BAŞKEMER TEMiZLENiYOR

Transkript

BAŞKEMER TEMiZLENiYOR
KUSADASl
Yıl: 3
Sayı:790
Fiyatı: 10 KR (KDV Dahil)
GÜNLÜK SİYASİ YEREL GAZETE
01 Ekim 2009 Perşembe
Kentimizin Tarihi Açığa Çıkarılıyor
BAŞKEMER TEMiZLENiYOR
*Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Kadıkalesi
Kazı Ekibi eli ile antik su kemerlerinde
yapılan temizlik çalışmaları ile kentimizin
tarihi yapıları açığa çıkarılıyor
*Temizlik sonrası yapılacak bilimsel
çalışmalar ile Değirmenderesi'nden Efes'e
giden suyolunun Başkemer Mevkii'ndeki
bölümü ciddi biçimde koruma altına alınacak
*İ. S. 200'lü yıllarda yapılan antik suyolunun
bazı bölümleri hakkında yeterli bilgiye
ulaşılabilmiş değil. Bu tür bilimsel çalışmalar
ile antik suyolunun ayrıntılı biçimde geçtiği
güzergah ve üzerinde farklı dönemlerde
yapılan onarımlar vb. ortaya çıkarılmış
olacak
Kültür ve Turizm Bakanlığı'na
yapılan müracaat ile Başkemer
Mevkii'nde bulunan üç antik su
kemerinde temizlik çalışmalarına
başlandı. Temizlik sonrası
yapılacak bilimsel çalışmalar ile
Değirmenderesi'nden- Efes'e
giden suyolunun Başkemer
Mevkii'ndeki bölümü ciddi
biçimde koruma altına alınacak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'na
yapılan müracaatta antik Efes
Suyolunun Başkemer Mevkisinde
bulunan bölümlerinde bilimsel
çalışmalar yapma, “su
hattının Kadıkalesi'ne
giden herhangi bir
ayağının olup olmadığının tespiti”
amacıyla eylül ayının son
haftasından bu yana üç haftalık
program içinde; Sürtek Su
Kemeri, Şenol Sukemeri ve
Başkemer alanında yapılan
bilimsel çalışmalar temelinde
temizlik çalışmaları sürdürülüyor.
Bu çalışmalar yapılırken
Başkemer Su Kemeri'nin kemer
üzerinde ve dibinde bulunan bazı
ağaçların kesilmesi, kemer
çevresinde bulunan mülk sahibi
Necdet Adıyaman tarafından
tepki ile karşılanmış ve
belediyeye şikayette
bulunulmuştu.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın
desteği ve Kadıkalesi kazılarını
yürüten Prof. Dr. Zeynep
Mercangöz sorumluluğunda
yürütülen Başkemer Mevkisi
antik suyolu bilimsel
çalışmalarının ilk haftasında bu
alanda bulunan üç önemli su
kemerinde yapılan temizlik ile
tarihi yapılar gün yüzüne çıkarıldı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın
temsilcisi arkeolog Emel Orhan
Özkan, Avusturya Kazı ekibi'nden
Gilbert Wiplinger ve Kadıkalesi
kazı ekibinin yaptığı çalışma üç
hafta sürecek. Ayrıca antik suyolu
üzerinde geçen yıl olduğu gibi bu
yıl da İtalyan arkeologlar
çalışmalarını sürdürecekler.
Devamı 2. sayfada
HELİKOPTERİN DÜŞÜŞ NEDENİ BULUNAMADI
18 Haziran'da, Muğla'nın Milas
ilçesindeki Geyik Barajı'na düşen
K-32 tipi yangın söndürme
helikopterinin düşüş nedeni hâla
açıklanmadı. Helikopterdeki 5
kişiden 3 Ukraynalı pilot
kurtulurken, Türk pilot emekli
binbaşı Tanju Tezgel ile orman
muhafaza memuru Ali Ekin
hayatını kaybetmişti.
Türkiye'yi yasa boğan helikopter
kazası 18 Haziran'da meydana
gelmişti. Aydın'ın Çine ilçesindeki
orman yangınına müdahale için
Geyik Barajı'ndan su alan Milas
Orman İşletme Müdürlüğü'ne
bağlı Kamov-32 tipi helikopter, su
aldıktan bir süre sonra baraja
düşmüştü.
HELİKOPTERİN DÜŞÜŞ
SEBEBİ TESPİT
EDİLEMEDİ
Milas-Bodrum Havalimanı'nda
konuşlanan üç adet yangın
söndürme uçağının görev
sürelerini tamamlaması üzerine
uçuş mürettebatına teşekkür için
SEÇiMLERDE GEMiSi KARAYA OTURAN
ENGiN KAPTAN NE YAPACAK?
Milas'a gelen Orman Genel
Müdürü Osman Kahveci
gazetecilerin sorularını cevapladı.
Muğla genelinde önceki yıl
verilerine bakıldığında yangınla
mücadelede en başarılı sezonun
geçirildiğini anlatan Kahveci,
şöyle konuştu: "Bu yıl Muğla
genelinde yangınla başarılı bir
sezon geçirdik. Ancak Haziran
ayında hepinizin bildiği gibi üzücü
bir kaza yaşadık. Bu kazada iki
personelimizi kaybettik.
Helikopterin düşüş nedeni henüz
tespit edilebilmiş değil. Kaza kırım
ekibi incelemelerini sürdürüyor.
Sonuca ulaşılmasının hemen
ardından rapor kamuoyuyla
paylaşılacak."
UNUTULMAZ KAZA
Aydın'ın Çine ilçesindeki orman
yangınına müdahale için Milas'tan
hareket eden yangın söndürme
helikopteri, su alırken baraja
düşmüş helikopterdeki 5 kişiden
3 Ukraynalı pilot kurtulmuştu.
Olayda, Türk pilot emekli binbaşı
Tanju Tezgel ile orman muhafaza
memuru Ali Ekin de ölmüştü.
Tezgel'in cesedine kazadan 1
gün, Ekin'in cesedine ise dört gün
sonra ulaşılmıştı.
2009 YEREL SEÇİMİNDE ONBİNE
YAKIN OY ALMASINA RAĞMEN
SEÇİMDEN SONRAKİ GÜN
KAYIPLARA KARIŞAN ENGİN
KAPTAN'IN GERİ DÖNECEĞİ
İDDİA EDİLDİ
SEÇİMLERDE
BERBEROĞLU'NU
DESTEKLEYEN SEÇMENLER
“BİZİ YÜZÜSTÜ BIRAKIP
GİTTİ DÖNÜNCE NE
SÖYLEYECEK? MERAK
EDİYORUZ” DEDİLER
SEÇMENLER “10.000 KİŞİ O'NA
GÖNÜL VERDİK, O'NA VEKALET
VERDİK, OYLARIMIZI ORTADA
BIRAKTI. ENGİN KAPTAN NEDEN
MUHALEFET GÖREVİNİ
ÜSTLENMİYOR?” DİYE SORUYOR
SEÇİMLERDE
BERBEROĞLU'NA OY
VERENLER “BÖYLE
KAPTANLIK OLMAZ, BİZİM
BİLDİĞİMİZ KADARIYLA
GEMİYİ EN SON KAPTANLAR
TERK EDERDİ. TARİHTE
BÖYLE KAPTANLIK
GÖRÜLMEDİ” DEDİLER.
ENGİN KAPTAN EFSANESİ
SONLANIYOR MU?
YEREL SEÇİMLER ERTESİ
KUŞADASI'NI TERK EDEN
ENGİN KAPTAN BİR DAHA
BAŞPEHLİVANLIK İÇİN
KISPET GİYECEK Mİ?
