Tasarım Gazetesi - Kale Tasarım Merkezi

Transkript

Tasarım Gazetesi - Kale Tasarım Merkezi
ÖZLEMİŞİM! TASARIM GAZETESİ’NİN BAĞIMSIZLIĞINI BEKLEDİĞİ 2 AY
BOYUNCA YAŞADIĞIM EN DERİN DUYGU BU OLMUŞ MEĞER: ÖZLEM.
HAYATA TASARIM PENCERESİNDEN BAKMAYA - KLİŞE AMA GERÇEK! DUYULAN BİR GARİP SAPLANTI OLUŞMUŞ DEMEK YILLAR İÇİNDE… İŞE
GİDİP GELMEK, BİR FİLM İZLEMEK, BİR DOSTLA SOHBET ETMEK KADAR
OLAĞANLAŞMIŞ DEPREME, KRALİYET DÜĞÜNÜNE YA DA ANNELER GÜNÜNE
“O AÇIDAN” BAKMAK. ONDANMIŞ TELAŞIM, YAZMADAN ESKİRLERSE
DİYE KORKMUŞUM! YETİŞTİK NEYSE Kİ… MİLANO TASARIM HAFTASI’NIN
BIRAKTIKLARINDAN BAHSETMEYE, FORMULA1’İN YARATICI SEKTÖRE
ETKİSİNDEN DEM VURMAYA, OTİZM FARKINDALIK AYI’NA DİKKATİ
ÇEKMEYE… EN ÇOK DA İLERLEYEN SAYFALARDA KARŞINIZDA ÇIKACAK
SIRADIŞI BİR MACERAYI - TAM DA - BAŞLAMADAN YAZABİLDİĞİMİZE
SEVİNİYORUM İÇİN İÇİN…
İSTANBUL’DA SANAT YÖNETMENİ OLARAK ÇALIŞAN BİR GRAFİK
TASARIMCININ İŞİNDEN İSTİFA EDİP ÇIKMAYA HAZIRLANDIĞI UZUN
DÜNYA SEYAHATİNDEN BAHSEDİYORUM. VEDA EDİLEN AJANSTAN ALINAN
SON PARANIN UÇAK PARASINA GİTTİĞİ, HEDEFİN, “YALNIZCA TASARIM
YAPARAK” HAYATTA KALMAYI BAŞARMAK OLARAK KONDUĞU... YOL
ORTASINDA MECBURİYETTEN GARSONLUK YAPMAYA BAŞLAMANIN YA
DA BULUNAN İŞLERİN TASARIM KAPSAMINDA OLDUĞU AŞİKARSA İŞ
SEÇMENİN OYUNUN KURALLARININ DIŞINDA KALDIĞI… “TASARIMIN
GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT!” HESABI BİR SERÜVEN; GERİDE KALANLAR İÇİN
TAKİBİ MÜMKÜN KILAN BİR BLOG VE GELİRİ GREENPEACE İLE UNİCEF’E
BAĞIŞLANACAK BİR KİTAP SAYESİNDE TAÇLANACAK ÖMRE BEDEL BİR
PROJE. HER PROJE KADAR BUNUN DA BAŞARISIZLIK ŞANSI VAR ŞÜPHESİZ.
VE HER PROJE KADAR BU DA ELEŞTİRİYE AÇIK... TASARIM YAPARAK - HER
KOŞULDA - HAYATTA KALMAK BİR ÜTOPYADAN İBARET OLABİLİR; YA DA
İŞ BULMANIN YOLU ÖNCE “NETWORK SAHİBİ OLMAKTAN” GEÇEBİLİR.
BAKARSINIZ KAHRAMANIMIZ YOLDA KALIVERİR… AMA ÖNEMLİ OLAN
O YOLA ÇIKMAK DEĞİL MİDİR? BUNU ÜN YA DA PARA İÇİN DEĞİL,
DENEYİM İÇİN GÖZE ALMAK O İLK UÇAK BİLETİNİ ÇERÇEVELENMEYE DEĞER
YAPMAZ MI? DÜNYANIN ASLINDA NEYE İHTİYACI OLDUĞUNU ANLAMAYA
ÇALIŞMAK BİR TASARIMCI İÇİN EN HAKİKİ MÜRŞİT OLABİLİR Mİ?
DESIS
FELAKET ÖNCESİ
VE SONRASI
FORMULA 1’İN
TASARIMLA İLİŞKİSİ
!"#$%&'())
TÜRKLER MOMA’DA
KRALİYET DÜĞÜNÜ
İLHAM MI?
UZUN LAFIN KISASI… YETİŞTİK! HADİ YENİDEN, OLANA BİTENE, İYİYE
KÖTÜYE BİR DE “BU YANDAN” BAKALIM. SONRA OTURUR TARTIŞIRIZ;
TASARIMLA HAYATTA KALABİLİR MİYİZ SAHİDEN?
Umut Kart
[email protected]
MİLANO
TASARIM HAFTASI
+!,%ª4!3!2)-ª-%2+%:î.î.ª!9,)+ª4!3!2)-ª'!:%4%3î$î2ª0!2!ªî,%ª3!4),-!:
02
Esra Tonguç Yıldırım
FORMULA1
[email protected]
Motor sporlarının en üst seviyesi olarak
kabul gören ve artık sadece bir araba
yarışı olmaktan çıkan Formula 1, seneler
içinde büyük sponsorlar tarafından
desteklenen profesyonel bir sektöre
dönüştü. Bünyesinde sadece en iyi
sürücüleri değil, aynı zamanda en iyi
ekibi de -ki bu ekip mühendisler ve
tasarımcılardan oluşmakta- toplayan
F1 yarışlarının her sene ortalama 16-18
kere ekrana gelmesi, reklam ve tanıtım
konusunda bu yayını dünyanın bir
numarası yapıyor.
Ülkemizde 6-8 Mayıs 2011 arasında
gerçekleşecek Formula 1, 60’lı yılların
sonuna doğru sponsorların da olaya dahil
olmasıyla, tasarım alanında önlenemez
gelişmeler gösteriyor. Yarışların
gerçekleştiği alanlardan tutun da, pilot
kıyafetlerine, stantlara, “grid girls”e kadar
her şey görsel bir şova dönüşüyor. Yıl
2011.Sektörde bakın neler var?
Birlikteliğinin 30.yılında McLaren ve
giyim firması Hugo Boss, uluslararası bir
yarışma düzenliyorlar. Yarışma, Formula
1 fanlarına, McLaren pilotları Lewis
Hamilton and Jenson Button’ın yarış
tulumlarını tasarlama imkanı sunuyor.
Kazanan tasarım, o ülkenin Grand Prix’
inde her iki sürücü tarafından giyilecek.
Yarışmacılar, manevi tatmin dışında
başka şeyler de kazandırıyor. Kendi
ülkelerindeki Grand Prix’e bilet ve kendi
tasarladıkları kıyafetlerle, bu sürücüleri
izleme imkanı cabası... Ayrıca, kazanan
yarışmacılar, sürücülerle buluşarak,
tasarımlarını mankenlerin üzerinde
birebir görme fırsatını da yakalıyorlar.
Ve en sonunda şanslı kişi, Brezilya’daki
sezon finalini izlemek için davet
ediliyor. www.hugoboss.com/mclaren
adresinden konuyla ilgili bilgilere
ulaşabilirsiniz.
Formula 1 yarışlarında en önemli
güvenlik araçlarından –ve tasarım
amaçlarından- birisi de kasklar. Günümüz
Formula 1 kaskları son derece dayanıklı
ve mümkün olduğunca hafif üretiliyorlar.
Yaklaşık ağırlığı 1.25 kg. olan kasklara,
Zylon adı verilen malzemeden geliştirilen
yeni bir şerit eklendi ve kasklar daha
güçlü hale getirildi. Karbon gibi çok
yüksek bir dayanıklılık özelliğine sahip
olan sentetik polimerin kullanıldığı
şerit, Felipe Massa’nın 2009’da yaşadığı
talihsiz olayın ardından pilotların
güvenliğini artırmak amacıyla geliştirildi.
50 milimetre uzunluğundaki zylon şerit,
vizörün üst kısmında 25 milimetrelik bir
alanı kaplıyor, diğer alan ise kaskın alt
bölümünde yer alıyor. Şeritin boyutları,
pilotun görüş imkanlarını kısmadan
ekstra koruma sağlıyor.
Yapısında çok fazla teknoloji
kullanılmasına rağmen Formula 1
kaskları hala elle boyanıyor ve inanılmaz
bir yetenek ve yüzlerce çalışma saati
gerektiren oldukça karmaşık desenler
kullanılıyor. 1991’de kurulan JLF Designs
kask tasarımları ile İngiltere’de başı
çekiyor. Firmanın sahibi Jason Fowler,
İÇİN YARATMAK...
Geçmişten bu yana tasarımın her dalı için ilham kaynağı
olan Formula 1 yarışları, 6-8 Mayıs arasında İstanbul’da
“misafir”; gitmeden son gelişmelere bakalım…
20 yıllık deneyimiyle, dünyanın önde
gelen kask tasarımcılarından biri.
Airbrush tekniğinde uzman olan Fowler,
Lewis Hamilton’un kasklarının resmi
tasarımcısı.
Gelelim yarış arabalarına... Sesleriyle
vücudumuzu titreten bu inanılmaz
araçları çıplak ve savunmasız görmeye
var mısınız? Mercedes, İngiltere’nin
güney doğusundaki vilayetlerinden
Surrey’de, Mercedes-Benz Dünyası’nda,
kendi F1 araçlarının birleştirilmemiş hali
olan GP Petronas View Suspended II’ yi
müdavimlerine sundu.
Suspend F1 arabasının sergideki
görüntüsü küçüklüğümüzdeki Voltran
çizgi filmini andırıyor. Her bir parça adeta
uzayda uçuyor, ta ki birleşmesi gereken
yeri buluncaya dek! Hollandalı artist Paul
Veroude’un titiz çalışması nefes kesici
bir sanata dönüşmüş durumda. 3200
özenle imal edilmiş parçacık… Her bir
parça tek başına, telle yukarıdan asılı.
Tasarım için 90.000 saat, üretim için
200.000 saat, karbon fiber, titanyum,
aluminyum ve magnezyum kullanılarak ,
yaklaşık 600kg. gelen bir F1 arabasının
30% hafifi elde edilmiş. Sergideki araçlar
2010 sezonunda Rosberg tarafından
kullanılan Mercedes GP Petronas,
2009’da Fisichella tarafından kullanılan
Force India, 2007’de Hamilton ve
Alonso tarafından kullanılan Vodafone
McLaren Mercedes gibi geçmiş sezonlara
ait araçlar. Sonuç, Formula 1’in üst
düzey teknolojisi çarpıcı bir anıt olarak
karşımıza çıkıyor.
Görünen o ki, teknoloji ilerleyip,
insanoğlu aklının sınırlarını zorlamaya
devam ettikçe, “Büyük Ödül Yarışları”
olarak da bilinen F1 yarışlarındaki
yenilikler bizi bekliyor olacak. Beklemeli,
izlemeli…
MAYIS/2011
03
Şanel Şan
MOMA’DA
İSTANBUL ZAMANI
[email protected]
Türk tasarımcılar bu kez de New York’un ünlü müzesi MOMA’da yerini aldı. 41
tasarımcının imzasını taşıyan Destination İstanbul koleksiyonu Mayıs ayında
satışa çıkacak ve 2 ay boyunca raflarda kalacak.
İstanbul yine bir müze yolculuğuna
çıkıyor. Dünyanın en prestijli sanat
kurumlarından biri olan MOMA (Museum
of Modern Art) Türk tasarımcıların
ürünlerinden oluşan “Destination:
İstanbul” özel koleksiyonuna Mayıs
ayında mağazalarında yer vermeye
başlıyor.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı ve MoMA
tarafından oluşturulan “Destination:
İstanbul” adlı özel proje kapsamında
Türk tasarımcıların MoMA tarafından
seçilen 100’den fazla ürünü, 2 ay
boyunca MoMA’nın tasarım mağazasında
satışa sunulacak. Özel koleksiyon
içinde 41 Türk tasarımcının ev
aksesuarından, mobilyaya, mutfak
gereçlerinden, takılara kadar 100’den
fazla ürünü New York’ta İstanbul
meraklılarını bekleyecek. MoMA
tarafından hazırlanan özel seçkide
Anadolu’nun Ege kıyılarındaki zeytin
ağaçlarından yapılan servis kaplarından
mevlevilerin dalgalı siluetlerini taşıyan
porselen espresso kupalarına, naylon
ve çelik gibi modern malzemelerden
yapılan geleneksel çaydanlıklardan
abaküsten esinlenilen inci takılar ve
İstanbul’un etkileyici simasını taşıyan
pleksiglas satranç setlerine birçok farklı
ürün yer alıyor.
heykelsi tasarımı Panton gibi sandalye
alternatifleri, Harri Koskinen’in Block
aydınlatmasından Mauricio Klabin’in
Eclipse aydınlatmasına, Antonio Citterio
imzalı sehpadan Miron Lior tasarımı
Conceal raf sisteminden Sori Yanagi
tasarımı Rosewood Butterfly tabure
tasarımına pek çok farklı kült tasarımı
bulabiliyor, MoMA online mağazadan da
satın alabiliyorsunuz.
MOMA’da kim var?
MoMA mağazasını önemli kılan pek
çok sebep var: Mekanda, sergilere özel
olarak hazırlanan hediyelik eşyaların
yanı sıra, Philippe Starck’ın Louis
XVI klasik tasarımı sandalyeyi kendi
yorumuyla tasarladığı Ghost, Eames’den
bir kült LCW, Verner Panton’un
İstanbul, MoMA Tasarım Mağazası’nın
senede bir düzenlediği ve büyük ilgi
gören “Destination: Design” serisinin
bu yılki konuğu olacak. Her yıl dünyanın
dört bir yanındaki tasarımcıları ve farklı
malzemelerden yaratılan tasarımları bir
araya getirerek tanıtmayı amaçlayan
“Destination: Design” serisinin daha
önceki konukları arasında Finlandiya,
Danimarka, Buenos Aires, Berlin, Japonya,
Seul, Brezilya ve Portekiz bulunuyor.
“Destination: İstanbul” özel
koleksiyonunun tamamı, Mayıs ayında
yapılacak özel bir açılışın ardından Kasım
sonuna dek, Türkiye’de sadece İKSV
Tasarım Mağazası’nda yer alacak.
