Arhavi-Hopa Hikayesi
Transkript
Arhavi-Hopa Hikayesi
Hayalettin Özkazanç’tan Resimli ve Faideli Hikayeler Kadir için Hikaye: Arhavi-Hopa Arkadaşım kadir ‘nerede kaldı arhaveli ismail’in hikayesi’ diye sorup duruyor. İsmail’in hikayesi için kadir gibi siz de biraz beklemek zorunda kalacaksınız, zira size önce arhavi’nin hikayesini anlatmam gerekiyor. Arhavi doğu karadeniz’in isyankar kasabası Hopa’nın ölçülü ve dengeli kardeşidir. Hopa, karadeniz kıyısı boyunca en doğu’da yer alan ilçemizdir. Gürcistan sınırında bulunan ve sınır kapısına adını veren Sarp köyü Hopa’ya bağlıdır. Hopa gibi Arhavi ilçesi de Artvin iline bağlıdır ve Arhavi Hopa’nın batı komşusudur. Gürcistan sınırından itibaren, batıya doğru ilçe merkezlerini sayarsak; Hopa, Arhavi, Fındıklı, Ardeşen ve Pazar diye sıralamamız gerekir. Bu ilçelerden Hopa ve Arhavi günümüzde artvin iline bağlıdır, Fındıklı ve diğerleri ise Rize iline bağlı ilçelerdir. Pazar’dan sonra da Çayeli gelir, ancak konuyu fazla dağıtmamak için Çayeli’nden öteye geçmeyeceğiz. Türkü ‘Çayeli’nden öteye gidelum yali yali’ der. Yali yali deyimi kıyıya yakın ve kıyıya paralel yapılan kıyı gemiciliğini akla getirir, ‘kıyı boyunca’ anlamındadır. Ancak, Çayeli’nden hangi yöne doğru gidildiği konusu türküde net olarak ifade bulmaz; ‘nasıl olsa anlayan anlayacaktır’ diye düşünmüştür türküyü yakan meçhul ozan. Bu türkü hedeflediği kitlenin çok ötesine yayıldığı için bilgi vermekte fayda vardır. Çayeli-Pazar arasında Çayeli’ne 4 km., Pazar’a ise 13 km. uzaklıkta ve karadeniz sahil yolu üzerinde bulunan ‘Kemer Tüneli’ iki ilçe arasında doğal bir sınır oluşturmaktadır. Üstündeki yamaçta Kemer Köyü’nün bulunduğu bu tünelin doğusunda yer alan Pazar’da ve onun doğusundaki kasabalarda yerleşik nüfüsunun çoğunluğu lazca konuşmaktadır. Tünelin batı tarafında, yani Çayeli ve onun batısında ise yerleşik nüfus arasında lazca konuşan yoktur. Kısacası, Çayeli-Pazar arasındaki Kemer Köyü lazca açısından bir batı sınırı oluşturmaktadır. Bu sınırın bilincinde olanlar, kültürel olarak da tünelin bir sınır olduğunu ifade etmektedirler. Ancak, yerli nufusun kendisi açısından bu tünel komşu kasabaları birbirine bağlayan sıradan bir tüneldir. Tünelin farklı taraflarında yaşayanlar bunu yalnızca kendi kasabalarının doğal bir sınırı olarak görmektedirler, lazca konuşulup konuşulmaması hiç bir unsur tarafından bir eksiklik veya fazlalık olarak algılanmamaktadır. Bu tünel, tarihsel olarak hiç bir dönemde idari bir sınır oluşturmamıştır; bu nedenle doğu karadeniz’in kültürel tarihi açısından bu dilsel sınır gizemini hala korumaktadır. Lazca kemer tünelinden doğuya doğru, Sarp sınır kapısına kadar yerli nüfüsun çoğunluğu tarafından konuşulmaktadır. Sarp bir yarısı Türkiye’de, diğer yarısı Gürcistan’da kalmış bir laz köyüdür. Sınırı geçtikten bir kaç km. sonra denize dik inen dağlar ile kıyı arasındaki dar alanda kalan kara yolu son bir kıvrım daha yapar ve düzlük bir alana varırız. Burası Batum’un Gönye kasabasıdır ve bir kaç km. daha batıda denize kavuşan Çoruh Nehri’nin ağzı ile Sarp Köyü arasında kalır. Gönye lazcanın doğu sınırını oluşturur. Buradan öte, yerleşik nüfus gürcüce konuşan müslüman bir ahaliden oluşmaktadır. Acarlıkları ile bilinen bu ahaliye acaralar adı verilir. Kemer ve Gönye arasındaki yaklaşık 80 km. uzunluğundaki sahil şeridinde, kendi halinde binlerce yıldır yaşayan ve konuştukları dile lazca kendilerine de laz diyen insanlar yaşamaktadır. Hem kıyıda yer alan kasaba merkezlerinde, hem