Pdf Formatı

Transkript

Pdf Formatı
İGY-İNTES Yetenek
Yönetim Atölyesi
Toplantısı...
İNTES Genç Yöneticiler Grubu 24 Eylül 2014 tarihinde bir araya geldi. Toplantıya Başkan Burak Çelik, Başkan
Yardımcıları Emrah Yaykıran, Emre Güray ile üyelerden Çiğdem Kurt, Seda Öztürk, Mert Yıldızhan, Murat Güleç ve
Nazlı Hürmeydan katıldı. Toplantıda İGY yönetimince grup üyeleri ile birlikte gerçekleştirilmesi düşünülen planlar
hakkında bilgi verildi. Toplantıya konuşmacı olarak davet edilen Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi
Bölge Yöneticisi Mehmet Peker yöneticilere yönelik kültür ve yetkinlik gelişim programlarına ilişkin bilgi verdi.
Ey
yükselen nesil!
Gelecek
sizindir...
Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Gazetesi • Yıl 2014 Sayı: 38 / Yıl: 10 • ISSN: 1304 - 7183
“Bu proje, tasarımı dahil her şeyi ile Türk mühendis ve işçisinin ürünü
olması açısından da bir ilk."
Yeni sayımızda Türk inşaat tarihinde yeni bir sayfa açan Nissibi
Köprüsü’nü sizler için inceledik. Tasarımı ve inşaatı tamamen yerli
olan bu projenin teknik özellikleri hakkında bizlere bilgi veren
Gülsan İnşaat A.Ş. Proje Müdürü Arif Erdiş, projenin önemini şu
sözlerle anlatıyor: "Gülsan olarak farklı ve özel alanlarda çalışmanın,
uzmanlaşmanın önemini biliyoruz. Hedef ve çalışma alanlarımızı
buna göre modelliyoruz. Gülsan olarak kendimize, inşaat sektörüne
ve ülkemize eşik atlatabilecek girişimlerin peşindeyiz. Nissibi de bu
yaklaşımımızın bir örneği."
Arif Erdiş ile gerçekleştirdiğimiz röportajı ilgi ile okuyacaksınız.
tamamı sayfa
“İKV Türkiye’ye AB’yi, AB’ye de Türkiye’yi
anlatır.”
Bu ay sizler için İktisadi
Kalkınma Vakfı ile ilgili özel
bir dosya hazırladık. İktisadi
Kalkınma Vakfı'nın amacı,
Türkiye’nin AB ile ilişkileri
ve müzakere sürecine katkıda bulunmak ve bu yolla ülkemizin iktisadi kalkınması
için çalışmak. İktisadi Kalkınma Vakfı Yönetim Kurulu
Başkanı Ömer Cihad Vardan
İktisadi Kalkınma Vakfı’nın
Türkiye’nin AB sürecinde ilerlemesindeki katkılarını ise şöyle anlatıyor;
“İş dünyasını temsil eden önemli bir sivil toplum aktörü olarak hem AB
ile ilişkilere ilişkin önemli ölçüde uzmanlık ve bilgi barındıran, hem de
süreci destekleyen bir kurum olarak, Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin kritik
bir oyuncusu konumundadır.” Ömer Cihad Vardan ile gerçekleştirdiğimiz
röportajımızda İktisadi Kalkınma Vakfı’nın işleyişini ve çalışmalarını
yakından öğrenme şansını yakalayacaksınız.
tamamı sayfa
4
8
3 Kız kardeşin başarı öyküsü...
İNTES Genç Yöneticiler Grubu üyelerinden Asude Öztürk Camadan, Esra Öztürk, Seda Öztürk kardeşler meslek yaşamlarının başlangıç öykülerinden, geleceğe
dönük hedeflerini aktardılar.
tamamı sayfa
12
“Kendi çıkarları uğruna mühendislik bilincinden taviz vermeyen, bilinçli ve başarılı
öğrenciler yetiştirmeyi amaçlamaktayız.”
Anadolu Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Tuncan’ı konuk ettiğimiz sayıda İnşaat Mühendisliği
Bölümü’nü ve Anadolu Üniversitesi’ni daha yakından inceleme fırsatı bulduk. Projelere ayrı bir önem verdiklerinin altını çizen
Tuncan, “Bölümümüzde halihazırda devam eden Avrupa Projeleri, Tübitak Projeleri ve Bilimsel Araştırma Projeleri bulunmaktadır.
Sektörde daha çok teorik ve deneysel olarak sürdürülen projelerin arazide uygulamaya yönelik yeni nesil çalışmalarla desteklendiği
projeler üzerinde çalışmaktayız.” diyor. Prof. Dr. Mustafa Tuncan ile gerçekleştirdiğimiz söyleşimizi ilgiyle okuyacağınıza inanıyoruz.
tamamı sayfa
10
2 İGY ’DEN HABERLER
İGY-İNTES Yetenek Yönetim Atölyesi Toplantısı
Toplantıya konuşmacı olarak davet edilen Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi Bölge Yöneticisi Mehmet Peker yöneticilere yönelik kültür
ve yetkinlik gelişim programlarına ilişkin bilgi verdi.
Toplantıya Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi Bölge Yöneticisi
Mehmet Peker de davet edildi. Peker
ile toplantıda İGY ile kurumların kültür
ve yetkinlik gelişimi ihtiyaçlarına yanıt
verecek değişimleri hedef alan, insan
kaynaklarının niteliklerini artıracak, iş
geliştirme ile ilgili davranışların sürekliliğini sağlayacak süreçlere ilişkin eğitim
programlarının geliştirilmesi yönünde
işbirliği yöntemlerinin nasıl geliştirilebileceği hususları görüşüldü.
Peker, İNTES’in orta ve üst düzey yöneticilerini kapsaması planlanan çalışmalara ilişkin Genç Yönetici Gazetesi'ne
şu bilgileri verdi.
DAHA!
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki; her gün
bir önceki günden daha iyi olduğumuzun gururunu ve bir sonraki günde daha
iyi olabilmek için gereken motivasyonu
yaşayabiliyor olmamız gerekiyor.
Kolay mı sorusuna cevap; “kolay”.
Özellikle kendisini, kurumunu seven
ve kişisel hedefleri ile kurumsal hedefleri
ortaklaştırmayı başarmış olan yöneticiler için sadece kolay değil hem kolay
hem de keyifli…
EDU’nun genel tasarım ve uygulama
konularına verilebilecek örnekler;
Peki, ama nasıl sorusuna cevap ise; ortak
akıl ile belirlenmiş kurumsal hedefler ve
stratejiler ile güncel değerlerimiz arasındaki farkı ve yol haritası tasarımımızın
ilk verilerini alacağımız “ihtiyaç analizi”
ile başlayan “Gelişim Süreçleri”dir.
4.Konferans ve Seminerler
"Birlikte yaratmak ve geliştirmek"
felsefesinden yola çıkarak bir dünya
üniversitesi olmayı hedefleyen Sabancı
Üniversitesi, yönetici eğitiminde pratik ve teorik bilginin, dünyadaki en son
gelişmeleri gözeterek, yerel değerlerle
birleştirilip uygulanması konusundaki
açığı kapatmak üzere 2002 Temmuz
ayında Yönetici Geliştirme Birimi
EDU’yu faaliyete geçirdi.
İhtiyaç analizi aşamasında:
• Perakendecilik programları
• Mülâkatlar, toplantılar, fokus grup
çalışmaları, workshoplar ile ihtiyaçların ve beklentilerin tespiti
• Uluslararasılaşma programları
• Masabaşı çalışmaları; kurumsal dokümanların incelenmesi
1.Pazarlama, Satış, Tedarik Zinciri,
Finans, İnsan Kaynakları vb
Gelişimi bir süreç olarak algılayan öğrenme anlayışı ile EDU, kurumların
farklı yönetsel yetkinliklerini geliştirmeye yönelik olarak tasarladığı programlarını da aynı anlayış içinde esnek
ve modüler bir yapıda sunmaktadır.
EDU, gelişim programlarını, ulusal ve
uluslararası düzeyde çalışan akademisyenler, yöneticiler, danışmanlar, uzmanlar, yönetici geliştirme kuruluşları
ve üniversitelerden oluşan işbirlikleri
ile tasarlamakta, aktarılan birikimin
Türkiye'deki yönetim ve iş dünyasına
uyarlamak esas almaktadır.
1.Kurumsal Akademiler
2.Gelişim Programları
3.Değişim ve Kültür Programları
5.Öğrenme Etkinlikleri ve Simülasyonlar
EDU ile birlikte kurumlara özgü bir şekilde yaşanabilecek süreçlerin aşamaları;
• Anketlerle bireysel ve kurumsal gelişim alanlarının belirlenmesi
• Arama Konferansı
• Başarılı örnekler
• Gelişim programında işlenecek “temaların” tespiti
• Öğrenme araç ve yöntemlerinin saptanması
Yönetici Geliştirme Program tasarımı
• Liderlik programları
• Strateji odaklı programlar
• Değişim yönetimi programları
• Kültürel dönüşüm programları
• İşletme fonksiyonları odaklı programlar
Program yürütümü
Program değerlendirme, izleme ve
takip olarak özetlenebilir.
İNTES üyeleri özelinde konu incelendiğinde ise; bir yönetim felsefesi
değişikliğinin gündemde olduğu özel
ve önemli bir sürecin henüz başlangıcında olunduğu tespit edilebilmektedir.
On yıllardır devam eden “iş geliştirme
ve üretim yöntemleri” nde artık üyeler arasında rekabet yerine işbirliği ve
dayanışma, ilişkiler altyapısından önce
nitelikli insan kaynağı ve finansal altyapı öne çıkarılmaktadır.
Bu değişikliklerin içselleştirilmesi ve kurumsal değerlerin içinde yerini alarak
iş yapma kültürünün parçaları olabilmeleri için orta kademe yöneticilerden
başlayan, orta vadede hem üst hem de
ast kademeleri ve uzun vadede de tüm
Kurum çalışanlarını içine alacak şekilde
bir gelişim süreci tasarlanmalıdır.
Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme
Birimi ve INTES’in sahip oldukları birikimler kullanılarak birlikte oluşturulacak İNTES Yetenek Yönetim Atölyesi
“DAHA peki, ama NASIL” sorumuzun
cevabı olamaz mı?
Öyle bir dünyada
yaşıyoruz ki; her gün bir
önceki günden daha iyi
olduğumuzun gururunu
ve bir sonraki günde daha
iyi olabilmek için gereken
motivasyonu yaşayabiliyor
olmamız gerekiyor.
BAŞKAN’ DAN
3
BURAK ÇELİK
İGY Dönem Başkanı
Ekonominin yönü
Orta Vadeli Program’ın 2015-2017 yılı tahminlerini içeren rapor, 8 Ekim 2014 tarih
ve 29139 sayılı Mükerrer Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Orta Vadeli Program kamu sektöründe dengelerin kurulması için önem arz ederken,
özel sektör için de yatırımlarına yön vermesi
açısından o kadar önemlidir.
Programdan bazı önemli noktalar söyle;
Geçen yıl hazırlanan Orta Vadeli Program’da
2014 yılı büyüme hedefi yüzde 5 olarak
belirlenmiş olup daha sonra yüzde 4’e indirilmiştir. Son açıklanan programa göre ise
büyüme oranı yüzde 3.3 seviyesine çekilmiştir. 2015 yılında ise öngörülen büyüme
oranı yüzde 4.0 düzeyindedir.
Geçen yıl yayımlanan mali planda 11.983
dolar olan kişi başına milli gelir seviyesinin
ise bu yıl hazırlanan mali plana göre 10.537
dolar olması beklenmektedir.
İşsizlik oranı ise geçen yıl yayımlanan programda 2014 yılı için yüzde 8.8 idi, 2015
programında ise 2014 yılı işsizlik oranı
yüzde 9.4, 2015 işsizlik tahmini yüzde 9.5
olarak belirlenmiştir.
2015-2017 dönemini kapsayan OVP’nin
temel amacı enflasyonla mücadeleye kararlılıkla devam etmek ve cari işlemler açığını
aşamalı olarak düşürerek büyümeyi artırmaktır.
Özellikle olumsuz iklim koşulları nedeniyle
gıda fiyatlarındaki artış ve kurlardaki yukarı
yönlü hareketin ham madde fiyatlarını ve
ithal ürünlerin fiyatlarını arttırması enflasyon tahminlerini yukarı çekmiş 2014 yılı
sonunda yüzde 5 olması beklenen enflasyon
oranı yüzde 9.4, 2015 yılı için yüzde 6.3
oranında belirlenmiştir.
Geçen yıl yayımlanan Orta Vadeli
Program’da cari açığın milli gelire oranı
2014 için yüzde 6.9 olarak belirlenmişti.
Bu yıl yayımlanan programda ise 2014 cari
açığı yüzde 5.7 olarak tahmin edilmekte
olup, 2015 yılı cari açığı hedefi yüzde 5.4
olacağı tahmin edilmektedir.
Program döneminde, reel olarak yıllık ortalamada, özel tüketim harcamalarının yüzde
4, kamu tüketim harcamalarının yüzde 3.1,
özel sabit sermaye yatırımlarının yüzde 8.7,
kamu sabit sermaye yatırımlarının ise yüzde
2.7 oranında artması öngörülmektedir.
Sektörümüzü ilgilendiren ana hususlardan
birisi de Kamu Yatırım Programlarına ilişkindir.
Bu dönemde kamu yatırımlarının büyümeye, özel kesim yatırımlarını desteklemeye,
bölgelerin gelişme potansiyellerini harekete
geçirmeye, istihdamı ve ülke refahını artırmaya katkısının azami seviyeye çıkarılması
temel amaç olarak belirlenmiştir.
Kamu yatırım ödenekleri özel sektörün
üretken faaliyetlerini destekleyecek nitelikteki altyapı yatırımlarına yönlendirilecek,
bu kapsamda, demiryolu, liman, lojistik
merkezi gibi alanlara özel önem verilecektir.