“DESTINATION: İSTANBUL” TASARIMCILARI
“Destination: İstanbul”
koleksiyonunda yer alan tasarımcılar:
2mikrop, Ali Bakova, Alev Ebuzziya
Siesbye, Arda Tunçman, Aida Pekin,
Aysun Altındağ ve Meltem Maralcan
(Omletistanbul), Bahadır Baruter,
Berra Alkan, Burcu Akbulut Onur,
Demir Obuz, Elif Özsezen, Ela
Cindoruk, Emir Uras, Erdem Akan,
Fabio Ricci, İstanbul Dresses, İz,
Kamer Foundation, Koray Özgen, Leyla
Taranto, Kunter Şekercioğlu, Maybe
Design, Mehtap Obuz, Munire Kırmacı,
Nil Deniz, Ömer Ünal, Alper Böler,
Ottoman Jewelry, Oya Akman, Özlem
Ölçer, Özlem Tuna, Sabrina Fresko,
Sadi Tekin, Selin Okçu Büyüksoy,
Sema Obuz, Sezgin Sander, Soner
Özenç, Sultan Ragbet, Tan
Mavitan ve Urart.
04
Aslı Ayşen Aydın
DAHA İYİ BİR YAŞAMI
[email protected]
HERKES TASARLAYABİLİR
Sürdürülebilir toplum için tasarımın önemini belirlemek, üretilen projeleri uluslararası
bir platform aracılığıyla yaymak için kurulan DESIS’in Türkiye oluşumu İTÜ Endüstri
Ürünleri Tasarımı Bölümü tarafından düzenlenen toplantı ile başlatıldı.
Politechnico di Milano Üniversitesi’nde
görev yapan Prof. Ezio Manzini,
sürdürülebilir tasarım konusunda
dünyaca ünlü sayılı uzmanlardan biri.
Manzini, internetin paylaşım gücünden
yararlanarak sürdürülebilirlik üzerine
online topluluklar oluşturuyor. Kurduğu
platformlardan “The Sustainable
Everyday”, tasarımın toplumsal vizyona
nasıl bir etki yarattığını takip etmek üzere
uluslararası yüzlerce projeyi içeriyor. Bu
çalışmanın devamı niteliğindeki “Design
for Social Innovation and Sustainability”
(DESIS) ise toplum için tasarımın nasıl
kullanılabileceğini araştırmayı ve
yaymayı amaçlıyor.
Bu ağın kurulmasını gerektiren ihtiyaçlara
göz atıldığında, son on yılda birçok
sosyal aktörün asli görevlerinin yanı
sıra umut vadeden çeşitli girişimleri
başlattığını gözlemlemek mümkün. Kamu
destekli tarımdan araba paylaşımına,
şehir bahçelerinden zaman bankalarına
kadar çeşitli küresel projeler günümüzün
karmaşık problemlerine çözüm oldular ve
sosyal inovasyon devrini başlattılar.
Çoğunlukla aktif yerel toplulukların
mütevazi inisiyatifleri olarak
değerlendirilse de bu sosyal
inovasyon projelerinin kısa zamanda
büyütülebileceği, tekrarlanabileceği ve
sürdürülebilir hale dönüştürülebileceği
fark edildi. Değiştirme ve dönüştürme
gücü olan bu yaratıcı topluluklar kaliteli
bir hayat yaşamak için duydukları
sorumluluk bilinciyle benzer bir yaşam
tarzını benimseye başladılar, beraber
üretmenin ve paylaşmanın keyfini almaya
başladılar.
İşte Avustralya, Latin Amerika ve
Hindistan’da kurulan DESIS oluşumları
da içinde yaşadıkları toplumun yerel
ve gündelik çözümlerini inceleyip
birbirlerine aktarıyor. Mesela, Amplify
Creative Communities, New York Parsons
Üniversitesi’nde kurulan DESIS Lab’in bir
girişimi. Rockfeller Vakfı’ndan sağlanan
fon sayesinde başlayan bu oluşum,
New York’un Aşağı Doğu mahallesinde
yürütülen şehircilik ve sürdürülebilirliğe
dayalı çalışmaları kapsıyor. Projelerden
biri, halka açık bahçelerdeki sosyal hayat
üzerine çekilen bir dokümantasyon iken,
online bir platform yaratmak olduğunu
dile getiriyor. Prof. Er bu sayede
hem ülkemizde yürütülen projelere
görünürlük kazandırılacağını, hem
de projelerin farklı illere yayılmasına
öncülük edileceğini ifade ediyor. İTÜ
Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nde
önümüzdeki akademik yıl içinde bir de
DESIS projesi başlatmayı arzuladıklarını
belirten Prof. Er, lisans ve yüksek lisans
düzeyindeki öğrencileri DESIS hakkında
bilgilendirerek, sosyal sorumluluk
ve sürdürülebilirlik konusunda proje
yapmalarına teşvik edeceklerini ekliyor.
bir diğeri aynı bölgenin interaktif yeşil bir
haritasını çıkarıp, mahallelerde yürütülen
yeşil projeleri online takip edebilmek
üzerine.
Estonya’dan bir örnek ise Sürdürülebilir
Renovasyon Bilgi Merkezi’ne ait. 2002
yılında hayata geçirilen www.materjalid.
net sitesi 2. el inşaat malzemelerini
Talin’de yaşayanların hizmetine sunuyor.
Evlerinde tadilat gereken genç aileler de
bu sayede hem ihtiyaçlarını ucuza mal
ediyor hem de sürdürülebilir renovasyon
tekniklerini öğreniyor.
DESIS’in Türkiye yapılanması da İTÜ
Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü çatısı
altında 14 Ocak’ta kuruldu. 16 Mart’ta
yapılan tanışma toplantısına Birleşmiş
Milletler’in Sorumlu Yaşam için Eğitim
ve Araştırma Oluşumu (PERL)’ndan Proje
Yöneticisi Victoria W. Thoresen ve DESIS
Network Online Editörü Andrea Mendoza
da katılarak küresel örnekleri paylaştı.
Prof. Dr. Özlem Er ve Dr. Çiğdem Kaya’nın
yaptığı ortak sunumda ise bugüne kadar
gerçekleştirilmiş ulusal projelerden
örnekler verildi.
Ülkemizde tasarım bakış açısıyla
yürütülen sosyal inovasyon
projelerinden biri de Atölye Sulukule.
Kentsel dönüşüm çalışmaları sonrasında
kayıplar yaşayan kadınları ekonomik
olarak güçlendirmek amacıyla başlatılan
proje, tasarımcılarla kadınları bir
araya getiriyor, ürettikleri aksesuarları
internet üzerinden veya alternatif pazar
alanlarında satarak hane ekonomisine
katkıda bulunuyor.
DESIS Türkiye hakkında görüşlerini
aldığımız Prof. Özlem Er, hedeflerinin
sosyal sorumluluk ve sürdürülebilirlik
konularında tasarımcıların önemli
rol oynadığı projeleri duyurmak için
DESIS, oluşturduğu bu ağ ile 21. yy.da
endişe duyduğumuz farklı mücadele
konularını hep beraber çözebileceğimizin
ve daha iyi bir dünya yaratabileceğimizin
örneklerini sunuyor. Günümüzün
kahramanları, paylaşarak değer
yaratabileceklerinin farkında olan,
yeni dünya düzeninin gerekliliklerinin
bilincinde ve yenilikçi fikirlerle
yaşadıkları alanın kalitesini yükseltmek
isteyen yaratıcı topluluklar. Herkesin
tasarım yapabileceğinin en iyi örnekleri
de onlar... Ancak, sağlam temellere
dayalı, uzun ömürlü ve tekrarlanabilir
sosyal inovasyon örneklerini tasarlamak
için işbirliği yapmak şart! Bu nedenle,
senaryolar ve önerilerle inovasyon
sürecini tetiklemek, sosyal alanda yeni
ürün ya da hizmetleri ortaya çıkarmak
için gerekli becerilere fazlasıyla sahip
olan tasarım uzmanlarına artık daha
büyük görevler düşecek.
MAYIS/2011
05
Sibel Baştimur
YARIŞMAYA
[email protected]
Vitrinlik Fikirler
Vatan Notebook Mağaza vitrinleri,
notebook severlerden gelen fikirlere
açıldı. Vatan Notebook web sitesi
www.vatannotebook.com üzerinden
gerçekleşecek online yarışma için 18
Mayıs’a kadar başvuru yapılabilir.
Yarışmaya katılan tüm fikirleri korumaya
alan Vatan Notebook, notebook
severlerden gelen fikirler içinden
yarışmaya katılmaya hak kazanan
“Vitrinlik Fikirler” web sitesi üzerinden
yayınlanacak. Web sitesinde yayınlanan
ve Facebook ile Twitter üzerinden en çok
oy toplayan “Vitrinlik Fikirler” Vatan
Notebook jürisinin değerlendirmesine
sunulacak. www.vatannotebook.com
web sitesinden yarışmaya katılmaya
hak kazanan “Vitrinlik Fikirler” 18 Mayıs
2011 tarihinde Vatan Notebook jürisi
tarafından seçilerek 23 Mayıs 2011
tarihinde web sitesinde açıklanacak.
Yarışmada dereceye giren “Vitrinlik
Fikirler” ödülleri ise 8 Haziran 2011
tarihinde düzenlenecek “Dünyanın İlk
Notebook Festivali” VatTheFest’de
gerçekleşecek törenle verilecek.
DOYAMADIK!
Tasarımcılar için bu bahar da yarışma dolu. Pek çok sektör,
genç fikirlerin rekabetinden medet umarken tasarımcı
adayları için ortaya bulunmaz fırsat çıkıyor.
7. Ulusal Ev
Mobilyaları Tasarım
Yarışması
Türkiye Mobilya Sanayicileri Derneği
(MOSDER)’nin “7. Ulusal Ev Mobilyaları
Tasarım Yarışması”, 4 Mart 2011’de
duyuruldu. Yarışmada bu yıl ilk kez
gençlerin tasarımları üretilerek hayat
bulacak. MOSDER üyesi şirketler en
iyi tasarımları satın alıp üreterek daha
sonra koleksiyonlarına ekleyebilecek. “7.
Ulusal Ev Mobilyaları Tasarım Yarışması”
Oturma-Dinlenme, Depolama, Koruma,
Düzenleme, Tamamlayıcı Mobilya Servis
Ünitesi ( Sehpa, Kütüphane, Ayakkabılık,
TV Sehpası, Askılık, Telefonluk,
Portmanto vb.), Uyuma, Genç Mobilya
kategorilerinden oluşuyor. Yarışmaya
üniversitelerin Endüstri Ürünleri Tasarımı
ve İç Mimarlık bölümlerinden 3. ve 4.
sınıf lisans öğrencileri katılabiliyor.
Yarışmaya bu yıl ayrıca ‘Engelliler/
Özürlüler için Ev Mobilyası Tasarımı’
kategorisinde de başvurular alınıyor.
Tasarımların son teslim tarihi 20 Haziran.
Bu yıl Aralık 2011’de ise ödül töreniyle
kazananlar açıklanacak.
Kutu Kutu Proje
Tasarım ve yenilikçi olma kültürünü,
ambalaj tasarımı ile özdeşleştirerek
günlük hayatımıza; farklı, yeni, estetik
ve kullanışlı ambalajlar ve yeni fikirler
kazandırmayı amaçlayan Mondi Tire
Kutsan, Kutu Kutu Proje Tasarım
Yarışması’nın 2011 yılı konseptini
yenilikçiliği ile orijinal, estetik,
fonksiyonel ve çevre dostu “ Rafa Hazır
Ambalaj” çözümleri olarak belirledi.
Türkiye ve KKTC’de üniversitelerin
güzel sanatlar, mimarlık ve tasarım
fakültelerinde eğitim alan lisans
öğrencilerine açık olan yarışmanın son
proje teslim tarihi ise 13 Mayıs 2011.
Yarışma neticesinde birinci olan proje
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde “Tasarım
Kültürü ve Yönetimi” Sertifika Programı
Eğitimi ile ödüllendirilecek. İkincilik
ödülü alan proje Apple Mac Book, üçüncü
olan proje ise Apple I-Pad kazanacak.
Yarışmada dereceye giren tasarımcılara
ödülleri, 30 Mayıs 2011 tarihinde
düzenlenecek ödül töreni ile sunulacak.
“Gelecek Ofisler İçin
Yeni Fikirler”
Delta Ofis Mobilyaları’nın bu yıl
beşincisini düzenlediği tasarım
yarışmasında tema “Gelecek Ofisler
İçin Yeni Fikirler” olarak belirlendi.
Yarışmaya ‘Açık Sistem Ofis Mobilyaları’
ve ‘Yönetici Odası için Ofis Mobilyası
Takımları’ konularındaki tasarımlar
katılabiliyor. Ofis ortamlarındaki
çalışma mekanlarının çağdaş
gelişimlerini, yeniliklerle destekleyen
mobilyaların tasarlanmasına yönelik
düzenlenen yarışma, T.C. ve Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uyruklu tüm
endüstri ürünleri tasarımı, iç mimarlık
ve mimarlık bölümlerinden lisans
ve yüksek lisans öğrencilerine açık.
Mobilyaların, açık ofis sistemlerinde ve
yönetici odalarında geleceğe yönelik
ve çağdaş çalışma tarzlarına yeni
yorumlar getiren, kolay taşınabilen,
montaj kolaylığı sağlayan, çalışılan ofis
ortamlarının geleceğe yönelik, yeni
ürün kullanım senaryolarını, kimliklerini
yansıtabilen kavramları içermesi ve
üretilebilir olması bekleniyor. Son
başvuru tarihi 21 Haziran 2011.
06
ENDÜSTRİ VE ÜNİVERSİTE
BANYOLAR İÇİN
Union
Leman Köksal, Dilruba Oğur, Nazlı
Gökçe Terzioğlu, Aslıhan Tokat
Koleksiyonda baskın olarak içiçe
geçmiş iki kabuk formunda detaylar
kullanılırken, banyo elemanlarının
estetiği ve oda
içinde görünür olarak yerleştirilmesi,
öte yandan doğal aydınlatmaya engel
olunmaması gözetilen kriterler arasında
yer alıyor. Küvet, mekanın odak
noktasındayken, pencere cephesinden
yarım daire biçiminde bir kot farklı
kullanılarak manzaraya yönelik olarak
konumlandırılmıştır. Genel anlamda
belirgin bir form detayı kullanılarak
oluşturulan seride, duş kabini ve lavabo
gibi elemanlar separatör olarak yer alan
duvar arkasına yerleştirilerek
mahremiyeti koruması sağlanmıştır.
BULUŞTU
ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi, ay sonu itibariyle “İlham Verici
Banyo Konseptleri’ni ağırlayacak. Projenin altında Endüstri
Ürünleri Tasarımı bölümünün yanı sıra Kale Grubu imzası var.
