Su ve Toprak - Su Politikaları Derneği

Transkript

Su ve Toprak - Su Politikaları Derneği
1
SU ve TOPRAK
2008
2
ĠÇĠNDEKĠLER
SUNUġ
BÖLÜM I
SU VE TOPRAK KAYNAKLARIMIZ
1. Doğal DolaĢımdaki Su Varlığımız
2.Toprak Kaynaklarımız
3.Su ve Toprak Kaynaklarımızın GeliĢtirilmesi
BÖLÜM II
SU YASASI ÇALIġMALARI
1. Sularla Ġlgili Hukuksal ve Tarihsel Durum ve Düzenlemelerin Kronolojisi
Ġslam Hukuku
TC Anayasasına Göre Sular
Medeni Kanunda Sular
Umuma Ait Sular
Kadim Su Hakkı ve Su Ġhtilafları
6200 Sayılı DSĠ Umum Müdürlüğü Kanunu
Su Kullanımlarında Entegre YaklaĢımlar
2. Yabancı Ülkelerin Su Mevzuatları ve Su Yönetim Yapıları
Ġspanya Su Yasası
BirleĢik Krallıkta Su Hizmetleri Yönetimi
,Almanya’da Su Kaynakları Yönetimi
Danimarka Su Yasası
Fransa Su Kaynakları Yönetimi
Avrupa Topluluğu Su Politikası
Brezilya Su kaynakları Politikası
Ġsrail Su Yasası
Güney Afrika Cumhuriyeti Su Politikası
Meksika Su Yasası ve Su Yönetimi
Belçika Su Yönetimi
3. Yabancı Su Mevzuatlarının Ortak Yönleri
3
4. Su Yasası ÇalıĢmaları
4.1 7. BeĢ Yıllık Kalkınma Planındaki Hukuki ve Kurumsal Düzenlemeler
BÖLÜM III
DÜNYA BANKASININ TÜRKĠYE ĠÇĠN SKY MODELĠÖNERĠSĠ
1. SKY Kurumsal Yapısı Ġçin Öneriler
2. Rapordan Çarpıcı Tespit ve Öneriler
3. Raporun Değerlendirilmesi
BÖLÜM IV.
TAġKIN SULARI HUKUKU
1.TaĢkın Suları Üzerine Bir Etüd
2. Örnek Olaylar
2.1 Kocaeli Dil Deresi TaĢkını
2.2 Seyhan ve Ceyhan Irmakları ile Sarıçam Deresi ve Çakıt Suyu
2.3 DSĠ Elazığ Bölge Müdürlüğü Sınırları Ġçinde Durum
2.4 DSĠ Diyarbakır Bölge Müdürlüğü’nün KarĢılaĢtığı Sorunlar
2.5 DSĠ Edirne Bölge Müdürlüğü’nün TaĢkın Sorunları
2.6 DSĠ Kayseri Bölge Müdürlüğünün TaĢkın Sorunları
2.7 DSĠ Ġstanbul Bölge Müdürlüğü Sınırları Ġçinde TaĢkın Yaratan
Ana Nedenler
2.8 DSĠ Van Bölge Müdürlüğünde Durum
2.9 DSĠ Sivas Bölge Müdürlüğünün KarĢılaĢtığı Sorunlar
2.10 DSĠ Aydın Bölge Müdürlüğü’nün Sorunları ve Çözüm Önerileri
2.11 DSĠ Trabzon Bölge Müdürlüğü’nün Çözüm Önerileri
2.12 DSĠ Balıkesir Bölge Müdürlüğünde Durum
3. Türkiye’nin TaĢkın Riski ve Nedenleri
3.1 DSĠ Genel Müdürlüğünün TaĢkın Zararları nın Azaltılması ÇalıĢmaları
3.2 Daha Etkin Bir TaĢkın Yönetimi Ġçin Öneriler
BÖLÜM V
BARAJLARIN TEKNĠK GÜVENLĠĞĠNĠN SAĞLANMASI KONUSUNUN
HUKUKĠ BOYUTU
4
BÖLÜM VI.
SU VE TOPRAK KAYNAKLARININ KĠRLENMESĠ
1.Su Kirlenmesi ve Nedenleri
1.1. Kirlilikle Mücadelede Kurumlar
1.1.1 Tarım ve Köy iĢleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü
1.1.2 Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığı
1.1.3 DSĠ Genel Müdürlüğü
1.1.4. Ġller Bankası Genel Müdürlüğü
1.1.5 .Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı
1.1.6. Yerel Yönetimler
1.2. Su Kirlenmesi Tespit Giderme ve Denetim ÇalıĢmalarında
KarĢılaĢılan Darboğazlar
1.3 Uluabat Gölü Havzası’nda Su Kalite Gözlem ÇalıĢmaları ve
Mevcut Durum
2. Toprak Kirlenmesi
2.1 Toprağın Tarım DıĢı Amaçlarla Kullanılması
2.2 Toprağın Fiziksel, Kimyasal, Biyolojik Faktörlerden Dolayı Kirlenmesi
2.3 Toprak Kirlenmesi Ġle Ġlgili KuruluĢ ve Yasalar
3. Usül Hükümleri Açısından Çevre Sorunu
3.1 GiriĢ
3.2 Dava ve Taraf Ehliyeti Ġle Hukuki Yarara ĠliĢkin Sorunlar
3.3 Görev ve Yetkiye ĠliĢkin Sorunlar
3.4 Dava Nedenine ve Hukuki Neden ĠliĢkin Sorunlar
3.5 Ġspata ve Delillere ĠliĢkin Sorunlar
3.6.Sonuç ve Değerlendirme
BÖLÜM VII.
SINIRAġAN SULAR
1. SınıraĢan Sular Hukuku
5
1.1.Uluslararası Sular
Kullanım Hakkına ĠliĢkin Nazariyeler Ġle Irak Suriye Taleplerinin
KarĢılaĢtırılması
1.3 Uluslararası Suların UlaĢım (Navigasyon) DıĢında Kullanımına ĠliĢkin
Tedvin (Codification) ÇalıĢmalarının Ülkemiz Açısından
Değerlendirilmesi
2 SınıraĢan Sularımız
2.1 Genel Değerlendirme
2.2 Dicle ve Fırat Havzası
2.2.1 Hidrolojik Havza Boyutu
2.2.2 Teknik değerlendirme
2.2.3 Sosyo-Ekonomik Değerlendirme
2.3 Dicle ve Fırat Suları AnlaĢmaları
2.3.1.1946 AntlaĢması
2.3.2 1987 Protokolü
2.3.3 Ortak Teknik Komite ÇalıĢmaları
2.4 Dicle ve Fırat Havzasında Su ve Toprak Kaynaklarının GeliĢtirilmesi
2.4.1 Bugünkü Durum
2.4.2 Nihai GeliĢme Durumu
2.5 Golan Tepeleri ve Ortadoğu Su Denklemi
2.5.1 Su Denklemi’nin Çözümünde Dicle ve Fırat Suları
2.6 Suriye’nin AĢırı Su Talebinin Olası Nedeni
2.7 Türkiye Avrupa Birliği ĠliĢkilerinde Fırat ve Dicle Nehirleri
6
ÖNSÖZ
Su ve Toprak kaynakları ,insanoğlu için taĢıdığı yaĢamsal önemin ötesinde ülkelerin varlığı,
güvenlik çıkarları, ekonomik geliĢimleri açısından da büyük öneme sahip olan doğal
kaynaklardır.Bu iki kaynak hızlı nüfus artıĢı,kirlenme ve yanlıĢ kullanım baskısı altında
bulunmaktadır.
Su ve toprak kaynaklarının birlikte uygarlığın geliĢmesinde en önemli rolü oynayan doğal
kaynaklar olduğu bilinmektedir. Tarih öncesinde uygarlığın geliĢmesinde baĢat rol oynayan bu
kaynakların önemi yüzyıllar sonra da azalmamıĢ tersine artmıĢtır.Bun kaynakjlar bugün bir
ülkenin ulusal kalkınma ve geliĢmesinde en etkili rol oynayan temel kaynaklardır.
Ġnsanlık tarihinde her zaman güç unsurlarının dengesini ve uygarlığın kalitesini belirleyen su, ve
toprak kaynakları özellikle gıda güvenliğinin sağlanması açısından günümüzde daha da hayati
ve stratejik bir konuma gelmiĢtir.
Bu nedenle ülkelerin su ve toprak kaynaklarını sürdürülebilir bir Ģekilde yönetimi de önem
kazanmaktadır.
Mevcut durum ve artan su ve gıda sıkıntısı ülkelerin daha etkili ve sürdürülebilir su politikaları
ve toprak yönetimi ve tarım politikaları uygulanması gereği ortaya çıkartmıĢtır...Ancak bu
politikalar küresel reçetelerin dıĢında ulusal çıkarlar gözetilerek belirlenen ve aynı zamanda
sosyal taleplere de duyarlı politikalar olmalıdır.
Dünyada güç paylaĢımında geçmiĢtekinden farklı yöntemlerin etkili olduğu bir küresel süreç
yaĢanmaktadır. Son çeyrek yüzyılda ülkelerin su baĢta olmak üzere doğal kaynakları ile ilgili
olarak küresel anlamda aktörleri ,değiĢenleri ve değiĢkenleri farklı olan yeni bir döneme
girilmiĢtir. Bu dönemde doğal kaynaklardan oluĢan güçlerini stratejik ağırlık merkezleri olarak
koruyarak geliĢtirebilen ve kullanabilen ülkeler, baĢarı sağlayabileceklerdir.Bu nedenle
günümüzde doğal kaynakların korunması aynı zamanda, ulusal güvenlik stratejisinin de ayrılmaz
bir parçası olarak ortaya çıkmaktadır.
Su ve toprak kaynakları son dönemde etkileri daha da artan iklim değiĢikliğinin baskısı altında
bulunmaktadır.
Ülkemizin doğal kaynaklarını korumayı ve ondan en verimli ve sürdürülebilir Ģekilde ulusal
çıkarları doğrultusunda yararlanmayı öncelikleri arasında bulunduran bir kalkınma-geliĢme
anlayıĢına ihtiyacı vardır.
Bu çerçevede su toprak kaynaklarımızın akılcı,planlı ve verimli bir Ģekilde geliĢtirilmesi önem
taĢımaktadır.Su ve Toprak araĢtırmasının bu çalıĢmalara yararlı olacağını umuyoruz
Eylül 2008-Ankara
7
SUNUġ
Ülkemizin su ve toprak kaynaklarının geliĢtirilmesi
konusunda yasal
,yönetmeliksel,ve kurumsal bazı düzenlemelere acil gereksinim bulunmaktadır. Bu
gereksinimden dolayı son dönemde hazırlanan “Su Yasası Tasarı sı Taslağı ” ilgili
kurum ve kuruluĢların görüĢ ve önerilerine açılmak üzerdir.
Yapılan bu çalıĢma öncelikle hazırlanan su yasası taslağının değerlendirilme
çalıĢmalarında yararlı olabilecek bilgilerle birlikte ülkemizde Selçuklu „dan bu
yana suyun statüsünün ne olduğu ilk yerli kodifikasyon olan Mecelle-i Ahkam-ı
Adliye adlı Osmanlı yasasında nasıl yer aldığı 1926 hukuk devrimi ile Medeni
Kanunlarımızda ve Anayasalarımızda suya nasıl bakıldığı,bugünkü çok yasalı,çok
baĢlı ve yetki karmaĢası içerisindeki durumun ne olduğu ve gelecekte çıkartılacak
olan Su Mevzuatında nelerin yer alması gerektiği konuları ele alınmıĢtır.Bu konular
iĢlenirken
geniĢ
bir
perspektif
kullanılmıĢtır.ġöyle
ki;
Ġsrail,Güney
Afrka,Ġspanya,Fransa,Almanya,Danimarka,Ġngiltere,Brezilya
ve
Meksika
su
mevzuatının önemli bölümleri ile Avrupa Topluluğu‟nun suya ve çevreye iliĢkin
bütün direktiflerine kitapta yer verilmiĢtir.
Öte yandan su ve toprak kaynaklarının ülkemizde hangi etki ile kirlendiği ve bu
kirlilik ile yasal mücadelenin nasıl yapılacağı ele alınmıĢtır.SınıraĢan ve
sınıroluĢturan sularımızla ilgili geçmiĢ değerlendirmesi , mevcut durum analizi ve
gelecek projeksiyonları yapılmıĢtır.Bu araĢtırmamızda ülkemizin önemli bir sorunu
olan taĢkın suları konusu da DSĠ Bölge Müdürlükleri sırasına göre ele alınarak
iĢlenmiĢtir.Öte yandan bu araĢtırmada Dünya Bankası‟nın su konunda Türkiye‟de
Su Yönetimi ile ilgili öneriler ele alınarak incelenmiĢtir.
Yararlı olacağı umuduyla saygılar sunarız
Özdemir Özbay - Dursun YILDIZ
Ankara-Eylül 2008
8
DURSUN YILDIZ:
ĠnĢaat Mühendisi ve Su Politikaları Uzmanı
1958 yılında Samsun‟da doğan Dursun YILDIZ ilk ve orta eğitimini Anadolunun çeĢitli ilçelerinde
tamamladıktan sonra 1981 yılında Ġstanbul Teknik Üniversitesi ĠnĢaat Fakültesi‟nden mezun oldu.
Daha sonra DSĠ Genel Müdürlüğünde çalıĢmaya baĢladı Bu dönemde Hollanda ve ABD de
lisansüstü mesleki teknik eğitim ve uygulama programlarına katıldı. ATAUM‟da “AB Temel
Eğitimi ve “Uluslararası İlişkiler Uzmanlık “Programlarını izledi. Hacettepe Üniversitesi
Hidropolitik ve Stratejik Araştırma Merkezinde Su Politikaları alanında Yüksek Lisans eğitimini
tamamladı.DSĠ‟ de Teknik AraĢtırma ve Kalite Kontrol Dairesi BaĢkanlığı ve Ġçmesuyu ve
Kanalizasyon Dairesi BaĢkanlıklarında ġube Müdürlüğü ve ayrı ayrı Daire BaĢkan Yardımcılığı
görevlerinde bulundu. Bu dönem içinde Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi ve
Hacettepe Üniversitesi Hidropolitik ve Stratejik AraĢtırma Merkezinde yarı zamanlı öğretim
görevlisi olarak ders verdi. ÇeĢitli vakıf, dernek lerin yanı sıra her yıl Uğur Mumcu AraĢtırmacı
Gazetecilik Vakfında „da su ve enerji politikaları konusunda konferanslar verdi.2007 yılında
DSĠ‟den emekliye ayrıldı
TMMOB ve ĠnĢaat Mühendisleri Odasında çeĢitli dönemlerde Yönetim Kurulu Üyeliği ve Ġkinci
BaĢkanlık görevlerinde de bulunan Dursun YILDIZ „ın mesleki,teknik,teknopolitik ve hidropolitik
alanlarında yurtiçi ve yurtdıĢında yayınlanmıĢ çok sayıda teknik rapor ,bildiri ve makaleleri ve
yedi adet kitabı vardır.
Dursun YILDIZ Türkiye Ziraatçiler Derneği tarafından Su Politikaları konusundaki
araĢtırmaları nedeniyle “2008 yılı BaĢarı Ödülü‟ne” layık görülmüĢtür.
USĠAD Genel BaĢkan danıĢmanı olan Dursun YILDIZ halen kendi Mühendislik ve MüĢavirlik
firmasını yürütmekte olup evli ve iki çocuk babasıdır.
ÖZDEMĠR ÖZBAY
Avukat DSĠ Eski BaĢhukuk MüĢaviri
1944 yılında Kayseri PınarbaĢında doğan Özdemir ÖZBAY 1971 yılında Ankara Hukuk
Fakültesinden mezun oldu. Daha sonra 1972 yılında DSĠ Genel Müdürlüğünde göreve baĢladı ve
1979 yılına kadar DSĠ 16 Bölge Müdürlüğü Keban Barajında görev yaptı. Bu dönemde Keban
Barajı KamulaĢtırma ve müteahhit itilaflarından sorumlu avukat olarak çalıĢtı. 1979 ile 1997
yılları arasında DSĠ Hukuk MüĢavirliğinde Karakaya Barajı, Atatürk Barajı ve GAP ile ilgili
kamulaĢtırma ve mukavele itilaflarında sorumlu avukat olarak görev yaptı
Daha sonra 1997 ile 2007 arasında DSĠ Hukuk MüĢaviri ve BaĢ Hukuk MüĢaviri olarak çalıĢtı.
2007 yılında emekli olan Özdemir ÖZBAY Halen bir Mühendislik MüĢavirilik bürosunun
Hukuk MüĢaviri olarak çalıĢıyor.
DSĠ de çalıĢma süresi içinde Devlet Planlama TeĢkilatı 6.7. ve 8. beĢ yıllık kalkınma planlarının
hazırlanması komisyonlarında komisyon üyeliği ve baĢkanlığı yapan Özdemir Özbay DSĠ
mevzuatı ile ilgili TBMM Komisyonlarında komisyon üyelerine bilgi verdi ve çalıĢmalara
katkıda bulundu.
Evli ve iki çocuk babası olan Özdemir ÖZBAY‟ın
çeĢitli dergilerde yayınlanmıĢ ve
,sempozyum ve konferanslarda sunulmuĢ birçok makale ,bildiri ve kitabı bulunmaktadır.
9
"Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu onu yaratmaktır."
- Peter F. Drucker
BÖLÜM I
SU VE TOPRAK KAYNAKLARIMIZ
1.
TÜRKĠYE’NĠN SU KAYNAKLARI VE SU KULLANIMI
1.1
ÜLKEMĠZDEKĠ SU KAYNAKLARININ KISA KÜNYESĠ
TÜRKĠYE SU KAYNAKLARININ KISA KÜNYESĠ
Yıllık ortalama yağıĢ:643mm.
Yağan yağmurdan akarsularla göllere boĢalan miktar:186 milyar m3/yıl
ÇeĢitli amaçlar için kullanılabilir yer altı suyu potansiyeli:41 milyar m3/yıl(Brüt)
Ekonomik olarak geliĢtirilebilir su potansiyelimiz: 112 milyar m3/yıl
: 42,2 milyar m3 (6.2 milyar m3 yer altı suyu
2004 yılı itibariyle su tüketimimiz
+ 36 milyar m3 yüzeysel su)
: 31,.3 milyar m3 sulama (%74)
2004 yılında suyun sektörel tüketimi
6.2 milyar m3 içme kullanma (%15)
4.5 milyar m3 endüstri (%11)
Yeraltı suyundan kullanılan sulama suyu
: 2.1 milyar m3
Yeraltı suyundan kullanılan içme kullanma suyu
: 2.0 milyar m3
Yeraltı suyundan kullanılan endüstri suyu
: 2.1 milyar m3
Yılda kiĢi baĢına düĢen yenilenebilir su miktarı (75 milyon nüfus ile) :1500 m3/kiĢi/yıl
KiĢi baĢına ortalama günde içme kullanma suyu tüketimi
: 250 l/s
Ekonomik olarak geliĢtirilebilir su potansiyelimizin kullanılma oranı(2008) : %37
Tarım arazisi: 28,05 milyon ha
Sulanabilir arazi: 25,85 milyon ha
Ekonomik olarak sulanabilir alan: 8,5 milyon ha
DSĠ tarafından sulamaya açılan alan:2,4 milyon ha
Toplam sulanan alan: 4 milyon ha.
10
1.2 SU KAYNAKLARI
Ülkemize yılda 501 milyar m³ yağıĢ düĢmekte, bunun % 37‟sine karĢılık gelen 186
milyar m³‟ü akıĢa geçerek, 95 milyar m³ ekonomik olarak kullanılabilir forma dönüĢmektedir.
Ülke yüzeyine yılda düĢen ortalama 630-643 mm yağıĢa karĢılık ülkemizin yenilenebilir su
potansiyeli 234 milyar m3 olup, bunun 41 milyar m³‟ü yeraltı suları, 193 milyar m³‟ü ise
akarsulardan meydana gelmektedir. Yer altı su potansiyelinin ekonomik ve teknik anlamda
kullanılabilir yıllık potansiyeli 12 milyar m³‟dür. Bunun 8.8 milyar m³‟ü DSĠ tarafından tahsis
edilmiĢ olup, fiilen kullanılan miktarı 6 milyar m³‟dür.
Ülkemizde çeĢitli amaçlara yönelik kullanımlarda teknik ve ekonomik anlamda
tüketilebilir yüzey ve yeraltı suyu potansiyeli miktarı, yurt içindeki akarsulardan 95 milyar m³,
komĢu ülkelerden yurdumuza gelen akarsulardan 3 milyar m³
olmak üzere yılda ortalama
toplam 98 milyar m³ yerüstü ve 12 milyar m³ yeraltısuyu olmak üzere toplam 110 milyar m³
olarak belirlenmiĢtir. Bu miktarın bölgesel ve mevsimsel dağılımındaki dengesizlik önemli bir
sorundur Yıllık ortalama yağıĢ miktarı ülke genelinde 250 mm den 2500 mm ye kadar
değiĢmektedir. Bu suyun % 36‟sına karĢılık olan 39,3 milyar m³/yıl miktarı farklı amaçlara
yönelik
olarak
kullanıma
sunulmuĢtur.
Geriye
kalan
71
milyar
m³/yıl
su
halen
kullanılamamaktadır.
11
ġekil 2.1: Türkiye‟de Yıllık YağıĢ
Türkiye‟de 26 akarsu havzası bulunmaktadır . Bu havzalardan 6 tanesi; a) Meriç ve
kolları, b) Kocadere, Mutlu deresi, Sarp deresi, Balık çayı ve Baradost çayı gibi küçük tekil
akarsular, c) Çoruh ırmağı, d) Aras havzası, Van havzasında Özalp yakınında Kotur kolu, e) Asi
ırmağı ve Afrin kolu; f) Fırat ve Dicle‟nin doğrudan sınırı aĢan kolları, sınır aĢan ya da sınır
oluĢturan sular kapsamında yer almaktadır
Türkiye, Dicle, Fırat, Çoruh, Aras nehirlerinde ve küçük tekil akarsularda memba
(yukarı-kıyıdaĢ) ülke, Meriç nehrinde mansap (aĢağı-kıyıdaĢ) ülke, Asi nehrinde ise memba ve
büyük oranda mansap ülke konumundadır. Bu havzaların Türkiye‟deki yağıĢ alanları toplam
256.000 km2‟ ile ülke yüzölçümünün yaklaĢık 1/3‟ünü kaplamaktadır. Türkiye‟deki ortalama su
potansiyelleri ise toplam 70 milyar m3/yıl ile ülke ortalama su potansiyelinin üçte birinden biraz
fazlasına karĢı gelmektedir.
Genel olarak bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için yılda ortalama kiĢi baĢına 10.000
m3 su potansiyeline sahip olması gerektiği kabul edilmekete , su potansiyeli 1.000 m3 ‟ten az
olan ülkeler ise “Su Fakiri” olarak tanımlanmaktadır.Bu çerçevede su zengini bir ülke olmayan
Türkiye‟de teknik ve ekonomik olarak geliĢtirilebilir yenilenebilir yıllık su potansiyelimiz
dikkate alındığında kiĢi baĢına düĢen kullanılabilir su potansiyeli yaklaĢık 1500 m³‟dür. Bu
değer nedeniyle ülkemiz, su fakiri olmamakla birlikte, su kısıtı bulunan ülkeler arasında
sayılmaktadır. KiĢi baĢına düĢen yıllık teknik ve ekonomik geliĢtirilebilir su miktarı olarak
ülkemiz su azlığı yaĢayan ve su kısıtı bulunan bir ülke konumundadır. DĠE‟nin tahminlerine göre
2030 yılına kadar ülkemiz nüfusunun 100 milyona ulaĢması durumunda, kiĢi baĢına düĢecek
teknik ve ekonomik olarak kullanılabilir su miktarı 1000 m³‟e düĢecektir.
2005 yılı itibariyle sulama sektöründe 31 milyar m3, içmesuyu sektöründe 7.1 milyar m3,
sanayide 4.9 milyar m3 olmak üzere toplam 43 milyar m3 su tüketildiği hesaplanmaktadır. Bu
durum mevcut su potansiyelimiz olan 112 milyar m3 ün ancak % 38‟ini geliĢtirebildiğimizi
göstermektedir.2030 yılına kadar su potansiyelimizin tümünün ġekil 1'de
verilen oranlar
ölçüsünde geliĢtirilmesi planlanmaktadır.
12
Milyon m3
ġekil 1- Türkiye‟de Sektörlere Göre Su Kullanımı
80.000
70.000
60.000
50.000
40.000
30.000
20.000
10.000
0
1990
1992
1998
Yıllar
2000
2030
Sulama
İçme Kullanma
Sanayi
1,3 SU HAVZALARIMIZ
ġekil 2.- Türkiyedeki nehir havzaları
Türkiye 26 adet hidrolojik havzaya bölünmüĢtür. ġekil 2 de verilen bu 26 havzanın , 15 adedi
nehir havzası, 7 adedi irili ufaklı akarsulardan oluĢan müteferrik havza, 4 adedi ise, denize
boĢalımı olmayan kapalı havzalardan meydana gelmiĢtir.
13
Tablo 1-Akarsu Havzalarına Göre Yıllık Ortalama Su Potansiyeli (DSĠ)
Havza Adı
Ortalama
Potansiyel
(km³)
21 Fırat Havzası
26 Dicle Havzası
22 Doğu Karadeniz Havzası
17 Doğu Akdeniz Havzası
9 Antalya Havzası
13 Batı Karadeniz Havzası
8 Batı Akdeniz Havzası
2 Marmara Havzası
18 Seyhan Havzası
20 Ceyhan Havzası
15 Kızılırmak Havzası
12 Sakarya Havzası
23 Çoruh Havzası
14 YeĢilırmak Havzası
3 Susurluk Havzası
24 Aras Havzası
16 Konya Kapalı Havzası
7 Büyük Menderes Havzası
25 Van Gölü Havzası
4 Kuzey Ege Havzası
5 Gediz Havzası
1 Meriç-Ergene Havzası
6 Küçük Menderes Havzası
19 Asi Havzası
10 Burdur Göller Havzası
11 Akarçay Havzası
Toplam
31,61
21,33
14,90
11,07
11,06
9,93
8,93
8,33
8,01
7,18
6,48
6,40
6,30
5,80
5,43
4,63
4,52
3,03
2,39
2,09
1,95
1,33
1,19
1,17
0,50
0,49
186,05
Ortalama
Yıllık
AkıĢ Yıllık Verim
ĠĢtirak Oranı
(l/s/km²)
(%)
17,0
11,5
8,0
6,0
5,9
5,3
4,8
4,5
4,3
3,9
3,5
3,4
3,4
3,1
2,9
2,5
2,4
1,6
1,3
1,1
1,1
0,7
0,6
0,6
0,3
0,3
8,3
13,1
19,5
15,6
24,2
10,6
12,4
11,0
12,3
10,7
2,6
3,6
10,1
5,1
7,2
5,3
2,5
3,9
5,0
7,4
3,6
2,9
5,3
3,4
1,8
1,9
100
Akarsu havzalarımızın yıllık ortalama su potansiyeli,potansiyele iĢtirak oranları ve ortalama
yıllık verimleri
Tablo 1'de verilmiĢtir.2006 yılı itibariyle bu havzalardaki
su kaynakları
kullanımı konusunda elde edilen sonuçlar ġekil 3,4,5'de verilmiĢtir ( W. B. 2006).
14
200
150
100
Dicle
Van
Aras
Çoruh
Dogu Karadeniz
Firat
Asi
Ceyhan
Seyhan
Dogu Akdeniz
Havzalar
Konya
Kizilirmak
Yesilirmak
Bati Karadeniz
Sakarya
Akarçay
Burdur Gölü
Antalya
Bati Akdeniz
Büyük Menderes
Küçük Menderes
Gediz
Kuzey Ege
Susurluk
Marmara
Meriç Ergene
0
50
Kullanilan Kapasite (%)
250
300
ġekil 3- 2006 Yılı için Türkiye’deki Nehir Havzalarında Su Kaynakları Kullanımı Tahmini
Bu Ģekil incelendiğinde Meriç Ergene Gediz,Büyük Menderes,Burdur Gölü,Akarçay,Konya ve
Asi Nehri havzalarında yüzey ve yer altı suyu kullanımının bu havzalardaki yenilenebilir su
potansiyelini aĢtığı ortaya çıkmaktadır.Sakarya Ceyhan ve Van havzalarının da bu limite ulaĢtığı
görülmektedir.
Ülkemizdeki su havzalarında ekonomik olarak sulanabilir alanların tümünün 2030 yılına kadar
geliĢtitildiği kabul edildiğinde 26 nehir havzasının 15‟inde su kullanımının yenilenebilir su
potansiyeli limitini aĢtığı,üç havzanın ise bu sınıra yaklaĢtığı görülmektedir.(WB 2006).Bu
durum ġekil.. da açıkça görülmektedir.
15
200
150
100
Dicle
Van
Aras
Çoruh
Doðu Karadeniz
Fýrat
Ceyhan
Asi
Seyhan
Doðu Akdeniz
Havzalar
Konya
Yeþilýrmak
Kýzýlýrmak
Batý Karadeniz
Sakarya
Akarçay
Burdur Gölü
Antalya
Batý Akdeniz
Büyük Menderes
Gediz
Küçük Menderes
Kuzey Ege
Marmara
Susurluk
Meriç Ergene
0
50
Kullanilan Kapasite (%)
250
300
ġekil 4- 2030 Yılı için Türkiye’deki Nehir Havzalarında Su Kaynakları Kullanımı Tahmini
Su havzalarımızda kiĢi baĢına düĢen toplam yıllık ortalama akım değerleri ġekil… de verilmiĢtir.
Bu Ģekil incelendiğinde Batı Akdeniz,Antalya ,Çoruh ve Dicle havzalarında kiĢi baĢına düĢen
toplam yıllık akım miktarlarının diğer havzalardan daha yüksek olduğu ortaya çıkmaktadır.Bu
havzaların hiçbirinde 2006 yılı itibariyle su kullanım oranı yenilenebilir su potansiyelini
aĢmamıĢtır.
16
10000
8000
6000
4000
2000
Toplam
Dicle
Van
Aras
Çoruh
Dogu Karadeniz
Firat
Ceyhan
Asi
Seyhan
Konya
Havzalar
Dogu Akdeniz
Kizilirmak
Yesilirmak
Bati Karadeniz
Sakarya
Akarçay
Burdur Gölü
Antalya
Bati Akdeniz
Büyük Menderes
Küçük Menderes
Gediz
Kuzey Ege
Susurluk
Meriç Ergene
Marmara
0
Toplam Yillik Akim/Kisi (m3/yil/kisi)
12000
14000
ġekil 5- Su Havzalarımızda KiĢi BaĢına DüĢen Toplam Yıllık Ortalama Akım
Türkiye'nin ekonomik yapısına, nüfus artıĢ hızına ve enerji ihtiyacına baktığımızda, su
kaynaklarının enerji ve sulamada kullanımının yoğunlaĢtırılması önemli bir ihtiyaç olarak
ön plana çıkmaktadır.
2. Toprak Kaynaklarımız
2. Türkiye’de Toprak Kaynakları
Toprak kaynaklarımızın sürdürülebilir bir temelde kullanımı ve yönetimi için potansiyel
tespitinden önce sınıflandırılmaları ve karakteristiklerinin ayrıntılı belirlenmesi gerekmektedir.
Arazi gözlemleri ve laboratuar bulguları yanında bulundukları iklim koĢulları, oluĢturdukları
17
ana madde doğal bitki örtüsü, fiziksel, kimyasal, genetik, jeolojik ve morfolojik özellikleri de
sınıflandırmada dikkate alınmaktadır. Sınıflandırmada değiĢik fazların yayılma alanları ile her
fazın eğim-erozyon, yaĢlılık ve toprak yetersizliklerinin varlığına ve Ģiddet derecesine göre
yorumlar yapılarak temsil ettikleri arazilerin kullanma kabiliyet sınıfları da tespit edildikten
sonra haritalar hazırlanmakta bu ölçümlerle ülkenin toprak ve arazi potansiyeli tespit
edilmektedir.
Toprak kaynaklarımızın potansiyeline yönelik bilgiler (Tablo Ek 3 de) verilmiĢtir.
2.1-Tarımsal Arazi Varlığımız
Ülkemizin tarımda kullanılan arazi miktarının yaklaĢık 28 054 054 ha olduğu Tablo Ek
3 de görülmektedir. Ancak tablo 2‟ye göre, ekilebilir arazi miktarı 26 566 768 ha dır.
Tablo 2- Ekilebilir Arazinin Sınıfsal Dağılımı (Bin Hektar)
SINIF
I
II
III
IV
Toplam
5.086
6.773
7.283
7.425
26.567
Ayrıca, Tablo 3 de bu alandan toplam 4 787 bin ha‟nın ekilmediği ve çayır-mera,
orman-funda ve tarım dıĢı arazi gibi değiĢik kullanma Ģekilleri altında bulunduğu, tarımda
kullanılan arazinin ise sadece 2l 779 864 ha olduğu anlaĢılmaktadır. Tablo 4 de ise toprak
iĢlemesi sakıncalı olan arazilerin 51 333 000 ha olduğu ifade edilmektedir.
Tablo 3- Ekilebilir Arazinin Kullanım ġekli (Bin Hektar)
Tarımda
Çayır-Mer’a
Orman-Funda
kullanılan
Kullanımlı
Kullanımlı
2l.780
2 972
1 458
Tarım DıĢı
Toplam Arazi
357
26 567
Tablo 4 -Toprak iĢlemesi sakıncalı olan arazilerin sınıfsal dağılımı (Bin Hektar)
Sınıf
V
VI
VII
VIII
Toplam
128
10 826
35 836
4 543
51 333
Ayrıca Tablo 5‟de toprak iĢlemesi sakıncalı olduğu halde tarımda kullanılan 6 274 000
hektarlık bir alan olduğu görülmektedir. Bu arazilerin ekolojik Ģartlarına göre çayır-mer‟a veya
orman olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Tablo 5 Toprak ĠĢlemesi Sakıncalı Arazilerin Kullanım ġekilleri (Bin Hektar)
18
Tarımda
Çayır-Mer’a
Orman-
Kullanılan
Kullanımlı
Funda
Tarım DıĢı Diğer Araziler
Su Yüzeyi
Arazi
Kullanımlı
6 274
18 533
21 770
324
3 061
1 158
Arazi varlığımız üzerinde değiĢik zamanlarda, farklı kuruluĢlar tarafından yapılan
çalıĢmalar farklı sonuçları ortaya koymuĢtur. Ayrıca tapu ve kadastro çalıĢmalarının
bitirilememesi sonucu ülke topraklarının mülkiyet durumu ve arazilerin vasıfları tam olarak
bilinememektedir.
Tablo 6- ÇeĢitli Kurumlara Göre Ülke Arazi Varlığı (Milyon ha)
KAYNAK
DĠE (1980)
TARIM
ÇAYIR-MERA
ARAZĠSĠ
28.17
19.72
ORMANFUNDA
20.17
ÜLKE
YÜZÖLÇÜMÜ
----
DĠE (1991)
21.10
12.38
19.24
77.94
DĠE (2001)
21.60
14.62
18.48
77.94
DSĠ (1993)
28.06
21.51
23.25
77.95
KHGM (1987)
27.70
21.75
23.47
77.80
KHGM (1998)
28.05
21.50
23.23
77.89
----
----
20.20
----
OB (1994)
Sahip olduğumuz en büyük doğal varlık olan topraklarımızın korunması, dengeli
kullanılması ve geliĢtirilmesini amaçlayan giriĢimler; toprağın sahip olduğu değerlerin, geliĢen
bilim ve teknolojinin imkanlarını da kullanarak detaylı bir Ģekilde tanımlanması, özellikleri nin
çok iyi belirlenmesi, haritalanması ve veri tabanı oluĢturularak buna dayalı planlamaların
yapılması ile mümkündür. Oysa, Türkiye‟deki sorunlar toprak varlığının tespiti aĢamasında
baĢlamaktadır. Toprak ve arazi potansiyeli tespit çalıĢmalarının doğruluk derecesi, toprak
etütlerinin tipi ile yeterlilik ve doğruluk derecesine bağlı iken, mevcut envanterler sağlıksızdır
ve güncelliğini yitirmiĢtir. Bazı yöre ve havzaların bir bölümünde yapılan ve yaygın olmayan
detaylı toprak haritalarının dıĢında, ülke genelinde toplu değerlendirme yapılabilmesi için
sadece mülga TOPRAKSU tarafından 1966-71 yıllarında yapılan ve 1982-84 yılları arasında
güncelletiriler yoklama düzeyinde toprak etütleri mevcuttur. TOPRAKSU Genel Müdürlüğü ve
devamında KHGM tarafından yürütülen bu çalıĢmalar, halen ülke toprakları ve arazilerinin
kullanımı sorunları hakkında baĢvurulacak yegane kaynak niteliğini taĢımakta olup, bu verilerin
dünyada geçerli olan son sistemlere göre yenilenmesi gerekmektedir.
19
2.2 Toprak Varlığı ve Özellikleri
Türkiye, toprak kaynakları açısından yeterince zengin değildir. 1982-84 yıllarında
güncellenen yoklama düzeyindeki toprak etütlerinin yorumlarına göre belirlenen arazi yetenek
sınıflarının özellikleri ve dağılımını gösteren veriler incelendiğinde; korunması gereken
arazilerin ülkemizin yaklaĢık dörtte birini oluĢturduğu, her türlü tarıma elveriĢli arazilerin ise
sadece %6,5 oranında kaldığı görülmektedir. (Tablo 7)
Tablo 7 -Türkiye’de Arazi Yetenek Sınıflarının Özellikleri ve Dağılımı
ARAZĠ YETENEK SINIFLARI VE
ÖZELLĠKLERĠ
Özellik
Verim
Gücü
Her türlü tarıma ve iĢlemeye %100
elveriĢli
ĠĢlemeli tarıma orta elveriĢli
%83
Sınıf
TOPLAM ALAN
(HEKTAR)
GENEL TOPLAMA
ORANI (%)
1965-71
1965-71
1982-84
1982-84
I
5.012.537
5.086.084
6.4
6.5
II
6.758.702
6.712.873
8.7
8.7
ĠĢlemeli tarıma sınırlı
%66
III
7.574.330
7.282.763
9.7
9.3
Özel önlemle özel ürün
%50
IV
7.201.016
7.425.045
9.3
9.5
26.546.585 26.556.768
34.1
34
127.934
0.2
0.16
Top.
ĠĢlenmeyen yaĢ veya kaya çıkıĢlı %33
düz arazi
Ġyi mera, iyi orman
%20
VI
10.238.533 10.825.762
13.2
13.9
Boruk mera, bozuk orman
VII
36.288.553 35.836.350
46.6
46.0
Top.
46.692.633 46.790.036
60.0
60.0
Tarıma elveriĢsiz arazi
%10
%0
Toplam (su yüzeyi hariç)
V
165.547
VIII
3.455.513
4.542.896
5.9
5.8
Top.
76.694731 76.741.591
100.0
100.0
Topraksu, Türkiye Arazi Varlığı, Ankara 1978; KGHM, Yıllık Envanter, Ankara
1998
Topraklarımızın %31,5‟inde taĢlılık, %3,6‟sında drenaj ve %1,7‟sinde çoraklık sorunu
mevcuttur. Ülke topraklarının %63,2‟sinde ileri derecede su erozyonu sorunu mevcut olup,
rüzgar erozyonundan etkilenen alan %0,65tir. (Tablo 8,9)
Tablo 8- Türkiye Topraklarındaki Sorunlu Alanların Dağılımı
SORUN
TÜRÜ
GENEL ALANDA
Alan (ha)
Drenaj
2.775.115
%
3.1
TARIM ALANINDA
Alan (ha)
1.970.538
%
9.0
20
Çoraklık
1.518.722
TaĢkınlık
1.7
28.484.331 31,5
837.405
3.8
2.989.093 13,6
Topraksu, Türkiye Arazi Varlığı, Ankara 1978
Tablo 9-Türkiye Topraklarının Erozyon Özellikleri
EROZYON
EROZYON ġĠDDETĠ
HA
%
DERECESĠ
Su Erozyonu
1
Yok
5.166.627
6.64
2
Hafif
5.611.892
7.22
3
Orta
15.592.750 20.04
4
ġiddetli
28.334.933 36.42
5
Çok ġiddetli
17.366.463 22.32
Çıplak Kayalık
2.930.933
3.77
506.309
0.65
Rüzgar Erozyonu
Topraksu, Türkiye Arazi Varlığı, Ankara 1978
2.3 Arazi Varlığının Kullanılma ġekilleri
Mülga KHGM 2005 yılı verilerine göre; Türkiye‟de 78 milyon ha toplam arazinin
%27,3‟ünde kuru tarım, %5,6‟sında sulu tarım, %3,1‟inde bağ-bahçe ve özel ürün tarımı
yapılmakta, %27,6‟sıçayır-mera ve %29/8‟i orman-funda olarak kullanılmaktadır. Tablo 7.
Tabloların incelenmesinde görülebileceği gibi ülkemizde tarıma elveriĢli I,II,III,IV.
Sınıf arazi varlığı 26,567 bin ha olmasına nüfusun iĢlemeli tarım yapılan toplam arazi 28,053
bin ha‟dır. 6,274 bin ha arazi V. VI.VII. sınıf arazi olup özel ürün arazisi değilse, orman-funda,
çayır-mera‟ya terkedilmelidir. Aynı Ģekilde halen orman-funda, çayır mera örtüsü altında olan
toplam 4,786bin ha I.II.III.IV. sınıf arazinin ise tarıma açılması uygun olacaktır.
Tarım Arazilerinin Önem Sınıflaması, son dönemde tarım arazilerini korumaya yönelik
bir sınıflandırma sistemi olarak TKB‟ce ülkemizde de uygulamaya konulmuĢtur. Ağırlıklı
olarak 1982-84 verilerini yorumlayan bu sisteme göre, her türlü tarıma elveriĢli olan ve tarım
dıĢında kullanılmaması gereken mutlak tarım arazisi miktarı, toplam tarım arazisinin %39‟unu
oluĢturmaktadır. (Tablo9.)5403 sayılı “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu” ile bu
21
arazilerin belli istisnalar dıĢında amaç dıĢı kullanılmasını önlemeye yönelik yaptırımlar
getirilmiĢtir. Ancak, kanunun Geçici 1. Maddesi ile, 11.10.2004 tarihinden önce gerekli izinler
alınmadan tarım dıĢı amaçlı kullanıma açılmıĢ arazilerin istenilen amaçla kullanımına belirli
Ģartlarla izin verilmesi düzenlemesinin iptali amacıyla Anayasa Mahkemesi‟ne dava açılmıĢtır.
Tablo 10 -Tarım Arazilerinin Önem Sınıflaması
TARIM ARAZĠLERĠ
Mutlak tarım arazileri
Alan (Ha)
Oran (%)
10 451 984
39.5
Özel ürün arazileri
6 867 374
26.0
Dikili tarım arazileri
1 860 874
7.0
Marjinal tarım arazileri
7 261 275
27.5
26 441 507
100
TOPLAM
TKB, 2005.
Her ülkede, toprak kullanımındaki en önemli sektör, tarımsal üretimdir. DeğiĢen ve
geliĢen ekonomik koĢullara göre farklı amaçlara tahsislerinin, hep tarım alanları aleyhine
geliĢme gösteriyormuĢ gibi algılanması yanlıĢtır. Ülkenin toprak miktarının sabit olması ve her
kullanımın ülke kalkınmasına katkıda bulunmasının doğallığı nedeniyle, tarım alanlarının
azalması doğal karĢılanmalıdır. Asıl sorun, toprak ve arazi kullanımının doğru ya da yanlıĢ
olması noktasında ortaya çıkmaktadır.
Ülkemizde konuyu düzenleyen “Tarım Alanlarının Tarım DıĢı Gaye Ġle Kullanılmasına
Dair Yönetmelik” ve sonraki adıyla “Tarım Arazilerinin Korunması ve Kullanılması Hakkında
Yönetmelik”te birkaç kez yapılan değiĢiklikle amaç dıĢı kullanıma yönelik
getirilen yeni
istisnalar ve verilen diğer izinler yanında, kaçak yapılaĢmaların yoğunluğu, nitelikli tarım
topraklarının konut ve sanayi amaçlı kullanımlar için yok edilmesini hızlandırmaktadır. Bu
konuda verilen yargı kararlarının uygulanmaması, yeni amaç dıĢı kullanımların da önünü
açabilmektedir. Bu tür değiĢiklikleri önleme açısından önemli olan “Tarım Arazilerinin
Korunması ve amacına Uygun Kullanılmasına ĠliĢkin Tüzük” hazırlıkları gerçekçi bir görüĢle
hazırlanmalı ve mutlak tarım alanları belirlenmelidir.
2.4 ĠĢletmelerin Yapısal Sorunları ve Arazi ToplulaĢtırma ÇalıĢmaları
22
Türkiye‟de toprak mülkiyet yapısı; mülk sahipliği, arazi büyüklüğü ve parsel adedi
yönünden sorunludur. Kırsal alandaki kadastro çalıĢmaları henüz tamamlanamamıĢtır. Mülkiyet
sistemindeki belirsizlikler, sağlıklı bir toprak-insan iliĢkisinin kurulmasını engellemektedir.
Ülkemizde 2001 yılı Genel Tarım Sayısına göre 100 da‟dan az toprağa sahip yoksul
ve küçük köylülere ait iĢletme sayısı, ülkedeki toplam iĢletme sayısının %83‟ü bunların sahip
olduğu arazi toplam arazinin %4,4‟üdür. 100-500 da arasında toprağa sahip orta ve zengin
köylüler toplam iĢletme sayısının %15,9‟na, toplam arazinin %46‟sına sahiptir. 500 dekardan
büyük iĢletmelerin sayısal oranı %1 iken, bu iĢletmeler toplam tarım arazisinin %12‟sine
sahiptir. (Tablo11).
Tablo 11-Tarımsal iĢletme büyüklüğüne göre iĢletme sayısı ve iĢletmelerin
tasarrufunda bulunan arazi (%)
ĠġLETME
BÜYÜKLÜĞÜ
(DA)
1991 GTS
ĠĢletme sayısı Arazi (da)
2001 GTS
ĠĢletme sayısı Arazi (da)
Türkiye
100,00
100,00
100,00
100,00
5 den az
6,34
0,28
5,88
0,26
5-9
9,61
1,07
9,61
1,06
10-19
18,96
4,28
17,86
4,00
20-49
32,13
16,49
31,46
16,02
50-99
17,98
19,94
18,54
20,68
100-199
9,66
20,99
10,83
23,81
200-499
4,38
19,82
5,09
22,83
500-999
0,61
6,39
0,58
6,09
1000-2499
0,26
5,91
0,15
2,97
2500-4999
0,05
2,79
0,01
0,38
5000+
0,01
2,04
0,00
1,91
DĠE,1991-2001 GTS.
Sahip olunan araziler çok parçalı ve çok ortaklıdır. (Tablo 12). Ülke genelinde
tarımsal iĢletme sayısı 1991‟e göre %24‟lük azalma ile 3,966,000‟den 3,021,000‟e düĢmüĢtür.
Aynı iĢletmelerin kullandıkları toplam arazi ise %21 azalarak, 23.4 milyon ha‟dan 18,4 milyon
ha‟ya inmiĢtir. ĠĢletme sayısında oransal düĢüĢün arazi miktarındaki oransal düĢüĢten fazla
olması ortalama iĢletme ölçeğini 5,9 ha‟dan 6,1 ha‟ya çıkarmıĢtır.
23
Tablo 12- Arazinin Tasarruf ġekline Göre Dağılımı (Türkiye)
ĠġLETME
BÜYÜKLÜĞÜ
(DA)
KENDĠ ARAZĠSĠ OLANLAR
ĠĢl. Say.
Oranı
Arazi
Oranı
KENDĠ ARAZĠSĠ OLMAYANLAR
ĠĢl. Say.
Oranı
Arazi
Oranı
2001
Toplam
2.913.506
96,44 177.633.133
96,37
107.701
3,56
6.696.368
3,63
50‟den az
1.887.165
62,46
37.871.564
20,55
71.116
2,35
1.459.574
0,79
50-99
542.785
17,97
36.969.212
20,06
17.211
0,57
1.154.007
0,63
100-499
462.507
15,31
82.604.111
44,81
18.516
0,61
3.353.833
1,82
500-999
16.719
0,55
10.801.090
5,86
711
0,02
417.463
0,23
4.330
0,14
9.387.156
5,09
147
0,00
311.491
0,17
1000+
1991
Toplam
3.901.389
98,35 232.276.879
99,05
65.433
1,65
2.234.114
0,95
50‟den az
2.607.182
65,72
51.156.146
21,81
52.556
1,32
733.466
0,31
50-99
705.971
17,80
46.307.578
19,75
7.178
0,18
443.115
0,19
100-499
551.575
13,90
94.878.004
40,46
5.522
0,14
826.061
0,35
500-999
24.064
0,61
14.900.457
6,35
137
0,00
82.036
0,03
1000+
12.597
0,32
24.034.694
10,68
40
0,00
149.436
0,06
DĠE, 1991-2001 GTS
Küçük, parçalı ve dağınık tarımsal parsellerden kaynaklanan sorunların giderilmesi ve
tarımsal yapının iyileĢtirilmesi konusunda özellikle sulanan alanlarda gündeme gelen arazi
toplulaĢtırması ve tarla içi geliĢtirme hizmetleri konusunda yeterli hizmetin verildiği söylenemez.
mülga KHGM tarafından, 2005 yılı baĢına kadar, toplam 1037468 ha‟da tarla içi geliĢtirme
hizmeti, 137692 çiftçi ailesisin 365807 adet parselinde 377035 ha arazi toplulaĢtırma çalıĢması
yapılmıĢtır. Arazi toplulaĢtırması uygulaması sonucunda; oransal olarak 1/1,9 yüze olarak %48
oranında arazi toplulaĢtırılması yapılmıĢ ve parsel sayısı 191405‟e indirilmiĢtir.
24
"Aksiyon olmadan vizyon sadece bir hayal, vizyon olmadan aksiyon ise sadece bir
aktivitedir. Vizyon ve aksiyon dünyayı birlikte değiştirebilir."
- Joel Barker
BÖLÜM II
SU YASASI ÇALIġMALARI
1. SULARLA ĠLGĠLĠ HUKUKSAL VE TARĠHSEL DURUM VE
DÜZENLEMELERĠN KRONOLOJĠSĠ
Bu tür bir mevzuat taramasına geçmeden önce ülkemizde su kaynaklarına iliĢkin
yasal düzenlemelerin tarihsel geliĢimi ve günümüzde yasal durumu hakkında bilgi
vermenin yararlı olacağı inancındayız. Bilindiği gibi çevreyi oluĢturan en önemli
unsurlardan olan su ve toprak ile insanoğlunun hukuki ve teknoloji anlamda
iliĢkileri insanlık tarihi kadar eskidir. Bu kaynaklardan ele almayı düĢündüğümüz
su, Roma Hukukundan bu yana insanoğlunun üzerinde egemenlik kuramadığı, özel
mülkiyete konu edemediği kamuya ait Ģeylerden sayılmıĢtır. Bu anlayıĢ genel
hatları ile bugünkü hukuk düzenince de benimsenmiĢtir. “Ancak hızlı sanayileĢme
ve kentleĢme ile kapitalist sistemin kar amacı; aynı sistemde suyun serbest mal
sayılması, suya iliĢkin hukuki düzenlemelerin suyun kirlenmesine ve rantabl bir
biçimde kullanılmasına engel olmadığını, hiç değilse bu konuda yetersiz kaldığını
göstermektedir, "
Su kaynakları doğal hidrolojik düzen üzerine devamlı hareket halindedir. Bu
nedenle de öncelikle doğa kanunlarına tabidir. Bu doğal servetten en uygun Ģekilde
yararlanmak,
bu
doğal
serveti
ekonomik
servet
haline
getirmek,
cağımız
gereksinmeleri nedeniyle zorunlu olduğundan, çağdaĢ teknolojiye uygun hukuksal
düzenlemeler getirmesini gerektirmiĢtir.
1.1 Ġslam Hukuku:
Ġslam hukukunda toprağın Devletin mülkiyetinde olması ve kiĢilere salt kullanma
(intifa) hakkı verilmesi genel ilke olduğundan doğal düzeni iç inde bulunan sular
üzerinde
de
özel
mülkiyet
söz
konusu
edilmemiĢtir.
Bu
nedenle
suların
kullanılmasına iliĢkin esaslar devlet tarafından yürütülmüĢtür.
25
Ancak Ġslam hukukunun temelinde teamül büyük önem taĢıdığından, eskiden beri
kullanıla gelen Ģekle ve kullananlara saygılı olunmuĢtur. Daha baĢka bir deyiĢle su
kullananların fiili yararlanma durumları, mülkiyet hakkı imiscisine korunmuĢtur.
Ancak
bu
koruma,
kullanım
(intifa)
hakkı
niteliğinden
öte
bir
statüye
kavuĢturulmamıĢtır. Kullanım hakkı ise, Devleti n tasvip ve izni ile (fermanlarla)
oluĢmuĢtur. Sularla ilgili anlaĢmazlıklar da fetvalarla çözümlenmiĢtir.
Mecelle (Mecelle-i Ahkâmı Adliyle);
1839 Gülhan‟a Fermanı ile batı dünyasına pencere açan Osmanlı Ġmparatorluğu
1856 Islahat Fermanı ile de hukuk düzenini en azından Ģekil yolu ile Avrupa
hukukuna yaklaĢtırma, anlayıĢını yerleĢtirmeye çalıĢılmıĢtır.
Bu anlamda Osmanlı Yönetiminin batılı usullerle tedvin (Codifie) ettiği ilk
kanunlardan en önemlisi Mecelle olmuĢtur. Bu düzenleme yapılırken uygulana
gelen Ġslam hukuku kuralları ile bir ölçüde de örf ve âdete dayanan kurallar
toplanarak maddeler haline getirilmiĢtir.
1879 dan 1926 tarihine kadar yürürlükte kalan bu yasa, özel hukuk konularının bir
bölümünü yarı teokratik bir biçimde düzenlemiĢ ve sular konusunda özel hukuk
açısından ilginç maddeler koymuĢtur. Mecelle doğal durumdaki bütün yeraltı ve
yerüstü sularının kamu tarafından serbestçe kullanımını kabul etmekle beraber
benimsenerek sahiplenerek (ibraz hali) mülkiyet konusu haline getirilen suların
özel
mülkiyete
konu
olması
durumunu da
kabul
etmiĢtir.
Böylece
doğal
imkânlardan ve servetlerden, fırsat eĢitliğine göre faydalanmayı ilke saymıĢ, doğal
servetten ekonomik Ģarta geçiĢ için ibraz koĢ ulunu koyarak emek ve çalıĢma
hakkını korumuĢtur.
1.2 T.C Anayasalarına Göre Sular:
Yirminci yüzyılda ekonomik ve toplumsal sorunlar, planlı kalkınma politikası, su
kaynaklarının tüm potansiyelini en akılcı biçimde değerlendirilmesini gerekli
kılmıĢ, çağın teknik imkânları da buna yeterli olduğundan su kaynaklarının
kullanım
esaslarının
kamu
hukuku
acısından
düzenlenmesini
zorunlu
hale
getirmiĢtir. Bu nedenle T.C Anayasaları, Mecelle'nin sular konusundaki ferdiyetçi
ve özel hukukçu tedvin sistemini terk ederek sularla ilgili esasları kamu yararı
acısından yeniden ele almıĢtır.
Nitekim 18.10.1982 tarihinde kabul edilen Yeni Anayasanın "Tabii Servetler in ve
Kaynakların Aranması ve ĠĢletilmesi" baĢlıklı 168.md. de de aynı prensip kabul
edilmiĢtir. Madde "Tabii servetler ve Kaynaklar Devletin Hüküm ve tasarrufu
26
altındadır. Bunların aranması ve iĢletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını
belli bir süre için, gerçek ve tüzel kiĢilere devredebilir. Hang i servet ve kaynağın
arama ve iĢletmesinin, Devletin gerçek ve tüzel kiĢilerle ortak olarak veya
doğrudan
gerçek
ve
tüzel
kiĢiler
eliyle
yapılması
kanunun
açık
iznine
bağlıdır.21.11.2001 tarih ve 4721 sayılı yeni Türk Medeni Kanunu 8.12.2001 tarih
ve 24607 sayılı Resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiĢtir . Yeni Medeni
Kanunumuzda da aynı ilke yer almıĢ olup 715. madde de aynen “sahipsiz yerler ile
Kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Aksi ispatlanmadıkça
yararı Kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar, gibi tarıma elveriĢli
olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar kimsenin mülkiyetinde değildir ve
hiçbir Ģekilde özel mülkiyete konu olmaz. Sahipsiz yerler ile yararı Kamuya ait
malların kazanılması, bakımı, korunması, iĢletilmesi ve kullanı lması özel kanun
hükümlerine tabidir” hükümlerini yinelemiĢtir.
Yeni Medeni Kanunumuzun 756.maddesinde de “Kaynaklar, arazinin bütünleyici
parçası olup, bunların mülkiyeti ancak kaynakların arazinin mülkiy eti ile birlikte
kazanılabilir. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arz a malik olmak suya
malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yeraltı sularından yararlanma
biçimi ve ölçüsüne iliĢkin özel kanun hükümleri saklıdır” hükmü yer almıĢtır.
Özel hukuk ve özel mülkiyete konu sayılan sular dıĢındaki bütün sular Umuma Ait
sulardır. Bu durumda gerçek ve tüzel kiĢilerin uyması gereken Ģartlar ve Devletçe
yapılacak gözetim, denetim ve esasları ve müeyyideler kanununda gösterilir"
hükmü getirilmiĢtir.
1.3 Medeni Kanunda Sular
I.ci Türk Medeni Kanunu 1912 tarihli Ġsviçre Federal Medeni Kanunundan iktibas
edildiği için, Mecelleden tamamen farklı düzenlemeler getirmiĢtir, Ġsviçre Medeni
Kanunu 22 kantondan oluĢan Federal Devletin kanton özel hukuk sistemlerini
tedvin ederek Roma hukukunun genel ilkelerini çağımıza taĢımıĢ ve özel hukuk
alanını toplamıĢtır. Kanunun Türk Medeni Kanununa yansımayan 6. md. sinde
"Federal Medeni Kanunun kantonların kamu hukuku yönünden haiz oldukları
yetkileri tehdit veya. Takyit etmediği" hükmü yer almıĢtır.
Bu sebeple medeni hukuk müesseseleri maddeleĢ tirilirken kamu hukuku alanına
giren hususlar söz konusu oldukça;".Bu konuda kanton1arca özel hükümler
vazolunur" Ģeklinde atıflar yapılmıĢtır. Türkiye'de Medeni Kanun kabul edilirken,
Mehaz Kanununun 664.maddesinde düzenlenen umumi sulara iliĢkin hükümler
641.maddede ele alınmıĢ ve Ġsviçre Medeni Kanunu'nun 664.maddesine paralel bir
27
Ģekilde" Sahipsiz Ģeyler ile menfaati umuma ait olan mallar, Devletin hüküm ve
tasarrufu altındadır, akarsular ile menfaati umuma ait malların iĢletilmesi ve
kullanılması hakkında ahkâmı mahsusa vazolunur" denilmekle yetinilmiĢ ve umuma
ait
sularla
ilgili
kullanma
esaslarının
kamu
hukuku
açısından
ve
ayrıca
düzenleneceği açıklanmıĢtır.
Ancak bu husus 82 yıldan bu yana ele alınarak umuma ait yerüstü suları hakkında
yasal düzenleme yapılmamıĢtır. Ġsviçre‟de kanton hukuklarının tarihi statü içinde
teessüs etmiĢ mevcut ve kazanılmıĢ durumları telif etmek ve Federal Medeni
Kanununun tatbikine dair intikal devresi hükümlerini içermek üzere, kanuna bir de
"son bab" adlı bir bölüm eklenmiĢtir, aynı geçiĢ devresi güçlüğü Türkiye acısından
da söz konusu olduğu için bu "son bab" bölümü TBMM'nce "Med eni Kanunun
Sureti Meriyeti ve ġekli Tatbiki Hakkında Kanun" (Tatbikat Kanunu) adı altında
bir kanun olarak kabul edilmiĢtir. 21.11.2001 Tarih ve 4721 sayılı ikinci Türk
Medeni Kanunu‟nda aynı hükümleri korumuĢtur.
1.4 Umuma Ait Sular:
Üzerinde özel mülkiyet konusu olmayan, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan
sulardır. Kullanım esasları kamu hukuku açısından düzenlenecektir.
Ancak umuma ait suları, özel hukuk konusu tarım alanları ile de doğal ve zorunlu
iliĢkisi olacağından, tapu siciline paralel bir su sicilinin de olması gerekecektir.
BaĢlangıçta Medeni Kanunun "umumi sular" kategorisine yalnız, yerüstü sularını
(akarsular ve göller) aldığı halde yeraltı sularını kaynaklar gibi kabul ederek özel
mülkiyet ve özel hukuk konusu saymıĢtır. Bu düzenleme hukuki ve ekonomik
sorunlar yarattığı için 138 sayılı Yasa ile Medeni kanunu‟nda değiĢiklik yapılmıĢ,
böylece yeraltı suları, özel mülkiyet ve öze l hukuk alanından çıkarılıp umumi
sulardan sayılmıĢ ve Devletin hüküm ve tasarrufu altına sokulmuĢtur. Daha sonra
167 sayılı "Yeraltı Suları Hakkında Kanun" ile de yeraltı sularının kullanım sekil
ve dereceleri kamu hukuku esaslarına göre düzenlenmiĢtir. A ncak daha sonra 3202
sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Kanunu ve (daha sonra yürürlükten
kaldırılarak bu kanunda bulunan yetkiler Ġstanbul ve Ġzmit B.ġ Belediyeleri ile
diğer Ġllerde Ġl Özel Ġdarelerine devredilmiĢtir ). 2560 sayılı ĠSKĠ Kanunu ile 167
sayılı kanunun düzenleme sahasına girilmiĢ, yeraltı suyu rezervinin korunması
açısından tehlikeli düplikasyonlar yaratılmıĢtır.
Medeni
Kanunun
Tatbikatına
ĠliĢkin
Kanunun
43.maddesinde;
"Mecelle
mülgadır" denildiği halde su uyuĢmazlıklarının çözümünde yeni bir düzenleme de
28
bulunmadığından M.K baĢlangıç hükümleri nedeniyle örf ve adet ve teamül
kurallarına baĢvurma zorunluluğu süregelmiĢtir, Ġslam hukukunda önemli bir yeri
olan bu husus, maddede "bir Ģeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır, (md.5)" ve
"Kadim, kıdemi üzere terk olunur" (md.6) Ģeklinde yer almıĢtır. Bu prensiplerden
hareketle "Kadim Su Hakkı" kavramı günümüze kadar tartıĢmalı da olsa
süregelmiĢtir.
1.5 Kadim Su Hakkı ve Su Ġhtiyaçları
Dolayısı ile su ihtilafları Adli Yargıda "Kadim S u Hakkı" kavramı ağırlıklı olarak
çözümlenmeye çalıĢılmıĢtır, oysa Ġdari Yargı, umuma ait sulara iliĢkin ihtilaflarda
kamu hukuku kurallarının geçerli olması gereğine ağırlık vermiĢ ve içtihatları da
bu doğrultuda geliĢmiĢtir.
Türk yargı sisteminde idari eylemden doğan zararın tazmini istemi ile açılan
davaların Ġdari Yargı yerinde görülmesi hakkında UyuĢmazlık Mahkemesinin
kararları ile "plan ve projeden ya da bunların uygulanmasından dolayı gerçekleĢen
olaydan meydana gelen zarar ve ziyanlardan dolayı açılaca k davalara bakma görevi
Ġdari Yargının olduğu doğrultusunda Yargıtay kararları incelendiğinde (5.7.1989
gün; 1989/17 E, 1989/18 K. UyuĢmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü Kararı,
Yargıtay 5,Hukuk Dairesinin 24.3.1996 tarihli kararı) umuma ait sularla veya bu
suların kullanımı amacıyla ilgili uyuĢmazlıklarda uyuĢmazlıkların çözüm yerinin
Ġdari Yargı olduğu görülmektedir.
Öte yandan kamu hizmeti amacı ile yapılan su ile ilgili kamu inĢaatları nedeni ile
umuma ait suyu kullanırken suyu kesilen değirmen sahiplerinin açtığı tazminat
davasının adli yargı yerine Ġdari Yargıda görülmesine yönelik Yargıtay Hukuk
Genel Kurulunun 8.6.1988 gün ve 1988/ 5–204 e. 1988/499 sayılı ilamında;
"Davanın konusu idarece Göksün ovası Sulama ve TaĢkın Koruma projesi nedeniyle
yapılan inĢaatın doğurduğu zararın tazminine iliĢkin olması itibariyle davaya
bakmakla Ġdari Yargı görevlidir" denilerek benzeri davalara Ġdari Yargının bakması
gerektiği konusunda uyuĢmazlık mahkemesi görüĢü benimsenmiĢtir.
Bu doğrultuda Ġdari Yargıya intikal eden ihtilaflarda Ġdari Yargının verdiği
kararlar, Türkiye‟de hangi umumi suyun hangi kamu hizmetine tahsis edilmesi
gerekeceği konusunda karar vermeye, tahsise, tahsisi kaldırmaya DSĠ Genel
Müdürlüğünün yetkili olduğu hususunu açıkça ve kesin bir biçimde ortaya koymuĢ
ve böylece 6200 sayılı Kanunun 1 ve 2.maddelerinin yorumundan çıkarılan kamuya
ait suların planlaması ve tahsis yetkisinin DSĠ Genel Müdürlüğüne ait olduğu
29
hususu yüksek yargı organlarınca pekiĢtirilmiĢtir.
Örneğin; Sivas idare Mahkemesi 16.7.1986 tarih ve 1985/266 E. 1936/412 karar
sayılı ilamında;"6200 sayılı Devlet Su iĢleri Umum Müdürlüğü TeĢkilat ve
vazifeleri Hakkında Kanunun 2.maddesinde. Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü'nün
görev ve yetkileri sayılmıĢ, (a) fıkrasında, "TaĢkın sular ve sellere karĢı koruyucu
tesisler meydana getirmek," (b) fıkrasında, "sulama tesislerini kurmak, sulama
sahalarında mevcut parsellerin tamamını veya aksamını gösterir harita ve planları
yapmak veya yaptırmak ve icabı halinde kadastrosunu yapmak" (c) fıkrasında
"Bataklık kurutmak" (d) fıkrasında, (a, b, c) fıkralarında faaliyetlerle ilgili olmak
Ģartıyla sudan ve zaruret halinde yardımcı diğer kaynaklardan enerji istihsal etmek"
(f) fıkrasında, "Akarsularda Islahat yapmak ve icap edenleri seyrüsefere elveriĢli
hale getirmek" (g) fıkrasında da, "Yukarıdaki fıkralarda yazılı tesislerin (çal ıĢtırma
ve bakım onarım dâhil) ĠĢletmelerini sağlamak" olduğu belirtilmiĢ olup, idare
kendisine kanunla verilmiĢ bulunan bu görevi yerine getirmekle yükümlüdür.
Medeni Kanunun ve mahkeme kararlarının kabul ettiği diğer esaslara göre akarsular
genel ihtiyacı karĢılayan ve kimsenin mülkü olmayan sular olup ancak, kamu
yararına kullanılmasının olanak sağladığı oranda bu sulardan özel yarar sağlanması
mümkün olur. Hal böyle olunca, kamuya ait sular üzerinde kadim intifa hakkında
bahisle bu suları kamu hizmetine tahsis eden idareyi tazminatla yükümlü tutmak
hukuken olanaksızdır. Bu durumda, kamuya ait suların, kamu hizmetine tahsisinin
gerekmesi halinde, idarelerden hem gereklilikten, hem de kanunda doğan bu görev
ve yükümlülüklerini bırakarak yerine getirmemelerini beklemek ve istemek, kamu
hizmetinin aksaması sonucunu doğuracağından ve olayda hizmetin eksik yetersiz ve
kusurlu bir Ģekilde yerine getirme hali söz konusu olmadığından, ortada tazminat
ödemeyi gerektirir nitelikte hizmet kusuru bulunmamaktadır. Her ne kadar davacı,
idarenin istemesi halinde, değirmenine su verilebileceğini iddia etmiĢ ise de,
gerçekten böyle bir halin bulunup bulunmadığı dolayısıyla, davacının zarar
görmeyecek, Ģekilde bir önlemin alınamayacağı durumunun saptanması bakımından
kesif ve bilirkiĢi incelemesi yaptırılmıĢ, buna. Göre böyle bir durumun mevcut ve
mümkün
olmadığı
anlaĢıldığından,
bu
iddiada
yerinde
görülmemiĢtir"
denilmektedir.
1)
DanıĢtay l0. Dairesi 1.7.1987 tarih, Ġ986/Ġ309 E, Ġ987/Ġ460 K. sayılı ilamında;
Davalı idarenin de, 6200 sayılı Yasaya göre sulama tesisleri kurmak, akarsuları
ıslah etmek görevlerini yürütürken kiĢilere verdiği zararları, hizmet kusurunun
varlığı veya kusursuz sorumluluk ilkesinin uygulanabileceği koĢulların bulunması
30
halinde tazminle sorumlu tutulacağı acıktır. Ancak özel mülkiyete konu olmayıp,
kamu yararına kullanmanın olanak sağladığı oranda özel yarar sağlanması mümkün
olan akarsuları kamu hizmetine tahsis eden idarenin, kamu hizmetine yaptığı tahsis
sonucu akarsulardan yararlananların uğradığı zararı ödeme, ya da bu Ģahıslara su
verme gibi bir zorunluluğu bulunmamaktadır" denilmektedir.
2)
DanıĢtay l0. Dairesinin 15.6.1982 gün ve 1982/577 Esas, Ġ982/Ġ665 karar
sayılı ilamında; "6200 sayılı Devlet Su ĠĢleri TeĢkilat ve vazifeleri Hakkındaki
Kanun uyarınca taĢkın sular ve sellere karĢı koruyucu tesisler meydana getirmek ,
sulama tesisleri kurmak ve akarsulardan ıslahat yapmak idarenin görevidir. Davalı
idare kendisine kanunla verilmiĢ bu görevi yerine getirmekle yükümlüdür. Medeni
Kanunda öngörülen esaslara göre akarsular genel ihtiyacı karĢılayan sular olup,
kimsenin mülkü değildir. Bu suların kamu hizmetlerine tahsisi asıldır. Ancak kanun
yararına kullanılmasının olanak sağladığı or anda sulardan özel yarar sağlanması
mümkün olur. Bunun doğal sonucu olarak kamuya ait sular üzerinde kadim intifa
hakkından bahisle, bu suları kamu hizmetine tahsis eden idareleri tazminatla
yükümlü tutmak olanaksızdır. Kamuya ait suların kamu hizmetine tahsisi halinde
idarelerden kamu yararını ve kamu hizmetini bırakarak kendi menfaatlerine uygun
tedbir almaları ve bu husus sağlanamaz ise kamu hizmetini terk etmeleri istenemez.
Kamu idarelerin sorumlulukları ancak yerine getirmekle yükümlü oldukları
hizmetleri eksik, yetersiz ve kusurlu bir Ģekilde yürütmeleri halinde söz konusu
olabilir. Dava böyle bir kusur iddiasına dayalı olmadığından ortada tazminat
ödemeyi,
gerektirecek
ve
idareye
yüklenebilir
bir
hizmet
kusuru
da
bulunmamaktadır. Dava konusu olayda, Savruk çayından gelen suyun ıslah ve
sulama amacıyla kanal ize edildiği, böylece yapılan ASO sulama ve kuĢaklama
kanalının tümüyle kamu yararının sağlanması amacına yönelik bulunduğu dosyanın
incelenmesinden anlaĢılmaktadır. Açıklanan nedenlerle kamu hizmetine tahsis
edilen suyun vasfı ve hizmetin niteliği yönünden idareyi tazminle sorunlu tutacak
bir neden bulunmadığından hukuki dayanaktan yoksun tazminat isteminin reddine"
denilmiĢtir.
3)
DanıĢtay 12. Dairesi (ġimdiki 10.cu Daire) nin 17.10.1978 tarih ve 19 76/236
9 E, 19 78/3707 karar sayılı ilamında; "Devlet Su ĠĢleri örgütü suları memleket
hizmetine yararlı hale getirerek akarsulardan hem tarımda hem de iĢletici güç
olarak sanayide, yararlanmayı sağlamak için gerekli bütün çalıĢmaları yapmak
üzere kurulmuĢtur. Medeni Kanunumuzda öngörülen ilkelere göre akarsular, genel
gereksinimi karĢılayan sular olup, özel mülke konu olamaz, Bu suların kamu
31
hizmetine verilmesi esastır. Ancak kamu yararına kullanmanın olanak sağladığı
ölçüde bu sulardan özel yarar sağlanması olanaklıdır. Bu kuralın doğal sonucu
olarak, kamuya ait sular üzerinde yararlanma hakkından", söz ederek bu suları
kamu hizmetine veren idareleri tazminatla yükümlü tutmak olanaksızdır. Bir kamu
hizmeti olarak, Düzce Ovasının sulanması için yapılan tesislerden olan D 9 ve D 10
drenaj kanallarının, davacının değirmenine giden su arkını kesmesi olayında; kamu
hizmetine tahsis edilen suyun ve hizmetin niteliği yönünden idareye tazmin
sorumluluğu yükleyecek bir neden bulunmamaktadır." denilmiĢtir.
4)
Ve nihayet DanıĢtay 10. Dairesinin 28.11.1995 tarih ve 1994/3996 Esas
1995/6200 Karar sayılı ilamında, "Kamu idarelerinin; gerçekleĢtirmekle yükümlü
oldukları hizmetleri eksik, yetersiz ya da hiç yerine getirmemeleri, diğer bir deyiĢle
hizmet kusuru iĢlemeleri halinde veya kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında
herhangi bir kusuru olmayan üçüncü kiĢilere zarar verilmesi durumunda tazmin
sorumluluklarına gidilebilir. Yerüstü ve yeraltı sularının zararlarını önlemek ve
bunlardan çeĢitli yönden faydalanmak yetkisi 6200 s ayılı Yasayla davalı idareye
verilmiĢtir. Davalı Devlet Su ĠĢleri tarafından Karakuyu sulama barajı projesi
etüdlerine 1966 yılında baĢlanıp 1979 yılında tamamlanmıĢ ve Afyon-Dinar Çaplı
gölü civarındaki arazilerin bir kısmını sulamak, ayrıca 150 metre düĢü ile ziyan
olan ortalama 22.510 kwh'lık enerjiden faydalanmak amacıyla planlama programına
alınmıĢ, projenin gerçekleĢtirilmesi sonucu 4424 hektar alan sulanmaya
baĢlanmıĢtır. Davacı 1981 yılında balık yetiĢtiriciliği yapmak için Mülga Su
Ürünleri Bölge Müdürlüğüne baĢvuruda bulunmuĢ, baĢvuru üzerine yapılan
incelemede anılan idarece söz konusu arazi ve su üzerinde balık üretimi
yapılabileceği sonucuna varılmıĢtır, suyun tesiste kullanımına izin verilmesi için de
davacı tarafından Mülga YSE 17.Bölge Müdürlüğüne baĢvurulmuĢ, bu baĢvuruya
verilen 19.3.1981 tarihli cevapta, mevcut su kaynağının 30 Ġt/sn'lik bölümünün köy
içme suyu olarak kullanılacağı, geri kalanının serbest bırakılacağı, bu suyun köy
muhtarlığı tasarrufunda bulunduğu belirtilmiĢtir. Davacı da suyu kullanmak üzere
köy muhtarlığından izin almıĢtır. Bu haliyle yeraltı ve yerüstü suları ndan
faydalanılması konusunda yetkili kılınan davalı idareden herhangi bir su tahsis
talebinde bulunulmadığı, davalı idarece bir tahsis de yapılmadığı anlaĢılmıĢtır. Öte
yandan 8.11.1989 tarihinde tesislere gelen suyun kesilmesinin önlenmesi amacıyla
Dinar Asliye Hukuk Mahkemesinde acılan dava sonucu ihtiyati tedbir kararı
alınmıĢ ve göl havzasında suyun birikmesini sağlayan setler yıktırılmıĢtır. Ancak
bu karara yapılan itiraz üzerine mahallinde yapılan bilirkiĢi incelemesinde yeterli
32
oranda tesise su verildiği sonucuna varıldığından ihtiyati tedbir kararı
kaldırılmıĢtır. Akarsular, genel gereksinimi karĢılayan sulardı r. Özel mülkiyete
konu olmayan bu suların kamu hizmetine tahsisi esas olup, kamu yararına
kullanımın olanak verdiği ölçüde bu sulardan özel yarar sağlanması mümkündür.
Kamu kuruluĢlarının, kamu yararını bir kenara bırakarak kiĢi yararına uygun
Önlemler almalarının beklenmesi düĢünülemez. 4424 hektar alana sulama olanağı
sağlayan idarece yürütülen hizmetin eksik ve gereği gibi iĢlememesi hali söz
konusu olmadığından olayda idareye yöneltilecek bir kusur bulunmamakta; idarece
yürütülen hizmet ile zarar arasında nedensellik bağı kurulamamaktadır. Kaldı ki
davacı Karakuyu Sulama Barajı inĢaatının dolgu ve hafriyat çalıĢmalarından dolayı
tesisteki balıkların ölümüne sebebiyet verildiğini ileri sürerek daha öncede
tazminat davası açmıĢ olmasına karĢın, basiretli bir tüccar gibi davranarak zararını
en aza indirmek konusunda herhangi bir giriĢimde bulunmamıĢ ve idarenin sahip
olduğu yetkiye dayanarak suyun statüsünü değiĢtirmesine karĢın kendi iradesi ile
üretime devam etmiĢtir. Bu durumda davacı tarafından, tesisin 1/4 a tıl kapasiteyle
çalıĢması nedeniyle bina ve tesislerin ölü yatırıma dönüĢtüğünden bahisle 1987,
1988, 1989 ve 1990 yılları için adli yargıda yaptırılan tespit sonucu hesaplanan
zararın tazmini istemiyle acılan davanın; l987, 1988, 15.1.1989 dönemini kapsayan
tazminat istemine iliĢkin bölümün süre yö nünden 15.1.1989 tarihinden sonrasına
iliĢkin bölümün ise esastan reddi gerekirken, dava konusu tazminat isteminin
kabulü ve baĢvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesi
yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamıĢtır" denilmiĢtir. Bütün bu
kararların 6200 sayılı Kanun'un 1 ve 2'nci maddeleri ile birlikte bir bütünlük arz
edecek Ģekilde değerlendirilmesi ve yorumlanması sonucunda;
a) Umuma ait suların ıslah edilerek ve önem ve önceliklerde dikkate alınarak kamu
hizmetine tahsisi, tahsis sıralarının değiĢtirilmesi veya kaldırılması konularında
ülkemizde görevli kurulusun DSĠ Genel Müdürlüğü olduğu,
b) Suların kamu hizmetine tahsisinden dolayı bireysel zarar taleplerinin ve kadim
su hakkı iddialarının geçersiz olduğu,
c) 6200 sayılı Yasa‟nın DSĠ Genel Müdürlüğü'ne verdiği görevleri yerine
getirirken, planlama aĢamasında yapılması zorunlu olan etüd ve değerlendirmelerde,
fizibilite çalıĢmalarında, “Kadim Su Hakkı” faktörünün tespit ve hesaplarda dikkate
alınmaması gerektiği, vakaları ortaya çıkmaktadır.
1.6 6200 Sayılı Devlet Su ĠĢleri Umum Müdürlüğü Kanunu:
33
Yeni Medeni kanun'un 714. ve 715. maddelerinde öngörülen düzenleme suyun
akıĢkanlık, çok amaçlılık, çok sahiplilik gibi fiziksel, sosyal ve ekonomik karmaĢık
vasıfları, sular konusunda 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun dıĢında özel ve
kapsamlı bir yasal düzenlemenin yapılmasını zorlaĢtırmıĢ olmakla beraber, bu
yöndeki gereksinimi karĢılamak üzere en kapsamlı düzenleme 6200 sayılı Devlet
Su iĢleri Genel Müdürlüğü'nün TeĢkilat ve vazifeleri Hakkında Kanun ile getirilmiĢ
bulunmaktadır.
Bu kanun'un 1.maddesinde "Yerüstü ve yeraltı sularının zararlarını önlemek ve
bunlardan çeĢitli yönden faydalanmak maksadıyla
Devlet Su ĠĢleri Umum
Müdürlüğü kurulmuĢtur." denilmekte olup, bu maddeden de açıkça anlaĢılacağı gibi
ülke genelinde su kaynakların tahsis edildiği amaçları belirlemek ve bu yönde
faydalanmak DSĠ'nin kuruluĢ amacını teĢkil etmektedir.
Kanunun, görev ve yetkilerini belirleyen 2.maddenin muhtelif fıkralarında da bu
amaç hükmü detaylandırılmak suretiyle tahsis ve istifade Ģ ekilleri belirlenmektedir,
özellikle (h) fıkrasındaki "Yukarıda yazılı iĢlerle ilgili olmak üzere rasat, tecrübe,
istatistik, araĢtırma ve her türlü istikĢaf iĢlerini yapmak ve ezcümle toprağın cins
ve karakterini, yetiĢtirilecek mahsul nevi‟lerini ve elde edilecek zirai, iktisadi
faydaları ve verimlilik derecelerini tespit etmek ve bu mevzularla ilgili Bakanlık ve
müesseselerden faydalanmak, amenajman planları hazırlamak ve bunları temin
edecekleri fayda ve ele alınmalarındaki zaruretlere göre seçmek, sıralamak ve
Bakanlığa teklif etmek” Ģeklindeki hükmü, ülke genelinde su planlaması yapmak ve
bunların ihtiyaca göre tahsis ve önceliklerini belirlemek yetkisinin
DSĠ'de
olduğunu daha açık bir Ģekilde ifade etmektedir.
Daha sonra çıkarılan 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun, 1053 sayılı
"Ankara, Ġstanbul ve Nüfusu Yüz binden Yukarı olan ġehirlerde I eme. Kullanma
ve Endüstri suyu Temini Hakkında Kanun ki daha sonra yüz bin kriteri
kaldırılmıĢtır." 4373 sayılı "TaĢkın Sulara ve Su Baskınlarına Karsı Korunma
Kanunu" gibi kanunlarla 6200 sayılı Kanunla güdülen amaçları tamamlayıcı
hükümler getirilmiĢtir.
Su ile ilgili olarak diğer bazı kuruluĢlara yetkiler veren bazı kanun hükümleri
mevcut ise de bu yetkiler sınırlı olup, 6200 sayılı Kanunun ana belirleyicilik ve
uygulayıcılık
fonksiyonlarını
bozucu
bir
nitelik
taĢımamaktadır.5393
sayılı
Belediyeler Kanunu, 2560 sayılı ĠSKĠ Kanunu, 831 sayılı Sular Hakkında Kanun,
03.06.2007 tarihli ve 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular
kanunu, 18.12.1981 tarihli ve 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik
34
Bölgeleri Kanunu, 22.04.1925 tarihli ve 657 sayılı Harita Genel Komutanlığı
Kanunu, 178 sayılı Askeri Garnizonların Ġçme ve Kullanma sularının Temini
Hakkında Kanun, bu nitelikteki kanunlardan bazılarıdır.
1.7 Su Kullanımlarında Entegre YaklaĢımlar:
I-Ġçme-Kullanma (köysel ve kentsel) endüstri-tarım amaçlı su kullanımlarında
entegre yaklaĢımlar:7. BYKP. Ve bu plâna dayalı olarak hazırlanan 1997–1998
yıllarına ait Hükümet Programlarında "Kırsal Altyapı da Hukuksal düzenlemeler"
yer alırken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (Dolayısıyla DS Ġ Genel
Müdürlüğü) görevli KuruluĢ olarak belirlenmiĢ ve bu doğrultuda bir Komisyon
oluĢturularak çalıĢma baĢlatılmıĢtır. 1998 programına göre 1998 yılı yalnızca
mevzuat taramasına ayrılmıĢ olup Su Yasasının çıkarılması için tanınan süre plan
döneminin bitiĢine kadar geçen süredir. Ancak yasanın hazırlanması ve TBMM'ne
sevki ile çıkartılması Ģimdilik uzak bir ihtimaldir. Bu denli uzun bir süre de DSĠ
Genel Müdürlüğü'nün sorunlarının Su Yasasının içinde çözümlenmesini beklemek,
büyük sıkıntılar yaratacağından, ileride çıkarıl acak Su Yasası ile Entegrasyonu da
sağlayacak biçimde 6200 sayılı DSĠ Genel Müdürlüğü Yasa sının da revizyon
görmesi aynı plan ve aynı Programlarda yer almıĢtır. Bu açıklama doğ rultusunda,
Ġçme-kullanma (köysel ve kentsel) endüstri -Tarım amaçlı su kullanımlarında
entegre yaklaĢımlardan bu yazı içinde söz etmenin yararlı olacağı düĢünülmektedir.
Bu entegre yaklaĢımlar Ģöyle sıralanabilir.
1) Yukarıda 6200 sayılı Yasa'ya iliĢkin açıklamalarda da değinildiği üzere
M.K.64l.md. ile öngörülen “Ahkâmı Mahsusa” çıkartılması konusu bu güne kadar
gerçekleĢtirilememiĢ
olmakla
birlikte
6200
sayılı
Devlet
Su
ĠĢleri
Genel
Müdürlüğü'nün TeĢkilat ve vazifeleri Hakkında Kanun ile bu konuda kapsamlı
düzenleme yapılmıĢ bulunmaktadır. Su hakları konusundaki boĢluğu 6200 sayılı
Kanun'un 2. maddesinde yapılacak bir değiĢiklikle ve tam anlamı ile doldurma
çalıĢmaları süregelmektedir. Geçtiğimiz yıllarda hazırlanan "Devlet Su Ġsleri
Umum Müdürlüğü TeĢkilat ve vazifeleri Hakkında Kanun'un Bazı Maddelerinin
DeğiĢtirilmesi ve Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
Taslağı" ile anılan Kanunun 2. maddesi'nin (a),(b),(c),(d), (e) ve (k) fıkralarında
değiĢiklik yapılarak bu boĢluğun giderilmesine çalıĢılmıĢtır.
6200 sayılı Kanunun (2) maddesinin (a) fıkrası, yukarıda detaylı bir Ģekilde yer
alan idari ve adli yargı kararları da dikkate alınarak taslakta Ģöyle değiĢtirilmeye
çalıĢılmıĢtır;
35
a) ülke genelinde su kaynakları planlamalarını yaparak, kaynakların çok amaçlı
kullanımlarında; ekonomik faydalar ve sosyal zaruretler de dikkate alınmak
suretiyle, ilgili diğer kuruluĢların görüĢle ri alınarak öncelikleri tespit etmek ve su
kaynaklarını ihtiyaçların önem ve önceliklerine göre içme, kullanma, sulama ve
endüstri suyu temini ile enerji üretimi ve diğer amaçlara tahsis etmek ve amaçlar
arasında tahsisi değiĢtirmek"
Ancak hazırlanan taslak, Bakanlar Kuruluna Kanun Kuvvetinde Kararname
çıkartma yetkisi veren 3390 sayılı Kanun'un Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesi
üzerine iade olunmuĢtur.
2) Su çevrimi doğada bir bütündür. Bilimsel olarak Su kaynaklarının planlanması
ile uzun dönemli ihtiyaçlarda dikkate alınarak, bu kıt kaynağın en rasyonel
biçimde, farklı kullanım alanlarına tahsisinin de aynı bütünlük anlayıĢı içinde ele
alınması zorunludur. Tüm amaçların tahsise hazır bir potansiyel teĢkil eden yeraltı
ve yer üstü Sularının insan ve doğanın ihtiyaçlarına göre kullanımının önceliklerini
belirlemek, geniĢ zamanlı periyotlar içerisinde azalma çoğalmaları gözlemek ve
belirlemek, Suyun sayısız faydaları yanında, insan a ve doğaya verebileceği telafisi
imkânsız zararları önlemek ve bütün bunlarla ilgili ana doneleri toplama, istikĢaf,
master plan, planlama çalıĢmaları yapmak ve önerilen projeleri yaĢama geçirerek
tamamen bir ihtisas iĢi olup 54 yıllık uygulama ile çok zengin bir bilgi ve deneyime
sahip DSĠ de bu görevi 6200 sayılı kanun çerçeves inde yerine getirilmektedir. Yer
üstü ve yeraltı sulama, içme ve kullanma suyu ihtiyaçları, hayvanlara lüzumlu su
ihtiyaçları, tarımsal sulama suyu ihtiyaçları, enerji ve sanayi suyu ihtiyaçları, el
sanatları, ticaret, taĢıma, ulaĢım, balıkçılık, bilimsel ve teknik araĢtırma eğitim
ihtiyaçları, turizm ve mesire yeri su ihtiyaçları v.b geniĢ yelpazeli bir ihtiyaç
tablosuna cevap vermek üzere ülke genelinde planlanmasının ve sıralanmasının
belirli bir otoriter tarafından yapılması yaĢamsal bir önem taĢımaktad ır.
2. YABANCI ÜLKELERĠN SU MEVZUATLARI VE SU YÖNETĠM YAPILARI
7ci ve 8ci BYKP da yer alan “Çerçeve Su Yasası” ön çalıĢmaları nedeniyle incelenen
bazı ülkelerin su mevzuatı ile ilgili olarak, yüzeysel de olsa bilgi aktarmanın yararlı
olacağını düĢünmekteyiz. Bu ülkelerin seçiminde bazı kriterler dikkate alınmıĢtır;
Örneğin suyu çok az olan, ancak bu az suyu akıllı bir biçimde kullanan ülke
düĢünüldüğünde; Ġsrail ve Güney Afrika Cumhuriyeti seçilmiĢtir. Suyu çok olan
ülkenin su yönetimi söz konusu olduğunda Brezilya seçilmiĢtir. Türkiye ile ayn ı
iklim kuĢağında olan ve kontinantal hukuk açısından da yakınlığı düĢünülen Ġspanya
36
seçilmiĢtir. Yönetim biçimi Türkiye ile örtüĢebilen ülke olarak Fransa, Su
hizmetlerinin özelleĢtirildiği ülke olarak Ġngiltere, (Ġs koçya ve Kuzey Ġrlanda hariç
). Su sorunlarını geçen yüzyılda çözen Almanya, Irmağı olmayan, yalnız yeraltı suyu
kullanan Danimarka, baĢka bir kıtadan olup sorunları Türkiye ye benzeyen ancak
sulamaları tamamen çiftçiye devredilmiĢ ülke olarak Meksika alınmıĢtır. Ayrıca
AB‟nin su direktifleri incelenmiĢtir.
2.1 ĠSPANYA SU YASASI
1. Ġncelenen Ġspanya Su Yasası Ġspanya devlet yapısını, yani Katalan, Bask ve
benzeri diğer özerk bölgelerin durumu da dikkate alınarak hazırlanmıĢ olup, bu
anlamda bir üniter devlet yasası değildir.
2. Yasaya göre yüzey suları ve yeraltı suları tek bir kaynak olarak dikkate
alınmakta ve kamuya ait bu sular üzerindeki yetki devlet egemenliğinin bir parçası
olarak kabul edilmektedir.
3. Bu sular üzerindeki her türlü aktivitelerle i lgili hidrolojik planları merkezi
hükümet yapmaktadır. Maden suları ve termal kaynakları kendi özel yasalarına tabi
olup iĢbu yasa kapsamına alınmamıĢtır.
4. Arıtmada, su tasarrufunda, yetki dağılımında koordinasyonda yönetim ile
kullanıcı katılımının birlikteliği prensibi esas alınmıĢtır.
5. Hidrolojik sistemin hidrolojik çeviriminin aktivitelerinin temel birimi olarak "Su
Havzası" alınmıĢtır.
6. Bölgesel planlar ve geliĢme, çevrenin korunması ve doğanın restorasyonu ile
suyun kamu tasarrufunda kontrolü kabul edilmiĢtir.
7. Yasada en yüksek tavsiye kurulu olarak Ulusal Su Kuruluna yer verilmiĢtir.
8. Hidrolojik planlamanın çevre ve diğer doğal kaynaklarla uyuml u olarak, bölgesel
ve sektöre geliĢmeleri dengeleyecek Ģekilde, kaynakların imkânlarını artıracak
Ģekilde, kalitelerini koruyan havza hidrolojik planları ve ulusal hidrolojik plan
aracı ile yerine getirilmektedir,
9. Ulusal hidrolojik plan parlamento tarafından onaylanmaktadır.
10. Yasanın özellikle 51, 52 ve 53 üncü bölümlerinde suyun özel kullanımını n nasıl
yapılacağı hakkında hükümler yer almaktadır. Bu doğrultuda imtiyazlar
verilebilmektedir.
11. Yüzey ve yeraltı sularının, bunların yataklarının doğal depolarının kirliliği ile
ilgili kontrollü hükümet tarafından yapılmaktadır.
12. Kamuya ait suları kirletebilen veya kalitesinde bozulmaya yol açabilen bütün
aktiviteler ile suları kirleten atık maddelerin deĢarjı için ön yetki belgesi
37
alınmaktadır.
13. Suyun yönetimi ve dağıtımı dıĢında ortaya çıkan diğer borçların yanı sıra
koruma, temizleme ve iyileĢtirme harcamaları için kullanıcı birliklerinin talepleri
bu hizmetten faydalanan, sanayi ve gayrimenkullere yüklenmekte, bu birlikler
hükümete borçlu olunan miktarın toplanması için birlik yetkisi dahilinde ve ceza
Ģeklinde ek para tahsil etmektedir.
14. Hükümet arıtma iĢlemlerini, suyun kalitesini ve suyun tasarlanan kullanımını
esas alarak suyun doğrudan tekrar kullanımı için temel Ģartları belirlemektedir.
15. Kamuya ait suların tabi olduğu tesislerin kullanılması ve meĢgul edilmesi, söz
konusu kaynakların korunması ve iyileĢtirmesi için tahsis edilen ücretlerin
ödenmesine tabidir.
Bu ücretler, devlet adına drenaj havzası yetkili birimleri tarafından toplanır.
16. DeĢarj edilecek atıklar ve bu 'atıklarla ilgili aktiviteler, her bir drenaj
havzasındaki kaynakların korunmasına ve iyileĢtirilmesine tahsis edilen ücretleri
ödemeye tabidir,
Ücret miktarı her birine verilen değer ile kirlilik birimlerince ifade edilen atıkların
kirletici içeriği ile çarpılması ile hesaplanır.
17. Devletin finansal yardımı ile tamamen veya kısmen yapılan yüzey veya yeraltı
sularını düzenleme tesislerinden fayda sağlayan kiĢiler, devletin katkısını telafi
etmek ve bu tür tesislerin kullanım ve bakım masraflarını karĢılamak için ücret
ödemektedirler.
Tamamen devlet tarafından finanse edilen diğer hidrolojik tesislerden, kamuya ait
suların kalitesinin bozulmasını önlemek için yapılan çalıĢmalar da dahil olmak
üzere fayda sağlayan kiĢiler su kullanımının karĢılığı olarak yatırım maliyetlerinin
bedelini karĢılamak ve bu tür tesislerin k ullanma ve bakım masraflarını karĢılamak
için tasarlanan ücreti ödemektedirler.
Ġspanya Su Yasası; Suyun devletin egemenliğinde olması, kontrolün yine devlette
olması acısından Türkiye için hazırlanacak su yasasının dıĢ çerçevesini oluĢturmak
anlamında Örnek alınabilir. Ancak Ġspanya‟nın özerk bölgeleri olan bir birleĢik
devlet oluĢu, öte yandan kamuya ait su kaynakları üzerinde imtiyaz tesis
edilebilmesi özellikleri acısından Türkiye için uygun bir örnek olamayacağı da
açıktır.
2.2 BĠRLEġĠK KRALLIKTA SU HĠZMETĠ YÖNETĠMĠ
1- BirleĢik Krallığın Ġngiltere ve Galler kesimlerinde su hizmetleri 1989 yılında
38
özelleĢtirilmiĢtir.
Su
hizmetleri
ve
kanalizasyon
hizmetleri
kamu
Limited
Ģirketlerine verilmiĢtir.
Ġskoçya'da ise su hizmetleri kamu sektörü içinde yer almak tadır ve Ġskoçya bölge
konseyleri Ģeklinde yerel yetkili birimler tarafından sağlanmaktadır. ġiddetli halk
muhalefeti
nedeniyle
su
hizmetleri
Ġskoçya'da
özelleĢtirilememiĢtir.
Kuzey
Ġrlanda'da su hizmetleri merkezi hükümetin bir parçasıdır ve Kuzey Ġrlanda ofisinin
bir bölümü olana kadar da bir parçası
olarak ta kalmıĢtır. ÖzelleĢtirme
amaçlarından biride Avrupa Topluluğu standartlarına uygun su teminini özel
rekabetle temin etmektir. ÖzelleĢtirilmiĢ su hizmetleri yatırımlar, performans ve
müĢteri
hizmetleri
gerçekleĢmektedir.
konusunda
Ancak
güven
Ģirketlerden
ve
kamunun
beklenilen
özelleĢtirmeyi
iyileĢtirme
idrak
etmesi
konusunda daha yerel ve ulusal bazda sorunlar bulunmaktadır. Gerek devlet yapısı
ve gerekse yasama sistemi anlamında Türkiye ile hiç bir b enzerliği bulunmayan
BirleĢik Krallığın su hizmetleri yönteminin düĢünülen Türk su yasası için iyi bir
kaynak veya örnek oluĢturmayacağı acıktır.
Ġngiltere'de hukuk sistemi Anglo-sakson hukukunun en bariz örneği olup örf ve
adet hukukuna dayalı olarak geliĢmiĢtir. Oysa Türkiye; kaynağı Rama Hukuku olan
Kıta Avrupa‟sı (continantal) hukuk coğrafyasında yer almakta olup, Ġngiltere su
yönetimi yöntemlerinin Türkiye‟ye örnek olması bu açıdan da olası değildir.
2.3 ALMANYA'DA SU KAYNAKLARI YÖNETĠMĠ
Doğal dengenin bir unsuru olarak su kaynaklarının yanı sıra kamusal su temininin
garanti edilmesi hususu çevre politikasının merkezinde yer almaktadır. Almanya'da
uygun iklim Ģartlarından dolayı, miktar açısından artan su temininde bir sorun
yoktur. Asıl sorun su kalitesinin iyileĢtirilmesidir. Bu durum nedeniyle su
kaynaklarının yönetiminin uzun dönem amaçları Ģöyle karar1aĢtırılmaktadır:
- Suların ekolojik dengesini korumak ve restore etmek,
- Nicelik ve nitelik acısından içme ve sanayi suyu sağlamak,
-Kamu refahına hizmet eden bütün su kullanımlarını temin etmek,
-Kirletene ödetmek,
-Bütün ilgili kuruluĢları ve sanayi kesimi ile iĢbirliği yaptırılarak kirliliğin
kontrolünü sağlamak
Almanya‟da Federal Devlet Sistemi yürürlükte olduğu için su Kaynakları Yönetimi
hususunda Alman Yasama ve idari Sistemi oldukça karmaĢıktır.
Türkiye için hazırlanacak bir su yasasında Almanya ‟dan alınacak en önemli
39
örnekler;
1-Kirletene ödetmek,
2-Bütün ilgili kuruluĢların, sanayi kesiminin de iĢtirakiyle yaptırılacak kirliliğin
kontrolünü sağlamaktır.
Açıklanan nedenle Almanya‟dan su Kaynaklarının Yönetiminin Kurumsal ve
örgütsel yapısı için hazırlanacak bir su yasası için örnek alınma özelliği
bulunmamaktadır.
2.4 DANIMARKA SU YASASI (8 Haziran 1978 tarih ve 299 sayılı)
Bu Yasaya göre Danimarka da su Yönetimi, yerel konseyler, bölge konseyler ve
bunların bağlı olduğu Çevre Bakanlığı Ģeklinde bir hiyerarĢik yapıya sahiptir. Bu
hiyerarĢik yapı, aĢağıdaki hususları yerine getirmekle yükümlüdür.
Bu hiyerarĢik yapı;
I. Yerel konseylerin yardımı ile bölge konseyi, bölge sınırları içindeki su
kaynaklarının niteliğini, miktarını ve lo kasyonunun belirlenmesini etüd eder ve
etüdü temel alan, bölge konseyi, çekim için elde edilebilecek su miktarının
hesaplanmasını ve araĢtırmasını yapar,
II. Etüd çalıĢmasını temel alarak mevcut ve gelecek için beklenen nüfus ve endüstri
geliĢmeleri ıĢığı altında, bölge konseyi yerel konseylerle görüĢmelerden sonra
gelecekteki su çekimi için çözümler bulur.
Su kaynakları planları, su temini tesislerinin kurulması ve geniĢletilmesi planları
yanında, suyun isale edilmesi ve arıtılmasındaki temel prensipler kadar suyun
nereden çekileceği ve bölgelerdeki her bir birimlere suyun nasıl temin edileceği
hususunda rehberlik eder.
Su kaynakları planları, onay için Çevre Bakanına sunulur.
Büyük Kopenhag'ın bölge ve yerel konseyleri,
Su kaynağı planı onaylanıncaya kadar, yerel konseylerle görüĢmelerden sonra
bölge konseyi, kısım planlarını hazırlayabilir.
Yerel konseylerle görüĢmelerden sonra, yeni su kaynakları planının gerekli olduğu
düĢünülünceye kadar, bölge konseyi, onaylanmıĢ olan su kaynakları planına
yapılacak ilaveleri ve plandaki değiĢiklikleri hazırlayabilir.
Kısım planları, plandaki değiĢiklikler ve plana yapılacak ilaveler onay için çevre
Bakanına sunulur. Bakan, kısım planları, plana yapılacak ilaveler ve plandaki
değiĢikliklerin hazırlanması için bölge konseyine talimat verebilir.
Yerel konsey her bir tesisin su temin edeceği bölgeyi ve suyu temin edeceği sahayı
40
içeren planları su temin organizasyonlarına verir. Su temin planının tamamı veya
bir parçası diğer yerel konseylerle birlikte ortaklaĢa hazırlanabilir.
Yerel konsey, plandaki değiĢiklikler ve ilavelerle birlikte kısım planlarını
hazırlayabilir.
Plana yapılan ilaveler ve plandaki değiĢikliklerle birlikte planlar bölge konseyine
onay için sunulur.
Bölge konseyi, plandaki ilaveler ve değiĢikliklerle birlikte kısım planlarını
hazırlamak için yerel konseye talimat verebilir.
Çevre Bakanı, bu kanunun esası ile ilgili olan hususları dikkate alarak su çekimi ve
su temini için ulusal Planlar hazırlayabilir.
Bakan, etüdlerin ve planlamaların iki veya daha fazla bölge konseyleri tarafından
iĢbirliği çerçevesinde yapılmasına karar verir.
Çevre Bakanı, etüd ve planların uygulanması ve bunların yerine getirilmesinde
zaman sınırlamasını içeren kuralları belirler. Ayrıca, Bakan, ilgili arazi sahipleri ve
yetkililerin, toplantılar veya diğer etkinlikler vasıtası ile planın hazırlanması ve
yayınlanmasındaki yükümlülüklerini belirler.
Bölgesel ve yerel planlama harcamalarının nasıl paylaĢılacağı hususunda anlaĢma
olmadığı takdirde, problemin çözümüne Bakan tarafından karar verilir. Bu kanunun
bölge ve yerel yönetmeliği onaylanan planlar ile ihtilafa düĢmez.
Danimarka‟da; iklimi, jeolojik yapısı, yüzölçümü itibariyle büyük akarsular ve
göllerin oluĢmasına müsait olmadığı için daha çok yeraltı suyu kullanımına yönelik
bir uygulama vardır. Bu nedenle de su yönetimi, su çekimi miktar ve sekline göre
oluĢmuĢtur.
Türkiye de uygulanabilen bir örnek değildir.
2.5 FRANSA SU KAYNAKLARI YÖNETĠMĠ
Ġdarî taksimatındaki örgütlenmesi ve daha pek çok konuda iki yüz yıldır Türkiye‟ye
örnek olmuĢ olan Fransa‟nın bizim acımızdan Avrupa ülkeleri arasında önemli bir
yeri vardır. Bu nedenle bu bölümde Fransa su Yönetimine fazlaca yer verilmesinin
yararlı olacağı düĢünülmüĢtür.
3 Ocak 1992 tarihli kanunun en yeni görüĢleri arasında, aĢağıda belirtilenlere
değinmeye gerek vardır:
- Suyu Ulusun mirasının bir parçası olarak tanım ak,
- BirleĢtirilmiĢ yasal sistemi oluĢturmak, - Planlamanın orijinal sistemini tanıtmak,
41
-Özellikle
kanalizasyon
hizmetleri
ile
ilgili
olan
komünlerin
yetkisini
güncelleĢtirmek,
- SeçilmiĢ temsilciler ve su kullanıcıları ile yapılan müzakereleri artır mak ve halka
karĢı daha fazla açık olmak.
Bütün bu önlemler hem mevcut Avrupa ve hem de Dünya eğilimleri ve geçmiĢteki
uygulamalar ile aynı doğrultudadır.
Fransa'da modern anlamda su kaynakları uygulamaları 1964 yılında kabul edilen
kanun ile baĢlamıĢ ve uzun yıllar sonra 1992 yılında kabul edilen kanun ile
geliĢmiĢtir. Su, Ģu anda ortak mirasın bir parçası olarak kabul edilmektedir. Su
yönetimi, hem kullanıcıları memnun etmeyi hem de doğal çevreyi korumayı amaç
edinen entegre ve dengeli bir yaklaĢımı hedef alm aktadır.
Mevcut Fransız sistemi idari mekanizmanın her bir seviyesini gerekli kılmaktadır.
Ġdari
mekanizma
Kullanıcılar,
olarak
SeçilmiĢ
Ģunlar
sayılabilir:
Temsilciler,
Havza
Devlet
Bazında
(Böl ge-Bölüm-Komün),
Havza
Komiteleri
ve
Organizasyonun ana dayanağı olan su kurullarıdır.
Bu bölüm Fransa'daki kurumsal yapıyı, son zamanlarda ortaya çıkan yönetim
planlanması
araçlarını
ve
bunların
öneminden
dolayı
su
kurullarını
tanımlamaktadır.
SKY KURUMSAL YAPISI
Merkez seviyesi (Devlet)
Son yıllardaki eğilim, Çevre Bakanlığı veya onun yan kuruluĢları içinde su
yönetimi konularında sorumluluğa sahip olan kuruluĢları bir araya toplamaktır. Bu
amaçla çevre Bakanlığı bünyesinde 1992 yılında Su Direktörlüğü kurulmuĢtur. Bu
direktörlüğün
amaçları
arasında
su
yönetimi
konularında
Devletin
rolünü
kuvvetlendirmek, su kurullarının daha etkin teftiĢ ve koordinasyon görevini
yaptırmak, yeninden yönetim hizmetleri için yeni bir güç sağlamak sayılabilir. Su
yönetimi politikasının hazırlanmasında, su kullanım yönetmeliklerinin fa aliyete
geçirilmesinde, izlenmesinde ve organizasyonun planlanmasında, Su Direktörlüğü
aĢağıda belirtilen kuruluĢların rehberliğine ihtiyaç duymaktadır .
- Bakanlıklar Arası Su Komisyonu (13 Bakanlığı temsil eder)
- Ulusal su Komitesi (Su kullanıcılarının, nehi r havzası yetkililerinin ve
hükümetin farklı kategorilerdeki temsilcilerini içerir ve ulusal su yönetimi
politikası üzerinde görüĢleri açıklar)
1992 yılında, Çevre Bakanlığı, Bölge Çevre Direktörlüğü olarak bilinen yerinden
42
yönetim servislerini kurmuĢtur, su yönetiminde bu hizmetlerin rolü daha sonra
tanımlanacaktır. ġu an için çevre Bakanlığı diğer bakanlıkların merkez dıĢı
servislerinin (Tarım Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Sanayi
Bakanlığı) kendine yardımcı olmalarını istemektedir.
Hidrografik Havza seviyesi
1964 yılında kabul edilen kanunun temel kavramı ayrılmayan, birbiri ardına
dizilmiĢ büyük nehir havzalarının oluĢturulmasıydı: Havzada, Havza Komitesi;
havzanın su politikasını tanımlar ve bu komitenin tanımladığı su politikasın ı
uygulayan Havza Bürosu bulunmaktaydı.
1964 yılında kabu1 edilen kanun Fransa'yı altı hidrografik havzaya bölmüĢtür, ya
da daha. Doğrusu havzaların grup1anması, bölümlemesi Havza Komiteleri ve Su
Kurulları ile ilgili olan hüküm ile 1966 yılında yapılmıĢtı r. Altı havza aĢağıda
belirtilmiĢtir:
Ülkenin 4 ana havzası (Garonne, Loire, Rhone ve Seine) bunlara ikincil havzalar
ilave edilmiĢtir.
-Ülkenin kuzey ve kuzeydoğusunda yoğun sanayi aktivitelerinin ve nüfus
yoğunluğunun olduğu bölgelerde iki sınır havzası.
Her bir havza, havzanın su yönetimi politikasını tanımlayan kendi Havza
Komitesine sahiptir, bu tür komiteler üyeler arasında diyalogu ve dayanıĢmayı
kolaylaĢtırır, Havza Komitesi yapısı Bakanlık emriyle belirlenmiĢtir ve üç grup
içermektedir:
- Kullanıcılar, yerel kesimlerde ileri gelen devlet temsilcileri, sosyo -profesyonel
grupların temsilcileri en büyük grupları oluĢtururlar (% 40-45 oranında)
-Farklı kuruluĢların temsilcileri (Bölge-Bölüm-Komün)(yaklaĢık %36-38 oranında)
-Devletin temsilcileri (% 19-23 oranında)
Komite üyelerinin toplam sayısı havzaya bağlı olarak 61 ila 114 arasında
değiĢmektedir. Devletin etkisini sınırlandıran bu organizasyon her bir havzadaki
kullanıcılar ve seçilmiĢ temsilciler gibi farklı aktörlerin rolünü ve sorumluluğunu
ilerletme arzusunu yansıtır ve bu aktörler arasında uzlaĢmaya ulaĢılmasını teĢvik
eder. Genellikle yılda iki kez toplanan havza komitesine sistema tik olarak danıĢılır
ve komite; ücretler ve ücret hesaplamanın yöntemi üzerinde onay vermek
zorundadır. Bunlar, komitenin çalıĢma programı ile birlikte Su Kurulu tarafından
sunulur.
Havza Komitelerin icracı kuruluĢu, iki sahada faaliyet gösteren ve devletin
sorumluluğu altında kamu kuruluĢu olan Su Kuruludur. Bu kurulun faaliyet
43
gösterdiği sahalar teknik anlamda Çevre Bakanlığına (Su Direktörlüğü) ve mali
konularda Maliye Bakanlığı'na karĢı sorumludur. Her bir Su Kurulu, 6 yıllık dönem
için genellikle atanan veya seçilen 26 üye içeren yönetim Kuruluna sahiptir. 26
üyenin dağılımı aĢağıda verilmiĢtir:
-Su problemleri ile ilgili olan her bakanlık için devletin 8 temsilcisi;
-Havza Komitesinde, aynı kategorinin temsilcileri tarafından seçilen farklı
kullanıcı kategorilerinin 8 temsilcisi,
-Aynı yolla seçilen bölgesel kuruluĢların (Komün -Bölüm-Bölge) 8 temsilcisi;
Bölgesel Ölçekte SKY;
Bölge, bölgesel planlamadan sorumludur. Sonuç olarak, bölgesel geliĢtirme
planlarında su kaynakları geliĢiminin entegrasyonu vasıtası ile su politikasının
yerine getirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bölgeler, Havza Komitelerinde
ve su Kurullarında temsil edilirler. Bölgelere su yönetimini ilgilendiren her türlü
çalıĢma için mali kaynak tahsis edilebilir, çalı Ģmaların çoğu Devlet ile yapılan
kontratların içeriğindeki Ģekli ile yürütülür.
Bölgesel düzeyde, su iĢlerindeki Devlet müdahalesi, Bölümün sınırları ötesinde
kalan önlemlerin yerine getirilmesinde Devletin yerinde yönetim hizmetlerini
koordine eden Bölge BaĢkanı aracılığı ile olmaktadır.
Bu çalıĢmalarda Bölge BaĢkanı'na Bölge çevre Direktörlüğ ü ve sanayi problemleri
söz konusu olduğunda Bölgesel Sanayi AraĢtırma ve Çevre Direktörlüğü tarafından
yardım edilir.
Havza Komitesinin genel merkezinin bulunduğu yerlerde Bölge BaĢkanı'nın, Devlet
politikasının koordinasyonunda ve yerine getirilmesinde ö nemli bir rol oynadığı
unutulmamalıdır. Ayrıca Bölge Reisi Bölge ve Bölümlerdeki havza ile ilgili
yerinden
yönetilen
devlet
çalıĢmalarının
birlikteliğini
ve
uyumunu
temin
etmektedir.
Bölüm Seviyesi
Devlet, 1992 yılında kabul edilen kanun ile yetkileri artı rılan Bölüm BaĢkanı
tarafından temsil edilir. Gerçekten suyun ülkenin ortak mirası olarak kabul
edilmesi ve su, kaynaklarının korunması gerçeği. Bölüm BaĢkanının çalıĢmaları ve
yetkileri için yasal anlamda artan önemli bir genel fayda olarak açıklamıĢtır.
Havzaların koordinasyonu yapan Bölge BaĢkanı gibi Bölüm BaĢkanı, kazalar,
kuraklık, seller veya kıtlık durumu gibi yerel kriz anında kull anacağı yetkiler ile
donatılır. Bölüm, su kaynakları ve akvatik çevrenin korunması ve yönetiminde ve
44
planlama çalıĢmalarının hazırlanmasında ve takip edilmesinde Devlet müdahaleleri
için temel idari birimdir, ilgili bakanlıkların (Bayındı rlık Bakanlığı, Tarım
Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı) bölüm büroları BaĢkanı yönetimi
altındadır.
ġehir
kökenli
kirliliğin
artan
miktarda
olması,
kanalizasyon
hizmetlerinin
iĢletilmesine yardım edilmesi için hemen hemen her bölümün Teknik Yardım
servisi kurmasına yol açmıĢtır. Bu servislerin finanse edi lmesi genelde Bölüm
Konseyi ve Su Kurulu tarafından paylaĢılır. Teknik Yar dım Servisi üç ana konuda
hizmet vermektedir;
-Kanalizasyon arıtma çalıĢmalarının iĢletilmesi konusunda raporlar hazırlanması ve
ihtiyaç gerektiğinde yardımın sağlanması
-Sağlık standartlarının yerine getirilmesini temin etmek için sistemin izlenmesi
-Arıtmaların mükâfatlandırılması amacı ile data toplanması,
Devlet, su temini ve kanalizasyon hizmetleri ile ilgili olan çalıĢmalar için
bölümlere para yardımı yapar. Bu paralar su temin sisteminin geliĢtirilmesi için
Ulusal
Fon'un mali kaynaklarından karĢılanm aktadır. Bu fon, su tüketimi
üzerindeki ek vergilerden sağlanan paralarla desteklenir, ama aslında her Ģeyden
alınan vergilerden de destek sağlar.(Ayrıca ulusal bahis sisteminden) 1983 yılında
kabul edilen yerinden yönetim yasasından beri bölümler kuruluĢ ve Devletin rolünü
üstlenmiĢtir. ġu anda, Komünlerin su ve kanalizasyon yatırımlarına bölümlerin
katkısı komünün büyüklüğüne bağlı olarak toplam yatırımın %Ġ5 ila %
25
arasındadır. Su ve Kanalizasyon hizmetleri yönetiminin görevlendirme olasılığı
yüzyılı aĢkın bir süredir, komün Yasasına yazılmıĢtır ve yazım dili Fransızca olan
orijinal görüĢler içermektedir. Bu sebepten, bu özel bölüm konusudur. Su Yönetimi
ve
GeliĢtirme
planlaması
Planlarının
yaparken
hazırlanması
önemli
role
süresinde
sahiptirler.
yerel
Yerel
kuruluĢlar
kaynak
KuruluĢların
Havza
Komitelerinde ve Su Kurulu Yönetim Kurulunda temsil edildiği unutulmamalıdır.
Su Ücretleri;
Fransız kanunları uyarınca, havzanın bir kısmında veya tamamında su rejimini
değiĢtiren, su kaynaklarından su çeken veya su kalitesini kötüleĢtirecek katkılarda
bulunan
kamu
veya
özel
kuruluĢlardan
ücret
toplamakla
Su
Kurulu
görevlendirilmiĢtir. Bu durumda bunlar "aktif" veya "sorumluluk" ücretidir.
Ücretin diğer türü ise, Su Kurullarının yardımı ile tamamlanan iĢler veya
yapılardan direkt veya dolaylı Ģekilde fayda sağlayan kamu veya özel kuruluĢlardan
toplanan ücrettir, bu ücretler "pasif" veya "faydalanma" ücreti olarak bilinir, suyu
45
kirleten, çeken veya kullanan herkes ücret ödemektedir. Bu kesimler söyle
sıralanabilir:
-Çok fazla miktarda suyu çeken, tüketen ve kirletici üreten kasaba ve Ģehir
merkezleri
-Az miktarda su çekip ancak çok farklı türde kirliliğe sebep olan sanayiler
-Kurak periyotta aĢırı miktarda su çeken ve nehirler ile yeraltı suyunda yaygın
kirliliğe neden olan çiftçiler
-Su Kanallarını kirletenler
-Sonuncusu olan ama önemsiz olmayan çok miktarda su çeken ve kullanan Fransız
Elektrik Kurumu Su Kurulları iki türlü ücret tanımlamaktadır. Birincisi doğal
çevreye yapılan deĢarjlarla ilgili olan "Kirlilik ücre ti", ikincisi ise su çekimi ve
kullanımı ile ilgili olan "kaynak ücretidir".
Kirlilik Ücreti ve Arıtma ödülü;
Kirlilik ücreti doğal çevreye deĢarj edilen kirlilik miktarı temel alınarak
hesaplanmaktadır. ġehir kökenli kirlilik için toplam nüfus esas alınma ktadır. Her
bir ikamet eden kiĢi su ile ilgili kuruluĢ tarafından Su Kuruluna transfer edilen su
ücretlerindeki ek vergi yolu ile maliyete katkıda bulunmaktadır.
Diğer kirlilik türleri için, ödenecek para miktarı ilgili aktivitelerin yol açtığı
kirlilik miktarının ya ölçülmesi ya da tahmin edilmesiyle hesaplanır.
Yukarıda bahsedilen ücretler toplam ücretlerdir ve herhangi arıtma iĢleminden
önceki toplam kirlilik miktarına tekabül etmektedir. Atık arıtma tesisleri kurulduğu
zaman toplam veya sanayi kuruluĢları arıtma ödülü ile mükâfatlandırılır.
Toplam ücretten çıkarılarak elde edilen net ücret arıtma ödülüdür. Kirlilik
ücretlerinin miktarı, anti-kirlilik programlarını dengelemesi için Su Kurulu
tarafından tespit edilir, ücret oranları, Havza Komitesi tarafın dan belirlenen kalite
önceliklerine ve amaçlarına göre coğrafik bölgeler göz önüne alınarak ayarlanır.
1987 yılında toplam kirlilik ücretleri yaklaĢık 350 milyon USD veya Kurulların
toplam gelirlerinin % 60'ı idi. Aynı yıl arıtma ödülleri 75 milyon USD ya ni toplam
su Kurulu harcamalarının % 15'i idi.
Kaynak Ücretleri;
Bu tür ücretler, suyun miktar acısından yönetimini ilgilendiren programın bazı
kısımlarını uygulamak için kullanılır. Yani depolama rezervuarları, su dağıtım
sistemi, sulama yapıları vb. faaliyetler için kullanılır. Kaynak ücreti aslında iki
ücretin bileĢiminden meydana gelmektedir:
-Su çekimi veya su rejiminin değiĢikliği için ödenen ücret, ücret miktarı suyun
46
çekilen, ölçülen veya tahmin edilen hacmine göre belirlenir.
-Tüketim ücreti, net tüketime uygulanır, su kullanımına bağlı olarak bir katsayı ile
belirlenir. Bu katsayı su dağıtımı için 0,2 ve yağmurlama sulama için 0,7‟dir.
Kirlilik ücreti gibi, su temin sistemi için kaynak ücreti, su ile ilgili kuruluĢ
tarafından Su Kuruluna transfer edilen su ücreti üzerindeki ek vergi olarak toplanır.
Kaynak
ücreti
oranları,
yeraltı
suları
veya
yüzey
sularına
uygulanıp
uygulanmamasına, sahadaki ihtiyaçların az v eya çok oluĢuna, çekimlerin yıl
boyunca düzenli olmasına ya da kurak periyotlarda yoğunla Ģmasına bağlı olarak
önemli ölçüde değiĢiklik gösterirler. 1997 yılında, Su Kurulları tarafından toplanan
kaynak ücreti 85 milyon USD yani kirlilik ücretlerinden toplanan miktarın
1/4'üdür. Fransız Su Yönetimi bütün bu özellikleri ile incelenen diğer ülkeler
mevzuatı içerisinde en katılımcı, en demokratik olanıdır.
Bu özellik, ülke nüfusunun 140 bin kadar Bask kökenli hariç homojen oluĢu, kültür
düzeyinin yüksek ve vatandaĢlık bilincinin yüksek, kamu yararının her Ģeyden önce
gelmesi gerektiği inancının güçlü oluĢu, Fransız Irmaklarının tamamının ulusal
sınırlar içinde bulunması, gibi unsurların bir araya gelmesi ile oluĢmuĢtur. Bu
anlamda Fransa çok Ģanslı bir ülkedir.
Ülkemizde su Yönetimi tartıĢma ve çalıĢmalarının yapıldığı her platformda son
yıllarda hemen herkesin aklına gelen model Fransa Su Yö netimi olmaktadır. Ancak
böyle bir modelin Türkiye'de uygulanmasının hiçte kolay olmadığı aç ıktır,
ülkemizde; Meriç, Çoruh, Aras, Zap, Dicle, Habur, Fırat ve Asi Nehirleri ya sınır
oluĢturan ya da sınır aĢan su niteliğindedir.
Meriç ve Aras hem sınır oluĢturmakta hem de Meriç yabancı ülkelerden doğup
ülkemiz topraklarına girmektedir. Asi de, Suriye'den geçip Türkiye'de denize
ulaĢmaktadır. Çoruh, Zap, Dicle, Habur ve Fırat tam anlamı ile sınır aĢan sulardır.
Bu suların Türkiye cumhuriyetinin güvenliği ve dıĢ politikası acısından önemi
herkesçe bilinmekte olup, Ortadoğu gibi uluslararası politikanın suya endeksli
olduğu bir bölgede Devletin sular üzerindeki hükümranlık haklarının Havza
Yönetimlerine bırakılması kabul edilebilir bir durum değildir. Bütün
katılımcılığına, demokratik özelliğine rağmen Fransa Su Yönetiminin Türkiye'ye
model olarak seçilemeyeceği çok acıktır. Ancak, Su ücretlerinin, Kirlilik
ücretlerinin tarh ve tahakkuk Ģekilleri alınıp incelenebilir.
2.6 AVRUPA TOPLULUĞU SU POLĠTĠKASI
(Avrupa
Topluluğu
Komisyonu"nun
Avrupa
Parlamentosuna
ve
Konseyine
47
Bildirisi)
Avrupa Topluluğu'nun su Politikasının esasları Ģöyle özetlenebilir.
1-Sürdürülebi1ir Su Politikası ile güvenli içme suyu sağlamak zorunluluğu
getirilmektedir. Bu zorunluluğun içeriği ise;" içme suyu güvenli olmalıdır ve
yeterli miktarda ve yeterli derecede gü venli olarak temin edilmelidir "Ģeklindedir.
2-Su, içme suyu ihtiyacı dıĢında; Endüstri, Tarım, Balıkçılık, TaĢımacılık,
Hidroelektrik enerji üretimi ve rekreasyon ihtiyaçları için de yeterli miktarda ve
yeterli kalitede olmalıdır.
3-Akvatik çevrenin fiziksel yapısı ile birlikte su kaynaklarının kalitesi ve miktarı,
karasal ekosistemin ve doğal hayatın ihtiyacı olan suyun karĢılanması da öneml idir.
4-Su, sellerin olumsuz etkisini azaltmak veya önlemek ve kuraklıkların etkisini en
aza indirmek için yönetilmelidir.
5-Su kaynaklarının kirliliğinde, nokta kaynaklı, yaygın kaynaklı kirli1ik,kazaların
neden olduğu kirlilik, asit yağmuru nedeniyle kir lilik, besinlerin neden olduğu
kirlilik, insan kaynaklı (Antropolojik) kirlilik gibi kirlilik türleri ile mücadele bu
politikalarının önemli bir bölümünü oluĢturmaktadır.
Bunun için de muhtemel ilkeler tespit edilmiĢtir;
a) Yüksek düzeyli koruma ilkesi
b) Ġhtiyatlı ilkeler
c) Önleyici çalıĢmalar
d) Kaynakta ıslah edilecek hasarlar ilkesi
e) Kirleten öder ilkesi
f) Mevcut bilimsel ve teknik verilerin kullanımı, gibi ilkeler topluluk üyesi bütün
devletlerce benimsenen ve kendi ulusal mevzuatlarında yer verdikleri ilkelerdir.
Bu
ilkeler
dıĢında
henüz
tam
olarak topluluğun
sorumluluğunda
olmayan
entegrasyon, ayrıca topluluk ülkelerinin bulunduğu bölge de çevresel Ģartların
değiĢebilirliği, maliyet/fayda, topluluğun ekonomik ve sosyal geliĢimi ve topluluk
ülkelerinin bulunduğu bölgedeki geliĢimin dengelenmesi, uluslararası iĢbirliği gibi
konularda da topluluk üyelerinin mevzuatının Birbirine uygun hale getirilmesi
çalıĢmaları sürdürülmektedir.
Topluluğun, üye ülkelerindeki su yönet im politikasının yasal çatısı, Ulusal
Önlemler ve topluluk yasalarından türetilen önlemlerin bileĢimini içermektedir.
Topluluk önlemleri; 1970'lerin ilk yıllarından beri, orijinal olarak anlaĢmanın 100
ve 235 maddeleri ile son zamanlarda genelde anlaĢmanın 130 'cu maddenin
uyarınca, bir zaman sürecinde benimsenmiĢtir. Bütün mevcut Avrupa Topluluğu su
48
yasaları Avrupa Birliği AnlaĢmalarından dah a önce kabul edilmiĢtir ve 130'cu
maddenin ilk durumu veya madde 100 ve madde 235 uyarınca oybirliği ile
benimsenmiĢtir.
Avrupa Birliği AnlaĢmalından beri, 130'cu maddenin teklif edilen çalıĢma
konularının içeriğine bağlı olarak üç farklı yöntem içermektedir. Madde 130 çoğu
su yasasını içermekte ve Parlamento ve Konseyde nitelikli çoğunluk ile iĢbirliği
oluĢturulmasını gerektirmektedir. Madde 130 "su kaynaklarının yönetimini" kapsar
ve Parlamento ile müzakere yapılmasını ve Konseyde oybirliğinin sağlanması nı
gerektirmektedir. Madde 130 genel çalıĢma programlarını içerir ve Parlamento ile
müĢterek karar verilmesini ve Konseyde nitelikli çoğunluk olmasını gerektirir.
Konsey üyelerinin kullanılan verileri öğrenme hakkı vardır. Verilere ulaĢımdaki bu
hak tüzük (düzenlemeler) ile ilgili sanayi kuruluĢlarına ve çevre veya tüketici
haklarını temsil eden ilgili kuruluĢlara eĢit derecede uygulanır.
Yasanın genel ortak çerçevesi içinde, üye ülkelerin makul ölçüde esnekliğe sahip
olmalarını sağlamak gerekmektedir. Halkın katılımı ve sorumluluğu bu esnekliğin
düĢük standartlarda olmamasını sağlamak için yardımcı olacaktır.
AnlaĢılan problemleri çözmek için ilgili kurumların desteği il e uygulanan önlem
programı, açıklamasız olarak ortaya çıkan problemlerin çözümünden daha fazla
Ģansa sahiptir.
Entegre Su Kaynakları Yönetimi:
Suyun Ekolojik Kalite Talimatları hakkında Komisyon önerisi, diğer Avrupa
Topluluğu ve ulusal bazdaki su yasaları uyarınca gerekli bütün önlemler ile birlikte
Talimatları uygulamak için gerekli önlemleri içeren entegre programların tanzim
edilmesinde üye ülkeler için kuralları içermektedir.
GörüĢ, belirli su kalitesine iliĢkin çeĢitli politikaların amaçlarını baĢarı ile
sağlamak için ihtiyaç olan önlemlerin idrak edilmesini sağlamaktadır. Bu yaklaĢım
aynı su kütlesini iyileĢtirmek için bazen farklı yetkililer tarafından alınan farklı
önlemlerin koordinasyonuna ve gerçekleĢmesine imkân tanır. Çevresel nedenlerden
dolayı yüzey sularını iyileĢtirmek için alınacak önlemlerin, göllerin ve nehirlerin
kendi mevcut yasalarının analiz sonuçları, özellikle çevreyi izleme yükümlülükleri
acısından su kalitesi "yasalarının çeĢitli kısımları uyarınca gerekli önlemlerin
bazılarının birlikte değerlendirilmesi için fırsat olduğunu göstermektedir. Yasa
analizi, yasada bulunan çeĢitli tanımları bir araya getirmek için oldukça makuldür.
Bu çerçeve Talimatları ile yapılabilir.
Avrupa Topluluğu su politikasının Ģeffaflığa ve kamu sorumluluğ una ihtiyacı
49
vardır ve bu çerçeve Talimatı içinde belirlenmelidir.
Su Kaynaklan Çerçeve Talimatının Ana Hatları;
Komisyon Su Kaynakları Çerçeve Talimatı için yapılan önerileri dikkate almaktadır
ve Konsey, Parlernento ve bütün ilgili kuruluĢların görüĢleri ne saygı duymaktadır.
Komisyon, tanımların bazılarının izleme kurallarını ve diğer ilgili unsurların
Çerçeve Talimatına ilave edileceği fırsatını göz önünde bulundurmasına rağmen
aĢağıdaki Talimatlar genelde bu önerilerden etkilenmeden kalacaktır:
-Banyo Suyu Talimatı
-Tehlikeli Maddeler Talimatı
-Ġçme suyu Talimatı
-Bilgi AlıĢveriĢi Kararı
-ġehir Atık Sularının Arıtımı Talimatı
-Nitrat Talimatı
-Rapor Hazırlama Talimatı
-Teklif Edilen Entegre Kirlilik önlenmesi ve Kontrolü Talimatı
AĢağıda sıralanan talimatlar feshedilebilir ve Çerçeve Talimatı ile değiĢtirilebilir:
-Yüzey suları Talimatı
-Balıkların YaĢadığı sular Talimatı
-Kabuklu Su ürünlerinin YaĢadığı sular Talimatı
-Yeraltı suları Talimatı
-Önerilen suyun Ekolojik Kalitesi Talimatı
Çerçeve Talimatı, bu bildiride belirtilen amaçlar ve ilkeleri temel olarak alacaktır
ve Topluluk su korumasında yüksek düzey ve masraf -fayda arasındaki iliĢkiyi
değerlendirecektir. Çerçeve Talimatı Avrupa Topluluğu su politikasında kullanım
için ortak tanımları belirtmektedir.
Çerçeve Talimatı Ģunları gerektirmektedir:
-Akvatik çevre fonksiyonlarının ve doğal ekolojik durumun korunması ile su
kaynakları yönetiminin entegrasyonu
-Su kalitesi ve su miktarı yönetiminin entegrasyonu (gerekli olduğu yerlerde su
çekim ruhsatının tesis edilmesi hükmünü içerir)
-Yüzey suları yönetimi ile (sahil sularını içerir)
Yeraltı suları yönetiminin entegrasyonu
-Emisyon kontrolü gibi önlemler ile çevresel amaçların entegrasyonu
Çerçeve Talimatı nehir havzası bazında entegre su yönetimi planlamas ını
gerektirmektedir. bu aĢağıda sıralananları gerekli kılmaktadır:
50
-Bu miktarı ve kalitesinin gözlenmesi
-Toplumun su ihtiyacının ve insan aktiviteleri ile ilgili su kütlesi üzerindeki
etkilerinin değerlendirilmesi
-Amaçların belirlenmesi (Çerçeve Talimat a dahil olmayan Avrupa Topluluğu
yasalarının diğer kısımları dıĢında ortaya çıkan amaçları ve ulusal veya yerel
politikaların dıĢında ortaya çıkan amaçları içerir)
-Amaçların sağlanması için tasarlanan önlem programının yapılm ası ve yerine
getirilmesi (Çerçeve Talimata dahil olmayan Avrupa Topluluğu yasalarının diğer
kısımları uyarınca gerekli önlemleri ile ulusal ve yerel önlemleri içerir)
-Karar verme iĢlemlerinde Ģeffaflık ve kamuoyu ile müzakere
-Talimatın yerine getirilmesinin izleme ve rapor hazırlama
Nehir havzası içinde özellikle daha büyük nehir havzalarında amaçların ve
önlemlerin aslı konuma ve duruma bağlı olarak değiĢebilir. Çerçeve Talimatı
çabaların ve sonuçların karĢılaĢtırılmasını yapmak için yukarıda bahsedilenlere
rehberlik eder, ama uygulamadaki ayrıntıların çoğu üye ülkelere bırakılır.
Çerçeve Talimatı, Talimatın yönetimi ve güncelleĢtirilmesi için sorumlu bir komite
kurulmasını ister. Komite, bu talimatın ve diğer Avrupa Topluluğu su yasalarının
uygulanmasının koordinasyonunu temin etmek le yükümlüdür.
Mevcut Avrupa Topluluğu Yasaları ve Ġlgili Topluluk Politikası;
1. Avrupa Topluluğu Su Mevzuatı
AĢağıda su yönetimi konularına özgü ve bu konularla doğrudan ilgili Avrupa
Topluluğu Talimatlarının bir listesi verilmiĢtir. Talimatlar kronoloj ik düzende
sıralanmıĢtır.
1.1 Yüzey Suları Talimatı (75/A40/AET)
Amacı- Ġçme suyu kaynağı olarak kullanılan ırmak, göl ve rezervuarların
korunması suretiyle temiz içme suyu sağlanmasına yardımcı olmaktır.
Belirgin Özellikleri-Talimatta, Üye Ülkelerden bu su kaynaklarını tespit etmeleri,
sınıflandırmaları ve izlemeleri ile bir takım su kalite parametrelerine uyumluluğu
sağlamak için çalıĢma planları hazırlamaları istenir. Ġlgili Talimat (79/869/AET)
kullanılacak olan numune alma ve analiz yöntemlerini tayin eder.
Yorumlar-Bu Talimat, Ġçme suyu Talimatından önce kabul edilmiĢ eski bir
Talimattır. Parametreler ve sınıflandırmalar Ģu an güncel olmayıp mevcut Ġçme
suyu Talimatında bulunan içme suyu güvenliğine ya çok az katkı sağlamakta ya da
herhangi bir katkı sağlamamaktadır.
51
Gelecekteki içme suyu kaynaklarının korunmasının önemi kanıtlanmamıĢ olup,
yüzey suları ve yeraltı sularının kalitesinin korunmasına iliĢkin Çerçeve Ta
1imatındaki genel yükümlülüğün yerini alması daha faydalı olabilecektir.
1.2 Banyo Suyu Talimatı (76/160/AET)
Amacı-Deniz ve tatlı su banyosu alanların sağlığını ve banyo sularının kalitesini
korumaktır.
Belirgin Özel1ikleri-Talimatta Üye Ülkelerden deniz ve tatlı su banyo sularını
tespit etmeleri, izlemeleri ve bir takım su kalite parametre lerine uyumluluğunu
sağlamak için "uygun olan bütün önlemleri" almaları istenir. Komisyon, Talimatın
uygulanması ve Topluluk banyo sularının kalitesi hakkında her yıl ra por hazırlar,
en yeni rapor 1995 dönemine aittir. Yaygın olan yanlıĢ anlaĢılmaya rağmen ,
Talimat istenen parametreleri sağlayan plajlar a "Mavi Bayrak" ödülü verilmesini
içermez, bu proje Avrupa'daki Çevre Eğitimi Kurumu tarafından organize edilir.
1994 yılında Komisyon bu Talimatın güncelleĢtirilmesi için bir teklif yayınlamıĢtır,
bu teklif halen Konsey ve Parlamento tarafından değerlendirilme aĢamasındadır.
Yorumlar-Bu Talimat Avrupalı vatandaĢlar tarafından en çok bilinen talimattır. Hiç
kimse bu sularda yüzen ve banyo alanların sağlığının korunmasına yönelik önemini
sorgulamamaktadır. Bu talimatın kabul edildiği sırada, Ģehir atık sularından kaynak
sularının korunması hakkında az sayıda yasa bulunmaktaydı, bu n edenle Talimatın
ikincil amacı üye ülkelerden, Ģehir atık sularından kaynaklanan en kötü kirlilik
durumlarıyla ilgilenmek üzere çalıĢmalar yapmalarını talep etmektir. ġehir Atık
Sularının Arıtımı Talimatı, atık sular için belirli standartları düzenler, ancak bu
standartlar farklı çevre konularına yönelik olup, Banyo Suları Talimatında verilen
çevre kalite standartlarına uymamaktadır.1994 yılında teklif edilen tadilatlarla
birlikte Talimat, yasanın ayrı bir parçası olarak kalacak, ancak banyo sularının
iyileĢtirilmesi için üye ülkeler tarafından gerçekleĢtirilen çalıĢmalar, Çerçeve
Talimatı uyarınca entegre önlemler programı ile birlikte koordine edilecektir.
1.3 Tehlikeli Maddeler Talimatı (76/464/AET)
Amacı-Yüzey sularının tehlikeli maddelerle kirlenmesini kontrol etmektir.
Belirgin Özel1ikleri-Talimat, bütün yüzey sularına uygulanır ve üye ülkelerden bir
takım maddelerin (Talimatın ekinde sıralanan) emisyonunu, büyük ölçü de sanayi
kuruluĢlarına verilen Ģehir atık sularının iyileĢtirilmiĢ arıtımı ile kontrol etmelerini
talep eder. Çok tehlikeli maddelerle ilgili izinlere ait Ģatlar, bir dizi "Türetilen
Talimatlar (daughter Directive)" ile (82/Ġ7Ğ/AET,
84/491/AET
83/5Ġ3/AET,
84/156/AET,
ve 86/280/AET) Topluluk bazında belirlenir. Talimatta bu Ģartların
52
oluĢturulması için iki alternatif yöntem mevcuttur; üye ülkeler en iyi mevcut
tekniklere dayalı emisyon "sınır değerlerini" u ygulama veya emisyon sınırını alıcı
su
ortamında
belirtilen
"kalite
hedefleri"ni
karĢılaması
istenen
sınırlara
dayandırabilme imkânı arasında secim hakkında sahiptir. Liste II'de yer alan
maddeler azaltım programı oluĢturması gereken üye ülkelerle ilgilidi r. Komisyon
bu Talimatın uygulanıĢı hakkında 1993 yılında bir rapor hazırlamıĢtır.
Yorumlar; Talimat, Topluluktaki yüzey sularının kalitesinin artı rılmasına destek
olmuĢtur, ancak bugünkü koĢullarda oldukça eskidir, tehlikeli maddeler için
azaltım programları oluĢturma hususunda üye ülkelerin birçoğunun performansı
ihmal edilirken, çok tehlikeli maddeler için türetilen Talimatlar meydana
getirilmesi iĢleminin külfetli ve yavaĢ olduğu tespit edilmiĢtir. Talimat ayrıca,
listedeki maddelerin sürekli artmasını dikkate almayıĢı ve gittikçe artan toksin
etkilere değinmeyiĢi yüzünden eleĢtirilmiĢtir. Bu eleĢtirilerin birçoğu Entegre
Kirlilik önleme ve kontrolü talimatının kapsamadığı sanayilerde bir takım
kontrollere gerek duyulmasına rağmen teklif edilen Entegre K irlilik önleme ve
Kontrolü Talimatı'nda cevaplandırılmıĢtır. Bu Talimat kabul edildiğinde, Entegre
Kirliliğin önlenmesi ve Kontrolü Talimatı'nın ıĢığında ve yeni Çerçeve Talimatının
düzenlenmesi ile bağlantılı olarak tekrar gözden geçirilecektir.
1.4 Bilgi AlıĢveriĢi Kararı (77/795/AET)
Amacı-Politika hazırlığına bilgi sağlamak amacıyla Topluluktaki nehir sularının
kalitesi ve miktarı ile ilgili genel bir değerlendirme yapmaya yardımcı olmaktır.
Belirgin özel1ikleri-Karar, 12 farklı parametreden oluĢan izleme sistemiyle 124
izleme noktasından oluĢan (AT/2) bir ağ meydana getirmektedir. Üye Ülkelerle,
sonuçları bir araya getirerek rapor yayınlayan Komisyon arasında bilgi alıĢveriĢi
vardır. Yorumlar: Bu karar Topluluktaki akvatik çevrenin durumu hakkında genel
bir değelendirme sağlayan takdir edilen bir giriĢimdir; ancak, bu kararın rolü
günümüzde tartıĢmalı bir biçimde Avrupa Çevre
Bürosu ve daha sonraki
Talimatlardaki farklı izleme kuralları ile yer değiĢtirmiĢtir.
Kararın yürürlüğe girmesinden itibaren oluĢt urulan zamana bağlı veri dizilerinin
devam ettirilmesinin belirli bir önemi olabilecektir, ancak bu takdirde Komisyon,
Çerçeve Talimatına çeĢitli izleme kurallarının dahil edilmesinin daha uygun
olacağını düĢünmektedir.
1.5 Balıkların YaĢadığı Sular Talimatı (76/659/AET)
Amacı- Balık yaĢamını, özellikle ticari olarak veya rekreasyonel amaçlarla
yakalanan türlerin
yaĢamını sürdürebilecek kapasitede olan veya olması gereken
53
tatlı su kaynaklarını korumaktır.
Belirgin özellikleri-Kalite standartları ile uyumluluğu sağlamak için Talimatta üye
Ülkelerden, Balıkların YaĢadığı suları tayin etmeleri, bunlarla ilgili su kalitesi
standartlarını oluĢturmaları, söz konusu suları izlemeleri ve "kirlilik azaltım
programları" oluĢturmaları istenir. Komisyon bu Talimatın uygulanıĢı hakkında
Ġ995 yılında bir rapor hazırlamıĢtır.
Yorumlar; Talimat Üye ülkelere, Balıkların YaĢadığı Suların tayın edilmesinde
takdir hakkı verir, bu nedenle Topluluk genelinde çok farklı uygulamalar
bulunmaktadır, bu Ģekliyle Topluluk bazında olu Ģturulacak herhangi bir kurala