Kamu yatırım projeleri önceliklendirilecek, kısa sürede tamamlanacak projelere
odaklanılacak, mevcut sermaye stokundan
daha etkin yararlanmak amacıyla idameyenileme, bakım-onarım ve rehabilitasyon
harcamalarına ağırlık verilecektir.
Kamu ve özel kesim yatırımları birbirlerini
tamamlayacak şekilde bütüncül bir bakış
açısıyla ele alınacak, kamu yatırımları, özel
sektör tarafından gerçekleştirilemeyecek
ekonomik ve sosyal altyapı alanlarında yoğunlaştırılacaktır.
İNTES GENÇ YÖNETİCİ
GAZETESİ
Kamu yatırımlarında, KÖİ modeliyle yürütülenler dâhil, eğitim, sağlık, içme suyu
ve kanalizasyon, bilim-teknoloji, bilişim,
ulaştırma ve sulama sektörlerine öncelik
verilecektir.
GAP, DAP, KOP ve DOKAP bölgelerinde
eylem planları kapsamında özel sektör yatırımlarını destekleyecek ekonomik ve sosyal
altyapı ile beşeri kaynakların geliştirilmesine
yönelik projelerin gerçekleştirilmesine devam edilecektir.
Kamu yatırım projelerinin planlanması,
uygulanması, izlenmesi ve değerlendirilmesi süreci güçlendirilecek, bu kapsamda
kamu kurum ve kuruluşlarının kapasiteleri
geliştirilecektir.
Bu dönemde “Enerji ve Ulaştırma”da yapılanma ve özelleştirme süreci devam edecektir.
Yurt içi ve yurt dışında petrol ve doğal gaz
arama faaliyetleri hızlandırılacak, linyit kömürü ve jeotermal gibi yerli kaynakların
arama ve üretim faaliyetleri azami seviyeye çıkarılacaktır. Kaya gazı ve diğer yeni
teknolojilere yönelik kapsamlı araştırma
faaliyetleri yürütülecektir.
TCDD’nin yeniden yapılandırılması tamamlanacak, demiryolu yük ve yolcu taşımacılığı özel demiryolu işletmelerine açılacaktır. TCDD’nin kamu üzerindeki mali
yükü sürdürülebilir bir seviyeye çekilecektir.
TÜDEMSAŞ, TÜLOMSAŞ ve TÜVASAŞ
demiryolu sektöründe yapılan yasal düzenlemeler sonucu oluşan piyasa beklentilerini
de karşılayacak şekilde yeniden yapılandırılacaktır.
Basım Tarihi: 30.10.2014
Sayı: 38 (Temmuz-Ağustos)
Yıl: 10
ISSN: 1304 - 7183
İçinde bulunduğumuz dönemde zor günlerden geçtiğimizi söyleyebiliriz. Bunda en
önemli etken sınırlarımızda ve ülkemizde
olan siyasi hareketler, 2015 yılında yeni bir
seçim sürecine girilecek olması ve iklim
değişiklikleri nedeniyle doğal kaynakların
azalması olacaktır.
Programda Toplam Sabit Sermaye Yatırımlarının kamu sektöründe yüzde değişiminin
2014 yılı için yüzde -0.9, 2015 yılı için
-2.1 olması beklenmektedir. Öte yandan
kamu yatırımlarının gayri safi yurt içi hasılaya oranı yüzde -4.8 ve -4.5 olması beklenmektedir.
Program ekonomide dengelerin geçtiğimiz
yıllara oranla duraklama yönünde olacağına
işaret ediyor.
Ancak istikrar sağlandığı sürece biz özel sektör olarak yatırımlarımıza yön vermek için
tam kapasite ile çalışma yönünde istekliyiz.
Ülkemizi refah günler beklemesi dileği ile…
İNTES Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Adına Sahibi:
Celal Koloğlu
Sorumlu Müdür:
H. Necati Ersoy
YÖNETİM YERİ
YAYIN KURULU
ASUDE ÖZTÜRK CAMADAN
BAŞAR GÜVENSOY
BURAK ÇELİK
BURÇİN KARGIN
CAN ADİLOĞLU
CEM ADİLOĞLU
CENK KANAT
ÇİĞDEM KURT
DORUK COŞKUNSU
EBRU ÇELİK CEYLAN
ELİF GÜRAY
Özelleştirme uygulamaları, makroekonomik politikalar ve uzun vadeli sektörel öncelikler çerçevesinde belirlenmiş bir programa
dayalı olarak sürdürülecektir. Özelleştirme
uygulamalarında halka arz yönteminin kullanılmasına ağırlık verilecektir
ELİF YAVUZ YAMAN
EMRAH YAYKIRAN
EMRE GÜRAY
ESRA ÖZTÜRK
IŞIL GÜVENSOY
İREM ŞEREFOĞLU
KEMAL CEYLAN
KORAY KARADUMAN
LEYLA NASIROĞLU
MERT YILDIZHAN
MERİÇ AYDENİZ
MEHMET GÖCEN
MURAT GÜLEÇ
NAZLI HÜRMEYDAN
ÖZGÜR HAŞEMOĞLU
SEDA ÖZTÜRK
SELAHATTİN ÖNEN
SELİM AKIN
TUVANA AYDINER
TOLGA KOLOĞLU
UĞUR KOÇOĞLU
4. Cadde 719. Sok. No: 3 Yıldız/Çankaya- Ankara
Tel: 0.312 441 43 50 • Faks: 0.312 441 36 53
www.intes.org.tr • [email protected]
Editör: Aslı Kutlucan Kaptan
Yapım: Gergedan Tanıtım • 0.312 442 75 10 • www.gergedantanitim.com
Sanat Yönetmeni: Levent Kaptan • Grafik Tasarım: Baki Yılmaz
Baskı: Tiremat Matbaacılık • Kazım Karabekir Cad. Kültür Çarşısı No:7/7
Altındağ - ANKARA • Tel: 0312 321 00 23
İki ayda bir yerel süreli yayın olarak yayımlanır ve abonelerine ücretsiz olarak gönderilir.
PARA İLE SATILMAZ
Gazetede yayımlanan yazılar, yazarların kişisel görüşü olup hiçbir şekilde İNTES tüzel
kişiliğinin görüşü olarak mütalaa edilmez.
4 KURUM
"İKV TÜRKİYE’YE AB’Yİ, AB’YE DE TÜRKİYE’Yİ
ANLATIR. "
Yeni sayımızın “Kurum” bölümünde sizler için AB ve Türkiye-AB ilişkileri alanında uzmanlaşmış olan
bir sivil toplum ve araştırma kuruluşu olan İktisadi Kalkınma Vakfı’nı yakından inceledik. İktisadi Kalkınma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Cihad Vardan ile gerçekleştirdiğimiz röportajda, Vardan
Vakfı; “İş dünyasını temsil eden önemli bir sivil toplum aktörü olarak hem AB ile ilişkilere ilişkin önemli
ölçüde uzmanlık ve bilgi barındıran, hem de süreci destekleyen bir kurum” sözleriyle tanımlıyor. İktisadi
Kalkınma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Cihad Vardan ile kurumun AB projeleri, çalışmaları ve
ileriye yönelik hedefleri hakkında konuştuk.
İKV, AB ve Türkiye-AB ilişkileri alanında uzmanlaşmış olan bir
sivil toplum ve araştırma kuruluşudur. 1965 yılında kurulmuş
olan Vakıf, Avrupa bütünleşmesi ve Türkiye-AB ilişkileri alanında iş dünyası ve genel kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla
araştırmalar yürütür, rapor ve kitap yayınlar, seminer ve benzeri toplantılar düzenler. Brüksel’deki İKV Temsilciliği 1984
yılından beri Vakfın AB kurumları ile ilişkilerini yürütmektedir.
Özetle, İKV Türkiye’ye AB’yi, AB’ye de Türkiye’yi anlatır.
Vakfınızın kuruluşu amaç ve faaliyetleri hakkında bilgi aktarabilir
misiniz?
Vakfımız, 1965 yılında İSO ve İTO
tarafından kurulmuştur. Bugün başta
TOBB olmak üzere iş dünyasının önde
gelen kuruluşları mütevelli kurumlarımız
arasındadır. Amacımız Türkiye’nin AB
ile ilişkileri ve müzakere sürecine katkıda
bulunmak ve bu yolla ülkemizin iktisadi kalkınması için çalışmaktır. Bu genel
amacın altında, Türkiye’nin AB üyelik
müzakereleri sürecinin izlenmesi, bu konuda görüş ve araştırma üretilmesi, vize,
gümrük birliği gibi ikili ilişkilerin temel
konularında araştırmalar yürütülmesi,
AB kurumları ile temaslarda bulunulması, Türkiye’nin AB üyeliği hedefinin
AB üyesi devletlerde tanıtılması gibi konularda faaliyetler yürütülmektedir. Faaliyetlerimiz arasında, araştırma, rapor ve
etüd yayınlanması, bülten, aylık dergi ve
internet sitesi aracılığı ile kamuoyunun
bilgilendirilmesi, seminer, konferans ve
benzer toplantılar düzenlenmesi, projeler
yapılması yer almaktadır.
Ülkemizin AB sürecinde ilerlemesinde Vakfınızın katkılarını anlatabilir
misiniz?
Vakfımız 2015 yılında 50. yılını kutlayacaktır. Bu 50 yıl içinde Türkiye’nin
Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)
ile başlayan ve Avrupa Topluluğu (AT)
ve Avrupa Birliği (AB) ile devam eden
ilişkilerinin her aşamasında İKV önemli
roller üstlenmiştir. Avrupa tarafı ile ihracat kotalarının belirlenmesinden, gümrük birliğine geçilmesine, Türkiye’nin
aday ülke olarak ilan edilmesi için
kampanya düzenlemekten, komisyon
üyeleri ile birebir temaslar gerçekleştirmeye kadar her aşamada sürecin ta-
kipçisi olmuş ve sürecin iki tarafında
da faydasına olacak şekilde ilerlemesini
desteklemiştir. İş dünyasını temsil eden
önemli bir sivil toplum aktörü olarak
hem AB ile ilişkilere ilişkin önemli ölçüde uzmanlık ve bilgi barındıran, hem
de süreci destekleyen bir kurum olarak,
Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin kritik
bir oyuncusu konumundadır.
AB ülkelerinin birliğe bakışında
olumsuz görüşler de mevcut. Son
dönemde bu görüşlere ilişkin değerlendirmelerinizi paylaşabilir misiniz?
Bugün AB 28 üyeli bir birlik. Elbette
bu birlik içerisinde AB’ye yönelik farklı
görüşlere sahip ülkeler ve kişiler bulunmakta. Özellikle 2004 genişlemesi sonrasında, eski üye ülke vatandaşlarının
AB’ye karşı tutumlarında önemli bir değişiklik olduğunu söylemek mümkün.
2004 yılını takiben 2007 yılında AB’nin
Romanya ve Bulgaristan’ı da üye olarak
alması ile birlikte, birlik içerisinde AB
genişlemesine karşı ve sırada bekleyen
diğer aday ve potansiyel aday ülkelere
yönelik daha taraflı bir tavrın ortaya
çıktığını da söyleyebiliriz.
2008 yılında Avrupa kıtasını vuran ve
uzun bir süre Avrupa’yı olumsuz etkileyen küresel ekonomik krizde, AB içerisinde AB karşıtı görüşleri körükledi.
Bildiğiniz üzere krizle mücadelede AB
üyesi ülkeler ve AB’li kurumlar, Avrupa bürokrasisi sebebiyle oldukça yavaş
kaldı. Liderler zirve üzerine zirve yapıp,
Avrupa’yı ekonomik krizden kurtaracak
formülü ararken, birçok üye ülkede işsizlik rekor rakamlara ulaştı. Özellikle
İspanya, İtalya, Yunanistan ve Portekiz
gibi ülkelerde genç işsizliği yüzde 50’li
seviyelerin bile üzerine çıktı. Hal böyle
olunca Avrupa içerisinde zaten var olan
Ömer Cihad Vardan
İktisadi Kalkınma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı
AB karşıtlığı arttı; AB’li kurumlara olan
güven azaldı.
Mayıs 2014 tarihinde, daha birkaç ay
önce gerçekleştirilen Avrupa Parlamentosu seçimlerine bakın. Bu seçimlere
katılım oranı yüzde 43 düzeyinde. Yani
parlamento seçimlerinde oy verme hakkına sahip her iki Avrupalıdan sadece
bir tanesi sandık başına gitti. Bunun
en önemli nedenlerinden bir tanesi
AB içerisinde üye ülke vatandaşlarının
AB’ye ve Avrupa kurumlarına olan
inancının azalması. Aslında olan şu:
AB artık Avrupa halklarının günlük
hayatlarını etkileyen önemli bir siyasi ve ekonomik aktör haline geldi. O
yüzden de halk arasında bu oluşuma
karşı taraf alanların sayısında önemli
bir artış görüldü. Yaşamlarında karşılaştıkları birçok olumsuzluğu, örneğin,
iş bulmaktaki zorlukları, hayatın pahalanmasını, göçmen sayısındaki artışı,
hayat standartının düşmesini vs, AB’ye
bağlayarak, anti-AB bir tutum geliştiriyorlar. Öte yandan, dünya üzerinde
hemen her ülkeyi etkileyen küreselleşme adı altındaki fenomeni ve bu sürecin genel refaha katkı sunduğu kadar,
ekonomik ve diğer zorluklara da yol
açtığını unutuyorlar. Eskiden AB’nin
aslında Avrupa devletlerini koruyucu
bir kalkan olduğu söylenirdi. Günümüzün kıyasıya küresel rekabet ortamında,
AB bu kalkan işlevini yerine getirmekte
zorlanıyor diyebiliriz.