de bu ilçelerin iç bölgelerinde, köylerinde yaşayan bu insanların kullandığı lazca bir kafkas dilidir. Kafkasya dünya’da dil çeşitliliğinin en yüksek olduğu yerlerin en başında gelmektedir. Laz dili, gürcistan’da konuşulan gürcü, megrel ve svan dilleri ile birlikte güney kafkas dil ailesinin üyeleri olarak değerlendirilmektedir. Güney kafkas dilleri hem frenk dillerinin, hem de semitik dillerin tarihsel gelişimini anlamak açısından önemlidir. Çünkü, her dili bir büyük ailenin bir ferdi olarak gören bir anlayış, son üç yüz yılda çok düşünmüş, taşınmış ve sonunda; lazca, gürcüce gibi dillerin hiç bir dil ailesi içinde değerlendirilemeyeciği ve kendine has olduğu konusunda karar kılmıştır. Bu kendine has dil ailesine ‘güney kafkas’ dil ailesi denmektedir. Çerkezce ve abhazca gibi diller de benzer şekilde hiç bir şeye benzetilememiş ve onlar da ‘kuzey-batı kafkas dil ailesi’ olarak adlandırılmıştır. Kafkasya’da bu iki dil ailesinin dışında, Kafkas’ya özgü, yani Kafkasya dışında konuşulmayan, iki dil ailesi daha vardır. Kafkasya’da hintavrupa dil ailesinden ve ural-altay dil ailesinden diller de konuşulmaktadır. Hepsi bir arada düşünüldüğünde, Kafkasya’da konuşulan diller altı farklı dil ailesine dağılmıştır. Bu çeşitliliğin insan dillerinin gelişimi açısından taşıdığı önem anlaşılmış olsa da; kafkas dillerinin sırları henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. Kafkasya frenkler açısından ilginç bir konuma sahiptir. Herkes gibi, frenklerin de götü kalkmaya başladığında; akıllarına gelen en temel soru ‘biz kimiz’ olmuştur. Frenkleri farklı kılan unsurlardan birisinin ırkları olduğunu olduğunu anlamışlar ve yaklaşık üç yüzyıl önce insan türünü; beyaz, siyah, sarı olarak üç temel alt-türe ayırmışlardır. Fenotipik bir sınıflandırma olan bu çerçevenin aslında hiç de dayanaksız olmadığını; bugün genetik bilgisinin ışığı altında daha net olarak görebiliyoruz. Konuyu dağıtmayalım: frenkler benim burada renkler ile verdiğim gruplamayı kafkas ırkı (frenkler = avrupalılar), negro ırkı (afrikalılar) ve mogol ırkı (asyalılar) olarak, öz itibarı ile coğrafi bir temelde yapmışlardır. Beyaz insanların kafkas ırkı olarak anılması, ki hala pek çok frenk dilinde bu adlandırma kullanılmaktadır; o zaman ki anlayış içinde frenklerin kökenlerinin Kafkasya’da olduğu yönündeki anlayıştan kaynaklanmaktadır. Bu ırksal gruplandırmaya paralel olarak; Avrupa’da konuşulan dillerin ortak yanları fark edilip, frenk dillerinin akrabaları olan hint ve iran dillerini de içine alan bir dil grubu tanımlanmış ve bu dil grubu için önce iskit dilleri, sonra germen-hint dilleri ve en sonunda da hint-avrupa dilleri adlandırması yapılmıştır. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Hint-Avrupa Dillerinin Kökeni: Frenk dillerinin kökeni konusunda iki temel hipotez vardır. Yukarıdaki harita hint-avrupa dillerinin kökeninin güney kafkasya’da olduğu hipotezini yansıtmaktadır. Diğer hipotez, ana-vatan’ın kafkasların güneyinde değil kuzeyinde: don ve volga ırmakları havzasında olduğunu savlamaktadır. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Hint-Avrupa dillerini veya tarih süreci içinde bu dillere dönüşecek olan kök dili konuşan insan topluluklarının Kafkasya coğrafyasında yaşadığı konusunda ellerinde yeterince veri bulunan frenkler, bütünlük ve mükemmeliyet arayışı içinde, bir ‘aryan’ kavramı gelişmeye başlamıştır. Aryan kavramı hem beyaz ırkı, hem de frenk (avrupa) dillerini konuşanları ifade eden kültürel bir kavram olarak gelişmiştir. Aryanların kendi köklerini aydınlatmak için yaptıkları tüm çalışmalar (tarih, dilbilim, mitoloji, arkeoloji, ırkbilim, vb.) hep aynı coğrafyaya işaret etmektedir: Kafkasya. Sonunda aryanlar atalarının yurdunu keşfetmiş gibi görünmektedir, yine de küçük bir pürüz kafalarını karıştırmaktadır. Frenklerin kafasını karıştıran bu pürüz; hem ırki, hem de dilsel olarak soylarının dayandığına inandıkları Kafkasya coğrafyasında yaşayan insanların frenklerin dilini konuşmamasıdır! Ve dahası, Kafkasya’da konuşulan diller, frenk dillerine, uzaktan bile olsa, akraba olarak görünmemektedir. Hindistan denen coğrafya’da kafkas ırkından çok negroid ırkına yakın özellikler taşıyan yüz milyonlarca insan frenk dillerine akraba olan türlü çeşitli hint dilleri konuşmakta iken; Kafkasya’da doğrudan iskandinavyalı olarak algılabilecek görünüşe sahip insanların konuştuğu dillerin frenk dilleri ile uzaktan veya yakından hiç bir akrabalığı bilinmemektedir, akrabalık aransa bile bulunamamaktadır. Bu ufak pürüz, yüzyıllardır boyunca çözülememiş çetin bir problem olarak kalmıştır. Bu pürüzün çözülmesi, yalnızca frenklerin değil, tüm insanlığın tarihsel gelişimini aydınlatmak açısından büyük bir öneme haizdir. Lazca, bir kafkas dili olarak, bu problemi çözme yönünde bize bazı ipuçları sunmaktadır. Bu iplerin birisinin ucundan tutalım ve Arhavi’nin hikayesinden başlayalım: Lazca’da ‘boynuz’ kavramını ifade etmek için kia, kra, nkra ve arka sözleri kullanılır. ‘Boynuzlu’ kavramını ifade etmek için ise; kraoni, nkraoni, arkaponi gibi sözler kullanılmaktadır. Lazlar Arhavi kasabası için ‘arkabi’ adlandırmasını kullanırlar. Arhavli deyimi için kullandıkları sözlerden birisi ise ‘arkaburi’ idir. Şimdi, arkaponi: boynuzlu arkaburi: arhavili anlamlarını taşıyor ise; ‘arhavi’nin boynuz ile nasıl bir ilişikisi olabilir’ sorusuna verilebilecek bir yanıt geliştirelim. Lazcada, akra deyimi kenar, kıyı anlamında kullanılmaktadır. Buradan, arkabi/arhavi deyiminde yer alan ‘arka/arha’ sesinin kenar, kıyı, deniz kıyısı anlamına geldiğini ve arhavi’nin bir yer ismi olarak deniz kıyısı, deniz kenarı anlamında olduğunu değerlendiriyoruz. Böylece, dolaylı olarak ‘arka’ sesi ile hem boynuz, hem de deniz kıyısının işaret edildiği ortaya çıkmaktadır. Deniz kıyısı ile boynuzun ilişkisini boynuz’u gemi çapası olarak kullanılan bir tür metal kanca yani ‘ankor’ olarak görünce daha iyi anlayabiliriz. Böylece; gemi çapası için kullanılan Ancora: Gemi Çapası (latince) Ankyra: Gemi Çapası (yunanca) deyimlerini lazcadaki boynuz (kia, kra, nkra, arka) kavramı ile de ilintilendirmiş oluyoruz. Arhavi’nin deniz kıyısında, çapa atılan, teknelerin demirlendiği bir yer olduğunu anlıyoruz. Bu anlam, lazcada gemi çapası için kullanılan deyimin ‘xope’ olması ile de pekişiyor, zira; lazlar hopa’ya xopa veya xope derler. Sonuç: Arhavi: çapa (arka) atılan yer, kıyı (akra). Türkçeleştirseydik; Çapalık ve Çapa diyebilirdik. Bu noktada, xope = gemi çapası çevirisinde küçük bir terslik olduğu da ortaya çıkmaktadır. Bizce, lazcada ‘xope’ ile kasıt olunan çapanın boynuz (kanca) şeklindeki demiri değil, çapayı gemiye bağlayan halat yani çapa halatıdır Nitekim bir kaynak lazcada xoma = kalın halat anlamını veriyor. Sonuç: Hopa: halat (xope) atılan yer. Türkçeleştirseydik; Halatlık veya Halat diyebilirdik. Xope lazcada halat anlamında kullanılırsa; ingilizcede halat için kullanılan ‘rope’ sözünün etimolojisine de bakmak gerekir. Etimoloji