gerek olmayıĢı tartıĢmalı bir husustur. Bununla birlikte, Talimat bazı üye ülkelerde
söz konusu suların zorla iyileĢtirilmesinde belirli bir öneme sahiptir ve Komisyon
bu yararların göz ardı edilmemesini düĢü nmektedir. Suların Ekolojik Kalitesi
Talimatına dair Komisyonun mevcut
teklifinde, belirgin bir Ģekilde balık
popülâsyonlarını destekleme kapasiteleriyle birlikte, yaĢam ortamları olan yüzey
sularının korunması hususunda genel yükümlülükler tespit edilmesi önerilmiĢ olup,
Balıkların YaĢadığı Sular Talimatının beğenilen niteliklerinin bu kurallara dahil
edilmesi tasarlanmıĢtır, suyun Ekolojik Kalitesi teklifine iliĢkin ana unsurlar
çerçeve Talimatına dahil edilecek ve bu nedenle, Balıkların YaĢadığı sular Talimatı
çevre standartlarında bir tahrifat olmadan feshedilebilecektir.
1.6
Kabuklu su ürünlerinin yaĢadığı Sular Talimatı (79/923/AET)
Amacı: Kabuklu su ürünleri popülâsyonlarının sürekliliğini sağlamak ve hasadı
yapılan ürünlerin Kirlenmesini önlemek için kıyı suları ve acı suları korumaktadır.
Belirgin özellikleri: Talimat, Ģekil itibariyle Balıkların YaĢadığı Sular Talimatına
benzer, ancak kabuklu su ürünlerinin yaĢadığı sulara yapılan belirli deĢarjlara dair
bazı özel kontrolleri de içerir. Komisyon, Balıkların YaĢadığı S ular Talimatı ile
aynı zamanda ve aynı raporda bu Talimatın uygulanıĢı hakkında bir rapor
hazırlanmıĢtır.
Yorumlar: Tamamı olmasa da Balıkların YaĢadığı Sular Talimatına iliĢkin
düĢüncelerin çoğu Kabuklu Su Ürünlerinin YaĢadığı sular Talimatı için de
geçerlidir.
Ayrıca
hâlihazırda
canlı
bivalvia
(iki
kabuklu
yumuĢakçalar)
kabuklularının üretimi ve pazar arzına dair uyulması geren sağlık Ģartlarının
belirleyen bir Talimat (91/49 2/AET) da bulunmaktadır. Bu nedenle Kabuklu Su
Ürünlerinin YaĢadığı Sular Talimatı çevre standartlarında bir tahrifat olmadan
feshedilebilir.
1.7 Yeraltı suları Talimatı (S0/68/AET)
54
Amacı: Yeraltı sularının tehlikeli maddelerle kirlenmesini kontrol etmektir.
Belirgin özel 1ikleri:Talimatta üye Ülkelerden, belirli maddelerin yeraltı suyuna
(Talimatın ekinde sıralanan) doğrudan veya dolaylı deĢarjını kontrolü, yani büyük
ölçüde doğrudan deĢarjını ruhsat sistemi aracılığıyla kontrol etmeleri istenir. Bu
ülkeler ruhsat Ģartlarına uyumluluğu ve yeraltı sularına olan etkileri izleyecektir.
Yorumlar:
Bu
Talimat,
yeraltı
sularının
korunması
için
benzer
kuralların
uygulanmasının tasarlandığı Tehlikeli Maddeler Talimatı ile kardeĢ (sister) Talimat
olarak yürürlüğe girmiĢtir. Kabulünden bu yana, yeraltı sularının karĢı karĢıya
kaldığı uzun vadeli zorlukların, kirliliğin gittikçe artan bir biçimde dağılmasıyla ve
sürdürülebilir olmayan su çekim seviyeleriyle ilgili olduğu ve bu hususları n hiç
birinin yeterince Talimat kapsamında olmadığı açıkça görülmüĢtür.
Hâlihazırda Komisyon, yeraltı suları ile ilgili her türlü sorunları içeren bir Yeraltı
suları ÇalıĢma Programı üzerinde çalıĢmaktadır ve yerel , ulusal ve topluluk bazında
faaliyetlere baĢlamıĢtır. Topluluk bazında, Yeraltı suları Talimatının tamamen
revize edildiği gereği ortaya konulacaktır. Yeraltı suları ve yüzey sularının
korunmasını daha fazla entegre hale getirebilmek için, Yeraltı suları Talimatının
revizyonu bütün Topluluk sularını kapsayan yeni bir Çerçeve Talimatında yer
alacağından, asıl Talimatın feshedilmesi gereklidir.
1.8 Ġçme suyu Talimatı (80/778/AET)
Amacı: insan tüketimi için tasarlanan suyun kalitesine dair katı standartlar
belirleyerek insan sağlığını korumaktır.
Belirgin Özellikleri: Bu Talimatla Üye Ülkelerden, 60'dan fazla parametre için katı
kalite standartlarını ortaya koymaları, içme suyu kalitesini izlemeleri ve belirlenen
değerlerle uyumluluğu sağlayarak gerekli adımların atılması istenmektedir.
1995 yılında Komisyon, Talimatın güncelleĢtirilmesi için bir teklif yayınlamıĢtır.
Yorumlar: Bu Talimat önemli bir etkiye sahip tir ve genel olarak geçen on yıl içinde
Topluluktaki
içme
suyu
kalitesindeki
tam
geliĢimin
ardındaki
itici
güç
durumundadır. Talimat hükümetlere ve su temin edicilerine yatırım programları ile
ilgili kararlı ve tahmin edilebilir bir zemin sağlamıĢtır ve tü keticiler kullanacakları
suların tam olarak Topluluk genelindeki kalite standartları ile uyumlu olduğu ümit
edilebilmektedir. Talimat, ürün standartlarını belirleyen diğer su kanunlarına göre
oldukça farklıdır. Talimat, Çerçeve Talimatına dâhil edilmeyip tek tek baĢına
uygulanmalı, çalıĢmalar Talimatın revizyonuna iliĢkin Komisyon teklifinin kabulü
yönünde sürdürülmelidir.
1.9 ġehir Atık Sularının Arıtımı Talimatı (91/271/AET)
55
Amacı:
Besin
kirliliğinin
ve
böylece
besinlerin
neden
olduğu
kirliliğin
(Ötrofikasyon) ana kaynaklarından biri olan Ģehir atık sularından gelen besinlerle
(özellikle nitratlar ve fosfatlar) yüzey sularının kirlenmesini azaltmaktadır.
Ayrıca, içme suyu amaçlı çekilen sudaki nitrat konsantrasyonlarının azaltılması da
hedeflenmektedir.
Belirgin özellikleri: Talimatla, Ģehir atık suları ve belirli sanayi sektörlerinden
gelen atık suların toplanması, artımı ve deĢarjı hususunda kurallar oluĢturulur.
Ayrıca atık su toplama sistemleri ve arıtım tesisleri hazırlığı ile tesislerde istenilen
arıtım seviyesini belirlemek için bir zaman tablosu tespit edilir, zaman tablosu ve
kurallar, belirtilen unsurların bir araya, gelmesi büyüklüğüne ve izleme aracılığıyla
tespit edilmesi gereken alıcı suların hassasiyetine bağlı olarak değiĢiklik gösterir.
Yorumlar: Bu Talimat uygulama sürecinde olup, istenilen standartların sorunun
çözümü için yeterli olup olmadığını söylemek için daha çok erkendir. Talimat,
çevresel kalite amaçları yaklaĢımı ile emisyon sınır değerleri yaklaĢımının bir
arada kullanılmasına iyi bir örnektir. Sınırlı mali kaynaklar en etkin bir biçimde
kullanılırken, Talimat yüksek düzeyde bir çevre koruması da sağlamaktadır.
Komisyon, izleme ve Çerçeve Talimatı programının kuralları ile uyumluluğu
sağlamak için değiĢiklikler teklif edebilir.
1.10 Nitrat Talimatı (91/676/AET)
Amacı: Nitrat Kirliliğinin diğer bir ana kaynağından tarımsal kaynaklardan gelen
nitrat kirliliği ile ilgilenerek Ģehir atık sularının Arıtımı Talimatını tamamlamaktır.
Belirgin özellikler- Talimatta, üye ülkeler hakkında yüzey sularına ve yeraltı
sularına tarımdan kaynaklanan nitrat seviyesindeki kaybı azaltmak amacıyla uygun
Tarımsal Uygulama Prensiplerini oluĢturma ve teĢvik etme ile ilgili genel bir kural
mevcuttur. Talimat izleme kurallarını kapsar ve nitrat kirliliğine karĢı hassas olarak
tanımlanan alanlarda, organik gübrenin kullanma sınırları ile birlikte tarımsal
faaliyetlere
yasal
olarak
uygulanabilir
olan
sınırlamaları
içeren
ÇalıĢma
Programları da bulunur.
Yorumlar: Ģehir atık sularının Arıtımı Talimatı gibi, bu Talimat da uygulama
aĢamasındadır. Ancak, üye ülkelerin genel olarak yükümlülüklerini zamanında
yerine getirmedikleri de dikkate değer bir husustur. Yine Ģehir Atık Sularının
Arıtımı Talimatı gibi, Nitrat Talimatı, gerekli olan yerlerde daha katı önlemleri
zorunlu kılan su yönetimi ile ilgili iki yaklaĢımı bir araya getirmektedir.
Komisyon izleme ve Çerçeve Talimatı programının kuralları ile uyumluluğu
sağlamak için değiĢiklikler teklif edebilir.
56
1.11 Teklif edilen Suyun Ekolojik Kalitesi Talimatı (COM (93) 680 son sekli)
Amacı: Yüzey sularının yaĢam ortamı potansiyellerini muhafaza etmek ve
geliĢtirmek, bunu gerçekleĢtirerek, bu suların genel olarak kalitesini artırmak, içme
ve diğer amaçlar için su kaynağı olarak potansiyel kullanımlarını artırmak ve yüze y
sularının tatlılık değerlerini artırmaktır.
Belirgin özellikleri: Teklif edilen Talimatta üye ülkelerden, yüzey sularının
ekolojik durumunu izlemeleri, kirlilik kaynaklarını veya insan kaynaklı olumsuz
etkileri belirlemeleri, "uygun ekoloj ik kalite"yi elde etmek için "iĢletmeyle ilgili
hedefler" oluĢturmaları ve bu hedeflere ulaĢmak için "entegre programlar"
uygulamaları istenmektedir.
Teklif edilen Talimatta ayrıca entegre programların içe riği hakkında kamu ile
müzakereler hususunda kurallar da vardır. Teklif hâlihazırda Konsey ve Parlamento
tarafından görüĢülmektedir.
Yorumlar: Komisyon, Suyun Ekolojik Kalitesi teklifinin genel yapı sının Su
Kaynakları Çerçeve Talimatı için de uygun olduğu düĢünmektedir. Yani bu durum,
tadilatların içeriğinin çok ötesinde teklifte ciddi değiĢiklikler yapılacağı anlamına
gelmektedir. Bu nedenle Komisyon Yeni Çerçeve Talimatı için bir teklif
hazırlamayı tasarlamaktadır ve aynı zamanda mevcut teklifi geri çekecektir. Yeni
teklif Suyun Ekolojik Kalitesine dair çerçeve hazırlı ğını, farklı su kullanımını,
yüzey suları ile birlikte yeraltı sularını ve su kalitesinin yanı sıra miktarı ile ilgili
hususlar da dahil olacak Ģekilde geniĢletecektir.
Avrupa Topluluğunun Konuyla Yakından ilgili olan Mevzuatı ;
AĢağıda su yönetimi üzerine daha az doğrudan etki gösteren veya sadece bu
konularla alakalı olan yasaların ilgili bölümlerinin listesi verilmiĢtir.
2.1 Kanalizasyon çamuru Talimatı (86/278)
Amacı: Tarımda kanalizasyon çamuru kullanımını; toprak, bitki örtüsü, hayvanlar
ve insan üzerine olan zararlı etkilerini önlemek amacıyla düzenlemektedir.
Belirgin
özellikleri:
Ta1imatta,
tarıma
uygun
arazilerde
kullanılacak
olan
çamurdaki ağır metal konsantrasyonları için sınır değerleri ve topraktaki ağır metal
konsantrasyonları için sınır değerleri dikkate alarak, bu metallerin yıllık olarak
toprağa verilebilecek maksimum miktarları belirlenir. Ayrıca iĢlem, uygulama
dönemleri, alınacak önlemler ve arıtma gibi çamurun kullanımıyla ilgili Ģartları da
belirler.
Yorumlar: Talimatın ana gayesi toprağın korunması ve bununla birlikte dolaylı
57
olarak yeraltı suyu kirliliğini de önlemektir. Komisyon tarımda kanalizasyon
çamuru kullanımının, ġehir Atık Suları hakkındaki 91/271/AET Talimatının
uygulanması gibi sebeplerle muhtemelen birkaç yıl içerisinde art acağını, arazi
doldurma (Eylül 1996 için planlanan) ve Atık stratejisi (arazi doldurmaları daha az
kabul görmekte olup, çamurların enerji elde etmek için yakılması olası değildir)
hakkındaki Talimatı dikkate alır. Bö ylece Komisyon, bu Talimatın revize
edilmesini tasarlamaktadır.
2.2. Rapor Hazırlama Talimatı (91/692/ AET)
Amacı: Komisyona uygulama hakkında düzenli raporlar sunmak üzere. Üye ülkeler
için çok sayıda çevresel Talimatlar uyarınca yükümlülükleri kolaylaĢtırmak ve
koordine etmektir.
Belirgin özellikler: Talimatla; su ile hava ile ve atıklarla ilgili yasaları içeren bir
takım Talimatlar hakkında her yıl olmak üzere, üç yıllık bir rapor hazırlama
dönemi tespit edilir. Su raporu; Yüzey suları Talimatı, Tehlikeli Maddeler Talimatı
(ve bundan Türetilenler), Balıkların YaĢadığı Sular Talimatı, Kabuklu Su
Ürünlerinin YaĢadığı Sular Talimatı, Yeraltı Suları Talimatı ve Ġçme suları
Talimatını kapsamaktadır.
Yorumlar: Rapor Hazırlama Talimatı, rapor hazırlama yükümlülü klerinin birçoğunu
tek bir kanun bölümü halinde bir araya getirerek farklı çevre kanunlarının
bölümlerinde yer alan Önlemlerin bazılarının koordine edilmesini gerektiği ni göz
önünde bulundurmaktadır. Su sektöründe, Rapor Haz ırlama Talimatı aracılığıyla
raporu hazırlanan birçok Talimat fesih edilecek ya da Çerçeve Talimatına, dahil
edilecektir. Ancak, çerçeve Talimatındaki rapor ile ilgili yükümlülükler Rapor
Hazırlama Talimatının üç yıllık dönemine dahil edilecektir. Bu nedenle Komisyon,
Rapor Hazırlama Talimatına dair herhangi bir önemli değiĢikl ik teklifi hazırlamayı
düĢünmemektedir.
2.3 Teklif Edilen Entegre Kirlilik önlenmesi ve Kontrolü Talimatı (COM (93)
423 son sekli)
Amacı: Büyük ölçekli kirletici sanayiden kaynaklanan su, hava ve toprak
kirliliğinin önlemek veya en az seviyeye indirmektir.
Belirgin özellikler: Teklif edilen Talimatla, üye ülkelerdeki konuyla ilgili yetkili
kuruluĢlardan, yerel çevre ve teknik değerlendirmeleri dikkate alarak, "En Ġyi
Mevcut Teknikleri" esas alan kirletici emisyonları hususundaki sınırlandırmaları
içeren su, hava veya toprağa olan emisyonları kapsayan sanayi faaliyetlerine dair
entegre izinleri vermeleri istenecektir. Mevcut Topluluk emisyon sınırları ve kalite
58
amaçlarının tamamı minimum kural olarak yerine getirilmelidir. Teklif halen
Konsey ve Parlamento tarafından görüĢülmektedir.
Konsey 27 Kasım 1995 tarihinde metinle ilgili ortak bir görüsü benimsemiĢtir.
Yorumlar: Teklif edilen bu Talimatla, hava, su ve toprağa olan emisyonlarla ilgili
olan uygun bir yaklaĢım sağlamak üzere çoğu kirletici sanayi dalında kirlilik
kontrollerini entegre hale getirme yolları araĢtırılmaktadır. Bu, mantıklı ve makul
bir tekliftir; ancak, tek basına su koruma bölgeleri ister istemez yasanın dıĢına
çıkarılmaktadır. Bu nedenle, teklifler arasında uyumluluğu temin etmek ve gerekl i
veya faydalı olduğu kanıtlanabilen baĢka yerlere değinmeyi kapsaması dıĢında, bu
teklifin suyla ilgili bir çerçeve hazırlığına dahil etme giriĢiminin bir faydası
olmayacaktır.
2.4 Bitki Koruma Mamulleri Talimatı ve Teklif Edilen Biyositler (Canlı
öldüren Maddeler) talimatı (9Ġ/4Ġ4/AET,COM (93) 351 ve COM (95) 387 -COD
465)
Amacı: Kullanımlarının yeraltı suları ve yüzey sularında kirliliğe yol açmamasını
sağlamak amacıyla, bitki koruma mamullerinin piyasaya arzını düzenlemektir.
Teklif
edilen
Biyositler
Talimatında
da
biyositler
için
aynı
hususlar
tasar1anmaktadır.
Belirgin Özellikleri: Bitki Koruma Mamulleri Talimatında, diğerlerinin yanı sıra
Talimatta ve bağlantılı "Tek tip Kurallar" Talimatında yer alan belirli temel
kriterlerin sağlanması için bütün bitki yetiĢtiriciliği mamullerine ruhsat verilmesi
istenmektedir. Ayrıca, bu talimat mamullerinin etiketlenmesi ve ambalajı ile ilgili
kuralları da içermektedir. Benzer bir kural Biyositler Talimatı için de teklif
edilmektedir.
Yorumlar: Bu Talimatta su kalitesi yönetimiyle doğrudan ilgili olan ve su içinde
yer
alan
önemli
maddelere
değinilmektedir.
Ayrıca
diğer
hususlara
da
değinilmektedir, bu nedenle, herhangi bir su çerçeve yasasına dahil edilecek
adaylar olarak değerlendirilemezler, ancak uyumlu oldukları ndan emin olmak
gerekir.
2.5 Deterjan Talimatları (73/404/AET ve 73/405/AET)
Amacı: Köpüren dayanıklı deterjanların neden olduğu nehir kirliliğini azaltmaktır.
Belirgin Özellikleri: Talimatlar, Toplulukta satılmakta olan deterjanlara ait
standartları belirler ve deterjanların en azından % 90 oranında biyolojik
özelliklerini
yitirebilir
olmaları
istenir.
Komisyon
halen,
değerlendirme
59
yöntemlerini güncelleĢtirmek ve geliĢtirmek amacıyla Talimatları yeniden gözden
geçirmektedir.
Yorumlar: Bu Talimatlar, ürün verim standartları ile açıkça ilgili olan özel bir
durumu belirleyen oldukça eski iki kanun bölümünü içermektedir.
2.6 Büyük Kazalar Talimatı (82/50/AET)
Amacı: Ġnsanlar veya çevreye olan büyük kazaların oluĢumunu ve etkisini en aza
indirmektir.
Belirgin Özellikleri: Talimat, büyük kazaların insan veya çevreye önemli ölçüde
zarar verebileceği kurum ve kuruluĢlarla ilgili kurallar koymaktadır. Kurallarda
tehlikelerin tespit edilmesi, bağlı risklerin kontrol edilmesi ve büyük kazaların
etkilerini hafifletici önlemlerle ilgili hazırlıklar bulunmaktadır.
Yorumlar: Bu Talimat, genel anlamda insan ve çevre koruması ile ilgili kontrolleri
bir Ģarta bağlayan genel bin "büyük kaza tehlikesi" Talimatıdır. Önlemler, diğer
büyük kazalara uygulandığı Ģekliyle, bir "büyük kaza" olan su kirliliğine de
uygulanır. Bu politika alanları arasında genel bir uyumluluğu sağlama zorunluluğu
dıĢında, bu yönüyle suyla ilgili çerçeve hazırlığıyla birleĢtirilmesine gerek yoktur.
2.7 YaĢam ortamları ve KuĢlar Talimatı (92/43/AET ve 73/409/AET)
Amacı: Topluluk içindeki biyolojik çeĢitliliğin muhafazasını temin etmektir.
Belirgin özellikleri: Talimatlarda, korumalı alanların seçilmesi ve uygun yönetimi
istenir. Buna, kirlilikten kaçınma ve ilgili olan yerlerde, su seviye ve su
kalitelerinin muhafaza edilmesi de dahildir.
Yorumlar: çerçeve Talimatı uyarınca gerekli olan entegre su yönetimi planlarının,
bu Talimatlar ve benzer ulusal yasalar uyarınca belirlenen ala nları tanıma
zorunluluğu vardır.
2.8 Çevresel Etki Değerlendirmesi Talimatı (85/3 6/AET)
Amacı:
Çevre
konusunda
yeni
geliĢtirme
projelerinin
etkisi,
planlama.
Muvafakatinin verilmesinden önce değerlendirmeyi sağlamaktır.
Belirgin özellikleri: Talimatta, çevre üzerine önemli ölçüde etkisi olabileceği
düĢünülen belirli projelerin çok kapsamlı çevresel faktörlere (insanlar, flora, fauna
ve su) göre etkilerinin değerlendirilmesi istenir.
GeliĢtirme muvafakati verilmeden önce ilgili birimlerin, resmi ve ilgili kuruluĢların
görüĢleriyle birlikte konu hakkındaki bütün bilgileri toplaması gerek ir.
Yorumlar: Komisyon, eklerin kapsamını geniĢletmek amacıyla tasarlan an Talimatın
(GOM (93) 575 son Ģekli) revize edilmesini teklif etmiĢtir. Konsey, bu teklifle
ilgili ortak bir noktaya ulaĢmıĢtır. Komisyon ayrıca, Çevresel Etki Değerlendirmesi
60
Talimatı ilkelerinin çevre hususunda önemli bazı plan ve programların etkilerini
kapsayacak Ģekilde geniĢletilmesi üzerine bir teklif hazırlamayı da düĢünmektedir.
2.9
Kimyasal
Maddelerin
sınıflandırılması,
Etiketlenmesi
ve
Risk
Değerlendirmesini Kapsayan Yasa
Amacı: Kirliliğe neden olabilecek sanayi maddelerinin risklerini değerlendirmek ve
piyasaya arzını düzenlemektir. Belirgin Özellikleri: Yasa, tehlikeli maddelerin
sınıflandırılması ve etiketlenmesi hususunda çerçeve kurallarını belirleyen bazı
Talimat
ve
38/739/AET).
Tüzükleri
Ayrıca,
içerir
yeni
(67/548/AET,
ve
mevcut
793/93/AET,
kimyasal
78/63Ġ/AET
maddelerin
ve
riskinin
değerlendirilmesi hususunda iki önemi de içermektedir. (93/67/AET Talimatı ve
1488/94 Tüzüğü). Bu yasalarla elde edilen değerlendirme bilgi leri ve deney
sonuçları, genellikle su kirliliği ve akva tik ekosistemler dahil olmak üzere
kirlilikle ilgili diğer bir grup yasadaki faaliyetleri baĢlatmaktadır.
Yorumlar: Yasanın bu kısmı bu bildiride tartıĢılan hususlardan etkilenmemektedir.
Topluluğun su Politikası konusundaki ilkeleri Türkiye'de "Su" ya iliĢkin olarak
hazırlanacak her tür yasal düzenlemeye yansıtılabilecek özellikte ve esnekliktedir.
Ancak; Entegre su Yönetimi ve giderek Nehir Havzası Yönetimi konusunda Fransa
su Yönetimi incelemelerinde yer alan kuĢkuların ve sakıncaların aynen Avrupa
Topluluğu Su Yönetiminin tıpa tıp örnek alınmasında da geçerli olacaktır, Avrupa
ülkelerinin kabul ettiği ve mevzuatında yer alan Talimatların ise "Çerçeve Yasa"
niteliğinde olması gereken "Su Yasasında" yer almasının, daha baĢka bir deyiĢle;
Casuistique bir metotla Su Yasasının düzenlenmesinin "Çerçeve Yasa" niteliğini
yok edeceği de bir gerçektir. Avrupa Topluluğu mevzuatında yer alan bu
talimatların ülkemizde Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğinde ve 2560 sayılı Yasaya
istinaden çıkarılan Yöresel Su kaynaklarını Korunma Yönetmeliklerinde muhakkak
yer alması gerekmektedir.
2.7 BREZILYA SU KAYNAKLARI POLĠTĠKASI (8 Ocak 1997 Tarih ve 9433
sayılı Kanun)
Brezilya su Yasasının 1.maddesinde ve Ulusal su Politikas ının esasları söyle tespit
edilerek sıralanmıĢtır.
1) Su, kamu malıdır,
2) Su ekonomik değer olan sınırlı doğal bir kaynaktır,
3) Herhangi bir yokluk anında Su Kaynakları kullanımında öncelik, insanların
kullanımına ve hayvanların sulanmasına verilmiĢtir.
61
4) Su Kaynakları Yönetimi suyun çok amaçlı kullanımına müsaade etmelidir.
5) Ulusal Su Kaynakları Politikasının yerine getirilmesinde ve Ulusal Su
Kaynakları Yönetim Sisteminin uygulanmasında Nehir Havzaları esas alınır.
6) Su Kaynakları Yönetimi merkezileĢtirilmeli ve bu kaynakların yönetimine
kullanıcıların, ilgili kuruluĢların ve hükümetin katılımı olmalıdır.
Bunun dıĢında Türkiye'de çıkartılacak bir yasaya örnek olması bakımından kamuya
ait suların ekonomik bir mal olarak ele alınması ve kullanıcıya onun gerçek
değerini vermesi gerektiğini belirtmek açısından da ve tasarruflu kullanımı da
getirerek olan ücretli Su kullanımı ilkesinin ele alınması gerekmektedir.
Ancak; Brezilya Devletinin federal bir devlet oluĢu, ırmaklarının Türkiye'ye göre
çok büyük havzalar oluĢturması, nehir bazında Havza Yönetimine gerektirmiĢtir
Daha önceki bölümlerde; örneğin Fransa Su Yönetimi ve Avrupa Topluluğ u Su
Politikası'nın değerlendirmelerinde belirtilen sakı ncalar Brezilya Su Yasasının
örnek alınmasında da söz konusu olabilecektir .
2.8 ĠSRAĠL SU YASASI
1) Sınırlı Su Kaynaklarına sahip olan Ġsrail Devletinde, Su Kaynakları Yönetimi
ülke kalkınmasının en önemli unsurlarından biridir. Su kaynakları devletin kontrolü
altındadır, kamu malıdır ve ülkenin geliĢimi ve insanların ihtiyaçla rına göre tahsis
edilmelidir.
2) Su konusundaki Ġsrail Parlamentosu (Knesset)‟nun sorumluluğu Tarım
Bakanlığına devredilmiĢtir. Bakanlık, Su Kanunlarındaki usullere istinaden
uygulama yapmakla sorumludur. Tarım Bakanlığının alt birimi olan Su MüfettiĢliği
vardır. MüfettiĢi Hükümet atamaktadır.
3) Karar verici mekanizma olarak Su Kurulu vardır. Kurul üyelerinin 2/3 ü halkın,
1/3 ü hükümetin temsilcileridir.
Kurula Tarım Bakanı ve Su MüfettiĢi baĢkanlık eder.
Bunun dıĢında Su
Komisyonu, Hidrolojik Servis, Tahsisler ve Lisans Bölümü, GeliĢtirme Bölümü,
Planlama Bölümü, Su Kalitesi ve Atık su Bölümü, Toprak Koruma ve Drenaj
Bölümü, Ekonomik Bölüm, Yasal Büro, Ġdare ve Organizasyon Birimi, Drenaj
Havzasının iĢletilmesi, Kirliliğin önlenmesi, göl kıyılarına dikka t edilmesi,
danıĢmanlık ve kontrol iĢlerinden sorumlu olan kinnes et yönetimi, dengeleme fonu,
Su ĠĢlerine Değerlendirme Komitesi, statü Planlama Komitesi B ölümsel Kurul gibi
alt organlarla Ġsrail Su Yönetimi çok karmaĢık bir yapıya sahiptir.
Hazırlanacak bir "Su Yasası" için örnek alınacak özellikleri özetle Ģöyle
62
sıralanabilir;
1) Su kamunun malıdır ve Devletin kontrolü altındadır.
2) Su ekonomik bir değerdir ve kullanıcı ücret öder.
3) Su tahsisleri; yıllık üretim ve kullanma izni her üreticiye ve su kullanmasına
verilir, ülkede çoğu bölge, su tüketiminin belirlenen oranlarda sınırlı olduğu yerler
tahsisli bölge olarak ilan edilir, Su ücretleri, üretici, temin edici ve tüketici
arasında su kullanımından dolayı belirlenmiĢ olan bir fiyattır, ücret tarife ile
belirlenir.
4) Su kalitesinin korunması, su kalitesi gözlemler yürütülmesi, çevrenin korunması,
atık su metotlarının koordinasyonu ve veri toplanması, atık suların arıtımı ve tekrar
kullanımı ile ilgi olarak data toplamak su kalitesi ve atık su bölümünün görevidir,
bu bölümün Sağlık ve çevre Bakanlıkları ile koordineli olarak su kalitesini
gözlemler.
2.9 GÜNEY AFRĠKA CUMHURĠYETĠ SU POLĠTĠKASI
(Yeni Ulusal Su Politikaları Hakkında Hükümetin Resmi Görüsü) Güney Afrika
Cumhuriyeti'nde Su bölünmez bir ulusal kayna k olup, "Ulusal Su Kaynakları
nicelik, nitelik ve güvenirliğinin yönetimindeki amaç, toplumun bu kaynakların
kullanımından optimum, uzun vadeli, çevre acısından sürdürülebilir sosyal ve
ekonomik faydalar sağlamaktır."
Güney Afrika da yeni Su Politikasının bireyler acısından eĢitlik getirmesi esastır,
Cumhuriyetin geçirmiĢ olduğu ırk ayırımı politikasından sonra bu husus önem
kazanmaktadır. Dolayısıyla "Su Hizmetlerine UlaĢımda eĢitlik. Su Kaynaklarına
ulaĢımda eĢitlik. Su kaynağı'nın kullanımından elde edil en faydalara ulaĢımda
eĢitlik" optimum kaynak kullanımı ve muhafazası ile birlikte büyük önem
kazanmaktadır.
Politikaya hakim olan önemli kavramları " optimum", "çevresel sürdürülebilirlik"
ve "sosyal ve ekonomik fayda" dır dır,
Güney Afrika'nın kıt su kaynaklarının uygun kullanımının idaresi, korunması ve
belirlenmesinde
"kamu
güveninin"
koruyucusu
olarak
Hükümetin
rolünün
benimsenmesi yeni su yönetimi yaklaĢımının esasını oluĢturmaktadır. Bu sekil yeni
su yasasının temeli olacaktır.
Kamu güveninin ana fikri; su kaynaklarının halka ait yönünü ve bu kaynaklara adil
ulaĢımını temin etme zorunluluğunu dikkate alarak, Güney Afrikalıların hepsinin
yararına ulusal Hükümetin su kullanımını düzenleme sorumluluğu olmasıdır. Bunun
63
esası, bu kıt kaynakların kamu yararına faydalı bir Ģekilde kullanılmasının temin
edilmesidir.
Geleneksel olarak, kamu güveni, örneğin; kano taĢımacılığı gibi halkın nehirleri
rekreasyonel kullanım hakkı dahil olmak üzere halkın suya ulaĢımını korumuĢtur.
Güney Afrika mahkemeleri tarihi halkın bu haklarına çok dar açıdan bakarken,
Hükümetin kamu güvenine dair yenilenen taahhüdü; Güney Afrika hukukunun
kaynağına döneceği ve kamu hakları konusunda geniĢ maksatlı bir anlayıĢı
benimseyeceğidir.
Ulusal Hükümet kamu güveni yükümlülüklerini su Ģekil de gerçekleĢtirmeyi taahhüt
etmektedir;
- Temel evsel ihtiyaçlar için yeterince suya ulaĢımı garanti ederek;
- Çevre ihtiyaçlarının karĢılanmasını temin ederek;
- Su çevriminin (kaynağın sürdürülebilirliğinin ve yenilebi1irliiğinin bağlı olduğu
süreç) birbiriyle bağlantılı yapısını dikkate alarak;
- Su havzaları arasındaki suyun naklini temin ederek;
- Güney Afrika'nın komĢularına karsı yükümlülüklerine saygı göstererek;
- Halkın suyunun koruyucusu olma taahhüdünü yerine getirerek.
Bu nedenle, kamu güveni, su kaynaklarının yönetimi, korunması ve su kullanımının
düzenlenmesinde ulusal Hükümetin sorumluluklarına dikkat çekilmektedir. Bu
husus yeni Su Yasasının ana kavramı olacaktır.
Kamu güveni fikri Güney Afrika hukukunda yeni bir kavram değildir. Güney
Afrika mülkiyet hukukunun köklerini aldığı Roma Hukukunda bu husus mevcut
olup, genellikle nehirler, denizler ve deniz kıyısı ile ilgili hakların belirlenmesinde
kullanılmaktaydı.
Kamu güveni ayrıca uluslar arası acıdan da kabul gören bir kavramdır. Örneğin;
Amerika BirleĢik Devletleri'nde göller gibi iç su kaynaklarını suyun kamu güvenine
tabi olmasını esas alarak korumak amacıyla, mahkemeler özel su haklarını iptal
etmiĢtir. Bu durum kamu güvenine dair Roma Hukuku prensibini teyit etmektedir;
Kamu güveni, kamu amaçları için kamu mülkiyetini kullanmada yalnızca devletin
gücünü esas almamakta, ayrıca halkın ortak zenginliği olan nehirler, dereler, göller,
bataklıklar, gelgit arazileri ve deniz kıyılarının korunmasını devletin yükümlülüğü
altına almaktadır.
2.10 MEKSĠKA SU YASASI VE SU YÖNETĠMĠ
Ulusal Sular Hakkındaki bu kanun BirleĢik Meksika Devleti Anayasasının 27.md.
64
uygun olarak kaleme alınmıĢtır. Kanunun amaçları, Su kaynaklarının tüketimini,
kullanımını, geliĢimini, dağıtımını ve kontrolünü düzenlemenin yanı sıra, bu
kaynakların kapsamlı ve süregelen geliĢim amacı ile miktarlarını ve kalitelerinin de
korunmasını sağlamaktadır.
Bu hükümler, ister yüzey suyu, ister yeraltı suyu olsun bütün ulusal sulara
uygulanmaktadır. Bu amaçlar için kanunda sözü edilen tanımlar ise söyle
sıralanabilir;
I. "ulusal sular"; BirleĢik Meksika Devleti Anayasasının 27 (5) maddesi uyarınca
millet tarafından sahip olunan sulardır;
II. "Akif er": Yeraltı suyunun depolanmasına veya çevrimine sebebiyet veren
jeolojik formasyonlardır, Bu tür jeolojik formasyonlardan yeraltı suları kullanım
için çekilebilir.
III."Akarsu Yatağı": SelleĢmeye yol açmaksızın maksimum miktarda suların
akmasına müsaade edebilen gerekli kapasiteye sahip doğal veya suni kanallardır.
AĢırı akım olduğu zaman, suyu kontrol edici yapılar inĢa edilmediği takdirde doğal
kanal, yatak olarak anlaĢılacaktır."Hidrolojik Havza": Suların, bir tek nehir
oluĢturan nehir yatakları ağı aracılığı ile denize boĢaldığı alanı ifade eder veya
sular denize boĢalmasa bile suların diğer kesimlerden farklı kendi baĢına bir sistem
oluĢturduğu sahalardır. Akifeleri ile birlikte havza, su yönetimi amaçları için temel
birimi meydana getirmektedir.
IV. "Komisyon": Ulusal Su Komisyonu, Tarım ve Su Kaynakları Sekreterliği
altında yerinden yönetim icra eden yetkili bir birimdir.
VI. "Standartlar": Ulusal suların korunması ve kalitesine atıfta bulunan Federal
Önlemler ve Standartlar Kanunu ile Ulusal Mülklere değinen 113. Maddeyle
uyumlu olarak Komisyon tarafından yayımlanan resmi Meksika Standartlarını ifade
etmektedir.
VII. "Birey veya Kurum ĠĢbirliği": Bireyler, topluluklar, birlikler, Ģirketler ve diğer
kurumlar kanun tarafından belirlenen yasal statüye sahip olarak kanun ile belirtilen
sınırlar içinde ve Ģeklinde iĢbirliği yapmaktadırlar.
VIII. "Yamaç Bölgesi": Akarsu yatağına bitiĢik 10 m geniĢliğinde Ģerit halinde
uzanan veya maksimum su seviyesinden yatay olarak ölçülen, akarsu depozitlerini
içeren kısımdır. Yamaç geniĢliği 5 m veya daha az geniĢliğe sahip olan nehir
yatakları için bu bölge 5 m olabilir.
Maksimum su seviyesi hesaplaması Ģimdiye kadar yapılan düzenlemelerle uyumlu
olarak Komisyon tarafından belirlenen maksimum kret seviyesi temel alınarak
65
belirlenmektedir.
Nehirler için yamaç Ģeritleri menfanın 100. metresinden, suların denize boĢaldığı
noktaya kadar olan kesim olarak sınırlandırılabilir.
IX. "Su Temini ve Kanalizasyon Sistemi": Halka su Temin hizmetlerinin
yapılmasına müsaade Eden çalıĢmaların bütünüdür, bu çalıĢmalar halk sağlığını
koruma tedbirlerini, suyun isalesini, atık suların arıtmasını, tanzimini ve deĢarjını
içermektedir.
X. "Tüketim Kullanımı”; Aktiviteleri yerine getirmek için belirli kalitede tüketilen
su hacmidir. Belirli kalitede çekilen su hacminden, deĢarj edilen diğer kalitedeki
hacmin çıkarılması ile hesaplanmaktadır. Bu miktar ilgili ruhsatta belirtilmektedir.
XI. "Hane Halkı Kullanımı": Hane halkının ihtiyaçlarını kendilerini memnun
edecek tarzda karĢılamak için gerekli suyun kullanımını belirtmektedir.
XII. "Göl, Lagün veya Koy": Düzenli maksimum kret kotu yüksekliği ile
sınırlandırılan ulusal suların doğal rezervuarlarını ifade etmektedir.
XIII. "Tampon Bölge": ġimdiye kadar ki düzenlemelerle uyumlu olacak Ģekilde
belirlenen, su yapılarının korunması, uygun isletilmesi ve denetlenmesi için
Komisyon tarafından her bir durum için kapsamı belirlenen bu tür su kontro l
yapılarına, barajlara komĢu Ģerit halindeki araz i parçasıdır.
Su Yönetim
Su kaynaklarının yönetimindeki ve bu kaynakların kamu malı olduğu hususundaki
yetki Federal icra Bürosunun sorumluluğundadır. B üro bu sorumluluğunu ya
doğrudan ya da Komisyon aracılığı ile uygulanmaktadır.
Bu kanunun uygulanması ile uyum arz eden amaçlar için Federal icra Bürosu,
federal yetkili hükümetler ve belediye çalıĢmalarının koordinasyonunu teĢvik
edecektir. Büro bunu yaparken bu kuruluĢların yetkileri hususunda ön yargılı
olmayacaktır.
Aynı Ģekilde Federal Ġcra Bürosu, su çalıĢmaları ve hizmetlerinin inĢasında ve
idaresinde su kullanıcılarının ve özel kurumların gerekli olduğu hususunu
vurgulayacaktır,
Federal Ġcra Bürosu;
I.Kullanıcıların Katılımı ile uyumlu olacak Ģekilde ulusal sular üzerindeki
sınırlamaların belirlenmesi ve kaldırılması konularında hükümler yayımlar.
II.Kullanıcıların Katılımı ile uyumlu olacak Ģekilde, yüzey suları ile birlikte yeraltı
sularının serbestçe çekimini de içerecek Ģekilde kullanımlarını düzenler.
66
III. Kamu yararı için kamulaĢtırma yapıldığı zaman, sulama alanlarını tesis eder.
IV. Kamu yararı söz konusu olduğunda, kamulaĢtırma , menkullerin tamamen veya
kısmen geçici alıkonulması veya hakların sahipliği üzerindeki sınırlamalarla ilgili
oları hükümleri yayımlar.
V. Kanunun verdiği diğer yetkileri uygular.
AĢağıda belirtilen hususlar kamu yararına olacak Ģekilde duyurulur;
su
I.Kamu
iĢleri
ve
ilgili
hizmetlerin
inĢası ,
iĢletilmesi,
korunması,
rehabilitasyonu, iyileĢtirilmesi ve geliĢtirilmesi için gerekli olan sabit malların
kullanılması veya elde edilmesi ve diğer faaliyetlerin, gayrimenkullerin ve gerekli
iletiĢim kanallarının elde edilmesi ve kullanımı.
II. Havzaların, akiferlerin, nehir yataklarının, su kütlelerinin ve ülkenin sahip
olduğu diğer kaynaklar ile su temini için su içeren yeraltı tabakalarına suyun
süzülmesinin korunması, iyileĢtirilmesi ve muhafaza edilmesi, bir havza veya su
bölgesinden diğerine suyun yön1endirilmesi.
III. Kamu hizmetlerinde kullanılması için elektrik enerjisi üretmede ulusal suların
kullanımı.
IV. Ulusal yüzey ve yeraltı sularının hidrolojik dengesinin halkın kullanımı için
uygun
olsun
diye
çekim
limitlerinin,
yasaklamaların,
rezervlerin
ve
su
kullanımındaki değiĢimlerin yeniden belirlenmesi.
V. Atık su arıtma tesislerinin hizmete açılması ve bu tür suların tekrar kullanılması
için alınan önlemlerin yerine getirilmesinin yanı sıra su kirliliğinin önlenmesi ve
kontrolü için gerekli tesislerin inĢası.
VI. Sulama alanları veya drenaj birimleri ile uyumlu olacak Ģekilde tesislerin
kurulması ve sulama veya drenaj alanlarının belirlenmesi için gerekli diğer sabit
malların ve arazilerin elde edilmesi.
VII. Ġnsanlara veya tesislere tehlikeli olabilecek aĢırı meteorolojik olayların
etkilerinin zararlarının karĢılanması ve önlenmesi.
VIII. Ulusal suların miktarını ve kalitesini ölçmek için gerekli ekipmanların
kurulması.
Ulusal Su Komisyonu
Tarım ve Su Kaynakları Sekreteri'ne aĢağıda belirtilen huĢular için yetki
verilmiĢtir:
I. Federal Ġcra Bürosuna ülkenin su politikasını önermek.
II. Komisyonun, Teknik Konseyinin baĢkanı olarak görev yapmak.
III. Yasal hükümlerle özellikle görevlendirildiğinde su konularında karar verme
67
(yargılama) hakkına sahip olmak.
Komisyon Ģu hususlarda yetkilendirilmiĢtir:
I.Su konularında bu kanun tarafından verilen yetkileri federal yargılama hakkı
kapsamı içinde uygulamak. Burada Federal icra Bürosu tarafından doğrudan
uygulanacak olan yetkiler hariç tutulmuĢtur.
II. Ulusal su programının belirlenmesi, revize edilmesi ve yerine getirilmesinin
gözlenmesi.
III. Ulusal suları ilgilendiren hususlarda Federal Hükümetin çalıĢmalarında
birliktelik ve istikrarı temin eden kriterleri, prensipleri ve tüzükleri önermek ve her
bir program ile bu programın yerine getirilmesi için kaynak tahsisi arasında
istikrarı temin etmek ve gözlemek.
IV. Su temini ve kanalizasyon sistemlerinin, halk sağlığını koruma tedbirlerinin, su
arıtma tesislerinin ve tekrar kullanım sistemlerinin, sulama, drenaj, sel kontrol ve
koruma sistemlerinin geliĢimini teĢvik etmek ve desteklemek, uygun olduğu
takdirde. Komisyonun hüküm vermeye yetkili olduğu konu kapsamına giren
hizmetlerin sağlanması için anlaĢmalar yapılması veya imtiyazlar teĢvik edilmesi
veya üçüncü Ģahıslar ile aynı fikirde olunması.
V.113. Maddede bahsedilen ulusal su kaynaklarının ve gayrimenkullerin yönetimi
ve muhafaza edilmesi, havza yönetiminin yanı sıra ulusal su kaynaklarının ve
gayrimenkullerin kalitelerinin korunması ve kontrol edilmesi.
VI. Doğrudan veya üçüncü Ģahıslarla yapılan anlaĢmalar veya onlara verilen
imtiyazlar aracılığı ile Federal Su Kontrol yapılarının programının, çalıĢmasının,
inĢasının, iĢletilmesinin, korunmasının ve bakımının yapılması, ayrıca suyun
geliĢimi ve suyun kalitesinin muhafaza edilmesi için yapılacak olan iĢlemlerin
yerine getirilmesi.
VII. Bu metinde bahsedilen imtiyazlar, teĢvikler ve müsaad eler için ruhsatlar
vermek, Su Haklarının Kamu Tescilini muhafaza, etmek ve hakları tanımak.
VIII. Burada anlatılanlarla uyumlu olacak Ģekilde su ile ilgili konularda ortaya
çıkan anlaĢmazlıkları çözmek için kullanıcıların ricası üzerine hakem olarak
aracılık yapmak ve gerekli olduğunda hizmet etmek.
IX. Hidrolojik çevriminin bütün safhalarında suyun muhafaza edilmesini ve suyun
randımanlı kullanımını teĢvik etmek, suyun hayati derecede önemli ve az bulunur
bir kaynak olduğunun dikkate alınarak ortaya konulmasını sağlamak.
X.Federal Mali Yasa ile uyumlu olacak Ģekilde idari yönetim, hüküm verme, gelir
belirleme, gelir toplama, vergilendirme ile Komisyona tahsisi yapılan ücretler ile
68
aidatların incelenmesi hususunda verilen Mali yetkileri uygulamak,
XI. Su ile ilgili olan bilimsel araĢtırma ve geliĢmeleri uygulamak, teĢvik etmek ve
insan kaynaklarının eğitimini gerçekleĢtirmek.
XII. Federal önlemler ve standartlar Kanunu ile uyumlu olacak Ģekilde su
standartlarını yayımlamak.
XIII. Bu kanunun uygulanmasını izlemek, idari iĢlemler için adı gecen hususları
yorumlamak, yaptırımlar uygulamak, Federal icra Bürosunun görev kapsamında
olmayan yetkinin verdiği iĢlemleri yerine getirmek.
XIV. Komisyona tahsis edilen kaynakların ve Komisyonun yönetiminde teknik ve
idari hususlarda kendi kendine karar verme hakkına sahip olarak özerk
davranmasının yanı sıra Komisyonun programlarında ve bütçesinde belirtilen
amaçların, hedeflerin ve görevlerin tam anlamıyla yerine getirilmesi için yönetimde
özerk davranmak.
XV. Her bir durumda, devletin sahip olduğu mallar ile ilgili olarak Diario Oficial
de la Federacion'da (Resmi Gazete) basılmak üzere konuya özgü resmi deklarasyon
yayımlamak.
XVI. Kanun veya tüzükler tarafından belirtilen bütün diğer fonksiyonları yerine
getirmek (Madde 10.) Ulusal Su Komisyonu, Federal Müfett iĢlerden ve Mali ve
Kamu Kredi, sosyal GeliĢim, Enerji-Maden ve ilgili Kamu Sanayi, Tarım ve Su
Kaynaklarında üye olanlar ile Sağlık ve Balıkçılık Sekreterlerinden oluĢan bir
Teknik Konseye sahiptir. Her bir unvan temsilciliği için gerekli vekı11er atanabilir.
Atama uygun görüldüğü zaman, Konsey diğer federal bölümlerin, büroların
baĢkanlarını ve federal kurumların, belediyelerin ve kullanıcıların tem silcilerini
oturuma davet edebilir.
Madde 11. Teknik Konsey aĢağıda belirtilen hususlar ile yetkilendirilmiĢtir:
I.Su isleri ile ilgili olan federal bürolar arasında koordine edilen çalıĢmalar ile
programın müsaade ettiği politika ve önlemleri görüĢmek ve onaylamak.
II. Komisyonun gelirleri, menkulleri kaynakları ve suyun yönetimi ile ilgili olarak
kendine sunulan konuları ele almak.
III.Komisyonun programlarını ve bütçesini görüĢmek, bunların yerine getirilmesini
izlemek ve Genel Müdür tarafından sunulan raporları görüĢmek.
IV. Komisyon tarafından borç alınması gerekli görülen yardımın Ģartlarının
görüĢülmesini ve sonuçlandırılmasını önermek.
V. Havza konseylerinin kurulmasını onaylamak.
VI. Bu kanun veya kanunun tüzükleri tarafından belirtilen diğer aktiviteleri yerine
69
getirmek ve görevinin yapılması için gerekenleri uygulamak.
Federal Ġcra Bürosu tarafından atanan Ulusal Su Komisyonu'nun Genel Müdürü,
Komisyonu yönetmektedir ve Komisyonun ve idari birimlerin per sonelinin yasal
temsilcisi durumundadır. Genel Müdür aynı zamanda, Komisyon için el kitapları
yayımlatır, Onaylanan bütçenin yürütülmesini idare eder. Karar verme hakkı olan
konularda yetkilerini verebilir ve kanun ve tüzükler tarafından kendine verilen
diğer yetkilere sahiptir.
Havza Konseyleri Teknik Konseyin kararını takiben havzalardaki çalıĢmaları
koordine etmek ve Komisyon, federe bölümler, eyalet, belediye bölümleri ve
büroları ile birlikte konu olan hidrolojik havzada su kaynaklarını kullananların
temsilcileri
ile
irtibatı
sağlamak
için
Komisyon
tarafından
su
yönetimini
iyileĢtirmek, su altyapısını ve ilgili hizmetleri geliĢtirmek, havza kaynaklarını
korumak için çalıĢmaların düzenlenmesi ve programların yapılması amacı için
havza konseyleri kurulmaktadır,
Havza konseylerinin amaçları içinde, Komisyonun tehlike anında, ender görülen
yokluk durumunda, aĢırı çekim veya koruma alanlarının ilan edilmesi anında
mevcut haklar için geçici sınırlamalar yapılması hususunda kullanıcılar ile aynı
fikirde olması hususu yer almaktadır. Böyle durumlarda hane halklarının içme kullanma amaçlı tüketimleri önceliğe sahiptir.
Kullanıcı1arın Organizasyonu ve Katılımı;
(Madde 14) Bu kanuna ve tüzüklerine uyumlu olacak Ģekilde eyalet, bölge veya
havza
bazında
kullanıcıların
katılıma
olan
gerekliliğini
desteklemek,
su
kaynaklarının kalitesini kontrol etmek. Korumak ve geliĢimini iyileĢtirmek için
Komisyon kullanıcı organizasyonlarına sıcak bakmakta, kurulmasını teĢvik etmekte
ve desteklemektedir.
Yasanın 48. maddesinden itibaren Halk KuruluĢları ve Sulama Birliklerine ayrılan
onuncu bölümün 6cı maddeye kadar devam etmekte olup, bu denli detayın "Su
Yasası" gibi bir çerçeve yasaya alınması mümkün değildir. Öte yandan Yedinci BeĢ
Yıllık Kalkınma Planında ve Hükümet Programlarında yer alan "Su Kullanıcı
Birlikleri Kanunu" planda su yasasından ayrı olarak yer alması ve bu konudaki
çalıĢmaların ilerlemesi nedeniyle Meksika Ulusal Su Yasasının bu bölümünü n
raporda yer almasına bir yararı da yoktur. Ancak bu Kanun Taslağı bugüne kada r
yasalaĢmamıĢtır.
Meksika Su Yasasının diğer bölümlerinin çıkartılacak Su Yasasında çok geniĢ bir
70
kaynak görevi yapacağı da muhakkaktır.
71
2.11 BELÇĠKA SU YÖNETĠMĠ
Hükümet suyu insan hakkı kabul eder.
19 Nisan 2005‟de Belçika hükümeti bir “su önergesi” kabul etti; bu önergede içme
suyuna eriĢim, Belçika Anayasası‟nda yer alması gereken, bir insan hakkı olarak
tanınmaktadır. Önerge ayrıca içme suyu sağlanması ve sağlıklı hale getirilmesi
konusunda, suya ulaĢım ve dağıtımının kamunun yetkisinde olması gere ktiğine ve
geliĢmekte olan ülkelere uluslar arası finans ve ticaret kuruluĢları tarafından kendi
su pazarını liberalleĢtirmeleri ve özelleĢtirmeleri hususunda baskı yapılmaması
konusuna dikkat çekerek, kalkınma yardımlarının belirgin bir biçimde artması
gerekliliğine değinir. Önergenin diğer unsurları kullanıcı katılımı (özellikle
kadınların ), bütünleĢik su kaynakları iĢletimi, merkezi ve yerel hükümetlerin
güçlendirilmesi, yoksulların yararına su tariflerinin geliĢtirilmesi ve BirleĢmiĢ
Milletler himayesinde uluslar arası bir “su mahkemesi” kurulması konularına
ağırlık verir.
Su önergesinin kabulü 465 STK, sendika, danıĢma grubu ve hareketini temsil eden,
11.11.11, Belçika‟daki Flaman Kuzey Güney Hareketi Koalisyonu‟nun 2003‟de
baĢladıkları baĢarılı kampanyanın sonucu gerçekleĢmiĢtir. Koalisyon, 2005‟deki
dünya su gününde, sivil toplum grupları birliğinin de liderlerinden biriydi ve
Avrupa Topluluğunu geliĢmekte olan ülkelerde özel sektörün büyümesi konusunda
taraf olmayı bırakması ve “çalıĢabilir kamu su t emini seçenekleri” hususunu
desteklemesi konusunda çağrı yapmıĢtır. Bu anlayıĢ çıkarılacak Su Yasasında yer
almalıdır.
3. Yabancı Su Mevzuatlarının Ortak Yönleri ;
Ġncelenen bütün mevzuatın ortak faydalarını özetlemek ve sıralamak gerekirse;
1) Hemen bütün ülkelerde kamuya ait suların Devletin Hüküm ve Tasarrufunda
olduğu görülmektedir.
2) Nehir havzası bazında yönetimi kabul eden bazı ülkeler dıĢında (ki bunlarda da
denetim yine devletin yetkisindedir)Su Yönetiminin Devlet tarafından yürütüldüğü
anlaĢılmaktadır.
3) Ġnceleme yabancı mevzuatın hemen hepsinde; su kaynaklarının yararına en
uygun düzeyde optimal kullanımı ve faydalanılmasının esas olduğu, su kalitesini
koruma ve sürdürme koĢulu ile aĢağıdaki önceliğe göre kullanılması gerektiği
konusunda yaklaĢım birliği olduğu müsaade edilmiĢtir.
Bu öncelik sırası söyle sıralanmaktadır;
a) Ġçme ve kullanma ihtiyacı
72
b)Hayvanlar için doğal hayatın idamesi için gerekli su ihtiyacı
c)Tarımsal sulama suyu ihtiyaçları
d)Enerji ve sanayi suyu ihtiyaçları
e)Ticaret, turizm, tasıma, balıkçılık, avcılık, el sanatları ve sair su ihtiyaçları
4)Hemen her ülke yasasına su kaynaklarını kullanım bedelini koymuĢlardır,
5)Hemen her ülke su kaynaklarının koruması için "kirleten öder" ilkesini yasalarına
koymuĢlardır.
6)Hemen her ülke su kaynaklarının geliĢtirilmesi ve kullanımında optimum
faydanın sağlanması için su kaynakları bilgi sisteminin kurulmasına özen
göstermiĢlerdir. Ekte yer alan “Su Kanunu Tasarısı Taslağı” bu anlayıĢ ve
yaklaĢımlara göre kalem alınmıĢtır.
4.SU YASASI ÇALIġMALARI
Bilindiği üzere Yedinci BeĢ Yıllık (1996 –2000) Kalkınma Planının onaylandığına
iliĢkin 18.7.1995 tarih ve 374 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı 25
Temmuz 1995 tarihinde 22354 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete ile yayımlanarak
yürürlüğe girmiĢtir.
1–1) a) Kalkınma Planının 131–134 üncü maddelerde yer alan "E.KIRSAL ALT
YAPI" baĢlıklı bölümün "c. Hukuki ve Kurumsal Düzenlemeler" alt baĢlıklı
kısmında; "Su kaynaklarının sınırlı oluĢu ve bu kaynakların yer ve zaman olarak
ülke düzeyinde eĢit dağılmaması nedeniyle su kaynakları yönetimi oldukça
karmaĢık hale gelmiĢtir. Özellikle yerüstü su kaynaklarının tahsis ve kullanımına
yönelik bir mevzuatın olmayıĢı doğal ve ekonomik kaynakların israfına yol
açmaktadır. Bu nedenle yerüstü sularının tahsisi, korunması, sektörel ve sektörler
arası kullanımının planlanması gibi tüm hukuksal boĢlukları dolduracak ve 167
sayılı Yeraltı Suları Yasasını güncelleĢtirerek kapsayacak çerçeve nitelikte Su
Yasası çıkarılacaktır. Kamu eli ile iĢletilen sulama Ģebe kelerinde, yatırımlar ile
iĢletme
ve
bakım-onarım
masraflarının
tespit
ve
tahsilinde
ortaya
çıkan
aksaklıkların giderilmesi amacıyla DSĠ Genel Müdürlüğü'nün 6200 sayılı TeĢkilat
Kanununda gerekli değiĢiklikler yapılacaktır. ĠçiĢleri Bakanlığınca hazırlanan Tip
Birlik Tüzüğü'nün bazı maddeleri değiĢtirilerek, özel nitelik taĢıyan sulama
hizmetlerinin
yapısına
uygun
hale
getirilecek
ve
gerçekleĢtirme
sürecinin
kısaltılması için sulama Birlik Tüzüğü tasdikinin Bakanlar Kurulu yerine içiĢleri
Bakanlığı'nca yapılması sağlanacaktır. Böylece sulama bedelinin gerçekçi baza
oturtulması, geri ödemelerin ve devrin teĢvik edilmesini sağlanacaktır.
73
Tarımsal altyapı hizmetlerinin gerçekleĢtirilmesine faydalananların her aĢamada
katılımı sağlanacak ve yatırımlar ve kaynak yaratılmasını mümkün kılacak Ģekilde
DSĠ Genel Müdürlüğü' nün 6200 sayılı ve K.H. Genel Müdürlüğü'nün 3202 sayılı
TeĢkilat Kanunlarında düzenleme yapılacaktır." açıklamaları yer almıĢtır.
l) b) Yine aynı Ģekilde planın 129–131 sayfalarında yer alan " E-KENTSEL ALT
YAPI" baĢlıklı bölümün "C- Hukuki ve Kurumsal Düzenlemeler" alt baĢlıklı
kısmında; "Günümüzde stratejik öneme sahip yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının
farklı alanlarda rasyonel kullanımı amacıyla planlanması, yönetimi ve korunması
için kurumsal reorganizasyonu da içerecek Ģekilde ve su konusundaki mevzuat
dağınıklığını giderecek biçimde bir su yasası hazırlanacaktır. Bu kapsamda Devlet
Su ĠĢleri tarafından yapılan içme suyu amaçlı yatırımların geri dönüĢ sistemi de
rasyonel esaslara uygun olarak yeniden düzenlenecek ve Yap-iĢlet-Devret Modeline
islerlik kazandırılacaktır." açıklamaları yer almıĢtır.
YILIK KALKINMA PLANINDA YER ALAN HUKUKĠ VE KURUMSAL
DÜZENLEMELER
1-c) Kalkınma Planının 253cü maddesinde yer alan (7. beĢ yıllık Kırsal Alt Yapı)
baĢlıklı cetvelde ise yukarıda açıklanan hususlar teyit edilmiĢtir.
2- Aynı hususlar Hükümet Programlarında da yer almıĢ olup, 1997 yılı programının
243.sayfasında bulunan "Ġçme suyu Amaçlı Baraj Yatırımlarının Geri
DönüĢümünün Sağlanması" konusu ile plan kapsamındaki projelerden "Tarımsal
Alt Yapı Faaliyetlerine Çiftçi Katılımının sağlanması" ve "Su Yasasının
çıkartılması" hususundaki çalıĢmaların DSĠ Genel Müdürlüğü'nün sorumluluğunda
yürütülmesi 29 Nisan 1997 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı APK
BaĢkanlığı'nın Koordinatörlüğünde yapılan; DPT mensupları ile DSĠ yetkililerinin
de katıldığı toplantıda kararlaĢtırılmıĢtır.
Toplantıda;
1-Yerüstü sularının kullanımında, planlanmasında ve korunmasında hukuksal
boĢlukların giderilmesi,
2-Yeraltı suları ile ilgili mevzuatın güncelleĢtirilmesi,
3-Sınır aĢan suların kullanım hakları ile ilgili yetkile ndirmeyi de kapsayacak
Ģekilde Su Yasası'nın hazırlanması" gerektiği, bunun için de;
a)Yurtiçi ve YurtdıĢı ilgili mevzuatın taranması, incelenmesi, aksaklık ların tespiti
çalıĢmalarının yapılması için komisyon oluĢturulması,
74
b)Çerçeve nitelikteki Su Yasası'nın hazırlanmasına yönelik (1997 –2000) Plan
dönemini kapsayan planın hazırlanması" karar1aĢtırılmıĢtır.
Aynı toplantıda "içme suyu amaçlı baraj yatırımların ın geri dönüĢünün sağlanması"
konusu da dâhil, 1053 sayılı Yasa'da yapılacak değiĢiklik çalıĢmalarının
hızlandırılmasına karar verilmiĢtir. Bu karar doğrultusunda DSĠ Genel Müdürlüğü
bünyesinde kurulan Hukuki ve Kurumsal Düzenlemeler Komisyonu çalıĢmaların ı
sürdürmüĢtür;
a–6200 sayılı DSĠ Genel Müdürlüğü KuruluĢ ve vazifeleri Hakkında Kanunda
yapılması istenilen tadilatla ilgili çalıĢmalar tamamlanarak 29.07.1998 tarihinde
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına gönderilmiĢtir. Bakanlık bu taslağı
18.08.1998
tarihinde
Bakanlıklara
görüĢleri
toplamak
amacıyla
göndermiĢ,
Bakanlıklardan alınan görüĢler 23 ġubat 1999 tarihinde DSĠ Genel Müdürlüğü'ne
aktarılmıĢ ve bu görüĢler doğrultusunda komisyonca revizyon çalıĢmaları yapılmıĢ
ve taslağın son Ģekli gerekçe raporu ile birlikte Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı'na yeniden gönderilmiĢtir.
b–1053 Sayılı Ankara-Ġstanbul ve nüfusu yüz binden yukarı olan Ģehirlerde içme,
kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanun tadilatına iliĢkin çalıĢmalar
sonuçlandırılmıĢ; 7ci BeĢ Yıllık Kalkınma Planının 129–131 sayfalarında yer alan
"Devlet Su ĠĢleri tarafından yapılan içme suyu amaçlı yatırımların geri dönüĢ
sistemini
rasyonel
esaslara
uygun
Ģekilde
düzenleyen"
ibaresine
uyarak
hazırlanan;" Nüfusun Ġki yüze elli bini Asan Kentlere içme Kullanma ve Endüstri
suyu Sağlanması Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı" ve Gerekçe raporu tarihinde
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na gönderilmiĢtir.
c-Su Kullanıcı Birlikleri Kanun Tasarısı; ülkemizde bulunan bütün sulama
birliklerinin temsilcilerinin ve DSĠ TeĢkilatının iĢletme ve bakım uzmanlarının
katılımı ile yapılan çalıĢmalar sonuncu bitirilerek 13.11.1997 tarihinde Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na intikal ettirilmiĢtir.
Anılan
taslak
02.12.1997
tarihinde
ilgili
Bakanlık lara
gönderilmiĢ,
ilgili
Bakanlıkların taslak hakkındaki görüĢleri toplanarak 23.09.1998 tarihinde DSĠ
Genel Müdürlüğü‟ne iade edilmiĢtir. Bütün bu görüĢler değerlendirilmiĢ, bu
doğrultuda revize edilip son Ģeklini alan yasa taslağı tarihinde Enerji ve Tab ii
Kaynaklar Bakanlığı'na gönderilmiĢtir. Bu taslak BaĢbakanlık Kararlar ve Kanunlar
Dairesi biriminde ilgili Bakanlık temsilcilerinin katılımı ile TBMM‟ne sunulacak
hale
getirilmiĢ,
ancak
BaĢbakanlık
MüsteĢarlığının
nedenini
bilemediğimiz
gerekçeleri ile senelerce belirtilerek 2007 yılında DSĠ Genel Müdürlüğüne iade
75
edilmiĢtir. Bütün bu görüĢler değerlendirilmiĢ, bu doğrultuda revize edilip son
Ģeklini alan yasa taslağı tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına
gönderilmiĢtir.
II. Bilindiği gibi 15 Kasım 1993 tarih ve 23524 (mükerrer) Resmi Gazetede
yayımlanan
1999
yılı
programının
200‟ncı
sayfasında
bulunan
"Altyapı
Hizmetlerinde Yapısal DeğiĢim Projesi" baĢlıklı cetvelde; açıklama sütununda
aynen Ģu ibareler yer almıĢtır; "Sulama amaçlı kullanım baĢ ta olmak üzere özellikle
yerüstü sularının tahsisi, korunması, kullanımının planlanması konularındaki
hukuksal
boĢlukların
giderilmesi
ve
yeraltı
suları
ile
ilgili
mevzuatın
güncelleĢtirilmesi amacıyla çerçeve nitelikli yasanın hazırlanmasına yönelik; 1998
yılında baĢlatılan ilgili diğer yasaların, teĢkil edilen komisyonlar aracılığı ile
incelenmesi çalıĢmaları sürdürülecektir." ibaresi doğrultusunda ülkemizde meri
olan ve "suyu ilgilendiren tüm mevzuat taranmıĢtır. Bu çalıĢmadan sonra baĢta
Avrupa Topluluğu'nun ilgili komisyonunca hazırlanan "Avrupa Topluluğu Su
Politikası Raporu olmak üzere; Meksika Ulusal Su Yasası, Danimarka Su Yasası,
Fransız Su Yönetimi Mevzuat, Güney Afrika Cumhuriyeti Yeni Ulusal Su
Politikaları" Hakkında Hükümetin Resmi GörüĢü, Brez ilya Su Yasası, Ġsrail Su
Mevzuatı, BirleĢik Krallıkla Su Hizmetleri Yönetimi, Almanya'da Su Kaynakları
Yönetimi Mevzuatı ve Ġspanya Su Yasası Türkçe çevrilerek incelenmiĢtir:
1. Yapılan değerlendirmede; tercüme edilen tüm ülke mevzuatlarının kaynak
olabileceği ancak, ülkemize benzerlikleri acısından Ġspanya, Meksika ve Ġsrail'in su
ile ilgili mevzuatının, hazırlanacak olan "Su Yasası" için öncelikle dikkate alınması
gerekeceği;
2. Yapılacak olan çalıĢmada Avrupa Topluluğu Su Politikası'na ait Mevzuatının
Avrupa Topluluğuna uyum çerçevesinde düĢünülerek, dikkate alınması gerektiği,
3. 1968 yılında yine DSĠ tarafından hazırlanan "Su Yasası Tasarısı"nın da
incelenmesi ve yeni hazırlanacak olan metne alınabilecek bölüm veya konuların
belirlenmesine gerek duyulduğu;
4. Tasarı taslağı metninin, çerçeve yasa niteliğinde geliĢtirileceği öngörülerek bir
dispozisyon içinde kaleme alınmasının uygun olacağı,
5. Hazırlanacak taslağın 6200, 167 ve 1053 sayılı yasaların muhteviyatını da
kapsayacak Ģekilde kaleme alınması gerekeceği kararlaĢtırılmıĢtır. Bütün bu
çalıĢmaların bitiĢ süresi 1999 raporunda plan dönemi olarak belirtilen 2000 yılının
sonudur. Bu takvim içerisinde ve yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda
hazırlanan çerçeve nitelikteki "Su Kanunu Tasarısı Taslağ ı" ve gerekçe raporu
76
iliĢiktir.(EK-1)
III. Su Yasası Taslağının hazırlanmasından önce yapılan çalıĢmalar sonucu
öncelikle ülkemizde sularla ilgili mevzuat taranması yapılmıĢ daha sonra seçilen
yabancı ülke mevzuatı Türkçeye çevrilmiĢtir.
KAYNAKÇA
1. LEY 29'1985 De Aguas ESPANA The Water Act Of August 2,1985
2. Water Management In France
3. Commul1lcatlOn From The Commisıon To The Council And The European Parliament (European Community
Water Policy)
4. Government Of Brazil Establishes The Natıonal Water Resoılce Policy (Law No. 9, 433 Of Januarv 8, 1997)
5. The Water Law (lsrael) Mınıstry Of Agricultrure-Water Commission
6. Water Sııpplv Act (Act. No 299. Of 8th June 1978) The Mınıstrıy Agency Of Environmental,Denmak
7. White Paper On a National Water Policy For Soııth Africa (Department Of Water AffCllrs And Forestrv)
8. National Water Law-December 1997 (Mexico)
9. Euromediterranean Workshop On lnstifuonal, Finascwl And Econumıc Aspects In The Management Of Water
Supplv And Sanitation Services:
a.
Water Services Management In The Unıted Kıngdom-Paper by Andrew Semple)
b.
Organizatıonal And Instutational Aspect of Water Resources Management In GerJJ1anv-J. Jedlifschka
c.
Implementation Of Water Resources Policy In Germany J. Jedlitschka (Jeoloji Yüksek Mühendisi Ahmet
Sargm ingilizce çevirilerle yardım etmiĢtir.)
10. Kamııran Gürün: AnlaĢmalar ve Su Haklarz (Makale)
11.. Özdemir Özbay 1995 yılı Su Etkinlikleri, Tarımda Su Yönetimi ve Çiftçi Katılımı Sempozyumu .. “Ülkemizde
su ve Toprak Kaynaklarının Kullanımı ve Korunmasında Mevcııt Yasal Durıım" TMMOB-Ziraat Mühendisleri
Odası Yayım- Haziran 1995-Ankara
77
"Güneşin sana ulaşmasını istiyorsan, gölgeden çık."
- Konfüçyus
BÖLÜM III
DÜNYA BANKASININ TÜRKĠYE ĠÇĠN SKY MODELĠ ÖNERĠSĠ
YaklaĢık bir sene önce Dünya Bankası uzmanları tarafından DPT ve Su
Kaynaklarının GeliĢtirilmesi ile ilgili kurum ve kur uluĢlarla yapılan kapsamlı
görüĢmeler ve araĢtırmalar sonrasında bir rapor hazırlandı " Irrigation and Water
Resource
with
a
Focus
on
Irrigation
Prioritasition
and
Managament-July
2006"baĢlıklı raporda çok çarpıcı değerlendirmeler ve iddialara yer verildi
Bu raporda, Türkiye'nin su kaynakları potansiyeli ve su kaynaklarının ve sulama
sistemlerinin
geliĢtirilmesinden
sorumlu
kurum
ve
kuruluĢlarla
ilgili
değerlendirmeler ve öneriler yer aldı. Türkiye'nin yeraltı ve yerüstü su kaynakları
potansiyeli ve bu potansiyelin kullanılması konusunda detaylı incelemelerin
sonuçlarının da yer aldığı raporda su yasası ve kurumsal yapı düzenlemeleri
konusunda öneriler de bulunmaktadır.
Dünya Bankası'nın Türkiye'nin Su yasası ve Su kaynakları kurumsal yapısının
geliĢtirilmesi Ġle ilgili çalıĢmalara büyük katkı koyabileceğinin ileri sürüldüğü
raporda bu konuda Ģöyle bir öneriye de yer verildi;
"Dünya Bankası, yeni su yasası ve ilgili kurumların yeniden oluĢturulması üzerine
bir ulusal konferans düzenlenmesi konusunda hükümete yardımcı olabilir. Bu
konferans su kaynaklarının geliĢtirilmesi konusunda benzer deneyimlere sahip
Fransa, ABD, Ġngiltere, Ġspanya, Güney Afrika, Avustralya ve Almanya gibi
ülkelerin hükümet ve ilgili kurum temsilcilerinin katılımı ile gerçekleĢebilir. Bu
çalıĢmaların sonucu olarak, Türkiye'nin su kaynakları yönetimi konusunda bir
görüĢ birliğine varılabilir ve bu doğrultuda bir uygulama planının tespit edilm esi
78
mümkün olabilir"
Dünya Bankası'ndan Türkiye için Su Yönetim Modeli Önerisi
Dünya Bankası uzmanları tarafından hazırlanan Temmuz 2006 tarihli " Irrigation
and Water Resource with a Focus on Irngation Prioritasition and Managament"
raporunda "Yeni Bir Su Kaynakları Yönetimi Kurumu Ġçin Öneriler" bölümü de yer
almaktadır. Bu bölümde, Ulusal Kalkınma Planındaki yaklaĢımlardan yola çıkılarak
"Planlanacak su kaynaklarının entegre bir yaklaĢımla v e nehir havzalarında değiĢen
tüketim taleplerini karĢılayabilecek esneklikte geliĢtirilmesine yönelik ve ilgili
kurumlar arasında güçlü ve yapısal koordinasyon sağlayacak Ģekilde düzenlenmiĢ
faaliyetlerin gerçekleĢtirebilecek bir yapıya olan ihtiyaçtan söz edilmektedir.
Raporda "Bu kapsamda su kaynakları yönetimini od ak noktası olarak alacak,
mevcut ve gelecekteki durumları ele almak için yeterli yetki ve kaynaklara sahip
güçlü bir merkezi kurum gereklidir. Bunun için ilk adın Avrupa Su çerçevesi
Direktifi temelinde yeni bir su kanununun hazırlanması ve yürürlüğe konul masıdır.
DSĠ 'nin kuruluĢ yasası olan 6200 sayılı kanun bu kuruma nehir havzası su
kaynakları yönetimi için açıkça sorum luluk vermemektedir. DSĠ bu kanunla su
kaynaklarım geliĢtirmek amacıyla kurulmuĢtur. Bu kanunun kabul edildiği ve su
kaynaklarının az geliĢmiĢ, nüfus ve su talebine oranla bol olduğu 1954 yılında bir
öncelikli. Yarım yüzyıl sonra yeni bir kanun zamanı gelmiĢtir. Yeni kanun su
kaynaklan yönetimi için yetkiyi merkezileĢtirmeli ve yerüstü ve yeraltı su
kaynaklarının kullanımı ile ilgili ruhsatlandırma, düzenleme ve kontrol için yasal
yetki tanımalıdır. Kanun nehir havzası yönetimi kavramını da tanımlamalıdır. DSĠ
bu görevi yürüten kurum olma potansiyeline sahiptir. Ancak yetki alanını su
kaynakları kullanımından su kaynakları yönetimi ve düzen lemesine kaydırmalıdır.
Bu konuda bir alternatif ise DSĠ 'nin bazı bölümlerini ve iĢlevlerini ayırarak su
kaynakları yönetiminden sorumlu ayrı bir kurum tesis etmek olabilir.
Bu kapsamda;
a) Su Kaynakları Yönetimi, (SKY)
b)Planlama, Tasarım ve Yapım (PT&Y)
c) ĠĢletim ve Bakım (Ġ&B)
Görevlerinin tümü hem genel müdürlük hem de bölge müdürlükleri düzeylerinde
bir Su Kaynakları Yönetim Dairesi kurularak DSĠ bünyesinde ele alınabilir Ancak
birçok ülke bunun yerine ayrılmıĢ bir model uygulamaktadır. Bu modelde su
kaynakları yönetimi iĢlevleri uygulamaya yönelik olan birimlerden daha ayrı bir
kuruluĢtadır. Bunun amacı kısmen su kullanımı tahsisinde ve hassas paylaĢım
79
kararlarında objektifliği korumaktır. Birçok ülkede bu kurum Çevre Bakanlığı
bünyesindedir. Ancak bu yönde karar alınırsa, su kaynakları planlaması, yönetimi
ve düzenleme sorumluluklarını uygulayabilecek yeterli yetkiye sahip olması için,
ilk yıllarda Su Kaynakları Yönetim Dairesi 'nin diğer kurumlar üzerinde yani
BaĢbakanlık bünyesinde olması önerilir. An cak hangi karara varılırsa varılsın DSĠ
kadrolarının yanı sıra önemli miktarda personelin iĢe alınması ve yetiĢtirilmesi
gerekecektir. " denmektedir.
Dünya Bankası'ndan Su Kaynakları GeliĢtirmesine Yönelik Mevcut Durum Analizi
Yüksek enflasyon, yatırımlara ayrılan kaynağın sınırlı olması nedeniyle iĢin yavaĢ.
Ġlerlemesi ve zamanından çok geç bitirilmesi kabul edilir bir hal almıĢtır. Bu
nedenle;
1. Bütçe disiplini yoktur. Bir proje veya bir bölümü öncelikli fon tahsisi için
seçildikten sonra zamanında tamamlanması için fon tahsisi etme konusunda bir
yaklaĢım disiplini yoktur. Birkaç istisna dıĢında projelere hızlı tamamlanma ları
için yeterli fon sağlanmamaktadır.
2.Karar alma süreçlerinde saydamlık yoktur. Kaynak tahsis kararlan sübjektif
etkilere açık saydamlıktan uzak pazarlıklarla alınmaktadır. Bu dur um, geçmiĢte
yatırım
programlarındaki
çok
sayıda
yeni
projenin
yeterli
fon
olmadan
baĢlatılmasına olanak tanımıĢtır.
3.YanlıĢ önceliklendirme uygulamaları ve yanlıĢ karar alma s üreçleri projelerin
tamamlanmaması sonucunu doğurmuĢtur.
1. SKY KURUMSAL YAPISI ĠÇĠN ÖNERĠLER
Dünya
Bankası
Raporunda,
Su
Kaynaklarımızın
geliĢtirilmesi
ile
görevli
kurumların Sorumluluklarının yeniden belirlenmesi ile ilgili öneriler de yer
almaktadır. Bu önerilerde yeni oluĢturulan Daire BaĢkanlıklarının görev yetki ve
sorumluluklar da detaylı bir Ģekilde ele alınarak belirtilmiĢtir.
Raporda DSĠ içinde su kaynakları geliĢtirilmesi ile su kaynakları yönetimi
konularında bir yetki ve sorumluluk karmaĢası olduğu belirtilmiĢtir. Aynı ra porda
halen Dsi‟nin hem geliĢtirilebilecek su kaynakları potansiyelini tespit etmek ve
hem de su kaynaklarını geliĢtirmek gibi iki sorumluluğu olduğu belirtilmektedir.
Raporda bu iki anahtar görevin ayrılması gerektiği belirtilmekte ve su kaynakları
geliĢtirme bölümünün su kaynakları geliĢtirme lisanslarını düzenleyeceği ileri
sürülmektedir.
Dünya Bankası bu raporda ulusal su yönetim kuruluĢu için ġekil 3 ve ġekil 4 de
80
verilen iki alternatif önermiĢtir. Bunlardan ġekil 3 de önerilen alternatif BirleĢik Entegre Model olarak adlandırılmıĢtır. Bu Modelde Su Kaynakları Yönetimi,
ĠĢletme ve Bakım ve Planlama, Projelendirme ve ĠnĢaat fonksiyonları tek bir
organizasyon içinde düĢünülmüĢtür. Bu önerideki organizasyon yapısını oluĢturmak
için DSĠ‟nin organizasyonel yapısını düzenlemenin kolayolacağı belirtilmiĢtir. Bu
kapsamda Hidroloji bölümü, gözlem, su kuyuları ve operasyonel hidroloji
bölümleri Mevcut Daire BaĢkanlığından Su Kaynakları Yönetim BaĢkanlığına
transfer edilecektir. Bu bölüm hizmetlerini Genel Müdürlü k ve Bölge Müdürlüğü
bünyesinde Su Kaynakları Yönetim BaĢkanlığına tahsis edilen ayrı bir binada
verilecektir.
ġekil 4' de verilen organizasyon modeli ise Dünya Bankası tarafından tercih edilen
ve önerilen model olarak ortaya çıkmaktadır. Bu modelde Su Ka ynakları Yönetim
Bölümü, ĠĢletme ve Bakım Bölümü ile Planlama, Projelendirm e ve ĠnĢaat
bölümlerinden ayrı olarak oluĢturulmuĢtur. Bu modeldeki Su Kaynakları Yönetimi
Bölümü baĢlangıç yıllarında BaĢbakanlığa bağlı bir birim olarak hizmet vermesi
önerilmektedir. Bu durum bu bölümün su kaynaklarını planlama, yönetim ve
düzenleme görev ve sorumluluklarını daha yetkili olarak verebilmesi olanağını
yaratacağı ileri sürülmektedir. Bu alternatifte Su Kaynakları Planlama Bölümü yeni
bir
organizasyon
olarak
yapılandırılırken
ĠĢletme
ve
Bakım
ile
Planlama
Projelendirme ve ĠnĢaat görevleri DS Ġ Genel Müdürlüğü bünyesinde kalmaktadır.
2. RAPORDAN ÇARPICI TESBĠT VE ÖNERĠLER;
Ekonomik
Olarak
Sulanabilecek
Alan
Tespit
Edilenin
Ancak
%
63'ü
Olmalıdır. Sulanacak Alanlarınızı Azaltın!
Dünya
Bankası
ve
uluslararası
sermayenin
uyguladığı
plan
çerçevesinde
bugünlerde ülkemizde ele alınan çok önemli bir konu da "sulama suyu iĢletmesinin
özelleĢtirilmesi konusudur". Esas olarak Dünya Bankası tarafından Türkiye' de
yapılan uzun bir araĢtırmadan sonra hazırlanan rapor (World Bank 2006). Dünya
Bankasının sulama suyu yönetimimiz ile ilgili görüĢ ve önerileri açısından çok
öğretici olmuĢtur. Ülkemizin su kaynaklarının ve su kaynaklarını geliĢtirmekle
ilgili kurumlarının da detaylı olarak incelendiği raporda Gediz, Büyük Menderes,
Burdur Gölleri ve Aka çay, Konya ve Meriç Ergene havzalarında sürdürülebilir su
kullanım oranlarının aĢıldığı ve yeraltı suyunun kirlendiği belirtilmektedir. Bu
durumun Türkiye'nin kullanılabilir su kaynakların ın azalması anlamına geleceği
belirtilen raporda bu nedenle bazı tedbirlerin alınması gereğinden söz edilmektedir.
81
Bu kapsamda raporda aynen "DSĠ 21. yüzyılda su kaynakları açısından önemini
sürdürecekse atması gereken ilk adım, yaklaĢan su kıtl ığını önlemek için Türk
topraklarının çoğunda yeni sulama alanlarını geliĢtirme günlerinin sona ermesinin
muhtemel olduğunu resmen kabul etmektir".denmektedir. Aynı raporda "sulamanın
tüm su tüketiminin % 75-80'ini oluĢturduğu Türkiye' de gelecekte daha yüksek
ihtiyaçların karĢılanması için suyun nereden sağlanması gerekeceği açıktır"
denmektedir. (World Bank 2006).
Dünya Bankası Raporundaki bu saptamalardan sonra daha çarpıcı bir Ģekilde
Ekonomik olarak sulanabilir alanlarımız ile ilgili tespit ve değerlendirmeler de yer
almaktadır. Raporda" Fizibıl sulanabilir alanın ve Fizibıl baraj sahalarının çoğu
geliĢtirilmiĢtir. DSĠ Türkiye 'de ekonomik olarak sulanabilir alanı sık sık 8,5
milyon ha olarak belirtmektedir. Bu değer su kullanımlarından, özellikle evsel ve
endüstriyel kullanımlardan gelen talep artıĢı ıĢığında dikkatle gözden geçirilmesi
gereken eski bir rakamdır. Ayrıca bu rakam belirlendiğinde muhtemelen bu kadar
öne çıkmamıĢ olan çevresel gereksinimlere de dikkat edilmelidir. ġu anda yapımı
süren projeler de dahil toplam sulanan alan yaklaĢık 5,35 milyon hektar, yani
yukarıda belirtilen hedef rakamın %63 'ü kadar olaca ktır ve bu da sulama için
fizıbıl olarak geliĢtirilebilir alanın üst limitine yakın olabilir" denmekte ve sonuç
olarak Türkiye'nin gerek sektörel su kullanım öncelikleri gerekse ekonomik olarak
sulanabilir alanın sınırına gelmiĢ olması nedenleri ile sulama projelerinden
uzaklaĢması gerektiği dikkatli bir üslupla tavsiye edilmektedir. Bu kapsamda
raporda aĢağıdaki tespitler de yer almaktadır;
1.Eğer 26 su havzasındaki ekonomik olarak sulanabilir alan 2030 yılına kadar
geliĢtirilirse 26 havzanın I5'in de yenilenebilir su potansiyeli limiti aĢılacak, 3
havzada ise bu limite çok yaklaĢılacaktır.
2.Eğer öncelik sulama yerine içme ve kullanma suyu ve end üstri suyu teminine
verilirse havzalar arası su transferi yapmadan sulanabilecek alan büyüklüğü 4,6
milyon hektar olmaktadır. Bu da mevcut sulanan ve inĢa halinde olan sulama alanı
büyüklüğüne karĢılık gelmektedir.
DSĠ Sulama Projelerini Sulama Birliklerine Erken Devretti
Ülkemizde, Dünya Bankası'ndan sağlanan ve toplam 37 milyon dolar kaynak ile
"Sulama
Yönetiminde
kapsamında,
katılımcı
ve
Yatırımlarında
yönetim
Katılımcı
modellerinin
ÖzelleĢtirme
Projesi"
yaygınlaĢtırılmasına
yönelik
çalıĢmalar yapılmıĢtır. Bu kapsamda DSĠ'nin sulama sistemlerinin çok büyük bir
bölümü ise % 95'i kullanıcılara devredilmiĢtir.
82
Bu uygulama ilgili birçok platformda, gerek Türkiye gerekse Dünya Bankası
tarafından çok hızlı ve baĢarılı bir uygula ma örneği olarak gösterilmiĢtir. Ancak
Dünya Bankası uzmanları tarafından hazırlanan Temmuz 2006 tarihli "Irrigation
and Water Resource with a Focus on Irrigation Prioritasition and Managament"
raporunda "Dünyada çok övülen sulama projelerinin çitçilere devri belki de çok
aĢırı çok erken ve çok hızlı olmuĢtur" denmektedir.
Bu uygulama o dönemde sulama konusuyla ilgili meslek odaları ve kooperatifler
tarafından özelleĢtirme amacı nedeniyle ve uygulamadaki baĢarısız olacağı
açısından eleĢtirilere konu olmuĢtur.
DSĠ 1990'ların ortalarından bu yana toplam 2,5 milyon ha alanı kapsayan sulama
sistemlerinin hemen hemen tümünü kullanıcılara devretmiĢtir. Bu konuda yine aynı
raporda "Eksikliklerin çoğu bilinmekteydi ve birçoğu da hala devam etmektedir.
DSĠ büyük yapıları ve ana kanalları da, Su Kullanıcı Birliklerinin mali ve teknik
açıdan alt düzey sulama sistemlerini yönetebilecek hale gelmesini beklemeden ya
da bunları yönetmek ve sürdürmek için yeterli büyüklükte ve deneyime sahip Su
Kullanıcı Birlikleri Federasyonları oluĢturmadan devretmiĢ tir. Bu büyük yapıların
çoğu bugün büyük ölçekte yönetimsizdir ve bakımları yapılmamaktadır. ġebekenin
üçte biri 40 yıldan eskidir ve çoğu ıslah ve modernizasyon gerektirmektedir"
denmektedir.
Bu açıklamalar sulama sistemlerinin kullanıcılara devri için f inansman sağlayan
Dünya Bankasının, Ülkemiz bu devir konusunda ödül almıĢ ve örnek gösteriliyor
olsa da, bu uygulamadan beklenen sonucun alınamadığını ve sulamada verimliliğin
ve sürdürülebilirliğin sağlanamadığını ortaya koymaktadır. Bu sonuç sulama
yönetimine halkın katılımının önemli olmasına rağmen bu katılımcı yönetim
uygulamalarının, ülkenin sosyo-ekonomik ve sosyo kültürde özelliklerini, hatta
bölgelerarasında
geliĢmiĢlik farklılıklarını
da
dikkate
alarak
ülkeye
özgün
politikalarla ve uygun bir döneme yayılarak gerçekleĢmesinin gerekli olduğunu
ortaya koymaktadır. Diğer taraftan uygulanmaya çalıĢılan bu politikaların tek bir
alanda uygulanarak baĢarıya ulaĢılmasının olanaksız olduğu bilinmesine rağmen
uygulamaların sürdürülmesi önemli kayıplar yaratm aktadır.
AB'NĠN SU ÇERÇEVE DĠREKTĠFĠ'NĠ UYGULAMA PROJESĠ
Raporda Türkiye'nin AB Su Çerçeve Direktifine uyma çalıĢmalarından da söz
edilmekte ve çıkartılacak su yasası ve su yön etimi kurumsal yapısının direktif ile
uyumlu olması üzerine açıklamalar yapıl maktadır.
83
Aynı
raporda
AB
destekli
Dutch
MATRA
pre-accession
Programme
"Ġmplementation of the Water Framework Directive in Turkey" projesinin 2001
Aralık'ta baĢladığı ve 2004 yılında tamamlandığı belirtilmektedir. Bu projenin
genel amacı konusunda ise
 AB Su Çerçeve Direktifini Bölgesel ve Ulusal ölçekte uygulamak olarak
belirlenmiĢtir" denmektedir. Projede bu kapsamdaki öneriler arasında;
AB Su Çerçeve Direktifi' nin önerdiği Ģekilde bir kapsamlı Su Yasası
Çıkartılması,
 Nehir havza yönetim planlarının çıkartılması,
 Su Kaynakları Yönetiminde iki ana aktör olan DSĠ ve Çevre ve Orman Bakanlığı
arasındaki iliĢkinin ve birlikteliğin sürmesi yer almaktadır. Bu anlamda DSĠ eski
Genel Müdürü Sn. Veysel Eroğlu'nun DSĠ'nin bağlı olduğu Çevre ve Orman Bakanı
olması bu iliĢkinin güçlenerek sürdüğünü ortaya koymaktadır.
Bu proje kapsamında halen 26 adet olarak belirlenen Nehir havzası sayısının (ġekil
1) 6 âdete indirilmesi de önerilmiĢtir (ġekil 2).
84
85
86
3. RAPORUN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
Dünya Bankası uzmanları tarafından hazırlanan raporun ana bulguları arasında;
Mevcut yasal yapıda hiçbir kuruma su kaynakları yönetimi için bir sorumluluk
verilmediği belirtilmektedir.
DSĠ 6200 sayılı kuruluĢ yasası ile bu sorumluluğun bir bölümünün kendisinde
olduğunu düĢünmektedir. Ancak bu yasa su kaynaklarının yönetiminden daha çok
kaynakların
geliĢtirilmesine
ve
mevcut
hidrolik
sistemlerin
yönetilmesine
odaklanmıĢtır. Sonuç olarak DSĠ su kaynaklarının yönetimi için değil su
kaynaklarının planlanması ve geliĢtirilmesi için kurulmuĢtur denmektedir. Bu
nedenle farklı bir kurumsal yapı önerilmektedir. Raporda ayrıca; yeni çıkartılacak
olan su kanununun; raporda verilen su kaynakları entegre yönetim Ģemasına ve AB
Su Çerçeve Direktifindeki prensiplere uygun olarak hazırlanması ge reğine vurgu
yapılmaktadır.
87
"Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız vardığınız yerin önemi yoktur."
- Peter F.Drucker
BÖLÜM IV
TAġKIN SULARI HUKUKU
1. TAġKIN SULAR ÜZERĠNE BĠR ETÜD
"Su iĢleri; yağmurlar, ormanlar, arazinin jeolojik ve topografya bakımından
karakteri, toprağın ziraat bakımından vasıfları gibi tabiat mevzuları ile sıkı sıkıya
alakalıdır ve onlarla devamlı olarak mücadele halindedir. Bu su iĢi yalnız tabiat ile
değil cemiyetle de sıkı sıkıya alakalıdır.
Akarsuların zararlarından korunma veya su seviyelerinden faydalanma konusunda
büyük önemi olan faktörlerden birisi de suyun rejiminin tespiti iĢidir."
Bu cümleler 12.04.1952 tarihinde, BaĢbakanlık Muamelat Genel Müdürlüğü'nün
71-2146, 6/1011 Sayılı, dönemin BaĢbakanı Adnan Menderes imzası il e Türkiye
Büyük Millet Meclisi BaĢkanlığı'na sunulan "Devlet Su iĢleri Genel Müdürlüğü
KuruluĢ ve Görevleri Hakkında Kanunun Tasarısı"nın sunuĢ yazısından alınmıĢtır.
Daha sonra yasalaĢan bu tasarının birinci maddesine bakıldığında DSĠ'ye verilen en
önemli
görevin;
"Yerüstü
ve
yeraltı
sularının
zararını
önlemek"
olduğu
görülecektir. " . Ve bunlardan çeĢitli yönden faydalanmak maksadıyla. " ifadesinde
ise aynı yasanın 2. maddesinde yer alan (b) fıkrasından baĢlanan görevlerini ifade
etmektedir.
Bu kadar hayati önemi olan taĢkın sular ve su baskınlarında uygulanacak
mevzuatımızın burada sıralanarak açıklanmasında yarar vardır.
1. Devlet Su iĢleri Umum Müdürlüğü TeĢkilat ve Vazifeleri hakkında Kanun
Kanun No: 6200
Kabul Tarihi: 18 Ocak 1953
2. TaĢkın Sulara ve Su Baskınlarına KarĢı Korunma Kanunu
Kanun No: 4373
Kabul Tarihi: 18 Aralık 1953
3. Nöbetçi Memurluğu Kurulması ve Olağanüstü Hal Tatbikatlarında Mesainin 24
Saat Devamını Sağlayan Kanun
Kanun No: 711
Kabul Tarihi: 18 Ocak 1966
88
4. Olağanüstü Hal Kanunu
Kanun No: 2935
Kabul Tarihi: 27 Ekim 1983
5.Afetlerle ilgili Acil Yardım TeĢkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmelik
Ülkemizde son yıllarda yaĢanan ve büyük boyutlarda mal kaybına, zaman zaman da
can kaybına yol açan önemli taĢkınların; DSĠ'nin görüĢü alınmadan akarsu ve dere
yatakları içerisinde yatak stabilizesini bozacak, kıyı oyulmalarına sebep olacak
Ģekilde kum, çakıl ve stabilize ocağı açılmasının, çeĢitli kurum ve kiĢilerce yatak
içerisinde suyun kabarmasına neden olan ve akım r ejimini değiĢtiren tesislerin
inĢası ile 6200 Sayılı Kanun çerçevesinde DSĠ‟ce inĢa edilen kıyı duvarı, sedde,
mahmuz gibi mevcut koruma yapılarına zarar verici müdahalelerden ve daha önce
inĢa edilmiĢ taĢkın koruma tesislerinin üzerlerinin kapatılarak açı k mecraların
kapalı mecraya dönüĢtürülmesinin sebep olduğu tespit edilmiĢtir.
Bu
konuda
Müdürlük
10.06.2003
Genelgesi'ne
tarih
ve
istinaden
B152.DSĠ.017.02.00-564/959
yapılan
bir
araĢtırma
Sayılı
sonucu
Genel
bölgelerde
karĢılaĢılan sorunların bazıları örnek alarak ve özetlenerek bu rapor metnine
alınmıĢtır.
2. ÖRNEK OLAYLAR
2.1 Kocaeli Dil Deresi TaĢkını;
Axa Oyak Sigorta A.ġ. Hukuk MüĢavirliği'nin DSĠ Genel Müdürlüğüne gönderdiği
22.07.2002 tarihli yazısında; 20.08.2001 tarihinde Kocaeli Gebze Dil iskelesi'nde,
TavĢanlı (Dil) Deresi'nin taĢması sonucu Polisan Boya San. Ve Tic. A.ġ., Poliagro
Kimya San. A.ġ. Polimak Makina San. A.ġ. ile Polip ort Kimya San. Ve Tic. A.ġ.
tesislerinde meydana gelen 82.544.-ABD Doları (137.931.024.000.-TL / 22.07.2002
tarihli döviz kuru ile) tutarındaki zararı, zarara uğrayan firmalara ödeyen sigorta
Ģirketinin bu firmalara halef olduğu, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 715'inci
maddesi uyarınca "Genel Su" niteliğindeki Dil Deresi TaĢkını'nın DSĠ‟nin hizmet
kusuru sonucu meydana geldiği iddia edilerek, belirtilen meblağın dilekçe sahibi
sigorta Ģirketine ödenmesi istenmiĢtir.
1. Konu 06.08.2002 tarih ve 5997 sayılı yazı ile DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü'ne intikal
ettirilmiĢ ve Bölge Müdürlüğü görüĢü istenmiĢtir. DSĠ i. Bölge Müdürlüğü'nün
16.08.2002 tarihli ve 381/7389 sayılı cevabi yazısında;
"Kocaeli-Gebze Dil (TavĢanlı) Deresi hakkında istenilen tüm bilgi ve belgelerin
29.05.2002 tarih ve 4698 sayılı yazı ile daha önce Etüd ve Plan Dairesi
BaĢkanlığı'na gönderildiği,
 Kocaeli ili, Gebze ilçesi Dil iskelesi Sanayi Bölgesi TavĢanlı Deresi ıslahı etüd
89
çalıĢmalarına 29- 30.7.1979 tarihindeki taĢkın sonrası sanayi kuruluĢlarının
baĢvuruları üzerine baĢ/anıldığı,
Dere Islah Projesi'nin 1982'de tamamlandığı, inĢaatın 1983 yılında ta mamlandığı,
Denizden itibaren yaklaĢık 2,5 km'lik kısmın toprak kanal ve kar gir kanal olarak
ekli projelere göre inĢa edildiği,
'Islahın yapıldığı yıllarda ÇerkeĢli ve Muallim köy‟ün birleĢtirilerek Dilovası
Belediyesi teĢkilatına dönüĢtürüldüğü, beledi yenin giriĢimleri ile imar Planı
çalıĢmalarının baĢlatıldığı, idaremizden de görüĢ istendiği,
 DSĠ‟ce yapımı tamamlanan ıslah Ģeridi geniĢliğinin i mar planına iĢaretlenerek
Belediyeye bildirildiği; Dilovası Belediye BaĢkanlığı tarafından yapılan ve yine
Belediye tarafından onaylanan imar planında, DSĠ görüĢünün dikkate alınmadığı,
bu durumun ise sonraki yıllarda yapılan uygulamalardan anlaĢıldığı,
 Belediyece
hazırlanarak
yine
belediyece
onaylanan
imar
uygulamasında,
Ģuyulandırma sonucu bugünkü fiziki ve hukuki durumun ortaya çıktığı, hâlihazır
durumda dere yatağının gelebilecek feyezanları karĢılamasının mümkün olmadığı,
hatta yatağın eski hale getirilmesinin de mümkün olmadığı,
 Dil Deresi üzerindeki yapılaĢmaya karĢı bölge tarafından yazıĢmalar yapılar ak
hassasiyet gösterildiği,
 Dil Deresi üzerindeki yapılaĢmaya bölge tarafından herhangi bir onay, izin,
irtifak hakkı veya ruhsat verilmediği" ifade edilmiĢtir.
2. Konu aynı Ģekilde Hukuk MüĢavirliğince Etüd ve Plan Dairesi ile iĢletme ve
Bakım Dairesi baĢkanlıklarına da intikal ettirilmiĢtir.
Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı 19.09.2002 tarih ve 4137 sayılı yazısında Kocaeli
ili Gebze ilçesi Dilovası Belediyesi'ndeki durumla ilgili olarak DSĠ 1. Bölge
Müdürlüğü'nün yukarıda özetlenen yazılarında belirtil en görüĢün uygun olduğunu,
aynı görüĢe katıldıklarını belirtmiĢtir.
3. Hukuk MüĢavirliğine intikal eden yazıların ve sair dokümanın incelenmesi
sonucu sorunun yerinde incelenmesi, DSĠ i. Bölge Müdürlüğü yetkilileri ile
sorunun yüz yüze görüĢülerek bir çözüm yolunun tespit edilebileceği düĢünces i ile
Hukuk MüĢaviri Özdemir Özbay ile Avukatlar Aysen Caner ve Mahbube Hasgüler
görevlendirilmiĢ ve Bursa 1. Bölge Müdürlüğü'nde 07.10.2002 günü Bölge
Müdürü'nün baĢkanlığında bir toplantı yapılmıĢtır. Toplantıda Dil ovası‟nın 1979
yılındaki taĢkından bu yana geçirdiği aĢama incelenmiĢ, Bölge arĢivinde bulunan
konu ile ilgili evrak örnekleri alınmıĢ, d aha sonra 08.10.2002 tarihinde Ġzmit Valisi
Sayın Erdal Ata ziyaret edilerek, Dilovası TaĢkın Koruma Tesisleri'ne bel ediye ve
90
sanayi
kuruluĢları
tarafından
yapılan
teca vüzler
ve
imar
tadilatı
yapılıp
yapılamayacağı hususları birlikte değerlendirilmiĢtir. Daha sonra taĢkının meydana
geldiği bütün bölge gezilmiĢ, taĢkın koruma seddeleri aĢılarak inĢa edilen bütün
sanayi tesisleri ile taĢkının yaptığı ve halen izleri görülen tahribat izlenmiĢtir.
09.10.2002 günü Bursa'da Bölge Müdürü'nün baĢkanlığında yeniden değerlendirme
toplantısı yapılmıĢ, eksik belge ve bilgilerin tamamlanmasına çalıĢılmıĢtır.
Derlenen bilgi ve belgeler kronolojik olarak sıralanıp, meydana gelen zarar ve
ziyanın hizmet kusurundan kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunun tespitine
çalıĢılırken, açılması muhtemel tazminat davalarına karĢı yapabilecek savunmanın
ana hatlarının belirlenmesi de mümkün olacaktır . Öte yandan, Dil Deresi'nde
bundan böyle alınması gerekecek tedbirler ve yapılması gerekeb ilecek idari
giriĢimlerin tespitine de çalıĢılacaktır.
4-a. Dil Deresi'nin ıslahı ile ilgili ilk yazıĢma Sümerbank Genel Müdürlüğü'nün
baĢvurusudur. Bu baĢvuru ile birlikte ilk çalıĢmalar baĢlatılmıĢtır.
b. Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı 39041 kod numaralı Dil iskelesi -Sanayi Bölgesi
Dil Deresi taĢkınlarından korunması konusunun tüm nakdinin (istimlak bedeli
dahil) yer sahiplerince karĢılanması Ģartıyla planlama ra porunun tasdik edildiğini
21.08.1980 tarih ve 247 sayılı yazı ile Proje ve inĢaat Dairesi BaĢkanlığı'na
bildirilmiĢtir.
c. Ova Elektrik A.ġ.'nin 14.08.1995 günlü DSĠ Ġzmit 15. ġube Müdürlüğü'ne
müracaat yazılarında; Gebze ilçesi Di/ovası mevkiinde Yap -iĢlet-Devret Modeli ile
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın onayı ile doğalgaza dayalı kombine
çevirim elektrik enerjisi üretim santralı kurarak ulusal Ģebekeye enerji vermek
istediklerini belirterek; santrale doğalgaz sağlayacak boru hattının Dil Deresi
kenarından geçiĢi için izin istemiĢtir.
DSĠ 15. ġube Müdürlüğü tarafından yerinde yapılan incelemede; anılan Ģirketin
DSĠ'den izin almadan tespit edilen boru hattının büyük bir bölümünü döĢediği
görülmüĢtür.
DSĠ 15. ġube Müdürlüğü, 25.09.1995 tarih ve 560/1590 sayılı yazı ile durumu DSĠ
1. Bölge Müdürlüğü'ne bildirmiĢ ve bir kapasite tahkiminin yapılması, olası bir
taĢkından doğabilecek her türlü zarar ve ziyan sorumluluğunun anılan Ģirkete ait
olması gerektiği ve Dil Deresi yatağının bir proje çerçevesind e Otoyol Köprüsü ile
Ġzmit Körfezi arasında kalan bölümün anılan Ģirketçe DSĠ standartlarına uygun bir
Ģekilde ıslah edilmesi gerektiğini bildirmiĢtir.
d. DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü 13.10.1995 tarihinde, 5004/8502 sayı ile Etüd ve Plan
91
Dairesi BaĢkanlığı'na yazdığı yazıda; Ova Elektrik A.ġ.'nin doğalgaza dayalı
kombine çevirim elektrik üretim santralının buhar türbini soğutma suyu ihtiyacının
Marmara Denizi'nden karĢılanması gerektiğini belirterek Dil Deresi kenarında 10
m'lik bir bantta geçiĢ izninin istendiğini intikal ettirirken; "Dil Deresi yatağı
içinde, sol sahilde eklerde verilen boyutlarda yaklaĢık 10 -12 m geniĢlikte platform
oluĢturularak bu platform üzerinde 2.000 mm çapında iki adet boru ile 2,5 x 2,5 m
ebatlarında kutu menfez yapımının yaklaĢık % 50 -60 bölümünün inĢa edilmiĢ
olduğu; mansapta derenin denize açıldığı yerde de palplanĢ perde oluĢturularak ( 2,5
x 2,5 m) terfi istasyonu temel kazısının yapıldığı, DSĠ Etüd ve Plan Dairesi
BaĢkanlığımızın 21.08.1980 gün ve 247 sayılı yazısı ile Proje ve inĢ aat Dairesi
BaĢkanlığı'na
bildirildiği
üzere;
390401
kot
numaralı
Dil
iskelesi -Sanayi
Bölgesi'nin Dil Deresi taĢkınlarından korunması konusunun tüm nakdinin ( istimlâk
bedeli dahil) yer sahiplerince karĢılanması Ģartı ile planlama raporunun tasdik
edilmiĢ olduğu, Deniz etkisinin denizden itibaren yaklaĢık 800 metre içerilere
gittiği, denizden bir kilometre mesafeye kadar yatak eğiminin 0,0005 ile 0,001
arasında değiĢtiği, sağ sahilde Polisan tesislerinin yer aldığı, derenin denize
mansap olduğu yerde açıklığın yaklaĢık 60 metre olduğu, ancak palplans kazıklar
çakılarak dere açıklığının yaklaĢık 30 metreye düĢürüldüğü, temel kazısı yapılmaya
devam edildiği, dere içinde sol sahilde kaya malzeme ile 10 -12 m geniĢliğinde
banket oluĢturulduğu bu banketin (talvegden yaklaĢık 1.50 m yukarıda) yaklaĢık
1200 m mesafedeki çevirim santraline kadar devam ettiği bu banket üzerinde 2 adet
O 2000 m, boru döĢendiği, hemen yanından da 2.50 m x 2.50 m ebatlarında kutu
menfez devam ettiği, kutu menfezin ve boruların demiryolu ge çiĢi sifon olarak
geçildiği"ni ifade etmiĢtir.
e. Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı, 06.11.1995 tarih ve 4874 sayılı cevabi
yazısında; "Ova Elektrik A.ġ. tarafından Kocaeli ili Gebze ilçesi Dilovası
mevkiinde kurulacak olan doğalgaz kombine çevirim santralı nda ihtiyaç duyulan
soğutma suyunun Marmara Denizi'nden temini için, Dil Deresi'nin denizden 1.200
m mesafedeki kesiminde, dere yatağı içerisinde, talvegden 1.50 m yükseklikte ve
10-12 m geniĢliğinde platform oluĢturularak üzerinde anılan Ģirket tarafından O
2000 çapında 2 adet boru ile 2.50 x 2.50 m ebatlarında kutu menfez yapılmasına
izin verilmesini konu alan ilgi yazınız ve ekleri incelenmiĢ ve konu hakkında görüĢ
oluĢturulabilmesi için aĢağıda belirtilen hususlara açıklık getirilmesi gerekli
görülmüĢtür."
f.
Bölgesince
hazırlanan
Dil
iskelesi
Sanayi
Bölgesi'nin
TavĢanlı
deresi
92
taĢkınlarından korunması konusuna ait özel planlama raporu ve ıslah projesi
hakkında Proje ve inĢaat Dairesi BaĢkanlığından görüĢ istenmiĢ ve adı geçen
baĢkanlığın 21.08.1980 tarih ve 3247 sayılı
yazısı ile gerekli finansman
ilgililerince karĢılanmak kaydıyla bir protokol çerçevesinde iĢin gerçekleĢtirilmesi
uygun görülmüĢtür. Ancak, söz konusu rapor ve ıslah projesi arĢivimizde
bulunmadığı gibi müteakip uygulamalar hakkında da he rhangi bir bilgi mevcut
değildir.
g. Bu durumda Dil Deresi'nin söz konusu kesiminde daha önce yapılmıĢ etüt ve
uygulamalar hakkında gerekli bilgiler verilmelidir.
h. Dil Deresi yatağında Ova Elektrik A. ġ. tarafından yapılan uygulamalar % 50 -60
oranında gerçekleĢtirilmiĢ bulunduğundan, mevcut fiziki durumda Dil Deresi akıĢ
koĢullarında meydana gelebilecek olumsuzluklar (kapasite, stabilite ve denize
deĢarj olma bakımından) ve çözüm imkanları irdelenerek bu hususta Bölge görüĢün
üz bildirilmelidir" denmiĢtir.
1. TEAġ Genel Müdürlüğü 20.10.1995 tarih ve 8.15.2.TEAġ.0. 17.00.03/1350
sayılı yazısı ile DSĠ ye baĢvurarak Kocaeli-Gebze ilçesi TavĢanlı Köyü Dilovası
mevkiinde kurulacağı belirtilen doğalgaz çevirimli termik santralın ilgi yazısı eki
1/12500 ölçekli haritada iĢaretlenen Enerji Nakil Hattı Güzergâhı ile ilgili ÇED
çalıĢmalarında kullanılmak üzere DSĠ'den bilgi istemiĢtir.
Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı çıkıĢlı 07.10.1996 tarih ve 4091 sayılı DSĠ cevabi
yazısında, söz konusu enerji nakil hatlarının (Adapazarı ve Ümraniye yönlerine)
geçeceği güzergâhlarda DSĠ‟ye ait mevcut veya mutasavver bir proje bulunmadığı,
santral sahasına en yakın DSĠ projesinin Dilovası TaĢkın Seddeleri olduğu ve
santralın inĢa ası sırasında Dil Deresi yatak kapasitesinin ve uygun akıĢ
koĢullarının muhafaza edilmesinin gerekli görüldüğü bildirilmiĢtir
(Ek–11–12).
Bu yazının yazıldığı tarihte santrale giden boru hatlarının taĢkın seddesini örtecek,
hatta dere yatağına taĢacak biçimde ve Ankara-Ġstanbul Otobanı'nın Dil Deresi
üzerindeki menfezlerinden birini kapatacak Ģekilde inĢa edilmiĢ olmasından Etüd
ve Plan Dairesi'nin haberdar olmaması ve yazısında bundan bahsetmemesinin
nedeni anlaĢılamamıĢtır. Oysa aynı tarihte enerji nakil hatlarının direklerinin taĢkın
seddeleri
üzerinde
kurulması
talebi
ile
DSĠ‟ye
baĢvuran
TEĠAġ
Genel
Müdürlüğü'nün taĢkın koruma tesislerinin iĢletme ve bakım hizmetlerini engeller
mahiyette görülen talebi reddedilmiĢ, bunun üzerine TEĠAġ Genel Müdürlüğü 2942
Sayılı KamulaĢtırma Kanunu'nun 30. maddesine i stinaden DSĠ aleyhine DanıĢtay i.
93
Daire BaĢkanlığı'na baĢvurmuĢ, DanıĢtay; DSĠ savunmasını dikkate alarak talebi
reddetmiĢtir. Ortada kazanılmıĢ bir dava var iken enerji nakil hatları direklerinin
sökülmemiĢ ve halen taĢkın koruma seddesi olması gereken, a ncak tahrip olan
tesisin üzerinde iĢlevini sürdürdüğü görülmüĢ olup, seddelerin inĢaatından sonra
ilgili ünitelerce yıllarca kontrol edilmeyip iĢgale ve bozulmaya müsait tecavüzlerin
sürdürüldüğü, bu olaydan da anlaĢılmaktadır.
DSĠ Bursa 1. Bölge Müdürlüğü, 18.11.1996 tarih ve 10037 sayı ile Ova Elektrik
A.ġ.'ne yazdığı yazıda; Gebze-Dil Deresi idarece geçmiĢ yıllarda ıslah edilmiĢ
olup, problemi olmayan bir akarsu yatağımızdır. Böyle bir müdahale için önce
meydana
getirilecek
hidrolik
farklılıkların
probl em
yaratmayacak
Ģekilde
projelendirilmesi gerekir. Bu nedenle; dere yatağının deniz ile çevirim santralı
arasındaki bahse konu bölümünün ıslah projesinin tarafınızdan hazırlanması ve bu
projenin Genel Müdürlüğümüzce uygun görülmesi gerekmektedir. Proje, Ge nel
Müdürlüğümüzce uygun görüldükten sonra çevirim santralına soğutma suyu temin
edecek isale hatları için gerekli Ģeridin kaç yıl süre ile gerekli ise irt ifak hakkı
tesisi iĢlemleri baĢlatılabilecektir.
Dil Deresi'nin deniz ile çevirim santrali arasındak i 1200 m'lik bölümü için;
 Dil Deresi'nin deniz-çevirim santralı arasındaki bölümünün ıslah projesinin
tarafınızdan yapılması,
 Bu projenin DSĠ Genel Müdürlüğünce uygun görülmesi,
 Proje DSĠ Genel Müdürlüğünce uygun görüldükten sonra isale hatlarına irt ifak
hakkı temini iĢlemlerinin tamamlanması,
 Uygun görülen projenin uygulanmasının tarafınızdan yapılması gerekmektedir"
denmiĢtir.
Bütün bu karĢılıklı yazıĢmalar sürerken Ova Elektrik A.ġ. izin almaksızın zaten
boruları geçirmiĢtir.
DSĠ Bursa 1. Bölge Müdürlüğü 06.12.1995 tarih ve 500.4/10067 sayı ile Etüd ve
Plan Dairesi BaĢkanlığı'na yazdığı yazıda;
 Bölge Müdürlüğümüzce hazırlanan Dil iskelesi Sanayi Bölgesi‟nin Dil Deresi
taĢkınlarından korunması konusuna ait özel planlama raporu ve Islah projesi dosya
halinde ekte sunulmuĢtur. Proje inĢaat Dairesi BaĢkanlığı tarafından tasdik edilen
projenin tamamı inĢa edilmiĢtir.
 Mevcut durumda meydana gelebilecek olumsuzluklar (kapasite, stabilite ve
denize deĢarj olması bakımından) hakkında Bölgemiz görüĢü i stenmektedir.
 Ġlgi (a) yazımızda ayrıntıları verildiği üzere yaklaĢık 10 -12 m geniĢlikte kesit
94
kapatılmıĢ bulunmaktadır.
 Fiili durum Bölge Müdürlüğümüze haber vermeksizin yaratılmıĢtır.
Islahı yapılıp problemi olmayan dere yatağına böyle bir müdahale ile yaratılan
hidrolik farklılıkların problem yaratacağı aĢikârdır. Sağ sahil boyunca devam eden
ve sadece çit duvarı bulunan Polisan tesislerinin zarar görmesi söz konusudur.
Genel Müdürlüğümüzün konu ile ilgili alacağı yaptırım kararının dere kenarında
bulunan diğer kuruluĢların da dere yatakları ile ilgili düĢüncelerini doğrudan
etkileyeceği dikkate alınmalıdır.
Diğer taraftan, Ova Elektrik A.ġ.'nin 14.08.1995 tarihli dilekçesinde belirttikleri
üzere, bu proje çerçevesinde derenin otoyol köprüsünden Ma rmara Denizine kadar
kendi tesislerinin inĢa edileceği bu bölümünü ıslah edeceklerini belirtmektedir.
Genel Müdürlüğümüzün tasdik edebileceği teknik bir çözüm getirmeleri ve
yapımını üstlenmeleri halinde dahi, örneğin; diğer sahilde bulunan Polisan
firmasının da benzer bir müracaatla örnekleyebileceği düĢünülerek önce konuyu
disipline edebilecek karar alınmalıdır.
Bilahare müracaatçı firmanın üreteceği çözüm alternatifleri incelenerek en uygun
olanına karar verilebilecektir.
Sonuç olarak; idaremizce hazırlanan dere ıslahına ait özel planlama raporu ve
projeleri ile yapımı için izin istenen tesislere ait dosyalar ekte sunulmuĢ olan
konuda, Genel Müdürlüğümüz kararına esas olacak dere hidrolik Ģartlarının
yeterliliğini belirtir teknik çözümler ilgili firma t arafından üretilerek DSĠ tasdikine
sunulması uygun olacaktır" denilmiĢtir.
Bu yazıĢmadan sonra sorunun nasıl bir yol izlediği, neler yapıldığı, ne kararlar
alındığına iliĢkin 1997 yılı sonuna kadar bilgi ve belgeye ulaĢılamamıĢtır.
5. Ova Elektrik A. ġ. 17.4.1997 tarihli yazı ile soğutma suyu için Dil Deresi'ne
döĢediği boru hattının meĢrulaĢtırılması gayreti ile döĢenen borulara icazet verme
amacıyla Su Yapı firmasına yaptırdığı projeyi DSĠ 15. ġube Müdürlüğü'ne
göndererek,
projede
belirtilen
tüm
Ģartlar ın
firmalarınca
gerçekleĢtirileceği
belirtilerek 49 yıllık irtifak hakkı tesisi talebinde bulunmuĢtur.
Bu baĢvuru üzerine, baĢvuruyu DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü'ne ileten DSĠ 15. ġube
Müdürlüğü yazısında; "Ova Elektrik A. ġ. Dilovası mevkiinde gerçekleĢtirmekt e
olduğu doğalgaz
kombine çevrim
santralının soğutma suyu için Marmara
Denizi'nden faydalanmak amacı ile Dil Deresi'nde, dere yatağının içerisinde sol
sahilde, kapalı menfez ve cebri borular döĢemiĢlerdir. Bu tür bir çalıĢmaya
baĢlarken DSĠ'den herhangi bir izin talebinde bulunmamıĢlardır. Bu durum
95
karĢısında Bölge Müdürlüğümüz ilgi (a) yazıları ile dere yatağında böyle bir
yapılaĢmaya rağmen daralan kesitin (0 500) debisini geçirip geçirmeyeceğini tahkik
için Ova Elektrik A.ġ.'den hidrolojik bir rapor tale binde bulunmuĢlardır. Bölge
Müdürlüğümüzün bu isteği üzerine Su Yapı firmasına hazırlatılan rapor Ģubemize
ilgi (b) yazıları ekinde intikal etmiĢtir. Hazırlanan hidrolojik rapor tarafımızdan
incelenmiĢ olup, inĢa edilen yapıya rağmen (0 500) debisini geçir diği görülmüĢtür.
Dil Deresi üzerinde yapılmıĢ olan boru hattı güzergâhı inĢaatı ile ilgili Ova
Elektrik A.ġ.'nin idaremizden beyan ettiği irtifak hakkının sağlanması ve
gönderilen hidrolik raporun uygunluğu Bölgemizce incelenip kabul gördüğü
takdirde, ġube Müdürlüğümüzce de uygun görüldüğü görüĢünü bilgilerinize arz
ederim" denmiĢtir.
6. Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı ise 21.10.1997 tarihli yazısı ile anılan Ģirketin
talebinin incelenerek ilgilisine verilecek cevaba esas olacak Bölge görüĢünün
bildirilmesini istemiĢtir.
Yine Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı 20.11.1997 tarih ve 5022 sayılı yazısı ile Ova
Elektrik A.ġ. tarafından yaptırılan "J3 -1800 m arası Dil Deresi Hidrolik Hesapları
Raporu'nu inceleyerek uygun bulduğunu belirtmiĢ ve anılan Ģirkete bu doğrultuda
cevap verilmesini istemiĢtir (Ek-20). Bu geliĢme üzerine DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü
15.12.1997 tarihinde 11156 sayılı yazı ile Ova Elektrik A.ġ.'ne; "Hazırlanan proje
kriterlerine kesinlikle uyulması kaydı ile projenin uygun bulunduğu" bildirilmiĢtir.
Ancak sözü edilen ıslah projesine rastlanamadığı gibi, ıslah projesi uygulanarak bu
projeye göre yapılacak irtifak hakkı tesisi iĢlemi, Belediyece yapılan imar
çalıĢması sonucu DSĠ'ye ait parsellerin sulandırılması nedeniyle yok olması üzerine
uygulanamadığı ve dolayısı ile Ova Elektrik A.ġ.'ce inĢa edilen santralın
müĢtemilatı olan boruların halen idaremize ait taĢkın koruma seddesinin tamamını
ve Dil Deresi'nin bir bölümünü iĢgal ederek, suyun doğal akıĢını engellediği, halen
mevcut taĢkın tahribat izlerinden anlaĢılmaktadır.
7. Yukarıdaki bölümlerde özetlenen; Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı ve DSĠ 1.
Bölge Müdürlüğü tarafından uygunluğu belirtilen ve yazı ile Ova Elektrik A.ġ.'ne
de uygun olduğu bildirilen Su Yapı Mühendislik ve MüĢavirlik A.ġ. taraf ından
hazırlanan (Ek-22) "0-1.800 m arası Dil Deresi Hidrolik Hesap ları Raporu"nun
hemen giriĢinde " tesise su temin eden boru güzergâhı mevcut sanayi yapılaĢması
nedeniyle Dil Deresi sol sahilinde bir koruma duvarı gibi vazife görmektedir"
övgüsü ile rapora girilmektedir. Raporun 7. sahifesinde "a) Kesit daralmasından
dolayı TCDD Yolları ve Otoyol Köprüsü'nün sebep olduğu memba ya doğru su
96
yüzeyinde herhangi bir kabarma olmadığı gözlenmiĢtir.
Yapılan hesaplarda su yüzü kotu pik debide dahi 4 -10 seviyesine çıkmakta,
daraltılmıĢ kesit, akımı güvenle geçirmektedir. Daralan kesitler dıĢında ise; mevcut
yatak akımı çevresine zarar vermeden güvenle taĢımaktadır. Dere kesitinin sol
sahilinde oluĢturulan daralmanın akarsu hidrolojisi ve kapasitesi açısından bir
sakınca yaratmadığı gözlenmiĢtir" denilmektedir. Bu denli övülen; sanki Dil Deresi
taĢkın koruma iĢlevini düzenlercesine lanse edilen bu rapor üzerine, hiçbir ıslah
iĢlemi yapılmamıĢtır. Büyük ölçüde anılan taĢkına sebep olan bu iĢgaller; daha
sonraki
Bölge
Müdürlüğü
-
Etüd
ve
Plan
Dairesi
BaĢkanlığı
arasındaki
yazıĢmalarda;
"ihlaller; Çolak oğlu Metalürji ve Ova Elektrik A.ġ. tarafından sol sahilde dere
yatağı içerisinden geçirilen doğalgaz dönüĢüm santrali soğutma suyu hatları ile
denizden itibaren Km:1+300'e kadar, Polisan tarafından sağ sahil seddesi üzerinde
çit çekilmek suretiyle Km:0+600'e kadar, Toprakçı oğlu tarafından yine sağ sahil
seddesi üzerinde Km:O+600YKM: 0+850 arasında, Yazıcı oğlu tarafından da sağ
sahil seddesi üzerinde Km: O+850Km:1+100 arasında yapılmıĢtır. Dilovası
Belediyesi
tarafından;
Yazıcı
oğlu‟nun
sedde
üzerinde
yaptığı
ihlaller,
Ģuyulandırma neticesinde parsel haline dönüĢtürülerek tarafımızdan daha önce
kamulaĢtırılmasına rağmen yine adı geçen firmaya satılmıĢtır. Söz konusu b u
ihlaller neticesinde 80 m olan dere yatağı geniĢliği 30-40 m'ye düĢmüĢtür.
Otoban Köprüsü'nün yer aldığı Km: Ha‟den memba ya doğru sol sahilde yer alan
sanayi kuruluĢları tarafından ıslah kesiti sınırlarına fiziki engeller yapılması
suretiyle dere yapılması söz konusu olan temizlik çalıĢmaları zorlaĢtırılmıĢtır. Km:
l+100'de yer alan Otoban Köprüsü mansabında dere yatağı eğimi J= 0,001
mertebesine düĢmesi dolayısıyla; Q500 yıllık sarfiyatı 457m3 olan Dil Deresi'nde
ıslahı; taban açıklığı b=53 m yüksekliği h=3.50 m olan çift taraflı duvarlı kanal ile
yapılması gerekmekte olup, dere kenarında temizlik için en az 5 m3'Iik bandında
terk edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde temizliğin yatak içerisinde dahi
yapılması zorlanacaktır."
"Dil Deresi ıslahı projeleri 1980'Ii yılların baĢlarında hazırlanmıĢ, 1982 yılında
tamamlanmıĢ, kamulaĢtırma planları 1982 yılında yapılarak, inĢaatına. 1982 yılında
baĢlanmıĢ, 1983 yılı sonunda inĢaatı tamamlanmıĢtır.
Denizden itibaren yaklaĢık 2,5 Km'lik kısım toprak kanal ve kâgir kanal olarak ilgi
(b) yazımız eki l'de sunulan projelere göre ıslah edilmiĢtir.
97
Islah yapıldığı yıllarda ÇerkeĢli ve Muallim köyü arazileri içerisinden geçen ıslah
güzergâhı ile ilgili olarak yöre Dilovası Belde Belediyesi teĢkilatına dönüĢtükten
sonra belediye giriĢimleri ile imar planları yapılmasına baĢlanmıĢ, idaremizden de
plan görüĢü istenmiĢtir.
Ġdaremizce yapımı tamamlanan ıslah Ģerit geniĢliği ilgi (b) yazımız eki 2'deki imar
planlarına aynen iĢaretlenerek görüĢ bildirilmiĢtir.
Dilovası Belediye BaĢkanlığı tarafından yapılan ve yine Belediye tarafından
onaylanan imar planlarında idaremiz görüĢünün dikkate alınmadığı sonraki yıllarda
yapılan uygulamalarından anlaĢılmaktadır. Ek 3'teki paftada ıslah güzergâhı, imar
sınırı iĢaretlenmiĢtir.
Belediyece hazırlanarak yine belediyece onaylanan imar planı uygulamasına
geçilerek 3914 Sayılı imar Yasası'na göre uygulama yapılmıĢ, Ģuyulandırma
sonucunda bugünkü fiziki ve hukuki durum ortaya çıkmıĢtır.
Yukarıdan beri açıklananlardan anlaĢılacağı, ilgi (b) yazımız eki paftalardan
Ek 3 ve Ek 4 te görüleceği üzere hâlihazır duruma dere yatağının gelebilecek
feyezanları karĢılaması mümkün değildir." ifadeleri kullanılmıĢ olup bu ifadeler,
hidrolik raporun içerdiği ifadelere ve DSĠ ilgili ünitelerinin olumlu görüĢlerine
taban tabana ters düĢmüĢtür.
DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü'nün ve Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı'nın Hidrolik
Hesaplar Raporu'nun uygunluğu doğrultusundaki yazılarından yararlanan Ova
Elektrik A.ġ. hiçbir ıslah tedbiri almadan gayri kanuni iĢgali ni sürdürmüĢ ve büyük
ölçüde taĢkına sebebiyet vermiĢtir.
8. DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü arĢivinden temin edilen, hâlihazır iĢgalleri farklı
renklerle belirleyen krokide;
a. DSĠ mülkiyetinde bulunan, ancak belediyenin imar uygulaması sonucu
belediye adına
Tescil edilip Yazıcı oğlu A.ġ.'ne satılan saha; (sarı boyalı)
b.Ova Elektrik A.ġ.'nin iĢgalindeki saha (yeĢil boyalı)
c.Çolak oğlu Metalürji A.ġ.'nin iĢgalindeki saha (mavi boyalı)
d.DSĠ tarafından kamulaĢtırmaya tabi tutulan ancak neden tescil iĢleminin
yapılmadığı anlaĢılamayan saha (pembe boyalı)
e. Polisan A.ġ. iĢgali altındaki ince Ģerit saha ve bu iĢgallerin daralttığı dere yatağı
açıkça görülmektedir.
Ġncelenen bütün bu doküman ın değerlendirilmesi sonucu;
aa. Dil Deresi taĢkın koruma seddelerinin in Ģaatından sonra, idarece bir daha
98
denetlenmediği, bu alanda Dilovası Belediyesince yapılan imar uygulaması sonucu
askıya çıkarılan ilanların incelenip, taĢkın koruma amaçlı olarak kamulaĢtırılan
taĢınmazlarla dere yatağının Ģuyulandırılmaya tabi tutulmasın a itiraz edilmediği,
itiraz için gereken yasal sürenin geçirildiği,
bb. ġuyulandırma sonucu belediyece sanayi kuruluĢlarına yapılan satıĢlara itiraz
edilmediği,
cc. Dere yatağı ve sedde iĢgallerine itiraz edilmediği,
dd. Ova Elektrik A.ġ.'nin, yani en büyük iĢgalcinin finansmanı ile hazırlanan ve
taĢkın olayı ile gerçeği yansıtmadığı kanıtlanan "0 -1800 m arası Dil Deresi
Hidrolik
Hesapları
Raporu"na
güvenilerek
Ova
Elektrik
A.ġ.'nin
iĢgalinin
devamına göz yumulduğu,
ee. Çolak oğlu Metalürji A.ġ. fabrikasından atılan metal cürufunun dere ağzında
sedde oluĢturacak biçimde birikip Dil Deresi'nin ağzını kapatması sonucu akıĢ
hızının azalmasını önleyecek bir giriĢimin yapılmadığı, durumun hala ciddiyetini
koruduğu,
h. Derenin kimi kesitlerinde akıĢı engel leyecek birikimlerin düzenli olarak
temizlenmediği, selden bu yana bir yılı aĢkın bir zaman geçmesine karĢın, hala
temizlik faaliyetinin sürdüğü tespit edilmiĢtir.
9. Ġzmit Valisi ile yapılan görüĢmelerde de Sayın Vali; konunun içiĢleri
Bakanlığı'na, kendi valiliklerine ve Dilovası Belediyesi'ne intikal ettirilerek
mümkün olduğu ölçüde imar tadilatı talebinde bulunulmasını önermiĢtir.
Ġzah edilen nedenlerle;
a. Öncelikle Etüd ve Plan, iĢletme ve Bakım, Proje ve inĢaat, Emlak ve
KamulaĢtırma Dairesi baĢkanlıkları uzmanlarından oluĢan bir teknik heyet marifeti
ile detaylı bir inceleme yapılması gerekmektedir.
Böyle bir heyetin soruna çözüm getirecek teknik önerileri de içeren bir rapor
hazırlaması halinde sorunun çözümüne katkı olacağı gibi rücu davaları na karĢı
savunmalarımıza esas olabilecek bilgi birikimine ulaĢılacaktır. Böyle bir rapor, Dil
Deresi'nde yapılabilecek bir imar tadilatına da esas teĢkil edebilecektir.
b. Bu çalıĢmanın yapılmasından sonra içiĢleri Bakanlığı, Kocaeli Valiliği ve
Dilovası Belediyesi nezdinde imar tadilatı talebinde bulunulması gerekeceği
kanısındayım" denilen rapor makama sunulmuĢtur.
10. Yapılan çalıĢmalar sonucu 12.12.2005 tarihinde Genel Müdürlük Makamından
alınan Olur'da; " . Dilovası TaĢkın Tesisleri'nin yapım amacı, d aha sonra Dilovası
Belediyesi'nin uyguladığı imar sonucu ulaĢılan son durumun mahkeme kararı ile
99
tespit ettirilmesi zorunlu hale geldiğinde gerekli tespitin ilgili Bursa 1. Bölge
Müdürlüğünce yaptırılması" gerektiği belirtilmiĢ ve Olur Bölgeye gönderilmiĢt ir.
2.2 Seyhan ve Ceyhan ırmakları ile Sarıçam Deresi ve Çakıt Suyu'na yapılan
müdahaleler;
1. Seyhan Nehri'ne yapılan müdahaleler; Adana Merkez Camii, Galeria, MC
Donald's, Mimar Sinan Kültür Sitesi, değiĢik noktalarda bahçe ve ev inĢaatları ile
müdahale edilmiĢtir. Ġlgili valilik, kaymakamlık ve belediyelere gönderilen uyarı
yazılarına rağmen inĢaatlar önlenememiĢtir. Ayrıca izinsiz bir biçimde yataktan
malzeme alımı devam etmektedir.
2. Sarıçam Deresi'ne yapılan müdahaleler;
 Telekom iĢletmesi'ne ait borular,
 Kanal Ģevine yapılan müdahaleler,
 Ağaç dikme ve ev yapma Ģeklindeki müdahaleler devam etmektedir.
3. Ceyhan ırmağı'na yapılan müdahaleler;
 Cevdetiye Belediyesi Elektrik Tesisleri,
 Osmaniye Belediyesi içme suyu Kuyuları,
 TCK Köprüsü,
 Hamit bey Bucağı Orman iĢletme Çamlığı,
 TCK D-400 Köprüsü,
 Ceyhan Asma Köprüsü,
 TĠGEM Ormanlığı,
 Ceyhan Yağ Sanayii,
 Organize Sanayi End. Su Pompa ve Bir; ası,
 Teleferik Demir Ayağı,
 Eski Deri Fabrikası,
 Köy Hizmetleri,
 36 adet eski ve yeni kum ocağı,
 Çok sayıda tesis edilmiĢ narenciye bahçesi ve okaliptüs ormanlığı,
 DeğiĢik noktalardaki ev inĢaatları,
 Yataktan geliĢigüzel alınan malzemeler,
 Yatağa atılan çöp ve diğer atık malzemeler.
4. Berdan ırmağı'na yapılan müdahaleler;
 DSĠ sağ seddesinden yukarda 500 m boyunda sedde,
 Kırkpınar Tanzim Ürünleri,
100
 CumitaĢ Fabrikası,
 Ġlçe Trafik Binası,· Tekeli Hortum Fabrikası,
 Bahçe, ev ve ahırlar.
 5. Efrenk Deresi'ne yapılan müdahaleler;
 Mersin Belediyesi yol inĢaatları,
 Toroslar Belediyesi tarafından yapılan park ve yol geniĢletme inĢaatı,
6 Mezgitli Deresi'ne yapılan müdahaleler; ·katlı
bir apartman,
 DeğiĢik kısımlarda evler,
 Belediye mezbahası,
 Mermer atölyesi,
 Malzeme alımları.
7. Gilindire Deresi'ne yapılan müdahaleler;
 Dere yatağından malzeme alınması.
8. Tömük Deresi'ne yapılan müdahaleler;
 Otopark,
 Rekreasyon tesisi,
 Flamingo Sitesi,
 Aquapark.
9. ArpaĢbahĢiĢ ve Alata, derelerine yapılan müdahaleler;
 Dere yataklarından aĢın malzeme alınması.
10. AvĢar Deresi'ne yapılan müdahaleleri'
 Ata kent Belediyesi'nin yaptığı köprü, kesiti daraltmıĢtır.
 Belediyeye ait mezbaha, bahçe ve seralar ile yataktan malzeme alımı taĢkına
neden olabilir.
11. Göksu ırmağı'na yapılan müdahaleler;
 Silifke Belediyesi'nin su pompası ve depoları,
 Belediyeye ait mezbaha ve soğuk hava depoları,
 Narenciye bahçeleri ve evler,
 Yataktan aĢırı malzeme alımı tehlike yaratmaktadır.
12. Acıca Deresi'ne yapılan müdahaleler;
 Silifke Belediyesi tarafından derenin üstü kapatılarak imara açılmıĢ, pazar yeri.
Sanayi sitesi yapılmıĢ ve kesiti yetersiz köprü inĢa edilmiĢtir.
13. TaĢucu Deresi'ne yapılan müdahaleler;
101
 Ev ve seralar yapılmıĢ, öğrenci yurdu ve trafo binası, TaĢucu Belediyesi'ne ait
Ģantiye tesisleri inĢa edilmiĢtir. Ayrıca dereden aĢırı malzeme alımı da devam
etmektedir.
14. Dragon çayı'na yapılan müdahaleler;
Ev ve sera inĢaatları,
 Anamur Belediyesi Ģantiye tesisleri,
 Çarıklar Belediyesi'ne ait kum-çakıl ocağı.
15. Sultan çayı'na yapılan müdahaleler;
 Su pompası,
 Evler ve narenciye bahçeleri,
 Konkasör tesisi,
16. Büyük Asi ırmağı'na yapılan müdahaleler;
 Belediye arıtma tesisi,
 Lojman,
 Yatak daraltan dolgu,
 Mahmuz,
 Belediye tarafından inĢa edilen Tabakhane Köprüsü,
 Sulama amaçlı bent ve batardo,
 Yataktan malzeme alımı.
17. Küçük Karaçay Deresi'ne yapılan müdahaleler;
 Evler,
 Ġzinsiz yapılan beton duvarlar.
1 8. Hunna çayı'na yapılan müdahaleler;
 Evler ve okul inĢaatı,
 Beton istinat duvarları,
19. HacıkürüĢ Deresi'ne yapılan müdahaleler ;
Tuğla fabrikası,
Atölye,
AkıĢı engelleyen borular,
Ev inĢaatları.
20. Bedirge Kanalı'na yapılan müdahaleler;
AkıĢı engelleyen borular,
Dere yatağına malzeme atılması.
21. Comba Kanalı'na yapılan müdahaleler;
102
 Kanal üstüne ev ve cami yapılmıĢtır.
22. Tiyek çayı'na yapılan müdahaleler;
 Çay üzerine belediye mezbahası ve ev yapılmıĢtır.
23. Deli Bekir çayı'na yapılan müdahaleler;
Çay üzerine belediye tarafından fosseptik deposu, çok sayıda ev ve apartman
yapılmıĢtır.
24. Carcurun Kanalı'na yapılan müdahaleler;
 Kanalın sağ seddesi üzerine santrifüj tesisi yapılmıĢtır.
25. Murat paĢa ve Karasu Feyezan kanalları, Kuru dere, Karaçay, AĢkar Beyli,
ġeker, Akçay ve Sanseki dereleri ile Payas, Özerfi ve Deli çaylarına yapılan
müdahaleler; Üzerlerinde değiĢik kesimlerde belediyeler tarafından dolgu su
deposu inĢaatları yanı sıra birçok ev inĢaatı yapılmıĢtır.
26. Osmaniye Karaçay Kanalı'na yapılan müdahaleler;
 Çıraklık Eğitim Merkezi,
 Sazlık Köprüsü,
 Maliye Evleri,
 Ġskenderun Otoban Köprüsü,
 Lale Gölü Köprüsü,
 Azizli Köprüsü,
 TCDD Köprüsü,
 Yassıca Köprüsü,
 TCK D-400 Köprüsü,
 Veysiye Köyü Mera Köprüsü,
 OsimpaĢ Fıstık Fabrikası,
 Çukurova Çelik Sanayi,
 Galaksi Mobilya Fabrikası,
 Seksan Makine Sanayi,
 Ülker Fabrikası,
 Ekiz oğlu Fıstıkçılık,
Yılmaz eker ve Nergis Fıstık Fabrikası,
 Güven san Çelik Kon. Sanayi,
 Bin boğa Fıstık Sanayi,
 Köprüslü Köyü Mezarlığı,
 Yatağa çok fazla miktarda ağaç dikilmesi,
103
 DeğiĢik kesimlerde taĢkın alanında ev ahır v.b. inĢaatlar.
27. Humuz çayı'na yapılan müdahaleler;
 Aslaniye Köyü Köprüsü yapılarak yatak daraltılmıĢtır.

