İndirmek İçin Tıklayınız!

Transkript

İndirmek İçin Tıklayınız!
ISSN 126362
2002/7
Say›:7 1.500.000 TL(KDV’li)
merhaba
tavır
Eylül ay›nda dolu bir gündemle yine sizinle birlikteyiz...
Bu say›y› haz›rlad›¤›m›z s›rada Aksaray Yusufpafla’daki Ekmek
ve Adalet Dergisi ile Haseki’deki Gençlik Gelecektir Dergisi polis
taraf›ndan bas›ld› ve ya¤maland›. TAYAD’›n Aksaray’da bulunan
flubesi aranarak çal›flanlar› kimlik kontrolünden geçirildi. Dergi çal›flanlar› dövülerek yaka paça gözalt›na al›nd›. Operasyonlar›n gerekçesi ise bu dergi bürolar›nda “Alibeyköy’de yap›lan ölüm orucuna feda eylemcileri yetifltirilmesi” diye aç›kland›. Ortada ne Alibeyköy’de sürdürülen bir ölüm orucu vard› ne de bu dergi bürolar›nda böyle bir fley yap›l›yordu. Bask›ya ve zulme neden bulmak o
kadar zor de¤ildi.
Ölüm orucu 700’lü günleri aflarak 95 flehitle zafere do¤ru ilerliyor. 95 flehit, kazan›lacak zaferin teminat›d›r. Hapishanelerin
tecrit hücrelerinde insanl›k onuru için direnenler halk›n yüzak› olmaya devam ediyorlar. Tarihin gözleri bir bir görüyor olan biteni.
Ça¤›n tutana¤› tutuluyor. Hakl› ve haks›z bir yana yaz›l›yor ve direnenlerin son sözü söyleyece¤i ana kadar da yaz›lacak...
Semra Baflyi¤it, Fatma Bilgin, Birsen Hoflver ve Gülnihal Y›lmaz
ölüme cesur yürekleriyle merhaba diyorlar. Andlar› on y›llar önce
yine ayn› idealler u¤runa dövüflenlerin andlar›yla bulufluyor. Kazanacaklar›na olan inanç ayn› zulmün yüzüne çarp›yor.
Ruhi Su ve Y›lmaz Güney hala korkutmaya devam ediyorlar
egemenleri. Onlar›n da ömürleri boyunca sürdürdükleri devrimci
sanatç›l›k, gelene¤i tafl›yanlar taraf›ndan sürdürülüyor.
Mahzuni fierif ve Adnan Yücel usulca çekip gidiyorlar aram›zdan vedas›z... Bize ise an›lar›n› yaflatmak ve halklar› için kurduklar› güzel düflleri gerçeklefltirme görevi düflüyor. Güle güle diyoruz
kavgan›n onurlu ozanlar›na... Ba¤›ms›z, özgür, eflit, adil bir gelecek için onlara da söz veriyoruz.
Emperyalizm 11 Eylül’den sonra yaralanm›fl bir yaban hayvan›
gibi nereye sald›raca¤›n› bilmiyor. Afganistan’da arkas›nda binlerce ölü, sakat ve gelece¤i söndürülmüfl çocuk b›rakarak bast›¤› yeri kurutarak ilerliyor. Bir avuç petrol için tonlarca kan dökmeye haz›r halde gözlerini yine Irak’a dikiyor. Halklar emperyalizme direniyor. Dünyada küreselleflmeye karfl› tepkiler artarak sürüyor.
Halk›m›z aç, yoksul, bir lokma ekme¤e ve adalete muhtaç b›rak›l›rken düzen partileri koltuk sevdas›nda... Avrupa Birli¤i’nden
demokrasi bekleniyor. Avrupa’n›n cilal›, sözde demokrasisi aç gözlerle bekleniyor.
Gelecek olan güzel günler ise emperyalizme karfl› direnenlerin
omuzlar›nda yükseliyor...
Sekizinci say›m›zda görüflmek dile¤iyle...
Dostlukla...
Ayl›k Sanat Dergisi
3 avrupa treni
5 imparator korkunca
7 kap› ile duvar›n
düflündürdükleri
9 merhaba istanbul
11 açl›¤›n koynunda...
13 düfltüler birer birer ...
15 adnan yücel
16 o¤ullar› ölen analara türkü
18 ruhi su-y›lmaz güney
21 mahzuni flerif
23 harbiyede bir gece
26 yorgun
28 julius fuçik
29 pablo neruda
30 haber yorum
Sahibi: ‹dil Kültür Yay›n Org. Rek. Film. Tic. ad›na MUHARREM CENG‹Z Genel Yay›n Yönetmeni: GAMZE M‹MARO⁄LU
Yaz›iflleri Müdürü: AHU ZEYNEP GÖRGÜN Yaz›flma Adresi: ‹D‹L KÜLTÜR MERKEZ‹ KULO⁄LU MH. A⁄AKÜLHAN‹ SK. NO:13/8 BEYO⁄LU/‹STANBUL
TEL/FAX:(212) 245 00 70- 244 31 60 e-mail adresi:[email protected]
Ankara ‹D‹L CAN KÜLTÜR MERKEZ‹ 7. SOK NO: 21/C TUZLUÇAYIR/ANKARA TEL: (312) 370 22 09
Hesap No: (TL):1042- 30000 596147 GAMZE M‹MARO⁄LU ‹fiBANKASI PARMAKKAPI/‹ST.
(EURO): 1042- 3010000 129062 GAMZE M‹MARO⁄LU ‹fiBANKASI PARMAKKAPI/‹ST.
Ofset Haz›rl›k: TAVIR YAYINLARI Bask›: ASPAfi Da¤›t›m: D-B-R
güncel
ercan
duman
H
H
H
H
H
H
HHH
Avrupa Treni
Y
a¤murlu bir gecenin ard›ndan sabah›n dingin, yumuflak ›fl›klar›
ya¤mur damlalar›nda yans›maya
bafllam›flt›. Yeni bir gündü. Herfley o sa¤anak ya¤murla yunmufl ar›nm›fl, ›p›l
›p›l ›p›ld›yordu. Yeni bir sayfayd› aç›lan..
Herkes için yeni bir güz, yeni bir hava,
yeni bir soluk, bak›fl...
Bak›fllarda bir özgüven, bir asalet,
bir ince p›r›lt›, bafllar dik, omuzlar yüksek, difller beyaz (Avrupa’dan ithal difl
parlatma tozlar›yla) gülüflleri ayd›nl›k...
Ci¤erlere çekilen hava bile daha bir serin, daha bir ferah.. Ee ya¤mur da Balkanlar üzerinden gelmiyor muydu zaten. Ee bu havan›n olmas› da normaldi
o halde. Avrupan›n ya¤muru bilem bir
baflka oluyordu can›m. Nesi bir baflka
olmuyordu ki. Her derde deva bir memleketti oralar hem de.. Mutlu, huzurlu,
karn›n tok, s›rt›n pek, yar›n›n ne olaca¤›
belli, heyt diyen yok, hüyt diyen yok.. Bir
kere yasak yok kardeflim, yasak... Herkes kendinden, çevresinden sorumlu,
akl› bafl›nda, ilim irfan sahibi olduktan
sonra yasak ne ki?
Bi de özgürlük var... Anas›n› satt›¤›m›n özgürlü¤ü ne menem bifley ki herkesleri peflinden koflturur durur. Zümrüdü Anka kuflu misali Kaf Da¤›n›n ard›nda bir garip kufl flu özgürlük. Avrupa’ya uyum yasalar› kabul edildi¤inden
beri dipten derinden böylesi bir hava
egemen oldu kimi çevrelerde. Kaçacak
ve bir daha asla yakalanamayacak bir
tren olarak paranoyam›z haline getirilen.. Kaçarsa olacak olanlar kabusumuz, hiçli¤imiz, ayn› tas ayn› hamaml›¤›m›z olarak bize kabullendirilmeye ça-
l›fl›lan bir hava bu.
Sadece ‹stiklal Caddesi’nde yürürken yada Taksim - 4. Levent Metrosunu
kullan›rken Avrupal›l›¤›n› yaflayabilen
hatta aidiyet duygusundan uzak kalmamak için bu istikametleri s›k s›k kullanan bir kesim için bunlar çok önemli.
Asl›nda bu tren de onlar›n treni. Ayn›
ya¤murlar›n ›slatt›¤› ama Anadolu’nun
bir baflka taraf›nda, çorak bozk›r topraklar›nda Avrupa treni ne ifade ediyor
acaba? Avrupa’y› gurbetten gelen Almanc›lardan tan›yan, televizyonlarda
gördü¤ü ›fl›kl›, yüksek binalardan tan›yan, bir lokma bir h›rka felsefesiyle yaflamaya mecbur edilmifl insanlar için ne
ifade ediyor. Hastas›n› köyden kasabaya yetifltiremedi¤i için kaybeden köylü
için ne ifade eder. ‹çme suyunu hala
köy çeflmesinden bidonlarla, su tankerinden kovalarla evine tafl›maya çal›flan
köylü için ne ifade eder.
Onlarca y›l s›ralarda dirsek çürütüp,
bi ton para harcayarak bitirdi¤i okulundan sonra kaliteli iflsiz olmaktan öteye
gidemeyen insanlar›m›z için ne ifade
eder.
Avrupa’da öyle diye mezarda emeklili¤e mahkum edilen ama ifl güvenli¤i
ya da hayat standartlar›na gelince laf›
bile edilmeyen emekçi için ne ifade
eder...
Mahkemelerin; yarg›lanan›n mal
varl›¤›na, “kutsal aile ba¤lar›n›n” gücüne göre kararlar verdi¤i bir ülkede adalet bekleyenler için ne ifade eder...
Toplant›, gösteri, bas›n aç›klama
hürriyeti anayasal hakk› oldu¤u halde
buna iliflkin en ufak bir giriflimde kafas›
3
gözü yar›larak gözalt›na al›nan birisi
için ne ifade eder?
Açl›ktan ölen çocuklar›n oldu¤u, bunal›mdan hergün birkaç kiflinin cinnet
geçirdi¤i, intihar etti¤i, baflbakan›n›n
kafas›n›n ortas›na yedi¤i yazarkasadan
sonra bile ayakta kalmak için ç›rp›nd›¤›
bir ülke için ne ifade eder.
Avrupa standart› diye dayat›lan hücrelere ne demeli... O Avrupal› hücrelerde yok olan 95 can için ne ifade eder
bunlar! O Avrupal› hücreler kaç insan›
“›slah” etti? Kaç insan› “Avrupal›laflt›rd›”; kaç insan› “imha” etti.!
Avrupa trenini kaç›p kaçmamas› o
‹stiklal Caddesi, Taksim-Levent Metrosu
müdavimleri için ne kadar önemliyse
bu sayd›klar›m›z içinde o denli önemsiz.
Çünkü ayaklar› herkesten fazla ülkenin topraklar›na, bu ülkenin gerçekli¤ine bas›yor. ‹ktidarlar de¤iflsede, bir tak›m reformlar, yenilikler yaflansa da
bunlar bir avuç insan›n rahatl›¤› için yap›l›r, bunu bilir. Onun yaflam standard›,
geçim s›k›nt›s›, çekti¤i eziyetler hep yerli yerinde durur. Yine maafl kuyruklar›nda o bekleyecek, yine ay sonunu k›t kanaat getirecek, yine bu k›fl nas›l ›s›naca¤›m diye kara kara düflünecek , yine
hastane kap›lar›nda, müdür bey kap›lar›nda sürünecek, yine çocu¤uma nas›l
defter kitap al›r›m diye düflünecek, düflünecek, düflünecek...
Çünkü bu ülkede roller çoktan paylafl›lm›fl. Onun pay›na da bu düflmüfl.
Di¤er rolleri kapmak için pek çok kiflinin
s›rt›na basarak, onlar› ezerek ya da yalakal›k yaparak yükselmesi laz›m. Bu da
alavere dalavereyle, bencillikle olabilir.
Onun haricinde b›rak Avrupa
Birli¤i’ni evren birli¤i olsa
o gene bize u¤ramaz;
bize bir faydas›
olmaz.
Avrupa
Birli¤i
d
e
g e n e
bir avuç
zengine,
sermayesi,
“kutsal aile
birlikleri” olan
de¤erli flahsiyetlere yarar. Ayn› demokrasi gibi.
Bu ülkede demokrasi yok mu? Lafta
var ama kime; yine
a¤as› day›s› olana, mülkü adalete yetecek kadar
olana.... Bunlara adaletten
bol ne var! Ama bize gelince
o da yok. Biz zaten sürekli her
türlü suçu ifllemeye, her tafl›n
alt›ndan ç›kmaya meyilli potansiyel suçlular›z...Adaletin kolu,
pençesi güçlü güçlü olmas›na, ama
bizim gibilere! Göbek çap›n büyüdükçe adaletin kolu sar›p yakalayamaz oluyor ne hikmetse!
Bu Avrupa meselesi manavlara yeni
gelen nadide meyvelere benziyor birazda. Mango, avakado gibi... O orda durur,
gelip geçip bakar›z ama bana ne fayda?
Yine ona paras› yetip de al›p yiyene fayda. Al›p doyas›ya yiyemedikten sonra
istedi¤i kadar olsun. Pirzola, biftek de
kasapta var; öylece serilmifl duruyor
ama kim al›p yiyo habire; mesele orada...
Ama diyorlar ki ekmek gürül gürül
gelecek, ifl desen gani! Topraklar bereketli, insanlar a¤›z dolusu güler olacak ..
Çocuklar yar›na ›fl›l ›fl›l umut, güven dolu gözlerle bakacak, karakola düfltünmü bi kufltüyü yast›¤›n eksik olacak...
Olacak, bitecek, cek cak...
Bunlar bize gelmez... Gelir de gelmez. Gelir de bize ulaflamadan kap›fl›l›p
biter. Gelir de bize düflene kadar talan
olur, kolu kanad› k›r›l›r bi ifle yaramaz
olur. Gelir de kufla dönüp gelir. Yani gelse de ayn› gelmese de...
Ama bizim esas sorunumuz flu ol-
mal›: Niye bu ülke, bu halk kendi iç dinamikleriyle hiç kimseye gebe kalmadan, o, herkese ifl, afl, adalet, özgürlük
verilen ülkeyi yaratamas›n. Buna en çok
ihtiyaç duyan, insan gibi yaflamaya,
adam yerine konmaya, sözünün dinlenmesine, bilimsel e¤itim-ö¤retim
görmeye, gelece¤inin garanti alt›nda
oldu¤unu bilmenin verdi¤i huzurla yaflamaya en çok bu ülkenin insan› aç de¤il mi? ‹nsanlar›m›z bunu hayk›rm›yor mu, bunu istemiyor mu? Ya
da bunu istemeyen var m›?
Herhalde kimse ç›k›p
ben istemiyorum
demez...
K›fl›n
ayazlard a
nüfusl a r ›
azalsa
da her
g e ç e n
gün sokaklarda ço¤alan sokak çocuklar›n›, tinerci çocuklar›
isteyen, onlara
yüre¤i raz› olan var
m›? Yok. Çocu¤unu
okula yazd›racak paray›
bulamad›¤› için ihtihar
eden eden babalara gönlü raz›
olan, ço¤almas›n› isteyen var m›?
4
Yok. ‹nsanlar›n asgari ücretle yaflamaya
mahkum edilmesini, çöpten ekmek
toplayarak yaflamas›n› isteyen; gönlü
raz› olan var m›? Yok.
O zaman engel ne? Engel yine kendimiziz. Yine mutlulu¤un, huzurun gelmesi kendi d›fl›m›zdaki bir güçten; birilerinden bekliyoruz. Çünkü bize birleflip
güç olmay› sadece k›fllada ve futbol
maçlar›nda ö¤retmifller. Avrupa Birli¤ine girince, herfley sütten ç›km›fl ak kafl›k gibi pirupak olmayacak. Biz ayn› kald›kça bizim için hiçbir fley de¤iflmeyecek. Vadedilenleri kendimiz, kendi özgücümüzle yaratmay›; elde etmeyi becerebildi¤imizde yani kendimiz güç olabildi¤imizde bu birlikten baflkas›na gerek kalmayacak ve yaflan›l›r mutlu güvenli bir hayata do¤ru ilerleyece¤iz...
Avrupalar› onlar›n olsun. O elbise
bize uymaz. Biz Do¤uluyuz. Bununla
gurur duyar›z. Bat›l› olmad›k hiç,
olamad›k, olmam›zda gerekmiyor. Bizim kültürümüz bize
yetipte artacak kadar
de¤erli bir hazinedir.
Yeter ki de¤erini,
yeter ki k›ymetini
bilelim...
emperyalizm
güzin karaduman
‹MPARATOR
KORKUNCA...
Eylül günü ABD iflah olmaz bir
hastal›¤a tutuldu art›k. Sara nöbetleriyle sars›larak, isterik 盤l›klarla kriz geçirerek, yakarak, y›karak,
hapsederek, yokederek a¤r›lar›n› s›z›lar›n›
dindirebilece¤i bir paranoya girdab›nda
dönüp duracakt› art›k...
Bilindi¤i üzere de hala k›vran›p durmaktad›r . Sürekli nereye sald›raca¤›n›n
hesab› içinde düflmanlar›na sald›r›p yokettikçe daha fazla düflmanla baflbafla kald›¤› bir paradoks girdab›nda döne döne
sarhofl olmaktad›r.
Mitolojik hikayelerde, efsanelerde de
vard›r bu tür fleyler. Mesela çölde susuzluktan s›z›m s›z›m s›zlayan bir bedevi nihayet bir p›nar›n bafl›na var›r ve hemen
içmek için davran›r. Ama ayn› anda beliren bir peri der ki: ‘’Aman içme bu p›nar
susuzluktan can verecek kertede susayanlar içindir, senin p›nar›na daha var.
Ola ki içersen her yudumunda susuzlu¤un bin kat artacakt›r. ‘’ Ama bedevi dinler mi! Hemen e¤ilmifl serin serin fl›r›ldayan p›nara. Kana kana içmeye bafllam›fl
bafllamas›na ama o serin sular a¤u olup
kal›yor bo¤az›nda, içtikçe içesi geliyor kanam›yor, harareti art›yor, içtikçe içi yan›yor k›vran›yor, içtikçe içi kavruluyor su diyor... Ve suya kanamamaktan içi yan›p
kavrularak can veriyor...
Amerika’n›n susuzlu¤u da böyle birfley. ‹nsan kan› içerek susuzlu¤unu giderece¤ini san›yor, ama içtikçe susuzlu¤u
art›yor.
Bir söz vard›r : ”Bir insan› öldürdü¤ünde katil olursun, bin insan› öldürdü¤ünde
fatih olursun, herkesi öldürdü¤ünde tanr›
olursun.”
Amerika da 11 Eylül’den sonra dünyan›n tanr›l›¤›na kofluyor art›k.
11
Aradan geçen bir seneden sonra Amerika sayesinde ölen insanlar›, sönen ocaklar›, da¤›lan yuvalar› gözümüzün önüne
getirdi¤imizde bunu anlamak kolaylaflacakt›r.
Geçen bir sene boyunca çok fley söylendi-söylenemedi, çok fley sorguland›sorgulanamad›.
Amerika bu dünyada y›k›m› ölümü hakedebilecek en son ülkeydi! Ölümü ve y›k›m› hakedebilecek hiçbir fley yapmad›,
yapamazd›! O, ebedi bar›fl, küresel huzur
için çabalar, didinir, ç›rp›n›rd›! Tonlarca
bombayla insanlar› parça parça yapmas›,
kavurmas› hep bu ebedi bar›fl içindi! Birkaç bin çocu¤un hayat› koskoca dünyam›z›n mutlulu¤u için vars›n feda olsundu!
Ama yeterki bu çocuklar Amerika’dan olmas›nd›.
Uygulad›¤›
ambargolarla çocuklar›n, bebeklerin göz göre göre eriyip bir avuç
kemi¤e dönüflmesini sa¤layan
ve bunun gerekli
oldu¤unu savunan yine bu
mant›kt›r. Zaten
birkaç bin Afrika’l› ya da Irak’l›
çocuk bir Amerikan vatandafl›
kadar bile olamazd› ki. Amerika “yanl›fll›kla”
bombalad›¤› Afgan köylerinde
katletti¤i siviller
için 50’fler dolar
5
tazminat ödemeyi önerebilirken, de¤iflik
flekilde ölebilen kendi vatandafllar› için
yüzbinlerce dolar tazminat talep edebilmektedir. Yani bakkal mant›¤›yla bile düflünsek kaç bin kiflinin bir Amerikan vatandafl› etti¤i denklemi zaten herfleyi ortaya koymaktad›r.
11 Eylül sonras› Amerika hep ikiz kulele rin çöküflünün görüntülerini izletmifltir
dünyaya. Ama Pentagon’a yap›lan eylemi
ise hep gözden, tart›flmadan uzak tutmaya çal›flm›flt›r.
‹kiz kulelerin içinde sivil insanlar›n
ölüflü trajik bir olayd›. Her yönden ifllenebilecek bir dramd›. Ama Pentagon askeri
ve net bir hedefti. Trajik, dramatik pek bir
yön yoktu burada. Yenilen darbenin etkisi
anlam›yla bak›ld›¤›nda da çöken kuleler-
den çok daha güçlü ve hazmedilmesi zor
bir etkiye sahipti. Amerika’n›n bunu tart›flmaya; bu tart›flmalar› kald›rmaya tahammülü olamazd›. Yanan gökdelenlerde mahsur kalm›fl masum insanlar, a¤layan, kendini bofllu¤a atan insanlar çok
daha ifllenmeye, dünyaya kendini ac›nd›rmaya, dahas› yapaca¤› sald›r›lar için zemin yaratmaya uygun bir malzemeydi. Ve
bu f›rsat da gayet iyi kullan›ld›.
