UNUTMAYACAK AFFETMEYECEĞİZ

Transkript

UNUTMAYACAK AFFETMEYECEĞİZ
TEMMUZ 1999
SAYI:14
EMPERYALÝSTLER
TEKELLER
TOPRAK AÐALARI
TEFECÝLER
ÝÞBÝRLÝKÇÝLER
BÜTÜN FAÞÝST
YÖNETÝCÝLER
AJANLAR
MUHBÝRLER
ÝÞKENCECÝLER
KONTRALAR
DÜÞMANIMIZDIR
DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ
TÜM HALK
DÜÞMANLARINDAN
HESAP SORACAÐIZ
ÞÝMDÝ YA DA
HALKIN
ÝKTÝDARINDA
KESÝN OLAN
ÞUDUR KÝ; ASLA
UNUTMAYACAK
AFFETMEYECEÐÝZ
2
ÝÇÝNDEKÝLER
Cephe Açýklamasý:
Turan Ünal’ý Cezalandýrdýk
Sayfa 3
Hiçbir Halk Düþmaný Halkýn
Adaletinden Kurtulamayacak
Sayfa 9
12 Temmuz Direniþ, Savaþ ve
Zafer Kararlýlýðýmýzdýr
Sayfa 12
Namlularýmýz Hep
Emperyalizme Dönük Olacak
Sayfa 21
Tüm Dünya Halklarý
Emperyalizme Karþý
Birleþmelidir
Sayfa 26
Meþruluðu ve Devrimci Kimliði
Kitleler Nezdinde Yeniden
Kazanmalýyýz
Sayfa 33
Dünyanýn En Güzel, En
Onurlu Ýþi: Devrimcilik
Sayfa 45
Dostluk ve Eleþtiri
Sayfa 52
Türkiye Devriminin Stratejisi
ve Kürt Milliyetçiliðinin
Stratejisizliði
Sayfa 56
Cephe’den
Sayfa 64
Disiplinimiz, Kollektivizmimiz,
Adaletimiz Her Türlü Ajan
Faaliyetinin Panzehiridir
Sayfa 71
Ýmralý’da Konulan Son Nokta
Sayfa 77
Enternasyonalizm
ezilen halklar için
ölebilmektir
3
Tarih: 08 Temmuz 1999
Açýklama: 90
KAYIPL AR, ÝNFA ZL AR, ÝÞKENCE VE
UYUÞTURUCU SUÇL ARINI ÝÞLEYEN
KONTRGERÝLL ACI TURAN ÜNAL’I
CEZ AL ANDIRDIK
Turan ÜNAL Çankýrý hapishanesinde gasp
nedeniyle hükümlüdür. Gaspý kontra üyesi suç
ortaklarýyla yapmýþ ama kendisi yakalandýðýnda
sahip çýkmamýþlardýr. Turan ÜNAL suç ortaklarýyla arasýndaki anlaþmazlýk nedeniyle,
bizimle iliþki geliþtirebileceði görüntüsü vererek
suç ortaklarýna þantaj yapmak istemiþtir. Ama
bize de kendini fazla riske sokmadan sýnýrlý
bilgiler vererek, suç ortaklarýnýn olasý bir susturma giriþimine karþý güvenceli bir yer edinmek
istemiþtir.
Turan ÜNAL’ýn bu hesaplarý bilinerek
gözaltýna alýndý ve sorgulandý. Turan ÜNAL
bütün suçlarýný itiraf ederek kontra örgütlenmesini, bu örgütlenmede yer alan bazý kiþileri,
kaybettikleri insanlarý, infazlarý, iþkenceleri,
uyuþturucu kaçakçýlýðý gibi birçok suçunu itiraf
etti.
1995 Martýnda Polis Akademisi sýnavlarýný
kazanmasý ve Amasya Emniyet Müdürü
Mümtaz KARADUMAN’la tanýþmasýyla
kontrayla ilk iliþkilerini kuruyor. Mümtaz
KARADUMAN Ankara Emniyet Müdürlüðünde personel þube müdürü olarak çalýþan
Burhan TANSU ile tanýþtýrýyor. Burhan
TANSU ise iþadamý görünümündeki Tarýk
ATEÞ ve ortaðý Turan ile tanýþtýrýyor. Bu þahýslar
ithalat-ihracat ve gümrükleme iþleri yapýyor
görünümünde her türlü kontra faaliyeti ile birlikte
uyuþturucu kaçakçýlýðý da yapmaktadýrlar.
Turan ÜNAL Polis Akademisi sýnavlarýný
kazanmasýna raðmen ailevi bir takým sorunlarý
nedeniyle askere gider. Bu isteðini de yine Amasya Emniyet Müdürüne iletir. Amasya Emniyet
Müdürü askere gitmesi için gerekli iþlemlerin
yapýlmasý talimatýný bizzat verir.
21 Kasým 1995’te Sivas 1. Av Eðitim Temeltepe’de askerliðe baþlar. Bölük komutaný yüzbaþý Salih DOÐAN Turan ÜNAL’la birlikte
29 kiþiyi ayrý bir yerde toplayarak kendilerine
özel bir eðitim verileceðini belirtir. Diðer askerlerden yalýtýlýrlar. Burada çeþitli silahlar, atýþ, silah
bakýmý, silahlý ve silahsýz savunma, dövüþ teknikleri, tim çalýþmalarý, çeþitli teknik cihazlarýn
4
kullanýlmasý, terörle mücadele stratejisi ve psikolojisi, toplum, insan ve suçlu psikolojisi gibi
birçok konuda eðitilirler. Turan ÜNAL artýk bir
JÝTEM üyesidir. Birçok katliam, iþkence
faaliyetlerine katýlýr. Askerlik sonrasý kontra
faaliyetlerine devam eder.
KONTRANIN 03 TÝMLERÝ:
Kayýp ve infazlarý gerçekleþtirirler.
“Merkezi Ankara Yenimahalle Ýl Jandarma
Komutanlýðý Emniyet Hizmet Birimi Amiri Albay
Erol BULUN,
Arþiv Bilgileri Amiri Albay ÝBRAHÝM’dir.
Ýstihbarat ve Fizibilite Amiri Albay SONER...”
“Timlerin resmi bir konumu ve rütbesi veya
statüsü bulunmuyor. Herkes sanki normal er,
onbaþý, çavuþ gibi resmi kayýtlarý bulunuyor.
Görev askerlikle baþlýyor, eðitim veriliyor.
Normal askerlik süresi bitiminde aktif olarak enaz
üç yýl devam ediyor. Ýsteyen sýnavla MÝT, Özel
Harekat ve askeri bir konumda kalabilir. Veya
sivilde normal þartlar veya iþler dahilinde ve denetim altýnda bulunuyor.
Timler genelde üçer kiþi oluyor. Test ve kiþisel
bilgiler dahil olmak üzere yakýn konumda ve
anlaþabileceklerinden emin olunan kiþiler ortalama üçer kiþilik gruplaþtýrýlýyor.
Çalýþmalardaki tutum ve davranýþlarý ve tespitlere göre tim þefliði veriliyor. Ve timleri hücreleþtirmeye özel önem gösteriliyor. Hareket alanýnýn geniþlemesi, birbirinden baðýmsýz çalýþmasý,
özellikle bilgi, sýzma konusunda titizlikle duruluyor.
03 Grubu joker konumunda bulunduðu için
ani görevler ve son dakika görevler çýkýyor. Emniyet, MÝT ve diðer askeri kuruluþlar bilgi, malzeme ve personel alanýnda kullanýlýyor. Tim’e
emirler üst düzey emniyet hizmet ve daire baþkanlýðýndan geliyor. Kolluk kuvvetlerinin -emniyet, MÝT, askeri komutanlýklar- sahip olduðu
bütün yetkiler, kimlikler kullanýlýyor. Çözümlenmenin gerekli olduðu kilit noktalarda kullanýlýyor...”
“ANKARA’DA KULLANILAN
YÖNTEMLER
Timdeki personel genelde Jandarma Ýl
Komutanlýðý’nda ikamet eder. Eðer durum gerektiriyor ise Ankara içerisinde konunun durumuna göre, örneðin yakýn takip edilecek, dinlenecek ve devamlý gözetim altýnda tutulacak bir geliþme söz konusu ise, yakýn bir eve, daireye veya
bir meskene konumlanabilir. Genel olarak sahte
isim ve kimliklerle oteller de kullanýlýr.
Tunalý’da Bülten Sokak’ta Aldina, diðer büyük oteller, Hilton, Sheraton, Büyük Ankara
Oteli, Dedeman gibi.
Ýsimler, kodlar, görev öncesi belirlenir. Daha
öncesinde bilgi verilmez” (...)
"Turkcell ve Telsim’den alýnan kayýtsýz numaralar gerekirse Tim’e verilir. Merkezle iletiþim
bu þekilde veya genelde bulunacaðý adres, telefon
önceden belirlenir. O þekilde irtibat saðlanýr. Veya otomobildeki araç telsizi, el telsizi kullanýlýr...”
“Bulunduðumuz yerde en geçerli resmi kimlik
örneðin rütbeli polis, MÝT ya da subay önceden
belirlenir ve verilir...”
ASKERLÝK SONRASI
KONTRA FAALÝYETLERÝNE
DEVAM EDÝYOR
Kontrgerilla iliþkisini Polis Akademisi sýnavlarýný kazandýðýnda tanýþtýrýldýðý Ankara Emniyet Müdürlüðündeki Burhan TANSU, Tarýk
ATEÞ ve Zekeriya URGANCIOÐLU’nun referanslarý ile kuruyor. Bu insanlarýn talimatýyla
Ankara DAL’a DHKP-C timine gönderilip iliþki
kurduruluyor. Burada Osman AK, Ýsmet ...,
Can (veya Cem), Tansel ile görüþüyor.
Ýlk olarak Osman AK’ýn ve Ýstanbul Þube
Müdürlüðünün yönlendirmesiyle Amasya Diphacýköy’de kontra faaliyeti yürütüyor. Adý geçen
köy ve çevresinde dernek kurarak devrimci-demokrat potansiyeli buraya çekip DHKP-C ve
TKP-ML’nin ilgisini bu derneðe çekmek, daha
sonra bu dernek aracýlýðýyla DHKP-C ve TKPML’nin kýrsaldaki örgütlenmesine sýzmak istiyor.
5
Derneði kuruyor. Yine ayný köyde Halk Kütüphanesi açýyor ama köylülerin polis olmasýndan
þüphelenmesi üzerine kendi yerine baþka birini
býrakarak geri çekiliyorlar. Fakat bu çevrede kalýp bilgi akýþýný saðlýyor. Verimli bir çalýþma yapamadýklarýndan dernek daðýtýlýyor, Turan ÜNAL da Ankara’ya çekiliyor.
Ankara’da bulunduðu süre içerisinde yukarýda
saydýðýmýz isimlerle sýk sýk görüþüyor. Takip, adam devþirme, iþkence gibi faaliyetlerde bulunuyor.
Bu faaliyetleri üç kiþilik tim olarak sürdürüyorlar. Ve zaman zaman Antalya, Ýstanbul ve
Sivas’ta da sorgulamalara katýlýyorlar. Birçok
insana Yeni Mahalle’deki JÝTEM’de iþkence
yapýyorlar. Gözaltýna alýp kayda geçmediklerini
Eskiþehir Yolu, Gölbaþý, Kýzýlcahamam, Kýrýkkale Yolu civarlarýna götürüp infaz provalarý
yapýyorlar.
Üç kiþilik 03 TÝMÝ Elemanlarý:
Turan ÜNAL
Sedat KABASAKAL (Þu anda halen Ýzmir’de suç iþlemeye devam etmektedir.)
Ertan ÇETÝN (Halen Ankara’da suç iþlemeye devam etmektedir.)
Bu örgütlenme içerisinde üçer kiþilik altmýþa
yakýn tim var. 01, 03, 05, 07, 09 11 kodlarýna
göre sýnýflandýrma yapýlýyor. Her sýnýfýn ayrý bir
uzmanlýk alaný var. Yalnýzca 03 kodlu birim tüm
birimlerin aldýðý eðitimin toplamýný alýyor. 03 en
profesyonel birim oluyor. Turan ÜNAL da bu
03 biriminden. Faili meçhul kaybetme gibi iþleri
bunlar yapýyor.
Devrimcilere yönelik kontra faaliyetleri dýþýnda uyuþturucu ticareti yapýyorlar.
Ýtalya’dan TIR ve Mercedes ile Türkiye’ye
kokain getiriyorlar. Bu iþi merkezi Ankara Yeni
mahalle’de bulunan SALEM KORAY þirketi
aracýlýðýyla yaptýklarýný, bu þirketin kontrgerillaya
ait olduðunu...
Yurtdýþýnda ise HAÞET ÝNÞAAT Þirketinin
eroinlerini yine ayný yolla çýkardýklarýný söylüyor.
Uyuþturucu ticareti nedeniyle Çeþme’de Ali
KURTOÐLU’nu ve bunun dýþýnda 4 veya 5
kiþiyi daha öldürdüklerini itiraf ediyor.
EÐÝTÝM YAPTIKLARI YERLER:
Çorlu’da Ýnsan Psikolojisi, kamufle olma
dersleri.
Sivas Temeltepe’de; Sorgulama, takip, iþbirlikçileþtirme eðitimi.
Ankara Yenimahalle JÝTEM’de; Silah, delil
býrakmadan adam öldürme, teknik iþler, yakýn
dövüþ gibi eðitimler alýyorlar.
Turan ÜNAL’ýn aldýðý eðitim: Ankara JÝTEM’de ve Çorlu’da yurtdýþýndan gelen yabancý
uzmanlardan silah kullanma, delil býrakmadan
adam öldürme, silah kullanmadan adam öldürme, sorgu, takip, devþirme, iþkence, teknik iþler,
psikoloji, yakýn dövüþ -aikido-, yüzme, iyi araba
kullanma vb eðitimleri almýþ.
SORGULAMA YERLERÝ
“Sorgulamayý iþin büyüklüðüne göre farklý
yerlerde yapýyoruz. Büyükse Bayrak Garnizonu'nda, normalse Yenimahalle’deki JÝTEM’de
veya Gölbaþý'ndaki Özel Tim’in binalarýnda...”
Eskiþehir yolu üzerinde arazilere ve emniyetin
inþaat halindeki binalarýna götürülüp gerekli sorgulama ve sonrasý durumlar burada gerçekleþtirilir...”
KAYBETMELER
95’te Gazi Ayaklanmasý sonrasý Ýstanbul ve
Ankara’da JÝTEM, MÝT ve Emniyet’in hazýrladýðý bir listede kaybedilecek kiþiler tespit ediliyor. Liste Turan ÜNAL’ýn da içinde bulunduðu
03 timlerine veriliyor.
Listedeki isimlere yönelik ön çalýþma yapýyorlar. “Kim ne kadar örgüt içinde etkin, kim
kiþiye baðlý örgütlenme yapýyor, ve kimi
kaybederlerse o birim yada bölgede moral bozukluðu ve örgütü, devrimciliði býrakanlar artar.”
Bütün bunlarýn hesaplarý yapýlýp, hedefler netleþtirilmiþ ve yoðun olarak 96 baþlarýndan itibaren
kaybetmeler yapýlmýþ.
Kamuoyunda bilinenlerin dýþýnda kayýplarýn
olduðunu, hatta kendi kullandýklarý bazý iþbirlikçileri de iþleri bitince, bazý þeyleri bildikleri
6
için kaybettiklerini söylüyor.
“DAL’da kaybedilmesi gereken biri olursa,
biz gidiyor, onu DAL’dan alýyor ve sorguladýktan
sonra kaybediyoruz.”
31 MART ’98 ÇEÞME’DE
METÝN ANDAÞ, NESLÝHAN USLU,
MEHMET ALÝ MANDAL,
HASAN AYDOÐAN’IN
KAYBEDÝLMESÝ
Turan ÜNAL bu kaybedilme olayýnda kendisinin olmadýðýný, ama kimlerin ve nasýl kaybettiðini bildiðini söylemektedir. Kendisinin
katýlmadýðýna dair ifadeleri doðru deðildir. Kendini kurtarmaya yöneliktir. Kanaatimizce Turan
ÜNAL da dört yoldaþýmýzýn kaybedilmesinin
içindedir ve tüm ayrýntýlarý bilmektedir.
Çeþme ALAÇATI’dan kaçýrýlan dört yoldaþýmýz Foça’da Askeri alan içerisinde olan kontrgerillaya ait binalarda iþkenceli sorguya alýnýyor.
Sonra Hatay Üçkuyular semtinde kontrgerillaya ait binada 3-4 gün tutuluyorlar.
Nisan sonunda aðýr iþkenceden çýkmýþ, kollarý
kýrýk ve hap ile uyutulmuþ bir halde Ýzmir Seferihisar kýyýsýnda küçük kamarasý olan bir balýkçý
teknesine bindirilip tekneyi batýrýyorlar.
Seferihisar’ý seçmelerinin nedeni daðlarýn direk denize inmesi, ýssýz, derin bir yer olmasý nedeniyleymiþ.
Kaybetme Kutlamasý
Dört insanýmýz kaybedildikten sonra Çeþme’de bulunan 40 dönümlük arazi üzerinde
kurulan FLY-ÝN adýnda bir eðlence yerinde bu
operasyonu kutluyorlar. Burasý kontrgerillanýn
sürekli eðlenmek için gittikleri bir yermiþ.
Ýstanbul’da da bir þubesi bulunuyormuþ.
KAÇIRMA VE KAYBETME
SUÇUNU ÝÞLEYENLER;
- “Turan ÜNAL; cezalandýrýldý.
- “Bünyamin: Tim sorumlusu, Bursalý, 1990
Eylülünde Bursa’da görevli. Bursa’da Nergiz
Holding’in güvenlik danýþmanlýðýný yapýyor.
1.80 boylarýnda, beyaz tenli, kumral düz saçlý,
80 kilo aðýrlýðýnda, 25-26 yaþlarýnda, atletik yapýlý.”
- “Alpaslan: Kendini Alp diye tanýtýr. Lakabý
Arap, numaralý gözlüðü var ama her zaman takmýyor, Antalyalý, dayýsý eskiden Kemer Belediye
Baþkanlýðý yapmýþ, Kemer’e baðlý Kuzdere Köyü''nde oturuyor. Annesinin evi Lara’da. Esmer,
1.80 boylarýnda, büyük kafalý, dolgun dudaklý,
zenci dudaðýna benziyor, hýzlý konuþuyor, kývýrcýk saçlý, koyu renk gözlü, 80 kilo aðýrlýðýnda,
atletik yapýlý, futbol oynamayý çok seviyor. Sýksýk
Antalya Konyaaltý'nda Tecavüzcü Coþkun’a ait
olan halý sahaya top oynamaya gidiyor.”
- “Ýbrahim; lakabý Ayý Ýbrahim, Ispartalý,
Cumhurbaþkanýndan torpilli olduðu söyleniyor.
1.75 boylarýnda, beyaz tenli, düz saçlý, kahverengi gözlü, büyük burunlu, köþeli suratlý, 75
kilo aðýrlýðýnda.”
KAYBEDÝLEN ÝNSANLARI,
KAYBETTÝKLERÝ ÝNSANLARI
GÖMDÜKLERÝ YERLER
“Bir kýsmýnýn Bayrak Garnizonu’nun askeri
alanýna gömüldüðünü,
Bir kýsmýnýn Haþemoðlu Ýnþaat’ýn yaptýðý
devlet -çoðu emniyet- binalarýnýn temellerine
gömüldüðü,
Bir kýsmýnýn ise devlete ait ya da devletle iliþkisi olan asit kullanan petrol yan ürünlerinin iþlendiði fabrikalarda asit kazanlarýnda eritilip yokedildiðini” söylemekte ve buralarý ise kendi içlerinde
“Çukur” olarak adlandýrdýklarýný söylemektedir.
BAZI KONTRA
ÝSÝM VE EÞGALLERÝ
- “HAKAN YAÐIZ: 1.90 boylarýnda, 90 kilo,
esmer, yuvarlak yüzlü, alný açýk, ela gözlü, burnu
kýrýk, atletik yapýlý, Türkçeyi aksanlý konuþur.
Sanki yabancýlarýn Türkçe konuþmasý gibi.
-EKREM AKDEMÝR: 1.80 boylarýnda, 8590 kilo, esmer, yuvarlak yüzlü, kahverengi gözlü,
siyah parlak saçlý, aðýrlýk ve body çalýþtýðý için
7
oldukça yapýlý bir vücudü var. Kayserili.
-ALÝ CEYLAN: 1.80 boy, 80 kilo, beyaz
tenli, kahverengi gözlü, hafif saçlý, uzun yüzlü,
konuþurken elleri hep hareketlidir.
-ERDOÐAN KAYA: 1.85 boylarýnda, 80
kilo, kumral, yeþil gözlü, toplu bir suratý var,
konuþurken sol gözünü biraz kýsar, atletik
vücutlu.
-HÜSEYÝN EREN: 1,80 boylarýnda, 80 kilo,
esmer, siyah saçlý, kahverengi gözlü, uzun yüzlü,
kalýn kaþlý,
-ERDAL: 1.90 boylarýnda, 85 kilo, kumral,
dalgalý saçlý, ela gözlü, toplu bir yüzü, hep tebessüm ediyor gibi bir duruþu var.
-ÝBRAHÝM GÖKÇE: 1.80 boylarýnda, 80
kilo, beyaz tenli, kumral saçlý, ela ya da kahverengi gözlü, atletik yapýlý, dolgun dudaklý, Ispartalý.
-TARIK ATEÞ: Ülkü Ocaklarýndaki gençlerin
örgütlenmesi, asker-polis cenazelerinde slogan
atarak toplu yürüyüþ yapmalarý, kendisine ait
restoranta -Ateþ Et Restoraný- üst düzey kontra
toplantýlarý, yurtdýþý uyuþturucu baðlantýlarý ve
silah alýmlarý gibi iþlerle ilgilenir.”
UYUÞTURUCU, SÝLAH, GÜMRÜK
ÇIKIÞLARI VE KULLANILAN
BAZI YERLER VE YÖNTEMLER
“Kontralarda ve devlet kanallý özel iþlerde
kullanýlacak olan, silah mühimmat ve araç ve
gereçlerin bulunmamasý gerekir. Ve yabancý
teknik cihaz, silah ve mühimmat yurda kaçak
sokulur. Bu tür alýþveriþlerde kullanýlan paranýn
kaynaðý ise genellikle Türkiye’den yurtdýþýna
yapýlan uyuþturucu gönderiminden temin edilir.
UYUÞTURUCU KAYNAÐI
Büyük aþiret aðalarý -güneydoðu- çeþitli imtiyazlar karþýlýðý uyuþturucu temininde kullanýlýr.
Ýhbar destekli uyuþturucu kaçakçýlarýndan temin
edilen uyuþturucular imha edilmez. Büyük parti
halinde Avrupa ve diðer yabancý ülkelere sokulur ve daðýtýmý yapýlýr.
Türkiye’de uyuþturucu kaçakçýlýðýnýn yoðun
olduðu gümrük kapýlarý ve kullanýlan yöntemler:
Edirne Kapýkule, Ýzmir Çeþme Limaný,
Gaziantep Kilis Öncüpýnar Bölgesi -Suriye
Ýsrail baðlantýlý-, bir diðeri de Mersin limaný Ýsrail’den silah giriþleri-.
Gümrük kapýlarýnda uyuþturucu ve silah
giriþlerindeki yöntemler;
1.Gümrük kapýlarýnda o gün bulunan vardiyalarýn önceden ayarlanmasý,
2.Daha önceden ihbarý alýnmýþ yurtdýþýna uyuþturucu çýkaracak olan aracýn gününün bilinmesi -kaçak olanlarýn, kontra baðlantýsýz yapýlanve hazýr halde bulunan uyuþturucunun o gün
dýþarýya gönderilmesi. Örneðin; ihbar alýnan
uyuþturucu yüklü araç gümrük kapýsýna kadar
izlenir. Peþlerinde baðlantýlarýnýn bulunduðu
uyuþturucu yüklü araç ve araçlar bulunur. Bu
arada medya organlarýna da emniyet tarafýndan
önceki kaçak uyuþturucuyu taþýyan aracýn ihbarý
yapýlýr. Buradaki maksat ilgiyi önceki araca çekmek ve güvenli bir biçimde diðer baðlantýlý araçlarý gümrüðe kadar getirmek ve geçiþlerini saðlamak. Yani herkes öbürüyle ilgilenirken diðerleri
elini kolunu sallayarak geçiþ yapar.
Gümrük kapýlarýndan silah mühimmat giriþleri
önceden baðlantýlý ithalat, ihracat þirketleri özel
yabancý araba galerileri tarafýndan kontralar gözetiminde yurda giriþ yapar.
Örneðin; Çeþme limaný Kapýkule ve Mersin
limaný -Mersin limaný Ýsrail’den gelen ABD silahlarý için kullanýlýr -Jeriko, Uzi, M.16- E-DAL;
Osman AK, Tansel, Ali, Ayvaz ve ismini
hatýrlayamadýðým fakat oraya olan ziyaretlerim
esnasýnda gördüðüm bir kiþi vardý. Bir yetmiþ 1.70- boylarýnda, iri kafalý, gözlük kullanýyor,
dalgalý saçlý, geniþ bir suratý var. -Her zaman
gözlük takmýyor- Ýliþkilerinde ýlýmlý bir yapýya
sahip.
Burada ben buradaki personelden gerekirse
gerekli bilgileri almaya, dosyalarý incelemek, sorguya girip çýkan insanlar hakkýnda bilgiler, orada
uyguladýklarý ve izledikleri tutum ve davranýþlarý
hakkýnda gerekli bilgiler öðrenebiliyordum. Bu
8
genelde MÝT, DAL, JÝTEM buralarýn imkanlarýný kullanma yöntemlerini öðrenip üst seviyede
teori üretip gereken operasyonlarda kullanmak
üzere son dönemlerde MÝT, DAL, JÝTEM gibi
yapýlarýn faili meçhul, kayýp ve sonradan su yüzüne çýkan çeliþkili iþlerden dolayý halkýn gözünde de en deþifre ve dikkatin onlar üzerinde
toplanmasýndan kaynaklý bu tür iþlerin kontrgerillalara verilmesi ve deþifre olmadan profesyonelce yapýlmasýna baðlandý.
Emniyetle olan bu tür çeliþkiler 1997 dönemlerine kadar yaþandý. Ciddi uyarýlara raðmen
deþifre olabilinecek iþlerin yapýlmasýna devamýndan da dolayý Ankara’da Erdal DOÐAN isimli
bir polis intihar süsü verilerek yokedildi...
Bundan sonraki süreç içerisinde ezici bir
üstünlük saðlanarak kontralarýn eline geçti. Denetim ve uyarý imtiyazlarý oldu...”
KONTRACI TURAN ÜNAL’IN
SUÇLARI
1- 30 Ocak 1996’da Sivas’ta Mete Nezihi
ALTINAY, Ýmran AYHAN, Mustafa AKTAÞ,
Muharrem ÖZDEMÝR, Tevfik DURDEMÝR,
Ali Duran EROÐLU, Cömert ÖZEN’in
katledilmesi.
2- 31 Mart 1998’de Ýzmir Çeþme’de Neslihan USLU, Metin ANDAÇ, Mehmet Ali
MANDAL ve Hasan AYDOÐAN’ý kaçýrmak,
iþkence yapmak, Ýzmir Seferihisar açýklarýnda
kollarý bacaklarý kýrýlmýþ ve uyuþturulmuþ olarak
bir tekneye bindirip, tekneyi bomba ile batýrýp
katletmek.
3- Marmaris’te bir eylem hazýrlýðýnda olan
iki devrimciyi katletmek için beklemek.
4- Ýstanbul; TEM, Ankara, DAL, Bayrak Gazinosu, Yenimahalle JÝTEM, Ýzmir, Foça ve Üçkuyular’da devrimcilere bizzat iþkence yapmak,
kaybetmek ve katletmek.
5- 1998 nisan ayýnda Amasya Diphacýköy’de
dernek ve halk kütüphanesi kurarak DHKP-C
ve TKP-ML Kýrsalýna sýzmak için adam yetiþtirmek.
6- Kayýp ve tutsak annelerini 96 Temmuz’unda HABÝTAT sürecinde takip etme, gözaltýna alma ve iþkence yapmak.
7- Ege ve Toros’larda iþbirlikçileþtirme faaliyetleri.
8- Ankara; Hacettepe, Beytepe ve Siyasal’da;
Ýstanbul’da Edebiyat Fakültesi'nde devrimci
öðrencilere, türban eylemlerine yönelik izleme,
provokasyon yaratma, iþbirlikçileþtirmeye çalýþmak.
9- 1995 Kasým’ýndan 1998 Kasým ayýna kadar
JÝTEM ve 03 Timinde tim þefi olarak devrimcilerin kaybedilmesi ve iþkencesine bizzat katýlmasý yanýnda, kontrgerillanýn uyuþturucu, silah
kaçakçýlýðý gibi iþlerini yapmak.
10- Devrimci demokrat insanlarý kaçýrýp tehdit
etme, ajanlaþtýrma faaliyetleri yürütme, izleme,
sorgulama ve iþkence yapmak.
Turan ÜNAL’ýn saydýðýmýz suçlarý iþlediði
kendi itiraflarýyla kesinleþmiþtir.
Turan ÜNAL’ý halkýn adaletine teslim olmasý, halka karþý iþlediði suçlarýný gönüllü
bir þekilde itiraf edip, kontrgerilla örgütünü,
elemanlarýný, halka teþhir edip, adalete sýðýnmasý ve tüm bunlarý kamuoyuna açýklamasý
durumunda hayatýný baðýþlayabilirdik.
Onun halka açýk konuþmasý, halk düþmaný
örgütü tüm yönleriyle, belgelerle açýklamasý
suçunu hafifletebilirdi.
Bu teklifi kendisine götürdük. Ama o ikili oynamaya devam etti. Ve bu teklifi kabul etmedi.
Sözü edilen aðýr suçlarý iþlediði kanýtlandýðýndan 4 Temmuz 1999, saat 18:00’de Çankýrý
Hapishanesi'nde ölümle cezalandýrýlmýþtýr.
HALK DÜÞMANLARI YA HALKIN
ADALETÝNE SIÐINACAK
YA DA SONLARI TURAN ÜNAL
GÝBÝ OLACAKTIR!
DEVRÝMCÝ HALK
KURTULUÞ CEPHESÝ
9
Yoldaþlar! Hesabýnýzý sormaya
devam edeceðiz...
Neslihan Uslu
Metin Andaþ
M. Ali Mandal
Hasan Aydoðan
YOLDAÞLARIMIZI KAYBEDEN
KATÝLLERDEN BÝRÝNÝ BULDUK VE
CEZALANDIRDIK!
HÝÇ BÝR HALK DÜÞMANI
ALETÝNDEN
HALKIN AD
ADALETÝNDEN
YACAK!
KUR
TULAMA
KURTULAMA
TULAMAY
Ölüm mangalarýný suçüstü
denilebilecek bir biçimde yakaladýk.
Turan Ünal bir kontra elemanýydý. Eðitilmiþ, yetiþtirilmiþ bir eleman olarak yýllarca oligarþinin katletme, kaybetme, iþkence politikalarýnýn
doðrudan uygulayýcýsý olmuþ
bir halk düþmanýydý.
Cephemiz tarafýndan ayrýntýlarý açýklanan biçimiyle sorgulandý ve cezalandýrýldý.
Elde edilen bilgiler, oligarþinin kaybetme, katletme politikasýný ve buna hizmet eden
organizasyonlarýný hiçbir
tereddüte yer býrakmayacak
biçimde ortaya koymaktadýr.
Ýnsanlarýmýz toz olup havaya uçmuyorlardý elbette. Bunu
biliyorduk.
Onlarý kimlerin aldýðýný,
kimlerin elinde tuttuðunu veya
10
katlettiðini de biliyorduk.
“Neredeler?” diye sormuyoruz dedik çoðu kez. Belki
fiziki olarak tam yerlerini bilmiyorduk, ama kimin elinde
olduklarý veya kimler tarafýndan katledildiklerini biliyorduk.
Biz katilleri istiyorduk.
Halk düþmaný, kontrgerilla
elemaný Turan Ünal’ýn itiraflarý
bildiklerimizi doðrulamýþ ve
daha ayrýntýlý, somut hale getirmiþtir.
TÜM YETKÝLÝLERÝ
AÇIKLAMA
YAPMAYA
ÇAÐIRIYORUZ!
Genelkurmay’ý, hükümeti,
baþta Milli Savunma, Ýçiþleri
Bakanlýklarý olmak üzere ilgili
tüm bakanlýklarý,
Eski yeni tüm Baþbakanlarý,
bakanlarý,
Ordunun veya devletin üst
kademelerinde göre yapan tüm
bürokratlarý,
AÇIKLAMA YAPMAYA
ÇAÐIRIYORUZ!
AÇIKLAYIN!
BU ORGANÝZASYONLAR KÝMLERÝN EMÝR VE
TALÝMATLARIYLA NASIL OLUÞTURULDU?
NASIL KATLETTÝNÝZ?
NASIL KAYBETTÝNÝZ?
Bu organizasyon, ne yalnýz Mehmet Aðar’larýn, ne
yalnýz Albay bilmem kimlerin organizasyonu deðildir.
Erdal Ýnönü’ler, Murat
Karayalçýn’lar, Deniz Bay-
kal’lar, Bülent Ecevit’ler,
Mesut Yýlmaz’lar, Tansu
Çiller’ler,
Doðan Güreþ’ler, Ýsmail
Hakký Karadayý’lar, Hüseyin Kývrýkoðlu’lar,
Hepsi bu organizasyondan
haberdardýrlar.
SUSURLUK
DEVLETTÝR
Bu düzen iþkenceyle, katliamla, faili meçhullerle, baský
ve yasaklarla ayakta duran bir
düzendir. Bu devletin, baþta
ordusu olmak üzere tüm kurumlarý iç savaþa göre örgütlendirilmiþtir. Bu iç savaþ örgütlenmelerinin asýl hedefi devrimcilerdir. Bu düzen “huzur
ve istikrarý” ancak devrimcileri imha edip halký sindirebilmekte arayan bir düzendir.
Kontrgerilla elemanýnýn itiraflarý, devlet üzerine tüm yanýlgýlý tahlillerin, demokratikleþme rüyasýyla yatýp kalkanlarýn ülke gerçeðinden ne denli
uzak olduðunu herkese bir kez
daha gösteriyor. Bu ülkede
devrim için, demokrasi için
mücadele eden herkes, böyle
bir güçle mücadele ettiðini bilmek zorundadýr. Mücadele ettiði gücü tanýmayanlar, ya (reformistler gibi) o gücün
yönlendirmelerinden kurtulamazlar, ya da Kürt milliyetçileri
gibi, o güç hakkýnda hergün
yeniden yanýldýklarý beklentilerin sahibi olurlar.
Karþýmýzdaki bir kontrgerilla cumhuriyetidir. Demokrasisi sahte, parlamentosu
göstermeliktir.
Karþýmýzdaki Susurluk gerçeðidir.
“Susurluk”ta simgeleþen
çetelerin, Çiller-Aðar-Bucak
Özel Örgütü’nden veya özel
timcilerden veya devletin
içinde yuvalanmýþ bir “özel
savaþ kliði”nden ÝBARET
OLMADIÐI, ortaya çýkan
her bilgide, bir kez daha kanýtlanmaktadýr. Turan Ünal’ýn
itiraflarýný okuyanlar görecektir ki, iþin içinde her kademesiyle ordu da vardýr, bürokrasi de, hükümetler de.
ANCAK BU
KONTRGERÝLLA
ÖRGÜTLENMESÝ DE
BU DÜZENÝ
KURTARMAYA
YETMEYECEKTÝR!
Gerçekte bugüne kadar
kontrgerillanýn örgütlenmesine
iliþkin açýða çýkan bilgiler, ortada çok “olaðanüstü” bir þey
olmadýðýný da göstermektedir.
Bu örgütlenme hemen tüm
yeni sömürgelerde þu veya bu
ölçüde varolan bir örgütlenmedir. Yeni sömürgelerin
baþka türlü yaþama þansý yoktur.
Ama bu “þans” ayný zamanda onlarýn çaresizliðinin,
güçsüzlüðünün de göstergesidir.
11
Halka, baský ve terörden
baþka verecek bir þeyleri
olmadýðýnýn itirafýdýr.
Bu, yeni sömürgelerdeki faþist diktatörlüklerin zayýflýðýdýr.
Bu, yeni sömürgelerdeki
devrim koþullarýnýn varlýðýnýn
da ifadesidir.
Ölüm mangalarý, kaybetmeler, ne kadar geniþ organize
olurlarsa olsunlar, hiçbir ülkede
devrimci hareketi yoketmeyi,
halký sindirmeyi ve devrimleri
engellemeyi baþaramamýþlardýr.
Türkiye’de de baþaramayacaklardýr.
KAYIPLAR
MÜCADELESÝ,
DEMOKRASÝ
MÜCADELESÝ,
NE TEKELLERLE,
NE AVRUPA
EMPERYALÝSTLERÝYLE
BÝRLÝKTE
YÜRÜTÜLEMEZ
Bu ülkede onyýllardýr insanlar kaybediliyor.
Bu ülkede devletin resmi rakamlarýna göre bile binlerce
faili meçhul var.
Hangi tekelci, kaybetme,
katletme politikasýna karþýdýr?
Hangi emperyalist bu zulüm
düzenine karþýdýr?
Karþý olamazlar; çünkü
insanlarýmýz, tekellerin ve
emperyalistlerin çýkarlarýný
korumak için kaybediliyor ve
katlediliyorlar.
Evet, onlar bazen bu uygulamalara karþý çýkýyor gibi
görünüyorlar.
Bütün istedikleri zulmün
biraz daha “kitabýna” uydurulmasýdýr.
Deðilse, TBMM’nin hazýrladýðý komisyon raporlarý gibi,
tekelci burjuvazinin hazýrlattýðý
raporlar da aslýnda düzeni aklamaya yönelik bir muhteva taþýrlar.
Bu ülkede kayýplarýn son
bulmasýný isteyenler, devrimciler, demokratlardýr. Halktýr.
Kayýplar mücadelesini de
ancak bu güçler, kendi özgüçleri temelinde yürütebilirler.
Tekellere, emperyalistlere
güvenenler, aldatýlmaktan,
mevcut sömürü ve zulüm düzenine güç vermekten kurtulamaz.
KATLÝAMLARIN,
KAYIPLARIN,
DÖKÜLEN
HER DAMLA
KANIMIZIN
HESABINI
SORACAÐIZ!
BUGÜN, YARIN, YA DA
HALKIN
ÝKTÝDARINDA!
Oligarþi devasa ordu ve
polis gücüne, bunlarýn dýþýnda
örgütlediði yüzlerce ölüm mangasýna, korucular ordusuna,
yüzlercesini sürekli “çalýþýr”
halde tuttuðu iþkencehanelerine raðmen, korku içinde
yaþamaktadýr.
Ölüm mangalarý, “03 Timleri”, iþkenceciler, özel timler
ise, katlettikçe korkularý büyümektedir.
Düzenin efendileri yüzlerce
korumayla dolaþmakta, kendilerine güvenli villalar, holding
merkezleri yaptýrmaktadýrlar.
Düzen adýna katledenler,
halkýn içine çýkamamaktadýrlar.
Ancak bu koruma önlemlerinin hiçbiri onlarý korumaya
yetmemiþtir.
Baþbakanlarýndan bakanlarýna, generallerinden tekelci
burjuvalara, iþkenceci þeflerden MÝT’çilere kadar bulup
cezalandýrdýklarýmýz bu gerçeðin kanýtýdýr.
Katledilen hiçbir yoldaþýmýzý, katledilen halktan insanlarýmýzý asla unutmadýk, unutmayacaðýz ve unutturmayacaðýz.
Katledenleri, katlettirenleri
de unutmuyoruz. Ýsmini bildiklerimiz ve bilmediklerimiz, halkýn adaleti hepsinin peþindedir.
Bulacak ve cezalandýracaðýz.
Devrim sürecimiz boyunca
halkýn adaletinden kurtulmayý
baþaranlarýn yakasýna da
eninde sonunda yapýþacaðýz.
“Yaralarý sarmak” veya
baþka bir þey adýna, halkýmýzý,
yoldaþlarýmýzý katlettirenleri
“affetmek”, asla bizim politikamýz olmayacak.
Halka zulmedenler, bugün,
bugün deðilse halkýn iktidarýnda... ama mutlaka bunun
cezasýný çekecekler.
12
Baðýmsýzlýk, Demokr
asi v
e Sosy
alizm Ýçin
Demokrasi
ve
Sosyalizm
Sa
vaþmasýný v
e Ölmesini Bilme
yenler
Sav
ve
Bilmey
Halklarýn Öncüsü Olamazlar
12 TEMMUZ
DÝRENÝÞ, SAVAÞ VE
ZAFER KARARLILIÐIMIZDIR
12 Temmuz’un
gücü,
görkemi,
onlarýn
direniþ ve
savaþ
sloganlarýný
hala en
yüksek
sesimizle
haykýrýyor
oluþumuzdadýr.
Baþta 12 Temmuz’da olmaz üzere, tarihimizin çeþitli
kesitlerinde hakkýmýzda “bittiler” fermanlarý verilmesine raðmen, 12 Temmuz’dan 8 yýl
sonra SAVAÞI SÜRDÜRÜYORUZ diyebilmenin onurunu; ve kayýplarýmýza, emperyalizmin dünyada terör estiren
gücüne karþý, SAVAÞI ZAFERE KADAR SÜRDÜRECEÐÝZ diyebilmenin gururunu
taþýyoruz.
12 Temmuz þehitlerimizin
8. yýldönümü arifesinde þehitlerimize Sadýk ve Selçuk yoldaþlarýmýzýn isimleri eklendi.
Niyazi yoldaþlarýmýzýn isimlerinin yanýna Sadýk yoldaþlarýmýzýn isimleri yazýldý. Sadýk ve
Selçuk yoldaþlarýmýz, cesetleri emperyalist haydut ABD’ye
sunulan 12 Temmuz þehitlerimizin yýldönümlerinin arifesini, ABD’ye karþý bir eylem hazýrlýðý içinde karþýladýlar. ABD
12 Temmuz’lara raðmen, hala
DHKP-C’den gelebilecek saldýrýlarýn korkusunu yaþýyor.
Rastlantý deðildir; 12 Temmuz’lara raðmen savaþýmýzýn
kesintisizliðinin, emperyalizme karþý savaþma kararlýlýðýmýzýn ifadesidir.
12 Temmuz’un üzerinden 8
yýl geçti. 8. yýldönümü dünya
ve ülkemiz açýsýndan son derece önemli ve çarpýcý geliþmelerin yaþandýðý bir döneme
denk düþüyor. Emperyalizm
gerçeði, aradan geçen yýllarýn
tüm aldatýcý propaganda ve
görünümlerinin ötesinde tüm
çýplaklýðýyla dünya halklarýnýn
gündemine girerken, ülkemiz
solu tüm çarpýcýlýðý ve sarsýcýlýðýyla bir yanýný Kürt milliyetçiliðinin oluþturduðu bir
ayrýþmayý, saflaþmayý yaþýyor.
Bütün bunlar çeþitli baþlýklarda
yeni tartýþmalara yol açýyor.
Ama bu tartýþmalarýn hiç biri
özü itibarýyla yeni deðildir.
Gelinen noktada emperya-
13
lizme karþý izlenecek politikalarýn, dünya ve ülkemizde devrimci iktidar hedefiyle yürütülecek bir savaþýn nasýl olmasý
veya nasýl olmamasý gerektiðine iliþkin ortaya çýkan olgular,
12 Temmuz’un Türkiye solunun tarihindeki yerinin daha
doðru bir biçimde görülmesini
ve kavranmasýný saðlayacak
önemdedir.
12 Temmuz’dan kimler ne
ders çýkardý, 12 Temmuz
kimler için neyin ifadesiydi,
özellikle bu sorunun cevabýna
yeniden bakmalýyýz.
12 Temmuz yalnýzca 10
deðerli yoldaþýmýzýn katledilmesi ve yalnýzca düþmana teslim olmayýp direnmeleri deðildir.
12 Temmuz, faþizme ve emperyalizme karþý nasýl savaþacaðýz, savaþa nasýl hazýrlanacaðýz, bu savaþýn gereklerini
nasýl yerine getireceðiz, dost
kim, düþman kim, taktik ve
manevra ne, nasýl bir savaþ,
nasýl bir savaþçý ve nasýl bir
devrim sorularýna verilmiþ cevaplarýmýzdýr.
Elbette bunlar bizim cevaplarýmýz ve bizim çýkardýðýmýz
derslerdir. Solun hangi dersleri çýkardýðý noktasýnda ise esas
olarak çok somut bir çerçeve
de çizmek kolay deðildir.
Dýþýndaki bir savaþtýr, ne bu
savaþýn kendisini, ne de sonuçlarýný kavramakta, kavradýðý
noktada da gereklerini yerine
getirmekte sürecin dýþýnda veya
gerisindedir. Ama solun çeþitli
kesimlerinin “çýkardýklarý ders”
anlamýnda olumsuzluðun aðýr
bastýðý söylenebilir. Ýnfazlarý,
kayýplarý yaþayan bizdik, ama
oligarþinin bu katliamlarla yarattýðý terör ortamýndan etkilenen baþkalarýydý. Biz, çok kýsa
ve özet olarak 12 Temmuz’dan, savaþý ýsrarla, kararlýlýkla
ve daha kurallý, ilkeli olarak
sürdürmek gerektiði sonucunu
çýkarýrken, sözünü ettiðimiz
kesimler, daha da geriye çekilme, daha da saða savrulma
sonucunu çýkardý.
Savaþýn Deðil, Bitmek
Bilmez “Hazýrlýk”larýn
Teorisyenleri, Silahlý
Savaþýmýzý ve
12 Temmuz’u
Nasýl Deðerlendirdiler?
12 Temmuz öncesi hareketimizin atýlým dönemidir. 12
Eylül’ün yarattýðý depolitizasyon ortamýnýn kýrýldýðý, silahlý
savaþýn yeniden örgütlendiril-
diði, en geniþ kitlelerin adalet
özlemlerine cevap verildiði bir
dönemdir.
Þüphesiz, her kesim gibi sol
da silahlý mücadelemizi takip
ediyordu. Kitlesel ve silahlý eylemlerimiz, sürecin, mücadelenin önünü açýyor, halkýn özlemlerine cevap oluyor, hayatýn her alanýnda devrimcilere moral güç kazandýrýyorken,
solun bu silahlý pratik karþýsýnda eleþtirel bir tutum takýnmasý
biraz güçtü. Ama beklemedeydiler. Çoðu legalizmin teorisini
yaparken, silahlý mücadelenin
baþarýsý, kendi sonlarý demekti. Fýrsat kolluyorlardý. Fýrsat
devrimci hareketin darbe yemesiydi. Bu fýrsat uzun süre
çýkmadý. Büyük çoðunluðun
illegal örgütlenme olmaz, silahlý mücadele olmaz, dediði koþullarda silahlý devrimci birliklerimiz adeta efsaneleþiyor,
düþmana önemli darbeler vuruyordu. Elbette biz, bu savaþýn böyle sürekli darbesiz, kayýpsýz gitmeyeceðinin bilincin-
14
Bu, solun
karakteristik
özelliklerinden
biridir. Ayaklanmacýsý
da, halk savaþçýsý da,
iyi birer “hazýrlýk
teorisyeni”dirler.
