OKU

Transkript

OKU
KÜÇÜK
GALATASARAYLI
S.&JJ: 18
20
NİSAN
1955
Fi. 20 Kr.
..
1
•
}'
J
TARAFLARINIZI ALiNiZ
J ones'le, yaz tatili için bir yere gitmeği düşündükleri halde henüz tam bir karara varmış değiller.
On iki yaşındaki Junmy, geçen sene
izci arkadaşları ile kamp yaptığı
Vermont'daki gölün kenarına gitmeleri için aileyi razı · etrpiye uğra­
şıp duruyor.. On altısını süren Mary, yeni mayosunu göstermek, iyi
. bir güneş almak, nihayet eğlenebil­
mek isteğiyle plajların bulı..ı.nduğu ·
sahillerden birine gitmek aşkında ..
Babaları ise, arada balık tutup dinlenmek, bazan da golf oynıyabil­
mek için küçük oğlunun fikrine
meyilli.
Fakat kolejden henüz dönen
Dick' e göre Cali(ornia'ya bir otomobil seyahati hepsinden mükemmel.
Annelerinin kati bir kararı yok.
Sadece, yemek düşünmekten, yatak
ları yapmaktan -ve bulaşık yıkamak­
tan kurtularak biraz dinlenmek istiyor. Onun için gölün: yanı başın- ·
daki kulübeden ziyade, sahildeki
otel kendisine daha cazip görünüyor.
Günler geçtiği halde henüz bir
karara varmış değiller. Acaba ne
yapmalılar? Elbette ki, babaları için
gölün kenarındaki kulübeyi kiralayıp ailenin Vermont'a gideceğini
bildirmesi işten bile değildir. O tak
dirde, anneleri de; Mary ile Dick
de, istesinler veya istemesinler, bu
emre itaat etmek mecburiyetinde
kalacaklar. Fakat o bunu yapmadı.
Onun yerine bütün aile efradını
bir toplantıya davet ederek herkesin arzusu ile işi halletmiye çalıştı.
Mary, babasını, tıpkı Vermontdaki göl kenarında olacağı gibi sahilde de pekala golf oynamıya, istediği zarnanl.frda ise balık tutmı­
ya gidebileceğine ikna etti. Beri tarafta hali Jmmy golf sevdasını elden bırakmıyor, Dick ise, büyük otomobil. gezmesinden bir türlü vaz
geçemiyordu. Nihayet r.e yler topl.andı~ı vakit, ikiye karşı üç rey ile
deniz kenarı seçimi kazandı. Jimmy
ile Dick, arzularından vazgeçmek
zorunda kaldılar, ama anneleri de
babaları ile kız kardeşleri de, bir
dahaki sene için, onların isteklerini
yerine getireceklerine söz verdiler.
insanlar tatil günleri gibi daha nice şeylerde anlaşamazlar. Hava bahsinde bilhassa birleşemedik­
leri çoktur. Kimisi sıcağı sever, kimisi serinliğe düşkündür. Biri havanın yağacağını iddia eder, diğeri
güneşin parlayacağından emindir.
Yahut arkadaşınızın hayran olduğu
bir beyaz perde artistinden siz katiyyen hoşlanmazsınız. Bir başka
misal daha: Takımınız, kendisine
yeni bir kaptan seçeceği zaman, bir
grup çocuk, birisini, diğer bir grup
da başka birisini seçmek istiyecektir.
Mesele ne kadar ehemmiyet kazanırsa insanlar o kadar heyecanlanır. Hele Reisicumhur seçimi esnalarında, envaı çeşit propaganda,
türlü türlü nutuklar ve vaitlerle
(Devamı
s. 14 de)
3
GÜZEL
YURDUM
Benim yurdum doğup büyüdüğüm bu çağa geldiğim yer Türkiyedir.
. .'
Türkiye öyle bir yurt öyle hır
vatandır ki her karış
toprağında
kahramanlı].<. taşır.
şirin yurdum geçmişte tarih.sayfalarına kıy­
metli yazılar şan ve şeref dolu sayfalar 'kazandırmıstır. Biz de atala-
Benim bu kutsal ve
rımızın yolunda 'yürüyeceğiz, Türkün büyük adıni · kirletmiyeceğiz,
onun ismin~ yükseklerde tutacağız. ·
Bizden sonra geleceklerde aynı yolu tutarlarsa Türklüğü kıymetlen
dirirlerse bu yurt yıkılmaz, ataları­
mızın ruhu şad olur.
Ey benim güzel yurdum senelerimi içinde geçirdiğim ülke, sen
bizi g-ölgende barındırdıkça dünya
varolduğu müddet korkma, biz seni
koruruz. Nasıl bundan önce ecdadımız senin uğrunda canını feda ettiyse biz de aynı şeyi yapmaktan çekinmeyiz.
Senin uğrunda ölmekten ne çı­
kar tek sen yaşa bu bize yeter.
Senin için seni yükseltmek için
yapılan ve yaptığımız her işten kı­
vanç duyarız.
"Bizi hiç tasalı görmez bu yerler
Yiff:itler ölürken bile 12;ülerler
Y ~ter ki yaşayan er oğlu erler
Bizi çiğnetmesin ayak altında"
. Senin koynunda yaşayan bir
Türk olduğum için nekadar sevinsem azdır.