Acaba ABD kendisiyle bir hesaplaflmaya oturma cesaretini gösterebilir miydi?
Bu boyutta bir sald›r› niye bu ülkede, niye
bu hedeflere, niye bu flekilde gerçeklefliyordu? Niye biz? sorusunu sorma cesaretini gösterebilir miydi!
Böyle bir fley emperyalizmin karakteriyle uyuflmaz ama böyle bir altermatif de
vard›. Gerçi c›l›z da olsa kendini bu flekilde
sorgulayabilen demokratik unsurlar da
vard› ABD’de, ama bunlarda intikam 盤l›klar› aras›nda kaybolup gitti. Tüm dünyada insanlar›n kafas›nda bu soru olufltu.
Acaba Amerika kendini sorgulayabilir
miydi! Bir ümit ›fl›¤› yand›.
‹nsanlar Amerika’n›n bunu haketti¤ini, rüzgar ekip f›rt›na biçti¤ini düflünüyordu. Bunu tart›fl›yor, dile getiriyordu. Amerika dünyaya çektirdiklerinin sonucu olarak, bunca y›ld›r döktü¤ü masum insan
kan›n›n bedeli olarak bunu haketmiflti ve
cezas›n› çekiyordu. Yani gayet do¤ald›. Ve
bunun sonucunda da Amerika’n›n bafl›n›
iki elinin aras›na koyup flöyle bir düflünmesi gerekti¤ini beklemek de do¤ald› onlara göre.
Dünyan›n en güçlü ülkesinin insanlar›
bir anda sanki dünyan›n en aciz ülkesinin
insanlar› oluverdiler. Çünkü beyinleri o
kadar al›flm›flt› ki o müthifl, afl›lamaz güvenlik tedbirlerine, istihbarat a¤lar›na,
neredeyse herkes kendini bir dokunulmazl›k z›rh› içinde hissediyordu. Ama bir
anda tüm hayallerin sonu geliverdi. Ezeli
gördükleri baz› de¤erler yerle bir oldu.
Ac›y› hissettiler, çaresizli¤i, “ama biz bunu haketmemifltik” duygusunu, hedef olmay›, kaçmak; s›¤›nmak zorunda olmak
duygusunu hissettiler. Büyü bozuldu. ‹nsan kendi gerçekli¤iyle yaln›zlaflt› ve ço¤ald›. Yüzleflti kendisi gibilerle. Bir yandan da bir film gibi ak›yordu her fley. Bir
film etkisi yarat›yordu yaflananlar.. Böylesi filmler ve bu kültür de¤il miydi zaten,
seri ölümleri bile kan›ksatan...3-5 kiflinin
hayat›n› kaybetti¤i vukuatlar bile art›k
önemsenmez olmufltu. Onlarca, yüzlerce
ölü olmal› ve de ilginç ölmeliydi insanlar.
Ne kadar fazla kan, trajedi, ilginç unsur
varsa
o
denli
ses
getirir oldu
ölümler.
Gece görüfl
kameralar›nda havai
fiflek gibi
patlayan
bombalar
bir
atari
oyunu etkisini geçemedi bilinçlerde.
‹ fl t e
Amerikan
halk› bu bilinçle alg›lamaya al›flm›flt› ölümleri ama 11 Eylül’den sonra
ölümün anlam› da de¤iflti o topraklarda.
Ölümün de insanc›l yönleri olabildi¤ini
tekrar an›msad› insanlar. Haz›rlopçu beyinler kendilerine sunulan› oldu¤u gibi
ö¤ütmek yerine kendi varolufl anlam›yla
ve vicdanlar›yla. hesaplaflarak alg›lad› bu
sefer ölümleri
Y›k›lan gökdelenler yerine ne yap›laca¤› tart›fl›l›yor. Kimisi daha yükse¤inin,
görkemlisinin yap›lmas›n› istiyor, kimisi
b›rakal›m oras› öylece kals›n diyor, kimisi
görkemli bir an›tmezar istiyor...Oraya ne
yap›l›rsa yap›ls›n orada yenilen darbenin
fliddeti ve etkisi zaten hiç unutulmayacak
ve hep hat›rlanacakt›. Kimileri için büyük
bir zaferin an›t› kimileri içinse bir hezimetin an›t› olarak...
Amerika 11 Eylül sonras› h›zla kendini
toparlay›p tuz buz olan imaj›n› yeniden
biraraya getirme derdine düfltü. Bunu da
kaybetti¤i insanlar›n karfl›l›¤› olarak kat
kat fazlas›n› katletme yolunu seçerek gerçeklefltirecekti.
Tüm gücüyle yüklendi Afganistan
topraklar›na. Ama Ladin’i ya da Taliban’›
öldürse Amerika karfl› karfl›ya oldu¤u tehditlerden kurtulmufl mu olacakt›! Ladin
olmasa herhangi baflka biri yada bir örgüt
ya da bir ülke Amerika için tehdit olmayacak m›yd›? Elbette olacakt› ve bunu çok
iyi biliyordu Amerika. Ama art›k ok yaydan ç›km›flt›. Emperyalizm kendini güçlü
göstermek ya da kendi varolufluna anlam
kazand›rabilmek için sürekli mazlum
halklara sald›r›r, tehditler savurur, gündemler yarat›r. Olan buydu.
Amerika’n›n paranoyas› artarak sürecekti. Dünyan›n bütün k›talar›ndaki aske-
6
ri üslerini alarma geçirdi. Da¤lar tafllar
bombaland›. Bombalamak, y›kmak, yoketmek... En kolay sonuç al›nabilecek güç
gösterisi buydu çünkü. Ve ülke güvenli¤i
için paranoya derecesine varan güvenlik
önlemleri bafllad›. Binlerce yeni, özel güvenlik görevlisi ve binlerce muhbir-ajanla
güçlendirildi herkesi sar›p bo¤acak güvenlik çemberleri. ‹nsanlar güvenlik gerekçesi ad› alt›nda potansiyel terörist muamelesi görüp en ufak bir flüphede ayakkab›lar›n›n topuklar›na, iç çamafl›rlar›na
kadar aran›p, haftalarca gözalt›nda tutulur oldu. Seyahatler, ülkeye girifller iflkenceye dönüfltü. ‹nsanlar toplu al›flverifl, e¤lence mekanlar›n›n yan›ndan bile geçmeye korkar oldular. Her an bir yerden bir
bomba patlayacakm›flcas›na tetikte yaflar
oldular. Gaz maskesi, çelik yelek, hatta
paraflüt sat›fllar› patlad›. ‹nsanlar kendilerini güvende hissedebilmek için ne yapacaklar›n› flafl›rd›lar. Kimse kimseye güvenemez oldu, uykular uyunamaz oldu.
Amerika hükümeti sürekli “her flüpheli
hareketi bildirecek, komflunuzu izleyeceksiniz “ça¤r›lar› yap›yordu. Muhbirlik ve
ajanl›k yayg›nlafl›yor ve do¤allafl›yordu.
Hergün yüzlerce ihbar polisi alarma geçiriyor, uçak seferleri iptal ediliyor, uçaklar
savafl uçaklar› eskortlu¤unda havaalanlar›na indiriliyordu.
Ama Amerika yine o k›s›rdöngüsüyle
yüzyüze geldi...
Kendi düzenini-saltanat›n› sürdürebilmek için “ebedi bar›fl” ad› alt›nda döktü¤ü her damla kan kendisine dönecek
öfkeyi de büyütüp ço¤alt›yordu ayn› zamanda. güncel
tav›r
KAPI ‹LE DUVARIN
DÜfiÜNDÜRDÜKLER‹
kmek ve Adalet Dergisi'nin
Yusufpafla'daki bürosuna vard›¤›n›zda sizi darmada¤›n haliyle
bir kap› ve duvar
karfl›l›yor ilkin.
Kap› ile duvar
darmada¤›n, y›k›k
dökük... Kap› ile
duvar çetin bir savafltan
ç›km›fl,
yorgun. Kap› ve
duvar sald›r›ya
u¤rad›¤›nda direnmifl belli ki...
Direnmemifl olsa
bu kadar h›rpalanmazd›. Kap› ile
duvar her fleye
ra¤men dimdik
duruyor, direnmifl
olman›n verdi¤i
gururla, muzaffer
bir edayla karfl›l›yor sizi.
Ne oldu ki bu kap› ile duvara? Ya da
olan sadece kap› ile duvara m› oldu? Kap› ile duvar, zulme ilk gö¤üs gerenlerdi.
Ve içerdekileri korumufl olman›n verdi¤i
gururdan olsa gerek biraz ma¤rurdular.
‹çerdekiler mi? Onlar› da anlataca¤›z.
Daha do¤rusu bu kap› ile duvara soraca¤›z onlar anlatacak. Çünkü duvarlar o
bask›n anlar›n› görüntüleyenlerden daha dürüst, duyarl› ve onlar›n olmad›¤›
kadar cesur ayn› zamanda mertti... Duvarlar›n dili do¤ruyu söyleyecekti bize. O
televizyon dedi¤imiz parlak ›fl›t›l› ekranlar ise yalanlar›..
Yusufpafla'daki Ekmek ve Adalet ile
E
Gençlik Gelecektir dergileri 20 A¤ustos'ta polis taraf›ndan bas›lm›fl, bu kap›
ve duvar böyle parçalanm›fl dergi çal›flanlar› ise dövülerek gözalt›na al›nm›flt›. Gençlik Gelecektir Dergisinin de ak›beti ondan farkl› olmam›fl, nas›l ç›kt›¤›
belli olmayan yang›nda bayg›n durumda olan insanlar yine dövülerek gözalt›na al›nm›flt›.
Ekmek ve Adalet dergisi de, Gençlik
Gelecektir dergisi de devrimci çizgide
yay›nlard›. ‹lk kez bas›l›p talan edilmiyordu üstelik. "Devrimci çizgide yay›nlar" ifadesi bu dergilerin neden polis taraf›ndan bas›ld›¤›n› çal›flanlar›n›n gözalt›na al›nd›¤›n› da aç›kl›yor olsa gerek!
7
Bu bask›n operasyonu medyada al›flk›n oldu¤umuz bir tarzda yani ahlaki, insani de¤er ve ilkelerden yoksun olarak
verildi. "Yumruk Operasyonu", "Terörle
Mücadele Operasyonu"... "Aralar›nda
Yasad›fl› DHKP-C Örgütünün Askeri Kanat Sorumlusunun da oldu¤u...." vs. vs.
Bu operasyon "Terörle Mücadele
Operasyonu" diye adland›r›l›yordu.
Medya bir kaç saat içinde araflt›rm›fl,
sorgulam›fl, yarg›lam›fl ve buldu¤u "deliller" üzerine hükmü vermiflti. Zaten bu
ifl bu ülkede medyan›nd›. Daha aç›k bir
ifadeyle bu ifl medyaya yapt›rt›l›yordu ki
meflru zemin yarat›ls›n. Onlar de¤il miydi dört kiflinin öldürüldü¤ü Küçükar-
mutlu operasyonunda Armutlu'yu hedef gösteren, bütün halk› terörist ilan
eden. Burada da böyle olmal›yd› ki ilerde
kan akarsa “iflte bunlar teröristti” denilsin.
Medya yarg›y› vermiflti, verdirtilmiflti. "‹çerdekiler teröristti". Bu dergi bürosu da "Terör örgütünün bir uzant›s›"yd›.
Bu ülkede hukuka ne gerek vard›? Bu ülkede yarg› organlar›na ne gerek vard›.
Onlar göstermelik olarak varolsun yeterdi. Yarg›layan ve cezas›n› veren vard›
nas›l olsa! Yarg›layan da, sorgulayan da,
hükmü kesen ve uygulayanda ayn› güçtü nas›l olsa.
Ekmek ve Adalet dergisinin duvarlar› dökülüp kap›s› k›r›l›rken, az ilerdeki
Gençlik Gelecektir Dergisinin beflinci
kattaki bürosundan gökyüzüne koyu bir
duman yükseliyordu. Bir dergi bürosu
cay›r cay›r yan›yor, içerde dumandan zehirlenmek üzere olan insanlar yaka paça, karga tulumba dövülerek elleri kelepçeli olarak d›flar› ç›kar›l›yordu. ‹nsanlar bayg›nd› ama tekme tokat dövülüyordu. Bunlar› kimse görmesin diye de
"Çekme lan! Çekme" uyar›lar› ardarda
geliyordu. Kameran›n arkas›ndaki "lan"
ise çekmeye devam ediyordu. Oysa ne
farkedecekti çekse? Nas›l olsa televizyonda "‹flte teröristler böyle yakaland›"
diye vermeyecek miydi? "Terörle Mücadele Operasyonu"ydu bu. Ne tür bir teröristlik yapm›fllard› acaba bu dergilerin
çal›flanlar›? Mesela her gün yemek piflirip toplu olarak yiyorlard›. Gerçekten yap›yorlard› bunu. Önce pifliriyor, sonra yiyorlard›. Bundan iyi teröristlik nerede
görülmüfltü? Sonra bilgisayar denilen,
G4 yap›m› silahlar›n›n teti¤ini çekip bir
bir bas›yorlard› tufllar›na. Foto¤raflar›
tar›yorlard›! Onlarca yüzlerce foto¤raf›
tar›yorlard› ac›madan ! Bu nas›l bir eylemdi aman allah!
Gözlerini bile k›rpmadan günler geceler boyu mizampaj yap›yorlard›. Bu
mizampaj sabotaj gibi bir fley olmal›yd›.
Gözlerini k›rpmadan yap›yorlard› bunu.
Sonra iflçi direnifllerine, gecekondu mahallelerine, memurlar›n, ö¤rencilerin
hak arama eylemlerine gidip foto¤raf
makinas›n›n deklanflörüne bas›yorlard›.
Bunlar›n hepsi teröristlik için yeterli olamazd› tabii ki. Muhtemelen Afganistan'a tonlarca bombay› onlar at›yor, Filistinlileri kendi topraklar›ndan kovuyor,
Afrika’ya ambargo koyuyor, Afrikal›lar›
açl›k ve hastal›kla baflbafla b›rak›yor, Kü-
ba’y› ele geçirmeyi düfllüyor, dünya
halklar›n› sömürüyor, Irak'a yeni sald›r›
planlar› yap›yorlard›. Gençlik Gelecektir
Dergisi de onlar› destekliyor, yard›m yatakl›k ediyordu.
Ekmek ve Adalet Dergisi insanlar› aç
b›rak›yor, iflten at›yor, fabrikalar› kapat›yor, F Tipi hücreler inflaa ediyor, insanlar›n ölümüne neden mi oluyordu yoksa. E bunlarda insanl›k suçuydu.
Bu ülkedeki her fleyin sorumlusu onlard›. Bunlar› yapt›klar›na göre de terörist faaliyet içersindeydiler. O zaman
hakettikleri ceza verilmeliydi. Bürolar›
bas›lmal›, talan edilmeli, çal›flanlar› tutuklanmal› hatta mümkünse bu dergiler
kapat›lmal›yd›.
Yoksa... Bütün bunlara karfl› m›yd›
Ekmek ve Adalet ile Gençlik Gelecektir
dergileri?
Karfl›yd›lar ve bu gerçekleri yaz›yorlard›. Gerçek suçlular›n teröristin kim oldu¤unu yaz›yorlard›. Halk›n çekti¤i ac›lar›, s›k›nt›lar›, yaz›yorlar, açl›¤›n, sömürünün, kültürel dejenerasyonun bir çaresini ar›yorlar, do¤ruyu, gerçe¤i, halktan yana, halk›n ç›kar›na olan› gösteriyorlard› yine halka. Haz›ms›zl›k buradayd›. Düzen partileri koltuk derdindeyken onlar›n yüzü halka dönüktü. Devrimciydiler, halk›n içindeydiler, halk›n
sorunlar›na duyarl›yd›lar. Do¤ruydu, bu
düzenin de¤iflmesini istiyorlar, özgür,
ba¤›ms›z, sömürüsüz bir ülke istiyorlard›, bunu yaz›yorlard› dergilerinde.
Olacak fley de¤ildi bunlar. Ça¤la fi›kel'in çözülecek onca sorunu dururken,
Y›lmaz Erdo¤an, sevgilisi Sinem Güven’den yeni ayr›l›p, bu konuda bir aç›klama bile yapmam›flken bunlar› paylaflmak varken, halk›n kafas›n› ekmekmifl,
adaletmifl, ba¤›ms›zl›km›fl gibi fleylerle
kar›flt›rman›n ne anlam› vard›? Kimse
onlara gazetecilik yapmay›n demiyordu
ki... E tabi bunlar› yazmak istemiyor da
olabilirlerdi. Madem politika yapacaklar
neden Avrupa Birli¤i’ni desteklemiyor,
Avrupa’y› övmüyor, ülkemizin gelece¤i
ve demokrasi için yeni at›l›mlar›n önünün aç›lmas›na yard›m etmiyorlard›!
Ama amaç halk›n kafas›n› kar›flt›rmak
olunca...
O zaman vurun balyozu flu duvarada, görsün bakal›m içerdekileri korumak
neymifl! Görsün gününü...
- Güüüümmm!
( Art›k AB' ye girece¤iz kibar olal›m)
-Beyefendi açar m›s›n›z flu kap›y›!
8
Güüüüüm!
- Bak›n arama iznimiz var beyefendi
Baaaaam!
-Lütfen, ne gerek var bunlara
Güüüüümmm!
-Lütfen ama!
Güüüm!
Oksijen kayna¤› gerekliydi çünkü kap› aç›lm›yordu. Depremde enkaz alt›nda
kalan insanlar› kurtarmak için bir türlü
bulunamayan o oksijen kayna¤› birden
bulunuverirdi böyle durumlarda.
Çelik levha kesilir ve içeri girerler.
Birbirine kenetlenmifl dergi çal›flanlar›n›n elleri kelepçelenir, kiminin burnu k›r›l›r kiminin vücudu s›yr›k, çürük ve eziklerle dolar. Geriye darmada¤›n eflyalar,
yanm›fl ve moloz y›¤›n› haline gelmifl
duvarlar, k›r›lm›fl kap›lar kal›r. ‹çeriye girildi¤inde bunlar›, birde yerdeki kan izlerini görürsünüz. Dergi çal›flanlar› yoktur
içerde, ama direnmifllerdir besbelli, yerdeki kan izleri böyle söyler. Duvarlar tan›kt›r, darmada¤›n eflyalar tan›kt›r nas›l
direndiklerine... Konuflurlar onlar dikkatli olursan›z farkedersiniz...
Kap› ile duvar muzaffer bir edayla
u¤urlar sizi.
"Direndik" der, " Direnmesek sapasa¤lam olurduk. "Direndik" der. "Direndik ve kazand›k"
Direnmek gerekir. Hakl›ysan ve meflruysan iflin kural› böyledir.
Oradan ç›kt›¤›m›zda y›k›k dökük kap›
ile duvar birde yerdeki kan izleri bize
bunlar› düflündürtür ve yazd›r›r
Peki ya size?
Elleri kalem tutan yazarlar, gazetecili¤in yüksek etik ve ilkelerini savunanlar,
ayd›nlar, hukukçular, demokrasi savunucular›, size ne düflündürtür o kap› ile
duvar? Tok aç›n halini bilmezmifl, anlamazm›fl halinden bir kere olsun y›k›ld›
m› plazalar›n›z›n duvarlar›? Bir kere olsun dövülerek götürüldünüz mü plazalar›n›zdan? Bir kere olsun inipte oralardan kar›flt›n›z m› hiç halk›n içine? fiimdi
flovlar düzenleyin halk›n aras›na kar›fl›n
ama kaleminiz yine düzenden ve sahiplerinden yana olacak yoksa aç kal›rs›n›z,
iflsiz kal›rs›n›z. Kalemizi satmal›s›n›z bu
nedenle. Ama.... Bu gerçekleri görmezseniz, bu gerçekleri yazmazsan›z o yüzünüzdeki ayd›n demokrat solcu maskesini de ç›karmal›s›n›z bir zahmet...
Ç›kar›nda tükürü¤ümüz yüzünüzde
bir damlal›k yer bulsun... an›
ümit zafer
Merhaba İstanbul...
kflam say›m›nda “Koray-Deniz yar›n
saat alt› buçukta haz›r olun Üsküdar
Adliyesi’nde mahkemeniz var” dediklerinde Deniz’le bak›fllar›m›z karfl›lafl›yor. Biraz daha sab›rs›z olsak adamlar›n
yan›nda kalk›p göbek ataca¤›z. Kap› kapan›r kapanmaz bafll›yoruz halaya. “Tey!
Tey! Teeey!” Yan›m›zdaki genç arkadafl “e
hadi bunu kutlayal›m!” diyor. Son dönemde parolam›z oldu. En ufac›k bir geliflmeye karfl› espri ile “ E hadi kutlayal›m
bunu “ diyoruz. Ama gerçekten kutlanmas› gereken bir haber. Kahve ile kutluyoruz.
Bir yandan kahvelerimizi yudumluyoruz bir yandan da kimler gelebilir diye
Ümraniye’lileri saymaya bafll›yoruz;
Umut, Hasan amca, Halil ‹bo... Bülo Can...