ENGİN KAPTAN 2014 DE
ADAYLIĞA HAYIR DERSE YERİNE
BİRİNİ İŞARET EDECEK Mİ?
SEÇİMLERİ SON HAFTAYA
KADAR AÇIK ARA ÖNDE
GÖTÜREN ENGİN KAPTAN
NEDEN HEZİMETE UĞRADI?
SEÇİM KAMPANYASINDA
BERBEROĞLU İÇİN KENDİNİ
FEDA EDENLER NE DİYOR
ARAŞTIRMACI GAZETECİ
İSKENDER AVCI'NIN
ÜSLUBUYLA HAZIRLANAN VE
BİR SOLUKTA
OKUYACAĞINIZ YAZI
DİZİMİZ YAKINDA, ÇOK
YAKINDA
KUŞADASI DEMOKRAT'TA
KUSADASl
-
demokrat
01 Ekim 2009
Sayfa 2
BAŞKEMER TEMiZLENiYOR
iZLENiMLER
Şenol ESKİN
Baştarafı 1. sayfada
28 EYLÜL
BİREYSEL SİLAHSIZLANMA GÜNÜ
Bireysel silahlanma, son sekiz yılda %
358 oranında artmış durumda. Her üç
evden birinde silahın olduğu ve bu
silahların ¾'ünün de kayıt dışı olduğu bir ülke Türkiye'de
yaşıyoruz.
2009 yılında bireysel silahsızlanmadan toplumsal halde silahlanmaya
geçtiğimiz bir dönemde önemli ve üzerinde durulması gereken bir
gün. Öyle ki, bireysel silahlanma, son sekiz yılda % 358 oranında
artmış durumda. Her üç evden birinde silahın olduğu ve bu silahların
4'te 3'ünün de kayıt dışı olduğu bir ülke Türkiye'de yaşıyoruz. Bu
durum; toplumsal olarak sinir uçları açıkta yaşayan bir ülkeye göre
gerçekten korkutucu bir istatistik. Hemen her gün gazetelerde birkaç
silahla öldürme ve yaralama haberi bulmak mümkün. Örneğin,
İskoçya'da ise böylesi bir haber görebilmek için 365 gün gazete
okumanız gerekecek. Fark ne kadar açık değil mi? Acaba İskoçya'da
bireysel silahlanmanın yasak olmasının bir payı olabilir mi bu farkta?
İskoçlar da hiç iş bilmiyor aslında.
Türkiye'deki gibi her milletvekiline tabanca almanın bile promosyon (
Word yazım bile promosyon yerine “özendirme” sözcüğünü
kullanmamızı öneriyor); evet bir özendirme olduğu biliniyor. Yazılı ve
görsel yayın organları, milletvekillerinin silahları nasıl aldıkları, nasıl
seçtikleri, nasıl bellerine taktıkları ya da kadın vekillerin nasıl
çantalarına koydukları haberleri ile de aslında toplumu ciddi bir
biçimde özendiriyor. Aynı yazılı ve görsel yayın organları, tabanca ile
vurulan insanların haberlerine hüzün müziği koyup, vuranlara hakaret
ederek de kendisini temize çıkarmış olmuyor. Silahın böylesine
özendirildiği bir Avrupa ülkesi bulmak olanaksız.
2002 yılında Alistar bebek, Yeni Foça'da bebek arabasında uyurken,
yan masada çıkan bir tartışmada silahını çeken bir kişinin silahından
çıkan kurşunlara hedef oldu ve öldürüldü. Bu kadar büyük bir acıdan
sonra bir köşede “kader” diyerek oturmayıp, bireysel silahlanma ile
mücadele edenler arasına katılmayı seçen Alistar'ın ailesi BİSİTEP
(Bireysel Silahlanmaya Tepki Platformu) adıyla bir örgütlenme
yaratmışlardı ve her yıl bireysel silahlanma ile ilgili bir faaliyetle, bu
konuda toplumu bilinçlendirmeyi kendilerine amaç edinmişlerdi.
Alistar'ın İskoçya'da yaşayan ailesi, Alistar'ın dedesinin başkanlığını
yaptığı bu platformun etkinliğine gelmişti. Çok şey söylendi, ama en
önemlisi ve bizim düşünüp ve hatta utanıp bir şeyler yapmaya hemen
başlamamızı yüzümüze vuran söz şuydu: “Bu çocuk, bu ülkede
tatil yapmasaydı, bu ülkeye gelmeseydi ölmeyecekti!”.
BİSİTEP Başkanı Avukat Tuncer Eşsizhan; “bugün kanunları
değiştirebilecek bir kişi milletvekili seçildiği zaman bile Meclis hemen
önüne silah ruhsatı evraklarını koyuyorsa, milletvekili istemese bile o
silahı almak zorunda kalıyorsa, parti ayrımı gözetmeksizin belediye
başkanlarının büyük bölümünün belinde silah varsa, bu sistemde
silahlanmanın önüne geçmek mümkün değildir. Silahlanmanın önüne
geçmek için, bireysel silahlanma anlayışından bir yarar gelmeyeceğini
anlamalı ve ona göre mücadele vermeliyiz” diyor.
Seçildiklerinde milletvekillerinin önüne silah ruhsatlarının konduğu,
Makine Kimya Endüstrisi- MKE'nin ve bazı silah şirketlerinin taksitle
silah satışı kampanyası yaptığı bir ülkede yaşamak; silah kültürünü
sanki marifetmiş gibi sunmak bu sistemin en önemli yaralarından
biridir.
Devletin silahlanması ve erkeklerin silaha olan düşkünlüklerinin
yanında ordu silahlanmasına da dikkatle bakmak ve sorgulamak
gerekiyor. Bugünlerde 8 milyar dolar gibi dudak uçuklatıcı bir paranın
Patriot füzelerine harcanması, nereden bakılırsa bakılsın bizim gibi
yoksul bir ülke için korkunç bir durumdur. Bu para ile bu ülkede ne
kadar işsiz insana iş olanağı sağlanacağı, eğitim kurumu, fabrika vb
açılacağı ortada.
Sonuç olarak baktığımızda; gerek bireysel silahlanma ve gerekse de
devlet eli ile gündeme gelen silahlanma, Türkiye'nin kıt kaynaklarını
yok ediyor. 5 000 savaş uçağının olduğu bu ülkede 5 tane tam
donanımlı yangın söndürme uçağımız olmayışı ve ciğerlerimizin geç
müdahaleden dolayı yok olması bile, silahlanmanın ne kadar çarpık bir
hale geldiğini gösteriyor.
Devletin silahlanması, toplumun silahlanması, bireyin silahlanması…
Yol kavgasında insanların birbirini vurması ya da bir protestoda halkın
üzerine ateş açılması… Tümünün kökeninde bu silahlanma ve güven
duygusu eksikliği yatıyor. İşin kötüsü daha çok silah, daha çok
güvensizliği getiriyor. Bu da daha çok silahlanmayı yanına çağırıyor.
Devlet de bu amaçla silahlanmıyor mu?.
