ANKA DO ARA 1. ÇO OSYALAR OCUK A RININ İN ĞIR CEZ

Transkript

ANKA DO ARA 1. ÇO OSYALAR OCUK A RININ İN ĞIR CEZ
TÜ
ÜRKİYE CUM
MHURİYET
Tİ
AN
NKARA ÜNİİVERSİTESİİ
SAĞLIK
K BİLİMLER
Rİ ENSTİTÜ
ÜTÜSÜ
ANKA
ARA 1. ÇO
OCUK AĞIR CEZ
ZA MAHK
KEMESİİNDE GÖ
ÖRÜLEN DAVA
DO
OSYALAR
RININ İN
NCELENM
MESİ VE
E ÇOCUK
K SUÇLU
ULUĞUNUN
DEĞER
RLENDİR
RİLMESİ
Haasan Ataka
an ŞENGÜL
L
DİSİPLİN
NLERARAS
SI ADLİ BİLİMLER ANABİLİİM DALI
YÜ
ÜKSEK LİS
SANS TEZ
Zİ
ŞMAN
DANIŞ
Doç.. Dr. Nergis CANTÜR
RK
2012-AN
NKARA
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜTÜSÜ
ANKARA 1. ÇOCUK AĞIR CEZA MAHKEMESİNDE GÖRÜLEN DAVA
DOSYALARININ İNCELENMESİ VE ÇOCUK SUÇLULUĞUNUN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Hasan Atakan ŞENGÜL
DİSİPLİNLERARASI ADLİ BİLİMLER ANABİLİM DALI
FİZİK İNCELEMELER VE KRİMİNALİSTİK
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DANIŞMAN
Doç. Dr. Nergis CANTÜRK
2012-ANKARA
iii İÇİNDEKİLER
Kabul ve Onay
ii
İçindekiler
iii
Önsöz
v
Şekiller
vi
Çizelgeler
vii
1. GİRİŞ
1
1.1. Çocuk Suçluluğuna İlişkin Kavramlar
1
1.1.1 Çocuk Kavramı
1
1.1.1.1. 5237 no’lu Türk Ceza Kanunu’nda Çocuk Kavram
2
1.1.1.1.1. 12 Yaşını Bitirmemiş Olanlar
2
1.1.1.1.2. 12 Yaşını Bitirmiş, 15 Yaşını Doldurmamış Olanlar
2
1.1.1.1.3. 15 Yaşını Bitirmiş, 18 Yaşını Doldurmamış Olanlar
2
1.1.2. Suç Kavramı ve Tanımları
3
1.1.3. Çocuk Suçluluğu
6
1.2. Çocuk Suçluluğunun Nedenleri
7
1.2.1. Biyolojik Teoriler
7
1.2.2. Psikolojik Teoriler
8
1.2.2.1. Psikanalitik Teoriler
9
1.2.2.2. Kohlberg’in Gelişim Aşaması Teorisi
11
1.2.3. Sosyolojik Teoriler
11
1.2.3.1. Kültürel Aktarım Teorisi
11
1.2.3.2. Aykırıların Birleşmesi Teorisi
12
1.2.3.3. Anomi Teorisi
12
1.2.3.4. Alt Kültür Teorisi
13
1.3. Dünyada ve Türkiye’de Çocuk Suçluluğu
14
1.3.1. Dünyada Çocuk Suçluluğu
14
1.3.2. Türkiye’de Çocuk Suçluluğunun Görünümü
15
1.3.2.1. Türkiye’de En Çok İşlenen Çocuk Suçları Türleri
16
1.3.2.1.1. Şahsa Karşı İşlenen Suçlar
17
iv 1.3.2.1.2. Mala Karşı İşlenen Suçlar
17
1.3.2.1.3. Cinsel Suçlar
18
1.4. Çocuk Suçluluğunun Bireysel ve Çevresel Nedenleri
22
1.4.1. Bireysel Faktörler
22
1.4.2. Çevresel Faktörler
23
1.4.2.1. Aile ve Çocuk Suçluluğu
23
1.4.2.2. Okul ve Suçluluk
24
1.4.2.3. Akran Çevresi ve Suçluluk
25
1.5. Çocuk Mahkemeleri
26
1.6. Çocuk Suçluluğunun Önlenmesi Ve Suça İtilmiş Çocukların Yeniden
Toplumsallaşması
28
1.6.1. Çocuk Suçluluğunun Önlenmesi
28
1.6.2. Suça Sürüklenen Çocuğun Yeniden Toplumsallaşması
29
2. GEREÇ VE YÖNTEM
31
3. BULGULAR
32
4. TARTIŞMA
52
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
61
ÖZET
63
SUMMARY
64
KAYNAKLAR
65
EK
72
ÖZGEÇMİŞ
73
v ÖNSÖZ
Ülkemizde hızla artmakta olan nüfusun ve buna bağlı olarak büyük kentlere
yoğunlaşan göçlerin bir sonucu olarak suç oranları sürekli bir artma eğilimindedir.
Çünkü
artan
nüfus
beraberinde
gelir
dağılımındaki
dolayısıyla
yaşam
standartlarındaki uçurumu getirmektedir.
Bu
büyüyen
suç
ortamında
maalesef
geleceğimizin
teminatı
olan
çocuklarımız habersizce suça sürüklenmektedir. Kimi zaman suçluluğu etkileyen
faktörlerle kimi zaman da büyükler için bir maşa göreviyle suça sürüklenmektedirler.
Bu üzücü durum karşısında, gerçekleri en güncel haliyle ortaya koymak ve bu
konuyla ilgilenen profesyonellerin farkındalığını artırmak için bu çalışmayı
planladık.
Çalışmam boyunca benden hiçbir yardımı ve desteği esirgemeyen
danışmanım Sayın Doç. Dr. Nergis CANTÜRK’e,
Yüksek lisans öğrenimim boyunca yardımları ile bana destek veren Sayın
Enstitü Müdürümüz Prof. Dr. Tülin SÖYLEMEZOĞLU’na,
Araştırma sürecimde bana büyük destek gösteren Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza
Mahkemesi Başkanı Sayın Sadi SARIYILDIZ’a ve tüm özverileriyle hep yanımda
olan Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi kalem çalışanlarına,
Tez çalışmamdaki istatistikî konularda yardımlarını esirgemeyen Dr. Rukiye
DAĞALP’e,
Ayrıca tüm bu süreçte yanımda olup emeği geçen ve beni sabırla destekleyen
aileme teşekkürlerimi sunarım.
vi ŞEKİLLER
Şekil 3.1. Yaş grupları dağılımı görülmektedir.
32
Şekil 3.2. Eğitim Durumları Dağılımı
34
vii ÇİZELGELER
Çizelge 3.1. Suça Sürüklenen Çocukların Doğum Yerlerine Göre İncelenmesi
33
Çizelge 3.2. Suça Sürüklenen Çocukların Eğitim Durumlarına Göre İncelenmesi 33
Çizelge 3.3. Suça Sürüklenen Çocukların Mesleklerine Göre İncelenmesi
35
Çizelge 3.4. Suça Sürüklenen Çocukların Yaşadıkları Yerlere Göre İncelenmesi
35
Çizelge 3.5. Suça Sürüklenen Çocukların Aile Durumlarına Göre İncelenmesi
36
Çizelge 3.6. Suça Sürüklenen Çocukların Babalarının Eğitim ve Meslek Bilgilerinin İncelenmesi
36
Çizelge 3.7. Suça Sürüklenen Çocukların Annelerinin Eğitim ve Meslek Bilgilerinin
İncelenmesi
37
Çizelge 3.8. Suça Sürüklenen Çocukların Ailelerinin Aylık Gelirlerine Göre
İncelenmesi
38
Çizelge 3.9. Suça Sürüklenen Çocukların Madde Kullanım Durumlarına Göre
İncelenmesi
38
Çizelge 3.10. Suça Sürüklenen Çocukların Sabıka Durumlarına Göre İncelenmesi 39
Çizelge 3.11. Olguların Sanık Sayısına Göre İncelenmesi
39
Çizelge 3.12. Olguların Olay Yerine Göre İncelenmesi
40
Çizelge 3.13. Olguların Olay Türlerinin İncelenmesi
40
Çizelge 3.14. Mağdur Yaş ve Cinsiyet Bilgilerinin İncelenmesi
41
Çizelge 3.15. Mağdur Eğitim Bilgisine Göre İncelenmesi
42
Çizelge 3.16. Mağdur Meslek Bilgisine Göre İncelenmesi
42
Çizelge 3.17. Mağdurun Suça Sürüklenen Çocukla Yakınlık Derecesine Göre
İncelenmesi
43
Çizelge 3.18. Olguların Mahkeme Sürelerine Göre İncelenmesi
43
Çizelge 3.19. Olguların Mahkeme Sonuçlarına Göre İncelenmesi
44
Çizelge 3.20. Olay Türü Gruplarının Suça Sürüklenen Çocukların Yaş Gruplarıyla
Karşılaştırılması
45 viii Çizelge 3.21. Mahkeme Sonucu Karar Gruplarının Olay Türü Gruplarına Göre
İncelenmesi
47
Çizelge 3.22. Mağdur Yaş Gruplarının Suça Sürüklenen Çocukların Yaş gruplarına
Göre Değerlendirilmesi
49
Çizelge 3.23. Olay Türü Gruplarının Suça Sürüklenen Çocukların Ailelerinin Aylık
Gelirleriyle Karşılaştırılması
51
1
1.GİRİŞ
1.1. Çocuk Suçluluğuna İlişkin Kavramlar
1.1.1. Çocuk Kavramı
Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1. maddesine göre, ‘‘ Daha erken yaşta reşit olma
durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan’’ çocuktur (Unicef, 1989).
Çocuk kavramı hakkında literatürde farklı tanımlar bulunmaktadır. Sözlük
anlamı ‘bebeklik ile erginlik arasındaki gelişme döneminde bulunan oğlan veya kız,
uşak’ olan çocuk (Akalın, 2009), Yörükoğlu tarafından, devamlı gelişen ve değişen
bir insan yavrusu olarak tanımlanmıştır (Yörükoğlu, 2006).
Çocuk kültürel bir varlıktır ve çocuk tanımının çeşitliliği doğaldır. Çocuk
psikolojisi de çoğu zaman sınırlarını bilmediğimiz geniş kültürün gelgit dalgalarıyla
hareket eden kendine has bir kültürel yaratmadır (Kessen, 1979).
Çocuk psikiyatrisi çocuğu, içinde bulunduğu gelişim dönemi, biyolojik ve
kalıtsal yapısı, çevresi ve etkileşimleri ile birlikte ele alan ve aynı zamanda koruyucu
ruh sağlığı işlevini de yürüten bir bilim dalıdır (Kerimoğlu, 1996).
Çocukların duygulanımları yaşa ve içinde bulunduğu gelişim dönemine göre
değişir. Çocukların duygularının dışa yansıması denetimsiz ve yalındır. Çocuklar
çökkünlük, taşkınlık, öfke gibi uzun süreli duygularını erişkinler gibi söze
dökemezler. Bunları genel olarak davranışlar, oyunlar, resimler gibi dolaylı yollarla
ifade ederler. Bir duygudan diğerine geçiş hızlı olabilir. Ağladıkları sırada birden
gülmeye başlayabilirler (Kerimoğlu, 1996).
2
1.1.1.1. 5237 no’lu Türk Ceza Kanunu’nda Çocuk Kavramı
Türk Ceza Kanunu (TCK)’nda “çocuk” kavramı 6. ve 31. Maddelerde
düzenlenmiştir. TCK tanımlar kısmı Madde 6’da çocuk, “Henüz on sekiz yaşını
doldurmamış kişi” olarak tanımlanmaktadır. TCK Madde 31’de çocuk; 0-12, 12-15
ve 15-18 olmak üzere üç gruba ayrılmıştır.
1.1.1.1.1. 12 Yaşını Bitirmemiş Olanlar
‘‘Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu
yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü
güvenlik tedbirleri uygulanabilir’’.
1.1.1.1.2. 12 Yaşını Bitirmiş, 15 Yaşını Doldurmamış Olanlar
‘‘Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış
olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya
davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza
sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine
hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili
olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında
suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş
yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan on bir yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezalar üçte iki oranında indirilir ve bu hâlde her
fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz’’.
1.1.1.1.3. 15 Yaşını Bitirmiş, 18 Yaşını Doldurmamış Olanlar
‘‘Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da, on sekiz yaşını doldurmamış
olan kişiler hakkında suç,

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on sekiz yıldan yirmi
dört yıla;

Müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.
3

Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası
on iki yıldan fazla olamaz.’’

TCK 33. Maddesinde: “Bu Kanunun, fiili işlediği sırada on iki yaşını
doldurmamış olan çocuklara ilişkin hükümleri, on beş yaşını doldurmamış olan
sağır ve dilsizler hakkında; on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını
doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, on beş yaşını doldurmuş olup da on
sekiz yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; on beş yaşını
doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, on
sekiz yaşını doldurmuş olup da yirmi bir yaşını doldurmamış olan sağır ve
dilsizler hakkında da uygulanır” denmektedir (Toroslu ve Feyzioğlu, 2010).
1.1.2. Suç Kavramı ve Tanımları
Suç tarihin en eski dönemlerinden beri var olmuştur ve var olmaya devam edecektir.
İnsanların arzuları ile toplum içinde yer aldıkları sosyal sınıf arasındaki çelişkiler,
uyumsuzluklar varlığını sürdürdükçe suç varlığını devam ettirecektir. Suç evrensel
bir olaydır.
Tarih boyunca suç her toplulukta, her sosyal birimde görülmüştür.
Evrenselliğin yanı sıra suç görelidir. Suç fiilleri, toplumdan topluma hatta toplum
içinde bile farklılıklar gösterebilir. Bir toplumdaki suç diğer toplumda suç olarak
tanımlanmayabilir. Aynı zamanda toplumun sosyal gelişme ve değişme süreci içinde,
suç olarak tanımlanmayan bir davranış daha sonra yasalarda suç olarak
tanımlanabilir (Dönmezer, 1975, İçli, 1993).
Suçu oluşturan fiiller zamana ve ortama göre değişmektedir. Günümüzde ağır
suç sayılan davranışlar geçmişte vatanseverlik, suç sayılmayan bazı davranışlar da
geçmişte en ahlak dışı fiiller sayılmıştır.
Ceza kanunları genel olarak suçları tanımlarken, her suç işlenişinde suçta
işleyenin kişiliğine bağlı nitelikler değişir (Dönmezer, 1975).
“Kanunlar” adlı yapıtında Platon suçun ruh hastalığı olduğunu ve bu hastalığın
nedenlerinin tutkular, haz arama alışkanlığı ve bilgisizlik olduğunu ifade etmiştir. Bu
nedenle Platon suçluluğun aydınlatılma yoluyla iyi edilmesi gerektiğini öngörmüştür.
Aristoteles ise, suçluları toplumun birer düşmanı olarak kabul etmiş ve suçluların
4
merhametsizce cezalandırılmaları gerektiğini savunmuştur. Aristoteles fakirlik ve
devrim gibi sosyal koşulların suç işlemenin nedenleri olarak görmüştür. Bu nedenle
bazı yazarlar Aristoteles’i “ suç sosyolojisi” nin öncüsü sayarlar; çünkü Aristoteles
suç nedenleri birey dışında ve sosyal çevrenin değişkenlerinde aramaktadır (Yavuzer,
1981).
Yücel’e (1973) göre; suç eğilimi her insanda bulunabilmektedir. Alkol,
kıskançlık, ihtiyaç, duygusal gevşeme, teşvik gibi birçok etken en doğru insanı bile
suça yönlendirebilir.
De Greef’e göre “ Suç insani bir harekettir” (Soyaslan, 1998a).
Garofalo, “Kaçakçıya istenildiği kadar ceza verilsin veya kaçakçı damgalansın;
bütün bunlar en namuslu insanları bile gümrüğü verilmemiş Havana sigarasını
içmekten asla men edemeyecektir” demiştir. (Garofalo, 1957)
Lombroso’ya göre suç, doğal bir olaydır ve ona göre suç, hayvanlar ve bitkiler
arasında da vardır. Bir davranış ya da eylem, belirli bir ülkenin ve dönemin adet,
töre, gelenek ve düşünceleriyle çelişki içinde olduğu durumda suç olarak
nitelendirilir. (Yavuzer, 2009a).
Türk Ceza Kanunu 2. maddesine göre, ‘‘Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil
için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı
cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine
hükmolunamaz (Toroslu ve Feyzioğlu, 2010).
Suç, bir insan davranışının demokraside nüfusun çoğunluğu tarafından,
diktatörlükte güçlü kişinin iradesiyle tanımlanmaktadır. Hans Von Henting’e göre
ise, hangi durumun suç olduğu, toplum içerisindeki çoğunluğa göre belirlenmektedir
(Demirbaş, 2005).
Suç; yasal, siyasal, sosyolojik, psikolojik olmak üzere dört şekilde
tanımlanabilir. Yasal olarak suç, ceza yasalarını ihlal eden davranıştır. Siyasal açıdan
suç; yasaya güçlü gruplar tarafından konan ve davranışın istenmeyen biçimlerini
yasa dışı olarak etiketleyen ölçütün sonucudur. Sosyolojik açıdan suç, tabiatta var
olan toplumsal sistemin korunması için, baskı altına alınması gereken veya gerekli
5
varsayılan anti-sosyal davranışlardır.
Psikolojik açıdan suç; sosyal olarak kötü
uyumun bir biçimidir ve bu bağlamda bir davranış problemidir. Özellikle ceza
yasasına karşı ve genellikle kabul edilebilir sosyal düzen çerçevesinde sıkıntılara yol
açan insan faaliyetidir. ( Schmallager, 2002; İçli, 2007a)
Toplum içinde tehlike arz eden, toplumun refahı ile ters düşen suçlara cürüm,
diğer suçlara ise kabahat denmektedir. Suçlar için yapılan bu tarz sınıflamalar
suçlular için de yapılmıştır. Örneğin, cinayet işleyene “katil”, hırsızlık yapana
“hırsız” denilmektedir ( İçli, 1993).
Heinz (2005) ‘e göre; “ suçluluğun” konusu kesin olarak belirlenemez. Önemli
olan toplumun neyi “suç” olarak tanımladığıdır. Ancak yaşam, beden bütünlüğü,
özgürlük, şeref, mülkiyet ve mal varlığı gibi çekirdek alanlar özeldir. Toplumdaki
değer yargılarının değişmesi, teknik alandaki ilerlemeler, ekonomide yaşanan
değişiklikler, sosyal kontroller, fail grupları ve bu grupların suç işleme
biçimlerindeki değişiklikler, kısmen yeni suç işleme olanaklarına yol açmaktadır. Bir
olayın “suçluluk” olarak nitelendirilmesi, yalnızca suç olarak değerlendirilmesine
değil, bunun yanında ceza hukukuna göre önemli bir davranış olarak algılanmasına
da bağlıdır.
Mağdur, görgü tanıkları tarafından algılanan ve “suç” olarak değerlendirilen
bir dizi olay, kısmen resmi organların eline ulaşmaktadır. Suç ve ceza kovuşturma
istatistikleri, sadece resmi olarak bilineni ölçebilmektedir (Yavuzer, 2009b).
6
1.1.3. Çocuk Suçluluğu
İnsan yavrusu, belli bir yaşa kadar maddi ve ruhsal tüm alanlarda özel ve özenli bir
bakım ister.
Ancak
çeşitli
nedenlerden
ötürü,
pek
çok
çocuk,
sağlıklı
büyümeden/büyüyemeden gençleşmekte, ergenliğe adım atmakta; pek çok
uyumsuzluğu ve problemi de beraberinde getirmektedir (Çataloluk, 1983).
Çocuklar, her dakikasında dört ciddi suç işlenen bir dünyaya gözlerini
açmaktadır ve çocuk gelişiminin ilk evrelerinde yaşamını genellikle anti-sosyal
nitelikte dürtülerle yönlendiren böylece bundan doyum sağlayan bir varlıktır
(Yavuzer, 2009b).
Batı literatüründe ‘‘Juvenile Delinquency’’ terimiyle ifade edilen, tam
karşılığı ‘reşit olmayanın suçluluğu’ olarak çevrilebilecek olan terim, ülkemizde
çocuk suçluluğu olarak kullanılmaktadır.
Çocuk suçluluğu; ülkenin yasalarına göre çocuk olarak tanımlanmış kişilerin
işlediği suçları ifade etmektedir. Suç olarak kabul edilen herhangi bir eylemi
gerçekleştiren çocuk hukuk açısından suçlu sayılmaktadır. Bu sebeple “suçlu çocuk”,
cürüm ve kabahatlerden birini ya da bir kaçını işlemiş çocuktur (Bal, 2005). Çocuk
suçluluğu kavramı Türkiye’de, suçu işlediği sırada 18 yaşını tamamlamamış bireyler
anlamında kullanılmaktadır (Demirbaş, 2005). Çocuk suçluluğu ile yetişkin
suçluluğunu birbirinden ayıran en önemli nokta her ülkenin kendi kanunlarına göre
belirlediği yaş sınırıdır. Bu yaş sınırları 7 ile 21 yaşları arasında çeşitlilik
göstermektedir (Ozen ve ark., 2005).