En çok da Umut, R›za ve ‹brahim’i merak
ediyoruz. Buradaki ilk duruflmada bir tek
bu üçü gelmemiflti. Bu defa gelirler mi
acaba? 1,5 y›l oldu görmeyeli! ‹nflallah
tek ringte götürürler, kaç kifliyiz ki? Tekrar
saymaya bafll›yoruz. Sedaat, Ercaan, Veliii, sen, ben!.. Say› artt›kça sevincimle birlikte s›k›nt› da art›yor. ‹ki ayr› ringte götürebilirler valla...
Hadi bakal›m, flimdi de bekle ki sabah
olsun! Uykumuz da gelmiyor ki, keflke
kahve içmeseydik. Kutlamamakta olmazd› ama... Kendime u¤raflacak bir ifl bulmal›y›m. Buldum... Mektup... Mektuplar
ne güne duruyor. Birileriyle bu sevincimi
paylaflmal›y›m. Hatta k›skand›rmal›y›m.
Yoksa sabaha kadar patlar›m. Hem vakit
de geçmifl olur.
Sabah›n üçüne kadar bir mektup bitiriyorum. Eh art›k uyumaya ç›kmal›. Ranzama uzan›p pencereden bofl karanl›¤› izliyorum. Parmakl›klar›n karelerinden bir
y›ld›z görünüyor ›fl›l- ›fl›l...
A
Akl›m yar›nda. Hiç de çekilmezdi ya
bu yol, s›cak ama olsun ne önemi var ki?
Ah birde ‹stanbul’u görece¤iz ki o ayr› bir
heyecan zaten. Y›ld›za bakt›kça parlaklafl›yor, bakt›kça büyüyor sanki. ‹stanbul...
Kimbilir nerelerden geçece¤iz. Hangi istikameti kullan›rlar ki acaba! ‹stanbul’un
yoksul semtlerinden geçeriz kesin. ‹stanbul’a mahkemeye gidenler anlat›rlard›.
Çekmece’yi görürlermifl ilkin. Deniz kenar›ndan geçermifl. Mart›lar, evet... Seslerini duyamay›z belki ama o birbirleriyle yar›fl›rcas›na uçufllar›n› görürüz. Hele simit
at›ld›¤›nda nas›l da kap›fl›rlard›. Vapurda
kenarda ayakta durdu¤unda, etraf›ndan
ayr›lmazlar zaten. Hele kordon boyuna
geçifl töreni gibi s›ralan›rlard›, nas›l da
gülerdim hallerine... Tabi ya, bo¤azdan
da geçece¤iz. Alamut, Armutlu... Keflke
öyle olsa, o eskidendi. Olsun yine de görmek var. Görür müyüz acaba? Görürüz
9
tabi ya, tam kenarda kal›yor zaten. Bo¤azdan geçece¤iz ya, belki de büyük bir
geminin geçiflini de görürüz. Ro- Ro gemisini yani. Kocaman bir gemi. O an siren
falanda çalar belki.
‹kinci köprüden girece¤iz ya, ‹çerenköy, sonra Kozyata¤›’ndan Harem’e oradan da Üsküdar’a geçece¤iz. Bu arada ilk
kez görece¤im ikinci köprüyü de. ‹çerenköy.... ‹bo’muz orada oturuyordu. Hep
anlat›rd› bana oralar›. Kimbilir belki onun
geçti¤i sokaklardan geçece¤iz... Lanet olsun K›z Kulesi’ni göremeyece¤iz. Ne flans
var ya. Kaçar m› bee? Acaba normalden
farkl› istikamet kullan›rlar da görebilir
miyiz? Bakaca¤›z art›k...
Bahar zaman› tam da, halk›m›z pikniklerde, k›rlardad›r. Ya çocuklar... Çocuklar› görsek yolda; birinin elinde uçurtmas› u¤rafl›p duruyor olsa uçurmak için. Biri
annesinin elinden tutmufl elindeki flekeri
kavga edercesine yiyor olsa... ne de flirin
olurlar. Ah be, çocuklara bile hasret kald›k
ya. Kald›r›mlar oraya buraya koflturan insanlarla doludur. Acaba tan›d›k birilerini
görür müyüz ki? Nerdee! Hem onlar nas›l
görecek ki ufac›k camdan bizi. Bahar›n
her taraf› sar›p sarmalad›¤›n›, yol kenarlar›nda yaban otlar›n›n aras›ndan patlayan k›rm›z› gelincikleri, çiçeklerden sar›ya
kesmifl i¤de a¤açlar›n›, bir de tembel
tembel dalgalar›yla k›y›lar› öpen denizi
görece¤iz. Ama illaki uçurtma... Geçenlerde pencereden bakarken uzaklardan bir
uçurtma göründü. Öyle de f›rt›na vard›
ama, ipi kopar diye beklerken saatlerce
durdu gökyüzünde. Donup kald›m ve ha
koptu ha kopacak diye bekledim. O gökyüzünde kald›¤› sürece pencereden ayr›lmadan onu izledim. Uçurtmayd› bu, uçmaktan baflka ne yapabilirdi ki. Ama ben
acaba ne olacak diye flaflk›nl›kla izledim
onu.
‹stanbul’u izleyece¤iz. Çiçek kokular›n› hissedece¤iz belki gül, menekfle... Alabildi¤ine gökyüzünü... Dald›k gittik, art›k
yatsam iyi olacak...
Uyan›p saate bak›yorum hemen;
6:30. ‹yi ama ortal›k hala koyu karanl›k.
Tüh, 5:30’mufl. Tekrar uyumaya çal›fl›yorum. Evet, bu kez gerçekten saat 6:30, ortal›k ayd›nlanm›fl. fiafl›lacak bir durum.
Normalde geç saatlerde uyudu¤um zaman 7:30’da zor uyand›rabiliyorlar beni.
Deniz’i de uyand›r›yorum, akflamdan haz›rlad›¤›m›z k›yafetlerimizi giyiniyoruz.
Bir sigara yak›p, dar alanda k›sa voltalar
eflli¤inde tellendire tellendire içiyoruz.
Yar›lanmadan ayak sesleri geliyor koridordan. Tak-tuk, tak-tuk... fl›rrraaak! Mazgal aç›l›yor “Haz›r m›s›n›z?” haberi yok ki
biz dün akflamdan beridir haz›r›z! Kap›
aç›l›yor gürültüyle. Ve hücreden ‹stanbul’a uzanan yolculu¤umuzun ilk ad›mlar›n› at›yoruz. B›raksalar koflaca¤›z. Koluma s›k›ca yap›flm›fl gardiyan› peflimden
sürüklüyorum adeta...
Deniz’le birlikte tecrit odalar›ndan birine at›l›yoruz. Biraz sonra kap› aç›l›yor,
saç sakal birbirine kar›flm›fl Robinson Cruzo giriyor içeri! Halil ‹bo bu... Birbirimize
sar›l›yoruz. Yok yok birbirimizi h›rpal›yoruz adeta. Böyle bir özlemin tarifi yap›labilir mi? Bu özlem anlat›labilir mi bilmiyorum. En az›ndan ben beceremeyece¤imi biliyorum. E hadi di¤erleri Umut, R›za,
‹brahim’de gelsin art›k! Bi...bi...bi dakika
biri daha geliyor! Evet-evet...bu Umut!...
kelinden tan›d›m.
19 Aral›k’ta C 8-9 koridorunda gözlerimizde hüzün, ac› umutsuzca bekliyorduk. Umut vuruldu dediler... Birden bir
ses “Arkadafllar Umut yafl›yor, iflte orda
kafas› parl›yor” diye müjdeliyor. Askerin
tuttu¤u projektör kel kafas›ndan yans›y›nca anl›yoruz... Sapasa¤lam sürünerek
aram›za dönünce koridor sevinç 盤l›klar›
ve alk›fllarla inlemiflti. fiimdi ona benzer
bir sevinç yafl›yoruz. Ee, kolay de¤il, 1,5
y›ldan beridir ilk defa görüyoruz. Ya R›za’yla ‹brahim nerde, oldu mu ama flimdi? fiu aksili¤e bak, sevincimizi kursa¤›m›zda koyacaklar ya!.. Belki de ringe koymufllard›r onlar›, yada bizden sonra getirirler. Ama burada sar›lamad›k ki.
Ellerimiz kelepçeli d›flar›ya ç›kar›l›yoruz. Büyük bir ringi kap›ya dayam›fllar,
büyük marifet!.. Aman iki ad›m fazla yürümeyelim! Befl ad›mdan fazla yürümeye
hakk›m›z yok ya. Ama olsun, en sevdiklerimizle kucaklaflaca¤›z ya. Hep birlikte
dalaca¤›z ‹stanbul’un maviliklerine. Kaç
zamand›r beton duvardan baflka bir fley
görmeyen gözlerimiz bayram edecek. Aç
bir çocuk gibi doyacak gözlerimiz ‹stanbul’a. Hey gidi hey...
Ringe bindirilirken “Aç›l›fl›n› ilk siz yap›yorsunuz, hay›rl› olsun!” diyor gardiyan. Nas›l yani? Bu ne demek oluyor
flimdi? Yeni bir ring çeflidi mi türettiler?
Ellerimiz kelepçeli içeri giriyoruz.
Kahretsin bu da ne böyle! Bu ne biçim ring? Ringin içi mini hücrelerle dolu.
Bravo! Yemeyip içmeyip bunu düflünmüfller: Mobil Hücre!... R›za... Umut flu
ringin içindeki hücrelerden birinde... Yine
duvarlar girdi aram›za; bu sefer demirden duvarlar. Oldu mu ya flimdi? Ringin
içi hücre dolu ve d›flar›y› göremiyoruz.
10
Hoflçakal ‹stanbul... Bu seferde buluflamad› gözlerimiz. Sevdal›s›na bakan bir
gencin utangaçl›¤›yla bakacakt›k sana.
Alaca¤›n olsun zulüm!... Yoldafl›m›z›n yüzüne hasret koydu¤un yetmedi, ‹stanbul’un yüzüne de hasret koydun ya bizi,
bu kahpelik bir sana yak›fl›r!
Ama and olsun ki senin duvarlar›n›, o
betondan, o demirden duvarlar›n› bir bir
y›kaca¤›z, can pahas›na da olsa un ufak
edece¤iz haberin olsun!...
Yolday›z...Yürüyen, tekerlekli hücrelerimizle dal›yoruz ‹stanbul’un kalbine
do¤ru. Bir yerlerden geçiyoruz ama nerelerden kimbilir! O kadar dar ki bu hücre
aya¤›m› bile uzatam›yorum. Bir konserve
kutusunun içinde gibisin, hareket ettikçe
çarp›yorsun teneke kutuya...
Hücrelerimizin tekerlekleri var bu kez.
Biz ise ayn›y›z... Keskin b›çak ucu yüreklerimiz, bilendikçe bileniyor.
Tekeri dönüyor hücrelerimizin. Dal›yoruz ‹stanbul’un içine. Mart›lar bize
merhaba diyor; yoksul mahalleler, halk›m›z bizi yüreklerinin bir yerlerinde tafl›yor
biliyoruz. Açl›k var buralarda, yoksulluk,
iflsizlik, hastal›k... biliyoruz. Görmesek de
biliyoruz. Eflitlik ve adalet yok, bunu da
biliyoruz. Alaca¤›n olsun zulüm, bir kez
daha alaca¤›n olsun. Bunu da bir kenara
yaz›yoruz...
Merhaba ‹stanbul... Bafl›m›z bir kez olsun e¤ilmedi, bak dimdik ayaktay›z hala,
ölürken bile, yüzünü bir kez daha olsun
göremesek bile bil ki...
Ba¤›ms›z özgür bir ülke özlemiyle, çocuklar›m›z doysun diye, halk›m›z özgür
olsun diye...
D‹RENEREK ÖLÜYORUZ!... açl›k grevi
tav›r
Açlığın koynunda
Yarınlara duyulan sevda
libeyköy Cemevi’nin kap›s›ndan
içeri girdi¤imizde s›cak gülen
dost yüzler karfl›l›yor bizi. Kucak-laflmalar, sar›lmalar. “Bir yerlerde” gör-müfl oldu¤umuz yüzler. Çok yak›ndan
tan›m›fl olduklar›m›z, evlerine var›p
sofras›na ba¤dafl kurdu¤umuz, kahve-sinde, dükkan›nda demli bir çay›n› yu-dumlad›¤›m›z günü gelipte birlikte
copland›¤›m›z, gözalt›nda geceler ge-çirdi¤imiz ac›m›z› sevincimizi, hüznü-müzü ve gülüflümüzü paylaflt›¤›m›z
dostlar›m›z, halk›m›z...
"Nerelerdesin, ne yap›yorsun"lu ko-nuflmalar özlemin ifadesi dokunufllar,
sar›lmalar...
24 A¤ustos Cuma günü Alibeyköy
Cemevi'ndeyiz...
Analar, kardefller, çocuklar Alibey-köy Cemevi'ne Niyazi A¤›rman'›n dave-ti üzerine toplanm›fllar.
Niyazi A¤›rman bir süre önce Kand›-ra F Tipinin tecrit hücrelerinde ölen o¤-lunun k›rk yeme¤ini veriyor. ‹ncecik be-deni koyu yan›k bir esmerlikte yüzüyle
salonun ortas›na dikiliyor ve yemek sa-lonundaki insanlar›n üzerine gezdiriyor
gözlerini. Ondört gündür açl›¤a yat›rd›-¤› gövdesiyle dimdik duruyor.
"Dostlar›m..." diyor. "Hepiniz hofl-geldiniz."
Sesi titriyor Niyazi A¤›rman’›n, F Ti-pi Hapishanelerde iki y›lda flehit olan
94 kifliden bahsederken.. Sonra o¤lun-dan bahsediyor. O¤lundan bahseder-ken gözlerine çöken ac› daha bir ço¤a-l›yor. O¤lu Volkan A¤›rman 15 Tem-muz' da hücresinde "ölü bulunarak"
teslim edilmiflti Niyazi A¤›rman'a. Vol-kan A¤›rman geçirdi¤i bunal›m sonucu
can›na k›ym›flt›. Niyazi A¤›rman ise yü-re¤ini kor gibi yakan ac›s›yla adalet ar›--
A
yordu. Adaleti aramaya devam edecek-ti. Bedenini açl›¤a yat›rarak tecrit hüc-relerinin kapat›lmas›n› istiyor, ac›n›n
ço¤almamas› için direniyordu.
Melek Akgün ve Kemal A¤dafl da
Niyazi A¤›rman gibi açl›¤›n Ondördün-cü günündeydiler Alibeyköy'deki eve
vard›¤›m›zda.
Ev ziyaretçilerle dolup tafl›yordu.
Melek Akgün'ün efli flehit bir o¤lu ise
tutsakt›. Zulüm ne demek diye sorsa-n›z hepsini bir solukta anlat›rd› yüzün-deki çizgiler. Genç bir kad›nd› Melek
Akgün, üç çocuk anas›. Kocaman gözle-rine alabildi¤i kadar sevgiyi s›¤d›r›p bol
keseden da¤›t›rd› dostlar›n›n yüzüne.
Onun gözlerine bakt›¤›n›zda sevgiyi ve
vefay› görürdünüz. Bizi gördü¤ünde de
gözlerine al bir gülümseme geldi otur-du. Sar›ld› m› s›k› sar›l›r, "Anadolu ifli".
Yani öyle içten. Yine öyle sar›ld›. Elin-den hiç düflürmedi¤i sigaras›ndan de-rin dumanlar çekerek o iri gözleriyle
11
herkese gülücükler da¤›t›yor, kimi za-man yüzüne bir hasret bir öfke gelip
çöküyordu. O¤lu Hasan Tahsin Tekir-da¤'da hücrelerde, Melek Akgün ise
Alibeyköy'de direniyordu. "Hücre Du-varlar›n› Y›kal›m, Ölümleri durdural›m"
diyerek.
Kemal A¤dafl o iri gövdesi ve her za-manki sessizli¤iyle yer minderine otur-du¤unda gözlerimiz birbirine de¤di,
gülümsedik. Esmer tenli bir inflaat iflçi-si Kemal A¤dafl. Elleri kürek sallar çi-mento karar harç yapar duvar örer tu¤-lalardan. Kars'l›. Kars’›n bir köyünden
göçüp gelmifl ‹stanbul'a. Evine ekmek
götürme derdindeyken Kardefli ‹rfan
Kurtulufl Dergisini da¤›t›rken Alibeyköy
Saya Yokuflu’nda, katledilir.
‹rfan'›n katline duyduklar› öfke hiç
dinmez. Çünkü Adalet yoktur bu dün-yada onlar aramaktad›rlar adaleti. Ke-mal A¤dafl'›n efli fiükran A¤dafl boynu-na bir muska gibi ast›¤› ve o¤lu kadar
sevdi¤i ‹rfan’›n›n kan›n›n hesab›n› so-rar, bedenini aylarca açl›¤a yat›rarak,
coplanarak meydanlarda ve devlet ka-p›lar›nda...Kap› kap› adalet arar fiükran
A¤dafl.
fiimdi ‹rfan tecrit hücrelerindedir.
Her tecrit hücresinde bir ‹rfan yatmak-tad›r. Her tutsak bir ‹rfan’d›r. Ondört
gündür açt›r Kemal A¤dafl›n bedeni.
Öfkesi açl›¤›ndan büyüktür.
Bu üç insan süresiz açl›k grevinde-dirler. Evin duvar›ndaki çerçeveli bir re-simde Zehralar, Cananlar ve tutsaklar
selamlar onlar›.
"Yar›n›ma Sahip ç›kmak için diyordu
Kemal A¤dafl, "Kendine insan diyen
herkese” sesleniyordu açl›¤›n›n gür se-siyle Melek Akgün, Ve Adalet istiyordu
Niyazi A¤›rman.
Tekrar sar›l›p, kucaklafl›p yine gel-mek üzere oradan ayr›l›yoruz.
Kulaklar›m›zda ç›nl›yor Niyazi A¤›r-man'›n Cemevinin duvarlar›na çarpan
sesi " Ölüm ac› d›r, çok ac› d›r ar ka dafl lar. Yir mi ya fl›n da ki bir genç k› za bir de li kan l› ya hiç ya k›fl m› yor ölüm. Be nim
o¤ lum hüc re de tek ba fl› na tu tul ma say d› der di ni bi ri ne dö ke bil sey di bel ki
flim di ya fl› yor ola cak t›. Hik met Sa mi
Türk'ün ço cuk la r› flim di de niz ler de plaj lar da d›r. Be nim ço cu ¤um flim di ner de
aca ba? Ev la d› na o so ¤uk mer me rin
üze rin de sa r›l mak ne de mek bi li yor mu
aca b a H i k m e t S a m i T ü r k ? "
Evlad› topra¤›n alt›ndad›r Niyazi
A¤›rman’›n. Ac›s› büyüktür, duydu¤u
ac› evlad›na duydu¤u ac› de¤ildir sade--
ce. Ac›s› tecrit hücrelerine karfl› insan-l›k onuru için direnen ve flehit düflen
94 devrimci içindir de ayn› zamanda.
94 kifli yirmili yafllar›nda genç k›z ve
delikanl›lar topra¤›n alt›ndad›r.
19 Aral›k'ta gözünden hiç yafl ak-mayan bir anan›n gözlerindeki öfkeyi
anlatmaya bu derginin sayfalar› yet-mez. O öfke anlat›lmaz ancak görülür.
Gözünden hiç yafl akmaz diflleri kenet-lidir. "Nas›l dayanaca¤›z bunca ac›ya
nas›l dayan›r›z allah›m" diye a¤›t yakan
baflka bir anaya verilen en güzel cevab›
verir diflleri s›k›l›: "Dayan›r›››z... daha
fazlas›na da , dayanaca¤›z, dayan›r›z
biz. Onlar dayanamaz ama biz dayan›--
12
r›z".
Dayan›yordur Niyazi A¤›rman, Me-lek Akgün, Kemal A¤dafl. Dayand›¤› için
dimdik ayakta ve direniflin tam orta-s›ndad›r. Onlara bu dayanma gücünü
veren fley evlatlar›na duyduklar› sevgiyi
aflm›flt›r çoktan. Yüreklerine kocaman
bir ülkenin, halk›n sevgisini s›¤d›rm›fl-lard›r. Açt›rlar, ama beslenecekleri çok
fley vard›r ç›k›nlar›nda. Vefa gibi, onur
gibi, bir sevdan›n coflkusunu yar›nlar›n
umudunu paylaflabilmenin hakl› guru-ru ve hazz› gibi...
Bir ömür boyu yetecektir onlara aç-l›¤›n koynunda yar›nlara duyulan sev-da... öykü
seval alp
Düştüler Birer Birer
Dillerinde Yeminler
yku gözlerin kap›s›n› çarp›p gitmiflti çoktan... Öfke gözlerde büyüyor, büyüyor, hepsinin gözbebekleri alev alev yan›yordu. Kenetlendi difller, yumruklar s›k›ld›. Ve ses telleri y›rt›l›rcas›na hayk›r›ld› inanc›n sesi.
Ses ilkin hapishanenin nemli duvarlar›na çarpt›. Ses özgürlüktü, ses
yan›k bir sevdayd›, ses kurtulufltu, ses
özgürdü...
Duvarlar›n so¤uk yüzüne çarpa
çarpa, döne dolafla ç›rparak kanatlar›n› süzüldü gökyüzüne. Ses özgürdü.
Namlular do¤rultuldu sese...
Sese kurflun s›k›l›r m›?
S›kt›lar...
Tam aln›n›n ortas›ndan vurdular...
Ölür müydü ses kurflunla? Ses titredi.
Kan bofland› aln›ndan. Ölmedi... Öldüremediler özgürlü¤ün sesini... Kurflunlar boflal›yordu üstüne... Ses dimdik tutarak bafl›n›, kanat ç›rp›yordu
gö¤ün en yüksek yerine...
