103. sayımızı okumak için tıklayın

Transkript

103. sayımızı okumak için tıklayın
YILANIN BAŞI
EZİLMEDİKÇE
KATLİAMLAR
SÜRECEK
S.5’da
İYİ DEĞİLİM, İYİ
OLMAYACAĞIM, İYİ
OLMAYIN LÜTFEN!
NURCAN BAYSAL
SURUÇ
KATLİAMI
S.2’de
MALTEPE HDP EŞBAŞKANI DUYGU TUNA SURUÇ'TA KATLEDİLDİ
S.18’de
Yıl 3 Sayı 103 22 Temmuz 2015 Çarşamba
20 Temmuz 2015 tarihini de Türkiye halkları yine birçok başka tarih gibi
bir katliamla hatırlayacak. Ortadoğu’da gericiliğin ve faşizmin karşısında
üç yıldır serpilip gelişen bir devrime,
Rojava Devrimi’ne destek vermek için
Kobanê’ye gitmek için yola çıkan yüzlerce sosyalist gencin Suruç’ta basın
açıklaması yaptıkları sırada patlatılan
bir bomba 32 insanımızı katlederken,
yüzlercesini de yaraladı.
Bomba IŞİD’i işaret ediyor ama bu
katliamda bu çeteye kimi zaman aleni
kimi zaman gizli destek veren AKP’nin
bu saldırıda da parmağı olmadığını
söylemek zor.
Katliamda hayatını kaybeden 32 insanımızın önünde saygıyla eğiliyorum.
Bundan sonra yapmamız gereken bütün sol ve demokrat güçlerin Kürt Özgürlük Hareketi ile buluşması ve faşizme karşı en geniş cephenin kurulması
için çabalamaktır.
Maltepe ve Kadıköy halkları da çok
değerli insanlarını kaybetti bu katliamda. Şehitlerimizi saygıyla uğurlayacağız.
Bu haftaki söyleşimi Özgür Gündem
gazetesindeki yazılarından ve MedNûçe TV’deki programlarından tanıdığınız, özgür medyanın önemli isimlerinden Esra Çiftçi ile yaptım. Esra Çiftçi,
Suruç’u da iyi bilen bir gazeteci. Kobanê direnişi sırasında uzun süre sınırda görev yaptı. Kendisiyle bu saldırıyı
ve AKP’nin ne yapmak istediğini konuştuk.
Haftaya görüşmek üzere
“O gençler tamamen insanlık
onurunu koruma adına
ordalardı”
Esra Çiftçi, iyi bir gazeteci, iyi gazeteci olmanın
ilk şartını, özgür ve barıştan yana bir gazeteciliği
90’lı yıllardan beri sürdürüyor. Pazartesi günü
(20 Temmuz) gerçekleşen Suruç katliamından
sonra Esra Çiftçi ile buluştum ve kendisine merak
ettiklerimi sordum...
SALDIRININ SORUMLUSU HÜKÜMETTİR!
İSTANBUL’DA ONBİNLER YÜRÜDÜ
Suruç katliamını değerlendiren HDP Eş Genel
Başkanı Selahattin Demirtaş, bombalı saldırının devlet içinden destek
alınmadan yapılamayacağını belirtti.
S.8'de
Katliamı protesto etmek
ve katliamın sorumlularının hesap vermesi için 20
Temmuz'da Taksim Tünel’e toplananlar Galatasaray Lisesi önüne kadar
sloganlarla yürüdü. S.9'da
2 YORUM
K
2015
22 Temmuz
Çarşamba
İyi değilim, iyi olmayacağım,
iyi olmayın lütfen!
obanê’deki çocuklara oyuncak dağıtmak ve bölgede kütüphane kurmak için yola
çıkmak amacıyla Suruç’ta toplanan
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyesi gençlere yönelik bombalı
saldırıda 31 insan katledildi.
Bu korkunç katliam sonrası iktidar
ve yandaşlarından gelen tepkiler ise insanın canını bir o kadar acıtıyor. Ana
akım medya katliamı “güvenlik” uzmanları, “stratejist” akademisyen (ne
demekse), analistlerle açıklarken, Başbakan Davutoğlu da sanki bu ülkenin
Başbakanı o değilmiş, hükümet onlar
değilmiş gibi uzaklara bir yere kendince konuşuyordu. İŞİD’i besleyip
büyüten bu iktidar değilmiş gibi, sanki
İŞİD üyeleri bu ülkenin hastanelerinde tedavi edilmiyormuş gibi, İŞİD’e
vatandaşları ellerini kollarını sallayarak katılmıyormuş gibi, İŞİD’e katılım
sanki cezalandırılıyormuş gibi, sınırlar
İŞİD’e kullandırılmıyormuş gibi konuşuyordu. Başbakan bütün dünyayı
herhalde aptal sanıyor!
31 ana kuzusu ölmüş, ülkenin Başbakanı düzgün bir başsağlığı dileyip,
ciddi bir kınama mesajı verip, sorumluları cezalandırıp görevden alacağına,
“terör nerden gelirse gelsin” gibi 30
yıldır bilinen ezberleri tekrarlıyor. Eski
Türkiye’den de eski bu ağız! Başbakan
eğer hala terörün nerden geldiğine anlamamışsa, ona yol gösterelim! Sadece
bir yılda İŞİD katliamları sonucu ölen
yüzlerce gencin resimlerine, yaşlarına,
gülüşlerine bir baksın! Belki o zaman
bulur terörün geldiği yeri…
Yandaş medya ise katliamdan sonra
bile utanmaz manşetlere devam ediyor. Belli ki alçaklık fıtratlarında var!
Bu katliamlarda sorumlulukları olduklarını ve bir gün muhakkak hesap
vereceklerini aslında biliyorlar. Kendilerince mümkün olduğunca o günü
uzağa atmaya çalışıyorlar! Ama o gün
uzak değil!
“Saldırı Türkiye’ye” … gibi lafları
ise artık kimse yemiyor. Nerede halkların kardeşliği için bir umut varsa, saldırılar nedense hep oralara…
Sessizliğin konforuna sığınanlar!
Bizler bu katliamların sorumlularını
biliyoruz!
Adana, Mersin, Diyarbakır’da
bombalı saldırılarda bulunanları koruyanlar, sizler sorumlusunuz!
Diyarbakır bombalamasında olduğu gibi, katliam alanına ambulans ve
yardım yerine gaz atanlar ve attıranlar,
sizler sorumlusunuz!
“Urfa’da İŞİD var mı?” diye soran
gazetecileri içeri atanlar, sizler sorumlusunuz!
İŞİD’e hastanesiyle, ilacıyla, silahıy-
la, sınırıyla bu ülkeyi kullandıranlar,
sizler sorumlusunuz!
Ve bugün sessizliğin konforuna sığınanlar! Sizler de sorumlusunuz!
31 fidanımız öldü, birçoğu da yaralı ve siz hala sessiz kalmayı tercih
ediyorsanız, tarafınızı netleştirmişsiniz
demektir!
Bombalı saldırıdan yaralı olarak
kurtulan Loren Elva, “Kobanê’ye yıkılan umutları yeşertmeye gidecektik,
ne istediniz bizden?” diye soruyor ve
bizlere “İyi değilim, iyi olmayacağım,
iyi olmayın” mesajı veriyor.
Ölen gençlerin gülerken son resimlerine bakıyorum, içim sızlıyor. Birçok
insan gibi başka bir hayatı seçebilirlerdi. Ama onlar vicdanlı, cesur olmayı,
kardeşlerinin yanında olmayı seçtiler.
Katledildiler!
İyi değilim, iyi olmayacağım, iyi olmayalım lütfen!
YORUM 3
2015
22 Temmuz
Çarşamba
Parça parça...
LEYLA ALP
H
ızlı adımlarla benden önce vapura biniyor orta boylu biri. Alper
Sapan’ın boyu uzun muydu aca-
ba?
Yan tarafımdaki genç adam dikkatle
denizi izliyor. Okan Pirinç en son ne zaman vapura binmişti?
Bir kadının elinde çay bardağı var. Ferdane Kılıç kahve içmeyi sever miydi?
Füniküler beklerken gözlüklü biri bana
doğru yürüyor. Veysel Özdemir’in gözleri
ne renkti?
Koşarak bir kadın gelip kendini içeri
atıyor. Nazegül Boyraz aceleci miydi?
İncecik dal gibi bir kadın usulca elini
tutuyor yanındaki genç adamın başını yaslıyor omzuna merdivenleri çıkarken. Hatice Ezgi Sadet’in bir sevdiği var mıydı?
30 can… 30 yürek…
Gitti…
Parça parça edildi…
Boyu nasıldı? Gözleri nasıl gülerdi mesela? En sevdiği şarkı neydi? Son okuduğu
kitap? Sinirlenince ne yapardı, kahkahası
nasıldı? Yüzlerce soru var…
Hiçbirinin yanıtını bilemeyeceğiz…
Parça parça ettiler onları… Paramparça ettiler…
Radyodaki ses “uzuvları çatılara uçanlar var” diyor. Oyuncak topladıkları elleri
koptu… Kütüphane yapacak ayakları yok.
Nefesleri yoooook…
Oyuncak götürüyorlardı, kütüphane
yapacaklardı… Hayat inşa etmeye giderken hayatlarından oldular…
Bu ülke tarihi yeni yaşamı müjdelemek
için yaşamından geçen çocukların hikayeleriyle dolu. Parça parça edilen çocukları
resimleriyle tanışıyoruz her gün… Her
gün yeni biri ekleniyor… Kalbimiz o kadar büyük ki hala bütün bunlara rağmen,
bütün bu acılara rağmen durmuyor. Öyle
sağlam ciğerlerimiz varmış ki tüm bu alçaklığa rağmen nefes alabiliyoruz…
Parça parça…
Kalabalık İstiklal… İğne atsan yere
düşmüyor… Bir türlü yutkunamıyoruz…
Öyle ferah bakamıyoruz hiç kimseye, hiçbir şeye… Gökyüzü dar… Kalbimizi hiçbir yere sığdıramıyoruz…
Dört genç ellerindeki flamaları bir kenara bırakıp sarılıyorlar…
Bırakamıyorlar birbirlerini göğe bakıyorlar.
Akmasın diye gözyaşları.
Yutkunuyorlar…
Duyuyorum…
Derin nefes alıyorlar. Hıçkırık tam da
boğazda…
Onlara baktıkça ben bağıra bağıra ağlamak istiyorum…
Birbirlerine arkalarını dönüp gözyaşlarını siliyorlar. Yüzlerini kapatıyorlar.
Ağladıkları görünmesin istiyorlar… On-
ların arkadaşı, yoldaşıydı… Bir gün önce
sadece bir gün önce sarılıp ayrılmışlardı.
Hiç hesapta yoktu ya yine de “dikkat edin”
demişlerdi. Gülümsemişlerdi onlar da en
güzelinden, en temizinden hem de…
Parça parça ettiler…
Onları tanıyanların, arkadaşlarının,
yoldaşlarının ailelerinin yüreğinde ateşten bir kor var… Hiç sönmeyecek…
Birini kaybettiğinizde bir canınızı kaybettiğinizde sizden de bir parça başka
bir yere gider. Ondan bir parçayı daha
katar öyle devam edersiniz yaşamaya.
“Lanet olsun” deyip yaşamaya devam
edersiniz. Onun gözleriyle bakar, onun
sözlerini hatırlarsınız. O koca gövde
yoktur sizi sarmalayan, o minik adımlar
yoktur. O telaşlı koşuşturmaca, şen kahkaha… Sessizliğe takılı kalır kulağınız…
“Neyin var senin” diyen o sesi kendinize katarsınız. Zaman alır derler zaman
yükü alır. Almaz halbuki zaman sadece
acıyla o büyük acıyla yaşamayı öğretir…
Bir dolu anıyı sırtlayacak sevdikleri şimdi. Bir dolu anıyla yürümeye devam edecek. Gözlerinde yokluğun gölgesiyle…
Yine de onlar şanslı… O güzel çocukları yaşarken tanıyanlar şanslı…
Biz hiç tanıyamayacağız onları… Sesleri hafızamızda kalmayacak. Gülüşlerini bilmeyeceğiz. Koyu bir sohbet tutturup, vapura binemeyeceğiz. Kol kola
ABONELİK KARTI
1 Yıl Yurtiçi 60
Adı Soyadı :
ANADOLU YAKASINDA
GÖRÜNÜR OLMAK iÇiN
ilan Reklam ve Rezervasyon
hattı için bizi arayınız
T: 0216 457
46 46
F: 0216 457 13 12
e-mail: [email protected]
Adresi
:
e-mail
:
Tel-GSM :
yürüyemeyeceğiz mesela. Sırtına yaslanamayacağız. Bir eylemde karşılaşma
ihtimalimiz yok artık, biri kolumuzdan
tutup kenara çekemeyecek. Biz ona su
veremeyeceğiz…
Kendi hayatlarını bir kenara koyup hayat kurmaya giden bu serüvenci çocuklarla biz artık hiç karşılaşamayacağız…
Hiç…
Parça parça ettiler onları…
Acının tarifi yok… Zulmün bin türlü
hali var…
Çocuklar oynasın diye günler boyu
oyuncak biriktiren çocuklarımızı kaybettik.
Öyle güzel, öyle temiz çocukları.
Neşeyle gittikleri yerde parça parça
oldu bedenleri parça parça…
Hala çoğunun ismi belli değil. Kaç kişi
bilmiyoruz hala… Hala bize rakam veriyorlar… Rakam… Rakam çok insafsız bir
şey oysa… Rakam çok insansız bir şey…
Can…
Parça parça ettiler…
Oyuncak parçalanır, ama can parçalanmaz!
Şimdi biz onlara ölü mü diyeceğiz?...
Su gibi gülüşleri kaldı…
Parça parça ettiler onları
Parça parça ediyorlar kalbimizi... Ve
hala durmuyor… Ve hala dünya dönüyor…
Halkın Nabzı
Gazetesi
Süreli Yayın
AHİS Reklam Organizasyon
Prodüksiyon San. Tic. Ltd. Şti.