7
1.2. Çocuk Suçluluğunun Nedenleri
Toplumlar tarih boyunca kazandıkları ekonomik, toplumsal, politik gelişmişlik
düzeylerine göre, suçlu davranışı ve suç nedenlerini farklı şekillerde yorumlamıştır
(Uluğtekin, 1991a). Konu ile ilgili ilk teoriler suçu genellikle tek nedenle açıklamaya
çalışırken, daha sonra geliştirilen teoriler suçu çok nedenli bir sosyal olgu olarak
ifade etmişlerdir. Suça bilimsel yaklaşım ilk kez 18. Yüzyılın ikinci yarısında klasik
ekolle olmuştur. Ekolün lideri İtalyan Beccaria’nın döneminde birçok filozofun
bahsettiği toplumsal sözleşmeden ve “özgür irade” felsefesinden etkilenmiştir
(İçli,1993). Yirminci yüzyılda ise toplum bilimlerinin üzerinde en çok durdukları
sorunlardan biri suçluluk olmuştur. Böylece günümüzde suçun toplumsal ve bireysel
yönlerini fark edebilmek ve suçlu kişiyi daha yeterli bir biçimde anlayabilmek
mümkündür (Uluğtekin, 1991a).
Çocuk suçluluğunun açıklanmasında, nedenler ortaya konulurken sübjektif ve
objektif nitelikte bazı yaklaşımlar ortaya konulmuştur. Teorileri biyolojik, psikolojik
ve sosyolojik olmak üzere 3 ana başlık altında toplamak mümkündür.
1.2.1. Biyolojik Teoriler
Tarih boyunca birçok fiziksel özellik ve şekil bozukluklarının kişinin ‘şeytani’
niteliklerini gösterdiği iddia edilmiştir. Örneğin ortaçağ yasaları, suç zanlıları arasında
en çirkin olanın suçlu olma olasılığı en yüksek olan olduğunun söylemekteydi (İçli,
2007b).
Lombrosso’ya göre; suçlu gelişimde geriye gitmiş olan bir yaratık olup (Saran,
1968), suçlu tiplerinin belli anotomik özelliklerle belirlenebileceğine inanmaktaydı.
Lombrosso kafatası ve alnın biçimi, çene büyüklüğü ve kol uzunluğu gibi, suçluların
dış görünüşleri ve fiziksel özelliklerini incelemiş ve bunların insan evriminin önceki
aşamalarından kalan özellikler sergilediğini savunmuştur (Giddens, 2008).
Hooton “Crime and Man” adlı kitabında birçok açıdan Lombrosso’nun teorisini
teyit etmekte ve anti sosyal davranışı tamamen beden ve ırka bağlamaktadır. Hooton
hatalı örneğinin seçimi nedeniyle pek çok eleştiri almıştır (Saran, 1968).
8
Hooton’dan sonra Sheldon vücut yapısı üzerine yeni bir araştırmaya
başlamıştır. “Varieties of Human Physique” adlı kitabında insanları beden yapılarına
göre üçe ayırmıştır:
 Endomorfik Tipler: Yuvarlak hatlı, kısa ince kol ve bacaklı, küçük kemikli olmak
bu tipin beden özellikleridir. Mizaç yapısı ise; rahatı sever, yumuşak ve lüks
eşyadan hoşlanır.
 Mezomorfik Tipler: Adaleli, el ve ayakları büyük, geniş göğüslü ve iri kemiklidir.
Karakter özelliği; aktif, dinamik ve agresif olmasıdır.
 Ektomorfik Tipler: Narin, kemikleri küçük, burnu keskin hatlı, saçları tüy gibidir.
Alerjenik hastalıklarından ve kronik yorgunluktan sürekli olarak şikayet eder.
Kalabalıktan uzak durur, gürültüye hassastır (Saran, 1968).
Daha sonra karı-koca Glueck’ler, 500 suçlu ve 500 suçlu olmayan kişiyi
karşılaştırdıkları araştırmalarının sonucunda Sheldon’un tiplerine bir yenisini
‘‘Dengeli Tip’’i eklediler. Suçluların daha çok mezomorfik olduğunu ancak; yalnızca
dış görünüşün suçlu davranışı açıklamak için yeterli olmadığını, diğer etkenlerle
birleşince suçluluk ilişkisinin saptanabileceğini bildirdiler (Glueck-Glueck, 1950).
Suçlu davranış etyolojisinde hormonların özellikle testosteron, serotonin,
dopamin ve noradrenalinin etkileri de araştırılmaktadır. Serotononin agresyon
üzerine inhibitör etki gösterdiği, intihar ve saldırgan davranışlardan noradrenalinin
sorumlu olduğu bildirilmiştir (Coccaro ve ark., 1991, Gerra ve ark., 1997, Abay ve
Tuğlu, 2000).
1.2.2. Psikolojik Teoriler
Cyril Burt’un (1925) Küçük Suçlu adlı kitabının akademik psikoloji çalışmalarının
başlangıcı olduğu belirtilmektedir. 400 okul çocuğunun özellikleri ve arka
planlarının kapsamlı istatistiksel analizlerine dayanan bu çalışmada, suçluluğun
çeşitli faktörlerin bir araya gelmesi sonucunda ortaya çıktığı görüşü savunulmaktadır
(Polat, 2004).
Her türlü zihinsel durum ile karşılaşan ve tedavi eden psikiyatristler, toplumun
sapmış, saldırgan ve anti-sosyal olarak etiketlenen bireyleri ile karşı karşıya gelirler.
9
Birçok kriminal davranış bazı kişilik bozukluklarıyla ve akıl sağlığı bozuklukları ve
zeka gerilikleri ile de ilişkilidir (Underwood ve ark., 2004, İçli, 2007b).
Psikolojik yaklaşımlar suç olgusunun açıklamasını toplumda değil bireyde
aramışlardır. İlk araştırmaların çoğu akıl hastaneleri ve hapishaneler gibi kurumlarda
yürütülmüştür. Bazı suçluların farklı kişisel özellikleri mevcut olabilir ancak
suçluların hepsi aynı özellikleri taşımaz (Giddens, 2008).
1.2.2.1. Psikanalitik Teoriler
Psikanalitik yaklaşıma göre, davranışlardaki sapmalar temel dürtülerin baskı altında
kalmasından kaynaklanmaktadır. Bu baskı, uygar yaşamdaki adetler ve beklentilerle
ve bilinç ya da süper ego ile açlık ve cinsel istekler gibi bazı temel dürtülerin
çelişmesiyle ortaya çıkar (Sokullu Akıncı, 2009; Taft, 1950).
Bu görüşün savunucularına göre suç; ego’nun ve id’in ilkel, saldırgan ve antisosyal güdülerini sınırlayamadığı bir kişilik bozukluğunun sonucudur. Suçlu bireyin
yaşamı incelenirse, kusurlu bir süper egoyu oluşturacak koşullar ortaya çıkacaktır.
Suç, ruhsal dengenin sağlanabilmesi için bir araç olarak belirir ve aynen nörotik
savunma fonksiyonları gibi bir işlevi vardır (Nietzel, 1979; Sokullu Akıncı, 2009).
Psikoanalitik düşüncelerin anlaşılması için bazı psikoanalitik kavramların kısa
açıklanması gerekmektedir. Psikanaliz, Freud tarafından kurulan libido teorisini
temsil eder. Freud, bilinçaltı ve onun içerdiği dinamik güçlerin neler olduğu
konusunda kapsamlı bir teori ortaya koymuştur. Bu öğretinin anlaşılması için id, ego,
süperego kavramlarının tanımı önemlidir (Kurzinger, 1993; Demirbaş, 2005).
Alt benlik (id), cinsellik ve saldırganlık gibi içgüdüleri; üst benlik (süperego),
anne-baba ve diğer önemli kişilerle etkileşim suretiyle geliştirilmiş değerlere
dayanan vicdanı; benlik (ego) ise, alt benliğin istekleriyle üst benliğin istekleri
arasında denge kurucuyu temsil eder. Freud, benliğin alt benliği denetleyememesi
sonucu üst benlikte yapısal bozukluklar oluşmasıyla, dengesiz bir kişilik oluşacağını;
bu durumun da davranışı etkileyerek suçluluğa neden olacağı görüşünü ileri sürer.
Kişi yaşama iki içgüdü ile başlar: eros (yaşam ya da cinsellik içgüdüsü) ve thanatos
(ölüm ya da nefret içgüdüsü). Benlik kişinin toplum gerçekleriyle kurduğu ilişkinin
10
bir bölümünü oluşturmakta, gerçekliğe uygun bir benliği olan kişi doyumunu
erteleyebilmekte; ancak bundan tamamen vazgeçememektedir. Buna karşılık üst
benlik
ahlak,
pişmanlık
ve
suçluluk
duygularını
geliştirdiğinden,
kişinin
toplumsallaşmasında temel güçtür. Bu şekilde üst belik, bilincin ve ideal benliğin
gelişmesini sağlamaktadır. İdeal benlik, ‘‘ne yapılması gerektiğini’’; bilinç ise,
‘‘yanlış davranıldığı zaman suçluluk duyulması gerektiğini gösterir.’’ (Attar, 1994;
Demirbaş, 2005).
Psikanalitik görüşe göre suçluluk, benlik ile üst benlik gelişimindeki
yetersizlikler
nedeniyle
suç
dürtülerinin
(alt
benliğin)
denetim
altına
alınamamasından doğar. Daha net bir ifadeyle, alt benliği çok gelişmiş bir kişi,
sonunda suç işler. Bunun yanı sıra, aşırı gelişmiş bir üst benlik ise, alt benliğin
arzularının doyurulmasına izin vermemektedir ve sonucunda nevrotik bir kişilik
bozukluğu oluşmaktadır. (Attar, 1994; Demirbaş, 2005).
Freud suçu nevrozlar gibi açıklamaktadır: Bir erkek çocuğunda bulunan babayı
öldürme ve anneye sahip olma duygusuna oedipus kompleksi denir. Bu kompleks,
bilinçaltında suçluluk duyguları oluşturur ve kişiyi mantık dışı garip davranışlara
yönlendirir. Bazen depresyon, bazen aşırı alışveriş, bazen de diğer hukuka uygun
ancak normal olmayan davranışlar şeklindedir. (Sokullu Akıncı, 2009) Freud, suçlu
kişide bazen de Oepidal dönemden kaynaklanan ve bilinçaltına itilmiş suçluluk ve
günahkarlık duygularını hafifletmek amacıyla ceza görme isteğinin olduğunu;
suçlunun bu duygulardan arınabilmek için cezalandırılıp, yakalanmak arzusu ile suç
işlediğini savunur. O’na göre suçluluk duygusu kişide suçu işlemeden önce vardır ve
bu sebepten dolayı kişi suç işler (Nietzel, 1979; Sokullu Akıncı, 2009).
11
1.2.2.2. Kohlberg’in Gelişim Aşaması Teorisi
Lawrence Kohlberg, ahlaki gelişim ve olgunlaşmanın üç düzey ve altı aşamada
gerçekleştiğini söylemiştir.
1-Düzey: Gelenek Öncesi Dönem (Toplumsal Kurallara Uyma Öncesi)
2-Düzey: Geleneksel Dönem(Toplumsal Kurallara Uyma)
3-Düzey: Gelenek Ötesi Dönem(Toplumsal Kurallara Uyma Sonrası) (Gander
& Gardiner,1993).
İlk
iki
aşama,
yapılan
eylemlerin
ortaya
çıkan
sonuçlarıyla
değerlendirildiği aşamadır. İyilik, ödüller ve kişisel doyumla sonuçlanırken; kötülük,
ceza ve kişisel doyumun olmaması ile sonuçlanır. İkinci iki aşamada, toplumsal
standartlar ve hukuk kurallarına uyum yakalanır. Son iki aşamada ise mantık
değerlendirilmesi yapılarak; düzenin değeri, kişisel ilkeler, ahlak ve adalet
standartları oluşturulur (Nietzel, 1979; Sokullu Akıncı, 2009; Polat, 2004).
1.2.2. Sosyolojik Teoriler
Sosyologlar uzun yıllardır suçu oluşturan sosyo-kültürel faktörler üzerine
araştırmalar yapmaktadırlar. Sosyolojik araştırmalarda insan ikinci plandadır ve
insanı etkileyen sosyo-kültürel koşullar araştırılır. Diğer taraftan sosyoloji sadece
hukuk sistemi içinde suç olarak tanımlanan eylemlerle değil daha genel anlamda
ortaya çıkan sosyal normlara aykırılıkları da inceler. Sosyolojik açıdan örf ve adet,
kültür, din gibi etkenlerin olduğu kurallardan sapmalarda hukuk sitemi normlarına
aykırılıklar gibi araştırılır (Sokullu Akıncı, 2009).
1.2.3.1. Kültürel Aktarım Teorisi
Clifford Shaw ve Henry McKay tarafından ortaya konan bu kuramda sorunun
temelinde sosyal düzensizliklerin olduğunu savunulmuştur. 1900-1923 yılları
arasında, Şikago’nun kent haritasında çocuk suçluluğunun yüksek ve düşük olduğu
bölgeleri belirleyen Shaw ve McKay yaptıkları araştırma sonucunda, suçun düşük
12
olduğu bölgelerde ailelerin çocuklarının ihtiyaçlarına duyarlı olduğu, çocukların
geleneksel normlara göre yetiştirildiği, sapma ile ilgili davranışlara izin verilmediği,
davranışların kontrol edildiği ve sosyal kuramların ihtiyaçları karşılamada yeterli
olduğu; suçun yüksek olduğu bölgelerde ise ailelerin farklı norm ve değerlerle
birlikte yaşadığı, çocukların bu norm çatışması içinde kaldığı, yaşanılan bölgenin
sürekli göç aldığı, bölgede çetelerin oluştuğu, suçun bir gelenek gibi nesilden nesille
aktarıldığı, sosyal kurumların ihtiyaçları karşılamada yetersiz kaldığı bilgilerine
ulaşmışlardır (Siegel ve Senna, 1981; Kaner, 1992).
1.2.3.2. Aykırıların Birleşmesi Teorisi
Aykırıların birleşmesi teorisi, ilk kez Sutherland tarafından ortaya atılmış; Nettler,
Cohen, Homans tarafından geliştirilmiş ve yine Sutherland tarafından geliştirilerek
son halini almıştır. Teoriye göre; suçluluğun öğrenilmesi küçük ve birbirine yakın
gruplarda olur (Hartung, 1966; Sokullu Akıncı, 2009). Bu teoriye göre suçlu davranış
öğrenilmektedir. Sapıcı davranış, soya çekim ya da psikolojik nedenlerden ötürü
ortaya çıkmaz. Aynı zamanda suçlunun icat ettiği bir şey de değildir (Nietzel, 1979;
Saran, 1968; Sokullu Akıncı, 2009; Sutherland, 1947).
1.2.3.3. Anomi Teorisi
Durkheim’in analizleri üzerine kurulmuş ve Robert K. Merton tarafından
geliştirilmiş olan Anomi Teorisi suçluluğu toplumsal yapı üzerinden açıklar. Çeşitli
sosyal koşulların bireyi artan kıskançlığa götürmesi ve diğer taraftan sınırsız
gayretler sonunda düzenli kuralların yıkılması ile ilgilidir (Cloward, 1968; Demirbaş,
2005). Diğer bir ifadeyle Durkheim’e göre ahlaki yükümlülükler ve sosyal kurallar
olmazsa, yaşam çekilmez hal almakta ve anomi ile sonuçlanmaktadır. Anomi ise bir
kuralsızlık, normsuzluk durumudur. (Durkheim, 1951; Sokullu Akıncı, 2009).
Merton ise, bu teoriyi sistemleştirip geliştirmiştir. Anomiyi, gerçekleştirilmeyen istek
ve arzuların kişilerde sapıcı davranışa ve topluma hakim olan ahlakın reddine yol
açması olarak tanımlamıştır (Polat, 2004a).
13
1.2.3.4. Alt Kültür Teorisi
Suç ve suçluluk toplumun kültürel olarak hedeflenen amaçları ile elde edilen fırsatlar
arasındaki dengesizliğin bir ürünüdür. Özellikle batılı topluluklarda başarılı olmak,
çalışma ile elde edilebilir ve toplumsal statü ve maddi ödüller ile pekiştirilen bir
idealdir.
Ancak
orta
sınıf
genç
erkekler
aldıkları
eğitim
ile
başarıya
ulaşamadıklarında başka statü ve başarı ölçütleri oluşturarak suçlu alt kültürleri
kurmuşlardır (Bilton ve ark., 2008).
Cohen’e göre çeteler yarar gütmez, olumsuz ve haindir. Çete içinde itibar
kazanmak, başkalarına üzüntü vermekten zevk almak ve özellikle orta sınıfın
değerlerine kaşı çıkmak yolu ile çete üyeleri kısa dönem mutluluk (hedonizm)
peşindedir. Grup dışından olanlara ise düşmanca tavır sergilerler (Cohen, 1955;
Sokullu Akıncı, 2009).
Bu konuda araştırma yapan diğer iki önemli araştırmacı Clowland ve Ohlin
(1960) ise, şehirlerde haraççılık ve organize suç gibi kanuna aykırı fırsat yapılarının
olduğu bölgelerde suç alt kültürleri ve çetelerin meydana çıkabileceğini, kanuna
aykırı olma fırsatların mevcut olmadığı yerlerde çetelerin birbirleriyle çatışma içinde
olabileceğini bildirmişlerdir (Polat, 2004a).
14
1.3. Dünyada ve Türkiye’de Çocuk Suçluluğu
1.3.1. Dünyada Çocuk Suçluluğu
Toplumların koymuş olduğu kurallar zamanla değişime uğrar ve yazılı- yazısız
hukuk kuralları da değişir. Günümüz şartlarında yazılı hukuk kuralları zorunluluk
olmuştur (Çevik, 2002).
Suça sürüklenen çocuk ve gençler bütün ülkeler için çok önemli bir sorun
haline gelmektedir ve çocuk suçluluğu uluslar arası bir problemdir (Çataloluk, 1983;
Pellegrini ve ark., 2000). Çocuk suçlarının büyük bir bölümü grup halinde
işlenmekle birlikte; bir çocuğun tek başına suç işlemesi de mümkündür.
Çocuk suç gruplarında yetişkin değerlerini reddeden davranış kalıpları dikkati
çeken önemli unsurlardandır. Bunun yanı sıra çocuk suçlarının belirli unsurları
evrenselken, bazıları dünyanın çeşitli yerlerindeki kültürel yapı farklılığına bağlı
olarak değişkenlik gösterir.
Amerika Birleşik Devletleri, çocuk suçluluğu açısından artışın hızla yaşandığı
ülkelerin başını çekmektedir. İşsizlik ve evsizlik sorunu dünyada çocuk suçluluğu ile
yakından ilişkili bir problemdir (Öter, 2005).
Suç işleyen çocukların yaklaşık %20’sinin mükerrer suç işlediği, suç işleyen
çocuklar arasında erkek cinsiyetin baskın olduğu, kalabalık aile içinde yaşayan
çocuklar ile düşük ekonomik ve eğitim seviyesinin risk faktörü olduğu çeşitli
çalışmalarda bildirilmiştir (Farrington ve Loeber, 2000; Ozen ve ark., 2005,).
Gelişmekte olan ülkelerde ve gelişmiş ülkelerde çocuk suçluluğu önemli bir
problemdir. Erkek çocuklar sıklıkla hırsızlık ve şiddet suçu işlemekte, olayların çoğu
şehir merkezlerinde olmakta, suç işleyen çocuklarda sigara, alkol ve madde
kullanımı artmış bulunmaktadır (Farrington ve Loeber, 2000; Ellickson ve ark., 2001
;Polat, 2004b; Ozen ve ark., 2005; Güngör, 2008).
Günümüzde geniş aile yapısının yerini giderek artan oranda çekirdek aile
yapısı almakta olup, çocuk ve gençlerin geleneksel kontrolü azalmıştır. Denetimdeki
aksaklık ve eksiklikler suçun en güçlü nedenlerinden birisi olarak karşımıza
15
çıkmaktadır. Çağdaş Batı aile yapısındaki değişmeler çocuk suçlarının artmasıyla
ilgili en önemli faktörlerden biridir (Salagaev, 2003; Öter, 2005).
1.3.2. Türkiye’ de Çocuk Suçluluğunun Görünümü
Türkiye çağdaşlaşma yolunda ilerleyen, sanayileşmeye, kalkınmaya çalışmakta olan,
sahip olduğu doğal, kültürel, tarihi ve toplumsal potansiyelle ileriye doğru hızlı
değişim kat etmekte olan bir ülkedir (Yavuzer, 2009b). Endüstri ve teknik
alanlardaki yeniliklere ayak uydurma çabası, kırsal alanlara nazaran kentsel alanlara
yapılan yatırımlar, endüstrileşmenin kontrol altına alınamaması, 1960’lı yıllarda
köyden kentlere göçlerin başlaması sonucunda, 1970’lı yıllarda çarpık kentleşmenin
başlamasına neden olmuştur (Attar, 1994). Ülkemizde toplumsal değişme tüm
olumlu ve olumsuz sonuçlarıyla beraber yaşanırken, suçluluk oranlarında görülen
artış, çocuk suçluluğunda da kendisini hissettirmektedir (Yavuzer, 2009b).
2009 yılı ceza infaz kurumu istatistiklerinden 2000 - 2009 yılları arasında
ceza infaz kurumları ile eğitim evlerine giren hükümlü çocuklara ait bilgilere
bakıldığında; çocuk ceza infaz kurumuna ve eğitim evine giren çocuk sayısında
yıllara göre artış ve azalış olduğu görülmektedir. 2000 yılında çocuk sayısı 428 iken,
2009 yılında 652 olmuştur. Hükümlü çocukların suç türü yapısına bakıldığında ise;
son yıllarda yağmanın (gasp) ve hırsızlığın en fazla görülen suç türü olduğu, öldürme
ve cinsel suçlarında hırsızlıktan ve yağmadan sonra geldiği görülmektedir.
Ceza İnfaz Kurumunun verilerinde 2009 yılı verileri incelendiğinde; bu
yılda çocuk ceza infaz kurumu ve eğitim evlerinde toplam 652 hükümlü çocuk
olduğu, çocuk ceza infaz kurumu ve eğitim evlerine giren çocukların 647'sinin erkek,
5'inin ise kız çocuğu olduğu,
çocukların %71.8'i suç işlediği anda 14, 15, 16, 17
yaşlarında olup 14 ve 15 yaşlarında yığılma olduğu görülmektedir. (Ceza İnfaz
Kurumu İstatistikleri, 2009).