Şu aşamada bir ütopya olsa da; gerek devletin ve gerekse de bireyin
silahlardan arındırıldığı bir Türkiye istemek gerek. 8 yılda bir ülkenin
% 358 oranında silahlanması korkunç bir durum. Şiddetin ve şiddet
tehdidinin ortadan kalktığı bir Türkiye hayalimiz olmalı. “Bu ülkede
olmasaydı ölmeyecekti” denilmeyen bir Türkiye…
(Yeşil Gazete- Doğan Urbarlı yazısından yararlanıldı)
KUSADASl
GÜNLÜK SİYASİ YEREL GAZETE
Sahibi: Yasemen KARAKOZAK
İLETİŞİM Tel&Fax: 0 256 612 61 98
E-posta: [email protected]
Başkemer Mevkii'nde sürdürülen
çalışmalar ile ilgili olarak aldığımız
bilgiye göre;
“antik dönemde yapılmış ve daha
sonraki yıllarda ve Osmanlı
döneminde de kullanılmış olan
suyolunun Başkemer bölümünde
1. derece sit alanlarında bilimsel
çalışmalara örnek teşkil etmesi
açısından dokümantasyon
çalışmalarının yapılması için
temizlik yapılıyor. Arkeolog ekip
ölçümler yaparak, su kemerlerinin
detaylarını tespit ediyor. 1.
derece sit fotoğraflanıp
belgeleniyor. Aynı zamanda su
hattının kemere giriş ve çıkış
noktalarının tespiti yapılıyor.
Yapılan bilimsel çalışmalar
sonrasında su kemerlerinin
Anıtlar Kurulu kararlarıyla koruma
altına alınması gündeme gelecek.
Genel olarak bu tür tarihi sitlerde
uygulanan koruma- kullanma
bantları tarihi yapının her
noktasından en az 3 metre olarak
gerçekleştiriliyor.
Antik Efes Suyolunun Başkemer
alanında yapılan temizlik
çalışmalarında, Necdet Adıyaman
adlı kişiye ait olan 10 dönümlük
tapulu arazideki bazı meyve
ağaçlarının 25 Eylül Cuma günü
kazı ekibinin temizlik işçileri
tarafından kesilmesi üzerine mülk
sahibi “savcılığa suç
duyurusu”nda bulunacağını
belirtti.
Bilimsel Çalışmalar
Sürüyor
Avusturya Kazı Ekibi'nden bir
grup arkeolog, hazırladıkları
“dönem projeleri” ile
Değirmenderesi - Efes arasındaki
43 kilometrelik antik suyolu
üzerinde uzun yıllardır bilimsel
çalışmalar yapıyorlar. Bu
çalışmaların sürdürülmesi için
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Selçuk
ve Kuşadası belediyelerinden
maddi destek almak için projeler
hazırlayıp sunuyorlar. Geçen yıl
özellikle antik suyolunun Kuşadası
sınırları içinde bulunan
bölümlerinde bilimsel çalışmalar
sürdürmek için Kuşadası
Belediyesi'ne başvurarak maddi
yardım desteği istenmişti. Yine
aynı bilimsel çalışma temelinde
Başkemer yakınındaki Rauf Ağa
zeytinliği içinde bulunan antik
suyolu tünellerinde İtalyan ekip
bilimsel çalışmalar yapmıştı.
Bu yıl Kültür ve Turizm
Bakanlığı'ndan elde edilen
ödenekle Başkemer Mevkisi'ndeki
üç su kemeri ve çevresinin
bilimsel kazı çalışmaları için
temizlenmesi Kadıkalesi kazılarını
sürdüren Prof. Dr. Zeynep
Mercangöz'ün denetiminde
gerçekleştiriliyor.
Konu ile ilgili olarak Başkemer'de
çalışmaları sürdüren sorumlu
kişilerden aldığımız bilgi şöyle:
“Kültür ve Turizm Bakanlığı izni
ile Başkemer Mevkisi'ndeki su
kemerlerinin temizliği ve bilimsel
çalışmaların yapılması Kadıkalesi
Kazı Ekibi ve Kültür Bakanlığı
temsilcisi gözetiminde
YAYIN TÜRÜ:
Yerel Süreli Yayın
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Bekir KAYA
Yayımlanan yazıların
tüm sorumluluğu
imza sahibine aittir.
gerçekleştiriliyor. Ekibe ayrıca
Avusturya Kazı Ekibi'nden Gilbert
Wiplinger de dahil oldu.
Başkemer- antik suyolu temizliği
ve bilimsel çalışmaları bu ekip
tarafından yürütülüyor.
Sit alanları çevresinde bu tür
temizlikler her zaman yapılıyor ve
sit kapsamındaki eski eserin
korunması için bunlar gereklidir.
Başkemer Mevkisi'ndeki su
kemerlerinin bitki ve ağaçlardan
temizlenmesi için mücadele
kapsamında özellikle su
kemerinin direkt üzerinde ve
kemer ayaklarında bulunan
yabani ağaçlar ve bitki örtüsü
kesilerek temizlenmiştir. Buradaki
temizlik çalışmalarını yapan
ekibimiz ne yaptığını bilen ve bu
işlerde uzman ekiptir.
Bu tür 1. Derece Sit kapsamında
olan anıt yapılarımızın çoğunda
koruma- kullanma dengeleri
açısından koruma bandı
oluşturulmamış ve anıt bilimsel
biçimde korumaya alınmamıştır.
Başkemer Su Kemeri de böyle
durumdadır. Burada yapacağımız
bilimsel çalışmalar ile, bu eserin
koruma- kullanma bandı
oluşturulacak ve eser tam olarak
korunmaya alınacaktır. Başkemer
Mevkisi'nde üç kemerde bu
çalışmaları yapıyoruz.
Bu çalışmaların yapılacağı
bakanlık tarafından ilgili kişilere
daha önce bildirilmiştir.
Hiçbir kimsenin mülkü içinde
bulunan ağaçlarına müdahale
edilmiş değildir. Yapılan işin yasal
olmayan bir yanı yoktur. Sit alanı
içinde bulunan arazinin nasıl
kullanılacağı da zaten yasalarla
belirlenmiştir.
Birinci Derece Sit alanının
korunması ve geleceğe
aktarılması için bitki temizliği,
onarım vb şeyleri yapmak
zorundayız. Başkemer gibi kent
tarihi ve su kemerleri açısından
çok önemli bir yapıtın kente ve
tarihimize kazandırılması için
yaptığımız çalışmaların bilinçli
kamuoyu tarafından
desteklendiğini biliyoruz” denildi.
Uzun yıllardır varlığı bilinmesine
ve yine uzun yıllardır üzerinde
çalışma yapılmasına rağmen, İ.S.
200'lü yıllarda yapılan antik
suyolunun bazı bölümleri
hakkında yeterli bilgiye
ulaşılabilmiş değil. Bu tür bilimsel
çalışmalar ile antik suyolunun
ayrıntılı biçimde geçtiği güzergah,
üzerinde farklı dönemlerde
yapılan onarımlar vb. ortaya
çıkarılmış olacak.
Yapılan temizlik çalışmaları
sonucu özellikle Başkemer
çevresinde biriken kuru çalıların
kaldırılması için kazı ekibi
belediyeden yardım bekliyor.
260.000 TL
Resmi İlan (Sütun / Cm)
: 7.00 TL
Mahkeme İlanları (Sütun / Cm) : 7.00 TL
Şirket, dernek vb. ilanlar pazarlığa tabidir.
: 35.00 TL
3 Aylık Abonelik
6 Aylık Abonelik
: 60.00 TL
Yıllık Abonelik
: 90.00 TL
Yukarıdaki Fiyatlara KDV Dahil Değildir.
Yönetim yeri ve adresi:
Kahramanlar Cd. Tarım Kredi İşmerkezi
No: 24 Kuşadası
Tel: 0 256 612 61 98
Bu gazete basın meslek ilkelerine uyar.
Baskı:
KÖRFEZ GAZ. MAT. LTD. ŞTİ.
