ANKARA ÇİĞDEMİ

Transkript

ANKARA ÇİĞDEMİ
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:8, Nisan 2010)
ANKARA ÇĐĞDEMĐ
ANKARALI GEZGĐNLER BÜLTENĐ Sayı: 8, Nisan 2010
Kenya, Afrika Đmajımı Değiştirdi…
Herşeye Hakim Bir El Tarafından Yapılan Bir Yapboz; Katar
Dünyanın 7 Harikasından 2’si Türkiye’de
Antik Dönemden Günümüze Termal Turizm
Ankara’nın Kaplıcaları
Ankara Çiğdemi
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:8, Nisan 2010)
Đçindekiler ______________________________________________
_______________________
3- ÖNSÖZ “Belkıs Ceyla Çetinsoy”
4- KISA/KISA Ankara’dan ve Grubumuzdan Haberler
6- Üyelerimizden “Ali Adnan Akgündüz”
8 OBJEKTĐF “Ayşe Belgin Samurkaşoğlu”
10- DÜNYADAN, Kenya, Afrika Đmajımı Değiştirdi “Nihani Bayındır”
13- DÜNYADAN; Herşeye Hakim Bir El Tarafından Yapılan Bir Yapboz; Katar “Burcu Büyükkağnıcı”
15- GEZ/DĐNLE “Tabia Tradition”
16- GEZGĐNCE; Dünyanın 7 Harikasından 2’si Türkiye’de “Timur Özkan”
17 - GEZ /OKU “Saffet Emre Tonguç” – GEZ/YAZ “M. Bülent Varlık”
18 - ANKARA’DAN; ANTĐK DÖNEMDEN GÜNÜMÜZE TERMAL TURĐZM “Turhan Demirbaş”
19 - ANKARA’NIN KAPLICALARI
22- ANKARA KÜTÜPHANESĐ
23- ANKARA/ANKARA... “Ankara Çiğdemi”
24- TÜRKÜLERDEN… “Sordum Sarı Çiçeğe”
.
ANKARA ÇĐĞDEMĐ
ANKARALI GEZGĐNLER BÜLTENĐ
Ankaralı Gezginler elektronik iletişim grubu tarafından yayınlanır. Ücretsizdir.
Burada yayınlanan yazı, haber, fotoğraf, resim vb kaynak gösterilerek ve
sahiplerinden izin alınarak kullanılabilir.
Editör: Timur Özkan
http://groups.yahoo.com/group/ankaraligezginler
[email protected]
Kapak: ANKARA CIGDEMI BASKILI POSTA KARTI (1988)
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:8, Nisan 2010)
Önsöz___________________________
Belkıs Ceyla Çetinsoy
Önsöz____________
[email protected]
Sevgili Okuyucular,
Yaşam adlı süreci bir çeşit yolculuk olarak algılayan
felsefi yaklaşımların olduğunu anımsayınca; yakın
çevremizi, ülkemizi ya da dünyamızı tanımaya
yönelik seyahatlerin özde içsel bir arayış olduğunu
düşünmüşümdür. Biz gezginlerin kültürel iştahı,
zamanla entelektüel bir birikime neden olmaktadır.
“Ankaralı Gezginler” olarak gezip gördüklerimizi
paylaşmayı, daha kitlesel ortamlara taşımayı,
edindiğimiz bilgiyi bir şekilde çoğaltmayı istedik.
Grubumuzun
ortaklaşa
çıkardığı
kitaplarla,
üyelerimizin basılı yayın organları ve elektronik
ortamlardaki
bireysel
yazılarıyla,
radyo
programlarındaki söyleşilerle ve düzenlediğimiz
fotoğraf sergileriyle üretici ve paylaşımcı olduk hep.
Ürettiklerimizle sosyal sorumluluk projelerine maddi
destek verdik.
Grup üyelerinin katkılarıyla şu anda okumakta
olduğunuz elektronik dergiyi çıkardık. E-dergimizin
adını bilinçli olarak ANKARA ÇĐĞDEMĐ olarak
belirledik. Đsim babalığını ise, halen editörlüğünü de
sürdürmekte
olan
Timur
Özkan
yapmıştı.
Yazılarımızda bazen bir ülkeyi ele aldık, yazıyla ve
fotoğrafla tanıttık. Bazen bir kentin müzesinden,
geleneklerinden ya da yöresel yemeklerinden söz
ettik. Kimilerimiz yaptığı sporlara ait detayları,
görüntüleri tanıttı. Gezi kitaplarını, etnik özgün
müzikleri ve filmleri irdeledik. Ülkeler ve kentler ile
özdeşleşmiş hayvanları ve bitkileri tanıtanlarımız
oldu. Ankara’dan gezi yazılarını içeren üçüncü
kitabımızda,
evrensel
botanik
literatürüne
başkentimizin adıyla giren Ankara Çiğdem’ini
anlatan bir makale tarafımdan kaleme alınmıştı
örneğin.
Şubat mart aylarında dağları kaplayan çiğdemlerin
arasında Ankaralı olarak tescillenmiş olanını
tanımaya çalıştıkça, Anadolu’nun köklü kültürüyle
yüzleştim. Mısırlılara, Hititlere ait belgeler çiğdemi
şifalı bitkiler arasında saymış, Lidyalılar parfüm
yapımında kullanmış, Antik Yunan’da ilaç tariflerine
girmiş. Adına türküler yakılmış, maniler söylenmiş
ve şiirler yazılmış. Baharın müjdecisi kabul edilmiş,
törenler düzenlenmiş. Başkentin bir mahallesine
adını vermiş. Anonim kültürün eskimeyen bir öğesi
olmuş bu topraklarda. Çok sonraları sapsarı bir
türünün adı bilimsel literatüre geçmiş. Bitkiler
aleminin Đrisgiller familyasına Crocus Ancyrensis
olarak yazılmış.
Ankara Çiğdemi’ni anımsatma ve gündemde tutmak
uğruna grup olarak yaptıklarımız meyvelerini verdi.
T.C. Ankara Valiliği Đl Kültür ve Turizm
Müdürlüğü’nün 2009 yılı Ankara Rehberi’nin doğal
semboller bölümünde kedi, keçi, tavşan, sevgi
çiçeği ve armutla birlikte yerini aldı bizim çiğdem,
üstelik rehberin kapağına fiyakalı bir fotoğrafını
verdi. 2010 yılı içinde gazetedeki haberden bir
fotoğraf yarışmasına konu edildiğini öğrenince,
Ankaralı Gezginler olarak kendimize gurur ve pay
çıkardım.
Ankara Çiğdemi e-dergimizin uzun yıllar yaşaması,
nice değerlere öncülük etmeyi sürdürmesi dileğimle
sizi 8. sayımızla başbaşa bırakıyorum. Gezgince bir
ruhu taşımak cesaret ister. Gezmek bir nevi keşiftir,
gezgin bir miktar kaşiftir çünkü. Tutkuyla çıktığınız o
yolun ucundaki bilinmezliktir keyif veren insana ve
döndüğünüzde, dönen siz olmayabilirsiniz zira.
Yollarınız her daim açık olsun!
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:8, Nisan 2010)
Kısa/Kısa______________________________________________
Kısa/Kısa______________________________________________
Ankaralı Gezginler, MEB
ANKARA dergisinde…
MEB
Ankara Đl
Milli Eğitim
Müdürlüğü
tarafından
iki ayda bir
yayınlanan
ANKARA
dergisi
Şubat 2010
tarihli 65. sayısını “Gezi
Yazıları”na ayırdı. Her sayı ayrı
bir tema belirleyen derginin
Haziran ayında yayınlanacak
67. sayısının teması Ankara
olacak ve bu sayıda grubumuz
üyelerinin yazıları da yer
alacak.
Gezgin Gözüyle Ankara
foto-sunumları…
Timur Özkan’ın hazırlayıp
sunduğu “Gezgin Gözüyle
Ankara” konulu söyleşiler, 25
Şubat Perşembe günü
AFSAD’da ve 6 Mart Cumartesi
günü Ankara Kulübü’nde
yapıldı.
Grubumuz üyelerinden
3 foto-sunum daha…
Grubumuz
üyelerinden
Murat
Özsoy
“Doğudan
Batıya
Kentler ve
Düşler” adını
verdiği fotosunumunu 19 Şubat günü
Nihankara’da gerçekleştirirken,
Zeynep Şişman, “Katmandu”
fotoğraflarını aynı tarihte
AFSAD’da, Zeynep ve Vedat
Biner ise “Fas” fotoğraflarını 23
Şubat akşamı Tempo
Turizm’de gösterdiler.
Fotogezgin 1. Gezi Yazısı
Yarışması sonuçları
Ankara Çiğdemi’nin medya
destekçisi; fotogezgin.com
sitesinin düzenlediği ve 70
gezi yazısının katıldığı gezi
yazısı yarışması sonuçlandı.
“Rivayetler Şehri” (Mardin)
başlıklı yazısıyla, grubumuz
üyelerinden Semra
Kadaifçioğlu’nun birinci
olduğu yarışmada,
“Yalova’nın Tepe Köylerine
Bir Gezi” başlıklı yazısıyla
Mustafa Dorsay ikinci ve
“Dört Meyveli Ağaç”
(Antakya) başlıklı yazısıyla
Sevgi Ünal üçüncü oldular.
Başta üyemiz Semra
Kadaifçioğlu olmak üzere
dereceye giren yazarları
kutluyor, yazmaya ve
paylaşmaya devam
etmelerini diliyoruz.
Dünya çocuklarının
fotoğrafları Ankara’da
sergilendi…
Biz de kendimize “Gezgin”
diyoruz!
Başbakan, 7 yılda 81 ülkeye
233 ziyaret gerçekleştirdi. 3
Kasım seçimlerinden 2009 yılı
sonuna kadar geçen sürede
ABD'ye 14 Belçika'ya 13 ve
Almanya'ya 11 kez giden
Erdoğan Afganistan, Lübnan,
Yeni Zelanda, Avustralya ve
Sudan'a giden ilk Türk
başbakanı olurken henüz
Güney Amerika ve Orta
Afrika'da hiç bir ülkeyi ziyaret
etmemiş bulunuyor…
(Basından)
Üyemiz Meral Dinçer’in
Birinciliği…
Türkiye Gazeteciler Derneği
tarafından düzenlenen
yarışmada; grubumuz
üyelerinden Dr. Meral Dinçer,
“Türkiye’de Öldürülen
Gazeteciler” adlı araştırmasıyla
birinci oldu. 6 Nisan’da TGC
Basın Müzesi’nde düzenlenen
törenle ödünü alan üyemiz Dr.
Dinçer’i kutluyor, başarılarının
devamını diliyoruz.