Yaşanan bu olumsuz gelişmelere karşın şunu da hatırlamakta fayda var. AB
bugüne kadar birçok krizi güçlenerek
atlattı. Bu kriz sonrasında da ekonomik yönetişimini güçlendirdi ve bütçe
açığı ve yüksek borçlanmaya karşı katı
önlemler getirdi. Şimdi AB’nin önünde
ekonomik anlamda en önemli sorunlar olarak, mali istikrarın sağlanması,
büyümenin hızlandırılması ve işsizliğin azaltılması yer alıyor. AB, Çin gibi
yükselen güçler karşısında kendi güçlü
yanlarını öne çıkararak, rekabet gücünü
devam ettirmeyi hedefliyor.
AB ülkelerine vize prosedürü iş adamlarımızın zaman ve bütçe maliyeti açısından önemli bir sorun teşkil etmektedir. Vize Bilgi Sistemi’nin 25 Eylül
2014 tarihinden itibaren devreye girmesi iş adamlarımız için kolaylık sağlayacak mıdır? Vakfınızın ülkemizin
vize prosedürlerinin esnekleştirilmesi
ve daha ötesi vize serbestisine giden
süreci hızlandırmak için girişimleri
var ise aktarabilir misiniz?
KURUM
İKV olarak uzun bir süredir AB üye
ülkeleri tarafından Türk vatandaşlarına yönelik zorunlu vize uygulamasını
yakından takip eden bir kuruluşuz. Bu
alanda geçtiğimiz yıllarda alanında ilk
olan araştırma, proje ve çalışmalara imza
attık. Vakıf olarak Türk vatandaşlarına
yönelik vize sorununun sadece siyasi
ve hukuki yönlerini değil, ekonomik,
sosyal ve insani boyutlarına gün yüzüne
çıkartmayı amaçlayan projeler gerçekleştirdik.
Bugün geldiğimiz noktada ise Türk vatandaşları, 1981 yılında Almanya’nın
geçici bir tedbir olarak uygulamaya
başladığı ve ardından sırasıyla tüm üye
ülkelerin Türk vatandaşlarına vize uygulaması ile karmaşık bir sorun haline
gelen vize sorununu yaşamaya devam
ediyorlar. Türk vatandaşlarına zorunlu
vize uygulamasının üzerinden 30 yıldan
fazla zaman geçti; ancak geçici olarak
başlatılan bu uygulama halen devam
etmekte. Başta Türk iş insanları olmak
üzere, öğrencilerimiz, akademisyenlerimiz, sporcularımız, gazetecilerimiz...
yani toplumun tüm kesimleri vize uygulamasından büyük sıkıntılar çekmekte.
Bu sıkıntılar talep edilen belgelerin sayısı ve niteliğinde, üye ülke konsolosluklarına ödenen vize ve yan ücretlere; aracı kurum ve konsolosluk personelinin
başvuruda bulunan Türk vatandaşlarına yönelik tavırlarından vizenin reddi
veya gecikmesi sonucu oluşan maddi
ve manevi kayıplara kadar çok geniş bir
yelpazede sıralanabilir. Yaptığımız bir
araştırmaya göre Türk vatandaşları sadece 2009-2012 yılları arasında kısa süreli
C tipi Schengen vizesine başvurularda
140 milyon avrodan fazla para ödedi.
Bu rakama vize başvurusu için ödenen
diğer ücretleri de eklediğinizde, Türk
vatandaşlarının Schengen vizesi için bir
servet harcadığını ve harcamaya devam
ettiğini göreceksiniz.
İKV olarak az önce ifade ettiğim üzere
vize konusunda uzun süredir önemli
çalışmalara imza attık. Tabi son 3 yılda vizeye ilişkin tartışmalar Türkiye-AB
Geri Kabul Anlaşması ile bağlantılı bir
hal aldı. AB tarafı Türk vatandaşlarına
yönelik vizenin kaldırılması için, öncesinde Batı Balkan ülkelerinde olduğu
gibi geri kabul anlaşmasının imzalanmasını istedi. Türkiye bu talebe uzun
süre direndi. Geri Kabul Anlaşmasının
müzakereleri neredeyse 10 yıl sürdü.
Nihayet 16 Aralık 2013 tarihinde
Ankara’da Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması imzalandı. Anlaşmanın imzlandığı gün ayrıca, Türk vatandaşlarına Schengen üyesi AB üye ülkelerinde
vizesiz seyahat imkanı sağlayacak vize
diyaloğu da başlatıldı. Şimdi Türkiye
ve AB’nin önünde bir yol haritası var.
Türkiye’nin öncelikle geri kabul anlaşmasının yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekiyor. Bu süreç içerisinde
5
taraflar Vize Serbestliğine Yönelik Yol
Haritası çerçevesinde, kuralların açık ve
belirli olduğu bir süreçte de birlikte ilerleyecekler. Eğer her şey yolunda giderse
3 yıl gibi kısa bir süre zarfı içerisinde
Türk vatandaşların vizesiz bir şekilde
AB üye ülkelerine girmeye başlayabilecek.
Bu çerçevede son bir yılda, her iki tarafta da adımların ve girişimlerin hızlandığını söyleyebiliriz. Bu çerçevede
yaşanan son gelişme ise Türkiye’nin
25 Eylül 2014 tarihi itibariyle Vize
Bilgi Sistemine-VBS (Visa Information System) dahil edilmesi oldu. VBS,
Schengen vizesine başvuran üçüncü
ülke vatandaşları, başvuru yaparken
parmak izi ve dijital fotoğraf gibi biyometrik verilerini, Schengen vize başvuru formunda sağlanan verilerle birlikte
ilgili birimler ile paylaşacak. Sistem
dâhilinde 5 yıl içerisinde yapılacak müteakip vize başvurularında, verilmiş olan
biyometrik veriler VBS’ye kayıtlı önceki
başvurulardan alınacak.
Türkiye’nin VBS’ye entegre edilmesi,
vizesiz seyahat önünde yeni bir engel
olmadığı gibi, vizesiz seyahate doğrudan imkan veren bir prosedür değil.
Bu noktanın öncelikle altını çizmekte
yapılabilecek noktaların sayısında
artış ve çeşitlilik sağlanacak. Bu da,
özellikle geniş coğrafyaya sahip ülkelerde vize başvuruları için önceden
gereken yurt içi seyahatlerin ve buna
bağlı masrafların ortadan kalkmasına
imkân verecek.
• Verilerin işlenmesi konusunda güvenli bir veri tabanı olan VBS ile, başvuru
yapan kişilerin veri güvenliği düzeyleri artırılmış olacak. Başvuru yapan
kişilere tanınan talep ve itiraz hakkı
ile birlikte başvuruda bulunan kişi,
verilerinin doğruluğunu da sağlamış
olacak.
AB Antlaşması ilkelerinin temellerinde ayrımcı olmama, eşit muamele,
şeffaflık, karşılıklı tanınma hususları
bulunmaktadır. İş dünyamız bu hususlara hazır mıdır? Vakfınızın bu
konuda kamuoyu araştırmaları var
ise aktarabilir misiniz?
Schengen üyesi AB üye ülkelerinin vize
bilgilerini paylaşmasına imkân sağlayan
merkezi bir veri tabanı. Sistem dâhilinde
AB üyesi olmayan ülkelerdeki AB üye
ülke konsoloslukları ile Schengen Alanına giriş yapılan AB dış sınırlarındaki
kontrol noktaları, merkezi bir sisteme
bağlanmakta; böylelikle vize başvurularına ilişkin veriler ve prosedürler, vize
başvuru sonuçları, kısa süreli vizeler ve
transit vize uygulamaları tek bir merkezden görüntülenebilmekte ve kontrol
edilebilmekte.
VBS Ekim 2011 tarihinden bu yana ve
son olarak Mayıs 2014 tarihinde Orta
ve Kuzey Amerika, Karayipler ve başka coğrafyalarda olmak üzere, dünya
çapında kademeli olarak uygulamaya
alındı. Söz konusu sistem, 25 Eylül
2014 tarihinden itibaren Türkiye ve
Batı Balkanlar ülkelerinde kullanılmaya
başlandı. Çok genel çerçevesi ile VBS,
vize prosedürlerinin kolaylaştırılmasını;
vize başvuru noktalarının artırılmasını;
vize ticareti ve vize konusunda yaşanan
suistimaller ile mücadele edilmesini ve
başvurucuların korunmasını amaçlıyor.
fayda görüyorum. Ancak VBS’nin başta
iş insanlarımız olmak üzere vatandaşlarımızın Schengen vize başvurularında
kolaylaştırıcı etkisi olacağını söylemek
mümkün. Çünkü:
• VBS kapsamında Schengen vizesine
başvuran üçüncü ülke vatandaşlarının
biyometrik verilerinin sisteme kaydedilmesi ile birlikte, 5 yıl içerisinde
yapılacak vize başvuruları, verilmiş
olan biyometrik veriler dâhilinde
gerçekleştirilecek. Bu da, ilk defa
vize başvurusunda bulunmak üzere
seyahat edeceklerin bu seyahatlerinin
kolaylaştırılmasına katkı sağlayacak.
• VBS’ye kayıtlı daha önce alınan
vizelerin kanuna uygun bir şekilde
kullandığına dair mevcut bilgiler
sayesinde, uzun süreli ve çoklu-giriş
vize başvurusunda bulunan kullanıcıların iyi niyet (bona fide) statüsü
daha kolay bir şekilde tespit edilecek
ve bu kişilere uzun süreli ve çoklu giriş
imkanı sağlayan vizelerin verilmesi
kolaylaşacak.
• VBS kapsamında, vize için başvuru
İş dünyamızda genel olarak AB’nin ne
anlama geldiğinin her geçen gün daha
fazla ayırdına varılmaktadır. Türkiye’nin
orta gelir tuzağını aşarak, yüksek katma değer üreten, dünya tedarik zincirlerinde üst düzeyde bulunan ve ileri
teknoloji ve innovasyon üreten ülkeler
ligine çıkmasında, demokrasi, hukukun
üstünlüğü, ayrımcılığın önlenmesi gibi
değer ve ilkelerin, özgür düşünce ve yaratıcılığı geliştiren bir eğitim sisteminin
ve bireysel özgürlüklerin önemi ortadadır. İş dünyası son dönemde Ortadoğu pazarındaki çalkantıları gördükten
sonra, AB pazarının önemini bir kez
daha anlamıştır. AB pazarında eşit bir
oyuncu olarak yer almak ise bu sistemin
altında yatan temel değerleri anlamak
ile olur. İş dünyası sanırım genelde bu
önceliklerin farkındadır ama bunu daha
iyi anlatmak için Vakıf olarak da birçok
çalışmalarımız olmaktadır.
AB Komisyonu başkanı Jean Claude
Junker’ın önümüzdeki beş yıl süresince yeni bir genişleme olmayacağı
açıklaması ülkemizin AB üyeliğine
karşı var olan üye olma sürecindeki
karamsarlığını artırmıştır. Bu açıklamalara ilişkin değerlendirmelerinizi
ve vatandaşlarımızın AB sürecine
bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Juncker’in bu açıklaması talihsiz olmuştur. Ancak hükümetimizin bu olumsuz
yaklaşımdan etkilenmeden 2023’te AB
üyesi olma hedefini koyması ve yeni
bir eylem planı açıklaması Türkiye’nin
tam üyelik hedefine doğru yürüyüşüne
devam edeceğini göstermektedir. Bizce
de, yaklaşık 50 yıldır bir Türkiye projesi
olmaya devam eden AB üyeliği hedefine
artık her zamankinden yakın olduğumuz bu dönmede önümüzdeki engelleri
bertaraf etmeye yönelik azmi göstermeli
ve AB reformlarını hızlandırarak, sürece
ivme kazandırmalıyız.
6 GÖRÜŞ
“SEKTÖRDEKİ ‘ÇÜRÜK ELMALARI’ AYIRMAK
KONUT ALICISININ ELİNDE”
Ürettiği projelerle Ankara inşaat sektöründe önemli bir yere sahip Elit Yapı’nın Yönetim Kurulu Üyesi ve İGY üyesi olan
Mert Yıldızhan, konut sektöründe marka olmanın kaliteli işten geçtiğini söyledi. Konut almak isteyenlere de, projeyi inşa
eden firmanın geçmişteki başarılarını iyi araştırmasını öneren Mert Yıldızhan, “Bu sayede sektördeki ‘çürük elmalar’
ayrılarak marka projeler daha fazla öne çıkar, bu da sektöre duyulan güveni arttırır” dedi.
“Başımı sokacak bir evim olsun” anlayışından çıkarak sosyal donatı alanlarının da fazla olduğu projelere yönelme
başlarken, bu sayede konut sahipleri
kaliteli yaşamın kapılarını da aralama
imkanı buluyor.
Ancak bu kadar çok proje üretilirken
konut almak isteyenler doğru tercihi
nasıl yapacak? “Marka” olmak konut
tercihlerinde ne kadar öne çıkıyor?
Bildiğiniz gibi, Beytepe bölgesi başta
olmak üzere, Ankara’nın çok sayıda
yerleşim yerinde lüks konut projeleri
üretilmekte. Yerleşimin oldukça eskiye dayandığı Başkent Ankara’da, çoğu
bölgede tarihi değeri olmayan neredeyse 70 yıllık binalar bulunuyor. Bu
yapılaşma günümüzde artık değerini
likle projeyi hayata geçiren firmanın
geçmişine bakması oldukça büyük
önem arz ediyor.
Yapılaşması diğer illere göre çok daha
eskilere dayanan Ankara’da modern
yaşam için konutta beklenenin de
üstünde değişime ihtiyaç var. Eski
binalara ne yaparsanız yapın, arzu
ettiğiniz konfora ulaşamazsınız. Bir
yandan binanın altyapı sorunlarının
getirdiği arızalar, kokular, depremlerde artan yıkılma riskleri, diğer yandan
otopark, çevre düzenlemeleri, park,
bahçeler gibi genel altyapı sorunları
içinden çıkılmaz problemleri beraberinde getiriyor. Biz sektör temsilcileri
olarak, buradan yola çıkarak birbiri
ardına modern projelere imza atıyoruz. Kaldı ki Ankara modern yapılaşmada İstanbul'un çok gerisinden
geliyor. Alacağımız çok yol var. Bizler
aslında Ankara'ya gençlik aşısı yapıyoruz. Şu anki yapılaşma oranının bu
şekilde devam etmesi durumunda bile
Başkent’te yeni konut ihtiyacı en az 20
yıl devam eder.