KUSADASl
-
demokrat
01 Ekim 2009
Sayfa 3
NAZİLLİ, GERONTOLOJİ ÖDÜLLERİNE EV SAHİPLİĞİ YAPTI
- 2. TÜRKİYE ULUSLAR
ARASI GERONTOLOJİ
ÖDÜL TÖRENİ
NAZİLLİ'DE YAPILDI
Nazilli, 1. Uluslar Arası Uzun
Yaşam Sempozyumu ve 2.
Türkiye Uluslar Arası Gerontoloji
Ödülleri Törenine ev sahipliği
yaptı.
Ulusal Sosyal ve Uygulamalı
Gerontoloji Derneği tarafından
geleneksel olarak düzenlenen
ödül töreni Nazilli Belediyesi
Kültür Merkezi'nde düzenlendi.
Derneğin seçici kurulu tarafından
belirlenen ve 6 ayrı dalda ödüle
layık görülen kişilere ödülleri
verildi.
Törene Adalet ve Kalkınma Partisi
(AK Parti) Aydın Milletvekili
Ahmet Ertürk, Aydın Vali
Yardımcısı Celal Ulusoy, Nazilli
Kaymakam Vekili Sultanhisar
Kaymakamı Orhan Mardinli,
CHP'li Aydın Belediye Başkanı
Özlem Çerçioğlu, MHP'li Nazilli
Belediye Başkanı Haluk Alıcık,
Nazilli Cumhuriyet Başsavcısı
Ramazan Solmaz, Nazilli Emniyet
Müdürü Abdullah Günal, 2.
Türkiye Uluslar Arası Gerontoloji
Ödülleri Düzenleme Kurulu
Başkanı Prof. Dr. Hakan Yaman,
Türkiye Ege Bölgesi Yüz Yaş Üzeri
Araştırma ve Koordinasyon
Merkezi Koordinatörü Sultan Kılıç,
öğretim üyeleri ve davetliler
katıldı.
Sempozyum başlamadan önce
Adnan Menderes Üniversitesi
Konservatuar üyeleri küçük bir
konser vererek sempozyuma
katılanları neşelendirdiler.
Sempozyuma katılan alanlarında
akademik çalışmalar yapmış olan
uzman konuşmacılar yaşlılık ve
sağlıklı yaşlanma konularını
masaya yatırarak tartışmaya
açtılar.
Törende Prof. Dr. Jürgen HOWE
(Technical University of
Braunschweig); “Türkiye'de
Yaşayan Yaşlı İç Göçmenlerin Ruh
Sağlığı”, Prof. Dr. İlkin İçelli (Celal
Bayar Üniversitesi Psikiyatri Ana
Bilim Dalı, Manisa) “Alzheimer
Öncesi Karşılaşılan Bilişsel
Bozukluklar”, Prof. Dr. Bilgen
Taneli (Uludağ Üniversitesi
Psikiyatri Ana Bilim Dalı
Kurucusu, Bursa) “Hormonlar ve
Beyin”, Prof. Dr. Engin Eker
(Geriatri Derneği Başkanı,
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi,
İstanbul) “Alzheimer' da Risk
Faktörleri ve Bu Risk
Faktörlerinden Korunma Yolları”
konularında bilgilendirmede
bulundular.
Sabah ve öğleden sonra olmak
üzere iki bölüm halinde
gerçekleştirilen sempozyum ve
ödül töreninde ilk konuşmayı
yapan Türkiye İleri Yaşlılık
Araştırma Merkezi (TİYAM)
Koordinatörü Sultan Kılıç,
TİYAM'ın tarihçesi hakkında bilgi
verdi. Geçmişin incelenmesinden
edinecekleri bilgileri sıçrama
platformu olarak kullanıp TİYAM'ı
daha ileri konuma getirmek
istediklerini ifade eden Kılıç
“TİYAM, bir rüyanın tarihidir.
Rüyamızın kahramanı yaşlı
insandır. Onun yaşamı, kaygıları,
umutları ve daha pek çok şey bu
rüyanın konularıdır. Bütün rüyalar
gibi TİYAM rüyası da
gerçeklerden ve hayallerden
yapılmış insani bir tasarımdır.
Gerçek yönü, ileri yaşlı insanların
varlığı, hayali yönü ise onların
algılatılabileceği düşüncesine
inanmış olmamızdır. Fakat bu
inanç, TİYAM'ın bir sivil toplum
kuruluşu olarak ortaya
çıkmasında başrolü oynamıştır. Bu
Türkiye de bir ilktir ve her ilk gibi
bir çığırın açılışıdır. 1992 yılında
çalışmalarına başladığımız bölük
pörçük bilgilerle, kişisel
görüşlerle, Türkiye'deki yaşlıların
durumunda değişim
yaratılamayacağını anlamak için
fazla bir zamanın geçmesi
gerekmemiştir. Bunun ilmini
yapanların bilgi ve tecrübelerine
sahip olmadan, Türkiye'deki ileri
yaşlılığı anlamanın olanaksız
olduğunu gördük. 16 Mart
2009'da Nazilli'de temellerini
attığımız TİYAM için çalışmalara
başladık. Başlangıçta bize orijinal
gelen fikirlerin, aslında önceden
düşünülmüş olduklarını,
tekerleğin yeniden keşfetmenin
bir gereğinin olmadığını anladık.
Yaşlılığın, toplumdan topluma,
kültürden kültüre değişen
niteliklerine rağmen, birbirine
benzer nitelikteki yaşlanma
süreçlerinin her toplumda mevcut
olduklarını kavradık. Bu, TİYAM
açısından da çok önemlidir.
Çünkü yolun başında şu soru
vardır: Niçin Türk yaşlısı
Amerikalı, Alman, İngiliz, Japon
yaşlısı gibi birçok yönden olumlu
bir görünüm sunmuyor? Bu soru
bizi şu soruya cevap aramaya
sevk etmiştir: İleri yaşlara kadar
erişme olanağına sahip insanların
yaşlanma süreçlerindeki hangi
sebepler, onları ileri yaşlılıkta
büyük sorunlarla karşı karşıya
bırakmaktadır ve bu süreçlere
nasıl müdahale edilmelidir ki,
Türkiye'deki ileri yaşlılık hem
birey hem de toplum açısından
faydalı bir yaşam dönemi
olabilsin? Belirttiğiniz gibi bu
soruya 18 yıldır kendi
olanaklarımız ölçüsünde bilimsel
cevaplar vermeye çalışmaktayız”
dedi.
Nazilli Belediye Başkanı Haluk
Alıcık de, “Attığımız bu adımların
tek amacı, Nazillili yaşlıların
yaşam kalitesini yükseltmekle
sınırlı kalsaydı TİYAM kendi
hedefini yanlış tanımlamış olurdu.
TİYAM, ülkemizin bütün
yaşlılarının yaşam kalitesini
artırmayı hedef edinmiştir. Ve
Nazilli bu hedefe organize
etmenin merkezini teşkil
etmektedir. TİYAM, Nazilli başta
olmak üzere insanlarımızın
Türkiye'deki yaşlıların sorunlarına
daha duyarlı hale gelmelerini
sağlamak amacıyla kurulmuştur.
Yapılan çalışmalarla fiziksel
çevrenin yaşlılara göre
uyarlanması, yaşlıların
sosyokültürel alanlara katılım
olanaklarının çoğaltılması, çok
boyutlu olan yaşlanma
süreçlerinin ampirik araştırmalarla
incelenmesi ve bilimsel temele
dayanan hizmetlerin artırılması
gibi kısa, orta ve uzun vadeli
hedeflerin peşindeyiz” diye
konuştu.
