Su ve Toprak - Su Politikaları Derneği
Transkript
Su ve Toprak - Su Politikaları Derneği
1 SU ve TOPRAK 2008 2 ĠÇĠNDEKĠLER SUNUġ BÖLÜM I SU VE TOPRAK KAYNAKLARIMIZ 1. Doğal DolaĢımdaki Su Varlığımız 2.Toprak Kaynaklarımız 3.Su ve Toprak Kaynaklarımızın GeliĢtirilmesi BÖLÜM II SU YASASI ÇALIġMALARI 1. Sularla Ġlgili Hukuksal ve Tarihsel Durum ve Düzenlemelerin Kronolojisi Ġslam Hukuku TC Anayasasına Göre Sular Medeni Kanunda Sular Umuma Ait Sular Kadim Su Hakkı ve Su Ġhtilafları 6200 Sayılı DSĠ Umum Müdürlüğü Kanunu Su Kullanımlarında Entegre YaklaĢımlar 2. Yabancı Ülkelerin Su Mevzuatları ve Su Yönetim Yapıları Ġspanya Su Yasası BirleĢik Krallıkta Su Hizmetleri Yönetimi ,Almanya’da Su Kaynakları Yönetimi Danimarka Su Yasası Fransa Su Kaynakları Yönetimi Avrupa Topluluğu Su Politikası Brezilya Su kaynakları Politikası Ġsrail Su Yasası Güney Afrika Cumhuriyeti Su Politikası Meksika Su Yasası ve Su Yönetimi Belçika Su Yönetimi 3. Yabancı Su Mevzuatlarının Ortak Yönleri 3 4. Su Yasası ÇalıĢmaları 4.1 7. BeĢ Yıllık Kalkınma Planındaki Hukuki ve Kurumsal Düzenlemeler BÖLÜM III DÜNYA BANKASININ TÜRKĠYE ĠÇĠN SKY MODELĠÖNERĠSĠ 1. SKY Kurumsal Yapısı Ġçin Öneriler 2. Rapordan Çarpıcı Tespit ve Öneriler 3. Raporun Değerlendirilmesi BÖLÜM IV. TAġKIN SULARI HUKUKU 1.TaĢkın Suları Üzerine Bir Etüd 2. Örnek Olaylar 2.1 Kocaeli Dil Deresi TaĢkını 2.2 Seyhan ve Ceyhan Irmakları ile Sarıçam Deresi ve Çakıt Suyu 2.3 DSĠ Elazığ Bölge Müdürlüğü Sınırları Ġçinde Durum 2.4 DSĠ Diyarbakır Bölge Müdürlüğü’nün KarĢılaĢtığı Sorunlar 2.5 DSĠ Edirne Bölge Müdürlüğü’nün TaĢkın Sorunları 2.6 DSĠ Kayseri Bölge Müdürlüğünün TaĢkın Sorunları 2.7 DSĠ Ġstanbul Bölge Müdürlüğü Sınırları Ġçinde TaĢkın Yaratan Ana Nedenler 2.8 DSĠ Van Bölge Müdürlüğünde Durum 2.9 DSĠ Sivas Bölge Müdürlüğünün KarĢılaĢtığı Sorunlar 2.10 DSĠ Aydın Bölge Müdürlüğü’nün Sorunları ve Çözüm Önerileri 2.11 DSĠ Trabzon Bölge Müdürlüğü’nün Çözüm Önerileri 2.12 DSĠ Balıkesir Bölge Müdürlüğünde Durum 3. Türkiye’nin TaĢkın Riski ve Nedenleri 3.1 DSĠ Genel Müdürlüğünün TaĢkın Zararları nın Azaltılması ÇalıĢmaları 3.2 Daha Etkin Bir TaĢkın Yönetimi Ġçin Öneriler BÖLÜM V BARAJLARIN TEKNĠK GÜVENLĠĞĠNĠN SAĞLANMASI KONUSUNUN HUKUKĠ BOYUTU 4 BÖLÜM VI. SU VE TOPRAK KAYNAKLARININ KĠRLENMESĠ 1.Su Kirlenmesi ve Nedenleri 1.1. Kirlilikle Mücadelede Kurumlar 1.1.1 Tarım ve Köy iĢleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü 1.1.2 Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığı 1.1.3 DSĠ Genel Müdürlüğü 1.1.4. Ġller Bankası Genel Müdürlüğü 1.1.5 .Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı 1.1.6. Yerel Yönetimler 1.2. Su Kirlenmesi Tespit Giderme ve Denetim ÇalıĢmalarında KarĢılaĢılan Darboğazlar 1.3 Uluabat Gölü Havzası’nda Su Kalite Gözlem ÇalıĢmaları ve Mevcut Durum 2. Toprak Kirlenmesi 2.1 Toprağın Tarım DıĢı Amaçlarla Kullanılması 2.2 Toprağın Fiziksel, Kimyasal, Biyolojik Faktörlerden Dolayı Kirlenmesi 2.3 Toprak Kirlenmesi Ġle Ġlgili KuruluĢ ve Yasalar 3. Usül Hükümleri Açısından Çevre Sorunu 3.1 GiriĢ 3.2 Dava ve Taraf Ehliyeti Ġle Hukuki Yarara ĠliĢkin Sorunlar 3.3 Görev ve Yetkiye ĠliĢkin Sorunlar 3.4 Dava Nedenine ve Hukuki Neden ĠliĢkin Sorunlar 3.5 Ġspata ve Delillere ĠliĢkin Sorunlar 3.6.Sonuç ve Değerlendirme BÖLÜM VII. SINIRAġAN SULAR 1. SınıraĢan Sular Hukuku 5 1.1.Uluslararası Sular Kullanım Hakkına ĠliĢkin Nazariyeler Ġle Irak Suriye Taleplerinin KarĢılaĢtırılması 1.3 Uluslararası Suların UlaĢım (Navigasyon) DıĢında Kullanımına ĠliĢkin Tedvin (Codification) ÇalıĢmalarının Ülkemiz Açısından Değerlendirilmesi 2 SınıraĢan Sularımız 2.1 Genel Değerlendirme 2.2 Dicle ve Fırat Havzası 2.2.1 Hidrolojik Havza Boyutu 2.2.2 Teknik değerlendirme 2.2.3 Sosyo-Ekonomik Değerlendirme 2.3 Dicle ve Fırat Suları AnlaĢmaları 2.3.1.1946 AntlaĢması 2.3.2 1987 Protokolü 2.3.3 Ortak Teknik Komite ÇalıĢmaları 2.4 Dicle ve Fırat Havzasında Su ve Toprak Kaynaklarının GeliĢtirilmesi 2.4.1 Bugünkü Durum 2.4.2 Nihai GeliĢme Durumu 2.5 Golan Tepeleri ve Ortadoğu Su Denklemi 2.5.1 Su Denklemi’nin Çözümünde Dicle ve Fırat Suları 2.6 Suriye’nin AĢırı Su Talebinin Olası Nedeni 2.7 Türkiye Avrupa Birliği ĠliĢkilerinde Fırat ve Dicle Nehirleri 6 ÖNSÖZ Su ve Toprak kaynakları ,insanoğlu için taĢıdığı yaĢamsal önemin ötesinde ülkelerin varlığı, güvenlik çıkarları, ekonomik geliĢimleri açısından da büyük öneme sahip olan doğal kaynaklardır.Bu iki kaynak hızlı nüfus artıĢı,kirlenme ve yanlıĢ kullanım baskısı altında bulunmaktadır. Su ve toprak kaynaklarının birlikte uygarlığın geliĢmesinde en önemli rolü oynayan doğal kaynaklar olduğu bilinmektedir. Tarih öncesinde uygarlığın geliĢmesinde baĢat rol oynayan bu kaynakların önemi yüzyıllar sonra da azalmamıĢ tersine artmıĢtır.Bun kaynakjlar bugün bir ülkenin ulusal kalkınma ve geliĢmesinde en etkili rol oynayan temel kaynaklardır. Ġnsanlık tarihinde her zaman güç unsurlarının dengesini ve uygarlığın kalitesini belirleyen su, ve toprak kaynakları özellikle gıda güvenliğinin sağlanması açısından günümüzde daha da hayati ve stratejik bir konuma gelmiĢtir. Bu nedenle ülkelerin su ve toprak kaynaklarını sürdürülebilir bir Ģekilde yönetimi de önem kazanmaktadır. Mevcut durum ve artan su ve gıda sıkıntısı ülkelerin daha etkili ve sürdürülebilir su politikaları ve toprak yönetimi ve tarım politikaları uygulanması gereği ortaya çıkartmıĢtır...Ancak bu politikalar küresel reçetelerin dıĢında ulusal çıkarlar gözetilerek belirlenen ve aynı zamanda sosyal taleplere de duyarlı politikalar olmalıdır. Dünyada güç paylaĢımında geçmiĢtekinden farklı yöntemlerin etkili olduğu bir küresel süreç yaĢanmaktadır. Son çeyrek yüzyılda ülkelerin su baĢta olmak üzere doğal kaynakları ile ilgili olarak küresel anlamda aktörleri ,değiĢenleri ve değiĢkenleri farklı olan yeni bir döneme girilmiĢtir. Bu dönemde doğal kaynaklardan oluĢan güçlerini stratejik ağırlık merkezleri olarak koruyarak geliĢtirebilen ve kullanabilen ülkeler, baĢarı sağlayabileceklerdir.Bu nedenle günümüzde doğal kaynakların korunması aynı zamanda, ulusal güvenlik stratejisinin de ayrılmaz bir parçası olarak ortaya çıkmaktadır. Su ve toprak kaynakları son dönemde etkileri daha da artan iklim değiĢikliğinin baskısı altında bulunmaktadır. Ülkemizin doğal kaynaklarını korumayı ve ondan en verimli ve sürdürülebilir Ģekilde ulusal çıkarları doğrultusunda yararlanmayı öncelikleri arasında bulunduran bir kalkınma-geliĢme anlayıĢına ihtiyacı vardır. Bu çerçevede su toprak kaynaklarımızın akılcı,planlı ve verimli bir Ģekilde geliĢtirilmesi önem taĢımaktadır.Su ve Toprak araĢtırmasının bu çalıĢmalara yararlı olacağını umuyoruz Eylül 2008-Ankara 7 SUNUġ Ülkemizin su ve toprak kaynaklarının geliĢtirilmesi konusunda yasal ,yönetmeliksel,ve kurumsal bazı düzenlemelere acil gereksinim bulunmaktadır. Bu gereksinimden dolayı son dönemde hazırlanan “Su Yasası Tasarı sı Taslağı ” ilgili kurum ve kuruluĢların görüĢ ve önerilerine açılmak üzerdir. Yapılan bu çalıĢma öncelikle hazırlanan su yasası taslağının değerlendirilme çalıĢmalarında yararlı olabilecek bilgilerle birlikte ülkemizde Selçuklu „dan bu yana suyun statüsünün ne olduğu ilk yerli kodifikasyon olan Mecelle-i Ahkam-ı Adliye adlı Osmanlı yasasında nasıl yer aldığı 1926 hukuk devrimi ile Medeni Kanunlarımızda ve Anayasalarımızda suya nasıl bakıldığı,bugünkü çok yasalı,çok baĢlı ve yetki karmaĢası içerisindeki durumun ne olduğu ve gelecekte çıkartılacak olan Su Mevzuatında nelerin yer alması gerektiği konuları ele alınmıĢtır.Bu konular iĢlenirken geniĢ bir perspektif kullanılmıĢtır.ġöyle ki; Ġsrail,Güney Afrka,Ġspanya,Fransa,Almanya,Danimarka,Ġngiltere,Brezilya ve Meksika su mevzuatının önemli bölümleri ile Avrupa Topluluğu‟nun suya ve çevreye iliĢkin bütün direktiflerine kitapta yer verilmiĢtir. Öte yandan su ve toprak kaynaklarının ülkemizde hangi etki ile kirlendiği ve bu kirlilik ile yasal mücadelenin nasıl yapılacağı ele alınmıĢtır.SınıraĢan ve sınıroluĢturan sularımızla ilgili geçmiĢ değerlendirmesi , mevcut durum analizi ve gelecek projeksiyonları yapılmıĢtır.Bu araĢtırmamızda ülkemizin önemli bir sorunu olan taĢkın suları konusu da DSĠ Bölge Müdürlükleri sırasına göre ele alınarak iĢlenmiĢtir.Öte yandan bu araĢtırmada Dünya Bankası‟nın su konunda Türkiye‟de Su Yönetimi ile ilgili öneriler ele alınarak incelenmiĢtir. Yararlı olacağı umuduyla saygılar sunarız Özdemir Özbay - Dursun YILDIZ Ankara-Eylül 2008 8 DURSUN YILDIZ: ĠnĢaat Mühendisi ve Su Politikaları Uzmanı 1958 yılında Samsun‟da doğan Dursun YILDIZ ilk ve orta eğitimini Anadolunun çeĢitli ilçelerinde tamamladıktan sonra 1981 yılında Ġstanbul Teknik Üniversitesi ĠnĢaat Fakültesi‟nden mezun oldu. Daha sonra DSĠ Genel Müdürlüğünde çalıĢmaya baĢladı Bu dönemde Hollanda ve ABD de lisansüstü mesleki teknik eğitim ve uygulama programlarına katıldı. ATAUM‟da “AB Temel Eğitimi ve “Uluslararası İlişkiler Uzmanlık “Programlarını izledi. Hacettepe Üniversitesi Hidropolitik ve Stratejik Araştırma Merkezinde Su Politikaları alanında Yüksek Lisans eğitimini tamamladı.DSĠ‟ de Teknik AraĢtırma ve Kalite Kontrol Dairesi BaĢkanlığı ve Ġçmesuyu ve Kanalizasyon Dairesi BaĢkanlıklarında ġube Müdürlüğü ve ayrı ayrı Daire BaĢkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. Bu dönem içinde Gazi Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi ve Hacettepe Üniversitesi Hidropolitik ve Stratejik AraĢtırma Merkezinde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak ders verdi. ÇeĢitli vakıf, dernek lerin yanı sıra her yıl Uğur Mumcu AraĢtırmacı Gazetecilik Vakfında „da su ve enerji politikaları konusunda konferanslar verdi.2007 yılında DSĠ‟den emekliye ayrıldı TMMOB ve ĠnĢaat Mühendisleri Odasında çeĢitli dönemlerde Yönetim Kurulu Üyeliği ve Ġkinci BaĢkanlık görevlerinde de bulunan Dursun YILDIZ „ın mesleki,teknik,teknopolitik ve hidropolitik alanlarında yurtiçi ve yurtdıĢında yayınlanmıĢ çok sayıda teknik rapor ,bildiri ve makaleleri ve yedi adet kitabı vardır. Dursun YILDIZ Türkiye Ziraatçiler Derneği tarafından Su Politikaları konusundaki araĢtırmaları nedeniyle “2008 yılı BaĢarı Ödülü‟ne” layık görülmüĢtür. USĠAD Genel BaĢkan danıĢmanı olan Dursun YILDIZ halen kendi Mühendislik ve MüĢavirlik firmasını yürütmekte olup evli ve iki çocuk babasıdır. ÖZDEMĠR ÖZBAY Avukat DSĠ Eski BaĢhukuk MüĢaviri 1944 yılında Kayseri PınarbaĢında doğan Özdemir ÖZBAY 1971 yılında Ankara Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Daha sonra 1972 yılında DSĠ Genel Müdürlüğünde göreve baĢladı ve 1979 yılına kadar DSĠ 16 Bölge Müdürlüğü Keban Barajında görev yaptı. Bu dönemde Keban Barajı KamulaĢtırma ve müteahhit itilaflarından sorumlu avukat olarak çalıĢtı. 1979 ile 1997 yılları arasında DSĠ Hukuk MüĢavirliğinde Karakaya Barajı, Atatürk Barajı ve GAP ile ilgili kamulaĢtırma ve mukavele itilaflarında sorumlu avukat olarak görev yaptı Daha sonra 1997 ile 2007 arasında DSĠ Hukuk MüĢaviri ve BaĢ Hukuk MüĢaviri olarak çalıĢtı. 2007 yılında emekli olan Özdemir ÖZBAY Halen bir Mühendislik MüĢavirilik bürosunun Hukuk MüĢaviri olarak çalıĢıyor. DSĠ de çalıĢma süresi içinde Devlet Planlama TeĢkilatı 6.7. ve 8. beĢ yıllık kalkınma planlarının hazırlanması komisyonlarında komisyon üyeliği ve baĢkanlığı yapan Özdemir Özbay DSĠ mevzuatı ile ilgili TBMM Komisyonlarında komisyon üyelerine bilgi verdi ve çalıĢmalara katkıda bulundu. Evli ve iki çocuk babası olan Özdemir ÖZBAY‟ın çeĢitli dergilerde yayınlanmıĢ ve ,sempozyum ve konferanslarda sunulmuĢ birçok makale ,bildiri ve kitabı bulunmaktadır. 9 "Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu onu yaratmaktır." - Peter F. Drucker BÖLÜM I SU VE TOPRAK KAYNAKLARIMIZ 1. TÜRKĠYE’NĠN SU KAYNAKLARI VE SU KULLANIMI 1.1 ÜLKEMĠZDEKĠ SU KAYNAKLARININ KISA KÜNYESĠ TÜRKĠYE SU KAYNAKLARININ KISA KÜNYESĠ Yıllık ortalama yağıĢ:643mm. Yağan yağmurdan akarsularla göllere boĢalan miktar:186 milyar m3/yıl ÇeĢitli amaçlar için kullanılabilir yer altı suyu potansiyeli:41 milyar m3/yıl(Brüt) Ekonomik olarak geliĢtirilebilir su potansiyelimiz: 112 milyar m3/yıl : 42,2 milyar m3 (6.2 milyar m3 yer altı suyu 2004 yılı itibariyle su tüketimimiz + 36 milyar m3 yüzeysel su) : 31,.3 milyar m3 sulama (%74) 2004 yılında suyun sektörel tüketimi 6.2 milyar m3 içme kullanma (%15) 4.5 milyar m3 endüstri (%11) Yeraltı suyundan kullanılan sulama suyu : 2.1 milyar m3 Yeraltı suyundan kullanılan içme kullanma suyu : 2.0 milyar m3 Yeraltı suyundan kullanılan endüstri suyu : 2.1 milyar m3 Yılda kiĢi baĢına düĢen yenilenebilir su miktarı (75 milyon nüfus ile) :1500 m3/kiĢi/yıl KiĢi baĢına ortalama günde içme kullanma suyu tüketimi : 250 l/s Ekonomik olarak geliĢtirilebilir su potansiyelimizin kullanılma oranı(2008) : %37 Tarım arazisi: 28,05 milyon ha Sulanabilir arazi: 25,85 milyon ha Ekonomik olarak sulanabilir alan: 8,5 milyon ha DSĠ tarafından sulamaya açılan alan:2,4 milyon ha Toplam sulanan alan: 4 milyon ha. 10 1.2 SU KAYNAKLARI Ülkemize yılda 501 milyar m³ yağıĢ düĢmekte, bunun % 37‟sine karĢılık gelen 186 milyar m³‟ü akıĢa geçerek, 95 milyar m³ ekonomik olarak kullanılabilir forma dönüĢmektedir. Ülke yüzeyine yılda düĢen ortalama 630-643 mm yağıĢa karĢılık ülkemizin yenilenebilir su potansiyeli 234 milyar m3 olup, bunun 41 milyar m³‟ü yeraltı suları, 193 milyar m³‟ü ise akarsulardan meydana gelmektedir. Yer altı su potansiyelinin ekonomik ve teknik anlamda kullanılabilir yıllık potansiyeli 12 milyar m³‟dür. Bunun 8.8 milyar m³‟ü DSĠ tarafından tahsis edilmiĢ olup, fiilen kullanılan miktarı 6 milyar m³‟dür. Ülkemizde çeĢitli amaçlara yönelik kullanımlarda teknik ve ekonomik anlamda tüketilebilir yüzey ve yeraltı suyu potansiyeli miktarı, yurt içindeki akarsulardan 95 milyar m³, komĢu ülkelerden yurdumuza gelen akarsulardan 3 milyar m³ olmak üzere yılda ortalama toplam 98 milyar m³ yerüstü ve 12 milyar m³ yeraltısuyu olmak üzere toplam 110 milyar m³ olarak belirlenmiĢtir. Bu miktarın bölgesel ve mevsimsel dağılımındaki dengesizlik önemli bir sorundur Yıllık ortalama yağıĢ miktarı ülke genelinde 250 mm den 2500 mm ye kadar değiĢmektedir. Bu suyun % 36‟sına karĢılık olan 39,3 milyar m³/yıl miktarı farklı amaçlara yönelik olarak kullanıma sunulmuĢtur. Geriye kalan 71 milyar m³/yıl su halen kullanılamamaktadır. 11 ġekil 2.1: Türkiye‟de Yıllık YağıĢ Türkiye‟de 26 akarsu havzası bulunmaktadır . Bu havzalardan 6 tanesi; a) Meriç ve kolları, b) Kocadere, Mutlu deresi, Sarp deresi, Balık çayı ve Baradost çayı gibi küçük tekil akarsular, c) Çoruh ırmağı, d) Aras havzası, Van havzasında Özalp yakınında Kotur kolu, e) Asi ırmağı ve Afrin kolu; f) Fırat ve Dicle‟nin doğrudan sınırı aĢan kolları, sınır aĢan ya da sınır oluĢturan sular kapsamında yer almaktadır Türkiye, Dicle, Fırat, Çoruh, Aras nehirlerinde ve küçük tekil akarsularda memba (yukarı-kıyıdaĢ) ülke, Meriç nehrinde mansap (aĢağı-kıyıdaĢ) ülke, Asi nehrinde ise memba ve büyük oranda mansap ülke konumundadır. Bu havzaların Türkiye‟deki yağıĢ alanları toplam 256.000 km2‟ ile ülke yüzölçümünün yaklaĢık 1/3‟ünü kaplamaktadır. Türkiye‟deki ortalama su potansiyelleri ise toplam 70 milyar m3/yıl ile ülke ortalama su potansiyelinin üçte birinden biraz fazlasına karĢı gelmektedir. Genel olarak bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için yılda ortalama kiĢi baĢına 10.000 m3 su potansiyeline sahip olması gerektiği kabul edilmekete , su potansiyeli 1.000 m3 ‟ten az olan ülkeler ise “Su Fakiri” olarak tanımlanmaktadır.Bu çerçevede su zengini bir ülke olmayan Türkiye‟de teknik ve ekonomik olarak geliĢtirilebilir yenilenebilir yıllık su potansiyelimiz dikkate alındığında kiĢi baĢına düĢen kullanılabilir su potansiyeli yaklaĢık 1500 m³‟dür. Bu değer nedeniyle ülkemiz, su fakiri olmamakla birlikte, su kısıtı bulunan ülkeler arasında sayılmaktadır. KiĢi baĢına düĢen yıllık teknik ve ekonomik geliĢtirilebilir su miktarı olarak ülkemiz su azlığı yaĢayan ve su kısıtı bulunan bir ülke konumundadır. DĠE‟nin tahminlerine göre 2030 yılına kadar ülkemiz nüfusunun 100 milyona ulaĢması durumunda, kiĢi baĢına düĢecek teknik ve ekonomik olarak kullanılabilir su miktarı 1000 m³‟e düĢecektir. 2005 yılı itibariyle sulama sektöründe 31 milyar m3, içmesuyu sektöründe 7.1 milyar m3, sanayide 4.9 milyar m3 olmak üzere toplam 43 milyar m3 su tüketildiği hesaplanmaktadır. Bu durum mevcut su potansiyelimiz olan 112 milyar m3 ün ancak % 38‟ini geliĢtirebildiğimizi göstermektedir.2030 yılına kadar su potansiyelimizin tümünün ġekil 1'de verilen oranlar ölçüsünde geliĢtirilmesi planlanmaktadır. 12 Milyon m3 ġekil 1- Türkiye‟de Sektörlere Göre Su Kullanımı 80.000 70.000 60.000 50.000 40.000 30.000 20.000 10.000 0 1990 1992 1998 Yıllar 2000 2030 Sulama İçme Kullanma Sanayi 1,3 SU HAVZALARIMIZ ġekil 2.- Türkiyedeki nehir havzaları Türkiye 26 adet hidrolojik havzaya bölünmüĢtür. ġekil 2 de verilen bu 26 havzanın , 15 adedi nehir havzası, 7 adedi irili ufaklı akarsulardan oluĢan müteferrik havza, 4 adedi ise, denize boĢalımı olmayan kapalı havzalardan meydana gelmiĢtir. 13 Tablo 1-Akarsu Havzalarına Göre Yıllık Ortalama Su Potansiyeli (DSĠ) Havza Adı Ortalama Potansiyel (km³) 21 Fırat Havzası 26 Dicle Havzası 22 Doğu Karadeniz Havzası 17 Doğu Akdeniz Havzası 9 Antalya Havzası 13 Batı Karadeniz Havzası 8 Batı Akdeniz Havzası 2 Marmara Havzası 18 Seyhan Havzası 20 Ceyhan Havzası 15 Kızılırmak Havzası 12 Sakarya Havzası 23 Çoruh Havzası 14 YeĢilırmak Havzası 3 Susurluk Havzası 24 Aras Havzası 16 Konya Kapalı Havzası 7 Büyük Menderes Havzası 25 Van Gölü Havzası 4 Kuzey Ege Havzası 5 Gediz Havzası 1 Meriç-Ergene Havzası 6 Küçük Menderes Havzası 19 Asi Havzası 10 Burdur Göller Havzası 11 Akarçay Havzası Toplam 31,61 21,33 14,90 11,07 11,06 9,93 8,93 8,33 8,01 7,18 6,48 6,40 6,30 5,80 5,43 4,63 4,52 3,03 2,39 2,09 1,95 1,33 1,19 1,17 0,50 0,49 186,05 Ortalama Yıllık AkıĢ Yıllık Verim ĠĢtirak Oranı (l/s/km²) (%) 17,0 11,5 8,0 6,0 5,9 5,3 4,8 4,5 4,3 3,9 3,5 3,4 3,4 3,1 2,9 2,5 2,4 1,6 1,3 1,1 1,1 0,7 0,6 0,6 0,3 0,3 8,3 13,1 19,5 15,6 24,2 10,6 12,4 11,0 12,3 10,7 2,6 3,6 10,1 5,1 7,2 5,3 2,5 3,9 5,0 7,4 3,6 2,9 5,3 3,4 1,8 1,9 100 Akarsu havzalarımızın yıllık ortalama su potansiyeli,potansiyele iĢtirak oranları ve ortalama yıllık verimleri Tablo 1'de verilmiĢtir.2006 yılı itibariyle bu havzalardaki su kaynakları kullanımı konusunda elde edilen sonuçlar ġekil 3,4,5'de verilmiĢtir ( W. B. 2006). 14 200 150 100 Dicle Van Aras Çoruh Dogu Karadeniz Firat Asi Ceyhan Seyhan Dogu Akdeniz Havzalar Konya Kizilirmak Yesilirmak Bati Karadeniz Sakarya Akarçay Burdur Gölü Antalya Bati Akdeniz Büyük Menderes Küçük Menderes Gediz Kuzey Ege Susurluk Marmara Meriç Ergene 0 50 Kullanilan Kapasite (%) 250 300 ġekil 3- 2006 Yılı için Türkiye’deki Nehir Havzalarında Su Kaynakları Kullanımı Tahmini Bu Ģekil incelendiğinde Meriç Ergene Gediz,Büyük Menderes,Burdur Gölü,Akarçay,Konya ve Asi Nehri havzalarında yüzey ve yer altı suyu kullanımının bu havzalardaki yenilenebilir su potansiyelini aĢtığı ortaya çıkmaktadır.Sakarya Ceyhan ve Van havzalarının da bu limite ulaĢtığı görülmektedir. Ülkemizdeki su havzalarında ekonomik olarak sulanabilir alanların tümünün 2030 yılına kadar geliĢtitildiği kabul edildiğinde 26 nehir havzasının 15‟inde su kullanımının yenilenebilir su potansiyeli limitini aĢtığı,üç havzanın ise bu sınıra yaklaĢtığı görülmektedir.(WB 2006).Bu durum ġekil.. da açıkça görülmektedir. 15 200 150 100 Dicle Van Aras Çoruh Doðu Karadeniz Fýrat Ceyhan Asi Seyhan Doðu Akdeniz Havzalar Konya Yeþilýrmak Kýzýlýrmak Batý Karadeniz Sakarya Akarçay Burdur Gölü Antalya Batý Akdeniz Büyük Menderes Gediz Küçük Menderes Kuzey Ege Marmara Susurluk Meriç Ergene 0 50 Kullanilan Kapasite (%) 250 300 ġekil 4- 2030 Yılı için Türkiye’deki Nehir Havzalarında Su Kaynakları Kullanımı Tahmini Su havzalarımızda kiĢi baĢına düĢen toplam yıllık ortalama akım değerleri ġekil… de verilmiĢtir. Bu Ģekil incelendiğinde Batı Akdeniz,Antalya ,Çoruh ve Dicle havzalarında kiĢi baĢına düĢen toplam yıllık akım miktarlarının diğer havzalardan daha yüksek olduğu ortaya çıkmaktadır.Bu havzaların hiçbirinde 2006 yılı itibariyle su kullanım oranı yenilenebilir su potansiyelini aĢmamıĢtır. 16 10000 8000 6000 4000 2000 Toplam Dicle Van Aras Çoruh Dogu Karadeniz Firat Ceyhan Asi Seyhan Konya Havzalar Dogu Akdeniz Kizilirmak Yesilirmak Bati Karadeniz Sakarya Akarçay Burdur Gölü Antalya Bati Akdeniz Büyük Menderes Küçük Menderes Gediz Kuzey Ege Susurluk Meriç Ergene Marmara 0 Toplam Yillik Akim/Kisi (m3/yil/kisi) 12000 14000 ġekil 5- Su Havzalarımızda KiĢi BaĢına DüĢen Toplam Yıllık Ortalama Akım Türkiye'nin ekonomik yapısına, nüfus artıĢ hızına ve enerji ihtiyacına baktığımızda, su kaynaklarının enerji ve sulamada kullanımının yoğunlaĢtırılması önemli bir ihtiyaç olarak ön plana çıkmaktadır. 2. Toprak Kaynaklarımız 2. Türkiye’de Toprak Kaynakları Toprak kaynaklarımızın sürdürülebilir bir temelde kullanımı ve yönetimi için potansiyel tespitinden önce sınıflandırılmaları ve karakteristiklerinin ayrıntılı belirlenmesi gerekmektedir. Arazi gözlemleri ve laboratuar bulguları yanında bulundukları iklim koĢulları, oluĢturdukları 17 ana madde doğal bitki örtüsü, fiziksel, kimyasal, genetik, jeolojik ve morfolojik özellikleri de sınıflandırmada dikkate alınmaktadır. Sınıflandırmada değiĢik fazların yayılma alanları ile her fazın eğim-erozyon, yaĢlılık ve toprak yetersizliklerinin varlığına ve Ģiddet derecesine göre yorumlar yapılarak temsil ettikleri arazilerin kullanma kabiliyet sınıfları da tespit edildikten sonra haritalar hazırlanmakta bu ölçümlerle ülkenin toprak ve arazi potansiyeli tespit edilmektedir. Toprak kaynaklarımızın potansiyeline yönelik bilgiler (Tablo Ek 3 de) verilmiĢtir. 2.1-Tarımsal Arazi Varlığımız Ülkemizin tarımda kullanılan arazi miktarının yaklaĢık 28 054 054 ha olduğu Tablo Ek 3 de görülmektedir. Ancak tablo 2‟ye göre, ekilebilir arazi miktarı 26 566 768 ha dır. Tablo 2- Ekilebilir Arazinin Sınıfsal Dağılımı (Bin Hektar) SINIF I II III IV Toplam 5.086 6.773 7.283 7.425 26.567 Ayrıca, Tablo 3 de bu alandan toplam 4 787 bin ha‟nın ekilmediği ve çayır-mera, orman-funda ve tarım dıĢı arazi gibi değiĢik kullanma Ģekilleri altında bulunduğu, tarımda kullanılan arazinin ise sadece 2l 779 864 ha olduğu anlaĢılmaktadır. Tablo 4 de ise toprak iĢlemesi sakıncalı olan arazilerin 51 333 000 ha olduğu ifade edilmektedir. Tablo 3- Ekilebilir Arazinin Kullanım ġekli (Bin Hektar) Tarımda Çayır-Mer’a Orman-Funda kullanılan Kullanımlı Kullanımlı 2l.780 2 972 1 458 Tarım DıĢı Toplam Arazi 357 26 567 Tablo 4 -Toprak iĢlemesi sakıncalı olan arazilerin sınıfsal dağılımı (Bin Hektar) Sınıf V VI VII VIII Toplam 128 10 826 35 836 4 543 51 333 Ayrıca Tablo 5‟de toprak iĢlemesi sakıncalı olduğu halde tarımda kullanılan 6 274 000 hektarlık bir alan olduğu görülmektedir. Bu arazilerin ekolojik Ģartlarına göre çayır-mer‟a veya orman olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Tablo 5 Toprak ĠĢlemesi Sakıncalı Arazilerin Kullanım ġekilleri (Bin Hektar) 18 Tarımda Çayır-Mer’a Orman- Kullanılan Kullanımlı Funda Tarım DıĢı Diğer Araziler Su Yüzeyi Arazi Kullanımlı 6 274 18 533 21 770 324 3 061 1 158 Arazi varlığımız üzerinde değiĢik zamanlarda, farklı kuruluĢlar tarafından yapılan çalıĢmalar farklı sonuçları ortaya koymuĢtur. Ayrıca tapu ve kadastro çalıĢmalarının bitirilememesi sonucu ülke topraklarının mülkiyet durumu ve arazilerin vasıfları tam olarak bilinememektedir. Tablo 6- ÇeĢitli Kurumlara Göre Ülke Arazi Varlığı (Milyon ha) KAYNAK DĠE (1980) TARIM ÇAYIR-MERA ARAZĠSĠ 28.17 19.72 ORMANFUNDA 20.17 ÜLKE YÜZÖLÇÜMÜ ---- DĠE (1991) 21.10 12.38 19.24 77.94 DĠE (2001) 21.60 14.62 18.48 77.94 DSĠ (1993) 28.06 21.51 23.25 77.95 KHGM (1987) 27.70 21.75 23.47 77.80 KHGM (1998) 28.05 21.50 23.23 77.89 ---- ---- 20.20 ---- OB (1994) Sahip olduğumuz en büyük doğal varlık olan topraklarımızın korunması, dengeli kullanılması ve geliĢtirilmesini amaçlayan giriĢimler; toprağın sahip olduğu değerlerin, geliĢen bilim ve teknolojinin imkanlarını da kullanarak detaylı bir Ģekilde tanımlanması, özellikleri nin çok iyi belirlenmesi, haritalanması ve veri tabanı oluĢturularak buna dayalı planlamaların yapılması ile mümkündür. Oysa, Türkiye‟deki sorunlar toprak varlığının tespiti aĢamasında baĢlamaktadır. Toprak ve arazi potansiyeli tespit çalıĢmalarının doğruluk derecesi, toprak etütlerinin tipi ile yeterlilik ve doğruluk derecesine bağlı iken, mevcut envanterler sağlıksızdır ve güncelliğini yitirmiĢtir. Bazı yöre ve havzaların bir bölümünde yapılan ve yaygın olmayan detaylı toprak haritalarının dıĢında, ülke genelinde toplu değerlendirme yapılabilmesi için sadece mülga TOPRAKSU tarafından 1966-71 yıllarında yapılan ve 1982-84 yılları arasında güncelletiriler yoklama düzeyinde toprak etütleri mevcuttur. TOPRAKSU Genel Müdürlüğü ve devamında KHGM tarafından yürütülen bu çalıĢmalar, halen ülke toprakları ve arazilerinin kullanımı sorunları hakkında baĢvurulacak yegane kaynak niteliğini taĢımakta olup, bu verilerin dünyada geçerli olan son sistemlere göre yenilenmesi gerekmektedir. 19 2.2 Toprak Varlığı ve Özellikleri Türkiye, toprak kaynakları açısından yeterince zengin değildir. 1982-84 yıllarında güncellenen yoklama düzeyindeki toprak etütlerinin yorumlarına göre belirlenen arazi yetenek sınıflarının özellikleri ve dağılımını gösteren veriler incelendiğinde; korunması gereken arazilerin ülkemizin yaklaĢık dörtte birini oluĢturduğu, her türlü tarıma elveriĢli arazilerin ise sadece %6,5 oranında kaldığı görülmektedir. (Tablo 7) Tablo 7 -Türkiye’de Arazi Yetenek Sınıflarının Özellikleri ve Dağılımı ARAZĠ YETENEK SINIFLARI VE ÖZELLĠKLERĠ Özellik Verim Gücü Her türlü tarıma ve iĢlemeye %100 elveriĢli ĠĢlemeli tarıma orta elveriĢli %83 Sınıf TOPLAM ALAN (HEKTAR) GENEL TOPLAMA ORANI (%) 1965-71 1965-71 1982-84 1982-84 I 5.012.537 5.086.084 6.4 6.5 II 6.758.702 6.712.873 8.7 8.7 ĠĢlemeli tarıma sınırlı %66 III 7.574.330 7.282.763 9.7 9.3 Özel önlemle özel ürün %50 IV 7.201.016 7.425.045 9.3 9.5 26.546.585 26.556.768 34.1 34 127.934 0.2 0.16 Top. ĠĢlenmeyen yaĢ veya kaya çıkıĢlı %33 düz arazi Ġyi mera, iyi orman %20 VI 10.238.533 10.825.762 13.2 13.9 Boruk mera, bozuk orman VII 36.288.553 35.836.350 46.6 46.0 Top. 46.692.633 46.790.036 60.0 60.0 Tarıma elveriĢsiz arazi %10 %0 Toplam (su yüzeyi hariç) V 165.547 VIII 3.455.513 4.542.896 5.9 5.8 Top. 76.694731 76.741.591 100.0 100.0 Topraksu, Türkiye Arazi Varlığı, Ankara 1978; KGHM, Yıllık Envanter, Ankara 1998 Topraklarımızın %31,5‟inde taĢlılık, %3,6‟sında drenaj ve %1,7‟sinde çoraklık sorunu mevcuttur. Ülke topraklarının %63,2‟sinde ileri derecede su erozyonu sorunu mevcut olup, rüzgar erozyonundan etkilenen alan %0,65tir. (Tablo 8,9) Tablo 8- Türkiye Topraklarındaki Sorunlu Alanların Dağılımı SORUN TÜRÜ GENEL ALANDA Alan (ha) Drenaj 2.775.115 % 3.1 TARIM ALANINDA Alan (ha) 1.970.538 % 9.0 20 Çoraklık 1.518.722 TaĢkınlık 1.7 28.484.331 31,5 837.405 3.8 2.989.093 13,6 Topraksu, Türkiye Arazi Varlığı, Ankara 1978 Tablo 9-Türkiye Topraklarının Erozyon Özellikleri EROZYON EROZYON ġĠDDETĠ HA % DERECESĠ Su Erozyonu 1 Yok 5.166.627 6.64 2 Hafif 5.611.892 7.22 3 Orta 15.592.750 20.04 4 ġiddetli 28.334.933 36.42 5 Çok ġiddetli 17.366.463 22.32 Çıplak Kayalık 2.930.933 3.77 506.309 0.65 Rüzgar Erozyonu Topraksu, Türkiye Arazi Varlığı, Ankara 1978 2.3 Arazi Varlığının Kullanılma ġekilleri Mülga KHGM 2005 yılı verilerine göre; Türkiye‟de 78 milyon ha toplam arazinin %27,3‟ünde kuru tarım, %5,6‟sında sulu tarım, %3,1‟inde bağ-bahçe ve özel ürün tarımı yapılmakta, %27,6‟sıçayır-mera ve %29/8‟i orman-funda olarak kullanılmaktadır. Tablo 7. Tabloların incelenmesinde görülebileceği gibi ülkemizde tarıma elveriĢli I,II,III,IV. Sınıf arazi varlığı 26,567 bin ha olmasına nüfusun iĢlemeli tarım yapılan toplam arazi 28,053 bin ha‟dır. 6,274 bin ha arazi V. VI.VII. sınıf arazi olup özel ürün arazisi değilse, orman-funda, çayır-mera‟ya terkedilmelidir. Aynı Ģekilde halen orman-funda, çayır mera örtüsü altında olan toplam 4,786bin ha I.II.III.IV. sınıf arazinin ise tarıma açılması uygun olacaktır. Tarım Arazilerinin Önem Sınıflaması, son dönemde tarım arazilerini korumaya yönelik bir sınıflandırma sistemi olarak TKB‟ce ülkemizde de uygulamaya konulmuĢtur. Ağırlıklı olarak 1982-84 verilerini yorumlayan bu sisteme göre, her türlü tarıma elveriĢli olan ve tarım dıĢında kullanılmaması gereken mutlak tarım arazisi miktarı, toplam tarım arazisinin %39‟unu oluĢturmaktadır. (Tablo9.)5403 sayılı “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu” ile bu 21 arazilerin belli istisnalar dıĢında amaç dıĢı kullanılmasını önlemeye yönelik yaptırımlar getirilmiĢtir. Ancak, kanunun Geçici 1. Maddesi ile, 11.10.2004 tarihinden önce gerekli izinler alınmadan tarım dıĢı amaçlı kullanıma açılmıĢ arazilerin istenilen amaçla kullanımına belirli Ģartlarla izin verilmesi düzenlemesinin iptali amacıyla Anayasa Mahkemesi‟ne dava açılmıĢtır. Tablo 10 -Tarım Arazilerinin Önem Sınıflaması TARIM ARAZĠLERĠ Mutlak tarım arazileri Alan (Ha) Oran (%) 10 451 984 39.5 Özel ürün arazileri 6 867 374 26.0 Dikili tarım arazileri 1 860 874 7.0 Marjinal tarım arazileri 7 261 275 27.5 26 441 507 100 TOPLAM TKB, 2005. Her ülkede, toprak kullanımındaki en önemli sektör, tarımsal üretimdir. DeğiĢen ve geliĢen ekonomik koĢullara göre farklı amaçlara tahsislerinin, hep tarım alanları aleyhine geliĢme gösteriyormuĢ gibi algılanması yanlıĢtır. Ülkenin toprak miktarının sabit olması ve her kullanımın ülke kalkınmasına katkıda bulunmasının doğallığı nedeniyle, tarım alanlarının azalması doğal karĢılanmalıdır. Asıl sorun, toprak ve arazi kullanımının doğru ya da yanlıĢ olması noktasında ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde konuyu düzenleyen “Tarım Alanlarının Tarım DıĢı Gaye Ġle Kullanılmasına Dair Yönetmelik” ve sonraki adıyla “Tarım Arazilerinin Korunması ve Kullanılması Hakkında Yönetmelik”te birkaç kez yapılan değiĢiklikle amaç dıĢı kullanıma yönelik getirilen yeni istisnalar ve verilen diğer izinler yanında, kaçak yapılaĢmaların yoğunluğu, nitelikli tarım topraklarının konut ve sanayi amaçlı kullanımlar için yok edilmesini hızlandırmaktadır. Bu konuda verilen yargı kararlarının uygulanmaması, yeni amaç dıĢı kullanımların da önünü açabilmektedir. Bu tür değiĢiklikleri önleme açısından önemli olan “Tarım Arazilerinin Korunması ve amacına Uygun Kullanılmasına ĠliĢkin Tüzük” hazırlıkları gerçekçi bir görüĢle hazırlanmalı ve mutlak tarım alanları belirlenmelidir. 2.4 ĠĢletmelerin Yapısal Sorunları ve Arazi ToplulaĢtırma ÇalıĢmaları 22 Türkiye‟de toprak mülkiyet yapısı; mülk sahipliği, arazi büyüklüğü ve parsel adedi yönünden sorunludur. Kırsal alandaki kadastro çalıĢmaları henüz tamamlanamamıĢtır. Mülkiyet sistemindeki belirsizlikler, sağlıklı bir toprak-insan iliĢkisinin kurulmasını engellemektedir. Ülkemizde 2001 yılı Genel Tarım Sayısına göre 100 da‟dan az toprağa sahip yoksul ve küçük köylülere ait iĢletme sayısı, ülkedeki toplam iĢletme sayısının %83‟ü bunların sahip olduğu arazi toplam arazinin %4,4‟üdür. 100-500 da arasında toprağa sahip orta ve zengin köylüler toplam iĢletme sayısının %15,9‟na, toplam arazinin %46‟sına sahiptir. 500 dekardan büyük iĢletmelerin sayısal oranı %1 iken, bu iĢletmeler toplam tarım arazisinin %12‟sine sahiptir. (Tablo11). Tablo 11-Tarımsal iĢletme büyüklüğüne göre iĢletme sayısı ve iĢletmelerin tasarrufunda bulunan arazi (%) ĠġLETME BÜYÜKLÜĞÜ (DA) 1991 GTS ĠĢletme sayısı Arazi (da) 2001 GTS ĠĢletme sayısı Arazi (da) Türkiye 100,00 100,00 100,00 100,00 5 den az 6,34 0,28 5,88 0,26 5-9 9,61 1,07 9,61 1,06 10-19 18,96 4,28 17,86 4,00 20-49 32,13 16,49 31,46 16,02 50-99 17,98 19,94 18,54 20,68 100-199 9,66 20,99 10,83 23,81 200-499 4,38 19,82 5,09 22,83 500-999 0,61 6,39 0,58 6,09 1000-2499 0,26 5,91 0,15 2,97 2500-4999 0,05 2,79 0,01 0,38 5000+ 0,01 2,04 0,00 1,91 DĠE,1991-2001 GTS. Sahip olunan araziler çok parçalı ve çok ortaklıdır. (Tablo 12). Ülke genelinde tarımsal iĢletme sayısı 1991‟e göre %24‟lük azalma ile 3,966,000‟den 3,021,000‟e düĢmüĢtür. Aynı iĢletmelerin kullandıkları toplam arazi ise %21 azalarak, 23.4 milyon ha‟dan 18,4 milyon ha‟ya inmiĢtir. ĠĢletme sayısında oransal düĢüĢün arazi miktarındaki oransal düĢüĢten fazla olması ortalama iĢletme ölçeğini 5,9 ha‟dan 6,1 ha‟ya çıkarmıĢtır. 23 Tablo 12- Arazinin Tasarruf ġekline Göre Dağılımı (Türkiye) ĠġLETME BÜYÜKLÜĞÜ (DA) KENDĠ ARAZĠSĠ OLANLAR ĠĢl. Say. Oranı Arazi Oranı KENDĠ ARAZĠSĠ OLMAYANLAR ĠĢl. Say. Oranı Arazi Oranı 2001 Toplam 2.913.506 96,44 177.633.133 96,37 107.701 3,56 6.696.368 3,63 50‟den az 1.887.165 62,46 37.871.564 20,55 71.116 2,35 1.459.574 0,79 50-99 542.785 17,97 36.969.212 20,06 17.211 0,57 1.154.007 0,63 100-499 462.507 15,31 82.604.111 44,81 18.516 0,61 3.353.833 1,82 500-999 16.719 0,55 10.801.090 5,86 711 0,02 417.463 0,23 4.330 0,14 9.387.156 5,09 147 0,00 311.491 0,17 1000+ 1991 Toplam 3.901.389 98,35 232.276.879 99,05 65.433 1,65 2.234.114 0,95 50‟den az 2.607.182 65,72 51.156.146 21,81 52.556 1,32 733.466 0,31 50-99 705.971 17,80 46.307.578 19,75 7.178 0,18 443.115 0,19 100-499 551.575 13,90 94.878.004 40,46 5.522 0,14 826.061 0,35 500-999 24.064 0,61 14.900.457 6,35 137 0,00 82.036 0,03 1000+ 12.597 0,32 24.034.694 10,68 40 0,00 149.436 0,06 DĠE, 1991-2001 GTS Küçük, parçalı ve dağınık tarımsal parsellerden kaynaklanan sorunların giderilmesi ve tarımsal yapının iyileĢtirilmesi konusunda özellikle sulanan alanlarda gündeme gelen arazi toplulaĢtırması ve tarla içi geliĢtirme hizmetleri konusunda yeterli hizmetin verildiği söylenemez. mülga KHGM tarafından, 2005 yılı baĢına kadar, toplam 1037468 ha‟da tarla içi geliĢtirme hizmeti, 137692 çiftçi ailesisin 365807 adet parselinde 377035 ha arazi toplulaĢtırma çalıĢması yapılmıĢtır. Arazi toplulaĢtırması uygulaması sonucunda; oransal olarak 1/1,9 yüze olarak %48 oranında arazi toplulaĢtırılması yapılmıĢ ve parsel sayısı 191405‟e indirilmiĢtir. 24 "Aksiyon olmadan vizyon sadece bir hayal, vizyon olmadan aksiyon ise sadece bir aktivitedir. Vizyon ve aksiyon dünyayı birlikte değiştirebilir." - Joel Barker BÖLÜM II SU YASASI ÇALIġMALARI 1. SULARLA ĠLGĠLĠ HUKUKSAL VE TARĠHSEL DURUM VE DÜZENLEMELERĠN KRONOLOJĠSĠ Bu tür bir mevzuat taramasına geçmeden önce ülkemizde su kaynaklarına iliĢkin yasal düzenlemelerin tarihsel geliĢimi ve günümüzde yasal durumu hakkında bilgi vermenin yararlı olacağı inancındayız. Bilindiği gibi çevreyi oluĢturan en önemli unsurlardan olan su ve toprak ile insanoğlunun hukuki ve teknoloji anlamda iliĢkileri insanlık tarihi kadar eskidir. Bu kaynaklardan ele almayı düĢündüğümüz su, Roma Hukukundan bu yana insanoğlunun üzerinde egemenlik kuramadığı, özel mülkiyete konu edemediği kamuya ait Ģeylerden sayılmıĢtır. Bu anlayıĢ genel hatları ile bugünkü hukuk düzenince de benimsenmiĢtir. “Ancak hızlı sanayileĢme ve kentleĢme ile kapitalist sistemin kar amacı; aynı sistemde suyun serbest mal sayılması, suya iliĢkin hukuki düzenlemelerin suyun kirlenmesine ve rantabl bir biçimde kullanılmasına engel olmadığını, hiç değilse bu konuda yetersiz kaldığını göstermektedir, " Su kaynakları doğal hidrolojik düzen üzerine devamlı hareket halindedir. Bu nedenle de öncelikle doğa kanunlarına tabidir. Bu doğal servetten en uygun Ģekilde yararlanmak, bu doğal serveti ekonomik servet haline getirmek, cağımız gereksinmeleri nedeniyle zorunlu olduğundan, çağdaĢ teknolojiye uygun hukuksal düzenlemeler getirmesini gerektirmiĢtir. 1.1 Ġslam Hukuku: Ġslam hukukunda toprağın Devletin mülkiyetinde olması ve kiĢilere salt kullanma (intifa) hakkı verilmesi genel ilke olduğundan doğal düzeni iç inde bulunan sular üzerinde de özel mülkiyet söz konusu edilmemiĢtir. Bu nedenle suların kullanılmasına iliĢkin esaslar devlet tarafından yürütülmüĢtür. 25 Ancak Ġslam hukukunun temelinde teamül büyük önem taĢıdığından, eskiden beri kullanıla gelen Ģekle ve kullananlara saygılı olunmuĢtur. Daha baĢka bir deyiĢle su kullananların fiili yararlanma durumları, mülkiyet hakkı imiscisine korunmuĢtur. Ancak bu koruma, kullanım (intifa) hakkı niteliğinden öte bir statüye kavuĢturulmamıĢtır. Kullanım hakkı ise, Devleti n tasvip ve izni ile (fermanlarla) oluĢmuĢtur. Sularla ilgili anlaĢmazlıklar da fetvalarla çözümlenmiĢtir. Mecelle (Mecelle-i Ahkâmı Adliyle); 1839 Gülhan‟a Fermanı ile batı dünyasına pencere açan Osmanlı Ġmparatorluğu 1856 Islahat Fermanı ile de hukuk düzenini en azından Ģekil yolu ile Avrupa hukukuna yaklaĢtırma, anlayıĢını yerleĢtirmeye çalıĢılmıĢtır. Bu anlamda Osmanlı Yönetiminin batılı usullerle tedvin (Codifie) ettiği ilk kanunlardan en önemlisi Mecelle olmuĢtur. Bu düzenleme yapılırken uygulana gelen Ġslam hukuku kuralları ile bir ölçüde de örf ve âdete dayanan kurallar toplanarak maddeler haline getirilmiĢtir. 1879 dan 1926 tarihine kadar yürürlükte kalan bu yasa, özel hukuk konularının bir bölümünü yarı teokratik bir biçimde düzenlemiĢ ve sular konusunda özel hukuk açısından ilginç maddeler koymuĢtur. Mecelle doğal durumdaki bütün yeraltı ve yerüstü sularının kamu tarafından serbestçe kullanımını kabul etmekle beraber benimsenerek sahiplenerek (ibraz hali) mülkiyet konusu haline getirilen suların özel mülkiyete konu olması durumunu da kabul etmiĢtir. Böylece doğal imkânlardan ve servetlerden, fırsat eĢitliğine göre faydalanmayı ilke saymıĢ, doğal servetten ekonomik Ģarta geçiĢ için ibraz koĢ ulunu koyarak emek ve çalıĢma hakkını korumuĢtur. 1.2 T.C Anayasalarına Göre Sular: Yirminci yüzyılda ekonomik ve toplumsal sorunlar, planlı kalkınma politikası, su kaynaklarının tüm potansiyelini en akılcı biçimde değerlendirilmesini gerekli kılmıĢ, çağın teknik imkânları da buna yeterli olduğundan su kaynaklarının kullanım esaslarının kamu hukuku acısından düzenlenmesini zorunlu hale getirmiĢtir. Bu nedenle T.C Anayasaları, Mecelle'nin sular konusundaki ferdiyetçi ve özel hukukçu tedvin sistemini terk ederek sularla ilgili esasları kamu yararı acısından yeniden ele almıĢtır. Nitekim 18.10.1982 tarihinde kabul edilen Yeni Anayasanın "Tabii Servetler in ve Kaynakların Aranması ve ĠĢletilmesi" baĢlıklı 168.md. de de aynı prensip kabul edilmiĢtir. Madde "Tabii servetler ve Kaynaklar Devletin Hüküm ve tasarrufu 26 altındadır. Bunların aranması ve iĢletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için, gerçek ve tüzel kiĢilere devredebilir. Hang i servet ve kaynağın arama ve iĢletmesinin, Devletin gerçek ve tüzel kiĢilerle ortak olarak veya doğrudan gerçek ve tüzel kiĢiler eliyle yapılması kanunun açık iznine bağlıdır.21.11.2001 tarih ve 4721 sayılı yeni Türk Medeni Kanunu 8.12.2001 tarih ve 24607 sayılı Resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiĢtir . Yeni Medeni Kanunumuzda da aynı ilke yer almıĢ olup 715. madde de aynen “sahipsiz yerler ile Kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Aksi ispatlanmadıkça yararı Kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar, gibi tarıma elveriĢli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir Ģekilde özel mülkiyete konu olmaz. Sahipsiz yerler ile yararı Kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, iĢletilmesi ve kullanı lması özel kanun hükümlerine tabidir” hükümlerini yinelemiĢtir. Yeni Medeni Kanunumuzun 756.maddesinde de “Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup, bunların mülkiyeti ancak kaynakların arazinin mülkiy eti ile birlikte kazanılabilir. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arz a malik olmak suya malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yeraltı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne iliĢkin özel kanun hükümleri saklıdır” hükmü yer almıĢtır. Özel hukuk ve özel mülkiyete konu sayılan sular dıĢındaki bütün sular Umuma Ait sulardır. Bu durumda gerçek ve tüzel kiĢilerin uyması gereken Ģartlar ve Devletçe yapılacak gözetim, denetim ve esasları ve müeyyideler kanununda gösterilir" hükmü getirilmiĢtir. 1.3 Medeni Kanunda Sular I.ci Türk Medeni Kanunu 1912 tarihli Ġsviçre Federal Medeni Kanunundan iktibas edildiği için, Mecelleden tamamen farklı düzenlemeler getirmiĢtir, Ġsviçre Medeni Kanunu 22 kantondan oluĢan Federal Devletin kanton özel hukuk sistemlerini tedvin ederek Roma hukukunun genel ilkelerini çağımıza taĢımıĢ ve özel hukuk alanını toplamıĢtır. Kanunun Türk Medeni Kanununa yansımayan 6. md. sinde "Federal Medeni Kanunun kantonların kamu hukuku yönünden haiz oldukları yetkileri tehdit veya. Takyit etmediği" hükmü yer almıĢtır. Bu sebeple medeni hukuk müesseseleri maddeleĢ tirilirken kamu hukuku alanına giren hususlar söz konusu oldukça;".Bu konuda kanton1arca özel hükümler vazolunur" Ģeklinde atıflar yapılmıĢtır. Türkiye'de Medeni Kanun kabul edilirken, Mehaz Kanununun 664.maddesinde düzenlenen umumi sulara iliĢkin hükümler 641.maddede ele alınmıĢ ve Ġsviçre Medeni Kanunu'nun 664.maddesine paralel bir 27 Ģekilde" Sahipsiz Ģeyler ile menfaati umuma ait olan mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, akarsular ile menfaati umuma ait malların iĢletilmesi ve kullanılması hakkında ahkâmı mahsusa vazolunur" denilmekle yetinilmiĢ ve umuma ait sularla ilgili kullanma esaslarının kamu hukuku açısından ve ayrıca düzenleneceği açıklanmıĢtır. Ancak bu husus 82 yıldan bu yana ele alınarak umuma ait yerüstü suları hakkında yasal düzenleme yapılmamıĢtır. Ġsviçre‟de kanton hukuklarının tarihi statü içinde teessüs etmiĢ mevcut ve kazanılmıĢ durumları telif etmek ve Federal Medeni Kanununun tatbikine dair intikal devresi hükümlerini içermek üzere, kanuna bir de "son bab" adlı bir bölüm eklenmiĢtir, aynı geçiĢ devresi güçlüğü Türkiye acısından da söz konusu olduğu için bu "son bab" bölümü TBMM'nce "Med eni Kanunun Sureti Meriyeti ve ġekli Tatbiki Hakkında Kanun" (Tatbikat Kanunu) adı altında bir kanun olarak kabul edilmiĢtir. 21.11.2001 Tarih ve 4721 sayılı ikinci Türk Medeni Kanunu‟nda aynı hükümleri korumuĢtur. 1.4 Umuma Ait Sular: Üzerinde özel mülkiyet konusu olmayan, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan sulardır. Kullanım esasları kamu hukuku açısından düzenlenecektir. Ancak umuma ait suları, özel hukuk konusu tarım alanları ile de doğal ve zorunlu iliĢkisi olacağından, tapu siciline paralel bir su sicilinin de olması gerekecektir. BaĢlangıçta Medeni Kanunun "umumi sular" kategorisine yalnız, yerüstü sularını (akarsular ve göller) aldığı halde yeraltı sularını kaynaklar gibi kabul ederek özel mülkiyet ve özel hukuk konusu saymıĢtır. Bu düzenleme hukuki ve ekonomik sorunlar yarattığı için 138 sayılı Yasa ile Medeni kanunu‟nda değiĢiklik yapılmıĢ, böylece yeraltı suları, özel mülkiyet ve öze l hukuk alanından çıkarılıp umumi sulardan sayılmıĢ ve Devletin hüküm ve tasarrufu altına sokulmuĢtur. Daha sonra 167 sayılı "Yeraltı Suları Hakkında Kanun" ile de yeraltı sularının kullanım sekil ve dereceleri kamu hukuku esaslarına göre düzenlenmiĢtir. A ncak daha sonra 3202 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Kanunu ve (daha sonra yürürlükten kaldırılarak bu kanunda bulunan yetkiler Ġstanbul ve Ġzmit B.ġ Belediyeleri ile diğer Ġllerde Ġl Özel Ġdarelerine devredilmiĢtir ). 2560 sayılı ĠSKĠ Kanunu ile 167 sayılı kanunun düzenleme sahasına girilmiĢ, yeraltı suyu rezervinin korunması açısından tehlikeli düplikasyonlar yaratılmıĢtır. Medeni Kanunun Tatbikatına ĠliĢkin Kanunun 43.maddesinde; "Mecelle mülgadır" denildiği halde su uyuĢmazlıklarının çözümünde yeni bir düzenleme de 28 bulunmadığından M.K baĢlangıç hükümleri nedeniyle örf ve adet ve teamül kurallarına baĢvurma zorunluluğu süregelmiĢtir, Ġslam hukukunda önemli bir yeri olan bu husus, maddede "bir Ģeyin bulunduğu hal üzere kalması asıldır, (md.5)" ve "Kadim, kıdemi üzere terk olunur" (md.6) Ģeklinde yer almıĢtır. Bu prensiplerden hareketle "Kadim Su Hakkı" kavramı günümüze kadar tartıĢmalı da olsa süregelmiĢtir. 1.5 Kadim Su Hakkı ve Su Ġhtiyaçları Dolayısı ile su ihtilafları Adli Yargıda "Kadim S u Hakkı" kavramı ağırlıklı olarak çözümlenmeye çalıĢılmıĢtır, oysa Ġdari Yargı, umuma ait sulara iliĢkin ihtilaflarda kamu hukuku kurallarının geçerli olması gereğine ağırlık vermiĢ ve içtihatları da bu doğrultuda geliĢmiĢtir. Türk yargı sisteminde idari eylemden doğan zararın tazmini istemi ile açılan davaların Ġdari Yargı yerinde görülmesi hakkında UyuĢmazlık Mahkemesinin kararları ile "plan ve projeden ya da bunların uygulanmasından dolayı gerçekleĢen olaydan meydana gelen zarar ve ziyanlardan dolayı açılaca k davalara bakma görevi Ġdari Yargının olduğu doğrultusunda Yargıtay kararları incelendiğinde (5.7.1989 gün; 1989/17 E, 1989/18 K. UyuĢmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü Kararı, Yargıtay 5,Hukuk Dairesinin 24.3.1996 tarihli kararı) umuma ait sularla veya bu suların kullanımı amacıyla ilgili uyuĢmazlıklarda uyuĢmazlıkların çözüm yerinin Ġdari Yargı olduğu görülmektedir. Öte yandan kamu hizmeti amacı ile yapılan su ile ilgili kamu inĢaatları nedeni ile umuma ait suyu kullanırken suyu kesilen değirmen sahiplerinin açtığı tazminat davasının adli yargı yerine Ġdari Yargıda görülmesine yönelik Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 8.6.1988 gün ve 1988/ 5–204 e. 1988/499 sayılı ilamında; "Davanın konusu idarece Göksün ovası Sulama ve TaĢkın Koruma projesi nedeniyle yapılan inĢaatın doğurduğu zararın tazminine iliĢkin olması itibariyle davaya bakmakla Ġdari Yargı görevlidir" denilerek benzeri davalara Ġdari Yargının bakması gerektiği konusunda uyuĢmazlık mahkemesi görüĢü benimsenmiĢtir. Bu doğrultuda Ġdari Yargıya intikal eden ihtilaflarda Ġdari Yargının verdiği kararlar, Türkiye‟de hangi umumi suyun hangi kamu hizmetine tahsis edilmesi gerekeceği konusunda karar vermeye, tahsise, tahsisi kaldırmaya DSĠ Genel Müdürlüğünün yetkili olduğu hususunu açıkça ve kesin bir biçimde ortaya koymuĢ ve böylece 6200 sayılı Kanunun 1 ve 2.maddelerinin yorumundan çıkarılan kamuya ait suların planlaması ve tahsis yetkisinin DSĠ Genel Müdürlüğüne ait olduğu 29 hususu yüksek yargı organlarınca pekiĢtirilmiĢtir. Örneğin; Sivas idare Mahkemesi 16.7.1986 tarih ve 1985/266 E. 1936/412 karar sayılı ilamında;"6200 sayılı Devlet Su iĢleri Umum Müdürlüğü TeĢkilat ve vazifeleri Hakkında Kanunun 2.maddesinde. Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü'nün görev ve yetkileri sayılmıĢ, (a) fıkrasında, "TaĢkın sular ve sellere karĢı koruyucu tesisler meydana getirmek," (b) fıkrasında, "sulama tesislerini kurmak, sulama sahalarında mevcut parsellerin tamamını veya aksamını gösterir harita ve planları yapmak veya yaptırmak ve icabı halinde kadastrosunu yapmak" (c) fıkrasında "Bataklık kurutmak" (d) fıkrasında, (a, b, c) fıkralarında faaliyetlerle ilgili olmak Ģartıyla sudan ve zaruret halinde yardımcı diğer kaynaklardan enerji istihsal etmek" (f) fıkrasında, "Akarsularda Islahat yapmak ve icap edenleri seyrüsefere elveriĢli hale getirmek" (g) fıkrasında da, "Yukarıdaki fıkralarda yazılı tesislerin (çal ıĢtırma ve bakım onarım dâhil) ĠĢletmelerini sağlamak" olduğu belirtilmiĢ olup, idare kendisine kanunla verilmiĢ bulunan bu görevi yerine getirmekle yükümlüdür. Medeni Kanunun ve mahkeme kararlarının kabul ettiği diğer esaslara göre akarsular genel ihtiyacı karĢılayan ve kimsenin mülkü olmayan sular olup ancak, kamu yararına kullanılmasının olanak sağladığı oranda bu sulardan özel yarar sağlanması mümkün olur. Hal böyle olunca, kamuya ait sular üzerinde kadim intifa hakkında bahisle bu suları kamu hizmetine tahsis eden idareyi tazminatla yükümlü tutmak hukuken olanaksızdır. Bu durumda, kamuya ait suların, kamu hizmetine tahsisinin gerekmesi halinde, idarelerden hem gereklilikten, hem de kanunda doğan bu görev ve yükümlülüklerini bırakarak yerine getirmemelerini beklemek ve istemek, kamu hizmetinin aksaması sonucunu doğuracağından ve olayda hizmetin eksik yetersiz ve kusurlu bir Ģekilde yerine getirme hali söz konusu olmadığından, ortada tazminat ödemeyi gerektirir nitelikte hizmet kusuru bulunmamaktadır. Her ne kadar davacı, idarenin istemesi halinde, değirmenine su verilebileceğini iddia etmiĢ ise de, gerçekten böyle bir halin bulunup bulunmadığı dolayısıyla, davacının zarar görmeyecek, Ģekilde bir önlemin alınamayacağı durumunun saptanması bakımından kesif ve bilirkiĢi incelemesi yaptırılmıĢ, buna. Göre böyle bir durumun mevcut ve mümkün olmadığı anlaĢıldığından, bu iddiada yerinde görülmemiĢtir" denilmektedir. 1) DanıĢtay l0. Dairesi 1.7.1987 tarih, Ġ986/Ġ309 E, Ġ987/Ġ460 K. sayılı ilamında; Davalı idarenin de, 6200 sayılı Yasaya göre sulama tesisleri kurmak, akarsuları ıslah etmek görevlerini yürütürken kiĢilere verdiği zararları, hizmet kusurunun varlığı veya kusursuz sorumluluk ilkesinin uygulanabileceği koĢulların bulunması 30 halinde tazminle sorumlu tutulacağı acıktır. Ancak özel mülkiyete konu olmayıp, kamu yararına kullanmanın olanak sağladığı oranda özel yarar sağlanması mümkün olan akarsuları kamu hizmetine tahsis eden idarenin, kamu hizmetine yaptığı tahsis sonucu akarsulardan yararlananların uğradığı zararı ödeme, ya da bu Ģahıslara su verme gibi bir zorunluluğu bulunmamaktadır" denilmektedir. 2) DanıĢtay l0. Dairesinin 15.6.1982 gün ve 1982/577 Esas, Ġ982/Ġ665 karar sayılı ilamında; "6200 sayılı Devlet Su ĠĢleri TeĢkilat ve vazifeleri Hakkındaki Kanun uyarınca taĢkın sular ve sellere karĢı koruyucu tesisler meydana getirmek , sulama tesisleri kurmak ve akarsulardan ıslahat yapmak idarenin görevidir. Davalı idare kendisine kanunla verilmiĢ bu görevi yerine getirmekle yükümlüdür. Medeni Kanunda öngörülen esaslara göre akarsular genel ihtiyacı karĢılayan sular olup, kimsenin mülkü değildir. Bu suların kamu hizmetlerine tahsisi asıldır. Ancak kanun yararına kullanılmasının olanak sağladığı or anda sulardan özel yarar sağlanması mümkün olur. Bunun doğal sonucu olarak kamuya ait sular üzerinde kadim intifa hakkından bahisle, bu suları kamu hizmetine tahsis eden idareleri tazminatla yükümlü tutmak olanaksızdır. Kamuya ait suların kamu hizmetine tahsisi halinde idarelerden kamu yararını ve kamu hizmetini bırakarak kendi menfaatlerine uygun tedbir almaları ve bu husus sağlanamaz ise kamu hizmetini terk etmeleri istenemez. Kamu idarelerin sorumlulukları ancak yerine getirmekle yükümlü oldukları hizmetleri eksik, yetersiz ve kusurlu bir Ģekilde yürütmeleri halinde söz konusu olabilir. Dava böyle bir kusur iddiasına dayalı olmadığından ortada tazminat ödemeyi, gerektirecek ve idareye yüklenebilir bir hizmet kusuru da bulunmamaktadır. Dava konusu olayda, Savruk çayından gelen suyun ıslah ve sulama amacıyla kanal ize edildiği, böylece yapılan ASO sulama ve kuĢaklama kanalının tümüyle kamu yararının sağlanması amacına yönelik bulunduğu dosyanın incelenmesinden anlaĢılmaktadır. Açıklanan nedenlerle kamu hizmetine tahsis edilen suyun vasfı ve hizmetin niteliği yönünden idareyi tazminle sorunlu tutacak bir neden bulunmadığından hukuki dayanaktan yoksun tazminat isteminin reddine" denilmiĢtir. 3) DanıĢtay 12. Dairesi (ġimdiki 10.cu Daire) nin 17.10.1978 tarih ve 19 76/236 9 E, 19 78/3707 karar sayılı ilamında; "Devlet Su ĠĢleri örgütü suları memleket hizmetine yararlı hale getirerek akarsulardan hem tarımda hem de iĢletici güç olarak sanayide, yararlanmayı sağlamak için gerekli bütün çalıĢmaları yapmak üzere kurulmuĢtur. Medeni Kanunumuzda öngörülen ilkelere göre akarsular, genel gereksinimi karĢılayan sular olup, özel mülke konu olamaz, Bu suların kamu 31 hizmetine verilmesi esastır. Ancak kamu yararına kullanmanın olanak sağladığı ölçüde bu sulardan özel yarar sağlanması olanaklıdır. Bu kuralın doğal sonucu olarak, kamuya ait sular üzerinde yararlanma hakkından", söz ederek bu suları kamu hizmetine veren idareleri tazminatla yükümlü tutmak olanaksızdır. Bir kamu hizmeti olarak, Düzce Ovasının sulanması için yapılan tesislerden olan D 9 ve D 10 drenaj kanallarının, davacının değirmenine giden su arkını kesmesi olayında; kamu hizmetine tahsis edilen suyun ve hizmetin niteliği yönünden idareye tazmin sorumluluğu yükleyecek bir neden bulunmamaktadır." denilmiĢtir. 4) Ve nihayet DanıĢtay 10. Dairesinin 28.11.1995 tarih ve 1994/3996 Esas 1995/6200 Karar sayılı ilamında, "Kamu idarelerinin; gerçekleĢtirmekle yükümlü oldukları hizmetleri eksik, yetersiz ya da hiç yerine getirmemeleri, diğer bir deyiĢle hizmet kusuru iĢlemeleri halinde veya kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında herhangi bir kusuru olmayan üçüncü kiĢilere zarar verilmesi durumunda tazmin sorumluluklarına gidilebilir. Yerüstü ve yeraltı sularının zararlarını önlemek ve bunlardan çeĢitli yönden faydalanmak yetkisi 6200 s ayılı Yasayla davalı idareye verilmiĢtir. Davalı Devlet Su ĠĢleri tarafından Karakuyu sulama barajı projesi etüdlerine 1966 yılında baĢlanıp 1979 yılında tamamlanmıĢ ve Afyon-Dinar Çaplı gölü civarındaki arazilerin bir kısmını sulamak, ayrıca 150 metre düĢü ile ziyan olan ortalama 22.510 kwh'lık enerjiden faydalanmak amacıyla planlama programına alınmıĢ, projenin gerçekleĢtirilmesi sonucu 4424 hektar alan sulanmaya baĢlanmıĢtır. Davacı 1981 yılında balık yetiĢtiriciliği yapmak için Mülga Su Ürünleri Bölge Müdürlüğüne baĢvuruda bulunmuĢ, baĢvuru üzerine yapılan incelemede anılan idarece söz konusu arazi ve su üzerinde balık üretimi yapılabileceği sonucuna varılmıĢtır, suyun tesiste kullanımına izin verilmesi için de davacı tarafından Mülga YSE 17.Bölge Müdürlüğüne baĢvurulmuĢ, bu baĢvuruya verilen 19.3.1981 tarihli cevapta, mevcut su kaynağının 30 Ġt/sn'lik bölümünün köy içme suyu olarak kullanılacağı, geri kalanının serbest bırakılacağı, bu suyun köy muhtarlığı tasarrufunda bulunduğu belirtilmiĢtir. Davacı da suyu kullanmak üzere köy muhtarlığından izin almıĢtır. Bu haliyle yeraltı ve yerüstü suları ndan faydalanılması konusunda yetkili kılınan davalı idareden herhangi bir su tahsis talebinde bulunulmadığı, davalı idarece bir tahsis de yapılmadığı anlaĢılmıĢtır. Öte yandan 8.11.1989 tarihinde tesislere gelen suyun kesilmesinin önlenmesi amacıyla Dinar Asliye Hukuk Mahkemesinde acılan dava sonucu ihtiyati tedbir kararı alınmıĢ ve göl havzasında suyun birikmesini sağlayan setler yıktırılmıĢtır. Ancak bu karara yapılan itiraz üzerine mahallinde yapılan bilirkiĢi incelemesinde yeterli 32 oranda tesise su verildiği sonucuna varıldığından ihtiyati tedbir kararı kaldırılmıĢtır. Akarsular, genel gereksinimi karĢılayan sulardı r. Özel mülkiyete konu olmayan bu suların kamu hizmetine tahsisi esas olup, kamu yararına kullanımın olanak verdiği ölçüde bu sulardan özel yarar sağlanması mümkündür. Kamu kuruluĢlarının, kamu yararını bir kenara bırakarak kiĢi yararına uygun Önlemler almalarının beklenmesi düĢünülemez. 4424 hektar alana sulama olanağı sağlayan idarece yürütülen hizmetin eksik ve gereği gibi iĢlememesi hali söz konusu olmadığından olayda idareye yöneltilecek bir kusur bulunmamakta; idarece yürütülen hizmet ile zarar arasında nedensellik bağı kurulamamaktadır. Kaldı ki davacı Karakuyu Sulama Barajı inĢaatının dolgu ve hafriyat çalıĢmalarından dolayı tesisteki balıkların ölümüne sebebiyet verildiğini ileri sürerek daha öncede tazminat davası açmıĢ olmasına karĢın, basiretli bir tüccar gibi davranarak zararını en aza indirmek konusunda herhangi bir giriĢimde bulunmamıĢ ve idarenin sahip olduğu yetkiye dayanarak suyun statüsünü değiĢtirmesine karĢın kendi iradesi ile üretime devam etmiĢtir. Bu durumda davacı tarafından, tesisin 1/4 a tıl kapasiteyle çalıĢması nedeniyle bina ve tesislerin ölü yatırıma dönüĢtüğünden bahisle 1987, 1988, 1989 ve 1990 yılları için adli yargıda yaptırılan tespit sonucu hesaplanan zararın tazmini istemiyle acılan davanın; l987, 1988, 15.1.1989 dönemini kapsayan tazminat istemine iliĢkin bölümün süre yö nünden 15.1.1989 tarihinden sonrasına iliĢkin bölümün ise esastan reddi gerekirken, dava konusu tazminat isteminin kabulü ve baĢvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte ödenmesi yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamıĢtır" denilmiĢtir. Bütün bu kararların 6200 sayılı Kanun'un 1 ve 2'nci maddeleri ile birlikte bir bütünlük arz edecek Ģekilde değerlendirilmesi ve yorumlanması sonucunda; a) Umuma ait suların ıslah edilerek ve önem ve önceliklerde dikkate alınarak kamu hizmetine tahsisi, tahsis sıralarının değiĢtirilmesi veya kaldırılması konularında ülkemizde görevli kurulusun DSĠ Genel Müdürlüğü olduğu, b) Suların kamu hizmetine tahsisinden dolayı bireysel zarar taleplerinin ve kadim su hakkı iddialarının geçersiz olduğu, c) 6200 sayılı Yasa‟nın DSĠ Genel Müdürlüğü'ne verdiği görevleri yerine getirirken, planlama aĢamasında yapılması zorunlu olan etüd ve değerlendirmelerde, fizibilite çalıĢmalarında, “Kadim Su Hakkı” faktörünün tespit ve hesaplarda dikkate alınmaması gerektiği, vakaları ortaya çıkmaktadır. 1.6 6200 Sayılı Devlet Su ĠĢleri Umum Müdürlüğü Kanunu: 33 Yeni Medeni kanun'un 714. ve 715. maddelerinde öngörülen düzenleme suyun akıĢkanlık, çok amaçlılık, çok sahiplilik gibi fiziksel, sosyal ve ekonomik karmaĢık vasıfları, sular konusunda 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun dıĢında özel ve kapsamlı bir yasal düzenlemenin yapılmasını zorlaĢtırmıĢ olmakla beraber, bu yöndeki gereksinimi karĢılamak üzere en kapsamlı düzenleme 6200 sayılı Devlet Su iĢleri Genel Müdürlüğü'nün TeĢkilat ve vazifeleri Hakkında Kanun ile getirilmiĢ bulunmaktadır. Bu kanun'un 1.maddesinde "Yerüstü ve yeraltı sularının zararlarını önlemek ve bunlardan çeĢitli yönden faydalanmak maksadıyla Devlet Su ĠĢleri Umum Müdürlüğü kurulmuĢtur." denilmekte olup, bu maddeden de açıkça anlaĢılacağı gibi ülke genelinde su kaynakların tahsis edildiği amaçları belirlemek ve bu yönde faydalanmak DSĠ'nin kuruluĢ amacını teĢkil etmektedir. Kanunun, görev ve yetkilerini belirleyen 2.maddenin muhtelif fıkralarında da bu amaç hükmü detaylandırılmak suretiyle tahsis ve istifade Ģ ekilleri belirlenmektedir, özellikle (h) fıkrasındaki "Yukarıda yazılı iĢlerle ilgili olmak üzere rasat, tecrübe, istatistik, araĢtırma ve her türlü istikĢaf iĢlerini yapmak ve ezcümle toprağın cins ve karakterini, yetiĢtirilecek mahsul nevi‟lerini ve elde edilecek zirai, iktisadi faydaları ve verimlilik derecelerini tespit etmek ve bu mevzularla ilgili Bakanlık ve müesseselerden faydalanmak, amenajman planları hazırlamak ve bunları temin edecekleri fayda ve ele alınmalarındaki zaruretlere göre seçmek, sıralamak ve Bakanlığa teklif etmek” Ģeklindeki hükmü, ülke genelinde su planlaması yapmak ve bunların ihtiyaca göre tahsis ve önceliklerini belirlemek yetkisinin DSĠ'de olduğunu daha açık bir Ģekilde ifade etmektedir. Daha sonra çıkarılan 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun, 1053 sayılı "Ankara, Ġstanbul ve Nüfusu Yüz binden Yukarı olan ġehirlerde I eme. Kullanma ve Endüstri suyu Temini Hakkında Kanun ki daha sonra yüz bin kriteri kaldırılmıĢtır." 4373 sayılı "TaĢkın Sulara ve Su Baskınlarına Karsı Korunma Kanunu" gibi kanunlarla 6200 sayılı Kanunla güdülen amaçları tamamlayıcı hükümler getirilmiĢtir. Su ile ilgili olarak diğer bazı kuruluĢlara yetkiler veren bazı kanun hükümleri mevcut ise de bu yetkiler sınırlı olup, 6200 sayılı Kanunun ana belirleyicilik ve uygulayıcılık fonksiyonlarını bozucu bir nitelik taĢımamaktadır.5393 sayılı Belediyeler Kanunu, 2560 sayılı ĠSKĠ Kanunu, 831 sayılı Sular Hakkında Kanun, 03.06.2007 tarihli ve 5686 sayılı Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular kanunu, 18.12.1981 tarihli ve 2565 sayılı Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik 34 Bölgeleri Kanunu, 22.04.1925 tarihli ve 657 sayılı Harita Genel Komutanlığı Kanunu, 178 sayılı Askeri Garnizonların Ġçme ve Kullanma sularının Temini Hakkında Kanun, bu nitelikteki kanunlardan bazılarıdır. 1.7 Su Kullanımlarında Entegre YaklaĢımlar: I-Ġçme-Kullanma (köysel ve kentsel) endüstri-tarım amaçlı su kullanımlarında entegre yaklaĢımlar:7. BYKP. Ve bu plâna dayalı olarak hazırlanan 1997–1998 yıllarına ait Hükümet Programlarında "Kırsal Altyapı da Hukuksal düzenlemeler" yer alırken Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (Dolayısıyla DS Ġ Genel Müdürlüğü) görevli KuruluĢ olarak belirlenmiĢ ve bu doğrultuda bir Komisyon oluĢturularak çalıĢma baĢlatılmıĢtır. 1998 programına göre 1998 yılı yalnızca mevzuat taramasına ayrılmıĢ olup Su Yasasının çıkarılması için tanınan süre plan döneminin bitiĢine kadar geçen süredir. Ancak yasanın hazırlanması ve TBMM'ne sevki ile çıkartılması Ģimdilik uzak bir ihtimaldir. Bu denli uzun bir süre de DSĠ Genel Müdürlüğü'nün sorunlarının Su Yasasının içinde çözümlenmesini beklemek, büyük sıkıntılar yaratacağından, ileride çıkarıl acak Su Yasası ile Entegrasyonu da sağlayacak biçimde 6200 sayılı DSĠ Genel Müdürlüğü Yasa sının da revizyon görmesi aynı plan ve aynı Programlarda yer almıĢtır. Bu açıklama doğ rultusunda, Ġçme-kullanma (köysel ve kentsel) endüstri -Tarım amaçlı su kullanımlarında entegre yaklaĢımlardan bu yazı içinde söz etmenin yararlı olacağı düĢünülmektedir. Bu entegre yaklaĢımlar Ģöyle sıralanabilir. 1) Yukarıda 6200 sayılı Yasa'ya iliĢkin açıklamalarda da değinildiği üzere M.K.64l.md. ile öngörülen “Ahkâmı Mahsusa” çıkartılması konusu bu güne kadar gerçekleĢtirilememiĢ olmakla birlikte 6200 sayılı Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü'nün TeĢkilat ve vazifeleri Hakkında Kanun ile bu konuda kapsamlı düzenleme yapılmıĢ bulunmaktadır. Su hakları konusundaki boĢluğu 6200 sayılı Kanun'un 2. maddesinde yapılacak bir değiĢiklikle ve tam anlamı ile doldurma çalıĢmaları süregelmektedir. Geçtiğimiz yıllarda hazırlanan "Devlet Su Ġsleri Umum Müdürlüğü TeĢkilat ve vazifeleri Hakkında Kanun'un Bazı Maddelerinin DeğiĢtirilmesi ve Bazı Maddeler Eklenmesi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname Taslağı" ile anılan Kanunun 2. maddesi'nin (a),(b),(c),(d), (e) ve (k) fıkralarında değiĢiklik yapılarak bu boĢluğun giderilmesine çalıĢılmıĢtır. 6200 sayılı Kanunun (2) maddesinin (a) fıkrası, yukarıda detaylı bir Ģekilde yer alan idari ve adli yargı kararları da dikkate alınarak taslakta Ģöyle değiĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır; 35 a) ülke genelinde su kaynakları planlamalarını yaparak, kaynakların çok amaçlı kullanımlarında; ekonomik faydalar ve sosyal zaruretler de dikkate alınmak suretiyle, ilgili diğer kuruluĢların görüĢle ri alınarak öncelikleri tespit etmek ve su kaynaklarını ihtiyaçların önem ve önceliklerine göre içme, kullanma, sulama ve endüstri suyu temini ile enerji üretimi ve diğer amaçlara tahsis etmek ve amaçlar arasında tahsisi değiĢtirmek" Ancak hazırlanan taslak, Bakanlar Kuruluna Kanun Kuvvetinde Kararname çıkartma yetkisi veren 3390 sayılı Kanun'un Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesi üzerine iade olunmuĢtur. 2) Su çevrimi doğada bir bütündür. Bilimsel olarak Su kaynaklarının planlanması ile uzun dönemli ihtiyaçlarda dikkate alınarak, bu kıt kaynağın en rasyonel biçimde, farklı kullanım alanlarına tahsisinin de aynı bütünlük anlayıĢı içinde ele alınması zorunludur. Tüm amaçların tahsise hazır bir potansiyel teĢkil eden yeraltı ve yer üstü Sularının insan ve doğanın ihtiyaçlarına göre kullanımının önceliklerini belirlemek, geniĢ zamanlı periyotlar içerisinde azalma çoğalmaları gözlemek ve belirlemek, Suyun sayısız faydaları yanında, insan a ve doğaya verebileceği telafisi imkânsız zararları önlemek ve bütün bunlarla ilgili ana doneleri toplama, istikĢaf, master plan, planlama çalıĢmaları yapmak ve önerilen projeleri yaĢama geçirerek tamamen bir ihtisas iĢi olup 54 yıllık uygulama ile çok zengin bir bilgi ve deneyime sahip DSĠ de bu görevi 6200 sayılı kanun çerçeves inde yerine getirilmektedir. Yer üstü ve yeraltı sulama, içme ve kullanma suyu ihtiyaçları, hayvanlara lüzumlu su ihtiyaçları, tarımsal sulama suyu ihtiyaçları, enerji ve sanayi suyu ihtiyaçları, el sanatları, ticaret, taĢıma, ulaĢım, balıkçılık, bilimsel ve teknik araĢtırma eğitim ihtiyaçları, turizm ve mesire yeri su ihtiyaçları v.b geniĢ yelpazeli bir ihtiyaç tablosuna cevap vermek üzere ülke genelinde planlanmasının ve sıralanmasının belirli bir otoriter tarafından yapılması yaĢamsal bir önem taĢımaktad ır. 2. YABANCI ÜLKELERĠN SU MEVZUATLARI VE SU YÖNETĠM YAPILARI 7ci ve 8ci BYKP da yer alan “Çerçeve Su Yasası” ön çalıĢmaları nedeniyle incelenen bazı ülkelerin su mevzuatı ile ilgili olarak, yüzeysel de olsa bilgi aktarmanın yararlı olacağını düĢünmekteyiz. Bu ülkelerin seçiminde bazı kriterler dikkate alınmıĢtır; Örneğin suyu çok az olan, ancak bu az suyu akıllı bir biçimde kullanan ülke düĢünüldüğünde; Ġsrail ve Güney Afrika Cumhuriyeti seçilmiĢtir. Suyu çok olan ülkenin su yönetimi söz konusu olduğunda Brezilya seçilmiĢtir. Türkiye ile ayn ı iklim kuĢağında olan ve kontinantal hukuk açısından da yakınlığı düĢünülen Ġspanya 36 seçilmiĢtir. Yönetim biçimi Türkiye ile örtüĢebilen ülke olarak Fransa, Su hizmetlerinin özelleĢtirildiği ülke olarak Ġngiltere, (Ġs koçya ve Kuzey Ġrlanda hariç ). Su sorunlarını geçen yüzyılda çözen Almanya, Irmağı olmayan, yalnız yeraltı suyu kullanan Danimarka, baĢka bir kıtadan olup sorunları Türkiye ye benzeyen ancak sulamaları tamamen çiftçiye devredilmiĢ ülke olarak Meksika alınmıĢtır. Ayrıca AB‟nin su direktifleri incelenmiĢtir. 2.1 ĠSPANYA SU YASASI 1. Ġncelenen Ġspanya Su Yasası Ġspanya devlet yapısını, yani Katalan, Bask ve benzeri diğer özerk bölgelerin durumu da dikkate alınarak hazırlanmıĢ olup, bu anlamda bir üniter devlet yasası değildir. 2. Yasaya göre yüzey suları ve yeraltı suları tek bir kaynak olarak dikkate alınmakta ve kamuya ait bu sular üzerindeki yetki devlet egemenliğinin bir parçası olarak kabul edilmektedir. 3. Bu sular üzerindeki her türlü aktivitelerle i lgili hidrolojik planları merkezi hükümet yapmaktadır. Maden suları ve termal kaynakları kendi özel yasalarına tabi olup iĢbu yasa kapsamına alınmamıĢtır. 4. Arıtmada, su tasarrufunda, yetki dağılımında koordinasyonda yönetim ile kullanıcı katılımının birlikteliği prensibi esas alınmıĢtır. 5. Hidrolojik sistemin hidrolojik çeviriminin aktivitelerinin temel birimi olarak "Su Havzası" alınmıĢtır. 6. Bölgesel planlar ve geliĢme, çevrenin korunması ve doğanın restorasyonu ile suyun kamu tasarrufunda kontrolü kabul edilmiĢtir. 7. Yasada en yüksek tavsiye kurulu olarak Ulusal Su Kuruluna yer verilmiĢtir. 8. Hidrolojik planlamanın çevre ve diğer doğal kaynaklarla uyuml u olarak, bölgesel ve sektöre geliĢmeleri dengeleyecek Ģekilde, kaynakların imkânlarını artıracak Ģekilde, kalitelerini koruyan havza hidrolojik planları ve ulusal hidrolojik plan aracı ile yerine getirilmektedir, 9. Ulusal hidrolojik plan parlamento tarafından onaylanmaktadır. 10. Yasanın özellikle 51, 52 ve 53 üncü bölümlerinde suyun özel kullanımını n nasıl yapılacağı hakkında hükümler yer almaktadır. Bu doğrultuda imtiyazlar verilebilmektedir. 11. Yüzey ve yeraltı sularının, bunların yataklarının doğal depolarının kirliliği ile ilgili kontrollü hükümet tarafından yapılmaktadır. 12. Kamuya ait suları kirletebilen veya kalitesinde bozulmaya yol açabilen bütün aktiviteler ile suları kirleten atık maddelerin deĢarjı için ön yetki belgesi 37 alınmaktadır. 13. Suyun yönetimi ve dağıtımı dıĢında ortaya çıkan diğer borçların yanı sıra koruma, temizleme ve iyileĢtirme harcamaları için kullanıcı birliklerinin talepleri bu hizmetten faydalanan, sanayi ve gayrimenkullere yüklenmekte, bu birlikler hükümete borçlu olunan miktarın toplanması için birlik yetkisi dahilinde ve ceza Ģeklinde ek para tahsil etmektedir. 14. Hükümet arıtma iĢlemlerini, suyun kalitesini ve suyun tasarlanan kullanımını esas alarak suyun doğrudan tekrar kullanımı için temel Ģartları belirlemektedir. 15. Kamuya ait suların tabi olduğu tesislerin kullanılması ve meĢgul edilmesi, söz konusu kaynakların korunması ve iyileĢtirmesi için tahsis edilen ücretlerin ödenmesine tabidir. Bu ücretler, devlet adına drenaj havzası yetkili birimleri tarafından toplanır. 16. DeĢarj edilecek atıklar ve bu 'atıklarla ilgili aktiviteler, her bir drenaj havzasındaki kaynakların korunmasına ve iyileĢtirilmesine tahsis edilen ücretleri ödemeye tabidir, Ücret miktarı her birine verilen değer ile kirlilik birimlerince ifade edilen atıkların kirletici içeriği ile çarpılması ile hesaplanır. 17. Devletin finansal yardımı ile tamamen veya kısmen yapılan yüzey veya yeraltı sularını düzenleme tesislerinden fayda sağlayan kiĢiler, devletin katkısını telafi etmek ve bu tür tesislerin kullanım ve bakım masraflarını karĢılamak için ücret ödemektedirler. Tamamen devlet tarafından finanse edilen diğer hidrolojik tesislerden, kamuya ait suların kalitesinin bozulmasını önlemek için yapılan çalıĢmalar da dahil olmak üzere fayda sağlayan kiĢiler su kullanımının karĢılığı olarak yatırım maliyetlerinin bedelini karĢılamak ve bu tür tesislerin k ullanma ve bakım masraflarını karĢılamak için tasarlanan ücreti ödemektedirler. Ġspanya Su Yasası; Suyun devletin egemenliğinde olması, kontrolün yine devlette olması acısından Türkiye için hazırlanacak su yasasının dıĢ çerçevesini oluĢturmak anlamında Örnek alınabilir. Ancak Ġspanya‟nın özerk bölgeleri olan bir birleĢik devlet oluĢu, öte yandan kamuya ait su kaynakları üzerinde imtiyaz tesis edilebilmesi özellikleri acısından Türkiye için uygun bir örnek olamayacağı da açıktır. 2.2 BĠRLEġĠK KRALLIKTA SU HĠZMETĠ YÖNETĠMĠ 1- BirleĢik Krallığın Ġngiltere ve Galler kesimlerinde su hizmetleri 1989 yılında 38 özelleĢtirilmiĢtir. Su hizmetleri ve kanalizasyon hizmetleri kamu Limited Ģirketlerine verilmiĢtir. Ġskoçya'da ise su hizmetleri kamu sektörü içinde yer almak tadır ve Ġskoçya bölge konseyleri Ģeklinde yerel yetkili birimler tarafından sağlanmaktadır. ġiddetli halk muhalefeti nedeniyle su hizmetleri Ġskoçya'da özelleĢtirilememiĢtir. Kuzey Ġrlanda'da su hizmetleri merkezi hükümetin bir parçasıdır ve Kuzey Ġrlanda ofisinin bir bölümü olana kadar da bir parçası olarak ta kalmıĢtır. ÖzelleĢtirme amaçlarından biride Avrupa Topluluğu standartlarına uygun su teminini özel rekabetle temin etmektir. ÖzelleĢtirilmiĢ su hizmetleri yatırımlar, performans ve müĢteri hizmetleri gerçekleĢmektedir. konusunda Ancak güven Ģirketlerden ve kamunun beklenilen özelleĢtirmeyi iyileĢtirme idrak etmesi konusunda daha yerel ve ulusal bazda sorunlar bulunmaktadır. Gerek devlet yapısı ve gerekse yasama sistemi anlamında Türkiye ile hiç bir b enzerliği bulunmayan BirleĢik Krallığın su hizmetleri yönteminin düĢünülen Türk su yasası için iyi bir kaynak veya örnek oluĢturmayacağı acıktır. Ġngiltere'de hukuk sistemi Anglo-sakson hukukunun en bariz örneği olup örf ve adet hukukuna dayalı olarak geliĢmiĢtir. Oysa Türkiye; kaynağı Rama Hukuku olan Kıta Avrupa‟sı (continantal) hukuk coğrafyasında yer almakta olup, Ġngiltere su yönetimi yöntemlerinin Türkiye‟ye örnek olması bu açıdan da olası değildir. 