Bir dili olsayd› duvarlar›n, anlatacakt› bir bir gördüklerini. Yan›k türküleri anlatacakt›, c›v›l c›v›l çocukça sevinçleri, 69 gün boyunca açl›¤›n yüzüne çarpan nefesini anlatacakt› sonra.
“Kazanaca¤›z” diyen türküleri söyleyecekti duvarlar, bir dili olsayd›... Neler görmüfltü bu duvarlar. Ve daha neler görecekti bu yafll› duvarlar, tarihin
sessiz tan›kl›¤›yla...
Eylül...
Ac›n›n ad›d›r bu ülkede. Eylül ihanet, Eylül ac›, Eylül kahramanl›klarla
geçer hep bu ülkede tarihe.
26 Eylül devrilip gecenin koynuna
usulca girdi¤inde Eylül’ün 27. günü
U
do¤mak üzere sessizce bafl›n› uzat›yordu
Ulucanlar üzerine.
Ulucanlar›n atan
kalbi, yüksek duvarl›,
tel örgülerle çevrili
hapishanesi s›k›flt›r›lm›fl bir TNT kal›b› gibi
dokunsan patlayacakt›.
Duvarlar›n aras›nda, gö¤üs kafeslerinde hesaps›z yürekler tafl›yanlar öfkeli gözlerini has›mlar›na çevirdiler...
“Kazanacaklard›...”
Ne zaman gözleri birbirleriyle buluflsa ayn› fleyi okuyorlard› gözlerinden; “Kazanaca¤›z...”
Kazanacaklard›. Yenilgi nedir hiç
bilmezlerdi ki... Bir kere olsun bafl› gö¤üslerine do¤ru e¤ilmemiflti, bir kere
olsun, diz çökmemifllerdi, bir kere olsun “aman” dilememifllerdi...
Yenilgi nedir bilmezlerdi ki...
“Kazanaca¤›z” diyorlard›.
Dünyan›n en de¤erli, paha biçilmez miras›n›n; “devrimci onurun” sahipleriydiler. Bu miras a¤›rd›... Bu miras de¤erliydi.
Yüklenip de miras› yüreklerine dolu dizgin kofluyorlard› her mevzide,
ölümün üzerine...
Güçlüydüler...
Delikanl›yd› yürekleri...
Korkakt› has›mlar›. Yaln›z ve korkakt›. Gecenin karanl›¤› bile korkular›n› ve o kan çana¤› gözlerini gizlemeye yetmezdi. Karfl›lar›nda iyiden, güzelden, do¤rudan, halktan yana güzel
olan ne varsa kuflanm›fl güçlü bir “or-
13
du”ya karfl›, ellerinde tuttuklar› “modern teknolojik” otomatik ölüm kusan makinal›lar›yla sinsice konmufllard› flimdi çat›ya. Kan istiyorlard›, dökeceklerdi.
Kan çana¤› gözler önce geze, sonra
arpac›¤a de¤di. Hedefi buldu, niflan
ald›...
Bildik bir ses gecenin sessizli¤ini
yard›;
“TESL ‹M OLUN”
Ne zaman bu sözü söyleseler ald›klar› cevap hep ayn› olurdu...
“ÖLÜRÜZ DE TESL‹M OLMAYIZ. “
Sonras› m›?
Kurulan mekanizmalar, sis, bomba
ve duman... Bir kez daha yenilirlerdi.
Tetik düfltü.
Abuzer vuruldu.
Tetik defalarca kez düfltü
Halil vuruldu...
“Onuru” kurflunluyorlard› her gördükleri yerde. Kurflun geçmiyordu.
Onura kurflun ifllemiyordu. Dimdikti.
kurflun kar etmiyordu...
Bombalar ya¤›yordu flimdi parmakl›ktan içeriye. Bin bir... Bin iki...
Bin üç...
“YAfiASIN ULUCANLAR D‹REN‹fi‹-
M‹Z.. “
Korkunun ölüsü çoktan serilmiflti
yere...
Özgür sesler ço¤al›yordu... Sorular
soruluyordu bu kez; “Teslim olacak
m›s›n›z? Ölecek misiniz?”
ÖLECEKLERD‹
Tereddütsüz öleceklerdi. “Otomatik silahl›” adam sürekli bas›yordu teti¤e.
“Teslim olacak m›s›n›z” sorusu
“Teslim olun” yalvar›fllar›na dönüflüyordu yavafl yavafl.
Bir duyabilseler, bir kiflinin a¤z›ndan duyabilseler bu sözü. Tarifsiz bir
sevinç içinde bo¤ulacaklard›.
Ama 7 saat boyunca bir tek kiflinin
a¤z›ndan duyamayacaklard› bu sözü...
Teslim alacaklard›.
Bir avluya s›k›flt›r›lm›fl elleri kollar›
ba¤l› insanlara “Teslim olun” diyecek
kadar düflüktüler.
“Teslim mi olacaks›n›z? Yoksa ölecek misiniz?”
“Teslim olmak” demek, insanl›¤›
bir kenara b›rakmak demekti. Teslim
olmak demek insan› insan yapan onur
ve namusu kendi ellerinle sunmak demekti.
Teslim olmak demek u¤runa can›n› vermeyi düflündü¤ün bir halk› boynu bükük koymak demekti.
Teslim olmak demek insanl›ktan
ç›kmak demekti.
Teslim olmayacaklard›.
“Öleceksiniz” dediler.
“Ölece¤iz” dediler
Öleceklerdi.
‹tfaiye arac› a¤›r a¤›r ilerledi. Cankurtaran; itfaiye arac› bu kez can almak için görevlendirilmiflti.
Çat›y› delmifllerdi. “Teslim olun”
yalvar›fllar› bitmiflti art›k. fiimdi bir
namlunun alevi parl›yordu gecenin
karanl›¤›nda. Silah sesleri çarp›yordu
flimdi duvarlar›n yüzüne. Çok fley
görmüfl geçirmiflti bu duvarlar.
Ama bu... Böylesine ilk defa tan›k
oluyordu.
‹tfaiye arac› su s›kmaya bafllad›.
Yang›n yoktu... Patlama yoktu. ‹tfaiye
arac› köpük s›kmaya bafllad›. Köpük
ve su ayak bileklerini örtüyordu tutsaklar›n. Kurflun ve saçmalar bedenlerinde yuvalan›yordu.
“YAfiASIN ULUCANLAR
D‹REN‹fi‹M‹Z”
Bu ses has›mlar›n› deli ediyordu.
Kurflun ya¤d›r›yorlard› durmadan. Bir
“of” sesi duymamam›n verdi¤i öfkeyle as›l›yordu kan çana¤› gözlerin sahibi teti¤e...
Köpük diz kapaklar›na ulaflm›flt›.
Daha ne kadar s›kacaklard› belli de¤ildi. Yang›n söndürmezdi bu köpük.
Bu köpük atefli oksijensiz koyup sönmesini sa¤lamak için de¤ildi. ‹nsan›
oksijensiz koyup ölmesi içindi.
Köpük bellerine kadar ulaflm›flt›.
“YAfiASIN ULUCANLAR
D‹REN‹fi‹M‹Z”
Ardarda at›lan gaz bombalar› genizleri yak›yordu. Bo¤ulurcas›na öksürürken duyulan bu ses zaferin habercisiydi. Ölüm gelmifl, bir solukluk
oturmufl yavafl yavafl can toplamaya
devam ediyordu.
Köpük bo¤azlar›na kadar gelmiflti.
“Kolkola girin yoldafllar, kolkola...”
“YAfiASIN D‹REN‹fi‹M‹Z”
S›ms›k› kenetlendiler. Öleceklerdi.
ÖLÜYORLARDI...
Birer birer ölüyorlard›, onar-befler
öleceklerdi. Kolkola giriyorlard› ölümün koynuna.
Dünyan›n her yerinde böyle bilinirdi ki “devrimciler ölmez”di....
Devrimciler
Teslim Olmazd›...
Yüzy›llard›r teslim olmaz, düflenler üzerine yeminler verilir ve son sözü hep direnenler söylerdi...
Avluya ç›kt›lar. Kenetli kollar› çözülmemiflti. Yaral› bedenlerine ardarda coplar ve dipçikler
iniyor, o soru hala soruluyordu:
“Teslim mi olacaks›n›z, ölecek misiniz?”
“Ölece¤iz!.. Yaflas›n Direniflimiz.”
Dipçik ve coplar etlerini çürütmeye devam ediyordu. “Kafas›na vur kafas›na”, “Beynini parçala teslim olmazsa”, “Öldür, öldür... Hepsini öldür.”
Küfürler hiç bitmiyordu. Ç›lg›na
dönmüfllerdi...
14
Ne zaman teslim alabilmifllerdi ki
onlar›?
Ne zaman kuflat›lsalar, meydan
okurlard› has›mlar›na. Ölüm diz çökerdi önlerinde.
Yar› bayg›n, yaral› ve ac› içinde bedenleri sürükleye sürükleye hamam
denilen yere götürüyorlard›.
Kafalar yerlere çarp›l›yor, kan görmek onlar› rahatlat›yordu. Üzerlerini
soydular ç›r›lç›plak. Ç›plak bedenlere
iflkence bafllad›.
Derileri yüzüldü.
Etleri kesildi.
Soru hala soruluyordu;
“Teslim olacak m›s›n›z? Ölecek misiniz?”
“Ölece¤iz! Yaflas›n Direniflimiz...”
Ve ölüyorlard› birer birer... “Bafllar›n›” dedi birisi. “Bafllar›n› bulun...”
“Bu mu?”, “Bu de¤il”, “Peki bu mu?”,
“Bu mu?”, “Bu mu?” ‹smet, Nevzat,
Cemal 30 santimden uzun namlulu
tüfeklerle vuruldu... ‹dealleri ve onurlar› dimdik ayakta duruyordu.
Gaz bombas› genizleri yak›yor, kan
kokusu yay›l›yordu. Yar› bayg›n bedenleri öylece b›rak›p gittiler. Kemikler k›r›lm›fl, kurflunlanm›fl ve ölmeleri
bekleniyordu flimdi de.
Ö¤lene kadar kurflun sesleri kesilmedi.
Koyu bir sis yükseliyordu gö¤e.
Ko¤ufllarda talan bafllad›. Kan çana¤› gözler, mahrem olan ne varsa
ona de¤iyor, kanl› eller de¤erlere dokunuyordu hoyratça.
Bulduklar› her fley ürkütüyordu
onlar›. Maket silahlar, bombalar, fliirler, yaz›lar, resimlerde öfkeli bakan
gözler, ideallerin simgesi bayraklar...
Bayraklar...
Yaral›lar›n ölmesi, ölülerin so¤umas› beklendi. Bileklerine kelepçe vuruldu f›rlat›ld›lar sedyeye. Üzerlerine
bir bez parças› at›ld›. Beze kan bulaflm›flt›. Gözüken ayaklardan kan s›z›yordu.
Kameralar uzaklaflt›r›ld›.
Son bir görüntü tak›ld› kameraya...
Kesik kesik olmufl, morarm›fl iki
parmak usulca kalk›p “zafer...” diyordu.
“Öldük... ama teslim olmad›k
YAfiASIN ULUCANLAR
D‹REN‹fi‹M‹Z” adnan yücel
tav›r
kavgan›n
gelincik rengi
radan ne kadar geçti? Böyle zamanlarda zaman›n h›z›na öfke duyulmaz
m›? Bir dostun telefonda verdi¤i haberdi :
ADNAN YÜCEL’‹ KAYBETT‹K!..
Bir yumruk dü¤ümlendi bo¤az›m›za.
Sohbetlerimiz, difle difl sözünü sak›nmayan tart›flmalar›m›z, ortaklaflt›rd›¤›m›z
özlemlerimiz, an›lar, an›lar... Film fleridi
olup h›zla diziliverdi önümüze. Bir yandan yo¤un çal›flmalar›m›z sürerken, seninle bir ac› daha gelip oturdu yüre¤imize...
Seni duyurmal›yd›k dosta düflmana.
Bir bas›n aç›klamas› haz›rlad›k. Cenazende son yolculu¤unda yan›nda olmak, ailene teselli vermek istedik. Biz yetiflemesek de baflucunda bir demet çiçek olal›m
istedik. Olduk da... Gördün de¤il mi bizi
orada!.. Grup Yorum bir demet çiçek olarak yan›bafl›ndayd› sen ebedi yolculu¤una ç›kt›¤›nda.
Çelengimizde karanfil vard› hocam.
Kavgam›z›n renginde k›z›l karanfiller.
Eminiz ki severdin onlar› da ama bir fleyi
eksik b›rakt›k ba¤›flla; karanfillerin aras›nda senin o çok sevdi¤in gelinciklerden
olmal›yd›. Adana’ da baraj›n k›y›s›nda
otururken konuflmufltuk. Gelincikler taze
kan rengindeydi. Ve öyle narin, el de¤se
dökülüverir yapraklar›. Rüzgar az›c›k sertelse k›r›l›r. Ne de inatç›d›r, her bahar aç›verir yeniden yeniden. Ve sonbahara dek
narinli¤ine karfl›n solmadan k›pk›z›l süsler bozk›r›. Kaç fliirinin rengidir gelincik,
ve sen hayat› gelincik tarlas› gibi düfllerdin.
‘86’ da kitaplaflm›flt› “Yeryüzü Aflk›n
A
Yüzü Oluncaya Dek”
Direnç çiçekleriydi onlar.
Zindan karanl›¤› sarm›flken ülkeyi, zindanda karanl›¤a inatla
ölümüne direnenleri anlatmak istemifltin. Yaflayanlar›n k›l› k›rk yararak yazd›klar› sayfalar dolusu elefltiriyi okudu¤unda, durup durup bir daha okudu¤unda
söylediklerini unutmad›k:
“Onur duydum. Bu direnifli yaratanlar
taraf›ndan böyle elefltiriye lay›k görülmek, büyük bir onur benim için”
Elefltiriye aç›kl›¤›n, sözünü esirgemeden söyleyenlerle k›yas›ya tart›flman›n
hazz›, s›ms›cak gerçek dostlu¤un mayas›yd› iflte.
Senin fliirindeki duyarl›l›k hep yan›bafl›m›zda bir güzellik oldu. Bask›dan kaçmak için, edebiyat flürekas›na yaranmak
için e¤ip bükmedin kalemini. Kat›lmad›¤›m›z çok fley vard› belki, k›zd›¤›m›z da...
K›zg›nl›¤›m›z fliirinin damar damar ak›p
gelen güzelli¤ini bir yerlerde zay›flat›yor
kayg›s›ndand›. Al›p ahizeyi “Merhaba”n›n ard›na diziverdik dizelerini. Destursuz, törensiz, öyle dostça...
Dönüp bak›yoruz Tav›r sayfalar›na.
Çukurova Çeflitlemeleri... Sonra Ahmed
Arif de¤erlendirmesi.. Ne çok tart›fl›lm›flt›! Kat›lmad›k yine, ama iflte sanatç›ya
de¤er vermek demek onu anlamak, düflünmek, elefltirmekti.... Sevgiyle sahiplenmek bu de¤il mi? Öyle yap›yordun ve
öylece koyduk ne dediysen...
Ço¤u bilmezdi senin hocal›¤›n›. Sanat
Felsefesi anlatt›¤›n, anlat›rken, bir ço¤unun yan›na yanaflmad›¤› bilimsel çözümlemelerini... “Çocuklar” bilir. Ö¤renciler
akademik- demokratik etkinliklerinde
seni bulurlard› yan›bafllar›nda...
Kavga ile sevda hep içiçe, birdi senin
dünyanda. ‘79’ da ilk fliir kitab›n›n bafll›¤›
15
da öyleydi:
“Kavgalara Söylenen Sevda”, Sonra
“Soframda Kaval Sesi” yle gelip kondun
sofram›za. “Bir Özlem, Bir Türkü” dedi¤inde, henüz geleneksel türküler d›fl›nda
pek bir gelenek yoktu. Y›l 1983’ tü. 12 Eylül’ ün ac›ya bo¤up teslim alma politikas›na karfl›n direnenlerin sesi geldi senin
dilinden “Ac›ya Kurflun ‹fllemez” di ve bu
kavga “Yeryüzü Aflk›n Yüzü Oluncaya Dek
Sürecek” ti. “Do¤a’y› ve hayat› sevdin,
Rüzgara söyledin kimi zaman, kimi zamanda “Rüzgarla Bir” olan› anlatt›n. Ya o
“Ateflin ve Güneflin Çocuklar›” na döktü¤ün dizeler? Destan›yd›, destan yaratanlar›n. Çukurova’ da yaflarken mümkün
mü oray›, oran›n insan›n›, Toroslar›n davetini, Çukurun s›ca¤›n› türkü gibi anlatmaman. “Çukurova Çeflitlemesi” dedin
ad›na. Ve yine zindanlar, ve yine zindanda ölümüne direnenler. “Sular Tan›kt›r
Aflk›m›za” deyip söyledin.
Biliyorduk, daha söylenecek, anlat›lacak, duygu duygu, destan destan dizilecek çok fley vard›. Yüre¤indeydi hepsi.
“Yüre¤i ile bilinci aras›nda ba¤ olmal›yd›
flairin. Bu olmazsa coflkular›n güzelli¤ine
gölge düfler” di. Bedenin hastayd›, sa¤l›¤›n kalemin devinimine el vermiyordu.
Ama yüre¤in ve bilincinde amans›z coflkular devinip durdu. Yata¤›ndan tereddütsüz koydurdun ad›n›. “HÜCRELER YIKILSIN, ÖLÜMLER DURDURULSUN” dedin.
Ard›ndan yazmak zor. Sana “güle güle” demekte zor...
Art›k ahizeyi kald›r›p destursuz dalamayaca¤›z sohbete. Görevimizi biliyoruz.
Dostlu¤un hep yan›bafl›m›zda olacak; o
özledi¤imiz güne birlikte, yanyana yürüyece¤iz
“Yeryüzü aflk›n yüzü oluncaya dek”. pablo neruda
O¤ullar›
Analara
Onlar ölmediler yok,
Ateş fitiller gibi:
Dimdik ayakta,
Barut ortasındalar!
Karıştı, bakır tenli
Çayır çimene,
Karıştı,
O canım hayalleri:
Zırhlı bir rüzgar,
Perdesi gibi;
Bir set gibi:
Kızgın çehreli,
Göğüs gibi:
Göğün görünmez göğsü gibi!
Analar, onlar ayakta
Buğday içindeler, onlar,
Yücelerden yüce dururlar:
Dünyayı doruktan seyreden,
Bir öğle güneşi gibi.
Bir çan darbeleri gibi,
Onlar.
Ölmüş gövdeler arasında,
Zaferi çekiçleyen bir ses gibi
Onlar,
Kara bir ses gibi.
Ey canevinden vurulmuş,
Toz duman olmuş bacılar!
İnanın oğullarınıza.
Kök oldu onlar,
Sade kök:
Kan suratlı,
Taşlar altında.
Karışmadı toprağa,
Dağılmış kemikçikleri.
Ağızları ısırır hala,
Kuru barutu;
Ve demir bir okyanus gibi,
Titreşirler hala.
Ben ölmedim der,
Yumrukları;
Yukarı kalkık yumrukları,
Daha.
Bunca yere düşmüşlerden,
Yenilmez bir hayat doğar:
Bir tek beden olur,
Analar, bayraklar, çocuklar,
Hayat gibi canlı tek bir beden;
Bir yüz bekler karanlıkları,
Ölü gözleriyle,
Kılıcı dopdolu,
Dünya ümitlerinden.
Dursun,
Dursun yas esvaplarınız.
Yığın derleyin,
Gözyaşlarınızı;
Bir metal oluncaya kadar:
16
Ölen
Türkü
Bununla vuracağız,
Gündüz gece;
Bununla çiğneyeceğiz,
Gündüz gece;
Bununla tüküreceğiz
Gündüz gece
Kin kapılarını,
Kırıncaya kadar.
Oğullarınızı bilirdim,
Unutmadım acılarınızı.
Ölümleriyle nasıl kıvandıysam,
Hayatlarıyla da öyleyimdir.
Onların gülüşleridir:
Karanlık atölyeleri ışıtan.
Her gün metroda, yanıbaşımda:
Onların ayak sesleridir,
Çın çın.
Akdeniz portakallarında,
Güney ağları içinde;
Yapılarda,
Basımevi mürekkeplerinde;
Kalplerini tutuşur gördüm onların,
Güçle, yangınla.
Ben de sizler gibiyim, analar .
Benim kalbim de yas dolu,
ölüm dolu.
Gülüşlerinizi öldüren kanla,
Serpilip gelişmiş;
Bir orman gibidir kalbim.
Günlerin kahredici yalnızlığı,
Uyanışın sisli öfkeleri
Girmiştir içine.
Susamış sırtlanları,
Bitip tükenmez ürmeleriyle
Afrikadan gürleyen hayvan sesini;
Öfkeyi, iniltileri, hoşgörmeleri,
Bırakın, bir yana bırakın.
Ölümün ve tasanın
Çemberinden geçmiş analar,
Doğan ulu günün ortasına bakın:
Bu topraktan güler ölüleriniz.
Kalkık yumrukları titrer,
Buğdayın üstünde,
Bilesiniz.
17
y›ldönümü
tav›r
iki devrimci sanatç› iki devrimci yürek
Ruhi Su - Y›lmaz Güney
ylül deyince ço¤umuzun akl›na ilk
olarak 12 Eylül geliverir. Ülkemiz
topraklar›n›n postallarla çi¤nendi¤i
bu tarihten sonra bask›lar, yasaklar, iflkenceler, sürgünler, idamlar, katliamlar
süreci ony›llar› bulacakt›r. Kitaplar gömülecektir topraklara, asker sirenleri,
tank sesleri, gece devriyeleri, ask›, falaka, elektrik, kurflun, cop, gözyafl›, kan..