Ankaralı Gezginler; TRT
Belgesel Kanalı’nda
Grubumuz moderatörlerinden
Necati Ekmekçioğlu’nun
koordine ettiği ve Koru Kiwanis
Derneğinin düzenlediği
“Çocukların Dünyası,
Dünyamızın Çocukları” konulu
fotoğraf sergisi 22-28 Şubat
tarihleri arasında Çankaya
Belediyesi Çağdaş Sanatlar
Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Yönetmenliğini grubumuz
üyelerinden Đsmail Ragıp
Geçmen’in yaptığı ve Đzmir
Televizyonu tarafından
hazırlanan Memlekettim
programının; 10 Mart tarihindeki
konuğu Melih Eriş;
Kültürlerarası yaşamları
anlatırken aynı programa 17
Mart günü konuk olarak katılan
Timur Özkan, önce
Anadolu’nun güzel ilçelerinden
Kemaliye’yi tanıttı, daha sonra
da Afrika’daki safari gezilerini
anlattı.
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:8, Nisan 2010)
Kısa/Kısa______________________________________________
FSK’de yeni dönem…
Grubumuz üyelerinden ve
fotoğraf sanatçısı Ahmet
Bozkurt, Fotoğraf Sanatı
Kurumu Derneği'nin yönetim
kurulu başkanlığa seçildi.
Arkadaşımızı kutluyor, başarılı
çalışmalarının devamını
diliyoruz.
En pahalı pasaport
Türkiye'de
Dünya Bankası verilerine göre;
beş yıllık pasaport için dünyada
ortalama maliyet 45-50 dolar
iken bu rakam Türkiye’de 333
dolar düzeyinde bulunuyor.
Türkiye’yi 200 dolarla Lübnan,
156 dolarla Çad, 152 dolarla
Norveç izliyor. Pasaport
rayiçlerinin en alt sırasında ise;
ücretsiz Ermenistan ve 5-9
dolar arsında belle pasaport
alınabilen çeşitli Afrika
ülkeleriyle Lüksemburg ve Çek
Cumhuriyeti gibi bazı Avrupa
ülkeleri bulunuyor. Bu arada, 1
Haziran'dan itibaren
kullanılmaya başlanması
beklenen, kırmızı biometrik
pasaportlarla birlikte bu miktar
daha da artacak ve beş yıllık bir
mavi pasaportun maliyeti 1000.TL’nı aşacak. Mevcut
pasaportlar en geç 2015 yılına
kadar kullanılabilecek
Ankara Çiğdemi Fotoğraf
Yarışması doğa yürüyüşleri…
Ankara’nın endemik
bitkilerinden Ankara Çiğdemi’ni
konu alan fotoğraf yarışmamız
kapsamında düzenlenen doğa
yürüyüşlerinin ilki 28 Mart 2010
tarihinde Cankurtaran
yaylası’nda gerçekleştirildi. 16
üyemizin katıldığı ve samimi bir
havada yapılan yürüyüşte bol
bol fotoğraf çekildi.
Hayallerini yazıp seyahat
bursu kazandılar…
Đletişimci Özlem Yücel’in
başlattığı ve daha sonra da
Hürriyet Seyahat ve
Prontotour’un da katıldığı
kampanya sonucunda beş
genç seyahat bursu
kazandı. Aralarında Ankaralı
iki üniversite öğrencisinin de
bulunduğu beş genç
gezginin tek yapması
gereken gezi anılarını
yazmak. 600 Avro
değerindeki bursu kazanan
Ankaralı gençlerden Özgün
Uçar ve Selen Yamak’ı
kutluyor ve kendilerini de
Ankaralı Gezginler Grubu
üyeleri arasında görmeyi
diliyoruz.
Fotoğraf Sergimiz, Aktaş
Atatürk Endüstri Meslek
Lisesi’nde…
31 Mart 2010 tarihinde,
grubumuz üyelerinden Gül
Ezen’in girişimleriyle
düzenlenen ve
moderatörlerimizden Necati
Ekmekçioğlu’nun katılımıyla
açılışı yapılan sergi esnasında
öğrencilerle bir sohbet toplantısı
da gerçekleştirildi. Yer darlığı
nedeniyle ancak 40 tanesi
sergilenen fotoğraflarımız
öğrenciler ve öğretmenler
tarafından ilgiyle izlendi.
Değerli Ankaralı Gezginler,
burada yayımlanmasını istediğiniz
kişisel etkinlik haberlerinizi ve
ayrıca ANKARA ÇĐĞDEMĐ
hakkında
her türlü görüş, eleştiri ve
önerilerinizi ve de Ankara’dan,
Türkiye’den Dünya’dan gezi
yazılarınızı
[email protected]
adresine bekliyoruz.
Yeni gezi kitaplarımız hazır…
“Gezgin Gözüyle Mısır ve
Ortadoğu” ile “Gezgin Gözüyle
Çin ve Uzak Asya” adını
verdiğimiz ortak kitaplarımız
hazır. 39’u grubumuz üyesi
olmak üzere her iki kitapta
toplam 56 gezgin tarafından
kaleme alınan 95 özgün yazının
yer aldığı kitaplar 20 Nisan’dan
itibaren kitapçılarda satışa
sunulacak.
ANKARA ÇĐĞDEMĐ'nin önceki
sayılarını; grubumuzun ana
sayfasındaki Files'dan E-dergi
"Ankara Çiğdemi"
klasörünü veya
http://groups.yahoo.com/group/an
karaligezginler/files/%20EDergi%20%20%22Ankara%20Cig
demi%22/ adresinden
ilgilendiğiniz sayıyı tıklayarak
okuyabilirsiniz. Eğer açılmıyorsa
dosya adı üzerinde sağ klikle
Yeni Pencerede Aç yapabilir,
bilgisayarınıza indirmek için aynı
şekilde sağ klikle Hedefi Farklı
Kaydet, yazdırmak için ise Hedefi
Yazdır fonksiyonlarını
kullanabilirsiniz.
YENĐ
ANKARA ÇĐĞDEMĐ
fotogezgin.com’da;
Ankara Çiğdemi’nin tüm
sayılarını, medya destekçimiz
www.fotogezgin.com sitesinden de
takip edebilirsiniz…
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:8, Nisan 2010)
Üyelerimiz _____________________________
______________________________
_______
[email protected]
Fotoğrafçı…
Gezgin…
Ali Adnan Akgündüz
Ali Adnan Akgündüz deyince aklımıza
deneyimli bir fotoğrafçı geliyor ama önce
gezgin Ali Adnan’ı tanıyalım, kimdir? Ne iş
yapar? Nerede yaşar?
Sene 1961, Mart ayının dondurucu soğuk
günlerinde bir anne adayı doğum sancıları
çekmektedir.
Ağrılar sıklaşınca Mamak’taki gecekonduda bir
hareketlilik başlar. Baba adayı koşar koca
kamyonunu çalıştırır ve yola çıkılır. Ankara Tıp
Fakültesi Hastanesi’nin yokuş başındaki kapısına
gelinir.
Kapı, dar ve alçak olduğundan koca kamyon
hastaneden içeri giremez. Artık doğum sancıları
da dayanılmaz hale gelmiştir. Kapıdan
doğumhaneye kısa ancak sancılı bir şekilde
ulaşılır.
Dakikalar sonra babama müjdeyi verirler
“Gözünaydın, Ali geldi...” Sancılı yolculuk,
babam da şoför olunca vurduk kendimizi yollara.
Okumayı öğrenince yeni yerleri keşfetme isteğim
daha da arttı. O günlerden beri bıkıp usanmadan
yollardayım ve gezip dururum. O keşif ve macera
tutkusu tutup beni okyanusun bu kıyısına attı.
Eşim Đlknur ve kızım Barçın ile şimdilik
Amerika`da yaşıyoruz, yarını kim bilir?
değerli ve karakterli insanların çoğu ya Ankara
kökenlidir ya da Ankara`dan yetişmiştir. Bu
söylediklerimi ufak bir araştırmayla hemen
görebilirsiniz. Mekan ve yerlerin değerini insanlar
yüceltir. Ankaralı Gezginler`de bu anlamda
zamanımızda Ankara’yı en iyi şekilde temsil
ettiğine inanıyorum. Bu grup, kısa zamanda
sanal bir grup olmanın ötesine geçmiş;
dostlukları, üreticiliği, paylaşımcılığı, sosyal
projeleri destek olmuş böylece ayrıcalıklı ve
seçkin bir grup olmuştur. Zaten Ankara’ya ve
Ankaralılara yakışanda budur.
Geçen yıl iddialı bir gezi gerçekleştirdin, Türk
Mührü gezisi hakkında biraz bilgi verir misin?
Ne kadar sürdü, nereleri gezdiniz? Amacınıza
ne ölçüde ulaştınız?
Ali Adnan Ankaralı gezginlerle nasıl tanıştı?
Ankaralı olmaktan ne anlıyor? Grubumuzun
işlevi hakkında ne düşünüyor?
Ankaralı Gezginler Grubu`nu internetten
öğrendim ve üye oldum. Doğrusu o güne değin
hiç bir network grubuna üye olmamıştım. Ben,
Ankara’nın coğrafi olarak kozmik bir özelliğe
sahip olduğuna inanıyorum. Bu bölgede doğan
ve yetişen insanlarda buna bağlı olarak özellikli
insanlar oluyor elbette. Türkiye’nin yetiştirdiği
Türk Mührü; rüyaların, hayallerin ve ulu önder
Atatürk’ün bir önsezisinin birleşimiyle doğdu.
Sevgili Melih Eriş’in rüyası, benim hayallerim ve
Atatürk’ün bir önsezisi: "Bugün bütün ülkeler
dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:8, Nisan 2010)
dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını
bugünden kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi,
tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir,
ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler
avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye
ulaşabilir. işte o zaman Türkiye ne yapacağını
bilmelidir... Bizim bazı dostlarımızın idaresinde dili
bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara
sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o
günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak
lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi
köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür. Đnanç
bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli
ve olayların böldüğü tarihimizin içinde
bütünleşmeliyiz. Onların (dış Türklerin) bize
yakınlaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara
yaklaşmamız gerekli..."
Türk Mührü, uzun süre düşüncelerde belirlenmesine
rağmen 2007’nin yazında ortak alınan kararla
yaşam buldu. Beş ay içinde tüm planlamalar
yapılarak tamamlandı ve 2008 Mart ayında yolculuk
başladı. Planlamada yolculuğumuz 2008’in sonunda
tamamlanacaktı. Çin, olimpiyatları bahane ederek
var olan vizemizi iptal edince tüm planlarda değişti.
Afganistan, Pakistan üzerinden Hindistan’a geçme
planları da bazı sorunlar ve güvenlik nedeniyle
gerçekleşmeyince geri dönüş kaçınılmaz oldu.
Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan, Đran,
Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan
ve Kazakistan gezdiğimiz ve gözlemlediğimiz
ülkeler oldu.
Türk Mührü; elbette tam anlamıyla amacına
ulaşamadı. Ancak yinede büyük bir iş başardığımızı
düşünüyorum. Zaten bunun meyvelerini
Fotogezgin’in Türk Mührü özel sayfalarında
herkesle paylaştık.
Türk Mührü’nün en başarılı sonucu ise;
hayallerimizin, düşlerimizin ve ulu önder Atatürk’ün
önsezisinin doğrulanması oldu.
göreceğiz ve yazacağız, paylaşacağız. Đlk etapta
Fotogezgin’i yazılı kaynak olarak ta sunmaktır.
Çalışmalarımız ve araştırmalarımız devam
etmektedir.
