Halil Can`ın Mektupları

Transkript

Halil Can`ın Mektupları
Ali IŞIK
MEVLEVĐ MEKTUPLARI
Merhaba gazetesinin haftalık tarih-kültür ilavesi Akademik Sayfalar’da ilk kez “M. Necati Elgin Özel Sayısı”
vesilesiyle okuyucuya duyurulan ve bilahare dizi yazı olarak okuyucuya sunulan mektupların tamamı doksan üç adettir
(Halil Can’ın bazı mektuplarının sonuna eşi Semiha Hanım tarafından yazılan birkaç mektup bu sayının dışındadır). Bu
dizi yazı kitaplaştırılırken bayram veya kandil tebriki mahiyetindeki Abdülbaki Gölpınarlı ile Halil Can’a ait
mektuplardan bazıları kitaba dâhil edilmemişlerdir. Kitaba dâhil edilen altmış altı mektuptan on dördü Abdülbaki
Gölpınarlı’ya, otuz yedisi Halil Can’a, altısı Kemal Edip Kürkçüoğlu’na, beşi Mithat Bahari Beytur’a, ikisi Prof. Dr.
Nihad M. Çetin’e, biri Rıfkı Melûl Meriç’e, biri de Münevver Ayaşlı’ya aittir.
Önümüzdeki günlerde basımı yapılacak MEVLEVĐ MEKTUPLARI kitabının Halil Can’ın Mektupları
bölümünden bazı mektupları, ihtiva ettiği Mevlevîlik ve Konya Mevlâna Đhtifallerine dair malumat sebebiyle sitemizde
yayımlıyoruz.
MEKTUPLARIN MUHATABI MUSTAFA NECATĐ ELGĐN
1907 yılında Kiğı’da doğdu. Babası Ahmet Tevfik Bey, annesi Munise Hanım’dır.
Erzurum’un tanınmış ailelerinden Şiroğlular’a mensuptur. Mustafa Necati, babasının
ordudaki görevleri dolayısıyla öğrenimini çeşitli il ve ilçelerde tamamladı.
Babası Ahmet Tevfik Bey’in Sarıkamış’ta şehit olması üzerine beş kardeşi ile
birlikte bütün sorumlulukları annesi Munise Hanım’ın omuzlarına bindi. Büyük
ağabeyinin de daha genç bir zabit adayı iken, Çanakkale’de şehit olması, Erzurum ve
civarındaki Rus-Ermeni saldırıları üzerine aile Tokat’a gelip yerleşti.
1339/1923 yılında Tokat Đdadisini bitirdi. Bir süre de Askerî Lisede okudu. Ayrıca
Öğretmen Okulu imtihanını vererek öğretmenlik mesleğine intisap etti. Đki kardeşi askerî
okullarda okuyarak subay oldu. Ablaları da subaylarla evlendi. Ailede tek sivil olan
Mustafa Necati, 1929’da Cumhuriyet’in öğretmen ordusuna katıldı. Đlk görev yeri
Niksar’dır. Orada, yine bir ordu mensubu olan ve Đstiklal Savaşı’nda büyük hizmetleri
bulunan Üsteğmen Osman Nuri Özbek’in kızı Semiha Hanım’la evlendi.
Soyadı Kanunu çıkınca “Elgin” soyadını aldı. Niksar’da özellikle folklor
araştırmalarına ağırlık verdi. Erzurumlu Emrah ile ilgili bir inceleme hazırladı. Diğer öğretmen arkadaşları ile birlikte
Niksar Halkevi dergisi Ülker’i çıkardı. Dergi, ilim ve sanat çevrelerinde büyük ilgi gördü.
Evliliğinden Ahmet Güner, Şahika ve Zuhal adlarında üç çocuğu olan M. Necati, Büyük Erzincan Depremi (26
Aralık 1939) sırasında Reşadiye’nin Bereketli köyünde idi. Depremden sonra Konya’ya nakli yapıldı. Mevlâna Müzesi
yanındaki Dumlupınar Đlkokulunda göreve başladı.
Aynı zamanda iyi bir hattat olan Necati Elgin, bu sanatını Tokat’ın meşhur hattatlarından Sarı Mehmet Besim
Efendi’den öğrendi. Daha ziyade nesih, talik ve rika yazılarında ihtisas sahibiydi. Mevlâna’nın 440 sayfalık Fîhi MâFîh’ini Konya Müzesi’ndeki tek nüshadan kopya ederek zamanın belediye başkanı M. Muhlis Koner’e hediye etti.
Arapça ve Farsçayı da Turhallı büyük âlim Hacı Mustafa Efendi’den okuyan Mustafa Necati, şiir ve edebiyatla
da ilgilendi.
Merhum, 1940 yılından vefatına kadar, Mevlâna Hazretlerinin manevi dünyasına kendisini adadı, mesleki ve
ilmî yöndeki bütün çalışmalarını bu konuya tahsis etti. Öğretmenliğinden kalan boş zamanları Konya Türk Ocağı ve
Konya Halkevi’ndeki çalışmalara ayırdı. Halkevi Tiyatrosu’nun bütün oyunlarında rol aldı. O sıralarda Halkevi
Kütüphanesi’ni yöneten Veli Sabri Uyar’la çok yakın bir dostluk kurdu.
1950’den itibaren Konya Mevlâna Müzesi’nde görevlendirildi. Yirmi iki yıl süren bu dönemde Dergâh’ta ilmî
çalışmalar yapan bütün akademisyenlerin ve araştırmacıların en büyük yardımcısı oldu. Müzedeki kitaplığın tasnif ve
tanzimi, Hamuşan’daki mezar taşlarının ve kitabelerin kaydı, Konya ve çevresindeki köy ve kasabalarda bulunan,
çıkarılan eserlerin, değerli yazmaların müzeye kazandırılmasında büyük emeği geçti.
1972 yılında emekli olup Đstanbul’a yerleşti. O yıl Tünel’de bulunan ve karakol olarak kullanılan Galata
Mevlevihanesi’nin ihyası, Divan Edebiyatı Müzesi olarak yeniden kazandırılması programında bakanlık tarafından
uzman olarak görevlendirildi. Mevlevihanenin faal dönemine yakın şekilde restorasyonuna nezaret etti. Hamuşan
Bölümü’nün Halet Efendi Kütüphanesi’nin, semahanenin tanziminde, Galata Mevlevihanesi’nin demirbaşında bulunan
çeşitli yerlere dağılmış değerli eserlerin, Mevlevi yâdigârlarının yerlerine yerleştirilmesi ve envanterinin yapılıp
sergilenmesinde yönetici olarak çalıştı. Gerek Halet Efendi Kütüphanesi’ndeki eserlerin, gerek kabristanında yatan,
mezar taşları bulunan veya kaybolmuş Mevlevi büyüklerinin tespitini ve kayda geçirilmesini sağladı.
Merhumun, Anıt dergisinin 24. sayısında yayımlanan, “Trabzonî Şeyh Ahmet Dede” başlıklı makalesi, son
derece önemli bir makaledir. O, bu makalesinde, Köseç Ahmet Sultan ile Trabzonî Ahmet Dede’nin aynı şahıslar
olduğunu ispat etti. Böylece büyük bir yanlışlığı tashih etti.
Âşık Şem’î’nin kabrinin bulunmasından sonra, kemiklerini yeniden kefenleyip bugünkü kabrine koyan da odur.
M. Necati Elgin, 27 Nisan 1977 tarihinde Đstanbul’da vefat etti. Zincirlikuyu’daki aile mezarlığında metfundur.
Konya’da çıkan Konya, Anıt gibi önemli dergilerde ve Konya gazetelerinde pek çok makalesi yayımlanan
Elgin’in Selim III (Đlhamî) (Konya, 1959) isimli bir kitabı vardır.
HALĐL CAN
Neyzen Halil Can, 7 Aralık 1905’te Üsküdar’da doğdu. Babası, Deniz
Kıdemli Yüzbaşı Şükrü Efendi, annesi Mısır prensleri kâhyalarından Ali Hurşit
Efendi’nin kızı Makbule Hanım’dır. Halil Can, II. Meşrutiyetten sonra açılan
Selim-i Salis (III. Selim) Numune Mektebine gitti. Burayı bitirdikten sonra
Üsküdar Sultanisinin rüştiye kısmına kaydını yaptırdı. 1923’te girdiği imtihanı
kazanarak Eczacı Mektebine kaydoldu. Okulu bitirir bitirmez, 1926’da yedek
subay olarak askere gitti. 1927’de, eczanelerin sayısını sınırlayan Tahdit
Kanunu çıkınca, tezkere bırakarak muvazzaf subay oldu. 28 Ekim 1948’de
binbaşı iken istifa etti. Daha sonra çeşitli resmi vazifeleri deruhte ettikten sonra
1961’de emekli oldu.
1953-1971 yılları arasında Đstanbul Belediyesi Konservatuarı Đlim Tasnif
Heyeti üyeliği ile 1959’da açılan Yüksek Đslam Enstitüsünde Dinî Musiki
hocalığı görevlerinde bulundu. 1971’de çıkan emeklilerin devlet hizmetinde
çalışmaları yasaklayan kanunla bu görevlerinden ayrıldı ve 23 Mayıs 1973’te
vefat edene kadar, evinde öğrencileriyle özel çalışmalarını sürdürdü.
Halil Can, küçük yaşlarda Üsküdar’da açılan bugünkü Üsküdar Musiki
Cemiyetinin ilk hali olan Daru’l-Feyz-i Musiki Cemiyeti’ne girdi. Bu arada
Galata Mevlevihanesi’nde Neyzen Emin Dede’den ney meşkine başladı. Daha
sonra Üsküdar Mevlevihanesi Şeyhi Ahmet Remzi Akyürek Dede’nin sikkesini tekbirlemesiyle Mevlevi oldu. 1954’ten
beri Konya’da yapılagelen sema ve Mevlâna’yı anma törenlerinin kurucularından olan Halil Can, 1972 yılına kadar
neyzenbaşılık yapmıştır. Emin Dede’nin tavsiye ve teşvikiyle lâ-dinî musiki eğitimi almaya başladı. Emin Dede’nin
arkadaşı Bestenigâr Ziya Bey’den Klasik Türk Musikisi meşk etti. Rauf Yekta Bey’den nazariyat bilgisi, Arap Cemal
Bey’den fasıl musikisi, Enderûnî Hafız Ömer Efendi’den de nota okumayı ve tavrı öğrendi. Beş sene süren bu eğitim
esnasına Ahmet Avni Konuk’un sohbetlerine katıldı ve Konuk’un kimi eserlerini bizzat kendisinden geçti. Halil Can,
1.500 ilahi, elli beş ayin-i şerif, 400 nefes, 60’a yakın naat ve durak ile geri kalanı din dışı formlarda saz ve sözlü
eserlerden oluşan 6.000’in üzerinde eserin yer aldığı bir nota koleksiyonuna sahipti.
1- 5 Ocak 1957 Tarihli Mektup
a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Đstanbul-Galata
5 / Kânunusani / 1957
Ya Hazret:
Bu yılki Şeb-i Arus’tan aldığımız feyiz ve sekr-i manevi elhamdülillah elan berdevam. Bu iltifata nailiyetimize
vesile olanlara candan teşekkür eyvallah.
Ankara toplantısı da hamdolsun güzel geçti. Allah sağlık verirse önümüzdeki ihtifali daha canlı, daha ruhani
olarak idrak ederiz. Ankara’da, mukabele-i şerif, tafsilatıyla icra edildi. Mesnevihan ve sahib-i destar Mithat Bahari
Beyefendi’mizin postta bulunuşu ve usulden olan Mesnevi-i şerif takriri çok parlak oldu. Aynı tarzı, önümüzdeki sene
Konya’da icra etmek ne kadar güzel olacak.
Konya’dan avdetimizde komşularımızdan bazılarına, Şeb-i Arus hakkında malumat vermiştim. Bunlar arasında,
geçirdiği bir kemik hastalığı hasebiyle malule bir hanımefendi var. Đsmi (Münevver) olan bu hanım hakire (200) lira
vererek Huzur-ı şahane-i Cenab-ı Pir’de hizmet eden fukara-yı sabırine tevziini rica etti. Bendeniz de bu meblağı senin
namına Ziraat Bankası vasıtasıyla gönderdim. Erbabına tevdi size muhavvel. Bu hatuncağızın sıhhat ve afiyeti için,
Huzur-ı akdeste edilecek dualar, inşaallah müstecap olur. Bu husustaki lütuflarınızı müş’ir cevabı kendisine okurum.
Şu satırları yazıp Ekrem Hakkı Beyefendi’ye gideceğim. Öğle taamını birlikte yapacağız ve bilahare Ahmet Avni
Beyefendi’nin kabrini ziyarete gideceğiz. Ziyaretten avdette de ayın ilk cumartesi günü olması hasebiyle mutat
toplantıda Mesnevi-i şerif okuyacağız.
Ankara’da iken Tevfik Đleri Bey’le müteaddit görüşmeler yaptık. Mesnevi-i şerif şerhinin tabı, müze ittihaz
edilmek için heyet-i vekile kararıyla Maarif Vekâletine devredilmiş olan Galata Mevlevihanesi’nin tamiri, Ahmet Avni
Beyefendi’nin de Şarih-i azam Đsmail Ankaravi Hazretlerinin türbe-i şerifesine naklini not ettirdik. Tevfik Allah’tan.
Konya’da bulunduğumuz beş gün içinde doğru dürüst koklaşamadık. Şeb-i Arus’un tesidi hakkında,
eksiklerimizi tamamlayabilmemiz için kıymetli tenkit ve irşatlarını hassaten beklerim.
b:
Mehmet Önder sultanımızın meşgalesi malumum olduğundan bir de benim yazılarımla ziyâ-ı vakit etmemesi
düşüncesiyle ona yazmıyorum amma her ikinizi yekvücut bildiğimden maruzatım ikinizedir. (Đki göz bir görür)
Muhterem Dede Efendi’mizin hak-i pa-yi âlîlerine yüzler sürer dualarını niyaz eylerim.
Cemiyet işinden bizleri haberdar etmenizi hassaten rica ve niyaz eylerim.
Hizmet-i mebrukeleriyle her gün müşerref olmak saadetine nailiyet esnasında, Huzur-ı Cenab-ı Pir’de bu abd ü
ahkar ve kemterlerinin tazimat ve tekrimatını lütfen arz edesin. Allah o bab-ı saadetten cümlemizi ayırmasın. Galata
Mevlevihanesi son şeyhi Ahmet Celaleddin Dede Efendi merhumun
Ey kân-ı cevher-i sehâ Mevlâna
Ser-çeşme-i ihsân-ı a’tâ Mevlâna
Âb-ı kereminle beni sîrâb eyle
Ey menba-ı pür-feyz ve safâ Mevlâna1
rubaisini de okursunuz.