"Ne mutlu bana"
S: V. 8r. Çetin imer
•
4
ŞttR
öRNEKLER1
Atatürk
Sevinelim övsünler seni
Güneş saçlı, deniz gözlü diye
öğünelim değil mi!? ..
Saçların siyah ta olsaydı kumral da
Yine aydınlatırdın yolumuzu; düşüncenin ışığında
Düşüncenin ışığında
dedim de
Aklıma 'Ne mutlu Türküm diyene'
sözü geldi.
Ardından istiklalim, hürriyetim
Sonra kılık, kıyafetim
Yazmam, okumam, öz dilim ...
Hepsi de özdü, türeydi;
Kafesin kırılması, peçenin atılması
Hepsi de Türk' e yakışan şeylerdi .
Kadındı, erkekti düşünmeden
Okuyup, çalışmamız; aklındaki
..
guneştı . ..
Ekti.ff:in tohun:run meyva,sıdır
içteki emniyet dıştaki güven
Durmu'yalım düşeriz sözü
inandığımız bir şarkıdır gayrı
Yurdumuzda söylenen! ..
Sevinelim övsünler seni
Güneş saçlı, deniz bakışlı diye
izin verirserı Atam SÖ'Yliyeyim
Sen yeni bir ruh verdin bize
Hayatta "En hakikZ mürşit ilimdir"
diye.
ilmin ışı,ff:ında, sanatın güzelinde
Yürü'Yenlerle beraber ruhun
M ev.simler zamanlar üstünde
Bizimle, her zaman bizimle; güzel,
.,
aydınlık
İşte
böyle
tanıdık
seni Atam; izinden ayrılmadık.
!brahim Minnetoğlu
Türk Dili
I Kasım r954
Ytş.
B.
Sınıfının
Pencerelerinden Görünenler
,ro84 Tamer Aşkın'ın penceresi
Güzel bir akşam, rüzgar yavaş
yavaş esiyor, ~ratıma vuruyor, ben
de bundan çok - hoŞlanıyorum.
işte pencerenin önündeyim
k:arşımda bir ·gemi var bütün ışık­
larını yakmış denizin siyahlığında
bir avizeye benziyQr.
Karsı tarafın ısıkları tek tük
'
'
sönüp .yanıyor bu bir arkadaşımın
bana göz kırpmasını andırıyor. ön
tarafta bakınca dolabın aralığından
köprünün parlak ışıklarını görüyorum. Gözümün önünden hafif akıntı ile geçen sular bana ayakları­
mın dibinden akıyor gibi geliyor.
Burasının güzelliğini size nasıl anlatacağımı bilemiyorum.
Ay'ın ışığı denize vurmuş, sanki sahilden kuvvetli bir projektör
tutulmuş gibi bir yol uzanıyor bu
yol yıldızların meydana getirdikleri
«saman yoluJ> na da benziyor. Bu
sırada bir kay.ık boğazın sularını yavaş yavaş yararak gözümün önünden uzaklaştı ben o anda o kayığın
içinde bulunmak isterdim doğrusu.
işte bir motör, o da suyu yararak
sanki yürüyen bir ışık dalgasını anlatıyordu.
Allah burasını
yaratmış bütün
yeşillik, ağaçlar
ne kadar özenegüzellikler var.
ve nihayet karşımızda bir inci gibi duran (<Beylerbeyi sarayrn bu güzelliği bir kat
daha arttırıyor.
rek
Su,
rn52 Bülent Bayran'ın penceresi
· Pencereden baktığım zaman
akşamdı. Her yer hafif bir sise bürünmüştü. Gökteki yıldızlar pırıl
pırıl alevden bir meşaleyi andırı­
yordu. Karşı kıyıya karanlık çökmüştü. Bazı evlerin ışıkları yanıp
sönerek bir kibrite benziyorlardı.
Denize gelince, _duru mayiliği gitmiş yerini hafif bir grilik almıştı.
Küçük balıkçı sandallarının ışıkla­
rı yanıp sönüyordu. Karşıdaki geminin de ışıkları yanmıştı. Evlerin,
geminin, sandalların ışıkları ve yıl­
dızlar binlerce ateş böceğini andı­
rıyordu. Güneş batmıştı, fakat kı­
zıllığı ufukta henüz kayboluyordu.
Uzaktan geçen motorun saate benzeyen tik takları gecenin sükutunu
bozuyordu. Martılar beyaz bir gölge gibi deniz üstünde uçuşuyorlar­
dı. Her tarafta bir sessizlik ve hürriyet havası vardı.
o
rn83 İlhami özdede'nin penceresi
Vakit akşam, grup vakti, karşıki iki tepenin arasına dökülen kib
rit kutularını andıran evlerin pencereleri güneşin ışığında bir yan~ın manzarası arzediyor, yalnız bu
yangının dumanı yok ve yalnız ve
yalnız pencereleri
tutuşturan bir
yangın. Biraz daha gerilere gelince
mini mini yalıların balkonları .göze çarpıyor.
Boğaz masmavi bir atlas sanki
işte (796) sakın bu numarayı bir
talebenin veyahut bir yarış ·otomobilinin numarası zanottmeyin o ...
bir Amerikan filosunun gemi numarasıdır boğazda demir atmış, sanki koskocaman bir kaplumbağa.