Süreçler deðiþir,
koþullar deðiþir,
hazýrlýk teorileri
deðiþmez.
deydik. Ama yine de kayýpsýz
olarak uzun süre sürdürülen bu
eylemlilik dönemi, belli ölçülerde farklý bir atmosfer yaratmýþ, bizim insanlarýmýzda da
belli bir aþýrý kendine güvene
yolaçmýþtý.
Nihayetinde 12 Temmuz
yaþandý. Ancak ne oligarþinin,
ne de kendi teorilerini kanýtlamak, sað, pasifist konumlarýný
meþrulaþtýrmak için adeta yenilmemizi bekleyen solun “biteceðimiz” beklentileri gerçek-
leþmedi. Savaþýmýz sürüyor,
þehitler veriyorduk. Ýnfazlara,
kayýplara raðmen Cephe potansiyeli büyümeye devam
ediyordu. Oportünistler, reformistler, satýr aralarýnda bir
þeyler söylemeye baþlamýþlardý, ama henüz çok cesaretli
deðillerdi. 16-17 Nisan’dan ve
ardýsýra yaþanan darbe ihanetinden sonra ise diller çözüldü.
12 Temmuz’a dönerek,
“hazýr olmadan” silahlý mücadeleye giriþip darbe yediðimizden, silahlý mücadelenin
koþullarýnýn olmadýðýna kadar
çeþitli teoriler artýk daha açýk
yazýlýp çiziliyordu. Pekçoðu
sayfalarca süren klasik
“THKP-C eleþtirileri” yine
dergi sayfalarýnda görülmeye
baþlandý.
Solun birçok kesimi için
verdiðimiz kayýplar altýndan
asla kalkýlamayacak türdendi.
Yüzlerce deneyimli kadronun,
savaþçýnýn þehit düþmesi, kitlesi bile ancak bu rakamlarla
ölçülebilen sol için düþünülemeyecek bir bedeldi. Sola göre
yanlýþ yapmýþtýk; bu kadar deneyimli insanlarý korumamýz
gerektiði halde savaþa sürmüþtük. Sol, bir yandan bunlarý düþünüyor, bir yandan da
en düz, en basit sonuçlarý çýkartýyordu. Bu kadar aðýr
kayýp veriliyorsa silahlý mücadelenin koþullarý yoktu; ya da
en azýndan yeterli bir hazýrlýk
evresi yaþanmadan silahlý mücadeleye baþlanmýþ, doðal ola-
rak bunun sonucunda da aðýr
kayýplar verilmiþti.
Bu teoriler neyin ifadesiydi
peki?
Bir; savaþ gerçeðinin
uzaðýndaydýlar.
Ýki; iktidar perspektifinden
yoksundular.
“Hazýrlýk” solun bitmek
bilmeyen taktiðidir. 12 Temmuz sonrasý bizi “yeterli hazýrlýk yapmadan” silahlý
savaþý baþlatmakla eleþtirenler,
aradan sekiz koca yýl geçmesine raðmen, düþmana tek kurþun sýkmamýþ, daha hazýrlýkla-
15
rýný o aþamaya getirememiþlerdir. Bu bakýþ açýsýyla o
aþamaya hiç bir zaman gelemeyeceklerdir de. Hasbelkader niyetlenip bir kaç kurþun
sýkarlarsa da, oligarþinin baský
ve terörü karþýsýnda ya sonrasý
gelmeyecek, kurþun sýkmaktan
vazgeçilecek ya da yýllar yeniden hazýrlýklarla geçecektir.
Silahlý mücadeleyle hiç ilgisi olmayanlar bile “hazýrlýksýz”,
“eþitsiz koþullarda” savaþtan
sözediyorlardý.
Bu, solun karakteristik özelliklerinden biridir. Ayaklanma-
cýsý da, halk savaþçýsý da, iyi
birer “hazýrlýk teorisyeni”dirler.
Süreçler deðiþir, koþullar
deðiþir, hazýrlýk teorileri deðiþmez. Hemen her zaman
geri çekilmenin, hazýrlýklarýný
yoðunlaþtýrmanýn ve büyük
ayaklanmalara veya genel greve, veya güçlü bir silahlý çýkýþa
hazýrlýk yapmanýn teorisini
yapmýþlardýr. Tabii, pratikte
hep ayný düzey sürdürülmüþ,
o hazýrlýklarýn sonuçlarý, bir
türlü görülememiþtir.
12 Eylül öncesi, hayatýn her
alanýnda faþistlerle diþe diþ
kavga sürerken, “devrim dalgasýnýn düþtüðünü” tesbit
edip geri çekilirler.
Biz hapishanelerde direnmek ve teslim olmamak gerektiðinden söz ederiz; ama hep
“uzun vadeli hazýrlýklarý”
düþünenler “dýþarýya lazýmýz,
aðýr kayýplar vermeye gerek
yok” der, Brest-Litovsk tartýþmalarý yapar.
Biz 1986-87’lerde kitle hareketini yeniden örgütlemeye
baþlar ve bunun gerekliliðini
anlatýrýz; ama sol, kitlenin hazýr olmadýðýnýn teorisini yapýp, yine geride durmanýn teorisini yapar. O hep hazýrlanýyordur.
Biz 1990-91’de atýlýma
baþlar, silahlý savaþý yeniden örgütleriz; ama bu da sola göre
zamansýzdýr; çünkü anarþi-terör demagojisi etkili olmuþ,
halk kitleleri silahlý mücadeleden soðumuþlardýr, öte yandan
düþman da bizden çok güçlü-
Sorunu daha da
vahimleþtiren,
en azýndan kendi
hazýrlýk teorilerinin
de gereðini yerine
getirmemeleridir.
Bitmeyen bir bekleyiþ,
bitmeyen bir hazýrlýk
döneminin
tabii sonucu
savaþacak ruhun
kalmamasýdýr.
dür, böyle bir durumda silahlý
savaþý örgütlemeye çalýþmak
yanlýþtýr...
Evet, þöyle bir geriye dönüp
bakýldýðýnda kýsa dönemli istisnalar hariç solun güncel politika, taktik adýna hep benzer
teorileri yaptýðý görülecektir.
Garip ama gerçektir. Tabii
sorunu daha da vahimleþtiren,
en azýndan kendi hazýrlýk teorilerinin de gereðini yerine getirmemeleridir. Bitmeyen bir
16
bekleyiþ, bitmeyen bir hazýrlýk
döneminin tabii sonucu,
savaþacak ruhun kalmamasýdýr. Bu durum, düzen
içileþmenin, legalleþmenin ülkemizdeki pratik ve giderek
siyasi zemini olagelmiþtir.
Sol beklemeye ve “hazýrlýk”
yapmaya o denli alýþmýþtýr ki,
atýlým dönemi gibi statükolarý
alt üst eden her süreç, onlar
için “riskli”, “tehlikeli”dir.
Uzak durulmasý, kendini korumanýn esas alýnmasý gereken süreçlerdir. Solun, tarihinin her döneminde, bulunduðu
her alanda politikalarý ve pratiðiyle statükolarý kýran hareketimize karþý tahammülsüzlüðünün bir nedeni de budur.
Hiçbir Devrim Tarihi,
Kayýplar Vermeden
Kazanýldýðýný
Yazmaz.
Devrim ve iktidar perspektifinden uzaklaþmýþ, bu ruh
haline girmiþ bir solun 12
Temmuz’da göreceði de bundan baðýmsýz olmayacaktý.
Sol, yalnýzca ortaya çýkan
sonuçlara bakmýþtýr; ama ondan da doðru bir ders çýkarmamýþtýr. Sonuç nedir? Bizim
gibi savaþanlarýn aðýr kayýplar
verdiðidir. Doðal ki, hangi gözlüklerle baktýðýna göre bundan
iki ders çýkarýlabilir. Birincisi,
her þeye ve herkese raðmen
savaþmanýn mümkün ve zorunlu olduðudur. Bu bizim çýkardýðýmýz derstir ve altý çeþitli
þekillerde doldurulmuþtur.
Ýkincisi, silahlý savaþýn zamansýz, hazýrlýksýz veya tümden yanlýþ olduðudur. Solun
önemli bir bölümü de bu dersi
çýkarmýþtýr. Þüphesiz bunun
çeþitli biçimleri de vardýr. Reformistler devletin çok güçlü
olduðu ve savaþmanýn tümüyle yanlýþ olduðunu düþünmüþlerdir örneðin; ve böylece
de düzene daha hýzlý bir
savruluþu yaþamýþlardýr...
Silahlý savaþý teoride savunup
pratikte buna uygun örgütlenmeyenler ise aldýðýmýz darbeleri, düþmanýn saldýrýsýnýn
boyutunu, tamamen imhaya
dönük olmasýný belli bir ürküntüyle karþýlamýþlar ve “daha
fazla hazýrlýk” yapmak gerektiði sonucuna varmýþlardýr.
Hazýrlýk nedir? Kitlesel ve
askeri örgütlenme, donaným,
lojistik açýdan savaþmak için
gereken asgari seviyede bir organizasyonu gerçekleþtirmiþ
olmaktýr. Hazýrlýktan kasýt,
düþmanýn gücüne denk veya
yakýn bir güce ulaþmak olamaz. Bu, devrimlerin doðasýna aykýrýdýr. Düþman elbette
bizden çok çeþitli açýlardan
güçlü durumdadýr. Ama zaten
savaþýmýzýn çok büyük bir
evresinde, belki de tamamýnda böyle olacaktýr. Düþman her
zaman daha fazla teknik
olanaða, araç gerece, organizasyona sahip olacaktýr; çünkü devlettir ve devlet olanaklarýný sýnýrsýz bir þekilde kullan-
12 Temmuz, 16-17
Nisan bizim kurallý
bir savaþ örgütü
haline gelmemizin
sancýlarýný da
taþýyordu. Siyasi bir
hareket zaaflarýný
açýklýkla ortaya
koymadan savaþýný
büyütemez; yeniden
ayný deneyimleri
yaþardý.
17
maktadýr. Bundan yola çýkarak
hazýrlýk denilen þeyi idealize
etmek, silahlý savaþ sürdürmemeyi meþrulaþtýrmaktýr; ve
doðal ki, böyle yapanlar hazýrlýk evresinden ömürleri
boyunca çýkamazlar. Silaha
baþvurmak için “ayaklanmayý” beklemek de ayný biçimde savaþtan kaçýþýn teorisinden baþka birþey deðildir.
Biz hazýrlýklarý nasýl görüyorduk? Atýlým kararý almýþtýk,
birlikleri asgari ölçüde kurmuþ,
üslerimizi asgari ölçüde kurumsallaþtýrmýþ, silah ve cephane donanýmýmýzý asgari ölçüde saðlamýþ, iþlerliðimizi asgari ölçüde oturtmuþ, partileþme
hedefini hemen her açýdan
somut bir programa kavuþturmuþtuk. Yani hazýrlýklarýmýz
tamamlanmýþtý. Artýk bundan
sonrasýný savaþýn içinde,
savaþa savaþa öðrenecek, hazýrlýklarýmýzý böyle tamamlayacaktýk. Savaþta kararlýlýk,
yeni bir savaþçý tipinin yaratýlmasý, kitlelere umut olma, adalet özlemlerinin seslendiricisi
olma... Bütün bunlar bizi
geliþtirecek, güçlendirecek ve
düþman karþýsýnda yenilmez
kýlarak en aðýr operasyonlarý en
az kayýpla karþýlamamýzý saðlayacaktý. Bundan ötesi, “þu
eksikti, bu eksikti, þunu da
tamamlayalým, þu eðitimi de
saðlayalým” diye düþünmek
bizi bir adým ileri götüremezdi. Çünkü bunlar zaten savaþýn
içinde de sýkça karþýlaþacaðýmýz sorunlardý.
Darbeler de alacaktýk. Bunu
biliyorduk. Her þeyden önce,
savaþ dediðimiz þey zaten bizim ve düþmanýn kayýplar vermesini içeriyordu. Ancak esas
önemli olan, kimin, verdiði
kayýplara raðmen siyasi olarak
geliþip güçleneceðiydi. Bu ise,
iktidar savaþýnda daha kararlý
ve ýsrarlý olmakla belirlenecekti.
Ancak deðerleri sahiplenerek,
gelenekler yaratarak, aldýðý her
kayýptan savaþý büyütmek için
dersler çýkartarak ve tek bir
amaca; devrime kilitlenerek
kayýplar kazanýma, devrimi
geliþtiren adýmlara dönüþtürülebilirdi.
Biz kendimize güveniyorduk. Neler yaþayabileceðimizi
de biliyorduk.
Kuþkusuz, o günkü koþullar
açýsýndan kayýplar bu kadar
aðýr olmak zorunda deðildi.
Buna zemin hazýrlayan, yönetici, kadro ve savaþçýlarýmýzýn
çok çeþitli nedenlerle içine
düþtükleri ilkesizlikler, kuralsýzlýklar olmuþtu. Bu anlamda
12 Temmuz, 16-17 Nisan bizim kurallý bir savaþ örgütü
haline gelmemizin sancýlarýný
da taþýyordu. Siyasi bir hareket zaaflarýný açýklýkla ortaya
koymadan savaþýný büyütemez; yeniden ayný deneyimleri yaþardý. Aldýðýmýz darbe
bundan sonra ayný deneyimlerin yaþanmamasý için de
eðitici, öðretici olmalýydý. Eðiticilik-öðreticilik bizimle de sýnýrlý deðildi; ayný zamanda solun savaþmak gerektiðini düþü-
nen bütün kesimleri için de
böyle bir iþlev taþýmalýydý.
Bütün olumsuzluklarýmýzý, eksiklerimizi, darbeyi aðýrlaþtýran
etkenleri iyice tartýþmalý ve
kavramalýydýk. Biz bunu yaptýk. Solun sandýðý, “uzaktan”
Darbeler de
alacaktýk. Bunu
biliyorduk. Her
þeyden önce, savaþ
dediðimiz þey zaten
bizim ve düþmanýn
kayýplar vermesini
içeriyordu. Ancak
esas önemli olan,
kimin, verdiði
kayýplara raðmen
siyasi olarak geliþip
güçleneceðiydi.
Bu ise, iktidar
savaþýnda daha
kararlý ve ýsrarlý
olmakla
belirlenecekti.
18
Hayýr, düþman
sanýldýðý kadar güçlü,
baþarýlý, kadri mutlak
deðildir...
12 Temmuz’da da
bunu gördük.
Baþarýsýnýn temeli,
bizim býraktýðýmýz
boþluklarý deðerlendirmekten ibaretti.
Düþmaný
küçümsüyor deðiliz.
Ama bu düþmaný
altedebileceðimizden
de eminiz.
tahlil ettiði gibi savaþýmýzdaki
zamanlama hatasýnda, hazýrlýk
evresinin yeterli olmayýþýnda
deðildi sorun. Savaþ gerçeðinin
asla kaldýramayacaðý en basit
hatalarýn yapýlmýþ, düþmanýn
küçümsenmiþ olmasýydý. Yani
içimizdeki düþman dýþýmýzdaki
düþmana davetiye çýkarmýþtý.
Bunlarý tartýþmak, deðerlendirmek ve daha sonrasý için bu
tür zaaflarýn üstüne gitmek bizi
güçlendiren unsurlardan biridir.
Sol burada 12 Temmuz’a
ancak “uzaktan”, ancak “teorik” veya “akademik” olarak
bakar durumdadýr. Böyle olduðu için de 12 Temmuz’u
düþmanýn büyük gücünün
sonucu olarak deðerlendirmiþtir. Ve silahlý savaþýn, illegalitenin baþarý þansýnýn olmadýðý sonucuna varmýþtýr. Hayýr,
düþman sanýldýðý kadar güçlü,
baþarýlý, kadri mutlak deðildir.
Biz bu savaþýn içinde olduðumuz için bunu çok açýk gördük, 12 Temmuz’da da bunu
gördük. Baþarýsýnýn temeli, bizim býraktýðýmýz boþluklarý
deðerlendirmekten ibaretti.
Düþmaný küçümsüyor deðiliz.
Ama bu düþmaný altedebileceðimizden de eminiz.
Düþman o zamandan bu
yana teknik olarak, eðitilmiþ
personel olarak kendini daha
fazla geliþtirmiþtir; o zamandan bu yana, yüzlerce kadromuzu, savaþçýmýzý þehit
vermiþizdir; ama silahlý savaþýmýz sürüyor. Düþman bunu
engelleyemedi ve engelleyemiyor. Bugün silahlý savaþýn çok
daha üst boyutta sürdürülememesinin nedeni, düþmanýn
gücü deðil, bizim hayatýn
çeþitli alanlarýndaki yetersizliklerimizdir. Bu yetersizliklerin bir yaný elbette düþmanýn
baský ve terörünün sonucudur;
ama bu aþýlabilir bir etkendir.
Aþmak bizim politikada, eylemde, eðitimde, kadrolaþmada, örgütlenmede daha da
ustalaþmamýzla mümkündür.
Kayýplardan
Korkarak
Savaþa Girmekten
Veya Savaþý
Büyütmekten
Kaçanlar
Ýktidarý
Ýstemeyenlerdir
Dünya halklarýnýn iradesi ve
geleceði gün gelir tek bir ülkede, gün gelir tek bir örgütte,
gün gelir tek bir kiþide somutlanýr, ete kemiðe bürünür. Bu,
ülke, kiþi veya örgüt için aðýr
bir yüktür. Altýndan kalkmasý
güçtür. Yalnýzca bizim yaþamýmýz, bizim politikalarýmýz, bizim taktiklerimiz, bizim düþüncelerimiz, bizim direniþimiz söz
konusu deðildir; ayný zamanda dünya çapýnda bir ideoloji,
direniþ söz konusudur.
Bu, bir misyon demektir.
1990’larýn baþýnda Devrimci
Sol’un üstlendiði misyon böyle bir misyondur iþte. Bu zorlu misyon o günün dünyasýnda sosyalizmi savunmak, emperyalizmin karþýsýna dikilmek
demektir. Savaþýmýz, direniþimiz, geleneklerimiz, ülkemiz
için olduðu gibi Ortadoðu ve
dünya halklarý için de belirleyici
bir öneme sahip olacaktýr. Bu
bilinçle atýlýma baþlanmýþ ve
devam ettirilmiþtir.
Oysa aðýr bir emperyalist
propaganda bombardýmaný altýnda, artýk hiçbir idealin kalmadýðý, hiçbir þey için ölmeye
ve öldürmeye deðmeyeceði
söylenmektedir ve bu propaganda etkili de olmaktadýr. Saldýrýlar ideolojik olduðu gibi fiziki olarak da imhaya yöneliktir.
Ülkemizde yalnýzýzdýr.
Ortadoðu’da yalnýzýzdýr.
Dünyada, istisnai çýkýþlar
dýþýnda yalnýzýzdýr.
Geri çekilmenin, emperya-
19
lizmin güçlülüðünün, halklarýn
emperyalizm karþýsýndaki zayýflýðýnýn teorileri yapýlmaktadýr. Hemen herkes, bu saldýrýlarý göðüsleme telaþýna girmiþ,
en azýndan varlýðýný devam ettirmeye çalýþmaktadýr. Kürt
milliyetçileri en çok etkilenen
kesim durumundadýrlar ve emperyalizme direniþ politikalarý
yerine “fýrsatçý” politikalar
geliþtirmektedir. Bu etkilenmenin sonuçlarý bugün açýkça teslimiyet mesajlarýyla, “sen çöz”
söylemleriyle, emperyalizmin
hakimiyetinin kabul edildiði
açýklamalarýyla ortaya çýkmaktadýr.
Daha önceki pek çok yazýmýzda da belirttiðimiz gibi;
Kürt milliyetçiliðinin geliþtirdiði
gerilla savaþýndan elbette tüm
solun çýkaracaðý dersler olmalýydý. Bizim çýkardýðýmýz en
önemli derslerden biri ise
“kayýplardan korkmamak
gerektiði”ydi. PKK, 1986’ya
gelindiðinde gerilla gücü büyük
oranda darbe yemiþ, varolmakla yokolmak arasýndaydý.
Ya yeniden geri çekilecek, ya
da bu kayýplara raðmen,
savaþta ýsrar edecekti. Ýkinci
yol tercih edilmiþ ve eþik iþte
o noktada aþýlmýþtýr. Ama ayný
PKK 90’lardan itibaren savaþýn kayýplarýndan korkar durumdadýr. “Dökülen kan”
edebiyatý, kendisiyle birlikte etkilediði halk kesimlerini de
savaþýn zaferini istemekten,
“akan kan dursun” noktasýna getirmiþtir. Ama ayný PKK
kadro ve savaþçýlarýný koruma
noktasýnda da hiç mi hiç özenli olmamýþtýr. Bunu da kendilerinin yaptýðý çok çeþitli deðerlendirmelerinden görmek
mümkündür.
Savaþýn bütününde kayýplardan korkmazken, emperyalizme ve oligarþiye karþý yürütülen bir iktidar savaþýnýn
kaçýnýlmaz olarak kanlý, acýlý
geçeceðini biliyoruz ve böyle
bir savaþa girmiþ durumdayýz.
Savaþý bu noktada kabullenme cesareti gösteremeyenler,
asla iktidar için savaþan bir güç
olamazlar. Ýktidar, savaþ gerçeðini bilmek, kabullenmek,
gereðini yapmaktan geçer.
Sol ise, bir olumluluk olarak ideallerini henüz tamamen
kaybetmemiþ olsa da, tarihi
boyunca yaptýðý gibi 12 Temmuz veya infazlarýn, kayýplarýn yoðunlaþtýðý, baský ve terörün arttýðý pek çok dönemi
“ucuz atlatma”nýn hesaplarýný
yapmýþtýr. Bugün de büyük
ölçüde benzer bir durum sözkonusudur. Ve daha da önemlisi bu geri çekiliþ yalnýzca kendini korumayla, zaten son derece sýnýrlý olan güçlerini kaybetmemeyle sýnýrlý deðildir;
esas olarak ideolojik bir geri
çekiliþ vardýr. Ama bunlar, artýk tekrar tekrar görülmüþ olmalýdýr ki, savaþ gerçeðini de,
DHKP-C gerçeðini de anlamaktan uzak ham hayallerdir.
Sol, adeta, bir bütün olarak
“bekle ve gör”cü olmuþtur.
Þüphesiz biz de
1990’larýn baþýndaki,
emperyalizmin
dünya genelinde
karþý-devrim dalgasýný
estirdiði bu dönemi
ucuz atlatmanýn
hesaplarý içine
girebilirdik... Biz de
bunlarý yaptýktan
sonra her þeyi “politik
manevra” diye,
“taktik” diye
açýklamaya
kalkabilirdik. Ama
bunu yapmak bizi biz
olmaktan çýkartýrdý.
Hesaplar yapmýþtýr. Beklentileri içinde bizim yok olmamýz
ve kalýntýlarýmýza kendilerinin
sahip çýkmasý da vardýr.
Görünen köy kýlavuz istemezdi; savaþmakta ýsrar demek düþmanýn bütün þimþeklerini üzerine çekmek ve aðýr
kayýplar almak demekti. Ama
buna raðmen savaþa giriþtik.
Þüphesiz biz de 1990’larýn
baþýndaki, emperyalizmin
dünya genelinde karþý-devrim
dalgasýný estirdiði bu dönemi
ucuz atlatmanýn hesaplarý içine girebilirdik. Biz de “kimden
ne kapabiliriz” hesabý içinde
emperyalizmin karþýsýna dikilmeyip tavýrsýz kalmayý tercih
edebilirdik. Biz de (eðer hala
20
kaldýysa) baþkalarýnýn savaþýný
izleyip, yok olmasýný bekleyebilir ve bundan kendi hesabýmýza pay çýkartabileceðimizi
düþünebilirdik. Biz de bunlarý
yaptýktan sonra her þeyi “politik manevra” diye, “taktik”
diye açýklamaya kalkabilirdik.
Ama bunu yapmak bizi biz
olmaktan çýkartýrdý.
Biz demek, anti-emperyalist tavýr alýþ demekti. Asýl bundan vazgeçtiðimizde yok olurduk.
Biz demek, her yerde, her
zeminde, her koþulda ve ne pahasýna olursa olsun sosyalizmi
savunmak demekti. Asýl artýk
savunmamaya baþladýðýmýzda
bu, bitiþimiz anlamýna gelirdi.
Biz demek, silahlý savaþta
ýsrar demekti. Israrýmýzdan
vazgeçtiðimizde kendimizi de
inkar etmiþ olurduk.
Ne manevra, ne de taktik
yapýlmaz deðil, yapýlýr. Ama
bunlarýn tek baþlarýna hiçbir anlamý yoktur. Hiç kimse manevralar için ölmez; ama herkes
idealleri için ölebilir. Siyasi
manevra ve taktikler ancak bir
stratejiye, bir ideolojiye, bir
ideale baðlý olarak geliþtirilebilir. Esas olan ideolojimizdir,
stratejimizdir. Diðer her þey,
manevralarýmýz, taktiklerimiz
talidir. Aksi, ideolojinin hiçbir
þey, taktiklerin her þey haline
gelmesidir. Bu, saflýðýn, temizliðin, güzelliðin kaybedilmesidir. Kirlenmenin baþlamasýdýr.
Devrimcilikten uzaklaþmadýr.
Bugün tekrar ve onurla
söylüyoruz ki; biz bu kirlenmenin dýþýnda kaldýk. Tarihimizin her döneminde saflýðýmýzý ve temizliðimizi koruduk,
bu özelliklerimizin üzerine titredik. Geriliklerimizi, yetersizliklerimizi taktik diye açýklamadýk. Üzerine gittik, nedenlerini tespit ettik ve ortadan kaldýrmaya çalýþtýk. Çizgimizi,
düþüncelerimizi ne pahasýna
olursa olsun terk etmedik.
Kimseyi kullanmaya kalkmadýk veya kendimizi kullandýrmaya meyil vermedik. Kimseye karþý hesapçý yaklaþmadýk. Bizim için belirleyici olan
daima ilkelerimiz, ideolojimiz,
sýnýf çizgimiz ve geleneklerimiz
oldu.
30 yýl önce Mahir þöyle yazýyordu:
“Türkiye Halk Kurtuluþ
Cephesi Amerikan emperyalizmini ve köpeklerini ülkeden
kovana kadar mücadele etmeye ve her þart altýnda en
son savaþçýsý ölünceye kadar
savaþýný sürdürmeye kararlýdýr.”
Bu çizgi 30 yýldýr en ufak
bir sapma olmadan devam
ettirilmiþtir.
30 yýl önce Mahirlerin koyduðu çizgiyi kararlýlýkla sürdürmeye, bu þiarlarý en yüksek sesimizle haykýrmaya devam ediyoruz. Hiçbir güç bizi savaþmaktan alýkoyamaz. Hiçbir þart, ne kadar aðýr da olsa
savaþýmýzý engelleyemez. Hiçbir güçlük, emperyalizmle ve
oligarþiyle uzlaþmamýza, ideal-
“Türkiye Halk
Kurtuluþ Cephesi
Amerikan
emperyalizmini ve
köpeklerini ülkeden
kovana kadar
mücadele etmeye ve
her þart altýnda en son
savaþçýsý ölünceye
kadar savaþýný
sürdürmeye
kararlýdýr.”
Bu çizgi 30 yýldýr en
ufak bir sapma
olmadan devam
ettirilmiþtir.
lerimizi terketmemize neden
olamaz.
En büyük idealimiz ülkemizden emperyalizmi kovarak
baðýmsýz, sosyalist bir ülke
kurmaktýr.
Bu ideali gerçekleþtireceðiz.
Sürekli kuþatmalar içinde
kalabiliriz. Gerilemeyeceðiz.
12 Temmuz’dan çok daha
aðýr kayýplar da alabiliriz; ama
Parti-Cepheyi asla yenemeyecekler.
Çünkü biz, 12 Temmuzlarla, 16-17 Nisanlarla, yüzlerce
þehidimizle, tarihimiz ve geleneklerimizle yenilmezliði kazandýk.
En son savaþçýmýza kadar
savaþacaðýz!
Zafere kadar savaþacaðýz!
Zafer Bizim Olacak!
21
YA
ÖZGÜR
VATAN
YA
ÖLÜM
BAÐIMSIZ, DEMOKRATÝK BÝR
ÜLKEMÝZ OLUNCAYA KADAR
SÝLAHLARIMIZ ASLA
SUSMAYACAK
NAMLULARIMIZ HEP
EMPERYALÝZME DÖNÜK OLACAK
Vatanýmýzda baðýmsýzlýðýn
kýrýntýsýný bile býrakmadýlar.
Üsleriyle, hibe ve yardýmlarýyla, uluslararasý anlaþmalarýyla,
iþbirlikçileþtirdikleri orduyla
ülkemizi iþgal ettiler. Halkýmýzý onursuz ve kölece bir yaþama boyun eðmeye zorladýlar.
Gizli bir iþgaldi bu. Görünürde gavur askerlerinin
postallarýyla çiðnenmiyordu
ülkemiz. Düþman generalleri
yoktu ortada.
Ama içimizdeydiler.
Her þeyimize saldýrdýlar.
Kültürümüze, geleneklerimi-
ze, namusumuza, þerefimize...
Ýþbirlikçi yöneticiler bu kukla
rejimin baþýnda bulunmaktan
gurur duydular. Amerikan baþkanýyla görüþmek için taklalar
attýlar, birbirlerini çiðnediler.
Emperyalistlerle en alçakça
baðýmlýlýk anlaþmalarýna im-
22
zalar attýlar. Böylece ülkemizi
Amerika’nýn sömürge valileri
gibi yönetilir hale getirdiler.
Ama emperyalistler, Anadolu’yu dikensiz bir gül bahçesi gibi talan edemeyeceklerdi.
1970’lerin baþýnda emperyalizme karþý baðýmsýzlýk bayraðýný açtýk. O zamandan beri
onlarýn kabusuyuz.
Parti-Cephe, Türkiye’de
emperyalizme karþý savaþýn
adýdýr. 30 yýldýr böyledir bu.
Bizi yok etmeden rahat
yüzü görmeyeceklerdi. Bu
yüzden de ellerinden ne geliyorsa yaptýlar. Daðlarda, þehirlerde, iþkencehanelerde,
okullarda, fabrikalarda; bulunduðumuz her yerde bizi imha
etmeye çalýþtýlar. Kendilerini
kurtarmaya çalýþýyorlardý. Geleceklerini kurtarmaya çalýþýyorlardý.
Vatan neydi? Halk neydi?
Baðýmsýzlýk neydi? Hürriyet
neydi? Vatanýmýzýn kurtuluþu
ve halkýmýzýn hürriyeti için
bedel ödeyip bedel ödetilmiyorsa o topraða vatan denebilir miydi? Biz 30 yýldýr bu sorulara ayný cevaplarý verdik.
Elrom’u kaçýrýp cezalandýrdýðýmýzda, TUSLOG’lara ilk
bombayý yerleþtirdiðimizde
verdik. Maltepe’de verdik.
Nurhaklar’da verdik, Kýzýldere’de verdik, idam sehpalarýnda verdik...
Selçuk ve Sadýk yoldaþlarýmýz, bir kez daha bu sorulara
verilmiþ açýk, somut cevaplar
oldular.
Sadýk ve Selçuk yoldaþlarý-
Enternasyonalizm bayraðý onyýllardýr
Parti-Cephemizin ellerindedir
Emperyalizme teslimiyet yarýþýna
girildiði, çýkarlardan oluþmuþ ve bataklýk
haline gelmiþ bu sol içerisinde
boðulmayacak, ayakta kalacak, sosyalizmi
yeniden yükseltecek siyasal bir çizginin,
M-L’nin yalnýz ülkemizdeki deðil,
dünyadaki temsilcilerinden olmalýydýk.
...
Bu anlayýþý bize, THKP-C en zor
koþullarda dahi enternasyonalizm
bayraðýný taþýmasýyla ve bunu kuru
sözlerden de çýkararak, emperyalizme ve
siyonizme vurduðu darbelerle kanýtlamýþ
ve miras býrakmýþtý. Bu miras üzerinde
yol alarak, ciddi hiçbir örgütlülüðümüzün
olmadýðý ‘74 koþullarýndan itibaren,
dünyanýn neresinde olursa olsun halklara
yönelmiþ emperyalist saldýrýlara
23
mýzýn eyleminde bizi biz yapan özelliklerimiz vardý.
DHKP-C’liler bütün ezilen
halklar için ölmesini bilirler.
Ezilen halklar için ölmesini bilmeyenler, devrimci olamaz.
Ezilen halklar için ölebilmek
enternasyonalizmdir.
Eylemimizde düþmaný ölerek dahi yenebilme; ölerek
yenilmezleþme vardý.
Biz ki, bütün dünyada barýþ
ve teslimiyet rüzgarlarý eserken
bile doðru bildiðimizden þaþmamýþtýk; düþmanlarýmýzla
asla barýþmayacaðýmýzý, tek
baþýmýza da kalsak kanýmýzýn
son damlasýna kadar onurumuzu ve namusumuzu savunacaðýmýzý haykýrmýþtýk.
Söylemek yetmiyordu.
Yapmak gerekiyordu.
Devrimci Halk Kurtuluþ
Partisi-Cephesi, dünyanýn neresinde olursa olsun emperyalist saldýrýlarýn karþýsýnda,
dünyanýn tüm ezilen halklarýnýn yanýndaydý.
Ýþte bu yüzden Sadýk ve
Selçuk yoldaþlarýmýz Amerika’nýn casus yuvasý karþýsýnda
mevzilendiler.
Ve gene bu yüzden 30 yýldýr silahlarýmýz hiç susmadý,
namlularýmýz hiç soðumadý.
“Tamam, bu kez bitti” dedikleri her defasýnda yeniden ayaða
dikildik. Hiç beklemedikleri
yerde, hiç beklemedikleri zamanda ve karþýlýðýnda en aðýr
bedelleri ödeyeceðimizi bile
bile vurduk.
Biz yaþamasýný bilirdik; ama
yaþamak ve yaþatmak için ölmesini de bilirdik. Öldük, öldürdük. Ama teslim olmadýk.
Biliyorduk; teslim olmak demek, asalak, onursuz bir
yaþam sürmek demekti.
Bu topraklarda onuru, namusu, adaleti, baðýmsýz ve özgür bir vatan özlemini biz tem-
eylemlerimizle tavýr almýþ bir harekettik.
Kadrolarýmýz, taraftarlarýmýz bu anlayýþla
yetiþmiþti. Emperyalizmin tüm Ortadoðu
halklarýný sindirmek ve tüm dünya
halklarýna gözdaðý verip, tehdit etmek için
baþlattýðý bu vahþete, ülkemiz cephesinden
de darbeler vurarak, emperyalizme karþý
mücadelenin yok edilemediðini, yok
edilemeyeceðini tüm dünya ve sola
göstermeliydik. Politik taktik adýna,
diplomasi adýna, daha doðrusu
pragmatizm adýna emperyalizmin amacý
ortadayken “kendi çýkarýmý düþüneyim,
saldýrýdan zarar görmeyeyim, hatta nasýl
sil ediyorduk.
Bugün hala aðýz dolusu
“Baðýmsýz Türkiye”, “Ya Özgür Vatan Ya Ölüm” sloganlarý atýlabiliyorsa, bu, Sadýk ve
Selçuk yoldaþlarýmýzýn nezdinde cisimleþen Parti-Cephe iradesinin, emperyalizme karþý
savaþma kararlýlýðýnýn, teslim
olmamanýn, ölme ama yenilmeme geleneklerimizin sonucudur.
ABD emperyalizmi, dünya
halklarýnýn kendi vatanlarýnda
baðýmsýz ve özgür yaþamasýný
engelleyemeyecek.
Ülkemizden ABD’yi ve tüm
emperyalistleri kovacaðýz.
THKP-C’den devraldýðýmýz
ve DHKP-C’yle dalgalandýrmaya devam ettiðimiz emperyalizme karþý savaþ bayraðý,
tam baðýmsýz ve gerçekten demokratik Türkiye’nin semalarýnda dalgalanýncaya kadar
savaþmaya devam edeceðiz.
faydalanabilirim” diyerek emperyalist
saldýrýya sessiz kalmak emperyalizmin suç
ortaklýðýný yapmaktýr. Bu bize yakýþmazdý.
Bu anti-emperyalistlerin, devrimcilerin,
halklarýn kardeþliðini savunanlarýn tavrý
deðil, burjuva milliyetçilerinin, gericilerin,
çeþitli orta tabakalarýn tavrý olabilirdi
ancak. Bu gerici tavýr ülke ve dünya
düzeyinde ideolojik ve politik olarak
mahkum edilmedikçe, emperyalizm bu
zeminde halklarý birbirlerine kýrdýrmaya,
yönetmeye ve teslim almaya devam
edecektir. (Dursun Karataþ, DHKP
Kuruluþ Kongresi Raporu’ndan, sf. 139)
24
Sadýk Mamati
27 Eylül 1974 Rize doðumlu
olan yoldaþýmýz üniversiteye
baþlayana kadar bu ilde öðrenimini sürdürdü. Üniversiteye
ise Afyon Kocatepe Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Bölümü’nde baþladý.
Devrimci hareketi daha
öncesinde eylemlerinden tanýmaktadýr. Özellikle 16-17 Nisan direniþinden çok etkilenir
ve bundan sonra örgütlü iliþkiler içine girmeye karar verir.
Üniversiteye gelir gelmez ilk
yaptýðý iþlerden biri yoldaþlarýmýzla iliþki kurmak olur.
Þehitlerimizden Nuran Demir
tanýþtýðý ilk yoldaþýmýzdýr. Artýk
Afyon’da Dev-Genç saflarýnda
yerini almýþ ve hýzla devrimcileþmeye baþlamýþtý.
Ýlk gözaltýsýný Afyon SHP
iþgali nedeniyle yaþadý. Kýsa
süreli bir tutukluluðun ardýndan
yeniden mücadeleye döndü.
Gençlik mücadelesinde öne
çýkmasýyla birlikte polisin de
baþlýca hedeflerinden biri oldu.
Defalarca gözaltýna alýndý.
1994’te tekrar kýsa süreli bir
tutsaklýk yaþadý. 1995 Aðustos
ayýnda ise Ýstanbul’da savaþçý olarak istihdam edildi. Ancak
bu süreçte bir kez daha
gözaltýna alýndý. Serbest kaldýktan sonra son olarak Giresun’da tutsak düþtü. Üç yýl tutsak kaldý. Tutsaklýk yýllarýný
kendini geliþtirmek için deðerlendirdi.
Tahliye olduðunda savaþma
azminden hiçbir þey kaybetmemiþti.
Bir süre Alibeyköy’de mahalli birimlerde çalýþtý. Burada
görev yaptýðý kýsa sürede herkesin çok sevdiði biri haline
geldi. Alibeyköy halký onu “Rýza” adýyla tanýdý. Hep gülen yüzü, sýcak kanlýlýðýyla insanlarla
çok kolay iliþki kurabiliyor,
kurduðu her iliþkiyi devrimin
yeni bir olanaðý, kazanýmý
haline getirmeye çalýþýyordu.
Sadýk yoldaþýmýzda Karadeniz halkýnýn tipik özelliklerini
görmek mümkündür. Esprili,
canlý ve inatçý... Doðru bildiðini
sonuna kadar savunur ama
ikna edildiðinde yanlýþýný kabullenmesini de bilirdi. Sadece
doðru bildiðini savunmada deðil, eksiklerini aþmada, yoldaþlarýnýn hatalarýný, yanlýþlarýný
göstermede, aþmalarýna yardýmcý olmada da inatçýydý.
Halk iliþkilerine büyük
önem verir, yoldaþlarýnýn ayný
önemi, özeni göstermeleri için
eðitirdi. Genç-yaþlý herkesin
gönlünü kazanmasýný bilmiþti.
Burada kaldýðý üç ay içinde iliþkileri toparlayarak birçok aksaklýðý kýsa sürede gidermeyi
baþardý. Ýnsanlarýn eðitimini
hýzla tamamlamak, onlarý daha
aktif görevlere hazýrlamak için
uðraþýyordu.
Bu kýsa sürede iki kez gözaltýna alýndý. Ýkisinden de deðerlerimize sadýk kalarak alnýnýn akýyla çýktý.
O da Selçuk gibi gerilla özlemiyle doluydu. Memleketine,
Karadeniz’e tutkunluk derecinde baðlýydý. Kaçkar daðlarýna gerilla olarak çýkmak isterdi.
Ancak onun için kendi istekleri
deðil, her zaman devrimin,
örgütümüzün ihtiyaçlarý öncelikliydi.
Kýsa süre kaldýðý Alibeyköy’den sonra, Topkapý Bölge
sorumluluðuna atandý. Bir çok
yeni olanak yarattýðý Topkapý’daki görevi de kýsa süreli olmak
zorunda kaldý. Polis tarafýndan
aranýr duruma düþmesi nedeniyle illegalde görevlendirilmek
üzere beklemeye alýndý. Beklemek zor geliyordu. Sürenin bir
an önce bitmesini istiyor, bir
an önce sýcak savaþýn içinde
yer almak için sabýrsýzlanýyordu. Sabýrsýzlýðý silahlý birliklerimizden birinde görevlendirilmesiyle sona erdi. Bir savaþçý olarak yeni görevlere
hazýrdý.
Sadýk yoldaþýmýz ABD Baþkonsolosluðu’na saldýrý hazýrlýðýndayken þehit düþtü. Arkasýnda yerini alacak birçok Sadýk býraktý...
25
Selçuk Akgün
Selçuk yoldaþýmýz 1952 doðumludur. Devrimci mücadeleyle iliþkisi 12 Eylül öncesinde
Erzurum’da baþka bir siyasetin
saflarýnda baþladý. 12 Eylül’den
sonra gözaltýna alýndý ve aðýr
iþkenceler gördü. Tutuklanarak
Erzurum Hapishanesi’nde birkaç ay tutsak kaldý. Tahliyesinden sonra ailesiyle birlikte
Ýstanbul Nurtepe’ye taþýndý.
Adli bir olay nedeniyle tutuklandý. 5 yýla yakýn tutuklu
kaldý. Ýstanbul Metris’te Devrimci Sol tutsaklarýnýn direniþlerinden etkilendi.
Kaldýðý hapishanelerde adli
tutsaklar arasýnda açlýk grevlerinden isyana kadar varan direniþler örgütledi. En son 93’te
Tekirdað Yarý Açýk Hapishanesi’nden firar ederek tutsaklýðýna son verdi. Þehit düþene
kadar da firari olarak yaþadý.
Firari koþullarýnda da olsa
ailesiyle iliþkisini sürdürüyordu. Halk meclisinde çalýþan eþinin devrimcileþmesi, yaptýklarý çalýþmalarý kendisiyle paylaþmasý onu da etkiliyordu. Eþi
vasýtasýyla mücadelenin sýcaklýðýný yeniden hissetmeye baþlamýþtý. Sonunda kararýný vererek
partimizle görüþmek istediðini
bildirdi. Savaþmakta ýsrarlýydý.
Ege-Balkýca direniþinden sonra
bu ýsrarý daha da arttý.
Artýk onun için yeni bir ha-
yat baþlýyordu, kesin kararýný
vererek gelmiþti. Örgütümüzle
ilk görüþmelerinde ýsrarla kýra
gitmek istediðini belirtiyor,
“Yaþýma bakmayýn, her
zorluða uyarým, hiçbir
hastalý-ðým yok. Kafamda hep
dað var. Bunca yýllýk kaybýmý
telafi etmek istiyorum”
diyordu. Ama emekçi mütevaziliðiyle “Baþka görev de
olabilir. Hiçbir þey demem.
Her göreve hazýrým” demeyi
ihmal etmiyordu.
Düzenle hesaplaþmasýný
yapmýþ, arasýna kalýn bir çizgi
çizmiþti. Ne geçindirmesi gereken 3 çocuklu ailesini, ne de
40’ýný aþmýþ yaþýný devrimci
görevlerinin önünde engel
olarak görmüyordu. Çocuklarýnýn, halkýnýn çýkarlarýnýn, geleceðinin devrimde olduðunu,
bunun gerçekleþmesinin ise
cesaret ve fedakarlýk gerektirdiðini biliyordu.
Mücadele içinde geliþimi ve
görevler almasý çok hýzlý oldu.
Kendisinden yaþça çok daha
küçük, genç bir yoldaþýmýzýn
sorumluluðu altýnda ilk olarak
bir milis ekibinde görevlendirildi. Sorumlusuyla aralarýndaki yaþ farkýný hiçbir zaman
sorun yapmadý. Onun için
önemli olan devrimin gereklerini yerine getirmekti.
Emperyalist bir hedefe yö-
neleceklerini öðrendiðinde
“Kendine devrimci diyenler
emperyalizmden medet umuyor. Biz emperyalizme vuracaðýz. Yüreðim kýpýr kýpýr...
Demek ki; Che’nin baþka
insanlar, halklar için duyduðu
duygu bu olsa gerek... Biz de
Yugoslavya halký için vuracaðýz. Ne kadar onurlu ve asil
bir þey! Ben bugüne kadar neden sizden habersiz yaþamýþým sanki...” diyordu.
Dünyanýn neresinde olursa
olsun baþka halklar için de
ölebilmek, eylem yapabilmek,
kurþun sýkabilmek... devrimciliðimizin mayasýnda
vardýr. Selçuk yoldaþýmýz bu
mayaya can verenlerden oldu.
Ýþçilerin “Nedim abisi” Selçuk yoldaþýmýz, devrimciliðin,
onuruna, namusuna sahip çýkmanýn, emperyalizme ve iþbirlikçilerine karþý savaþmanýn
yaþý olmadýðýný bir kez daha
gösterdi tüm dünyaya.
Yoldaþlarýmýz çok istediði o
hedefe vurmayý baþaramadýlar
ama, bu giriþimleri bile emperyalizmin yüreðine korku
salmaya yetti.
Eyleminizi yarým býrakmayacaðýz Selçuk yoldaþ...
Vatanýmýzdan emperyalizmi
tüm kurumlarýyla, tüm pislikleriyle temizleyene, yeryüzünden silene kadar savaþacaðýz.
26
ABD emperyalizmi, dünya halklarýnýn özgür,
baðýmsýz yaþamalarýna engel olamayacak
TÜM DÜNYA HALKLARI,
DÜNYANIN TÜM DEVRÝMCÝ,
DEMOKRAT, ÝLERÝCÝ GÜÇLERÝ
EMPERYALÝZME KARÞI
BÝRLEÞMELÝDÝR!
