servet-i fünun edebiyatı ve dönemin diğer bağımsız sanatçıları

Transkript

servet-i fünun edebiyatı ve dönemin diğer bağımsız sanatçıları
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI
VE
DÖNEMİN DİĞER BAĞIMSIZ
SANATÇILARI
1
SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATI
(EDEBİYATI CEDİDE) 1896-1901
Recaizade Mahmut Ekrem, 1895 sonunda,
"Malûmat" adlı dergide yazan Muallim Naci
izleyicileriyle kafiyenin göz için mi, kulak için mi
olduğu tartışmasına girişmiş ve bu gazeteye karşı
cevaplarının bir kısmı Servet-i Fünûn dergisinde
yayımlanmıştı. "Eski-yeni" tartışmasının bitmeyeceğini
anlayan Recâîzâde Ekrem, artık bir ekip çalışması
yapmanın yollarını aramaya başladı.
Servet-i Fünûn, Recaizâde'ninMekteb-i Mülkiye'den
öğrencisi olan Ahmet İhsan Tokgöz tarafından 17 Mart
1891 yılından beri çıkarılmakta idi. Servet-i Fünûn,
isminden de anlaşılacağı gibi başlangıçta daha çok
bilimle ilgili yazılara yer veren bir dergiydi. Recaizade,
bunu bir edebiyat dergisi hâline getirmek için Ahmet
İhsan'la anlaşmış ve kendisinin Mekteb-i Sultanî
(Galatasaray Lisesi)'den öğrencisi olan Tevfik Fikret'i
derginin "başyazarlığına" getirilmesini sağlamıştı.
Tevfik Fikret'in 256. sayıdan itibaren yazı işleri
müdürlüğüne gelmesinden sonra bu dergi, tam bir
edebiyat ve sanat dergisi olmaya başladı. O sırada
"Mektep, Maarif, Hazine-i Fünûn, Mirsat ve Malumat"
gibi dergilerde yazan ve Recaizade tarafını tutan birçok
şair ve yazar da Servet-i Fünûn'da toplandı. Hep birden
Servet-i Fünûn edebiyatı denen bir edebî çığır açtılar.
Dergi kısa zamanda gerek şekil gerek duyuş
gerekse hayaller bakımından tamamıyla Batı tarzı şiirler,
hikâyeler, romanlarla dolmaya başladı. Türk şiirine
Fransız şiirinden birçok yeni hayaller getirildi. Bunları
ifade için yeni tamlamalar kullanıldı. Sözlüklerden daha
önce kullanılmamış Farsça ve Arapça kelimeler
bulundu. Böylece konuşma dilinden iyice uzaklaşıldı.
"Estetik" ilk defa "hikmet-i bedayi" adı ile bu dergide
tanıtılmaya başlandı. 1898 yılının sonlarında Servet-i
Fünûncular eski edebiyatı tutanlara karşı mücadeleyi
kazanmıştı.
Tevfik Fikret, Cenap Sahabettin, Hüseyin Sîret
Özsever, Hüseyin Suat Yalçın, A. Nadir (Ali Ekrem
Bolayır), Süleyman Nesip (Süleyman Paşazade Sami),
İbrahim Cehdi (Süleyman Nazif), H. Nâzım (Ahmet
Reşit Rey), Faik Ali Ozansoy, Celâl Sahir Erozan, Halit
Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın,
Safveti Ziya.
Servet-i Fünûncular, yaş ortalaması 25 civarında
olan genç sanatçılardan oluşuyordu. Servet-i Fünûn
dergisinde yazan bu genç sanatçılar, Fransızca biliyor,
Fransızca eserleri asıl nüshalarından okuyorlardı.
Servet-i Fünûn edebiyatı, Batı'yı örnek alan bir
edebiyattır. 1890'dan sonra Stendhal (Stendal), Flaubert
(Flober), Balzac (Balzak), Goncourt (Gonkur)lar ve
Bourget (Burje) gibi romancıları okudular ve
etkilendiler. Edebiyatı, batılı anlamda algılamış ve bu
modern anlayışı edebiyatımıza yerleştirmeye
çalışmışlardır. Batı'nın bütün edebî türlerini, tekniğine
uygun biçimde edebiyatımızda uygulamayı
başarmışlardır. Küçük hikâye, deneme, mensur şiir,
tenkit gibi edebî türler, Servet-i Fünûn edebiyatının
kurduğu ve yaygın bir şekilde kullandığı türlerdir. Şiir
ve romanda da en başarılı Batılı edebiyat örneklerini
verdiler.
Servet-i Fünûncular, Fransız edebiyatının
anlatım ve biçim özelliklerinden etkilenmişlerdir. Doğu
kültüründen ve edebiyatından uzak kalmışlar, Doğulu
yaşam biçimini reddetmişlerdir.
Servet-i Fünûncular, II. Abdülhamit'in başında
bulunduğu "isdibdat döneminin" bunalımlı havasını
solumuşlardır. II. Abdülhamit'ten ve onun yönetiminden
nefret etmişlerdir. Baskıcı olarak nitelendirilen yönetim
biçiminden çok etkilenmişlerdir. Bu yönetim biçiminin,
devleti koruma adına özgürlükleri kısıtlama anlayışı,
genç sanatçıların ruhunda önemli yaralar açmıştır.
Onları bunalıma sürüklemiştir, İstanbul onları sıkmış,
bunaltmıştır. Bu bunalımlardan kurtulmak için
İngilizlerin sömürgesi olan Yeni Zelanda'ya göçmen
olarak gitmek, oraya yerleşmek hayalleriyle
avunmuşlardır. Bunun gerçekleşmeyeceğini anlayınca
da arkadaşları olan Hüseyin Kâzım'ın, Manisa'nın
Sarıçam köyündeki çiftliğine bir köşk yaparak orada
yaşamak istemişlerdir.
Servet-i Fünûn sanatçılarının çoğu, ruhen
birbirlerine yakın, içe kapanık, gelecek konusunda
karamsar, ağırlaşan siyasi şartlar karşısında bıkkın,
doğrudan bir mücadeleyi göze alamayacak kadar
çekingen insanlardı.
Bu dönemde her türlü yayın büyük bir kontrol,
basın sıkı bir sansür altında idi. Baskı ve yasaklar onları
yıldırıyordu. Bu bakımdan, Servet-i Fünûn sanatçıları
siyasetten uzak durdular.
Servet-i Fünûncuların büyük bir kısmı orta tabakadan
gelmişlerdir. Batı medeniyetini ve bu medeniyetin sanat
ve edebiyat anlayışını öğrenme olanağı bulmuşlardır.
Düzenli eğitim görmeleri, okudukları Batı tarzı
okullarda, Avrupalı edebiyatçıları yakından tanımaları,
onlarda ortak bir sanat zevkinin doğmasına zemin
hazırlamıştır. Fakat aynı sanat zevkine sahip olmalarına
rağmen bu zevki yansıtma biçimleri farklıdır.
SERVET-İ FÜNÛN SANATÇILARININ ORTAK
ÖZELLİKLERİ
1. Servet-i Fünun yazarlarının hemen hepsi Tanzimat
döneminde açılan yabancı okullarda öğrenim görmüş,
Batı kültürüyle yetişmişlerdir; birkaç dil bilirler.
2. Servet-i Fünuncular, Batı edebiyatını - özellikle de
Fransız edebiyatını - yakından izlemiş, anlamışlardır.
3. Hepsinin eserlerinde Fransız edebiyatının ve Batılı
akımların etkileri görülür.
4. Divan edebiyatını - aruz ölçüsü dışında - tamamen
reddetmişlerdir. Doğu kültürünü iyi bilmezler ve Divan
şiirinden hoşlanmazlar.
5. "Sanat için sanat" görüşüyle yazmışlar; bireysel
sorunlarını dile getirmişlerdir.
6. II. Abdülhamit'ten ve dönemin siyasal koşullarından
nefret ederler.
2
SERVET-İ FÜNÛN SANATÇILARININ DİL
ANLAYIŞI
•
Servet-i Fünûn yazarları, Namık Kemal'den çok,
Abdülhak Hamid'in eserlerindeki yeni ve göz alıcı
Osmanlı Türkçesini beğenmişlerdir.
•
Servet-i Fünûn lisanı fazla külfetli ve aristokrat
bir dildir.Yazılarında süslü cümleler kullanarak, zarif,
ahenkli, fakat işitilmemiş kelimeler sıralamak
hevesindedirler.
•
Onlar, bilhassa Farsça kelimelerin söylenişinde
âdeta bir alafrangalık buluyor, Farisî terkiplerle birleşik
sıfatları, Fransızca söyleyişleri andırdıkları ve herkesçe
bilinmeyen sözler oldukları için, zevk ve hevesle
kullanıyorlardı.
•
Dilde milliyetçilik hareketlerinin kuvvetli bir
çığır halini almadığı o devirde, halk Türkçe’sinin
inceliklerini bilmeyen Servet-i Fünûncular için, Servet-i
Fünûn dilinden başka bir lisan kullanmak kolay değildi.
•
Servet-i Fünûn lisanı, sade Türkçe bakımından
zararlı olmuş, fakat edebiyat sanatının gelişmesine ve
daha zengin bir ifade vasıtası bulmasına hizmet etmiştir.
•
Fikret'in, Cenab'ın, Süleyman Nazif'in şiir ve
nesirlerinde örneklerini gördüğünüz ve Halid Ziya'nın
yazılarında süslü cümleleriyle karşılaştığınız Servet-i
Fünun dili, sanatkârlarının zevkle, hatta sevgiyle
kullandıkları bir lisandı.
•
Zaman zaman: Sâât-ı semenfâm = Yasemin
renkli saatler gibi, devrin klasik lisan kurallarına ve
klasik söyleyiş mantığına aykırı olarak yapılan bu
yabancı terkiplerin Servet-i Fünûn diline -bütün
itirazlara rağmen- bir vecize zarifliği ve bir vecize
zenginliği verdiği meydandadır.
•
Servet-i Fünûn Edebiyatı'nın en önemli başarısı,
edebiyat türlerinde yaptığı yeniliklerde ve bu türlere
daha Avrupaî bir görüşle bakmasındadır. Bu sebeple,
Edebiyat-ı Cedide'yi, belli başlı edebiyat türlerine göre
gözden geçirmek yoluyla tanıtmak daha yerinde olur.
