bir küba değerlendirmesi

Transkript

bir küba değerlendirmesi
BİR KÜBA DEĞERLENDİRMESİ
Bir ülke üzerine değerlendirme yapabilmek için kullanılan yöntem belirleyici öneme sahiptir. Küba deneyleri
sosyalizm açısından nedir, ne değildir sorusuna cevap verebilmek ve bu ülke üzerine materyalist bir değerlendirme
yapabilmek için belli kıstaslardan hareket etmek gerekir.
Bu yazıda a) Küba devriminin karakteri; b) mülkiyetin karakteri; c) sınıflar; d) siyasi-ekonomik yapı ve e) iktidarın
biçimi kıstas olarak alındı.
KÜBA DEVRİMİNİN VE TOPLUMUNUN SINIFSAL KARAKTERİ
”Sovyetler Birliği’nin yıkılmasında Gorbaçov’un bilinçli bir rol oynamış olduğunu söylemem. Onun amacı,
sosyalizmi mükemmelleştirmekti…“ (1).
1-Küba Devriminin Karakteri
1956-1958 arasında sürdürülen gerilla savaşı sonunda
Batista rejimi yıkılır. 1 Ocak 1959’da devrime önderlik
eden “26 Temmuz Hareketi”, yeni bir hükümet kurar. Manuel Urrutia, yeni cumhuriyetin başkanlığına ve Jose Miro
da başbakanlığa getirilir. 16 Şubat 1959’da Miro’nun yerine Fidel Kastro başbakan olur.
F. Kastro ve Erneste Guevara (Che) önderliğinde
Küba’da antiemperyalşst-demokratik devrim muzaffer
olur. Amerikan emperyalizminin uşağı Batista rejimi yıkılır. Devrimci iktidar, sömürgeci bağımlılığın beraberinde getirdiği tek kültürlü (monokultur) ekonomik yapıyı
yıkmak için sanayileşme politikası uygulamaya kor.
Bu ekonomi politikanın uygulanabilmesi için halk yığınlarının harekete geçirilmesi, Amerikan mülkiyetinde
olan varlıklara el konulması, başka yabancıların elinde
olan sanayi üretim araçlarının devletleştirilmesi, tarım
reformunun gerçekleştirilmesi gerekiyordu. Devrimci iktidar bu adımların hepsini attı. Bunun ötesinde ücretsiz
eğitim ve sağlık hizmetlerine, sosyal sigorta uygulamasına
geçildi. Kiralar düşürüldü. Halk yığınlarının yaşam standardının yükseltilmesi için adımlar atıldı. Bütün bunlar,
Küba devrimcilerinin ne denli kararlı olduklarının; emperyalizme, Amerikan ambargosuna boyun eğmeyeceklerini, bağımsız bir Küba için mücadelede ısrarlı olduklarını
gösterir.
Küba devrimi, haklı olarak bütün dünyada ezilen halkların sempatisini kazanmıştı.
Kastro ve Che önderliğinde Küba, antiemperyalist-demokratik devrimin zaferinden hemen sonra üretim araçlarının devletleştirilmesine ve merkezi plan ekonomisine
geçti. Tarımsal işletmelerin yüzde 63’ü devletleştirildi.
1968’e kadar bütün ulusal ve yabancı sermaye, ticaret,
bankalar, taşımacılık, eğitim ve sağlık devletleştirme ve
merkezi planlama çerçevesinde yeniden düzenlendi.
Önderlik Sorunu:
Küba devrimi, işçi sınıfı önderliğinde gerçekleştirilmedi. Devrimin önderleri, küçük burjuva aydınlardı. Bunlar, işçi sınıfının tarihsel misyonun kavramıyorlar, onun
yegane tutarlı devrimci sınıf olduğunu görmüyorlardı. Bu
bağlamda devrimci ve komünist partinin tarihi misyonunu
da kavramıyorlardı. Küba devrimi önderlerinin bu kavrayışsızlıkları veya küçük burjuva özellikleri onları, modern
revizyonizm karşısında körleştiriyordu.
Emperyalizm ve uşakları ülkeden kovulmuşlar, iktidar devrimci güçlerin elinde, antiemperyalist-demokratik
devrime tekabül eden adımlar atılıyor. Sonra ne oluyor,
süreç nasıl gelişiyor?
Küba devriminde işçi sınıfının belirleyici bir rol oynamadığı bilinen bir gerçektir. Bu anlamda Küba devriminin
daha baştan beri sosyalist bir devrim olup olmadığını da
tartışmaya gerek yok.
Örgütlü işçi hareketi devrime katılmadı, ama işçi sınıfının devrimi destekleyen eylemleri oldu. Fakat bu eylemlerden dolayı işçi sınıfının Küba devrimine damgasını
vurduğu, onun karakterini belirlediği iddia edilemez.
Bir Küba Değerlendirmesi - İ. Okçuoğlu • 1 / 7
Küba devrimi köylülere dayanıyordu. Ama köylülerin
de devrime önderlik ettiği söylenemez. Küba devrimine
küçük burjuva aydınlar önderlik etmişlerdi. Hem silahlı
mücadelede ve hem de bu mücadelenin siyasal önderliğinde belirleyici olan küçük burjuvaziydi. Küba devrimi, küçük burjuvazinin bir eseriydi. Sorun şu: Devrime önderlik
eden, antiemperyalist-demokratik devrimi gerçekleştiren
küçük burjuvazi, devrimi devam ettirebilecek yeteneğe
sahip miydi?
Lenin, Rusya’da Sosyal Devrimcileri ve Menşevikleri
kastederek, ama sorunu genelleştirerek, “bütün devrimlerin gösterdiği gibi, küçük burjuva demokrasisi iktidarda
tutunamaz ve sürekli, burjuva diktatörlüğü için örtü olur,
sadece burjuvazinin tek başına hakimiyetine hizmet eder”
tespitini yapıyordu (2).
Lenin, başka yazılarında da küçük burjuva demokratlarının sınıfsal karakterine değinir. Örneğin, “Devrimci
Proletaryanın Görevleri” yazısında (1917) küçük burjuva
demokrasisinin, burjuva diktatörlüğü için bir tabela olduğundan, burjuvazinin tek başına iktidarı için bir sıçrama
tahtası olduğundan; gerçek yaşamda küçük burjuvazinin
burjuvaziye bağımlı olduğundan ve onun dünya görüşünü
kabul ettiğinden bahseder.