Törende Geriatri Derneği Başkanı
ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engin
Eker, uzun yıllardır yaşlanma ve
yaşlılık alanında yaptığı çalışma
ve çabalarından dolayı alanının
duayeni olarak 'Bilim Ödülü'ne,
Brauncweigh Teknik Üniversitesi
Geronto-Psikoloji Bölümü
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Jurgen
Howe, Almanya'da ve Türkiye'de
yapılan gerontolojik çalışmalara
büyük desteğinden dolayı 'Bilim
Ödülü'ne, Abant İzzet baysal
Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Öğretim Üyesi Yrd. Doç Dr. Mithat
Durak, yaşlanma ve yaşlılık ile
ilgili çalışmalarından dolayı 'Bilim
Teşvik Ödülü'ne, Antalya Çallıoğlu
Holding Yürütme Kurulu Başkanı
İbrahim Şencan, Akdeniz
Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Gerontoloji Bölümü'nün
gelişmesine katkısından dolayı
'Uygulamalı Hizmet Ödülü'ne,
Gelişim Teknik Ltd. Şti. sahibi Ali
Bıdı, Gerontoloji Bölümü'ne
yaptığı maddi-manevi
hizmetlerden dolayı 'Uygulamalı
Hizmet Ödülü'ne ve Nazilli
Kaymakamı Caner Yıldız ise
'Türkiye Ege Bölgesi Yüz Yaş
Üzeri Araştırma ve Koordinasyon
Merkezi' hayalinin hayata
geçirilmesine vesile olarak
Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat
Fakültesi Gerontoloji Bölümü ile
yapılan çalışma neticesinde
Türkiye'de bir ilke imza atarak
sağladığı kurumsal destekten
dolayı 'Uygulamalı Hizmet
Ödülü'ne layık görüldüler.
SAHiBiNDEN UYGUN FiYATLARLA
SATILIK SÜPER LÜKS DAiRELER
SÜZGEÇ Yapı İnşaat Ltd. Şti.
Tel: +90 256 612 13 58 Gsm: +90 533 647 57 58 Fax: +90 256 612 86 32
E-mail: [email protected]
artık
daha geniş
ulaşımı daha kolay
Yeni Adresimiz:
Ş. Ütğm.
Cemalettin Yılmaz Cd.
(Otogar Karşısı
Migros Arkası)
09400
KUŞADASI
bir mekanımız
var
OF
iS
www.kirtasiyeci.com
Aydın Büro Sistemleri Ltd.Şti.
KUŞADASI: 256-6149955
AYDIN: 256-2111963
Ş. Ütğm. Cemalettin Yılmaz Cd.
(Otogar Karşısı - Migros Arkası)
09400 KUŞADASI
STADYUM
SALI PAZARI
SHELL
TANSAŞ - KOÇTAŞ
MİGROS
İNÖNÜ BULVARI
DAVUTLAR - SÖKE
OTOGAR
ÇEVRE
YOLU
BELEDİYE
MEZARLIK
KUSADASl
-
demokrat
01 Ekim 2009
Sayfa 4
ASİAD'TAN MARKALAŞMADA BAŞARI ÖYKÜLERİ
- ASİAD'IN
DÜZENLEDİĞİ 12
BÖLÜMLÜK BAŞARI
ÖYKÜLERİ “MARKA VE
MARKALAŞMA” İLE
BAŞLIYOR
- ASİAD BAŞKANI
ŞEVKET KAYA:
- “ALANINDA BAŞARILI
OLMUŞ İŞADAMLARINI
AYDIN'A GETİREREK, İŞ
DÜNYAMIZIN UFKUNU
AÇMAK İSTİYORUZ”
Aydın Sanayici ve İşadamları
Derneği (ASİAD) tarafından
düzenlenen “Başarı Öyküleri” adlı
söyleşi programlarının ilki 2 Ekim
Cuma günü gerçekleştirilecek.
“Marka ve Markalaşma”
konusunun işleneceği ilk
söyleşinin konuğu DEİK Türkİngiliz İş Konseyi Yürütme Kurulu
Üyesi İsmail Hakkı Kısacık olacak.
ASİAD Başkanı Şevket Kaya,
bugün düzenlediği basın toplantısı
ile “Başarı Öyküleri” aı verilen ve
10-12 bölüm olarak düşünülen
söyleşi programlarının içeriğini
tanıttı. Menderes Park tesislerinde
düzenlenen toplantıda Kaya'ya
ASİAD Meclis Başkanı Nural
Özçöllü ve ASİAD Yönetim Kurulu
üyeleri eşlik etti.
Toplantıda söyleşi programlarının
amacı ve içeriği hakkında bilgiler
veren Başkan Şevket Kaya, tüm
dünyada etkili olan ekonomik kriz
ile birlikte Aydın'da yaşanan en
büyük sorunun işsizlik olduğunu
söyledi. Yaşanan kriz ortamında
işadamlarının en çok morale
ihtiyacı olduğunu belirten Kaya,
“Ülkenin ve dünyanın sayılı
işadamları arasında giren pek çok
kişi sıfırdan başlayıp bu günlere
ulaştı. Bu kişilerin ticari yaşam
öykülerini kendi ağızlarından
Aydınlı işadamlarına aktarmak
istedik. Ticaretteki korku ortamı
ve yatırımların durması işsizliğe
neden odlu. Krize inat bir şeyler
yapmak, ama doğru olanı yapmak
gerektiğine inanıyoruz. Bu
nedenle ülkemizin önemli
işadamlarını belirli aralıklarla
Aydın'a davet edip Aydınlı iş
adamlarımızla buluşturacağız.
'Başarı Öyküleri' adı altında
düzenlediğimiz bu etkinliklerde iş
adamlarımız ticari başarı
öykülerini, nerede doğru nerede
yanlış yaptıklarını anlatacaklar. Bu
öyküleri ASİAD olarak kaleme alıp
kitapçık haline getirerek
dağıtacağız” dedi.
AYDIN İŞ DÜNYASINI
DÜNYA İLE
BULUŞTURMAK
İSTİYORUZ
Aydın'daki ekonomik faaliyetlerin
sadece Aydın ve Türkiye ile sınırlı
kalmasının yeterli olmadığına
işaret eden Başkan Kaya, “Aydınlı
iş adamlarımızı bize ihtiyaç duyan
başta Afrika olmak üzere diğer
pazarlara taşımak istiyoruz. Bu
kapsamda bağlı bulunduğumuz
ESİDEF ve TUSKON ile birlikte
ortak projeler üzerinde çalışıyoruz.
Bu konuda yurt dışındaki uygun
pazarlardan yararlanmak isteyen
iş adamlarımıza her türlü desteğe
vermeye hazırız. Oluşturacak yeni
iş imkanları hem ekonomimizi
canlandıracak hem de en büyük
sorunumuz olan işsizlik konusunda
yeni istihdam alanları teşkil
edecektir” diye konuştu.