SERVET-İ FÜNÛN EDEBİYATINDA ÖĞRETİCİ
METİNLER
Aydın kesim için yazmak düşüncesi, dilde
sadelikten uzaklaşmalarına neden olmuştur. Süslü ve
sanatlı nesir örnekleri vermişlerdir. Sanat için sanat
anlayışı, sanatlı bir nesir ortaya çıkarmıştır.
Derinleştikleri en önemli konu, estetik ve sanattır.
Sanatın yolunu açmışlar, sanatta belirli bir olgunluğa,
başarıya erişmişlerdir.
1-Servet-i Fünûn Döneminde Tenkit
(Eleştiri):Edebiyat ve sanat tartışmaları daha çok
“Dekadanlık, batı taklitçiliği, bu dönem eserlerinin
dilinin anlaşılmayacak kadar ağır ve sembollerle dolu
olması, bu dönemde halktan kopuk bir edebiyatın
oluşması” noktalarında yoğunlaşmıştır. S.Fünûn
öneminde edebi tenkit daha çok kendilerine yapılan
eleştirilere cevap verme ve S.Fünûn edebiyatının
tanıtılması yönlerinde yoğunlaşmıştır. S.Fünûn dergisi o
dönem aydınlarının bir araya geldiği, tartıştığı yer
olmuştur. Tenkit türünde; Hüseyin Cahit, Cenap
Şahabettin ve Ahmet Şuayp özellikle dikkat çeken
isimlerdir. Hüseyin Cahit Yalçın Servet-i Fünûn'a
yapılan çeşitli saldırılara aynı şiddette cevaplar
vermekle, SF’nin sözcüsü, savunucusu olmakla ün
salmıştır. Sonraları bu türde yazdıklarını bir kitap haline
getirmiş ve “Kavgalarım” adını vermeyi uygun
bulmuştur.
Servet-i Fünûn'da edebi eleştirilerle öne çıkan
sanatçı Ahmet Şuayp'tır. Yazılarını Servet-i Fünûn
dergisinde "Hayat ve Kitaplar" başlığı altında yayımlar.
Eserlerinde nesnel olmaya çalışır, bir eserin hem güzel
hem de kusurlu yönlerini göstermeye çalışır.
2-Servet-i Fünûn Döneminde Anı (Hatıra):
Servet-i Fünûn döneminde anı türünde başarılı
eserler verilmiştir. Halit Ziya Uşaklıgil anı türünde
yazdığı Kırk Yıl, Saray ve Ötesi (3 cilt), Bir Acı Hikâye
adlı eserleri yazarın hayatını ve çevresini aydınlatması
bakımından çok önemlidir. Hüseyin Cahit Yalçın;
Edebiyat hayatıyla ilgili anılarını Edebî Hâtıralar adıyla
çıkarmıştır.
3-Servet-i Fünûn Döneminde Hiciv ve Mizah:
Hüseyin Suat Yalçın, “ Gâve-i Zâlim” takma adıyla
siyasi ve sosyal hicivler yazdı.
4-Servet-i Fünûn Döneminde Gezi Yazısı: Servet-i
Fünûn döneminde gezi türünde başarılı örnekler
verilmiştir. Cenap Şahabettin memuriyete gönderildiği
Hicaz bölgesinde izlenimlerini anlattığı eserine “Hac
Yolunda” adını vermiştir. Bu eser Servet-i Fünûn’dan
sonra daha da gelişecek Gezi edebiyatı için bir
lokomotif olmuştur. Tanzimat’tan beri Cenap’a kadar
yazılan gezi yazılarının bir edebi değer taşımamaktaydı.
Cenap’ın ayrıca Suriye’ye yaptığı geziye ait Suriye
Mektupları (1917), Avrupa’ya yaptığı gezi ile ilgili
Avrupa Mektupları (1919)adlı eserleri de vardır.
5-Servet-i Fünûn Döneminde Fıkra: Servet-i Fünûn
döneminde azda olsa fıkra örnekleri verilmiştir. Hüseyin
Cahit Yalçın fıkralarını “Hayât-ı Hakikiyye Sahneleri”
adlı kitapta toplamıştır.
6-Servet-i Fünûn Döneminde diğer öğretici metinler:
Edebiyat tarihi alanında çalışmalar durmuş gibidir.
Biyografi alanında, Süleyman Nazif’in Nâmık Kemâl
(1912), Mehmet Akif (1924), İki Dost (Ziya Paşa-Namık
Kemal, 1926) monografileriyle Ali Ekrem'in Nâmık
Kemâl (1930) ve Lisânımız (1937) adlı incelemeleri
dönemin uzantıları olarak görülen eserlerdir.
SERVET-İ FÜNÛN DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ
METİNLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
-i Fünûn dönemi öğretici metinlerinde bireysel
ve edebi konular işlenmiştir.
-i Fünûn öneminde edebi tenkit daha çok
kendilerine yapılan eleştirilere cevap verme ve S.Fünûn
edebiyatının tanıtılması önlerinde yoğunlaşmıştır.
ağır ve sanatlıdır.
-i Fünûn dönemi öğretici metinler edebi tenkit,
anı türünde yoğunlaşır.
verilmiştir.
Uşaklıgil, Ahmet Şuayp, Hüseyin Suat Yalçın öğretici
metin alanında eser veren sanatçılardır.
Tamamen bireysel bir çerçevededir.
3
SERVET-İ FÜNÛN DÖNEMİNDE EDEBİ TENKİT
Tanzimat ile birlikte Batı’ya yöneliş başlar.
Divan edebiyatına karşı bir tepki olarak doğan Tanzimat
Edebiyatında tenkidin başlıca iki prensipten hareket
ettiği görülür. Eskinin reddi ve yeninin kurulması.
Tanzimatçılar, tenkit ve edebiyat anlayışlarına bu iki
prensip etrafında geliştirmişlerdir.
Servet-i Fünûn Döneminde ise Türk
edebiyatının batılılaşmasında, o zamana kadar tüm
yönlerde yapılan çalışmalar çok daha yoğun bir şekilde
sürdürülmüştür. Bu noktada, Servet-i Fünûn
Edebiyatından önce başlayıp biten “Abes-muktebes”
tartışmasından sonra bu neslin dahil olduğu önemli
birkaç tartışma ve eleştiriden söz etmek yerinde olur.
Bunlardan biri, Ahmet Mithat Efendi’nin ünlü
“Dekadanlar” makalesinin yol açtığı tartışma diğeri
Tevfik Fikret – Ali Ekrem Bolayır tartışmasına neden
olan “Şiirimiz” makalesidir.
Tenkit türlü yeni bir tür olarak önem kazanmış
ve Batılı sanatçılar incelenerek tenkit yöntemleri
tanıtılmıştır. Fakat yazar ile ilgili kendi kişisel
izlenimlerini söylemişler, objektif hükümler vermekte
zorlanmışlardır.
Servet-i Fünûn sanatçılarının büyük bölümü
eleştiri alanında ürün vermiştir. Eski edebiyata karşı
yeni edebiyatı, Doğu kültürüne karşı Batı Kültürünü
savunmuşlardır.
EDEBİ TENKİT TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ:
1. Eleştirinin amacı iyi ve güzel olan sanat eserinin
değerini ortaya çıkarmak, sanatı iyi ve güzel
olmayandan ayırt etmektir.
2. Eleştirmen değerlendirmeleriyle yazara ve
okuyucuya yol gösterir.
3. Eleştiriler genelde nesneldir ancak kişisel
düşüncenin ifade edildiği eşletiriler de vardır.
4. Eleştirmen, eleştiri yapacağı alanda gerekli bilgi
birikimine sahip olmalıdır.
5. Eleştiri, sanatçı ve eser hakkında bilgi verdiği gibi
dönemin özelliklerini ve sanat anlayışını da yansıtır.
SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİNDE ÖĞRETİCİ
METİN ESERLERİ
ELEŞTİRİ (TENKİT) türündeki önemli eserler
Ahmet Şuayp:Hayat ve Kitaplar ,Musahabe–i
Edebiyye
Ali Ekrem Bolayır: Şiirimiz
H.CahitYalçın:Kavgalarım,Fikir Hareketleri
Süleyman Nazif:Gizli Figanlar
Cenap Şahabettin:BirazPsikoloji,Müntekid-i Hakiki
Hüseyin Siret:Kargalar (manzum yergiler)
ANI (HATIRA) türündeki önemli eserler
H.CahitYalçın:MeşrutiyetHatıraları,Edebi Hatıralar
,Malta Adasında,Siyasal Anılar
Ahmet Rasim:Gecelerim, Falaka,Eşkal-i Zaman,
Muharrir-Şair-Edip (biyografiler)
MEKTUP türündeki önemli eserler
Ahmet Rasim:Romanya Mektupları (anı-gezi,
Şehir Mektupları (anı)
Cenap Şahabettin:Avrupa Mektupları
MAKALE türündeki önemli eserler
H.CahitYalçın:Edebiyat ve Hukuk
C.Şahabettin:Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh,
Evrak-ı Eyyam(söyleşi-deneme)
Süleyman Nazif:Çal Çoban Çal
GEZİ YAZISI türündeki önemli eserler
Cenap Şahabettin:Hac Yolunda ,Afak-ı Irak ,
Avrupa Mektupları,Suriye Mektupları
SERVET-İ FÜNÛN (EDEBİYAT-I CEDİDE)
EDEBİYATINDA ŞİİR
Abdülhak Hamit'in şekilde yaptığı yeniliği daha
da genişletirler Fransız şiirinden "sone" ve "terzarima"
gibi nazım türlerini alırlar. Müstezad (serbest nazım)ı,
yaygın ölçüde kullanırlar. Kalıplaşmış vezinlerin dışına
çıkarlar.
Türk şiiri nazım şekilleri bakımında
modernleşir. Türkçeyi aruza uygularlar. Fikret oldukça
başarı sağlar. Aruzun bütün kalıpları müstezat için
denenir, büyük ilgi görür.
Şiirde ahengi yaratmada aruz vezninden
yararlanılır. Konunun yapısına uygun, aruzun değişik
kalıpları kullanılır. Ahenk endişesiyle aynı şiirde değişik
vezinlere yer verirler (Cenap Sahabettin).