“Küçük burjuvazi,…meselenin ekonomik özünden dolayı sınıf acizliğinin ifadesinden başka bir şey değildir.
Savrulmalar, tumturaklı sözler, acizlik bundan dolayıdır”
(3).
Yine Lenin, “Proleter Devrin ve Dönek Kautsky” yapıtında “ekonomik durumunun önemli özelliklerinden dolayı
küçük burjuvazi, bağımsız olarak herhangi bir şey yapma
yeteneğinden yoksundur” der.
Devrim öncesinde umutsuzluk ve geleceksizlik içinde
kıvranan Küba küçük burjuvazisi, ülke tarihinin kaderini
değiştirecek atılıma baş vurmuş, antiemperyalist-demokratik devrimi gerçekleştirmişti. Yanında ise köylülüğü
bulmuştu.
F. Kastro’nun dediği gibi Küba devrimi, “bir köylü
devrimiydi. Devrim, esasen mülksüz köylülerin eseriydi”.
Che de, “devrimci hareketin gücü önce köylüler üzerinde
yoğunlaştı”, gerilla savaşçıları, öncelikle kırsal alandan
gelen devrimcilerdir. Bu savaşçılar, köylülüğün geniş yığınlarının arzularını dile getirirler” tespitini yapar.
F. Kastro, “Niçin Mücadele Ediyoruz” açıklamasında
“yabancı yatırımlara el koymak veya devletleştirmek için
planlarımız yok. Burada yabancı yatırımlar sürekli teminat altındadır” diyordu. Öyle ki Kastro, kredi almak için
ABD’ye gitmekten bahsediyor, ABD’de televizyon açıklamasında komünist olmadığını söylüyordu.
R. Debray’de “Devrimde Devrim” yazısında “halk ordusunun yönetici çekirdeğini partinin oluşturmadığını,
Küba ayaklanmacılarının ideolojisinin Marksist olmadığını” yazıyordu.
21 Mayıs 1959’da Kastro bir TV söyleşisinde ‘kapitalizm insanları feda ediyor, komünist devlet insanları feda
ediyor. Bizim devrimimiz kızıl değil. Aksine ayaklanmacılar ordusunun rengi zeytin yeşilidir’ açıklamasını yapıyordu.
Küba Devriminde Komünist Partisinin Rolü:
Küba Komünist Partisi, Batista rejimini destekleme pahasına 1938’de legalleşti ve “Batista’nın ilerici çizgisi”nden
bahsetmeye başladı. Batista da 1944’te hükümetine komünist partisinden iki bakan aldı.
Batista, anayasaya göre bir kez daha başkan olması
mümkün olmadığı için ve emperyalizme, başta da Amerikan emperyalizmine hizmete devam etmek için ikinci bir
darbeyle (1952) diktatör yetkileriyle donatıldı.
Batista, komünist partiyi 1953’te illegal ilan eder. Parti,
Batista diktatörlüğüne karşı mücadele yerine “halk iradesinin barışçıl araçlarıyla” direnmeyi tercih eder. Kastro
ve arkadaşlarının Moncada Kışlasına saldırısını küçük
burjuvazinin umutsuz maceracılığı olarak değerlendirir.
Barışçıl “mücadele” anlayışından dolayı 1944’te adını
değiştirerek Sosyalist Halk Partisi (SHP) olan eski Komünist Partisi, Küba devrimine örgüt olarak katılmaz. “26
Temmuz Hareketi” ile ilk ilişkiler ancak Temmuz 1959’da
kurulur. SHP, devrimi, Batista’nın devrilmesinden beş
gün önce desteklemeye başlar. Küba devrimi, bu partinin desteği olmaksızın gerçekleşir. SHP, Ağustos 1960’da
“parti, Fidel Kastro’nun devrimci stratejisinin önemini
anlamadı” açıklamasını yapar.
2-Mülkiyet İlişkileri (1)
İlk Tarım Reformu (1959-1962):
İlk tarım reformu yasası, devrimci iktidarın en önemli
ilk adımıydı. Büyük toprak beylerinin mülküne el konur
(Plantasyon toprakları) ve bu toprakların bir kısmı, topraksız köylülere dağıtılır. Bunun ötesinde özel mülkiyette
kalan toprakların en üst büyüklük sınırı da tespit edilir.
1961 reformundan 5500 yoksul köylü yararlanır.
İlk tarım reformu yasası;
• Tütün ve gıda maddeleri yetiştiren küçük köylüye
toprak dağıtımını,
• Büyük çiftliklere el koymayı ve böylece büyük
besicilik çiftliklerinin devlet çiftliklerine dönüşmesini
olanaklı kılmıştır.
Topraklara ve sanayi işletmelerine (esasen şeker fabrikalarına) tazminat karşılığı el konulur. Devlet, toprak ve
sanayi tesisi biçimindeki üretim araçlarına el konulanlara
tahvil biçiminde 20 senede ödenebilen ve yıllık yüzde 4,5
faizle borçlanır.
Tarım
reformu,
“Tarım
Reformu
Ulusal
Enstitüsü”(NIBR) tarafından yönetiliyordu. Reformlardan
sonra kurulan büyük çiftliklere “kooperatif” deniyordu.
Ama bunlar gerçekten kooperatif değillerdi. Üyeleri yoktu. Atananlar tarafından yönetiliyorlardı ve çalışanlar da
devletin ücretli memurları gibi ücret alıyorlardı.
İkinci Tarım Reformu, 1963:
Bir Küba Değerlendirmesi - İ. Okçuoğlu • 2 / 7
Ekim 1963’te ikinci bir tarım reformuna gidildi. Aslında bu, ilk reformda başlanan, toprakların dağıtımına devam etmekten başka bir anlam taşımıyordu. İkinci tarım
reformu, toprakların büyüklüğünün üst sınırını toprak sahibi başına 168 acre ile (1 acre=yaklaşık 4047 m²) sınırlandırılıyordu. İkinci reformla devlet, ulusal toprakların yaklaşık yüzde 70’ine sahip oluyordu. Geriye kalan yüzde 30
da özel mülkte kalıyordu. İkinci reform, kırsal alanda özel
mülkiyet karşısında devlet mülkiyetini güçlendirmiştir.