Türkiye’den gezi yazılarını içeren ilk kitabımızı 2010
yılı içinde yayınlayacağız. Tüm çalışmalarımız
planlanan süreçte devam etmekte ve bunlar
Fotogezgin’in kendi imkanları dahilinde
gerçekleştirilmektedir.
Biraz da Amerika'da yaşadığın yeri anlatır
mısın? Delaware nasıl bir yer, biz gezginler için
ilginç olabilir mi?
Delaware, 1787’de kurulan Amerika Birleşik
Devletleri’nin ilk eyaleti. Bu nedenle iki önemli
özelliği ile diğer eyaletlerden ayrılır. Birincisi, “First
State” unvanını taşımasıdır. Đkincisi, Amerika’daki
tek vergisiz eyalettir. Düz bir coğrafyaya sahip olan
Delaware’de tepe olarak niteleyebileceğimiz bir
yükseklik bile bulunmamaktadır. Atlantik kıyısındaki
bu küçük eyalet, sık ormanlık alanları, çay, ırmak ve
nehirleri ile de ünlüdür. Bu topraklar kısa zaman
öncesine kadar Nanticoke Kızılderililerin yurdu imiş.
Malesef şimdilerde azınlıklardalar ve bazı
bölgelerde yaşamlarını sürdürmektedirler. Her yılın
Eylül ayının ilk hafta sonu Nanticoke Đndian
Powwow denilen bir festival kutlanmaktadır. Bu
etkinlik gezginler için harika bir seçenek.
Gelelim Fotogezgin’e, kurulduğundan beri farklı
ve özenli bir internet sitesi olarak dikkat çeken
fotogezgin.com fikri nasıl ortaya çıktı? Bugün
için geldiği nokta tatmin edici mi? Yeni projeler
var mı?
Öncelikle doğru tespit ve övgüleriniz için teşekkür
ederim. Fotoğrafçı, gezgin, diline de mürekkep
bulanınca; bildiklerini yazmak, paylaşmak isteği
doğuyor. Benim ve Sevgili Timuçin Han’ın yaptığı
budur. Elbette bunları yaparken ilkelere ve kurallara
bağlı olarak, disiplinli bir çalışma ortaya koyuyoruz.
Đkimizin değişik alanlarda ve ortak noktalarda
birleşen özelliklerimizden Fotogezgin doğdu.
Fotogezgin; fotoğrafçı, gezgin, gördüğünü yazan,
dünyayı kucaklayan, insan ama insan olan herkese
kapısını açmıştır. Doğruya, dürüste, bilgiye, bilgiden
pay almak isteyene ve bunu paylaşmak isteyenlerle
bugünlere gelmiştir. Fotogezgin, daha bir çok
projeye imza atacaktır. Elbette bu Fotogezgin
anlayışı ve inançları doğrultusunda olacaktır. Bu
anlamda Fotogezgin, bugün geldiği noktadan
memnundur. Ancak bu asla yeterli değildir. Daha
iyisini, daha güzelini hep arayacağız. Gideceğiz,
Delaware’nin Atlantik kıyısındaki şehirleri Lewes ve
Rehoboth Beach ise alış veriş ve outlet cenneti.
Verginin olmayışı çevre eyaletler ve diğer turistlerin
akınına uğratıyor bu bölgeyi. Dünyanın en meşhur
markalarının ürünlerini çok ucuza buralarda
bulursunuz. Rehoboth Beach, Atlantik Okyanusu
kıyısındaki en uzun ikinci kumsala sahip. Bunun
yanı sıra Amerika’nın en geniş üçüncü gay merkezi.
Lewes ise eski tarihi yapıları ve Lewes Kanalı’ndaki
su ürünleri lokantaları ile ön plana çıkıyor. Lewes
Milli Parkı’nda ise; doğayla içiçe olabilir, kamp
kurabilir, yüz metre yürüyerek okyanusun
dalgalarına kendinizi bırakabilirsiniz. Şans
oyunlarını sevenler de 60 km uzaklıkta bulunan
Doğunun Las Wegas’ı Atlantic City’de
kumarhaneleri gezebilir
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
Objektif __________
_________________
_________
Ayşe Belgin Samurkaşoğlu [email protected]
Cem ve Sevgi, Tunus Çöllerinde, (2008)
Hadramut Vadisi, Yemen (2009)
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
Çocuk, Himba Köyü, Namibya (2008)
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
Dünyadan__________
Dünyadan_______________
_____________ Nihani Bayındır
[email protected]
Kenya, Afrika Đmajımı Değiştirdi…
Şubat ayı içinde grubumuzdan Timur Özkan ve
Metin Denizmen’in de aralarında olduğu dört kişi
Kenya, Tanzanya ve Zanzibar’ı gezdik ve safariye
katıldık. Timur Bey gezimizin Tanzanya ayağını,
Metin Bey de Zanzibar’ı grubumuza yazdılar.
Kenya’yı yazmakta bana kaldı.
Kenya’da gezilip görülecek çok yer var ama en
önemlileri ulusal parklar. Çok sayıdaki ulusal
parklardan en bilinenleri Masai Mara, Turkana,
Nakuru ve Kenya Dağı’nın içinde oldukları parklar.
Biz Masai Mara’nın devamı olan ve Tanzanya’da
bulunan çok daha büyük Serengeti’yi
gördüğümüzden Masai Mara’ya gitmedik. Bence
Kenya’da görülmesi gereken ama bizim güvenlik
nedeniyle gitmeyi göze alamadığımız yerlerden biri
hatta en önemlisi Turkana Gölü ve civarı.
Ben Kenya’da gezdiğimiz yerlerin dışında sadece
Turkana Gölü’nden bir iki şey söylemek istiyorum,
her ne kadar Turkana Gölüne gidemediysek de
buradan çıkan fosilleri Nairobi’deki Ulusal Müze’de
gördük. Turkana Gölü ve civarı bilimsel bulgulara
göre insanın iki ayak üstünde yürüdüğü ilk yer
olarak düşünülüyor.
Nairobi’de ilk gittiğimiz yer Ulusal Müze oldu, burada
Hominid fosillerinin yanı sıra yüzlerce doldurulmuş
kuş, yabani hayvan, etnografik objeleri görebilir,
günümüzün sanat etkinliklerinin sergilendiği resim
ve heykel salonlarını gezebilirsiniz.
Bizim Nairobi gezimiz çoğunlukla Kenyatta Bulvarı
ve civarında geçti. Zaten Nairobi’de gezilecek
yerlerin büyük bölümü bu civarda ve yürüme
mesafesindeler. Nairobi’yi yukarıdan görmek için
Kenyatta Uluslararası Kongre Merkezi’nin üstüne
çıkılabiliyor. Buradan Nairobi’nin ne kadar çok yeşil
alana sahip olduğunu görmek ve kıskanmamak
olanaksız. Hele yan yana olan Uhuru Park ile
Central Park’ı görünce de kıskançlığımız bir kat
daha artıyor. Şehrin en önemli yerinde büyükçe iki
park ve hem de aralarından sadece bir cadde
geçiyor.
Nairobi’de Nakuru Gölü ve Kenya Dağı’nda doğa
yürüyüşünü de kapsayan dört günlük bir gezi
anlaşması yaparak Toyota bir taksiyle yola
koyulduk. Dört kişi olsak üstü açılan minibüsle safari
yapacaktık ama iki kişi olunca taksiyle safariye
çıktık. Allah’tan gideceğimiz yerde fil yok. Gerçi
Gergedan ve Bufalo var ve onlar da istese bizim
Toyota’yı ezip geçerler ama firma bu işi yıllarcadır
yapıyor, herhangi bir riski göze alamazlar, bu
nedenle içimiz rahat.
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
Nakuru Gölü’nün tamamını içine alan
Ulusal Park içinde bir tam gün
gezdik, gölün etrafını dolaştık.
Burada flamingolar, gergedan, aslan,
sırtlan, zebra ve antiloplardan
tutunda çok sayıda yabani hayvan
gördük ve beyaz bir gergedan ile bir
sırtlan ailesini 3-4 metreden izledik.
Bir dakikalığına da olsa bizim şoför
riskleri göze alarak yoldan çıkıp bizi,
ağaç altında uyuyan bir aslan
ailesinin yanına götürdü. Bufalo
sürüsünün ortasından geçerken
üstümüze gelen bir bufalodan son
anda gazlayarak kaçmanın dışında
gayet güzel bir safari yaptık.
Nakuru’dan Ekvator çizgisinin geçtiği
Nanyuki’ye gittik. Ekvator çizgisinde
su ve güç deneyleri yaptık.
Bilmeyenler için su deneyini
anlatayım. Bir kap içine doldurulan
suyun kabın altındaki delikten
boşalırken Kuzey Yarımküre’de saat
yönünde ve Güney Yarımküre’de ise
tersi yönünde döndüğünü
gözlemledik. Tam çizgi üstünde ise
dönme yok su düz akıyor. Biz kuzey
yarım kürede yaşayanlar, evlerimizde
lavabolarda biriken suların saat
yönünde döndüğünü biliriz.
Nanyuki’den Afrika’nın en yüksek
ikinci dağı olan Kenya Dağı’nda doğa
yürüyşü için milli park alanına gittik.
Sabahın erken saatinde açık olan
havada Nanyuki’den dağı gördük
ama milli parka girdiğimizde dağı
göremedik, milli park alanı o kadar
çok büyük ki biz dağdan 30 km
uzaktaydık. Zaten dağın zirvesi
bulutlardan görünmüyordu. Biz bu
doğa yürüyüşünde bir iki sincap,
maymun ve bir antilop görmenin yanı
sıra başka bir şey göremedik. Zaten
görmekte istemezdik rehberle birlikte
üç kişiydik ve herhangi bir tehlike
anında kaçıp saklanacağımız yer
yoktu. Sadece fil, bufalo ve leopar
izleri gördük. Gece yağan yağmur
sonrası gittiğimizden yumuşak olan
zeminde bu izler çok belirgindi.
Kenya ve Tanzanya gezisinden
sonra bendeki Afrika imajında bir
değişiklik oldu. Afrika deyince sarı
otlarla kaplı savanların olduğu kurak
bir resim vardı belleğimde. Bu gezide
anladım ki bu imajdan en azından
Kenya ve Tanzanya’yı çıkarmam
gerekiyor, zira her iki ülke de tropikal
kuşakta, yağmur alan yemyeşil
yerler.
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
Dünyadan __________________ Burcu Büyükkağnıcı
[email protected]
HERŞEYE HAKĐM BĐR EL TARAFINDAN YAPILAN BĐR YAPBOZ:
KATAR
Katar’a ilk defa 2007 yılının Haziran ayında bir
haftalığına gitmiştim. Anlatılanlara ve wikipedia’ya
göre Katar’ın en gelişmiş ve gelişmekte olan şehri
başkenti Doha’da kaldım. Doha ben gittiğimde
dediğim gibi gelişmekte yapılmakta inşaat halinde
olan bir şehirdi. Gerçekten de şehir sanki yapay bir
şekilde özenle tasarlanarak şehirdeki herşeye
hâkim bir el tarafından yapboz gibi
yapılıyordu. Her yerde birbiriyle uyum
içerisinde olan gökdelenler yükseliyordu.