Kafiye göz için değil, kulak içindir ilkesi
benimsenir; kafiye, ahenk unsuru olarak eli alınır.
Şairler, mısra bağımsızlığı anlayışına ve
ifadenin bir beyitte bitmesi geleneğine karşı koyarlar.
Bütün güzelliğine önem verirler.
Şiirde anjambmanlar(şiirde cümledeki anlamın
bir dizede bitmeyip sonraki dizelere
geçmesi,kayması,sarkması)kullanarak, şiiri nesre
yaklaştırmaya çalışırlar. Şiirde cümleleri istedikleri
kısalık ve uzunlukta kullanırlar. Cümleyi mısra
ortalarında tamamlayarak, beş altı mısra kadar
uzattıkları olur.
Şiirin konusunu genişletirler. Ferdî duygu ve
hayâllerin yanı sıra, aşk, tabiat ve allı hayatı başlıca
temalar arasındadır. Hayâl-hakikat çatışması şiirde
dikkat çekici boyutlardadır.
Ferdiyetçi sanat anlayışı şiire egemendir. Aşırı
duygusallık ve yeni hayâl dünyası kurma eğilimi, onları
ferdiyetçi kılmıştır. Bu yüzden aşk ve tabiat konusuna
ağırlık verir.
Romantizmden sembolizme kadar açılan şairler,
yeni bir duyuş, hayâl kuruş, yeni bil zevk ve estetik
getirmişlerdir. Beğendikleri birçok hayâlleri şiire
sokarlar.
Parnasizmin ve sembolizmin etkisiyle şiire
resim ve mûsikî girer. Ses ve ahenk şiire egemen olur
(Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin). Şiire özgü bir
vokabüler (kelime kadrosu) yaratılır. Şiirde kuvvetli bir
mûsikî dili görülür. Şiire dış mûsikî (yani vezin ve şekil
kusursuzluğu) ve iç mûsikî (yani doyurucu, anlam yönü
kuvvetli şiir) egemendir. Tevfik Fikret dili ve tekniğiyle
4
dış mûsikîyi, Cenap Şahabettin ise ince buluş, parlak
hayal ve mecazlarıyla iç mûsikîyi sağlarlar.
Şiir dilinde Arapça, Farsça kelime ve
tamlamalar vardır. Sanatkârane bir üslûp peşindedirler.
Batı etkisinde şiire yeni sözler girer: "saat-ı
semen fem" (yasemin renkli saat). Fransızca " neiged'or
" karşılığı olan "berf-i zerrin" (altın renkli kar) vb...
Servet-i Fünun şiiri, II. Meşrutiyet'in ilanıyla
(1908) sosyal meselelere yönelir (Tevfik Fikret, Ali
Ekrem, Süleyman Nazif...)
Şiirin yenileşmesinde nazım şekli önemli bir rol
oynar; şiir nazım şekli bakımından zenginlik kazanır.
SERVET-İ FÜNUN ŞİİRİ BİÇİM ÖZELLİKLERİ
NAZIM BİRİMİ : En küçük nazım birimi dizedir.
Tanzimatçılar ise Divan edebiyatı nazım birimi olan
beyti kullanmışlardır.
ÖLÇÜ:Ölçü yine aruz ölçüsüdür. Aruzu Türkçeye
başarıyla uygulamışlardır.Hece ölçüsü yalnızca Tevfik
Fikret'in çocuk şiirlerinde kullanılmıştır.
UYAK TÜRÜ : Uyak anlayışı değişmiş "göz uyağı"
yerine "kulak uyağı" anlayışı benimsenmiştir.
DİL ve ÜSLUP : Dil son derece ağır ve süslüdür. Dile,
Arapça Farsça ve Fransızcadan yeni sözcük tamlama ve
terkipler aktarmışlar; dile o güne değin hiç duyulmamış
ve kendi uydurdukları tamlamalar ekleyerek anlaşılması
olanaksız yapay bir şiir dili yaratmışlardır.
NAZIM ŞEKİLLERİ: Nazım şekillerinde pek çok
değişiklik yapılmıştır.Divan edebiyatı nazım şekilleri
tamamıyla terk edilmiş; Batı edebiyatının "sone" ve
"terzarima" biçimleri ile "serbest müstezat" ve "karma"
nazım biçimleri kullanılmıştır."Mensur şiir" örneklerine
ilk kez bu dönemde rastlanmaktadır
SERVET-İ FÜNUN ŞİİRİ İÇERİK ÖZELLİKLERİ
"Sanat için sanat" ilkesi benimsenmiştir.
Sembolizm ile parnasizmin etkisinde kalınmıştır.
Siyasal ortamın da etkisi ile toplumsal konular ele
alınmamıştır.
En çok işlenen konular: günlük yaşam, aşk, doğa
görüntüleri, karamsarlık, düş kırıklıkları, ölüm.
Nazım nesre yaklaştırılmıştır.
Konu birliğine bütün güzelliğine önem verilmiştir.
Konu ile vezin arasında ahenk ilgisi aranmıştır.
Şiirde musikiye önem verilmiştir.
Hayata karamsar bakmaları ve derin bir melankoli içinde
kıvranmaları şiirlerine yansımıştır.
Yalnızca Tevfik Fikret "toplum için sanat" ilkesine
bağlı, sosyal içerikli şiirler yazmıştır.
SERVET-İ FÜNÛN ŞİİRİNİ ETKİLEYEN
AKIMLAR
PARNASİZM
Fransa'da şiir türünde ortaya çıkmış bir akımdır.
Şiirdeki gerçekçilik diyebileceğimiz parnasizm, bir
anlamda realizmle natüralizmin şiirdeki sentezinden
oluşmuştur. 1886'da "Parnas" adlı derginin
yayınlanmasıyla ortaya çıkmıştır (Parnas: Mitolojide
ilham perilerinin yaşadığına inanılan efsanevi dağın adı).
Parnasyenler şiiri salt biçim olarak görürler. Bu
nedenle biçim güzelliğini her şeyin üstünde tutarlar.
Yine aynı nedenlerle ölçü ve uyağa çok önem vermişler,
ritmi ön plana çıkarmışlardır. Sözcüklerin birarada
kullanılmasından doğacak müziği de şiir için gerekli
görmüşlerdir. Parnasizm, romantizme tepki olarak
doğduğu için bu akımda duygunun yerini düşünceler
almış, parnasyenler şiirde ayrıntılı ve nesnel
betimlemelere yer vermişler, duygusallığı
reddetmişlerdir.
Şiiri, ışık, gölge, renk ve çizgilerle sağlamayı
düşünürler.
"Sanat, sanat içindir" görüşünde olan
parnasyenler şiirde yarar değil, güzellik ararlar.
Tarihteki mutlu dönemlere duyulan özlem,
yabancı ülkelerin manzara ve gelenekleri işlenen
konulardır.
Parnasyenler Eski Yunan ve Altin mitolojisine
büyük hayranlık duyarlar. Dolayısıyla ele alınan bazı
konular klasisizmle benzerlikler taşır.
Başlıca temsilcileri:Th. Gautier,T.D.
Banville,FrançoisCoppee,J.Maria de Heredia
Türk Edebiyatında Parnasizm
Bu akımın en belirgin etkileri Tevfik Fikret'te
görülür. Kimi yönleriyle Yahya Kemal de bu akımdan
izler taşır.
SEMBOLİZM (SİMGECİLİK)
19. yüzyılın ikinci yarısında parnasizme tepki
olarak ortaya çıkmış bir akımdır. Parnasyenler insan
duygularına, izlenimlere önem vermiyorlardı Onalr için
önemli olan gerçekti, düşüncelerdi. Sembolistler bu
anlayışa karşı çıkmış, duygusallığa, insanın iç dünyasına
yönelmişlerdir. Onalra göre somut varlıklar, dış dünya
ile insanın duyuları arasında köprü kurmaya yarayan
birer simgedir. Çünkü dış gerçek ancak insanın algılayış
biçimiyle var olur. Yani insan onu nasıl algılıyorsa öyle
değerlendirilir. Sembolistler, semboller aracılığıyla dış
çevrenin insan üzerindeki etkilerini ve izlenimlerini
anlatmışlardır.
Şiiri sessiz bir şarkı olarak tanımlamışlar ve
müziği şiirin amacı durumuna getirmişlerdir. Onlara
göre şiir düşüncelere değil duygulara seslenmelidir;
çünkü şiir bir şey anlatmak için yazılmaz.
Şiirde anlam kapalı olmalıdır ve herkes
kendince yorum getirebilmelidir. Sözcüğün anlam
değerinden çok müzikal değeri önemlidir. Anlam
kapanıklığı ve farklı çağrışımlar yaratabilme amacı, bol
bol mecaz ve istiarelerin kullanılmasına yol açmış,
dolayısıyla dil de ağırlaşmıştır.
Gerçeklerden kaçma, hayale sığınma,
çirkinlikleri hayal yardımıyla güzelleştirme, bunlara
bağlı olarak ortaya çıkan karamsarlık, sembolizmin en
belirgin özelliklerindendir.
Durgun sular, ay ışığı, alacakaranlık, tan
ağartısı, perdede gezinen gölgeler ve ölüm başlıca
temalarıdır. Lirizm, bu anlayışın en önemli ögesi
durumundadır.
5
Parnasyenlerin genellikle "sone" nazım biçimini
kullanmalarına karşın, sembolistler daha çok serbest
nazım biçimlerine yönelmişlerdir.
Sembolizmin Özellikleri:
1. Sembolizm, şiire duygu ve hayali getirmesi yönüyle
romantizmle benzerlik taşır. Diğer benzer yan her iki
akımın da öznel oluşudur. Bu benzerliklere karşın
sembolistler, kendilerinden önceki tüm şiir anlayışlarına
karşı çıkmışlardır.
2. Sembolistler, dış dünyanın görüntülerini somut nesnel
gerçeklikleriyle değil de; bu görüntülerin sezgilerinden,
izlenimlerinden yansıyan niteliklerini şiire aktardılar.
Duyguların, dış dünyayı ancak olduğu gibi değil, onu
değiştirerek ulaştırabileceğini düşündüler.
3. Sembolist ozanların doğa görüntülerini yarı aydınlık
ortamlar oluşturur: sararmış yapraklar, akşamın
alacakaranlığı, durgun göller, kızıl gün batımı, ay ışıklı
geceler. Bu görüntülerde net değil, neredeyse, tül bir
perdenin ardından yansıyan biçimiyledir.