Ney nâle edip haber verir Mevlâna’dan
Bu râzı duyan geçer (menn) ile (ma’)dan2
Her ikinizin hasretle ellerinizi öperim. Raşit’in yanaklarını öperim. Cümleten Allah’a emanet…3
el-fakir-i bende-i Mevlâna
Đmza
(Yeni yazıyla: Halil Can)
(Mektuba ters yönde mavi mürekkepli kalemle çiziktirilen not:
“Dabiretülinsan derler
Kuşların ayakları ardındaki
parmağa dabiretüttuyur
derler
ed-Dâbir: Nişandan geçen ok
ve tabi’ manasına da gelir
ve her nesnenin ahiri”
1
Günümüz Türkçesiyle: Ey görkemli mücevher kaynağı, bağış lütfünün baş çeşmesi Mevlâna… Ululuk/iyilik suyunla beni suya kandır; ey
baştanbaşa manevi haz ve mutluluk kaynağı olan Mevlâna…
2
Günümüz Türkçesiyle: “Ney inleyerek Mevlâna’dan haber verir; bu sırları duyan (gökten indirilen) kudret helvası ile sudan vazgeçer.”
3
Kâğıdın katlanma yerine geldiğinden iki kelimelik ibare silikleşmiş, bu sebeple de okunamamıştır.
2- 8 Mart 1957 Tarihli Mektup
a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Đstanbul-Galata
8/ Mart / 1957
Merhaba Ya Sultan;
Bütün ihvana ve fakire feyz ihsan eyleyen kıymetli mektubunun teşekküründen acizim. Huzur-ı şahane-i Cenab-ı
Hüdavendigâr’dan şeref-mevrut olan yazın, bugüne kadar elden ele dolaştı. Herkes nasip aldı. Allah senden razı olsun.
2/ Mart / 957 Cumartesi günü Ekrem Beyefendi’nin saadethanelerinde iken ve neşe-i ruhaninin tam kıvamında iken
”4 mısraıyla ibtidar eden Suzinak
gelen telgraf, hepimizi müstağrak-ı sürur eyledi ve derhâl “
Ayin-i şerifinin kıraatine başlandı. O anda bütün gönüller, Huzur’a merbut olarak tarife sığmayan bir hâletle neşeye
devam olundu. Bu hâl saat 16’dan nısfülleylin bir buçuğuna kadar devam etmiş. Bizler denizaşırı semtte
oturduğumuzdan bilmecbure yatsıdan sonra istemeye istemeye saat dokuzda ayrıldık; fakat ayağı karada olanlar arz
ettiğim saate kadar füyuzat-ı Cenab-ı Mevlâna’dan müstefit olmuşlar. Buna vesile olan sizlere cümleten şükran ve
dualar edildi. Elhamdülillah sümme elhamdülillah Şeb-i Arus vesilesiyle asman-ı Mesnevi’nin hava-yı ruhanisini
istişmama mazhar olduğumuz tarihte, kütüphane binasında icra edilen ayin-i şerifte hazır bulunan Fransız cemaatine
mensup delikanlı ile Kavkanas hâlen buradalar. Paris Konservatuarı hesabına, kendi arşivleri için yeniden bir ayin-i
behin-i Mevlevi’yi şeride tespit etmek istiyorlarmış. Bu maksatla Galata-Kulekapısı Dergâh-ı şerifinde icra edilecek
mukabele-i şerif için hükümetten müsaade istihsal eylemişler hâlen harap olan Galata Dergâh-ı şerifinin bu vesile ile
bir nebze dahi olsa tamirine bugünlerde başlanacak imiş. Mukabele-i şerif için ramazan arifesine müsadif olan 31/
Mart/ Pazar gününü söylüyorlar. Bakalım nasıl olacak. Bilmem ki o günlerde burada bulunmak sizler için kabil
olabilecek mi?
4
Türkçesi: “Ya saki, kurtuluşumuz için şarap (getir)…”
b:
Yine bu ayın 16’sına tesadüf eden mübarek Berat Kandil-i şerifinde Đstanbul Vakıflar Müdürlüğü tarafından
büyük bir mevlüd-i şerif kıraati takarrur etmiştir. Süleymaniye Cami-i şerifinde icra edilecek. Bu cemiyet de radyolar
vasıtasıyla neşredilecek. Yine bu ayın yirminci Çarşamba günü Đzmir’de Türk-Amerikan Derneği tarafından bir
toplantı tertip edilmiş ve Cenab-ı Pir Efendi’miz hakkında konferans verilecekmiş. Đşte sultanım bu ay içinde cereyan
edecek olan manevi hadisat bunlar.
Kurban için Ziraat Bankası vasıtasıyla (50) lira gönderdim kâfi gelmez ise bildir yine takdim ederim. Evvelki
ziyaretlerimde bir adet yazma evrad-ı şerif ele geçtiği takdirde fakiri haberdar etmenizi niyaz eylemiştim. Đnşaallah bir
zuhurat olur. Allah nasip ederse biradere de mektup yazacağım. Mehmet Önder canımıza da yazacağım. Gönül hırsızı
bizim Marangoz Đsmail, 2 Mart toplantısı hakkında tafsilat-ı kâfiye vermiştir. Onun da ellerinden, yanaklarından
öperim. Raşit’imin de gözlerinden öperim.
Mehmet Dede Efendi’mizin hak-i pa-yi âlîlerine yüz sürer dualarını niyaz eylerim. Romatizmaları nasıl. Takdim
ettiğim ilaçlar bitti ise irade buyursunlar tekrar göndereyim.
Gel hazretim seninle de şöyle bir kucaklaşalım, öpüşelim. Huzur-ı Cenab-ı Pir’de bütün ümmet-i Muhammed’le
birlikte bu abd-i hakire de dua buyurmanı, adam olmaklığım için niyazlarının ibzalını rica ile hatm-i kelam eylerim
sultanım. Hep beraber Allah’a emanet ve saye-i Pir’de sıhhat ve afiyette olalım canım.
el-Fakir
Đmza
(Halil Can)
3- 18 Mart 1957 Tarihli Mektup
a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Đstanbul
18/ Mart / 1957
Canım, Sultanım;
12/ Mart tarihli lütufnameni cumartesi günü aldım. Aynı gün Samiha Hanımefendi’nin kerime-i muhteremeleri
Nadide Hanım hemşiremizin saadethanesinde toplantı mukadder idi; bütün ihvanı orada görmek mümkün olacağından,
ibzal eylediğin feyz ile zevk-i maneviyi cümlesine tattırmak için ispat-ı vücudu bir nimet telakki ederek gittim. Her
birine ayrı ayrı mektubu okudum. Cümlesinin şükranlarını arz ve iblağ eylemek de yine bu fakire nasip oldu
elhamdülillah. Mazhar olduğumuz iltifat-ı maneviyenin şükrünü ifadan acizim. Aynı akşam Süleymaniye Cami-i
şerifinde icra eyleyen menkıbe-i veladet-penahi cemiyetinde de bulunmak müyesser oldu. Radyolarda neşredilen bu
hayırlı hadise hakkında bugün intişar eden Milliyet gazetesinde Refii Cevat Bey ve Havadis gazetesinde de Nezihe
Hanımefendi birer yazı yazdılar. Umumi olarak sine-i milletten intişara başlayan intibah, milleti elbette ki daha da ileri
götürecek bir mahiyettedir. Mütekarribülhulül olan ramazan-ı şerifin füyuzatı, bu sene geçmiş yılların hareketleriyle
”5 hadisi şerifi mucibince, (cem?)aat6
mukayese edilemeyecek nispette ruhani olacağa benzemektedir. “
daha çok birbirini sevmeye başlamıştır. Ahlak-i umumiyyede büyük bir terakki hamdolsun müşahede ediliyor. Bunların
cemiyet bünyesine olan hayırlı faydalarını da tahayyül eyledikçe, güzel yurdumuzun pek yakında tam bir mamureye
inkılâp edeceğini zevken görür gibi olmaktayım.
Şimdiye kadar bir türlü tabı yapılamayan Mesnevi-i şerif şerhinin, eyadi-i millette bulunacağının tam zamanıdır.
Samiha Ayverdi Hanımefendi, yarın içtima edecek maarif şurasına iştirak etmek üzere vaki davetle dün Ankara’yı7
teşrif etti. Tevfik Đleri Bey’le görüşeceklerini tahmin etmekteyim. Yarın Ahmet Avni Beyefendi’nin 19. vefat
yıldönümüdür. Bu görüşmenin aynı tarihe isabet edeceğini düşünerek, bundaki tertib-i maneviye hayran kalmamak
mümkün değil.
Emir buyurduğunuz mührü Ekrem Beyefendi elimden aldı bu şeref bana ait olsun, ben yaptıracağım diye ısrar
edince kabule mecbur oldum. Hiç o sultan kırılır mı?
5
Türkçesi: Mümin, müminin aynasıdır.
Zımba deliğinden dolayı kelime okunamamamıştır.
7
Mektupta “Ankara’ya”.
6
b:
Gazetelerde okuduğumuza göre nisan bidayetinden itibaren benzin tahdidatı kalkacakmış. Keyfiyeti Ekrem
Hakkı Beyefendi’ye müjdeledim. Bayram ertesi Huzur-ı şahane-i Cenab-ı Pir’e yüz sürmek nasip olacak inşaallah.
Refii Cevat Bey’in refikaları hanımefendi ramazan-ı şerif içinde ziyaret edecek. Mehmet Dede Efendi’mizin
kullanmakta oldukları kulak aleti için pil bulmuşlar. Bunu posta ile bugün gönderiyorlar fakat Almanya’ya sipariş
edilen yeni bir makinenin vürudunda da mezkûr âleti bizzat kendileri getirecekler. Ne yapalım bu hayırlı hizmet onların
kısmeti imiş.
8
buyuran bir Sultan’ın bendesi ve hizmetkârı olmak ne büyük bir saadet. Bu saadetten, kıymetli kaleminle bizleri de
hisse-yâb eylemektesin Allah senden razı olsun ve Cenab-ı Pir Efendi’miz dest-girin olsun. Huzur-ı saadetlerine varıp
yüz sürdükte bu fakir, zelil, hakir Halil’i de arz eyle adam olması için dualarına ithal eyle.
Sevgili Önder’im can kardeşim selam ve ihtiramlar ile ellerinden öperim. Cemiyet işinden ne gibi bir netice çıktı
hayırlı haberler bekliyoruz. Bu sene inşaallah Pençgâh Ayin-i şerifini okumak niyetindeyiz. Fakat ihtifalden hiç
olmazsa üç ay evvel birleşip, etraflıca istişare ile daha muntazam bir tertip hazırlarız. Gerçi her yılın merasimi, bir
evvelki seneye nazaran daha iyi olmakta ise de, gönül en fevkaladesini arzulamakta haklıdır değil mi?
Söyle bakalım; biz sizlerin hakkınızı nasıl ödeyebileceğiz. Allah hepimizi birbirimize bağışlasın da böyle
mübarek hizmetlerde yıllar yılı bulunmak nasip eylesin.
Muhterem Dede Efendi’mizin hâk-i pa-yi âlîlerine yüz sürerek mübarek ellerinden ayaklarından öperim. Ekrem
Bey, Azize, Samiha, Nezihe, Sofi Hanımlar, Eczacı Ahmet Hamdi Bey ve refikası, Bahir, Selman, Rüsuhi, Ahmet
Bican, Neyzen Ulvi ve Niyazi Beyler ve diğer bütün ihvan aşk ü niyaz ederek ellerinizden öperler.
Sıra fakire geldikte: Ben ne yapacağımı bilemeyerek seni kucaklar mübarek ellerinden ve yanaklarından öperim.
Raşit’e de çok çok selamlar. Hep birlikte Cenab-ı Hakk’ın birliğine emanet olalım sultanım.
el-Fakir
imza
(Halil Can)
8
Türkçesi: Her an meşguliyetteyim; boş değilim.
4- 26 Eylül 1958 Tarihli Mektup
Bismihi
Esselamü Aleyküm
an-Beldetittayyibe
26/ Eylül/ 1958
Merhaba Ya Cân-ı Men;
9
. Yahu nice zamandır bu fakiri mahrum eyledin. Hiç de mi göreceğin gelmedi. Velâdet-i
cenab-ı peygamberî kandil-i şerifi mübarek ola, nice sâl emsal-i leyaliyle cümlemiz şeref-yâb ola, demler, safalar
10
Hû diyelim Hû!
ziyade ola, dem-i Hazret-i Mevlâna
Ne âlemdesin, şöyle bir kavuşsak da dertleşsek. Dün Ahmet Avni Beyefendi’nin kabr-i şeriflerini ziyaret nasip
oldu elhamdülillah. Hepinizi orada hatırlamak da kısmet imiş çok şükür. Mesnevi-i şerif şerhinin bir an evvel tabı için
de niyaz eyledim inşaallah artık zamanı gelmiştir.
Bu seneki Şeb-i Arus için bizlere terettüp eden hazırlıklar hamden lillah tamamlandı. Her an emre amadeyiz.
Beyati Ayin-i şerifi çok mükemmel meşk edildi. Allah nasip ederse bu yıl akort-ı şah olacak. Şah akordu akortların
şahı olduğundan okunan ve çalınan asar da şahane olur. Gönül şimdiden o mübarek günleri hasretle çekmekte ve
hayaliyle pervaz eylemekte.
Şimdi cuma namazına çıkmak lazım. Bu sebeple kısa keseceğim. Hasretle ellerinden öper dualarını niyaz
eylerim aziz kardeşim.
Bende-i bendegân-ı Cenab-ı Pir
Đmza
(Halil Can)
9
Türkçesi: Haberleşmek kavuşmanın yarısıdır.
Bk. 3 Ekim 1956 Tarihli Mektup/b.
10
5- 2 Mart 1959 Tarihli Mektup
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Đstanbul
2/ Mart/ 1959
Candan Kardeşim Hazret-i Necati;
Şimdi 26 Şubat tarihli lütufnameni alıp, öpüp, kokladıktan sonra okudum. Daha kim bilir kaç defa okuyacağım.
Hemen kaleme sarılmakla, seninle karşı karşıya konuşur bir hâle geldim ve bu hâlet içinde yazıyorum.