1980’li yýllarýn sonunda
SSCB yýkýldýðýnda söylenen
þuydu; "artýk tek kutuplu bir
dünya var". Dünyanýn yeni bir
barýþ dönemine baþladýðýný
müjdeliyordu burjuva ideologlarý. Evet, söylenenlerde bir
gerçek vardý; emperyalistler
önceki dönemde sömürü ve tahakkümlerini kurmaya çalýþýrken, sosyalist sistemi hesaba
katmak zorundaydýlar; ama
sosyalist sistemin yýkýldýðý bir
dünyada bu denge unsuru ortadan kalkmýþtý. Tüm dünya ülkeleri, halklarý bu “tek
kutup”un, yani emperyalizmin
egemenliðini kabul etmek
zorundaydýlar.
Bekledikleri gibi olmadý.
Ne sosyalizmin öldüðü
demagojisi kalýcý bir etkiye
sahip olabildi, ne de tüm dünya
teslim oldu.
En baþta eski sosyalist ülkelerde yaþanan yoksulluk,
fuhuþ, enflasyon, mafyalaþma
ve buna baðlý olarak bu ülke
halklarýnda güçlü bir biçimde
ortaya çýkan “eskiye özlem”,
sosyalizm öldü propagandasýna, en büyük darbeyi vurdu.
Baþta Küba olmak üzere,
Kuzey Kore, Vietnam gibi ülkeler, eksiklikleriyle de olsa
sosyalizmi yaþatmaya devam
ediyordu.
Baþta Partimiz olmak üzere, ülkemizde ve dünyanýn
çeþitli ülkelerinde devrimci hareketler, Marksizm-Leninizmi,
sosyalizmi savunmaya, DEVRÝM ÝÇÝN mücadeleye devam ediyordu.
Baþta Libya, Irak gibi ülkeler olmak üzere Asya’nýn,
Afrika’nýn çeþitli ülkeleri, emperyalist efendiye tam teslimi-
yeti reddediyorlardý.
“Tek kutupluluk”, “globalleþme” diye baþlayan emperyalist propaganda iþte bu noktada, açýk bir emperyalist haydutluða dönüþtü. Emperyalizm, sosyalist ülkelerdeki
karþý-devrimlerle elde ettiði
moral, siyasal üstünlüðü, askeri olarak da tamamlamalý, artýk kimsenin emperyalizmin bu
yeni dünya düzenine karþý
koyamayacaðýný saldýrýlarýyla
göstermeliydi.
Ortadoðu’da, Körfez’de tarihin gördüðü en büyük silah
yýðýnaðý yapýldý. Irak görünürdeki hedefti, ama hedef tüm
dünya halklarýydý. Emperyalist
savaþ makinasýyla tüm dünya
halklarýna gözdaðý veriliyordu.
Emperyalizm bu askeri þov
eþliðindeki gözdaðý aþamasýndan sonra Irak’a saldýrýp yaktý
27
yýktý.
Aradan yaklaþýk 8 yýl
geçti.
Dünyamýzýn içinde bulunduðu duruma bakalým.
Emperyalizm, Ortadoðu’da,
Kafkaslar’da, Balkanlar’da,
Asya’da, Afrika’da, Latin
Amerika’da, kendi denetimini
kabul etmeyen ülkelere, bütün
devrimci ilerici hareketlere
karþý saldýrý içindedir.
Sayýsýz ülkede halklarý bölme, milliyetleri birbirine
düþürme temelinde milliyetçiliði kýþkýrtýp, kimilerini minik
devletlere bölmüþ, kendi
sömürü alanýna katmýþtýr.
Dünyanýn her köþesinde
uydu devletler yaratmaya çalýþmaktadýr.
1990’lý yýllarýn baþýnda teorisi ve propagandasý yapýlan,
en fazla da dünyanýn bütün reformistlerinin caný gönülden
inandýklarý, emperyalizmin
dünyanýn bütün “sorunlu bölgelerine” müdahale edip,
savaþlarý sona erdireceði, faþist
diktatörlükleri tasfiye edeceði,
en azýndan kendi ülkelerindeki kadar “burjuva demokrasisini dayatacaðý” beklentileri, dünyanýn her yerinde patlayan silahlar, akan kan tarafýndan her gün, her saat tekzip
edilmektedir.
Kan iki türlü akmaktadýr.
Birincisi, emperyalist haydutluk, Irak’tan Yugoslavya’ya, Afganistan’dan Sudan’a,
Ruanda’ya kadar pek çok yerde doðrudan saldýrarak, veya
iþbirlikçi iktidarlarýnýn zulüm
politikalarýný teþvik edip destekleyerek HALKLARIN
KANINI AKITMAKTADIR.
Ama dökülen yalnýz halkýn
kaný da deðildir. Emperyalizmin karþýsýnda teslim olan bir
dünya yoktur. Dünya halklarý
devrimcilerin önderliðinde çok
çeþitli biçimlerde emperyalizme karþý direniþ ve savaþý sürdürüyor. Emperyalistler ve
iþbirlikçileri de, henüz gereken
düzeyde olmasa da BEDEL
ÖDÜYORLAR. Ödemeye de
devam edecekler.
ABD emperyalizmi, dünya
halklarýnýn özgür, baðýmsýz
yaþamalarýna engel olamayacak.
EMPERYALÝSTLER
ARASI ÇELÝÞKÝLER
HER ÞEYE RAÐMEN
BÝTMEZ
Gerek Körfez krizinde, gerekse de Yugoslavya’ya saldýrýda emperyalistlerin birlikte
hareket ettiði görülmektedir.
Ama bu aralarýndaki çeliþkilerin bittiði anlamýna gelmiyor.
ABD’nin son dönemlerdeki
açýk saldýrganlýk politikalarýnýn
temel hedeflerinden biri de Avrupa emperyalizmiyle rekabette Avrupa’yý geriletmektir. Bunu bir ölçüde de baþarmýþtýr.
Avrupa emperyalizmi,
ABD inisiyatifi karþýsýnda gerilerken, kaybý yalnýzca bu gerileme olmamýþ, dünya ka-
Gerek Körfez
krizinde, gerekse de
Yugoslavya’ya
saldýrýda
emperyalistlerin
birlikte hareket
ettiði görülmektedir.
Ama bu aralarýndaki
çeliþkilerin bittiði
anlamýna gelmiyor.
ABD’nin son
dönemlerdeki açýk
saldýrganlýk
politikalarýnýn temel
hedeflerinden biri de
Avrupa
emperyalizmiyle
rekabette Avrupa’yý
geriletmektir. Bunu
bir ölçüde de
baþarmýþtýr.
muoyu karþýsýnda yine emperyalizm adýna üstlendiði misyon açýsýndan da büyük ölçüde teþhir olmuþtur. Avrupa ülkelerinin çoðunda iktidarda
bulunan "yeni dünya düzeni
solcularý" teþhir olmuþtur.
“Sosyalist”, “sosyal demokrat”, “yeþil”, hangi sýfatý taþýyor olurlarsa olsunlar, tereddütsüz ABD’nin saldýrganlýklarýna onay vermiþ, dünya kamuoyu karþýsýnda ABD’nin
avukatlýðýna soyunmuþlardýr...
Bütün Avrupa’da “sol”un
iktidar olmasýndan hareketle
yeni tahliller yapanlar, “Sosya-
28
Dizginsiz bir
iþbirlikçilik
geliþtirilmektedir.
Arnavutluk Dýþiþleri
Bakaný NATO’ya
girmek için ... þöyle
söylüyordu:
“Arnavutluk
hükümeti, NATO’nun
diðer birliklerini de
kabul etmeye hazýr.
Biz, NATO’ya hava
sahamýzý,
limanlarýmýzý ve diðer
askeri alt yapýmýzý
kontrol etme
hakkýný vermeye
karar verdik.”
listi var, komünisti var” diyerek bütün emperyalistleri
ayný kefeye koymamak gerektiðini söyleyenler, ders çýkarýp,
Avrupa’dan beklentilerine son
verirler mi bilinmez ama, Yugoslavya saldýrýsýnda emperyalizm gerçeðiyle yeniden yüzyüze gelmiþlerdir.
Avrupa ülkelerinde iktidar
olan iþçi partisi, sosyalist parti
sýfatý taþýyan tüm bu partilerin halkýn temsilcisi olmadýðý,
insan haklarýnýn savunucu olmadýðý, tersine emperyalizmin temsilcileri, onlarýn çýkarlarýný savunan partiler olduðu
ortadadýr. “Avrupa solunun
yükseliþi”nden ülkemizde demokrasi rüzgarý bekleyenler,
demokrasi mücadelesine niyet
ve cesareti olmayanlardýr. Bu
yükseliþten hareketle de ABD
ile Avrupa arasýndaki çeliþkiler üzerine politika yapan
Kürt milliyetçiliði de emperyalizm üzerine bu yanýlgýlarýnýn faturasýný pahalýya ödemiþtir.
Avrupa solunun getirdiði bir
þey de yoktur. Avrupa ülkelerindeki pek çok hak gasbý, bu
iktidarlar tarafýndan gerçekleþtirilmekte, ABD, "Avrupa solu”nun iktidar olduðu dönemlerde saldýrganlýk politikalarýnda daha pervasýzlaþabilmektedir.
Bu “sol”, Avrupa’ya gelmek zorunda kalmýþ mülteciler karþýsýnda daha fazla baský
uygulayan, baþta Partimiz olmak üzere devrimcilerin faaliyetlerini yasaklayan, devrimcilere yýllarca cezalar veren, iade tehdidine daha çok
baþvuran bir “sol”dur. Bunlarýn “solculuðu”nu esas alarak
beklentilere girenler hep hayal kýrýklýklarý yaþamaya devam edeceklerdir.
Emperyalist politikalarýn bir
diðer hedefi, Rusya’yý güç
olmaktan çýkarýp tümden
denetimi altýna almaktýr.
Rusya etrafýndaki kuþatmayý tamamlamak için emperyalistlerin baþvurduðu yollardan biri de Rusya’yla çeþitli
ekonomik, askeri, siyasi iliþkilerini sürdüren ülkeleri emperyalizmin tam denetimi altýna almaktýr. Emperyalist saldýrganlýk 90’lardan itibaren
esas olarak bu ülkeler üzerine
yoðunlaþmýþtýr. Bu ülkeler taþýdýklarý büyük potansiyellerle daha en baþýndan emperyalistlerin hedefiydi zaten. Bu
ülkeler emperyalistler arasý
rekabetin de sahasý durumundadýr.
Bu ülkelerde iþbirlikçi burjuvazi geliþtirilip, halklarýn
bölünüp birbirine düþürülmesi
politikasý da bu iþbirlikçi kesimler aracýlýðýyla uygulanmaktadýr.
Yugoslavya açýk saldýrganlýkla denetim altýna alýnmaya
çalýþýlýrken, iþbirlikçi iktidarlarýn daha kolay denetim saðlayabildikleri Çek Cumhuriyeti,
Macaristan ve Polonya, doðrudan NATO’ya kabul edilerek
emperyalist sistemle bütünleþtirilmiþlerdir. Diðerleri de
NATO’ya girme kuyruðundadýr.
Dizginsiz bir iþbirlikçilik
geliþtirilmektedir. Arnavutluk
Dýþiþleri Bakaný NATO’ya
girmek için, Menderes’in
Kore’ye asker göndermesi
gibi, ülkesinin her köþesini
daha þimdiden NATO’nun
kullanýmýna açarken þöyle
söylüyordu:
“Arnavutluk hükümeti,
NATO’nun diðer birliklerini
de kabul etmeye hazýr. Biz,
NATO’ya hava sahamýzý, limanlarýmýzý ve diðer askeri
alt yapýmýzý kontrol etme hakkýný vermeye karar verdik.”
Bu ülkeleri yeni-sömürgeleþtirme süreci iþlemektedir.
29
YENÝ
SÖMÜRGELERDEKÝ
ÝÞBÝRLÝKÇÝLER,
HER GEÇEN GÜN
EMPERYALÝZME
DAHAFAZLA
YASLANMAK
ZORUNDADIR
Ýþbirlikçi iktidarlar, derinleþen kriz, büyüyen hoþnutsuzluk karþýsýnda geleceklerinin her geçen gün daha fazla
emperyalizme baðlandýðýný biliyorlar. Daha fazla uþaklýkla
emperyalistlerin daha fazla
desteðini ve himayesini talep
ediyorlar. Ve bu nedenle de
yeni baðýmlýlýk, uþaklýk
anlaþmalarý imzalamakta hiç
tereddüt etmiyorlar.
Türkiye oligarþisi de ayný
süreci yaþamaktadýr. Oligarþi,
her geçen gün daha fazla ABD
emperyalizmiyle bütünleþmektedir. Elbette Avrupa emperyalistleriyle iliþkiler koparýlmamaktadýr ama emperyalistler arasý çeliþkilerde yerini
ABD’den yana belirlemekte,
bu çeliþkiden yararlanýp kendine düþen payý artýrmaya
çalýþmaktadýr.
“Avrupa Birliði bizi
istemiyorsa, dünya Avrupa
birliðinden ibaret deðildir.
ABD var, Kafkaslar var...”
Oligarþinin sözcüleri, bir süredir özellikle bu yaklaþýmý dile
getirmektedirler.
Türkiye oligarþisi ABD’nin
bir uzantýsý olarak Avrupa Birliðine girmek istiyor. ABD’nin
sözünün geçtiði, ABD çýkarlarýnýn savunucusu bir Türkiye,
elbette Avrupa’nýn kendi çýkarlarýna uygun deðildir. Bu çeliþki hemen çözümlenemez, bu
nedenle Avrupa Birliði, Türkiye’nin kabulünü uzatacaktýr.
Avrupa’nýn insan haklarý, reform istekleri, Kürt meselesinin çözümü gibi gerekçelerinin
hemen hepsi demagojiden ibarettir. Oligarþi herþeyiyle ABD
emperyalizmine yaslanmýþ durumdadýr.
Ordudan milliyetçilik sloganýný kullanan partilere kadar,
oligarþi, yer yer bu iþbirliðinde
zorlanmaktadýr. Ancak hiç birinin en küçük bir direnme politikasý yoktur. Emperyalizmin
her istediðini harfiyen yerine
getirmek durumundadýrlar.
Emperyalizmin ve MGK’nýn
Ýsrail’le anlaþmalarý yýllardýr
siyonizm karþýtlýðýný varlýk nedenlerinden biri olarak kullanmýþ olan Refah Partisi’ne yaptýrtmasý düzen partilerinin emperyalizm karþýsýnda ne durumda olduklarýna çarpýcý bir
örnektir.
Ýþbirlikçilik ve uþaklýk, bugün alabildiðine pervasýzca uygulanmaktadýr. NATO’nun Yugoslavya’ya saldýrýsý dönemi
boyunca Türkiye oligarþisinin
hemen tüm politikasý, bu saldýrýya mümkün olan en üst boyutta katýlmak ve emperyalizmin en fazla övgüsüne mazhar
olmak þeklinde biçimlenmiþtir.
Amerika da bu övgülerini esirgememiþtir. Ýncirlik'ten kalkan
Gerek Körfez
krizinde, gerekse de
Yugoslavya’ya
saldýrýda
emperyalistlerin
birlikte hareket
ettiði görülmektedir.
Ama bu aralarýndaki
çeliþkilerin bittiði
anlamýna gelmiyor.
ABD’nin son
dönemlerdeki açýk
saldýrganlýk
politikalarýnýn temel
hedeflerinden biri de
... Avrupa’yý
geriletmektir. Bunu
bir ölçüde de
baþarmýþtýr.
uçaklar, Irak’ý, Balkanlarý vurma, ABD ve Ýsrail ile girilen
sýký iliþkiler emperyalizme baðýmlýlýðýn tablosudur.
"YENÝ DÜNYA
DÜZENÝ"NÝ KABUL
ETMEK, ONURUNU
VE GELECEÐÝNÝ
EMPERYALÝSTLERÝN
ELLERÝNE TESLÝM
ETMEKTÝR
2. Paylaþým Savaþý’ndan bu
yana, gerek emperyalistler
arasý rekabet ve paylaþým
sorunlarýný düzenlemek, gerekse de yeni sömürgecilik
iliþkilerini pekiþtirmek, yeni
sömürgeler üzerindeki ekono-
30
MAI’nin amacý
kýsaca,
yeni sömürgeleri
emperyalizmin
dikensiz gül
bahçelerine
çevirmektir. ... Elbette
MAI bu konudaki tek
anlaþma deðildir... Ancak MAI
baðýmlýlýðý en uç
noktada “yasallaþtýran”
bir adýmdýr.
mik, siyasi, askeri denetimi
artýrmak için pek çok uluslararasý kurum oluþturuldu. 80’lerin sonunda sosyalist sistemdeki gerileyiþle birlikte, emperyalistler yeni sömürge ülkelere yönelik dayatmalarýný da
artýrdýlar. Bunun son örneklerinden biri kýsaca MAI olarak
anýlan "Çok Taraflý Yatýrým
Anlaþmasý"dýr.
MAI’nin amacý kýsaca, yeni
sömürgeleri emperyalizmin
dikensiz gül bahçelerine çevirmektir. Yatýrýmlar, özelleþtirmeler, gümrük yasalarý,
hukuki sorunlar gibi çeþitli
konularda çeþitli iç nedenler
veya emperyalist rekabet nedeniyle çýkan sorunlarý asgariye
indirmektir. Elbette MAI bu
konudaki tek anlaþma deðildir;
uluslararasý emperyalist tekellerin çýkarlarýný güvence altýna alabilmek için, emekçilerin
haklarýný budayan, ulusal egemenliði kaðýt üzerinde bile
ortadan kaldýran onlarca anlaþma yürürlüktedir. Ancak
MAI baðýmlýlýðý en uç noktada “yasallaþtýran” bir adýmdýr.
Anlaþma “Yatýrýmlarýn
karþýlýklý teþviki ve korunmasý”
adýna gündeme getirilmiþtir
ama “karþýlýklý” olan hiç bir
þey yoktur; emperyalizmin
yeni sömürgelere dayatmasý
vardýr. “Küresel Ekonominin
Anayasasý” olarak da adlandýrýlan MAI’nin öngördükleri
þunlar:
- MAI’yi kabul eden ülkeler, grev, çatýþma, direniþ gibi
geliþmelerden dolayý emperyalist tekellerin uðrayacaðý zararlarý karþýlayacak.
- Emperyalist sermayenin
giriþini engelleyecek kýsýtlayýcý hiçbir tedbire, engele izin
verilmeyecek.
- Anlaþmaya imza koyan
devletlerin hukuku, herhangi
bir anlaþmazlýk çýktýðý zaman,
faaliyet yürüten uluslararasý
þirketleri hiçbir þekilde baðlamayacak.
- Hiç bir koruma önlemi emperyalist þirketlerin faaliyetlerini engeller nitelikte olmayacak.
- Yatýrým yapýlan ülkede yabancý sermaye sendikal haklarý dikkate almayacak.
- Çevrenin korunmasý gibi
önlemlere uyup uymamak da
yabancý sermayenin isteðine
baðlanacak. Örneðin; EUROGOLD gibi emperyalist þirketlerin faaliyetlerini durdurmak için Danýþtay’ýn aldýðý
iptal kararlarý bu þirketleri baðlamayacak.
- Yatýrým yapan yabancý þirketle devlet arasýnda çýkabilecek anlaþmazlýklar da o ülkenin hukukuna göre deðil,
"Uluslararasý Yüksek Tahkim
Kurulu”nun hükümlerine göre
çözülecek. Uluslararasý Yüksek Tahkim Kurulu denilen kurum ise, emperyalist ülkelerin
belirlediði üyelerden oluþmaktadýr. Denetim tamamen emperyalist ülkelerin elindedir.
Bunlarý kabul etmek herhangi bir ülke için, bir halk için
onursuzluklarýn en büyüðüdür.
ABD
EMPERYALÝZMÝNE
KARÞI DÜNYADAKÝ
BÜTÜN
YURTSEVERLER,
ANTÝEMPERYALÝSTLER
BÝRLEÞMELÝDÝR.
Bugün emperyalizme karþý
savaþýlmadan onurluca yaþamak mümkün deðildir. Emperyalizm üzerine tüm yanýlsamalara bizzat emperyalizmin politikalarý son vermektedir. Bu
konudaki her tereddütlü tavýr,
kendi ülkesinde yürüttüðü
mücadeleyi, anti-emperyalist
boyutuyla ele almayan her
yaklaþým, dünya çapýnda emperyalizme karþý halklarýn cephesini büyütmeyen her düþünce, sonuçta emperyalizme güç
verecektir.
Irak’ý bombalamayý sürek-
31
lileþtiren ve bu ülkeye uyguladýðý gýda ve ilaç ambargosuyla
beþyüzbinden çok çocuðun
ölümüne neden olan ve kendilerine “bu sayý çok deðil mi,
Hiroþima’da ölen çocuklardan daha da fazla, deðer
mi?” diye sorulduðunda “evet
deðer” cevabý veren, emperyalist politikalarýn sözcüsü
Albright’týr.
Emperyalizm budur. Hiroþima üzerine aðýtlar yakan aydýnlarýn Irak’a saldýrýyý desteklemesindeki çeliþki, emperyalizmin insan haklarý, demokrasi, barýþ savunuculuðu demagojisinin þu veya bu ölçüde etkili olmasýnda yatmaktadýr.
Savaþýmýzla, mücadelemizle bu gerçeði ortaya koymalýyýz.
EMPERYALÝZM
GERÇEÐÝ
ÖÐRENÝLMEDEN,
KAVRANILMADAN
HÝÇBÝR ÞEY DOÐRU
YAPILAMAZ.
Emperyalizmin terörü ve
demagojisi, 1990’larýn baþýnda
dünyanýn çeþitli devrimci, ilerici güçlerini beklenenin ötesinde etkilemiþtir. Beklenenin
ötesindedir, çünkü, gerçekte bu
güçlerin emperyalizmin demagojilerine, propagandalarýna
kanmalarý için bir neden yoktur. Savunduklarý veya savunduklarýný iddia ettikleri Marksist-Leninist teori, onlarý her
türlü sapmadan koruyacak
güçte ve açýklýktadýr.
Ama sorun tek baþýna teoriyi bilmek deðildir.
Emperyalizmin terörü ve
demagojisi, siyasi hareketlerde þu veya bu biçimde varolan
reformist, düzen içi eðilimleri
þaþýrtýcý bir hýzla açýða çýkartmýþtýr. Yýllardýr -daha çok
geçmiþ tarihleri nedeniyle- bir
türlü açýkça savunmaya cesaret edemedikleri þeyleri artýk
tüm açýklýðýyla savunmaya
baþlamýþlardýr. Ülkemizde de
böyle olmamýþ mýdýr? Geçmiþin silahlý mücadele, ayaklanma savunucularý, legalleþirken,
sosyalist ülkelerin yýkýldýðý,
emperyalist propagandanýn
beyinleri þu veya bu ölçüde etkilediði bu “elveriþli ortam” olmasaydý, bu büyük siyasi ve
örgütsel tasfiyeyi bu kadar kolay gerçekleþtirebilirler miydi?
Ancak bu dönemin etkileri,
bu açýk tasfiyecilikle, “sosyal
demokratlaþmayla” sýnýrlý
kalmamýþtýr. Daha örtülü etkileri de vardýr.
Bu etkiler, en açýk biçimde
Romanya’daki karþý-devrimci
komplo karþýsýnda veya Körfez krizi dönemindeki tavýrlarda ortaya çýktý.
Görünürde Marksizm-Leninizmde, sosyalizmde ýsrar
eden veya en azýndan emperyalizmin "yeni dünya düzeni"ne mesafeli yaklaþan çeþitli
güçlerin, bu olaylar karþýsýndaki tavýrlarýyla gerçekte emperyalist terörün ve propagandanýn þu veya bu ölçüde etki
Kaðýdýn baþýna
oturduklarýnda
emperyalist medyanýn
nasýl yalan yazdýðý,
nasýl yönlendirdiði
üzerine sayfalarca
yazacak teorisyenler,
koskoca siyasi hareketler, Romanya’daki
karþý-devrimi,
Amerikan haber
ajanslarýnýn gözüyle
deðerlendirdiler.
Sorun onlarý böyle
büyük bir yanýlgýya
düþüren ideolojik
zayýflýk sorunuydu.
alanýnýn içinde kaldýklarý görüldü.
Kaðýdýn baþýna oturduklarýnda emperyalist medyanýn
nasýl yalan yazdýðý, nasýl yönlendirdiði üzerine sayfalarca
yazacak teorisyenler, koskoca
siyasi hareketler, Romanya’daki karþý-devrimi, Amerikan
haber ajanslarýnýn gözüyle deðerlendirdiler. Sorun onlarý
böyle büyük bir yanýlgýya
düþüren ideolojik zayýflýk sorunuydu.
Körfez krizi ve ardýsýra gelen saldýrý karþýsýnda ise açýða
çýkan bu defa, kendi gücüne
güvensizlikti. Emperyalizm
saldýrýyordu. Ülkemizde de iþbirlikçi iktidar savaþ ortamýndan aldýðý güçle saldýrýyordu.
Dolayýsýyla dönem ortada faz-
32
la görünme dönemi deðildi.
Tarihsel, siyasal sorumluluklar
bir tarafa býrakýlýp dönemi atlatma taktiði öne geçti. Ama bu
pratik tavýrdan daha vahim
olan olaylarýn tahlil ediliþ biçimiydi. Emperyalizm ve dünya
halklarý arasýndaki savaþ anlaþýlmamýþ, soruna Irak-Saddam
çerçevesinde bakýlýp “it dalaþý” teorileri yapýlýyordu. Kürt
milliyetçiliði ise, Marksist-Leninistlikten, yurtseverlikten,
enternasyonalistlikten zerre
kadar nasibini almamýþ bir bakýþ açýsýyla, Irak’ýn yakýlýp yýkýlmasýndan, halklarýn katledilmesinden kendisinin ne yarar
saðlayacaðý hesabý içindeydi.
Türkiye Solunun Körfez
Krizinden yýllar sonra aþaðý
yukarý ayný koþullarda gerçekleþen Yugoslavya saldýrýsý karþýsýnda aldýðý tavýr daha olumludur. Bir ilerleme, biraz daha
netlik var denilebilir. Ama bir
istikrarsýzlýðýn olduðu da
açýktýr.
Ýstikrarsýzlýðýn çözümü,
geçmiþe dönüp, ideolojik zayýflýðýn kaynaðýný bulmaktýr.
O gün nasýl düþünüldü?
Nasýl tavýr alýndý? Romanya
olayýnda nasýl olup da emperyalist medyaya kanýldý? Irak
meselesinde neden emperyalizm karþýsýnda siyasal ve pratik olarak net bir tavýr gösterilemedi?
Yanlýþ düþünenler, nelerin
etkisi altýnda yanlýþ düþündüler? Saðlam olmayan taraflarý
neresidir? Kürt milliyetçiliðinin hesaplarýnýn devrimcilikle bir ilgisi kurulamazdý, ama
kendi pragmatizmi, emperyalizme iliþkin tespitleri açýsýndan çok anlaþýlmaz deðildi.
Milliyetçi çizgisiyle uygunluk
arzediyordu. Ama diðer sol ne
yaptýðýný bilmemektedir.
Son yüzyýllýk tarihin hiç bir
döneminde emperyalizmin
dünya halklarýnýn çýkarlarý için
gerçekleþtirdiði tek bir þey
yoktur. Ve tersine dünyanýn
beþ kýtasýnda tüm zulüm ve
sömürünün, faþist cuntalarýn,
iþkence, kayýp, katliam politikalarýnýn, kontrgerilla örgütlenmelerinin hepsinin sorumlusu emperyalizmdir.
Böyle olduðu için de sýnýf
mücadelesi veya ulusal hiç bir
mücadele, emperyalizm gerçeðinin dýþýnda düþünülemez.
Devrimciliðin de, demokratlýðýn, ilericiliðin, yurtseverliðin de temel kýstaslarýndan
biri EMPERYALÝZME
KARÞI OLMAK’týr. Emperyalizme karþý olmayanlar, emperyalizme karþý mücadele etmeyenler, bu sýfatlarý kullanamazlar.
DÜNYANIN TÜM YENÝ SÖMÜRGELERÝNDE
EMPERYALÝZME KARÞI DÝRENÝÞÝN TEMEL YOLU
SÝLAHLI MÜCADELEDÝR, GERÝLLA SAVAÞIDIR
Emperyalist saldýrganlýk, Yugoslavya’da Kosova’ya soktuðu 50 bin kiþilik güçle, doðrudan
bir açýk iþgal gerçekleþtirmiþtir.
Yugoslav halklarýnýn, devrimci ilerici güçlerinin emperyalist iþgale karþý direniþ için önlerindeki temel yol, gerilla savaþýdýr.
Bu yalnýz Yugoslav halklarý için deðil, emperyalist güçlerle yüzyüze olan tüm halklarýn tek
direniþ yoludur.
Emperyalistler Yugoslavya saldýrýsýnda, “kara
savaþýna” girmeye cesaret edememiþlerdir. Çünkü emperyalizm halklarla yüzyüze gelmekten
korkuyor.
“Vietnam sendromu” yalnýz ABD’lilerin deðil, emperyalizmin korkusudur. Emperyalistler
Vietnam’da ve halk savaþýnýn yürütüldüðü onlarca yerde, halklarýn direniþ ve savaþ gücünün
devasa ordularla, ileri teknolojilerle bastýrýlamayacaðýný, yokedilemeyeceðini görmüþlerdir.
Bugün yeryüzünde asýl savaþ, emperyalizmle dünya halklarý arasýndaki savaþtýr.
Açýktýr ki, askeri güçler açýsýndan bu eþitsiz
güçler arasýndaki bir savaþtýr.
Gerilla savaþý, iþte bu dengesizliðe karþý halklarýn direniþ, savaþ ve zaferini mümkün kýlacak
tek yoldur.
33
1 Mayýs, Öncesi, Sonrasý,
Deðerlendirmeler...
MEÞRULUÐU VE DEVRÝMCÝ
KÝMLÝÐÝ
KÝTLELER NEZDÝNDE
YENÝDEN KAZANMALIYIZ
Öcalan’ýn Roma’ya geliþiyle birlikte ülke içinde oligarþi tarafýndan þovenist bir
kampanya baþlatýlmýþ, Öcalan’ýn Kenya’dan kaçýrýlýp getirilmesi sonrasýnda ise, bu
kampanya psikolojik, ideolojik bir savaþ biçiminde sürdürülmüþtür. Ýdeolojik kavramlarýn, siyasi tavýrlarýn, eylemlerin hangisinin kime ait olduðunun belirsizleþtiði bu
süreçte, halk ve devrimciler,
belki de ülkemiz tarihinin en
yoðun psikolojik, ideolojik
saldýrýsýna maruz kalmýþtýr.
Bu ideolojik, psikolojik
kampanya, uzunca bir dönemdir semt baskýnlarý, huzur operasyonlarý, gözaltýlar, tutuklamalar biçiminde sürdürülen
baskýlarýn olduðu bir ortamda
hayata geçirilmiþtir. Bu baský,
terör ve psikolojik savaþ halen de sürmektedir.
12 Mart Gazi ve 16 Mart
katliamýnýn yýldönümlerine
iþte böyle bir süreçte girildi.
Oligarþinin bu yýldönümlerinde ne yapmaya çalýþacaðýný
tahmin etmek zor deðildi. Kitlelerin içinde bulunduðu durum da belliydi. Ancak sola
tam bir öngörüsüzlük hakimdi. Cephelilerin her iki alanda
birlikte davranma önerileri de
reddedildi. Oligarþinin politikasýný, kitlelerin durumunu kýsacasý sürecin özgünlüðünü
kavramaktan uzak tavýrlarýyla
yine Cephe’ye karþý kumpaslar peþinde koþtular. Dýþýmýzda
oluþturduklarý veya oluþturulduðu iddia edilen birliktelikler,
ilkesiz, subjektif hesaplarla
oluþturulan birliklerin akýbetine iliþkin örnekler olmaktan
öteye geçemediler.
Anmalar öncesinde, her zaman olduðu gibi en yüksek perdeden açýklamalar yapýlmýþtý...
“Tartýþmaya gerek yok”tu, 12
Mart’ta “kitlesellikleriyle, görsellikleriyle” orada olacaklardý.
Gazi’de, olamadýlar. O gün
olabileceklere iliþkin bir öngörü ve bunun karþýsýnda
üretilmiþ bir politika yoktu.
Politika olmayýnca tek bir pankart, tek bir dövizleri bile görülmedi ortada. Anma öncesi
dýþtalamak için ellerinden geleni yaptýklarý Meclis ise pankartýyla, kitlesiyle oradaydý.
16 Mart’ta da çok farklý olmadý. Bizim birlikte davranma
önerimizi reddedenler kendi
aralarýnda birleþiverdiler. 13
örgüt, dergi birleþtiler... Sonuç,
50-60 kiþiydi. 13 örgüt, 50-60
kiþi (veya kendi rakamlarýyla
150!) Ne reformistlerin, ne
Kürt milliyetçilerinin “kitleleri” yoktu ortada. Gençliðin
onurlu geleneðini ÝYÖ-DER’liler sürdürdü.
34
Dergilerin 1 Mayýs
sonrasý yazýlarýna
bakarsanýz ...
çoðunda sanki böyle
bir olumsuzluk
yaþanmamýþ gibiydi.
Kimileri kitlesellikte
düþüþ tespiti
yapmakla birlikte
niyesi, nedeni
konusunda yüzeysel
etkenler üzerinde
dolaþýyorlardý.
Kimileri de bütün
bunlarý býrakýp bizim neden 1 Mayýs
rakamlarýný
vermediðimiz üzerine kalem oynatýyorlardý. Bunu kendilerine dert edinenlerin
bazýlarýnýn alandaki
varlýðý, iki haneli
rakamlarýn bile alt
sýnýrlarýndaydý...
Bizim cephemizden bunlar
yeterli miydi? Hayýr! Ama
bunu tespit etmek kendi baþýna
çok önemli deðildi. Neden olmadýðýný görmek gerekirdi.
Ardýndan seçimler yapýldý
ve þovenizmin yükseliþine tanýk olundu.
Daha bu durum yeni yeni
enine boyuna tartýþýlmaya baþlanmýþken de 1 Mayýs’a gelindi.
Kitlesellikte büyük bir dü-
þüþ vardý. Düþmanýn çeþitli
biçimlerdeki kuþatmasý yarýlamamýþtý.
Tabii ki durumu tartýþmak,
ciddiyetle ele almak gerekiyordu.
Ama dergilerin 1 Mayýs
sonrasý yazýlarýna bakarsanýz
býrakýn böyle bir ciddiyetle
yaklaþmayý, çoðunda sanki
böyle bir olumsuzluk yaþanmamýþ gibiydi. Kimileri kitlesellikte düþüþ tespiti yapmakla birlikte niyesi, nedeni konusunda yüzeysel etkenler üzerinde dolaþýyorlardý. Kimileri
de bütün bunlarý býrakýp bizim
neden 1 Mayýs rakamlarýný
vermediðimiz üzerine kalem
oynatýyorlardý. Bunu kendilerine dert edinenlerin bazýlarýnýn alandaki varlýðý, iki haneli
rakamlarýn bile alt sýnýrlarýndaydý ama bunu dert etmiyorlardý.
Sol tartýþmalýdýr:
meþruluk ve devrimci
kimlik sorunu nasýl
ortaya çýkmýþtýr?
Oysa alanda dert edinilmesi gereken farklý bir sorun vardýr. Daha doðrusu bu sorun,
yýllardýr parça parça birikmiþ,
son 4-5 aylýk süreçte iyice
büyümüþ ve 1 Mayýs alanlarýnda kendini ortaya koymuþtur.
Sorun devrimciliðin meþruiyet zemininin daraltýlmasý,
kitlelerin gözünde devrimcilik kimliðinin çarpýtýlmasýdýr. Tartýþýlmasý gereken de
budur.
1 Mayýs sonrasý yaptýðýmýz
ilk deðerlendirmede bunu ortaya koyduk. Bu sonuçtu. Nedenlerini de ortaya koyduk. Bu
nedenlerin en önemlilerinden
biri de Kürt milliyetçiliðinin,
teorisiyle, örgütlenmesiyle,
eylem çizgisiyle yolaçtýðý tahribattý.
Bu defa sol, bu neden üzerine tartýþacaðýna Kürt milliyetçiliðinin avukatlýðýna
soyundu. Bu iþi canýný diþine
takarak yapanlardan biri olan
Atýlým, hýzýný alamayýp bu düþüncelerimizde “sosyal þovenizm” tespit ediyor, PKK’yý
“en çok savunan” ünvanýný hak
eder görünüyordu. Kurtuluþ’taki 1 Mayýs yazýsýna atfen
þöyle diyordu:
“Devrimci hareketin yeniden meþruluðunu kazanmak
zorunda olduðu ifade edilen
yazýda, ‘Devrimci hareketin
PKK ile özdeþleþtirilmesinin
önüne geçilmelidir’ diyerek
Kürt ulusal hareketinin desteklenmesini, meþruluk derecesine indirecek kadar da
ileri götürüyor sosyal þovenizmini.” (Atýlým, sayý:16)
Kurtuluþ’ta ortaya konulaný
ne kadar doðru kavrayýp ne kadar doðru aktardýðýný bir yana
býrakýyoruz. Ama bunlarý yazanlar, ne o sayýda, ne de daha
sonraki sayýlarda yaptýðýmýz
tespitin özüne iliþkin hiç bir
þey söylememiþtir. Örneðin,
kitleler nezdinde -þu veya bu
ölçüde- bir meþruluk sorunu
var mýdýr, yok mudur, var-
35
sa, bu sorun nereden doðmuþtur, nasýl ortadan kaldýrýlacaktýr? Bunlara iliþkin hiç
bir tartýþma yoktur. Hayatýn þu
veya bu ölçüde içinde olan, kitlelerle sýnýrlý da olsa karþýlaþan
herkes gerçekte böyle bir sorunun ortada olduðunu bilir,
görür. Sorunu yok saymak,
sorunu ortadan kaldýrmaz.
Ama oportünizm çoðunluðu
itibarýyla bu durumdadýr.
Onlar bu aymazlýðý sürdürürken, Mavi Çarþý “eylemi”
gündeme geldi.
Herkes için son derece uyarýcýydý. Artýk geçiþtirmeciliðin,
avukatlýðýn, Kürt milliyetçiliðinin çizgisindeki bu yanlarý
görmezden gelmenin vakti
geçmiþti. Ama görmemeye devam ettiler. Bu noktada bile
Kürt milliyetçiliðine bir þey
dememeyi baþardýlar. Bir þey
derken bile bu çizgiyi, Mavi
Çarþý “eylemi”ni meþrulaþtýran
söylemler kullandýlar.
Hayat yine de sýkýþtýrýyor
herkesi. Belli sorunlara deðinmeden teori, politika yapmak
imkansýzlaþýyor, o zaman da
“sorumlusu kim”, “kaynaðý
ne?” demeden, yalnýzca olgularý tesbit etmekle yetiniyorlar.
Örneðin biri “psikolojik savaþ”
üzerine yazýyor, ama o savaþta
kimin hangi rolü üstlendiðini,
kimin bu savaþta düþmana bolca malzeme verdiðini bulamýyorsunuz. Herkes þovenizmin
kitleleri etkilediðini eninde sonunda yazmak durumunda kalýyor, ama bu etkinin nasýl olup
da bu hale dönüþtüðünün, bundan kimlerin sorumlu olduðunun cevabýný yine bulamýyorsunuz. Bir diðeri MHP’nin
yükseliþinin nedeni olarak
“devrimcilik adýna ortalýkta
dolaþan reformistlerin sosyal
þovenist politikasýdýr” diye
sayýyor, ama ayný yazýda Kürt
milliyetçiliðinden bahis yok.
Bu yöntem kimseyi bir yere
götürmez. Herkes gerçeði görecek, tartýþacaktýr. Sol, mevcut sürece iliþkin, sýnýrlý da olsa
varolan durumu tahlil etmeye
çalýþan yazýlarýnda adeta kendini bir açmaza hapsetmiþ, adýný koyamadýðý bir þeylere karþý
savaþmaktadýr. Kürt milliyetçiliðinden söz etmeden, onu
eleþtirmeden bunlarý tahlil etmek mümkün deðildir. Ama
sol, kendi güçsüzlüðü ve çaresizliði içinde Öcalan’ýn mahkum ettiði þeyleri dahi savunmaya çalýþan garip bir durumdadýr. Bundan çýkýlacaktýr.
Bu gariplik sonuna kadar sürdürülemez. Herkes tartýþacaktýr.
Bir soru þudur:
Oligarþinin þovenizm
politikalarýnýn geliþip
beslendiði ortam nasýl
þekillenmiþtir?
PKK açýsýndan durum þudur; savunulan çizginin yarattýðý týkanýklýk görülmüþ, devrimci bir biçimde aþmak yerine savaþý ne koparýlýrsa kardýr
mantýðýyla bitirme noktasýna
gelmiþtir. Bir an önce “barýþ
Kürt
milliyetçiliðinden söz
etmeden, onu
eleþtirmeden bunlarý
tahlil etmek mümkün
deðildir. Ama sol,
kendi güçsüzlüðü ve
çaresizliði içinde
Öcalan’ýn mahkum
ettiði þeyleri dahi
savunmaya çalýþan
garip bir
durumdadýr. Bundan
çýkýlacaktýr. Bu
gariplik sonuna
kadar sürdürülemez.
Herkes tartýþacaktýr.
olmalý”, oligarþi masaya oturtulmalý, gerekirse emperyalistlerin bu doðrultudaki müdahalesi saðlanmalýdýr, tek amaç
budur. Politikalar, silahlý eylemler... herþey buna yöneliktir. Ne yapýp edip oligarþiyi
“barýþa razý etme” adeta bir
saplantý halindedir. Bu siyasal
ve askeri anlamda tam bir dengesizlik hali ortaya çýkarmýþtýr.
Teoride, politikada, eylemde
devrimci ilkeler, gelenekler
ayaklar altýna alýnmýþ, emperyalizme övgüler, halka yönelik eylemler doðallaþmýþtýr.
Bu dengesizlik hali þovenizmin de geliþtiði zemindir.
Böyle bir eylem çizgisinin
bir siyasi hareketi tüketeceði
bellidir. En yakýn örneði Ceza-
36
Sendikalarda,
derneklerde,
gençlikte,
mücadelenin olduðu
her alanda halk
milliyetlere göre
bölünmüþtür.
Demokratik kitle
örgütlerinin
yönetimlerinde “Kürt”
kontenjanlarý ayýrmak
kanýksanmýþtýr. Yanlýþ
strateji, bunun
getirdiði yanlýþ
taktikler, oligarþinin ve
MHP’li faþistlerin hiç
de büyük bir çaba
sarfetmeden þovenizmi
hortlatarak, vatanýn
bölünmezliði diyerek,
kitleleri etkileyip
devrimcileri bölücü
göstermelerine
yetmiþtir.
yir’dir. Baþlangýçta devleti
zora sokan ilkesiz kuralsýz
þiddet, bir süre sonra dönüp
kendini vurmaya baþlamýþtýr.
Ayný þey ülkemizde de
yaþanmýþtýr. Örneðin koruculuðu etkisizleþtirmek için çoluk çocuk korucu ailelerine yönelen þiddet, belki bir dönem
koruculuðu geriletir gibi olmuþ, ama sonra tersine dönmüþ, bu þiddetin adaletsizliði,
kazanýlabilecek veya tarafsýzlaþtýrýlabilecek belli kesimleri
Kürt milliyetçiliðinin düþmaný
haline getirmiþ, koruculuk öngörülenin de ötesinde bir güce,
kurumlaþmaya dönüþmüþtür.
Büyük þehirlerde patlatýlan
bombalar, bir an için, PKK’yý
ve Kürdistan’daki þiddeti de
tartýþtýrmýþtýr belki ama, bu
tartýþma Kürt milliyetçiliðinin
halk nezdinde güvenilmezliði,
adaletsizliði düþüncelerini de
oluþturmuþtur.
Ancak burada vurgulanmasý
gereken bir baþka nokta þudur;
bu çizgi “dönüp kendisini vurmanýn” ötesinde solu da vurmuþ, zarar vermiþtir.
Bir diðer soru bu noktada
ortaya çýkmaktadýr: Kürt milliyetçiliði, devrimci mücadeleye nasýl zarar vermiþtir?
PKK milliyetçiliði
devrimci mücadelenin
meþruluk zemininin
daralmasýnýn
baþlýca sorumlusudur
Öcalan’ýn bütün bunlar için
gelinen noktada söylediði
“yanlýþ yaptýk”týr.
Bu yanlýþlar, kuru bir
“yanlýþ yaptýk”la geçiþtirilemez. Sonuçlarý bir kaç açýklamayla ortadan kaldýrýlmaz.
Bunlar öyle yanlýþlardýr ki;
halkýmýzý milliyetlere göre
bölmüþ, hatta bununla yetinmeyip mezheplere göre bölmeye kalkmýþ, Kürt Aleviler
Birliði gibi oluþumlara
gidilmiþtir. Bunun karþýlýðýnda
iktidarýn veya MHP gibilerinin
“Türk Aleviler Birliði” yarat-
masý herhalde zor olmaz. Sendikalarda, derneklerde, gençlikte, mücadelenin olduðu her
alanda halk milliyetlere göre
bölünmüþtür. Demokratik kitle örgütlerinin yönetimlerinde
“Kürt” kontenjanlarý ayýrmak,
kanýksanmýþtýr. Yanlýþ strateji,
bunun getirdiði yanlýþ taktikler,
oligarþinin ve MHP’li faþistlerin hiç de büyük bir çaba sarfetmeden þovenizmi hortlatarak, vatanýn bölünmezliði diyerek, kitleleri etkileyip devrimcileri bölücü göstermelerine yetmiþtir.
“Savaþtýr olur”, “kurþun
adres sormaz”, “siz yakarsanýz biz de yakarýz” anlayýþý
sol nezdinde de kabul görmeye, en azýndan sessizlikle,
tarafsýzlýkla karþýlanmaya
baþlayýnca solun meþruiyet
zeminine yönelik tehlike de
büyümüþ, giderek solun tümünün bu eylemlerle özdeþleþtirilmesi gündeme gelmiþtir.
Emperyalizmden destek almak, emperyalizmin müdahalesiyle çözümü saðlamak adýna emperyalizme tavýr alýnmamýþ, övgüler dizilmiþtir.
“Viva Ýtalya” sloganý solun
tarihine bir utanç sloganý olarak yazýlmýþtýr. Faþistler Kürt
milliyetçiliðinin bu gafletini
görmüþ ve yýllardýr iþlenen
“bunlar dýþ desteklidir” söylemini iyi kullanmýþlardýr.
Çok somut olarak, “þovenizmin geliþtiði zemin” dediðimiz bu politikalardýr iþte.
Bu süreç hala da devam etmek-
37
tedir. Öcalan’ýn Ýmralý’da yaptýðý açýklamalar, özellikle de
“falanca ülkeler bizi kullandý, kullanmak istedi... bu
mesele halledilmezse gelecekte de kullanýrlar” þeklindeki ifadeleri, bu propagandayý
güçlendirmek bir yana adeta
“kanýtlamýþ”, MHP’li faþistler
ve oligarþi, devrimcilere karþý
mücadeleyi “dýþ güçlere” karþý
verilen bir savaþ olarak gösterip kamuoyu nezdinde baský ve
teröre “haklýlýk” kazandýrmýþlardýr.