Pencerenin perdesini aralay›p bakan
korku dolu bir çift göz, sis ve duman...
Bu tarih soruldu¤unda akla ilk gelen
bunlar olacakt›r.
Y›l 1980’di ve ülkemize cunta gelmiflti. “Silahl› kuvvetlerin yönetime el
koydu”¤unun aç›kland›¤› andan itibaren ortal›k bir anda derin bir sessizli¤e
gömülmüfltü. Bir tek direnenlerin sesi
duyuluyor, bu ses bo¤ulmak isteniyordu. Aylarca süren operasyonlarda binlerce devrimci, yurtsever, ilerici-demokrat, ayd›n gözalt›na al›n›yor, aylarca süren iflkenceli sorgular›n ard›ndan hapishanelere dolduruluyordu.
Direnenlerin sesi susmuyordu. Bir
direnifl türküsü dalga dalga yay›l›yordu
Metris’ten...
Eylül hüzün, Eylül kasvet , Eylül yorgunluk demekti kimilerine göre. Eylül
ac› demekti. Y›lg›nl›¤›n, teslimiyetin ve
korkunun teorileri yap›ld› y›llarca. Kimileri a¤lad› o ‘kaybolan’ y›llar›na. Eylül’ü
yazd›lar, Eylül’ü çizdiler, Eylül’ü söylediler Eylül’le beslendiler y›llar boyunca.
Adlar›na “Eylül Sanatç›lar›” denildi. Onlar›n anas›yd› 12 Eylül.
Kimileri 12 Eylül kanunlar›na teslim
olurken kimileri ise onurunu teslim etmiyor, 12 Eylül’e direniyor, misyonunu
yerine getiriyordu.
Y›llar sonra tarihe bakan yeni kuflak,
E
ülkesi ve halk› için ölümü seve seve göze alm›fl yi¤it devrimcilerin hayatlar›n›
ö¤renecek, düflüncelerinden ve sanat›ndan taviz vermeden hayat›n›n sonuna
kadar onurlu yaflam›fl devrimci sanatç›lar› ve onlar›n eserlerini görecek, onlarla bilinçlenecek, onlar›n gelene¤ini bugünlere tafl›yacakt›.
Eylül çürütürken kimilerini, kimileri
ise topra¤a düflen bir tohum olacakt›.
Bunlardan biri de 22 Eylül 1985’ te o
hiç e¤ilmeyen bafl›yla dimdik ölen Ruhi
Su’ ydu...
22 Eylül 1985’te fiiflli Meydan›’ndan
omuzlar üzerinde u¤urlan›rken huzurluydu usta. Çünkü halk›na olan vefa
borcunu ödemiflti. Hayat› boyunca halk›n› utand›racak hiç bir fley yapmam›fl
olman›n verdi¤i huzurdu bu. Cenazesi
dostlar› ve sevenleri taraf›ndan binlerle
u¤urlan›yordu. Sevenleri onun ölmeyece¤ini hayk›r›rken, 12 Eylül kanunlar›
hemen devreye sokuluyor yüzlerce kifli
dövülerek gözalt›na al›n›yordu.
Ruhi Su ise omuzlar üzerinde son
yolculu¤unu yaparken hayk›r›yordu hala o tok, o gür sesiyle:
hayat›n›n sadece bir kesitinde gördü¤ü
bask›lar›n bafllang›ç tarihiydi. ‹lerlemifl
hastal›¤›na ra¤men yurtd›fl›na ç›kmas›na izin verilmiyor ve ölümü bekleniyor,
isteniyordu.Ve 12 Eylül kanunlar› öldürüyordu Ruhi Su’ yu.
Nas›l bir hayatt› onunki? Nas›l bir
hayatt› ki binlerle u¤urlan›yor, eserleri
dilden dile söyleniyor, yüzlerce insan
onun ö¤rencisi olmaktan onur duyuyor
ve an›s›n› yaflat›yordu.
Yoksul, çileli, dertli, ac›l› ama vefal›
bir hayatt›... Ne hayat utand›rd› onu ne
de o hayat›...
Ülkemizde ayd›n olman›n devrimci
bir sanatç› olman›n bedeli vard›. Ruhi
Su’ da bu bedelleri s›ras› geldi¤inde bir
bir ödedi. ‹natla ve inançla dokundu
ba¤lamas›n›n tellerine... O gür sesi dostlar›n›n yüre¤ini, düflman›n›n dizlerini
titretecek kadar güçlüydü... Ve o ses
ömrünün sonuna kadar hiç susmad›.
Ruhi Su türkülere olan sevdas›n› flöyle aktar›yordu:
“Gün ›fl›y›p gelir sabret bu bizim
Yatt›¤›m›z yerde güller bitecek...”
“Türkü söylemek benim için bir aflk
halidir. En güzel aflklar›m› türkü söylerken yaflad›m. Ne onlar beni aldatt›, ne
de ben onlar›.. Türkü söyledikçe yefleriyor, çiçekleniyorum.”
Ebedi uykuya yatt›¤›nda o upuzun
ve onurlu ömrünü de¤erli bir miras olarak b›rak›yordu gönülden ba¤l› oldu¤u
halk›na...
Ruhi Su halk›n› gönülden seven, halk›n›n yaratt›¤› de¤erlerden biri olan türküleri iflkenceler pahas›na söylemekten
çekinmeyen bir ozan, devrimci bir sanatç›yd›. Hayat›nda gördü¤ü bask›lar
12 Eylül’le s›n›rl› de¤ildi. 12 Eylül onun
***
1952 y›l›nda TKP üyesi oldu¤u gerekçesiyle gözalt›na al›n›r ve o ünlü Sansaryan Han’da iflkenceli sorgulardan geçirilerek tutuklan›r. Befl y›l hapis, yirmi ay
gözetim cezas›na çarpt›r›l›r. Türküleri
mapus duvarlar›na çarparak yank›lan›r,
yapt›¤› türkülerden dolay› iflkence görür. Çünkü türküleri Nesimi’nin derisini
yüzenleri, Pir Sultan Abdal’› asanlar›
18
korkuttu¤u kadar korkutur dönemin
egemenlerini.
Aln›n›n ak›yla tamamlad›¤› mapuslu¤undan sonra da halk›n›n sesi olmaya
devam eden, örgütlülü¤ü savunan bir
sanatç› olur. Gördü¤ü konservatuar e¤itimi ile elit ve gözde bir sanatç› olabilecekken, o zor ama do¤ru olan› seçer,
halk›n›n yan›nda yer al›r, onun kültürel
miras›n› bulup ç›kar›r, ifller ve sunar.
Konya’n›n Çumra ilçesinde yaflad›¤›
sürgün hayat›nda yoksulluk, iflsizlik bir
türlü peflini b›rakmamas›na ra¤men
zorla buldu¤u iflten de “Bitmeyen Yol”
filmi için yapt›¤› “K›sa Çöp Uzundan
Hakk›n› Alacak Elbet” türküsünü seslendirdi¤i için at›l›r.
Söylemeye, türkülere hayat vermeye
devam eder Ruhi Su.
Köro¤lu, Pir Sultan, Karacao¤lan, Yunus Emre onunla türküleflecek, dile gelip bir kez daha dolafl›r. Anadolu’yu. Semahlar, zeybekler, onun ba¤lamas›n›n
tellerinden dökülür bir kez daha... Halk
kendinden olan› sahiplenecek ve Ruhi
Su gönüllerde yerini bulacakt›...
22 Eylül 1985’ te tedavisine olanak
tan›mayarak ölmesine sebep olanlara
Ruhi Su’nun dilinden söylenecek bir çift
söz vard›r art›k:
“Sabah›n bir sahibi var
Sorarlar bir gün sorarlar”
***
Ülkemizde devrimci bir sanatç› olman›n getirdi¤i sorumluluk a¤›rd›r. Eylül ay›nda kaybetti¤imiz Y›lmaz Güney’
de 12 Eylül’ünde bask›lar›ndan nasibini
alm›fl devrimci bir sanatç›yd›.
Y›lmaz Güney devrimci bir sanatç›yd›. O’nun sanat›n› belirleyen fley ise hayata bak›fl›yd›.
Onca bask›ya ve yasaklamaya karfl›n
yolundan dönmeden üretmeye devam
edecek kadar gerçek bir sanatç›, THKP-C
önderleri Mahir Çayanlar’› evinde saklamay› göze alabilecek kadar da devrimciydi. Bunun bedelini y›llarca ödeyecek
19
ama yapt›¤›ndan piflmanl›k de¤il, onur
duyacakt›.
Hapishane y›llar›nda da üretmekten
geri durmayacak, halk›n›n yaflad›¤› ac›lar›, yoksulluklar›, çeliflkileri, hasretini,
özlemini sinema perdesine aktaracakt›.
Halk›n sanatç›s›yd›, kayna¤›n› halktan
al›yordu.
Çocuklu¤undan itibaren ›rgatl›k, çobanl›k, sat›c›l›k gibi ifllerde çal›flmas›
halk› daha yak›ndan tan›mas›n›, yoklu¤u yoksullu¤u kavramas›n› sa¤lar. Bunlar› ilerde sanat›na yans›tacakt›r.
1957’de bafllar sinema serüveni... ‹lk
filmini çekti¤i 1958 y›l›nda çok önceden
“Onüç” isimli edebiyat dergisinde yazd›¤› “Üç Bilinmeyenli Eflitsizlik Denklemi“
isimli yaz› nedeniyle “komünizm propagandas› yapmak” suçundan hapse
mahkum edilir. Tutuklan›p hapishaneye
konulur. Hapishanede de üretmeye devam eder ve daha sonradan Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanacak olan
“Boynu Bükük Öldüler” isimli roman›n›
yazar. Hapishane ve sürgün y›llar›n›n
ard›ndan yine ardarda filmler çekecektir.
Bu dönemde çekti¤i filmler vurdulu
k›rd›l› diye adland›r›lan kabaday›, mert,
delikanl›, haks›zl›klara karfl› ç›kan, adaleti savunan tiplemelerinin oldu¤u filmlerdir.
Daha sonralar› “K›z›l›rmak Karakoyun” ve “Hudutlar›n Kanunu” gibi filmler çekecek, ödüller alacakt›r.
‘70’ li y›llar ülkemizin toplumsal çalkant›lardan geçti¤i, bilinçlendi¤i toplumsal bir baflkald›r›n›n temellerinin
at›ld›¤› y›lllard›r. Y›lmaz Güney’de bu
dönemden etkilenir ve bu de¤iflimi sanat›na yans›t›r. Ve Türk sinemas›na baflyap›t niteli¤inde eserler de arma¤an
eder. “Umut”, “A¤›t”, “Ac›”, “Baba”,
”Umutsuzlar” bu dönemde çekti¤i filmlerdir. “Umut” Türkiye’de yasakland›¤›
gibi, yurtd›fl›na ç›kmas› da yasaklan›r.
Fakat daha sonra Y›lmaz Güney
“Umut”u yurtd›fl›na ç›kartmay› baflaracak ve “Umut” Fransa Gronoble Film
fienli¤inde Jüri Özel Ödülünü kazanacakt›.
Ülkede 12 Mart Cuntas› hüküm sürmektedir. 12 Mart›n bask›c› yasakç› faflizan kanunlar›... 1972 y›l›nda Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir ve Oktay Etiman’a
yard›m yatakl›k etmek suçundan tutuklan›r.
Mahkemede yapt›¤›n› gururla anlat›r ve “‹nsanl›k d›fl› düzene karfl› olan,
yürekleri halk› için çarpan herkese yard›m etmeye devam edece¤ini” söyler.
Sosyalisttir, düflüncelerini, ideolojisini her zaman savunur. Kendisini flöyle
tan›mlar
“Gö¤sümü gere gere ben sosyalistim
demiyorum. Küçük ve acemi bir ç›ra¤›m
flimdilik.”
“Saf›m aç›k ve bellidir. Emekçi ve
yoksul halk›m›n saf›nda, bilimsel sosyalizme inanan, sosyalizmin acemi sanatç›s›y›m. Bütün olanaklar›mla kurtulufl
mücadelesinin içinde olmaya çal›flaca¤›m. Bu yüzden bafl›ma gelebilecek belalar› flimdiden gö¤üslemeye haz›r›m.
Halk yolunda halk için ölüm, flerefli bir
ölümdür”
Bu kez “Endifle” filminin çekimi s›ras›nda Yumurtal›k Hakimi Sefa Mutlu’yu
öldürmekten san›k olarak tutuklan›r.
Kendi kendini elefltirebilen, eksik
yanlar›n› aflma çabas› içinde olan ve
aflan bir kifliliktir. Kendinde zaaf olarak
gördü¤ü herfleyle mücadele etmifl ve
aflmas›n› baflarm›flt›r. Bu mücadelesini
flöyle aç›klar:
“D›fla karfl› mücadelenin temel koflullar›ndan biri iç birlik ve sa¤laml›kt›r,
içten çürük, tutars›z olan hiç bir fley d›fla
karfl› baflar›l› olamaz.”
Y›lmaz Güney de¤iflime inanan ve
dünyay› de¤ifltirme iddias›na sahip bir
düflüncenin ve kavgan›n neferiydi. Çünkü ona göre “Devrimci sanatç›, devrimci
tabiat› gere¤i militand›r, yenilefltirici ve
de¤ifltiricidir. Toplumsal kurtulufl mücadelesinden ayr› düflünülemez.
Devrimci mücadele ile organik bir
ba¤› olmal›d›r. Bu nedenle, devrimci bir
sanatç›, o ülkenin devrimci mücadelesinin hedefleri ve görevleri do¤rultusunda görevlerle yüklüdür. O herfleyden önce bir devrimcidir, militand›r, sanat›
devrimin bir arac›d›r, bir silah›d›r.”
Devrimci sanatç›n›n ne demek oldu¤unu bu tan›m›yla ortaya koyan Y›lmaz
Güney burada ifade etti¤i gibi yaflar, yaflamaya çal›fl›r...
1980 Cuntas› geldi¤inde bütün kitaplar› ve filmleri yasaklanacak, 130 filminden 104’ü yak›lacakt›. Filmleri ve
eserleri cuntay› korkutmay› baflar›r. Ondan böylesine korkanlar bir efsaneyi yo-
ketmeyi amaçlarlar.
Hakk›nda pek çok dava aç›lacak ve
Y›lmaz Güney hapishaneden kaç›p, yoluna devam etmek üzere yurtd›fl›na ç›kacakt›. Bu durumunu flöyle özetleyecekti:
“Böyle bir dönemde Türkiye’de yapabilece¤im hiç bir fley kalmad›. Türkiye
için bir fleyler yapabilmek, ezilen halk ve
uluslar›n mücadelesine aktif olarak kat›labilmek, faflizme karfl› mücadele edebilmek için Türkiye’den geçici olarak ayr›l›yorum.”
Yurtd›fl›nda da halklar›n kurtulufl
mücadelesinden geri durmaz Y›lmaz
Güney.
Yurtd›fl›nda bulundu¤u süre içinde
“Duvar’ filmini çekecek ülkemiz hapishanelerinin gerçekli¤ini gözler önüne
serecekti.
Yurtd›fl›na ç›kmadan önce yapt›¤›
bir film olan “Yol” ise Cannes Film Festivali’nde Alt›n Palmiye ödülünü kazanacakt›.
47 y›ll›k ömrünün 13 y›l›n› cezaevinde 3 y›l›n› ise yurtd›fl›nda geçirecek öm-
20
rünün son an›na kadar halklar›n kurtulufl düflünü yüre¤inde yaflatacakt›.
“ Hayat›n her alan›nda iyi savaflç›lar,
baflar›l› savaflç›lar olmak ve yetifltirmek
zorunday›z. Biz saz›m›z› çok iyi, çok iyi
çalmal›y›z. Biz, iyi, çok iyi türküler söylemeliyiz.
Da¤lar›m›z, ovalar›m›z, ormanlar›m›z bizi bekliyor...
Biz yi¤itlikleriyle destanlar yazm›fl
bir halk›z ve önümüzde duran bütün
güçlükleri yenecek azme ve güce sahibiz...
Dost ve düflman herkes bilsin ki, kazanaca¤›z..
Mutlaka kazanaca¤›z...”
***
Yüre¤i halktan yana olan bu iki sanatç›y› sayg›yla an›yoruz. Devrimci yürekleriyle zoru baflaranlar, Eylül’ün kasvetine son verenler, Eylül’ü ayd›nlatanlardan olan Ruhi Su ve Y›lmaz Güney’in
an›lar›n›, ba¤›ms›zl›k sevdalar›n›, özgür
bir ülke düfllerini yaflataca¤›m›za söz
veriyoruz... mahzuni flerif
tav›r
YUNUS G‹B‹... P‹R SULTAN G‹B‹...
MAHZUN‹ G‹B‹...
d› Yunus Emre’dir, fiah Hatayi’dir...
Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Nesimi, Köro¤lu, Dadalo¤lu’dur... Onlar
halk›n nabz›d›r. Tarihin yasas› gere¤i, zulüm ne denli pervas›z olursa olsun, halk›n
ac›lar›n›, umutlar›n›, adalet ve özgürlük
düfllerini hayk›ranlard›r. Halk ne yafl›yor,
ne düflünüyor, ne düfllüyorsa onlar›n saz›nda, sözünde ifadesini bulur. Onlara
halk ozan› denir.
Nice ozanl›¤a soyunan gelip geçmifltir
bu bereketli topraklardan. Bozk›rda kurumufl bir çal›d›r ço¤undan geriye kalan.
Kim ki halk›yla birlikte yaflayand›r, onunla nefes aland›r, kökü derinlerde ç›nar fidanlar› gibi yeflerecektir orman orman.
Ozanl›k güzel dizeler dökebilmek de¤ildir. Yüzde görüneni söylemek yetmez.
Ac›y›, sevinci türkülefltirmek yetmez. Nedenini sormal›, tan›y›p anlamal›, anlad›¤›n› dosdo¤ru söylemelidir. Yunus gibi,
Pir Sultan gibi... Ve ozan gelene¤ini onlardan devral›p bugüne tafl›yan Mahzuni
gibi...
Osmanl›’n›n yüzlerce y›l süren zulmüne direne direne, Kuyucu Murat Pafla’lar›n elinde can vere vere oradan oraya sürüklenen Türkmen afliretlerinden Ceritli
ve A¤uçan Türkmenleri sonunda Afflin’in
15 km. kuzeydo¤usunda bir tepede dururlar. Ad›na Berçenek dedikleri köyü kurarlar. Sonradan zulümden kaçan sünni
türkmenlerin de gelip yerlefltikleri bu
köyde çocuklar soylar›n›n tarihini, nereden geldiklerini, geleneklerini en ince ayr›nt›lar›yla ö¤renerek büyürler. Ayr›nt›larla anlat›lan tarih, kitap sayfalar›nda
de¤il, a¤›tlarda, deyifllerde, koçaklamalarda, saz›n telinde, yürek dilinde yaz›l›d›r.
Bu köyde 1938’ de dünyaya gelir
Mahzuni. Küçücük yüre¤inde kocaman
A
ufuklar açan türküleri ö¤renerek büyümektedir. Okul yoktur henüz. Yine de birfleyler ö¤renebilece¤i medreseye gider.
Okul geldi¤inde hemen geri dönüp okula
bafllar. Baflar›l›d›r, Mersin astsubay okuluna gönderilir. Oradan Ankara Ordu Donat›m Teknik Okulu’na. 12 yafl›nda amcas›n›n yan›nda alm›flt›r saz› eline. Ömrünün sonuna dek yüre¤inin dili olacak
büyük dostu saz›ndan okul y›llar›nda da
ayr› de¤ildir. Deyifller söyler buldu¤u
boflluklarda. Alevi Bektaflili¤in eflitlikçi,
paylafl›mc›, erdemli insan ve toplum anlay›fl›n›n dile getirildi¤i türküleri söyleyen bu çocuk a¤z›yla kufl tutsa subay olamayacakt›r. Daha o yafllarda rahats›z etmifltir efendileri. 1960’ta ordudan at›l›r.
1961’de elinde saz›, yüre¤inde biriken
öfkesi, bilincinde eflitlikçi, adaletli toplum düflüncesiyle yürür ozanl›¤›n zorlu
yollar›na do¤ru.
Anadolu’da yoksul köylünün kente
göçü ile yaflad›¤› ac›lar, çeliflkiler a¤›r basar ilk eserlerinde. Hor görülen, afla¤›lanan, ekmek peflinde ç›rp›n›p duranlar›n
içindedir. Bir tarafta bir damla al›nteri
dökmeden safahat sürenler günlerini
gün etmektedirler. Kahredip , herfleyi kadere, zal›m fele¤e ba¤lay›p hayata küsmeyi seçmez. Yüre¤i ayd›nl›kt›r. Haks›zl›¤›n kayna¤›n› kavramas›yla saz›n›n, sözünün içeri¤i geliflir, derinleflir.
“Kimi h›zl› gider, uzun yol al›r
Kimi altun satar kimi pul yutar
Kimi so¤an bulmaz kimi bal yutar
Kimi parma¤›n› yalam›fl gider...”
1960’lar›n sonlar›nda dünyada ve ülkemizde geliflen eflitlikçi, ba¤›ms›zl›kç›,
anti-emperyalist mücadelede Mahzuni
de bir neferdir. Ö¤rendi¤i, kavrad›¤› ger-
21
çekleri halk›n dilinde sade ve yal›n haliyle dosdo¤ru söyler. Araflt›ran, ö¤renendir.