Aziz kardeşim: Mektubunun her satırı ayrı bir ders, ayrı bir iltifat. Buyurduklarının hepsi aynı hakikat. Cenab-ı
Pir’imiz, Hüdavend-i kâmkâr, Monlâ Hüdavendigâr Efendi’mizin saye-i kudsiyelerinde suri ve manevi mahrum
olmayız inşaallah. Hele sen, Mehmet Dede Efendi gibi zat-ı melek-sıfatın evladı olmaklığın hasebiyle ayrıca bir
bahtiyarlığa sahipsin. Eh.. elhamdülillah fakir de hayır dualarına nail olanlardanım. Bundan dolayı külahımı havaya
11
hisse-mend
atsam yeridir. Ahmet Avni Beyefendi gibi bir zat-ı âliye de mülaki olup feyizlerinden
oluşum ayrıca bir lütf-ı Sübhani’dir. Hepsinden aldığımız ders, nefse uymamak olduğuna göre, sen aziz kardeşimin
duaları berekâtiyle nefs elinde zebun olmaktan kurtulurum inşaallah. Kenan Rıfai Beyefendi; bütün ihvanına (Sizlerden
yalnız bir şey, sade bir şey istiyorum: Nefse uymamak) buyurur imiş. Cenab-ı Pir Efendi’mizin meslek-i ulvileri de
aynı şey değil mi? Nefsi körletmek kolay. Fakat makbul olmasa gerek. Nefis ne kadar azgın olursa olsun biz ona değil,
o bize ram olduğu müddetçe kazançtayız. Hemen Cenab-ı Hak muvaffak eylesin. Bizim inancımız, saray-ı Sultan
Hüdavendigâr’da hizmet şerefiyle kâm-yâb olan canlarımız, halisülmiyar birer erdirler. Onun için dualarınızı niyazdan
kendimizi alamıyoruz. Berber kıssası burada da yine hatıra gelmekte. Cenab-ı Hak hepimizi Cenab-ı Pir’imiz
Efendi’mizin bab-ı saadetinden ayırmasın. Burada hep beraber oldukça, ötede de yine beraber olacağız inşaallah.
Geçenlerde talebelerimizden Nezih nam efendi, mektep arkadaşlarıyla birlikte Asitan-ı saadeti ziyaret eylemek
lütfuna mazhar olmuş. Avdette pek çok selamlar getirdi. Havadis meyanında da Mehmet Bey kardeşimizin, Ziraat
Vekili Nedim Beyefendi’nin emr-i davetleriyle Ankara’ya gittiğini söyledi. Bu seyahatin, Mesnevi şerif şerhinin tabı
mevzuuyla alakadar olduğunu tahmin edip sevinmiştim. Fakat, senin mektubunda buna dair hiçbir işaret yok. Mehmet
Bey’den de hiçbir beşaret yok. Hayırdır inşaallah. Bu hususta müjdelerine muntazırım.
Sultanım efendimin Huzur-ı saadetine dâhil oldukta yine bu fakiri duadan unutma. Lütuf eylesin, inayet
buyursun ve kabul eylesin de an-karib yüz sürmek saadetine nail olayım. Cenab-ı Hak hepimizi birbirimize bağışlasın.
Mütekarribülhulül olan ramazan-ı mağfiret-nişanı da tebrik edeyim. Pek çok yıllar birbirimizi tebrik eylemeği niyaz
ederim. Bu mübarek ayda her niyaz kabul olur. Bu fakirin de niyazları, senin dualarına terdîfen inşaallah kabule
mazhar olur.
Mehmet Bey kardeşimizin ellerini, yanaklarını hasretle öperim. Senin de hasretle ellerini, gözlerini tekrar tekrar
öper hatm-i kelam eylerim canım kardeşim.
Bende-i bendegân-ı Hazret-i Mevlâna
Đmza
(Halil Can)
11
Türkçesi: Gücümün yettiği kadar.
6- 23/24 Aralık 1962 Tarihli Mektup
a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Erenköy
23-24/ Kânunuevvel/ 1962
Leyletülmiraç
Ya Sultan;
Himmet-i Cenab-ı Pir ile diyar-ı Đslambol’a vasıl olduk. Refii Cevat Bey’in tasarrufu neticesi arz-ı veda
edemediğimizden yollarda bir miktar üzüntü baş gösterdi ise de bunları yazmak doğru değildir, şikâyet olur. Allah
muhafaza buyursun. Lütfu da, kahrı da, cümlesi hoş.
Bu seneki ihtifal, diğer yıllara mukayese edilir ise, daha ruhani ve muntazam oldu denilebilir. Hele son gecenin
ruhaniyeti tarif ve tavsife sığmaz. Bizler, bir nebze dergâhı gördüğümüzden o zamanki mukabeleler ile bu zamanki
Şeb-i Arus’u, şöyle bir düşündüm de, birçok mahrumiyete rağmen bu senekinin daha ruhani olduğuna hükmeyledim ve
dün gece Seniha Hanımefendilerin evinde keyfiyeti Mithat Beyefendi’ye arz eylediğimde, müşarünileyh de aynı
kanaatte olduklarını beyan buyurdular. Bununla beraber usul ve adap bakımından pek çok noksanlar, hatta affedilmez
hatalar, fena bidatler müşahede edilmiştir ki bunlardan bir nebze bahseylemek lazım.
1- Đlk defa semaa iştirak edenlerin, sema dedeleri yani muallimleri delaletiyle ve semazenbaşı marifetiyle Mithat
Bey’in önünde diz çökerek el öpmeleri ve hayır dua almaları iktiza ederdi.
2- Keza ayin-han olarak yeni katılanların da meşk hocaları tarafından kudümzenbaşı efendiye takdim edilerek
mumaileyhin delaletiyle Mithat Beyefendi tarafından kabulleri niyaz edilmeli idi.
3- Yine nayzenler zümresine iltihak edenlerin de taraf-ı aciziden aynı usulün yerine getirilmesi iktiza ederdi. Bu
üç maddedeki kabahatimiz müşterektir. Bundan hepimiz mesulüz. Bundan başka muayede de, lazimürriaye olan
protokol yapılmamıştır. Mevleviliğin bünyesinde olan merasim ve adap, hiçbir cemaatte ve cemiyette bu kadar ince
teferruata sahip değildir. Mevlevilik bir zarafet ve adap yoludur. Gerek Şeb-i Arus muayedelerinde, gerek diğer ihya
meclislerinde veya mukabele günlerinde makamda bulunan zatın elini öpmek iktiza eyledikte, postnişinden sonra var
ise destar sahipleri, kıdem sıralarına tevfikan, yok ise evvela neyzenbaşı ve kudümzenbaşı, bilahare de semazenbaşı el
öpüp, bilahare kıdem sırasıyla neyzenler, kudümzenler ve semazenler aynı tazimatı icra ederler. Bu cihet Rusuhi
Bey’in cinnet hâlinden midir, nedendir bilmem, riayet edilmedi. Bir de destar mevzuu vardır ki bu cihet tamamen
bozulmuş. Na-ehil kimselerin adeta oyuncağı olmuştur. Destarı ancak makam çelebileri tevcihe salahiyetlidirler.
b:
Her çelebi destar itasına salahiyetli olaydı güruh-ı Mevleviyan’da dal sikkeli kimse kalmazdı.
Konya’dan mufarakatımızda Turizm Cemiyeti’nden bir ferd-i aferide bizleri uğurlamadı, belediye reis-i sabıkı
Sıtkı Bey bu nezaketi daima ibzal buyurmakla gönüllerde yer tutmuştur.
Aman hocam: Mehmet Bey’den gelen kartı bir türlü bulamıyorum. Nereye koyduğumu bilemiyorum.
Avdetimden beri aradım, taradım, yok. Kendisine mektup yazacağım fakat adresi yok. Şimdi senden ricam bu mektup
eline vasıl olunca hemen Mehmet Bey’in adresini fakire lütfetmendir.
Hululüyle müşerref olduğumuz Leyletülmirac mübarek ve cümle ümmet-i Muhammed hakkında müteyemmen
olsun. Asman-ı Mesnevi’den ayrılışımızın haftası olmasına rağmen hasret yine ber-devam. Đlk fırsatta yani ahd-i
karibde tekrar gelmek nasip olur inşaallah.
Đstanbul’a kar yağdı, hayli soğuk var. Her taraf beyaza büründü. Bunun ayrı bir zevki var. Burada da bir ihtifal
tertipliyorlar amma bilmem icra edilebilecek mi? Kendilerini teşhirden zevk alan benlikçi kimselerin bu teşebbüslerine
iştirak etmemek niyetindeyim. Dün Sadettin Bey’le görüştüm, kendisinin katılmayacağı bir toplulukta
bulunamayacağımı söyledim. Birçok genç semazenler ile nayzenler de aynı fikirdeler.
Artık hatm-i kelam sırası geldi. Yengemize candan hürmetler, yavrularımıza selam ve muhabbetler. Bizim bacı
da mektuba ilaveler yapacağını söyledi ise de meşguliyet-i daimeden fariğ olup arzusunu ifa edebileceği bekler isem,
bu yazı daha bir hayli zaman ortada kalır. Bu sebepten fakir bunu postaya vereyim de o başka zaman yazsın.
Đhvan, her sene olduğu gibi bu yıl da Arif Dede için niyaz toplamıştı. Saim kardeşimiz yedi yüz küsur lira olan
meblağı size teslim edecek idi. Havanın soğukluğunu gördükçe zavallı Arif Dede’nin yakacağı olup olmadığını, diğer
fakir fukara meyanında düşünmekteyim. Đnşaallah bugüne kadar mahrukat tedariki neticelenmiştir.
Eh! Hazretim, cümleten Hakk’a emanet olalım. Aşk niyaz eder, ellerinden öperim. Kemal Bey ve diğer canlara,
Faik Efendi’ye selam ve muhabbetler, Hû diyelim Hû…
Seg-i der-i Mevlâna
Halil Can
7- 29 Ocak 1963 Tarihli Mektup
a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Erenköy
3/ Ramazanülmübarek/ 1382
29/ Kânunusani/ 1963
Ya Hazret;
Hululüyle müşerref olduğumuz ramazan-ı mah-ı gufran mübarek ola, sıhhat ve afiyetle birçok seneler idraki
cümlemize nasip ve mukadder ola, demler, safalar ziyade ola, dem-i Hazret-i Mevlâna Hû diyelim Hû…
Nasılsın. Evdekiler nasıl. Cümlenize arz-ı güldeste-i hürmet.
Bizler bildiğin gibiyiz. Haftada iki gece Hazret-i Bahari’den nasibimiz kadarını almaktayız. Yalnız bugünlerde
mumaileyhe bir nebze zaaf tari oldu. Doktor geldi. Lehülhamd ehemmiyetli bir şey değilmiş. Suri teşhis romatizma.
Geçen akşam Seniha Hanımlarda, kerimelerini bir kenara çektim ve pederlerinin makam-ı manevideki rütbesini
bir nebze anlattım. Đnşaallah anlamış olurlar. Malum ya ehlullah hazeratı, cemiyete, cemaat içinde tecelliyât-ı
Celaliyenin (siper-i saika = paratoner)leridirler. Ona göre kendisine hizmet ve hürmet edilmesini tavsiye eyledim.
Şeb-i Arus’un ruhaniyeti lehülhamd ber-devam. Ramazan-ı şerif de hulul edince zevkimiz tezauf eyledi. Sonsuz
şükürler. Mehmet Bey’e yazdığım uzun mektuba cevap aldım şimdi sana ait hasretlerimi perişan cümlelerle arz ve
beyandan sonra ona da yazacağım.
Sen sıcağı sevdiğin için tam istediğin gibi bir kış oldu. Burada bilhassa Rumeli yakasında su tesislerinde vukua
gelen arıza hasebiyle bizim enstitü vaktinden evvel tatil yaptı ve pek de isabet oldu. Oradaki enstitü ne âlemde.
Cemiyet reisi Feyzi Özçimi Bey bazı müşkülat çıkarmakta imiş. Yahu bu nasıl iş. Kendi arzu ettikleri kimseler tedris
kadrosunda vazife alamadı diye nabeca ahval caiz olur mu? Bekir Elam Bey …
b:
… de iyice karıştırıcılık etmekte. Allah cümlemizi ıslah eylesin. Nail olduğumuz nimetin kadrini takdir nasip eylesin.
Havalar müsait olsa hemen geleceğim, ama mevsim erbain bütün hükmünü maaziyade icra eylemekte. Pederim
merhum erbainde tecelliyat-ı ilahiye bile münkatı olur, buyurur idi, işte o nutkun tam içindeyiz. Ne ise hayırlısıyla
sonuna geldik. Şubat ile beraber hamsin girecek. Bakalım o ne yapacak.
Sana bizim mahallede müstakil, tek katlı betonarme altı odalı bir ev buldum. Yedi yüz metre murabbai kadar
bahçesi de var. Sahibi dostumdur ve hâlen Ankara’dadır. Yüz elli bin lira istiyor imiş. O evin aynını geçen sene yüz
kırka sattılar. Ben bunu yüz yirmi beşe yaptıracağımı ummaktayım. Bilmem ne dersin. Matbahı, banyosu, alaturka ve
alafranga abdesthanesi, bakımlı bahçesi, her şeyi mükemmel. Hatta geçen sene sahibi, odaların zemin tahtalarını
değiştirerek parke tabir ettikleri tarzda yeniden gürgen tahta ile yaptırdı. Ankara’dan Đstanbul’a nakil ettiğim zaman
yine bu mahallede aynı tip bir evde oturduğumdan bütün teşkilatını bilirim. Çatı arasında bir ton hacim istiabında ve
otomatik olarak çalışan bir su deposu bile var. Havagazı, elektrik mevcut. Telefonu da var ama onu pazarlığa dâhil
ederler mi bilmem. Bak bir düşün de bana fikrini ve emrini bildir. Ben yine aramaktayım.
Efendimin huzuruna vardıkta niyazlarımı arz eyle. An-karib yüz sürmekle müşerref olmaklığımı niyaz eyle.
Hepimizden hepinize selam, sevgi ve hürmet. Hasretle ellerinden, ayaklarından öperim.
Bende-i bendegân-ı Cenab-ı Mevlâna
Halil Can
8- 25 Şubat 1963 Tarihli Mektup
a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Erenköy
1/ Şevvâlülmükerrem/ 1382
25/ Şubat/ 1963
Canım Sultanım;
Hululüyle müşerref olduğumuz Iyd-ı Fıtır mübarek ola. Allahü azimüşşan nice sâl emsalinin idrakiyle cümlemizi
mesut kıla, kulûb-ı âşıkân küşade ola. Huzur-ı Akdes-i Cenab-ı Hünkâr’a an-karib yüz sürmek bu fakire nasip ola,
dem-i Hazret-i Mevlâna Hû diyelim Hû…
Arifenin pazara tesadüfü, üç gün de bayramın ilavesiyle yine Kâbetüluşşâk, dolup taşmaktadır. Sayiniz meşkûr
ve makbul olmakta elhamdülillah. Ramazan-ı şerifte takdim eylediğim hasretname-i acizi, cevapsız kaldı. Fart-ı
meşgale malumumuz olmakla beraber, senden gelen iki satır dahi olsa, bize bambaşka bir zevk ve neşe vesilesi oluyor.