Sümeri sakın 5 / A daki Sümer
zannetmeyin o ağzına kadar keres(Devamı s. I I de)
5
•
BOŞA ÇIKA~·
IZMİR YOLCULUGtJ
KORKU
Bir cumartesi günü, Beşiktaş­
ta ders almış, yavaş yavaş yürüyerek
okula dönüyordum. Şeref stadının
önünden geçerken, arkamda ayak
sesleri duyarak arkama baktım. Zayıfça, kemik yüzlü gözleri şişik lacivert renkte biraz kısa pantolonlu,
ve ı 8, ı g yaşlarında birisi koşa koşa baqa doğru geliyordu. Bana yaklaşınca elini arka cebine sokarak
bir tabanca çıkardı ve bana: "Kı­
pırdama yoksa karışmam"
dedi.
Ben ne yapacağımı şaşırmış bir halde etrafıma bakınıp dururken adam bana yaklaşarak: "Beni niçin
tkip ediyorsun" dedi, ve benim hiç
bir cevap vermeme vakit bırakma­
dan ~oşa koşa yanımdan ayrıldı.
Şaşkınlığım geçtikten sonra,
okula geç kalmak korkusu ile, bir
ko~uda okula vardım. O gün başım­
dan geçen bu olaydan kimseye bahsetmedim.
•
- Haftalar geçti, gene bir cumartesi günü ders almak için Beşiktaş' a giderken tramvay durağın­
da o adamla karşılaştım. Bu sefer
do-re-mi-fa-sol. .. diye notaları söylüyor ve sonra da bir orkestra şefi
gibi elindeki sopayla tempo tutuyordu. O geçerken yanımdaki adamlardan biri arkadaşına: "zavallı,
Ortaköyde bizim mahallede oturur,
deli olduğu için de her zaman böyle yapar", deyince ben de işi anladım ve bütün heyecanımı unutarak
sevinçle yola koyuldum.
S: V. I86. Çetin
6·
Baysarı
·
Geçen sene okulun son günü- ·
nü bugünkü gibi hatırlıyorum.
Karnemi alarak.·okuldan . ayrıldım. •
Ertesi gün 2 tayyar.esi ile izmire gidecektim, onun için akşam cıan her şeyimi hazırladım. O
gece sabahı zor ettim. Ertesi gün
saat ıo a yakın evden ayrıldrm. Ha- .
va alanında hafif bir yemek yec4k- .
ten sonra uçağa bindim... Uçak
kalktı, yarım saat içinde koskoca
Marmara denizini geçtik, Ege bölgesinde bulunan Akhisar şehrine
indik. Akhisar'ın uçak havadayken
bile yeşilliğini, tütün tarlalarını
gördüm. Çok hoş bir yerdi. Hava
alanı ufacık olmasına rağmen Ak.hisarın şirin bir köşesi ... 20 dakika
sonra hafif hafif yağmur serperken
Ak.hisardan ayrıldık, şimdi uçak biraz daha sallanıyor ve hava boşluk- ·
larına uğruyordu. Uçakta yağmu- .
run kalktıktan sonra hızlanıp hız-·
lanmadığını bir türlü anlayamıyor­
dum, çünkü uçağın pep.ceresinden
yağmur suları kayıyordu. Bir ar·alık
yağmur durdu ve güneşin güzel ışık
lan göründü. Ben uçaktan aşağıya
bakıyor ve alttaki şehrin veyahut
köyün ne olduğunu merak ederken
hoparlörden: "Sayın yokular Manisa'nın üzerinden geçiyoruz. Manisa uçağımızın S<\ğ tarafına düşü­
yor" diye bir kaç kere tekrarladı,
15 dakika sonra İzmir'in üzerinden
uçtuğumuzu hoparlör söylemeden
anladım. 1-2 dakika sonra İzmir hava alanına indik. Beni ağabeyim
karşıladı ve oradan hemen eve gittik. Artık özlemiş olduğum izmirime ve aileme kavuştum.
Yazan: S. P. Bekir Tanık
BİZDE SİNEMA
Her yer neşeyle çalkalanır her
halde anlarsınız, böyle günler cumadır. Ali öğretmen film getirir.
Yemek zamanı iple çekilir, gelince
neşeler artar. Salonda dizüdiğimiz
zaman hocalarımızın ağızlarından
çıkan '·'sus" 1ar çocukları susturmağa kafi gelmez. S@nra onar, onar,
beşer beşer yukarı çıkarız. Merdiven başında duran çocuğun sesi etrafı çınlatır:
-On.
Hemen bizi kaldırırlar;
- Bir, iki, üç, dört, beş, altı,
yedi, sekiz, dokuz, on.
Merdivendeki ço.cuk tekrar bağır.ır:
-Taınaam.
Yukarısı aşağısının aynı. Aynı
gürültü, aynı suslaı-. Bu arada Nihat beyin seyrüsefer düdüğü çocukları bastırır. Bu zamandan faydalanan Ali bey hoparlörden konuşma­
ğa başlar:
- 5 inci sınıftan falanca ve
filanca ...
- 4. üncü smıJtan şu, bu ...
Ve arkadan:
- Bu arkadaşlar bugün sinem adan .mahrumdur... fakat öğret­
men arkadaşların ısrarıyla bugünlük bunları. affettik ama unutmasınlar numaraları bizde
Söz bitince gene gürültü. Ali
bey gene bağını]":
- Ü çüneii sınıftan... tabureye
çık.
Daha sonra:
- Bu film bu arkadaşımı tarafından doğum gtinii münasebetiy
le getirilmiştir, gün arkadaşmızın-
5 / A' dan 568.