Çocuk suçluluğu açısından Türk hukuk sisteminde dikkati çeken noktalardan
biri, yetişkinler için suç olarak kabul edilen davranışların çocuklar içinde geçerli
16
olmasıdır. Bunun yanında Türk hukuk sisteminde de tüm hukuk sistemlerinde olduğu
gibi çocuk suçlular ceza sorumluluğu açısından yetişkinlerden ayrılmakta ve onlara
farklı yaptırımlar uygulanmaktadır.( Uluğtekin, 1991a).
Türkiye’de suçlu çocuk ıslah kurumuna gelmeden önce uzun bir süreçten
geçmektedir. Bu süreci, suç işledikten yargılamaya kadar olan birinci aşama ve
yargılamadan ıslah evine yerleştirilmeye kadar olan ikinci aşama şeklinde iki
bölümde ele alabiliriz. Uygulamada, suç işleyen çocuğun karşılaştığı ve tutuklanma
aşamasına kadar sık sık beraber olduğu resmi görevli polis ya da jandarmadır
(Uluğtekin, 1991a). Suç haberini alır almaz polis ya da jandarma çocuğun kimliğini
saptar ve hazırlık soruşturmasına temel olan ifadeleri alır. Cumhuriyet savcılığının
isteği doğrultusunda, 12-15 yaş arasında suç işleyen çocukların suçun hukukî anlam
ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin
yeterince gelişip gelişmediği yönünden muayene edilmesi için çocuklara yine polis
ve jandarma eşlik eder (Biçer ve ark., 2009; Toroslu ve Feyzioğlu, 2010). Hazırlık
soruşturması sonrasında cumhuriyet savcılığı kamu davası açılmasını gerekli
görmediğinde takipsizlik kararı verir. Çocuk kamu davası açıldığında, işlediği suçun
türüne göre, tutuklu ya da tutuksuz yargılama sürecine girer (Uluğtekin, 1991a).
Haklarında tutuklama kararı verilen çocukların ülke genelinde önemli bir kısmı
yetişkinlerin bulunduğu ceza ve tutukevlerinin çocuk bölümlerine yerleştirilmektedir.
Türkiye genelinde sadece İstanbul ve Ankara illerinde çocuklara ait tutukevi vardır.
Cezaları kesinleşen çocukların bir bölümü ise, Ankara, Elazığ, İzmir illerindeki
ıslahevlerine gönderilmektedir (Bal, 2005).
1.3.2.1. Türkiye’de En Çok İşlenen Çocuk Suçları Türleri
Endüstrileşme ile birlikte ilkel suç biçimlerine birçok suç eklenmiştir. Endüstrileşme,
basit bir toplumda olanaksız olan mala ve şahsa karşı çeşitli suçları işlemek için
fırsatlar oluşturmuştur (Özkök, 1996). Türkiye’de çocukların en çok işlediği suçların
başında hırsızlık, kapkaç, şiddet davranışı gelmektedir (Ozen ve ark., 2005). Ancak
bu genel ilke, bazen istisnalar göstermekle birlikte; bölgesel yapıya, kültüre göre
değişim gösterebilmektedir.
17
Adalet Bakanlığı’nın adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün 2009 yılı
adli istatistiklerine bakıldığında; Çocuk ve Çocuk Ağır Ceza Mahkemeleri’ne açılan
davaların suç türlerine göre dağılımları incelendiğinde en çok işlenen suçun %44.6
oranıyla mal varlığına karşı olan suçlar olduğunu görmekteyiz. Bu suç türünü %19.9
ile vücut dokunulmazlığına karşı suçlar, %12.8 ile de hürriyete karşı işlenen suçlar
takip etmektedir. Toplam 83.918 olan suç sayısının 76.952 tanesinin erkek, 6.966
tanesini kız çocukları tarafından işlenmiştir. Cinsiyete göre değerlendirme
yapıldığında erkek çocuklarının kız çocuklarına oranla daha fazla suç işlediği
görülmektedir. (Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, 2009).
1.3.2.1.1. Şahsa Karşı İşlenen Suçlar
İnsan hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre herkes; yaşama, özgürlük, korunma,
maddi
ve
manevi
varlığını
geliştirme
ve
güvenlik
haklarına
sahiptir
(http://www.ihd.org.tr). Şahsa karşı işlenen suçlar kişilerin yaşama hakkı, beden
bütünlüğü hakkı, şeref hakkı gibi en önemli haklarına zarar veren suçlardır. Yaşama
hakkı devlet tarafından korunmaya alınmıştır (Toroslu ve Feyzioğlu, 2010).
Ülkemizde şahsa karşı işlenen suçlardan hüküm giyenler genellikle kan davası,
hayvan ve arazi anlaşmazlığı, namus temizleme gibi sosyal içerikli sorunlar nedeni
ile suç işlemektedir.
Kan davalarında toprak ve sınır anlaşmazlıkları ile namus ve şeref anlayışı gibi
toplumsal nedenler büyük rol oynamaktadır. Toprak davalarının çoğu kuşaktan
kuşağa aktarılan cinayet zincirlerine sebep olmaktadır (Yavuzer, 2009b).
1.3.2.1.2. Mala Karşı İşlenen Suçlar
Friedlander (1971) insanların bir şeyler çalmalarının o şeye sahip olma isteklerinden
kaynaklandığı şeklinde açıklamıştır. Psikanalitik görüşe göre; kişiler sadece
fizyolojik gereksinimlerini gidermek için değil aynı zamanda sevgi ve sevecenlik
eksikliğini de gidermek için bu yola başvurmaktadır (Yavuzer, 2009b).
Anayasamızın 35. Maddesine göre, tüm bireyler mülkiyet ve miras hakkına
sahiptir. T.C.K.’ nun 141- 149. maddelerinde malvarlığına karşı işlenen suçlar
arasında ele alınmaktadır (İçli, 1993; Toroslu ve Feyzioğlu, 2010 ).
18
Mala karşı işlenen suçlar bir yandan endüstrileşme ve kentleşmenin arttığını,
diğer bir yandan ise yoksul gençlerin daha çok şeye ihtiyaç duyduklarını
göstermektedir (Attar, 1994). Yavuzer mala karşı suç işleyen gençlerin bu suçları
daha çok İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana gibi büyük kentlerin pazar yerleri ve
miting alanlarında gerçekleştirdiklerini bildirmiştir (Yavuzer, 2009b). Gelişen
ekonomi alt sınıftaki gençlere daha fazla yatırım yapması gerekmektedir. Aksi
takdirde, gittikçe çoğalan ve artan çekici seçenekler arasında giderek yoksullaştığını
gören alt sınıftaki gençler, mala karşı daha fazla suç işleyebileceklerdir (Attar, 1994).
Ülkemizde çocuk suçluluğu kapsamında çeteleşmenin ve uzmanlaşma yaygın
değildir (Çevik, 2002). Yakalanan genç ve çocukların günübirlik düşüncelerle bu tür
suçlara yöneldikleri ve çok uzmanlaşmış olmadıkları görülmektedir (Çevik, 2002).
Çocukların en yaygın işlediği suç pek çok çalışmada hırsızlık olarak tespit
edilmiştir (Ozen ve ark., 2005; Göker ve ark., 2006).
Adli
Tıp
Kurumu
4.
İhtisas
Kurulu’ndan
ceza
ehliyeti
yönünden
değerlendirilmesi istenen mental retarde olguların %34,1’inin hırsızlık ve gasp suçu
işlemiş olduğu belirlenmiştir (Cantürk ve ark., 2002)
1.3.2.1.3. Cinsel Suçlar
Cinsel saldırı; rızası olmayan veya yaş küçüklüğü, akıl hastalığı gibi nedenlerle rızası
kabul edilmeyen bir kişiye, fiziksel güç kullanımı, tehdit, korku ve hile gibi
zorlamalarla, cinsel içerik taşıyan, cinsel doyumu amaçlayan, toplumun kabul
etmediği bir davranışta bulunulmasıdır (Soysal ve Eke, 1999; Aksoy ve ark., 1999).
Cinsel suçlar genital bölgeleri elleme, teşhircilik, röntgencilik, pornografide
kullanımdan ırza geçmeye kadar çok geniş bir yelpazedeki tüm davranışları
kapsamaktadır. Şiddet içermesi gerekmez (Aksoy ve ark., 1999; Polat, 2004).
Cinsel suçlar insanın temel hak ve özgürlüklerine, bireysel özerkliğine ve
bütünlüğüne yönelmiş en ağır saldırı türüdür (Polat ve ark., 1994).
Bu suçların özellikleri ve oluşumu, işlendikleri bölgeye çevre şartlarına, aile
eğitimine, çocuğun ruhsal durumuna göre değişiklik gösterebilmektedir (Çataloluk,
1983).
19
Cinsel saldırı suçu için saldırganların cinsellikten çok güç, kontrol, zorbalık ve
hakimiyet arayışında olmalarıdır (Packard ve Rosner, 1985). Kız kaçırma suçu
işleyen gençlerin bu davranışı evlenme amacıyla sergiledikleri de bildirilmiştir
(Cantürk, 2002).
Cinsel suçların temel nedeni öfke, düşmanlık güç gösterisi olabileceği gibi,
zarar verme amacı da taşıyabilir (Yüksel, 1996).
Adli
Tıp
Kurumu
4.
İhtisas
Kurulu’ndan
ceza
ehliyeti
yönünden
değerlendirilmesi istenen mental retarde olguların %24,7’sinin cinsel suç işlemiş
olduğu bildirilmiştir (Cantürk ve ark., 2002).
Cinsel saldırı mağdurlarının muayenesi kadar şüphelinin muayenesi de
önemlidir (Cantürk ve Cantürk, 2006).
5237 sayılı yeni TCK’nın 103’ncü maddesine göre,
“ (1)Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;
a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin
hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı
gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen
başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,
anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle
gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.” demektedir. (http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html)
104’ncü maddesine göre,
20
“(1)Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel
ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Fail mağdurdan beş yaştan daha büyük ise, şikâyet koşulu aranmaksızın,
cezası iki kat artırılır.” demektedir. 104. Maddenin 2. fıkrası Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmiştir.
765 sayılı eski TCK’nın 414’ncü maddesine göre,
“Her kim 15 yaşını bitirmeyen bir küçüğün ırzına geçerse beş seneden aşağı
olmamak üzere ağır hapis cezasına mahkum olur.
Eğer fiil cebir ve şiddet veya tehdit kullanılmak suretiyle veya akıl veya
beden hastalığından veya failin fiilinden başka bir sebepten dolayı veya failin
kullandığı hileli vasıtalarla fiille mukavemet edemeyecek bir halde bulunan bir
küçüğe karşı işlenmiş olursa ağır hapis cezası on seneden aşağı olamaz.”
demektedir.
415’nci maddesine göre,
“Her kim 15 yaşını bitirmiyen bir küçüğün ırz ve namusuna tasaddiyi
mutazammın bir fiil ve harekette bulunursa iki seneden dört seneye ve bu fiil ve
hareket yukarki madddenin ikinci fıkrasında yazılı şartlar içinde olursa üç seneden
beş seneye kadar hapsolunur.”demektedir.
416’ncı maddesine göre,
“On beş yaşını bitiren bir kimsenin cebir ve şiddet veya tehdit kullanmak
suretiyle ırzına geçen veyahut akıl veya beden hastalığından veya kendi fiilinden
başka bir sebepten veya kullandığı hileli vasıtalardan dolayı fiille mukavemet
edemiyecek bir halde bulunan bir kimseye karşı bu fiili işliyen kimse yedi seneden
aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
Yine bu suretle ırz ve namusa tasaddiyi tazammun eden diğer bir fiil ve
harekette bulunursa üç seneden beş seneye kadar hapsolunur.
21
Reşit olmıyan bir kimse ile rızasiyle cinsi münasebette bulunanlar fiil daha
ağır cezayı müstelzim bulunmadığı takdirde altı aydan üç seneye kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.” demektedir. (http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/765.htm)
22
1.4. Çocuk Suçluğunun Bireysel ve Çevresel Nedenleri
Çocuğun davranışları sosyalizasyon sürecinin başarısına bağlıdır. Topluluktaki
değerler, normlar, davranış şekilleri, sosyal ilişkiler ile okul ve medya çocuk
davranışını etkiler (Romero ve ark., 2001; Vitaro ve ark., 2000). Çocuk suçluluğunun
nedenlerinin bilinmesi, suça sürüklenen çocukların yeniden topluma kazandırılması
için
uygulanacak
bireysel
tedbirlerin
saptanmasında,
çocuk
suçluluğunu
engelleyecek toplumsal politikalar üretilmesinde ve başarı ile uygulanmasında büyük
bir rol oynamaktadır (Bıyıklı, 1972).
1.4.1.Bireysel Faktörler
Bireysel nedenler suç işlemede önemli bir unsurdur. Suçun işlenmesinde organik ve
biyolojik etkenlerin doğrudan ya da dolaylı bir etkiye sahip olabileceklerini
söylenmektedir (Temel ve Aksoy, 2005; Ereş, 2009).
Ancak her şeyden önce çocuk algılama, değerlendirme ve uygun davranışlarda
bulunma konusunda yetişkinlerden farklıdır ve çocuklar özel bir statüde
değerlendirilmelidir. (Kopar, 2008)
Bıyıklı’ya göre çocuğu suça iten bireysel nedenlerin başında kişilerdeki mevcut
biyolojik ve psikolojik bozukluklar gelmektedir. Bu bozukluklar çoğunlukla diğer
nedenlerle beraber ortaya çıkmaktadır (Bıyıklı, 1972).
Beslenme yetersizliğinin de, suçluluk konusunda bir etken olduğu kabul
edilmektedir. Ancak beslenme yetersizliği yoksulluk ve bedensel gereksinmeyle de
son derece yakından ilişkilidir. Ayrıca hormonlar ve nörotransmitterlerin azlığı ve
veya çokluğunun suçluluk davranışına etkisi de araştırılmaktadır (Coccaro ve ark.,
1991; Gerra ve ark., 1997; Abay ve Tuğlu, 2000; Yavuzer, 2009c).
23
1.4.2. Çevresel Faktörler
Çevresel faktörler aile, okul ve akran grubu olmak üzere üç alt başlık altında
incelenebilir.
1.4.2.1. Aile ve Çocuk Suçluluğu
Aile toplumların özelliklerine göre yapısal farklılıklar göstermenin yanı sıra tüm
dönemlerde vazgeçilmez bir yapı taşı olmuştur (Solak, 2010). Çocuk toplumsallaşma
özelliğini en yoğun ve samimi şekilde aile içinde kazanır (Polat, 2004b). Vergani’ye
göre, çocuğun kişiliğinin oluşumunda en ağır sorumluluk ailededir. Çocuktaki
uyuşmazlığın ortaya çıkmasından, çocuğun gelişme çağında ortaya çıkan bu
uyuşmazlığı önleyememesinden aile sorumludur ( Yavuzer, 2009d). Gider (1961)’e
göre de çocuğun suçtan uzak durmasında ailenin etkisi önemlidir. Anne- babanın
birbirleriyle olan ilişkilerindeki uyumsuzluğu çocuk suçluluğu açısından önemlidir.
Çünkü çocuk anne- babasıyla ya da başkasıyla olan ilişkilerinde her zaman annebabasını model alacaktır (Soyaslan,1998b).
Yakın çevrenin de birey üzerinde olumlu-olumsuz etkileri vardır.
Bunlar
bireyin psiko-sosyal yapısını gerek nitelik, gerekse şekil yönünden etkilemektedir
(Yavuzer, 2009d).
Sutherland ve Cressey (1966) suça sürüklenen çocukların ailelerinde; diğer
üyelerden birinin suçlu ya da alkolik olması, boşanma, ölüm veya terk gibi
nedenlerle parçalanmış aile olması, ihmal, körlük veya bir başka özür ya da hastalık
nedeniyle ebeveyn kontrolünün eksik olması, aşırı ihtimamlı baskın ebeveyn, çok
kalabalık aile, işsizlik, yetersiz gelir gibi ekonomik sorunlar olması gibi özelliklerin
sıklıkla bulunduğunu bildirmişlerdir (İçli, 2007c).
Çocuk, içinde yaşadığı kültürün değerlerine sahip olur. Aile, hayati
gereksinimlerin dışında, çocuğun sevgi, korunma gibi ihtiyaçlarını da karşılamakla
yükümlüdür. Bu duygular uygun bir şekilde doyurulmadığında, bütün hayat boyunca
ego’ nun engellenme eşiğini zorlayacak saldırganlık dürtülerin ortaya çıkmasına
neden olabilir (Savaşır 1969; Özsan 1970).
24
Parçalanmış ailesi olan her çocuk suça sürüklenmez, çocuğun aile çevresinde
zararlı başka faktörler de etkilidir. Çocuklukta güven duygusunu sarsan çeşitli
faktörler kişiyi davranış bozukluğuna yönlendirebilir ve güven duygusunu sarsan en
önemli etkenlerden biri parçalanmış ailedir. Kız çocuklar erkek çocuklara oranla
anne-baba yokluğundan daha fazla etkilenmektedir. Çocuğun davranışı, ailenin ne
zaman parçalandığı ile de bağlantılı görülmektedir. Genellikle parçalanma 10 ve
daha küçük yaşlardaki çocuklar için ciddi sorunlar oluşturmaktadır (Saran,1979).
1.4.2.2. Okul ve Suçluluk
17. yy.’da Victor Hugo: ‘‘Bir okulun yapılması, bir hapishanenin kapanması
demektir.’’ sözüyle, eğitim ve suçluluk arasındaki ilişkiye doğrudan dikkat çekmiştir.
Araştırmaların birçoğu da okulu, çocuk suçluluğun yok edici bir kurum olarak
nitelendirmiştir (Yavuzer, 2009d). 20. yy başlarında çocuk suçluluğunun önlenmesi,
ilkokulların yaygınlaşması ile çözümlenebilecek bir sorun olarak değerlendirilmiştir.
Ancak bu olgu günümüzde oldukça karmaşık bir hal almış; Türkiye’nin de dahil
olduğu tüm dünya ülkelerinde okulların yaygınlaşması, çocukların suça yönelmesini
önleyememiştir (Kuzuoğlu, 1980). Gölcüklü (1962)’ye göre; suç işlemiş çocuklardan
ne kadarının okur-yazar olmadığını belirlemek, okuyup-yazma bilmeyenlerin suç
işlemeye daha meyilli olduğunu göstermenin yanında okur- yazar oranının düşük
olduğunu da göstermektedir. Suç işleyen çocuklar arasında okur- yazar oranının
genele göre düşük olduğu tespit edilmiş olsa da, okur-yazarlığın suçu azaltan bir
faktör olduğunu söylemek yine de çok zordur. Çünkü okur-yazar olamama çocuktaki
akıl yetersizliğinden veya ailenin ilgisizliği sebebi ile çocuğun okula devam
edememesinden de kaynaklanabilir.
Okul çocuğun, örgütlü, kurumsal ve toplumsallaştırma tekniği yüksek yapıyla
karşılaştığı ilk yer olup; aileden edinilen kimliğin pekiştirileceği, topluma uygunluk
tanımlarının net olarak öğrenildiği ve çocuğun gelecek fikriyle tanıştığı yerdir.
Toplumun örgütlü bir kurumu olan okulda, roller, sorumluluklar ve uyulması
gereken yazılı kurallar söz konusudur. Toplumun ve yetişkinlerin çocuk üzerinde
doğrudan bir etkisinin görüldüğü bir ortam oluşturan okulda; toplumsal değerlerin ve
normların biçimlenmesine, diğer bir deyişle toplumsallaşmaya önemli ölçüde katkı
sağlanır (Polat, 2004b).
25
Çocuğun okul başarısızlığı okulun çocuk üzerindeki önemini yitirmesine ve
yetersiz toplumsallaşmaya yol açabilir. Suçluluk yetersiz toplumsallaşmanın
sonuçlarından biridir. Okul başarısızlığı ile suçluluk arasında anlamlı ilişkiler
gözlenmektedir
(Polat, 2004b). Aynı zamanda okul idaresi ile aileler arasında
kurulacak iş birliği, çocuğun daha güzel kontrolünü sağlamaktadır (Gider, 1961).
Bazı durumlarda okul, çocukların gelişme ve uyum güçlüklerini çözmeye
yardımcı olmak yerine; farkında olmadan güçlüğü artırıcı etkiler yaratmaktadır.
Bunun bir sonucu olarak da çocuğun okuldan kaçması, hırsızlık yapması vb. gibi
sorun ve sonuçları doğmaktadır (Yavuzer, 2009d).
1.4.2.3. Akran Çevresi ve Suçluluk
Çocuğun ailede kazandığı sosyalizasyonunun hemen arkasından karşılaştığı diğer bir
sosyalleşme gücü akran grubudur. Önceleri mahalle arkadaşlığı ya da oyun
gruplarıyla başlayan bu çevre; daha sonraları okul, iş ya da başka isimler altında
arkadaşlıklara dönüşür.
Akran grubunun çocuk üzerinde çok güçlü etkisi bulunmaktadır. Bu etki
ergenlik çağında zirveye ulaşır (Polat, 2004b). Patterson ve Anderson (1964),
çocuğun yaşı büyüdükçe toplumsal pekiştiricilere duyarlılığının arttığını ortaya
koymuşlardır. Ergen için grup yaşamı, bireysel bağımsızlığını kazanabilmesi için
büyük bir olanaktır.
Akran grubunun olumlu etkilerinin yanında olumsuz etkileri de olabilmektedir.