2.3 ALMANYA'DA SU KAYNAKLARI YÖNETĠMĠ Doğal dengenin bir unsuru olarak su kaynaklarının yanı sıra kamusal su temininin garanti edilmesi hususu çevre politikasının merkezinde yer almaktadır. Almanya'da uygun iklim Ģartlarından dolayı, miktar açısından artan su temininde bir sorun yoktur. Asıl sorun su kalitesinin iyileĢtirilmesidir. Bu durum nedeniyle su kaynaklarının yönetiminin uzun dönem amaçları Ģöyle karar1aĢtırılmaktadır: - Suların ekolojik dengesini korumak ve restore etmek, - Nicelik ve nitelik acısından içme ve sanayi suyu sağlamak, -Kamu refahına hizmet eden bütün su kullanımlarını temin etmek, -Kirletene ödetmek, -Bütün ilgili kuruluĢları ve sanayi kesimi ile iĢbirliği yaptırılarak kirliliğin kontrolünü sağlamak Almanya‟da Federal Devlet Sistemi yürürlükte olduğu için su Kaynakları Yönetimi hususunda Alman Yasama ve idari Sistemi oldukça karmaĢıktır. Türkiye için hazırlanacak bir su yasasında Almanya ‟dan alınacak en önemli 39 örnekler; 1-Kirletene ödetmek, 2-Bütün ilgili kuruluĢların, sanayi kesiminin de iĢtirakiyle yaptırılacak kirliliğin kontrolünü sağlamaktır. Açıklanan nedenle Almanya‟dan su Kaynaklarının Yönetiminin Kurumsal ve örgütsel yapısı için hazırlanacak bir su yasası için örnek alınma özelliği bulunmamaktadır. 2.4 DANIMARKA SU YASASI (8 Haziran 1978 tarih ve 299 sayılı) Bu Yasaya göre Danimarka da su Yönetimi, yerel konseyler, bölge konseyler ve bunların bağlı olduğu Çevre Bakanlığı Ģeklinde bir hiyerarĢik yapıya sahiptir. Bu hiyerarĢik yapı, aĢağıdaki hususları yerine getirmekle yükümlüdür. Bu hiyerarĢik yapı; I. Yerel konseylerin yardımı ile bölge konseyi, bölge sınırları içindeki su kaynaklarının niteliğini, miktarını ve lo kasyonunun belirlenmesini etüd eder ve etüdü temel alan, bölge konseyi, çekim için elde edilebilecek su miktarının hesaplanmasını ve araĢtırmasını yapar, II. Etüd çalıĢmasını temel alarak mevcut ve gelecek için beklenen nüfus ve endüstri geliĢmeleri ıĢığı altında, bölge konseyi yerel konseylerle görüĢmelerden sonra gelecekteki su çekimi için çözümler bulur. Su kaynakları planları, su temini tesislerinin kurulması ve geniĢletilmesi planları yanında, suyun isale edilmesi ve arıtılmasındaki temel prensipler kadar suyun nereden çekileceği ve bölgelerdeki her bir birimlere suyun nasıl temin edileceği hususunda rehberlik eder. Su kaynakları planları, onay için Çevre Bakanına sunulur. Büyük Kopenhag'ın bölge ve yerel konseyleri, Su kaynağı planı onaylanıncaya kadar, yerel konseylerle görüĢmelerden sonra bölge konseyi, kısım planlarını hazırlayabilir. Yerel konseylerle görüĢmelerden sonra, yeni su kaynakları planının gerekli olduğu düĢünülünceye kadar, bölge konseyi, onaylanmıĢ olan su kaynakları planına yapılacak ilaveleri ve plandaki değiĢiklikleri hazırlayabilir. Kısım planları, plandaki değiĢiklikler ve plana yapılacak ilaveler onay için çevre Bakanına sunulur. Bakan, kısım planları, plana yapılacak ilaveler ve plandaki değiĢikliklerin hazırlanması için bölge konseyine talimat verebilir. Yerel konsey her bir tesisin su temin edeceği bölgeyi ve suyu temin edeceği sahayı 40 içeren planları su temin organizasyonlarına verir. Su temin planının tamamı veya bir parçası diğer yerel konseylerle birlikte ortaklaĢa hazırlanabilir. Yerel konsey, plandaki değiĢiklikler ve ilavelerle birlikte kısım planlarını hazırlayabilir. Plana yapılan ilaveler ve plandaki değiĢikliklerle birlikte planlar bölge konseyine onay için sunulur. Bölge konseyi, plandaki ilaveler ve değiĢikliklerle birlikte kısım planlarını hazırlamak için yerel konseye talimat verebilir. Çevre Bakanı, bu kanunun esası ile ilgili olan hususları dikkate alarak su çekimi ve su temini için ulusal Planlar hazırlayabilir. Bakan, etüdlerin ve planlamaların iki veya daha fazla bölge konseyleri tarafından iĢbirliği çerçevesinde yapılmasına karar verir. Çevre Bakanı, etüd ve planların uygulanması ve bunların yerine getirilmesinde zaman sınırlamasını içeren kuralları belirler. Ayrıca, Bakan, ilgili arazi sahipleri ve yetkililerin, toplantılar veya diğer etkinlikler vasıtası ile planın hazırlanması ve yayınlanmasındaki yükümlülüklerini belirler. Bölgesel ve yerel planlama harcamalarının nasıl paylaĢılacağı hususunda anlaĢma olmadığı takdirde, problemin çözümüne Bakan tarafından karar verilir. Bu kanunun bölge ve yerel yönetmeliği onaylanan planlar ile ihtilafa düĢmez. Danimarka‟da; iklimi, jeolojik yapısı, yüzölçümü itibariyle büyük akarsular ve göllerin oluĢmasına müsait olmadığı için daha çok yeraltı suyu kullanımına yönelik bir uygulama vardır. Bu nedenle de su yönetimi, su çekimi miktar ve sekline göre oluĢmuĢtur. Türkiye de uygulanabilen bir örnek değildir. 2.5 FRANSA SU KAYNAKLARI YÖNETĠMĠ Ġdarî taksimatındaki örgütlenmesi ve daha pek çok konuda iki yüz yıldır Türkiye‟ye örnek olmuĢ olan Fransa‟nın bizim acımızdan Avrupa ülkeleri arasında önemli bir yeri vardır. Bu nedenle bu bölümde Fransa su Yönetimine fazlaca yer verilmesinin yararlı olacağı düĢünülmüĢtür. 3 Ocak 1992 tarihli kanunun en yeni görüĢleri arasında, aĢağıda belirtilenlere değinmeye gerek vardır: - Suyu Ulusun mirasının bir parçası olarak tanım ak, - BirleĢtirilmiĢ yasal sistemi oluĢturmak, - Planlamanın orijinal sistemini tanıtmak, 41 -Özellikle kanalizasyon hizmetleri ile ilgili olan komünlerin yetkisini güncelleĢtirmek, - SeçilmiĢ temsilciler ve su kullanıcıları ile yapılan müzakereleri artır mak ve halka karĢı daha fazla açık olmak. Bütün bu önlemler hem mevcut Avrupa ve hem de Dünya eğilimleri ve geçmiĢteki uygulamalar ile aynı doğrultudadır. Fransa'da modern anlamda su kaynakları uygulamaları 1964 yılında kabul edilen kanun ile baĢlamıĢ ve uzun yıllar sonra 1992 yılında kabul edilen kanun ile geliĢmiĢtir. Su, Ģu anda ortak mirasın bir parçası olarak kabul edilmektedir. Su yönetimi, hem kullanıcıları memnun etmeyi hem de doğal çevreyi korumayı amaç edinen entegre ve dengeli bir yaklaĢımı hedef alm aktadır. Mevcut Fransız sistemi idari mekanizmanın her bir seviyesini gerekli kılmaktadır. Ġdari mekanizma Kullanıcılar, olarak SeçilmiĢ Ģunlar sayılabilir: Temsilciler, Havza Devlet Bazında (Böl ge-Bölüm-Komün), Havza Komiteleri ve Organizasyonun ana dayanağı olan su kurullarıdır. Bu bölüm Fransa'daki kurumsal yapıyı, son zamanlarda ortaya çıkan yönetim planlanması araçlarını ve bunların öneminden dolayı su kurullarını tanımlamaktadır. SKY KURUMSAL YAPISI Merkez seviyesi (Devlet) Son yıllardaki eğilim, Çevre Bakanlığı veya onun yan kuruluĢları içinde su yönetimi konularında sorumluluğa sahip olan kuruluĢları bir araya toplamaktır. Bu amaçla çevre Bakanlığı bünyesinde 1992 yılında Su Direktörlüğü kurulmuĢtur. Bu direktörlüğün amaçları arasında su yönetimi konularında Devletin rolünü kuvvetlendirmek, su kurullarının daha etkin teftiĢ ve koordinasyon görevini yaptırmak, yeninden yönetim hizmetleri için yeni bir güç sağlamak sayılabilir. Su yönetimi politikasının hazırlanmasında, su kullanım yönetmeliklerinin fa aliyete geçirilmesinde, izlenmesinde ve organizasyonun planlanmasında, Su Direktörlüğü aĢağıda belirtilen kuruluĢların rehberliğine ihtiyaç duymaktadır . - Bakanlıklar Arası Su Komisyonu (13 Bakanlığı temsil eder) - Ulusal su Komitesi (Su kullanıcılarının, nehi r havzası yetkililerinin ve hükümetin farklı kategorilerdeki temsilcilerini içerir ve ulusal su yönetimi politikası üzerinde görüĢleri açıklar) 1992 yılında, Çevre Bakanlığı, Bölge Çevre Direktörlüğü olarak bilinen yerinden 42 yönetim servislerini kurmuĢtur, su yönetiminde bu hizmetlerin rolü daha sonra tanımlanacaktır. ġu an için çevre Bakanlığı diğer bakanlıkların merkez dıĢı servislerinin (Tarım Bakanlığı, Bayındırlık Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Sanayi Bakanlığı) kendine yardımcı olmalarını istemektedir. Hidrografik Havza seviyesi 1964 yılında kabul edilen kanunun temel kavramı ayrılmayan, birbiri ardına dizilmiĢ büyük nehir havzalarının oluĢturulmasıydı: Havzada, Havza Komitesi; havzanın su politikasını tanımlar ve bu komitenin tanımladığı su politikasın ı uygulayan Havza Bürosu bulunmaktaydı. 1964 yılında kabu1 edilen kanun Fransa'yı altı hidrografik havzaya bölmüĢtür, ya da daha. Doğrusu havzaların grup1anması, bölümlemesi Havza Komiteleri ve Su Kurulları ile ilgili olan hüküm ile 1966 yılında yapılmıĢtı r. Altı havza aĢağıda belirtilmiĢtir: Ülkenin 4 ana havzası (Garonne, Loire, Rhone ve Seine) bunlara ikincil havzalar ilave edilmiĢtir. -Ülkenin kuzey ve kuzeydoğusunda yoğun sanayi aktivitelerinin ve nüfus yoğunluğunun olduğu bölgelerde iki sınır havzası. Her bir havza, havzanın su yönetimi politikasını tanımlayan kendi Havza Komitesine sahiptir, bu tür komiteler üyeler arasında diyalogu ve dayanıĢmayı kolaylaĢtırır, Havza Komitesi yapısı Bakanlık emriyle belirlenmiĢtir ve üç grup içermektedir: - Kullanıcılar, yerel kesimlerde ileri gelen devlet temsilcileri, sosyo -profesyonel grupların temsilcileri en büyük grupları oluĢtururlar (% 40-45 oranında) -Farklı kuruluĢların temsilcileri (Bölge-Bölüm-Komün)(yaklaĢık %36-38 oranında) -Devletin temsilcileri (% 19-23 oranında) Komite üyelerinin toplam sayısı havzaya bağlı olarak 61 ila 114 arasında değiĢmektedir. Devletin etkisini sınırlandıran bu organizasyon her bir havzadaki kullanıcılar ve seçilmiĢ temsilciler gibi farklı aktörlerin rolünü ve sorumluluğunu ilerletme arzusunu yansıtır ve bu aktörler arasında uzlaĢmaya ulaĢılmasını teĢvik eder. Genellikle yılda iki kez toplanan havza komitesine sistema tik olarak danıĢılır ve komite; ücretler ve ücret hesaplamanın yöntemi üzerinde onay vermek zorundadır. Bunlar, komitenin çalıĢma programı ile birlikte Su Kurulu tarafından sunulur. Havza Komitelerin icracı kuruluĢu, iki sahada faaliyet gösteren ve devletin sorumluluğu altında kamu kuruluĢu olan Su Kuruludur. Bu kurulun faaliyet 43 gösterdiği sahalar teknik anlamda Çevre Bakanlığına (Su Direktörlüğü) ve mali konularda Maliye Bakanlığı'na karĢı sorumludur. Her bir Su Kurulu, 6 yıllık dönem için genellikle atanan veya seçilen 26 üye içeren yönetim Kuruluna sahiptir. 26 üyenin dağılımı aĢağıda verilmiĢtir: -Su problemleri ile ilgili olan her bakanlık için devletin 8 temsilcisi; -Havza Komitesinde, aynı kategorinin temsilcileri tarafından seçilen farklı kullanıcı kategorilerinin 8 temsilcisi, -Aynı yolla seçilen bölgesel kuruluĢların (Komün -Bölüm-Bölge) 8 temsilcisi; Bölgesel Ölçekte SKY; Bölge, bölgesel planlamadan sorumludur. Sonuç olarak, bölgesel geliĢtirme planlarında su kaynakları geliĢiminin entegrasyonu vasıtası ile su politikasının yerine getirilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bölgeler, Havza Komitelerinde ve su Kurullarında temsil edilirler. Bölgelere su yönetimini ilgilendiren her türlü çalıĢma için mali kaynak tahsis edilebilir, çalı Ģmaların çoğu Devlet ile yapılan kontratların içeriğindeki Ģekli ile yürütülür. Bölgesel düzeyde, su iĢlerindeki Devlet müdahalesi, Bölümün sınırları ötesinde kalan önlemlerin yerine getirilmesinde Devletin yerinde yönetim hizmetlerini koordine eden Bölge BaĢkanı aracılığı ile olmaktadır. Bu çalıĢmalarda Bölge BaĢkanı'na Bölge çevre Direktörlüğ ü ve sanayi problemleri söz konusu olduğunda Bölgesel Sanayi AraĢtırma ve Çevre Direktörlüğü tarafından yardım edilir. Havza Komitesinin genel merkezinin bulunduğu yerlerde Bölge BaĢkanı'nın, Devlet politikasının koordinasyonunda ve yerine getirilmesinde ö nemli bir rol oynadığı unutulmamalıdır. Ayrıca Bölge Reisi Bölge ve Bölümlerdeki havza ile ilgili yerinden yönetilen devlet çalıĢmalarının birlikteliğini ve uyumunu temin etmektedir. Bölüm Seviyesi Devlet, 1992 yılında kabul edilen kanun ile yetkileri artı rılan Bölüm BaĢkanı tarafından temsil edilir. Gerçekten suyun ülkenin ortak mirası olarak kabul edilmesi ve su, kaynaklarının korunması gerçeği. Bölüm BaĢkanının çalıĢmaları ve yetkileri için yasal anlamda artan önemli bir genel fayda olarak açıklamıĢtır. Havzaların koordinasyonu yapan Bölge BaĢkanı gibi Bölüm BaĢkanı, kazalar, kuraklık, seller veya kıtlık durumu gibi yerel kriz anında kull anacağı yetkiler ile donatılır. Bölüm, su kaynakları ve akvatik çevrenin korunması ve yönetiminde ve 44 planlama çalıĢmalarının hazırlanmasında ve takip edilmesinde Devlet müdahaleleri için temel idari birimdir, ilgili bakanlıkların (Bayındı rlık Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı) bölüm büroları BaĢkanı yönetimi altındadır. ġehir kökenli kirliliğin artan miktarda olması, kanalizasyon hizmetlerinin iĢletilmesine yardım edilmesi için hemen hemen her bölümün Teknik Yardım servisi kurmasına yol açmıĢtır. Bu servislerin finanse edi lmesi genelde Bölüm Konseyi ve Su Kurulu tarafından paylaĢılır. Teknik Yar dım Servisi üç ana konuda hizmet vermektedir; -Kanalizasyon arıtma çalıĢmalarının iĢletilmesi konusunda raporlar hazırlanması ve ihtiyaç gerektiğinde yardımın sağlanması -Sağlık standartlarının yerine getirilmesini temin etmek için sistemin izlenmesi -Arıtmaların mükâfatlandırılması amacı ile data toplanması, Devlet, su temini ve kanalizasyon hizmetleri ile ilgili olan çalıĢmalar için bölümlere para yardımı yapar. Bu paralar su temin sisteminin geliĢtirilmesi için Ulusal Fon'un mali kaynaklarından karĢılanm aktadır. Bu fon, su tüketimi üzerindeki ek vergilerden sağlanan paralarla desteklenir, ama aslında her Ģeyden alınan vergilerden de destek sağlar.(Ayrıca ulusal bahis sisteminden) 1983 yılında kabul edilen yerinden yönetim yasasından beri bölümler kuruluĢ ve Devletin rolünü üstlenmiĢtir. ġu anda, Komünlerin su ve kanalizasyon yatırımlarına bölümlerin katkısı komünün büyüklüğüne bağlı olarak toplam yatırımın %Ġ5 ila % 25 arasındadır. Su ve Kanalizasyon hizmetleri yönetiminin görevlendirme olasılığı yüzyılı aĢkın bir süredir, komün Yasasına yazılmıĢtır ve yazım dili Fransızca olan orijinal görüĢler içermektedir. Bu sebepten, bu özel bölüm konusudur. Su Yönetimi ve GeliĢtirme planlaması Planlarının yaparken hazırlanması önemli role süresinde sahiptirler. yerel Yerel kuruluĢlar kaynak KuruluĢların Havza Komitelerinde ve Su Kurulu Yönetim Kurulunda temsil edildiği unutulmamalıdır. Su Ücretleri; Fransız kanunları uyarınca, havzanın bir kısmında veya tamamında su rejimini değiĢtiren, su kaynaklarından su çeken veya su kalitesini kötüleĢtirecek katkılarda bulunan kamu veya özel kuruluĢlardan ücret toplamakla Su Kurulu görevlendirilmiĢtir. Bu durumda bunlar "aktif" veya "sorumluluk" ücretidir. Ücretin diğer türü ise, Su Kurullarının yardımı ile tamamlanan iĢler veya yapılardan direkt veya dolaylı Ģekilde fayda sağlayan kamu veya özel kuruluĢlardan toplanan ücrettir, bu ücretler "pasif" veya "faydalanma" ücreti olarak bilinir, suyu 45 kirleten, çeken veya kullanan herkes ücret ödemektedir. Bu kesimler söyle sıralanabilir: -Çok fazla miktarda suyu çeken, tüketen ve kirletici üreten kasaba ve Ģehir merkezleri -Az miktarda su çekip ancak çok farklı türde kirliliğe sebep olan sanayiler -Kurak periyotta aĢırı miktarda su çeken ve nehirler ile yeraltı suyunda yaygın kirliliğe neden olan çiftçiler -Su Kanallarını kirletenler -Sonuncusu olan ama önemsiz olmayan çok miktarda su çeken ve kullanan Fransız Elektrik Kurumu Su Kurulları iki türlü ücret tanımlamaktadır. Birincisi doğal çevreye yapılan deĢarjlarla ilgili olan "Kirlilik ücre ti", ikincisi ise su çekimi ve kullanımı ile ilgili olan "kaynak ücretidir". Kirlilik Ücreti ve Arıtma ödülü; Kirlilik ücreti doğal çevreye deĢarj edilen kirlilik miktarı temel alınarak hesaplanmaktadır. ġehir kökenli kirlilik için toplam nüfus esas alınma ktadır. Her bir ikamet eden kiĢi su ile ilgili kuruluĢ tarafından Su Kuruluna transfer edilen su ücretlerindeki ek vergi yolu ile maliyete katkıda bulunmaktadır. Diğer kirlilik türleri için, ödenecek para miktarı ilgili aktivitelerin yol açtığı kirlilik miktarının ya ölçülmesi ya da tahmin edilmesiyle hesaplanır. Yukarıda bahsedilen ücretler toplam ücretlerdir ve herhangi arıtma iĢleminden önceki toplam kirlilik miktarına tekabül etmektedir. Atık arıtma tesisleri kurulduğu zaman toplam veya sanayi kuruluĢları arıtma ödülü ile mükâfatlandırılır. Toplam ücretten çıkarılarak elde edilen net ücret arıtma ödülüdür. Kirlilik ücretlerinin miktarı, anti-kirlilik programlarını dengelemesi için Su Kurulu tarafından tespit edilir, ücret oranları, Havza Komitesi tarafın dan belirlenen kalite önceliklerine ve amaçlarına göre coğrafik bölgeler göz önüne alınarak ayarlanır. 1987 yılında toplam kirlilik ücretleri yaklaĢık 350 milyon USD veya Kurulların toplam gelirlerinin % 60'ı idi. Aynı yıl arıtma ödülleri 75 milyon USD ya ni toplam su Kurulu harcamalarının % 15'i idi. Kaynak Ücretleri; Bu tür ücretler, suyun miktar acısından yönetimini ilgilendiren programın bazı kısımlarını uygulamak için kullanılır. Yani depolama rezervuarları, su dağıtım sistemi, sulama yapıları vb. faaliyetler için kullanılır. Kaynak ücreti aslında iki ücretin bileĢiminden meydana gelmektedir: -Su çekimi veya su rejiminin değiĢikliği için ödenen ücret, ücret miktarı suyun 46 çekilen, ölçülen veya tahmin edilen hacmine göre belirlenir. -Tüketim ücreti, net tüketime uygulanır, su kullanımına bağlı olarak bir katsayı ile belirlenir. Bu katsayı su dağıtımı için 0,2 ve yağmurlama sulama için 0,7‟dir. Kirlilik ücreti gibi, su temin sistemi için kaynak ücreti, su ile ilgili kuruluĢ tarafından Su Kuruluna transfer edilen su ücreti üzerindeki ek vergi olarak toplanır. Kaynak ücreti oranları, yeraltı suları veya yüzey sularına uygulanıp uygulanmamasına, sahadaki ihtiyaçların az v eya çok oluĢuna, çekimlerin yıl boyunca düzenli olmasına ya da kurak periyotlarda yoğunla Ģmasına bağlı olarak önemli ölçüde değiĢiklik gösterirler. 1997 yılında, Su Kurulları tarafından toplanan kaynak ücreti 85 milyon USD yani kirlilik ücretlerinden toplanan miktarın 1/4'üdür. Fransız Su Yönetimi bütün bu özellikleri ile incelenen diğer ülkeler mevzuatı içerisinde en katılımcı, en demokratik olanıdır. Bu özellik, ülke nüfusunun 140 bin kadar Bask kökenli hariç homojen oluĢu, kültür düzeyinin yüksek ve vatandaĢlık bilincinin yüksek, kamu yararının her Ģeyden önce gelmesi gerektiği inancının güçlü oluĢu, Fransız Irmaklarının tamamının ulusal sınırlar içinde bulunması, gibi unsurların bir araya gelmesi ile oluĢmuĢtur. Bu anlamda Fransa çok Ģanslı bir ülkedir. Ülkemizde su Yönetimi tartıĢma ve çalıĢmalarının yapıldığı her platformda son yıllarda hemen herkesin aklına gelen model Fransa Su Yö netimi olmaktadır. Ancak böyle bir modelin Türkiye'de uygulanmasının hiçte kolay olmadığı aç ıktır, ülkemizde; Meriç, Çoruh, Aras, Zap, Dicle, Habur, Fırat ve Asi Nehirleri ya sınır oluĢturan ya da sınır aĢan su niteliğindedir. Meriç ve Aras hem sınır oluĢturmakta hem de Meriç yabancı ülkelerden doğup ülkemiz topraklarına girmektedir. Asi de, Suriye'den geçip Türkiye'de denize ulaĢmaktadır. Çoruh, Zap, Dicle, Habur ve Fırat tam anlamı ile sınır aĢan sulardır. Bu suların Türkiye cumhuriyetinin güvenliği ve dıĢ politikası acısından önemi herkesçe bilinmekte olup, Ortadoğu gibi uluslararası politikanın suya endeksli olduğu bir bölgede Devletin sular üzerindeki hükümranlık haklarının Havza Yönetimlerine bırakılması kabul edilebilir bir durum değildir. Bütün katılımcılığına, demokratik özelliğine rağmen Fransa Su Yönetiminin Türkiye'ye model olarak seçilemeyeceği çok acıktır. Ancak, Su ücretlerinin, Kirlilik ücretlerinin tarh ve tahakkuk Ģekilleri alınıp incelenebilir. 2.6 AVRUPA TOPLULUĞU SU POLĠTĠKASI (Avrupa Topluluğu Komisyonu"nun Avrupa Parlamentosuna ve Konseyine 47 Bildirisi) Avrupa Topluluğu'nun su Politikasının esasları Ģöyle özetlenebilir. 1-Sürdürülebi1ir Su Politikası ile güvenli içme suyu sağlamak zorunluluğu getirilmektedir. Bu zorunluluğun içeriği ise;" içme suyu güvenli olmalıdır ve yeterli miktarda ve yeterli derecede gü venli olarak temin edilmelidir "Ģeklindedir. 2-Su, içme suyu ihtiyacı dıĢında; Endüstri, Tarım, Balıkçılık, TaĢımacılık, Hidroelektrik enerji üretimi ve rekreasyon ihtiyaçları için de yeterli miktarda ve yeterli kalitede olmalıdır. 3-Akvatik çevrenin fiziksel yapısı ile birlikte su kaynaklarının kalitesi ve miktarı, karasal ekosistemin ve doğal hayatın ihtiyacı olan suyun karĢılanması da öneml idir. 4-Su, sellerin olumsuz etkisini azaltmak veya önlemek ve kuraklıkların etkisini en aza indirmek için yönetilmelidir. 5-Su kaynaklarının kirliliğinde, nokta kaynaklı, yaygın kaynaklı kirli1ik,kazaların neden olduğu kirlilik, asit yağmuru nedeniyle kir lilik, besinlerin neden olduğu kirlilik, insan kaynaklı (Antropolojik) kirlilik gibi kirlilik türleri ile mücadele bu politikalarının önemli bir bölümünü oluĢturmaktadır. Bunun için de muhtemel ilkeler tespit edilmiĢtir; a) Yüksek düzeyli koruma ilkesi b) Ġhtiyatlı ilkeler c) Önleyici çalıĢmalar d) Kaynakta ıslah edilecek hasarlar ilkesi e) Kirleten öder ilkesi f) Mevcut bilimsel ve teknik verilerin kullanımı, gibi ilkeler topluluk üyesi bütün devletlerce benimsenen ve kendi ulusal mevzuatlarında yer verdikleri ilkelerdir. Bu ilkeler dıĢında henüz tam olarak topluluğun sorumluluğunda olmayan entegrasyon, ayrıca topluluk ülkelerinin bulunduğu bölge de çevresel Ģartların değiĢebilirliği, maliyet/fayda, topluluğun ekonomik ve sosyal geliĢimi ve topluluk ülkelerinin bulunduğu bölgedeki geliĢimin dengelenmesi, uluslararası iĢbirliği gibi konularda da topluluk üyelerinin mevzuatının Birbirine uygun hale getirilmesi çalıĢmaları sürdürülmektedir. Topluluğun, üye ülkelerindeki su yönet im politikasının yasal çatısı, Ulusal Önlemler ve topluluk yasalarından türetilen önlemlerin bileĢimini içermektedir. Topluluk önlemleri; 1970'lerin ilk yıllarından beri, orijinal olarak anlaĢmanın 100 ve 235 maddeleri ile son zamanlarda genelde anlaĢmanın 130 'cu maddenin uyarınca, bir zaman sürecinde benimsenmiĢtir. Bütün mevcut Avrupa Topluluğu su 48 yasaları Avrupa Birliği AnlaĢmalarından dah a önce kabul edilmiĢtir ve 130'cu maddenin ilk durumu veya madde 100 ve madde 235 uyarınca oybirliği ile benimsenmiĢtir. Avrupa Birliği AnlaĢmalından beri, 130'cu maddenin teklif edilen çalıĢma konularının içeriğine bağlı olarak üç farklı yöntem içermektedir. Madde 130 çoğu su yasasını içermekte ve Parlamento ve Konseyde nitelikli çoğunluk ile iĢbirliği oluĢturulmasını gerektirmektedir. Madde 130 "su kaynaklarının yönetimini" kapsar ve Parlamento ile müzakere yapılmasını ve Konseyde oybirliğinin sağlanması nı gerektirmektedir. Madde 130 genel çalıĢma programlarını içerir ve Parlamento ile müĢterek karar verilmesini ve Konseyde nitelikli çoğunluk olmasını gerektirir. Konsey üyelerinin kullanılan verileri öğrenme hakkı vardır. Verilere ulaĢımdaki bu hak tüzük (düzenlemeler) ile ilgili sanayi kuruluĢlarına ve çevre veya tüketici haklarını temsil eden ilgili kuruluĢlara eĢit derecede uygulanır. Yasanın genel ortak çerçevesi içinde, üye ülkelerin makul ölçüde esnekliğe sahip olmalarını sağlamak gerekmektedir. Halkın katılımı ve sorumluluğu bu esnekliğin düĢük standartlarda olmamasını sağlamak için yardımcı olacaktır. AnlaĢılan problemleri çözmek için ilgili kurumların desteği il e uygulanan önlem programı, açıklamasız olarak ortaya çıkan problemlerin çözümünden daha fazla Ģansa sahiptir. Entegre Su Kaynakları Yönetimi: Suyun Ekolojik Kalite Talimatları hakkında Komisyon önerisi, diğer Avrupa Topluluğu ve ulusal bazdaki su yasaları uyarınca gerekli bütün önlemler ile birlikte Talimatları uygulamak için gerekli önlemleri içeren entegre programların tanzim edilmesinde üye ülkeler için kuralları içermektedir. GörüĢ, belirli su kalitesine iliĢkin çeĢitli politikaların amaçlarını baĢarı ile sağlamak için ihtiyaç olan önlemlerin idrak edilmesini sağlamaktadır. Bu yaklaĢım aynı su kütlesini iyileĢtirmek için bazen farklı yetkililer tarafından alınan farklı önlemlerin koordinasyonuna ve gerçekleĢmesine imkân tanır. Çevresel nedenlerden dolayı yüzey sularını iyileĢtirmek için alınacak önlemlerin, göllerin ve nehirlerin kendi mevcut yasalarının analiz sonuçları, özellikle çevreyi izleme yükümlülükleri acısından su kalitesi "yasalarının çeĢitli kısımları uyarınca gerekli önlemlerin bazılarının birlikte değerlendirilmesi için fırsat olduğunu göstermektedir. Yasa analizi, yasada bulunan çeĢitli tanımları bir araya getirmek için oldukça makuldür. Bu çerçeve Talimatları ile yapılabilir. Avrupa Topluluğu su politikasının Ģeffaflığa ve kamu sorumluluğ una ihtiyacı 49 vardır ve bu çerçeve Talimatı içinde belirlenmelidir. Su Kaynaklan Çerçeve Talimatının Ana Hatları; Komisyon Su Kaynakları Çerçeve Talimatı için yapılan önerileri dikkate almaktadır ve Konsey, Parlernento ve bütün ilgili kuruluĢların görüĢleri ne saygı duymaktadır. Komisyon, tanımların bazılarının izleme kurallarını ve diğer ilgili unsurların Çerçeve Talimatına ilave edileceği fırsatını göz önünde bulundurmasına rağmen aĢağıdaki Talimatlar genelde bu önerilerden etkilenmeden kalacaktır: -Banyo Suyu Talimatı -Tehlikeli Maddeler Talimatı -Ġçme suyu Talimatı -Bilgi AlıĢveriĢi Kararı -ġehir Atık Sularının Arıtımı Talimatı -Nitrat Talimatı -Rapor Hazırlama Talimatı -Teklif Edilen Entegre Kirlilik önlenmesi ve Kontrolü Talimatı AĢağıda sıralanan talimatlar feshedilebilir ve Çerçeve Talimatı ile değiĢtirilebilir: -Yüzey suları Talimatı -Balıkların YaĢadığı sular Talimatı -Kabuklu Su ürünlerinin YaĢadığı sular Talimatı -Yeraltı suları Talimatı -Önerilen suyun Ekolojik Kalitesi Talimatı Çerçeve Talimatı, bu bildiride belirtilen amaçlar ve ilkeleri temel olarak alacaktır ve Topluluk su korumasında yüksek düzey ve masraf -fayda arasındaki iliĢkiyi değerlendirecektir. Çerçeve Talimatı Avrupa Topluluğu su politikasında kullanım için ortak tanımları belirtmektedir. Çerçeve Talimatı Ģunları gerektirmektedir: -Akvatik çevre fonksiyonlarının ve doğal ekolojik durumun korunması ile su kaynakları yönetiminin entegrasyonu -Su kalitesi ve su miktarı yönetiminin entegrasyonu (gerekli olduğu yerlerde su çekim ruhsatının tesis edilmesi hükmünü içerir) -Yüzey suları yönetimi ile (sahil sularını içerir) Yeraltı suları yönetiminin entegrasyonu -Emisyon kontrolü gibi önlemler ile çevresel amaçların entegrasyonu Çerçeve Talimatı nehir havzası bazında entegre su yönetimi planlamas ını gerektirmektedir. bu aĢağıda sıralananları gerekli kılmaktadır: 50 -Bu miktarı ve kalitesinin gözlenmesi -Toplumun su ihtiyacının ve insan aktiviteleri ile ilgili su kütlesi üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi -Amaçların belirlenmesi (Çerçeve Talimat a dahil olmayan Avrupa Topluluğu yasalarının diğer kısımları dıĢında ortaya çıkan amaçları ve ulusal veya yerel politikaların dıĢında ortaya çıkan amaçları içerir) -Amaçların sağlanması için tasarlanan önlem programının yapılm ası ve yerine getirilmesi (Çerçeve Talimata dahil olmayan Avrupa Topluluğu yasalarının diğer kısımları uyarınca gerekli önlemleri ile ulusal ve yerel önlemleri içerir) -Karar verme iĢlemlerinde Ģeffaflık ve kamuoyu ile müzakere -Talimatın yerine getirilmesinin izleme ve rapor hazırlama Nehir havzası içinde özellikle daha büyük nehir havzalarında amaçların ve önlemlerin aslı konuma ve duruma bağlı olarak değiĢebilir. Çerçeve Talimatı çabaların ve sonuçların karĢılaĢtırılmasını yapmak için yukarıda bahsedilenlere rehberlik eder, ama uygulamadaki ayrıntıların çoğu üye ülkelere bırakılır. Çerçeve Talimatı, Talimatın yönetimi ve güncelleĢtirilmesi için sorumlu bir komite kurulmasını ister. Komite, bu talimatın ve diğer Avrupa Topluluğu su yasalarının uygulanmasının koordinasyonunu temin etmek le yükümlüdür. Mevcut Avrupa Topluluğu Yasaları ve Ġlgili Topluluk Politikası; 1. Avrupa Topluluğu Su Mevzuatı AĢağıda su yönetimi konularına özgü ve bu konularla doğrudan ilgili Avrupa Topluluğu Talimatlarının bir listesi verilmiĢtir. Talimatlar kronoloj ik düzende sıralanmıĢtır. 1.1 Yüzey Suları Talimatı (75/A40/AET) Amacı- Ġçme suyu kaynağı olarak kullanılan ırmak, göl ve rezervuarların korunması suretiyle temiz içme suyu sağlanmasına yardımcı olmaktır. Belirgin Özellikleri-Talimatta, Üye Ülkelerden bu su kaynaklarını tespit etmeleri, sınıflandırmaları ve izlemeleri ile bir takım su kalite parametrelerine uyumluluğu sağlamak için çalıĢma planları hazırlamaları istenir. Ġlgili Talimat (79/869/AET) kullanılacak olan numune alma ve analiz yöntemlerini tayin eder. Yorumlar-Bu Talimat, Ġçme suyu Talimatından önce kabul edilmiĢ eski bir Talimattır. Parametreler ve sınıflandırmalar Ģu an güncel olmayıp mevcut Ġçme suyu Talimatında bulunan içme suyu güvenliğine ya çok az katkı sağlamakta ya da herhangi bir katkı sağlamamaktadır. 51 Gelecekteki içme suyu kaynaklarının korunmasının önemi kanıtlanmamıĢ olup, yüzey suları ve yeraltı sularının kalitesinin korunmasına iliĢkin Çerçeve Ta 1imatındaki genel yükümlülüğün yerini alması daha faydalı olabilecektir. 1.2 Banyo Suyu Talimatı (76/160/AET) Amacı-Deniz ve tatlı su banyosu alanların sağlığını ve banyo sularının kalitesini korumaktır. Belirgin Özel1ikleri-Talimatta Üye Ülkelerden deniz ve tatlı su banyo sularını tespit etmeleri, izlemeleri ve bir takım su kalite parametre lerine uyumluluğunu sağlamak için "uygun olan bütün önlemleri" almaları istenir. Komisyon, Talimatın uygulanması ve Topluluk banyo sularının kalitesi hakkında her yıl ra por hazırlar, en yeni rapor 1995 dönemine aittir. Yaygın olan yanlıĢ anlaĢılmaya rağmen , Talimat istenen parametreleri sağlayan plajlar a "Mavi Bayrak" ödülü verilmesini içermez, bu proje Avrupa'daki Çevre Eğitimi Kurumu tarafından organize edilir. 1994 yılında Komisyon bu Talimatın güncelleĢtirilmesi için bir teklif yayınlamıĢtır, bu teklif halen Konsey ve Parlamento tarafından değerlendirilme aĢamasındadır. Yorumlar-Bu Talimat Avrupalı vatandaĢlar tarafından en çok bilinen talimattır. Hiç kimse bu sularda yüzen ve banyo alanların sağlığının korunmasına yönelik önemini sorgulamamaktadır. Bu talimatın kabul edildiği sırada, Ģehir atık sularından kaynak sularının korunması hakkında az sayıda yasa bulunmaktaydı, bu n edenle Talimatın ikincil amacı üye ülkelerden, Ģehir atık sularından kaynaklanan en kötü kirlilik durumlarıyla ilgilenmek üzere çalıĢmalar yapmalarını talep etmektir. ġehir Atık Sularının Arıtımı Talimatı, atık sular için belirli standartları düzenler, ancak bu standartlar farklı çevre konularına yönelik olup, Banyo Suları Talimatında verilen çevre kalite standartlarına uymamaktadır.1994 yılında teklif edilen tadilatlarla birlikte Talimat, yasanın ayrı bir parçası olarak kalacak, ancak banyo sularının iyileĢtirilmesi için üye ülkeler tarafından gerçekleĢtirilen çalıĢmalar, Çerçeve Talimatı uyarınca entegre önlemler programı ile birlikte koordine edilecektir. 1.3 Tehlikeli Maddeler Talimatı (76/464/AET) Amacı-Yüzey sularının tehlikeli maddelerle kirlenmesini kontrol etmektir. Belirgin Özel1ikleri-Talimat, bütün yüzey sularına uygulanır ve üye ülkelerden bir takım maddelerin (Talimatın ekinde sıralanan) emisyonunu, büyük ölçü de sanayi kuruluĢlarına verilen Ģehir atık sularının iyileĢtirilmiĢ arıtımı ile kontrol etmelerini talep eder. Çok tehlikeli maddelerle ilgili izinlere ait Ģatlar, bir dizi "Türetilen Talimatlar (daughter Directive)" ile (82/Ġ7Ğ/AET, 84/491/AET 83/5Ġ3/AET, 84/156/AET, ve 86/280/AET) Topluluk bazında belirlenir. Talimatta bu Ģartların 52 oluĢturulması için iki alternatif yöntem mevcuttur; üye ülkeler en iyi mevcut tekniklere dayalı emisyon "sınır değerlerini" u ygulama veya emisyon sınırını alıcı su ortamında belirtilen "kalite hedefleri"ni karĢılaması istenen sınırlara dayandırabilme imkânı arasında secim hakkında sahiptir. Liste II'de yer alan maddeler azaltım programı oluĢturması gereken üye ülkelerle ilgilidi r. Komisyon bu Talimatın uygulanıĢı hakkında 1993 yılında bir rapor hazırlamıĢtır. Yorumlar; Talimat, Topluluktaki yüzey sularının kalitesinin artı rılmasına destek olmuĢtur, ancak bugünkü koĢullarda oldukça eskidir, tehlikeli maddeler için azaltım programları oluĢturma hususunda üye ülkelerin birçoğunun performansı ihmal edilirken, çok tehlikeli maddeler için türetilen Talimatlar meydana getirilmesi iĢleminin külfetli ve yavaĢ olduğu tespit edilmiĢtir. Talimat ayrıca, listedeki maddelerin sürekli artmasını dikkate almayıĢı ve gittikçe artan toksin etkilere değinmeyiĢi yüzünden eleĢtirilmiĢtir. Bu eleĢtirilerin birçoğu Entegre Kirlilik önleme ve kontrolü talimatının kapsamadığı sanayilerde bir takım kontrollere gerek duyulmasına rağmen teklif edilen Entegre K irlilik önleme ve Kontrolü Talimatı'nda cevaplandırılmıĢtır. Bu Talimat kabul edildiğinde, Entegre Kirliliğin önlenmesi ve Kontrolü Talimatı'nın ıĢığında ve yeni Çerçeve Talimatının düzenlenmesi ile bağlantılı olarak tekrar gözden geçirilecektir. 1.4 Bilgi AlıĢveriĢi Kararı (77/795/AET) Amacı-Politika hazırlığına bilgi sağlamak amacıyla Topluluktaki nehir sularının kalitesi ve miktarı ile ilgili genel bir değerlendirme yapmaya yardımcı olmaktır. Belirgin özel1ikleri-Karar, 12 farklı parametreden oluĢan izleme sistemiyle 124 izleme noktasından oluĢan (AT/2) bir ağ meydana getirmektedir. Üye Ülkelerle, sonuçları bir araya getirerek rapor yayınlayan Komisyon arasında bilgi alıĢveriĢi vardır. Yorumlar: Bu karar Topluluktaki akvatik çevrenin durumu hakkında genel bir değelendirme sağlayan takdir edilen bir giriĢimdir; ancak, bu kararın rolü günümüzde tartıĢmalı bir biçimde Avrupa Çevre Bürosu ve daha sonraki Talimatlardaki farklı izleme kuralları ile yer değiĢtirmiĢtir. Kararın yürürlüğe girmesinden itibaren oluĢt urulan zamana bağlı veri dizilerinin devam ettirilmesinin belirli bir önemi olabilecektir, ancak bu takdirde Komisyon, Çerçeve Talimatına çeĢitli izleme kurallarının dahil edilmesinin daha uygun olacağını düĢünmektedir. 1.5 Balıkların YaĢadığı Sular Talimatı (76/659/AET) Amacı- Balık yaĢamını, özellikle ticari olarak veya rekreasyonel amaçlarla yakalanan türlerin yaĢamını sürdürebilecek kapasitede olan veya olması gereken 53 tatlı su kaynaklarını korumaktır. Belirgin özellikleri-Kalite standartları ile uyumluluğu sağlamak için Talimatta üye Ülkelerden, Balıkların YaĢadığı suları tayin etmeleri, bunlarla ilgili su kalitesi standartlarını oluĢturmaları, söz konusu suları izlemeleri ve "kirlilik azaltım programları" oluĢturmaları istenir. Komisyon bu Talimatın uygulanıĢı hakkında Ġ995 yılında bir rapor hazırlamıĢtır. Yorumlar; Talimat Üye ülkelere, Balıkların YaĢadığı Suların tayın edilmesinde takdir hakkı verir, bu nedenle Topluluk genelinde çok farklı uygulamalar bulunmaktadır, bu Ģekliyle Topluluk bazında olu Ģturulacak herhangi bir kurala gerek olmayıĢı tartıĢmalı bir husustur. Bununla birlikte, Talimat bazı üye ülkelerde söz konusu suların zorla iyileĢtirilmesinde belirli bir öneme sahiptir ve Komisyon bu yararların göz ardı edilmemesini düĢü nmektedir. Suların Ekolojik Kalitesi Talimatına dair Komisyonun mevcut teklifinde, belirgin bir Ģekilde balık popülâsyonlarını destekleme kapasiteleriyle birlikte, yaĢam ortamları olan yüzey sularının korunması hususunda genel yükümlülükler tespit edilmesi önerilmiĢ olup, Balıkların YaĢadığı Sular Talimatının beğenilen niteliklerinin bu kurallara dahil edilmesi tasarlanmıĢtır, suyun Ekolojik Kalitesi teklifine iliĢkin ana unsurlar çerçeve Talimatına dahil edilecek ve bu nedenle, Balıkların YaĢadığı sular Talimatı çevre standartlarında bir tahrifat olmadan feshedilebilecektir. 1.6 Kabuklu su ürünlerinin yaĢadığı Sular Talimatı (79/923/AET) Amacı: Kabuklu su ürünleri popülâsyonlarının sürekliliğini sağlamak ve hasadı yapılan ürünlerin Kirlenmesini önlemek için kıyı suları ve acı suları korumaktadır. Belirgin özellikleri: Talimat, Ģekil itibariyle Balıkların YaĢadığı Sular Talimatına benzer, ancak kabuklu su ürünlerinin yaĢadığı sulara yapılan belirli deĢarjlara dair bazı özel kontrolleri de içerir. Komisyon, Balıkların YaĢadığı S ular Talimatı ile aynı zamanda ve aynı raporda bu Talimatın uygulanıĢı hakkında bir rapor hazırlanmıĢtır. Yorumlar: Tamamı olmasa da Balıkların YaĢadığı Sular Talimatına iliĢkin düĢüncelerin çoğu Kabuklu Su Ürünlerinin YaĢadığı sular Talimatı için de geçerlidir. Ayrıca hâlihazırda canlı bivalvia (iki kabuklu yumuĢakçalar) kabuklularının üretimi ve pazar arzına dair uyulması geren sağlık Ģartlarının belirleyen bir Talimat (91/49 2/AET) da bulunmaktadır. Bu nedenle Kabuklu Su Ürünlerinin YaĢadığı Sular Talimatı çevre standartlarında bir tahrifat olmadan feshedilebilir. 1.7 Yeraltı suları Talimatı (S0/68/AET) 54 Amacı: Yeraltı sularının tehlikeli maddelerle kirlenmesini kontrol etmektir. Belirgin özel 1ikleri:Talimatta üye Ülkelerden, belirli maddelerin yeraltı suyuna (Talimatın ekinde sıralanan) doğrudan veya dolaylı deĢarjını kontrolü, yani büyük ölçüde doğrudan deĢarjını ruhsat sistemi aracılığıyla kontrol etmeleri istenir. Bu ülkeler ruhsat Ģartlarına uyumluluğu ve yeraltı sularına olan etkileri izleyecektir. Yorumlar: Bu Talimat, yeraltı sularının korunması için benzer kuralların uygulanmasının tasarlandığı Tehlikeli Maddeler Talimatı ile kardeĢ (sister) Talimat olarak yürürlüğe girmiĢtir. Kabulünden bu yana, yeraltı sularının karĢı karĢıya kaldığı uzun vadeli zorlukların, kirliliğin gittikçe artan bir biçimde dağılmasıyla ve sürdürülebilir olmayan su çekim seviyeleriyle ilgili olduğu ve bu hususları n hiç birinin yeterince Talimat kapsamında olmadığı açıkça görülmüĢtür. Hâlihazırda Komisyon, yeraltı suları ile ilgili her türlü sorunları içeren bir Yeraltı suları ÇalıĢma Programı üzerinde çalıĢmaktadır ve yerel , ulusal ve topluluk bazında faaliyetlere baĢlamıĢtır. Topluluk bazında, Yeraltı suları Talimatının tamamen revize edildiği gereği ortaya konulacaktır. Yeraltı suları ve yüzey sularının korunmasını daha fazla entegre hale getirebilmek için, Yeraltı suları Talimatının revizyonu bütün Topluluk sularını kapsayan yeni bir Çerçeve Talimatında yer alacağından, asıl Talimatın feshedilmesi gereklidir. 1.8 Ġçme suyu Talimatı (80/778/AET) Amacı: insan tüketimi için tasarlanan suyun kalitesine dair katı standartlar belirleyerek insan sağlığını korumaktır. Belirgin Özellikleri: Bu Talimatla Üye Ülkelerden, 60'dan fazla parametre için katı kalite standartlarını ortaya koymaları, içme suyu kalitesini izlemeleri ve belirlenen değerlerle uyumluluğu sağlayarak gerekli adımların atılması istenmektedir. 1995 yılında Komisyon, Talimatın güncelleĢtirilmesi için bir teklif yayınlamıĢtır. Yorumlar: Bu Talimat önemli bir etkiye sahip tir ve genel olarak geçen on yıl içinde Topluluktaki içme suyu kalitesindeki tam geliĢimin ardındaki itici güç durumundadır. Talimat hükümetlere ve su temin edicilerine yatırım programları ile ilgili kararlı ve tahmin edilebilir bir zemin sağlamıĢtır ve tü keticiler kullanacakları suların tam olarak Topluluk genelindeki kalite standartları ile uyumlu olduğu ümit edilebilmektedir. Talimat, ürün standartlarını belirleyen diğer su kanunlarına göre oldukça farklıdır. Talimat, Çerçeve Talimatına dâhil edilmeyip tek tek baĢına uygulanmalı, çalıĢmalar Talimatın revizyonuna iliĢkin Komisyon teklifinin kabulü yönünde sürdürülmelidir. 1.9 ġehir Atık Sularının Arıtımı Talimatı (91/271/AET) 55 Amacı: Besin kirliliğinin ve böylece besinlerin neden olduğu kirliliğin (Ötrofikasyon) ana kaynaklarından biri olan Ģehir atık sularından gelen besinlerle (özellikle nitratlar ve fosfatlar) yüzey sularının kirlenmesini azaltmaktadır. Ayrıca, içme suyu amaçlı çekilen sudaki nitrat konsantrasyonlarının azaltılması da hedeflenmektedir. Belirgin özellikleri: Talimatla, Ģehir atık suları ve belirli sanayi sektörlerinden gelen atık suların toplanması, artımı ve deĢarjı hususunda kurallar oluĢturulur. Ayrıca atık su toplama sistemleri ve arıtım tesisleri hazırlığı ile tesislerde istenilen arıtım seviyesini belirlemek için bir zaman tablosu tespit edilir, zaman tablosu ve kurallar, belirtilen unsurların bir araya, gelmesi büyüklüğüne ve izleme aracılığıyla tespit edilmesi gereken alıcı suların hassasiyetine bağlı olarak değiĢiklik gösterir. Yorumlar: Bu Talimat uygulama sürecinde olup, istenilen standartların sorunun çözümü için yeterli olup olmadığını söylemek için daha çok erkendir. Talimat, çevresel kalite amaçları yaklaĢımı ile emisyon sınır değerleri yaklaĢımının bir arada kullanılmasına iyi bir örnektir. Sınırlı mali kaynaklar en etkin bir biçimde kullanılırken, Talimat yüksek düzeyde bir çevre koruması da sağlamaktadır. Komisyon, izleme ve Çerçeve Talimatı programının kuralları ile uyumluluğu sağlamak için değiĢiklikler teklif edebilir. 1.10 Nitrat Talimatı (91/676/AET) Amacı: Nitrat Kirliliğinin diğer bir ana kaynağından tarımsal kaynaklardan gelen nitrat kirliliği ile ilgilenerek Ģehir atık sularının Arıtımı Talimatını tamamlamaktır. Belirgin özellikler- Talimatta, üye ülkeler hakkında yüzey sularına ve yeraltı sularına tarımdan kaynaklanan nitrat seviyesindeki kaybı azaltmak amacıyla uygun Tarımsal Uygulama Prensiplerini oluĢturma ve teĢvik etme ile ilgili genel bir kural mevcuttur. Talimat izleme kurallarını kapsar ve nitrat kirliliğine karĢı hassas olarak tanımlanan alanlarda, organik gübrenin kullanma sınırları ile birlikte tarımsal faaliyetlere yasal olarak uygulanabilir olan sınırlamaları içeren ÇalıĢma Programları da bulunur. Yorumlar: Ģehir atık sularının Arıtımı Talimatı gibi, bu Talimat da uygulama aĢamasındadır. Ancak, üye ülkelerin genel olarak yükümlülüklerini zamanında yerine getirmedikleri de dikkate değer bir husustur. Yine Ģehir Atık Sularının Arıtımı Talimatı gibi, Nitrat Talimatı, gerekli olan yerlerde daha katı önlemleri zorunlu kılan su yönetimi ile ilgili iki yaklaĢımı bir araya getirmektedir. Komisyon izleme ve Çerçeve Talimatı programının kuralları ile uyumluluğu sağlamak için değiĢiklikler teklif edebilir. 56 1.11 Teklif edilen Suyun Ekolojik Kalitesi Talimatı (COM (93) 680 son sekli) Amacı: Yüzey sularının yaĢam ortamı potansiyellerini muhafaza etmek ve geliĢtirmek, bunu gerçekleĢtirerek, bu suların genel olarak kalitesini artırmak, içme ve diğer amaçlar için su kaynağı olarak potansiyel kullanımlarını artırmak ve yüze y sularının tatlılık değerlerini artırmaktır. Belirgin özellikleri: Teklif edilen Talimatta üye ülkelerden, yüzey sularının ekolojik durumunu izlemeleri, kirlilik kaynaklarını veya insan kaynaklı olumsuz etkileri belirlemeleri, "uygun ekoloj ik kalite"yi elde etmek için "iĢletmeyle ilgili hedefler" oluĢturmaları ve bu hedeflere ulaĢmak için "entegre programlar" uygulamaları istenmektedir. Teklif edilen Talimatta ayrıca entegre programların içe riği hakkında kamu ile müzakereler hususunda kurallar da vardır. Teklif hâlihazırda Konsey ve Parlamento tarafından görüĢülmektedir. Yorumlar: Komisyon, Suyun Ekolojik Kalitesi teklifinin genel yapı sının Su Kaynakları Çerçeve Talimatı için de uygun olduğu düĢünmektedir. Yani bu durum, tadilatların içeriğinin çok ötesinde teklifte ciddi değiĢiklikler yapılacağı anlamına gelmektedir. Bu nedenle Komisyon Yeni Çerçeve Talimatı için bir teklif hazırlamayı tasarlamaktadır ve aynı zamanda mevcut teklifi geri çekecektir. Yeni teklif Suyun Ekolojik Kalitesine dair çerçeve hazırlı ğını, farklı su kullanımını, yüzey suları ile birlikte yeraltı sularını ve su kalitesinin yanı sıra miktarı ile ilgili hususlar da dahil olacak Ģekilde geniĢletecektir. Avrupa Topluluğunun Konuyla Yakından ilgili olan Mevzuatı ; AĢağıda su yönetimi üzerine daha az doğrudan etki gösteren veya sadece bu konularla alakalı olan yasaların ilgili bölümlerinin listesi verilmiĢtir. 2.1 Kanalizasyon çamuru Talimatı (86/278) Amacı: Tarımda kanalizasyon çamuru kullanımını; toprak, bitki örtüsü, hayvanlar ve insan üzerine olan zararlı etkilerini önlemek amacıyla düzenlemektedir. Belirgin özellikleri: Ta1imatta, tarıma uygun arazilerde kullanılacak olan çamurdaki ağır metal konsantrasyonları için sınır değerleri ve topraktaki ağır metal konsantrasyonları için sınır değerleri dikkate alarak, bu metallerin yıllık olarak toprağa verilebilecek maksimum miktarları belirlenir. Ayrıca iĢlem, uygulama dönemleri, alınacak önlemler ve arıtma gibi çamurun kullanımıyla ilgili Ģartları da belirler. Yorumlar: Talimatın ana gayesi toprağın korunması ve bununla birlikte dolaylı 57 olarak yeraltı suyu kirliliğini de önlemektir. Komisyon tarımda kanalizasyon çamuru kullanımının, ġehir Atık Suları hakkındaki 91/271/AET Talimatının uygulanması gibi sebeplerle muhtemelen birkaç yıl içerisinde art acağını, arazi doldurma (Eylül 1996 için planlanan) ve Atık stratejisi (arazi doldurmaları daha az kabul görmekte olup, çamurların enerji elde etmek için yakılması olası değildir) hakkındaki Talimatı dikkate alır. Bö ylece Komisyon, bu Talimatın revize edilmesini tasarlamaktadır. 2.2. Rapor Hazırlama Talimatı (91/692/ AET) Amacı: Komisyona uygulama hakkında düzenli raporlar sunmak üzere. Üye ülkeler için çok sayıda çevresel Talimatlar uyarınca yükümlülükleri kolaylaĢtırmak ve koordine etmektir. Belirgin özellikler: Talimatla; su ile hava ile ve atıklarla ilgili yasaları içeren bir takım Talimatlar hakkında her yıl olmak üzere, üç yıllık bir rapor hazırlama dönemi tespit edilir. Su raporu; Yüzey suları Talimatı, Tehlikeli Maddeler Talimatı (ve bundan Türetilenler), Balıkların YaĢadığı Sular Talimatı, Kabuklu Su Ürünlerinin YaĢadığı Sular Talimatı, Yeraltı Suları Talimatı ve Ġçme suları Talimatını kapsamaktadır. Yorumlar: Rapor Hazırlama Talimatı, rapor hazırlama yükümlülü klerinin birçoğunu tek bir kanun bölümü halinde bir araya getirerek farklı çevre kanunlarının bölümlerinde yer alan Önlemlerin bazılarının koordine edilmesini gerektiği ni göz önünde bulundurmaktadır. Su sektöründe, Rapor Haz ırlama Talimatı aracılığıyla raporu hazırlanan birçok Talimat fesih edilecek ya da Çerçeve Talimatına, dahil edilecektir. Ancak, çerçeve Talimatındaki rapor ile ilgili yükümlülükler Rapor Hazırlama Talimatının üç yıllık dönemine dahil edilecektir. Bu nedenle Komisyon, Rapor Hazırlama Talimatına dair herhangi bir önemli değiĢikl ik teklifi hazırlamayı düĢünmemektedir. 2.3 Teklif Edilen Entegre Kirlilik önlenmesi ve Kontrolü Talimatı (COM (93) 423 son sekli) Amacı: Büyük ölçekli kirletici sanayiden kaynaklanan su, hava ve toprak kirliliğinin önlemek veya en az seviyeye indirmektir. Belirgin özellikler: Teklif edilen Talimatla, üye ülkelerdeki konuyla ilgili yetkili kuruluĢlardan, yerel çevre ve teknik değerlendirmeleri dikkate alarak, "En Ġyi Mevcut Teknikleri" esas alan kirletici emisyonları hususundaki sınırlandırmaları içeren su, hava veya toprağa olan emisyonları kapsayan sanayi faaliyetlerine dair entegre izinleri vermeleri istenecektir. Mevcut Topluluk emisyon sınırları ve kalite 58 amaçlarının tamamı minimum kural olarak yerine getirilmelidir. Teklif halen Konsey ve Parlamento tarafından görüĢülmektedir. Konsey 27 Kasım 1995 tarihinde metinle ilgili ortak bir görüsü benimsemiĢtir. Yorumlar: Teklif edilen bu Talimatla, hava, su ve toprağa olan emisyonlarla ilgili olan uygun bir yaklaĢım sağlamak üzere çoğu kirletici sanayi dalında kirlilik kontrollerini entegre hale getirme yolları araĢtırılmaktadır. Bu, mantıklı ve makul bir tekliftir; ancak, tek basına su koruma bölgeleri ister istemez yasanın dıĢına çıkarılmaktadır. Bu nedenle, teklifler arasında uyumluluğu temin etmek ve gerekl i veya faydalı olduğu kanıtlanabilen baĢka yerlere değinmeyi kapsaması dıĢında, bu teklifin suyla ilgili bir çerçeve hazırlığına dahil etme giriĢiminin bir faydası olmayacaktır. 2.4 Bitki Koruma Mamulleri Talimatı ve Teklif Edilen Biyositler (Canlı öldüren Maddeler) talimatı (9Ġ/4Ġ4/AET,COM (93) 351 ve COM (95) 387 -COD 465) Amacı: Kullanımlarının yeraltı suları ve yüzey sularında kirliliğe yol açmamasını sağlamak amacıyla, bitki koruma mamullerinin piyasaya arzını düzenlemektir. Teklif edilen Biyositler Talimatında da biyositler için aynı hususlar tasar1anmaktadır. Belirgin Özellikleri: Bitki Koruma Mamulleri Talimatında, diğerlerinin yanı sıra Talimatta ve bağlantılı "Tek tip Kurallar" Talimatında yer alan belirli temel kriterlerin sağlanması için bütün bitki yetiĢtiriciliği mamullerine ruhsat verilmesi istenmektedir. Ayrıca, bu talimat mamullerinin etiketlenmesi ve ambalajı ile ilgili kuralları da içermektedir. Benzer bir kural Biyositler Talimatı için de teklif edilmektedir. Yorumlar: Bu Talimatta su kalitesi yönetimiyle doğrudan ilgili olan ve su içinde yer alan önemli maddelere değinilmektedir. Ayrıca diğer hususlara da değinilmektedir, bu nedenle, herhangi bir su çerçeve yasasına dahil edilecek adaylar olarak değerlendirilemezler, ancak uyumlu oldukları ndan emin olmak gerekir. 2.5 Deterjan Talimatları (73/404/AET ve 73/405/AET) Amacı: Köpüren dayanıklı deterjanların neden olduğu nehir kirliliğini azaltmaktır. Belirgin Özellikleri: Talimatlar, Toplulukta satılmakta olan deterjanlara ait standartları belirler ve deterjanların en azından % 90 oranında biyolojik özelliklerini yitirebilir olmaları istenir. Komisyon halen, değerlendirme 59 yöntemlerini güncelleĢtirmek ve geliĢtirmek amacıyla Talimatları yeniden gözden geçirmektedir. Yorumlar: Bu Talimatlar, ürün verim standartları ile açıkça ilgili olan özel bir durumu belirleyen oldukça eski iki kanun bölümünü içermektedir. 2.6 Büyük Kazalar Talimatı (82/50/AET) Amacı: Ġnsanlar veya çevreye olan büyük kazaların oluĢumunu ve etkisini en aza indirmektir. Belirgin Özellikleri: Talimat, büyük kazaların insan veya çevreye önemli ölçüde zarar verebileceği kurum ve kuruluĢlarla ilgili kurallar koymaktadır. Kurallarda tehlikelerin tespit edilmesi, bağlı risklerin kontrol edilmesi ve büyük kazaların etkilerini hafifletici önlemlerle ilgili hazırlıklar bulunmaktadır. Yorumlar: Bu Talimat, genel anlamda insan ve çevre koruması ile ilgili kontrolleri bir Ģarta bağlayan genel bin "büyük kaza tehlikesi" Talimatıdır. Önlemler, diğer büyük kazalara uygulandığı Ģekliyle, bir "büyük kaza" olan su kirliliğine de uygulanır. Bu politika alanları arasında genel bir uyumluluğu sağlama zorunluluğu dıĢında, bu yönüyle suyla ilgili çerçeve hazırlığıyla birleĢtirilmesine gerek yoktur. 2.7 YaĢam ortamları ve KuĢlar Talimatı (92/43/AET ve 73/409/AET) Amacı: Topluluk içindeki biyolojik çeĢitliliğin muhafazasını temin etmektir. Belirgin özellikleri: Talimatlarda, korumalı alanların seçilmesi ve uygun yönetimi istenir. Buna, kirlilikten kaçınma ve ilgili olan yerlerde, su seviye ve su kalitelerinin muhafaza edilmesi de dahildir. Yorumlar: çerçeve Talimatı uyarınca gerekli olan entegre su yönetimi planlarının, bu Talimatlar ve benzer ulusal yasalar uyarınca belirlenen ala nları tanıma zorunluluğu vardır. 2.8 Çevresel Etki Değerlendirmesi Talimatı (85/3 6/AET) Amacı: Çevre konusunda yeni geliĢtirme projelerinin etkisi, planlama. Muvafakatinin verilmesinden önce değerlendirmeyi sağlamaktır. Belirgin özellikleri: Talimatta, çevre üzerine önemli ölçüde etkisi olabileceği düĢünülen belirli projelerin çok kapsamlı çevresel faktörlere (insanlar, flora, fauna ve su) göre etkilerinin değerlendirilmesi istenir. GeliĢtirme muvafakati verilmeden önce ilgili birimlerin, resmi ve ilgili kuruluĢların görüĢleriyle birlikte konu hakkındaki bütün bilgileri toplaması gerek ir. Yorumlar: Komisyon, eklerin kapsamını geniĢletmek amacıyla tasarlan an Talimatın (GOM (93) 575 son Ģekli) revize edilmesini teklif etmiĢtir. Konsey, bu teklifle ilgili ortak bir noktaya ulaĢmıĢtır. Komisyon ayrıca, Çevresel Etki Değerlendirmesi 60 Talimatı ilkelerinin çevre hususunda önemli bazı plan ve programların etkilerini kapsayacak Ģekilde geniĢletilmesi üzerine bir teklif hazırlamayı da düĢünmektedir. 2.9 Kimyasal Maddelerin sınıflandırılması, Etiketlenmesi ve Risk Değerlendirmesini Kapsayan Yasa Amacı: Kirliliğe neden olabilecek sanayi maddelerinin risklerini değerlendirmek ve piyasaya arzını düzenlemektir. Belirgin Özellikleri: Yasa, tehlikeli maddelerin sınıflandırılması ve etiketlenmesi hususunda çerçeve kurallarını belirleyen bazı Talimat ve 38/739/AET). Tüzükleri Ayrıca, içerir yeni (67/548/AET, ve mevcut 793/93/AET, kimyasal 78/63Ġ/AET maddelerin ve riskinin değerlendirilmesi hususunda iki önemi de içermektedir. (93/67/AET Talimatı ve 1488/94 Tüzüğü). Bu yasalarla elde edilen değerlendirme bilgi leri ve deney sonuçları, genellikle su kirliliği ve akva tik ekosistemler dahil olmak üzere kirlilikle ilgili diğer bir grup yasadaki faaliyetleri baĢlatmaktadır. Yorumlar: Yasanın bu kısmı bu bildiride tartıĢılan hususlardan etkilenmemektedir. Topluluğun su Politikası konusundaki ilkeleri Türkiye'de "Su" ya iliĢkin olarak hazırlanacak her tür yasal düzenlemeye yansıtılabilecek özellikte ve esnekliktedir. Ancak; Entegre su Yönetimi ve giderek Nehir Havzası Yönetimi konusunda Fransa su Yönetimi incelemelerinde yer alan kuĢkuların ve sakıncaların aynen Avrupa Topluluğu Su Yönetiminin tıpa tıp örnek alınmasında da geçerli olacaktır, Avrupa ülkelerinin kabul ettiği ve mevzuatında yer alan Talimatların ise "Çerçeve Yasa" niteliğinde olması gereken "Su Yasasında" yer almasının, daha baĢka bir deyiĢle; Casuistique bir metotla Su Yasasının düzenlenmesinin "Çerçeve Yasa" niteliğini yok edeceği de bir gerçektir. Avrupa Topluluğu mevzuatında yer alan bu talimatların ülkemizde Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğinde ve 2560 sayılı Yasaya istinaden çıkarılan Yöresel Su kaynaklarını Korunma Yönetmeliklerinde muhakkak yer alması gerekmektedir. 2.7 BREZILYA SU KAYNAKLARI POLĠTĠKASI (8 Ocak 1997 Tarih ve 9433 sayılı Kanun) Brezilya su Yasasının 1.maddesinde ve Ulusal su Politikas ının esasları söyle tespit edilerek sıralanmıĢtır. 1) Su, kamu malıdır, 2) Su ekonomik değer olan sınırlı doğal bir kaynaktır, 3) Herhangi bir yokluk anında Su Kaynakları kullanımında öncelik, insanların kullanımına ve hayvanların sulanmasına verilmiĢtir. 61 4) Su Kaynakları Yönetimi suyun çok amaçlı kullanımına müsaade etmelidir. 5) Ulusal Su Kaynakları Politikasının yerine getirilmesinde ve Ulusal Su Kaynakları Yönetim Sisteminin uygulanmasında Nehir Havzaları esas alınır. 6) Su Kaynakları Yönetimi merkezileĢtirilmeli ve bu kaynakların yönetimine kullanıcıların, ilgili kuruluĢların ve hükümetin katılımı olmalıdır. Bunun dıĢında Türkiye'de çıkartılacak bir yasaya örnek olması bakımından kamuya ait suların ekonomik bir mal olarak ele alınması ve kullanıcıya onun gerçek değerini vermesi gerektiğini belirtmek açısından da ve tasarruflu kullanımı da getirerek olan ücretli Su kullanımı ilkesinin ele alınması gerekmektedir. Ancak; Brezilya Devletinin federal bir devlet oluĢu, ırmaklarının Türkiye'ye göre çok büyük havzalar oluĢturması, nehir bazında Havza Yönetimine gerektirmiĢtir Daha önceki bölümlerde; örneğin Fransa Su Yönetimi ve Avrupa Topluluğ u Su Politikası'nın değerlendirmelerinde belirtilen sakı ncalar Brezilya Su Yasasının örnek alınmasında da söz konusu olabilecektir . 2.8 ĠSRAĠL SU YASASI 1) Sınırlı Su Kaynaklarına sahip olan Ġsrail Devletinde, Su Kaynakları Yönetimi ülke kalkınmasının en önemli unsurlarından biridir. Su kaynakları devletin kontrolü altındadır, kamu malıdır ve ülkenin geliĢimi ve insanların ihtiyaçla rına göre tahsis edilmelidir. 2) Su konusundaki Ġsrail Parlamentosu (Knesset)‟nun sorumluluğu Tarım Bakanlığına devredilmiĢtir. Bakanlık, Su Kanunlarındaki usullere istinaden uygulama yapmakla sorumludur. Tarım Bakanlığının alt birimi olan Su MüfettiĢliği vardır. MüfettiĢi Hükümet atamaktadır. 3) Karar verici mekanizma olarak Su Kurulu vardır. Kurul üyelerinin 2/3 ü halkın, 1/3 ü hükümetin temsilcileridir. Kurula Tarım Bakanı ve Su MüfettiĢi baĢkanlık eder. Bunun dıĢında Su Komisyonu, Hidrolojik Servis, Tahsisler ve Lisans Bölümü, GeliĢtirme Bölümü, Planlama Bölümü, Su Kalitesi ve Atık su Bölümü, Toprak Koruma ve Drenaj Bölümü, Ekonomik Bölüm, Yasal Büro, Ġdare ve Organizasyon Birimi, Drenaj Havzasının iĢletilmesi, Kirliliğin önlenmesi, göl kıyılarına dikka t edilmesi, danıĢmanlık ve kontrol iĢlerinden sorumlu olan kinnes et yönetimi, dengeleme fonu, Su ĠĢlerine Değerlendirme Komitesi, statü Planlama Komitesi B ölümsel Kurul gibi alt organlarla Ġsrail Su Yönetimi çok karmaĢık bir yapıya sahiptir. Hazırlanacak bir "Su Yasası" için örnek alınacak özellikleri özetle Ģöyle 62 sıralanabilir; 1) Su kamunun malıdır ve Devletin kontrolü altındadır. 2) Su ekonomik bir değerdir ve kullanıcı ücret öder. 3) Su tahsisleri; yıllık üretim ve kullanma izni her üreticiye ve su kullanmasına verilir, ülkede çoğu bölge, su tüketiminin belirlenen oranlarda sınırlı olduğu yerler tahsisli bölge olarak ilan edilir, Su ücretleri, üretici, temin edici ve tüketici arasında su kullanımından dolayı belirlenmiĢ olan bir fiyattır, ücret tarife ile belirlenir. 4) Su kalitesinin korunması, su kalitesi gözlemler yürütülmesi, çevrenin korunması, atık su metotlarının koordinasyonu ve veri toplanması, atık suların arıtımı ve tekrar kullanımı ile ilgi olarak data toplamak su kalitesi ve atık su bölümünün görevidir, bu bölümün Sağlık ve çevre Bakanlıkları ile koordineli olarak su kalitesini gözlemler. 2.9 GÜNEY AFRĠKA CUMHURĠYETĠ SU POLĠTĠKASI (Yeni Ulusal Su Politikaları Hakkında Hükümetin Resmi Görüsü) Güney Afrika Cumhuriyeti'nde Su bölünmez bir ulusal kayna k olup, "Ulusal Su Kaynakları nicelik, nitelik ve güvenirliğinin yönetimindeki amaç, toplumun bu kaynakların kullanımından optimum, uzun vadeli, çevre acısından sürdürülebilir sosyal ve ekonomik faydalar sağlamaktır." Güney Afrika da yeni Su Politikasının bireyler acısından eĢitlik getirmesi esastır, Cumhuriyetin geçirmiĢ olduğu ırk ayırımı politikasından sonra bu husus önem kazanmaktadır. Dolayısıyla "Su Hizmetlerine UlaĢımda eĢitlik. Su Kaynaklarına ulaĢımda eĢitlik. Su kaynağı'nın kullanımından elde edil en faydalara ulaĢımda eĢitlik" optimum kaynak kullanımı ve muhafazası ile birlikte büyük önem kazanmaktadır. Politikaya hakim olan önemli kavramları " optimum", "çevresel sürdürülebilirlik" ve "sosyal ve ekonomik fayda" dır dır, Güney Afrika'nın kıt su kaynaklarının uygun kullanımının idaresi, korunması ve belirlenmesinde "kamu güveninin" koruyucusu olarak Hükümetin rolünün benimsenmesi yeni su yönetimi yaklaĢımının esasını oluĢturmaktadır. Bu sekil yeni su yasasının temeli olacaktır. Kamu güveninin ana fikri; su kaynaklarının halka ait yönünü ve bu kaynaklara adil ulaĢımını temin etme zorunluluğunu dikkate alarak, Güney Afrikalıların hepsinin yararına ulusal Hükümetin su kullanımını düzenleme sorumluluğu olmasıdır. Bunun 63 esası, bu kıt kaynakların kamu yararına faydalı bir Ģekilde kullanılmasının temin edilmesidir. Geleneksel olarak, kamu güveni, örneğin; kano taĢımacılığı gibi halkın nehirleri rekreasyonel kullanım hakkı dahil olmak üzere halkın suya ulaĢımını korumuĢtur. Güney Afrika mahkemeleri tarihi halkın bu haklarına çok dar açıdan bakarken, Hükümetin kamu güvenine dair yenilenen taahhüdü; Güney Afrika hukukunun kaynağına döneceği ve kamu hakları konusunda geniĢ maksatlı bir anlayıĢı benimseyeceğidir. Ulusal Hükümet kamu güveni yükümlülüklerini su Ģekil de gerçekleĢtirmeyi taahhüt etmektedir; - Temel evsel ihtiyaçlar için yeterince suya ulaĢımı garanti ederek; - Çevre ihtiyaçlarının karĢılanmasını temin ederek; - Su çevriminin (kaynağın sürdürülebilirliğinin ve yenilebi1irliiğinin bağlı olduğu süreç) birbiriyle bağlantılı yapısını dikkate alarak; - Su havzaları arasındaki suyun naklini temin ederek; - Güney Afrika'nın komĢularına karsı yükümlülüklerine saygı göstererek; - Halkın suyunun koruyucusu olma taahhüdünü yerine getirerek. Bu nedenle, kamu güveni, su kaynaklarının yönetimi, korunması ve su kullanımının düzenlenmesinde ulusal Hükümetin sorumluluklarına dikkat çekilmektedir. Bu husus yeni Su Yasasının ana kavramı olacaktır. Kamu güveni fikri Güney Afrika hukukunda yeni bir kavram değildir. Güney Afrika mülkiyet hukukunun köklerini aldığı Roma Hukukunda bu husus mevcut olup, genellikle nehirler, denizler ve deniz kıyısı ile ilgili hakların belirlenmesinde kullanılmaktaydı. Kamu güveni ayrıca uluslar arası acıdan da kabul gören bir kavramdır. Örneğin; Amerika BirleĢik Devletleri'nde göller gibi iç su kaynaklarını suyun kamu güvenine tabi olmasını esas alarak korumak amacıyla, mahkemeler özel su haklarını iptal etmiĢtir. Bu durum kamu güvenine dair Roma Hukuku prensibini teyit etmektedir; Kamu güveni, kamu amaçları için kamu mülkiyetini kullanmada yalnızca devletin gücünü esas almamakta, ayrıca halkın ortak zenginliği olan nehirler, dereler, göller, bataklıklar, gelgit arazileri ve deniz kıyılarının korunmasını devletin yükümlülüğü altına almaktadır. 2.10 MEKSĠKA SU YASASI VE SU YÖNETĠMĠ Ulusal Sular Hakkındaki bu kanun BirleĢik Meksika Devleti Anayasasının 27.md. 64 uygun olarak kaleme alınmıĢtır. Kanunun amaçları, Su kaynaklarının tüketimini, kullanımını, geliĢimini, dağıtımını ve kontrolünü düzenlemenin yanı sıra, bu kaynakların kapsamlı ve süregelen geliĢim amacı ile miktarlarını ve kalitelerinin de korunmasını sağlamaktadır. Bu hükümler, ister yüzey suyu, ister yeraltı suyu olsun bütün ulusal sulara uygulanmaktadır. Bu amaçlar için kanunda sözü edilen tanımlar ise söyle sıralanabilir; I. "ulusal sular"; BirleĢik Meksika Devleti Anayasasının 27 (5) maddesi uyarınca millet tarafından sahip olunan sulardır; II. "Akif er": Yeraltı suyunun depolanmasına veya çevrimine sebebiyet veren jeolojik formasyonlardır, Bu tür jeolojik formasyonlardan yeraltı suları kullanım için çekilebilir. III."Akarsu Yatağı": SelleĢmeye yol açmaksızın maksimum miktarda suların akmasına müsaade edebilen gerekli kapasiteye sahip doğal veya suni kanallardır. AĢırı akım olduğu zaman, suyu kontrol edici yapılar inĢa edilmediği takdirde doğal kanal, yatak olarak anlaĢılacaktır."Hidrolojik Havza": Suların, bir tek nehir oluĢturan nehir yatakları ağı aracılığı ile denize boĢaldığı alanı ifade eder veya sular denize boĢalmasa bile suların diğer kesimlerden farklı kendi baĢına bir sistem oluĢturduğu sahalardır. Akifeleri ile birlikte havza, su yönetimi amaçları için temel birimi meydana getirmektedir. IV. "Komisyon": Ulusal Su Komisyonu, Tarım ve Su Kaynakları Sekreterliği altında yerinden yönetim icra eden yetkili bir birimdir. VI. "Standartlar": Ulusal suların korunması ve kalitesine atıfta bulunan Federal Önlemler ve Standartlar Kanunu ile Ulusal Mülklere değinen 113. Maddeyle uyumlu olarak Komisyon tarafından yayımlanan resmi Meksika Standartlarını ifade etmektedir. VII. "Birey veya Kurum ĠĢbirliği": Bireyler, topluluklar, birlikler, Ģirketler ve diğer kurumlar kanun tarafından belirlenen yasal statüye sahip olarak kanun ile belirtilen sınırlar içinde ve Ģeklinde iĢbirliği yapmaktadırlar. VIII. "Yamaç Bölgesi": Akarsu yatağına bitiĢik 10 m geniĢliğinde Ģerit halinde uzanan veya maksimum su seviyesinden yatay olarak ölçülen, akarsu depozitlerini içeren kısımdır. Yamaç geniĢliği 5 m veya daha az geniĢliğe sahip olan nehir yatakları için bu bölge 5 m olabilir. Maksimum su seviyesi hesaplaması Ģimdiye kadar yapılan düzenlemelerle uyumlu olarak Komisyon tarafından belirlenen maksimum kret seviyesi temel alınarak 65 belirlenmektedir. Nehirler için yamaç Ģeritleri menfanın 100. metresinden, suların denize boĢaldığı noktaya kadar olan kesim olarak sınırlandırılabilir. IX. "Su Temini ve Kanalizasyon Sistemi": Halka su Temin hizmetlerinin yapılmasına müsaade Eden çalıĢmaların bütünüdür, bu çalıĢmalar halk sağlığını koruma tedbirlerini, suyun isalesini, atık suların arıtmasını, tanzimini ve deĢarjını içermektedir. X. "Tüketim Kullanımı”; Aktiviteleri yerine getirmek için belirli kalitede tüketilen su hacmidir. Belirli kalitede çekilen su hacminden, deĢarj edilen diğer kalitedeki hacmin çıkarılması ile hesaplanmaktadır. Bu miktar ilgili ruhsatta belirtilmektedir. XI. "Hane Halkı Kullanımı": Hane halkının ihtiyaçlarını kendilerini memnun edecek tarzda karĢılamak için gerekli suyun kullanımını belirtmektedir. XII. "Göl, Lagün veya Koy": Düzenli maksimum kret kotu yüksekliği ile sınırlandırılan ulusal suların doğal rezervuarlarını ifade etmektedir. XIII. "Tampon Bölge": ġimdiye kadar ki düzenlemelerle uyumlu olacak Ģekilde belirlenen, su yapılarının korunması, uygun isletilmesi ve denetlenmesi için Komisyon tarafından her bir durum için kapsamı belirlenen bu tür su kontro l yapılarına, barajlara komĢu Ģerit halindeki araz i parçasıdır. Su Yönetim Su kaynaklarının yönetimindeki ve bu kaynakların kamu malı olduğu hususundaki yetki Federal icra Bürosunun sorumluluğundadır. B üro bu sorumluluğunu ya doğrudan ya da Komisyon aracılığı ile uygulanmaktadır. Bu kanunun uygulanması ile uyum arz eden amaçlar için Federal icra Bürosu, federal yetkili hükümetler ve belediye çalıĢmalarının koordinasyonunu teĢvik edecektir. Büro bunu yaparken bu kuruluĢların yetkileri hususunda ön yargılı olmayacaktır. Aynı Ģekilde Federal Ġcra Bürosu, su çalıĢmaları ve hizmetlerinin inĢasında ve idaresinde su kullanıcılarının ve özel kurumların gerekli olduğu hususunu vurgulayacaktır, Federal Ġcra Bürosu; I.Kullanıcıların Katılımı ile uyumlu olacak Ģekilde ulusal sular üzerindeki sınırlamaların belirlenmesi ve kaldırılması konularında hükümler yayımlar. II.Kullanıcıların Katılımı ile uyumlu olacak Ģekilde, yüzey suları ile birlikte yeraltı sularının serbestçe çekimini de içerecek Ģekilde kullanımlarını düzenler. 66 III. Kamu yararı için kamulaĢtırma yapıldığı zaman, sulama alanlarını tesis eder. IV. Kamu yararı söz konusu olduğunda, kamulaĢtırma , menkullerin tamamen veya kısmen geçici alıkonulması veya hakların sahipliği üzerindeki sınırlamalarla ilgili oları hükümleri yayımlar. V. Kanunun verdiği diğer yetkileri uygular. AĢağıda belirtilen hususlar kamu yararına olacak Ģekilde duyurulur; su I.Kamu iĢleri ve ilgili hizmetlerin inĢası , iĢletilmesi, korunması, rehabilitasyonu, iyileĢtirilmesi ve geliĢtirilmesi için gerekli olan sabit malların kullanılması veya elde edilmesi ve diğer faaliyetlerin, gayrimenkullerin ve gerekli iletiĢim kanallarının elde edilmesi ve kullanımı. II. Havzaların, akiferlerin, nehir yataklarının, su kütlelerinin ve ülkenin sahip olduğu diğer kaynaklar ile su temini için su içeren yeraltı tabakalarına suyun süzülmesinin korunması, iyileĢtirilmesi ve muhafaza edilmesi, bir havza veya su bölgesinden diğerine suyun yön1endirilmesi. III. Kamu hizmetlerinde kullanılması için elektrik enerjisi üretmede ulusal suların kullanımı. IV. Ulusal yüzey ve yeraltı sularının hidrolojik dengesinin halkın kullanımı için uygun olsun diye çekim limitlerinin, yasaklamaların, rezervlerin ve su kullanımındaki değiĢimlerin yeniden belirlenmesi. V. Atık su arıtma tesislerinin hizmete açılması ve bu tür suların tekrar kullanılması için alınan önlemlerin yerine getirilmesinin yanı sıra su kirliliğinin önlenmesi ve kontrolü için gerekli tesislerin inĢası. VI. Sulama alanları veya drenaj birimleri ile uyumlu olacak Ģekilde tesislerin kurulması ve sulama veya drenaj alanlarının belirlenmesi için gerekli diğer sabit malların ve arazilerin elde edilmesi. VII. Ġnsanlara veya tesislere tehlikeli olabilecek aĢırı meteorolojik olayların etkilerinin zararlarının karĢılanması ve önlenmesi. VIII. Ulusal suların miktarını ve kalitesini ölçmek için gerekli ekipmanların kurulması. Ulusal Su Komisyonu Tarım ve Su Kaynakları Sekreteri'ne aĢağıda belirtilen huĢular için yetki verilmiĢtir: I. Federal Ġcra Bürosuna ülkenin su politikasını önermek. II. Komisyonun, Teknik Konseyinin baĢkanı olarak görev yapmak. III. Yasal hükümlerle özellikle görevlendirildiğinde su konularında karar verme 67 (yargılama) hakkına sahip olmak. Komisyon Ģu hususlarda yetkilendirilmiĢtir: I.Su konularında bu kanun tarafından verilen yetkileri federal yargılama hakkı kapsamı içinde uygulamak. Burada Federal icra Bürosu tarafından doğrudan uygulanacak olan yetkiler hariç tutulmuĢtur. II. Ulusal su programının belirlenmesi, revize edilmesi ve yerine getirilmesinin gözlenmesi. III. Ulusal suları ilgilendiren hususlarda Federal Hükümetin çalıĢmalarında birliktelik ve istikrarı temin eden kriterleri, prensipleri ve tüzükleri önermek ve her bir program ile bu programın yerine getirilmesi için kaynak tahsisi arasında istikrarı temin etmek ve gözlemek. IV. Su temini ve kanalizasyon sistemlerinin, halk sağlığını koruma tedbirlerinin, su arıtma tesislerinin ve tekrar kullanım sistemlerinin, sulama, drenaj, sel kontrol ve koruma sistemlerinin geliĢimini teĢvik etmek ve desteklemek, uygun olduğu takdirde. Komisyonun hüküm vermeye yetkili olduğu konu kapsamına giren hizmetlerin sağlanması için anlaĢmalar yapılması veya imtiyazlar teĢvik edilmesi veya üçüncü Ģahıslar ile aynı fikirde olunması. V.113. Maddede bahsedilen ulusal su kaynaklarının ve gayrimenkullerin yönetimi ve muhafaza edilmesi, havza yönetiminin yanı sıra ulusal su kaynaklarının ve gayrimenkullerin kalitelerinin korunması ve kontrol edilmesi. VI. Doğrudan veya üçüncü Ģahıslarla yapılan anlaĢmalar veya onlara verilen imtiyazlar aracılığı ile Federal Su Kontrol yapılarının programının, çalıĢmasının, inĢasının, iĢletilmesinin, korunmasının ve bakımının yapılması, ayrıca suyun geliĢimi ve suyun kalitesinin muhafaza edilmesi için yapılacak olan iĢlemlerin yerine getirilmesi. VII. Bu metinde bahsedilen imtiyazlar, teĢvikler ve müsaad eler için ruhsatlar vermek, Su Haklarının Kamu Tescilini muhafaza, etmek ve hakları tanımak. VIII. Burada anlatılanlarla uyumlu olacak Ģekilde su ile ilgili konularda ortaya çıkan anlaĢmazlıkları çözmek için kullanıcıların ricası üzerine hakem olarak aracılık yapmak ve gerekli olduğunda hizmet etmek. IX. Hidrolojik çevriminin bütün safhalarında suyun muhafaza edilmesini ve suyun randımanlı kullanımını teĢvik etmek, suyun hayati derecede önemli ve az bulunur bir kaynak olduğunun dikkate alınarak ortaya konulmasını sağlamak. X.Federal Mali Yasa ile uyumlu olacak Ģekilde idari yönetim, hüküm verme, gelir belirleme, gelir toplama, vergilendirme ile Komisyona tahsisi yapılan ücretler ile 68 aidatların incelenmesi hususunda verilen Mali yetkileri uygulamak, XI. Su ile ilgili olan bilimsel araĢtırma ve geliĢmeleri uygulamak, teĢvik etmek ve insan kaynaklarının eğitimini gerçekleĢtirmek. XII. Federal önlemler ve standartlar Kanunu ile uyumlu olacak Ģekilde su standartlarını yayımlamak. XIII. Bu kanunun uygulanmasını izlemek, idari iĢlemler için adı gecen hususları yorumlamak, yaptırımlar uygulamak, Federal icra Bürosunun görev kapsamında olmayan yetkinin verdiği iĢlemleri yerine getirmek. XIV. Komisyona tahsis edilen kaynakların ve Komisyonun yönetiminde teknik ve idari hususlarda kendi kendine karar verme hakkına sahip olarak özerk davranmasının yanı sıra Komisyonun programlarında ve bütçesinde belirtilen amaçların, hedeflerin ve görevlerin tam anlamıyla yerine getirilmesi için yönetimde özerk davranmak. XV. Her bir durumda, devletin sahip olduğu mallar ile ilgili olarak Diario Oficial de la Federacion'da (Resmi Gazete) basılmak üzere konuya özgü resmi deklarasyon yayımlamak. XVI. Kanun veya tüzükler tarafından belirtilen bütün diğer fonksiyonları yerine getirmek (Madde 10.) Ulusal Su Komisyonu, Federal Müfett iĢlerden ve Mali ve Kamu Kredi, sosyal GeliĢim, Enerji-Maden ve ilgili Kamu Sanayi, Tarım ve Su Kaynaklarında üye olanlar ile Sağlık ve Balıkçılık Sekreterlerinden oluĢan bir Teknik Konseye sahiptir. Her bir unvan temsilciliği için gerekli vekı11er atanabilir. Atama uygun görüldüğü zaman, Konsey diğer federal bölümlerin, büroların baĢkanlarını ve federal kurumların, belediyelerin ve kullanıcıların tem silcilerini oturuma davet edebilir. Madde 11. Teknik Konsey aĢağıda belirtilen hususlar ile yetkilendirilmiĢtir: I.Su isleri ile ilgili olan federal bürolar arasında koordine edilen çalıĢmalar ile programın müsaade ettiği politika ve önlemleri görüĢmek ve onaylamak. II. Komisyonun gelirleri, menkulleri kaynakları ve suyun yönetimi ile ilgili olarak kendine sunulan konuları ele almak. III.Komisyonun programlarını ve bütçesini görüĢmek, bunların yerine getirilmesini izlemek ve Genel Müdür tarafından sunulan raporları görüĢmek. IV. Komisyon tarafından borç alınması gerekli görülen yardımın Ģartlarının görüĢülmesini ve sonuçlandırılmasını önermek. V. Havza konseylerinin kurulmasını onaylamak. VI. Bu kanun veya kanunun tüzükleri tarafından belirtilen diğer aktiviteleri yerine 69 getirmek ve görevinin yapılması için gerekenleri uygulamak. Federal Ġcra Bürosu tarafından atanan Ulusal Su Komisyonu'nun Genel Müdürü, Komisyonu yönetmektedir ve Komisyonun ve idari birimlerin per sonelinin yasal temsilcisi durumundadır. Genel Müdür aynı zamanda, Komisyon için el kitapları yayımlatır, Onaylanan bütçenin yürütülmesini idare eder. Karar verme hakkı olan konularda yetkilerini verebilir ve kanun ve tüzükler tarafından kendine verilen diğer yetkilere sahiptir. Havza Konseyleri Teknik Konseyin kararını takiben havzalardaki çalıĢmaları koordine etmek ve Komisyon, federe bölümler, eyalet, belediye bölümleri ve büroları ile birlikte konu olan hidrolojik havzada su kaynaklarını kullananların temsilcileri ile irtibatı sağlamak için Komisyon tarafından su yönetimini iyileĢtirmek, su altyapısını ve ilgili hizmetleri geliĢtirmek, havza kaynaklarını korumak için çalıĢmaların düzenlenmesi ve programların yapılması amacı için havza konseyleri kurulmaktadır, Havza konseylerinin amaçları içinde, Komisyonun tehlike anında, ender görülen yokluk durumunda, aĢırı çekim veya koruma alanlarının ilan edilmesi anında mevcut haklar için geçici sınırlamalar yapılması hususunda kullanıcılar ile aynı fikirde olması hususu yer almaktadır. Böyle durumlarda hane halklarının içme kullanma amaçlı tüketimleri önceliğe sahiptir. Kullanıcı1arın Organizasyonu ve Katılımı; (Madde 14) Bu kanuna ve tüzüklerine uyumlu olacak Ģekilde eyalet, bölge veya havza bazında kullanıcıların katılıma olan gerekliliğini desteklemek, su kaynaklarının kalitesini kontrol etmek. Korumak ve geliĢimini iyileĢtirmek için Komisyon kullanıcı organizasyonlarına sıcak bakmakta, kurulmasını teĢvik etmekte ve desteklemektedir. Yasanın 48. maddesinden itibaren Halk KuruluĢları ve Sulama Birliklerine ayrılan onuncu bölümün 6cı maddeye kadar devam etmekte olup, bu denli detayın "Su Yasası" gibi bir çerçeve yasaya alınması mümkün değildir. Öte yandan Yedinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planında ve Hükümet Programlarında yer alan "Su Kullanıcı Birlikleri Kanunu" planda su yasasından ayrı olarak yer alması ve bu konudaki çalıĢmaların ilerlemesi nedeniyle Meksika Ulusal Su Yasasının bu bölümünü n raporda yer almasına bir yararı da yoktur. Ancak bu Kanun Taslağı bugüne kada r yasalaĢmamıĢtır. Meksika Su Yasasının diğer bölümlerinin çıkartılacak Su Yasasında çok geniĢ bir 70 kaynak görevi yapacağı da muhakkaktır. 