Adına İmtiyaz Sahibi ve Genel
Yayın Yönetmeni (sorumlu)
İSHAK KARAKAŞ
Editör: Ahmet TULGAR
Abonelik bedelini banka hesabına yatırdıktan sonra bilgileri lütfen
aşağıda belirtilen posta adresine veya e-mail e gönderiniz.
Grafik Mizanpaj
HALKIN NABZI
Hakan YILDIRIM
Bağlarbaşı Mahallesi 2. İlkokul Cad. No:39
Cihangir İş Mrk. Kat:2 D:7 Maltepe/İstanbul/Türkiye
T:+90 216 457 46 46 F:+90 216 457 13 12
[email protected]
www.maltepeninnabzi.com
AKBANK Maltepe Şubesi
TL HESABI: Şube Kodu: 00 29 Hesap No:0189926
IBAN:TR35000460002 9888000189926
Hukuk Danışmanı
Erdal BEKTAŞ
Av. Uğur KARAKAŞ
Grafiker
Danışma Kurulu
Spor Servisi
Fırat COŞKUN
Kültür Sanat
Bedros DAĞLIYAN
Avusturya Temsilcisi
Erdal BOYOĞLU
Viyana Temsilcisi
Emine BAŞKÖY
Fehim IŞIK
Samet MENGÜÇ
Fuat TOKAT
Bilgi İşlem:
Ufuk KARAKAŞ
Yer: Bağlarbaşı Mh. 2. İlkokul
Cd. No: 39 Cihangir İş Merk.
Kat 2 D:7 Maltepe - İstanbul
Tel: 0216 457 46 46
Fax: 0216 457 13 12
[email protected]
Baskı: GÜN MATBAA Beşyol
Mah. Akasya Sk No 23/A
Sefaköy-Küçükçekmece - İST.
Tel: +90 212 426 63 00
4 HABER
2015
22 Temmuz
Çarşamba
Maltepe Belediyesi’nden
temiz çevre için dev adım
M
altepe Belediyesi, Avrupa’nın 6 bin 450 belediyesini ve 206 milyon kişiyi
kapsayan Başkanlar Sözleşmesi’ni
imzalayarak, 2020’ye kadar karbondioksit salınımını yüzde 20 oranında
düşürmeyi taahhüt etti.
Maltepe Belediyesi, Avrupa Komisyonu’nca yürürlüğe konulan ve
sürdürülebilir enerji politikalarını destekleyen Başkanlar Sözleşmesi’ndeki
(Covenant of Mayors) yerini aldı. Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, Başkanlar Sözleşmesi’ne attığı imzayla,
Maltepe’deki karbondioksit salınımını
2020 yılına kadar yüzde 20 oranında
taahhüt etti. Belediyenin Çevre Koruma ve Kontrol Müdürlüğü, Avrupa
Birliği (AB) tarafından uygulanan iklim
değişikliğine karşı mücadelede ortak
projeler hazırlanabilmesi için “Başkanlar Sözleşmesi”nin imzalanması
ile ilgili teklifi geçtiğimiz ekim ayında
Maltepe Belediye Meclisi’ne sundu.
Hukuk, Sağlık ve Çevre Komisyonu’na havale edilen rapor, komisyon-
ölçekli emisyon envanteri için bilgi
toplama çalışması yapılacak. Maltepe
Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol
Müdürlüğü ve danışmanlık firmasınca
ortaklaşa yürütülen çalışma ölçeğinde, Maltepe’deki konutların, ticaret,
sanayi ve kamu binalarının, sokak
aydınlatmalarının enerji tüketimi hesaplanacak. Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, “Daha temiz, daha yeşil
bir çevre Maltepelilerin hakkı. Çevreye duyarlı belediyecilik anlayışımızla
Maltepe’yi temiz, çevre dostu ve sağlıklı bir yaşam alanı haline getirmeye
çalışıyoruz. Çocuklarımıza yaşanılabilir bir dünya bırakmak istiyoruz” dedi.
206 Milyon kişiyi kapsıyor
da oy birliği ile kabul edildi ve rapor
yürürlüğe girdi.
Eylem planı hazırlandı
Sözleşmenin imzalanmasının ardından, bir yıl içerisinde yereldeki paydaş-
Gürültü avcıları
iş başında
M
altepe’nin gürültü avcıları,
ilçede denetimlerini aralıksız bir biçimde sürdürüyor.
Ekipler, 2015 yılının ilk 6 ayında 67
denetim gerçekleştirdi.
Maltepe Belediyesi Çevre Koruma
ve Kontrol Müdürlüğü ekipleri, gürültü kirliliği yaparak çevreyi ve insanları
rahatsız eden işletmelere yönelik denetimlerini sürdürmeye devam ediyor. Teknik personel ve işletmelerden
kaynaklı havalandırma depoları ile
eğlence yerlerinden kaynaklanan canlı
müzik gürültülerine anında müdahale
eden ekipler, canlı müzik için ruhsat
başvurusu yapan işyerlerinin düzenli
saha denetimlerini de yapıyor.
Bu kapsamda, gürültü kirliliğine kar-
larla birlikte Maltepe’deki karbondioksit salınımını azaltma gösterge hedefini
de içerecek bir “Sürdürülebilir Eylem
Planı” hazırlanmaya başlandı. Bu kapsamda ekim ayına kadar devam edecek çalışmalarda, kurumsal ve kentsel
AB tarafından uygulanan, Avrupa’nın 6
bin 450 belediyesini ve 206 milyon kişiyi kapsayan sözleşme, üye belediyelerde
karbondioksit salınımının 2020’ye kadar
yüzde 20’lere düşürülmesini hedefliyor.
Söz konusu sözleşmeyle Maltepe’de çevre duyarlılığı ve yaşam kalitesinin arttırılması sağlanacak.
Maltepe’nin yollarına asfalt
Y
şı teknik personel tarafından gürültü
ölçüm cihazı eşliğinde ocak ayından
itibaren 67 işletmede gürültü denetimi
yapıldı. Denetimler sonucunda, iki işletmeye toplamda 30 bin 284 lira idari
para cezası uygulandı. Gürültü ölçümleri neticesinde, işyerlerinin gürültü seviyesinin ilgili mevzuatta belirtilen sınır değerleri aşmasının tespiti halinde,
işyerlerine gerekli gürültü azaltıcı tedbirleri alması için süre de veriliyor. Bu
süre sonunda tekrar ölçüm yapılarak,
gürültü seviyesi tespit ediliyor ve tespit
edilen değerlerin üzerinde çıkması durumunda yasal yaptırım uygulanıyor.
aşanabilir bir kent için alt
yapı alanında önemli çalışmalara imza atan Maltepe
Belediyesi, 2015 yılının ilk 6 ayında
ilçe genelinde yol yapım ve onarım
çalışmaları için 9 bin ton asfalt kullandı.
Maltepe Belediyesi Fen İşleri
Müdürlüğü 2015 yılında da alt yapı
çalışmalarına yoğun mesai harcadı.
Ekipler 18 mahallede asfaltlamadan
boya çalışmasına, merdiven yapım
ve onarımından bordür yapımına,
korkuluk yapımından tel örgü yapımına, tretuvardan yağmur suyu
oluğuna kadar birçok çalışma gerçekleştirdi. Bu çalışmalar kapsamında 1 Ocak-1 Temmuz 2015 tarihleri
arasında ilçe genelinde yapılan yol
yapım ve onarım çalışmalarında 9
bin ton asfalt kullanıldı. Ekipler 20
bin metrekare alanda tretuvar ve taş
kaplama yapım ve onarım çalışmasının yanı sıra, 1500 metrelik alanda yağmur suyu kanal yapımı, 1900
metrekarelik alanda duvar yapımı,
14970 metrekarelik alanda boyama
çalışması gerçekleştirdi.
YORUM 5
2015
22 Temmuz
Çarşamba
Yılanın başı ezilmedikçe
katliamlar sürecek
FEHİM IŞIK
A
‘
rap Baharı’ Suriye kapılarını
çaldığından bu yana Rojava
ve Güney Kürdistan’ın yanı
sıra Suriye ve Ortadoğu eksenli onlarca yazı kaleme aldım. 2013’ten bu
yana da IŞİD ile ilgili birçok yazıya
imza attım. Yazdığım kadar da konuştum dersem yeridir. Ama hiçbir
yazımın, hiçbir panel, sohbet veya
programda yaptığım konuşmanın şu
an yazdıklarım kadar zor olduğunu
sanmıyorum.
Zor, evet zor...
Onlarca gencin katledildiği kentte,
daha gençlerimizin kanı kurumadan
yazılan bir makaleyi kaleme almak zor
olmaz mı?
Yakılan, yıkılan, haritadan silinmek
istenen bir kente, direnişin kalesi Kobanê’ye oyuncak götüren, çocuk parkı
yapacak olan, yıkılan her taşın üstüne
bir taş da kendileri koyacak gençlerin
katlinin üzerine ne yazılabilir?
Göz göre göre gelen bir katliamla
ilgili ne denebilir?
Hatırlayanlar bilir, birçok yazımda
IŞİD’in saldıracağını, insanları katledeceğini, buna muktedir bir örgüt oldugunu belirtmiştim. Çünkü karşıdaki
düsman bilinmeyen, tanınmayan bir
güç değildi.
Her ne kadar IŞİD 2013’ten sonra
gündemimize girmiş olsa bile biliyoruz ki bu cihadçı faşist örgüt, kökeni
1979’lara kadar uzanan, Afganistan’da Sovyetler Birliği ve İran’a karşı
ABD’nin desteklediği, Suudi Arabistan’ın finanse ettiği, CIA’nın eğitip
donattığı bir anlayışın, şimdiye kadar
güçlenerek gelen devamı. Bunların
Kaide’ye dönüşmeleri 1991’de 1. Körfez Savaşı sonrasına rastlar. ABD yüzünü en sadık dostu Saddam’a dönüp,
onu alaşağı etmeye niyetlendiğinde artık Sovyetler Birliği de tehlike olmaktan çıkmış Rusya’ya dönüşmüştü. Tek
kutuplu dünyada ABD’nin kendi eliyle
büyüttüklerine ihtiyacı kalmamıştı.
Tam burada kanlı örgütlerin imdadına ABD’nin Irak politikası yetişti.
ABD’nin Irak’taki Saddamsızlaştırma politikası zamanla Baassızlaştırmaya, oradan da Sünnisizleştirmeye
dönüştü. Deyim yerindeyse ABD Sad-
dam’’dan temizlediği Irak’ın Şiilerini
İran’a, Sünnilerini de Afganistan artığı
cihadçı örgütlere altın tepside sundu.
Bu arada ABD’nin arka kapı olarak
kullandığı Pakistan da bu cihadçı örgütlerin üssüne dönüştü. Bu örgütler
Pakistan ile sınırlı kalmadı. Irak’tan
Kuzey Afrika’ya dünyanın birçok bölgesine dağılmaya ve savaşmaya başladı.
2. Körfez Savaşı sonrası yaşananlar
bunların gelişimine kısmen sekte vursa
da Sünniler arasında taban bulmalarını engellemedi. Saddam’dan sonraki
Merkezi Irak Hükümetinin yüzünü Şiilere dönmesi, mezhepçi bir anlayışla
Sünnileri dışlaması bunların Sünniler
arasında daha geniş taban bulmalarına da zemin sağladı. Yine de 2011
Suriye Krizi’ne kadar bunlar askeri
olarak alan kaybetmeye başladılar. Ancak bu örgütlerin Irak’ta alan hakimiyetleri zayıflasa bile katletme güçleri,
bombalı saldırı düzenleme yetenekleri
hep kaldı ve giderek de bu güç ve yetenekleri gelişti.
Suriye Krizi alan kaybeden bu örgütlere can simidi oldu. Esad’ı bir
ayda götürecekleri rüyası gören Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi
devletler deneyimleriyle dalga geçilemeyecek bu cihadçı örgütlere sarıldılar. Bugün çok daha net görülüyor ki el
Nusra’yı Rojava üzerinden Suriye’ye
taşıyan, el Nusra’nın IŞİD’e yenilmesiyle bu kez IŞİD’in kucağına düşen
Türkiye’nin kendisidir. Türkiye, Kürt
karşıtlığını bu cihadçı örgütlere verdiği destekle sahada yaşama geçirmeye
çalıştı. Şiileri bunlarla altedeceklerine
inanan Suudi Arabistan ve Katar gibi
ülkeler de Türkiye ile birlikte bu örgütlere başta finans olmak üzere büyük
bir destek verdiler.
Hiç kimsenin hesap etmediği Rojavalı Kürtlerin ne yapacağıydı.
YPG ve YPJ, hem IŞİD’in, hem de
destekçilerinin politikalarını, saldırılarını yerle bir etti. Bu yetmez, kendisine
saldıranlar da dahil herkese insanlık
dersi verdi. Son olarak ise IŞİD’i Tel
Abyad’dan defetti. Çünkü IŞİD’i tanıyorlardı, ondan korkulmayacağını bilecek kadar da inançlıydılar.
IŞİD’in, Kobanê’ye saldırıp 230’un
üstünde insanı ve nihayetinde Suruç’ta
onlarca Türkiyeli sosyalist genci, yurtsever devrimci Kürt gencini katletmesinin bir nedeni de YPG ve YPJ karşısında Rojava’da aldığı yenilgidir. Bunu
hazmedemeyen IŞİD kılıcını ilk olarak
Kürtlere çekti. Ama hiç unutmayalım,
bu kılıç daha başkalarına da çekilecek.
Kendini varedenleri baş düşman ilan
edenlerin, tüm kıymeti harbiyesi kendine destek vermek olanlara ne yapacağını varın siz düşünün!
Şurası artık net; Suruç Katliamı
Türkiye açısından bir milattır. Türkiye
bir yol ayrımındadır. Biliyorum, bu yol
ayrımı Türkiye için en riskli dönemdir.