Kürt milliyetçiliðinin yol açtýðý bu sorunu, yalnýzca emperyalizme övgüler ve yanlýþ
eylem çizgisi çerçevesinde de
tartýþmak mümkün deðildir.
Çünkü sorun daha geniþ kapsamlýdýr ve doðrudan çizgiye
iliþkindir. Kimileri bunu kavramaktan uzak bir tarzda, biz
bunlarý yazdýðýmýz zaman “o
halde 1984 atýlýmýný mahkum
edin, ezilen uluslarýn haklý
baþkaldýrýlarýný da reddedin”
gibi ahkam kesmeye devam
edebilirler, ama sorun budur.
Emperyalizm ve yanlýþ eylem
çizgisi tartýþmalarýndan çýkýp,
diðer konulara baktýðýmýzda da
ayný sonuçlar çýkar karþýmýza.
PKK önderliðindeki savaþta, toprak aðalarýna ve tekellere hiçbir zaman dokunulmamýþ, mücadeleyi askerle
sýnýrlý tutmuþlardýr. Bu anlayýþ
bütün halka adaleti, hak ve
özgürlük istemlerini düþündürtmemiþ, tersine, oligarþinin
yönlendirmesiyle de adeta
“kendisine karþý” verilmiþ bir
savaþ olarak algýlamasýna neden olmuþtur.
Ýþte bu bütünlük içerisinde,
milliyetçi Kürt hareketi, Türk
ve diðer halklar nezdinde meþruiyetini yitirmiþ, giderek de,
bir ulusal hareket olarak algýlanmamýþtýr. Tersine oligarþinin “bölücü”, “dýþ destekli”,
“yeni Sevr” propagandalarý etkili olmuþtur. PKK oligarþinin
bu yöntemlerini bozacak hiçbir
politika geliþtirmediði gibi, her
türlü sýnýfsallýktan uzak “Kürtler” söylemiyle, “Viva Ýtalya”,
“ABD çözsün, Blair çözsün”,
“Avrupa müdahale etsin” gibi
politika, taktik ve söylemlerle
adeta oligarþiye yardým etmiþtir.
Þimdi Ýmralý’da bazý Avrupa
devletleri güya eleþtirilmekte,
hatta suç duyurusunda bulunulmaktadýr. “Bunlar beni kullandý, bunlar Kürt-Türk savaþý
çýkarmak istiyordu, Türkiye’ye
tuzak kuruluyordu” gibi sözler,
çok ucuz ve yine büyük taktik
(!) hesaplarla söylenmektedir.
Ve tabii bütün halklarýn asýl
düþmaný, çaðýmýzýn Nazileri ve
Hitler’i, Amerika ve Clinton,
özenle ve ýsrarla korunmaktadýr. Bu tavýrlar oligarþinin demagojilerini gerçek,
yalanlarýný doðru gibi gösterebilmesine, psikolojik savaþýn
etkisini güçlendirebilmesine
hizmet etmiþtir. O kürsüden
oligarþinin iddialarýný, propagandalarýný çürütmek yerine,
demagojilere güç veren ve do-
Milliyetçi Kürt hareketi, Türk ve diðer
halklar nezdinde
meþruiyetini
yitirmiþ, giderek de,
bir ulusal hareket
olarak
algýlanmamýþtýr.
... PKK oligarþinin
bu yöntemlerini
bozacak hiçbir
politika
geliþtirmediði gibi,
her türlü
sýnýfsallýktan uzak
“Kürtler”
söylemiyle, “Viva
Ýtalya”, “ABD
çözsün, Blair
çözsün”, “Avrupa
müdahale etsin” gibi
politika, taktik ve
söylemlerle adeta
oligarþiye
yardým etmiþtir.
layýsýyla, devrimcilerin meþruiyet zeminine saldýran açýklamalar yapýlmýþtýr.
Denilir ki, tek sorumlu Kürt
milliyetçiliði mi? Devrimcilerin sorumluluðu yok mu? Elbette vardýr. Ama bu farklý türden bir sorumluluktur. Devrimci hareketin þovenizmi besleyen, meþruiyet zeminini daraltan hiçbir politikasý, eylemi
yoktur.
Doðrudur; devrimci hareket
38
Türkiye’nin bir çok
kentinde ve kýsmen
kýrsal alanlarda
Devrimci Sol silahlý
savaþý baþlamýþtýr. Bu
yýllarda Kürt milliyetçi hareketi her
zamanki alýþkanlýklarý
gereði kendi dýþýnda
neden savaþ
geliþtirilmez diye saða
sola, özellikle de
hareketimize
hakaretler
yaðdýrmakta,
küçümsemekte
küfretmektedir.
çeþitli bölgesel veya baþka
güçler tarafýndan korunup kollanan, çýkarlarý gereði önü
açýlan Kürt milliyetçiliði hareketini aþacak, o politikalarý bozacak, politika ve eylem hattýný yeterince geliþtirememiþtir.
Elbette biz Marksist-Leninistiz
ve bunun nedenlerini, niçinlerini çok köklü inceleriz. Ama
bu durum ne Kürt milliyetçiliðinin, ne de oportünizmin
hatalarýný gizleyemez. Düþmanlýklarýný, bizi etkisiz hale
getirmek için nasýl hareket ettiklerini, hareketimize karþý ne
tür tezgahlar kurduklarýný unutturamaz veya haklý gösteremez. Meþruiyet zemininin
nasýl ortadan kalktýðýný, devrimci ilke ve kurallarýn nasýl bu
kadar tahrip olduðunu, devrim-
ci örgütler arasýndaki iliþkilerin
neden böyle bir kýsýr döngüye
ve kullanma, kullanýlma
iliþkilerine hapsolduðunu
doðru çözmek için en baþta
Kürt milliyetçiliði doðru tahlil
edilmek, onun sorumluluðu çýkarýlmak durumundadýr. Elbette esas olarak geleceðe bakacaðýz, geçmiþe takýlýp kalmayacaðýz. Ama yeri geldikçe bu
sürecin daha iyi kavranmasý
için, dersler çýkarýlabilmesi
için anlatacaðýz.
Kürt milliyetçiliðinin
emperyalizme,
oligarþiye
yakýnlaþmasýyla
devrimci harekete
saldýrmasý birbirine
paralel geliþmiþtir
1990-’91 yýllarý hareketimizin atýlým yýllarýdýr. Oligarþinin
bir kaç ilde lokalize ettiði Kürt
milliyetçi hareketinin dýþýnda
Türkiye’nin bir çok kentinde
ve kýsmen kýrsal alanlarda
Devrimci Sol silahlý savaþý
baþlamýþtýr. Bu yýllarda Kürt
milliyetçi hareketi her zamanki alýþkanlýklarý gereði kendi
dýþýnda neden savaþ geliþtirilmez diye saða sola, özellikle
de hareketimize hakaretler
yaðdýrmakta, küçümsemekte
küfretmektedir. THKP-C’den
aldýðý geleneði sürdüren Devrimci Sol, ne Kürt milliyetçi
hareketinin, ne de hiçbir sol
yapýnýn þimdiye kadar sürdüremediði, yapamadýðý bir mü-
cadele baþlatýr. Bütün halkýmýz
-buna Kürt halký da dahildirnezdinde adalet olgusunu ön
plana çýkartýr. En büyük halk
düþmanlarý, iþkenceciler, generaller, ihbarcýlar, uluslararasý
operasyonlarda görev yapmýþ
MÝT ajanlarý, CIA ajanlarý cezalandýrýlýr. Savaþ giderek birçok kente yayýlýr. Düþman generalleri “siz Güneydoðu’yu
býrakýn, burayý biz hallederiz,
Ýstanbul’u halledin” derler.
Oligarþinin kurmaylarý, halka
karþý savaþ kararý alanlar, 12
Eylül suçunu iþleyenler panik
halindedir. Sokaða çýkamaz
hale gelmiþlerdir. Binlerce
ordu ve polis gücü bu halk
düþmanlarýnýn korunmasýna
ayrýlmýþtýr. Amerika’nýn güvenlik þirketleri Türkiye’ye
taþýnmaya baþlamýþtýr. Türkiye solunda, ilerici, devrimci
kamuoyunda atmosfer tümden
deðiþmiþtir. Sosyalist sistemin
yýkýlmasýyla, sosyalizmi yeryüzünden sileceðini zanneden
emperyalistler ve iþbirlikçileri
büyük bir hayal kýrýklýðý içerisindedirler. Silahlý eylemliliði
kitlesellik tamamlamýþtýr. Emperyalizm ve oligarþinin yaratmak istediði teslimiyet ve umutsuzluðun yerini büyük bir
coþku ve devrim heyecaný
sarmýþtýr. Artýk yalnýz “Güneydoðu” deðil, tüm ülkede
savaþ vardýr.
Ama bizim savaþýmýz farklý
bir savaþtýr. Ýþbirlikçi tekelleri, her yönüyle bilinen, teþhir
olmuþ halk düþmanlarýný,
39
iþkencecileri, emperyalistleri
hedef almýþtýr. Çok zorunlu olmadýkça devletin sýradan
güçlerine dokunulmamýþtýr.
Emperyalistler ve oligarþi
tehlikeyi gördüler. Bu hareket
ne milliyetçi, ne mezhepçiydi.
Halký milliyetlere, dinlere göre
ayýrmýyor, bölmüyor, birleþtiriyordu. Sýradan insanlarý
deðil, doðrudan devleti, devletin kurmaylarýný hedef alýyordu. Emperyalistleri ve tekelleri hedef alýyordu. “Suçlu bunlardýr” diyordu halka.
Korku derinleþtikçe oligarþi
ve emperyalistler bütün yasalarýný bir kenara iterek, kayýplar, infazlar politikasýna baþvurdular. Bunun yanýnda örgüt
içerisinde yönlendirebilecekleri zaaflý kiþilikleri bulup
kýþkýrtmaya ve parçalamaya
çalýþtýlar.
Kürt Halkýný da Etkileyen Devrimci Savaþýmýz,
PKK’nýn Oklarýný Bize Yöneltmesine Yol Açýyor; Devrimci Sol, Marksizm-Leninizm
bayraðý elinde, Türkiye topraklarýnda her gün geliþen, güçlenen, halkýn adaletini savunan,
devrim için savaþan tek etkili
güçtü. Halkýn adaleti denilince
Devrimci Sol’un akla geldiði
bir pratik ortaya konulmuþtu.
Sokaktaki sýradan insan bile
cezalandýrma eylemlerimiz
karþýsýnda “Devrimci Sol
yapmýþsa mutlaka bir suçu vardýr” diyecek duruma gelmiþti.
Bu savaþ Kürt halkýný da derinden etkiledi. Kürt milliyetçi-
liðinin “yalnýz biz savaþýyoruz,
herkes devletin destekçisi, herkes Kemalist, herkes þoven”
söylemlerine büyük darbe vurdu. Özellikle de Kürdistan’da
halka karþý savaþý yöneten generallerden Kürt kasabý olarak
bilinen Hulusi Sayýn, bizzat
katliamlara katýlan, iþkence yapan Temel Cingöz ve Ýsmail
Selen’in cezalandýrýlmasýndan
sonra, Kürt milliyetçisi PKK
birdenbire en üst düzeyde hareketimize karþý tavýr almaya
baþladý. Karalama, yalanlar,
oligarþiye yaranmak için iletilen mesajlar birbirini takip etti.
Öyle ki, PKK’nýn dilinde
iþkenceciler, en büyük halk
düþmanlarý, MÝT ajanlarý, askerlere katletme ve iþkence
emirleri verenler, savaþýn kurmaylarý ansýzýn “barýþçý”,
“ýlýmlý” generaller olarak ilan
edildiler: “Onlar bir þeyler
yaptýklarýný sanýyorlar. General Selen ve Ersöz’ü öldürdüler. Ýki tane çok ýlýmlý
(ölçülü, insaflý, makul)
komutaný öldürmekle ne
yaptýlar? Böylesi eylemlerin
devrimci bir orjini olduðu
nasýl söylenebilir?” (Abdullah Öcalan, Turkish Daily
News, 4 Aralýk 1991) Spekülasyonlar aralýksýz sürdürüldü (1). Onlarýn Kürt sorununda “çözüm”den yana olduðu
iddia edildi. “Çözüm”ün ne
olduðu belirsizdi. Bunlar tamamen yalan ve uydurma tahlillerdi. Amaç hareketimizi
karalamak, etkisini azaltmak
Bu savaþ Kürt
halkýný da derinden
etkiledi. Kürt
milliyetçiliðinin
“yalnýz biz
savaþýyoruz, herkes
devletin destekçisi,
herkes Kemalist,
herkes þoven”
söylemlerine büyük
darbe vurdu.
ve düþmana “bakýn, biz onlar
gibi yapmýyoruz, onlar kötü,
biz iyiyiz” demekti. Düþmana
kendilerinin öyle bir düþmanlýklarýnýn olmadýðý mesajýný
iletmek için adeta çýrpýndýlar.
Mesela þöyle ifadeler PKK liderinin aðzýndan çok rahat
duyulabiliyordu: “Onlarý
Türkiye nasýl ýslah edecek
þaþýyorum. Biz belki anlaþýrýz da. Fakat çok çatapatlar yani. Bir tanesini hizaya
getirmek çok zor. Terörist mi
diyelim artýk çok ilkeller.” (7
Aralýk 1991, Sabah, Öcalan’la
Röportaj) Mesaj buydu ve çok
açýktý. Ýmralý’da kanýtlama fýrsatý bulduklarý gibi ýslah olmaya hazýrdýlar. Zaten o günden
de bu mesaja ters düþecek bir
pratikleri yoktu. Öyle bir hale
geldi ki, Bekaa’da uçan kuþa
bizim ne kadar kötü olduðumuzu anlattýlar. Hemen tüm
çalýþma alanlarýnda bize yönelik karalama faaliyetleri,
PKK’nýn önceliklerinden biri
durumundaydý.
40
Özellikle ‘91, ‘92
boyunca yerli ve
yabancý basýna,
herkese hakkýmýzda
bir þeyler söylediler.
Biz terörist, onlar iyi
ve barýþçýydý. Onlar
uzlaþýrdý ama bizle
ne yapýlacaktý?
Kendilerine “mesaj” getirdiði iddia edilen oligarþinin gazetecilerine hiç yeri ve gereði
yokken, Devrimci Sol’un ne
kadar kötü, ne kadar terörist olduðunu anlattýlar. Özellikle
‘91, ‘92 boyunca yerli ve yabancý basýna, herkese hakkýmýzda bir þeyler söylediler. Biz
terörist, onlar iyi ve barýþçýydý.
Onlar uzlaþýrdý ama bizle ne
yapýlacaktý?
Bütün bunlarý görmezden
gelemezdik. Þu veya bu hesaplarla susamazdýk. Bu tür saldýrýlarýn yoðunlaþtýðý dönemde
Merkez Komite’miz imzalý bir
bildiriyle “PKK lideri ne
yapmak istiyor?” diye sorduk.
“Abdullah Öcalan “Onlarý
Türkiye nasýl ýslah edecek
þaþýyorum” derken, Türkiye
oligarþisinin Devrimci Sol’u
ýslah etmesini, burjuvaziyle
uzlaþýcý bir çizgiye getirmesini, sindirmesini mi istiyor?”
Öcalan o sýralar yine burjuva basýna yaptýðý açýklamalarda isteseler Devrimci Sol’u
kullanabileceklerini belirten
ifadeler kullanmaktaydý. Bildirimizde
bu
konudaki
düþüncelerimizi de þöyle dile
getirmiþtik:
“PKK’lý dostlarýmýza belirtmek isteriz ki; “kullanma”
ile þekillenmiþ faydacý ideolojilerin yön verdiði politik yapýlar, tüm güç gösterilerine ve
devrimci söylemlerine raðmen, iç yapýlarýnda güçsüzlüðü ve zaafý taþýrlar. Bu politikanýn mantýðý, “Ben güçlüyüm, o halde herkesi kullanýrým”dýr. Güçsüzlüðün ve
zaafýn ortaya çýktýðý nokta tam
da burasýdýr. Güç olmaktan
çýkýldýðý veya zaafa düþüldüðü
an, “kullanma”, “kendini kullandýrmaya” dönüþür.
“Ýlkesiz, faydacý, kullanma
mantýðýnýn hakim olduðu bir
politika oligarþiyle uzlaþma,
anlaþma eksenine girdiði noktada devrimci kurallarý, enternasyonalizmi, dostluklarý unutmak zorundadýr. Böyle durumda dostlar ve düþmanlar
süratle yer deðiþtirirler. Artýk
bünyeyi sessizce kemiren, zaman zaman ortaya çýkan ama
silahlarýn gücü nedeniyle fazla göze çarpmayan, gizlenen
uzlaþmacý, özgücüne güvenden yoksun bir çizgidir.”
PKK liderinin ne yapmak
istediði açýktý aslýnda, ama bizim görevimiz onlarý devrimciliðe, devrimci çizgiye çaðýrmaktý.
Kendi Dýþýnda Hiç Bir Eylem, Hiçbir Güç Ýstemeyen
PKK, Darbe Ýhanetini Kullanmaya Çalýþýyor; Kuþkusuz biz küçük burjuva milliyetçi hareketini iyi tanýyorduk. Onlar kendi dýþlarýnda hiç
bir gücün olmasýný istemezlerdi. Bunun teorisini de yapmýþlardý. Kitlelerine kendileri
dýþýndaki herkesin hain, ajan
olduðunu, en azýndan “özel
savaþ”ýn oyununa geldiðini
empoze ediyorlardý. Hele ki bu
kendi dýþýndakiler, Kürt kökenliyse defalarca hainlik sýfatýný
hak etmiþ oluyorlardý. Herþeyi
onlar bilirdi. Her þey onlarýn
þablonlarýna göre olmalýydý.
Kuþkusuz Marksist-Leninist deðillerdi. Her ne kadar
sosyalist sistem ayaktayken,
sosyalizmden etkilenmiþlerse
de, ideolojileri esas olarak milliyetçilikti. Ve ayný ideolojiyi
paylaþtýklarý dünyadaki pek
çok benzerleri gibi ayný süreçte
ayný sorunlarý yaþýyorlardý.
Yýl 1991-’92’dir. Sosyalist
sistem yýkýlmýþtýr. Dünyada
birçok devrimci veya ulusal
hareketi umutsuzluk sarmýþtýr.
Silah býrakmalar, legalleþmeler, emperyalizmle uzlaþmalar
gündemdedir. PKK da bu
süreçten ciddi bir biçimde etkilenir. Milliyetçiliðe dayalý
teorinin ideolojisi esasýnda
saðlam ilkeler, tesbitler, tezler
üzerine oturmaz. Bu ideoloji,
kullanma ve kullandýrýlmaya
dayalýdýr. Bölge devletlerinin
desteðinin ve milliyetçiliðin de
sonuç alamayacaðýný görmeye
baþlarlar. Zaten SSCB tümden
41
yýkýldýðýndan mevcut bölge
devletlerinin de daha fazla direnemeyerek emperyalizme
teslim olma süreci ile birlikte
PKK’nýn teslim olma süreci de
derinleþir. Adeta ayný paralellikte ilerler.
Bu süreçte bir yandan emperyalizme teslim olmanýn teorileri yapýlýrken, bir yandan da
hareketimizi baltalamak, sabote etmek için herþey yapýlýr.
PKK teslim olma sürecinin
teorisini yaparken, önünde bir
engel kalmasýný istemez. Hareketimizin bu konuda siyasi
ve pratik düzeyde engel olduðunu çok iyi bilmektedir.
Kendileri ABD ve oligarþi ile
barýþýrken, ülkede devrimci bir
sesin, hareketin olmasý hesaplarýna hiç de uygun deðildir.
Bizse hiç de onlarýn görmek
istediði durumda deðilizdir.
12 Temmuzlarý, 16-17 Nisanlarý yaþayan Devrimci Sol,
oligarþinin tüm infaz, kaybetme politikalarýna raðmen hiç
kimsenin ummadýðý bir hýzla
yeniden toparlanýr ve kesintisiz savaþýna devam eder. Ýþte
bu ortamda oligarþi darbe ihanetini tezgahlar. Ýmha ile sonuç alamayan oligarþi, bununla sonuç almaya çalýþýr. Büyük
bir savaþ baþlar. Bu savaþ devrim ve karþý-devrimin savaþýdýr. Birçok oportünist yapý (ki
bunlarýn bir çoðu oligarþinin ve
Kürt milliyetçilerinin planlarýný anlayamayacak kadar basit düþünen rekabetçi gruplardýr) ve PKK için beklenen an
gelmiþtir. Bizi yalanlarla, ideolojik mücadeleyle yenemeyenler, oligarþiyle paralel darbeci
hainleri destekleyerek bizi yoketmek istemiþlerdir. PKK
öncülüðünde bir kýsým sol
birleþerek bizi her alanda tecrit
etme, darbecileri karþýmýza
çýkarma, onlarýn propagandalarýný yapma, yayýnlarýný basma, koruma, anti-propaganda
rollerini layýkýyla yerine
getirmiþlerdir. Ve yine darbeci
kontralara ilk destek Bekaa’dan burjuva basýna yapýlmýþtýr.
Öcalan yaptýðý açýklamada
darbecilere yönelik Kartal operasyonundan dolayý Devrimci
Sol önderini þaibe altýna sokacak þeyler söylüyor, öte yandan hareketimizin daðýldýðýný,
bittiðini düþünüp yeni politikalar geliþtiriyorlardý.
Hareketimiz, bu ideolojiden
yoksun çatlak sesleri bir kenara iterek mücadelesine devam
etmiþtir. Ama darbe, özellikle
de Kürt milliyetçilerine büyük
bir koz vermiþtir. Çaðrýlara
baþlamýþlardýr; “yokoldunuz,
gelin bize katýlýn” deme cüreti
bulmuþlardýr. Kürt milliyetçileri artýk biraz daha rahattýr.
Biraz daha pervasýz teslimiyet
teorilerini yapýp, emperyalizme övgüler düzülebilecektir.
Ama yanýldýlar. Devrimci
Sol, DHKP-C’ye dönüþerek
dostlarýna ve düþmanlarýna gereken mesajý verdi. Tekrar
baþladýlar. Yokedilemeyen
DHKP-C engeline karþý kampanyalarýný sürdürmeye devam
Ama yanýldýlar.
Devrimci Sol,
DHKP-C’ye
dönüþerek dostlarýna
ve düþmanlarýna
gereken mesajý verdi.
Tekrar baþladýlar.
Yokedilemeyen
DHKP-C engeline
karþý
kampanyalarýný
sürdürmeye devam
ettiler.
ettiler. Ýstisnasý yoktur ki,
DHKP-C’nin emperyalizme,
tekellere ve 12 Eylülcülere yönelik bir tek eylemi karalanmasýn, þaibelendirilmesin!
PKK artýk çok açýk kendi
dýþýnda hiç bir eylem istememektedir. Yapanlara karþý,
kaba demagojilerle burjuva
basýna kontranýn dikte ettirdiði
haberlere paralel karalama faaliyetine baþlamýþlardýr. Amaç
açýk ve nettir. ABD ve oligarþiye teslim olunurken, inkarcýlýðý teorileþtirirken engel
kalmasýn istemektedirler.
Kürt milliyetçiliði, bu
süreci yaþarken, solda
her þeyi tahrip etmiþtir;
bu tahribattan
yanlýþlarý eleþtirmeyen
herkes sorumludur.
PKK teorisi ve pratiðiyle,
politika ve taktikleriyle Türkiye solunda pek çok þeyi
42
Adaleti tartýþýlan bir
sol... emperyalizme
ne kadar karþý
olduðu tartýþýlan bir
sol... verdiði sözleri
tutup tutmayacaðý
belli olmayan bir
sol... Fütursuzca
halka yönelik eylem
yapabilen bir sol...
Sabancýlarý öven bir
sol... Tabloda bunlar
vardýr.
köreltmiþ, dejenere etmiþ, tahrif etmiþtir. Türkiye solunda
devrimci literatür dýþý ne varsa çok büyük bir bölümü
PKK’yla girmiþtir. Adeta devrimciliðin geleceði karartýlmýþtýr.
Elbette burada asýl önemli
olan, bütün bunlarýn PKK’yla
sýnýrlý olmayan bir etki ve yaygýnlýða ulaþmýþ olmasý, tüm
solu töhmet altýna sokmasýdýr.
Bu, solun çeþitli konulardaki
yetersizlikleriyle de birleþince
ortaya çok elveriþli koþullarda
dahi, sürece denk düþen mücadeleyi örgütleyemeyen,
geliþimi saðlayamayan bir sol
tablosu çýkmýþtýr.
Aslýnda tablo açýktýr. Þöyle
bir dönüp kendimize bakalým;
biz nasýl bir imaj verebiliyoruz? Halk düzen partilerinden
umutsuz. Alternatif kim var?
Devrimciler. Peki devrimciler
ne durumda?
Adaleti tartýþýlan bir sol...
Emperyalizme ne kadar karþý
olduðu tartýþýlan bir sol... Verdiði sözleri tutup tutmayacaðý
belli olmayan bir sol... Fütursuzca halka yönelik eylem yapabilen bir sol... Sabancýlarý
öven bir sol... Tabloda bunlar
vardýr. Kýsacasý devrimciler
güven verecek bir durumda
deðiller. Ýþte bu tablonun yaratýlmasýnda belirleyici pay
PKK’nýndýr. Bunlarý þu veya
bu gerekçeyle meþrulaþtýran
oportünizm de sorumludur.
Bütün bunlarý ortaya çýkan
sonuca bakarak söylediðimiz
düþünülebilir. Hayýr. Bu gidiþi
adým adým görüp ortaya
koymuþuzdur.
Biz her zaman küçük burjuva milliyetçiliðinin gerçeðini
bilerek, onlarý pratiðimizle,
düþüncelerimizle devrimci
rotaya çekmek istedik. Ne kadar baþardýk veya baþaramadýk, neden yetersiz kaldýk, bu
elbette tartýþýlýr. Ama diyebiliriz ki, bizim bu anlayýþ ve pratiðimiz, Kürt milliyetçiliðinin
teslim olma sürecini uzatmýþtýr. Þimdi sormak gerekiyor; oportünizm veya Kürt
milliyetçiliðinin barýþ politikalarýný güçlendirenler, ona
destek verenler, onlarla birlikte darbeci hainleri destekleyenler, Mavi Çarþý gibi eylemleri meþrulaþtýranlar,
KÝME, NEYE, NASIL HÝZMET ETMÝÞLERDÝR?
Devrimci bir protokol ve
PKK’nýn kullanýlacak
güç arayýþý; DHKP-C
düþmanlýðý sürüyor
Evet, biz Kürt milliyetçileriyle protokol da yaptýk. Ama
biz devrimin protokolünü yaptýk. Onlar ise devrimden çok
uzak olduklarý için protokolün
tek bir satýrýna bile uymadýlar
ve tek taraflý protokolü bozdular. Protokole uyarlarsa, devrimi esas alacaklar, stratejik, taktik her konuda deðiþeceklerdi.
Bunu yapamazlardý. Kullanýrýz
diye düþündüler. Kullanamayacaklarýný gördüklerinde tek
kelime açýklama cesareti gösteremeden protokolü bozdular.
Ve kullanýlacak baþka
güçler aradýlar.
Buldular. BDGP’yi kurdular. Ama burada ne sola, ne
halkýmýza açýklanmayan bir sýr
vardý: DHKP bu birlikte olmayacaktý, asla olmamalýydý. Birliðin PKK için temel ilkesi
buydu. DHKP olursa PKK
barýþ politikalarý doðrultusunda diðer örgütleri kullanamazdý. Yine de diðer örgütlere
PKK sonsuza kadar güvenemezdi. Bizim asla ve asla gelmememizi garanti altýna almalýydý. Bunun için lanetlenmiþ,
hiçbir varlýðý olmayan darbeci
hainleri bulup diðer örgütlere
dayattýlar. Kimsenin itiraz edecek gücü yoktu. Kaldý ki gizliden herkesin iþine geliyordu.
PKK’nýn kitlesiyle, silahýyla
bedava güç olacaklar ve bu
arada DHKP gibi bir engelden
kurtulacaklar veya etkisizleþtireceklerdi. Tutanaklara geçi-
43
rilmeyen, PKK’nýn fikir babasý
olduðu bu düþünce “sýr” olarak kalacaktý.
Öyle bir hale geldi ki,
BDGP, PKK’nýn barýþ ve teslimiyet politikalarýnýn kendi
çaplarýnda propagandasýný yapan, bu politikalara övgüler
düzen bir yapý olup çýktý ve
bunun karþýlýðýnda PKK’nýn
özellikle de Avrupa’daki gösterilerine bir kaç kiþiyle katýlýp
pankart açma hakkýný aldýlar.
Arada bir de MED-TV’de
PKK’nýn BDGP içerisindeki
solu toparlayýp oligarþiye “bakýn herkes benimle birlikte”
dedirtmek için ve de bu sola
hesap sorup aþaðýlamak için
yaptýðý paneller vardýr. Bu paneller ibreti alem için, ders çýkartmak için, herkesin devrimciliðin ne olup olmadýðýný anlamasý için yeniden izlenmeli.
PKK aslýnda bu birlikte yoktur. Hiçbir zaman PKK ile birlikte bir eylemlilik, bir kampanya düzenleyememiþlerdir
zaten. PKK en fazla temsili düzeyde katýlmýþtýr. Bu nedenledir ki, PKK, panellerde kendisi birliðin dýþýndaymýþ gibi
adeta sorgulama yapmýþtýr.
Hesap sormuþtur. Ve istisnasýz
her panel, panel yöneticisinin
veya PKK’lýnýn “ne olacak bu
Türk solunun hali?” alaycý sorularýyla doludur. Sol ne eleþtirebilmiþ, ne cevap verebilmiþ, ne bir tek politika ortaya
koyabilmiþtir. Sürüklenmiþ,
sürüklendikçe politikasýzlaþmýþ, politikasýzlaþtýkça, hiç bir
þey yapamadýkça demoralize
olmuþ ve o bataktan bütün ýsrarlarýmýza raðmen çýkamamýþlardýr.
Bu yedeklenme, bu angaje
olma, bu güçsüzlük ve çaresizlik sürdükçe, oportünizmin
geliþmeleri doðru deðerlendirme imkaný da olmayacaktýr.
Yukarýda da kýsmen deðindiðimiz gibi, artýk PKK’ya,
PKK liderine raðmen PKK’yý
savunma durumundadýrlar.
Atýlým’ýn Mavi Çarþý eylemine iliþkin geçtiðimiz günlerde
yazdýklarý buna çok çarpýcý bir
örnektir. 20. sayýsýnda güya
psikolojik savaþý ve “manipülasyon”u ele alýrken, Atýlým
diyor ki: “Ýlerici, yurtsever,
devrimci kamuoyuna karþý
yürütülen psikolojik savaþ saldýrýsýnýn kafalarda ‘acaba’
sorusunu uyandýrmaya dönük
olduðunu vurgulamýþtýk. Mesela bu saldýrýnýn devrimcilere karþý yoðunlukla uygulandýðý 90’lý yýllarýn baþýnda
Dev-Sol’un devrimci suikast
eylemlerinin ‘provokasyon’,
‘kliklerin iþi’ ‘iç çatýþma’ vb.
olduðu iddialarý o denli yinelendi ki, ne yazýk ki bir kýsým ilerici çevre dahi bu yalanlara kandý.”
Bunlarý yazan Atýlým, biraz
sonra da þunu söylüyor: “Fakat acý olansa bu saldýrýlara
çokça maruz kalan Dev-Sol
çevresinin bundan yeteri kadar ders çýkarmamasýdýr. Bu
yüzden Kurtuluþ, ‘Mavi Çarþý’
gibi þüphesiz yanlýþ ve kontrol-
Sol ne eleþtirebilmiþ,
ne cevap verebilmiþ,
ne bir tek politika
ortaya koyabilmiþtir.
Sürüklenmiþ,
sürüklendikçe
politikasýzlaþmýþ,
politikasýzlaþtýkça, hiç
bir þey yapamadýkça
demoralize olmuþ ve o
bataktan bütün
ýsrarlarýmýza
raðmen
çýkamamýþlardýr.
süz þiddet eylemlerine ‘kontrgerilla eylemi’ yaftasýný
yapýþtýrarak tersten ayný hataya düþmektedir.”
Atýlým ve Atýlým gibileri halen Mavi Çarþý’nýn neden,
niçin yapýldýðýndan zerre kadar
birþey anlamamýþlardýr. Sübjektif olarak kontrgerilla iþi
olup olmamasý birþey deðiþtirmez. Eylemin kendisinin
niteliðine, iþlevine bakmalý
herkes. Bu görülmediðinde,
elbette ki, bizim meþruiyet konusunda sözünü ettiðimiz tespitlerden bir þey anlamaz, bir
sonuç çýkaramazlar. Bizzat o
hareketin lideri Mavi Çarþý
eylemi için “Biliyorum TürkKürt çatýþmasý çýkarmak isteyenler yaptýrdý” der; ama
oportunizm hala “hayýr öyle
deðil” der. Anlaþýlmaz bir savunma içerisindedirler. Bu savunma, kimin ne iþine yarýyor,
44
kendilerinin de buna somut bir
cevaplarý olduðunu sanmýyoruz.
Biz psikolojik savaþý da,
manipülasyonu da, kontrgerillayý da çok iyi biliriz. Atýlým
gibileri bunlarý bilmez veya bildiði büyük ölçüde teoriktir. O
sözünü ettiði eylemlerimiz
hakkýnda þaibe yaratmak
isteyenlerin baþýnda Kürt milliyetçileri gelir. Ama bunu nedense görmez, görüyorlarsa da
yazmaz, yazamazlar. Çarpýklýk
buradadýr iþte. Birþeyleri, birilerini eleþtiriyor ama ortaya...
Bütün bu spekülasyonlarý,
önce Kürt milliyetçiliði
yapmýþtýr. Atýlým bunlarý unutturmak ister.
Kürt milliyetçileri neden eylemlerimizi þaibeli hale getirmek istemiþtir? Atýlým bunun
cevabýný bilmez mi? MGK’ya,
Genelkurmay’a mesaj vermek
için. Oportünizm Öcalan’ýn
sayýsýz röportaj ve açýklamasýndaki mesajlarý okumamýþ mýdýr? Hulusi Sayýn, Ýsmail Selen, Hiram Abas eylemlerine iliþkin yaratýlmak
istenen þaibeli havanýn nedenini bilmez mi? Milliyetçiler
kendi dýþlarýnda hiç kimse olmasýn istemiþlerdir (2).
Uzlaþma politikalarýný, devrimin olmadýðý politikalarý savunanlar böyle davranýr. Atýlým
bunlarý bilir mi, bilir, ama söylemek iþine gelmez. Atýlým gibileri hesaplarý için hep susmuþtur.
Mavi Çarþý’yý, Kürt milli-
yetçiliðinin devrimci harekete
ve devrimci eylemlere karþý
saldýrýlarýný anlamayanlar,
bunu nedenleriyle, niçinleriyle, sonuçlarýyla çözümleyemeyenler, bugünkü durumu da
çözümleyemeyecek, belki ancak sonuçtan bir þeyler ortaya
çýktýkça, gerçeðin bir bölümünü reddedemez hale geleceklerdir. Örneðin Öcalan’ýn jandarma ifadesinde geçen “öyle
bir milliyetçilik yaratýn ki
herkes milliyetler temelinde
bloklaþsýn” þeklindeki sözler,
gerek Öcalan’ýn, gerekse de
PKK Baþkanlýk Konseyi’nin
tekrar tekrar “Türk-Kürt çatýþmasý”ndan bahsedip, bu tehditle emperyalizme davetiye
çýkarmalarý, Mavi Çarþý’yý
hala anlamayanlar için öðretici olmalýdýr.
Bugüne kadar ne yazýk ki,
ne ideoloji, ne deney, hiç bir
þeyden öðrenememiþlerdir.
Belki Ýmralý’da olanlar öðretir.
Geçmiþte düþünülüp de bir türlü açýklýkla söylenemeyenler,
artýk Ýmralý’da söyleniyor çünkü. Umarýz bu gerçek, bu
arkadaþlarýn saðlýklý bir muhasebe yapmasýna yardýmcý olur.
Bu muhasebede, meþruiyet
sorununa da, seçim sonuçlarýnýn, 1 Mayýs’ýn neden öyle
olduðuna cevaplar da vardýr.
Devrimciliðe saflýðýný, temizliðini yeniden kazandýrmalýyýz.
Devrimciler, bu tahribattan
ideolojik, pratik her boyutuyla kurtulmalý, devrimciliði
arýndýrmalý, ilke ve kurallarý
yeniden tüm faaliyetlerinde
hakim kýlmalýdýrlar. 1 Mayýs
derslerinin özeti budur.
(1) Özgür Politika’nýn 15 Nisan
1996 tarihli sayýsýnda “Hüseyin
Baybaþin Anlatýyor” yazý dizisinde
þöyle bir manþet vardý: “Hulusi Sayýn’ý
Aðar Öldürttü”. Devrimci bir hareket
bu eylemi üstlenmiþ, konuya iliþkin
açýk-lamalar yapýlmýþ, ama onun için
önemli deðil, o bir mafyacýnýn açýklamalarýný esas alýyor. Asgari gazetecilik
anlamýnda bir sorumluluk bile yok.
Ama tabii amaç gazetecilik deðil zaten.
Sorun devrimci hareketin eylemlerini
karalamak.
(2) PKK, sýk sýk sola her türlü desteði sunduklarýndan ve sunabileceklerinden sözetmiþtir. Oysa gerçek böyle
deðildir. Türkiye soluna hemen hiç bir
konuda bir destekleri sözkonusu
olmamýþtýr.
Öcalan’ýn geçtiðimiz günlerde
basýnda yeralan ifadelerinde de Devrimci Sol’a kamp yeri verdikleri gibi
açýklamalar geçmektedir. Doðru deðildir. Sözü edilen kamp yeri PKK’nýn
deðildir. Daha önceden onlarýn kullanýp terkettiði bir alandýr. Kamp yerinin
sahibi Lübnanlýdýr. Ancak kamp yeri
PKK’nýn kampýna yakýn olduðu için,
orada kamp kurmamýzýn kendileri açýsýndan bir sakýncasý olup olmadýðý kendilerine sorulmuþtur. Hepsi budur.
Yine, kamp yerine çok büyük slogan yazdýðýmýz ve bundan dolayý sorun
çýktýðý söylenmektedir. Bu sözlerinde
bir “doðruluk” payý olmakla birlikte eksiktir ve sorunun özü deðildir. PKK her
zamanki gibi denetim altýna almak
istemiþ, alamayýnca aleyhimize çalýþmýþtýr. Her yerde bunu yapmýþtýr. Slogan yazýlmasý bunda vesile olarak
kullanýlmýþtýr.
Öcalan’ýn ayný ifadelerinde ayrýca
Karadeniz’e çýkýþlarýna iliþkin
“DHKP-C ile ittifak yaparak çýktýklarý” açýklamasýný yaptýðý belirtilmektedir. Bu konuda PKK ile Partimiz ve
Cephemiz arasýnda hiç bir ittifak yapýlmamýþtýr. Daha önce DHKP-PKK
Protokolü vesilesiyle izah ettiðimiz gibi
bir kýþ onlara yardým etmemiz dýþýnda
bir iliþki, ittifak anlaþmasý yoktur.
45
Dünyanýn En Güzel,
En Onurlu Ýþi:
DEVRÝMCÝLÝK
“Devrimci olduðum
için mutluyum.
Yaþamýn, yaþamýmýn
ancak böyle anlamlý
olduðunu gördüm.
Mücadele etmeyen
insanlarýn yaþamýný
düþünüyorum.
Nasýl mutlu olabiliyorlar, onlarý yaþama
ne baðlýyor?”
(Zeynep Eda Berk)
“Ben köyümden
ayrýlýrken sýradan
bir köy kýzý olarak
ayrýldým. Þimdi
Devrimci Sol savaþçýsý,
gerillasý olarak
dönüyorum.
Bu gururu, onuru
taþýmak çok güzel.”
(Selvi Uzun)
Dünya susarken, dünya bir
halkýn katledilmesini adeta seyrederken, iki insan, partinin
sunduðu perspektif ve verdiði
talimatla silahlarýný yüklenip
dünya halklarýný katleden emperyalist haydutu üslerinden
birinde vurmak için harekete
geçiyorlar.
Milyarlarca insan içinde iki
kiþi... Bu misyonun büyüklüðünü düþünün. O iki kiþi,
Amerikan emperyalizminin
karþýsýnda halkýmýzýn, dünya
halklarýnýn onurunu temsil etmektedir. O iki kiþi, gün gelir
adaletin temsilcisi olurlar. Gün
gelir halkýn ýþýðý, yol göstericisi, gün gelir örgütleyicisi olurlar. Elde silah daðlardadýr kimi,
kimi bir dernekte. Her yerde
bulunabilirler, ama yaptýklarý iþ
her yerde aynýdýr. Ýþleri, bedeli ne olursa olsun, halkýn
kurtuluþu, mutluluðu için
çalýþmaktýr.
ADLARI, DEVRÝMCÝ’dir.
Devrimci kimdir? denildiðinde bu soruya çok kýsa cevaplar verilebilir. Düzeni
deðiþtirmek isteyendir, devrim
yapmak isteyendir. Ama cevap
gerçekte daha karmaþýktýr.
Çünkü toplumlarýn, halklarýn
tarihinde öyle çok misyonu birden üstlenir ki devrimci.
Devrimci kime benzer örneðin? O, pekala yeldeðirmenlerine saldýran bir Don Kiþot’a
benzetilebilir. Veya zenginden
alýp fakire veren Robin Hood’a
da benzetilebilir. Düzeni, devletteki veya toplumdaki çarpýklýklarý, yanlýþlýklarý eleþtiren bir
Bektaþi’dir. Halkýn saðduyusu,
Hacivat ile Karagöz’dür. Ama
bunlar devrimciliðin ancak bir
yanýný, oldukça küçük bir yanýný anlatýrlar... Yaptýðý iþ ise,
biraz politikacýlýða benzer,
ama klasik anlamýyla politikacý deðillerdir. Biraz mimardýrlar, fakat kurduklarý yapý ve
yapýda kullandýklarý malzemeleri farklýdýr. Biraz doktordurlar, baktýklarý hastalýklarla,
hastalýklara verdikleri ilaç ötekine benzemez. Ressamdýrlar, mutluluðun resmini çizmeye çalýþýrlar. Biraz hamal,
biraz asker, çokça iþçidirler.
Bazen tüm toplum içinde
bir avuç gibiyizdir. Ama
dövüþmeye devam ederiz.
Yalnýz baþýmýza direnmenin
onuruyla büyür, çoðalýrýz o
46
zaman.
“Bir avuç” muyuz gerçekten? Örgütsel olarak, sayýsal
olarak bazen böyle olabilir;
ama devrimci halktýr. Halkýn
temsilcisidir. Halkla birliktedir.
Duyguda, taleplerde, çýkarlarda, gelecek düþlerinde bir aynýlýk vardýr. Bu aynýlýk ne kadar güçlüyse, devrimciliðin
güzelliði ve devrimin yakýcýlýðý
da o kadar somuttur. Bunu
yaþamayan, halkýn yoksulluðunu, acýlarýný yüreðinin en derinlerinde hissetmeyen bir devrimciliðin altý giderek boþalacaktýr. Çünkü devrimcilik
sadece mantýksal zorunluluk
deðildir; ayný zamanda duygu
iþidir, heyecan, öfke, coþkudur. Halktan, halkýn yaþamýndan kopuk bir devrimcinin
bunlarý yaþamasý, süreklileþtirmesi, devrimcileþtirmesi
mümkün deðildir.
ANADOLU GERÇEK
ÝHTÝLALCÝLERÝNÝ
TANIYOR;
Devrimcilik saf bir heyecandýr. Coþkudur. Hesapsýz bir
kendini sunmadýr. Bu topraklarda devrimcilik böyle
yeþermiþ, Anadolu halklarý tarafýndan da böyle tanýnmýþtýr.
1960’lý yýllarýn sonu ve ‘70’li
yýllarýn baþlarýnda Anadolu ihtilalini þekillendiren devrimciler, devrimciliði halkýmýza böyle tanýtmýþlardýr.
Onlar halkýn o güne kadar
tanýdýðý devrimcilerden farklý-
Binlerle ölmüþtür,
ama halkýný faþist
saldýrý karþýsýnda
savunmasýz
býrakmamýþtýr. Hep zor
koþullarda yaþamýþtýr,
yüksünmemiþtir. Onun
ruhunu körelten,
heyecanýný öldürmeye
çalýþan tüm görüþlere
direnmiþtir. O,
“Faþizme karþý omuz
omuza” derken yüreði
titreyen, “kahrolsun
faþist diktatörlük”
derken öfkesini zor
dizginleyen, “tek yol
devrim” derken,
umutla dolandýr.
dýrlar. Ne masabaþý devrimcisidirler, ne halka yukarýdan bakarlar. Halka “politika” yapmazlar, yalan vaadlerde bulunmazlar. "Oy istemeyen" politikacýlardýr onlar. Ýstemezler
verirler. Vadetmezler, yaparlar.
Yaptýklarý, yüreklice savaþmaktýr. Bu devrimciliðin belki
amatör, belki henüz tecrübesiz
yanlarý vardýr, hatta bu devrimcilik zaman zaman giyim
kuþam konusunda, din konusunda bazý “aykýrý” yanlar
da taþýmýþtýr; ama halk
sevmiþtir onlarý. Sevmiþ,
güvenmiþtir. Kendinden
görmüþtür. Bu saf, bu, kendini hesapsýzca sunan devrimciler, böyle bir sevgiyi, saygýyý
kazanabildikleri içindir ki, bir
kez uðradýklarý yerlerde bile
arkalarýnda bir sempatizanlar
ordusu býrakmýþlardýr.
Bu sempatizanlar ordusu,
‘70’li yýllar boyunca devrimci
hareketi yeniden örgütlemeye
çalýþýrken, bu çizgiyi esas olarak sürdürmüþtür. Sürecin öne
çýkardýðý görev olan anti-faþist
mücadeleye katýlmakta tereddütsüz olmuþtur. Sonraki yýllarda “yasakçýlýk”, “ahlak
bekçiliði” olarak yadsýnacak,
küçümsenecek pek çok noktada devrimciliðin saflýðýný
yaþatmaya çalýþmýþtýr. Binlerle ölmüþtür, ama halkýný faþist
saldýrý karþýsýnda savunmasýz
býrakmamýþtýr. Hep zor koþullarda yaþamýþtýr, yüksünmemiþtir. Onun ruhunu körelten, heyecanýný öldürmeye
çalýþan tüm görüþlere direnmiþtir. O, “Faþizme karþý omuz
omuza” derken yüreði titreyen, “kahrolsun faþist diktatörlük” derken öfkesini zor
dizginleyen, “tek yol devrim”
derken, umutla dolandýr.