2.3 Elazığ Bölge Müdürlüğü Sınırları Ġçinde Durum;
DSĠ'nin 6200 Sayılı Yasa'da belirtilen görevleri arasında taĢkın alanlarının ıslah
edilmesi, taĢkın koruma tesislerinin yapılması, emniyetinin sağlanması olma sına
karĢılık Bölge Müdürlüğü sorumluluk sahasında bulunan bu alanlarda zamanla
diğer kamu kurum ve kuruluĢları, belediyeler ve vatandaĢlarla 4373 Sayılı Yasa'ya
uymayan bir takım aksaklıklar ve sorunlar yaĢanmakta, her ne kadar yazıĢmalar ve
ikazlar yapılsa da sonuç alınamamakta, dolayısıyla taĢkın sahalarındaki muhtemel
tehlikeler güncelliğini korumaktadır.
1. Ġl, ilçe ve beldelerde yerleĢim alanlarının içinden geçen dere yatakları ıslah
edildikten sonra belediyelerce üzerleri kapatılarak imara açılmakta ve açık
mecralar kapalı hale getirilerek, taĢkın koruma tesisi yapılıĢ amacının dıĢına
çıkmaktadır.
2. YerleĢim alanlarında çevre sakinlerince dere yatakları içerisinde konut, ahır
veya baraka Ģeklinde tesisler yapılmaktadır.
3. YerleĢim birimlerinden geçen dere yatakları üzerinde yapılan taĢkın koruma
tesislerinde yöre halkı tarafından koruma duvarlarına paralel ve hatta duvar üzerine
tesis inĢa edilmekte, dolayısıyla gerek yatak temizliği ve gerekse taĢkın anınd a iĢ
makineleri dere yatağına yanaĢamamakta ve müdahale edilememektedir.
4. Özellikle yerleĢim birimleri içinde veya yakınında yer alan dere yatakları çöp
sahası ve enkaz depo sahası olarak kullanılmaktadır.
5. Akarsu ve dere yataklarından ilgili diğer k qj11u kuruluĢlarınca ve vatandaĢlarca
izinsiz malzeme alınmakta, dolayısıyla yatağın stabilizesi bozulmaktadır.
6. Ayrıca diğer kamu kurumlarınca ulaĢım amacıyla yapılan yol üzerindeki dere
yatakları geçiĢlerinde yapılan menfez veya köprülerde taĢkın hesa bı dikkate
alınmadan idaremiz bilgisi dıĢında ve yetersiz dar kesitte yapılmakta dolayısıyla
taĢkınlara sebebiyet vermektedir.
7. Akarsu ve dere yatakları içerisinde kurulan, özellikle ruhsatlı malzeme
ocaklarında malzeme alımından sonra yüklenici ocağı t erk ederken yıkama eleme
tesisinin mekanik aksamı dıĢındaki enkazı yatak içerisinde bırakmakta, bu da
yatağı olumsuz yönde etkilemektedir. Dolayısıyla ruhsat verilme aĢamasında
sözleĢmelerde enkazın tamamen kaldırılmasına dair Ģer hin konulması uygun
104
olacaktır.
2.4 Diyarbakır Bölge Müdürlüğü'nün karĢılaĢtığı sorunlar;
1. Devlet Su iĢleri Genel Müdürlüğü'nün görüĢü alınmadan, akarsu ve derelerin
yatakları içinde iskân yapılması ile daha önce inĢa edilmiĢ bulunan taĢkın kontrol
tesislerinin üzerlerinin kapatılarak açık mecraların kapalı mecraya dönüĢtürüldüğü
görülmektedir.
2. Açık mecraların kapalı mecra haline dönüĢtürülmesi ise, her yıl periyodik olarak
yapılması
gereken
bakım-onarım
hizmetlerinin
yapılmasını
imkânsız
hale
getirmekte, bunun sonucunda zamanla dolan mecralar Ģiddetli yağıĢlarda tıkanıp
taĢarak daha büyük boyutlarda can ve mal kayıplarına neden olmaktadır.
3.Akarsu ve dereleri n yatak yol olarak kullanılmaması gerekmektedir.
4.Dere, nehir ve tüm yerüstü suların elektro motopomp la su tahsis ve k ullanma
Ģartları belirlenmelidir. (Bölgemizde ana dereler olan Dicle, Batman ve Garzan'da
yoğun bir su kullanımı vardır.)
5. ġehir içi dereleri veya sulama kanalları üzerinde yapılan üst geçitler kanal
kesitlerini daraltmakta ve taĢkınlara sebebiyet verme ktedir.
6. Akarsu ve derelerin yatakları içinde Devlet Su iĢleri Genel Müdürlüğü'nün
görüĢü alınmadan iskân yapılmaması gerekmektedir.
7. Belde, ilçe ve il gibi planlı yerleĢim yerlerinin taĢkın imar planlarına uyulmadığı
görülmektedir.
8. ġehir alanına düĢen yüzeysel yağıĢ sularının kent içinde genel hayata zarar
vermeden
toplanıp
tahliyesini
sağlayacak
"ġehir
Yağmursuyu
Projesi"
düzenlenmeli, hidrolojik ve hidrolik koĢullar itibari ile Ģehir imar planları bu yönde
revize edilmelidir.
DSĠ 10. Bölge, genel bilgileri bu Ģekilde sıralandıktan sonra kum -çakıl ocaklarına
iliĢkin sıkıntıları da Ģu Ģekilde açıklanmıĢtır;
1.Malzeme ocağı olarak seçilen alana iliĢkin 1/5000 ya da 1/25000 ölçekli harita
krokileriyle, bunlara iliĢkin koordinat değerleri gönderilm emektedir. Gönderilen
değerlerin önemli bir kısmı da onaysız gelmektedir.
2.Ocak yeri görülmek istendiğinde, yeri gösterecek Tapu Kadastro elemanı ya da
serbest çalıĢan Harita Mühendisi genellikle bulunmamaktadır. Yer gösterimi daha
çok ocak sahipleri tarafından yapılmaktadır. Bu durum istenmeyen sonuçlar
doğurabilmektedir. BaĢka bir yerin gösterilmesi gibi.
3.Yer tetkikleri genelde her kurum tarafından ayrı ayrı yapılmaktadır. Bu durum
hem faaliyet sahibi için zor olmakta, hem de yer gösterimini sağlayan Kadastro
105
elemanı teminini güçleĢtirmektedir. Bunun kolaylaĢtırılması, kurum görüĢü isteyen
ilgili kiĢi ya da kurumun, bütün kurumlardan birer eleman sağlayıp komisyon
halinde bir araçla araziye gidiĢinin teminiyle mümkün görülmektedir.
4.Ocak alanına iliĢkin yer tetkikleri tamamlanmadan ocağı iĢletecek kiĢiler Ön
ÇED Raporu'nu hazırlatmaktadırlar. Bu durum, kurum görüĢü bildirecek olan
eleman üzerinde büyük bir baskı oluĢumuna neden olmaktadır.
5.Kuruma yer tetkik yazısı ulaĢtıktan sonra kurumu adına bu yazıya cevap vermek
isteyen eleman, ocak yerini arazide görmek istediğinde, -genellikle de böyle
olmaktadır kendisini o alana götürecek bir muhatap bulmakta zorlanmaktadır. Bu
yer, merkez dıĢında ise daha da güç olmaktadır.
6.Kum
ve
çakılacaklarının
çok
büyük
bir
kısmı
Dicle
Nehri
yatağında
bulunmaktadır.
Oysa Dicle Nehri'nde kıyı kenar çizgisi tespit edilmemiĢtir. Bu sebeple, yer
tetkikine giden elemanlar kendi doğrularıyla hareket etmektedirler.
Bu farklı bakıĢ açısı, ortak karar noktasında sıkıntı oluĢ turmaktadır. Bunun
giderilmesi Dicle Nehri'nde kıyı kenar çizgisinin tespiti ile mümkündür.
7.Kum ocaklarının rahatlıkla görülmesi ve denetlenmesi için, köĢe koordinatlarının
arazide çok belirgin olarak iĢaretlenmesi zorunlu hale getirilmelidir. Hatta bu
iĢlem, yer tetkiklerinden önce yapılmalıdır.
8.Kum ocakları iĢletmecileri, geliĢi güzel Ģekilde çalıĢma yürütmektedirler. Bu alan
seçilirken öncelikle bir tesviye yapılmalı, devamında bir noktadan itibaren çalıĢma
baĢlatılmalı ve büyük çukurlar oluĢturmada n gerekliyse bu çukurlar kapatılmak
suretiyle, bir düzen içinde çalıĢılmalıdır. Ġzleme ve Denetleme Komisyonu bu
durumu sürekli ve rutin bir Ģekilde takip etmelidir.
9.Ön ÇED Raporu'nda belirtilen hususlar ile bu raporda yer alan kurum görüĢleri,
taahhüt
altına
alınmıĢ
olmasına
rağmen
bu
görüĢlerin
neredeyse
tamamı
uygulanmamaktadır. Bu eksiklik izleme ve Denetleme Komisyonu'na aittir.
10.Kurumlar, bu iĢin değiĢik aĢamalar~nda farklı eleman görevlendirmektedirler.
Yer tetkikine bir eleman, komisyona baĢka bir eleman görevlendirmek olayın
takibini güçleĢtirmektedir.
11.Kum ve çakıl ocakları her ne suretle olursa olsun terk edilirken, DSĠ Bölge
Müdürlüğü'nün görüĢü alındıktan sonra bu alanın terkine karar verilmelidir. Bu
hüküm, Milli Emlak Müdürlüğü ya da Ġl Özel idaresi Ģartnamelerinde bağlayıcı bir
karar maddesi olarak yer almalıdır.
12.Ocak alanı terk edilirken, taĢkına sebep olacak, tarım arazilerine zarar verecek
106
bir durum söz konusu ise, bu alanın ıslah çalıĢması ocak iĢletmecisi tarafından
yapıldıktan sonra saha terk edilmelidir. Bu iĢlem yapılmadan terk edilen sahalarda,
zaman içerisinde meydana gelebilecek taĢkın koruma, sorun ve Ģikâyetlerinin
muhatabı ocağı isleten Ģahıs ya da kurum olacaktır. Ocaktan kaynaklanan
taĢkınlardan kurumumuz sorumlu tutulmayacaktır.
2.5 DSĠ Edirne Bölge Müdürlüğü'nün TaĢkın Sorunları;
"4373 Sayılı TaĢkın Suları ve Su Baskınlarına KarĢı Korunma Kanunu'nun 1.
maddesine göre; "Yüksek seviye gösteren umumi ve hus usi, kapalı veya akarsuların
taĢmasıyla su altında kalan veya su baskınlarına uğrayabilecek olan sahaların
sınırları Bayındırlık ve iskân Bakanı'nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu Karan ile
tespit ve ilan edilir" denilmektedir. Ancak 4373 Sayılı TaĢkın Ko ruma Kanunu'nun
3. maddesinde ise Ģöyle denilmektedir. "Birinci madde hükümleri dairesinde tespit
ve ilan edilmiĢ olan sınırlar içinde tesisat, inĢaat veya tadilat yapmak, fidan veya
ağaç dikmek yasaktır. Müsaade verilmesi, Su iĢleri Müdürü'nün bulunmadığı
yerlerde, Bayındırlık Müdürü'nün fenni mahzur olmadığı hakkında rapor vermiĢ
olmasına bağlıdır. Birinci fıkra hükmüne muhalif olarak izin istihsal edilmeden
yapılan ve suyun akmasına veya su seviyesinin yükselmesine tesiri olan tesisat,
inĢaat veya tadilat, dikilen fidan veya ağaçlar mahalli su iĢleri müdürünün, yoksa
bayındırlık müdürünün teklifi üzerine valinin kararıyla yıktırılır veya kaldırılır. Bu
hususta yapılan masraflar sahiplerinden alınır, Ģeklinde belirtilmiĢtir.
Bu bakımdan daha önceki yıllarda taĢkın alanı olarak ilan edilmemiĢ önemli
nehirlerin taĢkın alanı olarak ilan edilmesi gerekmektedir. Bu tesislere yapılacak
müdahale durumlarında, müdahale Vilayet Makamınca alınacak idari kararla
ortadan kaldırılabilir. Aksi durumda genel hükümlere gö re hareket edilecektir."
2.6 DSĠ Kayseri Bölge Müdürlüğü'nün sorunları;
1. NevĢehir-Ürgüp-Göreme (Avcılar) Kasabası TaĢkın Koruma Tesisi; kasabanın
taĢkın zararlarından korunması amacıyla inĢa edilen tesis 1983 yılında iĢletmeye
açılmıĢtır. Daha sonra kasabanın yerleĢim alanındaki geliĢmenin ortaya çıkardığı
ihtiyaç doğrultusunda, 1985 yılında hazırlanan ek ön inceleme raporunda öngörülen
iĢler, 1986 yılı yatırım programı ve uygulama planına alınarak gerçekleĢtirilmiĢtir.
Kodarak Deresi'nin kasaba içerisindeki el sanatları çarĢısı boyunca 30 m'lik
kısmında arsa temin etmek gayesiyle Göreme Belediyesi tarafından, kanal taban
geniĢliği 7.5 m'den 2.4 m'ye düĢürülerek, giriĢi 28 m 2 , uzunluğu 25 m ve çıkıĢı 8
107
m 2 'den baks yapılarak dik duvarlı kanalın üstü kap atılarak iĢyeri yapılmıĢtır.
Mevcut baks yapısının kırılarak kaldırılması ve kanalın eski haline getirilmesi
gerektiği belirtilerek, bu çalıĢmalar yapılma dığı takdirde Bölge Müdürlüğü
tarafından hukuki iĢlemin baĢlatılacağı bildirilmiĢtir.
2. Yozgat-Sarıkaya ilçe Merkezi TaĢkın Koruma Tesisi; ilçe yerleĢim merkezinin
Sarıkaya Deresi'nden gelebilecek taĢkınlardan korumak üzere Bölge Müd ürlüğünce
söz konusu tesis 1969 yılında inĢa edilmiĢtir. Ayrıca yan derelerin ıslahı da
gerçekleĢtirilmiĢtir.
Sarıkaya Belediye BaĢkanlığı 17.02.1987 tarihindeki müracaatıyla, mevcut taĢkın
koruma kanallarından birinin üzerine 200 m tül kapatarak üzerine tek katlı dükkân
yapmak ve diğerinin üzerini ise 60 m tül kapatarak yol geçirme talebiyle Bö lge
Müdürlüğüne müracaatta bulunmuĢtur. Birinci talebi uygun görülmemiĢ olmakla
birlikte, ikinci talebi her türlü sorumluluk Belediyeye ait olmak ve kapatılacak
kısım 60 m tülü geçmemek koĢuluyla uygun görülmüĢtür. Daha sonra Belediye aynı
talebini 1990
yılında
yinelemiĢ, ancak talebi
Bölge Müdürlüğünce
uygun
görülmemiĢtir. Belediye dairesinin müsaadesi olmamasına rağmen, Sarıkaya
Deresi'nin üzerini kapatarak dükkân inĢa etmiĢtir. Durumun tespit edilmesiyle
birlikte, belediyeye uyarı ve ikaz yazısı yazılarak, kanalın eski konumuna
getirilmediği takdirde hukuki iĢlemin baĢlatılacağı ifade edilmiĢtir. Yapılan
uyarılara belediyenin uymaması sonucunda Bölge Müdürlüğ ünce hukuki iĢlem
baĢlatılarak, Sarıkaya Asliye Hukuk Mahkemesi'ne müracaat edilerek, taĢkın
koruma kanalı üzerine dükkân yapılmak suretiyle yapılan müdahalenin men'i ve
eski hale getirme talebiyle dava açılmıĢtır. Mahkeme olumlu sonuçlanmamıĢtır.
Ġlçe merkezinde 23.08.1992 tarihinde taĢkın olayı yaĢanmıĢtır. Sarıkaya Deresi
üzerine belediye tarafından müdahale neticesinde taĢkın k oruma kanalının kesitinin
daralması bu olaya neden olduğu taĢkın raporunda belirtilmiĢtir.
3. Yozgat-Akdağ madeni ilçe Merkezi TaĢkın Koruma Tesisi; ilçe merkezi taĢkın
koruma kanalının üzeri Belediye BaĢkanlığı tarafın dan Bölge Müdürlüğünün
müsaadesi dıĢında kapatılmıĢtır.
4. Yozgat-Sorgun-Kaya kıĢla Köyü Kuru çöz ve Kaya kıĢla dereleri TaĢkın Koruma
Kanalları; köy muhtarlığının yoğun talebi üzerine, muhtarlıkla yapılan protokolle
her türlü sorumluluk köy muhtarlığına ait olmak Ģartıyla Kuru çöz Deresi'nin 180300 metreleri arası, KarakıĢla Deresi'nin 125-199 ve 240-285 metreleri arası baks
yapısı ile kapatılmıĢtır.
5. Kayseri-Çakmakçının Deresi; Erciyes Üniversitesi Bölgeye, Kayseri Valiliği'ne
108
ve Genel Müdürlüğüne yapmıĢ olduğu müracaatlarda söz konu su kanalın üniversite
alanını ikiye böldüğü, toprak alınması nedeniyle çöplük halini aldığı, fakülteler ve
tesisler arası geçiĢin mümkün olmadığı ve benzer nedenlerle kanalın üzerinin
kapatılmasını talep etmiĢtir.
Bölge Müdürlüğü Genel Müdürlüğünün
talimatları ile Çakmakçının Deresi
kanalının Erciyes Üniversitesi içerisinden geçen kısmı için istikĢaf raporu
hazırlamıĢ ve bir bölümü kutu menfezle kapatılmıĢtır.
6. Kayseri ili ve Mücavir Alanları Batı KuĢaklama (Kuruçay) TaĢkın Koruma
Kanalı; taĢkın koruma kanalının Yeni Sanayi içerisinde geçen bölümü sanayi
atıklarının yoğun kirlilik oluĢturması, iĢyerleri arası geçiĢin mümkün o lmaması ve
benzeri nedenlerle. Belediye ile iĢ yeri sahiplerinin yoğun talepleri üzerin e kutu
menfezle kapatılmıĢtır.
2.7 DSĠ Ġstanbul Bölge Müdürlüğü Ġçimde TaĢkın Yaratan Ana Nedenler;
1.Dere yataklarının doldurulması; arazi kazanmak veya döküm saha sı olarak
kullanmak maksadıyla Ġstanbul'da dere yatakları doldurulmaktadır. Bu durum ise
dere yataklarının kısmen veya tamamen tıkanmas ına neden olmaktadır. TaĢkınlarda
yetersiz kesitlerde su kabarmakta, membada bulunan iskân sahalarında ve sanayi
bölgelerinde büyük zararlar meydana gelmektedir. Bu Ģekilde dere yataklarının
doldurulmasına, derelerin membaında bulunan kiĢi ve kuruluĢların mani olması
gerekmektedir. Çünkü bu tür dolgular membada bulunan yapıları tehdit etmektedir.
Son yıllarda Kâğıthane vadisinde bulunan sanayi tesisleri yetkililerinin bu tür
giriĢimlerde bulunmuĢ olmaları ümit vericidir.
Dere yataklarına dökülen dolguların ve çöplerin yatak üzerindeki köprü ve
menfezleri tıkaması tehlikenin boyutlarını büsbütün arttırmaktadır. 1 Temmuz 1995
tarihinde yaĢanan Ayamama Deresi taĢkının ana nedeni mevcut menfezlerin
tıkanmıĢ olmasıdır.
2.Dere yataklarının üstünün kapatılması; DSĠ'nin, kuruluĢundan bu yana dere
yataklarının üstünün kapatılmasının yarattığı mahzurlarla ilgili çok sayıda
deneyimi bulunmaktadır. Bayındırlık ve iskân Bakanlığı'nın talebi sonucunda
içiĢleri Bakanlığı 08.08.1994 tarih ve 5496 Sayılı, tamimleri ile dere yataklarının
üstünün kapatılmaması gerektiğini ilgili kuruluĢlara bildirmiĢtir. Buna rağmen
Ġstanbul‟da bazı yerel yönetimlerden ve halktan dere yataklarının üstünün
kapatılması için yoğun talep gelmektedir.
Belediyeler tarafından Ġstanbul‟da çok sayıda derenin üstü kapatılmıĢ, çevredeki
109
iskân sahalarının atık suları bu galerilere bağlanmıĢtır. Kapatılan bu derelerin
üzerine yol veya binalar yapılarak problemler çözümsüz hale getirilmiĢtir.
10-11
Temmuz
1995
taĢkınında
kapatılan
Alibeyköy-Küçükköy
Deresi'nin
tıkanması sonucu büyük problemler yaĢanmıĢtır. Bu derede çok eskiden beri
yaĢanan bu tür problemler zaman zaman basın ve televizyon haberi olarak
güncelleĢmiĢ, sorumluların hangi teĢkilattan olduğu araĢtırılmıĢtır.
3.Ġmar planı hazırlanırken DSĠ görüĢünün alınması; imar planları hazırlanırken
belediyeler, DSĠ ve diğer yatırımcı kuruluĢların imar planı ve ilgili görüĢünü
almaktadır.
Bu
gibi
durumlarda
teĢkilatımız
imar
sahasındaki
mevcut
ve
mutasavver projelerimizi, derelerin taĢkın sahalarını, dere ıs lah Ģerit geniĢliklerini
ve taban suyu yüksek olan bölgeleri haritalara iĢleyerek ilgili belediyelere yardımcı
olmaktadır.
Bazı belediyeler bu Ģartı yerine getirmedikleri gibi derelerin üzerine cami, fabrika,
okul ve tersane yapılmasına göz yummakta, ayrı ca çok belirgin taĢkın alanlarını
iskâna açmaktadır.
DSĠ görüĢü alınmadan Tuzla Belediyesi tarafından 1986 yılında hazırlanan imar
planları bu durum için çarpıcı bir örnektir. 37 km 2 havzası olan Tuzla Deresi'nin
denize ulaĢtığı kısımda dere yatağı üzerin e tersane binası inĢa edilmiĢ. Bina altında
ise sadece 3.15 m 2 alanda trapez kesitini bir galeri bırakılmıĢtır. Tuzla Deresi'nin
500 yıllık frekans taĢkın piki ise yaklaĢık 170m3/s mertebesindedir. Bu miktardaki
bir debinin sadece belirtilen galeriden geçm esi için su hızının 54 m/s olması, kanal
membaındaki suyun ise 650 m kabarmıĢ olması gerekmektedir. Temmuz 1995
tarihinde Tuzla ilçesi'nde yaĢanan taĢkın felaketinin ana nedeni bu anlamsız
yapıdır.
Tuzla
Deresi'nin
memba
kısmında
hemen
hemen
hiç
bir
sorun
yaĢanmamaktadır.
En büyük zararın meydana geldiği Ayamama Deresi'nin, membası Mahmutbey‟e,
mansabın sol sahili Küçükçekmece'ye sağ sahili ise Bahçelievler'e dahildir. ATV
Televizyonu ve Sabah Gazetesi'nin bulunduğu bölgenin imar planı hazırlanırken
DSĠ görüĢü alınmamıĢtır.
Ayrıca, yasal yerleĢim bölgeleri dıĢında bulunan kaçak yapılaĢmalar çok çeĢitli ve
büyük problemler doğurmaktadır. Ancak, bu problemlerin en büyüğünün taĢkın
problemi olduğu, yaĢanan bu son felakette açıkça anlaĢılmıĢtır.
4.Islah kanalı kenarına servis ve bakım yolu yapılmaması; ıslah edilmiĢ olan dere
yataklarının kenarlarına iĢletme bakım yolu
bırakılmadan yapılaĢmaya izin
verilmesi nedeniyle büyük sorunlar yaĢanmaktadır. Bakım yolu yapılmadan inĢa
110
edilmiĢ olan ıslah kanallarının çeĢitli atıklar (rüsumat, koltuk takımı, kamyon
Ģasesi ve her türlü çöp) nedeniyle akıĢ kesitinin kapanması durumunda kanalların
temizlenmesi mümkün olmamaktadır. Ġstanbul‟da servis ve bakım yolu olmayan
birçok ıslah kanalı mevcuttur. Bu tür kanallar sık sık t aĢarak çevreye zarar
vermektedir. Bu tür ıslah kanalı çevresinde ikamet eden çok sayıda vatandaĢımız,
korku ve tedirginliklerini açık bir Ģekilde belirtmektedirler. DeğiĢik bir ifade ile
bakım yolu olamayan bir ıslah kanalı ıslah kanalı değildir.
Islah kanallarının periyodik temizliklerinin yapılabilmesi için kepçe bomunun
yeterli olduğu durumlarda bir sahilde, bomunun yeterli olmadığı durumlarda her iki
sahilde servis ve bakım yolunun yapılması mutlak bir zarurettir.
2.8 DSĠ Van Bölge Müdürlüğünde Durum;
1.Van-Karasu Deresi
2.Van-Gürpınar Engil çayı
3.Van-ErciĢ Zilan çayı
4.MuĢ-Murat Nehri
5.Hakkâri-Yüksekova Büyük çay
6.Hakkâri-Zap Suyu
Dere üstleri kapatılan yerler;
1.Hakkâri-Yüksekova Büyük çay
2.Bitlis-Bitlis çayı
3.MuĢ-Varto ilçesi
4.Van-ErciĢ ilçesi
5.Bitlis-Güroymak ilçesi
Bütün bu akarsularda doğal akıĢ engellenmektedir.
2.9 DSĠ Sivas Bölge Müdürlüğü'nün karĢılaĢtığı sorunlar;
1. Açık mecraların kapalı mecraya dönüĢtürülmesi; her yıl periyodik olarak
yapılması
gereken
bakım-onarım
hizmetlerinin
yapılmasını
imkânsız
hale
getirmekte, bunun sonucunda zamanla dolan mecralar, Ģiddetli yağıĢlardan tıkanıp
taĢarak daha büyük boyutlarda can ve mal kayıplarına sebep olmaktadır.
2.YerleĢim yerlerinin yukarı havzaya giren kısımlarının kapatılması; yüzey
sularının dere yatağına ulaĢmasını zorlaĢtırmakta, eğer herhangi bir önlem alınmadı
ise duvarlara zarar vermektedir.
3.TaĢkın tesislerinin üzerinin kapatılması; kanalizasyon Ģebekesinin bulunmadığı
111
veya kanalizasyon Ģebekesine ulaĢımın zor olduğu mahallerde ıslah tes isi duvarı
delinerek doğrudan dere yatağına verilmekte ve ıslah tesisi tıpkı bir kanalizasyon
ana kolektörü gibi çalıĢtırılmakta, bu duruma üzeri kapalı olduğu için zamanda
tespit yapıp müdahale edilememektedir."
2.10 DSĠ Aydın Bölge Müdürlüğü'nün sorunları ve çözüm önerileri;
Son yıllarda ülkemizde ve bölgede önemli can ve mal kayıplarına neden olan
taĢkınlar yaĢanmıĢtır. Yapılan gözlemlerde DSĠ‟nin görüĢü alınmadan akarsu ve
dere yataklarına çeĢitli müdahalelerde bulunulduğu, derelerin üzerinin kapatıl dığı,
derenin doğal yatağının yok farz edilerek bu alanların planlı yerleĢimlere açıldığı
yol, yeĢil alanlarına dahil edildiği, arsa niteliği kazandırıldığı müĢahede edilmiĢtir.
Diğer yandan taĢkın önlemleri alınan tarım ve iskân alanlarını taĢkınlardan
koruyan,
taĢkın
kontrolüne
matuf
tesislerimizde
bile
benzer
giriĢimlerin
baĢlatıldığı fonksiyonunun bozularak yetersizleĢtirildiği, sedde ve tahkimatlarının
tahrip edildiği, tesislerin elden çıktığı gözlemlenmiĢtir.
Örneğin; Aydın ili merkezinden geçen Tabakhane Deresi DSĠ‟ce ıslah edilerek
taĢkın kontrol tesisleri yapılmıĢtır. Aydın Belediyesi'nin 2001 yılında derenin
üzerinin kapatılması giriĢimlerinde DSĠ Bölge Müdürlüğünün duyarlılığı sonuç
verdiğinden Belediye bu uygulamadan vazgeçmiĢtir. Buna karĢılık Muğla ili
merkezinden geçen Karamuğla ve Basmacı derelerinin üzerinin belediyesince
kapatılarak yerleĢime açılması sonucu büyük bir taĢkın olayı yaĢanmıĢ, kapalı dere
kesitleri patlamıĢ, taĢkın can kaybı olmadan maddi kayıplarla atlatılmıĢtır. Benzer
Ģekilde bütün uyarılara rağmen Aydın Ġli Söke ve KuĢadası ilçeleri içinden geçen
derelerin üzerinin kapatılarak iskân ve baĢka maksatlarda kullanılması sonucu bu
yıl yaĢanan taĢkın, önemli ölçüde maddi zararlara neden olmuĢtur. Dereler üzerinde
DSĠ'nin bilgisi dıĢında yol, sokak ve benzeri maksatlı geçiĢler için diğer
kurumlarca yapılan sanat yapılarının yetersizliği ile yaratılan taĢkınlar da önemli
mal ve can kayıplarına neden olmaktadır.
Muğla-Fethiye-Çobanlarda 30.12.2002 tarihinde vukuu bulan taĢkınla aynı aileden
üç kiĢi hayatını kaybetmiĢ bulunmaktadır. Bu taĢkına Fethiye -KaĢ-Antalya
karayolunun Eski köy Deresi üzerinden geçiĢini sağlayan sanat yapılarının
yetersizliği neden olmuĢtur.
Bu nedenle açık mecraların kapalı mecra haline dönüĢtürülmemesi, daha önce inĢa
edilmiĢ bulunan taĢkın kontrol tesislerine müdahale edilmemesi, her ölçekteki
planlı
yerleĢimler
için
imar
planlarının
düzen lenmesi
aĢamasında
DSĠ‟nin
112
görüĢünün alınması, taĢkın etütlerinde öngörülen ve önerilen önlemlere titizlikle
uyulması, dere yataklarının yol alarak kullanılmaması, çöp, malaz ve her tür atığın
atılmaması gerekmektedir.
Son yıllarda genel bütçeden küçük su iĢleri, taĢkın koruma iĢleri, makine giderleri
ve kamulaĢtırmalar için ayrılan yetersiz ödenekler nedeni ile yatırım ve u ygulama
programında
bulunan
yapılamamaktadır.
pek
Arazi
çok
ve
konu
meskûn
ele
alınmamakta
mahal
ve
taĢkın
taĢkınlarının
tesisleri
önlenmesinde
kamulaĢtırma bedelinin sorun olmaktan kurtarılması gerekmektedir. Bu yönde idari
ve hukuki bir takım iyileĢtirmelerin yapılması, ayrıca yetersiz ödeneklerin de
artırılması gerekmektedir.
Meydana gelen taĢkın zararlarının diğer bir nedeni de nehir, akarsu ve dere
yataklarında gerek ruhsatı, gerekse kaçak olarak iĢletilmekte olan kum ve çakıl
ocaklarından dolayı akarsu yatağına mücavir tarım arazilerinde ve çevrede
meydana getirilen zararlardır.
DSĠ Bölge Müdürlüğüne ulaĢan kum ve çakıl ocağı ile ilgili talepler Genel
Müdürlüğünün 04.07.1988 tarih ve 2942 Sayılı tamimleri ekinde alınan "Kum -Çakıl
ve Benzeri Malzeme Ocağı Açmaya Yönelik Taleplerin incelenmesi" adlı yazılı
talimat
çerçevesinde
değerlendirilerek
ruhsatı
veren
ilgili
kurumlara
gönderilmektedir. Ruhsat verme aĢamasından sonra belirtilmiĢ olan koĢullara
uyulup uyulmadığının kontrol edilmesi ayrıca uygulama yetkisi Valilik ve
Kaymakamlıklara bağlı Özel idare Müdürlükleri'ne aittir. Ancak buna rağmen
çeĢitli yerlerde ruhsatlı veya ruhsatsız olmak üzere resmi yada özel kiĢilerce
düzensiz ve önerilen Ģartlara uyulmadan malzeme alındığı, fazla derine inilerek
dere yatağının tahrip edildiği, bu çalıĢma Ģeklinin akarsu ve dere yatağının
duyarlılığının bozulmasına ve dolayısıyla akarsuyun daha sık yatak değiĢtirmesine
sebebiyet vererek yağıĢlı mevsimlerde zaman zaman birçok taĢkın zararları ile
toprak kayıplarına neden olduğu müĢahade edilmektedir. Bu nedenle denetimlerin
daha sık ve etkili yapılması, kaçak kum -çakıl ocağı iĢletenlere müdahale edilmesi
ve ruhsatta belirtilen koĢullara göre malzeme alınmasının sağlanması önem arz
etmektedir. Ayrıca çay ve dere yataklarında malzeme veriminin giderek azalması
nedeni ile kırma taĢ santrallerinin kurularak malzemenin yapay yollardan temin
edilmesi yönüne gidilmesi gerekmektedir.
2.11 DSĠ Trabzon Bölge Müdürlüğü'nün çözüm önerileri;
1.Gerek DSĠ prensipleri ve gerekse içiĢleri Bakanlığı'nın 03.08.1994 tarih ve 5476
Sayılı genelgesi gereği derelerin üzerlerinin kapatılması sakıncalı görülmektedir.
113
Bu konuda yasaklama ve uyulmaması halinde cezai müeyyide getirilmelidir.
2.Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yerleĢim ve ticaret merkezle ri feyezan tesiri
bakımından emin olmayan dere güzergâhları boyunca kurulmaktadır. Bu alanların
korunması yapılsa dahi, derelerin yıkıcı etkisini tamamen ortadan kaldırmak
mümkün değildir. Bu nedenle imar planlarında seçilen yerleĢim alanları, DSĠ taĢkın
koruma tesislerinden itibaren hemen baĢlanması yerine rekreasyon alanı olarak
bırakabilecek emniyet sahalarından sonra baĢlamalıdır. Bu sebeple akarsular için
kıyı kanununun, gerekirse çevre ve imar mevzuatının yeni bir boyuta getirilmesi
gerekir.
3.ġehir içi akarsuları üzerinde inĢa edilen köprüler inĢa edilmeden önce DSĠ görüĢü
alınmalı ve bu konuda DSĠ'nin etkin rolü olmalıdır.
4.Akarsu üzerinde ve vadisi boyunca diğer yatırımcı kuruluĢlarca geliĢtirilecek
köprü ve yol projelerinin hazırlama ve uygulama sı aĢamasında DSĠ görüĢü alınmalı
ve denetim yapma imkânı verilmelidir.
5.Yürürlükteki TaĢ Ocakları Nizamnamesi; ruhsat, iĢletme, denetim ve yaptırım
Ģartlan DSĠ'ye verilecek Ģekilde değiĢtirilmelidir. Kum -çakıl ocağının iĢletilmesi ve
çıkan
malzemenin
bir
bedel
karĢılığı
piyasaya
satılması
DSĠ
tarafından
yapılabilmelidir.
6.Doğal yatak sınırları dâhilinde yer alan alanlar özel mülkiyete konu olmamalıdır.
Ayrıca doğal yatak sınırları dıĢındaki taĢkın sahalarındaki parsellere özel statü
verilmelidir (ziraat alanı olarak kullanılmalıdır). Bu sebeplerden ötürü dere
yataklarında revize kadastro çalıĢması yapılmalıdır."
2.12 DSĠ Balıkesir Bölge Müdürlüğü'nün sorunları;
1.Çay yatağındaki yapılaĢmalar; Bölge Müdürlüğümüzün hudutları dâhilinde
Çanakkale ili merkezinde bulunan Sarı çay, DSĠ tarafından 25.01.1S93 tarihinde
yapılan resmi protokolle Çanakkale Belediyesi'ne devredilmiĢtir. Çay yatağı
menfasında Ģehre 20 km uzaklıkta Atik hisar Barajı mevcuttur. Çay yatağı geçmiĢ
yıllarda DSĠ tarafından 550 m3/sn. debiyi geçirecek Ģekilde ıslah edilmiĢti, ancak
Çanakkale Belediyesi Sarıçam‟ın iĢletmesini devir aldıktan sonra DSĠ'nin yazılı
ikazlarına rağmen yatak içinde (Pazaryerinin geniĢlet ilmesi Anfi tiyatro, kamyon
garajı, sandal çekçek yeri vs.) gibi tesisler yaparak çay yatağını daraltmıĢtır. Bu
konuda 15.08.2002 tarihinde hazırlanarak tasdik edilmiĢtir. " Sarı çay Yatak
Revizyonu inceleme Raporu" mevcuttur.
2.Kum ve çakıl ocaklarındaki olumsuzluklar;
114
a- 06.06.2002 yılında çıkarılan yeni ÇED yönetmeliğinde DSĠ kurum görüĢü
sorulmadan, Çevre ve Orman müdürlükleri tarafından kum ve çakıl ocakları
müracaatları için ÇED raporu hazırlatılarak, DSĠ'nin bilgisi haricinde "Çevresel
Etkileri Önemsizdir" kararı verilmektedir. ÇED raporunda kurum görüĢümüz ve
iĢletme protokolü bulunmadığından, kum ve çakıl ocaklarının iĢletilmesi esasları
DSĠ'nin kontrolü dıĢında kalmaktadır.
b- 4373 Sayılı Kanun'un 1. maddesi akarsuların tasmasıyla su al tında kalan ve su
baskınlarına
uğrayabilecek
olan
sahaların
sınırlarının
tespiti
ve
Bakanlar
Kurulu'nca ilan edilmesiyle ilgilidir. 2. ve 3. maddeleri ise ilan edilen bu taĢkın
sahalarının içinde, suların akmasına engel olan bina, fidan, ağaç, set ve savak gibi
mânialarla ilgili olup bu tesislerin kamulaĢtırılmasını ve yıkılmasını ifade
etmektedir. Söz konusu yasa tüm dereleri kapsamadığından, ilgili, ilgisiz kiĢilerce
dere yataklarına yapılan tesislere, dere yatakları nın kapatılması ve atılan katı
atıklarla suların akmasına ve kabarmasına neden olunmaktadır. Örnek; Balıkesir Bursa Devlet Yolu inĢaatı sırasında DSĠ‟den görüĢ alınmadan, TCK tarafından dere
yataklarına yapılan yol geçiĢlerinin yetersiz kapasitede inĢa edilmesi nedeniyle
taĢkınlara neden olmakta, yapılan yolun da bir set gibi çalıĢması nedeniyle
taĢkınların etkisi daha da artmaktadır.
c- Dere yataklarında yol bağlantılarını sağlamak amacıyla çeĢitli kuruluĢlar ve
kiĢilerce inĢa edilen ya da edilecek olan değiĢik amaçlı yapıların (köprü, menfez,
kasis vb.) inĢa edilmeden Kurumumuzdan görüĢ ve izin alınması zorunlu
kılınmalıdır. Dere yataklarının üzerinden veya sınırından geçirilecek enerji nakil
hattı, telefon hattı, petrol boru hattı, doğal gaz boru hattı, içme suyu ve
kanalizasyon hatlarının dere yatağı Ģev üzerinden itibaren en az 25 m mesafe
bırakıldıktan sonra tesis edilmelidir. Enerji nakil hattı ve telefon hatlarının
yüksekliğinin en alt seviyesinin, dere yatağı Ģev üzerinden itibaren en az 15 m
olması temin edilmelidir. Dere yatakları içinden geçiri lecek tesisler için DSĠ'nin
görüĢ ve izninin alınması sağlanmalıdır.
3. TÜRKĠYE’DE TAġKIN RĠSKĠ VE NEDENLERĠ
Doğal afet olarak taĢkın; bir akarsuyun muhtelif nedenlerle yatağından taĢarak,
çevresindeki arazilere, yerleĢim yerlerine, altyapı tesislerin e ve canlılara zarar
vermek suretiyle, etki bölgesinde normal sosyo -ekonomik faaliyeti kesintiye
uğratacak ölçüde bir akıĢ büyüklüğü oluĢturması olayı, Ģeklinde ifade edilmektedir.
Ülkemizde, taĢkın afetleri sık yaĢanması nedeniyle ekonomik yönden depremle rden
115
sonra en çok zarar oluĢturan doğal afet durumundadır. Yurdumuzda özellikle son
yıllarda daha sık tekrar eden ve can kayıplarının yanı sıra önemli ekonomik
kayıplar oluĢturan taĢkınlar yaĢanmaktadır. TaĢkınların yol açtığı ekonomik
kayıpların giderek önemli büyüklükler oluĢturması, taĢkın yönetimi çerçevesinde
her süreçte yapılması gereken çalıĢmaların; daha geniĢ bir perspektif içinde,
koordinatif ve entegre bir program yaklaĢımı ile ele alınmasını gerektirmektedir.
Ülkemizde taĢkınları meydana getiren yağıĢların sin optik durumları ile geçmiĢ
taĢkınlara iliĢkin envanter verilerinin birlikte değerlendirilmeleri sonucunda,
taĢkınların en çok mart, nisan, mayıs, haziran ve temmuz aylarında oluĢtuğu,
Karadeniz, Akdeniz ve Batı Anadolu coğrafi bölgelerini n taĢkına en hassas bölgeler
olduğu ortaya çıkmaktadır.
TaĢkın olaylarının yalnızca doğa Ģartlarına bağlı olarak ifade edilmesi mümkün
değildir.
Özellikle ülkemiz gibi ekonomik geliĢme faaliyetinin yoğun bir biçimde devam
ettiği Ģartlarda, sanayileĢme ve sektör çeĢitliliğinin beraberinde getirdiği kentleĢme
aktivitesi,
akarsu
havzalarının
muhtelif
kesimlerindeki
insan
faaliyetinin
çeĢitliliğini ve yoğunluğunu da büyük ölçüde arttırmaktadır. Bu durum ise yaĢanan
çoğu örnekte görüldüğü üzere, havza bütününd eki doğal hidrolojik dengeyi
bozmakta ve sonuçta büyük miktarda can ve mal kaybına yol açan taĢkın olayları
yaĢanmaktadır.
Akarsu havzaları içinde büyüyen yerleĢimler, açılan yeni yollar ve kurulan yeni
tesisler ile arazi yapısı değiĢmekte, çoğu kez elver iĢsiz tarım yöntemleri ile
topraklar daha yoğun bir Ģekilde kullanılmakta, ormanlar ve meralar tahrip
edilmekte ve bütün bu uygulamalardan sonra suların n ormal akıĢı etkilenmekte ve
değiĢmektedir. Bu durum taĢkınların giderek daha büyük ve sık görülmesine, can
ve mal kayıplarının zamanla daha da ağırlaĢmasına, hatta daha önceden taĢkın
koruma önlemi gerekli olmayan alanlarda bile önlem alınması zorunlu hale
gelmektedir.
Ülkemizde
son
yıllarda
yaĢanan
taĢkınlardan
edinilen
müĢahedeler,
büyük
boyutlarda can ve mal kayıpları ile sonuçlanan önemli taĢkınların akarsu ve
derelerin yatakları içinde veya mücavirindeki taĢkın riski taĢıyan alanlarda iskân
yapılması ile daha önce inĢa edilmiĢ taĢkın tesislerinin üzerlerinin kapatılarak açık
mecraların
kapalı
mecralara
dönüĢtürüldüğü
durumlarda
oluĢtuğunu
göstermektedir. Dere yatakları içindeki her türlü yapı, muhtemel bir taĢkında
doğrudan zarar görecek olmasının yanı sıra taĢkın yatağının diğer kesimlerinde de
116
akıĢ Ģartlarını bozarak normal koĢullarda beklenmeyen zar arlara neden olmaktadır.
Açık mecraların kapalı mecralar haline dönüĢtürülmesi ise her yıl periyodik olarak
yapılması
gereken
bakım-onarım
hizmetlerinin
yapılmasını
imkânsız
hale
getirmekte, bunun sonucunda zamanla dolan mecralar Ģiddetli yağıĢlarda tıkan ıp
taĢarak daha büyük boyutlarda zararlara neden olmaktadır. Derelerin üzerlerinin
yerel yönetimler tarafından kapatılması sonucu meydana gelen taĢkınların sayısı
oldukça çoktur. DSĠ Genel Müdürlüğü'nün giriĢimleri sonucunda, dere üstlerinin
kapatılmaması hususunda içiĢleri Bakanlığı'nın 22.09.1988 tarih ve 24467 sayılı ve
3.8.1994 tarih ve 5496 sayılı yazıları ile tüm valiliklere gerekli talimat verilmiĢtir.
Benzer Ģekilde değiĢik kamu kuruluĢları, köprü, menfez, box ve benzeri sanat
yapılarını Devlet Su iĢleri Genel Müdürlüğü görüĢü alınmaksızın inĢa etmekte ve
hidrolik bakımdan yetersiz projelendirilen bu tesisler taĢkın anında iĢlevselliğini
yitirmelerinin yanı sıra tahmin edilenden daha fazla zayiatın oluĢmasına sebep
olarak genel hayatı etkilemektedirler. Bu tip yapıları son yıllarda oluĢan taĢkınların
en önemli sebeplerinden biri olarak göstermek mümkündür.
3.1 DSĠ GENEL MÜDÜRLÜGÜ'NÜN TAġKIN ZARARLARININ
AZALTILMASI ÇALIġMALARI
DSĠ Genel Müdürlüğü'nün taĢkınların önlenmesi ve zararlarının azaltılmas ına
matuf
çalıĢmaları,
6200
Sayılı
kuruluĢ
yasasında
tanımlanan
görev
ve
sorumluluklar çerçevesinde genelde yapısal önlemler içeren projeli faaliyetler
Ģeklinde sürdürülmekte, ayrıca 4373 ve 7269 sayılı yasalarda ifade edilen hükümler
doğrultusunda taĢkın afetinin her sürecinde yapı gerektirmeyen düzenleme ve
denetleme faaliyetlerini içermektedir.
1.Yapısal önlemler içeren projeli faaliyetler; yapısal projeleri; taĢkın anında suları
taĢkın riski taĢıyan alandan uzakta tutmaya yönelik akarsu yatağı düzeltme ve
düzenlemeleri, tensip bendi, ıslah sekisi, taĢkın duvarı, sedde, derivasyon kanalı
gibi koruma amaçlı tesisleri içerenler ve sel kapanları ile barajlar gibi suyun akıĢ
rejimini düzenleyen tesisleri içeren kontrol yapılarını kapsayan iki gurup içinde
değerlendirmek gerekmektedir.
DSĠ Genel Müdürlüğü yukarıda genel çerçevede belirtilen projeli faaliyetlerini;
tanıma ve saptama, sorunlara yapılabilir, kalıcı ve ekonomik çözüm getirme (Etüd
ve Plan); çözümü gerçekleĢtirme (Proje ve inĢaat) ve sürekli iĢ gö rürlüğünü
sağlamak (iĢletme ve Bakım) ana hizmet birimleri ile sürdürmektedir.
2.Yapısal
önlem
içermeyen
faaliyetler;
DSĠ
Genel
Müdürlüğü'nün
taĢkın
117
zararlarının azaltılmasına yönelik yapısal önlem içermeyen faaliyetlerine aĢağıda
ana hatları ile değinilmiĢtir.
Bölge taĢkın planları; DSĠ Genel Müdürlüğü'nün ülke genelinde 26 adet olan Bölge
Müdürlüklerince akarsu havzaları esas alınarak ve havzadaki su developmanına
yönelik
çalıĢmaların
sonuçlandırılma
durumuna
göre
sürekli
olarak
güncelleĢtirilerek hazırlanan Bölge TaĢkın Planları il afet planlarına entegre
edilmek üzere ilgili Valiliklere gönderilmektedir
Hidrometrik
ve
meteorolojik
gözlem
çalıĢmaları;
taĢkın
envanteri
(taĢkın
yıllıkları). Ġmar planları ile ilgili taĢkın etütleri; DSĠ Genel Müdürlüğünce;
yerleĢme ve yapılaĢmanın mevzii ya da üst ölçek bir imar planı veya daha geniĢ
kapsamlı 1/25.000 ve 1/100.000 ölçekli bölgesel planlara tabi olduğu koĢullar için,
belediyelerden veya diğer ilgili kamu kurum ve kuruluĢlarından iletilen talepler
üzerine, plan hazırlığı aĢamasında veri olarak kullanılmak üzere, planlama
sahalarının taĢkın riski yönünden etütleri yapılarak sonuçlar ilgili talep sahibi
kurum ve kuruluĢa iletilmektedir. Söz konusu çalıĢmalar sırasında, planlama
sahasında yer alan dereler ve akarsular, taĢkın sahaları, ilgili kuruluĢlarca
yapılması gereken taĢkın kontrol tesislerine iliĢkin detaylar ve iskâna açılması
uygun görülmeyen sahalar ayrıntılı olarak gösterilmektedir.
4373 Sayılı TaĢkın Sulara ve Su Baskınlarına KarĢı Korunma Kanunu çer çevesinde
yapılan çalıĢmalar; anılan kanunun ilgili hükümleri çerçevesinde, ülkemizin
değiĢik yörelerinde yer alan birçok sahada taĢkına uğrayabilir sahalar Bakanlar
Kurulu Kararı alınarak her türlü yapılaĢmaya yasak alan olarak ilan edilmiĢtir.
1943-1980 döneminde belirtilen anlamda çıkartılarak ilan edilen tüm Bakanlar
Kurulu Kararları DSĠ Genel Müdürlüğü'nce derlenerek "TaĢkından Korunma,
Kurutma ve Tabii Afetler ile ilgili Kararnameler" adı altında kitap halinde
yayımlanmıĢtır.
7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun; anılan kanunun ilgili hükümleri doğrultusunda,
DSĠ Genel Müdürlüğü tarafından etüd edilerek, etüd sonucunda taĢkından
korunmasının
teknik
ve
ekonomik
nedenlerle
mühendislik
t edbirleri
ile
sağlanmasının mümkün olamadığı anlaĢılan yerleĢim sahaları, Afet Bölgesi olarak
ilan edilmek ve bilahare emniyetli bir yerde yeniden iskân edilmek üzere
Bayındırlık
ve
iskân
Bakanlığı'na
bağlı
Afet
iĢleri
Genel
Müdürlüğü'ne
aktarılmaktadır.
Bu
bağlamda
çıkarılan
1943-1980
dönemine
ait
tüm
Bakanlar
Kurulu
118
Kararnameleri de yukarıda zikredilen DSĠ yayımında yer almıĢtır.
Ayrıca bu kanunun ilgili hükümlerince, taĢkın anında taĢkın bölgesinde bulunan
DSĠ taĢra birimine ait tüm makine ve personel ekipman, ilçe veya il merkezlerinde
kurulan kriz merkezlerinin emrine verilmektedir.
Bugüne kadar edinilen tecrübeler, Türkiye akarsu havzalarında yaygın olarak
yaĢanan ve önemli ölçüde can ve mal kayıplarına neden olan taĢkınların, olayın su
hareketi yönünden büyüklüğünü tayin eden Hidro meteorolojik oluĢumların
büyüklüğünden ziyade, akarsu yatakları içinde veya taĢkın riski taĢıyan mücavir
sahalarda çoğu kez herhangi bir önlem alınmaksızın sürdürülen düzensiz ve
kontrolsüz kentleĢme faaliyetleri sonucu o luĢtuğunu göstermektedir.
Akarsu havzalarında; taĢkın koruma ve kontrol amacını da içeren, su kaynaklarının
havza bütününde developmanını öngören kapsamlı projelerin hizmete girmesi ile
taĢkınların sıklıkları ve yaptıkları zararlarda önemli azalmalar olma ktadır. Ancak
taĢkın zararlarının azaltılması çalıĢmalarında en etkin ve ekonomik çözüm; taĢkın
yaĢanmadan önce havza genelindeki insan faaliyetlerini düzenleyen ve çoğunlukla
yapıĢık nitelikteki, halkın eğitiminden ağaçlandırma faaliyetlerine kadar birbir ini
tamamlar özellikli çoklu tedbirlerin, bir plan dahilinde, projeden yararlananlar da
dahil olmak üzere tüm ilgili kurum ve kuruluĢlarca koordinatif bir program
çerçevesinde, birlikte alınmasının sağlanmasıdır. Bu yaklaĢım, konu ile ilgili
çalıĢmalarda özellikle yerel yönetimlere önemli görevler yüklemektedir.
3.2 DAHA ETKĠN BĠR TAġKIN YÖNETĠMĠ ĠÇĠN ÖNERĠLER
Akarsu havzalarının belirli bölümlerinde yer alan taĢkın riski yüksek alanlarda
yaĢayan topluluklarda; baraj, sedde, sel kapanı ve benzeri taĢkın k oruma ve kontrol
tesislerinin yapımından sonra bir daha taĢkın olmayacakmıĢ gibi bir kanı oluĢmakta
ve buna bağlı olarak riskli alanlarda yapılaĢma faaliyeti yoğunlaĢmaktadır.
Söz konusu tesislerin projelendirilmesinde ekonomi unsurunun da dikkate alınmıĢ
olması nedeniyle, tesislerle sağlanan koruma ve kontrolün belirli bir mertebesi
bulunmakta, bunun aksine taĢkın riskini tamamıyla ortadan kaldıran bir durum söz
konusu olmamaktadır. Bu nedenle benzer tip sahalarda yapılacak faaliyetlerde bu
husus mutlaka dikkate alınmalıdır.
Fiziki alan kullanımının bir imar planına göre yapılmasını gerektiren her ölçekteki
yerleĢim yeri için, imar planı hazırlanmasından önce DSĠ Genel Müdürlüğü'nden
mutlaka
görüĢ
alınmalı
ve
plan
kararları
bu
görüĢler
doğrultusunda
oluĢturulmalıdır.
YerleĢim alanları içinden geçen ve daha önce DSĠ Genel Müdürlüğü tarafından
119
taĢkın tesisleri inĢa edilen yerlerde, çeĢitli kullanım alanları oluĢturmak maksadıyla
tesislerin üzerleri kapatılmamalıdır.
Ġmar planı kararları doğrultusunda oluĢan yerleĢim alanları kent formunda kabul
edilmekte olup, bu tür belde, ilçe ve Ġi ölçeğindeki yerleĢim sahalarında, pis su
sistemlerinin dıĢında, yerleĢim alanı içindeki yağıĢ sularını toplayara k drene
edecek yağmur suyu boĢaltım projeleri önemli bir yerel alt yapı sistemi olarak
gerçekleĢtirilmelidir.
Akarsu havzalarının yalnızca sınırlı bir bölümünde taĢkın koruma ve kontrol
fonksiyonu gören küçük ölçekli yapısal projeler inĢaatları sonuçlandıktan sonra
yerel yönetimler tarafından devralınmalı ve iĢletme s ürecindeki hizmetler yerel
yönetim eliyle sürdürülerek, bir ölçüde proje den faydalananların faaliyetlere
katılımı sağlanmalıdır.
Akarsu havzası bazında, bir plan dahilinde projeden yararlananlar ve yerel
yönetimler
ile
birlikte
birçok
kamu
kuruluĢunun
koordinatif
bir
program
çerçevesinde eĢ zamanlı olarak faaliyet göstermelerini gerektiren durumlarda,
değiĢik kamu kurumları tarafından gerçekleĢtirilecek olan uygulamalar için her
kurumun bütçesinde gerekli imkân sağlanabilmelidir.
4373 Sayılı Kanun çerçevesinde, Bakanlar Kurulu Kararlan ile taĢkın sahası olarak
ilan edilerek yapılaĢma yasağı getirilen alanlardaki yapılaĢma faaliyetlerinin
önlenmesi hususunda, Valilikler yürütmeyi sağlama bağlamında duyarlı olmalıdır.
7269 Sayılı Yasa hükümlerine göre, taĢk ına maruz olmaları nedeniyle "Afet
Bölgesi" ilan edilen yerleĢim alanlarının yeniden iskân edilmesi yönündeki
çalıĢmaların verimli olarak sürdürülebilmesi için Afet iĢleri Genel Müdürlüğü'ne
gerekli finansman imkânları sağlanmalıdır.
Doğal afetlerin zararlarının azaltılması çalıĢmalarının tüm süreçlerindeki en önemli
faaliyetlerden biri, afet yönetimi içinde yer alan her aĢamadaki yerel ve merkezi
yönetim görevlilerinin eğitimi ile halkın bu yönde bilinçlendirilmesini amaçlayan
eğitim ve bilgilendirme çalıĢmalarıdır.
Bu bağlamda, konuya kamuoyu nezdinde güncellik kazandıracak olan her türlü
görsel ve yazılı medya araçları kullanılmaya çalıĢılmalıdır. Akarsu yatakları
üzerinde değiĢik kamu kuruluĢlar tarafından yapılmıĢ olan köprü, menfez veya
benzeri yapıların hidrolik açıdan yeterli kapasitede inĢa edilmemeleri halinde,
taĢkın anında sürüklenerek gelen nebat ve çeĢitli malzeme ile tıkanarak taĢkın
sularının çekme ve kabarmasına neden olmaktadır. Bu nedenle emniyetli akıĢ
koĢulları açısından köprülerin boyutlandırılmasında esas alınacak proje debisinin
120
DSĠ Genel Müdürlüğü'nden temin edilmesinde yarar vardır.
TaĢkın olayının ekolojik dengenin bozulması ve insan aktivitelerinin coğrafi
çevreye yaptığı olumsuz müdahaleler ile zarar boyutunu artıran bir doğal a fet türü
olduğu bilincinden hareketle, akarsu havzalarında ağaçlandırma faaliyetleri ile
akarsu
yatağı
içindeki
yapısal
eylemleri
koordi natif
bir
program
doğrultusunda uygulanmak üzere ilgili kamu kuruluĢları (Orman
mantığı
ve Çevre
Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü), sivil toplum
örgütleri ve yerel yönetimlerle iĢbirliği yapılmalıdır.
Doğal yapı gereçlerinden, özellikle kum -çakıl niteliğindeki malzeme tabii olarak
nehir ve dere yatakları içerisinde veya mücavir alanlardaki alüviyal oluĢumlu tarım
alanlarında bulunmaktadır. Yatak içinde veya yatağa bitiĢik alanlarda yapılan ocak
iĢletme faaliyeti, sürekli değiĢen bir yatak topografyası ve hidrolik koĢul
oluĢturmakta, değiĢkenliğin boyutu mecralardaki akıĢ koĢulları bozularak yatağa
bitiĢik muhtelif sektörlere ait alanlarda çok yönlü zararlara yol açan taĢkın olayları
yaĢanabilmektedir. Bu kapsamda söz konusu faaliyetlerin koruma ve kullanma
dengesini içerisinde sürdürülebilmesi için, ocak faaliyetlerinin kuruluĢumuzca
verilen mütalaalara uygun olarak sürdürülmesi ve ayrıca akıĢ koĢullarını ve yatak
hidroliğini bozarak çevreye zarar verenlerin faaliyetlerinin ise ilgili valilikçe
durdurulması gerekmektedir.
Buraya kadar yapılan açıklamalar özetlendiğinde;
1.Akarsu ve dere yatağı stabilitesini ve akımın üniformluğunu bozacak Ģekilde
kum, çakıl ve stabilize ocakları açılmamalıdır.
2.YerleĢim yerlerinde ve yakınlarında, kentsel fonksiyonlara açmak amacıyla, nehir
yatakları ve taĢkın bölgeleri daraltılmamalı, akım rejimini bozan tesisler inĢa
edilmemelidir.
3.Akarsu ve dere yatakları üzerine, yeterli hidrolik kesite sahip olmayan,
dolayısıyla akımın üniformluğunu bozabilecek, köprü, menfez, büzlü geçiĢ vs. gibi
yapıların, DSĠ‟nin bünyesinde yürütülen taĢkın koruma projeleri kriterlerine
(hidrolik ve diğer teknik Ģartlar) uygunluğu açısından, DSĠ‟nin görüĢü alınmadan
inĢa edilmemelidir.
4.DSĠ‟ce inĢa edilen taĢkın koruma tesislerine (kıyı duvarı, sedde, mahmuz gibi)
bilinçsiz müdahaleler yapılmamalıdır.
5.Mevcut taĢkın koruma tesislerinin üzeri kapatılarak açık mecralar kapalı
mecralara dönüĢtürülmemelidir.
Yukarıda açıklanan hususları da kapsayan yeni bir genelgenin hazırlanması, bu
121
belgeye yukarıda tespit edilen hususlara uymayan kurum, kuruluĢ ve kiĢiler
hakkında; 6200,4373 ve 7269 sayılı kanunların verdiği yetkiye istinaden kanuni
yollara baĢvurulacağı hususu da belirtilerek genelgenin ĠçiĢleri Bakanlığı kanalıyla
bütün kurum ve kuruluĢlara duyurulması gerekeceği düĢünülmektedir.
BÖLÜM V
BARAJLARIN TEKNĠK GÜVENLĠĞĠNĠN SAĞLANMASI KON USUNUN
HUKUKĠ BOYUTU
BĠRĠNCĠ KISIM
18.12.1953 tarih ve 6200 sayılı Devlet Su iĢleri Umum Müdürlüğü TeĢkilat ve
Vazifeleri Hakkında Kanunun "Vazife ve Salahiyetler" baĢlıklı 2. Maddesinde
Devlet Su ĠĢleri Umum Müdürlüğünün Vazife ve Salahiyetleri;
a) TaĢkın sular ve sellere karĢı koruyucu tesisler meydana getirmek;
b) Sulama tesisleri kurmak,
c)Bataklıkları kurutmak,
d)a, b, c fıkralarındaki faaliyetlerle ilgili olmak Ģartıyla sudan ve zaruret halinde
yardımcı diğer kaynaklardan enerji istihsal etmek gibi görevle r sıralanırken bu
görevlerin yerine getirilmesi için ana su kaynağı, su depolama ünitesi olarak hemen
barajlar, regülâtörler ve diğer su yapıları akla gelmektedir.
Bu yapılara ayrıca 1053 sayılı Kanuna istinaden yapılan baraj ve diğer yapılar
da ilave edilmesi gerekmektedir.
Türkiye'de bugüne kadar inĢa edilen baraj ve hidroelektrik santrallerin (HES) sayısı
200'e yaklaĢmakta olup, birçok baraj ve HES de hali hazırda inĢa halinde
bulunmaktadır.
DSĠ Genel Müdürlüğü'nce yapılıp Türkiye Elektrik Üretim Anonim ġirketi (TEAġ)
nin iĢletmesine devredilen barajlarla YĠD modeli ile yapılan barajların teknik
güvenliğinin sağlanması ile ilgili olarak ele alınan iĢbu projenin hukuki boyutu ile
ilgili olarak yaptığımız taramada aĢağıda amaç ve kapsamları açıklanan yasal
düzenlemeler mevcudiyeti tarih sırasına göre saptanmıĢtır.
I- ĠL ĠDARESĠ KANUNU
a)I0/6/I949 tarihinde kabul edilip I8.6.I949 tarih ve 7236 sayılı Resmi gazetede
yayımlanarak yürürlüğe sokulan "5442 sayılı Ġl Ġdaresi Kanunu" nun Vinci
maddesinde, Mülki Ġdare Bölümlerinin KuruluĢları hükme bağlanmaktadır
122
b)Bu Kanununun 4. Maddesine göre "il Ġdaresinin baĢı ve mercii vali"dir.
c)Aynı kanunun 9. Maddesine göre; Vali il de Devletin ve Hükümetin temsilcisi
ve ayrı ayrı her bakanın mümessili ve bunların Ġdari ve s iyasi yürütme vasıtasıdır.
Vali, Kanun Tüzük, Yönetmelik ve Hükümet kararlarının neĢir ve ilanını ve
uygulanmasını sağlamak ve Bakanlıkların talimat ve emirlerini yürütmekle
görevlidir.Bu iĢlerin gerçekleĢtirilmesi için gereken bütün tedbirleri almaya
yetkilidir." (Madde 9/A, 9/C)
d) Aynı maddede "Valinin Devlet, il Belediye, köy ve diğer kamu tüzel kiĢilere ait
genel ve özel mülklerin yangın ve benzeri tehlikelere karĢı korunmasını, iyi halde
tutulmasını,
değerlenmesini
uygulanmasını
ilgililerden
ve
iyi
isteme
halde
ve
idaresini
sağlayacak
tedbi rlerin
denetleme"
yetkisinin
bulunduğu
vazolunmuĢtur.
e) Kanunun 12'nci maddesinde ise Valinin "Ġl sınırları içinde bulunan genel ve özel
bütün kolluk kuvvet ve teĢkilatının amiri olduğu, Kamu düzen ve görevini korumak
için gereken tedbirleri almaya yetkili olduğu, bu maksatla Devletin genel ve özel
kolluk
Kuvvetlerini
istihdam
etme
yetkisinin bulunduğu bu teĢkilatların amir ve
memurlarının Vali tarafından verilen emirleri derhal yerine getirmekle yükümlü
bulundukları" hususları hükme bağlanmıĢtır.
f) Kanunun 27.maddesinde ilçe idare teĢkilatı ele alınmakta ve 31.madde de
Kaymakamın görev ve yetkileri sayılmaktadır. Bu görev ve yetkiler, ilçe sınırları
içinde, aynen yukarıda sınırlanarak açıklanan Valinin görev ve yetkilerin e
benzemektedir.Bütün bu maddelerin birlikte değerlendirilmesinden; baraj güvenliği
açısından bir tehlikenin baĢ göstermesi halinde hemen ve ilk haberdar edilecek
merci o anda tehlikeye maruz barajın bulunduğu ilin valiliği veya Kaymakamlığı
olmaktadır.
II-NÖBETÇĠ
MEMURLUĞUN
KURULMASI
VE
OLAĞANÜSTÜ
HAL
TATBĠKATLARINDA MESAĠNĠN 24 SAAT DEVAMINI SAĞLAYAN KANUN
a) 18.11.1966 tarihinde kabul edilerek 29.1.1966 tarih ve 12213 sayılı Resmi
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren "711 sayılı Nöbetçi Memurluğun Kurulma sı
ve Olağanüstü Hal TeĢkilatında Mesainin 24 saat Devamını Sağlayan Kanunu”nun
1.maddesinde Ģu hüküm yer almıĢtır. "Yetkili merciler tarafından bildirilecek alarm
haberlerinin surat ve emniyetle ilgililere ulaĢtırılmasını sağlamak amacıyla ve
bakanlıklarda ve bakanlıklarca uygun görülecek teĢkilat ve kurumlarında bir
123
nöbetçi memurluğu kurulur"
b) Aynı kanunun 4.maddesinde ise; nöbet tutacakların nitelikleri, görevleri ve
nöbetle ilgili diğer hususlar bir yönetmelikle düzenlenir. Ayrıca Bakanlıklar, kendi
özelliklerine uygun olarak bu yönetmeliğin uygulanmasını sağlayacak tedbirler ve
nöbet tutacaklara verilecek ek sorumlulukları ve nöbetçi memurunu tespit edecek
ve onu denetleyecek sorumlu makam ve görevliyi özel bir talimatla tespit eder"
hükmü yer almıĢtır.
Bu kanunla kurulan nöbetçi memurluğun barajların güvenliği açısından iĢlevi çok
önemlidir.
lll-UMUMĠ HAYATA MÜESSĠR AFETLER DOLAYISI ĠLE ALINACAK
TEDBĠRLERE YAPILACAK YARDIMLARA DAĠR KANUN
a)15.5.1959 tarihinde kabul edilip 25.5.1959 tarih ve 10213 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren "Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla
Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun" un 1.maddesinin birinci
bendinde; Deprem, (Yer Sarsıntısı), yangın, su baskını, yer kayması, kaya
düĢmesi,çığ, tasman ve benzeri afetlerde; yapıları ve kamu tesisleri genel hayata
etkili olacak derecede zarar gören veya görmesi muhtemel olan yerlerde alınacak
tedbirlerle yapılacak yardımlar hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır" hükmü
yer almıĢtır.Yine aynı maddenin 3. Ve 4cü bentleri ise; "Yukarıda yazılı afetlerin
meydana gelmesinde veya muhtemel olması halinde zararın o yerin genel hayatına
etkili olup olmadığına yönetmelik esasları gereğince, imar ve iskân Bakanlığı
tarafından karar verilir.ġu kadar ki, afetin meyda na gelmesi halinde, bu kanun
gereğince alınması lazım gelen acil tedbirlerin ittihazına afetin meydana geldiği
bölgenin valisi yetkilidir." Denilmek sureti ile yukarda açıklanan hususlara
tamamlayıcı hüküm getirilmektedir.
b)Yine aynı kanunun 2/7/I968 tarih ve I05I sayılı Kanunun (I) maddesi ile
değiĢtirilen (2)ci maddesinde; "Su baskınına uğramıĢ veya uğrayabilir bölgeler,
imar ve iskân Bakanlığının teklifi üzerine Devlet Su iĢlerinin bağlı bulunduğu
Bakanlıkça yer sarsıntısı, yer kayması, kaya düĢmesi ve çığ gibi afetlere uğramıĢ
veya uğrayabilir bölgeler ise imar ve iskân Bakanlığınca tespit ve bunlardan Ģehir
ve kasabalarda meydana gelen ve gelebileceklerin sınırları imar planına, imar planı
bulunmayan kasaba ve köylerde de belli edildikçe harita veya kr okilere iĢlenmek
suretiyle, afete maruz bölge olarak Ġmar ve iskân Bakanlığı'nın teklifi üzerine
Bakanlar Kurulunca kararlaĢtırılır ve bu suretle tespit olunan sınırlar, imar ve Iskan
124
Bakanlığı'nın isteği üzerine ilgili valiliklerce mahallinde ilan olunur" hükmü yer
almıĢtır.Maddenin baĢında, yer alan "Su Baskınına uğramıĢ veya uğrayabilir
bölgeler" cümlesindeki "Su Baskını" doğal baskın olabileceği gibi, bir barajın
yıkılması sonucu olabilecek bir su baskını da olabilir. Kanunun maddeye iliĢkin
gerekçesinde böyle bir ayırım yer almamaktadır.
c)Aynı Kanunun (3)ci maddesinin son bendinde ise; "Yer kayması, kaya
düĢmesi, çığ gibi afetlere uğrayabilecek meskûn yerlerde alınacak önleyici tedbirler
Ġmar ve Ġskân Bakanlığınca, su baskınına uğrayabilecek yerlerde i se, Devlet Su
iĢlerinin bağlı bulunduğu bakanlıkça alınır. Bu iĢlere iliĢkin ödenek, tedbirleri
almakla görevli bakanlıkça karĢılanır" hükmü vazolunarak, herhangi bir su baskını,
ya da baraj yıkılmasından dolayı meydana gelen veya gelmesi muhtemel olan su
baskınlarında, önleyici tedbirlerin alınmasında görevli ve sorumlu olan merciler
belirlenmiĢtir.Bahis konusu kanunun, 2.7.1968 tarih ve 1051 sayılı Kanunun (I)
maddesi ile değiĢtirilen (6) maddesi ise Afetlerin meydana gelmesinden sonra vali
ve kaymakamların (Askerler ve hâkim sınıfından bulunanlar hariç olmak üzere) 18 65 yaĢ arasındaki bütün erkeklere görev vermeyi, bedeli, ücreti veya birazı
sonradan ödenmek üzere canlı, cansız, resmi veya özel her türlü taĢıt araçlarına ve
gerekli makine, alet ve edevatına el koymaya ve hiçbir kayda ve merasime tabi
olmaksızın tedavi, kurtarma, yedirme, giydirme ve barındırma gibi iĢlerle ilgili her
türlü acil satın alma ve kiralamayı yapmaya yetkili olduklarını düzenlemektedir.
d) Kanunun "Mükellefiyetler" baĢlıklı (7)ci maddesinde ise; Afet bölgelerinde veya
civarında bulunan ordu, jandarma, kıta, birlik ve müessese kumandanlarının,
hazarda kendilerinden vali ve kaymakamlarca istenilecek yardımları üstlerinden
emir beklemeksizin yapmaya mecbur oldukları hususu hükme bağlan makta olup,
yukarıda (I) bölümde açıklanan Ġl idaresi Kanunu ile Vali ve Kaymakamlara
tanınan yetkiyi teyit eden ve bu yetki paralelinde bir düzenleme söz konusu
olmaktadır.
e) Kanunun 8.9.10 ve II. Madde "kanunda yazılı atiflerin vukuunda veya muhtemel
afetlerde, haberleĢme Rasat istasyonları, Radyo ve Televizyonların her türlü özel
kiĢiye ait araç ve gereçlerin nasıl kullanılacağı, resmi hastane ve tedavi evlerinin
nasıl tedavi yapacağı hususları düzenlenmektedir.
f) Kanunun 16.maddesi, "Genel hayatı etkileyen afetlerden önce veya sonra kesin
lüzum üzerine meskûn bir topluluğun bir kısmının veya tamamının kaldırılarak
mahallere toplu olarak veya dağıtılarak yerleĢtirilmesi içiĢleri, Maliye, Bayındırlık
ve iskân, Sağlık ve Sosyal Yardım, Tarım, Milli Eğitim, Sanayi ve köylerde köy
125
iĢlerine
bakan
bakanlık
uzman
temsilcilerinden
kurulacak
bir
komitece
incelendikten sonra Bakanlar Kurulu kararı ile Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığınca
yaptırılacağı" hususlarını içermektedir.
IV-SAĠR MEVZUAT
a) 25.10.1983 tarihinde kabul edilen, 27.10.1983 tarih ve 18204 sayılı Resmi
Gazetede
yayımlanarak
yürürlüğe
giren
"Olağanüstü
Hal
Kanunu"
nun
1.maddesinin (a) fıkrasında, "tabii afet, tehlikeli salgın hastalıkları veya ağır
ekonomik bunalım" ifadesi yer almaktadır. Eğer, deprem, feyezan, toprak kayması
olayları ile illiyet rabıtası içinde baraj yıkılması söz konusu ise, bu yıkılmadan
mütevellit sel baskınları da elbette tabi afet sayılacaktır. Bu durumda bir barajın
yıkılmasından dolayı meydana gelen felaketin olağanüstü hal kanunu kapsamına
alınarak, bölgede olağanüstü hal ilan edilirse söz konusu kanunun sair hükümleri de
uygulanacaktır.
Ancak Olağanüstü Hal Kanunu'nun, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla
alınacak tedbirleri düzenleyen 7269 sayılı Kan undan bariz bir farkı vardır. Fark
7269 sayılı kanunda afet öncesi tedbirler afet sonrası yapılacak iĢlerle birlikte
tedvin edilmiĢ iken Olağanüstü Hal Kanununda afet meydana geldikten sonraki
durum hakkında hükümler tedvin edilmiĢ bulunmaktadır.
b) 16.7.1965 tarihinde kabul edilen ve 26.7.1965 tarih ve 12058 sayılı Resmi
Gazetede
yayımlanan
697
sayılı
"UlaĢtırma
ve
HaberleĢme
Hizmetlerinin
Olağanüstü Hallerde ve savaĢta ne suretle yürütüleceğine Dair Kanun" yukarıda
sözü edilen Olağanüstü Hal Kanununun tamaml ayıcısı olarak düzenlenmiĢ,
olağanüstü hal ilanı ve savaĢ hallerinde uygulanmak üzere yürürlüğe konulmuĢtur.
c) 14.1.1943 tarihinde kabul edilen 21.1.1943 tarih ve 5310 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren 4377 sayılı "TaĢkın Sulara ve Su Baskın larına KarĢı
Korunma Kanunu" yüksek seviye gösteren umumi ve hususi kapalı veya akarsuların
tasmasıyla su altında kalan veya su baskınlarına uğrayabilecek olan sahaların
sınırlarının tespiti suların doğal akıĢını engelleyecek manilerin kaldırılıĢı ve
bununla ilgili sair hükümler düzenlenmektedir
Ancak, bu kanunun 15.5.1959 tarih ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler
Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna aykırı
hükümleri, 51.maddesinin (a) bendi ile yürürlükten kaldırılmıĢtı r.
ĠKĠNCĠ KISIM
126
Bu bölümde, baraj, regülâtör ve benzeri su yapılarının yıkılması sonucu meydana
gelebilecek zarar ve ziyanların telafisi konusunda da yasal düzenlemeler yer
almaktadır. Bu bölümde ayrıca, bu konuya iliĢkin yargı kararlarına da yer
verilmiĢtir.
I) Umumi hayata müessir afetler dolayısıyla alınacak tedbirlerle yapılacak
yardımlara dair kanunun 1.maddesinin (2)ci bendinde; "Afete uğrayan meskûn
yerlerin büyüklüğü, o yerin tamamında veya bir kesiminde yıkılan, oturulamaz hale
gelen bina sayısı, zarar gören yapı ve tesislerin genel hayata etki derecesi, mahallin
sosyal ve ekonomik Özellikleri, zararın kamuoyundaki tepkisi, normal hayat
düzenindeki aksamalar ve benzeri hususlar göz önünde tutulmak suretiyle afetlerin
genel hayata etkinliğine iliĢkin temel kurallar içiĢleri ve Maliye Bakanlıklarının
mütalaaları da alınarak imar ve iskân Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle
belirlenir" denilmiĢtir.
a) Anılan yönetmelik; "Afetlere iliĢkin Acil Yardım TeĢkilatı ve Planlama
Esaslarına Dair Yönetmelik" adı ile 1.4.1988 ve 88/12777 sayılı kararname ekinde
çıkartılmıĢ ve 8.5.1988 tarih ve 19808 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe girmiĢtir.
aa) Yönetmeliğin (1)ci maddesinde "Bu yönetmeliğin amacı, Devletin tüm güç ve
kaynaklarını afetten önce planlayarak, afetin meydana gelmesi halinde Devlet
güçlerinin afet bölgesine en hızlı bir Ģekilde ulaĢması ile afetzede vatandaĢlara en
etkin ilk ve acil yardım yapılmasını sağlamak için acil yardım teĢkilatlarının
kuruluĢ ve görevlerini düzenlemektedir" h ükmü yer almaktadır.
l)
Aynı yönetmeliğin "kapsam" baĢlıklı (2) ci maddesinde ise "Bu yönetmelik, acil
yardım hizmetlerini yürütmekle görevli, vali ve kaymakamlar, bakanlık, bağlı ve
ilgili kuruluĢlar, diğer kamu kurum ve kuruluĢları ile askeri birlikler ve K ızılay'ın
afetten önce yapmaları gerekli acil yardım planlarının ve afet sırasında yapacakları
acil yardım hizmet ve faaliyetlerinin gerektirdiği görevleri, iĢbirliği koordinasyonu
ve karĢılıklı yardımlaĢma esaslarını kapsar" hükmü vazolunmuĢtur.
m) 76 maddeden oluĢan diğer maddelerde ise afet meydana gelmesi halinde baĢta
BaĢbakanlık ve Genel Kurmay BaĢkanlığı olmak üzere diğer Bakanlıkların, Kamu
KuruluĢlarının ve Kızılay'ın görevleri belirlenmekte ve sair detay konular
saptanmaktadır.
n) Yönetmelik ekinde ise;
Ek-1)………….. Ġl Afetler Acil Yardım plan örneği,
Ek-2)…………… Müdürlüğüne ait mevcut ve acil yardım hizmet
127
gruplarına görevlendirilebilecek personel icmal cetveli.
Ek-3)……………. Acil Yardım Hizmet Gruplarında görevlendirilecek personele ait
cetvel,
Ek-4)……………… Müdürlüğüne ait mevcut ve acil yardım hizmeti gruplarında
görevlendirilecek araç ve gereç cetveli
Ek-5)………………. Hizmet grubuna tahsisli personel isim ve nitelik cetveli
Ek-6)………………. Hizmet grubuna tahsisli araç ve gereç cetveli,
Ek-7)………………. Hizmet grubu servisine tahsisli personel isim ve
nitelik cetveli,
Ek-8)…………………. Hizmet grubunda görevli araç ve gereç cetveli,
Ek-9)………………… YerleĢim yerleri genel bilgi formu,
Ek-10)…………………… Ġl ve ilçe imar planlarına iĢlenerek belirtilecek resmi bina
ve tesisler bilgi formu
Ek-11)…………………… Kamu ve özel sektördeki haberleĢme teçhizatı durum
cetveli,
Ek-12)…………………….. Hastane, poliklinik laboratuar ve benzeri tesislere ait
cetvel, (Kamu ve özel sektöre ait)
Ek-13)………………………… Gerektiğinde hastane olarak kullanı labilecek bina ve
tesislerin listesi (Kamu ve özel sektöre ait)
Ek-14)…………………… Ġl kurtarma ve yardım komitesi kuruluĢlar temsilcileri
listesi
Ek-15)……………………. Grubunda görev alan kuruluĢ ve temsilcilerine ait liste,
Ek-16)……………………… Ön tespit formu,
Ek-17)…………………….. Ön hasar tespit icmal formu
Ek-18)……………………. Arazi arsa bina ve tesis teslim alma belgesi
Ek-19)……………………. Araç teslim alma belgesi
Ek-20)…………………….. Kiralanan, El konulan mala ait iade belgesi
Ek-21)……………………. Zaruri ihtiyaç maddeleri ile ilgili tica rethane, kurum ye
iĢletmelerin listesi
Ek-22)…………………. ili satın alma kiralama ve el koyma personeli görev ve
yetki belgesi,
Ek-23)……………….. Malzeme teslim ve tesellüm belgeleri Köyü/mahallesi
Ek-24)………………….. Askeri birliklerden yardım isteme formu
II) 7269 sayılı Kanuna 1051 sayılı kanunla eklenen 4.maddesi gereğince hazırlanan
25.3.1972 tarih ve 7/4123 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile çıkarılan, 8.4.1972 tarih
128
ve 14153 sayılı Resmi Gazete ile yayımlanıp yürürlüğe giren "Afet sebebi ile
yapılan ve yapılacak olan binaların borçlandırılma bedellerinden yapılacak
indirimler hakkında yönetmelik, bu konuda çıkarılan ikinci yönetmelik olup,
konumuzu birinci derecede ilgilendirmediğinden detayına girilmemiĢtir.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Baraj, regülâtör ve benzeri su yapılarının yıkılması sonucu meydana gelecek zarar
ve ziyanların konusunda yargı kararlarına ülkemizde çok az sayıda rastlanmaktadır.
Bu konuda elimizde bulunan bariz örnek; 29,5.1984tarihinde ArslantaĢ barajının
dolu savak radyan kapaklarından birinin kopması nedeniyle barajın bulunduğu
yerden Ceyhan nehrinin denize ulaĢtığı noktaya kadar sağlı ve sollu nehir kıyısında
ekili olan ve yerleĢim yerlerinin su altında kalması dolayısıyla DSĠ aleyhine açılan
zarar ve ziyan davalarıdır.
Bu konuda DSĠ aleyhine Adana Ġdare Mahkemesinde 28 adet zarar ve ziyan duvarı
açılmıĢtır.
Ġdaremizce yapılan savunmalarda, ArslantaĢ Barajı Hidroelektrik Santralı inĢaatı
iĢinin yapımını sözleĢme ile müteahhit firmanın yüklend iği, iĢin halen devam ettiği,
geçici kabulün dahi yapılmadığı sözleĢme, sözleĢme eki genel Ģartname hükümleri
ile
Borçlar
kanununun
365
ve
devamı
maddeleri
uyarınca,
müteahhit
sorumluluğunun boyutlarının hükme bağlandığı, olay nedeni ile müteahhit firmanın
doğrudan doğruya sorumlu olduğu, firmanın davalı olarak davaya dâhil edilerek,
husumetin müteahhit firmaya yöneltilmesi gerektiği hususları savunulmuĢtur.
Adana Ġdare mahkemesi verdiği kararlarda;
"Dava dosyasının bir bütün halinde incelenmesinden baraj k apağının kopması
olayının tamamen imalat aĢamasında kaynak hatasından dolayı oluĢtuğu diğer bir
ifade ile olayın hizmet kusurundan kaynaklandığı, ayrıca davalı idarece yapılması
zorunlu olan kaynak testlerinin yapılmadığı, böylece idarenin yüklenici aracıl ığıyla
yürüttüğü kamu hizmeti nedeniyle kontrol yükümlülüğünü de yerine getirmediği
anlaĢıldığından
davacının
uğradığı
zararın
davalı
idarece
tazmini
zorunlu
bulunmaktadır.
Her ne kadar baraj yapıtının Borçlar Kanununun istisna akdi ile ilgili 355 ve
izleyen maddelerine göre imzalanan akitle DoğuĢ ĠnĢaat ve Ticaret Anonim
ġirketine yaptırıldığı, gerek sözleĢmede ve gerekse Ģartnamenin müteahhit firmanın
sorumluluğunun hükme bağlandığı davalı. idarece ileri sürülmekte ise de, iĢin
meydana getirilmesi sırasında sözleĢme ve Ģartnamede belirlenen koĢullara aykırı
129
davranıldığının iĢ sahibi tarafından tahmin edilmesi, gözlenmesi
yahut ta
saptanması üzerine iĢ sahibinin izleyeceği yol ile sözleĢme koĢullarına aykırı
davranılması sonucu üçüncü kiĢilere zarar verilme si ve zarardan dolayı müteahhit
firmanın kusurlu görülmesi durumunda izlenecek yollar anılan yasa maddelerinde
kurala bağlanmıĢtır. ĠĢin geçici veya kesin kabulünün yapılmamıĢ olması iĢ
sahibinin
iĢin
sorumluluğunu
koĢullara
ortadan
uygun
olarak
kaldırmayacağı
gibi
yapılıp
yapılmadığının
müteahhit
firmanın
kontrolü
kusurundan
kaynaklanan zararlardan dolayı rücu hakkı saklı kalmak Ģartıyla iĢ sahibi sorumlu
bulunmaktadır.
Öte yandan baraj yapıtının, taĢkınların önlenmesi, geniĢ çaplı sulama, günlük
kullanım suyunun sağlanması ve elektrik enerjisi üretmek gibi amaçlarla yapıldığı
göz önünde bulundurulduğunda barajın bir yönüyle çiftçilere güvence sağladığında
kuĢku bulunmamaktadır. AslantaĢ barajı güvencesiyle ürün ekimini kaygısız bir
biçimde sürdüren davacının baraj kapağının kopması olayından dolayı) nehrin
tasmasıyla ekili ürününde meydana gelen zararın davalı idarece davacıya ait
taĢınmazların taĢkın alanda kaldığı ve bu hususu davacının davacıların bildiği ve
sonucuna katlanarak ekim yaptığından bahisle k abul edilemeyeceği iddiası da
yerinde görülmemiĢtir. Adana idare mahkemesi 1985/292 1988/1237 K sayılı örnek
ilam). Denilerek idare aleyhine karar verilmiĢ, kararlarda DanıĢtay'ca onanmıĢtır.
Hükmedilen tazminat miktarları çiftçilere ödenmiĢ, ancak barajın henüz kabulü
yapılmadığı için müteahhit firmaya rücu edilerek tahsil edilmiĢtir. Kararda ilginç
olan husus "Barajın güvence sağlaması, ekimin kaygısız bir Ģekilde sürdürülmüĢ
olması" fikridir. Barajlar, içme, kullanma, enerji üretimi, ya da sulama amaçlı
olabilir. Ancak her barajın su baskını açısından mansaptaki yurttaĢlara güvence
sağladığı gerçeği de yadsınamaz. Dolayısı ile böyle bir afet istenmemekle birlikte vukuu halinde meydana gelecek her türlü zarardan idaremizin sorumlu tutulacağı da
bir gerçektir.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
DSĠ Genel
Müdürlüğünce
gerçekleĢtirilen veya bunların dıĢında, baĢkaları
tarafından inĢa edilen barajların planlama ve inĢaat safhasından baĢlayarak inĢaat
öncesi ve inĢaat sonrasında temin edilen rapor ve bilgileri derleyerek her baraja ait
kütük tutmak, su tutma ve iĢletme aĢamalarında ölçüm aletlerinden elde edilen
bilgilere
göre
barajların
ve
göletlerin
emniyetini
değerlendirmek.
DeğiĢen
hidrolojik Ģartlara göre, barajların ve ilgili yapıların emniyetini periyodik olarak
araĢtırmak, iĢletmede olan barajların Hidromekanik aksamının yıllık kontrollerini
130
yaparak raporlarını tanzim etmek ve alınacak tedbirleri ilgili daire ve belgeler ile
koordine
etmek;
barajlara
yerleĢtirilen
ölçüm
aletlerinin
planlama
ve
yerleĢtirilmesinde ilgili ünitelere yardımcı olmak ve bunların yıllık bakım ve
onarımını yapmak veya yaptırmak, görevlerinin DSĠ'nin hangi daire baĢkanlığınca
yapılacağı veya bu konuda yeniden bir daire baĢkanlığı kurulup kurulmayacağı,
gibi hususların incelenerek DSĠ Genel Müdürlüğü bün yesinde yeniden bir
yapılanmaya gereksinim duyulduğu hususuna iĢbu raporda yer verilmesine
zorunluluk duyulmuĢtur.
Bilindiği üzere 4628 sayılı yasada istinaden DSĠ dıĢında da barajlar inĢa edilmekte
olup, bu barajların doğal olarak 6200 sayılı yasa ile DSĠ Genel Müdürlüğüne
verilen umuma ait sularla ilgili görevler ile de örtüĢmektedir.
Böyle bir yeninden yapılanma YĠD modeli ile yapılan barajlarda DSĠ'nin konumu
görevi, hakları ve sorumluluklarına da açıklık getirecektir. Gerçektende DSĠ Genel
Müdürlüğü aĢağıda sıralanarak açıklanan sorunlarla karĢı karĢıyadır;
1 )Türkiye Elektrik Kurumu DıĢındaki KuruluĢlara Elektrik üretimi, Ġletimi,
Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında 4628 sayılı Kanun hükümleri
uyarınca uygulanan Yap-ĠĢlet-Devret modeli ile ilgili olarak Enerji ve Tabii
Kaynaklar Baranlığı ile DSĠ Genel Müdürlüğü arasında koordinasyonu DSĠ Etüd ve
Plan Dairesi BaĢkanlığı sağlamaktadır. Bu anlamda adı geçen birim Yap -ĠĢletDevret modeli için gerekli proje listesini hazırlamakta, Bakanlıkt an gönderilen
fizibilite raporlarını incelemekte, çok maksatlı hidroelektrik santral projelerinde
maksat taksimi ve yapılmıĢ yatırımların geri ödenmesi esaslarını tespit etmekte ve
nihayet bu tesislerde su kullanım sözleĢmelerini hazırlamakta ve yürürlüğe sokma
iĢlemlerini yapmaktadır.
2 )DSĠ Genel Müdürlüğü'nün Barajlar ve HES Dairesi BaĢkanlığı ise Bakanlık
tarafından gönderilen teklifleri ve görevli Ģirket tarafından hazırlanan teknik
Ģartname ve uygulama projelerini inceleyerek görüĢ bildirmekte, talep edilen
gerekli teknik toplantılara katılmakta tesislerin kabulüne DSĠ adına eleman
göndermektedir.
3 )DSĠ Genel Müdürü, aynı proje için birden fazla fizibilite raporunun alındığı
durumlarda
Bakanlık
ve
ilgili
kuruluĢ
temsilciliklerince
yapılacak
ön
değerlendirme
sonucu en uygun teklifin seçilmesi amacıyla Bakanlık MüsteĢarının BaĢkanlığında
oluĢturulan teklif değerlendirme üst kurulunda ilgili kuruluĢ genel müdürü olarak
yer almaktadır. Ancak yukarıda açıklanan mühendislik ve müĢavirlik hizmetlerinin
131
verilmesinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile yapılmıĢ bir protokol ya da
anlaĢmada bulunmamaktadır. Konu yasal dayanak açısından ele alındığında ise;
16.8.1985 tarih ve 85/9799 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan
"Türkiye Elektrik Kurumu DıĢındaki KuruluĢlara Elektrik Enerjisi Üretimi Tesisi
Kurma ve ĠĢletme Ġzni Verilmesi Esaslarını Belirleyen Yönetmelik" de kamu
kuruluĢları yatırım programlarında sözü edilen tesislerle ilgili olarak alınacak
teklifler için ilgili kamu kuruluĢları yatır ım programlarında sözü edilen tesislerle
ilgili olarak alınacak teklifler için ilgili kamu kuruluĢu ve DPT'nin görüĢü alınarak
Bakanlık görüĢünün belirleneceği, teklif değerlendirme üst kurulunda da ilgili
kamu kuruluĢu genel müdürünün yer alacağı, yönetme lik Ek-2 de ise, çok maksatlı
hidroelektrik santral projelerinde maksat taksimi ve yapılmıĢ yatırımların geri
ödenmesi esaslarının DSĠ tarafından tespit edileceği, hususları dıĢında bir hüküm
bulunmamaktadır.
Özetle; DSĠ'nin fizibilite çalıĢmaları aĢam asında ve aynı proje
için birden fazla fizibilite raporunun alındığı durumlarda değerlendirme yaparak
görüĢünü bildirmesi gibi bir görevi ve sorumluluğu doğmuĢ bulunmaktadır. Öte
yandan görevli Ģirket tarafından hazırlanan teknik Ģartname ve uygulama proje leri
için DSĠ'nin görüĢ bildirmesine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Bugüne kadar
kamu görevi anlayıĢı içerisinde yürütülen bu iĢler, DSĠ Genel Müdürlüğünün Etüd
ve Plan, Barajlar ve HES Dairesi BaĢkanlıklarını kendi asli görevini aksatabilecek
durumda
iĢgal
etmeye
baĢlamıĢtır.
Öte
yandan
6200
sayılı
yasanın
1.ve
2.maddelerinin DSĠ Genel Müdürlüğüne vermiĢ olduğu umuma ait suların ıslah
edilerek kamu yararına sunulması görevinin getirdiği sorumluluklar mevcut olup,
DSĠ dıĢında yapılan barajların istenmeyen muhtemel zararlarının doğması halinde
DSĠ Genel Müdürlüğünün sorumluluk sınırlarının belirtilmesi gereği de izahtan
varestedir.
Sonuç olarak;
Ülkemizde su iĢleriyle ilgili faaliyetlerden birinci derecede sorumlu olan DSĠ
Genel Müdürlüğünün;
a)Yap-iĢlet-Devret çerçevesinde gerçekleĢtirilecek hidroelektrik santraller için
alınacak kararlarda etkin görev alması,
b)DSĠ Genel Müdürlüğü dıĢında tesis edilecek su yapılarının memba ve mansap
Ģartları, hidroelektrik potansiyelin ekonomik olarak değerlendirilmesi, ya pıların
teknik ve emniyet yönünden incelenmesinde DSĠ Genel Müdürlüğünün yetkili
kılınması,
c) DSĠ Genel Müdürlüğünün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na bu hizmetleri
132
verilebilmesinin hukuki bir temele oturtulması gerekmekte olup özellikle DSĠ dıĢında kalan
kuruluĢlarca yapılan barajların teknik güvenliğinin sağlanmasının ne denli önemli bir konu
olduğu dikkate alındığında yukarıda sözü edilen yeniden yapılanmanın ne denli önemli ve acil
olduğu hususu açıkça ortaya çıkmaktadır.
133
"Yönetimin işi kontrol değil liderliktir."
- W. Edwards Deming
BÖLÜM VI
SU VE TOPRAK KAYNAKLARININ KĠRLENMESĠ
Ülkemizde
su
ve
toprak
kaynaklarının
kirlenmesi
sorunu
genelde
çevre
kirliliğinden ayrı olarak değerlendirilmesi zor olan bir konudur. A yrıca toprak
kirliliği ile su kirliliğinin nedenleri ve kirlenme Ģekilleri açısından biri birleri ile
sıkı iliĢkileri vardır. Ancak konuyu daha ay rıntılı inceleyebilmek için su ve toprak
kaynaklarına göre ayrı ayrı ele alınmasında yarar bulunduğu kanısın dayız.
1. Su Kirlenmesi Ve Nedenleri
Çevre; insanın sosyal, fiziksel, kimyasal ve biyolojik iĢlevlerini sunduğu ortamdır.
Bu açıdan çevre kirlenmesi ele alındığında kirlilik; fiziksel, kimyasal ve biyo lojik
etkenlerle ekolojik dengenin bozulmasıdır. Biri birini etkileyen su, toprak, hava ve
canlılar
gibi
unsurların
birinde
oluĢan
bir
deği Ģim
diğer
kaynaklara
da
yansımaktadır. Dolayısı ile çevre kirlenmesinin önlenmesi çalıĢmala rında bu
kaynakların hepsinin birden ele alınarak değerlendirilmesi gerekmekte dir. Nüfus
artıĢına paralel bir biçimde içme, kullanma ve endüstri suyu gereksinimi nin giderek
tüm dünyada arıtması kirliliğe bu acıdan da daha çok önem kazandırmaktadır.
Bütün bu nedenlerle temiz su kaynaklarının korunması, kullanılır olmayan su
kaynaklarının temizlenerek kullanılır hale getirilmesi sorunları insanlığın en hayati
sorunlarının baĢında gelmektedir.
Ülkemizde yeraltı sularının daha temiz olması onları büyük ölçüde kullanılır
duruma getirmiĢtir, Yeraltı suyu potansiyelinin gereksinimi karĢılamaması yerüstü
sularının daha iyi korunması zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Gerek yeraltı ve
gerekse yerüstü sularının, evsel. Tarımsal ve sanayi atıkları ile giderek artan bir
134
oranda kirlenmesi ciddi boyutlara ulaĢmıĢtır. Öte yandan özellikle denize yakın
bölgelerde yeraltı sularının kontrolsüz bir Ģekilde kullanılması, yeraltı sularının
tuzlanarak kirlenmesine neden olmaktadır. KentleĢmenin endüstrileĢmenin arttığı
yerlerde, örneğin Ġstanbul, Ġzmir, Ġzmit. Gemlik, Adana, Ġ skenderun, Ankara
yöreleri ile Porsuk suyu, Nilüfer, Simana ve Nil çaylarında bu kirlenme açıkça
görünür hale gelmiĢtir.
Su kirlenmesi çeĢitli Ģekillerde ortaya çıkmaktadır. En önemlilerini kısaca
açıklamakta yarar vardır.
a) Evsel Atıklardan Kirlenme:
Su kaynaklarının evsel atıklardan dolayı kirlenmesi, su kirlenmesi sorunu
içinde önemli bir ağırlık taĢımaktadır. Kırsal alandaki yerleĢmelerin evsel
atıklarının su kaynaklarına ulaĢması, kentlerin evsel atıklarının su kaynaklarına
ulaĢması yanında önemsiz kalmaktadır. Kırsal kesimde yapılan konutlar evsel atık
izolesi bakımından çok yetersiz durumda kalmaktadır
Geçen plan döneminde kırsal yerleĢim birimlerine kanalizasyon hizmetlerini
götürecek resmi bir 'kuruluĢ bulunmamaktadır. 1985 yılında Köy Hizmetleri Genel
Müdürlüğü'nün 3202 sayılı KuruluĢ Kanunu ile bu göre v adı geçen kurutuluĢa
verilmiĢtir. Ancak, bu kuruluĢ bugün lağvedilmiĢtir. Öte yandan Sağlık ve Sosyal
Yardım
Bakanlığı
toplum
sağlığı
açısından
çevre
sağlığı
koĢullarının
iyileĢtirilmesi, çalıĢmalarını yürütmekte ise de, mevcut mali ve teknik imkanların
yetersizliği nedeniyle istenilen düzeye ulaĢılamamıĢtır.
Kırsal kesimin bir bölümünde kanalizasyon sistemlerinin yapılması ekonomik
bakımdan uygun olmamakta, ayrıca kırsal kesim konut yapısı ve yerleĢim düzeni
de kanalizasyon sistemi yapmaya elveriĢli bulunmamaktadır. Kentsel kesimde ise,
teknik koĢullara uygun, arıtma tesisi de içeren fenni kanalizas yon sistemine sahip
çok az sayıda yerleĢim bulunmaktadır.
GeçmiĢte
kentlerde;
dolayısıyla
konutlarda
bo l
su
bulunmaması,
ayrıca
konutlardaki hela durumlarının genellikle lağım suyunun oluĢmasına uygun
olmaması
kanalizasyon
tesislerinin
fenni
olarak
yapımını
ve
iĢletilmesini
ertelemiĢtir. Uzun süre küçük Ģehir ve kasabalarda konu, daha çok “dıĢkının susuz
olarak zararsız duruma getirilmesi” biçiminde ele alınmıĢtır.