İktisadi Reform (1968-1990):
1968’den sonra Küba, Sovyet baskısına boyun eğer ve
SB’nde uygulanan “iktisadi reform”ları uygulamaya kor.
Sovyet revizyonistleri;
• İktisadi konularda karar alma sürecinin ademi
merkezileştirilmesini, yani var olduğu kadarıyla merkezi
planlamanın tasfiye edilmesini ve
• Sınırlı sayıda da olsa pazar mekanizmalarının uygulamaya konmasını vs. dayatırlar.
1970’lerin başından itibaren Küba yönetimi, ekonomideki dar boğazı, zorlukları aşmanın yegane yolu olarak ekonomiyi, SB’nin talepleri doğrultusunda yeniden
örgütlemekte görür. Çok sayıda Sovyet danışmanının
“katkısı”yla Küba’da ekonomik kurumlar ve işletmeler
yeniden yapılandırılır. Aralık 1970’de Küba-Sovyet Komisyonu kurulur. Bu komisyonun görevi, Sovyet yardımlarının kullanımını koordine etmekti. Aslında esas görevi,
Küba’yı COMECON üyeliğine hazırlamaktı.
Yeni ekonomi yönetimi sistemi, verimliliği, maddi teşviki esas alan ilkeler üzerinde kurulmuştu.
Kastro, merkezi planlama anlayışını eleştirmeye başlamıştı. Artık her bir işletme yöneticisi, işletmenin faaliyeti
ve geleceği üzerine kapsamlı karar verme hakkıyla donatılmıştı.
3-Küba-SB İlişkileri:
Son kertede Küba (Kastro) ABD ile “barış içinde bir
arada yaşama” politikasını reddetti. Ama aynı zamanda
SB ile ilişkileri yoğunlaştırdı. Che’nin yeni bir bağımlılık
ilişkisine girmemeliyiz uyarılarına kulak vermedi.
Küba, 1963’te bağımsız bir ekonomi inşa etme planından vazgeçti. 1964’te SB ile yapılan uzun vadeli anlaşmalara göre Küba şekeri, Sovyet malları ile ödenecektir. Yani
ürüne karşı ürün. İlişkiler sonuçta Küba’yı giderek SB’ne
tamamen bağımlı hale getirdi. Sovyet revizyonistleri,
ABD’nin Küba’ya uyguladığı ambargoyu kendi emperyalist çıkarları için kullandılar. Aşağıdaki veriler bu bağımlılık ilişkilerini gösteriyor.
Yıllar
1790
1975
1980
1985
1986
1987
1988
1989
Küba Dış Ticaretinde SB’nin Payı
İhracat
İthalat
50,6
52,7
56,3
40,2
54,3
60,8
74,8
66,9
73,9
70,2
71,6
72,2
66,7
70,8
59,9
68,0
Uluslararası Ticaret İstatistikleri, 1980, 1990.
Bu veriler, Küba’nın dış ticarette neredeyse tamamen
SB’ne bağımlı olduğunu gösteriyorlar.
Che, Kastro’yu yeni bağımlılık ilişkilerine girilmemesi konusunda uyarmıştı. Kastro’yu, SB’ne karşı uyarmıştı.
Bu veriler ve genel olarak Küba-SB ilişkileri Che’nin ne
denli haklı olduğunu gösterir.
1965’ten sonra başta F. Kastro olmak üzere Küba önderliği, aşırı sol hayal ve SB ile ilkesiz işbirliği arasında
gidip gelmiştir. Belli bir dönem, örneğin 1968’de Kastro,
“devrimci saldırı” planından bahsetmiştir. Kastro’ya göre
bu plan, sosyalizmin ve komünizmin inşa edilmesi planıdır. Kastro, önce sosyalizmi kurmak ve sonra da komünizme geçmekten yana değildir. O, her iki sistemi birlikte
kurmayı planlıyordu.
“Devrimci saldırı” planını uygulamak ve sosyalizm-
komünizmi inşa etmek için ham şeker üretiminin 10 milyon tona çıkartılması gerekir. Yani, 10 milyon ton ham
şeker = ”devrimci saldırı” planı+sosyalizm/komünizm
inşası! Bu küçük burjuva hayalin –veya Küba devrimine
saygımızdan dolayı bu küçük burjuva elanın/coşkunun diyelim- gerçekleştirilebilmesi, öncelikle işin verimliliğinin
olağanüstü arttırılmasına bağlıydı. Bu nedenle işçiler çok
çalışmak, işin verimliliğini arttırmak ve ücretsiz mesai
yapmak için teşvik edildiler. Ama aynı zamanda, kararlara
katılmalarına önem verilmedi. Planın yaşama geçirilmesi
üzerine emekçi yığınlara hesap verilmedi.
Emekçi yığınların, demokratik kontrol olanakları yoktu. Böyle bir mekanizmaya değer verilmemişti.
İki sene sonra, 1970’de bu plan, ağır bir siyasi ve ekonomik yenilgi olarak bir kenara atıldı. Bu durumdan;
projenin uygulanmasıyla bağlam içindeki gelişmelerden
dolayı emekçi yığınlar huzursuzluk içindeydiler ve bunu
dile de getiriyorlardı. Sendika toplantılarında işçiler planlamadaki yanlışlıkları, üretim araçlarının çürümeye terk
edilmesini, işçilerin ve emekçilerin gereksinimlerinin;
sorunlarının dikkate alınmamasını, yöneticilerin ceplerini
doldurmalarını, rüşveti mahkum ediyorlardı. Bu eleştiriler yönetenlere yönelikti. Küba devriminin küçük burjuva
önderleri devlet, parti, ekonomi mekanizmalarına çöreklenmiş bürokrat burjuvalar olmuşlardı ve eleştiriler de
bundan dolayıydı.