Doğan
Ultav
drr, kendisine uzun ömfrrler 'Vt: negünler dileriz.
Ve çocuğu herkes candan! al-
şeli
kışlar.
Ali bey Nihat beyin düdüğüy­
le susan çocuklara. tekrar hitap eder:
- Sinemadan sonra herkesin
altı muayene edilecektir, altı.nda yemiş kabuğu, kağıt, yemiş gibi şey­
ler bulunanlara gerceken muamele
yapıla€aktıT.
Herkes altına bakar (öyle ya
belki altlarında pİslik vardır) . Lambalar sönünce bütün kafalar perdeye döner (bu arada kenara çekilen
ve arkaya gidenler. de görülür) ve
film ba~lar, başlar başlamaz da bir
alkış mektebi inletir, lamoaları açar Ali bey bu gürültüyü güç bela
önler. .. film gene devam eder. En
heyecanlı yerinde film kopar çocuklarda perdedeki sayıları okumağa başlar:
- Bir-ki-üç.-dört, beş-altı. ..
Gene düdükler, "sus." lar lambalar açılır. Etrafına bakınan çocuk
salo_n un ne hile döndüğünü görür.
Kimisinin elinde portakal, kimisinin elinrl.e çikolata, fıstık, şeker v.s.
Acaba Ali beyin sözü tutulmuş mudur, o hilinmez, sinemadan soma
bilinecek Ali beyin sesi hoparlörden tekraır çıkctr:
- Ali lambayı kapa, Hüseyin
sen de yamndakini... Hah!
Film tekrar ba:şiar ve bu kapama hadis-es! defalarca tekrarlanır.
(Devanu s. 14 de)
7
-,
İ
s· V
İ Ç
tsviçreye gidişim bayramların­
dan birine raslamıştı. Bu yüzdendir
ki .orada daha çok kalmak ve gezmek fırsatını elde etmiştim. Gittiğimiz gece orada bayram şenlikleri
başlamıştı. Bu bayram İsviçrelilerin
her sene iple sektikleri ateş bayramıdır. Bir Ağustos'ta kutlanan bu
bayramda sabaha kadar fişekler atı­
lır, fener alayları tertip edilir, her•
taraf ışık ve bayraklarla donatılır,
kantonların sembolleriyle yollar
sü.slenir, heı:kes sabaha kadar eğle­
nir. Ben otelin penceresinden
bütün bunlaı:ı seyrederken bir taraftan da. uyumaya çalışıyordum .
Bunun gibi daha birçok günler geçirerek İsviçrenin bir çok yerlerini
dolaştım.
tsviçrenin tabiat güzellikleri
herkesçe bilinmektedir, yeryüzünün h.içbir yerinde bu k.adar ufak ·
bit arazi dahilinde değişik güzellik~
lere raslanam:az. İsviçre dağlık bir
bölgede yer almıştır. Alplerin ve
diğer dağların tepeleri daima karlarla kaplı bulunduğu halde bunlar
uzaktan değişik renklerde gözükürler. Buradaki nehirlerin çoğu göllere dökülmektedirler, sadece kuzey
taraflarını yüksek yaylalar kaplar.
_ İsviçreliler umumiyetle sağlam
kimselerdir. Elleri küçük büyü!<- her türlü sanatlara elverişlidir.
Yaptıkları çeşitli . biblolar yerli yabancı herkesin alakasını toplar. Nüfus daha çok Zurich, Bern gibi büyük şehirlerd~ toplanmıştır. Buna
rağmen bir kısmı da küçük köylerde yaşar . Buralarda 4 nisan koyap.ılı
8
R E
S: V. z76. Ömer Bozkurt
nusulur. Bunlar
Almanca, Fran-
sız~a, İtalyanca ve; Romancadır. İs­
viçr_e liler
dünyanın
en temiz insangibi tabiatı ve çiçekleri çok severler. Göl veya nehir. kı­
yıları daima temiz ve büyük parklarla kaplıdır.
Heybetle yükselen, tepeleri her
her zaman karlarla kaplı bulunan
dağlarının eteklerinde kurulmuş
olan şirin ve küçük dağ evleri. İs­
viçreye müstesna bir güzellik verir.
Göllerinde yüzen yandan çarklı vapurların uzun bacalar.ı hoş manzaralar meydana getirirler. Yollar daima geniş ve asfalttır. Kenarların­
daki ormanlar ve parklar insana
zevk ve neşe verir.
İsviçreliler sporla da .çok uğra­
şırlar. Her branşta ilerledikleri gibi bilhassa kış sporlarında ileri gitmişlerdir. Her ·s ene ünlü
rekort~
men .kayakcılar ve patinajcılar yetişir. Yapılan yarışlar büyük seyirci . kütleleri tarafından merak ve
heyecanla takip edilir. Büyük kayakla atlama pistleri vardır. Ayrı­
ca dağlardaki kayak evleri sporculara çok faydalı olmaktadır . Bunlardan başka dağ yollarındaki sığınak­
lar çığlara karşı en emin yerlerdir.