71 2.11 BELÇĠKA SU YÖNETĠMĠ Hükümet suyu insan hakkı kabul eder. 19 Nisan 2005‟de Belçika hükümeti bir “su önergesi” kabul etti; bu önergede içme suyuna eriĢim, Belçika Anayasası‟nda yer alması gereken, bir insan hakkı olarak tanınmaktadır. Önerge ayrıca içme suyu sağlanması ve sağlıklı hale getirilmesi konusunda, suya ulaĢım ve dağıtımının kamunun yetkisinde olması gere ktiğine ve geliĢmekte olan ülkelere uluslar arası finans ve ticaret kuruluĢları tarafından kendi su pazarını liberalleĢtirmeleri ve özelleĢtirmeleri hususunda baskı yapılmaması konusuna dikkat çekerek, kalkınma yardımlarının belirgin bir biçimde artması gerekliliğine değinir. Önergenin diğer unsurları kullanıcı katılımı (özellikle kadınların ), bütünleĢik su kaynakları iĢletimi, merkezi ve yerel hükümetlerin güçlendirilmesi, yoksulların yararına su tariflerinin geliĢtirilmesi ve BirleĢmiĢ Milletler himayesinde uluslar arası bir “su mahkemesi” kurulması konularına ağırlık verir. Su önergesinin kabulü 465 STK, sendika, danıĢma grubu ve hareketini temsil eden, 11.11.11, Belçika‟daki Flaman Kuzey Güney Hareketi Koalisyonu‟nun 2003‟de baĢladıkları baĢarılı kampanyanın sonucu gerçekleĢmiĢtir. Koalisyon, 2005‟deki dünya su gününde, sivil toplum grupları birliğinin de liderlerinden biriydi ve Avrupa Topluluğunu geliĢmekte olan ülkelerde özel sektörün büyümesi konusunda taraf olmayı bırakması ve “çalıĢabilir kamu su t emini seçenekleri” hususunu desteklemesi konusunda çağrı yapmıĢtır. Bu anlayıĢ çıkarılacak Su Yasasında yer almalıdır. 3. Yabancı Su Mevzuatlarının Ortak Yönleri ; Ġncelenen bütün mevzuatın ortak faydalarını özetlemek ve sıralamak gerekirse; 1) Hemen bütün ülkelerde kamuya ait suların Devletin Hüküm ve Tasarrufunda olduğu görülmektedir. 2) Nehir havzası bazında yönetimi kabul eden bazı ülkeler dıĢında (ki bunlarda da denetim yine devletin yetkisindedir)Su Yönetiminin Devlet tarafından yürütüldüğü anlaĢılmaktadır. 3) Ġnceleme yabancı mevzuatın hemen hepsinde; su kaynaklarının yararına en uygun düzeyde optimal kullanımı ve faydalanılmasının esas olduğu, su kalitesini koruma ve sürdürme koĢulu ile aĢağıdaki önceliğe göre kullanılması gerektiği konusunda yaklaĢım birliği olduğu müsaade edilmiĢtir. Bu öncelik sırası söyle sıralanmaktadır; a) Ġçme ve kullanma ihtiyacı 72 b)Hayvanlar için doğal hayatın idamesi için gerekli su ihtiyacı c)Tarımsal sulama suyu ihtiyaçları d)Enerji ve sanayi suyu ihtiyaçları e)Ticaret, turizm, tasıma, balıkçılık, avcılık, el sanatları ve sair su ihtiyaçları 4)Hemen her ülke yasasına su kaynaklarını kullanım bedelini koymuĢlardır, 5)Hemen her ülke su kaynaklarının koruması için "kirleten öder" ilkesini yasalarına koymuĢlardır. 6)Hemen her ülke su kaynaklarının geliĢtirilmesi ve kullanımında optimum faydanın sağlanması için su kaynakları bilgi sisteminin kurulmasına özen göstermiĢlerdir. Ekte yer alan “Su Kanunu Tasarısı Taslağı” bu anlayıĢ ve yaklaĢımlara göre kalem alınmıĢtır. 4.SU YASASI ÇALIġMALARI Bilindiği üzere Yedinci BeĢ Yıllık (1996 –2000) Kalkınma Planının onaylandığına iliĢkin 18.7.1995 tarih ve 374 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı 25 Temmuz 1995 tarihinde 22354 (mükerrer) sayılı Resmi Gazete ile yayımlanarak yürürlüğe girmiĢtir. 1–1) a) Kalkınma Planının 131–134 üncü maddelerde yer alan "E.KIRSAL ALT YAPI" baĢlıklı bölümün "c. Hukuki ve Kurumsal Düzenlemeler" alt baĢlıklı kısmında; "Su kaynaklarının sınırlı oluĢu ve bu kaynakların yer ve zaman olarak ülke düzeyinde eĢit dağılmaması nedeniyle su kaynakları yönetimi oldukça karmaĢık hale gelmiĢtir. Özellikle yerüstü su kaynaklarının tahsis ve kullanımına yönelik bir mevzuatın olmayıĢı doğal ve ekonomik kaynakların israfına yol açmaktadır. Bu nedenle yerüstü sularının tahsisi, korunması, sektörel ve sektörler arası kullanımının planlanması gibi tüm hukuksal boĢlukları dolduracak ve 167 sayılı Yeraltı Suları Yasasını güncelleĢtirerek kapsayacak çerçeve nitelikte Su Yasası çıkarılacaktır. Kamu eli ile iĢletilen sulama Ģebe kelerinde, yatırımlar ile iĢletme ve bakım-onarım masraflarının tespit ve tahsilinde ortaya çıkan aksaklıkların giderilmesi amacıyla DSĠ Genel Müdürlüğü'nün 6200 sayılı TeĢkilat Kanununda gerekli değiĢiklikler yapılacaktır. ĠçiĢleri Bakanlığınca hazırlanan Tip Birlik Tüzüğü'nün bazı maddeleri değiĢtirilerek, özel nitelik taĢıyan sulama hizmetlerinin yapısına uygun hale getirilecek ve gerçekleĢtirme sürecinin kısaltılması için sulama Birlik Tüzüğü tasdikinin Bakanlar Kurulu yerine içiĢleri Bakanlığı'nca yapılması sağlanacaktır. Böylece sulama bedelinin gerçekçi baza oturtulması, geri ödemelerin ve devrin teĢvik edilmesini sağlanacaktır. 73 Tarımsal altyapı hizmetlerinin gerçekleĢtirilmesine faydalananların her aĢamada katılımı sağlanacak ve yatırımlar ve kaynak yaratılmasını mümkün kılacak Ģekilde DSĠ Genel Müdürlüğü' nün 6200 sayılı ve K.H. Genel Müdürlüğü'nün 3202 sayılı TeĢkilat Kanunlarında düzenleme yapılacaktır." açıklamaları yer almıĢtır. l) b) Yine aynı Ģekilde planın 129–131 sayfalarında yer alan " E-KENTSEL ALT YAPI" baĢlıklı bölümün "C- Hukuki ve Kurumsal Düzenlemeler" alt baĢlıklı kısmında; "Günümüzde stratejik öneme sahip yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının farklı alanlarda rasyonel kullanımı amacıyla planlanması, yönetimi ve korunması için kurumsal reorganizasyonu da içerecek Ģekilde ve su konusundaki mevzuat dağınıklığını giderecek biçimde bir su yasası hazırlanacaktır. Bu kapsamda Devlet Su ĠĢleri tarafından yapılan içme suyu amaçlı yatırımların geri dönüĢ sistemi de rasyonel esaslara uygun olarak yeniden düzenlenecek ve Yap-iĢlet-Devret Modeline islerlik kazandırılacaktır." açıklamaları yer almıĢtır. YILIK KALKINMA PLANINDA YER ALAN HUKUKĠ VE KURUMSAL DÜZENLEMELER 1-c) Kalkınma Planının 253cü maddesinde yer alan (7. beĢ yıllık Kırsal Alt Yapı) baĢlıklı cetvelde ise yukarıda açıklanan hususlar teyit edilmiĢtir. 2- Aynı hususlar Hükümet Programlarında da yer almıĢ olup, 1997 yılı programının 243.sayfasında bulunan "Ġçme suyu Amaçlı Baraj Yatırımlarının Geri DönüĢümünün Sağlanması" konusu ile plan kapsamındaki projelerden "Tarımsal Alt Yapı Faaliyetlerine Çiftçi Katılımının sağlanması" ve "Su Yasasının çıkartılması" hususundaki çalıĢmaların DSĠ Genel Müdürlüğü'nün sorumluluğunda yürütülmesi 29 Nisan 1997 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı APK BaĢkanlığı'nın Koordinatörlüğünde yapılan; DPT mensupları ile DSĠ yetkililerinin de katıldığı toplantıda kararlaĢtırılmıĢtır. Toplantıda; 1-Yerüstü sularının kullanımında, planlanmasında ve korunmasında hukuksal boĢlukların giderilmesi, 2-Yeraltı suları ile ilgili mevzuatın güncelleĢtirilmesi, 3-Sınır aĢan suların kullanım hakları ile ilgili yetkile ndirmeyi de kapsayacak Ģekilde Su Yasası'nın hazırlanması" gerektiği, bunun için de; a)Yurtiçi ve YurtdıĢı ilgili mevzuatın taranması, incelenmesi, aksaklık ların tespiti çalıĢmalarının yapılması için komisyon oluĢturulması, 74 b)Çerçeve nitelikteki Su Yasası'nın hazırlanmasına yönelik (1997 –2000) Plan dönemini kapsayan planın hazırlanması" karar1aĢtırılmıĢtır. Aynı toplantıda "içme suyu amaçlı baraj yatırımların ın geri dönüĢünün sağlanması" konusu da dâhil, 1053 sayılı Yasa'da yapılacak değiĢiklik çalıĢmalarının hızlandırılmasına karar verilmiĢtir. Bu karar doğrultusunda DSĠ Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulan Hukuki ve Kurumsal Düzenlemeler Komisyonu çalıĢmaların ı sürdürmüĢtür; a–6200 sayılı DSĠ Genel Müdürlüğü KuruluĢ ve vazifeleri Hakkında Kanunda yapılması istenilen tadilatla ilgili çalıĢmalar tamamlanarak 29.07.1998 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına gönderilmiĢtir. Bakanlık bu taslağı 18.08.1998 tarihinde Bakanlıklara görüĢleri toplamak amacıyla göndermiĢ, Bakanlıklardan alınan görüĢler 23 ġubat 1999 tarihinde DSĠ Genel Müdürlüğü'ne aktarılmıĢ ve bu görüĢler doğrultusunda komisyonca revizyon çalıĢmaları yapılmıĢ ve taslağın son Ģekli gerekçe raporu ile birlikte Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na yeniden gönderilmiĢtir. b–1053 Sayılı Ankara-Ġstanbul ve nüfusu yüz binden yukarı olan Ģehirlerde içme, kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanun tadilatına iliĢkin çalıĢmalar sonuçlandırılmıĢ; 7ci BeĢ Yıllık Kalkınma Planının 129–131 sayfalarında yer alan "Devlet Su ĠĢleri tarafından yapılan içme suyu amaçlı yatırımların geri dönüĢ sistemini rasyonel esaslara uygun Ģekilde düzenleyen" ibaresine uyarak hazırlanan;" Nüfusun Ġki yüze elli bini Asan Kentlere içme Kullanma ve Endüstri suyu Sağlanması Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı" ve Gerekçe raporu tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na gönderilmiĢtir. c-Su Kullanıcı Birlikleri Kanun Tasarısı; ülkemizde bulunan bütün sulama birliklerinin temsilcilerinin ve DSĠ TeĢkilatının iĢletme ve bakım uzmanlarının katılımı ile yapılan çalıĢmalar sonuncu bitirilerek 13.11.1997 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na intikal ettirilmiĢtir. Anılan taslak 02.12.1997 tarihinde ilgili Bakanlık lara gönderilmiĢ, ilgili Bakanlıkların taslak hakkındaki görüĢleri toplanarak 23.09.1998 tarihinde DSĠ Genel Müdürlüğü‟ne iade edilmiĢtir. Bütün bu görüĢler değerlendirilmiĢ, bu doğrultuda revize edilip son Ģeklini alan yasa taslağı tarihinde Enerji ve Tab ii Kaynaklar Bakanlığı'na gönderilmiĢtir. Bu taslak BaĢbakanlık Kararlar ve Kanunlar Dairesi biriminde ilgili Bakanlık temsilcilerinin katılımı ile TBMM‟ne sunulacak hale getirilmiĢ, ancak BaĢbakanlık MüsteĢarlığının nedenini bilemediğimiz gerekçeleri ile senelerce belirtilerek 2007 yılında DSĠ Genel Müdürlüğüne iade 75 edilmiĢtir. Bütün bu görüĢler değerlendirilmiĢ, bu doğrultuda revize edilip son Ģeklini alan yasa taslağı tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına gönderilmiĢtir. II. Bilindiği gibi 15 Kasım 1993 tarih ve 23524 (mükerrer) Resmi Gazetede yayımlanan 1999 yılı programının 200‟ncı sayfasında bulunan "Altyapı Hizmetlerinde Yapısal DeğiĢim Projesi" baĢlıklı cetvelde; açıklama sütununda aynen Ģu ibareler yer almıĢtır; "Sulama amaçlı kullanım baĢ ta olmak üzere özellikle yerüstü sularının tahsisi, korunması, kullanımının planlanması konularındaki hukuksal boĢlukların giderilmesi ve yeraltı suları ile ilgili mevzuatın güncelleĢtirilmesi amacıyla çerçeve nitelikli yasanın hazırlanmasına yönelik; 1998 yılında baĢlatılan ilgili diğer yasaların, teĢkil edilen komisyonlar aracılığı ile incelenmesi çalıĢmaları sürdürülecektir." ibaresi doğrultusunda ülkemizde meri olan ve "suyu ilgilendiren tüm mevzuat taranmıĢtır. Bu çalıĢmadan sonra baĢta Avrupa Topluluğu'nun ilgili komisyonunca hazırlanan "Avrupa Topluluğu Su Politikası Raporu olmak üzere; Meksika Ulusal Su Yasası, Danimarka Su Yasası, Fransız Su Yönetimi Mevzuat, Güney Afrika Cumhuriyeti Yeni Ulusal Su Politikaları" Hakkında Hükümetin Resmi GörüĢü, Brez ilya Su Yasası, Ġsrail Su Mevzuatı, BirleĢik Krallıkla Su Hizmetleri Yönetimi, Almanya'da Su Kaynakları Yönetimi Mevzuatı ve Ġspanya Su Yasası Türkçe çevrilerek incelenmiĢtir: 1. Yapılan değerlendirmede; tercüme edilen tüm ülke mevzuatlarının kaynak olabileceği ancak, ülkemize benzerlikleri acısından Ġspanya, Meksika ve Ġsrail'in su ile ilgili mevzuatının, hazırlanacak olan "Su Yasası" için öncelikle dikkate alınması gerekeceği; 2. Yapılacak olan çalıĢmada Avrupa Topluluğu Su Politikası'na ait Mevzuatının Avrupa Topluluğuna uyum çerçevesinde düĢünülerek, dikkate alınması gerektiği, 3. 1968 yılında yine DSĠ tarafından hazırlanan "Su Yasası Tasarısı"nın da incelenmesi ve yeni hazırlanacak olan metne alınabilecek bölüm veya konuların belirlenmesine gerek duyulduğu; 4. Tasarı taslağı metninin, çerçeve yasa niteliğinde geliĢtirileceği öngörülerek bir dispozisyon içinde kaleme alınmasının uygun olacağı, 5. Hazırlanacak taslağın 6200, 167 ve 1053 sayılı yasaların muhteviyatını da kapsayacak Ģekilde kaleme alınması gerekeceği kararlaĢtırılmıĢtır. Bütün bu çalıĢmaların bitiĢ süresi 1999 raporunda plan dönemi olarak belirtilen 2000 yılının sonudur. Bu takvim içerisinde ve yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda hazırlanan çerçeve nitelikteki "Su Kanunu Tasarısı Taslağ ı" ve gerekçe raporu 76 iliĢiktir.(EK-1) III. Su Yasası Taslağının hazırlanmasından önce yapılan çalıĢmalar sonucu öncelikle ülkemizde sularla ilgili mevzuat taranması yapılmıĢ daha sonra seçilen yabancı ülke mevzuatı Türkçeye çevrilmiĢtir. KAYNAKÇA 1. LEY 29'1985 De Aguas ESPANA The Water Act Of August 2,1985 2. Water Management In France 3. Commul1lcatlOn From The Commisıon To The Council And The European Parliament (European Community Water Policy) 4. Government Of Brazil Establishes The Natıonal Water Resoılce Policy (Law No. 9, 433 Of Januarv 8, 1997) 5. The Water Law (lsrael) Mınıstry Of Agricultrure-Water Commission 6. Water Sııpplv Act (Act. No 299. Of 8th June 1978) The Mınıstrıy Agency Of Environmental,Denmak 7. White Paper On a National Water Policy For Soııth Africa (Department Of Water AffCllrs And Forestrv) 8. National Water Law-December 1997 (Mexico) 9. Euromediterranean Workshop On lnstifuonal, Finascwl And Econumıc Aspects In The Management Of Water Supplv And Sanitation Services: a. Water Services Management In The Unıted Kıngdom-Paper by Andrew Semple) b. Organizatıonal And Instutational Aspect of Water Resources Management In GerJJ1anv-J. Jedlifschka c. Implementation Of Water Resources Policy In Germany J. Jedlitschka (Jeoloji Yüksek Mühendisi Ahmet Sargm ingilizce çevirilerle yardım etmiĢtir.) 10. Kamııran Gürün: AnlaĢmalar ve Su Haklarz (Makale) 11.. Özdemir Özbay 1995 yılı Su Etkinlikleri, Tarımda Su Yönetimi ve Çiftçi Katılımı Sempozyumu .. “Ülkemizde su ve Toprak Kaynaklarının Kullanımı ve Korunmasında Mevcııt Yasal Durıım" TMMOB-Ziraat Mühendisleri Odası Yayım- Haziran 1995-Ankara 77 "Güneşin sana ulaşmasını istiyorsan, gölgeden çık." - Konfüçyus BÖLÜM III DÜNYA BANKASININ TÜRKĠYE ĠÇĠN SKY MODELĠ ÖNERĠSĠ YaklaĢık bir sene önce Dünya Bankası uzmanları tarafından DPT ve Su Kaynaklarının GeliĢtirilmesi ile ilgili kurum ve kur uluĢlarla yapılan kapsamlı görüĢmeler ve araĢtırmalar sonrasında bir rapor hazırlandı " Irrigation and Water Resource with a Focus on Irrigation Prioritasition and Managament-July 2006"baĢlıklı raporda çok çarpıcı değerlendirmeler ve iddialara yer verildi Bu raporda, Türkiye'nin su kaynakları potansiyeli ve su kaynaklarının ve sulama sistemlerinin geliĢtirilmesinden sorumlu kurum ve kuruluĢlarla ilgili değerlendirmeler ve öneriler yer aldı. Türkiye'nin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyeli ve bu potansiyelin kullanılması konusunda detaylı incelemelerin sonuçlarının da yer aldığı raporda su yasası ve kurumsal yapı düzenlemeleri konusunda öneriler de bulunmaktadır. Dünya Bankası'nın Türkiye'nin Su yasası ve Su kaynakları kurumsal yapısının geliĢtirilmesi Ġle ilgili çalıĢmalara büyük katkı koyabileceğinin ileri sürüldüğü raporda bu konuda Ģöyle bir öneriye de yer verildi; "Dünya Bankası, yeni su yasası ve ilgili kurumların yeniden oluĢturulması üzerine bir ulusal konferans düzenlenmesi konusunda hükümete yardımcı olabilir. Bu konferans su kaynaklarının geliĢtirilmesi konusunda benzer deneyimlere sahip Fransa, ABD, Ġngiltere, Ġspanya, Güney Afrika, Avustralya ve Almanya gibi ülkelerin hükümet ve ilgili kurum temsilcilerinin katılımı ile gerçekleĢebilir. Bu çalıĢmaların sonucu olarak, Türkiye'nin su kaynakları yönetimi konusunda bir görüĢ birliğine varılabilir ve bu doğrultuda bir uygulama planının tespit edilm esi 78 mümkün olabilir" Dünya Bankası'ndan Türkiye için Su Yönetim Modeli Önerisi Dünya Bankası uzmanları tarafından hazırlanan Temmuz 2006 tarihli " Irrigation and Water Resource with a Focus on Irngation Prioritasition and Managament" raporunda "Yeni Bir Su Kaynakları Yönetimi Kurumu Ġçin Öneriler" bölümü de yer almaktadır. Bu bölümde, Ulusal Kalkınma Planındaki yaklaĢımlardan yola çıkılarak "Planlanacak su kaynaklarının entegre bir yaklaĢımla v e nehir havzalarında değiĢen tüketim taleplerini karĢılayabilecek esneklikte geliĢtirilmesine yönelik ve ilgili kurumlar arasında güçlü ve yapısal koordinasyon sağlayacak Ģekilde düzenlenmiĢ faaliyetlerin gerçekleĢtirebilecek bir yapıya olan ihtiyaçtan söz edilmektedir. Raporda "Bu kapsamda su kaynakları yönetimini od ak noktası olarak alacak, mevcut ve gelecekteki durumları ele almak için yeterli yetki ve kaynaklara sahip güçlü bir merkezi kurum gereklidir. Bunun için ilk adın Avrupa Su çerçevesi Direktifi temelinde yeni bir su kanununun hazırlanması ve yürürlüğe konul masıdır. DSĠ 'nin kuruluĢ yasası olan 6200 sayılı kanun bu kuruma nehir havzası su kaynakları yönetimi için açıkça sorum luluk vermemektedir. DSĠ bu kanunla su kaynaklarım geliĢtirmek amacıyla kurulmuĢtur. Bu kanunun kabul edildiği ve su kaynaklarının az geliĢmiĢ, nüfus ve su talebine oranla bol olduğu 1954 yılında bir öncelikli. Yarım yüzyıl sonra yeni bir kanun zamanı gelmiĢtir. Yeni kanun su kaynaklan yönetimi için yetkiyi merkezileĢtirmeli ve yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının kullanımı ile ilgili ruhsatlandırma, düzenleme ve kontrol için yasal yetki tanımalıdır. Kanun nehir havzası yönetimi kavramını da tanımlamalıdır. DSĠ bu görevi yürüten kurum olma potansiyeline sahiptir. Ancak yetki alanını su kaynakları kullanımından su kaynakları yönetimi ve düzen lemesine kaydırmalıdır. Bu konuda bir alternatif ise DSĠ 'nin bazı bölümlerini ve iĢlevlerini ayırarak su kaynakları yönetiminden sorumlu ayrı bir kurum tesis etmek olabilir. Bu kapsamda; a) Su Kaynakları Yönetimi, (SKY) b)Planlama, Tasarım ve Yapım (PT&Y) c) ĠĢletim ve Bakım (Ġ&B) Görevlerinin tümü hem genel müdürlük hem de bölge müdürlükleri düzeylerinde bir Su Kaynakları Yönetim Dairesi kurularak DSĠ bünyesinde ele alınabilir Ancak birçok ülke bunun yerine ayrılmıĢ bir model uygulamaktadır. Bu modelde su kaynakları yönetimi iĢlevleri uygulamaya yönelik olan birimlerden daha ayrı bir kuruluĢtadır. Bunun amacı kısmen su kullanımı tahsisinde ve hassas paylaĢım 79 kararlarında objektifliği korumaktır. Birçok ülkede bu kurum Çevre Bakanlığı bünyesindedir. Ancak bu yönde karar alınırsa, su kaynakları planlaması, yönetimi ve düzenleme sorumluluklarını uygulayabilecek yeterli yetkiye sahip olması için, ilk yıllarda Su Kaynakları Yönetim Dairesi 'nin diğer kurumlar üzerinde yani BaĢbakanlık bünyesinde olması önerilir. An cak hangi karara varılırsa varılsın DSĠ kadrolarının yanı sıra önemli miktarda personelin iĢe alınması ve yetiĢtirilmesi gerekecektir. " denmektedir. Dünya Bankası'ndan Su Kaynakları GeliĢtirmesine Yönelik Mevcut Durum Analizi Yüksek enflasyon, yatırımlara ayrılan kaynağın sınırlı olması nedeniyle iĢin yavaĢ. Ġlerlemesi ve zamanından çok geç bitirilmesi kabul edilir bir hal almıĢtır. Bu nedenle; 1. Bütçe disiplini yoktur. Bir proje veya bir bölümü öncelikli fon tahsisi için seçildikten sonra zamanında tamamlanması için fon tahsisi etme konusunda bir yaklaĢım disiplini yoktur. Birkaç istisna dıĢında projelere hızlı tamamlanma ları için yeterli fon sağlanmamaktadır. 2.Karar alma süreçlerinde saydamlık yoktur. Kaynak tahsis kararlan sübjektif etkilere açık saydamlıktan uzak pazarlıklarla alınmaktadır. Bu dur um, geçmiĢte yatırım programlarındaki çok sayıda yeni projenin yeterli fon olmadan baĢlatılmasına olanak tanımıĢtır. 3.YanlıĢ önceliklendirme uygulamaları ve yanlıĢ karar alma s üreçleri projelerin tamamlanmaması sonucunu doğurmuĢtur. 1. SKY KURUMSAL YAPISI ĠÇĠN ÖNERĠLER Dünya Bankası Raporunda, Su Kaynaklarımızın geliĢtirilmesi ile görevli kurumların Sorumluluklarının yeniden belirlenmesi ile ilgili öneriler de yer almaktadır. Bu önerilerde yeni oluĢturulan Daire BaĢkanlıklarının görev yetki ve sorumluluklar da detaylı bir Ģekilde ele alınarak belirtilmiĢtir. Raporda DSĠ içinde su kaynakları geliĢtirilmesi ile su kaynakları yönetimi konularında bir yetki ve sorumluluk karmaĢası olduğu belirtilmiĢtir. Aynı ra porda halen Dsi‟nin hem geliĢtirilebilecek su kaynakları potansiyelini tespit etmek ve hem de su kaynaklarını geliĢtirmek gibi iki sorumluluğu olduğu belirtilmektedir. Raporda bu iki anahtar görevin ayrılması gerektiği belirtilmekte ve su kaynakları geliĢtirme bölümünün su kaynakları geliĢtirme lisanslarını düzenleyeceği ileri sürülmektedir. Dünya Bankası bu raporda ulusal su yönetim kuruluĢu için ġekil 3 ve ġekil 4 de 80 verilen iki alternatif önermiĢtir. Bunlardan ġekil 3 de önerilen alternatif BirleĢik Entegre Model olarak adlandırılmıĢtır. Bu Modelde Su Kaynakları Yönetimi, ĠĢletme ve Bakım ve Planlama, Projelendirme ve ĠnĢaat fonksiyonları tek bir organizasyon içinde düĢünülmüĢtür. Bu önerideki organizasyon yapısını oluĢturmak için DSĠ‟nin organizasyonel yapısını düzenlemenin kolayolacağı belirtilmiĢtir. Bu kapsamda Hidroloji bölümü, gözlem, su kuyuları ve operasyonel hidroloji bölümleri Mevcut Daire BaĢkanlığından Su Kaynakları Yönetim BaĢkanlığına transfer edilecektir. Bu bölüm hizmetlerini Genel Müdürlü k ve Bölge Müdürlüğü bünyesinde Su Kaynakları Yönetim BaĢkanlığına tahsis edilen ayrı bir binada verilecektir. ġekil 4' de verilen organizasyon modeli ise Dünya Bankası tarafından tercih edilen ve önerilen model olarak ortaya çıkmaktadır. Bu modelde Su Ka ynakları Yönetim Bölümü, ĠĢletme ve Bakım Bölümü ile Planlama, Projelendirm e ve ĠnĢaat bölümlerinden ayrı olarak oluĢturulmuĢtur. Bu modeldeki Su Kaynakları Yönetimi Bölümü baĢlangıç yıllarında BaĢbakanlığa bağlı bir birim olarak hizmet vermesi önerilmektedir. Bu durum bu bölümün su kaynaklarını planlama, yönetim ve düzenleme görev ve sorumluluklarını daha yetkili olarak verebilmesi olanağını yaratacağı ileri sürülmektedir. Bu alternatifte Su Kaynakları Planlama Bölümü yeni bir organizasyon olarak yapılandırılırken ĠĢletme ve Bakım ile Planlama Projelendirme ve ĠnĢaat görevleri DS Ġ Genel Müdürlüğü bünyesinde kalmaktadır. 2. RAPORDAN ÇARPICI TESBĠT VE ÖNERĠLER; Ekonomik Olarak Sulanabilecek Alan Tespit Edilenin Ancak % 63'ü Olmalıdır. Sulanacak Alanlarınızı Azaltın! Dünya Bankası ve uluslararası sermayenin uyguladığı plan çerçevesinde bugünlerde ülkemizde ele alınan çok önemli bir konu da "sulama suyu iĢletmesinin özelleĢtirilmesi konusudur". Esas olarak Dünya Bankası tarafından Türkiye' de yapılan uzun bir araĢtırmadan sonra hazırlanan rapor (World Bank 2006). Dünya Bankasının sulama suyu yönetimimiz ile ilgili görüĢ ve önerileri açısından çok öğretici olmuĢtur. Ülkemizin su kaynaklarının ve su kaynaklarını geliĢtirmekle ilgili kurumlarının da detaylı olarak incelendiği raporda Gediz, Büyük Menderes, Burdur Gölleri ve Aka çay, Konya ve Meriç Ergene havzalarında sürdürülebilir su kullanım oranlarının aĢıldığı ve yeraltı suyunun kirlendiği belirtilmektedir. Bu durumun Türkiye'nin kullanılabilir su kaynakların ın azalması anlamına geleceği belirtilen raporda bu nedenle bazı tedbirlerin alınması gereğinden söz edilmektedir. 81 Bu kapsamda raporda aynen "DSĠ 21. yüzyılda su kaynakları açısından önemini sürdürecekse atması gereken ilk adım, yaklaĢan su kıtl ığını önlemek için Türk topraklarının çoğunda yeni sulama alanlarını geliĢtirme günlerinin sona ermesinin muhtemel olduğunu resmen kabul etmektir".denmektedir. Aynı raporda "sulamanın tüm su tüketiminin % 75-80'ini oluĢturduğu Türkiye' de gelecekte daha yüksek ihtiyaçların karĢılanması için suyun nereden sağlanması gerekeceği açıktır" denmektedir. (World Bank 2006). Dünya Bankası Raporundaki bu saptamalardan sonra daha çarpıcı bir Ģekilde Ekonomik olarak sulanabilir alanlarımız ile ilgili tespit ve değerlendirmeler de yer almaktadır. Raporda" Fizibıl sulanabilir alanın ve Fizibıl baraj sahalarının çoğu geliĢtirilmiĢtir. DSĠ Türkiye 'de ekonomik olarak sulanabilir alanı sık sık 8,5 milyon ha olarak belirtmektedir. Bu değer su kullanımlarından, özellikle evsel ve endüstriyel kullanımlardan gelen talep artıĢı ıĢığında dikkatle gözden geçirilmesi gereken eski bir rakamdır. Ayrıca bu rakam belirlendiğinde muhtemelen bu kadar öne çıkmamıĢ olan çevresel gereksinimlere de dikkat edilmelidir. ġu anda yapımı süren projeler de dahil toplam sulanan alan yaklaĢık 5,35 milyon hektar, yani yukarıda belirtilen hedef rakamın %63 'ü kadar olaca ktır ve bu da sulama için fizıbıl olarak geliĢtirilebilir alanın üst limitine yakın olabilir" denmekte ve sonuç olarak Türkiye'nin gerek sektörel su kullanım öncelikleri gerekse ekonomik olarak sulanabilir alanın sınırına gelmiĢ olması nedenleri ile sulama projelerinden uzaklaĢması gerektiği dikkatli bir üslupla tavsiye edilmektedir. Bu kapsamda raporda aĢağıdaki tespitler de yer almaktadır; 1.Eğer 26 su havzasındaki ekonomik olarak sulanabilir alan 2030 yılına kadar geliĢtirilirse 26 havzanın I5'in de yenilenebilir su potansiyeli limiti aĢılacak, 3 havzada ise bu limite çok yaklaĢılacaktır. 2.Eğer öncelik sulama yerine içme ve kullanma suyu ve end üstri suyu teminine verilirse havzalar arası su transferi yapmadan sulanabilecek alan büyüklüğü 4,6 milyon hektar olmaktadır. Bu da mevcut sulanan ve inĢa halinde olan sulama alanı büyüklüğüne karĢılık gelmektedir. DSĠ Sulama Projelerini Sulama Birliklerine Erken Devretti Ülkemizde, Dünya Bankası'ndan sağlanan ve toplam 37 milyon dolar kaynak ile "Sulama Yönetiminde kapsamında, katılımcı ve Yatırımlarında yönetim Katılımcı modellerinin ÖzelleĢtirme Projesi" yaygınlaĢtırılmasına yönelik çalıĢmalar yapılmıĢtır. Bu kapsamda DSĠ'nin sulama sistemlerinin çok büyük bir bölümü ise % 95'i kullanıcılara devredilmiĢtir. 82 Bu uygulama ilgili birçok platformda, gerek Türkiye gerekse Dünya Bankası tarafından çok hızlı ve baĢarılı bir uygula ma örneği olarak gösterilmiĢtir. Ancak Dünya Bankası uzmanları tarafından hazırlanan Temmuz 2006 tarihli "Irrigation and Water Resource with a Focus on Irrigation Prioritasition and Managament" raporunda "Dünyada çok övülen sulama projelerinin çitçilere devri belki de çok aĢırı çok erken ve çok hızlı olmuĢtur" denmektedir. Bu uygulama o dönemde sulama konusuyla ilgili meslek odaları ve kooperatifler tarafından özelleĢtirme amacı nedeniyle ve uygulamadaki baĢarısız olacağı açısından eleĢtirilere konu olmuĢtur. DSĠ 1990'ların ortalarından bu yana toplam 2,5 milyon ha alanı kapsayan sulama sistemlerinin hemen hemen tümünü kullanıcılara devretmiĢtir. Bu konuda yine aynı raporda "Eksikliklerin çoğu bilinmekteydi ve birçoğu da hala devam etmektedir. DSĠ büyük yapıları ve ana kanalları da, Su Kullanıcı Birliklerinin mali ve teknik açıdan alt düzey sulama sistemlerini yönetebilecek hale gelmesini beklemeden ya da bunları yönetmek ve sürdürmek için yeterli büyüklükte ve deneyime sahip Su Kullanıcı Birlikleri Federasyonları oluĢturmadan devretmiĢ tir. Bu büyük yapıların çoğu bugün büyük ölçekte yönetimsizdir ve bakımları yapılmamaktadır. ġebekenin üçte biri 40 yıldan eskidir ve çoğu ıslah ve modernizasyon gerektirmektedir" denmektedir. Bu açıklamalar sulama sistemlerinin kullanıcılara devri için f inansman sağlayan Dünya Bankasının, Ülkemiz bu devir konusunda ödül almıĢ ve örnek gösteriliyor olsa da, bu uygulamadan beklenen sonucun alınamadığını ve sulamada verimliliğin ve sürdürülebilirliğin sağlanamadığını ortaya koymaktadır. Bu sonuç sulama yönetimine halkın katılımının önemli olmasına rağmen bu katılımcı yönetim uygulamalarının, ülkenin sosyo-ekonomik ve sosyo kültürde özelliklerini, hatta bölgelerarasında geliĢmiĢlik farklılıklarını da dikkate alarak ülkeye özgün politikalarla ve uygun bir döneme yayılarak gerçekleĢmesinin gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer taraftan uygulanmaya çalıĢılan bu politikaların tek bir alanda uygulanarak baĢarıya ulaĢılmasının olanaksız olduğu bilinmesine rağmen uygulamaların sürdürülmesi önemli kayıplar yaratm aktadır. AB'NĠN SU ÇERÇEVE DĠREKTĠFĠ'NĠ UYGULAMA PROJESĠ Raporda Türkiye'nin AB Su Çerçeve Direktifine uyma çalıĢmalarından da söz edilmekte ve çıkartılacak su yasası ve su yön etimi kurumsal yapısının direktif ile uyumlu olması üzerine açıklamalar yapıl maktadır. 83 Aynı raporda AB destekli Dutch MATRA pre-accession Programme "Ġmplementation of the Water Framework Directive in Turkey" projesinin 2001 Aralık'ta baĢladığı ve 2004 yılında tamamlandığı belirtilmektedir. Bu projenin genel amacı konusunda ise AB Su Çerçeve Direktifini Bölgesel ve Ulusal ölçekte uygulamak olarak belirlenmiĢtir" denmektedir. Projede bu kapsamdaki öneriler arasında; AB Su Çerçeve Direktifi' nin önerdiği Ģekilde bir kapsamlı Su Yasası Çıkartılması, Nehir havza yönetim planlarının çıkartılması, Su Kaynakları Yönetiminde iki ana aktör olan DSĠ ve Çevre ve Orman Bakanlığı arasındaki iliĢkinin ve birlikteliğin sürmesi yer almaktadır. Bu anlamda DSĠ eski Genel Müdürü Sn. Veysel Eroğlu'nun DSĠ'nin bağlı olduğu Çevre ve Orman Bakanı olması bu iliĢkinin güçlenerek sürdüğünü ortaya koymaktadır. Bu proje kapsamında halen 26 adet olarak belirlenen Nehir havzası sayısının (ġekil 1) 6 âdete indirilmesi de önerilmiĢtir (ġekil 2). 84 85 86 3. RAPORUN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Dünya Bankası uzmanları tarafından hazırlanan raporun ana bulguları arasında; Mevcut yasal yapıda hiçbir kuruma su kaynakları yönetimi için bir sorumluluk verilmediği belirtilmektedir. DSĠ 6200 sayılı kuruluĢ yasası ile bu sorumluluğun bir bölümünün kendisinde olduğunu düĢünmektedir. Ancak bu yasa su kaynaklarının yönetiminden daha çok kaynakların geliĢtirilmesine ve mevcut hidrolik sistemlerin yönetilmesine odaklanmıĢtır. Sonuç olarak DSĠ su kaynaklarının yönetimi için değil su kaynaklarının planlanması ve geliĢtirilmesi için kurulmuĢtur denmektedir. Bu nedenle farklı bir kurumsal yapı önerilmektedir. Raporda ayrıca; yeni çıkartılacak olan su kanununun; raporda verilen su kaynakları entegre yönetim Ģemasına ve AB Su Çerçeve Direktifindeki prensiplere uygun olarak hazırlanması ge reğine vurgu yapılmaktadır. 87 "Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız vardığınız yerin önemi yoktur." - Peter F.Drucker BÖLÜM IV TAġKIN SULARI HUKUKU 1. TAġKIN SULAR ÜZERĠNE BĠR ETÜD "Su iĢleri; yağmurlar, ormanlar, arazinin jeolojik ve topografya bakımından karakteri, toprağın ziraat bakımından vasıfları gibi tabiat mevzuları ile sıkı sıkıya alakalıdır ve onlarla devamlı olarak mücadele halindedir. Bu su iĢi yalnız tabiat ile değil cemiyetle de sıkı sıkıya alakalıdır. Akarsuların zararlarından korunma veya su seviyelerinden faydalanma konusunda büyük önemi olan faktörlerden birisi de suyun rejiminin tespiti iĢidir." Bu cümleler 12.04.1952 tarihinde, BaĢbakanlık Muamelat Genel Müdürlüğü'nün 71-2146, 6/1011 Sayılı, dönemin BaĢbakanı Adnan Menderes imzası il e Türkiye Büyük Millet Meclisi BaĢkanlığı'na sunulan "Devlet Su iĢleri Genel Müdürlüğü KuruluĢ ve Görevleri Hakkında Kanunun Tasarısı"nın sunuĢ yazısından alınmıĢtır. Daha sonra yasalaĢan bu tasarının birinci maddesine bakıldığında DSĠ'ye verilen en önemli görevin; "Yerüstü ve yeraltı sularının zararını önlemek" olduğu görülecektir. " . Ve bunlardan çeĢitli yönden faydalanmak maksadıyla. " ifadesinde ise aynı yasanın 2. maddesinde yer alan (b) fıkrasından baĢlanan görevlerini ifade etmektedir. Bu kadar hayati önemi olan taĢkın sular ve su baskınlarında uygulanacak mevzuatımızın burada sıralanarak açıklanmasında yarar vardır. 1. Devlet Su iĢleri Umum Müdürlüğü TeĢkilat ve Vazifeleri hakkında Kanun Kanun No: 6200 Kabul Tarihi: 18 Ocak 1953 2. TaĢkın Sulara ve Su Baskınlarına KarĢı Korunma Kanunu Kanun No: 4373 Kabul Tarihi: 18 Aralık 1953 3. Nöbetçi Memurluğu Kurulması ve Olağanüstü Hal Tatbikatlarında Mesainin 24 Saat Devamını Sağlayan Kanun Kanun No: 711 Kabul Tarihi: 18 Ocak 1966 88 4. Olağanüstü Hal Kanunu Kanun No: 2935 Kabul Tarihi: 27 Ekim 1983 5.Afetlerle ilgili Acil Yardım TeĢkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmelik Ülkemizde son yıllarda yaĢanan ve büyük boyutlarda mal kaybına, zaman zaman da can kaybına yol açan önemli taĢkınların; DSĠ'nin görüĢü alınmadan akarsu ve dere yatakları içerisinde yatak stabilizesini bozacak, kıyı oyulmalarına sebep olacak Ģekilde kum, çakıl ve stabilize ocağı açılmasının, çeĢitli kurum ve kiĢilerce yatak içerisinde suyun kabarmasına neden olan ve akım r ejimini değiĢtiren tesislerin inĢası ile 6200 Sayılı Kanun çerçevesinde DSĠ‟ce inĢa edilen kıyı duvarı, sedde, mahmuz gibi mevcut koruma yapılarına zarar verici müdahalelerden ve daha önce inĢa edilmiĢ taĢkın koruma tesislerinin üzerlerinin kapatılarak açı k mecraların kapalı mecraya dönüĢtürülmesinin sebep olduğu tespit edilmiĢtir. Bu konuda Müdürlük 10.06.2003 Genelgesi'ne tarih ve istinaden B152.DSĠ.017.02.00-564/959 yapılan bir araĢtırma Sayılı sonucu Genel bölgelerde karĢılaĢılan sorunların bazıları örnek alarak ve özetlenerek bu rapor metnine alınmıĢtır. 2. ÖRNEK OLAYLAR 2.1 Kocaeli Dil Deresi TaĢkını; Axa Oyak Sigorta A.ġ. Hukuk MüĢavirliği'nin DSĠ Genel Müdürlüğüne gönderdiği 22.07.2002 tarihli yazısında; 20.08.2001 tarihinde Kocaeli Gebze Dil iskelesi'nde, TavĢanlı (Dil) Deresi'nin taĢması sonucu Polisan Boya San. Ve Tic. A.ġ., Poliagro Kimya San. A.ġ. Polimak Makina San. A.ġ. ile Polip ort Kimya San. Ve Tic. A.ġ. tesislerinde meydana gelen 82.544.-ABD Doları (137.931.024.000.-TL / 22.07.2002 tarihli döviz kuru ile) tutarındaki zararı, zarara uğrayan firmalara ödeyen sigorta Ģirketinin bu firmalara halef olduğu, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 715'inci maddesi uyarınca "Genel Su" niteliğindeki Dil Deresi TaĢkını'nın DSĠ‟nin hizmet kusuru sonucu meydana geldiği iddia edilerek, belirtilen meblağın dilekçe sahibi sigorta Ģirketine ödenmesi istenmiĢtir. 1. Konu 06.08.2002 tarih ve 5997 sayılı yazı ile DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü'ne intikal ettirilmiĢ ve Bölge Müdürlüğü görüĢü istenmiĢtir. DSĠ i. Bölge Müdürlüğü'nün 16.08.2002 tarihli ve 381/7389 sayılı cevabi yazısında; "Kocaeli-Gebze Dil (TavĢanlı) Deresi hakkında istenilen tüm bilgi ve belgelerin 29.05.2002 tarih ve 4698 sayılı yazı ile daha önce Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı'na gönderildiği, Kocaeli ili, Gebze ilçesi Dil iskelesi Sanayi Bölgesi TavĢanlı Deresi ıslahı etüd 89 çalıĢmalarına 29- 30.7.1979 tarihindeki taĢkın sonrası sanayi kuruluĢlarının baĢvuruları üzerine baĢ/anıldığı, Dere Islah Projesi'nin 1982'de tamamlandığı, inĢaatın 1983 yılında ta mamlandığı, Denizden itibaren yaklaĢık 2,5 km'lik kısmın toprak kanal ve kar gir kanal olarak ekli projelere göre inĢa edildiği, 'Islahın yapıldığı yıllarda ÇerkeĢli ve Muallim köy‟ün birleĢtirilerek Dilovası Belediyesi teĢkilatına dönüĢtürüldüğü, beledi yenin giriĢimleri ile imar Planı çalıĢmalarının baĢlatıldığı, idaremizden de görüĢ istendiği, DSĠ‟ce yapımı tamamlanan ıslah Ģeridi geniĢliğinin i mar planına iĢaretlenerek Belediyeye bildirildiği; Dilovası Belediye BaĢkanlığı tarafından yapılan ve yine Belediye tarafından onaylanan imar planında, DSĠ görüĢünün dikkate alınmadığı, bu durumun ise sonraki yıllarda yapılan uygulamalardan anlaĢıldığı, Belediyece hazırlanarak yine belediyece onaylanan imar uygulamasında, Ģuyulandırma sonucu bugünkü fiziki ve hukuki durumun ortaya çıktığı, hâlihazır durumda dere yatağının gelebilecek feyezanları karĢılamasının mümkün olmadığı, hatta yatağın eski hale getirilmesinin de mümkün olmadığı, Dil Deresi üzerindeki yapılaĢmaya karĢı bölge tarafından yazıĢmalar yapılar ak hassasiyet gösterildiği, Dil Deresi üzerindeki yapılaĢmaya bölge tarafından herhangi bir onay, izin, irtifak hakkı veya ruhsat verilmediği" ifade edilmiĢtir. 2. Konu aynı Ģekilde Hukuk MüĢavirliğince Etüd ve Plan Dairesi ile iĢletme ve Bakım Dairesi baĢkanlıklarına da intikal ettirilmiĢtir. Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı 19.09.2002 tarih ve 4137 sayılı yazısında Kocaeli ili Gebze ilçesi Dilovası Belediyesi'ndeki durumla ilgili olarak DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü'nün yukarıda özetlenen yazılarında belirtil en görüĢün uygun olduğunu, aynı görüĢe katıldıklarını belirtmiĢtir. 3. Hukuk MüĢavirliğine intikal eden yazıların ve sair dokümanın incelenmesi sonucu sorunun yerinde incelenmesi, DSĠ i. Bölge Müdürlüğü yetkilileri ile sorunun yüz yüze görüĢülerek bir çözüm yolunun tespit edilebileceği düĢünces i ile Hukuk MüĢaviri Özdemir Özbay ile Avukatlar Aysen Caner ve Mahbube Hasgüler görevlendirilmiĢ ve Bursa 1. Bölge Müdürlüğü'nde 07.10.2002 günü Bölge Müdürü'nün baĢkanlığında bir toplantı yapılmıĢtır. Toplantıda Dil ovası‟nın 1979 yılındaki taĢkından bu yana geçirdiği aĢama incelenmiĢ, Bölge arĢivinde bulunan konu ile ilgili evrak örnekleri alınmıĢ, d aha sonra 08.10.2002 tarihinde Ġzmit Valisi Sayın Erdal Ata ziyaret edilerek, Dilovası TaĢkın Koruma Tesisleri'ne bel ediye ve 90 sanayi kuruluĢları tarafından yapılan teca vüzler ve imar tadilatı yapılıp yapılamayacağı hususları birlikte değerlendirilmiĢtir. Daha sonra taĢkının meydana geldiği bütün bölge gezilmiĢ, taĢkın koruma seddeleri aĢılarak inĢa edilen bütün sanayi tesisleri ile taĢkının yaptığı ve halen izleri görülen tahribat izlenmiĢtir. 09.10.2002 günü Bursa'da Bölge Müdürü'nün baĢkanlığında yeniden değerlendirme toplantısı yapılmıĢ, eksik belge ve bilgilerin tamamlanmasına çalıĢılmıĢtır. Derlenen bilgi ve belgeler kronolojik olarak sıralanıp, meydana gelen zarar ve ziyanın hizmet kusurundan kaynaklanıp kaynaklanmadığı hususunun tespitine çalıĢılırken, açılması muhtemel tazminat davalarına karĢı yapabilecek savunmanın ana hatlarının belirlenmesi de mümkün olacaktır . Öte yandan, Dil Deresi'nde bundan böyle alınması gerekecek tedbirler ve yapılması gerekeb ilecek idari giriĢimlerin tespitine de çalıĢılacaktır. 4-a. Dil Deresi'nin ıslahı ile ilgili ilk yazıĢma Sümerbank Genel Müdürlüğü'nün baĢvurusudur. Bu baĢvuru ile birlikte ilk çalıĢmalar baĢlatılmıĢtır. b. Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı 39041 kod numaralı Dil iskelesi -Sanayi Bölgesi Dil Deresi taĢkınlarından korunması konusunun tüm nakdinin (istimlak bedeli dahil) yer sahiplerince karĢılanması Ģartıyla planlama ra porunun tasdik edildiğini 21.08.1980 tarih ve 247 sayılı yazı ile Proje ve inĢaat Dairesi BaĢkanlığı'na bildirilmiĢtir. c. Ova Elektrik A.ġ.'nin 14.08.1995 günlü DSĠ Ġzmit 15. ġube Müdürlüğü'ne müracaat yazılarında; Gebze ilçesi Di/ovası mevkiinde Yap -iĢlet-Devret Modeli ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın onayı ile doğalgaza dayalı kombine çevirim elektrik enerjisi üretim santralı kurarak ulusal Ģebekeye enerji vermek istediklerini belirterek; santrale doğalgaz sağlayacak boru hattının Dil Deresi kenarından geçiĢi için izin istemiĢtir. DSĠ 15. ġube Müdürlüğü tarafından yerinde yapılan incelemede; anılan Ģirketin DSĠ'den izin almadan tespit edilen boru hattının büyük bir bölümünü döĢediği görülmüĢtür. DSĠ 15. ġube Müdürlüğü, 25.09.1995 tarih ve 560/1590 sayılı yazı ile durumu DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü'ne bildirmiĢ ve bir kapasite tahkiminin yapılması, olası bir taĢkından doğabilecek her türlü zarar ve ziyan sorumluluğunun anılan Ģirkete ait olması gerektiği ve Dil Deresi yatağının bir proje çerçevesind e Otoyol Köprüsü ile Ġzmit Körfezi arasında kalan bölümün anılan Ģirketçe DSĠ standartlarına uygun bir Ģekilde ıslah edilmesi gerektiğini bildirmiĢtir. d. DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü 13.10.1995 tarihinde, 5004/8502 sayı ile Etüd ve Plan 91 Dairesi BaĢkanlığı'na yazdığı yazıda; Ova Elektrik A.ġ.'nin doğalgaza dayalı kombine çevirim elektrik üretim santralının buhar türbini soğutma suyu ihtiyacının Marmara Denizi'nden karĢılanması gerektiğini belirterek Dil Deresi kenarında 10 m'lik bir bantta geçiĢ izninin istendiğini intikal ettirirken; "Dil Deresi yatağı içinde, sol sahilde eklerde verilen boyutlarda yaklaĢık 10 -12 m geniĢlikte platform oluĢturularak bu platform üzerinde 2.000 mm çapında iki adet boru ile 2,5 x 2,5 m ebatlarında kutu menfez yapımının yaklaĢık % 50 -60 bölümünün inĢa edilmiĢ olduğu; mansapta derenin denize açıldığı yerde de palplanĢ perde oluĢturularak ( 2,5 x 2,5 m) terfi istasyonu temel kazısının yapıldığı, DSĠ Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığımızın 21.08.1980 gün ve 247 sayılı yazısı ile Proje ve inĢ aat Dairesi BaĢkanlığı'na bildirildiği üzere; 390401 kot numaralı Dil iskelesi -Sanayi Bölgesi'nin Dil Deresi taĢkınlarından korunması konusunun tüm nakdinin ( istimlâk bedeli dahil) yer sahiplerince karĢılanması Ģartı ile planlama raporunun tasdik edilmiĢ olduğu, Deniz etkisinin denizden itibaren yaklaĢık 800 metre içerilere gittiği, denizden bir kilometre mesafeye kadar yatak eğiminin 0,0005 ile 0,001 arasında değiĢtiği, sağ sahilde Polisan tesislerinin yer aldığı, derenin denize mansap olduğu yerde açıklığın yaklaĢık 60 metre olduğu, ancak palplans kazıklar çakılarak dere açıklığının yaklaĢık 30 metreye düĢürüldüğü, temel kazısı yapılmaya devam edildiği, dere içinde sol sahilde kaya malzeme ile 10 -12 m geniĢliğinde banket oluĢturulduğu bu banketin (talvegden yaklaĢık 1.50 m yukarıda) yaklaĢık 1200 m mesafedeki çevirim santraline kadar devam ettiği bu banket üzerinde 2 adet O 2000 m, boru döĢendiği, hemen yanından da 2.50 m x 2.50 m ebatlarında kutu menfez devam ettiği, kutu menfezin ve boruların demiryolu ge çiĢi sifon olarak geçildiği"ni ifade etmiĢtir. e. Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı, 06.11.1995 tarih ve 4874 sayılı cevabi yazısında; "Ova Elektrik A.ġ. tarafından Kocaeli ili Gebze ilçesi Dilovası mevkiinde kurulacak olan doğalgaz kombine çevirim santralı nda ihtiyaç duyulan soğutma suyunun Marmara Denizi'nden temini için, Dil Deresi'nin denizden 1.200 m mesafedeki kesiminde, dere yatağı içerisinde, talvegden 1.50 m yükseklikte ve 10-12 m geniĢliğinde platform oluĢturularak üzerinde anılan Ģirket tarafından O 2000 çapında 2 adet boru ile 2.50 x 2.50 m ebatlarında kutu menfez yapılmasına izin verilmesini konu alan ilgi yazınız ve ekleri incelenmiĢ ve konu hakkında görüĢ oluĢturulabilmesi için aĢağıda belirtilen hususlara açıklık getirilmesi gerekli görülmüĢtür." f. Bölgesince hazırlanan Dil iskelesi Sanayi Bölgesi'nin TavĢanlı deresi 92 taĢkınlarından korunması konusuna ait özel planlama raporu ve ıslah projesi hakkında Proje ve inĢaat Dairesi BaĢkanlığından görüĢ istenmiĢ ve adı geçen baĢkanlığın 21.08.1980 tarih ve 3247 sayılı yazısı ile gerekli finansman ilgililerince karĢılanmak kaydıyla bir protokol çerçevesinde iĢin gerçekleĢtirilmesi uygun görülmüĢtür. Ancak, söz konusu rapor ve ıslah projesi arĢivimizde bulunmadığı gibi müteakip uygulamalar hakkında da he rhangi bir bilgi mevcut değildir. g. Bu durumda Dil Deresi'nin söz konusu kesiminde daha önce yapılmıĢ etüt ve uygulamalar hakkında gerekli bilgiler verilmelidir. h. Dil Deresi yatağında Ova Elektrik A. ġ. tarafından yapılan uygulamalar % 50 -60 oranında gerçekleĢtirilmiĢ bulunduğundan, mevcut fiziki durumda Dil Deresi akıĢ koĢullarında meydana gelebilecek olumsuzluklar (kapasite, stabilite ve denize deĢarj olma bakımından) ve çözüm imkanları irdelenerek bu hususta Bölge görüĢün üz bildirilmelidir" denmiĢtir. 1. TEAġ Genel Müdürlüğü 20.10.1995 tarih ve 8.15.2.TEAġ.0. 17.00.03/1350 sayılı yazısı ile DSĠ ye baĢvurarak Kocaeli-Gebze ilçesi TavĢanlı Köyü Dilovası mevkiinde kurulacağı belirtilen doğalgaz çevirimli termik santralın ilgi yazısı eki 1/12500 ölçekli haritada iĢaretlenen Enerji Nakil Hattı Güzergâhı ile ilgili ÇED çalıĢmalarında kullanılmak üzere DSĠ'den bilgi istemiĢtir. Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı çıkıĢlı 07.10.1996 tarih ve 4091 sayılı DSĠ cevabi yazısında, söz konusu enerji nakil hatlarının (Adapazarı ve Ümraniye yönlerine) geçeceği güzergâhlarda DSĠ‟ye ait mevcut veya mutasavver bir proje bulunmadığı, santral sahasına en yakın DSĠ projesinin Dilovası TaĢkın Seddeleri olduğu ve santralın inĢa ası sırasında Dil Deresi yatak kapasitesinin ve uygun akıĢ koĢullarının muhafaza edilmesinin gerekli görüldüğü bildirilmiĢtir (Ek–11–12). Bu yazının yazıldığı tarihte santrale giden boru hatlarının taĢkın seddesini örtecek, hatta dere yatağına taĢacak biçimde ve Ankara-Ġstanbul Otobanı'nın Dil Deresi üzerindeki menfezlerinden birini kapatacak Ģekilde inĢa edilmiĢ olmasından Etüd ve Plan Dairesi'nin haberdar olmaması ve yazısında bundan bahsetmemesinin nedeni anlaĢılamamıĢtır. Oysa aynı tarihte enerji nakil hatlarının direklerinin taĢkın seddeleri üzerinde kurulması talebi ile DSĠ‟ye baĢvuran TEĠAġ Genel Müdürlüğü'nün taĢkın koruma tesislerinin iĢletme ve bakım hizmetlerini engeller mahiyette görülen talebi reddedilmiĢ, bunun üzerine TEĠAġ Genel Müdürlüğü 2942 Sayılı KamulaĢtırma Kanunu'nun 30. maddesine i stinaden DSĠ aleyhine DanıĢtay i. 93 Daire BaĢkanlığı'na baĢvurmuĢ, DanıĢtay; DSĠ savunmasını dikkate alarak talebi reddetmiĢtir. Ortada kazanılmıĢ bir dava var iken enerji nakil hatları direklerinin sökülmemiĢ ve halen taĢkın koruma seddesi olması gereken, a ncak tahrip olan tesisin üzerinde iĢlevini sürdürdüğü görülmüĢ olup, seddelerin inĢaatından sonra ilgili ünitelerce yıllarca kontrol edilmeyip iĢgale ve bozulmaya müsait tecavüzlerin sürdürüldüğü, bu olaydan da anlaĢılmaktadır. DSĠ Bursa 1. Bölge Müdürlüğü, 18.11.1996 tarih ve 10037 sayı ile Ova Elektrik A.ġ.'ne yazdığı yazıda; Gebze-Dil Deresi idarece geçmiĢ yıllarda ıslah edilmiĢ olup, problemi olmayan bir akarsu yatağımızdır. Böyle bir müdahale için önce meydana getirilecek hidrolik farklılıkların probl em yaratmayacak Ģekilde projelendirilmesi gerekir. Bu nedenle; dere yatağının deniz ile çevirim santralı arasındaki bahse konu bölümünün ıslah projesinin tarafınızdan hazırlanması ve bu projenin Genel Müdürlüğümüzce uygun görülmesi gerekmektedir. Proje, Ge nel Müdürlüğümüzce uygun görüldükten sonra çevirim santralına soğutma suyu temin edecek isale hatları için gerekli Ģeridin kaç yıl süre ile gerekli ise irt ifak hakkı tesisi iĢlemleri baĢlatılabilecektir. Dil Deresi'nin deniz ile çevirim santrali arasındak i 1200 m'lik bölümü için; Dil Deresi'nin deniz-çevirim santralı arasındaki bölümünün ıslah projesinin tarafınızdan yapılması, Bu projenin DSĠ Genel Müdürlüğünce uygun görülmesi, Proje DSĠ Genel Müdürlüğünce uygun görüldükten sonra isale hatlarına irt ifak hakkı temini iĢlemlerinin tamamlanması, Uygun görülen projenin uygulanmasının tarafınızdan yapılması gerekmektedir" denmiĢtir. Bütün bu karĢılıklı yazıĢmalar sürerken Ova Elektrik A.ġ. izin almaksızın zaten boruları geçirmiĢtir. DSĠ Bursa 1. Bölge Müdürlüğü 06.12.1995 tarih ve 500.4/10067 sayı ile Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı'na yazdığı yazıda; Bölge Müdürlüğümüzce hazırlanan Dil iskelesi Sanayi Bölgesi‟nin Dil Deresi taĢkınlarından korunması konusuna ait özel planlama raporu ve Islah projesi dosya halinde ekte sunulmuĢtur. Proje inĢaat Dairesi BaĢkanlığı tarafından tasdik edilen projenin tamamı inĢa edilmiĢtir. Mevcut durumda meydana gelebilecek olumsuzluklar (kapasite, stabilite ve denize deĢarj olması bakımından) hakkında Bölgemiz görüĢü i stenmektedir. Ġlgi (a) yazımızda ayrıntıları verildiği üzere yaklaĢık 10 -12 m geniĢlikte kesit 94 kapatılmıĢ bulunmaktadır. Fiili durum Bölge Müdürlüğümüze haber vermeksizin yaratılmıĢtır. Islahı yapılıp problemi olmayan dere yatağına böyle bir müdahale ile yaratılan hidrolik farklılıkların problem yaratacağı aĢikârdır. Sağ sahil boyunca devam eden ve sadece çit duvarı bulunan Polisan tesislerinin zarar görmesi söz konusudur. Genel Müdürlüğümüzün konu ile ilgili alacağı yaptırım kararının dere kenarında bulunan diğer kuruluĢların da dere yatakları ile ilgili düĢüncelerini doğrudan etkileyeceği dikkate alınmalıdır. Diğer taraftan, Ova Elektrik A.ġ.'nin 14.08.1995 tarihli dilekçesinde belirttikleri üzere, bu proje çerçevesinde derenin otoyol köprüsünden Ma rmara Denizine kadar kendi tesislerinin inĢa edileceği bu bölümünü ıslah edeceklerini belirtmektedir. Genel Müdürlüğümüzün tasdik edebileceği teknik bir çözüm getirmeleri ve yapımını üstlenmeleri halinde dahi, örneğin; diğer sahilde bulunan Polisan firmasının da benzer bir müracaatla örnekleyebileceği düĢünülerek önce konuyu disipline edebilecek karar alınmalıdır. Bilahare müracaatçı firmanın üreteceği çözüm alternatifleri incelenerek en uygun olanına karar verilebilecektir. Sonuç olarak; idaremizce hazırlanan dere ıslahına ait özel planlama raporu ve projeleri ile yapımı için izin istenen tesislere ait dosyalar ekte sunulmuĢ olan konuda, Genel Müdürlüğümüz kararına esas olacak dere hidrolik Ģartlarının yeterliliğini belirtir teknik çözümler ilgili firma t arafından üretilerek DSĠ tasdikine sunulması uygun olacaktır" denilmiĢtir. Bu yazıĢmadan sonra sorunun nasıl bir yol izlediği, neler yapıldığı, ne kararlar alındığına iliĢkin 1997 yılı sonuna kadar bilgi ve belgeye ulaĢılamamıĢtır. 5. Ova Elektrik A. ġ. 17.4.1997 tarihli yazı ile soğutma suyu için Dil Deresi'ne döĢediği boru hattının meĢrulaĢtırılması gayreti ile döĢenen borulara icazet verme amacıyla Su Yapı firmasına yaptırdığı projeyi DSĠ 15. ġube Müdürlüğü'ne göndererek, projede belirtilen tüm Ģartlar ın firmalarınca gerçekleĢtirileceği belirtilerek 49 yıllık irtifak hakkı tesisi talebinde bulunmuĢtur. Bu baĢvuru üzerine, baĢvuruyu DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü'ne ileten DSĠ 15. ġube Müdürlüğü yazısında; "Ova Elektrik A. ġ. Dilovası mevkiinde gerçekleĢtirmekt e olduğu doğalgaz kombine çevrim santralının soğutma suyu için Marmara Denizi'nden faydalanmak amacı ile Dil Deresi'nde, dere yatağının içerisinde sol sahilde, kapalı menfez ve cebri borular döĢemiĢlerdir. Bu tür bir çalıĢmaya baĢlarken DSĠ'den herhangi bir izin talebinde bulunmamıĢlardır. Bu durum 95 karĢısında Bölge Müdürlüğümüz ilgi (a) yazıları ile dere yatağında böyle bir yapılaĢmaya rağmen daralan kesitin (0 500) debisini geçirip geçirmeyeceğini tahkik için Ova Elektrik A.ġ.'den hidrolojik bir rapor tale binde bulunmuĢlardır. Bölge Müdürlüğümüzün bu isteği üzerine Su Yapı firmasına hazırlatılan rapor Ģubemize ilgi (b) yazıları ekinde intikal etmiĢtir. Hazırlanan hidrolojik rapor tarafımızdan incelenmiĢ olup, inĢa edilen yapıya rağmen (0 500) debisini geçir diği görülmüĢtür. Dil Deresi üzerinde yapılmıĢ olan boru hattı güzergâhı inĢaatı ile ilgili Ova Elektrik A.ġ.'nin idaremizden beyan ettiği irtifak hakkının sağlanması ve gönderilen hidrolik raporun uygunluğu Bölgemizce incelenip kabul gördüğü takdirde, ġube Müdürlüğümüzce de uygun görüldüğü görüĢünü bilgilerinize arz ederim" denmiĢtir. 6. Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı ise 21.10.1997 tarihli yazısı ile anılan Ģirketin talebinin incelenerek ilgilisine verilecek cevaba esas olacak Bölge görüĢünün bildirilmesini istemiĢtir. Yine Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı 20.11.1997 tarih ve 5022 sayılı yazısı ile Ova Elektrik A.ġ. tarafından yaptırılan "J3 -1800 m arası Dil Deresi Hidrolik Hesapları Raporu'nu inceleyerek uygun bulduğunu belirtmiĢ ve anılan Ģirkete bu doğrultuda cevap verilmesini istemiĢtir (Ek-20). Bu geliĢme üzerine DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü 15.12.1997 tarihinde 11156 sayılı yazı ile Ova Elektrik A.ġ.'ne; "Hazırlanan proje kriterlerine kesinlikle uyulması kaydı ile projenin uygun bulunduğu" bildirilmiĢtir. Ancak sözü edilen ıslah projesine rastlanamadığı gibi, ıslah projesi uygulanarak bu projeye göre yapılacak irtifak hakkı tesisi iĢlemi, Belediyece yapılan imar çalıĢması sonucu DSĠ'ye ait parsellerin sulandırılması nedeniyle yok olması üzerine uygulanamadığı ve dolayısı ile Ova Elektrik A.ġ.'ce inĢa edilen santralın müĢtemilatı olan boruların halen idaremize ait taĢkın koruma seddesinin tamamını ve Dil Deresi'nin bir bölümünü iĢgal ederek, suyun doğal akıĢını engellediği, halen mevcut taĢkın tahribat izlerinden anlaĢılmaktadır. 7. Yukarıdaki bölümlerde özetlenen; Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı ve DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü tarafından uygunluğu belirtilen ve yazı ile Ova Elektrik A.ġ.'ne de uygun olduğu bildirilen Su Yapı Mühendislik ve MüĢavirlik A.ġ. taraf ından hazırlanan (Ek-22) "0-1.800 m arası Dil Deresi Hidrolik Hesap ları Raporu"nun hemen giriĢinde " tesise su temin eden boru güzergâhı mevcut sanayi yapılaĢması nedeniyle Dil Deresi sol sahilinde bir koruma duvarı gibi vazife görmektedir" övgüsü ile rapora girilmektedir. Raporun 7. sahifesinde "a) Kesit daralmasından dolayı TCDD Yolları ve Otoyol Köprüsü'nün sebep olduğu memba ya doğru su 96 yüzeyinde herhangi bir kabarma olmadığı gözlenmiĢtir. Yapılan hesaplarda su yüzü kotu pik debide dahi 4 -10 seviyesine çıkmakta, daraltılmıĢ kesit, akımı güvenle geçirmektedir. Daralan kesitler dıĢında ise; mevcut yatak akımı çevresine zarar vermeden güvenle taĢımaktadır. Dere kesitinin sol sahilinde oluĢturulan daralmanın akarsu hidrolojisi ve kapasitesi açısından bir sakınca yaratmadığı gözlenmiĢtir" denilmektedir. Bu denli övülen; sanki Dil Deresi taĢkın koruma iĢlevini düzenlercesine lanse edilen bu rapor üzerine, hiçbir ıslah iĢlemi yapılmamıĢtır. Büyük ölçüde anılan taĢkına sebep olan bu iĢgaller; daha sonraki Bölge Müdürlüğü - Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı arasındaki yazıĢmalarda; "ihlaller; Çolak oğlu Metalürji ve Ova Elektrik A.ġ. tarafından sol sahilde dere yatağı içerisinden geçirilen doğalgaz dönüĢüm santrali soğutma suyu hatları ile denizden itibaren Km:1+300'e kadar, Polisan tarafından sağ sahil seddesi üzerinde çit çekilmek suretiyle Km:0+600'e kadar, Toprakçı oğlu tarafından yine sağ sahil seddesi üzerinde Km:O+600YKM: 0+850 arasında, Yazıcı oğlu tarafından da sağ sahil seddesi üzerinde Km: O+850Km:1+100 arasında yapılmıĢtır. Dilovası Belediyesi tarafından; Yazıcı oğlu‟nun sedde üzerinde yaptığı ihlaller, Ģuyulandırma neticesinde parsel haline dönüĢtürülerek tarafımızdan daha önce kamulaĢtırılmasına rağmen yine adı geçen firmaya satılmıĢtır. Söz konusu b u ihlaller neticesinde 80 m olan dere yatağı geniĢliği 30-40 m'ye düĢmüĢtür. Otoban Köprüsü'nün yer aldığı Km: Ha‟den memba ya doğru sol sahilde yer alan sanayi kuruluĢları tarafından ıslah kesiti sınırlarına fiziki engeller yapılması suretiyle dere yapılması söz konusu olan temizlik çalıĢmaları zorlaĢtırılmıĢtır. Km: l+100'de yer alan Otoban Köprüsü mansabında dere yatağı eğimi J= 0,001 mertebesine düĢmesi dolayısıyla; Q500 yıllık sarfiyatı 457m3 olan Dil Deresi'nde ıslahı; taban açıklığı b=53 m yüksekliği h=3.50 m olan çift taraflı duvarlı kanal ile yapılması gerekmekte olup, dere kenarında temizlik için en az 5 m3'Iik bandında terk edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde temizliğin yatak içerisinde dahi yapılması zorlanacaktır." "Dil Deresi ıslahı projeleri 1980'Ii yılların baĢlarında hazırlanmıĢ, 1982 yılında tamamlanmıĢ, kamulaĢtırma planları 1982 yılında yapılarak, inĢaatına. 1982 yılında baĢlanmıĢ, 1983 yılı sonunda inĢaatı tamamlanmıĢtır. Denizden itibaren yaklaĢık 2,5 Km'lik kısım toprak kanal ve kâgir kanal olarak ilgi (b) yazımız eki l'de sunulan projelere göre ıslah edilmiĢtir. 97 Islah yapıldığı yıllarda ÇerkeĢli ve Muallim köyü arazileri içerisinden geçen ıslah güzergâhı ile ilgili olarak yöre Dilovası Belde Belediyesi teĢkilatına dönüĢtükten sonra belediye giriĢimleri ile imar planları yapılmasına baĢlanmıĢ, idaremizden de plan görüĢü istenmiĢtir. Ġdaremizce yapımı tamamlanan ıslah Ģerit geniĢliği ilgi (b) yazımız eki 2'deki imar planlarına aynen iĢaretlenerek görüĢ bildirilmiĢtir. Dilovası Belediye BaĢkanlığı tarafından yapılan ve yine Belediye tarafından onaylanan imar planlarında idaremiz görüĢünün dikkate alınmadığı sonraki yıllarda yapılan uygulamalarından anlaĢılmaktadır. Ek 3'teki paftada ıslah güzergâhı, imar sınırı iĢaretlenmiĢtir. Belediyece hazırlanarak yine belediyece onaylanan imar planı uygulamasına geçilerek 3914 Sayılı imar Yasası'na göre uygulama yapılmıĢ, Ģuyulandırma sonucunda bugünkü fiziki ve hukuki durum ortaya çıkmıĢtır. Yukarıdan beri açıklananlardan anlaĢılacağı, ilgi (b) yazımız eki paftalardan Ek 3 ve Ek 4 te görüleceği üzere hâlihazır duruma dere yatağının gelebilecek feyezanları karĢılaması mümkün değildir." ifadeleri kullanılmıĢ olup bu ifadeler, hidrolik raporun içerdiği ifadelere ve DSĠ ilgili ünitelerinin olumlu görüĢlerine taban tabana ters düĢmüĢtür. DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü'nün ve Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı'nın Hidrolik Hesaplar Raporu'nun uygunluğu doğrultusundaki yazılarından yararlanan Ova Elektrik A.ġ. hiçbir ıslah tedbiri almadan gayri kanuni iĢgali ni sürdürmüĢ ve büyük ölçüde taĢkına sebebiyet vermiĢtir. 8. DSĠ 1. Bölge Müdürlüğü arĢivinden temin edilen, hâlihazır iĢgalleri farklı renklerle belirleyen krokide; a. DSĠ mülkiyetinde bulunan, ancak belediyenin imar uygulaması sonucu belediye adına Tescil edilip Yazıcı oğlu A.ġ.'ne satılan saha; (sarı boyalı) b.Ova Elektrik A.ġ.'nin iĢgalindeki saha (yeĢil boyalı) c.Çolak oğlu Metalürji A.ġ.'nin iĢgalindeki saha (mavi boyalı) d.DSĠ tarafından kamulaĢtırmaya tabi tutulan ancak neden tescil iĢleminin yapılmadığı anlaĢılamayan saha (pembe boyalı) e. Polisan A.ġ. iĢgali altındaki ince Ģerit saha ve bu iĢgallerin daralttığı dere yatağı açıkça görülmektedir. Ġncelenen bütün bu doküman ın değerlendirilmesi sonucu; aa. Dil Deresi taĢkın koruma seddelerinin in Ģaatından sonra, idarece bir daha 98 denetlenmediği, bu alanda Dilovası Belediyesince yapılan imar uygulaması sonucu askıya çıkarılan ilanların incelenip, taĢkın koruma amaçlı olarak kamulaĢtırılan taĢınmazlarla dere yatağının Ģuyulandırılmaya tabi tutulmasın a itiraz edilmediği, itiraz için gereken yasal sürenin geçirildiği, bb. ġuyulandırma sonucu belediyece sanayi kuruluĢlarına yapılan satıĢlara itiraz edilmediği, cc. Dere yatağı ve sedde iĢgallerine itiraz edilmediği, dd. Ova Elektrik A.ġ.'nin, yani en büyük iĢgalcinin finansmanı ile hazırlanan ve taĢkın olayı ile gerçeği yansıtmadığı kanıtlanan "0 -1800 m arası Dil Deresi Hidrolik Hesapları Raporu"na güvenilerek Ova Elektrik A.ġ.'nin iĢgalinin devamına göz yumulduğu, ee. Çolak oğlu Metalürji A.ġ. fabrikasından atılan metal cürufunun dere ağzında sedde oluĢturacak biçimde birikip Dil Deresi'nin ağzını kapatması sonucu akıĢ hızının azalmasını önleyecek bir giriĢimin yapılmadığı, durumun hala ciddiyetini koruduğu, h. Derenin kimi kesitlerinde akıĢı engel leyecek birikimlerin düzenli olarak temizlenmediği, selden bu yana bir yılı aĢkın bir zaman geçmesine karĢın, hala temizlik faaliyetinin sürdüğü tespit edilmiĢtir. 9. Ġzmit Valisi ile yapılan görüĢmelerde de Sayın Vali; konunun içiĢleri Bakanlığı'na, kendi valiliklerine ve Dilovası Belediyesi'ne intikal ettirilerek mümkün olduğu ölçüde imar tadilatı talebinde bulunulmasını önermiĢtir. Ġzah edilen nedenlerle; a. Öncelikle Etüd ve Plan, iĢletme ve Bakım, Proje ve inĢaat, Emlak ve KamulaĢtırma Dairesi baĢkanlıkları uzmanlarından oluĢan bir teknik heyet marifeti ile detaylı bir inceleme yapılması gerekmektedir. Böyle bir heyetin soruna çözüm getirecek teknik önerileri de içeren bir rapor hazırlaması halinde sorunun çözümüne katkı olacağı gibi rücu davaları na karĢı savunmalarımıza esas olabilecek bilgi birikimine ulaĢılacaktır. Böyle bir rapor, Dil Deresi'nde yapılabilecek bir imar tadilatına da esas teĢkil edebilecektir. b. Bu çalıĢmanın yapılmasından sonra içiĢleri Bakanlığı, Kocaeli Valiliği ve Dilovası Belediyesi nezdinde imar tadilatı talebinde bulunulması gerekeceği kanısındayım" denilen rapor makama sunulmuĢtur. 10. Yapılan çalıĢmalar sonucu 12.12.2005 tarihinde Genel Müdürlük Makamından alınan Olur'da; " . Dilovası TaĢkın Tesisleri'nin yapım amacı, d aha sonra Dilovası Belediyesi'nin uyguladığı imar sonucu ulaĢılan son durumun mahkeme kararı ile 99 tespit ettirilmesi zorunlu hale geldiğinde gerekli tespitin ilgili Bursa 1. Bölge Müdürlüğünce yaptırılması" gerektiği belirtilmiĢ ve Olur Bölgeye gönderilmiĢt ir. 2.2 Seyhan ve Ceyhan ırmakları ile Sarıçam Deresi ve Çakıt Suyu'na yapılan müdahaleler; 1. Seyhan Nehri'ne yapılan müdahaleler; Adana Merkez Camii, Galeria, MC Donald's, Mimar Sinan Kültür Sitesi, değiĢik noktalarda bahçe ve ev inĢaatları ile müdahale edilmiĢtir. Ġlgili valilik, kaymakamlık ve belediyelere gönderilen uyarı yazılarına rağmen inĢaatlar önlenememiĢtir. Ayrıca izinsiz bir biçimde yataktan malzeme alımı devam etmektedir. 2. Sarıçam Deresi'ne yapılan müdahaleler; Telekom iĢletmesi'ne ait borular, Kanal Ģevine yapılan müdahaleler, Ağaç dikme ve ev yapma Ģeklindeki müdahaleler devam etmektedir. 3. Ceyhan ırmağı'na yapılan müdahaleler; Cevdetiye Belediyesi Elektrik Tesisleri, Osmaniye Belediyesi içme suyu Kuyuları, TCK Köprüsü, Hamit bey Bucağı Orman iĢletme Çamlığı, TCK D-400 Köprüsü, Ceyhan Asma Köprüsü, TĠGEM Ormanlığı, Ceyhan Yağ Sanayii, Organize Sanayi End. Su Pompa ve Bir; ası, Teleferik Demir Ayağı, Eski Deri Fabrikası, Köy Hizmetleri, 36 adet eski ve yeni kum ocağı, Çok sayıda tesis edilmiĢ narenciye bahçesi ve okaliptüs ormanlığı, DeğiĢik noktalardaki ev inĢaatları, Yataktan geliĢigüzel alınan malzemeler, Yatağa atılan çöp ve diğer atık malzemeler. 4. Berdan ırmağı'na yapılan müdahaleler; DSĠ sağ seddesinden yukarda 500 m boyunda sedde, Kırkpınar Tanzim Ürünleri, 100 CumitaĢ Fabrikası, Ġlçe Trafik Binası,· Tekeli Hortum Fabrikası, Bahçe, ev ve ahırlar. 5. Efrenk Deresi'ne yapılan müdahaleler; Mersin Belediyesi yol inĢaatları, Toroslar Belediyesi tarafından yapılan park ve yol geniĢletme inĢaatı, 6 Mezgitli Deresi'ne yapılan müdahaleler; ·katlı bir apartman, DeğiĢik kısımlarda evler, Belediye mezbahası, Mermer atölyesi, Malzeme alımları. 7. Gilindire Deresi'ne yapılan müdahaleler; Dere yatağından malzeme alınması. 8. Tömük Deresi'ne yapılan müdahaleler; Otopark, Rekreasyon tesisi, Flamingo Sitesi, Aquapark. 9. ArpaĢbahĢiĢ ve Alata, derelerine yapılan müdahaleler; Dere yataklarından aĢın malzeme alınması. 10. AvĢar Deresi'ne yapılan müdahaleleri' Ata kent Belediyesi'nin yaptığı köprü, kesiti daraltmıĢtır. Belediyeye ait mezbaha, bahçe ve seralar ile yataktan malzeme alımı taĢkına neden olabilir. 11. Göksu ırmağı'na yapılan müdahaleler; Silifke Belediyesi'nin su pompası ve depoları, Belediyeye ait mezbaha ve soğuk hava depoları, Narenciye bahçeleri ve evler, Yataktan aĢırı malzeme alımı tehlike yaratmaktadır. 12. Acıca Deresi'ne yapılan müdahaleler; Silifke Belediyesi tarafından derenin üstü kapatılarak imara açılmıĢ, pazar yeri. Sanayi sitesi yapılmıĢ ve kesiti yetersiz köprü inĢa edilmiĢtir. 13. TaĢucu Deresi'ne yapılan müdahaleler; 101 Ev ve seralar yapılmıĢ, öğrenci yurdu ve trafo binası, TaĢucu Belediyesi'ne ait Ģantiye tesisleri inĢa edilmiĢtir. Ayrıca dereden aĢırı malzeme alımı da devam etmektedir. 14. Dragon çayı'na yapılan müdahaleler; Ev ve sera inĢaatları, Anamur Belediyesi Ģantiye tesisleri, Çarıklar Belediyesi'ne ait kum-çakıl ocağı. 15. Sultan çayı'na yapılan müdahaleler; Su pompası, Evler ve narenciye bahçeleri, Konkasör tesisi, 16. Büyük Asi ırmağı'na yapılan müdahaleler; Belediye arıtma tesisi, Lojman, Yatak daraltan dolgu, Mahmuz, Belediye tarafından inĢa edilen Tabakhane Köprüsü, Sulama amaçlı bent ve batardo, Yataktan malzeme alımı. 17. Küçük Karaçay Deresi'ne yapılan müdahaleler; Evler, Ġzinsiz yapılan beton duvarlar. 1 8. Hunna çayı'na yapılan müdahaleler; Evler ve okul inĢaatı, Beton istinat duvarları, 19. HacıkürüĢ Deresi'ne yapılan müdahaleler ; Tuğla fabrikası, Atölye, AkıĢı engelleyen borular, Ev inĢaatları. 20. Bedirge Kanalı'na yapılan müdahaleler; AkıĢı engelleyen borular, Dere yatağına malzeme atılması. 21. Comba Kanalı'na yapılan müdahaleler; 102 Kanal üstüne ev ve cami yapılmıĢtır. 22. Tiyek çayı'na yapılan müdahaleler; Çay üzerine belediye mezbahası ve ev yapılmıĢtır. 23. Deli Bekir çayı'na yapılan müdahaleler; Çay üzerine belediye tarafından fosseptik deposu, çok sayıda ev ve apartman yapılmıĢtır. 24. Carcurun Kanalı'na yapılan müdahaleler; Kanalın sağ seddesi üzerine santrifüj tesisi yapılmıĢtır. 25. Murat paĢa ve Karasu Feyezan kanalları, Kuru dere, Karaçay, AĢkar Beyli, ġeker, Akçay ve Sanseki dereleri ile Payas, Özerfi ve Deli çaylarına yapılan müdahaleler; Üzerlerinde değiĢik kesimlerde belediyeler tarafından dolgu su deposu inĢaatları yanı sıra birçok ev inĢaatı yapılmıĢtır. 26. Osmaniye Karaçay Kanalı'na yapılan müdahaleler; Çıraklık Eğitim Merkezi, Sazlık Köprüsü, Maliye Evleri, Ġskenderun Otoban Köprüsü, Lale Gölü Köprüsü, Azizli Köprüsü, TCDD Köprüsü, Yassıca Köprüsü, TCK D-400 Köprüsü, Veysiye Köyü Mera Köprüsü, OsimpaĢ Fıstık Fabrikası, Çukurova Çelik Sanayi, Galaksi Mobilya Fabrikası, Seksan Makine Sanayi, Ülker Fabrikası, Ekiz oğlu Fıstıkçılık, Yılmaz eker ve Nergis Fıstık Fabrikası, Güven san Çelik Kon. Sanayi, Bin boğa Fıstık Sanayi, Köprüslü Köyü Mezarlığı, Yatağa çok fazla miktarda ağaç dikilmesi, 103 DeğiĢik kesimlerde taĢkın alanında ev ahır v.b. inĢaatlar. 27. Humuz çayı'na yapılan müdahaleler; Aslaniye Köyü Köprüsü yapılarak yatak daraltılmıĢtır. 2.3 Elazığ Bölge Müdürlüğü Sınırları Ġçinde Durum; DSĠ'nin 6200 Sayılı Yasa'da belirtilen görevleri arasında taĢkın alanlarının ıslah edilmesi, taĢkın koruma tesislerinin yapılması, emniyetinin sağlanması olma sına karĢılık Bölge Müdürlüğü sorumluluk sahasında bulunan bu alanlarda zamanla diğer kamu kurum ve kuruluĢları, belediyeler ve vatandaĢlarla 4373 Sayılı Yasa'ya uymayan bir takım aksaklıklar ve sorunlar yaĢanmakta, her ne kadar yazıĢmalar ve ikazlar yapılsa da sonuç alınamamakta, dolayısıyla taĢkın sahalarındaki muhtemel tehlikeler güncelliğini korumaktadır. 1. Ġl, ilçe ve beldelerde yerleĢim alanlarının içinden geçen dere yatakları ıslah edildikten sonra belediyelerce üzerleri kapatılarak imara açılmakta ve açık mecralar kapalı hale getirilerek, taĢkın koruma tesisi yapılıĢ amacının dıĢına çıkmaktadır. 2. YerleĢim alanlarında çevre sakinlerince dere yatakları içerisinde konut, ahır veya baraka Ģeklinde tesisler yapılmaktadır. 3. YerleĢim birimlerinden geçen dere yatakları üzerinde yapılan taĢkın koruma tesislerinde yöre halkı tarafından koruma duvarlarına paralel ve hatta duvar üzerine tesis inĢa edilmekte, dolayısıyla gerek yatak temizliği ve gerekse taĢkın anınd a iĢ makineleri dere yatağına yanaĢamamakta ve müdahale edilememektedir. 4. Özellikle yerleĢim birimleri içinde veya yakınında yer alan dere yatakları çöp sahası ve enkaz depo sahası olarak kullanılmaktadır. 5. Akarsu ve dere yataklarından ilgili diğer k qj11u kuruluĢlarınca ve vatandaĢlarca izinsiz malzeme alınmakta, dolayısıyla yatağın stabilizesi bozulmaktadır. 6. Ayrıca diğer kamu kurumlarınca ulaĢım amacıyla yapılan yol üzerindeki dere yatakları geçiĢlerinde yapılan menfez veya köprülerde taĢkın hesa bı dikkate alınmadan idaremiz bilgisi dıĢında ve yetersiz dar kesitte yapılmakta dolayısıyla taĢkınlara sebebiyet vermektedir. 7. Akarsu ve dere yatakları içerisinde kurulan, özellikle ruhsatlı malzeme ocaklarında malzeme alımından sonra yüklenici ocağı t erk ederken yıkama eleme tesisinin mekanik aksamı dıĢındaki enkazı yatak içerisinde bırakmakta, bu da yatağı olumsuz yönde etkilemektedir. Dolayısıyla ruhsat verilme aĢamasında sözleĢmelerde enkazın tamamen kaldırılmasına dair Ģer hin konulması uygun 104 olacaktır. 