Marka olmak, her sektör için büyük
önem taşıyor. Ancak inşaat sektörü söz konusu olunca bu durum çok
daha önem kazanmakta. Tecrübeli ve
marka değeri yüksek firmalar, zaten
yaptığı işlerle kendini gösterir. Konut
almak isteyenlerin mutlaka, marka
değeri yüksek, tanınan ve geçmişteki
inşaat başarılarıyla adından söz ettiren
firmaların ürettiği projelere yönelmesi
gerekli.
Markaya dikkat!
Mert Yıldızhan
Elit Yapı Yönetim Kurulu Üyesi
Son yıllarda modern başkent olma
yolunda ilerleyen Ankara’da birbiri ardına konut projeleri yükselmeye başladı. Kent büyümeye devam ederken
firmalar da Ankara’nın bu gelişiminde
büyük rol oynayarak farklı projelere
imza atmaya başladı.
konutlarda yaşamak istiyor. Bu durum
lüks projelere yönelik büyük bir talep
oluşmasını sağlıyor.
yitirdi. Artık insanlar modern, sosyal
alanların da olduğu, otoparkıyla, parkıyla, bahçesiyle tam anlamıyla “yaşam
merkezi” olarak adlandırabileceğimiz
Lüks konut taleplerinin karşılanması
noktasında Ankaralı firmaların birbiri
ardına projeler inşa ettiğini görüyoruz.
Bu proje yoğunluğunda konut almak
isteyenlerin, doğru evi seçerken özel-
İnşaatla hiç ilgisi olmayan kişilerin de
konut projeleri ürettiğini görüyoruz.
Bu durum ne yazık ki sektörel güven
araştırmalarında genelde sınıfta kalan
inşaat sektörünün notunu iyice düşürüyor. Marka projelere yönelmek sektördeki ‘çürük elmaların’ da ayrılmasını sağlar. Bu sayede marka projeler
daha fazla öne çıkarak, sektöre duyulan güven de artar.
Peki, nasıl marka olunur?
İnşaat sektöründe faaliyet gösteren
firmaların marka olmasının altında
kalite ve güvenin yattığına inanıyoruz.
Ankara’da 1988 yılından bu yana marka olan Elit Yapı’nın başarısının sırrı
da kaliteden ödün vermemektir.
Yapılan işin kalitesi markayı yaratır. Marka, kaliteli işin sorumluluğunu
taşımaktır. Bu sorumluluğun gereklerini yerine getirdikten sonra marka
kalmamak için hiç bir neden yok.
MİMARİ
7
MİMARİDE SANAT VE TEKNOLOJİ UNSURUNUN
DENGESİ
Beyhan Zağnos Önder
İç Mimar
Mimarlık, resim sanatı ve heykel sanatı, yani müziğin kulağa hitap etmesine benzer bir şekilde göze hitap
eden, “güzel’’le ilgili sanatlar, yüzyıllar
boyunca güzel sanatlar adıyla anılmıştır. Sanat, olmayanı düşünen ve hayal
edebilen bir yapıdır. Rolü ise insanın
kendi kendini ifade edebilmesidir. Bu
nedenle insana hayatla baş edebilme
gücü verir. Bunu ifade ederken her
kültürün ortak anlam kodları vardır
ve bunları kültürler kendilerine özgü
olarak üretirler, bunlar durum ya da
olayları anlamlandırmada, duyguları
canlandırmada, insanları harekete geçirmede güçlü etkilere sahiptirler.
Mimar aynı bir heykeltıraş gibi biçim
ve hacimlerle, bir ressam gibi de renklerle çalışır. Fakat bu üç sanatçının arasında sadece mimarın sanatı işlevseldir. Mimari, pratik sorunlara çözüm
bulur. İnsanlar için nesneler yaratır.
Bu nedenle mimarlık sorun çözmekle
ilgili bilim temelli bir meslektir. Dolayısı ile mimarlığı, kentsel tasarım,
peyzaj mimarlığı, iç mimarlık ve bir
noktaya kadar ürün tasarımı gibi ilgili
tasarım alanlarının ortaya çıkışı izler.
Başka
hiçbir sanat
mimarlıktan daha soğuk
ve daha soyut biçimler
kullanmaz. Ama aynı
zamanda, başka hiçbir
sanat beşikten mezara
insanın günlük yaşamıyla
bu denli yakından ilgili
değildir.
Bir kültürel ortamda doğru olan bir
şey başka bir ortamda yanlış olabilir.
Geçmiş bir çağın güzel mimarisini alıp
bugün kullanmak doğru olmaz, insanlar o mimariye uygun yaşamadıkları
için, yapılan şey yanlış ve özentiden
ibaret olur.
Örneğin; 19.yüzyıldaki hatalı düşüncelerden biri, en iyi sonuçların ancak
tüm dünyada beğenilen eski yapıların
kopya edilmesiyle alınabileceği inancıydı. Oysa, modern bir kentte modern bir ofis binasının cephesini bir
Venedik Sarayı’nın sadık kopyası gibi
yaptığınızda, Venedik’te doğru yerinde
ve uygun bir çevre içinde çok çekici
olan bu cephe, kopya edildiği bu yeni
ortamda bütün anlamını yitirir.
En temel formülasyön ise zaman, mekan, anlam ve iletişimin örgütlenmesidir.
Bir kültürel ortamda
doğru olan bir şey başka
bir ortamda yanlış
olabilir. Geçmiş bir
çağın güzel mimarisini
alıp bugün kullanmak
doğru olmaz, insanlar
o mimariye uygun
yaşamadıkları için,
yapılan şey yanlış ve
özentiden ibaret olur.
Uçaktan bakıldığında, en büyük gökdelen bile sonuçta yüksek bir taş bloğudur, bir heykel biçimindedir. Uçak
alçalmaya başladığında, bir noktadan
sonra tamamıyla karakter değiştirir,
birdenbire insani boyut edinirler. Bu
değişim yapıların hatları ufuk çizgisinin üstüne yükseldiğinde ve böylece
bizde onlara yukarıdan bakmak yerine,
yandan bakabildiğimizde oluşur. Burada yapılar yeni bir gerçeklik kazanırlar,
hoş oyuncaklar yerine mimarlık ürünü olurlar; çünkü mimarinin insanlar
için meydana getirdiği biçimler, sadece
dışarıdan bakılmak için değil aynı zamanda içinde yaşanmak için oluşturulmuştur. Mimar, doğal olarak insanların
nasıl davrandıklarını bilmelidir, yoksa
tüm projesi fiyaskoyla sonuçlanır.
Eğer insanlar, mimar ya da iç mimarın
onlar için tasarladığı evde yaşayamıyorlarsa, o evin güzelliği hiçbir önem
taşımaz; yaşamdan yoksun bir mekan
olarak çirkinliğe dönüşür. İlgilenilmeyen ve bakımsız kalan ev, amaçlanandan çok farklı bir şey halini alır.
Başarılı bir mimarinin kanıtlarından
biri, yapının mimar ya da iç mimarın
amaçladığı gibi kullanılmasıdır.
yayılan bilgi akışı sayesinde mimarlar
ve çeşitli disiplinlerin bilgi alışverişleri
daha kolay bir hal almaya başlamıştır.
Bu nedenle insana dair her üretim biçimi, her alanda olduğu gibi mimarlık
ve iç mimarlık hizmetlerinde de hızlı
bir değişim ve dönüşüm sürecine neden olmuştur ve olmaktadır.
Bu iletişim kolaylığı ve çalışma olanaklarına rağmen, baş döndürücü
hızla gelişen süreç erişim kolaylığının
yanı sıra tasarlama süreci ve eylemi
ya da tasarlanan yapının incelenmesi
aşamasında teknolojinin hızı en temel
formülasyonun (zaman, mekan, anlam ve iletişimin örgütlenmesi) önüne geçebilmektedir.
Önemli olan; şimdiye kadar insana
hizmet etmiş ve içine insanı alan tasarımları yok saymak ya da aynen taklit
etmek değildir. Aksine, özüne sadık
kalarak içinden insanı eksiltmeden
üretim yapmaya dikkat etmektir.
Teknolojinin ise, kime veya neye
hizmet ettiğini tekrar düşünebiliriz.
Hayatla, doğayla bütünleşmiş bir teknoloji her toplumda vardır ve ona sahip olan toplumu, diğer toplumların
yanında güçlü kılar. Fakat hayatı bir
savaş, doğayı da hakim olunacak bir
düşman olarak algılayan bir zihniyetle üretilen teknoloji, bir araç olması
gerekirken, hayat için kullanılır olmaktan çıkar ise, hayat teknoloji için
yaşanır olur.
Kaynakça: Kültür Mimarlık Tasarım/
Amos Rapoport; Yaşanan Mimari/Steen
Eiler Rasmussen; Kültür Eleştirisi/Arthur Asa Berger; Biçimin İşlevi/Farshid
Moussavi
Başka hiçbir sanat mimarlıktan daha
soğuk ve daha soyut biçimler kullanmaz. Ama aynı zamanda, başka hiçbir
sanat beşikten mezara insanın günlük
yaşamıyla bu denli yakından ilgili değildir.
1765 yılında James Watt’ın buhar
makinesini keşfetmesi ve bunun bir
enerji kaynağı olarak kullanılması ile
başlayan seri üretim, kol gücünün
yerini makine gücünün alması, ürün
çeşitliliği ve sayısının artması, vs. gibi
sonuçları olan değişim süreci ile başlayan sanayi devriminin başlangıcından günümüze kadar hızlı bir şekilde
Çizen: Mimar Akın Önder
8 PROJE
“NİSSİBİ, HEM GÜLSAN İÇİN, HEM DE ÜLKEMİZ
İÇİN ÖZEL BİR PROJE.”
Boğaziçi ve FSM köprülerinin ardından Türkiye'nin en uzunu olma özelliği taşıyan Gergin Eğik Askılı Nissibi
Köprüsü son yıllarda Türkiye'de yapılan en heyecan verici projelerden biri. Bu sayımızda Gülsan İnşaat, Nissibi
Köprüsü Proje Müdürü Arif Erdiş ile bu ilgi çekici ve başarılı proje hakkında görüştük. Erdiş, Gülsan için Nissibi
Köprüsü'nün önemini şu sözlerle anlatıyor: "Gülsan olarak farklı ve özel alanlarda çalışmanın uzmanlaşmanın
önemini biliyoruz. Hedef ve çalışma alanlarımızı buna göre modelliyoruz. Gülsan olarak kendimize, inşaat
sektörüne ve ülkemize eşik atlatabilecek girişimlerin peşindeyiz. Nissibi de bu yaklaşımımızın bir örneği."
Anadolu’nun ilk asma köprüsü olan
Nissibi Köprüsü’nün gerçekleştirilme
amacını aktarabilir misiniz?
1992’de Atatürk Barajı’nın yapılmasıyla
beraber, var olan eski köprü sular altında kalınca, Adıyaman-Diyarbakır illeri
arası ulaşım, karayoluyla sadece güneyde Urfa üzerinden sağlanabiliyordu. İki
yaka arası ulaşım için feribotlardan da
yararlanılıyordu, fakat her iki ulaşım da
pratik ve konforlu olmaktan uzaktı. Do-
layısıyla Karayolları Genel Müdürlüğü
tarafından Atatürk Baraj Gölü üzerinde
yeni bir köprü planlanarak iki şehir arası yolun tam 60 km kısaltılması hedeflendi. Bu yeni düzenlemeden çevredeki
(Mardin gibi) diğer iller de yararlanıyor
olacak.
Tasarımı ve inşaatı tamamen yerli olan bu proje, yapım yöntemleri
ile ilk olma özelliklerini de taşıyor.
Bu özellikleri ve teknik ayrıntılarını
paylaşabilir misiniz?
Dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım tarafından 26.06.2012’de temeli atılan köprü, bir Türk firması olan Gülsan
İnşaat tarafından inşa ediliyor. Bu proje,
tasarımı dahil her şeyi ile Türk mühendis
ve işçisinin ürünü olması açısından bir
ilk. Daha önceleri Türk firmaları uluslararası firmalara taşeronluk yapmak veya
ortaklıkların küçük ortağı olarak bu tip
projelere dahil olabiliyorken, Nissibi’yle
beraber bu durum değişti. Türkiye adına
bir eşik atlanmış durumda. Yani Türkiye
olarak artık biz de desteksiz bu tip yapıları, bu tip projeleri hayata geçirebiliyoruz. Karayolları Genel Müdürlüğü'nün
bu vizyonunu ve teşviğini de kutlamak
gerek. Teknik özelliklere gelirsek, Nissibi
Köprüsü’nün iki ayak arası orta açıklığı 400 metre. Kıyaslamak için örnek
vermek gerekirse Boğaziçi Köprüsü'nün
açıklığı 1074 metre, FSM’ninki ise 1090
metre. Yani Fırat Nehri üzerinde orta
açıklığı Boğaziçi’nin yaklaşık yarısı
kadar bir köprü kuruluyor diye düşünebiliriz. Bu da hizmete gireceği gün
itibariyle Nissibi’yi Türkiye’nin 3. büyük
köprüsü yapıyor. Büyüklükten bahsetmişken, İzmit Körfez Köprüsü’nün orta
açıklığı ise 1500 metre olacak ve inşaatı
bitince de en büyük köprü ünvanı İzmit
Körfez Geçişi’nin olacak. İstanbul’daki 3. Boğaz Köprüsü'ne dönersek, bu
yapı da projesinde raylı sistem içermesi
açısından önem taşıyor. Bahsettiğimiz
tüm bu köprüler de aynı Nissibi’de
olduğu gibi her şeyleriyle Türk inşaat
şirketleri, mühendis ve işçileri tarafından yapılabilirdi. Fakat bilindiği gibi
işin içine finansman sorunu girdiğinde
uluslararası kurum ve kuruluşların dahil
olması kaçınılmaz oluyor. Nissibi ile ilgili bir diğer ilk de ülkemizde ilk kez bu
projede “Gergin Eğik Askı” yönteminin
kullanılması. Gergin Eğik Askı Tekniği, yapıların ömrünü daha da uzatıyor.