Dağlara tırmanan dişli trenleri bu
dağlara bir çok hususiyetler kazan- ·
dırır . Skiliftler dağlara çıkmakta
büyük kolaylıklar sağlar.
işte İsviçre bu gibi daha birçok
meziyetleri ile birlikte Avrupanın
en medeni .m emleketlerinden biri
olmak sıfatını kazanmıştır ..
ları oldukları
•
i
j,
L O U K
LOUK, bir köpektir. Onu çok
severdim. Küçükken onu bir kedi
tırmalamak istiyordu. Kedi sırtını
kamburlaştırmış, pençelerini çıkar­
mış, ağzını korkunç bir şekilde açmıştı. O zaman küçük olan LOUK
onu bir dost zannediyor, ona koşuyordu. Acaba _kedilerin paşkala­
rını oyuna böyle çağırdıklarını mı
zannetmişti? Ona koşarken kedinin
korkunç ve LOUK'un neşeli halini
gördüm. Hemen koşarak kedinin
pençesinin önüne <!yağımı koydum.
.t:ğer biraz geç kalsaydım LOUK'un
gözü parçalanacak, sakat kalacaktı.
Onu çok sevmeme rağmen
dört gün sonra Türkiye'ye, ana
vatanıma dönüyordum. O beni bı­
rakmak istemiyor, parmağını ısırı­
yordu . O zaman altı haftalık olan
bir köpek ne yapabilir, adeta beni
ısırmıyor, elimi gıdıklıyor ve beni
güldürüyordu. Ondan ayrılmayı istemiyordum. Onu çok seviyordum.
O benim hayatımda gördüğüm en
güzel, en iyi ve beni e.n çok seven
köpekti ...
Nihayet uçağa bindim. Ağlı­
yordum. Alplerin üzerinden uçuyorduk, fakat Alplerin genç Ve sivri
tepeleri daima bulutlarla kaplı olduğundan dağların güzel manzarası, dağ evleri, ormanlar görünmüyordu. Alplerden sonra düzlükler
başladı. Yarım saat sonra Milanoya indik.
2 5 dakikalık bir durmadan
sonra Roma - Atina yoluyla İstan­
bul' a doğru ·gidiyorduk. Artık Paris'teki üzüntüm kalmamıştı. Tam
tersine, neşelenmiştim. Sanki bir
S: V.
30I.
Hasan Akbelen
mıknatıs, hatta ondan da kuvvetli
bir şey beni İ s tanbul'a, güzel yurdumun şirin şehrine çekiyordu. Orada annem, babam, kardeşlerim ve
d oğup büyüdüğüm yer vardı. O an
için, istanbula varmak benim en
büyük emelimdi. 3 aylık ayrılıktan
sonra anneme, babama ve kardeş­
lerime kavuşmak beni . nasıl sevindirmezdi! ..
26 Eylülde okul açılmıştı. Okulda tekrar arkadaşlara, derslere
kavusmustuk
...
,
,
Bütün bir sene derslerle haş­
haşa geçmişti. Yaz tatiline varmış­
tık . Yolculuk günüm, ı o Haziran
gelmişti. Artık üç ayımı geçirdiğim
Fransız dostlarım ve dört günümü
geçirdiğim küçük LOUK'uma varacaktım. Küçük diyorum, ama o
sahiden küçük müydü? .. O günden
bu güne kadar büyümüş olması lazımdı.
Uçağa bindim. Uçak saat 9.30
da kalktı. Yavaş yavaş yükseldik.
Uçaktan Marmara denizi, Boğazın
ağzı ve güzel İstanbul gözüküyordu. İstanbul limanındaki gemiler
küçük oyuncaklara benziyor, sanki
İstanbul ş ehri, bir maketmiş gibi
görünüyordu. iki buçuk saat sonra Atina'ya indik. Sonra Milano yoluyla Paris'e vardık. ı8.30 da gümrük muayenesini bitirdikten sonra
otomobille Fransız dostlarımla beraber eve gittik. Eve yaklaşıyorduk.
Otomobil durdu. LOUK bahçede
oynuyordu. Beni tanımıyacakt:ı ta(Devamı s. 14 de)
1.
Sınıfların Okum~ Bayramı
S: V. 3or Hasan Akbelen
Mart 1955 çarşamba günü okulumuz Müzik salonunda yapılan
okuma bayramlarına I. sı:qıf öğren­
cileri bizi de davet ettiler. Davetiyelerinin üzerinde saat ı 4.00 de top
lanılacağı yazıyordu. Okuma Bayramını sayın başöğretmenimiz ihsan
Karabatur öğrencilerin başarıları­
nın büyük olduğunu söyleyen bir
konuşma yaparak açtı. Sonra sıra­
sıyla şu program takibedildi:
Türk çocuğunun yasası:
Şarkılar: Okul, Davet, Sağlık,
Frere - Jacques.
Şiirler: Bayrak, Bayrağım, Atatürk'ün kuşları, Postacı, Mektup,
Hastalıklar, Vücudumuz.
Hikayeler: Çiftçinin isteği, Uta,ngaç Kedi Yavrusu.
Fıkralar: Uykum Kaçtı, Hocanın Hesabı, Adamın Papağanı, O
.2
Değilmiş.