ODTÜ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü
ve Kale Grubu işbirliğinde gerçekleştirilen
eğitim projesi ile, önce yatak odaları
ardından da diğer yaşam alanlarıyla iç içe
konumlanan açık plan banyo kavramına
ilham verici çözümler getirildi. Dört ayrı
mekan tipinden yola çıkılan projede,
standart otel odası, executive otel odası
(iş otelleri), stüdyo tipi daire ve yurt odası
mekan planlarına uygun banyo çözümleri
ve ürünleri talep edilirken, konu başlığı,
banyo ürünleri, lavabo, tuvalet, küvet ve
duş kabininin yanı sıra bütünsel banyo
çözümlerini sağlayacak banyo mobilyası, yer
ve duvar karosunu da içermekteydi. Seçilen
mekanların kullanıcı profilleri, mekansal
ve fonksiyonel ihtiyaçlarının göz önüne
alındığı projede, ürün özelliklerinin yanı
sıra açık plan gerekliliklerini karşılamak
amacıyla, birimlerin birbiri ile olan uyumu
ve konumu, yatak ve oturma alanı ile
ayrışması, mahremiyet, koku, ses ve hijyen
kavramları da gözetilmesi gereken diğer
kriterler arasında etkin olarak rol oynuyordu.
Gerçekleştirilen projenin prototip ürünleri
ve sunumları, 31 Mayıs-3 Haziran tarihleri
arasında, ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi’nde
gezilebilecek sergisinde görülebilecek. Proje
için “ilham verici banyo konseptleri” adıyla
bir de kataloğu hazırlanmakta.
Vinca
Gizem Akuz, Sevi Merter, Yasemin Oral
Vinca isimli projede, banyo elemanlarının
farklı oda yerleşimelerinde nasıl
kullanılabileceği düşüncesi önceliği
oluşturan etkenler arasında yer almıştır.
Dar alanlar için geliştirilen çözümde,
banyo elemanlarının boyutları itibariyle
rahat kullanımına dikkat edilmiştir. Yine
mekanın kısıtlılığı düşünülerek banyo
elemanlarının rahat temizlenebilir
hatlar içermesi gözetilirken, banyo ve
yatak odası mekanları arasında ortak
kullanılabilecek çok işlevli modüler
mobilya seçenekleri tasarlanmıştır. Yatak
odası ve banyo mekanlarını ayırmak
için sökülüp takılabilir parçalardan
oluşan ve gereksinime göre boyutları
belirlenebilecek asma separatör önerilen
detaylar arasında yer almıştır.
Kıvrık
Mert Tosun, Burak Yeşilyurt,
Nur Yıldırım
“Kıvrılarak kavuşan şeritler” fikrinin
işlendiği projede, pencere önüne
yerleştirilen banyo mekanı odadan
bir platform ile ayrılmıştır. Banyo
alanı odanın aydınlık bölümüne
konumlandırılırken, duş alanı odadan
görünür şekilde, klozet ve bide isemahremiyeti sağlamak adına- taşıyıcısı
olan yarım duvarın diagonal olarak
yerleştirilmesi ile pencere önünde
konumlandırılmıştır. Temel olarak
kıvrımlı formların hareketiyle şekillenen
koleksiyon parçalarındaki detay tüm
koleksiyonun temelini oluşturmuştur.
L’Stijl
yatak odası alanı ile bağlantısının
kurulması amacıyla duvara ek bir
fonksiyon ile kütüphane ve depolama
işlevleri eklenmiştir. Genç kullanıcı kitlesi
düşünülerek beyaz fonun yanında dinamik
bir renk kullanılmıştır. Vitrifiye, duş
elemanı gibi ürünlerde form olarak baz
alınan L biçimindeki form, koleksiyona
tamamlayıcı olarak tasarlanan seramik
karolarda renk farklılığı ile ele alınmıştır.
Deren Atlı, Deniz Ertürk, Gökçen Keskin,
Gizem Öz
Yurt odası tanımı ile yola çıkılan
projede, mekanın kullanım işlevlerinin
arttırılması amacıyla klozet ve lavabo
alanı ile duş alanı iki ayrı mekan olarak
konumlandırılmıştır. Duş bölmesi yatak
odasından bir separatör ile ayrılırken,
MAYIS/2011
07
GRAFİST
15 YAŞINDA
Slant
Büşra Aşan, AyçaDündar, Özge Fatı,
Başak Topal
Koleksiyonda küvet odak noktasını
oluştuyor. Oda içinde bir platform
ve küvetin arkasına yerleştirilen cam
separatör, mekanlar arasındaki ayrımı
sağlıyor. Küvet için iki farlı renkten
oluşan ve birbirinin içine yerleşmiş
izlenimi veren bir form kullanılırken,
lavabo, klozet ve bidede de izlenen
asimetrik form detayları ile derinlik hissi
sağlanması hedeflenmiştir. Asimetrik
detay, küvette iki farklı malzeme ve
renk ile yaratılırken, vitrifiyeyi taşıyan
ahşap tezgahta aynı yaklaşım doğrudan
form olarak ürüne yansıtılmıştır. Seriyi
tamamlaması amacıyla iki farklı kalınlıkta
seramik karo tasarlanarak, duvar üzerinde
birçok alternatif ile çeşitlenebilen
asimetrik çizgisel karolar kullanılmıştır.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi,
Grafik Tasarım Bölümü tarafından
1997 yılından beri düzenlenen
“Grafist: Uluslarararası İstanbul
Grafik Tasarım Günleri” etkinlikler
dizisi, bu yıl 15. yılını kutluyor. 2-7
Mayıs tarihleri arasında üniversitenin
Fındıklı yerleşkesine bağlı mekanlarda
gerçekleşen atölye çalışmaları ve
seminerlerin yanı sıra, İMA İstanbul
ATÖLYE
ÇALIŞMALARI
l 2-7
Mayıs 2011
Vladimir Chaika, Stephan Bundi,
Patrick Thomas, Karin van der
Heiden, Gürbüz Doğan Ekşioğlu
Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi, GSF, Grafik Tasarım
Bölümü Atölyeleri
SERGİLER
l Afişlerde
Stedelijk Müzesi
2-22 Mayıs 2011
Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi, Osman Hamdi
Bey Salonu
Lake House
Uğur Kocabay, Jeren Nadimi, Yunus
Tuncel
Göl teması ile şekillenen projede, odak
noktası pencere önüne yerleştirilen
gömme jakuzi ile kullanıcıya sağlanmak
istenen mahremiyet ve sükun duygusu
oldu. Yatak alanı, lavabo alanı ve banyo
alanı olarak üç kademede şekillenen
projede, lavabo için ayrılan duvar
yıkanma alanının görünmesine engel
oluşturacak şekilde tasarlanmıştır.
Banyo mekanında tamamlayıcı unsur
olarak görülen seramik karolar ise,
projenin temasına uygun olarak bambu
deseni işlenmiş ,açık yeşil tonlarda
tasarlanmıştır.
Sergi haftaiçi 09:00-17:00
saatleri arasında gezilebilir
l Koridor,
Tipografik Tasarım
Öğrenci Çalışmaları
2-22 Mayıs 2011
Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi, Grafik Tasarım
Bölümü Koridoru
Sergi haftaiçi 09:00-17:00
saatleri arasında gezilebilir.
l Babylon
için Afişler
2-22 Mayıs 2011
İMA İstanbul Moda Akademisi
Sergi Pazar hariç 10:00-17:00
saatleri arasında gezilebilir.
Diagon
Besmir Kamberi, Toğrul Tağızade,
Zeynep Yalman, Cem Yılmaz
Üst düzey otel odası kullanıcılarının
ihtiyaçları gözetilerek tasarlandığı
koleksiyonda seri elemanlarının mekan
içinde yerleşimi, diagonal bir aks çizgisi
doğrultusunda planlanmıştır. Lavabo, duş
alanı ve küvet elemanları sınırları çizilmiş
bir alanda karşılıklı olarak yerleştirilmiş
ve merkezde konumlanan küvet
etrafında bir mobilya tasarlanmıştır.
Banyo mekanındaki elemanların işlevsel
yerleşimini vurgulamak için zeminde renk
farklılığına gidilmiştir.
l Stephan
Bundi
2-14 Mayıs 2011
Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi
l Vladimir
Chaika
2-22 Mayıs / May 2011
Ark Kültür
Moda Akademisi, Beyoğlu Belediyesi
Sanat Galerisi, Ark Kültür ve
Adasanat’ta Grafist sergileri Mayıs
ayının ikinci ve üçüncü haftasına
sürüyor. Bu yıl Grafist 15’e İsviçre’den
Stephan Bundi, Rusya’dan Vladimir
Chaika, İngiltere’den Patrick Thomas,
Hollanda’dan Carolien GlazenburgKarin van der Heiden ve Türkiye’den
Gürbüz Doğan Ekşioğlu davetli
tasarımcı olarak katılıyor.
Sergi Pazar hariç 10:30-19:00
saatleri arasında gezilebilir.
l Gürbüz
Doğan Ekşioğlu
2-22 Mayıs 2011
Adasanat
Sergi hergün 11:00-19:00
saatleri arasında gezilebilir.
l Patrick
Thomas
2-22 Mayıs 2011
Cezayir
Sergi hergün 10:00-18:00
saatleri arasında gezilebilir.
SEMİNER
l7
Mayıs cumartesi, 09:30
Konuşmacılar: Vladimir
Chaika, Stephan Bundi,
Patrick Thomas, Carolien
Glazenburg, Gürbüz Doğan
Ekşioğlu
Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi, Sedad Hakkı Eldem
Oditoryumu
ATÖLYE
ÇALIŞMALARI
SUNUMU
7 Mayıs cumartesi, 14:30
Vladimir Chaika, Stephan
Bundi, Patrick Thomas,
Carolien Glazenburg,
Gürbüz Doğan Ekşioğlu
atölye grubu öğrencileri
Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi,
Sedad Hakkı Eldem
Oditoryumu
08
Eray Çaylı
FELAKET ÖNCESİ
[email protected]
11 Mart’ta Japonya’nın doğusunu vuran
9 şiddetindeki deprem ve ardından
gelen tsunami ülkede ciddi can ve
mal kaybına yol açtı. Yakın tarihteki
benzer durumlarda da görüldüğü üzere
tasarım ve mimarlık çevreleri felakete
tepkisiz kalmadı. Örneğin, kâr amacı
gütmeyen ve sürdürülebilir bir gelecek
inşa etmeyi kendine dert edinen tasarım
kuruluşu Architecture for Humanity
(‘İnsanlık için Mimarlık’), felaketin
hemen ertesinde bölgedeki mimarlarla
işbirliği yaparak bir yeniden yapılandırma
projesi başlattı. Japon mimar Shigeru
Ban ise tasarım yetilerini spor salonu
ve okul binaları gibi geçici konaklama
mekânlarına yerleştirilen felaketzedelerin
hizmetine sundu. Ban, şimdi mukavva
ve kumaş gibi ucuz malzemelerden
ürettiği kurulumu basit modüller ile,
sığınaklardaki mahremiyet eksikliğini
biraz olsun gidermeyi amaçlıyor. Mimarlık
cephesinde bunlar yaşanırken, dünyanın
dört bir yanından grafik tasarımcıları
ise hazırladıkları posterleri internet
üzerinden satışa sunarak buradan
topladıkları parayı felaket bölgesinde
faaliyet gösteren yardım kuruluşlarına
bağışlamakta.
Ancak Japonya’da yaşanan felaketin
tasarım çevrelerinde yarattığı
hareketlilik yalnızca tepkisel bir yardım
seferberliğiyle sınırlı kalmadı. Deprem
ve tsunamiyi takip eden günlerde çeşitli
platformlarda yaşanan tartışmalar
gösteriyor ki, tasarımcılar benzer
durumlarda yaraları sarmak adına
yapabileceklerini konuşmanın yanı
sıra, bu durumlara yol açan süreçler
bağlamındaki rollerini de sorgulamaya
başlıyorlar. Böylece, tasarıma ilişkin
daha derin bir takım sorular da gündeme
geliyor. Meseleyi, sadece ‘tsunami
önleyici duvarlar’ ve ‘depreme dayanıklı
yapılar’ üzerinden tartışmanın ve nesne
odaklı bir kapsama hapsetmenin hata
olacağı vurgulanıyor. Tasarımın rolünün
yalnızca işlev-biçim gibi ikili karşıtlıklar
üzerinden değil, ekonomik, toplumsal ve
kültürel yansımalarıyla da ele alınmasının
gerekliliğine dikkat çekiliyor.
Aslında bahsettiğimiz tartışmalar belirli
felaketlerden bağımsız bir şekilde,
çağımızın temel bir meselesi olarak da bir
süredir tasarım çevrelerinin gündeminde.
Örneğin, Architectural Design dergisi
geçen sonbaharda çıkardığı sayısına
“Travma Sonrası Şehircilik” (Posttraumatic Urbanism) başlığını verirken
kendine benzer meseleleri dert
ediniyordu. Söz konusu sayının editörü
Adrian Lahoud, giriş yazısında krizlerin
üretkenliğe yol açabileceğini, hatta
şehirciliğin krizlerden beslendiğini öne
sürüyordu. En çarpıcı yorumunu ise
“mimarlar travmayı tedavi etmez; onun
yaratılmasında suç ortağıdırlar” diyerek
yapmaktaydı.
Tam burada akla tasarımın hem
yaratılmasında doğrudan suç ortağı
olduğu, hem de sonrasındaki kriz
VE SONRASI
Japonya’da yaşanan felaket tasarım çevrelerinde de
kıpırdanmaya yol açtı. Bu kıpırdanma tepkisel bir yardım
seferberliğinin mi, yoksa tasarımcıların kendi pratiklerini
sorgulayacakları bir sürecin başladığının mı habercisi?
şartlarını bir fırsat olarak değerlendirip
yaratıcı yaklaşımlarla yara sardığı bir
felaket örneği geliyor: Detroit. Her
ne kadar ‘doğal’ bir felakete sahne
olmasa da—ki bu tartışma kapsamında
‘doğal felaket’ kavramının kendisi bile
sorgulanabilir—Detroit, yakın geçmişte
hızlı bir ekonomik ve toplumsal çöküşü
yaşaması nedeniyle rahatlıkla ‘afet
bölgesi’ olarak adlandırılabilecek bir
kent. Şehir, merkezi olduğu otomotiv
endüstrisinin sayesinde geçtiğimiz
yüzyılın özellikle ilk yarısında inanılmaz
bir yükseliş yaşamıştı. Elbette, söz konusu
endüstrinin itici gücü olan tasarım
mesleğinin bu yükselişteki payı büyüktü.