Pilon yükseklikleri 96 metre. Projenin
yaklaşım viyadükleriyle bereber toplam
uzunluğu 610 metre. 2x2 olmak üzere
4 şeritli olarak inşa edilen köprünün
genişliği ise 24.5 metre.
Projenin çevre duyarlılığı sahip çıkılarak inşa edildiğini biliyoruz. Bu
özellikleri de Genç Yönetici Gazetemiz için aktarabilir misiniz?
PROJE
Nissibi Köprü Projesi, ISO 9001 Kalite,
ISO 14001 Çevre ve OHSAS 18001
İşçi Sağlığı ve Güvenliği Standartları’nın
entegre biçimde uygulandığı ve
TÜV SÜD tarafından denetlendiği bir
şantiye yapılanması içinde çalıştı. Hem
Gülsan’ın hem de altyüklenicilerin çalışmaları A Sınıfı, C Sınıfı İş Güvenliği Uzmanları, Kalite Profesyonelleri
ve Gülsan’ın İç Denetçileriyle beraber
yürütülüyor. Çevre ve İSG konularında yaşanan ucuz atlatma ve kazaların
sıklıkları ve ağırlık oranları periyodik
konrollerle takip ediliyor. İmalatın değişen her aşamasında risk analizleri güncellenerek değerlendirmeler sonucunda
yapılması gereken düzenleyici önleyici
faaliyetler planlanarak sistemin sürekli
iyileştirmesine çalışılmaktadır.
99
Projeyle beraber Diyarbakır, Mardin ve
genel olarak Güneydoğu’nun, Adıyaman üzerinden batıya açılması gerçekleşecek. Turizm bölgesi olması nedeniyle
turizm artacak. Örneğin mevcut ulaşım
nedeniyle bugün Mardin üzerinden gelen bir yolcu Nemrut’a uğrayamadan
gidiyorken, proje tamamlanınca bu tip
rotalara el verilmiş olacak.
Bugüne kadar sektörün tüm faaliyet
alanlarında, ülke sınırları içinde ve
uluslararası alanda yüzlerce nitelikli
projeye imza atan Gülsan için Nisibbi
Projesi’nin önemine ilişkin düşüncelerinizi paylaşabilir misiniz?
Nissibi, hem Gülsan için, hem de ülkemiz için özel bir proje. %100 yerli sermaye ile yapılması bakımından
özel, Türkiye’nin ilk “Gergin Eğik
Askılı Köprüsü” olması itibariyle özel,
Anadolu’nun ilk asma köprü projesi
olması itibariyle özel.
Neden Gülsan için önemli olduğuna
gelirsek, Gülsan sektörde “yolcu” olarak bilinen, 1946’da kurulan bir firma.
İnşaat sektörüne adım attığı dönemden
itibaren oluşturduğu geleneğine sırtını
vererek, farklı imalat tipleri ve inovatif
yapım teknikleri içeren projeler hayata
geçiriyor. Gülsan olarak farklı ve özel
alanlarda çalışmanın uzmanlaşmanın
önemini biliyoruz. Hedef ve çalışma
alanlarımızı buna göre modelliyoruz.
Gülsan olarak kendimize, inşaat sektörüne ve ülkemize eşik atlatabilecek
girişimlerin peşindeyiz. Nissibi de bu
yaklaşımımızın bir örneği. Bu proje
dışında baktığımızda aynı yaklaşımın
geçmişteki örneklerini de görmek
mümkün. Örneğin Avrupa'nın 2. büyük kavşağını(Ukrayna Kiev-Chop),
2600 m uzunlukla Türkiye'nin en
uzun köprüsünü(Samsun Çevreyolu),
Dünya'nın ilk 100 oteli Arasında gösterilen turistik tesisini( Swissôtel Ankara) bir çırpıda saymak mümkün.Gülsan
için stratejik olarak fiyattaki rekabet
yerine, uzmanlaşmanın, inovasyonun
getirdiği rekabet avantajını benimseyen
ve uygulamaya çalışan bir grup ifadesini kullanmak yanlış olmaz. Nissibi’nin
önemi de burdan bakıldığında daha net
okunabiliyor. Nissibi, Gülsan için daha
önce inşaatını gerçekleştirdiği 500 civarındaki köprü ve viyadük inşaatından
farklı anlamlar ihtiva ediyor.
10 GENÇLİK
“TÜRKİYE'NİN HER YERİNDEN ÖĞRENCİLER
ÜNİVERSİTEMİZİ TERCİH ETMEKTE...”
İş hayatına kattığı sayısız başarılı mezunları ile eğitimde önemli
bir isim olan Anadolu Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü
bu ay ki konuk üniversitemiz. Anadolu Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Tuncan ile bölümü
yakından tanırken, aynı zamanda sektörü de değerlendirdik.
Tuncan, mezun profilini ise şöyle tanımlıyor; “Mezunlarımızın
büyük bir bölümü yurt dışında Rusya, Azerbaycan, Katar, Libya,
Cezayir, Suudi Arabistan, Afganistan gibi ülkemiz müteahhitlerinin uluslararası ölçekte iş yaptığı projelerde çalışmaktadırlar.
Kamu sektöründe ise Bakanlıklar, Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri ve belediyelerde çalışan mezunlarımızın
sayısı da oldukça fazladır. Bunun yanı sıra yüksek lisans, doktora
yapan ve akademik kariyerine devam eden mezunlarımız da
mevcuttur. Prof. Dr. Mustafa Tuncan ile bölümün başarısı ve
üniversitede gerçekleştirmeyi planladığı ileriye yönelik hedefleri
üzerine konuştuk.
Prof. Dr. Mustafa Tuncan
Anadolu Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı
Anadolu Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü 1998 yılında kurulmuştur.
İki Eylül Kampüsü’nde yer alan bölüm
5000 m2 kapalı alana sahiptir. Bölümümüzde 4 profesör, 3 doçent, 7 yardımcı
doçent ve 11 araştırma görevlisi tam
zamanlı olarak çalışmaktadır. Akademik kadromuz her biri kendi alanında
uzman, sektör tecrübesi ve çeşitli vesilelerle yurt dışı tecrübesi bulunan öğretim
elemanlarından oluşmaktadır. Bölümle
ilgili kararlar tüm bölüm üyelerinden
oluşan bir kurul tarafından alınmaktadır. Bölümümüz, bölüm başkanı ve
biri teknik diğeri akademik aktivitelerle
ilgili iki başkan yardımcısından oluşan
bir ekip ile yönetilmektedir.
Üniversitemiz tarafından sağlanan Bilimsel Araştırma Projeleri ile diğer yurt içi
ve yurt dışı proje destekleri ile akademik
personelimiz kolaylıkla bilimsel çalışmalarını yürütebilmektedir. Bölüm bünyesinde geoteknik, ulaştırma, yapı, yapı
malzemeleri, hidrolik, mukavemet, zemin dinamiği ve topoğrafya konularında
çalışma imkanı sunan 8 adet laboratuvar
bulunmaktadır. Mühendislik Fakültesi bünyesinde sahip olduğumuz atölye
imkanları hem deney düzeneklerinin
oluşturulması hem de mevcut makine
ve teçhizatın bakımının yapımına olanak
sağlamaktadır. Bölümümüz ülkemizde
hiçbir fakültede bulunmayan fore kazık
ve jet grout makinelerine sahiptir. Üniversite kampüsleri içerisindeki zemin iyileştirme ve temel inşaatı çalışmalarımızın
yanı sıra piyasaya da işler yapılmaktadır.
Bölümümüz yapı laboratuvarında bulunan reaksiyon duvarında, MTS actuator
ve enerpac pistonlar ile yapısal deneyler
gerçekleştirmekteyiz.
Türkiye’nin her yerinden öğrencilerin
tercih ettiği bölümümüzde İngilizce
verilen dersler sayesinde yurt dışından
okumaya gelen öğrencilerimiz de mevcuttur. Üniversite dahilinde sağlanan
yatay geçiş, dikey geçiş, çift anadal, yandal ve Açıköğretim ile sınavsız ikinci
üniversite imkanları ile öğrencilere kariyer hedefleri doğrultusunda birçok olanak sunulmaktadır. Erasmus, Farabi ve
Mevlana programlarında ise kolaylıkla
yurt içi ve yurt dışındaki farklı üniversitelere gitme imkanı bulunmaktadır.
İnsan hayatını daima ön planda tutan,
kendi çıkarları uğruna mühendislik
bilincinden taviz vermeyen, bilinçli ve
başarılı öğrenciler yetiştirmeyi amaçlamaktayız. Öğretim elemanları olarak
da ülkemiz inşaat mühendisliğinin seviyesinin yükseltilmesi adına bilimsel
çalışmalarımızın kalite ve sayısını arttırmak için sürekli iyileşme politikasını
sürdürmekteyiz.
Bölümümüzde halihazırda devam eden
Avrupa Projeleri, Tübitak Projeleri ve
Bilimsel Araştırma Projeleri bulunmaktadır. Sektörde daha çok teorik ve
deneysel olarak sürdürülen projelerin
arazide uygulamaya yönelik yeni nesil
çalışmalarla desteklendiği projeler üzerinde çalışmaktayız.
Genç inşaat mühendisi adaylarımıza ilk
dersten itibaren mezun oluncaya kadar
iş güvenliği ile mesleki etik bilinci verilmesi konularında hassasiyetle çaba
sarf edilmektedir. Bu amaçla, 20142015 Öğretim Yılı’ndan itibaren ders
programımıza “İnşaat Mühendisliği’nde
Hukuksal Yaklaşımlar ve Etik” dersini
eklemiş bulunmaktayız.
Öğrencilerimiz, üniversitemiz bünyesinde bulunan öğrenci kulüpleri, spor
salonları, yüzme havuzları, tenis kortları
ve kampüslerimizdeki diğer olanaklardan faydalanabilmektedirler. Ülkemizde
hiçbir üniversitede olmayan akşam yemeği uygulaması da 2013 - 2014 öğretim yılı bahar döneminden itibaren
öğrencilerimizin kullanımına sunulmuştur. Bölümümüz laboratuvarlarında
derslerde verilen deneysel eğitimin yanı
sıra, istedikleri zaman bireysel olarak
deney yapabilme olanağına sahiptirler.
İnşaat Mühendisliği alanında kullanılan güncel yazılımlar da bölümümüz
envanterinde mevcuttur.
2004 yılında ilk verdiğimiz mezunlardan şimdiye kadar geçen süreçte işe giremeyen mezunumuz bulunmamaktadır.
İnşaat sektöründeki talebe göre kimi
zaman yurt dışı iş imkanları, kimi zaman ise devlet işi ön plana çıkmaktadır. Mezunlarımızın büyük bir bölümü
yurt dışında Rusya, Azerbaycan, Katar,
Libya, Cezayir, Suudi Arabistan, Afganistan gibi ülkemiz müteahhitlerinin
uluslararası ölçekte iş yaptığı projelerde
çalışmaktadırlar. Kamu sektöründe ise
Bakanlıklar, Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri ve belediyelerde
çalışan mezunlarımızın sayısı da oldukça fazladır. Bunun yanı sıra yüksek
lisans, doktora yapan ve akademik kariyerine devam eden mezunlarımız da
mevcuttur.
EKONOMİ
11
KREDİ DERECELENDİRME KURULUŞLARI VE
İNŞAAT SEKTÖRÜNE ETKİSİ
Canan CAN
Ekonomist-SMMM
Sermaye piyasalarında bilgiye ulaşmak
hem zaman kaybı hem de yüksek maliyete sebep olmaktadır. Ayrıca piyasa
yapılandırıcılarının bütün analiz enstrümanlarını bilmesi de beklenemez.
Gerek piyasa yatırımcılarının, gerekse
ülkelerarası dış borç finansmanlarında
ülkelerin ilk olarak baktıkları kriter neredeyse Kredi Derece Notu olmuştur.
Bunun yanı sıra tarihsel süreçlerde yaşanan ekonomik krizlerde finansal taahhütlerini yerine getiremeyen ancak
iyi derecelendirmesi bulunan firmalara ve bunlara bağlı olarak da ülkelerin
sıkıntıya düşmesi risk derecelendirme
kuruluşlarına olan güvenin sarsılmasına
sebep olmuştur.
dit Rating, Kanada Merkezli Canadian
Bond Rating Services, Dominion Bond
Rating Services, Japonya Merkezli Japanese Bond Rating Institute, Credit
Rating Agency ve Nippon Investor Services, İngiltere Merkezli IBCA büyük
derecelendirme kuruluşları arasındadır.
Dünyaca kabul görmüş Euromoney Finans Yayın Kuruluşu ise 186 ülkenin,
The PRS Grup 146 ülkenin ratingini
ölçmekte ve yayınlamaktadır.
Kredi Derecelendirme Kriterleri
Nasıldır
Kriterler derecelendirme yapan şirketlerde hemen hemen aynı olmakla
birlikte oransal yönden farklılıkları
bulunmaktadır. Klasik değerlendirme
kriterleri şöyledir;
Kredi derecelendirme kavramı; açılacak
kredilerin, zamanında ve tam olarak geri
ödenmesi ihtimali hususunda uluslararası sermaye piyasalarındaki ölçütlere
uygun ve objektif bir ölçü sağlamak
amacıyla, borçlunun ihraç ettiği menkul
kıymetlere yatırım yapılması halinde,
yatırımcının bundan dolayı yükleneceği
riskin belirlenmesidir. Kısaca borcun
geri ödenebilme kabiliyetinin derecelendirilmesidir.