Sömürü ve zulüm düzeninde ezilen halk›n yan›nda aç›kça saf tutmay› sorumluluk bilir. Her türden geliflmeyi dikkatle izler. Bir yandan sokakta, kahvede halk›n
içindedir, bir yandan da halka sunulan
politikalar›n, dünyada geliflen emperyalist sald›rganl›¤›n yak›ndan izleyicisidir.
Düflünce ve duygu dünyas›n›n s›n›rlar›n› genifllettikçe saz›n›n tellerinden ç›kan ezgiler de zenginleflir. Yöresinden ald›¤› ezgilerin yan›s›ra Anadolu’nun seslerini, zengin ezgilerini yüre¤inde harmanlar. Geleneksel deyifl söyleme tarz›ndan
apayr› olarak fliirlerinde dile getirdi¤i yeni, aç›k, do¤rudan seslenifli ezgilerinde de
gerçeklefltirmeye koyulur. Onu dinlerken
hem Marafl’›n ac›ya sab›rl› a¤›tlar›n›,
hem Orta Anadolu’nun bozlaklar›n›n dik
bafll› hayk›r›fl›n›, hem Do¤u Anadolu’nun
halaylar›n›n coflturan ritmik yap›s›n› bir
arada hissedersiniz.
Mahzuni’nin gelenekten devrald›¤›
Alevi-Bektafli düflüncesinin insan kavray›fl›n›n s›n›rlar› giderek geliflir. Dinsel
inançlar›n s›n›rlar›n› bilimin ›fl›¤›nda açarak tarihi, insan› ve günün koflullar›n› daha do¤ru kavrad›kça muhalif söylemi giderek devrimci içerik kazan›r. Art›k elefltirmekle, olan› ortaya sermekle yetinen
de¤il, adaletli, özgür bir düzenin gereklili¤ini, bunun gerçekleflece¤i umudunu
hep diri tutar.
“Soyulmad›k bir derimiz kalm›flt›
Soyun babo soyun meydan sizindir
Hiçbir canl› k›ymaz kardefline
K›y›n babo k›y›n meydan sizindir
fiimdi sizin ama yar›n bizimdir
Topra¤a kar›flm›fl fakirin teri
A¤lamak bilir mi beylerin biri
Size beyefendi bize serseri
Deyin babo deyin meydan sizindir
Bugün sizin ama yar›n bizimdir...”
Dünü bilmek, bugünü anlamak, yar›na ›fl›k tutmak... Halk›n ozan› olabilenlerin ay›rdedici ortak özellikleri üstü örtülen, çarp›t›lan gerçekleri aç›klamak, halka yol göstermektir. Mahzuni ozanl›k gelene¤ini Pir Sultan, Nesimi, Dadalo¤lu,..
gibi kavram›fl onlar›n ayd›n kifliliklerini
rehber edinerek içinde yaflad›¤› toplumun ve ça¤›n siyasal gerçeklerini yans›tmaya çal›flm›flt›r. Yapt›¤› iflin, ozan sorumlulu¤unun bilincinde oldu¤u onun flu
sözleriyle somutlan›r: “Ben alevi bir aileden gelme oldu¤um için kök kültürümde
alevi-bektaflilik yatar. Siyasi rengime gelince, ben demokrat solcu bir ozan›m...”
Sorumlulu¤unun bilincinde bir ozan›n
emperyalizm gerçe¤ini bilip söylememesi mümkün mü? Sömürünün, zulmün,
haks›z savafllar›n, ak›t›lan kan›n sorumlular›n› ilan ederken onun türküleri antiemperyalist mücadelede halk›n duygular›n› ifade eder, onlara yön gösterir.
“Bütün insanl›k ad›na
Amerika katil katil
Hukuk yapar kendi y›kar
Amerika katil katil...
Bir baflka fliirinde ‘74’te uygulanan
ambargo karfl›s›nda flunlar› söyler:
“Ambargo mambargo dinleme gardafl
Gelin Amerika kovulsun gitsin
Üsleri müsleri ç›ks›n buradan
Kendi topra¤›na savrulsun gitsin...”
Yüre¤i ayd›nl›k, gelecekten umutlu
ozan, ‘71’de geleneksel uzlaflmac› mücadele anlay›fl›n› y›k›p devrimci mücadelenin yolunu çizen halk›n yi¤itlerini, Deniz’leri, Mahir’leri, ‹bo’lar› çoflkuyla karfl›lam›flt›r. Onlar halk›n umudu, halk›n yi¤itleridir.
“Do¤udan bat›ya bir ses yükselir
Yi¤itler yi¤itler bizim yi¤itler
Gavur da¤lar›ndan Dadallar gelir
Yi¤itler yi¤itler bizim yi¤itler...”
Elbette böyle bir düzende böyle ozanlar zulmün h›flm›na u¤rayacak, sesi kesilmeye çal›fl›lacakt›r. Ozanl›k gelene¤i söyledi¤inin ard›nda durmay›, bedeli ne
olursa olsun gerçe¤i savunmay› gerektirir. Mahzuni de yasaklarla, bask›larla, iflkenceyle, zindan ile karfl›laflm›flt›r. Zindanda da gördü¤ü herfleyi, mahkumun
özlemlerini, gardiyan zulmünü, suçu ve
suçluyu sorgulayan türkülerini söylemeye devam etmifltir.
Son y›llarda revaçta olan politika,
bask› ve zulüm ile susturulamayanlar›n
gerçek kimli¤inden uzaklaflt›rarak yan›na almak, saf de¤ifltirmeye zorlamak, sahiplenmeye çal›flarak sisteme yamamakt›r. Mahzuni, 64 y›ll›k ömründe düflünce
ve inançlar›ndan vazgeçmemifltir. “Ben
ne söylediysem, O’yum” diyerek ozanl›¤›n›n, yapt›klar›n›n, yapamad›klar›n›n
muhasebesini üstlenmifl, hiçbirini reddetmemifltir. Elbette onun da iç hesaplaflmalar›, çeliflkileri, aray›fllar› vard›r.
Sevdalar›, özlemleri direnci, isyan›, erdemlili¤i, yeterlili¤i, yetmezlikleriyle ve
nihayetinde insanl›¤›yla halkt›r, halk›n
ozan›d›r.
Bu dünyay› terketti¤inde, ömrü boyunca karfl›s›nda yer ald›¤› düzenin temsilcileri Mahzuni’yi sahiplenmeye çal›flt›.
Mahzuni bunu biliyordu, çok önceden dile getirmiflti:
“Ben gidince söven diller yorulur
Boz bulan›k akan seller durulur
22
Umar›m ki yeni düzen kurulur
Felek bizi kara güne salmas›n...”
Onu gerçek kimli¤inden uzaklaflt›r›p
sisteme yamama çabalar› sürecektir.
Çünkü onun fliirleri, türküleri halk›n yüre¤ini isyana, bilincini kavgaya yöneltmeye
devam etmektedir. Resmi makamlarca
onun ad›na toplant›lar, geceler, flenlikler
düzenlenecektir. Tumturakl› cümlelerle
nas›l “büyük bir ozan oldu¤u” dile getirilecektir. Belki an›tlar dikilecektir ad›na.
Ama ne yap›l›rsa yap›ls›n onu halktan,
halk›n mücadelesini sürdürenlerden koparamayacaklar.
Halk, kendi içinden yetiflen bir ozan›
neden ve nas›l sahiplenir, halk›n ozan› olmak ne demektir; bunlar› anlamak, ö¤renmek için Mahzuni usta önemli bir miras b›rakm›flt›r.
Bizlere düflen görev ise bu miras› sahiplenmek ve gelecek kuflaklara tafl›makt›r... an›
tav›r
Harbiyede Bir Gece
n üç y›l.. dile kolay tamon üç y›l
sonra yine bu sahnedeyiz. Oniki y›l
aradan sonra ilk kez geçen y›l ç›kt›¤›m›z bu sahnede, kaybetti¤imiz yoldafllar›m›z› anm›fl, böyle bir konserin onlar›n da hayali oldu¤unu anlatm›flt›k dinleyenlerimize. Mesela ‹dil... Böyle bir konseri birlikte hayal edip, “Bir gün gelecek
Harbiye’ye ç›kaca¤›z” derdik. O “bir gün”
gelip çatt›¤›nda orada bizimle birlikteydiler. Birlikte söyledik türkülerimizi...
Sanki dinleyicilerin aras›nda bir yerlerdeydiler, sanki el ç›rp›yor halaya duruyorlard›. Sanki o salondayd›lar, bir yerlerden bizi izliyorlard›....
Aradan bir y›l geçmiflti. Böyle bir konser teklifi geldi¤inde heyecanland›k. Geçen y›l bir deneyim yaflamam›za ra¤men
yine dinleyenlerimize sevenlerimize en
iyisini vermenin kayg›s›n› duymamak
mümkün de¤ildi. Bu sefer ‹hsan da aram›zdayd›... Geçen y›l biz bu sahnedeyken
tutsakt› ‹hsan. Ölüm orucundayd›, tutsakl›k koflullar›nda ve biz buradan bu
sahneden ona da bir selam uçurmufltuk,
belki de son bir vedayd›... Kim derdi ki bir
gün gelecek ölümün efli¤indeyken tahliye olacak ve bu sahnede sesimize ses katacak, türkülerimizi bizimle birlikte söyleyecek, böyle bir fleyin hayalini bile kurmam›z mümkün de¤ildi... Ama hayalini
bile kuramad›¤›m›z bir fley gerçek oluyor, bir y›l sonra ayn› sahnede yer al›yorduk..
O üç saate çok fleyi s›¤d›racakt›k. Mesela sevgiyi, mesela inançlar› ve idealleri
u¤runa kavgada düflenlerimizin duygular›n›, mesajlar›n›, anlatmak istediklerini
, ac›lar›m›z› ve a¤›z dolusu gülüfllerimizi,
yoksullu¤umuzu, sevdalar›m›z›, ac›s›yla
sevinciyle bir yürek olmay› baflarabilen
O
halk›m›z›... Ve daha neleri neleri... Sevenlerimizle, ayn› duygular› paylaflt›¤›m›z dinleyicilerimizle aram›zda notalardan oluflan bir köprü kuracakt›k yine.
Yüreklerimiz ayn› sevda için çarpacak,
ayn› sele akacakt›k... Ezgilerimiz Harbiye
Aç›k Hava Tiyatrosu’nun yüksek tafl duvarlar›n› aflarak Tekirda¤’a varacakt›.
Edirne’ye, Kütahya’ya , Manisa’ya, Sincan’a Kand›ra’ya... Duvarlar›n ard›na, insanl›k onurunun her an s›nand›¤› hücrelere varacakt›. “Bir mevsim aç olaca¤›z,
her mevsim onurlu olmak için.” diyen
ölüm orucu direniflçilerinin dudaklar›nda bir damla su, bir anan›n gözünden
dökülen bir damla yafl, direnene s›k›l› bir
yumruk, ezilene bilinç, boynu bükük durana umut ve inanç olacakt› türkülerimiz... Biliyorduk, mutlaka o duvarlar›
aflacak ve çok uzaklara ulaflacakt› sesimiz...
Konser haz›rl›klar› günler öncesinden
bafllad›.
Unkapan›’ndaki Reflat Nuri Sahne-
23
si’nde çal›flaca¤›z bu kez. Geçen y›l koflullar›m›z böyle bir yerde çal›flmam›za olanak vermemiflti. Bu y›l bu aç›dan flansl›yd›k. Ama ifllerimizin yo¤unlu¤u nedeniyle yine çal›flmaya çok fazla zaman kalmam›flt›. Buna ra¤men büyük bir h›zla
çal›fl›p bütün enerjimizi harcayacakt›k.
H›zla çal›flmaya bafllad›k. Konser günü
giyilecek k›yafetlerden, nota sehpalar›n›n mandal›na kadar her fleyi düflünmek
ve haz›rlamak zorundayd›k.
Dinleyicilerimizden konser biletlerinin pahal› oldu¤una iliflkin tepkiler almaya bafllad›k. Organizasyonu biz yapmamam›za ra¤men bu durum bize de
yans›m›flt›. “Biz Sezen Aksu ya da Teoman konserine gitmiyoruz ki neden biletler bu kadar pahal›? Yorum’u dinleyen
kesim belli yani... Öyle çok param›z yok
ki..”
Evet kimsenin öyle çok paras› yoktu.
Hatta organizasyonu yapan kurum da
öyle çok büyük karlar elde etmek amac›yla yapm›yordu konseri. Bilet fiyatlar›
böyle büyük bir organizasyonun giderlerine karfl›n düflük bile tutulmufltu. Salon
kiras›, reklam giderleri, ses düzeni, güvenlik vb vb... Bunlar› anlatt›¤›m›zda hak
veriyorlard› bize.
Gönül isterdi ki herkes “bilet paras›
bulmak” gibi bir sorun yaflamadan konserlerimize gelebilsin, binlerle, yüzbinlerle ayn› konserde ayn› havay› soluyabilelim... Bunu istemez miydik hiç?
Yorum dinleyenleri flunu da bilirlerdi
ki, Yorum sadece senede bir defa Harbiye gibi büyük konser salonlar›nda konser
veren bir müzik grubu de¤ildi. Yorum
her zaman türkülerini mahallede, okullarda, alanlarda yani halkla birlikte, halk›n oldu¤u her yerde söylemiflti y›llard›r.
Ve bundan sonra da söylemeye devam
edecekti. Böyle büyük konser organizasyonunda yaflanan maddi zorunluluklar
Yorum’un belirledi¤i bir fley de¤ildi.
Konser günü son provam›z› Harbiye’de alacakt›k. Son haz›rl›klar›m›z› da
yap›p enstrümanlar›m›z›, eflyalar›m›z›,
sahne k›yafetlerimizi hatta ütü ile ütü
masas›n› dahi minibüse yükleyip yola ç›k›yoruz. Ö¤le saatlerinde Harbiye’deyiz.
Geçen seneden al›flk›n oldu¤umuz bir
mekan olmas›na ra¤men, sahne düzeni
geçen senekinden farkl› olaca¤› için sahneye bir göz at›yoruz. Kemanlar›n, koronun, ba¤lamalar›n, gitarlar›n, davulun
duraca¤› yeri sahne üzerinde belirliyoruz. Birazdan provaya bafllayaca¤›z. Bizim d›fl›m›zda di¤er enstrümanlar› çalacak olan arkadafllar›n gelmelerini bekliyoruz. Yavafl yavafl geliyorlar. Geçen sene yine ayn› sahneyi paylaflt›¤›m›z Kempa Yayl› Sazlar Toplulu¤u, baterist Bülent Ay, ba¤lamac› Engin Arslan, perküs-
yoncu Murat Güzel ve Murat fiahin,
mey, zurna ve dudukta Ertan Tekin, halkoyuncu Celal Karacan ile bu y›lki konserimizde bize efllik eden obuac› Celal
Akatlar, çellocu Özer Arkun, klarinetçi
Serkan Çalg›, halkoyuncu Egemen ve roman oyunlar›ndan örnekler sunacak
Tunç.....
S›ca¤a ra¤men akflam›n heyecan›yla
coflku içinde bafll›yor provalar. Konser
repertuvar›n› k›saca geçiyoruz. Bugüne
kadar hiç seslendirmedi¤imiz türküleri
de seslendirece¤iz. Telgrafç› Akif, Serenler Zeybe¤i, Afl›k Mahzuni’den Sarhofl...
Konser s›ras›nda herkesin bir görevi
var. Sahne arkas›ndakilere de çok ifl düflüyor. Kulis görevlileri oldukça yorulacaklar. 22 kiflilik bir kadronun ihtiyaçlar›n› gözetip, yerine getirmek durumundalar. Görev bölüflümü bu ifli kolaylaflt›racak. K›yafetler ütüleniyor, yiyecek ve
içeceklerin da¤›t›m› organize ediliyor,
herhangi bir fley eksik olmas›n diye kofluflturuluyor. Konser bafllamak üzere..
Eyvah! daha prova bitmeden dinleyicileri içeri almaya bafllad›lar... D›flardaki izdiham› önlemek için yapm›fl olmal›lar.
Son provam›z› da tamamlad›ktan sonra
haz›r›z art›k...
****
Tam konser bafllam›fl ilk parçan›n ortalar›nda yukar›daki girifl kap›s›n›n oradan gürültüler geliyor. Bir anda “Yorum
hakk›m›z engellenemez” diye d›flar›da
kalan biletsiz kitle slogan atmaya bafll›yor. Ne oldu¤unu anlamadan kapal› kap›
önce ileri geri sars›lmaya bafll›yor. Ve
kap›n›n kilidi k›r›larak yüz küsür insan
içeriye hücum ediyor.
Konser
bafllad›. Bir
fliir dinletisinin ard›ndan Anadolu’nun Sesi
Radyosu
Genel Yay›n
Yönetmeni
Seyfullah
Karakurt
sahneye ç›k›yor. Heyecanl›. Seyfi,
çok önce-
24
den beri tan›d›¤›m›z dostumuz, arkadafl›m›z. Bu duygular›n› da orada dile getiriyor zaten. “Çocuklu¤undan beri Yorum
dinleyicisi oldu¤unu” söylüyor. Biraz da
flu anda Genel Yay›n Yönetmeni oldu¤u
Anadolunun Sesi Radyosu’nun yay›n politikas›n› ve bu konserden beklentilerinin
ne oldu¤unu anlat›yor dinleyiciye. Konuflmas› biraz uzun sürüyor ama Seyfi
heyecandan olsa gerek bunun fark›nda
de¤il! Konuflmas› bitti¤inde Anadolunun
Sesi Radyosu’nun Grup Yorum için haz›rlad›¤› plaket veriliyor.
‹lk bölümün ortalar›na do¤ru, “Feda”
albümünde seslendirdi¤i “Bu Memleket
Bizim” isimli flark›y› söylemek için dostumuz Suavi sahneye ça¤r›l›yor. Geçen sene de bizimle birlikte olmak istemifl ama
yurtd›fl›nda oldu¤u için kat›lamam›flt›.
‹kinci bölümde bu sefer çok farkl› bir
sima ç›k›yor sahneye. Befliktafl Çarfl› Grubu’ndan Y›lmaz... Befliktafl formas›n› Yorumculara hediye ediyor. Bu da dinleyicileri flafl›rtan baflka bir fley oluyor. Yorum’u seven sahiplenen insanlar›n bu
kadar de¤iflik kesimlerden olmas› bizi sevindiriyor.
‹lk bölümün sonlar› Yorum türkülerinin d›fl›nda, halk türkülerinin söylendi¤i
bölüm. Serenler Zeybe¤i bafll›yor ve iki
zeybek sahnede yerini al›yor. Ard›ndan
“Bizim Mahalle” ve flok an›! Kimi sahnede oynayan dansç›ya odaklanm›fl, kimi
yan›ndakiyle birbirine bak›p gülüyor, kimi “oynasam m› oynamasam m›” tereddütünde. Kimileri de bu floku üzerinden
at›nca tam parçan›n sonunda oynamaya kalk›yor ve parçan›n bitmesiyle bir
“tühh!” çekiyor. Ve peflinden “Kara
Üzüm Habbesi” söyleniyor. Kara Üzüm
Habbesi söylenmeden önce acilen bir
mendil laz›m oluyor. Neden? Çünkü Yorumcular halay çekecek. Çekecek de nereden bulaca¤›z mendili? Unutmufluz iflte bu ayr›nt›y›. Seyirciler aras›ndan bir
bayan hiç tereddüt etmeden hemen bafl›ndaki ba¤› ç›kar›p veriyor...
Yorumcular›n halay› dinleyicilerin
çok hofluna gidiyor. “Bizim Mahalle” de
oynamaya f›rsat bulamayanlar, “Kara
Üzüm Habbesi”nde halay çekenlerin yan›nda roman havas› oynuyor... Sonras›nda konuflulan fley de en çok bu oluyor;
Bizim Mahalle ve sahnede roman havas›n› modernize biçimde sunan bir dansç›.
Bu konu çok ilgi çekecek konser sonras›
Yorumla yap›lan röportajlarda da Yorum’a yöneltilen ilk sorulardan biri olacakt›. Neden Roman Havas›? Bu varolan
tarz› de¤ifltirmek miydi? Yoksa kendini
aflmak m›yd› Elbette ne kendini aflmak
ne de tarz›n› de¤ifltirmekti. “Çingeneler
bizim topraklar›m›zda da yaflayan insanlar. Kendilerine ait bir kültürleri var, bizim insanlar›m›z. Yoksulluktan sömürüden onlar da paylar›n› al›yorlar, ayn› co¤rafyada yafl›yoruz. Bu nedenle onlara da
hitap edebilmeliyiz” fleklinde cevaplayacaklard› Yorumcular bu tip sorular›.
Sahnenin yan›na indim sonradan.
Oturup konserin tad›n› ç›karay›m dedim.
Ve bir süre sonra iki elimi birlefltirip, dizime yaslanm›fl, gülümser halde oldu¤umun fark›na vard›m. Kültür Merkezi içindeki yaflam›m›z akl›ma geldi. Hergün
kültür merkezimizin ihtiyaçlar› için bir-
likte koflturdu¤umuz, beraber bulafl›k y›kad›¤›m›z, Tav›r için yazd›¤›m›z bir yaz›y›, bir flark›n›n sözünü birlikte tart›flt›¤›m›z, Grup Yorum flimdi sahnedeydi ve
binlerce insan› ortak duygularla tek yürek olarak birlefltiren bir konserdeydi.