Đlginç S şeklinde inşa edilmekte olan
sanki her an yıkılacakmış gibi
duran değişik mimariye sahip
binalar yapım halindeydi.
Ayrıca incisiyle meşhur
Katar’da ismi Đnci adası
olan bir adanın inşa
edilmekte olduğunu da
söylersem
ülkenin
gerçekten de yoktan var
edildiği geliştirildiği daha net
anlaşılabilir. Tabii bunun haricinde
doğal olarak şehre hâkim olan
görüntü yüksek vinçlerdi.
tabi yine de sokakta bikiniyle dolaşıp bence
şansınızı fazla zorlamayın. Doğrusu denize aslında
benim gittiğim Haziran ayında deniz suyunun aşırı
sıcak olması yüzünden girilemiyordu. O yüzden ben
şansımı havuzdan yana kullandım. O kadar sıcakta
tabii ki mantıklı olanı havuzda serinlemek. Doha’ya
giderseniz
mutlaka
Inter
Continental’in
havuzunda serinleyin.
Katar bir körfez ülkesi ve Doha’da deniz
kıyısında bir şehir. Genelde bana sorulan e
deniz var da kadınlar girebiliyor mu denize, orası
kapalı bir ülke değil mi? Tabii ben hukukçu değilim
ama gözlemlediğim kadarıyla Đslam Hukuku ailelerin
kendi içlerinde birbirlerine uyguladığı bir töre gibi.
Yani denize giriliyor. Kapalı gezmek zorunda
değilsiniz. Katarlı kadınların açık olanı da var, kapalı
olanı da. Bu durum kısa sürede hissettiğim
kadarıyla ailelerin dünyaya bakış açısıyla ilgili. Ha
Hava çok sıcak olduğu için insanlar güneş
battıktan sonra saat akşam 5 gibi dışarıya
çıkıyorlar. Zaten dükkânlar da uzun bir öğle arası
veriyor sıcak yüzünden. Bu durumda saat 11’den
havanın serinlemeye başladığı saatlere kadar açık
dükkân bulmak zor olabilir. Hiçbir zaman açık
bulunamayacak çünkü aslında yok olan dükkân
türlerinden biri de kitapçılar. Ben Doha’da sadece
bir tane kitap satan yer bulabildim. O da genelde
Doha’da bulunan Avrupa’dan ya da Amerika’dan
Bir yerden bir yere gitmenin en tercih
edilir
yolu
otomobil
kullanmak.
Katarlılar zengin, doğal gaz ve
petrol ucuz olduğu için zaten
çoğunluk
otomobili
tercih
ediyordu.
Toplu
taşımı
sağlayan otobüsler de var
tabii, fakat onları daha
çok yurt dışından gelen ve
gelir seviyesi halkın geri
kalanına göre düşük kesim
kullanıyor ve durumları içler acısı.
Đnsanlar üstüste istiflenerek tıklım
tıklım
vaziyette
seyahat
etmek
zorundalar.
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
gelen yabancılara yönelik kitaplardı ve kitapçıdan
çok büyük bir kırtasiyeciydi. Buradan anladığım
Katar halkının pek de okumaya meraklı olmadığı.
Katar’da nerelerde gezilebilir? Gittiğim zaman
müzelerden sadece bir tanesi açıktı. O da rüzgar
kulesiyle ünlü Etnoğrafya Müzesi’ydi. Müze 1935
yılında kurulmuş genç bir müze. Oradaki kültür ve
geleneksel mimari hakkında bilgi veriyor. Diğer bir
yerse Hayvanat Bahçesi. Oraya gidene kadar
sokakta ne kedi ne de köpek görmemiş olduğumu
fark etmemiştim. Kedi gördüğüm tek yer hayvanat
bahçesiydi, köpekse Doha’da bulunduğum sürece
hiç görmedim. Hayvanat bahçesi bayağı büyük bir
arazi üzerine kurulu, içerisinde daha çok kadınların
ve çocukları piknik yaptıkları yeşil alanlar da var.
Katar’a özgü hayvanlar görmek mümkün. Örneğin
deve haricinde bir antilop türü olan Oryx, Katar ve
çevre ülkelerde yaşayan oraya has ve hayvanat
bahçesinde görebileceğiniz hayvan türlerinden biri.
Hem gezmek hem de
alışveriş yapmak için
gitmişken
görülmesi
gereken yerlerden biri de
Suklar (souq). Bunlar
aslında bizdeki pazarlara
benzeyen
her
türlü
ürünün
ticaretinin
yapıldığı yerler. Gittiğim
suklar her zaman açık
olan
türdendi;
fakat
sadece
yılın
belli
dönemlerine özel de
kurulan
Pazaryerleri
varmış. Bu pazaryerlerini
diğer Arap ülkelerinde de
görmek mümkün. Taştan
yapılmış
birbirine
tünellerle bağlı yapıların
içine
sıkıştırılmış
dükkânlardan oluşuyor.
Özellikle
takı,
tekstil
ürünleri, baharatlar, eski
antika
görünümlü
yazmalar, sandıklar gibi
yöreye has ve meşhur
malzemeleri almak isterseniz burayı ziyaret etmekte
fayda var. Buralar aynı zamanda fotoğrafçılıkla
uğraşanlar için de zengin görüntüler sunuyor. Benim
gibi Casablanca’yı izleyip bu pazaryerleri de nedir
böyle diyip ben de o filmdeki yerlerden birini
gördüm, o da beni gördü, gezdim ve geldim demek
isterseniz de gidin tabii.
Doha’da modern alışveriş merkezine gitmek
isterseniz Carrefour ve şehir merkezindeki City
Center
isimli
iki
alışveriş
merkezinden
bahsedebilirim. City Center ben gittiğimde yeni
açılmıştı. Bu alış veriş merkezleri Türkiye’de de olan
çoğu alış veriş merkeziyle aynı özelliklere, aşağı
yukarı aynı markalara ait. Tabii daha çok dansöz
kıyafeti, allı pullu giysiler, erkekler için beyaz
entariler vs satan dükkânlara Ankara’daki alış veriş
merkezlerinden daha sık rastlamak mümkün. Ben
erkek modası için Katar ve diğer Arap ülkelerinin
biraz kısıtlı mekânlar olduğunu düşünüyordum.
Bunun nedeni kıyafetlerin beyaz entariden oluşması
ve herkesin aynı şeyi giymesiydi. Fakat çok
yanılmışım;
o
beyaz
entarilerin
markaları
Channel’den Christian Dior’a kadar gidiyormuş.
Oradayken bana ilginç gelen diğer bir olay da bir
dükkândan
çıkarken
gördüğüm
kadının
başörtüsünün boyundan alna kadar gelen kısmında
Christian Dior yazmasıydı. Đlginç değil de ironik
demek daha doğru olur sanırım. Channel yazsa bu
etkiyi yaratmazdı bende. Carrefour’un tavanını
gökyüzü şeklinde boyamışlardı. Đnsanlar alış verişe
o kadar meraklı ki gökyüzünü bari alış veriş
merkezinin tavanından mı görsün demiş acaba
orayı boyayan insan? Ortadoğu’da yer alan en
büyük Amerikan Hava Üssü’yle El Cezire
Televizyonu’nun genel merkezinin aynı yerde
bulunduğunu da söylemeden geçmeyim. Tabii
Amerikalı askerlerin ve diğer esirlerin başlarını El
Cezire
stüdyolarında
demonte
etmiyorlardır
herhalde ama öğrenince bu ne perhiz bu ne lahana
turşusu demeden geçmemiştim.
Perhizden
ve
lahanadan nerede ne
yenir
konusuna
geçeyim.
Tüm
sokaklarda yan yana
dönerciler var ama
oralarda
yenmez;
otellerde hem yenir
hem içilir.
Otel
hariciyse, Diplomatic
Restaurant’ta yemek
yenir ve içilir. Katar
deniz ülkesi olduğu
için deniz ürünleri çok
bol ve de lezzetli. Aynı
zamanda bizim güney
mutfağına
yakın
humus, içli köfte gibi
yiyecekleri de bulmak
mümkün.
Salata
istediğinizde sebzeleri
bütün halinde getirip
koyuyorlar.
Yani,
salata
tabağı,
iki
bütün domates, iki
salatalık, marul yaprakları vs ve de yanında
limondan oluşuyor. Burası aynı zamanda insanların
nargile içip televizyon seyretmeye de geldikleri bir
yer. Fakat diplomatik restoran gerçekten de
diplomatik. Ben önümde duran kumaş peçeteyi
dizlerime sermek yerine yana koymuştum; fakat şef
garson geldi gösterişli bir hareketle peçeteyi
silkeleyerek açtı müsaademle de bacaklarıma serdi.
Ben de görgüsüzlüğümden utandığımla kaldım.
Burası haricinde Sheraton hem yemek hem de
ortam açısından mükemmel gerçekten. Deniz
kenarında, palmiyelerle çevrili bir yer. Restoran açık
havada bizim UFO koyduğumuz gibi onlar da
vantilatör koyuyorlar masaların başına. Orada
mutlaka ızgara karides yiyin. Ramada, Marriot gibi
otellerin içerisinde değişik mutfaklara özgü
restoranlar da mevcut.
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
Biraz da kadınlardan bahsedeyim ve yazımı o
şekilde bitireyim. Evet devlet baskısından çok aile
baskısı var kadınların üzerinde. Yani isteyen kadın
çalışabilir, özgür dolaşabilir eğer aile yönünden
şanslıysa. Fakat üstte bahsettiğim kırtasiyecide
Kadınlar Đçin Đş Dünyası diye bir dergi görmüştüm ve
üzerinde her şey sadece satın almak değildir,
elmastan da değerli şeyler vardır hayatta yazıyordu.
Bundan sonra gittiğim mağazalarda kadınlar için iş
kıyafeti, döpiyes, takım elbise vs. türünden giysilere
çok da rastlamadığımı fark ettim. Sonuçta kadınların
ekonomiye katkısı yok, konuldukları yer erkeklerden
sonra geliyor. Her ne kadar Katar diğer Arap
ülkelerine göre daha modern bir yer de olsa
dünyada üretime hazır hammadde harici katkı
sağlayan bir yer değil. Çünkü eğitim kurumları,
yüksek okulları yeterli değil, laik ve çağdaş değil.
Kadınları özgürlüklerini, eşit insan olma sıfatlarını
pırlantalarla, mücevherlerle takas etmiş;
aile
töresiyle yönetilen sadece belirli zümrelerin üstün
olduğu bir ülke. O yüzden bu gezi yeni yerler
görmek, keyifli vakit geçirmek açısından güzel olsa
da, dünyanın bu kısmının bilime, üretime katkısı
olmadan satın alma gücüne sahip olması ve dünya
ekonomisine etkisinin bulunması ve yeryüzünün
diğer kısmından bihaber yaşaması durumunu
yerinde görmek açısından sinir bozucuydu kısmen
de olsa.
Gez/Dinle __________
_____________
__________
_____________
_________ Belkıs Ceyla Çetinsoy
[email protected]
TABLA TRADITION
Rhythms from India
Ustad ALLA RAKHA - Ustad ZAKIR HUSSAIN
Hindistan’dan bir albüm var karşınızda bu sefer.