2.4 Diyarbakır Bölge Müdürlüğü'nün karĢılaĢtığı sorunlar; 1. Devlet Su iĢleri Genel Müdürlüğü'nün görüĢü alınmadan, akarsu ve derelerin yatakları içinde iskân yapılması ile daha önce inĢa edilmiĢ bulunan taĢkın kontrol tesislerinin üzerlerinin kapatılarak açık mecraların kapalı mecraya dönüĢtürüldüğü görülmektedir. 2. Açık mecraların kapalı mecra haline dönüĢtürülmesi ise, her yıl periyodik olarak yapılması gereken bakım-onarım hizmetlerinin yapılmasını imkânsız hale getirmekte, bunun sonucunda zamanla dolan mecralar Ģiddetli yağıĢlarda tıkanıp taĢarak daha büyük boyutlarda can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. 3.Akarsu ve dereleri n yatak yol olarak kullanılmaması gerekmektedir. 4.Dere, nehir ve tüm yerüstü suların elektro motopomp la su tahsis ve k ullanma Ģartları belirlenmelidir. (Bölgemizde ana dereler olan Dicle, Batman ve Garzan'da yoğun bir su kullanımı vardır.) 5. ġehir içi dereleri veya sulama kanalları üzerinde yapılan üst geçitler kanal kesitlerini daraltmakta ve taĢkınlara sebebiyet verme ktedir. 6. Akarsu ve derelerin yatakları içinde Devlet Su iĢleri Genel Müdürlüğü'nün görüĢü alınmadan iskân yapılmaması gerekmektedir. 7. Belde, ilçe ve il gibi planlı yerleĢim yerlerinin taĢkın imar planlarına uyulmadığı görülmektedir. 8. ġehir alanına düĢen yüzeysel yağıĢ sularının kent içinde genel hayata zarar vermeden toplanıp tahliyesini sağlayacak "ġehir Yağmursuyu Projesi" düzenlenmeli, hidrolojik ve hidrolik koĢullar itibari ile Ģehir imar planları bu yönde revize edilmelidir. DSĠ 10. Bölge, genel bilgileri bu Ģekilde sıralandıktan sonra kum -çakıl ocaklarına iliĢkin sıkıntıları da Ģu Ģekilde açıklanmıĢtır; 1.Malzeme ocağı olarak seçilen alana iliĢkin 1/5000 ya da 1/25000 ölçekli harita krokileriyle, bunlara iliĢkin koordinat değerleri gönderilm emektedir. Gönderilen değerlerin önemli bir kısmı da onaysız gelmektedir. 2.Ocak yeri görülmek istendiğinde, yeri gösterecek Tapu Kadastro elemanı ya da serbest çalıĢan Harita Mühendisi genellikle bulunmamaktadır. Yer gösterimi daha çok ocak sahipleri tarafından yapılmaktadır. Bu durum istenmeyen sonuçlar doğurabilmektedir. BaĢka bir yerin gösterilmesi gibi. 3.Yer tetkikleri genelde her kurum tarafından ayrı ayrı yapılmaktadır. Bu durum hem faaliyet sahibi için zor olmakta, hem de yer gösterimini sağlayan Kadastro 105 elemanı teminini güçleĢtirmektedir. Bunun kolaylaĢtırılması, kurum görüĢü isteyen ilgili kiĢi ya da kurumun, bütün kurumlardan birer eleman sağlayıp komisyon halinde bir araçla araziye gidiĢinin teminiyle mümkün görülmektedir. 4.Ocak alanına iliĢkin yer tetkikleri tamamlanmadan ocağı iĢletecek kiĢiler Ön ÇED Raporu'nu hazırlatmaktadırlar. Bu durum, kurum görüĢü bildirecek olan eleman üzerinde büyük bir baskı oluĢumuna neden olmaktadır. 5.Kuruma yer tetkik yazısı ulaĢtıktan sonra kurumu adına bu yazıya cevap vermek isteyen eleman, ocak yerini arazide görmek istediğinde, -genellikle de böyle olmaktadır kendisini o alana götürecek bir muhatap bulmakta zorlanmaktadır. Bu yer, merkez dıĢında ise daha da güç olmaktadır. 6.Kum ve çakılacaklarının çok büyük bir kısmı Dicle Nehri yatağında bulunmaktadır. Oysa Dicle Nehri'nde kıyı kenar çizgisi tespit edilmemiĢtir. Bu sebeple, yer tetkikine giden elemanlar kendi doğrularıyla hareket etmektedirler. Bu farklı bakıĢ açısı, ortak karar noktasında sıkıntı oluĢ turmaktadır. Bunun giderilmesi Dicle Nehri'nde kıyı kenar çizgisinin tespiti ile mümkündür. 7.Kum ocaklarının rahatlıkla görülmesi ve denetlenmesi için, köĢe koordinatlarının arazide çok belirgin olarak iĢaretlenmesi zorunlu hale getirilmelidir. Hatta bu iĢlem, yer tetkiklerinden önce yapılmalıdır. 8.Kum ocakları iĢletmecileri, geliĢi güzel Ģekilde çalıĢma yürütmektedirler. Bu alan seçilirken öncelikle bir tesviye yapılmalı, devamında bir noktadan itibaren çalıĢma baĢlatılmalı ve büyük çukurlar oluĢturmada n gerekliyse bu çukurlar kapatılmak suretiyle, bir düzen içinde çalıĢılmalıdır. Ġzleme ve Denetleme Komisyonu bu durumu sürekli ve rutin bir Ģekilde takip etmelidir. 9.Ön ÇED Raporu'nda belirtilen hususlar ile bu raporda yer alan kurum görüĢleri, taahhüt altına alınmıĢ olmasına rağmen bu görüĢlerin neredeyse tamamı uygulanmamaktadır. Bu eksiklik izleme ve Denetleme Komisyonu'na aittir. 10.Kurumlar, bu iĢin değiĢik aĢamalar~nda farklı eleman görevlendirmektedirler. Yer tetkikine bir eleman, komisyona baĢka bir eleman görevlendirmek olayın takibini güçleĢtirmektedir. 11.Kum ve çakıl ocakları her ne suretle olursa olsun terk edilirken, DSĠ Bölge Müdürlüğü'nün görüĢü alındıktan sonra bu alanın terkine karar verilmelidir. Bu hüküm, Milli Emlak Müdürlüğü ya da Ġl Özel idaresi Ģartnamelerinde bağlayıcı bir karar maddesi olarak yer almalıdır. 12.Ocak alanı terk edilirken, taĢkına sebep olacak, tarım arazilerine zarar verecek 106 bir durum söz konusu ise, bu alanın ıslah çalıĢması ocak iĢletmecisi tarafından yapıldıktan sonra saha terk edilmelidir. Bu iĢlem yapılmadan terk edilen sahalarda, zaman içerisinde meydana gelebilecek taĢkın koruma, sorun ve Ģikâyetlerinin muhatabı ocağı isleten Ģahıs ya da kurum olacaktır. Ocaktan kaynaklanan taĢkınlardan kurumumuz sorumlu tutulmayacaktır. 2.5 DSĠ Edirne Bölge Müdürlüğü'nün TaĢkın Sorunları; "4373 Sayılı TaĢkın Suları ve Su Baskınlarına KarĢı Korunma Kanunu'nun 1. maddesine göre; "Yüksek seviye gösteren umumi ve hus usi, kapalı veya akarsuların taĢmasıyla su altında kalan veya su baskınlarına uğrayabilecek olan sahaların sınırları Bayındırlık ve iskân Bakanı'nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu Karan ile tespit ve ilan edilir" denilmektedir. Ancak 4373 Sayılı TaĢkın Ko ruma Kanunu'nun 3. maddesinde ise Ģöyle denilmektedir. "Birinci madde hükümleri dairesinde tespit ve ilan edilmiĢ olan sınırlar içinde tesisat, inĢaat veya tadilat yapmak, fidan veya ağaç dikmek yasaktır. Müsaade verilmesi, Su iĢleri Müdürü'nün bulunmadığı yerlerde, Bayındırlık Müdürü'nün fenni mahzur olmadığı hakkında rapor vermiĢ olmasına bağlıdır. Birinci fıkra hükmüne muhalif olarak izin istihsal edilmeden yapılan ve suyun akmasına veya su seviyesinin yükselmesine tesiri olan tesisat, inĢaat veya tadilat, dikilen fidan veya ağaçlar mahalli su iĢleri müdürünün, yoksa bayındırlık müdürünün teklifi üzerine valinin kararıyla yıktırılır veya kaldırılır. Bu hususta yapılan masraflar sahiplerinden alınır, Ģeklinde belirtilmiĢtir. Bu bakımdan daha önceki yıllarda taĢkın alanı olarak ilan edilmemiĢ önemli nehirlerin taĢkın alanı olarak ilan edilmesi gerekmektedir. Bu tesislere yapılacak müdahale durumlarında, müdahale Vilayet Makamınca alınacak idari kararla ortadan kaldırılabilir. Aksi durumda genel hükümlere gö re hareket edilecektir." 2.6 DSĠ Kayseri Bölge Müdürlüğü'nün sorunları; 1. NevĢehir-Ürgüp-Göreme (Avcılar) Kasabası TaĢkın Koruma Tesisi; kasabanın taĢkın zararlarından korunması amacıyla inĢa edilen tesis 1983 yılında iĢletmeye açılmıĢtır. Daha sonra kasabanın yerleĢim alanındaki geliĢmenin ortaya çıkardığı ihtiyaç doğrultusunda, 1985 yılında hazırlanan ek ön inceleme raporunda öngörülen iĢler, 1986 yılı yatırım programı ve uygulama planına alınarak gerçekleĢtirilmiĢtir. Kodarak Deresi'nin kasaba içerisindeki el sanatları çarĢısı boyunca 30 m'lik kısmında arsa temin etmek gayesiyle Göreme Belediyesi tarafından, kanal taban geniĢliği 7.5 m'den 2.4 m'ye düĢürülerek, giriĢi 28 m 2 , uzunluğu 25 m ve çıkıĢı 8 107 m 2 'den baks yapılarak dik duvarlı kanalın üstü kap atılarak iĢyeri yapılmıĢtır. Mevcut baks yapısının kırılarak kaldırılması ve kanalın eski haline getirilmesi gerektiği belirtilerek, bu çalıĢmalar yapılma dığı takdirde Bölge Müdürlüğü tarafından hukuki iĢlemin baĢlatılacağı bildirilmiĢtir. 2. Yozgat-Sarıkaya ilçe Merkezi TaĢkın Koruma Tesisi; ilçe yerleĢim merkezinin Sarıkaya Deresi'nden gelebilecek taĢkınlardan korumak üzere Bölge Müd ürlüğünce söz konusu tesis 1969 yılında inĢa edilmiĢtir. Ayrıca yan derelerin ıslahı da gerçekleĢtirilmiĢtir. Sarıkaya Belediye BaĢkanlığı 17.02.1987 tarihindeki müracaatıyla, mevcut taĢkın koruma kanallarından birinin üzerine 200 m tül kapatarak üzerine tek katlı dükkân yapmak ve diğerinin üzerini ise 60 m tül kapatarak yol geçirme talebiyle Bö lge Müdürlüğüne müracaatta bulunmuĢtur. Birinci talebi uygun görülmemiĢ olmakla birlikte, ikinci talebi her türlü sorumluluk Belediyeye ait olmak ve kapatılacak kısım 60 m tülü geçmemek koĢuluyla uygun görülmüĢtür. Daha sonra Belediye aynı talebini 1990 yılında yinelemiĢ, ancak talebi Bölge Müdürlüğünce uygun görülmemiĢtir. Belediye dairesinin müsaadesi olmamasına rağmen, Sarıkaya Deresi'nin üzerini kapatarak dükkân inĢa etmiĢtir. Durumun tespit edilmesiyle birlikte, belediyeye uyarı ve ikaz yazısı yazılarak, kanalın eski konumuna getirilmediği takdirde hukuki iĢlemin baĢlatılacağı ifade edilmiĢtir. Yapılan uyarılara belediyenin uymaması sonucunda Bölge Müdürlüğ ünce hukuki iĢlem baĢlatılarak, Sarıkaya Asliye Hukuk Mahkemesi'ne müracaat edilerek, taĢkın koruma kanalı üzerine dükkân yapılmak suretiyle yapılan müdahalenin men'i ve eski hale getirme talebiyle dava açılmıĢtır. Mahkeme olumlu sonuçlanmamıĢtır. Ġlçe merkezinde 23.08.1992 tarihinde taĢkın olayı yaĢanmıĢtır. Sarıkaya Deresi üzerine belediye tarafından müdahale neticesinde taĢkın k oruma kanalının kesitinin daralması bu olaya neden olduğu taĢkın raporunda belirtilmiĢtir. 3. Yozgat-Akdağ madeni ilçe Merkezi TaĢkın Koruma Tesisi; ilçe merkezi taĢkın koruma kanalının üzeri Belediye BaĢkanlığı tarafın dan Bölge Müdürlüğünün müsaadesi dıĢında kapatılmıĢtır. 4. Yozgat-Sorgun-Kaya kıĢla Köyü Kuru çöz ve Kaya kıĢla dereleri TaĢkın Koruma Kanalları; köy muhtarlığının yoğun talebi üzerine, muhtarlıkla yapılan protokolle her türlü sorumluluk köy muhtarlığına ait olmak Ģartıyla Kuru çöz Deresi'nin 180300 metreleri arası, KarakıĢla Deresi'nin 125-199 ve 240-285 metreleri arası baks yapısı ile kapatılmıĢtır. 5. Kayseri-Çakmakçının Deresi; Erciyes Üniversitesi Bölgeye, Kayseri Valiliği'ne 108 ve Genel Müdürlüğüne yapmıĢ olduğu müracaatlarda söz konu su kanalın üniversite alanını ikiye böldüğü, toprak alınması nedeniyle çöplük halini aldığı, fakülteler ve tesisler arası geçiĢin mümkün olmadığı ve benzer nedenlerle kanalın üzerinin kapatılmasını talep etmiĢtir. Bölge Müdürlüğü Genel Müdürlüğünün talimatları ile Çakmakçının Deresi kanalının Erciyes Üniversitesi içerisinden geçen kısmı için istikĢaf raporu hazırlamıĢ ve bir bölümü kutu menfezle kapatılmıĢtır. 6. Kayseri ili ve Mücavir Alanları Batı KuĢaklama (Kuruçay) TaĢkın Koruma Kanalı; taĢkın koruma kanalının Yeni Sanayi içerisinde geçen bölümü sanayi atıklarının yoğun kirlilik oluĢturması, iĢyerleri arası geçiĢin mümkün o lmaması ve benzeri nedenlerle. Belediye ile iĢ yeri sahiplerinin yoğun talepleri üzerin e kutu menfezle kapatılmıĢtır. 2.7 DSĠ Ġstanbul Bölge Müdürlüğü Ġçimde TaĢkın Yaratan Ana Nedenler; 1.Dere yataklarının doldurulması; arazi kazanmak veya döküm saha sı olarak kullanmak maksadıyla Ġstanbul'da dere yatakları doldurulmaktadır. Bu durum ise dere yataklarının kısmen veya tamamen tıkanmas ına neden olmaktadır. TaĢkınlarda yetersiz kesitlerde su kabarmakta, membada bulunan iskân sahalarında ve sanayi bölgelerinde büyük zararlar meydana gelmektedir. Bu Ģekilde dere yataklarının doldurulmasına, derelerin membaında bulunan kiĢi ve kuruluĢların mani olması gerekmektedir. Çünkü bu tür dolgular membada bulunan yapıları tehdit etmektedir. Son yıllarda Kâğıthane vadisinde bulunan sanayi tesisleri yetkililerinin bu tür giriĢimlerde bulunmuĢ olmaları ümit vericidir. Dere yataklarına dökülen dolguların ve çöplerin yatak üzerindeki köprü ve menfezleri tıkaması tehlikenin boyutlarını büsbütün arttırmaktadır. 1 Temmuz 1995 tarihinde yaĢanan Ayamama Deresi taĢkının ana nedeni mevcut menfezlerin tıkanmıĢ olmasıdır. 2.Dere yataklarının üstünün kapatılması; DSĠ'nin, kuruluĢundan bu yana dere yataklarının üstünün kapatılmasının yarattığı mahzurlarla ilgili çok sayıda deneyimi bulunmaktadır. Bayındırlık ve iskân Bakanlığı'nın talebi sonucunda içiĢleri Bakanlığı 08.08.1994 tarih ve 5496 Sayılı, tamimleri ile dere yataklarının üstünün kapatılmaması gerektiğini ilgili kuruluĢlara bildirmiĢtir. Buna rağmen Ġstanbul‟da bazı yerel yönetimlerden ve halktan dere yataklarının üstünün kapatılması için yoğun talep gelmektedir. Belediyeler tarafından Ġstanbul‟da çok sayıda derenin üstü kapatılmıĢ, çevredeki 109 iskân sahalarının atık suları bu galerilere bağlanmıĢtır. Kapatılan bu derelerin üzerine yol veya binalar yapılarak problemler çözümsüz hale getirilmiĢtir. 10-11 Temmuz 1995 taĢkınında kapatılan Alibeyköy-Küçükköy Deresi'nin tıkanması sonucu büyük problemler yaĢanmıĢtır. Bu derede çok eskiden beri yaĢanan bu tür problemler zaman zaman basın ve televizyon haberi olarak güncelleĢmiĢ, sorumluların hangi teĢkilattan olduğu araĢtırılmıĢtır. 3.Ġmar planı hazırlanırken DSĠ görüĢünün alınması; imar planları hazırlanırken belediyeler, DSĠ ve diğer yatırımcı kuruluĢların imar planı ve ilgili görüĢünü almaktadır. Bu gibi durumlarda teĢkilatımız imar sahasındaki mevcut ve mutasavver projelerimizi, derelerin taĢkın sahalarını, dere ıs lah Ģerit geniĢliklerini ve taban suyu yüksek olan bölgeleri haritalara iĢleyerek ilgili belediyelere yardımcı olmaktadır. Bazı belediyeler bu Ģartı yerine getirmedikleri gibi derelerin üzerine cami, fabrika, okul ve tersane yapılmasına göz yummakta, ayrı ca çok belirgin taĢkın alanlarını iskâna açmaktadır. DSĠ görüĢü alınmadan Tuzla Belediyesi tarafından 1986 yılında hazırlanan imar planları bu durum için çarpıcı bir örnektir. 37 km 2 havzası olan Tuzla Deresi'nin denize ulaĢtığı kısımda dere yatağı üzerin e tersane binası inĢa edilmiĢ. Bina altında ise sadece 3.15 m 2 alanda trapez kesitini bir galeri bırakılmıĢtır. Tuzla Deresi'nin 500 yıllık frekans taĢkın piki ise yaklaĢık 170m3/s mertebesindedir. Bu miktardaki bir debinin sadece belirtilen galeriden geçm esi için su hızının 54 m/s olması, kanal membaındaki suyun ise 650 m kabarmıĢ olması gerekmektedir. Temmuz 1995 tarihinde Tuzla ilçesi'nde yaĢanan taĢkın felaketinin ana nedeni bu anlamsız yapıdır. Tuzla Deresi'nin memba kısmında hemen hemen hiç bir sorun yaĢanmamaktadır. En büyük zararın meydana geldiği Ayamama Deresi'nin, membası Mahmutbey‟e, mansabın sol sahili Küçükçekmece'ye sağ sahili ise Bahçelievler'e dahildir. ATV Televizyonu ve Sabah Gazetesi'nin bulunduğu bölgenin imar planı hazırlanırken DSĠ görüĢü alınmamıĢtır. Ayrıca, yasal yerleĢim bölgeleri dıĢında bulunan kaçak yapılaĢmalar çok çeĢitli ve büyük problemler doğurmaktadır. Ancak, bu problemlerin en büyüğünün taĢkın problemi olduğu, yaĢanan bu son felakette açıkça anlaĢılmıĢtır. 4.Islah kanalı kenarına servis ve bakım yolu yapılmaması; ıslah edilmiĢ olan dere yataklarının kenarlarına iĢletme bakım yolu bırakılmadan yapılaĢmaya izin verilmesi nedeniyle büyük sorunlar yaĢanmaktadır. Bakım yolu yapılmadan inĢa 110 edilmiĢ olan ıslah kanallarının çeĢitli atıklar (rüsumat, koltuk takımı, kamyon Ģasesi ve her türlü çöp) nedeniyle akıĢ kesitinin kapanması durumunda kanalların temizlenmesi mümkün olmamaktadır. Ġstanbul‟da servis ve bakım yolu olmayan birçok ıslah kanalı mevcuttur. Bu tür kanallar sık sık t aĢarak çevreye zarar vermektedir. Bu tür ıslah kanalı çevresinde ikamet eden çok sayıda vatandaĢımız, korku ve tedirginliklerini açık bir Ģekilde belirtmektedirler. DeğiĢik bir ifade ile bakım yolu olamayan bir ıslah kanalı ıslah kanalı değildir. Islah kanallarının periyodik temizliklerinin yapılabilmesi için kepçe bomunun yeterli olduğu durumlarda bir sahilde, bomunun yeterli olmadığı durumlarda her iki sahilde servis ve bakım yolunun yapılması mutlak bir zarurettir. 2.8 DSĠ Van Bölge Müdürlüğünde Durum; 1.Van-Karasu Deresi 2.Van-Gürpınar Engil çayı 3.Van-ErciĢ Zilan çayı 4.MuĢ-Murat Nehri 5.Hakkâri-Yüksekova Büyük çay 6.Hakkâri-Zap Suyu Dere üstleri kapatılan yerler; 1.Hakkâri-Yüksekova Büyük çay 2.Bitlis-Bitlis çayı 3.MuĢ-Varto ilçesi 4.Van-ErciĢ ilçesi 5.Bitlis-Güroymak ilçesi Bütün bu akarsularda doğal akıĢ engellenmektedir. 2.9 DSĠ Sivas Bölge Müdürlüğü'nün karĢılaĢtığı sorunlar; 1. Açık mecraların kapalı mecraya dönüĢtürülmesi; her yıl periyodik olarak yapılması gereken bakım-onarım hizmetlerinin yapılmasını imkânsız hale getirmekte, bunun sonucunda zamanla dolan mecralar, Ģiddetli yağıĢlardan tıkanıp taĢarak daha büyük boyutlarda can ve mal kayıplarına sebep olmaktadır. 2.YerleĢim yerlerinin yukarı havzaya giren kısımlarının kapatılması; yüzey sularının dere yatağına ulaĢmasını zorlaĢtırmakta, eğer herhangi bir önlem alınmadı ise duvarlara zarar vermektedir. 3.TaĢkın tesislerinin üzerinin kapatılması; kanalizasyon Ģebekesinin bulunmadığı 111 veya kanalizasyon Ģebekesine ulaĢımın zor olduğu mahallerde ıslah tes isi duvarı delinerek doğrudan dere yatağına verilmekte ve ıslah tesisi tıpkı bir kanalizasyon ana kolektörü gibi çalıĢtırılmakta, bu duruma üzeri kapalı olduğu için zamanda tespit yapıp müdahale edilememektedir." 2.10 DSĠ Aydın Bölge Müdürlüğü'nün sorunları ve çözüm önerileri; Son yıllarda ülkemizde ve bölgede önemli can ve mal kayıplarına neden olan taĢkınlar yaĢanmıĢtır. Yapılan gözlemlerde DSĠ‟nin görüĢü alınmadan akarsu ve dere yataklarına çeĢitli müdahalelerde bulunulduğu, derelerin üzerinin kapatıl dığı, derenin doğal yatağının yok farz edilerek bu alanların planlı yerleĢimlere açıldığı yol, yeĢil alanlarına dahil edildiği, arsa niteliği kazandırıldığı müĢahede edilmiĢtir. Diğer yandan taĢkın önlemleri alınan tarım ve iskân alanlarını taĢkınlardan koruyan, taĢkın kontrolüne matuf tesislerimizde bile benzer giriĢimlerin baĢlatıldığı fonksiyonunun bozularak yetersizleĢtirildiği, sedde ve tahkimatlarının tahrip edildiği, tesislerin elden çıktığı gözlemlenmiĢtir. Örneğin; Aydın ili merkezinden geçen Tabakhane Deresi DSĠ‟ce ıslah edilerek taĢkın kontrol tesisleri yapılmıĢtır. Aydın Belediyesi'nin 2001 yılında derenin üzerinin kapatılması giriĢimlerinde DSĠ Bölge Müdürlüğünün duyarlılığı sonuç verdiğinden Belediye bu uygulamadan vazgeçmiĢtir. Buna karĢılık Muğla ili merkezinden geçen Karamuğla ve Basmacı derelerinin üzerinin belediyesince kapatılarak yerleĢime açılması sonucu büyük bir taĢkın olayı yaĢanmıĢ, kapalı dere kesitleri patlamıĢ, taĢkın can kaybı olmadan maddi kayıplarla atlatılmıĢtır. Benzer Ģekilde bütün uyarılara rağmen Aydın Ġli Söke ve KuĢadası ilçeleri içinden geçen derelerin üzerinin kapatılarak iskân ve baĢka maksatlarda kullanılması sonucu bu yıl yaĢanan taĢkın, önemli ölçüde maddi zararlara neden olmuĢtur. Dereler üzerinde DSĠ'nin bilgisi dıĢında yol, sokak ve benzeri maksatlı geçiĢler için diğer kurumlarca yapılan sanat yapılarının yetersizliği ile yaratılan taĢkınlar da önemli mal ve can kayıplarına neden olmaktadır. Muğla-Fethiye-Çobanlarda 30.12.2002 tarihinde vukuu bulan taĢkınla aynı aileden üç kiĢi hayatını kaybetmiĢ bulunmaktadır. Bu taĢkına Fethiye -KaĢ-Antalya karayolunun Eski köy Deresi üzerinden geçiĢini sağlayan sanat yapılarının yetersizliği neden olmuĢtur. Bu nedenle açık mecraların kapalı mecra haline dönüĢtürülmemesi, daha önce inĢa edilmiĢ bulunan taĢkın kontrol tesislerine müdahale edilmemesi, her ölçekteki planlı yerleĢimler için imar planlarının düzen lenmesi aĢamasında DSĠ‟nin 112 görüĢünün alınması, taĢkın etütlerinde öngörülen ve önerilen önlemlere titizlikle uyulması, dere yataklarının yol alarak kullanılmaması, çöp, malaz ve her tür atığın atılmaması gerekmektedir. Son yıllarda genel bütçeden küçük su iĢleri, taĢkın koruma iĢleri, makine giderleri ve kamulaĢtırmalar için ayrılan yetersiz ödenekler nedeni ile yatırım ve u ygulama programında bulunan yapılamamaktadır. pek Arazi çok ve konu meskûn ele alınmamakta mahal ve taĢkın taĢkınlarının tesisleri önlenmesinde kamulaĢtırma bedelinin sorun olmaktan kurtarılması gerekmektedir. Bu yönde idari ve hukuki bir takım iyileĢtirmelerin yapılması, ayrıca yetersiz ödeneklerin de artırılması gerekmektedir. Meydana gelen taĢkın zararlarının diğer bir nedeni de nehir, akarsu ve dere yataklarında gerek ruhsatı, gerekse kaçak olarak iĢletilmekte olan kum ve çakıl ocaklarından dolayı akarsu yatağına mücavir tarım arazilerinde ve çevrede meydana getirilen zararlardır. DSĠ Bölge Müdürlüğüne ulaĢan kum ve çakıl ocağı ile ilgili talepler Genel Müdürlüğünün 04.07.1988 tarih ve 2942 Sayılı tamimleri ekinde alınan "Kum -Çakıl ve Benzeri Malzeme Ocağı Açmaya Yönelik Taleplerin incelenmesi" adlı yazılı talimat çerçevesinde değerlendirilerek ruhsatı veren ilgili kurumlara gönderilmektedir. Ruhsat verme aĢamasından sonra belirtilmiĢ olan koĢullara uyulup uyulmadığının kontrol edilmesi ayrıca uygulama yetkisi Valilik ve Kaymakamlıklara bağlı Özel idare Müdürlükleri'ne aittir. Ancak buna rağmen çeĢitli yerlerde ruhsatlı veya ruhsatsız olmak üzere resmi yada özel kiĢilerce düzensiz ve önerilen Ģartlara uyulmadan malzeme alındığı, fazla derine inilerek dere yatağının tahrip edildiği, bu çalıĢma Ģeklinin akarsu ve dere yatağının duyarlılığının bozulmasına ve dolayısıyla akarsuyun daha sık yatak değiĢtirmesine sebebiyet vererek yağıĢlı mevsimlerde zaman zaman birçok taĢkın zararları ile toprak kayıplarına neden olduğu müĢahade edilmektedir. Bu nedenle denetimlerin daha sık ve etkili yapılması, kaçak kum -çakıl ocağı iĢletenlere müdahale edilmesi ve ruhsatta belirtilen koĢullara göre malzeme alınmasının sağlanması önem arz etmektedir. Ayrıca çay ve dere yataklarında malzeme veriminin giderek azalması nedeni ile kırma taĢ santrallerinin kurularak malzemenin yapay yollardan temin edilmesi yönüne gidilmesi gerekmektedir. 2.11 DSĠ Trabzon Bölge Müdürlüğü'nün çözüm önerileri; 1.Gerek DSĠ prensipleri ve gerekse içiĢleri Bakanlığı'nın 03.08.1994 tarih ve 5476 Sayılı genelgesi gereği derelerin üzerlerinin kapatılması sakıncalı görülmektedir. 113 Bu konuda yasaklama ve uyulmaması halinde cezai müeyyide getirilmelidir. 2.Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yerleĢim ve ticaret merkezle ri feyezan tesiri bakımından emin olmayan dere güzergâhları boyunca kurulmaktadır. Bu alanların korunması yapılsa dahi, derelerin yıkıcı etkisini tamamen ortadan kaldırmak mümkün değildir. Bu nedenle imar planlarında seçilen yerleĢim alanları, DSĠ taĢkın koruma tesislerinden itibaren hemen baĢlanması yerine rekreasyon alanı olarak bırakabilecek emniyet sahalarından sonra baĢlamalıdır. Bu sebeple akarsular için kıyı kanununun, gerekirse çevre ve imar mevzuatının yeni bir boyuta getirilmesi gerekir. 3.ġehir içi akarsuları üzerinde inĢa edilen köprüler inĢa edilmeden önce DSĠ görüĢü alınmalı ve bu konuda DSĠ'nin etkin rolü olmalıdır. 4.Akarsu üzerinde ve vadisi boyunca diğer yatırımcı kuruluĢlarca geliĢtirilecek köprü ve yol projelerinin hazırlama ve uygulama sı aĢamasında DSĠ görüĢü alınmalı ve denetim yapma imkânı verilmelidir. 5.Yürürlükteki TaĢ Ocakları Nizamnamesi; ruhsat, iĢletme, denetim ve yaptırım Ģartlan DSĠ'ye verilecek Ģekilde değiĢtirilmelidir. Kum -çakıl ocağının iĢletilmesi ve çıkan malzemenin bir bedel karĢılığı piyasaya satılması DSĠ tarafından yapılabilmelidir. 6.Doğal yatak sınırları dâhilinde yer alan alanlar özel mülkiyete konu olmamalıdır. Ayrıca doğal yatak sınırları dıĢındaki taĢkın sahalarındaki parsellere özel statü verilmelidir (ziraat alanı olarak kullanılmalıdır). Bu sebeplerden ötürü dere yataklarında revize kadastro çalıĢması yapılmalıdır." 2.12 DSĠ Balıkesir Bölge Müdürlüğü'nün sorunları; 1.Çay yatağındaki yapılaĢmalar; Bölge Müdürlüğümüzün hudutları dâhilinde Çanakkale ili merkezinde bulunan Sarı çay, DSĠ tarafından 25.01.1S93 tarihinde yapılan resmi protokolle Çanakkale Belediyesi'ne devredilmiĢtir. Çay yatağı menfasında Ģehre 20 km uzaklıkta Atik hisar Barajı mevcuttur. Çay yatağı geçmiĢ yıllarda DSĠ tarafından 550 m3/sn. debiyi geçirecek Ģekilde ıslah edilmiĢti, ancak Çanakkale Belediyesi Sarıçam‟ın iĢletmesini devir aldıktan sonra DSĠ'nin yazılı ikazlarına rağmen yatak içinde (Pazaryerinin geniĢlet ilmesi Anfi tiyatro, kamyon garajı, sandal çekçek yeri vs.) gibi tesisler yaparak çay yatağını daraltmıĢtır. Bu konuda 15.08.2002 tarihinde hazırlanarak tasdik edilmiĢtir. " Sarı çay Yatak Revizyonu inceleme Raporu" mevcuttur. 2.Kum ve çakıl ocaklarındaki olumsuzluklar; 114 a- 06.06.2002 yılında çıkarılan yeni ÇED yönetmeliğinde DSĠ kurum görüĢü sorulmadan, Çevre ve Orman müdürlükleri tarafından kum ve çakıl ocakları müracaatları için ÇED raporu hazırlatılarak, DSĠ'nin bilgisi haricinde "Çevresel Etkileri Önemsizdir" kararı verilmektedir. ÇED raporunda kurum görüĢümüz ve iĢletme protokolü bulunmadığından, kum ve çakıl ocaklarının iĢletilmesi esasları DSĠ'nin kontrolü dıĢında kalmaktadır. b- 4373 Sayılı Kanun'un 1. maddesi akarsuların tasmasıyla su al tında kalan ve su baskınlarına uğrayabilecek olan sahaların sınırlarının tespiti ve Bakanlar Kurulu'nca ilan edilmesiyle ilgilidir. 2. ve 3. maddeleri ise ilan edilen bu taĢkın sahalarının içinde, suların akmasına engel olan bina, fidan, ağaç, set ve savak gibi mânialarla ilgili olup bu tesislerin kamulaĢtırılmasını ve yıkılmasını ifade etmektedir. Söz konusu yasa tüm dereleri kapsamadığından, ilgili, ilgisiz kiĢilerce dere yataklarına yapılan tesislere, dere yatakları nın kapatılması ve atılan katı atıklarla suların akmasına ve kabarmasına neden olunmaktadır. Örnek; Balıkesir Bursa Devlet Yolu inĢaatı sırasında DSĠ‟den görüĢ alınmadan, TCK tarafından dere yataklarına yapılan yol geçiĢlerinin yetersiz kapasitede inĢa edilmesi nedeniyle taĢkınlara neden olmakta, yapılan yolun da bir set gibi çalıĢması nedeniyle taĢkınların etkisi daha da artmaktadır. c- Dere yataklarında yol bağlantılarını sağlamak amacıyla çeĢitli kuruluĢlar ve kiĢilerce inĢa edilen ya da edilecek olan değiĢik amaçlı yapıların (köprü, menfez, kasis vb.) inĢa edilmeden Kurumumuzdan görüĢ ve izin alınması zorunlu kılınmalıdır. Dere yataklarının üzerinden veya sınırından geçirilecek enerji nakil hattı, telefon hattı, petrol boru hattı, doğal gaz boru hattı, içme suyu ve kanalizasyon hatlarının dere yatağı Ģev üzerinden itibaren en az 25 m mesafe bırakıldıktan sonra tesis edilmelidir. Enerji nakil hattı ve telefon hatlarının yüksekliğinin en alt seviyesinin, dere yatağı Ģev üzerinden itibaren en az 15 m olması temin edilmelidir. Dere yatakları içinden geçiri lecek tesisler için DSĠ'nin görüĢ ve izninin alınması sağlanmalıdır. 3. TÜRKĠYE’DE TAġKIN RĠSKĠ VE NEDENLERĠ Doğal afet olarak taĢkın; bir akarsuyun muhtelif nedenlerle yatağından taĢarak, çevresindeki arazilere, yerleĢim yerlerine, altyapı tesislerin e ve canlılara zarar vermek suretiyle, etki bölgesinde normal sosyo -ekonomik faaliyeti kesintiye uğratacak ölçüde bir akıĢ büyüklüğü oluĢturması olayı, Ģeklinde ifade edilmektedir. Ülkemizde, taĢkın afetleri sık yaĢanması nedeniyle ekonomik yönden depremle rden 115 sonra en çok zarar oluĢturan doğal afet durumundadır. Yurdumuzda özellikle son yıllarda daha sık tekrar eden ve can kayıplarının yanı sıra önemli ekonomik kayıplar oluĢturan taĢkınlar yaĢanmaktadır. TaĢkınların yol açtığı ekonomik kayıpların giderek önemli büyüklükler oluĢturması, taĢkın yönetimi çerçevesinde her süreçte yapılması gereken çalıĢmaların; daha geniĢ bir perspektif içinde, koordinatif ve entegre bir program yaklaĢımı ile ele alınmasını gerektirmektedir. Ülkemizde taĢkınları meydana getiren yağıĢların sin optik durumları ile geçmiĢ taĢkınlara iliĢkin envanter verilerinin birlikte değerlendirilmeleri sonucunda, taĢkınların en çok mart, nisan, mayıs, haziran ve temmuz aylarında oluĢtuğu, Karadeniz, Akdeniz ve Batı Anadolu coğrafi bölgelerini n taĢkına en hassas bölgeler olduğu ortaya çıkmaktadır. TaĢkın olaylarının yalnızca doğa Ģartlarına bağlı olarak ifade edilmesi mümkün değildir. Özellikle ülkemiz gibi ekonomik geliĢme faaliyetinin yoğun bir biçimde devam ettiği Ģartlarda, sanayileĢme ve sektör çeĢitliliğinin beraberinde getirdiği kentleĢme aktivitesi, akarsu havzalarının muhtelif kesimlerindeki insan faaliyetinin çeĢitliliğini ve yoğunluğunu da büyük ölçüde arttırmaktadır. Bu durum ise yaĢanan çoğu örnekte görüldüğü üzere, havza bütününd eki doğal hidrolojik dengeyi bozmakta ve sonuçta büyük miktarda can ve mal kaybına yol açan taĢkın olayları yaĢanmaktadır. Akarsu havzaları içinde büyüyen yerleĢimler, açılan yeni yollar ve kurulan yeni tesisler ile arazi yapısı değiĢmekte, çoğu kez elver iĢsiz tarım yöntemleri ile topraklar daha yoğun bir Ģekilde kullanılmakta, ormanlar ve meralar tahrip edilmekte ve bütün bu uygulamalardan sonra suların n ormal akıĢı etkilenmekte ve değiĢmektedir. Bu durum taĢkınların giderek daha büyük ve sık görülmesine, can ve mal kayıplarının zamanla daha da ağırlaĢmasına, hatta daha önceden taĢkın koruma önlemi gerekli olmayan alanlarda bile önlem alınması zorunlu hale gelmektedir. Ülkemizde son yıllarda yaĢanan taĢkınlardan edinilen müĢahedeler, büyük boyutlarda can ve mal kayıpları ile sonuçlanan önemli taĢkınların akarsu ve derelerin yatakları içinde veya mücavirindeki taĢkın riski taĢıyan alanlarda iskân yapılması ile daha önce inĢa edilmiĢ taĢkın tesislerinin üzerlerinin kapatılarak açık mecraların kapalı mecralara dönüĢtürüldüğü durumlarda oluĢtuğunu göstermektedir. Dere yatakları içindeki her türlü yapı, muhtemel bir taĢkında doğrudan zarar görecek olmasının yanı sıra taĢkın yatağının diğer kesimlerinde de 116 akıĢ Ģartlarını bozarak normal koĢullarda beklenmeyen zar arlara neden olmaktadır. Açık mecraların kapalı mecralar haline dönüĢtürülmesi ise her yıl periyodik olarak yapılması gereken bakım-onarım hizmetlerinin yapılmasını imkânsız hale getirmekte, bunun sonucunda zamanla dolan mecralar Ģiddetli yağıĢlarda tıkan ıp taĢarak daha büyük boyutlarda zararlara neden olmaktadır. Derelerin üzerlerinin yerel yönetimler tarafından kapatılması sonucu meydana gelen taĢkınların sayısı oldukça çoktur. DSĠ Genel Müdürlüğü'nün giriĢimleri sonucunda, dere üstlerinin kapatılmaması hususunda içiĢleri Bakanlığı'nın 22.09.1988 tarih ve 24467 sayılı ve 3.8.1994 tarih ve 5496 sayılı yazıları ile tüm valiliklere gerekli talimat verilmiĢtir. Benzer Ģekilde değiĢik kamu kuruluĢları, köprü, menfez, box ve benzeri sanat yapılarını Devlet Su iĢleri Genel Müdürlüğü görüĢü alınmaksızın inĢa etmekte ve hidrolik bakımdan yetersiz projelendirilen bu tesisler taĢkın anında iĢlevselliğini yitirmelerinin yanı sıra tahmin edilenden daha fazla zayiatın oluĢmasına sebep olarak genel hayatı etkilemektedirler. Bu tip yapıları son yıllarda oluĢan taĢkınların en önemli sebeplerinden biri olarak göstermek mümkündür. 3.1 DSĠ GENEL MÜDÜRLÜGÜ'NÜN TAġKIN ZARARLARININ AZALTILMASI ÇALIġMALARI DSĠ Genel Müdürlüğü'nün taĢkınların önlenmesi ve zararlarının azaltılmas ına matuf çalıĢmaları, 6200 Sayılı kuruluĢ yasasında tanımlanan görev ve sorumluluklar çerçevesinde genelde yapısal önlemler içeren projeli faaliyetler Ģeklinde sürdürülmekte, ayrıca 4373 ve 7269 sayılı yasalarda ifade edilen hükümler doğrultusunda taĢkın afetinin her sürecinde yapı gerektirmeyen düzenleme ve denetleme faaliyetlerini içermektedir. 1.Yapısal önlemler içeren projeli faaliyetler; yapısal projeleri; taĢkın anında suları taĢkın riski taĢıyan alandan uzakta tutmaya yönelik akarsu yatağı düzeltme ve düzenlemeleri, tensip bendi, ıslah sekisi, taĢkın duvarı, sedde, derivasyon kanalı gibi koruma amaçlı tesisleri içerenler ve sel kapanları ile barajlar gibi suyun akıĢ rejimini düzenleyen tesisleri içeren kontrol yapılarını kapsayan iki gurup içinde değerlendirmek gerekmektedir. DSĠ Genel Müdürlüğü yukarıda genel çerçevede belirtilen projeli faaliyetlerini; tanıma ve saptama, sorunlara yapılabilir, kalıcı ve ekonomik çözüm getirme (Etüd ve Plan); çözümü gerçekleĢtirme (Proje ve inĢaat) ve sürekli iĢ gö rürlüğünü sağlamak (iĢletme ve Bakım) ana hizmet birimleri ile sürdürmektedir. 2.Yapısal önlem içermeyen faaliyetler; DSĠ Genel Müdürlüğü'nün taĢkın 117 zararlarının azaltılmasına yönelik yapısal önlem içermeyen faaliyetlerine aĢağıda ana hatları ile değinilmiĢtir. Bölge taĢkın planları; DSĠ Genel Müdürlüğü'nün ülke genelinde 26 adet olan Bölge Müdürlüklerince akarsu havzaları esas alınarak ve havzadaki su developmanına yönelik çalıĢmaların sonuçlandırılma durumuna göre sürekli olarak güncelleĢtirilerek hazırlanan Bölge TaĢkın Planları il afet planlarına entegre edilmek üzere ilgili Valiliklere gönderilmektedir Hidrometrik ve meteorolojik gözlem çalıĢmaları; taĢkın envanteri (taĢkın yıllıkları). Ġmar planları ile ilgili taĢkın etütleri; DSĠ Genel Müdürlüğünce; yerleĢme ve yapılaĢmanın mevzii ya da üst ölçek bir imar planı veya daha geniĢ kapsamlı 1/25.000 ve 1/100.000 ölçekli bölgesel planlara tabi olduğu koĢullar için, belediyelerden veya diğer ilgili kamu kurum ve kuruluĢlarından iletilen talepler üzerine, plan hazırlığı aĢamasında veri olarak kullanılmak üzere, planlama sahalarının taĢkın riski yönünden etütleri yapılarak sonuçlar ilgili talep sahibi kurum ve kuruluĢa iletilmektedir. Söz konusu çalıĢmalar sırasında, planlama sahasında yer alan dereler ve akarsular, taĢkın sahaları, ilgili kuruluĢlarca yapılması gereken taĢkın kontrol tesislerine iliĢkin detaylar ve iskâna açılması uygun görülmeyen sahalar ayrıntılı olarak gösterilmektedir. 4373 Sayılı TaĢkın Sulara ve Su Baskınlarına KarĢı Korunma Kanunu çer çevesinde yapılan çalıĢmalar; anılan kanunun ilgili hükümleri çerçevesinde, ülkemizin değiĢik yörelerinde yer alan birçok sahada taĢkına uğrayabilir sahalar Bakanlar Kurulu Kararı alınarak her türlü yapılaĢmaya yasak alan olarak ilan edilmiĢtir. 1943-1980 döneminde belirtilen anlamda çıkartılarak ilan edilen tüm Bakanlar Kurulu Kararları DSĠ Genel Müdürlüğü'nce derlenerek "TaĢkından Korunma, Kurutma ve Tabii Afetler ile ilgili Kararnameler" adı altında kitap halinde yayımlanmıĢtır. 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun; anılan kanunun ilgili hükümleri doğrultusunda, DSĠ Genel Müdürlüğü tarafından etüd edilerek, etüd sonucunda taĢkından korunmasının teknik ve ekonomik nedenlerle mühendislik t edbirleri ile sağlanmasının mümkün olamadığı anlaĢılan yerleĢim sahaları, Afet Bölgesi olarak ilan edilmek ve bilahare emniyetli bir yerde yeniden iskân edilmek üzere Bayındırlık ve iskân Bakanlığı'na bağlı Afet iĢleri Genel Müdürlüğü'ne aktarılmaktadır. Bu bağlamda çıkarılan 1943-1980 dönemine ait tüm Bakanlar Kurulu 118 Kararnameleri de yukarıda zikredilen DSĠ yayımında yer almıĢtır. Ayrıca bu kanunun ilgili hükümlerince, taĢkın anında taĢkın bölgesinde bulunan DSĠ taĢra birimine ait tüm makine ve personel ekipman, ilçe veya il merkezlerinde kurulan kriz merkezlerinin emrine verilmektedir. Bugüne kadar edinilen tecrübeler, Türkiye akarsu havzalarında yaygın olarak yaĢanan ve önemli ölçüde can ve mal kayıplarına neden olan taĢkınların, olayın su hareketi yönünden büyüklüğünü tayin eden Hidro meteorolojik oluĢumların büyüklüğünden ziyade, akarsu yatakları içinde veya taĢkın riski taĢıyan mücavir sahalarda çoğu kez herhangi bir önlem alınmaksızın sürdürülen düzensiz ve kontrolsüz kentleĢme faaliyetleri sonucu o luĢtuğunu göstermektedir. Akarsu havzalarında; taĢkın koruma ve kontrol amacını da içeren, su kaynaklarının havza bütününde developmanını öngören kapsamlı projelerin hizmete girmesi ile taĢkınların sıklıkları ve yaptıkları zararlarda önemli azalmalar olma ktadır. Ancak taĢkın zararlarının azaltılması çalıĢmalarında en etkin ve ekonomik çözüm; taĢkın yaĢanmadan önce havza genelindeki insan faaliyetlerini düzenleyen ve çoğunlukla yapıĢık nitelikteki, halkın eğitiminden ağaçlandırma faaliyetlerine kadar birbir ini tamamlar özellikli çoklu tedbirlerin, bir plan dahilinde, projeden yararlananlar da dahil olmak üzere tüm ilgili kurum ve kuruluĢlarca koordinatif bir program çerçevesinde, birlikte alınmasının sağlanmasıdır. Bu yaklaĢım, konu ile ilgili çalıĢmalarda özellikle yerel yönetimlere önemli görevler yüklemektedir. 3.2 DAHA ETKĠN BĠR TAġKIN YÖNETĠMĠ ĠÇĠN ÖNERĠLER Akarsu havzalarının belirli bölümlerinde yer alan taĢkın riski yüksek alanlarda yaĢayan topluluklarda; baraj, sedde, sel kapanı ve benzeri taĢkın k oruma ve kontrol tesislerinin yapımından sonra bir daha taĢkın olmayacakmıĢ gibi bir kanı oluĢmakta ve buna bağlı olarak riskli alanlarda yapılaĢma faaliyeti yoğunlaĢmaktadır. Söz konusu tesislerin projelendirilmesinde ekonomi unsurunun da dikkate alınmıĢ olması nedeniyle, tesislerle sağlanan koruma ve kontrolün belirli bir mertebesi bulunmakta, bunun aksine taĢkın riskini tamamıyla ortadan kaldıran bir durum söz konusu olmamaktadır. Bu nedenle benzer tip sahalarda yapılacak faaliyetlerde bu husus mutlaka dikkate alınmalıdır. Fiziki alan kullanımının bir imar planına göre yapılmasını gerektiren her ölçekteki yerleĢim yeri için, imar planı hazırlanmasından önce DSĠ Genel Müdürlüğü'nden mutlaka görüĢ alınmalı ve plan kararları bu görüĢler doğrultusunda oluĢturulmalıdır. YerleĢim alanları içinden geçen ve daha önce DSĠ Genel Müdürlüğü tarafından 119 taĢkın tesisleri inĢa edilen yerlerde, çeĢitli kullanım alanları oluĢturmak maksadıyla tesislerin üzerleri kapatılmamalıdır. Ġmar planı kararları doğrultusunda oluĢan yerleĢim alanları kent formunda kabul edilmekte olup, bu tür belde, ilçe ve Ġi ölçeğindeki yerleĢim sahalarında, pis su sistemlerinin dıĢında, yerleĢim alanı içindeki yağıĢ sularını toplayara k drene edecek yağmur suyu boĢaltım projeleri önemli bir yerel alt yapı sistemi olarak gerçekleĢtirilmelidir. Akarsu havzalarının yalnızca sınırlı bir bölümünde taĢkın koruma ve kontrol fonksiyonu gören küçük ölçekli yapısal projeler inĢaatları sonuçlandıktan sonra yerel yönetimler tarafından devralınmalı ve iĢletme s ürecindeki hizmetler yerel yönetim eliyle sürdürülerek, bir ölçüde proje den faydalananların faaliyetlere katılımı sağlanmalıdır. Akarsu havzası bazında, bir plan dahilinde projeden yararlananlar ve yerel yönetimler ile birlikte birçok kamu kuruluĢunun koordinatif bir program çerçevesinde eĢ zamanlı olarak faaliyet göstermelerini gerektiren durumlarda, değiĢik kamu kurumları tarafından gerçekleĢtirilecek olan uygulamalar için her kurumun bütçesinde gerekli imkân sağlanabilmelidir. 4373 Sayılı Kanun çerçevesinde, Bakanlar Kurulu Kararlan ile taĢkın sahası olarak ilan edilerek yapılaĢma yasağı getirilen alanlardaki yapılaĢma faaliyetlerinin önlenmesi hususunda, Valilikler yürütmeyi sağlama bağlamında duyarlı olmalıdır. 7269 Sayılı Yasa hükümlerine göre, taĢk ına maruz olmaları nedeniyle "Afet Bölgesi" ilan edilen yerleĢim alanlarının yeniden iskân edilmesi yönündeki çalıĢmaların verimli olarak sürdürülebilmesi için Afet iĢleri Genel Müdürlüğü'ne gerekli finansman imkânları sağlanmalıdır. Doğal afetlerin zararlarının azaltılması çalıĢmalarının tüm süreçlerindeki en önemli faaliyetlerden biri, afet yönetimi içinde yer alan her aĢamadaki yerel ve merkezi yönetim görevlilerinin eğitimi ile halkın bu yönde bilinçlendirilmesini amaçlayan eğitim ve bilgilendirme çalıĢmalarıdır. Bu bağlamda, konuya kamuoyu nezdinde güncellik kazandıracak olan her türlü görsel ve yazılı medya araçları kullanılmaya çalıĢılmalıdır. Akarsu yatakları üzerinde değiĢik kamu kuruluĢlar tarafından yapılmıĢ olan köprü, menfez veya benzeri yapıların hidrolik açıdan yeterli kapasitede inĢa edilmemeleri halinde, taĢkın anında sürüklenerek gelen nebat ve çeĢitli malzeme ile tıkanarak taĢkın sularının çekme ve kabarmasına neden olmaktadır. Bu nedenle emniyetli akıĢ koĢulları açısından köprülerin boyutlandırılmasında esas alınacak proje debisinin 120 DSĠ Genel Müdürlüğü'nden temin edilmesinde yarar vardır. TaĢkın olayının ekolojik dengenin bozulması ve insan aktivitelerinin coğrafi çevreye yaptığı olumsuz müdahaleler ile zarar boyutunu artıran bir doğal a fet türü olduğu bilincinden hareketle, akarsu havzalarında ağaçlandırma faaliyetleri ile akarsu yatağı içindeki yapısal eylemleri koordi natif bir program doğrultusunda uygulanmak üzere ilgili kamu kuruluĢları (Orman mantığı ve Çevre Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü), sivil toplum örgütleri ve yerel yönetimlerle iĢbirliği yapılmalıdır. Doğal yapı gereçlerinden, özellikle kum -çakıl niteliğindeki malzeme tabii olarak nehir ve dere yatakları içerisinde veya mücavir alanlardaki alüviyal oluĢumlu tarım alanlarında bulunmaktadır. Yatak içinde veya yatağa bitiĢik alanlarda yapılan ocak iĢletme faaliyeti, sürekli değiĢen bir yatak topografyası ve hidrolik koĢul oluĢturmakta, değiĢkenliğin boyutu mecralardaki akıĢ koĢulları bozularak yatağa bitiĢik muhtelif sektörlere ait alanlarda çok yönlü zararlara yol açan taĢkın olayları yaĢanabilmektedir. Bu kapsamda söz konusu faaliyetlerin koruma ve kullanma dengesini içerisinde sürdürülebilmesi için, ocak faaliyetlerinin kuruluĢumuzca verilen mütalaalara uygun olarak sürdürülmesi ve ayrıca akıĢ koĢullarını ve yatak hidroliğini bozarak çevreye zarar verenlerin faaliyetlerinin ise ilgili valilikçe durdurulması gerekmektedir. Buraya kadar yapılan açıklamalar özetlendiğinde; 1.Akarsu ve dere yatağı stabilitesini ve akımın üniformluğunu bozacak Ģekilde kum, çakıl ve stabilize ocakları açılmamalıdır. 2.YerleĢim yerlerinde ve yakınlarında, kentsel fonksiyonlara açmak amacıyla, nehir yatakları ve taĢkın bölgeleri daraltılmamalı, akım rejimini bozan tesisler inĢa edilmemelidir. 3.Akarsu ve dere yatakları üzerine, yeterli hidrolik kesite sahip olmayan, dolayısıyla akımın üniformluğunu bozabilecek, köprü, menfez, büzlü geçiĢ vs. gibi yapıların, DSĠ‟nin bünyesinde yürütülen taĢkın koruma projeleri kriterlerine (hidrolik ve diğer teknik Ģartlar) uygunluğu açısından, DSĠ‟nin görüĢü alınmadan inĢa edilmemelidir. 4.DSĠ‟ce inĢa edilen taĢkın koruma tesislerine (kıyı duvarı, sedde, mahmuz gibi) bilinçsiz müdahaleler yapılmamalıdır. 5.Mevcut taĢkın koruma tesislerinin üzeri kapatılarak açık mecralar kapalı mecralara dönüĢtürülmemelidir. Yukarıda açıklanan hususları da kapsayan yeni bir genelgenin hazırlanması, bu 121 belgeye yukarıda tespit edilen hususlara uymayan kurum, kuruluĢ ve kiĢiler hakkında; 6200,4373 ve 7269 sayılı kanunların verdiği yetkiye istinaden kanuni yollara baĢvurulacağı hususu da belirtilerek genelgenin ĠçiĢleri Bakanlığı kanalıyla bütün kurum ve kuruluĢlara duyurulması gerekeceği düĢünülmektedir. BÖLÜM V BARAJLARIN TEKNĠK GÜVENLĠĞĠNĠN SAĞLANMASI KON USUNUN HUKUKĠ BOYUTU BĠRĠNCĠ KISIM 18.12.1953 tarih ve 6200 sayılı Devlet Su iĢleri Umum Müdürlüğü TeĢkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunun "Vazife ve Salahiyetler" baĢlıklı 2. Maddesinde Devlet Su ĠĢleri Umum Müdürlüğünün Vazife ve Salahiyetleri; a) TaĢkın sular ve sellere karĢı koruyucu tesisler meydana getirmek; b) Sulama tesisleri kurmak, c)Bataklıkları kurutmak, d)a, b, c fıkralarındaki faaliyetlerle ilgili olmak Ģartıyla sudan ve zaruret halinde yardımcı diğer kaynaklardan enerji istihsal etmek gibi görevle r sıralanırken bu görevlerin yerine getirilmesi için ana su kaynağı, su depolama ünitesi olarak hemen barajlar, regülâtörler ve diğer su yapıları akla gelmektedir. Bu yapılara ayrıca 1053 sayılı Kanuna istinaden yapılan baraj ve diğer yapılar da ilave edilmesi gerekmektedir. Türkiye'de bugüne kadar inĢa edilen baraj ve hidroelektrik santrallerin (HES) sayısı 200'e yaklaĢmakta olup, birçok baraj ve HES de hali hazırda inĢa halinde bulunmaktadır. DSĠ Genel Müdürlüğü'nce yapılıp Türkiye Elektrik Üretim Anonim ġirketi (TEAġ) nin iĢletmesine devredilen barajlarla YĠD modeli ile yapılan barajların teknik güvenliğinin sağlanması ile ilgili olarak ele alınan iĢbu projenin hukuki boyutu ile ilgili olarak yaptığımız taramada aĢağıda amaç ve kapsamları açıklanan yasal düzenlemeler mevcudiyeti tarih sırasına göre saptanmıĢtır. I- ĠL ĠDARESĠ KANUNU a)I0/6/I949 tarihinde kabul edilip I8.6.I949 tarih ve 7236 sayılı Resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe sokulan "5442 sayılı Ġl Ġdaresi Kanunu" nun Vinci maddesinde, Mülki Ġdare Bölümlerinin KuruluĢları hükme bağlanmaktadır 122 b)Bu Kanununun 4. Maddesine göre "il Ġdaresinin baĢı ve mercii vali"dir. c)Aynı kanunun 9. Maddesine göre; Vali il de Devletin ve Hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessili ve bunların Ġdari ve s iyasi yürütme vasıtasıdır. Vali, Kanun Tüzük, Yönetmelik ve Hükümet kararlarının neĢir ve ilanını ve uygulanmasını sağlamak ve Bakanlıkların talimat ve emirlerini yürütmekle görevlidir.Bu iĢlerin gerçekleĢtirilmesi için gereken bütün tedbirleri almaya yetkilidir." (Madde 9/A, 9/C) d) Aynı maddede "Valinin Devlet, il Belediye, köy ve diğer kamu tüzel kiĢilere ait genel ve özel mülklerin yangın ve benzeri tehlikelere karĢı korunmasını, iyi halde tutulmasını, değerlenmesini uygulanmasını ilgililerden ve iyi isteme halde ve idaresini sağlayacak tedbi rlerin denetleme" yetkisinin bulunduğu vazolunmuĢtur. e) Kanunun 12'nci maddesinde ise Valinin "Ġl sınırları içinde bulunan genel ve özel bütün kolluk kuvvet ve teĢkilatının amiri olduğu, Kamu düzen ve görevini korumak için gereken tedbirleri almaya yetkili olduğu, bu maksatla Devletin genel ve özel kolluk Kuvvetlerini istihdam etme yetkisinin bulunduğu bu teĢkilatların amir ve memurlarının Vali tarafından verilen emirleri derhal yerine getirmekle yükümlü bulundukları" hususları hükme bağlanmıĢtır. f) Kanunun 27.maddesinde ilçe idare teĢkilatı ele alınmakta ve 31.madde de Kaymakamın görev ve yetkileri sayılmaktadır. Bu görev ve yetkiler, ilçe sınırları içinde, aynen yukarıda sınırlanarak açıklanan Valinin görev ve yetkilerin e benzemektedir.Bütün bu maddelerin birlikte değerlendirilmesinden; baraj güvenliği açısından bir tehlikenin baĢ göstermesi halinde hemen ve ilk haberdar edilecek merci o anda tehlikeye maruz barajın bulunduğu ilin valiliği veya Kaymakamlığı olmaktadır. II-NÖBETÇĠ MEMURLUĞUN KURULMASI VE OLAĞANÜSTÜ HAL TATBĠKATLARINDA MESAĠNĠN 24 SAAT DEVAMINI SAĞLAYAN KANUN a) 18.11.1966 tarihinde kabul edilerek 29.1.1966 tarih ve 12213 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren "711 sayılı Nöbetçi Memurluğun Kurulma sı ve Olağanüstü Hal TeĢkilatında Mesainin 24 saat Devamını Sağlayan Kanunu”nun 1.maddesinde Ģu hüküm yer almıĢtır. "Yetkili merciler tarafından bildirilecek alarm haberlerinin surat ve emniyetle ilgililere ulaĢtırılmasını sağlamak amacıyla ve bakanlıklarda ve bakanlıklarca uygun görülecek teĢkilat ve kurumlarında bir 123 nöbetçi memurluğu kurulur" b) Aynı kanunun 4.maddesinde ise; nöbet tutacakların nitelikleri, görevleri ve nöbetle ilgili diğer hususlar bir yönetmelikle düzenlenir. Ayrıca Bakanlıklar, kendi özelliklerine uygun olarak bu yönetmeliğin uygulanmasını sağlayacak tedbirler ve nöbet tutacaklara verilecek ek sorumlulukları ve nöbetçi memurunu tespit edecek ve onu denetleyecek sorumlu makam ve görevliyi özel bir talimatla tespit eder" hükmü yer almıĢtır. Bu kanunla kurulan nöbetçi memurluğun barajların güvenliği açısından iĢlevi çok önemlidir. lll-UMUMĠ HAYATA MÜESSĠR AFETLER DOLAYISI ĠLE ALINACAK TEDBĠRLERE YAPILACAK YARDIMLARA DAĠR KANUN a)15.5.1959 tarihinde kabul edilip 25.5.1959 tarih ve 10213 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren "Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun" un 1.maddesinin birinci bendinde; Deprem, (Yer Sarsıntısı), yangın, su baskını, yer kayması, kaya düĢmesi,çığ, tasman ve benzeri afetlerde; yapıları ve kamu tesisleri genel hayata etkili olacak derecede zarar gören veya görmesi muhtemel olan yerlerde alınacak tedbirlerle yapılacak yardımlar hakkında bu Kanun hükümleri uygulanır" hükmü yer almıĢtır.Yine aynı maddenin 3. Ve 4cü bentleri ise; "Yukarıda yazılı afetlerin meydana gelmesinde veya muhtemel olması halinde zararın o yerin genel hayatına etkili olup olmadığına yönetmelik esasları gereğince, imar ve iskân Bakanlığı tarafından karar verilir.ġu kadar ki, afetin meyda na gelmesi halinde, bu kanun gereğince alınması lazım gelen acil tedbirlerin ittihazına afetin meydana geldiği bölgenin valisi yetkilidir." Denilmek sureti ile yukarda açıklanan hususlara tamamlayıcı hüküm getirilmektedir. b)Yine aynı kanunun 2/7/I968 tarih ve I05I sayılı Kanunun (I) maddesi ile değiĢtirilen (2)ci maddesinde; "Su baskınına uğramıĢ veya uğrayabilir bölgeler, imar ve iskân Bakanlığının teklifi üzerine Devlet Su iĢlerinin bağlı bulunduğu Bakanlıkça yer sarsıntısı, yer kayması, kaya düĢmesi ve çığ gibi afetlere uğramıĢ veya uğrayabilir bölgeler ise imar ve iskân Bakanlığınca tespit ve bunlardan Ģehir ve kasabalarda meydana gelen ve gelebileceklerin sınırları imar planına, imar planı bulunmayan kasaba ve köylerde de belli edildikçe harita veya kr okilere iĢlenmek suretiyle, afete maruz bölge olarak Ġmar ve iskân Bakanlığı'nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kararlaĢtırılır ve bu suretle tespit olunan sınırlar, imar ve Iskan 124 Bakanlığı'nın isteği üzerine ilgili valiliklerce mahallinde ilan olunur" hükmü yer almıĢtır.Maddenin baĢında, yer alan "Su Baskınına uğramıĢ veya uğrayabilir bölgeler" cümlesindeki "Su Baskını" doğal baskın olabileceği gibi, bir barajın yıkılması sonucu olabilecek bir su baskını da olabilir. Kanunun maddeye iliĢkin gerekçesinde böyle bir ayırım yer almamaktadır. c)Aynı Kanunun (3)ci maddesinin son bendinde ise; "Yer kayması, kaya düĢmesi, çığ gibi afetlere uğrayabilecek meskûn yerlerde alınacak önleyici tedbirler Ġmar ve Ġskân Bakanlığınca, su baskınına uğrayabilecek yerlerde i se, Devlet Su iĢlerinin bağlı bulunduğu bakanlıkça alınır. Bu iĢlere iliĢkin ödenek, tedbirleri almakla görevli bakanlıkça karĢılanır" hükmü vazolunarak, herhangi bir su baskını, ya da baraj yıkılmasından dolayı meydana gelen veya gelmesi muhtemel olan su baskınlarında, önleyici tedbirlerin alınmasında görevli ve sorumlu olan merciler belirlenmiĢtir.Bahis konusu kanunun, 2.7.1968 tarih ve 1051 sayılı Kanunun (I) maddesi ile değiĢtirilen (6) maddesi ise Afetlerin meydana gelmesinden sonra vali ve kaymakamların (Askerler ve hâkim sınıfından bulunanlar hariç olmak üzere) 18 65 yaĢ arasındaki bütün erkeklere görev vermeyi, bedeli, ücreti veya birazı sonradan ödenmek üzere canlı, cansız, resmi veya özel her türlü taĢıt araçlarına ve gerekli makine, alet ve edevatına el koymaya ve hiçbir kayda ve merasime tabi olmaksızın tedavi, kurtarma, yedirme, giydirme ve barındırma gibi iĢlerle ilgili her türlü acil satın alma ve kiralamayı yapmaya yetkili olduklarını düzenlemektedir. d) Kanunun "Mükellefiyetler" baĢlıklı (7)ci maddesinde ise; Afet bölgelerinde veya civarında bulunan ordu, jandarma, kıta, birlik ve müessese kumandanlarının, hazarda kendilerinden vali ve kaymakamlarca istenilecek yardımları üstlerinden emir beklemeksizin yapmaya mecbur oldukları hususu hükme bağlan makta olup, yukarıda (I) bölümde açıklanan Ġl idaresi Kanunu ile Vali ve Kaymakamlara tanınan yetkiyi teyit eden ve bu yetki paralelinde bir düzenleme söz konusu olmaktadır. e) Kanunun 8.9.10 ve II. Madde "kanunda yazılı atiflerin vukuunda veya muhtemel afetlerde, haberleĢme Rasat istasyonları, Radyo ve Televizyonların her türlü özel kiĢiye ait araç ve gereçlerin nasıl kullanılacağı, resmi hastane ve tedavi evlerinin nasıl tedavi yapacağı hususları düzenlenmektedir. f) Kanunun 16.maddesi, "Genel hayatı etkileyen afetlerden önce veya sonra kesin lüzum üzerine meskûn bir topluluğun bir kısmının veya tamamının kaldırılarak mahallere toplu olarak veya dağıtılarak yerleĢtirilmesi içiĢleri, Maliye, Bayındırlık ve iskân, Sağlık ve Sosyal Yardım, Tarım, Milli Eğitim, Sanayi ve köylerde köy 125 iĢlerine bakan bakanlık uzman temsilcilerinden kurulacak bir komitece incelendikten sonra Bakanlar Kurulu kararı ile Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığınca yaptırılacağı" hususlarını içermektedir. IV-SAĠR MEVZUAT a) 25.10.1983 tarihinde kabul edilen, 27.10.1983 tarih ve 18204 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren "Olağanüstü Hal Kanunu" nun 1.maddesinin (a) fıkrasında, "tabii afet, tehlikeli salgın hastalıkları veya ağır ekonomik bunalım" ifadesi yer almaktadır. Eğer, deprem, feyezan, toprak kayması olayları ile illiyet rabıtası içinde baraj yıkılması söz konusu ise, bu yıkılmadan mütevellit sel baskınları da elbette tabi afet sayılacaktır. Bu durumda bir barajın yıkılmasından dolayı meydana gelen felaketin olağanüstü hal kanunu kapsamına alınarak, bölgede olağanüstü hal ilan edilirse söz konusu kanunun sair hükümleri de uygulanacaktır. Ancak Olağanüstü Hal Kanunu'nun, Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla alınacak tedbirleri düzenleyen 7269 sayılı Kan undan bariz bir farkı vardır. Fark 7269 sayılı kanunda afet öncesi tedbirler afet sonrası yapılacak iĢlerle birlikte tedvin edilmiĢ iken Olağanüstü Hal Kanununda afet meydana geldikten sonraki durum hakkında hükümler tedvin edilmiĢ bulunmaktadır. b) 16.7.1965 tarihinde kabul edilen ve 26.7.1965 tarih ve 12058 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 697 sayılı "UlaĢtırma ve HaberleĢme Hizmetlerinin Olağanüstü Hallerde ve savaĢta ne suretle yürütüleceğine Dair Kanun" yukarıda sözü edilen Olağanüstü Hal Kanununun tamaml ayıcısı olarak düzenlenmiĢ, olağanüstü hal ilanı ve savaĢ hallerinde uygulanmak üzere yürürlüğe konulmuĢtur. c) 14.1.1943 tarihinde kabul edilen 21.1.1943 tarih ve 5310 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4377 sayılı "TaĢkın Sulara ve Su Baskın larına KarĢı Korunma Kanunu" yüksek seviye gösteren umumi ve hususi kapalı veya akarsuların tasmasıyla su altında kalan veya su baskınlarına uğrayabilecek olan sahaların sınırlarının tespiti suların doğal akıĢını engelleyecek manilerin kaldırılıĢı ve bununla ilgili sair hükümler düzenlenmektedir Ancak, bu kanunun 15.5.1959 tarih ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna aykırı hükümleri, 51.maddesinin (a) bendi ile yürürlükten kaldırılmıĢtı r. ĠKĠNCĠ KISIM 126 Bu bölümde, baraj, regülâtör ve benzeri su yapılarının yıkılması sonucu meydana gelebilecek zarar ve ziyanların telafisi konusunda da yasal düzenlemeler yer almaktadır. Bu bölümde ayrıca, bu konuya iliĢkin yargı kararlarına da yer verilmiĢtir. I) Umumi hayata müessir afetler dolayısıyla alınacak tedbirlerle yapılacak yardımlara dair kanunun 1.maddesinin (2)ci bendinde; "Afete uğrayan meskûn yerlerin büyüklüğü, o yerin tamamında veya bir kesiminde yıkılan, oturulamaz hale gelen bina sayısı, zarar gören yapı ve tesislerin genel hayata etki derecesi, mahallin sosyal ve ekonomik Özellikleri, zararın kamuoyundaki tepkisi, normal hayat düzenindeki aksamalar ve benzeri hususlar göz önünde tutulmak suretiyle afetlerin genel hayata etkinliğine iliĢkin temel kurallar içiĢleri ve Maliye Bakanlıklarının mütalaaları da alınarak imar ve iskân Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenir" denilmiĢtir. a) Anılan yönetmelik; "Afetlere iliĢkin Acil Yardım TeĢkilatı ve Planlama Esaslarına Dair Yönetmelik" adı ile 1.4.1988 ve 88/12777 sayılı kararname ekinde çıkartılmıĢ ve 8.5.1988 tarih ve 19808 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiĢtir. aa) Yönetmeliğin (1)ci maddesinde "Bu yönetmeliğin amacı, Devletin tüm güç ve kaynaklarını afetten önce planlayarak, afetin meydana gelmesi halinde Devlet güçlerinin afet bölgesine en hızlı bir Ģekilde ulaĢması ile afetzede vatandaĢlara en etkin ilk ve acil yardım yapılmasını sağlamak için acil yardım teĢkilatlarının kuruluĢ ve görevlerini düzenlemektedir" h ükmü yer almaktadır. l) Aynı yönetmeliğin "kapsam" baĢlıklı (2) ci maddesinde ise "Bu yönetmelik, acil yardım hizmetlerini yürütmekle görevli, vali ve kaymakamlar, bakanlık, bağlı ve ilgili kuruluĢlar, diğer kamu kurum ve kuruluĢları ile askeri birlikler ve K ızılay'ın afetten önce yapmaları gerekli acil yardım planlarının ve afet sırasında yapacakları acil yardım hizmet ve faaliyetlerinin gerektirdiği görevleri, iĢbirliği koordinasyonu ve karĢılıklı yardımlaĢma esaslarını kapsar" hükmü vazolunmuĢtur. m) 76 maddeden oluĢan diğer maddelerde ise afet meydana gelmesi halinde baĢta BaĢbakanlık ve Genel Kurmay BaĢkanlığı olmak üzere diğer Bakanlıkların, Kamu KuruluĢlarının ve Kızılay'ın görevleri belirlenmekte ve sair detay konular saptanmaktadır. n) Yönetmelik ekinde ise; Ek-1)………….. Ġl Afetler Acil Yardım plan örneği, Ek-2)…………… Müdürlüğüne ait mevcut ve acil yardım hizmet 127 gruplarına görevlendirilebilecek personel icmal cetveli. Ek-3)……………. Acil Yardım Hizmet Gruplarında görevlendirilecek personele ait cetvel, Ek-4)……………… Müdürlüğüne ait mevcut ve acil yardım hizmeti gruplarında görevlendirilecek araç ve gereç cetveli Ek-5)………………. Hizmet grubuna tahsisli personel isim ve nitelik cetveli Ek-6)………………. Hizmet grubuna tahsisli araç ve gereç cetveli, Ek-7)………………. Hizmet grubu servisine tahsisli personel isim ve nitelik cetveli, Ek-8)…………………. Hizmet grubunda görevli araç ve gereç cetveli, Ek-9)………………… YerleĢim yerleri genel bilgi formu, Ek-10)…………………… Ġl ve ilçe imar planlarına iĢlenerek belirtilecek resmi bina ve tesisler bilgi formu Ek-11)…………………… Kamu ve özel sektördeki haberleĢme teçhizatı durum cetveli, Ek-12)…………………….. Hastane, poliklinik laboratuar ve benzeri tesislere ait cetvel, (Kamu ve özel sektöre ait) Ek-13)………………………… Gerektiğinde hastane olarak kullanı labilecek bina ve tesislerin listesi (Kamu ve özel sektöre ait) Ek-14)…………………… Ġl kurtarma ve yardım komitesi kuruluĢlar temsilcileri listesi Ek-15)……………………. Grubunda görev alan kuruluĢ ve temsilcilerine ait liste, Ek-16)……………………… Ön tespit formu, Ek-17)…………………….. Ön hasar tespit icmal formu Ek-18)……………………. Arazi arsa bina ve tesis teslim alma belgesi Ek-19)……………………. Araç teslim alma belgesi Ek-20)…………………….. Kiralanan, El konulan mala ait iade belgesi Ek-21)……………………. Zaruri ihtiyaç maddeleri ile ilgili tica rethane, kurum ye iĢletmelerin listesi Ek-22)…………………. ili satın alma kiralama ve el koyma personeli görev ve yetki belgesi, Ek-23)……………….. Malzeme teslim ve tesellüm belgeleri Köyü/mahallesi Ek-24)………………….. Askeri birliklerden yardım isteme formu II) 7269 sayılı Kanuna 1051 sayılı kanunla eklenen 4.maddesi gereğince hazırlanan 25.3.1972 tarih ve 7/4123 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile çıkarılan, 8.4.1972 tarih 128 ve 14153 sayılı Resmi Gazete ile yayımlanıp yürürlüğe giren "Afet sebebi ile yapılan ve yapılacak olan binaların borçlandırılma bedellerinden yapılacak indirimler hakkında yönetmelik, bu konuda çıkarılan ikinci yönetmelik olup, konumuzu birinci derecede ilgilendirmediğinden detayına girilmemiĢtir. ÜÇÜNCÜ KISIM Baraj, regülâtör ve benzeri su yapılarının yıkılması sonucu meydana gelecek zarar ve ziyanların konusunda yargı kararlarına ülkemizde çok az sayıda rastlanmaktadır. Bu konuda elimizde bulunan bariz örnek; 29,5.1984tarihinde ArslantaĢ barajının dolu savak radyan kapaklarından birinin kopması nedeniyle barajın bulunduğu yerden Ceyhan nehrinin denize ulaĢtığı noktaya kadar sağlı ve sollu nehir kıyısında ekili olan ve yerleĢim yerlerinin su altında kalması dolayısıyla DSĠ aleyhine açılan zarar ve ziyan davalarıdır. Bu konuda DSĠ aleyhine Adana Ġdare Mahkemesinde 28 adet zarar ve ziyan duvarı açılmıĢtır. Ġdaremizce yapılan savunmalarda, ArslantaĢ Barajı Hidroelektrik Santralı inĢaatı iĢinin yapımını sözleĢme ile müteahhit firmanın yüklend iği, iĢin halen devam ettiği, geçici kabulün dahi yapılmadığı sözleĢme, sözleĢme eki genel Ģartname hükümleri ile Borçlar kanununun 365 ve devamı maddeleri uyarınca, müteahhit sorumluluğunun boyutlarının hükme bağlandığı, olay nedeni ile müteahhit firmanın doğrudan doğruya sorumlu olduğu, firmanın davalı olarak davaya dâhil edilerek, husumetin müteahhit firmaya yöneltilmesi gerektiği hususları savunulmuĢtur. Adana Ġdare mahkemesi verdiği kararlarda; "Dava dosyasının bir bütün halinde incelenmesinden baraj k apağının kopması olayının tamamen imalat aĢamasında kaynak hatasından dolayı oluĢtuğu diğer bir ifade ile olayın hizmet kusurundan kaynaklandığı, ayrıca davalı idarece yapılması zorunlu olan kaynak testlerinin yapılmadığı, böylece idarenin yüklenici aracıl ığıyla yürüttüğü kamu hizmeti nedeniyle kontrol yükümlülüğünü de yerine getirmediği anlaĢıldığından davacının uğradığı zararın davalı idarece tazmini zorunlu bulunmaktadır. Her ne kadar baraj yapıtının Borçlar Kanununun istisna akdi ile ilgili 355 ve izleyen maddelerine göre imzalanan akitle DoğuĢ ĠnĢaat ve Ticaret Anonim ġirketine yaptırıldığı, gerek sözleĢmede ve gerekse Ģartnamenin müteahhit firmanın sorumluluğunun hükme bağlandığı davalı. idarece ileri sürülmekte ise de, iĢin meydana getirilmesi sırasında sözleĢme ve Ģartnamede belirlenen koĢullara aykırı 129 davranıldığının iĢ sahibi tarafından tahmin edilmesi, gözlenmesi yahut ta saptanması üzerine iĢ sahibinin izleyeceği yol ile sözleĢme koĢullarına aykırı davranılması sonucu üçüncü kiĢilere zarar verilme si ve zarardan dolayı müteahhit firmanın kusurlu görülmesi durumunda izlenecek yollar anılan yasa maddelerinde kurala bağlanmıĢtır. ĠĢin geçici veya kesin kabulünün yapılmamıĢ olması iĢ sahibinin iĢin sorumluluğunu koĢullara ortadan uygun olarak kaldırmayacağı gibi yapılıp yapılmadığının müteahhit firmanın kontrolü kusurundan kaynaklanan zararlardan dolayı rücu hakkı saklı kalmak Ģartıyla iĢ sahibi sorumlu bulunmaktadır. Öte yandan baraj yapıtının, taĢkınların önlenmesi, geniĢ çaplı sulama, günlük kullanım suyunun sağlanması ve elektrik enerjisi üretmek gibi amaçlarla yapıldığı göz önünde bulundurulduğunda barajın bir yönüyle çiftçilere güvence sağladığında kuĢku bulunmamaktadır. AslantaĢ barajı güvencesiyle ürün ekimini kaygısız bir biçimde sürdüren davacının baraj kapağının kopması olayından dolayı) nehrin tasmasıyla ekili ürününde meydana gelen zararın davalı idarece davacıya ait taĢınmazların taĢkın alanda kaldığı ve bu hususu davacının davacıların bildiği ve sonucuna katlanarak ekim yaptığından bahisle k abul edilemeyeceği iddiası da yerinde görülmemiĢtir. Adana idare mahkemesi 1985/292 1988/1237 K sayılı örnek ilam). Denilerek idare aleyhine karar verilmiĢ, kararlarda DanıĢtay'ca onanmıĢtır. Hükmedilen tazminat miktarları çiftçilere ödenmiĢ, ancak barajın henüz kabulü yapılmadığı için müteahhit firmaya rücu edilerek tahsil edilmiĢtir. Kararda ilginç olan husus "Barajın güvence sağlaması, ekimin kaygısız bir Ģekilde sürdürülmüĢ olması" fikridir. Barajlar, içme, kullanma, enerji üretimi, ya da sulama amaçlı olabilir. Ancak her barajın su baskını açısından mansaptaki yurttaĢlara güvence sağladığı gerçeği de yadsınamaz. Dolayısı ile böyle bir afet istenmemekle birlikte vukuu halinde meydana gelecek her türlü zarardan idaremizin sorumlu tutulacağı da bir gerçektir. DÖRDÜNCÜ BÖLÜM DSĠ Genel Müdürlüğünce gerçekleĢtirilen veya bunların dıĢında, baĢkaları tarafından inĢa edilen barajların planlama ve inĢaat safhasından baĢlayarak inĢaat öncesi ve inĢaat sonrasında temin edilen rapor ve bilgileri derleyerek her baraja ait kütük tutmak, su tutma ve iĢletme aĢamalarında ölçüm aletlerinden elde edilen bilgilere göre barajların ve göletlerin emniyetini değerlendirmek. DeğiĢen hidrolojik Ģartlara göre, barajların ve ilgili yapıların emniyetini periyodik olarak araĢtırmak, iĢletmede olan barajların Hidromekanik aksamının yıllık kontrollerini 130 yaparak raporlarını tanzim etmek ve alınacak tedbirleri ilgili daire ve belgeler ile koordine etmek; barajlara yerleĢtirilen ölçüm aletlerinin planlama ve yerleĢtirilmesinde ilgili ünitelere yardımcı olmak ve bunların yıllık bakım ve onarımını yapmak veya yaptırmak, görevlerinin DSĠ'nin hangi daire baĢkanlığınca yapılacağı veya bu konuda yeniden bir daire baĢkanlığı kurulup kurulmayacağı, gibi hususların incelenerek DSĠ Genel Müdürlüğü bün yesinde yeniden bir yapılanmaya gereksinim duyulduğu hususuna iĢbu raporda yer verilmesine zorunluluk duyulmuĢtur. Bilindiği üzere 4628 sayılı yasada istinaden DSĠ dıĢında da barajlar inĢa edilmekte olup, bu barajların doğal olarak 6200 sayılı yasa ile DSĠ Genel Müdürlüğüne verilen umuma ait sularla ilgili görevler ile de örtüĢmektedir. Böyle bir yeninden yapılanma YĠD modeli ile yapılan barajlarda DSĠ'nin konumu görevi, hakları ve sorumluluklarına da açıklık getirecektir. Gerçektende DSĠ Genel Müdürlüğü aĢağıda sıralanarak açıklanan sorunlarla karĢı karĢıyadır; 1 )Türkiye Elektrik Kurumu DıĢındaki KuruluĢlara Elektrik üretimi, Ġletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında 4628 sayılı Kanun hükümleri uyarınca uygulanan Yap-ĠĢlet-Devret modeli ile ilgili olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Baranlığı ile DSĠ Genel Müdürlüğü arasında koordinasyonu DSĠ Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı sağlamaktadır. Bu anlamda adı geçen birim Yap -ĠĢletDevret modeli için gerekli proje listesini hazırlamakta, Bakanlıkt an gönderilen fizibilite raporlarını incelemekte, çok maksatlı hidroelektrik santral projelerinde maksat taksimi ve yapılmıĢ yatırımların geri ödenmesi esaslarını tespit etmekte ve nihayet bu tesislerde su kullanım sözleĢmelerini hazırlamakta ve yürürlüğe sokma iĢlemlerini yapmaktadır. 2 )DSĠ Genel Müdürlüğü'nün Barajlar ve HES Dairesi BaĢkanlığı ise Bakanlık tarafından gönderilen teklifleri ve görevli Ģirket tarafından hazırlanan teknik Ģartname ve uygulama projelerini inceleyerek görüĢ bildirmekte, talep edilen gerekli teknik toplantılara katılmakta tesislerin kabulüne DSĠ adına eleman göndermektedir. 3 )DSĠ Genel Müdürü, aynı proje için birden fazla fizibilite raporunun alındığı durumlarda Bakanlık ve ilgili kuruluĢ temsilciliklerince yapılacak ön değerlendirme sonucu en uygun teklifin seçilmesi amacıyla Bakanlık MüsteĢarının BaĢkanlığında oluĢturulan teklif değerlendirme üst kurulunda ilgili kuruluĢ genel müdürü olarak yer almaktadır. Ancak yukarıda açıklanan mühendislik ve müĢavirlik hizmetlerinin 131 verilmesinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile yapılmıĢ bir protokol ya da anlaĢmada bulunmamaktadır. Konu yasal dayanak açısından ele alındığında ise; 16.8.1985 tarih ve 85/9799 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan "Türkiye Elektrik Kurumu DıĢındaki KuruluĢlara Elektrik Enerjisi Üretimi Tesisi Kurma ve ĠĢletme Ġzni Verilmesi Esaslarını Belirleyen Yönetmelik" de kamu kuruluĢları yatırım programlarında sözü edilen tesislerle ilgili olarak alınacak teklifler için ilgili kamu kuruluĢları yatır ım programlarında sözü edilen tesislerle ilgili olarak alınacak teklifler için ilgili kamu kuruluĢu ve DPT'nin görüĢü alınarak Bakanlık görüĢünün belirleneceği, teklif değerlendirme üst kurulunda da ilgili kamu kuruluĢu genel müdürünün yer alacağı, yönetme lik Ek-2 de ise, çok maksatlı hidroelektrik santral projelerinde maksat taksimi ve yapılmıĢ yatırımların geri ödenmesi esaslarının DSĠ tarafından tespit edileceği, hususları dıĢında bir hüküm bulunmamaktadır. Özetle; DSĠ'nin fizibilite çalıĢmaları aĢam asında ve aynı proje için birden fazla fizibilite raporunun alındığı durumlarda değerlendirme yaparak görüĢünü bildirmesi gibi bir görevi ve sorumluluğu doğmuĢ bulunmaktadır. Öte yandan görevli Ģirket tarafından hazırlanan teknik Ģartname ve uygulama proje leri için DSĠ'nin görüĢ bildirmesine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Bugüne kadar kamu görevi anlayıĢı içerisinde yürütülen bu iĢler, DSĠ Genel Müdürlüğünün Etüd ve Plan, Barajlar ve HES Dairesi BaĢkanlıklarını kendi asli görevini aksatabilecek durumda iĢgal etmeye baĢlamıĢtır. Öte yandan 6200 sayılı yasanın 1.ve 2.maddelerinin DSĠ Genel Müdürlüğüne vermiĢ olduğu umuma ait suların ıslah edilerek kamu yararına sunulması görevinin getirdiği sorumluluklar mevcut olup, DSĠ dıĢında yapılan barajların istenmeyen muhtemel zararlarının doğması halinde DSĠ Genel Müdürlüğünün sorumluluk sınırlarının belirtilmesi gereği de izahtan varestedir. Sonuç olarak; Ülkemizde su iĢleriyle ilgili faaliyetlerden birinci derecede sorumlu olan DSĠ Genel Müdürlüğünün; a)Yap-iĢlet-Devret çerçevesinde gerçekleĢtirilecek hidroelektrik santraller için alınacak kararlarda etkin görev alması, b)DSĠ Genel Müdürlüğü dıĢında tesis edilecek su yapılarının memba ve mansap Ģartları, hidroelektrik potansiyelin ekonomik olarak değerlendirilmesi, ya pıların teknik ve emniyet yönünden incelenmesinde DSĠ Genel Müdürlüğünün yetkili kılınması, c) DSĠ Genel Müdürlüğünün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na bu hizmetleri 132 verilebilmesinin hukuki bir temele oturtulması gerekmekte olup özellikle DSĠ dıĢında kalan kuruluĢlarca yapılan barajların teknik güvenliğinin sağlanmasının ne denli önemli bir konu olduğu dikkate alındığında yukarıda sözü edilen yeniden yapılanmanın ne denli önemli ve acil olduğu hususu açıkça ortaya çıkmaktadır. 133 "Yönetimin işi kontrol değil liderliktir." - W. Edwards Deming BÖLÜM VI SU VE TOPRAK KAYNAKLARININ KĠRLENMESĠ Ülkemizde su ve toprak kaynaklarının kirlenmesi sorunu genelde çevre kirliliğinden ayrı olarak değerlendirilmesi zor olan bir konudur. A yrıca toprak kirliliği ile su kirliliğinin nedenleri ve kirlenme Ģekilleri açısından biri birleri ile sıkı iliĢkileri vardır. Ancak konuyu daha ay rıntılı inceleyebilmek için su ve toprak kaynaklarına göre ayrı ayrı ele alınmasında yarar bulunduğu kanısın dayız. 1. Su Kirlenmesi Ve Nedenleri Çevre; insanın sosyal, fiziksel, kimyasal ve biyolojik iĢlevlerini sunduğu ortamdır. Bu açıdan çevre kirlenmesi ele alındığında kirlilik; fiziksel, kimyasal ve biyo lojik etkenlerle ekolojik dengenin bozulmasıdır. Biri birini etkileyen su, toprak, hava ve canlılar gibi unsurların birinde oluĢan bir deği Ģim diğer kaynaklara da yansımaktadır. Dolayısı ile çevre kirlenmesinin önlenmesi çalıĢmala rında bu kaynakların hepsinin birden ele alınarak değerlendirilmesi gerekmekte dir. Nüfus artıĢına paralel bir biçimde içme, kullanma ve endüstri suyu gereksinimi nin giderek tüm dünyada arıtması kirliliğe bu acıdan da daha çok önem kazandırmaktadır. Bütün bu nedenlerle temiz su kaynaklarının korunması, kullanılır olmayan su kaynaklarının temizlenerek kullanılır hale getirilmesi sorunları insanlığın en hayati sorunlarının baĢında gelmektedir. Ülkemizde yeraltı sularının daha temiz olması onları büyük ölçüde kullanılır duruma getirmiĢtir, Yeraltı suyu potansiyelinin gereksinimi karĢılamaması yerüstü sularının daha iyi korunması zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Gerek yeraltı ve gerekse yerüstü sularının, evsel. Tarımsal ve sanayi atıkları ile giderek artan bir 134 oranda kirlenmesi ciddi boyutlara ulaĢmıĢtır. Öte yandan özellikle denize yakın bölgelerde yeraltı sularının kontrolsüz bir Ģekilde kullanılması, yeraltı sularının tuzlanarak kirlenmesine neden olmaktadır. KentleĢmenin endüstrileĢmenin arttığı yerlerde, örneğin Ġstanbul, Ġzmir, Ġzmit. Gemlik, Adana, Ġ skenderun, Ankara yöreleri ile Porsuk suyu, Nilüfer, Simana ve Nil çaylarında bu kirlenme açıkça görünür hale gelmiĢtir. Su kirlenmesi çeĢitli Ģekillerde ortaya çıkmaktadır. En önemlilerini kısaca açıklamakta yarar vardır. a) Evsel Atıklardan Kirlenme: Su kaynaklarının evsel atıklardan dolayı kirlenmesi, su kirlenmesi sorunu içinde önemli bir ağırlık taĢımaktadır. Kırsal alandaki yerleĢmelerin evsel atıklarının su kaynaklarına ulaĢması, kentlerin evsel atıklarının su kaynaklarına ulaĢması yanında önemsiz kalmaktadır. Kırsal kesimde yapılan konutlar evsel atık izolesi bakımından çok yetersiz durumda kalmaktadır Geçen plan döneminde kırsal yerleĢim birimlerine kanalizasyon hizmetlerini götürecek resmi bir 'kuruluĢ bulunmamaktadır. 