Bu durum Kastro’yu da harekete geçirdi. Kastro, “devlet idaresindeki küçük burjuva zihniyet”ten, “yönetimdeki bir dizi ücretli memurlarda hakim olan işçileri küçük
görme” eğiliminden, “rüşvetten ve imtiyazları garantiye
alma” anlayışlarından bahsetmeye başladı. Kastro, bütün
bunların “kökünün kazınması” gerekir diyordu.
Küba, Sovyet sosyal emperyalizmine bağımlıydı. Her
yeni anlaşma veya eski anlaşmaların uzatılması, kredi vb.
talepler Sovyet revizyonistleri tarafından yeni koşullara
bağlanıyordu. Örneğin, yeni iktisadi anlaşmalar, kredilerin geri ödenmesi mühletinin 1986’ya kadar uzatılması
Bir Küba Değerlendirmesi - İ. Okçuoğlu • 3 / 7
üzerine sözleşmeler, ancak, Kastro, COMECON’a girmeye razı olduğunu (1972) açıkladığında yapıldı. Böylece Küba, ekonomisini ve politikasını COMECON’a, dolayısıyla da SB’nin çıkarlarına entegre etmiş oldu. Artık
Küba, kelimenin tam anlamıyla COMECON ve SB için
“şeker tedarikçisi” olmuştu.
1970 yılında Küba, iç ve dış politikada Sovyet modern
revizyonistlerinin görüşlerini benimsemiş, tamamen Sovyet kuklası olmuştu. Bir kaç örnek:
• Küba, Temmuz 1972’de COMECON’a girer.
• 1973’te Cezayir’de “Blok Dışı Hareket”in IV. Zirve Konferansında Kasro, paktlara bağlı olmayan ülkelerin
SB’ne yanaşmalarını, ona dayanmalarını talep eder.
• 1974’te Brejnev, Küba’yı ziyaret eder. Bu ziyaret
esnasında Kastro, Çin’e Sovyet modern revizyonistlerinin
istediği gibi saldırır.
• 1975’te Küba Komünist Partisi I. Kongresinde kabul edilen programa göre ulusal ekonomi, kararlı bir şekilde kâra yönelme ilkesi ve maddi teşvik temelinde yeniden
yapılandırılır. Bu, tam revizyonist bir programdı.
• Nihayet 1976’da SB ile “kardeşçe dostluk” Küba
Anayasasında yerini alır.
Bu bağımlılık, anayasaya konan “kardeşçe dostluk”,
Küba’ya pahalıya mal oldu. 1975’te Küba, Sovyet sosyal
emperyalizminin direktifi üzerine askerlerini Angola’ya
gönderdi. Bu, Küba’nın ilk asker –“paralı asker”- göndermesiydi.
Küba, bağımlı bürokratik kapitalist bir ülkeye dönüşmüştü. Parti ve devlet önderliği, Sovyet sosyal emperyalizminin sadık uşağı olmuştu.
1986’da Küba, borçlarını ödeyemez duruma düşer.
Resmen iflas eder. Sonuçta SB, zorunlu olduğu için, 2,6
milyar dolarlık kredinin ödenmesini erteler, ama aynı zamanda faizi de yüzde 2,5’ten yüzde 4’e çıkarır.
Küba, ulusal kurtuluşun sosyalist olmayan yoluna bir
örnektir.
le
4-Küba-ABD İlişkileri ve Antiemperyalist Mücade-
ABD, 8 Ocak 1959’da Küba’daki yeni düzeni; demokratik halk iktidarını tanır. Ama kısa bir zaman sonra devrimci iktidarın tedbirleri, örneğin toprakların yoksul köylülere dağıtılması “bizi ciddi olarak düşündürüyor” diye
tepkisini nota biçiminde Küba hükümetine iletir.
Şubat 1960’da SB Başbakan 1. yardımcısı Küba’yı ziyaret eder. Bu ziyaret sırasında SB, Küba’ya yüzde 2,5 faizle
100 milyon dolarlık kredi verdiğini açıklar. Bunun üzerine Amerikan emperyalizmi Küba’nın “komünist uydu bir
ülke” olduğunu açıklar.
Mayıs 1960’dan itibaren ABD, Küba devrimci iktidarını devirmek ve Kastro’yu fiziki olarak ortadan kaldırmak
için harekete geçer.
Amerikan emperyalizminin Küba’ya karşı tavrı,
SB’nin işine de yarar. Küba’nın başlangıçtaki, devrim esnasındaki antiemperyalist tutumu giderek antiamerikancı tutuma dönüşür. Küba’nın Amerikan emperyalizmine
karşı her tedbiri Sovyet modern revizyonizmi tarafından
desteklenir.
Sonuç itibariyle; 1960’lı yılların ilk yarısında Küba, ülkedeki bütün Amerikan varlıklarına el kor.
Daha Ekim 1960’da devrimci Küba, yabancıların ve
Kübalıların mülkiyetinde olan bazı işyerlerini devletleştirmek için harekete geçer. 382 büyük işletme, Kanadalılara ait olanlar dışında bütün bankalar, özel mülkiyette
olan özel sektör şeker fabrikaları, 18 alkol üretim tesisi, 61
tekstil fabrikası, 16 seyahat şirketi, 11 sinema ve 13 büyük
dükkana el konur. Böylece devrimci Küba, bütün Küba
bankalarını, sanayi, ticaret ve nakliyat alanındaki büyük
işletmeler de dahil 382 işletmeyi daha devletleştirir.
Bunun üzerine Amerikan emperyalizmi 19 Ekim
1960’da Küba’ya karşı ambargo kor. Bugün de bu ambargo
devam ediyor. Ama o zamanki devrimci, antiemperyalist
Küba’dan geriye antiamerikancı, ambargonun kaldırılma-
sını isteyen bir Küba kalmıştır.
5-Küba “Komünist” Partisi’nin Kurulması
Devrimin zaferinden sonra SHP, devrimi desteklediğini açıklamak zorunda kalmıştı. SHP Yürütme Komitesi,
“parti yeni rejimi destekliyor” açıklamasını yaptı (Nisan
1959).
Devrimin yegane örgütleyici gücü, “26 Temmuz
Hareketi”ydi. Ekonomiyi, toplumu, bir bütün olarak yeni
Küba’yı örgütlemek için kadrolara, eğitilmiş görevlilere
ihtiyaç vardı. SB de Küba’yı bu yönde baskı altına alıyordu.