Konutlarda ve iĢyerlerinde kullanılan deterjanların sulara ulaĢması da suların
kalitesinin bozulmasında önemli yer tutmaktadır. Türkiye'de üretilen ve kullanılan
deterjanların doğada kolay parçalanmayan aktif maddelerden oluĢması , kalıcı bir
kirliliğe neden olmaktadır. Ancak, geçtiğimiz plan dönemi sonlarında ülkemizde
135
üretilen deterjanların hammaddelerinde deği Ģikliğe gidilmiĢ, DDB yerine LAB
kullanılmasına
baĢlanmıĢtır.
Ayrıca,
deterjanları n
içinde
bulunan
çeĢitli
minerallerden oluĢan katkı maddeleri de sularda değiĢik kirlilik oluĢtur maktadır.
b) Endüstriyel Kirlenme :
Endüstriyel atıklar ülkemizde su kirlenmesine neden olan en önemli etkenlerden
biridir ÇeĢitli kolaylıklar sağlanması nedeniyle endüstri tesislerinin su kaynakları
kenarında kurulması ve hammadde, pazar gibi nedenlerle belli bölgelerde
yoğunlaĢması önlenmesi ve giderilmesi zor kirlilik problemleri doğurmaktadır.
Bunun yanısıra, maden yataklarının yer aldığı yörelerde mad en çıkarılması ve
cevher ZenginleĢtirme iĢlemleri sırasında 'Su ve toprak kaynakları kirlenme tehdidi
ile karĢı karĢıya kalmaktadır.
Endüstri tesislerimizin büyük bir kısmında atık giderme tesisleri yoktur. Mevcutlar
ise ya yetersiz ya da verimli çalıĢmamaktadır. Arıtım tesislerini ve çeĢitli
önlemleri kuruluĢ aĢamasında gerçekleĢtirmeyen endüstri tesislerinin bunları
sonradan kurmaları hem kendilerine hem, de ülke ekonomisine gereğinden fazla
yük getirmektedir.
Endüstri tesislerinin kirletme açısından durumlarını inceleyen genel bir envanter
yoktur. Ancak bazı su kaynaklarının kirlenme durumları incelenirken atıklarını bu
sulara veren endüstri tesisleri incelenmiĢtir. Su kirlenmesi açısından havza bazında
endüstri kuruluĢlarının envanter çalıĢmasına yeni baĢlanmıĢ bulunmaktadır.
c) Tarımsal Kirlenme:
Ülkemizde sıtma ve salgın hastalıklarla mücadelede tarımda, evlerde ve endüstride
tarımsal ilaçlar kullanılmaktadır. Toprağa veya suya doğrudan tatbik edilenlerin
dıĢında tarım, ilaçları rüzgârlı havada püskürtüldüğünde havadaki tozlara yapıĢarak
veya doğrudan doğruya su ve toprak kaynaklarına ulaĢırlar. Yüzeysel ilaçlamalar
sonucu bitki ve toprakta kalan kısmın yağmur ve sulama suyuyla yıkanmasından
da. Kirlenmeler olmaktadır. Toprağın verimini artırmak üzere kullanılan gübreler
de dolaylı ya da dolaysız olarak su kaynaklarına ulaĢmakta ve kalitesini
bozmaktadır, Gübrelemenin, yağıĢ rejimi, bitki örtüsü, sulama, toprak' yapısı ve
benzeri kriterlere göre yapılması halinde su ve toprak kaynaklarına geçerek
kirlenmeye neden olacak kısmı azaltabilirse de değiĢik tarımsal alanlarda yüzey
suları ile devamlı yıkanarak kaynaklara engellenememektedir.
11 Ağustos 18,83 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 2872 sayılı Çevre Kanunu,
Ülkemizde çevrenin korunması ve her geçen gün büyük boyutlara ulaĢan çevre
sorunlarının çözümlenmesi konusunda yeni ve önemli düzenlemeler getirmiĢtir.
136
Anayasa'nın 56'ncı maddesinde yer alan “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaĢama hakkına sahiptir. Çevreyi ge liĢtirmek, çevre sağlığını 'korumak ve çevre
kirlenmesini önlemek Devletin ve yurttaĢların ödevidir” ilkesi, bu Kanunla
tamamlanmakta ve ülkemizde ilk defa, çevre kirliliği kavramı bir kanun konusu
olmaktadır.
2. KĠRLĠLĠKLE MÜCADELEDE KURUMLAR
2.1 Tarım ve Köy iĢleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü:
Tarım ve Köy iĢleri Bakanlığınca, su ürünleri kaynaklarının kirlilikten korunması
amacıyla, 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu, bunun bazı maddelerinde değiĢiklik
yapan 28,5. 1986 tarihli ve 3288 sayılı kanuna göre; Su Ürünleri Tüzüğü ve her yıl
yayınlanmakta olan Su Ürünleri Sirkülerindeki ilgili maddeler uyarınca çalıĢmalar
yapılmaktadır.
1380 sayılı Su ürünleri kanunu'nun 20. maddesi ile iç sulara ve denizlerdeki
istihsal sahalarına veya civarına zararlı maddelerin dö külmesi yasaklanmıĢ olup,
hangi maddelerin dökülemeyeceği ve tolere değerleri, Su Ürünleri Tüzüğünün 11.
maddesi ve Ek - 5 sayılı listede gösterilmiĢtir.
1380 sayılı yasanın 5. ve 6. maddeleri uyarınca istihsal sahaları
belirlenmiĢ ve Resmi Gazetede ilan edilmiĢtir. Anılan Kanunun 32. maddesi
Muhakeme
Usulüne
ait
olup,
20.
maddeye
ait
suçların
Ashye
Ceza
Mahkemelerinde görüleceği belirtilmiĢtir. Aynı Kanunun 33.maddesi suça ait zabıt
varakası tutmak ve bunu mercilere intikal ettirmekle ilgilidi r. 1380, sayılı Su
Ürünleri Kanununun bazı maddelerini değiĢtiren 3288 sayılı Kanunun 7.maddesi
istihsal yerlerindeki değiĢikliklere ait olup, bu madde ile genel katma ve özel büt çeli idareler ile Devletin ve Kamu iktisadi TeĢebbüslerinin hüküm ve tasarrufi
anında bulunan su ürünleri üreme ve istihsal yerlerinin doldurulması, kurutulması,
kısmen veya tamamen Ģeklinin değiĢtirilmesi veya buralardan kum, çakıl, taĢ
çıkarılması, taĢ, toprak, moloz ve benzeri maddelerin dökülmesi gibi üreme ve
istihsale olumsuz tesir edebilecek teĢebbüslerde bulunulmadan önce, Orman ve
Çevre Bakanlığının mütalaasına dayalı olarak ilgili mercilerden izin alınması
zorunluluğu hükmü getirilmiĢtir.3288 sayılı Kanunun 36. maddesinin (d) bendi
cezalara ait olup, bu madde ile 20. maddeye göre çıkarılacak Yönetmelikteki
yasak
ve
cezalarının
tehditlerle
verileceği,
mükellefiyetine
bu
gibilerin
riayet
etmeyenlere
faaliyetlerinin
çeĢitli
durdurulup,
ağır
para
masrafları
kendilerine ait olmak üzere tesislerinin zarar vermeyecek hale ge tirilmesine karar
137
verileceği, 20. maddeye aykırı durumun kalktığının Bakanlıkça tespit edilip,
mahkemeye bildirildiği takdirde aynı mahkemece bu tesislerin faaliyetlerine izin
verileceği hükme bağlanmıĢtır.
3288 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi ile sanayi kuruluĢları ve iĢyerlerine atık su
arıtım tesislerini kurmaları için, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren bir
yıl süre tanınmıĢtır. Bir yıllık sürenin zaruri hallerde Bakanlar Kurulu Kararıyla 6
ay uzatılabileceği belirtilmiĢtir. Ama bu kural ülke genelinde uygulanamamıĢtır.
1380 sayılı Su Ürünleri Kanununa iliĢkin olarak çıkarılan Su Ürünleri Tüzüğünün
12. maddesi zararsız hale getirilen atıkların, iç sulara ve denizlerdeki istihsal
yerlerine ve civarlarına dökülebileceği hükmünü getirmiĢtir. Her yıl yayınlanan ve
su ürünleri avcılığını düzenleyen sirkülerde, su kirlenmesiyle ilgili hükümler
bulunmaktadır. Bunlar kontrollerde kirletici kaynakların birbirinden ayırt edil mesini sağlamak ve deĢarj iĢlemini bir esasa bağlamak üzere getirilen atık su
deĢarj kriterleridir.
Su kirliliği ve kalite kontrolü, Bakanlığa bağlı, il teĢkilatlarında kurulu bulunan 35
Ġ1 kontrol loboratuvarlarına imkânlar dahilinde yapmaktadır. Ayrıca, 3 adet Su
Ürün
AraĢtırma
Enstitüsünde
(Trabzon,
Bodrum,
Eğirdir)
bu
çalıĢmalar
sürdürülmektedir.
2.2 Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığı;
6785 sayılı Ġmar Kanununun 51. maddesi kentsel kanalizasyon, 52. maddesi ise
halk sağlığını etkileyen Ģehirsellik ve diğer konular la ilgilidir. Aynı Kanunun Ek-7.
ve 8. maddeleri kısaca deniz, göl ve Ģehir kenarlarında inĢa edilecek binalarla,
belediye hudutları ve mücavir sahalar dıĢında bulunan ancak bölge planlaması veya
sınaî ve turistik önemi olan araziler hakkında hükümler içermektedir.
2.3 Devlet Su iĢleri Genel Müdürlüğü;
6200 sayılı DSĠ Genel Müdürlüğü TeĢkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunun 1.
maddesi DSĠ'nin görevinin yerüstü ve yeraltı sularının zararlarını önlemek ve
bunlardan çeĢitli yönden faydalanmayı sağlamak olduğunu ifade etmektedir.
«Yerüstü ve yeraltı sularının zararını önlemek» deyimi taĢkından koruma
konusundan su kirlenmesini önleme konusuna ka dar geniĢ yoruma olanak
vermektedir. Ancak bu yasanın çıktığı dönemlerde (1953 yılı) su kirlenmesi
konusunun ülkemizde bir sorun olarak Ortaya çıkmamıĢ olması nedeniyle yasanın
2. maddesinde bu konuda açık bir hüküm getirilmemiĢtir.
167 sayılı Yeraltı suları Hakkındaki Kanunda yeraltı suyu teknik esaslara uygun
olarak tanımlanmıĢ, yeraltı suyu alanlarının sınır ve karakteristiklerinin Bakanlar
138
Kurulunca kabul ve ilan edilmesi esası getirilmiĢtir. Yeraltı sularının, inceleme,
tahsis, iĢletme, koruma ve belge verme iĢlemleri DSĠ Genel Müdürlüğü'ne
verilmiĢtir.
DSĠ'ce yapımı gerçekleĢtirilen tesisleri her türlü zarara kar Ģı korumak üzere 1981
yılında DSĠ tesislerinde görülen müdahale ve kirlenmeler ile bunların önlenmesine
dair rehber yayınlanmıĢ bulunmaktadır. Bu rehberde kirlenmeyi önleme konusunda
Medeni Kanun ve Umumi Hıfzısıhha Kanununa baĢvurulmaktadır.
Son yıllarda ülkemizin bazı yörelerinde su kaynaklarında görülen kirle nmeler nedeniyle su ile ilgili tüm projelerde yalnızca suyun sağlanması yeterli olmamıĢ, suyun
belirli bir kalitede olması ve bu kaliteni n sürekli izlenmesi gerekmiĢtir. 25 Bölge
Müdürlüğü ve bunlara bağlı Teknik ġube Müdürlükleri ile su kaynaklarımızı
geliĢtirmekle görevli, ülke düzeyine yayılmıĢ en büyük kamu kuruluĢlarından biri
olan Genel Müdürlük ülke düzeyinde su kalitesi ile ilgili çalıĢmaları yürütmek
amacıyla örgütlenmesini bu yönde geliĢtirmiĢtir. Proje amacına yönelik olarak
toplanan veriler değerlendirilerek, su kaynağının mevcut kirlilik düze yinin
saptandığı ve kirlenmenin önlenmesine yönelik önerilerin yer aldığı proje raporları
hazırlamakta ve ilgili kuruluĢlara sunmaktadır . Porsuk çayı, Çubuk çayı, Kırka
yöresi su kaynakları, Kurt boğazı baraj gölü, Sapanca gölü, Bursa bölgesi su
kaynakları ve Ġstanbul Büyükçekmece baraj gölü kirlilik araĢtırma raporları bugün e
kadar yayınlanmıĢ olanlardır. DSĠ Genel Müdürlüğü ülkemiz adına «Dünya
Çevresel izleme Sistemi (GEMS) baĢlıklı projenin «Su Ortamında Dünya Çevresi
izleme Sistemi» (GEMSATER) alt projesinin yürütülmesinde ulusal merkez olarak
yer almaktadır. 1979 yılında altı Bölge Müdürlüğünde ve 65 örnekleme noktasında
baĢlayan su kalitesi izleme çalıĢmaları, 1982 yılında ondört bölge müdürlüğü ve
187 örnekleme noktasını kapsayacak Ģekilde geniĢletilmiĢtir. Su kalitesi izleme
çalıĢmaları gerek örnekleme sayısı, ge rekse analizi yapılan parametre sayısı
açısından geliĢtirilerek sürdürülmektedir. 1987 yılı su gözlem çalıĢmaları yirmi
bölge müdürlüğü ve 566 örnekleme noktasını kapsamıĢ, su kalitesi gözlem
çalıĢmaları programı ise yine yirmi bölge müdürlüğü ve 638 örnekleme noktasını
kapsayacak Ģekilde planlanmıĢtır. DSĠ Genel Müdürlüğünce bu geliĢme sürdürerek
ülke düzeyinde su kaynaklarının kalites ini izlemeye yönelik bir kalite ağının
kurulması hedeflenmiĢ bulunmaktadır. Ülkemizde son birkaç yıla kadar su
kaynaklarımızın ka1itesi ile ilgili verileri
içeren, geniĢ çaplı bir yayının
bulunmaması ve bu tür verilere birçok kiĢi ve kurumca gereksinim duyulması
DSĠ'yi
herkesin
yararlanabileceği
bir
kalite
gözlem
yıll ığı
hazırlamaya
139
yöneltmiĢtir. Sürekli olarak yayımlanması planlanan su kalite yıllıklarının ilki 1979
- 1982 yılları arasını akta olup 1985 yılında, 1983 - 1984 dönemine ait olan ikincisi
ise 1987 yılında yayımlanır. Üçüncüsünün hazırlama çalıĢmaları ise devam
etmektedir.
YasalaĢmıĢ olmamakla birl1iiklte 15.12.1976 tarihinde, imar ve iskân
Bakanlığı, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ve DSĠ Genel Müdürlüğü arasında
imzalanan “Ġçme ve Kullanma temin edilen yüzeysel Su Kaynaklarının Kirlenmeye
KarĢı Korunmasına iliĢkin Protokol” suyu kaynaklarını korumada önemli rol
oynamıĢtır. Bu protokolün revizyonu ve kararname haline getirilmesi için
Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığı eĢ güdümünde yapılan çalıĢmalar sonuçsuz
kalmıĢtır. Ancak 16.3.1983 tarih ve 2805 sayılı yasada ve bunu yürürlükten
24.2.1984 tarih ve 2981 sayılı “Ġmar ve Gecekondu Mevzuatına aykırı olarak
yapılara uygulanacak iĢlemler ve 6785 sayılı Ġmar Kanununun Bir Maddesinin
DeğiĢi Hakkında Kanunun 14‟ncü maddesinde içme ve kullanma suyu temin edilen
ve edilecek olan baraj, göl, gölet gibi satıhta bulunan su kaynakl arının mutlak ve
kısa mesafeli alanı içerisindeki yapılar bu kanun h ükümlerinden yararlanmaz”
denilmektedir. Bir deyiĢle bu alanlardaki yapılar af kapsamına girmemekte ve
yıkılmaları öngörülmektedir. DSĠ Genel Müdürlüğü ayrıca kendi iç çalıĢmalarında,
hazırladığı “Kıta içi Su Kaynaklarının Kirlenmesinin Kontrolü Hakkında Teknik
ġartname” ve buna bağlı “Alıcı Ortam Standını” kullanmaktadır. Bu Ģartname aynı
zamanda daha önce değinilen protokolün ekini oluĢturmaktadır.
2.4 Ġller Bankası Genel Müdürlüğü;
Ġller Bankası Genel Müdürlüğü, belediyelerin kanalizasyon konusunu 1949
yılından sonra ele almaya baĢlamıĢ ve içme suyu tesislerinin projelendirme
kriterlerinde
yapılan
değiĢikliklerle
paralel
olma k
kanalizasyon
projelerini
hazırlama kurallarını belirleyerek 1957 yılında yeni bir kanalizasyon yönetmeliği
düzenlenmiĢtir. Kentlerde kanalizasyon Ģebekesi için gerekli olan yeterli miktarda
pis suyun oluĢmaması ve su kullanma alıĢkanlığının yaygınlaĢamaması nedeniyle
1968 yılına kadar Bankaca kanalizasyon konusunda yeni çalıĢmalarda bulunmamıĢtır.
I. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı döneminde açıklanan nedenl erle kanalizasyon
yatırımlarına gidilmesi düĢünülmemiĢ ancak, bu iĢleri yürütecek tekni k kadroların
oluĢturulması yönünde çalıĢmalar yapılmıĢtır. Kanalizasyon konusundaki asıl
uygulamalara IL. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı döneminde baĢlanılmıĢtır. Ġller
Bankasınca 1968 yılından sonra kanalizasyon konusunda çalıĢmalar yeniden
140
baĢlamıĢ, yenileme çalıĢmalarının yanı sıra, yeni uygulamaların belirli düzeye
getirilmesi hedeflenmiĢtir. 1969 yılında 3 ayrı kan alizasyon Ģebekesinin inĢaatı
programa alınmıĢtır.
II. 5 Yıllık Plan Dönemleri içinde kanalizasyon çalıĢmaları Bankaca sürdürülmüĢ,
proje
düzenleme
esaslarında
ve
teknik
Ģartnamelerde
gerekli
bazı
temel
değiĢiklikler gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu arada, kanalizasyon inĢaatında kullanılan
malzemelerle ilgili belirli standartlarla hazırlanmıĢ ve uygulama bunlara göre
yürütülmeye baĢlanmıĢtır.
III. Plan dönemi sonunda kentlere yeterli miktarda içme ve kullanma suyunun
sağlanıĢ olması, buna karĢılık kentlerin büyük çoğunluğunda fenni kanalizasyon
tesislerinin bulunmaması, öte yandan kentleĢmenin büyük bir hızla sürmesi IV. 5
Yıllık Kalkınma planında kanalizasyon sektörüne ağırlık verilmesini zorunlu
kılmıĢtır. Örneğin, 1981 yılında Ġller Bankasının programında kanalizasyon
sektörüne iliĢkin iĢ sayısı 105'e yükselmiĢtir.
IV. 5 Yıllık Kalkınma Planı sonunda inĢaatı tamamlanan ve hizmete aç ılan
kanalizasyon tesisleri 21'i bulmuĢtur. Ancak, bu tesislerin hiçbirinde pis su arıtma
üniteleri bulunmamaktadır. Pis su arıtma tesisleri ile deniz deĢarjları konusundaki
proje ve uygulamalara V. 5 Yıllık Kalkınma Planı döneminde baĢlanmıĢtır.
Özellikle, Uluslararası Ġçme suyu ve Hıfzısıhha on yılı kapsamında hazırlanan Ana
plan çerçevesinde bu dönemde kanalizasyon yatı rımlarına hız verilmiĢtir.
1987 yılı sonu itibariyle iller Bankası'nca toplam 47 beldenin kanalizasyon Ģebeke
inĢaatı tamamlanmıĢ ve hizmete açılmıĢtır. Bunun dıĢında, 16 adet beldenin
kanalizasyon Ģebeke inĢaatı tamamlanmıĢ ancak, bunlara ait pis su arıtma tesisi ve
deniz deĢarjın Ģartları sürdürülmektedir. 'Ġller Bankası'nca 1 987 yılı sonuna kadar
178 adet kanalizasyon avan projesi bitirilmiĢ, 37 adet beldenin ise proje çalıĢmaları
devam
etmektedir.
Ġller
Bankası
Genel
Müdürlüğünün
1988
yılı
yatırım
programında 118 adet iĢ bulunmakta, bunlardan 15'i nin 1988 yılı içinde
tamamlanması öngörülmüĢtür. Ancak bu yatırımların 1989 yılında ulaĢ tığı düzey
tespit edilememiĢtir.
Ġlk kez 5 Yıllık Kalkınma Planı döneminde ele alınan pis su arıtma tesislerinden
dördünün inĢaatı tamamlanmıĢ bulunmaktadır. Bunlar; ġ.Koçhisar (Ankara) , Ilgın
(Konya), Suruç (ġ.Urfa) ve Akhisar (Manisa) dır.
Bu dönem içinde ayrıca, KuĢadası, Çanakkale, Çınarcık, Silivri, Yalova, Fethiye,
Ayvalık ve Alanya olmak üzere beldenin deniz deĢarjı inĢaatları da bitirilmiĢtir.
Pis su arıtma tesisi inĢaatları devam eden 16 belediye ise Ģunlardır; Bandırma, Bur141
haniye, Erdek, Akçakoca, Gemlik, Giresun, Dikili, Ġzmit, Marmaris, Ordu, Fatsa,
Ünye, Rize, Turgut reis, Kdz. Ereğli ve bulanacak. Bunların dıĢında, pis su arıtma
projesi tamamlanmıĢ ancak inĢaatına baĢlanmamıĢ 37 , projesi halen devam etmekte
olan ise 13 adet belediye bulunmaktadır. Halen 16 adet bele diyenin deniz deĢarjı
inĢaatları sürdürülmekte, 3 adedinin projesi bitirilmiĢ ve 3 adedinin ise den1iz
deĢarjı proje çalıĢmaları devam e1mektedir. Ġller Bankası Genel Müdürlüğü, master
plan seviyesinde ele aldığı projeler ile diğer kanalizasyon ve deniz deĢarjı
projelerinde gerekli olan kriterlerin belirlenmesi amacıyla alıcı ortam ve pis su
analizlerinin yapılması için bir laboratuar kurmuĢtur. Ayrıca, arıtma tesis lerindeki
suların bakteriyolojik ve biyolojik açıdan incelemeleri amacıyla bir bakteriyoloji
laboratuarı da bulunmaktadır. Bu Bölümle ilgili 1990 sonu istatistik bilgilerine
ulaĢılamamıĢtır
2.5 Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı;
1930 yılında çıkarılan 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile genel sağlık
hizmetlerine ait görevleri yerine getirmek, özel idarelerle belediyelere ve diğer
yerel yönetimlere bırakılan hizmetleri denetleme görevi Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı'na verilmiĢtir. Ayrıca, 1936 tarih ve 3017 sayılı «Sıhhat ve içtimai
Muavenet TeĢkilatı ve Memurin Kanunu» nun ilgili maddeleri ile 14.12.1983 gün
ve 18251 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 181 sayılı «Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı'nın TeĢkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hük münde Kararname» ve
18.6.1984 gün ve 18435 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Sağlık ve Sosyal
Yardım Bakanlığı'nın TeĢkilat ve Görevleri Hakkında 181 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin
Bazı
Hükümlerinin
DeğiĢtirilmesine
Dair
210
sayılı
Kanun
Hükmünde Kararname» hükümleri çerçevesinde de içilecek ve kullanılacak suların
sağlık koĢullarına uygunluğunu denetleme görevi Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı'na verilmiĢtir.
2.6 Yerel Yönetimler;
1926 tarih ve 831 sayılı Sular Hakkındaki Kanun; Ģehir ve kasaba ile
köylerde halkın ihtiyacı olan suyun temini ve idaresini belediye olan
yerlerde belediyelere, köylerde ise Köy Kanunu gereğince ihtiyar meclisine
vermektedir.
Aynı Kanuna eklenen ·2659 sayılı Kanun uyarınca içme suları kaynak ve
yollarına zarar verecek ve sağlık Ģartl arını bozacak Ģekilde tarla açmak,
hayvan bırakmak ve sulamak belediye veya ihtiyar meclisleri tarafından ya saklanabilir (Madde; 7 - 8).
142
442 sayılı Köy Kanununun 13. maddesi ile suların temiz tutulması köylünün
mecburi isleri arasında sayılmıĢtır.
Ayrıca 5393 sayılı
Belediyeler Kanunu ile Belediyelere, 5216 sayılı
BüyükĢehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkındaki Kanuna göre ise BüyükĢehir
belediyelerine çevre sorunları ve bunun bir parçası olan su kirlenmesi ile mücadele
konusunda görevler yüklenmiĢtir.
Yukarıda özetlenmeye çalıĢılan yasal ve örgütsel yapıya 1980 yılından sonra
iki önemli ekleme olmuĢtur. Bunlardan ilki 1981 yılında Ġstanbul Su ve
Kanalizasyon idaresi (ISKI) Genel Müdürlüğü'nün kurulması, ikincisi ise
1983 yılında «Cevre Kanunu» nun yayınlanmasıdır.
20.11.1981 tarih ve 2560 sayılı yasa ile kurulan ĠSKĠ Genel Müdürlüğü'nün
görev ve yetkisi Ağustos 1983 tarih ve 56 No.lu Kanun Hükmünde
Kararname ile tanımlanmıĢtır. Bu yasalar gereği Ģimdiye kadar «Atık Suların
Kanalizasyon ġebekesine DeĢarj Yönetmeliği» ile «Ġçme ve Kullanma Suyu
Temin Edilen ve Edilecek Olan Yüzeysel Su Kaynaklarının Kirlen meye
KarĢı Korunması Hakkında Yönetmelik» ya yınlanmıĢ bulunmaktadır. Halen
ĠSKĠ'ye benzer sekilde Ankara'da ASKĠ, Ġzmir'de ĠZSU, Adana'da ADSKI ve
Bursa'da
BURSKĠ
ve
diğer
büyük
Ģehirlerde
Genel
Müdürlükler
kurulmuĢtur.
3. Su Kirlenmesi Tespit, Giderme ve Denetim ÇalıĢmalarında KarĢılaĢılan
Darboğazlar;
Ülkemizde su kaynaklarının hızla kirlenmesinin nedenler i, kirlenmenin tespiti,
giderilmesi ve denetimi yönünde yapılan çalıĢmalarda karĢılaĢılan darboğazlar
Ģunlardır
- Ülke ölçeğinde «Fiziki Planlama» nın olma yıĢı, su kaynaklarının da eĢit
kullanım amaçlarına göre dağılımının planlanmasının gerçekleĢtirilememesi,
- Yerüstü su kaynakları konusunda yasal ve yönetsel boĢlukların bulunması,
- Su kirlenmesi ve denetimi konularında ülke ölçeğinde araĢtırma ve birleĢtirme
politikasının olmayıĢı ve mevcut çalıĢmaların yetersizliği, var olanlarının da
birbirlerinin tekrarı niteliğinde olması,
- Su kirlenmesi ve denetimi konularında gerek araĢtırma ve geliĢtirme,
gerekse yatırımlar için yeterli finansmanın sağlanamaması ve parasal
kaynakların yetersizliği,
- Kalkınma planlarının hazırlanmasında çevre boyutunun yeterli ve
kapsamlı bir biçimde ele alınmaması,
143
- Konu ile ilgili kuruluĢların görev, yetki ve sorumlulukları bakımından
boĢlukların ve çakıĢmaların bulunması,
- Su kaynaklarının değiĢik kullanım amaçları için standartlar ile atık
standartlarının olmaması, - Arazi kullanım planlarında çevre boyutunun ele
alınmaması, sanayi kuruluĢlarının denetiminin yeterli olmaması,
- Sanayi kuruluĢlarına izin verme sisteminin karmaĢık olması,
- ÇeĢitli kuruluĢlarca yürütülen laboratuar hizmetlerinde numune alma ve analiz
yöntemlerinde standardizasyon olmayıĢı ve farklı uygulamaların bulunması,
- Su kirlenmesi teknisyeni gibi ara eleman eksikliği, mühendis, planlaması vb. ele manların istihdam sorunları ile iĢin niteliğine uygun teknik elemanlardan yeterince
yararlanılamaması,
- Araç, gereç ve malzeme eksikliği var olanların verimli kullanılmaması,
- Ülke koĢullarına uygun teknolojinin (üretim, atık giderme vb.) geliĢtirilmesi
yönündeki çalıĢmaların eksikliği,
Su Kirlenmesi Tespit, Giderme ve Denetim ÇalıĢmalarının GeliĢtirilmesi Yönünde
Öneriler:
- Kalkınma planlarının bir parçası olarak su ve toprak kaynaklarının planlanması
gerçekleĢtirilmelidir.
- YerleĢim, tarım, sanayi gibi arazi kullanımlarıyla ilgili kararlara ıĢık tutacak
planlamalar yapılırken çevre boyutu da ele alınmalıdır.
- Planlamalar için gerekli çeĢitli araçlar için kullanılan su miktarları, bu
kullanımlar sonucu oluĢan atık su miktarları ile bu suların kalitesi hakkında
istatistiksel değerlendirmeye uygun veri toplanmasına baĢlanmalıdır.
- Ülke koĢullarına uygun su kaynağının k ullanım alanına bağlı alıcı ortam ve atık
standartları oluĢturulmalıdır. Saptanacak standartlar hiçbir zaman kesin ve
değiĢmez olarak kabul edilmemelidir. Belirli zaman aralıklarında havzanın
ekolojik, ekonomik vs. bakımından uğradığı değiĢmeye bağlı olara k, saptanan
standartlar gözden geçirilmeli ve gerekiyorsa yenilenmelidir.
- Standartlar saptanırken ilk aĢamada mevcut kirlenmeyi kontrol altına almak ve
artmasını önlemek hedef alınmalıdır.
- Örnek alma, saklama ve analiz yöntemlerinde ül ke çapında standartlaĢma
sağlanmalıdır.
- Mevcut laboratuarlar verimli kullanılabilecek Ģekilde planlanmalıdır.
- Konu ile ilgili kuruluĢlar etkinleĢtirilmeli ve yapılan çalıĢmalara yeterli
finansman sağlanmalıdır.
144
- Su kirlenmesi ve denetimi konusunda yasal ve örgüts el yapı açıklığa kavuĢturulmalıdır.
- Su kirlenmesi ve denetimi ile ilgili çalıĢmaları yürütecek teknik personel darbo ğazı giderilmelidir.
- Sanayi kuruluĢlarına izin sistemi değiĢtirilmelidir. Bu değiĢikliğe gidilirken,
sistemi birleĢtirici fakat ilgili kuruluĢların eĢgüdümünü ve denetimini artırıcı
yollar aranmalıdır.
- Sanayide kullanılan üretim süreçleri ile ilgili olarak ülke koĢullarına uygun ve
çevre kirlenmesi yaratmayacak teknolojiler seçilmelidir.
- Ülke koĢullarına uygun arıtma teknolojil erinin geliĢtirilmesi konusundaki
araĢtırmalara öncelik verilmelidir.
- Sanayi kuruluĢlarının sürekli ve etkin denetim için örgütsel düzenleme
gerçekleĢtirilmelidir.
- Uygun teknoloji (gerek üretim süreçleri ile ve gerekse atık arıtımı ile ilgili) ül ke
koĢullarına uygun olarak seçilmeli, uygulamada karĢılaĢılan sorunlar çözülmelidir.
- Ülke koĢullarına uygun standartların geliĢtirilmesinde uzun dönemde ulaĢılması ön
görülen kalite hedefi belirlenmelidir.
- Uzun dönemde hem su kaynaklarının kullanm a durumunu ortaya koyan hem de
kaybolabilecek kirlenme etkilerinin kontrolünü sağlayan kalite sınıfları ve bunlara
da standartlar sistemi oluĢturulmalıdır.
- Kapsamlı ve çevreyi etkileyici büyük projeler için planlama aĢamasında çevresel
değerlendirmesi yapılmalıdır.
Yukarıda açıklanan çalıĢmalara bir örnek olmak üzere DSĠ Bölge Müdürlüğünce at
gölü havzasında yapılan su kalite gözlem çalıĢmaları ve mevcut durum raporu iĢ
bulunmaktadır.
4. ULUABAT GÖLÜ HAVZASINDA SU KALĠTE GÖZLEM CALġMALARI
VE MEVCUT DURUM
DSĠ Genel Müdürlüğü, çevre konularında çalıĢmalar yapmak ta, özellikle su ve
tarım toprakları kirlenmelerine karĢı yurt genelinde çaba harcamaktad ır. Herhangi
bir yasa ile görevlendirilmediği halde DSĠ'yi bu konuda çalıĢmaya zorlayan
nedenler iki baĢlık altında toplanabilmektedir.
1 - Yapımı tamamlanmıĢ ve iĢletilmekte olan DSĠ pro jelerinde tesislerin üzerinde su kaynağının kirlenmesiyle meydana gelen verim kaybı ya da tesisin bütünüyle
devre dıĢı kalması,
145
2- TasarlanmıĢ projelerin, üzerine kurulacakları su kaynaklarının kirlenerek elden
çıkmaları sonucu uygulanabilirliklerini yitirmeleri. Bölge Müdürlüğü sorumluluk
sınırları içerisinde su kalite gözlemleri yapmakta, Uluabat Gölü ve Havzası da bu
çalıĢmalar kapsamında yer almaktadır.
Bölgenin en önemli ve yüksek verimli su kaynağı olan MustafakemalpaĢa çayı
ve kolları ile Uluabat Gölü'nde 20 tanesi akarsu üzerinde, 10 tanesi de gölde olmak
üzere 30 noktada su kalite gözlemleri yapılmaktadır. Tamamı 10555 km: olan
havza membadan mansaba doğru biri Gediz'in kuzey doğusundan, diğeri batısından
doğan Orhaneli ve Emet çayları ile drene olup MustafakemalpaĢa‟dan itibaren
MustafakemalpaĢa çayı adı ile Uluabat gölüne boĢalmaktadır.
Havzanın Sularından Faydalanım :
MustafakemalpaĢa ilçesi içinde regülâtörden ve Ulu abat gölünden alınan sularla
MustafakemalpaĢa ovasında 20000 Ha arazinin sulanması Ģeklindedir. HazırlanmıĢ
fakat inĢa edilmemiĢ olan Emet çayı Deveci konağı barajından beslenecek Döllük Güllüce projesi ile de 10,000 Ha arazi sulanacaktır. Böylelikle toplam 30,000 Ha
araziyi sulayacak olan bu havzada Emet çayı üzerinde membadan mansaba doğru
sıralanmıĢ ve planlama çalıĢmaları bitmiĢ Kar yağmaz, Kız kayası Deveci konağı
barajları ile Orhaneli çayı membasına doğru Çınarcık köyü mevkiinde planlanmıĢ
olan Çınarcık barajından 1.146x 10 9 KWh elektrik enerjisi üretilecektir. Ayrıca
Çınarcık barajında tutulacak suyu Unçukuru yöresine kurulacak hidroelektrik
santralde değerlenmekle hem elektrik üretimi için yüksek düĢü elde edilecek, hem
de Ulu abat gölü, aneli çayı ile güneydoğudan da beslenerek gölde su değiĢimi
teĢvik olacak, su ürünleri Ģartlar biraz daha iyileĢmiĢ olacaktır.
Havzada Mevcut Durum;
Havzayı drene eden Orhaneli ve Emet çayları; ge nelde yerleĢim birimlerinin kanalizasyon atıkları, bor, arsenik, krom ve askıda katı madde (AKM) kirleticilerinin
etkisinde bulunmaktadır. Emet çayında Ģartlar tetkik edildiğinde, me mba tarafta
Etibank Hisarcık Kolemanit ĠĢletmelerinin 18'25'e kadar olan kötü etkisi, Etibank DSĠ iĢbirliği ile kurulmuĢ olan tesisle konsantratörün kapalı devre çalıĢmaya
girmesiyle kesilmiĢ, önceki atık yığınlarından sızan borlu suların etkisi de zaman
içinde azalmıĢtır. Buna karĢılık yine Emet‟te Espey köyü civarındaki özel bor
madeni iĢleticilerinin bor yıkama su ve çamur atıkları yan dereler vasıtasıyla Emet
çayına ulaĢmakta, zararlarını yok edici veya azaltıcı nitelikte bir tesis yapmaları
için DSĠ'ce yapılan giriĢimler sonuçsuz kalmaktadır.
Emet çayından aĢağı inildiğinde, Gökçe dağ Tren Ġstasyonu mevkiinde sağdan
146
katılan Kınık dere ile Harmancıkta faaliyetini sürdüren Hayri Ogelman Krom
ĠĢletmeleri atıklarından krom gelmektedir. ĠĢletme son derece ilkel, yetersiz
kapasiteli bir çökeltim havuzuna sahiptir, konsantratörden çıkan su anılan ilkel
havuzu hiçbir temizlenme olmadan geçip dolaylı olarak Emet çayına ulaĢmaktadır.
Emet çayını soldan katılarak bor suyu ile besleyen Dursunbey çayı da geçtiği borlu
topraklar dolayısıyla 0.370 mg/I kadarlık bir bor ve 0.008 mg/lik arsenik
konsantrasyonu ile gelmektedir.
Emet çayının en mansaptaki gözlem noktası olan ve bahis olunan müstakbel proje
ile 10.000 Ha büyüklükte Döllük - Güllüce ovasının sulanacak olduğu Deveci
konağı‟nda su kalite tespitleri 0.851 mg/I bor, 2.06 mg/I BOD 5 ve 86 mg/I
A.K.M.yi göstermektedir. B00 5 değeri itibariyle su temizdir. Ancak ortalama
Askıda Katı Madde miktarı ve bor yüksektir. Tarım sal amaçlı kullanılan suda bor
konstrasyonunun 0.350 mg/I'den yüksek olması istenmemektedir. Bu olumsuzluk
büyük ölçüde Emet 'yöresinden kaynaklanmaktadır. A,K.M.nin yüksek oluĢu,
mansap olduğu Uluabat gölüne malzeme taĢınması açısından olumsuzdur. Yıllık
malzeme akıĢı 56.000 ton olmaktadır. Bu malzeme de çaya Gökçe dağ ve daha
aĢağı havzadaki erozyon ile gelmektedir. Orhaneli çayında ise kirletici kaynaklar
TavĢanlı, Tunç bilek, Orhaneli ve Kestelekte bulunmaktadır.
DoğuĢtan itibaren 103 km küçük yerleĢim yerlerinin kanalizasyonları dıĢında bir
etkinin olmadığı Orhaneli çayı, ilk büyük deĢarjı TavĢanlı kanalizasyonundan
almakta, BOD 5 değerini 3.12 mg/I ortalama değere yükseltmektedir. Tunç bilek‟ten
aldığı yine kanalizasyon, GLI ve Termik Santral atıklarından sonra Muhacir köy
civarında su 3.28 mg/I BOD 5 163 mg/I A.K.M. konsantrasyonlarına ulaĢmaktadır.
Bu değerler kirlenmiĢ ·su tanımı vermektedir. Buradaki AKM.'nin kaynağı Termik
Santralini kül ve zaman zaman cüruf ihtiva eden atık suları (300 L/S) ile GLI‟ nin
saha temizliği, sosyal tesisler, iĢçi mahallerinden kaynakla nan atık sulardır.
DSĠ her iki kurumlada diyalog kurmuĢ, GLĠ‟ nin esas kirletici olan kömür yıkama
suları için arıtma, kömür tozunu geri kazanma tesisi yaptırılıp 1985'te devreye
sokulmuĢtur. TEK, projesi yeri temin edilip ihale dosyası 1987'de hazırlanmıĢ
olduğu halde imalata geçmemiĢtir. Tahsisat yetersizliği ileri sürülmektedir.
Daha aĢağı inildiğinde Orhaneli civarında etkileyici iki kurum Ege Metal ve Toros
Madencilik Ģirketlerine ait iki krom konsantre tesisi mevcuttur. Bunlardan Ege
Metal Krom ĠĢletmesinin DSĠ zorlamasıyla edindiği ancak iĢletme yönünden
yetersiz olan bir çökelti havuzu mevcuttur, Ancak, söz konusu yetersizlik
dolayısıyla atık sular yine çoğu arıtmasız olarak çaya verilmektedir. Toros
147
Madencilik ġirketi ile diyalog kurmak mümkün olmamıĢ, mü teaddit defalar yapılan
görüĢmelerde zararlı etkilerini reddetmiĢ, arıtma tes isi kurmaya yaklaĢmamıĢlardır.
Bu iki tesisin atıklarından sonra Orhaneli çayında durum, 111 mg/I A,K.M . 0.025
mg/I krom ve 2.29 mg/I BOD5 i göstermektedir. Tunç bilek‟te edinilen A.K.M.
yükü büyük ölçüde terkedilmiĢ, bunun yerine erozyondan gelen katkı ile 'tekrar
111
mg/I 'ye
ulaĢılmıĢtır.
25
mikron
krom,
:iki
krom
konsantratörünün
deĢarjlarından ileri gelmektedir. Esasen suda çözülmeyen verdiği 25 mikronluk
konsantrasyon akarsu yatağındaki krom birikintisinin ne kadar olduğuna iĢaret
olmaktadır. BOD yine yöre kanalizasyonlarının etkisindedir.
Orhaneli çayından en mansaptaki kirletici, yine Etibank'ın
Test elek Bor
iĢletmesidir. Buradaki katkıdan sonra konsantrasyonu ortalaması 1,0 mg/I'ye
ulaĢmaktadır. Burada da arıtma veya çökeltim yoktur. Ancak DSĠ i le varılan
mutabakat sonunda Emet'tekinin benzeri bir tesisin yapılıp iĢletmeye açılması
çalıĢmalarına baĢlanılmıĢtır.
Camandar mevkiinde birleĢerek MustafakemalpaĢa çayı adıyla Ulu abat gölüne
kadar 40 km kadar daha akıĢa devam eden akarsu adını aldığı i lçe merkezi
yerleĢiminin de kanalizasyonunu alır. Göle girmeden önceki son gözlem yeri olan
Ayaz köy‟de su kalitesi 0.590, 0.021 mg/I arsenik, 2.185 mg/I BOD 5 , 0.270 mg/I
amonyak,
86
mg/I
A.K.M.
0.023
mg/L
krom
konsantrasyonları
ile
tanımlanmaktadır. KemalpaĢa yerleĢim birimine arıtma tesisi planlanmıĢ olduğu
ancak Ġller Bankası'nın bu projeyi ne zaman finanse edeceğinin bilin diği yapılan
temaslardan öğrenilmiĢtir.
Önceki paragrafta tanımlanan su ile beslenip ayrıca ken di çevresinden de
deĢarjlar alan Ulu abat gölünde durum. ġöyledir. Göl doğu batı doğrultusunda 25
km, kuzey güney doğrultusunda 1'0.5 km yaklaĢık boyutlarda oldukça sığ bir
göldür. Literatürde 7.50 metre olan max göl derinliği halen 3,5 metre civarındadır.
Yaz aylarında ortalama derinlik 1,0 metreye düĢmektedir. Bu boyutsal niteliklerin
ardından su kalitesi tanımına geçtiğimizde göller için en önemli tamamlayıcı
pararnıetrek klorofil- a (31,82 mg/I) değeri ölçü alınarak yapılan değerlendirmede,
Uluabat gölü % 64 ihtimalle Hipertrafik, % 35 ihtimalle Otrofik, % 1 ihtimalle de
Mesotrofik sınıfa girmektedir. Gölümüz aĢırı besili. Bitkisel yaĢam için çok uygun,
hayvansal yaĢam için sınırlı imkânlı durumdadır. Diğer parametreler açısından
bakıldığında, ortalama bor konsantrasyonu 0.59 ile 0.92 mg/I arasında, arsenik
konsantrasyonu da 0.012 ile 0.015 mg/I arasında değiĢim göstermektedir. Askıda
Katı Madde 48 mg/I, amonyak 0.295 mg/I, silis 4.14 mg/L krom 0.017 mg/I
148
ortalama değerleri mevcuttur,
Sonuç ve Öneriler:
Uluabat havzasında su kalitesinde söz edilen olumsuz değiĢimleri yaratan birkaç
büyük kuruluĢun arıtma tesisi yaptırması meseleyi önemli ölçüde çözecektir.
Bunun beraberinde yüzey ve kıyı erozyonu ile akarsuya ulaĢan malzeme de
alınacak erozyon önleme tedbirleri ile önlenmelidir. Küçük yerleĢim yerlerinin
kanalizasyonları yüksek debili olması dolayısıyla çayı etkilememekte,
MustafakemalpaĢa, TavĢanlı, Tunç bilek, Orhaneli gibi büyük yerleĢim yerlerinin
kanalizasyonları için basit de olsa birer arıtma tesisi yaptırılmalıdır. Bu tedbirlerin
alınması DSĠ'nin sulama suyu ve altyapı temin edecek olduğu 30.000 Ha arazide
tarım yaparak yaĢam sürdüren insan kitlesinin yaĢamını do ğrudan etkileyecektir.
Ayrıca Uluabat gölündeki su ürünlerine dayalı yaĢam kurmuĢ halkın da yaĢam
Ģartları iyileĢecektir. Göl için yapılabilecek bir iyileĢtirme önlemi de gölde
büyüyen yüksek bitkilerin mümkün olduğu ölçüde hasat edilerek dıĢarı
alınmasıdır. Bu uygulama göl suyundaki azot ve fosfor bileĢikler stokunun
azalmasına yardımcı olacaktır. Burada sayılan te dbirlerin alınması herhangi bir
kuruluĢun tek baĢına üstesinden gelemeyeceği, dolayısıyla Valiliğin organizasyonu
ve muavenetini gerektirmektedir.
2. Toprak Kirlenmesi:
Toprak kirlenmesi;
1)
Tarım topraklarının tarım dıĢı amaçlarla kullanılmasından
2) Toprağın
fiziksel, kimyasal ve biyolojik faktörlerle kirlenmesi Ģeklinde ikiye
ayırıp incelemek mümkündür.
2.1 Toprağın Tarım DıĢı Amaçlarla Kullanılması
Altıncı 5 Yıllık Kalkınma Planı Toprak ve Su Kaynakları Özel ihtisas Komisyonu
Tarım Arazilerinin Tarım DıĢı Amaçlarla Kullanılması Alt Komisyon (18 - GRUB)
22.7.1988. Bilindiği gibi, ülke yüzeyinin katı kısımlarına arazi ve üzerinde doğal
olarak bitki yetiĢtirilebilen araziye de «tarım arazisi» denilmektedir. 1617 sayılı
Kanunda tarım arazisi «üzerinde ekim, dikim, bakım, yetiĢtirme yapılabilen veya
orman hariç doğrudan doğruya ta, biattan yararlanmak suretiyle bitki veya_
hayvan üretimine elveriĢli olan veya ıslah suretiyle üretime elveriĢli hale getirilen
arazi» olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlar genel mahiyette olup ormanlık
sahalarla, çıplak kayalıklar, ırmak yatakları ve sahil kumulları gibi toprak varlığı
bakımından çok yetersiz olan alanlarda ıslahı olanaksız alanlar dıĢında kalıp da,
kültüvasyona elveriĢli I - IV. sınıf araziler vasıflı veya vasıfsız tüm çayır ve mera
149
arazileri «tarım arazisi» olarak nitelendirilmektedir.
Türkiye'nin yaklaĢık 76,7 milyon hektar arazi varlığı içinde, yukarıdaki tanımlara
uyan arazi miktarı 57 milyon hektar kadardır. Oysa bu miktarın tamamı tarımda
kullanılmamaktadır. Günümüzde. Konut, eğitim – öğretim, askerlik, sanayi, turizm,
ulaĢım ve benzeri sektörlerinde tesis yapma ve dolaylı kullanımları için gerekli
olan arazilerde bu nitelikteki arazi içinde yer al abilmektedir ve bu durum bir
ölçüde
kaçınılmazdır.
Ancak
gerek
dengeli
arazi
kullanımı
gerek
tarımın
kollanması bakımından «toprak iĢlemesine elveriĢli» ve «üretim, po tansiyeli
yüksek» olan arazilerle, sulu tarım ve bağ - bahçe olarak kullanılan arazilerin veya
sınıfı ne olursa olsun «iklim özelliklerinden» yara rlanılarak zeytinlik, fındıklık.
Fıstıklık, çay ve muz bahçeleri gibi plantasyona ayrılan arazilerin boyutları
belirlenerek baĢka amaçlarla kullanılmalarının kesinlikle önlenmesi gerekir.
1960‟lı yıllarda yapılan etüdlere göre 26.547.000 hektar tarıma elveriĢli arazi
varlığının 2007 yılına gelindiğinde yaygın halde iki amaç dıĢı kullanımları daha da
azaldığı bilinmektedir.
Türkiye tarımsal üretimde kendi kendine yeterli bir ülk e durumunda idi fakat
bugün bunu söylemek olası değil. Fakat 27,7 milyon hektar arazi üzerinde tarım
yapıldığı, aslında bunun 6,1 milyon hektarının toprak iĢlemesine elveriĢli olmayan
ve bir süre sonra ekilemez duruma gelecek olan arazilerden oluĢ tuğu; diğer
taraftan % 2,4 oranında artan nüfusun beslenme ihtiyacının da giderek ar tacağı;
buna karĢın toprağın sınırlı ve üretilemez bir kaynak Olduğu, üstelik tarım dıĢı
kullanımlarla da sürekli olarak azaldığı düĢünülürse, Türkiye'nin tarımsal üretimde
kendine yeterli olması halinin uzun süre devam. Edemeyeceği, yakın gelecekte
üretim açığı doğacağı kaçınılmazdır.
Kaldı ki, tarım; yalnız beslenme ihtiyacımızın karĢılanması bakımından değil, çok
büyük iĢ ve istihdam sahası olması yanında bir kısım sanayi ha mmaddesine ve dıĢ
satıma katkısı % 50'yi aĢan tarım ürünlerine kaynak teĢkil etmesi bakımından da
büyük önem taĢımaktadır.
Konu bu boyutlar içinde incelendiğinde, tarım arazisinden koparılan bir küçük
parçanın bile, Milli Ekonomiyi olumsuz yönde etkileyeceği açıktır.
Ülkemizde. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri sürdürülen kal kınma çabalarına
paralel olarak. Özellikle 1950'lerden itibaren sanayileĢme; sanayileĢmenin ve
nüfus artıĢının doğal bir sonucu olarak da hızlı bir kentleĢme olgusu baĢlamıĢtır.
Ġnsanın yüksek gelir elde etmek isteği tarım arazilerinin amaç dıĢı kullanımın da temel etkenlerden biridir. Arazi sahipleri kısa devredeki çıkarlarını gelecekteki
150
çıkarlarının üstünde tutmaktadırlar. Yukarıda belirtilen hızlı geliĢmelere bu eğilim
de katıldığında sanayi bölgeleri, yerleĢim alanları. Yollar ve turistik bölgeler için
gerekli görülen arazi süratle tarım aleyhine geliĢim göstermektedir.
Verimli
tarım
arazilerinin
amaç
dıĢı
ku llanılmasını
etkileyen
en
önemli
faktörlerden birisi de izlenen politikalar ve yasal boĢluklardır. Bir sektördeki
vergi,
fiyat
ve
benzeri
teĢvik
unsurları
diğer
sektörlerle
ahenkli
olarak
düzenlenmezse geliĢmeler diğer sektörlerin aleyhinde oluĢabilmektedir.
Günümüzde çevre ve tarım alanlarının korunmasına yönelik çok sayıda yasal
düzenleme bulunmaktadır. Bu düzenlemeler farklı kuruluĢların yet ki alanlarına
girmektedir. Örneğin; 1982 Anayasasında, 2872 sayılı Çevre Kanununda, 3083
sayılı Sulama Alanlarında arazi düzenlenmesine dair Tarım Reformu Kanununda,
3194 sayılı Ġmar Kanununda, 5393 sayılı Badiyeler Kanununda, 2965 sayılı Toplu
Konut Kanununda tarım topraklarının kullanımı korunmasına yönelik hükümler yer
almaktadır. Bunca hükmün bir arada uygulanamaması uygulayıcı kuruluĢların
koordineli
çalıĢmamaları
sonucu
tarım
topraklarının
tarım
dıĢı
amaçlarla
kullanılmasına fırsat vermiĢ olmaktadır.
Tarım arazisi günümüzde çok çeĢitli amaçlarla kullanılır hale gelmiĢ olup, bunları
içerdiklerine göre dört bölüm halinde incelemek mümkündür:
1 - Konut Alanları:
SanayileĢme nüfusun hızla artması ve köyden ken te göçün baĢlaması, yeni
yerleĢim alanlarına olan ihtiyacı artırmıĢtır. Bunun sonucu olarak Ģehirlerde
plansız ve kontrollü yapılaĢmalar olmuĢ ve Ģehir çevrelerindeki tarım arazileri ne
doğru yayılmalar baĢlamıĢ. ġehirlerin etrafındaki bağ, bahçe ve tarım arazileri
büyük bir hızla yeni yerleĢim bölgelerine dönüĢmüĢtür.
Arazi kullanım amaçlarına göre uzun dönemli bir planlama yapılmadan
yerleĢilmesi, yapılan planların uygulamadaki geçersizliği, son değiĢikliklerle Ģehir
imar planı yapımında yetkili mercilerin değiĢmesi ve kontrol yetersizliği tarım
arazilerinin
kaybını
hızlandırmaktadır.
YerleĢim
alanları
civarındaki
tarım
arazilerinin arsaya dönüĢmesi ile de meydana gelen ani artıĢ karĢısında bu
arazilerin tarımda kullanılmaya devamını sağlamak güçleĢmektedir. Kentlerin
geliĢme yönleri, arsa taleplerinin belirlenmesinden ön ce saptanarak gerekli
planlamalar yapılmadığı için tarım arazileri, emlak komisyoncularının istekleri
yönünde ve bu değer artıĢına bağlı olarak kolaylıkla tarım dıĢı kullanıma
kaymaktadır. Tarım toprakları üzerinde geliĢen bazı Ġl merkezlerinin tarım dıĢı
bıraktığı alanlar konusunda elde edilebilen bazı istatistikî veriler Tablo 1 'de
151
gösterilmiĢtir. Ancak bu verilerin çok sağlıklı olduğunu söylemek mümkün
değildir. Tabloda değer verilemeyen 20 Ġl merkezinde ise yerleĢim alanlarının
tarım toprakları aleyhine geliĢtiği açı kça bilindiği halde bu Ġllerde yapılan ciddi
etüdler bulunamadığından istatistikî bilgi vermek mümkün olmamıĢtır.
1985 yılı nüfus sayımına göre il ve ilçe merkezleri nüfusu 26,8 milyon olup
nüfusun % 53‟ünü teĢkil etmektedir. Bu rakamın 1990 yılında 32 milyona
ulaĢmaktadır. Buna göre kentsel nüfustaki artıĢ, 1965-1969 yıllarında Mülga
Toprak su Genel Müdürlüğünce hesaplanan 569 bin hektarlık yerleĢim alanının,
1990‟lı yıllarda 1 milyon hektarı aĢmaktadır. Diğer bir deyimle gerekli önlemler
alınmadığı takdirde tarım arazilerinin tarım dıĢı kullanıma geçmiĢte olduğu gibi
sürecektir.
2 - Sanayi Alanları:
YerleĢim ve çevre kirlenmesi konularında disiplin getirilmesi, a Ģırı kentleĢme ve
nüfus problemlerinin çözümlenmesi ve diğer bazı amaçlarla organize sanayi
bölgeleri kurulması yoluna gidilmiĢtir. Yurdumuzda ilk olarak Bursacı Organize
Sanayi Bölgesi 1966 yılında tamamı sanayicilerin hizmetine açılmıĢtır. 1967
yılından itibaren 63 ilde organize sanayi bölgeleri kurulması için Bakanlar Kurulu
Kararnamesi çıkartılmıĢtır. Her Ġi ve Ġlçede küçük sanayi sitesinin kurulması
zorunluluğu açıktır. Ancak her ilde organize sanayi bölgesinin kurulması
yönündeki kararın yanlıĢlığı ise geçtiğimiz yıllardaki uygulamalarla görülmüĢtür.
Nitekim bazı organize sanayi bölgelerine sanayi,oiler1in çekilmesi mümkün
olmamıĢtır. Çünkü kurulan sanayi bölgelerine yapılan yatırım masraflarının sanayi
"ansıması, sanayiciyi daha kolay ve ucuz bir Ģekilde elde ettiği tarım, arazileri ne
yönlendirmektedir Böylece sanayici kendisinin özel mülkiyetindeki veya satın
aldığı tarım arazisin, tahrip etmektedir. Öte yandan organize sanayi bölgelerinin
yerleĢim
alanlarını
da
çevresine
topladığı
bir
gerçektir.
Organize
sanayi
bölgelerinin oluĢturulmasından vazgeçilmeyeceğine göre bu bölgelerin çok gerekli
ve en uygun yörelerde toplanması ve buraların çevresinde gecekondu önleme
bölgelerinin de oluĢturulması zorunludur.
Tablo·1: Bazı il Merkezlerinde YerleĢim Alanı Olarak Kullanılan Verimli
Topraklar (1984)
Ġli
Kapladığı Alan (Ha)
Ġli
Kapladığı
Alan
(Ha)
Adana
8173
Isparta
7036
Adıyaman
1946
Ġçel (Mersin)
3174
152
Afyon
4994
Ġstanbul
1011
Amasya
526
Ġzmir
529
Artvin
2001
Kars
802
Aydın
0
Kastamonu
396
101
KırĢehir
395
3638
Kocaeli (Ġzmit)
1855
Bilecik
2827
Konya
14350
Bingöl
774
Kütahya
2630
Bitlis
299
Malatya
2144
Burdur
913
K. MaraĢ
Bursa
9900
Mardin
2200
Çanakkale
6013
Muğla
2140
Çankırı
3693
MuĢ
2833
Çorum
447
NevĢehir
1102
Edime
501
Ordu
873
Erzincan
1908
Rize
115
Erzurum
3557
Sakarya (Adapazarı)
4128
3584
Samsun
2889
EskiĢehir
6223
Siirt
590
Gaziantep
3940
Sinop
666
UĢak
1268
Ağrı
Balıkesir
Giresun
12
Hakkâri
39
4511
Not: 47 il merkezi için elde edilebilen değerlerin toplamı 118542 hekt ar olup
Ankara, Antalya, Diyarbakır, Kayseri, Sivas, Trabzon gibi (18 Ġl) hakkında
dikkatine alınabilecek değer bulunamamıĢtır. Yurdumuzda inĢaatı tamamlanan,
devam eden veya yer seçimi kesinleĢen organize ve küçü k sanayi bölgelerinin
kapladığı alanlar ve toprak özellikleri Tablo - 2'de gösterilmiĢtir.
153
154
Tablo – 2‟de verilen değerler Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın 1987 yılı sonu
kayıtlarına dayandırılmıĢtır. Görüldüğü gibi Organize ve Küçük Sanayi Siteleri için
tahsis edilen toplam 17999 hektar arazinin yaklaĢık % 62'sine tekabül eden 11196
hektar arazi I - IV. sınıf tarıma elveriĢli topraklar üzerindedir.
3 - Turistik Tesis Alanları:
Verimli tarım arazilerinin tarım dıĢı amaçlara kaymasına neden olan üçüncü v e
önemli bir etken de turizme yönelik yatırımdır. Ülkemizde bütün bölgelerin imar
planı, fiziksel planı hazırlanmamıĢtır. Tüm ülkede tapulama çalıĢmalarının bile
bitirilmemesi plan yapılması fikrini ve iĢlemini zorlaĢtırmaktadır. Bu aksaklığın
giderilmesi için turizm belgesi ve kredisi almak isteyenlere, varsa imar planına
uygun, yoksa mevzi plan yapılarak gerekli kolaylık lar sağlanmaktadır. DıĢ turizmin
geliĢtirilmesi, kiĢilerin hafta sonu ve yıllık dinlenme ihtiyaç larını karĢılamak için
yazlık konut taleplerinin karĢılanması ve tarla sahiplerinin kısa sürede yüksek gelir
elde etmek için arazilerini bu yolla satmak istemeleri, zaten mevcut olmayan ve ya
mevzi
durumundaki
çevre
düzeni
planlarını
kolayca
değiĢtirme
durumuna
getirmektedir.
Turizmin teĢviki için bir miktar tarım alanı elbette gözden çıkarılacaktır. Ancak bu
gibi alanlarda çevre düzeni plan kararlarına taviz verilmeden uyulması gereklidir.
Aksi halde çevrede tarıma elveriĢli arazi kalmamaktadır. Birkaç örnek vermek
gerekirse; DSĠ Genel Müdürlüğü'nün Alanya sulaması içinde yer alan Mahmutlar
kasabası imar planının değiĢtirilmesi sonucu baĢlangıçta % 15 oranındaki tarını
arazisi elden çıkmakta iken bugün bu oran % 40'lara ulaĢmıĢ ve DSĠ yatırımları
kullanılmaz bir hale gelmiĢtir. Diğer bir örnek , Trakya' da Enez - Silivri arasındaki
sahil kuĢağında 8500 hektar tarıma elveriĢli arazi turizm yatırımları ile elden
çıkmıĢtır ve aslında kararlı bir plan uygulaması ile bu kayıp % 50 azala bilecek
durumda idi. Bunun dıĢında Antalya - KuĢadası - Silifke - Erdemli sahil
kuĢaklarında da tarım alanlarının ruhsatlı veya ruhsatsız bir biçimde tarım dıĢı
bırakıldığı bilinen bir gerçektir. Örneğin KuĢadası - Davutlarda 24 hektar arazi
ruhsatlı olarak turizme açılmıĢken ruhsatsız olarak açılan alan 35 hektardı r.
Sahil kesiminin dıĢında, iç bölgelerdeki turizme yönelik yapılaĢmalarda da tarım
aleyhine bir geliĢmenin varlığı görülmektedir. Unutulmaması gereken diğer bir
husus
ise;
turizm
yatırımlarının
taban
pozisyonundaki
tarım
alanlarında
kanalizasyon temizlik ve havadarlık gibi yönlerden bazı sorunlarla karĢı karĢıya
kaldığı, aksine tarım dıĢı yamaç arazilerde daha güzel havadar, manzaralı ve
155
istenilir oluĢudur.
4 - Kamu Yatırımları ve Diğer Kullanım Alanları:
Tarım arazilerinin kaybını hızlandıran diğer etk enler de kentsel alt yapı,
karayolları, demiryolları, havaalanları ve benzeri kamu yatırımları ile tuğla kiremit ocak ve fabrikaları, açık maden ocakları, enerji ve boru hatlarının
yapımıdır. Özellikle büyük kamu yatırımları sadece kullandıkları alanları değil,
çevrelerine çektikleri diğer yapılaĢmalar yolu ile de yeni tarım topraklarının
kaybına sebep olmaktadır. Bu tip geniĢ kapsamlı kamu yatırım projeleri nin
hazırlanmasında yatırım yıllarındaki maliyet unsuru esas alınmakta, ancak tarım
dıĢı
bıraktıkları
arazilerin
uzun
dönemde
getireceği
faydalar
dikkate
alınmamaktadır. En ucuz çözümler tercih sebebi olmaktadır
Yukarıda belirtilen bu yatırımların getirdiği sorunları bazı örneklerle açıklamakta
yarar vardır. Karayolu güzergâhları özellikle ulaĢım kolaylığı sağlaması nedeniyle
sanayi ve yerleĢim yapılaĢmasını kendine çekmekte ve böylece yolun kapattığı
tarım alanı bir yana karayolu güzergâhlarında da büyük boyutlarda toprak kaybına
neden olunmaktadır. Örneğin Ġzmir - Aydın, Mersin - Adana, Adana - Ġskenderun,
Ankara - EskiĢehir, Amasya Erbaa - SuĢehri karayolları güzergâhları büyük ölçüde
tarım alanı dıĢına çıkmıĢtır. Bu yollar ülke için elbette gereklidir ve karayolu
yapımı sürecektir, ancak yolların daha düĢük vasıflı arazilerden geçiril mesinin
verimli tarım toprağının kaybını önleme gibi inkâr edilmeyecek ölçüde büyük bir
yararı olduğu da bir gerçektir. Örneğin Trakya'da 25608 hektar verimli tarım
arazisi bu tip yatırımlarla tarım dıĢına çıkarılmıĢ ve bu miktar her geçen gün
artarken bu yolun 810 km kadar yakınlarında 130000 hektarı bulan tarım dıĢı
araziler boĢ durmaktadır.
Yukarıda belirtildiği gibi ülkemizde son yıllarda inĢaat sektörünün geliĢmesi ile
kendini bir kat daha hissettiren tuğla kiremit ihtiyacını karĢılamak için verimli
tarım alanları artan bir hızla tahrip edilmektedir. Tuğla - kiremit tesisleri kamu
yatırımlarından daha farklı bir biçimde, kuruldukları yerleri koruyup çevresini
tahrip etmektedirler. Yurdumuzda tuğla kiremit üretimine hiçbir yeni teknoloji
katılımı olmadığından, asırlar boyu oluĢmuĢ en verimli alüvyon ova toprakları
hiçbir ilave iĢleme tabi tutulmaksızın üretimde kullanılmaktadır. Çok kısa sürede
kurulabilen bu tesisler kuruldukları yerlerden ziyade çevresini yok etmektedirler.
Bu sorunu bir kaç örnekle ve istatistikî bilgilerle açıklamakta yarar vardır.
Trakya'da 1400 dekar, Erbaa‟da 2000 dekar, Gediz ovasında 4400 dekar, Çorum'da
156
2000 dekar tarım arazisi 1985 yılına gelindiğinde tuğla - kiremit yapımı nedeniyle
tarım. arazisi olmaktan çıkmıĢ ve kullanılmayan çukurluklar ve bataklıklar haline
dönüĢmüĢtür. Etüdü yapılmayan daha pek çok arazi aynı durumdadır.
Bayındırlık ve ıskan Bakanlığı Yapı Malzemesi ve Deprem AraĢtırma Genel
Müdürlüğü'nün 1983 yılı sonu itibariyle tüm illerimizi kapsayan envanter
çalıĢmasına dayanılarak yapılan değerlendirme Tablo - 3'de verilmiĢtir.
Tablo - 3'de de görüleceği gibi tuğla - kiremit ocak ve fabrikaları her yıl
ülkemizden 17 milyon tonu aĢkın çok değerli alüvyal top rağı veya diğer bir ifade
ile 1m kalınlığındaki 11000 dekar verimli araziyi bir daha geri dönmeyecek Ģekilde
yok etmektedir.
Tablo·3: Türkiye'de Tuğla - Kiremit Üretim Tesisleri, Kapasiteleri ve Toprak
Tüketimleri (ilçeler dahil – 1983 verileri)
Ġli
Toplam
Tesis
Sayısı
Üretim Kapasitesi
(milyon - adet/yıl)
Tuğla
Adana
8
57.0
Adıyaman
1
7.5
Afyon
10
67.5
Amasya
6
Ankara
Kiremit
3.0
Tüketilen
Toprak
Miktarı
(ton - yıl)
Tüketilen
( 1m
derinlikte
Arazi
miktarı )
(dekar/yıl)
267000
178.9
33461
27.3
2.6
312154
208.1
16.1
0.5
73946
49.3
39
201,1
15.4
962367
641.6
Antalya
2
22,8
101723
67.8
Artvin
1
13.5
60230
40.2
Aydın
9
58.7
24.6
365968
244.0
Balıkesir
3
17.8
3.0
92107
61.4
Bilecik
4
21.4
3.2
109014
72.7
Bolu
1
14.9
66476
44.3
Burdur
8
28.8
128490
85.7
157
Bursa
13
101.0
25.3
557653
371.8
Çanakkale
4
10.3
4.6
65414
43.6
Çankırı
2
31.2
2.8
151046
100.7
Çorum
53
162.6
234.2
1716290
1144.2
Denizli
4
41.5
8.5
221115
147.4
Diyarbakır
4
43.0
191846
127.9
Edirne
2
8.0
1.0
38537
25.7
Erzincan
2
37,7
-
168200
112,7
Erzurum
1
21
-
93692
62,5
EskiĢehir
11
41
68
475430
317
Gaziantep
1
18
-
80307
53,5
Giresun
2
4,2
-
18737
12,5
GümüĢhane
1
15
5
88076
58,7
Hatay
5
61,3
3,8
289568
193
Isparta
4
2,5
7,1
41191
27,5
Ġstanbul
-
345
-
1539230
1026,2
Ġzmir
13
37,5
43,1
349651
233,1
Kastamonu
3
13
-
58000
38,7
Kayseri
10
65,9
-
294015
196
Kırklareli
1
2
1,5
15269
10,2
KırĢehir
1
12
-
53538
35,7
Kocaeli
3
4
-
17845
11,9
Konya
18
141,7
-
712774
475,2
Kütahya
15
30
53
358076
238,7
Malatya
2
14,5
1,5
71038
47,4
Manisa
84
367,9
101,5
2070321
1380,5
KahramanmaraĢ
3
58
-
258768
172,5
Muğla
1
10
-
44615
29,7
158
NevĢehir
10
272,2
5,5
144622
96,4
Niğde
4
33
-
147229
98,2
Rize
1
14,4
-
64246
42,8
Sakarya
5
9,8
8,3
78838
52,6
Samsun
6
16,1
2,4
81984
54,7
Sinop
28
108,8
58,5
732915
488,6
Sivas
2
22,2
-
99046
66
Tekirdağ
10
125,4
14,2
619553
413
Tokat
21
102,2
18,8
535507
375
Trabzon
3
56
-
250737
167,2
UĢak
5
28,5
4
144076
96
Van
1
20
-
89230
19,5
Yozgat
4
15,5
-
69153
46,1
Zonguldak
21
197
33,3
1020697
680,5
Genel Toplam
491
3094,6
772,4
17074487
11383
2.2 Toprağın Fiziksel - Kimyasal - Biyolojik faktörlerden dolayı kirlenmesi :
- Toprak kirlenmesi; insanın sürdürdüğü çeĢitli iliĢkiler so nucunda toprağın
fiziksel, kimyasal ve jeolojik yapısındaki, doğal kullanılma amaçlarına ayıkırı
düĢen değiĢme, yıpranma, tükenmelerin oluĢması olarak tanımlanabilir,
- Toprak kirlenmesi, daha genel anlamda toprak sorunla rı içinde incelenir.
Toprak su ve rüzgâr erozyonu,
- TaĢlık, çoraklık ve yaĢlık,
- Tarım ilaçları kullanımı,
- Gübreleme, maden iĢletmeciliği,
- Tarım alanlarının kirlenmesi,
- Evsel ve endüstriyel katı atıklar,
- Tarım alanlarının tarım dıĢı kullanımları olarak gruplandırılabilir.
1 - Toprak Kirlenmesinin Nedenleri:
Toprak kirlenmesi, diğer çevre sorunlarının büyük bir bölümünde görüldüğü gibi
doğanın yanlıĢ ve kötü kullanılması sonucu ortaya çıkmakta, doğal dengenin
bozulması ile birlikte giderek hız kazanmaktadır.
159
KentleĢme ve sanayileĢme sonucu ortaya çıkan katı, sıvı ve gaz atıklarının
topraklara karıĢması, toprak kirliliği oluĢturmakta, ayrıca tarım alanlarının kentsel
ve sanayi kullanımlarına açılması verimli toprakların kaybına sebep olmaktadır.
Aynı zamanda verimli tarım topraklarından tuğla, kiremit gibi yapı malzemelerinin
üretimi söz konusu kayıpları çoğaltmaktadır.
Ayrıca, daha çok ürün almak için geliĢtirilen yeni tarım teknikleri bazı hallerde;
hızlandırılmıĢ
erozyon,
tuzluluk
ve
yaĢlık
gibi
toprak
kir lenmelerine
yol
açabilmektedir.
2 - Ülkemizde Toprak Kirlenmesinin Türleri:
AĢağıda
toprak
kirlenmesinin
türleri
ayrı
baĢlıklar
altında
ele
alınarak
açıklanmıĢtır.
Erozyon:
Toprakların su ve rüzgâr etkisiyle yerlerinden aĢındırılarak baĢka yerler e taĢınması
olayına erozyon adı verilmektedir.
a) Su erozyonu:
Su erozyonu; doğal erozyon ve hızlandırılmıĢ erozyon olmak üzere iki kısımda
incelenebilir.
Doğal erozyon yıkanmalar, yüzeysel taĢınmalar ve arazi kaymasından oluĢur.
Doğal erozyonla taĢınan materyal yeni toprak oluĢm asını da sağlamakta, böylece
yaĢlanmıĢ toprakların gençleĢmesine ve verimliliklerinin yeniden yükselmesi
sonucunu da doğurabilmektedir.
HızlandırılmıĢ erozyon ise; eğimli arazilerdeki orman ve meraların tarım alanı
haline getirilmesiyle buralarda su tut ma kapasitesinin azalması sonucunda oluĢan
yüzey akıntılarının toprakları aĢındırması ve sürükleyerek taĢımasıyla oluĢur.
b) Türkiye'de HızlandırılmıĢ Su Erozyonu ve Nede nleri:
Toplam Türkiye topraklarının yaklaĢık % 74'ü su erozyonunun etki alanı içinded ir.
iĢlenebilir tarım alanlarında karĢılaĢılan su ero zyonu toplam toprakların % 20"sini
aĢmaktadır.
Türkiye'de hızlandırılmıĢ su erozyonunun nedenleri arasında orman tahribatı, mera
tahribatı, yanlıĢ arazi kullanımı, nadas yöntemi, iĢletme büyüklükleri, kiracılık ve
yarıcılık, bilgisizlik, ekim nöbeti ve ahır gübresinin kullanılmaması sayılabilir.
Kontrolsüz otlatmaların usulsüz, kesimlerinin yanı sıra, her yıl ortalama yaklaĢık
6300 Ha ormanın tarla açmak amacıyla, 22000 Ha, ormanların yangınlarla tahrip
edildiği hesaplanmaktadır. Bunların sonucunda yaklaĢık 11 milyon hektarlık orman
alanlar, bir baĢka deyiĢle toplam orman alanlarının % 60'ı aĢkın bir bölümü bozuk
160
hale dönüĢmüĢ, doğal denge 'bozulmuĢ veya yok olmuĢ, su erozyonu da büyük
toprak kayıplarına ve su taĢkınlarına neden olmuĢ ve olmaktadır. Meralar, gerek
alan ve gerekse nitelik bakımından gün geçtikçe kayıplara uğramakta, kontrolsüz
ve aĢırı otlatılma bitki örtüsünün yok olmasına bu da erozyonun hızlanması
sonucunu doğurmaktadır. Birim alandan alınan ürünün artırılması yerine, orman ve
meraların tarım alanlarına dönüĢtürülmesi, 1935'de 44 milyon hektar olan çayır ve
meraların 1955' de 31, 1980'de 21 milyon hektara düĢmesine neden olmuĢtur .
YanlıĢ arazi kullanımı, sürülmeye baĢlanan ve üzerinde erozyonla ilgili hiçbir
önlem alınmayan yeni açılan tarım alanında ve özellikle eğimli arazilerde erozyon
giderek etkisini artırmıĢtır.
Genellikle toprak koruma önlemlerinin birlikte ve beraber alınması gerekirken
küçük iĢletmelerde uygulanamaması, nadas dönemlerinde korunmadan tümüyle
yoksun eğimli arazilerin bulunması, kiracılık ve yarıcılık biçiminde tarım
alanlarının
büyük
bir
bölümünün
iĢletilmesi,
toprak
korumanın
temel
önlemlerinden olan ekim nöbetinin ve toprağı erozyona karĢı da yanıklı kılan ahır,
gübresinin yaygın olarak kullanılamaması ve bu konulardaki bilgisizlik eroz yonu
artırıcı önemli nedenler arasında sıralanabilir.
c) Türkiye'de Önemli Su Erozyon Alanları:
Ülkemiz,
topografik
yapının,
doğal
bitki
örtüsü
ve
fiziksel
toprak
özelliklerinin erozyona uygun bulunması ve topraklarda gerekli önlemlerin
alınmadan iĢlenmesi sonucu derecede, su eroz yonuna açık bulunmaktadır.
Trakya'da hafif ve orta derecede Ģiddetli su erozyonu daha çok yüksek d ağ
yamaçlarında iĢlenen topraklarda meydana gelmektedir. Ege bölgesinde ormanların
yangınlarla tahrip olması sonucunda Aydın ve Söke ovalarında büyük kayıpl ara yol
açan taĢkınlar oluĢmuĢtur. Orta Anadolu'da eğimli arazilerde nadaslı buğday
tarımının
sürdürüldüğü
alanlarda
su
erozyonu
oldukça
Ģiddetl i
biçimde
görülebilmektedir, Ayrıca Güney Anadolu bölgesinde tarla açılmıĢ bulunan eğimli
arazilerde ve aĢırı otlatılan meralarda Ģiddetli su erozyonu vard ır. Karadeniz
bölgesinde mısır ve tütün tarımı yapılan arazilerde, iç bölgelerdeki eğimli
arazilerde ve Çoruh ırmağı vadisinde orta ve çok Ģiddetli erozyon görülmektedir.
d) Türkiye'de Rüzgâr Erozyonu, Nedenleri ve Alanları:
Rüzgâr, erkin bir erozyon yapıcı olarak ilk çağlardan baĢlayarak günümüzde de
etkisini sürdürmektedir. Rüzgâr erozyonu, insanların doğal dengeye olumsuz
karıĢmalar, aĢırı otlatma, uygun olmayan ekim sonucunda artırılmıĢ bulunmaktadır.
Toprakların rüzgârlarla taĢınması olayı karmaĢık olup, bunu toprak yüzeyinin
161
özelliği, toprağın su kapsamı ve rüzgâr koĢulları etkilememedir. Rüzgâr erozyonu,
arazi yüzeyinin genellikle kuru ve bitki örtüsünden yoksun bulunduğu kurak ve
yarı kurak yörelerde çok etkilidir. Rüzgârın aĢındırma ve taĢıma gücü birçok
etkene bağlıdır. Bu etkenlerin birleĢmesi taĢınan toprağın oranını belirlemektedir.
Rüzgâr erozyonu ülkemizin genellikle kurak ve yarı kurak iklim koĢulları altındaki
yörelerde sorun olmaktadır. Toprakların organik maddelerce çok fakir bulunmaları,
strüktürlerinin bozuk ve tekstürlerinin rüzgârla taĢınmaya uygun büyüklükte
olmaları rüzgâr erozyonunu artırıcı nedenlerin baĢında gelmektedir. Özellikle Orta
Anadolu'da ilkbaharda güneyden esen kuru ve kavurucu sıcak rüzgârlar, bitki
örtüsünden yoksun arazilerde büyük toprak kütlelerini bir yerden kaldırıp baĢka
yerlere yığmaktadır.
Rüzgâr erozyonunun en fazla ekili olduğu yöre Konya ve Karaman illeri sınırları
içine düĢmektedir. Bu yörede, rüzgâr erozyonunda zarar, gören toplam arazi 150
bin hektarı bulmakta, bunun da 100 bin hektarı aĢan bölümü Ka rapınar ilçesinde
yer almaktadır.
Niğde ili sınırları içinde yaklaĢık 28 bin Ha, Sakarya ilinde 2400, Kars ilinin
Aralık ilçesinde 1 600 Ha'lık alanlarda etkili rüzgâr erozyonu görülmektedir.
Bunların dıĢında, Terkos gölü, Fethiye, Fenike, Adana, Mersin, Silifke kıyı
Ģeritleri gibi ül1kemiziin bazı kıyı kesimlerinde, kumullu alanlar rüzgâr erozyonu
etkisinde kalmaktadır.
Meralar, gerek alan ve gerekse nitelik bakımından gün geçtikçe kayıplara
uğramakta, kontrolsüz ve aĢırı otlatılma, bitki örtüsünün yok olmasına bu da
erozyonun hızlanması sonucu doğurmaktadır. Birim alandan alınan ürünün
artırılması yerine, orman ve meraların tarım alanlarına dönüĢtürülmesi, 1935'de 44
milyon hektar olan çayır ve meralar alanlarının 1955' de 31 ve 80'de 21 milyon
hektara düĢmesine neden olmuĢtur. YanlıĢ arazi kullanımı, sürülmeye baĢlanan ve
üzerinde erozyonla ilgili hiçbir önlem alınmayan yeni açılan tarım alanın da ve
özellikle eğimin arazilerde erozyon giderek etkisini artırmıĢtır.
Genellikle toprak koruma önlemlerinin birlikte ve beraber alınması gereki rken
küçük iĢletmelerde uygulanamaması, nadas dönemlerinde korunmadan tümüyle
yoksun eğimli arazilerin bulunması, kiracılık ve yarıcılık biçiminde tarım
alanlarının
büyük
bir
bölümünün
iĢletilmesi,
toprak
korumanın
temel
önlemlerinden olan ekim nöbetinin ve toprağı erozyona karĢı dayanıklı kılan ahır,
gübresinin yaygın olarak kullanılamaması ve bu konulardaki bilgisizlik erozyonu
artırıcı önemli nedenler arasında sıralanabilir.
162
Erozyonun insan ve çevresinde etkileri ;
Kirlenmenin artması: Erozyonla taĢınan materyalin aynı zamanda bir kirlenme
kaynağının oluĢturduğu da bir gerçektir. Üretimi artırma k amacıyla günümüzde
büyük miktarda gübre ve pesti sit kullanılmaktadır. Bunların ayrı ayrı ve birlikte
araziden yüzey suları veya sedimentlerle taĢınmaları akarsuların ki rlenmelerine
neden olmaktadır. Akarsular ve göllerde balık ölümlerinin artmasının taĢınan
insektisitlerden kaynaklanabileceği kullanılan azotlu ve fosfatlı gübrelerin ise aĢırı
beslenmeden
dolayı
bataklaĢmaya
(ötrafikasyon)‟a
yol
açabileceği
dikkate
alınmalıdır. Bunların dıĢında, su kaybının artması, su ürünlerindeki verimliliğin
azalması, bitki besin maddelerinin kaybı, üretilen ürünlerde niteliğin olu msuz
yönde değiĢmesi, sel oyuntuları ile arazi kaybı, toprak strüktürünün bozulması,
sedimantasyon, uygun su temini yönündeki harcamaların artması, iĢletme ve bakım
giderlerinin yükselmesi, verimli toprakların sedimentlerle örtülmesi, topraklardaki
su tutma kapasitesinin ve inriltrasyon kapasitesinin az alması, sel baskınları
nedeniyle can ve mal kayıplarına yol açması, artan su taĢkınları sonucu akıntı
yataklarında ve rezervuarlarda kapasitenin düĢmesi ve depolanan su miktarının
azalması,
ulaĢım
yapılan
suyollarında
ve
limanlardaki
temizleme
tarama,
giderlerinin artması, su kuvvetli potansiyelinin azalması, arazi ve akarsuların
yaban hayatı ve dinlenme yeri olarak kullanım değerlerinin düĢmesi, su yapılarının
ömürlerinin
ekonomik
azalması,
sular1a
ve
drenaj
sistemlerinin
taĢıma
kapasitelerinin düĢmesi ile iĢletme giderlerinin artması, çökelen sedimentler
nedeniyle
drenaj
sorunlarının
ortaya
çıkması
ve
üretkenliğinin
azalması,
karayollarının bakım giderlerinin artması gibi çok ve çeĢitli tür ve boyuttaki
sorunlara neden olmaktadır
e) Erozyondan Korunma Önlemleri;
Erozyondan
korunma
önlemleri
genel
olarak
dört
esasa
dayanmaktadır. Bunlar:
a) Araziyi kabiliyetine göre kullanmak,
b) Araziyi ölü ya da canlı bitkilerle olabildiğince örtülü bulundurmak,
c) EĢ yükselti eğrilerine paralel olarak tarım yapmak,
d) Araziye düĢen suları çevirmek, zarar vermeyecek bir hızla korunmuĢ
suyollarından
Toprak koruma önlemleri ise iki yöntemle sağlanabilir. Bunlar bitki1sel nöbetini
uygulayarak bir tarlada her yıl aynı bitkiyi yetiĢtirmek yerine çeĢitli bitkileri
düzenli bir sıra çerçevesinde yetiĢtirmek, toprağı oluĢturan ve toprağı koruyan
163
bitkilere öncelik vermek, bitki artıklarını, gerekli ölçüde yerinde bırakmak, ölü
bitki örtüsü adı verilen hasattan sonraki artıkları toprakta bırakmak, rüzgâr
etkisinden korumak için hâkim rüzgâr yönüne dik olarak bir kaç ağaç türünden
oluĢan rüzgâr kırıcı Ģeritler oluĢturmak yer almaktadır.
Mekanik yöntemler arasında tasarlanan, Ģerit üzerine ekim, eĢ yük selti eğrilerine
paralel tarım yapmak gibi önlemler sıralanabilir. Uygulanan tarım tekniklerindeki
yanlıĢlıkların düzeltilmesiyle orta derecede Ģiddetli su eroz yonu büyük ölçüde
önlenebilmektedir.
d) Gübreler:
Bitki
besin
maddelerinden,
planlanan
ürün
düzeyine
eriĢmede
noksanlık
gösterenlerin dıĢarıdan çeĢitli bileĢikler halinde eklenmesiyle «gübreleme» ve
gübreleme amacı ile eklenen bileĢiklere «gübre» adı verilmektedir. Bitkilerin
geliĢmeleri ve organik madde yapımı için kullanılan maddelere, genel anlamda
bitki besin maddesi denilmektedir.
- Gübre kullanımında Göz önüne Alınması Gereken Konular:
Tarımsal üretim alanlarında toprağın besin açığını kapatarak ve istenilen optimal
ürünü elde edebilmek için toprağın bitkisel besin maddesel kapsamını planlanan
ürünün sağlayacak düzeye çıkarmak gerekmektedir. Bu miktarın altında verilen
besin maddeleri beklenen ürün artıĢını sağlayamamakta, üstünde verilen ise,
sağladığı, etkinin paralel artmayıp tersine azalmasına neden olarak ekonomik
olmamakta, ayrıca ürün kalitesini bozmakta ve çevre kirlenmesine yol açmaktadır.
Gübre kullanımında optimal miktarın belirlenmesi su ve toprak kaynaklarının
kirlenmelerinin en az düzeyde tutulabilmesi için üzer inde önemle durulması
gereken bir konudur.
e) AĢırı Gübrelemenin OluĢturduğu Kirlenme Sorunları ve Önleme Tedbirleri:
Ülkemizde azotlu, fosforlu, potasyumlu ve kompoze olmak üzere farklı gübre
çeĢitleri kullanılmaktadır.
Gereğinden fazla kullanılan gübrelerin neden olduğu olumsuz etkiler, çevre sağlığı
ve kirlenme yönünden aĢağıda belirtilen sonuçları yaratmaktadır.
- Yüksek düzeyde Azotlu gübre kullanılması sonucu topraktan yıkanması akarsu ve
yeraltı
sularında
nitrik
miktarı
artmakta,
içme
sularını
olumsuz
yönde
etkilememelidir.
- Fosforlu gübrelenin düzey akıĢlarıyla taĢınması sonucu iç me sularında ve
akarsularda fosfor miktarı yükselmektedir.
- Özellikle göllerde azot ve fosfor miktarının yükselmesi ötrofikasyona neden
164
olarak, göllerdeki canlı yaĢamı olumsuz yönde etkileyer ek canlı türlerinin
azalmasına ve bataklaĢmaya yol açmakta, istenmeyen aĢırı bitki üremesine neden
olmaktadır.
- Yüksek düzeyde nitrojenli gübre verilen topraklardaki bitkilerde nitrozemin gibi
kansorejen maddeler oluĢmakta, özellikle yaprakları yenen sebzelerde zararlı nitrat
ve nitrik birikmelerine yol açmaktadır.
f) Pestisidler:
Genel anlamıyla pestisidler, tarım ürünlerine zarar veren her türlü organizmaları
yok etmekte kullanılan kimyasal maddelerdir. Ve tarım ilaçları olarak tanınırlar.
Pestisidlerin çevreye bulaĢmaları ya bir amaca yönelik yapılan i laçlamadan
kaynaklanan dolaylı buluĢmalar ya da doğrudan olmaktadır.
Pestisidler çevreye uygulandıklarında buharlaĢma, toprak kolloidleri tarafından
absorbasyon, yıkanma, kimyasal reaksiyonlar ve mikrobiğe metabolizmaya etkileri
biçiminde olaylar doğururlar.
Pestisidlerin Sulama Etkileri;
Pestisidler su ekosisteminde su içinde veya kenarında meydana gelen akuatik
bitkilerin ya da böceklerin mücadelesi için ilaçların suya doğrudan uygulanması,
ilaçlanmıĢ bitki veya toprak yüzeylerinden toprak üstü veya toprakaltı drenaj
suyunun hareketi ya da yağmur suları ile yıkanması, ilaç artığı içeren bitki, böcek
veya toprağın çeĢitli yollardan su ekosistemine taĢınması, ilaç endüstrisi atıklarının
suya veya toprağa dökülmesi biçiminde ulaĢırlar. Bazı pestisidlerin su ortamında
bulunmaları su ürünlerine zarar verebileceği, gibi, bu su ürünlerini tüketenler
içinde büyük bir tehlike kaynağı oluĢturur. Uzun dönemde pestisidlerin kalıcı
özelliklerinden dolayı su ekosistemini geri dönülemeyecek ölçüde bozabi lir.
Ülkemizde ekili araziye oranla pestisid kullanımının birçok, geliĢmiĢ ülkeye göre,
az oluğu, ancak bazı yörelerde bilinçsiz uygulamalar sonucu çeĢitli zararlarının
ortaya çıktığı bilinmektedir.
Pestisidlerin en çok kullanıldığı Akdeniz Bölgesi ve Çukurova'da çeĢitli yeraltı ve
yerüstü su örneklerinde önemli ölçüde pestisi d kalıntısı bulunmuĢtur. Ayrıca
Antalya ve Ġskenderun Körfezleri arasında kalan sahada avlanan çeĢitli balık
türlerinde pestisid kalıntıları saptanmıĢ. Aynı durum Karadeniz kıyılarında avlanan
balık türlerinde de gözlenmiĢtir. Orta Anadolu‟da, ilaçlı tohumların kuĢ türlerine,
Güneydoğu Anadolu‟da farelere karĢı kullanılan pestisidlerin canlılara zararlı
165
olacağı tespit edilmiĢtir.
2.3 TOPRAK KĠRLENMESĠ ĠLE ĠLGĠLĠ KURULUġ VE YASALAR
Ülkemizde toprak ve arazi konularıyla ilgili çok sayıda yasa ve yönetmeliğin
varlığına rağmen, toprak kirlenmesi ile toprağın kötü kullanılması ve bununla i1gili
çevre sorunlarını düzenleyen hükümler çok azdır. Tarımsal üretimi geliĢtirecek,
toprak kirlenmesini önleyecek ve dengeleyecek ve bunlara bağlı olarak toprağı en
iyi biçimde koruyacak yasa ve yönetmeliklerin bir çevre koruma anlayıĢı içinde
yürürlüğe sokulması gerekmektedir.
Toprak ve arazi kullanımıyla birinci derecede ilgili Kanun olan 1757 sayılı Toprak
ve Tarım Reformu Kanunu 1978 yılında Ģekil yönünden Anayasa mahkemesince
iptal edildiğinden, 3083 sayılı Kanun onun yerini dolduramamıĢtır. Bu konuda
önemli
bir
boĢluk
ortaya
çıkmıĢtır.
Yapılacak
yeni
düzenlemeler
sanayi
geliĢmesinden dolayı çevreye en az zarar verebilecek ve tarım t opraklarını
koruyacak, kentsel geliĢmelerin tarım, topraklarının en az kayba uğratacak, verimli
tarım alanlarının sorunsuzca tahrip eden tuğla, seramik ve benzeri toprak sanayi ile
açık maden iĢletmeciliğine denetim ve önlemler getirecek biçimde olmalıdır.
6200sayılı Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü KuruluĢ ve Görevleri Hakkındaki
Kanunda yer almaktadır.
Toprak Korurna ile ilgili bazı hükümler de Gübre AraĢtırma Enstitüsü ile
Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığı'nın görev ve yetki alanına girmektedir.
485 sayılı Orman Bakanlığı KuruluĢ ve Görevleri Hakkındaki Kanunun, orman
topraklarının kayıp olmasının önlenmesi ve su toplama havzalarında doğal
dengenin, sağlanması görevini Tarım, Orman ve Köy iĢleri Bakanlığına vermiĢtir.
Üniversitelerin Ziraat Fakülteleri de toprak sorunları ve toprak kirlenmesinin
çeĢitli boyutları ile ilgili araĢtırmalar yapmaktadır.
ÇeĢitli sanayi kuruluĢlarının çevreye yapabilecekleri etkileri denetlemek amacıyla
Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca raporlar verilmek tedir.
Pestisidler, konusu ile ilgili Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Hıfzısıhha
Enstitüsü ve buna bağlı zehir araĢtırmaları enstitüsü, Orman ve Köy iĢleri
Balkanlığı, Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü, Zirai Mücadele Ġlaç ve Aletleri
Enstitüsü, Zirai Mücadele AraĢtırma Enstitüleri, Biyolojik Mücadele AraĢtırma
istasyonları, Üniversitelerin ziraat Fakülteleri bulunmaktadır.
Bitkilerdeki hastalık ve zararlılara karĢı kullanılan ilaçların, ithal, ihraç, ,imal,
satıĢ ve kullanılmaları 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda
yer alan hükümleri ve bu Kanuna bağlı olarak hazırlanan «Zirai Mücadele Ġlaç ve
166
Aletleri Hakkında Nizamname» hükümlerine göre yürütülmektedir. ÇeĢitli böcek
ve zararlılara karĢı kullanılan ilaçların imal, ithal, ruhsat ve satıĢı ile ilgili
iĢlemler ve hayvanlardaki dıĢ parazitlere karĢı kullanılan ilaçların ruhsat iĢlemleri
S.S.Y.B.'nca yürütülmektedir. «Gıda Maddelerinin Umumi Sağlığı ilgilendiren
EĢya ve Levazımın Hususi Vasıflarını gösteren Tüzük » uyarınca, perakende satıĢ
için Valiliklerden izin alacakların haiz olmaları gereken konularla ilgili olarak
S.S,Y.B,'nca çıkarılan bir talimat da mevcuttur.
3. USUL HÜKÜMLERĠ ACISINDAN ÇEVRE SORUNU
3.1 GĠRĠġ
Ġnsanlığın çevreye müdahalesi toplayıcılıktan tarıma, tarımdan da Sanayi ve
kentleĢmeye uzanan bir süreç sonunda belirginleĢmiĢtir. Ancak, bu müdahalenin
«çevreyi tahrip» boyutuna ulaĢması ve insanlığın geleceği bakımından endiĢe
duyulması çok yakın zamanlarda söz konusu olmuĢtur.
Gerçekten, çevreyi oluĢturan en önemli unsurlardan hava ve su, Roma H ukukundan
beri üzerinde egemenlik kurutulamayan ve özel mülkiyete konu olmayan Ģeylerden
sayılmıĢtır. Bu düzenleme ise, ana hatlarıyla günümü z hukuk düzenlince de
benimsenmiĢtir. Buna karĢılık, hızlı sanayileĢme ve kentleĢme ile kapitalist
sistemin “kar amacı”; aynı sistemde suyun ve havanın “serbest mal” sayılması,
Ģeylere iliĢkin hukuki düzenlemelerin çevre kirlenmesi ve çevrenin tahrip
edilmesine engel olamadığını, hiç değilse bu konuda yeters iz kaldığını göstermiĢtir.
Ġnsanların çevreye müdahalesi sonucu, önce baĢka insanlar bakımından mameleki
zararlar ortaya çıkmıĢ daha sonra da bu zararların tazmini ve zarar verici faaliyetlerin durdurulması istemleri söz konusu olmuĢtur. Böylece, temelde çevreye
müdahale ve çevre kirlenmesi konularını taĢıyan özel hukuk uyuĢmazlıkları yargı
organı önüne, gelmeye baĢlamıĢtır. Aynı Ģekilde, çevre kirlenmesi, kirlenmenin
önlenmesi,
kirlenmeden
doğan
sorumluluk
konularına
iliĢkin
adli
yargı
uyuĢmazlıkları, madeni usul hukuku bakımından da önem kazanmıĢtır.
ĠĢte, bu incelemede de Türkiye'de çevre sorunlarına iliĢkin yargı kararları usul
hukuku bakımından değerlendirilmeye çalıĢılacaktır. Hemen belirtelim, inceleme
konusu adlı yargı önüne gelen özel hukuk uyuĢmazlıkları ile sınırlı tutulacak, ceza
hukukuna ve idare hukukuna iliĢkin konulara değinilmeyecektir. Ġncelenen sorunlar
konu ile ilgili Yargıtay kararlarına göre belirlenmiĢtir. Yani çevre hukuka iliĢkin
Yargıtay
kararları
usul
hukuku
iliĢkileri
bakımından
incelenecek
ve
değerlendirilecektir.
ġunu da belirtelim incelenen Yargıtay kararlarının bir bölümü 2872 sayılı Çevre
167
Kanunun
yürürlüğe
girmesinden
sonraki
döneme
aittir.
Ancak
kararların
hiçbirisinde Çevre Kanunu'nun uygulanmasına rastlanmamıĢtır. Fakat bu durum
usul
hukuku
sorunlarının
değerlendirilmesi
bakımından
bir
engel
oluĢturmamaktadır.
3.2 DAVA VE TARAF EHLĠYETĠ ĠLE HUKUKĠ YARARA ĠLĠġKĠN
SORUNLAR
1. Genel Olarak:
Çevre kirlenmesinden ya da daha kapsamlı olarak, çevreye müdahaleden doğan
veya doğabilecek zararlar bakımından kimlerin, kimlere karĢı dava açabileceği
sorunu, bu alanda ki dava hakkıyla iliĢkili olarak, çevre hukukunun önemli
konularından birisi biçiminde gözükmektedir.
Taraf ehliyeti kavramı yanı, bir davada dava cı veya davalı olabilme yeteneği,
medeni hukuktaki hak ehliyetinin medeni usul hukukunda büründüğü Ģekil olarak
tanımlanmaktadır. Buna göre, medeni hukuk bakımından hak ehliyeti bulunan
gerçek ve tüzel kiĢiler (MK m. 8 ve m. 47,48) medeni usul hukukunda taraf
ehliyetine sahiptirler (HU'MK m. 38) Dava ehliyetini dava açabilme ve usul
iĢlemleri yapabilme yeteneği ise medeni hukuk ehliyetine göre belirlenmektedir.
(HUMK m. 38)
Dava hakkı konusuna gelince; Bu konuda ana hatlarıyla, korunmaya değer hukuk
yolları olan, geçek ve tüzel kiĢilerin Ceza hukuk anlamında dava hakkı vardır
denilebilir. Yani dava hakkı hukuki yollarla ile sınırlıdır.
Çevre Kanunu'nun «kirletenin sorumluluğu» baĢlığını taĢıyan 28. maddesinin ikinc i
fıkrasına, göre; «Kirletenin, meydana gelen zarardan ötürü genel hükümlere göre
tazminat sorumluluğu saklıdır». O halde, çevreye müdahaleden doğan özel hukuk
uyuĢmazlıklarına da, kimin kime karĢı dava açabileceği ve dava hakkı, konuları,
usulün yukarıda ana hatları belirtilen bu alandaki genel hükümlerine göre
belirlenmelidir.
Acaba, çevreye müdahale eden doğan uyuĢmazlıklardaki yarar ve dava hakkı
konuları, uygulamada nasıl değerlendiri1mektedir?
(*)Bu
bölüm
Haluk
Konuralp‟in
(A.Ü.H;F.
AraĢtırma
görevlisi)
bir
incelemesinden alınmıĢtır. "Mahkeme Kararlarında Çevre Sorunları" Türkiye Çevre
Sorunları Vakfı yayını, 1986 – ANKARA”
AĢağıda bu konudaki bazı Yargıtay kararlarına değinilecektir.
168
2. Bazı Örnekler:
a) iflas idaresinin Çevre Kirlenmesinden Doğanın Zararın Tazmini için Dava
Açması: 25.12.1985, günlü 1.HD kararına konu olan bir olayda, iflas etmiĢ bir
dokuma Ģirketinin iflas idaresi, çevreyi kirletmek suretiyle tesislere zarar veren,