Türkiye ya IŞİD’i kendine müteffik kabul etmeye devam edip dünyadan dışlanacak; ya da Kürtlerle, Türkiye’nin
devrimci dinamikleriyle işbirliğini benimseyip yeni bir tarih yazacak.
Şu da belli. Her iki seçenekte de
IŞİD, öncelleri gibi alandan koptukça,
alan hakimiyetini yitirdikçe bombalı
saldırılarını, katliamlarını artıracak.
Bunu yapacak kapasite ve deneyimi de
var. Belki öncelikli olarak Türkiye’yi
değil, ağırlıkla Kuzeyli Kürtleri ve elbet Rojava’yı, Güneyli Kürtleri hedef
alacak. Ama sakın ha sakın! Durum bu
olsa bile kimse, “Bana dokunmayan
yılan bin yaşasın” demesin. Yılan dokunuyor, dokunacak ve bu cihadçı katil sürülerine karşı ortaklık geliştirilmedikçe dokunmaya da devam edecek.
6 YORUM
2015
22 Temmuz
Çarşamba
Suruç’ta gencecik çocukları
öldürdüler
ÖNDER BİROL BIYIK
G
encecik çocukları öldürdüler.
Harçlıklarından biriktirdikleriyle Kobanê’nin savaş çocuklarına oyuncak alan çocukları… Sınırın öte yakasına kitap taşıyan sosyalist
çocukları öldürdüler. Öldürdüler kalplerinde gökyüzü taşıyan o çocukları.
Türkiye’nin dört bir yanından
bayrama gider gibi çıkmışlardı yola.
Canlı yayınların ortasında Ortaçağ
cadı katliamı ayinlerini nazire yaparcasına öldürdüler. Oysa o çocuklar
Gezi’nin kabına sığmaz dayanışmacı
hevesiyle adi, pis bir savaşın yıkıntılarını onarmaya gidiyorlardı, epeydir unuttuğumuz o büyülü enternasyonalizm kavramını bilincimizin kör
kıyılarından çıkarıp hayatın ortasına
ışıl ışıl fırlatarak.
MİT oradaydı. Dünyanın çok istihbarat örgütü oradaydı. Bütün istihbarat örgütlerinin nezaretinde öldürdüler o çocukları…
Ne çok ölüm biriktirmişler öyle…
O üniversiteli gençlerin elleri bacakları havaya savrulurken ölümün de
adaleti olduğunu vicdanlarımızın en
kanayan yerine nasıl da istiflediler
mezalimleriyle…
Çocukluğunuzu Hades’in ülkesinde
mi geçirdiniz, ışıktan bunca nefret ne,
bu ne yaşamak korkusuymuş böyle…
Roboski’de gençleri ve katırları
öldürdünüz resmi kurşunlarla, Cudi’de yanan kuşların börtü böceğin
seslerini kulaklarınıza değmedi bile.
Orada yoktunuz çünkü. Ve Suruç’ta
bir anlık buharlaştı o ali devletiniz.
Eteklerinize tutunarak büyüyen kara
cübbeli IŞİD katillerine yol vermek
için, devlete Suruç’ta bir anlığına
son verdiniz. Sadece bir anlık… Yeterli süreydi bu onlar için… Bölge
dengeleri, yeni Suriye politikası, kaostan istikrarsızlık, istikrarsızlıktan
saray saltanatı çıkarma cingözlüğü
vs. vs… Buna çok ama çok ihtiyacınız vardı besbelli. O güzel, yüzlü hoş
gülüşlü çocukların ellerinin, gözlerinin, ayaklarının, kulaklarının paramparça havada uçuşması için bir
anlık buharlaşmaya ihtiyacınız vardı.
Oldu, başardınız işte…
Artık güvenlikli bölge de kurarsınız,
OHAL de ilan edersiniz, sonuçlarını
bir türlü içinize sindiremediğiniz se-
çimleri de resetlersiniz. İklimini kavlinizce hazırladınız nasıl olsa.
O ‘devlet dersi’nde öldürülen çocukların cesetlerinin üstündeki kara
mermerlerin kendi politik çukurlarınızın kapağı olabileceği ihtimalini
aklınıza bile getirmeksizin, iktidarı
kaybetme paniğinin akılsızlaştıran
hırsıyla derinden attınız adımlarınızı... Cebinizde biriktirdiniz ölüm
taşları düşlerimizin en narin yerine
isabet etti. Öyle vicdansız öldürdünüz. Kötü, çok kötü batacağınızı aklınıza bile getirmek istemediniz ama
benden söylemesi çok fena çuvalladınız. Çünkü o gençlerin parçalanmış
uzuvları bırakmayacak peşinizi, son
nefesinizde bakışlarınızın dikileceği
her noktada uçuşacak.
Bilmem ki iki cihanda ne yapmalı sizi? Hangi dua, hangi kutsal kitap,
hangi tövbe kurtarır sizi Roboski’nin
ağıtlarından, Cudi’de yanan güvercinin çığlığından, Suruç’ta havalara
savrulan üniversiteli bedenlerin gazabından!!!
Biliyorum şimdi ağlama zamanınız… Peş peşe üzüntü ve telin açıkla-
maları yapacaksınız. Teröre karşı, saçma sapan deklarasyon muhabbetlerine
girdiniz bile… Uyuyan hücreleri biz
emzirdik kara memelerimizle, besledik
büyüttük, başınıza bela ettik. Silahlarını biz verdik ellerine, kamplarımızda
ağalar paşalar gibi ağırladık, onlara
silah götüren kamyonları çevirmek
kimin haddineymiş, cumhuriyetin savcısı da hakim de olsa bakmadık gözünün yaşına, attık içeri; diyemeyecekler.
Uyuyan hücreleri uyandırma vaktiydi,
kulaklarına ölüm günaydınını fısıldadık da demeyecekler şüphesiz. Yıllar
geçecek ve hiçbir gazete yazmayacak
bu alçak saldırıdaki maskeli görevlileri…
O buz gibi resmi kınamalarını yaptıktan sonra yüksek tavanlı, deri koltuklu odalarına kapanıp Rojava’yı
ve iktidarı yeniden ele geçirmek için
planlar planlar planlar yapacaklar. Savaş kararına yeni gerekçeler yazacaklar kara düşlerinin bağlandığı çamurlaşmış umutla.
Onların savaş planı varsa, halkların
da barış planı var ama... Bu kez kazanamayacaklar.
HABER 7
2015
22 Temmuz
Çarşamba
Görgü tanığı Garip Çelik
patlama anını anlattı
S
uruç’ta düzenlenen bombalı
saldırı anında görüntü çeken
Kürt yönetmen Garip Çelik,
Birgün’e konuştu. Patlamanın basın açıklamasının yapıldığı grubun
içinden meydana geldiğini belirten
Çelik, kitleye sızmış 16 yaşında bir
kadından söz edildiğine dikkat çekti. Çelik, saldırının organize ve profesyonelce yapıldığını vurgulayarak
IŞİD'i işaret etti.
Patlama kitle içinden geldi
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) ile birlikte İstanbul’dan Suruç’a yola çıkanlardan
birisi de yönetmen Garip Çelik’ti.
Belgesel çekmek için Kobanê’ye
gitmek isteyen Çelik, yaşananları
şöyle anlattı: “Sabah Amara Kültür
Merkezi'nin bahçesinde kahvaltımızı yaptık. Daha sonra yasal işlemler
için kaymakamlığa başvurulacaktı.
Kimlik fotokopileri toplandı ve kitleyi bilgilendirmek üzere Amara Kültür Merkezi’nin önünde toplanıldı.
Burada basın açıklaması yapıldı. Ben
o esnada basının bulunduğu noktadan çekim yapıyordum. Kitle ve
bizim aramamızda 2-3 metre vardı.
Kobanê’de görev dağılıma ilişkin konuşma yapılıp, basın açıklaması biterken korkunç bir patlama meydana
geldi. Öyle şiddetliydi ki, bacaklar,
kollar üzerimize uçuştu. Cesetler paramparça olmuştu. Her yerde yaralı
ve vücutları paramparça olmuştu.”
"Tüm otobüsleri didik
didik arayan polis bizim
otobüsümüzü durdurmadı"
Patlamanın basın açıklaması yapan
Dünyadan tepki yağdı
S
aldırıya başta ABD, İngiltere,
Fransa ve Rusya olmak üzere uluslararası toplumdan da
tepkiler yağdı.
Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest, yaşananları ‘iğrenç terör
saldırısı’ diye nitelerken “Türk
hükümeti ve Türk halkına dayanışmamızı ifade ediyoruz” dedi.
İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi
Richard Moore, Twitter hesabında, "Suruç saldırısı karşısında deh-
şete düştüm. Benim de o yaşlarda
çocuklarım var. Birleşik Krallık
olarak her türlü terör faaliyetinin
kınanmasında Türkiye'nin yanındayız" diye yazdı.
BM Genel Sekreteri Ban Kimun da "Hiçbir gerekçe ve sorun,
sivilleri hedef almayı haklı gösteremez" ifadesini kullandı.
Başsağlığı dileyen Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, "Fransa,
terörle mücadele işbirliğimizin bir
kitlenin ortasında meydana geldiğini, adeta kitleyi yardığını belirten
Çelik, “Kitleye sızmış 16 yaşında bir
kadından söz ediliyor” dedi. İlginç
bir şekilde polisin olay yerinde görünmediğini ancak patlama sonrası
olay yerine gelerek toplanan halka
saldırdığını belirten Çelik, ambulansların da çok geç geldiğini, o ne-
kez daha önemini gösteren bu
saldırı karşısında Türkiye’nin yanındadır" mesajını verdi. Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter
Steinmeier de yaptığı yazılı açıklamada, "Failin özellikle gençleri
hedef almasından ayrıca dehşete
düştüm. Bu menfur eylemi şiddetle
kınıyorum" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a başsağlığı mesajı gönderen Rusya
Devlet Başkanı Vladimir Putin, saldırıyı kınarken, terörle mücadelede
uluslararası toplumun aktif şekilde
koordine olması gerektiğini vurguladı.
denle birçok yaralının sivil araçlarla
hastaneye kaldırıldığını vurguladı.
Suruç’a ilk giren otobüste olduğunu, ancak güvenlik tarafından hiç
aranmazken, kendilerinden sonra
gelen otobüslerin teker teker didik
didik arandığına dikkat çekerek, “Bu
önemli dikkatimi çekti” dedi. Zeynep Kuray
8 HABER
2015
22 Temmuz
Çarşamba
Demirtaş: Saldırının birinci
sorumlusu hükümettir!
S
uruç katliamını değerlendiren
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bombalı saldırının
devlet içinden destek alınmadan yapılamayacağını belirterek, saldırıdan
birinci dereceden sorumlunun geçici
hükümet olduğunu söyledi. “AKP, kendini ispatlamakla yükümlüdür. IŞİD’e
karşı mıdır, değil midir? Yanında mıdır, değil midir? Bunlar netleşmelidir”
diyen Demirtaş, halka da her yerde
güvenlik tedbirlerini alması yönünde
uyarıda bulundu.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin
Demirtaş, Suruç’taki katliamı olayın
ardından Med Nûçê’ye değerlendirdi.
Saldırıyı kınayan, yaşamını yitirenlere
başsağlığı ve yaralılara acil şifalar dileyen Demirtaş’ın konuşmasından satır
başları şöyle:
“Katliam sıradan bir saldırının çok
ötesinde planlı, koordineli, siyasi gelişmeleri yakından takip eden, siyasi
gelişmelere müdahale etmek isteyen
komplike bir saldırıdır. Kobanê’ye
saldırının bir parçası Suruç’ta hayata
geçiriliyor. Rojava
Devrimi’nin hemen
yıldönümünde yapılıyor. Enternasyonal
dayanışma
içinde
olan devrimci gençlere yapılıyor. Bedeli
ne olursa devrime
izin
verilmeyecek
mesajı veriliyor.
Suruç, Kobanê ile
dayanışma gösterenlerin merkezi olmuştur. Uzun bir süredir,
halkların dayanışma
merkezi
olmuştur.
Suruç, Türkiye direnişinin
sembolü
olmuştur. Özellikle
irade kırılmak isteniyor. Milli dayanışma
ruhu kırılmak isteniyor. Bilanço ağır.
30’dan fazla genç
yaşamını yitirdi. Çok
sayıda yaralı var,
Urfa ve çevre illerdeki hastanelerde teda-
vileri yapılıyor. Vekil arkadaşlarımız,
parti yöneticilerimiz orada.
Canlı bomba ihtimali
Canlı bomba olma ihtimali üzerinde
duruluyor. Patlamanın olduğu yerde bir cesedin paramparça olduğu ve
bahçeden yola sıçradığı belirtiliyor.
Canlı bombanın bu olacağı ihtimali
üzerinde duruluyor Patlamanın büyüklüğü nedeniyle etraftaki binalar da
hasar görmüştür.
Ciddi bir istihbarat çalışması yapıldığı görülüyor. Bu saldırıyı elini kolunu sallayarak, oraya kadar gelmiş, katliamı gerçekleştirmiştir.
HDP, DBP, HDK ve DTK’dan oluşan dörtlü bir koordinasyon kurduk.
Patlamayla ilgili yaraların sarılması
için çaba gösterilecektir. Partimizin
Merkez Yürütme Kurulu yarın Ankara’da toplanacak.
Halk güvenlik tedbirini almalıdır
Her yerde, halkımız kendini korumalıdır, tedbirlerini almalıdır. Eşbaşkan-
larımız Suruç’ta olacak, programları
basına duyurulmayacak. Güvenlik
tedbirleri alınmalıdır. Her yerde, sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler,
tüm yerlerin giriş çıkışlarında ve tüm
etkinliklerde tedbirlerini almalıdır.
Yürüyüşlerde tedbirlerini almalıdır.
Güvenlik zafiyeti bu tür saldırının önü
açtığı unutulmamalıdır. Halk güvenlik
tedbir almalıdır.