SHP çatısı altında birleşme olamazdı. Çünkü bu partinin silahlı mücadele sürecindeki tavrı, kabul edilir değildi.
Bu nedenle “26 Temmuz Hareketi”nin SHP çatısı altına
girmesi düşünülemezdi.
F. Kastro, daha baştan beri yeni kurulacak partinin
kendi önderliğinde olması gerektiği konusunda ısrarlıydı.
Başka bir seçimi olmadığı için SHP, F. Kastro’yu, yeni
partinin önderi olarak tanımayı kabul etti.
Mart 1961’de F. Kastro’nun inisiyatifi üzerine mevcut
bütün örgütler/partiler –“26 Temmuz Hareketi”, “Devrimci Direktoryum” ve “Sosyalist Halk Partisi”- bir örgüt
olarak birleştiler. Böylece “Bütün Devrimciler Örgütleri”
(IRO) kurulmuş oldu.
IRO, aslında bütünlüklü bir örgüt değildi. Tersine, federatif bir örgüttü; IRO içinde bir araya gelen her bir örgüt
siyasal kimliğini ve bağımsızlığını koruyordu. Temmuz
1961’de Kastro, Küba’nın tek parti devleti olması gerektiğini açıkladı ve 1 Aralık 1961’de IRO, birlik partisine;
“Sosyalist Devrimin Birleşik Partisi”ne dönüştürüldü. Bu
arada Kastro, Marksist-Leninist olduğunu ve yaşamının
sonuna kadar da Marksist-Leninist olarak kalacağını açıkladı.
Parti kurulmuştu, Kastro, komünist olduğunu açıklamıştı. Şimdi sıra Küba devriminin sosyalist bir devrim olBir Küba Değerlendirmesi - İ. Okçuoğlu • 4 / 7
duğunu açıklamaya gelmişti ve Kastro, 16 Nisan 1961’deki
konuşmasında Küba devriminin sosyalist bir devrim olduğunu açıkladı. Kastro’nun bu açıklamayı ABD’nin Domuz
Körfezi çıkartmasından bir gün önce yapması dikkati çekicidir. Bu, Sovyet desteğini almak için atılan bir adımdı.
Kastro, Ekim 1965’te partinin adının yeniden değiştirildiğini açıklar. Fraksiyonlardan oluşan Birleşik Parti,
şimdi “Küba Komünist Partisi” adını almıştı. Kastro da
partinin genel sekreterliğine getirildi.
Komünist partinin kurulması:
KKP, Sovyet revizyonistlerinin baskısı üzerine kurulur (1965). KKP, Kastrocu devrimcilerle Sovyet yanlısı revizyonistlerin birleşmesiydi. Parti kuruldu, ama sosyalist
programatik bir temelden; programdan yoksundu. Buna
gerek de görülmedi. Gerek görülmemesinin temel nedeni, parti içinde baştan beri var olan farklı fraksiyonlar ve
eğilimlerdi. KKP, ilkesiz bir birlikti. Parti içinde çelişkiler
kısa zamanda su yüzüne çıktı.
6-Parti İçinde Fraksiyon Mücadelesi ve Mülkiyetin
Serüveni (2)
Kastroculara göre Küba’da bağımsız bir ekonomik gelişmenin gerçekleştirilebilmesi için gerek duyulan sermaye yoktu. Sermaye birikimi ancak devlet mekanizmasının
devreye sokulmasıyla sağlanabilirdi. Yani Kastrocular,
Küba’da sermaye birikimi sağlamak için devlet kapitalizmini geliştirmeyi savunuyorlardı. Buna karşın SHP, özel
sektörün varlığından ve geliştirilmesinden yanaydı. Bu
nedenle ulusal burjuvazinin mülkiyetinde olan işletmelerin devletleştirilmesine karşı çıkmış, özel işletmeciliğin
teşvikini desteklemişti. SHP’nin 8. kongresinde (Ağustos
1960) emperyalist olmayan serbest işletmeciliğe hala ihtiyaç vardır anlayışında ısrar etmesi bunu gösterir. 1961’de
ise bu parti, Amerikan emperyalizminin, büyük çiftliklerin, büyük asalak sermaye hakimiyetinin kökünün kazınması için kullanılan yöntem, geriye kalan kapitalizmin
yok edilmesi için kullanılamaz diyerek özel sektörü destekleyen, koruyan açıklamalar yapar.
SHP, Küba iktidarını, sınıflar koalisyonu çıkarlarını
temsil eden bir iktidar olarak görür. Bu parti, daha 1959’da
işçi sınıfı, köylülük, küçük burjuvazi ve ulusal burjuvazi
tarafından temsil edilen bütün devrimci ve halk güçlerinin
ittifakından yana olduğunu tez olarak açıklamıştı.
Birleşik parti içinde fraksiyon mücadelesi sertleşir. Sonuçta Kastrocular, SHP önderlerini teker teker veya grup
olarak devlet ve parti yönetiminden uzaklaştırırlar, tasfiye
ederler.
SHP önderlerinin direnci kırıldıktan sonra Kastrocular, Aralık 1962’den itibaren ulusal burjuvazinin işletmelerini devletleştirme ve devlet kapitalizmini inşa etme planlarını sonuçlandırtmak için harekete geçerler.
Küba iktidarı, tekstil, ayakkabıcı ve ev eşyaları sektörlerindeki bütün toptancı ve perakendeci işletmelerini
devletleştirir. Aynı yılın Aralık ayında ise ücretli işçi çalıştıran işletmelerin çoğunluğu ulusallaştırılır. Ama eski
SHP önderlerinin ulusal burjuvaziyi/sermayeyi kurtarma
çabaları sürer. Temmuz 1964-Şubat 1965 arasında eski
SHP’li bakanlar ve Tarım Reformu Ulusal Enstitüsü başkanı görevlerinden alınırlar. 28 Ocak 1968’de Birleşik Partinin önde gelen 10 önderi partiden atılır. KKP-MK, 37
üyeli “küçük fraksiyon”un devrim haini olduğunu açıklar.