bir çimento Ģirketini dava etmiĢtir. Davalı çimento Ģirketi savunmasında «Ģirketin
tüzel kiĢiliğinin kalmadığını, iflas masasının huku ken mevcut olmayan bir haktan
bahisle böyle bir dava açamayacağını» i1eri sürmüĢtür. Yani davalı, davacı iflas
idaresinin hem ehliyetinin, hem de hukuki yararının olmadığını iddia edilmiĢtir.
Yargıtay II. Hukuk Dairesi, ise davayı esastan reddeden yerel mahkeme kararını
onamakla birlikte, ehliyet ve hukuki yarar konularına değinilmekt e, böyle bir davada iflas, idaresinin hem ehliyetinin bulunduğunu, hem de hukuki yarar ının
olduğunu kabul etmiĢtir.
Gerçekten Ģayet, bu olayda davacının taraf ve dava ehliyeti bulunmasaydı ve dava
açmakta hukuki yararı olmasaydı, bu takdirde esasa girilmeden, davanın dava Ģartı
yokluğundan reddedilmesi gerekecekti.
Aslında, iflas masasının dava ve taraf ehliyeti vardır. Bu bakımdan, yukarıdaki
kararda, karara konu olan olayda önemli olan hukuki yarar kavramıdır. Yukarıda
kısaca değinildiği gibi, korunmaya değer hukuki bir yarar varsa, dava hakkı da
bulunmaktadır. O halde, inceleme konusu olayda iflas idaresine dava hakkı,
tanınmıĢ olmakla, hukuki yararının varlığının kabul edilmiĢ olduğu söyleneb1il ir.
Çevre kirlenmesinden zarar gören tüzel kiĢinin iflas etmiĢ olması kirletenin
savunması aksine dava açmaktaki hukuki yararı ortadan kaldıran bir durum olarak
görü1memiĢtir.
b) Belediyenin Çevre Kirlenmesinden Doğan Zararın Tazmini için Dava Açması:
25.12.1982 günlü I.HD kararına konu olan bir baĢka olayda ise, bir Belediye bir
çimento fabrikasının baca ve çeĢitli bölümlerinden çıkan gaz, toz ve çimento
artıklarının kent üzerine dağılıp yayılmak suretiyle insan, hayvan ve bitkilere zarar
verdiğini ileri sürerek, tespit olunacak zararın giderilmesini istemiĢtir. Hukuk
Dairesi, bu olayı da Belediyenin dava ve taraf ehliyeti ile hukuki yararın ve ona
bağlı olarak dava hakkını tartıĢmıĢtır.
Bir kamu tüzel kiĢi olarak Belediyenin dava ve taraf ehliyeti vardır. Öyle ki,
Yargıtay‟a göre davacı belediye davalı fabrikanın eyleminden zarar gören herhangi
bir kiĢiden farklı değildir.
Bu kararda ve karara konu olan olayda asıl önemli olan Belediyenin da va
169
açmaktaki hukuki yararı ve dava hakkıdı r.
Davacı Belediye oldukça ilginç bir gerekçe ile hukuki himaye istemiĢtir. Daval ı
fabrika insan, hayvan ve bitkilere zarar vermektedir. Ancak, bu zarar dan özellikle
insanlar üzerinde meydana gelenin, Belediye açısından mameleki bir sonuç
doğurmadığı açıktır. Bununla birlikte, Yargıtay I. Hukuk Dairesinin, belediyenin
istemini bir bütün olarak değerlendirdiği, hukuki yararın belirlenmesinde, çevre
sorunlarında toplum yararını ön planda tutan esnek bir anlayıĢla hareket ettiği
görülmektedir.
Yüksek mahkemeye göre belediye geniĢ anlamda beldenin düzenini, halkın sağlık
ve esenliğini korumak1a görevli ve yükümlüdür. Belediye genel yargıya baĢvurmak
suretiyle güvenli bir yola girmiĢ hakimin ve seçilecek uzman bi 1ir kiĢilerin
tarafsızlığına sığınarak ayniyetini göstermiĢ soruna kalıcı bir çözüm bulunmasını
istemiĢ, infazı her zaman mümkün olabilecek bir kesim hüküm elde etmeyi
amaçlamıĢtır.
Genel olarak bir kimsenin dava (eda davası) açmakta hukuki yararından söz
edilebilmesi için Ģu koĢulların bulunması zo runludur.
Bir kere davacının mahkemeden hukuki himaye isteyenin korunmaya değer bir
hukuki yarar bulunması gereklidir. Bundan baĢka. Davacının mahkemeye baĢvurup
ilam almaktan baĢka bir hukuki yolu da olmamalıdır. ġayet baĢka bir yol ile elde
etmek is1tediği sonuca kavuĢabilmekte ise dava açmakta hukuk i yararı yok
demektir.
Ġnceleme
konusu
olayda
ise
belediyenin
kirlenmenin
önlenmesi
için
baĢvurabileceği idari yolların güvenceli olmaması ve (herhalde kesin hüküm etkisi
taĢımaması), hukuki yarar bakımından yeterli sayılmıĢtır. Demek ki çevre
kirlenmesinin önlenmesi bakımından idari yollara baĢvurma olanağını bulunması
dava
açma
konusundaki
hukuki
yararı
ortadan
kaldırabilecek
bir
unsur
sayılmamaktadır.
Görüldüğü gibi, davacı belediyenin zararın önlenmesi ve giderilmesi bakımından
baĢvurmak istediği «hukuki çare» ya da «hukuki himaye» Yargıtay‟ca meĢru ve
aktüe1 bir istek olarak değerlendirmiĢtir.
Zararın önlenmesi yarar sağlayan bir istek niteliği taĢıdığına göre kiĢinin dav a açma yetkisi vardır.
3. Grup Davası (Class Action) Olanağı Tanınabilir mi?
Çevreye müdahalenin ve çevre kirlenmesinin çok sayıdaki kiĢiyi birden etkilemesi,
bu konuda grup davası açma olanağı tartıĢmasını gündeme getirmiĢtir. Amerikan
170
Hukukundaki grup davası olanağı Türk Huku kuna yabancıdır. Çünkü usul
hukukumuzda dava ehliyeti ancak gerçek ve tüzel kiĢilere tanınmıĢtır. Bu nedenle
tüzel kiĢiliği olmayan toplulukların dava ehliyeti yo ktur. Ancak, böyle bir dava
olanağı tanınmasının çevre kirlenmesinden sorumluluk açısından yararlı olacağı
belirtilmektedir.
Gerçekten grup davası açabilme olanağı her Ģeyden önce, kirleten üzerinde
psikolojik bir etki yaratabilir. Toplumun belirli bir kesimini oluĢturan kimselerin
yargı organına topluca baĢvurabilmeleri ihtimali çevreye müdahalede bulunanları
bu konuda özenli davranamaya zorlayabilir. Öte yandan bu tehlike karĢısı nda tek
baĢlarına
çekingen davranabilen
bireylerin
bir
araya
gelmek
suretiyle
bu
çekingenlikten kurtulup, daha etkili bir biçimde halklarını almaya bilecekleri de
düĢünülebilir.
Bunlardan baĢka grup davasının usul ekonomisi bakımından da yararlı, olabileceği
ileri sürülebilir.
Ancak, gerek psikolojik etki gerek usul ekonomisi düĢünceleri bir takım sorunları
da beraberinde getirmektedir. Bir kere özellikle tazminat davaları açısından grup
davasının sakıncaları söz konusu olabilir. Grup savlası tek dava kastediliyorsa
çevre kirlenmesinden zarar gören kiĢilerin zararlarının ayrı ayrı hesaplanması
gereği, ayrı ayrı açılmıĢ davalar gibi mahkemeleri meĢgul edecektir. Bundan baĢka
çevre kirlenmesinden zarar gördüğünü iddia ederek dava açan kiĢilerin bir kısmının
halksız çıkması da mümkündür, Bu takdirde; açılmıĢ olan tek davanın bir kısım
davacılar bakımından reddedilmesi durumu ortaya çıkmaktadır. Aynı nedenle,
kanun yollarına baĢvurmak bakımından da bazı, sorunlar söz konusu olabilecektir.
Bundan baĢka özellikle kalabalık grup davalarında feragat sulh vb. taraf usul
iĢlemlerinin
de,
usul
ekonomisine ters
düĢen
ve
çözülmesi
güç
sorunlar
oluĢturmasında mümkündür. Ayrıca, psikolojik etkinin ters yönde oluĢması da
olabilir ihtimaldir. Tek baĢına daha düĢünceli davranabilen bireylerin, bir araya
gelince, özellikle kıĢkırtmalar sonucu temelde haksız olan davaları açabilecekleri
düĢünülebilinir.
Bu gibi sakıncalar bakımından grup davası kavramına ihtiyatla yaklaĢmak, usulün
genel ilkelerine istisnalar tanımanın muhtemel sonuçları ayrıntılı bir biçimde
değerlendirmek gerekir.
Öte yandan grup davası ile sağlanabilecek kola ylıkların hukukumuz açısından
mümkün olan sübjektif dava birleĢmesi yani, dava arkadaĢlığı yolu ile de
sağlanabileceğini belirtmek gerekir.
171
Gerçekten, HUMK m. 4312'ye göre dava birden ço k kiĢi hakkında aynı nedenden
ya da benzer nedenlerden (vakalardan) doğmuĢsa, bu kimselerin birlikte dava
açmaları (veya onlara karĢı, birlikte dava açılması) mümkündür. Buna göre, çevre
kirlenmesinden zarar gören kiĢilerinde, çevreyi kirleten ve bu Ģekilde zarar veren
kimseye karĢı, HUMK m. 43/2 hükmü çerçevesinde, birlikte dava açmaları
mümkündür.
Ancak, bu takdirde açılan dava bir tek dava değildir. Tesise, birden çok davanın bir
dava dilekçesi ile açılması söz konusudur, bu davalar ayrı davalar olmasına rağmen
birlikte görülürler. Ancak, mahkeme dava arkadaĢlıkların dan her biri hakkında ayrı
kara verir. Örneğin, davacılardan bir kısmının çevre kir lenmesinden zarar
görmedikleri için davlarının reddedilmesi mümkündür. Böylece, tahkikatın ayrı
ayrı yapılmasından doğan gereksiz giderler önlendiği gibi, benzer konularda faklı
kararlar çıkması da önlenmiĢ olur. Çevreye müdahaleye ve çevre kirlenmesine
iliĢkin, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11.3.1982 ve 24.6.1985 günlü kararlarına
konu olan olaylar davacı tarafta dava arkadaĢlığı ör nek olmak gösterilebilir. Ġlk
olayda, tarlalarının sulanmasında kullandıkları memba suları idarece kamulaĢtırılan
çeltik ekicileri, idareciye karĢı birlikte dava açmıĢlardır. Ġkinci olayda da tarla
sahipleri, akan suya karıĢan petrol artıkları yüzünden uğradığı zararların tazmin i,
iĢin petrol Ģirketine karĢı birlikte dav a açmıĢlardır. Söz konusu kararların yazılıĢ
biçimlerinden, davacı tarafta, ihtiyari dava arkadaĢlığı (sübjektif dava birleĢmesi)
olduğu anlaĢılmaktadır.
Belirtelim ki, çevre kirlenmesinden doğan uyuĢmazlıklarda dava ark adaĢlığı sadece
davacı (zarar gören) için söz konusu değildir. Birden çok kirletene karĢı, benzer
nedenlerden (vakıalardan) dolayı sübjektif dava birleĢmesi yoluyla yani davalı
tarafta dava arkadaĢlığı dava açılması da mümkündür.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 23.2.1981 ve 29.3.1982 günlü kara rına konu olan
olayda, çevre kirlenmesinden zarar gören davacı, çevreyi kirleten Karadeniz Balkır
ĠĢletmeleri A.ġ ve Azot Sanayi TAġ. Aleyhine sübjektif dava birleĢmesi, yoluyla
dava açmıĢ ve davalar birlikte görülüp karara bağlanmıĢtır.
4.Çevre Hukukundan Doğan UyuĢmazlıklarda Hukuki Yarar KoĢulunun
Sınırı:
Çevre kirlenmesinden doğan uyuĢmazlıklarla, özellikle tazminat davalarıyla ilgili
olarak Çevre Kanununun dava ve taraf ehliyeti ile hukuk i yarara iliĢkin yeni ve
açık bir düzenleme getirmediğinden yukarıda söz edildi. Gerçekten 2872 sayılı
Çevre Kanunu incelendiği zaman, bu konularda hüküm bulunmadığı görülmektedir.
172
Bu nedenle, çevreye müdahalesinden doğan özel hukuk uyuĢmazlıklarında, ehliyet
ve hukuki yarar konularında, bundan sonrada (yani Çevre Kanunu uygulamasında)
genel hükümlere göre hareket edilmesi gerekecekt ir.
Ancak, çevre kirlenmesinden doğan zararın önlenm esi veya tazmini davalarındaki
hukuki
yarar
kavramı,
çevre
kanunu
ile
biraz
daha
belirginleĢmiĢ
gib i
gözükmektedir.
Gerçekten, Çevre Kanunundan önceki dönemde, taĢınmaz malikinin sorumluluğu
hakkında Medeni Kanun hükümleri geniĢletici bir yorumla çevre kirliliğini çözmek
için uygulanmıĢtır. Oysa Çevre Kanununun yürürlüğe girm esiyle baĢka kriterlere
gerek ka1maksızın “kirleten ödemelidir” ilkesi girmiĢtir. Böylece hiç değilse çevre
kirlenmesinden doğan davalarda hukuki yarar, kirlenmeden etkilenen herkes için
söz konusu olmuĢtur. Çünkü Çevre Kanununun amacı «bütün vatandaĢların ortak
varlığı olan çevrenin korunması, iyileĢtirilmesidir.» (Çev. K. m. 1)
Acaba bu ilkeden hareketle çevreyi kirleten ya da bozan bir faaliyetten zarar görenler yanında haberdar olan kimselerin de bu faaliyetin durdurulmasını istemek
konusunda bir dava hakkı olduğundan söz edilebil ir mi?
Yürürlükteki düzenleme karĢısında, kirlenmeden zarar görmeyen kimselerin
kirletici faaliyetin durdurulması için dava hakkının olduğu söylenemez . Çünkü
çevre kirlenmesinden zarar, görmeyen, etkilenmeyen bir kiĢinin, genel hükümlere
göre, aktüel ve kiĢisel bir hukuki yararı yoktur. Çevre Kanununun getirdiği
düzenleme ile böyle kiĢisel bir yararın varlığını dava açmak bakımından
öngörmemiĢtir. Ancak, çevre K.m.30 ile çevreyi kirleten ya da bozan bir faaliyetin
zarar gören veya haberdar olan kiĢilere, bu faaliyetin durdurulması için i dari
makamlara baĢvurma olanağı tanımıĢtır.
O halde, Çevre Kanunu ile getirilen düzenlemeye göre, hukuki yarar kavramındaki
belirginleĢme kimin için söz konusudur?
Sanıyorum ki, çevreye müdahale nedeniyle adli yargıya baĢvurma konusunda
hukuki yararı belirginleĢen Devlet ve yerine göre Ġl, Belediye ve Köy tüzel
kiĢilikleridir. Devlete çevreyi kuruma konusunda bir ödev yükleyen Anayasanın
56. maddesi ve Çevre Kanununun 1.maddesi karĢısında çevreye müdaha le
konusunda açılacak davalar bakımından Devletin hukuki yararı var sayılmalı bu
konuda her zaman aktüel bir yararın bulunduğu kabul edilmelidir. Özellikl e, idari
yolla önlem alınabilmesi olanağı hukuki yararı ortadan kaldırıcı nitelikte gö rülmelidir. Bu konuda yukarda incelenen 25.12.1982 günlü 1.Hukuk Dairesi
kararındaki değerlendirmeler hareket noktası oluĢturmalıdır.
173
3.3 GÖREV VE YETKĠYE ĠLĠġKĠN SORUNLAR
Çevre kirlenmesinden doğan davalar bakımından görev ve yetki konusunda genel
hükümler uygulanmaktadır. Çevre kanunundan önceki bir kısım Yargıtay kararında
özellikle göreve iliĢkin konuların irdelendiği görülmektedir:
1. Çevre Kirlenmesinden Doğan Davalarda Göreve iliĢkin Sorunlar:
Yargıtay‟a göre, MK m. 661'e dayanılarak açılan davaların münhasıran asliye
hukuk mahkemesinde görülebileceğine iliĢkin bir görev kuralı yoktur. Çünkü “bu
kabil davalarda değer tayini mümkündür.” Değer tayinin mümkün olduğu hallerde
dava dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburidir, Ģayet, davacı bir Ģeyin
yapılması suretiyle zararının giderilmesi istemiĢse, “bunun dava gününde ne miktar
yapılabileceği bilirkiĢi marifetiyle tespit edilerek görev yönünün ona göre tayini”
gerekir. Dava davalılara ait apartmandaki kalorifer bacasının nizamına uygun
olarak yapmamıĢ olmasından dolayı dumanlardan rahatsız olduğu cihetle bacanın
3,5 metre daha yükseltilmesi suretiyle zararın izalesine karar vermesi talebinden
ibarettir. Mahkemenin görevi, yapılması istenilen tesisatın değerine göre tayin
edilir. Dava dilekçesinde bu değer gösterilmemiĢtir. BilirkiĢilere bu değerin takdir
ettirilmesi icap eder.
Görüldüğü gibi, mülkiyet hakkının taĢkın kullanılmasından doğan tazminat
davalarında, görev konusunda genel hükümler (HUMK m.1-8) uygulanmaktadır.
Çevre Konunu ile göreve iliĢkin özel bir düzenleme öngörü lmediğinden, çevre
kirlenmesinden doğan davalarda bundan sonrada genel hükümler uygulanacaktır.
Buna göre: Çevre kirlenmesinden doğan hukuk davalarından konusu iki milyon
lirayı geçmeyenler sulh hukuk mahkemesinde, iki milyon lirayı geçenlerse asliye
hukuk mahkemelerinde görülecektir (HUMĠK m 8/1).
Yukarıda incelenen yargı karalarında da görüldüğü gibi açılan dava kirlenmenin
önlenmesi için bir Ģeyin yapılmasına yaptırılmasına iliĢkinse, bu takdirde dava
konusu (müddeabih) yaptırılması istenen Ģeyin (örneğin, bir filtrenin ya da bir
bacanın) davanın açıldığı tarihteki değerine göre belirlenecektir.
2. Çevre Kirlenmesinden Doğan Davalarda Yetkiye iliĢ kin Sorunlar:
Çevre kirlenmesinden doğan tazminat ve önleme davalarında da genel kural
uygulanmalıdır. Çünkü Çevre Kanunu görev konusunda olduğu
gibi yetki
konusunda da özel bir düzenleme getirmemiĢtir. Buna göre: Çevre kirlenmesinden
zarar gören kiĢi HUMK m. 9'a göre davanın açıldığı tarihte davalının (kirletenin)
ikametgâhı mahkemesinde veya HUMK m, 21'e göre haksız fiil in «vuku bulduğu
mahal» mahkemesinde tazminat davası açabilir.
174
Çevre hukuku bakımından burada önemli olan ha ksız fiilin «vuku bulduğu mahal»
sözlerinden ne anlaĢılması gerektiğidir. Çünkü özellikle havaya karıĢan zararlı
maddelerin rüzgâr, yağmur gibi atmosfer olayları sonucu uzaktaki b ir yerde zarara
yol açtığı durumlarda, birden çok mahkemenin yargı çevresinin söz konusu olması
mümkündür. Aynı Ģekilde, akarsulara karıĢan kimyasal atıkların akarsu yatağını n
aĢağı kesimlerinde zarara yol açması da söz konusu olabilir.
Acaba, bu gibi durumlarda haksız fiilin vuku bulduğu yer neresi sayılmalıdır?
Yargıtay kararlarına göre, haksız fiilin yapıldığı veya sonucunun meydana geldiği
yer olarak kabul edilmektedir.
Bu duruma göre, çevre kirlenmesinden zarar gören kiĢinin: 1)Kirletenin
ikametgâhında, 2) kirletici faaliyetin yapıldığı yerde, 3) zararlı sonucun doğduğu
yerde dava açması mümkündür.
3.4 DAVA NEDENĠNE VE HUKUKĠ NEDENE ĠLĠġKĠN SORUNLAR
Çevre kirlenmesinden doğan davalarda, dava nedenle ve davacının hukuki nedenine
iliĢkin konuların da kısaca incelenmesi gereklidir.
Dava
nedeni
kavramı,
çağdaĢ
usul
hukuku
kurallarının
çok
tartıĢılan
konularındandır. Öğretide ve uygulamada çoğunlukla kabul edildiği gibi, davacının
mahkemeden
istediği
hukuki
himayenin
dayanağını
oluĢturan
ve
istemini
doğrulayan (talep sonucunun dayanağı olan) vakıalardır. Usul hukukumuzun
sistemine göre davacının dava dilekçesinde dava nedenini oluĢturan vakıaları
göstermesi zorunludur. Hâkim davacının dava dilekçesinde göstermediği vakıaları
kendiliğinden inceleyemez (HUMK m, 75, 1)
Buna karĢılık, davanın hukuki nedeni davacının isteminin dayanağı olan vakıaların
(yani, dava nedeninin) hukuki niteliği olup, davacının hukuki nedenleri (yani,
kanun maddelerini) dava dilekçesinde belir1emesi zorunlu değildir. Çünkü hâkim
Türk kanunlarını kendiliğinden uygulamakla yükümlüdür. (HUMK m. 76)
28712 sayılı Çevre Kanunu'nun
yürürlüğe girilmesiyle, mahkemelere çevre
kirlenmesiyle mücadele konusunda yeni imkânlar getirilmiĢtir. Öte yandan bu güne
kadar çevre sorunlarının çözümünde önemli bir hukuki dayanak oluĢturan Medeni
Kanun hükümleri (m. 656, 661) ile çevreye müdahale ve bu konudaki sorumluluğa
iliĢkin çeĢitli hükümler söz konusudur.
Acaba, çevreye müdahale nedeniyle tedb ir alınmasını, ya da uğradığı zararın tazminini isteyen kimse, kirletene karĢı dava açarken hukuki nedenler ba kımından bir
niteleme yapmak zorunda kalacak mıdır? BaĢka bir deyiĢle, kirlenmeden zarar
gören kimse hangi kanun hükmüne dayandığı madde olarak göstermek zorunda
175
mıdır? Çevre Kanunu‟nun kirlenmeden doğan sorumluluğun niteliği (Çev k. m. 3/f
) konusunda getirdiği yeni düzenleme karĢısında bu konu önem kazanmaktadır.
Yukarıda genel olarak belirtildiği gibi, çevre kirlenmesi konusundaki davalarda da,
davacının dava dilekçesinde hukuki nedenleri göstermesi zorunlu değildir. Çevre
kirlenmesi konusunda farklı sorumluluk nedenlerinin ve türlerinin bulunması
hâkimin Türk kanunlarını kendiliğinden uygulamak görevini (HUMK m, 76)
ortadan kaldırmaz. Yani, davacının dava dilekçesinde Çevre Kanununa mı, yoksa
Medeni Kanuna ya da Ticaret Kanununa mı dayan dığını madde olarak göstermesi
gerekli ve zorunlu değildir. Önemli olan, uyuĢmazlığın temel ini oluĢturan
vakıaların eksiksiz bir biçimde dava dilekçesinde belirtilmesidir: Kirletici faaliyet
nedir? Ne zaman ve nerede meydana gelmiĢtir? Bir zarar var mıdır; varsa kapsamı
nedir? Sorumlu kimdir? Vb.
ĠĢte, bu gibi soruların cevabı eksiksiz olarak verilmiĢse hâkim hukuki nitelemeyi
yapacak ve Türk Kanunlarını kendiliğinden (görevinden ötürü)uygu1ayacaktır.
3.5 ĠSPATA VE DELĠLLERE ĠLĠġKĠN SORUNLAR
Çevre kirlenmesinin önlenmesi ve kirlenmeden doğan zararın tazmini amacıyla
açılan davalarda ispat ve delil konusu diğer hukuki konularının yanında özel bir
önem taĢımaktadır. Gerçekten konuya iliĢkin yargı kararlarının önemli bir
bölümünde, sorunun kirlenmenin ya da kirlenme etkisinin ispatlanması, noktasında
toplandığı görülmektedir. Hemen belirtelim, Çevre Kanunu kirlenmenin veya
etkisinin ispatına iliĢkin özel bir düzenleme getirmiĢ de ğildir. O halde bu konuda
usulün genel hüküm lerine göre hareket edilmesi gerekecektir.
Usul Kanunumuzun sistemine göre, hukuki ol aylar (maddi vakıalar) her türlü
delille ispatlanabilir. HUMK m. 287'nin aksi anlamı, m, 293/2. Çevre kirlenmesi
ve kirlenmeden doğan zarar da, HUMK anlamında «maddi vakıa» olduğundan bu
konuda her türlü de1ilin ileri sürülebilmesi ve mahk emece incelenmesi (HUMK m.
218) mümkündür. Yani tanık beyanı ve bilirkiĢi raporu g ibi delillerin yanında,
dava açılmadan önce oluĢturulmuĢ delil erden de yararlanılabilir.
Gerçekten, uygulamada çevre kirlenmesinin ve bundan doğan zararların ispatında
çoğunlukla bilirkiĢiye baĢvurulduğu, bazen de tanıkların dinlendiği görülmektedir.
Bu alandaki sorunları saptayabilmek için konuya iliĢkin yargı kararlarından
örnekler vermek yerinde olacaktır.
1. Cevre Kirlenmesi Konusunda BilirkiĢiye BaĢvurulması:
Yargıtay kararına göre kirletici faaliyetin ve sonuçlarının saptanması açısından
genellikle bilirkiĢi incelemesi yapılması gerekmektedir.
176
ĠĢkembeci dükkânının koku ve gürültülerinin önlenmesi için açılan davada «davaya
konu olan hususların bu iĢlerde yeteneği olan kimselere»in celettirilmesi gerekir.
Davalının fabrikasının bacasından çıkan S0 2 gazının davacının bahçesine zarar
verip vermeyeceği kesin biçimde bilirkiĢiye tespit ettiri1meden verilen karar
bozulmalıdır.
KomĢuluk hakkından doğan zararlı durumun tespit edilmesi ve alınacak tedbirlerin
belirtilmesi iĢi
ihtisas konusudur. Ġncelemenin bir mühendise
yaptırılması
gereklidir.
BilirkiĢiler raporlarında rahatsızlığı azaltacak ve giderecek tedbirler inin neler
olduğunu açıkça önermiĢ ve belirtmiĢlerdir. BilirkiĢileri n,
ilamın infazına esas
olarak öngördüğü hususların hüküm fıkrasında açıkça yer alması ger eklidir.
UyuĢmazlığın niteliğine göre, mahkemece izlenmesi gereken yol, öncelikle uzman
bilirkiĢiler kurulunca yerine getirilmesi önerilen önlemlerin alınmasının para sal
yönünün neden ibaret bulunduğunun kesin alarak saptanması gereklidir.
Görüldüğü gibi, Yargıtay uygulamasına göre hem çevreye müdahalenin varlığının
ve meydana gelen zararın saptanması, hem de çevreyi kirletmenin önlenmesi için
alınacak tedbirlerin belirlenmesi bakımından bilirkiĢiye baĢvurulması zorunlu
görülmektedir.
Gerçekten, çevreye müdahalenin varlığının bir zarar meydana getirip getirmediğ i,
meydana gelen zararın ne ölçüde olduğu ve önleyici tedbirlerin neler olabileceği
uzmanlık gerektiren konulardandır. HUMK m. 275, 1'e göre ise mahkeme çözümü
özel ve teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkiĢinin oy ve görüĢünün
alınmasına
karar
verir.
O
halde
çevre
kir lenmesi
konusunda
bilirkiĢiye
baĢvurulmasının özel bir önemi olduğu söylenebilir.
Ancak, çevre kirlenmesinin veya zararın tespiti konusunda bilirkiĢiye baĢvurulması
olanağı uyuĢmazlıkları çözmekte yeterli olamamakta dır. Hatta bazı durumlarda
davanın uzamasına da neden olmaktadır, Örnek:
Davacı taraf, nohut ektiği tarlasının yakınında davalı ġ'nin tahıl tarlası
bulunduğunu, öteki davalıya uçakla ilaçlama sonucu ürünün ün zarar gördüğünü
bildirerek, her iki davadan belirttiği zararının giderilmesini istemiĢtir. Davalılar,
davacının zararının ilaçlamadan değil, antraknos hastalığından kaynaklanacağını
savunmuĢlardır.
Davacı
tarafın,
davalıların
gıyaplarında
yaptırdıkları
delil
tespitinde, bilirkiĢi zaman zararı ilaçlamaya; davalılarında aynı biçimde yaptırdığı
delil tespitinde bir baĢka bilirkiĢi zararı anılan hastalığa bağlamıĢ; mahkemece
keĢifte dinlenen bilirkiĢi ise önceki raporlara değinmeksiz in ilaçlama yapılmıĢsa
177
zararın ondan doğmuĢ olabileceğini bildirmiĢ ve iddia tutarını doğrulamıĢtır.
Yerel mahkemece, bu delilerle dava kabul edilmiĢtir. Zararın ilaçlanmadan mı,
yoksa antraknos hastalığından mı kaynaklandığı kesinlikle saptanmıĢ değildir.
Öncelikle bu konunun açığa kavuĢturulması gerekir. Birbiriyle çeliĢkili bilirkiĢi
raporları bulunduğuna göre, yetenekli kiĢilerden oluĢan bir kurula durum
incelettirilmeli,
kuĢkuları
giderecek
biçimde
önceki
raporların
eleĢtirileri
sağlanmalıdır.
Yukarıdaki olayda da görüldüğü gibi, bazen bilirkiĢi raporlarını mah kemeye
yeterli kanaat verecek nitelikte olmaması mümkündür. Özellikle, yeterli bilgisi ve
uzmanlığı olmayan kimselerin verecekleri raporlar uyuĢmazlığın çözülmesine
katkıda bulunmayacakları gibi yeni bilirkiĢilere baĢvurulması suretiyle davala rın
uzamasında neden olabilirler. Bu durumun önlenmesi iç in bilirkiĢi seçiminde özen
gösterilmesi zorunludur. Mümkün olan durumlarda BaĢbakanlı k Çevre Genel
Müdürlüğünden bilirkiĢi seçilmesi çevre kirlenmesine iliĢ kin teknik konuların
kolay1ıkla çözümlenmesine yardımcı olabilir. Uygulamada bu yönde örnek1erde
görülmektedir.
Elazığ 1.Asliye Hukuk Mahkemesince BaĢbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü'nden
seçilen üç kiĢilik bilirkiĢi raporuna dayanılarak, çimen to tozlarının çevredeki
bitkilerin geliĢmesini önlemediği, çimento tozlarının (davacı) iplik fabrikası bina
ve bahçelerine aĢırı bir düzeyde veya taĢkınlık derecesin de bir kirlilik yapmadığı
görüĢüne varıldığından davanın reddine karar vermiĢtir. Ancak hemen belirtelim
ki, bilirkiĢilerin Çevre Genel Müdürlüğü‟nden seçilmesi zorunlu değildir. Bu
nedenle, yapılacak kanun bakımından (de lege feranda) baĢka konu larda olduğu
gibi resmi bir bilirkiĢilik müessesesi oluĢturulması da düĢünülebilir.
2. Davadan Önce OluĢturulan Deliller ve Özellikle Delil Tespiti:
Çevre kirlenmesinin ve etkilerinin ispatı konusunda tek sorun bilirkiĢilik değildir.
Bazen, belli bir zaman kesitinde meydana gelen «çevre kir liliği»nin (Çev. K. m,
2/c) belli bir zararı oluĢturduğunun tespiti sorun çıkarabilir. Örnek:
Davacılara ait
tespit
raporunda belirtilen olguların davacı
Ģirkete ait
tesislerden
Kaynaklandığı ve arazideki petrol hattında zaman zaman patlamalar olduğu tanık
M. T. ile bunları kısmen tamamlayan N‟nin beyanları ile sabittir. Mahkeme red
kararına 16 Ağustos 1982 günü bilirkiĢi raporunu esas almıĢtır. Oysa bu bilirkiĢi
raporu, olaydan 16 ay gibi uzun bir süre geçtikten sonra düzenlenmiĢtir, haklı
olarak kesin bir sonucu da içermemektedir.
178
Burada davadan önce (kirlenmeden hemen sonra) ol uĢturulan delillerle, davadan
sonra baĢvurulan deliller arasındaki inandırıcılık konusu gündeme gelmektedir.
UyuĢmazlık öncesi deliller (veya dava önce oluĢturulmuĢ deliller, p rouve preconstitue), taraflarca önceden, ilerdeki ispat güçlükleri nedeniyle hazırlanan ispat
araçlardır. Belirtmek gerekir ki, uyuĢmazlık önceki delilerin asıl uygulama alanı
hukuki iĢlemlerdir. Ancak, maddi vakıaların ispat için de uyuĢmazlık öncesi
deliller oluĢturabilmektedir. Bu duruma örnek vermek gerekirse, bir trafik
kazasında
çarpıĢan
iki
aracın
olaydan
hemen
sonra
fotoğrafını
çektirmek
uyuĢmazlık öncesi delil oluĢturmaktır. Böylece, ileride açılacak bir davada,
araçlara ve çevrenin kaza sırasın daki durumu, tanık beyanlarından daha kuvvetli
bir delille ispatlanabilir. Aynı Ģekilde, çevreyi kirleten bir faaliyetten hemen sonra
kirlenme ve zarar konusunda mahkeme aracılığı ile delil tespiti yaptırmak da
davadan önce delil oluĢturmaktır. Görüldüğü gibi uyuĢmazlık önce deliller yazılı
delillerden ibaret değildir.
Buna karĢılık, uyuĢmazlık sonrası delil diyebileceğimiz «a posteriori» deliller,
önceden hazırlanmıĢ olmayan ve dava ile aynı anda (dava sırasında) ortaya
koyulan delillerdir. Diğer bir deyiĢle dava iliĢkisinden (dava açıldıktan) sonra
ortaya koyulan (la preuve apres coup) delillerdir.
UyuĢmazlık öncesi delillerin üstünlüğü, bunların tanık ifadelerini, emareleri,
çevreye
müdahalenin
etkilerini
ayrıntılarıyla
birlikte
belge
olarak
maddeleĢtirmeleri ve bu Ģekilde uyuĢmazlık konusu maddi vakıayı bütünü ile
karakterize
edebilmeleridir.
Yani,
uyuĢmazlık
öncesi
deliller
bir
garanti
fonksiyonunu yerine getirirler. Böylece, hukuki güvenliğin ve aynı zamanda
davaların (süre bakımından) sınırlanmasının da önemli bir faktörü olurlar.
UyuĢmazlık sonrası delillerde ise bu garanti yoktur. Özellikle dava sırasında
baĢvurulan tanık beyanı bilinçli ya da bilinçsiz yanlıĢ veya eksik bilgi tehlikesini
beraberinde getirmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle çevre kirlenmesinden (ya da çevreyi müdahaleden)
doğan uyuĢmazlıklardan dava açmayı beklemeden, fiilin meydana gelmesinden
hemen sonra delil tespiti yaptırmak yararlı olacaktır. Belirtelim ki, bu konuda
HUMK hükümlerine (m. 368–374) göre delil tespiti yaptırılabileceği gibi, idari
makamlara yaptırılacak tespitlerde yerine göre takdiri delil sayılabilir.
3. Delil Takdirine iliĢkin Bazı Sorunlar:
Çevre kirlenmesinden doğan ispat ve delil konularına iliĢkin açıklamalara son
vermeden önce bu husustaki delil takdiri sorunlarına da kısaca değinmek gereki r.
179
Yukarıda çeĢitli örnekler üzerinde incelenen uyuĢmazlık türlerinde asıl sorunun,
çevre kirlenmesinden doğan zararın, sorumlunun ve sorumluluğa iliĢkin diğer bazı
unsurların ispatındaki delil takdiri konusunda ortaya çıktığı görülmektedir.
Gerçekten bu konularda hâkimin delilleri değerlendirmesine iliĢkin önemli sorunlar
vardır, Prof. Tandoğan bu konuda Ģöyle demektedir:
Çevre kirlenmesinde, özelikle dava ve su kirlenmesinde zararın tutarını belirlemek ,
kirlenmeden etkilenen çeĢitli canlıların (insan, hayvan ve bitkilerin) ve diğer doğal
kaynakların bulunması yüzünden bunların sayısını, değerlerini ve etkilenme
derecesini, ekolojik dengedeki bozuklukların sonuçlarını tespit etmek gibi
yönlerden güçlükler taĢır. Bundan baĢka, gürültü ve koku devamlı olmadığı
takdirde, bundan doğan zararı da kanıtlamak kolay olmaz.
Acaba, çevre kirlenmesinden doğan delil takdirine iliĢkin bu sorunlara nasıl
yaklaĢılmalıdır?
KuĢkusuz, hâkim bu konudaki bütün delilleri HUMK m, 240 hükmüne göre
serbestçe değerlendirecektir. Fakat tam biri ispat söz konusu olmasa bile, ispat
konusunda yeterli olacak ölçüde delileri değerlendirecektir. Gerektiğin de (yani,
tam bir ispatın söz konusu olmadığı durumlarda) asıl uyuĢmazlık, konusu olaya
komĢu olan olayların (fait voisin) ispatıyla yetinilebilmelidir. Yeter ki, deliller in
tamamı karar için önemli olayların tamamını açıklaya bilsin. Yani, deliller ikna
edici olmalıdır. Son olarak Ģunu belirtelim: Delil ve ispat konusundaki güçlükler
çevre kirlenmesinden doğan davaların adalete ve sağlıklı bir çevreye iliĢkin
toplumsal çıkarlara uygun kararlar verilmesine engel olmamalıdır.
Çevre kirlenmesinden doğan «zarar miktarının tayinindeki güçlükten ve bu iĢlemin
zaman alacağından bahisle tazminat talebinin reddedilmesi» kanuna aykırıdır.
3.6 SONUÇ VE DEĞERLENDĠRME
Bu incelemede, çevre sorunlarına iliĢkin Yargıtay kar arlarının medeni usul hukuku
açısından
değerlendirilmesine
çalıĢılmıĢtır.
Böylece,
yargılanmaya
iliĢkin
hükümlerin çevre sorunlarından kaynaklanan uyuĢmazlıklarda ne gibi özellikler
gösterebileceği belirlenmiĢtir.
Ġncelenen çeĢitli kararlar çevre hukuku ile medeni usul hukuku arasında
küçümsenemeyecek bir iliĢki olduğuna ortaya koymaktadır. Gerçekten, çevreye
müdahaleden kaynaklanan taleplerin mahkemede ile sürülebilmesi her Ģeyden önce
usul hukuku kurallarının buna olanak tanımasına bağlıdır. Bir davanın esastan
incelenip karara bağlanabilmesi için varlığı gerekli olan dava Ģartlarından ehliyet
ve hukuki yarar yoksa dava dinlenemeyecektir. Ancak Yargıtay‟ın son yıllardaki
180
uygulamasıyla, özellikle hukuki yarar konusunda, çevre sorunlarına özel bir önem
vererek esnek bir tutum izlediği gözlenmektedir. Örneğin, çevre kirlenmesinin
önlenmesi bakımından idari yollara baĢvurma olanağının bulunması dava açmaya
engel alarak görülmemiĢtir.
Uygulamada,
mahkemelerin
görevine
iliĢkin
sorunların
da
ortaya
çı ktığı
görülmektedir.
Özelikle çevre kirlenmesinin önlenmesi amacıyla, bir Ģeyin yaptırılması için açılan
davalarda dava konusunun para olarak belirlenmemesi görevli mahkemenin
saptanması bakımından sorunlar çıkarmıĢtır. Doğal olarak görev yönünden hatalı
kararlar Yargıtay‟ca bozulmaktadır. Bu bakımdan çevre hukukundan kayna klanan
davaların uzamaması için, dava konusunun tutar olarak belirlenmesinde baĢtan
özen gösterilmesi yararlı olabilir.
Ġspat ve delile iliĢkin konulara gelince: Öncelikle, bilirkiĢilik konusu önemli bir
sorun olarak karĢımıza çıkmaktadır. Çevre kirlenmesinin tamamıyla teknik nitelikle
bir
konu
olması, uygulamada
sık
sık
bilirkiĢilere
baĢvurulmasını
zorunlu
kılmaktadır. Yargıtay da çevre konusunda titiz davranmakta, çevreye müdahalenin
ve (varsa) zararın saptanması açısından uzman bilirkiĢilerden nitelikli görüĢler
alınmasını öngörmektedir. Bu konuda, yapılacak kanuni bir düzenleme ile resmi
bilirkiĢilik
müessesesinin
oluĢturulması,
çevre
sorunlarının
daha
kolay
çözülebilmesi bakımından yararlı olabil ir.
ġunu belirtelim ki, çevre hukuku konularına iliĢkin usul hukuku sorunları bu
incelemede değinilenlerden ibaret değdir. Çevre kirlenmesinden kaynaklanan
uyuĢmazlıklarda mahkeme önüne gelmekl e, dava açılması ile baĢlayıp kesin hükme
uzanan bir yola girmiĢ olur. Yani, çevre kirlenmesinden ya da çevreye
müdahaleden kaynaklanan davaların çıkarlar den gesine uygun ve adaletli bir
biçimde karara bağlanmasında usul hukuku kurallarının da fonksiyonu vardır.
Önemli olan, bu usul hükümlerinin çevre hukukunun amaçlarına ve toplumsal
çıkarlarına uygun bir biçimde yorumlanması ve uygulanması dır.
181
BĠBLĠYOGRAFYA
1 - Mahkeme kararlarında çevre sorunları – Ankara–1986 Türkiye Çevre Sorunları
Vakfı Yayını.
2 - Türkiye'nin Çevre Politikası nedir? Ne olmalıdır. T.C.S. Vakfı Yayını–1987 –
Ankara.
3 – ÇED. Uygulamasından örnekler. T.C.S. Vakfı yayını 1987 -Ankara
4 - Çevresel Etki Değerlendirmesi - Orhan Uslu. T.C.S. Vakfı yayınları 1986 -Ankara
5 – Türk Çevre Mevzuatı T.C.S. Vakfı yayını -1988 -Ankara
6 - VI. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı Su ve Toprak Kaynakla rı Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu –
1988 - Ankara
7 - VI. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı Toprak ve Su Kaynakları Özel Ġhtisas Komisyonu Tarım Arazilerinin Tarım
DıĢı Amaçlarla Kullanılması Alt Komisyonu Raporu -1988 – Ankara
182
Satrançtaki tek bir kötü hamle kırk iyi hamleyi boşa çıkarır.
Horowitz
BÖLÜM VII
SINIRAġAN SULAR
1. SınıraĢan Sular Hukuku
Bilindiği gibi çevreyi oluĢturan en önemli unsurlardan olan su ile insanoğlunun
hukuksal ve teknolojik anlamda iliĢkisi insanlık tarihi kadar eskidir. Su Roma
Hukukunun doğup tedvin edildiği çağlardan bu yana insanoğlunun-mülkiyet konusu
etme anlamında-üzerinde egemenlik kuramadığı, özel mülkiyete konu edemediği
kamuya ait Ģey"lerden sayılmıĢtır. Bu anlayıĢ genel hatları ile bugünkü ulusal
hukuk düzenlerince benimsenmiĢtir. (I)
Su kaynakları doğal hidrolik düzen (Cycle Hydraulogic) üzere devamlı hareket
halindedir. Bu nedenle de öncelikle doğa kanunlarına tabidir. Bu doğal servetten en
uygun Ģekilde yararlanmak, bu doğal serveti ekonomik hale getirmek, çağımızın
gösterdiği ihtiyaçlar nedeni ile zorunlu olduğundan çağdaĢ teknolojiye uygun
hukuksal düzenlemeler getirtmesini gerektirmiĢtir. Ülke sınırlan içerisinde bulunan
su kesimi için Roma‟dan baĢlayarak Ġslam Hukukunda, Anayasalarda ve diğer iç
hukuk düzenlemelerinde su kullanımına iliĢkin esaslar her zaman devletler
tarafından yürütülmüĢtür. Bu açıdan sulara iliĢkin ulusal hukuk sistemlerinin
günümüze ulaĢana dek geçirdiği zengin bir tarihi vardır. Ancak uluslararası
nitelikteki suların devletlerarası paylaĢımını yada tahsisini düzenleyen uluslararası
kurallar için aynı Ģeyi söylemek mümkün değildir.
Bu noktada uluslararası su paylaĢımı veya tahsisi kurallarına geçmeden önce
uluslararası hukuk literatüründe su kavramının ne olduğuna bakmak gerekmektedir.
Bu
güne
dek
uluslararası
hukukta
tam
anlamı
ile
yapılmıĢ
bir
tamın
183
bulunmamaktadır. Uluslararası Hukuk Komisyonunun son çalıĢmalarında ortaya
koyduğu taslak metinlerde; "Fiziki bakımdan bir tek bütünü oluĢturan ve ortak bir
noktaya varan yerüstü ve yeraltı suları sis temi" biçimindeki tanımlama üzerine
çıkan tartıĢmalar halen sürmektedir. Bu tanımlamada yerüstü sularının yanı sıra
yeraltı sularının da tanıma dâhil edilmesi tartıĢmaların ana nedeni olmaktadır.(2)
Ġçinde bulunduğumuz yüzyıl içerisinde devletlerin egemenliği ilkesi sıkı sıkıya
korunurken Doğanın müĢtereken kullanımı anlamında devletlerin kendilerini
bağlayan kuralları koymaları da zorunludur. AnlaĢmalar yaparak uluslararası
teamüller yaratıp geliĢtirerek, uluslararası kuruluĢlar kurarak bağlayıcı kurallar
oluĢturmaktadırlar. Ancak bütün bu çalıĢmalara rağmen halen "uluslararası hukuk
çerçevesinde anlaĢma düzeyine ulaĢmıĢ" yaptırım kurallarını da içeren, bütün
devletleri bağlayan, suların endüstri, tarım, içme ve kullanma amaçlarına yönelik
kullanımını düzenleyen evrensel boyutlarda bir metin yoktur (3) Kimi devletlerin
ikili ya da bölgesel olarak yapmıĢ oldukları anlaĢmalar ise yalınızca taraf olan
devletleri bağlamaktadır.
1.1. Uluslararası Sular
BirleĢmiĢ Milletler Uluslararası Hukuk Komisyonu, Uluslararası Suları Ģöyle
tanımlamaktadır; "çeĢitli devletlerde bölümleri bulunan su" Bu tanımdan hareket
edildiğinde, bir suyun birden çok devlet topraklarından geçmesi, ya da birden çok
ülke sınırını oluĢturması, bu suya "Uluslararası Su" niteliği kazandırmaktadır . O
halde uluslararası suları;
a) Sınır oluĢturan Sular,
b) Sınır aĢan sular Ģeklinde sınıflandırabiliriz. Bu sınıflandırmaya göre sularımızı
ele aldığımızda; Meriç, kısmen Arpaçay, kısmen Aras sınır oluĢturan su sınıfına
girmektedir.
Fırat, Dicle, Asi, Çoruh, Aras, Kura sınır aĢan sular özelliği göstermektedirler.
Yukarıda daha önce de açıklandığı üzere uluslar arası hukuk açısından uluslararası
sularla ilgili olarak, oluĢmuĢ, açıklık kazanmıĢ hukuk kuralları bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca da sulara iliĢkin anlaĢmazlıklar, devletlerin diplomatik
yaklaĢımları, görüĢmeler ve pazarlıklar ile çözümlenmektedir. Uluslar arası
sulardan sınır oluĢturan sularda sınırdaĢ devletlerin, bu sulardan yararlanması, bu
suları kullanma hakkı teemmül halinde henüz oluĢma aĢamasındadır diyebiliriz. Bu
konuda Türkiye'nin iki taraflı ya da bölgesel anlaĢmalara imza attığı görülmektedir.
Örneğin; Yunanistan‟la 1934 ve 1960 da imzalanmıĢ anlaĢmalar vardır. Bu
184
anlaĢmaların içeriğinde sınır oluĢturan sularla ilgili kimi düzenlemeler ile
birbirlerine zarar vermeme ilkesi bulunmaktadır. Bu anlaĢmalarda suların paylaĢımı
ile ilgili düzenlemeler bulunmamaktadır. Sovyetler Birliği dağılmadan önce, 1927
den bu yana Arpaçay ile ilgili bu tür anlaĢmalar yapılmıĢtır. Sınır aĢan sularımıza
gelince; bu gün Türkiye ile kimi komĢuları arasında rahatsızlıklara neden olan talep
ve tartıĢmalara sağlıklı bir açıklama getirmek açısından, Türkiye Cumhuriyetinin
bu konuda taraf olduğu bölgesel ve ikili antlaĢmaları kısa kısa açıklamakta yarar
vardır;
1- 24 Temmuz I923 tarihinde imzalanan Lozan Sulh Muahedenamesi'nin IV.
kısmında yer alan 109.madde ile getirilen düzenleme sınır aĢan sulara iliĢkin ilk
düzenleme
olarak
diplomatik
tarihimizde
yer
almıĢtır.
I.Dünya
SavaĢının
baĢlamasında önce o zamanki Osmanlı eyaletleri olan Suriye ve Irak'la, Türkiye
arasında mevcut bulunan su rejimlerinin devamını temin için, bu üç devlet arasında
anlaĢmalar yapılmasını
ÖngörmüĢtür. Yapılacak anlaĢmalarla, ilgili devletlerden birindeki su rejiminin,
diğer bir devletteki tesislere bağlı olması halinde, bunların değiĢtirilmemesi,
Birinci Dünya SavaĢının baĢlamasından önce ilgili devletlerin kullandıkları su
miktarının kazanılmıĢ hak Ģeklinde saklı tutulması sağlanacak ve ayrıca ilgili
devletler, birbirlerinin menfaatlerini de göz etleyeceklerdir.
2- Türkiye'nin kendi ülkesinden çıkıp Suriye'ye geçen sularla ilgili olarak
imzaladığı diğer anlaĢmalar 1921 Türk-Fransız anlaĢması, 1926 Türk-Fransız
anlaĢması ve 1930 sınır protokolüdür. Ancak Suriye, Mandater Fransa ‟nın Suriye
adına yapmıĢ olduğu bu anlaĢmaları tanımadığı için bunların detaylarına inmenin
bir yararı bulunmamaktadır.
3–1946 yılında Irak ile imzalanan dostluk ve iyi komĢuluk anlaĢması ile Türkiye,
Dicle, Fırat ve bunların kollan üzerinde yapılacak korunma araçlarına iliĢki n
tasarılarını, bu yapıların imkân ölçüsünde hem Türkiye hem Irak yararına uygun
olması maksadıyla, Irak'a haber vermeyi kabul etmiĢtir. Bu hükmün öngördüğü
koruma araçları, TaĢkından korunmaya yönelik olup, su paylaĢımı ile ilgili
herhangi bir yükümlülük getirmemektedir.
Görüldüğü üzere Türkiye'nin 1987'ye kadar imzaladığı anlaĢmalarla üstlendiği tek
yükümlülük Lozan anlaĢmasının 109.maddesidir. Bu maddeyi daha detaylı bir
biçimde yorumlayarak ileride ne gibi yapılanmalara ya da ne gibi anlaĢmalara
dayanak olabileceğini düĢündüğümüzde vardığımız sonuç Ģudur: Bu maddenin
getirdiği
yükümlülüğün
ulaĢabileceği
sınırlar
anlaĢmalarla
saptanacak,
bu
185
saptanacak sınır, kazanılmıĢ hakların altına düĢmeyecektir.
Türkiye, Suriye ve Irak'ın birbirlerinin çıkarlarını dik kate alacaklarına iliĢkin
taahhüt, kazanılmıĢ hakların altına düĢmeyecek, ancak bu hakların üstüne
çıkabilecektir. Ancak, hiçbir egemen devletin kendi çıkarları aleyhine olan talepleri
kabule zorlanamayacağı düĢünüldüğünde, su pazarlığında Türkiye kendi çı karlarını
göz ardı edecek ölçüde su vermeyi kabul etmeyecektir.
Öte yandan Devletler Hukukunda kazanılmıĢ hakların tespit edildiği tarihten öteye
uzatılabileceğine iliĢkin hükümler bulunmadığından Lozan anlaĢmasından sonra
Suriye ve Irak su kullanımını artırmıĢlarsa, bu artan miktar kazanılmıĢ hak
sayılmayacaktır (4) Ayrıca eğer bir su taksimi yapılacaksa kazanılmıĢ hakkın
düĢmesinden sonra geri kalan sular değil, haklar düĢmeden önce var olan suların
taksime esas alınması gerekecektir. Bu husus dahi bir de vletler hukuku kuralıdır.
2- 1987
yılında
Suriye
ve
Türkiye
BaĢbakanlarının
imzaladığı
(KEK)
protokolünde; Türkiye Atatürk Barajının doldurulması sırasında ve kesin bir su
tahsisi yapılana dek, Suriye sınırından ortalama 500 m3/sn su bırakmayı taahhüt
etmiĢ ve bu güne kadar da bu taahhüdü uygulamıĢtır. Böylece mansap ülkeler
Suriye ve Irak, yaz aylarında su sıkıntısı çekmediği gibi, taĢkın mevsimlerde de bu
tehlikeden korunmuĢlardır. Yani Türkiye'nin inĢa ettiği Barajlara bu ülkenin hiçbir
mali katkıları bulunmazken, bu barajlardan yıllardır yararlanmaktadırlar.
3- Yukarıda sözü edilen 500 m3/sn su, tek taraflı olarak Türkiye'nin tahsis ettiği
bir su miktarı olup, Türkiye'nin kullanımı arttıkça elbette azalacaktır. (5) Suriye ve
Irak Ģu anda geçici olarak verilen 500 m3/sn nin çok üstünde bir talepte
bulunmaktadır. Oysa regülâsyonun tamamlanmasından sonra toplam kapasitesi 84,2
milyar metreküp olan Fırat ve Dicle nehir havzalarında bulunan (6) Irak ve
Suriye'nin su talepleri, nehirlerin toplam su miktarını aĢan dü zeydedir. Lübnan ve
Suriye'yi kat ederek Türkiye'den denize dökülen Asi ırmağında ise suların % 95 ini
Suriye ve Lübnan % 2 sini Türkiye kullandığı halde Suriye bu kullanımı pazarlık
konusu dahi yapmak istememektedir. Suriye‟nin bu haksız uygulaması Hatay' a
bakıĢ açısından kaynaklanmaktadır. Zira Suriye halen Hatay'ı Suriye toprağı
saydığı için "Asi ırmağı Türkiye'yi ilgilendirmez, çünkü Ürdün'den doğup, Suriye
topraklarından denize dökülüyor" diyebilmektedir, (7)
Türkiye'nin geçici olarak Fırat yatağına bı raktığı 500 m3/sn su Ģimdilik çok büyük
ikramdır. Ancak Suriye, Arap ülkelerinin önemli bir bölümünü örgütleyerek
Türkiye aleyhine bir lobi oluĢturma gayretine girmiĢtir.
Arap ülkelerinin Suriye‟nin yanında yer almasının sebebi, pek çoğunun mansap
186
ülkesi olmasıdır. Suriye, Irak, Mısır hep mansap ülkesidir.
Arap ülkelerinin bu tutumu, Türkiye'den talepleri, hakça ve akılcı biçimde yapılan
tespitlere ve su kullanımına iliĢkin nazariyelere uymamaktadır.
1.2
Kullanım Hakkına
ĠliĢkin
Nazariyeler
Ġle
Irak -Suriye
Taleplerinin
KarĢılaĢtırılması
Uluslararası bir suyun (Özellikle sınırı aĢan bir suyun) sularının kullanımı ele
alındığında, suların paylaĢılması sorunu Ģeklinde bir değerlendirmenin mansap
ülkeler dıĢında pek taraftar bulmadığı görülmektedir.
Sınırı aĢan sular veya su sistemlerinin kullanılmasını düzenleyen bağlayıcı ve
yaptırım hükümlerini de taĢıyan uluslararası kurallar henüz tam anlamı ile
oluĢmamıĢ ise de günümüze dek tartıĢıla gelen görüĢleri açıklayarak sırala mada
yarar bulunmaktadır;
a) Mutlak hükümranlık görüĢü;
Diğer kıyıdaĢ ülkelere vereceği zarara bakılmaksızın su kullanma özgürlüğüne
sahip olmak. Bu görüĢ uluslararası düzeyde bir kabul görmemiĢ ve tartıĢması dahi
yapılmayan bir ilke olarak kalmıĢtır.
b) Mutlak bütünlük görüĢü;
Yukarıda açıklanan görüĢün tam tersi bir görüĢ olup, sınır aĢan nehirlerin taĢıdığı
doğal su miktarı ve kalitesini değiĢtirecek her türlü faaliyeti yasaklamayı
savunmaktadır. Suriye, Irak, Mısır, BangladeĢ gibi mansap ülkelerinden yandaĢ
bulabilmektedir. Bu görüĢe göre Türkiye'nin Keban, Karakaya, Atatürk, Kralkızı,
Dicle, Birecik, KargamıĢ barajları ile GAP sulama sistemlerini yapmaya ve Dicle
ile Fırat‟ın sularını bu projelerde tasarruf etmeye hakkı yoktur. Bu görüĢ bu katı
haliyle uygulanabilirlikten uzaktır.
c) Sınırlı bölgesel hükümranlık görüĢü;
Bu görüĢe göre sınır aĢan suları kullanan ülkeler diğer ülkelere zarar vermemelidir.
Orta bir yolda anlaĢmayı öneren bir görüĢ olmasına karĢın henüz oturmuĢ bir ilke
haline gelmemiĢtir. Mansap ülkesi olan komĢu Arap ülkelerinin yaklaĢmadığı bu
görüĢ
sorunların
diyalogla
çözümlenmesini
ilke
edinen
Türkiye
tarafından
detaylandırılarak, iĢlenerek geliĢtirilebilir ve güçlü bir görüĢe dönüĢtürülebilir.
d) KarĢılıklı haklar görüĢü;
Bu görüĢe göre su kaynağından yararlanabilecek miktar, kaynağın verimli bir
biçimde kullanılması, diğer ihtiyaç sahiplerinin yararlanmaları ile sınırlıdır. Bu
görüĢe göre kazanılmıĢ haklar, bir hüküm ifade etmemekte, suların verimli ortak
187
kullanım yolu amaçlanmaktadır.
Uluslararası su ihtilaflarının çözümünden ziyade iç hukukta, iç sularda yapılacak
düzenlemelerde ve özellikle de yeraltı suyu kaynaklarının kullanımında dikkate
alınabilecek bir görüĢtür. Üniter devletlerden ziyade federasyonlarda federe
devletlerarasında uygulanabilir bir ilkedir.
e) Uluslararası suların ortak yönetilmesi görüĢü;
Bu
görüĢ
su
kaynaklarının
hakçasına
bir
yöntemle
ortak
kullanılması
düĢüncesinden doğmuĢtur. Sınır aĢan nehri kollarıyla birlikte bir bütün olarak ele
alıp, nehrin ve kollarının havzaları içinde bulunan ülkelerin, or tak projeler
üretmek, bunları ortak finanse etmek, tesisleri ortak kullanmak, suyu ortak
kullanmak ve nihayet kurulan su sistemi tesislerini ortak yönetmek, bu görüĢün
amacıdır.
Türkiye -bir anlamda bu görüĢe tam uymasa bile- 1990 Haziranında ilgili
devletlerin katılımı ile Ankara'da yapılan toplantıda Fırat ve Dicle havza sularının
hakkaniyet kurallarına uygun ve rasyonel bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve
kaynaklardan optimum bir Ģekilde yararlanma koĢullarını ve gereklerini yerine
getirmek üzere üç aĢamalı bir plan önermiĢtir.
a) Ġlk aĢamada su kaynaklarının bilimsel çalıĢmalarla saptanması;
b) Ġkinci
aĢamada
ilgili
ülkelerin
toprak
envanterinin
çı kartılması;
toprak
sınıflamalarına göre su ihtiyacının saptanması;
c) Üçüncü aĢamada, elde edilen bilgilerin yardımıyla ve sonuçları değerlendirerek
her ülkenin gerçek su ihtiyacının ne olduğunun saptanması; Ancak mansap ülkeler
bütün bu önerileri inceleme zahmetine dahi katlanmaksızın, halen 500 m3/sn den
fazla su taleplerini sürdürmektedirler. Türkiye'nin bu dostça ve akılcı yaklaĢımı ilk
kez bu görüĢmelerde ele alınmamıĢtır. Daha GAP projesine baĢlanılmadan önce,
1961 de, Irak ve Suriye'ye suların kullanımı konusunda bir anlaĢmaya varılmadan
önce, yeni projeler ortaya çıkarmanın savurganlık olacağı, zararla sonuçlanacağı
hatırlatılmıĢtır. Bütün bu iyi niyetli giriĢimlere, çözümsüzlükten baĢka bir haklı
içeriği olmayan taleplerle cevap verilmesi karĢısında, Ģ u aĢamada Türkiye'nin
ısrarlı olmasına, konunun takipçisi olmasına gerek kalmamıĢtır. Çünkü kendi
çıkarını
korumamakta
direnen
bu
devletleri,
gerçek
çıkarlarını
korumaya
zorlamanın bir anlamı yoktur. Bu devletlerden özellikle Suriye'nin ısrarının
gerekçeleri dahi halen açıklanamamıĢtır. Suriye bu konuda peĢ peĢe taleplerini
yenilerken,
Arap
Dünyasını
Türkiye
karĢısında
örgütlemeye
çalıĢırken,
188
gerekçelerini halen dünya kamuoyunun dikkatinden kaçırmaya çalıĢmaktadır.
1.3 Uluslararası Suların UlaĢım (Navigati on) DıĢında Kullanımına ĠliĢkin
Tedvin (Codification) ÇalıĢmaları Ve Bu ÇalıĢmaların Ülkemiz Açısından
Değerlendirilmesi
11 Nisan 1814 de Fontainbleu anlaĢması ile kayıtsız ve Ģartsı olarak tahtından
vazgeçen ve Elbe adasına gönderilen I.Napoleon'un arkas ından Avrupa‟nın yeniden
düzenlenmesi amacıyla toplanan Viyana Kongresinde alınan kararlar arasında ilk
kez uluslararası ırmaklarla ilgili olarak uluslararası kuralların konulduğunu
görmekteyiz. (Haziran 1815) Ġngiltere, Fransa, Prusya, Avusturya ve Rusya‟dan
yani beĢ büyük devletten oluĢan yeni Avrupa dengesi sisteminin esasları bu
kongrede ortaya çıkarken, uluslararası gidiĢ geliĢi tanzim eden kurallar ve protokol
kuralları da kabul edilmiĢtir. (Navigation kuralları)
Ancak uluslararası suların ulaĢım dıĢındaki amaçlarla kullanılmasına iliĢkin hukuk
kurallarını geliĢtirme çalıĢmaları, içinde bulunduğumuz yüzyılın baĢlarından
itibaren baĢlamıĢ, çeĢitli kurum ve kuruluĢlarda yürütülen çalıĢmalar, konunun,
1972
de
"BirleĢmiĢ
Milletler
Uluslararası
Hukuk
Komis yonu"
na
havale
edilmesinden sonra daha sistematik bir hale gelmiĢtir. Komisyon bu tarihten
itibaren her sene çalıĢmalarını sürdürerek bu konuda ileride bir konvansiyona temel
teĢkil edebilecek bir "maddeler tasarısı" oluĢturma gayreti içerisinde olmuĢtur.
Hazırlanan maddeler tasarısının ilk okunuĢu 1991 tarihinde yapılmıĢ, ikinci
okunuĢu ise, Temmuz 1994 tarihinde gerçekleĢtirilerek, sorun BM Genel Kuruluna
havale edilmiĢtir.
BM Genel Kurulu konuyu 6.komisyona havale etmiĢ olup, 25 -29 Kasım 1994
tarihleri arasında 6.komisyonda yapılan toplantılar sonucunda daha detaylı bir
biçimde ele alınmasını sağlamak amacıyla, üye devletlerin 1 Temmuz 1996 tarihine
kadar
"maddeler
tasarısı"
hakkında
görüĢlerini
bildirmeleri
öngörülmüĢ
bulunmaktadır. Bunun ardından ö.komisyonun 7-25 Ekim 1996 tarihleri arasında
gerçekleĢtirdiği 51.dönem toplantısında bir "çalıĢma grubu" oluĢturulması ve
"maddeler tasarısı" temel alınarak bu konuda bir konvan siyon hazırlanması
hedeflenmiĢtir.
Anılan "maddeler tasarısı" 6.bölüm ve 33.maddes inde oluĢmaktadır.
Taslağa genel olarak bakıldığında; genel bir konu olan küreselleĢme çabalarının
etkisi altında, ülkeleri memba ve mansap ülke olarak tanımlamadan, dünyadaki
189
suyollarını ve suyolu ülkelerinin koĢullarını eĢitmiĢ gibi kabul ederek hazırlan dığı
ve memba ülkelerine büyük yükümlülükler getirdiği anlaĢılmaktadır. Suyun doğal
olarak membadan mansap‟a doğru aktığı dikkate alındığında, eĢitlik adı altında
genelde memba ülkelerine yükümlülük getiren bir taslaktır. Memba ülkelerinin
uluslararası suyollarına iliĢkin her türlü faaliyetlerinin mansap ülkelerini herhangi
bir biçimde etkileyeceği, ancak, mansap ülkelerinin her türlü faaliyetlerinin memba
ülkelerini aynı oranda etkilemeyeceği ve sonuçta memba ülkelerine daha fazla
kısıtlamalar ve sorumluluklar yükleyeceği anlaĢılmaktadır.
Taslağın maddeleri ile ilgili açıklamalar; (11)
Madde 1. "Mevcut maddeler, uluslararası suların kullanımına iliĢkin koruyucu ve
idari tedbirler, ya da suyolu ulaĢımı ile (Navigation) değil de, daha çok bu suların
belli amaçlar için kullanımını düzenlemektedir.
2) Uluslararası suların ulaĢım amaçlı (Navigation) kullanımı, bu maddelerin
kapsamı dıĢındadır; ancak bu suların diğer amaçlarla kullanımının suyolu ulaĢımını
da etkilemesi halinde kanun kapsamında değerlendirilir."
Taslağın baĢlangıcında; Uluslararası suyollarının ulaĢım dıĢı amaçlı kullanımları
düzenlemekle sınırlı olduğu izlenimini vermekte ise de, kapsama iliĢkin bu
maddede ulaĢım amaçlı kullanımın ve diğer kullanımların ulaĢım amaçlı kullanımı
etkilemesi halinde bu amacın da metin kapsamında olduğu ifade edilmektedir.
Genelde tüm kullanımların birbirini etkileyeceği açık olduğuna göre ulaĢım amaçlı
kullanım da metin kapsamına alınmıĢ olmaktadır. Bu husus özellikle, ġattularap"ta
ki ulaĢım amaçlı kullanım nedeniyle ülkemizi olumsuz Ģekilde etkileyecektir.
UlaĢım amaçlı su tahsisinin de gündeme getirilmesine yol açabilecek ek bir unsur
olarak değerlendirilmektedir.
Madde 2, 3,4. de "Uluslararası su", "yerüstü su sistemi", "üniter bir yapı ile olan
fiziksel bağ sonucunda oluĢan ve ortak bir noktaya doğru akan yeraltı suları",
"kıyıdaĢ devletler" kavramları ile akarsulara iliĢkin anlaĢmaların tarafları gibi
konulara tanımlamalar getirmektedirler.
Madde 5. Adil, rasyonel ve optimum kullanımı ve bu kullanıma kıyıdaĢ devletlerin
katılımı ve sorumluluklarını düzenlemektedir.
Madde 6. "Adil, akılcı kullanımla ilgili faktörler
1.5.madde de vurgulanan anlamda bir uluslararası akarsuyun adil, akılcı olarak
kullanımı, aĢağıda belirtilen konuyla ilgili tüm faktörlerin ve Ģartların dikkate
alınmasını gerektiriyor:
a) Coğrafik, hidrografik, hidrolojik, iklimsel, ekolojik ve doğal yapıya iliĢkin diğer
190
faktörler;
b) Ġlgili akarsu devletlerinin sosyo-ekonomik gereksinimleri;
c) Her akarsu devletinin akarsuya bağımlı olan nüfusu;
d) Bir akarsu devletindeki akarsuyun kullanım (lar) ının diğer akarsu devletleri
üzerindeki etkileri;
e) Akarsuyun mevcut ve potansiyel kullanımları;
f) Akarsuyun "su kaynaklarının" ekonomisi, geliĢimi ve korunması; alınan
önlemlerin maliyeti;
g) Mevcut (ya da planlanan) kullanım Ģekli ile aynı değerde alternatiflere ulaĢma
Ģansı;
2.5.maddeye ya da 6.maddede, 1.paragrafa göre; ihtiyaç duyulduğunda ilgili
kıyıdaĢ devletler bir iĢbirliği mantığı i çinde müzekkerelere katılır.
6.Bu maddenin c fıkrasında, her ne kadar, uluslararası suya bağımlı nüfus havza ile
sınırlandırılmamıĢ ise de, memba ülkesi konumundaki ülkemizin su potansiyelinin
yaklaĢık % 36 sının sınır aĢan sular olmasına karĢın, mansap ülkelerinin sınır aĢan
sulara bağlı nüfusunun daha fazla olması nedeniyle ülkemizin bundan olumsuz
yönde etkileneceği düĢünülmektedir. Havzalar arası su transferi göz önünde
bulundurularak, sınır aĢan sulardan yararlanan tüm nüfusun dikkate alınması önem
arz etmektedir.
Madde 7. "Zarara neden olmamak için uyulması zorunlu kurallar;
1.AD (Akarsu devletleri yerine kullanacağız ), diğer AD‟ ne zarar vermeyecek
Ģekilde
bir
UA
(uluslararası
akarsu)
yu
olabildiğince
özenli
kullanmaya
çalıĢacaktır.
2. Buna rağmen bir zarar görme durumu oluĢursa, zarar veren devlet, zarara
uğrayan tarafla aĢağıdaki çerçevede müzakerelerde bulunacaktır;
a) 6.maddede sıralanan faktörler dikkate alınarak, suyun bu tür kullanımının ne
derecede adil ve akılcı olduğu,
b) Kullanımla ilgili yapılan düzenlemeler, verilen zararın hafifletilmesi ya da
elimine edilmesi için ayarlamalar, uygunsa telafi edilmesi gibi sorunlar".
Ġkinci okumada ilave edilen bu maddenin daha önce hazırlanmıĢ olan ve ülkelerin
genel olarak hükümranlık haklarını ve karĢılıklı menfaatlerini kor umaya yönelik
olması bakımından önem arz eden 8.madde ile çeliĢkili olduğu düĢünülmektedir.
Devletlerarasında bu konuda bir anlaĢma olmasa dahi, ülkeleri yükümlülük altına
sokan bir madde olarak ta değerlendirilmelidir.
Madde
8.
Birlikte
çalıĢmak
için
uyulması
gereken
genel
yükümlülükleri
191
düzenlemektedir.
Madde 9. "Düzenli olarak veri ve bilgi alıĢveriĢi,
1.Madde 8'e uygun olarak akarsu devletleri, akarsuyun özellikle hidrolojik,
meteorolojik, hidrojeolojik ve ekolojik yapısı ve de bu konularda geleceğe yönelik
varsayımlar
hakkında
mevcut
veri
ve
bilgiler
düzenli
olarak
birbirlerine
ileteceklerdir.
2.Eğer bir akarsu devleti diğerinden, mevcut olmayan bir veri + bilgiyi temin
etmesini isterse, kendisinden bilgi istenen devlet bu isteği karĢılamak için elinden
gelen çabayı sarf eder, fakat bu çabanın karĢılığında, gerekli bilginin toplanması ve
uygunsa kullanıma hazır hale getirilmesi için, talepte bulunan devletten masrafları
karĢılamasını isteyebilir.
3.Akarsu devletleri, bilgi,verinin toplanması ve kullanıma hazır hale getirilmesi
konusunda ihtiyacı olan diğer devletlerin kullanmasını kolaylaĢtırıcı bir tavır
içinde ellerinden geleni yapacaklardır"
Bu maddede, karĢılıklı alıĢveriĢ sadece veri ile sınırlı kalmayıp bilgile ri de
kapsamaktadır. ĠĢbirliği konularına belirli bir çerçevede sınır ve kısıtlama
getirmemesi uzlaĢmayı zorlaĢtırıcı bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Özellikle
"ecological nature" ifadesi ile su dıĢındaki diğer veriler de kapsama alınmıĢtır.
Ayrıca, karĢılıklı olarak alıĢveriĢte bulunulacak veri ve bilgilerden, memba
ülkesine ait olanların mansap ülkeleri için oluĢturduğu değer ve önemin, mansap
ülkesine ait olanların memba ülkeleri için oluĢturduğu değer ve önemle aynı
olmadığı, birincisinin çok daha değerli ve önemli olduğu açıktır. Bu maddede
karĢılıklı alıĢveriĢ eĢit Ģartlarda gibi gösterilmektedir.
Bölüm III: Bu bölüm tümüyle, planlanan tesislerin yapımına, konan kısıtlamalarla
büyük
güçlükler
getirmektedir.
Planlanan
tesislerle
ilgili
olarak
ge tirilen
kısıtlamalar tüm ülkeler için eĢitmiĢ gibi görünmekle birlikte, kısıtlamalardan
memba ülkelerinin mansap ülkelerinden çok daha fazla etkileneceği açıktır. Bu
taslak genel olarak, mansap ülkelerini koruyan ve memba ülkelerine kısıtlamalar ve
yükümlülükler getiren bir taslaktır.
Madde 16 "Uyarıya yanıt verilmesi durumu;
Eğer uyarıcı devlet 13. maddede kabul edilen süre içinde, 15.maddenin 2.paragrafı
çerçevesinde bir yanıt almazsa, 5. ve 7.maddelerdeki yükümlülüklere uygun olarak,
yaptığı uyarı ile ve uyardığı devlete sağladığı veri ve bilgilerle uyumlu olarak,
tasarladığı eylemleri uygulamaya koyabilir.
2. Uyarıya yanıt vermemiĢ bir devletin herhangi bir tazminat talebi, yanıt süresinin
192
sona ermesinden sonra sorumluluğunu aldığı eylem yüzünden uyarıcı devletin
neden olduğu maliyetle karĢılanabilir. Eğer uyarılan devlet 13.maddede belirtilen
süre içinde karĢı çıkarsa bu taahhüt geçersiz olacaktır" Bu maddenin ikinci
okumada ilave edilen ikinci paragrafı açık bulunmamıĢtır.
Bu paragrafta, bildirimde bulunan ülkenin cevabını geciktirmesi ve daha sonra
tazminat (compensation) talebinde bulunması halinde, bildirimde bulunan ülkenin
bu tazminat talebini, gecikme süreci içerisinde yapmıĢ olduğu harcamalara karĢılık
sayılabileceği ifade edilmekle birlikte bu ifade "may" kullanılarak (Açıklamalarda
"may" yerine "can" kullanmıĢtır) yumuĢatılmıĢ olduğu düĢünülmektedir.
Madde 17 "TasarlanmıĢ eylemlere iliĢkin müzekkereler,
Eğer 15.maddenin 2.paragrafına göre bir iletiĢimde bulunulursa uyarıcı devlet ve
muhatabı müzakerelerde bulunacak ve gerekirse sorunun adil biçimde çözüme
ulaĢması için görüĢ alıĢveriĢinde bulunacaklardır.
2.
GörüĢmeler/
müzakereler,
her
devletin
birbirlerinin
haklarına
ve
yasal
çıkarlarına iyi niyet ve saygı gösterme temelinde gerçekleĢecektir.
3.Eğer iletiĢim sürecinde uyarılan devletten talep gelirse, uyarıcı devlet tasarlanan
eylemlerin uygulanmasını 6 aydan fazla olmayan bir süre boyunca erteleyecektir"
Birinci paragrafın sonunda, taslağın 6. ve 7.maddelerinde de olduğu
gibi " . equitable." ifadesinden sonra " ....... and reasonable." ifadesinin
ilave edilmesi uygun görülmektedir.
Madde 18 "Uyarı yapılması durumunda izlenecek prosedür,
1.Eğer bir AD‟ nin bir baĢka AD‟ nin kendisini ciddi biçimde olumsuz etkileyecek
eylemler planladığına iliĢkin geçerli ned enleri varsa, bu devletten 12. maddenin
Ģartlarına uymasını isteyebilir. ĠliĢikte nedenlerini izah ettiği bir açıklama belgesi
de göndermelidir.
2.Ancak muhatap devlet aynı kanıda olmayabilir. Bu durumda o da aynı Ģekilde
nedenlerini bildirmelidir. Eğer ikna edici olmazsa iki devlet 17. maddenin 1. ve
2.paragraflarında belirlendiği biçimde derhal görüĢmelere baĢlamalıdır.
3.GörüĢmeler
sürecinde
eğer
muhatabı
isterse,
eylemleri
planlayan
devlet
uygulamaya geçmeden 6 aylık bir süre tanır"
Ġkinci paragrafın ikinci cümlesinde, karĢılıklı danıĢmalardan sonra eğer gerekli
görülürse müzakerelere giriĢilebileceği konusuna açıklık getirmek
üzere " .. consultation and." ifadesinden sonra " ... if necessary."
Ġfadesinin ilave edilmesi uygun olacaktır.
Madde 21 "Kirliliğin kontrolü, azaltılması ve önlenmesi,
193
1.Bu madde kapsamına göre, bir UA suyun "kirliliği" nden anlaĢılması gereken, bu
UA suyun sularının birleĢimi ya da kalitesinde, doğrudan ya da dolaylı olarak insan
öğesinin (yanlıĢ) uygulamalarından kaynaklanan z arar verici değiĢikliklerdir;
2.AD tek tek ya da birlikte bir UA suyun, diğer
insan
sağlığı
yaĢayan
ve
canlılara
güvenliğine,
önemli
suların
ölçüde
yararlı
zarar
AD‟ ne, çevrelerine,
amaçlarla
verebilecek
kullanımına,
kirliliğini
suda
önleyecek,
azaltacak ve kontrol edecektir. Bu bağlamda politikalarında uyum sağlayacak
adımlar atacaklardır.
3.Herhangi birinin isteği ile AD, bir UA suyun suları ile ilgili kısıtlama,
yasaklama, araĢtırma ya da denetleme uygulamaları baĢlatabilecek maddeleri
oluĢturmak üzere bir araya geleceklerdir"
Birinci
paragrafta
yer
alan
kirlenmenin
tanımında,
her
ne
kadar
zararlı
"detrimental" ön eki kullanılarak kirlenme ifadesi yumuĢatılmaya çalıĢılmıĢ ise de,
mevcut kirlilik seviyelerinin korunması amaçlanmıĢ ve böylece uluslararası
suyollarındaki sularını daha önce kirletmiĢ olanlara avantaj sağlanmıĢtır. Ayrıca
uluslararası suyolundaki değiĢiklik sadece su kalitesi ile sınırlı bırakılmayıp
"composition" ifadesi ile konsantrasyon ve dolayısı ile miktarın da tanıma dâhil
edildiği düĢünülmektedir. Açıklamalarda "composition" ifadesi, suyun içerisindeki
tüm maddeler olarak açıklanmakla birlikte, bunun suyun miktarı ile çok yakından
iliĢkisi olduğu bilinmektedir.
1.Madde 24 "Yönetim
Liglerinde herhangi birinin isteği üzerine AD, bir UA su yun, birleĢik yönetim
mekanizması da dâhil, yönetim Ģekilleri ile ilgili görüĢmelerde bulunur.
2.Bu maddede kullanıldığı biçimiyle "yönetim" sözcüğünden özellikle anlaĢılması
gereken:
a) Bir UA suyun gerçekleĢtirilebilir geliĢimini planlamak ve benimsenen pla nları
pratiğe geçirmek,
b) Bunun dıĢında akarsuyun korunması, kontrolü, gerçekçi ve azami yarar
sağlanmasının desteklenmesi"
Madde 25 "1. UA suyun akıĢının düzenlenmesi için ihtiyaçlarına yanıt vermek
üzere AD iĢbirliği yapacaktır,
2, Tersi bir anlaĢma olmadıkça AD (Adil bir temelde) sorumluluğunu üstlenecekleri
regülâsyon çalıĢmalarının maliyetini karĢılama ya da yapımı ve bakımı konusunda
iĢbirliği yapacaklardır.
3."regülâsyon" bu maddede, bir UA suyun su akıĢını değiĢtirmek, kontrol etmek
194
için hidrolik çalıĢmalarının ya da baĢka çalıĢmaların uygulamaya konulması
anlamında kullanılmaktadır"
Madde 26. "1.AD kendi toprakları üzerinde bir UA ile ilgili tesisleri ve diğer
aktiviteleri korumak için elinden gelen çabayı sarf eder.
2. Büyük ölçüde olumsuz yönde etkileneceğine dair ciddi nedenleri olan
devletlerden birinin isteği üzerine AD:
a)Bu tesislerin bakımı ve güvenli çalıĢtırılması için ya da,
b)Tesislerin/aktivitelerin kasıtlı ya da dikkatsiz davranıĢlardan veya doğal
afetlerden korunması için görüĢmelere baĢ larlar"
Ġkinci okumada yeri değiĢtirilerek III. bölüme alınan bu maddeler bu haliyle
ülkelerin
hükümranlık
haklarını
kısıtlayıcı
mahiyette
görülmektedir.
Diğer
maddelerde genel olarak bahsedilen, uluslararası suyollarının yönetimi ile ilgili
hususlar,
bu
maddelerde
detaylandırılmıĢtır.
Özelliklede
26.maddenin
2.paragrafının (a) bendi, memba ülkelerinin hükümranlık haklarını ortadan
kaldırarak, bir karĢılık talep etmeksizin, kuraklık ve taĢkın gibi doğal olaylar
karĢısında mansap ülkeleri lehine tedbirler al maya zorlamaktadır. Bu üç madde ile
mevcut ve mutasavver tüm tesislerin ele alınması, iĢletilmesi ve bakımı, sıkı bir
Ģekilde kontrol altına alınarak hareket serbestîsi engellenmiĢtir
Madde 27 "Zararın aza indirilmesi ve önlenmesi
Adi‟leri tek tek ya da birlikte ister doğal nedenlerden isterse insan -yönetiminden
kaynaklansın, sel , buzlanma, suda oluĢan hastalıklar, balçık/kum v.s yığılması,
erozyon, tuzlu su karıĢması, kuraklık gibi diğer AD' lerini olumsuz etkileyecek
durumlarda oluĢan zararı önlemek ya da azaltmak için tüm uygun önlemleri
alacaklardır."
Madde 27 Bu maddede öngörülen tedbirlerin alınması için gerekli harcamaların ne
Ģekilde karĢılanacağı belirtilmemiĢtir, ".mitigate conditon." ifadesinden sonra ".in
an international vvatercourse." ifadesinin eklenmesinde yarar görülmektedir.
Madde 28 "Acil
1 Bu Maddede "acil" in anlamı; AD‟ ne ciddi tehdit oluĢturan ve ansızın sel, çığ,
toprak kayması deprem gibi doğal nedenlerle ya da endüstriyel kazalar gibi
insandan kaynaklanan nedenlerle hasar yaratan durumlar.
2.Bir AD, kendi toprakları üzerinde ortaya çıkan herhangi bir acil durumla ilgili
olarak gecikmeden ve mümkün olan en süratli iletiĢim aracı yardımı ile potansiyel
olarak etkilenmesi mümkün diğer devletleri ve yetkin uluslararası organizasyonlar ı
uyarır
195
3.Ve derhal onlarla iĢbirliği içinde, bu acil durumun neden olabileceği, zararlı
etkileri önlemek, azaltmak ve elimine etmek üzere, gereken tüm pratik tedbirleri
alır.
4.Gerekirse bu tür acil durumlarla baĢa çıkmak üzere birlikte, projeler geliĢtirilir."
Birinci paragrafta, tanımlarda verilen "vvatercourse state" kapsamı dıĢında kalan
ülkelerin de taraf olmasını önlemek üzere, ".meansa
situation." ifadesinden sonra " . in an international vvatercourse."
ifadesinin eklenmesi uygun görülmektedir. Ayrıca "
other states ."
ifadesinin çıkarılması, ihtilaf halinde taraf olan ülke sayısını azaltmak ve ülkemiz
açısından özellikle Dicle ve Fırat nehirleri dikkate alındığında acil durumlarda da
olsa körfez ülkelerini de soruna taraf yapma mak açısından
uygun
görülmektedir.
Aynı
paragrafın
sonunda
"
landslides
or
arthquakes." ifadesinden sonra gelen " ..... or from.industrial accidents"
ifadesinin çıkarılması, söz konusu hususların çevre ile ilgili birçok anlaĢmada yer
alması ve acil durumların, taĢkın, buz parçalan ması, heyelan veya depremle sınırlı
tutulması bakımından uygun görülmektedir.
Madde 33 "AD‟ leri arasında uygulanabilir bir anlaĢma olmaması halinde; mevcut
maddelerin uygulanması, yorumlanması ya da neyin doğru olduğuna dair bir akarsu
anlaĢmazlığı, aĢağıdaki koĢullara göre çözümlenir:
a) Eğer böyle bir anlaĢmazlık ortaya çıkarsa ilgili devletler kendi kurdukları uygun
herhangi bir müĢterek akarsu kurumunu devreye sokarak adil bir çözüm bulmak
üzere derhal görüĢme ve müzakerelere baĢlarlar.
b) Eğer görüĢme talebinin üzerinden 6 ay geçtiği halde ilgili devletler müzakereler
yoluyla anlaĢmazlığı çözemezlerse içlerinden birinin isteği üzerine tarafsız
soruĢturma ya da eğer ilgili devletler anlaĢırsa arabuluculuk ya da uzla Ģtırıcılık
formülleri devreye sokulur.
I. Tersi bir karar alınmadığı sürece; ilgili devletlerin atadığı bir üye ve ayrıca ilgili
devletlerden herhangi birinin milliyetinden olmayan ve atanmıĢ üyelerce seçilen bir
baĢkandan oluĢan bir soruĢturma komisyonu k urulur.
ii. Eğer komisyonun oluĢturması talebinden sonraki 4 ay içinde devletlerin
görevlendirdiği üyeler bir baĢkan üzerinde anlaĢamazlar ise, ilgili devlet lerinden
herhangi
biri,
BirleĢmiĢ
Milletler
Genel
Sekreterinden
baĢkanı
atamasını
isteyebilir. Eğer devletlerden biri (b) paragrafı uyarınca istek tarihinden itibaren 4
ay içinde üye atamazsa, ilgili devletlerden herhangi biri BirleĢmiĢ Milletler Genel
Sekreteri”nden, ilgili devletlerden biri ile aynı milliyetten olmamak koĢulu ile tek
196
üyeden oluĢan bir komisyon oluĢturmasını isteyebilir.
iii. Komisyon uygulayacağı prosedüre kendisi karar verir.
iv. ilgili devletler, komisyonun isteyebileceği bilgiyi sağlamakla ve talep etmesi
halinde komisyona, araĢtırması ile ilgili olarak herhangi bir yapı, mekanizma,
teçhizat ya da doğal özelliği incelemek üzere kendi topraklarına girme izni
vermekle yükümlüdürler.
v. Komisyon bir üyeden oluĢmadığı sürece, raporunu çoğunluğun oyuna sunar;
bulgularını nedenleriyle birlikte ve uygun gördüğü önerilerle birlikte ilgili
devletlere sunar.
vi. Komisyonun harcamaları ilgili devletler tarafından eĢit olarak paylaĢılır.
c)Eğer
soruĢturma
'
arabuluculuk'
uzlaĢtırmamın
ilk
talep
edildiği
tarihten sonra 12 ay içinde ya da komisyon kurulduktan sonra komisyondan
bir
rapor
geldikten
sonra
6
ay
içinde
ilgili
devletler
anlaĢmazlıklarını
gideremezlerse, soruna uzlaĢma ya da hukuk yolu ile çözüm arayabilirler"
Bu maddeye kadar, uluslararası bir suyolunda yer alan ülkeler "watercourse state"
olarak tanımlanmıĢ iken, bu maddede, Madde 28"e d ayanarak, anlaĢmazlıkların
çözümünde ilgili ülke "states concerned" ifadesi kullanılmıĢtır.
Bu husus anlaĢmazlıklarda taraf olan ülke sayısını artırmaktadır. Sadece acil
durumla ilgili Madde 28"de belirtilen "other States" ifadesinin kaldırılması ile bu
maddedeki sakıncalar da ortadan kaldırılmıĢ olacaktır.
Hazırlanan convantion taslağı konuyu "çerçeve düzenleme" olarak ele almaktan
uzak bir özellik göstermektedir. Mansap ülkelerinin menfaatlerini korumaya
yönelik olduğu ve dolayısıyla da Türkiye'nin yararı na bir düzenleme olmadığı
açıktır. Öte yandan bu konvansiyonun BirleĢmiĢ Milletlerce kabulünden ve
uygulamaya geçilmesinden önce Dicle ve Fırat üzerinde yer alan projelerin bir an
önce gerçekleĢtirilmesinde büyük yarar olduğu inancındayız,
DĠPNOTLAR
(l)Özdemir ÖZBAY
1995 yılı Sulama Etkinlikleri, Tarımda Su Yönetimi ve Çiftçi Katılımı Sempozyumu "Ülkemizde
Su ve Toprak Kaynaklarının Kullanımı ve Korunmasında Mevcut Yasal Durum" TMMOB -Ziraat
Mühendisleri Odası Yayını Haziran 1995 ANKARA
(2)Prof Dr. Hüseyin Pazarcı
Ortadoğu Ülkelerinde Su Sorunu Sempozyumu
TESAV Toplumsal Ekonomik Siyasal AraĢtırmalar Vakfı 1994 ANKARA
197
(3)Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı
A.G.E
(4)Kamuran Günün
AnlaĢmalar ve Su Hakları (Makale)
(5)Özden Bilen
Ortadoğu Ülkelerinde Su Sorunu Semp ozyumu
TESAV Toplumsal, Ekonomik Siyasal AraĢtırmalar Vakfı 1994 ANKARA
(6)Dr. NeĢet Akmandor
Kuzey-Güney Anadolu Su Kaynakları,
Ġlgili Projeler- Sorunları ve BölgeEkonomisine Etkileri
Ġntes-ĠĢveren Dergisi Ocak -ġubat–1996 sayı 34 ANKARA
(7)M. Recai Kutan
10.4.1996 günü, Gensoru GörüĢmelerinde yaptığı konuĢma TBMM Tutanak Dergisi 35.birleĢim
(8) FOREĠGN SCOUTĠNG SERVĠCE/ NEAR EST- Syriya –April 1996
Petroconsultant s.s.a (international Energy Services Geneva -SVVĠTZERLAND 1-(9) Prof. Dr.
CoĢkun Üçok
Siyasi Tarih Dersleri 1951 ANKARA
(10)
Maddeler
tasarısına
iliĢkin
olarak
DıĢiĢleri
Bakanlığına
gönderilen
5
Ocak 1996 tarihli DSĠ Genel Müdürlüğü görüĢü
(11) UNITED NATIONS; (Draft Artıcles On The Law Of The Non -Navigationl Uses Of
Ġnternational VVatercourses Adopted On Second Reading By (The Ġnternational Law Commissıon
At Its Forty-Sıksth Sessıon) 2 May–22 July 1994
198
2. SınıraĢan Sularımız
2.1 Genel Değerlendirme
Türkiye hidrolojik olarak 26 havzaya ayrılmıĢ olup, bu havzalardan 5 tanesi sınıraĢan sular
kapsamında yer almaktadır.
-Meriç-Ergene havzası
-Asi havzası
-Çoruh havzası
-Aras havzası
-Dicle Fırat havzası
Bu havzaların Türkiye topraklarından kaynaklanan yıllık ortalama su potansiyelleri; MeriçErgene havzası 1 ,33 milyar/m3, Asi Havzası 1,17 milyar m3, Çoruh havzası 6,30 milyar m ,
Aras havzası 4,63 milyar m3, Dicle havzası 21,33 milyar/m3, Fırat havzası 31,61 milyar m3
olmak üzere toplam 66,37 miyar/m3 olmaktadır.Bu miktar Türkiye'nin toplam brüt su potansiyeli
olan 186 milyar m 'ün yaklaĢık % 36‟sine tekabül etmektedir. Dicle ve Fırat Nehirleri‟nin
Ülkemizden kaynaklanan su potansiyeli 52,940 milyar m3 olup, Ülkemiz akıĢ potansiyelinin %
28,5'ine; ġat-tül Arap'taki toplam akıĢ potansiyeli olan 85,610 milyar m 'ün de % 62'sine karĢılık
gelmektedır.
Buradan da görüldüğü gibi sınıraĢan sular ülkemizin yer aldığı coğrafi bölgenin jeo-politik
durumu da göz önünde bulundurulduğunda çok büyük bir önem arzetmektedir.
Türkiye, Dicle ve Fırat nehirleri ile Çoruh ve Aras nehirlerinde memba ülke, Meriç nehrinde
mansap ülke konumunda, Asi nehrinde ise memba ve büyük oranda da mansap ülke
konumundadır. Memba-mansap iliĢkileri ve su potansiyeli dikkate alındığında Türkiye'nin
genelde bir memba ülke olduğu görülmektedir.
2.2 Dicle ve Fırat Havzası
Dicle ve Fırat nehirleri su potansiyelinden yararlanma imkanları ve ilgili ülkelerle bu
199
bağlamdaki iliĢkilerin gözden geçirilmesi; ve ülkemizin anılan akarsular üzerinde hak ve
menfaatlerinin korunması hususundaki temel yaklaĢımları, prensipleri ve uygulama esaslarını
içerecek ulusal politikanın kaydedilen geliĢmeler ıĢığında güncelleĢtirilmesi gerekmektedir.
Akarsular üzerinde yapılan depolama tesislerinde rezervuar hacimleri, genel kriter olarak tesisin
yapıldığı kesitteki akarsu uzun yıllar akımlarının ortalamasının 1,5 ila 2,5 katı arasında olması
gerekirken (topoğrafik ve teknik zorunluluk nedeniyle, GAP kapsamında Fırat nehri üzerinde
inĢa edilen Karakaya, Atatürk, Birecik ve KarkamıĢ barajları ile ana tesis durumundaki Keban
barajı rezervuarları aktif hacimlerinin toplamı , 31,69 milyar m3 olarak projelendirilmiĢtir. Bu
miktarın içinde Birecik ile KarkamıĢ barajları rezervuar hacimlerinin toplamı % 1 oranına
karĢılık gelen 0,75 milyon m3'dür. Buna rağmen, söz konusu tesislerin yıllar aĢırı düzenleme
yapması öngörülen ana amaçlarına paralel olarak, projelendirme kriterleri çerçevesinde
belirlenen iĢletme politikalarına göre iĢletilmeleri halinde, karĢılaĢılacak kurak periyotlarda
öngörülen ihtiyaçları karĢılamaları mümkün görülmektedir. Ancak, Ülkemizin ihtiyaçları ve
mansaba bırakılması gereken akımlara bağlı olarak söz konusu tesislerin iĢletilmeleri nedeniyle,
çok kritik periyotlarda yetersizliklerin gözlenmesinin doğal bir sonuç olduğu hususu gözden
uzak tutulmamalıdır.
2.2.1 Hidrolojik havza boyutu
Dicle ve Fırat nehirleri hidrolojik olarak. aynı havzada yer alan iki önemli sınıraĢan akarsudur.
Dicle ve Fırat nehirleri, Türkiye topraklarında doğup ülkemizin Doğu Anadolu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerine ilaveten Suriye, Irak ve bir kısım Ġran arazisini drene ederek Irak
topraklarında birleĢtikten sonra Şat-tü/ Arapadlı nehri oluĢturarak 180 km katettikten sonra
Basra körfezine dökülen bölgesel ölçekte iki önemli akarsudur. Hidrolojik olarak tek bir nehir
havzasının iki önemli akarsuyu olan bu nehirlerin kendi alt havzaları içerisinde, Türkiye'yi terk
eden ana kolları yanında müstakilen sınırlarımızı aĢıp Irak ve Suriye'ye giren yan kol
hüviyetindeki baĢka akarsular da bulunmaktadır. Irak tarafından taĢkın önlemek amacı ile Dicle
sularını, iki akarsu arasında yer alan Tartar çöküntü çukuruna ve buradan da Fırat nehrine derive
eden bir kanal sistemi oluĢturulmuĢtur. Diğer bir deyiĢle yapay olarak bu iki akarsu halen
iĢletmede olan bir kanal sistemi ile birleĢtirilmiĢtir.
Dicle nehri Elazığ yakınlarından doğar, Irak'ta Fırat nehri ile birleĢinceye kadar yaklaĢık 1 660
km yol alır. Dicle nehri Irak'a girmeden önce 35 km Türkiye-Suriye sınırını oluĢturur.
Türkiye'den doğan Büyük Zap suyu, Irak'ta Zagros dağlarından doğan Küçük Zap, Adheim ve
200
Diyala gibi önemli kolları aldıktan sonra Fırat nehri ile birleĢir. Dicle nehri akımlarına
Suriye'nin hiçbir katkısı yoktur. Ayrıca Irak'taki suların bir kısmı Zagros dağlarının iran
topraklarında kalan kesiminden gelmektedir. Türkiye'nin, Dicle nehri üzerinde halen iĢletmede
olan Devegeçidi barajı ile inĢaatları tamamlanan Batman, Kralkızı ve Dicle barajları yer
almaktadır. Irak'ta ise ana kol üzerinde iĢletmede olan Saddam '(Musul) barajı ile yan kollar
üzerinde inĢa halinde Bekme barajı (körfez savaĢı sonrası inĢaatı durmuĢtur) ile iĢletmede olan
Dokan, Derbendikan ve Hamrin barajları bulunmaktadır.
Fırat nehri, Erzurum yakınlarından doğar ve Irak'ta Dicle ile birleĢinceye kadar yaklaĢık 3 000
km yol alır. Fırat nehri Türkiye'yi terk ettikten sonra Suriye ve Irak'ı katederek Irak'ta Dicle
nehri ile birleĢir. Fırat nehri akımlarına Irak'ın hiç bir katkısı yoktur. Fırat nehri ana kolu
üzerinde Türkiye'de iĢletmede olan Keban, Karakaya, Atatürk, Birecik ve KarkamıĢ barajları
bulunmaktadır. Suriye'nin Fırat nehri üzerinde iĢletmede olan Tabka, AI Baas barajları ile TeĢrin
barajı bulunmaktadır. Irak'ta ise halen iĢletmede olan Kadisiye barajı ile Habbaniye rezervuarı
yer almaktadır.