Birinci sorumlusu
geçici hükümettir
Saldırıyı IŞİD yapmış olabilir, kim yaparsa yapsın, birinci sorumlusu geçici
hükümettir. IŞİD’in örgütlenmesine
göz yumulmuştur. IŞİD’in geçiş yaptığı yerlerde güvenlik tedbiri geliştirilmemiştir. Hükümet yanlısı medya,
YPG’yi IŞİD’ten daha tehlikeli göstererek, IŞİD’e olan sempatisini göstermiştir. IŞİD çok açık sosyal medyayı
kullanmaktadır, bir sivil toplum örgütü
gibi faaliyet yürütmektedir. Hükümet
bunun siyasi sorumluluğundan kaçamaz. Bize ‘Terörle aranıza mesafe
koyun’ diyenler birinci dereceden sorumludurlar. IŞİD’de sesini çıkarmayanlar sorumludur. Bu tür saldırılar
karşısında barış, demokrasi ve adalet
ilkemizden vazgeçmeyeceğiz. Gün,
dayanışmayı büyütme günüdür. Herkes bulunduğu yerde tepkisini ortaya
koymalıdır.
IŞİD barbarlığı bu alçaklığı her yerde yapabilir. Panik yapmadan, korkmadan her yerde tedbir alınıp, mücadeleyi yükseltmeliyiz.
Devlet içinden destek
almadan katliam yapamaz
Demirtaş: Saldırının birinci sorumlusu
hükümettir
Güvenlik güçleri Suruç’a gelen
gençlerin tamamını kayıt altına almıştır. Kamera ile kimlik tespitleriyle kayıt
altına alınmıştır. Böylesi ortamda canlı
bomba konulması Suruç gibi istihbaratın güçlü olduğu ‘kuş uçurtulmadığı’
dedikleri yerde, devlet içinden destek
almadan, koruma desteği almadan birileri bu kadar kolay katliam yapması mümkün değildir.
Konvoyla giremedim
Suruç’a. Suruç’a neredeyse sokulmadığımız zamanlar oldu.
Biri geldi bomba patlattı diyemezler, bize
kimse anlatamaz.
AKP netleşmelidir
Dayanışma önemlidir. AKP, IŞİD’e karşı inandırıcı bir tavır
ortaya koymalıdır.
Yurtiçi ve dışında
IŞİD karşı olduğunu
ortaya koymalıdır.
‘PYD’yi terör örgütü’ ilan edenlerden
IŞİD’e karşı mücadele etmesi beklenemez. AKP, kendini
ispatlamakla
yükümlüdür. IŞİD’e
karşı mıdır, değil midir? Yanında mıdır,
değil midir? Bunlar
netleşmelidir.”
HABER 9
2015
22 Temmuz
Çarşamba
Sorumlusu AKP’dir
İstanbul’da onbinler Suruç katliamını protesto etti:
S
uruç’ta yaşanan katliamı protesto etmek ve katliamın sorumlularının hesap vermesi için 20
Temmuz'da Taksim Tünel’e toplananlar Galatasaray Lisesi önüne kadar
sloganlarla yürüdü. Yürüyüş boyunca
‘’Katil IŞİD işbirlikçi AKP’’, ‘’AKP
halklara hesap verecek’’, ‘’Faşizme
karşı omuz omuza’’ sloganları atıldı.
Eylemde, Kasım 2014’te askerler tarafından sınırda katledilen Kader Ortakaya ve bugünkü saldırıda yaşamını
yitiren SYKP üyesi Uğur Özkan’ın fotoğrafları taşındı.
On binlerin katıldığı yürüyüşe bazı
esnaflar alkışlarla, yürüyüşe katılmayan vatandaşlar ise ıslık ve sloganlar
atarak katliamı protesto etti. Galatasaray Lisesi önünde ulaşan kitle saygı
duruşunun ardından basın açıklamasıyla birlikte oturma eylemine başladı.
Yapılan basın açıklamasının ardından
eyleme katılan kurumlar konuşmalar
yaptı. Yapılan konuşmalarda saldırının sorumlusunun Suriye’de savaşı
kışkırtan, IŞİD çetelerine lojistik destek sağlayan AKP olduğu öne çıktı.
Eylem sırasında EHP üyesi bir grup
Suruç’a hareket etti. Gidenler adına
konuşma yapan Sibel Uzun, “Arkadaşlarımızın kaldığı yerden devam
edeceğiz” dedi.
Zaman zaman konuşmacıların sözleri sık sık atılan sloganlarla kesildi.
Konuşmacılar, “Acılarınzı biliyoruz
bunun hesabını soracağız. Sorumlusunu biliyoruz cezasını verecek” diyerek
AKP zulmünün devam etmeyeceğini
yaşanan acıları dindirilmesi için mücadele edileceğini belirtti. Basın açıklamasının bitmesinin ardından kitle
sloganlarla dağılırken polis saldırdı.
Polis kitleye gaz bombası, plastik mermi ve tazyikli suyla saldırdı. Polisin
saldırısına eylemciler havai fişeklerle
karşılık verdi. Birçok kişi gazdan etkilenerek çevre esnaflara ve kapısı açık
evlere sığındı.
İstanbul’un birçok mahallesinde de
eylemler gerçekleşti. Sarıgazi, Okmeydanı, Gazi Mahallesi ve Kartal’da halk
sokağa çıktı. Polis Okmeydanı ve Gazi’de yürüyüyenlere saldırdı. Kartal’da
oturma eylemi yapılırken Sarıgazi’de
esnaf eyleme destek vermek için kepenk kapattı.
10 YORUM
2015
22 Temmuz
Çarşamba
MHP’nin tarihi
Maraş Katliamı 1978
“Her şey Türk milleti için, Türke
doğru ve Türke göre“
1
948’de Fevzi Çakmak’ın başkanlığında ırkçı Turan’cı ve Almanya
yanlısı derneklerin katılımıyla kurulan CKMP, 1950’lerde Osman Bölükbaşı’nın milliyetçi-muhafazakar düşünceleriyle bir başka nitelik kazandı.
Türkeş, Turancılık düşüncesini
Hayrullah Suphi, Ömer Seyfettin,
Nihal Atsız ve Yusuf Akçura’nın yazılarında etkilendi. 1941 yılında Turancılık davasında yargılandı. Harp
okulu mezunu olan Türkeş, Kurbay
Albay‘ken 27 Mayıs 1960 askeri darbesinde görev aldı. Radyo evinde darbe bildirisini okudu. Sivil yönetime
karşıydı. 1962’de kısa bir süre Talat
Aydemir’in yanında yer aldı.Tutuklanması sonucu emekliye sevk edildi.
Sürgüne gönderildi. Sürgün dönüşü
siyaset sahnesine 1965’de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)
içinde başladı. Türkeş, Cumhuriyetçi
Köylü Partisini (CKMP) çesitli entirikalarla Osman Bölükbaşı’nın elinden
başkanlığı aldı. Kongreden sonra Türkeş CKMP’nin başkanı oldu. 22 Ekim
1965’de Türkeş’in başkanlığında seçime giren CKMP yüzde 2,2 oy aldı.
1969’da olağanüstü yapılan Adana
Kongresinde CKMP’nin adı Milliyetçi
Hareket Partisi (MHP) olarak adı değiştirildi.
İslamiyeti ve Türklüğü güçlendirici
söylemleri öne çıkardı. Partinin amblemi “kırmızı zemin üzerine üç hilal”
gençlik kollarının (ülkücü) ambelemi
“hilalli bozkurt”olarak belirledi. Türkeş’e muhalif olanlar partiden tasviye
edidiler. MHP’nin, ümmetçilige-dinciliğe yakınlaşmasını tasvip etmeyen
Nihal Atsız ve çevresi de Türkeş’in gazabından kurtulamadı. Nihal Atsız ve
yandaşları partiden atıldı. MHP’nin
dayandığı temel siyasal güç anti-komünist düşünce oldu.
Türk siyasetinin dışa bağımlılık politikası sonucu emperyalist ülkeler arasında partilerde paylaşıldı.” Gizli Özel
Harp Dairesi sadece savaş durumunda
değil, komünistlere karşı iç politikada
da kullanacaktı... “Amerikalılar, içerdeki komünistlere karşı Türkiye’yi koruyacak, “kontrgerilla” yetiştirecekti...
İzmir Menteş’teki Özel Harp kampı
bir iki yıl içinde yetersiz kalınca. Amerika’lıların önerisiyle Eğridir Dağ ve
Komando Okulu açıldı.
(...).. Amerikalılar sadece Özel
Harpçı subayları değil. Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin tüm personelini eğitimden geçiriyordu. Bu nedenle Anadolu’nun en ücra köşesindeki küçük
birliklerde bile, Amerikan ordusunun
bir subayı vardı. Sınavdan geçirilerek
seçilmiş Türk subayları Amerika’ya
davet ediliyor, Özel Harp kurslarından geçiriliyordu. İlk giden subaylar
arasında ileri tarihlerde kamuoyunun
yakından tanıyacağı bir isim de vardı: Yüzbaşı Alpaslan Türkeş.! Kanyas
Eyaleti’ndeki Amerikan Kara Harp
Akademisi’nde eğitim gördü. Subaylar Yalnız değillerdi; orada Bolivya.
Şili, Brezilya ve Arjantin’den gelen
subaylar da eğitilmekteydi. Yüzbaşı
Türkeş, yurda döner dönmez gerilla
eğitimi vermeye başladı:
Türkeş şöyle diyor;”Amerika’daki
staj dönemim bittikten sonra Türkiye’ye döndüm. Gelibolu’daki birliğime
intikal ettim. Kısa bir süre sonra Çankırı Gerilla Okulu’na ‘ gerilla öğretmeni’ olarak tayinim çıktı. Kaynak
alıntı yeri Hulisi Turgut, Türkeş’in
anıları.
Türkeş, 1948 yılında ABD’de (Pentagon) tarafından kontrgerilla eğitim
aldığını kendi anılarında yazdı. Türkeş‘in anılarını merak edenler için çok
önemli bilgiler içermektedir.
MHP, üstlendiği misyonla 1970›li
yılların Türkiye›sinde terörist eylemler
geliştirerek türkçülüğe sarıldı.
Şubat 1969’dan itibaren Ülkücüler ve
Bozkurtlar olarak anılmaya başladılar.
Türkeş, Bozkurtları, komünizme
karşı korumada MHP’ye yardımcı
olduklarını söyledi. 1971’de Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ülkü ocakları
terörüne, “canım onlar komünizme
karşı mücadele eden çocuklar” diye savundu. Aynı yolun yolcusu ırkçı Demirel’de, “bana sağcılar cinayet işletiyor
dedirtemezsiniz” diyerek sahiplendi.
Irkçı parti MHP ve ülkücü hareket,
oligarşi’nin polisiyle korundu. CİA‘nin
de desteğiyle terörist saldırganlığını
pervasızca geliştirdi. Vatan ve bayrak,
Anti-komünist propaganda ve ajitasyonla komanda kamplarında gençlik
zehirlendi. Komando kamplarının geliştirilmesi için parasal destek oluk oluk
aktı. 1970 sonrası ırkçı ülkücü terörist
hareket geliştirildi.
1970 yıllarda Anadolu’nun dört bir
yanında yükselen devrimci mücadeleye karşı kullanılan MHP ve onun yan
kuruluşları olan ülkücü dernekler devletin gücünü arkasına alarak, polislerin
sokak desteğiyle azgınlaştırıldı.
Devam edecek
YORUM 11
2015
22 Temmuz
Çarşamba
Suruç katliamı
İSHAK KARAKAŞ
Ö
nceki gün Suruç’ta yapılan
katliam AKP’nin Kürtler’e
ve yol arkadaşlarına açtığı
topyekun savaşın yeni ve korkunç bir
hamlesidir.
Seçim öncesi HDP’yi kriminalize
etmek, Kürtler’in HDP bünyesinde
ilerlettiği Türkiyelileşme ya da Türkiye’yi HDP’leştirme projesini durdurmak için türlü saldırı ile Kürt halkını
provoke edemeyen AKP, seçimden
sonra yandaş medya üzerinden halkı “kaos çıkacağı” iddialarıyla tehdit
etti. Nitekim hemen seçim ertesinde
Diyarbakır’da kendi jitemini sahneye
çıkarmış, dinci grupları provoke ederek Kürt yurtseverleri katlettirmiş,
ancak Diyarbakır halk sağduyusunu
korumuştu.
Aynı AKP bir başka hat üzerinden de aynı dönemde siyasi soykırım
operasyonlarına hız verdi. HDP’nin
seçim kampanyalarında, DBP’nin
inşa çalışmalarında yer alan
partilileri, gençlik hareketinin mensuplarını gözaltına
alma, tutuklama furyası
başlattı. Cumhurbaşkanı
Erdoğan, HDP’yi eski
parti kapatma davalarının gerekçelerine benzer
gerekçelerle yargıya hedef gösterdi.
Bir başka düşmanlık hattı da çözüm üzerinden açıldı:
Dolmabahçe mutabakatının
ardından yine Cumhurbaşkanı’nın itirazı ve
sonradan ortaya çıktığı gibi bilgisi olmasına rağmen
bu mutabakattan bilgisi
olmadığını söylemesi
sonucu bu defa da zor zaptettikleri
serde ırkçılıklarının çözüm karşıtlı-
her Pazar 21.00'de
ğını ortaya döküverdiler Akdoğanlar, Arınçlar, Soylular,
Kurtulmuşlar.
Milyonlarca Kürdün
siyasi iradesi olarak kabul ettiği ve Türkiye’de
barışın mimarı, Ortadoğu’daki en büyük devrim
olan Rojava Devrimi’nin
esas kurmayı Abdullah
Öcalan’a yönelik tecritin
aşama aşama yükseltilmesi ve İmralı Heyeti’nin de
Ada’ya gitmesine izin
verilmemesi AKP’nin
çözüm
masasına
vurduğu
en
ağır darbe
oldu.