Gelişmekte olan ülkelerin sorunlarından bir tanesi sermaye yetersizliğidir ki
dış finansman problemleri de buna eklenirse, kalkınma programlarını uygulamak imkansız hale gelebilmektedir. Dış
finansmanı doğru değerlenmiş ülkelerde diğerlerine göre daha yüksek GSMH
ve ihracat artışları görülmektedir.
Kişiler için skorları kredi büroları, şirket
ve devletler için ise kredi derecelendirme kuruluşları yapmaktadır.
ABD’de Experien, Equifax ve Transunion kişi skorlarını belirleyen kredi
bürolarıdır.
Kanada’da Equifax, TransUnion ve
Northern Credit Bureaus/Experian,
Hindistan’da Credit Information Breau (India) Limited (CIBIL) ve Credit
Registration Office (CRO), Birleşik
Krallık’da Exparian, Equifax ve Callcredit, Türkiye’de ise Kredi Kayıt Büroları
bireysel derecelendirme yapmaktadır.
Evrensel bir kredi skorları yoktur, her
kredi kuruluşu kendi kıstasına göre
skorlama yapmaktadır.
En büyük ticari kredi değerlendirme
kuruluşları ise ABD merkezli Moody’s,
Standart&Poor’s ve Fitch Rating’s dir.
Bunun yanısıra Duff and Phelp’s Cre-
Likitide Göstergeleri: Enflasyon, para
arzı, merkez bankasının piyasalardaki
etkinliği ve kararlılığı, döviz, özel çekme
hakları, IMF rezervlerinin dahil altın rezervlerinin hariç tutulduğu uluslararası
resmi rezervleri kapsamaktadır.
Bu kriterlerden en çok tartışılan politik
risk kriteridir. Son derece göreceli olan
bu kavram tamamen uzmanların kişisel görüşlerine göre yön bulmaktadır.
Nitekim 2013 yılında meydana gelen
Gezi Olayları Protestosunu;
S&P ve Moody’s olumsuz değerlendirirken, Fitch Rating “Ekonomik göstergeleri bozacak nitelikte olmadığını, Arap
baharı ile paralelliğin abartılmaması
gerektiğini belirtmiş, bütün bunlara
rağmen, otoritelerin protestolara nasıl
karşılık vereceğine bağlı” görüşüne yer
verilirken, siyasi ve sosyal huzursuzluğun süreklilik arz etmesi turizm ve kısa
vadeli sermaye girişlerini etkileyebileceği ve enflasyonu yükseltip, büyümeye
zarar verebileceğini ifade etmiştir. Kasım 2012 yılında notumuzu BBB- yatırım yapılabilir seviyesine yükseltmiştir.
Twitter’in kapatılması olayı için ise “
Kapalılık süresinin devamı halinde bu
durumu göz önünde bulunduracağız”
ifadesini kullanmışlardır.
ti, görünümünü ise "durağan" olarak
belirledi. Ülke tavanını ise "BBB-"den
"BBB"ye yükseltti.
Moody’s 16 Mayıs 2013’te yatırım yapılabilir seviyenin bir kademe altı olan
“Ba1” den, “yatırım yapılabilir” seviye
olan “Baa3” e yükseltti. Görünümü ise
durağana da bıraktı.
Standard & Poor's Türkiye'nin kredi notunu 28 Mart 2013'te "BB"den
"BB+"ya yükseltti. Görünüm ise durağan.
Japon kredi derecelendirme kuruluşu
JCR, 23 Mayıs 2013'te Türkiye'nin
kredi notunu iki "BB"den "BBB-"ye
iki basamak birden artırarak "yatırım
yapılabilir" dereceye yükseltti.
23 Mayıs 2013’te Kanadalı Dominion
Bond Rating Services, Türkiye'yi ilk kez
notlayarak, "yatırım yapılabilir" seviye
olan "BBB-" notunu verdi.
Kredi Notlarının İnşaat Sektörüne
Etkisi
Türkiye’nin Kredi Derecelendirme
Serüveni;
Politik Risk: Hükümetin istikrarı, sosyo-ekonomik durum, iç karışıklık, dış
karışıklık, yozlaşma, askeri otoritenin
politikaya etkisi, dinsel gerilimler, etnik
gerilimler, demokratik sorumluluklar,
bürokrasi etkisi, kanun ve düzenlemeleri kapsamaktadır. Kuruluşlar arasında
farklılık göstermekle beraber %20’den
%50‘ye kadar derecelendirmeleri etkilediği gözlenmektedir. Bu risk kriteri
göreceli olup, dünyada en çok tartışılan
kriterdir.
Ekonomik Risk: GSMH, GSMH artış
oranı, bütçe açığının GSMH içindeki
payı, ihracat gelirlerinin gelişimi, yıllık enflasyon artış oranı, GSMH olarak bütçe dengesi, GSMH’nın yüzdesi
olarak cari hesapları kapsamaktadır.
%30’dan % 50 ‘ye kadar derecelendirme yapılmaktadır.
Finansal Risk: Ülkenin toplam dış
borcu, bunun içindeki toplam mal ve
hizmet ihracatının gelirlerinin payı,
ithalatı payı, ithalatın yapıldığı aylar
bazında net uluslararası likitide, döviz
kuru kararlığı, anapara ve faiz servisleri
bunun ülke içi değerlere göre oranlamalarını kapsamaktadır.
Türkiye ilk kredi notunu S&P’den
4 Mayıs 1992 tarihinde “BBB” “Alt
orta sınıf“ seviyesinde aldı. S&P’den
bir gün sonra Moody’s de Türkiye’nin
kredi notunun “Baa3” “Alt orta sınıf ”
olduğunu bildirdi. Fitch ise 10 Ağustos 1994 tarihinde Türkiyenin kredi
notunun “B” “sonderece spekülatif ”
olduğunu duyurdu. 1993 yılında ülke
notunu yatırım yapılabilir seviyeden
(Baa3) spekülatif seviyeye (Ba1) indirdi. Piyasalarda bu durum Türkiye'yi
ani dalgalanmaya iterek, 1994 krizini
etkileyen unsurlardan biri olarak değerlendirildi. Bu süreç içerisinde S&P
ve Fitch’de Türkiye'nin notunu yatırım
yapılabilir seviyeden, spekülatif seviyeye
indirdi. Ülkenin kredi notu 2004 yılına kadar aynı seviyelerde kalırken, not
2004 yılında S&P tarafından "BB-",
2005 yılında Moody's tarafından "Ba3"
ve Fitch tarafından "BB-"ye yükseltildi.
Türkiye 1992 yılından bu yana toplamda 79 kez kredi derece notu almıştır.
Türkiye’nin Bugünkü Dereceleri
Fitch, yakın dönemde Türkiye'nin uzun
vadeli yabancı para cinsinden kredi
notunu BB+'dan "BBB-"ye yükselt-
Kredi derecelendirme kuruluşlarının
Türkiye’yi yatırım yapılabilir not artırımını yapmış olması özellikle inşaat
sektörüne olumlu bir hava yaratacaktır.
Yatırım yapmak isteyen yabancı yatırımcı için güven ortamı yaratırken; yatırımların artışı beraberinde faizlerde düşüşü de getirecek. Bu süreç doğal olarak
tasarrufların yatırıma yönelmesine ve
gayrimenkul sektörünün de canlanmasını etkileyecek.
Son dönemde hükümetin tüketici kredi
faizlerinin düşürüleceği, mevduat faizi
ile kredi faizi arasındaki farkın devlet
tarafından karşılanacağı açıklamaları,
kentsel dönüşüm projeleri ve kredi derecelendirme kuruluşlarının not artırımları sonucu yabancı yatırımcının inşaat
sektörüne girmek istemesi önümüzdeki
dönemler için inşaat sektörünün daha
fazla büyüme göstereceğini işaret etmektedir.
12 İGYÜYE
3 KIZ KARDEŞİN BAŞARI ÖYKÜSÜ...
dostu olan elektrikli araçlarla değiştiriliyor. Türkiye’de de bu değişimin öncüsü
olmak üzere projelerimiz var.
• Ailenizin sizi yetiştirirken vermiş olduğu en önemli öğütler ne idi?
Başkan Yardımcılığı görevim var. Ayrıca
Seda ile beraber kurduğumuz şirketimiz
Genel Teknoloji’nin de işlerini kardeşimle müştereken yürütüyoruz.
• Firmanızın kuruluş öyküsünü aktarabilir misiniz?
Firmamızı 1984 yılında babamız Hasan
Hüseyin Öztürk Taahhüt olarak kurmuş
ve 1988 yılında Haselsan İnşaat olarak
kurumsallaşma yolunda ilk adımını atmıştır. Firmamız 30 yıldır bu sektörde
aile şirketi yapısı ile hizmet vermektedir.
• Almış olduğunuz eğitimlerinizi aktarabilir misiniz?
Asude: Biz üç kız kardeş olarak 3 ayrı
mühendislik dalı okuduk. Ben abla
olarak Texas A&M’de inşaat mühendisliği okudum. Bilirsiniz ilk çocuklar
hep babanın mesleğinin emanetçisi
olarak görevlendirilir. Bizde de durum
pek değişmedi. Esra; California State
University’de Bilgisayar Yüksek Mühendisliği ve Programcılığı; Seda ise
University of Southern California ve
Atılım Üniversitesi’nde Mekatronik
Mühendisliği bölümlerinde eğitimlerini tamamladılar.
• Firmanızdaki görevinize nasıl başladınız ?
Asude: Ben 2002 yılında mezun olduktan sonra Ankara’ya gelişimi müteakip
ilk pazartesi hemen işe başladım. Firmada önce hakediş hazırlamada görev
aldım. Daha sonra ihale teklif hazırlamaya geçtim. Son olarak ise, iş geliştirme
bölümüne geçerek uluslararası ihaleleri
araştırma ve hazırlama konusunda çalıştım. Artık 12 yıldır şirkette aktif olarak
çalışmaktayım ve şu anda yönetici olarak
görevime devam ediyorum.
Esra: Ben şirkete en son katılanım.
Amerika’daki eğitimimi bitirdikten
sonra pilotluk konusunda eğitim almaya
başladım ve uzun yıllar pilotluk ehliyetinin kademelerini tamamlayarak uçtum.
Türkiye’ye geldiğimde ise firmamızın turizm ayağı olan Hotel Houston’ın yönetim görevini devraldım. Bunun yanı
sıra Haselsan AŞ’de de Yönetim Kurulu
Seda: Ben de Haselsan AŞ’de 5 yıldır
görev almaktayım. Son 5 yıldır şirketin
Yönetim Kurulu Başkanıyım. Yaşım en
genç olmasına rağmen, rütbem en yüksek. Babam motive olmamız ve fikrimizin şirkette ne kadar ciddiye alınacağını
bize göstermek için rütbelerimizi yaşlarımız ile ters orantılı olarak dağıtıyor. Şimdilik bu durumdan hepimiz mutluyuz .
Haselsan’ın yanı sıra ben de Esra ablam
ile Genel Teknoloji firmamızın projelerini yürütmekteyim. Genel Teknoloji
firmamızın yurt dışından almış olduğu
temsilcilikler var. Bu temsilciliklerin
içinde şu anda en önemlisi Çin’in ilk 10
firmasından biri olan BYD firmasıdır.
Bu firmanın Türkiye temsilcisi ve distribütörüyüz. Bu firmanın elektrikli otobüs ve araçlarını Türkiye’ye getiriyoruz.
Yakın zamanda ulaşımdaki maliyetlerin
düşürülmesi ve çevre kirliliğinin azaltılması için elektrikli araçlar tercih edilecek. Avrupa’nın büyük bir bölümünde
zaten toplu taşıma araçları ve şehir içi
ulaşım araçları daha avantajlı ve çevre
BYD firmasının
Türkiye temsilcisi ve
distribütörüyüz. Bu
firmanın elektrikli otobüs
ve araçlarını Türkiye’ye
getiriyoruz. Yakın
zamanda ulaşımdaki
maliyetlerin düşürülmesi
ve çevre kirliliğinin
azaltılması için elektrikli
araçlar tercih edilecek.
Avrupa’nın büyük bir
bölümünde zaten toplu
taşıma araçları ve şehir
içi ulaşım araçları daha
avantajlı ve çevre dostu
olan elektrikli araçlarla
değiştiriliyor. Türkiye’de de
bu değişimin öncüsü olmak
üzere projelerimiz var.
Asude: Ben gene büyük çocuk olmanın
verdiği tüm tecrübeleri fazlasıyla yaşadım. Gerek öğütler, gerek kısıtlamalar
olarak. Babamla annemin klasik her
Türk ailesinin verdiği “dürüst ol”, “yalan söyleme”, “dostuna sahip çık”, “arkadaşını doğru seç” gibi öğütlerinin yanı
sıra, bana gençken sürekli tekrarladıkları
öğütler arasında en başta “girişken ol”,
“çevik ve atik ol”, “paylaşımcı ol” gelmekteydi.
Seda: Sözlü olarak yapılan bir öğüt net
olarak aklıma gelmiyor ama fiilen yapılanlar var. Biz büyürken ailemiz tarafından birlikteliğimizin ve paylaşımın
önemi vurgulandı her daim.
İnsanın hâlihazırda iki dostu varken hayata başlaması çok büyük bir avantaj.
Her zaman sırtınızı dayayabileceğiniz
birilerinin olması insanı güçlü kılıyor.
Bu birliğimizi annemin ve babamın aramızda teşkilatlanmamıza verdikleri teşvik
ve yine onların bundan duydukları haz
sayesinde oluşturduk ve koruyabiliyoruz.
Bu sayede, birlikte çalışırken kaçınılmaz
olan fikir ayrılıklarını birbirimizi kırarak ve birbirimizden uzaklaşarak değil;
tam tersine, birbirimizi ikna ederek ve
fikirlere saygı duyarak, yine bir olarak
çözüyoruz.
İGYÜYE
Ayrıca, bizim evde “sahiplik” sınırları
kesik çizgilerle çizilidir; herkes paylaşıma açıktır ve bu doğal bir alışkanlıktır.