Ne var ki, Detroit’in çöküşü de tasarımla
ilintili olarak gerçekleşti. İkinci Dünya
Savaşı’nı izleyen yıllarda, piyasadaki arztalep dengesizliğini aşmak adına tüketimi
körükleme yoluna gidildiğinde, tasarım
da bu uğurda bir araç olarak kullanılmaya
başlandı. En bilinen örneğiyle, ‘planlı
eskime’ (planned obsolescence) politikası
dahilinde otomobiller daha çabuk
eskiyecek şekilde tasarlandı. Söz konusu
‘planlı eskime’ yüzyılın sonlarına doğru
kaçınılmaz olarak makro ölçeğe de yayıldı
ve Detroit gibi bir zamanların gözde
şehirleri ‘eskidi,’ gözden düştü ve suçla,
yoksullukla anılan yerler haline geldiler.
Detroit’in bu yükselişini ve çöküşünü
kentteki mekânlar üzerinden anlatan
Requiem for Detroit? (‘Detroit için Ağıt?’)
başlıklı belgesel film, tasarımla felaket
arasındaki ilişkiye dair derslerle dolu.
Filme konu olan mekânlar arasındaki
Michigan Tiyatrosu, Detroit’te yaşananların
canlı bir tanığı gibi. Tiyatro’nun bulunduğu
arazi, Amerikan Rüyası’nı Model-T özelinde
adeta somutlaştıran Henry Ford’un ilk
arabasını yaptığı yer. Mekânın hazin ve
ironik hikayesi de böyle başlıyor. Sonraları,
Ford’un da aralarında bulunduğu, bölgeyi
mesken tutan otomotiv devlerinin
biriktirdiği servet Detroit’te dönemin
en görkemli tiyatrolarından birinin inşa
edilmesini mümkün kılıyor. İlk birkaç sene
dolup taşsa da, zaman içinde insanlar
Michigan Tiyatrosu’na uğramaz oluyor.
Sebep: Çevrede yeterli büyüklükte otopark
yok! Bu, üst-orta sınıfın şehir dışında
yaşadığı ve hayatın tamamıyla araba
ulaşımına bağımlı hale geldiği bir zamanda
tahammül edilemeyecek bir eksiklik.
İlerleyen yıllarda yıkılma tehlikesinin de
aralarında olduğu birçok macera atlatan
bina bugün ne olarak mı kullanılıyor?
Otopark!
Ancak, belgeselde de bahsedildiği gibi
şimdilerde Detroit, küçük ölçekli ve
yerele özgü tasarım yaklaşımlarından
beslenen birçok yaratıcı proje ve iş
modeli sayesinde yaralarını hızla sarıyor.
Bu gelişmeler artık istatistikler üzerinden
de okunabiliyor: Şehir merkezindeki
nüfus uzun yıllar sonra ilk kez artmakta.
Kim bilir, belki Japonya benzeri felaket
bölgelerinin de—şayet tasarımcılar
mesleki pratiklerine ilişkin ezberlerini
bir kenara bırakabilirse—birer yaratıcılık
yatağı haline geleceği gün yakındır.
MAYIS/2011
09
Gözde Severoğlu
TASARIMIN
[email protected]
International Design Alliance (IDA),
tasarım yoluyla ve sayesinde paydaşları
kesiştirerek uygun iş birliği kurmaya
odaklanmış bir girişim. Kesişim
noktalarına fırsat verecek ve kitlelere
yayılmayı destekleyecek bilgi paylaşım
ortamı olduğu söylenebilir.
2005’te kurulan IDA, bağımsız ve
tasarımı temsil eden uluslararası üç
organizasyondan oluşuyor; International
Council of of Societies of Industrial
Design(ICSID), International Council of
Graphic Design Associations(ICOGRADA),
International Federation of Interior
Architects/Designers(IFI). Tasarım
ile ilgili mesleklerin ortak çıkarlarını
savunan, tüm disiplinlerin ortak sesi
olmak için kurulmuş stratejik bir girişim
olan IDA sesini iki yılda bir organize
ettiği kongreleri ile duyuruyor. Kongre,
tasarımcıların ve tasarım paydaşlarının
iletişimini desteklemek, siyaset, kültür ve
iş dünyasının bilim ile teknolojide önemli
düşünür ya da liderleri ile bir araya
gelerek işbirliğinin ilk adımını atmayı
hedefliyor.
ORTAK SESİ: IDA
Tasarımcıların uluslararası “ittifakı” IDA’nın 2013 Kongresi
İstanbul Teknik Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı
Bölümü’nün girişimi ile İstanbul’da düzenlenecek.
Bu yıl nerede?
2011 IDA Kongresi, 24-26 Ekim 2011
tarihleri arasında Taipei’de gerçekleşiyor.
Organizasyon partneri Tayvan Tasarım
Merkezi(TDC) ve Tayvan Tasarım
Girşimi(TDA) “tasarım vizyonerlerinin
yeni bakış açılarını paylaşacağı ve
tasarımın dışındaki aktörlerin tasarımın
beklenmedik rollerini hayal edecekleri
buluşmaya” hazırlanıyor. Bu paylaşım
ortamında, tasarım görüşümüzün biçim
değiştireceği ve Dünya’ya bakışımızın
değişeceği öngörülüyor.
Kongre programında konularında uzman,
farklı ve çeşitli disiplinlerde 100’den
fazla konuşmacı yer alıyor. Konu
başlıkları arasında, ekonomi, teknoloji,
sosyal hizmetler ve kültür endüstrisi yer
alıyor. Dünyanın dört bir yanından 3000
katılımcı bekleniyor. Ev sahibi, sosyal ve
kültürel etkinliklerin organizasyonundan
da sorumlu. Ayrıca etkili ve kuvvetli bir
deneyim olarak Taipei’nin hızlı büyüme
süreci ile ilgili bir bilgilendirme turu da
listede.
Tayvan’da kongreye paralel gerçekleşen
etkinlikler, 30 Eylül’den 30 Ekim’e
dek sürüyor. Bu etkinlikler arasında,
1 milyon ziyaretçinin beklendiği
Dünya’nın en büyük uluslararası tasarım
fuarı gerçekleşiyor. Fuar iletişim
tasarımı, endüstriyel tasarım, iç mekan
tasarımı, mimarlık, güzel sanatlar ve
fazlasını kapsıyor. Fuarla birlikte genç
tasarımcıları teşvik edecek 30 çalıştay
düzenleniyor. Yerel ve diğer ülkelerden
gelen 900 genç tasarımcı ve öğrencinin
katılacağı çalıştayların yönetimi için
üniversitelerden eğitmenlerin ve
profeyonel tasarımcıların oluşturduğu
bir danışma kurulu var. Sonuçlar, IDA
İhracatçılar Meclisi (TİM), Türk Patent
Enstitüsü(TPE), BASEV, MOSDER ve ASD
gibi tasarım paydaşlarının da desteği
belirtiliyor.
kongresi boyunca sergileniyor olcak.
Kongre öncesi ve sonrasında ise
Tayvan’da tasarımın kısa bir zaman dilimi
öncesinden bugüne biçim değiştirişi
konusunda ziyaretçilerin gözlem
yapabileceği turlar kurgulanıyor.
2013 IDA Kongresi
İstanbul’da
Kongre, organizasyon partneri
şehre, ülkenin tasarım ve paydaşları
konusunda bilinirlik kazanmasını
sağlıyor. İstanbul, sekiz ay süren
yolculuk sonrasında güzel haberi alıyor.
13 şehir arasından 2013 IDA Kongresi
için uygun şehir seçiliyor. Proje lideri
İstanbul Teknik Üniversitesi(İTÜ)
Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nün
yanında TMMOB İç Mimarlar Odası,
Grafikerler Meslek Kuruluşu(GMK),
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Türk
Tasarım Danışma Konseyi(TTDK),
İstanbul Büyükşehir Belediyesi,
Eczacıbaşı Holding ve Vestel gibi
önemli paydaşlar yer alıyor. Ayrıca,
ICSID ve ICOGRADA üyesi olan
üniversitelerin ilgili bölümleri, ETMK
İstanbul Şubesi, İKSV, İstanbul Modern,
İstanbul Sanayi Odası(İSO), Türkiye
İstanbul’un küresel bir tasarım kenti
olma yolunda atacağı önemli bir adım,
tasarımın tüm paydaşlarının ortak
bir girişimin altında buluşmasının
sağlanması elbette.
Proje başvuru sahibi İTÜ, İstanbul için
kurgulanan bu girişimin içinde tasarım
profesyonelleri ve eğitimcilerinin yanı
sıra yerel ve merkezi yönetim temsilcileri,
endüstri oyuncuları ile sivil toplum
kuruluşlarını bir araya getirerek tasarımla
birlikte daha genel bir düşünce olarak
¨işbirliği¨nin daha ileriye taşınmasını
hedefliyor. Paydaşlar, girişimin kurgusu
ile ilgili de önümüzdeki günlerde
haber almayı bekliyor. Girişimin tüm
paydaşlarının ortak çıkarlarının korunarak
birlikte başarıya ulaşmak ve Tasarım
Kenti İstanbul’u duymak, duyurmak
dileğiyle.
10
Dilek Öztürk
BAŞKENT MESELESİ
[email protected]
2010’da Avrupa Kültür Başkenti olduktan sonra İstanbul, 2014’te Dünya Tasarım
Başkenti olmak için başvurdu. Pekin’le yarışan İstanbul’un adaylığı üzerine
tasarım jürisi kente gelip incelemelerde bulunacak.
2010 Avrupa Kültür Başkenti’nden sonra,
İstanbul, 2014’te Dünya Tasarım Başkenti
olmak için başvurdu. 40 ülke’den
50’ye yakın kentin başvurduğu Tasarım
Başkenti projesinde, İstanbul, endüstriyel
alanda önemli bir yer edinen Çin’in
başkenti Pekin ile yarışıyor. İstanbul için
dünyanın önde gelen tasarımcılarından
oluşan jüri, kente gelerek incelemelerde
bulunacak.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul
Büyükşehir Belediyesi, İstanbul’un
2014 Dünya Tasarım Başkenti raporunu
onayladı. İstanbul 2010’un ardından
aklıllarda kalan onca soru işareti ve
tamamlanamayan projelerden sonra,
2014’te bir Dünya tasarım başkenti
ünvanını kazanabilecek mi?
Şu anda İstanbul’da İKSV’nin
yürütücülüğünde 2012 yılı için
hazırlanan bir tasarım bienali var. Bu,
İstanbul’un ilk tasarım bienali olacak.
Yaratıcı endüstrilerinin yeni yeni kent
ekonomisine katkı sağladığı bu kentte,
tasarım odaklı bir kalkınma ve gelişim
için Dünya Tasarım Başkenti seçilmek
önemli bir adım olacak gibi duruyor.
Tabii, politik sahnelerde bu durum başka
şeylere araç edilmediği takdirde.
Icsid (Uluslararası Endüstriyel Tasarım
Konseyi) nin 1957 yılında kurulmasıyla
başladı her şey. Icsid, tasarımın sosyal
bilinirliğinin arttırılmasını ve dünya
liderlerini tasarımın değerlerine karşı
etkilemeyi misyon edindi. Icsid yönetim
kurulunda, ilk defa Dünya Tasarım
yüksek teknolojiye sahip ürünlerle Dünya
pazarında önemli bir yere sahip. (LG
Electronics Inc., Samsung, Hyundai,
Daewoo gibi)
Başkenti projesi tartışıldığında, tasarımın
kalkınmak için önemli bir araç niteliğinde
olduğu savunuldu.
Dünya Tasarım Başkenti olmaya
hak kazanmış şehirler, yaratıcılık ve
yeniliklerin merkezi, yaratıcı insanlar
ve sermaye için bir çekim noktası,
bilgi temelli ekonomik gelişmenin
desteklendiği, kentsel kalitenin üst
seviyelere çıkması hedeflenen şehirler
olma fırsatını yakalayacaklardı.
Bu teknolojik gelişmelerin aksine, Seul
2010 yılında “soft city” adı altında
gelişmek ve yeniden doğmak istedi.
Kentte “herkes için tasarım” bağlamında,
daha yaratıcı ve talep edilen bir şehir
yaratılması fikri öne atıldı.
Daha önce ne oldu?
Torino 2008 yılında ilk Dünya Tasarım
Başkenti seçildi. Torino, otomotiv
endüstrisinin gelişmişliği ile tanınıyor.
Torino’nun ilk Dünya Tasarım Başkenti
olmasında, bilinen gelişmiş sanayisi,
2006’da Kış Olimpiyatları’na ev sahipliği
yapması dışında gitgide kozmopolit bir
kent olmasının da payı var.
2008 DTB Torino, hazırlık aşamalarında
renk olarak yeşili seçmişti. Bu rengin
seçimi tarihi sebeplere ve gelişen
trendlere bağlıydı. Her zaman sarı ve
mavi renklerle anılmış bu şehir için, yeşil,
yeni bir renkti. Torino’da, yeşil tasarım,
çevresel sürdürülebilirlik temalarının
işlenmesi amaçlandı.
Torino’da gerçekleştirilen etkinlik
ve girişimler 4 ana bölüme ayrıldı.
Her bölüm farklı kullanıcı gruplarını
hedefliyordu. Her grup da güncel
tasarım adı altında tasarım ve şehir
dokusuna odaklandılar. Bu gruplar
birçok farklı aktörü de kendi içine çekti:
Akademisyenler, enstitüler, vatandaşlar…
Bu temelar, kamusal tasarım, ekonomi
ve tasarım, eğitim ve tasarım ve tasarım
politikaları şeklinde ayrılıyordu.
Etkinlikler kapsamında, 137 sergi, 41
konferans, 24 workshop ve 20 tasarım
yarışması gerçekleştirildi.
Seul, 2010 yılının Dünya Tasarım
Başkenti’ydi. Coğrafi açıdan Kore,
Asya’daki komşuları içinde geleneksel
Doğu ve Batı arasında bir köprü
konumunda.
2010’da Seul’un teması “a soft
city”(yumuşak şehir) oldu. Bilimsel
teknolojilerin en çok geliştiği kentlerden
biri olan Seul, bu alanda geliştridiği
2012 için seçilen Dünya Tasarım Başkenti
ise Helsinki. Helsinki barındırdığı
potansiyellerle her zaman tasarımın
başkenti olabilecek bir kentti. Helsinki
Avrupa standartlarına gore yüksek hayat
standartları ve yaşama koşullarıyla,
çalışmak, eğitim almak ve yaşamak için
harika bir seçim.