Ulusal sermayeyi kurtarmak isteyen eski SHP’lilerin
direnci kırıldıktan, önde gelenleri tasfiye edildikten sonra
Kastrocular, özel sektörün geriye kalan kısmını da devletleştirmek için “devrimci taarruz”a başlarlar. Bu süreç
içinde balıkçıların, köylülerin ve birkaç özel muayenehanenin dışında geriye kalan 50 bin küçük özel işletme tazminatsız devletleştirilir.
Küba’da ulusal burjuvazi; şehir küçük üreticisi ve tüccarı tamamen ulusallaştırıldı. 1967-1970 arasında tarım
hariç geriye kalan bütün özel üretim işletmeleri devletleştirildi.
Tabii ki bütün bu devletleştirmeler, Kastrocular tara-
fından, sosyalist iktidarın eseri olarak lanse edildi. Oysa
olan, Küba’da ulusal burjuvazinin, küçük burjuvazinin
devletleştirilmesi, kökünün kazınması ve devlet kapitalizminin, sosyalizm adı altında geliştirilmesiydi. Bunun adı
bürokratik kapitalizmdir.
7-Küba Ekonomisi ve Yabancı Sermaye (1970-2004)
Küba, Sovyet sosyal emperyalizminin yeni sömürgesi
olmuştu. Bu bağımlılık, zaten zayıf olan ekonomiyi krize
sürükledi. İşçilerde çalışma şevki kalmamış, işin verimliliği düşmüştü. Bizzat Kastro, 1970 yılında işçilerin her
gün yaklaşık yüzde 20’sinin işe gelmediğini açıklıyordu.
Orient’te tarım işçilerinin yüzde 52’si Ağustos ayında işe
gelmemişti. İktidarın moral teşviki artık etkili olmuyordu.
Mevcut hizmetler, özellikle sağlık, eğitim, ulaşım, sosyal sigorta alanlarında ihtiyaca cevap vermiyordu. İşçi ve
emekçi yığınların çalışmakta istekli olmamaları, yığınsal
olarak iş yerlerine gelmemeleri, aslında pasif bir direnişti.
İşin verimliliğindeki ve dolayısıyla üretim ve hizmetlerdeki gerilemenin/yetersizliğin yanı sıra Küba, borç kriziyle
de boğuşuyordu.
1976’da Kastro, kapitalist ülkelerden yapılan ithalatın
azaltılması gerektiğinden, şeker üretiminin ve dünya pazarlarında şeker fiyatlarının düşmesinden dolayı Sovyet
yardımına dayanılmasının gerekli olduğundan bahsediyordu.
Aralık 1981’de bazı gıda maddeleri, benzin ve sigara
için sübvansiyonların kaldırılmasından dolayı uygulanan
fiyat artışlarını protestolar gündeme geldi.
Aralık 1984’te Küba Ulusal Bankası, bir alacaklı ile
110 ticaret bankasına olan 100 milyon dolarlık orta vadeli
borcun 1984’ten itibaren 9 senelik zamana yayılacak şekilde yeniden düzenlenmesi için anlaştı.
Temmuz 1985’te de Batılı on alacaklı ile borçların yeniden taksitlendirilmesine gidildi.
Bir Küba Değerlendirmesi - İ. Okçuoğlu • 5 / 7
Küba Ulusal Bankası Başkanı Raul Leon Torros’ın
açıklamasına göre Küba, borçlarının 1983’te yüzde 53’ünü
ve 1984’te de yüzde 40’ını yeniden tahvil ettirmişti (Eski
borçlarını yeni borca dönüştürmüştü).
1986-1989 döneminde Küba ekonomisinde üretim düşmüş ve ülke, borçlarını ödeyemeyeceğini birçok vesileyle
dile getirmişti.
Nisan 1990’da Sovyet hükümeti Küba için geçerli sübvansiyonların uzatılmayacağını açıklar (Sovyet petrolüne
karşı Küba şekeri değişimi).
Bazı günlük tüketim maddelerine konan tahditlerden
sonra Kasım 1990’da Küba hükümeti, bütün gıda maddelerine tahdit koyduğunu açıklar. Artık Küba’da tayınlama
yöntemi geçerlidir.
1991’de GSMH’nın yüzde 25’i gerilediği tahmin ediliyordu(4).
Dağılan SB’nin Küba’ya tavır alması, Küba’nın da bu
ülkeye karşı tavır almasını beraberinde getirir. Ve nihayetinde Sovyet medyası Mart 1990’da Küba’yı “yozlaşmış
bir polis devleti” olarak tanımlar.
Dolar geliyor:
• Krizden kurtulmak için Küba yönetimi dış ticaret
tekelini deler.
• Küba’nın yabancı sermayeye ihtiyacı vardır ve
yabancı sermayenin gelmesi için koşullar oluşturulmaya
başlanır.
• Bunun yanı sıra 1993’ten itibaren iç pazarda pazar
mekanizması gevşetilir.
• Dolar meşrulaştırılır (5).
• Küçük işletmecilikte liberalleştirilmeye gidilir.
• Kamu harcamalarında tasarrufa gidilir.
• Tarım ürünlerinin özel pazarlanmasına izin verilir.
Ama Kastro 1995/1996’da “yerli” burjuvazinin embri-
yon hücreleridir diye küçük üretime saldırır ve binlerce
küçük üretici ruhsatlarını devretmek zorunda kalır.
Doların meşrulaştırılmasıyla ülkede zaten var olan sosyal eşitsizlik derinleşir.
Daha 1986’da serbest köylü pazarlarına yeniden izin
verilmişti. Bu pazarlarda fiyatlat arz ve talebe göre belirleniyordu.
Özel inisiyatif; yeni özel üretim ve pazarlama yeniden
canlandırılır. Özellikle küçük köylüler, zanaatçılar ve hizmet sektörü bundan yararlanıyordu (turizm). Bunlara ek
olarak devlet mekanizmasının ve işletmelerin rasyonelleştirilmesi adı altında yaklaşık 500 bin işçi ve emekçi işten
atılır.