Ve
Rojava
Devrim: Erdoğan’ın
“ K o b a n ê düştü, düşecek” sözünü
boşa çıkarıp zaferden zafere koşan,
Kobanê direnişi ve Tel Abyad kazanımı ile taçlanan Rojava Devrimi,
AKP’nin korktuğu, ürktüğü ne varsa hepsini temsil ediyor. Bu yüzden
AKP hükümeti devletin bütün olanaklarını seferber edip, kanlı Suriye
politikasına eklemleyip tarihin gördüğü en korkunç katliam çetelerinden biri olan IŞİD’e lojistik destek
vermekten imtina etmezken, yandaş
medyasından da bu çetelere destek
ve propagandasını sürdürdü. Önceki gün devrimle dayanışmaya, Kobanê’deki inşa faaliyetlerine katılmaya giden sosyalist gençlerin arasında
patlatılan bomba ve yapılan katliam
AKP’nin bu politikasının geldiği son
aşamadır. Kürt halkına ve demokrasi
güçlerine açtığı savaşın bir üst aşaması.
AKP bu son aşamada kendi sonunu bulacak, o üst aşamdan tepe taklak düşecektir.
Pazartesi günleri saat 16.00'da
SOYLESI
12 SÖYLEŞİ
2015
22 Temmuz
Çarşamba
İshak Karakaş
 Bugün (20 Temmuz) bir katliam oldu Suruç’ta. Kobanê’ye
inşa faaliyetlerine katılmak için
gitmeye hazırlanan sosyalist
gençlerin basın açıklaması sırasında bir bomba patlatıldı ve
onlarca genç insan öldü. Çok üzgünüz.
Evet. Hepimiz çok üzgünüz.
 Ben önce şunu merak ediyorum. Normalde bir basın
açıklaması ya da protesto eylemine gittiğimizde polis bizi çok
yakından takip eder. Hatta yanıbaşımızda durur. Siz Suruç’u
iyi biliyorsunuz. Yani devletin
haberi olmadan böyle herhangi
bir eylem, bir saldırı olabilir mi
orada?
Kesinlikle olamaz. Şimdi belirttiğiniz gibi en sıradan basın açıklamalarında bile polis kamerayla çeker, yani
kendi arşivi var zaten, uzun yıllardır
yaptığı bir şey, bir de bunun yanı sıra
polis her zaman eylemcilerin ve basın
açıklaması yapanların yanında durur.
Şimdi bugünkü olayda bu gençler basın açıklaması yaparken polis kamerası
yok, bir, polisler çok çok uzaktan seyrediyorlar, iki, ilginç olan şu, ona belki
geleceğiz ama, patlama oluyor, işte 30,
32 insan hayatını kaybediyor, yüzlerce
insan şu an hastanede...
 Ağır yaralılar da var.
Ağır yaralılar var, yaşam savaşı veriyor, uzuvları kopanlar olduğu söyleniyor, bacağı, kolu vesaire gibi, şimid
bu vahşetin, bu katliamın arkasından
aynı polis gaz bombalarıyla insanlara
saldırıyor, ölüler yerde yatarken, ya
da yaralılar yerde yatarken. Şimdi bu
vandalizmi nasıl açıklayacağız? Şimdi
geçtiğimiz yıl ben de Suruçta’ydım,
hatırlarsınız, Kobanê sürecinde...
Esra Çiftçi
 Hatırlıyorum. Çok da iyi
iş çıkardınız gazetecilik,televizyonculuk açısından.
İnsanlar, yani Türkiye’den ve Kürdistan’dan insanlar Suruç’a gelmişlerdi, etten duvar örmüşlerdi, bunun
amacı sınırda IŞİD’e geçit vermemekti, inanın sabah, öğlen, akşam ekmek
dağıtır gibi insanlara gaz bombası sıktılar, ilk 25 gün orada bir vandalizm
yaşandı, şiddet uygulandı ama bunu
yanı sıra, sivil halka vandalizm yaşatırken arka taraflarda IŞİD’e gözümüzün önünde geçit veriyorlardı.
 Televizyonda da defalarca
izledik bunu.
Biz kendi fotoğraf makinelerimizle
dahi bunu fotoğraflayabildik, bırakın
başka birini, televizyon ekranlarında
o görüntüler yansıdı. O yüzden bunu
devletten bağımsız görmemek lazım
ama ben şunu sormak istiyorum. Biz
yaklaşık gazeteciler olarak 10-15 gün
önce ya da bir ay önce, yanlış yapmayayım tarihte, şöyle bir şey söyledik,
biliyorsunuz bu Girê Sipi’den sonra
50 DAİŞ üyesinin Türkiye’ye sığındığı
bilgisi geldi. Biz o zaman dedik ki, “Bu
50 DAİŞ, IŞİD üyesi nerede” dedik,
bugün olan katliamda da görüyoruz ki,
bu 50 DAİŞ üyesi burnumuzun dibindeymiş ve bu katliamı gerçekleştirmek
için, yarın belki başka katliamları gerçekleştirmek için kol geziyor, bir bunu
söylemek gerekiyor, ikincisi daha dün,
yani bayramda, bu basına da yansıdı,
IŞİD İstanbul’un göbeğinde bayram
namazı kıldı aleni bir şekilde ve onlara hiçbir yaptırım yapılmadı, ben şeyi
merak ediyorum tabii, yani “PYD,
IŞİD’den daha tehlikelidir” diye manşet atan medya...
 IŞİD’e destekleri tam da bu
görüşlerinden, bu iflah olmaz
SOYLESI 13
SÖYLEŞİ
2015
22 Temmuz
Çarşamba
“O gençler tamamen
insanlık onurunu
koruma adına ordalardı”
Esra Çiftçi, iyi bir gazeteci, iyi gazeteci
olmanın ilk şartını, özgür ve barıştan
yana bir gazeteciliği 90’lı yıllardan beri
sürdürüyor. Esra Çiftçi, bir süredir de özgür
medyanın en önemli kurumlarından MedNûçe
TV’de program yapıyor ama muhabirliğini de
ihmal etmiyor. Geçen sene, IŞİD’in Kobanê
Kürt düşmanlığından kaynaklanıyor, değil mi?
Yarınki manşetini merak ediyorum,
acaba ne yazacak, bu kadar gencin,
çocuğun ölümünün arkasından? Tabii, şunu da söylemek gerekiyor, yani
aslında bu katliamı gerçekleştirenler
kimdir diye sorarsak, IŞİD’çileri Türkiye hastanelerinde tedavi eden, ne
bileyim, IŞİD’e katılımları engellemeyenler, sınır geçişlerine göz yumanlar
aslında bu katliamın bir parçası, yani
ortağı veya uygulayıcısı.
 Hükümet, değil mi?
Tabii, bu katliamda şunu da söylemek mümkün. Çok aleni MİT’İn ve
AKP’nin ayak izlerini de görüyoruz.
Yine bu katliamı ortaya çıkaran bir neden de yine bundan kısa bir süre önce,
hatırlarsınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle bir açıklamada bulundu, işte
“tüm dünyaya sesleniyorum, bedeli ne
olursa olsun Suriye’nin Kuzeyi’nde,
Türkiye’nin Güneyi’nde devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz”
diye, tabii bu sözler...
 “Katliam geliyordu” mu demek istiyorsunuz, bununla yani?
Aynen öyle. Yani bunlar boş sözler, öylesine söylenen sözler değildi,
aslında bu katliam çok önceden belliydi ama çok açık ve net olarak bir
de seçimlerde ilk sinyalini verdi tabiri
caizse. Biliyorsunuz, Diyarbakır olayı,
seçimde Diyarbakır katliamı, saldırısı,
onun öncesi Bingöl, Erzurum, daha
öncesi Diyadin, Mersin, bugün de işte
Suruç’ta olanlar, hiçbiri birbirinden
bağımsız değil, hiçbirinden de uzak
değl, bunu belirtmek gerekiyor. Tabii
şunu da söylemek lazım, şimdi bu Suruç’taki...
 Eylemleri saydınız da, yani
saldırısı ve sonrasındaki görkemli Kobanê
direnişi sırasında Suruç’ta sınır bölgesinden
çok önemli haberler yaptı. Sınırda yattı,
kalktı. Pazartesi günü (20 Temmuz)
gerçekleşen Suruç katliamından sonra
Esra Çiftçi ile buluştum ve kendisine merak
ettiklerimi sordum:
bugünkü olay Diyarbakır katliamıyla çok benzeşiyor, değil mi?
Çok örtüşüyor.
 Orada da kitleye saldırılmıştı. Tek farkı, burada saldırıyı canlı bombanın yapmış olması. Peki, burada IŞİD’i kesin
olarak saptadığımzda, neden
yapıldı bu saldırı?
Şimdi iki tarafa da gözdağı verildi. İki taraftan kastım şu: Diyarbakır
mitingindekiyle dediler ki: “Siz sakın
HDP’ye oy vermeyin, verirseniz savaş
çıkar, Kürdistan 90’lı yılları yaşar”diye, bombayı öyle attılar. Suruç’taki bombanın da bir anlamı şuydu,
bu çocuklar ağırlıkla Türkiyeli, Türk
gençler, tırnak içinde bunu söylüyorum, o çocuklara da “Buraya gelmeyin” dediler, Türkiye ile Kürdistan’ın
buluşmasını engellemek için bu katliam gelişti. Çünkü bu çocukların çoğu
Gezi’nin çocuklarıydı, bir nevi Gezi
ile Rojava’nın buluşmasını engellemek
için bir gözdağıydı. Belki o kadar basit
değil ama şu önemli, şimdi Yalçın Akdoğan bugün bir açıklama yaptı ve Suruç katliamını formaliteden kınadı, biz
bunu gördük ama Yalçın Akdoğan’a
şunu da sormak lazım, Akçakale’de,
Ceylanpınar’da, Urfa’da IŞİD evleri
var, devlet bünyesinde bilinen ve tesbit
edilen. Bu evleri neden açığa çıkarmıyor? Yine bir yıldır, iki yıldır, öncesinde
Rayhanlı’ya da dayanan IŞİD çeteleri,
canileri, işte Antep’te, Maraş’ta, Adıyaman’da, Urfa’da , kısmen Diyabakır
hastanelerinde, özel hastanelerde tedavi ediliyor, şimdi bunu nasıl devletten bağımsız görebiliriz?
 Zaten özellikle başlarda
IŞİD’e desteği çok aleni verdiler,
değil mi?
Bakın, herbirimizin telefonu 24 saat
SOYLESI
14 SÖYLEŞİ
dinleniyor, bizim günlük hayatımızdaki telefon görüşmelerimiz, günlük
hayatımızdaki bütün sosyal hayatımız
devletin kontrolü altında, şimdi Suruç
gibi bir yerde, ben orada yaşadım biliyorum, oraya her giren çıkanın kimliği,
GBT’si hatta bırakın kimlik bilgilerini,
ailelerinin kimlik bilgilerine kadar alınır, insanı bir kenara bırakın, uçan kuşun bilgisi vardır, şimdi bu kadar etkili
bir bombayı oraya sokabiliyorsa bu insanlar, nasıl devletten bağımsız olabilir? Yani demin dediğim gibi, MİT’in
ve AKP’nin ayak izleri var. Ha, diğer
boyut, niye böyle bir şey oldu? Niyeti, nedeni de şu, bu zaten aleni bir şey,
gizli bir durum değil, Erdoğan başta
olmak üzere AKP bir savaş hükümeti
kurmak istiyor. Ve bugüne kadar, yani
7 Haziran’dan bugüne kadar bütün
çabaları da o yönde zaten, birkaç gün
önce Davutoğlu da zaten erken seçim
dedi. Tabii, biliyorsunuz çok büyük
anket şirketleri araştırmalar yaptılar.
Erken seçim olursa ne olur, diye. Erken seçim olursa AKP oyları düşer,
MHP barajın altında kalır, HDP mevcut oyunu korur ve oylarını yükseltir
diye açıklama geldi. Sonuçta bunları
AKP de okuyor bizim gibi, bir başkası
da okuyor, öngörüyor. AKP bunu fark
ettiği için savaşın gölgesinde bir seçim
yürütme derdine düşmüş durumda ve
aslında Rojava’ya daha önceden de
girmek istiyordu ama ne MÜSİAD ne
TÜSİAD ne sermaye ne Amerika ne
2015
22 Temmuz
Çarşamba
de Türkiye halkı bunu istiyordu. Böyle
bir güç almadığı için, destek almadığı
için de bu süreci uzattı ve bugün bu yapılan artık fûtursuzca durumun nedeni
bu. Yani, bakıyorum şimdi, bu çocukların hepsi aşağı yukarı 20’li yaşlarda
çocuklar. Sözün bittiği an denilen andayız aslında. Gerçekten bugün hepimiz çok öfkeliydik, hepimizin yüreği
başka türlü acıdı, yani kadın yanım
acıdı, anne yanım acıdı, insan yanım,vicdanım, nereden tutarsanız tutun
başka bir ruh hali. Çünkü ben, ateş
düştüğü yeri yakar, acıyı bilen biri olarak biliyorum, o çocukların annelerini
anlayabiliyorum, babalarını anlayabiliyorum, sevdiklerini anlayabiliyorum,
şimdi bunu bugün işte, sosyal medyada
açıklamalar var, işte “o çocukların ne
işi vardı orada” diye. O gençler tamamen insanlık onurunu koruma adına
ordalardı. Biz MİT TIR’larıyla silahların nasıl gittiğini gördük, okuduk,
bu çocuklar TIR’larla silah götürmüyordu IŞİD’e, aksine Kobanê’deki çocuklara oyuncak, buna benzer şeyler
götürüyorlardı, bir de Kobanê’ye geçmiş olsalardı, orada çocuklara yönelik
atelye, tiyatro çalışmaları yapacaklardı, insan olmanın karşılığı bu olmamalıydı. Ölü sayısı artabilir, umarım ben
yanılırım.
 Ağır yaralıların tedavisi
sürüyor, umarım ölü sayısı artmaz.