2012’de Helsinki, “açık şehir” kavramı
altında bir başkentliğe soyunacak. Kentte
tasarım, açık bir şehir yaratmak için
bir ara. Tasarım, kentlilerin ihtiyacını
karşılayan ve sonunda da talep edilen
bir çözüm öneren bir dinamik. Yaratıcı
sektör, Helsinki’nin ekonomisini yeniden
şekillendiriyor.
Helsinki tasarımın farklı kollarında
Dünya çapında kendini kanıtlamış bir
şehir. Nokia, Kone ve Marimekko gibi
markalar, Helsinki Tasarım Haftası gibi
etkinlikler, University of Art and Design
Helsinki ve diğer araştırma kurumları ve
enstitüler, Eliel Saarinen ve Alvar Aalto
gibi mimar ve tasarımcılar ise bunu
destekleyenlerden bazıları…
MAYIS/2011
11
DANS
Dr. Banu Pekol
[email protected]
ETTİREN
MİMARLIK
Çıkış noktamız Firuzağa’daki eski bir demirci atölyesi olsun. Oradan Londra’daki
Siobhan Davies Dans Stüdyosu’na ya da Laban Dans Merkezi’ne geçelim. Dans için,
tasarım adına neler yapılabileceğini düşünelim…
2010 Oscar töreninde en iyi film ödülünü
almamış olsa da, sezonun en çok
konuşulan filmi Black Swan, dansçıların
sahne arkasında kalan hayatını geniş
bir seyirci kitlesine tanıttı. Dans
sahneleri yani daha ziyade seyirciler için
tasarlanmış mekânlar, içerisinde temsil
izlenmeye gidilmese bile Sydney, Viyana
veya Budapeşte gibi büyük şehirlerde
turistik olarak gezilebiliyor. Bu temsil
salonlarının mimarisi çoğu zaman
ihtişamlı, çarpıcı ve yalnızca ışıklar
açıkken görülebilecek mimari bezemelere
sahip. Peki, 2 saat süren bir dans
gösterisinin kimi zaman 200 saatten fazla
süren provalarının mekânlarının tasarımı
ne kadar önemli?
Mekânların yaratıcılığı tetikledikleri
şüphesiz, herhangi boş bir odada dans
provası yapılabilir ancak iyi ve kötü
tasarlanmış mekânlardaki provalar
arasında dünyalar kadar fark var. Prova
salonları, tahmin edileceği kadar ‘basit
mekânlar’ değil, yani parke zemin,
duvarda dev bir ayna ve bir müzik
seti/piyanodan ibaret olmaları yeterli
gelmiyor. Dansçılar için tarafsız ve
özelliksiz prova salonları tasarlamak
mümkün evet, ama, iyi bir mimari mekân,
dansçı ve koreograflara ilham verebilir
hatta onları kışkırtabilir. Nasıl mı?
İngiliz dansçı/koreograf Siobhan Davies’in
Dans Grubu, yıllarca kiralık stüdyolar
kullandıktan sonra eski bir okul binası
buldu. Mimar Sarah Wigglesworth,
dansçıları uzun süre gözlemleyip,
ihtiyaçları hakkında bilgi aldıktan
sonra, hem onları heyecanlandıracak
hem de içinde barındıracağı yaratıcı
süreci kısıtlamayacak bir mimari yarattı.
Mimarına prestijli RIBA Ödülü kazandıran
bu yapıda, dansçıların zamanlarının
Londra’nın güneydoğusunda çürüyen
apartmanlar ve depolar arasında bulunan
ve Herzog & de Meuron Mimarlık
tarafından tasarlanmış Laban Dans
Merkezi, Avrupa’nın önde gelen bir
çağdaş dans mekânı. Bulunduğu çevreye
tezat oluşturan kavisli bir cam giydirme
cephesi olan yapının cephesinden doğal
ışık alan içerideki stüdyoların hepsi farklı
bir renk, şekil ve boyuta sahip. Gündüz
içerideki dansçıların siluetlerini dışarıdan
fark edebildiğiniz, gece ise parlayan
bir cevhere dönüşen bina, mimarlarına
Stirling ödülü kazandırdı. Herzog & de
Meuron gibi Pritzker ödüllü Mimar Jean
Nouvel’in Lyon opera binasına yaptığı
çağdaş ekin en görünür kısmı olan, eski
binanın üzerindeki yarı-silindir şeklindeki
kubbenin içinde prova mekânları var. Bu
konum, AKM’nin en üst katındaki prova
salonunun muhteşem manzarasını da
hatırlatıyor.
büyük kısmını yerde geçirdiklerini fark
eden mimar sayesinde tavan, neo-barok
‘bakılası’ bir yüzeye dönüştürülmüş. Black
Swan’daki prova salonlarından farklı
olarak, bu stüdyoda ayna ve bar yok, zira
kumpanyanın yaratma felsefesine ters
düşüyor.
3LHD Mimarlık tarafından tasarlanan
Zagreb Dans Merkezi de eski bir
sinemadan modern bir dans mekânına
dönüştürülmüş, hatta prova salonundan
artan yerlere kütüphane, kafe ve
video mağazası yerleştirilmiş. Bu tür
dönüştürme örneklerini Türkiye’de de
görmek mümkün, örneğin Çıplak Ayaklar
Kumpanyası’nın Firuzağa’daki stüdyosu
bir demirci atölyesinden adapte edildi.
Çinli mimarlık ofisi Tsutsumi and
Associates’in Beijing’de tasarladıkları
dans stüdyosu ise Wigglesworth’un
amacının tam tersine gidiyor. Duvarları
kaplayan aynalara konulan küçük gri
noktalar, havada sis varmışçasına bir
yanılsama yaratıyor. Dansçı aynada
vücudunun yalnızca alt kısmını
net görebiliyor, gerisi ‘sisin’ içinde
kayboluyor ve tabii buna bağlı olarak
dansçının hareketleri de değişiyor.
Edinburgh’daki Dance Base de tasarımcısı
(kendisi de dansçı olan) Malcom Fraser’a
RIAS ödülü kazandırmış bir prova
binasının içindeki dört stüdyonun her
biri, ışığı, malzemesi ve ölçeği ile farklı
bir prova sekli için hazırlanmış, mesela
büyük gruplar için geniş bir salonun yanı
sıra, solo dansçılar için daha samimi bir
oda var.
Mimariyi dans ettirmenin mümkün
olduğunu düşündüren bu ödüllü
mekânların hepsi önce dansçıların mekânı
bedenleri ile nasıl deneyimlediklerine
değer verip bunu tasarımın çekirdeğine
yerleştiriyor. Bedenle yapılan hareketli
tasarımların, yapı malzemeleri ile ortaya
çıkan hareketsiz tasarımlarla birleşimi,
dansçıların ‘işyerlerini’ ilham verici
estetik mekânlara dönüştürüyor.
12
Gözde Tüfekçi
MİLANO NE A
[email protected]
Artık 50.yaşını kutlayan i-Salone ve alternatif fuar dışı etkinliklerinin çekim merke
Haftası, bu kez ‘bir deneyim yılını’ işaret etti. Farklılaşmanın ve sıyrılmanın gitgide g
AZALDIKÇA
ÇOĞALANLAR
RENK PALETİNDE
FİKİR BİRLİĞİ
Keşfeden, bulan ve izleyenin kazandığı
tasarım haftasında renk paletleri söz
konusu olduğunda bir fikir birliğine
varıldığı söylenebilir. İskandinav
yalınlığıyla bezenmiş Milano
sokaklarında, bu etkinin renk paletine
METAL ÖRGÜ
ÇIKARTMASI
Yer yer ahşapla birleştirilmiş olarak,
çoğu zaman ise tek başına kullanımın
gözlemlendiği metal kafesler, bu yılki
mobilya tasarımlarının vazgeçilmez
malzemeleri arasında görülüyou.
Eumenes’in lansmanını yaptığı
Arkys koltuklar, gerek renk gerekse
malzeme açısından bu eğilimin iyi
yansımaması beklenebilir miydi? 50’li
60’lı yılların pastel ve soft renklerinin
hakimiyetinde kalan ürünler,
doğal ve pudra tonlarının etkisi
altındaydı. Nostaljik hardal renkleri,
gri ve zeytin tonları, uçuk mavi,
kiremit turuncusu ve yeşil renklerin
hafızalarda kaldığı fuar alanlarında,
ürünlerdeki saflık ve mütevazilik
ağır basıyordu.
bir örneği. Jean Marie Massaud’un
elinden çıkan ürün, iki farklı oturma
alanı versiyonu ve sezonun rağbet
gören turuncu, gri, mavi ve siyah
renk alternatifleriyle isteğe göre
uyarlanması için tasarlanmış. Jean
Plechac tasarımı “Icons” sandalyeler
de tellerin büyüsüne kapılmış ve çok
bildik, “ünlü” koltukları, tüm silüetleri
metalden yapılmış ve havada asılı
duran hissi veren birer oturma birimine
dönüştürmüş.
Malzeme açısından ahşabın öne çıktığı
haftada, ekolojik yaklaşımın form
üzerindeki izlerini görmek oldukça
kolaydı. Renklerde pastel tonların baskın
olduğu mobilya alanında, sade, yalın ve
açık tonlardaki ahşap tercihi dil birliği
yapmıştı. Doğal görüntü, formda sadelik
gibi İskandinav tasarım tercihlerinin
baskınlığı dikkat çekiciydi. Yıllar içinde
sadeleşme eğilimi gösteren Moroso, geçen
yıl lanse ettiği Patricia Urguiola tasarımı
Antibodi oturma biriminin “süslü” ve
renkli haline inat, bu sene yine aynı
tasarımcının imzasını taşıyan Klara serisi
ile ziyaretçileri karşıladı.
KLASİKLER DEĞİŞİYOR
Klasik formları, yeni ve teknolojik olanaklarla bezeyen bir yaklaşımın kol gezdiği tasar
haftasında, ikonik biçimde hafızamıza kazınan objeler yeniden hayat buluyor. Bildik, t
nesnelerin tekno yorumlarının sıkça rastlandığı örnekler, özellikle büyük ve köklü mar
yeni yol ve yönleri sorgularken geçmişle bağını koparmadan yol aldıklarının birer kanı
Poltrona Frau’nun klasikleşmiş Chesterfield koltuğa“şeffaf” yorumu gibi...
MAYIS/2011
13
ANLATIYOR?
ezi Tortona’nın kendi “Design Week” versiyonu ile karşımıza çıkan Milano Tasarım
güçleştiği haftada hafızalarda yer etmeyi başaranlar gelecek yılın rotasını belirledi.
rım
tanıdık
rkaların
ıtı.
ÜRETİCİ-TÜKETİCİ
Malzeme ve üretim ekonomisi
dengesinin sıkça sorgulandığı
haftada, özellikle genç tasarımcılar
arasında “kolay üretilebilir
tasarımlar”ın popüleritesini
koruduğu görülmekteydi.
Kullanıcıyı ürünün bir parçası
haline getiren ve ekonomik açıdan
sürece katan “do it yourself”
ürünler bu yaklaşımın kaçınılmaz
sonucuydu. Genç yeteneklerin
ürünlerinin sergilemesine imkan
tanıyan Satellite alanında ilgiyi
üzerine çeken Nicola Staubli
tasarımı “Reversable” sandalye
bu yaklaşımı tarifleyen önemli
örnekler arasında gösterilebilir.
DENEYİM ESAS
Ürünlerin giderek birbirine benzediği ve
aradan sıyrılmanın zorlaştığı günümüzde,
deneyim ve deneysel yaklaşımların öne
çıktığı bir tasarım haftası karşıladı bizleri.
Deneyim, yalnızca üretim açısından ön
plana çıkmıyor, sergileme mantığında da
baş rolü kapıyor. Ürünlerin geri planda
bırakıldığı, bunu yerine ürünün salt
faydasının veya yarattığı ambiyansın ön
planda tutulduğu yaklaşımlar meşrutiyet
GELECEK GELENEK
50. Tasarım Haftası’nın birçok alanında
geçmişten esinlenme, yalnızca form
dolaylarında kalmamış, kültürü devam
ettirme ve mevcutu yeni nesillere
kazanmış. Toshiba’nın Avrupa pazarına
geçtiğimiz yıl soktuğu LED ürünlerini
tanıtma amacıyla oluşturduğu alan, DGT
tarafından hayat verilen ve sayısız su
parçacıklarının havada uçuşmasını konu
alan bir enstalasyona ev sahipliği yapıyor.
Ziyaretçiyi çok aydınlık ve dingin bir
ortamdan karanlık ve led aydınlatmaların
gizliden gizliye görünür kıldığı yağışlı
bir dünyada ağırlayan marka, yarattığı
farklı dünya ile ürünü çarpıcı bir şekilde
deneyimleme fırsatı tanıyarak tüm
dikkatleri topluyor.
aktarma gibi endişeleri de taşımıştı.
Eski teknik ve el işçiliğini güncel tasarım
ve olanaklarıyla birleştiren tasarımlar,
hem kültürlerarası bir yaratım ortamının
temelini oluşturuyor hem de tasarım
alanındaki tek düzelik ve aynılıktan
sıyrılmamıza olanak tanıyordu.
14
Şanel Şan
[email protected]
Kurulduğu 2005 yılından bu yana defile
sonrasında arta kalan malzemeleri
reenkarne edip sanat malzemesi haline
getiren Belçikalı kolektif Rotor bu yıl
Milano Tasarım Haftası takviminin tam
kalbinde düşünmek gereken bir projeyi
izleyiciye sundu.
Prada Foundation ile işbirliği içinde
Milano Fondazione Prada’da sunduğu
projesi Ex Limbo, Prada ve Rem Koolhaas
önderliğindeki mimari pratik OMA’nın
on yılı aşkın süredir tasarladığı defile
setlerinin kurulmasında kullanılan ve
kullanıldıktan sonra, ham madde haline
geri dönüştürülüp depolara yerleştirilmiş
olan mimari ve skenografik malzemelerin
bir yansıması. Rotor projenin çıkış
noktasını; kullanılan malzemelere
duyulan merak ve malzemelerin saklanma
nedenleri ile bu saklanmanın pratikte
nasıl idare edildiği olarak tanımlıyor.
“Kalıntılar”
PODYUMDAN
KALANLAR
SERGİSİ
Ömrünü tamamlamış bir malzemeyi tekrar
nasıl kullanırsınız? Geri dönüşümden öte
bir amaçtan bahsediyoruz. Malzemenin
üretiliş amacından farklı bir yerdeyiz;
sanatla tasarımın kesişiminde.