Geleneksel vurmalı bir Hint
çalgısı olan tabla, iki adet
davuldan
oluşuyor.
Biri
ahşaptan, diğeri metalik iki farklı
büyüklükteki
davulların
elle
çalındığını düşünün. Küçük ve
ahşaptan olanın adı dayan olup
sağ elle çalınıyor. Büyük ve
madeni olanın adı bayan olup sol
elle çalınıyor. Parmaklar ve avuç
içiyle
vuruluyor,
baget
kullanılmıyor. Albümde baba –
oğul iki tabla ustasının icraatı
var. Alla Rakha on sene önce
vefat etmiş ve “Ritmin Einstein”ı
adıyla anılırmış. 60’lı yıllardan
90’lı yıllara kadar meşhur sitar
ustası Ravi Shankar ile birlikte sahneye çıkmak
suretiyle Hint müziğini batılıya sevdirmişler. Şimdi
oğlu Zakir Hussain üstat konumunda çalıyor tablayı.
Uluslararası
caz
organizasyonlarının
gözde
sanatçısı olarak tanınıyor.
Albümdeki
kimi
parçalarda
ayrıca sarangi ve tanpura adlı
iki
farklı
yaylı
saz
ile,
harmonium adındaki klavyeli
enstrüman da müziğe katılıyor.
Genelde
vurmalı
çalgıların
hakimiyetinde süren değişik bir
müziğe zaman zaman sanatçılar
kendi sesleriyle vokal olarak
eşlik ediyorlar. Otantik bir ritüele
tanıklık ediyormuş hissi veren bu
icraat, böyle sürüp gidiyor.
Bazen toprak bir küp içine
üfleniyormuş gibi çıkıyor sesler
ve
hafiften
ürperiyorsunuz.
Bazen de çatıya düşen telaşlı yağmur tanelerini
anımsatıyor. Kesinlikle ilginç, dinlendirici olduğunu
ve tekdüze olmadığını söyleyebilirim.
Örnek müziği dinlemek için:
http://www.in.com/music/tabla-traditional-alla-rakhazakir-hussain/songs-72409.html
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
Gezgince____________________
Timur Özkan [email protected]
DÜNYANIN 7 HARĐKASINDAN 2’SĐ TÜRKĐYE’DE
Günümüzden 2000 yıl önce tarihçi Antipater
tarafından Yunan gezginlerin anlattıklarından
faydalanılarak belirlenen ve bugün bile
Dünyanın 7 Harikası kabul edilen eserler büyük
uygarlıkların merkezi Anadolu’da ve yakın
çevresinde bulunuyormuş. Türkiye, Mısır ve
Yunanistan’da bulunan ikişer ve Irak’taki bir
dünya harikasından sadece Mısır’daki Keops
Piramidi bugüne kadar ayakta kalabilmiş.
Dünya gezginlerinin en çok ilgi gösterdiği
yerlerden Mısır’ın başkenti Kahire’ye bitişik
Giza kentindeki Keops Piramidi MÖ 2790’a
tarihleniyor ve neredeyse 5000 yıldır görenleri
hayran bırakıyor. Yapıldığı tarihteki yüksekliği
146 metre (bugün 137 m) olan piramit Mısır
firavunu Keops’a mezar olarak yapılmış.
Mısır’ın ikinci harikası olan Đskenderiye Feneri
ise Nil Deltası’ndaki Pharos Adası’nda
bulunuyormuş, 120-140 metre yüksekliğinde
olduğu sanılan fenerin yapım tarihi MÖ 280.
Yunanistan’daki Rodos Heykeli de MÖ
280’de yapılmış. Rodos limanının girişinde
bulunan ve bacakları arasından gemilerin
geçtiği 32 metre yüksekliğindeki tanrı Helious
heykeli 56 yıl ayakta kalabilmiş. MÖ 456’da
yapılan ve Yunanistan’ın Olympia dağındaki
Zeus Tapınağı’nda bulunan Zeus Heykeli
sadece 12 metre yüksekliğinde imiş ama som
altından bir taht üzerindeki fildişi heykel
Yunanistan’ın Dünyanın 7 Harikası arasında
sayılan ikinci eseri olmayı başarmış.
Irak’ın, antik dönemdeki adıyla
Mezopotamya’nın Babil kentinde MÖ 526’da
yaptırılan ve Babil’in Asma Bahçeleri olarak
dünya harikaları arasına giren teraslar, Kral
Nabokhodonosor’un dağlık bir bölgeden gelen
eşine memleketini hatırlatması için inşa edilmiş.
Aralarında 20’şer metre fark olan beş bahçe
katı hemen kenarındaki Fırat’ın suları ise
sulanıyormuş.
Türkiye’deki dünya harikalarına gelince, her
ikisi de Batı Anadolu’da bulunan Efes’teki
Artemis Tapınağı ve Bodrum’daki Mausolos’un
Mezarı yüzyıllar önce tarihe karışmış.
Yeri tam olarak
belirlenemeyen Kral
Mausolos’un Mezarı,
zaman zaman
kullandığımız
“mozole” sözcüğünün
de kökeni kabul
ediliyor. MÖ 352’da Kayra Kralı Mausolos için
karısı II.Artemisya tarafından yaptırılan 45
metre yüksekliğindeki anıt mezar depremler
sonucu yıkılmış ve taşları Bodrum Kalesi’nin
inşaatında kullanılmış. Bodrumlu turizmciler
finansör bulabilirlerse, Bodrum’u dünya
markası yapacak bir proje kapsamında Kral
Mausolos’un Mezarı’nı yeniden yaptırmaya
hazırlanıyorlar.
Antik Efes
kentindeki
(bugünkü Selçuk’un
yakınında) Artemis
Tapınağı iki defa
yapılmış olmasına
rağmen bugüne
kadar gelememiş bir dünya harikası. MÖ
550’de inşa edilen ahşap tapınak dönemin en
görkemli yapısıdır ancak MÖ 356’da Büyük
Đskender’in doğduğu gece yakılmaktan
kurtulamamıştır. Daha sonra ilkinden çok daha
görkemli olarak yeniden yapılan tapınak 500 yıl
kadar ayakta kalır ve istilacı Gotlar tarafından
tamamen yıkılır. Kalıntıları Roma ve Bizans
imparatorları tarafından götürülerek, aralarında
Roma ve Đstanbul’un (Ayasofya) da bulunduğu
çeşitli kentlerdeki tapınakların inşaatında
kullanılmış. Bazı parçaları Londra British
Museum ve Đstanbul Arkeoloji Müzesi’nde
sergilenmekte olan tapınağın ortasında
bulunan Tanrıça Artemis heykeli ise Selçuk
Müzesi’nde görülebilir. Öte yandan Bodrumlu
meslektaşları gibi, Artemis Tapınağını yeniden
yaptırmak için bir proje hazırlayan Selçuklu
turizmcilerin girişimi sonuçlanabilirse Artemis
tapınağı üçüncü defa inşa edilmiş olacak.
Ülkemizin sahip olduğu çok sayıda tarihi ve
doğal güzelliğin yanısıra, yaşadığımız
coğrafyanın dünyanın 7 harikasına ev sahipliği
yapmış dört ülkeden biri olduğunu bilmek
güzel...
Not: Bir süre önce Đsviçre merkezli bir vakıf
olan New7Wonders, modern dünyanın yedi
harikasını belirlemek amacıyla geniş katılımlı
bir çalışma gerçekleştirdi. Ürdün’deki Petra
Antik Kenti, Çin Seddi, Brezilya’daki Đsa
Heykeli (Rio), Peru’daki Machu Picchu Antik
Kenti, Meksika’daki Chichen Đtza Piramidi,
Đtalya’daki Kolezyum (Roma) ve Hindistan’daki
Tac Mahal (Agra) 2001 yılında dünyanın yeni
yedi harikası olarak ilan edildi. Ancak kabul
etmek gerekir ki, Đnternet ve taşınabilir
telefonlar üzerinden yapılan ve milyonlarca
kişinin katıldığı bir oylama sonucu ilan edilen
yeni harikalar antik dünyanınkiler kadar ilgi
görmedi.
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
Gez/Oku__________________________________________
TÜRKĐYE’DE GÖRÜLMESĐ GEREKEN 101 YER
Saffet Emre Tonguç, Fatih Türkmenoğlu
336 Sayfa, (12x22) Boyut Yayın Grubu
Türkiyenin her tarafını gezen iki ünlü isim, profesyonel rehber, tarihçi ve gezi
yazarı Saffet Emre Tonguç ile TV yapımcısı, gazeteci ve gezi yazarı Fatih
Türkmenoğulu’nun ortak eseri kitap; Edirne’den Mardin, Midyat, Hasankeyf’e,
Ağrı Dağı’ndan Kapadokya’ya kadar Türkiye’nin dört bir tarafından seçilmiş
101 yere ait Nasıl gidilir? Nerede kalınır? Nerede, ne yenir? Ne yapılır? vb
soruların yanıtlarını içeriyor. 1000’den fazla renkli fotoğrafla ve yer yer tarihi,
coğrafi bilgilerle desteklenen öneriler arasında; antik kentlerden, doğal
güzelliklere ve kültürel zenginliklere ait birbirinden ilginç yerler bulunuyor.
AVRUPA’DA GÖRÜLECEK 101 YER, Saffet Emre Tonguç
Bütün Avrupa’yı Kapsayan Türkiye’deki Đlk Gezi Rehberi
576 Sayfa, (12x22) Boyut Yayın Grubu
En iyi profesyonel rehber ve gezi yazarı ödüllü Saffet Emre Tonguç’un, Fatih
Türkmenoğlu ile birlikte hazırladığı Türkiye’de Görülmesi Gereken 101 Yer’den
sonraki ikinci kitabında; Avrupa’nın 40 ülkesinden seçilmiş 101 yer, görülmesi
gereken özellikleriyle olduğu kadar ulaşım, konaklama, yeme-içme-eğlence vb
seçenekleriyle tanıtılıyor. Viyana Sarayları, Norveç Fiyortları, Laponya’nın Buz
Otelleri, Yunan Adaları bu kitapta yer alan çekici önerilerden bazıları... Kitabın
sonunda yer alan Cruise ekinde ise her sabah ayrı bir coğrafyada uyanmanın
püf noktalarıyla dünyanın bazı popüler cruise rotaları ve gemileri hakkında
bilgiler veriliyor.