Dicle-Fırat havzasının ġat-tül Arap kesiminde Ġran topraklarından gelen katkı ihmal edilmek
suretiyle, tüm hidrolojik havzanın su potansiyeline üç ülkenin topraklarından gelen
katkıların dağılımı aĢağıdaki Ģekilde olmaktadır.
94

62
Her iki nehrin ġat-tül Arap'a irtibatlandıkları noktadaki 85,61 milyar m3'Iük potansiyel
içindeki payları (Dicle: 50,00/85,61 =% 58; Fırat: 35,61/85,61 =% 42) dikkate alındığında,
Dicle'nin daha büyük su potansiyeline sahip bir nehir olduğu ortaya çıkmaktadır.
2.2.2 Teknik değerlendirme

Dicle-Fırat havzasının yukarı havzasını teĢkil eden ve genellikle dağlık arazilerden
oluĢan havzanın Türkiye bölümü, alan olarak ülkemiz topraklarının yaklaĢık beĢte birini teĢkil
eder. Bu alana düĢen yağmur ve kar Ģeklindeki 'yağıĢlardan oluĢan akıĢlar ise, tüm ülkenin yıllık
akıĢ potansiyelinin % 28,5'ini temsil eder. Ortalama akıĢ baz alındığında, doğal koĢullarda yıl
içinde ortalamanın onda biri ile on katı olabilen ekstrem akıĢlar, yıllar arasında da ortalamanın
yarısı ile iki katı arasında değiĢim gösterebilmektedir. Yıl içinde ve yıllar arasında zamansal
olarak düzensizlik arz eden akıĢlar, doğal koĢullarda önemli taĢkın zararlarına yol açtıkları gibi,
bu akıĢlardan çeĢitli amaçlar doğrultusunda yararlanılması son derecede kısıtlı olabilmektedir.