Esasında Rotor’un çalışması, malzeme
ve kalıntıların kullanışlılığın anlık
ihtişamından sonra sökülüp ve beklemeye
konulduğu bir dünyadaki ‘kalıntı’ların
ortaya çıkartılmasına dayanıyor. Kısa
süreli ömre ve öneme sahşp bu mimari
malzemelerin ihtişamlı sanat eserlerine
dönüşmesi bir labirent ile aktarılıyor. 13
Nisan – 5 Haziran 2011 tarihleri arasında
sergilenecek olan Ex limbo, Fogazzaro
sergi salonunda; defileler hazırlanırken
ortaya çıkan olağanüstü çalışmaya ve
malzemelerin defileler dışındaki kullanım
şekilleri ve yerlerine şahitlik eden bir
labirent ile izleyiciyi karşılıyor.
kullanılan çelik borulardan oluşan metal
yapılar, Sonbahar/Kış 2011 defilesi
sırasında üzerinde 40 fotoğrafçının
toplandığı bej renkteki kontrplak
platform, Sonbahar/Kış 2010 erkek ve
kadın defilelerinde yer kaplaması olarak
kullanılan bir yüzeyi pembe boyayla
kaplanmış çelik levha, İlkbahar/Yaz 2006
defilesinde ayna olarak kullanılmak için
yansıtıcı film ile kaplanmış alüminyum
paneller, İlkbahar/Yaz 2008 ve Sonbahar/
Kış 2010 erkek ve kadın defilelerinde
kullanılmış yeşil ve pembe köpükten
banklar ve Sonbahar/Kış 2011 defilesinde
kullanılmış beyaz vinil kaplama podyum.
İtalyan sanat tarihçisi Germano Celant’ın
söylediği gibi: “Bu formlar kendilerini
dokunma ve hissetme biçiminde
bilginin şaşırtıcı araçları olarak sunarak,
kullanışsız ‘çöp’ ve ‘artık’ tanımlarından
kaçan yapı ve etki, davranış ve farklılıkları
açığa çıkartmaktadır. Bu yeniden
yorumlama; endüstriyel ve mimari
tahripten ‘ayrışma’ sürecinin sönmeye yüz
tutmuş, hassas değerinin keşfedilmesini
ifade etmektedir… Duchamp tarzı bir
jestin erdemliliği aracılığıyla, tasarım
ve mimarlık evrenine yeniden doğan
kaotik ve tahrip edilmişliğin, küçük
düşürülmenin ve dağılmanın bir yeniden
değerlendirmesi…”
Podyum parçasından
katalog
Fondazione Prada 2011 yılında Milano’da,
Rotor’un sergisi ‘Ex limbo’ için bir katalog
yayımladı. İki dilde basılan bu kitapçığın
kapağı Sonbahar/Kış 2011 (2/2011) erkek
ve kadın koleksiyonlarının defilelerinde
kullanılan vinil kaplama podyumdan
kesilmiş bir parçadan oluşuyor.
Kitapçıkta, Rotor’un Germano Celant ve
Miuccia Prada ile olan röportajlarının
yanı sıra, sergilenen malzemelerin
teknik açıklamaları ve Rotor’un biyobibliyografisi yer alıyor.
Malzemenin dili
olsa...
Tahta yığınları, polietilen koltuklar, metal
yapılar, aynalar ve duvarlar; bir önceki
defilenin çıplak bırakılmış konstrüksiyonu
ile birlikte Via Fogazzaro’daki alanı
doldurmak için, fiziksel bir dönüşümle
yeniden bir araya geldiği sergide
malzemelerin hikayesi dikkat çekiyor.
Malzemelerden bazıları; 90’lı yıllarda
izleyici koltuklarını inşa etmek için
ROTOR KİMDİR?
Rotor, 2005 yılında kurulan, merkezi
Brüksel’de olan endüstri ve inşaat
alanlarındaki malzemelerin üretim
sırasındaki değişim sürecine ortak
ilgi duyan 6 üyeden (Tristan Boniver,
Lionel Devlieger, Michael Ghyoot,
Maarten Gielen, Benjamin Lasserre,
Melanie Tamm) oluşan bir topluluk.
Tasarım ve mimari projelerinin
doğuşu ve gerçeğe dönüştürülmesi
ile ilgilenen Rotor; araştırmalar,
yayınlar, yazılar, konferanslar yoluyla
malzeme kaynakları ve malzeme
kullanımı hakkında eleştirel analizler
hazırlar.
MAYIS/2011
15
OTİZMİN
Dilek Öztürk
[email protected]
OSB (Otistik spektrum bozukluğu) ile
tanılanmış bireylerde sosyal becerilerde
yetersizlikler, sosyal ilişki kurmakta
ve geliştirmekte belirgin zorluklar,
kendini ifade etme zorlukları öne çıkıyor.
İletişim becerilerindeki problemler,
dil gelişiminde gecikme ve alıcı-ifade
edici dil gelişiminde yetersizlik şeklinde
görülüyor. Form, renk ve fonksiyon
OSB’li çocukların sosyal anlamda
etkileşime geçmesine ve duygularını ifade
edebilmesine nasıl yardımcı olabilir?
Gelecekte erken tanı sayesinde çocukların
2/3’ünde eğitim ve özel bakımla ilerleme
kaydedileceği öngörülüyor. Erken
davranışsal ve zihinsel müdahalelerle
çocukların kendilerini koruyabilmeleri,
sosyal ve iletişim becerilerini
geliştirmeleri mümkün. Bu müdahaleyi
sağlayacak olan, kullanıcı odaklı, güven
verici ve teşvik edici bir tasarım anlayışı.
OSB tanısına sahip insanlar, günlük
hayatta bizim hiç farkında olmadığımız
basit sorunlarla karşılaşabilirler. Bir
bardağı tutabilme, sırada bekleme,
yeni bir mekana girme onlar için
büyük bir problem olabilir. Karmaşa
yaşarlar. Bu durumlarda kendilerini
güvende hisettirecek yardımcı objelerin
tasarlanması, bireysel tedavinin en
önemli parçası.
FARKINDA MISINIZ?
Geçtiğimiz ay “Otizm Farkındalık Ayı”ydı. Bugün Dünya’da
artık her 100 çocuktan birinin otizmden etkilenmiş olduğu
biliniyor. Tek tedavisi yoğun bir bireysel eğitim. Peki ya
tasarım bu sürecin neresinde duruyor?
Sanal “altıncı his”
Tim Byrne otistik çocuklar için yapay bir
“altıncı his” cihazı tasarladı. Tasarımcının
ikizinde OSB tanısı olduğundan, cihaz
için kullanıcı grubunu gözlemlemesi
daha kolay olmuş. Bu cihaz bir kumaşa,
kıyafetinize bağlanabiliyor, yani hep
yanınızda taşıyabiliyorsunuz.
OSB’li hastalar için kuyrukta beklemek
sorun yaratabilir. Neden kuyrukta
beklediğini unutabilir, neden oraya
geldiği ile ilgili bir karmaşa yaşayabilir ve
bir anda gerginleşebilir, agresifleşebilir.
Böyle bir durumda, Byrne’ın tasarladığı
bu sanal altıncı his, basit şemalar,
resimler, grafiklerle kişiye şu anda içinde
olduğu durumu anlatabiliyor. Bu da doğal
olarak kişinin sakinleşmesini, çevreyle
iletişime geçebilmesini sağlıyor.
Otizmli çocuklar için tasarlanan özel
oyuncaklar günlük hayatta kullanılabilen
basit malzemelerden oluşuyor. Vestibüler
denge, duyusal stimülasyon, beden
farkındalığı, motor fonksiyonların
entegrasyonunun sağlanmasında, vücut
dilinin gelişmesinde etkili ve yardımcı
oluyor. Vücut çorapları, yumuşak renkli
kumaşlardan oluşuyor ve kişinin tüm
vücudunu kaplayabiliyor. Düzenli
kullanıldığında, duyusal dengenin ve
vücut farkındalığının kazanılmasına
yardımcı oluyor.
Vücut kartları, beden farkındalığını
geliştirmek için çocuğa cesaret veriyor.
Yüz ve mimik kartları sayesinde, çocuk,
yüzdeki ifadeleri ve duyguları ayırt
edebiliyor. Duyu topları ise, duyusal
stimülasyona ve motor koordinasyonuna
yardımcı oluyor.
Otizm için mekan
tasarımı
OSB tanısına sahip insanların çok hassas
ve çevrelerindeki değişkenlere karşı
normalden daha duyarlı olduklarını
biliyoruz. Bu durumda yaşadıkları
mekanın tasarımı, duygularına yansıyor
ve kendilerini ifade edebilmeye ya
imkan sağlıyor ya da sağlayamıyor.
OSB sosyal iletişim, hayalgücünde
eksiklik yaratan bir durum olduğu için
sonucunda, davranışlarda asabiyet, stres,
hiperaktiflik, takıntılı davranış biçimleri
gözlemlenebiliyor. Otizmli birçok insan
sosyal anlamda kendini izole ediyor ve
ilişki kurmakta zorluk çekiyor. Oysa bina
tasarımında alınacak birtakım önlemlerle,
sosyal anlamda yaşanılanabilecek stres
ve davranışlar engellenebilir.
Nasıl mı? Geniş koridorlar, geniş-yüksek
tavanlı odalar, ortak kullanım alanlarında
bir ya da birkaç kişi için ayrılmış
köşeler, girintiler kişiyi rahatlatır,
kendini kapatmasına imkan vermemeye
çalışır. Mekana tehdit edici bir özellik
katmamak için girişin karşılayıcı ve
teşvik edici olması, güvenlik hissini
uyandırması gerektiği de unutulmamalı.
Odaların da dikkat dağıtmayacak şekilde
düzenlenmesi önemli. Karmaşadan uzak,
temiz bir mekan OSB’li kişinin kişisel
eğitimine odaklanmasını sağlayacak ve
iyileştirici etki yaratacaktır. Evlerde
ve okullarda, sınıflarda, zeminler,
renklendirilmiş ayakizleri, bantlarla
işaretlenebilir. Kullanılan işaretler,
numaralandırma sistemi, belirgin noktalar
kişiye bir öngörü katar.
Gördükleri, kokladıkları ve dokundukları
şeyler, mekanda bir ipucu verir. Otizmli
kişiler, birden fazla şeyi aynı anda
yapamayabilir; bir şeyi dikkatle dinlerken,
başka bir şeyi hissetmeyebilirler.
Tasarımcılar ise, mekanda birden fazla
ipucu sunarak, aynı anda birden fazla
şeye odaklanabilmelerine yardımcı
olabilirler. Bir başlangıç öyle değil mi?
16
NEREYE
Şanel Şan
[email protected]
GİDİYORUZ?
Türkiye’de tasarımın geleceğine dair tahminler ileri
sürebilmek için genç tasarımcıların durduğu yere daha
yakından, daha sık bakmakta fayda var. Bugünün umut vaat
eden yetenekleri, teknolojinin gideceği yön ve disiplinlerin
önlenemez kucaklaşması hakkında önemli ipuçları veriyor.
Gamze Yalçın, Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi İç Mimarlık
Bölümü
“Gündüzleri iç mimarlık, geceleri
illüstratörlük, uykusunda tasarımlarına
ilham veren rüyalar gören 23 yaşında bir
tasarımcıyım.”
O Design’da iç mimarlık yapmaya devam
eden Yalçın, Dedon’un sponsorluğunda
Dekeyser and Friends ekibi ile 6 ay süren
bir re-housing projesi için Filipinler’de
bulunmuş. Filipinler’in çöp bölgesinde
yaşayan ve çalışan halk için ünlü Fransız
tasarımcı Jean Marie Massaud’un
tasarımını yaptığı köy projesinde yer alan
Gamze’nın bu süreç içinde aldığı ilhamları
eskiz defterinde biriktirmiş. Şimdi ise
onlar birer ürün tasarımına dönüşmek
için heyecanla bekliyor. Herkesi peşinden
sürükleyecek çizgiler için Mayıs ayında
Galeri Milk’de gerçekleştirilecek olan
Paper Girl Projesi’ni takip edin!
Fatih Can Sarıöz, Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi Endüstri Ürünleri
Tasarımı Bölümü
“Tasarımcılar benim için geleceğin
dünyasını oluşturmakla yükümlüdürler ve
hayata diğer insanlardan çok daha farklı
bir pencereden bakmak zorundadırlar.
Var olanlar üzerine düşünmek yerine
olasılıklar üzerine yeni yaşam fikirleri
bulmak gerekir. Olasılıklar hiç
bitmeyeceği için tasarım da sonsuzdur
diyebiliriz.”
Sarıöz’ün internet sayfasına girdiğiniz
zaman “about/hakkımda” kısmında şu
tanımla karşılaşıyorsunuz: “Sanat ve
tasarım birbirinden ayrılamaz. İkisi
birbirinden ayrı olarak var olamaz;
onlar beden ve ruh gibidir.” İki ana
akım etrafında şekillenen tasarımcının
mutfak ocağından, portmanto tasarımına,
bekleme ünitelerinden, çay pişirme
düzeneğine pek çok farklı tasarımı, kendi
deyimiyle “olası düşünceleri” bulunuyor.
Hepsinde ortak özellik ince estetik.
Seza Yeğin ve Semiha Kan, İTÜ
Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü
Dönem dönem birlikte tasarımlara da
imza atan ikili eğlenceli, fonksiyonel ve
kadınların dünyasına göndermeler yapan
tasarımlara imza atıyorlar. Şimdilerde ise
birlikte tasarladıkları Dion-i Collection
isimli ürün serileri ile mermerin doğal
özelliklerinden faydalanarak tasarımlarına
şekil vermişler. Yeğin’in yolu Şişecam,
Makel, Eczacıbaşı Artema, Budun Design
gibi pek çok marka ile staj döneminde
kesişmiş. Porland Porselen’de tasarım
sorumlusu görevini üstlenmiş.
Seza ise aldığı pek çok tasarım ödülü
ile dikkat çeken bir yetenek. Perakende
Günleri çerçevesinde düzenlenen “Mağaza
sistemleri” yarışmasında 1.lik ödülü, İDW
2005 kapsamında düzenlenen Graduation
Show’da sergilenen bitirme projesi, 2006
yılında İDW’ de Sevgi Terazisi adlı ürün
tasarımı ile Yılın Genç Tasarımcısı ödülü
bunlardan sadece birkaçı.