Bütün bu fıkra, şiir ve hikaye-yi anlatanlar arasında en başarılısı
275 Ahmet'dir. Herhalde bu iyi ifadesinden olacak ·ki YASAMIZ'ın
sözlerini o söylüyor ve diğer çocuklar da tekrarlıyorlardi. Ezberi de
kuvvetli olacak ... Çünkü Utangaç
Kedi Ya:vrusu hikayesini,. kitapta
en aşağı beş sayfa süren bu hikayeyi o, ezbere ve güzel bir ifadeyle
söylemişti . Sıra Erbey adlı bir kardeşimizden gazete okunmasına geldi. Gözlerimizi kapatsak da boyunu
görmesek sanki karşımızdakini bir
IV. sınıf öğrencisi sayardık. Çünkü okuyuşunur,ı. güzelliği ve sesindeki ton daha çok kendinden büyük bir çocuğu andırıyordu. Arkasmdan 339 Timur piyanoda Be10·
yer' den üç parça çaldı. Hem ezberden de çalmıyordu. Notaya bakı­
yor, ona göre tuşlara dokunuyor,
sanki kırk yıllık piyanistmiş gi~i
görünüyordu. O kadar güzel çaldı
ki en uzun ve kuvvetli alkış o çaldıktan sonra duyuldu. Bundan da
sonra OKUMA KiTAPLARININ
DAG-ITILMASI TöRENi ile Okuma Bayramı bitti.
Sırası · gelmişken size okuma
bayramları hak.kında bir açıklama­
da bulunalım: .
Okuma bayramları bir çocuğun alfabeden okumaya geçtiği zamandır., çocuk bunu. unutmaz. ve okumaya geçtiği günü her zaman hatırlar. Okuma bayramları hemen he
men bütün Türkiye ilkokullarında
yapılmakta ve iyi sonuçlanmaktadır. I. Sınıflar okuma bayramları ­
na su
hazırlanmıslar:
, sekilde
,
,
ilkönce öğretmenleri onl;:;a
okuma bayramında ne yapmak istediklerinİ sormuş ve öğrenciler de
isteklerine göre şiir, fıkra, hikaye
ve diğer ş·eyleri beğenmişler. Bu istenirenlere göre öğretmenleri bunları programlaştırmış.
Bu şekilde
de bizim karşımıza gelmişler.
Bütün sınıftaki öğrenciler vazife almamışlardır. Fakat sınıfın
3 / 4 ü okuma bayramına katılmış­
tır.
Katılmamalarının sebebi zamanda ekonomidir. Fakat bu öğ­
renciler de şark:ı:lara katılarak küçük de olsa bile yine bir iş yapmış­
lardır. Okumaı bayramları çok başanlı geçmiştir ve bu başarıdan öğ(Devamı karşı stthifede)
KARABURUN
S. V. 48 Ayhan Suinanç
Artık ölmek üzereydi, yanıba­
şında oturuyordum. Odadakilerin
tı. Artık
rı ortada
karpuz ve üzüm hırsızla­
gorunmez olmuşlardı.
öldükten sonra her şey değişmişti.
Gene etrafta neşeli çocuk seslerinden ve hayvanların bağrışmaların­
dan · başka hiçbir şey işitilmezdi.
ilk bakışta; uzurı boyu, iri gözleri göze çarpardı. Uzun tırnakla­
rı, kesik kulaklarıyla çok güzel bir
şey değildi. Fakat ondaki hırs bildiğim bütün köpeklerden başkaydı.
Zehir gibi bir kuvveti vardı. Benden, ağabeyimden ve bizim aileden
başka kimseyi yanına yaklaştırmaz­
dı. Çok hırslıydı bir köpek gördü
mü hemen üzerine atlar köpeği ya
yaralar ya parçalardı. Her yaz sonu
çiftlikten ayrılırken ayaklarımı yalar, sanki üzüldüğünü bildirmek
isterdi.
Fakat simdi ne olmustu da bu
vaziyete . dllşmüştü. Bun~ ben de
bilmiyordum. Nihayet öldükten
sonra ne olduğunu anladım. Meğer
bir traktör tarafından çiğnenmişti.
Keridi kendine ölse acımazdım, fakat boşu boşuna bir kuvvetin yok
olmasına çok üzülmüştüm.
liepsi ben dahil üzülüyorduk. Hiç
olmazsa onbeş. senelik bir mazisi
vardı. Yüzü kısılmış yavaş yavaş nef e~ alıyordu. Onu bir gün köpek
pazarından almıştık. Daha ufacıktı,
annesi öldüğü için acı acı havluyordu. Onu çiftliğe götürmüş, hayvanların bulunduğu
sıcak bir ahıra
koymuştuk. Zamanla büyümüş, geliş.miş ve büyük bir köpek olmuştu.
Vazıfesi
çiftliği
korumaktı.
Çiftliğe gelmeden sanki her yer
sessizdi. Etrafta neşeli çocuk seslerinden başka hiç bir şey işitilmezdi.
Çiftlik bir ada gibi idi. Etrafı yollar la çevriliydi. Bu yolların kenarında hrrsızların
geçmesini önlemek için büyük hendekler kazılıy­
dı. Çiftliğin ·önündeki yoldan ge-
çen ırgatlar kötü bir manzara teş­
kil ederdi. O gelince yavaş yavaş
sanki her şey değişmişti.
Artık çiftliğin önündeki yollar
dan geçmek isteyenler akıbetlerini
daha önceden tahmin ederlerdi. Etrafta neşeli çocuk seslerinden başka
bir de köpek havlamaları işitilirdi.
Ka:ı::a.,burun gelmeden çiftliğin bostanına ve bağma hırsızlar dadanmış
(Ba.ştarafı karşı sahife.de)
retmenlerinin kendilerinden memnun olduğu belli olmaktadır. Bunun en güzel örneği Fransızca ödevleri çok olduğu zaman öğret­
menleri onlara Türkçe ödevi vermediği halde, derslerinin çokluğun­
da bile, yalnız bir iki kişinin değil,
bütün sınıfan ödev istemeleridir.