Hatta bu olumsuz etkiler olumlulardan daha baskındır. Aile ilişkileri yetersiz olan
suç işlemeye yönelik çocukların akran gruplarına daha çok ilgi duydukları ve akran
gruplarından olumsuz etkilendikleri söylenebilir (Uluğtekin, 1991b).
26
1.5. Çocuk Mahkemeleri
Çocuk mahkemelerinin Dünya’da ve ülkemizdeki temel işlevi suç işlediğinden
şüphelenilen çocukların yargılanması, bu çocukların korunması ile topluma
kazandırılması için önlemler almaktır (Bal, 2005).
Çocuk mahkemeleri; çocuğun psikolojik, fiziksel, duygusal ve eğitimsel
ihtiyaçlarını temel almaktadır ve suçlu çocuğu cezalandırmak yerine çocuğun
topluma kazandırılması amacını taşır (Zastrow, 1991).
İlk çocuk mahkemesi 1899 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin İllinois
eyaletinde kurulmuştur ve diğer eyaletlerde kurulan mahkemeler bunu izlemiştir.
Avrupa’da ise çocuk mahkemeleri 1903 yılından itibaren kurulmaya başlamıştır (Bal,
2005).
Ülkemizde çocuk mahkemelerine ilişkin “Çocuk Mahkemelerinin Kuruluş
Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun”, TBMM’de 1979 Çocuk Yılı’nın da
etkisiyle 2253 sayılı yasa olarak kabul edilmiş ve 21 Kasım 1979’da Resmi Gazete’
de yayınlanmıştır. Daha sonra esas kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesi, bazı
maddelerinin kaldırılması yoluna gidilmiş ve yürürlüğe giriş tarihi 1982 olarak
belirlenmiştir. Ancak çocuk mahkemelerinin fiilen kurulması 1987 yılının sonunda
gerçekleşmiştir (Uluğtekin, 1994b). Çocuk mahkemeleri, çocukların yetişkinlerden
ayrı yargılanması amacıyla kurulmuştur. Türkiye’de bu amaçla İstanbul’da üç,
İzmir’de üç, Ankara’da iki, Trabzon, Diyarbakır ve Kocaeli’nde birer olmak üzere
toplamda 11 çocuk mahkemesi kurulmuştur (Cankurtaran Öntaş, 2008).
Çocuk mahkemelerinin kuruluş ilkelerine göre; çocuk gelişimini sürdürmekte
olan bir varlık olduğundan işlediği suçtan tümüyle o sorumlu tutulmamalıdır. Çocuk
adalet sisteminin tek amacı, onu rehabilite etmek olmalıdır. Çocuk hakkında
verilecek kararda, çocuğa ait özel koşullar ve gereksinimler dikkate alınmalıdır.
Çocuk adalet sisteminin, yetişkin suçluların tabi tutulduğu katı, karmaşık,
cezalandırıcı ve şekilci işlemlerden uzak tutulması gerekmektedir (Uluğtekin,
1994a).
27
Çocuğun yetişkinden farklı olduğu gerçeği çocuğa hukuksal yaklaşımın da
farklı olmasını zorunlu kılar. Çocuklar psiko-sosyal özelliklerinin farkında olan,
problemlerini çözme anlayışında olan yargıçlar tarafından yargılanmalıdır (Bal,
2005).
28
1.6. Çocuk Suçluluğunun Önlenmesi ve Suça İtilmiş Çocukların Yeniden
Toplumsallaşması
Çocuk suçluluğu dört aşamada incelenebilir. Birinci aşamada çocukta suça ilişkin
davranış oluşur. Bu aşama aile, akran grupları, öğretim kurumları gibi sosyal çevre
etkilidir. Çocuğun suç davranışını göstermesi ve yargılanması ikinci aşamayı
meydana getirmektedir. Üçüncü aşama, tutuklamanın olduğu ve cezanın çekildiği
aşamadır. Dördüncü aşama ise katılma ve yeniden sosyalleşmenin sağlanması
aşamasıdır. Olgunun anlaşılması ve çözüm önerileri üretilebilmesi için bütünsellik
içinde ele alınmalıdır (Bal, 2005).
Toplumun veya bireylerin korunması, ancak sosyal hukuk devletinin
gereklerinin yerine getirilmesi ile mümkün olacaktır. Şiddete özendirmenin ve
şiddetin çözüm yolu olarak gösterilmesinin önüne geçilmelidir. Cezanın temel
prensiplerinden olan bireyin kazanılması ve toplumda yaşayabilmesini sağlayacak
rehabilitasyon programlarının uygulanması ve yaygınlaştırılması sağlanmalıdır
(Arslan ve ark., 2007).
1.6.1. Çocuk Suçluluğunun Önlenmesi
Suç işleyen çocuk ilk müdahale ile karşılaştığı andan itibaren, yeniden
toplumsallaşma sürecinin içine girmiştir. Bu sebeple, bu aşamada çocuğun polis ve
jandarma ile olan ilişkisinin niteliği çok önemlidir. Sürecin özelliklerine uygun
olarak suçlu çocuklarla çocuk polisleri ilgilenmektedir (Uluğtekin, 1991a).
Çocuk suçluluğunun önlenmesinde çocuk ve ailelerinin karşılaştığı sorunların
üstesinden nasıl gelineceği, öncelikli bir eğitim sorunu olup; özellikle anne ve baba
eğitiminin önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Akyüz (1991)’e göre
ailelerin çok önemli eğitim işlevleri bulunmaktadır. Aile çocuğun sosyalleşmesinde
büyük bir önem taşımaktadır. Bu sosyalleşme olgusuyla çocuk, toplumdaki bir takım
emir ve yasakları öğrenir. Aile, çocuğu okula hazırlar. Bu hazırlık çocuğun aile
içerisinde bedensel, zihinsel ve duygusal açıdan belli bir olgunluğa ulaşmasıyla
gerçekleşir. Ailenin çocuğa bakımına bağlı olarak çocuğun ruhsal ve bedensel
gelişimi bir boyut kazanır. Ailenin bunu başarabilmesi için, maddi ve manevi
kaynaklara sahip olması, yeterli bilgi düzeyine sahip olması gerekmektedir. Çocuk
29
iyi ve kötü alışkanlıkların çoğunu okula henüz başlamadan aile içerisinde
öğrenmektedir (Ereş, 2009).
Uluğtekin, okulun çocuğun toplumsallaşması üzerindeki etkilerini aşağıdaki
gibi sıralamıştır:

Okul, toplumsal değer ve normların biçimlenmesine katkıda bulunur,

Çocuğun akran gruplarıyla etkileşimine fırsat tanıyan bir ortam oluşturur,

Çocuğun model almaya ve taklit etmeye yöneleceği kişilerle karşılaşmasına
olanak sağlar,

Okul eğer başarısız olursa, çocuk üzerindeki etkisini kaybeder; hatalı ve eksik
toplumsallaşmaya neden olur (Uluğtekin, 1991b).
Suçluluğun önlenmesindeki en önemli yöntemlerden biri erken tanı ya da
önleyiciliktir. Bu yöntemle, henüz okula başlamamış 6-7 yaşlarındaki çocuklara
uygulanan testler sonucunda anti-sosyal eğilimler saptanabilmekte, eğitim ve öğretim
bu doğrultuda gerçekleştirilmektedir (Yavuzer, 2009e).
Amerika’da Glueck’ler tarafından geliştirilen erken tanı tabloları yoluyla,
gelecekte suçlu olabilecek yapıları teşhis etme olanağı sunmuştur. Bu tablolar okula
başlayan çocuklar için hazırlanmış olup; toplumsal etkenlerle, karakter ve mizaç
özelliklerini ilgilendiren öğelerden oluşmaktadır. Amerika ve Avrupa’daki
uygulamaların ortaya koyduğu sonuç gösteriyor ki, vakaların %90’ında suçluluk 5-6
yaş gibi çok erken dönemlerde teşhis edilebilmektedir (Benson, 1958; Yavuzer,
2009e).
1.6.2. Suça Sürüklenen Çocukların Yeniden Toplumsallaşması
Çocuğun bedensel, zihinsel ve psikolojik olarak yetişkinlerden farklı özelliklerinin
olması suça yönelmiş çocuklara farklı yöntem ve uygulamalarla yaklaşılmasını
gerekli kılmaktadır. Çocuğun büyüme ve gelişme sürecine paralel olarak düzenlenen
bu yöntem ve uygulamaların yargılama sürecinde olduğu gibi yargılama sonrasında
da devam ettirilmesi, çocukların topluma kazandırılabilmesi için büyük önem
taşımaktadır.
30
Çocukların içinde bulundukları kritik gelişim dönemleri dikkate alınarak,
uygun yaşam koşullarının sağlanması ya da çocuğun kendi başına bu şartları
sağlayabilecek duruma getirilmesi gerekmektedir. Tahliye sonrası korumanın bir yıl
süreyle zorunlu olduğu İngiltere örneği gibi ülkemizde de hem çocuklar hem de
yetişkinler için bu şekilde zorunlu bir koruma süreci sağlanabilmelidir (Aydoğan ve
Aydoğan, 2004). Ülkemizde ise 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 10.
maddesi” Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından, kendisine intikal
eden olaylarda gerekli önlemler derhâl alınarak çocuk, resmî veya özel kuruluşlara
yerleştirilir” uygulanmaya çalışılmaktadır (Çocuk Koruma Kanunu, 2005).
Tahliye sonrası gidecek yeri olmayan çocuk ve gençlerin akademik ve mesleki
eğitimlerini sürdürdükleri "Fatma Üçer Öğrenci Evi" gibi bağışlarla hayata
geçirilebilecek kurumlar mümkün olduğu ölçülerde her ilde açılmalı aynı zamanda
işleyişi dışında devlete bir yük getirmemesi için giderleri de yine gönüllü kişi ya da
kurumlar tarafından karşılanabilmelidir. Bu kurumların dışında çocuğun suç ve
kişisel özellikleri göz önüne alınarak koruyucu aile yanına yerleştirme olanakları da
mümkün olmalı, çocukların toplumla bütünleşmesinde aileler etkin çabalar için
teşvik edilmelidir (Aydoğan ve Aydoğan, 2004).
Bu çalışmada çocuk suçluluğuna ağır ceza mahkemeleri yönünden çocuk
suçluluğunun kapsamı, sonuçları hakkında bilgi edinerek ilgili profesyonellerle veri
paylaşımı yaparak çocuk suçluluğunun toplumsal boyuttaki önemine vurgu yapmak
amaçlanmıştır. Bu nedenle Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılaması
yapılan, olay tarihinde çocuk yaş sınırları içerisinde bulunan kişilerin sosyodemografik özellikleri, olay türleri, mağdur özellikleri ve verilen kararlar
incelenmiştir.
31
2. GEREÇ VE YÖNTEM
01.01.2007-31.12.2010 tarihleri arasında Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinde
karara bağlanan davaların dosyaları ve karar kartonları retrospektif olarak incelendi.
Sanık sıfatıyla yargılanan çocukların sosyo-demografik özellikleri, kaç kişiyle
birlikte suç işledikleri, geçmişe ait sabıka kaydı olup olmadığı, yargılama sonucunda
kararın niteliği ile mağdurlara ve olaylara ait özellikler belirlendi.
Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde 01.01.2007 ile 31.12.2010
tarihleri arasında karara bağlanan davalara ait 91 (%25,9) dava dosyası ile dava
dosyalarına ulaşılamayan 260 (%74,1) karar kartonu incelenmesi sonucunda bu süre
içerisinde 351 davanın karara bağlandığı belirlenmiştir.
Elde edilen veriler SPSS 16.0 programı kullanılarak verinin nitel ya da nicel
olma durumuna göre betimsel istatistiksel analizleri yapılmış, sonuçlar tablo ve
grafikler halinde sunulmuştur. Değişkenler arasında ikili veya üçlü çapraz tablolar
elde edilerek Pearson Ki-kare (chi-square) testi yapılmıştır. Bu araştırma Adalet
Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’nün 25.06.2010 tarih ve 5920/44207 sayılı izni
ile gerçekleştirilmiştir. Araştırmamıza konu olan olaylardaki şahısların kimlik
bilgileri gizli tutulmuştur. Araştırma bir yıl süreyle devam etmiştir.
32
3.BULGULAR
349 (%99,4) olgu erkek olup, 2 (%0,6) olgu kızdır. Yaş dağılımı 12,21 ile 17,99
arasında değişmekte olup yaş ortalaması 16,10 (sd=1,41)’dir. Sanıklar TCK madde
3’e göre 2 grupta değerlendirmeye alınmıştır.
Yaş Grupları
12 ile 15 arası
41,9%
147 olgu
16 ile 18 arası
58,1%
204 olgu
Şekil 3.1. Yaş grupları dağılımı görülmektedir.
33
Çizelge 3.1. Suça Sürüklenen Çocukların Doğum Yerlerine Göre İncelenmesi
Doğum Yeri
Olgu Sayısı
Yüzde
Ankara içi
246
%70,1
Ankara dışı
103
%29,3
Yurt dışı
2
%0,6
Toplam
351
100,0
Çizelge 3.1’de suça sürüklenen 351 çocuğun doğum yerlerine bakıldığında
246 (%70,1)’sının Ankara içinde, 103 (%29,3)’ünün Ankara dışında ve 2
(%0,6)’sinin de yurt dışında doğduğu görülmektedir.
Çizelge 3.2. Suça Sürüklenen Çocukların Eğitim Durumlarına Göre İncelenmesi
Eğitim Durumu
Olgu Sayısı
Yüzde
İlkokul
6
%1,7
İlkokul terk
10
%2,8
Ortaokul
43
%12,3
Ortaokul terk
16
%4,6
Lise
15
%4,3
Lise terk
19
%5,4
242
%68,9
351
%100,0
Okuma
biliyor
Toplam
yazma
34
Eğitim Durumu
9,7%
ilköğretim: 317
kişi
lise: 34 kişi
90,3%
Şekil 3.2. Eğitim Durumları Dağılımı
Suça sürüklenen 351 çocuğun eğitim durumları incelendiğinde Şekil 3.2’de
görüldüğü gibi 317 (%90,3)’sinin ilköğretim, 34 (%9,7)’ünün ise lise seviyesinde
eğitime sahip olduğu belirlenmiştir. Çizelge 3.2’de görüldüğü gibi suça sürüklenen
351 çocuğun eğitim durumları incelendiğinde 6 (%1,7)’sının ilkokul, 10 (%2,8)’unun
ilkokul terk, 43 (%12,3)’ünün ortaokul, 16 (%4,6)’sının ortaokul terk, 15 (%4,3)’inin
lise, 19 (%5,4)’unun lise terk seviyesinde eğitim düzeyine sahip olduğu
belirlenmiştir. Dava dosyaları ve karar kartonu incelemesi sırasında diğer suça
sürüklenen çocukların eğitim düzeyi hakkında sadece okuma yazma bilip
bilmedikleri hakkında bilgiye ulaşılabilmiştir. Sadece bu bilgiye ulaşılabilen 242
(%68,9) suça sürüklenen çocuğun tamamının okuma yazma biliyor olduğu tespit
edilmiştir.
35
Çizelge 3.3. Suça Sürüklenen Çocukların Mesleklerine Göre İncelenmesi
Meslek
Olgu Sayısı
Yüzde
İşçi
108
%30,8
Öğrenci
84
%23,9
İşsiz
77
%21,9
Serbest meslek
50
%14,2
Çırak
12
%3,4
Kuaför/berber
11
%3,1
Kağıt/hurda
toplayıcı
9
%2,6
351
%100,0
Toplam
Suça sürüklenen 351 çocuğun meslek durumları Çizelge 3.3’de görülmektedir.
Çocukların 108 (%30,8)’inin işçi, 84 (%23,9)’ünün öğrenci, 77 (%21,9)’sinin işsiz,
50 (%14,2)’sinin serbest meslek, 12 (%3,4)’sinin çırak, 11 (%3,1)’inin kuaför/berber
9 (%2,6)’unun kağıt/hurda toplayıcı olduğu görülmektedir.
Çizelge 3.4. Suça Sürüklenen Çocukların Yaşadıkları Yerlere Göre İncelenmesi
Yaşadığı
Yer
Olgu sayısı
Yüzde
Kendi evi
48
%38,7
Gecekondu
44
%35,5
Kira
32
%25,8
Toplam
124
%100,0
Dosya verileri ve karar kartonlarından 227 (%64,7) olgu ve ailesinin yaşadığı
yer hakkında bilgi edinilememiştir. Bu konu hakkında bilgi edinilen 124 olgu kendi
içinde değerlendirildiğinde; elde edilen bilgiler Çizelge 3.4’de gösterilmiştir.
Görüldüğü gibi 48 (%38,7) çocuk ailesi ile birlikte kendi evinde, 44 (%35,5) çocuk
ailesi ile birlikte gecekonduda, 32 (%25,8) çocuk ailesi ile birlikte kirada ikamet
etmektedir.
36
Çizelge 3.5. Suça Sürüklenen Çocukların Aile Durumlarına Göre İncelenmesi
Aile Durumu
Olgu sayısı
Yüzde
Birlikte
83
%74,1
Boşanmış
25
%22,3
Baba vefat
2
%1,8
Anne vefat
2
%1,8
112
%100,0
Toplam
Dosya verileri ve karar kartonlarından 239 olgunun anne ve babalarının
beraber olup olmadıkları ya da hayatta olup olmadıkları hususunda bilgi
edinilememiştir. Bu konu hakkında bilgi edinilen 112 olgu Çizelge 3.5’de kendi
içinde değerlendirilmiştir. Görüldüğü gibi 83 (%74,1) çocuğun anne ve babası
birlikte, 25 (%22,3)’inin anne ve babası boşanmış olup; 2 (%1,8)’sinin babası, 2
(%1,8)’sinin de annesi vefat etmiştir.
Çizelge 3.6. Suça Sürüklenen Çocukların Babalarının Eğitim ve Meslek Bilgilerinin
İncelenmesi
Baba Meslek Bilgisi
Belirsiz
İşsiz
İşçi
Emekli
SerbestMemur
Şoför-AşçıBerber Toplam
Baba
Cahil
Eğitim İlköğretim
Bilgisi
Lise
0
1
3
0
0
1
5
3
2
20
7
29
9
70
0
0
1
2
7
2
12
Üniversite
0
0
0
0
3
0
3
Toplam
3
3
24
9
39
12
90
Dosya verileri ve karar kartonlarından 261 olgunun babalarının eğitim ve
meslek durumları hakkında bilgi edinilememiştir. Bu konu hakkında bilgi edinilen 90
olgu Çizelge 3.6’da kendi içinde değerlendirilmiştir. Eğitim durumu cahil olan
babalardan 1 (%20)’i işsiz, 3 (%60)’ü işçi, 1 (%20)’i de şoför-aşçı-berber
grubundadır. İlköğretim mezunu olanlardan 3 (%4,3)’ü belirsiz, 2 (%2,9)’si işsiz, 20
(%28,6)’si işçi, 7 (%10)’si emekli, 29 (%41,4)’u serbest-memur, 9 (%12,9)’u şoföraşçı-berber grubundadır. Lise mezunu olanlardan 1 (%8,3)’i işçi, 2 (%16,7)’si
emekli, 7 (%58,3)’si serbest-memur, 2 (%16,7)’si şoför-aşçı-berber grubundadır.
Üniversite mezunu olanlardan 3 (%100)’ü serbest-memur grubundadır.
37
Çizelge 3.7. Suça Sürüklenen Çocukların Annelerinin Eğitim ve Meslek Bilgilerinin
İncelenmesi
Anne Meslek Bilgisi
Belirsiz
Anne
Eğitim
Bilgisi
Belirsiz
Ev
Bebek
Kagıt
Temizlikçi Aşçı
Sekreter
Toplam
kadını
bak.
top.
0
1
0
0
0
0
0
1
Cahil
0
17
0
0
0
0
1
18
İlköğretim
1
53
2
3
1
1
2
63
Lise
0
12
0
0
0
0
0
12
Toplam
1
83
2
3
1
1
3
94
Dosya verileri ve karar kartonlarından 257 olgunun annelerinin eğitim ve
meslek bilgilerine ulaşılamamıştır. Bu konu hakkında bilgi edinilen 94 olgu Çizelge
3. 7’de kendi içinde değerlendirilmiştir. Eğitim durumu belirsiz olan 1 anne ev
hanımıdır. Cahil olanlardan 17 (%94,4)’si ev hanımı, 1 (%5,6)’i kağıt toplayıcıdır.
İlköğretim mezunu olanlardan 1 (%1,6)’inin mesleği belirsiz olup 53 (%84,1)’ü ev
hanımı, 2 (%3,2)’si temizlikçi, 3 (%4,8)’ü aşçı, 1 (%1,6)’i bebek bakıcısı, 1 (%1,6)’i
sekreter, 2 (%3,2)’si kağıt toplayıcıdır. Lise mezunu olanların 12 (%100)’si de ev
hanımıdır.
38
Çizelge 3.8. Suça Sürüklenen Çocukların Ailelerinin Aylık Gelirlerine Göre
İncelenmesi
Aylık Gelir
Olgu sayısı
Yüzde
0-500 TL
210
%59,8
501-1000 TL
122
%34,8
1001 TL ve
üstü
19
%5,4
Toplam
351
%100,0
Suça sürüklenen 351 çocuğun ailelerinin aylık gelir durumları incelendiğinde
(Çizelge 3.8) 210 (%59,8)’unun 0-500 TL, 122 (%34,8)’sinin 501-1000 TL, 19
(%5,4)’unun 1001 TL ve üstü aralığında aylık gelir kazandıkları belirlenmiştir. Aylık
1500 TL üzeri geliri bulunan aile bulunmamaktadır
Çizelge 3.9. Suça Sürüklenen Çocukların Madde Kullanım Durumlarına Göre
İncelenmesi
Madde Kullanımı Olgu Sayısı
Yüzde
Yok
24
%66,7
Sigara
2
%5,6
Uçucu
1
%2,8
Uyuşturucu
5
%13,9
Uçucu ve
Uyuşturucu
4
%11,1
Toplam
36
%100,0
Dosya verileri ve karar kartonlarından 315 (%89,7) olgunun madde kullanımı
bilgisine ulaşılamamıştır. Dosya verilerinden sosyal inceleme raporuna ulaşılarak
konu
hakkında
bilgi
edinilen
36
olgu
Çizelge
3.9’da
kendi
içinde
değerlendirildiğinde; sanıkların 24 (%66,7)’ünün madde kullanımı olmayıp; 2
(%5,6)’si sigara, 1 (%2,8)’i uçucu madde, 5 (%13,9)’i uyuşturucu madde, 4
(%11,1)’ü uçucu ve uyuşturucu madde kullanmakta olduklarını ifade ettikleri
belirlenmiştir.