İŞ GELİŞTİRME FUARI
ASİAD olarak ESİDEF tarafından
düzenlenen “İş Geliştirme
Fuarına” katılacaklarını açıklayan
Şevket Kaya, şunları söyledi: “Bu
yıl bu fuarın 3'üncüsünü
SÖKE YOLARI
İŞ MAKİNELERİ İLE DOLDU
- SÖKE ZİRAAT ODASI,
SÜRÜCÜLERDEN
DİKKATLİ OLMALARI
İSTEDİ
düzenliyoruz. Daha önce
düzenlenen ilk 2 fuarda oldukça
verimli çalışmalar yapıldı. Ege ve
Doğu Akdeniz'den çok sayıda iş
adamının buluştuğu fuarların
sonucunda önemli yatırımlara
imza atıldı. Bu yıl 31 Ekim-1 Kasım
tarihleri arasında 2 gün olarak
planlanan İş Geliştirme Fuarı için
İzmir Fuar Alanında büyük bir yer
ayrıldı. Biz ASİAD olarak tüm
Aydınlı iş adamlarımızı fuara
bekliyoruz”
Düzenledikleri “Başarı Öyküleri”
adlı söyleşi programlarının ilkinin 2
Ekim 2009 Cuma saat 20.00 ADÜ
Atatürk Kongre Merkezi'nde
gerçekleştirileceğini anımsatan
Kaya, “Marka ve Markalaşma”
konusunun işleneceği ilk
söyleşinin konuğunun DEİK Türkİngiliz İş Konseyi Yürütme Kurulu
Üyesi ve LC Waikiki Taha Holding
Yönetim Kurulu üyesi İsmail Hakkı
Kısacık'ın olacağını bildirdi. Kaya,
bu programın belirli periyotlar
halinde Türkiye'nin alanında
markalaşmış iş, sanat ve spor
dünyası temsilcilerinin katılımları
ile devam edeceğini sözlerine
ekledi.
Söke Ovası'nda 370 bin
dönümlük alanda pamuk
hasadının başlamasıyla birlikte
Söke-Bodrum, Söke, Pirene, Milet
ve Didim yollarında dev iş
makineleri, dorse ve römorklar
boy göstermeye başladı.
Söke'den Didim yol kavşağına
kadar uzanan 30 kilometrelik
yolun her iki kenarında sulama
kanalların bulunması nedeniyle
bu yol “Dünya'nın en uzun
köprüsü” olarak adlandırılıyor.
Yine Sökeli çiftçiler pamuklarını
Güllübahçe ve Söke'ye taşımak
için Milet, Prine ve Didim'e
bağlantı oluşturan turizm yolunu
kullanıyorlar. Yol standart dışı
olduğu içinde bir kamyonla, bir
otomobil yan yana geçemiyor. Hal
böyle olunca da yolda kazalar
meydana geliyor.
Söke'den Didim yol ayrımına
kadar uzanan 30 kilometrelik
yolun her iki kenarında da pamuk
tarlalarının bulunduğuna dikkat
çeken Söke Ziraat Odası Başkanı
Muhsin Örmek; hem çiftçileri,
hem de bu yolu kullanacak
sürücüleri uyararak, “Çiftçilerimiz
hasat ettikleri pamukları tüccara
ya da TARİŞ'e ulaştırmak için
Söke-Bodrum yolunu
kullanacaklar. Bu nedenle yolda
büyük bir yoğunluk yaşanacak.
Biz her şeyden önce pamuk
naklinin yapılacağı römorkların
ışık tertibatlarının gözde
geçirilmesini istiyoruz. Gecede bu
yolda yoğunluk yaşanacağını göz
önünde bulunduracak olursak,
her şeyden önce mutlaka
reflektörler takılmalı. Yine sinyal
ışıkları elden geçirilmeli” dedi.
Tuzburgazı Köyü Muhtarı İhsan
Kocagöbek de, pamuk hasadı
yaparken tarlasına gelen Fransız
turist çiftti örnek göstererek,
“Pamuk tarlasında hasat
yapıldığını gören Fransız çift
bisikletlerinden inerek tarlada
hem kamera çekimi, hem de
fotoğraf çekimi yaptılar. Fransız
çift tarladan pamuk toplayarak,
hatıra olarak yanlarına aldılar.
Hasatla birlikte bu yolda büyük
bir yoğunluk yaşanacak. Eski
Didim yolunda sürekli yoğunluk
yaşanıyor. Turistlerde bu yolu
kullanıyor. Karayollarına defalarca
müracaat etmemize rağmen
maalesef yolda genişletilme
çalışması yapılmadı. Biz sizlerin
aracılığıyla bir kez daha
karayollarına çağrıda bulunmak
istiyoruz” diye konuştu.
SAHiBiNDEN UYGUN FiYATLARLA
SATILIK SÜPER LÜKS DAiRELER & DUBLEKSLER
SÜZGEÇ Yapı İnşaat Ltd. Şti.
Tel: +90 256 612 13 58 Gsm: +90 533 647 57 58 Fax: +90 256 612 86 32
E-mail: [email protected]
KUSADASl
-
demokrat
01 Ekim 2009
PAMUKTA MAKİNELİ HASAT
ÇOCUKLARI ZORUNLU IRGATLIKTAN KURTARDI
SON OSMANLI
Etem ORUÇ
Yandaş gazetelerde baş haber : “ Son
Osmanlı'ya veda! 2. Abdülhamit'in torunu
'Son Osmanlı' olarak anılan Ertuğrul Osman
dün son yolculuğuna uğurlandı. Sarayda
doğan son şehzade olan Ertuğrul Osman,
Sultanahmet camisinde kılınan cenaze
namazından sonra dedesinin de mezarının
bulunduğu türbeye defnedildi.” Gazete
haberi böyle devam ediyor.
- BAŞLATILAN ONCA
KAMPANYANIN
YAPAMADIĞINI
MAKİNELER YAPTI;
SÖKE OVASI'NDA
MAKİNELİ PAMUK
HASADI IRGAT
ÇOCUKLARI
TARLALARDAN
KURTARDI
Ege'nin pamuk ambarı
konumunda bulunan Söke
Ovası'nda makineli pamuk
hasasının yaygınlaşmasıyla
birlikte, ailelerine katkı sağlamak
için tarlalarda çalışmak zorunda
kalan çocuklar zorunlu ırgatlıktan
kurtuldu.
Söke Ovası'nda 20 Eylül tarihi
itibariyle makineli pamuk
hasadıyla birlikte, elle de pamuk
hasadı başladı. Çok değil 4-5 yıl
öncesine kadar Doğu ve
Güneydoğu Anadolu
bölgelerinden kamyon kasalarında
taşınan tarım işçileri, pamuk
tarlalarının kenarlarına kurulan
çadırlarda yatıp kalkarlardı.
Çukurova ve Ege bölgelerinde
pamuk hasadının okulların açış
tarihine rastlaması nedeniyle,
okula gitmesi gereken çocuklar
aileleriyle birlikte pamuk
toplamaya gelirlerdi. Bu nedenle
de eğitim-öğretim yılının ilk
yarısını tarlalarda geçiren
çocuklar, 2. ders yılında ders başı
yapmak zorunda bırakılırlardı.
Çocukların okullara gönderilmesi
için son yıllarda ard arda “Haydi
Kızlar Okula”, “Kardeneller
Solmasın” ve “Bir Çocukta Siz
Okutun” yönünde kampanyalar
başlatılmıştı. Hatta bu
kampanyaya bir süre önce
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı
Sayfa 5
telefonla arayarak “Demokratik
açılıma ailecek destek veriyoruz.
Sonuna kadar yanınızdayız” diyen
İzmirli sanatçı Sezen Aksu'da 4 yıl
önce bestelediği ve klibini çektiği
“Kardelen” şarkısıyla destek
vermişti. Çocukların okula
gönderilmesi için başlatılan bu
kampanyalar okutulmayan
çocukların okula
kazandırılmasında önemli bir rol
üstlenirken, Söke Ovası'nda
makineli pamuk hasadının
başlaması tarlalarda çalışan çocuk
sayısının önemli ölçüde
azalmasına neden oldu.
Kendilerine ihtiyaç kalmaması
nedeniyle Söke Ovası'nda pamuk
toplayan öğrenci sayısının yok
denilecek kadar azalırken,
yapacak başka işleri olmadığı için
bu çocukların okullara yönelmesi
sevindirici bir gelişme oldu.