1985 yılında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün 3202 sayılı KuruluĢ Kanunu ile bu göre v adı geçen kurutuluĢa verilmiĢtir. Ancak, bu kuruluĢ bugün lağvedilmiĢtir. Öte yandan Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı toplum sağlığı açısından çevre sağlığı koĢullarının iyileĢtirilmesi, çalıĢmalarını yürütmekte ise de, mevcut mali ve teknik imkanların yetersizliği nedeniyle istenilen düzeye ulaĢılamamıĢtır. Kırsal kesimin bir bölümünde kanalizasyon sistemlerinin yapılması ekonomik bakımdan uygun olmamakta, ayrıca kırsal kesim konut yapısı ve yerleĢim düzeni de kanalizasyon sistemi yapmaya elveriĢli bulunmamaktadır. Kentsel kesimde ise, teknik koĢullara uygun, arıtma tesisi de içeren fenni kanalizas yon sistemine sahip çok az sayıda yerleĢim bulunmaktadır. GeçmiĢte kentlerde; dolayısıyla konutlarda bo l su bulunmaması, ayrıca konutlardaki hela durumlarının genellikle lağım suyunun oluĢmasına uygun olmaması kanalizasyon tesislerinin fenni olarak yapımını ve iĢletilmesini ertelemiĢtir. Uzun süre küçük Ģehir ve kasabalarda konu, daha çok “dıĢkının susuz olarak zararsız duruma getirilmesi” biçiminde ele alınmıĢtır. Konutlarda ve iĢyerlerinde kullanılan deterjanların sulara ulaĢması da suların kalitesinin bozulmasında önemli yer tutmaktadır. Türkiye'de üretilen ve kullanılan deterjanların doğada kolay parçalanmayan aktif maddelerden oluĢması , kalıcı bir kirliliğe neden olmaktadır. Ancak, geçtiğimiz plan dönemi sonlarında ülkemizde 135 üretilen deterjanların hammaddelerinde deği Ģikliğe gidilmiĢ, DDB yerine LAB kullanılmasına baĢlanmıĢtır. Ayrıca, deterjanları n içinde bulunan çeĢitli minerallerden oluĢan katkı maddeleri de sularda değiĢik kirlilik oluĢtur maktadır. b) Endüstriyel Kirlenme : Endüstriyel atıklar ülkemizde su kirlenmesine neden olan en önemli etkenlerden biridir ÇeĢitli kolaylıklar sağlanması nedeniyle endüstri tesislerinin su kaynakları kenarında kurulması ve hammadde, pazar gibi nedenlerle belli bölgelerde yoğunlaĢması önlenmesi ve giderilmesi zor kirlilik problemleri doğurmaktadır. Bunun yanısıra, maden yataklarının yer aldığı yörelerde mad en çıkarılması ve cevher ZenginleĢtirme iĢlemleri sırasında 'Su ve toprak kaynakları kirlenme tehdidi ile karĢı karĢıya kalmaktadır. Endüstri tesislerimizin büyük bir kısmında atık giderme tesisleri yoktur. Mevcutlar ise ya yetersiz ya da verimli çalıĢmamaktadır. Arıtım tesislerini ve çeĢitli önlemleri kuruluĢ aĢamasında gerçekleĢtirmeyen endüstri tesislerinin bunları sonradan kurmaları hem kendilerine hem, de ülke ekonomisine gereğinden fazla yük getirmektedir. Endüstri tesislerinin kirletme açısından durumlarını inceleyen genel bir envanter yoktur. Ancak bazı su kaynaklarının kirlenme durumları incelenirken atıklarını bu sulara veren endüstri tesisleri incelenmiĢtir. Su kirlenmesi açısından havza bazında endüstri kuruluĢlarının envanter çalıĢmasına yeni baĢlanmıĢ bulunmaktadır. c) Tarımsal Kirlenme: Ülkemizde sıtma ve salgın hastalıklarla mücadelede tarımda, evlerde ve endüstride tarımsal ilaçlar kullanılmaktadır. Toprağa veya suya doğrudan tatbik edilenlerin dıĢında tarım, ilaçları rüzgârlı havada püskürtüldüğünde havadaki tozlara yapıĢarak veya doğrudan doğruya su ve toprak kaynaklarına ulaĢırlar. Yüzeysel ilaçlamalar sonucu bitki ve toprakta kalan kısmın yağmur ve sulama suyuyla yıkanmasından da. Kirlenmeler olmaktadır. Toprağın verimini artırmak üzere kullanılan gübreler de dolaylı ya da dolaysız olarak su kaynaklarına ulaĢmakta ve kalitesini bozmaktadır, Gübrelemenin, yağıĢ rejimi, bitki örtüsü, sulama, toprak' yapısı ve benzeri kriterlere göre yapılması halinde su ve toprak kaynaklarına geçerek kirlenmeye neden olacak kısmı azaltabilirse de değiĢik tarımsal alanlarda yüzey suları ile devamlı yıkanarak kaynaklara engellenememektedir. 11 Ağustos 18,83 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 2872 sayılı Çevre Kanunu, Ülkemizde çevrenin korunması ve her geçen gün büyük boyutlara ulaĢan çevre sorunlarının çözümlenmesi konusunda yeni ve önemli düzenlemeler getirmiĢtir. 136 Anayasa'nın 56'ncı maddesinde yer alan “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaĢama hakkına sahiptir. Çevreyi ge liĢtirmek, çevre sağlığını 'korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve yurttaĢların ödevidir” ilkesi, bu Kanunla tamamlanmakta ve ülkemizde ilk defa, çevre kirliliği kavramı bir kanun konusu olmaktadır. 2. KĠRLĠLĠKLE MÜCADELEDE KURUMLAR 2.1 Tarım ve Köy iĢleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü: Tarım ve Köy iĢleri Bakanlığınca, su ürünleri kaynaklarının kirlilikten korunması amacıyla, 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu, bunun bazı maddelerinde değiĢiklik yapan 28,5. 1986 tarihli ve 3288 sayılı kanuna göre; Su Ürünleri Tüzüğü ve her yıl yayınlanmakta olan Su Ürünleri Sirkülerindeki ilgili maddeler uyarınca çalıĢmalar yapılmaktadır. 1380 sayılı Su ürünleri kanunu'nun 20. maddesi ile iç sulara ve denizlerdeki istihsal sahalarına veya civarına zararlı maddelerin dö külmesi yasaklanmıĢ olup, hangi maddelerin dökülemeyeceği ve tolere değerleri, Su Ürünleri Tüzüğünün 11. maddesi ve Ek - 5 sayılı listede gösterilmiĢtir. 1380 sayılı yasanın 5. ve 6. maddeleri uyarınca istihsal sahaları belirlenmiĢ ve Resmi Gazetede ilan edilmiĢtir. Anılan Kanunun 32. maddesi Muhakeme Usulüne ait olup, 20. maddeye ait suçların Ashye Ceza Mahkemelerinde görüleceği belirtilmiĢtir. Aynı Kanunun 33.maddesi suça ait zabıt varakası tutmak ve bunu mercilere intikal ettirmekle ilgilidi r. 1380, sayılı Su Ürünleri Kanununun bazı maddelerini değiĢtiren 3288 sayılı Kanunun 7.maddesi istihsal yerlerindeki değiĢikliklere ait olup, bu madde ile genel katma ve özel büt çeli idareler ile Devletin ve Kamu iktisadi TeĢebbüslerinin hüküm ve tasarrufi anında bulunan su ürünleri üreme ve istihsal yerlerinin doldurulması, kurutulması, kısmen veya tamamen Ģeklinin değiĢtirilmesi veya buralardan kum, çakıl, taĢ çıkarılması, taĢ, toprak, moloz ve benzeri maddelerin dökülmesi gibi üreme ve istihsale olumsuz tesir edebilecek teĢebbüslerde bulunulmadan önce, Orman ve Çevre Bakanlığının mütalaasına dayalı olarak ilgili mercilerden izin alınması zorunluluğu hükmü getirilmiĢtir.3288 sayılı Kanunun 36. maddesinin (d) bendi cezalara ait olup, bu madde ile 20. maddeye göre çıkarılacak Yönetmelikteki yasak ve cezalarının tehditlerle verileceği, mükellefiyetine bu gibilerin riayet etmeyenlere faaliyetlerinin çeĢitli durdurulup, ağır para masrafları kendilerine ait olmak üzere tesislerinin zarar vermeyecek hale ge tirilmesine karar 137 verileceği, 20. maddeye aykırı durumun kalktığının Bakanlıkça tespit edilip, mahkemeye bildirildiği takdirde aynı mahkemece bu tesislerin faaliyetlerine izin verileceği hükme bağlanmıĢtır. 3288 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi ile sanayi kuruluĢları ve iĢyerlerine atık su arıtım tesislerini kurmaları için, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl süre tanınmıĢtır. Bir yıllık sürenin zaruri hallerde Bakanlar Kurulu Kararıyla 6 ay uzatılabileceği belirtilmiĢtir. Ama bu kural ülke genelinde uygulanamamıĢtır. 1380 sayılı Su Ürünleri Kanununa iliĢkin olarak çıkarılan Su Ürünleri Tüzüğünün 12. maddesi zararsız hale getirilen atıkların, iç sulara ve denizlerdeki istihsal yerlerine ve civarlarına dökülebileceği hükmünü getirmiĢtir. Her yıl yayınlanan ve su ürünleri avcılığını düzenleyen sirkülerde, su kirlenmesiyle ilgili hükümler bulunmaktadır. Bunlar kontrollerde kirletici kaynakların birbirinden ayırt edil mesini sağlamak ve deĢarj iĢlemini bir esasa bağlamak üzere getirilen atık su deĢarj kriterleridir. Su kirliliği ve kalite kontrolü, Bakanlığa bağlı, il teĢkilatlarında kurulu bulunan 35 Ġ1 kontrol loboratuvarlarına imkânlar dahilinde yapmaktadır. Ayrıca, 3 adet Su Ürün AraĢtırma Enstitüsünde (Trabzon, Bodrum, Eğirdir) bu çalıĢmalar sürdürülmektedir. 2.2 Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığı; 6785 sayılı Ġmar Kanununun 51. maddesi kentsel kanalizasyon, 52. maddesi ise halk sağlığını etkileyen Ģehirsellik ve diğer konular la ilgilidir. Aynı Kanunun Ek-7. ve 8. maddeleri kısaca deniz, göl ve Ģehir kenarlarında inĢa edilecek binalarla, belediye hudutları ve mücavir sahalar dıĢında bulunan ancak bölge planlaması veya sınaî ve turistik önemi olan araziler hakkında hükümler içermektedir. 2.3 Devlet Su iĢleri Genel Müdürlüğü; 6200 sayılı DSĠ Genel Müdürlüğü TeĢkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunun 1. maddesi DSĠ'nin görevinin yerüstü ve yeraltı sularının zararlarını önlemek ve bunlardan çeĢitli yönden faydalanmayı sağlamak olduğunu ifade etmektedir. «Yerüstü ve yeraltı sularının zararını önlemek» deyimi taĢkından koruma konusundan su kirlenmesini önleme konusuna ka dar geniĢ yoruma olanak vermektedir. Ancak bu yasanın çıktığı dönemlerde (1953 yılı) su kirlenmesi konusunun ülkemizde bir sorun olarak Ortaya çıkmamıĢ olması nedeniyle yasanın 2. maddesinde bu konuda açık bir hüküm getirilmemiĢtir. 167 sayılı Yeraltı suları Hakkındaki Kanunda yeraltı suyu teknik esaslara uygun olarak tanımlanmıĢ, yeraltı suyu alanlarının sınır ve karakteristiklerinin Bakanlar 138 Kurulunca kabul ve ilan edilmesi esası getirilmiĢtir. Yeraltı sularının, inceleme, tahsis, iĢletme, koruma ve belge verme iĢlemleri DSĠ Genel Müdürlüğü'ne verilmiĢtir. DSĠ'ce yapımı gerçekleĢtirilen tesisleri her türlü zarara kar Ģı korumak üzere 1981 yılında DSĠ tesislerinde görülen müdahale ve kirlenmeler ile bunların önlenmesine dair rehber yayınlanmıĢ bulunmaktadır. Bu rehberde kirlenmeyi önleme konusunda Medeni Kanun ve Umumi Hıfzısıhha Kanununa baĢvurulmaktadır. Son yıllarda ülkemizin bazı yörelerinde su kaynaklarında görülen kirle nmeler nedeniyle su ile ilgili tüm projelerde yalnızca suyun sağlanması yeterli olmamıĢ, suyun belirli bir kalitede olması ve bu kaliteni n sürekli izlenmesi gerekmiĢtir. 25 Bölge Müdürlüğü ve bunlara bağlı Teknik ġube Müdürlükleri ile su kaynaklarımızı geliĢtirmekle görevli, ülke düzeyine yayılmıĢ en büyük kamu kuruluĢlarından biri olan Genel Müdürlük ülke düzeyinde su kalitesi ile ilgili çalıĢmaları yürütmek amacıyla örgütlenmesini bu yönde geliĢtirmiĢtir. Proje amacına yönelik olarak toplanan veriler değerlendirilerek, su kaynağının mevcut kirlilik düze yinin saptandığı ve kirlenmenin önlenmesine yönelik önerilerin yer aldığı proje raporları hazırlamakta ve ilgili kuruluĢlara sunmaktadır . Porsuk çayı, Çubuk çayı, Kırka yöresi su kaynakları, Kurt boğazı baraj gölü, Sapanca gölü, Bursa bölgesi su kaynakları ve Ġstanbul Büyükçekmece baraj gölü kirlilik araĢtırma raporları bugün e kadar yayınlanmıĢ olanlardır. DSĠ Genel Müdürlüğü ülkemiz adına «Dünya Çevresel izleme Sistemi (GEMS) baĢlıklı projenin «Su Ortamında Dünya Çevresi izleme Sistemi» (GEMSATER) alt projesinin yürütülmesinde ulusal merkez olarak yer almaktadır. 1979 yılında altı Bölge Müdürlüğünde ve 65 örnekleme noktasında baĢlayan su kalitesi izleme çalıĢmaları, 1982 yılında ondört bölge müdürlüğü ve 187 örnekleme noktasını kapsayacak Ģekilde geniĢletilmiĢtir. Su kalitesi izleme çalıĢmaları gerek örnekleme sayısı, ge rekse analizi yapılan parametre sayısı açısından geliĢtirilerek sürdürülmektedir. 1987 yılı su gözlem çalıĢmaları yirmi bölge müdürlüğü ve 566 örnekleme noktasını kapsamıĢ, su kalitesi gözlem çalıĢmaları programı ise yine yirmi bölge müdürlüğü ve 638 örnekleme noktasını kapsayacak Ģekilde planlanmıĢtır. DSĠ Genel Müdürlüğünce bu geliĢme sürdürerek ülke düzeyinde su kaynaklarının kalites ini izlemeye yönelik bir kalite ağının kurulması hedeflenmiĢ bulunmaktadır. Ülkemizde son birkaç yıla kadar su kaynaklarımızın ka1itesi ile ilgili verileri içeren, geniĢ çaplı bir yayının bulunmaması ve bu tür verilere birçok kiĢi ve kurumca gereksinim duyulması DSĠ'yi herkesin yararlanabileceği bir kalite gözlem yıll ığı hazırlamaya 139 yöneltmiĢtir. Sürekli olarak yayımlanması planlanan su kalite yıllıklarının ilki 1979 - 1982 yılları arasını akta olup 1985 yılında, 1983 - 1984 dönemine ait olan ikincisi ise 1987 yılında yayımlanır. Üçüncüsünün hazırlama çalıĢmaları ise devam etmektedir. YasalaĢmıĢ olmamakla birl1iiklte 15.12.1976 tarihinde, imar ve iskân Bakanlığı, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı ve DSĠ Genel Müdürlüğü arasında imzalanan “Ġçme ve Kullanma temin edilen yüzeysel Su Kaynaklarının Kirlenmeye KarĢı Korunmasına iliĢkin Protokol” suyu kaynaklarını korumada önemli rol oynamıĢtır. Bu protokolün revizyonu ve kararname haline getirilmesi için Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığı eĢ güdümünde yapılan çalıĢmalar sonuçsuz kalmıĢtır. Ancak 16.3.1983 tarih ve 2805 sayılı yasada ve bunu yürürlükten 24.2.1984 tarih ve 2981 sayılı “Ġmar ve Gecekondu Mevzuatına aykırı olarak yapılara uygulanacak iĢlemler ve 6785 sayılı Ġmar Kanununun Bir Maddesinin DeğiĢi Hakkında Kanunun 14‟ncü maddesinde içme ve kullanma suyu temin edilen ve edilecek olan baraj, göl, gölet gibi satıhta bulunan su kaynakl arının mutlak ve kısa mesafeli alanı içerisindeki yapılar bu kanun h ükümlerinden yararlanmaz” denilmektedir. Bir deyiĢle bu alanlardaki yapılar af kapsamına girmemekte ve yıkılmaları öngörülmektedir. DSĠ Genel Müdürlüğü ayrıca kendi iç çalıĢmalarında, hazırladığı “Kıta içi Su Kaynaklarının Kirlenmesinin Kontrolü Hakkında Teknik ġartname” ve buna bağlı “Alıcı Ortam Standını” kullanmaktadır. Bu Ģartname aynı zamanda daha önce değinilen protokolün ekini oluĢturmaktadır. 2.4 Ġller Bankası Genel Müdürlüğü; Ġller Bankası Genel Müdürlüğü, belediyelerin kanalizasyon konusunu 1949 yılından sonra ele almaya baĢlamıĢ ve içme suyu tesislerinin projelendirme kriterlerinde yapılan değiĢikliklerle paralel olma k kanalizasyon projelerini hazırlama kurallarını belirleyerek 1957 yılında yeni bir kanalizasyon yönetmeliği düzenlenmiĢtir. Kentlerde kanalizasyon Ģebekesi için gerekli olan yeterli miktarda pis suyun oluĢmaması ve su kullanma alıĢkanlığının yaygınlaĢamaması nedeniyle 1968 yılına kadar Bankaca kanalizasyon konusunda yeni çalıĢmalarda bulunmamıĢtır. I. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı döneminde açıklanan nedenl erle kanalizasyon yatırımlarına gidilmesi düĢünülmemiĢ ancak, bu iĢleri yürütecek tekni k kadroların oluĢturulması yönünde çalıĢmalar yapılmıĢtır. Kanalizasyon konusundaki asıl uygulamalara IL. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı döneminde baĢlanılmıĢtır. Ġller Bankasınca 1968 yılından sonra kanalizasyon konusunda çalıĢmalar yeniden 140 baĢlamıĢ, yenileme çalıĢmalarının yanı sıra, yeni uygulamaların belirli düzeye getirilmesi hedeflenmiĢtir. 1969 yılında 3 ayrı kan alizasyon Ģebekesinin inĢaatı programa alınmıĢtır. II. 5 Yıllık Plan Dönemleri içinde kanalizasyon çalıĢmaları Bankaca sürdürülmüĢ, proje düzenleme esaslarında ve teknik Ģartnamelerde gerekli bazı temel değiĢiklikler gerçekleĢtirilmiĢtir. Bu arada, kanalizasyon inĢaatında kullanılan malzemelerle ilgili belirli standartlarla hazırlanmıĢ ve uygulama bunlara göre yürütülmeye baĢlanmıĢtır. III. Plan dönemi sonunda kentlere yeterli miktarda içme ve kullanma suyunun sağlanıĢ olması, buna karĢılık kentlerin büyük çoğunluğunda fenni kanalizasyon tesislerinin bulunmaması, öte yandan kentleĢmenin büyük bir hızla sürmesi IV. 5 Yıllık Kalkınma planında kanalizasyon sektörüne ağırlık verilmesini zorunlu kılmıĢtır. Örneğin, 1981 yılında Ġller Bankasının programında kanalizasyon sektörüne iliĢkin iĢ sayısı 105'e yükselmiĢtir. IV. 5 Yıllık Kalkınma Planı sonunda inĢaatı tamamlanan ve hizmete aç ılan kanalizasyon tesisleri 21'i bulmuĢtur. Ancak, bu tesislerin hiçbirinde pis su arıtma üniteleri bulunmamaktadır. Pis su arıtma tesisleri ile deniz deĢarjları konusundaki proje ve uygulamalara V. 5 Yıllık Kalkınma Planı döneminde baĢlanmıĢtır. Özellikle, Uluslararası Ġçme suyu ve Hıfzısıhha on yılı kapsamında hazırlanan Ana plan çerçevesinde bu dönemde kanalizasyon yatı rımlarına hız verilmiĢtir. 1987 yılı sonu itibariyle iller Bankası'nca toplam 47 beldenin kanalizasyon Ģebeke inĢaatı tamamlanmıĢ ve hizmete açılmıĢtır. Bunun dıĢında, 16 adet beldenin kanalizasyon Ģebeke inĢaatı tamamlanmıĢ ancak, bunlara ait pis su arıtma tesisi ve deniz deĢarjın Ģartları sürdürülmektedir. 'Ġller Bankası'nca 1 987 yılı sonuna kadar 178 adet kanalizasyon avan projesi bitirilmiĢ, 37 adet beldenin ise proje çalıĢmaları devam etmektedir. Ġller Bankası Genel Müdürlüğünün 1988 yılı yatırım programında 118 adet iĢ bulunmakta, bunlardan 15'i nin 1988 yılı içinde tamamlanması öngörülmüĢtür. Ancak bu yatırımların 1989 yılında ulaĢ tığı düzey tespit edilememiĢtir. Ġlk kez 5 Yıllık Kalkınma Planı döneminde ele alınan pis su arıtma tesislerinden dördünün inĢaatı tamamlanmıĢ bulunmaktadır. Bunlar; ġ.Koçhisar (Ankara) , Ilgın (Konya), Suruç (ġ.Urfa) ve Akhisar (Manisa) dır. Bu dönem içinde ayrıca, KuĢadası, Çanakkale, Çınarcık, Silivri, Yalova, Fethiye, Ayvalık ve Alanya olmak üzere beldenin deniz deĢarjı inĢaatları da bitirilmiĢtir. Pis su arıtma tesisi inĢaatları devam eden 16 belediye ise Ģunlardır; Bandırma, Bur141 haniye, Erdek, Akçakoca, Gemlik, Giresun, Dikili, Ġzmit, Marmaris, Ordu, Fatsa, Ünye, Rize, Turgut reis, Kdz. Ereğli ve bulanacak. Bunların dıĢında, pis su arıtma projesi tamamlanmıĢ ancak inĢaatına baĢlanmamıĢ 37 , projesi halen devam etmekte olan ise 13 adet belediye bulunmaktadır. Halen 16 adet bele diyenin deniz deĢarjı inĢaatları sürdürülmekte, 3 adedinin projesi bitirilmiĢ ve 3 adedinin ise den1iz deĢarjı proje çalıĢmaları devam e1mektedir. Ġller Bankası Genel Müdürlüğü, master plan seviyesinde ele aldığı projeler ile diğer kanalizasyon ve deniz deĢarjı projelerinde gerekli olan kriterlerin belirlenmesi amacıyla alıcı ortam ve pis su analizlerinin yapılması için bir laboratuar kurmuĢtur. Ayrıca, arıtma tesis lerindeki suların bakteriyolojik ve biyolojik açıdan incelemeleri amacıyla bir bakteriyoloji laboratuarı da bulunmaktadır. Bu Bölümle ilgili 1990 sonu istatistik bilgilerine ulaĢılamamıĢtır 2.5 Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı; 1930 yılında çıkarılan 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile genel sağlık hizmetlerine ait görevleri yerine getirmek, özel idarelerle belediyelere ve diğer yerel yönetimlere bırakılan hizmetleri denetleme görevi Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'na verilmiĢtir. Ayrıca, 1936 tarih ve 3017 sayılı «Sıhhat ve içtimai Muavenet TeĢkilatı ve Memurin Kanunu» nun ilgili maddeleri ile 14.12.1983 gün ve 18251 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 181 sayılı «Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'nın TeĢkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hük münde Kararname» ve 18.6.1984 gün ve 18435 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'nın TeĢkilat ve Görevleri Hakkında 181 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Hükümlerinin DeğiĢtirilmesine Dair 210 sayılı Kanun Hükmünde Kararname» hükümleri çerçevesinde de içilecek ve kullanılacak suların sağlık koĢullarına uygunluğunu denetleme görevi Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı'na verilmiĢtir. 2.6 Yerel Yönetimler; 1926 tarih ve 831 sayılı Sular Hakkındaki Kanun; Ģehir ve kasaba ile köylerde halkın ihtiyacı olan suyun temini ve idaresini belediye olan yerlerde belediyelere, köylerde ise Köy Kanunu gereğince ihtiyar meclisine vermektedir. Aynı Kanuna eklenen ·2659 sayılı Kanun uyarınca içme suları kaynak ve yollarına zarar verecek ve sağlık Ģartl arını bozacak Ģekilde tarla açmak, hayvan bırakmak ve sulamak belediye veya ihtiyar meclisleri tarafından ya saklanabilir (Madde; 7 - 8). 142 442 sayılı Köy Kanununun 13. maddesi ile suların temiz tutulması köylünün mecburi isleri arasında sayılmıĢtır. Ayrıca 5393 sayılı Belediyeler Kanunu ile Belediyelere, 5216 sayılı BüyükĢehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkındaki Kanuna göre ise BüyükĢehir belediyelerine çevre sorunları ve bunun bir parçası olan su kirlenmesi ile mücadele konusunda görevler yüklenmiĢtir. Yukarıda özetlenmeye çalıĢılan yasal ve örgütsel yapıya 1980 yılından sonra iki önemli ekleme olmuĢtur. Bunlardan ilki 1981 yılında Ġstanbul Su ve Kanalizasyon idaresi (ISKI) Genel Müdürlüğü'nün kurulması, ikincisi ise 1983 yılında «Cevre Kanunu» nun yayınlanmasıdır. 20.11.1981 tarih ve 2560 sayılı yasa ile kurulan ĠSKĠ Genel Müdürlüğü'nün görev ve yetkisi Ağustos 1983 tarih ve 56 No.lu Kanun Hükmünde Kararname ile tanımlanmıĢtır. Bu yasalar gereği Ģimdiye kadar «Atık Suların Kanalizasyon ġebekesine DeĢarj Yönetmeliği» ile «Ġçme ve Kullanma Suyu Temin Edilen ve Edilecek Olan Yüzeysel Su Kaynaklarının Kirlen meye KarĢı Korunması Hakkında Yönetmelik» ya yınlanmıĢ bulunmaktadır. Halen ĠSKĠ'ye benzer sekilde Ankara'da ASKĠ, Ġzmir'de ĠZSU, Adana'da ADSKI ve Bursa'da BURSKĠ ve diğer büyük Ģehirlerde Genel Müdürlükler kurulmuĢtur. 3. Su Kirlenmesi Tespit, Giderme ve Denetim ÇalıĢmalarında KarĢılaĢılan Darboğazlar; Ülkemizde su kaynaklarının hızla kirlenmesinin nedenler i, kirlenmenin tespiti, giderilmesi ve denetimi yönünde yapılan çalıĢmalarda karĢılaĢılan darboğazlar Ģunlardır - Ülke ölçeğinde «Fiziki Planlama» nın olma yıĢı, su kaynaklarının da eĢit kullanım amaçlarına göre dağılımının planlanmasının gerçekleĢtirilememesi, - Yerüstü su kaynakları konusunda yasal ve yönetsel boĢlukların bulunması, - Su kirlenmesi ve denetimi konularında ülke ölçeğinde araĢtırma ve birleĢtirme politikasının olmayıĢı ve mevcut çalıĢmaların yetersizliği, var olanlarının da birbirlerinin tekrarı niteliğinde olması, - Su kirlenmesi ve denetimi konularında gerek araĢtırma ve geliĢtirme, gerekse yatırımlar için yeterli finansmanın sağlanamaması ve parasal kaynakların yetersizliği, - Kalkınma planlarının hazırlanmasında çevre boyutunun yeterli ve kapsamlı bir biçimde ele alınmaması, 143 - Konu ile ilgili kuruluĢların görev, yetki ve sorumlulukları bakımından boĢlukların ve çakıĢmaların bulunması, - Su kaynaklarının değiĢik kullanım amaçları için standartlar ile atık standartlarının olmaması, - Arazi kullanım planlarında çevre boyutunun ele alınmaması, sanayi kuruluĢlarının denetiminin yeterli olmaması, - Sanayi kuruluĢlarına izin verme sisteminin karmaĢık olması, - ÇeĢitli kuruluĢlarca yürütülen laboratuar hizmetlerinde numune alma ve analiz yöntemlerinde standardizasyon olmayıĢı ve farklı uygulamaların bulunması, - Su kirlenmesi teknisyeni gibi ara eleman eksikliği, mühendis, planlaması vb. ele manların istihdam sorunları ile iĢin niteliğine uygun teknik elemanlardan yeterince yararlanılamaması, - Araç, gereç ve malzeme eksikliği var olanların verimli kullanılmaması, - Ülke koĢullarına uygun teknolojinin (üretim, atık giderme vb.) geliĢtirilmesi yönündeki çalıĢmaların eksikliği, Su Kirlenmesi Tespit, Giderme ve Denetim ÇalıĢmalarının GeliĢtirilmesi Yönünde Öneriler: - Kalkınma planlarının bir parçası olarak su ve toprak kaynaklarının planlanması gerçekleĢtirilmelidir. - YerleĢim, tarım, sanayi gibi arazi kullanımlarıyla ilgili kararlara ıĢık tutacak planlamalar yapılırken çevre boyutu da ele alınmalıdır. - Planlamalar için gerekli çeĢitli araçlar için kullanılan su miktarları, bu kullanımlar sonucu oluĢan atık su miktarları ile bu suların kalitesi hakkında istatistiksel değerlendirmeye uygun veri toplanmasına baĢlanmalıdır. - Ülke koĢullarına uygun su kaynağının k ullanım alanına bağlı alıcı ortam ve atık standartları oluĢturulmalıdır. Saptanacak standartlar hiçbir zaman kesin ve değiĢmez olarak kabul edilmemelidir. Belirli zaman aralıklarında havzanın ekolojik, ekonomik vs. bakımından uğradığı değiĢmeye bağlı olara k, saptanan standartlar gözden geçirilmeli ve gerekiyorsa yenilenmelidir. - Standartlar saptanırken ilk aĢamada mevcut kirlenmeyi kontrol altına almak ve artmasını önlemek hedef alınmalıdır. - Örnek alma, saklama ve analiz yöntemlerinde ül ke çapında standartlaĢma sağlanmalıdır. - Mevcut laboratuarlar verimli kullanılabilecek Ģekilde planlanmalıdır. - Konu ile ilgili kuruluĢlar etkinleĢtirilmeli ve yapılan çalıĢmalara yeterli finansman sağlanmalıdır. 144 - Su kirlenmesi ve denetimi konusunda yasal ve örgüts el yapı açıklığa kavuĢturulmalıdır. - Su kirlenmesi ve denetimi ile ilgili çalıĢmaları yürütecek teknik personel darbo ğazı giderilmelidir. - Sanayi kuruluĢlarına izin sistemi değiĢtirilmelidir. Bu değiĢikliğe gidilirken, sistemi birleĢtirici fakat ilgili kuruluĢların eĢgüdümünü ve denetimini artırıcı yollar aranmalıdır. - Sanayide kullanılan üretim süreçleri ile ilgili olarak ülke koĢullarına uygun ve çevre kirlenmesi yaratmayacak teknolojiler seçilmelidir. - Ülke koĢullarına uygun arıtma teknolojil erinin geliĢtirilmesi konusundaki araĢtırmalara öncelik verilmelidir. - Sanayi kuruluĢlarının sürekli ve etkin denetim için örgütsel düzenleme gerçekleĢtirilmelidir. - Uygun teknoloji (gerek üretim süreçleri ile ve gerekse atık arıtımı ile ilgili) ül ke koĢullarına uygun olarak seçilmeli, uygulamada karĢılaĢılan sorunlar çözülmelidir. - Ülke koĢullarına uygun standartların geliĢtirilmesinde uzun dönemde ulaĢılması ön görülen kalite hedefi belirlenmelidir. - Uzun dönemde hem su kaynaklarının kullanm a durumunu ortaya koyan hem de kaybolabilecek kirlenme etkilerinin kontrolünü sağlayan kalite sınıfları ve bunlara da standartlar sistemi oluĢturulmalıdır. - Kapsamlı ve çevreyi etkileyici büyük projeler için planlama aĢamasında çevresel değerlendirmesi yapılmalıdır. Yukarıda açıklanan çalıĢmalara bir örnek olmak üzere DSĠ Bölge Müdürlüğünce at gölü havzasında yapılan su kalite gözlem çalıĢmaları ve mevcut durum raporu iĢ bulunmaktadır. 4. ULUABAT GÖLÜ HAVZASINDA SU KALĠTE GÖZLEM CALġMALARI VE MEVCUT DURUM DSĠ Genel Müdürlüğü, çevre konularında çalıĢmalar yapmak ta, özellikle su ve tarım toprakları kirlenmelerine karĢı yurt genelinde çaba harcamaktad ır. Herhangi bir yasa ile görevlendirilmediği halde DSĠ'yi bu konuda çalıĢmaya zorlayan nedenler iki baĢlık altında toplanabilmektedir. 1 - Yapımı tamamlanmıĢ ve iĢletilmekte olan DSĠ pro jelerinde tesislerin üzerinde su kaynağının kirlenmesiyle meydana gelen verim kaybı ya da tesisin bütünüyle devre dıĢı kalması, 145 2- TasarlanmıĢ projelerin, üzerine kurulacakları su kaynaklarının kirlenerek elden çıkmaları sonucu uygulanabilirliklerini yitirmeleri. Bölge Müdürlüğü sorumluluk sınırları içerisinde su kalite gözlemleri yapmakta, Uluabat Gölü ve Havzası da bu çalıĢmalar kapsamında yer almaktadır. Bölgenin en önemli ve yüksek verimli su kaynağı olan MustafakemalpaĢa çayı ve kolları ile Uluabat Gölü'nde 20 tanesi akarsu üzerinde, 10 tanesi de gölde olmak üzere 30 noktada su kalite gözlemleri yapılmaktadır. Tamamı 10555 km: olan havza membadan mansaba doğru biri Gediz'in kuzey doğusundan, diğeri batısından doğan Orhaneli ve Emet çayları ile drene olup MustafakemalpaĢa‟dan itibaren MustafakemalpaĢa çayı adı ile Uluabat gölüne boĢalmaktadır. Havzanın Sularından Faydalanım : MustafakemalpaĢa ilçesi içinde regülâtörden ve Ulu abat gölünden alınan sularla MustafakemalpaĢa ovasında 20000 Ha arazinin sulanması Ģeklindedir. HazırlanmıĢ fakat inĢa edilmemiĢ olan Emet çayı Deveci konağı barajından beslenecek Döllük Güllüce projesi ile de 10,000 Ha arazi sulanacaktır. Böylelikle toplam 30,000 Ha araziyi sulayacak olan bu havzada Emet çayı üzerinde membadan mansaba doğru sıralanmıĢ ve planlama çalıĢmaları bitmiĢ Kar yağmaz, Kız kayası Deveci konağı barajları ile Orhaneli çayı membasına doğru Çınarcık köyü mevkiinde planlanmıĢ olan Çınarcık barajından 1.146x 10 9 KWh elektrik enerjisi üretilecektir. Ayrıca Çınarcık barajında tutulacak suyu Unçukuru yöresine kurulacak hidroelektrik santralde değerlenmekle hem elektrik üretimi için yüksek düĢü elde edilecek, hem de Ulu abat gölü, aneli çayı ile güneydoğudan da beslenerek gölde su değiĢimi teĢvik olacak, su ürünleri Ģartlar biraz daha iyileĢmiĢ olacaktır. Havzada Mevcut Durum; Havzayı drene eden Orhaneli ve Emet çayları; ge nelde yerleĢim birimlerinin kanalizasyon atıkları, bor, arsenik, krom ve askıda katı madde (AKM) kirleticilerinin etkisinde bulunmaktadır. Emet çayında Ģartlar tetkik edildiğinde, me mba tarafta Etibank Hisarcık Kolemanit ĠĢletmelerinin 18'25'e kadar olan kötü etkisi, Etibank DSĠ iĢbirliği ile kurulmuĢ olan tesisle konsantratörün kapalı devre çalıĢmaya girmesiyle kesilmiĢ, önceki atık yığınlarından sızan borlu suların etkisi de zaman içinde azalmıĢtır. Buna karĢılık yine Emet‟te Espey köyü civarındaki özel bor madeni iĢleticilerinin bor yıkama su ve çamur atıkları yan dereler vasıtasıyla Emet çayına ulaĢmakta, zararlarını yok edici veya azaltıcı nitelikte bir tesis yapmaları için DSĠ'ce yapılan giriĢimler sonuçsuz kalmaktadır. Emet çayından aĢağı inildiğinde, Gökçe dağ Tren Ġstasyonu mevkiinde sağdan 146 katılan Kınık dere ile Harmancıkta faaliyetini sürdüren Hayri Ogelman Krom ĠĢletmeleri atıklarından krom gelmektedir. ĠĢletme son derece ilkel, yetersiz kapasiteli bir çökeltim havuzuna sahiptir, konsantratörden çıkan su anılan ilkel havuzu hiçbir temizlenme olmadan geçip dolaylı olarak Emet çayına ulaĢmaktadır. Emet çayını soldan katılarak bor suyu ile besleyen Dursunbey çayı da geçtiği borlu topraklar dolayısıyla 0.370 mg/I kadarlık bir bor ve 0.008 mg/lik arsenik konsantrasyonu ile gelmektedir. Emet çayının en mansaptaki gözlem noktası olan ve bahis olunan müstakbel proje ile 10.000 Ha büyüklükte Döllük - Güllüce ovasının sulanacak olduğu Deveci konağı‟nda su kalite tespitleri 0.851 mg/I bor, 2.06 mg/I BOD 5 ve 86 mg/I A.K.M.yi göstermektedir. B00 5 değeri itibariyle su temizdir. Ancak ortalama Askıda Katı Madde miktarı ve bor yüksektir. Tarım sal amaçlı kullanılan suda bor konstrasyonunun 0.350 mg/I'den yüksek olması istenmemektedir. Bu olumsuzluk büyük ölçüde Emet 'yöresinden kaynaklanmaktadır. A,K.M.nin yüksek oluĢu, mansap olduğu Uluabat gölüne malzeme taĢınması açısından olumsuzdur. Yıllık malzeme akıĢı 56.000 ton olmaktadır. Bu malzeme de çaya Gökçe dağ ve daha aĢağı havzadaki erozyon ile gelmektedir. Orhaneli çayında ise kirletici kaynaklar TavĢanlı, Tunç bilek, Orhaneli ve Kestelekte bulunmaktadır. DoğuĢtan itibaren 103 km küçük yerleĢim yerlerinin kanalizasyonları dıĢında bir etkinin olmadığı Orhaneli çayı, ilk büyük deĢarjı TavĢanlı kanalizasyonundan almakta, BOD 5 değerini 3.12 mg/I ortalama değere yükseltmektedir. Tunç bilek‟ten aldığı yine kanalizasyon, GLI ve Termik Santral atıklarından sonra Muhacir köy civarında su 3.28 mg/I BOD 5 163 mg/I A.K.M. konsantrasyonlarına ulaĢmaktadır. Bu değerler kirlenmiĢ ·su tanımı vermektedir. Buradaki AKM.'nin kaynağı Termik Santralini kül ve zaman zaman cüruf ihtiva eden atık suları (300 L/S) ile GLI‟ nin saha temizliği, sosyal tesisler, iĢçi mahallerinden kaynakla nan atık sulardır. DSĠ her iki kurumlada diyalog kurmuĢ, GLĠ‟ nin esas kirletici olan kömür yıkama suları için arıtma, kömür tozunu geri kazanma tesisi yaptırılıp 1985'te devreye sokulmuĢtur. TEK, projesi yeri temin edilip ihale dosyası 1987'de hazırlanmıĢ olduğu halde imalata geçmemiĢtir. Tahsisat yetersizliği ileri sürülmektedir. Daha aĢağı inildiğinde Orhaneli civarında etkileyici iki kurum Ege Metal ve Toros Madencilik Ģirketlerine ait iki krom konsantre tesisi mevcuttur. Bunlardan Ege Metal Krom ĠĢletmesinin DSĠ zorlamasıyla edindiği ancak iĢletme yönünden yetersiz olan bir çökelti havuzu mevcuttur, Ancak, söz konusu yetersizlik dolayısıyla atık sular yine çoğu arıtmasız olarak çaya verilmektedir. Toros 147 Madencilik ġirketi ile diyalog kurmak mümkün olmamıĢ, mü teaddit defalar yapılan görüĢmelerde zararlı etkilerini reddetmiĢ, arıtma tes isi kurmaya yaklaĢmamıĢlardır. Bu iki tesisin atıklarından sonra Orhaneli çayında durum, 111 mg/I A,K.M . 0.025 mg/I krom ve 2.29 mg/I BOD5 i göstermektedir. Tunç bilek‟te edinilen A.K.M. yükü büyük ölçüde terkedilmiĢ, bunun yerine erozyondan gelen katkı ile 'tekrar 111 mg/I 'ye ulaĢılmıĢtır. 25 mikron krom, :iki krom konsantratörünün deĢarjlarından ileri gelmektedir. Esasen suda çözülmeyen verdiği 25 mikronluk konsantrasyon akarsu yatağındaki krom birikintisinin ne kadar olduğuna iĢaret olmaktadır. BOD yine yöre kanalizasyonlarının etkisindedir. Orhaneli çayından en mansaptaki kirletici, yine Etibank'ın Test elek Bor iĢletmesidir. Buradaki katkıdan sonra konsantrasyonu ortalaması 1,0 mg/I'ye ulaĢmaktadır. Burada da arıtma veya çökeltim yoktur. Ancak DSĠ i le varılan mutabakat sonunda Emet'tekinin benzeri bir tesisin yapılıp iĢletmeye açılması çalıĢmalarına baĢlanılmıĢtır. Camandar mevkiinde birleĢerek MustafakemalpaĢa çayı adıyla Ulu abat gölüne kadar 40 km kadar daha akıĢa devam eden akarsu adını aldığı i lçe merkezi yerleĢiminin de kanalizasyonunu alır. Göle girmeden önceki son gözlem yeri olan Ayaz köy‟de su kalitesi 0.590, 0.021 mg/I arsenik, 2.185 mg/I BOD 5 , 0.270 mg/I amonyak, 86 mg/I A.K.M. 0.023 mg/L krom konsantrasyonları ile tanımlanmaktadır. KemalpaĢa yerleĢim birimine arıtma tesisi planlanmıĢ olduğu ancak Ġller Bankası'nın bu projeyi ne zaman finanse edeceğinin bilin diği yapılan temaslardan öğrenilmiĢtir. Önceki paragrafta tanımlanan su ile beslenip ayrıca ken di çevresinden de deĢarjlar alan Ulu abat gölünde durum. ġöyledir. Göl doğu batı doğrultusunda 25 km, kuzey güney doğrultusunda 1'0.5 km yaklaĢık boyutlarda oldukça sığ bir göldür. Literatürde 7.50 metre olan max göl derinliği halen 3,5 metre civarındadır. Yaz aylarında ortalama derinlik 1,0 metreye düĢmektedir. Bu boyutsal niteliklerin ardından su kalitesi tanımına geçtiğimizde göller için en önemli tamamlayıcı pararnıetrek klorofil- a (31,82 mg/I) değeri ölçü alınarak yapılan değerlendirmede, Uluabat gölü % 64 ihtimalle Hipertrafik, % 35 ihtimalle Otrofik, % 1 ihtimalle de Mesotrofik sınıfa girmektedir. Gölümüz aĢırı besili. Bitkisel yaĢam için çok uygun, hayvansal yaĢam için sınırlı imkânlı durumdadır. Diğer parametreler açısından bakıldığında, ortalama bor konsantrasyonu 0.59 ile 0.92 mg/I arasında, arsenik konsantrasyonu da 0.012 ile 0.015 mg/I arasında değiĢim göstermektedir. Askıda Katı Madde 48 mg/I, amonyak 0.295 mg/I, silis 4.14 mg/L krom 0.017 mg/I 148 ortalama değerleri mevcuttur, Sonuç ve Öneriler: Uluabat havzasında su kalitesinde söz edilen olumsuz değiĢimleri yaratan birkaç büyük kuruluĢun arıtma tesisi yaptırması meseleyi önemli ölçüde çözecektir. Bunun beraberinde yüzey ve kıyı erozyonu ile akarsuya ulaĢan malzeme de alınacak erozyon önleme tedbirleri ile önlenmelidir. Küçük yerleĢim yerlerinin kanalizasyonları yüksek debili olması dolayısıyla çayı etkilememekte, MustafakemalpaĢa, TavĢanlı, Tunç bilek, Orhaneli gibi büyük yerleĢim yerlerinin kanalizasyonları için basit de olsa birer arıtma tesisi yaptırılmalıdır. Bu tedbirlerin alınması DSĠ'nin sulama suyu ve altyapı temin edecek olduğu 30.000 Ha arazide tarım yaparak yaĢam sürdüren insan kitlesinin yaĢamını do ğrudan etkileyecektir. Ayrıca Uluabat gölündeki su ürünlerine dayalı yaĢam kurmuĢ halkın da yaĢam Ģartları iyileĢecektir. Göl için yapılabilecek bir iyileĢtirme önlemi de gölde büyüyen yüksek bitkilerin mümkün olduğu ölçüde hasat edilerek dıĢarı alınmasıdır. Bu uygulama göl suyundaki azot ve fosfor bileĢikler stokunun azalmasına yardımcı olacaktır. Burada sayılan te dbirlerin alınması herhangi bir kuruluĢun tek baĢına üstesinden gelemeyeceği, dolayısıyla Valiliğin organizasyonu ve muavenetini gerektirmektedir. 2. Toprak Kirlenmesi: Toprak kirlenmesi; 1) Tarım topraklarının tarım dıĢı amaçlarla kullanılmasından 2) Toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik faktörlerle kirlenmesi Ģeklinde ikiye ayırıp incelemek mümkündür. 2.1 Toprağın Tarım DıĢı Amaçlarla Kullanılması Altıncı 5 Yıllık Kalkınma Planı Toprak ve Su Kaynakları Özel ihtisas Komisyonu Tarım Arazilerinin Tarım DıĢı Amaçlarla Kullanılması Alt Komisyon (18 - GRUB) 22.7.1988. Bilindiği gibi, ülke yüzeyinin katı kısımlarına arazi ve üzerinde doğal olarak bitki yetiĢtirilebilen araziye de «tarım arazisi» denilmektedir. 1617 sayılı Kanunda tarım arazisi «üzerinde ekim, dikim, bakım, yetiĢtirme yapılabilen veya orman hariç doğrudan doğruya ta, biattan yararlanmak suretiyle bitki veya_ hayvan üretimine elveriĢli olan veya ıslah suretiyle üretime elveriĢli hale getirilen arazi» olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlar genel mahiyette olup ormanlık sahalarla, çıplak kayalıklar, ırmak yatakları ve sahil kumulları gibi toprak varlığı bakımından çok yetersiz olan alanlarda ıslahı olanaksız alanlar dıĢında kalıp da, kültüvasyona elveriĢli I - IV. sınıf araziler vasıflı veya vasıfsız tüm çayır ve mera 149 arazileri «tarım arazisi» olarak nitelendirilmektedir. Türkiye'nin yaklaĢık 76,7 milyon hektar arazi varlığı içinde, yukarıdaki tanımlara uyan arazi miktarı 57 milyon hektar kadardır. Oysa bu miktarın tamamı tarımda kullanılmamaktadır. Günümüzde. Konut, eğitim – öğretim, askerlik, sanayi, turizm, ulaĢım ve benzeri sektörlerinde tesis yapma ve dolaylı kullanımları için gerekli olan arazilerde bu nitelikteki arazi içinde yer al abilmektedir ve bu durum bir ölçüde kaçınılmazdır. Ancak gerek dengeli arazi kullanımı gerek tarımın kollanması bakımından «toprak iĢlemesine elveriĢli» ve «üretim, po tansiyeli yüksek» olan arazilerle, sulu tarım ve bağ - bahçe olarak kullanılan arazilerin veya sınıfı ne olursa olsun «iklim özelliklerinden» yara rlanılarak zeytinlik, fındıklık. Fıstıklık, çay ve muz bahçeleri gibi plantasyona ayrılan arazilerin boyutları belirlenerek baĢka amaçlarla kullanılmalarının kesinlikle önlenmesi gerekir. 1960‟lı yıllarda yapılan etüdlere göre 26.547.000 hektar tarıma elveriĢli arazi varlığının 2007 yılına gelindiğinde yaygın halde iki amaç dıĢı kullanımları daha da azaldığı bilinmektedir. Türkiye tarımsal üretimde kendi kendine yeterli bir ülk e durumunda idi fakat bugün bunu söylemek olası değil. Fakat 27,7 milyon hektar arazi üzerinde tarım yapıldığı, aslında bunun 6,1 milyon hektarının toprak iĢlemesine elveriĢli olmayan ve bir süre sonra ekilemez duruma gelecek olan arazilerden oluĢ tuğu; diğer taraftan % 2,4 oranında artan nüfusun beslenme ihtiyacının da giderek ar tacağı; buna karĢın toprağın sınırlı ve üretilemez bir kaynak Olduğu, üstelik tarım dıĢı kullanımlarla da sürekli olarak azaldığı düĢünülürse, Türkiye'nin tarımsal üretimde kendine yeterli olması halinin uzun süre devam. Edemeyeceği, yakın gelecekte üretim açığı doğacağı kaçınılmazdır. Kaldı ki, tarım; yalnız beslenme ihtiyacımızın karĢılanması bakımından değil, çok büyük iĢ ve istihdam sahası olması yanında bir kısım sanayi ha mmaddesine ve dıĢ satıma katkısı % 50'yi aĢan tarım ürünlerine kaynak teĢkil etmesi bakımından da büyük önem taĢımaktadır. Konu bu boyutlar içinde incelendiğinde, tarım arazisinden koparılan bir küçük parçanın bile, Milli Ekonomiyi olumsuz yönde etkileyeceği açıktır. Ülkemizde. Cumhuriyetin ilk yıllarından beri sürdürülen kal kınma çabalarına paralel olarak. Özellikle 1950'lerden itibaren sanayileĢme; sanayileĢmenin ve nüfus artıĢının doğal bir sonucu olarak da hızlı bir kentleĢme olgusu baĢlamıĢtır. Ġnsanın yüksek gelir elde etmek isteği tarım arazilerinin amaç dıĢı kullanımın da temel etkenlerden biridir. Arazi sahipleri kısa devredeki çıkarlarını gelecekteki 150 çıkarlarının üstünde tutmaktadırlar. Yukarıda belirtilen hızlı geliĢmelere bu eğilim de katıldığında sanayi bölgeleri, yerleĢim alanları. Yollar ve turistik bölgeler için gerekli görülen arazi süratle tarım aleyhine geliĢim göstermektedir. Verimli tarım arazilerinin amaç dıĢı ku llanılmasını etkileyen en önemli faktörlerden birisi de izlenen politikalar ve yasal boĢluklardır. Bir sektördeki vergi, fiyat ve benzeri teĢvik unsurları diğer sektörlerle ahenkli olarak düzenlenmezse geliĢmeler diğer sektörlerin aleyhinde oluĢabilmektedir. Günümüzde çevre ve tarım alanlarının korunmasına yönelik çok sayıda yasal düzenleme bulunmaktadır. Bu düzenlemeler farklı kuruluĢların yet ki alanlarına girmektedir. Örneğin; 1982 Anayasasında, 2872 sayılı Çevre Kanununda, 3083 sayılı Sulama Alanlarında arazi düzenlenmesine dair Tarım Reformu Kanununda, 3194 sayılı Ġmar Kanununda, 5393 sayılı Badiyeler Kanununda, 2965 sayılı Toplu Konut Kanununda tarım topraklarının kullanımı korunmasına yönelik hükümler yer almaktadır. Bunca hükmün bir arada uygulanamaması uygulayıcı kuruluĢların koordineli çalıĢmamaları sonucu tarım topraklarının tarım dıĢı amaçlarla kullanılmasına fırsat vermiĢ olmaktadır. Tarım arazisi günümüzde çok çeĢitli amaçlarla kullanılır hale gelmiĢ olup, bunları içerdiklerine göre dört bölüm halinde incelemek mümkündür: 1 - Konut Alanları: SanayileĢme nüfusun hızla artması ve köyden ken te göçün baĢlaması, yeni yerleĢim alanlarına olan ihtiyacı artırmıĢtır. Bunun sonucu olarak Ģehirlerde plansız ve kontrollü yapılaĢmalar olmuĢ ve Ģehir çevrelerindeki tarım arazileri ne doğru yayılmalar baĢlamıĢ. ġehirlerin etrafındaki bağ, bahçe ve tarım arazileri büyük bir hızla yeni yerleĢim bölgelerine dönüĢmüĢtür. Arazi kullanım amaçlarına göre uzun dönemli bir planlama yapılmadan yerleĢilmesi, yapılan planların uygulamadaki geçersizliği, son değiĢikliklerle Ģehir imar planı yapımında yetkili mercilerin değiĢmesi ve kontrol yetersizliği tarım arazilerinin kaybını hızlandırmaktadır. YerleĢim alanları civarındaki tarım arazilerinin arsaya dönüĢmesi ile de meydana gelen ani artıĢ karĢısında bu arazilerin tarımda kullanılmaya devamını sağlamak güçleĢmektedir. Kentlerin geliĢme yönleri, arsa taleplerinin belirlenmesinden ön ce saptanarak gerekli planlamalar yapılmadığı için tarım arazileri, emlak komisyoncularının istekleri yönünde ve bu değer artıĢına bağlı olarak kolaylıkla tarım dıĢı kullanıma kaymaktadır. Tarım toprakları üzerinde geliĢen bazı Ġl merkezlerinin tarım dıĢı bıraktığı alanlar konusunda elde edilebilen bazı istatistikî veriler Tablo 1 'de 151 gösterilmiĢtir. Ancak bu verilerin çok sağlıklı olduğunu söylemek mümkün değildir. Tabloda değer verilemeyen 20 Ġl merkezinde ise yerleĢim alanlarının tarım toprakları aleyhine geliĢtiği açı kça bilindiği halde bu Ġllerde yapılan ciddi etüdler bulunamadığından istatistikî bilgi vermek mümkün olmamıĢtır. 1985 yılı nüfus sayımına göre il ve ilçe merkezleri nüfusu 26,8 milyon olup nüfusun % 53‟ünü teĢkil etmektedir. Bu rakamın 1990 yılında 32 milyona ulaĢmaktadır. Buna göre kentsel nüfustaki artıĢ, 1965-1969 yıllarında Mülga Toprak su Genel Müdürlüğünce hesaplanan 569 bin hektarlık yerleĢim alanının, 1990‟lı yıllarda 1 milyon hektarı aĢmaktadır. Diğer bir deyimle gerekli önlemler alınmadığı takdirde tarım arazilerinin tarım dıĢı kullanıma geçmiĢte olduğu gibi sürecektir. 2 - Sanayi Alanları: YerleĢim ve çevre kirlenmesi konularında disiplin getirilmesi, a Ģırı kentleĢme ve nüfus problemlerinin çözümlenmesi ve diğer bazı amaçlarla organize sanayi bölgeleri kurulması yoluna gidilmiĢtir. Yurdumuzda ilk olarak Bursacı Organize Sanayi Bölgesi 1966 yılında tamamı sanayicilerin hizmetine açılmıĢtır. 1967 yılından itibaren 63 ilde organize sanayi bölgeleri kurulması için Bakanlar Kurulu Kararnamesi çıkartılmıĢtır. Her Ġi ve Ġlçede küçük sanayi sitesinin kurulması zorunluluğu açıktır. Ancak her ilde organize sanayi bölgesinin kurulması yönündeki kararın yanlıĢlığı ise geçtiğimiz yıllardaki uygulamalarla görülmüĢtür. Nitekim bazı organize sanayi bölgelerine sanayi,oiler1in çekilmesi mümkün olmamıĢtır. Çünkü kurulan sanayi bölgelerine yapılan yatırım masraflarının sanayi "ansıması, sanayiciyi daha kolay ve ucuz bir Ģekilde elde ettiği tarım, arazileri ne yönlendirmektedir Böylece sanayici kendisinin özel mülkiyetindeki veya satın aldığı tarım arazisin, tahrip etmektedir. Öte yandan organize sanayi bölgelerinin yerleĢim alanlarını da çevresine topladığı bir gerçektir. Organize sanayi bölgelerinin oluĢturulmasından vazgeçilmeyeceğine göre bu bölgelerin çok gerekli ve en uygun yörelerde toplanması ve buraların çevresinde gecekondu önleme bölgelerinin de oluĢturulması zorunludur. Tablo·1: Bazı il Merkezlerinde YerleĢim Alanı Olarak Kullanılan Verimli Topraklar (1984) Ġli Kapladığı Alan (Ha) Ġli Kapladığı Alan (Ha) Adana 8173 Isparta 7036 Adıyaman 1946 Ġçel (Mersin) 3174 152 Afyon 4994 Ġstanbul 1011 Amasya 526 Ġzmir 529 Artvin 2001 Kars 802 Aydın 0 Kastamonu 396 101 KırĢehir 395 3638 Kocaeli (Ġzmit) 1855 Bilecik 2827 Konya 14350 Bingöl 774 Kütahya 2630 Bitlis 299 Malatya 2144 Burdur 913 K. MaraĢ Bursa 9900 Mardin 2200 Çanakkale 6013 Muğla 2140 Çankırı 3693 MuĢ 2833 Çorum 447 NevĢehir 1102 Edime 501 Ordu 873 Erzincan 1908 Rize 115 Erzurum 3557 Sakarya (Adapazarı) 4128 3584 Samsun 2889 EskiĢehir 6223 Siirt 590 Gaziantep 3940 Sinop 666 UĢak 1268 Ağrı Balıkesir Giresun 12 Hakkâri 39 4511 Not: 47 il merkezi için elde edilebilen değerlerin toplamı 118542 hekt ar olup Ankara, Antalya, Diyarbakır, Kayseri, Sivas, Trabzon gibi (18 Ġl) hakkında dikkatine alınabilecek değer bulunamamıĢtır. Yurdumuzda inĢaatı tamamlanan, devam eden veya yer seçimi kesinleĢen organize ve küçü k sanayi bölgelerinin kapladığı alanlar ve toprak özellikleri Tablo - 2'de gösterilmiĢtir. 153 154 Tablo – 2‟de verilen değerler Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın 1987 yılı sonu kayıtlarına dayandırılmıĢtır. Görüldüğü gibi Organize ve Küçük Sanayi Siteleri için tahsis edilen toplam 17999 hektar arazinin yaklaĢık % 62'sine tekabül eden 11196 hektar arazi I - IV. sınıf tarıma elveriĢli topraklar üzerindedir. 3 - Turistik Tesis Alanları: Verimli tarım arazilerinin tarım dıĢı amaçlara kaymasına neden olan üçüncü v e önemli bir etken de turizme yönelik yatırımdır. Ülkemizde bütün bölgelerin imar planı, fiziksel planı hazırlanmamıĢtır. Tüm ülkede tapulama çalıĢmalarının bile bitirilmemesi plan yapılması fikrini ve iĢlemini zorlaĢtırmaktadır. Bu aksaklığın giderilmesi için turizm belgesi ve kredisi almak isteyenlere, varsa imar planına uygun, yoksa mevzi plan yapılarak gerekli kolaylık lar sağlanmaktadır. DıĢ turizmin geliĢtirilmesi, kiĢilerin hafta sonu ve yıllık dinlenme ihtiyaç larını karĢılamak için yazlık konut taleplerinin karĢılanması ve tarla sahiplerinin kısa sürede yüksek gelir elde etmek için arazilerini bu yolla satmak istemeleri, zaten mevcut olmayan ve ya mevzi durumundaki çevre düzeni planlarını kolayca değiĢtirme durumuna getirmektedir. Turizmin teĢviki için bir miktar tarım alanı elbette gözden çıkarılacaktır. Ancak bu gibi alanlarda çevre düzeni plan kararlarına taviz verilmeden uyulması gereklidir. Aksi halde çevrede tarıma elveriĢli arazi kalmamaktadır. Birkaç örnek vermek gerekirse; DSĠ Genel Müdürlüğü'nün Alanya sulaması içinde yer alan Mahmutlar kasabası imar planının değiĢtirilmesi sonucu baĢlangıçta % 15 oranındaki tarını arazisi elden çıkmakta iken bugün bu oran % 40'lara ulaĢmıĢ ve DSĠ yatırımları kullanılmaz bir hale gelmiĢtir. Diğer bir örnek , Trakya' da Enez - Silivri arasındaki sahil kuĢağında 8500 hektar tarıma elveriĢli arazi turizm yatırımları ile elden çıkmıĢtır ve aslında kararlı bir plan uygulaması ile bu kayıp % 50 azala bilecek durumda idi. Bunun dıĢında Antalya - KuĢadası - Silifke - Erdemli sahil kuĢaklarında da tarım alanlarının ruhsatlı veya ruhsatsız bir biçimde tarım dıĢı bırakıldığı bilinen bir gerçektir. Örneğin KuĢadası - Davutlarda 24 hektar arazi ruhsatlı olarak turizme açılmıĢken ruhsatsız olarak açılan alan 35 hektardı r. Sahil kesiminin dıĢında, iç bölgelerdeki turizme yönelik yapılaĢmalarda da tarım aleyhine bir geliĢmenin varlığı görülmektedir. Unutulmaması gereken diğer bir husus ise; turizm yatırımlarının taban pozisyonundaki tarım alanlarında kanalizasyon temizlik ve havadarlık gibi yönlerden bazı sorunlarla karĢı karĢıya kaldığı, aksine tarım dıĢı yamaç arazilerde daha güzel havadar, manzaralı ve 155 istenilir oluĢudur. 4 - Kamu Yatırımları ve Diğer Kullanım Alanları: Tarım arazilerinin kaybını hızlandıran diğer etk enler de kentsel alt yapı, karayolları, demiryolları, havaalanları ve benzeri kamu yatırımları ile tuğla kiremit ocak ve fabrikaları, açık maden ocakları, enerji ve boru hatlarının yapımıdır. Özellikle büyük kamu yatırımları sadece kullandıkları alanları değil, çevrelerine çektikleri diğer yapılaĢmalar yolu ile de yeni tarım topraklarının kaybına sebep olmaktadır. Bu tip geniĢ kapsamlı kamu yatırım projeleri nin hazırlanmasında yatırım yıllarındaki maliyet unsuru esas alınmakta, ancak tarım dıĢı bıraktıkları arazilerin uzun dönemde getireceği faydalar dikkate alınmamaktadır. En ucuz çözümler tercih sebebi olmaktadır Yukarıda belirtilen bu yatırımların getirdiği sorunları bazı örneklerle açıklamakta yarar vardır. Karayolu güzergâhları özellikle ulaĢım kolaylığı sağlaması nedeniyle sanayi ve yerleĢim yapılaĢmasını kendine çekmekte ve böylece yolun kapattığı tarım alanı bir yana karayolu güzergâhlarında da büyük boyutlarda toprak kaybına neden olunmaktadır. Örneğin Ġzmir - Aydın, Mersin - Adana, Adana - Ġskenderun, Ankara - EskiĢehir, Amasya Erbaa - SuĢehri karayolları güzergâhları büyük ölçüde tarım alanı dıĢına çıkmıĢtır. Bu yollar ülke için elbette gereklidir ve karayolu yapımı sürecektir, ancak yolların daha düĢük vasıflı arazilerden geçiril mesinin verimli tarım toprağının kaybını önleme gibi inkâr edilmeyecek ölçüde büyük bir yararı olduğu da bir gerçektir. Örneğin Trakya'da 25608 hektar verimli tarım arazisi bu tip yatırımlarla tarım dıĢına çıkarılmıĢ ve bu miktar her geçen gün artarken bu yolun 810 km kadar yakınlarında 130000 hektarı bulan tarım dıĢı araziler boĢ durmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi ülkemizde son yıllarda inĢaat sektörünün geliĢmesi ile kendini bir kat daha hissettiren tuğla kiremit ihtiyacını karĢılamak için verimli tarım alanları artan bir hızla tahrip edilmektedir. Tuğla - kiremit tesisleri kamu yatırımlarından daha farklı bir biçimde, kuruldukları yerleri koruyup çevresini tahrip etmektedirler. Yurdumuzda tuğla kiremit üretimine hiçbir yeni teknoloji katılımı olmadığından, asırlar boyu oluĢmuĢ en verimli alüvyon ova toprakları hiçbir ilave iĢleme tabi tutulmaksızın üretimde kullanılmaktadır. Çok kısa sürede kurulabilen bu tesisler kuruldukları yerlerden ziyade çevresini yok etmektedirler. Bu sorunu bir kaç örnekle ve istatistikî bilgilerle açıklamakta yarar vardır. Trakya'da 1400 dekar, Erbaa‟da 2000 dekar, Gediz ovasında 4400 dekar, Çorum'da 156 2000 dekar tarım arazisi 1985 yılına gelindiğinde tuğla - kiremit yapımı nedeniyle tarım. arazisi olmaktan çıkmıĢ ve kullanılmayan çukurluklar ve bataklıklar haline dönüĢmüĢtür. Etüdü yapılmayan daha pek çok arazi aynı durumdadır. Bayındırlık ve ıskan Bakanlığı Yapı Malzemesi ve Deprem AraĢtırma Genel Müdürlüğü'nün 1983 yılı sonu itibariyle tüm illerimizi kapsayan envanter çalıĢmasına dayanılarak yapılan değerlendirme Tablo - 3'de verilmiĢtir. Tablo - 3'de de görüleceği gibi tuğla - kiremit ocak ve fabrikaları her yıl ülkemizden 17 milyon tonu aĢkın çok değerli alüvyal top rağı veya diğer bir ifade ile 1m kalınlığındaki 11000 dekar verimli araziyi bir daha geri dönmeyecek Ģekilde yok etmektedir. Tablo·3: Türkiye'de Tuğla - Kiremit Üretim Tesisleri, Kapasiteleri ve Toprak Tüketimleri (ilçeler dahil – 1983 verileri) Ġli Toplam Tesis Sayısı Üretim Kapasitesi (milyon - adet/yıl) Tuğla Adana 8 57.0 Adıyaman 1 7.5 Afyon 10 67.5 Amasya 6 Ankara Kiremit 3.0 Tüketilen Toprak Miktarı (ton - yıl) Tüketilen ( 1m derinlikte Arazi miktarı ) (dekar/yıl) 267000 178.9 33461 27.3 2.6 312154 208.1 16.1 0.5 73946 49.3 39 201,1 15.4 962367 641.6 Antalya 2 22,8 101723 67.8 Artvin 1 13.5 60230 40.2 Aydın 9 58.7 24.6 365968 244.0 Balıkesir 3 17.8 3.0 92107 61.4 Bilecik 4 21.4 3.2 109014 72.7 Bolu 1 14.9 66476 44.3 Burdur 8 28.8 128490 85.7 157 Bursa 13 101.0 25.3 557653 371.8 Çanakkale 4 10.3 4.6 65414 43.6 Çankırı 2 31.2 2.8 151046 100.7 Çorum 53 162.6 234.2 1716290 1144.2 Denizli 4 41.5 8.5 221115 147.4 Diyarbakır 4 43.0 191846 127.9 Edirne 2 8.0 1.0 38537 25.7 Erzincan 2 37,7 - 168200 112,7 Erzurum 1 21 - 93692 62,5 EskiĢehir 11 41 68 475430 317 Gaziantep 1 18 - 80307 53,5 Giresun 2 4,2 - 18737 12,5 GümüĢhane 1 15 5 88076 58,7 Hatay 5 61,3 3,8 289568 193 Isparta 4 2,5 7,1 41191 27,5 Ġstanbul - 345 - 1539230 1026,2 Ġzmir 13 37,5 43,1 349651 233,1 Kastamonu 3 13 - 58000 38,7 Kayseri 10 65,9 - 294015 196 Kırklareli 1 2 1,5 15269 10,2 KırĢehir 1 12 - 53538 35,7 Kocaeli 3 4 - 17845 11,9 Konya 18 141,7 - 712774 475,2 Kütahya 15 30 53 358076 238,7 Malatya 2 14,5 1,5 71038 47,4 Manisa 84 367,9 101,5 2070321 1380,5 KahramanmaraĢ 3 58 - 258768 172,5 Muğla 1 10 - 44615 29,7 158 NevĢehir 10 272,2 5,5 144622 96,4 Niğde 4 33 - 147229 98,2 Rize 1 14,4 - 64246 42,8 Sakarya 5 9,8 8,3 78838 52,6 Samsun 6 16,1 2,4 81984 54,7 Sinop 28 108,8 58,5 732915 488,6 Sivas 2 22,2 - 99046 66 Tekirdağ 10 125,4 14,2 619553 413 Tokat 21 102,2 18,8 535507 375 Trabzon 3 56 - 250737 167,2 UĢak 5 28,5 4 144076 96 Van 1 20 - 89230 19,5 Yozgat 4 15,5 - 69153 46,1 Zonguldak 21 197 33,3 1020697 680,5 Genel Toplam 491 3094,6 772,4 17074487 11383 2.2 Toprağın Fiziksel - Kimyasal - Biyolojik faktörlerden dolayı kirlenmesi : - Toprak kirlenmesi; insanın sürdürdüğü çeĢitli iliĢkiler so nucunda toprağın fiziksel, kimyasal ve jeolojik yapısındaki, doğal kullanılma amaçlarına ayıkırı düĢen değiĢme, yıpranma, tükenmelerin oluĢması olarak tanımlanabilir, - Toprak kirlenmesi, daha genel anlamda toprak sorunla rı içinde incelenir. Toprak su ve rüzgâr erozyonu, - TaĢlık, çoraklık ve yaĢlık, - Tarım ilaçları kullanımı, - Gübreleme, maden iĢletmeciliği, - Tarım alanlarının kirlenmesi, - Evsel ve endüstriyel katı atıklar, - Tarım alanlarının tarım dıĢı kullanımları olarak gruplandırılabilir. 1 - Toprak Kirlenmesinin Nedenleri: Toprak kirlenmesi, diğer çevre sorunlarının büyük bir bölümünde görüldüğü gibi doğanın yanlıĢ ve kötü kullanılması sonucu ortaya çıkmakta, doğal dengenin bozulması ile birlikte giderek hız kazanmaktadır. 159 KentleĢme ve sanayileĢme sonucu ortaya çıkan katı, sıvı ve gaz atıklarının topraklara karıĢması, toprak kirliliği oluĢturmakta, ayrıca tarım alanlarının kentsel ve sanayi kullanımlarına açılması verimli toprakların kaybına sebep olmaktadır. Aynı zamanda verimli tarım topraklarından tuğla, kiremit gibi yapı malzemelerinin üretimi söz konusu kayıpları çoğaltmaktadır. Ayrıca, daha çok ürün almak için geliĢtirilen yeni tarım teknikleri bazı hallerde; hızlandırılmıĢ erozyon, tuzluluk ve yaĢlık gibi toprak kir lenmelerine yol açabilmektedir. 2 - Ülkemizde Toprak Kirlenmesinin Türleri: AĢağıda toprak kirlenmesinin türleri ayrı baĢlıklar altında ele alınarak açıklanmıĢtır. Erozyon: Toprakların su ve rüzgâr etkisiyle yerlerinden aĢındırılarak baĢka yerler e taĢınması olayına erozyon adı verilmektedir. a) Su erozyonu: Su erozyonu; doğal erozyon ve hızlandırılmıĢ erozyon olmak üzere iki kısımda incelenebilir. Doğal erozyon yıkanmalar, yüzeysel taĢınmalar ve arazi kaymasından oluĢur. Doğal erozyonla taĢınan materyal yeni toprak oluĢm asını da sağlamakta, böylece yaĢlanmıĢ toprakların gençleĢmesine ve verimliliklerinin yeniden yükselmesi sonucunu da doğurabilmektedir. HızlandırılmıĢ erozyon ise; eğimli arazilerdeki orman ve meraların tarım alanı haline getirilmesiyle buralarda su tut ma kapasitesinin azalması sonucunda oluĢan yüzey akıntılarının toprakları aĢındırması ve sürükleyerek taĢımasıyla oluĢur. b) Türkiye'de HızlandırılmıĢ Su Erozyonu ve Nede nleri: Toplam Türkiye topraklarının yaklaĢık % 74'ü su erozyonunun etki alanı içinded ir. iĢlenebilir tarım alanlarında karĢılaĢılan su ero zyonu toplam toprakların % 20"sini aĢmaktadır. Türkiye'de hızlandırılmıĢ su erozyonunun nedenleri arasında orman tahribatı, mera tahribatı, yanlıĢ arazi kullanımı, nadas yöntemi, iĢletme büyüklükleri, kiracılık ve yarıcılık, bilgisizlik, ekim nöbeti ve ahır gübresinin kullanılmaması sayılabilir. Kontrolsüz otlatmaların usulsüz, kesimlerinin yanı sıra, her yıl ortalama yaklaĢık 6300 Ha ormanın tarla açmak amacıyla, 22000 Ha, ormanların yangınlarla tahrip edildiği hesaplanmaktadır. Bunların sonucunda yaklaĢık 11 milyon hektarlık orman alanlar, bir baĢka deyiĢle toplam orman alanlarının % 60'ı aĢkın bir bölümü bozuk 160 hale dönüĢmüĢ, doğal denge 'bozulmuĢ veya yok olmuĢ, su erozyonu da büyük toprak kayıplarına ve su taĢkınlarına neden olmuĢ ve olmaktadır. Meralar, gerek alan ve gerekse nitelik bakımından gün geçtikçe kayıplara uğramakta, kontrolsüz ve aĢırı otlatılma bitki örtüsünün yok olmasına bu da erozyonun hızlanması sonucunu doğurmaktadır. Birim alandan alınan ürünün artırılması yerine, orman ve meraların tarım alanlarına dönüĢtürülmesi, 1935'de 44 milyon hektar olan çayır ve meraların 1955' de 31, 1980'de 21 milyon hektara düĢmesine neden olmuĢtur . YanlıĢ arazi kullanımı, sürülmeye baĢlanan ve üzerinde erozyonla ilgili hiçbir önlem alınmayan yeni açılan tarım alanında ve özellikle eğimli arazilerde erozyon giderek etkisini artırmıĢtır. Genellikle toprak koruma önlemlerinin birlikte ve beraber alınması gerekirken küçük iĢletmelerde uygulanamaması, nadas dönemlerinde korunmadan tümüyle yoksun eğimli arazilerin bulunması, kiracılık ve yarıcılık biçiminde tarım alanlarının büyük bir bölümünün iĢletilmesi, toprak korumanın temel önlemlerinden olan ekim nöbetinin ve toprağı erozyona karĢı da yanıklı kılan ahır, gübresinin yaygın olarak kullanılamaması ve bu konulardaki bilgisizlik eroz yonu artırıcı önemli nedenler arasında sıralanabilir. c) Türkiye'de Önemli Su Erozyon Alanları: Ülkemiz, topografik yapının, doğal bitki örtüsü ve fiziksel toprak özelliklerinin erozyona uygun bulunması ve topraklarda gerekli önlemlerin alınmadan iĢlenmesi sonucu derecede, su eroz yonuna açık bulunmaktadır. Trakya'da hafif ve orta derecede Ģiddetli su erozyonu daha çok yüksek d ağ yamaçlarında iĢlenen topraklarda meydana gelmektedir. Ege bölgesinde ormanların yangınlarla tahrip olması sonucunda Aydın ve Söke ovalarında büyük kayıpl ara yol açan taĢkınlar oluĢmuĢtur. Orta Anadolu'da eğimli arazilerde nadaslı buğday tarımının sürdürüldüğü alanlarda su erozyonu oldukça Ģiddetl i biçimde görülebilmektedir, Ayrıca Güney Anadolu bölgesinde tarla açılmıĢ bulunan eğimli arazilerde ve aĢırı otlatılan meralarda Ģiddetli su erozyonu vard ır. Karadeniz bölgesinde mısır ve tütün tarımı yapılan arazilerde, iç bölgelerdeki eğimli arazilerde ve Çoruh ırmağı vadisinde orta ve çok Ģiddetli erozyon görülmektedir. d) Türkiye'de Rüzgâr Erozyonu, Nedenleri ve Alanları: Rüzgâr, erkin bir erozyon yapıcı olarak ilk çağlardan baĢlayarak günümüzde de etkisini sürdürmektedir. Rüzgâr erozyonu, insanların doğal dengeye olumsuz karıĢmalar, aĢırı otlatma, uygun olmayan ekim sonucunda artırılmıĢ bulunmaktadır. Toprakların rüzgârlarla taĢınması olayı karmaĢık olup, bunu toprak yüzeyinin 161 özelliği, toprağın su kapsamı ve rüzgâr koĢulları etkilememedir. Rüzgâr erozyonu, arazi yüzeyinin genellikle kuru ve bitki örtüsünden yoksun bulunduğu kurak ve yarı kurak yörelerde çok etkilidir. Rüzgârın aĢındırma ve taĢıma gücü birçok etkene bağlıdır. Bu etkenlerin birleĢmesi taĢınan toprağın oranını belirlemektedir. Rüzgâr erozyonu ülkemizin genellikle kurak ve yarı kurak iklim koĢulları altındaki yörelerde sorun olmaktadır. Toprakların organik maddelerce çok fakir bulunmaları, strüktürlerinin bozuk ve tekstürlerinin rüzgârla taĢınmaya uygun büyüklükte olmaları rüzgâr erozyonunu artırıcı nedenlerin baĢında gelmektedir. Özellikle Orta Anadolu'da ilkbaharda güneyden esen kuru ve kavurucu sıcak rüzgârlar, bitki örtüsünden yoksun arazilerde büyük toprak kütlelerini bir yerden kaldırıp baĢka yerlere yığmaktadır. Rüzgâr erozyonunun en fazla ekili olduğu yöre Konya ve Karaman illeri sınırları içine düĢmektedir. Bu yörede, rüzgâr erozyonunda zarar, gören toplam arazi 150 bin hektarı bulmakta, bunun da 100 bin hektarı aĢan bölümü Ka rapınar ilçesinde yer almaktadır. Niğde ili sınırları içinde yaklaĢık 28 bin Ha, Sakarya ilinde 2400, Kars ilinin Aralık ilçesinde 1 600 Ha'lık alanlarda etkili rüzgâr erozyonu görülmektedir. Bunların dıĢında, Terkos gölü, Fethiye, Fenike, Adana, Mersin, Silifke kıyı Ģeritleri gibi ül1kemiziin bazı kıyı kesimlerinde, kumullu alanlar rüzgâr erozyonu etkisinde kalmaktadır. Meralar, gerek alan ve gerekse nitelik bakımından gün geçtikçe kayıplara uğramakta, kontrolsüz ve aĢırı otlatılma, bitki örtüsünün yok olmasına bu da erozyonun hızlanması sonucu doğurmaktadır. Birim alandan alınan ürünün artırılması yerine, orman ve meraların tarım alanlarına dönüĢtürülmesi, 1935'de 44 milyon hektar olan çayır ve meralar alanlarının 1955' de 31 ve 80'de 21 milyon hektara düĢmesine neden olmuĢtur. YanlıĢ arazi kullanımı, sürülmeye baĢlanan ve üzerinde erozyonla ilgili hiçbir önlem alınmayan yeni açılan tarım alanın da ve özellikle eğimin arazilerde erozyon giderek etkisini artırmıĢtır. Genellikle toprak koruma önlemlerinin birlikte ve beraber alınması gereki rken küçük iĢletmelerde uygulanamaması, nadas dönemlerinde korunmadan tümüyle yoksun eğimli arazilerin bulunması, kiracılık ve yarıcılık biçiminde tarım alanlarının büyük bir bölümünün iĢletilmesi, toprak korumanın temel önlemlerinden olan ekim nöbetinin ve toprağı erozyona karĢı dayanıklı kılan ahır, gübresinin yaygın olarak kullanılamaması ve bu konulardaki bilgisizlik erozyonu artırıcı önemli nedenler arasında sıralanabilir. 162 Erozyonun insan ve çevresinde etkileri ; Kirlenmenin artması: Erozyonla taĢınan materyalin aynı zamanda bir kirlenme kaynağının oluĢturduğu da bir gerçektir. Üretimi artırma k amacıyla günümüzde büyük miktarda gübre ve pesti sit kullanılmaktadır. Bunların ayrı ayrı ve birlikte araziden yüzey suları veya sedimentlerle taĢınmaları akarsuların ki rlenmelerine neden olmaktadır. Akarsular ve göllerde balık ölümlerinin artmasının taĢınan insektisitlerden kaynaklanabileceği kullanılan azotlu ve fosfatlı gübrelerin ise aĢırı beslenmeden dolayı bataklaĢmaya (ötrafikasyon)‟a yol açabileceği dikkate alınmalıdır. Bunların dıĢında, su kaybının artması, su ürünlerindeki verimliliğin azalması, bitki besin maddelerinin kaybı, üretilen ürünlerde niteliğin olu msuz yönde değiĢmesi, sel oyuntuları ile arazi kaybı, toprak strüktürünün bozulması, sedimantasyon, uygun su temini yönündeki harcamaların artması, iĢletme ve bakım giderlerinin yükselmesi, verimli toprakların sedimentlerle örtülmesi, topraklardaki su tutma kapasitesinin ve inriltrasyon kapasitesinin az alması, sel baskınları nedeniyle can ve mal kayıplarına yol açması, artan su taĢkınları sonucu akıntı yataklarında ve rezervuarlarda kapasitenin düĢmesi ve depolanan su miktarının azalması, ulaĢım yapılan suyollarında ve limanlardaki temizleme tarama, giderlerinin artması, su kuvvetli potansiyelinin azalması, arazi ve akarsuların yaban hayatı ve dinlenme yeri olarak kullanım değerlerinin düĢmesi, su yapılarının ömürlerinin ekonomik azalması, sular1a ve drenaj sistemlerinin taĢıma kapasitelerinin düĢmesi ile iĢletme giderlerinin artması, çökelen sedimentler nedeniyle drenaj sorunlarının ortaya çıkması ve üretkenliğinin azalması, karayollarının bakım giderlerinin artması gibi çok ve çeĢitli tür ve boyuttaki sorunlara neden olmaktadır e) Erozyondan Korunma Önlemleri; Erozyondan korunma önlemleri genel olarak dört esasa dayanmaktadır. Bunlar: a) Araziyi kabiliyetine göre kullanmak, b) Araziyi ölü ya da canlı bitkilerle olabildiğince örtülü bulundurmak, c) EĢ yükselti eğrilerine paralel olarak tarım yapmak, d) Araziye düĢen suları çevirmek, zarar vermeyecek bir hızla korunmuĢ suyollarından Toprak koruma önlemleri ise iki yöntemle sağlanabilir. Bunlar bitki1sel nöbetini uygulayarak bir tarlada her yıl aynı bitkiyi yetiĢtirmek yerine çeĢitli bitkileri düzenli bir sıra çerçevesinde yetiĢtirmek, toprağı oluĢturan ve toprağı koruyan 163 bitkilere öncelik vermek, bitki artıklarını, gerekli ölçüde yerinde bırakmak, ölü bitki örtüsü adı verilen hasattan sonraki artıkları toprakta bırakmak, rüzgâr etkisinden korumak için hâkim rüzgâr yönüne dik olarak bir kaç ağaç türünden oluĢan rüzgâr kırıcı Ģeritler oluĢturmak yer almaktadır. Mekanik yöntemler arasında tasarlanan, Ģerit üzerine ekim, eĢ yük selti eğrilerine paralel tarım yapmak gibi önlemler sıralanabilir. Uygulanan tarım tekniklerindeki yanlıĢlıkların düzeltilmesiyle orta derecede Ģiddetli su eroz yonu büyük ölçüde önlenebilmektedir. d) Gübreler: Bitki besin maddelerinden, planlanan ürün düzeyine eriĢmede noksanlık gösterenlerin dıĢarıdan çeĢitli bileĢikler halinde eklenmesiyle «gübreleme» ve gübreleme amacı ile eklenen bileĢiklere «gübre» adı verilmektedir. Bitkilerin geliĢmeleri ve organik madde yapımı için kullanılan maddelere, genel anlamda bitki besin maddesi denilmektedir. - Gübre kullanımında Göz önüne Alınması Gereken Konular: Tarımsal üretim alanlarında toprağın besin açığını kapatarak ve istenilen optimal ürünü elde edebilmek için toprağın bitkisel besin maddesel kapsamını planlanan ürünün sağlayacak düzeye çıkarmak gerekmektedir. Bu miktarın altında verilen besin maddeleri beklenen ürün artıĢını sağlayamamakta, üstünde verilen ise, sağladığı, etkinin paralel artmayıp tersine azalmasına neden olarak ekonomik olmamakta, ayrıca ürün kalitesini bozmakta ve çevre kirlenmesine yol açmaktadır. Gübre kullanımında optimal miktarın belirlenmesi su ve toprak kaynaklarının kirlenmelerinin en az düzeyde tutulabilmesi için üzer inde önemle durulması gereken bir konudur. e) AĢırı Gübrelemenin OluĢturduğu Kirlenme Sorunları ve Önleme Tedbirleri: Ülkemizde azotlu, fosforlu, potasyumlu ve kompoze olmak üzere farklı gübre çeĢitleri kullanılmaktadır. Gereğinden fazla kullanılan gübrelerin neden olduğu olumsuz etkiler, çevre sağlığı ve kirlenme yönünden aĢağıda belirtilen sonuçları yaratmaktadır. - Yüksek düzeyde Azotlu gübre kullanılması sonucu topraktan yıkanması akarsu ve yeraltı sularında nitrik miktarı artmakta, içme sularını olumsuz yönde etkilememelidir. - Fosforlu gübrelenin düzey akıĢlarıyla taĢınması sonucu iç me sularında ve akarsularda fosfor miktarı yükselmektedir. - Özellikle göllerde azot ve fosfor miktarının yükselmesi ötrofikasyona neden 164 olarak, göllerdeki canlı yaĢamı olumsuz yönde etkileyer ek canlı türlerinin azalmasına ve bataklaĢmaya yol açmakta, istenmeyen aĢırı bitki üremesine neden olmaktadır. - Yüksek düzeyde nitrojenli gübre verilen topraklardaki bitkilerde nitrozemin gibi kansorejen maddeler oluĢmakta, özellikle yaprakları yenen sebzelerde zararlı nitrat ve nitrik birikmelerine yol açmaktadır. f) Pestisidler: Genel anlamıyla pestisidler, tarım ürünlerine zarar veren her türlü organizmaları yok etmekte kullanılan kimyasal maddelerdir. Ve tarım ilaçları olarak tanınırlar. Pestisidlerin çevreye bulaĢmaları ya bir amaca yönelik yapılan i laçlamadan kaynaklanan dolaylı buluĢmalar ya da doğrudan olmaktadır. Pestisidler çevreye uygulandıklarında buharlaĢma, toprak kolloidleri tarafından absorbasyon, yıkanma, kimyasal reaksiyonlar ve mikrobiğe metabolizmaya etkileri biçiminde olaylar doğururlar. Pestisidlerin Sulama Etkileri; Pestisidler su ekosisteminde su içinde veya kenarında meydana gelen akuatik bitkilerin ya da böceklerin mücadelesi için ilaçların suya doğrudan uygulanması, ilaçlanmıĢ bitki veya toprak yüzeylerinden toprak üstü veya toprakaltı drenaj suyunun hareketi ya da yağmur suları ile yıkanması, ilaç artığı içeren bitki, böcek veya toprağın çeĢitli yollardan su ekosistemine taĢınması, ilaç endüstrisi atıklarının suya veya toprağa dökülmesi biçiminde ulaĢırlar. Bazı pestisidlerin su ortamında bulunmaları su ürünlerine zarar verebileceği, gibi, bu su ürünlerini tüketenler içinde büyük bir tehlike kaynağı oluĢturur. Uzun dönemde pestisidlerin kalıcı özelliklerinden dolayı su ekosistemini geri dönülemeyecek ölçüde bozabi lir. Ülkemizde ekili araziye oranla pestisid kullanımının birçok, geliĢmiĢ ülkeye göre, az oluğu, ancak bazı yörelerde bilinçsiz uygulamalar sonucu çeĢitli zararlarının ortaya çıktığı bilinmektedir. Pestisidlerin en çok kullanıldığı Akdeniz Bölgesi ve Çukurova'da çeĢitli yeraltı ve yerüstü su örneklerinde önemli ölçüde pestisi d kalıntısı bulunmuĢtur. Ayrıca Antalya ve Ġskenderun Körfezleri arasında kalan sahada avlanan çeĢitli balık türlerinde pestisid kalıntıları saptanmıĢ. Aynı durum Karadeniz kıyılarında avlanan balık türlerinde de gözlenmiĢtir. Orta Anadolu‟da, ilaçlı tohumların kuĢ türlerine, Güneydoğu Anadolu‟da farelere karĢı kullanılan pestisidlerin canlılara zararlı 165 olacağı tespit edilmiĢtir. 2.3 TOPRAK KĠRLENMESĠ ĠLE ĠLGĠLĠ KURULUġ VE YASALAR Ülkemizde toprak ve arazi konularıyla ilgili çok sayıda yasa ve yönetmeliğin varlığına rağmen, toprak kirlenmesi ile toprağın kötü kullanılması ve bununla i1gili çevre sorunlarını düzenleyen hükümler çok azdır. Tarımsal üretimi geliĢtirecek, toprak kirlenmesini önleyecek ve dengeleyecek ve bunlara bağlı olarak toprağı en iyi biçimde koruyacak yasa ve yönetmeliklerin bir çevre koruma anlayıĢı içinde yürürlüğe sokulması gerekmektedir. Toprak ve arazi kullanımıyla birinci derecede ilgili Kanun olan 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanunu 1978 yılında Ģekil yönünden Anayasa mahkemesince iptal edildiğinden, 3083 sayılı Kanun onun yerini dolduramamıĢtır. Bu konuda önemli bir boĢluk ortaya çıkmıĢtır. Yapılacak yeni düzenlemeler sanayi geliĢmesinden dolayı çevreye en az zarar verebilecek ve tarım t opraklarını koruyacak, kentsel geliĢmelerin tarım, topraklarının en az kayba uğratacak, verimli tarım alanlarının sorunsuzca tahrip eden tuğla, seramik ve benzeri toprak sanayi ile açık maden iĢletmeciliğine denetim ve önlemler getirecek biçimde olmalıdır. 6200sayılı Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü KuruluĢ ve Görevleri Hakkındaki Kanunda yer almaktadır. Toprak Korurna ile ilgili bazı hükümler de Gübre AraĢtırma Enstitüsü ile Bayındırlık ve Ġskân Bakanlığı'nın görev ve yetki alanına girmektedir. 