Diyarbakır saldırısı olduğunda da
ben bunu yazmıştım, yine söyleşilerde
söyledim, bu seçim sürecinde çok ciddi
katliamlar olacağını söylemiştik ve Diyarbakır bizi şaşırtmadı o anlamda, bu
Suruç’taki katliam da ne yazık ki devamının geleceği var gibi gözüküyor,
durmayacaklar gibi gözüküyor, belki
birkaç gün bir sessizlik olur ama sanki
bu işi sonuna kadar götürecekler, çünkü böyle bir gözü dönmüşlük durumu
söz konusu, bu katliamı ne siyaseten ne
vicdanen ne insani boyutta, hiçbir boyutta ele alamayız, dediğim gibi yani
“PYD IŞİD’den daha tehlikeli” diyebilen bir zihniyetin, çünkü orada PYD
insanlık onuru mücadelesi veriyor, diğer tehlikesiz dediği IŞİD, DAİŞ üyeleri ise kadınlara tecavüz edip esir pazarlarında satıyor, küçük kız çocuklarını
yaşlı yaşlı adamlara peşkeş çekiyorlar,
yine insanların kafalarını, kellelerini,
vahşi bir şekilde kafalarını kesiyorlar.
Şimdi böyle bir örgütle PYD’yi eş tutabilecek noktada bir, nasıl diyeyim,
aymazlık yetmiyor, yani ahlaksızlığa
gidebiliyorsa bir medya, dediğim gibi
sözün bittiği yerdeyiz, bu saatten sonra
ne denir, bilmiyorum yani o kadar aleniyken her şey.
 Evet, bu havuz medyası,
yandaş medya bu dönemde işlevini tam yerine getirdi. Az önce
dediniz ki, “seçimlerde bir şey
yapacakları ortadaydı.”
Evet.
 AKP seçim sonrası “kaos
çıkacak” dediğinde neyi hedefledi, halkı neye dayanarak böyle
tehdit etti?
Tabii ki bugün olanlara işaret etti.
Buna veya başka benzer olaylara. Ben
mesela bugünkü katliamın çok hani tesadüf, zeten değil ama, şöyle de değil,
bir günde planlanmış olan bir katliam
değil, bu çocukların oraya gideceği aşağı
yukarı bir hafta 10 gün öncesinden belli,
çünkü böyle bir örgütlenme çalışmaları
yapıyorlar, Suruç’a gidiyorlar, kampanya
yapıyorlar vesaire. Bu o zamanlar örgütlenmiş bir şey, bir durum. Şimdi AKP
şunu yapıyor, dediğim gibi, Kobanê sürecini iyi hatırlayalım, şunu hep umut
etti, “Kobanê düştü, düşecek”, düşmesi
için arzu etti, Kobanê düşmedi, bu son
olayın da tamamıyle Girê Sipi ile bağlantısı, Tel Abyad ile bağlantısı olduğunu
düşünüyorum, çünkü Rojava’daki her
bir kazanım Erdoğan’ı çıldırtıyor, Rojava’daki her bir kazanım sonrası Erdoğan
Kürtler’e yönelik yeni saldırılar geliştiriyor.
 Kürt Halk Önderi Abdullah
Öcalan’a yönelik tecriti de bu
doğrultuda anlayabilir miyiz?
Örneğin Sayın Öcalan’a yönelik
tecrit de bunlardan biridir. Dikkat
edin, 4 yıldır Öcalan avukatlarıyla
görüştürülmüyor, iki yıldır ailesiyle gö-
SOYLESI 15
SÖYLEŞİ
2015
22 Temmuz
Çarşamba
rüştürülmüyor, 5 Nisan’dan beri de heyetle görüştürülmüyor, HDP heyetiyle,
şimdi bunu tesadüf olarak görebilir
miyiz, işte salt gemi bozuk, koster bozuk, hava bozuk açıklamasıyla karşılayabilir miyiz, asla, burada bozuk olan
tek şey Ankara’nın iklimidir, yoksa
koster, gemi meselesi değildir. Dikkat
edin, çünkü Öcalan Rojava’nın mimarıdır, oradaki her bir kazanım ona tecrit olarak, çünkü bizim haberimiz yok
şu an, en azından Nisan ayından bu
yana nasıl bir koşulda olduğunu, tecritin karşılığı şudur, görüştürmemenin
karşılığı da odur, mahkumun, tutsağın
kötü muameleye maruz kalmasına işaret eder, yani hukuken de bu böyledir,
birçok tutsak cezaevinde avukatlarıyla
görüşür, belli saatlerde görüşür, telefon
hakları vardır, ailesi ile görüşür, fakat
Öcalan hepsinden muaf, şimdi böyle
olunca, bu baskı artınca bunu çok bu
meselenin dışında tutmamak gerektiğini düşünüyorum, yani ciddi bir ağa
var, bu ağa böyle her yerden işliyor,
İmralı’ya tecrit, Kürt sorununun çözümü noktasında hiçbir adım atılmıyor
devlet nezdinde, bir yandan da işte bu
savaş hükümeti kurulmaya çalışılıyor,
bir yandan savaş hükümeti kurulurken de işte bu tür katliamlar yapılıyor.
Onun için bunun son olmasını umud
ediyoruz ama ne yazık ki son 30 yıldır,
40 yıldır hiçbir şey son olmuyor.
 Bu saldırılara karşı halklar
özsavunmaya geçemez mi, bir
özsavunma biçimini alamaz mı?
Bugün Selahattin Demirtaş da
söyledi.
Tabii ki almalı.
 Bu elzem değil mi yani artık?
Tabii ki özsavunmayı iki tür ele
almak lazım yani özsavunmayı, özsavunma sadece silahını alıp kendini
savunmak değil, bu bir boyutu, bir boyutu örgütlenmektir aslında.
 Çünkü bu saldırılara karşı
açık hedef oldu insanlar.
Şimdi bakın ben 90’ları bilen biriyim, yani yaşım itibarıyle bilen biriyim. Biz 90’lı yıllarda şunu yaşıyorduk, evimizden çıkarken annemizden,
babamızdan, sevdiklerimizden, arkadaşlarımızdan hatır isterdik çünkü
akşama dönmeme riski çok yüksekti,
bugün gelinen nokta da o, yani ben
artık şundan ürküyorum yani sokağa
çıktığında burnunun dibinde bir IŞİD
çetesinin olmaması mümkün değil artık yani, onun dışında, çünkü İstan-
bul’un göbeğindeler, Bağcılar’dalar,
işte Sultanbeyli’deler, bunlar bilinen
şeyler, belki de kapı komşumuz, hatırlarsanız Bosna-Hersek savaşında bir
sabah çok yakın olan dostlar, Hırvatlar
ve Bosnalılar birbirlerinin kafalarını
kestiler. Şimdi İstanbul gibi bir yerde,
metropolde yaşayan insanlar, eskiden
mesela komşuluk ilişkilerimiz vardı,
hangi apartmanda kimin oturduğunu
bilirdik, şimdi öyle bir şey yok. Ben
kapı komşumun IŞİD’li olup olmadığını bilmiyorum. Açıkçası ürküyoruz
hepimiz bundan. Ben Suruç’tayken,
orada gazetecilik yaparken, program
yaparken, yanımdan askerler geçiyordu ve askerler sözle beni taciz ediyorlardı, “terörist kadın yine konuşuyor”
diye hedef gösteriyorlardı, şimdi bunların hiçbiri tesadüf değil yani bu şahsıma değil, birçok arkadaşa uygulanan
bir durumdu. Yıllarca da muhalif ga-
zeteciliğin karşılığını gördük. AKP’nin
IŞİD’le vekaleten savaş yürüttüğü bir
sır değil.
 Bu özsavunma meselesine
tekrar dönsek. Bunun üzerinde
durmak istiyorum, çünkü bu
elzem oldu. Halkların kendi savunma reflekslerini geliştirmesi
lazım, değil mi?
Bu güçleri var. Yani her iki tarafın
da. İkinci bir boyut aslında, 7 Haziran
seçimlerinde şöyle bir şey oldu, bu halk
sivil yaşam hakkını kullanarak sandığa
gitti ve dedi ki, “Erdoğan, seni başkan
yaptırmayacağız, AKP seni de istemiyoruz tek başına” dedi, hükümetin
veya politikacıların bundan ders alması
gerekirken AKP şu anda kirli bir oyunun peşine düşmüş durumda. Şimdi
bu oyun karşılığı kendimizi savunmamız gerekiyor, yoksa avcı gibi hepimizi
avlayacaklar ve bizi yok edecekler yani
burada geçmişte salt Kürtler’di hedef,
şimdi tüm sol, sosyalist, demokrat tüm
kesimler, hatta azınlıklar, Ermeniler,
Süryaniler vesaire, çünkü bu devletin
geleneğinde şu var, Türklük ve Sunnilik kavramı, bu hiçbir zaman değişmedi. Türklük ve Sunniliğin dışında
kalan tüm halklar, inançlar hep öteki
oldu hep katliama maruz kalmaya hak
göründü. Bugün de aslında bu zihniyetin, 70 yıldır, 80 yıldır, 100 yıldır
değişmediğini görüyoruz. Şuna dikkat
ediyoruz, IŞİD’i konuşuyoruz, ortada
ama 13 yıllık AKP iktidarına bakın,
kadın katliamları ve kadın şiddeti yüzde 1400, bakın çok ciddi bir rakamdan
bahsediyoruz, artmış durumda, Uğur
Kaymaz AKP döneminde katledildi,
Ceylan Önkol AKP döneminde katledildi, yine çözüm süreci esnasında devlet o masaya oturmuş uzunca süre ama
karakol yapımları, baraj yapımları devam etti ve bu uğurda bunları protesto
eden gencecik çocuklar öldü. Lice’de
Medeni Yıldırım bunlardan biridir
örnek verirsek. Yine polis kurşunuyla
bir sürü genç hayatını kaybetti. İnsanlar tutuklandı, siz de biliyorsunuz,
KCK adı altında yıllarca nedensiz cezaevinde yattılar, şimdi bugün diyoruz
ya, tekerleme haline gelmiş, “Efendim,
2013’ten beri gerilla ve asker cenazesi gelmiyor”, geliyor, belki yoğun gelmiyor ama cenazeler geliyor. Bugün
hâlâ Kürdistan’da savaş uçakları cirit
atıyor, yine, daha hâlâ da devam ettiği için söylüyorum, Cudi’deki yangın,
Diyarbakır, Lice’deki yangın. Bugün
32 çocuk öldü. 20’li yaşlarında. Hangi
devlet 18, 20 yaşındaki bir gencin hayatından daha kıymetli olabilir?
 KCK’nin vurguladığı gibi
AKP artık Kürtler’in yanı sıra
onlarla dayanışma içinde olanlara da saldırıyor. Sizce bu saldırılar devam edecek mi?
Ne yazık ki. Umarım yanılırım, yanılmayı çok isterim, devam edecek,
çünkü şu bir realite ki PKK ile AKP’nin
çözümden ve barıştan anladığı aynı
değil. İkisi çok başka anlıyor. AKP barıştan şunu anlıyor, “Silahları bırakın
gelin”. Kimse dağlara piknik yapmaya
gitmedi. 12 Eylül’ün Diyarbakır zindanını unutmadı. Aynı katliam orada
da yaşandı. 90’ları unutmayalım. Bu
hükümet bu savaş konseptini devam
ettierecek sonuna kadar. Ve derler ya,
gidebildiği yerek kadar da götürecek.
 Çok teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
16 HABER
2015
22 Temmuz
Çarşamba
Pendik’te imam hatip tepkisi
İ
stanbul’un Pendik ilçesindeki
Orhan Sinan Hamzaoğlu Ortaokulu’nun imam hatipe dönüştürülmesine karşı çıkan veliler okul
bahçesinde eylem düzenledi. ‘’Okullarımıza, çocuklarımıza ve geleceğimize
sahip çıkıyoruz’’, ‘’Okul içinde okul
istemiyoruz’’ pankartları açan veliler,
bölgede çocuklarını gönderebilecekleri
hiçbir ortaokul kalmadığını vurguladı.
Eyleme İstanbul CHP İstanbul Milletvekili Onursal Adıgüzel de destek
verdi. Bu mücadelede velilerin yanında
olduklarını belirten Adıgüzel, “Okularımızı dönüştürürken velilerimizin
görüşlerini dikkate alalım. Eğitim milli
bir meseledir ve daha iyi yarınlar oluşturalım” diye konuştu. Veliler adına
konuşan Fatoş Çabuk, “Okulumuz
imam hatipe dönüştürülürken bizlere ve okul aile birliğine sorulmadı, bu
nedenle yasal omayan bir süreç işletilmektedir. Paramızı isteyip sözümüzü
istemeyen bu anlayışı reddediyoruz.
Bu uygulamadan vazgeçilene kadar
mücadelemiz sürecektir” dedi.
Maltepe’de parklar kitap açtı
M
Kadıköy’den 26 bin kitap
K
adıköy Belediyesi ve “Herkese Her Yerde Kitap Vakfı”
işbirliği ile düzenlenen kitap
bağış kampanyası büyük ilgi gördü.
Okuma alışkanlığını yaygınlaştırmak
için başlatılan kampanyaya binlerce
kitap bağışlandı. 12 Temmuz Pazar
günü Kadıköy Belediyesi Kalamış Parkı’nda kurulan bağış stantlarına gelen
Kadıköylüler okudukları ya da satın
aldıkları kitapları paylaştı. Kampanyaya kitap bağışlayan Kadıköy Belediye
Başkanı Aykurt Nuhoğlu; Türkiye’de
az kitap okunduğunu, bunun çok üzücü olduğunu söyledi. Kampanyada 26
bin 500 kitap toplandı. “Herkese Her
Yerde Kitap Vakfı” gönüllüleri tarafından türlerine, yaş gruplarına göre
tasnif edilen kitaplar, kitap talebinde
bulunan okullara gönderilmek üzere kolilere konuldu. Kitap bağışı için
Herkese Kitap Vakfı ile www.herkesekitapvakfi.org adresinden iletişime
geçilebilir.
altepe’de 7 yıldır devam
eden “Parklar Kitap Açsın” etkinliği, 2 Temmuz
Parkı’nda yapıldı. Etkinlikte keyifli
anlar yaşayan çocuklara, belediye
tarafından “Nutuk” kitabı hediye
edildi.