4. Sembolistler, sembol ve mecazlarla dolu kapalı bir
anlatımı seçtiler. Herkesçe farklı algılanabilecek
yorumlanabilecek şiiri hedeflediler.
5. Sembolizmin şiir anlayışı: Şiiri sözcüklerle yapılmış
bir beste olarak gördüklerinden, şiirde müzikselliğe
önem verdiler. Ölçü, uyak biçimsel özellikleri ikinci
planda düşündüler. Şiirdeki müziği özle biçim arasında
bir uyum öğesi olarak gördüler.
6. Sembolistler "sanat için sanat" görüşüne bağlı kalarak
toplumsal, siyasal sorunlara uzak durdular.
7. Sembolizmin ilkelerini, kuramını. Stephane Mallerme
oluşturmuş, bildirgeyi ise Jean Moreas yayımlamıştır.
Sembolizmin öncüsü ise bu akımın ortaya çıkışından
önce ürünler veren Charles Boudelaire'dir.
8. Sembolizm şiir akımlarından biridir.
Sembolizmin Önemli Temsilcileri:
-Charles Baudelaire - şiir
-Stephane Mallerme - şiir
-Paul Verlaine - şiir
-Arthur Rimbaud - şiir
-Paul Valery - şiir
-Puşkin
-Maunce Maeterlinck - tiyatro
*Nazım nesre yaklaşmış olur.
*Bütün güzelliği ön plandadır.
*Dizeler arasında noktalama işaretleri kullanılır.
*Serbest müstezat, serbest nazıma geçişi sağlamıştır.
Türk Edebiyatında Sembolizm
Bu anlayışın ilk uygulayıcısı Cenap
Şahabettin'dir. Ancak bu akımın en başarılı örneklerini
veren şairimiz Ahmet Haşim'dir. Kimi yönleriyle Cahit
Sıtkı Tarancı, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi şairler de bu
akımın izlerini taşırlar.
BALAD
*Üç bent ve bir ağırlama dizesinden oluşur.
Günümüzde halk şarkıları anlamındadır.
SONE
*“Kısa şiir, türkü” anlamına gelen sonenin ilk çıkış yeri
İtalya’dır.
*Servet-I Fünuncular bu nazım biçimini Fransız
*Edebiyatı’ndan almışlardır.
*İki dörtlük,iki üçlük olmak üzere dört bent ve toplam
14 dizeden oluşur.
*İlk dörtlüğü konuya giriştir, üçlüklerde konu işlenir.
*Son dize ise duygu yönünden şiirin en güçlü dizesidir.
*Batıdan olduğu gibi almamışlar, uyak düzeninde
kendilerine göre değişiklikler yapmışlardır.
1.tip sone:abab-cdcd-eff-egg
2.tip sone:abba-cddc-eff-egg
3.tip sone:abab-cdcd-eef-ggf
TERZA-RİMA:
*İtalyan Edebiyatı’nda ortaya çıkan bir türdür.
*Fransız Edebiyatı’ndan alınmıştır.
*“Örüşük uyak” da denir
*Üçlüklerle yazılır.Üçlük sayısı sınırlı değildir.
*Tek bir dize ile bitirilir.
*Dante’nin “İlahiKomadyası” bu biçimle yazılmıştır.
*TevfikFikret “Şehrayin” şiirini bu nazım biçimiyle
yazmıştır.
*Kafiye örgüsü: aba-bcb-cdc-ded-(…)-e
TRİYOLE :
*On mısralı nazım şeklidir.
*Önce iki mısra,sonra dörder mısralar gelir.
*Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün sonunda,
birinci kısmın ikinci mısrası, ikinci dörtlüğün sonunda
tekrarlanır.
*İki tür kafiye vardır.
*Baştaki iki dize kendi arasında kafiyesizdir.
*Konu bütünlüğü vardır.
*Son dizesi duygu yönünden şiirin en güçlü dizesidir.
*Kafiye örgüsü:AB-ccA-dddB
SERVET-İ FÜNÛN ŞAİRLERİ ve YAZARLARI
TEVFİK FİKRET
SERVET-İ FÜNÛN ŞİİRİ NAZIM ŞEKİLLERİ
SERBEST MÜSTEZAT
*“Müstezat”ın sözlük anlamı ziyadeleşmiş, artmış,
çoğalmış” demektir.
*Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazıldığından bu
adı almıştır.
*Eklenen bu kısa dizeye “ziyade” denir.
*Fransızsembolistlerinözgürceyazdıklarışiirbiçimlerinde
netkilenerekoluşturulmuştur.
*Aruzun çeşitli kalıplarıyla yazılır.
*Düşünceler dizeden dizeye atlayarak devam eder.
anlayışını savunmuş ve buna uygun eserler vermiştir.
-ı Yağma, 95’e
Doğru, Balıkçılar, Haluk’un Bayramı, Tarih-i Kadim,
Promete, Sis gibi şiirleriyle eleştirmiştir.
şiirlerinde öne çıkmıştır.
la kullanmıştır.
kaynaştırmayı bilmiştir
6
Vilyem Şekspiyer: inceleme
Hac Yolunda: :gezi yazısı
Suriye Mektupları: gezi yazısı
Avrupa Mektupları: gezi yazısı
Afak-ı Irak: gezi yazısı
Küçük Beyler : oyun.
Körebe: oyun. Görücü usulüyle evlenmenin kötülüğü
temasını işlemiştir.
Yalan: oyun. Bu piyesinde 31 Mart Vakasını işlemiştir.
dizeye yaymıştır.
yazmıştır.
e, biçimsel
mükemmelliğe, tasvire önem vermiştir.
aruz kalıplarını seçmiş ve kullanmıştır.
ldığı
HALİT ZİYA UŞAKLIGİL
“Şermin”I yazmıştır.
büyük romancıdır.
-i Fünun döneminin en güçlü yazarıdır.
çocuklara büyük sevgi duymuştur.
Eserleri:
e geniş tasvirlere ve psikolojik tahlillere yer
Rubab-ı Şikeste: Şiir kitabı; Serveti Fünun
dönemindeki yazdığı hem biçim hem de içerik
bakımından yeni, S.F. tarzındaki şiir kitabıdır.
Haluk’un Defteri: Oğlu Haluk’un kişiliğinden hareketle
Türk gençliğine öğütler verdiği şiir kitabıdır.
Şermin: Şiir kitabı; hece ölçüsü ile çocuklara yazdığı
şiir kitabıdır.
Ferda: şiir; gençlere seslendiği şiiridir.
Sis: Tevfik Fikret; şiir; İstanbul’a nefretini dile getirdiği
ilk ve tek şiiridir. Şiirinde İstanbul’u “kötü bir kadına “
benzetmiştir.
Tarih-i Kadim: şiir; kutsal kabul edilen milli ve manevi
değerlerimizi, her şeyi reddettiğini anlatan şiiridir. Bu
şiir yüzünden M.Akif ile ciddi tartışmalar yaşamıştır.
Sonradan bir anlık sinirle yazdığını söylemiştir.
Bir Lahza-i Taahhur: şiir; II. Abdülhamit’e nefretini
anlattığı şiiridir.
Doksan Beşe Doğru ve Han-ı Yağma: Devrindeki
yolsuzlukları, hayal kırıklıklarını ve İttihat Terakki’yi
eleştirdiği şiirleridir.
Rübabın Cevabı: sosyal içerikli bir şiirdir. Halkın
acılarını, sıkıntılarını anlatır.
Balıkçılar: manzum hikaye tarzındaki meşhur şiiridir.
Haluk’un Amentüsü ve Sabah Olursa şiirleri de
ünlüdür.
CENAP ŞAHABETTİN
sanat” anlayışına uygun eserler vermiştir.
etkisinde kalmıştır.
dili vardır.
Eserleri:
Tamat : şiir kitabı; “ Saçma söz “ anlamındadır, yeni
tarzdaki şiirleridir.
Elhan-ı Şita : şiir; şiirinde kış manzaralarından söz
etmiş, okuyucularına karın yağışını hissettirmiştir. En
ünlü şiiridir.
Tiryaki Sözleri: Özdeyişlerini içeren önemli bir eserdir.
Evrak-ı Eyyam : söyleşi-deneme-fıkra
Nesr-i Harp: makale
Nesr-i Sulh: makale
vermiştir.
konu almış, hikayelerinde halkın arasına girmeye
çalışmıştır.
kullandığı
ağır bir dili vardır. (Sağlığında eserlerini yine kendisi
sadeleştirmiştir)
Serveti Fünun kuşağının ideallerini, beklentilerini, hayal
kırıklıklarını anlatmıştır.
-ı Memnu’da bir Türk aile yapısını ayrıntılı olarak
incelemiş ve alafranga özentisini eleştirmiştir.
vermiştir.
Eserleri:
ROMANLARI (Realist, tekniği sağlam, çok başarılı,
dili ağır)
1. Aşk-ı Memnu:“ Yasak aşk “ anlamındadır. Türk
edebiyatının batılı anlamda ilk romanlarındandır. Roman
“kıskançlık, aldatma” teması üzerine kurulmuştur.
Varlıklı ve kibar Adnan Bey,genç yaştaki Bihter’le
evlenir.Bihter zamanla kocasının yeğeni Behlül’eaşık
olur.Behlül’ün gözü ise Nihal’dedir. Evlenmek
üzerelerken Bihter ve Behlül’ün yasak aşkları ortaya
çıkar. Bihter intihar eder, Behlül kaçar.
2. Mai ve Siyah: Batılı anlamda ilk çok başarılı
romanlardandır.” Mai “ roman kahramanının
hayallerini “ Siyah “ ise hayallerinin yıkılışını anlatan
sembolik ifadelerdir.