Dicle ve Fırat nehirleri akımları çok düzensizdir ve yıllar arasında olduğu gibi yılı
201
içerisinde aylar arasında da büyük farklılıklar gösterir. Türkiye sınırındaki akım gözlem
istasyonunda yıllık ortalama akım 1961 yılında 14,9 milyar m3'e ölçü1müĢ iken, 1988 yılında 58
milyar m3'e çıkmıĢtır. Ölçülen akımlar arasında 150 m /s ile 7 156 m3 /s gibi büyük farklılıklar
vardır. Aynı düzensizlik Dicle nehri için de geçerlidir. Keban barajının yapımından önce Suriye
ve Irak'ta 1959, 1961 ve 1973 yıllarında kuraklık, 1969 ve .1988 yıllarında ise taĢkın yaĢanmıĢtır.
Keban
barajının
yapımından
sonra
1988
yılında
meydana
gelen
taĢkın
mansapta
hissedilmemiĢtir.
Akarsuların rejimlerindeki düzensizlik, kurak dönemlerdeki su eksikliği, ıslak dönemlerdeki
taĢkınlar ve bu olumsuzlukların önlenmesi için alınan tedbirlerin maliyeti havzada yer alan ve
bunlardan yararlanan ülkelerce paylaĢılması hakça ve makul bir çözüm olarak görülmelidir.
Halihazırda, Türkiye tarafından inĢaatı tamamlanan barajlar vasıtası ile sağlanan regülasyon
sayesinde, mansapta yer alan v ülkelere düzenli su bırakılmaktadır. Dicle Nehri akımları da,
Fırat nehrine benzer V Ģekilde, ana kolda 1973 yılında 8,8 milyar m3'e düĢmüĢ iken, 1969
yılında 34,0 milyar m3'e çıkarak ortalama akımın arısı ile iki katı arasında değiĢmiĢtir. Bu nehirde
minimum debi 75 m3/s olarak gözlenmiĢtir.
Özet olarak, yıllık ortalama akım potansiyelleri itibariyle, Dicle nehri; 21,33 milyar m 3,ü
Türkiye'den ve 28,67 milyar m3,ü Irak'tan olmak üzere toplam 50 milyar m3, Fırat nehri 31,61
milyar m3,ü Türkiye'den ve 4 milyar m'ü Suriye'den olmak üzere toplam 35,61 milyar m 'dür. Bu
durumda, Dicle-Fırat havzası toplam akım potansiyeli 85,610 milyar m3 olmaktadır. Bu miktarın
% 62'si Türkiye'de, %5'i Suriye'de ve % 33'ü Irak'ta meydana gelen akımlardan oluĢmaktadır…

Su potansiyelini oluĢturan akıĢlardan kaynaklanabilecek zararların önlenmesi ve bu
potansiyelin çeĢitli sosyo-ekonomik ihtiyaçların güvenli bir Ģekilde karĢılanması için
ekonomik limitler dahilinde belli ölçülerde tahsisi, akıĢ rejimini düzenleyici fonksiyonları
olan depolama tesislerinin yapımını teknik olarak zorunlu kılmaktadır.

Dicle-Fırat havzasına bölgesel ölçekte bakıldığında, baraj olarak tanımlanan depolama
tesislerinin yapımını mümkün kılacak en uygun topoğrafik imkanlar Türkiye topraklarında
yer almaktadır.

Baraj gölleri yüzeylerinde buharlaĢmalardan kaynaklanan su kayıpları, diğer havza
ülkelerine kıyasla iklim koĢulları itibariyle Türkiye coğrafyasında en alt düzeyde
oluĢmaktadır.

Türkiye'deki barajların mevcut olmaması halinde, diğer havza ülkelerinin, akarsuların
202
zararlarını önleme ve su potansiyelinden yararlanma imkanı, bu ülkelere
yapılabilecek
tesislerin fiziki limitleri nedeniyle, özellikle Fırat nehri için çok düĢük düzeyde kalmak
durumundadır.
2.2.3 Sosyo - ekonomik değerlendirme

Doğal su kaynağı potansiyelinin mevcudiyeti ve bu kaynağın teknik çözümler sağlanarak
belli amaçlara yönelik olarak değerlendirme imkanlarının yaratılması, stratejik amaçların
gözetilmediği durumlarda, ancak ekonomik kriterlere uygun yatırımlar yapıldığı takdirde
toplumsal menfaatlere hizmet edebilmektedir. Bu bağlamda, Dicle-Fırat havzası su
potansiyelinin Türkiye tasarrufunda olan bölümü, taĢkın koruma, sulama, hidroelektrik
enerji üretimi, içme-kullanma, sanayi suyu temini ve rekreasyon gibi ülke ölçeğinde önemi
olan sosyo-ekonomik faydalar yaratma imkanı sunmaktadır: Ancak, Suriye ve Irak'ta
özellikle sulama amaçlı su kullanımının genellikle düĢük toprak kaliteli ve ıslaha muhtaç
arazilere yöneleceği ve iklimsel koĢullar nedeniyle yüksek su ihtiyaçları gerektireceği göz
önüne alındığında, ekonomik anlamca savunulabilir olmadığı değerlendirilmektedir.

Sınırlı su kaynağının değiĢik amaçlı kullanımlara en uygun Ģekilde tahsis edilmesini
sağlayan proje optimizasyonu yaklaĢımına yer verilmesi, havza genelinde su kullanımı
dengelerinin kurulabilmesi için gerekli görülmektedir. Bu yöntem uygulanırken ilgin
yatırımların gelir ve giderlerinin parasal boyutları kıyaslamalı olarak göz önünce
tutulmaktadır. Ancak, su kullanımları içinde su tüketimlerinin % 90'ını oluĢturan sulama
amacının, gıda temininde güvenirlik yaratan stratejik boyutu yanında, parasal olarak
ölçülemeyen istihdam faydası
yaratması, yalnızca teknik ve ekonomik boyutlu
optimizasyonun tartıĢmasız kabul gören objektif sonuçlar üretebilmesini mümkün
kılmamaktadır.

Ülke elektrik enerjisi ihtiyaçlarının karĢılanmasında diğer kaynaklar arasındaki arz payı,
ulusal kaynak olma özelliği çevresel yönden göreceli üstünlüğü ve pik güç teminindeki
avantajları itibariyle hidroelektrik enerji üretimi önemli bir yere sahip bulunmaktadır.
Hidroelektrik enerji potansiyelimiz içinde % 28,5 paya sahip Dicle-Fırat havzası
hidroelektrik enerji üretiminin gerçekleĢtirilmesini sağlayacak depolama tesisleri vasıtasıyla,
havza akarsuları rejimlerinin büyük ölçüde düzenlenmesi de sağlanmıĢ olacaktır.

Su kullanımları içinde tüketim yönünden düĢük mertebede bir yer iĢgal etmesine rağmen,
içme suyu amacı su kalitesi yönünden önem taĢımaktadır. Dicle ve Fırat nehirleri ana kol/arı
203
ve önemli yan kollarındaki su kalitesi halihazırda düĢük bir arıtma maliyetiyle içme suyu
temini için kullanılabilecek -bir durum arz etmektedir. Ancak, havzadaki değiĢik ölçekli
yerleĢimlerin nüfus artıĢlarına, sulamaların ve sanayileĢmenin geliĢmesine paralel olarak,
atık su deĢarjlarının ana tahliye hüviyetindeki akarsuların su kalitelerinde tedrici bozulmalar
olabilecektir. ÇeĢitli mülahazalarla ileride de su kalitelerinin belli bir düzeyde tutulması arzu
edildiği takdirde, atık su deĢarj standartlarının iyileĢtirilmesini sağlayacak arıtma
iĢlemlerinin mali külfetinin üstlenilmesi gerekli olacak ve bu husus giderek önemini arttıran
bir ekonomik boyut haline gelebilecektir.
Dicle alt havzasında 6'sı tamamen, 1'j kısmen olmak üzere 7 il; Fırat alt havzasında 10'u
tamamen, 4'ü kısmen olmak üzere 14 il; ve havza genelinde 16'sl tamamen 5'i kısmen olmak
üzere 21 il yer almaktadır. Bu illere ait yerleĢimlerin nüfusu, Dicle alt havzasında 2,9 milyon;
Fırat alt havzasında 7,6 milyon olmak üzere, toplam olarak 10,5 milyonu bulmakta ve Türkiye
nüfusunun %17'sine karĢılık gelmektedir. Bu nüfusun yaklaĢık 4 milyonu Diyarbakır, ġanlı Urfa
ve Gazi Antep Ģehirlerinde yerleĢik bulunmaktadır. Havza nüfusunun geçim kaynağı, kırsal
bölgede yaĢayan kesim için genellikle hayvancılık olmak üzere tarımsal faaliyetler olmaktadır.
Havzanın ekonomik faaliyet biçiminin sosyal olarak bir ileri sosyal aĢamayı teĢkil eden modern
sulu tarıma, bilahare tarıma dayalı sanayiye yönlendirilmesi için sulama yatırımları büyük önem
arz etmektedir. Bu yatırımların gerçekleĢtirilmesi ile havzadaki sosyo-ekonomik yapı üzerinde
önemli katkılar sağlanması beklenmektedir.
2.3 Dicle Ve Fırat Suları AntlaĢmaları
2.3.1 1946 AntlaĢması
Ankara‟da 29 Mart 1946 tarihinde, Türkiye ve Irak Hükümetlerinin yetkili temsilcileri arasında
imzalanarak 5 Eylül 1947 tarihinde 5130 sayılı Kanun ile TBMM tarafından kabul edilen
"Türkiye ile Irak arasında Dostluk ve Iyi KomĢuluk AntlaĢması" ve DSĠ faaliyetlerini
ilgilendiren 1 No‟lu Ek Protokolu, AntlaĢmanın 7. maddesi uyarınca onama belgelerinin 10
Mayıs 1948 tarihinde Bağdat' ta teati edilmesinden sonra yürürlüğe girmiĢtir.
15 Eylü1 1949 tarihi itibariyle yürürlüğe giren ve BM ArĢivinde kayda alınan antlaĢma,
Ġngilizce
metninden
yapılan tercümesine dayanılarak değerlendirilmiĢtir;
 Protokolün en önemli yönü, Türkiye tarafından sınır aĢan sularla ilgili olarak bugüne kadar
kullanılan argümanlar içerisinde yer verilen "Dicle-Fırat Havzasında su kaynaklarından
istifade edilebilmesi için barajların yapılmasının zorunlu olduğu ve baraj yapımı için
204
havzadaki en uygun fiziki koĢulların Türkiye toprakları içerisinde bulunduğu" gerçeğini
teyit etmesidir. Bu husus, protokol ile tanımlanan ikili iĢbirliğinin ana temasını
oluĢturmaktadır.
 Kendi içinde tutarlı bir mantığı ve terminolojisi olan Protokol, Dicle ve Fırat nehirleri ile
ilgili Irak menfaatlerini gözeterek Irak tarafından finanse edilmek kaydıyla Türkiye'de inĢa
edilecek tesisleri esas almakla birlikte, söz konusu tesislerden Türkiye'nin de
faydalanmasını sağlayacak Ģekilde (Madde 4) düzenlenmiĢtir. Bu nedenle, iyi niyet ve
iĢbirliği anlayıĢıyla hayata geçirildiği takdirde,bölgesel iĢbirliği bağlamında örnek belge
olabilecek bir nitelik taĢımaktadır.
 Halihazır Ģartlarda Fırat nehri developmanı sonucu oluĢan ve özellikle mutasavver Dicle
nehri developmanı (1lısu barajı ve diğerleri) sonucunda ileride oluĢacak olan düzenli akım
rejimi göz önüne alındığında, söz konusu protokoldeki anlayıĢa göre Irak'ın Türkiye
topraklarındaki ilgili tesislerin yatırımlarına en azından kısmen iĢtirak etmesi gerekli
olmaktadır. Anılan ülke tarafından böyle bir yaklaĢımın siyasi bir antlaĢma bazında teyit
edilmiĢ olmasının ise, kendi yararına olan bir icraatın antlaĢmayla öngörülmüĢ maddi
külfetinden kurtulmak amacıyla, Irak'ın konuyla ilgili olarak yakın geçmiĢte tamamen karĢıt
bir tutum izlemesinin temel nedenlerinden birini oluĢturmuĢ olabilir.
Türkiye'nin Dicle ve Fırat üzerinde kendi ihtiyaçları doğrultusunda yapacağı benzer amaçlı
faaliyetlere iliĢkin planları konusunda Irak'ı bilgilendirmesi Madde 5'te ~ öngörülmektedir.
Ancak, bu bilgilendirme mükellefiyeti, iyi komĢuluk iliĢkileri çerçevesinde söz konusu
tesislerden Irak'ın da yararlanabilmesini teminen öngörülmekte, ilgili tesislerden
kaynaklanabilecek zararlı etkiler hususunda önceden uyarı yapılması ve/veya anılan ülkeden
bu tesislerin gerçekleĢtirilmesi için olumlu görüĢ alınması gibi bir amaca yönelik değildir.
2.3.2 1987 Protokolü
17 Temmuz 1987 tarihinde imzalanan "Türkiye-Suriye Ekonomik ĠĢbirliği Protokolu"
kapsamında "Su" baĢlığı altında yer alan 6. maddede "Atatürk barajı rezervuarının doldurulması
sırasında ve Fırat sularının üç kıyıdaĢ ülke arasında nihai tahsisine kadar, Türk tarafı, TürkiyeSuriye sınırından yıllık ortalama olarak 500 m3/s' den fazla su bırakmayı kabul eder ve aylık
akıĢın 500 m3/s' lik düzeyin altına düĢtüğü durumlarda farkın müteakip ayda kapatılmasını kabul
eder." Ģeklinde bir hüküm yer almıĢtır. Bu hüküm değerlendirildiğinde aĢağıdaki sonuçlar elde
edilmektedir;
205
 500 m3/s' lik debi, sadece asgari koĢul olarak değil, yıllık ortalama debinin bu miktardan
büyük olması gerektiği vurgulanarak kaydedilmiĢtir. Bu koĢul, aylık ortalamanın müteakip
ay telafisi taahhüdü ile kuvvetlendirilmiĢ ve Fırat nehri anakolu doğal potansiyelinin
yaklaĢık yarısı "matematiksel bölüĢüm" ilkesine uygun kabul edilebilecek bir anlayıĢla
mansap ülkelerine zımnen tahsis edilmiĢtir. Bu tahsis, yıllık toplam su hacmi olarak doğal
hidrolojik koĢullar ve Türkiye'deki barajların regülasyon kabiliyetleri bağlamında Fırat nehri
doğal su potansiyelinin % 60'ından fazlasına tekabül etmektedir,
 Türkiye'deki barajların mevcut olmadığı doğal rejim koĢullarında debisi 150 m Is' ye kadar
ınen bir akarsu a 500 m /s' den fazla bir ortalama debinin düzenli bir Ģekilde intikal
ettirilmesi suretiyle, Suriye'deki hidroelektrik santrallarde ekonomik boyutu itibariyle
değerli olan güvenilir enerji üretimi yanında, Suriye ve/veya Irak topraklarında sulama ve
diğer amaçlara yönelik güvenli tahsisler yapabilme imkanı yaratılmıĢtır, Yaratılan bu
imkanlar, anılan ülkelerin Türkiye'deki barajlara herhangi bir maddi· katkıları söz konusu
olmadığından. karĢılıksız olarak sağlanmıĢ olağanüstü bir ekonomik avantaj anlamına
gelmektedir.
500 m3/s koĢulu 1987 yılından itibaren Türkiye tarafından kesintisiz yerine getirilerek, bir
anlamda asgari debinin bir müktesep hak olarak oluĢması sağlanmıĢtır.
Ancak, bazı teknik çözümler yaratılamadığı takdirde, Fırat havzasındaki su kullanımlarının
artıĢına paralel olarak 2020'li yıllarda bu taahhüdün yerine getirilme imkanı tedricen
zorlaĢacak ve 2020'li yılların sonunda ulaĢılabilecek nihai geliĢme durumunda mümkün
olamayacaktır.
Türkiye bu konuda çok önemli bir adım atarak kendi üzerine düĢeni yapmıĢtır. Suyun daha
verimli kullanılabilmesi için GAP kapsamında geliĢtirilen tüm
açık kanallı sulama
projelerini basınçlı ileri sulama teknikleri kullanan projelere dönüĢtürmüĢtür.
Protokolün "Su" baĢlığı altındaki 9. maddesinde "Taraflar, iki ülke uzmanlarının iĢbirliği
ile projelerin teknik ve ekonomik fizibilite çalıĢmalarının yürütülmesi sağlanarak, her
iki ülkenin topraklarında Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde sulama ve enerji üretimi
için ortak projeler inĢa etmeyi ve iĢletmeyi prensip olarak kabul etmiĢlerdir." Ģeklinde
ifade edilen diğer bir hüküm yer almakla birlikte, bugüne kadar Türkiye ve Suriye arasında
bu doğrultuda bir iĢbirliği gerçekleĢtirmenin koĢulları oluĢturulamamıĢtır.
 Bölgede karĢılıklı iyiniyet ve somut projelerle ilerleme ortamının yaratılabilmesi durumunda
bundan sonra yapılacak görüĢmelerde üç aĢamalı planın geliĢtirilecek yeni yöntemlerle
206
ikamesi sözkonusu edilebilir.Ancak bu sürecin baĢlaması bu konudaki güven arttırıcı
adımların somut olarak atılabilmesine ve ilerlemenin baĢlamasına bağlı olacaktır.

Su kaynakları projelerinde Türkiye ve Suriye ile Irak'ta yeni teknolojilerin uygulanması ile
tasarruflu kullanım sonucunda elde edilecek su miktarının Ülkemiz ve Suriye ile Irak'ın
olabilecek yeni ihtiyaçlarının karĢılanmasında kullanılması mümkün olabilecektir.
 Fırat nehrinden Türkiye sınırında en kurak periyotla dahi 500 m3/s su verilmesi durumu için
Fırat Nehri akımları tüm havza developmanı için yeterli olmayabilecektir. Fırat Nehri doğal
akım Ģartlarında ve havza developmanı gerçekleĢmeden sınırdan geçen akımın 156 m3/s
olarak gerçekleĢtiği göz önünde bulundurulduğunda ülkemizdeki depolama tesislerinin
mansaba ne denli yarar sağladığı ortaya çıkmaktadır.

Havzadaki su kalitesi ile ilgili çeĢitli çalıĢmalarda bugünkü Ģartlarda ġat-tül Arap'da su
kalitesi ve tuzluluk oranının oldukça yüksek olduğu belirtilmektedir. Havzada depolama
tesislerinin olmaması durumunda akımların minimum olduğu periyotlarda bu oran oldukça
yüksek miktarlarda meydana gelmektedir.

Dicle-Fırat havzasında geliĢtirmekte olduğumuz projelerde, su tasarrufu sağlanması ve
sulamalardan 'dönen suların asgari (duzeye indirilmesi amacıyla basınçlı sistemler tercih
edilmektedir. Havzadaki 'yerleĢimlerden meydana gelen atık suların yörenin sosyoekonomik yapısına bağlı olarak arıtılması sonucunda, su kalitesinin en az seviyede
değiĢmesi sağlanabilecektir.
Diğer taraftan, havzadaki baraj rezervuar hacimlerinin büyüklüğü, atık maddelerin çökelmesini
ve konsantrasyonun düĢmesini sağlamaktadır. Bu rezervuarlarda suyun düzenlenerek
bırakılması, nehir yataklarında düzenli ve sürekli su bulunmasına ve dolayısıyla de kirliliğe
bağlı konsantrasyonun azalmasına neden olmaktadır.

Su kaynakları projeleri geliĢtirilirken hidroelektrik ve tarımsal üretimler yönünden
alternatifler, yörenin sosyo-ekonomik yapısı ve mevcut üretimler ile çiftçilerin eğilimi etüt
edilerek elde edilen sonuçlar değerlendirilmekte ve pazar imkanları da araĢtırılarak proje
ekonomisi belirlenmektedir. Bu çalıĢmalar sonucunda ekonomik bulunan seçeneklerin
gerçekleĢtirilmesi öngörülmektedir.
207
2.3.3 Ortak Teknik Komite ÇalıĢmaları
Ortak Teknik Komite’nin KuruluĢu
Türkiye-Irak Ekonomik ve Teknik iĢbirliği Karma Komisyonu'nun 1980 yılında Ankara'da
yaptığı toplantıda, özellikle Dicle ve Fırat nehirlerini kapsayan bölgesel sular konusunda en geç
üç yıl içinde görevini tamamlayarak bulgularını Bakanlar düzeyindeki siyasi. platforma
aktarmak üzere, bir Ortak Teknik. Komite (OTK) kurulması hususunda mutabakat sağlanmıĢtır.
ilk toplantısını 1982 yılında yapan OTK'nin 1983 yılındaki üçüncü toplantısından itibaren Suriye
de toplantılara Katılmaya baĢlamıĢtır. 1992 yılına kadar 16 toplantı gerçekleĢtiren OTK bu
yıldan itibaren toplantılarına ara vermiĢ bulunmaktadır. Toplantı sürecinin devam ettiği 19821992 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde, 1988 ve 1990 yıllarında konuyla bağlantılı olarak iki
kez Üçlü Bakanlar Toplantısı gerçekleĢmiĢtir. Bu süreçteki toplantıların yer ve zamanları ekli
tabloda verilmiĢtir.

OTK süreci boyunca görüşmelerde Türk tarafı olumlu ve işbirliğine yönelik bir politika
takip etmiştir.
Bu politikanın ana hatlan şunlardır:
 Ġhtiyaçlar karĢılanırken su kaynağı olarak Dicle ve Fırat nehirleri birlikte
değerlendirilmelidir.
 Dicle-Fırat
havzası
bütününde
su
kaynağı
potansiyeli
mutabakat
sağlanarak
belirlenmelidir.
 Su ihtiyaçları, özellikle sulama ıçın, ortak esaslar ve kriterlere göre tanımlanmalıdır.
 Kaynak-ihtiyaç dengesi, israf veya gereksiz tahsise yol açmayacak Ģekilde, "optimum
kullanım" ilkesine göre kurulmalıdır.
 Türkiye‟nin politikaları Uluslararası platformda, havza ülkeleri arasında bölgesel
iĢbirliğine Türkiye'nin olumlu baktığı izleniminin yaratılmasına yönelik dikkatli
politikalar olmasına rağmen yine de Ortadoğu‟daki su vanalarını kontrol etmek isteyen
güçler tarafından yeterince desteklenmemiĢtir.

Suriye ve Irak'ın OTK sürecindeki politikalarının ana hatları:
208
Bu süreçte, Suriye ile Irak arasında yapılan bir protokol çerçevesinde Fırat akımlarının %
42'sinin Suriye ve % 58'inin ise Irak tarafından kullanılması kararlaĢtırılmıĢtır.Bu protokolde
aĢağıdaki hususlar yer almıĢtır;
o Dicle ve Fırat ayrı ayrı ele alınmalıdır. Özellikle Irak tarafından ileri sürüldüğü üzere
kadim sulamalar ve iĢletmedeki sulama projelerinin su hakları müktesep hak olarak
görülmelidir.
 Nehirlerin toplam su potansiyeli, müktesep haklar hariç tutularak, her bir ülkenin
mutasavver projeleri için ayrı ayrı beyan edeceği ihtiyaçlar oranında "matematiksel
bölüĢüm" ilkesine göre paylaĢılmalıdır.
 Türkiye'nin Dicle-Fırat havzasında yürütmekte olduğu faaliyetlerin nihai geliĢme
durumuna ulaĢmasından mümkün mertebede daha önce suların paylaĢımı hususunda bir
anlaĢma yapılması sağlanmalıdır.
 Suriye ve Irak'ın soruna bakıĢ tarzları, yaklaĢımları ve talepleri, kendi aralarında memba
ülkesi-mansap ülkesi çeliĢkisi olsa dahi, ortak menfaatler ön planda tutularak Türkiye
nezdinde farklı bir görüntü vermemeye çalıĢılmalıdır.
 Türkiye'nin Dicle-Fırat havzasının memba ülkesi konumunda olmasından kaynaklanan
fiziksel avantajının dengelenebilmesi için, bir taraftan OTK sürecini devam ettirmeye
çalıĢırken diğer taraftan sorunu uluslararası platforma taĢıyarak Türkiye üzerinde dolaylı
baskı kurulmasına gayret edilmelidir.
OTK süreci, gerek Türkiye'nin amaçları itibariyle gerek Irak ve Suriye ile olan temaslarda,
gerekse uluslararası platformda belli ölçüde fonksiyonel olmuĢtur. Bu süreç bu dönemdeki
yatırım faaliyetlerinin geliĢmelere ve günün koĢullarına daha uygun düĢebilecek yaklaĢımlar
benimsenerek sürdürülmesi olanağını yaratmıĢtır. Çünkü Suriye, 12 Haziran 2005‟te 1993
yılında askıya alınan üçlü görüĢmelerin yeniden baĢlaması için çağrıda bulunmuĢtur.
Türkiye ise 2008 yılının baĢında bu görüĢmelerin tekrar baĢlayacağına dair resmi
açıklamalar yapılmıĢtır.Bu konuda gelinen son aĢama ise üç devletin uzmanlarının Atatürk
Barajı tesislerinde kurulacak bir Su Enstitüsü‟nde bir araya gelmelerine karar verilmesidir.
Üç Aşamalı Plan ve Diğer Teknik Çözüm Seçenekleri
Genel değerlendirme
209

Türkiye'nin OTK süreci esnasında takip ettiği politikalar doğrultusunda Irak ve Suriye'ye
teklif ettiği ortak çalıĢmayı temsil eden Üç AĢamalı Plan, tüm havzadaki su ve toprak
kaynaklarının, tespitini, halihazırdaki ve gelecekteki su ihtiyaçlarının belirlenmesini ve
kaynak, potansiyelinin sunabildiği imkanlar çerçevesinde her üç ülkenin ihtiyaçlarının en
uygun Ģekilde karĢılanması için gerekli çözümlerin ortak bir anlayıĢla ortaya konmasını
öngören bir plandır. Bu plan,

(i) hakça: her üç ülkenin kaynakları ve ihtiyaçlarını objektif olarak dikkate alması;

(ii) makul: gerektiğinde havza akarsuları arasında transferler yaparak, her üç ülkenin
ihtiyaçlarını imkanların elverdiği ölçüde karĢılaması; ve

(iii) optimum: uluslararası mühendislik esaslarına dayalı teknik ve ekonomik yapılabilirliği
olan ortak çözümler üretmeyi öngörmesi nedenleriyle, uluslararası su hukuku bağlamında
ilgili kriterlere yer vermeye çalıĢan bir yaklaĢım içerisinde oluĢturulmuĢtur.

Üç AĢamalı Plan, OTK sürecinde Türkiye tarafından ilgili ulusal politikamız doğrultusunda
yararlı olmuĢ, ancak muhatap ülkelerin bu planı kendi açılarından tasvip etmeyen
pozisyonlarını değiĢtirme ihtimali bugün itibariyle büyük ölçüde azalmıĢtır. Diğer taraftan,
planın Türkiye tarafından vaz edilmiĢ Ģekliyle tamamen objektif esaslara göre uygulanması
halinde, Türkiye'nin kendi topraklarında öngörmüĢ olduğu havza developmanına aykırı
düĢmeyecek bir sonuca ulaĢılacağı hususunun önceden kesin olarak varsayılması mümkün
değildir.
Ortak teknik çalışma seçenekleri
 Türkiye'nin Dicle ve Fırat havzasının geliĢimine yönelik beklenti ve hedefleri ayrı tutularak ,
komĢu ülkelerle iyi komĢuluk iliĢkilerinin geliĢtirilmesi doğrultusunda esas itibariyle 1987
Protokolu'nun 9. maddesi temel alınarak taraflar arasında yeni bir yaklaĢımla aĢağıdaki
teknik içerikli ortak çalıĢmalar yapılabilir.
(i) Dicle-Fırat Havzası Su Kaynaklarının (Rasyonel) Kullanımı için Bölgesel ĠĢbirliği,
(ii) SınıraĢan (Bölgesel) Akarsuların (Rasyonel) Kullanımı için Teknik iĢbirliği; veya
(iii) Bölgesel Suların (Rasyonel) Kullanımı Konusunda Ortak Teknik Değerlendirme
ÇalıĢması
Ortak teknik çalıĢmalar, hidrolojik gerçekleri esas alan somut' bir projeye veya projelere
yönlendirilebilir. Nihai geliĢme durumunda Türkiye sınırındaki ana kol potansiyelinin yalnızca
210
üçte biri tüketilerek üçte ikisi Türkiye ve Suriye tarafından kullanılmadan Irak topraklarına
geçen Dicle nehri su kaynağının değerlendirilmesi Dicle ve Fırat'ın birlikte ele alınması ve
mansap ülkelerinin iyiniyetlerinin tesbiti açısından önemli bir gösterge olacaktır.Bu durum aynı
zamanda ilerlemenin de gerçekleĢebilmesi açısından önemli bir adım teĢkil edebilir.
Sonuç ve Öneriler

Kesintiye uğramıĢ bulunan OTK sürecinin yeniden baĢlatılması halinde sınıraĢan sular
konusunda Türkiye'nin geçmiĢte baĢarılı bir Ģekilde korunmuĢ olan temel menfaatlerinin
geleceğe taĢınmasını sağlayacak yeni yaklaĢımlar bağlamında, daha önce Üç AĢamalı Plan
olarak isimlendirilen teknik argüman ile ulaĢılmak istenen hedefleri, muhatap ülkelerin
talepleri ile mümkün mertebe bağdaĢtıran "somut projelere yönelik ortak teknik çalıĢmalar"
adı altında teknik düzeyde temaslar yapılabilir. Fırat nehrinde "Matematiksel bölüĢüm"
ilkesine dolaylı olarak uygun düĢecek Ģekilde girilmiĢ olan asgari akım taahhüdü, anılan nehir
üzerinde planlanan sulama geliĢimine esas itibariyle aykırı düĢmektedir.

Kendi içinde ekonomisi kabul edilebilir limitler dahilinde olan geliĢtirilmesi mümkün ortak
ve/veya tek taraflı teknik çözümler, tekil olarak veya bazı kombinasyonlar yapmak suretiyle
geliĢtirilerek Dicle nehri su kaynağından daha fazla istifade imkanı yaratılabildiği takdirde,
Türkiye açısından havza projelerinin stratejik planlama kavramına daha uygun hale
getirilmesi sağlanabilir.

OTK toplantılarının tekrar baĢlaması halinde taraflar arasında "somut projelere yönelik
ortak teknik çalıĢmalar"ın iyi niyet ortamında yürütülmesi 1987 Protokolu nun 9.
maddesine dayandırılarak ön plana çıkarılmalıdır.Bu çerçevede doğal hidrolojik
koĢulların değiĢkenliği ve Dicle-Fırat havzasının entegre bütünlüğü temel gerçeklerini
dikkate alan bir sürece yaklaĢılabilir.
 Teknik uygulamalar havza geliĢimine paralel bir zamanlamayla gerçekleĢtirilmelidir. Bu
doğrultudaki kararlar ve uygulamalara istinaden, mansaba bırakılabilecek sular konusunda
Türkiye'nin hak ve menfaatlerine aykırı düĢmeyecek bir denge kurulabileceği kanaati
oluĢuğu takdirde, bir nihai anlaĢma için siyasi düzeyde gerekli temaslar daha kolayca
baĢlatılabilecektir.
211
 Bir ,taraftan Suriye'ye Fırat nehrinde bırakılacak sularda 1987 Protokolü'nün öngördüğü
debi koĢuluna uyulması diğer taraftan ise anılan nehir havzasındaki sulama projelerinin
halihazırda planlandığı Ģekilde gerçekleĢtirilmesi halinde, bu iki unsuru kompanse edecek
önlemler alınmadığı takdirde, havzada gelecekte ciddi iĢletme darboğazları ve sosyal
sorunların yaĢanabileceği dikkate alınmalıdır.Bu durum makro ölçekli bazı yatırımların
kısmen atıl hale gelmesi sonucunda ulusal ekonomiyi çok olumsuz etkileyecek kayıplar
doğurabilir.
Yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde Dicle ve Fırat Havzası sularında temel
yaklaĢımdan uzaklaĢmadan yeni paylaĢım seçenekleri oluĢturulabilir.Bu kapsamda doğal
hidrolojik Ģartları göz önünde bulunduran matematiksel bölüĢüm ilkesi, Doğal hidrolojik
koĢulların değiĢkenliği ve Dicle-Fırat havzasının entegre bütünlüğünü dikkate alan ve ortak
projelerle desteklenen paylaĢım ilkesi. Ġle Fırat havzasının entegre bütünlüğünü ve doğal
hidrolojik koĢulların değiĢkenliğini göz önünde tutan yıllık toplam su miktarı üzerinden
paylaĢım yöntemi ayrı ayrı ele alınarak incelenebilir.
Bu yaklaĢımlarda esas olarak havzada yıllara göre önemli sapmalar gösteren doğal
meteorolojik koĢullara tabi hidrolojik değiĢkenliğin seyrine bağlı olarak akımların azalma
veya artma gösterdiği yıllardaki su miktarları konusu öne çıkmaktadır. Bu konuda komĢu
ülkeler arasında objektif kriterlere göre anlaĢılabilmesi önem taĢıyacaktır. Bu yöntemin
uygulanabilmesi için Dicle-Fırat havzası ana ve önemli yan kollarının doğal su
potansiyelinin ve her üç ülkedeki depolama tesislerinin iĢletme prensiplerinin taraflarca
ortaklaĢa belirlenmesi önem taĢıyacaktır.
2.4 Dicle ve Fırat Havzasında Su ve Toprak Kaynaklarının GeliĢtirilmesi

Dicle-Fırat havzası Dicle ve Fırat alt havzalarındaki su ve toprak kaynakları potansiyelinin
değerlendirilmesi amacıyla bugüne kadar yapılan çalıĢmalar kapsamında sulama, taĢkın
kontrolu, hidroelektrik enerji üretimi, içme-kullanma ve sanayi suyu temini amaçlı büyük
ölçekli projeler geliĢtirilmiĢtir. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), Dicle nehri ana kolunun
tamamı ile Fırat nehrinin Keban barajı mansabını içine alan coğrafi bölgede yer alan bir
projeler demetidir. Çok yönlü entegre bir proje olan GAP kapsamında; bölgede yapımı
planlanan tarım, enerji ve' hizmet sektörlerindeki barajlar, hidroelektrik santrallar ve sulama
212
tesislerinin yanı sıra kentsel ve kırsal aıtyapı, ulaĢtırma, sanayi, eğitim, sağlık' ve konut gibi
diğer
sektörlerde
yapımı
öngörülen
alt
projelerin
gerçekleĢtirilmesi
amaçlanmıĢ
bulunmaktadır.

Dicle-Fırat havzasının Türkiye bölümündeki sosyal ve ekonomik faaliyetler nedeniyle zaman
içerisinde oluĢmuĢ bulunan halihazırdaki su tüketimleri yanında özellikle sulama amacıyla
geliĢtirilen projelerin değiĢik amaçlı su kullanımları nedeniyle oluĢan büyük ölçekli su
tüketimlerinin, Türkiye sınırından mansap ülkelerine intikal eden akarsuların potansiyeli,
rejimi, kalitesi ve akuatik ekosistemi üzerinde etkiler yapması kaçınılmaz olmaktadır.
2.4.1 Bugünkü durum (2008)

DSĠ Genel Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve halkın kendi imkanlarıyla
geliĢtirdiği sulamalar ve DSĠ Genel Müdürlüğü'nce Fırat alt havzasında geliĢtirilen
hidroelektrik enerji projelerinin bugünkü durum itibariyle, Dicle havzasında 48 410 ha'ı
GAP'ta olmak üzere 64 683 ha ve Fırat havzasında 232 996 ha'ı GAP'ta olmak üzere 866 691
ha alanda sulama yapılmakta olup, toplam sulanan alan 931 374 ha'dır. Hidroelektrik
potansiyel olarak Fırat havzasında iĢletmeye açılmıĢ olan 6 391 MW kurulu gücündeki
hidroelektrik santrallarde yılda ortalama 25 422 GWh enerji üretilmektedir. Dicle alt
havzasında halihazırda iĢletmeye açılmıĢ hidroelektrik santral bulunmamaktadır.

Dicle-Fırat 'havzasının bugünkü geliĢme durumunda ağırlıklı olarak sulama, içme kullanma
suyu, sanayi suyu ve rezervuar buharlaĢmaları nedeniyle oluĢan net su tüketimini havza
potansiyeli ile kıyaslamalı olarak belirleyen tablo aĢağıda verilmiĢtir.

Dicle alt havzasındaki sulama ve diğer amaçlı su tüketimlerinin potansiyele oranı düĢük
seviyede olduğundan, sınırdaki akıĢ potansiyeli ve rejimine önemli: bir etki söz konusu
değildir. Fırat alt havzasında ise, özellikle hidroelektrik enerji amaçlı baraj iĢletmeleri
nedeniyle mansap ülkelerine çok önemli sosyal ve ekonomik katkılar sağlayan düzenli bir
akıĢ rejimi oluĢmuĢ bulunmaktadır. Bu alt havzada, en son olarak 1992 yılında iĢletmeye
açılan ve 1994 yılında dolum iĢlemi tamamlanan Atatürk barajı devreye girdikten sonra,
1994-2001 periyodu boyunca aylık akımlarının ortalaması olan 809 m3/s' ye karĢılık gelen
yıllık ortalama 25,5 milyar m3 su kesintisiz olarak Suriye'ye intikal etmiĢ bulunmaktadır.
213
2.4.2 Nihai GeliĢme Durumu

Dicle-Fırat havzasında bugünkü Ģartlar itibariyle geliĢtirilmesi öngörülen projelerin
tamamlanarak iĢletmeye açılacağı nihai geliĢme durumundaki sulama alanları ve enerji
üretimleri aĢağıdaki tabloda verilmiĢtir. Su tüketimi tablosunda enerji üretimi için verilen
değerler sulamanın nihai geliĢme durumundaki su temini değerlerine göre hesaplanmıĢtır.
Nihai geliĢme durumunda, münferit projeler bazında hesaplanmıĢ olan enerji üretim
değerlerinin Dicle-Fırat Havzasındaki kümülatif toplamı olan 49 973 GWh/yıl'ın
özellikle sulama amaçlı su tüketimleri nedeniyle % 25 mertebesinde azalarak 37 478
GWh/yıl'a düĢmesi söz konusu olacaktır. Fırat alt havzasında daha önemli miktarda
oluĢacak olan
bu düĢüĢ (38 004 GWh/yıl'dan 26 309 GWh/yıl'a) % 29 oranını
bulacaktır.

Haziran 2008 de açıklanan GAP Eylem Planındaki 2012 hedefine rağmen proje
kapsamındaki yatırımların tamamlanıp GAP'den planlanan geri dönüĢlerin 2023 yılından
önce alınabilmesi çok zor görünmektedir. Bu zorluk finansman sürekliliği sağlansa bile ,
projenin entegre bir proje olması ,proje kapsamında 40 kamu kurumu ve 270 adet projenin
yer alması ve sulama yatırımlarının beklenen sosyal ve ekonomik etkilerin mühendislik
yapılarının dıĢında toprağın ve çiftçinin tarıma hazırlanması gibi uzun erimli çalıĢmalara
bağlı olması gibi sebeplerden kaynaklanacaktır.

GAP'ta Yukarı havza projelerinin de kamu finansmanındaki dar boğazlar ve bölgesel
sorunlar nedeniyle ancak 2023 yılından sonra nihai developmana ulaĢarak iĢletmeye açılır
hale gelebileceği tahmin edilmektedir. Bu nedenle, tüm havza bazındaki "Nihai
GeliĢme"nin 2035 yılından önce gerçekleĢmesi zor görünmektedir.
214
TÜRKĠYE SINIRLARI ĠÇĠNDE
DĠCLE-FIRAT HAVZASI NĠHAĠ GELĠġME
DURUMU
Sulama alanı (ha)
Hidroelektrik enerii üretimi
Yukarı
GAP
Havza
Toplam
Güç (MW)
(GWh/yıl)
690 000
3 600
10 699
9 562
26 809
13 162
37 478
Dicle ve Kolları
650 000
Fırat ve Kolları
1 050 000 1 000 000 2 050 000
TOPLAM

40 000
Enerji
1 700 000 1 040 000 2 740 000
Türkiye'de bugün itibariyle Dicle-Fırat havzası doğal potansiyelinin ancak % 9'u
mertebesinde bir su tüketimi söz konusu iken, bu oran nihai developman durumunda
yaklaĢık %25 mertebesine çıkabilecektir. Tüm havza potansiyelinin % 62'sinin Türkiye'deki
yağıĢlardan oluĢtuğu göz önüne alındığında, ġat-tül Arap'taki doğal su potansiyelinin dörtte
birinden biraz fazla bir su miktarına karĢılık gelen bu oranın üç havza ülkesinin su
kullanımları içinde makul bir tüketimi temsil ettiği görülmektedir.