Küba iktidarı 1980’den bugüne birçok alanda, pragmatizmden kaynaklanan zikzaklar çizmiştir. Örneğin,
1980’de serbest pazara, artı ürünlerin satımının legalleştirilmesine izin vermişti. Bu adım, özel sektör ekonomisinin oluşmasına yol açmıştır.
1985’ten itibaren Gorbaçov’un iktidara gelmesine paralel olarak “hataların düzeltilmesi” politikası uygulanmıştır. Böylece özel girişimciliğin gelişmesini engelleyen
tedbirler alınmıştır. Sonra SB’nin dağılmasıyla eş zamanlı
olarak yeniden bir düzeltme hareketi başlatılmıştır.
1990 yılında Kastro ortak işletmelerde yasalara göre
yüzde 51 Küba ortaklık payının kaldırılacağına işaret
eder. Bunun üzerine yabancı sermaye ile ortaklık teşvik
edilir.
Kastro, Brezilya seyahati sırasında yabancı sermaye ve
yabancılarla ortaklık kurulmasına ilişkin sınırlandırmaların gevşetileceğini açıklar.
Kastro, yabancı sermayeyi teşvik eder:
“Yüzde 50 ortağımız olanlar, üç yıl içinde sermayelerini yeniden elde ettiler. Biz de üç sene içinde sermayemizi
yeniden elde ettik…Otel inşası için sermayelerini getiriyorlarsa, biz de inşatta çalışacak işgücünü vb. getiriyor-
sak, tecrübeler, yani teknoloji getiriyorlarsa, pazar getiriyorlarsa, (bunlarla) bir şirket kurmak tamamen doğrudur
ve bundan her iki taraf da kazanır veya da sahiller boş
kalır ve otel yapılmaz” (6).
Kasım 1990’da yabancı firmalarla ortaklık yasası 8.
Uluslararası Ticaret Fuarında (Havana) açıklanır.
1991’in ortalarında faaliyette olan ortaklık işletme sayısı 50’dir. 100’den fazla yabancı firmayla ortaklık görüşmesi sürdürülmüş ve 29 ülke ile ortaklık sözleşmesi yapılmıştır.
Küba Ticaret Odası Başkanı, Meksika basınına yüzde
yüz yabancı sermayeli şirket kurulmasını da reddetmeyeceklerini açıklar.
Küba bütün ekonomiyi yabancı sermayeye açar (7).
Sıra yabancı firmalar için Küba’da serbest ticaret bölgesinin kurulmasına gelir.
Temmuz 1992’de Ulusal Meclis, ekonomiyle ilgili bazı
yeni yasalar çıkartır. Bu yaslara göre;
• Küba işletmelerinde yabancı özel yatırıma ve
• Tekil Küba işletmelerinin kendi başlarına ithalat
ve ihracatına izin verilmekteydi.
1992 yılı itibariyle Küba’da 240 yabancı işletme ve bağımsız çalışan 88 Küba işletmesi vardı.
Ocak-Nisan 1993 arasında;
• 100’den fazla meslekte özel küçük işletmelerin
kurulmasına izin verilir.
• Aile işletmesi olarak özel lokanta ruhsatı verilir.
• Köylü pazarları teşvik edilir.
• Turizm teşvik edilir.
“Eylül 1995’teki yatırım yasasına göre yüzde yüzü yabancılara ait olan, Küba tarafının katılmadığı yatırımlar
mümkün…” olmuştur (8).
Bazı Sonuçlar:
• Küba devrimi, antiemperyalist-demokratik bir
devrimdi.
Bir Küba Değerlendirmesi - İ. Okçuoğlu • 6 / 7
• Küba devrimine küçük burjuva aydınlar önderlik
etmiş ve yoksul köylülerle birlikte silahlı mücadeleyi sürdürmüşlerdir.
• Küba devrimine işçi sınıfının örgütlü katılımı olmamıştır.
• Küba devrimi küçük burjuva aydınları-köylülük
ittifakı temelinde yükselmiştir.
• Küba devrimi, öncelikle büyük toprak sahiplerinin, işbirlikçi sermayenin ve yabancı sermayenin mülkiyetinde olan varlıklara el koymuş ve devletleştirmiştir.
Daha sonraki dönemde ise küçük özel mülkiyet de devletleştirilmiştir.
Küba yönetiminin devletleştirme anlayışı kapitalizmde
devletleştirmeyle çelişmez. Küba yönetimi, ulusal burjuvazi ve küçük üreticileri de ulusallaştırarak devlet kapitalizmini inşa ve geliştirmeye çalışmıştır.
“Ama ne hisse senetli şirketler durumuna dönüşüm, ne
de devlet mülkiyeti durumuna dönüşüm, üretici güçlerin
sermaye niteliğini ortadan kaldırır. Hisse senetli şirketler
bakımından bu durum açıktır. Ve modern devlet de, burjuva toplumunun, kapitalist üretim biçiminin genel dış koşullarını, işçilerden olduğu kadar tek tek kapitalistlerden
de gelen saldırılara karşı korumak için kurduğu örgütten
başka bir şey değildir. Modern devlet, biçimi ne olursa olsun, esas olarak kapitalist bir makinedir: kapitalistlerin
devleti, düşüncedeki kolektif kapitalist. Üretici güçleri ne
kadar çok kendi mülkiyetine geçirirse, o kadar çok gerçek
kolektif kapitalist durumuna gelir, yurttaşları o kadar çok
sömürür. Kapitalist ilişki ortadan kaldırılmamış, tersine
doruğuna götürülmüştür. Ama bu doruğa vardıktan sonra,
tersine döner. Üretici güçler üzerindeki devlet mülkiyeti,
çatışmanın çözümü değildir, ama biçimsel çareyi, çözümü
yakalama biçimini içinde saklar”(9).
Küba’da olan da buydu. Küba devrimi, üretim araçlarının mülkiyetini; sınıfsal karakterini değiştirmemiştir.
Sadece, bütün özel kapitalist mülkiyet, devlet kapitalizmi
mülkiyetine dönüştürülmüştür.
Küba iktidarı, revizyonist SB’nin etkisi altına girmeden önce antiemperyalist-devrimci bir halk iktidarıydı.