Efendimizin kapısının hadimi ve nazırı bizim başımızın tacıdır elhamdülillah.
Mehmet Bey’e yine uzun bir mektup yazdım. Bizim Fuat Uluğ Paşa da orada, her ikisine, birbirlerinin
adreslerini bildirdim. Nâbî merhumun:
Günc-i gurbet gülşen-i cennet kadar can-bahş olur
Dâr-ı gurbette bulunsa âşinâlardan biri12
beyti mucibince hoş vakit geçirmelerini niyaz eyledim.
Mithat Beyefendi bir aydan beri epeyce hastalık geçirdi.
12
Günümüz Türkçesiyle: Gurbet elde tanıdıklardan biri bulunsa; (o) gurbet köşesi cennet gül bahçesi gibi (insana) can bağışlar.
b:
Veliler, cemiyet içinde, tecelliyat-ı Celaliyenin paratonerleridirler. Bu inceliği maalesef, taifemizden ancak
birkaç kişi müdrik. Seksen küsur yaşını idrak eylemiş bulunan mir-i mumaileyh de aynı vazife-i maneviye ile
muvazzaf. Nitekim en düşkün olduğu, hatta konuşmağı bile arzulamadığı bir çarşamba akşamı, vaziyeti, kerimelerine
ve Seniha Hanım ile kendisinden son defa sikke-puş olan Albay Şefik kardeşimize, içim sızlayarak izah eyledim. Đki
gün sonra Ankara’da meşum tayyare kazası vukua geldi. Lehülhamd, Ankara’daki muhibbandan ve taallukatlarından
hiç kimseye bir şey olmadığını öğrendik. Kıymetli evladımız Güner, geçen hafta ziyarete geldi ve vaziyetini gördü.
Tabii tafsilatıyla nakletmiştir.
Evvelki mektupta, Đstanbul Mevlevilerinden bazı tasfiyeler hakkında irşatlar var idi. Đlk tecelli olarak Ahmet
Kasapoğlu’nun paşmakları çevrildi gibi bir şeydir. Buna Mahmut da elbet dâhil. Allah ıslah eylesin.
Ramazan-ı şerifte iki defa Celaleddin Çelebilere iftara gittim. Bu cuma akşamı da bütün ihvan ile yine gideceğiz
ve bayramlaşacağız. Son günlerde Abdülbaki Bey’in zühd ü takvada iktisap eylediği hâl, görülmeğe şayan. Evvelki
13
.
meşrebinden yüz seksen derecelik bir tahavvül, cidden şayan-ı tebrik.
Đşte sana az fakat öz birkaç havadis.
Evcek, yengemizin, yavrularımızın bayramlarını tebrik ederler. Senin de ellerini öperler. Fakir de hasretle
ellerinden, ayaklarından öper, dualarını niyaz eylerim canım hocam.
Bende-i bendegân-ı Cenab-ı Pir
Halil Can
13
Türkçesi: Allah her şeye kadirdir.
9- 7 Nisan 1963 Tarihli Mektup
a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Erenköy
7/ Nisan/ 1963
12/ Zilkade/ 1382
Pazar
Sultan-ı minni, Sultan-ı minni;
Bir şarkı vardır: (Hasret dolu ahım sana hicranımı söyler). Đşte fakir şimdi bu hâl üzereyim. Đçinde
bulunduğumuz bereketsiz dünyanın günlerinde, haftalarında, aylarında bile bereket yok. Hayatın nasıl bir süratle
geçtiğinden haberdar değiliz. Arkada bıraktığım yarım asırlık zamanda elde bir şey yok. Yarın “gel” emri sadır oldukta
hangi yüzle huzura çıkacağımı düşündükçe pişmanlığım beni sarsıyor. Böyle kâlde ve hâlde, ilimde ve amelde eli boş,
gönlü nahoş, kafası sarhoş olarak heba olmuş elli dokuz yıllık bir hayattan sermayesiz, müflis bir biçarenin öpülecek eli
olmadığını bilesin canım. Samimi olarak arza çalıştığım şu hâlim, belki Sultanülâşıkin ve Mevlelarifin Efendi’min vefa
dolu hazine-i irfanlarından her an nasibe-dar olan senin duan berekatiyle affa nail olurum.
Evvelki akşam Celaleddin Çelebi Hazretlerinin saadethanelerinde idim. Valideleri Đzzet Çelebi Hatun fariza-i
haccı eda niyetiyle hazırlıklar yapmakta. Hayırlı olarak azimet ve avdet nasip olur inşaallah. Dün gece de bermutat
Seniha Hanımlarda Mithat Bahari Beyefendi’nin huzur-ı reşadetlerinde bulunduk. Çok ruhanî bir sohbet oldu
elhamdülillah. Benim anlayabildiğim, Mithat Beyefendi ziyadesiyle gizli bir hazine. Dün gece Đslâm tarihine ait o
kadar ehemmiyetli ve latif mevzulardan bahis buyurdular ki, pek çoğumuz uzun uzun ağladık elhamdülillah. Bu arada,
her zaman olduğu gibi senden de bahis eyledik. Hasret hisleri izhar edildi. Dualar oldu, gülbanklar çekildi. Fakir bir
miktar ayin-i şerif okudum. Hatta ezan okudum, ney üfledim. Bir nebze olsun gamımız yandı ve ruhumuz pür-safa
kaldı. Eve geldiğim zaman saat bir idi. Rahat bir uyku uyumuşum. Bu sabah kalktığımda ilk işim sana bu mektubu
yazmağa koyuldum. Senden sonra Mehmet Bey’e de yazacağım…
b:
… inşaallah.
Mithat Bahari Beyefendi hamdolsun iade-i afiyet buyurdular. Bu hususta Seniha Hanım’la Doktor Abdülkadir
Kafadar’ın hizmetleri büyüktür. Elbet Cenab-ı Pir de onları mükâfatlandırır. Cenab-ı Pir’im, efendim şöyle buyurarak
bizleri teselli eyliyorlar:
14
15
16
Đşte bu lütuflarını esirgemiyorlar, esirgemezler inşaallah. Bacın cümlenize hasret, hürmet, muhabbetlerini yollar.
Fakir de yengemize hürmet ve evlatlarınıza selam ve sevgilerimi arz eylerim. Gel seninle de şöyle bir kucaklaşıp
koklaşalım. Ellerinden, ayaklarından öperim canım sultanım.
Bâb-ı saadet-i Cenab-ı Pîr’in
en hakir kıtmiri
Halil Can
14
Türkçesi: Senin işinden gâfil değilim; seni an be an daha değerli kılmak için hep çalışmaktayım.
Türkçesi: Arınmış zatım ve saltanat güneşimin hakkı için ben seni terketmem; lütuflarla yüceltirim.
16
Türkçesi: Yüzüne, kendi ışıklarımdan nur verir; başını on mağfiret parmağıyla okşarım.
15
10- 10 Haziran 1963 Tarihli Mektup
a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Erenköy
18/ Muharremülharam/ 1383
10/ Haziran/ 1963
Ya Hazret-i Sahib-i Makam;
Fazlasıyla müstahak olduğumdan dolayı lütfettiğin tekdirnameyi aldım. Gözüme, yüzüme sürdüm. Bayramda
tebrik yazdığımı zannediyor idim, gaflet ettiğimi anladım. Kerim’in kapısındaki de kerimdir. Fakir gibi hâl ve kâlde
kolu, kanadı kırık, esir-i nefs-i emmareden, kusurdan başka bir şey sadır olmaz ki. Kusurumun büyüklüğü ne miktar
olsa dahi gam yemem zira, efendimin lütuf ve keremi fevkattasavvur azim ve hudutsuzdur. Đşte yegâne tesellim de
budur. Sana can ü gönülden teşekkürler ederim hem tekdir ve hem ikaz ediyorsun. Đşte hakiki derviş kardeşliği budur.
Düşmen odur ki sana doğrusun diye
Dost odur ki sana doğrusun(u) diye
Badema kusurlardan kurtulmaklığıma da himmet et de bu fakir de adam sırasına girmeğe istihkak kesbeylesin.
Yalnız şunu muterifim ki o bab-ı saadete sürecek yüzüm yok. Asman-ı Mesnevi’nin hava-yı maneviyesini ciğerlerime
doldurarak Huzur-ı pür-nûra vardığımda lütfen kabulleri kendi kerem-i inayetleridir. Badezin sık sık bu lütfa nail
olurum inşaallah. Bana ne cennet lazım ne cehennem. Efendimin lütuf ve keremi hepsine, her şeye bedeldir. Sana
tekrar alettekrar teşekkürler ederim, istihkakımı aldım, Hazret-i Pir’im Efendim senden razı olsun.
Mithat Beyefendi hamdolsun iyidirler. Bu kış geçirdikleri hastalık sebebiyle bir hayli zayıf düşmüşler idi. Şimdi
hepsi geçti fakat ellerinde hafif bir titreme var. Yazamadıklarının sebebi bu olsa gerek.
b:
Bununla beraber boş durmayıp asar-ı Cenab-ı Pir’e tercüme ve şerh yapmakta berdevamdırlar. Seniha
Hanımlardaki meclislerinde, tercümeleri şeride okuyorlar. Son zamanlarda evrad-ı şerifi de tercüme buyurdular. Bu
eser basılacak inşaallah. Bu vadide Şefik Can kardeşimizin himmet ve mesaisi de bilhassa kayda şayandır. Allah razı
olsun. Fakir de mütemadiyen çalışıyorum. Ayin-i şeriflerin miktarı elli dördü buldu. Bunları temiz olarak
yazmaktayım. Hitamı nasip oldukta Huzur-ı pür-nura takdim edeceğim. Đnşaallah makbule geçer. Bu meyanda Mevlevi
musikisi hakkında da bildiğim miktarda izahat hazırlamaktayım. Mükemmel olduğunu veya olacağını iddia etmiyorum.
Ancak bir eksiği tamamlamak için attığım bir hatvedir. Elimden geleni yapayım, noksanlarını bizden sonrakiler ikmal
ederler inşaallah. Bu işe niyet ile başladığım zaman, bu kadar muazzam bir keyfiyet olduğunu takdir edememiştim. Ne
noksanlıklar, ne eksikliklerle karşılaşmaktayım bir bilsen. An-karib kavuşmamız nasip olsun da o zaman hikâye
ederim.
Notaları olmayan birçok ayin-i şerifler mecmualarda yazılı, bunlar samit mısralar. Fakat elimizde notası olup da
güftesi bilinmeyen ayinler var. Bunların güfteleri de mecmualarda yok. Yahut o mecmualara bizler rastlayamıyoruz.
Yenikapı Mevlevihanesi’nin kütüphanesi, Nafiz Paşa ve Zühtü Bey tarafından renginleştirilmiş. Dergâhlar kapanınca
bu kitaplar, Süleymaniye Kütüphanesi’ne nakil ile muhafaza altına alınmış. Keza Galata Dergâh-ı şerifindeki
kütüphane de Halet Efendi tarafından tesis edilmiş bu da Süleymaniye’ye nakil olunmuş. Aylardan beri
Süleymaniye(ye) devam ile eski fihristleri bulup muhteviyatını tetkik etmekteyim. Maalesef pek çok kitap ve
mecmualar ziyaa uğradığından isimlerinin hizalarına kırmızı mürekkeple “namevcut” yazmışlar. Kim bilir bunlar hangi
ellerde veya hangi Avrupa şehirlerinde.
c:
Dua et de ikmali nasip olsun. Kütüphane mesaisini bilirsin. Đnsan bir şey ararken hiç ummadığı başka bir şeyle
karşılaşıyor. Fakir de bu arada şarih-i azâm Ankaravî Hazretlerinin (Usul-i Tarikat li’ş-Şeyh Ankaravî) isimli küçük bir
telifleriyle müşerref oldum ve gayet tabii hemen istinsah eyledim. Bilmem Huzur’daki kütüphanede de var mı?
Seniha Hanım’ın mayıs ayındaki mutat ziyaretini bu sene neden ve ne maksatla terk eylediğini bilmiyorum.
Belki madde bakımından imkân bulamadı. Çarşamba ve cumartesi akşamları küşade kıldığı somat-ı Mevlâna’da da
Mithat Beyefendi kerimeleriyle, Şefik ve fakirden başka bulunan yok. Yalnız son aylarda yalnız cumartesi akşamlarına
mahsus olmak üzere Sofi Huri bacımız ile Doktor Abdülkadir Kafadar devam eylemektedirler. Đdare-i örfiye sebebiyle
denizaşırı semtlerde ikamet edenler erken avdet ediyorlar. En son fakir de Mithat Beyefendi’yi saadethanelerine
götürdükten sonra eve gelmekteyim.
Đrşat ve ikazın ile an-karib yüz sürmek nasip olacak inşaallah. Fakir gelinceye kadar senden bir ricada bulunsam
herhâlde isaf eylersin değil mi? Ahmet Remzi Dede merhumun kitapları Huzur’a gelmişti. Bunlar meyanında ayin-i
şerif mecmuası var mı? Şayet var ise bu mecmuada “ferahnâk” ayin-i şerifinin güftesi, Hacı Faik Bey’in bestelediği
diye başlıyor.
“dügâh” ayin-i şerifinin güfteleri var mı? Bu dügâh ayin-i şerifinin ilk mısraı
diye başlıyor. Bunların mevcut olup olmadığını
Ferahnâk ayin-i şerifinin de ilk mısraı
fakire yaz, geldiğimde istinsah ederim.
-------Đzzet Çelebi bacımızın hacc-ı şeriften avdetinde kendisini ziyaret eyledik. Tebrik ettik.
Mehmet Bey’e bayram tebrikini de muhtevi uzun bir mektup yazmıştım cevap alamadım.
d:
Mekteplerin tatile girmesinden bilistifade Zafer Hanım da Paris’e gitmiş, ihvandan duydum. Bakalım Mehmet
Bey ne zaman avdet edecek.
Ahmet Avni Beyefendi merhumun şerhinin mikrofilmi için emirlerini bekliyorum. Fakiri bu esere kavuşturmanı
niyaz eylerim.
Mademki muharrem ayındayız. Şeyh Galip Hazretlerinin bir mersiye kıtasını takdim ile bugünkü makaleye
nihayet vereyim:
Bulandı yevm-i âşûrâda çerhin tab’-ı nâşâdı
Bu hüzn ile zemîn ü âsmân deryâ-yı Nîl oldu
Semavât ehlinin gözyaşıdır bârân zannetme
Hüseyn-i Kerbelâ’nın rûh-i pâkiçün sebîl oldu17
----------------------------------------Hasretle el ve ayaklarından öperim. Dualarına her an muhtaç olduğumu beyana hacet var mı?