‘Henüz yirmi iki yaşında, bütün maneviyatı [ruh
haleti] yalnız bir ümidin tahakkukuna muntazır
[gerçekleşmesini beklemekte]... Şöhret bulmak, edip
olmak, herkesçe tanınmak, bugün o kadar acılıklarına
göğüs vermek için hayatını zehirlediği bu edebiyat
âleminin bir gün yüksek zirvelerine [doruklarına]
çıkmak ve ismini o kadar yükseltmek ki... O tasavvur
ettiği [hayalini kurduğu] yüksek payeye [dereceye] bir
had [sınır] bulamıyor; sonra da bu derece [kadar] itila
emellerine [yükselme arzularına] kapılıyor olduğundan
7
kendi kendine utanıyordu. Edip olmak, şöhret almak,
senelerden beri bütün düşüncesi bu değil miydi"’
Batılı anlamda Türk romanının başlangıcı
sayılan ve Tanpınar'ın 'Türkiye'de nesli adına konuşan
ilk eser' diye tanımladığı Mai ve Siyah, döneminin
basın, edebiyat ve şiir hayatına ilişkin gözlemleriyle de
ayrı bir öneme sahiptir.
İstanbul’ da orta halli bir ailenin çocuğu Ahmet
Cemil, mülkiyeyi bitireceği sırada babasını kaybeder,
ailesinin geçimini sağlayabilmek için dersler vermeye
başlar. Bu arada büyük ümitler verdiği eserini
tamamlamaya çalışmaktadır. Ümitleri bir süre sonra
ümitsizliğe döner. Kız kardeşi İkbal kocasının eziyetleri
sonucunda ölür. Sevdiği kadın Lamia başkasıyla
nişanlanır. Eseri beklediği ilgiyi görmez. Ahmet Cemil
kitabını yakar, annesini de alıp bir gemiyle İstanbul’
dankaçar, ayrılır. Yemen’ de bir ilçe kaymakamlığı
görevini kabul eder ve oraya gider.
3. Kırık Hayatlar: Ömer Behiç ailesine bağlı bir
doktordur. O dönemin yozlaşmış ailelerinden birinin kızı
olan Neyyire doktoru baştan çıkarır. Ailesiyle gizli
ilişkisi arasında bocalayan Ömer Behiç, küçük kızı
Leyla’ nın menenjitten ölmesi üzerine bunu ilahi bir
uyarı kabul eder ve ailesine döner. Kitaptaki olaylar
Osmanlı’nın son döneminde geçmektedir. Osmanlı’nın
son döneminde Türk halkında batıya karşı körü
körüne bir özenti oluşur. Batıdan alınması gereken
teknoloji, ilim, bilim değilde; bizim yaşantımıza ters
düşen kültürü taklit edilir.Özellikle İstanbul’da zengin
diye nitelendirilen ve kendilerini halktan daha üstün
gören bir grup, kendilerine batıda yapılan çılgın
eğlenceleri örnek alıp, hemen her yerde görgüsüzce
eğlenmeye çalışıyorlardı.Bu durum özellikle Türk aile
yapısına aykırıydı ve bunun sonucu olarak bu tabakada
aile bağları iyice zayıflamış hatta kopmuştu.Çirkeflik
başını almış gidiyordu. Eşler birbirine sadık kalmıyor,
hatta eşini aldatmak, ailesine bağlı kalmamak bir başarı
olarak görülüyordu.Kitap o günün bu acı tablosunu
güzel bir şekilde anlatıyor.
4. Nemide: roman. Annesi vereme yenik düşmüş ve
kendisi de bu illetin pençesinde yaşam mücadelesi veren
genç bir kızın yaşadıkları.
5. Ferdi ve Şürekâsı (ortakları): roman. Zengin kızın
fakir gence aşkının acıklı sonu.
6. Bir Ölünün Defteri:Yağmurlu bir gecede
Hüsam,karısı ve çocukları İsmet ile Fuad evde
otururlarkenyaşlı bir adam eve gelir ve Hüsam’ın onunla
birlikte gelmesini ister.Hüsam’ı en yakın arkadaşı
Vecdi’nin yanına götürür.O gece Vecdi hayata gözlerini
yumar ama Hüsam’a kara bir defter
bırakır.Bu,Vecdi’nin çocukluktan ölümüne kadar olan
hayatını yazdığı günlük niteliğinde bir defterdir.Hüsam
defteri okumaya başlar. Vecdi ile Hüsam çocukken bir
yatılı okulda kader arkadaşı olurlar.Vecdi’nin bir de
halası ve halasının kendi yaşlarında Nigar adında bir
kızı vardır.İleriki yıllarda hem Vecdi hem de Hüsam
Nigar’a aşık olurlar.Fakat Nigar Vecdi’yi bir kardeş gibi
gördüğü için kalbi Hüsam’a vurulur.Vecdi Hüsam’a
olan ve çocuklukyıllarından gelen samimi arkadaşlıktan
soğur,çünkü Hüsam artık Vecdi’yi anlamaz,ona fazla
ilgi göstermez olur Kendisini onlardan uzaklaştırmak
ister.O sırada cereyan etmekte olan Balkan savaşlarına
gönüllü doktor olarak gider ve orada sol kolunu
kaybeder.En sonunda İstanbul’a tekrar döner ama
kalbinde hala o
aşk acısı vardır.Birgün kolu yüzünden kaptığı bir
rahatsızlıktan dolayı kendisini yataklarda
bulur.Yağmurlu bir gecedir ve Hüsam’ı yanına
çağırttırır.O gece Vecdi,Nigar’ın aşkını kalbine gömerek
hayata gözlerini kapar.Hüsam ise Vecdi’nin kendisi için
ne kadar fedakârlıklarda bulunduğunun farkına bir
ölünün; Vecdi’nin defterini okuyarak varır.
7. Sefile ve Nesl-İ Ahir Halit Ziya Uşaklıgil’e ait
romanlardır.
HİKAYELERİ
Bir Yazın Tarihi: Hikâye. Dört yıldan beri taşrada
mühendislik yapan bir gencin yaz tatilini geçirmek üzere
İstanbul’a akrabasının yanına gelmesiyle orada bulunan
bir genç kıza aşık olması.
İzmir Hikâyeleri: Yazar bu hikayekitabını, ömrünün
son yıllarında yaşadığı olayları hatırlamak maksadıyla
yazmıştır.
Kadın Pençesi:;hikâye.
Solgun Demet:; hikâye.
150 civarında hikayesi var. Bazzı önemli hikayeleri:
Bir İzdivacın Tarih-i Muâşakası(Bir Evliliğin Tarihi)
Bir Muhtıranın Son Yaprakları
Sepette Bulunmuş
Bir Hikâye-i Sevda
Hepsinden Acı
Onu Beklerken
Aşka Dair
İhtiyar Dost
Bir Şi'r-i Hayal
ANILARI
Kırk Yıl:anı; yazarın hayatını,anılarını anlatmaktadır.
Saray ve Ötesi: anı; yazarın saraydaki memuriyet hayatı
ve memuriyet hayatından sonraki yaşamı
anlatılmaktadır. Yazar sarayda geçirdiği dört yıl
boyunca Osmanlı Devleti’nin bulunduğu durumdan
bahsetmektedir. Osmanlı Devleti’nde II.Abdülhamit’in
tahtan indirilmesiyle, istibdat yönetiminin yerini alan
Meşrutiyet yönetiminin saray ve ötesinde nasıl
karşılandığı anlatılmaktadır.II.Abdülhamit’in tahtan
indirilmesinden sonra yönetim de değişmiştir. Sarayda
olup bitenleri, padişahın günlük faaliyetlerini, nelerden
hoşlandığını, nelere tepki göstereceğini, kısaca davranış
biçimini çok iyi bilmektedir. Sarayda olup biten herşeyle
yakından ilgilendiği için, padişahtan önceki söz sahibidir
(başkatiptir).Yazar, saraydaki bu görevi süresince saray
8
içinde geçen ve entrika kokan olayları anlatmış ve
meşrutiyetin saray ve çevresinde meydana getirdiği
değişiklikleri kaleme almıştır. Fakat sadece bunları
anlatırken çekici ve açık üslupla zamanın ileri
gelenlerinin portrelerini çizmiş, önemli olayların
analizlerini yapmıştır. Zamanın adeta psikolojik
ortamını gözler önüne sermiştir. Ayrıca saray adetlerinin
eskimeyen yanlarını anlatmış ve dört yıllık zaman
kesimini bir tarihçi gibi değerlendirmiştir.
Bir Acı Hikâye: anı; yazar, bu eserinde 32 yaşında
intihar eden oğlu Vedat Uşaklıgil'in ölümü üzerine
yazmıştır.
DENEMELERİ
Fransız Edebiyatının Örnekleri ve Tarihi
Hikaye ve Temaşa
Yunan, Latin, Alman Edebiyatı
Fransız Tarih-i Edebiyatı
Sanata Dair
DİĞER ROMANLARI:
Genç Kız Kalbi,
Karanfil ve Yasemin
Son Yıldız,
Kan Damlası,
Halas
HİKAYELERİ
İhtizar, Son Emel
Bir Aşkın Tarihi, İlk Temas, İlk Zevk
Eski Aşk Geceleri
OYUNLARI
Pençe,
Cidal
Sansar
MENSUR ŞİİRLERİ
Siyah İnciler
OYUNLARI
Kabus, Fürüzan, Fare
SÜLEYMAN NAZİF:
MENSUR ŞİİRLERİ
Mezardan Sesler, Mensur Şiirler
toplumsal konuları da işlemiştir.
MEHMET RAUF
konuşmalara ilk kez o yer vermiştir.
kalmıştır.
Eserleri;
Şiir:GizliFiganlar,Firak-ı Irak,Batarya ile Ateş,Malta
geceleri
Düzyazı:Çal Çoban Çal,Tarihin Yılan Hikayesi,İki Dost
FAİK ALİ OZANSOY:
ve daha zayıf eserler vermiştir.
Eserleri:
Eylül: roman; Türk edebiyatının ilk psikolojik
romanıdır. Roman “ yasak aşkı “ anlatır… Süreyya Bey
ve Suat Hanım beş yıldan beri evlidir. Süreyya’ nın
arkadaşı Necip aile dostlarıdır. Necip, Suat’ a çok değer
vermektedir. Bu değer veriş zamanla sevgiye dönüşür.
Bu sevgi karşılıksız değildir. Ancak her ikisi de
Süreyya’ ya ihanet edebilecek yaradılışta değillerdir.
Zamanla bu aşk şiddetlenir. Bir gün köşkte çıkan bir
yangında Suat içerde kalır. Necip onu kurtarmak için
evin içine girer ve her ikisi de yangında ölür.