Pamuk üretiminde temel girdi
maliyetlerinin başını çeken pamuk
toplama ücreti pamuk üreticilerini
arayışa sokması nedeniyle tercih
edilen makineli hasat, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu
bölgelerinden pamuk tarlalarına
işçi göçünü durdurdu. Sayıları 10
bini bulan pamuk toplama
işçilerinin yerini şimdilerde pamuk
hasat makineleri aldı. Makineli
hasada geçilmesiyle birlikte insan
gücüyle pamuk hasadı yok
denilecek kadar geriledi. Küçük
parçalı arazilerde insan gücüyle
pamuk hasadının yapıldığı
görülürken, az oranda devam
eden elle hasat çalışmalarında
kullanılan işçiler de civar köy ve
beldelerden getirilmeye başlandı.
DİLEK, ERDOĞAN VE
YUSUF'TAN OKULA
GİTME SÖZÜ
Pamuk toplayan işçiler arasında
sayılara 2 elin parmaklarını
geçmeyecek kadar azda olsa,
çocuk ırgatların olduğu
dikkatlerden kaçmadı. Atburgazı
İlköğretim Okulu'nda 4. sınıf
öğrencileri olan Doğan ve
Erdoğan Çelik kardeşler ile sınıf
arkadaşları Yusuf Bekar, makineli
pamuk hasadının yaygınlaşmasına
rağmen, halen elle pamuk
toplayan ailelerine yardım eden
çocuklar arasında yer aldı.
2009-2010 eğitim öğretim yılının
geçen hafta başlamasına rağmen
halen okullarına başlamayan 3
arkadaş; defter, kitap ve
üzerlerine giysi almak için pamuk
topladıklarını söylüyor. Bu yıl son
kez pamuk tarlasına geldiklerini
beyan eden çocuklar, ihtiyaçlarını
karşılayacak kadar para
kazandıkları için yarından itibaren
okullarına başlayacaklarını
belirtiyor. Ailelerinin maddi gücü
olmadığı için mecburen tarlada
çalışmak zorunda kaldıklarını ifade
eden minikler, eğitimlerini
tamamlayarak iyi bir yerlere
gelmek istediklerini sözlerine
ekliyor.
Gazetede büyük boy bir de tabutunun fotoğrafı var. Tabutuna
kabe örtüsüyle birlikte Türk Bayrağını da örtmüşler. Yanında da
Ertuğrul Osman ve Afganistanlı eşinin oldukça çağdaş giyimli
fotoğrafı... Bunlar Amerika'da kalıyorlarmış. Yaz tatillerini İstanbul'da
geçirmeye başlamışlar. Ertuğrul Osman ölümünden önceki bir
konuşmasında: “ Her imparatorluğun olduğu gibi Osmanlı
Devletinin de dönemi bitmişti. Atatürk olmasaydı Türkiye
Cumhuriyeti de olmazdı.”diyordu.
Cenaze törenini bazı televizyon kanalları canlı olarak gösterdi.
Sakallı, kara çarşaflı, ilkel görünüşlü, bazı kişiler “ Le ilahi illallah!,
Allahu ekber!” diye bağırıyor. Polisler bazı kişilerin ağzını kapatarak (
Ne söylemek istiyorlarsa!) bağırmalarını önlüyorlardı. Ben şöyle bir
düşündüm. Acaba Ertuğrul Osman kendi cenaze merasimini görse,
böylesi gösterilere hoş karşılar mıydı? Hiç sanmam, eşinin de bu
davranışlardan rahatsız olduğu seziliyordu.
Padişahlık özentisi, özlemi içindeki bu zavallı insanlar acaba ne
istediklerinin farkındalar mı? Ya da bunları kalkan olarak meydanlara
salanların erekleri ne?
Yıllardır hep düşünmüşümdür, Osmanlı Devleti zamanında Türkler
neden, bu denli horlandılar, aşağılandılar, diye. Türkçe ve Türklük o
denli horlanmış ki: “ Al turpu, vur Türkü, yinede yazık oldu turpu”
diyecek kadar. Osmanlı'nın divan edebiyatı denen Arapça, Farsça
karışımı bir dili var. Sonradan içine biraz da Türkçe girmiş…
Anlayabilirsen anla. Türk halkının kullandığı dil Türkçe, öz Türkçe… Bu
edebiyata da Türk Halk Edebiyatı deniyor.
Dilimiz ayrı, mutfağımız ayrı, geleneğimiz-göreneğimiz ayrı, yaşam
biçimimiz ayrı, öyleyse bizi Osmanlı'ya bağlayan ne var? Orhan Bey
Rum kızıyla evlenir, adını Nilüfer koyar. Ama kız aynı kızdır. Sonrasında
da saraydaki padişahlar, Rum, İtalyan, Çerkez, Kürt, Rus kızlarıyla
saraya doldururlar. Nedense anaların kanı, canı çocuklarına hiç
etkilemez…
Yönetimine bakıyoruz devşirmelerle dolu. Avrupa'dan toplanan
çocukların bir kısmı eğitilip yönetimde önemli görevlere getirilmiş, geri
kalanı da yeniçeri ocağına aktarılmış. Avrupa'da milliyetçi hareketler
hızlanıp yeni yeni devletler ortaya çıkana kadar. Zorda kalan
Osmanlı'nın aklına Türkler gelmiş. Ancak böylesi zor durumda Türkler
saraya girebilmişler.
Osmanlı'nın en çok uğraştığı iki Türk beyliği var. Biri Aydınoğulları,
diğeri Karamanoğulları. İkisi de diline, töresine bağlı, onurlu, dik başlı,
Türkmen, Yörük topluluğu… Osmanlı, Balkanlarda toprak kazandıkça,
başımdan uzaklaşsınlar diye oralara göç ettirmiş…
Aydın yöresindeki efeler haksızlığa baş kaldırıp dağa çıkınca da
onlarla savaşmak için Arnavut, Çerkez birlikleri kurmuş. Efeleri kalleşlik
yaparak öldürtmüş. “ Osmanlıdan dost olmaz” sözü yaptığı kalleşlikten
ötürü Aydın yöresinde dilimize yerleşmiş. Osmanlının koruma
kuvvetleri de Kürtlerden oluşuyor. Osmanlı tarihsel sürecini doldurmuş,
ona bir sözümüz yok da şu Osmanlı sevdalılarına ne demeli…
KUSADASl
-
demokrat
01 Ekim 2009
Sayfa 6
Kuşadası’nda
ÖYKÜ’ye ve ŞİİR’e Yolculuk
5 YILLIK ÖYKÜ VE ŞİİR ANTOLOJİSİ
YAZI DİZİSİ - 19
Yayına Hazırlayan Selim ESEN
1. Kuşadası Öykü ve Şiir Günleri
ÖYKÜ SEÇKİLERİ
13-15 Ekim 2004
Gülseren ENGİN9
SICAKLIĞI YETER
Çorbamı beğendiniz mi? Biraz daha alır
mısınız?
Önce çocuklar gitti; sonra diğerleri. Evimiz nasıl da
kalabalıktı önceleri. Annem, kardeşlerim, kocam ve iki
çocuğum. Kocaman bir aileydik biz. Anlaşmazlıklar olmaz
mıydı? Olurdu elbet. Kardeşlerim hiç anlaşamazlardı
örneğin. Birbirleriyle sürekli kavga ederlerdi.
“Sen benim gömleğimi nasıl giyersin?”
“Sen de benim parfümümü kullandın.”