Bacın ve Zeynep, senin ve yengelerinin ellerinizi öperler. Kızlarımıza sevgilerini yollarlar. Fakir keza. Tekrar
alettekrar aşk niyazıyla Hû derim Hû!.. Kemal’e, Faik Efendi’ye selam ve hürmetler.
Halil Can
17
Günümüz Türkçesiyle: Feleğin kederli tabiatı aşura gününde o derece bulandı (ki); yeryüzü ile gökyüzü bu gam ile (sanki) Nil Nehri oldu.
(Bu sel) gökyüzü ehlinin/meleklerin gözyaşıdır, yağmur zannetme; (bu gözyaşları) Kerbelâ’nın Hüseyin’inin tertemiz ruhu için sebil oldu.
11- 18 Ağustos 1963 Tarihli Mektup
a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Erenköy
18/ Ağustos/ 1963
Ya Hazret-i Necati;
Ses makinesinin lastiği ile beraber takdim eylediğim arizaya bugüne kadar bir cevap buyurulmadı. Đstanbul
kazan, fakir kepçe; aramadığım yer kalmadı. Hatta Filips müessesesine dahi gittim. Onlar da kendi makinelerinde
benim sana yolladığım cinsten yerli mamulâtı lastikleri kullandıklarını ve mubayaa eyledikleri mağazayı söylediler.
Orada da aynı yok. Bu parça saf kauçuk imiş. Bazı kimseler kalıp bedeli tesviye edilir ve sipariş de tatminkâr olur ise
yeniden dökerek yaparız diyorlar. Bu basit görünen bir işi yapamamaktan ötürü müteessirim. Her hâlde emirlerine
muntazırım.
Mehmet Bey Fransa’dan ayrılmış, hâlen Almanya’da imiş. Geçenlerde Sabahattin Volkan Bey’e tesadüf ettim
mumaileyh öyle söyledi.
Mithat Bahari Beyefendi Evrâd-ı Kebîr-i Mevlâna’yı tercüme ve tap ettirdi. Herhâlde size göndermiştir. Tetkik
neticesi, kanaatini fakire mahremane lütfedersin. Celaleddin Çelebi Efendi avdet eyledi. Bazı cuma günü akşamları
saadethanesinde somat küşade eylemektedir. Pek sık olmayarak yani ayda bir defa olmak üzere fakir gidiyorum. Seniha
Hanımefendi’nin toplantıları da aksadı. Avrupa’da bulunan kerimelerinden birisinin buraya gelmesi, haklı olarak bu
aksaklığa sebep oldu. Bu yüzden, on günden beri Mithat Beyefendi’yi gördüğüm yok.
Bu yılki ihtifal için tensip edilen “sabâ” ayin-i şerifinin meşklerine başlandı. Ankara’dan iştirak edecek
nayzenlere de lazım gelen mektupları yazdım. Feyzi Halıcı Bey’in emreylediği makaleyi de hazırladım. Đki nüsha
olarak yarın postaya vereceğim. Yalnız Seniha Hanımefendi evvelce vaat eylediği hâlde Almanca tercümesini
yapmadı. Ne diyelim. Benliği galip geldi. Bu cihetleri unutmaz isem ilk mülakatımızda vicahen nakleylerim. Perihan
Hanım Đngilizce tercümesini yapmaktadır.
b:
Onu ayrıca gönderirim. Yahu hazretim: Hamdi Tanaydın namında Huzur-ı Pir’de kütüphane memuru bir zat
varmış buraya gelip Bakırköy Akıl Hastahanesinde tedavi altına alınmış. Böyle bir kimseyi fakir tanımıyorum. Birkaç
gün evvel haber verdiler. Tanısam da, tanımasam da gidip yoklayacağım senden bu zat hakkında biraz malumat rica
ediyorum.
Burada sıcaklar bütün şiddetiyle hüküm sürmekte. Konya’mız bilmem nasıldır.
Sadettin Heper Bey’le bil-istişare ihtifale iştirak edecekleri tespit eyledik. Herhâlde Feyzi Bey’e yazmıştır.
Mutrip ve semazenlerin yekûnu elli beşi buldu. Allah artırsın.
Rusuhi Bey, Đngiliz semazenlerine sema meşki için bir ay müddetle Londra’ya gitmiş idi. Avdet eylemiş fakat
henüz görüşmek nasip olmadı. Ahmet Bican ile aralarındaki bürudet elan ber-devamdır. Bu ne biçim iş bir türlü aklım
ermez. Abdülbaki Bey de Mithat Bey’e atıp tutmakta. Allah cümlemizi ıslah eylesin. Söyleyecek çok şey var ama
aldığımız dersler ve terbiye müsaade etmiyor. Đşte sana çeşitli fakat kısa bazı havadisler.
An-karib Huzur-ı pür-nur-ı Hüdavendigâr’a yüz sürmek niyazıyla hatm-i makal eyler iken hasretle ayaklarından
öperim. Kemal Bey’e, Faik Efendi’ye selam ve hürmetler. Hane halkı hürmet ile ellerinden öperek dualarını niyaz
eylerler.
18
.
el-Fakir
Halil Can
18
Türkçesi: Allah iki cihanda da ebedi mutluluk versin.
12- 3 Ekim 1963 Tarihli Mektup
a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Erenköy
15/ Cemaziyelevvel/ 1383
3/ Teşrinievvel/ 1963
Canım Kardeşim;
Sigarayı bırakınca başlamağı, başlayınca da bırakmağı zevk edinmişim. Hep Cenab-ı Hüdavendigâr
Efendi’mizin lütufları neticesidir. Đşte bu zevk içinde sen sultanıma hitap ediyorum. Eylülün otuzunda Huzur’da olmağı
çok arzuladım ise de Cenab-ı Hak kısmet etmedi. Bunda da bir hikmet olsa gerek.
Geçen gün Eyüp Lisesi Müdürü Ebazer Bey kardeşimize tesadüf eyledim. Yengemiz sultanın birkaç günden beri
Đstanbul’da olduğunu müjdeledi. Bakalım elini öpmek nasip olacak mı? Yengemizi almağa herhâlde gelirsin diye gönül
etmekteyim. Nasıl olsa Mehmet Önder Bey geldi. Şimdi sen, şöyle bir Đstanbul’a gelip yirmi gün kadar dinlenirsen,
Şeb-i Arus’a daha zinde olarak çıkarsın.
Köseç Ahmet Efendi ile Trabzonî Ahmet Efendi’den bâhis Anıt mecmuası fakire gelmemiştir. Zaten mezkûr
mecmua ender nadirattan olarak gelirdi. Mehmet Dede Efendi’mize tahsis edilenden sonra bir daha Anıt’ın nüshasını
görmedim. Lütfedersen minnettar olurum.
Geçenlerde bazı notları karıştırırken merhum Muhlis Bey’in 1933 senesinde Ayaşlı Şakir Efendi hakkında bir
eser neşrettiğini gördüm. Bu kitaptan bulmak mümkün mü? Bir de Halit isimli bir zat 1310/1893’te Istılahât-ı Meşâyih
adıyla tasavvuf lügati diyebileceğimiz bir eser neşretmiş. Bundan Huzur’da var mı? Ayrıca bulabilir miyiz?
Huzur’a takdimine niyet eylediğim elli beş adet ayin-i şerifin nota kâğıtları Paris’ten geldi ve …19 kemal-i huzur
ve rabıta ile yazmağa başladım. Bakalım ikmali ne zaman nasip olacak. Bu meyanda tabii ayin-i şerif bestekârlarının
biyografileriyle Mevlevî musikisinin etraflı bir tarif ve izahı da yer alacak. Bu maksatla Abdülgani Nablusî
Hazretlerinin telif eylediği ve Mustakim-zade Süleyman Saadeddin Efendi’nin tercüme eylediği “Ukûdü’l-lu’lu’iyye”
isimli eseri ile Gelibolu Şeyhi Azmi Dede Efendi Hazretlerinin “Beyânü’l-makâsid” nam telifi yed-i âcizide hazır
bulunmaktadır. Bunlardan başka hangi asara müracaat iktiza eylediğine dair senden emir beklemekteyim. Mevlevi
musikişinaslarından bâhis Huzur’da bir eser var mı? Bazı fetvalar buldum. Bilhassa devranın lehinde Zenbilli Ali
Efendi tarafından yazılmış. Bunları neşredince bakalım ne tesir yapacak.
Fakirin bu mesaisine muvazi olarak Sadettin Heper Bey üstadımızla Tanburî Mesut Cemil Bey nam zat
birleşerek (Doğan Kardeş) müessesesiyle mukavele yapıp kırk adet ayin-i şerif neşredecekler imiş. Bunu bir hiss-i
rekabet ile telakki edeceğime zahip olanlar oldu.
19
Zımba deliği sebebiyle okunamadı.
b:
Onlara icap eden cevabı verdim. Bu hizmet tamamen Cenab-ı Pir içindir. Bu iş bir inhisar mevzuu değildir.
Başkasının eksiğini fakir, fakirinkini, diğer birisi ikmal etmelidir ki hakikat bütün azametiyle meydana çıksın. Meselâ:
Bugüne kadar bestekârı ve güfte sahibi meçhul zannedilen Niyaz Ayini’nin (Şem’-i rûhuna cismimi pervâne düşürdüm)
kıtasının beste ve güfte sahiplerini keşfeyledim ve derhâl Abdülbaki Bey’i haberdar ettim. Esasen bunun da kâşifi fakir
değilim. Rıfkı Melûl Bey bir yerde görmüş kaydetmiş fakat Mevlevilikle ve dolayısıyla Mevlevi musikisiyle alakası
olmadığından işin farkında değil. Fakir görünce tabii sonsuz sevindim ve daha derinliğine de tetkikat yapınca işin sahih
olduğuna hükmederek Abdülbaki Bey’i haberdar eyledim. Bilmem biz üstatlarımızdan böyle gördük ve böyle çalışalım
hakkında emir almıştık. Rüştü Şar Bey’den aldığım bir mektupta mumaileyh de Hazret-i Pir Efendi’miz hakkında
yazılan manzum methiyeleri toplayıp neşretmek emelinde olduğunu yazıyor. Kendisine verdiğim cevapta bu mevzua
dair Huzur’daki mecmuaları söyledim ve o mecmualara girmemiş fakirin tesadüfle kayıt eylediklerini takdim
edebileceğimi de vaat ettim. Mufassal bir medayih mecmuası intişar eylese fena mı olur. Cenab-ı Pir’in âşıkları neler,
neler söylemişler, yazmışlar. Hele müteahhirinden Ahmet Celaleddin ve Ahmet Remzi Dede Efendilerle Kemal Edip
ve Mithat Bahari Bey’in manzumeleri kâfi. Bunları arzdan maksadım asar-ı Mevleviye’nin mebzulen intişarını arzudur.
Fakir, bugünün ihtiyacına cevap verecek bir tasavvuf lügatinin de tertibini düşünmekteyim. Elimde haylice
membalar var, fakat Ahmet Avni Beyefendi’nin Mesnevi Şerif Şerhi’ne bilhassa ihtiyaç var. Sağ olsun Mehmet Bey
kardeşimiz bu eseri bizden kıskanmakta. Bir türlü vermedi. Bunu nasıl elde edeceğimi bilemiyorum. Dertleşme
perdelerim kabarmakta olduğundan sözü bu vadiye kaydırmaktan kaçınarak yazıma burada nihayet vereyim.
Bilmuvacehe bunları daha etraflı dertleşiriz.
Huzur-ı pür-nurda fakir tarafından bir Sure-i Fetih tilavet buyurmanı niyaz ediyorum. Hasretle ellerinden,
ayaklarından öperim. Ahmet Bey’e ve Kemal’e selamlar. Faik Efendi’ye keza.
el-Fakir
Halil Can
13- 28 Aralık 1963 Tarihli Mektup
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Erenköy
28/ Kânunuevvel/ 1963
Ya Sultan;
Asman-ı Mesnevi’den hiç böyle boynu bükük ayrıldığımı hatırlayamıyorum. Naehil bir meczubun hâl-i
mecnunanesi bizleri böyle yaptı. Đnşaallah Cenab-ı Pir gücenmemiştir. Emin ol ki o feci sahnenin tesiri elan ve bütün
tazeliğiyle üzerimde. Bacın da ben de hep aynı hâl içindeyiz. Bu yılki intizam bütün tahmin ve takdirlerin fevkinde
olduğu için herhâlde gururlandık da ondan bu hâl zuhura geldi. Tövbe, sad tövbe, estağfurullah.
Bizden sonra inşaallah başka üzücü bir hâl olmamıştır. Mehmet Bey’le Feyzi Bey’in uhuvvet ve samimiyet-i
kadimelerine halel tari olmamıştır. Bu cihet de fakir için ayrı bir üzüntü. Çünkü Sabahattin de başka tip bir meczup.
Onu da öyle kabul etmeli, başka çare var mı? Bunlardan sadır olan ahval:
20
olsa gerek.
Bundan ibret dersi alarak haddimizi bilelim, lütuf ve kerem ve inayetlerine dehâletle tövbe ve istiğfar getirelim.
Celaleddin Çelebi buraya geldi mi gelmedi mi bilmem. Bir görüşmek niyetindeyim ama ne faydası olacak ki.
Veled Çelebi Efendi, dergâhların kapandığı zaman [Dergâhlarımız boş idi, oldu mesdut] buyurmuştu. Đşte aynen
böyledir. 1963 modeli destarlı, bak, gör, ne işler yaptı. Neüzübilah.
Hululüyle müşerref olduğumuz kandil-i şerifi tebrik eder, nice emsaliyle bissıhhat vel-âfiye müşerref
olmaklığımızı niyaz eylerim. Bu mübarek geceye hürmeten kusurlarımın affını da Vacibülatâya Efendi’mizden
tazarru’la hatm-i kelam edip mübarek el ve ayaklarından öperim.
el-Fakir
Halil Can
20
Türkçesi: Yine geldim, yine geldim; işte âşıkların delisi… Çünkü ruhtan bedene geldim; âşıkların delisi işte!..
14- 15 Ocak 1964 Tarihli Mektup
a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Erenköy
30/ Şabanülmuazzam/ 1383
15/ Kânunusani/ 1964
Sultanım;
Hululüyle müşerref olduğumuz mâh-ı gufran mübarek ola. Cenab-ı Hak nice emsaliyle şerefyab olmaklığımızı,
bissıhhat vel-âfiye cümlemize nasip ve müyesser eyleye.
Geçen cumartesi günü yengemiz sultan teşrif buyurmuşlardı. Sana telefon açtım, görüştürmek istedim fakat her
nasılsa o gün mutat vaktinden evvel müzeden çıktığından bu arzumuza muvaffak olamadık.