Arkadafllar belli etmemeye çal›flsalar da heyecanl›lar... Kuliste bir kargafla
vard› ki sormay›n gitsin. Gömleklerin
kollar›n› k›v›r›yoruz, hepsi su gibi terlemifl... Arada k›yafetlerini bu nedenle de¤ifltirecekler. Birde her an›m›z görüntüleniyor. Su içerken, enstrümanlar› akort
ederken, yaz›lmas› eksik kalm›fl bir flark›n›n sözlerini hat›rlama çabas›ndayken...
Herkes halay çekiyor. Halay çekenlerin yan›na gidebilmek imkans›z. Halayda
olanlar da olduklar› yerde ancak çekebiliyorlar zaten. Biz de sahnenin yan›nda,
oldu¤umuz yerde çekiyoruz halay›. Meryemte‘de ise, oynamaya bafllad›k birbirimize gülerek. Bir fley oldu¤unda kofla kofla kulise gidiyoruz, “aman parçay› kaç›racam” pani¤iyle ayn› h›zla geri dönüp
kald›¤›m›z yerden oynamaya devam ediyoruz.
Her yerden birileri bir parça ismi ba¤›r›yor. “Cemoooo!” diye ba¤›ran daha
fazla. Yorum konseri olur da söylenmez
mi, ama ba¤›r›yorlar yine de. “Cemooo... Reflooo... U¤urlamaaa...“ ba¤›ran ba¤›rana yani. Birde seyircilerin aras›nda
dikkat çeken biri vard›.
Cemo yaz›l› tiflörtüyle
sürekli zafer iflareti yap›yordu. Bu da bas›n›n
ve bizim dikkatimizden
kaçmad›.
Her parçan›n girifl
müzi¤i duyuldu¤unda,
alk›fllar, ›sl›klar eksik olmuyor. “U¤urlama”n›n
müzi¤i duyuldu¤unda
önce aç›k havan›n ›fl›klar› kapan›yor ve bir
u¤ultu. Öbek öbek yak›lan çakmaklar, gökyüzündeki y›ld›z kümelerine benziyor. Dinleyicilerin parçaya efllik etmesi
neredeyse Yorumcular›n sesini bast›r›yor.
Arada bir Yorumcular›n
“siz
söylüyorsunuz”
ça¤r›s›ndan sonra zaten
25
söyleyen kitle daha bir gür sesle söylemeye bafll›yor. Herkesin sesinin son s›n›r›n› zorlayarak daha fazla ses ç›karmaya
çal›flt›¤› belli. Ve bu istisnas›z her parçada oluyor. Ama Cemo söylendi¤indeki
coflkuyu o havay› anlatmak imkans›z.
“Bu ses bo¤az›n karfl› taraf›ndan duyuluyor mudur acaba?”Yedi bine yak›n insan
söylüyorlar.
Bu flark›n›n gelene¤inde vard›r, yumruk havada söylenir ve bu bölümde yumruk yukar› afla¤› gider gelir; “Aln›nda y›ld›zl› bere/ Elinde mavzeriyle/ Ç›k›p Dersim Da¤lar›’nda/ Türkü söylemek var
ya... Oyyy Cemooo... Cemo Caaan!”.
Yorgun bir gecenin sonunda mutlu
ve huzurluyuz... Harbiye’de bir gece güzel an›lar›yla kal›yor akl›m›zda... Evlerimize dönerken dilimizde yine Türküler
Cemoo caaaan... Cemo can... ve “Bizim
Mahalle... fiarapç› mahalle... Sizin mahalle...” arkas›ndan kahkahalar...
Yorgunlu¤umuz tatl›, yorgunlu¤umuz gelecek güzel günlerin özlemiyle
hafifliyor. Bir gün bizim olacaks›n Harbiye!.. Bir gün ülkemizin her köflesi özgür,
ve bizim olacak. Bütün ülkemizi türkülerimizle ç›nlataca¤›z... Bir gün...
Birgün... öykü
murat flahin
Yorgun
igaras›ndan derin bir nefes ald›. Gözleri sokakta gezinmekte olan insanlara kayd›. Sonra bir nefes daha çekti.
Üzerinde bir yorgunluk vard›. Yorgun hissediyordu kendini. Uzun zamand›r bir
fley de üretemiyordu üstelik. Eskiden yaz›lar› edebiyat çevrelerinde konuflulurdu.
fiimdi pek kimsenin akl›na gelmiyordu.
Son ç›kan roman› k›sa bir haber olarak yay›nlanm›flt›.
Asl›nda marjinal olmal›yd›. Keflke “AB
‘ye karfl›y›m” deseydi. Belki o zaman daha
çok ilgi çekerdi. Ama bu da riskli olabilir
baz› çevreler taraf›ndan d›fllanabilirdi.
Pek çok kap› kapan›rd› yüzüne. Yok yok...
AB’ yi desteklemeliydi. Ayd›n olmak bunu
gerektirirdi. Bu ülkenin demokrasiye ihtiyac› vard›. Gelecek demokrasi ancak Avrupa’dan gelebilirdi... Ça¤dafl Avrupa’dan.
Yönetti¤i oyun pek ilgi görmemiflti.
Son gösteriminde salon bombofltu yine.
Can› s›kk›nd›. Bu flehri k›sa süreli¤ine terketmeliydi. Program›na bakt›. Bombofltu... Tatile gitmeliydi. Mesela Bodrum’a.
Bodrum’a gidip fliir yazmal›yd›...
Eve geldi¤inde kendini kanepenin
üzerine b›rakt›. Yorgundu. ‹çinden hiç bir
fley yapmak gelmiyordu.
Bir duble rak›n›n içine dört tane buz
koydu. Bardakla oynuyor, buzlar›n ç›kard›¤› sesi dinliyordu. Gelen postaya bakt›.
Kredi kart› ekstreleri, telefon faturalar›,
ayl›k edebiyat ve sanat dergileri, birtak›m
politik yay›nlar...
Haftal›k olarak adresine gönderilen
bir dergiyi eline ald›. Derginin kapa¤›nda
gülümseyen bir genç k›z›n foto¤raf› vard›.
Foto¤raf iyi taranamam›flt› ama genç k›z›n gülüflü yine de öylesine belirgin, bak›fllar› öylesine anlam yüklüydü ki... ‹lk
olarak dikkatini bu derginin çekmesinin
nedeni biraz da buydu. “Güzel bir insan
yüzü” diye düflündü. Hemen yan›nda iri
S
puntolarla yaz›lm›fl olan yaz›y› bir solukta
okudu : “Semra Baflyi¤it 655 Günlük Büyük Direniflin 92. fiehidi Olarak fiehit Düfltü”. Foto¤rafa dald› gözleri. Saçlar› oldukça k›sa kesilmifl üzerinde yakas› aç›k, mavi bir tiflört olan bu genç k›z ölüm orucunda ölmüfltü. Ölen genç k›z 24 yafl›ndayd›.
‹çini bir ürperti kaplad›. Dudaklar›ndan
bir kelime döküldü. “Yaz›k...”
Derginin arka kapa¤›n› çevirdi. ‹ri
26
puntolarla yaz›lm›fl yaz›lar› okudu “Sel,
Yang›n, Açl›k, Deprem, ‹flten at›lma, ‹ntihar...” Her yerde açl›k ve ölüm!... Düzen
partileri KOLTUK derdinde...
Hep ayn› fleyler... diye geçirdi içinden.
Hep ayn› sloganlar. Hep ayn›. Neden de¤iflen dünyay› görmüyordu onlar›n gözleri.
Herfleye ak ve kara diye bakmamak gerekti...
Bodrum’a gitmeliydi. Geç bile kalm›fl-
t›. Asl›nda bir Do¤u turu da iyi gelirdi. Do¤u’ya gidilmeliydi. AB’ye uyum yasalar›
meclisten geçmiflti en sonunda... Semra
Baflyi¤it ölmüfltü. ölüm orucunda. fiiflecam fabrikas› kapat›l›yor yüzlerce iflçi iflsizli¤e ad›m at›yordu. Bir baba üniversite
s›nav›nda yüksek puan alan k›z›n› okutamayaca¤›n› düflünerek intihar etmiflti.
Ama AB’ye uyum yasalar› meclisten
geçmiflti...
Sabah erken kalkt›. Gece do¤ru düzgün uyuyamam›flt›. Kendine sert bir kahve yapt›. Kap›c› günlük gazeteleri getirmiflti. Bodrumda tatil için uygun bir yer
bakmaya bafllad›.
Telefon çald› aniden. Bu durum sinirini bozdu. Kimdi bu sabah sabah...
-Merhaba... dedi telefonun ucundaki
ses.
-Merhaba, tan›yamad›m. Ha pardon!
Nas›ls›n? Alamad›m sesini. Ne var ne yok,
yeni bir geliflme?
-Bir kifli daha flehit düfltü...
-Biliyorum haberim var.
-Hastanedekilerin durumlar› a¤›r. Bugün görüflebilir miyiz? Telefonda ayr›nt›l›
anlatam›yorum. Yeni bir program›m›z var
dernek olarak, sizlere de farkl› bir önerimiz var.
-Ne gibi?
-Telefonda anlatam›yorum. Daha çerçeveli konuflsak...
-Bugün... beni saat 17’de ara. Baflka
birfley var m›yd›? 17’de ara buluflal›m.
-Arar›m.
-Görüflürüz.
-Görüflürüz.
***
Saat 17’ de telefonu çald›¤›nda yine
her zaman u¤rad›¤› Cafe Bardayd›. Can› o
anda konuflmak istemiyordu. Telefonun
ucundakine flu anda bir görüflmede oldu¤unu ve kendisini 15 dakika sonra aramas›n› söyledi.
15 dakika sonra telefonu çald›¤›nda
yine oturdu¤u masada yaln›zd›.
- Merhaba
- Merhaba, bana hemen k›saca anlat›r
m›s›n?
Telefonun di¤er ucundaki onun görüflmekten kaçt›¤›n› anlam›flt›.
- Müsait misiniz?
- Dinliyorum.
- Ölen kifli 92. kifliydi.
- Biliyorum.
- Bir bas›n aç›klamas› yapabilir misiniz
kendi cephenizden...
- Yani bak... anlatam›yorum bunlar›
daha öncede konuflmufltuk bas›n aç›kla-
mas› ile hiç bir fley çözülmüyor.
- Sizce çözüm?
-.....
***
Yeni bir oyun senaryosu beliriyordu
kafas›nda. Naz›m’› bir de o yorumlamal›yd›. Mesela “Yaflamaya Dair... “ Mesela
“Hoflgeldin Bebek.. Yaflamak s›ras› sende..
“
Yaflamak... Yaflamak... Yaflamak... Hep
yaflamak olmal›yd›, bu vurgu öne ç›kmal›yd›. Bunca ölümün, gözyafl›n›n içinde,
ölüm kelimesinin bu kadar s›k telaffuz
edildi¤i bir dönemde o, “YAfiAMAK” demeliydi inad›na. “Yaflamak.... bir a¤aç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeflçesine... “
Masadan apar topar kalkt›¤›nda kendisine ka¤›t mendil uzatan çocu¤un gözleriyle bulufltu gözleri. “Çocuklar istismar
ediliyor” diye düflündü. AB’ ye girince
bunlar›n hiçbiri olmayacakt›. Anne ve babalar› çocuklar›na ka¤›t mendil satt›ramayacakt›.
Bir an önce Bodrum’ a gidip Naz›m’›
oyunlaflt›rmal›yd›. Bir tatil kendisine iyi
gelecekti...
Bilgisayar›n bafl›na geçti. E maillerine
bakarken yeni bir ölüm haberi daha gördü
“FATMA B‹LG‹N
ÖLÜM ORUCUNDA YAfiAMINI Y‹T‹ REN 93. K‹fi‹ OLDU...”
Daha kaç kifli ölecekti... Ölmemeliydi... Ölüm hiçbir fleyin çözümü de¤ildi.
Ama Birsen Hoflver ölüm orucunun 330.
gününde hayata veda ediyordu. Ölüyordu insanlar... “Birsen Hoflver “diyordu
Tayad’l› aileler; “Hakl› taleplerini tüm
dünyaya duyurmak istedi. Duyarl›,
demokrat olan ve kendine insan›m diyen
herkesin sesine kulak vermesini istedi. Bu
konuya kör, sa¤›r, dilsiz olanlar Birsen
Hoflver’in ölümünden sorumludur.”
Sesini dünyaya duyurmak için
ölmek...
Oysa “Yaflamak flakaya gelmez”... diyordu Naz›m.
Yaflamak flakaya gelmez...
büyük bir ciddiyetle yaflayacaks›n
bir sincap gibi mesela,
yani, yaflaman›n d›fl›nda ve ötesinde
hiç bir fley beklemeden,
yani, bütün iflin gücün yaflamak olacak.
27
Ne kadar da güzel ifade etmiflti. Bütün
iflin gücün yaflamak olmal›. Bir insan›n yapaca¤› her fley yaflama hizmet etmeliydi.
Yaflamak öyle “fiakaya gelecek” birfley de¤ildi.
‹nsan ölerek de¤il, yaflayarak mücadele etmeliydi.
Yaflamay› ciddiye alacaks›n,
hem de o derecede, öylesine ki
mesela kollar›n ba¤l› arkadan, s›rt›n
duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin ,
beyaz gömle¤inle
bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
Hem de yüzünü bile görmedi¤in insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamam›flken,
hem de en güzel en gerçek fleyin
yaflamak oldu¤unu bildi¤in halde.
Bu oyunu yaz›p yazmama konusunda
birden tereddüte düfltü. Bu fliiri ilk defa
okumuyordu. Ama flimdi okudu¤unda daha bir garip hissetmiflti kendini. ‹nsanlar
için ölmek... Hem de yüzünü bile görmedi¤in insanlar için ölmek... Hem de kimse
seni buna zorlamam›flken... Hem de en
güzel en gerçek fleyin yaflamak oldu¤unu
bildi¤in halde ölmek... T›pk› o derginin kapa¤›nda gülümseyen k›z gibi... Yok ! Yok !
ölümle hiç bir fley çözülmez. Çö- zül mez! “Peki ya çözüm?” diyordu ya telefonunu ucundaki ses. Çözüm ölmek de¤il
baflka bir fley olmal›...
Yani, öylesine ciddiye alacaks›n ki yaflamay›,
Yetmiflinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
Hem de öyle çocuklara falan kal›r diye
de¤il,
ölmekten korktu¤un halde, ölüme
inanmad›¤›n için...
Yaflamak... yani a¤›r bast›¤›ndan.
Oyunu yazmaktan vazgeçti. Yaflam ve
Ölüm kavramlar› hep ayn› yere götürecekti kendini. Hak vermek gerekiyordu
yaflam›n hakk›n› verenlere. Yaflama ba¤l›
olmak yaflama ölecek kadar de¤er vermekle mümkündü. Bunlar› biliyordu ama
hiç bir zaman ifade etmeyecekti...
Telefonu eline ald› numaray› çevirdi
ve Bodrum’a gidecek ilk otobüse iki bilet
ay›rtt›... julius fuçik
alev
demir
DOSTLARIM, HEPİNİZİ SEVDİM.
NÖBETİ TESLİM EDİYORUM...
ekoslavakyal› bir devrimcidir Fuçik.
Çekoslavakya Yeralt› Hareketi’nin liderlerinden biri olarak 1942 Nisan›nda tutuklan›r ve onsekiz ay sonra 8
Eylül 1943 günü Naziler taraf›ndan katledilir.
"Dara¤ac›ndan Notlar" Fuçik'in
Prag'daki Pankrast Hapishanesi’nde yaz›p, bir Çek gardiyan vas›tas›yla d›flar›ya
ç›karabildi¤i notlar›ndan olufluyor.
Fuçik kald›¤› hapishanede gördü¤ü
yo¤un iflkencelere ra¤men Nazilere boyun e¤mez zülmün karfl›s›nda dimdiktir.
‹nançlar›n› ve ideallerini son nefesine
dek korur. Kendisine, yoldafllar›na ve
halk›na inan›r Fuçik. Bu O'na en büyük
direnme gücü verir kald›¤› gestapo hapishanesinde.
Fuçik bir yazar, tarihçi ve elefltirmendir. Ö¤rencilik y›llar›dan itibaren faflizme karfl› kalemini bir silah olarak kullanacak, ülkesi Naziler taraf›ndan iflgal
edildi¤inde ise kalem tutan elleri hiç tereddüt etmeden silah› kavrayacakt›r.
Onurlu bir ayd›nd›r Fuçik, ülkesinin ve
halk›n›n kurtuluflu için mücadele eden
ve ödenecek en a¤›r bedeli ölümü bile
dimdik karfl›layacak kadar da devrimcidir. Bir gün bütün insanlar›n eflit ve özgür yaflad›¤› bir dünya kurulacakt›r.
"Mahpusluk ile yaln›zl›k, ço¤u zaman
insanlar›n kafas›nda birbirleriyle kar›flt›r›lan iki kavramd›r, ama asl›nda büyük
bir yan›lg›d›r bu. Bir mahpus yaln›z de¤ildir. Hapishane küçük bir toplumdur ve
en s›k› bir biçimde tecrit edilme bile kifliyi toplululuktan koparmaz. Kendi kendine kopmad›¤› takdirde. Zincire vurulanlar›n kardeflli¤i, karfl›laflt›klar› bask›yla
güçlenir, yo¤unlafl›r ve bu bask› onlar›
Ç
daha duyarl› k›lar. Duvarlar›
aflar geçer kardefllik, duvarlar
yaflar, konuflur ve sinyal verir.
Birbirlerine ortak görevlerle,
ortak dertlerle ba¤l›, temiz
havada, hep birlikte sabah
jimnasti¤i yapan, ayn› gardiyanlar›n gözleri alt›nda soluyan, bütün koridorlardaki bütün hücrelerin insanlar›n› kucaklar kardefllik. (....)
Bu bir kaç sözcü¤ün ve
büyük bir görevin, davan›n
kurdu¤u güçlü bir kardeflliktir çünkü bir elin s›ms›k› kavran›fl› ya da bir sigaran›n arma¤an edilmesi içersine yerlefltirilmifl kafesi k›rar ve sizi
y›kmak için tasarlanm›fl olan
yaln›zl›ktan çekip kurtar›r.
Hücrelerin elleri vard›r; zor
bir sorgudan sonra iflkence edilmifl olarak döndü¤ünüzde düflmemeniz için sizi
nas›l tuttuklar›n› hissedersiniz. Baflkalar›
sizi aç b›rakarak ölüme sürüklerken onlar sizi beslerler. Hücrelerin, siz idam
edilmek üzere giderken sizi seyreden
gözleri vard›r; kardeflleriniz için, yalpalayan bir ad›mla onlar› güçsüzlefltirmeniz
gerekti¤i için dimdik yürümek zorunda
oldu¤unuzu bilirsiniz. Kanayan bir çok
yaralar› vard›r bu kardeflli¤in, ama yenilmez bir kardeflliktir bu. Onun deste¤i olmaks›z›n, al›nyaz›m›z olan bu yükün onda birini çekemezsiniz. Ne siz ne de bir
baflkas›." (Dara¤ac›ndan Notlar syf: 54)
Kitab›n›n son sat›rlar›n› flöyle noktalar Fuçik:" Hepimiz ölümü göze alm›flt›k.
Gestapo'nun eline düflmenin, sonumuzun geldi¤i demek oldu¤unu biliyorduk.
28
Yakaland›ktan sonra bile. Baflkalar›na ve
kendimize karfl›, bu bilincimizin gerektirdi¤i biçimde davran›yorduk.
Benim oyunumda sona yaklafl›yor. O
sonu yazamayaca¤›m. Çünkü nas›l olaca¤›n› bilmiyorum henüz. Bu, art›k oyun
de¤il. Hayat›n kendisi bu.
Gerçek hayatta seyirci yoktur. Herkes
kat›l›r hayata.
Son sahnenin perdesi aç›ld›.
Dostlar›m, hepinizi sevdim. Nöbeti
Teslim ediyorum."
Fuçik kendi deyimiyle "Nöbeti" s›radakine devreder. Bir bayrak yar›fl›d›r...
8 Eylül 1943' te Naziler taraf›ndan
idam edildi¤inde geride her an› onurla
bezenmifl bir hayat› b›rakarak tarihte direnerek ölümsüzleflenlere onurlu bir
sayfa daha ekler. pablo
neruda
özlem inan
fliir bofluna yaz›lmad›...
“fiiir, tarlalar› sulayacak ve açlara ekmek verecektir. O, olgun baflaklar boyunca dolanacakt›r. Seyyahlar susuzluklar›n› onda gidereceklerdir. Ve o insanlar ne zaman çal›flsalar ve ne zaman
dinlenseler flark›s›n› söyleyecektir. Onlar› birlefltirecek, halklar aras›nda akacakt›r. O, yaflam›n üremesini köklere tafl›yarak vadiler açacakt›r. fiiir, flark› ve
berekettir. (...) Verilen mücadeleye, söylenen flark›lara de¤er, yaflam›fl olmaya
de¤er, çünkü onu sevdim.”(1)
fiiiri böyle anlat›yor Pablo Neruda.
Ömrünün 50. bahar›n› yaflarken yazd›¤›
dizelerin, bütün söylediklerinin gerçekleflmesini diliyor. Asl›nda sözlerinden
emin. Çünkü nas›l ki kavga, onun yaflad›¤› y›llara kadar hiç bitmemiflse, hiç bitirilememiflse fliirin de bunda pay› vard›r. Kavgan›n fliirini yazanlar vard›r. Jan
Neruda örne¤in. Pablo Neruda’n›n ölümünden sonra soyad›n› alarak yaflamaya karar verdi¤i Çekoslovak ozan...