Maltepe Belediyesi ve Okuyan
Toplum Projesi işbirliğiyle gerçekleştirilen “Parklar Kitap Açsın” etkinliği, bu yıl Esenkent Mahallesi
2 Temmuz Parkı’nda düzenlendi.
Toplumu, özellikle de çocukları
okumaya teşvik etmek amacıyla 7
yıldır devam eden etkinlikler kapsamında, Maltepeli çocuklar parka gelerek hem eğlenip, hem kitap
okudu. Maltepe Belediye Başkan
Yardımcısı Canan Döner’in de katıldığı etkinlikte, kitap okumaya
gelen çocuklara, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa
Kemal Kemal Atatürk’ün “Nutuk”
kitabı dağıtıldı.
“Kitaplar hayatın her alanında”
Kitabın yalnızca okulla ve okul zamanıyla sınırlandırılmasına karşı
geliştirilen proje, büyüyen yeni nesillerin evde, sokakta, parklarda,
kısaca hayatın her alanında kitapla buluşmasını sağlıyor. “Okuyan
Parklar” projesi ayrıca, çocukları
ve gençleri okumaya teşvik ederken, internet kafelerin görsel şiddet
içeren ekranlarından ve havasız ortamlardan da koparmayı hedefliyor.
HABER 17
2015
22 Temmuz
Çarşamba
CHP, belediyelerini
araştırmaya açıyor
Adalar’da
Avusturya
Günleri
A
vusturyalı ve Avusturya’da
klasik müzik eğitimi almış
Türk sanatçıların katılımıyla
gerçekleştirilecek kültür etkinlikleri
arasında 4 konser ve 1 film gösterimi
yer alıyor.
21 Temmuz Salı akşamı Büyükada Anadolu Kulübü’nde yapılacak
açılış ve Ludus Ensemble konseriyle
başlayacak etkinlikler, 25 Temmuz
Cumartesi akşamı Heybeliada Ruhban Okulu ön bahçesinde Alilance
Quartett konseriyle tamamlanacak.
Etkinliğin finalinde sahne alacak
olan Alliance Quartett, Avusturyalı
4 genç sanatçıdan oluşan ve uluslararası müzik festivallerinden sıkça
davetler alan önemli bir grup.
“Adalar’da Avusturya Günleri”,
Avusturya Konsolosluğu, Avusturya
Kültür Ofisi, Baki Bilgili ile Adalar
Vakfı, Adalar Kent Konseyi, Anadolu Kulübü işbirliği ile yapılıyor.
Konserlerin tamamı ücretsiz.
Adalar’da Avusturya Günleri
programı
21 Temmuz 2015 Salı, Saat
19:00 / Açılış ve Kokteyl & Ludus
Ensemble Konseri, Büyükada Anadolu Kulübü
22 Temmuz 2015 Çarşamba Saat
21:00 / Dilbağ Tokay Yaylılar Konseri, Heybeliada Su Sporları Kulübü
23 Temmuz Perşembe, Saat
22:00 Karanlık Vadi Film Gösterimi, Büyükada Açık Hava Sineması
24 Temmuz Cuma Saat 19:00 /
Deniz Kurdoğlu Konseri, Büyükada
Anadolu Kulübü
25 Temmuz Cumartesi Saat
21:00 / Alliance Quartett Wien
Konseri, Heybeliada Ruhban Okulu
C
HP, Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi üzerinden
başlayan
‘rant-belediyeler’
tartışmasında tavrını belirledi. İktidar
partisine ‘hodri meydan’ diyen Genel
Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, tüm
belediyelerin ve başkanların araştırılması için Meclis’e önerge vereceğini
açıkladı. Ağbaba, “Hem CHP’li belediyeler incelensin, hem de ‘Ankara’yı
parsel parsel satanlar’ ortaya çıksın”
dedi. CHP Yerel Yönetimler Başkanı
Veli Ağbaba, yaptığı yazılı açıklama ile
bu hafta TBMM Başkanlığı’na belediyelerle ilgili önerge vereceğini bildirdi.
İşte Ağbaba’nın o açıklaması:
“Son günlerde özellikle çeşitli basın organlarında CHP’li belediyelerle
ilgili yoğun bir karalama kampanyası
yürütülmektedir. Bilinçli bir biçimde
CHP’li belediyelerde yolsuzluk olduğuna ilişkin kamuoyunda bir algı
yaratılmaya çalışılmaktadır. Türkiye
bir hukuk devletidir ve binlerce savcı,
binlerce müfettiş görev yapmaktadır.
En çok mesaiyi de CHP’li belediyelerde geçirmektedirler. Eğer bu belediyelerde bir yolsuzluk var ise bunları
ortaya çıkarmak onların asli görevi
olmasına karşın bu haberler günlerdir medyada yer almakta fakat yargı
organları ya da müfettişler tarafından
bunun üzerine gidilmemektedir. Belediye başkanlarımız Savcılıklara başvurarak kendileri hakkında inceleme
talep etmektedirler. CHP, kendisi ile
ilgili yolsuzluk iddialarını yargı operasyonlarıyla sonlandıranlarla aynı
meşrepten değildir. Her türlü ince-
lemeye ve yürütülecek soruşturmaya
açık bulunmaktayız. TBMM’de bir
komisyon kurularak hangi partiden
olursa olsun tüm belediyelerin ve belediye başkanlarının araştırılması için
önergemizi de Meclis’e sunacağız.
CHP olarak ‘Hodri Meydan’ diyoruz.
Hem CHP’li belediyeler incelensin,
hem de ‘Ankara’yı parsel parsel satanlar’ ortaya çıksın.”
Çiçekçi Mehmet’in öldüren kazanın görüntüleri
İ
stanbul Kadıköy Bağdat Caddesi’nde iki hafta önce yol kenarında
çiçek satan Mehmet Emin Kaya’ya çarpıp ölümüne yol açtıktan sonra kaçan sürücü Murathan A.’nın kamera görüntüleri ortaya çıktı. Güvenlik
kamerası görüntülerinde lüks aracın
orta şeritte giderken kontrolden çıktığı
görülüyor. Vatandaşların yardıma koştuğu kazadan hemen sonra ise araçtan
inen sürücünün olayı kısa süre incelediği ve aracın içinden bir şeyler aldıktan sonra hızlıca sokağın içine girerek
uzaklaştığı kameralara yansıyor. Kamera görüntülerinde sürücünün ardından aynı sokağa girdiği görülen kişinin
de araçta olduğu tahmin ediliyor. Polis,
günlerdir firarda olan sürücüyü arıyor.
18 HABER
2015
22 Temmuz
Çarşamba
Sancaktepe’de kaza
HDP Maltepe İlçe Eş Başkanı
Duygu Tuna Suruç’ta katledildi
K
obanê’nin yeniden inşa
çalışmalarına
katılmak
üzere, Amara Kültür
Merkezi’nde yapılan basın açıklaması sırasında yaşanan bombalı
saldırıda yaşamını yitirenlerden
biri de HDP Maltepe İlçe Eş Başkanı Duygu Tuna oldu.
Tuna’nın ailesi ise, kızlarının cenazesini almak üzere Antep’e gitti.
"Halkın Nabzı"
her Cuma 22.00'de
Gündemi sokakta, halkların
ta kendisiyle konuşan program
G
eçen pazar günü TEM Otoyolu Sancaktepe’de, otomobilin
camını açan kızını uyarmaya
çalışan sürücü aracın direksiyon hakimiyetini kaybetti. Bunun üzerine iki
otomobil çarpıştı, 1 kişi camdan fırlayarak ağır yaralandı. TEM Otoyolu
Edirne istikametinin yaklaşık yarım
saat trafiğe kapanmasına neden olan
kaza sonrası şoke giren iki kardeş, sarılarak gözyaşı döktü.
Kaza saat 10.00 sıralarında TEM
Otoyolu Sancaktepe mevkii Edirne
istikametinde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre eşi ve 3 kızıyla ilerleyen sürücü Edip Akkoçan, otomobi-
lin camını açan küçük kızını uyarmak
istediği sırada direksiyon hakimiyetini
kaybetti. Kontrolden çıkan otomobil
bariyerlere çarptıktan sonra kendi etrafında dönmeye başladı. Bu sırada seyir halindeki başka bir otomobil kaza
yapan araca çarptı.
Kazada otomobilde bulunan Edip
Akkoçan’ın kızlarından Nurdan Akkoçan camdan fırlayarak ağır şekilde
yaralandı. Kazayı gören çevredeki
vatandaşlar polise ve sağlık ekiplerine haber verdi.Kısa sürede kaza yerine gelen sağlık ekipleri yaralıyı alarak
Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesine kaldırdı.
Üsküdar’da
denize
giren genç
boğuldu
Ü
sküdar’da demir engelleri
aşarak denize atlayan Afganistan uyruklu bir genç,
boğularak hayatını kaybetti.
Olay, geçen cumartesi günü saat
15.30 sıralarında Üsküdar’da meydana geldi. Edinilen bilgilere göre
Üsküdar Meydanı’na arkadaşlarıyla
gezmeye gelen Afganistan uyruklu 18 yaşındaki Seyit Ahmet isimli
genç, demir engelleri aşarak denize
girdi. Arkadaşlarıyla denize atlayan
genç, akıntıya kapıldı. Gencin akıntıya kapıldığını fark eden çevredeki
vatandaşlar seferber oldu. Genci
kurtarmaya çalışan bir vatandaşın
ise o sırada boğulma riski atlattığı
görüldü. Denize giren genç ise gözden kayboldu.
İhbar üzerine olay yerine deniz
polisi ve dalgıç sevk edildi. Hazırlıklarını tamamlayarak denize giren dalgıçlar gencin cesedine ulaştı.
Kıyıya çıkarılan gencin cesedi polis
tarafından güvenlik çemberine alındı. Gencin cansız bedeni yapılan
incelemelerin ardından morga kaldırıldı.
YORUM 19
2015
22 Temmuz
Çarşamba
Anne karnında yetim kalan
çocuklarımıza...
KEREM ÇİFTÇİ
Şerafettin Özekinci Arkadaş’ın aziz
anısına
K
ürdün çocuklarına bayram
yastır. Kürt cocuklarına bayram elbisesi babalarının kefenidir, bayram şekerleri ise tarifsiz
acılarıdır, tıpkı Şerafettin Özekinci’nin
çocuklarının bu bayramda yaşadıkları
trajedi gibi.
Söz konusu Kürtler olunca bu ülkede vicdan sağırdır-diller laldır-hakikat
ölüdür.Yürütülen bu kirli-kontra savaş
maalesef vicdanları öldürdü. Artık kadınlarımızın çığlıklarından hamile oldukları cenin de nasibini alıyor anlıyor
yazgısını, yazık ki toplumun insanlığı
ölmüş, maalesef anlamak istemeyen
anlamıyor. Hani bebekler masumdu,
ceza ehliyeti yoktu? Peki, bu bebeklerin günahı nedir?
Herkes televizyonları başında Başbakan Davutoğlu’nun 7 Temmuz
2015 Salı gecesi saat 01:30 sıralarında
Eruh (Dıhe) Siirt karayolunda meydana gelen olaya ilişkin bir polisin öldüğünü söyleyerek “Allahtan rahmet
diliyorum” sözleriyle Siirt’teki olayı
duydu-edilgen izledi, oysa bu olayda
Şerafettin Özekinci isimli bir iş adamı
da olay yerinde infaz edilmişti- katledilmişti, ses seda yoktu ülke başbakanından.
Oysa Şerafettin yakından tanıdığım ve çevrenin çok sevdiği genç bir
iş adamıydı-halkını seven, duyarlı, bilinçli bir insandı. Aile olarak acıyı tadanlardandı, kardeşi de devletin Kandil bombardımanında can vermişti
.Aaeba suçu gerilla kardeşi olması
mıydı? Eruh(Dıhe)bir intikam yeri midir devlet için.?
Olaya kaçakçılık süsü verilerek infazı gizleme çabası göze çarpıyor, tıpkı
Fırat’ın Doğusu’nda yaşanan failleri
belli onbinlerce cinayet gibi bu da politik bir cinayet infazdır ve üstü örtülmek isteniyor.
Geride kalan gözü yaşlı 2 aylık
hamile eşi ve küçük 2 yavrunun hesabını bu devlet nasıl verecek, bu çocuklar yarın devlete gül mü atacak
sanıyorsunuz? Devletin gerçek yüzünü yaşamları kararan bu çocuklar iyi
biliyor ve oluşan intikam ateşini hiçbir
çaba söndüremeyecektir gelecekte, küçücük kalplere yüklenen ağır acıların
kardeşlik getirmeyeceği kesindir.
Kürt sorunu dediğiniz olay tam
da bu imha-inkar politikalarının sonucudur. Öldürerek bu sorunu bitiremezsiniz. .Derin iktidar aklının ülkeyi barışın ölümlerle yaşatıldığı ve
kanıksandığı bir coğrafyaya çevirme
emelleri devasa kabirstanlar yaratmıştır. Onların Kürdistan ismine verdikleri mesaj kabristandır.Ya bu halk
da mezarlıklarını-kabristanlarını intikam mabetleri yaparsa ve genç kuşaklarına miras bırakırsa ne olacak?
Bizler masum akıtılan kanlarımızdan saltık (özgür, bağımsız, koşulsuz mutlak bilgi) hakikate ulaşıyoruz-acılarımızla
güçleniyoruz,
çünkü iyi biliyoruz, insanın hakikat
arayışı toplumsallığın özgürlüğü arayışıdır, bununla da Politik-Ahlaki Toplum’a ulaşıyoruz. Politik-Ahlaki Toplum edilgen değil tersine direngendi,
halk adına-hak adına hesap sorucudur. Kürt halkı politik önderliğiyle bu
doğrultuda kararlıca yürüyor, bedeli
ne kadar büyük acılar getirirse getirsin bu yürüyüş zaferle taçlanacaktır,
milyonlarca penaberi-onbinlerce tutsağı-onbinlerce şehidi-onbinlerce dulu-yüzbinlerce yetimleri ve onbinlerce
gazisi bunun için bu ağır bedellere katlandı-katlanıyor!