Mehmet Bey kardeşimizin Đstanbul’a tayin edildiğine dair bir rivayet intişar eyledi. Tahkikine imkân bulamadım.
Böyle bir tayin tahakkuk etmez inşaallah.
Fakir yirmi gündür rahat değilim. Evvela nezle olarak başlayan müziç hâl tebdil-i şekil ederek elan devam
etmekte.
Geçen ayın bugünlerinde idrak eylediğimiz neşemize, bilahare tari olan hâlin üzüntüsü içindeyim. Sadettin Bey
keza. Rüsuhi Bey’in yediği maddi, manevi darbeler devam ediyor. Belediyedeki vazifesinden açığa çıkarmışlar. Ayrıca
validesine ait ve mühimce bir icar getiren bir binayı da değerinden çok aşağı bir bedel ile istimlâk etmişler. Kendisini
elan görmedim.
Fakire yollamağı vaat buyurduğun kitaplara muntazırım. Bir de Mehmet Bey Konya Tarihi yazmıştı. Ondan da
bir adet posta ödemeli olarak lütfunu niyaz eylerim.
Feyzi Halıcı Bey’le Mehmet Önder meyanında, Sabahattin Volkan’ın hareketinden zuhura gelen kırgınlık da
inşaallah hallolmuştur. Sabahattin Bey haddizatında âşık ve iyi bir insandır. Sanat aşkıyla ara sıra kendisinden zuhur
eden ahvali, yine onun temiz hislerine bağışlamalı ve bu sebepten pek kadim birer dost olan Halıcı ve Önder, birbirine
küsmemelidirler. Müminlerin kırgınlığı üç günden fazla süremez, bunun hakkında hadis-i şerif de varit olduğunu sen
daha iyi bilirsin.
Rusuhi’nin başına gelen muazzam darbenin taraf-ı maneviden sadır olduğuna hiç şüphe yoktur. Her önüne
gelenin destar koyamayacağına bundan daha beliğ bir ders olamaz. Hele posta geçmek, o büsbütün ağır bir hâldir.
Lieclilmaslaha dahi olsa, daima afv niyazında bulunarak hareket lazım gelirdi. Merhum Veled Çelebi Efendi Hazretleri
her veçhile Çelebilik makamına layık olduğu hâlde, o kutsi makam kendilerine tevcih edildiği zaman:
Kıldıysa zamâne bizleri şeyh ü penâh
Takdir-i Hüdâ’dır diyelim eyvallah
Mervîdir ki kıyâmet oldukta karib
Bizim gibi âcize olacakmış mürşîd râh21
21
Günümüz Türkçesiyle: Talih bizleri şeyh ve sığınılacak (kişi) kıldıysa, (bunu) Allah’ın takdiri (sanarak) eyvallah diyelim (kabul edelim).
Rivayettir ki, kıyamet yaklaştığında yol göstericilik (şeyhlik) bizim gibi acizlere kalacakmış.
b:
kıtasını buyurmuştur. Bu nutka imtisalen eâzım ve ekâbir Mevleviyyanın en mühim makamlarından biri olan
nayzenbaşılık postunu fakir gibi ilimde ve amelde, hâlde ve kâlde, kolu, kanadı kırık bir bi-nevanın işgali de aynı
mealdedir. Kemal-i lütf-ı keremlerinden kabul buyuruyorlar da gelebiliyoruz. Yoksa o makam, o hizmet nerede, fakir
nerede. Bir zamanlar Koca Aziz Dedelerin, Emin Efendilerin kemal-ı liyakatle işgal ve idare ettikleri o muallâ mahallin
fakir gibi pesmande tarafından işgali ancak müsamaha-i Cenab-ı Hüdavendigâr’dan dolayıdır. Hemen dua buyur da bu
taklitlerimiz, kisve-i tahkike bürünsün. Allahü veliyyüttevfik22.
Hazretim senden teşfiye-i sadre ve teskin-i hasrete medar lütuf-nameler niyaz ediyorum.
Ramazan-ı şerifin ikinci gecesi olan iftarı Celaleddin Çelebilerde yapacağız. Zemin müsait olursa cemaatle salâtı teravihi de icra ederiz.
Cenab-ı Pir Efendi’miz, oruç hakkındaki sünuhat-ı irfanlarından birinde:
…23
beyt-i şerifi ile (Oruç ayı geldi. Onun kudümü, mübarek. Ey oruç yolcusu! Sana da uğurlar olsun.) buyuruyorlar.
Malum irfanın olan bu beyt-i şerifi makam-ı tebrikte tekrar eylemek, fakir için ayrı bir zevk oldu.
Huzur’u gören gözlerini, niyaza kalkan ellerini, kıyama duran ayaklarını öper, öperim. Muhterem yengeme,
hepimiz arz-ı ihtiram ile ramazan-ı şeriflerini tebrik eyleriz. Kıymetli kızlarımıza selam ve muhabbetlerimizi tekrar
ederiz. Bacın hasretle ellerinden öpüyor.
Ahmet ve Rasim Beylere, Kemal’e, Faik Efendi’ye selam ve sevgiler.
.
Kâbetüluşşâk’ın kemter kulu
Halil Can
22
23
Türkçesi: Allah yâr ve yardımcı olsun.
Mektubun katlanma yerine denk geldiği için silikleşen beytin, ikinci mısraının ilk kelimesini okumak mümkün olmamıştır.
15- 31 Ocak 1964 Tarihli Mektup
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Erenköy
16/ Ramazanülmübarek/ 1383
31/ Kânunusani/ 1964
Merhaba Ya Sultan;
Ramazan-ı şerifin nısf-ı evveli çabucak geçti. Ömür de böyle geçip gitmekte. Geride bıraktığım altmış senenin
çocukluk hengâmı hariç, diğer kısmına şöyle bir bakıyorum da çok üzülüyorum. Mahsul-i ömür = sıfır. Allah’a
yarayacak hiçbir şey yapamamışım. Kendi lütuf ve keremiyle kulları meyanına ithal buyurmuş, Sevgilisi’ne ümmet
yapmış, Âşığı’na da bende eylemiş. Bunlar, hep O’nun ihsan ve inayeti. Yoksa fakirde ne var ki. Yalnız şuna eminim
ki derun-ı dilde yanmakta olan ehl-i beyt ateşi ile mazhar-ı envar, kâşif-i esrar, rehnüma-yı nakisin, mukteda-yı kâmilin
olan Hüdavend-i kâmkâr, Hazret-i Monla Hünkâr ve Mevlelarifin Efendi’min azat bilmez köleliğinden dolayı belki
affa mazhar olurum.
“Senin firakından daha acı bir şey yoktur. Sana ilticadan gayrı hareket, beyhude dönüp dolaşmak ve kördüğümü
olmaktan başka bir şey değildir.” Mübarek ramazan-ı şerif hürmetine Allah kusurlarımı afv buyursun.
Bu sene ramazan-ı şerif’te hiçbir yere gitmedim desem caiz. Yalnız iki akşam Perihan Hanımefendi’nin iftarında
bulundum, bir gece de Ekrem Hakkı Beylere gittim. Hep evde Kur’an-ı Kerim okumakla lezzet-yabım. Konya’dan
ayrılalı kırk gün olmasına rağmen o kadar göreceğim geldi ki. Yarından itibaren enstitü tatile giriyor. Havalar müsaade
etse hemen geleceğim.
Lütfeylediğin kitaplara eyvallah. Ramazan-ı şeriften sonra inşaallah bizim “Istılahât-ı Meşâyih” de himmetinle
ikmal olur.
Orada iken Feyzi Özçimi Bey fakirden Mehmet Akif Beyefendi’nin (Bülbül) manzumesinin notasını istemiş idi.
Fakir de avdette bu muazzam eseri itina ile yazıp kendisine yollamış idim. Aradan bir ay geçtiği hâlde hiç ses ve seda
çıkmadı. Bir ufak teşekkürden vazgeçtim, ben bunu bu maksatla yazmadım, sırf Konya gençliğine bir hizmet
düşüncesiyle gönderdim, lakin ellerine geçip geçmediğini merak etmekteyim. Şu zatı görürsen bir soruver hazretim ve
fakiri de meraktan kurtar. Senden mufassal mektubu bayram ertesi bekleyeceğim.
Ramazandan evvel Aşçı Süleyman Efendi’den aldığım bir mektupta, mah-ı mübareği burada geçirmek üzere
geleceğini bildiriyordu. Hiç ses ve sedası çıkmadığına göre herhâlde gelemedi galiba. Abdülbaki Bey de avdet etmiş
ama, dedim ya, hiçbir yere çıkmadığım için bu zatı da göremedim.
Yengem, çocuklar nasıl. Hepsine selam ve hürmetler. Yengen de hasta idi dün bir parça kendine gelebildi,
hepinize selam ve sevgilerini yollar.
Hazretim hasretle ellerinden, ayaklarından öperim. Ahmet Bey’e, Kemal’e çok çok selâmlar. Dualarını eksik
etme sultanım.
Halil Can
16- 7 Haziran 1964 Tarihli Mektup
a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Erenköy
26/ Muharremülharam/ 1384
7/ Haziran/ 1964
Ya Hazret-i Necati;
[Allah’a mürit olup da her işten sıyrılan kimsenin işi iştir. Mürid-i Đlahi odur ki, söyleyince hep Allah’tan
bahseder, susunca da Hak’tan başkasını aramaz.] Bu nutuk Cenab-ı Pir Efendi’mizin. Elhamdülillah sen bu nutka
liyakat kesp ile mevkiini buldun. Dua buyur da, bu fakir de o sıraya girebilsin. Sene-i hicriyenin idrakini tebrikte
geciktim. Hoş görürsün inşaallah.
Huzur-ı pür-nurdan ayrılalı bir ay olmasına rağmen tahassür ve iştiyak yine arttı. Haziran ayı mektep
imtihanlarıyla dolu ise de, sultan irade buyurursa kuş gibi yine kendimi orada bulurum. Rıhlet mevsimi takarrüp
eylemekte ise de yapılacak birçok işlerin ikmal ve hitamına kadar el ve kafa işlerken muvaffakiyet husulünü niyaz
ediyorum. Ayin-i şeriflerin nota ve izahlarını bitirip Huzur’a bir takdim etsem o zaman üzüntüm kalmayacak. Şimdi
hep onları yazmakla meşgulüm.
Geçenlerde Müjgan Hanım Huzur’a gelmiş. Herhâlde Avni Konuk şerhinin mikrofilmi mevzuunu
görüşmüşsünüzdür. Himmetinle bu da hallolacak inşaallah. Turizm Cemiyeti’nin konferansı bu ay içinde olacak idi. Bu
maksatla Ulunay da orada bulunmağı arzu eylediğini fakire söylemişti. Bakalım ne netice verecek. Elbet tafsilatından
haberdar oluruz.
Geçenlerde Mustafa Koşan biraderimiz Almanya’ya azimet maksadıyla Đstanbul’a gelmiş ve telefonla fakiri
aramak lütfunda bulunmuş, fakat ben yoktum, bacınızla görüşmüşler. Herhâlde bugünlerde avdet etmiş olacak.
Mehmet Bey hafta başları gelebiliyor mu? Đstanbul’a gelmiş fakat görüşmek nasip olmadı. Evvelce bizleri arardı,
şimdi aramaz oldu. Herhâlde üzerindeki ağır yük fırsat vermiyor.
Galata Mevlevihanesi’nin tamiriyle Divan Edebiyatı Müzesi yapılması etrafında bir teşebbüs olduğunu
söylemişti. O hankâhın, hâl-i sabıkını bilen bir iki kişi kaldık. Her şeyi yeniler iken, eskiyi, eski havayı yok etmeği
vazife bilen basiretsiz kafalar, burada da aynı hatayı yapmazlar inşaallah. Bu maksatla …
b:
… restorasyon yapılacağı sırada şöylece bizleri de hatırlayıp nerede neler vardı diye sorarlarsa belki naçiz bir hizmette
bulunuruz. Oranın haziresi, hep Mevlevi tarihi ile dolu. Aynı zamanda Đstanbul’un fethinden elli altı sene sonra bünyat
edildiğinden tarihî bir kıdemi de haiz. Vakfiyesi meydana çıkarsa, birçok parçalarının Frenklere satıldığını, bazı
yerlerinin Almanlar tarafından, zaman ile ele geçirilerek binalar yapıldığını esefle göreceğiz.
Her ne ise, senin kıymetli zamanlarını bu ıstıraplarla işgal ile malum ve müsellem olan müsamahanı suistimal
etmeyeyim.
Ahmet Bey kardeşimize Ziraat Bankası vasıtasıyla elli lira borcumu takdim etmiştim. Biraz geç kalmasına
rağmen herhâlde almış olacaklardır.
Senden mektup beklemiyorum. Vaktin olmadığını biliyorum. Sabah namazlarından sonra gönül tariki ile yolunu
takip ve Huzur’a girdiğini tahattur etmekteyim. Bunun da ayrı bir zevki var.
Bugünlük bu kadarcık maruzat kâfi. Hasretle gözlerinden, ellerinden ve ayaklarından öperim.
el-Fakirü’l-Mevlevî
Halil Can
17- 31 Ağustos 1964 Tarihli Mektup
a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Erenköy
23/ Rebiyülâhır/ 1384
31/ Ağustos/ 1964
Yevmülisneyn
Can Kardeş, Canan Kardeş;
Nûru, Kevser’le idüb şüste adın cân koydular
Câna da verdiler ân, ismini canân koydular24
-------------Çok sıkılmakta olduğum şu günlerde lütufnamen imdadıma yetişti. Zaten her an ve zaman saff-ı âmânda
olduğumdan hiç hatırımdan çıktığın yoktur. Hane-i müstear çatıya kadar geldi. Bir hayli borçlanmaklığıma ilaveten
ikmal ve itmamı için şöylece on beş bin liraya ihtiyaç var. Duan berekâtıyla Cenab-ı Pir-i Azzemallahu Efendi’miz onu
da lütuf buyuracaklardır. Faiz kapısına muhtaç olmadan karz-ı hasen suretiyle ihsanlarına muntazırım. Đcar bedeli, sonu
gelmeyen, ödenmekle bitmeyen bir borç. Cenab-ı Hak hayırlı ve sıhhatli bir ömür takdir buyurdu ise üç veya dört sene
zarfında bütün borçlar ödenmiş olur:
Mukarrerdir bu ki vermek Hakk’ındır
Atâ-i dâ’im cevvâd-ı Mutlak’ındır25
Âlem-i manadaki vakanın tafsilatında bulunmuyorsun. Bunu da lütfeyle de irşat tamam olsun.