39
Dosya verileri ve karar kartonlarından çocuklar ceza sorumluluğu açısından
değerlendirildiğinde çocukların ceza sorumluluklarını etkileyecek ciddi akıl hastalığı
veya akıl zayıflığı saptandığına dair bir bilgi yoktur. 4 olguda (%1,13) antisosyal
davranışlar, 3 olguda (%0,85) ise hafif derecede zeka geriliği saptanmış olmakla
birlikte bu tanılar çocukların ceza sorumluluğunu etkilemeyecek durumlardır.
Çizelge 3.10. Suça Sürüklenen Çocukların Sabıka Durumlarına Göre İncelenmesi
Sabıka
Durumu
Olgu Sayısı
Yüzde
Sabıkasız
330
%94,0
Sabıkalı
21
%6,0
Toplam
351
%100,0
Çizelge 3.10’da görüldüğü gibi suça sürüklenen 351 çocuğun sabıka kayıtları
incelendiğinde
330
(%94)’u
sabıkasızken,
21
(%6)’inin
sabıkalı
olduğu
belirlenmiştir.
Çizelge 3.11. Olguların Sanık Sayısına Göre İncelenmesi
Sanık
Sayısı
Olgu Sayısı
Yüzde
1
249
%70,9
2
68
%19,4
3
27
%7,7
4
4
%1,1
5
1
%0,3
6
2
%0,6
Toplam
351
%100,0
Çizelge 3.11’de görüldüğü gibi 351 olay sanık sayısına göre incelendiğinde
249 (%70,9)’unun 1 kişi, 68 (%19,4)’inin 2 kişi, 27 (%7,7)’sinin 3 kişi, 4
(%1,1)’ünün 4 kişi, 1 (%0,3)’inin 5 kişi, 2 (%0,6)’sinin 6 kişi tarafından işlendiği
belirlenmiştir.
40
Çizelge 3.12. Olguların Olay Yerine Göre İncelenmesi
Olay Yeri
Olgu Sayısı
Yüzde
Sokak-Park
203
%57,8
Ev
84
%23,9
Açık Alan
8
%2,3
Okul
19
%5,4
Araba-Araç
12
%3,4
İşyeri
25
%7,1
Toplam
351
%100,0
İncelenen 351 olayın 242 (%68,9)’si şehir merkezinde, 109 (%31,1)’u taşrada
gerçekleşmiştir. Çizelge 3.12’de görüldüğü gibi olayların 203 (%57,8)’ü sokakparkta, 84 (%23,9)’ü evde, 8 (%2,3)’i açık alanda, 19 (%5,4)’u okulda, 12 (%3,4)’si
araba-araçta, 25 (%7,1)’i işyerinde meydana gelmiştir.
Çizelge 3.13. Olguların Olay Türlerinin İncelenmesi
Olay Türü Grupları
Olay Sayısı
Yüzde
Mala Karşı İşlenen Suçlar
180
%51,3
Cinsel Suçlar
80
%22,8
Şahsa Karşı İşlenen
Suçlar
54
%15,4
Uyuşturucu ve Sahtecilik
37
%10,5
Toplam
351
%100,0
İncelenen 351 olayın Çizelge 3.13’de görüldüğü gibi 180 (%51,3)’i mala karşı
işlenen suçlar, 80 (%22,8)’i cinsel suçlar, 54 (%15,4)’ü şahsa karşı işlenen suçlar, 37
(%10,5)’si uyuşturucu ve sahtecilik suçlarından oluşmaktadır.
Mala karşı işlenen suçlara baktığımızda 126 (%70) olayın nitelikli yağma, 34
(%18,9) olayın yağma, 11 (%6,1) olayın gasp ve 9 (%5) olayın hırsızlık suçu olduğu
belirlenmiştir.
Cinsel suçları kendi içinde değerlendirdiğimizde; 49 (%61,3) olgu 5237 sayılı
TCK 103. madde, 9 (%11,3) olgu 104. maddeden yargılanmışlardır. 8 (%10) olgu
765 sayılı TCK 414. madde, 13 (%16,2) olgu 765 sayılı TCK 415. madde, 1 (%1,2)
olgu 765 sayılı TCK 416. maddeden yargılanmıştır.
41
Şahsa karşı işlenen suçlara baktığımızda 25 (%46,3) olayın kasten adam
öldürme, 19 (%35,2) olay yaralama, 6 (%11,1) olay adam öldürmeye teşebbüs, 4
(%7,4) olay ise hürriyeti tehdit suçu olarak belirlenmiştir.
Uyuşturucu ve sahtecilik suçlarına baktığımızda 30 (%81,1) olay uyuşturucu
ve 7 (%18,9) olayın sahtecilik suçları olduğu belirlenmiştir.
Çizelge 3.14. Mağdur Yaş ve Cinsiyet Bilgilerinin İncelenmesi
Mağdur Yaş Grupları
Mağdur
Cinsiyeti
Erkek
Olgu sayısı
0-11
12-15
16-18
19-30
31-40
41 ve
üstü
Toplam
26
67
52
43
18
28
234
Cinsiyete
%11,1 %28,6 %22,2 %18,4 %7,7 %12,0 %100,0
göre yüzdesi
Yaş grubuna göre
%76,5 %63,2 %83,9 %70,5 %64,3 %90,3 %72,7
yüzdesi
Kız
Olgu sayısı
8
39
10
18
10
3
88
Cinsiyete
%9,1 %44,3 %11,4 %20,5 %11,4 %3,4 %100,0
göre yüzdesi
Yaş grubuna göre
%23,5 %36,8 %16,1 %29,5 %35,7 %9,7 %27,3
yüzdesi
Toplam Olgu sayısı
34
106
62
61
28
31
322
Cinsiyete
%10,6 %32,9 %19,3 %18,9 %8,7
%9,6 %100,0
göre yüzdesi
Yaş grubuna göre
%100,0 %100,0 %100,0 %100,0 %100,0 %100,0 %100,0
yüzdesi
29 olayda suçun mağduru bulunmamaktadır. Mağdurların yaşları 2 ile 77
arasında değişmekte olup, yaş ortalaması 21, 69 (sd= 12,93)’tür. 322 olayın
mağdurlarının yaş grupları ve cinsiyet dağılımı Çizelge 3.14’dedir. Mağdurların 234
(%72,7)’ü erkek, 88 (%27,3)’i kızdır. Mağdurların 34 (%10,6)’ü 0-11 yaş arası, 106
(%32,9)’sı 12-15 yaş arası, 62 (%19,3)’si 16-18 yaş arası, 61 (%18,9)’i 19-30 yaş
arası, 28 (%8,7)’i 31-40 yaş arası, 31 (%9,6)’i 41 yaş ve üstündedir. Erkek
mağdurların 26 (%11,1)’sı 0-11, 67 (%28,6)’si 12-15, 52 (%22,2)’si 16-18, 43
(%18,4)’ü 19-30, 18 (%7,7)’i 31-40 yaş arasında olup 28 (%12)’i 41 yaş ve
üzerindedir. Bayan mağdurların 8 (%9,1)’i 0-11, 39 (%44,3)’u 12-15, 10 (%11,4)’u
16-18, 18 (%20,5)’i 19-30, 10 (%11,4)’u 31-40 yaş arasında olup 3 (%3,4)’ü 41 ve
üzeri yaştadır.
42
Çizelge 3.15. Mağdur Eğitim Bilgisine Göre İncelenmesi
Eğitim
Durumu
Olgu sayısı
Yüzde
Cahil
1
%1,3
İlköğretim
47
%60,3
Lise
23
%29,5
Üniversite
7
%9,0
Toplam
78
%100,0
Mağduru olmayan 29 olgu ile birlikte dosya ve karar kartonlarından 244
olgunun olayın mağdurunun eğitim düzeyi belirlenememiştir. Bu konu hakkında
bilgi edinilen 78 olgu Çizelge 3.15’de kendi içinde değerlendirildiğinde; mağdurların
1 (%1,3)’i cahil olup, 47 (%60,3)’si ilköğretim, 23 (%29,5)’ü lise, 7 (%9)’si
üniversite seviyesinde eğitim düzeyindedir.
Çizelge 3.16. Mağdur Meslek Bilgisine Göre İncelenmesi
Meslek
Öğrenci
Olgu sayısı
Yüzde
44
%53,7
1
%1,2
İşsiz
13
%15,9
İşçi
13
%15,9
Serbest-Memur
10
%12,2
Emekli
1
%1,2
Toplam
82
Çoban
%100,0
Mağduru olmayan 29 olgu ile birlikte dosya ve karar kartonlarından 269
olgunun olayın mağdurunun meslek bilgisine ulaşılamamıştır. Bu konu hakkında
bilgi edinilen 82 olgu Çizelge 3.16’da kendi içinde değerlendirildiğinde; mağdurların
44 (%53,7)’ü öğrenci, 1 (%1,2)’i çoban, 13 (%15,9)’ü işsiz, 13 (%15,9)’ü işçi, 10
(%12,2)’u serbest-memur, 1 (%1,2)’i emeklidir.
43
Çizelge 3.17. Mağdurun Suça Sürüklenen Çocukla Yakınlık Derecesine Göre
İncelenmesi
Yakınlık Derecesi
Olgu Sayısı
Yüzde
Yabancı
51
%52,6
Arkadaş
39
%40,2
Akraba
3
%3,1
Komşu
4
%4,1
Toplam
97
%100,0
Mağduru olmayan 29 olgu ile birlikte dosya ve karar kartonlarından 225
olayın
suça
sürüklenen
çocuk
ile
mağdurun
yakınlık
derecesi
bilgisine
ulaşılamamıştır. Bu konu hakkında bilgi edinilen 97 olgu Çizelge 3.17’de kendi
içinde değerlendirildiğinde; mağdurların 51 (%52,6)’i yabancı, 39 (%40,2)’u
arkadaş, 3 (%3,1)’ü akraba, 4 (%4,1)’ü komşudur.
Çizelge 3.18. Olguların Mahkeme Sürelerine Göre İncelenmesi
Mahkeme
Süresi
Olgu Sayısı
Yüzde
0-6 ay
89
%25,4
7-12 ay
72
%20,5
13-18 ay
44
%12,5
19-24 ay
25
%7,1
25-36 ay
43
%12,3
37-48 ay
29
%8,3
49-60 ay
16
%4,6
61-72 ay
13
%3,7
73-84 ay
12
%3,4
85 ay ve üstü
8
%2,3
351
%100,0
Toplam
Olguları olay tarihi ile karar tarihi arasında geçen mahkeme süresine göre
sınıflandırdığımızda Çizelge 3.18’de görüldüğü gibi 89 (%25,4)’u 0-6 ay, 72
(%20,5)’si 7-12 ay, 44 (%12,5)’ü 13-18 ay, 25 (%7,1)’i 19-24 ay, 43 (%12,3)’ü 25-
44
36 ay, 29 (%8,3)’u 37-48 ay, 16 (%4,6)’sı 49-60 ay, 13 (%3,7)’ü 61-72 ay, 12
(%3,4)’si 73-84 ay, 8 (%2,3)’i 85 ay ve üstü sürede sonuçlanmıştır.
Çizelge 3.19. Olguların Mahkeme Sonuçlarına Göre İncelenmesi
Mahkeme Sonucu
Olgu Sayısı
Yüzde
0-2 yıl Hapis Cezası
47
%13,4
3-5 yıl Hapis Cezası
71
%20,2
6-8 yıl Hapis Cezası
32
%9,1
8 yıldan fazla Hapis
Cezası
16
%4,6
Denetimli Serbestlik
71
%20,2
Adli Para Cezası
18
%5,1
Adli Para ve
Mahkûmiyet
11
%3,1
Beraat
54
%15,4
Düşme
29
%8,3
Tecil
2
%0,6
351
%100,0
Toplam
Olgular, Çizelge 3.19’da mahkeme sonuçlarına göre incelendiğinde 351
olgunun 47 (%13,4)’sinin 0-2 yıl arası, 71 (%20,2)’inin 3-5 yıl arası, 32 (%9,1)’sinin
6-8 yıl arası, 16 (%4,6)’sının 8 yıldan fazla ceza aldığını; 71 (%20,2)’inin denetimli
serbestlik, 18 (%5,1)’inin adli para, 11 (%3,1)’inin adli para ve mahkumiyet cezası
aldığını; 54 (%15,4)’ünün beraat, 29 (%8,3)’unun düşme, 2 (%0,6)’sinin tecil ile
sonuçlandığını görmekteyiz.
45
Çizelge 3.20. Olay Türü Gruplarının Suça Sürüklenen Çocukların Yaş Gruplarıyla
Karşılaştırılması
Suça Sürüklenen Çocukların Yaş
Grupları
p* = 0,473
Olay Türü
Grupları
Cinsel Suçlar
Mala Karsı İşlenen Suçlar
Şahsa Karşı İşlenen Suçlar
Uyuşturucu ve Sahtecilik
Toplam
12-15
16-18
Toplam
39
41
80
Toplam Olgu Sayısına
Göre Yüzde
48,8%
51,2%
100,0%
Yaş
Grubuna
Yüzde
26,5%
20,1%
22,8%
Genel Yüzde
11,1%
11,7%
22,8%
Olgu Sayısı
72
108
180
Toplam Olgu Sayısına
Göre Yüzde
40,0%
60,0%
100,0%
Yaş
Grubuna
Yüzde
49,0%
52,9%
51,3%
Genel Yüzde
20,5%
30,8%
51,3%
Olgu Sayısı
23
31
54
Toplam Olgu Sayısına
Göre Yüzde
42,6%
57,4%
100,0%
Yaş
Grubuna
Yüzde
15,6%
15,2%
15,4%
Genel Yüzde
6,6%
8,8%
15,4%
Olgu Sayısı
13
24
37
Toplam Olgu Sayısına
Göre Yüzde
35,1%
64,9%
100,0%
Yaş
Grubuna
Yüzde
8,8%
11,8%
10,5%
Genel Yüzde
3,7%
6,8%
10,5%
Olgu Sayısı
147
204
351
Toplam Olgu Sayısına
Göre Yüzde
41,9%
58,1%
100,0%
Yaş
Grubuna
Yüzde
100,0%
100,0%
100,0%
41,9%
58,1%
100,0%
Olgu Sayısı
Genel Yüzde
(p* > 0,005)
Göre
Göre
Göre
Göre
Göre
46
Çizelge 3.20’de suça sürüklenen 351 çocuğun işlediği suç türünü yaş grubuyla
karşılaştırdığımızda cinsel suç işleyenlerin 39 (%48,8)’u 12-15, 41 (%51,2)’i 16-18
yaş aralığındadır. Mala karşı işlenen suçlara bakıldığında 72 (%40)’si 12-15, 108
(%60)’i 16-18 yaş aralığındadır. Şahsa karşı suç işleyenlerin 23 (%42,6)’ü 12-15, 31
(%57,4)’i 16-18 yaş aralığındadır. Uyuşturucu ve sahtecilik suçlarını işleyenlerin 13
(%35,1)’ü 12-15, 24 (%64,9)’ü 16-18 yaş aralığındadır. Genele bakıldığında suç
işleyen çocukların 147 (%41,9)’si 12-15, 204 (%58,1)’ü 16-18 yaş aralığında
bulunmaktadır. Olay türü ile suça sürüklenen çocukların yaş grupları arasında
istatistiksel anlamlı farklılık bulunmamıştır (p > 0,05).
47
Çizelge 3.21. Mahkeme Sonucu Karar Gruplarının Olay Türü Gruplarına Göre
İncelenmesi
Hapis
Cezası
p* = 0,000
Olay
Cinsel Suçlar
Türü
Grupları
Olgu Sayısı
Olay
Türüne
Göre Yüzde
Karar Grubuna
Göre Yüzde
Genel Yüzde
Mala Karşı İşlenen Olgu Sayısı
Suçlar
Olay
Türüne
Göre Yüzde
Karar Grubuna
Göre Yüzde
Genel Yüzde
Şahsa Karşı İşlenen Olgu Sayısı
Suçlar
Olay
Türüne
Göre Yüzde
Karar Grubuna
Göre Yüzde
Genel Yüzde
Uyuşturucu
ve Olgu Sayısı
Sahtecilik
Olay
Türüne
Göre Yüzde
Karar Grubuna
Göre Yüzde
Genel Yüzde
Toplam
Olgu Sayısı
Olay
Türüne
Göre Yüzde
Karar Grubuna
Göre Yüzde
Genel Yüzde
(p*< 0,001)
Karar Grupları
Beraat
Adli Para veya
veya
Denetimli Serbestlik
Düşme
Toplam
22
37
21
80
%27,5
%46,2
%26,2
%100,0
%12,3
%41,6
%25,3
%22,8
%6,3
108
%10,5
33
%6,0
39
%22,8
180
%60,0
%18,3
%21,7
%100,0
%60,3
%37,1
%47,0
%51,3
%30,8
32
%9,4
14
%11,1
8
%51,3
54
%59,3
%25,9
%14,8
%100,0
%17,9
%15,7
%9,6
%15,4
%9,1
17
%4,0
5
%2,3
15
%15,4
37
%45,9
%13,5
%40,5
%100,0
%9,5
%5,6
%18,1
%10,5
%4,8
179
%1,4
89
%4,3
83
%10,5
351
%51,0
%25,4
%23,6
%100,0
%100,0
%100,0
%100,0
%100,0
%51,0
%25,4
%23,6
%100,0
48
Suça sürüklenen 351 çocuğun mahkeme sonucu verilen kararları, işledikleri
suçlara göre Çizelge 3.21’de incelediğimizde hapis cezası alanların 22 (%12,3)’sinin
cinsel suçları, 108 (%60,3)’inin mala karşı suçları, 32 (%17,9)’sinin şahsa karşı
suçları, 17 (%9,5)’sinin uyuşturucu ve sahtecilik suçları işlediğini görmekteyiz.
Adli para veya denetimli serbestlik cezası alanların 37 (%41,6)’si cinsel
suçları, 33 (%37,1)’ü mala karşı suçları, 14 (%15,7)’ü şahsa karşı suçları, 5 (%5,6)’i
uyuşturucu ve sahtecilik suçları işlemiştir.
Beraat veya düşme kararı alanların 21 (%25,3)’i cinsel suçlardan, 39 (%47)’u
mala karşı suçlardan, 8 (%9,6)’i şahsa karşı suçlardan, 15 (%18,1)’i uyuşturucu ve
sahtecilik suçlarından yargılanmıştır.
Karar grupları ile olay türü grupları arasında anlamlı farklılık bulunmuştur.
(p < 0,001)
49
Çizelge 3.22. Mağdur Yaş Gruplarının Suça Sürüklenen Çocukların Yaş gruplarına
Göre Değerlendirilmesi
Suça Sürüklenen Çocukların Yaş
Grupları
p* = 0,000
Mağdur Yaş
Grupları
0-11
12-15
16-18
19-30
31-40
41 ve üstü
Toplam
12-15
16-18
Toplam
28
6
34
Mağdur Sayısına Göre
%82,4
%17,6
%100,0
Suça Sürüklenen
Çocukların Sayısına Göre
%20,4
%3,2
%10,6
46
60
106
Mağdur Sayısına Göre
%43,4
%56,6
%100,0
Suça Sürüklenen
Çocukların Sayısına Göre
%33,6
%32,4
%32,9
17
44
61
Mağdur Sayısına Göre
%27,9
%72,1
%100,0
Suça Sürüklenen
Çocukların Sayısına Göre
%12,4
%23,8
%18,9
24
37
61
Mağdur Sayısına Göre
%39,3
%60,7
%100,0
Suça Sürüklenen
Çocukların Sayısına Göre
%17,5
%20,0
%18,9
10
19
29
Mağdur Sayısına Göre
%34,5
%65,5
%100,0
Suça Sürüklenen
Çocukların Sayısına Göre
%7,3
%10,3
%9,0
12
19
31
Mağdur Sayısına Göre
%38,7
%61,3
%100,0
Suça Sürüklenen
Çocukların Sayısına Göre
%8,8
%10,3
%9,6
Olgu Sayısı
137
185
322
%42,5
%57,5
%100,0
Suça Sürüklenen
%100,0
Çocukların Sayısına Göre
%100,0
%100,0
Olgu Sayısı
Olgu Sayısı
Olgu Sayısı
Olgu Sayısı
Olgu Sayısı
Olgu Sayısı
Mağdur Sayısına Göre
(p* < 0,001)
29 olayda suçun mağduru bulunmamaktadır. Mağduru bulunan 322 olayın
Çizelge 3.22’de mağdurların ve suça sürüklenen çocukların yaş durumlarını
50
incelediğimizde 0-11 yaş arasındaki (%10,6) mağdurlara 28 (%82,4)’inin 12-15, 6
(%17,6)’sının 16-18 yaş arasındaki suça sürüklenen çocuklar tarafından suç
işlendiğini görmekteyiz. 12-15 yaş arasındaki (%32,9) mağdurların 46 (%43,4)’sının
12-15, 60 (%56,6)’ının 16-18 yaş arasındaki suça sürüklenen çocuklar tarafından
suça maruz kaldıkları görülmektedir. 16-18 yaş arasındaki (%18,9) mağdurların 17
(%27,9)’sinin 12-15, 44 (%72,1)’ünün 16-18 yaş arasındaki suça sürüklenen
çocuklar tarafından suça maruz kaldıkları görülmektedir. 19-30 yaş arasındaki
(%18,9) mağdurların 24 (%39,3)’ünün 12-15, 37 (%60,7)’sinin 16-18 yaş arasındaki
suça sürüklenen çocuklar tarafından suça maruz kaldıkları görülmektedir. 31-40 yaş
arasındaki (%9) mağdurların 10 (%34,5)’unun 12-15, 19 (%65,5)’unun 16-18 yaş
arasındaki suça sürüklenen çocuklar tarafından suça maruz kaldıkları görülmektedir.