DEVRÝMCÝLÝKTE
BOZULMA;
1980 sonrasý yýllarda, devrimcilik kirletilmiþ, dejenere
edilmiþtir. Güzellikler bozulmuþ, saflýklar lekelenmiþtir. Bu
dejenerasyon birden çok
kaynaktan beslenmiþtir.
12 Eylül sonrasýnda bir yanda dýþarýda cuntanýn yarattýðý
kültürel yozlaþma ortamý, bir
47
yanda da hapishaneler, bu
kaynaklarýn en önemlilerindendir. Cuntanýn eðitimden
medyaya kadar her aracý devreye sokarak yarattýðý bu ortam, gençlik üzerinde oldukça
etkili olmuþ; ahlaki açýdan, halkýna, ülkesine karþý duyduðu
sorumluluk açýsýndan daha
farklý bir tip oluþmuþtur. 70’li
yýllarýn gençliðine pek benzemeyen bir hayat felsefesi
dolaþmaktadýr onlarýn beyinlerinde. Yüreklerinde farklý heyecanlarýn fýrtýnasý esmektedir.
Bireysel fýrtýnalardýr bunlar.
Fýrtýnalarý, içi kararmýþ denizlerde, bunalýmlarda son bulur.
Ama onlarýn da sorunlarý, talepleri vardýr, onlarýn bir kýsmý
da bir þeylere karþý mücadele
edeceklerdir. Ve böylelikle bu
felsefe devrimin saflarýna da
taþýnmaya baþlar.
Ancak devrimcilikteki bozulmada bu yine de tali bir etkendir. Sorun yalnýz bununla
sýnýrlý kalsaydý, kuþku yok ki
çözümü çok da zor olmazdý.
Hapishaneler ‘80’li yýllar
boyunca asýl olarak direniþlerle
anýlmýþtýr. Bu dönemin tarihi
bütün bir onyýla yayýlmýþ ve
uzunlu-kýsalý açlýk grevleriyle,
ölüm oruçlarýyla yazýlmýþtýr.
Ancak bu dönemin, bu tablonun bir de o süreçte fazla
görülmeyen, öne çýkmayan
yaný vardýr. ‘87’lerden itibaren
koþullarýn görece iyileþmesiyle
birlikte, mücadeleden, örgüt
disiplininden kaçýþ vardýr. Bu
kaçýþ kendini örneðin bir ha-
pishanede sabah akþam karate, vücut geliþtirme yapmakta
gösterirken, bir baþkasýnda alkol tüketiminde, kiminde yabancý dil öðrenmeye yoðunlaþmak biçiminde göstermiþtir.
Çoðu siyasi hareketin örgütlü
yapýlarý adeta daðýlmýþ, eylemlerde az çok örgütlü bir tavýr ve katýlým sürdürülürken
günlük yaþamda tam bir
“baðýmsýzlaþma” ortaya çýkmýþtýr. Sol oligarþinin “baðýmsýz koðuþlar yaratma” politikasýný büyük ölçüde etkisizleþtirirken, kendi içindeki
“baðýmsýzlaþmayý” önleyememiþtir.
Bu tablo, dejenerasyonun
kendini gizlediði tablodur. Öyle
Her yaþam biçimi,
kendi felsefesini de
yaratacaktý tabii ki.
1980’li yýllarýn sonuna
gelindiðinde, artýk
pekçok siyasi hareketin
içerideki unsurlarý,
örgüt içi demokrasi
adýna örgütsüzlüðü,
disiplinsizliði, geçmiþin
“ahlak bekçiliðini”
mahkum etme diyerek
her tür dejenere
iliþkileri, yeniden
hapishaneye
düþmelerini
engelleyecek diye de
legal mücadeleyi
savunur durumdadýrlar.
ya, görünürde bir örgütlülük
vardýr, eylemler yapýlmakta,
herkes eylem kararlarýna tabi
olmaktadýr. Ama ya ötesi?
Örneðin, yabancý dil öðrenmenin neresi kötü denilecektir. Ancak orada dil öðrenme
yalnýzca kaçýþý gizlemeye yarayan bir araçtýr. Kendini bir
devrimci olarak yetkinleþtirme,
bu iþi devrimci amaç ve hedeflerle yapma yoktur.
Bunun böyle olmadýðý zaten
sonuçtan da bellidir. Onyýl
boyunca süren bu yabancý dil
furyasýndan devrimci mücadelenin bir kazancý olmamýþtýr.
Devrimci basýndaki “çeviri”
düzeyine bakmak bunu yeterince gösterir. Bu alandaki yetersizliðin sonucunda dünyadaki çok çeþitli geliþmeler, çeþitli
siyasi hareketler yeterince izlenememektedir. Peki nerede
yýllarca dil öðrenenler?
Hapishanelerde bu yýllarda
açýkça iki ayrý yaþam tarzý vardýr. Bir yanda kendi iç devrimci
disiplin ve örgütlülüklerini,
devrimci yaþamýn genel ilke ve
kurallarýný koruyup yaþamý
kendini eðitme, dýþarýya katký
sunma temelinde biçimlendirenler, diðer yanda, iyice dejenere olmuþ, örgütsüzleþmiþ,
bohemleþmiþ bir tarz. Tabii ki,
biraz öyle, biraz böyle ara kategorilerde yaþayan gruplar da
vardýr.
Eleþtiriler “hapishane içinde
hapishane yaratmayalým” teorisiyle savuþturulmaktadýr.
Kuþkusuz bizim saflarýmýz-
48
da da bu deðirmenin öðüttüðü
insanlar olmuþtur. Ancak devrimci anlayýþ, devrimci yaþam
tarzý, ilkeler, kurallar korunmuþtur.
Örgütsüzleþme, elbette çýplak olarak cereyan etmemiþtir.
Bu bazen kendini bu tür ilgi
alanlarýnda “yoðunlaþma”yla,
bazen “örgüt içi demokrasi”
safsatalarýyla gizlemiþ, ama en
kötüsü de giderek bunlarýn
teorisi yapýlmýþtýr. Bunlar teorize edilmemiþ, meþrulaþtýrýlmamýþ olsaydý, tahribat bu kadar büyük olmaz, bu kadar
yaygýn biçimde dýþarýya yansýmazdý. Ama her yaþam biçimi, kendi felsefesini de yaratacaktý tabii ki. 1980’li yýllarýn
sonuna gelindiðinde, artýk
pekçok siyasi hareketin içerideki unsurlarý, örgüt içi demokrasi adýna örgütsüzlüðü,
disiplinsizliði, geçmiþin “ahlak
bekçiliðini” mahkum etme diyerek her tür dejenere iliþkileri,
yeniden hapishaneye düþmelerini engelleyecek diye de legal mücadeleyi savunur durumdadýrlar.
Sonuçta bu kültür, bu kiþilerle birlikte dýþarýya da taþýnmýþtýr. Ýçerideyken teorileþtirilen “anti-örgütçülük”, dýþarý
çýkýldýðýnda somut olarak örgüt tasfiyeciliðine ve anti-örgüt
propagandasýna dönüþmüþtür.
Bu kesimler hýzla legalizmi
teorileþtirmiþler, sonuçta “Parti
olmayan parti”ler doðmuþtur.
Aðýrlýklý olarak bu kesimler
nezdinde, devrimcilik de çeþitli
12 Eylül sonrasý,
gerek çözülme, gerekse
de hapishanelerdeki
olumsuzluklar
boyutuyla
halk kitlelerinde
devrimcilere karþý belli
bir güvensizlik
oluþmuþtu, bir de
karþýlarýnda böyle tipler
görünce, güvensizlik ve
kopukluk daha da
belirginleþmiþtir.
ahlaksýzlýklarýn, halkýmýzýn geleneklerine aykýrý davranýþlarýn,
halktan kopuk yaþamýn meþru
görüldüðü bir tarza dönüþtürülmüþtür. 12 Eylül sonrasý,
gerek çözülme, gerekse de hapishanelerdeki olumsuzluklar
boyutuyla halk kitlelerinde
devrimcilere karþý belli bir güvensizlik oluþmuþtu, bir de
karþýlarýnda böyle tipler
görünce, güvensizlik ve kopukluk daha da belirginleþmiþtir.
Devrimci hareket ise esas
olarak kendi cephesinden bunun tersi bir tablo çizmiþ,
süreçten güven kazanarak
çýkmýþ, 1980’li yýllarýn sonundaki büyük geliþiminde de bunun belirleyici bir rolü olmuþtur.
BOZULMA, MERKEZÝ
SÝYASET HALÝNE
GELÝYOR:
Kaynaklardan bir diðeri 12
Eylül sonrasý dýþarýda yaygýnlaþtýrýlan kültürdür demiþtik.
Bu kültürün köþe taþlarýný bireycilik, ahlaki dejenerasyon ve inançsýzlýk oluþturmaktadýr. 12 Eylül cuntasýnýn
saldýrý programýnýn bir parçasý
olarak uygulanan apolitikleþtirme ve yozlaþtýrma, belli
ölçülerde baþarý kazanmýþ, bu
dönemin ve bu kültürün biçimlendirdiði özellikler, zaman
içinde devrimci saflara da
yansýmýþtýr.
Ancak dediðimiz gibi bu etki
bir “yansýma” düzeyindedir.
Kendini daha çok yeni sempatizan, taraftar kitle düzeyinde ortaya koyan bir etkidir.
Süreç açýsýndan yeni görevler,
yeni sorunlar ortaya çýkarmasýna karþýn, bir hareketi belirleyemez. Asýl sorun, yani
devrimciliðin bozulmasý, çeþitli
hareketlerin bu dejenerasyonu,
ilkesizlikleri, çarpýk anlayýþlarý
merkezi politikalar olarak uygulayýp meþrulaþtýrmasýyla,
teorisini yapmasýyla ortaya
çýkmýþtýr.
Kürt milliyetçiliði ve reformizm, belli ölçülerde de oportünizm, politika ve taktikleriyle, yöntemleriyle bu dejenerasyonun hayat bulduðu asýl zemin ve kendi dýþýna da bu bozulmayý taþýyan en önemli kaynaklardýr.
Kürt milliyetçiliði, pragmatizmiyle, halký bölen teori ve
stratejileriyle, “taktik”leriyle,
49
eylem anlayýþýyla, teori ve politika yapýþ biçimiyle tahrip etmedik hemen hiçbir þey
býrakmamýþtýr. Kavramlar, ilkeler, kurallar alt üst olmuþtur.
Devrimci saflýk, açýklýk, dürüstlük ortadan kaldýrýlmýþ, yerine çýkarlar, benmerkezcilik,
dalaverecilik konulmuþtur.
Reformist hareketler veya
baþka deyiþle “legal çevreler”
ise, “anti-örgüt” propagandasýný siyasi ve pratik varoluþ
koþulu haline getirmiþlerdir.
Disiplin karþýtýdýrlar. “Birey
özgürlüðü”, “örgüt içi demokrasi” vb. gerekçelerle bunun
teorisi yapýlmýþtýr. “Cinsel özgürlük”, “kadýn-erkek eþitliði”
adýna geliþtirdikleri teori ve
pratik sola verdikleri zararýn en
baþýnda gelir.
Bedel ödemekten kaçýþ
teorileþtirilmiþtir.
“Hiçbir þey insan yaþamýndan daha deðerli deðildir”, “biz geceleri evinin
basýlmasý ihtimali olmadan
uyuyabilenlerin partisiyiz”,
“tembellik hakký” gibi onlarca çeþit düþünce, bunlarýn
sürekli söylemi haline gelmiþ,
kendilerini, partilerini, etkileyebildikleri kitle örgütlerini “en
geri nokta”lara çekmiþlerdir.
Ki bu “en geri direniþ noktasý”
bile deðildir. Çünkü oligarþinin
keyfi, hukuksuz saldýrýlarý
karþýsýnda sýradan haklarýný bile
savunmaktan aciz bir durumdadýrlar.
Ýlkesiz, þekilsiz, garip bir
devrimciliktir ortaya çýkan.
Halkýn “nerede o eski devrimciler” deyiþleri duyulur
olmuþtur.
Halk haklýdýr bir yerde.
Çünkü:
Bu tür devrimcilik, adaletsizdir. Halk ve halk düþmanlarý ayrýmýný koymakta adaletsizdir. Siyasi hareketler arasýndaki iliþkilerde adaletsizdir.
Emeðin deðerini bilmekte adaletsizdir. Risk üstlenmekte adaletsizdir.
Bu tür devrimcilik, samimiyetsizdir.
Samimiyetsizlik her düzeyde yansýmasýný bulur. Ýkili
iliþkilerde de, örgütler arasý
iliþkilerde de bu samimiyetsizlik artýk aradaki büyük ve kalýn bir duvar gibidir.
Bu tür devrimcilik abartýcýdýr.
Propagandada kendi örgütünü abartýr. Kiþisel olarak yaptýðý iþleri abartýr. Örgütüne
karþý da ayný þeyi yapar.
Bu tür devrimcilik, halký
Bedel ödemiyor,
ilke-kural hak getire...
Ciddiyet, güvenilirlik
yok, bütün iliþkileri
alavere-dalavere,
abartý üzerine kurulu.
Tabii bu devrimcilik
deðildir. Kitlenin bu
devrimciliðe sempati
duymasý, güvenmesi de
mümkün deðildir.
örgütleme, bilinçlendirme hýrs
ve iddiasýndan uzaklaþmýþtýr. O
büyük misyonunun duygularýný taþýmaz.
Zaten halka karþý da büyük
ölçüde inançsýzlaþmýþtýr.
Artýk bu noktada asalak bir
devrimcilik çýkmýþtýr ortaya.
Hemen hiç bir konuda emek
sarfetmeyen bir devrimciliktir bu. Bilinçlendirmeyen, örgütlemeyen bir devrimci “kendine” devrimcidir.
Bu özellikleri taþýyan bir
devrimci veya bir siyasi hareket, çürümeyi yaþýyordur.
Çürüme çeþitli iç ve dýþ
koþullara baðlý olarak hýzlý ya
da yavaþ seyredebilir, ama bu
sorunun özünü deðiþtirmez.
Devrimci saflarda halka
yabancýlaþma gündeme gelebilmiþtir. Bu devrimciliðin
doðasýna aykýrýdýr, ama
olabilmiþtir.
Bedel ödemiyor, ilke-kural
hak getire... Ciddiyet, güvenilirlik yok, bütün iliþkileri alavere-dalavere, abartý üzerine
kurulu. Tabii bu, devrimcilik
deðildir. Kitlenin bu devrimciliðe sempati duymasý, güvenmesi de mümkün deðildir.
Sosyalist ülkeler nasýl yýkýldý
diye uzun uzun düþünmeye,
tahliller yapmaya gerek yok.
Bu devrimci tipini kaldýrýp
devrimini yapmýþ bir Türkiye’nin baþýna koyun. Onun
artýk orada yönetici olduðunu,
her türlü yetkiyi elinde topladýðýný varsayýn. Alýn size “nomenklatura”! (*) Bugün böy-
50
le bir adaletsizlik yapan o durumda, eline bir iktidar gücü
geçtiðinde neler yapmaz ki?
RÜZGARLARA
KAPILMADIK,
CEPHE SAFLARINDA
DEVRÝMCÝLÝÐÝN
SAFLIÐINI KORUDUK
Devrimcilik arýnacaktýr. Bizim için fazla zor deðildir. Çünkü bu tür devrimcilik tarzý
saflarýmýzda da çok çeþitli etkilerde bulunmuþ olsa bile,
yaygýn deðildir ve bir “anlayýþ”a dönüþmemiþ, kimse
bunlarýn teorisini yapmaya
kalkýþmamýþtýr. Kimse bunlarý
meþrulaþtýrmamýþtýr. Kimse
buna cesaret de edemez.
Bünyemiz buna yeltenecekleri dýþýna atacak kadar saðlamdýr.
Böyle olduðu içindir ki, bu
onyýllar boyunca kahramanlýklar yaratmaya devam ettik.
Destanlar yazdýk. Her biri
gelenekselleþen cüretlerin, fedakarlýklarýn, kahramanlýklarýn, halk sevgisinin altýnda bizim savaþçýlarýmýzýn imzasý
vardý.
Devrimci; bedel ödeyebilen,
ilkeli, samimi, ciddi, sözünde
duran, uzlaþmayan, küçük hesaplarýn deðil büyük ideallerin
insanýdýr.
Devrimcilik ancak bunlarla
onurlu ve güzeldir. Cephe çizgisindeki devrimcilik, bu onurun, bu güzelliðin taþýyýcýsýdýr.
Devrimciliðin
güzelliðini, o
nurluluðunu, görkemini,
coþkusunu yaþamaya ve
yaþatmaya devam ettik.
Olumsuzluðun kitleler
nezdindeki
yansýmalarýný, etkilerini
tümüyle ortadan
kaldýramadýk belki, ama
üzerinde geliþmemizi
sürdüreceðimiz saðlam
bir zemin hep
korundu...
Bu onurun, güzelliðin somut
ifadesi, halký devrimcileþtirmek, kitleleri örgütlemek,
düþmana darbeler vurmaktýr.
Bunlarýn olmadýðý yerde
ruhsuzlaþma vardýr.
Devrimcilikteki bu bozulma,
tüm solda son derece önemli
etkilerde bulunmuþtur, kitleler
nezdinde devrimciliðin güvenilirliðini, meþruiyetini zedelemiþtir ama hiçbir zaman tüm
devrimcileri belirler hale de
gelememiþtir. Buna izin vermedik. Bir yandan bu bozulma geliþirken, biz geleneklerimizle, ilkelerimiz, kurallarýmýz,
ahlakýmýzla bunun karþýsýndaki
anlayýþý temsil ettik.
Devrimciliðin güzelliðini,
onurluluðunu, görkemini,
coþkusunu yaþamaya ve
yaþatmaya devam ettik. Olumsuzluðun kitleler nezdindeki
yansýmalarýný, etkilerini tü-
müyle ortadan kaldýramadýk
belki, ama üzerinde geliþmemizi sürdüreceðimiz saðlam bir
zemin hep korundu.
Asýl kaynaðýný Kürt milliyetçiliðinden alan ve reformizmin, oportünizmin aþama
aþama katýldýðý bu bozulma,
gerçekten de ülkemizde devrimciliði oldukça zor hale
getirmiþtir. Devrimciler halka
giderken, neyi savunduklarýyla deðil, neyi savunmadýklarýný açýklayarak gitme gibi bir
zorunlulukla karþý karþýya
kalmýþlardýr. Oligarþinin propaganda ve demagojileri de
kuþkusuz bu yanlýþlýklar ortamýnda çok daha fazla etkide
bulunmuþtur. Bu ortamýn bizim kitlelerle iliþkilerimizi, örgütsel çalýþmalarýmýzý etkilememesi düþünülemezdi elbette.
Etkilemiþtir. Ama bundan çýkýþ
koþullarýna sahibiz. Çünkü bozulmayý kendi saflarýmýza
taþýmadýk, meþrulaþtýrmadýk.
Daha zor da olsa devrimci
olanda ýsrar ettik.
Böyle bir ortamda bile,
kahramanlýklar yaratmaya,
halka baðlýlýðý ve halk kültürünü temsil etmeye, halkla yeni
baðlar kurmaya devam ettik.
Devrimcilik güzeldi. Bozulmaya karþý mücadelemiz de devrimciliðin bir baþka zorunluluðudur. Sonuç aldýkça bir
düþmaný altetmenin coþkusunu
yaþýyoruz yine.
Çok büyük fedakarlýklarla
karþýlaþtýk. Yalnýz yoldaþlarýmýzýn kuþatýlmýþ üslerindeki
51
veya ölüm oruçlarýndaki can
bedeli fedakarlýk ve kahramanlýklarýndan sözetmiyoruz. Kitleler nezdinde de yaþadýk bunlarý ve yaþamaya devam ediyoruz. Tehlikeye atacaðý çok
þeyleri olmasýna raðmen, bir an
bile bunlarýn hesabýný yapmýyor insanlar.
Aklýnýza gelmeyecek, ondan
istemeyi bile düþünmeyeceðiniz desteklerle çýkýyor
karþýnýza.
Bunu yaratan yaptýðýmýz
iþin soyluluðudur.
Devrimcilik soylu bir iþtir,
sýradanlýðý aþmýþ olmaktýr.
Hayata farklý bakmaktýr.
Herhangi biri daðlara baktýðýnda en fazla oradaki yeþilliði
görür. Biz kurtuluþu görebiliriz orada.
Yoldaki su birikintisi çoðu
için yalnýzca yanýndan dolanýlacak bir þeydir. Biz onda
mevcut düzenin bozukluklarýný
görüp, yeni bir toplum, yeni
kentler, yeni bir düzen projemizi geliþtiririz.
“Babana bile güvenmeyeceksin” diye yaþýyor insanlarýn bir bölümü. Kapitalizm herkes bu güvensizlik ve kuþkuculuk içinde yaþasýn diyor. Biz
yoldaþlarýmýza sýrtýmýzý rahatlýkla dönerek yaþýyoruz. Bu
bile tek baþýna az fark mý, az
þey mi?
Güvensizlik, tatminsizlik,
huzursuzluk, idealsizlik... Bunlarý veriyor kapitalizm insana.
Ekonomik durumu biraz iyi
olsa da bu deðiþmiyor. Paylaþ-
macýlýðý, saflýðý, mütevaziliði,
dürüstlüðü, ahlaklý olmayý zayýflýk veya enayilik sayýyor.
Devrimcilik ise paylaþmanýn,
ortaklýðýn, birlikteliðin en yalýnýný ve en görkemlisini sunuyor.
Devrimcilik büyük ideallere, düþlere sahip olmaktýr.
Ama boþ düþler peþinde deðildir devrimci. Onun düþleri,
gücünü tarihten alýr. Halklarýn
sýnýrsýz yaratýcýlýðýndan alýr.
Yaratmanýn, deðiþtirmenin,
dönüþtürmenin gücüdür devrimci olmak. “Sýradan”lýktan
bu yanýyla da çok farklýdýr. O
çaresizliði kabul etmez. O zavallýlýðý kabul etmez. Boyun
eðmeyi kabul etmez. Yani insaný insanlýktan çýkaran, veya
yaþadýðýna piþman eden þeyleri
altetmenin pratiðidir.
Bütün yönleriyle ele
aldýðýmýzda
devrimciliðin kolay bir
þey olmadýðý da
ortadadýr. Kimse bunu
iddia etmiyor. Ama bir
yanýyla devrimcilik
zorluklarý ve sýkýntýlarý
içinde güzeldir.
Zorluklarý aþmak,
sorunlarý çözmek ve
attýðýmýz her adýmda
halkýn kurtuluþunun,
devrimin daha da
yakýnlaþtýðýný bilmek,
devrimciliðin coþkusudur.
Meydan okumaktýr devrimcilik. Yüzlerce yýllýk düzene, halklarýn geliþmesini engelleyen yüzlerce, binlerce yýllýk
zincirlere meydan okumaktýr.
Adaletin savaþçýsý olmaktýr.
Özgürlüðün korkusuz
savaþçýsý olmaktýr. Onurun
bayraðýný taþýmaktýr.
Ama insan, devrimcilikte,
deðiþtirmeden daha önce
deðiþmenin güzelliðini yaþar.
Bir insanýn geliþmesi denilen
þey, en somut ve çarpýcý karþýlýðýný devrimcilikte bulur.
Kuþku yok ki, ben devrimciyim demekle bütün bunlar bir
anda olmuyor veya yaþanmýyor. Yetkinleþtikçe, kalýcýlaþtýkça, savaþtýkça, örgütledikçe güzelleþiyor devrimcilik.
Bütün yönleriyle ele aldýðýmýzda devrimciliðin kolay bir
þey olmadýðý da ortadadýr.
Kimse bunu iddia etmiyor.
Ama bir yanýyla devrimcilik
zorluklarý ve sýkýntýlarý içinde
güzeldir. Zorluklarý aþmak,
sorunlarý çözmek ve attýðýmýz
her adýmda halkýn kurtuluþunun, devrimin daha da
yakýnlaþtýðýný bilmek, devrimciliðin coþkusudur.
Devrimciliðin güzelliðini
duydukça, devrimin anlamýný
beynimizde ve yüreðimizde
tüm görkemiyle duydukça,
yaþanan veya yaþanmasý muhtemel her türlü zorluk gözümüzde küçülür.
(*) SSCB’de ayrýcalýklý parti
bürokrasisine verilen ad.
52
DOSTLUK VE ELEÞTÝRÝ
Ýdeolojik mücadeleye her
dönem önem veren bir geleneðe sahibiz. Çünkü bu ekonomik, demokratik ve siyasal
mücadeleyle birlikte temel
mücadele cephelerinden biridir. Ýktidarý hedefleyen bir
siyasi hareket, bu cephelerden
herhangi birini ihmal etmez.
Ýdeolojik mücadele de kendi içinde çeþitli mevzilere ayrýlýr. Burjuvaziye karþý yürütülen ideolojik mücadele, sol
içindeki çok çeþitli sapmalara
karþý yürütülen ideolojik mücadele, örgütün ve halk örgütlülüklerinin içinde yürütülen
ideolojik mücadele, baþlýca
mevzilerdir. Bu mücadelenin
hangi mevzilerde yoðunlaþacaðý, hangi araçlarla, hangi biçimlerde yürütüleceði elbette
dönemlere, koþullara göre
deðiþir.
Oportünizme, reformizme
veya kendini çok çeþitli biçimlerde ortaya koyan sapmalara
karþý ideolojik mücadele de ertelenemezdir. Mahir’in dediði
gibi “oportünizmin panzehirinin ideolojik mücadele” olduðuna inanýrýz. Bu yüzden de
ideolojik mücadele adýna, soyut teori yapmak, eleþtiriyormuþ gibi yapýp zülfü yare dokunmaktan kaçýnmak, birlik
adýna ideolojik mücadeleden,
eleþtiriden vazgeçmek bizim
tutumumuz olmamýþtýr hiçbir
zaman.
Ýdeolojik mücadele görünümü altýnda kendi gerçeðini gizlemek de bizim tutumumuz olamaz. Ýdeolojik mücadele bir “mat” etme aracý deðil,
halký ve kendi kadrolarýný bilinçlendirme, dost güçlere yönelik bir uyarý, doðru çizgiye
çekme aracýdýr.
THKP-C’nin oluþum sürecinden baþlayarak bugüne kadar bu anlayýþýmýz çerçevesinde ideolojik mücadele sürdürdük. Bu konuda da açýk ve somut bir tarzýn sahibiyiz. Solun
bundan çok hoþnut olduðu söylenemez elbette. Eleþtirinin
kendisini tartýþmak yerine çoðu kez “kaba”, “birlik anlayýþýna uygun deðil” gibi gerekçelerle eleþtiri savuþturulmaya
çalýþýlmýþ, asýl olarak da eleþtiri
tarzýmýzdaki somutluk, açýklýk
hoþlarýna gitmemiþtir.
Son dönemde de özellikle
Kürt milliyetçiliðine yönelik
eleþtirilerimiz “eleþtiri” konusu yapýlmaktadýr. Gerekçe
olarak “zamaný deðil” denilmektedir. Kimisi daha ileri
gidip bunu “fýrsatçýlýk” olarak deðerlendirmektedir.
ÝLGÝNÇ BÝR DURUM
VARDIR; KENDÝSÝNE YÖNELÝK ELEÞTÝRÝLERE
BÝR ÞEY DEMEYENLER,
PKK’YA ELEÞTÝRÝ YÖNELTÝLMESÝNE KARÞI
ÇIKMAKTADIRLAR.
Kuþkusuz ki siyasi hareketler için çok özel dönemler,
koþullar olabilir. Mesela hareketimizin darbe ihanetiyle
karþý karþýya kaldýðý dönem
böylesi bir dönemdir. Bugün
“yeri zamaný deðil” diye
PKK’nýn, Ýmralý’daki savunmalarýn eleþtirilmesine
karþý çýkanlar, o zaman hiç
de böyle bir hassasiyet içinde
deðillerdi. Tersine, býrakýn
eleþtiride bu özel durumu
gözetmeyi, yazýlarýyla, pratik tavýrlarýyla kuþatmayý
tamamlayan bir halka durumundaydýlar.
Doðal ki, dün dostluk temelinde davranmak bir yana,
bölünüp parçalanmamýz için
ellerinden gelen herþeyi yapanlar, bugün “zamaný deðil” derken samimi deðil hesaplýlardýr.
Ama bu bir yana herþeyin inkar edildiði, devrimin, devrimciliðin meþruiyetinin tartýþýldýðý, oligarþinin bu zeminde ideolojik saldýrýya geçtiði bir zamanda ideolojik mücadele yapýlmayacaksa, ne zaman yapýlacak?
Bu konuda son derece çarpýk anlayýþlar geliþmiþtir.
Bunu da Kürt milliyetçiliðinin
sola “kazandýrdýðý” bir özellik sayabiliriz. Öyle bir tarz
oluþmuþtur ki, ittifakla ideolojik mücadele, dostlukla
53
eleþtiri bir arada olmazmýþ
gibi bir mantýk çýkmýþtýr ortaya. Bu tarzýn özünde yatan,
pragmatizmdir, ilkesiz birlikteliklerdir. Tavýr, açýkça da
idare-i maslahatçý bir tavýrdýr; sen benim yanlýþýmý
görme, ben de senin yanlýþýný görmeyeyim tavrýdýr.
Bu tür dostluk ve ittifaklar
bize göre deðildir. Yanlýþa
göz yummak zorunda kalacaðýmýz bir iliþki biçiminde
mutlaka devrimin aleyhinde
olan bir þey vardýr.
Pragmatizmin çizgileþmesiyle, Ortadoðu politikacýlýðýnýn yerleþmesiyle kim
dost, kim düþman ayýrmak
oldukça zorlaþmýþtýr. Tekellerin “desteðine” büyük deðerler biçme, genelkurmayý
soldan daha yakýn görme gibi
dost-düþman kavramlarýný
alt üst eden yaklaþýmlara tanýk olduk. Halk güçleri içinde, dost güçler içinde görülen, en azýndan öyle görüldüðü söylenen hareketlerin,
çok rahatlýkla özel savaþýn
aleti olmakla suçlanabildiðini
gördük. Subjektif hesaplarla
çok kolay bir araya gelindiðini, ve tabii ayný kolaylýkla da bu birlikteliklerin daðýldýðýný gördük.
Dostun düþmanýn böylesine birbirine karýþmasýnýn
temelinde devrim ve devrimcilikten uzaklaþma vardýr.
Ýttifaklara, dostluklara devrimci bir bakýþ açýsýyla bakýlmadýðýnda, iliþkilerin þu
veya bu biçimde yýpranmasý,
karþýlýklý güvensizliðin geliþmesi, geleneklerin tahribi de
kaçýnýlmazdýr. Bu tür iliþkiler,
mücadelenin geliþimine, iliþkilere, temel devrimci ilke ve
kurallara büyük zararlar vermektedir. Bunu herkes görmek
durumundadýr.
Bunlarý sürekli gündemde
tutmaya, eleþtiri ve uyarý görevimizi yerine getirmeye
çalýþtýk. “Bize ne” de diyebilirdik pekala. “Ýyi iliþkiler”
adýna, bunlarý görmezden gelebilirdik. Ama bundan devrim
kazançlý çýkmazdý. Kýsa vadeli “iyi iliþkiler” uðruna, halk
güçlerinin gerçek cephesinin
inþasýndan bir tuðla çalmýþ
olurduk. Çünkü bu tarzýn, iliþkileri uzun vadede iyiye götürdüðü görülmemiþtir.
KAYGIMIZ HALKIN,
DEVRÝMÝN ÇIKARLARIDIR. Esnek olduðumuz yerde de, en sert biçimde eleþtirdiðimiz noktada da ölçümüz
bu olmuþ, bunun gerektirdiðini yapmaya çalýþmýþýzdýr.
Siyasi hareketleri günübirlik, kah devrimci, kah karþý
devrimci ilan etmek bizim
iþimiz deðildir. Yaptýðýmýz her
tanýmý, söylediðimiz her sözü
ölçüp biçerek söylemiþ,
sorumluluðunu taþýmýþýzdýr.
Dostumuza dost, düþmanýmýza düþmanýzdýr.
Ne dostumuzun hatalarýndan dolayý dostluðumuzu sileriz, ne de düþmanýmýzýn oyunlarý, manevralarý karþýsýnda
düþmanlýðýmýzý unuturuz.
PKK somutunda da böyle-
Herþeyin inkar
edildiði, devrimin,
devrimciliðin
meþruiyetinin
tartýþýldýðý, oligarþinin
bu zeminde ideolojik
saldýrýya geçtiði bir
zamanda ideolojik
mücadele
yapýlmayacaksa, ne
zaman yapýlacak?
dir bu. Daha 1978-79’larda
hemen tüm solun “Apocular”
diyerek saldýrdýðý, pek çok
siyasetin onlarý karþý-devrimci ilan ettiði, “Doðu’nun
MHP’si” diye nitelediði
koþullarda; PKK’yý oligarþiye, reformistlere karþý savunan biz olduk.
1979 Eylül’ünde çýkan DevGenç’in kapaðýnda “Faþizmin Terörü ve ‘Bölücülük’ Yaygaralarý, Kürt ve
Türk Halklarýnýn Ortak
Mücadelesini Engelleyemez” diye yazarken, hemen
onun altýnda þu belirtiliyordu:
“Bugün Apo’cular üzerinde yapýlan ihbar ve provokasyon çizgisine karþý, devrimciler
ilgisiz kalamazlar... Apo’cular
en geniþ anlamda Kürt milliyetçiliði temelinde oligarþiye
tavýr alan Kürt yurtseverleridir. Mücadele anlayýþlarýnýn
Kürdistan halkýný kurtuluþa
götürmesi mümkün deðildir.
Bu böyledir diye onlarý karþý devrime ihbar etmek devrimcilerin görevi olamaz... Ay-
54
dýnlýk’ýn ajan muhbir tavrýna
karþý tüm Türkiye solundaki
guruplar dersler çýkartmalýdýr.”
Ama PKK, yýllar sonra, o
gün kendisine karþý ajan,
muhbir faaliyetinin baþýný
çeken Aydýnlýk’çýlarý dost
olarak görüp, karþý-devrimci Aydýnlýk çetesinin baþý Perinçek, tören kýtalarýyla
karþýlarken, öbür taraftan da
devrimci harekete saldýrýyordu. Bunlarý da yaþadýk. Ama
bunlar bizim dostluk, ittifak
çizgimizi, eleþtiri-özeleþtiri
anlayýþýmýzý, tarzýmýzý deðiþtirmedi yine de. Biz doðru
bildiðimizi, çoðu kez karþýlýðýný görmesek de yapmaya devam ettik. 1978’de
olduðu gibi 1984 sonrasýnda
da, 1990’larda da aynýdýr.
Pratik, siyasi desteðimizi sunduk, aðýr kayýplarla yüzyüzeyken silahlý eylemler örgütledik; ama sahiplenirken,
eleþtirimizi de sakýnmadýk.
DOSTLUK ADINA ÞAKÞAKÇILIK BEKLEYENLER, BÝZDEN BÖYLE BÝR
ÞEYÝ BULAMAYACAKLARDIR. AMA HERKES,
EN GÜÇ DÖNEMLERÝNDE YANLARINDA OLACAÐIMIZDAN DA EMÝN
OLMALIDIR.
Bugün bizi “zamansýz”
veya “sert” eleþtiri yapmakla “eleþtirenler”, PKK adýna
avukatlýk yapanlar, bugünkü
durumu tahlil etmekten, gerçek durumu görmekten uzaktýrlar. PKK’ya yaslanmak,
BDGP içinde sürüklenmek,
onlarýn gerçekleri görmesinin
önündeki engeldir. Ýdeolojik
mücadele açýsýndan durum
son derece açýktýr; eðer siz
devrimi savunuyorsanýz ve
birileri devrimi tasfiye etmek,
silahlý savaþý mahkum etmek
noktasýna gelmiþse, sizin
savaþtýðýnýz güçlere el
uzatmýþ, ona iþbirliði teklif
ediyor, onu güçlendirmekten
sözediyorsa, ve siz orada zamansýz, yersiz gibi gerekçelerle susuyorsanýz, objektif olarak bu tasfiyeciliðe güç
veriyorsunuz demektir.
Böyle bir görev “nazik dönem” gibi gerekçelerle
geçiþtirilemez. “Nazik dönem”in özgün görevlerini ayrýca yerine getirebilirsiniz, bu
konuda gerekli siyasi tavrý
alýrsýnýz, buna bir engel yoktur. Öcalan’ýn oligarþi tarafýndan tutsak edilmesine,
tecrit statüsünde tutulmasýna
karþý çýkmak gerekir. Ancak
en baþta karþý çýkmasý gerekenlerin, bizzat Öcalan’ýn
ve PKK’nýn karþý çýkýþýnýn
olmadýðý yerde, sizin yapabileceðiniz de sýnýrlýdýr. Bu
da “nazik dönem görevleri”
meselesinin bir diðer yanýdýr. Kimse Öcalan’ýn ve
PKK’nýn bu tavrý sürdüðü
müddetçe bu çerçevenin
dýþýna çýkamaz. Siz oligarþinin yargýlamaya hakký olmadýðýný, DGM’lerdeki hukuksuzluðu eleþtirirken,
Öcalan devlete, yargýya çok
iyi davrandýklarý, çok örnek
bir þekilde yargýladýklarý
için saygý ve þükranlarýný
sunmaktadýr.
Kimse kendini aldatmasýn.
Böyle bir durumda “destek”leyenlerin neyi destekleyeceði de belirsizleþmiþtir zaten.
Zamaný deðildir diyenler,
dayanýþmayý yükseltmek gerek
diyenler, farklý ne yapýyorlar
acaba? Hiçbir þey! Yapacaklarý bir þey de yoktur. En fazla
PKK’lýlarýn bazý gösterilerinde pankart açabilirler. Bunun
ötesinde, kimse desteði, dayanýþmayý; Öcalan’ýn Ýmralý
kürsüsünde savunduðu görüþlere destek, o görüþlerle dayanýþma olarak sunamaz, bunu
isteyemez.
Herkes, gerek Ýmralý’da,
gerekse de PKK tarafýndan
söylenenler, yapýlanlar karþýsýnda, bu tür zaman zemin
gerekçelerine sarýlmadan, eveleyip gevelemeden, ne malýna
ne mýhýna demeden açýkça
düþüncelerini söylemelidir.
Ýdeolojik mücadele budur.
Dostluk da budur. Kürt milliyetçiliðinin daha geri, daha
olumsuz bir noktaya savrulmasýný istemeyen herkes, bu
eleþtirileri yapmak durumundadýr. Yanlýþlar açýkça
ortaya konmuyorsa, orada devrimin, halklarýmýzýn çýkarlarý
dýþýnda bir takým hesaplar, kaygýlar var demektir.
Yöntem farklýlýklarý, üslup farklýlýklarý olacaktýr,
olaylara farklý bakmamýz da
doðaldýr, ama önemli olan
ideolojik mücadelede ilkeli,
55
tutarlý olmaktýr. Ýdeolojik
mücadele karþýlýklý bir saygý içinde yürümek zorundadýr. Bununla birlikte saygý,
eleþtirilerin yumuþatýlmasý,
yuvarlanmasý deðildir. Görüþleriniz, eleþtirileriniz
karþýnýzdakinin hoþuna gitmeyebilir. Bunu asla amaçlamasanýz da, karþý tarafýn
eleþtiri, ideolojik mücadele
olayýna bakýþýndaki çarpýklýk nedeniyle iliþkileriniz de
bozulabilir. Ama doðruluðunuza, haklýlýðýnýza inanýyorsanýz, söylemek zorundasýnýz. Dostluk da, ilkeli,
tutarlý olmak da bunu gerektirir.
Ýlkeli, kurallý davranmanýn da bir bedeli var. Biz bu
bedeli çoðu zaman yalnýz kalarak ödedik. Karþýmýzda
“cephe”ler oluþtu. Biz çizgimizi sürdürdük. Çok rahatlýkla söyleyebiliriz ki, hemen
pek çok siyaset, pragmatizm
kulvarýna girip iliþkilerden
siyaset tarzýna kadar burjuva
kültürden etkilenirken, biz bu
etkilenmenin en uzaðýndaydýk. Bu, ilkeli ve kararlý tutumumuz sayesindedir.
Birlik ve ittifaklar konusunda kadrolardan taraftarlara kadar devrimci bir bakýþ açýsýný
esas alan bir bilinç oluþturduk.
Kimi niye eleþtirdiðimiz, niye
desteklediðimiz, nasýl sahiplendiðimiz bilinir ve anlaþýlýr.
Öcalan’ýn tutsaklýðýnýn daha
baþýnda asýl þiar olarak “oligarþinin halklarý, devrimcileri, yurtseverleri yargýlaya-
mayacaðý” þiarýný öne çýkardýk. Pratik olarak da tecrit statüsüne karþý çýkýlmasý için can
bedeli sürdürülecek bir direniþi
önerdiðimiz biliniyor. Bu statü parçalansaydý, bugün yaþananlarýn en azýndan belli bir
düzeyde engellenebileceði de
ihtimal dahilindedir. Bizim anladýðýmýz dostluk budur iþte.
Bu süreçte en azýndan çeþitli
geliþmelerin netleþmesini bekleyen bir tutarlýlýk içinde
davranmýþ, örneðin iþkence,
ilaç gibi konularda geliþtirilen
spekülasyonlara iliþkin görüþlerimizi saklý tutmuþuzdur.
Ama Ýmralý’da siyasal anlamda hiçbir biçimde onaylanamayacak bir çizgi ortaya çýktýðýnda, dýþarýda PKK bu çizgiye
katýlmakla kalmayýp, süreç
Mavi Çarþý’lar yönünde
geliþme eðilimine girdiði noktada, artýk susmak hiçbir gerekçeyle haklý olamazdý. Bu
noktada ideolojik mücadelemiz olmasý gerektiði gibi bu
mevzide yoðunlaþmýþtýr.
DOSTLUK, SÝYASÝ HAREKETLER ARASINDA
DAYANIÞMA KONUSUNDA MAHÝRLERDEN GÜÇLÜ BÝR GELENEK DEVRALDIK. Bu geleneði yeni
örnekler yaratýp geliþtirdik.
Bu gelenek içinde sahte dostluk gösterilerine, basit manevralara yer yoktur. Faydacýlýk yoktur. Temel ölçülerimiz dýþýnda küçük hesaplar,
kullanma kaygýlarý yoktur. Fýrsatçýlýk hiç yoktur. “Fýrsatlar”
peþinde olsak, Türkiye solun-
Ýdeolojik mücadele
budur. Dostluk da
budur. Kürt
milliyetçiliðinin daha
geri, daha olumsuz bir
noktaya savrulmasýný
istemeyen herkes, bu
eleþtirileri yapmak
durumundadýr.
da bunlardan bolca bulunacaðýna þüphe yoktur. Bu konuda son derece ilkeli olmamýza
karþýn, bize veya birbirlerine,
baþkalarýna karþý çoðu kez fýrsatçý yaklaþýlmýþtýr.
Dostlukta ve eleþtiride
açýk bir pratiðimizin olduðunu sanýyoruz.
Yanlýþlarý eleþtirmeye devam edeceðiz. Hele ki devrimcilik adýna burjuva teorilerin,
devrimci iliþkiler adýna burjuva iliþkilerin olduðu yerde
eleþtiri görevimizi asla ihmal
edemeyiz. Çünkü bunlara tanýk olup susmak, klasik deyiþte
olduðu gibi, onaylamaktýr.
HAYIR, BUNLARI ONAYLAMADIK VE ONAYLAMAYIZ.
Yýllardýr dile getiriyoruz.
Gerçek dostlarýnýn yaðcýlar,
dalkavuklar olduðunu sananlar yanýlgý içindedir. Bu tarz
iliþkiler ne kendilerine, ne de
devrime hiçbir þey kazandýrmaz. Bunlarýn mücadelenin,
devrimin çýkarlarýyla ilgisi
yoktur, yalnýz günlük hesaplar vardýr.
56
TÜRKÝYE DEVRÝMÝNÝN
STRA TEJÝSÝ
VE KÜRT MÝLLÝYE TÇÝLÝÐÝNÝN
STRATEJÝSÝZLÝÐÝ
Türkiye solunun 80 öncesi
temel tartýþma konularýndan
biri “devrim stratejisi”dir.
Tartýþma, asýl olarak “Halk
Savaþý” mý “Sovyetik Ayaklanma” mý çerçevesinde
yoðunlaþmýþtý. Elbette Halk
Savaþý’nýn da Sovyetik Ayaklanmanýn da farklý yorumlarý
vardý. Bu tartýþmada en özgün
yaklaþýmlardan biri de KSD’ninkiydi. KSD kabaca, bir
stratejiye sahip olunmamasýnýn teorisini yapýyor, bunun
önceden belirlenemeyeceðini
söylüyordu.
1980-1990’lý yýllarda solun
çok büyük bir bölümünün bu
açýdan KSD’lileþtiðini söyleyebiliriz. Ortada savunulan,
kararlýlýkla uygulanan hemen
hiçbir strateji kalmamýþ, stratejiler fiilen, pratik olarak rafa
kaldýrýlmýþtýr. Günübirlik politik tercihler esas alýnmýþtýr.
Bakmýþsýnýz, yýllarýn “iþçici”
siyasetleri gecekondulara yönelmiþ, ayaklanmacýlar silahlý
mücadeleye, “gerilla”ya soyunmuþ... Veya yýllarýn halk
savaþý, silahlý propaganda savunucularý geçen onyýllara raðmen emperyalizme ve oligarþiye karþý tek bir kurþun sýkmamýþ, legalitede týkýlýp kalmýþ... Kürt milliyetçiliðinin
pragmatik, günübirlik politika
tarzý, buna denk düþen strateji
ve taktik anlayýþý, solun gözünde de stratejinin önemini azaltýyor, taktiklerin “önemini”
olaðanüstü artýrýyordu. PKK
böyle yapýp “baþarýlý” olduðuna göre, doðru tarz da buydu,
demek ki herþey taktiklerdeydi!
Bu düþünüþ tarzýnýn yanlýþlýðý ve bu tarzýn “geçici” sonuçlarý karþýsýnda kendi stratejilerinden þüpheye düþenlerin
yanýldýklarý bugün artýk
görülmüþtür. Ama elbette bunun görülmesi için bu deneyin
sonucunu beklemek gerekmiyordu. Çünkü herkes bilirdi ki,
stratejisizlik el yordamýyla
ilerlemeye çalýþmaktýr; her an
yoldan sapma tehlikesiyle
yaþamaktýr. Açýkladýklarý stratejik hedefte net olmayanlar,
devrim, sosyalizm kararlýlýðýný
taþýmayanlar, heran “farklý
seçenekleri” de el altýnda bulundurmak istediklerinden,
stratejik çizgide de bilinçli olarak belirsizliðin savunucusudurlar. Geçtiðimiz günlerde
YCK adýna yapýlan bir açýklama bu anlayýþýn nasýl bir ideolojik-politik çarpýklýða yolaçtýðýný göstermesi açýsýndan ilginçtir. Açýklamada þöyle denilmektedir., “intikam ruhu
ile fedaileþelim. ... Ne pahasýna olursa olsun amacýmýz barýþtýr.”