485 sayılı Orman Bakanlığı KuruluĢ ve Görevleri Hakkındaki Kanunun, orman topraklarının kayıp olmasının önlenmesi ve su toplama havzalarında doğal dengenin, sağlanması görevini Tarım, Orman ve Köy iĢleri Bakanlığına vermiĢtir. Üniversitelerin Ziraat Fakülteleri de toprak sorunları ve toprak kirlenmesinin çeĢitli boyutları ile ilgili araĢtırmalar yapmaktadır. ÇeĢitli sanayi kuruluĢlarının çevreye yapabilecekleri etkileri denetlemek amacıyla Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca raporlar verilmek tedir. Pestisidler, konusu ile ilgili Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, Hıfzısıhha Enstitüsü ve buna bağlı zehir araĢtırmaları enstitüsü, Orman ve Köy iĢleri Balkanlığı, Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü, Zirai Mücadele Ġlaç ve Aletleri Enstitüsü, Zirai Mücadele AraĢtırma Enstitüleri, Biyolojik Mücadele AraĢtırma istasyonları, Üniversitelerin ziraat Fakülteleri bulunmaktadır. Bitkilerdeki hastalık ve zararlılara karĢı kullanılan ilaçların, ithal, ihraç, ,imal, satıĢ ve kullanılmaları 6968 sayılı Zirai Mücadele ve Zirai Karantina Kanununda yer alan hükümleri ve bu Kanuna bağlı olarak hazırlanan «Zirai Mücadele Ġlaç ve 166 Aletleri Hakkında Nizamname» hükümlerine göre yürütülmektedir. ÇeĢitli böcek ve zararlılara karĢı kullanılan ilaçların imal, ithal, ruhsat ve satıĢı ile ilgili iĢlemler ve hayvanlardaki dıĢ parazitlere karĢı kullanılan ilaçların ruhsat iĢlemleri S.S.Y.B.'nca yürütülmektedir. «Gıda Maddelerinin Umumi Sağlığı ilgilendiren EĢya ve Levazımın Hususi Vasıflarını gösteren Tüzük » uyarınca, perakende satıĢ için Valiliklerden izin alacakların haiz olmaları gereken konularla ilgili olarak S.S,Y.B,'nca çıkarılan bir talimat da mevcuttur. 3. USUL HÜKÜMLERĠ ACISINDAN ÇEVRE SORUNU 3.1 GĠRĠġ Ġnsanlığın çevreye müdahalesi toplayıcılıktan tarıma, tarımdan da Sanayi ve kentleĢmeye uzanan bir süreç sonunda belirginleĢmiĢtir. Ancak, bu müdahalenin «çevreyi tahrip» boyutuna ulaĢması ve insanlığın geleceği bakımından endiĢe duyulması çok yakın zamanlarda söz konusu olmuĢtur. Gerçekten, çevreyi oluĢturan en önemli unsurlardan hava ve su, Roma H ukukundan beri üzerinde egemenlik kurutulamayan ve özel mülkiyete konu olmayan Ģeylerden sayılmıĢtır. Bu düzenleme ise, ana hatlarıyla günümü z hukuk düzenlince de benimsenmiĢtir. Buna karĢılık, hızlı sanayileĢme ve kentleĢme ile kapitalist sistemin “kar amacı”; aynı sistemde suyun ve havanın “serbest mal” sayılması, Ģeylere iliĢkin hukuki düzenlemelerin çevre kirlenmesi ve çevrenin tahrip edilmesine engel olamadığını, hiç değilse bu konuda yeters iz kaldığını göstermiĢtir. Ġnsanların çevreye müdahalesi sonucu, önce baĢka insanlar bakımından mameleki zararlar ortaya çıkmıĢ daha sonra da bu zararların tazmini ve zarar verici faaliyetlerin durdurulması istemleri söz konusu olmuĢtur. Böylece, temelde çevreye müdahale ve çevre kirlenmesi konularını taĢıyan özel hukuk uyuĢmazlıkları yargı organı önüne, gelmeye baĢlamıĢtır. Aynı Ģekilde, çevre kirlenmesi, kirlenmenin önlenmesi, kirlenmeden doğan sorumluluk konularına iliĢkin adli yargı uyuĢmazlıkları, madeni usul hukuku bakımından da önem kazanmıĢtır. ĠĢte, bu incelemede de Türkiye'de çevre sorunlarına iliĢkin yargı kararları usul hukuku bakımından değerlendirilmeye çalıĢılacaktır. Hemen belirtelim, inceleme konusu adlı yargı önüne gelen özel hukuk uyuĢmazlıkları ile sınırlı tutulacak, ceza hukukuna ve idare hukukuna iliĢkin konulara değinilmeyecektir. Ġncelenen sorunlar konu ile ilgili Yargıtay kararlarına göre belirlenmiĢtir. Yani çevre hukuka iliĢkin Yargıtay kararları usul hukuku iliĢkileri bakımından incelenecek ve değerlendirilecektir. ġunu da belirtelim incelenen Yargıtay kararlarının bir bölümü 2872 sayılı Çevre 167 Kanunun yürürlüğe girmesinden sonraki döneme aittir. Ancak kararların hiçbirisinde Çevre Kanunu'nun uygulanmasına rastlanmamıĢtır. Fakat bu durum usul hukuku sorunlarının değerlendirilmesi bakımından bir engel oluĢturmamaktadır. 3.2 DAVA VE TARAF EHLĠYETĠ ĠLE HUKUKĠ YARARA ĠLĠġKĠN SORUNLAR 1. Genel Olarak: Çevre kirlenmesinden ya da daha kapsamlı olarak, çevreye müdahaleden doğan veya doğabilecek zararlar bakımından kimlerin, kimlere karĢı dava açabileceği sorunu, bu alanda ki dava hakkıyla iliĢkili olarak, çevre hukukunun önemli konularından birisi biçiminde gözükmektedir. Taraf ehliyeti kavramı yanı, bir davada dava cı veya davalı olabilme yeteneği, medeni hukuktaki hak ehliyetinin medeni usul hukukunda büründüğü Ģekil olarak tanımlanmaktadır. Buna göre, medeni hukuk bakımından hak ehliyeti bulunan gerçek ve tüzel kiĢiler (MK m. 8 ve m. 47,48) medeni usul hukukunda taraf ehliyetine sahiptirler (HU'MK m. 38) Dava ehliyetini dava açabilme ve usul iĢlemleri yapabilme yeteneği ise medeni hukuk ehliyetine göre belirlenmektedir. (HUMK m. 38) Dava hakkı konusuna gelince; Bu konuda ana hatlarıyla, korunmaya değer hukuk yolları olan, geçek ve tüzel kiĢilerin Ceza hukuk anlamında dava hakkı vardır denilebilir. Yani dava hakkı hukuki yollarla ile sınırlıdır. Çevre Kanunu'nun «kirletenin sorumluluğu» baĢlığını taĢıyan 28. maddesinin ikinc i fıkrasına, göre; «Kirletenin, meydana gelen zarardan ötürü genel hükümlere göre tazminat sorumluluğu saklıdır». O halde, çevreye müdahaleden doğan özel hukuk uyuĢmazlıklarına da, kimin kime karĢı dava açabileceği ve dava hakkı, konuları, usulün yukarıda ana hatları belirtilen bu alandaki genel hükümlerine göre belirlenmelidir. Acaba, çevreye müdahale eden doğan uyuĢmazlıklardaki yarar ve dava hakkı konuları, uygulamada nasıl değerlendiri1mektedir? (*)Bu bölüm Haluk Konuralp‟in (A.Ü.H;F. AraĢtırma görevlisi) bir incelemesinden alınmıĢtır. "Mahkeme Kararlarında Çevre Sorunları" Türkiye Çevre Sorunları Vakfı yayını, 1986 – ANKARA” AĢağıda bu konudaki bazı Yargıtay kararlarına değinilecektir. 168 2. Bazı Örnekler: a) iflas idaresinin Çevre Kirlenmesinden Doğanın Zararın Tazmini için Dava Açması: 25.12.1985, günlü 1.HD kararına konu olan bir olayda, iflas etmiĢ bir dokuma Ģirketinin iflas idaresi, çevreyi kirletmek suretiyle tesislere zarar veren, bir çimento Ģirketini dava etmiĢtir. Davalı çimento Ģirketi savunmasında «Ģirketin tüzel kiĢiliğinin kalmadığını, iflas masasının huku ken mevcut olmayan bir haktan bahisle böyle bir dava açamayacağını» i1eri sürmüĢtür. Yani davalı, davacı iflas idaresinin hem ehliyetinin, hem de hukuki yararının olmadığını iddia edilmiĢtir. Yargıtay II. Hukuk Dairesi, ise davayı esastan reddeden yerel mahkeme kararını onamakla birlikte, ehliyet ve hukuki yarar konularına değinilmekt e, böyle bir davada iflas, idaresinin hem ehliyetinin bulunduğunu, hem de hukuki yarar ının olduğunu kabul etmiĢtir. Gerçekten Ģayet, bu olayda davacının taraf ve dava ehliyeti bulunmasaydı ve dava açmakta hukuki yararı olmasaydı, bu takdirde esasa girilmeden, davanın dava Ģartı yokluğundan reddedilmesi gerekecekti. Aslında, iflas masasının dava ve taraf ehliyeti vardır. Bu bakımdan, yukarıdaki kararda, karara konu olan olayda önemli olan hukuki yarar kavramıdır. Yukarıda kısaca değinildiği gibi, korunmaya değer hukuki bir yarar varsa, dava hakkı da bulunmaktadır. O halde, inceleme konusu olayda iflas idaresine dava hakkı, tanınmıĢ olmakla, hukuki yararının varlığının kabul edilmiĢ olduğu söyleneb1il ir. Çevre kirlenmesinden zarar gören tüzel kiĢinin iflas etmiĢ olması kirletenin savunması aksine dava açmaktaki hukuki yararı ortadan kaldıran bir durum olarak görü1memiĢtir. b) Belediyenin Çevre Kirlenmesinden Doğan Zararın Tazmini için Dava Açması: 25.12.1982 günlü I.HD kararına konu olan bir baĢka olayda ise, bir Belediye bir çimento fabrikasının baca ve çeĢitli bölümlerinden çıkan gaz, toz ve çimento artıklarının kent üzerine dağılıp yayılmak suretiyle insan, hayvan ve bitkilere zarar verdiğini ileri sürerek, tespit olunacak zararın giderilmesini istemiĢtir. Hukuk Dairesi, bu olayı da Belediyenin dava ve taraf ehliyeti ile hukuki yararın ve ona bağlı olarak dava hakkını tartıĢmıĢtır. Bir kamu tüzel kiĢi olarak Belediyenin dava ve taraf ehliyeti vardır. Öyle ki, Yargıtay‟a göre davacı belediye davalı fabrikanın eyleminden zarar gören herhangi bir kiĢiden farklı değildir. Bu kararda ve karara konu olan olayda asıl önemli olan Belediyenin da va 169 açmaktaki hukuki yararı ve dava hakkıdı r. Davacı Belediye oldukça ilginç bir gerekçe ile hukuki himaye istemiĢtir. Daval ı fabrika insan, hayvan ve bitkilere zarar vermektedir. Ancak, bu zarar dan özellikle insanlar üzerinde meydana gelenin, Belediye açısından mameleki bir sonuç doğurmadığı açıktır. Bununla birlikte, Yargıtay I. Hukuk Dairesinin, belediyenin istemini bir bütün olarak değerlendirdiği, hukuki yararın belirlenmesinde, çevre sorunlarında toplum yararını ön planda tutan esnek bir anlayıĢla hareket ettiği görülmektedir. Yüksek mahkemeye göre belediye geniĢ anlamda beldenin düzenini, halkın sağlık ve esenliğini korumak1a görevli ve yükümlüdür. Belediye genel yargıya baĢvurmak suretiyle güvenli bir yola girmiĢ hakimin ve seçilecek uzman bi 1ir kiĢilerin tarafsızlığına sığınarak ayniyetini göstermiĢ soruna kalıcı bir çözüm bulunmasını istemiĢ, infazı her zaman mümkün olabilecek bir kesim hüküm elde etmeyi amaçlamıĢtır. Genel olarak bir kimsenin dava (eda davası) açmakta hukuki yararından söz edilebilmesi için Ģu koĢulların bulunması zo runludur. Bir kere davacının mahkemeden hukuki himaye isteyenin korunmaya değer bir hukuki yarar bulunması gereklidir. Bundan baĢka. Davacının mahkemeye baĢvurup ilam almaktan baĢka bir hukuki yolu da olmamalıdır. ġayet baĢka bir yol ile elde etmek is1tediği sonuca kavuĢabilmekte ise dava açmakta hukuk i yararı yok demektir. Ġnceleme konusu olayda ise belediyenin kirlenmenin önlenmesi için baĢvurabileceği idari yolların güvenceli olmaması ve (herhalde kesin hüküm etkisi taĢımaması), hukuki yarar bakımından yeterli sayılmıĢtır. Demek ki çevre kirlenmesinin önlenmesi bakımından idari yollara baĢvurma olanağını bulunması dava açma konusundaki hukuki yararı ortadan kaldırabilecek bir unsur sayılmamaktadır. Görüldüğü gibi, davacı belediyenin zararın önlenmesi ve giderilmesi bakımından baĢvurmak istediği «hukuki çare» ya da «hukuki himaye» Yargıtay‟ca meĢru ve aktüe1 bir istek olarak değerlendirmiĢtir. Zararın önlenmesi yarar sağlayan bir istek niteliği taĢıdığına göre kiĢinin dav a açma yetkisi vardır. 3. Grup Davası (Class Action) Olanağı Tanınabilir mi? Çevreye müdahalenin ve çevre kirlenmesinin çok sayıdaki kiĢiyi birden etkilemesi, bu konuda grup davası açma olanağı tartıĢmasını gündeme getirmiĢtir. Amerikan 170 Hukukundaki grup davası olanağı Türk Huku kuna yabancıdır. Çünkü usul hukukumuzda dava ehliyeti ancak gerçek ve tüzel kiĢilere tanınmıĢtır. Bu nedenle tüzel kiĢiliği olmayan toplulukların dava ehliyeti yo ktur. Ancak, böyle bir dava olanağı tanınmasının çevre kirlenmesinden sorumluluk açısından yararlı olacağı belirtilmektedir. Gerçekten grup davası açabilme olanağı her Ģeyden önce, kirleten üzerinde psikolojik bir etki yaratabilir. Toplumun belirli bir kesimini oluĢturan kimselerin yargı organına topluca baĢvurabilmeleri ihtimali çevreye müdahalede bulunanları bu konuda özenli davranamaya zorlayabilir. Öte yandan bu tehlike karĢısı nda tek baĢlarına çekingen davranabilen bireylerin bir araya gelmek suretiyle bu çekingenlikten kurtulup, daha etkili bir biçimde halklarını almaya bilecekleri de düĢünülebilir. Bunlardan baĢka grup davasının usul ekonomisi bakımından da yararlı, olabileceği ileri sürülebilir. Ancak, gerek psikolojik etki gerek usul ekonomisi düĢünceleri bir takım sorunları da beraberinde getirmektedir. Bir kere özellikle tazminat davaları açısından grup davasının sakıncaları söz konusu olabilir. Grup savlası tek dava kastediliyorsa çevre kirlenmesinden zarar gören kiĢilerin zararlarının ayrı ayrı hesaplanması gereği, ayrı ayrı açılmıĢ davalar gibi mahkemeleri meĢgul edecektir. Bundan baĢka çevre kirlenmesinden zarar gördüğünü iddia ederek dava açan kiĢilerin bir kısmının halksız çıkması da mümkündür, Bu takdirde; açılmıĢ olan tek davanın bir kısım davacılar bakımından reddedilmesi durumu ortaya çıkmaktadır. Aynı nedenle, kanun yollarına baĢvurmak bakımından da bazı, sorunlar söz konusu olabilecektir. Bundan baĢka özellikle kalabalık grup davalarında feragat sulh vb. taraf usul iĢlemlerinin de, usul ekonomisine ters düĢen ve çözülmesi güç sorunlar oluĢturmasında mümkündür. Ayrıca, psikolojik etkinin ters yönde oluĢması da olabilir ihtimaldir. Tek baĢına daha düĢünceli davranabilen bireylerin, bir araya gelince, özellikle kıĢkırtmalar sonucu temelde haksız olan davaları açabilecekleri düĢünülebilinir. Bu gibi sakıncalar bakımından grup davası kavramına ihtiyatla yaklaĢmak, usulün genel ilkelerine istisnalar tanımanın muhtemel sonuçları ayrıntılı bir biçimde değerlendirmek gerekir. Öte yandan grup davası ile sağlanabilecek kola ylıkların hukukumuz açısından mümkün olan sübjektif dava birleĢmesi yani, dava arkadaĢlığı yolu ile de sağlanabileceğini belirtmek gerekir. 171 Gerçekten, HUMK m. 4312'ye göre dava birden ço k kiĢi hakkında aynı nedenden ya da benzer nedenlerden (vakalardan) doğmuĢsa, bu kimselerin birlikte dava açmaları (veya onlara karĢı, birlikte dava açılması) mümkündür. Buna göre, çevre kirlenmesinden zarar gören kiĢilerinde, çevreyi kirleten ve bu Ģekilde zarar veren kimseye karĢı, HUMK m. 43/2 hükmü çerçevesinde, birlikte dava açmaları mümkündür. Ancak, bu takdirde açılan dava bir tek dava değildir. Tesise, birden çok davanın bir dava dilekçesi ile açılması söz konusudur, bu davalar ayrı davalar olmasına rağmen birlikte görülürler. Ancak, mahkeme dava arkadaĢlıkların dan her biri hakkında ayrı kara verir. Örneğin, davacılardan bir kısmının çevre kir lenmesinden zarar görmedikleri için davlarının reddedilmesi mümkündür. Böylece, tahkikatın ayrı ayrı yapılmasından doğan gereksiz giderler önlendiği gibi, benzer konularda faklı kararlar çıkması da önlenmiĢ olur. Çevreye müdahaleye ve çevre kirlenmesine iliĢkin, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11.3.1982 ve 24.6.1985 günlü kararlarına konu olan olaylar davacı tarafta dava arkadaĢlığı ör nek olmak gösterilebilir. Ġlk olayda, tarlalarının sulanmasında kullandıkları memba suları idarece kamulaĢtırılan çeltik ekicileri, idareciye karĢı birlikte dava açmıĢlardır. Ġkinci olayda da tarla sahipleri, akan suya karıĢan petrol artıkları yüzünden uğradığı zararların tazmin i, iĢin petrol Ģirketine karĢı birlikte dav a açmıĢlardır. Söz konusu kararların yazılıĢ biçimlerinden, davacı tarafta, ihtiyari dava arkadaĢlığı (sübjektif dava birleĢmesi) olduğu anlaĢılmaktadır. Belirtelim ki, çevre kirlenmesinden doğan uyuĢmazlıklarda dava ark adaĢlığı sadece davacı (zarar gören) için söz konusu değildir. Birden çok kirletene karĢı, benzer nedenlerden (vakıalardan) dolayı sübjektif dava birleĢmesi yoluyla yani davalı tarafta dava arkadaĢlığı dava açılması da mümkündür. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 23.2.1981 ve 29.3.1982 günlü kara rına konu olan olayda, çevre kirlenmesinden zarar gören davacı, çevreyi kirleten Karadeniz Balkır ĠĢletmeleri A.ġ ve Azot Sanayi TAġ. Aleyhine sübjektif dava birleĢmesi, yoluyla dava açmıĢ ve davalar birlikte görülüp karara bağlanmıĢtır. 4.Çevre Hukukundan Doğan UyuĢmazlıklarda Hukuki Yarar KoĢulunun Sınırı: Çevre kirlenmesinden doğan uyuĢmazlıklarla, özellikle tazminat davalarıyla ilgili olarak Çevre Kanununun dava ve taraf ehliyeti ile hukuk i yarara iliĢkin yeni ve açık bir düzenleme getirmediğinden yukarıda söz edildi. Gerçekten 2872 sayılı Çevre Kanunu incelendiği zaman, bu konularda hüküm bulunmadığı görülmektedir. 172 Bu nedenle, çevreye müdahalesinden doğan özel hukuk uyuĢmazlıklarında, ehliyet ve hukuki yarar konularında, bundan sonrada (yani Çevre Kanunu uygulamasında) genel hükümlere göre hareket edilmesi gerekecekt ir. Ancak, çevre kirlenmesinden doğan zararın önlenm esi veya tazmini davalarındaki hukuki yarar kavramı, çevre kanunu ile biraz daha belirginleĢmiĢ gib i gözükmektedir. Gerçekten, Çevre Kanunundan önceki dönemde, taĢınmaz malikinin sorumluluğu hakkında Medeni Kanun hükümleri geniĢletici bir yorumla çevre kirliliğini çözmek için uygulanmıĢtır. Oysa Çevre Kanununun yürürlüğe girm esiyle baĢka kriterlere gerek ka1maksızın “kirleten ödemelidir” ilkesi girmiĢtir. Böylece hiç değilse çevre kirlenmesinden doğan davalarda hukuki yarar, kirlenmeden etkilenen herkes için söz konusu olmuĢtur. Çünkü Çevre Kanununun amacı «bütün vatandaĢların ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileĢtirilmesidir.» (Çev. K. m. 1) Acaba bu ilkeden hareketle çevreyi kirleten ya da bozan bir faaliyetten zarar görenler yanında haberdar olan kimselerin de bu faaliyetin durdurulmasını istemek konusunda bir dava hakkı olduğundan söz edilebil ir mi? Yürürlükteki düzenleme karĢısında, kirlenmeden zarar görmeyen kimselerin kirletici faaliyetin durdurulması için dava hakkının olduğu söylenemez . Çünkü çevre kirlenmesinden zarar, görmeyen, etkilenmeyen bir kiĢinin, genel hükümlere göre, aktüel ve kiĢisel bir hukuki yararı yoktur. Çevre Kanununun getirdiği düzenleme ile böyle kiĢisel bir yararın varlığını dava açmak bakımından öngörmemiĢtir. Ancak, çevre K.m.30 ile çevreyi kirleten ya da bozan bir faaliyetin zarar gören veya haberdar olan kiĢilere, bu faaliyetin durdurulması için i dari makamlara baĢvurma olanağı tanımıĢtır. O halde, Çevre Kanunu ile getirilen düzenlemeye göre, hukuki yarar kavramındaki belirginleĢme kimin için söz konusudur? Sanıyorum ki, çevreye müdahale nedeniyle adli yargıya baĢvurma konusunda hukuki yararı belirginleĢen Devlet ve yerine göre Ġl, Belediye ve Köy tüzel kiĢilikleridir. Devlete çevreyi kuruma konusunda bir ödev yükleyen Anayasanın 56. maddesi ve Çevre Kanununun 1.maddesi karĢısında çevreye müdaha le konusunda açılacak davalar bakımından Devletin hukuki yararı var sayılmalı bu konuda her zaman aktüel bir yararın bulunduğu kabul edilmelidir. Özellikl e, idari yolla önlem alınabilmesi olanağı hukuki yararı ortadan kaldırıcı nitelikte gö rülmelidir. Bu konuda yukarda incelenen 25.12.1982 günlü 1.Hukuk Dairesi kararındaki değerlendirmeler hareket noktası oluĢturmalıdır. 173 3.3 GÖREV VE YETKĠYE ĠLĠġKĠN SORUNLAR Çevre kirlenmesinden doğan davalar bakımından görev ve yetki konusunda genel hükümler uygulanmaktadır. Çevre kanunundan önceki bir kısım Yargıtay kararında özellikle göreve iliĢkin konuların irdelendiği görülmektedir: 1. Çevre Kirlenmesinden Doğan Davalarda Göreve iliĢkin Sorunlar: Yargıtay‟a göre, MK m. 661'e dayanılarak açılan davaların münhasıran asliye hukuk mahkemesinde görülebileceğine iliĢkin bir görev kuralı yoktur. Çünkü “bu kabil davalarda değer tayini mümkündür.” Değer tayinin mümkün olduğu hallerde dava dilekçelerinde değer gösterilmesi mecburidir, Ģayet, davacı bir Ģeyin yapılması suretiyle zararının giderilmesi istemiĢse, “bunun dava gününde ne miktar yapılabileceği bilirkiĢi marifetiyle tespit edilerek görev yönünün ona göre tayini” gerekir. Dava davalılara ait apartmandaki kalorifer bacasının nizamına uygun olarak yapmamıĢ olmasından dolayı dumanlardan rahatsız olduğu cihetle bacanın 3,5 metre daha yükseltilmesi suretiyle zararın izalesine karar vermesi talebinden ibarettir. Mahkemenin görevi, yapılması istenilen tesisatın değerine göre tayin edilir. Dava dilekçesinde bu değer gösterilmemiĢtir. BilirkiĢilere bu değerin takdir ettirilmesi icap eder. Görüldüğü gibi, mülkiyet hakkının taĢkın kullanılmasından doğan tazminat davalarında, görev konusunda genel hükümler (HUMK m.1-8) uygulanmaktadır. Çevre Konunu ile göreve iliĢkin özel bir düzenleme öngörü lmediğinden, çevre kirlenmesinden doğan davalarda bundan sonrada genel hükümler uygulanacaktır. Buna göre: Çevre kirlenmesinden doğan hukuk davalarından konusu iki milyon lirayı geçmeyenler sulh hukuk mahkemesinde, iki milyon lirayı geçenlerse asliye hukuk mahkemelerinde görülecektir (HUMĠK m 8/1). Yukarıda incelenen yargı karalarında da görüldüğü gibi açılan dava kirlenmenin önlenmesi için bir Ģeyin yapılmasına yaptırılmasına iliĢkinse, bu takdirde dava konusu (müddeabih) yaptırılması istenen Ģeyin (örneğin, bir filtrenin ya da bir bacanın) davanın açıldığı tarihteki değerine göre belirlenecektir. 2. Çevre Kirlenmesinden Doğan Davalarda Yetkiye iliĢ kin Sorunlar: Çevre kirlenmesinden doğan tazminat ve önleme davalarında da genel kural uygulanmalıdır. Çünkü Çevre Kanunu görev konusunda olduğu gibi yetki konusunda da özel bir düzenleme getirmemiĢtir. Buna göre: Çevre kirlenmesinden zarar gören kiĢi HUMK m. 9'a göre davanın açıldığı tarihte davalının (kirletenin) ikametgâhı mahkemesinde veya HUMK m, 21'e göre haksız fiil in «vuku bulduğu mahal» mahkemesinde tazminat davası açabilir. 174 Çevre hukuku bakımından burada önemli olan ha ksız fiilin «vuku bulduğu mahal» sözlerinden ne anlaĢılması gerektiğidir. Çünkü özellikle havaya karıĢan zararlı maddelerin rüzgâr, yağmur gibi atmosfer olayları sonucu uzaktaki b ir yerde zarara yol açtığı durumlarda, birden çok mahkemenin yargı çevresinin söz konusu olması mümkündür. Aynı Ģekilde, akarsulara karıĢan kimyasal atıkların akarsu yatağını n aĢağı kesimlerinde zarara yol açması da söz konusu olabilir. Acaba, bu gibi durumlarda haksız fiilin vuku bulduğu yer neresi sayılmalıdır? Yargıtay kararlarına göre, haksız fiilin yapıldığı veya sonucunun meydana geldiği yer olarak kabul edilmektedir. Bu duruma göre, çevre kirlenmesinden zarar gören kiĢinin: 1)Kirletenin ikametgâhında, 2) kirletici faaliyetin yapıldığı yerde, 3) zararlı sonucun doğduğu yerde dava açması mümkündür. 3.4 DAVA NEDENĠNE VE HUKUKĠ NEDENE ĠLĠġKĠN SORUNLAR Çevre kirlenmesinden doğan davalarda, dava nedenle ve davacının hukuki nedenine iliĢkin konuların da kısaca incelenmesi gereklidir. Dava nedeni kavramı, çağdaĢ usul hukuku kurallarının çok tartıĢılan konularındandır. Öğretide ve uygulamada çoğunlukla kabul edildiği gibi, davacının mahkemeden istediği hukuki himayenin dayanağını oluĢturan ve istemini doğrulayan (talep sonucunun dayanağı olan) vakıalardır. Usul hukukumuzun sistemine göre davacının dava dilekçesinde dava nedenini oluĢturan vakıaları göstermesi zorunludur. Hâkim davacının dava dilekçesinde göstermediği vakıaları kendiliğinden inceleyemez (HUMK m, 75, 1) Buna karĢılık, davanın hukuki nedeni davacının isteminin dayanağı olan vakıaların (yani, dava nedeninin) hukuki niteliği olup, davacının hukuki nedenleri (yani, kanun maddelerini) dava dilekçesinde belir1emesi zorunlu değildir. Çünkü hâkim Türk kanunlarını kendiliğinden uygulamakla yükümlüdür. (HUMK m. 76) 28712 sayılı Çevre Kanunu'nun yürürlüğe girilmesiyle, mahkemelere çevre kirlenmesiyle mücadele konusunda yeni imkânlar getirilmiĢtir. Öte yandan bu güne kadar çevre sorunlarının çözümünde önemli bir hukuki dayanak oluĢturan Medeni Kanun hükümleri (m. 656, 661) ile çevreye müdahale ve bu konudaki sorumluluğa iliĢkin çeĢitli hükümler söz konusudur. Acaba, çevreye müdahale nedeniyle tedb ir alınmasını, ya da uğradığı zararın tazminini isteyen kimse, kirletene karĢı dava açarken hukuki nedenler ba kımından bir niteleme yapmak zorunda kalacak mıdır? BaĢka bir deyiĢle, kirlenmeden zarar gören kimse hangi kanun hükmüne dayandığı madde olarak göstermek zorunda 175 mıdır? Çevre Kanunu‟nun kirlenmeden doğan sorumluluğun niteliği (Çev k. m. 3/f ) konusunda getirdiği yeni düzenleme karĢısında bu konu önem kazanmaktadır. Yukarıda genel olarak belirtildiği gibi, çevre kirlenmesi konusundaki davalarda da, davacının dava dilekçesinde hukuki nedenleri göstermesi zorunlu değildir. Çevre kirlenmesi konusunda farklı sorumluluk nedenlerinin ve türlerinin bulunması hâkimin Türk kanunlarını kendiliğinden uygulamak görevini (HUMK m, 76) ortadan kaldırmaz. Yani, davacının dava dilekçesinde Çevre Kanununa mı, yoksa Medeni Kanuna ya da Ticaret Kanununa mı dayan dığını madde olarak göstermesi gerekli ve zorunlu değildir. Önemli olan, uyuĢmazlığın temel ini oluĢturan vakıaların eksiksiz bir biçimde dava dilekçesinde belirtilmesidir: Kirletici faaliyet nedir? Ne zaman ve nerede meydana gelmiĢtir? Bir zarar var mıdır; varsa kapsamı nedir? Sorumlu kimdir? Vb. ĠĢte, bu gibi soruların cevabı eksiksiz olarak verilmiĢse hâkim hukuki nitelemeyi yapacak ve Türk Kanunlarını kendiliğinden (görevinden ötürü)uygu1ayacaktır. 3.5 ĠSPATA VE DELĠLLERE ĠLĠġKĠN SORUNLAR Çevre kirlenmesinin önlenmesi ve kirlenmeden doğan zararın tazmini amacıyla açılan davalarda ispat ve delil konusu diğer hukuki konularının yanında özel bir önem taĢımaktadır. Gerçekten konuya iliĢkin yargı kararlarının önemli bir bölümünde, sorunun kirlenmenin ya da kirlenme etkisinin ispatlanması, noktasında toplandığı görülmektedir. Hemen belirtelim, Çevre Kanunu kirlenmenin veya etkisinin ispatına iliĢkin özel bir düzenleme getirmiĢ de ğildir. O halde bu konuda usulün genel hüküm lerine göre hareket edilmesi gerekecektir. Usul Kanunumuzun sistemine göre, hukuki ol aylar (maddi vakıalar) her türlü delille ispatlanabilir. HUMK m. 287'nin aksi anlamı, m, 293/2. Çevre kirlenmesi ve kirlenmeden doğan zarar da, HUMK anlamında «maddi vakıa» olduğundan bu konuda her türlü de1ilin ileri sürülebilmesi ve mahk emece incelenmesi (HUMK m. 218) mümkündür. Yani tanık beyanı ve bilirkiĢi raporu g ibi delillerin yanında, dava açılmadan önce oluĢturulmuĢ delil erden de yararlanılabilir. Gerçekten, uygulamada çevre kirlenmesinin ve bundan doğan zararların ispatında çoğunlukla bilirkiĢiye baĢvurulduğu, bazen de tanıkların dinlendiği görülmektedir. Bu alandaki sorunları saptayabilmek için konuya iliĢkin yargı kararlarından örnekler vermek yerinde olacaktır. 1. Cevre Kirlenmesi Konusunda BilirkiĢiye BaĢvurulması: Yargıtay kararına göre kirletici faaliyetin ve sonuçlarının saptanması açısından genellikle bilirkiĢi incelemesi yapılması gerekmektedir. 176 ĠĢkembeci dükkânının koku ve gürültülerinin önlenmesi için açılan davada «davaya konu olan hususların bu iĢlerde yeteneği olan kimselere»in celettirilmesi gerekir. Davalının fabrikasının bacasından çıkan S0 2 gazının davacının bahçesine zarar verip vermeyeceği kesin biçimde bilirkiĢiye tespit ettiri1meden verilen karar bozulmalıdır. KomĢuluk hakkından doğan zararlı durumun tespit edilmesi ve alınacak tedbirlerin belirtilmesi iĢi ihtisas konusudur. Ġncelemenin bir mühendise yaptırılması gereklidir. BilirkiĢiler raporlarında rahatsızlığı azaltacak ve giderecek tedbirler inin neler olduğunu açıkça önermiĢ ve belirtmiĢlerdir. BilirkiĢileri n, ilamın infazına esas olarak öngördüğü hususların hüküm fıkrasında açıkça yer alması ger eklidir. UyuĢmazlığın niteliğine göre, mahkemece izlenmesi gereken yol, öncelikle uzman bilirkiĢiler kurulunca yerine getirilmesi önerilen önlemlerin alınmasının para sal yönünün neden ibaret bulunduğunun kesin alarak saptanması gereklidir. Görüldüğü gibi, Yargıtay uygulamasına göre hem çevreye müdahalenin varlığının ve meydana gelen zararın saptanması, hem de çevreyi kirletmenin önlenmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesi bakımından bilirkiĢiye baĢvurulması zorunlu görülmektedir. Gerçekten, çevreye müdahalenin varlığının bir zarar meydana getirip getirmediğ i, meydana gelen zararın ne ölçüde olduğu ve önleyici tedbirlerin neler olabileceği uzmanlık gerektiren konulardandır. HUMK m. 275, 1'e göre ise mahkeme çözümü özel ve teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkiĢinin oy ve görüĢünün alınmasına karar verir. O halde çevre kir lenmesi konusunda bilirkiĢiye baĢvurulmasının özel bir önemi olduğu söylenebilir. Ancak, çevre kirlenmesinin veya zararın tespiti konusunda bilirkiĢiye baĢvurulması olanağı uyuĢmazlıkları çözmekte yeterli olamamakta dır. Hatta bazı durumlarda davanın uzamasına da neden olmaktadır, Örnek: Davacı taraf, nohut ektiği tarlasının yakınında davalı ġ'nin tahıl tarlası bulunduğunu, öteki davalıya uçakla ilaçlama sonucu ürünün ün zarar gördüğünü bildirerek, her iki davadan belirttiği zararının giderilmesini istemiĢtir. Davalılar, davacının zararının ilaçlamadan değil, antraknos hastalığından kaynaklanacağını savunmuĢlardır. Davacı tarafın, davalıların gıyaplarında yaptırdıkları delil tespitinde, bilirkiĢi zaman zararı ilaçlamaya; davalılarında aynı biçimde yaptırdığı delil tespitinde bir baĢka bilirkiĢi zararı anılan hastalığa bağlamıĢ; mahkemece keĢifte dinlenen bilirkiĢi ise önceki raporlara değinmeksiz in ilaçlama yapılmıĢsa 177 zararın ondan doğmuĢ olabileceğini bildirmiĢ ve iddia tutarını doğrulamıĢtır. Yerel mahkemece, bu delilerle dava kabul edilmiĢtir. Zararın ilaçlanmadan mı, yoksa antraknos hastalığından mı kaynaklandığı kesinlikle saptanmıĢ değildir. Öncelikle bu konunun açığa kavuĢturulması gerekir. Birbiriyle çeliĢkili bilirkiĢi raporları bulunduğuna göre, yetenekli kiĢilerden oluĢan bir kurula durum incelettirilmeli, kuĢkuları giderecek biçimde önceki raporların eleĢtirileri sağlanmalıdır. Yukarıdaki olayda da görüldüğü gibi, bazen bilirkiĢi raporlarını mah kemeye yeterli kanaat verecek nitelikte olmaması mümkündür. Özellikle, yeterli bilgisi ve uzmanlığı olmayan kimselerin verecekleri raporlar uyuĢmazlığın çözülmesine katkıda bulunmayacakları gibi yeni bilirkiĢilere baĢvurulması suretiyle davala rın uzamasında neden olabilirler. Bu durumun önlenmesi iç in bilirkiĢi seçiminde özen gösterilmesi zorunludur. Mümkün olan durumlarda BaĢbakanlı k Çevre Genel Müdürlüğünden bilirkiĢi seçilmesi çevre kirlenmesine iliĢ kin teknik konuların kolay1ıkla çözümlenmesine yardımcı olabilir. Uygulamada bu yönde örnek1erde görülmektedir. Elazığ 1.Asliye Hukuk Mahkemesince BaĢbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü'nden seçilen üç kiĢilik bilirkiĢi raporuna dayanılarak, çimen to tozlarının çevredeki bitkilerin geliĢmesini önlemediği, çimento tozlarının (davacı) iplik fabrikası bina ve bahçelerine aĢırı bir düzeyde veya taĢkınlık derecesin de bir kirlilik yapmadığı görüĢüne varıldığından davanın reddine karar vermiĢtir. Ancak hemen belirtelim ki, bilirkiĢilerin Çevre Genel Müdürlüğü‟nden seçilmesi zorunlu değildir. Bu nedenle, yapılacak kanun bakımından (de lege feranda) baĢka konu larda olduğu gibi resmi bir bilirkiĢilik müessesesi oluĢturulması da düĢünülebilir. 2. Davadan Önce OluĢturulan Deliller ve Özellikle Delil Tespiti: Çevre kirlenmesinin ve etkilerinin ispatı konusunda tek sorun bilirkiĢilik değildir. Bazen, belli bir zaman kesitinde meydana gelen «çevre kir liliği»nin (Çev. K. m, 2/c) belli bir zararı oluĢturduğunun tespiti sorun çıkarabilir. Örnek: Davacılara ait tespit raporunda belirtilen olguların davacı Ģirkete ait tesislerden Kaynaklandığı ve arazideki petrol hattında zaman zaman patlamalar olduğu tanık M. T. ile bunları kısmen tamamlayan N‟nin beyanları ile sabittir. Mahkeme red kararına 16 Ağustos 1982 günü bilirkiĢi raporunu esas almıĢtır. Oysa bu bilirkiĢi raporu, olaydan 16 ay gibi uzun bir süre geçtikten sonra düzenlenmiĢtir, haklı olarak kesin bir sonucu da içermemektedir. 178 Burada davadan önce (kirlenmeden hemen sonra) ol uĢturulan delillerle, davadan sonra baĢvurulan deliller arasındaki inandırıcılık konusu gündeme gelmektedir. UyuĢmazlık öncesi deliller (veya dava önce oluĢturulmuĢ deliller, p rouve preconstitue), taraflarca önceden, ilerdeki ispat güçlükleri nedeniyle hazırlanan ispat araçlardır. Belirtmek gerekir ki, uyuĢmazlık önceki delilerin asıl uygulama alanı hukuki iĢlemlerdir. Ancak, maddi vakıaların ispat için de uyuĢmazlık öncesi deliller oluĢturabilmektedir. Bu duruma örnek vermek gerekirse, bir trafik kazasında çarpıĢan iki aracın olaydan hemen sonra fotoğrafını çektirmek uyuĢmazlık öncesi delil oluĢturmaktır. Böylece, ileride açılacak bir davada, araçlara ve çevrenin kaza sırasın daki durumu, tanık beyanlarından daha kuvvetli bir delille ispatlanabilir. Aynı Ģekilde, çevreyi kirleten bir faaliyetten hemen sonra kirlenme ve zarar konusunda mahkeme aracılığı ile delil tespiti yaptırmak da davadan önce delil oluĢturmaktır. Görüldüğü gibi uyuĢmazlık önce deliller yazılı delillerden ibaret değildir. Buna karĢılık, uyuĢmazlık sonrası delil diyebileceğimiz «a posteriori» deliller, önceden hazırlanmıĢ olmayan ve dava ile aynı anda (dava sırasında) ortaya koyulan delillerdir. Diğer bir deyiĢle dava iliĢkisinden (dava açıldıktan) sonra ortaya koyulan (la preuve apres coup) delillerdir. UyuĢmazlık öncesi delillerin üstünlüğü, bunların tanık ifadelerini, emareleri, çevreye müdahalenin etkilerini ayrıntılarıyla birlikte belge olarak maddeleĢtirmeleri ve bu Ģekilde uyuĢmazlık konusu maddi vakıayı bütünü ile karakterize edebilmeleridir. Yani, uyuĢmazlık öncesi deliller bir garanti fonksiyonunu yerine getirirler. Böylece, hukuki güvenliğin ve aynı zamanda davaların (süre bakımından) sınırlanmasının da önemli bir faktörü olurlar. UyuĢmazlık sonrası delillerde ise bu garanti yoktur. Özellikle dava sırasında baĢvurulan tanık beyanı bilinçli ya da bilinçsiz yanlıĢ veya eksik bilgi tehlikesini beraberinde getirmektedir. Yukarıda açıklanan nedenlerle çevre kirlenmesinden (ya da çevreyi müdahaleden) doğan uyuĢmazlıklardan dava açmayı beklemeden, fiilin meydana gelmesinden hemen sonra delil tespiti yaptırmak yararlı olacaktır. Belirtelim ki, bu konuda HUMK hükümlerine (m. 368–374) göre delil tespiti yaptırılabileceği gibi, idari makamlara yaptırılacak tespitlerde yerine göre takdiri delil sayılabilir. 3. Delil Takdirine iliĢkin Bazı Sorunlar: Çevre kirlenmesinden doğan ispat ve delil konularına iliĢkin açıklamalara son vermeden önce bu husustaki delil takdiri sorunlarına da kısaca değinmek gereki r. 179 Yukarıda çeĢitli örnekler üzerinde incelenen uyuĢmazlık türlerinde asıl sorunun, çevre kirlenmesinden doğan zararın, sorumlunun ve sorumluluğa iliĢkin diğer bazı unsurların ispatındaki delil takdiri konusunda ortaya çıktığı görülmektedir. Gerçekten bu konularda hâkimin delilleri değerlendirmesine iliĢkin önemli sorunlar vardır, Prof. Tandoğan bu konuda Ģöyle demektedir: Çevre kirlenmesinde, özelikle dava ve su kirlenmesinde zararın tutarını belirlemek , kirlenmeden etkilenen çeĢitli canlıların (insan, hayvan ve bitkilerin) ve diğer doğal kaynakların bulunması yüzünden bunların sayısını, değerlerini ve etkilenme derecesini, ekolojik dengedeki bozuklukların sonuçlarını tespit etmek gibi yönlerden güçlükler taĢır. Bundan baĢka, gürültü ve koku devamlı olmadığı takdirde, bundan doğan zararı da kanıtlamak kolay olmaz. Acaba, çevre kirlenmesinden doğan delil takdirine iliĢkin bu sorunlara nasıl yaklaĢılmalıdır? KuĢkusuz, hâkim bu konudaki bütün delilleri HUMK m, 240 hükmüne göre serbestçe değerlendirecektir. Fakat tam biri ispat söz konusu olmasa bile, ispat konusunda yeterli olacak ölçüde delileri değerlendirecektir. Gerektiğin de (yani, tam bir ispatın söz konusu olmadığı durumlarda) asıl uyuĢmazlık, konusu olaya komĢu olan olayların (fait voisin) ispatıyla yetinilebilmelidir. Yeter ki, deliller in tamamı karar için önemli olayların tamamını açıklaya bilsin. Yani, deliller ikna edici olmalıdır. Son olarak Ģunu belirtelim: Delil ve ispat konusundaki güçlükler çevre kirlenmesinden doğan davaların adalete ve sağlıklı bir çevreye iliĢkin toplumsal çıkarlara uygun kararlar verilmesine engel olmamalıdır. Çevre kirlenmesinden doğan «zarar miktarının tayinindeki güçlükten ve bu iĢlemin zaman alacağından bahisle tazminat talebinin reddedilmesi» kanuna aykırıdır. 3.6 SONUÇ VE DEĞERLENDĠRME Bu incelemede, çevre sorunlarına iliĢkin Yargıtay kar arlarının medeni usul hukuku açısından değerlendirilmesine çalıĢılmıĢtır. Böylece, yargılanmaya iliĢkin hükümlerin çevre sorunlarından kaynaklanan uyuĢmazlıklarda ne gibi özellikler gösterebileceği belirlenmiĢtir. Ġncelenen çeĢitli kararlar çevre hukuku ile medeni usul hukuku arasında küçümsenemeyecek bir iliĢki olduğuna ortaya koymaktadır. Gerçekten, çevreye müdahaleden kaynaklanan taleplerin mahkemede ile sürülebilmesi her Ģeyden önce usul hukuku kurallarının buna olanak tanımasına bağlıdır. Bir davanın esastan incelenip karara bağlanabilmesi için varlığı gerekli olan dava Ģartlarından ehliyet ve hukuki yarar yoksa dava dinlenemeyecektir. Ancak Yargıtay‟ın son yıllardaki 180 uygulamasıyla, özellikle hukuki yarar konusunda, çevre sorunlarına özel bir önem vererek esnek bir tutum izlediği gözlenmektedir. Örneğin, çevre kirlenmesinin önlenmesi bakımından idari yollara baĢvurma olanağının bulunması dava açmaya engel alarak görülmemiĢtir. Uygulamada, mahkemelerin görevine iliĢkin sorunların da ortaya çı ktığı görülmektedir. Özelikle çevre kirlenmesinin önlenmesi amacıyla, bir Ģeyin yaptırılması için açılan davalarda dava konusunun para olarak belirlenmemesi görevli mahkemenin saptanması bakımından sorunlar çıkarmıĢtır. Doğal olarak görev yönünden hatalı kararlar Yargıtay‟ca bozulmaktadır. Bu bakımdan çevre hukukundan kayna klanan davaların uzamaması için, dava konusunun tutar olarak belirlenmesinde baĢtan özen gösterilmesi yararlı olabilir. Ġspat ve delile iliĢkin konulara gelince: Öncelikle, bilirkiĢilik konusu önemli bir sorun olarak karĢımıza çıkmaktadır. Çevre kirlenmesinin tamamıyla teknik nitelikle bir konu olması, uygulamada sık sık bilirkiĢilere baĢvurulmasını zorunlu kılmaktadır. Yargıtay da çevre konusunda titiz davranmakta, çevreye müdahalenin ve (varsa) zararın saptanması açısından uzman bilirkiĢilerden nitelikli görüĢler alınmasını öngörmektedir. Bu konuda, yapılacak kanuni bir düzenleme ile resmi bilirkiĢilik müessesesinin oluĢturulması, çevre sorunlarının daha kolay çözülebilmesi bakımından yararlı olabil ir. ġunu belirtelim ki, çevre hukuku konularına iliĢkin usul hukuku sorunları bu incelemede değinilenlerden ibaret değdir. Çevre kirlenmesinden kaynaklanan uyuĢmazlıklarda mahkeme önüne gelmekl e, dava açılması ile baĢlayıp kesin hükme uzanan bir yola girmiĢ olur. Yani, çevre kirlenmesinden ya da çevreye müdahaleden kaynaklanan davaların çıkarlar den gesine uygun ve adaletli bir biçimde karara bağlanmasında usul hukuku kurallarının da fonksiyonu vardır. Önemli olan, bu usul hükümlerinin çevre hukukunun amaçlarına ve toplumsal çıkarlarına uygun bir biçimde yorumlanması ve uygulanması dır. 181 BĠBLĠYOGRAFYA 1 - Mahkeme kararlarında çevre sorunları – Ankara–1986 Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını. 2 - Türkiye'nin Çevre Politikası nedir? Ne olmalıdır. T.C.S. Vakfı Yayını–1987 – Ankara. 3 – ÇED. Uygulamasından örnekler. T.C.S. Vakfı yayını 1987 -Ankara 4 - Çevresel Etki Değerlendirmesi - Orhan Uslu. T.C.S. Vakfı yayınları 1986 -Ankara 5 – Türk Çevre Mevzuatı T.C.S. Vakfı yayını -1988 -Ankara 6 - VI. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı Su ve Toprak Kaynakla rı Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu – 1988 - Ankara 7 - VI. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı Toprak ve Su Kaynakları Özel Ġhtisas Komisyonu Tarım Arazilerinin Tarım DıĢı Amaçlarla Kullanılması Alt Komisyonu Raporu -1988 – Ankara 182 Satrançtaki tek bir kötü hamle kırk iyi hamleyi boşa çıkarır. Horowitz BÖLÜM VII SINIRAġAN SULAR 1. SınıraĢan Sular Hukuku Bilindiği gibi çevreyi oluĢturan en önemli unsurlardan olan su ile insanoğlunun hukuksal ve teknolojik anlamda iliĢkisi insanlık tarihi kadar eskidir. Su Roma Hukukunun doğup tedvin edildiği çağlardan bu yana insanoğlunun-mülkiyet konusu etme anlamında-üzerinde egemenlik kuramadığı, özel mülkiyete konu edemediği kamuya ait Ģey"lerden sayılmıĢtır. Bu anlayıĢ genel hatları ile bugünkü ulusal hukuk düzenlerince benimsenmiĢtir. (I) Su kaynakları doğal hidrolik düzen (Cycle Hydraulogic) üzere devamlı hareket halindedir. Bu nedenle de öncelikle doğa kanunlarına tabidir. Bu doğal servetten en uygun Ģekilde yararlanmak, bu doğal serveti ekonomik hale getirmek, çağımızın gösterdiği ihtiyaçlar nedeni ile zorunlu olduğundan çağdaĢ teknolojiye uygun hukuksal düzenlemeler getirtmesini gerektirmiĢtir. Ülke sınırlan içerisinde bulunan su kesimi için Roma‟dan baĢlayarak Ġslam Hukukunda, Anayasalarda ve diğer iç hukuk düzenlemelerinde su kullanımına iliĢkin esaslar her zaman devletler tarafından yürütülmüĢtür. Bu açıdan sulara iliĢkin ulusal hukuk sistemlerinin günümüze ulaĢana dek geçirdiği zengin bir tarihi vardır. Ancak uluslararası nitelikteki suların devletlerarası paylaĢımını yada tahsisini düzenleyen uluslararası kurallar için aynı Ģeyi söylemek mümkün değildir. Bu noktada uluslararası su paylaĢımı veya tahsisi kurallarına geçmeden önce uluslararası hukuk literatüründe su kavramının ne olduğuna bakmak gerekmektedir. Bu güne dek uluslararası hukukta tam anlamı ile yapılmıĢ bir tamın 183 bulunmamaktadır. Uluslararası Hukuk Komisyonunun son çalıĢmalarında ortaya koyduğu taslak metinlerde; "Fiziki bakımdan bir tek bütünü oluĢturan ve ortak bir noktaya varan yerüstü ve yeraltı suları sis temi" biçimindeki tanımlama üzerine çıkan tartıĢmalar halen sürmektedir. Bu tanımlamada yerüstü sularının yanı sıra yeraltı sularının da tanıma dâhil edilmesi tartıĢmaların ana nedeni olmaktadır.(2) Ġçinde bulunduğumuz yüzyıl içerisinde devletlerin egemenliği ilkesi sıkı sıkıya korunurken Doğanın müĢtereken kullanımı anlamında devletlerin kendilerini bağlayan kuralları koymaları da zorunludur. AnlaĢmalar yaparak uluslararası teamüller yaratıp geliĢtirerek, uluslararası kuruluĢlar kurarak bağlayıcı kurallar oluĢturmaktadırlar. Ancak bütün bu çalıĢmalara rağmen halen "uluslararası hukuk çerçevesinde anlaĢma düzeyine ulaĢmıĢ" yaptırım kurallarını da içeren, bütün devletleri bağlayan, suların endüstri, tarım, içme ve kullanma amaçlarına yönelik kullanımını düzenleyen evrensel boyutlarda bir metin yoktur (3) Kimi devletlerin ikili ya da bölgesel olarak yapmıĢ oldukları anlaĢmalar ise yalınızca taraf olan devletleri bağlamaktadır. 1.1. Uluslararası Sular BirleĢmiĢ Milletler Uluslararası Hukuk Komisyonu, Uluslararası Suları Ģöyle tanımlamaktadır; "çeĢitli devletlerde bölümleri bulunan su" Bu tanımdan hareket edildiğinde, bir suyun birden çok devlet topraklarından geçmesi, ya da birden çok ülke sınırını oluĢturması, bu suya "Uluslararası Su" niteliği kazandırmaktadır . O halde uluslararası suları; a) Sınır oluĢturan Sular, b) Sınır aĢan sular Ģeklinde sınıflandırabiliriz. Bu sınıflandırmaya göre sularımızı ele aldığımızda; Meriç, kısmen Arpaçay, kısmen Aras sınır oluĢturan su sınıfına girmektedir. Fırat, Dicle, Asi, Çoruh, Aras, Kura sınır aĢan sular özelliği göstermektedirler. Yukarıda daha önce de açıklandığı üzere uluslar arası hukuk açısından uluslararası sularla ilgili olarak, oluĢmuĢ, açıklık kazanmıĢ hukuk kuralları bulunmamaktadır. Hal böyle olunca da sulara iliĢkin anlaĢmazlıklar, devletlerin diplomatik yaklaĢımları, görüĢmeler ve pazarlıklar ile çözümlenmektedir. Uluslar arası sulardan sınır oluĢturan sularda sınırdaĢ devletlerin, bu sulardan yararlanması, bu suları kullanma hakkı teemmül halinde henüz oluĢma aĢamasındadır diyebiliriz. Bu konuda Türkiye'nin iki taraflı ya da bölgesel anlaĢmalara imza attığı görülmektedir. Örneğin; Yunanistan‟la 1934 ve 1960 da imzalanmıĢ anlaĢmalar vardır. Bu 184 anlaĢmaların içeriğinde sınır oluĢturan sularla ilgili kimi düzenlemeler ile birbirlerine zarar vermeme ilkesi bulunmaktadır. Bu anlaĢmalarda suların paylaĢımı ile ilgili düzenlemeler bulunmamaktadır. Sovyetler Birliği dağılmadan önce, 1927 den bu yana Arpaçay ile ilgili bu tür anlaĢmalar yapılmıĢtır. Sınır aĢan sularımıza gelince; bu gün Türkiye ile kimi komĢuları arasında rahatsızlıklara neden olan talep ve tartıĢmalara sağlıklı bir açıklama getirmek açısından, Türkiye Cumhuriyetinin bu konuda taraf olduğu bölgesel ve ikili antlaĢmaları kısa kısa açıklamakta yarar vardır; 1- 24 Temmuz I923 tarihinde imzalanan Lozan Sulh Muahedenamesi'nin IV. kısmında yer alan 109.madde ile getirilen düzenleme sınır aĢan sulara iliĢkin ilk düzenleme olarak diplomatik tarihimizde yer almıĢtır. I.Dünya SavaĢının baĢlamasında önce o zamanki Osmanlı eyaletleri olan Suriye ve Irak'la, Türkiye arasında mevcut bulunan su rejimlerinin devamını temin için, bu üç devlet arasında anlaĢmalar yapılmasını ÖngörmüĢtür. Yapılacak anlaĢmalarla, ilgili devletlerden birindeki su rejiminin, diğer bir devletteki tesislere bağlı olması halinde, bunların değiĢtirilmemesi, Birinci Dünya SavaĢının baĢlamasından önce ilgili devletlerin kullandıkları su miktarının kazanılmıĢ hak Ģeklinde saklı tutulması sağlanacak ve ayrıca ilgili devletler, birbirlerinin menfaatlerini de göz etleyeceklerdir. 2- Türkiye'nin kendi ülkesinden çıkıp Suriye'ye geçen sularla ilgili olarak imzaladığı diğer anlaĢmalar 1921 Türk-Fransız anlaĢması, 1926 Türk-Fransız anlaĢması ve 1930 sınır protokolüdür. Ancak Suriye, Mandater Fransa ‟nın Suriye adına yapmıĢ olduğu bu anlaĢmaları tanımadığı için bunların detaylarına inmenin bir yararı bulunmamaktadır. 3–1946 yılında Irak ile imzalanan dostluk ve iyi komĢuluk anlaĢması ile Türkiye, Dicle, Fırat ve bunların kollan üzerinde yapılacak korunma araçlarına iliĢki n tasarılarını, bu yapıların imkân ölçüsünde hem Türkiye hem Irak yararına uygun olması maksadıyla, Irak'a haber vermeyi kabul etmiĢtir. Bu hükmün öngördüğü koruma araçları, TaĢkından korunmaya yönelik olup, su paylaĢımı ile ilgili herhangi bir yükümlülük getirmemektedir. Görüldüğü üzere Türkiye'nin 1987'ye kadar imzaladığı anlaĢmalarla üstlendiği tek yükümlülük Lozan anlaĢmasının 109.maddesidir. Bu maddeyi daha detaylı bir biçimde yorumlayarak ileride ne gibi yapılanmalara ya da ne gibi anlaĢmalara dayanak olabileceğini düĢündüğümüzde vardığımız sonuç Ģudur: Bu maddenin getirdiği yükümlülüğün ulaĢabileceği sınırlar anlaĢmalarla saptanacak, bu 185 saptanacak sınır, kazanılmıĢ hakların altına düĢmeyecektir. Türkiye, Suriye ve Irak'ın birbirlerinin çıkarlarını dik kate alacaklarına iliĢkin taahhüt, kazanılmıĢ hakların altına düĢmeyecek, ancak bu hakların üstüne çıkabilecektir. Ancak, hiçbir egemen devletin kendi çıkarları aleyhine olan talepleri kabule zorlanamayacağı düĢünüldüğünde, su pazarlığında Türkiye kendi çı karlarını göz ardı edecek ölçüde su vermeyi kabul etmeyecektir. Öte yandan Devletler Hukukunda kazanılmıĢ hakların tespit edildiği tarihten öteye uzatılabileceğine iliĢkin hükümler bulunmadığından Lozan anlaĢmasından sonra Suriye ve Irak su kullanımını artırmıĢlarsa, bu artan miktar kazanılmıĢ hak sayılmayacaktır (4) Ayrıca eğer bir su taksimi yapılacaksa kazanılmıĢ hakkın düĢmesinden sonra geri kalan sular değil, haklar düĢmeden önce var olan suların taksime esas alınması gerekecektir. Bu husus dahi bir de vletler hukuku kuralıdır. 2- 1987 yılında Suriye ve Türkiye BaĢbakanlarının imzaladığı (KEK) protokolünde; Türkiye Atatürk Barajının doldurulması sırasında ve kesin bir su tahsisi yapılana dek, Suriye sınırından ortalama 500 m3/sn su bırakmayı taahhüt etmiĢ ve bu güne kadar da bu taahhüdü uygulamıĢtır. Böylece mansap ülkeler Suriye ve Irak, yaz aylarında su sıkıntısı çekmediği gibi, taĢkın mevsimlerde de bu tehlikeden korunmuĢlardır. Yani Türkiye'nin inĢa ettiği Barajlara bu ülkenin hiçbir mali katkıları bulunmazken, bu barajlardan yıllardır yararlanmaktadırlar. 3- Yukarıda sözü edilen 500 m3/sn su, tek taraflı olarak Türkiye'nin tahsis ettiği bir su miktarı olup, Türkiye'nin kullanımı arttıkça elbette azalacaktır. (5) Suriye ve Irak Ģu anda geçici olarak verilen 500 m3/sn nin çok üstünde bir talepte bulunmaktadır. Oysa regülâsyonun tamamlanmasından sonra toplam kapasitesi 84,2 milyar metreküp olan Fırat ve Dicle nehir havzalarında bulunan (6) Irak ve Suriye'nin su talepleri, nehirlerin toplam su miktarını aĢan dü zeydedir. Lübnan ve Suriye'yi kat ederek Türkiye'den denize dökülen Asi ırmağında ise suların % 95 ini Suriye ve Lübnan % 2 sini Türkiye kullandığı halde Suriye bu kullanımı pazarlık konusu dahi yapmak istememektedir. Suriye‟nin bu haksız uygulaması Hatay' a bakıĢ açısından kaynaklanmaktadır. Zira Suriye halen Hatay'ı Suriye toprağı saydığı için "Asi ırmağı Türkiye'yi ilgilendirmez, çünkü Ürdün'den doğup, Suriye topraklarından denize dökülüyor" diyebilmektedir, (7) Türkiye'nin geçici olarak Fırat yatağına bı raktığı 500 m3/sn su Ģimdilik çok büyük ikramdır. Ancak Suriye, Arap ülkelerinin önemli bir bölümünü örgütleyerek Türkiye aleyhine bir lobi oluĢturma gayretine girmiĢtir. Arap ülkelerinin Suriye‟nin yanında yer almasının sebebi, pek çoğunun mansap 186 ülkesi olmasıdır. Suriye, Irak, Mısır hep mansap ülkesidir. Arap ülkelerinin bu tutumu, Türkiye'den talepleri, hakça ve akılcı biçimde yapılan tespitlere ve su kullanımına iliĢkin nazariyelere uymamaktadır. 1.2 Kullanım Hakkına ĠliĢkin Nazariyeler Ġle Irak -Suriye Taleplerinin KarĢılaĢtırılması Uluslararası bir suyun (Özellikle sınırı aĢan bir suyun) sularının kullanımı ele alındığında, suların paylaĢılması sorunu Ģeklinde bir değerlendirmenin mansap ülkeler dıĢında pek taraftar bulmadığı görülmektedir. Sınırı aĢan sular veya su sistemlerinin kullanılmasını düzenleyen bağlayıcı ve yaptırım hükümlerini de taĢıyan uluslararası kurallar henüz tam anlamı ile oluĢmamıĢ ise de günümüze dek tartıĢıla gelen görüĢleri açıklayarak sırala mada yarar bulunmaktadır; a) Mutlak hükümranlık görüĢü; Diğer kıyıdaĢ ülkelere vereceği zarara bakılmaksızın su kullanma özgürlüğüne sahip olmak. Bu görüĢ uluslararası düzeyde bir kabul görmemiĢ ve tartıĢması dahi yapılmayan bir ilke olarak kalmıĢtır. b) Mutlak bütünlük görüĢü; Yukarıda açıklanan görüĢün tam tersi bir görüĢ olup, sınır aĢan nehirlerin taĢıdığı doğal su miktarı ve kalitesini değiĢtirecek her türlü faaliyeti yasaklamayı savunmaktadır. Suriye, Irak, Mısır, BangladeĢ gibi mansap ülkelerinden yandaĢ bulabilmektedir. Bu görüĢe göre Türkiye'nin Keban, Karakaya, Atatürk, Kralkızı, Dicle, Birecik, KargamıĢ barajları ile GAP sulama sistemlerini yapmaya ve Dicle ile Fırat‟ın sularını bu projelerde tasarruf etmeye hakkı yoktur. Bu görüĢ bu katı haliyle uygulanabilirlikten uzaktır. c) Sınırlı bölgesel hükümranlık görüĢü; Bu görüĢe göre sınır aĢan suları kullanan ülkeler diğer ülkelere zarar vermemelidir. Orta bir yolda anlaĢmayı öneren bir görüĢ olmasına karĢın henüz oturmuĢ bir ilke haline gelmemiĢtir. Mansap ülkesi olan komĢu Arap ülkelerinin yaklaĢmadığı bu görüĢ sorunların diyalogla çözümlenmesini ilke edinen Türkiye tarafından detaylandırılarak, iĢlenerek geliĢtirilebilir ve güçlü bir görüĢe dönüĢtürülebilir. d) KarĢılıklı haklar görüĢü; Bu görüĢe göre su kaynağından yararlanabilecek miktar, kaynağın verimli bir biçimde kullanılması, diğer ihtiyaç sahiplerinin yararlanmaları ile sınırlıdır. Bu görüĢe göre kazanılmıĢ haklar, bir hüküm ifade etmemekte, suların verimli ortak 187 kullanım yolu amaçlanmaktadır. Uluslararası su ihtilaflarının çözümünden ziyade iç hukukta, iç sularda yapılacak düzenlemelerde ve özellikle de yeraltı suyu kaynaklarının kullanımında dikkate alınabilecek bir görüĢtür. Üniter devletlerden ziyade federasyonlarda federe devletlerarasında uygulanabilir bir ilkedir. e) Uluslararası suların ortak yönetilmesi görüĢü; Bu görüĢ su kaynaklarının hakçasına bir yöntemle ortak kullanılması düĢüncesinden doğmuĢtur. Sınır aĢan nehri kollarıyla birlikte bir bütün olarak ele alıp, nehrin ve kollarının havzaları içinde bulunan ülkelerin, or tak projeler üretmek, bunları ortak finanse etmek, tesisleri ortak kullanmak, suyu ortak kullanmak ve nihayet kurulan su sistemi tesislerini ortak yönetmek, bu görüĢün amacıdır. Türkiye -bir anlamda bu görüĢe tam uymasa bile- 1990 Haziranında ilgili devletlerin katılımı ile Ankara'da yapılan toplantıda Fırat ve Dicle havza sularının hakkaniyet kurallarına uygun ve rasyonel bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve kaynaklardan optimum bir Ģekilde yararlanma koĢullarını ve gereklerini yerine getirmek üzere üç aĢamalı bir plan önermiĢtir. a) Ġlk aĢamada su kaynaklarının bilimsel çalıĢmalarla saptanması; b) Ġkinci aĢamada ilgili ülkelerin toprak envanterinin çı kartılması; toprak sınıflamalarına göre su ihtiyacının saptanması; c) Üçüncü aĢamada, elde edilen bilgilerin yardımıyla ve sonuçları değerlendirerek her ülkenin gerçek su ihtiyacının ne olduğunun saptanması; Ancak mansap ülkeler bütün bu önerileri inceleme zahmetine dahi katlanmaksızın, halen 500 m3/sn den fazla su taleplerini sürdürmektedirler. Türkiye'nin bu dostça ve akılcı yaklaĢımı ilk kez bu görüĢmelerde ele alınmamıĢtır. Daha GAP projesine baĢlanılmadan önce, 1961 de, Irak ve Suriye'ye suların kullanımı konusunda bir anlaĢmaya varılmadan önce, yeni projeler ortaya çıkarmanın savurganlık olacağı, zararla sonuçlanacağı hatırlatılmıĢtır. Bütün bu iyi niyetli giriĢimlere, çözümsüzlükten baĢka bir haklı içeriği olmayan taleplerle cevap verilmesi karĢısında, Ģ u aĢamada Türkiye'nin ısrarlı olmasına, konunun takipçisi olmasına gerek kalmamıĢtır. Çünkü kendi çıkarını korumamakta direnen bu devletleri, gerçek çıkarlarını korumaya zorlamanın bir anlamı yoktur. Bu devletlerden özellikle Suriye'nin ısrarının gerekçeleri dahi halen açıklanamamıĢtır. Suriye bu konuda peĢ peĢe taleplerini yenilerken, Arap Dünyasını Türkiye karĢısında örgütlemeye çalıĢırken, 188 gerekçelerini halen dünya kamuoyunun dikkatinden kaçırmaya çalıĢmaktadır. 1.3 Uluslararası Suların UlaĢım (Navigati on) DıĢında Kullanımına ĠliĢkin Tedvin (Codification) ÇalıĢmaları Ve Bu ÇalıĢmaların Ülkemiz Açısından Değerlendirilmesi 11 Nisan 1814 de Fontainbleu anlaĢması ile kayıtsız ve Ģartsı olarak tahtından vazgeçen ve Elbe adasına gönderilen I.Napoleon'un arkas ından Avrupa‟nın yeniden düzenlenmesi amacıyla toplanan Viyana Kongresinde alınan kararlar arasında ilk kez uluslararası ırmaklarla ilgili olarak uluslararası kuralların konulduğunu görmekteyiz. (Haziran 1815) Ġngiltere, Fransa, Prusya, Avusturya ve Rusya‟dan yani beĢ büyük devletten oluĢan yeni Avrupa dengesi sisteminin esasları bu kongrede ortaya çıkarken, uluslararası gidiĢ geliĢi tanzim eden kurallar ve protokol kuralları da kabul edilmiĢtir. (Navigation kuralları) Ancak uluslararası suların ulaĢım dıĢındaki amaçlarla kullanılmasına iliĢkin hukuk kurallarını geliĢtirme çalıĢmaları, içinde bulunduğumuz yüzyılın baĢlarından itibaren baĢlamıĢ, çeĢitli kurum ve kuruluĢlarda yürütülen çalıĢmalar, konunun, 1972 de "BirleĢmiĢ Milletler Uluslararası Hukuk Komis yonu" na havale edilmesinden sonra daha sistematik bir hale gelmiĢtir. Komisyon bu tarihten itibaren her sene çalıĢmalarını sürdürerek bu konuda ileride bir konvansiyona temel teĢkil edebilecek bir "maddeler tasarısı" oluĢturma gayreti içerisinde olmuĢtur. Hazırlanan maddeler tasarısının ilk okunuĢu 1991 tarihinde yapılmıĢ, ikinci okunuĢu ise, Temmuz 1994 tarihinde gerçekleĢtirilerek, sorun BM Genel Kuruluna havale edilmiĢtir. BM Genel Kurulu konuyu 6.komisyona havale etmiĢ olup, 25 -29 Kasım 1994 tarihleri arasında 6.komisyonda yapılan toplantılar sonucunda daha detaylı bir biçimde ele alınmasını sağlamak amacıyla, üye devletlerin 1 Temmuz 1996 tarihine kadar "maddeler tasarısı" hakkında görüĢlerini bildirmeleri öngörülmüĢ bulunmaktadır. Bunun ardından ö.komisyonun 7-25 Ekim 1996 tarihleri arasında gerçekleĢtirdiği 51.dönem toplantısında bir "çalıĢma grubu" oluĢturulması ve "maddeler tasarısı" temel alınarak bu konuda bir konvan siyon hazırlanması hedeflenmiĢtir. Anılan "maddeler tasarısı" 6.bölüm ve 33.maddes inde oluĢmaktadır. Taslağa genel olarak bakıldığında; genel bir konu olan küreselleĢme çabalarının etkisi altında, ülkeleri memba ve mansap ülke olarak tanımlamadan, dünyadaki 189 suyollarını ve suyolu ülkelerinin koĢullarını eĢitmiĢ gibi kabul ederek hazırlan dığı ve memba ülkelerine büyük yükümlülükler getirdiği anlaĢılmaktadır. Suyun doğal olarak membadan mansap‟a doğru aktığı dikkate alındığında, eĢitlik adı altında genelde memba ülkelerine yükümlülük getiren bir taslaktır. Memba ülkelerinin uluslararası suyollarına iliĢkin her türlü faaliyetlerinin mansap ülkelerini herhangi bir biçimde etkileyeceği, ancak, mansap ülkelerinin her türlü faaliyetlerinin memba ülkelerini aynı oranda etkilemeyeceği ve sonuçta memba ülkelerine daha fazla kısıtlamalar ve sorumluluklar yükleyeceği anlaĢılmaktadır. Taslağın maddeleri ile ilgili açıklamalar; (11) Madde 1. "Mevcut maddeler, uluslararası suların kullanımına iliĢkin koruyucu ve idari tedbirler, ya da suyolu ulaĢımı ile (Navigation) değil de, daha çok bu suların belli amaçlar için kullanımını düzenlemektedir. 2) Uluslararası suların ulaĢım amaçlı (Navigation) kullanımı, bu maddelerin kapsamı dıĢındadır; ancak bu suların diğer amaçlarla kullanımının suyolu ulaĢımını da etkilemesi halinde kanun kapsamında değerlendirilir." Taslağın baĢlangıcında; Uluslararası suyollarının ulaĢım dıĢı amaçlı kullanımları düzenlemekle sınırlı olduğu izlenimini vermekte ise de, kapsama iliĢkin bu maddede ulaĢım amaçlı kullanımın ve diğer kullanımların ulaĢım amaçlı kullanımı etkilemesi halinde bu amacın da metin kapsamında olduğu ifade edilmektedir. Genelde tüm kullanımların birbirini etkileyeceği açık olduğuna göre ulaĢım amaçlı kullanım da metin kapsamına alınmıĢ olmaktadır. Bu husus özellikle, ġattularap"ta ki ulaĢım amaçlı kullanım nedeniyle ülkemizi olumsuz Ģekilde etkileyecektir. UlaĢım amaçlı su tahsisinin de gündeme getirilmesine yol açabilecek ek bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Madde 2, 3,4. de "Uluslararası su", "yerüstü su sistemi", "üniter bir yapı ile olan fiziksel bağ sonucunda oluĢan ve ortak bir noktaya doğru akan yeraltı suları", "kıyıdaĢ devletler" kavramları ile akarsulara iliĢkin anlaĢmaların tarafları gibi konulara tanımlamalar getirmektedirler. Madde 5. Adil, rasyonel ve optimum kullanımı ve bu kullanıma kıyıdaĢ devletlerin katılımı ve sorumluluklarını düzenlemektedir. Madde 6. "Adil, akılcı kullanımla ilgili faktörler 1.5.madde de vurgulanan anlamda bir uluslararası akarsuyun adil, akılcı olarak kullanımı, aĢağıda belirtilen konuyla ilgili tüm faktörlerin ve Ģartların dikkate alınmasını gerektiriyor: a) Coğrafik, hidrografik, hidrolojik, iklimsel, ekolojik ve doğal yapıya iliĢkin diğer 190 faktörler; b) Ġlgili akarsu devletlerinin sosyo-ekonomik gereksinimleri; c) Her akarsu devletinin akarsuya bağımlı olan nüfusu; d) Bir akarsu devletindeki akarsuyun kullanım (lar) ının diğer akarsu devletleri üzerindeki etkileri; e) Akarsuyun mevcut ve potansiyel kullanımları; f) Akarsuyun "su kaynaklarının" ekonomisi, geliĢimi ve korunması; alınan önlemlerin maliyeti; g) Mevcut (ya da planlanan) kullanım Ģekli ile aynı değerde alternatiflere ulaĢma Ģansı; 2.5.maddeye ya da 6.maddede, 1.paragrafa göre; ihtiyaç duyulduğunda ilgili kıyıdaĢ devletler bir iĢbirliği mantığı i çinde müzekkerelere katılır. 6.Bu maddenin c fıkrasında, her ne kadar, uluslararası suya bağımlı nüfus havza ile sınırlandırılmamıĢ ise de, memba ülkesi konumundaki ülkemizin su potansiyelinin yaklaĢık % 36 sının sınır aĢan sular olmasına karĢın, mansap ülkelerinin sınır aĢan sulara bağlı nüfusunun daha fazla olması nedeniyle ülkemizin bundan olumsuz yönde etkileneceği düĢünülmektedir. Havzalar arası su transferi göz önünde bulundurularak, sınır aĢan sulardan yararlanan tüm nüfusun dikkate alınması önem arz etmektedir. Madde 7. "Zarara neden olmamak için uyulması zorunlu kurallar; 1.AD (Akarsu devletleri yerine kullanacağız ), diğer AD‟ ne zarar vermeyecek Ģekilde bir UA (uluslararası akarsu) yu olabildiğince özenli kullanmaya çalıĢacaktır. 2. Buna rağmen bir zarar görme durumu oluĢursa, zarar veren devlet, zarara uğrayan tarafla aĢağıdaki çerçevede müzakerelerde bulunacaktır; a) 6.maddede sıralanan faktörler dikkate alınarak, suyun bu tür kullanımının ne derecede adil ve akılcı olduğu, b) Kullanımla ilgili yapılan düzenlemeler, verilen zararın hafifletilmesi ya da elimine edilmesi için ayarlamalar, uygunsa telafi edilmesi gibi sorunlar". Ġkinci okumada ilave edilen bu maddenin daha önce hazırlanmıĢ olan ve ülkelerin genel olarak hükümranlık haklarını ve karĢılıklı menfaatlerini kor umaya yönelik olması bakımından önem arz eden 8.madde ile çeliĢkili olduğu düĢünülmektedir. Devletlerarasında bu konuda bir anlaĢma olmasa dahi, ülkeleri yükümlülük altına sokan bir madde olarak ta değerlendirilmelidir. Madde 8. Birlikte çalıĢmak için uyulması gereken genel yükümlülükleri 191 düzenlemektedir. Madde 9. "Düzenli olarak veri ve bilgi alıĢveriĢi, 1.Madde 8'e uygun olarak akarsu devletleri, akarsuyun özellikle hidrolojik, meteorolojik, hidrojeolojik ve ekolojik yapısı ve de bu konularda geleceğe yönelik varsayımlar hakkında mevcut veri ve bilgiler düzenli olarak birbirlerine ileteceklerdir. 2.Eğer bir akarsu devleti diğerinden, mevcut olmayan bir veri + bilgiyi temin etmesini isterse, kendisinden bilgi istenen devlet bu isteği karĢılamak için elinden gelen çabayı sarf eder, fakat bu çabanın karĢılığında, gerekli bilginin toplanması ve uygunsa kullanıma hazır hale getirilmesi için, talepte bulunan devletten masrafları karĢılamasını isteyebilir. 3.Akarsu devletleri, bilgi,verinin toplanması ve kullanıma hazır hale getirilmesi konusunda ihtiyacı olan diğer devletlerin kullanmasını kolaylaĢtırıcı bir tavır içinde ellerinden geleni yapacaklardır" Bu maddede, karĢılıklı alıĢveriĢ sadece veri ile sınırlı kalmayıp bilgile ri de kapsamaktadır. ĠĢbirliği konularına belirli bir çerçevede sınır ve kısıtlama getirmemesi uzlaĢmayı zorlaĢtırıcı bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Özellikle "ecological nature" ifadesi ile su dıĢındaki diğer veriler de kapsama alınmıĢtır. Ayrıca, karĢılıklı olarak alıĢveriĢte bulunulacak veri ve bilgilerden, memba ülkesine ait olanların mansap ülkeleri için oluĢturduğu değer ve önemin, mansap ülkesine ait olanların memba ülkeleri için oluĢturduğu değer ve önemle aynı olmadığı, birincisinin çok daha değerli ve önemli olduğu açıktır. Bu maddede karĢılıklı alıĢveriĢ eĢit Ģartlarda gibi gösterilmektedir. Bölüm III: Bu bölüm tümüyle, planlanan tesislerin yapımına, konan kısıtlamalarla büyük güçlükler getirmektedir. Planlanan tesislerle ilgili olarak ge tirilen kısıtlamalar tüm ülkeler için eĢitmiĢ gibi görünmekle birlikte, kısıtlamalardan memba ülkelerinin mansap ülkelerinden çok daha fazla etkileneceği açıktır. Bu taslak genel olarak, mansap ülkelerini koruyan ve memba ülkelerine kısıtlamalar ve yükümlülükler getiren bir taslaktır. Madde 16 "Uyarıya yanıt verilmesi durumu; Eğer uyarıcı devlet 13. maddede kabul edilen süre içinde, 15.maddenin 2.paragrafı çerçevesinde bir yanıt almazsa, 5. ve 7.maddelerdeki yükümlülüklere uygun olarak, yaptığı uyarı ile ve uyardığı devlete sağladığı veri ve bilgilerle uyumlu olarak, tasarladığı eylemleri uygulamaya koyabilir. 2. Uyarıya yanıt vermemiĢ bir devletin herhangi bir tazminat talebi, yanıt süresinin 192 sona ermesinden sonra sorumluluğunu aldığı eylem yüzünden uyarıcı devletin neden olduğu maliyetle karĢılanabilir. Eğer uyarılan devlet 13.maddede belirtilen süre içinde karĢı çıkarsa bu taahhüt geçersiz olacaktır" Bu maddenin ikinci okumada ilave edilen ikinci paragrafı açık bulunmamıĢtır. Bu paragrafta, bildirimde bulunan ülkenin cevabını geciktirmesi ve daha sonra tazminat (compensation) talebinde bulunması halinde, bildirimde bulunan ülkenin bu tazminat talebini, gecikme süreci içerisinde yapmıĢ olduğu harcamalara karĢılık sayılabileceği ifade edilmekle birlikte bu ifade "may" kullanılarak (Açıklamalarda "may" yerine "can" kullanmıĢtır) yumuĢatılmıĢ olduğu düĢünülmektedir. Madde 17 "TasarlanmıĢ eylemlere iliĢkin müzekkereler, Eğer 15.maddenin 2.paragrafına göre bir iletiĢimde bulunulursa uyarıcı devlet ve muhatabı müzakerelerde bulunacak ve gerekirse sorunun adil biçimde çözüme ulaĢması için görüĢ alıĢveriĢinde bulunacaklardır. 2. GörüĢmeler/ müzakereler, her devletin birbirlerinin haklarına ve yasal çıkarlarına iyi niyet ve saygı gösterme temelinde gerçekleĢecektir. 3.Eğer iletiĢim sürecinde uyarılan devletten talep gelirse, uyarıcı devlet tasarlanan eylemlerin uygulanmasını 6 aydan fazla olmayan bir süre boyunca erteleyecektir" Birinci paragrafın sonunda, taslağın 6. ve 7.maddelerinde de olduğu gibi " . equitable." ifadesinden sonra " ....... and reasonable." ifadesinin ilave edilmesi uygun görülmektedir. Madde 18 "Uyarı yapılması durumunda izlenecek prosedür, 1.Eğer bir AD‟ nin bir baĢka AD‟ nin kendisini ciddi biçimde olumsuz etkileyecek eylemler planladığına iliĢkin geçerli ned enleri varsa, bu devletten 12. maddenin Ģartlarına uymasını isteyebilir. ĠliĢikte nedenlerini izah ettiği bir açıklama belgesi de göndermelidir. 2.Ancak muhatap devlet aynı kanıda olmayabilir. Bu durumda o da aynı Ģekilde nedenlerini bildirmelidir. Eğer ikna edici olmazsa iki devlet 17. maddenin 1. ve 2.paragraflarında belirlendiği biçimde derhal görüĢmelere baĢlamalıdır. 3.GörüĢmeler sürecinde eğer muhatabı isterse, eylemleri planlayan devlet uygulamaya geçmeden 6 aylık bir süre tanır" Ġkinci paragrafın ikinci cümlesinde, karĢılıklı danıĢmalardan sonra eğer gerekli görülürse müzakerelere giriĢilebileceği konusuna açıklık getirmek üzere " .. consultation and." ifadesinden sonra " ... if necessary." Ġfadesinin ilave edilmesi uygun olacaktır. Madde 21 "Kirliliğin kontrolü, azaltılması ve önlenmesi, 193 1.Bu madde kapsamına göre, bir UA suyun "kirliliği" nden anlaĢılması gereken, bu UA suyun sularının birleĢimi ya da kalitesinde, doğrudan ya da dolaylı olarak insan öğesinin (yanlıĢ) uygulamalarından kaynaklanan z arar verici değiĢikliklerdir; 2.AD tek tek ya da birlikte bir UA suyun, diğer insan sağlığı yaĢayan ve canlılara güvenliğine, önemli suların ölçüde yararlı zarar AD‟ ne, çevrelerine, amaçlarla verebilecek kullanımına, kirliliğini suda önleyecek, azaltacak ve kontrol edecektir. Bu bağlamda politikalarında uyum sağlayacak adımlar atacaklardır. 3.Herhangi birinin isteği ile AD, bir UA suyun suları ile ilgili kısıtlama, yasaklama, araĢtırma ya da denetleme uygulamaları baĢlatabilecek maddeleri oluĢturmak üzere bir araya geleceklerdir" Birinci paragrafta yer alan kirlenmenin tanımında, her ne kadar zararlı "detrimental" ön eki kullanılarak kirlenme ifadesi yumuĢatılmaya çalıĢılmıĢ ise de, mevcut kirlilik seviyelerinin korunması amaçlanmıĢ ve böylece uluslararası suyollarındaki sularını daha önce kirletmiĢ olanlara avantaj sağlanmıĢtır. Ayrıca uluslararası suyolundaki değiĢiklik sadece su kalitesi ile sınırlı bırakılmayıp "composition" ifadesi ile konsantrasyon ve dolayısı ile miktarın da tanıma dâhil edildiği düĢünülmektedir. Açıklamalarda "composition" ifadesi, suyun içerisindeki tüm maddeler olarak açıklanmakla birlikte, bunun suyun miktarı ile çok yakından iliĢkisi olduğu bilinmektedir. 1.Madde 24 "Yönetim Liglerinde herhangi birinin isteği üzerine AD, bir UA su yun, birleĢik yönetim mekanizması da dâhil, yönetim Ģekilleri ile ilgili görüĢmelerde bulunur. 2.Bu maddede kullanıldığı biçimiyle "yönetim" sözcüğünden özellikle anlaĢılması gereken: a) Bir UA suyun gerçekleĢtirilebilir geliĢimini planlamak ve benimsenen pla nları pratiğe geçirmek, b) Bunun dıĢında akarsuyun korunması, kontrolü, gerçekçi ve azami yarar sağlanmasının desteklenmesi" Madde 25 "1. UA suyun akıĢının düzenlenmesi için ihtiyaçlarına yanıt vermek üzere AD iĢbirliği yapacaktır, 2, Tersi bir anlaĢma olmadıkça AD (Adil bir temelde) sorumluluğunu üstlenecekleri regülâsyon çalıĢmalarının maliyetini karĢılama ya da yapımı ve bakımı konusunda iĢbirliği yapacaklardır. 3."regülâsyon" bu maddede, bir UA suyun su akıĢını değiĢtirmek, kontrol etmek 194 için hidrolik çalıĢmalarının ya da baĢka çalıĢmaların uygulamaya konulması anlamında kullanılmaktadır" Madde 26. "1.AD kendi toprakları üzerinde bir UA ile ilgili tesisleri ve diğer aktiviteleri korumak için elinden gelen çabayı sarf eder. 2. Büyük ölçüde olumsuz yönde etkileneceğine dair ciddi nedenleri olan devletlerden birinin isteği üzerine AD: a)Bu tesislerin bakımı ve güvenli çalıĢtırılması için ya da, b)Tesislerin/aktivitelerin kasıtlı ya da dikkatsiz davranıĢlardan veya doğal afetlerden korunması için görüĢmelere baĢ larlar" Ġkinci okumada yeri değiĢtirilerek III. bölüme alınan bu maddeler bu haliyle ülkelerin hükümranlık haklarını kısıtlayıcı mahiyette görülmektedir. Diğer maddelerde genel olarak bahsedilen, uluslararası suyollarının yönetimi ile ilgili hususlar, bu maddelerde detaylandırılmıĢtır. Özelliklede 26.maddenin 2.paragrafının (a) bendi, memba ülkelerinin hükümranlık haklarını ortadan kaldırarak, bir karĢılık talep etmeksizin, kuraklık ve taĢkın gibi doğal olaylar karĢısında mansap ülkeleri lehine tedbirler al maya zorlamaktadır. Bu üç madde ile mevcut ve mutasavver tüm tesislerin ele alınması, iĢletilmesi ve bakımı, sıkı bir Ģekilde kontrol altına alınarak hareket serbestîsi engellenmiĢtir Madde 27 "Zararın aza indirilmesi ve önlenmesi Adi‟leri tek tek ya da birlikte ister doğal nedenlerden isterse insan -yönetiminden kaynaklansın, sel , buzlanma, suda oluĢan hastalıklar, balçık/kum v.s yığılması, erozyon, tuzlu su karıĢması, kuraklık gibi diğer AD' lerini olumsuz etkileyecek durumlarda oluĢan zararı önlemek ya da azaltmak için tüm uygun önlemleri alacaklardır." Madde 27 Bu maddede öngörülen tedbirlerin alınması için gerekli harcamaların ne Ģekilde karĢılanacağı belirtilmemiĢtir, ".mitigate conditon." ifadesinden sonra ".in an international vvatercourse." ifadesinin eklenmesinde yarar görülmektedir. Madde 28 "Acil 1 Bu Maddede "acil" in anlamı; AD‟ ne ciddi tehdit oluĢturan ve ansızın sel, çığ, toprak kayması deprem gibi doğal nedenlerle ya da endüstriyel kazalar gibi insandan kaynaklanan nedenlerle hasar yaratan durumlar. 