Bu suri ve yorucu meşgaleler devam ederken, Cenab-ı Pir’im Efendi’min hizmetinden fariğ değilim. Huzur’a
takdim edilmek üzere yazmakta olduğum Mevlevi Musikisi’ne devam ediyorum. Zaten bu mesai ruhumu dinlendiriyor.
Bir taraftan da bu seneki ihtifal için okunacak Ahmet Avni Beyefendi’nin “Rû-yi Irak” ayin-i şerifini hazırladım. Bir
nüshasını badelihtifal Huzur’a takdim edeceğim inşaallah.
24
Günümüz Türkçesiyle: Nuru, (cennetteki) Kevser ırmağının suyu ile yıkayıp adını can; cana da güzellik verip ismini canan koydular.
Günümüz Türkçesiyle: Muhakkak ki vermek Hakk’a mahsustur (‘Hak’ kelimesi tevriyeli de düşünülebilir. Bu takdirde anlam ‘Muhakkak ki
vermek hakkındır’ olur); çok cömert olan Allah’ın lütfu devamlıdır.
25
b:
Đşlerinin çokluğu malum, daha çok olsun. Yalnız bu arada fakirin niyazlarımı da tahakkuk ettiriver. Sikkeci Ali
Efendi’ye şöyle kısa bir sikke yaptıracak idik. Ahmet Avni Beyefendi’nin şerhlerinin de mikrofilmi işi de halledilecek
idi. Her zamanki lütuflarına muhtaç ve muntazırım.
Dün Ulunay’da idim. Kubbe-i Hadra’nın ihale edildiğini müjdeledim. Đbrahim Hakkı Konyalı Bey de orada
idiler. Pek memnun oldular. Allah sayini meşkûr eylesin. Kubbe-i mübarekten çıkan parçalardan hakkımız mahfuzdur
değil mi canım?
Bu ariza ile sana iki armağan sunuyorum. Ahmet Remzi Dede Efendi Hazretlerinin Üsküdar şeyhliğine teşrif
ettiği zamanki fotoğrafı hiç kimsede yoktur. Fakiri ilk defa teslik buyuran bu zat-ı muhtereme karşı muhtereme
muhabbet ve rabıtam derindir. Koleksiyonumdan bu resmi sana göndermeği iç âlemim emretti.
Diğeri Cenab-ı Pir Efendi’miz hakkında ciltler dolusu yazılacak evsaf ve medayihi komprimeleştiren bir beyittir
ki Hattat Hamit Bey’e yazdırıp levha yaptırdım.
Yengen ve Zeynep ellerinden öperek muhtac-ı duan olduklarını tekrar ederler. Fakir de büyük hasretlerimle
ellerinden, ayaklarından öper, iltifatnamelerini esirgememeni niyaz eylerim. Ahmet Bey’e selam ve hürmetler. Kemal,
Faik Efendi’ye keza. Cümleten Hakk’a emanet olalım. Hû!..
Sultânülâşıkîn Efendi’min
kulu, kurbanı
Halil Can
18- 11 Temmuz 1965 Tarihli Mektup
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Dedebağı
12/ Rebiyülevvel/ 1385
11/ Temmuz/ 1965
Enis-i Ruhum Hazretim;
Âlemlere rahmet olarak teşrif buyuran sahib-i saadet sallallahü aleyhi vesellem efendimizin sene-i devriye-i
veladetleri mübarek olsun. Şefaatlerine nailiyeti Cenab-ı Hak ve Feyyaz-ı Mutlak Hazretleri cümlemize ihsan buyursun
âmin!..
Mükerrem Beyefendi’nin müdüriyet umurunu tedvire memur edildiğini Ankara’dan bildirdiler. Bu suretle senin
üzerinden hayli ağırlık kalkmıştır. Đnşaallah bu vesile ile de ezvak-ı maneviyyen izdiyad bulmuştur:
Kâr ve zarar ne varsa hep nefs-i abde raci,
Bir şey mi var Hüda’ya tapsak da, tapmasak da.
Ey vaiz-i sebükser, beyhudedir telaşın,
Neyse odur hakikat, sapsak da, sapmasak da.
Mademki yok bekaya dâr-ı fenada imkân
Neymiş külâh-ı devlet, kapsak da, kapmasak da.
xxx
Bizlere o bab-ı muallâda kıtmirlik payesi, en büyük şereftir elhamdülillah.
Đhtifal hazırlıkları ne âlemde? Feyzi Halıcı Bey fakirden bir makale emretmiş idi. Vakt-i muayyeninde takdim
etmek nasip oldu ise de ihtiva ettiği fikir ve manaların ecnebi dillerde mukabili bulunamadığından tercümesi
yapılamadı. Bilhassa Sofi Huri hemşiremiz kabil-i tercüme olmadığına hükmetti. Bilmem Cemiyet’çe şayan-ı kabul
görüldü mü? Müjgan Cunbur hemşiremiz Millî Kütüphane’ye müdür tayin edilmiş. Artık Avni Bey şerh-i şerifinin
mikrofilmi işi tahakkuk eder inşaallah.
Evcek yengemize hürmet, kızlarımıza muhabbetlerimizi, sıhhat ve saadet niyazlarımızı arz eyleriz.
Senin de kemal-i iştiyak ile Huzur’u gören gözlerini, niyaza kalkan ellerini, kıyama duran ayaklarını öperiz.
el-Fakirü’l-Mevlevî
Halil Can
19- 22 Mart 1966 Tarihli Mektup
1a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
an-Diyar-ı Erenköy
29/ Zilkade/ 1385
22/ Mart/ 1966
Huzur-ı Lamiunnur’da Nigeh-ban-ı Temkin, Dader-i Alişanım Hazret-i Necati Elgin26:
Niyaz-ı dervişanemdir;
19’u cari iltifatname-i daderileri vasıl-ı dest-i acizi oldu. Hezar, sad hezar arz-ı şükran ve beyan-ı uhuvvetten sonra derim ki:
Emir buyurulan müracaatı hangi makama ve hangi mealde yapacağım, mikrofilm işi için evvelce yaptığım müracaat
tekemmül etmişti. Müzeniz müdürlüğünün 27/ 6/ 1962 tarihli ve 620/ 443 sayı ile Millî Kütüphane Müdürlüğüne tastir edilen
tezkerede (P.T.T.) ödeneğinin kifayetsizliği hasebiyle (34) adet büyük defterin Ankara’ya gönderilemediği beyan buyurulduğuna
nazaran bir memur-ı mahsus ile irsali elbette isabetli olur. Bu cihetler müze müdürlüğünün idari tasarrufu ve salahiyeti olduğu
cihetle fakirin be-tekrar müracaatı, müdahale telakki edilmez mi? Aynı müracaatı umumi kütüphaneye yapsam vaziyet aynı değil
midir? Lütfen name-i acizi ellerini öptüğü vakit mutlaka müracaat-ı lâzıme bir müsvedde tanzimi ile taraf-ı fakiraneme irsaline
himmet ve bu vadide neler yapmaklığım hakkında da bir düsturülamel lütuf buyrulmasını niyaz eylerim.
Ziraat Bankası vasıtasıyla takdim olunan (150) yüz elli lira kurban mangırıdır. Nahide Hanım namında bir muhibbe-i
Cenab-ı Pir tarafından delalet-i acizi ile zat-ı âlilerine irsal kılınmıştır. Bu niyazıma tevfikan vekâleti haiz olduğunuz cihetle
tığlandırılarak erbab-ı istihkaka tevziine himmet-i aliyeniz mercu ve müsterhamdır.
Sıtkı Dede Efendi Hazretlerinin defterini istinsah etmekteyim. Bahş buyurulan müddet zarfında ikmal-i istinsahı ile ciltletip
iadesini bizzat yaparım inşaallah.
Evvelce takdim ettiğim Esat Dede Efendi Hazretlerinin Mesnevi-i Şerif Şerhi hakkında şuara-yı uşşâkiyeden Ethem Vassaf
Bey tarafından atideki methiye tanzim edilmiş olup defter-i mezkûrun bir köşesine ilsaki niyazıyla arz ediyorum:
Mahzen-i ilm ü kerâmettir bu şerh-i Mesnevî
Kâşif-i esrâr-ı vahdettir bu şerh-i Mesnevî27
Şârih-i âlîsi memdûhü’ş-şiyem Es’ad Dede
Matlab-ı ehl-i basîrettir bu şerh-i Mesnevî28
Kenz-i irfân-ı nübüvvetten çıkarmış cevheri
Zînet-i bâğ-ı hüviyyettir bu şerh-i Mesnevî29
Tâlib ü râgıblara ders-i hakâyık vermede
Rehber-i râh-ı hakîkattir bu şerh-i Mesnevî30
Dergeh-i irfân-ı aşkın kemteri Vassâf’ına
Bâ’is-i aşk ü mahabbettir bu şerh-i Mesnevî31
5 Zilkade sene 1341/19 Haziran 1923
---------------Bir nebze de günün güft ü gûsu hâlini almış olan Paris seyahatinden arz-ı malumat edeyim: Bu mevzuu ilk ortaya koyan
fakir olduğu hâlde yine ilk sarfınazar eden de bu acizdir. Şöyle ki: Đçimde bir hürmetsizlik zuhurundan ötürü korku var idi. Şeb-i
Arus’a Fransa’dan gelenler ile Sadettin Heper Bey’in huzuruyla yapılan müzakerede her hususta mutabakat tezahür ettiği …
26
Günümüz Türkçesiyle: Parlayan nur olan Huzur’un (Mevlâna Dergâhı’nın) ağırbaşlı gözcüsü, şanı yüce kardeşim Necati Elgin Hazretleri…
Günümüz Türkçesiyle: Bu Mesnevi şerhi, ilim ve keramet hazinesi, birlik sırlarının keşfedicisidir.
28
Günümüz Türkçesiyle: Feraset sahiplerinin arzusu olan bu Mesnevi şerhinin yüce şerh edicisi övgüye değer huylu Esat Dede’dir.
29
Günümüz Türkçesiyle: Cenab-ı Hakk’ın varlık sıfatı bağının süsü olan bu Mesnevi şerhinin cevheri/özü, peygamberlik ferasetinin
hazinesinden çıkarılmıştır.
30
Günümüz Türkçesiyle: Hakikat yolunun rehberi olan bu Mesnevi şerhi, isteyen ve arzulayanlara hakikat dersleri vermektedir.
31
Günümüz Türkçesiyle: Bu Mesnevi şerhi, zihni olgunlaştıran aşk dergâhının en değersizi olan Vassaf’ın aşk ve muhabbetinin varlık sebebidir.
27
1b:
… hâlde içimdeki endişe bir türlü zail olmadığından ihvanımızdan olup beş yıldan beri NATO karargâhında vazife
görmekte olan Fuat Uluğ Paşa kardeşimize bir mektup ile hikâye-i hâl ve mezkûr Fransızlar hakkında bir tahkikat
icrasıyla tarz-ı hareketimiz için kanaatinin bildirilmesini rica etmiştim. Mektubu postaya verdikten üç gün sonra gelen
bir telgrafta (Mevzu tamamen ticaridir sakın gelmeyiniz) haberi vürut etti. Badehu gelen mufassal bir mektup ile de
keyfiyet bütün etrafıyla tavzih eyledi. Fakir de hemen Bahadır Dülger Bey’e bir mektup yazarak bu işten sarfınazar
ettiğimizi, bir taahhüde girmemesini kati bir tarzda ifade ettim. Sadettin Bey’le de mutabık olarak bu fikir ve kanaatimi
ihvana tebliğ eyledik. Tam o günlerde Mustafa Koşan Bey’den Sadettin Bey’e gelen bir mektupta Turizm Bakanlığının
Paris’teki alâkalı zatın Ankara’ya ve bilahare de Konya’ya gelerek bu iş hakkında görüşmeler yaptığını ve Feyzi
Bey’in mezkûr bakanlık ile teması neticesinde seyahate iştirak edeceklerin bir kadrosunu tespit için Konya’ya acele
olarak teşrifi bildirilmekte idi. Sadettin Bey tarafından Mustafa Bey’e verilen cevapta kendisinin bu işle alâkasının
olmadığını bunun mürettibi Halil Can olduğu bildirildi. Sadettin Bey’den böyle bir cevabın zuhuruna çok üzüldüm.
Zira ben kendisini hem Bahadır Bey’e ve hem de Fransızlara kafile reisi olarak tanıtmıştım. Ne yapalım eyvallah dedik.
Bir müddet sonra Turizm Derneği Başkanlığından Refii Cevat, Sadettin Heper, Ahmet Bican Bey’le fakire gelen bir
tehditnamede Paris seyahatine iştirak edeceklerin badema Konya ihtifallerine katılamayacağı tebliğ edilmekte idi.
Ahmet Bican’ın ne cevap verdiğini bilmiyorum fakat Ulunay ve Sadettin Beyler gayet sert mukabele ettiler. Fakir de
ufacık bir muhakkar ile:
Biz ne dehrin sararan boynu bükük sümbülüyüz
Ne de hırsın bağlarının sevgili mağrur gülüyüz
Sönmeyen bir ocağın nârına hasret külüyüz
Savurup dest-i kaza kahredemez örgülüyüz
başlığı ile, Kemal Edip Bey’in lisan-ı aciziden yazdığı
Biz müntesib-i dergeh-i müstesnâyız
Hor bakma sakın bende-i Mevlânâ’yız
Dinler bizi sükkân-ı cihân-ı melekût
Hem nây-zeniz, hem nefhiz, hem nâyız32
kıtasını yazarak, yirmi seneden beri ihtifal namı altında hizmetinde bulunmanın yegâne vesile-i iftiharım olduğunu
bildirdim. Niyazi’ye okudum pek beğendi. Bakalım Feyzi Bey ne tarzda telakki edecek.
Evvelki gün telefonla fakire verilen malumata göre Maarif, Hariciye ve Turizm Vekilleri Paris seyahatinin
icrasını tasvip ve isticalini emir buyurmuşlar. Şimdiki kanaatime göre fakir gitmemekte musırrım. Diğer zevat ne
yaparlar bilmem.
32
Günümüz Türkçesiyle: Biz seçkin dergâhın bağlısıyız. Sakın hor bakmayın Mevlâna’nın hizmetkârıyız. Hem neyzen, hem üfürük, hem ney
(olan) bizi cihan hükümdarının sakinleri dinler.
2:
Eğer Cenab-ı Pir Azzemallahu Zikrahu Efendi’miz bu seyehatin icrasını tasvip buyururlar ise muhakkak sende
de bir zuhurat olması lazım gelir. Buna göre fakiri, her zaman muhtaç olduğum irşatlarınla tenvir buyur.