Pencereden gördüklerim
( Baştarafı s. 5 de)
ve ağırlığından yana yatmış bir ticaret vapurumuzdur, bir
haftadır hacı
nineler gibi durup
bekliyor.
Nihayet mektebim-izin sınırla­
rında dizi, dizi, askerler gibi bekleye~ parmaklıklar ve Galatasaray Li-
te
-
dolmuş
sesı.
il
HAYVANLAR ARASir\DA ·BIR~KRAL SEÇiMi~
.
Hayvanların kıralı baba Aslan
ölmüştü.
Öksüz kalan oğlunun ve
~,_,~~-~ ::-:-,;.e'="'~-
_ eşinin acı acı kükremeleri ormanı
yankılarla dolduruyordu.
Bütün
hayvanlar onları . teselli etmek için
koşup toplanmışlardı. Dişi aslana
yaranmak için -onun etrafında kuyruklarını sallıya sallıya dönüyorlardı. Yerü kıralı seçecek olan meclis
kuruldu. Kıral tacı da meclisin ortasında dl,lruyordu. Yavru arslan
daha çok küçük oldu ğu için seçi:rne
katılmiyordu . "Büyüyünce nasıl olsa yine kıral ben olurum" diyordu.
Kaplan söz alarak:
- Bana kalırsa, dedi, kıral ben
olmalıyım. Çünkü içimizde aslana
en çok benziyen benim.
Ayı söze karıştı:
- -Ben de aslan kadar kuvvetli
ve cesurum. Üstelik ağaçlara ·da _tır­
manabilirim.
Fil:
- Baylar, hiç· biriniz benden
daha büyük olduğunuzu söyliyemez
siniz. Hepinizden daha kuvvetli,
daha cesur ve iyi yürekliyim.
At:
- En asil ve en güzeliniz benım.
Tilki:
- Ben hepinizden daha nazik
daha kibarım.
Geyik:
- Ben hepinizden daha hızlı
koşarım .
Maymun ortaya atıldı:
- Benden daha becerikli bir
kıralı nereden bulacaksınız? Hem
ben tabiatın gerçek kıralı olan insana da çok benzerim!
Papağan karşı geldi:
12
Fenelon'dan
· - Mademki sen insana benzemekle övünüyorsun, ben daha fazla ·
övünebilirim. Sen çirkin _suratınla
ve birkaç gülünç hareketi_nle benzersin. Halbuki ben sesimle benzerim. İnsan gibi konuşurum .
Miymun papağana cevap verdi:
- Sus, geveze papağan! Sen
insan gibi konuşamıyorsun . Ne söylediğini kendin de bilmeden, öğ­
rendiğin birkaç kelimeyi tekrar edip duruyorsun.
Diğer hayvanlar bu iki insan
taklitcisinin tartışması ile alay ettiler, gülüştüler. Sonunda kırallık
tacını file verdiler. Çunkü fil hem
kuvvetli, hem ağJ.rbaşlı, hem de iyi
kalpli idi.
DENİZ
KAHRAMANI
Ey Barbaros Hayrettin namiyle
. anılan denizci
Ey büyük Türk denizcisi
Aldın emrine Cezayir, Tunus
bütün Akdeniz'i
Aman diledi Rodos şövalyesi
Sen yetiştirdin Aydını, Turgutu,
Seyit Ali Reisi
K üçüı7ük gemilerle yaktın büyük
gemileri
Sen kazandın Prevezeyi
Aman diledi senden Rodos
sövalvesi Türklük sana minnettar olacak
Adın kalplerimizde yaşıyacak
Türbene nurlar yağacak
Kalplerimiz senle iftihar ede_cek
Yazan: Tamer inal 444, 5-A
Uyuyan Prenses ·
Her yıl, sonbahar biter bitmez
uykuya dalan bir prenses · t;:ı.nırım.
Bu prenses, masallardaki gibi yüzyıl uyumuyor ama, birkaç ay uykuda kalıyor. ·Bu birkaç ay bize yüz yıl
kadar uzun gelir. O uykuda iken ne
bir kuş öter, ne bir çiçek açar. Ağaçların dalları yapraksız, simsiyah
olarak, göklere el açmış gibi durur.
Bazan kalın bir kar tabakası toprağı
örter. Her taraf bir mezar sessizliğine bürünür. Sonra birden bire
vesillikler giyinmis, güller takınmıs
bir prens ge1ir, uyuyan prensesin
I
'
'
J
Maurice Bouehor
elinden tutup onu uyandırır.
Prenses uyamnca güneş pırıl
pırıl parlar. Gj:Skyüzü masmavi olur. Ağaçlar yapraklanır; koruluklarda, bahçelerde çiçekler açar. Kuş
lar cıvıı- cıvıl ötüşürler. Büyük dü- •
?;ünler oluyormuş gibi herkes sevi nçli ve neşelidir.
Kışın üzücü aylarında uykuda
olan bu prensesi ve kıştan sonra onu uyandırmaya gelen preı:;ısi, siz
de çok iyi tanıyorsunuz . Bunların
isimlerini siz s9yleyin bakalım.
HABERLER
ı) Yayın
kolunun tertiplediği
bir geziye göre g Mart Çarşamba
günü Şehir Tiyatrosunun Komedi
Kısmına gidilmiş ve Sihirli Papuçlar isimli piyes görülmüştür.