2.Bir AD, kendi toprakları üzerinde ortaya çıkan herhangi bir acil durumla ilgili olarak gecikmeden ve mümkün olan en süratli iletiĢim aracı yardımı ile potansiyel olarak etkilenmesi mümkün diğer devletleri ve yetkin uluslararası organizasyonlar ı uyarır 195 3.Ve derhal onlarla iĢbirliği içinde, bu acil durumun neden olabileceği, zararlı etkileri önlemek, azaltmak ve elimine etmek üzere, gereken tüm pratik tedbirleri alır. 4.Gerekirse bu tür acil durumlarla baĢa çıkmak üzere birlikte, projeler geliĢtirilir." Birinci paragrafta, tanımlarda verilen "vvatercourse state" kapsamı dıĢında kalan ülkelerin de taraf olmasını önlemek üzere, ".meansa situation." ifadesinden sonra " . in an international vvatercourse." ifadesinin eklenmesi uygun görülmektedir. Ayrıca " other states ." ifadesinin çıkarılması, ihtilaf halinde taraf olan ülke sayısını azaltmak ve ülkemiz açısından özellikle Dicle ve Fırat nehirleri dikkate alındığında acil durumlarda da olsa körfez ülkelerini de soruna taraf yapma mak açısından uygun görülmektedir. Aynı paragrafın sonunda " landslides or arthquakes." ifadesinden sonra gelen " ..... or from.industrial accidents" ifadesinin çıkarılması, söz konusu hususların çevre ile ilgili birçok anlaĢmada yer alması ve acil durumların, taĢkın, buz parçalan ması, heyelan veya depremle sınırlı tutulması bakımından uygun görülmektedir. Madde 33 "AD‟ leri arasında uygulanabilir bir anlaĢma olmaması halinde; mevcut maddelerin uygulanması, yorumlanması ya da neyin doğru olduğuna dair bir akarsu anlaĢmazlığı, aĢağıdaki koĢullara göre çözümlenir: a) Eğer böyle bir anlaĢmazlık ortaya çıkarsa ilgili devletler kendi kurdukları uygun herhangi bir müĢterek akarsu kurumunu devreye sokarak adil bir çözüm bulmak üzere derhal görüĢme ve müzakerelere baĢlarlar. b) Eğer görüĢme talebinin üzerinden 6 ay geçtiği halde ilgili devletler müzakereler yoluyla anlaĢmazlığı çözemezlerse içlerinden birinin isteği üzerine tarafsız soruĢturma ya da eğer ilgili devletler anlaĢırsa arabuluculuk ya da uzla Ģtırıcılık formülleri devreye sokulur. I. Tersi bir karar alınmadığı sürece; ilgili devletlerin atadığı bir üye ve ayrıca ilgili devletlerden herhangi birinin milliyetinden olmayan ve atanmıĢ üyelerce seçilen bir baĢkandan oluĢan bir soruĢturma komisyonu k urulur. ii. Eğer komisyonun oluĢturması talebinden sonraki 4 ay içinde devletlerin görevlendirdiği üyeler bir baĢkan üzerinde anlaĢamazlar ise, ilgili devlet lerinden herhangi biri, BirleĢmiĢ Milletler Genel Sekreterinden baĢkanı atamasını isteyebilir. Eğer devletlerden biri (b) paragrafı uyarınca istek tarihinden itibaren 4 ay içinde üye atamazsa, ilgili devletlerden herhangi biri BirleĢmiĢ Milletler Genel Sekreteri”nden, ilgili devletlerden biri ile aynı milliyetten olmamak koĢulu ile tek 196 üyeden oluĢan bir komisyon oluĢturmasını isteyebilir. iii. Komisyon uygulayacağı prosedüre kendisi karar verir. iv. ilgili devletler, komisyonun isteyebileceği bilgiyi sağlamakla ve talep etmesi halinde komisyona, araĢtırması ile ilgili olarak herhangi bir yapı, mekanizma, teçhizat ya da doğal özelliği incelemek üzere kendi topraklarına girme izni vermekle yükümlüdürler. v. Komisyon bir üyeden oluĢmadığı sürece, raporunu çoğunluğun oyuna sunar; bulgularını nedenleriyle birlikte ve uygun gördüğü önerilerle birlikte ilgili devletlere sunar. vi. Komisyonun harcamaları ilgili devletler tarafından eĢit olarak paylaĢılır. c)Eğer soruĢturma ' arabuluculuk' uzlaĢtırmamın ilk talep edildiği tarihten sonra 12 ay içinde ya da komisyon kurulduktan sonra komisyondan bir rapor geldikten sonra 6 ay içinde ilgili devletler anlaĢmazlıklarını gideremezlerse, soruna uzlaĢma ya da hukuk yolu ile çözüm arayabilirler" Bu maddeye kadar, uluslararası bir suyolunda yer alan ülkeler "watercourse state" olarak tanımlanmıĢ iken, bu maddede, Madde 28"e d ayanarak, anlaĢmazlıkların çözümünde ilgili ülke "states concerned" ifadesi kullanılmıĢtır. Bu husus anlaĢmazlıklarda taraf olan ülke sayısını artırmaktadır. Sadece acil durumla ilgili Madde 28"de belirtilen "other States" ifadesinin kaldırılması ile bu maddedeki sakıncalar da ortadan kaldırılmıĢ olacaktır. Hazırlanan convantion taslağı konuyu "çerçeve düzenleme" olarak ele almaktan uzak bir özellik göstermektedir. Mansap ülkelerinin menfaatlerini korumaya yönelik olduğu ve dolayısıyla da Türkiye'nin yararı na bir düzenleme olmadığı açıktır. Öte yandan bu konvansiyonun BirleĢmiĢ Milletlerce kabulünden ve uygulamaya geçilmesinden önce Dicle ve Fırat üzerinde yer alan projelerin bir an önce gerçekleĢtirilmesinde büyük yarar olduğu inancındayız, DĠPNOTLAR (l)Özdemir ÖZBAY 1995 yılı Sulama Etkinlikleri, Tarımda Su Yönetimi ve Çiftçi Katılımı Sempozyumu "Ülkemizde Su ve Toprak Kaynaklarının Kullanımı ve Korunmasında Mevcut Yasal Durum" TMMOB -Ziraat Mühendisleri Odası Yayını Haziran 1995 ANKARA (2)Prof Dr. Hüseyin Pazarcı Ortadoğu Ülkelerinde Su Sorunu Sempozyumu TESAV Toplumsal Ekonomik Siyasal AraĢtırmalar Vakfı 1994 ANKARA 197 (3)Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı A.G.E (4)Kamuran Günün AnlaĢmalar ve Su Hakları (Makale) (5)Özden Bilen Ortadoğu Ülkelerinde Su Sorunu Semp ozyumu TESAV Toplumsal, Ekonomik Siyasal AraĢtırmalar Vakfı 1994 ANKARA (6)Dr. NeĢet Akmandor Kuzey-Güney Anadolu Su Kaynakları, Ġlgili Projeler- Sorunları ve BölgeEkonomisine Etkileri Ġntes-ĠĢveren Dergisi Ocak -ġubat–1996 sayı 34 ANKARA (7)M. Recai Kutan 10.4.1996 günü, Gensoru GörüĢmelerinde yaptığı konuĢma TBMM Tutanak Dergisi 35.birleĢim (8) FOREĠGN SCOUTĠNG SERVĠCE/ NEAR EST- Syriya –April 1996 Petroconsultant s.s.a (international Energy Services Geneva -SVVĠTZERLAND 1-(9) Prof. Dr. CoĢkun Üçok Siyasi Tarih Dersleri 1951 ANKARA (10) Maddeler tasarısına iliĢkin olarak DıĢiĢleri Bakanlığına gönderilen 5 Ocak 1996 tarihli DSĠ Genel Müdürlüğü görüĢü (11) UNITED NATIONS; (Draft Artıcles On The Law Of The Non -Navigationl Uses Of Ġnternational VVatercourses Adopted On Second Reading By (The Ġnternational Law Commissıon At Its Forty-Sıksth Sessıon) 2 May–22 July 1994 198 2. SınıraĢan Sularımız 2.1 Genel Değerlendirme Türkiye hidrolojik olarak 26 havzaya ayrılmıĢ olup, bu havzalardan 5 tanesi sınıraĢan sular kapsamında yer almaktadır. -Meriç-Ergene havzası -Asi havzası -Çoruh havzası -Aras havzası -Dicle Fırat havzası Bu havzaların Türkiye topraklarından kaynaklanan yıllık ortalama su potansiyelleri; MeriçErgene havzası 1 ,33 milyar/m3, Asi Havzası 1,17 milyar m3, Çoruh havzası 6,30 milyar m , Aras havzası 4,63 milyar m3, Dicle havzası 21,33 milyar/m3, Fırat havzası 31,61 milyar m3 olmak üzere toplam 66,37 miyar/m3 olmaktadır.Bu miktar Türkiye'nin toplam brüt su potansiyeli olan 186 milyar m 'ün yaklaĢık % 36‟sine tekabül etmektedir. Dicle ve Fırat Nehirleri‟nin Ülkemizden kaynaklanan su potansiyeli 52,940 milyar m3 olup, Ülkemiz akıĢ potansiyelinin % 28,5'ine; ġat-tül Arap'taki toplam akıĢ potansiyeli olan 85,610 milyar m 'ün de % 62'sine karĢılık gelmektedır. Buradan da görüldüğü gibi sınıraĢan sular ülkemizin yer aldığı coğrafi bölgenin jeo-politik durumu da göz önünde bulundurulduğunda çok büyük bir önem arzetmektedir. Türkiye, Dicle ve Fırat nehirleri ile Çoruh ve Aras nehirlerinde memba ülke, Meriç nehrinde mansap ülke konumunda, Asi nehrinde ise memba ve büyük oranda da mansap ülke konumundadır. Memba-mansap iliĢkileri ve su potansiyeli dikkate alındığında Türkiye'nin genelde bir memba ülke olduğu görülmektedir. 2.2 Dicle ve Fırat Havzası Dicle ve Fırat nehirleri su potansiyelinden yararlanma imkanları ve ilgili ülkelerle bu 199 bağlamdaki iliĢkilerin gözden geçirilmesi; ve ülkemizin anılan akarsular üzerinde hak ve menfaatlerinin korunması hususundaki temel yaklaĢımları, prensipleri ve uygulama esaslarını içerecek ulusal politikanın kaydedilen geliĢmeler ıĢığında güncelleĢtirilmesi gerekmektedir. Akarsular üzerinde yapılan depolama tesislerinde rezervuar hacimleri, genel kriter olarak tesisin yapıldığı kesitteki akarsu uzun yıllar akımlarının ortalamasının 1,5 ila 2,5 katı arasında olması gerekirken (topoğrafik ve teknik zorunluluk nedeniyle, GAP kapsamında Fırat nehri üzerinde inĢa edilen Karakaya, Atatürk, Birecik ve KarkamıĢ barajları ile ana tesis durumundaki Keban barajı rezervuarları aktif hacimlerinin toplamı , 31,69 milyar m3 olarak projelendirilmiĢtir. Bu miktarın içinde Birecik ile KarkamıĢ barajları rezervuar hacimlerinin toplamı % 1 oranına karĢılık gelen 0,75 milyon m3'dür. Buna rağmen, söz konusu tesislerin yıllar aĢırı düzenleme yapması öngörülen ana amaçlarına paralel olarak, projelendirme kriterleri çerçevesinde belirlenen iĢletme politikalarına göre iĢletilmeleri halinde, karĢılaĢılacak kurak periyotlarda öngörülen ihtiyaçları karĢılamaları mümkün görülmektedir. Ancak, Ülkemizin ihtiyaçları ve mansaba bırakılması gereken akımlara bağlı olarak söz konusu tesislerin iĢletilmeleri nedeniyle, çok kritik periyotlarda yetersizliklerin gözlenmesinin doğal bir sonuç olduğu hususu gözden uzak tutulmamalıdır. 2.2.1 Hidrolojik havza boyutu Dicle ve Fırat nehirleri hidrolojik olarak. aynı havzada yer alan iki önemli sınıraĢan akarsudur. Dicle ve Fırat nehirleri, Türkiye topraklarında doğup ülkemizin Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine ilaveten Suriye, Irak ve bir kısım Ġran arazisini drene ederek Irak topraklarında birleĢtikten sonra Şat-tü/ Arapadlı nehri oluĢturarak 180 km katettikten sonra Basra körfezine dökülen bölgesel ölçekte iki önemli akarsudur. Hidrolojik olarak tek bir nehir havzasının iki önemli akarsuyu olan bu nehirlerin kendi alt havzaları içerisinde, Türkiye'yi terk eden ana kolları yanında müstakilen sınırlarımızı aĢıp Irak ve Suriye'ye giren yan kol hüviyetindeki baĢka akarsular da bulunmaktadır. Irak tarafından taĢkın önlemek amacı ile Dicle sularını, iki akarsu arasında yer alan Tartar çöküntü çukuruna ve buradan da Fırat nehrine derive eden bir kanal sistemi oluĢturulmuĢtur. Diğer bir deyiĢle yapay olarak bu iki akarsu halen iĢletmede olan bir kanal sistemi ile birleĢtirilmiĢtir. Dicle nehri Elazığ yakınlarından doğar, Irak'ta Fırat nehri ile birleĢinceye kadar yaklaĢık 1 660 km yol alır. Dicle nehri Irak'a girmeden önce 35 km Türkiye-Suriye sınırını oluĢturur. Türkiye'den doğan Büyük Zap suyu, Irak'ta Zagros dağlarından doğan Küçük Zap, Adheim ve 200 Diyala gibi önemli kolları aldıktan sonra Fırat nehri ile birleĢir. Dicle nehri akımlarına Suriye'nin hiçbir katkısı yoktur. Ayrıca Irak'taki suların bir kısmı Zagros dağlarının iran topraklarında kalan kesiminden gelmektedir. Türkiye'nin, Dicle nehri üzerinde halen iĢletmede olan Devegeçidi barajı ile inĢaatları tamamlanan Batman, Kralkızı ve Dicle barajları yer almaktadır. Irak'ta ise ana kol üzerinde iĢletmede olan Saddam '(Musul) barajı ile yan kollar üzerinde inĢa halinde Bekme barajı (körfez savaĢı sonrası inĢaatı durmuĢtur) ile iĢletmede olan Dokan, Derbendikan ve Hamrin barajları bulunmaktadır. Fırat nehri, Erzurum yakınlarından doğar ve Irak'ta Dicle ile birleĢinceye kadar yaklaĢık 3 000 km yol alır. Fırat nehri Türkiye'yi terk ettikten sonra Suriye ve Irak'ı katederek Irak'ta Dicle nehri ile birleĢir. Fırat nehri akımlarına Irak'ın hiç bir katkısı yoktur. Fırat nehri ana kolu üzerinde Türkiye'de iĢletmede olan Keban, Karakaya, Atatürk, Birecik ve KarkamıĢ barajları bulunmaktadır. Suriye'nin Fırat nehri üzerinde iĢletmede olan Tabka, AI Baas barajları ile TeĢrin barajı bulunmaktadır. Irak'ta ise halen iĢletmede olan Kadisiye barajı ile Habbaniye rezervuarı yer almaktadır. Dicle-Fırat havzasının ġat-tül Arap kesiminde Ġran topraklarından gelen katkı ihmal edilmek suretiyle, tüm hidrolojik havzanın su potansiyeline üç ülkenin topraklarından gelen katkıların dağılımı aĢağıdaki Ģekilde olmaktadır. 94 62 Her iki nehrin ġat-tül Arap'a irtibatlandıkları noktadaki 85,61 milyar m3'Iük potansiyel içindeki payları (Dicle: 50,00/85,61 =% 58; Fırat: 35,61/85,61 =% 42) dikkate alındığında, Dicle'nin daha büyük su potansiyeline sahip bir nehir olduğu ortaya çıkmaktadır. 2.2.2 Teknik değerlendirme Dicle-Fırat havzasının yukarı havzasını teĢkil eden ve genellikle dağlık arazilerden oluĢan havzanın Türkiye bölümü, alan olarak ülkemiz topraklarının yaklaĢık beĢte birini teĢkil eder. Bu alana düĢen yağmur ve kar Ģeklindeki 'yağıĢlardan oluĢan akıĢlar ise, tüm ülkenin yıllık akıĢ potansiyelinin % 28,5'ini temsil eder. Ortalama akıĢ baz alındığında, doğal koĢullarda yıl içinde ortalamanın onda biri ile on katı olabilen ekstrem akıĢlar, yıllar arasında da ortalamanın yarısı ile iki katı arasında değiĢim gösterebilmektedir. Yıl içinde ve yıllar arasında zamansal olarak düzensizlik arz eden akıĢlar, doğal koĢullarda önemli taĢkın zararlarına yol açtıkları gibi, bu akıĢlardan çeĢitli amaçlar doğrultusunda yararlanılması son derecede kısıtlı olabilmektedir. Dicle ve Fırat nehirleri akımları çok düzensizdir ve yıllar arasında olduğu gibi yılı 201 içerisinde aylar arasında da büyük farklılıklar gösterir. Türkiye sınırındaki akım gözlem istasyonunda yıllık ortalama akım 1961 yılında 14,9 milyar m3'e ölçü1müĢ iken, 1988 yılında 58 milyar m3'e çıkmıĢtır. Ölçülen akımlar arasında 150 m /s ile 7 156 m3 /s gibi büyük farklılıklar vardır. Aynı düzensizlik Dicle nehri için de geçerlidir. Keban barajının yapımından önce Suriye ve Irak'ta 1959, 1961 ve 1973 yıllarında kuraklık, 1969 ve .1988 yıllarında ise taĢkın yaĢanmıĢtır. Keban barajının yapımından sonra 1988 yılında meydana gelen taĢkın mansapta hissedilmemiĢtir. Akarsuların rejimlerindeki düzensizlik, kurak dönemlerdeki su eksikliği, ıslak dönemlerdeki taĢkınlar ve bu olumsuzlukların önlenmesi için alınan tedbirlerin maliyeti havzada yer alan ve bunlardan yararlanan ülkelerce paylaĢılması hakça ve makul bir çözüm olarak görülmelidir. Halihazırda, Türkiye tarafından inĢaatı tamamlanan barajlar vasıtası ile sağlanan regülasyon sayesinde, mansapta yer alan v ülkelere düzenli su bırakılmaktadır. Dicle Nehri akımları da, Fırat nehrine benzer V Ģekilde, ana kolda 1973 yılında 8,8 milyar m3'e düĢmüĢ iken, 1969 yılında 34,0 milyar m3'e çıkarak ortalama akımın arısı ile iki katı arasında değiĢmiĢtir. Bu nehirde minimum debi 75 m3/s olarak gözlenmiĢtir. Özet olarak, yıllık ortalama akım potansiyelleri itibariyle, Dicle nehri; 21,33 milyar m 3,ü Türkiye'den ve 28,67 milyar m3,ü Irak'tan olmak üzere toplam 50 milyar m3, Fırat nehri 31,61 milyar m3,ü Türkiye'den ve 4 milyar m'ü Suriye'den olmak üzere toplam 35,61 milyar m 'dür. Bu durumda, Dicle-Fırat havzası toplam akım potansiyeli 85,610 milyar m3 olmaktadır. Bu miktarın % 62'si Türkiye'de, %5'i Suriye'de ve % 33'ü Irak'ta meydana gelen akımlardan oluĢmaktadır… Su potansiyelini oluĢturan akıĢlardan kaynaklanabilecek zararların önlenmesi ve bu potansiyelin çeĢitli sosyo-ekonomik ihtiyaçların güvenli bir Ģekilde karĢılanması için ekonomik limitler dahilinde belli ölçülerde tahsisi, akıĢ rejimini düzenleyici fonksiyonları olan depolama tesislerinin yapımını teknik olarak zorunlu kılmaktadır. Dicle-Fırat havzasına bölgesel ölçekte bakıldığında, baraj olarak tanımlanan depolama tesislerinin yapımını mümkün kılacak en uygun topoğrafik imkanlar Türkiye topraklarında yer almaktadır. Baraj gölleri yüzeylerinde buharlaĢmalardan kaynaklanan su kayıpları, diğer havza ülkelerine kıyasla iklim koĢulları itibariyle Türkiye coğrafyasında en alt düzeyde oluĢmaktadır. Türkiye'deki barajların mevcut olmaması halinde, diğer havza ülkelerinin, akarsuların 202 zararlarını önleme ve su potansiyelinden yararlanma imkanı, bu ülkelere yapılabilecek tesislerin fiziki limitleri nedeniyle, özellikle Fırat nehri için çok düĢük düzeyde kalmak durumundadır. 2.2.3 Sosyo - ekonomik değerlendirme Doğal su kaynağı potansiyelinin mevcudiyeti ve bu kaynağın teknik çözümler sağlanarak belli amaçlara yönelik olarak değerlendirme imkanlarının yaratılması, stratejik amaçların gözetilmediği durumlarda, ancak ekonomik kriterlere uygun yatırımlar yapıldığı takdirde toplumsal menfaatlere hizmet edebilmektedir. Bu bağlamda, Dicle-Fırat havzası su potansiyelinin Türkiye tasarrufunda olan bölümü, taĢkın koruma, sulama, hidroelektrik enerji üretimi, içme-kullanma, sanayi suyu temini ve rekreasyon gibi ülke ölçeğinde önemi olan sosyo-ekonomik faydalar yaratma imkanı sunmaktadır: Ancak, Suriye ve Irak'ta özellikle sulama amaçlı su kullanımının genellikle düĢük toprak kaliteli ve ıslaha muhtaç arazilere yöneleceği ve iklimsel koĢullar nedeniyle yüksek su ihtiyaçları gerektireceği göz önüne alındığında, ekonomik anlamca savunulabilir olmadığı değerlendirilmektedir. Sınırlı su kaynağının değiĢik amaçlı kullanımlara en uygun Ģekilde tahsis edilmesini sağlayan proje optimizasyonu yaklaĢımına yer verilmesi, havza genelinde su kullanımı dengelerinin kurulabilmesi için gerekli görülmektedir. Bu yöntem uygulanırken ilgin yatırımların gelir ve giderlerinin parasal boyutları kıyaslamalı olarak göz önünce tutulmaktadır. Ancak, su kullanımları içinde su tüketimlerinin % 90'ını oluĢturan sulama amacının, gıda temininde güvenirlik yaratan stratejik boyutu yanında, parasal olarak ölçülemeyen istihdam faydası yaratması, yalnızca teknik ve ekonomik boyutlu optimizasyonun tartıĢmasız kabul gören objektif sonuçlar üretebilmesini mümkün kılmamaktadır. Ülke elektrik enerjisi ihtiyaçlarının karĢılanmasında diğer kaynaklar arasındaki arz payı, ulusal kaynak olma özelliği çevresel yönden göreceli üstünlüğü ve pik güç teminindeki avantajları itibariyle hidroelektrik enerji üretimi önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Hidroelektrik enerji potansiyelimiz içinde % 28,5 paya sahip Dicle-Fırat havzası hidroelektrik enerji üretiminin gerçekleĢtirilmesini sağlayacak depolama tesisleri vasıtasıyla, havza akarsuları rejimlerinin büyük ölçüde düzenlenmesi de sağlanmıĢ olacaktır. Su kullanımları içinde tüketim yönünden düĢük mertebede bir yer iĢgal etmesine rağmen, içme suyu amacı su kalitesi yönünden önem taĢımaktadır. Dicle ve Fırat nehirleri ana kol/arı 203 ve önemli yan kollarındaki su kalitesi halihazırda düĢük bir arıtma maliyetiyle içme suyu temini için kullanılabilecek -bir durum arz etmektedir. Ancak, havzadaki değiĢik ölçekli yerleĢimlerin nüfus artıĢlarına, sulamaların ve sanayileĢmenin geliĢmesine paralel olarak, atık su deĢarjlarının ana tahliye hüviyetindeki akarsuların su kalitelerinde tedrici bozulmalar olabilecektir. ÇeĢitli mülahazalarla ileride de su kalitelerinin belli bir düzeyde tutulması arzu edildiği takdirde, atık su deĢarj standartlarının iyileĢtirilmesini sağlayacak arıtma iĢlemlerinin mali külfetinin üstlenilmesi gerekli olacak ve bu husus giderek önemini arttıran bir ekonomik boyut haline gelebilecektir. Dicle alt havzasında 6'sı tamamen, 1'j kısmen olmak üzere 7 il; Fırat alt havzasında 10'u tamamen, 4'ü kısmen olmak üzere 14 il; ve havza genelinde 16'sl tamamen 5'i kısmen olmak üzere 21 il yer almaktadır. Bu illere ait yerleĢimlerin nüfusu, Dicle alt havzasında 2,9 milyon; Fırat alt havzasında 7,6 milyon olmak üzere, toplam olarak 10,5 milyonu bulmakta ve Türkiye nüfusunun %17'sine karĢılık gelmektedir. Bu nüfusun yaklaĢık 4 milyonu Diyarbakır, ġanlı Urfa ve Gazi Antep Ģehirlerinde yerleĢik bulunmaktadır. Havza nüfusunun geçim kaynağı, kırsal bölgede yaĢayan kesim için genellikle hayvancılık olmak üzere tarımsal faaliyetler olmaktadır. Havzanın ekonomik faaliyet biçiminin sosyal olarak bir ileri sosyal aĢamayı teĢkil eden modern sulu tarıma, bilahare tarıma dayalı sanayiye yönlendirilmesi için sulama yatırımları büyük önem arz etmektedir. Bu yatırımların gerçekleĢtirilmesi ile havzadaki sosyo-ekonomik yapı üzerinde önemli katkılar sağlanması beklenmektedir. 2.3 Dicle Ve Fırat Suları AntlaĢmaları 2.3.1 1946 AntlaĢması Ankara‟da 29 Mart 1946 tarihinde, Türkiye ve Irak Hükümetlerinin yetkili temsilcileri arasında imzalanarak 5 Eylül 1947 tarihinde 5130 sayılı Kanun ile TBMM tarafından kabul edilen "Türkiye ile Irak arasında Dostluk ve Iyi KomĢuluk AntlaĢması" ve DSĠ faaliyetlerini ilgilendiren 1 No‟lu Ek Protokolu, AntlaĢmanın 7. maddesi uyarınca onama belgelerinin 10 Mayıs 1948 tarihinde Bağdat' ta teati edilmesinden sonra yürürlüğe girmiĢtir. 15 Eylü1 1949 tarihi itibariyle yürürlüğe giren ve BM ArĢivinde kayda alınan antlaĢma, Ġngilizce metninden yapılan tercümesine dayanılarak değerlendirilmiĢtir; Protokolün en önemli yönü, Türkiye tarafından sınır aĢan sularla ilgili olarak bugüne kadar kullanılan argümanlar içerisinde yer verilen "Dicle-Fırat Havzasında su kaynaklarından istifade edilebilmesi için barajların yapılmasının zorunlu olduğu ve baraj yapımı için 204 havzadaki en uygun fiziki koĢulların Türkiye toprakları içerisinde bulunduğu" gerçeğini teyit etmesidir. Bu husus, protokol ile tanımlanan ikili iĢbirliğinin ana temasını oluĢturmaktadır. Kendi içinde tutarlı bir mantığı ve terminolojisi olan Protokol, Dicle ve Fırat nehirleri ile ilgili Irak menfaatlerini gözeterek Irak tarafından finanse edilmek kaydıyla Türkiye'de inĢa edilecek tesisleri esas almakla birlikte, söz konusu tesislerden Türkiye'nin de faydalanmasını sağlayacak Ģekilde (Madde 4) düzenlenmiĢtir. Bu nedenle, iyi niyet ve iĢbirliği anlayıĢıyla hayata geçirildiği takdirde,bölgesel iĢbirliği bağlamında örnek belge olabilecek bir nitelik taĢımaktadır. Halihazır Ģartlarda Fırat nehri developmanı sonucu oluĢan ve özellikle mutasavver Dicle nehri developmanı (1lısu barajı ve diğerleri) sonucunda ileride oluĢacak olan düzenli akım rejimi göz önüne alındığında, söz konusu protokoldeki anlayıĢa göre Irak'ın Türkiye topraklarındaki ilgili tesislerin yatırımlarına en azından kısmen iĢtirak etmesi gerekli olmaktadır. Anılan ülke tarafından böyle bir yaklaĢımın siyasi bir antlaĢma bazında teyit edilmiĢ olmasının ise, kendi yararına olan bir icraatın antlaĢmayla öngörülmüĢ maddi külfetinden kurtulmak amacıyla, Irak'ın konuyla ilgili olarak yakın geçmiĢte tamamen karĢıt bir tutum izlemesinin temel nedenlerinden birini oluĢturmuĢ olabilir. Türkiye'nin Dicle ve Fırat üzerinde kendi ihtiyaçları doğrultusunda yapacağı benzer amaçlı faaliyetlere iliĢkin planları konusunda Irak'ı bilgilendirmesi Madde 5'te ~ öngörülmektedir. Ancak, bu bilgilendirme mükellefiyeti, iyi komĢuluk iliĢkileri çerçevesinde söz konusu tesislerden Irak'ın da yararlanabilmesini teminen öngörülmekte, ilgili tesislerden kaynaklanabilecek zararlı etkiler hususunda önceden uyarı yapılması ve/veya anılan ülkeden bu tesislerin gerçekleĢtirilmesi için olumlu görüĢ alınması gibi bir amaca yönelik değildir. 2.3.2 1987 Protokolü 17 Temmuz 1987 tarihinde imzalanan "Türkiye-Suriye Ekonomik ĠĢbirliği Protokolu" kapsamında "Su" baĢlığı altında yer alan 6. maddede "Atatürk barajı rezervuarının doldurulması sırasında ve Fırat sularının üç kıyıdaĢ ülke arasında nihai tahsisine kadar, Türk tarafı, TürkiyeSuriye sınırından yıllık ortalama olarak 500 m3/s' den fazla su bırakmayı kabul eder ve aylık akıĢın 500 m3/s' lik düzeyin altına düĢtüğü durumlarda farkın müteakip ayda kapatılmasını kabul eder." Ģeklinde bir hüküm yer almıĢtır. Bu hüküm değerlendirildiğinde aĢağıdaki sonuçlar elde edilmektedir; 205 500 m3/s' lik debi, sadece asgari koĢul olarak değil, yıllık ortalama debinin bu miktardan büyük olması gerektiği vurgulanarak kaydedilmiĢtir. Bu koĢul, aylık ortalamanın müteakip ay telafisi taahhüdü ile kuvvetlendirilmiĢ ve Fırat nehri anakolu doğal potansiyelinin yaklaĢık yarısı "matematiksel bölüĢüm" ilkesine uygun kabul edilebilecek bir anlayıĢla mansap ülkelerine zımnen tahsis edilmiĢtir. Bu tahsis, yıllık toplam su hacmi olarak doğal hidrolojik koĢullar ve Türkiye'deki barajların regülasyon kabiliyetleri bağlamında Fırat nehri doğal su potansiyelinin % 60'ından fazlasına tekabül etmektedir, Türkiye'deki barajların mevcut olmadığı doğal rejim koĢullarında debisi 150 m Is' ye kadar ınen bir akarsu a 500 m /s' den fazla bir ortalama debinin düzenli bir Ģekilde intikal ettirilmesi suretiyle, Suriye'deki hidroelektrik santrallarde ekonomik boyutu itibariyle değerli olan güvenilir enerji üretimi yanında, Suriye ve/veya Irak topraklarında sulama ve diğer amaçlara yönelik güvenli tahsisler yapabilme imkanı yaratılmıĢtır, Yaratılan bu imkanlar, anılan ülkelerin Türkiye'deki barajlara herhangi bir maddi· katkıları söz konusu olmadığından. karĢılıksız olarak sağlanmıĢ olağanüstü bir ekonomik avantaj anlamına gelmektedir. 500 m3/s koĢulu 1987 yılından itibaren Türkiye tarafından kesintisiz yerine getirilerek, bir anlamda asgari debinin bir müktesep hak olarak oluĢması sağlanmıĢtır. Ancak, bazı teknik çözümler yaratılamadığı takdirde, Fırat havzasındaki su kullanımlarının artıĢına paralel olarak 2020'li yıllarda bu taahhüdün yerine getirilme imkanı tedricen zorlaĢacak ve 2020'li yılların sonunda ulaĢılabilecek nihai geliĢme durumunda mümkün olamayacaktır. Türkiye bu konuda çok önemli bir adım atarak kendi üzerine düĢeni yapmıĢtır. Suyun daha verimli kullanılabilmesi için GAP kapsamında geliĢtirilen tüm açık kanallı sulama projelerini basınçlı ileri sulama teknikleri kullanan projelere dönüĢtürmüĢtür. Protokolün "Su" baĢlığı altındaki 9. maddesinde "Taraflar, iki ülke uzmanlarının iĢbirliği ile projelerin teknik ve ekonomik fizibilite çalıĢmalarının yürütülmesi sağlanarak, her iki ülkenin topraklarında Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde sulama ve enerji üretimi için ortak projeler inĢa etmeyi ve iĢletmeyi prensip olarak kabul etmiĢlerdir." Ģeklinde ifade edilen diğer bir hüküm yer almakla birlikte, bugüne kadar Türkiye ve Suriye arasında bu doğrultuda bir iĢbirliği gerçekleĢtirmenin koĢulları oluĢturulamamıĢtır. Bölgede karĢılıklı iyiniyet ve somut projelerle ilerleme ortamının yaratılabilmesi durumunda bundan sonra yapılacak görüĢmelerde üç aĢamalı planın geliĢtirilecek yeni yöntemlerle 206 ikamesi sözkonusu edilebilir.Ancak bu sürecin baĢlaması bu konudaki güven arttırıcı adımların somut olarak atılabilmesine ve ilerlemenin baĢlamasına bağlı olacaktır. Su kaynakları projelerinde Türkiye ve Suriye ile Irak'ta yeni teknolojilerin uygulanması ile tasarruflu kullanım sonucunda elde edilecek su miktarının Ülkemiz ve Suriye ile Irak'ın olabilecek yeni ihtiyaçlarının karĢılanmasında kullanılması mümkün olabilecektir. Fırat nehrinden Türkiye sınırında en kurak periyotla dahi 500 m3/s su verilmesi durumu için Fırat Nehri akımları tüm havza developmanı için yeterli olmayabilecektir. Fırat Nehri doğal akım Ģartlarında ve havza developmanı gerçekleĢmeden sınırdan geçen akımın 156 m3/s olarak gerçekleĢtiği göz önünde bulundurulduğunda ülkemizdeki depolama tesislerinin mansaba ne denli yarar sağladığı ortaya çıkmaktadır. Havzadaki su kalitesi ile ilgili çeĢitli çalıĢmalarda bugünkü Ģartlarda ġat-tül Arap'da su kalitesi ve tuzluluk oranının oldukça yüksek olduğu belirtilmektedir. Havzada depolama tesislerinin olmaması durumunda akımların minimum olduğu periyotlarda bu oran oldukça yüksek miktarlarda meydana gelmektedir. Dicle-Fırat havzasında geliĢtirmekte olduğumuz projelerde, su tasarrufu sağlanması ve sulamalardan 'dönen suların asgari (duzeye indirilmesi amacıyla basınçlı sistemler tercih edilmektedir. Havzadaki 'yerleĢimlerden meydana gelen atık suların yörenin sosyoekonomik yapısına bağlı olarak arıtılması sonucunda, su kalitesinin en az seviyede değiĢmesi sağlanabilecektir. Diğer taraftan, havzadaki baraj rezervuar hacimlerinin büyüklüğü, atık maddelerin çökelmesini ve konsantrasyonun düĢmesini sağlamaktadır. Bu rezervuarlarda suyun düzenlenerek bırakılması, nehir yataklarında düzenli ve sürekli su bulunmasına ve dolayısıyla de kirliliğe bağlı konsantrasyonun azalmasına neden olmaktadır. Su kaynakları projeleri geliĢtirilirken hidroelektrik ve tarımsal üretimler yönünden alternatifler, yörenin sosyo-ekonomik yapısı ve mevcut üretimler ile çiftçilerin eğilimi etüt edilerek elde edilen sonuçlar değerlendirilmekte ve pazar imkanları da araĢtırılarak proje ekonomisi belirlenmektedir. Bu çalıĢmalar sonucunda ekonomik bulunan seçeneklerin gerçekleĢtirilmesi öngörülmektedir. 207 2.3.3 Ortak Teknik Komite ÇalıĢmaları Ortak Teknik Komite’nin KuruluĢu Türkiye-Irak Ekonomik ve Teknik iĢbirliği Karma Komisyonu'nun 1980 yılında Ankara'da yaptığı toplantıda, özellikle Dicle ve Fırat nehirlerini kapsayan bölgesel sular konusunda en geç üç yıl içinde görevini tamamlayarak bulgularını Bakanlar düzeyindeki siyasi. platforma aktarmak üzere, bir Ortak Teknik. Komite (OTK) kurulması hususunda mutabakat sağlanmıĢtır. ilk toplantısını 1982 yılında yapan OTK'nin 1983 yılındaki üçüncü toplantısından itibaren Suriye de toplantılara Katılmaya baĢlamıĢtır. 1992 yılına kadar 16 toplantı gerçekleĢtiren OTK bu yıldan itibaren toplantılarına ara vermiĢ bulunmaktadır. Toplantı sürecinin devam ettiği 19821992 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde, 1988 ve 1990 yıllarında konuyla bağlantılı olarak iki kez Üçlü Bakanlar Toplantısı gerçekleĢmiĢtir. Bu süreçteki toplantıların yer ve zamanları ekli tabloda verilmiĢtir. OTK süreci boyunca görüşmelerde Türk tarafı olumlu ve işbirliğine yönelik bir politika takip etmiştir. Bu politikanın ana hatlan şunlardır: Ġhtiyaçlar karĢılanırken su kaynağı olarak Dicle ve Fırat nehirleri birlikte değerlendirilmelidir. Dicle-Fırat havzası bütününde su kaynağı potansiyeli mutabakat sağlanarak belirlenmelidir. Su ihtiyaçları, özellikle sulama ıçın, ortak esaslar ve kriterlere göre tanımlanmalıdır. Kaynak-ihtiyaç dengesi, israf veya gereksiz tahsise yol açmayacak Ģekilde, "optimum kullanım" ilkesine göre kurulmalıdır. Türkiye‟nin politikaları Uluslararası platformda, havza ülkeleri arasında bölgesel iĢbirliğine Türkiye'nin olumlu baktığı izleniminin yaratılmasına yönelik dikkatli politikalar olmasına rağmen yine de Ortadoğu‟daki su vanalarını kontrol etmek isteyen güçler tarafından yeterince desteklenmemiĢtir. Suriye ve Irak'ın OTK sürecindeki politikalarının ana hatları: 208 Bu süreçte, Suriye ile Irak arasında yapılan bir protokol çerçevesinde Fırat akımlarının % 42'sinin Suriye ve % 58'inin ise Irak tarafından kullanılması kararlaĢtırılmıĢtır.Bu protokolde aĢağıdaki hususlar yer almıĢtır; o Dicle ve Fırat ayrı ayrı ele alınmalıdır. Özellikle Irak tarafından ileri sürüldüğü üzere kadim sulamalar ve iĢletmedeki sulama projelerinin su hakları müktesep hak olarak görülmelidir. Nehirlerin toplam su potansiyeli, müktesep haklar hariç tutularak, her bir ülkenin mutasavver projeleri için ayrı ayrı beyan edeceği ihtiyaçlar oranında "matematiksel bölüĢüm" ilkesine göre paylaĢılmalıdır. Türkiye'nin Dicle-Fırat havzasında yürütmekte olduğu faaliyetlerin nihai geliĢme durumuna ulaĢmasından mümkün mertebede daha önce suların paylaĢımı hususunda bir anlaĢma yapılması sağlanmalıdır. Suriye ve Irak'ın soruna bakıĢ tarzları, yaklaĢımları ve talepleri, kendi aralarında memba ülkesi-mansap ülkesi çeliĢkisi olsa dahi, ortak menfaatler ön planda tutularak Türkiye nezdinde farklı bir görüntü vermemeye çalıĢılmalıdır. Türkiye'nin Dicle-Fırat havzasının memba ülkesi konumunda olmasından kaynaklanan fiziksel avantajının dengelenebilmesi için, bir taraftan OTK sürecini devam ettirmeye çalıĢırken diğer taraftan sorunu uluslararası platforma taĢıyarak Türkiye üzerinde dolaylı baskı kurulmasına gayret edilmelidir. OTK süreci, gerek Türkiye'nin amaçları itibariyle gerek Irak ve Suriye ile olan temaslarda, gerekse uluslararası platformda belli ölçüde fonksiyonel olmuĢtur. Bu süreç bu dönemdeki yatırım faaliyetlerinin geliĢmelere ve günün koĢullarına daha uygun düĢebilecek yaklaĢımlar benimsenerek sürdürülmesi olanağını yaratmıĢtır. Çünkü Suriye, 12 Haziran 2005‟te 1993 yılında askıya alınan üçlü görüĢmelerin yeniden baĢlaması için çağrıda bulunmuĢtur. Türkiye ise 2008 yılının baĢında bu görüĢmelerin tekrar baĢlayacağına dair resmi açıklamalar yapılmıĢtır.Bu konuda gelinen son aĢama ise üç devletin uzmanlarının Atatürk Barajı tesislerinde kurulacak bir Su Enstitüsü‟nde bir araya gelmelerine karar verilmesidir. Üç Aşamalı Plan ve Diğer Teknik Çözüm Seçenekleri Genel değerlendirme 209 Türkiye'nin OTK süreci esnasında takip ettiği politikalar doğrultusunda Irak ve Suriye'ye teklif ettiği ortak çalıĢmayı temsil eden Üç AĢamalı Plan, tüm havzadaki su ve toprak kaynaklarının, tespitini, halihazırdaki ve gelecekteki su ihtiyaçlarının belirlenmesini ve kaynak, potansiyelinin sunabildiği imkanlar çerçevesinde her üç ülkenin ihtiyaçlarının en uygun Ģekilde karĢılanması için gerekli çözümlerin ortak bir anlayıĢla ortaya konmasını öngören bir plandır. Bu plan, (i) hakça: her üç ülkenin kaynakları ve ihtiyaçlarını objektif olarak dikkate alması; (ii) makul: gerektiğinde havza akarsuları arasında transferler yaparak, her üç ülkenin ihtiyaçlarını imkanların elverdiği ölçüde karĢılaması; ve (iii) optimum: uluslararası mühendislik esaslarına dayalı teknik ve ekonomik yapılabilirliği olan ortak çözümler üretmeyi öngörmesi nedenleriyle, uluslararası su hukuku bağlamında ilgili kriterlere yer vermeye çalıĢan bir yaklaĢım içerisinde oluĢturulmuĢtur. Üç AĢamalı Plan, OTK sürecinde Türkiye tarafından ilgili ulusal politikamız doğrultusunda yararlı olmuĢ, ancak muhatap ülkelerin bu planı kendi açılarından tasvip etmeyen pozisyonlarını değiĢtirme ihtimali bugün itibariyle büyük ölçüde azalmıĢtır. Diğer taraftan, planın Türkiye tarafından vaz edilmiĢ Ģekliyle tamamen objektif esaslara göre uygulanması halinde, Türkiye'nin kendi topraklarında öngörmüĢ olduğu havza developmanına aykırı düĢmeyecek bir sonuca ulaĢılacağı hususunun önceden kesin olarak varsayılması mümkün değildir. Ortak teknik çalışma seçenekleri Türkiye'nin Dicle ve Fırat havzasının geliĢimine yönelik beklenti ve hedefleri ayrı tutularak , komĢu ülkelerle iyi komĢuluk iliĢkilerinin geliĢtirilmesi doğrultusunda esas itibariyle 1987 Protokolu'nun 9. maddesi temel alınarak taraflar arasında yeni bir yaklaĢımla aĢağıdaki teknik içerikli ortak çalıĢmalar yapılabilir. (i) Dicle-Fırat Havzası Su Kaynaklarının (Rasyonel) Kullanımı için Bölgesel ĠĢbirliği, (ii) SınıraĢan (Bölgesel) Akarsuların (Rasyonel) Kullanımı için Teknik iĢbirliği; veya (iii) Bölgesel Suların (Rasyonel) Kullanımı Konusunda Ortak Teknik Değerlendirme ÇalıĢması Ortak teknik çalıĢmalar, hidrolojik gerçekleri esas alan somut' bir projeye veya projelere yönlendirilebilir. Nihai geliĢme durumunda Türkiye sınırındaki ana kol potansiyelinin yalnızca 210 üçte biri tüketilerek üçte ikisi Türkiye ve Suriye tarafından kullanılmadan Irak topraklarına geçen Dicle nehri su kaynağının değerlendirilmesi Dicle ve Fırat'ın birlikte ele alınması ve mansap ülkelerinin iyiniyetlerinin tesbiti açısından önemli bir gösterge olacaktır.Bu durum aynı zamanda ilerlemenin de gerçekleĢebilmesi açısından önemli bir adım teĢkil edebilir. Sonuç ve Öneriler Kesintiye uğramıĢ bulunan OTK sürecinin yeniden baĢlatılması halinde sınıraĢan sular konusunda Türkiye'nin geçmiĢte baĢarılı bir Ģekilde korunmuĢ olan temel menfaatlerinin geleceğe taĢınmasını sağlayacak yeni yaklaĢımlar bağlamında, daha önce Üç AĢamalı Plan olarak isimlendirilen teknik argüman ile ulaĢılmak istenen hedefleri, muhatap ülkelerin talepleri ile mümkün mertebe bağdaĢtıran "somut projelere yönelik ortak teknik çalıĢmalar" adı altında teknik düzeyde temaslar yapılabilir. Fırat nehrinde "Matematiksel bölüĢüm" ilkesine dolaylı olarak uygun düĢecek Ģekilde girilmiĢ olan asgari akım taahhüdü, anılan nehir üzerinde planlanan sulama geliĢimine esas itibariyle aykırı düĢmektedir. Kendi içinde ekonomisi kabul edilebilir limitler dahilinde olan geliĢtirilmesi mümkün ortak ve/veya tek taraflı teknik çözümler, tekil olarak veya bazı kombinasyonlar yapmak suretiyle geliĢtirilerek Dicle nehri su kaynağından daha fazla istifade imkanı yaratılabildiği takdirde, Türkiye açısından havza projelerinin stratejik planlama kavramına daha uygun hale getirilmesi sağlanabilir. OTK toplantılarının tekrar baĢlaması halinde taraflar arasında "somut projelere yönelik ortak teknik çalıĢmalar"ın iyi niyet ortamında yürütülmesi 1987 Protokolu nun 9. maddesine dayandırılarak ön plana çıkarılmalıdır.Bu çerçevede doğal hidrolojik koĢulların değiĢkenliği ve Dicle-Fırat havzasının entegre bütünlüğü temel gerçeklerini dikkate alan bir sürece yaklaĢılabilir. Teknik uygulamalar havza geliĢimine paralel bir zamanlamayla gerçekleĢtirilmelidir. Bu doğrultudaki kararlar ve uygulamalara istinaden, mansaba bırakılabilecek sular konusunda Türkiye'nin hak ve menfaatlerine aykırı düĢmeyecek bir denge kurulabileceği kanaati oluĢuğu takdirde, bir nihai anlaĢma için siyasi düzeyde gerekli temaslar daha kolayca baĢlatılabilecektir. 211 Bir ,taraftan Suriye'ye Fırat nehrinde bırakılacak sularda 1987 Protokolü'nün öngördüğü debi koĢuluna uyulması diğer taraftan ise anılan nehir havzasındaki sulama projelerinin halihazırda planlandığı Ģekilde gerçekleĢtirilmesi halinde, bu iki unsuru kompanse edecek önlemler alınmadığı takdirde, havzada gelecekte ciddi iĢletme darboğazları ve sosyal sorunların yaĢanabileceği dikkate alınmalıdır.Bu durum makro ölçekli bazı yatırımların kısmen atıl hale gelmesi sonucunda ulusal ekonomiyi çok olumsuz etkileyecek kayıplar doğurabilir. Yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde Dicle ve Fırat Havzası sularında temel yaklaĢımdan uzaklaĢmadan yeni paylaĢım seçenekleri oluĢturulabilir.Bu kapsamda doğal hidrolojik Ģartları göz önünde bulunduran matematiksel bölüĢüm ilkesi, Doğal hidrolojik koĢulların değiĢkenliği ve Dicle-Fırat havzasının entegre bütünlüğünü dikkate alan ve ortak projelerle desteklenen paylaĢım ilkesi. Ġle Fırat havzasının entegre bütünlüğünü ve doğal hidrolojik koĢulların değiĢkenliğini göz önünde tutan yıllık toplam su miktarı üzerinden paylaĢım yöntemi ayrı ayrı ele alınarak incelenebilir. Bu yaklaĢımlarda esas olarak havzada yıllara göre önemli sapmalar gösteren doğal meteorolojik koĢullara tabi hidrolojik değiĢkenliğin seyrine bağlı olarak akımların azalma veya artma gösterdiği yıllardaki su miktarları konusu öne çıkmaktadır. Bu konuda komĢu ülkeler arasında objektif kriterlere göre anlaĢılabilmesi önem taĢıyacaktır. Bu yöntemin uygulanabilmesi için Dicle-Fırat havzası ana ve önemli yan kollarının doğal su potansiyelinin ve her üç ülkedeki depolama tesislerinin iĢletme prensiplerinin taraflarca ortaklaĢa belirlenmesi önem taĢıyacaktır. 2.4 Dicle ve Fırat Havzasında Su ve Toprak Kaynaklarının GeliĢtirilmesi Dicle-Fırat havzası Dicle ve Fırat alt havzalarındaki su ve toprak kaynakları potansiyelinin değerlendirilmesi amacıyla bugüne kadar yapılan çalıĢmalar kapsamında sulama, taĢkın kontrolu, hidroelektrik enerji üretimi, içme-kullanma ve sanayi suyu temini amaçlı büyük ölçekli projeler geliĢtirilmiĢtir. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP), Dicle nehri ana kolunun tamamı ile Fırat nehrinin Keban barajı mansabını içine alan coğrafi bölgede yer alan bir projeler demetidir. Çok yönlü entegre bir proje olan GAP kapsamında; bölgede yapımı planlanan tarım, enerji ve' hizmet sektörlerindeki barajlar, hidroelektrik santrallar ve sulama 212 tesislerinin yanı sıra kentsel ve kırsal aıtyapı, ulaĢtırma, sanayi, eğitim, sağlık' ve konut gibi diğer sektörlerde yapımı öngörülen alt projelerin gerçekleĢtirilmesi amaçlanmıĢ bulunmaktadır. Dicle-Fırat havzasının Türkiye bölümündeki sosyal ve ekonomik faaliyetler nedeniyle zaman içerisinde oluĢmuĢ bulunan halihazırdaki su tüketimleri yanında özellikle sulama amacıyla geliĢtirilen projelerin değiĢik amaçlı su kullanımları nedeniyle oluĢan büyük ölçekli su tüketimlerinin, Türkiye sınırından mansap ülkelerine intikal eden akarsuların potansiyeli, rejimi, kalitesi ve akuatik ekosistemi üzerinde etkiler yapması kaçınılmaz olmaktadır. 2.4.1 Bugünkü durum (2008) DSĠ Genel Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve halkın kendi imkanlarıyla geliĢtirdiği sulamalar ve DSĠ Genel Müdürlüğü'nce Fırat alt havzasında geliĢtirilen hidroelektrik enerji projelerinin bugünkü durum itibariyle, Dicle havzasında 48 410 ha'ı GAP'ta olmak üzere 64 683 ha ve Fırat havzasında 232 996 ha'ı GAP'ta olmak üzere 866 691 ha alanda sulama yapılmakta olup, toplam sulanan alan 931 374 ha'dır. Hidroelektrik potansiyel olarak Fırat havzasında iĢletmeye açılmıĢ olan 6 391 MW kurulu gücündeki hidroelektrik santrallarde yılda ortalama 25 422 GWh enerji üretilmektedir. Dicle alt havzasında halihazırda iĢletmeye açılmıĢ hidroelektrik santral bulunmamaktadır. Dicle-Fırat 'havzasının bugünkü geliĢme durumunda ağırlıklı olarak sulama, içme kullanma suyu, sanayi suyu ve rezervuar buharlaĢmaları nedeniyle oluĢan net su tüketimini havza potansiyeli ile kıyaslamalı olarak belirleyen tablo aĢağıda verilmiĢtir. Dicle alt havzasındaki sulama ve diğer amaçlı su tüketimlerinin potansiyele oranı düĢük seviyede olduğundan, sınırdaki akıĢ potansiyeli ve rejimine önemli: bir etki söz konusu değildir. Fırat alt havzasında ise, özellikle hidroelektrik enerji amaçlı baraj iĢletmeleri nedeniyle mansap ülkelerine çok önemli sosyal ve ekonomik katkılar sağlayan düzenli bir akıĢ rejimi oluĢmuĢ bulunmaktadır. Bu alt havzada, en son olarak 1992 yılında iĢletmeye açılan ve 1994 yılında dolum iĢlemi tamamlanan Atatürk barajı devreye girdikten sonra, 1994-2001 periyodu boyunca aylık akımlarının ortalaması olan 809 m3/s' ye karĢılık gelen yıllık ortalama 25,5 milyar m3 su kesintisiz olarak Suriye'ye intikal etmiĢ bulunmaktadır. 213 2.4.2 Nihai GeliĢme Durumu Dicle-Fırat havzasında bugünkü Ģartlar itibariyle geliĢtirilmesi öngörülen projelerin tamamlanarak iĢletmeye açılacağı nihai geliĢme durumundaki sulama alanları ve enerji üretimleri aĢağıdaki tabloda verilmiĢtir. Su tüketimi tablosunda enerji üretimi için verilen değerler sulamanın nihai geliĢme durumundaki su temini değerlerine göre hesaplanmıĢtır. Nihai geliĢme durumunda, münferit projeler bazında hesaplanmıĢ olan enerji üretim değerlerinin Dicle-Fırat Havzasındaki kümülatif toplamı olan 49 973 GWh/yıl'ın özellikle sulama amaçlı su tüketimleri nedeniyle % 25 mertebesinde azalarak 37 478 GWh/yıl'a düĢmesi söz konusu olacaktır. Fırat alt havzasında daha önemli miktarda oluĢacak olan bu düĢüĢ (38 004 GWh/yıl'dan 26 309 GWh/yıl'a) % 29 oranını bulacaktır. Haziran 2008 de açıklanan GAP Eylem Planındaki 2012 hedefine rağmen proje kapsamındaki yatırımların tamamlanıp GAP'den planlanan geri dönüĢlerin 2023 yılından önce alınabilmesi çok zor görünmektedir. Bu zorluk finansman sürekliliği sağlansa bile , projenin entegre bir proje olması ,proje kapsamında 40 kamu kurumu ve 270 adet projenin yer alması ve sulama yatırımlarının beklenen sosyal ve ekonomik etkilerin mühendislik yapılarının dıĢında toprağın ve çiftçinin tarıma hazırlanması gibi uzun erimli çalıĢmalara bağlı olması gibi sebeplerden kaynaklanacaktır. GAP'ta Yukarı havza projelerinin de kamu finansmanındaki dar boğazlar ve bölgesel sorunlar nedeniyle ancak 2023 yılından sonra nihai developmana ulaĢarak iĢletmeye açılır hale gelebileceği tahmin edilmektedir. Bu nedenle, tüm havza bazındaki "Nihai GeliĢme"nin 2035 yılından önce gerçekleĢmesi zor görünmektedir. 214 TÜRKĠYE SINIRLARI ĠÇĠNDE DĠCLE-FIRAT HAVZASI NĠHAĠ GELĠġME DURUMU Sulama alanı (ha) Hidroelektrik enerii üretimi Yukarı GAP Havza Toplam Güç (MW) (GWh/yıl) 690 000 3 600 10 699 9 562 26 809 13 162 37 478 Dicle ve Kolları 650 000 Fırat ve Kolları 1 050 000 1 000 000 2 050 000 TOPLAM 40 000 Enerji 1 700 000 1 040 000 2 740 000 Türkiye'de bugün itibariyle Dicle-Fırat havzası doğal potansiyelinin ancak % 9'u mertebesinde bir su tüketimi söz konusu iken, bu oran nihai developman durumunda yaklaĢık %25 mertebesine çıkabilecektir. Tüm havza potansiyelinin % 62'sinin Türkiye'deki yağıĢlardan oluĢtuğu göz önüne alındığında, ġat-tül Arap'taki doğal su potansiyelinin dörtte birinden biraz fazla bir su miktarına karĢılık gelen bu oranın üç havza ülkesinin su kullanımları içinde makul bir tüketimi temsil ettiği görülmektedir. Nihai developmanda Türkiye'nin Dicle-Fırat havzasındaki su kullanımının yaklaĢık yarısının Fırat alt havzasında gerçekleĢmesine karĢılık, Dicle alt havzası kullanımı yalnızca dörtte bir mertebesinde olacaktır. Bunun sonucunda, Türkiye'deki doğal potansiyelleri itibariyle, 2020'li yıllardan sonra Fırat alt havzası sularının daha büyük bir bölümü ülkemizde tüketilip diğer bölümü Suriye'ye intikal edecek; Dicle alt havzası sularının ise dörtte üçü mansap ülkelerine geçmiĢ olacaktır. Bu durum ise, Dicle ve Fırat nehirleri su potansiyellerinden yararlanmada Fırat Nehri‟nin önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir. 2020'lerden itibaren mansap ülkelerine intikal edecek toplam su miktarının makul kabul edilebilecek limitler dahilinde olmasına karĢılık, özellikle Fırat ana kolunda yıllık ortalama olarak halihazırda Suriye'ye intikal eden sular biraz daha azalacaktır. Bu sular ekstrem bir kurak yılda ise büyük oranda düĢebilecektir 215 2.5 Golan Tepeleri ve Ortadoğu Su Denklemi Ġsrail’in Sınırları 1960 yılında dönemin BaĢbakanı Golda Meir, Ġsrail‟in sınırlarını; “Ġsrail'in sınırları, yahudilerin yaĢadığı yerlerdir” sözleriyle tanımlamıĢtı.Bu kapsamda bölgedeki Arap ülkelerine yönelik çeĢitli askeri harekatlar baĢlatan ve iĢgal eden Ġsrail‟in hedeflerinden biri de Suriye toprağındaki Golan Tepeleri olmuĢtur.1.862 km2‟lik bir alana yayılan Golan‟ın üçte ikisi 1967 yılındaki Arap-Ġsrail savaĢlarında Ġsrail tarafından iĢgal edilmiĢtir. Golan’ın ĠĢgal Planı Eski Ġsrail‟in Golan'a yönelik iĢgalci planları oldukça eskidir. Ġngiltere'nin Filistin üzerindeki denetiminin baĢladığı 1918 senesinde Ġsrail devletinin kurucusu ve ilk baĢbakanı David Ben Gorion, Ġngiliz ĠĢçi Partisi‟ne gönderdiği bir mektupta Yermuk nehri suyunun taĢıdığı önemden dolayı, Golan‟ın kendilerine verilmesini talep etmiĢti. Bununla birlikte Suriye'nin o dönemde Fransa'nın sömürgesi olmasından dolayı Uluslararası Yahudi Ajansı, Ġngiltere hükümetinden Fransa hükümetiyle görüĢerek, Golan tepeleri ve dağlık Cebel'il ġeyh bölgesinin, gelecekte kurulması planlanan, Ġsrail‟in sınırlarına dahil edilmesini içeren bir anlaĢmayı gerçekleĢtirmesini de talep etmiĢti. Bu dilek XX. yüzyılın ilk yarısında gerçekleĢmediyse de, Golan‟ın iĢgal edilmesi hedefi gerçekleĢti. Ġsrail ordusu 6 Temmuz 1967 tarihinde Golan bölgesinin 1200 km2‟lik kısmını iĢgal etti. Golan’n Jeostratejik Önemi ve Stratejik Derinliği Golan tepeleri bölgesi Suriye'nin güneyinde Gonaytareh ilinin bir bölümünü oluĢturmakta ve iĢgal altındaki Filistin‟le 100 kilometrelik bir ortak sınıra sahip bulunmaktadır. Bölgenin en verimli topraklarının yer aldığı Golan ve Golan tepeleri etrafındaki düzlük alanların ortasında oldukça yüksek bir tepe olması nedeni ile jeo-stratejik bir konuma sahiptir. Bu tepelere sahip olmak baĢta hemen yanıbaĢındaki ġam olmak üzere Beyrut, Amman ve Filistin üzerinde doğal bir stratejik hakimiyet üstünlüğüne de sahip olmak anlamına da gelmektedir.. 120-520 m. kotları arasında bir plato olan Golan'ın en yüksek tepesi Hermon dağında 2.814 metre yüksekliğindeki ġeyh tepesidir. Bölge coğrafyasında özgün bir yer tutan bu yükseklik Galile Gölü'nde eksi ikiyüzon‟a kadar düĢmektedir. 216 Golan ve Hermon Dağı Golan Tepeleri TaĢıdığı stratejik ve jeopolitik önemden dolayı Ġsrail 1981‟de parlamentodan Golan ve Golan tepelerinin iĢgali altındaki Filistin'e ilhakını öngören tasarıyı geçirmiĢtir.Yine Ġsrail'in o dönemdeki BaĢbakanı olan Menahim Begin, Golan‟ın ilhakıyla ilgili olarak “Ben parlamentonun çoğunluğunu temsilen Golan tepelerinin, tarihi açıdan Ġsrail topraklarının bir parçası olduğunu ve de öyle kalmaya devam edeceğini ilan ediyorum” demiĢti. Golan’da YerleĢim Ġsrail, 1981‟de Knesset‟in iĢgali onaylamasıyla kendi yasalarının bölgede uygulamaya baĢlamıĢtır.Daha sonra Ġsrail Golan‟da 39 adet yerleĢke kurarak bölgede yaklaĢık 20 bin Yahudi‟yi iskan ettirmiĢtir.Ġsrail iĢgali sonrasında bölgede yaĢayan ve çoğunluğu Çerkez, Dürzî ve Nusayrilerden oluĢan 140 bin kiĢi zorla göç ettirilmiĢtir.Bölgede kalan ve Golan‟daki 5 Dürzi köyünde yaĢayan yaklaĢık 18 bin Suriyeli ise bugüne değin ne Suriye ile ne de Ġsrail ile herhangi bir vatandaĢlık bağları olmadan yaĢamıĢtır. Bu yerleĢimin yanısıra her ne kadar resmi anlamda deklare edilmiĢ olmasa da Ġsrail‟in Golan‟ı gizli bir askeri üs olarak donattığı, hatta varlığını ne kabul ne de reddettiği nükleer üslerinden bir 217 kısmının da yine Golan‟da bulunduğu ileri sürülmüĢtü Golan’daki Mavi Altın 218 Golan‟ın en önemli özelliği bölgenin Suriye, Lübnan ve Ürdün'ün yüksekliklerinden kaynaklanan büyük akarsu kaynaklarını içinde barındırıyor olmasıdır. Ġsrail'in iĢgal ettiği Golan tepeleri, Ġsrail'in su ihtiyacını karĢıladığı Galile Gölü‟ne kadar uzanmaktadır. Ġsrail tüm su tüketiminin yüzde 12'sini bu bölgeden karĢılamaktadır.Bölgedeki genel su sıkıntısı nedeniyle Golan‟daki su kaynakları, bu tepelerinin askeri öneminin de önüne geçmiĢtir. Golan‟ın iĢgali bu bölgenin jeostratejik konumu yayılmacı ve su kaynaklarının etkisiyle, Ġsrail‟in politikalarının bir parçası olmuĢtur.Golan bölgesi Ġsrail‟in parlamento binasının giriĢinde yazılı bulunan, „Büyük Ġsrail‟ sınırlarının içinde tanımlanmasına rağmen Golan‟dan kayıtsız Ģartsız çekilmesinin beklenmesi çok gerçekçi olmaz. 1967 savaĢı sonrasında Golan Tepeleri‟ni ve Yukarı Ürdün Nehri ile Banyas kolunu kontrolüne alan Ġsrail önemli bir su kaynağına da sahip olmuĢtur. Ġsrail bu arada, 1978 yılından 2000 senesine kadar Lübnan‟ın Güney Bölgesini iĢgal etmiĢ ve 22 yıl boyunca bu ülkeye ait Litani nehrinden illegal olarak su çekmiĢtir. Golan sayesinde Yarmuk ve Banyas Nehirleri ile Galile Gölü‟nü kontrol altında bulunduran Ġsrail yalnız askeri açıdan değil, su güvenliği açısından da oldukça önemli bulunan Golan Tepeleri‟nden belli güvenceler elde etmeden çekilmeyecektir Ġsrail Golan ‘dan Çekiliyor Mu ! Ġsrail‟in, 1967 yılında savaĢ tarihinde “en kısa sürede en fazla toprak iĢgal etme rekoru”nu kırdığı Altı Gün SavaĢı sırasında iĢgal ettiği Golan Tepeleri, Ġsrail ve Suriye arasındaki ezeli düĢmanlığın temelini oluĢturmuĢtur. Ġki ülke arasında bugüne değin yapılan tüm barıĢ görüĢmelerinin bir yerlerde tıkanıp, sonuçsuz kalmasının en önemli nedeni de yine Golan Tepeleri. olmuĢtur1. 25 Nisan 2008‟de Ġsrail, Suriye ile arasında anlaĢmazlık konusu olan Golan Tepeleri'nden vazgeçebileceğini bildirmiĢtir. Ġsrail Genelkurmay BaĢkanı MoĢe Yaalon, Yediot Ahronot gazetesine verdiği demeçte, "Suriye ile varılacak anlaĢmaya karĢılık, Golan'ın askeri gerekliliğinden vazgeçebiliriz" dedi. General Yaalon, "Ordumuz, Ġsrail'deki siyasi otoritenin Golan'dan çekilme kararı vermesi halinde, sınırlarımızı nerede olsa korur" diye konuĢmuĢtur. 1 H.Miray Vurmay “SavaĢ Yeni Ortadoğu‟yu Yaratamadı “ Cumhuriyet Strateji Sayı: 118 219 Ġsrail Ġçin Golan Ġsrail Golan Tepeleri‟ndeki iĢgalin nedenini meĢru müdafaa ve kendi güvenliğini sağlama olarak göstermek istemektedir. Ancak Golan‟daki Ġsrail iĢgali sadece güvenlik kaygılarıyla açıklanamaz. Bölgenin su kaynakları açısından stratejik önemi ve dinsel nedenleri de dikkate alma gerekir.. Özellikle Golan‟ın Ġsrail‟in su ihtiyacını karĢılama yönünden stratejik önemi bilinmektedir. Dinsel olarak da Yahudi kutsal kitabında Golan‟a yapılan atıflar pek çok dinci Yahudi‟nin gözünde Golan‟ı kutsallaĢtırmakta ve Büyük Ġsrail‟in vazgeçilmez bir parçası olarak görmelerine neden olmaktadır. Ancak çoğu zaman Ġsrail iç politikasında uzlaĢılmaz tartıĢmalara da neden olan bu konuda son dönemde daha ılımlı bir hava oluĢtuğu görülmektedir. Ġsrail kamuoyunun geçmiĢe nazaran daha büyük bir bölümü hatta yarısı , kapsamlı bir barıĢ anlaĢması karĢılığında, Golan‟dan çekilmeyi destekler duruma gelmiĢtir.Golan‟dan çekilme Ġsraillileri Batı ġeria ve Gazze‟den çekilme kadar endiĢelendirmemektedir. Suriye Ġçin Golan Suriye‟de bir nesil “Golan‟ı geri almak ya da al(a)mamak iĢte bütün mesele bu!” parolası ile büyümüĢtür. Golan Tepeleri‟nin kaybedildiği 1967 yılındaki Altı Gün SavaĢı sırasında Suriye‟nin Savunma Bakanı olan Hafız Esad, 1971 yılında yönetimi ele geçirdiği günden ölümüne kadar Golan‟ın mutlaka geri alınacağını yinelemiĢtir. Hafız Esad ile birlikte Golan meselesi Suriye için bir var oluĢ mücadelesine dönüĢmüĢtür.2 Suriye ve Ġsrail, 1992‟de Madrid‟te baĢlayan Orta Doğu BarıĢ Süreci çerçevesinde Golan Sorunu‟nu ele almak için barıĢ masasına oturmuĢtur. Ancak bu iki ülke 2000 yılında görüĢmelerin kesilmesinden sonra tekrar barıĢ masasına oturmayı baĢaramamıĢtır.Gayri resmi yollardan Türkiye ve bazı Avrupa ülkelerinin arabuluculuk giriĢimlerinden de somut sonuçlar elde edilememiĢtir. Ancak 2007 Ocak ayında Haaretz gazetesinde Suriye ile Ġsrail arasında Eylül 2004‟ten Temmuz 2006‟ya kadar süren gizli barıĢ görüĢmeleri olduğunu haberi çıkmıĢtır.Aynı haberde Ġsrail ve Suriye temsilcilerince müzakere edilmiĢ bir barıĢ anlaĢması taslağından da söz edilmiĢtir. Haaretz gazetesindeki bu habere göre bu taslak öncelikle Ġsrail‟in Golan‟dan 4 Haziran 1967 sınırlarına çekilmesini öngörüyordu. Bununla birlikte Suriye tamamen çekilmenin 5 yılda Ġsrail ise 15 yılda olmasını öngördüğü için anlaĢmazlık çıkıyordu. Tampon bölgedeki Galile Gölü‟nün ortak kullanıma açık park yapılması ve parkın Golan‟ın büyük kısmını içine alması 2 a.g.e. 220 planlanıyordu. Ġsrailliler parka serbestçe girebilecekti. Ürdün Irmağı ve Galile Gölü‟nün sularının kontrolü Ġsrail‟e kalıyordu. Sınırın askerden arındırılması da dörtte bir oranında Ġsrail‟in lehine yapılacaktı. Ancak bu haber Suriye ve Ġsrail yönetimince hemen yalanlanmıĢtır. Ancak son günlerde gündemde yer alan Suriye Ġsrail BarıĢı daha önce hazırlanan altyapının gerçek olduğunu ortaya çıkartmıĢtır. .Yapılan yorumlarda Ġsrail‟in Golan‟dan çekilmesi için bir dizi güvenlik düzenlemelerine ihtiyaç duyacağı da belirtilmektedir. Bunların arasında tarafların Golan Tepelerine erken uyarı istasyonları kurmaları bulunmaktadır. Bunun yanısıra Ġsrail Suriye‟nin Golan‟daki Yahudi yerleĢimlerinin bulunduğu toprakları kiralamasını isteyeceği de belirtilmektedir..Ancak bunların arasında su kaynaklarının kullanımı ile ilgili herhangibir açıklamanın bulunmaması dikkat çekicidir. Ġsrail’in Su Bütçesi ve Golan Ġsrail‟in Ulusal altyapı Bakanlığı Su Komisyonu Planlama Bölümü tarafından Temmuz 2002 tarihinde hazırlanan “ 2002-2010 Arasında Su Kaynaklarının GeliĢtirilmesi Master Planı”nda Ġsrail‟in Su Bütçesi çalıĢması da yer almaktadır. Bu bütçede 2010 yılında Ġsrail‟in toplam su kullanımının 2,5 milyar m3/yıl olacağı ve bunun 500 milyon m3‟ünün ilave su kaynağı olarak deniz suyu arıtımından karĢılanacağı belirtilmiĢtir.Master Plan‟ın Yönetici Özetinde 20 Mart 2002‟de Ġsrail Hükümetinin deniz suyu arıtma tesisi kurmayı kabul ettiği ve kapasiteyi 2010 yılında 540 milyon m3/yıl‟a çıkartmayı planlandığı yer almaktadır. Ġsrail‟in bu Su Master Planında Golan‟dan her yıl çekilen yaklaĢık 300 milyon m3‟lük suyun bütçeden çıkması ihtimali doğal olarak yer almamıĢtır.Ancak Ġsrail hızlı bir denizsuyu arıtma atağı baĢlatmıĢtır.Yılda yaklaĢık 120 milyon m3 kapasiteli AĢkelon tesisi 2005 yılında iĢletmeye girmiĢtir.Ġsrail‟de 2007 yılının Eylül ayında iĢletmeye giren ikinci tesis ise yılda 30 milyon m 3 su arıtma kapasitesi olan Palmachim tesisidir.Hadera yakınlarında bulunan ve inĢa halinde olan üçüncü tesisin yılda 100 milyon m3 kapasiteli olacağı ve 2010 yılında tamamlanacağı açıklanmıĢtır. Dördüncü tesis için ise henüz ihaleye çıkılmıĢ olup bunun da 2011 yılında tamamlanacağı ifade edilmektedir.Ġsrail‟in ulusal altyapı bakanı Benjamin Ben –Eliezer 2013 yılına kadar evsel su tüketiminin % 70‟ini arıtılmıĢ deniz suyu ile karĢılamayı planladıklarını belirtmiĢtir. Su Temini Genel Müdürü Hezi Kugler 2013‟e kadar Ġsrail‟in deniz suyu arıtma tesisi kapasitesinin yılda 505 milyon m3‟e çıkartılacağıni ifade etmiĢtir.. Bu da 2002 yılında yapılan Master planın hedefine sadece 3 yıllık bi r gecikme ile ulaĢılabileceğini ortaya 221 koymaktadır. Ġsrail‟in bu su temin atağı ilave su kaynağı temini için deniz suyu arıtımını tercih ettiğini ve bu kararını uygulamaya geçirdiğini göstermektedir. Türkiye’den Arabuluculuk Ġstendi BaĢbakan Erdoğan‟ın 26 Nisan 2008 tarihinde Suriye‟ye yaptığı resmi ziyaretin amaçlarından biri Ġsrail ve Suriye arasında arabuluculuk olarak açıklanmıĢtır. Bölgede Türkiye‟nin arabuluculuğunda bir anlaĢma zemini bulunmaya çalıĢılmaktadır.Ancak Türkiye‟den bölge istikrarı için bu arabuluculuktan daha fazla bir katkı istenebilir. Ġsrail, Türkiye‟den arabuluculuk isterken Türkiye‟nin Su denklemini çözecek etkili bir aktör olduğunu da dikkate almıĢ olması kuvvetle muhtemeldir. ġam‟da yapılan bu görüĢmelerde Ġsrail‟in Golan‟dan çekilmesi sonrasında Fırat nehrinden Suriye‟ye daha fazla su bırakılması konusunun da gündeme gelmiĢ olması kuvvetle muhtemeldir. Basında çıkan haberlere göre BaĢbakan Erdoğan ve Suriye Devlet BaĢkanı BeĢar Esad arasındaki görüĢmede Suriye‟nin Asi Nehri üzerindeki baraj kapaklarının bir ay önce kapatılarak su tutulması sonucu ortaya çıkan su sorunu da masaya yatırılmıĢtır. Yapılan görüĢmede Suriye‟nin baraj kapaklarını açarak Türkiye‟ye su bırakması kararlaĢtırılmıĢtır. Bu durum görüĢmede Suriye‟nin Fırat suyu ile ilgili bazı taleplerinin de gündeme gelmiĢ olma ihtimalini güçlendirmektedir. 2.5.1 Su Denklemi’nin Çözümünde Dicle ve Fırat Suları Ġsrail‟in su tüketiminin yüzde 15'ini karĢıladığı Golan‟dan kayıtsız Ģartsız çekilmesinin beklenmesi çok gerçekçi olmayacaktır. Ġsrail Golan‟dan çekildiğinde stratejik bir coğrafya bölgesinin yanısıra bölgedeki stratejik doğal kaynak olan su yu da bırakmak durumunda kalacaktır. Ġsrail halen doğal su kaynaklarının tümünü çekip kullandığı için bundan sonraki ilave su ihtiyacını deniz suyu ve atık su arıtımı gibi doğal olmayan alternatif su kaynaklarından karĢılamak zorundadır. Bu nedenle Ġsrail‟in Golan ve Tepelerinden çekilmesi sonrasında su bütçesinde ortaya çıkacak açığı kapatmak için ilave su kaynağı geliĢtirmesi gerekecektir. Ġsrail Hükümeti 2002 yılında, gelecekte su bütçesindeki açığı deniz suyu arıtma tesisleri kurarak karĢılama kararı almıĢtır. Bu kapsamda hızla gerçekleĢtirdiği yatırımlarla 2013 yılındaki su 222 tüketiminin yaklaĢık beĢte birini arıtılmıĢ deniz suyundan karĢılamayı planlamıĢtır.Deniz suyu arıtma teknolojisine oldukça yakın olan Ġsrail‟de bu uygulanmanın tedrici bir Ģekilde arttırılarak Golan‟dan çekilen suyun yerine arıtılmıĢ deniz suyunun ikame edilebilmesi mümkün görünmektedir. Ancak deniz suyu arıtma maliyeti dikkate alındığında Ġsrail‟in Golan‟dan çekilmesi ülkenin su temini maliyetini arttıracaktır. Ġsrail ve Suriye arasındaki barıĢ görüĢmelerinin 2004‟ten bu yana gizli bir Ģekilde sürdüğü iddiaları bulunmaktadır .Bu nedenle daha önceden Ġsrail‟in Golan‟dan çekilmesiyle oluĢacak su açığı konusunda alınacak bazı iç ve dıĢ tedbirlerin düĢünüldüğü söylenebilir.Bunlardan birincisi bu açığın Ġsrail‟deki deniz suyu arıtma kapasitesini arttırarak karĢılanmasıdır.Bu konuda altyapısal bir geliĢme sağlanmıĢtır. Ancak bu çözümün pahalı olduğunu düĢünen Ġsrail Golan Tepeleri'nden çekilse bile kendisi için son derece önem taĢıyan doğal su kaynaklarını elden çıkarmak istemeyebilir. Ġsrail'in Golan‟daki topraklardan taviz verebileceği, ancak bu bölgedeki su kaynaklarından kolay kolay vazgeçmeyeceği açıktır. Ġsrail‟in geçmiĢten beri Suriye'nin Golan'daki kaybının Fırat'tan verilecek fazla suyla kapatılmasını istemekte olduğu bilinmektedir.Bu nedenle Ġsrail-Suriye barıĢ görüĢmelerinde Fırat'ın suları da bir kart olarak masaya gelebilecektir. BaĢka bir deyiĢle, Golan‟daki su kaynakları Ġsrail‟de kalırsa, Türkiye‟den Fırat üzerinden Suriye‟ye daha fazla su bırakması istenebilir.Bazı uzmanlar bu tezin yalnızca Ġsrail-Suriye barıĢı için geçerli olmayıp Ortadoğu Su Denkleminin baĢka bilinmeyenlerini de çözebileceğini ileri sürmektedir.Türkiye'nin Fırat'tan daha fazla su bırakması, Ġsrail'i baĢka açılardan da rahatlatacağı ileri sürülmektedir.. Kudüs'teki Ġbrani Üniversitesi profesörlerinden Hillel Shouval „a göre;“Türkiye Suriye'ye daha fazla su verirse, Suriye de Ürdün'e Yarmuk ırmağından daha fazla su akıtabilecek. Ürdün'ün sulama imkanları artınca da Ghor kanalından Filistinlilere yılda yüz milyon metreküp su sevketmesi mümkün olacaktı” Ġsrail‟in Golan‟dan çekilmesi Ortadoğu Su denklemi‟nin yeni yöntemlerle çözümünü tekrar masaya taĢıyacaktır. Bölgedeki hızlı siyasi geliĢmeler de ele alındığında, Ġsrail‟in Golan‟dan çekilmesi sürecinde Türkiye‟nin de Ortadoğu Su Denklemi‟nin içine çekilip daha fazla bir rol üstlenmesinin istenebileceği görülmektedir.Aslında Türkiye bu sürece Ģimdiden arabulucu olarak da olsa müdahil olmaya baĢlamıĢtır bile. Ancak Golan süreci Türkiye tarafından çok dikkatli ve öngörülü olarak takip edilmelidir.Çünkü Dicle ve Fırat Nehirleri iyi bir planlama ile Türkiye,Suriye Irak‟ın su taleplerini karĢılayabilir.Ancak bu suyun bölgedeki diğer ülkeler arasındaki hidropolitik sorunların çözümünde kullanılması havzanın su dengesi açısından mümkün değildir. Bu çabaların bu dengenin bozulmasına ve Ortadoğu Su Denkleminin uzun bir süre çözümsüz kalmasına neden olabileceği gözden ırak tutulmamalıdır. 223 2.5 Suriye’nin AĢırı Su Taleplerinin Açıklanmayan Nedenle ri; 1) Daha öncede değindiğimiz gibi, sulardan yararlanma konusunda, Dünya coğrafyasının belli bir kesiminde bulunan, ya da bölge devletleri diyebileceğimiz bir grup devletin genelde su sorunları varsa, bu bölge devletlerinden o sulara kıyıdaĢ olanların kullanım haklarından söz edilebilecektir. KıyıdaĢ değilse, yani o sularla doğrudan iliĢkisi yoksa bu sular üzerinde paylaĢma amacıyla hukuki açıdan herhangi bir hak iddiasında bulunması söz konusu olmayacaktır. Örneğin Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ya da Yemenin Fırat ve Dicle ile ilgili bir hak talebi söz konusu değildir. KıyıdaĢ olan Suriye ile Irak ise bugüne dek sulayacakları topraklarının envanterini, ürün patenini, sulama suyu gereksinimini, içme -kullanma suyu gereksinimini saptayıp açıklayamamıĢlardır . Bu tür bir envanter çalıĢması için ne yeterli kadroları, nede teknolojik birikimleri vardır ve yakın bir zaman içinde de bu imkânları sağlamaları söz konusu olmadığından Türkiye'nin önerilerine açık ve net bir biçimde, bilimsel gerekçelere dayalı olarak karĢı çıkamamaktadırlar. Oysa Türkiye çalıĢmalarını sürdürmekte ve peĢ peĢe GAP'ın ünitelerini devreye sokmakta, GAP projesi nedeniyle Türkiye‟nin gereksinim duyduğu su miktarı belirginleĢmektedir. ĠĢte bu nedenle huzursuz olan bu iki mansap ülkesi mevcut su potansiyelinin yarısının bile üstüne çıkarak taleplerde bulunmakta, terör dâhil her kozu kullanarak, aynı sorunları olan ve mansap ülkesi durumunda bulunan ülkelerden Türkiye karĢısında bir blok yaratmaya çalıĢmaktadırlar. 2)Suriye'nin Ürdün, Ġsrail ve Lübnan ile su sorunları halen çözümlenmemiĢtir. Yarmuk ırmağı ve özellikle Golan su kaynaklarının Suriyeaçısından geleceği Ģimdilik tahmin edilememektedir. Önemli ölçüdeki su kaynaklarını Ġsrail‟e kaptıran Suriye‟nin makul olmayacak ölçülerde taleplerde bulunarak su açığını kapatmaya çalıĢırken diğer bölge devletleri ile birlikte Türkiye'yi de Ortadoğu su sorunları potasının içine çekmek istemektedirler. Dolayısı ile de Ġsrail'in, Ürdün'ün su sorunlarını daha kolay bir biçimde çözme olanağı yaratmak için; "Suriye'nin Türkiye'den daha fazla su alması, bu ölçüde de güneyine daha fazla su bırakması" düĢüncesini gerçekleĢtirmeye çalıĢmaktadır. 3)Suriye öteden beri Arap Ülkeleri arasında en az petrol üreten, petrol fakiri bir ülke olarak tanınırdı. Irak'tan çıkıp Suriye üzerinden Akdeniz‟e ulaĢan. Kerkük-Banyas.PP hattından yıllarca 224 yararlanarak petrol açığını bu yoldan gidermiĢtir. Ancak, son yıllarda büyük bir atılım yaparak kendisine yetecek petrolü üretmeye baĢlamıĢtır. Özellikle DEIR EZ ZOR Bölgesinde azımsanmayacak petrol üretimine baĢlamıĢtır. Nisan 1996 itibarı ile Suriye'nin petrol üretiminin günde yaklaĢık 580 bin varile ulaĢtığını, aynı tarihte Türkiye'nin günlük petrol üretiminin 50 bin varil olduğunu belirtecek olursak bu artıĢın ne kadar büyük olduğu anlaĢılır. Bu boyutlarda üretilen petrolün nerelerden çıkarıldığını incelediğimiz zaman çok ilginç bir tablo ile karĢılaĢırız; Biraz önce de belirtildiği üzere en büyük petrol üretim bölgesi, Fırat kıyısında bulunan DEIR EZ ZOR kenti, Suriye'nin petrol merkezi haline gelmiĢtir. Bu kente yakın bir bölgede birleĢen Fırat ve Habur ırmaklarının Türkiye topraklarından çıkarak birleĢme noktasına ulaĢırken geçtikleri güzergâhlar arasında kalan bölge Suriye‟ye nin petrol kuyularının % 80 ninin bulunduğu bölgedir. Ġncelenecek petrol haritalarında görüldüğü üzere bu iki ırmak çoğu zaman petrol yataklarının üzerinden akarak birleĢmektedirler. Petrol yatakları ile ırmak yataklarının üst üste çakıĢması veya çok yakın olması, petrol arama ve üretme çalıĢmalarında Suriye ye eĢsiz bir olanak tanımaktadır. Haritalardan da görüleceği üzere bu sahada yoğun bir çalıĢma vardır. Türkiye'de Atatürk Barajı inĢaatı sırasında Ģantiye nüfusunun zaman zaman 15 bin rakamına ulaĢtığı düĢünülürse söz konusu petrol sahasındaki yü zlerce Ģantiyede çalıĢanların ihtiyaç duyduğu içme-kullanma suyu ile bu tesislerde ihtiyaç duyulan suyun ulaĢacağı miktar tahmin edilebilecektir. Öte yandan Suriye'nin bu bölgede yaptığı ve giderek sayısı artan petrol arama ve çıkartma sahalarında, aĢarı s u kullanımını gerektiren "su sondajları" yöntemini uyguladığı duyulmaktadır. Bu husus bugüne kadar Suriye tarafından deklare edilmemiĢse de ekteki haritalara bakıldığında, su ile petrol yatağının bu denli yakın hatta üst üste çakıĢtığı bir durumda bu metod un denenmediğini söyleyebilmek mümkün değildir. Suyun bu kadar az ve önemli olduğu ve ihtilaf yaratır hale geldiği bir coğrafyada, bu tür savurgan bir kullanımın uluslararası kamuoyunca hiçte olumlu karĢılanmayacağını Suriye elbette bilmektedir. Ülkemizde ilgili kuruluĢların bu gizli kalan konuyu araĢtırması, Türkiye açısından önemli bir çalıĢma olacaktır. Suriye‟nin Türkiye'ye mantıklı ve bilimsel gerekçe göstermemesinin, makul olmayan ölçüde su taleplerinin sürdürülmesinin nedenlerinden birisisinin de açıklanan "su enjeksiyonları" olduğu kanısındayım. 4) Suriye öteden beri Hatay ilinin haksız bir biçimde Fransız Manda Yönetimi tarafından Türkiye‟ye bırakıldığını, Fransız yönetiminin Suriye adına yapmıĢ olduğu anlaĢmaları tanımadığını belirterek, suni bir b içimde "Hatay sorunu" 225 yaratmaya çalıĢmaktadır. Bu iddiasının gündemde kalabilmesi, giderek kendi lehine çözüme kavuĢturması için de daha güçsüz, daha çok sorunlara bulanmıĢ bir Türkiye istemektedir. Yıllardır iktidarda olan Suriye Bas Partisinin iç ve dıĢ politikası bu nedenle Türkiye ve Ġsrail ile devamlı sorunları tırmandırma ilkesi üzerine kurulmuĢtur. Türkiye'den su potansiyelinin % 50 sinin üzerinde talepte bulunmasının, oluĢmakta olan Uluslararası normlarla ilgili görüĢlere uymayan fahiĢ taleplerinin altında bu gerekçeler yatmaktadır. Şekil 1 Suriye'nin Yıllara Göre Petrol Üretimi Üretilen Petrol Miktarı (Varil/Gün) 700000 600000 500000 400000 300000 200000 100000 19 80 19 81 19 82 19 83 19 84 19 85 19 86 19 87 19 88 19 89 19 90 19 91 19 92 19 93 19 94 19 95 19 96 19 97 19 98 19 99 20 00 20 01 20 02 20 03 20 04 20 05 20 06 20 07 0 Yıllar Kaynak : CIA factbook and SPC (Syrian Petroleum Company) 1980 „li yılların baĢında günde yaklaĢık 180 000 varil olan Suriye‟nin Petrol üretimi 1990‟lı yıllardan itibaren yaklaĢık 500 000 varile çıkmıĢtır (ġekil1). Literatürde 1 varil petrolün çıkartılması için 2-10 varil arasında su kullanıldığı belirtilmektedir. 1 standart petrol varili 159 litredir.Suriye‟nin günlük petrol üretimi 500 000 varil ve 1 varil petrol üretimi için 5 varil su kullanıldığı kabul edildiğinde günlük su ihtiyacı 2,5 milyon varil olmaktadır. Bu da günde yaklaĢık 400 000 m3 su demektir. Bu miktar Ankara‟nın günlük su ihtiyacının yaklaĢık yarısıdır. Suriye‟nin mevcut ve geliĢtirilen Petrol yatakları Habur ve Fırat nehrinin altındaki zonlarda ve bu iki nehrin birleĢtiği Dayr Az Zawr bölgesi civarındadır. Bu da petrol üretimi için gerekli olan suyun Fırat nehri ve kollarından sağlanıyor olma olasılığını güçlendirmektedir. 226 2.5 Türkiye Avrupa Birliği ĠliĢkilerinde Fırat ve Dicle Nehirleri Avrupa Birliği Komisyonu‟nun 06/10/2004 tarihinde Brüksel‟de açıkladığı, Türkiye‟nin AB‟ye GiriĢi 2004 Düzenli Ġlerleme Muhtemel Üyeliğinin Raporunun çalıĢma belgelerinden birisi olan, “Türkiye‟nin Avrupa Birliği‟ne Etkileri” baĢlıklı komisyon birimleri çalıĢma belgesinde; UlusaĢırı Konular baĢlığı altında “Bölgede önemi bulunan konulardan biri kalkınma ve sulama için gerekli suya eriĢimdir. Ortadoğu‟da su konusunun stratejik önemi önümüzdeki yıllarda artacaktır. Türkiye‟nin katılımıyla birlikte su kaynaklarının ve altyapı projelerinin uluslararası yönetimi (Fırat ve Dicle havzaları üzerindeki barajlar ve sulama projeleri, Ġsrail ve komĢuları arasında su alanında sınır ötesi iĢbirliği) AB açısından önemi bir konu haline gelebilecektir”. Ġfadesi yer almaktadır ( http://www.belgenet.com/arsiv/ab/etki_2004.html ) . Dolayısıyla AB Fırat ve Dicle nehirlerine uluslararası bir kaynak ve sorun olarak bakma eğilimindedir. Bu yaklaĢım Türkiye’nin kendi doğal kaynaklarının kontrolü hususunda hassasiyetini korumak zorunda olduğunu göstermektedir 2.5 1 AB Su Yönergesinde Uluslararası Nehir Havza Yönetim Planı AB‟nin Su Politikası alanındaki davranıĢını belirlemek için çıkartılan 23 Ekim 2000 tarihli 2000/60 EC Çerçeve Yönergesinde nehir havza planı hazırlanması ile ilgili açıklamalar da yer almaktadır. Bu yönergenin Nehir Havzası Yönetim Planı ile ilgili 13üncü Maddesine aynen “AB üyesi ülkelerinin sınırları dıĢına uzanan uluslararası nehir havzaları için tek bir nehir havzası yönetim planı oluĢturulmaya çalıĢılmalıdır.” ifadesi yer almaktadır. Ancak daha sonra ise bazı bölgelerde uluslararası nehir havzalarında tek bir yönetimin uygulanabilme zorluğu görülmüĢ ve “Bunun mümkün olmadığı yerlerde bu havza planı en azından ilgili AB üyesi ülkenin sınırları içinde yer alan nehir havzası bölümünü kapsamalıdır.” denmiĢtir. Bu da Dicle ve Fırat havzasında komĢu ülkelerle birlikte tek bir Havza Yönetim Planının oluĢturulması konusunda AB Yönergesinin bile belirli esneklik taĢıdığını ortaya koymaktadır. Ancak Su Politikası Çerçeve Yönergesinde bu esneklik tanınırken çalıĢma belgesi ve ilerleme raporlarında Ġsrail de konuya dahil edilerek Ortadoğu gibi sürekli çatıĢma altında olan ve sınırlarının değiĢebileceğinden söz edilen bir bölge için bu talep daha katı bir Ģekilde ifade edilmektedir. 