Nihai developmanda Türkiye'nin Dicle-Fırat havzasındaki su kullanımının
yaklaĢık
yarısının Fırat alt havzasında gerçekleĢmesine karĢılık, Dicle alt havzası kullanımı
yalnızca dörtte bir mertebesinde olacaktır. Bunun sonucunda, Türkiye'deki doğal
potansiyelleri itibariyle, 2020'li yıllardan sonra Fırat alt havzası sularının daha büyük bir
bölümü ülkemizde tüketilip diğer bölümü Suriye'ye intikal edecek; Dicle alt havzası
sularının ise dörtte üçü mansap ülkelerine geçmiĢ olacaktır. Bu durum ise, Dicle ve Fırat
nehirleri su potansiyellerinden yararlanmada Fırat Nehri‟nin önemli bir yer tuttuğunu
göstermektedir.
2020'lerden itibaren mansap ülkelerine intikal edecek toplam su miktarının makul kabul
edilebilecek limitler dahilinde olmasına karĢılık, özellikle Fırat ana kolunda yıllık ortalama
olarak halihazırda Suriye'ye intikal eden sular biraz daha azalacaktır.
Bu sular ekstrem bir kurak yılda ise büyük oranda düĢebilecektir
215
2.5 Golan Tepeleri ve Ortadoğu Su Denklemi
Ġsrail’in Sınırları
1960 yılında dönemin BaĢbakanı Golda Meir, Ġsrail‟in sınırlarını; “Ġsrail'in sınırları, yahudilerin
yaĢadığı yerlerdir” sözleriyle tanımlamıĢtı.Bu kapsamda bölgedeki Arap ülkelerine yönelik
çeĢitli askeri
harekatlar baĢlatan
ve iĢgal eden
Ġsrail‟in hedeflerinden biri de Suriye
toprağındaki Golan Tepeleri olmuĢtur.1.862 km2‟lik bir alana yayılan Golan‟ın üçte ikisi 1967
yılındaki Arap-Ġsrail savaĢlarında Ġsrail tarafından iĢgal edilmiĢtir.
Golan’ın ĠĢgal Planı Eski
Ġsrail‟in Golan'a yönelik iĢgalci planları oldukça eskidir. Ġngiltere'nin Filistin üzerindeki
denetiminin baĢladığı 1918 senesinde Ġsrail devletinin kurucusu ve ilk baĢbakanı David Ben
Gorion, Ġngiliz ĠĢçi Partisi‟ne gönderdiği bir mektupta Yermuk nehri suyunun taĢıdığı önemden
dolayı, Golan‟ın kendilerine verilmesini talep etmiĢti. Bununla birlikte Suriye'nin o dönemde
Fransa'nın sömürgesi olmasından dolayı Uluslararası Yahudi Ajansı, Ġngiltere hükümetinden
Fransa hükümetiyle görüĢerek, Golan tepeleri ve dağlık Cebel'il ġeyh bölgesinin, gelecekte
kurulması planlanan, Ġsrail‟in sınırlarına dahil edilmesini içeren bir anlaĢmayı gerçekleĢtirmesini
de talep etmiĢti. Bu dilek XX. yüzyılın ilk yarısında gerçekleĢmediyse de, Golan‟ın iĢgal
edilmesi hedefi gerçekleĢti. Ġsrail ordusu 6 Temmuz 1967 tarihinde
Golan bölgesinin 1200
km2‟lik kısmını iĢgal etti.
Golan’n Jeostratejik Önemi ve Stratejik Derinliği
Golan tepeleri bölgesi Suriye'nin güneyinde Gonaytareh ilinin bir bölümünü oluĢturmakta ve
iĢgal altındaki Filistin‟le 100 kilometrelik bir ortak sınıra sahip bulunmaktadır. Bölgenin en
verimli topraklarının yer aldığı Golan ve Golan tepeleri etrafındaki düzlük alanların ortasında
oldukça yüksek bir tepe olması nedeni ile jeo-stratejik bir konuma sahiptir. Bu tepelere sahip
olmak baĢta hemen yanıbaĢındaki ġam olmak üzere Beyrut, Amman ve Filistin üzerinde doğal
bir stratejik hakimiyet üstünlüğüne de sahip olmak anlamına da gelmektedir..
120-520 m. kotları arasında bir plato olan Golan'ın en yüksek tepesi Hermon dağında 2.814
metre yüksekliğindeki ġeyh tepesidir. Bölge coğrafyasında özgün bir yer tutan bu yükseklik
Galile Gölü'nde eksi ikiyüzon‟a kadar düĢmektedir.
216
Golan ve Hermon Dağı
Golan Tepeleri
TaĢıdığı stratejik ve jeopolitik önemden dolayı Ġsrail 1981‟de parlamentodan Golan ve Golan
tepelerinin iĢgali altındaki
Filistin'e ilhakını öngören tasarıyı geçirmiĢtir.Yine
Ġsrail'in o
dönemdeki BaĢbakanı olan Menahim Begin, Golan‟ın ilhakıyla ilgili olarak
“Ben
parlamentonun çoğunluğunu temsilen Golan tepelerinin, tarihi açıdan Ġsrail topraklarının bir
parçası olduğunu ve de öyle kalmaya devam edeceğini ilan ediyorum” demiĢti.
Golan’da YerleĢim
Ġsrail, 1981‟de Knesset‟in iĢgali onaylamasıyla kendi yasalarının bölgede uygulamaya
baĢlamıĢtır.Daha sonra
Ġsrail Golan‟da 39 adet yerleĢke kurarak bölgede yaklaĢık 20 bin
Yahudi‟yi iskan ettirmiĢtir.Ġsrail iĢgali sonrasında bölgede yaĢayan ve çoğunluğu Çerkez, Dürzî
ve Nusayrilerden oluĢan 140 bin kiĢi zorla göç ettirilmiĢtir.Bölgede kalan ve Golan‟daki 5 Dürzi
köyünde yaĢayan yaklaĢık 18 bin Suriyeli ise bugüne değin ne Suriye ile ne de Ġsrail ile
herhangi bir vatandaĢlık bağları olmadan yaĢamıĢtır.
Bu yerleĢimin yanısıra her ne kadar resmi anlamda deklare edilmiĢ olmasa da Ġsrail‟in Golan‟ı
gizli bir askeri üs olarak donattığı, hatta varlığını ne kabul ne de reddettiği nükleer üslerinden bir
217
kısmının da yine Golan‟da bulunduğu ileri sürülmüĢtü
Golan’daki Mavi Altın
218
Golan‟ın en önemli özelliği
bölgenin Suriye, Lübnan ve Ürdün'ün
yüksekliklerinden
kaynaklanan büyük akarsu kaynaklarını içinde barındırıyor olmasıdır. Ġsrail'in iĢgal ettiği Golan
tepeleri, Ġsrail'in su ihtiyacını karĢıladığı Galile Gölü‟ne kadar uzanmaktadır. Ġsrail tüm su
tüketiminin yüzde 12'sini bu bölgeden karĢılamaktadır.Bölgedeki genel su sıkıntısı nedeniyle
Golan‟daki su kaynakları, bu tepelerinin askeri öneminin de önüne geçmiĢtir.
Golan‟ın iĢgali bu bölgenin jeostratejik konumu
yayılmacı
ve
su kaynaklarının etkisiyle, Ġsrail‟in
politikalarının bir parçası olmuĢtur.Golan bölgesi
Ġsrail‟in parlamento binasının
giriĢinde yazılı bulunan, „Büyük Ġsrail‟ sınırlarının içinde tanımlanmasına rağmen Golan‟dan
kayıtsız Ģartsız çekilmesinin beklenmesi çok gerçekçi olmaz.
1967 savaĢı sonrasında Golan Tepeleri‟ni ve Yukarı Ürdün Nehri ile Banyas kolunu kontrolüne
alan Ġsrail önemli bir su kaynağına da sahip olmuĢtur. Ġsrail bu arada, 1978 yılından 2000
senesine kadar Lübnan‟ın Güney Bölgesini iĢgal etmiĢ ve 22 yıl boyunca bu ülkeye ait Litani
nehrinden illegal olarak su çekmiĢtir.
Golan sayesinde Yarmuk ve Banyas Nehirleri ile Galile Gölü‟nü kontrol altında bulunduran
Ġsrail yalnız askeri açıdan değil, su güvenliği açısından da oldukça önemli bulunan Golan
Tepeleri‟nden belli güvenceler elde etmeden çekilmeyecektir
Ġsrail Golan ‘dan Çekiliyor Mu !
Ġsrail‟in, 1967 yılında savaĢ tarihinde “en kısa sürede en fazla toprak iĢgal etme rekoru”nu
kırdığı Altı Gün SavaĢı sırasında iĢgal ettiği Golan Tepeleri, Ġsrail ve Suriye arasındaki ezeli
düĢmanlığın temelini oluĢturmuĢtur. Ġki ülke arasında bugüne değin yapılan tüm barıĢ
görüĢmelerinin bir yerlerde tıkanıp, sonuçsuz kalmasının en önemli nedeni de yine Golan
Tepeleri. olmuĢtur1.
25 Nisan 2008‟de Ġsrail, Suriye ile arasında anlaĢmazlık konusu olan Golan Tepeleri'nden
vazgeçebileceğini bildirmiĢtir. Ġsrail Genelkurmay BaĢkanı MoĢe Yaalon, Yediot Ahronot
gazetesine verdiği demeçte, "Suriye ile varılacak anlaĢmaya karĢılık, Golan'ın askeri
gerekliliğinden vazgeçebiliriz" dedi. General Yaalon, "Ordumuz, Ġsrail'deki siyasi otoritenin
Golan'dan çekilme kararı vermesi halinde, sınırlarımızı nerede olsa korur" diye konuĢmuĢtur.
1
H.Miray Vurmay “SavaĢ Yeni Ortadoğu‟yu Yaratamadı “ Cumhuriyet Strateji Sayı: 118
219
Ġsrail Ġçin Golan
Ġsrail Golan Tepeleri‟ndeki iĢgalin nedenini meĢru müdafaa ve kendi güvenliğini sağlama olarak
göstermek istemektedir. Ancak Golan‟daki Ġsrail iĢgali sadece güvenlik kaygılarıyla
açıklanamaz. Bölgenin su kaynakları açısından stratejik önemi ve dinsel nedenleri de dikkate
alma gerekir.. Özellikle Golan‟ın Ġsrail‟in su ihtiyacını karĢılama yönünden stratejik önemi
bilinmektedir. Dinsel olarak da Yahudi kutsal kitabında Golan‟a yapılan atıflar pek çok dinci
Yahudi‟nin gözünde Golan‟ı kutsallaĢtırmakta ve Büyük Ġsrail‟in vazgeçilmez bir parçası olarak
görmelerine neden olmaktadır. Ancak çoğu zaman Ġsrail iç politikasında uzlaĢılmaz tartıĢmalara
da neden olan bu konuda son dönemde daha ılımlı bir hava oluĢtuğu görülmektedir. Ġsrail
kamuoyunun geçmiĢe nazaran daha büyük bir bölümü hatta yarısı , kapsamlı bir barıĢ anlaĢması
karĢılığında, Golan‟dan çekilmeyi destekler duruma gelmiĢtir.Golan‟dan çekilme Ġsraillileri Batı
ġeria ve Gazze‟den çekilme kadar endiĢelendirmemektedir.
Suriye Ġçin Golan
Suriye‟de bir nesil “Golan‟ı geri almak ya da al(a)mamak iĢte bütün mesele bu!” parolası ile
büyümüĢtür.
Golan Tepeleri‟nin kaybedildiği 1967 yılındaki Altı Gün SavaĢı sırasında
Suriye‟nin Savunma Bakanı olan Hafız Esad, 1971 yılında yönetimi ele geçirdiği günden
ölümüne kadar Golan‟ın mutlaka geri alınacağını yinelemiĢtir. Hafız Esad ile birlikte Golan
meselesi Suriye için bir var oluĢ mücadelesine dönüĢmüĢtür.2
Suriye ve Ġsrail, 1992‟de Madrid‟te baĢlayan Orta Doğu BarıĢ Süreci çerçevesinde Golan
Sorunu‟nu ele almak için barıĢ masasına oturmuĢtur. Ancak bu iki ülke
2000 yılında
görüĢmelerin kesilmesinden sonra tekrar barıĢ masasına oturmayı baĢaramamıĢtır.Gayri resmi
yollardan Türkiye ve bazı Avrupa ülkelerinin arabuluculuk giriĢimlerinden de somut sonuçlar
elde edilememiĢtir.
Ancak 2007 Ocak ayında Haaretz gazetesinde Suriye ile Ġsrail arasında Eylül 2004‟ten Temmuz
2006‟ya kadar süren gizli barıĢ görüĢmeleri olduğunu haberi çıkmıĢtır.Aynı haberde Ġsrail ve
Suriye temsilcilerince müzakere edilmiĢ bir barıĢ anlaĢması taslağından da söz edilmiĢtir.
Haaretz gazetesindeki bu habere göre bu taslak öncelikle Ġsrail‟in Golan‟dan 4 Haziran 1967
sınırlarına çekilmesini öngörüyordu. Bununla birlikte Suriye tamamen çekilmenin 5 yılda Ġsrail
ise 15 yılda olmasını öngördüğü için anlaĢmazlık çıkıyordu. Tampon bölgedeki Galile Gölü‟nün
ortak kullanıma açık park yapılması ve parkın Golan‟ın büyük kısmını içine alması
2
a.g.e.
220
planlanıyordu. Ġsrailliler parka serbestçe girebilecekti. Ürdün Irmağı ve Galile Gölü‟nün
sularının kontrolü Ġsrail‟e kalıyordu. Sınırın askerden arındırılması da dörtte bir oranında
Ġsrail‟in lehine yapılacaktı. Ancak bu haber Suriye ve Ġsrail yönetimince hemen yalanlanmıĢtır.
Ancak son günlerde gündemde yer alan Suriye Ġsrail BarıĢı daha önce hazırlanan altyapının
gerçek olduğunu ortaya çıkartmıĢtır. .Yapılan yorumlarda Ġsrail‟in Golan‟dan çekilmesi için bir
dizi güvenlik düzenlemelerine ihtiyaç duyacağı da belirtilmektedir. Bunların arasında tarafların
Golan Tepelerine erken uyarı istasyonları kurmaları
bulunmaktadır. Bunun yanısıra Ġsrail
Suriye‟nin Golan‟daki Yahudi yerleĢimlerinin bulunduğu toprakları kiralamasını isteyeceği de
belirtilmektedir..Ancak bunların arasında su kaynaklarının kullanımı ile ilgili herhangibir
açıklamanın bulunmaması dikkat çekicidir.
Ġsrail’in Su Bütçesi ve Golan
Ġsrail‟in Ulusal altyapı Bakanlığı Su Komisyonu Planlama Bölümü tarafından Temmuz 2002
tarihinde hazırlanan “ 2002-2010 Arasında Su Kaynaklarının GeliĢtirilmesi Master Planı”nda
Ġsrail‟in Su Bütçesi çalıĢması da yer almaktadır. Bu bütçede 2010 yılında Ġsrail‟in toplam su
kullanımının 2,5 milyar m3/yıl olacağı ve bunun 500 milyon m3‟ünün ilave su kaynağı olarak
deniz suyu arıtımından karĢılanacağı belirtilmiĢtir.Master Plan‟ın Yönetici Özetinde 20 Mart
2002‟de Ġsrail Hükümetinin deniz suyu arıtma tesisi kurmayı kabul ettiği ve kapasiteyi 2010
yılında 540 milyon m3/yıl‟a çıkartmayı planlandığı yer almaktadır.
Ġsrail‟in bu Su Master Planında Golan‟dan her yıl çekilen yaklaĢık 300 milyon m3‟lük suyun
bütçeden çıkması ihtimali doğal olarak yer almamıĢtır.Ancak Ġsrail hızlı bir denizsuyu arıtma
atağı
baĢlatmıĢtır.Yılda yaklaĢık 120 milyon m3 kapasiteli AĢkelon tesisi 2005 yılında iĢletmeye
girmiĢtir.Ġsrail‟de 2007 yılının Eylül ayında iĢletmeye giren ikinci tesis ise yılda 30 milyon m 3
su arıtma kapasitesi olan Palmachim tesisidir.Hadera yakınlarında bulunan ve inĢa halinde olan
üçüncü tesisin yılda
100 milyon m3 kapasiteli
olacağı ve 2010 yılında
tamamlanacağı
açıklanmıĢtır. Dördüncü tesis için ise henüz ihaleye çıkılmıĢ olup bunun da 2011 yılında
tamamlanacağı ifade edilmektedir.Ġsrail‟in ulusal altyapı bakanı Benjamin Ben –Eliezer 2013
yılına kadar evsel su tüketiminin % 70‟ini arıtılmıĢ deniz suyu ile karĢılamayı planladıklarını
belirtmiĢtir. Su Temini Genel Müdürü Hezi Kugler 2013‟e kadar Ġsrail‟in deniz suyu arıtma
tesisi kapasitesinin yılda 505 milyon m3‟e çıkartılacağıni ifade etmiĢtir.. Bu da 2002 yılında
yapılan Master planın hedefine sadece 3 yıllık bi r gecikme ile ulaĢılabileceğini ortaya
221
koymaktadır. Ġsrail‟in bu su temin atağı ilave su kaynağı temini için deniz suyu arıtımını tercih
ettiğini ve bu kararını uygulamaya geçirdiğini göstermektedir.
Türkiye’den Arabuluculuk Ġstendi
BaĢbakan Erdoğan‟ın 26 Nisan 2008 tarihinde Suriye‟ye yaptığı resmi ziyaretin amaçlarından
biri Ġsrail ve Suriye arasında arabuluculuk olarak açıklanmıĢtır.
Bölgede Türkiye‟nin arabuluculuğunda bir anlaĢma zemini bulunmaya çalıĢılmaktadır.Ancak
Türkiye‟den bölge istikrarı için bu arabuluculuktan daha fazla bir katkı istenebilir. Ġsrail,
Türkiye‟den arabuluculuk isterken Türkiye‟nin Su denklemini çözecek etkili bir aktör olduğunu
da dikkate almıĢ olması kuvvetle muhtemeldir.
ġam‟da yapılan bu görüĢmelerde
Ġsrail‟in Golan‟dan çekilmesi sonrasında Fırat nehrinden
Suriye‟ye daha fazla su bırakılması konusunun da gündeme gelmiĢ olması kuvvetle
muhtemeldir. Basında çıkan haberlere göre BaĢbakan Erdoğan ve Suriye Devlet BaĢkanı BeĢar
Esad arasındaki görüĢmede Suriye‟nin Asi Nehri üzerindeki baraj kapaklarının bir ay önce
kapatılarak su tutulması
sonucu ortaya çıkan su sorunu da masaya yatırılmıĢtır. Yapılan
görüĢmede Suriye‟nin baraj kapaklarını açarak Türkiye‟ye su bırakması kararlaĢtırılmıĢtır. Bu
durum görüĢmede Suriye‟nin
Fırat suyu ile ilgili bazı taleplerinin de gündeme gelmiĢ olma
ihtimalini güçlendirmektedir.
2.5.1 Su Denklemi’nin Çözümünde Dicle ve Fırat Suları
Ġsrail‟in su tüketiminin yüzde 15'ini karĢıladığı Golan‟dan kayıtsız Ģartsız çekilmesinin
beklenmesi çok gerçekçi olmayacaktır.
Ġsrail Golan‟dan çekildiğinde stratejik bir coğrafya bölgesinin yanısıra bölgedeki stratejik
doğal kaynak olan su yu da bırakmak durumunda kalacaktır. Ġsrail halen doğal su kaynaklarının
tümünü çekip kullandığı için bundan sonraki ilave su ihtiyacını deniz suyu ve atık su arıtımı gibi
doğal olmayan alternatif su kaynaklarından karĢılamak zorundadır. Bu nedenle Ġsrail‟in Golan ve
Tepelerinden çekilmesi sonrasında su bütçesinde ortaya çıkacak açığı kapatmak için ilave su
kaynağı geliĢtirmesi gerekecektir.
Ġsrail Hükümeti 2002 yılında, gelecekte su bütçesindeki açığı deniz suyu arıtma tesisleri kurarak
karĢılama kararı almıĢtır. Bu kapsamda hızla gerçekleĢtirdiği yatırımlarla 2013 yılındaki su
222
tüketiminin yaklaĢık beĢte birini arıtılmıĢ deniz suyundan karĢılamayı planlamıĢtır.Deniz suyu
arıtma teknolojisine oldukça yakın olan Ġsrail‟de bu uygulanmanın tedrici bir Ģekilde arttırılarak
Golan‟dan çekilen
suyun
yerine arıtılmıĢ deniz suyunun ikame edilebilmesi mümkün
görünmektedir. Ancak deniz suyu
arıtma maliyeti dikkate alındığında Ġsrail‟in Golan‟dan
çekilmesi ülkenin su temini maliyetini arttıracaktır.
Ġsrail ve Suriye arasındaki barıĢ görüĢmelerinin 2004‟ten bu yana gizli bir Ģekilde sürdüğü
iddiaları bulunmaktadır .Bu nedenle daha önceden Ġsrail‟in Golan‟dan çekilmesiyle oluĢacak su
açığı konusunda alınacak bazı iç ve dıĢ tedbirlerin düĢünüldüğü söylenebilir.Bunlardan birincisi
bu açığın
Ġsrail‟deki deniz suyu arıtma
kapasitesini arttırarak karĢılanmasıdır.Bu konuda
altyapısal bir geliĢme sağlanmıĢtır.
Ancak bu çözümün pahalı olduğunu düĢünen Ġsrail Golan Tepeleri'nden çekilse bile kendisi için
son derece önem taĢıyan doğal su kaynaklarını
elden çıkarmak istemeyebilir. Ġsrail'in
Golan‟daki topraklardan taviz verebileceği, ancak bu bölgedeki su kaynaklarından kolay kolay
vazgeçmeyeceği açıktır. Ġsrail‟in geçmiĢten beri Suriye'nin Golan'daki kaybının Fırat'tan
verilecek fazla suyla kapatılmasını istemekte olduğu bilinmektedir.Bu nedenle Ġsrail-Suriye barıĢ
görüĢmelerinde Fırat'ın suları da bir kart olarak masaya gelebilecektir. BaĢka bir deyiĢle,
Golan‟daki su kaynakları Ġsrail‟de kalırsa, Türkiye‟den Fırat üzerinden Suriye‟ye daha fazla su
bırakması istenebilir.Bazı uzmanlar bu tezin yalnızca Ġsrail-Suriye barıĢı için geçerli olmayıp
Ortadoğu Su Denkleminin baĢka bilinmeyenlerini de çözebileceğini ileri sürmektedir.Türkiye'nin
Fırat'tan daha fazla su bırakması, Ġsrail'i baĢka açılardan da rahatlatacağı ileri sürülmektedir..
Kudüs'teki Ġbrani Üniversitesi profesörlerinden Hillel Shouval „a göre;“Türkiye Suriye'ye daha
fazla su verirse, Suriye de Ürdün'e Yarmuk ırmağından daha fazla su akıtabilecek. Ürdün'ün
sulama imkanları artınca da Ghor kanalından Filistinlilere yılda yüz milyon metreküp su
sevketmesi mümkün olacaktı”
Ġsrail‟in Golan‟dan çekilmesi Ortadoğu Su denklemi‟nin yeni yöntemlerle çözümünü tekrar
masaya taĢıyacaktır.
Bölgedeki hızlı siyasi geliĢmeler de ele alındığında, Ġsrail‟in Golan‟dan çekilmesi sürecinde
Türkiye‟nin de Ortadoğu Su Denklemi‟nin içine çekilip daha fazla bir rol üstlenmesinin
istenebileceği görülmektedir.Aslında Türkiye bu sürece Ģimdiden arabulucu olarak da olsa
müdahil olmaya baĢlamıĢtır bile. Ancak Golan süreci Türkiye tarafından çok dikkatli ve
öngörülü olarak takip edilmelidir.Çünkü Dicle ve Fırat Nehirleri iyi bir planlama ile
Türkiye,Suriye Irak‟ın su taleplerini karĢılayabilir.Ancak bu suyun bölgedeki diğer ülkeler
arasındaki hidropolitik sorunların çözümünde kullanılması havzanın su dengesi açısından
mümkün değildir. Bu çabaların bu dengenin bozulmasına ve Ortadoğu Su Denkleminin uzun bir
süre çözümsüz kalmasına neden olabileceği gözden ırak tutulmamalıdır.
223
2.5 Suriye’nin AĢırı Su Taleplerinin Açıklanmayan Nedenle ri;
1) Daha öncede değindiğimiz gibi, sulardan yararlanma konusunda, Dünya
coğrafyasının belli bir kesiminde bulunan, ya da bölge devletleri diyebileceğimiz bir
grup devletin genelde su sorunları varsa, bu bölge devletlerinden o sulara kıyıdaĢ
olanların kullanım haklarından söz edilebilecektir. KıyıdaĢ değilse, yani o sularla
doğrudan iliĢkisi yoksa bu sular üzerinde paylaĢma amacıyla hukuki açıdan herhangi
bir hak iddiasında bulunması söz konusu olmayacaktır. Örneğin Suudi Arabistan,
Mısır, Ürdün ya da Yemenin Fırat ve Dicle ile ilgili bir hak talebi söz konusu
değildir. KıyıdaĢ olan Suriye ile Irak ise bugüne dek sulayacakları topraklarının
envanterini,
ürün
patenini,
sulama
suyu
gereksinimini,
içme -kullanma
suyu
gereksinimini saptayıp açıklayamamıĢlardır .
Bu tür bir envanter çalıĢması için ne yeterli kadroları, nede teknolojik
birikimleri vardır ve yakın bir zaman içinde de bu imkânları sağlamaları söz konusu
olmadığından Türkiye'nin önerilerine açık ve net bir biçimde, bilimsel gerekçelere
dayalı olarak karĢı çıkamamaktadırlar. Oysa Türkiye çalıĢmalarını sürdürmekte ve
peĢ peĢe GAP'ın ünitelerini devreye sokmakta, GAP projesi nedeniyle Türkiye‟nin
gereksinim duyduğu su miktarı belirginleĢmektedir. ĠĢte bu nedenle huzursuz olan bu
iki mansap ülkesi mevcut su potansiyelinin yarısının bile üstüne çıkarak taleplerde
bulunmakta, terör dâhil her kozu kullanarak, aynı sorunları olan ve mansap ülkesi
durumunda
bulunan
ülkelerden
Türkiye
karĢısında
bir
blok
yaratmaya
çalıĢmaktadırlar.
2)Suriye'nin Ürdün, Ġsrail ve Lübnan ile su sorunları halen çözümlenmemiĢtir. Yarmuk
ırmağı ve özellikle Golan su kaynaklarının Suriyeaçısından geleceği Ģimdilik tahmin
edilememektedir. Önemli ölçüdeki su kaynaklarını Ġsrail‟e kaptıran Suriye‟nin makul
olmayacak ölçülerde taleplerde bulunarak su açığını kapatmaya çalıĢırken diğer bölge
devletleri ile birlikte Türkiye'yi de Ortadoğu su sorunları potasının içine çekmek
istemektedirler. Dolayısı ile de Ġsrail'in, Ürdün'ün su sorunlarını daha kolay bir biçimde
çözme olanağı yaratmak için; "Suriye'nin Türkiye'den daha fazla su alması, bu ölçüde de
güneyine daha fazla su bırakması" düĢüncesini gerçekleĢtirmeye çalıĢmaktadır.
3)Suriye öteden beri Arap Ülkeleri arasında en az petrol üreten, petrol fakiri bir ülke olarak
tanınırdı. Irak'tan çıkıp Suriye üzerinden Akdeniz‟e ulaĢan. Kerkük-Banyas.PP hattından yıllarca
224
yararlanarak petrol açığını bu yoldan gidermiĢtir. Ancak, son yıllarda büyük bir atılım yaparak
kendisine yetecek petrolü üretmeye baĢlamıĢtır. Özellikle DEIR EZ ZOR Bölgesinde
azımsanmayacak petrol üretimine baĢlamıĢtır. Nisan 1996 itibarı ile Suriye'nin petrol üretiminin
günde yaklaĢık 580 bin varile ulaĢtığını, aynı tarihte Türkiye'nin günlük petrol üretiminin 50 bin
varil olduğunu belirtecek olursak bu artıĢın ne kadar büyük olduğu anlaĢılır.
Bu boyutlarda üretilen petrolün nerelerden çıkarıldığını incelediğimiz zaman çok
ilginç bir tablo ile karĢılaĢırız; Biraz önce de belirtildiği üzere en büyük petrol
üretim bölgesi, Fırat kıyısında bulunan DEIR EZ ZOR kenti, Suriye'nin petrol
merkezi haline gelmiĢtir. Bu kente yakın bir bölgede birleĢen Fırat ve Habur
ırmaklarının Türkiye topraklarından çıkarak birleĢme noktasına ulaĢırken geçtikleri
güzergâhlar arasında kalan bölge Suriye‟ye nin petrol kuyularının % 80 ninin
bulunduğu bölgedir. Ġncelenecek petrol haritalarında görüldüğü üzere bu iki ırmak
çoğu zaman petrol yataklarının üzerinden akarak birleĢmektedirler. Petrol yatakları
ile ırmak yataklarının üst üste çakıĢması veya çok yakın olması, petrol arama ve
üretme çalıĢmalarında Suriye ye eĢsiz bir olanak tanımaktadır. Haritalardan da
görüleceği üzere bu sahada yoğun bir çalıĢma vardır. Türkiye'de Atatürk Barajı
inĢaatı sırasında Ģantiye nüfusunun zaman zaman 15 bin rakamına ulaĢtığı
düĢünülürse söz konusu petrol sahasındaki yü zlerce Ģantiyede çalıĢanların ihtiyaç
duyduğu içme-kullanma suyu ile bu tesislerde ihtiyaç duyulan suyun ulaĢacağı
miktar tahmin edilebilecektir. Öte yandan Suriye'nin bu bölgede yaptığı ve giderek
sayısı artan petrol arama ve çıkartma sahalarında, aĢarı s u kullanımını gerektiren "su
sondajları" yöntemini uyguladığı duyulmaktadır. Bu husus bugüne kadar Suriye
tarafından deklare edilmemiĢse de ekteki haritalara bakıldığında, su ile petrol
yatağının bu denli yakın hatta üst üste çakıĢtığı bir durumda bu metod un
denenmediğini söyleyebilmek mümkün değildir. Suyun bu kadar az ve önemli olduğu
ve ihtilaf yaratır hale geldiği bir coğrafyada, bu tür savurgan bir kullanımın
uluslararası
kamuoyunca
hiçte
olumlu
karĢılanmayacağını
Suriye
elbette
bilmektedir. Ülkemizde ilgili kuruluĢların bu gizli kalan konuyu araĢtırması, Türkiye
açısından önemli bir çalıĢma olacaktır.
Suriye‟nin Türkiye'ye mantıklı ve bilimsel gerekçe göstermemesinin, makul
olmayan ölçüde su taleplerinin sürdürülmesinin nedenlerinden birisisinin de
açıklanan "su enjeksiyonları" olduğu kanısındayım.
4) Suriye öteden beri Hatay ilinin haksız bir biçimde Fransız Manda Yönetimi
tarafından Türkiye‟ye bırakıldığını, Fransız yönetiminin Suriye adına yapmıĢ
olduğu anlaĢmaları tanımadığını belirterek, suni bir b içimde "Hatay sorunu"
225
yaratmaya çalıĢmaktadır. Bu iddiasının gündemde kalabilmesi, giderek kendi lehine
çözüme kavuĢturması için de daha güçsüz, daha çok sorunlara bulanmıĢ bir Türkiye
istemektedir. Yıllardır iktidarda olan Suriye Bas Partisinin iç ve dıĢ politikası bu
nedenle Türkiye ve Ġsrail ile devamlı sorunları tırmandırma ilkesi üzerine
kurulmuĢtur. Türkiye'den su potansiyelinin % 50 sinin üzerinde talepte
bulunmasının, oluĢmakta olan Uluslararası normlarla ilgili görüĢlere uymayan fahiĢ
taleplerinin altında bu gerekçeler yatmaktadır.
Şekil 1 Suriye'nin Yıllara Göre Petrol Üretimi
Üretilen Petrol Miktarı (Varil/Gün)
700000
600000
500000
400000
300000
200000
100000
19
80
19
81
19
82
19
83
19
84
19
85
19
86
19
87
19
88
19
89
19
90
19
91
19
92
19
93
19
94
19
95
19
96
19
97
19
98
19
99
20
00
20
01
20
02
20
03
20
04
20
05
20
06
20
07
0
Yıllar
Kaynak : CIA factbook and SPC (Syrian Petroleum Company)
1980 „li yılların baĢında günde yaklaĢık 180 000 varil olan Suriye‟nin Petrol üretimi 1990‟lı
yıllardan itibaren yaklaĢık 500 000 varile çıkmıĢtır (ġekil1). Literatürde 1 varil petrolün
çıkartılması için 2-10 varil arasında su kullanıldığı belirtilmektedir. 1 standart petrol varili 159
litredir.Suriye‟nin günlük petrol üretimi 500 000 varil ve 1 varil petrol üretimi için 5 varil su
kullanıldığı kabul edildiğinde günlük su ihtiyacı 2,5 milyon varil olmaktadır. Bu da günde
yaklaĢık 400 000 m3 su demektir. Bu miktar Ankara‟nın günlük su ihtiyacının yaklaĢık yarısıdır.
Suriye‟nin mevcut ve geliĢtirilen Petrol yatakları Habur ve Fırat nehrinin altındaki zonlarda ve
bu iki nehrin birleĢtiği Dayr Az Zawr bölgesi civarındadır. Bu da petrol üretimi için gerekli olan
suyun Fırat nehri ve kollarından sağlanıyor olma olasılığını güçlendirmektedir.
226
2.5 Türkiye Avrupa Birliği ĠliĢkilerinde Fırat ve Dicle Nehirleri
Avrupa Birliği Komisyonu‟nun 06/10/2004 tarihinde Brüksel‟de açıkladığı, Türkiye‟nin AB‟ye
GiriĢi 2004 Düzenli Ġlerleme
Muhtemel Üyeliğinin
Raporunun çalıĢma belgelerinden birisi olan, “Türkiye‟nin
Avrupa Birliği‟ne
Etkileri” baĢlıklı komisyon birimleri çalıĢma
belgesinde; UlusaĢırı Konular baĢlığı altında “Bölgede önemi bulunan konulardan biri
kalkınma ve sulama için gerekli suya eriĢimdir. Ortadoğu‟da su konusunun stratejik önemi
önümüzdeki yıllarda artacaktır. Türkiye‟nin katılımıyla birlikte su kaynaklarının ve altyapı
projelerinin uluslararası yönetimi (Fırat ve Dicle havzaları üzerindeki barajlar ve sulama
projeleri, Ġsrail ve komĢuları arasında su alanında sınır ötesi iĢbirliği) AB açısından önemi bir
konu
haline
gelebilecektir”.
Ġfadesi
yer
almaktadır
(
http://www.belgenet.com/arsiv/ab/etki_2004.html ) . Dolayısıyla AB Fırat ve Dicle nehirlerine
uluslararası bir kaynak ve sorun olarak bakma eğilimindedir. Bu yaklaĢım Türkiye’nin kendi doğal
kaynaklarının kontrolü hususunda hassasiyetini korumak zorunda olduğunu göstermektedir
2.5 1 AB Su Yönergesinde Uluslararası Nehir Havza Yönetim Planı
AB‟nin Su Politikası alanındaki davranıĢını belirlemek için çıkartılan 23 Ekim 2000 tarihli
2000/60 EC Çerçeve Yönergesinde nehir havza planı hazırlanması ile ilgili açıklamalar da yer
almaktadır. Bu yönergenin Nehir Havzası Yönetim Planı ile ilgili 13üncü Maddesine aynen “AB
üyesi ülkelerinin sınırları dıĢına uzanan uluslararası nehir havzaları için tek bir nehir havzası
yönetim planı oluĢturulmaya çalıĢılmalıdır.” ifadesi yer almaktadır. Ancak daha sonra ise bazı
bölgelerde uluslararası nehir havzalarında tek bir yönetimin uygulanabilme zorluğu görülmüĢ ve
“Bunun mümkün olmadığı yerlerde bu havza planı en azından ilgili AB üyesi ülkenin sınırları
içinde yer alan nehir havzası bölümünü kapsamalıdır.” denmiĢtir. Bu da Dicle ve Fırat
havzasında komĢu ülkelerle birlikte tek bir Havza Yönetim Planının oluĢturulması konusunda
AB Yönergesinin bile belirli esneklik taĢıdığını ortaya koymaktadır. Ancak Su Politikası
Çerçeve Yönergesinde bu esneklik tanınırken çalıĢma belgesi ve ilerleme raporlarında Ġsrail de
konuya dahil edilerek
Ortadoğu gibi sürekli çatıĢma altında olan ve sınırlarının
değiĢebileceğinden söz edilen bir bölge için bu talep daha katı bir Ģekilde ifade edilmektedir.
227
EKLER:
EK 1
DĠCLE-FIRAT HAVZASI
SU POTANSĠYELĠNĠN ÜLKELERE DAĞILlMI
Yıllık Ortalama AkıĢ
Dicle ve kolları
Fırat ve kolları Dicle-Fırat Havzası
3
*km /yıl
%
km3/yıl
%
km3/yıl %
TÜRKĠYE
21,33
43
31,61
89
52,94
62
SURĠYE
0,00
O
4,00
11
4,00
5
IRAK
28,67
57
0,00
O
28,67
33
100
35,61
100
TOPLAM
*
50,00
85,61
100
km3: milyar m3
228
EK 2
DEVLET SU ĠġLERĠ GENEL MÜDÜRLÜGÜ'NÜN TEġKĠLAT VE GÖREVLERĠ HAKKINDA KANUN
TASARISI TASLAĞI (EK-1)
Birinci Kısım
Amaç, Görev, Yetki ve TeĢkilat
MADDE 1- Bu kanun: Yerüstü ve yeraltı sularının zararlarını önlemek korunmalarını sağlamak ve bunlardan çeĢitli
yönlerden yararlanmak amacıyla su kaynaklarını geliĢtirmek ve yönetmek üzere Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığına bağlı "Devlet Su ĠĢleri Genel Müdür1üğü"nün kurulması, teĢkilat, görev ve yetkileri ile ilgili esasları
düzenlemektir.
Bu kanunda Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü, "DSĠ" rumuzu ile ifade edilmiĢtir.
Görev ve Yetkiler
MADDE 2- Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü'nün görev ve yetkileri Ģunlardır;
a) Ülke genelinde yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının planlamalarını yaparak kaynakların çok amaçlı
kullanılmasında ekonomik faydalar ve sosyal zaruretlerde gözetilerek, her bireyin yeterli ve uygun kalitede su
ihtiyacını karĢılaması dikkate alınarak, su kaynaklarını ihtiyaçların önem ve önceliklerine göre sırasıyla içme,
kullanma, doğal yaĢamı sürdürme, sulama, endüstri suyu temini ile enerji üretimi ve diğer amaçlara tahsis etmek,
amaçlar arasında tahsisi değiĢtirmek; su kaynaklarının havza bazında entegre yönetimi için, sürdürülebilir
kullanımının sağlanması da dikkate alınarak; gerekli planları, yönetim modelleri ve uygulama programlarını Enerji
ve Tabii kaynaklar Bakanlığı'nın onayına sunmak,
b) Su kaynaklarının kullanılması ile ilgili bir faaliyetin kuruluĢ kanunlarına göre mahalli veya merkezi
kuruluĢlardan" birinin yetkisinde bulunmuĢ olmakla beraber mevzi Ģekilde de olsa, su kaynaklarının kullanımında
azami faydanın sağlanması için her kuruluĢ "Su Kaynakları Bilgi Sistemini" kurmak zorundadır. Ġlgili kuruluĢ, bu
hususu sağlamak için Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü'nün uygun görüĢünü alır,
Her ne suretle ve vasıta ile olursa olsun, su kaynaklarının kullanılması ile ilgili olarak yapılmıĢ, yapılmakta olan
yapılacak bütün faaliyetler üzerinde DSĠ Genel Müdürlüğü'nün denetleme hakkı mevcut olup, bu haktan sözleĢme
dâhil hiçbir Ģekilde vazgeçilemez.
Sınır oluĢturan veya sınır aĢan sular gibi komĢu ülkelerle ortak su kaynakları konusunda; hidroelektrik,
hidrojeolojik, jeolojik veya sondaj, harita alımı gibi veri toplamak niteliğinde olan, teknik araĢtırmalar için; izin ve
karar verilmesine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkili olup, diplomatik iĢlemler DıĢiĢleri Bakanlığı 'nca
yürütülür.
c) TaĢkın sular ve sellere karĢı koruyucu tesislerin ülke genelinde etüd, plan ve programlarım, inĢaatlarım yapmak,
yaptırmak; Mahalli idarelere taĢkın sulara ve sellere karĢı koruyucu tesis yapma izni vermek, bu idareler arasında
koordinasyonu sağlamak,
d) Sulama tesisleri kurmak, sulama sahalarında mevcut parsellerin tamamı veya aksamım gösterir harita, plan ve
projelerini yapmak, yaptırmak ve icabı halinde kadastrosunu yapmak,
Genel Müdürlükçe inĢa edilecek olan sulama projelerinde, faydalanabileceklerin katılımı halinde projeye öncelik
tanınır, proje bedeline katılım payı oranı her yıl Bütçe Kanunun ile belirlenir bu hususlara ilgili esaslar Genel
Müdürlükçe hazırlanacak bir yönetmelikle tespit edilir.
Bakanlar Kurulunun uygun göreceği projelerde, isteğe bağlı veya kamu yaran karan alınmak Ģartıyla proje
bazında tarla içi hizmetleri ile birlikte arazi toplulaĢtırması yapmak veya yaptırmak;
ToplulaĢtırma ile ilgili esaslar Bakanlar Kurulunca 6 ay içerisinde çıkarılacak bir yönetmelik belirlenir.
e) Lisans almaya gerek kalmaksızın Hidroelektrik Enerji üretimi ile ilgili her türlü tesisleri kurmak, kurdurmak;
f) 20.02.2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununu ve bu kanuna istinaden çıkarılmıĢ olan Elektrik
Piyasası Lisansı Yönetmeliğine göre Hidroelektrik kaynaklan için üretim lisansı almak amacıyla Su Kullanım Hakkı
anlaĢması imzalamak üzere aynı bölge ve aynı kaynak için Genel Müdürlüğe birden fazla baĢvuru yapılması
halinde, Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna bildirilecek tüzel kiĢiyi; fizibilite esas alınarak yapılacak asgari
yeterlilik değerlendirmesi sonucuna göre, yeterliliği sağlayanlar arasında en yüksek "havza hidroelektrik gözlem ve
değerlendirme ve kontrol hizmet bedeli"ni ödemeyi teklif eden olarak belirlemek,
Tüzel KiĢinin belirlenmesi ile ilgili iĢlemlere dair usul, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nca çıkarılan Elektrik
Piyasasında Üretim Faaliyetlerinde Bulunmak üzere Su Kullanım Hakkı AnlaĢması imzalanmasına iliĢkin Usul ve
Esaslar Hakkında Yönetmelikte belirlenir.
Havza hidroelektrik gözlem ve değerlendirme ve kontrol hizmet bedelinden elde edilecek gelirler, Genel Bütçenin
CB) iĢaretli cetveline gelir, diğer taraftan yatırım ve kamulaĢtırma giderlerini ihtiva eden sermaye giderleri
hizmetinde kullanılmak üzere Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü bütçesine ödenek kaydetmeye Maliye Bakam
yetkilidir. Sermaye ödenekleri "Yıl Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve Ġzlenmesine Dair Karar"
hükümlerine göre yılı yatırım programıyla iliĢkilendirilir.
g) Mahalli Ġdarelerce gerçekleĢtirilen su ve kanalizasyon hizmetlerinde proje öncesi ve soması gerekli teknik
kontrolleri yapmak, kesin projelerin uygulanabilirlik kararını vermek; bu iĢ için Bayındırlık Müdürlükleri, Büyük
229
ġehir Belediyeleri, Ġl Özel Ġdareleri ve Belediyelik emrinde çalıĢacak, lüzumlu bilgiye sahip elemanları yetiĢtirmek
h) Akarsu ve Baraj gölleri ve doğal göllerde düzenleme yapmak ve icap edenleri seyrüsefere elveriĢli hale getirmek,
ı) Yerüstü ve yeraltı sularının her türlü kirlenmeye ve sair müdahalelere karĢı korunmasını sağlamak amacıyla,
kullanım amaçlarına göre su kaynaklarının alıcı ortam kalitesine iliĢkin olarak her türlü teknik, Ġdare ve hukuki
tedbirleri belirlemek ve bunların uygulanması konusunda Çevre ve Orman Bakanlığı ile iĢbirliği yapmak,
i) Yukarıdaki fıkralarda yazılı iĢlerle ilgili olmak üzere yerüstü ve yeraltı sularının her türlü nicelik ve nitelik
açısından tespiti ve korunmasına yönelik olarak veri toplamak değerlendirmek su kaynaklan bilgi sistemini kurmak
ve su kaynaklan sicillerini tutmak.
j) Yukarıdaki fıkralarda yazılı olan veya devraldığı tesislerin çalıĢtırılması, bakım ve onarım dâhil, iĢletmelerini
sağlamak, lüzumu halinde tesisleri gerçek ve tüzel kiĢilere devretmek üzere Maliye, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlıklarına teklifle bulunmak.
k) 4628 Sayılı Kanun'a istinaden Özel Hukuk Tüzel KiĢilerince inĢa edilen Hidroelektrik amaçlı her tür su yapısının
projesini onaylamak inĢaatını denetlemek.
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen proje onaylamak ve inĢaatı denetlemek hizmetini iliĢkin bedel bu konuda DSĠ
Genel Müdürlüğünce hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenir. Bu gelirlerden Genel Bütçenin (B) iĢaretli cetveline
gelir, diğer taraftan yatırım ve kamulaĢtırma gelirlerini ihtiva eden sermaye giderleri hizmetlerinde kullanılmak
üzere Devlet Su ĠĢleri bütçesine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir. Sermaye ödenekleri "Yılı
Programının Uygulanması Koordinasyonu ve Ġzlemesine Dair Karar" hükümlerine göre yılı yatırım programı ile
iliĢkilendirilir.
l) Yukarıdaki fıkralarda yazılı iĢlerle ilgili olmak üzere rasat, tecrübe, istatistik, araĢtırma ve her türlü istikĢaf iĢlerini
yapmak ve ezcümle toprağın cins ve karakterini, yetiĢtirilecek mahsul nevilerini ve elde edilecek zirai, iktisadi
faydalan ve verimlilik derecelerini tespit etmek ve bu mevzularda gerektiğinde ilgili Bakanlık ve müesseselerden
faydalanmak, amenajman planlan hazırlamak ve bunları temin edecekleri fayda ve ele alınmalarındaki zaruretlere
göre seçmek, sıralamak ve Bakanlığa teklif etmek.
m) Yukarıdaki fıkralarda yazılı iĢlerin her türlü etüd, planlama, projelerini ve inĢaatını yapmak veya yaptırmak.
n) Devlet Tüzel kiĢiliği içinde yer alan kurum ve kuruluĢlarla bağlı iĢletmeler ve diğer gerçek ve tüzel kiĢiler
tarafından yapılmıĢ olup, kamu yaran bulunan ve Genel Müdürlüğün görevi ile ilgili iĢlere ait proje ve keĢif
evraklarını tetkik ve tasdik etmek, inĢaatın yapılmasını, proje ve teknik yeterliliklerine uygunluğunu kontrol etmek
ve bu iĢlerin etüd ve projelerini uygun gördüğü bir ücret mukabilinde yapmak veya yaptırmak.
o) Genel Müdürlüğün vazifeleri içinde bulunan iĢlerin yapılmasına lüzumlu arazi ve gayrimenkulleri kanunlarına
göre geçici olarak iĢgal etmek, tahsisini almak veya kamulaĢtırmak.
p) Yönlendirme faaliyeti kapsamında politika standart ve prosedürlerin geliĢtirilmesi de dâhil olmak üzere yönetsel
araĢtırmalar ve organizasyon çalıĢmaları yapmak veya yaptırmak.
r) Genel Müdürlüğün yukarıdaki fıkralarda yazılı çalıĢmalarının yürütülmesine ve geliĢtirilmesine muhtevi garaj ve
atölyelerin makine ve malzeme ambar ve depolarını, idare binalarını, servis ve akaryakıt tesislerini, laboratuarları,
deneme istasyonlarını iĢletme ve kurumun emniyetini sağlayacak bina ve lojmanlarla telefon Ģebekelerini, radyo ve
verici istasyonlarını, Genel Müdürlüğün görevlerinin verimli yönetimine yarayacak diğer tesisleri yapmak veya
yaptırmak, teçhiz etmek kiralamak ve bakımlarını temin etmek.
s) Genel Müdürlüğün çalıĢma konusuna giren iĢleri yapmak için gerekli malzeme, makine, teçhizat ve taĢıtları
seçmek, sağlamak, çalıĢtırmak icabında kira mukabili vermek ve bunlar için gerekli tamir atölyeleri ile tesisleri
kurmak ve iĢletmek.
Ģ) Kanunlarla verilen görevleri ve Genel Müdürlükçe tarafından verilecek benzeri diğer görevleri yapması.
Su Kaynakları
MADDE 3- Bu kanunda anılan "Su Kaynağı" ibaresi, doğal halde veya düzenlenmiĢ olsun; kaynak, pınar, dere,
ırmak, nehir, göl, sel. birikinti, drenaj ve kanalizasyon suları gibi bütün yeraltı ve yerüstü sularını ifade eder.
3.06.2007 tarihli ve 5686 sayılı Sıcak Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu‟na konu olan
kaplıca suları ile maden suları ve Jeotermal kaynaklar bu tanımın dıĢındadır.
MADDE 4- Su kaynakları, doğal servetlerden olup ilgili bulunduğu arz'ın malik ve zilyedinden bağımsız
olarak Devlet'in hüküm ve Tasarrufu altındadır.
Su kaynakları arz'ın mütemmim cüz'ü değildir. bir taĢınmaza malik olmak veya zilyet bulunmak, taĢınmazın altında,
üstünde veya civarındaki su kaynakları üzerinde ayni bir hak tesis etmez.
ġu kadar ki kaynadığı arz'ın sahibi veya zilyedinin, bu taĢınmaz için gereksinim duyduğu ölçüde kaynak üzerinde
kullanma hakkı esastır.
MADDE 5- Su kaynaklarından, toplum yararına en uygu düĢecek Ģekilde faydalanma esas olup; suyun kalitesi,
mahallinin özelliği, zorunlu ihtiyaçları ve Ģartları baĢka türlü bir çözüm yolu gerektirmedikçe kullanma hakkı 'nın
tesisinde aĢağıdaki öncelik sırası uygulanır;
a)Ġçme ve kullanma ihtiyaçları,
b)Hayvanlar için ve doğal hayat için gerekli su ihtiyaçları,
c)Tarımsal sulama suyu ihtiyaçları,
d)Enerji ve sanayi suyu ihtiyaçları,
e)Ticaret, turizm, taĢıma, ulaĢım, balıkçılık, avcılık, el sanatları vesaire su ihtiyaçları
ġu kadar ki, öncelik sırasında daha önce gelen ekonomik amaçlı bir ihtiyaca ayrılacak miktardan kısılmak suretiyle,
birden fazla amaçların gerçekleĢeceği mümkün görülüp, su kaynaklarının daha verimli olarak değerlendirilebileceği
230
anlaĢıldığı takdirde bu çözüm yolu uygulanır.
Su Bedeli:
MADDE 6- Su Kaynaklarından faydalanan gerçek ve tüzel kiĢiler kullandıkları suyun bedelini öderler. Kullanılan
suyun bedelinin kullanıcılara yansıtılması esasları bu kanun'un yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içerisinde
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Orman ve Çevre Bakanlığınca müĢtekin çıkartılacak bir yönetmelikle
düzenlenir.
Su Kaynaklarının Korunması
MADDE 7- Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü, Su Kaynaklarının gerek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve
bakteriyolojik özelliklerine zararlı olan ve gerekse sağlık, ekonomik, estetik ve turistik değerlerini azaltan Ģekilde
kullanımları ve kirlenmeleri önleyici esaslar Çevre ve Orman Bakanlığı ile koordineli bir biçimde tespit edilip
uygular. Kaynağı kirletenler; kirli atık sularını arıtma tesisi kurmak veya gereken tedbirleri almak suretiyle
arıtmakla veya kaynak eski haline getirilinceye kadar yapılacak masrafları karĢılamakla yükümlüdür. Kaynağın eski
haline dönüĢümünde herhangi bir mazeretle iĢi uzatmak yoluna giden kirleticilerden; ıslah için Devletçe yapılan
masraf, kanuni faizi ile tahsil olunur. Zarar ve ziyan tazmin ettirilmesi, faillere diğer cezai müeyyidelerin
uygulanmasına mani değildir.
Kirletenin su kullanıcısı olması halinde uygun bir süre tanınarak arıtma tesisi kurmaları istenir. Bu süre zarfında
gerekli iĢlemleri yapmaktan imtina eden su kullanıcısının su kullanma hakkı iptal edilir. 20.11.1981 tarihli 2560
sayılı Ġstanbul Su ve Kanalizasyon Ġdaresi Genel Müdürlüğü KuruluĢ ve Görevleri Hakkında Kanun hükümleri
saklıdır.
MADDE 8- Arkeoloji, madencilik, galeri veya tünel inĢaatı, petrol araĢtırılması ve istihsali, su ürünleri, su sporları
gibi nedenlerle yeraltı ve yer üstünde sürdürülen inĢaat, tesisat ve iĢletme iĢlerinde çalıĢmaların su kaynakları
üzerinde önemli ölçüde etki yaptığı veya yapacağının anlaĢılması halinde, iĢi yürüten idare tarafından DSĠ Genel
Müdürlüğüne haber verilmesi gerekli olup, doğmuĢ ve doğması olası sakıncalar yüzünden alınacak önlenmelin
uygulanması ve çalıĢmaların buna göre düzenlenmesi Ģarttır.
ĠKĠNCĠ KISIM
Yeraltı Suları
Terimler:
MADDE 9- Kanunda yeraltı suyu ile ilgili olarak kullanılan terimler aĢağıdaki manalan ifade eder:
Yeraltı suyu :
Yeraltındaki durgun veya hareket halinde olan bütün sulardır.
Yeraltı suyu deposu:
Bünyesinde yeraltı suyu bulunan tabakalardır ki, bu tabakaların her hangi bir noktasından su çekildiğinde, bütün su
kütlesine tesir edilmiĢ olur.
Kimse:
Resmi, yan resmi veya hususi hüviyeti haiz hakiki ve hükmi Ģahıslar.
KomĢu:
BitiĢik arazi sahibi veya aynı bölgede bulunan ve halin icaplarına göre bitiĢik arazi sahibi gibi aynı yeraltı suyu
imkânlarından faydalanması lazım gelen kimse,
Müracaat sahibi:
Artma, kullanma veya ıslah ve tadil belgesi isteyen kimse,
Belge sahibi:
Arama, kullanma veya ıslah ve tadil belgesi almıĢ olan kimse,
Faydalı kullanıĢ:
Yeraltı suyunun içmede, temizlikte, belediye hizmetlerinde, hayvan sulamada, zirai sulamada, maden ve sanayide,
sportif vesaire tesislerde kullanılması,
Faydalı ihtiyaç:
Yeraltı suyunu kullanacak kimsenin faydalı kullanıĢları için muhtaç olduğu su miktar,
Emniyetli verim haddi:
Yeraltı suyu deposu verimine zarar vermeden devamlı olarak alınabilecek su miktar,
AraĢtırma kuyu su:
Yeraltı suyu hakkında bilgi edinmek üzere açılan kuyular,
ĠĢletme kuyusu:
Ġstifadeye arz olunan kuyular,
Yeraltı suyu iĢletme sahalarının tespit ve ilanı:
MADDE 10- Sınırları ve yapısal özellikleri belirlendikçe yeraltı suyu sahaları, Devlet Su ĠĢleri Genel
Müdürlüğünün teklifi üzerine, ilgili bakanlıkça "Yeraltı suyu ĠĢletme Alanları" kabul ve ilan edilir.
Ġlan edilmiĢ yeraltı suyu iĢletme sahaları içinde kuyu açılması:
MADDE 11- Yeraltı suyu iĢletme sahaları içinde 15 inci madde hükmüne göre belge alınarak açılması gereken
kuyuların adedi, yerleri, derinlikleri ve diğer vasıflarıyla çekilecek su miktarı Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü
tarafından tayin ve tespit edilir.
Yeraltı suyu iĢletme sahalarında 15 inci madde Ģümulüne giren her türlü yeraltı suyu tesisleri, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığınca tanzim edilecek teknik talimatname hükümlerine göre meydana getirilir.
Kuyu açan kimse, bulunan suyun ancak kendi faydalı ihtiyaçlarına yetecek miktarını kullanmaya yetkilidir.
231
Faydalı ihtiyaç miktarı, tahsis edilecek maksada göre ilgili bakanlıkların mütalaası alınmak suretiyle, Devlet Su
ĠĢleri Genel Müdürlüğü tarafından tayin ve tespit edilir.
Ġlan edilmiĢ yeraltı suyu iĢletme sahaları dıĢında yeraltı suyu aranması ve kullanılması
MADDE 12- Ġlan edilmiĢ yeraltı suyu iĢletme sahaları dıĢında her arazi sahibi; arazisinde yeraltı suyu aramak, suyu
bulduktan sonra, bunun kendi faydalı ihtiyaçlarına yetecek miktarını kullanmak hakkına maliktir.
Ancak bu iĢler 15 inci maddenin Ģümulüne girdiği takdirde belge alınması mecburidir.
Faydalı ihtiyaç miktarı dördüncü madde hükümlerine göre tayin olunur.
KomĢu hakkı:
MADDE 13- Arazisinde faydalı ihtiyaçları için yeter miktarda su bulunmayan veya bu suyu elde etmesi fahiĢ
masrafı icap ettiren bir kimsenin, komĢu arazideki yeraltı suyundan istifade Ģartları konularında halen yürürlükte
olan 20.07.1961 tarih ve 5/1465 Sayılı Bakanlar Kurulu Karan ile yürürlüğe giren Yeraltı Sulan Tüzüğü uygulanır.
Devlet Su ĠĢleri Umum Müdürlüğünün yetkileri:
MADDE 14- Yeraltı suyu etüd ve araĢtırmaları için Devlet Su ĠĢleri, herhangi bir yerde kuyular açmak veya
açtırmak hakkına maliktir. Bu kuyular için istimlâk yapılmaz.
AraĢtırma kuyularından iĢletme kuyusu haline ifrağ edilenlerle, doğrudan doğruya iĢletme kuyusu olarak açılan
kuyular için, kuyu yeri ile geliĢ gidiĢe lüzumlu arazi Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü tarafından istimlâk olunur.
Ġstimlâk bedeli, kuyunun maliyet hesabına ithal edilir. ĠĢletme kuyularının intifa hakkı Devlet Su ĠĢleri Genel
Müdürlüğü tarafından Maliye Bakanlığı nın izni alınarak hakiki veya hükmi Ģahıslara devredilebilir veya kiralanabilir. Devir veya kira bedeli Devlet Su ĠĢleri Umum Müdürlüğü tarafından takdir olunur.
Kuyunun intifa hakkının devrinde veya kiralanmasında arazi sahibine tercih hakkı tanınır.
Belge alınması ve bilgi verilmesi mecburiyeti:
MADDE 15 - AĢağıdaki (a) ve (b) fıkralarında beyan edilen kazıların yapılması veya kuyuların açılması için Devlet
Su ĠĢleri Genel Müdürlüğünden belge alınması mecburidir.
a) Su temini maksadıyla, kesitleri ne olursa olsun, tabii zemin üstünden itibaren derinliği Devlet Su ĠĢleri Genel
Müdürlüğü tarafından tespit ve ilgili bakanlığın onayından sonra ilan olunan haddi aĢan her türlü çukur, sondaj ve
kuyular (el ile açılan kuyular hariç),
b) Su temini maksadıyla, boylan ve kesitleri ne olursa olsun, ufki veya meyilli her türlü galeriler ve tüneller.
Bu kazıların yapılması ve kuyuların açılması su temini maksadını gütmemesi halinde, bunlar hakkında belge
aranılmakla beraber, Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğünün talebi üzerine bilgi verilmesi mecburidir.
Arama belgesi:
MADDE 16- Yeraltı suyu aranın asında belge almayı icap ettiren iĢler için bir sene süreli arama belgesi verilir. Bu
süre içinde, arama bitirilmezse; belge sahibinin, sürenin son ayı içinde müracaat etmesi Ģartıyla belge bir sene için
temdit edilir. Bu süre zarfında da arama bitirilmezse; belge hükümsüz sayılır ve iĢ sahibi yeniden belge alır.
Kullanma belgesi:
MADDE 17- Arama belgesine dayanarak arazisinde yeraltı suyu bulunan kimse, bu suyu kullanabilir. Ancak, bir ay
içinde Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğüne müracaat ederek kullanma belgesi alır.
Islah ve tadil belgesi:
MADDE 18- Kullanma belgesini haiz bir kimse arazisindeki kuyuların veya yeraltı suyu membaların verimini
artırmak veya baĢka bir maksadı sağlamak gibi mülahazalarla bunlar üzerinde kendiliğinden her hangi bir
müdahalede bulunamaz veya kuyuların kullanma Ģeklini değiĢtiremez. Ancak, Devlet Su ĠĢleri Genel
Müdürlüğünden "Islah ve tadil belgesi" almak suretiyle, böyle bir ameliyeye giriĢebilir.
Belgelerin ücret, resim ve harçtan muafiyeti:
MADDE 19 – Dokuzuncu, onuncu ve on birinci maddelerde sözü geçen belgeler hiçbir ücrete, damga resmine,
harca ve sair rüsuma tabi değildir.
Belge için müracaat:
MADDE 20 - Arama, kullanma veya ıslah ve tadil belgesi almak isteyen kimse, doğrudan doğruya, bulunduğu
yerdeki Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü teĢkilatına, Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü teĢkilatı yoksa en yakın
mülkiye amiri vasıtasıyla, Devlet Su ĠĢleri teĢkilatına müracaatla belge talebinde bulunur.
Müracaat sahibine, bir ay zarfında, belge verilmek veya reddedilmek suretiyle cevap verilir. Aynı zamanda yapılan
müracaatlarda su taleplerinin emniyetli verim haddine yaklaĢması:
MADDE 21 - Su taleplerinin yeraltı suyu deposunun emniyetli verim haddine yaklaĢması halinde, belge için
yapılmıĢ bir müracaattan sonra, bir hafta zarfında aynı yeraltı su deposundan istifade etmek üzere, yapılacak baĢka
müracaatlar, ilgili Bakanlıkların temsilcilerinden müteĢekkil bir heyet marifetiyle incelenerek taliplerden hangilerine
kullanma belgesi verileceği karara bağlanır.
Tescil:
MADDE 22- Bu kanun hükümlerine göre verilen bütün belgeler, Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü tarafından bir
sicile kaydedilir.
ġartların tespiti ve kontrolü:
MADDE 23- Arama, kullanma, ıslah ve tadil ameliyelerinin Ģartlan ve kuyuların açılmasında fen elemanlarına
tanınacak hak ve salahiyetlerle mesuliyetleri ve bu hususların kontrolü konularında halen yürürlükte olan
20.07.1961 tarih ve 5/1465 sayılı Bakanlar Kurulu Karan ile yürürlüğe giren Yeraltı Sulan Tüzüğü uygulanır.
232
Proje ve Fenni mesuliyet:
MADDE 24- Bu kanun hükümlerine göre yeniden yapılacak veya tadil ve ıslah edilecek her türlü yeraltı suyu
tesislerinin etüd, proje ve aplikasyonlar, yetkili elemanlarca yapılan tasdikli bir proje ve mesuliyete istinat eder.
Satıh alüvyonlar içerisinde açılan ve derinliği 15 inci madde gereğince ilan edilen haddi aĢmayan kuyular bu hüküm
dıĢındadır.
Ceza hükümleri:
MADDE 25- Bu kanundaki vecibeleri yerine getirmeyenler bu hareketlerinden dolayı, diğer kanunlara göre,
daha ağır bir ceza ile cezalandırılmadıkları takdirde, bu madde hükmüne göre cezalandırılırlar.
a) Belge almadan sekizinci maddedeki iĢleri yapanlar ile kasten yanlıĢ bilgi verenler 500 liradan 3000 liraya kadar
ağır para cezası ile cezalandırılırlar. Ceza alınmakla beraber, kuyunun açılıp iĢletilmesinde Devlet Su ĠĢleri Genel
Müdürlüğünce bir mahzur görülmezse, sahibine gerekli belge verilir. Aksi halde, kuyu kapatılır ve masrafı kuyuyu
açtırandan alınır. Tekerrürü halinde, ceza iki misli olur ve o kimseye belge verilmez, kuyu kapatılır ve masrafı
kuyuyu açtırandan alınır.
b) Onuncu ve on birinci madde hükümlerine aykırı hareket edenlerle arama, kullanma, ıslah ve tadil faaliyetleri
sırasında konulan Ģartlara riayet etmeyenler, müracaat formlarda istenen bilgileri vermeyenler, sekizinci maddenin
son fıkrasındaki mecburiyete riayet etmeyenler 500 liradan 1500 liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar.
Tekerrürü halinde, cezalar iki misli olur, belge verilmez veya verilmiĢ ise geri alınır. Kuyu kapatılır ve masrafı
kuyuyu açtırandan alınır.
c) Bu kanunla ilgili davalara sulh mahkemelerinde bakılır.
ÜÇÜNCÜ KISIM
NÜFUSU YÜZBĠNĠ AġAN ġEHĠRLERE ĠÇME, KULLANMA VE ENDÜSTRĠ SUYU ĠLE TURĠSTĠK
YÖRELERE ĠÇME, KULLANMA SUYU TEMĠNĠ
MADDE 26 - Bakanlar Kurulu karan alınmak ve bütçe imkânlar müsait olmak Ģartıyla son Genel Nüfus sayımı
sonuçlarına göre Nüfusu 100 bini aĢan Ģehirlere içme, kullanma ve endüstri suyu ile turistik yörelere içme ve
kullanma suyu teminine yönelik çalıĢmalar yapmaya ve taahhütlere girmeye Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü
yetkilidir. Genel Müdürlük bu amaçla, rasat, deney, araĢtırma, istatistik ve her türlü istikĢaf ve teknik etütleri yapar
veya yaptırır.
Nüfusu 100 bini aĢan Ģehirlerin içme, kullanma ve endüstri suyunun temini için, Bakanlar Kurulu karan alınmak ve
bütçe imkânları müsait olmak Ģartı ile 80. madde hükmüne istinaden gelecek yıllara sair taahhüt1ere giriĢmeye
Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü yetkilidir.
MADDE 27- Su kaynaklan üzerinde oluĢturulan baraj, gölet ve benzeri depolama tesislerinin yapımı, yeraltı suyu
kuyularının açılması, elektrifikasyonu, motopomp temini ve montaj ı, ana iletim hatları, iletim tünelleri, ara
depolama yapılan, arıtma tesisleri, ana depolar, arıtma tesisi ile ana depolar arasındaki ana besleme hatları ve
kapsam içindeki pompa istasyonlar ile terfi hatlar DSĠ tarafından; tali depolar, dağıtım depolan, dağıtım Ģebekesi ile
tali ve dağıtım depolarıyla dağıtım Ģebekesi içinde yer alan pompa istasyonları ilgili belediyesince yapılır ya da
yaptırılır. Belediye sınırlan içerisindeki gerekli kamulaĢtırmalar ilgili belediyesince yapılır.
DSĠ tarafından projelendirilen yukarıda anılan tesislerin yapımını ve iĢletilmesini engelleyecek imar planı
değiĢiklikleri yapılamaz. Zorunlu hallerde DS! nin uygun görüĢü alındıktan soma ancak, gerekli düzenleme ve
değiĢiklik yapılabilir.
Ġçme suyu amacına tahsis edilen ve/veya içme suyu amacıyla kullanılan su kaynaklarının korunması 9 Ağustos 1983
tarih ve 2872 sayılı Çevre Kanunu ile bu kanun gereğince yayımlanan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği hükümleri
çerçevesinde sağlanır.
MADDE 28- Bu kanun kapsamına girmeyen ancak, içme, Kullanma ve endüstri suyundan faydalanmak isteyen Ġller
Bankası, belediye, endüstri kuruluĢu, organize sanayi bölgesi, turistik yöre organizasyonları, içme suyu birliği ve
benzeri gerçek ve tüzel kiĢiler tarafından yapılacak talep üzerine, yatırım finansmanının tamamı söz konusu gerçek
ve tüzel kiĢiler tarafından karĢılanmak kaydıyla, suyun tahsisi ve su kaynaklan üzerinde baraj, gölet ve benzeri
depolama ve yeraltı suyu tesisleri ile su alma yapısı ve regülâtörler DSĠ tarafından yapılabilir ya da yaptırılabilir.
DSĠ tarafından planlanacak, projelendirilecek ve gerçekleĢtirilecek bu tesislerin yapımı, iĢlerin yürütülmesi,
finansmanı ve iĢletilmesine iliĢkin hususlar, adı geçen gerçek ve tüzel kiĢiler ile DSĠ arasında bağıtlanacak
sözleĢmeler ve protokollerle düzenlenir.
Görev, Yetki ve Sorumluluk:
MADDE 29- Bakanlar Kurulu Karan alınan ve 26ncı madde kapsamına giren kentlerin, 27nci maddede belirtilen
içme, kullanma ve endüstri suyu sağlanmasına yönelik çalıĢmalar yapması yönünde DSĠ'yi yetkili kılan Belediye
Meclis kararını ilgili belediye baĢkanlığının alması gereklidir.
MADDE 30- 26ncı ve 27nci maddelerde DSĠ tarafından yürütüleceği belirtilen iĢlerin bileĢenleri ve bu iĢlere iliĢkin
esaslar ile 33 üncü maddede yer alan geri ödeme ile ilgili hususlar DSĠ ile ilgili belediye arasında yapılacak
protokollerde belirlenir. Söz konusu belediyelerden BüyükĢehir belediyesi niteliğinde olanların su ve kanalizasyon
idareleri genel müdürlükleri de BüyükĢehir belediye baĢkanları ile birlikte adı geçen protokollere taraf olurlar.
Anılan protokoller, içiĢleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı'nın uygun görüĢleri alındıktan sonra yürürlüğe girer.
MADDE 31- Su kaynaklarının içme, kullanma ve endüstri suyu sağlanması amacı ile tahsisine münhasıran DSĠ
yetkilidir. 26, 27 ve 30 uncu maddelerde belirlenen Ģartların sağlanması ve belirtilen kapsam çerçevesinde iĢlerin
233
yürütülmesinden DSĠ yetkili ve sorumludur.
Finansman, Geri Ödeme ve Tesislerin Devri Finansman:
MADDE 32- 26ncı ve 27 inci maddelerde DSĠ tarafından yapılacağı belirtilen ve 30 uncu maddede anılan protokol
kapsamına alınan iĢlerin finansmanı DSĠ bütçesinden ayrılan ödeneklerden, ilgili belediye katkılarından, dıĢ
kredilerden, belediyelerin geri ödemelerinden ve diğer kaynaklardan karĢılanır.
Ġlgili belediyeler, DSĠ tarafından yukarıda belirtilen kaynaklardan yapılan harcamaları 30 uncu maddede belirtilen
esaslar çerçevesinde DSĠ'ye borçlanırlar. Bunlardan BüyükĢehir belediyesi niteliğinde olanların su ve kanalizasyon
idaresi genel müdürlükleri de BüyükĢehir belediye baĢkanlıkları ile birlikte müĢtereken ve müteselsilleri
borçlandırırlar.
Geri Ödeme:
MADDE 33- ĠĢin planlanması, projelendirilmesi, yapımı ve yürütülmesi için yapılan tüm
Harcamalar ile çok amaçlı tesislerin içme suyu hissesine düĢen maliyetleri ilgili belediyesi tarafından DSĠ'ye
borçlandırılır. Ġçme suyu tesislerinin toplam maliyeti, kesin hesabın onaylandığı yıl fiyatlarıyla hesaplanır. Bu
toplam maliyetten, ilgili belediyenin finansman katkılan ile dıĢ kredilerden ve diğer kaynaklardan sağlanan
finansmanları toplamı düĢüldükten sonraki bölümü, yıllık taksitler biçiminde DSĠ'ye geri ödenir. DıĢ kredilerden ve
diğer kaynaklardan sağlanan finansmanın anapara ve faizi geri ödemeleri ile tüm masraflar belediyeden Hazine
MüsteĢarlığınca tahsil edilir. Geri ödeme süresi, yapımı tamamlanan tesislerin toplam maliyetinin belirleneceği
kesin hesabın onaylandığı yıldan baĢlamak üzere on beĢ yıl olup, tesislerin ilgili belediyesine devir tarihi ile kesin
hesabın onaylandığı tarih arasında geçen süre geri ödemesiz olarak değerlendirilir.
DSĠ tarafından gerçekleĢtirilen yatırımın güncel fiyatlarla geri ödemesi esastır. Ġlgili belediye tarafından yapılacak
geri ödeme yıllık taksitler biçiminde olup, her bir yıla ait taksit tutan izleyen yıl içinde ödenir. Ödenecek yıllık
taksitlerin hesaplanmasına iliĢkin yöntem ve yıllık taksitlerin ödeme tarihleri 5 inci maddede anılan protokol
içeriğinde belirlenir. Ġlgili belediyeler tarafından yapılan geri ödemeler, DSĠ'nin hizmetler sektörü bütçesine ödenek
kaydı yapmak suretiyle, yıl içinde DSĠ içme suyu projelerinin ek finansmanında kullanılır.
DSĠ bütçesinden yapılan harcamaların geri ödemeye esas oluĢturacak toplam maliyet bedeli, kesin harcama
sonuçlarına diğer maliyet unsurlarının ilave edilmesi suretiyle DSĠ yöntemlerine göre ve tesislerden kente su
verildiği yıl fiyatlarıyla hesaplanacaktır. Geri ödemeler belediyeler tarafından DSĠ nin tebliğ tarihinden itibaren 15
yıl içinde gerçekleĢtirilecektir. Toplam maliyet 15 e bölündüğünde ilk yıl için 1/15 karĢılığı tutar tahsil edilecek,
müteakip yıllarda ise maliyetin 1/15 karĢılığındaki tutarın; geri ödemenin yapılacağı yılın on ikinci ayındaki son su
satıĢ tarifelerindeki konutlara uygulanan değerin, kente su verildiği tarihte geçerli olan su satıĢ tarifesindeki
konutlara uygulanan değere bölünmesi sonucunda elde edilen katsayı ile çarpma sonucunda bulunacak değer tahsil
edilecektir.
MADDE 34- Belediyeler, bu kanuna göre kendilerine devredilen tesislerin geri ödemesi için DSĠ'ye borçlandıkları
tutan karĢılamak üzere su tarifelerine yansıtacakları uygun bir oran ile tahsil edecekleri miktarı, DSĠ'ye olan
borçlarını ödemek üzere özel bir fonda biriktirir. Bu özel fon, münhasıran belediyelerin DSĠ'ye bu kanun gereğince
vaki borçlarının ödenmesi için kullanılır. Ġlgili belediyeler, bu Kanun'un hükümlerine göre hesaplanıp kendilerine
tebliğ edilen borçlarını vadelerinde ödemedikleri takdirde bu borçlar üzerinde kanuni faiz yürütülür ve DSĠ nin
talebi üzerine Hazine'ce belediyeye yapılacak yardımlardan ya da 2 ġubat 1981 tarih ve 2380 sayılı kanun uyarınca
belediyelere ayrılan paylardan Ġller Bankası'nca kesilerek DSĠ'ye ödenir. Bu Ģekilde tahsil edilemeyen DSĠ
alacakları, 21 Temmuz 1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü hakkında Kanun hükümlerine
göre tahsil edilir.
Tesislerin Devri ve ĠĢletilmesi
MADDE 35- DSĠ tarafından gerçekleĢtirilen su kaynaklan üzerindeki baraj, gölet ve benzeri depolama tesisleri
hariç, diğer tesisler geçici kabul tarihinden itibaren bir yıl içinde devir protokolü ile ilgili belediyesine devredilir ve
belediye tarafından iĢletilir. Baraj, gölet ve benzeri depolama tesislerinin iĢletilmesi DSĠ'ye aittir. DSĠ‟ce iĢletilen
söz konusu tesislerin yıllık tahmini iĢletme giderleri DSĠ tarafından bir önceki yılın en geç Eylül ayı sonuna kadar
ilgili belediyelere bildirilir. Belediyeler hisseleri oranındaki iĢletme giderlerini her yıl bütçelerine koyarlar. ĠĢletme
giderleri yılın 1 inci ve 6ncı aylan içinde DSĠ hesabına yatırılır.
Devredilen tesislerin ilgili belediyesine devir tarihinden itibaren üç yıl içinde tahsis edilen suyun hiç kullanılmaması
ya da amacı dıĢında kullanılması durumunda DSĠ bu kaynağı aynı amaçla farklı bir kullanıcıya ya da baĢka bir
kullanım amacına tahsis edebilir.
Ġlgi belediyelerden BüyükĢehir belediyesi niteliğinde olanlara devredilen tesislerin içme suyu kaynaklarının
kirlenmeye karĢı korunması 23 Mayıs 1984 tarih ve 3009 sayılı Kanunla değiĢik 20 Kasım 1981 tarih ve 2560 sayılı
Ġstanbul Su ve Kanalizasyon idaresi Genel Müdürlüğü KuruluĢ ve Görevleri Hakkında Kanun'a dayanılarak
yayımlanan ilgili yönetmelik hükümleri çerçevesinde sağlanır.
DÖRDÜNCÜ KISIM
TeĢkilat
MADDE 36- Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü Merkez ve TaĢra TeĢkilatında meydana gelir.
Merkez TeĢkilatı
MADDE 37- Genel Müdürlük Merkez TeĢkilatı, ana hizmet birimleri ile danıĢma ve denetim birimleri ve yardımcı
birimlerden meydana gelir.
234
Genel Müdürlük Merkez TeĢkilatı, Ek-l Sayılı Cetvelde gösterilmiĢtir.
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
Genel Müdür
MADDE 38- Genel Müdür, teĢkilatın en üst amiridir. Genel Müdürlük hizmetlerini mevzuata, milli güvenlik
siyasetine, kalkınma planlarına ve yıllık programlara uygun olarak yürütmekle sorumludur.
Genel Müdür emri altındakilerin faaliyet ve iĢlemlerinden sorumlu olup, Merkez ve TaĢra TeĢkilatının faaliyetlerini,
iĢlemlerini ve hesaplarını denetlemekle görevli ve yetkilidir.
Genel Müdür Yardımcıları
MADDE 39- Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğünde Genel Müdür'e yardımcı olmak üzere dört Genel Müdür
Yardımcısı görevlendirilebilir.
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
Ana Hizmet Birimleri
MADDE 40- Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğündeki ana hizmet birimleri Ģunlardır:
I) Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı
II) Proje ve ĠnĢaat Dairesi BaĢkanlığı
III) Barajlar ve Hidroelektrik Santraller Dairesi BaĢkanlığı
IV) Ġçme suyu ve Kanalizasyon Dairesi BaĢkanlığı
V) Jeoteknik Hizmetler ve Yeraltı suları Dairesi BaĢkanlığı VI) ĠĢletme ve Bakım Dairesi BaĢkanlığı
VII) Makina, Ġmalat ve Donatım Dairesi BaĢkanlığı
VIII) Teknik AraĢtırma ve Kalite Kontrol Dairesi BaĢkanlığı
IX) Emlak ve KamulaĢtırma Dairesi BaĢkanlığı
X) Barajların Denetim ve Gözetimi Dairesi BaĢkanlığı
Ana hizmet birimlerinde en faza dört baĢkan yardımcısı görevlendirilebilir.
Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı:
MADDE 41- Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır;
a) Ülkenin su ve toprak kaynaklarından yararlanmak üzere Etüd, Proje ve ĠĢletme aĢamalarında her çeĢit veriyi
toplamak ve bu verileri değerlendirmek,
b) Bu amaçla ön inceleme, master plan ve yapılırlık çalıĢmaları yapmak veya yaptırmak,
c) Bu kanunun 2.maddesinin a ve b fıkralarındaki planlama-tahsis ile ilgili görevleri yapmak
d) Bu kanunun 2.maddesinin f fıkrasındaki iĢleri yapmak
e) Bu iĢlere ait ihale iĢlemlerini yürütmek, ihale edilmiĢ iĢleri izlemek, denetlemek, tamamlanan iĢlerin kesin hesap,
kabul gibi iĢlemlerini yapmak,
f) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak
Proje ve ĠnĢaat Dairesi BaĢkanlığı:
MADDE 42- Proje ve ĠnĢaat Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır;
a) Su ve toprak kaynaklarından ekonomik olarak faydalanmak ve taĢkınlardan korunmak üzere hazırlanmıĢ bulunan
yapılırlık raporlarına göre barajlar, hidroelektrik santraller ve içme suyu tesisleri hariç, gerektiğinde arazi
toplulaĢtırmasını da kapsayan her türlü proje ve inĢaatları yapmak veya yaptırmak,
b) Bu iĢlere ait metraj, teknik ve özel Ģartnameler, fiyat analizi, birim fiyat 've KeĢifleri hazırlamak veya hazırlatmak,
c) Bu iĢlere ait ihale iĢlemlerini yürütmek, ihale edilmiĢ iĢleri izlemek, denetlemek, tamamlanan iĢleri kesin hesap,
kabul gibi iĢlemlerini yapmak veya yaptırmak,
d) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak
Barajlar ve Hidroelektrik Santraller Dairesi BaĢkanlığı:
MADDE 43- Barajlar ve Hidroelektrik Santraller Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır;
a) Su ve toprak kaynaklarından ekonomik olarak faydalanmak üzere hazırlanmıĢ bulunan yapılabilirlik raporlarına
göre, baraj, hidroelektrik santral ve teçhizat proje ve inĢaatlarını yapmak veya yaptırmak,
b) Bu iĢlere ait metraj, teknik ve özel Ģartnameler, fiyat analizi, birim fiyat veya keĢifleri hazırlamak veya
hazırlatmak,
c) Bu iĢlere ait ihale iĢlemlerini yürütmek, ihale edilmiĢ iĢleri izlemek, denetlemek, tamamlanan iĢlerin kesin hesap,
kabul gibi iĢlemlerini yapmak,
d) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak
Ġçme suyu ve Kanalizasyon Dairesi BaĢkanlığı:
MADDE 44- Ġçme suyu ve Kanalizasyon Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır,
a) Su ve toprak kaynaklarından ekonomik faydalanmak üzere hazırlanmıĢ bulunan yapılabilirlik raporlarına göre,
kanunlarla genel müdürlüğe verilen görevlerden, yerleĢim merkezlerinin içme, kullanma ve endüstri suyu ihtiyacının
sağlanması amaçlan ile kurulacak tesisler için planlama ve vizyonu, kati proje ve inĢaat çalıĢmalarını yapmak veya
yaptırmak,
b) Bu iĢlere ait metraj, teknik ve özel Ģartnameler, fiyat analizi, birim fiyat ve keĢifleri hazırlamak veya hazırlatmak,
c) Bu iĢlere ait ihale iĢlemlerini yürütmek, ihale edilmiĢ iĢleri izlemek, denetlemek, tamamlanan iĢlerin kesin hesap,
kabul gibi iĢlemlerini yapmak,
d) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak,
Jeoteknik Hizmetler ve Yeraltı suları Dairesi BaĢkanlığı:
MADDE 45- Jeoteknik Hizmetler ve Yeraltı suları Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır;
235
a) Ülkenin yeraltı suyu potansiyelini tespit etmek amacıyla tüm Ova ve havzalarda hidrojeolojik ve jeofizik etütler
yapmak veya yaptırmak
b) Etüdü bitirilen ovalan "Yeraltı suyu ĠĢletme Alanı Olarak Belirlemek",
c) Ġçme, kullanma ve sulama suyu amacıyla kuyular açarak yeraltı suyu pompaj tesisleri yapmak veya yaptırmak,
d) Bu kanunun 2. kısımda yer alan yeraltı sularına iliĢkin maddelerin yüklediği görevleri ve iĢleri yürütmek,
e) Genel Müdürlükçe verilen diğer görevleri yapmak,
ĠĢletme ve Bakım Dairesi BaĢkanlığı:
MADDE 46- ĠĢletme ve Bakım Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır;
a) Tesislerin amaçlarına en uygun biçimde iĢletilmeleri için gerekli politikayı tespit etmek ve sonuçlarını izlemek,
bununla ilgili olarak tesislerden faydalananlar ve diğer ilgili kuruluĢlarla iĢbirliği yapmak, sulayıcı gruplar, sulama
birlikleri ve kooperatiflerin kurulmalarına teĢvik ve iĢletme hizmetlerinin bu kuruluĢlara devrini sağlamak,
b) ĠĢletmeye açılan baraj, sulama, ıslah etmek, taĢkın, kira ve vb. tesislerin daima çalıĢır durumda ve hizmeti en iyi
yapacak düzeyde tutulması için gerekli bakım-onarım yöntemlerini- tespit etmek ve uygulamaya izlemek,
c) Meydana getirilmiĢ tesislerin, envanterini tutmak, tesisler ile ilgili tüm istatistikî bilgileri toplamak, muhafaza
etmek ve değerlendirmek,
d) Tesislere yapılan yatırımların geri ödenmesini, iĢletme ve bakım tarifeleri ile yıllık yatırımın ücret tarifelerinin
tespiti gibi hizmetleri kapsayan ilgili maddelerin uygulanmasını izlemek,
e) Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğüne tahsis edilmiĢ bulunan tesisler ile idari ve sosyal yapıların çevrelerindeki
alanlarda park ve rekreasyon tesislerini planlamak ve izlemek,
f) Genel Müdürlüğünün geliĢtirdiği su kaynaklarından, su ürünleri üretimini artırıcı çalıĢmalarda bulunmak,
g) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak,
Makina, Ġmalat ve Donatım Dairesi BaĢkanlığı:
MADDE 47- Makina, Ġmalat ve Donatım Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır;
a) Genel Müdürlüğünün çalıĢma konusuna giren iĢleri yapmak için gerekli Makina,
TaĢıt, tezgâh, teçhizat malzemelerini cins ve miktar yönünden tespit etmek,
b) Gerektiğinde bunların projelerini yaparak imar etmek veya ettirmek, temin etmek, bunun için gerekli tedbirleri
almak ve koordinasyonu sağlamak, suretiyle etkin ve randımanlı bir Ģekilde çalıĢtırmak,
c) Makina, taĢıt, tezgâh, teçhizat ve malzemelerin kayıtlarının tutmak ve iĢletme masraflarının tespit ve takip etmek,
icabında kira mukabili vermek ve bunlar için gerekli bakım, onarım, revizyon ve malzeme ambar ve depoların ve
gerekli diğer tesisleri kurmak ve iĢletme kayıtlarının tutmak ve iĢletme masrafların tespit etmek,
d) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak,
Teknik AraĢtırma ve Kalite Kontrol Dairesi BaĢkanlığı:
MADDE 48- Teknik AraĢtırma ve Kalite Kontrol Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır;
a) Genel Müdürlüğünün çalıĢmalarının teknik, bilim ve ekonomi kurallarına uygun olarak yürütülebilmesini temin
için her türlü teknik araĢtırma, kalite kontrol ve laboratuar hizmetlerini yürütmek,
b) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak,
Emlak ve KamulaĢtırma Dairesi BaĢkanlığı:
MADDE 49- Emlak ve KamulaĢtırma Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır;
a) Genel Müdürlüğün hizmetlerini yürütebilmesi için gerekli olan taĢınmaz mallan temin etmek,
b) Bu taĢınmaz malların kayıtlarının tutmak,
c) Her türlü emlak ve kamulaĢtırma iĢlemlerini yürütmek ve kamulaĢtırılan taĢınmazların Hazine adına tescilini
sağlamak,
d) Genel Müdürlüğün ihtiyacı olan kamulaĢtırma ve toplulaĢtırma ve haritaları yapmak veya yaptırmak, bu iĢlerle
ilgili Ģartnameler, fiyat analizleri, birim fiyatlar, keĢifler hazırlamak veya hazırlatmak,
e) DSĠ sulama projelerinde arazi toplulaĢtırması uygulaması yapmak veya yaptırmak,
f) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak
Barajların Denetimi ve Gözetimi Dairesi BaĢkanlığı:
MADDE 50- Barajların Denetimi ve Gözetimi Dairesi BaĢkanlığı'nın DSĠ haricinde baĢkaları tarafından inĢa
edilenleri de kapsamak üzere görevleri Ģunlardır.
a) ĠnĢaat öncesi ve inĢaat sonrasında tanzim edilen yapılabilirlik rapor ve bilgileri derleyerek her baraja ait bir kütük
tutmak,
b) Su tutma ve iĢletme aĢamalarında ölçüm aletlerinden elde edilen bilgilere göre Barajların ve Göletlerin
davranıĢlarını ve teknik yönden emniyetlerini belirlemek, barajların ve ilgili yapıların değiĢen hidrolojik Ģartlara
göre emniyetine periyodik olarak araĢtırmak,
c) Baraj ve göletlerin teknik yönden emniyeti bakımından her türlü gözlemleri planlamak ve koordine etmek,
d) ĠĢletmede olan barajların Hidromekanik aksamının yıllık kontrollerini yaparak raporlarını tanzim etmek ve
alınacak tedbirleri ilgili daire ve bölgeler ile koordine etmek,
e) Barajlara yerleĢtirilen ölçüm aletlerinin planlama ve yerleĢtirilmesinde ilgili ünitelere yardımcı olmak ve bunların
yıllık bakım ve onarımını yapmak veya yaptırmak,
f) Genel müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak,
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DanıĢma ve Denetim Birimleri
236
MADDE 51- Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğünün merkez kuruluĢundaki danıĢma ve denetim birimleri Ģunlardır;
TeftiĢ Kurulu BaĢkanlığı
Hukuk MüĢavirliği
Strateji GeliĢtirme Dairesi BaĢkanlığı
Bu birimlerde üç yardımcı görevlendirilebilir.
TeftiĢ Kurulu BaĢkanlığı:
MADDE 52- TeftiĢ Kurulu BaĢkanlığının görevleri Ģunlardır:
a) Genel Müdürün emri veya onayı üzerine Genel Müdür adına, Genel Müdürlük merkez ve taĢra teĢkilatı ile döner
sermaye isletmelerinin, her türlü is ve iĢlemleriyle ilgili olarak teftiĢ, araĢtırma, inceleme ve soruĢturma islerini
yürütmek,
b) Genel Müdürlüğün amaçlarını daha iyi gerçekleĢtirmek, mevzuata, plan ve programa uygun çalıĢmasını sağlamak
için gerekli önerileri üretmek ve bunları Genel Müdür'e sunmak,
c) Mevzuatta yer alan veya Genel Müdür tarafından verilen benzeri görevleri yapmak. TeftiĢ Kurulunun ve
müfettiĢlerin görev, yetki ve sorumlulukları, müfettiĢ yardımcılarının alınması, yetiĢtirilmesi ve müfettiĢliğe
yükselmeleri ile ilgili çalıĢma usul ve esaslan yönetmelikle düzenlenir.
Hukuk MüĢavirliği:
MADDE 53-Hukuk MüĢavirliğinin görevleri Ģunlardır;
a) Genel Müdürlüğün merkez teĢkilatına dâhil birimlerle bölge müdürlüklerince sorulan hukuki konular ile hukuki,
mali, cezai sonuçlar doğurabilecek iĢlemler hakkında görüĢ bildirmek,
b) Genel Müdürlüğün menfaatlerini koruyucu, anlaĢmazlıklar önleyici hukuki tedbirleri zamanında almak, anlaĢma
ve sözleĢmelerin bu esaslara uygun yapılmasına yardımcı olmak,
Genel Müdürlüğe ait davalar her safhada takip etmek,
8 Ocak 1943 tarih ve 4353 sayılı Kanun hükümlerine göre adli ve idari davalarda gerekli bilgileri hazırlamak ve
Hazineyi ilgilendirmeyen idari davalarda Genel Müdürlüğü temsil etmek,
e) Genel Müdürlük hizmetleri ile ilgili olmak üzere, teĢkilat tarafından hazırlanan kanun, tüzük, yönetmelik
taslaklar ile diğer iĢ ve iĢlemler hakkında hukuki yönden görüĢ bildirmek,
f) Genel Müdürlükçe gerekli görüldüğünde merkez teĢkilatının görüĢlerini de alarak ihbarname, ihtarname
düzenlemek veya bunlara karĢı cevap hazırlamak.
g) Genel Müdürlüğün amaçlarının daha iyi gerçekleĢtirmek maksadıyla gerekli hukuki teklifleri hazırlamak ve
Genel Müdürlüğe sunmak,
h) Genel Müdürlükçe sorulacak diğer konularda hukuki mütalaasını bildirmek ve
Verilecek benzeri diğer görevleri yapmak.
Strateji GeliĢtirme Daire BaĢkanlığı:
MADDE 54- Strateji GeliĢtirme Daire BaĢkanlığının Görevleri:
a) Ulusal kalkınma strateji ve politikalar, yıllık program ve hükümet programı çerçevesinde idarenin orta ve uzun
vadeli strateji ve politikalarının belirlemek, amaçlarının oluĢturmak üzere gerekli çalıĢmalar yapmak.
b) Ġdarenin görev alanına giren konularda performans ve kalite ölçütleri geliĢtirmek ve bu kapsamda verilecek
diğer görevleri yerine getirmek.
c) Ġdarenin yönetimi ile hizmetlerin geliĢtirilmesi ve performansla ilgili bilgi ve verileri toplamak, analiz etmek,
yorumlamak.
d) Ġdarenin görev alanına giren konularda, hizmetleri etkileyecek dıĢ faktörleri incelemek, kurum içi kapasite
araĢtırması yapmak, hizmetlerin etkililiğini ve tatmin düzeyini analiz etmek ve genel araĢtırmalar yapmak.
e) Yönetim bilgi sistemlerine iliĢkin hizmetleri yerine getirmek.
Bakan ve/veya üst yönetici tarafından verilecek diğer görevleri yapmak.
Ġdarenin stratejik plan ve performans programının hazırlanmasını koordine etmek ve sonuçlarının konsolide edilmesi
çalıĢmalarını yürütmek.
i) Ġzleyen iki yılın bütçe tahminlerini de içeren idare bütçesini, stratejik plan ve yıllık performans programına uygun
olarak hazırlamak ve idare faaliyetlerinin bunlara uygunluğunu izlemek ve değerlendirmek.
j) Mevzuatı uyarınca belirlenecek bütçe ilke ve esaslan çerçevesinde, ayrıntılı harcama programı hazırlamak ve
hizmet gereksinimleri dikkate alınarak ödeneğin ilgili birimlere gönderilmesini sağlamak.
k) Bütçe kayıtlarını tutmak, bütçe uygulama sonuçlarına iliĢkin verileri toplamak, değerlendirmek ve bütçe kesin
hesabı ile malı istatistikleri hazırlamak.
I) Ġlgili mevzuatı çerçevesinde idare gelirlerini tahakkuk ettirmek, gelir ve alacaklarının takip ve tahsil iĢlemlerini
yürütmek.
m) Harcama birimleri tarafından hazırlanan birim faaliyet raporlarını da esas alarak idarenin faaliyet raporunu
hazırlamak.
n) Ġdarenin yatırım programının hazırlanmasını koordine etmek, uygulama sonuçlarını izlemek ve yıllık yatırım
değerlendirme raporunu hazırlamak.
o) Ġdarenin, diğer idareler nezdinde takibi gereken mali iĢ ve iĢlemlerini yürütmek ve sonuçlandırmak.
p) Mali kanunlarla ilgili diğer mevzuatın uygulanması konusunda üst yöneticiye ve harcama yetkililerine gerekli
bilgileri sağlamak ve danıĢmanlık yapmak.
Ön mali kontrol faaliyetini yürütmek.
Ġç kontrol sisteminin kurulması, standartlarının uygulanması ve geliĢtirilmesi konularında çalıĢmalar yapmak.
237
t) Genel Müdürlükçe mali konularda verilecek diğer görevleri yapmak.
DÖRDÜNCÜBÖLÜM
Yardımcı Birimler
Yardımcı birimler
MADDE 55- Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü merkez kuruluĢundaki yardımcı
birimler Ģunlardır:
Ġnsan Kaynakları Dairesi BaĢkanlığı
Ġdari ve Mali iĢler Dairesi BaĢkanlığı c) . Teknoloji Dairesi BaĢkanlığı
DıĢ iliĢkiler Dairesi BaĢkanlığı
Savunma Uzmanlığı
Özel Kalem Müdürlüğü
Bu maddenin (a), (b) ve (c) fıkralarında belirtilen dairelerde en fazla üç baĢkan yardımcısı görevlendirilebilir.
Ġnsan Kaynakları Dairesi BaĢkanlığı:
Madde 56- Ġnsan Kaynakları Dairesi BaĢkanlığı'nın görevleri Ģunlardır;
a) Genel Müdürlüğün bütün ünitelerinin insan gücü ihtiyacını kalkınma planlan ve yıllık programlara uygun bir
Ģekilde tespit etmek ve bunların gerçekleĢtirilmesi ile ilgili önerilerde bulunmak,
b) Genel Müdürlük personelinin atama, özlük, emeklilik ve benzeri iĢlemlerini yürürlükteki
mevzuata göre düzenlemek ve yürütmek,
c) Daire BaĢkanlıkları ve Bölge Müdürlüklerinin personel konusundaki önerilerini incelemek
ve değerlendirmek,
d) ĠĢçi-iĢveren iliĢkilerinin düzenlenmesini, toplu sözleĢmelerin bağıtlanmasını sağlamak,
e) Genel Müdürlüğün bütün sosyal faaliyetlerini yürütmek,
f) Genel Müdürlük personelinin eğitim ve hizmet içi eğitim yönetmelikleri çerçevesinde yetiĢtirilmesini sağlamak,
verimlerini artırmak ve daha ileriki görevlere hazırlanmalarını sağlamak amacıyla Genel Müdürlüğün eğitim ve
öğretim faaliyetlerini saptanan politika ve program esasları doğrultusunda yürütmek,
g) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak,
Ġdari ve Mali ĠĢler Dairesi BaĢkanlığı:
MADDE 57- Ġdari ve Mali iĢler Dairesi BaĢkanlığının görevleri Ģunlardır:
a) Genel Müdürlüğün idari hizmetlerini, temizlik, aydınlatma, ısıtma, bakım, onarım ve taĢıma hizmetlerini yapmak,
Genel Müdürlüğün mali iĢlerle i1gili hizmetlerim yürütmek,
Sosyal tesislerin kurulması ve yönetimi ile ilgili hizmetleri düzenlemek ve yürütmek,
d)Genel Müdürlük personelinin ve ailelerinin sağlık hizmetlerinden yararlanmalarını sağlamak,
Genel evrak, arĢiv ve haber merkezinin hizmet ve faaliyetlerini düzenlemek,
Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak.
Teknoloji ve Eğitim Dairesi BaĢkanlığı:
MADDE 58- Teknoloji ve Eğitim Dairesi BaĢkanlığının görevleri Ģunlardır:
a) Genel Müdürlüğün organizasyon yapısını, bu yapının gerektirdiği kilit mevkileri, bütün çalıĢma konularında
uygulanan yöntemlerin organizasyon metot prensipleri yönünden günün ve tekniğin gereklerine göre geliĢtirilmesi
çarelerini araĢtırmak, yazıĢma, kayıt, dosyalama ve evrak arĢivleme islerinde uygulanan sistemleri geliĢtirmek ve bu
konularda Genel Müdürlüğe tekliflerde bulunmak,
b) Genel Müdürlüğün bilimsel, teknik ve yönetim konularındaki bilgi iĢlemle ilgili araĢtırma ve uygulamalarını
yapmak,
c) Genel Müdürlüğün ana fonksiyonel konulardaki temel dokümanlarını yurt içinde ve dıĢında izlemek, incelemek
ve ihtiyaç duyulan dokümanlar sağlamak,
d) Genel Müdürlük hizmetlerini kamu kurum ve kuruluĢlarında sergi ve fuarlar ile halka tanıtmak üzere broĢür,
fotoğraf, film ve diğer yayınlar yayımlamak, sergilemek,
e) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak,
DıĢ iliĢkiler Dairesi BaĢkanlığı:
MADDE 59- DıĢ ĠliĢkiler Dairesi BaĢkanlığının görevleri Ģunlardır:
a) Kalkınma planlan esaslarına uygun olarak DSĠ projelerinin ve programlarının gerektirdiği dıĢ kredi ve teknik
yardım temini için yurt içinde ve yurt dıĢında ilgili kuruluĢlar nezdinde giriĢimlerde bulunmak, uygulamayla ilgili
esasları belirlemek ve uygulamayı takip etmek, yabancı ülkelerle hükümet arasında yapılan çeĢitli toplantılarda
Genel Müdürlük ilgili üniteleri de diğer kamu kuruluĢlar arasında koordinasyonu sağlamak, çeĢitli ülke ve
uluslararası kuruluĢlardan eğitim, inceleme gezileri ve danıĢmanlık hizmetleri için DSĠ'ne gelen kiĢi ve heyetler için
programlar hazırlayarak ilgili birim ve kamu kuruluĢlar ile koordineli olarak bu programların yürütülmesini
sağlamak,
b) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak. Savunma Uzmanlığı
MADDE 60- Savunma uzmanlığı, özel kanununda ve diğer kanunlarda gösterilen görevleri yapar.
Özel Kalem Müdürlüğü:
MADDE 61 - özel Kalem Müdürlüğünün görevleri Ģunlardır:
a) Genel Müdürün emir ve talimatlarını ilgililere duyurmak, daktilo ve dosyalama iĢlemlerini yürütmek,
gerekenleri sonuçlandırılıncaya kadar izlemek,
238
b) Genel Müdüre teĢkilattan, yurt içi ve yurt dıĢından gelen özel her türlü bilgi, not, rapor, mektup ve mesajı
izlemek, cevaplandırmak,
c) Genel Müdürün temsil ve protokole ĠliĢkin faaliyetlerini düzenlemek, yurtiçĠ ve yurtdıĢı seyahatlerini organize
etmek,
d) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak.
DSĠ Meclisi:
MADDE 62-Genel Müdürlüğü ilgilendiren konularda görüĢ bildirmek üzere, Genel Müdür veya görevlendireceği
Genel Müdür yardımcısının baĢkanlığında genel müdür yardımcılar, 1. hukuk müĢaviri ve ana hizmet birim
baĢkanlarından oluĢacak DSĠ Meclisi adıyla bir sürekli kurul kurulur. DSĠ Meclisi yılda en az 4 defa toplanır. Konu
ile ilgili olmaları halinde diğer hizmet birim baĢkanları da bu kurula katılır. DSĠ Meclisinin çalıĢma esas ve usulleri
bir yönetmelikle belirlenir.
BEġĠNCĠ KISIM
TAġRA TEġKĠLATI
Madde 63- Genel Müdürlük taĢra teĢkilatı, hizmetin özelliğinin gereği olarak bölge müdürlükleri ve bunlara bağlı
olan teknik Ģube müdürlükleri, Ģube müdürlükleri ve baĢmühendisliklerden teĢekkül eder.
TaĢra teĢkilatının hiyerarĢik kademeleri hizmetin özelliklerine göre aĢağıdaki Ģekildedir.
I) Bölge Müdürlüğü
II) Teknik ġube Müdürlüğü ve ġube Müdürlüğü
III) BaĢmühendislik
TaĢra teĢkilatı kuruluĢu:
MADDE 64 - Genel Müdürlük taĢra teĢkilatı kuruluĢlarından;
a)Bölge müdürlükleri Çevre ve Orman Bakanlığı‟nın teklifi üzerine Devlet Planlama TeĢkilatı'nın ve Devlet
Personel BaĢkanlığı'nın görüĢleri alınarak Bakanlar Kurulu Karan ile geçici bölge müdürlükleri Bakanlığın teklifi
üzerine ortak kararname ile kurulur ve kaldırılır.
b)Teknik Ģube müdürlükleri, Ģube müdürlükleri ve baĢmühendisliklerin kurulmasına ve kaldırılmasına Genel
Müdürlüğün teklifi üzerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yetkilidir.
Bölge müdürünün görevleri:
MADDE 65- Bölge müdürü, bölgesi dâhilinde Genel Müdürü temsil eder ve kendisine verilen yetkiler dâhilinde
Genel Müdür adına Genel Müdürlüğün faaliyetlerini yürütür.
ALTINCI KISIM
SORUMLULUK VE YETKĠLER
Yöneticilerin sorumlulukları
Madde 66- Genel Müdürlük merkez ve taĢra teĢkilatının her kademedeki yöneticileri, yapmakla yükümlü
bulundukları hizmet veya görevleri, Genel Müdürlük emir ve direktifleri yönünde, mevzuata, plan ve programlara
uygun olarak düzenlemek ve yürütmekten bir üst yönetici kader neye karsı sorumludur.
Koordinasyon ve iĢbirliği konusunda Genel Müdürlüğün görev, yetki ve sorumluluğu:
MADDE 67- Genel Müdürlük ana hizmet ve görevleri ile ilgili konularda Bakanlıkça belirlenen esaslar
dâhilinde diğer. Kamu kurum ve kuruluĢlar ile gerekli iĢbirliği ve koordinasyonu sağlamakla görevli ve yetkilidir.
MADDE 68- Genel Müdürlük, hizmet alanına giren konularda mahalli idarelerle koordinasyon sağlamaktan
sorumludur.
Genel Müdürlüğün düzenleme görev ve yetkisi:
MADDE 69- Genel Müdürlük, Genel Müdürlüğün kanunla yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri,
tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelgelerle düzenlemekle görevli ve yetkilidir.
Yetki devri:
MADDE 70- Genel Müdür ve her kademedeki yöneticiler, sınırlarını açıkça belirlemek Ģartıyla yetkilerinden bir
kısmını astlarına devredebilirler. Yetki devri, yetki devreden amirin sorumluluğunu kaldırmaz.
YEDĠNCĠ KISIM
ÇALIġMA ESASLARI, MALĠ HÜKÜMLER
Yıllık programlar:
MADDE 71- Bu kanunun 2'nci maddesinde belirtilen islerle ilgili yıllık programlar, kalkınma planlarında
belirtilen hedefler, iĢlerin verimliliği ve ele alınıĢlarındaki zaruretler göz önünde bulundurularak Genel Müdürlükçe
tespit ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın onayı ile BaĢbakanlık Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı ve
Maliye Bakanlığı'na teklif edilir. Yapılan teklif yıllık programların düzenlenmesine iliĢkin usule göre kesin seklini
alır. Bütçenin kesinleĢmesini takiben yıllık yatırım programı ve uygulama planı hazırlanarak Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 'nın onayı ile yürürlüğe girer ve genel bütçe kanunu hükümleri ile yıllık yatırım programlarının
uygulaması, izlenmesi ve koordinasyonuna iliĢkin Bakanlar Kurulu kararnamesi hükümleri uyarınca uygulamasına
geçilir.,Ancak taĢkınlar ve diğer acil müdahaleyi gerektiren hallerde yapılacak iĢler için gerekli kararlar yukarıdaki
fıkra hükümlerine tabi olmaksızın Genel Müdürlükçe alınır ve uygulanır.
Ödenek ve Maliyetler:
MADDE 72- 2'nci maddede yazılı iĢlerin yapılması aĢağıdaki hükümlere tabidir.
239
a) Gerekli masrafların her yıla ait kısımlan ile icabı halinde bu maksat için yapılmıĢ olan borçlanmalara ait taksit
ve faizleri o yılın bütçesine konacak ödenekle karĢılanır.
b) Tesisler ortaklıklar tarafından meydana getirilecek iĢe, bu takdirde tesis masrafları ortaklar arasında sözleĢme
hükümlerine göre sağlanır.
Ortaklık dolayısıyla Genel Müdürlüğe düĢecek masraf paylan o yıl bütçeye konacak ödenekle karĢılanır.
c) Kurulan tesisin birden fazla amaca hizmet etmesi halinde tesis bedelinin her maksada isabet eden kısmı Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 'nın teklifi ve BaĢbakan'ın onayı ile kesinleĢir.
d) ÇeĢitli arazi gruplarının sulanmasına hizmet eden ortak tesislerin bedelinin her arazi grubuna isabet eden
bölümü o arazi grubunun yüzölçümünün toplam sulama alanı yüzölçümüne bölünmesi suretiyle hesaplanır.
Yatırım masraflarının geri ödenmesi:
MADDE 73- Tesislerin meydana getirilmesi için yapılacak bütün masraflar 79'uncu maddede yazılı esaslar
dairesinde bu tesislerden faydalanabilecekler tarafından ödenir.
a) Ödeme müddeti bu tesislerin özelliklerine, mahalli Ģartlara göre Genel Müdürlükçe tespit ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı'nın teklifi üzerine BaĢbakanın onayı ile karara bağlanır. BaĢbakanın onayı ile belirlenen bu
kararın ilanını takip eden yıl geri ödemenin baĢlangıç taksidi olarak kabul edilir. Olağanüstü durumların meydana
gelmesi halinde ödeme müddeti aynı yollardan gidilmek suretiyle uzatılabilir. DSĠ'ce inĢa edilen sulama tesisleri
isletmenin baĢlangıcından itibaren en çok beĢ yıl süre ile geri ödemeye tabi tutulmayabilir.
b) Tesislerdeki ödemeler faize tabidir. Ancak temin ettikleri istifade faizi kaldırmayacak derecede olan
tesislerdeki ödemeler faize tabi tutulmaz. Faiz nispetleri Genel Müdürlükçe tespit olunup Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı'nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu'nca karara bağlanır.
c) Sulanan arazi alanları sulamadan istifade edebilecek ve edemeyecek arazi hudutlan Genel Müdürlükçe tespit
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın teklifi üzerine BaĢbakanlıkça tasdik edilir ve Genel Müdür1ükçe usulü
dairesinde mahallinde ilan edilir.
d) DSĠ'ce inĢa edilen enerji tesislerinin devir ve gen ödemesine iliĢkin usul ve esaslar, Genel Müdürlükçe
hazırlanarak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu'nca çıkarılacak bir
yönetmelikle tespit edilir.
Yatırım masraflarının yıllık geri ödeme taksitleri:
MADDE 74- Yatırım masraflarının yıllık geri ödeme taksitleri aĢağıdaki hükümlere tabidir.
a) TaĢkın sular ve sellere karĢı yapılan koruyucu tesisler ile bataklıkların ıslahı amaçlı tesisler geri ödemeye tabi
değildir.
b) Sulama tesislerinde dekar baĢına, bu tesisler için yapılan yatırım masraflarının, sulamadan istifade edebilecek
alan ile geri ödeme süresi olan yıl adedine bölünmesi ile elde olunur.
Her arazi sahibi. 10‟uncu maddenin (c) bendi esaslan dâhilinde tespit edilen hudut içerisindeki arazisinin
yüzölçümünün bu ücretle çarpımıyla bulunacak bedeli her yıl ödemekle yükümlüdür.
d) Akarsuların ıslahı ve ulaĢıma elveriĢli hale getirilmesi için yapılan tesisler geri ödemeye tabi değildir. Ancak
kanallar ve Genel Müdürlükçe inĢa edilen baraj gölleri üzerinde ulaĢım Genel Müdürlüğün izni ve uygun göreceği
ücret karĢılığında yapılır. Bu hususlar bir yönetmelikle düzenlenir.
ĠĢletme, bakım ve onarım masraflarının tahsili:
MADDE 75- 2nci maddenin (a) ve (d) bentlerinde belirtilen tesisler hariç olmak üzere,diğer tesislerin
isletmeleri, bakım ve onarımları için yapılan bütün masraflar faydalananlar tarafından ödenir. ĠĢletme, bakım ve
onarım ücretlerinin tespiti
MADDE 76- ĠĢletme, bakım ve onarım ücretleri aĢağıdaki hükümlere tabidir:
a) TaĢkın sular ve sellere karĢı koruyucu tesisler ve bataklık ıslahı tesisleri ile ıslah iĢleri ve gemi iĢletme
tesislerinden, iĢletme, bakım ve onanın ücreti alınmaz.
b)Sulama iĢletmelerinde dekar baĢına ortalama iĢletme, bakım ve onarım ücreti; bir yıl önce yapılan toplam
iĢletme, bakım ve onarım masraflarının sulanması öngörülen alana bölünmesi ile elde olunur. Bu ücret bitki
çeĢitlerine göre ve toplam sabit kalacak Ģekilde ayarlanır.
Her arazi sahibi, kiracısı ve ortakçısı olan gerçek ve her türlü tüzel kiĢi,arazisinin yüzölçümünün bu ücretle
çarpımı sonucu bulunan bedeli ödemekle yükümlüdür.
c) Sulamada kullanılan su miktarının ölçülmesinin mümkün olduğu ve Genel Müdürlükçe uygun görülen
sulama Ģebekelerinde, kullanılan suyun miktarına, göre ücret tarifesi tespit edilebilir,
d) Sulama iĢletmeleri, köy tüzel kiĢilikleri, belediyeler, birlikler, kooperatifler, gerçek veya tüzel kiĢilerce
devralınarak veya sadece iĢletme, bakım ve onarım masraflarını toptan ödeme sözleĢmesi yapılarak iĢletilebilirler.
Bu takdirde tüzel kiĢilikler veya gerçek kiĢiler iĢletme, bakım ve onarım masrafları na en çok bir yıl önce ülke
genelinde yapılan toplam iĢletme, bakım ve onarım masraflarının, o yılki ücret tarifeleri ile tahsili öngörülen miktarı
oranında katılırlar.Bu katılım oranlarında yapılacak indirimlerle bu tür iĢletmeciliği özendirici ve düzenleyici diğer
esaslar, Devlet Su isleri Genel Müdürlüğü'nce hazırlanıp Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 'nın teklifi üzerine
Bakanlar Kurulu'nca yürürlüğe konulacak bir Yönetmelik ile belirlenir,
e) Tesislerin enerji hissesine isabet eden isletme,bakım ve onarım giderlerinin ne Ģekilde hesaplanacağı bir
Yönetmelikle tespit olunur.
Ücret tarifeleri:
Madde 77- Hesaplanacak ücret tarifeleri, Maliye Bakanlığı ile Tarım ve Köy iĢleri Bakanlığı'nın görüĢleri
alınarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu'nca tasdik ve en geç o yılın Nisan
240
ayı içinde Resmi Gazete'de yayımlanır. Bakanlar Kurulu teklif edilen tarifelerde bir indirim yapabilir. Bu takdirde
meydana gelecek farklar, Genel Müdürlük bütçesine konulacak ödenekle karĢılanır.
Geri ödeme taksidi ile iĢletme, bakım ve onarım masraflarının birlikte tahsili MADDE 78- Yatırım
masraflarını geri ödeme taksidi ile iĢletme, bakım ve onarım ücreti ayrı ayrı hesap edilerek birlikte tahsil olunur.
Sulama ücretlerinin taahkuku:
MADDE 79- Sulama ücretleri kadastro planlarından alınacak veya Genel Müdürlükçe ölçülerek tespit edilecek
yüzölçümleri ne göre düzenlenecek olan ölçüm cetvellerine ve ücret tarifeleri esaslarına dayanılarak tahakkuk
ettirilir.
a) Sulanan arazi her yıl ve sulamadan sonraki uygun bir zamanda Genel Müdürlük memurları tarafından
mahallinde tespit edilerek kadastro planlarına geçirilir.
Sulanan araziyi tespit edecek olan memurların her köyde veya belediyede bulunacakları gün bir hafta önce
köyün ihtiyar heyetine veya belediye baĢkanlığına yazı ile bildirilir. Ġhtiyar heyetine ve belediyeye yapılan bu
tebligat, arazi sahibi, kiracı veya ortakçıya yapılmıĢ sayılır. Ġhtiyar heyeti veya belediye bu tebligatı ilgililere ilan
etmek zorunluluğundadır.
b) Sulanan sahanın tespiti iĢleri, ilgili arazi sahipleri, kiracıları veya belediyece seçilecek kiĢiler huzuruyla ve
arazi sahipleri, kiracıları veya ortakçıları arazileri baĢında bulunmadıkları takdirde, ihtiyar heyeti veya belediye
temsilcileri ile birlikte yapılır. Tespit iĢi bitince her köy veya belediye için müfredatlı bir alan ölçüm cetveli
düzenlenir. Cetvellerin alt tarafı, tespit yapan memurlar ve ihtiyar heyeti veya belediye temsilcileri tarafından imza
edilip mühürlenir.Bu cetveller Bölge Müdürlüğünce tasdik edildikten sonra kesinleĢir.
c) Ġhtiyar heyeti veya belediye temsilcileri alan ölçüm cetvellerini imzalamaktan çekindikleri takdirde, alan
ölçüm memurları cetvele meĢruhat vererek bir örneğini yazı ile ihtiyar heyetine veya belediyeye tebliğ ederler ve
diğer örneğini de köyün herkesin kolaylıkla görebileceği bir yerine asarlar. (c) bendindeki tebligat tarihinden
itibaren bir ay içinde ilgililer Bölge
Müdürlüğüne itirazda bulunabilirler. Bölge Müdürlüğü yapılan itirazları tetkik ve gerekirse mahallinde
inceledikten sonra kararını verir. Bölge Müdürlüğü tarafından verilen bu karar kesindir,
d) KesinleĢen alan ölçüm cetvellerine ve o yılın ücret tarifelerine göre Bölge Müdürlüğünce tahakkuk cetvelleri
hasırlanır. Bu cetvellerde her mükellefe ait yatırım masraflarının geri ödeme taksidi ile isletme, bakım ve onarım
ücreti gösterilir. Sulama mevsimi baĢlamadan önce Genel Müdürlükçe tespit edilen tarihe kadar sulayıcı bilgi
formunu doldurup idareye vermeden sulama yapanlara isletme, bakım ve onarım ücreti %10 zamlı tahakkuk ettirilir.
Tahakkuk cetvellerinin altına, tahakkuk ettirilmiĢ olan ücretleri vermeyenler hakkında 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsili Usü1ü Hakkında Kanuna göre iĢlem yapılacağı ve borcun tasdik tarihinden itibaren bir ay
sonra muacceliyet kaĢanacağı belirtilerek Bölge Müdürlüğünce tasdik olunur. Tahakkuk cetvellerinin birer örneği
köylerde ihtiyar heyetlerine ,kasaba ve Ģehirlerde belediyelere tebliğ olunur. Diğer örnekleri de yukarıdaki tebliğ ile
beraber mutat olan ilan yerlerine asılır. Bu tebliğ, ilgili arazi sahipleri, kiracılar veya ortaklarına da yapılmıĢ sayılır.
e) Alan ölçüm ve tahakkuk cetvellerindeki maddi hatalar baĢvuru sonucu veya fark edilmesi halinde Bölge
Müdürlüğünce araĢtırıldıktan sonra hata yapıldığı anlaĢıldığı takdirde düzeltilir. Gelecek yıllara sâri taahhütlere
girme yetkisi:
Madde 80- Genel Müdürlük, 2nci maddede yazılı iĢleri yapmak için 10 yıla kadar Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı ile gelecek yıllara sâri taahhütlere giriĢebilir.
Sulama ücretlerinin tahsili:
MADDE 81- Tahakkuk eden borçlar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nca tespit olunan taksit ve müddetler
içerisinde ödenir. Müddeti içerisinde ödemeyenlerden bu meblağ Genel Müdürlük teĢkilatı tarafından 6133 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsili usü1ü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur. Bu kanunun 2.maddesinin (j)
bendi gereğince gerçek ve tüzel kiĢilere devredilen tesislere ait isletme, bakım ve onarım ücretleri bu tesisleri
devralanlar tarafından tahakkuk ve tahsil olunur.
UlaĢım bedellerinin tahsili:
MADDE 82- Kanallar ve baraj gölleri üzerindeki ulaĢım bedellerinin tahakkuk ve tahsil sekli Genel Müdürlük
veya iĢletmeleri ile müĢteriler arasında yapılacak anlaĢmalarda belirtilir.
Gelecek yıllara sâri taahhütlere girme yetkisi:
MADDE 83-Genel Müdürlük, 2'nei maddede yazılı iĢleri yapmak için LO yıla kadar Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının onayı ile gelecek yıllara sâri taahhütlere giriĢebilir.
Gelirler vergi, resim ve harç muafiyeti:
MADDE 84- Vergi, Resim ve Hare Kanunlarının muafiyetle ilgili hükümlerinde yer almamıĢ olsa dahi, Devlet
Su iĢleri Genel Müdürlüğü ve bütün iĢlemleri dava takipleri ile ithalat iĢlemlerinde alınan her türlü fon, vergi, resim
ve harçlar da dâhil olmak üzere her türlü fon, vergi, resim ve harçtan muaftır. Ancak Katma Değer vergisi Kanunu
ile getirilen hükümler saklıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve tapulama harici yerlerle milli
emlaka ait gayrimenkullerin tahsisi
MADDE 85- Genel Müdürlüğün ihtiyacı olan Milli Emlaka ait arazi, arsa ve diğer taĢınmaz mallar isteği üzerine
Hazinece ve orman arazisi, Orman Genel Müdürlüğünce tahsis olunur. Genel Müdürlüğünün ihtiyaç duyduğu
tapulama harici bırakılmıĢ, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler hazine adına tescil ve Genel
Müdürlüğe tahsis olunur. Genel Müdürlük hizmet sahasına giren iĢler için ihtiyacı olan her türlü malzemeleri (taĢ,
kum, çakıl, kil vs.) Hazineye ait TaĢ ocakları ve Kum ocaklarından herhangi bir bedel ödemeden alır. Bu sahalardan
241
Maden Kanununa göre arama ve iĢletme ruhsatı verilmiĢ olması halinde ruhsat verilen sahanın uygun yerinden
almak kaydı ile Genel Müdürlüğe Ocak ĠĢletme Ruhsatı verilir Bu durumda maden ruhsatı sahibi hiç bir hak
talebinde bulunamaz. ĠĢletmede olan, inĢa halinde bulunan ve inĢa edilecek DSĠ proje sahalarında yapılacak her
türlü imar çalıĢması DSĠ Genel Müdürlüğü'nün görüĢü alınmadan yapılamaz.
Yönetmelik çıkarılması:
MADDE 86- Bu kanunun gerekli görülen hükümlerinin uygulama Ģekilleri yönetmeliklerle tespit olunur,
Kanunda çıkarılması öngörülen Yönetmelikler Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde çıkartılır.
ALTINCI KISIM
ÇeĢitli Hükümler
MADDE 87- 23 Nisan 1931 gün ve 24 51 Sayılı Kanun Hükümleri dıĢında kalan memurlardan TeftiĢ Kurulu
BaĢkanı Hukuk MüĢaviri ve Daire BaĢkanlar Genel Müdürün teklifi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı'nın onayı ile
bunun dıĢında kalan diğer memur ve hizmetliler re‟ysen veya taĢrada ilgili Bölge Müdürü'nün, merkezde ilgili Daire
BaĢkanı'nın inhası, Personel ve Eğitim Dairesi BaĢkanının teklifi ve Genel Müdürün onayı ile atanır ve nakledilirler.
Genel Müdür, bölgelerde uygun gördüğü 1–4 dereceli unvanlı kadrolar dıĢındaki memurların nakilleri
hususunda Bölge Müdürlerini yetkili kılabilir. DSĠ' de çalıĢanların sicilleri ile ilgili yönetmelik Genel Müdür'ün
teklifi ve Bakan'ın onayı ile yürürlüğe girer,
Hukuk MüĢavirleri:
MADDE 88- Genel Müdürlük ı. hukuk müĢaviri, hukuk müĢavirleri ile hukuk servisi personeli, mahkemelerce
takdir edilecek vekâlet ücretinden Maliye Bakanlığı BaĢ hukuk MüĢavirliği TeĢkilatı gibi 3717 sayılı yasada
öngörülen yol giderleri ve tazminatlardan faydalanırlar.
Kadrolar:
MADDE 89-Kadroların tespiti, ihdası, kullanımı ve iptali ile kadrolara iliĢkin diğer hususlar Genel Kadro ve
Usulü Hakkındaki Mevzuat Hükümlerine göre düzenlenir. Daha önce tespit edilmiĢ kadrolar iptal edilmek suretiyle
Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü merkez vs taĢra teĢkilatı kadrolan ekli sayılı listede gösterilmiĢtir.
Arazi rasat iĢlerinde diğer kamu kuruluĢları personelinin görevlendirilmesi:
MADDE 90- Genel müdürlük, yağıĢ ve su ölçme iĢlerini, DSĠ'nin rasatçı görevlendiremediği köy ve
kasabalarda, muhtar, öğretmen) orman memuru, karayolları ve demiryolları bakım memurları veya benzeri kamu
görevlilerine, asli vazifelerine halel gelmemek ve kurumlarının uygun görmesi Ģartıyla bu kiĢilerle çalıĢma Ģartlarını
belirleyen sözleĢmeler akde ederek yaptırabilir.
Bu hizmetleri nedeniyle adı geçen kiĢilere ödenecek ek ücret, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın teklifi,
Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel BaĢkanlığı'nın olumlu görüĢü alınarak BaĢbakan'ın onayı ile kararlaĢtırılır.
Yürürlükten Kaldırılan ve uygulanmayacak hükümler:
MADDE 91- 18.12.1953 tarih, 6200 Sayılı Devlet Su iĢleri Umum Müdürlüğü TeĢkilat ve Vazifeleri Hakkında
Kanun, 16.12.1960 tarih ve 167 sayılı hakkındaki kanun, 03.07.1968 tarih ve 1053 Sayılı Ankara Ġstanbul ve nüfusu
yüz binden yüksek olan Ģehirlerde Ġme Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanun, 28.09.1926 tarih ve
831 Sayılı Sular Hakkında Kanun ile bu kanunlara ek ve tadilken yürürlükten kaldırılmıĢtır.
242
EK 3
DIRECTIVE 2000/60/EC OF THE EUROPEAN PARLIAMENT AND OF THE
COUNCIL
of 23 October 2000
Establishing a framework for Community action in the field of water policy
(35)
Within a river basin where use of water may have transboundary effects ,the
requirements fort he achievement of the environmental objectives established under
this Directive,and in particular all programmes of measures should be coordinated for
the whole of the river basin district. For river basin extending beyond the boundaries
of the Comunuty Member States should endover to ensure the appropriate
coordination with the relevant non-member States. This Directive is to contribute to
implementation of Community obligations under internationmal conventions on water
protection and managament notably the United Nations Convention on the protection
and use of transboundary water courses and international lakes approved by Council
Decision 95/308/EC and any succeeding agreements on its application
Article 13
River Basin Managament Plans
3. In the case of an international river basin district extending beyond the boundaries of the
Comunity Member State shall endeavour to produce a single river basin managament plan ,and
where this is not possible ,the plan shall at least cover the portion of the international river basin
district lying within the territory of the Member State concerned
AB üyesi ülkelerinin sınırları dıĢına uzanan uluslararası nehir havzaları için tek bir nehir havzası
yönetim planı oluĢturulmaya çalıĢılmalıdır. Bunun mümkün olmadığı yerlerde bu plan en
azından ilgili AB üyesi ülkenin sınırları içinde yer alan nehir havzası bölümünü kapsamalıdır.
Article 15
Reporting
1 Member States shall send copies of the river basin managament plans and all subsequent
updates to the commission and to any other Member state concerned within three months of
their publication ;
c) for international river basin districts ,at least the part of the river basin managament plans
covering the territory of the Member State
243
EK 4
244
EK 5
245
EK 6
246
247

Benzer belgeler