Gönül ta ölmeyince ahdi var canandan ayrılmaz
Cenab-ı lem-yezel emr etmeden ten candan ayrılmaz
Allah birbirimizden ayırmasın âmin bi-hürmeti seyyidülmürselin.
Yunus diyarındaki hane-i müstear henüz satılamadı. Borç mevzuu fakiri üzmekte. Bundan bir an evvel halâs
olmaklığımız için dualarını niyaz ederim. Her an Huzur’u gören gözlerini, niyaza kalkan ellerini, kıyama duran
ayaklarını hasretle öperim.
Muhtac-ı feyz-i manevî
Halil Can el-Mevlevî
Halil Can
20- 26 Mayıs 1966 Tarihli Mektup
a:
Bismihi
Esselamü Aleyküm
Vesselametü Đleyküm
Erenköy
6/ Seferülhayr/ 1386
26/ Mayıs/ 1966
Ya Hazret-i Sultan;
Cevapsız kalan evvelki iki arizama, yine cevapsız kalacağını bilerek bir üçüncüsünü takdimden men-i nefs
edemedim. Ne yapalım aramızda büyük fark var. Fakir saff-ı niyazda, siz makam-ı naz ve istiğnada olunca elbet böyle
tecelli eder.
Başta ev borcu olmak üzere çeşitli gavail-i dünyeviyeye ilaveten Derviş Ceylan’ın da Hakk’a yürümesi fakiri bir
hayli sarstı. Sıtkı Dede Efendi Hazretlerinin terbiye-gerdelerinden olan o âşık-ı ilahi ve müstağrak-ı Monla-yı Rumi
Hazret-i Ceylan vuslat-ı tama dair birçok kerametler saçarak şeb-i arusunu idrak edeli tam on gün oldu. Bu asırda bir
misline daha tesadüf edemeyeceğimiz o vefa hazinesi olan zat-ı mübarek fakirin yâr-i sadığı idi. Ahmet Avni
Beyefendi’nin fakirde mahfuz bir mektubunda ona selam yazarken şöyle buyurmuştu:
“O âşık-ı ilahi Hazret-i Ceylan’ın ayaklarından öperim.” Avni Bey’in bu ifadesi, merhum için bir ciltlik sözdür.
Allah şefaatine nail eylesin. Hamdolsun esna-yı gaslda evrad-ı şerif tilaveti ve Đsm-i Celâl Tezkârı bu fakire nasip oldu.
Tam âdet-i Mevleviye üzere defni icra edildi. Kabir başında iki hatim indirildi. Ayrıca akşam evde de bir hatim ile bir
de Mevlüd-i şerif ve Đsm-i Celâl okuduk. Şimdi Haziran’ın yirmi altısında tam Mevlevi adabınca naylar ve kudümler
ile bir Mevlüd-i şerif daha okuyacağız.
Geçenlerde muhibbandan Muhsin bendeniz iştiyak-ı fakiri Huzur-ı Cenab-ı Pir’e ulaştırdı. Bu meyanda zat-ı
âlilerine olan muhabbet ve hasretlerimizi de iblağ eylemiş. Mumaileyhe, fakire mektup yazdığınızı ifade eylemişsiniz
fakat buradan avdetinden beri senden hiç mektup aldığımı hatırlamıyorum.
Defteri istinsaha devam etmekteyim. Şeyhü’l-Ekber Hazretlerinin evrad-ı üsbuiyyesinin vird-i selâsını
yazmaktayım. Đnşaallah Şeb-i Arus’a kadar hitamı müyesser olur ve emanetinizi iade ederim. Bir yandan da Huzur’a
takdimini nezreylediğim Mevlevi Musikisi ve Ayin-i Şerifleri’ni yazmağa gayret etmekteyim. Yirmi birinci ayin-i şerifi
ikmal etmek üzereyim. Geride daha otuz dört tane var.
Hazretim: Bu ayin-i şeriflerin istinsah ve tafsilatı için Ahmet Avni Bey’in şerhine olan ihtiyacım artık son
haddini buldu. Elan mikrofilm işi tahakkuk etmedi. Hiç olmazsa vaat eylediğin “Adil Bey” nüshasını bir an evvel lütfet
de maksûdumuz husul bulsun. Bu hususta tebşiratına muntazırım.
Yarın Mithat Bahari Beyefendi, Seniha Hanım ile birlikte Ankara üzerinden Huzur’a müteveccihen hareket
edecekler. Ne mutlu onlara. Dua buyur da fakire de nasip olsun. Burada ehl-i mutrib Şeb-i Arus istihzaratına mübaşeret
eyledi.
b:
Kıraati takarrür eden Künhi Abdurrahim Dede Efendi Hazretlerinin Hicaz Ayin-i şerifinin meşkine ibtidar
kılındı. Sabık senelere kıyasen Turizm Cemiyeti tarafından neşri yapılacak “Güldeste” için Hicaz Ayin-i şerifi ve
bestekârı hakkında birkaç satır yazı yazmak niyetindeyim. Bilmem cemiyet-i mezburca talep edilecek mi?
Bir Paris yolculuğu birçok kişilerin muzmirini meydana çıkarmağa vesile oldu. Saye-i Pir’de biz bundan
kurtulduk elhamdülillah. Đşin dedikodusu zaten fakiri alakadar etmez. Cenab-ı Pir Azzemallahu Zikrahu ve Kuddise
Sirruhu Efendi’miz Hazretleri Mesnevi şeriflerinde:
“Bu cihan bir dağdır bizim işlerimiz nidadır. Dağ, bizim nidalarımızı bize aksettirir.” buyuruyorlar.
Evi henüz satamadık. Banka borcu da yakamıza yapıştı. Her zaman muhtaç olduğum Pir’imin himmetine
muntazırım. En mühim zamanlarımda daima imdadıma yetişen Azzemallahu Zikrahu ve kuddise sirruhu Efendi’min
lütuf ve inayetine emin olarak bekliyorum.
Muhterem Müdür Kemal Beyefendi’ye hürmetlerimi lütfen söylersin. Ahmet Bey kardeşimize arz-ı hürmet ve
muhabbet eylerim. Bir iki satırla dahi olsa fakiri şad edecek kıymetli yazılarına müştak ve muhtacım. Daima Huzur’u
gören gözlerini, daima niyaza kalkan ellerini, daima kıyama duran ayaklarını öperim.
el-Fakir
Halil Can
21- 31 Mart 1967 Tarihli Mektup:
a:
Erenköy
19/ Zilhiccetüşşerife/ 1386
31/ Mart/ 1967
(Kâğıdın en üstünde ortalı olarak şeker-aviz sikke içinde sülüs hatla istiflenmiş mühür:)
“Ya Hazret-i Mevlâna Muhammed Celâleddin-i Rûmî kuddise sirruhu’l-âlâ”
Esselamü Aleyküm ve Rahmetullahi
Dader-i Azizim, Canım Efendim;
Huzur-ı pür-nurdan lütfettiğin bayram tebrikine candan eyvallah. Nice yılların hep birlikte idrakini niyaz eylerim
sultanım.
Đstanbul’dan mürafakatın pek sessiz, sedasız oldu. Müştakı ve nigeh-banı olduğun Kâbetüluşşak’ın hasreti, alev,
alev içini yakmış olacak ki bir an evvel ru-mâl-i makam-ı Hüdavendigâr olmak hevesiyle avdet eyledin. Evet, haklısın.
”33
Çünkü o hasret, hiçbir şeyle kabil-i telafi ve hiçbir ifade ile teşrihi mümkün değildir. “
Ve minelhavadis. Şubat ortalarında UNESCO’dan bir plak geldi. 1964’te okuduğumuz Rû-yı Irak Ayin-i şerifini
tespit etmişler. Ayin-i şerifte icra edilen kudüm usullerini de yazmışlar, resimler koymuşlar. Kıymetli hocam Emin
Efendi’nin peşrevi ile Ahmet Avni Beyefendi’nin ayin-i şerifinin böylece ilim âlemine tanıtılıp arşivlere geçmesinden
duyduğum zevk gözlerimi yaşarttı. Fakat, şöyle bir nebze tefekküre dalınca neşem, hüzne tebeddül etti. Düşündüm,
düşündükçe teessürüm arttı. Bütün dünyanın, huzurunda eğildiği yüce Cenab-ı Mevlâna’nın Mesnevi’sini, Nikolson
tabedip şerhiyle birlikte ilim âlemine takdim eder, her mısraı bir vahy-i dil olan koca Divan-ı Kebir’ini, Đraniler
neşreder; Mevlevi Musikisi’ni UNESCO tamim eder. Bizler de Mevlevi diye geçinip durur ve bu nispet ortaya atıldı mı
hiç kimseyi beğenmez, birbirimizin aleyhinde atıp tutarız. Cenab-ı Pir’e bendelik bizim hâlimiz mi? Yoksa saydığım
hizmetleri ifa edenlerin mesaisi mi? Bu tefekkürat ile kalktım Mithat Bey’e gittim. Fakir, henüz içimden geçenleri
hikâye etmeden, hazret söze başlayıp “Đki gün evvel Paris’ten, hükümetimizin davetlisi olarak gelen –Planson- nam
zatın Ankara’ya uğrayıp Huzur-ı pür-nuru badezziyaret Đstanbul’a avdetinde Galata Dergâh-ı şerifini de gördükten
sonra Mithat Bey’e gelmiş. Harap olan bu hankâhın UNESCO tarafından tamir ettirileceğini söylemiş.” Mithat Bey’e
hiçbir şey söylemedim, ifşa-yı raz etmedim. Fakirhaneye avdette hemen kaleme sarılıp Mehmet Önder Bey’e uzun bir
mektup tastir eyledim. Yukarıda bahseylediğim ıstıraplarımdan başka, Kulekapı Dergâhı’nın da UNESCO marifetiyle
tamir edileceğini Mithat Bey’in ifadesine atfen kaydettikten sonra, hiç olmazsa bu şerefin Türklere nasip olması
temennisiyle yakında kesb-i kanuniyet edecek olan 1967 bütçesinden bu mühim işin yaptırılmasını ve buna karar
verildiği takdirde tavzîf edilecek mimarın, oranın eski hâlini bilenlerden malumat alarak, manevi havasının icaplarını
yerine getirecek tarzda plan ve proje hazırlamasını, semahanenin, Yenikapı ve Bahariye ile Kasımpaşa dergâhlarında
…
33
Türkçesi: Tatmayan bilmez.
b:
… olduğu gibi Cenab-ı Pir Efendi’mizin semaı medh ve teşrih buyuran ve [
-
34
] beyt-i şerifi ile başlayan dokuz beyitlik gazel-i şerifleriyle tezyinini ve
bunların hemen şimdiden Hattat Hamit Bey’e yazdırılmasını, yarın bu zat da yazamaz hâle gelirse yazdıracak kimsenin
de bulunamayacağını teklif ettim. Aradan ne kadar geçti bilmem, mart bidayetinde olacak Mehmet Bey’den cevap
aldım. Mektubumu almazdan on dakika evvel bu maksatla yüz bin liralık bir tahsisatın evrakını imza ile bu işe
başlanılacağını müjdeliyor fakat yazı için bu yıl bütçesinden bir şey yapılamayacağını da bildiriyordu. Allah razı olsun
sevindim fakat bu yüz bin lira ile ancak dam aktarılabilir. Piyasadaki malzeme fiyatlarının, usta ve işçi ücretlerinin
hâlihazır rayicine göre böyle bir tamiratın milyona yakın bir meblağa ihtiyaç olduğunu takdir etmek lazım. Yazı işi de
daha ehemmiyetli. Öyle ya… Hamit Bey’e Allah uzun ömür ihsan buyursun. Bugün yazabiliyor fakat yarın, eli titrer,
gözüne bir şey olur. Hülasa yazamaz hâle gelince ne yapılabilir.
Mehmet Bey’den mektup geldiğinin ertesi günü Eczacı Uğur’a gittim. Çoktandır uğrayamamıştım. Đzale-i
tahassüre medar, musafahadan sonra hikâye-i hâl ettim. Uğur: Hoca onlar nasıl beyt-i şerifler dedi. Okudum. Meğer,
Yenikapı Dergâhı’ndaki yazıların kalıpları kendisinde imiş, müjdeledi. Dünyalar benim oldu. Ertesi gün Celaleddin
Çelebi’yi ziyaretle hikâye-i hâl ettim, o da memnun oldu. Birkaç gün sonra Mehmet Bey Đstanbul’a gelmiş ve Çelebi
ile birlikte yemek yiyip beraberlerinde üniversite kütüphanesi müdürü Nurettin ve Abdülbaki Beyler olduğu hâlde
Galata Dergâhı’na gidip tetkikat yapmışlar. Bu zevat-ı muhteremenin, Abdülbaki Bey de dâhil olduğu hâlde hiçbirisi o
makamın hâl-i sabıkını bilemezler. Bugü(n) orayı bilen, başta Hopçu Şakir (Güler) Efendi olmak üzere Semazen Bahir
(Şereftuğ) Bey, Sadettin (Heper) Bey ve fakir varız. Fakirin bütün endişem, hatıralara hürmeti, onları cilalayıp
yaldızlayarak yenileştirmekte gören basiretsiz hürmetkârların elleriyle tahrip edilmemesidir. Ekser türbelerimizde ika
edilen bu teceddüt bu makama da girerse, buralarda sakin olan manevi hava çekilip gidecek. Fakat kime dert anlatırsın
azizim.
Diğer taraftan Turizm Bakanlığı bu seneki eylül ayında aynı dergâhta bir “gösteri” tertiplenmesi için Đstanbul
Belediyesine altı yüz bin liralık bir para yollamış. Bu havadisi Sadettin Bey verdi; henüz tahkik edemedim.
Mehmet Bey’e tekrar bir mektup yazdım aynı zamanda bayramını da tebrik ettim. Henüz cevap gelmedi.
Hazretim: Divan-ı Kebir’in yedinci ve sekizinci ciltleri hakkında Riyahi Bey’den ne cevap var? “e’t-Tedbîrâtü’lĐlâhiyye”nin mikrofilmi ne oldu. Bu niyazlarımız hakkında fakiri tenvir ve tenşit buyurmanı bilhassa rica eder hasretle
ellerinden, ayaklarından öperim. Yengemize hepimizden hürmetler. Kızlarımıza selam ve sevgiler. Ahmet Bey
biraderimize selam ve saygılar. Baki Hak rızası, beka Hak bekası. Huzur-ı pür-nura fakir için de yüz sürmeni hassaten
rica ve niyaz eylerim.
Bende-i bendegân-ı Cenab-ı Hazret-i Pir
el-fakir
el-Mevlevî
Halil Can
34
Türkçesi: Sema nedir biliyor musun? “Belî (evet)” sesini işitmek, kendini unutup Allah’a kavuşmaktır (Can, 1995: 264).

Benzer belgeler