227 EKLER: EK 1 DĠCLE-FIRAT HAVZASI SU POTANSĠYELĠNĠN ÜLKELERE DAĞILlMI Yıllık Ortalama AkıĢ Dicle ve kolları Fırat ve kolları Dicle-Fırat Havzası 3 *km /yıl % km3/yıl % km3/yıl % TÜRKĠYE 21,33 43 31,61 89 52,94 62 SURĠYE 0,00 O 4,00 11 4,00 5 IRAK 28,67 57 0,00 O 28,67 33 100 35,61 100 TOPLAM * 50,00 85,61 100 km3: milyar m3 228 EK 2 DEVLET SU ĠġLERĠ GENEL MÜDÜRLÜGÜ'NÜN TEġKĠLAT VE GÖREVLERĠ HAKKINDA KANUN TASARISI TASLAĞI (EK-1) Birinci Kısım Amaç, Görev, Yetki ve TeĢkilat MADDE 1- Bu kanun: Yerüstü ve yeraltı sularının zararlarını önlemek korunmalarını sağlamak ve bunlardan çeĢitli yönlerden yararlanmak amacıyla su kaynaklarını geliĢtirmek ve yönetmek üzere Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı "Devlet Su ĠĢleri Genel Müdür1üğü"nün kurulması, teĢkilat, görev ve yetkileri ile ilgili esasları düzenlemektir. Bu kanunda Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü, "DSĠ" rumuzu ile ifade edilmiĢtir. Görev ve Yetkiler MADDE 2- Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü'nün görev ve yetkileri Ģunlardır; a) Ülke genelinde yerüstü ve yeraltı su kaynaklarının planlamalarını yaparak kaynakların çok amaçlı kullanılmasında ekonomik faydalar ve sosyal zaruretlerde gözetilerek, her bireyin yeterli ve uygun kalitede su ihtiyacını karĢılaması dikkate alınarak, su kaynaklarını ihtiyaçların önem ve önceliklerine göre sırasıyla içme, kullanma, doğal yaĢamı sürdürme, sulama, endüstri suyu temini ile enerji üretimi ve diğer amaçlara tahsis etmek, amaçlar arasında tahsisi değiĢtirmek; su kaynaklarının havza bazında entegre yönetimi için, sürdürülebilir kullanımının sağlanması da dikkate alınarak; gerekli planları, yönetim modelleri ve uygulama programlarını Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanlığı'nın onayına sunmak, b) Su kaynaklarının kullanılması ile ilgili bir faaliyetin kuruluĢ kanunlarına göre mahalli veya merkezi kuruluĢlardan" birinin yetkisinde bulunmuĢ olmakla beraber mevzi Ģekilde de olsa, su kaynaklarının kullanımında azami faydanın sağlanması için her kuruluĢ "Su Kaynakları Bilgi Sistemini" kurmak zorundadır. Ġlgili kuruluĢ, bu hususu sağlamak için Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü'nün uygun görüĢünü alır, Her ne suretle ve vasıta ile olursa olsun, su kaynaklarının kullanılması ile ilgili olarak yapılmıĢ, yapılmakta olan yapılacak bütün faaliyetler üzerinde DSĠ Genel Müdürlüğü'nün denetleme hakkı mevcut olup, bu haktan sözleĢme dâhil hiçbir Ģekilde vazgeçilemez. Sınır oluĢturan veya sınır aĢan sular gibi komĢu ülkelerle ortak su kaynakları konusunda; hidroelektrik, hidrojeolojik, jeolojik veya sondaj, harita alımı gibi veri toplamak niteliğinde olan, teknik araĢtırmalar için; izin ve karar verilmesine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkili olup, diplomatik iĢlemler DıĢiĢleri Bakanlığı 'nca yürütülür. c) TaĢkın sular ve sellere karĢı koruyucu tesislerin ülke genelinde etüd, plan ve programlarım, inĢaatlarım yapmak, yaptırmak; Mahalli idarelere taĢkın sulara ve sellere karĢı koruyucu tesis yapma izni vermek, bu idareler arasında koordinasyonu sağlamak, d) Sulama tesisleri kurmak, sulama sahalarında mevcut parsellerin tamamı veya aksamım gösterir harita, plan ve projelerini yapmak, yaptırmak ve icabı halinde kadastrosunu yapmak, Genel Müdürlükçe inĢa edilecek olan sulama projelerinde, faydalanabileceklerin katılımı halinde projeye öncelik tanınır, proje bedeline katılım payı oranı her yıl Bütçe Kanunun ile belirlenir bu hususlara ilgili esaslar Genel Müdürlükçe hazırlanacak bir yönetmelikle tespit edilir. Bakanlar Kurulunun uygun göreceği projelerde, isteğe bağlı veya kamu yaran karan alınmak Ģartıyla proje bazında tarla içi hizmetleri ile birlikte arazi toplulaĢtırması yapmak veya yaptırmak; ToplulaĢtırma ile ilgili esaslar Bakanlar Kurulunca 6 ay içerisinde çıkarılacak bir yönetmelik belirlenir. e) Lisans almaya gerek kalmaksızın Hidroelektrik Enerji üretimi ile ilgili her türlü tesisleri kurmak, kurdurmak; f) 20.02.2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununu ve bu kanuna istinaden çıkarılmıĢ olan Elektrik Piyasası Lisansı Yönetmeliğine göre Hidroelektrik kaynaklan için üretim lisansı almak amacıyla Su Kullanım Hakkı anlaĢması imzalamak üzere aynı bölge ve aynı kaynak için Genel Müdürlüğe birden fazla baĢvuru yapılması halinde, Enerji Piyasası Düzenleme Kuruluna bildirilecek tüzel kiĢiyi; fizibilite esas alınarak yapılacak asgari yeterlilik değerlendirmesi sonucuna göre, yeterliliği sağlayanlar arasında en yüksek "havza hidroelektrik gözlem ve değerlendirme ve kontrol hizmet bedeli"ni ödemeyi teklif eden olarak belirlemek, Tüzel KiĢinin belirlenmesi ile ilgili iĢlemlere dair usul, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nca çıkarılan Elektrik Piyasasında Üretim Faaliyetlerinde Bulunmak üzere Su Kullanım Hakkı AnlaĢması imzalanmasına iliĢkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte belirlenir. Havza hidroelektrik gözlem ve değerlendirme ve kontrol hizmet bedelinden elde edilecek gelirler, Genel Bütçenin CB) iĢaretli cetveline gelir, diğer taraftan yatırım ve kamulaĢtırma giderlerini ihtiva eden sermaye giderleri hizmetinde kullanılmak üzere Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü bütçesine ödenek kaydetmeye Maliye Bakam yetkilidir. Sermaye ödenekleri "Yıl Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve Ġzlenmesine Dair Karar" hükümlerine göre yılı yatırım programıyla iliĢkilendirilir. g) Mahalli Ġdarelerce gerçekleĢtirilen su ve kanalizasyon hizmetlerinde proje öncesi ve soması gerekli teknik kontrolleri yapmak, kesin projelerin uygulanabilirlik kararını vermek; bu iĢ için Bayındırlık Müdürlükleri, Büyük 229 ġehir Belediyeleri, Ġl Özel Ġdareleri ve Belediyelik emrinde çalıĢacak, lüzumlu bilgiye sahip elemanları yetiĢtirmek h) Akarsu ve Baraj gölleri ve doğal göllerde düzenleme yapmak ve icap edenleri seyrüsefere elveriĢli hale getirmek, ı) Yerüstü ve yeraltı sularının her türlü kirlenmeye ve sair müdahalelere karĢı korunmasını sağlamak amacıyla, kullanım amaçlarına göre su kaynaklarının alıcı ortam kalitesine iliĢkin olarak her türlü teknik, Ġdare ve hukuki tedbirleri belirlemek ve bunların uygulanması konusunda Çevre ve Orman Bakanlığı ile iĢbirliği yapmak, i) Yukarıdaki fıkralarda yazılı iĢlerle ilgili olmak üzere yerüstü ve yeraltı sularının her türlü nicelik ve nitelik açısından tespiti ve korunmasına yönelik olarak veri toplamak değerlendirmek su kaynaklan bilgi sistemini kurmak ve su kaynaklan sicillerini tutmak. j) Yukarıdaki fıkralarda yazılı olan veya devraldığı tesislerin çalıĢtırılması, bakım ve onarım dâhil, iĢletmelerini sağlamak, lüzumu halinde tesisleri gerçek ve tüzel kiĢilere devretmek üzere Maliye, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlıklarına teklifle bulunmak. k) 4628 Sayılı Kanun'a istinaden Özel Hukuk Tüzel KiĢilerince inĢa edilen Hidroelektrik amaçlı her tür su yapısının projesini onaylamak inĢaatını denetlemek. Yukarıdaki fıkralarda belirtilen proje onaylamak ve inĢaatı denetlemek hizmetini iliĢkin bedel bu konuda DSĠ Genel Müdürlüğünce hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenir. Bu gelirlerden Genel Bütçenin (B) iĢaretli cetveline gelir, diğer taraftan yatırım ve kamulaĢtırma gelirlerini ihtiva eden sermaye giderleri hizmetlerinde kullanılmak üzere Devlet Su ĠĢleri bütçesine ödenek kaydetmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir. Sermaye ödenekleri "Yılı Programının Uygulanması Koordinasyonu ve Ġzlemesine Dair Karar" hükümlerine göre yılı yatırım programı ile iliĢkilendirilir. l) Yukarıdaki fıkralarda yazılı iĢlerle ilgili olmak üzere rasat, tecrübe, istatistik, araĢtırma ve her türlü istikĢaf iĢlerini yapmak ve ezcümle toprağın cins ve karakterini, yetiĢtirilecek mahsul nevilerini ve elde edilecek zirai, iktisadi faydalan ve verimlilik derecelerini tespit etmek ve bu mevzularda gerektiğinde ilgili Bakanlık ve müesseselerden faydalanmak, amenajman planlan hazırlamak ve bunları temin edecekleri fayda ve ele alınmalarındaki zaruretlere göre seçmek, sıralamak ve Bakanlığa teklif etmek. m) Yukarıdaki fıkralarda yazılı iĢlerin her türlü etüd, planlama, projelerini ve inĢaatını yapmak veya yaptırmak. n) Devlet Tüzel kiĢiliği içinde yer alan kurum ve kuruluĢlarla bağlı iĢletmeler ve diğer gerçek ve tüzel kiĢiler tarafından yapılmıĢ olup, kamu yaran bulunan ve Genel Müdürlüğün görevi ile ilgili iĢlere ait proje ve keĢif evraklarını tetkik ve tasdik etmek, inĢaatın yapılmasını, proje ve teknik yeterliliklerine uygunluğunu kontrol etmek ve bu iĢlerin etüd ve projelerini uygun gördüğü bir ücret mukabilinde yapmak veya yaptırmak. o) Genel Müdürlüğün vazifeleri içinde bulunan iĢlerin yapılmasına lüzumlu arazi ve gayrimenkulleri kanunlarına göre geçici olarak iĢgal etmek, tahsisini almak veya kamulaĢtırmak. p) Yönlendirme faaliyeti kapsamında politika standart ve prosedürlerin geliĢtirilmesi de dâhil olmak üzere yönetsel araĢtırmalar ve organizasyon çalıĢmaları yapmak veya yaptırmak. r) Genel Müdürlüğün yukarıdaki fıkralarda yazılı çalıĢmalarının yürütülmesine ve geliĢtirilmesine muhtevi garaj ve atölyelerin makine ve malzeme ambar ve depolarını, idare binalarını, servis ve akaryakıt tesislerini, laboratuarları, deneme istasyonlarını iĢletme ve kurumun emniyetini sağlayacak bina ve lojmanlarla telefon Ģebekelerini, radyo ve verici istasyonlarını, Genel Müdürlüğün görevlerinin verimli yönetimine yarayacak diğer tesisleri yapmak veya yaptırmak, teçhiz etmek kiralamak ve bakımlarını temin etmek. s) Genel Müdürlüğün çalıĢma konusuna giren iĢleri yapmak için gerekli malzeme, makine, teçhizat ve taĢıtları seçmek, sağlamak, çalıĢtırmak icabında kira mukabili vermek ve bunlar için gerekli tamir atölyeleri ile tesisleri kurmak ve iĢletmek. Ģ) Kanunlarla verilen görevleri ve Genel Müdürlükçe tarafından verilecek benzeri diğer görevleri yapması. Su Kaynakları MADDE 3- Bu kanunda anılan "Su Kaynağı" ibaresi, doğal halde veya düzenlenmiĢ olsun; kaynak, pınar, dere, ırmak, nehir, göl, sel. birikinti, drenaj ve kanalizasyon suları gibi bütün yeraltı ve yerüstü sularını ifade eder. 3.06.2007 tarihli ve 5686 sayılı Sıcak Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu‟na konu olan kaplıca suları ile maden suları ve Jeotermal kaynaklar bu tanımın dıĢındadır. MADDE 4- Su kaynakları, doğal servetlerden olup ilgili bulunduğu arz'ın malik ve zilyedinden bağımsız olarak Devlet'in hüküm ve Tasarrufu altındadır. Su kaynakları arz'ın mütemmim cüz'ü değildir. bir taĢınmaza malik olmak veya zilyet bulunmak, taĢınmazın altında, üstünde veya civarındaki su kaynakları üzerinde ayni bir hak tesis etmez. ġu kadar ki kaynadığı arz'ın sahibi veya zilyedinin, bu taĢınmaz için gereksinim duyduğu ölçüde kaynak üzerinde kullanma hakkı esastır. MADDE 5- Su kaynaklarından, toplum yararına en uygu düĢecek Ģekilde faydalanma esas olup; suyun kalitesi, mahallinin özelliği, zorunlu ihtiyaçları ve Ģartları baĢka türlü bir çözüm yolu gerektirmedikçe kullanma hakkı 'nın tesisinde aĢağıdaki öncelik sırası uygulanır; a)Ġçme ve kullanma ihtiyaçları, b)Hayvanlar için ve doğal hayat için gerekli su ihtiyaçları, c)Tarımsal sulama suyu ihtiyaçları, d)Enerji ve sanayi suyu ihtiyaçları, e)Ticaret, turizm, taĢıma, ulaĢım, balıkçılık, avcılık, el sanatları vesaire su ihtiyaçları ġu kadar ki, öncelik sırasında daha önce gelen ekonomik amaçlı bir ihtiyaca ayrılacak miktardan kısılmak suretiyle, birden fazla amaçların gerçekleĢeceği mümkün görülüp, su kaynaklarının daha verimli olarak değerlendirilebileceği 230 anlaĢıldığı takdirde bu çözüm yolu uygulanır. Su Bedeli: MADDE 6- Su Kaynaklarından faydalanan gerçek ve tüzel kiĢiler kullandıkları suyun bedelini öderler. Kullanılan suyun bedelinin kullanıcılara yansıtılması esasları bu kanun'un yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içerisinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Orman ve Çevre Bakanlığınca müĢtekin çıkartılacak bir yönetmelikle düzenlenir. Su Kaynaklarının Korunması MADDE 7- Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü, Su Kaynaklarının gerek fiziksel, kimyasal, biyolojik ve bakteriyolojik özelliklerine zararlı olan ve gerekse sağlık, ekonomik, estetik ve turistik değerlerini azaltan Ģekilde kullanımları ve kirlenmeleri önleyici esaslar Çevre ve Orman Bakanlığı ile koordineli bir biçimde tespit edilip uygular. Kaynağı kirletenler; kirli atık sularını arıtma tesisi kurmak veya gereken tedbirleri almak suretiyle arıtmakla veya kaynak eski haline getirilinceye kadar yapılacak masrafları karĢılamakla yükümlüdür. Kaynağın eski haline dönüĢümünde herhangi bir mazeretle iĢi uzatmak yoluna giden kirleticilerden; ıslah için Devletçe yapılan masraf, kanuni faizi ile tahsil olunur. Zarar ve ziyan tazmin ettirilmesi, faillere diğer cezai müeyyidelerin uygulanmasına mani değildir. Kirletenin su kullanıcısı olması halinde uygun bir süre tanınarak arıtma tesisi kurmaları istenir. Bu süre zarfında gerekli iĢlemleri yapmaktan imtina eden su kullanıcısının su kullanma hakkı iptal edilir. 20.11.1981 tarihli 2560 sayılı Ġstanbul Su ve Kanalizasyon Ġdaresi Genel Müdürlüğü KuruluĢ ve Görevleri Hakkında Kanun hükümleri saklıdır. MADDE 8- Arkeoloji, madencilik, galeri veya tünel inĢaatı, petrol araĢtırılması ve istihsali, su ürünleri, su sporları gibi nedenlerle yeraltı ve yer üstünde sürdürülen inĢaat, tesisat ve iĢletme iĢlerinde çalıĢmaların su kaynakları üzerinde önemli ölçüde etki yaptığı veya yapacağının anlaĢılması halinde, iĢi yürüten idare tarafından DSĠ Genel Müdürlüğüne haber verilmesi gerekli olup, doğmuĢ ve doğması olası sakıncalar yüzünden alınacak önlenmelin uygulanması ve çalıĢmaların buna göre düzenlenmesi Ģarttır. ĠKĠNCĠ KISIM Yeraltı Suları Terimler: MADDE 9- Kanunda yeraltı suyu ile ilgili olarak kullanılan terimler aĢağıdaki manalan ifade eder: Yeraltı suyu : Yeraltındaki durgun veya hareket halinde olan bütün sulardır. Yeraltı suyu deposu: Bünyesinde yeraltı suyu bulunan tabakalardır ki, bu tabakaların her hangi bir noktasından su çekildiğinde, bütün su kütlesine tesir edilmiĢ olur. Kimse: Resmi, yan resmi veya hususi hüviyeti haiz hakiki ve hükmi Ģahıslar. KomĢu: BitiĢik arazi sahibi veya aynı bölgede bulunan ve halin icaplarına göre bitiĢik arazi sahibi gibi aynı yeraltı suyu imkânlarından faydalanması lazım gelen kimse, Müracaat sahibi: Artma, kullanma veya ıslah ve tadil belgesi isteyen kimse, Belge sahibi: Arama, kullanma veya ıslah ve tadil belgesi almıĢ olan kimse, Faydalı kullanıĢ: Yeraltı suyunun içmede, temizlikte, belediye hizmetlerinde, hayvan sulamada, zirai sulamada, maden ve sanayide, sportif vesaire tesislerde kullanılması, Faydalı ihtiyaç: Yeraltı suyunu kullanacak kimsenin faydalı kullanıĢları için muhtaç olduğu su miktar, Emniyetli verim haddi: Yeraltı suyu deposu verimine zarar vermeden devamlı olarak alınabilecek su miktar, AraĢtırma kuyu su: Yeraltı suyu hakkında bilgi edinmek üzere açılan kuyular, ĠĢletme kuyusu: Ġstifadeye arz olunan kuyular, Yeraltı suyu iĢletme sahalarının tespit ve ilanı: MADDE 10- Sınırları ve yapısal özellikleri belirlendikçe yeraltı suyu sahaları, Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğünün teklifi üzerine, ilgili bakanlıkça "Yeraltı suyu ĠĢletme Alanları" kabul ve ilan edilir. Ġlan edilmiĢ yeraltı suyu iĢletme sahaları içinde kuyu açılması: MADDE 11- Yeraltı suyu iĢletme sahaları içinde 15 inci madde hükmüne göre belge alınarak açılması gereken kuyuların adedi, yerleri, derinlikleri ve diğer vasıflarıyla çekilecek su miktarı Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü tarafından tayin ve tespit edilir. Yeraltı suyu iĢletme sahalarında 15 inci madde Ģümulüne giren her türlü yeraltı suyu tesisleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca tanzim edilecek teknik talimatname hükümlerine göre meydana getirilir. Kuyu açan kimse, bulunan suyun ancak kendi faydalı ihtiyaçlarına yetecek miktarını kullanmaya yetkilidir. 231 Faydalı ihtiyaç miktarı, tahsis edilecek maksada göre ilgili bakanlıkların mütalaası alınmak suretiyle, Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü tarafından tayin ve tespit edilir. Ġlan edilmiĢ yeraltı suyu iĢletme sahaları dıĢında yeraltı suyu aranması ve kullanılması MADDE 12- Ġlan edilmiĢ yeraltı suyu iĢletme sahaları dıĢında her arazi sahibi; arazisinde yeraltı suyu aramak, suyu bulduktan sonra, bunun kendi faydalı ihtiyaçlarına yetecek miktarını kullanmak hakkına maliktir. Ancak bu iĢler 15 inci maddenin Ģümulüne girdiği takdirde belge alınması mecburidir. Faydalı ihtiyaç miktarı dördüncü madde hükümlerine göre tayin olunur. KomĢu hakkı: MADDE 13- Arazisinde faydalı ihtiyaçları için yeter miktarda su bulunmayan veya bu suyu elde etmesi fahiĢ masrafı icap ettiren bir kimsenin, komĢu arazideki yeraltı suyundan istifade Ģartları konularında halen yürürlükte olan 20.07.1961 tarih ve 5/1465 Sayılı Bakanlar Kurulu Karan ile yürürlüğe giren Yeraltı Sulan Tüzüğü uygulanır. Devlet Su ĠĢleri Umum Müdürlüğünün yetkileri: MADDE 14- Yeraltı suyu etüd ve araĢtırmaları için Devlet Su ĠĢleri, herhangi bir yerde kuyular açmak veya açtırmak hakkına maliktir. Bu kuyular için istimlâk yapılmaz. AraĢtırma kuyularından iĢletme kuyusu haline ifrağ edilenlerle, doğrudan doğruya iĢletme kuyusu olarak açılan kuyular için, kuyu yeri ile geliĢ gidiĢe lüzumlu arazi Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü tarafından istimlâk olunur. Ġstimlâk bedeli, kuyunun maliyet hesabına ithal edilir. ĠĢletme kuyularının intifa hakkı Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü tarafından Maliye Bakanlığı nın izni alınarak hakiki veya hükmi Ģahıslara devredilebilir veya kiralanabilir. Devir veya kira bedeli Devlet Su ĠĢleri Umum Müdürlüğü tarafından takdir olunur. Kuyunun intifa hakkının devrinde veya kiralanmasında arazi sahibine tercih hakkı tanınır. Belge alınması ve bilgi verilmesi mecburiyeti: MADDE 15 - AĢağıdaki (a) ve (b) fıkralarında beyan edilen kazıların yapılması veya kuyuların açılması için Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğünden belge alınması mecburidir. a) Su temini maksadıyla, kesitleri ne olursa olsun, tabii zemin üstünden itibaren derinliği Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü tarafından tespit ve ilgili bakanlığın onayından sonra ilan olunan haddi aĢan her türlü çukur, sondaj ve kuyular (el ile açılan kuyular hariç), b) Su temini maksadıyla, boylan ve kesitleri ne olursa olsun, ufki veya meyilli her türlü galeriler ve tüneller. Bu kazıların yapılması ve kuyuların açılması su temini maksadını gütmemesi halinde, bunlar hakkında belge aranılmakla beraber, Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğünün talebi üzerine bilgi verilmesi mecburidir. Arama belgesi: MADDE 16- Yeraltı suyu aranın asında belge almayı icap ettiren iĢler için bir sene süreli arama belgesi verilir. Bu süre içinde, arama bitirilmezse; belge sahibinin, sürenin son ayı içinde müracaat etmesi Ģartıyla belge bir sene için temdit edilir. Bu süre zarfında da arama bitirilmezse; belge hükümsüz sayılır ve iĢ sahibi yeniden belge alır. Kullanma belgesi: MADDE 17- Arama belgesine dayanarak arazisinde yeraltı suyu bulunan kimse, bu suyu kullanabilir. Ancak, bir ay içinde Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğüne müracaat ederek kullanma belgesi alır. Islah ve tadil belgesi: MADDE 18- Kullanma belgesini haiz bir kimse arazisindeki kuyuların veya yeraltı suyu membaların verimini artırmak veya baĢka bir maksadı sağlamak gibi mülahazalarla bunlar üzerinde kendiliğinden her hangi bir müdahalede bulunamaz veya kuyuların kullanma Ģeklini değiĢtiremez. Ancak, Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğünden "Islah ve tadil belgesi" almak suretiyle, böyle bir ameliyeye giriĢebilir. Belgelerin ücret, resim ve harçtan muafiyeti: MADDE 19 – Dokuzuncu, onuncu ve on birinci maddelerde sözü geçen belgeler hiçbir ücrete, damga resmine, harca ve sair rüsuma tabi değildir. Belge için müracaat: MADDE 20 - Arama, kullanma veya ıslah ve tadil belgesi almak isteyen kimse, doğrudan doğruya, bulunduğu yerdeki Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü teĢkilatına, Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü teĢkilatı yoksa en yakın mülkiye amiri vasıtasıyla, Devlet Su ĠĢleri teĢkilatına müracaatla belge talebinde bulunur. Müracaat sahibine, bir ay zarfında, belge verilmek veya reddedilmek suretiyle cevap verilir. Aynı zamanda yapılan müracaatlarda su taleplerinin emniyetli verim haddine yaklaĢması: MADDE 21 - Su taleplerinin yeraltı suyu deposunun emniyetli verim haddine yaklaĢması halinde, belge için yapılmıĢ bir müracaattan sonra, bir hafta zarfında aynı yeraltı su deposundan istifade etmek üzere, yapılacak baĢka müracaatlar, ilgili Bakanlıkların temsilcilerinden müteĢekkil bir heyet marifetiyle incelenerek taliplerden hangilerine kullanma belgesi verileceği karara bağlanır. Tescil: MADDE 22- Bu kanun hükümlerine göre verilen bütün belgeler, Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü tarafından bir sicile kaydedilir. ġartların tespiti ve kontrolü: MADDE 23- Arama, kullanma, ıslah ve tadil ameliyelerinin Ģartlan ve kuyuların açılmasında fen elemanlarına tanınacak hak ve salahiyetlerle mesuliyetleri ve bu hususların kontrolü konularında halen yürürlükte olan 20.07.1961 tarih ve 5/1465 sayılı Bakanlar Kurulu Karan ile yürürlüğe giren Yeraltı Sulan Tüzüğü uygulanır. 232 Proje ve Fenni mesuliyet: MADDE 24- Bu kanun hükümlerine göre yeniden yapılacak veya tadil ve ıslah edilecek her türlü yeraltı suyu tesislerinin etüd, proje ve aplikasyonlar, yetkili elemanlarca yapılan tasdikli bir proje ve mesuliyete istinat eder. Satıh alüvyonlar içerisinde açılan ve derinliği 15 inci madde gereğince ilan edilen haddi aĢmayan kuyular bu hüküm dıĢındadır. Ceza hükümleri: MADDE 25- Bu kanundaki vecibeleri yerine getirmeyenler bu hareketlerinden dolayı, diğer kanunlara göre, daha ağır bir ceza ile cezalandırılmadıkları takdirde, bu madde hükmüne göre cezalandırılırlar. a) Belge almadan sekizinci maddedeki iĢleri yapanlar ile kasten yanlıĢ bilgi verenler 500 liradan 3000 liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar. Ceza alınmakla beraber, kuyunun açılıp iĢletilmesinde Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğünce bir mahzur görülmezse, sahibine gerekli belge verilir. Aksi halde, kuyu kapatılır ve masrafı kuyuyu açtırandan alınır. Tekerrürü halinde, ceza iki misli olur ve o kimseye belge verilmez, kuyu kapatılır ve masrafı kuyuyu açtırandan alınır. b) Onuncu ve on birinci madde hükümlerine aykırı hareket edenlerle arama, kullanma, ıslah ve tadil faaliyetleri sırasında konulan Ģartlara riayet etmeyenler, müracaat formlarda istenen bilgileri vermeyenler, sekizinci maddenin son fıkrasındaki mecburiyete riayet etmeyenler 500 liradan 1500 liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar. Tekerrürü halinde, cezalar iki misli olur, belge verilmez veya verilmiĢ ise geri alınır. Kuyu kapatılır ve masrafı kuyuyu açtırandan alınır. c) Bu kanunla ilgili davalara sulh mahkemelerinde bakılır. ÜÇÜNCÜ KISIM NÜFUSU YÜZBĠNĠ AġAN ġEHĠRLERE ĠÇME, KULLANMA VE ENDÜSTRĠ SUYU ĠLE TURĠSTĠK YÖRELERE ĠÇME, KULLANMA SUYU TEMĠNĠ MADDE 26 - Bakanlar Kurulu karan alınmak ve bütçe imkânlar müsait olmak Ģartıyla son Genel Nüfus sayımı sonuçlarına göre Nüfusu 100 bini aĢan Ģehirlere içme, kullanma ve endüstri suyu ile turistik yörelere içme ve kullanma suyu teminine yönelik çalıĢmalar yapmaya ve taahhütlere girmeye Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü yetkilidir. Genel Müdürlük bu amaçla, rasat, deney, araĢtırma, istatistik ve her türlü istikĢaf ve teknik etütleri yapar veya yaptırır. Nüfusu 100 bini aĢan Ģehirlerin içme, kullanma ve endüstri suyunun temini için, Bakanlar Kurulu karan alınmak ve bütçe imkânları müsait olmak Ģartı ile 80. madde hükmüne istinaden gelecek yıllara sair taahhüt1ere giriĢmeye Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü yetkilidir. MADDE 27- Su kaynaklan üzerinde oluĢturulan baraj, gölet ve benzeri depolama tesislerinin yapımı, yeraltı suyu kuyularının açılması, elektrifikasyonu, motopomp temini ve montaj ı, ana iletim hatları, iletim tünelleri, ara depolama yapılan, arıtma tesisleri, ana depolar, arıtma tesisi ile ana depolar arasındaki ana besleme hatları ve kapsam içindeki pompa istasyonlar ile terfi hatlar DSĠ tarafından; tali depolar, dağıtım depolan, dağıtım Ģebekesi ile tali ve dağıtım depolarıyla dağıtım Ģebekesi içinde yer alan pompa istasyonları ilgili belediyesince yapılır ya da yaptırılır. Belediye sınırlan içerisindeki gerekli kamulaĢtırmalar ilgili belediyesince yapılır. DSĠ tarafından projelendirilen yukarıda anılan tesislerin yapımını ve iĢletilmesini engelleyecek imar planı değiĢiklikleri yapılamaz. Zorunlu hallerde DS! nin uygun görüĢü alındıktan soma ancak, gerekli düzenleme ve değiĢiklik yapılabilir. Ġçme suyu amacına tahsis edilen ve/veya içme suyu amacıyla kullanılan su kaynaklarının korunması 9 Ağustos 1983 tarih ve 2872 sayılı Çevre Kanunu ile bu kanun gereğince yayımlanan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde sağlanır. MADDE 28- Bu kanun kapsamına girmeyen ancak, içme, Kullanma ve endüstri suyundan faydalanmak isteyen Ġller Bankası, belediye, endüstri kuruluĢu, organize sanayi bölgesi, turistik yöre organizasyonları, içme suyu birliği ve benzeri gerçek ve tüzel kiĢiler tarafından yapılacak talep üzerine, yatırım finansmanının tamamı söz konusu gerçek ve tüzel kiĢiler tarafından karĢılanmak kaydıyla, suyun tahsisi ve su kaynaklan üzerinde baraj, gölet ve benzeri depolama ve yeraltı suyu tesisleri ile su alma yapısı ve regülâtörler DSĠ tarafından yapılabilir ya da yaptırılabilir. DSĠ tarafından planlanacak, projelendirilecek ve gerçekleĢtirilecek bu tesislerin yapımı, iĢlerin yürütülmesi, finansmanı ve iĢletilmesine iliĢkin hususlar, adı geçen gerçek ve tüzel kiĢiler ile DSĠ arasında bağıtlanacak sözleĢmeler ve protokollerle düzenlenir. Görev, Yetki ve Sorumluluk: MADDE 29- Bakanlar Kurulu Karan alınan ve 26ncı madde kapsamına giren kentlerin, 27nci maddede belirtilen içme, kullanma ve endüstri suyu sağlanmasına yönelik çalıĢmalar yapması yönünde DSĠ'yi yetkili kılan Belediye Meclis kararını ilgili belediye baĢkanlığının alması gereklidir. MADDE 30- 26ncı ve 27nci maddelerde DSĠ tarafından yürütüleceği belirtilen iĢlerin bileĢenleri ve bu iĢlere iliĢkin esaslar ile 33 üncü maddede yer alan geri ödeme ile ilgili hususlar DSĠ ile ilgili belediye arasında yapılacak protokollerde belirlenir. Söz konusu belediyelerden BüyükĢehir belediyesi niteliğinde olanların su ve kanalizasyon idareleri genel müdürlükleri de BüyükĢehir belediye baĢkanları ile birlikte adı geçen protokollere taraf olurlar. Anılan protokoller, içiĢleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı'nın uygun görüĢleri alındıktan sonra yürürlüğe girer. MADDE 31- Su kaynaklarının içme, kullanma ve endüstri suyu sağlanması amacı ile tahsisine münhasıran DSĠ yetkilidir. 26, 27 ve 30 uncu maddelerde belirlenen Ģartların sağlanması ve belirtilen kapsam çerçevesinde iĢlerin 233 yürütülmesinden DSĠ yetkili ve sorumludur. Finansman, Geri Ödeme ve Tesislerin Devri Finansman: MADDE 32- 26ncı ve 27 inci maddelerde DSĠ tarafından yapılacağı belirtilen ve 30 uncu maddede anılan protokol kapsamına alınan iĢlerin finansmanı DSĠ bütçesinden ayrılan ödeneklerden, ilgili belediye katkılarından, dıĢ kredilerden, belediyelerin geri ödemelerinden ve diğer kaynaklardan karĢılanır. Ġlgili belediyeler, DSĠ tarafından yukarıda belirtilen kaynaklardan yapılan harcamaları 30 uncu maddede belirtilen esaslar çerçevesinde DSĠ'ye borçlanırlar. Bunlardan BüyükĢehir belediyesi niteliğinde olanların su ve kanalizasyon idaresi genel müdürlükleri de BüyükĢehir belediye baĢkanlıkları ile birlikte müĢtereken ve müteselsilleri borçlandırırlar. Geri Ödeme: MADDE 33- ĠĢin planlanması, projelendirilmesi, yapımı ve yürütülmesi için yapılan tüm Harcamalar ile çok amaçlı tesislerin içme suyu hissesine düĢen maliyetleri ilgili belediyesi tarafından DSĠ'ye borçlandırılır. Ġçme suyu tesislerinin toplam maliyeti, kesin hesabın onaylandığı yıl fiyatlarıyla hesaplanır. Bu toplam maliyetten, ilgili belediyenin finansman katkılan ile dıĢ kredilerden ve diğer kaynaklardan sağlanan finansmanları toplamı düĢüldükten sonraki bölümü, yıllık taksitler biçiminde DSĠ'ye geri ödenir. DıĢ kredilerden ve diğer kaynaklardan sağlanan finansmanın anapara ve faizi geri ödemeleri ile tüm masraflar belediyeden Hazine MüsteĢarlığınca tahsil edilir. Geri ödeme süresi, yapımı tamamlanan tesislerin toplam maliyetinin belirleneceği kesin hesabın onaylandığı yıldan baĢlamak üzere on beĢ yıl olup, tesislerin ilgili belediyesine devir tarihi ile kesin hesabın onaylandığı tarih arasında geçen süre geri ödemesiz olarak değerlendirilir. DSĠ tarafından gerçekleĢtirilen yatırımın güncel fiyatlarla geri ödemesi esastır. Ġlgili belediye tarafından yapılacak geri ödeme yıllık taksitler biçiminde olup, her bir yıla ait taksit tutan izleyen yıl içinde ödenir. Ödenecek yıllık taksitlerin hesaplanmasına iliĢkin yöntem ve yıllık taksitlerin ödeme tarihleri 5 inci maddede anılan protokol içeriğinde belirlenir. Ġlgili belediyeler tarafından yapılan geri ödemeler, DSĠ'nin hizmetler sektörü bütçesine ödenek kaydı yapmak suretiyle, yıl içinde DSĠ içme suyu projelerinin ek finansmanında kullanılır. DSĠ bütçesinden yapılan harcamaların geri ödemeye esas oluĢturacak toplam maliyet bedeli, kesin harcama sonuçlarına diğer maliyet unsurlarının ilave edilmesi suretiyle DSĠ yöntemlerine göre ve tesislerden kente su verildiği yıl fiyatlarıyla hesaplanacaktır. Geri ödemeler belediyeler tarafından DSĠ nin tebliğ tarihinden itibaren 15 yıl içinde gerçekleĢtirilecektir. Toplam maliyet 15 e bölündüğünde ilk yıl için 1/15 karĢılığı tutar tahsil edilecek, müteakip yıllarda ise maliyetin 1/15 karĢılığındaki tutarın; geri ödemenin yapılacağı yılın on ikinci ayındaki son su satıĢ tarifelerindeki konutlara uygulanan değerin, kente su verildiği tarihte geçerli olan su satıĢ tarifesindeki konutlara uygulanan değere bölünmesi sonucunda elde edilen katsayı ile çarpma sonucunda bulunacak değer tahsil edilecektir. MADDE 34- Belediyeler, bu kanuna göre kendilerine devredilen tesislerin geri ödemesi için DSĠ'ye borçlandıkları tutan karĢılamak üzere su tarifelerine yansıtacakları uygun bir oran ile tahsil edecekleri miktarı, DSĠ'ye olan borçlarını ödemek üzere özel bir fonda biriktirir. Bu özel fon, münhasıran belediyelerin DSĠ'ye bu kanun gereğince vaki borçlarının ödenmesi için kullanılır. Ġlgili belediyeler, bu Kanun'un hükümlerine göre hesaplanıp kendilerine tebliğ edilen borçlarını vadelerinde ödemedikleri takdirde bu borçlar üzerinde kanuni faiz yürütülür ve DSĠ nin talebi üzerine Hazine'ce belediyeye yapılacak yardımlardan ya da 2 ġubat 1981 tarih ve 2380 sayılı kanun uyarınca belediyelere ayrılan paylardan Ġller Bankası'nca kesilerek DSĠ'ye ödenir. Bu Ģekilde tahsil edilemeyen DSĠ alacakları, 21 Temmuz 1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilir. Tesislerin Devri ve ĠĢletilmesi MADDE 35- DSĠ tarafından gerçekleĢtirilen su kaynaklan üzerindeki baraj, gölet ve benzeri depolama tesisleri hariç, diğer tesisler geçici kabul tarihinden itibaren bir yıl içinde devir protokolü ile ilgili belediyesine devredilir ve belediye tarafından iĢletilir. Baraj, gölet ve benzeri depolama tesislerinin iĢletilmesi DSĠ'ye aittir. DSĠ‟ce iĢletilen söz konusu tesislerin yıllık tahmini iĢletme giderleri DSĠ tarafından bir önceki yılın en geç Eylül ayı sonuna kadar ilgili belediyelere bildirilir. Belediyeler hisseleri oranındaki iĢletme giderlerini her yıl bütçelerine koyarlar. ĠĢletme giderleri yılın 1 inci ve 6ncı aylan içinde DSĠ hesabına yatırılır. Devredilen tesislerin ilgili belediyesine devir tarihinden itibaren üç yıl içinde tahsis edilen suyun hiç kullanılmaması ya da amacı dıĢında kullanılması durumunda DSĠ bu kaynağı aynı amaçla farklı bir kullanıcıya ya da baĢka bir kullanım amacına tahsis edebilir. Ġlgi belediyelerden BüyükĢehir belediyesi niteliğinde olanlara devredilen tesislerin içme suyu kaynaklarının kirlenmeye karĢı korunması 23 Mayıs 1984 tarih ve 3009 sayılı Kanunla değiĢik 20 Kasım 1981 tarih ve 2560 sayılı Ġstanbul Su ve Kanalizasyon idaresi Genel Müdürlüğü KuruluĢ ve Görevleri Hakkında Kanun'a dayanılarak yayımlanan ilgili yönetmelik hükümleri çerçevesinde sağlanır. DÖRDÜNCÜ KISIM TeĢkilat MADDE 36- Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü Merkez ve TaĢra TeĢkilatında meydana gelir. Merkez TeĢkilatı MADDE 37- Genel Müdürlük Merkez TeĢkilatı, ana hizmet birimleri ile danıĢma ve denetim birimleri ve yardımcı birimlerden meydana gelir. 234 Genel Müdürlük Merkez TeĢkilatı, Ek-l Sayılı Cetvelde gösterilmiĢtir. BĠRĠNCĠ BÖLÜM Genel Müdür MADDE 38- Genel Müdür, teĢkilatın en üst amiridir. Genel Müdürlük hizmetlerini mevzuata, milli güvenlik siyasetine, kalkınma planlarına ve yıllık programlara uygun olarak yürütmekle sorumludur. Genel Müdür emri altındakilerin faaliyet ve iĢlemlerinden sorumlu olup, Merkez ve TaĢra TeĢkilatının faaliyetlerini, iĢlemlerini ve hesaplarını denetlemekle görevli ve yetkilidir. Genel Müdür Yardımcıları MADDE 39- Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğünde Genel Müdür'e yardımcı olmak üzere dört Genel Müdür Yardımcısı görevlendirilebilir. ĠKĠNCĠ BÖLÜM Ana Hizmet Birimleri MADDE 40- Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğündeki ana hizmet birimleri Ģunlardır: I) Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı II) Proje ve ĠnĢaat Dairesi BaĢkanlığı III) Barajlar ve Hidroelektrik Santraller Dairesi BaĢkanlığı IV) Ġçme suyu ve Kanalizasyon Dairesi BaĢkanlığı V) Jeoteknik Hizmetler ve Yeraltı suları Dairesi BaĢkanlığı VI) ĠĢletme ve Bakım Dairesi BaĢkanlığı VII) Makina, Ġmalat ve Donatım Dairesi BaĢkanlığı VIII) Teknik AraĢtırma ve Kalite Kontrol Dairesi BaĢkanlığı IX) Emlak ve KamulaĢtırma Dairesi BaĢkanlığı X) Barajların Denetim ve Gözetimi Dairesi BaĢkanlığı Ana hizmet birimlerinde en faza dört baĢkan yardımcısı görevlendirilebilir. Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığı: MADDE 41- Etüd ve Plan Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır; a) Ülkenin su ve toprak kaynaklarından yararlanmak üzere Etüd, Proje ve ĠĢletme aĢamalarında her çeĢit veriyi toplamak ve bu verileri değerlendirmek, b) Bu amaçla ön inceleme, master plan ve yapılırlık çalıĢmaları yapmak veya yaptırmak, c) Bu kanunun 2.maddesinin a ve b fıkralarındaki planlama-tahsis ile ilgili görevleri yapmak d) Bu kanunun 2.maddesinin f fıkrasındaki iĢleri yapmak e) Bu iĢlere ait ihale iĢlemlerini yürütmek, ihale edilmiĢ iĢleri izlemek, denetlemek, tamamlanan iĢlerin kesin hesap, kabul gibi iĢlemlerini yapmak, f) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak Proje ve ĠnĢaat Dairesi BaĢkanlığı: MADDE 42- Proje ve ĠnĢaat Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır; a) Su ve toprak kaynaklarından ekonomik olarak faydalanmak ve taĢkınlardan korunmak üzere hazırlanmıĢ bulunan yapılırlık raporlarına göre barajlar, hidroelektrik santraller ve içme suyu tesisleri hariç, gerektiğinde arazi toplulaĢtırmasını da kapsayan her türlü proje ve inĢaatları yapmak veya yaptırmak, b) Bu iĢlere ait metraj, teknik ve özel Ģartnameler, fiyat analizi, birim fiyat 've KeĢifleri hazırlamak veya hazırlatmak, c) Bu iĢlere ait ihale iĢlemlerini yürütmek, ihale edilmiĢ iĢleri izlemek, denetlemek, tamamlanan iĢleri kesin hesap, kabul gibi iĢlemlerini yapmak veya yaptırmak, d) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak Barajlar ve Hidroelektrik Santraller Dairesi BaĢkanlığı: MADDE 43- Barajlar ve Hidroelektrik Santraller Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır; a) Su ve toprak kaynaklarından ekonomik olarak faydalanmak üzere hazırlanmıĢ bulunan yapılabilirlik raporlarına göre, baraj, hidroelektrik santral ve teçhizat proje ve inĢaatlarını yapmak veya yaptırmak, b) Bu iĢlere ait metraj, teknik ve özel Ģartnameler, fiyat analizi, birim fiyat veya keĢifleri hazırlamak veya hazırlatmak, c) Bu iĢlere ait ihale iĢlemlerini yürütmek, ihale edilmiĢ iĢleri izlemek, denetlemek, tamamlanan iĢlerin kesin hesap, kabul gibi iĢlemlerini yapmak, d) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak Ġçme suyu ve Kanalizasyon Dairesi BaĢkanlığı: MADDE 44- Ġçme suyu ve Kanalizasyon Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır, a) Su ve toprak kaynaklarından ekonomik faydalanmak üzere hazırlanmıĢ bulunan yapılabilirlik raporlarına göre, kanunlarla genel müdürlüğe verilen görevlerden, yerleĢim merkezlerinin içme, kullanma ve endüstri suyu ihtiyacının sağlanması amaçlan ile kurulacak tesisler için planlama ve vizyonu, kati proje ve inĢaat çalıĢmalarını yapmak veya yaptırmak, b) Bu iĢlere ait metraj, teknik ve özel Ģartnameler, fiyat analizi, birim fiyat ve keĢifleri hazırlamak veya hazırlatmak, c) Bu iĢlere ait ihale iĢlemlerini yürütmek, ihale edilmiĢ iĢleri izlemek, denetlemek, tamamlanan iĢlerin kesin hesap, kabul gibi iĢlemlerini yapmak, d) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak, Jeoteknik Hizmetler ve Yeraltı suları Dairesi BaĢkanlığı: MADDE 45- Jeoteknik Hizmetler ve Yeraltı suları Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır; 235 a) Ülkenin yeraltı suyu potansiyelini tespit etmek amacıyla tüm Ova ve havzalarda hidrojeolojik ve jeofizik etütler yapmak veya yaptırmak b) Etüdü bitirilen ovalan "Yeraltı suyu ĠĢletme Alanı Olarak Belirlemek", c) Ġçme, kullanma ve sulama suyu amacıyla kuyular açarak yeraltı suyu pompaj tesisleri yapmak veya yaptırmak, d) Bu kanunun 2. kısımda yer alan yeraltı sularına iliĢkin maddelerin yüklediği görevleri ve iĢleri yürütmek, e) Genel Müdürlükçe verilen diğer görevleri yapmak, ĠĢletme ve Bakım Dairesi BaĢkanlığı: MADDE 46- ĠĢletme ve Bakım Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır; a) Tesislerin amaçlarına en uygun biçimde iĢletilmeleri için gerekli politikayı tespit etmek ve sonuçlarını izlemek, bununla ilgili olarak tesislerden faydalananlar ve diğer ilgili kuruluĢlarla iĢbirliği yapmak, sulayıcı gruplar, sulama birlikleri ve kooperatiflerin kurulmalarına teĢvik ve iĢletme hizmetlerinin bu kuruluĢlara devrini sağlamak, b) ĠĢletmeye açılan baraj, sulama, ıslah etmek, taĢkın, kira ve vb. tesislerin daima çalıĢır durumda ve hizmeti en iyi yapacak düzeyde tutulması için gerekli bakım-onarım yöntemlerini- tespit etmek ve uygulamaya izlemek, c) Meydana getirilmiĢ tesislerin, envanterini tutmak, tesisler ile ilgili tüm istatistikî bilgileri toplamak, muhafaza etmek ve değerlendirmek, d) Tesislere yapılan yatırımların geri ödenmesini, iĢletme ve bakım tarifeleri ile yıllık yatırımın ücret tarifelerinin tespiti gibi hizmetleri kapsayan ilgili maddelerin uygulanmasını izlemek, e) Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğüne tahsis edilmiĢ bulunan tesisler ile idari ve sosyal yapıların çevrelerindeki alanlarda park ve rekreasyon tesislerini planlamak ve izlemek, f) Genel Müdürlüğünün geliĢtirdiği su kaynaklarından, su ürünleri üretimini artırıcı çalıĢmalarda bulunmak, g) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak, Makina, Ġmalat ve Donatım Dairesi BaĢkanlığı: MADDE 47- Makina, Ġmalat ve Donatım Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır; a) Genel Müdürlüğünün çalıĢma konusuna giren iĢleri yapmak için gerekli Makina, TaĢıt, tezgâh, teçhizat malzemelerini cins ve miktar yönünden tespit etmek, b) Gerektiğinde bunların projelerini yaparak imar etmek veya ettirmek, temin etmek, bunun için gerekli tedbirleri almak ve koordinasyonu sağlamak, suretiyle etkin ve randımanlı bir Ģekilde çalıĢtırmak, c) Makina, taĢıt, tezgâh, teçhizat ve malzemelerin kayıtlarının tutmak ve iĢletme masraflarının tespit ve takip etmek, icabında kira mukabili vermek ve bunlar için gerekli bakım, onarım, revizyon ve malzeme ambar ve depoların ve gerekli diğer tesisleri kurmak ve iĢletme kayıtlarının tutmak ve iĢletme masrafların tespit etmek, d) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak, Teknik AraĢtırma ve Kalite Kontrol Dairesi BaĢkanlığı: MADDE 48- Teknik AraĢtırma ve Kalite Kontrol Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır; a) Genel Müdürlüğünün çalıĢmalarının teknik, bilim ve ekonomi kurallarına uygun olarak yürütülebilmesini temin için her türlü teknik araĢtırma, kalite kontrol ve laboratuar hizmetlerini yürütmek, b) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak, Emlak ve KamulaĢtırma Dairesi BaĢkanlığı: MADDE 49- Emlak ve KamulaĢtırma Dairesi BaĢkanlığının Görevleri ġunlardır; a) Genel Müdürlüğün hizmetlerini yürütebilmesi için gerekli olan taĢınmaz mallan temin etmek, b) Bu taĢınmaz malların kayıtlarının tutmak, c) Her türlü emlak ve kamulaĢtırma iĢlemlerini yürütmek ve kamulaĢtırılan taĢınmazların Hazine adına tescilini sağlamak, d) Genel Müdürlüğün ihtiyacı olan kamulaĢtırma ve toplulaĢtırma ve haritaları yapmak veya yaptırmak, bu iĢlerle ilgili Ģartnameler, fiyat analizleri, birim fiyatlar, keĢifler hazırlamak veya hazırlatmak, e) DSĠ sulama projelerinde arazi toplulaĢtırması uygulaması yapmak veya yaptırmak, f) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak Barajların Denetimi ve Gözetimi Dairesi BaĢkanlığı: MADDE 50- Barajların Denetimi ve Gözetimi Dairesi BaĢkanlığı'nın DSĠ haricinde baĢkaları tarafından inĢa edilenleri de kapsamak üzere görevleri Ģunlardır. a) ĠnĢaat öncesi ve inĢaat sonrasında tanzim edilen yapılabilirlik rapor ve bilgileri derleyerek her baraja ait bir kütük tutmak, b) Su tutma ve iĢletme aĢamalarında ölçüm aletlerinden elde edilen bilgilere göre Barajların ve Göletlerin davranıĢlarını ve teknik yönden emniyetlerini belirlemek, barajların ve ilgili yapıların değiĢen hidrolojik Ģartlara göre emniyetine periyodik olarak araĢtırmak, c) Baraj ve göletlerin teknik yönden emniyeti bakımından her türlü gözlemleri planlamak ve koordine etmek, d) ĠĢletmede olan barajların Hidromekanik aksamının yıllık kontrollerini yaparak raporlarını tanzim etmek ve alınacak tedbirleri ilgili daire ve bölgeler ile koordine etmek, e) Barajlara yerleĢtirilen ölçüm aletlerinin planlama ve yerleĢtirilmesinde ilgili ünitelere yardımcı olmak ve bunların yıllık bakım ve onarımını yapmak veya yaptırmak, f) Genel müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak, ÜÇÜNCÜ BÖLÜM DanıĢma ve Denetim Birimleri 236 MADDE 51- Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğünün merkez kuruluĢundaki danıĢma ve denetim birimleri Ģunlardır; TeftiĢ Kurulu BaĢkanlığı Hukuk MüĢavirliği Strateji GeliĢtirme Dairesi BaĢkanlığı Bu birimlerde üç yardımcı görevlendirilebilir. TeftiĢ Kurulu BaĢkanlığı: MADDE 52- TeftiĢ Kurulu BaĢkanlığının görevleri Ģunlardır: a) Genel Müdürün emri veya onayı üzerine Genel Müdür adına, Genel Müdürlük merkez ve taĢra teĢkilatı ile döner sermaye isletmelerinin, her türlü is ve iĢlemleriyle ilgili olarak teftiĢ, araĢtırma, inceleme ve soruĢturma islerini yürütmek, b) Genel Müdürlüğün amaçlarını daha iyi gerçekleĢtirmek, mevzuata, plan ve programa uygun çalıĢmasını sağlamak için gerekli önerileri üretmek ve bunları Genel Müdür'e sunmak, c) Mevzuatta yer alan veya Genel Müdür tarafından verilen benzeri görevleri yapmak. TeftiĢ Kurulunun ve müfettiĢlerin görev, yetki ve sorumlulukları, müfettiĢ yardımcılarının alınması, yetiĢtirilmesi ve müfettiĢliğe yükselmeleri ile ilgili çalıĢma usul ve esaslan yönetmelikle düzenlenir. Hukuk MüĢavirliği: MADDE 53-Hukuk MüĢavirliğinin görevleri Ģunlardır; a) Genel Müdürlüğün merkez teĢkilatına dâhil birimlerle bölge müdürlüklerince sorulan hukuki konular ile hukuki, mali, cezai sonuçlar doğurabilecek iĢlemler hakkında görüĢ bildirmek, b) Genel Müdürlüğün menfaatlerini koruyucu, anlaĢmazlıklar önleyici hukuki tedbirleri zamanında almak, anlaĢma ve sözleĢmelerin bu esaslara uygun yapılmasına yardımcı olmak, Genel Müdürlüğe ait davalar her safhada takip etmek, 8 Ocak 1943 tarih ve 4353 sayılı Kanun hükümlerine göre adli ve idari davalarda gerekli bilgileri hazırlamak ve Hazineyi ilgilendirmeyen idari davalarda Genel Müdürlüğü temsil etmek, e) Genel Müdürlük hizmetleri ile ilgili olmak üzere, teĢkilat tarafından hazırlanan kanun, tüzük, yönetmelik taslaklar ile diğer iĢ ve iĢlemler hakkında hukuki yönden görüĢ bildirmek, f) Genel Müdürlükçe gerekli görüldüğünde merkez teĢkilatının görüĢlerini de alarak ihbarname, ihtarname düzenlemek veya bunlara karĢı cevap hazırlamak. g) Genel Müdürlüğün amaçlarının daha iyi gerçekleĢtirmek maksadıyla gerekli hukuki teklifleri hazırlamak ve Genel Müdürlüğe sunmak, h) Genel Müdürlükçe sorulacak diğer konularda hukuki mütalaasını bildirmek ve Verilecek benzeri diğer görevleri yapmak. Strateji GeliĢtirme Daire BaĢkanlığı: MADDE 54- Strateji GeliĢtirme Daire BaĢkanlığının Görevleri: a) Ulusal kalkınma strateji ve politikalar, yıllık program ve hükümet programı çerçevesinde idarenin orta ve uzun vadeli strateji ve politikalarının belirlemek, amaçlarının oluĢturmak üzere gerekli çalıĢmalar yapmak. b) Ġdarenin görev alanına giren konularda performans ve kalite ölçütleri geliĢtirmek ve bu kapsamda verilecek diğer görevleri yerine getirmek. c) Ġdarenin yönetimi ile hizmetlerin geliĢtirilmesi ve performansla ilgili bilgi ve verileri toplamak, analiz etmek, yorumlamak. d) Ġdarenin görev alanına giren konularda, hizmetleri etkileyecek dıĢ faktörleri incelemek, kurum içi kapasite araĢtırması yapmak, hizmetlerin etkililiğini ve tatmin düzeyini analiz etmek ve genel araĢtırmalar yapmak. e) Yönetim bilgi sistemlerine iliĢkin hizmetleri yerine getirmek. Bakan ve/veya üst yönetici tarafından verilecek diğer görevleri yapmak. Ġdarenin stratejik plan ve performans programının hazırlanmasını koordine etmek ve sonuçlarının konsolide edilmesi çalıĢmalarını yürütmek. i) Ġzleyen iki yılın bütçe tahminlerini de içeren idare bütçesini, stratejik plan ve yıllık performans programına uygun olarak hazırlamak ve idare faaliyetlerinin bunlara uygunluğunu izlemek ve değerlendirmek. j) Mevzuatı uyarınca belirlenecek bütçe ilke ve esaslan çerçevesinde, ayrıntılı harcama programı hazırlamak ve hizmet gereksinimleri dikkate alınarak ödeneğin ilgili birimlere gönderilmesini sağlamak. k) Bütçe kayıtlarını tutmak, bütçe uygulama sonuçlarına iliĢkin verileri toplamak, değerlendirmek ve bütçe kesin hesabı ile malı istatistikleri hazırlamak. I) Ġlgili mevzuatı çerçevesinde idare gelirlerini tahakkuk ettirmek, gelir ve alacaklarının takip ve tahsil iĢlemlerini yürütmek. m) Harcama birimleri tarafından hazırlanan birim faaliyet raporlarını da esas alarak idarenin faaliyet raporunu hazırlamak. n) Ġdarenin yatırım programının hazırlanmasını koordine etmek, uygulama sonuçlarını izlemek ve yıllık yatırım değerlendirme raporunu hazırlamak. o) Ġdarenin, diğer idareler nezdinde takibi gereken mali iĢ ve iĢlemlerini yürütmek ve sonuçlandırmak. p) Mali kanunlarla ilgili diğer mevzuatın uygulanması konusunda üst yöneticiye ve harcama yetkililerine gerekli bilgileri sağlamak ve danıĢmanlık yapmak. Ön mali kontrol faaliyetini yürütmek. Ġç kontrol sisteminin kurulması, standartlarının uygulanması ve geliĢtirilmesi konularında çalıĢmalar yapmak. 237 t) Genel Müdürlükçe mali konularda verilecek diğer görevleri yapmak. DÖRDÜNCÜBÖLÜM Yardımcı Birimler Yardımcı birimler MADDE 55- Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü merkez kuruluĢundaki yardımcı birimler Ģunlardır: Ġnsan Kaynakları Dairesi BaĢkanlığı Ġdari ve Mali iĢler Dairesi BaĢkanlığı c) . Teknoloji Dairesi BaĢkanlığı DıĢ iliĢkiler Dairesi BaĢkanlığı Savunma Uzmanlığı Özel Kalem Müdürlüğü Bu maddenin (a), (b) ve (c) fıkralarında belirtilen dairelerde en fazla üç baĢkan yardımcısı görevlendirilebilir. Ġnsan Kaynakları Dairesi BaĢkanlığı: Madde 56- Ġnsan Kaynakları Dairesi BaĢkanlığı'nın görevleri Ģunlardır; a) Genel Müdürlüğün bütün ünitelerinin insan gücü ihtiyacını kalkınma planlan ve yıllık programlara uygun bir Ģekilde tespit etmek ve bunların gerçekleĢtirilmesi ile ilgili önerilerde bulunmak, b) Genel Müdürlük personelinin atama, özlük, emeklilik ve benzeri iĢlemlerini yürürlükteki mevzuata göre düzenlemek ve yürütmek, c) Daire BaĢkanlıkları ve Bölge Müdürlüklerinin personel konusundaki önerilerini incelemek ve değerlendirmek, d) ĠĢçi-iĢveren iliĢkilerinin düzenlenmesini, toplu sözleĢmelerin bağıtlanmasını sağlamak, e) Genel Müdürlüğün bütün sosyal faaliyetlerini yürütmek, f) Genel Müdürlük personelinin eğitim ve hizmet içi eğitim yönetmelikleri çerçevesinde yetiĢtirilmesini sağlamak, verimlerini artırmak ve daha ileriki görevlere hazırlanmalarını sağlamak amacıyla Genel Müdürlüğün eğitim ve öğretim faaliyetlerini saptanan politika ve program esasları doğrultusunda yürütmek, g) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak, Ġdari ve Mali ĠĢler Dairesi BaĢkanlığı: MADDE 57- Ġdari ve Mali iĢler Dairesi BaĢkanlığının görevleri Ģunlardır: a) Genel Müdürlüğün idari hizmetlerini, temizlik, aydınlatma, ısıtma, bakım, onarım ve taĢıma hizmetlerini yapmak, Genel Müdürlüğün mali iĢlerle i1gili hizmetlerim yürütmek, Sosyal tesislerin kurulması ve yönetimi ile ilgili hizmetleri düzenlemek ve yürütmek, d)Genel Müdürlük personelinin ve ailelerinin sağlık hizmetlerinden yararlanmalarını sağlamak, Genel evrak, arĢiv ve haber merkezinin hizmet ve faaliyetlerini düzenlemek, Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak. Teknoloji ve Eğitim Dairesi BaĢkanlığı: MADDE 58- Teknoloji ve Eğitim Dairesi BaĢkanlığının görevleri Ģunlardır: a) Genel Müdürlüğün organizasyon yapısını, bu yapının gerektirdiği kilit mevkileri, bütün çalıĢma konularında uygulanan yöntemlerin organizasyon metot prensipleri yönünden günün ve tekniğin gereklerine göre geliĢtirilmesi çarelerini araĢtırmak, yazıĢma, kayıt, dosyalama ve evrak arĢivleme islerinde uygulanan sistemleri geliĢtirmek ve bu konularda Genel Müdürlüğe tekliflerde bulunmak, b) Genel Müdürlüğün bilimsel, teknik ve yönetim konularındaki bilgi iĢlemle ilgili araĢtırma ve uygulamalarını yapmak, c) Genel Müdürlüğün ana fonksiyonel konulardaki temel dokümanlarını yurt içinde ve dıĢında izlemek, incelemek ve ihtiyaç duyulan dokümanlar sağlamak, d) Genel Müdürlük hizmetlerini kamu kurum ve kuruluĢlarında sergi ve fuarlar ile halka tanıtmak üzere broĢür, fotoğraf, film ve diğer yayınlar yayımlamak, sergilemek, e) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak, DıĢ iliĢkiler Dairesi BaĢkanlığı: MADDE 59- DıĢ ĠliĢkiler Dairesi BaĢkanlığının görevleri Ģunlardır: a) Kalkınma planlan esaslarına uygun olarak DSĠ projelerinin ve programlarının gerektirdiği dıĢ kredi ve teknik yardım temini için yurt içinde ve yurt dıĢında ilgili kuruluĢlar nezdinde giriĢimlerde bulunmak, uygulamayla ilgili esasları belirlemek ve uygulamayı takip etmek, yabancı ülkelerle hükümet arasında yapılan çeĢitli toplantılarda Genel Müdürlük ilgili üniteleri de diğer kamu kuruluĢlar arasında koordinasyonu sağlamak, çeĢitli ülke ve uluslararası kuruluĢlardan eğitim, inceleme gezileri ve danıĢmanlık hizmetleri için DSĠ'ne gelen kiĢi ve heyetler için programlar hazırlayarak ilgili birim ve kamu kuruluĢlar ile koordineli olarak bu programların yürütülmesini sağlamak, b) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak. Savunma Uzmanlığı MADDE 60- Savunma uzmanlığı, özel kanununda ve diğer kanunlarda gösterilen görevleri yapar. Özel Kalem Müdürlüğü: MADDE 61 - özel Kalem Müdürlüğünün görevleri Ģunlardır: a) Genel Müdürün emir ve talimatlarını ilgililere duyurmak, daktilo ve dosyalama iĢlemlerini yürütmek, gerekenleri sonuçlandırılıncaya kadar izlemek, 238 b) Genel Müdüre teĢkilattan, yurt içi ve yurt dıĢından gelen özel her türlü bilgi, not, rapor, mektup ve mesajı izlemek, cevaplandırmak, c) Genel Müdürün temsil ve protokole ĠliĢkin faaliyetlerini düzenlemek, yurtiçĠ ve yurtdıĢı seyahatlerini organize etmek, d) Genel Müdürlükçe verilecek diğer görevleri yapmak. DSĠ Meclisi: MADDE 62-Genel Müdürlüğü ilgilendiren konularda görüĢ bildirmek üzere, Genel Müdür veya görevlendireceği Genel Müdür yardımcısının baĢkanlığında genel müdür yardımcılar, 1. hukuk müĢaviri ve ana hizmet birim baĢkanlarından oluĢacak DSĠ Meclisi adıyla bir sürekli kurul kurulur. DSĠ Meclisi yılda en az 4 defa toplanır. Konu ile ilgili olmaları halinde diğer hizmet birim baĢkanları da bu kurula katılır. DSĠ Meclisinin çalıĢma esas ve usulleri bir yönetmelikle belirlenir. BEġĠNCĠ KISIM TAġRA TEġKĠLATI Madde 63- Genel Müdürlük taĢra teĢkilatı, hizmetin özelliğinin gereği olarak bölge müdürlükleri ve bunlara bağlı olan teknik Ģube müdürlükleri, Ģube müdürlükleri ve baĢmühendisliklerden teĢekkül eder. TaĢra teĢkilatının hiyerarĢik kademeleri hizmetin özelliklerine göre aĢağıdaki Ģekildedir. I) Bölge Müdürlüğü II) Teknik ġube Müdürlüğü ve ġube Müdürlüğü III) BaĢmühendislik TaĢra teĢkilatı kuruluĢu: MADDE 64 - Genel Müdürlük taĢra teĢkilatı kuruluĢlarından; a)Bölge müdürlükleri Çevre ve Orman Bakanlığı‟nın teklifi üzerine Devlet Planlama TeĢkilatı'nın ve Devlet Personel BaĢkanlığı'nın görüĢleri alınarak Bakanlar Kurulu Karan ile geçici bölge müdürlükleri Bakanlığın teklifi üzerine ortak kararname ile kurulur ve kaldırılır. b)Teknik Ģube müdürlükleri, Ģube müdürlükleri ve baĢmühendisliklerin kurulmasına ve kaldırılmasına Genel Müdürlüğün teklifi üzerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı yetkilidir. Bölge müdürünün görevleri: MADDE 65- Bölge müdürü, bölgesi dâhilinde Genel Müdürü temsil eder ve kendisine verilen yetkiler dâhilinde Genel Müdür adına Genel Müdürlüğün faaliyetlerini yürütür. ALTINCI KISIM SORUMLULUK VE YETKĠLER Yöneticilerin sorumlulukları Madde 66- Genel Müdürlük merkez ve taĢra teĢkilatının her kademedeki yöneticileri, yapmakla yükümlü bulundukları hizmet veya görevleri, Genel Müdürlük emir ve direktifleri yönünde, mevzuata, plan ve programlara uygun olarak düzenlemek ve yürütmekten bir üst yönetici kader neye karsı sorumludur. Koordinasyon ve iĢbirliği konusunda Genel Müdürlüğün görev, yetki ve sorumluluğu: MADDE 67- Genel Müdürlük ana hizmet ve görevleri ile ilgili konularda Bakanlıkça belirlenen esaslar dâhilinde diğer. Kamu kurum ve kuruluĢlar ile gerekli iĢbirliği ve koordinasyonu sağlamakla görevli ve yetkilidir. MADDE 68- Genel Müdürlük, hizmet alanına giren konularda mahalli idarelerle koordinasyon sağlamaktan sorumludur. Genel Müdürlüğün düzenleme görev ve yetkisi: MADDE 69- Genel Müdürlük, Genel Müdürlüğün kanunla yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri, tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelgelerle düzenlemekle görevli ve yetkilidir. Yetki devri: MADDE 70- Genel Müdür ve her kademedeki yöneticiler, sınırlarını açıkça belirlemek Ģartıyla yetkilerinden bir kısmını astlarına devredebilirler. Yetki devri, yetki devreden amirin sorumluluğunu kaldırmaz. YEDĠNCĠ KISIM ÇALIġMA ESASLARI, MALĠ HÜKÜMLER Yıllık programlar: MADDE 71- Bu kanunun 2'nci maddesinde belirtilen islerle ilgili yıllık programlar, kalkınma planlarında belirtilen hedefler, iĢlerin verimliliği ve ele alınıĢlarındaki zaruretler göz önünde bulundurularak Genel Müdürlükçe tespit ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın onayı ile BaĢbakanlık Devlet Planlama TeĢkilatı MüsteĢarlığı ve Maliye Bakanlığı'na teklif edilir. Yapılan teklif yıllık programların düzenlenmesine iliĢkin usule göre kesin seklini alır. Bütçenin kesinleĢmesini takiben yıllık yatırım programı ve uygulama planı hazırlanarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 'nın onayı ile yürürlüğe girer ve genel bütçe kanunu hükümleri ile yıllık yatırım programlarının uygulaması, izlenmesi ve koordinasyonuna iliĢkin Bakanlar Kurulu kararnamesi hükümleri uyarınca uygulamasına geçilir.,Ancak taĢkınlar ve diğer acil müdahaleyi gerektiren hallerde yapılacak iĢler için gerekli kararlar yukarıdaki fıkra hükümlerine tabi olmaksızın Genel Müdürlükçe alınır ve uygulanır. Ödenek ve Maliyetler: MADDE 72- 2'nci maddede yazılı iĢlerin yapılması aĢağıdaki hükümlere tabidir. 239 a) Gerekli masrafların her yıla ait kısımlan ile icabı halinde bu maksat için yapılmıĢ olan borçlanmalara ait taksit ve faizleri o yılın bütçesine konacak ödenekle karĢılanır. b) Tesisler ortaklıklar tarafından meydana getirilecek iĢe, bu takdirde tesis masrafları ortaklar arasında sözleĢme hükümlerine göre sağlanır. Ortaklık dolayısıyla Genel Müdürlüğe düĢecek masraf paylan o yıl bütçeye konacak ödenekle karĢılanır. c) Kurulan tesisin birden fazla amaca hizmet etmesi halinde tesis bedelinin her maksada isabet eden kısmı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 'nın teklifi ve BaĢbakan'ın onayı ile kesinleĢir. d) ÇeĢitli arazi gruplarının sulanmasına hizmet eden ortak tesislerin bedelinin her arazi grubuna isabet eden bölümü o arazi grubunun yüzölçümünün toplam sulama alanı yüzölçümüne bölünmesi suretiyle hesaplanır. Yatırım masraflarının geri ödenmesi: MADDE 73- Tesislerin meydana getirilmesi için yapılacak bütün masraflar 79'uncu maddede yazılı esaslar dairesinde bu tesislerden faydalanabilecekler tarafından ödenir. a) Ödeme müddeti bu tesislerin özelliklerine, mahalli Ģartlara göre Genel Müdürlükçe tespit ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın teklifi üzerine BaĢbakanın onayı ile karara bağlanır. BaĢbakanın onayı ile belirlenen bu kararın ilanını takip eden yıl geri ödemenin baĢlangıç taksidi olarak kabul edilir. Olağanüstü durumların meydana gelmesi halinde ödeme müddeti aynı yollardan gidilmek suretiyle uzatılabilir. DSĠ'ce inĢa edilen sulama tesisleri isletmenin baĢlangıcından itibaren en çok beĢ yıl süre ile geri ödemeye tabi tutulmayabilir. b) Tesislerdeki ödemeler faize tabidir. Ancak temin ettikleri istifade faizi kaldırmayacak derecede olan tesislerdeki ödemeler faize tabi tutulmaz. Faiz nispetleri Genel Müdürlükçe tespit olunup Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu'nca karara bağlanır. c) Sulanan arazi alanları sulamadan istifade edebilecek ve edemeyecek arazi hudutlan Genel Müdürlükçe tespit ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın teklifi üzerine BaĢbakanlıkça tasdik edilir ve Genel Müdür1ükçe usulü dairesinde mahallinde ilan edilir. d) DSĠ'ce inĢa edilen enerji tesislerinin devir ve gen ödemesine iliĢkin usul ve esaslar, Genel Müdürlükçe hazırlanarak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu'nca çıkarılacak bir yönetmelikle tespit edilir. Yatırım masraflarının yıllık geri ödeme taksitleri: MADDE 74- Yatırım masraflarının yıllık geri ödeme taksitleri aĢağıdaki hükümlere tabidir. a) TaĢkın sular ve sellere karĢı yapılan koruyucu tesisler ile bataklıkların ıslahı amaçlı tesisler geri ödemeye tabi değildir. b) Sulama tesislerinde dekar baĢına, bu tesisler için yapılan yatırım masraflarının, sulamadan istifade edebilecek alan ile geri ödeme süresi olan yıl adedine bölünmesi ile elde olunur. Her arazi sahibi. 10‟uncu maddenin (c) bendi esaslan dâhilinde tespit edilen hudut içerisindeki arazisinin yüzölçümünün bu ücretle çarpımıyla bulunacak bedeli her yıl ödemekle yükümlüdür. d) Akarsuların ıslahı ve ulaĢıma elveriĢli hale getirilmesi için yapılan tesisler geri ödemeye tabi değildir. Ancak kanallar ve Genel Müdürlükçe inĢa edilen baraj gölleri üzerinde ulaĢım Genel Müdürlüğün izni ve uygun göreceği ücret karĢılığında yapılır. Bu hususlar bir yönetmelikle düzenlenir. ĠĢletme, bakım ve onarım masraflarının tahsili: MADDE 75- 2nci maddenin (a) ve (d) bentlerinde belirtilen tesisler hariç olmak üzere,diğer tesislerin isletmeleri, bakım ve onarımları için yapılan bütün masraflar faydalananlar tarafından ödenir. ĠĢletme, bakım ve onarım ücretlerinin tespiti MADDE 76- ĠĢletme, bakım ve onarım ücretleri aĢağıdaki hükümlere tabidir: a) TaĢkın sular ve sellere karĢı koruyucu tesisler ve bataklık ıslahı tesisleri ile ıslah iĢleri ve gemi iĢletme tesislerinden, iĢletme, bakım ve onanın ücreti alınmaz. b)Sulama iĢletmelerinde dekar baĢına ortalama iĢletme, bakım ve onarım ücreti; bir yıl önce yapılan toplam iĢletme, bakım ve onarım masraflarının sulanması öngörülen alana bölünmesi ile elde olunur. Bu ücret bitki çeĢitlerine göre ve toplam sabit kalacak Ģekilde ayarlanır. Her arazi sahibi, kiracısı ve ortakçısı olan gerçek ve her türlü tüzel kiĢi,arazisinin yüzölçümünün bu ücretle çarpımı sonucu bulunan bedeli ödemekle yükümlüdür. c) Sulamada kullanılan su miktarının ölçülmesinin mümkün olduğu ve Genel Müdürlükçe uygun görülen sulama Ģebekelerinde, kullanılan suyun miktarına, göre ücret tarifesi tespit edilebilir, d) Sulama iĢletmeleri, köy tüzel kiĢilikleri, belediyeler, birlikler, kooperatifler, gerçek veya tüzel kiĢilerce devralınarak veya sadece iĢletme, bakım ve onarım masraflarını toptan ödeme sözleĢmesi yapılarak iĢletilebilirler. Bu takdirde tüzel kiĢilikler veya gerçek kiĢiler iĢletme, bakım ve onarım masrafları na en çok bir yıl önce ülke genelinde yapılan toplam iĢletme, bakım ve onarım masraflarının, o yılki ücret tarifeleri ile tahsili öngörülen miktarı oranında katılırlar.Bu katılım oranlarında yapılacak indirimlerle bu tür iĢletmeciliği özendirici ve düzenleyici diğer esaslar, Devlet Su isleri Genel Müdürlüğü'nce hazırlanıp Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 'nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu'nca yürürlüğe konulacak bir Yönetmelik ile belirlenir, e) Tesislerin enerji hissesine isabet eden isletme,bakım ve onarım giderlerinin ne Ģekilde hesaplanacağı bir Yönetmelikle tespit olunur. Ücret tarifeleri: Madde 77- Hesaplanacak ücret tarifeleri, Maliye Bakanlığı ile Tarım ve Köy iĢleri Bakanlığı'nın görüĢleri alınarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu'nca tasdik ve en geç o yılın Nisan 240 ayı içinde Resmi Gazete'de yayımlanır. Bakanlar Kurulu teklif edilen tarifelerde bir indirim yapabilir. Bu takdirde meydana gelecek farklar, Genel Müdürlük bütçesine konulacak ödenekle karĢılanır. Geri ödeme taksidi ile iĢletme, bakım ve onarım masraflarının birlikte tahsili MADDE 78- Yatırım masraflarını geri ödeme taksidi ile iĢletme, bakım ve onarım ücreti ayrı ayrı hesap edilerek birlikte tahsil olunur. Sulama ücretlerinin taahkuku: MADDE 79- Sulama ücretleri kadastro planlarından alınacak veya Genel Müdürlükçe ölçülerek tespit edilecek yüzölçümleri ne göre düzenlenecek olan ölçüm cetvellerine ve ücret tarifeleri esaslarına dayanılarak tahakkuk ettirilir. a) Sulanan arazi her yıl ve sulamadan sonraki uygun bir zamanda Genel Müdürlük memurları tarafından mahallinde tespit edilerek kadastro planlarına geçirilir. Sulanan araziyi tespit edecek olan memurların her köyde veya belediyede bulunacakları gün bir hafta önce köyün ihtiyar heyetine veya belediye baĢkanlığına yazı ile bildirilir. Ġhtiyar heyetine ve belediyeye yapılan bu tebligat, arazi sahibi, kiracı veya ortakçıya yapılmıĢ sayılır. Ġhtiyar heyeti veya belediye bu tebligatı ilgililere ilan etmek zorunluluğundadır. b) Sulanan sahanın tespiti iĢleri, ilgili arazi sahipleri, kiracıları veya belediyece seçilecek kiĢiler huzuruyla ve arazi sahipleri, kiracıları veya ortakçıları arazileri baĢında bulunmadıkları takdirde, ihtiyar heyeti veya belediye temsilcileri ile birlikte yapılır. Tespit iĢi bitince her köy veya belediye için müfredatlı bir alan ölçüm cetveli düzenlenir. Cetvellerin alt tarafı, tespit yapan memurlar ve ihtiyar heyeti veya belediye temsilcileri tarafından imza edilip mühürlenir.Bu cetveller Bölge Müdürlüğünce tasdik edildikten sonra kesinleĢir. c) Ġhtiyar heyeti veya belediye temsilcileri alan ölçüm cetvellerini imzalamaktan çekindikleri takdirde, alan ölçüm memurları cetvele meĢruhat vererek bir örneğini yazı ile ihtiyar heyetine veya belediyeye tebliğ ederler ve diğer örneğini de köyün herkesin kolaylıkla görebileceği bir yerine asarlar. (c) bendindeki tebligat tarihinden itibaren bir ay içinde ilgililer Bölge Müdürlüğüne itirazda bulunabilirler. Bölge Müdürlüğü yapılan itirazları tetkik ve gerekirse mahallinde inceledikten sonra kararını verir. Bölge Müdürlüğü tarafından verilen bu karar kesindir, d) KesinleĢen alan ölçüm cetvellerine ve o yılın ücret tarifelerine göre Bölge Müdürlüğünce tahakkuk cetvelleri hasırlanır. Bu cetvellerde her mükellefe ait yatırım masraflarının geri ödeme taksidi ile isletme, bakım ve onarım ücreti gösterilir. Sulama mevsimi baĢlamadan önce Genel Müdürlükçe tespit edilen tarihe kadar sulayıcı bilgi formunu doldurup idareye vermeden sulama yapanlara isletme, bakım ve onarım ücreti %10 zamlı tahakkuk ettirilir. Tahakkuk cetvellerinin altına, tahakkuk ettirilmiĢ olan ücretleri vermeyenler hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usü1ü Hakkında Kanuna göre iĢlem yapılacağı ve borcun tasdik tarihinden itibaren bir ay sonra muacceliyet kaĢanacağı belirtilerek Bölge Müdürlüğünce tasdik olunur. Tahakkuk cetvellerinin birer örneği köylerde ihtiyar heyetlerine ,kasaba ve Ģehirlerde belediyelere tebliğ olunur. Diğer örnekleri de yukarıdaki tebliğ ile beraber mutat olan ilan yerlerine asılır. Bu tebliğ, ilgili arazi sahipleri, kiracılar veya ortaklarına da yapılmıĢ sayılır. e) Alan ölçüm ve tahakkuk cetvellerindeki maddi hatalar baĢvuru sonucu veya fark edilmesi halinde Bölge Müdürlüğünce araĢtırıldıktan sonra hata yapıldığı anlaĢıldığı takdirde düzeltilir. Gelecek yıllara sâri taahhütlere girme yetkisi: Madde 80- Genel Müdürlük, 2nci maddede yazılı iĢleri yapmak için 10 yıla kadar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile gelecek yıllara sâri taahhütlere giriĢebilir. Sulama ücretlerinin tahsili: MADDE 81- Tahakkuk eden borçlar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nca tespit olunan taksit ve müddetler içerisinde ödenir. Müddeti içerisinde ödemeyenlerden bu meblağ Genel Müdürlük teĢkilatı tarafından 6133 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili usü1ü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur. Bu kanunun 2.maddesinin (j) bendi gereğince gerçek ve tüzel kiĢilere devredilen tesislere ait isletme, bakım ve onarım ücretleri bu tesisleri devralanlar tarafından tahakkuk ve tahsil olunur. UlaĢım bedellerinin tahsili: MADDE 82- Kanallar ve baraj gölleri üzerindeki ulaĢım bedellerinin tahakkuk ve tahsil sekli Genel Müdürlük veya iĢletmeleri ile müĢteriler arasında yapılacak anlaĢmalarda belirtilir. Gelecek yıllara sâri taahhütlere girme yetkisi: MADDE 83-Genel Müdürlük, 2'nei maddede yazılı iĢleri yapmak için LO yıla kadar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının onayı ile gelecek yıllara sâri taahhütlere giriĢebilir. Gelirler vergi, resim ve harç muafiyeti: MADDE 84- Vergi, Resim ve Hare Kanunlarının muafiyetle ilgili hükümlerinde yer almamıĢ olsa dahi, Devlet Su iĢleri Genel Müdürlüğü ve bütün iĢlemleri dava takipleri ile ithalat iĢlemlerinde alınan her türlü fon, vergi, resim ve harçlar da dâhil olmak üzere her türlü fon, vergi, resim ve harçtan muaftır. Ancak Katma Değer vergisi Kanunu ile getirilen hükümler saklıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve tapulama harici yerlerle milli emlaka ait gayrimenkullerin tahsisi MADDE 85- Genel Müdürlüğün ihtiyacı olan Milli Emlaka ait arazi, arsa ve diğer taĢınmaz mallar isteği üzerine Hazinece ve orman arazisi, Orman Genel Müdürlüğünce tahsis olunur. Genel Müdürlüğünün ihtiyaç duyduğu tapulama harici bırakılmıĢ, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler hazine adına tescil ve Genel Müdürlüğe tahsis olunur. Genel Müdürlük hizmet sahasına giren iĢler için ihtiyacı olan her türlü malzemeleri (taĢ, kum, çakıl, kil vs.) Hazineye ait TaĢ ocakları ve Kum ocaklarından herhangi bir bedel ödemeden alır. Bu sahalardan 241 Maden Kanununa göre arama ve iĢletme ruhsatı verilmiĢ olması halinde ruhsat verilen sahanın uygun yerinden almak kaydı ile Genel Müdürlüğe Ocak ĠĢletme Ruhsatı verilir Bu durumda maden ruhsatı sahibi hiç bir hak talebinde bulunamaz. ĠĢletmede olan, inĢa halinde bulunan ve inĢa edilecek DSĠ proje sahalarında yapılacak her türlü imar çalıĢması DSĠ Genel Müdürlüğü'nün görüĢü alınmadan yapılamaz. Yönetmelik çıkarılması: MADDE 86- Bu kanunun gerekli görülen hükümlerinin uygulama Ģekilleri yönetmeliklerle tespit olunur, Kanunda çıkarılması öngörülen Yönetmelikler Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde çıkartılır. ALTINCI KISIM ÇeĢitli Hükümler MADDE 87- 23 Nisan 1931 gün ve 24 51 Sayılı Kanun Hükümleri dıĢında kalan memurlardan TeftiĢ Kurulu BaĢkanı Hukuk MüĢaviri ve Daire BaĢkanlar Genel Müdürün teklifi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı'nın onayı ile bunun dıĢında kalan diğer memur ve hizmetliler re‟ysen veya taĢrada ilgili Bölge Müdürü'nün, merkezde ilgili Daire BaĢkanı'nın inhası, Personel ve Eğitim Dairesi BaĢkanının teklifi ve Genel Müdürün onayı ile atanır ve nakledilirler. Genel Müdür, bölgelerde uygun gördüğü 1–4 dereceli unvanlı kadrolar dıĢındaki memurların nakilleri hususunda Bölge Müdürlerini yetkili kılabilir. DSĠ' de çalıĢanların sicilleri ile ilgili yönetmelik Genel Müdür'ün teklifi ve Bakan'ın onayı ile yürürlüğe girer, Hukuk MüĢavirleri: MADDE 88- Genel Müdürlük ı. hukuk müĢaviri, hukuk müĢavirleri ile hukuk servisi personeli, mahkemelerce takdir edilecek vekâlet ücretinden Maliye Bakanlığı BaĢ hukuk MüĢavirliği TeĢkilatı gibi 3717 sayılı yasada öngörülen yol giderleri ve tazminatlardan faydalanırlar. Kadrolar: MADDE 89-Kadroların tespiti, ihdası, kullanımı ve iptali ile kadrolara iliĢkin diğer hususlar Genel Kadro ve Usulü Hakkındaki Mevzuat Hükümlerine göre düzenlenir. Daha önce tespit edilmiĢ kadrolar iptal edilmek suretiyle Devlet Su ĠĢleri Genel Müdürlüğü merkez vs taĢra teĢkilatı kadrolan ekli sayılı listede gösterilmiĢtir. Arazi rasat iĢlerinde diğer kamu kuruluĢları personelinin görevlendirilmesi: MADDE 90- Genel müdürlük, yağıĢ ve su ölçme iĢlerini, DSĠ'nin rasatçı görevlendiremediği köy ve kasabalarda, muhtar, öğretmen) orman memuru, karayolları ve demiryolları bakım memurları veya benzeri kamu görevlilerine, asli vazifelerine halel gelmemek ve kurumlarının uygun görmesi Ģartıyla bu kiĢilerle çalıĢma Ģartlarını belirleyen sözleĢmeler akde ederek yaptırabilir. Bu hizmetleri nedeniyle adı geçen kiĢilere ödenecek ek ücret, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın teklifi, Maliye Bakanlığı ve Devlet Personel BaĢkanlığı'nın olumlu görüĢü alınarak BaĢbakan'ın onayı ile kararlaĢtırılır. Yürürlükten Kaldırılan ve uygulanmayacak hükümler: MADDE 91- 18.12.1953 tarih, 6200 Sayılı Devlet Su iĢleri Umum Müdürlüğü TeĢkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun, 16.12.1960 tarih ve 167 sayılı hakkındaki kanun, 03.07.1968 tarih ve 1053 Sayılı Ankara Ġstanbul ve nüfusu yüz binden yüksek olan Ģehirlerde Ġme Kullanma ve Endüstri Suyu Temini Hakkında Kanun, 28.09.1926 tarih ve 831 Sayılı Sular Hakkında Kanun ile bu kanunlara ek ve tadilken yürürlükten kaldırılmıĢtır. 242 EK 3 DIRECTIVE 2000/60/EC OF THE EUROPEAN PARLIAMENT AND OF THE COUNCIL of 23 October 2000 Establishing a framework for Community action in the field of water policy (35) Within a river basin where use of water may have transboundary effects ,the requirements fort he achievement of the environmental objectives established under this Directive,and in particular all programmes of measures should be coordinated for the whole of the river basin district. For river basin extending beyond the boundaries of the Comunuty Member States should endover to ensure the appropriate coordination with the relevant non-member States. This Directive is to contribute to implementation of Community obligations under internationmal conventions on water protection and managament notably the United Nations Convention on the protection and use of transboundary water courses and international lakes approved by Council Decision 95/308/EC and any succeeding agreements on its application Article 13 River Basin Managament Plans 3. In the case of an international river basin district extending beyond the boundaries of the Comunity Member State shall endeavour to produce a single river basin managament plan ,and where this is not possible ,the plan shall at least cover the portion of the international river basin district lying within the territory of the Member State concerned AB üyesi ülkelerinin sınırları dıĢına uzanan uluslararası nehir havzaları için tek bir nehir havzası yönetim planı oluĢturulmaya çalıĢılmalıdır. Bunun mümkün olmadığı yerlerde bu plan en azından ilgili AB üyesi ülkenin sınırları içinde yer alan nehir havzası bölümünü kapsamalıdır. Article 15 Reporting 1 Member States shall send copies of the river basin managament plans and all subsequent updates to the commission and to any other Member state concerned within three months of their publication ; c) for international river basin districts ,at least the part of the river basin managament plans covering the territory of the Member State 243 EK 4 244 EK 5 245 EK 6 246 247