Bu iktidar, SB ile girilen bağımlılık ilişkileri sonucunda,
Sovyet revizyonizminin çıkarlarına hizmet eden politika
izlemeye ve ülkenin toplumsal ve ekonomik örgütlenmesini de Sovyet modern revizyonistlerinin dayatmalarına
göre yeniden örgütlemeye başladıktan sonra antiemperyalist-devrimci özelliğini yitirmiş ve gerici bir diktatörlüğe
dönüşmüştür.
1962’den itibaren Küba devlet mekanizması SB’nden
ve Revizyonist Bloktan uzmanların işgaline uğradı. Bu
danışmanların görevi, Küba’yı Sovyet modeline göre yeniden örgütlemekti. Bu tarih, Küba’da devrimci diktatörlüğün tasfiye edilmeye başlandığı tarihtir.
Bu diktatörlüğün sosyal ve ekonomik tabanı bürokrasi ve devlet kapitalizmidir. Küba yönetimi, “sosyalist
devrim”in gerçekleştirildiğini ilan etmekle, yani üretim
araçlarının halkın mülkiyetinde olduğunu; sosyalist mülkiyet olduğunu ilan etmekle bildiğimiz klasik devlet kapitalizminin, bürokrasinin çıkarlarını ifade eden bürokratik
kapitalizme dönüşmüş olduğunu açıklamış oluyordu.
Küba’da hiçbir zaman sosyalizme doğru adımlar atılmamıştır. Birtakım iyileştirmeler, küçük burjuva demokrasisi; devrimci demokrasi çerçevesinde kalmıştır.
Sosyalizme yönelebilmek, sosyalizmi inşa edebilmek
için siyasal iktidarın işçi sınıfı ve müttefiklerinin elinde
olması gerekirdi, partinin olması gerekir. Küba’da ise bu
yoktu. 1965’te kurulan parti, gerçek bir komünist partisi
değildi. Sovyet modern revizyonizmini destekleyen SHP,
Kastrocu “26 Temmuz Hareketi” ve öğrenci hareketinin
bir arayan getirilmesinden oluşuyordu. Parti, fraksiyonlar
üzerinde yükseliyordu; bir koalisyondu. İçinde işçi sınıfının çıkarlarını temsil eden bir akım bile yoktu.
Küba diktatörlüğü, ayakta kalabilmek için yabancı sermayeyi teşvik etmiş ve ülke ekonomisinin hemen bütün
sektörlerinde yatırım yapmasına, yerli sermaye ile ortaklık kurmasına izin vermiştir.
Günümüzün revizyonist partileri ve Marksizm-Leninizm adına konuşan farklı revizyonist, oportünist akımların birleşebileceğini, bunların arasında ilkesel, ideolojik
farkın olmadığını sanan bir kısım unsurlar, günümüzde
Küba, Vietnam, Kuzey Kore ve hatta Çin’deki devlet kapitalizmini “sosyalizm” olarak görüyorlar ve dolayısıyla
da bu ülkeleri sosyalist ülkeler olarak tanımlıyorlar. Neye
göre sosyalist diye sorulsa verecekleri bir cevap yoktur.
Bunlar, kendi gücüne güvenemeyenler ve dışarıdan destek
olmazsa iş yapamayacağına inananlardır. Bunların mutlaka bir yerlere dayanmaları gerekir.
Bu unsurlara göre bu ülkeler “sosyalist” oldukları için
savunulmalıdır, desteklenmelidir.
İktidar olarak, sistem olarak Küba’nın desteklenecek
bir yanı yoktur. Devrimci, antiemperyalist Küba’dan bugün geriye fazla bir şey kalmamıştır. Küba, genel olarak
emperyalizm karşısında; genel olarak bütün emperyalist
ülkeler karşısında antiemperyalist bir duruşa sahip değildir. Ama o, emperyalizme karşı desteklenmelidir. Antiemperyalist olduğu için değil, emperyalizme karşı tavır
aldığı müddetçe desteklenmelidir.
Devrimci Küba’da pezo geçerliydi.
Revizyonist Küba’da ruble geçerliydi.
Günümüz Küba’sında da dolar geçerli.
Özel mülkiyet karşısındaki bütün radikalliğine rağmen
Küba diktatörlüğü, 1980’den itibaren özel mülkiyetin gelişmesine zemin oluşturacak adımlar atmıştır.
Bir Küba Değerlendirmesi - İ. Okçuoğlu • 7 / 7
Kaynaklar:
1) Fidel Kastro, 30 Mayıs 1992, „Guardian“.
2) Lenin; C. 32, s. 483, “Komünist Enternasyonal
Kongresindeki konuşması”.
3) Lenin; C. 32, s. 374, “Ayni Vergi Üzerine”.
4) Marksist Leninist Komünist Parti/Ekvator’un açıklamasına göre bugün Küba bütçesinin yüzde 70’i turizm gelirlerinden oluşmaktadır.
5) Ekim 2004’te dolar, resmi ödeme aracı olarak iç
mali trafikten çekilir.
6) F. Kastro; Aktaranlar: Vollmann/Zahn; Küba, s. 89f.
7) ...Ülkesinde “Küba Elçiliği Ekonomi Bölümü” İlanı:
“Küba’da yabancı yatırımlar için ticari tekliflerin özeti”:
Yabancı sermayenin yatırım yapacağı sektörlerin sırlaması:
“Turizm; Şeker sanayi; Ağır sanayi; Çelik ve metal işleme sanayi; Gıda sanayi; Tarım; Balıkçılık; Hafif sanayi; Biyo teknoloji; İnşat; Nakliyat; Enformasyon teknolojisi ve komünikasyon; Mali sektör; Su kaynakları;
Radyo ve televizyon kurumu; Kültür”.
Belirtilen bu her bir sektöre yatırım yapmak için ilişkiye geçilmesi gereken bakanlıkların ve başkaca sorumlu kurumların adresleri verilir. Yatırımın nasıl
yapılacağı oldukça ayrıntılı olarak açıklanır. Önemli
olan, Küba’nın her yerinde ve her sektöründe yatırım
yapmaktır.
8) Vollmann/Zahn; Küba, s. 98.
9) Engels: C. 20, s. 260, Anti-Dühring.

Benzer belgeler