41 yaş ve üstü (%9,6) mağdurların 12 (%38,7)’sinin 12-15, 19 (%61,3)’unun 16-18
yaş arasındaki suça sürüklenen çocuklar tarafından suça maruz kaldıkları
görülmektedir. Genel olarak mağduru olan olayların 137 (%42,5)’si 12-15, 185
(%57,5)'inin
16-18
yaş
arasındaki
suça
sürüklenen
çocuklar
tarafından
gerçekleştirildiğini görmekteyiz. Mağdur yaş grupları ile suça sürüklenen çocukların
yaş grupları arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklılık bulunmaktadır (p < 0,001).
51
Çizelge 3.23. Olay Türü Gruplarının Suça Sürüklenen Çocukların Ailelerinin Aylık
Gelirleriyle Karşılaştırılması
Aylık Gelir
p* = 0,15
Cinsel Suçlar
Mala Karşı İşlenen
Suçlar
Olay
Türü
Grupları
Şahsa Karşı İşlenen
Suçlar
Uyuşturucu ve
Sahtecilik
Toplam
0-500 501-1000
Olgu Sayısı
1001 ve
üzeri
Toplam
40
34
6
80
Olay Türüne Göre
%50,0
%42,5
%7,5
%100,0
Aylık Gelire Göre
%19,0
%27,0
%31,6
%22,5
107
65
8
180
Olay Türüne Göre
%59,4
%36,1
%4,4
%100,0
Aylık Gelire Göre
%51,0
%53,3
%42,1
%51,3
39
11
4
54
Olay Türüne Göre
%72,2
%20,4
%7,4
%100,0
Aylık Gelire Göre
%18,6
%9,0
%21,1
%15,4
24
12
1
37
Olay Türüne Göre
%64,9
%32,4
%2,7
%100,0
Aylık Gelire Göre
%11,4
%9,8
%5,3
%10,5
210
122
19
351
%59,8
%34,8
%5,4
%100,0
%100,0
%100,0
Olgu Sayısı
Olgu Sayısı
Olgu Sayısı
Olgu Sayısı
Olay Türüne Göre
Aylık Gelire Göre %100,0 %100,0
(p > 0,05)
Çizelge 3.23’de incelenen 351 olgudan cinsel suç işleyenlerin ailelerinin 40
(%50)’ı 0-500, 34 (%42,5)’ü 501-1000, 6 (%7,5)’sı 1001 ve üzeri aylık gelire
sahiptir. Mala karşı suç işleyenlerin ailelerinin 107 (%59,4)’si 0-500, 65 (%36,1)’i
501-1000, 8 (%4,4)’i 1001 ve üzeri aylık gelire sahiptir. Şahsa karşı suç işleyenlerin
ailelerinin 39 (%72,2)’u 0-500, 11 (%20,4)’si 501-1000, 4 (%7,4)’ü 1001 ve üzeri
aylık gelire sahiptir. Uyuşturucu ve sahtecilik suçlarını işleyenlerin ailelerinin 24
(%64,9)’ü 0-500, 12 (%32,4)’si 501-1000, 1 (%2,7)’i 1001 ve üzeri aylık gelire
sahiptir. Genel olarak bakıldığında sanıkların ailelerinin 210 (%59,8)’unun 0-500,
122 (%34,8)’sinin 501-1000, 19 (%5,4)’unun 1001 ve üzeri aylık geliri olduğunu
görmekteyiz. Olay türü grupları ile suça sürüklenen çocukların ailelerinin aylık gelir
grupları dağılımında anlamlı farklılık bulunmamıştır (p > 0,05).
52
4.TARTIŞMA
İncelenen olgulardaki suça sürüklenen çocukları cinsiyet olarak değerlendirdiğimizde
%99,4’ ünün erkek olduğunu görüyoruz. Çeşitli çalışmalarda da suça sürüklenen
çocuklarda erkek cinsiyetin baskın olduğu görülmektedir. Güral’ın (2009) Erzurum
ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %97’si, Çoğan’ın (2006) Edirne ilinde
yaptığı çalışmada incelenen olguların %91,7’si, Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı
çalışmada incelenen olguların %88’i ve Ağırgötüren’in (2006) 2001-2005 yılları
arası Malatya ili verilerinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %88,5’i erkek
çocuklardan oluşmaktadır. Ergündüz’ün (2010) İstanbul ilinde yaptığı çalışmada
incelenen olguların %95’i erkektir. Özen ve ark.’ın (2004) yaptığı araştırmadaki
olguların %98’i erkektir. Hoeve ve arkadaşları (2012) çocukların ebeveynleriyle olan
ilişkilerinin zayıf olmasının çocuk suçluluğunu doğrudan etkilediğini bildirmişlerdir.
Aile ile olan sosyal bağların kızlarda erkeklere göre daha fazla olması, suç
oranlarının kız çocuklarda daha az olmasını açıklamaktadır. Hirschi’ye göre aile içi
bağları güçlü olan çocuklarda suçluluk oranının düşük olmasının sebebi, ailelerine
bağlı olan çocukların, ebeveynlerinin beklentilerini karşılama konusunda daha özenli
ve istekli olması ve bu durumun çocuğu, suça sürükleyici faktörlerden korumasıdır
(Hirschi, 1969). 2009 yılında çocuk ağır ceza mahkemelerinde açılan davalardaki
5537 çocuk sanığın cinsiyet durumlarına baktığımızda 5346 çocuğun (%96,55) erkek
olduğunu görmekteyiz.(http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2009/ist_tab.htm)
Olgularımızı yaş gruplarına göre değerlendirdiğimizde; suça sürüklenen
çocukların yaş ortalamasının 16,10 ve %58,1’inin 16-18 yaş grubunda olduğu
belirlenmiştir. 16 yaş çocuğun artık ailesinden bağımsız olarak da hareket
edebileceği, evinden uzaklaşabileceği ve arkadaşlık ilişkileri kurabilecek bir yaştır.
Bu dönemde çocuk çevresel faktörlerin ve ergenliğin de daha fazla etkisi altındadır.
Çeşitli çalışmalarda da suça sürüklenen çocukların 16-18 yaş grubunda ağırlık
gösterdiği bildirilmiştir. Güral’ın (2009) Erzurum ilinde yaptığı çalışmada incelenen
olguların %70,4’ü ve Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı çalışmada incelenen
olguların %51’inin 16-18 yaş grubunda olduğu görülmektedir. Çoğan’ın (2006)
Edirne ilinde yaptığı çalışmada incelenen olgular yaşlarına göre değerlendirildiğinde
53
en çok suç işlenen yaş %27,8 ile 17 bulunmuştur. Ok’un (1989) İzmir Çocuk
Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %70,45’inin 15-17 yaş grubunda
olduğu belirtilmiştir. Kunt’un (2003) Ankara Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada
incelen verilerde en sık rastlanan yaşın 17 olduğu belirtilmiştir. Ergündüz’ün (2010)
İstanbul ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların yaş ortalaması 15,46 (sd=1,57)
çıkmış ve araştırma grubunun %75’inin 16-18 yaş grubunda olduğu görülmüştür.
Özen ve ark.’ın (2004) yaptığı çalışmada Amerikan Adalet Bakanlığı’nın 1997
yılındaki verilerine göre en çok suç işlenen yaş 16 olarak belirtilmiştir. 2009 yılında
çocuk ağır ceza mahkemelerinde açılan davalardaki 5537 çocuk sanığın yaş
gruplarına baktığımızda 3132 çocuğun (%56,56) 16-18 yaş grubunda olduğunu
görmekteyiz (http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2009/ist_tab.htm). Açıkça
görüldüğü gibi çocukluk döneminde yaşın ilerlemesi ve ergenlikten erişkinliğe geçiş
ile suça sürüklenme davranışı artmaktadır.
Olgularımızı doğum yerlerine göre inceleyecek olursak %70,1’inin Ankara
doğumlu olduğu görülmektedir. Türkiye’de Mayıs 2011 itibariyle toplam 33 ilde 59
tane çocuk mahkemesi ve daha ciddi vakaları ele almak üzere 12 adet çocuk “ağır
ceza” mahkemesi bulunmaktadır.
(http://www.unicef.org.tr/tr/content/detail/71/justice-for-children-2.html)
Araştırmamızı yaptığımız Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi de ülkemizdeki 12
çocuk ağır ceza mahkemesinden birisidir. Olguların çoğunluğunun Ankara doğumlu
olması beklenir bir sonuçtur. Bu verimizi diğer çalışmaların yapıldıkları illere göre
elde ettikleri sonuçlarla karşılaştırdığımızda; Güral’ın (2009) Erzurum ilinde yaptığı
çalışmada incelenen olguların %69,6’sının doğum yerlerinin Erzurum olduğu
görülmektedir. Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların
doğum yerleri içinde %22’lik oranla Antalya en üst sırada yer almaktadır. Ok’un
(1989) İzmir Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların doğum
yerlerinde en yüksek oranın Ege bölgesinde olduğu görülmektedir.
Olguların eğitim durumları incelendiğinde sadece %9,7’sinin lise düzeyinde
eğitime sahip olduğu görülmektedir. Bu durum araştırmamızın 16,10 olan yaş
ortalaması ile uyumlu değildir. Üniversite düzeyinde eğitim alan olgumuz
bulunmamaktadır. Suça sürüklenen çocuk olgularımızın öğrencilik durumu devam
54
eden kısmı sadece %23,9’dur. Güral’ın (2009)
Erzurum ilinde yapmış olduğu
çalışmada incelenen olgulardan eğitim-öğretime devam etmeyenlerin %4’ünün lise
mezunu olduğu görülmektedir. Aynı şekilde Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı
çalışmaya baktığımızda suça sürüklenen çocuklardan eğitim-öğretime devam
etmeyenlerden %10’unun lise seviyesinde eğitim aldığını görmekteyiz. Ok’un (1989)
İzmir Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %1,13’ünün lise
mezunu, %77,84’ünün ise ilkokul mezunu olduğu görülmektedir. Kunt’un (2003)
Ankara Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %3,6’sının lise
mezunu olduğu görülmektedir. Ergündüz’ün (2010) İstanbul’da yaptığı çalışmada
incelenen 100 kişilik araştırma grubundan sadece 19 çocuğun lisede okumakta
olduğu belirtilmiştir. Özen ve ark.’ın (2004) yaptığı çalışmada suça sürüklenen
çocukların %51’inin okula devam etmediği belirtilmiştir. 2011 yılının Ekim ayı
itibariyle ceza infaz kurumlarında kalan 2021 çocuğun öğrenim durumlarına
baktığımızda sadece 82 (%4,05) çocuğun lise veya dengi meslek okulu mezunu
olduğunu görmekteyiz. Genel olarak baktığımızda suça sürüklenen çocukların eğitim
seviyelerinin düşük olduğu görülmektedir. Eğitim, suçu doğrudan azaltan bir faktör
değilse bile dolaylı yoldan etkili olarak suçu azaltmaktadır. Okul çocuğun disiplin
almasını sağlarken, düzenli bir yaşam sürmesine de katkıda bulunmaktadır. (Kobat,
2009) 8 yıllık zorunlu eğitim sırasında çocuklar disiplinli ve düzenli bir yaşam
sürerler.
Çocukların
gittikleri
okulda
rol
karşılaşmaları onları olumlu etkilemektedir.
model
alacakları
öğretmenlerle
Ancak tam da ergenliğin en zor
döneminde eğitim zorunluluğu bitmektedir.
Mağdurların yaşları 2 ile 77 arasında değişmekte olup, yaş ortalaması 21, 69
(sd= 12,93)’dur. Mağdurların %72,7’si erkektir. Eğitim seviyesi hakkında bilgi
edinilebilen mağdurların %29,5’i lise düzeyinde, %9’u ise üniversite düzeyinde
eğitime sahiptir. Meslek bilgisi hakkında bilgi edinilebilen mağdurların %53,7’si
öğrencidir. Araştırma grubumuzun mağdur tarafının eğitim düzeyi daha yüksek,
öğrenci oranı yaş ortalamasına daha uygundur. Suça sürüklenen çocuk ile mağdur
arasındaki yakınlık derecesi hakkında bilgi edinilebilen olguların %47,4’ü arkadaş,
komşu ve akrabalardır. Araştırma grubumuzda ensest suçu işleyen olgu
bulunmamaktadır.
55
Suça sürüklenen çocuklar işledikleri suçu ağırlıklı olarak kendi yaş grupları
ve kendinden küçük yaş grubuna karşı işlemiştir. Mağdur yaş grupları ile suça
sürüklenen çocukların yaş grupları arasında istatistiksel açıdan anlamlı farklılık
bulunmaktadır (p< 0,001).
Olguların meslek durumları incelenip üst sıralara bakıldığında %30,8’inin işçi,
%23,9’unun öğrenci, %21,9’unun işsiz olduğu görülmektedir. Çoğan’ın (2006)
Edirne ilinde yapmış olduğu çalışmada suça sürüklenen çocukların meslek durumları
incelendiğinde %34,1’inin öğrenci, %17,5’inin işçi, %20,1’ inin işsiz olduğu tespit
edilmiştir. Ergündüz’ün (2010) İstanbul ilinde yaptığı çalışmada olguların
%38,9’unun işçi olduğu belirtilmiştir. Özen ve arkadaşları (2004) öğrenci olsun ya da
olmasın suça sürüklenen çocukların bir çoğunun farklı iş alanlarında küçük
miktarlarda paralar kazanmak için çalışmakta olduklarını, bu çocuklar, resmi bir iş
garantisiyle ve yeterli bir gelir sağlayacak işlere yönlendirilirse, en çok işlenen suç
türü olarak belirlenen mala karşı suçlarda büyük bir azalma olabileceğini
bildirmişlerdir.
Ailesi ile birlikte nerede yaşadığı konusunda bilgi edinilebilen olgularımız
kendi içinde değerlendirildiğinde %61,3’ünün gecekonduda ve kirada yaşamakta
olduğu belirlenmiştir. Güral’ın (2009) Erzurum ilinde yapmış olduğu çalışmada
olguların %58,7 sinin gecekondu yapılaşmasının yoğun olduğu Yakutiye ilçesinde
yaşadığı, kalanlarında genellikle yaşadıkları ilçelerin ve mahallelerin gecekondu
yapılaşmasının yoğun olduğu kesimlerinde oturduğu tespit edilmiştir. Öter’in (2005)
Antalya ilinde yapmış olduğu çalışmada olguların %42,7 sinin gecekonduda yaşadığı
ayrıca yaşadıkları yerin mülkiyetinin kime ait olduğuna dair yaptığı araştırmasında
da %49,5’inin kirada oturduğu tespit edilmiştir. Ok’un (1989) İzmir Çocuk
Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların genel olarak oturdukları yerlerin
gecekondu mahalleleri olduğu tespit edilmiştir. Kunt’un (2003) Ankara Çocuk
Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların yaşadıkları yerlerin %39,3’ünün
kırsal bölgede ve %38,1’inin gecekondu bölgesinde yaşadıkları belirlenmiştir.
Aile durumu konusunda bilgi edinilebilen olgularımız kendi içinde
değerlendirildiğinde
%25,9’unun
ailesi
boşanma
ya
da
vefat
sebebiyle
parçalanmıştır. Hakkında bilgi edindiğimiz olgularımızın babalarının %77,8’i
56
ilköğretim mezunu olup %26,7’si işçi ve %43,3’ü serbest meslek-memur
grubundadır. Annelerinin %88,2’si işsiz olup %67’si ilköğretim mezunudur. Çocuk
suçlu grubunda kontrol grubuna göre olumsuz yaşam olayları, olgunlaşmamış kişilik
özellikleri ve parçalanmış aileye sahip olma oranının daha yüksek olduğu
bildirilmiştir. (Wei ve ark., 2011) Öter’in (2005) Antalya ilinde yapmış olduğu
çalışmada olguların %30’unun ailesi parçalanmıştır. Bir çocuğun yaşamında destek
aldığı en önemli kişiler ailesidir. Aile izlemi ile çocuklar hatalı davranışlarını
minimal düzeyde iken düzeltebilirler. Annelerin içinden okul durumu bilinenlerin
%39,6’sı okuryazar değil, %25,3’ü okuryazar, %25,3’ü ilköğretim seviyesinde
eğitime sahip olmakta ve %96,7’si çalışmamaktadır. Babaların içinden okul durumu
bilinenlere bakıldığında %41,6’sı ilkokul, %23,6’sı okuryazar, %14,6’sı ise
okuryazar değildir. %11,2’si işçi, %22,5’i serbest meslek-memur meslek
grubundadır (Öter, 2005). Ok’un (1989) İzmir Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada
incelenen olguların babalarının %48,19’u ilkokul mezunu olup %27,27’si işçidir.
Annelerinin %34,09’u ilkokul mezunu olup büyük çoğunluğu ev hanımıdır. Kunt’un
(2003) Ankara Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada incelenen olguların babalarının
%17,9’unun ilkokul terk, %35,7’sinin ilkokul mezunu olduğu, annelerinin
%17,9’unun ilkokul terk ve %11,9’unun ilkokul mezunu olup %97’sinin ev hanımı
olduğu belirtilmiştir. Ergündüz’ün (2010) yılında İstanbul ilinde yapmış olduğu
araştırmada incelenen olguların %82’sinin anne ve babası birliktedir. Anne eğitim ve
meslek durumlarına bakıldığında %56’sının okuryazar olmadığı ve %92’sinin ev
hanımı olduğu görülmektedir. Baba eğitim ve meslek durumlarına bakıldığında
%42’sinin ilkokul mezunu ve %38’inin işçi olduğu görülmektedir. Özen ve ark.’ın
(2005) yaptığı çalışmada incelenen olgulara bakıldığında çoğunun ailesinin eğitim
seviyelerinin düşük olup ailelerin %81’inin parçalanmamış olduğu; annelerin
%93’ünün ev hanımı ve babaların %15’inin işçi, %10’unun ise ufak çaplı ticaretle
uğraştığı görülmektedir. Çocukta suçluluğa yönelik değişiklikler ilk olarak ailede
saptanabilir.
Ailelerin
bilinçlendirilmesi
sorunun
çözümünde
anahtar
rol
oynayacaktır.
Ailelerinin aylık gelir durumu hakkında bilgi edinilebilen olgular kendi içinde
değerlendirildiğinde; %59,8’inin 0-500 TL arası aylık gelire sahip olduğu
görülmüştür. Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı çalışmada çocuklarla yaptığı ikili
görüşmelerde elde ettiği verilere göre ortalama gelirlerin 250-850 TL arasında
57
olduğu belirlenmiştir. Kunt’un (2003) Ankara Çocuk Islahevinde yaptığı çalışmada
incelenen olguların ailelerinin aylık gelirlerinin %38,1’i 0-150, %44’ünün de 150300 arasında olduğu belirlenmiştir. Ergündüz’ün (2010)
İstanbul ilinde yapmış
olduğu çalışmada incelenen olguların aile gelir durumlarına bakıldığında %35’inin
yoksul, %59’unun orta seviyede olduğu belirtilmiştir. Özen ve ark.’ın (2004) yaptığı
çalışmada incelenen olguların çoğunun ailesinin ekonomik seviyesinin düşük olduğu
belirtilmiştir. Bu konuda yapılan bütün çalışmalarda düşük gelir düzeyinin suç oranı
üzerindeki etkisinden bahsedilmiştir. Ülkemizde 2010 yılının Aralık ayında yapılan
açlık ve yoksulluk sınırı açıklamasında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 867 tl iken
yoksulluk sınırı 2.826 tl dir.
(http://www.turkis.org.tr/source.cms.docs/turkis.org.tr.ce/docs/file/gidaharcama.pdf)
Olgularımızın tamamının ailelerinin aylık geliri yoksulluk sınırının altında
bulunmaktadır. Devletimizin bazı kurumlarının insan onuruna yakışacak bir yaşam
için belirledikleri bu rakamların yanında ortaya çıkan bu tablo üzücüdür.
Araştırmamızda dosya verileri ve karar kartonlarından 315 (%89,7) olgunun
madde kullanıp kullanmadığı konusunda bir bilgiye ulaşılamamıştır. Madde
konusunda sadece olguların %10.3’ünün bilgisine ulaşılmıştır. 24 olgu herhangi bir
madde kullanmadığını beyan ederken 12 olgu uçucu, uyuşturucu, sigara gibi
maddeleri kullandığını ifade etmiştir.
Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı
çalışmada suça sürüklenen çocukların %71’inin önceden madde kullanımı olmadığı
tespit edilmiştir. Kunt’un (2003) Ankara çocuk Islahevinde yatan çocuklar üzerinde
yaptığı çalışmada sadece %26,2’sinde madde kullanımı olmayıp, %73,8’inde çeşitli
maddelerin kullanımları olduğunu tespit etmiştir. Son yıllarda ülkemizde uyuşturucu
madde kullanımı da çocuk suçluluğu da özellikle büyük şehirlerde artış
göstermektedir. Sokak çocuklarında uçucu madde kullanımının yaygınlığı ve
suçluluk ile ilişkisi bilinmektedir (Güngör, 2008). Çocuklarda madde kullanımının
suç ile ilişkisi çeşitli çalışmalarda bildirilmiştir.