Annem ve babam büyürken bizi her şeyi
paylaşmaya motive ettiler. Buna en basit
örnek sanırım biz çocukken annemin
“kardeşlerinle paylaş” diyerek her seferinde içimizden herhangi birisine en
az üçe bölünmek üzere verdiği çikolata
olabilir. Bu alışkanlık sayesinde birçok
aile şirketinde gözlemlediğimiz tahripkâr
duygusallıkların ve kıskançlıkların önüne
geçebiliyoruz.
• Şirketteki ilk tecrübenizi anlatır
mısınız?
Asude: Ben ilk işe başladığımda bitirdiğimiz bir işin kesin hesabı vardı ve ben
Erzurum’da 15 gün kalarak ofisten bir
mühendisle o işin hakedişini bitirmiştik.
Hatta o işin kontrolü olan idari mühendis de bayandı ve 15 günde Anadolu’da
3 bayan mühendis olarak çok sıcak ve
güzel bir tecrübe yasamıştım.
Seda: Ben de ablamlar gibi okulu bitirir
bitirmez işe başladım. İlk iş olarak yurt
dışında bir fuar ziyaretine katılmıştım.
Farklı yerler gezmek ve gözlemlemek
hayatımdaki en büyük motivasyon kaynağım olduğundan iş hayatına keyifli
başlamıştım diyebilirim.
• Çalışma yaşamınızın henüz başlarındasınız yaşamınızda kendinize prensip
edinmeye karar verdiğiniz ilkeleriniz
nelerdir?
Seda: Genç Yönetici Grubu olarak
yapılan duayen ziyaretlerinden Yüksel
Erimtan’ın ziyaretine katılmıştım. Bu
duayen ziyaretlerinden çok şey öğreniliyor; ne de olsa, sizin yeni baş koyduğunuz yolu onlar inşaa etmişler. Yüksel
Erimtan’ın iş hayatı ile ilgili olarak bize
öğütlediği duygusal olmama ve her koşula adapte olabilme hakkında bahsettikleri
kulağımdaki aksını koruyor. Ayrıca, Asude ablamın her gün istemsiz uyguladığını gözlemlediğin “problemler çözülmek
içindir” ilkesi de kendime hatırlattığım
yaşam kurallarından biri.
13
• Genç bir yönetici olarak hangi vasıfların sizi iyi bir yönetici yapacağını
düşünüyorsunuz?
Esra: Yönetici olarak kurumun her biriminin her kalemine hakim olmanız çok
önemli. Kurumu yönetebilmek ve denetleyebilmek için sizin de birimdekiler
kadar yeni öneriler oluşturabilme bilgi
ve yetisine sahip olmanız gerektiği kanaatindeyim. Eğer insan ilişkileriniz iyiyse
ve sektörünüzdeki risklere ve yeniliklere
hâkimseniz başarılı bir yönetici olursunuz. Sevilen bir yönetici olmak için de
başarınızı emeği geçenlerle paylaşmayı
bilmeniz gerekir. Bizim hedefimiz sevilen
ve başarılı bir yönetici olmaktır.
Eğer insan ilişkileriniz
iyiyse ve sektörünüzdeki
risklere ve yeniliklere
hâkimseniz başarılı bir
yönetici olursunuz. Sevilen
bir yönetici olmak için de
başarınızı emeği geçenlerle
paylaşmayı bilmeniz
gerekir. Bizim hedefimiz
sevilen ve başarılı bir
yönetici olmaktır.
• Genç bir yönetici olmanın avantaj ve
dezavantajları sizce nelerdir?
Seda: Genç bir yönetici olmanın dezavantajları muhakkak var ama bunları
avantaja çevirmek kişinin kendisine kalıyor. En genç olarak söyleyebilirim ki
önünüzde çok fazla yönetici figürünün
olması ve hepsine saygı duyuyor olmanız
öncelikle kendinizi yönetici olarak görmenize engel oluyor, ama aynı zamanda
önünüzde birçok öğretmen oluyor. Siz
konuyu kitaplardan teorik olarak değil;
birebir laboratuvarında özel dersteymişçesine gözlemleyip kendinizce çıkarımlar
yapabiliyorsunuz. Her ne kadar gittiğiniz
kurumlarda da çocuk olarak görülüyor
olsanız da, konunuza hakim olduğunuzu
ispatlamanızla bu dezavantaj farklılığınızdan ötürü bir avantaj halini alıyor.
• Haselsan İnşaat olarak ileride özellikle hangi faaliyet alanlarının öne
çıkmasını planlıyorsunuz?
Asude: Firmamız artık daha çok yurt dışındaki taahhüt işlerini takip etmekte.
Çünkü yurt içindeki yatırım politikası
çok değişken olmakla beraber rekabet
çok yüksek. Müteahhit firma sayısı her
gün katlanarak artıyor ve işler en düşük
tekliflere sorgulanmadan verilmekte olduğu için bizim sektörün yurt içinde sürekli kabuk değiştirmesine sebep oluyor.
Şu andaki hedefimiz Haselsan A.Ş. olarak yurt dışında uluslararası finansmanlı
işlerdeki sözleşme sayımızı arttırmak ve
yurt içinde prestijli işler haricinde proje
takip etmemek.
Hedefimiz Haselsan
A.Ş. olarak yurt dışında
uluslararası finansmanlı
işlerdeki sözleşme sayımızı
arttırmak ve yurt içinde
prestijli işler haricinde
proje takip etmemektedir.
• Firmanız için hedefleriniz ve hayalinizdeki projeyi bize aktarabilir misiniz?
Asude: Bayan sayısının az olduğu, erkek
egemenliğindeki içinde bulunduğumuz
sektör ve sektörlerde üç bayan olarak babamızın kurduğu firmayı birlikte üçüncü
nesile ve daha ilerisine aktarılabilecek bir
güce ve yapıya getirmek en büyük hedef
ve hayalimiz.
• İş stresinden uzaklaşmak için neler
ile uğraşırsınız?
Esra: Ben fotoğrafçılıkla ilgileniyorum
doğadan ve güncel hayattan kareler yakalıyorum. Bu hobim beni dinlendiriyor
ama asıl kafamı rahatlatıp bana meditasyon yapıyormuşum hissine kaptırarak
tüm ilgimi ve konsantrasyonumu arttırıyor. Dar vakitlerimde motosiklete
binmek beni günlük hayat ve sıkıntılarından uzaklaştırabiliyor; geniş vaktim
olduğunda ise uçak kullanarak gökyüzündeki özgürlüğü tadıp bu dünyadan
uzaklaşabiliyorum.
Asude: Ben ikinci bebeğimin yeni olması
vesilesi ile henüz pek boş vakit bulamıyorum ama iki çocuk annesi olmaya alışır
alışmaz spora başlamak istiyorum. Uzun
yıllardan beri birçok spor dalıyla ve farklı hobilerle ile ilgilendim ama maalesef
hayatımda bana çok keyif veren kalıcı
bir hobiye dönüştüremedim hiçbirini.
Bunu sosyal hayatımdaki en büyük eksiklik olarak görüyorum. Tam olarak bir
hobi sayılmamasına rağmen, enerjisini
kalabalıktan alan bir insan olduğumdan
dolayı boş vakitlerimi sevdiğim insanlarla geçirerek, onlara elimden geldikçe
destek olarak, paylaşarak stresten uzaklaşıyorum.
Seda: Uzun süredir müzikle teorik ve
pratik olarak ilgilenmekten hoşlanıyorum. Müziğin içindeki matematiği
keşfetmek çok ilgi çekici geliyor. Aynı
zamanda piyano çalıyorum. Her ne kadar şu anda yeğenime oyuncak olsalar da
vakit vakit zaman ayırdığım, doğasını,
tınısını tanımaya çalıştığım piyano dışında başka enstrümanlarım da var. Bunun dışında stresten uzaklaşmak için bu
aralar favorim squash oynamak. Sahanın
darlığından ve oyunun çabukluğundan
dolayı hızlı düşünüp atik çıkışlar yapmak
gerekiyor. Böyle bir spor yaparken başka
şeyler düşünmek çok zor oluyor ve bu
sayede stresten uzaklaşabilmiş oluyor
insan.
14 SEKTÖRDEN
SUYUN GÜCÜ
Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın Su
Yalıtımı Yönetmeliği ve Su Yalıtımının
zorunlu kılınması ile ilgili taleplerinin
samimiyeti bizi umutlandırıyor. Her
ürün gurubuna ve uygulama yöntemine
objektif bir yaklaşım ile hazırlanacağını
umduğumuz yönetmelik için tüm samimiyetimiz ile çalışıyoruz.
Kentsel Dönüşüm Süreci
Biliyorsunuz Türkiye İMSAD bünyesinde kurulmuş olan Kentsel Dönüşüm ve Yapı Güvenliği komitesince
hazırlanan Güvenli Yapılar Yol Haritası 1(GYYH-1) adlı bir yayın var.
Bu çalışmanın 29 dernek üyesi ile çatı
derneğimiz Türkiye İMSAD’da olması
gerçekten çok kıymetlidir.
Selçuk Taçalan
SUDER Genel Sekreteri
Ülkemizde deprem gerçeği artık herkes
tarafından kabul edilebilir bir gerçektir.
deprem gibi doğal afetlerde ya da eksik
tedbirler yüzünden yaşanan ve neredeyse taammüden yapılmış hissi veren iş
kazalarında da kaybettiğimiz canlara
gündemin sıcaklığı kadar üzülmek dışında bir şeyler yapmalıyız.
Su yalıtımı bir sorumluluk bilinci ve
yapı-yaşam kültürü meselesidir. Doğru
uygulanan “Su Yalıtımı hayat kurtarır”.
Son yıllarda bu spot cümleyi çok sık
kullanıyorum. Gerçekten de yapının
diğer bileşenlerini pas geçmemek şartı
ile yapılacak su yalıtımı korozyon oluşmasını engelleyerek hem insan ve yapı
sağlığı, hem çevresel ve hem de yatırımlarımızın ömrü anlamında belirleyici
bir fayda sağlar.
Biz deprem gerçeği ile yaşatmak zorunda olan bir ülke ve toplumuz. Peki,
bunu başardık mı? Bu çıplak bir gerçeklik olarak ortada iken, bunu başarma
noktasındaki eksikliğimiz sosyolojik
olarak da incelenmesi gereken ciddi bir
sorundur. Yanıtının şu an için çok ümit
verici olmadığını düşünüyorum. İşin
açığı ancak yapılan çalışmalar ve gelişen-gelişecek toplumsal bilinç düzeyi bu
sorunu aşmamızda ciddi fayda sağlayacaktır. Esas mesele gerçekten toplumsal
bilinç ve o ortalamanın yüksek olmasıdır. Bilinç düzeyi yüksek kişi alacağı
konut veya başka taşınmazın makyajından önce, temel yapı gereklerinin doğru
yapılıp yapılmadığını irdeler ki bu da
çözüm için önemli bir şarttır.
Meselenin maliyeti ise diğer bir boyutudur. Depremlerle kaybettiğimiz yurttaşlarımız hem aileleri hem toplum açısından travmatik bir acı olarak bizimle
birlikte yaşıyorlar elbette. Fakat bir
diğer yandan da ekonomik bir travma
oluşturuyor. Artı değer üretmek için bu
kadar çalışıp çabalayan ülkemiz, oluşturduğu artı değeri korumada o kadar
doğru uygulamalar yapamıyor ne yazık
ki. Sayın Prof. Dr. Ahmet Ercan’ın yapmış olduğu çalışmaya göre; “Depremde
bir kişinin ölümü, ulusal ekonomiye
700 bin ile 1 milyon dolara çıkmaktadır. 1983’deki Erzurum Deprem’inde
3200 yapı yıkılmış, 1155 kişi ölmüş,
kişi başına 670 bin dolar yitirilmiştir.
1999 Gölcük Deprem’inde 20 bin yapı
yıkılmış, 20 bin kişi ölmüş, 25 milyar
dolara çıkmıştır (kişi başına 1 milyon
250 bin dolar). Göçük yapıların yaklaşık 6 katı içine girilemeyecek biçimde
ağır yaralı konut olmuştur.” Ayrıca depremin etkilediği 7 ilin Gayri Safi Milli
Hasıla içindeki payı yüzde %34.7, sanayi katma değeri içindeki payı ise yüzde
46.7 seviyesindedir.
Dolayısı ile insanımızın hayatta kalmasına hizmet etmek gibi muazzam bir
değer oluşturan su yalıtımı aynı zamanda gerçek anlamda tasarruf kelimesinin
anlam bulmasına da katkı sağlayan bir
alan olarak karşımızdadır.
Peki, bu travma rakamlarla da sabitken hoyratlığımız neden?
İşte tam da bu noktada su yalıtımının
deprem güvenliği konusundaki ilişkisi
hususu devreye giriyor. Su yalıtımının
deprem güvenliği konusundaki ilişkisi
yeterince bilinmiyor ve maalesef bu konuda yasal zorunluluklar yeterli değil.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız bir
yandan, sektör paydaşı STK’lar olarak
diğer yandan bu konu ile ilgili önemli çalışmalar yapıyoruz. Bu çalışmalar
açıkça belirtmeliyim ki Ankara’da samimi bir karşılık buluyor. Özellikle
Bu yayına referansla yapı stokumuz
yaklaşık 20 milyondur. Kentsel dönüşüm sürecinin doğru bir planlama
ile yapılan/yapılacak yapılarda teknik
mağduriyet oluşturmayan bir sisteme
uyulması durumunda önümüzde uzun
yıllar sürecek bir yapılaşma var. Kentsel
dönüşüm ile yaklaşık 9 milyon konutun dönüşümü konuşuluyor. Dolayısı
ile çok büyük bir pazar hareketinden
bahsediyoruz.
Bir yapıyı sosyal çevresi ile birlikte ikinci defa yapmak zorunda kalmak diyebileceğimiz ve ülkemiz için elzem olduğunu gördüğümüz “Kentsel Dönüşüm”,
içinde üçüncü kez yapmak zorundalığı
olan riskler de taşıyor. Bu noktadaki
sıkıntımız yine GYYH-1 çalışmasında belirttiğimiz gibi gerekli tedbirler,
standartlar ve uygulama esasları tam
oluşturulmadan girilmiş olunmasıdır.