Ferda-yı Garam: roman. Mehmet Rauf'un Eylül'den
sonra, en önemli romanıdır. Sermed'le Mâcid'in,
çocukluk yıllarında düşmanlıkla başlayan, ilk gençlik
çağlarında büyük bir tutkuya dönüşen aşklarının
hüzünlerle, gölgelenişini, Servet-i Fünun anlayışıyla
öykülemektedir. Bu içli aşkın kahramanları için aşk,
yaşanmışlığıyla değil, hayâl edilişiyle vardır.
Eserleri;
Şiir;Fani Teselliler
Oyun;Nedim ve Lale devri
ALİ EKREM BOLAYIR(A.NADİR):
-i Fünun dergisinde yayımlanmıştır.
-Yunan savaşını işleyen “Vasiyet” şiiri büyük
yankılar uyandırmıştır.
Eserleri;
Şiir:Zilal-iİlham,Vicdan Alevleri
Oyun:Baria
HÜSEYİN SUAT YALÇIN:
-i Fünûn şairleri arasında oldukça geniş bir
şöhret yapan Hüseyin Suat Yalçın’ın şiir sahasındaki
çalışmaları pek yeterli değildir.
-i Fünûn'da lirik şiirleriyle tanındı.
-i Fünûn topluluğuna Cenap Şahabettin’in
teşvikiyle girmiştir.
tamamıyla uzaklaşarak hiciv ve mizaha yöneldi
-i Zâlim” takma adıyla siyasi ve sosyal hicivler
yazdı.
9
undu. Çoğunu kendisinin
yazdığı bir kısım çeviri ya da adapte olan bir hayli
tiyatro meydana getirdi. Bunların o zamanki adı Darülbedâyiolan şehir tiyatrosunda oynattı duru ve tabii bir
dille eserler verdi.
Eserleri:
Şiir:Lane-i Meal (Serveti Fünûn dönemi şiirleri) ; Gave
Destanı (Mizahi şiirleri) Dehhak-i zalim, Gâve-i zalim
imzalarıyla mizah ve hiciv manzumeleri yazmıştır.
Tiyatro eserleri: Kirli Çamaşırlar, Çürük Temel,
Kayseri Gülleri, Harman Sonu, Ahirette Bir Gün,
(Manzum tiyatro)
HÜSEYİN SİRET ÖZSEVER:
Bu dönemde Jön Türkler
arasında yer almıştır.
kullandıysa da sonraları daha anlaşılır bir dil
kullanmıştır.
Eserleri:
Şiir: Leyal-i Girizan, Bağbozumu, Kıvılcımlı Kül,
Kargalar
CELAL SAHİR EROZAN:
ilgilenmiştir.
Tevfik Fikret’in tesirinde şiirler yazdı. Dil ve tekniğe
önem verdi. Aşk, kadınlar, tabiat, gurbet, aile, özlem
temalarını işleyen lirik şiirler yazdı. Son şiirlerinde, hece
ölçüsü ve sâde Türkçe ile yazmayı denedi.
Eserleri;
Şiir:Beyaz Gölgeler (1898 -1909 arasında yazdığı
şiirler),Buhran (1909),Siyah Kitap (şiirler, düzyazılar;
1911).
AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU:
Servet-i Fünûn dergisinde yayımladığı
hikayeleri ile Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katıldı. O
sıralarda başlayan “ Yeni Lisan “ ve “ Tükçülük “
akımlarını benimseyerek Tük Yurdu dergisinin
kurucuları arasına katıldı.
Ahmet Hikmet'in edebiyat hayatı iki döneme ayrılır:
Edebiyat-ı Cedide devrindeki hikayeleri:Bunlar
Servet-i Fünûn hikaye ve romanının özelliklerini
taşımaktadır. Dil yabancı sözcüklerle yüklüdür. Bu tür
hikayelerini “ Haristan ve Gülistan“ adlı kitapta
toplamıştır. Herhangi bir görüşe, hatta doğru dürüst bir
olaya bile dayanmayan hikâyelerle doğa ve kişi
tasvirleri, ruh hallerinin anlatılması hatta konuşmalar
hep bir takım süslü söyleyişler ve cicili bicili sözcüklerle
örülmüş bir söz kalabalığı arasında boğulmuştur.
Türkçülük akımının başladığı devirdeki hikayeleri:
1911'den sonra Türkçülük akımının etkisi altında
yazılmış bulunan hikayelerin dili sadedir. Bazıları öz
Türkçe ile yazılmıştır. Fakat hepsinde süslü bir dil
kullanmıştır.
Eserleri:
Patates (ilmî, 1890)
Leyla yahud Bir Mecnunun İntikamı (hikaye, 1891)
Tuvalet yahud Letafet-i Aza (tercüme ve ilaveler, 1892)
Bir Riyazinin Muaşakası yahud Kamil (tercüme,
roman, 1892),
Haristan ve Gülistan (hikaye, 1901),
Gönül Hanım (roman tefrikası, 1920),
Çağlayanlar (hikaye, 1922).
Bir Tesadüf( hikaye), Kadın Ruhu( hikaye),
Beliren Simalar( hikaye), Salon Köşeleri( hikaye),
Bir Safha-i Kalb( hikaye), Silinmiş Çehreler( hikaye),
SAFFETİ ZİYA
-i Fünuncu bir yazar olarak başladı.
romanıyla ün yaptı.
HÜSEYİN CAHİT YALÇIN:
savunmaktadır.
Eserleri:
Roman:
Nadide (1891),Hayal İçinde (1901)
Öykü:
Hayat-ı Muhayyel (1899),Niçin Aldatırlarmış? (1922)
Hayat-ı Hakikiye Sahneleri (1909)
Diğer:
Kavgalarım (1910),Edebi Hatıralar (1935)
Siyasal Anılar (1975),Talat Paşa (1943)
Türkçe Sarf ve Nahiv (1908)
Benim Görüşümle Olaylar (4 cilt, 1945-47)
Seçme Makaleler (1951)
Edebiyat ve Hukuk: makale; Fransızcadan çevrilmiş
olan bu makale yüzünden S.F. dergisi kapatılmış ve
böylece S.F. topluluğu dağılmıştır.
lgi çekti. Bu
oyunuyla Beyoğlu âlemindeki yaşamı anlattı.
Eserleri:
Öykü
Salon Köşelerinde, Bir Safha-i Kalp (1912),
Hanım Mektupları (1913), Kadın Ruhu (1914),
Silinmiş Çehreler, Beliren Simalar (1924),
Oyun
HaralambosCankiyadis (1911).
SÜLEYMAN NESİP:
gösteren Süleyman Nesib, güçsüz ve iddiasız bir şairdir.
heyecan yönlerinden de hayli mütevazidir.
bastıramamıştır.
Eseleri: Süleyman Paşa-zade Sami Bey; İlm-i
.TerbiyeEtfal ( çocuk eğitimi üzerine bir deneme );
Fröbel ve pastalozzi ( eğitim ve öğretim üzerine bir
çeviri ).
10
SERVET-İ FÜNÛN (EDEBİYAT-I CEDİDE)
DÖNEMİNDE HİKÂYE VE ROMAN
SERVET-İ FÜNÛN HİKÂYECİLİĞİ
Servet-i Fünûn döneminde hikâyede büyük
gelişme yaşanır. Tanzimat'la edebiyatımıza giren
hikâyenin olgun örnekleri bu dönemde verilir. Şiirde
olduğu gibi hikâyede de bireysel konular işlenir. Servet-i
Fünûn neslinin "içe dönük, karamsar" bakışı bu
hikâyelere de sinmiştir. Kimi hikâyelerde istanbul
dışında geçen olaylara de yer verilmekle birlikte
hikâyelerde mekân genellikle İstanbul'dur. Yazarlar
realizmin etkisiyle yazdıkları hikâyelerde yaşadıkları
dönemi işlemişlerdir.
Tanzimat ve Servet-i Fünûn Hikâyeciliğinin
Karşılaştırılması
Tanzimat yazarları hikâyelerde sosyal yarar
amaçlamıştır. Bu açıdan hikâyelerde evlilik sorunları,
gelenek ve töre, batıl inançlar, esaret, yanlış Batılılaşma
işlenmiş, mekan ihmal edilmiştir. Edebiyat-ı Cedîde
döneminde yazarlar, yapıtlarında bireysel duyguları
işlemişler; aşk, kadın, evlilik, tabiat, yalnızlık, hayalhakikat çatışmasından kaynaklanan ümitsizlik, aşırı
melankoli, hastalık, karamsar bir bakış açısı gibi bireysel
konulara yer vermişlerdir. Bu dönem hikâyelerinde
sanatçı ruhlu, piyano çalan, yabancı dil bilen kadınlar;
sevdalı, ince ruhlu âşıklar, Batılı tipler görülür. Mekan
İstanbul'dur.
Tanzimat hikâyelerinde dil, biraz daha sadedir.
Cümleler kısa, açık ve anlaşılır özelliktedir. Çünkü bu
dönemde düşünce öne çıkmış, özentili anlatım arka
plana itilmiştir. Servet-i Fünûn yazarları, "Sanat, sanat
içindir." görüşünü benimsemiştir. Bu nedenle onların
hikâyelerinde dil, süslü ve sanatlıdır. Eski sözcükler
sıklıkla kullanılır. Dilde sanat kaygısı ağır basar. Ancak
bu dil, romanlara göre daha sadedir.
Tanzimat yazarları Fransız edebiyatından
etkilenseler de Doğu öyküleme geleneğinden
kurtulamamıştır. Bu nedenle Tanzimat hikâyelerinde
yapı, Batılı olsa da iç kurgu ve anlatım Doğulu özellikler
taşır. Olay ön plandadır. Kişiler siliktir. Hikâyelerde
romantizmin etkisi açıkça hissedilir. Samipaşazade
Sezai ile birlikte hikâyelerde realizmin etkisi görülmeye
başlar. Servet-i Fünûn döneminde ise geleneksel hikâye
tamamen bırakılır, Batılı tarzda hikâyeler yazılmaya
başlanır. Realizmin etkisiyle gerçekçi hayat sahneleri,
sosyal yaşamdan kesitler hikâyelerde yansıtılır. Olay
yerine kişilere, onların ruhsal durumlarına ağırlık verilir.
Bu nedenle yazarlar, öykülerindeki kişileri yaşadığı
toplumdan, kendi çevrelerinden seçmişlerdir.