Gerilimlerle gerilen bu coğrafyanın
yetim çocuklarından bir ordu oluşturdunuz ve farkında bile değilsiniz!bu
yiğit halkı ölümle susturacağını sananlar gafildir.
Bizimki Firik dede isyanı yani: “İsyanımız zalimin bariz zulmünedir.
sessiz kalıp biz ölürken alay eder gibi
bizlere sağduyu çağrısı yapıp zalimin
suçlarına ses çıkarmayıp korkakça boyun eğenleredir. Sahte dost,yetersiz
yoldaşlığadır”
Bütün sesler dilimi terk etti Şerafettin Yoldaşım, o güzel gözlerini son kez
göremedim ya ezikliğim ondan, inanç
tazelemesi olsun borcum sana ve tüm
yetim doğacak annesinin karnındaki çocuklarımıza. Acının tadını doğmadan bilenlere yani...
20 SPOR
2015
22 Temmuz
Çarşamba
Maltepespor’a bir takviye daha
S
por Toto 3. Lig ekiplerinden
Maltepespor 2. Lig’de Ofspor
formasını giyen Tuncay Maldan’ı kadrosuna kattı. Ön liberoda
forma giyen 1985 doğumlu futbolcu
Gençlerbirliğispor, Bugsaşspor, Keçiören Bağlumspor, Karspor, Mardinspor, Yeni Malatyaspor, Hatayspor,
Eyüpspor, Akçabat Sebatspor ve
Ofspor formalarını giydi. Tecrübeli
futbolcunun 3. Lig’de 97. Lig 2. Lig’de
148 maçı bulunuyor.
Kartalspor ilk antrenmanı
gerçekleştirildi
Kartalspor 2015-2016 sezonunun
ilk çalışmasını Pazartesi günü saat
18:30’da teknik direktör Özgür Zengin yönetiminde Kartal stadında
gerçekleştirdi. Antrenmanda Zengin’in yardımcıları Serdal Meral ve
Aziz Akgün hazır bulunurken Selçuk
Yıldırımkaya izinli olduğundan dolayı yer almadı. Kartal stadında gerçekleştirilen çalışma teknik direktör
Özgür Zengin’in yaptığı antrenman
bilgilendirme toplantısıyla başladı.
Jog’la başlayan sezonun ilk antrenmanı topla adaptasyon çalışmasıyla
devam etti. Antrenmanın ana bölümünde 2 set dayanıklılık koşusu
yapan bordo-beyazlı ekip sezonun
ilk antrenmanını soğumayla tamamladı. Pazartesi günü gerçekleştirilen
sezonun ilk antrenmanında kulüp
başkanı Binali Aydın ve futbol şube
sorumlumusu Kerem Çeboğlu Kartalspor’u yalnız bırakmayarak sportif direktörü Hamza Gezmiş’la birlikte çalışmaları takip etti.
Antrenman sonunda saha içerisinde
küçük bir toplantı yapan kulüp başkanı Binali Aydın, yeni sezon öncesi iyi
dileklerini sunarak, tüm oyunculara
güvendiğini belirterek iyi bir sezon
geçireceklerine inandığını söyledi.
Kartalspor Cumartesi gününe kadar
çalışmalarına İstanbul’da günde çift
antrenman yaparak devam edecek.
Öte Yandan daha önce Kartalspor
‘da futbol oynamış ve kaptanlık yapmış olan Hamza Gezmiş 2015-2016
sezonuyla birlikte Sportif direktörlük
görevine getirilmiştir.
Spor Toto 2. ve 3. Lig’de gruplar belli oldu
2
Pendikspor ilk
idmanına çıktı
Pendikspor’un 2015-2016 sezonu için takımın başına getirdiği
Teknik Direktör Şaban Yıldırım,
takımla ilk idmanına çıktı. İdman
öncesi futbolcularla tanışan deneyimli çalıştırıcı, oyuncularla ilgili
tek tek gözlemler yaptığı görüldü.
Tanışmanın ardından ilk idmanına çıkan Yıldırım’a yardımcıları
da eşlik etti.
015-2016
Sezonu Spor Toto 2.
ve 3. Lig Fikstürü
TFF’nin
Beykoz-Riva’da yer alan idari
merkezindeki
Orhan
Saka Salonu’nda çekildi.
Kura çekimine Türkiye
Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu Üyeleri
Arif Koşar, Ali Düşmez
ve Mustafa Çağlar, TFF
Genel Sekreteri Kadir
Kardaş ile Spor Toto 2.
ve 3. Lig’de mücadele
edecek kulüplerin temsilcileri katıldı.
Fikstür çekiminden
önce bir konuşma yapan TFF Yönetim Kurulu Üyesi Arif Koşar, “Öncelikle fikstür çekimi için burada olan
Spor Toto 2. ve 3. Lig kulüplerimizin
temsilcilerine hoşgeldiniz diyor ve
bu vesileyle geçmiş Ramazan Bayra-
mınızı kutluyorum. Kulüplerimizin
seyahat-konaklama bedellerinin, hesaplarına bu ay sonunda direkt olarak
yatırılacağı bilgisini de sizlerle paylaşmak istiyorum. Ayrıca, seyahatlerinizde THY’de olduğu gibi Anadolu
Jet’ten de yüzde 50’lik
iskontodan yararlanabilmeniz için yaptığımız
çalışmalar da sürüyor.
En kısa sürede bunun
gerçekleşmesini umuyoruz. 2015-2016 sezonu
Spor Toto 2. ve 3. Lig
Fikstür Çekimi, tüm
futbol camiasına hayırlı
uğurlu olsun” ifadelerini kullandı. Spor Toto 2. Lig’de
birinci devre 6 Eylül
2015’te başlayıp 20
Aralık’ta sona erecek.
İkinci devre ise 17 Ocak
2016’da başlayacak ve
30 Nisan’da sona erecek. Spor Toto
3. Lig’de ise birinci devre 23 Ağustos
2015’te başlayacak ve 13 Aralık’ta
sona erecek. 10 Ocak 2016’da başlayacak ikinci devre ise 30 Nisan’da sona
erecek.
2015
22 Temmuz
Çarşamba
SPOR 21
22 YORUM
2015
22 Temmuz
Çarşamba
Stendhal üzerine
MUSTAFA İŞİTMEZ
1
832 yılının 16 Ekim sabahı Fransız yazar Stendhal bir tepeden
muhteşem bir manzara seyretmekteydi. Roma’daki Janiculum Tepesi’nin üzerinde bulunan Montorio
San Pietro kilisesinin yanında, göz kamaştıran bir güneş altında ayakta duruyordu. Harap olmuş mezarları ve su
kemerleri ile Appia Yolu’ndan, Fransızların yakınlarda yeniden inşa ettiği
güzel Pincio bahçesine kadar bütün
şehir gözlerinin önünde serilmiş yatıyordu.
O eski zamanlarla ilgili hayallere
dalmışken, düşüncelerinde antik Roma’nın modern Roma’ya ister istemez
baskın çıktığını fark etti; o sırada Livy’e
ait anılar kafasına doluşmaya başladı.
Monte Albano’nun üzerinde, bir manastırın sol tarafına doğru Hanni- 57
bal’ın tarlalarını görebiliyordu. “Ne
şahane bir manzara!” dedi kendi kendine, “Dünyada buraların eşi benzeri
yok.” Ondan sonra düşünceleri yavaştan kendi hayatına ve karakterine doğru yöneldi. “Ah!” dedi kendine, “Üç
ay kadar sonra elli yaşıma gireceğim,
doğru mu bu?” Bu düşünce onu çok
şaşırtmıştı. Eski kilisenin merdivenlerine oturdu ve konuyu daha uzun boylu
düşünmeye koyuldu. “Çok yakında elli
yaşımda olacağım,” bir iç çekti, “artık
kendimi tanımanın zamanı geldi de
geçiyor bile. Daha önce neydim, şimdi
neyim, bunu söyleyebilmek gerçekten
zor benim için.” Stendhal daha sonra
tepeden aşağı indiğinde alacakaranlık bastırmıştı bile. Hafif bir akşam
pusu, bu yörede daima gün batınımdan hemen sonra ortaya çıkmasıyla
ünlü soğuk havanın habercisi olarak
onu uyarmış, düşlerinden ayrılmaya
ikna etmişti. Ancak yola düzülmeden
önce, San Pietro’da geçirdiği düşüncelerle dolu bu günün anısını, beyaz
İngiliz pantolonunun kemerinin içine
“16 Octobre 1832, J.valsa voir la 5”
sözleriyle kaydetti, bu “Ben elli yaşıma
giriyorum,” cümlesinin pek de iyi gizlenememiş bir versiyonuydu.
Birkaç gün sonra, yine aynı sorun
üzerinde düşünerek Albano Gölü’ne
bakan ıssız bir patikada yürüyüş yapıyordu, yol kenarında küçük bir banka
rastladı, oturmak için durdu. Geriye
dönüp baktığında, çağın olağanüstü
standartlarıyla kıyaslandığında bile,
hayatının fazlasıyla olaylı geçtiğini görebiliyordu. 1800 yılında, daha on yedi
yaşındayken, Napolyon’un ordusunda
aldığı askeri görevle Almanya, İsviçre,
İtalya ve Macaristan’a gitti. 1803 yılından itibaren üç yılı Paris civarında
serserilik ederek, bohem bir öğrenci
hayatı yaşayarak geçirdi, ondan sonra
1806’da idari bir görevle orduya geri
döndü. Askeri kariyerinin bu ikinci bölümünde, 1812 yılında Rusya’nın işgaline katıldı, binlerce Fransız yoldaşının
kar ve buz altında kırıldıkları Moskova’dan irtica faciasına yakından tanık
oldu. Ancak ayaklarının altında uzanıp giden topraklara boş boş bakarken
ansızın bir gerçeği faik ederken irkildi;
bir asker olarak kariyeri çok değişken
ve renkli olmakla beraber, askerlik ya-
şamı karakterini çözebilecek anahtarı
sağlayamamıştı ona. Nasıl bir adam
olduğu hakkında hiç bir şey anlatmıyordu tüm bunlar. Hayatı, daha çok
aşağıdaki isimler ile özetlenebilirdi; bu
isimlerin baş harflerini elindeki sopayla toprağa kazıdı birer birer:
Virginie, Angela, Adèle, Mélanie,
Mina, Alexandrine, Angeline, Angela,
Mathilde, Clémentine, Giulia, Madame
Azur. Bu, eski aşklarının bir listesiydi.
Kimisi hafif çocuksu sevdalar, diğerleri yıllarca devam eden ateşli tutkulardı. Virginie ve Mélaine oyuncu,
Alexandrine bir Fransız kontesiydi.
Adèle ise Paris burjuvazisinden namuslu bir kadındı. Angela’nın babası Fransa ordusunun üniformalarını tedarik ediyordu; Mina’nınki ise
Brunswick’in askeri valisiydi. Clémentine bir Fransız subayının, Mathilde bir Polonyalının eşiydi. Madame
Azur bir Fransız bankerinin karısıydı,
daha sonraları ressam Eugène Delacroix’nin metresi olmuştu. Guilia,
Fransa’da görevli Toskanalı bir bakanın vesayeti altındaydı. Bu on iki ismi
bir araya getiren tek bir özellik vardı:
Hepsi birlikte Stendhal’in aşk hayatının takvimini oluşturuyorlardı. İnsanın
geçmişindeki başarılarını bu şekilde
listelemesi Don Juan ile bir benzerliği
olduğu tartışmasına yol açabilir, hatta
Napolyon ile de bir benzerlik olduğu
iddia edilebilir. Bilindiği üzere onun
da başarıları çoğu zaman basit bir isim
listesiyle özetlenmiştir: Marengo, Austerlitz, Jena, Wagram. Ama Stendhal
o tür bir erkek değildi. Aynca onun aşk
hayatı bir dizi kahramanca kazanılmış
zafer olarak düşünülemezdi, çünkü
onun payına, hak ettiğinden çok daha
fazla sayıda gözyaşıyla ıslanmış Waterloo’lar düşmüştür.
Stendhal sohbet ederken son derecede karizmatik bir adamdı; zarif, zeki
kadınlarla arkadaşlık kurma konusunda gerçekten yetenekliydi ama iş tenselliğe döküldüğünde pek başarılı olamıyordu, çünkü yeterince çekici veya
iyi sevişecek kadar güçlü biri değildi;
dolayısıyla daha ateşli duygularının
birçoğu karşılık görmemişti. Ama o
yine de hayata küskün bir adam değildi. Aşık olduğu kadınların isimlerini
toprağa kazıdıktan sonra şöyle düşündü: “Bu büyüleyici yaratıkların çoğu
benden lütuflarıını esirgediler, ama
yine de hayatımın tamamını tam anlamıyla işgal ettiler.” Tüm hayatı boyunca mutsuz aşık rolünü üstlenmiş,
bunu bir kariyer haline getirmişti ve
her şeyden çok güpegündüz hayallere
dalmaktan zevk almıştı, artık bunu görebiliyordu. Life o f Henry Braullard
adlı otobiyografisinde bu duygularını
şöyle anlatır:
Bu isimler ve onların bana yaptırdığı şaşırtıcı saçmalık ve çılgınlıklarla
ilgili derin hülyalara dalmıştım (yani
benim için şaşırtıcı demek istiyorum,
okurlarım için değil, zaten de bunlardan dolayı hiç pişman değilim). Gerçek şu ki bu sevdiğim kadınlardan sadece altısı ile yattım.
Devam edecek…
2015
22 Temmuz
Çarşamba