2) Okulu Koruma
Derneğinin
tertip ettiği ·çay 12 Mart Cumartesi günü Taksim Belediye Gazinosunda yapılmıştır. Çayın . piyangosu
çok zengin olmuş ve çay çok zevkli
geçmiştir . Bu çayda derslerinde başatı ·gösteren öğrencilere armağan
verilmiştir.
3) Okulumuzda
miş
ve
maçı
5.5/A
karması g-ı
ka-
zanmıştır.
4) Havaların iyileşmesi dolayı­
siyle bu sömestir tatilinden sonra
Yavrukurtların gezileri başlıyacak­
tır.
5)
De~gimizin yıl
karacağı
özel
sonunda
çı­
sayının hazırlıklarına
başlanmıştır.
Bu çıkacak özel sayı
için sizlerden bol bql yazı beklemekteyiz.
6) Birinci sınıfların tertip ettiokuma bayramı 2 Mart 1955 tarihinde müzik salonunda yapılmış­
ği
yapılan
5.5A/
Ytş . Ytş. A / karması maçını beynelmilel hakem Murat Ercan idare et-
tır.
HABER KOLU
13
Taraffarınızı alınız
( Baştarafı s. 3 de)
kar~ılaşırız. Cumhuriyetçiler memleketin bütün müşküllerini kökünden halledecekleri için kendi namzetlerinin kazanması gayesi ile, halkı mütemadiyen sıkboğaz ederler.
Beri yanda Demokratlar, yine aynı
emniyetle, namzetlerinin kazanmasına çalışarak herkesi ayrı ayrı zorlarlar. Daha nice siyasi partiler,
namzetlerinin kazanması halinde,
memleket davalarının Cumhuriyetçilerden .de, Demokratlardan da
daha mükemmel halledecekleri iddiasını ileri sürerler.
Seçim günü gelmeden, halk,
her türlü propagandayı dinleyip,
kazanmasını istediği tarafın namzedine rey vermek fırsatını elde eder. Ve en çok rey toplayan . adam
seçimi kazanmış demektir.
Mesela, kadrn ve erkeklerin seçime iştirak etme haklarının olmadığını bir tasavvur edelim. Mesela, memleket hep aynı siyasi parti tarafından idare edilsin ve gene
ıneseli, halk, istesin veya istemesin
hep aynı namzetlere reyini vermek
mecburiyetinde olsun. O zaman nihayet anlıyacaklardır ki, ne hürriyetlerine sahiplerdir ne de kendi
kendilerini idare ediyorlardır.
· Çocuklara DemoR.rasi
,,ı111111111111111111 1 111111111ıı u ııııııııııııııııııı ı ıııııııııııııııııııııııııııııııııı
1
K~~:~=
BiZDE SiNEMA
(Baştarafı s. 7 de)
Arada bir filmin sesi kesilir, Ali ·
bey:
- 4 üncü sınıftan Mehmet telefona koş der, çocuk koşar, filmin
sesi yerine gelir.
En nihayet film biter ve gürültü başlar, hocalar faaliyete geçerler ve sa-lon Karaköy meydanını
andırır. Nihat beyin düdüğü ötmekte devam eder. Sıra oluruz ve
yemekhaneye ineriz, daha sonra da
tatlı yatağımıza kavuşuruz.
Bu arada
şunu
da söyliyeyim
ki:
Ali beyin sözünün tutulmamış
yerlerden anlaşılır, fakat
J\li bey de sözünü tutmamıştır, yani taburelerimizin altını muayene
olduğu
e tmemiştir.
louk
(Baştarafı s. 9 da)
bil.... Çünkü onunla yalnız dört
güp geçirmiştim ve o g~nden bu
g üne kadar da tam on ay geçmişti.
~e ni görünce yanıma geldi. Ceke6mi koklamağa başladı. Biliyorsunuz ya! O artık beni tanıyamaz demiştim. Fakat ben de onu tanıya­
mamıştım. Zaten tanıyamazdım ki.
Benim yerimde olan da tanıyamaz­
<l ı . O kadar büyümüş ve güzelleş­
mişti ki!:. Sanki o köpeği, o küçük
köpeği değiştirmişler, yerine, başka
büyük bir köpek koymuşlardı.
Nu:::~1Gf~~I 90
11 ı 11 uıııuı1111111uıııııııı1111111111111111111111111111111111111111ıuuı111111111ut,,.
1
-;..1,111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111ıuıı111111111111111111111nı111nıı11111111111111uııııı11111111111111111111111.11111n111111111111111~\::
üşüdüöü-.üzü
hisseder
hissetmez .
.,
1
adet
GRİPİN ALMAK
FAYDALIDIR
MENDİLLERiNİZi
ÇORAPL~RINIZI
YIKADIGINIZ
BEYAZ SABUN
ÇAMAŞIR SABUNUDUR
•
Kremli
PURO
cildinizin sabunudur.
•
•
•
GfNçıEŞTİR/~
GÜZELLEŞTiRiR)
Bayanların
muayyen za·
manlardaki
sancılarına
karşı faydalıdır.
Mideyi bozmaz. kalbi
ve böbrekleri yormaz.
Kininli
GR.
4 saat ara il~ günde 3 adet alınab ilir
Sağlık ve Sosyal
Yardım
Bakanlı ğının resmi ru hsa tı nı haizdir.
f uvaleı S abunları
100 de 100 saftır ,
•
•