Bir kavgadır başlardı; ama kısa sürerdi bu
kavgalar. Hemen barışır unuturlardı olayı. Bir sonraki
kavgaya kadar. Zaten hepimiz öyleyiz. Hiç kin tutmayız.
Birden kızar, köpürür, sonra hemen unutup barışırız.
Sarma koyayım size. Taze yaprakla sardım.
İncecik, süt gibi asma yapraklarıyla. Etli sarmayı
sever miydiniz? Birazda yoğurt…
Kocamla hiç yalnız kalmazdık. Baş başa yemek
yemeyi unutmuştuk çoktan. Sevişmelerimiz yatak odasında
sınırlıydı. Kimseler duymadan, sessizce…Çocuklar küçüktü
o zamanlar. Ev kalabalıktı. Geçim derdi zorluyordu bizleri.
Biz de gençtik daha. Kocamla aynı işyerinde çalışıyorduk.
Zaten orada tanışıp evlenmiştik.
Birbirimize körkötük aşıktık. Aşk zorlukları
yeniyor. Biz de yaşadığımız güçlükleri
görmüyorduk. Çok mutluyduk.
En çok neyi özlüyorum biliyor
musunuz? Kalabalık sofraları…Bizim
sofralarımız hep kalabalık olurdu. Ben ve
kız kardeşlerim çalıştığımız için annem
yapardı yemekleri. Çok güzel yemek
yapardı annem. Ne baklavalar açardı, ne
mantılar…Hele bir su böreği vardı
ki…Sofralarımız gülüş çığrıştı hep…Herkes
günlük olayları anlatırdı. Dedikodular,
çekiştirmeler…Ne ararsanız konuşulurdu.
Kocam çok espirili adamdı benim.
Gülmekten kırar geçirirdi hepimizi.
Zeytinyağlı enginardan da
buyurun. Annemin tarifine göre
yaptım. Beğeneceksiniz.
Önce çocuklar gitti. Yatılı okula,
büyük kente gittiler. Daha küçüktüler. İstasyonda onları
geçirmeye gittiğimde ağlamaktan fenalık geçirirdim hep.
“Sen dayanamıyorsun; gelme,” derdi kocam; ama yine de
giderdim ben. Ne zordu ayrılık. Koca ev bomboş gibi
gelirdi. Sessizleşirdi birden. Oysa hala kalabalıktık evde.
Sonra bir kardeşim evlendi. Ardından da diğeri…Annem ve
kocamla üç kişilik sofralara oturur kalkar olduk. Zaman
zaman yine toplaştığımız olurdu; ama artık tatillerde,
çocuklar eve döndüğünde ya da kardeşlerim kocalarıyla
geldiğinde. Onun dışında ev sessizdi. Akşamları
televizyonun karşısında oturur, ilgimizi çeksin, çekmesin bir
şeyler seyreder dururduk. Ah! Ne çok ağlar, ne çok
üzülürdüm. Evin böyle tenhalaşmasını kaldıramazdım bir
türlü. Hep o kalabalık zamanlarımızı arar, özlerdim. Ah! Ah!
Nereden bilirdim sonunda bunların başımıza geleceğini?
Bilseydim, o günlerin kıymetini anlar, yakınmazdım.
Revaniden de
buyrun lütfen.
Ah! Anneciğim.
Revaniyi ne çok severdi.
Şeker hastası olduğu
için yiyemezdi. Yasaktı
tatlı şeyler; ama
dayanamazdı. Bazen
bizden gizli gizli,
mutfakta bir tabağa
küçük bir dilim koyup
ayak üstü, alelacele
yerdi. Görmezden
gelirdim bende…Ne yapsın, canı çekiyordu. Ah! Anacığım.
Yaşasaydı da elimle yedirseydim ona. Bir gece aniden,
uykusunda gidiverdi. Kalpten dedi doktorlar. Öyle sessiz,
sedasız…Ah, ne çok ağladım, ne çok…Çok severdim
anacığımı. Sevilmez mi? Ana…Annenin yerini kim tutabilir
ki?
Annemin ölümünden sonra iyice yalnız kaldık evde.
Kocamla ben…Evlendiğimizden beri ilk kez baş başa
kalıyorduk. Sadece ikimiz vardık. İlk kez rahat hareket
edebiliyorduk evin içinde. Mutfakta yemek hazırlarken
kocam, arkamdan belime sarılıp ensemi öperdi. Benimle
sevişmek isterdi. Oracıkta…Karşı çıkardım hep.
“Hayır…Burada olmaz…Yemek yanacak…” derdim. O
aldırmazdı bana. Ne yapıp edip kandırırdı beni. Aslında
benim de hoşuma gitmeye başlamıştı bu özgürlük. Evin
içinde çırılçıplak dolaşabilirdik istesek. Dilediğimiz gibi
kavga edebilirdik. Eskiden hep yasaktı bunlar. Sevişmeler
de yatak odasında sınırlıydı, kavgalar da…
Kocamla yeni evlendiğimizde yapamadığımız şeyleri
şimdi yapar olmuştuk. Flört ediyorduk resmen. Dışarıda
yemeğe çıkıyor, mum ışığında, göz göze kadeh kaldırıyorduk
mutluluğumuza. Yeniden aşık olmuştuk sanki birbirimize.
Oysa yirmi yıllık evliydik biz. Aslında yirmi yıllık evlilikten
sonra bile aşkı yaşamak ne güzeldi.
9
1946 İstanbul doğumlu. Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi'nden mezunu (1971). Pataloji uzmanı. Yurt içinde ve yurt
dışında kanser üzerine çeşitli araştırmalar yaptı. 199091 yıllarında
İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü'nde, 1992-94 arası
İstanbul Üniversitesi Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı'nda görev
yaptı. 1994'de Taksim Hastanesi Pataloji şefi oldu. 199598 arası
Türkiye'de ilk kez Kanser Bilgi Danışma Merkezi'ni kurdu ve
yönetti. 1999 yılında emekli oldu. İlk öyküsü 1965 yılında
yayımlanan Engin 1993 ve 1994 yıllarında Ömer Seyfettin,
1998'de Yunus Nadi ve 2001 yılında Orhan Kemal Öykü ödüllerini
kazandı. Kadını Tanımak, Şeker Hastaları için Yemek Kitabı,
Zayıflamak İsteyenler için Yemek Kitabı ile Kanser ve Beslenme
gibi sağlık kitapları yanı sıra Yorgun Konak (1989), Sevginin
Masalı (1992), Kaçış Düşleri (2000), Gezi İzleri (2000),
Cehennemde Bir Ada (2001), Geç Kalan Öyküler (2002),
Kurutulmuş Çiçek Bahçesi (2003) ve Yorgun ve Yaralı (2004)
yılında yayımlandı.
HAYAL DÜKKANI
Sizleri tüm hastalıklardan, olumsuzluklardan, nazarlardan
koruyacak "DOĞAL TAŞLAR" için HAYAL DÜKKAN'ına gelin.
SEVDİKLERİNİZİ
SEVİNDİRMEK İÇİN
SİZE BİR TELEFON
KADAR YAKINIZ.
613 33 80
0535 513 09 68
CANO ÇiÇEKÇiLiK
Doğal ve şifalı taşlardan Küpe, Kolye, Bilezik, Tesbih, Yüzük çeşitlerimizi mutlaka görün.
Kahramanlar Cad.Tarım Kredi Pasajı Yeni Tapu Altı NO:23
Tel: 0090 256 614 56 44
09400 Kuşadası / TÜRKİYE
www.hayaldukkani.com.tr
[email protected]