1904 y›l›nda fiili’nin küçük bir kenti
olan Parral’da dünyaya gelir Pablo Neruda. Memur bir baba ile ö¤retmen bir
annenin çocu¤udur. Daha iki ayl›kken
annesini kaybeder. Babas› Pablo’nun
daha sonra öz annesi kadar sevip ba¤lanaca¤› Trinidad Candia Merverde ile evlenir. 1920’de soyad›n› da de¤ifltirip Neruda yapt›ktan sonra Santiago’ya gider.
Üniversiteye yaz›l›r. Frans›z Dili ve Edebiyat› okurken fliir yaz›yordur. Hem de
hiç durmadan... Bir fliirini Ö¤renci Birli¤i’nin açt›¤› yar›flmaya gönderir. Birinci
olur. Y›l 1921’dir ve Pablo Neruda’n›n
eserleri birbirini kovalar. 1925’e gelindi¤inde o art›k ünlü bir ozan ve yazard›r.
Daha sonra devleti ad›na yurtd›fl›nda
çeflitli görevler yapar. 1927-’45 y›llar›
aras›nda Birmanya, Colombo, Batavia,
Buenos Aires, Barcelona ve Madrid’de
baflkonsolosluk yapar. 1936’da ‹spanya
‹ç Savafl› s›ras›nda Cumhuriyetçiler’in
taraf›ndad›r. Dünya görüflü faflizme
karfl› oldu¤u için saflar›n› hep ezilen
halklar›n yan›nda belirlemifltir. Latin
Amerika’n›n “kaderi”dir ki, ülkesinde
yönetim darbelerle, cuntalarla Amerikan iflbirlikçisi iktidarlarla de¤iflir. ‹ktidara gelen iflbirlikçiler Neruda’n›n konsolosluk görevine son verirler. Paris’e
yerleflir. Orada Gabrial Garcia Marquez
ve Perulu flair Cesar Vallejo ile tan›fl›r.
Çok iyi bir dostluklar› olur. Vallejo ile
birlikte “‹spanya’ya Yard›m ‹çin ‹spanya-Amerika Grubu”nu kurarlar.
‹spanya ‹ç Savafl› Neruda’n›n fliir anlay›fl›n› büyük oranda etkilemifltir. fiiiri
elit bir kesimin u¤rafl› olarak görmekten s›yr›lm›fl, ezilen halklar aras›nda
yard›mlaflma ve dayan›flma arac› olarak
görmeye bafllam›flt›r.
Neruda 1937’de fiili’ye geri döner.
“‹spanya Gönüllerde” adl› kitab›n› yay›nlar. fiili Halk Cephesi aday›n›n ayn›
y›l cumhurbaflkan› seçilmesiyle birlikte
iktidar Neruda’y› ‹spanyol Cumhuriyetçiler’inin fiili’ye s›¤›nmalar›n› düzenleme göreviyle Paris’e gönderir. 1940-’43
y›llar› aras›nda ise Meksika’n›n Meksico
kentinde baflkonsolos olarak çal›fl›r.
1943’te görevi sona erdikten sonra fiili’ye dönerek politikaya aktif olarak kat›l›r. 1945 seçimlerinde senatör olarak
parlamentoya seçilir. fiili Komünist Partisi’ne girer. fiili Komünist Partisi
1948’de yasaklan›nca Neruda’n›n senatörlü¤ü de düfler. Yurtd›fl›na ç›kar. Önce
29
Meksika, ard›ndan ‹talya, Fransa, SSCB
ve Çin Halk Cumhuriyeti... Vatan hasretiyle dolu y›llar... Sürgün duraklar›ndan
biri olan Varflova’da Pablo Picasso ve
Paul Robeson ile birlikte Dünya Bar›fl
Ödülü’nü al›r. 1953’te daha demokratik
bir hükümetin iktidara gelmesiyle yeniden fiili’ye döner ve ayn› y›l kendisi için
çok önemli oldu¤unu söyledi¤i Stalin
Ödülü’nü al›r. 1969’da fiili Komünist
Partisi’nce Cumhurbaflkan› aday› olarak
gösterilir, ancak Unidad Popular’›n aday› olan yak›n dostu ve arkadafl› Salvador
Allende’nin lehine seçimlerden çekilir.
Unidad Popular’›n seçimi kazanmas›yla
birlikte Allende, Neruda’y› fiili’nin Paris
Büyükelçili¤i görevine getirir. Ayn› y›l
yani 1971’de Pablo Neruda Nobel Edebiyat Ödülü’nü al›r.
Allende iktidar› uzun ömürlü olamam›flt›r. ABD emperyalizminin Pinochet
arac›l›¤›yla tezgahlad›¤› askeri faflist
cunta ile Allende katledilir. Cunta taraf›ndan halka yo¤un bir sald›r› dalgas›
estirilir. Neruda da kendine düflen pay›
al›r. Evi bas›l›r, kitaplar› ya¤malan›r. Ve
bir süre sonra bu yürekli, büyük ozan›n
öldü¤ü duyurulur.
“... Yaln›zca ateflli bir sab›rla tüm insanlara ›fl›k, adalet ve onur saçacak mükemmel flehri kazanaca¤›z. Böylece fliir
bofluna yaz›lm›fl olmayacak.”(2) demiflti
Nobel bar›fl Ödülü’nü al›rken.
Evet yürekli flair, fliir bofluna yaz›lmad›. Yaz›lmayacak...
1 - Pablo Neruda, fiiirBofluna Yaz›lm›fl Olma yacak, Sf:6
2 - Age. Sf:138
tavır
haber-yorum
Hacı Bektaş-ı Veli Anma Etkinlikleri Buruk Geçti!
Grup Yorum’dan AİHM’e Başvuru!
Grup Yorum’un son dönemde artarak süren konser yasaklamalarına yenileri ekleniyor. Son süreçte “Feda” albümünün gerekçe gösterilmeden yasaklanmasından sonra konser yasaklarının
da ardı arkası kesilmiyor. Yasaklanan
son konserler arasında Adana, Niğde,
Antakya, Samandağ konserleri bulunuyor. En son Malatya konseri öncesi 18
ilin Emniyet Müdürlükleri Grup Yorum
hakkında bir dosya hazırlamış ve avukatlarına vermişti. Hazırlanan bu dosyada Grup Yorum’un 1985 yılındaki
kuruluşundan itibaren çalışan elemanları hakkında bilgiler bulunuyordu.
Grup Yorum’un avukatlarına verdikleri
bu 90-100 sayfalık dosyada da Grup Yorum’un, sistem için neden tehlike arz
ettiği açıklanıyordu.✔
Bu sene 16-18 Ağustos tarihleri arasında Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve
Kültür Sanat Etkinlikleri’ nin 39.su gerçekleşti. Anadolu’ nun dört bir tarafından
ozan, semah ekibi, şair, yazar, tiyatrocu,
konuşmacılar ve müzisyenlerin katıldığı
Hacı Bektaş Veli Anma Törenleri ve Kültür Sanat Etkinlikleri, aynı zamanda 13
yıldır uluslararası olarak düzenleniyor.
Grup Yorum, Edip Akbayram, Arif Sağ,
Mazlum Çimen, Yasemin Çimen, Erdal Erzincan, Tolga Sağ, Grup Kızılırmak, Grup
Çığ, Sadık Gürbüz gibi birçok sanatçının
katıldığı etkinliklere üç gün boyunca yaklaşık 200.000 kişi katıldı. Etkinlikler üçüncü günün gecesinde, Tarsus’ta meydana
gelen trafik kazasından dolayı iptal edildi.
Hacıbektaş’tan Mersin ve Tarsus’a giden
yolcu otobüsü kaza yapmış ve 37 kişi hayatını kaybetmişti. Etkinlikler 1999 yılında da Marmara Bölgesi’nde meydana gelen depremden dolayı iptal edilmişti.✔
Dergimize Dava Açıldı! Grup Yorum’un Harbiye
Beşinci sayımızda yayınlaKonseri VCD Olarak
nan “Bizim Mahalleyi Teröristler Bastı” isimli yazımıza dava Piyasaya Çıkıyor!
açıldı. TCK’ nın 159/ 1 Maddesi gereği “Emniyet Kuvvetlerini Tahkir ve Tezyif Ettiği” gerekçesiyle Yazı İşleri Müdürümüz Ahu Zeynep Görgün hakkında açılan davanın ilk duruşması 17 Eylül 2002 tarihinde
Beyoğlu Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.✔
“Canan ve Zehra” beraat etti!
“Boran” Filmine
Soruşturma Açıldı !...
Yaklaşık bir yıldır piyasaya çıkmış olan ve
yönetmenliğini Hüseyin Karabey’in yaptığı Boran filmine Hatay Cumhuriyet Savcılığı tarafından soruşturma açıldı. İdil Yapım’ ın sahibi Muharrem Cengiz Beyoğlu Savcılığı’na ifade verdi.
Soruşturmanın içeriği hakkında bilgi alınamadı.✔
İstanbul 4 No’lu DGM’ de görülen duruşmaya Canan ve Zehra’nın babası, aynı zamanda
kitabın yazarı olan Ahmet Kulaksız ve aynı suçlamayla yargılanan Tavır Yayınları Sahibi Muharrem Cengiz ile avukatları Fikret İlkiz, Gülçin
Çaylıgil ve Behiç Aşçı katıldılar. Duruşmayı sanatçı Bilgesu Erenus, Orhan Alkaya da izledi.
Mahkeme heyeti iddia edilen suçun unsurlarını
oluşmadığı gerekçesiyle Ahmet Kulaksız ve
Muharrem Cengiz’in beraatlarına karar vererek
kitapla ilgili toplama kararını kaldırdı.✔
30
19 Temmuz 2002 tarihinde İstanbul Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda gerçekleşen Grup Yorum konser VCD’si önümüzdeki
aylarda İdil Yapım tarafından piyasaya çıkarılacak. 20 kişilik orkestrayla sahneye çıkan ve birçok yöreden halk türkülerini de
seslendiren Grup Yorum’un Harbiye konserinin yer aldığı VCD
çalışmasının şu anda görüntüleri
kurgulanıyor✔
“PARDON” Filmi Denetime Takıldı!
Yapımcılığını İdil Yapım’ın üstlendiği, Yönetmenliğini Vedat Özdemir’in
yaptığı “Pardon” isimli kısa metrajlı film, Kültür Bakanlığı Denetleme Üst Kurulu tarafından yasaklandı.
CINE 5 Kısa Film Yarışması’ndan ve İstanbul Kısa Filmciler Derneği Ulusal
Kısa Film Yarışması’ndan En İyi Kurmaca Film Ödülü’nü alan, Altın Portakal
Film Festivali’nden de Jüri Özel Ödülü ile dönen “Pardon”, Kültür Bakanlığı
Denetleme Üst Kurulu tarafından yasaklanırken, son dönemde, yasaklar furyasına eklenen yeni bir film oldu.
İsim benzerliği nedeniyle gözaltına alınan bir gencin yaşadıklarını mizahi bir
dille anlatan “Pardon”, yönetmenin ilk filmiydi. Geçtiğimiz aylarda defalarca
CINE 5’te gösterilen film, yasakçı kurulun gözünden kaçmadı ve ticari gösterim
hakkını alamadı. Film eğer denetimden geçseydi, önümüzdeki günlerde VCD
ve VHS olarak satışa sunulacaktı.✔
Geleneksel 5.İdil
Futbol Turnuvası
Başladı!
10 Ağustos 2002 Cumartesi günü Güzeltepe Futbol Sahası’nda İdil Kültür
Merkezi ile Reyna Spor arasında yapılan
maçla başlayan turnuva, 15 Eylül 2002
Pazar günü yapılacak final maçı ve ertesindeki kupa töreninin ardından sona
erecek. 10 Ağustos itibarıyla yapılan
maçların sonuçları ise şöyle:
10 Ağustos (1.HAFTA)
İdil KM-Reyna Spor: 9-4
Kızılyıldız-Nurtepe HG: 6-4
Hürriyet Yıldızı-Adalet Spor: 3-0(H)
11 Ağustos
Karanfiller KM-Gençlik Spor: 3-4
Anadolu Gücü-K.Armutlu G.: 8-2
Bahçelievler HG- Gazi HM: 2-21
17 Ağustos (2.HAFTA)
K. Armutlu G.-Gazi HM: 2-10
Adalet Spor-Karanfiller KM: 0-3(H)
Reyna Spor-Nurtepe HG: 8-14
18 Ağustos
Anadolu G-Bahçelievler HG:16-1
İdil KM-Kızılyıldız: 5-3
Hürriyet Yıldızları-Gençlik Spor:16-6
24 Ağustos (3.HAFTA)
Reyna Spor-Kızılyıldız: 2-4
Anadolu Gücü-Gazi HM:14-10
İdil K.M - Nurtepe HG: 2-8
25 Ağustos
Hürriyet Yıldızları-Karanfiller KM: 5-5
Adalet Spor-Gençlik Spor: 0-3
K.Armutlu HG-Bahçelievler HG: 3-0
Grup Yorum
Korosu yeni
dönem kayıtları
başlıyor..
Kayıt tarihleri:
1 - 30 Eylül 2002
Kurs başlangıç tarihi:
6 Ekim 2002
Müracaat:
İdil Kültür Merkezi
Tel: (0 212) 245 00 70
(0 212) 244 31 60
KARANFİLLER KÜLTÜR
MERKEZİ EYLÜL AYI
ETKİNLİK PROGRAMI
08.09.2002 FİLM GÖSTERİMİ:
NİSAN DEVRİMİ
saat: 15.00
29.09.2002 KONSER:
ÖZGÜRLÜK TÜRKÜSÜ
SAAT: 15.00
ADRES:
KARANFİLLER KÜLTÜR MERKEZİ
NAMIK KEMAL CAD. İLKE SOKAK
NO:5
YENİMAHALLE / BAĞCILAR İSTANBUL
TEL: (0 212) 657 81 34
Not: Bağlama ve halkoyunları kurs
kayıtları devam etmektedir.
31
nokta
haber
Grup Yorum
11 Nisan 2002;
‹stanbul-Levent’teki ‹srail Konsoloslu¤u önünde, bir bas›n aç›klamas›
yaparak Filistin halk›yla dayan›flma
amac›yla türkülerini seslendirdi.
18 Nisan 2002;
‹stanbul Üniversitesi ö¤rencilerinin Filistin katliam›n›, F tiplerini ve
YÖK’ü protesto etmek için Beyaz›t
Meydan›’nda gerçeklefltirdi¤i mitinge kat›ld›.
21 Nisan 2002;
Malatya’da Meleko¤ullar› Dü¤ün
Salonu’nda gerçekleflen konserde
yaklafl›k 1500 kifliye seslendi.
27 Nisan 2002;
Hollanda’da gerçeklefltirilen gecede yaklafl›k 2500 kifliye seslendi.
28 Nisan 2002;
Haklar ve Özgürlükler Platformu’nun düzenledi¤i 1 May›s pikni¤inde yaklafl›k 1300 kifliye seslendi.
7 May›s 2002;
‹stanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Salonu’nda düzenlenen
konserde yaklafl›k 2000 kifliye seslendi.
9 May›s 2002;
16. Geleneksel ‹TÜ fienli¤i’nin kapan›fl›nda yaklafl›k 3000 kifliye seslendi.
11 May›s 2002;
Armutlu’da Filistin’deki katliam›
protesto etmek amac›yla TAYAD ve
di¤er DKÖ’lerin de kat›l›m›yla gerçeklefltirilen fidan dikiminde Filistin
halk› için türküler söyledi.
16 May›s 2002;
Y›ld›z Teknik Üni. Davutpafla
Kampüsü’nde düzenlenen kapan›fl
flenli¤inde yaklafl›k 700 kifliye seslendi.
nokta
haber
Grup Yorum
9 Haziran 2002;
Divri¤i Kültür Derne¤i’nin Belgrad
Ormanlar›’nda düzenledi¤i Geleneksel
Pilav fienli¤i’nde yaklafl›k 2500 kifliye
seslendi.
22 Haziran 2002;
Gaziantep’te Aç›khava Tiyatrosu’nda düzenlenen konserde yaklafl›k
1000 kifliye seslendi.
23 Haziran 2002;
Kemerburgaz’da Haklar ve Özgürlükler Platformu’nun düzenledi¤i piknikte yaklafl›k 2500 kifliye seslendi.
30 Haziran 2002;
‹ngiltere’nin Londra flehrinde düzenlenen gecede yaklafl›k 700 kifliye
seslendi.
2 Temmuz 2002;
Kocaeli’de düzenlenen konserde
yaklafl›k 700 kifliye seslendi.
14 Temmuz 2002;
Gazi Halk Meclisi’nin Arnavutköy
‹mrahor Köyü piknik alan›nda düzenledi¤i sünnet flenli¤inde yaklafl›k 5000
kifliye seslendi.
19 Temmuz 2002;
Anadolu’nun Sesi Radyosu’nun
Harbiye Aç›khava Tiyatrosu’nda düzenledi¤i konserde yaklafl›k 6500 kifliye
seslendi.
16-18 Ağustos 2002;
Hac›bektafl fienlikleri’ne kat›ld›.
24 Ağustos 2002;
Esenyurt-Esenkent R›fat Ilgaz Kültür Merkezi Aç›k Hava Tiyatrosu'nda
yaklafl›k 6000 kifliye seslendi.
Grup Özgürlük Türküsü
2 Mayıs 2002;
‹TÜ fienlikleri'nde yaklafl›k 1000 kifliye seslendi.
17 Mayıs 2002;
‹zzet Baysal Üni. Düzce Kampüsü'nde yaklafl›k 300 kifliye seslendi.
28 Temmuz 2002;
Gümüflhane - Kelkit Derne¤i'nin
Yalova'da düzenledi¤i piknikte yaklafl›k 200 kifliye seslendi.
NİLÜFER AKBAL
-RAY’E / ROAD / YOLNilüfer Akbal’da ADA Müzik’ten çıkan yeni çalışmasıyla dinleyenlerin karşısında. Nilüfer Akbal’ın
aranjörü Ayhan Evci ile şekillendirdiği bu çalışmasında yeni ve farklı bir tarzı benimsemiş.
Albümde kullanılan enstrümanlar çok geniş bir
yelpezeden seçilmiş. Aynı zamanda bu enstrümanları
da usta müzisyenler kullanmış.
Albümde kürtçe, türkçe ve ingilizce çalışmalara yer verilmiş. Albüm; enstrümanlar, şarkıların biçimleri ve içeriği itibariyle dünya müziğinden değişik örnekleri biraraya getiren bir niteliğe sahip 12 çalışmadan oluşuyor. ✔
ABDURRAHMAN KIZILAY
- KERKÜK TÜRKÜLERİ VE HOYRATLARIKalan Müzik yine arşivlik yeni bir çalışmasıyla dinleyenlerini buluşturuyor.
Kendisi doğma büyüme Kerkük’lü olan, Kerkük’lü usta sanatçılarla yetişen
ve Kerkük Türkmen ağzının en iyi yorumcularından olan Abdurrahman Kızılay’ın türkü ve hoyrat yorumlamalarının yeraldığı bir
çalışma bu.
1958 yılında Ankara ve İstanbul Radyolarında da
çalışmaları olan Abdurrahman Kızılay 1967’de Türkiye’ye yerleşti. Abdurrahman Kızılay Kerkük Türkmen hoyratlarını yurtiçinde ve yurtdışında geniş kitlelere tanıtmak için büyük çaba sarfetmiştir.
Kerkük türkü ve hoyratlarını 13 çalışmayla günümüze taşıyan bu eseri bu tür çalışmalara ilgi duyanlar için ayrı bir önem taşıyor.✔
YEKBUN
- NİRWANA Yeni bir kürtçe albüm çalışması da KOM Müzik
Yapım'dan yayımlandı. Yekbun Civak adlı bayan sanatçının ilk çalışması olan albüm tamamen kürtçe
eserlerden oluşuyor. Anonim ve yöresel eserlerin yanısıra albümde kendi bestelerini de seslendiren Yekbun alışılagelmişin dışına çıkan denemeleriyle dikkat
çekiyor. Mey, balaban geçişleriyle caz-blues melodilerini ustaca harmanlayan ; geleneksel ezgilerle çağdaş ezgileri harmanlayan Yekbun kürtçe eserleri değişik bir kesime de sevdirmeyi başaracak.
14 parçadan oluşan albümü deneyimli müzisyenlerle çalışarak güçlendiren
Yekbun farklı ve dinlenilebilir bir eser ortaya çıkarmayı başarmış.✔
SALKIM SÖĞÜT 4
Beyoğlu Metropol Müzik tarafından yayımlanan Salkım Söğüt serisi dördüncü albümle yoluna devam ediyor. Bu sefer albümün A yüzünde Grup Kızılırmak’ın solisti İlkay Akkaya, B yüzünde ise Grup Çığ’ın solistlerinden Oğuz Aksaç yer alıyor. İlkay Akkaya albüme değişik sanatçıların eserlerinden derlediği altı parçayla katılıyor. Parçaların düzenlemesi Kemal Sahir Gürel’e ait. Oğuz
Aksaç ise anonim türküleri kendine özgü yorumlayışıyla seslendirmiş. Oğuz Aksaç’ın düzenlemeleri Kaan Durmuş’a ait. Oğuz Aksaç’ın denemeleri, gırtlak
çıkışları türkülere yeni bir hava katmanın ötesinde
türküyü deforme eden anlamsız arayışlar olarak göze
çarpıyor.✔
32

Benzer belgeler