Servet-i Fünûn edebiyatının en önemli
hikayecisi Halit Ziya Uşaklıgil'dir. Sanatçının
hikâyeleri, anlatım ve teknik özellikler bakımından
romanlarıyla aynı çizgidedir. Çok kuvvetli iç ve dış
gözlem yeteneği olan yazar, hikâyelerini rahat yazar. Bu
bakımından, onun hikâyeleri romanlarına oranla daha
doğaldır. Hikâyeleri üslup bakımından daha zengin,
lirizmle iç içedir. Yazarın hikâyelerindeki dili,
romanlarından daha sadedir. Hikâyelerinin konuları
millî ve yereldir. Hikâyelerinde halktan kişilere yer
verir. Kimi hikâyelerinde mekan olarak Anadolu da
yerini almıştır. "Mahalleye Mevkuf, Dilhoş Dadı, Raife
Molla, Altın Nine, Keklik İsmail, Kar Yağarken, Ali'nin
Arabası" gibi hikâyeleri millî ve mahallî özellikler taşır.
Halit Ziya'nın belli başlı hikâyeleri şunlardır:
"Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Bir İzdivacın Tarih-i
Muaşakası, Heyhat, Solgun Demet, Sepette Bulunmuş,
Bir Hikâye-i Sevda, Hepsinden Acı, Onu Beklerken,
Aşka Dair, İhtiyar Dost, Kadın Pençesi, İzmir
Hikâyeleri, Bir Şir'i Hayal"
Halit Ziya'dan sonra Servet-i Fünûn
topluluğunun bir diğer hikayecisi Mehmet Rauf'tur. O,
hikâyelerinde aşk konusunu işlemiştir.
Servet-i Fünûn Romanının Dil ve Anlatım Özellikleri
Tanzimat'la başlayan Türk romanı, Servet-i
Fünûn döneminde Namık Kemal'in açtığı sanatkârane
üslup ile gelişimini devam ettirmiştir. Bu dönemde
roman, gerek üslup gerekse teknik bakımdan önceki
döneme göre büyük gelişim göstermiştir. Romanda
Tanzimatçılarda görülen kurgu hataları, üslup
eksiklikleri, acemilikler Servet-i Fünûn döneminde
kaybolmuştur. Roman tekniği modern ve sağlamdır.
Olayların örgüsü, işlenişi ve konuşmalar başarılı
biçimde verilmiştir. Yazarlar, eserde kişiliğini
gizlemiştir. Batılı anlamda Türk romanı bu dönemde
yazılır.
Servet-i Fünûncular, Tanzimat'la başlayan dilde
sadelik anlayışından uzak durmuş, aydın kesim için
süslü ve sanatlı bir dille eserler vermiştir. Onlar estetiğe
önem vermiş, bu da beraberinde dil zenginliğini
getirmiştir. Ancak sanatkârane üslup anlayışı eserlerde
kullanılan dilin kimi zaman anlaşılmaz hâle gelmesine
neden olmuştur. Sanatçılar duygu ve düşüncelerini
anlatmak için Arapçadan, Farsçadan, Batı edebiyatından
sözcük ve tamlamalar kullanmışlardır. Batı edebiyatının
etkisiyle kısa cümleler kurmaya özen göstermişlerdir.
Yazılarda Fransız cümle yapısının etkisi vardır. Söz
diziminde yenilikler yapmışlar; kesik cümleler
kullanmışlar, sıfatları ismin sonunda kullanmışlar, fiilsiz
cümleler oluşturmuşlar, "ve" bağlacına, "ah" ve "oh"
gibi ünlemlere cümlelerde bol bol yer vermişlerdir.
Servet-i Fünûn Romanının Tema/Konu Özellikleri
Tanzimat sanatçıları devrin koşulları gereği dışa
dönük sosyal yazarlardır. Yapıtlarında işledikleri
konular da yanlış Batılılaşma, görücü usulüyle evlenme,
esaret (kölelik) gibi sosyal konulardır. Servet-i Fünûn
sanatçıları ise yaşadıkları dönemdeki siyasal baskılar ve
sansür nedeniyle bireysel konulara yönelmiştir. Bunun
sonucu olarak sosyal içerikli temalardan uzak
durmuşlar; eserlerinde hayâl-hakikat çatışması, başarısız
aşklar, karamsarlık gibi bireysel temalara
yönelmişlerdir.
Yazar yaşadığı toplumdan bağımsız değildir.
Onun, yaşadığı toplumun uzak bir şekilde eser vermesi
olanaksızdır. Bu açıdan her tema yazıldığı dönemin
11
zihniyetini, sosyal ve kültürel durumlarını yansıtır.
Kısacası yaşamın gerçeği ile romanın gerçeği birbiriyle
örtüşmez; ancak roman gerçek yaşamdan, içinde
yaşadığı toplumsal, ekonomik ve kültürel ortamdan
etkilenir. Üretildiği toplumun yansımalarını içerir. Mai
ve Siyah'ta romanın yazıldığı dönemin basın hayatı,
Aşk-ı Memnu'daBeyoğlundaki yaşam, eğlence
merkezleri yer alır. Servet-i Fünûn romanında, konular
İstanbul'daki seçkin kişilerin yaşamından, özellikle
Batılı çevrelerden alınır. Hayal kırıklığı, üzüntü ve
başarısız aşklar romanlara konu olur.
Servet-i Fünûn ile Tanzimat Romanının
Karşılaştırılması
Tanzimat Dönemi'nde yazarlar roman türünün
ilk örneklerini vermiştir. Bu dönemde yazarlar, romanda
belli bir gelişmeyi değil, Doğu ve Batı kültürünü
birbirine katarak sosyal yararı gözetmiştir. Halka
seslenebilmek için yazmış, bu yolda meddah ağzını
kullanmış, öğreticiliği amaçlamıştır. Bu açıdan Tanzimat
romanları teknik olarak kusurlu; ama bu türü yaygın
hâle getirmesi açısından önemlidir. Yazarlar,
romanlarında halkı göz önünde bulundurmuş,
görüşleriyle kahramanları üzerinde etkili olmuş,
romanlarının olay akışını sık sık keserek okura bilgiler
vermiştir. Edebiyatımızda Batılı anlamda esas roman,
Servet-i Fünûn'la başlar. Servet-i Fünûncular realist ve
natüralist yazarları, psikolojik roman çığırını açan
yazarları ve onların roman anlayışlarını örnek
almışlardır. Toplumsal yarar içeren sosyal konular
(cariyelik, görücü usulüyle evlilik, köle ticareti, yanlış
Batılılaşma vs.) gitmiş, kişisel konular, özellikle aşk
konusu romanlara hakim olmuştur.
Tanzimat romanlarında kişilerin psikolojik
çatışmalarına çok az yer verildiğini, yazarların
görüşlerinin roman kahramanları üzerinde etkili
olduğunu, romanlarda gösterme tekniği yerine
öykülemenin ağır bastığını önceki ünitemizde işlemiştik.
Bu dönem roman yazarları daha çok, Doğu edebiyatının
etkisindedir. Tanzimat Dönemi romanlarında ne canlı bir
psikoloji ne karakter ne de gerçekçi yaşam sahneleri
vardır. Bu nedenle yazarlar, tasvir ve tahlilde başarılı
olamamışlardır.
Romanlarda ağırlıklı olarak kişilerin yaşamı ve
salon hayatı işlenir. Kişilerin ruh çözümlemelerine,
tabiat ve çevre betimlemelerine özen gösterilir. Roman
kişileri, romantik yönleri olmakla birlikte genellikle
modern yaşamın içinden, eğitimli, bazen hırslı, bazen
isyankar, geleneğin kalıplarını kıran, ümitle bunalım
arası gelgitler yaşayan gerçekçi kişilerdir. Bu kişiler
karamsar tipler, çapkın ve macera peşinde olanlar,
zengin ve Avrupalı tipler olarak sınıflandırılabilir.
Yazarlar kahramanlarını psikolojik gerçekliklere
uygun olarak serbest bırakır, okuru, taraf tutmadan
kahramanları anlama ve çözümlemeye yönlendirir.
Bunun yanında yazarlar, romanlarda Batı tarzı hayatı ve
kahramanları işlemişler, sosyal yaşamdan da kuvvetli
tiplere ve sahnelere de yer vermişlerdir. Örneğin Halit
Ziya'nın Mai ve Siyah romanındaki Ahmet Cemil, Aşk-ı
Memnu'daki Firdevs Hanım, Nihal ve Bihter, o devir
İstanbul'unda yaşamış toplumdan kişilerdir.
Tanzimat’ta sade dile yönelim vardır. Şinasi ile
başlayan dilde sadeleşmeyi Ahmet Mithat, uygulamaya
çalışır. Fakat özentisiz cümleler kurduğu için bunda
başarılı olamaz. Samipaşazâde Sezai dilde sadeleşmeyi
savunmakla birlikte sanatlı söz söyleme alışkanlığından
bütünüyle kurtulamaz. Bu konuda Nabizade Nazım daha
başarılıdır. Servet-i Fünûn roman ve öykülerinde ise
sade dil anlayışı bir kenara bırakılmış, son derece süslü
ve sanatlı, Arapça ve Farsça sözcüklerle yüklü bir dil
kullanılmıştır.
Servet-i Fünûn Romancılarının Etkilendiği Akımlar
Roman, temsil ettiği akıma göre romantik
roman, natüralist roman, realist roman; konusuna göre
aşk romanı, toplumsal roman, polisiye roman, macera
romanı gibi isimler alır. Servet-i Fünûn yazarları,
yakından takip ettikleri Fransız yazarların etkisiyle
realist roman anlayışını benimsemişlerdir. Realist
romanlar olayları kişi ve çevreyi gerçekçi bir şekilde
anlatır. Yazarlar kendi duygu ve düşüncelerini esere
yansıtmazlar. Olaylar ve kişiler karşısında tarafsız
kalırlar. Realist romanlarda eserin üslubu
yapmacıksızdır. Servet-i Fünûn yazarları, romanda
realist ve natüralist yazarları örnek almışlardır. Realist
romanda gözlem ve araştırma ön planda, his ve hayal
unsurları ise ikinci plandadır. Realist romanlarda
gerçekler, görülenler ve incelemelerin ortaya koyduğu
sonuçlar önemlidir. Gözlem önemlidir. Yazarlar gerçeğe
uygun çevre betimlemeleri yapmıştır. Bu dönem
romancıları, esere kendi duygu, düşünce ve hayallerini
karıştırmaz, kişiliğini gizler. Bunun için de olayları,
kişileri iç ve dış özellikleriyle, psikolojik yönleriyle
objektif bir şekilde anlatır. Dil ve üslup olaya ve olayın
kahramanının kişiliğine uygun olarak kullanılır.