PKK literatüründe (6.
Kongre kararlarýnda) fedai
savaþý, gerilla savaþýnýn bir
biçimi, halk savaþýnýn bir parçasý olarak ortaya konulmaktadýr; ortada bir strateji vardýr:
Halk Savaþý. Ama “stratejik
hedef”in bu stratejik çizgiyle
57
ilgisi yoktur. Hedef, halkýn iktidarý deðil, ne olduðu belirsiz
bir “barýþ”týr.
Strateji, net bir hedefe sahip
olmak ve bu hedefe nasýl bir
yoldan ulaþýlacaðý konusunda
netleþmiþ olmaktýr. Türkiye
solunun iktidar perspektifi kazanmasýyla strateji konusunu
gündeme almasý ayný döneme
denk düþer.
1960’lý yýllara kadar Türkiye solundaki hemen tek örgütlü
güç durumunda olan TKP,
gerçekte hemen hiç bir dönem
açýk bir stratejiye sahip olmamýþtýr. Legalleþmeye endeksli,
düzenle uzlaþma halindeki taktikler, onun tüm siyasal
yaþamýný belirlemiþtir. Görünürde (veya teoride) hedefinde “sosyalist devrim” vardýr;
bu devrimi gerçekleþtirmek için
de sovyetik bir ayaklanmayý
öngörür; ancak örgütlenmesinde, mücadelesinde, politikalarýnda, pratiðinde böyle bir
ayaklanmanýn hazýrlýðý da
görülmez. Oysa stratejiye
sahip olmak, bir ýsrara sahip
olmak, o strateji doðrultusunda düþmanýn tüm engellemelerine raðmen, durmaksýzýn,
býkmaksýzýn adýmlar atmaktýr.
TKP’nin siyasal yaþamýnda
hemen hiç bir konuda bu ýsrara rastlanmaz. Aslýnda stratejik, taktik herþey “141-142’ye
Hayýr” çerçevesinde legalleþmeye çalýþmaktan ibarettir.
Stratejik hedef, bu hedefe
ulaþmak için izlenmesi gereken
askeri strateji kavramlarýnýn
tartýþýlmaya baþlanmasý, Türkiye solunun 50 yýllýk revizyonist gelenekten kopuþunu
oluþturan halkalardan biridir.
Bu kopuþta THKP-C bütünlüklü bir stratejik görüþe
ulaþmýþtýr.
TKP/ML’nin benimsediði
strateji, gerek siyasal hedef
açýsýndan, gerekse de askeri
açýdan daha çok Çin’in tekrarý
mahiyetindedir. THKO ise,
askeri bakýþ açýsýnýn hakim olduðu fokocu bir çizgiyi benimsemiþtir.
Stratejisizlik el
yordamýyla ilerlemeye
çalýþmaktýr; her an
yoldan sapma
tehlikesiyle yaþamaktýr.
Açýkladýklarý stratejik
hedefte net
olmayanlar, devrim,
sosyalizm kararlýlýðýný
taþýmayanlar, heran
“farklý seçenekleri” de
el altýnda bulundurmak
istediklerinden,
stratejik çizgide de
bilinçli olarak
belirsizliðin
savunucusudurlar.
THKP-C, THKO ve TKPML bu stratejileri doðrultusunda Türkiye’de silahlý mücadeleyi de ilk baþlatanlardýr. Bu
mücadele o günün koþullarýnda
son derece önemli siyasal sonuçlar yaratmýþtýr. Türkiye
devriminin yolu çizilmiþ, önü
açýlmýþtýr. 74’lerden sonra
geliþen mücadele ve örgütlenme, asýl olarak bu dönemin
ürünüdür. Silahlý mücadelenin
yürütülüþüne, hedeflerine
iliþkin pek çok ilke ve gelenek
de bu dönemin ve pratiðin ürünüdür. Kürt milliyetçiliðinin
kendinden öncekini ve kendi
dýþýndakini yok sayan benmerkezciliðine karþýn, silahlý mücadeleyi, gerillayý baþlatan
Türkiye Solu’ndan baþkasý
deðildir. Üstelik bu pratik içinde son derece görkemli gelenekler yaratýlmýþtýr. Bu gelenekler, Kürt milliyetçiliðinin
geliþtireceði silahlý mücadele
pratiðinde gün gün eritilecek,
dejenere edilecektir.
TÜRKÝYE
GERÇEÐÝNDE
STRATEJÝK HEDEF
THKP-C stratejik hedefini
þu kýsa formülasyonla ifade
eder: “Stratejik hedefimiz
anti-emperyalist, antioligarþik devrimdir.”
Bu stratejik hedef tanýmý
ülkemizin sosyo-ekonomik
yapýsýnýn tahlilinin sonucudur.
“Ülkemizde belirleyici olan
süreç feodal süreç deðil, 'kapitalist' süreçtir. Ancak kapitalizm, ABD, Japonya ve
Avrupa’daki gibi kendi iç dinamiði ile geliþen kapitalizm
deðil, emperyalizme baðýmlý ve bunun uzantýsý olarak
58
ortaya çýkmýþ ve þekillenmiþtir. Bu nedenle de, emperyalizmin bunalýmý diðer
yeni sömürge ülkelerde olduðu gibi, ülkemizde de hat
safhada hissedilmektedir.
Ülkemizde emperyalizmin esas müttefiki yerli egemen sýnýf, baþtan beri emperyalizmle bütünleþmiþ
olan iþbirlikçi tekelci burjuvazidir. Tekelci burjuvazi siyasi, ekonomik ve ideolojik
olarak sömürü düzenini sürdürebilmek ve yönetebilmek
için kapitalizm öncesi unsurlarla (toprak aðasý, tefecitüccarlar) iþbirliðine ihtiyaç
duymaktadýr.” (DHKP Programý)
Bu tablonun özeti þudur:
“Üretici güçlerin geliþmesini
engelleyen sosyal ve siyasal
güçler, emperyalizm ve
oligarþidir.”
Devrimimizin anti-emperyalist, anti-oligarþik karakteri
bunun sonucudur.
Bunun için, stratejik hedefte ýsrar, kapitalist düzeni, emperyalist demokrasiyi hiç bir
biçimde kabul etmemektir.
Stratejik hedefte ýsrar, emperyalizm ve oligarþiyle uzlaþmamaktýr.
Bunlar, taktikler, büyük politikalar adýna, asla vazgeçilmeyecek ilkelerdir.
Bu ilkelerin çiðnendiði yerde, artýk mevcut düzeni yerle
bir edecek bir stratejiden uzaklaþýlmýþ demektir. Hiç bir laf
kalabalýðý bu uzaklaþmayý giz-
leyemez.
Bu stratejik hedefe nasýl
ulaþýlacaðý, yani emperyalizmin nasýl kovulup, oligarþik
iktidarýn nasýl devrileceði ise,
savaþýn yürütülüþ biçimi açýsýndan bir stratejiye sahip olmayý
gerektirir.
THKP-C bu stratejiyi
“Politikleþmiþ Askeri Savaþ
Bir stratejiye sahip
olduðu iddiasýnda
bulunana sorulacak iki
temel soru vardýr:
Bir, kime karþý
savaþýyorsunuz, iki,
nasýl bir iktidarý
hedefliyorsunuz? Bu
cevaplar, sözkonusu
politikalarýn devrimci
mi, düzen içi mi
olduðunu da belirler.
Stratejisi” (PASS) olarak
tanýmlamýþtýr: “Silahlý propagandayý temel, öteki politik
ekonomik ve demokratik
mücadele biçimlerini, bu
temel mücadele biçimine
tabi olarak ele alan devrimci stratejiye, politikleþmiþ
askeri savaþ stratejisi denir.”
DHKP-C programýnda
“Kurtuluþun Yolu” bu strateji
temelinde tanýmlanmýþtýr:
“Emperyalizm, ekonomik-politik olarak her alanda ülkeye hakim olup, iþbirlikçi iktidarý yönetip denetlemektedir.
Emperyalizme baðýmlý,
faþizmle yönetilen ülkemizde seçimle iktidarýn niteliðini
deðiþtirmek mümkün deðildir.
Bu nedenle Partimiz, emperyalizm ve oligarþinin denetim ve yönetimindeki faþist iktidarýn ancak halkýn
silahlý savaþýyla yýkýlacaðýna
inanýr.
(...)
Halk savaþýnýn temel biçimi silahlý mücadele olmasýna raðmen, mücadelenin tek
biçimi deðildir. Halk savaþý
ülkemiz koþullarýnda POLÝTÝKLEÞMÝÞ ASKERÝ
SAVAÞ STRATEJÝSÝ’ni esas
alýr. Bu strateji, þehirde ve
kýrda gerilla savaþýný temel
alýr. Gerilla savaþý yanýnda
halk kitlelerinin günlük,
kýsa vadeli hak ve özgürlüklerini, çýkarlarýný savunur. Bunlar için mücadele eder. Devrimi yozlaþtýrýp
yolundan saptýrmak isteyen
her türlü sapma düþüncelere
karþý ideolojik mücadele
verir. Halkýn günlük, ekonomik-demokratik mücadelesine öncülük ederken, bu
mücadele ile nihai kurtuluþun saðlanamayacaðýnýn
propagandasýný yapýp iktidar hedefini gösterir. Ancak,
silahlý mücadele dýþýndaki
tüm mücadele þekillerini
silahlý halk savaþýný güçlendirici ve ona baðlý olarak ele
alýr.”
Strateji, bu hedeflere ula-
59
þýldýðýnda kurulacak iktidarýn
niteliðinin tanýmlanmasýyla
tamamlanýr:
“Halk savaþýnýn hedefi,
emperyalizm ve oligarþinin
ekonomik, siyasal yönetimini ve faþist devleti yýkýp, yerine Devrimci Halk Ýktidarý’ný kurmaktýr.
Devrimci Halk Ýktidarý,
emperyalizm ve oligarþi
dýþýnda kalan tüm halk sýnýf ve tabakalarýnýn devrimci iktidarýdýr.”
Çoðu kez karmakarýþýk edilen strateji sorununun özeti
budur.
Farklý siyasi hareketler, elbette bu stratejiyi farklý da tanýmlayabilirler. Ama strateji
dediðimiz þey, eninde sonunda böyle bir netliktir. Çok daha
özetleyerek söylersek, stratejimiz, oligarþik iktidarý, politikleþmiþ askeri savaþ stratejisiyle yýkýp yerine devrimci halk
iktidarýný kurmaktýr. Bir stratejiye sahip olduðu iddiasýnda
bulunana sorulacak iki temel
soru vardýr: Bir, kime karþý
savaþýyorsunuz, iki, nasýl bir
iktidarý hedefliyorsunuz? Bu
cevaplar, sözkonusu politikalarýn devrimci mi, düzen içi
mi olduðunu da belirler. Kime
karþý savaþtýðý ve nasýl bir iktidar kurmak istediði konusunda netliðe sahip olmayanlar,
veya teorik olarak bunu söyleyip, pratikte kime karþý
savaþtýðý, nasýl bir iktidar istediði belirsiz olanlar, bir stratejiye de sahip deðillerdir. Sahip
olduklarý bir strateji varsa eðer,
bu ancak kaðýt üzerindeki bir
stratejidir.
Kürt milliyetçiliði, gerilla
savaþý temelindeki farklý
görünümüne raðmen, bu tür
bir stratejisizliðin tipik bir ör-
Savaþýn ulusal niteliði
baðýmsýzlýk hedefinde,
bu da
anti-emperyalizmde
ifadesini bulur. Ama
Kürt milliyetçiliði
baþýndan itibaren
anti-emperyalist bir
tavýr içinde
olmamýþtýr.
ABD kimdir, Avrupa
kimdir? Belli deðildir.
Strateji açýsýndan bu
güçler düþman
kategorisinde midir,
dost mudur, ittifak
güçleri midir, belli
deðildir.
neði durumundadýr.
Yukarýda çerçevesini çizdiðimiz olgular açýsýndan
PKK’nýn stratejisine, “taktik”leriyle bu strateji arasýndaki iliþkiye baktýðýmýzda, görülen budur.
ANTÝ-EMPERYALÝST,
ANTÝ-FEODAL,
ANTÝ-OLÝGARÞÝK
OLMAYAN BÝR
HALK SAVAÞI
STRATEJÝSÝ
PKK “Baðýmsýz Sosyalist
Kürdistan” stratejik hedefiyle
ortaya çýkmýþtýr. Bu hedefe
ulaþmak için benimsediði devrim stratejisi ise Halk Savaþý’ydý. Bu büyük ölçüde Vietnam Halk Savaþýnýn taklidi olarak biçimlenen bir stratejiydi.
Özellikle 84’den bu yana
“stratejik” anlamda gerilla
savaþýnýn bir sürekliliðinden
söz edilebilir ama stratejik
hedef tam bir bulanýklýk içinde oluþmuþtur.
Halk Savaþý verilen hemen
tüm ülkelerde sýnýfsal ve ulusal yan birlikte ele alýnmýþtýr.
Mahir ülkemiz somutu açýsýndan bunu þöyle formüle
etmiþtir.
“Ülkemizdeki baþ çeliþki
oligarþi ile halkýmýz arasýndadýr. Oligarþi içinde bizzat
emperyalizm yeraldýðý için
devrimci savaþ sadece sýnýfsal planda yürümeyecektir.
Savaþ, sýnýfsal ve ulusal
planda yürüyecektir. Þüphesiz oligarþik devlet cihazýnýn
militarize gücü yetersiz kalýp, Amerikan ordularýnýn
açýkça savaþ içinde yeralmasýna kadar sýnýfsal yan aðýr
basacaktýr.” (Kesintisiz Devrim, Devrimci Sol, sf. 139)
Kürt milliyetçi hareketi Vietnam halk savaþý taklitçiliðine raðmen bu anlayýþýn çok
uzaðýndadýr. Savaþýn ulusal niteliði baðýmsýzlýk hedefinde,
60
bu da anti-emperyalizmde
ifadesini bulur. Ama Kürt milliyetçiliði baþýndan itibaren
anti-emperyalist bir tavýr içinde olmamýþtýr.
ABD kimdir, Avrupa kimdir? Belli deðildir. Strateji açýsýndan bu güçler düþman kategorisinde midir, dost mudur,
ittifak güçleri midir, belli deðildir.
Bu karýþýklýðýn sonucudur
ki, emperyalizme iliþkin hemen
her olay özelinde farklý deðerlendirmeler yapýlabilmiþ, ama
bu deðerlendirmelerde hep
beklenti yaný aðýr basmýþtýr.
Sanki ABD dünyada insan
haklarýnýn temel savunucusu,
sanki Avrupa emperyalistleri
halklarýn dostudur.
Mesela 7 Þubat 1999’da Med
TV’de þunlar söyleniyordu:
“Avrupa Öcalan’ý tutuklamadý, yargýlamadýlar... bu önemli bir mesajdýr, olumlu, deðerlendirilmesi gereken bir mesajdýr... Almanya, Ýtalya,
Fransa’nýn ve diðer baðlaþýklarýnýn Kürt hareketine örtülü
bir desteðidir.” Bir de sonraki deðerlendirmeleri, Öcalan
Türkiye oligarþisine teslim edildikten sonraki sözleri hatýrlayalým. Ama bu çeliþkinin PKK
için önemi yoktur. Bundan bir
ders de çýkarmamýþtýr. Çeliþki
için illa ki, olaylarýn onu yalanlamasýný beklemek gerekmez
PKK’da. Çünkü PKK’da teorinin belkemiði yoktur. 7 Þubat’ta Med TV’de bu sözler
edilirken, 9 Þubat tarihli
Serxwebun’da da þunlar yazýlýydý: “Avrupa’dan dost olmaz,
onlarýn vicdanlarý cüzdanlarýdýr... Bu (aralarýndaki)
çeliþkiler mazlum halklarýn
karþýsýnda, iþçi sýnýfýnýn mücadelesinin olduðu yerde biter...”
Bu kafa karýþýklýðýnýn olduðu
yerde, esasýnda zaten bir stra-
Daha tam
bir deyiþle,
ne Vietnam örneðine,
ne ülkemiz gerçeðine
uygun olmayan bir
halk savaþýyla karþý
karþýyayýz.
Bu uygunsuzluk tabii
kaçýnýlmaz olarak
hem askeri, hem
siyasal bir týkanýklýðý
da doðuracaktý.
tejiden sözetmek mümkün
deðildir.
Pratik bir yönelim hiç bir
dönem yoktur. Teoride ise
anti-emperyalist yanlar 90’lara
kadar belli ölçüde vardýr. Ancak özellikle ‘90’lý yýllarla birlikte sosyalist sistemin yýkýlmasý sonrasýnda, kendisine
emperyalist sistem içinde yer
arayan bir evrim sözkonusudur.
Peki bu savaþ ne kadar
“anti-oligarþik” veya en azýndan “anti-feodal”dýr? PKK’nýn pratiðine baktýðýmýzda bu
noktada da tam bir belirsizlik
görürüz.
Toprak aðalarýna tavýr
yoktur. Toprak iþgalleri bir
mücadele biçimi olarak hiç bir
zaman gündeme gelmemiþ, getirilmeye de çalýþýlmamýþtýr.
Oysa toprak sorununun çözümü, halk ordusunun sýnýfsal
temelini oluþturan yoksul
köylülüðün temel taleplerindendir ve bu nedenle toprak
iþgalleri tüm halk savaþlarýnda
karakteristik bir eylem biçimi
olarak ortaya çýkmýþ; gerilla
askeri anlamda da toprak aðalarýna yönelmiþtir. Kürdistan
pratiðinde bu yoktur. 80 öncesi
PKK pratiðinde toprak aðalarýna karþý yer yer alýnan tavýr
ise, sýnýfsal olmaktan çok, bölgedeki güç iliþkilerine dayanan,
toprak aðalarýnýn bazýlarýna
karþý baþka toprak aðalarýný
yanýnda tutma tavrýdýr.
Tekellere tavýr yoktur. Ne
Kürdistan’da, ne de daha sonra “Batý metropollerine” taþýnan eylemlerde tekeller hedeflenmemiþtir. Pratik olarak böyle bir yönelim yoktur, siyasi
olarak ise özellikle barýþ,
çözüm politikalarýnýn çizgi
haline dönüþtüðü dönemlerde,
tekellere ilerici bir rol yüklenmiþ, onlarýn sorunu çözebileceði öngörülmüþ, bu nedenle
de kendileri dýþýnda tekellere
yönelen devrimci eylemlere de
karþý çýkmýþ, bu eylemler vesilesiyle tekellere karþý olmadýklarý mesajýný vermek için
devrimci eylemleri karala-
61
mýþlardýr.
Dolayýsýyla yine Vietnam
örneðinden çok uzak bir tablo
vardýr karþýmýzda.
Daha tam bir deyiþle, ne
Vietnam örneðine, ne ülkemiz
gerçeðine uygun olmayan bir
halk savaþýyla karþý karþýyayýz.
Bu uygunsuzluk tabii kaçýnýlmaz olarak hem askeri, hem
siyasal bir týkanýklýðý da doðuracaktý.
TIKANIKLIK,
HEDEFLERDEN
VAZGEÇÝÞ NASIL
GÝZLENMEYE
ÇALIÞILDI?
Kürt milliyetçiliði uzun yýllar gerilla savaþý sürdürmüþtür;
ama süreç içinde netleþtiði haliyle sýnýfsal planda emperyalizme ve oligarþiye karþý olmayan, kendini bazý haklarla sýnýrlý tutan bir gerilla savaþýdýr
bu. Pratik, gerilla savaþýnýn
tümü boyunca böyledir. Teori
ise baþta daha çok devrim, sosyalizm vurgusu taþýmasýna raðmen giderek dönüþmüþ ve nihayet son dönemde pratikle
tam “uyum” saðlamýþtýr.
Halk savaþý stratejisinde
halkýn ordusu, belirleyici bir
öneme sahiptir. Ayaklanmayla
bütünleþerek sonucu tayin
eder. Ancak Kürt milliyetçi
hareketi açýsýndan stratejik
hedeften uzaklaþmaya baðlý
olarak gerillanýn rolü de
deðiþime uðramýþ, gerilla barýþ,
diplomasi politikalarýný güçlendiren bir araca dönüþmüþtür,
gelinen noktada ise yalnýzca bir
“tehdit unsuru” halindedir.
Ýmralý’da savunulan görüþlerin
içinde gerillanýn yeri budur.
Bir dönem de “serhildan”lara bu strateji içinde
önemli bir rol yüklenildi. Ama
6. Kongre sonrasý
askeri anlamda
stratejik çizgi
“gerilla + serhildanlar
+ fedai savaþý”
þeklinde formüle
edilmiþtir.
Bu formülasyon kendi
iç tutarlýlýðý olmayan,
siyasal ve askeri
anlamda PKK’nýn
karþý karþýya olduðu
týkanýklýklarý
çözmekten uzak
bir formülasyondur.
oligarþinin baský ve terörü,
PKK’nýn kitle hareketine
yanlýþ yaklaþýmý ve gerilla çizgisinde güven sarsýcý geliþmelerle birleþince bir dönem sonra Serhildanlar bitme noktasýna geldi. Ama burada da PKK
mantýðý, yanlýþýný, eksiðini bulup serhildanlarý yeniden örgütlemeyi önüne koyacaðýna,
abartýcýlýkla, 100-150 kiþilik ve
herhangi bir sürekliliði olmayan gösterileri bile serhildan
olarak niteleyip mevcut duru-
mu geçiþtirmeyi tercih etti. Abartýcýlýk, gerçeði çarpýtma, her
zaman döner ve sahibini vurur. Emperyalizme iliþkin abartýlar öyle olmuþtur. Ýþbirlikçi
tekelci burjuvaziye, burjuva
parti liderlerine, MGK’ye yönelik abartýlar, yine ayný
þekilde olmuþtur. Savaþýn düzeyine, geliþimine iliþkin de hep
abartý hakim olmuþ, bir muhasebe imkansýz hale getirilmiþtir.
6. Kongre sonrasý askeri
anlamda stratejik çizgi “gerilla + serhildanlar + fedai
savaþý” þeklinde formüle
edilmiþtir. Bu formülasyon
kendi iç tutarlýlýðý olmayan, siyasal ve askeri anlamda
PKK’nýn karþý karþýya olduðu
týkanýklýklarý çözmekten uzak
bir formülasyondur. “Bir an
önce barýþ” politikasýný güçlendirmekten uzak bir hedefi de
yoktur.
PKK pratiðindeki halk
savaþý, politik ve askeri açýlardan taklitçi, tek yanlý, dogmatik ve pragmatiktir. Kurtarýlmýþ bölgeler, taklitçi, þabloncu
anlayýþýn en çarpýcý yanlarýndan biridir. 80’li yýllarýn sonundan itibaren sürekli olarak
kurtarýlmýþ bölgelerin sözü edilmiþ, kurtarýlmýþ bölgeler üzerinde “Botan Behdinan hükümeti” gibi oluþumlar öngörülmüþ, ancak bu politika ve
taktiklerin hiç bir karþýlýðý
olmamýþtýr. Ne var ki deðiþik
vesilelerle tekrar tekrar tanýk
olduðumuz gibi PKK pratiðinde ders çýkarma yoktur. Bu
62
konudaki açmaz, imkansýzlýklar, öngörülenin ne siyasal, ne
askeri anlamda mevcut
koþullara uygunsuzluðu görülmek istenmemiþ ve dolayýsýyla kurtarýlmýþ bölgeler söyleminde ýsrar edilmiþtir.
PKK’nýn týkanýklýðý gizlemek için geliþtirdiði “taktik”
söylemlerden biri de “Türkiyelileþme”dir. Doðru bir temelde ele alýndýðýnda devrimci stratejiye doðru atýlmýþ bir
adým olarak deðerlendirilebilecek olan bu söylem, PKK’da
yine her zamanki ciddiyetsizlik içinde telaffuz edilmiþ, ne
teoride, ne askeri çizgide bunun içi doldurulmamýþtýr.
Gerilla ise kelimenin tam
anlamýyla sýnýfsallýktan ve
adaletten uzak, kolaycý bir
savaþ sürdürmüþtür. Gerillanýn
hedefi neredeyse sadece asker
olmuþ, koruculuða karþý mücadelede de korucularýn aileleri
hedeflenmiþtir. Þehir gerillasý
ise genel anlamda oluþmamýþ,
oluþtuðu kadarýyla da Kürt
milliyetçiliðinin “oligarþiyi bir
an önce barýþa zorlama” politikasýna uygun olarak ilkesiz,
kuralsýz bir pratik sergilemiþ,
halka yönelmiþtir. Þehirlerde
kapalý çarþýya, garlara, otobüslere konulan bombalarla biçimlenen pratik bir süre sonra dar
kitle eylemlerinde de halka
yönelik bir þekillenme yaratmýþtýr. Halk otobüslerinin, özel
araçlarýn yakýlmasý, sýradan
esnaflara yönelik saldýrýlar
sürekli bir eylem çizgisine
dönüþmüþtür. Mavi Çarþý eylemi ise bu anlayýþýn nerelere
varabileceðinin tipik bir göstergesidir.
Böyle bir gerillanýn halkýn
güvenini, en azýndan saygýsýný kazanmasý mümkün olmamýþ, tersine Kürt halký içinde bile baþlangýçta kazandýðý
Bir yandan
devrimci þiddet
“terörizm” olarak
nitelendirilirken,
öbür yandan PKK
kongrelerinde halk
savaþý üzerine,
metropollerde
devrimci þiddeti
geliþtirmek üzerine
kararlar alýnmaktadýr.
Bu durum PKK
gerçeðinin bir özetidir.
Sözde teori, strateji
her þey vardýr.
Ama pratikte bütün
bunlar anlamýný
kaybetmiþtir.
saygý, destek bu pratik sonucunda daralmýþtýr. Bu pratik
ayný zamanda PKK’da hakim
olan salt askeri bakýþ açýsýnýn
sonucudur.
THKP-C daha baþtan silahlý
savaþýn askeri ve politik yanýný
birlikte almýþtýr. Silahlý propaganda bu ele alýþýn biçimlerinden biridir:
“Silahlý propaganda, as-
keri deðil politik mücadeledir. Ferdi deðil, kitlevi mücadele biçimidir. Yani silahlý propaganda, pasifistlerin
iddia ettiði gibi kesin olarak
terörizm deðildir. Bireysel
terörizmden amaç ve biçim
olarak farklýdýr. Silahlý propaganda, belli bir devrimci
stratejiden hareketle, emekçi
kitleleri elle tutulur, gözle
görülür maddi ve somut eylemlerden hareketle, soyuta
gider. Maddi olaylar etrafýnda siyasi gerçekleri açýklayarak, kitleleri bilinçlendirir, onlara politik hedef gösterir. Silahlý propaganda halkýn düzene karþý memnuniyetsizliðini ajite eder, onlarý
emperyalist beyin yýkamanýn giderek etkisinden kurtarýr.”
Vietnam taklidiyle sonuç
alamama, ülkemiz gerçeðini
de doðru tahlil edemeyip, buna
uygun bir savaþ tarzý geliþtirememe, týkanýklýðý yaratmýþ,
PKK önderliði bu noktada
halk savaþýyla sonuç almaktan umudu kesmiþtir. Bu
noktadan itibaren de savaþa,
þiddete iliþkin söylemler
deðiþmeye baþlamýþtýr. Örneðin
Öcalan daha ‘91-92’de hareketimizi karalama amaçlý bir
ifadesinde þöyle demekteydi:
“Türk Solu bir hayli geri.
Dev-Sol diyorsunuz. Çok çatapatlar, terörist mi diyelim
artýk. Çok ilkeller. Tipik terör kelimesinden bu mu
anlaþýlmalý? Bizim durumu-
63
muz farklý. Bizim için þiddet,
politikanýn basit bir aracý.”
(Cumhuriyet, 7. 12. 1991,
Öcalan’la Bekaa’da röportaj, )
Bu sözlerde ifade edilen anlayýþýn içinde “halk savaþý”ný
bulmak mümkün deðildir. Tersine burada halkýn silahlý
savaþýna, devrimci þiddete,
burjuvazinin literatürüyle
yaklaþýlmaktadýr. Þiddet’i araç
deðil de amaç olarak gören mi
vardýr da Öcalan bunlarý söylemek ihtiyacý duymaktadýr?
Bir yandan devrimci þiddet
“terörizm” olarak nitelendirilirken, öbür yandan PKK kongrelerinde halk savaþý üzerine,
metropollerde devrimci þiddeti
geliþtirmek üzerine kararlar
alýnmaktadýr. Bu durum PKK
gerçeðinin bir özetidir. Sözde
teori, strateji her þey vardýr.
Ama pratikte bütün bunlar anlamýný kaybetmiþtir.
Bu dolaylý sözler, Ýmralý’da
daha bir açýklýða kavuþmuþ,
halklarýn direniþ ve savaþýnýn
meþruluðu mahkum edilmiþtir.
Kürt isyanlarýný ulusallýkla ilgisi yok diye nitelemekten,
60’lý yýllarýn sonundaki gençliðin mücadelesini egemen sýnýflarýn diliyle “anarþi” olarak
adlandýrmaya, ve nihayetinde
artýk isyan meþru deðil diyerek
bugün yürütülecek bir mücadelenin haklý ve meþru olmayacaðýný söylemeye kadar, her
türlü þiddet, her türlü savaþ
“mahkum” edilmektedir. Bu
noktada artýk stratejileri tartýþmanýn anlamý kalmamýþtýr.
Mesele halk savaþýnýn nasýl
uygulandýðýndan önce, stratejik hedefin bütünüyle tasfiye
edilmiþ olmasýndadýr. Kendi
tesbitleri çerçevesinde de olsa,
anti-emperyalist, anti-feodal,
anti-sömürgeci bir devrim
hedeflenmemektedir. Buna
baðlý olarak HALKIN ÝKTÝDARI hedefi kalmamýþtýr.
PKK esasýnda þu anda dünün TKP’si konumundadýr.
Devrim teorilerine, stratejilere
iliþkin laf kalabalýðý içinde
TKP’nin de bütün istediði 141142’nin kaldýrýlýp düzen içine
kabul edilmesiydi. 141-142
kaldýrýlýnca Türkiye tamamen
demokratikleþmiþ olacaktý.
Türkiye demokrasisinin temel
eksikliði buydu. Yani aynen
Öcalan’ýn dil kýsýtlamalarý için
çizdiði çerçeveye benzer bir
çerçeve çizilmekteydi. 141142 kaldýrýldý. Türkiye’ye demokrasi gelmedi. Bildiðimiz
faþizm yine devam etti. Ama
TKP ders çýkarmadý, düzen
içine yerleþme “stratejik hedefinden” asla vazgeçmedi. Sonuçta da muradýna erdi,
legalleþti. VE BÝTTÝ!
Kürt milliyetçiliði Ýmralý teorisi ve “stratejisiyle” ayný yoldadýr.
Stratejik hedeften uzaklaþýldýkça “zafer” propagandasý
artmýþtýr. Halk, ha bugün ha
yarýn zafer kazanýlacak bir
hava içine sokulmuþtur. Her
sene zafer yýlý ilan edilmiþ, zafer gerçekleþmemiþ, ama bu
sorgulanmayýp sonraki sene de
zafer yýlý ilan edilmiþtir. Hemen
her geliþme “yakýnda önemli
geliþmeler olacak” yolunda
tahlillerin nedeni haline
getirilmiþtir. O tahliller doðru
çýkmamýþ, ama sonraki
geliþmeler de ayný mantýkla
tahlile devam edilmiþtir. Yalnýzca bu olgu bile, PKK’nýn
bir stratejisi olmadýðýnýn açýk
bir göstergesidir.
Son olarak Ýmralý’da stratejiyle, kavramlarla oynanmaya
devam edilmektedir. Aslýnda
her þeyden vazgeçilmiþtir ama
hala demokratik cumhuriyet,
demokratik devrim laflarý aðýzlarda sakýz gibi çiðnenmektedir. Ne emperyalizmin yenisömürgesi ve faþizmle yönetilen Türkiye, demokratik cumhuriyet kavramýyla yanyana
getirilebilir, ne de Öcalan’ýn en
önemli sorun olarak gördüðü
dil, kültür serbestliðiyle demokratik devrim gerçekleþmiþ olacaktýr. Bunlar devrimci teoriyi, demokrasinin ve devrimlerin dünya ülkelerindeki geliþimini az çok bilen herkesin bildiði gerçeklerdir. Ama, Amerikan çözümünü Kürt halkýna, aydýnlarýna kabul ettirmek
için bu gerçekler bile bile çarpýtýlmaktadýr.
PKK’nýn Ýmralý’da açýklanan çizgisinde, ne strateji, ne
taktik, ne bir hedef yoktur.
Strateji, taktik adýna söylenenler, ideolojik yenilgiyi ve Amerikan çözümünü kabul etmeyi
gizlemek için kullanýlan boþ
sözlerden ibarettir.
64
CEPHE'DEN
Tarih: 19 Nisan 1999
Açýklama: 84
30 MART-17 NÝSAN’DA
ÞEHÝTLERÝMÝZÝ ANDIK,
FAÞÝZMÝN SEÇÝM OYUNUNU
PROTESTO ETTÝK
Bunun için;
1- SABANCI’DAN SONRA KOMÝLÝ’NÝN
MERKEZÝNE GÝRDÝK.
Ýþbirlikçi tekeller ve onlarýn iktidarý, Sabancý
Center’a girip hainleri cezalandýrmamýzdan sonra
büyük bir korkuya kapýlmýþlardý. Bu korkularýný
“Varoþlardan gelenler bir gün gýrtlaðýmýzý
kesecekler” diye ifade etmiþlerdi. Bu korku
nedeniyledir ki; ne Amerikancý tekeller, ne de
onlarýn koruyucularý, DHKC savaþçýlarýnýn bu
eylemini hiç unutamadýlar. Bir hainin teslim
olmasý ve yapýlan spekülasyonlar gerçeði
deðiþtirmemiþ, tekellerin korkusu büyüyerek
devam etmiþtir.
Korkuyu yaþatmaya devam edeceðiz.
8 Nisan 1999 günü TÜSÝAD eski baþkanlarýndan Halis Komili’nin Kabataþ’daki
merkezine bomba yerleþtirdik.
Sabancý Merkezi’ne yaptýðýmýz baskýndan
sonra, emperyalizmin iþbirlikçisi bu vatan hainleri, karargahlarýnýn güvenliðini Amerika ve
Ýsraillilere yaptýrdýlar. Halis Komili de bunlardan
biriydi. Amerika ve Ýsrail’in en geliþmiþ tekniðini
kullanarak devrimci adaletten kurtulmak istedi.
Hiçbir teknik, devrimci iradeden üstün olamaz.
Ve hiçbir teknik, devrimci adaleti engelleyemez.
Bütün bu önlemleri aþarak, 8 Nisan 1999’da
Komili Merkezi’nin bizzat Halis Komili ve
diðer üst yöneticilerinin kaldýðý bölüme saatli
bomba yerleþtirdik. Tekellerin koruyucusu
polis, acizliðini göstermemek için bu eylemi
duyurmak istemedi. Ýþbirlikçi tekellerden bile
gizlemek istedi. Ancak korku çok büyüktü.
Holdingler gerçeði öðrenmek için büyük bir çaba
sarfettiler. Ancak bu vesile ile çok küçük de olsa
kamuoyuna yansýyabildi.
Halk düþmanlarý patlamamýþ bir bombadan bile
bu kadar korkuyorlar. Bomba teknik bir nedenle
patlamamýþ, ama Amerika ve Ýsrail’in bütün
güvenlik önlemleri aþýlarak Komili Merkezi’ne
girilmiþtir.
2- TEMSA EYÜP ANA BAYÝÝ 10 NÝSAN
1999 GÜNÜ BOMBALANDI.
Mitsubishi’nin ana daðýtým merkezi olan
iþbirlikçi tekellere ait TEMSA, savaþçýlarýmýz
tarafýndan bombalanmýþtýr.
3- KAÐITHANE DYP ÝLÇE BÝNASI 13
NÝSAN GECESÝ BASILDI VE BOMBA
YERLEÞTÝRÝLDÝ.
Savaþçýlarýmýz, devrimci kaný dökmekle, baský
ve zulümle yaþamaya çalýþan DYP’nin
Kaðýthane’deki merkezini basarak duvarlara
“Devrim Þehitleri Ölümsüzdür, Adalet Yýldýrým
Ölümsüzdür, Düzen Partilerinin Halký
Aldatmasýna Ýzin Vermeyeceðiz” sloganlarýný
yazmýþ ve bomba yerleþtirerek geri çekilmiþlerdir.
22 Haziran 1996’da hapishanelerdeki
tutsaklarýn direniþini desteklemek için yapýlan
baskýnda Adalet Yýldýrým yoldaþýmýz da burada
65
þehit düþmüþtü.
4- ALÝBEYKÖY-EYÜP
YOLUNDA EKÝP OTOSUNA SÝLAHLI SALDIRI.
14 Nisan gecesi saat 23.00
sýralarýnda Eyüp yolunda
seyreden bir polis minibüsüne savaþçýlarýmýz tarafýndan silahlý saldýrý düzenlendi ve polis otosu tahrip
edildi.
Eylem sonrasý binlerce
polis çevreyi kuþatýp, yüzlerce evi basarak terör estirmesine raðmen bir sonuç
alamadý.
5- SÝVAS HAFÝK KIRSALINDA SEÇÝM SANDIÐINI TAÞIYAN ASKERÝ BÝRLÝÐE SALDIRI;
18 Nisan 1999 günü HAFÝK’ÝN
KIZILÖREN Köyü SARAY Mezrasý kavþaðýnda seçim için bölgeye gelen iki zýrhlý araç
ve iki cemseden oluþan askeri birliðe saldýrý
düzenlenmiþtir. Þehitlerimizi anmak ve seçim
oyununu protesto etmek için roketli, bombalý,
silahlý yapýlan bu saldýrýda; jandarma komando
onbaþýsý Davut Gündoðdu, komando er Hasan
Yýlmaz ölmüþ birçok asker yaralanmýþtýr. Ayrýca
bir cemse tamamen yandý, biri ise kullanýlamaz
hale geldi, düþman ölü ve yaralýlarýný helikopterle
taþýdý. Bunun dýþýnda iki seçim görevlisinin
öldüðü, ikisinin de yaralandýðý söylenmektedir.
Bunlar hedeflerimiz arasýnda deðildir. Ama askeri
araçta bulunuyor iseler, irademiz dýþýnda hedef
olmuþlardýr. Savaþçýlarýmýz saldýrýyý baþarýyla
gerçekleþtirip geri çekilmiþtir. Düþman ise
bölgedeki köyleri kuþatýp, yüzlerce köylüyü
gözaltýna almaktadýr.
Halkýmýzý uyarýyoruz; Ýktidarýn baský,
zulüm kurumlarýnda yeralmayýn, asker ve polis
araçlarýna binmeyin. Devletin zulmüne ortak
olacak davranýþlara girmeyin.
30 Mart-17 Nisan þehitlerimizi anmak, DHKPC’nin kuruluþunu kutlamak ve 18 Nisan
seçimlerini protesto etmek için bu eylemler
dýþýnda; ülke genelinde birçok silahlý-silahsýz
gösteri, anmalar, propaganda ve ajitasyon
faaliyetleri düzenlenmiþtir. Ne yeni seçim
oyunlarý, ne yeni Amerikancý faþist iktidarlar
halkýn kurtuluþ mücadelesinin geliþmesini
engelleyemeyecektir.
PARTÝMÝZÝN VE ÞEHÝTLERÝMÝZÝN
YOLUNDA KURTULUÞA KADAR
SAVAÞMAYA DEVAM EDECEÐÝZ!
ÜLKEMÝZ BAÐIMSIZ,
HALKLARIMIZ ÖZGÜR OLACAK!
DEVRÝMCÝ HALK
KURTULUÞ CEPHESÝ
66
Tarih: 13 Mayýs 1999
Açýklama: 85
BASINA VE KAMUOYUNA
YALAN HABER
10 MAYIS 1999 günü Avcýlar Denizköþkler
Mahallesinde YILDIRIM TAÞ ve HASAN
HÜSEYÝN MERCAN isimli kiþilerin evlerinde
öldürüldüðü, evde para ve bir kýsým örgütsel
döküman bulunduðu haberi TV’lerde ve kimi
gazetelerde yeraldý. Haberlerin devamýnda
“DHKP-C’nin hücre evi” olduðu, “DHKP-C’nin
iç infazý” olduðu, yine kimi gazete ve haberlerde
PKK’nýn DHKP-C’ye ait hücre evini bastýðý
gibi, gerçekle uzaktan yakýndan ilgisi olmayan
iddialar yeralmýþtýr.
Ne adý geçen kiþilerin ne de basýlan evin
örgütümüzle hiçbir iliþkisi yoktur. Örgütümüzle
iliþkisi olmayan bu tür olaylarýn varmýþ gibi
gösterilmesi polisin marifetidir. Polis olayýn kim
tarafýndan ve neden yapýldýðýný bilmesine
raðmen, kasten örgütümüzün adýný basýna
vererek, örgütümüzün adý etrafýnda þaibe
yaratmak istemektedir. Polisin bu tür yalan
haberleri ne ilktir ne de son olacaktýr. Bu nedenle
basýn mensuplarýný doðru haber yazmalarý için
uyarýyoruz. Polisin dikte ettirdiði her türlü haberi
yazmanýn gazetecilik olmadýðýný bilmek
durumundadýrlar.
Bu tür yalan ve yanlýþ haberleri yazanlarýn
yanlýþlarýný düzeltmek de kendi görevleridir.
DEVRÝMCÝ HALK
KURTULUÞ CEPHESÝ
Tarih: 20 Mayýs 1999
Açýklama: 86
MADDÝ VE MANEVÝ
HERÞEYÝNÝ SATAN
BÝR KÝÞÝLÝKSÝZ:
OKTAY YILDIRIM
Ýhanet hiçbir zaman, hiçbir yerde, hiçbir
toplum tarafýndan affedilemez. Kendi kiþisel
çýkarlarý için; halký, onun örgütlerini, en yakýn
yoldaþlarýný düþmana satanlar alçalmakta sýnýr
tanýmaz. Annelerini, babalarýný, kardeþlerini de
satýp, satýlýða çýkarmadýklarý hiçbirþey
býrakmazlar. Ýþte Oktay Yýldýrým da alçaklýkta,
hainleþmede sýnýr tanýmamýþ biridir.
“Seni bir yýl yatýrýp çýkarýrýz þeklinde
konuþulunca ben de tamam dedim. Bunlar
bana hapishanede ne yapacaðýmý anlattýlar.
Tek gezenlerin, örgüt politikalarýna ve
kurallarýna uymayanlarýn yanýna git,
sohbetini onlarla et þeklinde söylediler. Biz
sonra mahkemelere falan geliriz dediler.”
Polisle anlaþmasýna raðmen bir yýl içerisinde
çýkamayýnca, polise kendini ispat etmek için
tutsak ailelerini dahi asýlsýz ihbarlarla gözaltýna
aldýrýyor. Bir iþbirlikçi, bir ajan ne yapmasý
gerekiyorsa hemen hepsini yapmaya çalýþýyor.
Bütün bunlara raðmen, dýþarý çýkamýyor ve
devrimci adaletten kurtulamýyor.
SUÇLARI;
1- 1998 yýlýnda, ziyaret mahallinde
yoldaþlarýmýzýn firar giriþimini görüp düþmana
haber vermek.
“...camý keserken gördüm. Gidip
gardiyana söyledim, söylediðim gardiyan
kýsa, þiþman, beyaz saçlý, yaþlý olandý. Bunun
üzerine bir daha garantiye almak için anneme
de, çýkýp askerlere söylemesini istedim, o da
67
gitti söyledi...”
2- 1998 yýlýnda C.13-14 havalandýrmasýnda
yürütülen tünel faaliyetini hissederek düþmana
bilgi vermek ve açýða çýkmasýný saðlamak.
3- Asýlsýz ihbarlarla ziyaretçileri gözaltýna
aldýrmak.
“... herkes hakkýnda, birinci kabinde
gördüðüm eþyayý, bu kuryeliktir, bu özel
duruyordur diye söyledim... kabinlerde...
kiminle görüþtüðünü, ne yaptýðýný vb bilgileri
annemle yolladým...”
4- Ýnsanlarýn moralini bozmak; zaaflý, eksik,
düzen özlemleri olan sorunlu kiþilerle konuþup
örgüte karþý kýþkýrtmak, bozgunculuk yapmak.
“... gelirken bana orada sýkýntýlý, dýþarý
özlemi olan, tartýþan, örgütün politikalarýný
uyguladýðý yaþama uymayanlarý örgütle,
eþyalarý alýn, insanlar birbirinden þüphelensin
vb denildi... Bunlarý kendim yaptým...
çaldým...”
Oktay Yýldýrým 19 Mayýs 1999 tarihinde
Bayrampaþa Hapishanesi’nde ihanet suçunu
iþlediði kendi itiraflarý ve tüm kanýtlarýyla
ortaya çýktýðýndan ölümle cezalandýrýlmýþtýr.
Ýnsanlarý bu denli kiþiliksizleþtiren, kendi
çýkarlarý için herkesi, herþeyi kullandýran polistir.
Polis, bu düzende bu tür kiþiliksiz insanlarý
bulabilir. Ama bunlar sonsuza kadar gizlenemez,
kaçamaz. Onlarý ne polis, ne de yakýnlarý
devrimci adaletin elinden kurtaramaz.
Düzen vaadleri ile, her türlü ahlaksýzlýkla
insanlarý aldatan, ailelerini dahi kullandýrtan polis;
bu yöntemlerle sonuç alamadýðý gibi, bu insanlarýn
ölümünden de doðrudan sorumludur.
Herhangi bir þekilde bu tür suçlara ortak
olanlar uzun süre saklanamayacaklarýný, mutlaka
deþifre edileceklerini bilmeli ve devrimci adalete
sýðýnmalýdýrlar. Tersi durumda sonlarý Oktay
Yýldýrým gibi olacaktýr.
Ýþbirlikçilerin ailelerini de uyarýyoruz;
iþbirlikçilik suçuna ortak olmak, yardým etmek
aðýr suçtur. Çocuklarýnýzýn, yakýnlarýnýzýn
kiþiliksiz ve ahlaksýz bir kiþi olup yaþamasýný
istemek ihanettir. Haine yardým etmek, onu bizzat
öldürmeniz demektir. Oktay Yýldýrým’ýn annesi
polisle birlikte Oktay’a suç iþletmiþ ve ölümünü
hazýrlamýþtýr. Hiçbir anne çocuðunu kurtarmak
adýna baþkalarýnýn yaþamýný hiçe sayamaz. Böyle
biri annelik duygularýný kaybetmiþtir.
Bu düzenin, bu iktidarýn hiçkimseye
verebileceði birþey yoktur. Bütün halk, bütün
ezilenler; ya bu düzene karþý savaþarak
geleceðini kazanacak, ya da dolaylý veya
dolaysýz düzenle iþbirliði yaparak kendine,
çocuklarýna, vatanýna ve halkýna ihanet edip;
sürünerek, aþaðýlanarak yaþayacaktýr.