sözlükleri ingilizcedeki rope (halat) kavramı ile benzer sese sahip Reif: halka, çember (almanca) ve Raippa: halka, çember (fince) kavramlarını veriyorlar. İngilizcede çember/kasnak için ‘hoop’ deyimi kullanılabildiğinden dolayı, Xope: çapa halatı (lazca) Rope : halat (ingilizce) Hoop: halka (ingilizce) değerlendirmeleri bize bu analizlerin pek de yanlış yolda ilerlemediğini gösteriyor. Bir adım daha atalım. Son yıllarda avrupa kentlerinde günlük şehir turları için sıkça kullanılan bir kavram/marka var: hop on hop off. Hop oturdum, hop kalktım olarak çevirebileceğimiz bu sistemde turist otobüsü şehirde bir tur (hoop/loop) atarak dolaşıyor ve konuklara otobüsün geçtiği yerler konusunda bilgi veriliyor. Ancak, bu turun ne başı ne de sonu var: otobüs kapalı bir rota (hoop) içinde turlayıp duruyor. Müşteriler de istedikleri noktada bu otobüse binip (hop on), istedikleri noktada inebiliyorlar (hop off). Hop ingilizcede, aynı türkçede kullandığımız gibi, hoplamak, zıplamak, zıplayarak ilerlemek anlamına geliyor. Bizim aklımız bize bu hoplama olayının teknelerin limandan, limana giderek (hoplayarak) seyretmesi ile ilintili olabileceğini söylüyor. Hem ingilizcede rope (halat), hem de lazcada xope (çapa halatı) denizcilik kökenli kavramlar olduğu için; ingilizcedeki hop (hoplama) kavramının da öz olarak limandan, limana seyretme ve halat atma, demirleme kaynaklı olabileceğini görüyoruz. Lazcadaki xope (gemi halatı) ve ingilizcedeki hope (ümit, umut, beklenti) kavramlarının eşsesli olması da dikkatimizi çekiyor. Arayınca, ingiliz dilinde eskiden ‘be at the end of (one's) rope’ deyiminin kullanıldığını ögreniyoruz. Bu deyim türkçe’de kullandığımız ‘yolun sonuna geldim, ümitlerim tükendi’ anlamında kullanılıyormuş. İlginç olan şu ki, ingilizcede bu deyimin doğrudan çevirisi halatın (rope/hope) sonuna geldim veya halatım (rope/hope) tükendi anlamına geliyor. İngilizcedeki hope (ümit, umut, beklenti) kavramının, yine ingilizcede hop (hoplama/zıplama) ile ilintili olduğunu ileri sürenler olmuş. Bizim analizimiz de hop:hoop:rope ilintisine işaret ediyor. İngilizce’de hope teriminin kökeni net olarak bilinmediğinden dolayı, bizim analizimiz net bir etimoloji önerisi olarak ortaya çıkmış bulunuyor: hem hope (ümit, umut) hem de rope (halat) için. Ümit, halat birlikte anılınca; akla tabi ki ümit burnu da gelebilir. Afrika kıtasının güney ucunda bulunan bu noktaya 1488 yılında erişme onuruna eren ilk avrupalı portekizli bir kaşif olan ve kralı adına doğu’ya gitmenin alternatif yollarını arayan Bartolomeu Dias olmuş. Dias’ın şu anda ümit burnu olarak adlandırılan bölge için önce Cabo das Tormentas (Fırtınalar Burnu) adını kullandığı, ancak kralının ‘bu adlandırma, bizim leventleri ürkütemez mi ?’ uyarısı ile adlandırmanın Cabo da Boa Esperança (Ümit Burnu) olarak değiştirildiği hikaye ediliyor. Ancak, portekiz dilindeki bu deyimi anlamak için Cabo da Boa Esperança : iyi (boa) ümit (esperença) halatı (cabo) olarak deyimi açtığımızda ortada bir terslik olduğu anlaşılıyor. Bu tersliği ön plana almak için; güney afrika’ya ilk yerleşen flemenklerin dili olan afrikan dilinde (bir tür flemenkçe) ve afrikanın güneyine pek de gitmemiş olan ingilizlerinin dilinde ümit burnu kavramının nasıl söylendiğine bakmamız gerekiyor: Kaap die Goeie Hoop: iyi (goeie) ümit (hoop) burnu (kaap) Cape of Good Hope: iyi (good) ümit (hope) burnu (cape) [afrikan dili] [ingiliz dili] Arhavi-Hopa çözümlemesinden; xope (gemi halatı) kavramının