Natüralist romanlarda bilime ve araştırmaya daha çok
önem verilir. Natüralistler gerçeğe bağlılıkta ve sosyal
meseleleri araştırmada realistlerden çok daha fazla
bilimsel metotlara bağlıdır. Toplumu âdeta bir
laboratuvar olarak düşünürler ve eserlerini bu
laboratuvar içinde, bilimsel verilere bağlı kalarak
yazarlar. Servet-i Fünûn yazarlarının romanlarında
realizm belirgindir. Sanat sanat içindir anlayışından
hareketle sanatçılar dil ve anlatıma önem vermişlerdir.
SERVET-İ FÜNÛNCULARIN DAĞILMASI
1896'da yolan çıkan Servet-i Fünûn sanatçıları
birkaç yıl sonra kendi aralarında bazı anlaşmazlıklar
yaşamaya başladılar. Bazı eksiklikleri, yanlışlıkları dile
getirdiler. İçeriden gelmeye başlayan bu eleştirilere
önceleri tahammül gösterildiyse de, Ali Ekrem'in
"Şiirimiz" adlı eleştirisi, çok sert ve fazla kişisel
bulunduğundan, dergide, Kasım-Aralık 1900'de bazı
değişikliklerle basıldı. Bu yazısından dolayı,
arkadaşlarından sert tepkiler alan Ali Ekrem, dergiden
ayrıldı. Onu Ahmed Reşid, Sâmîpaşazâde Sezâî ve
Menemenlizâde Tâhir takip etti. Böylece topluluk büyük
bir yara almış oldu.
1901 yılının başlarında yönetimle ilgili bir konu
yüzünden Ahmet İhsan ile Tevfik Fikret'in arasında
anlaşmazlıklar çıktı. Tevfik Fikret'in dergiden ayrılması
üzerine Servet-i Fünûn ciddi bir bulanımın içine düştü.
12
Tevfik Fikret'in yerine yazı işlerini üstlenen Hüseyin
Cahit, durumu bir süre idare etti. Ancak Hüseyin Cahit
Yalçın'ın Fransız İhtilali'ni konu alan "Edebiyat ve
Hukuk" adlı çevirisinin 16 Ekim 1901'de Servet-i
Fünûn'da yayımlanması üzerine, dergi II. Abdülhamit
tarafından kapatıldı ve sorumlular mahkemeye verildi.
Mahkeme tarafından suçsuz bulunan Servet-i Fünûn,
kapatılmasından bir ay sonra, 5 Aralık 1901'de tekrar
yayımlanmaya başlandı. Ancak Hüseyin Cahit yazı işleri
müdürlüğünden ayrıldı.
İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra Servet-i
Fünûn, gazete olarak yeniden çıkmış, sonra da haftalık
dergiye dönüşmüştür. Servet-i Fünûncular II.
Meşrutiyete kadar pek az eser yayımladılar. Ama bu
arada koşullar değişmiş ve yeni bir nesil yetişmişti.
Siyasal koşullar ağırlaşmış, sanatçıların bir kısmı, resmî
görevlerle İstanbul'dan uzaklaştırılmıştı. Servet-i
Fünûncular, karamsar, bezgin bir ruh hâline sahip
oldukları için bu durumdan çok etkilendiler.
Aralarındaki tartışmalar yüzünden birbirlerinden
soğudular. Bir daha toplanamadılar. Servet-i Fünûn
devri böylece kapanmış oldu.
SERVET-İ FÜNUN DÖNEMİNİN DIŞINDAKİ
BAĞIMSIZ SANATÇILAR
AHMET RASİM (1864 – 1932)
Fıkra, makale ve anılarıyla tanınır.
Çocukluğunu, basın hayatını, İstanbul’un günlük yaşantılarını başarılı bir üslupla anlatmıştır.
Eserleri:
Fıkra: Eşkâl-i Zaman, Şehir Mektupları
Anı: Gecelerim, Falaka, Gülüp Ağladıklarım
Roman: Hamamcı Ülfet
Söyleşi: Ramazan Sohbetleri, Muharrir Bu Ya
HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR (1864 – 1944)
 Servet-i Fünuncuların etkili olduğu bir dönemde bu
topluluğa girmemiştir.
 Ahmet Mithat Efendi’nin “halk için roman” anlayışına
uygun eserler vermiştir.
 İlk romanı “Şık” ile tanınmış ve sevilmiştir.
 Halkın diliyle (Özellikle mahalle kadınlarının dili) ve
mizahi bir üslupla halkı aydınlatıcı romanlar yazmıştır.
 Romanlarında İstanbul halkının ört, adet, gelenek ve
göreneklerini ve yaşayışını yansıtmıştır.
 Romanlarındaki kahramanlarını yetiştikleri ortamın
diliyle konuşturur, sosyal çevresiyle birlikte anlatır.
 Alafranga yaşama özenen züppe tipleri, şöhret
meraklılarını, batıl inançlara düşkün insanları mizahi bir
üslupla eleştirmiştir.
 Natüralizmden etkilenmiştir.
Eserleri:
Roman: Şık, Şıpsevdi, İffet, Mürebbiye, Kuyruklu Yıldız
Altında Bir İzdivaç, Gulyabani, Nimetşinas, Metres, Ben
Deli Miyim?, Mutallaka, Kaynanam Nasıl Kudurdu,
Evlere Şenlik, Utanmaz Adam, Mezarından Kalkan Şehit
Hikâyeleri: Kadınlar Vaizi, Namusla Açlık Meselesi, İki
Hödüğün Seyahati, Melek Sanmıştım Şeytanı,
Meyhanede Hanımlar, Gönül Ticareti
Tiyatro: Hazan Bülbülü, Kadın Erkekleşince
MEHMET ÂKİF ERSOY (1873-1936)
İstanbul'da doğan Akif, Baytar Mektebi'ni
birincilikle bitirmiştir. Görevli olarak birçok ülkeyi
dolaşmıştır.
Türk şiirine gerçek realizm onunla girmiştir.
Şiirlerinde toplum yaşantısını bütün yönleriyle
anlatmıştır.
Şiirlerinde kaynağını İslam dininden alan coşkun bir
lirizm vardır. Onun şiirlerinin en önemli kaynağı kişisel
gözlemleridir, İstanbul'un yoksul semtlerinin yaşantısını,
yoksulluklarını, ıstıraplarını gözler önüne serer.
Şiirlerinde yoksullara karşı acıma duygusu sezilir.
Toplum hayatındaki çöküntüleri işlemiştir.
Toplumun, içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtuluşunun
dine yönelmekle olacağını düşünür. Öğüt verici,
didaktik şiirler yazmıştır. Sanatını toplum hizmetine
veren bir şairdir.
Şiirlerinde konuşma dilini tüm canlılığı ile
kullanır. Adeta konuşur gibi şiir yazar. Şiiri düzyazıya
yaklaştırmada çok başarılı olmuştur.
Akif, şiirlerinde aruz ölçüsünü Türkçeye
başarıyla uygulamıştır. Hece ölçüsünü hiç
kullanmamıştır. Şiirlerinde, dikkatli bir işçilik ve sağlam
bir kompozisyon dikkati çeker.
Çanakkale Şehitleri, İstiklâl Marşı, Bülbül gibi
lirik-epik türde değerlendirilebilecek şiirlerinde coşkulu
bir söyleyiş göze çarpar.
Akif, şiirlerinde Divan edebiyatı nazım
biçimlerini, özellikle de mesnevi nazım biçimini
kullanır.
Onun manzum hikâyeleri vardır. Bu şiirlerde
toplum hayatını tüm canlılığı ile ortaya koyar. Seyfi
Baba, Küfe, Mahalle Kahvesi, Meyhane, Hasta bu türün
örneği olan şiirleridir.
Akif, şiirlerini Safahat adlı, yedi bölümden
oluşan bir kitapta toplamıştır. Safahat, Süleymaniye
Kürsüsü'nde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsü'nde,
Hatıralar, Âsım, Gölgeler kitabın bölümlerini oluşturur.
MEHMET EMİN YURDAKUL (1869-1944):
Servet-i Fünun şiirinde yalnız nazım şekillerini
ve halk şiirinden de yalnız ölçüyü (hece) alan ve dili
Türkçeleştirmek iddiasıyla yapay bir dil yaratan Mehmet
Emin, Türk Edebiyatı’nda “Milliyetçilik” akımının ilk
temsilcisi sayılır. Şiirlerinin tamamında sosyal sorunlara
eğilen şairde, bu nedenle didaktizm lirizme ağır basar.
Hece sayısı bakımından uzun olan ölçüleri
kullanan şair, söyleyişte nesre yaklaşmıştır.
Servet-i Fünun, Çocuk Bahçesi, Türk Yurdu
dergilerinde yayımlanan şiirleri, “Türkçe Şiirler”,
“Türk Sesi”, “Ey Türk Uyan” gibi kitaplarda
toplanmıştır.
13

Benzer belgeler

AÖF II. ABDULHAMİT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI ders

AÖF II. ABDULHAMİT DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI ders edildi ve çeşitli hikâyeleri yayımlandı. Servet-i Fünûn dergisinde, bu türler dışında edebiyatla ilgili makalelere ve eleştirilere de rastlanmaktadır. Başta Tevfik Fikret olmak üzere, Cenap Şahabet...

Detaylı

Yeni Türk Edebiyatı II

Yeni Türk Edebiyatı II eserler verilmiştir. Halit Ziya Uşaklıgil anı türünde yazdığı Kırk Yıl, Saray ve Ötesi (3 cilt), Bir Acı Hikâye adlı eserleri yazarın hayatını ve çevresini aydınlatması bakımından çok önemlidir. Hü...

Detaylı

Batıya Hayran Bir Neslin Romanı

Batıya Hayran Bir Neslin Romanı and History of Turkish or Turkic

Detaylı