Alkol kullanımı ile ergen
suçluluğunun ilişkili olduğu, genç yetişkin dönemde de bu kişilerin suçlu davranış
sergiledikleri bildirilmiştir (Mason ve ark., 2010). Ergündüz’ün (2010) İstanbul
ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların madde kullanım durumlarına
bakıldığında %53’ünün hiçbir maddeyi kullanmadığı, %21’inin sadece sigara içtiği
belirtilmiştir. Özen ve ark.’ın (2004) yaptığı araştırmada incelenen 165 olgudan 60
çocuğun sigara içtiği belirtilmiştir.
58
Kişinin bir suç işlediğinde tam bir şuur, bilinç ve iradeye sahip olması
durumu ceza sorumluluğu olarak tanımlanır. 12-15 yaşlarında akıl hastalığı veya akıl
zayıflığı olmayan bir çocuk eyleminin anlam ve sonuçlarının farkında değilse ceza
sorumluluğunun olmadığı kararına varılabilir. 15 yaşını bitirmiş bir kişi suç
işlediğinde herhangi bir akıl hastalığı veya zekâ geriliği yoksa ceza sorumluluğunun
tamdır. 15-18 yaş arasında akıl hastalığı ya da zayıflığı olmayan suç işleyen kişinin
cezasında yaşına göre indirim uygulanır (Cantürk, 2004). Dosya verileri ve karar
kartonlarından çocukların ceza sorumluluklarını etkileyecek ciddi akıl hastalığı veya
akıl zayıflığı saptandığına dair bir kayıt yoktur. 4 olguda antisosyal davranışlar, 3
olguda ise hafif derecede zeka geriliği saptanmış olmakla birlikte bu tanılar
çocukların ceza sorumluluğunu etkilemeyecek durumlardır.
Araştırmamızda suça sürüklenen çocukların sabıka durumlarına bakıldığında
%6’sının sabıkalı olduğu görülmektedir. Çoğan’ın (2006) yaptığı çalışmada
incelenen olguların %13,4’ünün, Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı çalışmada
incelenen olguların %34’ünün sabıkalı oldukları belirlenmiştir. Ergündüz’ün (2010)
İstanbul ilinde yaptığı çalışmada incelenen olguların %27’sinin daha önceden
sabıkalı olduğu belirtilmiştir. Çoğan çalışmasını Edirne’nin tüm mahkemelerinde
yargılanan çocuklar ile, Öter çalışmasını Antalya Çocuk Şube Müdürlüğü’ne şüpheli
olarak getirilen çocuklar arasında, Ergündüz ise İstanbul Çocuk Mahkemeleri’nde
yargılanan çocuklar arasında yapmıştır (Çoğan,2006; Öter,2005; Ergündüz,2010).
Araştırmamızın evrenini ise Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi olguları
oluşturmaktadır. Ağır Ceza Mahkemelerinin ağırlaştırılmış müebbet hapis ve on
yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili davalara bakması nedeniyle
mahkeme süresi de uzamaktadır. Bu nedenlerle sabıkalı olma durumu göreceli olarak
düşüktür.
Gençlik yıllarında şiddet bir grup davranışı şeklinde gerçekleşebilir (tarafından
gerçekleştirilir (Bode-Jänisch, S. ve ark., 2010). Araştırmamızda sanık sayılarına
bakıldığında %70,9’unun 1 kişi, %19,4’ünün 2 kişi olduğu yani suçların çoğunlukla
bir ya da iki kişi tarafından icra edildiği görülmektedir. Ergenlik döneminde çocuklar
arkadaş çevresinden etkilenmekte, ailenin etkileri ikinci plana itilmektedir. Çocuklar
bu dönemde içinde bulundukları arkadaş grubunun olumlu ve olumsuz yönlerinden
etkilenebilirler ve bulundukları sosyal ortam onları suça sürükleyebilir. Hala bir
59
yetişkin gibi düşünüp değerlendirme ve kendini koruma yeteneği gelişmemiş
olduğundan kötü niyetli kişiler tarafından suça yönlendirilebilirler. Çocuk
suçluluğunda özellikle adolesan dönemde sapkın yakın arkadaşların rolü olduğu
bildirilmiştir (Vitaro, F. ve ark., 2000). Çoğan’ın (2006) Edirne ilinde yaptığı
çalışmada incelenen olguların sanık sayılarına bakıldığında %62,1’inin 1 kişi ve
%14,8’inin 2 kişi olduğu görülmektedir. Özen ve ark.’ın (2004) yaptığı çalışmada
incelenen olguların %35,2’sinin tek başına, %25,4’ünün iki kişi, %39,4’ünün de daha
fazla kişiyle birlikte suç işlediği belirtilmektedir. İncelenen olguların olay yerlerine
bakıldığında %57,8’inin sokak-park, %23,9’unun ev olduğu görülmektedir. Olayların
çoğunun açık alan olan sokak ve park ortamında gerçekleştiği görülmektedir. İşlenen
suçların aydınlatılmasında kriminal soruşturmanın en önemli basamağı olay yeri
incelemesidir. İşlenen suçların karanlık ve çıkmaz sokaklarda gerçekleştiği yanlış
inancına ters olarak ev ortamının suç işlemede önemli olduğu bilinmektedir
(Cantürk, 2002).
İncelenen olguların olay türlerine bakıldığında %51,3’ünün mala karşı işlenen
suçlardan, %22,8’inin cinsel suçlardan oluştuğu görülmektedir. Olay türü ile suça
sürüklenen
çocukların
yaş
grupları
arasında
istatistiksel
anlamlı
farklılık
bulunmamıştır (p> 0,05). Güral’ın (2009) Erzurum ilinde yapmış olduğu çalışmada
işlenen suç türlerinin %47,3’ünün mal varlığına karşı, %35,45’inin vücut
dokunulmazlığına karşı olduğu görülmüştür. Çoğan’ın (2006) Edirne ilinde yaptığı
çalışmada işlenen suç türlerinin %34,6’sının mala karşı, %6,8’inin cinsel amaçlı
olduğu görülmüştür. Öter’in (2005) Antalya ilinde yaptığı çalışmada işlenen suç
türlerinin %67’sinin mala karşı suçlardan ve %16,6’sının cinsel suçlardan oluştuğu
görülmektedir. Ok’un (1989) İzmir Çocuk Islahevinde yapmış olduğu çalışmada
incelenen olguların % 55,67’sinin mala karşı ve %23,84’ünün cinsel suç türlerinden
oluştuğu görülmektedir. Kunt’un (2003) Ankara Çocuk Islahevinde yapmış olduğu
çalışmada incelenen olguların %25’inin mala karşı, %25’inin gasp ve %25’inin
cinsel suçlardan oluştuğu görülmektedir. Çocuk ve çocuk ağır ceza mahkemelerinde
sonuçlanan davalardaki 91193 çocuğun işlediği suç türüne baktığımızda birinci sırayı
44544 davayla mala karşı işlenen suçlar alırken ikinci sırayı 16941 davayla vücut
dokunulmazlığına
karşı
işlenen
suçlar
(http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2009/ist_tab.htm)
almaktadır.
Genel
olarak
bakıldığında en çok işlenen suç türünün mala karşı işlenen suç türü olduğu
60
görülmektedir. Çocukların mala karşı işlediği suçların temelinde yoksulluk ve
özenme bulunmaktadır. Olgularımızın tamamının ailesinin ekonomik durumu
yoksulluk sınırının altındadır. Mülkiyet temel olarak çocuğa ailede kazandırılması
gereken bir kavramdır.
Mala karşı işlenen suçları takiben en çok işlenen diğer suç türünün de cinsel
suçlar olduğu görülmektedir. Çocuklar ergenlik döneminde ve araştırma grubumuzun
16,10 olan yaş ortalaması ile de uyumlu bir dönemde cinsellikle tanışmaktadırlar. Bu
dönemde aynı gelişme döneminde olan çocuklar arasında karşılıklı merak ve oyun
şeklinde flört etme ile cinsel denemeler de yaşanmaktadır. Ancak eylemi
gerçekleştiren kişi çocuk da olsa rızası olmayan bir kişiye karşı tehdit, hile ve
kandırma gibi zorlamalar ile gerçekleşen cinsel eylemler cinsel saldırıdır Çekin,
2011). Yapılan çalışmalarda cinsel saldırı suçu işleyen çocukların, cinsel saldırı suçu
işleyen tüm suçlular arasında %30’lara kadar yükselebildiği gösterilmiş olması
nedeniyle çok önemlidir (Erkol, 1994; Çekin ve ark., 1998; Arslan ve ark., 2008).
Araştırmamızda mahkeme sürelerine bakıldığında %25,4’ünün 0-6 ayda, %45,
9’unun 1 yıl içinde tamamlandığı görülmektedir. Çoğan’ın (2006) Edirne ilinde
yaptığı çalışmada olguların mahkeme sürelerine bakıldığında %48,6’sının 1 yıl
içerisinde sonuçlandığı görülmektedir. Özellikle çocuk mahkemelerinin hızlı
sonuçlanması çocukların uzayan süreler ile travmatize olmasını engellemektedir.
Mahkeme olguların %47,3’ü hakkında hapis cezası, %20,2’si hakkında
denetimli serbestlik kararı vermiştir. Karar grupları ile olay türü grupları arasında
anlamlı farklılık bulunmuştur (p< 0,001). İşlenen suç ile uyumlu olarak ceza
verilmesi adil yargılamanın doğal sonucudur.
61
5. SONUÇ VE ÖNERİLER
Suça sürüklenen çocuklar toplumumuzun yüzleşmek zorunda olduğu ciddi bir
problemdir ve artış göstermektedir. Bu çalışmanın amacı artarak büyüyen bir sorun
olan çocuk suçluluğunun ortadan kaldırılması için toplumumuzda bir farkındalık
yaratmaktır. Araştırmamızın sonuçları geleceğe yönelik olarak değerlendirilmesi
sorunun çözümü konusunda önemli bir başlangıç noktasıdır.
Çocuk suçluluğunun önlenmesi için nüfus artış hızının durdurulabilmesi, aile
ve okulda sorunun tanımlanması ve engelleyici tedbirler alınması, ekonomisi güçlü,
sanayileşmiş bir ülkede gençlerin geleceğe güvenle baktığı huzurlu bir ortam
yaratılması önemlidir.
Gereken önlemler alınmadığında toplumda çocuklar suça sürüklenmektedir.
Her çocuğun sevgi, şefkat ve anlayış görme, yeterli beslenme, parasız eğitim alma,
oyun oynayıp eğlenme, kendisini ilgilendiren konularda görüş bildirme gibi hakları
bulunmaktadır. Çocuğa bu haklar elbette ilk olarak ailede verilmelidir. Çocukların
gereksindikleri ilgi, sevgi ve bakımdan mahrum bırakılarak toplumsal ve bilimsel
standartlara göre psikolojik hasara uğratılmaları duygusal istismar olarak
tanımlanmaktadır. Yetişkinlik döneminde suç işleyen kişilerin büyük bir bölümünün
çocukluk dönemlerinde de suç işlemiş oldukları bilinmektedir. Böylece toplumun
çekirdek yapısı olan ailede sadece çocuk suçluluğu değil yetişkin suçluluğu da
önlenmiş olacaktır.
Çocukların üzerinde aileden sonra büyük etkisi olan kişiler arkadaş çevresidir
ve ergenlik döneminde arkadaş çevresinin etkisi ailenin etkisinin önüne geçmektedir.
Çocukların sağlıklı ortamlarda kişiliklerini geliştirmeleri açısından kurumların
gençlik merkezleri ve gençlerin enerjilerini doğru yönlendirebilecekleri hobiler için
ortamlar yaratılmalıdır.
Eğitimcilerin ilgi ve sevgisi ile suça sürüklenmekte olan çocuklar fark edilebilir
ve çözüm yolları henüz suç gerçekleşmeden alınabilir. Öğretmenlerimize bu konuda
büyük sorumluluk düşmektedir. Okul ve ailenin işbirliği sağlanmalıdır.
62
Çocukların gelişimleri ve yetenekleri ile ilişkili olarak nitelikli mesleki eğitim
verilmesi, çocukların topluma yararlı, üretken ve ekonomik olarak bağımsız bireyler
olmalarını sağlayacaktır.
63
ÖZET
Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinde Görülen Dava Dosyalarının
İncelenmesi ve Çocuk Suçluluğunun Değerlendirilmesi
Ülkemizde 18 yaşını doldurmamış her birey çocuk sayılmaktadır. Çocuk suçluluğu,
ülkemizde kanunlarla çocuk olarak tanımlanmış kişilerin işlediği suçlar için yapılan
tanımdır.
Çocuk Koruma Kanunu’na göre, Çocuk ağır ceza mahkemesi, çocuklar
tarafından işlenen ve ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren, ağırlaştırılmış
müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezalarını gerektiren suçlarla ilgili davalara
bakar.
Araştırmamızda Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2007- 2010
yılları arasında karara bağlanan 351 davaya ait 91 dava dosyası ve dava dosyalarına
ulaşılamayan 260 karar kartonu incelenmiştir. Elde edilen bilgiler SPSS 16.0
programında değerlendirilmiştir.
Araştırmamız sonucunda suça sürüklenen çocukların yaş ortalaması 16,10
(sd=1,41) olup, mağdurların yaş ortalaması 21, 69 (sd= 12,93)’tür. Mağdur yaş
grupları ile suça sürüklenen çocukların yaş grupları arasında istatistiksel açıdan
anlamlı farklılık bulunmaktadır (p< 0,001). Suça sürüklenen çocukların sosyo
kültürel ve ekonomik durumları kötü bulunmuş olup, en çok işlenen suç türü mala
karşı işlenen suçlar %51,3 ve cinsel suçlardan %22,8 oluşmaktadır.
Çocuk suçluluğunda en önemli amaç çocuğun suç işlemesini engellemek ve
çocuğun suçu işlemesinden sonraki süreçte topluma tekrar kazandırılıp hayatına
normal bir birey olarak devam edebilmesi için gerekli sürecin sağlanmasıdır. Eğitim,
anne-baba destek programları, toplumu çocuk suçluluğu konusunda bilinçlendirme
ve önyargılardan kurtarma, çocuk ve gençler için oluşturulacak gençlik merkezleri,
çocuk suçluluğunun önlenmesinde önemlidir. Riskli çocukların sosyal izlemleri
sürekli devam etmeli ve bu sayede çocukların suça sürüklenmesi engellenmelidir.
Anahtar Sözcükler: Çocuk, Çocuk Suçluluğu, Ankara 1. Çocuk Ağır Ceza
Mahkemesi
64
SUMMARY
Investigation of The Cases in The Ankara 1st Children’s High Criminal Court
and Evaluation of Juvenile Delinquency
Every individual below the age of 18 is considered as child in our country. Juvenile
delinquency is the definition of crimes committed by people defined as children by
law.
According to the Law on Child Protection, crimes committed by children and
also in the jurisdiction of the high criminal court and crimes requiring aggravated life
imprisonment or more then 10 years punishment are sentenced in Children’s High
Criminal Court.
In our study, 91 case files and 260 cartons of decisions (that can’t be reached
the case files) of 351 cases sentenced in the Ankara 1st Children’s High Criminal
Court between the years of 2007-2010, are examined. The information obtained from
these cases are evaluated in SPSS 16.0.
As a result of our research, the average age for children dargged into crime is
16,10 (sd=1,41) and for victims is 21,69 (sd=12,93). The age groups of victims and
children dragged into crime has statistically significant meaning. (p<0,001). The
socio-cultural and economic status of children dragged into crime are found in a bad
situation and the most commen crime types are consist of crimes against
property(51,3%) and sexual offenses(22,8%).
The most important goals of juvenile delinquency are to prevent child from
commiting crime and to gain back to society to go on his/her life as a normal
individual in the process after commiting crime. Education, family support programs,
community awareness of juvenile delinquency and make the community get rid of
prejudices, youth centers for children and adolescents are important factors in
preventing juvenile delinquency. The social follow-up of risky children should be
continuous and by this way children must be kept from dragging into crime.
Key words: Child, Juvenile Delinquency, Ankara 1st Children’s High Criminal
Court
65
KAYNAKLAR
ABAY, E., TUĞLU, C. (2000). ‘‘ Şiddet ve Agresyonun Nörobiyolojisi’’, Klinik Psikiyatri; 3: 21-26.
ADALET BAKANLIĞI ADLİ SİCİL ve İSTATİSTİK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (2009),
http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/istatistik_2009/ist_tab.htm (Erişim Tarihi: 01.10.2011).
AĞAOĞLU, E., TERZİ, T. (2008). Suçla Mücadelede Aile eğitiminin Rolü ve Önemi, Çocuk
Suçluluğu ve Aile, Ankara: Hegem Yayınları, s.: 34-43.
AĞIRGÖTÜREN, B. (2006) Malatya Kentinde Çocuk Suçluluğu, Tez Danışmanı: ERKUL, H.,
Yüksek Lisans Tezi, İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Malatya.
AKALIN, Ş. A. (2009). Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, s.: 444.
AKÇAN, R., ÇEKİN, N. (2011). Juvenile Sexual Offenders, Adli Tıp Dergisi, 25(1): 49-70.
AKSOY, E., ÇETİN, G., İNANICI, M. A., POLAT, O, SÖZEN, M.Ş., YAVUZ, F. (1999). Cinsel
Saldırılar, Birinci Basamak için Adli Tıp El Kitabı, Ankara, s.: 119-30.
AYÜZ, E. (1991). Medenî Kanun’a Göre Çocuğun Ana Babasına Karşı Korunması Aile ve Toplum,
Aile Araştırma Kurumu Dergisi, 2 (1), s.:31.
ARSLAN, M., ÇEKİN, N., SAYLAK, E., TOPRAK, S., (2007). Hatay Ağır Ceza Mahkemesinde
2007 Yılında Karara Bağlanan Bireye Yönelik İşlenmiş Suçların Değerlendirilmesi, Adli Tıp
dergisi ; 21(3):25-30.
ARSLAN, M., KAR, H., AKÇAN, R., ÇEKİN, N. (2008). Hatay Ağır Ceza Mahkemesinde karara
bağlanan cinsel suçların analizi, Adli Bilimler Dergisi ; 7 (2):35-39.
ATTAR, H. (1994). Toplum, Eğitim ve Çocuk Suçluluğu, İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yayınları.
AYDOĞAN, Y., AYDOĞAN, D. (2004). Suça Yönelmiş Çocukların Tahliye Sonrası Topluma
Kazandırılması, Aile ve Toplum, 2 (7):57-65.
BAL, H. (2005). Kuramsal Çerçeve, Çocuk Suçluluğu, , Isparta: Fakülte Kitabevi, s.: 5-83.
BENSON, G. (1958) Prediction Methods and Young Prisoners, British Jrl. Delinquency, 9: 192-199.
BIYIKLI, H. (1972). Çocuk Suçluluğunun Nedenleri-Ülkemizde Çocuk Mahkemeleri, Adalet Dergisi,
11: 760-772.
BILTON, T., BONNET, K., JONES B., (2008). Suç, Sosyoloji, çev. edt. K. İNAL, Ankara: Siyasal
Yayınevi, s.: 380-410.
BİÇER, Ü., TIRTIL, L, KURTAŞ, Ö., AKER, T. (2009). Adli Psikiyatri, Birinci Basamakta Adli Tıp,
İstanbul Tabip Odası Yayınlarından, İstanbul.
BODE-JANISCH, S., BUDDEKE, F., SCHULZ, Y., FIEGUTH, A. (2010). Clinical Forensic
Examination Findings in Assault Cases Among Adolescents, Arch Kriminol; 226(5-6):187-95.
66
CANKURTARAN-ÖNTAŞ, Ö. (2008). Çocuk Adalet Sistemi ve Çocuk-Polis İlişkisi, Toplum ve
Sosyal Hizmet, 19 (2): 21-37.
CANTÜRK, G. (2004). Çocuk Suçluluğunda Adli Psikiyatrik Değerlendirme, STED, 14 (2), 31-34.
CANTÜRK, G., YORULMAZ, C., YAVUZ, E., CANTÜRK, N., AKGÜL, E., (2002) “1997-1999
Yıllarında Mental Retardasyon Tanısı Konulan Olguların Ceza Ehliyeti Yönünden
Değerlendirilmesi”, Klinik Adli Tıp Dergisi, 2 (1): 1-6.
CANTÜRK G., CANTÜRK, N. (2006). Cinsel Saldırı Mağdurlarının Muayene Prosedürü, Türkiye
Klinikleri Cerrahi Tıp Bilimleri Adli Tıp ve Acil Özel Sayısı, 2 (50): 49-55.
CANTÜRK, N., T. (2002). Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulu’na Gönderilen ve Cinsel Suç İşlediği
İddiası Bulunan Olguların Sosyo-Demografik Özellikleri ve Psikiyatrik Profilleri, Tıpta
Uzmanlık Tezi, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı,
İstanbul.
CEZA İNFAZ KURUMU İSTATİSTİKLERİ., (2009). http://www.tuik.gov.tr, (Erişim Tarihi:
01.10.2011).
CLOWARD,
R.
A.
(1968)
İllegitime
Mittel,
Anomie
und
abweichendes
Verhalten,
in:Kriminalsoziologie, Frankfurt a. M., s.:315.
COCCARO, E. F., LAWRENCE, T., TRESTMAN, R., GABRİEL, S., KLAR H.M., SIEVER, L. J.
(1991),
Growth Hormone Responses to İntravenous Clonidine Challenge Correlate with
Hehavioral İrritability in Psychiatric Patients and Healthy Volunteers,
Psychiatry Res,
39(2):129-39.