teknelerin demirlediği yer anlamında kullanılabildiğini ortaya koyduğumuz için; portekizcedeki ümit burnu deyimi içinde kullanılan cabo (kablo, halat) sözünün, afrikan ve ingilizlerin düşündüğü gibi burun (ingilizce: cape, afrikan dilinde:kaap) anlamında değil, teknelerin halat atacağı, demirleyebileceği bir kıyı, bir liman anlamında olduğunu görüyoruz. Günümüzde ingilizcede ‘cape’ sözü, coğrafi anlamda, burun için kullanılıyor. Ancak, ‘cape’ ingilizcede kapşonlu, kukuletalı pelerin veya cübbe anlamına da geliyor. Bu ikinci anlamı eski ingilizcede ‘capa’ geç dönem latin dilinde ise ‘cappa’ sözleri karşılıyormuş. Şimdi, portekizli bir denizciden ‘Cabo da Boa Esperança’ kavramını bize ingilizce olarak ifade etmesini istersek, rope of good hope: iyi (good) ümit (hope) halatı (rope) yanıtını alabiliriz, ki bu yanlış sayılamayacak bir çeviridir. Kastedilen şey ‘iyi umutlar limanı’dır. Öte yandan, bir ingiliz bunun yanlış ifade edildiğini düşünecek ve kast edilenin hope of good rope: iyi (good) halat (rope) ümidi (hope) olduğunu sanacaktır. Bu çeviri ‘iyi kıyı/liman ümidi’ anlamında pek de yanlış bir anlam içermese de, ingiliz kendi kendine buradaki cabo (halat/liman) sesi olsa olsa bizim ‘capa’ yani kukuleta/kapşon olsa gerek diye düşünür. Denizcilikte kulkuleta/kapşon gibi giysiler olmasa da coğrafi anlamda çıkıntı (burun) için bu terimin kullanıldığı düşünebilir. Belki de zaten ‘capa’ deyimi o zamanlarda bile ingilizcede burun anlamında kullanılıyor olabilir. Her iki durumda da, portekizlilerin cabo (halat) ile ifade ettikleri ancak teknenin bağlanabileceği bir yeri işaret eden ses ingilizceye cape (burun) olarak çevrilmiş gibi durmaktadır. Böylece iyi umutlar kıyısı, iyi umutlar burunu olmuştur. Geminin demirleyeceği kıyı gibi, burun da bir kara parçasıdır; anlam da hafif bir kayma olsa da her şey yine yerli yerinde oturmaktadır. Flemeklerin güney afrikada şu anda ‘cape town’ denen yere ilk yerleşimi poetekizlilerin buraya gelişlerinden yaklaşık 150 yıl sonra 1652 yılında olmuştur. Flemekler portekizlilerin Cabo da Boa Esperança (iyi umutlar limanı) dedikleri, şu anda ‘table bay’ olarak adlandırılan körfeze yerleşmişler, bu yerleşim zamanla büyümüş ve günümüzde Cape Town olarak anılan şehire dönüşmüştür. Portekizlilerin ümit limanı dedikleri yer, kuşku yok ki, ümit burnu değildir. Ümit burnu (cape of good hope) ümit limanından (Cabo da Boa Esperança) yaklaşık 30 deniz mili güneydedir. Ümit limanının 1488 yılında Bartolomeu Dias tarafından bellenmesinden sonra, ümit burnundan doğuya dümen kırıp doğunun kapısını açan da 1522 yılında yine portekizli bir kaşif olmuştur: Ferdinand Magellan. Magellan’ın ümit burnundan doğuya geçen ilk denizci olduğu söylense de Hereodot fenikelilerin aynı işi binlerce yıl önce yapmış olduklarının söylendiğini aktarmaktadır. Hikayeyi bu noktada heredot’un fenikeli olarak bildiği laz denizcilere ve onların fenikeli kimliği ile yaptıkları inanılmaz yolculuklara bağlamak isterdim, ancak bu gecelik ben yoruldum, kadir’in de uykusu gelmiştir herhalde. Fenikeli lazların hikayesini de başka bir gece anlatırım.. ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Arhavi-Hopa: Denize dik inen yamaçların arkası antik çağlarda denizcilerin teknelerini bağladıkları bir yerdir. Laz denizciler buraya xope (halatlık) veya arkabi (çapalık) derlerdi. Şükürler olsun, binlerce yıl sonra, biz de hala öyle diyoruz Ruhları şad olsun -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------