MAYIS/2011
17
ŞAPKASEVERLER İÇİN:
STEPHEN JONES
1934 yılında Şen Şapka ile yola çıkan
Vakko, sıradışı şapka tasarımlarıyla
tanınan Stephen Jones’u bir sergi ile
ağırlıyor. En radikal şapka tasarımcısı
olarak bilinen Stephen Jones
kariyerinin 30. yılını Stephen Jones &
the Accent of Fashion(Stephen Jones
ve Modanın Aksanı) retrospektif
sergisi ile kutluyor. Daha önce
Londra Victoria & Albert, Paris
Louvre ve New York’ta Brooklyn
Müzesi’nde sergilenen Stephen
Jones’un şapkaları dünya turunun ilk
ayağı olarak 8 Nisan’da İstanbul’da
sergilenmeye başlandı. Türk moda ve
sanatseverleri, 2011 yılında Wallpaper
dergisi tarafından dünyanın ‘En
İyi Çalışma Alanı’ seçilen Vakko
Moda Merkezi’nde bu şapkalarla
buluşabilirler.
Naif Tasarım
Efecan Gürbüz , Onur Besen, Yeditepe
Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı
Bölümü
Mutlulukla kullanılan dayanıklı ürünler
tasarlamayı amaçlayarak 2010 yılında
kurulan naif tasarım, ürünlerini,
tasarımın temel doğrularından
vazgeçmeden, rahat kullanım ve
kullanıcısıyla duygusal bir bağ kurması
niyetliyle tasarlıyorlar.
Doğal ve geri dönüşümlü malzeme
kullanımı ile insana ve doğaya saygı
duyan, kullanıcıları ile ilişki kurmaya
çalıştıklarını anlatan ekip: “naifdesign,
tasarladığı her ürünün ruhuna inanır
ve onun hikâyesini yansıtır” diyor
sitelerinde. Hedefleri ise ev, ofis ve diğer
tüm yaşam alanlarını ayrıcalıklı yerler
haline dönüştürmek.
Emir Rıfat Işık, Marmara Üniversitesi
Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümü
Emir’in bu kişisel özellikleri tasarımlarına
da yansıyor. 2007 yılında hazırladığı 5x5
cm ebatlarındaki Packet Phone konsept
cep telefonu projesi ile Designweek
2007’de birincilik ödülünü kazanan
tasarımcı şu an İngiltere için özel bir yapı
projesinin konsept çizimlerini yapıyor,
bir yandan medikal alanda özel bir firma
için marka danışmanlığı ile endüstriyel
tasarım hizmeti veriyor ve yine yurt
dışında birkaç marka için yenilikçi, akılda
kalıcı konseptler üzerinde çalışıyor.
“Çalışırken ürün ile insan arasında
duygusal bağ kurabilecek detayları
görmek, onları irdelemek ve farklı
imajları doğru bir şekilde bir araya
getirerek akılda kalıcı sonuçlara ulaşmaya
çalışıyorum.”
Emir Rıfat Işık genç, dinamik, girişken ve
farklı girişim projelerine açık bir karakter.
Sergi, birçok dünya devi ile çalışan
şapka tasarımcısı Stephen Jones’un
kendi koleksiyonu için yaptığı
tasarımlarının yanı sıra Jean Paul
Gaultier, Thierry Mugler, Comme
des Garçons, Claude Montana, John
Galliano, Christian Dior, Azzedine
Alaïa, Walter Van Beirendonck, Marc
Jacobs ve daha birçok marka için
tasarladığı şapkaları gözler önüne
seriyor. Bir şapka dehasından modaya
şapka giydiren 4 farklı temada 180
tasarımın yer aldığı sergide ayrıca,
Stephen Jones’un bu sergiye özel
tasarladığı Türk kreasyonları “Turkish
Entree” alanında Şen Şapka’dan
seçilen özel bir şapka da yer alıyor.
Açılış daveti için İstanbul’a gelen
Stephen Jones, “İstanbul’un bu
muhteşem serginin dünya turundaki
ilk durağı olmasından büyük mutluluk
duyuyorum. Bir şapka dükkanı olarak
hayata başlayan Vakko’nun, benim
şapkalarıma Türkiye’de ev sahipliği
yapması ne kadar şahane!” sözleriyle
akıllarda yer etti. 53 yaşındaki İngiliz
tasarımcı, kendi koleksiyonlarının
yanı sıra pek çok modaevinin defile
şovlarına da şapkalar tasarlıyor.
Stephen Jones Şapkaevi’nin eski ve
yeni işlerinin yer aldığı sergi, iki ay
boyunca Nakkaştepe’deki Vakko Moda
Merkezi’nde gezilebilir.
18
Umut Kart
‘BİR NEVİ SURVIVOR!’
[email protected]
Bir gün, işinizden ayrılıp yollara düştüğünüzü hayal edin… Rotanızı tasarım çizsin…
İşte, grafik tasarımcı Çağrı Çankaya, designerontheroad projesiyle “yalnızca
tasarımla hayatta kalacağı” yola çıkıp, bunu yapmaya hazırlanıyor.
Sizi böyle bir “maceraya” atanın ne
olduğuyla başlayalım mı? Nerden çıktı
tasarım aşkına kendini yollara vurmak?
İşimi, yani grafik tasarımı seviyorum.
Gezmeyi ve farklı kültürleri tanımayı da
çok seviyorum. Bu ikisini tokuşturup çok
daha sevgi dolu bir iş yapmalıyım diye
düşünüyordum 1 yıldır. Ama ayağı yere
basmayan bir şey gibi geliyordu. Bir de
bu maceraya hep Hindistan’dan başlamak
vardı kafamda nedense. Bir gün bir
cesaretle Hindistan’da oldukça ünlü olan
tasarımcı, ajans sahibi bir arkadaşıma
(Sudhir Sharma) mail attım. Ertesi gün
bana bunun ne kadar harika bir proje
olduğunu söyleyen ve yapmam konusunda
beni yüreklendiren bir cevap yazmış,
önerilerde bulunmuş. Beni kendi ajansına
davet etmiş. Ben de heyecanla bu projeyi
askıdan alıp yürürlüğe koydum.
Hedefte ne var? Nereler? Nasıl işler?
Seçici olabilecek lüksünüz olacak mı
dersiniz?
Şu an dünya üzerinde ciddi derecede
tehlikeli olmayan (terör, ayaklanmalar vb)
her yere kapım açık. Ne ülke seçiyorum
ne de iş. Sadece tasarımla ya da çizimle
ilişkisi olması gerekiyor yapacağım işin.
Gazeteler, dergiler, reklam ajansları, grafik
ofisleri, oyun stüdyoları, tv kanalları,
içinde tasarım yapabileceğim neresi varsa
gitmeye hazırım. Büyük bir beklentilerim
de yok, bu tasarımla hayatta kalma
mücadelesi, bir nevi gerçek survivor.
Sizce yaptığınız işin tasarım dünyasına
nasıl bir katkısı olacak?
Hindistan’dan bir mail geldi geçen gün.
Genç bir tasarımcı adayı benden ona mail
yoluyla işlerini eleştirmemi ve tasarım
hocalığı yapmamı istiyor. Bulunduğu
yerde tasarım okulu yokmuş, zaten başka
yere de gidemezmiş çünkü ailesi onun
geliriyle yaşıyormuş. Dünya büyük bir
gezegen ve çok çeşitli hayatlar var. Ben
onlara tasarımla dokunmaya gidiyorum.
Gideceğim yerlerde işlere onlardan daha
farklı bir yaklaşım sunacağım kesin ve
bu onlar için güzel bir deneyim olacak.
Yer yer ben onlara yer yer onlar bana çok
şey katacak ve tüm bunların yansıması
blog’da tüm dünya ile paylaşılacak.
Meslektaşlarımızın farklı dünyaları ve
renkleri, farklıkları, gün yüzüne çıkacak.
Tabii ki dünyayı kurtaramam ama global
bir reklam ajansının İstanbul ofisinde
sabahlara kadar zaten milyon dolarları
ÇAĞRI ÇANKAYA KİMDİR?
Çağrı Çankaya 1 Ocak 1984 doğumlu. Bursa’da Güzel Sanatlar Lisesi
Resim bölümünü okuduktan sonra Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi’nde Grafik Bölümü’nü dereceyle bitirdi. Ukrayna Kiev’de bulunan
GSC Game World oyun geliştirme şirketinde 2D concept artist olarak görev
alan Çankaya, Türkiye’de Young & Rubicam ve Republica ADV’de sanat
yönetmenliği yaptı. Alfa Romeo, Burger King, Patlıcan, Papia, Iveco, Hillside,
İddaa, Danone, Aygaz gibi birçok büyük markayla çalıştı. Güney Kore’de
illustrasyon dalında bir de ödül aldı.
olan firmalara hizmet sunmaktan daha
farklı bir iş yapmış olacağım.
Hikayeniz www.designerontheroad.com
dan takip edilebilecek sanırım. Bir de
kitap gelecek ardından...
Evet designerontheroad.com’dan tüm
maceralarımı, yaptığım işleri, insanları,
ofisleri her şeyi paylaşacağım. Yolun
sonunda tüm bu yaşanılanları özel bir
kitap haline getireceğim ve kitabın
gelirlerini Unicef ile Greenpeace’e
bağışlayacağım. Bu anlamda beni
destekleyen, iş veren, katkıda bulunan tüm
kurumlar ve insanlar sadece bana değil,
tüm dünyaya yardım etmiş olacaklar. Bir
nevi sosyal sorumluluk projesi yani.
Bu zaman kadar aldığınız desteklerden
ve kabullerden de bahsedelim mi biraz
da?
Henüz her şey çok taze ama ben var
gücümle çalışıyorum. Şu an Hindistan’da
2 şirketle anlaşmış durumdayım. Biri
Pune’da yer alan Indi design, diğeriyse
Mumbai’de bulunan Design Fly Over. Bir
de Çin’de bir ajansla anlaştım, Beijing’de
yer alan Amusegroup. Bunun dışında
Hindistan’ın ilk tasarım dergisi olan Pool
magazine her ay maceralarıma dergide
yer verecek. Elinizde tuttuğunuz gazete
ile gene benzer bir anlaşma yapmayı
düşünüyoruz…
Peki ya destek olmak isteyen birey ya
da kurumlar ne yapabilir, biraz anlatır
mısınız?
Benim en büyük problemim vize ve uçak
biletleri gibi daha maddi problemler. Bu
masrafları indirip işleri kolaylaştırmam
için bana sponsor olabilecek markalara
ve tekliflerine açığım. Bireysel olaraksa
özellikle yurt dışında tasarımcı ya da
ajans sahibi gibi tanıdıkları olanlar oralara
da gitmem için hemen aracı olabilirler.
Bana internet yoluyla ulaşmak çok kolay.
Designerontheroad.com’dan gerekli tüm
bilgiyi alabilirler. Siteye bir de paypal
sistemiyle “kahve ısmarla” gibi bir tuş
yapmayı planlıyoruz. Bunu yaparsak bana
oradan maddi destek de olabilirler. Ne de
olsa kahve tasarımcının benzinidir.
Ne zaman yola koyuluyorsunuz? İlk
durak belirlendi mi?
Dediğim gibi Hindistan ve Çin hazır ancak
ben yola çıkmadan önce daha çok yerle
anlaşmış olmak istiyorum. Bu da zaman
istiyor. Doğru kişilere ulaşmak ve onları
dilini bile bilmediğiniz bir ülkede iş
üreteceğiniz konusunda ikna etmek kolay
olmuyor. Düşünün ki kendi ülkemizde bile
bir çok mail cevapsız kalır. Benim durumu
siz hayal edin! Güzergah olarak önce
Orta doğu ve Asya’yı gezmek istiyorum.
Oralarda bu işi yapma fikri zaten daha
farklı bir kafa. Avrupa ve Amerika ise işin
sonraki safhası olacak benim için.
MAYIS/2011
19
Dr. Banu Pekol
[email protected]
PERİ MASALI İLHAMI
Düğünden aylar önce başlayan peri masalı merakımız, uzun zaman daha
dinmeyecek gibi görünüyor. Toplumun her kesimini fazlasıyla(!) ilgilendiren
hadise, tasarımcıları da kışkırtmış gibi duruyor.
29 Nisan’da Türkiye saatiyle 13:00’te
bir ‘modern peri masalı’ izlemek için
binlerce kişi Londra meydanlarında ya
da televizyon başındaydı. Ama aslında,
Lady Diana’nın büyük oğlu William ve
Kate Middleton ile düğününün sebep
olduğu tantana aylar önce başladı. Düğün
tarihi açıklandıktan sonra, WWD sitesi,
birçok tanınmış tasarımcı ve moda evinin
(mesela Badgley Mischka, Vera Wang,
Alberta Ferretti, Christian Lacroix, Gucci
ve Chanel) Kate için gelinlik önerileri
tasarlamalarını istedi. İngiliz Tatler
dergisinin Şubat ayı kapağında da Kate
Middleton’un portresi, Andy Warhol’un
ünlü Marilyn Monroe portresini hatırlatan
bir renk ve düzenlemeyle basıldı.
Böyle büyük bir etkinliği sanat galerileri
de atlamayı göze alamamış gözüküyor.
Londra’daki Opera Gallery, Andy
Warhol’un 1982 yılında yaptığı Prenses
Diana ve Prens Charles’ın portrelerini tam
da şimdi sergilemeye karar verdi. Hiçbir
zaman müzayedeye çıkmamış olan bu
tablolar bunca sene beraber tutulmuş ve
şimdi de beraber satışa çıkarılmış.
Londra Karikatür Müzesi’nde simdi açık
olan “Kraliyet Düğünleri” sergisinde
tabii ki 2011 düğününün de rolü var,
hatta 2 Nisan’da satışa çıkan, Markosia
Yayınevi’nin bastığı ‘Kate and William’
çizgi romanı da sergiye dâhil edilmiş.
Klasik eserleri basması ve genelde
geleneksel çizgisiyle tanınan Penguin
yayınevi de düğün furyasına kendini
kaptırmış durumda. Yayınladıkları çocuk
kitabı içerisinde Kate ve William’ın
iç çamaşırlı kâğıt bebekleri ve polo
maçlarından sosyetik etkinliklere kadar
çeşitli durumlara uygun kâğıt kıyafetleri
var, tabii ki gelinlik ve damatlık da!
Her kraliyet düğününde olduğu gibi, bu
sefer de sayısız hediyelik eşya piyasaya
düştü; çiftin yüzlerinin basılmış olduğu
maskeler, yastık, küllük, likör bardağı,
bisküvi kutusu, tabak, süs bayrakları,
prezervatifler, oje desenleri, parmak
kuklaları, hatta İngiliz bira üreticisi
Castle Rock Brewery’den ‘Kiss Me Kate’
birası gibi! Bunların şüphesiz en komiği,
Çin’de üretilen ve düğün tarihinin yanı
sıra ikilinin portresini de taşıyan kupa.