COHEN, A. K. (1955). Delinquent Boys, The Free Press, New York.
ÇATALOLUK, S. (1983). Çocuk Suçluluğu, Yayınlanmamış Bilim Uzmanlığı Tezi, Hacettepe
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
ÇEKİN, N., HİLAL, A., BİLGİN, N., ALPER, B., GÜLMEN, K.M., SAVRAN, B., SARICA, A.D.
(1998) Adana’da Ağır Ceza Mahkemesine Yansıyan Cinsel Suçların İncelenmesi. Adli Tıp
Bülteni, 3(3):81-5.
ÇEVİK, D. (2002). Türkiye’de Çocuk Suçluluğu, Polis Dergisi, 31 s:.17-22.
ÇOCUK KORUMA KANUNU (2005), [http://www.mevzuat.adalet.gov.tr], (Erişim Tarihi:
10.11.2011).
ÇOĞAN, O. (2006). Çocuk Suçluluğunun Değerlendirilmesi ve Edirne Ceza Mahkemelerinde Açılan
Davaların Bu Yönden İncelenmesi, Tez Danışmanı: HAZIR, H., Yüksek Lisans Tezi, Ankara
Üniversitesi, Disiplinlerarası Adli Tıp Anabilim Dalı, Ankara.
DEMİRBAŞ, T. (2005). Kriminoloji Kavramı, Tanımı, Konusu, Görevi, Diğer Bilimlerle İlişkisi ve
Tarihi Gelişimi, Kriminoloji, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2. Baskı, s.: 41-156.
DÖNMEZER, S. (1975). Genel Kriminoloji, Kriminoloji, İstanbul: Sulhi Garan Matbaası, s.: 46.
DURKHEIM, E. (1951). Le Suicide, The Free Press, Glencoe, 3, New York.
67
ELLİCKSON, P. L., TUCKER, J. S, KLEİN, D. J. (2001). High-Risk Behaviors Associated with
Early Smoking: Results From a 5-Year Follow-up, J Adolesc Health, 28 (6):465-73.
EREŞ, F. (2009). Toplumsal Bir Sorun: Suçlu Çocuklar ve Ailenin Önemi, Aile ve Toplum, 5 (17):8897.
ERGÜNDÜZ, Ş. Z. (2010). Çocuk Suçluluğunda Çocuk İstismarı Olgularının Değerlendirilmesi, Tez
Danışmanı: YAVUZ, M.F., Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, Adli Tıp Enstitüsü, İstanbul.
ERKOL, Z. (1994). Gaziantep Ağır Ceza Mahkemelerinde Karara Bağlanan Cinsel Suçların Dökümü,
1. Ulusal Adli Tıp Kongresi, Poster Sunuları Kitabı, İstanbul, s.:375-81.
FARRİNGTON, D. P., LOEBER, R. (2000). Epidemiology of Juvenile Violence, Child Adolesc
Psychiatr Clin N Am, 9 (4):733-48.
GAROFALO, B. R. (1957). Tabii Suç, Criminologia, Suç, Suçlu ve Ceza, çev.; MUHİTTİN G.,
Nurgök Matbaası, İstanbul.
GANDER, M. J.,GARDİNER, H. W., (1993). Okul Öncesi Çocuk: Kişilik Gelişimi ve Toplumsal
Davranış, Çocuk ve Ergen Gelişimi, çevirenler; ONUR, B., DÖNMEZ, A., ÇELEN, N., İmge
Kitabevi Yayınları, Ankara.
GERRA, G, ZAİMOVİC, A., AVANZİNİ, P., CHİTTOLİNİ, B., GİUCASTRO, G., CACCAVARİ,
R., PALLADİNO, M., MAESTRİ, D., MONİCA, C., DELSİGNORE, R., BRAMBİLLA, F.
(1997). Neurotransmitter-Neuroendocrine Responses to Experimentally İnduced Aggression in
Humans: İnfluence of Personality Yariable, Psychiatry Res., 66 (1):33-43.
GIDDENS, A. (2008). Sapkınlık ve Suç, Sosyoloji, çev. edt. GÜZEL, C., Kırmızı Yayınları, İstanbul,
s.: 839-889.
GİDER, H. (1961). Suçlarla Mücadele, Genel Kriminoloji ve Adalet, Devrim Matbaası, Ankara s.:
183.
GLUECK, S., GLUECK, E. (1950) Unraveling Juvenile Delinquency, The Journal, New York.
GÖLCÜKLÜ, F. (1962). Çocuk Suçluluğunun Sebepleri, Türkiye’de Çocuk Suçluluğu Hakkında Bir
Araştırma, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara.
GÖKER, Z., HESAPÇIOĞLU, S.T, SARP, K.S., KANDİL, S.T. (2006) KTÜ Tıp Fakültesi ÇocukErgen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Polikliniğine Son İki Yılda Başvuran Adli olguların
Değerlendirilmesi, Adli Tıp Dergisi, 20 (3) :1-5.
GÜNGÖR, M. (2008). Evrensel Bir Sorun Olarak Çocuk Suçluluğu ve Sokakta Çalışan ve Yaşayan
Çocuklar, Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1 (1) : 25-43.
GÜRAL, B. (2009). Türkiye’de Çocuk Suçluluğu ve Nedenleri-Erzurum Örneği, Tez Danışmanı:
KARAKAYA, M., Yüksek Lisans Tezi, Polis Akademisi, Güvenlik Bilimleri Enstitüsü Suç
Araştırmaları Anabilim Dalı, Ankara.
HARTUNG, E. F. (1966). Crime, Law and Society, Detroit.
HEİNZ, W., Bölüm Çevirisi: ERDEN, M., R. (2005). Çocuk ve Genç Suçluluğu - Ceza Yasa
Koyucusunun Harekete Geçmesini mi Bekliyor?, HEİNZ, W., KREUZER, A., BACK, M.,
68
Proje yöneticisi: İÇEL, K., Yayına Hazırlayan; ÜNVER, Y., Karşılaştırmalı Güncel Ceza
Hukuku Serisi: Çocuklar ve Suç- Ceza, Seçkin Yayıncılık, Ankara, s.: 239.
HIRSCHI, T. (1969). Attachment to Parents, Causes of Delinqueny, University of California Press,
Berkeley.
HOEVE, M., STAMS, G., PUT, C., DUBAS, J., LAAN, P., GERRIS, J. (2012). A Meta-analysis of
Attachment to Parents and Delinquency, J Abnorm Child Psychol, DOI 10.1007/s10802-0119608-1
İÇLİ, T. G. (1993). Araştırmanın Teorik çerçevesi, Türkiye’de suçlular; sosyal Kültürel ve Ekonomik
Özellikleri, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara, s.: 7- 47.
İÇLİ, T. G. (2007a). Sapma, Suç ve Kriminoloji Kavramları, Kriminoloji, Seçkin Yayıncılık, Ankara,
s.:23,24.
İÇLİ, T. G. (2007b). Suçlu Davranışın Açıklanması, Kriminoloji, Seçkin Yayıncılık, Ankara, s.: 63142.
İÇLİ, T. G. (2007c). Türkiye’de ve Bazı Diğer Ülkelerde Bazı Faktörlerin Suç ile ilişkisi, Kriminoloji,
Seçkin Yayıncılık, Ankara, s.: 297-346.
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ, [http://www.ihd.org.tr], (Erişim Tarihi:
02.07.2011).
KANER, S. (1992). Suçluluğu Açıklayan Yaklaşımlar, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi
Dergisi, 25 (2): 474-496.
KERİMOĞLU E. (1996). Çocuk Psikiyatrisi, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ders Kitabı, edit.; Işık
Sayıl, Ankara: Antıp A.Ş., s.: 549,550.
KESSEN, W. (1979). The American Child And Other Cultural Inventions, American Psychologist, 34,
s.: 815.
KOBAT, İ.B. (2009) Ulusal ve Uluslararası Hukukta Çocuk Hakları Işığında Çocuk Suçluluğu ve
Nedenleri, Tez Danışmanı: KÜÇÜK, A., Yüksek Lisans Tezi, Kırıkkale Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı, Kırıkkale.
KOPAR, H. (2008). Uluslararası İlkeler Işığında Türkiye’de Çocuk Suçluluğunun Önlenmesinde
Kamusal Tedbirlerin İncelenmesi, Tez Danışmanı: SAYITA, S., Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı, İstanbul.
KUNT, V. (2003) Suç ve Çocuk, Tez Danışmanı: İLBARS, Z., Yüksek Lisans Tezi, Ankara
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
KURZINGER, J. (1996). Kriminologie, 2.Auflage, Stuttgart.
KUZUOĞLU, N. S. (1980). Okul ve Çocuk Suçluluğu, Pedagoji Dergisi, 1;197-208.
MASON, W.A., HİTCH, J.E., KOSTERMAN, R., MCCARTY, C.A, HERRENKOHL, T.I.,
HAWKİNGS, J.D. (2010) Growth In Adolescent Delinquency and Alcohol Use In Relation To
Young Adult Crime, Alcohol Use Deisorders, and Risky Sex: AComparison Of Youth From
Low- Versus Middle- Income Backgrounds, J Child Psychol Psychiatry, 51(12):1377-85.
69
NIETZEL, M. T. (1979). Crime and its modification: A social learning perspective. Elmsford, NY:
Pergamon Press.
OK, A. (1989). Kurumlar ve Suçlu Çocuklar, Tez Danışmanı: SAYIN, Ö., Yüksek Lisans Tezi, Ege
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı, İzmir.
ÖTER A. (2005). Çocuk Suçluluğunun Toplumsal Nedenleri (Antalya Örneği), Tez Danışmanı: BAL,
H., Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Isparta.
OZEN, S., ECE, A., OTO,R., TIRASCI, Y., GOREN, S., (2005). Juvenile Delinquency in a
Developing Country: A Province Example in Turkey. Int J Law Psychiatry, 28 (4):430-41.
ÖZKÖK, P. (1996). Çocuk Suçluluğunun Nedenleri ve Alınması Gerekli Tedbirler, Tez Danışmanı:
ARI, M., Yayınlanmamış Bilim Uzmanlığı Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Ankara.
ÖZTÜRK M. O., ULUŞAHİN, A. (2008). Çocukluk Çağı Ruhsal Sorunları ve Bozuklukları, Ruh
Sağlığı ve Bozuklukları II, Ankara: Tuna Matbaacılık, 11. Baskı, s.: 736-743.
ÖZSAN, M. (1991). Çocuk Suçlarında Aile ve Anne-Baba İlişkilerinin Rolü, Aile Yazıları-3. Birey,
Kişilik ve Toplum, der. Beylü Dikeçligil, Ahmet Çiğdem, Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı
Yayınları, Ankara, 33-40.
PACKARD, W.S., ROSNER, R. (1985). Psychiatric Evaluations of Sexual Offenders, Journal of
Forensic Sciences, 30(3): 325-38.
PATTERSON, G. R., ANDERSON, D. (1964). Peers as Social Reinforcers, Child Development, 35,
951-60.
PELLEGRİNİ, R. J., ROUNDTREE, T., CAMAGNA, T.F., QUEİROLO, S. S. (2000). On the
Epidemiology of Violent Juvenile Crime in America: a Total Arrest-Referenced Approach,
Psychol Rep., 86(3 Pt 2):1171-86.
POLAT, O. (2004a). Kriminoloji Çalışması, Kriminoloji ve Kriminalistik Üzerine Notlar, Seçkin
Yayıncılık, Ankara, s.: 34-51.
POLAT, O. (2004b). Suça İtilen Çocuklar, Kriminoloji ve Kriminalistik Üzerine Notlar, Seçkin
Yayıncılık, Ankara, s.: 189-201.
POLAT, O., TOPALOĞLU, Ş., KESİM, N.Z. (1994). Irza Geçme ve Irza Tasaddi Suçlarında PsikoSosyal Faktörlerin Araştırılması, Adana 1. Adli Bilimler Kongresi, Kongre Kitabı, Adana, s.:
388-90.
ROMERO, E., SOBRAL, J., LUENGO, M.A., MARZOA, J.A. (2001). Values and Antisocial
Behavior Among Spanish Adolescents, J Genet Psychol, 162(1):20-40.
SALAGAEV, A. (2003). Juvenile Delinquency, World Youth Report., 7.
SARAN, N. (1991). “Çocuk Suçluluğu ve Parçalanmış Aileler”, Aile Yazıları-3. Birey, Kişilik ve
Toplum, Der: Beylü Dikeçligil, Ahmet Çiğdem, Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yayınları,
Ankara, s.: 23-28.
70
SARAN, N. (1968). İstanbul Şehrinde Polisle İlgisi Olan Onsekiz Yaşından Küçük Çocukların SosyoKültürel Özellikleri Hakkında Bir Araştırma, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları,
İstanbul, s.:18-26.
SAVAŞIR, Y. (1991). Suçlu Çocuklarda Atipik Aile Faktör, Aile Yazıları-3. Birey, Kişilik ve Toplum,
der. Beylü Dikeçligil, Ahmet Çiğdem, Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı Yayınları, Ankara, s.:
22-27.
SCHAMALLAGER, F. (2002). Criminology Today An Integrative Introduction, Prentice Hall Inc.,
New Jersey.
SIEGEL, L. J., SENNA, J. J. (1981) Juvenile Delinquency, West Publication Company, New York.
SOKULLU R. F. A.(2009). Günümüz Kriminolojisine Göre Suç Nedenleri, Kriminoloji, Beta
Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, s.: 147-205.
SOYASLAN, D. (1998a). Temel Kavramlar, Kriminoloji (Suç ve Ceza Bilimleri), Adalet Matbaacılık,
Ankara, 2. Baskı, s.: 5-23.
SOYASLAN, D. (1998b). Suçluluğun Faktörleri ve Suçluluğun Bireysel Faktörleri, Kriminoloji (Suç
ve Ceza Bilimleri), Adalet Matbaacılık, 2. Baskı, Ankara s.: 43-96.
SOYSAL Z., EKE M. (1999) Cinsel Suçlar. İçinde: Soysal Z, Çakalır C. (Eds): Adli Tıp Cilt III,
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınlarından, Rektörlük No: 4165, Fakülte No:
224, İstanbul Üniversitesi Basımevi ve Film Merkezi, İstanbul, 1167-1244.
SUTHERLAND, E. H. (1947). Principles Of Criminology, 4th Edition, Philadelphia:Lippincott.
SUTHERLAND, E.H., CRESSEY, D. (1966). The Principles of Criminology, J.B. Lippincott and
Comp., Philadelphia.
TAFT, D. (1950). Criminology, Macmillan Company, New York.
TEMEL, Z. F., AKSOY, A. B. (2005) Ergen ve Gelişimi, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara.
TOROSLU, N., M. FEYZİOĞLU (2011). Türk Ceza Kanunu Ceza Muhakemesi Kanunu ve İlgili
Kanunlar, Savaş Yayınları, 15. Baskı, Ankara.
ULUĞTEKİN, S. (1994a). Tarihsel gelişim Süreci İçinde Çocuk Mahkemeleri ve SİR ,Çocuk
Mahkemeleri ve Sosyal İnceleme Raporları, Bizim Büro, Ankara, s.: 5-13.
ULUĞTEKİN, S. (1994b). Türkiye’de Çocuk Mahkemeleri ve SİR Uygulamaları, Çocuk Mahkemeleri
ve Sosyal İnceleme Raporları, Bizim Büro, Ankara, s.: 44-87.
ULUĞTEKİN, S. (1991a), Suçlu Çocuklara İlişkin Islah Sisteminde Kurum Bakımı ve Çağdaş
Tretmanın Amacı: Yeniden toplumsallaşma, Hükümlü Çocuk ve Yeniden Toplumsallaşma,
Bizim Büro, Ankara s.: 6-25.
ULUĞTEKİN, S. (1991b), Toplumsallaşma ve Yeniden Toplumsallaşma: Soruna Kuramsal Yaklaşım,
Hükümlü Çocuk ve Yeniden Toplumsallaşma, Bizim Büro, Ankara, s.: 26-56.
UNDERWOOOD, L. A., BARRETTİ, L., STORMS, T.L., SAFONTE-STRUMOLO N. A. (2004).
Review of Clinical Characteristics and Residential Treatments for Adolescent Delinquents with
71
Mental Health Disorders: a Promising Residential Program, Trauma Violence Abuse.5(3):199242.
UNICEF (1989). Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, [http://www.unicef.org/turkey], (Erişim Tarihi:
08.07.2011).
VITARO, F., BRENDGEN,
M., TREMBLAY, R.E. (2000). Influence of Deviant Friends on
Delinquency: Searching for Moderator Variables. J Abnorm Child Psychol. 28(4):313-25.
YAVUZER, H. (1981). Çocuk suçluluğunun Tanımı, Psiko- Sosyal Açıdan Çocuk Suçluluğu,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, s.: 6.
YAVUZER ,H. (2009a). Kural ve İnsan , Çocuk ve Suç, Remzi Kitabevi,12. Baskı, İstanbul, s.: 27.
YAVUZER ,H. (2009b). Çocuk Suçluluğu , Çocuk ve Suç, Remzi Kitabevi,12. Baskı, İstanbul, s.: 3169.
YAVUZER ,H. (2009c). Suçlulukta Kalıtsal, Bedensel ve Zihinsel Etkenler, Çocuk ve Suç, Remzi
Kitabevi,12. Baskı, İstanbul s.: 88.
YAVUZER ,H. (2009d). Aile ve Okul, Çocuk ve Suç, İstanbul: Remzi Kitabevi,12. Baskı, s.: 125-163.
YAVUZER ,H. (2009e). Sorundan Çözüme, Çocuk ve Suç, İstanbul: Remzi Kitabevi, 12. Baskı, s.:
249-288.
YÖRÜKOĞLU, A. ( 2006). Çocuk Ruh Sağlığı, Çocuk Ruh Sağlığı, Ankara: Özgür yayınları.
YÜCEL, M. T. (1973). Suç Olgusu, Suç ve Ceza Anatomisi, Yarı Açık Cezaevi Matbaası, Ankara.
YÜKSEL, Ş. (1996). Tecavüz İktidar Amaçlı Cinsel Saldırganlık, Evdeki Terör, Mor Çatı Yayınları,
İstanbul.
WEİ, H.P., YANG, F.R. (2011). Social-psychological factors contributing to male juvenile
delinquency, Zhongguo Dang Dai Er Ke Za Zhi; 13(11):904-7.
ZASTROW, C. (1991). Social Problems: Issues and Solutions, 3th ed., Nelson-Hall Publishers,
Chicago.
http://www.turkis.org.tr/source.cms.docs/turkis.org.tr.ce/docs/file/gidaharcama.pdf. Erişim
Tarihi:
04.01.2012.
5237 SAYILI TCK, http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html Erişim Tarihi: 24.12.2011.
765 SAYILI TCK, http://www.ceza-bb.adalet.gov.tr/mevzuat/765.htm Erişim Tarihi: 24.12.2011.
T.C.
ADALET BAKANLIGI
Personel Genel Müdürlügü
Sayi
: B.03.0.PER.0.00.00.01/St;>2.0/ Lt~1.o ~
~So6/20l0
Konu. ...............................
Sayin Hasan Atakan SENGÜL
Emek Mah. 64. Sk. No:17/11
Çankaya/~KARJ\
Ilgi
:21/06/2010 tarihli dilekçeniz
Ilgi dilekçeniz ile tez konusu olan "Ankara Çocuk Mahkemelerinde son 5 yilda görülen
davalarin incelenmesi ve Çocuk Suçlulugunun degerlendirilmesi" ile ilgili arastirma yapmak,
mevcut arastirmalari güncellestirmek ve mahkemelerin bu konudaki is yükünü ortaya koymak
için Ankara 1. Çocuk Mahkemesi ve Ankara I.Çocuk Agir Ceza Mahkemesinde görülen dava
dosyalari üzerinde arastirma yapma talebiniz incelenmistir.
Talep; Ankara I.Çocuk Agir Ceza Mahkemesi Baskani ve Ankara I.Çocuk Mahkemesi
Biikiminin de uygun görmesi, sorusturmanin gizligine ve kisisel verilerin korunmasina dikkat
edilmesi kaydiyla Bakanlik Olur'u ile uygun görülmüstür.
Bilgi edinilmesini rica ederim.
Meral KAYA
Hakim.
Bakan a.
Daire Baskani
ÖZGEÇMİŞ
I-
II-
IIIIV-
Bireysel Bilgiler
Adı
: Hasan Atakan
Soyadı
: ŞENGÜL
Doğum yeri ve tarihi
: Balıkesir, 29.05.1987
Uyruğu
: T.C.
Medenî durumu
: Bekâr
İletişim Adresi
: 22. Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı Şenoba
Uludere/ŞIRNAK 05325225080
Eğitimi
(2009-2012) Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Disiplinler Arası Adli
Bilimler Anabilim Dalı Fizik İncelemeler ve Kriminalistik Yüksek Lisans
Programı,
(2005-2009) Kara Harp Okulu,
(2001-2005) Maltepe Askeri Lisesi,
(2000-2001) İzmir Güzelbahçe 60.Yıl Anadolu Lisesi,
(1997-2000) Elazığ Anadolu Lisesi.
Yabancı dili: İngilizce
Ünvanı
Subay (2009)
Mesleki Deneyimi
(2011-…) 22. Jandarma Sınır Tugay Komutanlığı Şenoba Uludere/Şırnak
75 

Benzer belgeler

Çocuk SuçluIugu ve Isparta`da Çocuk Suçlari

Çocuk SuçluIugu ve Isparta`da Çocuk Suçlari çocuk diye bahsetmemizdeki baslica neden sosyolojik ve hukuki durumdur. Çocukluk, bebeklik döneminin bitiminden yetiskin insan oluncaya kadar geçen dönemi adidir. Insanin fizyolojik ihtiyaçlarini k...

Detaylı