AÞAÐILANMAYI DEÐÝL ONURU,
ÝHANETÝ DEÐÝL KAVGAYI SEÇÝN!
DEVRÝMCÝ HALK
KURTULUÞ CEPHESÝ
Tarih: 4 Haziran 1999
Açýklama: 87
AMERÝKA BAÐIMSIZLIÐIMIZI
YOK ETTÝ
BÜTÜN ÜLKELERÝN BAÐIMSIZLIÐINI
YOK ETMEK ÝSTÝYOR
YUGOSLAVYA HALKINI AYLARDIR
BOMBALIYOR BÖLÜP PARÇALAYIP
HAKÝMÝYETÝNÝ SAÐLAMAK ÝSTÝYOR
Amerikan emperyalizminin ve tüm tüm
emperyalistlerin baþka bir ülkeye saldýrýsýnýn
amacý baðýmsýzlýða, halklarýn özgürlüðüne, onurlu
yaþamýna ait ne varsa yok etmek içindir. Ýþte bu
amaçla üç aydýr Yugoslav halký bombalanýyor.
Amerika’nýn uþaðý devletler, ve teslim alýnmýþ
beyinler saldýrýyý alkýþlýyorlar. Taþ taþ üstünde
68
kalmamasý için, daha çok katliam için Amerikaya
övgüler diziyorlar. Ýnsan haklarýndan, uluslarýn
kaderlerini tayin hakkýndan, ülkelerin
egemenliðinden söz edenlerin hepsi daha çok
bombalayýn, daha çok katledin diyerek Amerikan
katliamlarýna destek veriyorlar.
Bombalar, füzeler, ordular hiç bir zaman
halklarýn baðýmsýzlýk özlemlerini, özgür yaþam
isteklerini yok edememiþtir. Taþ taþ üstünde
býrakmayabilirler, milyonlarý katledebilirler ama
bu silah er geç döner kendilerini vurur. Çünkü
onlar bu silahlarla halklarý katletmiþler, tarihlerini
yok etmek istemiþlerdir. Halklarýn tarihi yok
edilemez. Katledilen halklar asla unutmaz ve o
tarih yüzyýllar geçse de silinemez. Katledilen
halklar öfkeyi, direniþi, isyaný, biriktirirler, o isyan
er geç ortaya çýkar ve zalimleri ezip geçer.
Þimdi tüm emperyalistler halklara kan kusan
uçaklarýyla, uzakdan güdümlü füzeleriyle halký
katlederek öðünüyorlar. Kim daha çok katliam
yaptý diye birbirleriyle rekabet ediyorlar.
Zalimlerin ömrü hiç bir zaman uzun
olmayacaktýr.
Emperyalistlerin ve iþbirlikçilerinin olduðu her
yerde ezilen halklarýn mücadelesi de olacaktýr.
Emperyalizm ezilen halklarý ne kadar birbirine
düþman etmeye çalýþýp parçalamak isterse istesin,
halklar er geç kardeþlik gerçeðini anlayacak ve
mücedele bayraðýný kaldýracaktýr.
Balkan halklarýyla halkýmýzýn hiç bir
düþmanlýðý yoktur. Balkan halklarýna düþman
olan onlarý bölüp güçten düþürmek isteyen,
baðýmsýzlýklarýný yok etmek isteyen
emperyalistlerdir.
Bütün emperyalistler iþbirlikçileriyle birlikte
ABD öncülüðünde Yugoslavya halkýný bombalamalarýna raðmen, hala teslim alamamýþlardýr.
Bu, ezilen halklarýn gücüdür. Bu, devasa gücü
olan tüm emperyalistlere karþý teknik ve askeri
olarak güçsüz olan bir halkýn onurlu direniþidir.
Yugoslavyada taþ taþ üstünde kalmasada, bölüp
parçalasalar da kalýcý zafer emperyalistlerin
olmayacaktýr.
Amerika’nýn Yugoslavya halkýna yönelik
saldýrýsýný protesto etmek, halkýmýzýn
yugoslavya halký ile kardeþlik duygularaný
güçlendirmek için 4 HAZÝRAN 1999 saat 06
sularýnda ABD'nin istanbul baþkonsolosluðuna lav silahý ile saldýrý giriþiminde
bulunduk.
Konsolosluða yaklaþýrken polislerin dikkatini
çeken SADIK MAMATÝ ve SELÇUK
AKGÜL isimli iki savaþçýmýz polisle çatýþmaya
girmiþ, Halklarýn Kardeþliði ve Baðýmsýz Türkiye
için savaþarak þehit düþmüþlerdir.
Vatan topraklarýmýzýn üstünde Amerikan üsleri
kaldýkça, ülkemiz baðýmlý olmaya devam ettikçe,
emperyalizm halklarý birbirine düþman edip
katlettikçe bizim savaþýmýz da sürecektir.
KAHROLSUN AMERÝKAN
EMPERYALÝZMÝ!
YAÞASIN BAÐIMSIZ TÜRKÝYE!
YAÞASIN YUGOSLAVYA VE
TÜRKÝYE HAKLARININ
KARDEÞLÝÐÝ!
DEVRÝMCÝ HALK
KURTULUÞ CEPHESÝ
Tarih: 18 Haziran 1999
Açýklama: 88
ABD-NATO’NUN
KOSOVA’YI ÝÞGALÝ
TÜM HALKLARA
SALDIRIDIR
ABD emperyalizmi dünyada baðýmsýzlýk
adýna, ezilen halklarýn özgürlüðü adýna ne varsa
yokedip; herþeyi, herkesi kendi hakimiyeti altýna
69
almak istiyor.
Irak’ta, Somali’de, Bosna’da, þimdi de Kosova’da ABD’nin baþýný çektiði emperyalistler,
tekellerin pazar alanlarýný geniþletmek için her
türlü katliamý, tahribatý yapmaktan çekinmiyor.
Tüm ulusal deðerleri yokederek, kendi kozmopolit deðerlerini bunun yerine geçirip;
halklarýn direniþ gücünü tümden yoketmek istiyorlar. Yakýp yýkarak, uluslarý yokederek bütün
dünyaya korku salýp halkýn direniþ gücünü ezmek
istiyorlar. Irak, Somali, Bosna’dan sonra Kosova’yý iþgaliyle; emperyalizmin insan haklarý,
ulusal haklar demagojileri ve yalanlarýnýn neye
hizmet ettiði çok net bir biçimde açýða çýkmýþtýr.
Emperyalistlerin hiçbir ulusal, kültürel, insani
amacý olamaz. Onlarýn tek amacý iþgal ve talan
ile, soykýrým ile tekellerine yeni pazarlar açmaktýr. Kosova’da yapýlan budur.
Kosova Yugoslavya’dan koparýlmýþtýr. Bütün
Yugoslavya aylarca yakýlmýþ, yýkýlmýþ, bombalanmýþ; binlerce insan katledilmiþ, yüzbinlercesi göç ettirilmiþtir. Sonuçta, Kosova iþgal
edilmiþ ve emperyalizmin bölüþtüðü bir alan
haline gelmiþtir. Sýrbistan yýkýlmýþtýr. Bununla da
yetinmiyorlar, “Yýktýðýmýzý yaparýz ama, bizim
istediðimiz gibi bir hükümet, bizim istediðimiz
kadar demokrasi” diyerek; tekellerin, bankalarýn
koþullarýný dayatýyorlar. Füzelerin, katliamlarýn
eksik býraktýðýný tekeller tamamlýyor. Herþey çok
açýk sürdürülüyor. Emperyalizmin uydusu
Kosova, yeni-sömürgeleþtirilmiþ iþbirlikçi
iktidarýn olduðu Sýrbistan yaratmak istiyor
emperyalizm.
Günümüzün Nazi’leri olan ABD emperyalistleri ve iþbirlikçilerinin Kosova’nýn iþgali ile
asýl yapmak istedikleri, tüm Balkanlar’da emperyalist hegemonyanýn saðlanmasýdýr. Bosna’dan
sonra Kosova’nýn Yugoslavya’dan koparýlmasýyla benzer politikalarý, baþka halklar nezdinde de uygulayacaklardýr.
Emperyalistler sosyalist sistemin yýkýlmasýndan
sonra, bu alanlarý ele geçirmek için Kafkaslarda,
Balkanlarda, Ortadoðuda milliyetleri bilinçli bir
þekilde birbirine düþürmek ve parçalamak için
çalýþmýþtýr. Bu parçalamanýn sonuçlarý bugün
yaþananlardýr: Parçala, olmazsa iþgal et ve yenisömürgeleþtir. Politika budur.
Ýþgal ve katliamla kazanýlan zaferler hiçbir
zaman kalýcý olamaz. Ezilen halklar tarih boyunca iþgal ve talana karþý herzaman kendi özgüçleri ile direnmiþtir. Küçük burjuva ve burjuva
iktidarlar zaman zaman iþgalcilere tavýr alsalar
da, devrimci olmadýklarýndan, halkýn iktidarýný
savunmadýklarýndan; halkýn özgücü ile zafere
kadar direneceklerine inanmazlar. Tarihin bütün
dönemlerinde zalimlere ve iþgalcilere karþý direnenler devrimciler olmuþtur. Nazilerin bütün dünyayý egemenliði altýna almasýna karþý çýkan ve
zaferi saðlayan devrimcilerdir. Naziler nasýl ideolojik, kültürel ve fizik olarak ezilip yok edildiyse,
çaðýmýzýn Nazileri ABD emperyalistleri de
ezilecektir.
ABD’nin parçalama, katliam ve iþgalle
kazandýðý zaferler halklarýn direniþinin yeniden
örgütlenmesini saðlayacaktýr. Ýktidarlar yenilebilir,
iktidarlar teslim olabilir, ülkeler iþgal edilebilir.
Ama o topraklar üzerinde yaþayan halklarýn
ulusal deðerleri, hürriyetleri unutturulamaz.
Halklarýn hür yaþama özlemi yokedilemez.
Emperyalist iþgale karþý, halklarýn silahlý
direniþi meþrudur. Yugoslavya halký bu meþru
hakkýný kullanacaktýr. Devrimciler birleþtirir,
emperyalistler böler. Bu Balkanlarda da, Kafkaslarda da halklarýn belleðinde unutulmayan bir gerçektir. Halklar parçalanýp güçten
düþerken, ülkeler iþgal edilirken devrimcilerin
halklarý hasýl birleþtirdiði, nasýl güçlendirdiði düþünceleri yeniden büyüyecektir. Halklar onurlu
ve hür yaþamakla, emperyalist iþgal altýnda yaþamanýn ne anlama geldiðini yeniden öðrenecektir.
KOSOVA’NIN ÝÞGALÝNE VE
EMPERYALÝZME
KARÞI ÇIKMALIYIZ
Emperyalist iþgale karþý çýkmak, bütün
ilericilerin, demokratlarýn, “emperyalist iþgale
70
karþýyým, vatanseverim” diyen herkesin
görevidir.
Vatanseverim diyen herkes Kosova iþgalini
kendisine yapýlan bir saldýrý olarak görmelidir.
Bütün anti-emperyalistler, devrimciler,
yurtseverler Balkanlarýn iþgal edilmesine karþý
çýkmak ve Balkan halklarýnýn emperyalizme karþý
direniþinin yanýnda olmak zorundadýr.
Örgütlenirsek, emperyalizme karþý olan bütün
güçleri harekete geçirirsek; halklarýmýzýn gücü
karþýsýnda, emperyalistlerin uçaklarý ve bombalarý
etkisiz hale gelir. Emperyalizm halklarýn bu
korkutucu gücünü çok iyi bildiðindendir ki;
saldýrýyý uçaklarýn ve füzelerin dýþýna taþýramýyor.
Dünyadaki bütün anti-emperyalistlerin,
bütün devrimcilerin yüreði Balkan halklarý
ile birlikte olmalýdýr. Yugoslavya halký ile
birlikte ABD’ye karþý mücadeleyi
örgütleyelim, dünyanýn her tarafýnda
halklarýn tepkisini gösterelim. Biz 1971’de,
1991’de ve günümüzde emperyalizme karþý
kardeþ Filistin, Irak ve Yugoslavya halkýyla
dayanýþmada bulunup ABD emperyalizmine
karþý birçok eylem gerçekleþtirdik. Bunun
için birçok yoldaþýmýzý þehit ve tutsak verdik.
Son olarak 4 Haziran 1999’da ABD Ýstanbul
Baþkonsolosluðunu Lav’la vurma eyleminde
iki yoldaþýmýzý þehit verdik. Þehit Sadýk
Mamati ve Selçuk Aygül’ün bu tavrý
emperyalizme karþý ezilen halklarýn savaþ
çaðrýsýdýr. Ezilen halklarýn mücadelesini
hiçbir gücün engelleyemeyeceðinin
göstergesidir. Bu çaðrý dünyadaki bütün
devrimci, anti-emperyalist ve vatanseverlere
emperyalizm ve iþbirlikçi iktidarlara karþý
mücadele çaðrýsýdýr.
ABD EMPERYALÝZMÝNE KARÞI
BÝRLEÞELÝM!
KOSOVA’NIN ÝÞGALÝNE KARÞI
BALKAN HALKLARIYLA
BÝRLÝKTE OLALIM!
BÝRLEÞELÝM HALKIN GÜCÜNÜ
GÖSTERELÝM!
DEVRÝMCÝ HALK
KURTULUÞ CEPHESÝ
Tarih: 19 Haziran 1999
Açýklama: 89
HÜRRÝYET GAZETESÝNÝN
PROVOKATÝF HABERÝ
18 Haziran 1999 tarihli Hürriyet Gazetesinin
26. Sayfasýnda “ORTAKLIK BÝTTÝ” baþlýklý bir
haber yayýnlanmýþtýr.
Bu haberin tümü yalandýr. Kontrgerilla
tarafýndan dikte ettirilmiþtir.
PKK lideri Abdullah Öcalan’ýn Kenya’dan
kaçýrýlmasýndan sonra emperyalizmin istediði;
Türk- Kürt çatýþmasý ve örgütlerarasý çatýþma
yaratmaktýr.
Ne Türk- K1ürt ne de örgütlerarasý çatýþma
yaratmayý baþaramayacaklardýr.
Haberde örgütümüze aitmiþ gibi týrnak içinde
yazýlanlarýn tümü yalan olup ne sözlü ne de yazýlý
böyle bir açýklamamýz yoktur, tamamen
uydurmadýr.
Emperyalizmin ve oligarþinin halklarýmýzý,
örgütleri çatýþtýrmaya yönelik oyunlarýný her
koþulda bozacaðýz.
DEVRÝMCÝ HALK
KURTULUÞ CEPHESÝ
71
DÝSÝPLÝNÝMÝZ, KOLLEKTÝVÝZMÝMÝZ,
ADALETÝMÝZ
HER TÜRLÜ AJAN FAALÝYETÝNÝN
PANZEHÝRÝDÝR
Düþman boþ durmuyor.
Bunu biliyoruz. Bize örgütsel
darbeler vurmak, ideolojik olarak alanýmýzý daraltmak, kitle
iliþkilerimizi sýnýrlamak için tüm
imkanlarýný seferber ediyor.
Hatalarýmýz, disiplinsizliklerimiz, kuralsýzlýklarýmýz, “bir
þey olmaz”larýmýz, düþmanýn
en önemli yardýmcýlarý. Düþman boþluklarý gözlüyor ve
bulduðu her boþluktan sýzmaya çalýþýyor.
Yazdýðýmýz bu ilk paragrafta
biliyoruz ki, hiçbir yoldaþýmýz
için “yeni bir þey” yok. Evet
yok. Düþmanla aramýzdaki
savaþýn bu yanýna iliþkin daha
önceleri de yazýlmýþtýr ve teorik olarak insanlarýmýz bunu bilirler. Ancak sorun, bilmekle
yapmak, bilmekle uygulamak,
bilmekle uymak arasýndaki sorundur. Bilmemize raðmen
yapmamak, bilmemize raðmen
uymamak, bizim “karýn boþluðumuz”dur. Düþman buraya çalýþýyor.
Düþmanýn ajanlaþtýrma giriþimleri üzerine aktaracaðýmýz
bir örnek, bu boþluklarýn bize
nelere malolduðunu veya olabileceðini hiç kuþkuya yer býrakmayacak þekilde bir kez
daha gözlerimizin önüne sermektedir.
Bir iþbirlikçi tarafýndan (ona
X diyeceðiz) iþbirlikçi haline
getirilmeye çalýþýlan ve bu noktada iþbirliðini bir süreliðine kabul eden bir insanýn (onu da
burada Y diye adlandýracaðýz)
hareketimiz tarafýndan yapýlan
sorgu ve deðerlendirmesi sonucunda yazdýðý yazý, nelerin
bu tür karþý-devrimci faaliyetler için uygun bir zemin
oluþturduðunu gösteriyor.
Yazýda, kendisinin iþbirlikçileþtirildiði dönemi þöyle
anlatýyor:
“O dönemi hatýrlarsak, ilkeli yaþamdan tavizler verildiðini, disiplinin ciddi anlamda dumura uðradýðý, insanlarýn birbirine karþý saygý ve sevgisinin þu veya bu
oranda azaldýðý, af gibi
tartýþmalarla düþmanýn psikolojik bir savaþ yaptýðýný... hatýrlarýz. Bu dönem için saydýklarýmýn hepsi benim için
geçerlidir. Mesela, gazete ve
TV’lerden af haberlerini hiç
kaçýrmazdým. Bu beklenti
oluþturmuþtu. Ýþte bu gibi
aþamalar aslýnda bir iþbirlikçi için bulunmaz fýrsat.
Tartýþmak, moral bozmak
daha kolaydýr. Mesela, af bizim aðzýmýzdan hiç eksik olmazdý. Veya çýkýnca içki içeceðim gibi masum görülen
sözler edilirdi.”
“Aslýnda moral bozma iþi
her zaman geçerli. Ama bunun en müsait zamaný, disiplinin gevþediði, iliþkilerin
dejenere olduðu, en önemlisi
de insanlarýn hem birbirine
hem de kendilerine güvenlerini yitirdiði zaman bence.”
ZAAFLAR VE
ZAAFLI ORTAM
BÝRLEÞÝNCE...
Disiplinsizlik, moralsizlik
uygun ortamý saðlýyor. Ajan,
bu ortamda insanlarý gözlüyor;
kimin hangi zayýf tarafýný yakalayabilirim diyor ve “hedefini” belirliyor:
72
“Moralim zaten her zaman
bozuktu. Ailevi bir takým
sorunlar da olduðu zaman bu
sorunlarým üzerine tuz biber
oluyordu. Ýþte böyle bozuk bir
ruh halindeydim.
X ise bu ruh halimi gördü.
Zaten görülmemesi imkansýzdý.
Kimseyle konuþmuyor, temizlik de dahil bir tek iþe bile
elimi atmýyordum. Disiplinsiz, günübirlik yaþýyordum.
Ýþte ben böyle iken geldi yanýma. Ýlkin aftan, dýþarýdaki
yaþamdan konuþuyorduk. Ben
hep arabesk müzik söylerdim.
O da söylerdi. Dýþarýdaki serserilik dönemlerini anlatýrdý.
Kadýnlardan konuþurduk. (...)
Veya mahalle kavgalarýný, içki alemlerini vb. gibi þeyleri
konuþurduk. Veya çýkýnca birkaç soygunla iyi yaþamak gerek gibi hep özlemleri kamçýlayan konuþmalarýmýz olurdu.”
Hedef, zayýf, zaaflý, bunalýmlý kiþiliklerdir. Y bu durumda olduðu için, polis iþbirlikçisinin hedefi oluyor. Y’yi bu
noktaya iten ne? Cevabýný özellikle þurada buluyoruz:
“Burada bence önemli
olan yan özlem meselesi.
Þimdi herkesin özlemleri var.
Kimi çocukken gelmiþ, kimi
gençliðine doyamamýþ, kimi
bir sevgili hiç sevememiþ
veya sevdiyse de ayrýlmýþ.
Kimi karýsýndan kýzýndan
ayrýlmýþ... Bunlarýn hepsi özlem ve çok tehlikeli... Bu çok
Özlemler... sorunlar...
ve gevþek, disiplinsiz
bir ortam... Düþmanýn
sýzabileceði çatlak
oluþmuþtur. Bunlarýn
varlýðýnýn kendisi zaten
düþman. Herhangi bir
ajan faaliyeti ihtimali
olmasa da, kiþilerde ve
birimde bunlarýn olduðu
koþullarda, zaten
devrim gerektiði gibi
geliþmiyor, devrimcilik
gerektiði gibi
yaþanmýyor demektir.
Ama bu ortam bir de
düþmanýn doðrudan
hedeflediði bir ortamsa,
tabii o zaman sonuçlar
daha vahim olacaktýr.
rahat kiþinin motivasyonunu,
moralini bozabilecek bir þey
bence. Sorunlu bir insana bakýnca da benim ilk gördüðüm
þey mesela özlemdir. Mantýklý bir þekilde düþündüðünde ne
kadar mantýksýz, küçük, diþ
kovuðunu bile doldurmayan
özlemler olduðunu zaten
kiþinin kendisi de görüyor.
Mesela X de ileriki süreçlerde bir insaný iþbirlikçileþtirmenin en temel aracýnýn o insanýn özlemleri olduðunu söylemiþti... Yani
gerçekleþmeyecek özlemler.
Ýnsanýn kendisini vuran bir
silah bence... X benim saydýðým bu özlemlerimi kýþkýrtýrdý
böyle.”
“Niye bana geldin diye
sorunca, seni elde etmek kolaydý türünden bir cevap
vermiþti mesela. Ben sorunlarý en çok olandým çünkü. O
yüzdenmiþ.”
ÝÞBÝRLÝKÇÝ KENDÝNE
UYGUN ORTAM
BULUYOR
Özlemler... sorunlar... ve
gevþek, disiplinsiz bir ortam...
Düþmanýn sýzabileceði çatlak
oluþmuþtur. Bunlarýn varlýðýnýn
kendisi zaten düþman. Herhangi bir ajan faaliyeti ihtimali
olmasa da, kiþilerde ve birimde bunlarýn olduðu koþullarda,
zaten devrim gerektiði gibi
geliþmiyor, devrimcilik gerektiði gibi yaþanmýyor demektir.
Ama bu ortam bir de düþmanýn
doðrudan hedeflediði bir ortamsa, tabii o zaman sonuçlar
daha vahim olacaktýr.
“Burada bir önemli nokta
da insanlarýn arasýndaki diyalogun ciddi anlamda bozulmasýydý... Mesela ben kimseyle konuþmamak için kendimi
kapattýðýmda kimse yanýma
gelmiyordu... Bu aslýnda insanlarýn sorunlarýnýn büyümesine hizmet etti bence. X sürekli yanýmda oldu ve bu
boþluktan girdi. Umutsuz
halimi derinleþtirecek bir tablo çiziyordu... Böyle adým
adým ilerledi. ... ölürüz gibi
sözler de deyip korkularýmý
büyütürdü. Bir gün bana
73
iþbirliðini kabul et dedi. Ben
de bana devrimcileri öldür
derler dedim. Sonra evet dedim.”
MORAL VE GÜVEN
KAYBI
DÜÞMANIN ÝÞÝNÝ
KOLAYLAÞTIRIYOR
“Bence moral bozmanýn en
temel dayanaðý güven yitimi.
Mesela benim kimseye güvenim yoktu... Biz konuþmamýzda da demiþtik; güven olmayýnca moral bozulur demiþtik... Konuþmamýzda her
insanýn zaaflarý vardýr ve bunlardan insan elde edilir derdik.... Yani moral bozmak bile
o insanýn zaaflarýyla olur... X
bunu bana sürekli söylemiþtir.
Veya gruplaþmalar. Bu insanlar arasýnda güveni zedeliyor.
Biz gruplaþmýþtýk, diðer insanlara gitmezdik. Bu tarz
konuþmalar olurdu, böylesi
grup için. Zaten X gruplarýn
olmasý iyi, otomatikman insanlarýn morali bozuluyor
demiþti.
Moral bozmanýn en büyük
silahý da tartýþma. Bir insanýn moralini bozmak en çok
böyle oluyordu. Mesela, gazete sýrasý konusunda tartýþma
çýkarýlýrdý. Veya televizyon,
teyp yüzünden tartýþma. Bunlar görünürde tartýþmayý
masumlaþtýran þeyler ama
öyle deðil. Veya nöbette küfreder gibi masayý silmek, el hareketiyle kýzmak gibi þekilde
“Niye bana geldin diye
sorunca, seni elde
etmek kolaydý türünden
bir cevap vermiþti
mesela. Ben sorunlarý
en çok olandým çünkü.
O yüzdenmiþ.”
moral bozulurdu.”
Moral güç iþte bundan dolayý gerekli. Hiçbir þeyin moralimizi bozmasýna izin vermemek, ister objektif olarak veya
isterse subjektif bir çabanýn
sonucu olsun, devrimci faaliyetin, devrimci yaþamýn sabote edilmesinin karþýsýna çýkarabileceðimiz en güçlü barikatlardan biridir. Düþman iradi ve
planlý bir çabayla halký, devrimcileri moral olarak zayýflatmaya yöneliyor. Moral gücün dayanak noktalarýný çökertmeyi
hedefliyor. Bir iþbirlikçi de sýradan aklýyla bunu düþünüyor:
“Çalýþmaya isteksiz havayla giriliyordu ki, genel hava
da öyle olsun. Ýnsanlarýn caný,
dolayýsýyla morali bozulsun...
Bir örgütte yaþamý daðýtmak
istiyorsan ilkin örgütlerin bacaklarýný, kollarýný yok etmen
lazým bence. Bu kol da yöneticiler olduðuna göre onlarý
ekarte etmek, aslýnda devrimci yaþamý ekarte etmek
oluyor. Zaten, X de bu þekilde
çok söyledi. Bunu yapmanýn
bir yolu da iliþkide laubali,
kafa-kol iliþkisi tarzýnda davranmaktýr zaten...”
ORTAM
DEÐÝÞÝNCE...
Düþman faaliyetine uygun
bu ortamýn “sunulmuþ” olmasý,
iþte, baþta belirttiðimiz bilmekle yapmak arasýndaki mesafenin sonucudur. “Ortam” deðiþince, yani bulunulan alanda
disiplin, kollektivizm daha eksiksiz uygulanmaya baþlayýnca
iþbirlikçinin de alaný daralýyor...
“... Ýnsanlar toparlanýnca,
birbirleriyle ilgilenmeye
baþlayýnca, o disiplinsizce
yaþam düzelmeye baþlayýnca
ve artýk daha çok politika
konuþulmaya baþlanýnca bunalým da ortadan kalkýyor,
bundan faydalanacak iþbirlikçi de birþeyler yapamýyor.
Mesela X bana ben sana boþ
yere gelmedim, ortam müsaitti. O yüzden planlý böyle geldim demiþti.”
“Fakat eleþtiri-özeleþtiri,
tüzük sonrasý bu ortam ortadan kalktý. Çünkü yaþam daha
iradi oldu. Eski yýkýcý sohbetler azalmaya baþladý. Dün af
dilden düþmezdi, daha sonra
daha bilimsel deðerlendirildi. Dün insanlar en ufak bir
þeyde tartýþýrdý. Daha sonra
tahammüllü olmaya baþladý.
Yöneticiler de daha aktif
oldu.”
“... genel kitlenin geliþen
ruh hali, sen ne yaparsan yap
bozulmuyordu. Çünkü yaþam
düzelmiþti. Ýnsanlarýn birbirlerine olan moralleri dü-
74
zelmiþti.”
“Ama Parti insanlara belli eðitim programlarýyla gidince, orada boþluk kalmadý.
Ýnsanlar devrimciliði daha
doðru, ayaklarý yere basan,
mantýklý bir zemine oturtmaya baþladý. Örneðin, hiç tartýþmayan, fikrini söylemeyen
insanlarý Parti konuþturdu.
Mesela, görev verirdi. Belki
senin gözünde, bu devrimciliði yapmaz dediðin insana
nöbet sorumluðu verdi, yazý
verdi. Veya yöneticiler daha
çok örnek oldu.”
ÝÞBÝRLÝKÇÝ
NEFESSÝZ KALIYOR...
“... Ýþte genel kitlede bir
geliþme olduðu zaman kim
olursa olsun bir þey yapamaz.
Bir ara olumsuz olan bir insan dahi belli ilerlemeler katettiðinde sen onunla tartýþmaya kalkarsan o insan eskisi gibi tartýþmaz. Mesela
gazete yüzünden çok rahat
tartýþýlýrdý. Ama sonra genel
hava deðiþince bu azaldý.
Böyle olunca ve sen tartýþýrsan dikkat çekersin... Yani
genel kitlenin ruh hali, morali ve disiplinin geliþmesi
bence çok önemli. Ýnsanlar
disiplinli olunca, nöbette,
temizlikte, yemekte birbirine
destek olunca, hele ki birbirlerinin sorunlarýný çözmeye,
birbirlerini anlamaya baþlayýnca ne yaparsan yap
geliþimi durduramazsýn.”
Disiplinli, kollektif,
yoldaþca bir ortam,
iþbirlikçiyi, ajaný “iyot
gibi” açýkta býrakýyor.
... Disiplinsizlik,
rehavet, iç sorunlar
onun için verimli bir
bataklýk veya iþini
rahat yapabileceði bir
karanlýk rolü oynuyor.
Her yönüyle yoldaþca
ve devrimci bir ortam,
bir güneþ gibi gözlerini
kamaþtýrýyor onun,
yarasa gibi ýþýktan
kaçmaya çalýþýyor.
(...)
“En olumsuz insan bile disipline uyunca o oluþan veya
her an geliþmeye müsait rehavet, kendiliðindencilik
ortadan kalktý. Sonuçta disiplinin olduðu yerde sen disiplinsizlik yaptýðýnda sen göze
batarsýn. O zaman hiçbir þey
yapamaz, örgütlülüðün geliþimini engelleyemiyorsun.”
(...)
“Genel çalýþmalar da böyle oluyordu. Çok farklý deðildi. Herkes bir arada olduðundan kaynaþma oluyordu. Nasýl
diyeyim bir sýcaklýk doðuyordu. Ýnsanlar böyle olunca biz
de tabii tartýþamazdýk. Olumlu
tablo çizerdik. Mesela X bu
konuda fazla tartýþma, beni de
eleþtir diyordu. Çünkü ben çok
göze battým. Ýyi bir tablo çiz-
meye çalýþacaðým demiþti. Bu
Parti’nin çalýþmasýnýn bir
sonucuydu bence.”
Disiplinli, kollektif, yoldaþca
bir ortam, iþbirlikçiyi, ajaný
“iyot gibi” açýkta býrakýyor.
Kendini nasýl araya kaynatacaðýnýn telaþýna kapýlýyor. Sabotör faaliyetlerinin önü kendiliðinden kesiliyor. Disiplinsizlik, rehavet, iç sorunlar onun
için verimli bir bataklýk veya
iþini rahat yapabileceði bir karanlýk rolü oynuyor. Her
yönüyle yoldaþca ve devrimci
bir ortam, bir güneþ gibi gözlerini kamaþtýrýyor onun, yarasa gibi ýþýktan kaçmaya
çalýþýyor.
“Yani benim söyleyeceðim
aslýnda güven. Güven oldu mu
kimse bir þey yapamýyor. Biz
de yapamazdýk zaten. Çünkü
bu güven insanlarý birbirine
baðlýyordu. Moralsizlik durumu ortadan kalkýyordu. Bir de
dýþarýdaki mücadelenin
geliþmesi insanlarý coþkulandýrýyordu, daha saðlýklý
düþünmesini saðlýyordu.
Bence bunlar tüm yaptýklarýmýzý engelledi.”
ADALETÝMÝZ
CEZALANDIRMAYI DA
BÝLÝR,
AFFETMEYÝ DE
Bu iþbirlikçileþtirme olayýnýn
bir diðer yaný adaletimize
iliþkindir. Olay, bu yanýyla,
küçük burjuvazinin mücadele, savaþ ve devrimci adalet
75
gerçeðinden uzak hezeyanlarýna da bir cevaptýr.
Olay ortaya çýkarýlmýþ,
ajan faaliyetine katýlanlar,
bulaþtýrýlanlar sorgulanmýþ,
bu faaliyetin odaðýndaki
iþbirlikçi (X) cezalandýrýlmýþtýr. Ýþbirlikçinin “örgütlediði” kiþilerden biri olan Y ise
partimiz tarafýndan affedilmiþtir.
“En güzel þey olan namuslu bir insan olmayý kaybettim.
Bu öyle bir þey ki, insan yaþayan bir ölü oluyor. Yaþamý
sadece yemek içmek oluyor. O
kadar korkunç bir durum ki
gerçekten nasýl anlatacaðýmý
bilemiyorum. Böyle sanki insanýn her tarafýndan irin
akýyor. Kendimi pis kokuyor
hissederdim. Kafam allak bullak olmuþtu. Bir robot gibiydim adeta. Her þeyden nefret
ediyordum. Ve buna raðmen
parti beni affetti... içine aldý,
beni namuslu yapacaklarýný
söyledi, gerçekten de ölmem
gerekirdi. Ama beni baðýþladý.
Bu halime raðmen deðer verdiniz. Ne diyeyim ki, bilemiyorum iþte. Çok pisim. Gözaltýndayken bile bana çok duyarlý davandýlar. Þaþtým kaldým, ne diyeyim ki. Beni sonuna kadar dinlediler. Çok
hassas oldular. Gerçekten bu
konuda ne diyeceðimi bilemiyorum, sadece içimden þükür,
teþekkür sözü geçiyor. Parti
benimle çok ilgilendi... Parti
her þeyimi sorardý. Þefkat gösterirdi... Buna raðmen ben
“Adaletin bu derece bu
kadarý olur demekten
baþka bir þey
diyemiyorum ki.
Hayatým boyunca bunu
unutmayacaðým. Tek
istediðim bunlarý
unutmak ve yaþama
yeniden baþlamak. Yeni
doðan bir insan olmak.
Bu fýrsatý verdiðiniz
için saðolun. Bu fýrsatý
kaçýrmayacaðýmdan
eminim, size söz
veriyorum.”
bunlarý yaptým. Baðýþlayýn ne
diyeyim ki, parti o kadar adaletli davrandý ki, gerçekten de
kurtulmam imkansýzdý. Bok
yoluna gidecektim. Ama bunu
yapmadý. Bununla da kalmadý. Affedince her þeyimi
karþýladý. Adaletin bu derece
bu kadarý olur demekten baþka bir þey diyemiyorum ki.
Hayatým boyunca bunu unutmayacaðým. Tek istediðim
bunlarý unutmak ve yaþama
yeniden baþlamak. Yeni doðan
bir insan olmak. Bu fýrsatý
verdiðiniz için saðolun. Bu
fýrsatý kaçýrmayacaðýmdan
eminim, size söz veriyorum.”
Cezalandýrmadýk. Ýþbirlikçileþmesine raðmen, büyük bir
zarar vermemiþ olmasýný da
gözönünde bulundurarak þans
verdik.
Devrimci hareketin ajanla-
rý, hainleri cezalandýrmasý
karþýsýnda feryat eden, hapishane koþullarýnda hiç olmaz
diyenler, hayatýn ve savaþýn
gerçeðinden uzaktýrlar. Bir ajanýn, hainin bir devrimci örgüt
için ne anlama geldiðini bile
bilmezler, tahmin edemezler.
Devrimci savaþýn nasýl bir
ölüm kalým savaþý olduðunun
farkýnda deðillerdir. Kolaycý
yoldan devrimci hareketi
karalar, suçlarlar. Soyut
“yaþam hakký” söylemiyle,
saðdan soldan duyumlarýyla
yargýlarda bulunup devrimci
adaletin meþruluðuna gölge
düþürmeye çalýþýrlar, adaletin
meþruluðunu reddederler. Ama
bu noktada da kelimenin tam
anlamýyla ADALETSÝZDÝRLER. Devrimci hareketin olaya iliþkin açýklamasýný dahi
beklemez, konuyu araþtýrýp
soruþturmazlar. Ama bizim bu
ölüm kalým savaþýnýn içinde
uyguladýðýmýz adaleti, bu konudaki hassaslýðýmýzý deðil uygulamak, akýllarýnýn ucundan
bile geçiremezler.
“Parti aslýnda benim
herþeyimle ilgilendi. Maddimanevi farketmez. Ailevi
sorunum mu var; en ufak bir
sorunda destek hiç kesilmedi.
Veya farklý farklý sorunlarým
mý var, istisnasýz hepsiyle ilgilendi... Parti’nin bana o
kadar emeði oldu ki, bunlarý
anlatmam mümkün deðil. Ama
ben ne yaptým? Temiz, berrak
olan bir yaþamý tepip þerefsizliði seçtim.”
76
“Ve ben buna raðmen baðýþlandým. Hala inanamýyorum. Bir mucize bu diyorum
kendime, müthiþ þaþkýným. Ve
bazen böyle kurtulmam rüya
mý diye de düþünüyorum. Duygularýmý nasýl anlatacaðýmý
bir türlü kestiremiyorum.
Gerçekten pislik yaptým. Bir
ailede bile ufak bir yanlýþ
yapsan ailenin fertleri seni
dýþtalar. Ama ben yanlýþ deðil
suç yaptým. Ona raðmen
dýþtalanmadým. Bana þans
verildi... Her türlü ama her
türlü sorunlarýmý paylaþmam
gerektiðini söyledi bana parti... Size söz veriyorum temizleneceðim. Tek istediðim insanlarý sevmeyi baþarmak.
Çünkü sevgisiz yaþanmýyor.
Bence hayatýn tek anlamý da
bu. Bu olmayýnca insanýn içi
o kadar boþ oluyor ki anlatamam. Ama sevgi olunca,
insan kendini yalnýz hissetmiyor. Yalnýz hissetmeyince de
dün onun için aþýlmaz gibi
görünen þeyler aþýlýr görülür.
Parti bana bu þansý verince
bana da aþýlýr gibi görünüyor.
Bana göre hiçbir dönem olmadýðý kadar içim rahat. Ben
kendimi bildim bileli hep kendi kendimleydim. Sýkýntýlarým
beni yiyip bitirirdi. Mecalsiz
kaldým. Parti adaletiyle bana
umut verdi... Lütfen beni gönlünüzde baðýþlayýn. Bu çok
güzel þeyi haketmek için elimden geleni deneyeceðim, her
þeyimi ortaya koyarak kazanacaðým, hak edeceðim. Sizden, þehitlerimizden özür di-
Devrimci hareketin
ajanlarý, hainleri cezalandýrmasý karþýsýnda
feryat eden, hapishane
koþullarýnda hiç olmaz
diyenler ... devrimci
savaþýn nasýl bir ölüm
kalým savaþý olduðunun
farkýnda deðillerdir. ...
Soyut “yaþam hakký”
söylemiyle, saðdan
soldan duyumlarýyla
yargýlarda bulunup
devrimci adaletin
meþruluðuna gölge
düþürmeye çalýþýrlar,
adaletin meþruluðunu
reddederler. Ama bu
noktada da kelimenin
tam anlamýyla
ADALETSÝZDÝRLER.
liyorum...”
Partiye açýk olmasý gerektiði belirtiliyor Y’ye. Kendi ruh
halini anlatarak cevap veriyor
bu konuda: “Zaten kendini açmayýnca kendi kendini yiyip
bitiriyorsun. Ruh gibi oluyorsun. Korku ve kaygýlarýn
sürekli peþinde oluyor, bir
dakika dahi seni yalnýz býrakmýyor. Ben bunlarý yaþadýðým
için söylüyorum. Yani açýk
olsan için de rahat olacak,
daha fazla pisleþmeyeceksin
de. Sonra keþke deyince geç
oluyor. Yani adalet böyle hassas olunca açýk olmak iyi.”
“Daha önceki çalýþmalarda halkýn adaletini konuþur-
ken çok hassas, duyarlý olunduðunu dedik. Ama ben bunu
þimdi kendimde görüyorum.
Normalde öldürülmem gerekiyordu. Ama Parti hala ufak
kýrýntý yanlarýmýn olduðundan dolayý, beni affettiðini,
yeni bir þans verildiðini söyledi...”
“Ne diyeceðimi bilemiyorum. Bu aslýnda bence insana
verilen deðerdir. Bu bence aslýnda büyük bir güç. Çünkü
yalnýzca güçlü olanlar affeder
bence.”
Ýþte bir iþbirlikçinin saflarýmýz içinde ajan faaliyeti yürütmesinin, bu faaliyetin içinde birini iþbirlikçileþtirmesinin,
partimizin bu faaliyeti açýða çýkartýp birini cezalandýrmasý ve
bir diðerini affetmesinin kýsa
öyküsü.
Kadrolarýmýzýn, taraftarlarýmýzýn, hareketimizin adaletine
iliþkin ileri geri laflar eden,
hainleri sahiplenen küçük burjuva kesimlerin pek çok ders
çýkaracaðý bir olay.
Herkesin çýkaracaðý dersler
farklý elbette.
Savaþýmýz ilkeli, kurallý
bir savaþtýr. Düþman kuralsýzlýklarýmýzý affetmeyecektir.
Savaþ acýmasýz bir savaþtýr. Ajanlýk, ihbarcýlýk,
itirafçýlýk hangi biçimde
olursa olsun halk düþmanlýklarýný affetmeyeceðiz.
Savaþýmýz adalet içindir
ve adaletli bir savaþtýr. Adalet terazimiz asla þaþmayacaktýr.
77
ÝMRALI’DA KONULAN SON NOKTA:
BÝZ YENÝLDÝK DEVLET KAZANDI
DOÐRULAR VE YANLIÞLAR AYRIÞMIÞTIR;
SÖMÜRGECÝLÝKTEN BAÞLAYARAK
MÝLLÝYETÇÝ TEORÝ ÇÖKMÜÞ, DEVRÝMCÝLERÝN
DOÐRULARI DÝLE GETÝRDÝÐÝ ORTAYA ÇIKMIÞTIR.
ÝMRALI PKK ÝÇÝN BÝR “SON”DUR.
SONRASI NE OLACAK?
SONRASININ “ESKÝNÝN TEKRARI”
OLMASI MÜMKÜN DEÐÝLDÝR. YA
EMPERYALÝZMÝN VE OLÝGARÞÝNÝN
YEDEÐÝNDE BÝR GÜÇ OLUNACAK,
YA DEVRÝMCÝLEÞÝLECEKTÝR.
Türkiye halklarý ve devrimciler, Ýmralý’da bir
yenilginin tanýðý oldular.
Ýmralý’da yargýlayan deðil, yargýlanan olmayý
kabul eden PKK Genel Baþkaný Abdullah
Öcalan, o kürsüde “imkan verilirse... son
noktayý koymak istediðini” söylerken, gerçekte
son noktayý çoktan koymuþtu bile.
Zafere ulaþmadan konulan son nokta, yenilgidir. Yenilgi ideolojiktir. Gerçekte askeri anlamda darbeler yenilmiþ, belli alanlarda sýkýþýlmýþ,
güç kaybýna uðranýlmýþ olunsa da bir yenilgi yoktur. Gerilla varlýðýný ve savaþýný sürdürecek durumdadýr. Ama hiç bir askeri güç, idealleri olma-
dan, ideolojisi olmadan, varlýðýný ve savaþýný sürdüremez. Ýdeolojik yenilgi, teslimiyet teorileri
tümden ve kesin bir biçimde reddedilmediðinde,
askeri olarak da devam edecektir.
Öcalan’ýn “imkan istediði”, ideolojik, siyasal
açýdan konulan bu son noktayý fiziki olarak da
tamamlamaktýr. Yenilgi kabul edilmiþtir. Bundan ötesi fiziki olarak teslim olmanýn koþullarýna,
örneðin gerillanýn daðdan nasýl indirileceðine
iliþkindir ki, bu tali bir sorundur.
Türkiye solu açýsýndan gerek geçmiþ yýllarýn
doðru bir deðerlendirmesini yapabilmek, gerekse
de bugünü tam olarak açýklayabilmek açýsýndan
78
özgün bir durum vardýr önümüzde.
Bir yanda, sol adýna asla savunulamayacak,
telaffuz bile edilemeyecek teoriler savunulurken,
öte yanda hala sürmekte olan bir savaþ var. Bir
hareketin önderi, o hareketin Baþkanlýk Konseyi,
son derece açýk bir biçimde teslimiyetin teorisini
yapýp, emperyalizme, oligarþiye iþbirliði teklif
ederken, ayný hareketin gerilla güçleri, devletle
askeri çatýþmayý sürdürüyor.
Bu durum, hala kimilerinin kafasýný karýþtýrýyor,
gerçeði görmelerine engel oluyor.
Sorun, ne Öcalan’ýn kiþisel tavrýna indirgenebilir, ne de “dayanýþma” adýna sola karþý
bir ideolojik saldýrý biçimine bürünen bu geliþmelere sessiz kalýnabilir.
Türkiye solu, sorumlu, Türkiye halklarýnýn,
Türkiye devriminin çýkarlarýný, geleceðini esas
alan siyasi, ideolojik bir tavýr geliþtirmek durumundadýr. Sol açýsýndan sorun, yalnýzca dýþýndaki
bir gücü deðerlendirmek deðil, ayný zamanda
kendi yaþadýðý süreçlerin de deðerlendirilmesidir.
PKK’nýn geldiði nokta, yalnýzca PKK açýsýndan
DÜN
“PKK, günümüzde
sömürgeciliðin, ýrkçýlýðýn ve
her türlü eþitsizliðin arkasýnda
duran gücün emperyalizm
olduðuna, ilerlemek için
emperyalist sistemden bir an
evvel kopmak gerektiðine
inanýr (...) PKK, baþta ABD
olmak üzere tüm
emperyalistlerin ve bölgedeki
iþbirlikçilerinin bölgedeki
düzeni devrilmeden, Ortadoðu
uluslarý arasýnda eþitlik ve
özgürlük temelinde bir barýþ
ve iþbirliði ortamý
geliþtirilemeyeceði
inancýndadýr.” (PKK Kuruluþ
Bildirgesi)
deðil, solun büyük bölümü açýsýndan da bir muhasebe zorunluluðunu doðurmuþtur. Bu muhasebeden kaçmak isteyenler, ideolojik olarak daha
büyük savrulmalar yaþamayý engelleyemezler.
Ýmralý, devrimciliðe, devrimci ideolojiye
saldýrýdýr. Ýmralý’da ortaya çýkan ideolojik ve
pratik tavýr, onyýllardýr yarattýðýmýz geleneklere,
devrimci ideolojiye bir saldýrýdýr. Kimse bunu görmezden gelme hakkýna sahip deðildir. Kimse bunu küçük hesaplarýyla sessizce geçiþtirme sorumsuzluðuna düþmemelidir.
Karmakarýþýk edilen devrimci teori, politika,
strateji, taktik netleþecek, ayaklar altýna alýnan
geleneklerimiz bu sürecin tahribatýndan kurtarýlacak, devrimcilik arýndýrýlacaktýr. Öcalan’la dayanýþma adýna, barýþý destekleme adýna, bu görevin
yerine getirilmesinin önüne çýkanlar, bütün bunlardaki sorumluluklarýný da büyütmüþ olacaklardýr.