Gez/Yaz__________________________________________
Gez/Yaz__________________________________________
HOCAM ĐNECEK VAR 1-2, M. Bülent Varlık
Gezi Notları
136-148 Sayfa, (10x21) ODTÜ Mezunlar Derneği Yayınları
Bir kısmı ODTÜ Mezunları Bülteni’nde yayımlanan, bir kısmını
ise ilk kez okuduğumuz gezi yazılarından oluşan Hocam Đnecek
Var 1 ve 2, farklı formatıyla dikkat çeken iki gezi kitabı. Geliri
ODTÜ Mezunları Derneği’nin Burs Fonu’na bırakılan ve renkli
resimlerle desteklenen kitapların ilkinde dört farklı yöreden 22,
ikincisinde beş yöreden 31 turistik merkez tanıtılıyor. Bir gezi
rehberi hazırlamaktan çok çoğunlukla az bilinen yörelere ait
olmak üzere farklı tatların ve renkleri ön plana çıkarmayı
amaçlayan yazar, okuyucuyu; Van’ın Hoşab Kalesi’nden
Konya/Karapınar’daki Meke Krater Gölü’ne, Niğde yakınlarındaki
Gümüşler Manastırı’ndan Đstiklal madalyalı ilçemiz Đnebolu’ya
keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. www.odtumd.org.tr
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
Ankara’dan
Ankara’dan ______________
______________Turhan Demirbaş
[email protected]
ANTĐK DÖNEMDEN
GÜNÜMÜZE KAPLICALAR
Antik dönemlerde özellikle doğal sıcak su kaynaklarına önem verilmiştir. Bu tür
kaynaklar hem maliyetsiz ve zahmetsiz temizlik hem de birçok hastalığın tedavisi
gibi çok cazip olanaklar sunması nedeni ile gereken değeri görmüşlerdir.
Kentler, bu tür kaynakların çevresine kurularak
hastalıkların tedavisi amacı ile özel kaplıcalar inşa
edilmiştir. Bunların inşasına özel önem verilmiş ve
gerekli görülen hiçbir konfordan kaçınılmamıştır.
Roma ve Bizans dönemlerinde Hippocrates başta
olmak üzere tıp bilimi ile uğraşan pek çok hekim,
doğal sıcak su kaynaklarının tedavi amacı ile
kullanılmasında önemli adımlar atmışlardır.
Başlangıçta sadece temizlenme aracı olarak
kullanılan doğal sıcak su kaynakları, tedavi edici ve
iyileştirici özelliklerinin de keşfedilmesiyle, antik
dönemlerden günümüze kadar kaplıcalar olarak da
kullanılmıştır. Doğal sıcak su kaynakları birçok farklı
terim ile ifade edilmektedir. Bu terimler genellikle
Grek ve Roma kökenlidir ve günümüze kadar da
gelmişlerdir. Thermae, kelimesi Türkçeye “Termal”
olarak geçmiş Grek kökenli bir kelimedir ve doğal
sıcak su kaynakları ve kaplıcalar için kullanılmıştır
Yine kaplıcalar için kullanılan bir diğer kelime ise
Spa’dır. Bu kelimenin kökeni kesin olmamakla
birlikte, Latince “Sanitas Per Aquas” (sudan gelen
sağlık) kelimelerinin baş harflerinden alındığı
düşünülmektedir.
Bu harflere, bazı Roma
hamamlarının mermer duvarları üzerine rastgele
kazınmış şekilde de rastlanmıştır.
Doğal sıcak su kaynakları; Daha sonraları yorgun
ordular için dinlenme ve moral kaynağı olmuş,
yaralanan askerler buralarda tedavi edilmiş aynı
zamanda da birçok hastalığın iyileştirilmesi amacıyla
bu kaynaklardan faydalanma yoluna gidilmiştir.
Tedavi amacı ile kullanılırken, ya kompresler, ya
içme ya da banyo kürleri şeklinde uygulanmıştır.
Soyunma odaları, soğukluk, ılıklık, sıcaklık,
tuvaletler ana kaplıca yapısının öğeleridir. Bu
özellikleri ile binlerce yıl boyunca farklı kültürlerden
nesilden nesile aktarılarak “Türk Hamamı” olarak
bilinen günümüz hamam yapılarının öncüleri
olmuşlardır.
TERMAL TURĐZM:
Đnsanların turizme yönelmesinde etken olan
faktörlerden biri de kuşkusuz sağlıktır. Doğal
kaynaklar temelinde gelişme gösteren ve sağlık
turizmi kapsamında ele alınan termal turizm ise;
doğal olarak belirli sıcaklıkta yeryüzüne çıkan ve
yararlı mineralleri içeren şifalı su, çamur ve buharın
bulunduğu yörelerde, o coğrafi çevreye özgü iklim
şartlarında gerçekleşen bir turizm türüdür. T.C.
Kültür ve Turizm Bakanlığı (2009) tarafından ise
termal turizm; “termomineral su banyosu, içme,
çamur banyosu gibi çeşitli türdeki yöntemlerin
yanında iklim kürü, fizik tedavi, iyileştirme, egzersiz,
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
psikoterapi,
diyet
gibi
destek
tedavilerinin
birleştirilmesi ile yapılan kür (tedavi) uygulamaları
yanı sıra termal suların eğlence ve rekreasyon
amaçlı kullanımı ile meydana gelen turizm türü”
olarak tanımlanmaktadır.
Termal turizmin kıyı turizmi, kış turizmi, spor turizmi,
din turizmi gibi sadece belirli süreleri değil, bütün bir
yılı kapsaması ve Türkiye’nin kaynaklar açısından
fazlasıyla yeterli olması son yıllarda Türkiye’de
termal turizm yatırımlarının hız kazanmasını
sağlamıştır. Sağlıklı yaşamı devam ettirmek amacı
ile insanların ve toplumun sağlığını korumaya
yönelik olan termal turizm; Pek çok hastalığı tedavi
etmek, stres ve bedensel yorgunlukları ortadan
kaldırmak ve fiziksel tedavi-bakım özellikleriyle
sağlık turizminin en önemli parçalarından biridir.
Endüstrileşmenin yoğun olarak yaşandığı ülkelerde
insanlar, sağlıklarını korumak, sağlıklı olmak için
nitelikli zaman geçirmek ve farklı aktivitelerde
bulunmak amacı ile termal turizm faaliyetlerine
katılmaktadırlar. Termal turizm faaliyetleri, kitlesel ve
ekonomik turizm faaliyetlerine göre daha fazla
geceleme, dolayısıyla da daha fazla harcama
gerektiren bir turizm faaliyetidir. Bu bağlamda
kaplıca veya termal merkezlere gelen turistlerin belli
bir gelir düzeyinin üzerinde olan kişilerden oluştuğu
ifade edilebilir. Gelir durumu yüksek olan bu
turistlerin deniz-kum-güneş üçlüsünden oluşan ve
kitlesel olarak önemli oranda bir yere sahip olan
turizm faaliyetinden çok farklı beklentileri de
bulunmamaktadır. Bu kapsamda gelişmiş ülkelerde
bu ihtiyaca cevap veren termal merkezler önemli
oranda turist ağırlamakta ve gelir elde etmektedirler.
Bugün Dünya’nın birçok ülkesinde termal turizmin
insan sağlığı açısından önemli bir yere sahip olduğu
bilincine varılmış ve bu kapsamda termal turizm
kavramı büyük önem kazanmıştır. T.C. Kültür ve
Turizm Bakanlığı (2009) verilerine göre; termal
turizm amacıyla Almanya ve Macaristan’a yılda 10
milyon kişi, Rusya’ya 8 milyon kişi, Fransa’ya
yaklaşık olarak 1 milyon kişi ve Đsviçre’ye ise 800 bin
kişi gitmektedir. 126 milyon nüfusa sahip olan
Japonya’nın Beppu şehrine sadece 13 milyon kişi
termal turizm amaçlı olarak gitmektedir. Avrupa’da
çok sayıda tedavi edici kaplıca merkezi bulunmakta
ve bunlar arasında Almanya, Fransa, Đsviçre, Đtalya,
Yunanistan, Rusya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti
gibi ülkeler en önemli merkezlerdir. Ulu önder
Atatürk Sofya’da askeri ataşe iken romatizma
rahatsızlığı nedeniyle doktorlar tavsiyesiyle, o
zaman Avusturya Topraklarında olan Karlovary’e
gönderilmiş ve tedavi olmuştur. Yine 2. Dünya
Savaşında Alman Subayları, Karlovary’e gitmiş ve
dinlenmişlerdir.
Türkiye’de diğer turizm türleri ile uyumlu olabilecek
ve termal turizm kapasitesine sahip bölgeler
aşağıdaki gibi Bakanlıkça belirlenmiştir.
1) Güney
Marmara
Termal
Bölgesi
(Çanakkale, Balıkesir, Yalova)
2) Frigya Termal Bölgesi (Afyon, Kütahya,
Uşak, Eskişehir, Ankara )
3) Güney Ege Termal Bölgesi ( Đzmir, Manisa,
Aydın, Denizli )
4)
Orta Anadolu Termal Bölgesi ( Yozgat,
Kırşehir, Nevşehir, Niğde )
Termal turizmin diğer turizm türlerine göre
sağladığı olanaklardan bazıları:
1) 12 ay boyunca turizm imkânı sunmak
2) Tesislerde
yüksek
doluluk
oranına
ulaşılması
3) Yüksek oranda istihdam oluşması
4) Diğer alternatif turizm türleri ile kolayca
entegrasyonunun sağlanarak bölgesel
dengeli turizm gelişimi sağlanması
5) Termal tesislerde insan sağlığını iyileştirici
aktivitelerin yanı sıra dinlenme imkânlarının
bulunması
6) Kür
merkezi
entegrasyonuna
sahip
tesislerin maliyetini hızlı bir şekilde geri
ödeyen karlı ve rekabet gücüne sahip
yatırımlar olması
ANKARA’DA TERMAL TURĐZM
Ayaş Karakaya Kaplıcası: Ankara’ya 58 km
mesafede Ayaş ilçesi içindedir. 31 derece
sıcaklıktadır. Sağlık Bakanlığından ruhsatı yoktur.
Doktor ve kür merkezi bulunmayıp, geleneksel
şekilde yaralanılmaktadır.
Ayaş Đçmece ve Kaplıcaları: Ankara’ya 83 km ve
Ayaş’a 23 km mesafededir. 52 derece sıcaklıkta
mineralli termal sudur. Kür merkezi vardır. Sağlık
Bakanlığından ruhsatlıdır. Kaplıca oteli Jeotermal
enerji ile ısınır.
Beypazarı Dutlu- Tahtalı Kaplıcası: Ankara’ya 90
km. Beypazarı’na 20 km. mesafededir. Sülfatlı,
klorürlü, sodyumlu, kalsiyumlu ve radyoaktif bir
termal sudur. Sıcaklık 51 derecedir. Ruhsatlı ve
tedavi merkezi vardır.
Çubuk - Melikşah Yüzme Havuzu: Esenboğa’ya 4
km.dir. 39 derece termal sudur. Tedavi merkezi
yoktur. Sadece yüzme havuzu ve tesisi vardır.
Çağa Termal Kaynağı: (Çoban Hamamı) AyaşBeypazarı yolu üzerinde, Ayaş’a 20 km
mesafededir. 52 derece sıcak mineralli kaynak
sudur. Kaynak alanında bulunan traverten dom,
termal suyun yüzeye çıktığı noktada bulunmaktadır.
Kaynakların yayıldığı alanda travertenler mevcut
olup, tarihi roma hamamı ve bu hamama sıcak
mineralli su taşıyan doğal suyolları ile antik bir
değere sahiptir. Bu termal bölgede tesis yoktur.
Ilıca köy Ilıcası: Ayaş- Güdül karayolu üzerinde
bulunan Ilıcaköy içersindeki çamaşırhane denilen
yerden çıkmaktadır. Normal klorürlü, sülfatlı ve
karbonatlı 20,5 derece sıcaklıkta termal bir sudur.