Yalıtım Sektörü ve Kalifiye İş Gücü
Sektörümüzün en önemli ana sorunlarından biri kalifiye işgücü ve uygulama
sorunudur. SUDER olarak bu noktada
Meslek Liseli gençlerimizden sektöre
girdi alamadığımız tespiti ile 10 Şubat
2014’de MEB MTEGM ile bir protokol
yaptık. Bu protokol uyarınca ülkemizi
28 il ve 32 kampus okulumuzda öncelikle Teknik Öğretmen ve Eğiticilerimize Su Yalıtımı konulu hizmet içi
seminerler veriyoruz. Geçen eğitim yılı
sonu itibarı ile İstanbul’daki eğitimlerimizi tamamladık. Verdiğimiz hizmet
içi eğitim seminerlerine İstanbul’daki
25 okulumuzdan 100’ü aşkın öğretmenimiz katıldı. Toplam üç gün (18
saat) süren seminerlerimize katılımda
bulunan öğretmenlerimiz MEB onaylı
sertifikalarını alıyorlar.
Gazetenizde görüşlerimize yer verdiğiniz için teşekkür ederiz.1964’den bu
güne faaliyette olan İNTES’ ve Genş
Yöneticiler Grubuna başarılarının devamını dileriz.
TARİHTEN
15
Çizgisel Dünyanın Hanımefendisi;
SELMA EMİROĞLU AYKAN
Türk karikatür tarihinin ilk kadın çizeri, soprano Selma
Emiroğlu Aykan’ın çizgiler ve sesler ile örülü dünyasına bir
bakış ile yakınlaşacağız bu sayımızda. Genellikle mizahın
daha çok erkekler tarafından daha iyi yapıldığı algısının
hakim olduğu dünyamızda, erkeklerin arasından sıyrılan çok
az sayıdaki kadın hemen ilgimizi çeker. Türkiye’nin ilk kadın
karikatüristi Selma Emiroğlu Aykan’ da bu değerli isimlerden
biri olarak Türk sanat tarihine ismini yazdırmıştır.
1927 yılında İstanbul’da doğan Selma
Emiroğlu, üç yaşından başlayarak elinden düşürmediği kalemiyle karikatür ile
tanışmıştır. İlk olarak Amcabey dergisine karikatür çizen Emiroğlu, derginin
yayıncısı da olan ünlü çizer Cemal Nadir Güler'in yönlendirme ve önerileriyle
1945 yılından itibaren Doğan Kardeş
dergisine önce kapak, ardından da Kara
Kedi Çetesi başlıklı bir çizgiroman hazırlamaya başlamıştır.
hemen hepsi metinleri alt yazılı olarak
yayınlanmıştır. 1947 yılında 'Cin ile
Can ve Mercan Balığının Serüvenleri',
1948'de 'Oya'nın Hikayesi', 1949'da
çoğunu La Fontaine'in eserlerinden
esinlendiği Tavşan Kardeşin Sofrası,
Böceklerin Oyunu, Tırtılın Hikayesi
ve Zenci ile Maymun başlıklı çizgiromanları hazırlamıştır. Emiroğlu'nun
karikatürize stildeki temiz ve sade çizgileriyle hayat bulan bu çalışmaların
hemen tamamı hayvan karakterlerin
başrolde olduğu yapıtlardır.
Ekim 1949 tarihinde Kara Kedi Çetesinin Dönüşü başlığıyla yeniden Doğan
Kardeş sayfalarına misafir olan popüler çizgi roman serisinde yer alan Kara
Kedi, Pamuk ve Sarman adlı sıkı arkadaş olan üç kedi, hepsinin arasından en
sivrilenleri olmuştur.
Emiroğlu, karikatür dışında uzun yıllar İstanbul Şehir Korosu'nda dramatik soprano olarak da çalışmış, radyoda
konserlere çıkmıştır.
Selma Emiroğlu, bu tarihten sonra yeteneğinin de devreye girmesi sayesinde
bu dergide 1945'den itibaren çizmeye
başladığı Kara Kedi Çetesi'nin Başına
Gelenler başlıklı çizgi romanın popülaritesiyle üne kavuşarak, şöhretli ilk Tür
kadın çizgi romancısı haline gelmiştir.
Emiroğlu, hepsi bu çocuk dergisinin
sayfalarında yayınlanan başka bazı çizgi
romanlara da imza atmıştır. Bunların
yaptığımda sesimle çizgilerime eşlik ederdim. Daha sonra da karikatürlerimi bir yandan müzik dinleyerek çizerdim.”
Bu şöhretli seri 1964 yılı sonundan itibaren ve bu kez evlendiği için soyadı
değişerek Selma Emiroğlu Aykan adıyla, çizerin elinden yine derginin arka
kapağında maceralar yaşamışlardır.
Doğan Kardeş için pek çok kapak resmi de çizen Emiroğlu, böylece çizerlik
kariyerinin dokuzuncu sanatla alakalı
bölümüne noktayı koymuştur.
Çizgiye ve müziğe olan yeteneği ile her
zaman dikkatleri üzerinde toplamayı
başarmış olan Aykan, bir söyleşisinde
karikatür ve müzik ile olan ilişkisini ise
şu sözlerle anlatıyor; “Çocukken resim
1950 kuşağının tek kadın karikatürcüsü olan Selma Emiroğlu Aykan,
küçük yaşta girdiği basın dünyasında bir profesyonel gibi çalışmıştı.
Kısa bir sürede ülkenin en çok bilinen ve satan yayını ile toplumla
buluşan Aykan’ın karakterleri de kendisi gibi tarihteki yerini aldı.
Her zaman kadın oluşu üstünde hep durulan Aykan sadece kimliği
ile değil yarattıklarıyla da özel ve değerliydi.
Önceleri acaba Selam Emiroğlu Aykan imzası altında bir erkek çizer
mi var? diye düşünülen Aykan, bu sayede kadının gizil gücünü de
herkese göstermiş oluyordu.
Yine bir röportajında başarının kadın ve erkek ile iliştirilmesine şu
sözler ile cevap vermişti; “Hayır, ben başarının kadın veya erkek
olmaya değil, ortaya konan işin iyi veya iyi olmamasına dayandığına
inanıyor ve bir kadın olmaktan da mutluluk duyuyorum”
04 Ekim 2011 yılında Almanya’da vefat eden Aykan, geriye sadece
karikatürlerini ve aryalarını değil, okudukça yeniden yazılan muhteşem hayat hikayesini de bırakmıştı.
16 YAŞAM
GAZETECİ- TELEVİZYONCU ERHAN KARADAĞ,
VE MOTOR TUTKUSU…
umarım. Ama bilmiyoruz işte orasını
ve zaman su gibi akıp gidiyor.
Neyse konuyu dağıtmayayım; işten
geri kalan zamanlarımı bu meslekten
olmayan yakın arkadaşlarımla geçirmeyi tercih ediyorum. Çünkü, onlarla
başka dünyalar, başka evrenlere başka
kaygılara veya keyiflere de pencere
açabiliyorsunuz.
Bu motosiklet maceram böyle başladı.
Yani haberciliğimle, televizyonculuğumla ilgili değil, insan olmakla ilgili. Ben motora başladım, bir başkası
belki yelkene ya da dalışa… Sadece
görmediklerini görmek, dokunmadıklarına dokunmak için. Çünkü, yaşam
göründüğünden daha kısa.
Dışardan "deli misin sen,
ne güzel hayatın var" ya da
"ne kadar çılgınsın" diye
bir dolu laf işitirsin, ama
hayat başka yere götürür
seni yine de.
Bir insan 40 yaşından
sonra niye motora biner?
Hayatı kaçırmamak için belki.
Burada mesele motosiklet
değil aslında; hayat.
26-27 yıldır gazeteciyim.. Muhabirlikle başlayan iş hayatım, teknolojinin ve
Türkiye'de medyanın renklenip çeşitlenmesiyle televizyonculuğa ve televizyon yöneticiliğine kadar geldi. Doğrusunu söylemek gerekirse, geçmişte de
bugün de, bu işi tadını çıkara çıkara,
heyecanla ve hevesle yaptım, yapıyorum. Genç bir gazeteciyken ya da yeni
bir televizyon muhabiriyken işimden
başka bir şey düşünmüyor, haberden
başka bir şeyi dert etmiyordum. Güneş
Gazetesi, Yeni Asır ve Sabah Gazetelerinin çalıştığım dönemdeki en genç
muhabiri oldum. Sonra kuruluşundan
itibaren içinde yer aldığım ATV'de de
tüm zamanlarım hep haberle geçti…
İş dışında kalan zamanlarımız da o
dönemde hep haberci arkadaşlarla bir
araya gelerek geçiyordu..
Bu tempo daha genç yaşta yönetici
koltuğuna oturmama neden oldu, belki de tamamen şans… Uzun zamandır da TV haberciliği ve yorumculuğu
yapıyorum. Güzel bir ekiple, İstanbul,
Ankara, haber merkezi hep birlikte
Kanal D'nin ana haber bültenini hazırlıyoruz.
Laf aramızda, 12 yıldır tek başına iktidar olan hükümet, medyadaki gelişmeler, teknoloji, internet, sosyal medya, akıllı telefon vs. derken habercilik
yapmak biraz kolaylaştı. Bir çok gazeteci arkadaşımız eleştiriye tahammül
edilmediği için işinden oldu, muhalif,
hesap soran habercilik yerini daha
ılımlı "Yeni Türkiye haberciliği"ne
bıraktı. Elbette, ben de burada ince
bir eleştiri getirdiğim o medyanın bir
parçasıyım, sorumluk payımı da biliyorum.
İşte, bütün bu yeni dönemi anlamaya,
aktarmaya çalışırken bir bakıyorsunuz
yaşınız 40'ı geçmiş, 45'e doğru yaklaşıyor. "40 nedir ki!" diyebilirsiniz, elbette daha yaşanacak çok şey var, herkes için uzun ve sağlıklı yıllar vardır
Büyük hevesle, aylarca eğitim alarak
başladığım bu macera için soranlara
kısaca "arkadaş kurbanıyım" diyorum… Çok sevdiğim arkadaşlarım
motosiklete biniyorlar, hafta sonu ya
da tatil geldi mi, biniyorlar motora,
basıyorlar gaza. (maksimum 100 - 120
km/h. çünkü bizim bindiğimiz motorların tarzı enduro; yani, sürat için değil, hem toprak yolda arazide, hem de
asfaltta gidebilen makinalar) Atıyorlar
kendilerini doğaya dağa bayıra, ben
yalnız kalıyorum Ankara'da. Biliyorsunuz burası memur şehri, Pazartesi
öğlen Ulus'a Kızılay'a çıkıp bir dolaşsa
bir İzmirli İstanbullu; sanacak, memur
yürüyüşü var, miting var; oysa sadece
öğle tatili. Cumartesi Pazar kapalı bu
şehir… Kendimi dışarıya atmak, arkadaşlarımdan mahrum kalmamak
için seçtim diyebilirim iki tekeri…
Bu kadar geç başladım ama; iki
kez Gürcistan'a gittim, bütün
Karadeniz'in yaylalarını dolaştım,
doğu ve güneydoğu hariç şu ana kadar
Türkiye'nin dört bir yanında yaklaşık
30 bin kilometre yol yaptım.
Motosikletle ilgili bir yazı bu belki ama
sizi temin ederim, ben motosikletten
değil; götürdüğü yerlerden, tanıştırdıklarından bahsediyorum hakikaten.
Örneğin, çok lüks bir araçla geziyorsunuz, yolunuz bir köye, bir mezraya ya
da bir kasabaya düştü… Camlarınız
kapalı, içerde klimanız çalışıyor ve hafif de müzik var. Kimse sizinle ilgilenmez… Ama, motosikletle gidin, bir
köy kahvesinin yanına park edin; çıkarın kaskınızı montunuzu; daha terinizi
silmeden yanınıza birileri gelir. Çünkü, sizin geride bıraktığınız yollarda
bir macera olduğunu bilir ya da nereye gideceğinizi merak eder. Oturur çay
içer, sohbet edersiniz; o sizi anlar, siz
onları, oradaki hayatı. İşte bunu o iki
tekerli alet ve bu ruh sağlar.
Unutmadan şunu da söyleyeyim; motosiklet denen makina sadece racing
ya da chooper tarzı olsaydı; hiç ama
hiç ilgimi çekmezdi. Çünkü, onlar ya
aşırı sürat sevenlerin gözdesi; ya da estetik motosiklet isteyenlerin.
Özetle, "madem dünyayı güzelleştiremiyoruz, o halde kendi dünyamızı
güzelleştirelim" diye 2010 yılında
araladığım bu kapının ardında bir motosiklet dünyaya geldi, 4 yaşındayız…
Bir aylık sancılı bir tamirhane macerasının ardından da yaz başında kucağıma bir karavan doğdu..
Küçük bir minibüsle gezmeyi de kamp
yapmayı da çok seviyorum. Ankara dışına motosikletle çıkmıyorsam mutlaka bu araçla çıkıyorum…
İçindekiler: buzdolabı, ocak, lavabo,
20 lt su tankı, duş, yatak, 2 kişilik
yemek masası, yaşam aküsü, telefon
ya da tablet şarj olanağı, priz ve USB
girişleri, katlanan bisiklet.
Gittiğim yerde yeşili, maviyi, güneşi
gölgeyi ve suyu buluyorum, huzuru
buluyorum. Buluyorum ama Pazartesi
günü de işimin başına Ankara'ya dönüyorum...
(Kızmadınız bana umarım..
Hayatı böyle de yaşamak
mümkün, üstelik bunun çok
çok daha iyisini de. Gençler
istedi ben yazdım; içimden
ne geldiyse…
Paylaşınca büyür belki
dünyadaki bütün güzellikler
neyse…)