NEYÝ SAVUNUYORLARDI?
PKK baþlangýçta neler savundu, dünden
DÜNKÜ, MARKSÝZMLENÝNÝZMDEN
ETKÝLENMÝÞ BÝR
PKK’NIN SÖZLERÝDÝR.
BUGÜNKÜ ABD
ÇÖZÜMÜNÜ KABUL
ETMÝÞ, KENDÝNÝ
EMPERYALÝZMÝN
YENÝ DÜNYA
DÜZENÝNE TESLÝM
ETMEYE HAZIR BÝR
PKK’NIN.
BU FARK,
TAKTÝKLERLE
AÇIKLANABÝLÝR MÝ?
DEÐÝÞEN KÝMDÝR?
ABD MÝ? PKK MI?
CEVAP ORTADADIR.
BUGÜN
“Þunu herkesin bilmesi
gerekiyor; biz ABD’nin
Kürdistan’da, bölgede
kendisine göre istikrar
yaratmasýna bir þey
demiyoruz. Kendi çýkarlarýna
göre
düzenleme yapabilir...
Ama bunu yaparken bir halký
kurban etmeye kalkýþýrsa,
bunun onay görmeyeceðini
herkes bilmelidir.”
(PKK Baþkanlýk Konseyi
Üyesi Cemil BAYIK,
20 Haziran ‘99,
Özgür Politika)
79
bugüne savunduklarý nasýl deðiþti? Bunlar, PKK
programýndan baþlayarak, yüzlerce belge ve yazýdan uzun alýntýlarla aktarýlabilir. Ancak bu gereksizdir. Bugün artýk fazla bir anlamý yoktur.
Ama artýk “saçmalýk” derecesinde bir görüþ
de olsa, hala PKK’nýn ayný çizgide olduðunu,
deðiþikliklerin taktikler ve politik ustalýk olduðunu, hatta asýl hedefin hala deðiþmediðini veya
yola zaten “barýþ” için çýktýklarýný söyleyenler
karþýsýnda bazý hatýrlatmalar yapmakta yarar var.
Gerçekte bu yaklaþýmlar da fazla ciddiye alýnmayabilir. Çünkü Kürt milliyetçiliðinde teorinin
bir ciddiyeti yoktur zaten. Örneðin, yýllarca sömürgecilik savunulup, sonra bütünüyle propagandif bir söylem olarak “Türkiyelileþme” savunulmaya baþlandýðýnda biz zaten baþtan beri
Türkiye partisiydik denilmemiþ midir? Þimdi ayný
teori “biz barýþ adýna yola çýktýk” diye
yapýlýyor.
Hayýr, böyle bir þey yoktur.
Yola Türkiye oligarþisiyle Kürt dili üzerindeki
serbestlik karþýsýnda “barýþ” yapýp onun hizmetine girmek için deðil, “Baðýmsýzlýk” denilerek çýkýlmýþtýr.
Hedef, “baðýmsýz birleþik Kürdistan”dýr.
Bunlar o kadar “net” ve “kesin” ifade edilen
hedeflerdir ki, bir Kürt’ün bunlarýn dýþýnda bir
þey savunmasý, ihanetle eþdeðerdi. PKK bu mantýkla Barzanicilerden Kürt milliyetçiliði temelinde
örgütlenen reformist siyasetlere kadar bir çok
kesimi ihanetçi olarak tanýmlamýþtýr.
Bunlar tartýþýlmazdýr, çünkü yine PKK’nýn
teorisinin en temel tezine göre “Türkiye sömürgecidir”.
“Emperyalist sistemden kopmak gerektiðini” söyler PKK. Ýlk belgelerinde, emperyalistlerin ve bölgedeki iþbirlikçilerinin düzeninin
devrilmesini hedeflediðini yazar.
Yani baþlangýçta “devrim” vardýr PKK’nýn
önünde. PKK’nýn ilk çýkardýðý temel yazýlý belgelerinden biri de zaten “Kürdistan Devriminin
Yolu” baþlýðýný taþýmaktadýr. Ortadaki bunca
belge karþýsýnda, yüzü kýzarmadan hala “Biz
barýþ için yola çýktýk” diyebilenlerin hiç bir
ciddiyeti olamaz. Onlar için her þey, bir burjuva
politikacýsý açýsýndan olduðu gibi önemsizdir,
kitleleri aldatmak için her þey söylenebilir.
Halk savaþýyla, sömürge bir Türkiye’den
ayrýlýp baðýmsýz birleþik bir Kürdistan’ýn
kurulmasý olarak özetlenebilecek bu çýkýþ teorisi,
yýllarca savunulan teoridir.
Bunlarý baþlýklar halinde belirtmekle yetindik.
PKK’nýn geçmiþten bugüne pek çok metinlerinde bunlarýn deðiþik ifadeleri vardýr. Bunlar
yazýlý belgelerde, sözlü açýklamalarda savunulmuþtur ama süreç, daha baþýndan itibaren
de bu tesbitlere uygun geliþmemiþtir. Örneðin
PKK Programýndaki, Kuruluþ Bildirgesi’ndeki
kesin ifadelere raðmen emperyalizme pratik
olarak hiç bir zaman karþý olunmamýþtýr. Halk
savaþý denmiþ, savaþýn sýnýfsal boyutu tümüyle
yadsýnmýþtýr.
Artýk düzenle bütünleþmenin nasýl olacaðýnýn
tartýþýldýðý bugün bile hala Kürt milliyetçilerinin
yazýlarýnda devrim’den, sosyalizm’den sözedilmesine rastlamak mümkündür. Ama altý boþ sözlerdir bunlar. Ciddiyeti, inandýrýcýlýðý, samimiyeti
ve PKK’nýn örgütlenmesinde, mücadelesinde,
politikalarýnda bir karþýlýðý yoktur. Ama teoriyi
ele alýþtaki bu ciddiyetsizliðe ve tutarsýzlýða
raðmen, milliyetçiliðin bir hareketi nereden
nereye savuracaðýnýn görülmesi açýsýndan baþlangýçta söylenenler hatýrlanmalýdýr. Bugüne birden bire gelinmemiþtir.
POLÝTÝKAYI NASIL
KAVRADILAR,
NASIL UYGULADILAR?
PKK, siyasi arenaya çýktýðýnda kendini
Marksist-Leninist olarak tanýmladý. Partinin
“Kürdistan Ýþçi Partisi” þeklindeki adý da bu
tanýmlamaya uygundu. Ama bunun dýþýndaki
politikalarýnda, taktiklerinde, örgütlenme
biçimlerinde, çalýþma tarzýnda, üslubunda
baþka da bir uygunluk bulmak zordur. Kuþkusuz
80
Marksizm-Leninizmden deðiþik düzeylerde
etkilenmeler devam etmekteydi, ama süreç her
konuda milliyetçilik lehine bir evrim içindeydi.
Milliyetçilik kendini en açýk biçimiyle Kürt
milliyetçi hareketinin politika yapýþ tarzýnda göstermiþtir. Bu tarz zaman içinde sola da sirayet
ederek ciddi bir bozulmanýn kaynaðý olacaktýr.
Bu tarzýn sihirli sözcüðü “taktikler”dir. Öyle
bir “taktik anlayýþý” geliþtirilmiþtir ki, devrimciliðe, halklarýn çýkarýna aykýrý yapýlan ne
varsa, adý taktik olmuþtur. Emperyalistlerle iliþkileri taktik diye yorumlanmýþtýr. Bugün bu iliþkilerin “kullanýlma” olduðu itiraf edilmektedir.
Geliþtirilen pragmatizm, PKK pratiðinde
dost, düþman her þeyin birbirine karýþmasýný beraberinde getirmiþtir. Barzani ve Talabani’yle kurulan iliþkiler, bu pragmatizmin çarpýcý örnekleridir. Kah dost olunmuþ, kah savaþýlmýþtýr. Bazen biriyle, bazen ötekiyle dost olunup, bir diðerine karþý birlikte savaþýlmýþtýr.
Türkiye soluna yaklaþým ise, tüm bu ilkesizlikler, çarpýklýklar karþýsýnda eleþtirecek güçleri
susturma ve onlarý kullanma amacý çerçevesinde
biçimlenmiþtir. Türk solu, Kürt solu kavramlarý
icat edilip, Türkiye Soluna sürekli aþaðýlamalarla,
hakaretlerle, küçümsemelerle seslenilmiþtir. PKK
mevcut gücüne raðmen, Türkiye soluna destek
olan deðil, geliþmesini istemeyen bir konumda
olmuþtur.
Benmerkezcilik bu tarzýn diðer karakteristik
davranýþýdýr. Dünyanýn merkezine kendilerini
koymuþlar, kimsenin politika bilmediðini iddia
edip, herkesi kendi söylediklerine inanmaya,
dahasý kendi politikalarýna tabi olmaya zorlamýþlardýr.
BU TARZIN SONUÇLARI; Solu ve bir çok
ilerici kesimi bu söylemleri ve tarzlarýyla büyük
ölçüde etkilemiþlerdir. O hale getirilmiþtir ki,
“ezilen ulus adýna” ne yapýlýrsa yapýlsýn meþrudur anlayýþý kabul ettirilmek istenmiþtir. Kendine güvensiz, ideolojisine güvensiz sol, güç
baskýlanmasý altýnda bunu büyük ölçüde de kabul
etmiþtir. Hemen her türlü yanlýþ, çarpýklýk, ezilen
ulus edebiyatýyla görmezden gelinmiþtir. Kürt
milliyetçilerinin bu edebiyat içinde “Türk solu”
kavramýný adeta bir aþaðýlama, bir hakaret sözüne
çevirmeleri sonucu, özellikle de Türk kökenli
devrimcilerin kendi milliyetini söylemeye utandýðý bir ortam yaratýlmýþtýr.
Tüm bunlarýn sonucunda, devrimciliði,
Marksizm-Leninizm’i dejenere etmiþler, burjuva
ideolojisini ve burjuva politikacýlýðýný sol saflara
taþýmýþlar, üslupta, eylem biçiminde devrimcilere
ait olamayacak ölçüler uygulamýþlar ve bunlarý
da “devrimci politika” diye göstermiþlerdir.
NELERÝ ÝNKAR
EDÝYORLAR?
Bu soruya verilebilecek en kýsa cevap, “neyi
inkar etmiyorlar ki?” þeklinde olabilir.
Sosyalizmi, devrimciliði, anti-emperyalistliði,
enternasyonalizmi pratikte ve teoride adým adým
inkarla geliþen süreç, Ýmralý’da toptan bir inkara
ulaþmýþtýr.
Ýmralý’da inkar edilmedik, mahkum edilmedik bir þey býrakýlmamýþtýr.
Ýnkarýn karþýlýðýnda ise yeni kabuller vardýr.
Dün yine sözde de olsa reddedilenler, mahkum edilenler meþrulaþtýrýlmýþ, aklanmýþ,
onaylanmýþ, kabul edilmiþtir.
HERÞEY AÇIKTIR. SÖYLENENLERÝN
ANLAMI YORUM GEREKTÝRMEYECEK
KADAR ORTADADIR. KÝMSE “DERÝN
ANLAM” TAHLÝLLERÝYLE SÖYLENENLERÝ FARKLI GÖSTEREMEZ.
ÝÞTE SÖYLENENLER:
Aþaðýda yalnýzca Öcalan’ýn söylediklerinden bazý tesbitler aktarýyoruz. Benzer tesbitler PKK Baþkanlýk Konseyi Üyeleri ve Kürt
milliyetçiliðinin teorisyenliðine soyunan bazýlarý
tarafýndan da deðiþik biçimlerde tekrarlanmýþtýr.
“Dünyada reel-sosyalizmin çözülüþü, genelde
81
otoriter ve totaliter rejimlerin geniþ bir coðrafyada
çözülüþ ve çöküþ sürecine girmeleri dünya çapýnda demokratik sistemin zaferine götürdü.”
“Demokrasinin, yüzyýlýn sonunda tam zaferini
ilan etmesi, tekniðin, üretimin bu en muazzam
çaðýnda nedensiz olmayýp, demokratik sistemin
mekanizmalarýyla yakýndan baðlantýlýdýr. Toplumlarý, dolayýsýyla bireyleri, hiçbir sistem, kendi
doðallýðýnda bu kadar açýða çýkaramamýþ ve yaratýcý kýlamamýþtýr. Gücünü özgürleþtirmeden alýr.
Basit ve zor geliþir. Ama, sonuçlarýnýn en hýzlý
ve güçlü görünen rejimden daha güçlü olduðu
günümüzde tamamen kanýtlamýþtýr.”
“Sovyet sisteminin 1990’lara doðru çözülüþü,
en az 200 yýl önceki Fransýz Ýhtilali kadar demokratik dönüþüm üzerinde etkide bulunma potansiyeli taþýr. Nasýl, Sovyet Ekim Devrimi Türkiye’nin ulusal kurtuluþunda en önemli dýþ katkýya
yol açmýþsa; bu çözülüþ de yaný baþýndaki Türkiye ve diðer Türki Cumhuriyetler üzerinde Soðuk Savaþ döneminden kalma ve demokratikleþmeyi zorlaþtýran statükodan uzaklaþma
yönünde, o kadar derinden olumlu geliþmelere
yol açmýþtýr.”
“Günümüz demokrasileri... 20’inci yüzyýlda...
faþizmin total amansýz diktatörlüðüyle, zýt yöndeki reel-sosyalizmin, totaliter rejimlerine karþý
direnerek, yüzyýlýn sonunda kesin zaferini ilan
etmiþtir.”
SÖZLER YORUM GEREKTÝRMEYECEK KADAR AÇIK: SOSYALÝZM, SOSYALÝZMÝN KAZANIMLARI ÝNKAR EDÝLÝYOR, EMPERYALÝST DEMOKRASÝ
SAVUNULUYOR.
Bu sözler, hiç tartýþmasýz, kesin bir SAF DEÐÝÞTÝRMENÝN ifadesidirler. Bu saf deðiþikliði
diðer konularda da görülecektir.
“SÖMÜRGECÝ TC”
TEORÝSÝNDEN VAZGEÇÝLMÝÞ,
FAÞÝST YÖNETÝMÝN
DEMOKRATÝK CUMHURÝYET
OLDUÐU SAVUNULMAKTADIR
“1990’lardan sonra birlik içinde Türkiye’de
insan haklarýnda geliþmeler vardýr. Bundan sonra
isyan yanlýþtýr. Mesele çözüm yoluna girmiþtir.”
“Tez antitezden yeni bir sentez doðar. DevletPKK karþýtlýðý, Demokratik Cumhuriyet sentezine, zaferine yol açar.”
“Ben demokratik cumhuriyet çatýsý altýnda
toplanmak gerektiðine inanýyorum.”
“Günümüz Türkiye Cumhuriyeti istenilen
düzeyde olmazsa da demokratikleþmede epey
mesafe aldýðý açýktýr. Anayasal ifadesi de temel
insan haklarý, özgürlükleri konusunda kapsamlýdýr. Uygulama sorunlarý daha aðýrlýktadýr. Kaldý
ki, deðiþim ihtiyacý, kapsamlý ve tüm toplum
kesimlerince istenmektedir. Cumhuriyet hem
ilkesel, hem toplumsal temelde büyük bir demokratik hareketlenmeyi yaþamaktadýr.”
DEMOKRATÝK CUMHURÝYET
TEORÝSÝNÝN SONUCU,
ÝSYANIN, HALKIN SAVAÞININ
ÝNKARI VE REDDÝDÝR
“Her ideoloji, inanç zora baþvurmadan da
teknik basýn-yayýn baþta olmak üzere olanaklarýyla, doðruysa kendini uygulayabilir. Yani
bu anlamda da zor gereksizleþmiþtir.”
“Türkiye’nin... batýlaþma çabalarý sonuç vermiþtir. Toplum ve siyasi yapýdaki þiddet, nasýl ki
bu yüzyýllarýn deviniminde önemli rol oynadýysa,
artýk bu anlamaný yitirecek ve tarihin hurdalýðýna
atýlacaktýr. Þiddet, gereksizleþtiði gibi, her zamankinden fazla toplumun ilgisizliði ve çözümsüzlüðü nedeniyle ortada deðersiz kalacaktýr .”
“En zor sorunu böyle çözüme giderse artýk
þiddet onun devrimci, karþý- devrimci , darbeci,
dinci biçimleri de gündemden oldukça düþeceklerdir. Batý tarzý sorunlarý ele alýþ hýzlý bir sürece girecektir.”
“Demokratik sisteme veya onun devlet yapýsýna baðlý olduktan sonra, her parti çözüm gücünü
82
zora baþvurmadan bulabilir.”
UKKTH’NI
REDDEDÝYORLAR
“Yetmiþlerde moda olan, ve uygulandýðýnda
sadece, ayrý devlet anlamýnda yorumlanan 'uluslarýn kaderlerini tayin hakký' gerçekten, bu yorumuyla bir çýkmazdý. Kürdistan pratiðinde, sorunu yokuþa sürme yaný aðýr basýyordu.”
“PKK burada direndi. Kendini geliþtirmeden
ziyade aþýrý tekrarlayarak direndi... Halbuki reelsosyalizmin çözülüþünden, demokratik çözüm
tarzýný çýkarabilmeliydi. 'Uluslarýn kaderlerini
tayin hakký ilkesi'nin artýk geçerliliðini yitirdiðini...
görmeliydi.”
KÜRT ÝSYANLARI DA,
GENÇLÝÐÝN 70’LÝ YILLARDAKÝ
MÜCADELESÝ DE
ÝNKAR EDÝLÝP
DEVLET POLÝTÝKALARI
SAVUNULMAKTADIR
“Atatürk’ün kurduðu Cumhuriyeti etkilense
bile ne Hitler’in Almanya’sý , ne Stalin’ in Rusya’sý gibi, cumhuriyeti aþýrý totaliter kýlmak istemedi, Fethi Okyar ile ikinci liberal deneme olan
Serbest Fýrka olayýnda da karþýmýza çýkar. Liberal bir cumhuriyet geliþmesinden yanadýr, ama,
bunu felsefi ve toplumsal temelini yakalama gücünden yoksundur. Daha sonraki Kürt isyanlarý
için de yapabileceðimiz yorum ayrý çizgidedir.
Hatta, yerel güçlerin alýþageldikleri genel nizama
gelememe, alýþageldikleri baþýna buyruk yaþam
ve sýnýrlý yabancý etkisi rol oynar ki, geliþen ve
gittikçe güçlenen Cumhuriyet karþýsýnda baþarý
þanslarý olamazdý.”
“PKK’nin kuruluþ yýllarý; Soðuk Savaþýn katý
ideolojik kamplara ayrýlmýþ... yýllardýr. Ayrýca
anarþik yaný aðýr basan, demokratikleþmeyi pek
tanýmayan gençliðin; sað-sol kamplara alabildiðine parçalandýðý bir sürecin damgasýný taþýr.”
BAÐIMSIZLIKTAN
VAZGEÇÝLMÝÞ,
“TC” ÝLE BÜTÜNLEÞME,
DEVLETÝN HÝZMETÝNE GÝRMEK
SAVUNULMAKTADIR
“PKK, Cumhuriyeti parçalayan iddiasýndan
onu güçlendiren temel olgulardan birisine dönüþecektir.”
“Bununla kesinlikle bölücülük, ayrýlýkçýlýk
geliþmez. Tersine önü alýnýr. Zayýflama olmaz,
yine güçlenme doðar. Devlete baðlýlýk geliþir.
Çünkü, devlet artýk daha fazla kendinindir.”
“... dil ve kültür özgürlüðü aðýrlýklý bazý
yaklaþýmlarý geliþtirirse, gerçekten tarihi bir aþama
yakalanýr. Bölge halký, devleti demokratik iradesiyle tanýyýp birleþmeyle artýk korku, endiþe kalkar... benim devletim anlayýþý geliþir. Ýsyan, çatýþma zeminleri de böyle kalkar... anayasal vatandaþlýk, ifade özgürlüðüyle bütünleþti mi, sorun
büyük oranda çözüm yoluna girmiþtir.”
“PKK sadece karþýt olmaktan çýkmakla kalmayacak, devletin en önemli destek gücü olacaktýr.
“Ancak, demokratik çözüm tarzýnýn zenginliði
karþýsýnda, ayrý devlet, federasyon, otonomi ve
benzeri yaklaþýmlarýn bile, geri ve bazen çözümsüzlüðe yol açtýðýný pratikte görünce; demokratik
sistem üzerinde yoðunlaþma, bana çok önemli
geldi.”
ANTÝ-EMPERYALÝSTLÝK
ÝNKAR EDÝLÝYOR,
EMPERYALÝZM SAVUNULUYOR
“Birçok ülkede benzer sorunlarýn belki de
yüzyýllardan sonra bu yönlü yumuþamayla çözüldüðü ve Avrupa demokratik sisteminin bunun
örnekleriyle dolu olduðu açýktýr.”
“Gerçekten bu sistemi inançlý, ölçülü ve nasýl
uyguladýklarýný bilen toplumlar günümüzün en
geliþkin toplumlarýdýr. Devletleri, dünyada gücünü kabul ettiren devletlerdir. ABD ve Ýngiltere’nin
dünyaya nasýl yön verdiði göz önüne getirilirse
bu gayet açýktýr.”
83
“Avrupa ülkelerinin deneyimi, tüm bu
savaþlarýn sonunda kararlý demokratik sistemi geliþtirmiþ ve bu üstünlüðe yol açarken, Batý uygarlýðý bu anlamda, demokratik uygarlýk olarak
da adlandýrýlabilir. Çünkü gücünün altýnda bu
sistemi geliþtirmiþ olmasý yatar. Demokratik sistem en az bilimsel-teknik üstünlük kadar
önemlidir. Karþýlýklý etkilemeleri güçlenmelerine
yol açmýþ ve artýk dünya uygarlýðý anlamýný da
yakalamýþlardýr.”
“Demokrasi, adeta bir dil ve kültür bahçesidir.
Günümüzün en geliþkin güçlü ilkeleri yine bunun
açýk ifadeleridir. Tüm Avrupa ülkeleri, Kuzey
Amerika net ispatlarýdýr.”
HALKLAR BÝR YANA
BIRAKILMIÞ,
TÜRKÝYE OLÝGARÞÝSÝYLE
BÝRLÝKTE EMPERYALÝZMÝN
TAÞERONU OLMAK
SAVUNULUYOR
“Doðru deðerlendirilmesi halinde sadece
geçmiþin bu en aðýr kilit sorunundan kurtulmakla
kalmayacak, gelecek yüz yýlda bölgede lider ülke
olma þansýný yakalamasý anlamýna gelecektir.”
“Türkiye burada büyük tehlikelerden korunma kadar, tersine yani güç kaynaðýna dönüþtürme
þansýna sahip olacaktýr. Ýçte ve dýþta PKK’nin
askeri savaþ olanaklarý çözümle birlikte Türkiye’nin hizmetine girecektir.”
“... dýþ politikada itilen baþta Avrupa olmak
üzere bir çok mevziye girme ve gerçekten bölgede lider ülke konumuna yükselme bu çýkmazdan ve çatýþma ortamýndan kurtulma ile
yakýndan baðlantýlýdýr.”
“Ýç çýkmaz ve çatýþma ortamýnýn demokratik
çözüm yolu, en çarpýcý etkisini dýþa açýlýmda
gösterecektir. En baþta AB’ne üyelik sorun olmaktan çýkacak ve gerçekleþecektir.”
“Bölgesel liderlik özgücüne dayalý olarak, en
iddialý konuma gelecektir. Özellikle Kürtlerin
bölgesel dostluðu, bölgesel gücüne büyük katký
saðlayacaktýr. Tarihte olduðu gibi günümüzde ve
gelecekte de Kürtlerin bu rolü Ortadoðu’da haklý
ve güçlü olmanýn temeli olacaktýr. Stratejik bir
tehlike olarak görülmekten çýkýp dayanýlan temel
bir güç haline gelecektir.”
“Bu temelde Balkanlardan Kafkasya’ya ve
Orta Asya’ya kadar güçlenmenin yolu açýlacaktýr.”
Bunlarý söyleyenlerin devrimcilikle bir
iliþkisi kalmamýþtýr artýk.
Alýntýlarýn bu kadarý yeterlidir. Gerçekte
Öcalan’ýn Ýmralý’daki mahkemede yaptýðý birinci
ve ikinci savunmalarýn, verdiði dilekçelerin, duruþmalar sýrasýnda yargýçlara verdiði cevaplarýn
tümü, buraya alýntý olarak konulabilir ve hemen
her satýrý yukarýdakilerle ayný muhtevadaki
görüþlerden ibarettir.
ÝMRALI’DAKÝ “SON NOKTA”,
PKK’NIN TASFÝYESÝ VE
DEVRÝMCÝLÝÐE BÝR SALDIRIDIR
Öcalan, konuþmalarýnda Ýmralý’da “son
nokta”yý koymak istediðini söylemekteydi.
“Son nokta”, emperyalizmin ve MGK’nýn
yönlendiriciliðinde bir tasfiye hareketidir.
Ama söylenenleri daha da vahim hala getiren
PKK Baþkanlýk Konseyi’nin de tüm bu söylenenlere katýldýðýný açýklayarak tasfiyeye ortak
olmasýdýr.
Ýmralý’da neler söylendiðinin baþlýklarýný anmak, orada devrimci bir tahlil, öngörü, talep olmadýðýný ortaya koyuyor zaten yeterince.
Ýmralý’da emperyalizmin, MGK’nýn,
oligarþinin duymak istedikleri söylenmiþtir.
Atatürk’e, misak-ý milliye, orduya, MGK’ya
övgüler vardýr. Emperyalizme övgüler vardýr.
Bazý emperyalist ülkeleri suçlamasý bunu deðiþtirmiyor, onlar da daha çok ABD’nin ve Türkiye
oligarþisinin duymak istedikleri çerçevededir.
Oligarþinin yýllardýr milliyetçi harekete ve
devrimci harekete karþý savuna geldiði tüm tezleri
doðrulayan teoriler geliþtirilmiþtir.
84
UKKTH’nýn döneminin geçtiði, artýk gerekli
olmadýðý, uluslarýn deðil, farklý kültürlerin olduðu
söylenmektedir. Bu, çýkýþlarý dahil her þeyi
yanlýþ yaptýklarýnýn itirafýdýr. Devamla, 70’lerden itibaren sað-sol çatýþmasýnýn nasýl herkesi
savurduðu, demokratik çerçevede mücadele etme olanaklarýnýn olduðu, bunu yapmak gerektiði
söyleniyor. Bu da her þeyin nasýl inkar edildiðinin
açýk kanýtýdýr ve bu durumda oligarþinin dökülen
kanýn sorumlusu PKK’dýr sözü kanýtlanmýþ olur.
Yani PKK yanlýþla baþlamýþ, devlet kendini
savunmuþ olur. Böylece devletin her türlü katliamý, kaybetmeleri, iþkenceleri, köy yakmalarý,
boþaltmalarý meþru olur.
Tarihteki bütün Kürt isyanlarýný aþaðýlýyor,
yanlýþtý diyor. Milli özelliðini tartýþmak bile gereksizdi diyor. Keþke hiç olmasaydý diyor. Bütün
bunlar, oligarþinin bile söylemeye cesaret edemediði kadar açýk inkarcýlýktýr. Elbette çeþitli Kürt
isyanlarýnýn feodalizm içindeki yerleri, emperyalistlerle iliþkileri tartýþýlabilir, ama ne yazýk ki
zamanýnda bunlarý tartýþanlara hain demiþlerdir,
þovenist, devletçi, kemalist demiþlerdir. Bugün
bunlarý söylemeleri devrimcilerin tutumunu kabul
etmek anlamýna gelmiyor, tersine Öcalan her þeyi
reddedip devletin onyýllardýr süren inkarcý,
baskýcý tutumunu aklýyor.
PKK ÞÝMDÝ NEREDE?
1990-91’den itibaren “barýþ”, “ateþkes”
taktikleri çerçevesinde geliþtirilen çizginin emperyalizmle ve düzenle bütünleþmeye yöneldiði
daha açýk görülür olmuþtur; eleþtirilerimizle bu
yönelimin karþýsýnda durmaya çalýþtýk, evet
ortada bir týkanýklýk vardý, o gün itiraf edilse de
edilmese de gerçek buydu ve týkanýklýk farklý
tesbit ve çözümleri gerekli kýlýyordu. Bu noktada
PKK’yý ýsrarla muhasebeye çaðýrdýk. Ancak
PKK muhasebe yerine, bu çizgiyi derinleþtirmeye devam etti. Bir süre sonra emperyalizme açýktan övgüler düzülen, burjuva düzen
partilerinden çözüm beklenen, “çözüm”ün artýk
tümüyle emperyalizmin kabul edebileceði bir
çerçeveyle çizildiði bir aþamaya gelindi. Bu
noktada PKK’nýn “nereden nereye?” geldiðini
ortaya koyarak uyarý ve eleþtirilerimizi sürdürdük.
Artýk gelinen noktada sorulmasý gereken ise,
PKK’nýn nerede olduðu, sýnýf mücadelesinin
neresinde hangi tavýr ve konum içinde olduðudur.
Bugün artýk PKK’nýn lideri, yönetici
mekanizmalarý tarafýndan açýkça “amerikancýlýk” yapýlmaktadýr. Bu ideolojik yenilgi ve
savrulmanýn varabileceði “son nokta”lardan
biridir. Ama buna raðmen, sürecin çok çeþitli etkenler altýnda geliþtiðini hesaba katarak belki herþeyin henüz nihai sonucunu, biçimini almadýðý
söylenebilir. Ama gelinen noktanýn tesbiti yine
de önemlidir.
Anti-emperyalistlik yoktur; Bugün açýkça
ABD’ye sizin tahakkümünüze karþý bir diyeceðimiz yoktur denilmektedir. Yaþanan onca musibete raðmen hala ABD’ye, Avrupa’ya çaðrýlar
yapýlmakta, “Türk-Kürt çatýþmasý çýkar” diyerek
emperyalist müdahaleye davet çýkarýlmaktadýr.
Genelkurmay kemalistliði savunulmaktadýr. Yani
emperyalizme karþý tavýr alan bir kemalistik de
yoktur. Düpedüz bugünkü Amerikancý genelkurmayýn, düzenin kemalistliði savunulmaktadýr.
Anti-faþist, anti-devlet özelliði yok
olmuþtur. “Devletimiz” üslubunun benimsenmesi ve devlete övgülerle, demokratik cumhuriyet tespitleriyle geçmiþ söylemlerinden tamamen
farklý, doðrudan devleti yücelten kendi varlýklarýný inkar eden bir çizgiye gelmiþlerdir. Bu
çizginin devrimcilikle hiç bir ilgisi yoktur. Düzeni
meþrulaþtýran devrimciliði meþru görmeyen
reddeden bir çizgidir.
Demokratlýðý da tartýþýlabilir. Anti-emperyalizmin, anti-faþizmin, anti-devletin olmadýðý
yerde demokratlýk olamaz. Keza oligarþiye
Ortadoðu’da, Balkanlar'da, Kafkaslar’da “emperyalist” rol biçilmiþ, birlikte bu rolü oynayalým
demiþlerdir. Bu, açýkça halklara saldýrý politikasýdýr. Demokratlýklarý, Kürt dili ve kültürünü
savunmalarý kadardýr. Bununla sýnýrlýdýr. Bunlarý
savunmak için doðal ki, ne illegal olmaya, ne si-
85
lahlý mücadeleye, ne ölmeye ne de öldürmeye
gerek yoktur. Düzen bunlarý kendi yeniden yapýlandýrma projesi içinde gündemine almýþtýr.
Ýmralý’da ABD çözümü savunulmuþ ve bu
çözüm halen yürürlüktedir. PKK da bu çözümü
kabullenen bir siyasal, pratik tutum içindedir.
PKK’nin nerede olduðu ABD çözümü karþýsýndaki tavrýyla belirlenmektedir.
ANLATILANLAR
BÝZ YENÝLDÝK
DEVLET KAZANDI DEMEKTÝR
Devlet kazandýysa sen yenilgiyi itiraf ettiysen
artýk hiçbir rolün, iddian kalmamýþ demektir.
Anlatýlanlar ders çýkartma deðil, ideolojik politik
yenilginin açýk ve kesin itiraflarýdýr. Bu durumda
ideolojik ve politik olarak PKK diye bir þey
ortada kalmamýþtýr. Kendi kendisini tasfiye etmiþtir. Pazarlýk þansý da kalmamýþtýr. Kendisini
tasfiye eden bir güç pazarlýk edemez. Ettiði
noktada kendisini aldatýr. Birileri kullanýr. Bugün
yapýlan sadece tasfiyenin fiziki olarak nasýl
yapýlacaðýdýr. Bu program devletin programýdýr.
EÐER BU ÇÝZGÝDE
DEVAM EDÝLÝRSE
TASFÝYECÝLÝÐÝN
BAÞ SORUMLUSU
BAÞKANLIK KONSEYÝ
OLACAKTIR
Baþkanlýk Konseyi bu görüþlere katýldýðýný
açýklamýþtýr. Ve dünya devrim tarihine devletin
tasfiye operasyonunu gönüllü olarak kabul etmiþ
bir örgüt olarak geçecektir. Baþkanlýk Konseyi
bu yoldan geri dönmelidir. Devletin tasfiye
operasyonunu kabul etmemelidir. Hayýr, biz hem
bu görüþleri savunup hem de mücadeleye devam
ederiz diyorlarsa bu çeliþkiyle sürdürülecek
mücadelenin hiç bir sonuç yaratmasý mümkün
deðildir. Meþru olmadýðý, yanlýþ olduðu açýklanan
bir çizgide yapýlan mücadele, yalýn hali ile bile
bile intihar etmektir. PKK, bu noktada halka hesap vermek zorunda kalacaktýr. Halk yanlýþ olduðunu bilerek neden bedel ödendiðinin hesabýný
sorma hakkýna sahip olacaktýr. Veya yanlýþ bilinen
çizgide ýsrar baþka güçlerin hesabýna çalýþmayý
getirecektir. Türk, Kürt çatýþmasýný bu günkü
aþamada oligarþi istemiyor. Ýstemesi kendini inkar
anlamýna gelir. Bunu sadece emperyalistler ister.
Baþkanlýk Konseyi emperyalistlerin isteðine göre
hareket etmeyecekse Kürt, Türk çatýþmasý çýkar
söyleminin yerine “emperyalistler ve iþbirlikçiler halklarý çatýþtýramaz. Birbirine
düþüremez. PKK bu oyuna gelmeyecektir”
demelidir. Aksi halde emperyalizmin denetimindeki bu çatýþmanýn veya programýn sorumlularýndan biri de PKK olacaktýr. Bu PKK’nýn
UÇK olmasý demektir. Hala bir parça anti-emperyalistlik, demokratlýk, ulusallýk kalmýþsa
mevcut yoldan geri dönülmelidir.
SORUN TÜM TÜRKÝYE
SOLUNUN SORUNUDUR
Mevcut ideolojik politik yenilgi, devlete
teslimiyet, kendini inkar, yalnýz PKK’yý ilgilendiren bir sorun deðildir. Bütün Türkiye devrimcilerini, bütün halklarý çok yakýndan ilgilendirmektedir. Halkýmýz ve dünya halklarý bu yenilgiyi
yalnýz PKK’nýn deðil, milliyetçiliðin deðil,
devrimcilerin yenilgisi olarak kabul edecek ve
oligarþi bu zeminde halký umutsuzluða sürüklemek isteyecektir. Böyle de yapýyorlar Bunun
için PKK, “benim sorunum” deyip iþin içinden
çýkamaz. Bu sorun gerek halkýmýz gerek
Türkiyeli devrimci ve ilericiler, gerekse tüm
dünyadaki anti-emperyalist, anti-faþist bütün
kesimler tarafýndan tartýþýlýp ders çýkartýlmalýdýr.
Bu tartýþma devrimciliðin ne olup olmadýðýný,
oportünizmi, reformizmi, milliyetçiliði her türlü
sapkýn teoriyi yeniden gündeme getirmelidir. Kim
ne dedi, kim ne yaptý, Marksizm-Leninizm nasýl
kirletilmeye kalkýldý? Kim hangi amaçlar için
bunu yaptý. Emperyalizme ve oligarþiye nasýl
kozlar verildi? Bu ve daha birçok sorun bu ze-
86
minde çok açýk ve net tartýþýlmak zorundadýr.
Hiç kimse bu tartýþmalarýn üstünü kanla, yüksek
sesle, provokasyonlarla örtemez. Bu tartýþma
halkýmýzýn geleceði için vazgeçilmezdir. Bu
tartýþma halk içinde yapýlmalýdýr. Kaný dökülen, bedel ödeyen haktýr. Bütün halklardýr. Bütün
devrimcilerdir. Bedel ödeyenlerin sorma, tartýþma, sorgulama, yargýlama, ders çýkartma hakkýný
hiç kimse engelleyemez Bu sorgulama artýk
hiçbir þekilde kapatýlamaz.
DOÐRULAR, YANLIÞLAR
AÇIÐA ÇIKMIÞTIR;
PKK HESAP VERME
DURUMUNDADIR;
ÖZELEÞTÝRÝ YAPMA
DURUMUNDA OLAN DA
PKK’DIR
PKK hesap sorma, niye yapmadýnýz, niye
desteklemediniz deme durumunda deðil, hesap
verme durumundadýr. Eski üslupla hiçbir yere
varamazlar. Kaldý ki eski üslubu, yani hesap
soran, kendini arzýn merkezine koyan, herkesi
etrafýnda döndürmek isteyen süreci kendileri
kendi elleriyle bitirmiþlerdir. Yer deðiþtirmiþlerdir.
Çok açýk tarihi gerçek bizim doðrularý söylediðimiz, onlarýn ise bu doðrulara “devletçi”,
“kemalist” diye cevap verdikleridir. Þimdi herþey çok açýk, daha kesin ve net açýða çýkmýþ,
tablo deðiþmiþtir. Kendilerinin deðil, bizim ve birçok devrimcinin söylediklerinin gerçek olduðu
ortaya çýkmýþtýr. Milliyetçiliðin çýkmaz olduðu ortaya çýkmýþtýr. Biz onlara yirmi yýldýr, hatta otuz
yýldýr bu gerçeði her vesileyle söyledik. Onlar
hakaretlerle cevap verdiler. Bu gerçekleri görmek,
bilmek için ne yirmi yýl, ne de bir kaç yýl bedel
ödemeye gerek yok. Sýradan asgari MarksistLeninist bilgisi olanlar dahi bu gerçeði bilirler.
Marksizm-Leninizm’in bilimsel gerçeðini deðiþtirmeye milliyetçiliðin gücü yetmez... Deðiþtirmeye kalktýlar. Yaþanan somutu, halkýn
çýkarlarýný yok saymaya kalktýlar.
DOSTLUÐUMUZ VE
ELEÞTÝRÝMÝZ BÝR BÜTÜN
OLMUÞTUR
Bütün yanlýþlýklara raðmen, anti-devlet, antifaþist, demokrat bir niteliðe sahip olunan her
noktada destekledik. Yanlýþlarý eleþtirerek doðruyu göstermek istedik. Ama korkunç bir kendini
beðenmiþlik, korkunç bir güce tapma, onun
üzerine tepinme, ne oldum delisi olma, demagoji,
abartý ile gerçekler küllenmeye çalýþýldý. Bu yolun
devrimci olmadýðý, bu yolun halklarý kurtuluþa
götüremediði bir kez daha PKK deneyimleriyle
ispatlanmýþtýr. Ne yazýk ki emperyalizm dünyanýn
her tarafýnda milliyetleri dinleri mezhepleri
körüklüyor ve yine ne yazýk ki, ne acý ki kimileri
bu oyuna geliyor. Türkiye halklarý bu oyunlara
karþý bilinçlenecek ve emperyalizmin kýþkýrtma
politikalarýný bozacaktýr. Devrimcilik üzerindeki
kir ve pas ortadan kalkacak, halklarýn birlikteliðini
esas alan, iktidarýný esas alan, ortak mücadele
yeniden yükselecektir.
ÖDENEN BEDELLERE
SAYGI MUHASEBE DEMEKTÝR
Aðýr bedeller ödenmiþtir. Doðrudur, herkes
bedel ödemiþtir. Ama en çok PKK ödemiþtir.
Bu da doðrudur, ama artýk bu noktaya saplanýp
kalýnamaz. Mücadelenin, bedel ödemenin
gereksiz, yanlýþ olduðunu kendileri söylemektedir. O halde artýk bedel ödedik üzerinden tartýþma bastýrýlamaz. Zararýn neresinde dönerseniz
kardýr. Kendinize saygý için, þehitlerinize, tarihinize saygý için bu muhasebe gereklidir. Bu
muhasebe ahlaki olarak da gereklidir. Artýk hiçbir
þeyin üzeri, taktik politika diyerek, insanlarý
baþka düþüncelere kapatarak, saða sola devletçi,
kemalist diyerek kapatýlamaz. Gerçekleri gizlemenin hiçbir yararý yoktur. Bu silah sizi vurur,
sizi çürütür ve altýndan kalkamazsýnýz. Cüretli
olmak zamanýdýr. Bir hareket týkanabilir. Yanlýþ
yapabilir. Bunlar anlaþýlabilir. Ama bir hareket
bunlardan ders çýkartýp devrime nasýl yü-
87
rüyeceðinin hesabýný yeniden yapar. Ben yanlýþ
yaptým deyip bütün tarihini geçmiþini eylemini
ideolojisini devlete teslim etmez. Devlete sen
haklýsýn demez. Olabilir. Dünya devrimler tarihinde devrimci hareketler onlarca kez yenilmiþtir.
Bütün örgütsel varlýklarý yok olmuþtur. Ama devrim iddiasýný koruyarak kendilerini düzeltmiþ yeniden ayaða kalkmýþ ve devrime yürümüþlerdir.
PKK bunu yapmalýdýr. Doðrudur. Bütün
stratejik, taktik, ideolojik görüþleri çökmüþtür.
Ama PKK devrim iddiasýyla yola çýkmýþtýr.
Devrimci bir potansiyeli taþýmaktadýr. Bu
zeminde Türkiye devletine biat etmeyi deðil,
devleti yýkmanýn stratejisini geliþtirmelidir.
MÝLLÝYETÇÝ DEÐÝL
DEVRÝMCÝ ÇÝZGÝ
Türkiye devriminin çizgisidir. Bu çizgi halklarý
bölüp her halka göre strateji yaratmayý deðil, bütün halklarýn birlikte örgütlenmesini birlikte mücadelesini ve iktidarýný esas alýr. Ýþte PKK devrimci potansiyelini tümden yitirmeden çizgisini
bu zeminde tartýþmalý, devrimciliði bulmalýdýr. O
zaman tartýþma çok daha saðlýklý olacak ve o
zaman PKK gerçekten iddiasýnda samimidir, cüretlidir denebilecektir. Aksi halde PKK’nýn kendini sorgulama yeteneði dahi olmadýðý, siyasi iradesini tümden kaybettiði ortaya çýkacaktýr. Bu yol
PKK için yeni açmazlar, daha karanlýk günler
demektir. Bu yol tercih edilmemelidir. PKK kendisini Türkiye devrimci hareketinin bir unsuru olarak görmelidir.
PKK’nýn yeni misak-ý milli projesi Kafkaslar’a, Ortadoðu’ya, Balkanlar’a yayýlma politikasý Turgut Özal’ýn politikasýdýr. “Anayasal vatandaþlýk” gibi söylemler, Demirel’lerin bütünüyle
oyalama amaçlý politikalarýdýr. Emperyalistlerin,
iþbirlikçilerin politikalarýnda ne Kürt ne de baþka
hiçbir halkýn çýkarý olamaz. Bunlarý savunmak
devrimcilerin iþi olamaz. Savunanlarýn devrimcilikle de iliþkisi olamaz.
Ýdeolojik iflas sergilendikten sonra hala çözümden, zaferden, yüzyýllýk Kürt-Türk savaþýndan sözetmenin anlamý nedir?
Ortadoðu’da yenilen hiç bir güç, hiç bir zaman
yenildiðini kabul etmez. Bu, direniþin ifadesi
olarak bir “kabul etmeme” deðildir. Yalnýzca
kendi gerçeðini gizlemenin bir ifadesidir. Köylülük
abartýcýlýðý ve Ortadoðu kurnazlýðý devrimci
6. Kongre kararlarýyla, ayný dönemlerdeki “8
politikanýn yerini alýnca bu tür ucube durumlar madde”nin ve Ýmralý’daki savunmanýn hiç bir ilortaya çýkýyor. Bundan çýkýlmalý, gerçeðe
gisi yoktur. Nasýl bir
dönülmelidir.
silahlý savaþ sorusu da
Mevcut teslimiyeti Bir hareket týkanabilir. Yanlýþ yapabilir.
yeniden cevaplanmak
reddedip, mücadelenin
Bunlar anlaþýlabilir. Ama bir hareket
zorundadýr. 15 yýl sadevrimci bir muhtebunlardan ders çýkartýp devrime nasýl
vaþtýk, 15 yýl daha savada devamýný saðyürüyeceðinin hesabýný yeniden yapar.
vaþýrýz söylemi bir þey
layabilecek devrimci
Ben yanlýþ yaptým deyip bütün tarihini
ifade etmez. NE ÝÇÝN
bir strateji, Kürt milgeçmiþini eylemini ideolojisini devlete
savaþacaksýnýz, NAliyetçiliði etrafýnda þeteslim etmez. Devlete sen haklýsýn
SIL savaþacaksýnýz
killenmez.
Zaten
sorularýný cevaplamak
demez. Olabilir. Dünya devrimler
PKK’yý bugüne getigerekir. 15 yýl bu strateji
tarihinde devrimci hareketler onlarca
ren bu milliyetçi çizve politikalarla sakez yenilmiþtir. Bütün örgütsel
gidir. Milliyetçi çizgi
vaþýlmýþtýr. Kazanýlan
varlýklarý yok olmuþtur. Ama devrim
tümden reddedilbaþarýlar ve mevziler
iddiasýný koruyarak kendilerini
melidir. Bütün Türkiye
vardýr; ama týkanmýþtýr.
düzeltmiþ yeniden ayaða kalkmýþ ve
halklarýnýn çýkarlarýný
Tekrarýn getirebileceði
devrime yürümüþlerdir.
temsil edebilecek çizgi,
hiç bir þey yoktur.

Benzer belgeler

özgürlük - Sosyalist Barikat

özgürlük - Sosyalist Barikat ATEÞ ve Zekeriya URGANCIOÐLU’nun referanslarý ile kuruyor. Bu insanlarýn talimatýyla Ankara DAL’a DHKP-C timine gönderilip iliþki kurduruluyor. Burada Osman AK, Ýsmet ..., Can (veya Cem), Tansel il...

Detaylı

kitleler sosyalizme yöneliyor

kitleler sosyalizme yöneliyor 95’te Gazi Ayaklanmasý sonrasý Ýstanbul ve Ankara’da JÝTEM, MÝT ve Emniyet’in hazýrladýðý bir listede kaybedilecek kiþiler tespit ediliyor. Liste Turan ÜNAL’ýn da içinde bulunduðu 03 timlerine veri...

Detaylı