Haymana
Kaplıcaları:
Ankara’ya
74
km
uzaklıktadır. Sıcaklık 44,5 derecedir. Kür ve tedavi
merkezleri gelişmiştir. Özel kişilerin ve Belediyenin
işlettiği oteller vardır.
Kızılcahamam Kaplıcaları: Ankara’ya uzaklığı 76
km’dir. 78 derece sıcaklıkta sudur. Tüm hastalıklara
şifa olduğu söylenir. Birçok otel ve sağlık tesisi
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
vardır. Ayrıca Kızılcahamam Belediyesi tarafından
işletilen belli kapasitede jeotermal şehir ısıtması
yapılmaktadır. Devre mülk sistemi yaygındır.
Kızılcahamam Sey Hamamı: Kızılcahamam’a 23
km uzaklıktadır. 43 derece sıcaklıktadır. Tarihi çok
eskilere
dayanır.
Haçlı
seferleri
sırasında
kullanılmış. Eski adı Kilise olan köye ismini veren
eski Bizans kilisesi, Candaroğlu Đskender bey
tarafından yıkılmış, yerine cami inşa ettirilmiş. Bu
cami birkaç defa restore edilmiş ve hala ziyarete
açıktır.
Malıköy Antik Kaynak: Romalılardan günümüze
kadar gelen antik kaynak, oluşturduğu travertenlerle
doğallığını günümüze kadar korumuştur. Ankara’ya
45 km mesafededir. Sıcaklık 36 derecedir. Şifalı
suyun bulunduğu yerde tesis yoktur.
Polatlı - Şabanözü Hamamı ve Müslüm
Çamaşırhanesi: Polatlı’nın Şabanözü ve Müslüm
köylerinde Frig Dönemi’nden kalan antik termal su
kaynakları köylüler tarafından çamaşırhane olarak
kullanılmakta. 30- 35 derece arasında sıcaklık
bulunmaktadır. Köylüler bu termal su kaynaklarına
“Göz Pınarı” adını vermişlerdir. Frig döneminden
beri Romalılar, Anadolu Selçuklular, Osmanlılar
tarafından kullanılmış ve günümüze kadar gelmiştir.
Hamam Boğazı Mağaraları (Sarıoba Köyü):
Bölgede biri yatay, biri dikey olmak üzere iki mağara
bulunmaktadır. Bunlardan yatay olanın ağzında geç
Roma dönemine ait olduğu öne sürülen bir duvar
kalıntısı mevcuttur. Ayrıca mağara içinde su sarnıcı
benzeri yapı vardır. Mağara uzunluğu 55 metredir.
Kirmir çayı civarındaki bu bölgede sıcak su
bulunmaktadır. Suyun sıcaklığı 30- 35 derece
civarındadır.
Kaynak: Turizm ve Kültür Müdürlüğü/ ANKARA
TMMOB Jeotermal Sempozyum Bildiri Kitabı ( 2009)
ANKARA’NIN KAPLICALARI
Esra ERDOĞAN - Serhan YEDĐG
15 Mart 2010
Kızılcahamam
Yollar çamurdan kurtuldu, belediyenin apartları bu kış hizmete girdi
Kızılcahamam bikarbonat, klorür, sodyum ve arsenikli sularıyla ünlü. Topraktan 44 - 86,5 derece arasındaki
sıcaklıklarda çıkan termal suları dolaşım bozukluklarından, sinir, karaciğer, safra kesesi hastalıklarının terapisine
kadar pek çok alanda kullanılıyor. Sular sadece şifa dağıtmıyor. Đlçede konutları, kamu kuruluşlarını da ısıtıyor. Üç
termal kaynaktan elde edilen suların işletmecisi ilçe belediyesi. Oteller, konutlar ve kamuya ait yapılar termal suyu
belediyeden alıyor. Bu nedenle, geçmişte, soğuk kış aylarında sorun yaşanıyordu. Örneğin kamuya ait dinlenme
tesislerinin suyu ücretsiz ve ölçüsüz kullanması nedeniyle otellere verilen suyun miktarı azalıyor, çok soğuk kış
günlerinde termal havuzlardaki su sıcaklığı düşüyordu. Bu yıl, sorun çözüldü. Kamu kuruluşları valiliğin uyarısı
üzerine su kullanımını kontrol altına aldı. Ayrıca ilçenin tatilcileri yıldıran çukurlu, çamurlu yolları onarıldı. Otellerin
doluluk oranları geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 20 civarında arttı. Ancak tüm bu gelişmeler termal tesisleri
sevindirmeye yetmedi. Maden Yasası uyarınca termal kaynak gelirlerinden pay isteyen Đl Özel Đdaresi, otellere
sayaç takıp kullanıma göre pay istemek yerine, genel karlarından yüzde 1 pay talep etti. Bu nedenle ilçenin dört
büyük oteliyle mahkemelik oldu.
Abı Hayat Yenilendi
Kızılcahamam’da bakanlıktan termal ya da kaplıca işletme belgesine sahip altı tesis bulunuyor. Tesisler geçen
yılın fiyatlarıyla hizmet veriyor. En büyüğü, iki bin yataklı Asya Termal Tatil Köyü. Kadın ve erkeklere ayrı termal
havuzları, Türk ve Fin hamamı bulunan kuruluş bu yıl Aquapark’ını yeniledi. Yedişer metrekarelik kişiye özel
termal havuzlarını kullanıma açtı. Apart ve otel odaları bulunan Asya, ayrıca 70 ila 1200 kişilik 19 salona sahip.
Bu nedenle kış aylarında çoğunlukla kongre turizmine yönelik çalışıyor. Otelde çift kişi yarım pansiyon konaklama
250 TL, dört kişilik apartlar yarım pansiyon 350 TL. (0312 736 40 00) Turizm Bakanlığı’ndan termal turizm işletme
ruhsatı sahibi, 55 odalı, üç yıldızlı Şifa Hayat Suyu Oteli kadın ve erkeklerin birlikte kullanabildiği 35 metrekarelik,
sadece kadınlara yönelik 19 metrekarelik iki kapalı havuzla hizmet veriyor. Termal merkezinde buharlı sauna, bitki
banyosu, farklı masaj uygulamaları yapılıyor. Çift kişi yarım pansiyon 160 TL. (0312 736 56 30) Firmanın diğer üç
yıldızlı oteli, 93 odalı Abı Hayat Termal, kadın ve erkekler için 20’şer metrekarelik iki ayrı havuza sahip. Otelin bu
yıl jakuzisi, havuzu, odaları yenilendi. Çift kişi yarım pansiyon 160 TL. (0312 736 56 20). Belediyenin düşük
gelirlilere yönelik 19 apartı da bu yıl hizmete girdi. Büyük Kaplıca’nın yakınındaki çift kişilik apartlarda konaklama
ücreti 50 TL, altı kişilik apartların günlüğü ise 100 TL. (0312 736 16 48)
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
Akasya, 5 Bin Metrekarelik Sosyal Merkez Açıyor
Kızılcahamam merkezine üç kilometre uzaklıktaki Pataya
Termal Resort, Soğuksu Milli Parkı’nın içindeki tek tesis.
Doğa içinde yürüyüş imkanı sunan tatil köyü 156 odalı, ayrıca
6 bungalovu var. Đki termal havuzu, hamam, saunası, kabinli
odaları bulunuyor. Çift kişi yarım pansiyon hafta içi günlerde
220 TL, hafta sonunda 300 TL. (0312 736 02 00)
Soğuksu’da belediyenin işlettiği Kızılcahamam Termal Oteli
21 odalı. Odalarındaki küvetlerde de termal su kullanılabiliyor.
16 metrekarelik termal havuzu, sauna ve yıkanma bölümü
sabah erkeklere, saat 14.00’ten sonra kadınlara açık. Üç
yıldır oda fiyatları artırılmayan otelde çift kişi, oda, kahvaltı 70
TL. (0312 736 30 01). 124 odalı Akasya Termal Tatil Köyü
büyüklüğü 62 ila 72 metrekare arasında değişiyor, tümü jakuzili. Ayrıca beşer termal havuz, sauna ve Türk
hamamı bulunuyor. Tatil köyü gelecek ay, beş bin metrekarelik yeni yapısını hizmete açıyor. Bu yapıda restoran,
spor salonu ve termal havuzlar bulunacak. Tesis kışın sakin geçen aylarında bile hafta sonlarında dolu. Çift kişi
yarım pansiyon 100 TL, hafta sonunda 150 TL. (0312 736 66 65)
Haymana
Yeni termal kuyular açıldı
Ankara’ya karayoluyla 45 kilometre uzaklıktaki Haymana’nın termal suları hem içme hem de banyo kürleri için
kullanılabiliyor. Đlçe belediyesinin iddiasına göre, suların kalitesi Fransa’daki Vichy kaplıcalarıyla yarışacak
düzeyde. Bikarbonat açısından zengin sular solunum sistemi, cilt, kadın hastalıklarının terapisinde kullanılıyor.
Belediye bu yıl artezyen kuyuları açtırdı, yeni kaynaklar buldu. Bu kaynakları yakında inşaatına başlanacak yeni
termal oteller kullanacak. Şu anda Haymana’da bakanlıktan termal ya da kaplıca işletme belgeli beş tesis
bulunuyor. Bunlardan dört yıldızlı Haymana Resort, mayıs ayına kadar tadilatta. Geçen yıla oranla doluluk
oranları yüzde 15 civarında artan otellerin çoğu, yaz aylarına kadar indirimli fiyatlarla çalışacak.
Đki yıldızlı, 30 odalı Saraçoğlu Termal’in tüm odalarında jakuzili, üç metrekarelik küvetler bulunuyor. Ayrıca ortak
kullanıma açık altı kükürtlü havuzu var. Otelde çift kişi, tam pansiyon konaklama 120 TL. (0312 658 19 19)
Haymana Termal Otel’in 94 odasındaki küvetlerde termal sudan yararlanmak mümkün. 60’ar metrekarelik iki
büyük havuzunun yanı sıra, özel kullanım için jakuzili sekiz havuzu var. Hafta sonlarında tamamen dolu oluyor. Đki
kişi yarım pansiyon 120 TL. (0312 658 29 00) Kalp ve damar hastalıkları uzmanı Fatih Yorulmaz’ın Çaldağ
yamaçlarına kurduğu 37 odalı Doktorun Sağlık Oteli, bu yıl ekibine Tayland’dan gelen iki masaj uzmanı kattı.
Ortak kullanılan 126 metrekarelik termal havuzunun yanı sıra, kadınlar için bir havuz daha hizmete girdi. Özel
sağlık kürlerinin düzenlendiği otelde iki kişi tam pansiyon 138 TL, hafta sonunda 178 TL. (0312 658 29 00)
Beypazarı, Ayaş
Ayaş’ta devre oda satışı başlıyor
Ankara’ya 85, Beypazarı’na 20 kilometre uzaklıktaki Beyter Dutlu Termal kaplıcası yeşil alanla çevrili. 300 odasından 36’sı
küvetli ve termal sudan yararlanabiliyor. 12’şer metrekarelik
dört termal havuzundaki suyun sıcaklığı 50 derece. Bunlardan
ikisi kadınlara, ikisi erkeklere ait. Doktor ve sağlık personelinin
görev yaptığı kür merkezinin bu yıl odaları ve havuzları
yenilendi. Fiyatlara zam yapılmadı. Đki kişi yarım pansiyon 100
TL.
Beypazarı gibi Ayaş Kaplıcaları’nın suyu da banyonun yanı
sıra içme kürleri için kullanılabiliyor. Ayaş’a 23 kilometre
uzaklıktaki 380 odalı tesiste toplam dört havuz, Türk hamamı
ve sauna bulunuyor. Otel bu yıl devre oda satışına başladı.
Mart ve nisanda indirim kampanyası yapan otelde iki kişi tam
pansiyon 98 TL. (0312 718 31 01)
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
Ankara Kütüphanesi ____
_____________
____________Timur Özkan [email protected]
KÜÇÜK ASYA’NIN BĐN YÜZÜ: ANKARA
Suavi Aydın, Kudret Emiroğlu, Ömer Türkoğlu, Ergi D.Özsoy
720 Sayfa (21x26) Dost, 2005
Kısır tartışmalara sıkıştırılmış, cumhuriyetin seçkinleri tarafından cumhuriyetin yoktan
var ettiği bir model şehre indirgenmiş, hegemonik bir seçkin zümre tarafındansa devleti
ve resmiyeti temsil eden “ gri bir şehir” olarak tanımlanmak suretiyle tarihsizleştirilmiş bu
önemli merkezin 1990’lı yıllara kadar uzanan öyküsü, ekolojik, jeolojik, toplumsal ve
tarihsel bilginin kılavuzluğu ve derinliği içinde yeniden kuruluyor. Đçinde bulunduğu
coğrafi yapının sunduğu istisnai olanakları tarih boyunca kültürel çeşitlilik ve özgül bir
toplumsal örgütlenme içinde özellikli bir kent kimliğine eviren Ankara, siyasi kirlenmeden
toprak üzerindeki rant kavgalarına, kırsal hemşehri nepotizminin sözde şehirli bir kast
boyunduruğuyla harmanlanarak kurgulandığı Đstanbul çıkışlı bir kent partizanlığından
bürokratik oligarşinin felç edici etkilerine dek onlarca badirenin orta yerinde, tarihsel
varlık koşullarının hala açık olan imkanlarıyla dile geliyor. (Arka kapaktan)
ANKARA CĐNAYETĐ, Đhsan Tombuş
230 Sayfa, (14x20) Bilgi Yayınevi
57 yıl önce meydana gelmiş, Cumhuriyet tarihinin en karışık, en gizemli, en ilginç cinayet
davası. Öyle ki o tarihlerde Đstanbul’a gelen, ünlü polisiye roman yazarı Agahta Christie,
Ankara Cinayeti ile ilgilenmiş, araştırma yaparak bilgi toplamış, bu bilgileri
değerlendireceğini söyleyerek “Đşte gerçek ve canlı tam bir polisiye romanı” demişti.
Cinayetin iki sanığından biri, zamanın Genelkurmay başkanı Kazım Orbay’ın oğlu
Haşmet Orbay’dı. Bir doktoru öldürmek suçundan idamı isteniyordu. Tam o sırada
akılları karıştıran bir intiharla yaşamı son bulan Ankara’nın ünlü eski valisi Nevzat
Tandoğan’ın da adının karıştığı cinayetin sanıklarıyla kolej sıralarından sıkı dost olan
yazar Đhsan Tombuş, nedeni bir türlü çözülemeyen bu cinayetin belgesel romanının
yazdı... (Arka sayfadan)
ANKARA... ANKARA Bir Başkentin Doğuşu, Bilal N. ŞĐmşir
426 Sayfa, (14x20) Bilgi Yayınevi
Yazarının da ifadesiyle 1920’lerde keçisi, kedisi ve armudundan başka bir şeyi olmayan,
tozlu, sıtmalı bir Anadolu kasabasının başkent olması kolay gerçekleşmemiştir.
Halledilmesi gereken sayısız problemlerden biri de; Ankara’nın başkent olmasını
kabullenmek istemeyen ve bu nedenle büyükelçiliklerini Ankara’ya taşımayan çeşitli
ülkelerin ikna edilmesidir. Đngiltere’nin başını çektiği bu ülkeleri ikna etmek üzere önce
büyükelçiliklerini Ankara’ya taşıyacak ülkelere bedava arsa tahsisi kararı alınır ve sonra
da, daha önce arsalarını satın almış olan ülkelerin paraları iade edilir. Ancak sorun
bitmemiştir ve örtülü direniş devam etmektedir. Bu aşamada da eşsiz dehası bir kez
daha kendisini gösteren Atatürk’ün ince bir diploması manevrası karşısında Đngiltere ikna
olmak zorunda kalır...
AKASYALI SOKAKLAR, Işık Kansu
147 Sayfa, (14x20) Ulus Dağı Yayınları
Cumhuriyet’in Ankara Kulisi köşesinin yazarı Işık Kansu, bir kısmı Ankara’da Kültür
ve Sanat dergisinde yayımlanan Ankara yazılarından derlediği Akasyalı Sokaklar’da
çocukluğunun ve gençliğinin Ankara’sından kesitler sunuyor. “Orada bir yerlerde
kalanlar” ve “Orada bir yerlerde yaşananlar” şeklinde iki bölüm halinde derlenen
yazılar arasında yer alan ve yazarın Akasya’ya ithaf ettiği Akasyalar Sokağı başlıklı
yazıda; dönemin ünlü isimlerinin yaşadığı sokaklarıyla, Sarman kedisiyle, Tonton
köpeğiyle, leylaklarıyla, dut ağaçlarıyla ama ille de akasyalarıyla bambaşka bir
Kızılay anlatılıyor.
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
Ankara/Ankara _______________________________________
Filiz Serhadlioğlu, Yağlı Boya
ANKARA ÇĐĞDEMĐ
Dost Kitabevi tarafından yayınlanan ve
Suavi Aydın, Kudret Emiroğlu, Ömer Türkoğlu ve Ergi D. Özsoy tarafından hazırlanan
Küçük Asya’nın Bin Yüzü: Ankara” kitabından:
Ankara çiğdemi (Crocus ancyrensis), Türkiye’de 30
kadar türü bulunan çiğdemlerden biridir ve
taksonomik olarak Süsengiller (Iridaceae) ailesine
aittir. Şubat-Nisan aylarında parlak sarı renkleri ile
çam ormanları, step ve kayalık alanlarda 10001600 m arasında boy gösterir. Ankara çiğdemi bir Đç
Anadolu bitkisidir ama yalnızca Türkiye’de yetişen
bir endemiktir. Çok güzel parlak sarı çiçekleri çiçek
tabanına doğru beneklenir; erkek organ başlıkları
sarı ve üç parçalı tepesi olan dişi organı kırmızımsı
portakal rengindedir. Ankara çiğdemi baharın
miskin ve baştan çıkarıcı geçiciliğinin nadidesi
olmakla kalmaz fiziksel iştahı da kabartır; Ankara
çiğdeminin soğanlarından pilav da yapılır.
Ankara çiğdeminin keşfi pek de kolay olmamıştır.
Hikmet Birand’a “daha eski Ankara kurulmadan,
hatta buralara ademoğulları bile ayak basmadan
biz
bu
yamaçlara,
Etliğe,
Keçiören’e,
Hüseyingazi’ye Tekdağı’na, Çaldağı’na, Çankaya
sırtlarına yerleştik” diyen Ankara çiğdeminin keşfi
19. yüzyıl sonlarına dayanır. Herbert isimli bir Đngiliz
doğa bilimci 19. yüzyılın son çeyreğinin başlarında
Kocatepe sırtlarında birkaç çiğdem soğanı toplar ve
Đngiltere’ye götürüp Spofforth’da yetiştirir. Bu doğa
bilgini sonradan Ankara’lı olarak tescillenecek olan
çiğdemi ona çok benzeyen ve Kırım’da yetişen
Crocus susianus zanneder. Yine o dönemde, bir
Đngiliz olan ve Crocus cinsine merak sardıran G.
Maw, bu cinse ait pek çok türü ve akrabalıklarını
dünyanın pek çok yerinden toplamaktadır. Maw’a
dönemin Ankara konsolos vekilinden ve Sivas
Amerikan misyonerlerinden de çiğdem gönderilir.
Yine Maw, 1876’da Maraş Ahırdağı ve Kayseri
Erciyes dağında çiğdemlerin bulunduğu bilgini alır.
Đstanbul’dan Lady Liston tarafından toplanıp Kew
Krallık Müzesi’ne gönderilen bitkiler arasında
Ankara’da toplanan çiğdeme benzer örneklerin
bulunduğunu işitir. Bütün bu bilgileri toparlayan
Maw, Ankara çiğdemi olarak bilinen ve ilk kez
Crocus ancyrensis olarak telaffuz edilen ve 80
kadar akraba türü içeren çiğdemi, 1886 tarihli
monografisinde sunar.
Ankara çiğdemi büyük doğa bilgini Hikmet Birand’ın
Anadolu Manzaraları (1963) adlı anıtsal kitabında
önemli
bir
yer
tutar.
Sabahın
dolaysız
alacakaranlığında Đncesu’ya doğru yola koyulan
Birand pek çok çiğdemi selamlayıp geçtikten sonra
Ankara çiğdemini bulur ve onunla bahar mistizmi
içinde, çiğdemin gözünden zaman ve hayat
üzerine, doğanın ince kıvrımlarında gezinerek
sohbete koyulur. Birand anın mikrokozmik
sezgisiyle, şöyle bitiri: “Şimdi tepede oturuyor ve
cigaramı tüttürüyordum. Bu yamaçta hem
gençleşmiştim, hem de bin yaşına basmıştım.
Kendi kendime diyordum ki: bu ıssızlık içinde
burada, insanın, benim şu otlardan, bulutlardan şu
yamacın taşlarından ne farkım var?...”
ANKARA ÇĐĞDEMĐ (Sayı:7, Ocak 2010)
Türkülerden ___
________
______
___________________________________
_________________________________
Sordum Sarı Çiğdeme
Sordum sarı çiğdeme
-Sen nerede kışlarsın
-Ne sorarsın hey derviş
Yer altında kışlarım
Sordum sarı çiğdeme
-Yer altında ne yersin
-Ne sorarsın hey derviş
Kudret lokması yerim
Sordum sarı çiğdeme
-Senin benzin ne sarı
-Ne sorarsın hey derviş
Hak korkusun çekerim
Sordum sarı çiğdeme
-Anan baban var mıdır
-Ne sorarsın hey derviş
Anam yer babam yağmur
Sordum sarı çiğdeme
Asacığı elinde
Hak kelamı dilinde
Çiğdemde dervişlik var
Pir Sultan'ım erlerle
Yüzü dolu nurlarla
Ak sakallı pirlerle
Çiğdemde dervişlik var
Pir Sultan Abdal (16.yy)
Fotoğraflar: Kandemir Canefe

Benzer belgeler