Kupada yanlışlıkla prensler karıştırılmış
ve William yerine küçük kardeşi Harry’nin
resmi basılmış! Tüm tasarımlar arasında
en ‘İngiliz’ olanı belki de ironik olarak
Hamburg merkezli Donkey Products
şirketi tarafından tasarlanan, William ve
Kate’i çay bardağının içinden çıkıyormuş
gibi gösteren çay poşetleri!
Kraliyet Düğününün resmi tasarımlarına
bakacak olursak, çok daha geleneksel
şeylerle karşılaşıyoruz. Kraliyet Porselen
Koleksiyonu tarafından, Kraliyet
Düğünü hatırası olarak hazırlanıp
satılan tasarımların arasında kapaklı
maşrapa, tabak, ilaç kutusu, kupa ve
hatta bir çay saati havlusu bile var. El
yapımı parçalar, beyaz üzerine altın
yaldız, gri kurdeleler, kalp ve kumrularla
süslenmiş. Royal Collection’un internet
sayfasından da siparişini verebildiğiniz
bu serinin pazarlama kampanyası dahi
asaletini koruyor: Porselenlerin resmi
tanıtım fotoğrafının arka fonu, dügün
sonrası Kraliçe’nin davetlilere vereceği
resepsiyonun yapılacağı, Buckingham
Sarayı’ndaki ‘Beyaz Oda’.
Porselenlerin yıllardır kraliyet düğün
hatırası için kullanılması, bu malzemenin
tasarımcılar için çekiciliğini arttırmış
tabii. Londra-merkezli KK Outlet, bir
hayli esprili sloganlarla tabaklar üretmiş,
mesela “O ben olmalıydım!”.
Hiç ilgimi çekmiyor!
Bu günlerde Thames nehrinin güney
kıyısındaki resmi grafiti duvarlarına
bakanlar, genç grafiti sanatçısı Rich
Simmons’un stencil’ı ile karşılaşıyor.
Simmons, prens ve nişanlısını, Sex Pistols
grubunun basçısı Sid Vicious ve sevgilisi
Nancy Spungen olarak resmetmiş. Bu
duvar resminde ikisi de deri ceketli,
Kate’in mini eteği, parmaksız eldivenleri,
leopar-desenli hırkasının yanı sıra elinde
sigarası var. Prens de yırtık kotu ve
boynundaki köpek tasması ile bize doğru
gülümsüyor. İşin ilginç yanı, Simmons’un
sanat kariyerine başlaması, Prince’s
Trust, yani (William’ın babası Prens
Charles’a bağlı olan) İngiltere Prensi
Vakfı’nın finansal desteği sayesinde
olmuş.
William ve Kate, düğünlerinin etrafında
toplanan tüm bu tasarım çılgınlığının
farkında mıdır bilinmez, ama
takipçilerinin ilgisini çektiği muhakkak.
Eğer tüm bu telaşı abartılı buluyorsanız,
sizin için de tasarlanmış kupalar var;
üstlerinde de “Kraliyet Düğünü Hiç de
İlgimi Çekmiyor” yazıyor!
20
Şanel Şan
‘BENİM EN İYİ
[email protected]
PROJEM’
Tasarımda cinsiyetin önemi hakkında çok şey yazılabilir; ya anne olmak hakkında?
Annelere tasarımcı kimlikleri, tasarımcılara ise anne kimlikleriyle baksak...
Disiplinlerine, yaş ya da tecrübelerine bakmaksızın ortak düşünceleri ne olur
dersiniz? O, vazgeçemeyecekleri “en iyi projeleri” için ne tasarlamak isterler?
ASLI KUTLUAY
Endüstriyel tasarımcı, sanatçı
“Ada ve Nehir için güvenle
okula gidip gelebilecekleri güneş
enerjisiyle ya da pedalla çalışan
küçük arabalar tasarlamak isterdim.
En önemlisi onlara da sanat ve
tasarım sevgisini verebilmiş olmayı
istiyorum” diyor
tasarımcısanatçı
Kutluay.
Tasarımcı
anne olmayı
bir avantaj
olarak görüyor
ve onları tüm
etkinliklere dahil ettiğinden dem
vuruyor.
DR. OYA AKMAN
Endüstri Ürünleri
Tasarımcısı
“Oğlum için rahat
yaşayabileceği,
içindeki her ürünü doğru
tasarlanmış bir ev yaratmak
isterim. Yeni anneler ve çocuklar
için ise biberon, oyun parkı, yatak
gibi bütün iyi düşünülmemiş
bulduğum ürünleri yeniden doğru
tasarlamayı...”
BERİL TOKCAN
Grafik tasarımcı
“Deniz ve Emre hayattaki en önemli
tasarımlarım. Daha iki aylık bir
anne olduğum için henüz “anne” ve
“tasarımcı” kimliklerim birbirleriyle çok
zaman geçirmediler. Ama günlerinin
her anını tasarlamak, uyku şekli
mizanpajlarından kıyafet tonlamalarına,
yemek formatlarından odalarının opak
veya saydam ışık düzenlemelerine karar
vermek, çıkardıkları
her ses ve mimiğin
altındaki mesajı
anlamaya çalışmak
çok keyifli. Köklerini
daha iyi tanımaları
için içinde aile
ağacının bulunduğu, farklı
jenerasyonların birbirleriyle yaptıkları
yazışmaların, fotoğrafların ve anıların
yer aldığı üç boyutlu interaktif bir aile
kitabı tasarlamayı düşünebilirim.”
MAYIS/2011
DEFNE BÜKÜMCÜ
Mimar
“Çocukların sanat eğitimi üzerine
eserleri olan Suzan Striker der
ki; yaratıcılığı doğuştan
gelen bir kabiliyet değil
zaman içinde geliştirilen
bir düşünme ve davranış
biçimidir. Bu sözden
hareketle, çocuklarımın
olaylara farklı açılardan
da bakabilen bireyler olarak
yetişmeleri için bildiğim klişeleri unutup
yeniden öğrenmek gibi bir sorumlulukla
ÖZLEM YALIM ÖZKARAOĞLU
Endüstri Ürünleri Tasarımcısı
“Lal, benim onun için, akıllı bir oda
tasarlamamı istermiş… Bir duvarı
bütünüyle iPad ekranı şeklinde
olan; her şeyin buradan
kumanda edildiği, sanal bir
oda... Doğduğunda onun
beşiğini, karyolasını ve
dolaplarını tasarlamıştım.
Şimdi onun için bir şey
tasarlamak istesem, iPod
Touch’ını vücuduna entegre edebilecek
bir aparat tasarlardım sanırım… Ya da
onun için özel bir robot tasarlardım
HATİCE ARMAĞAN
Endüstri Ürünleri Tasarımcısı, İç Mimar
“Alara ve Alp için tasarlamak
istediğim küçük bir yaşam alanı: Kitap
okuyabilecekleri, oyun oynayıp gizli,
kuytu alanlar ile keyifli oyunlarına sahne
olabilecek ve çalışabilecekleri, kendi
oluşturdukları dünyada rahat bir uyku
uyuyabilecekleri... Küçük dünyalarına bir
sahne, zamanla istedikleri gibi söküp
istedikleri şekle sokabilecekleri çok
amaçlı bir yaşam modülü.
Bu bir sipariş aslında,
onların istedikleri,
nedense ben
onlar kadar cesur
düşünemedim!”
Endüstri ürünleri tasarımcısı
“Kızımın gelişim sürecinin daha güvenli
ve eğlenceli olması için çeşitli oyuncaklar
tasarlamak isterdim. Ama bir çocuğun ne
ile oynayacağı hiç belli olmuyor, hediye
gelen bir oyuncaktan çok ambalajı ile vakit geçirebiliyor. Onların yaşamlarını kolaylaştırıp keyifli hale getirmek
için, beraber vakit geçirmek, anlamak ve gelişimlerini iyi gözlemlemek gerekiyor. Her çocuk farklı ve ilgi alanları da
değişik oluyor, birçok şeyle buluşturup
aralarından onun elemesine izin vermek
en doğrusu. Piyasadaki istediğim kalitede
ve güvenlikte ürün bulmaya zorlanıyorum;
bazı tasarım fikirlerim var, onları doğru
üretici ile birlikte annelerin ve bebeklerin
kullanımına sunmak istiyorum.”
Endüstri Ürünleri Tasarımcısı
“Tasarımcı bir anne olmak bence değişik bir duygu… En iyi tasarımlarım
Oluş ve Lila olsa gerek çünkü başka
hiç bir yarattığım eser onlar kadar değerli ve mükemmel olamaz. Onlar için hayal dünyalarını zenginleştirecek, yaratıcılıklarını, özgüvenlerini ve
arkadaşlık ilişkilerini geliştirecek, lego gibi hiç eskimeyen yeni bir “oyun sistemi” tasarlamak isterdim.”
yaşıyorum her gün. Çocuklar mekansal
düzenlemelerde göz ardı ediliyor,
engelliler gibi. Okullarda ulaşamadıkları
kütüphaneleri, lavaboları kullanıyorlar.
Pencerelerinin kollarının
söküldüğü sınıflarda hangi alt
mesajı alarak yetiştiklerine
aldırılmadan sözde
güvenlikleri sağlanıyor.
İşte bu sebeple çocuklarım
için serbest, sürprizli ama
güvenli, hep beraber ve tek
başlarına olabildikleri, önceliği
çocuklar olan bir okul tasarlamak
isterdim.”
ki o çıktıktan sonra arkasından
odasını toplasın! Bana şu ana kadar
gerçekleştirdiğim en büyük projemi
sorduklarında hep “Lal” dedim...
Çünkü bir anne olarak gerçekten bir
insan tasarlıyorsunuz... Hayat
verdiğiniz o bebeğin yetişkin
yıllarına kadar tüm hayatını
yavaş yavaş, sabırla
fedakârlıkla işliyorsunuz,
yönlendiriyorsunuz ve bir
heykeltıraş gibi onun beynine,
duygularına şekil veriyorsunuz…
Tasarımcıların da tüm hayatı eşyalar,
mekânlar, binalar üzerinde aynı
kusursuzluk ideali ile geçiyor. “
NURSEMA ÖZTÜRK
GAMZE GÜVEN
21
İREM SENEMOĞLU
Mimar
“İstediği zaman içine girip
oynayabileceği kocaman bir balon
tasarlamak isterim. İçinde rengârenk
bir şehir olan, sokaklarında
oynayabileceği… Anne olarak, yine
tasarım yapıyorsunuz ama malzeme
farklı bu sefer. Doğmadan önce
planlamaya başlıyorsunuz küçücük
bir varlığın hayatını, sonrasında bir
sanatçı gibi yavaş yavaş işliyorsunuz
eserinizi,
geliştiriyorsunuz,
duyguyu,
sevgiyi, saygıyı,
özgüveni,
iyiyi, kötüyü
ve bildiğiniz her
şeyin en güzelini
vermeye çalışıyorsunuz.
Mimar olmak, ikimizin ilişkisinde
karşılaştığımız her soruna,
farklı açılardan bakabilme
becerisini sağlıyor bana. Aynı
bir projeyi tasarlarken ihtiyaçları
önceden belirlemeye çalışmak,
farklı çözümler üretmekten keyif
almak gibi.”
22
Eray Çaylı
ZOMBİMÂRİ
[email protected]
Sinemanın zombilere olan ilgisi son
on yılda öylesine arttı ki, konu üzerine
yapılan filmler kendilerine has bir janr
oluşturdu. Ancak görünen o ki, konuya
ilgi duyan tek yaratıcı disiplin sinema
değil. Zira günümüzde, mimârların da
geçmişte çeşitli nedenlerle yok edilerek
mezarlarına gömülen bir grup binayı
yeniden dirilttiklerine tanık olmaktayız.
‘Zombimâri’ olarak da adlandırılabilecek
bu binalar, adeta yeni bir mimâri türün
habercisi gibi. Onları mezarlarından
hortlatansa, toplumların geçmişleriyle
olan bitmeyen hesaplaşmaları.
Çağımızın ‘zombi’ binalarının arketipi
sayılabilecek ilk örnek Moskova’daki
Kurtarıcı İsa Katedrali. Katedralin
hikâyesini Nostaljinin Geleceği adlı
kitabında Svetlana Boym anlatıyor:
Hikâye, 19. yüzyıl Çarlık Rusyası’nda
Roma’daki meşhur Aziz Peter Kilisesi’yle
boy ölçüşecek bir kilise yaratmak üzere
yola çıkılmasıyla başlar. 1839’da I.
Nikola’nın tahtı devralmasıyla çalışmalar
hız kazanır. Projeyi alan İsveçli mimar
Konstantin Ton, Çar’a antik Bizans’tan da
alacağı ilhamla Ruslara özgü bir mimari
üslubu yeniden canlandıracağı sözünü
verir. Kilise, hummalı bir çalışma ve uzun
yıllar süren inşaat sonucu nihayet 1883’te
tamamlanır ve halka açılır. Ancak, birkaç
onyıl sonra Ekim Devrimi yaşanacak, dine
ve maneviyata hiç de olumlu bakmayan
Sovyetler Birliği’nin başkentinde eski
rejimi hatırlatan görkemli bir kilisenin
varlığı gittikçe göze batar hale gelecektir.
Nihayet, Stalin’in 1931’de bizzat yönettiği
bir operasyonla kilise dinamitlenerek
yıkılır ve yerine yapılacak 416 metre
yüksekliğinde dev bir kültür sarayının
inşası için projelendirme çalışmalarına
başlanır. Hatta, yapılacak binanın temeli
için gereken çukur hemen kazılır.
Temel atma çalışmaları başlar
başlamasına ama, gerek arazinin
böylesi bir binayı kaldıracak sağlamlıkta
olmaması gerekse savaş yıllarının
getirdiği ekonomik sıkıntılar, planlanan
boyutlarda bir yapının inşa edilmesini
imkansız kılar. Yıllar süren inatçı çabanın
sonucunda pes eden Moskova yönetimi,
1957 yılında temel için açılan çukuru
dünyadaki en büyük açık hava havuzunun
yapılması için kullanma kararı alır. Onlara
göre bu tercih ideolojik tutarlılıktan
da yoksun değildir: Eğer kültür sarayı
fikrî faziletin bir sembolü idiyse, yerine
yapılacak olan olimpik havuz da zinde ve
sağlıklı Sovyet nesillerinin yaratılmasına
olanak tanıyacak, bu kez bedensel
üstünlüğün bir kalesi olarak ondan aşağı
kalmayacaktır.
Birkaç onyıl halkın büyük ilgisine mazhar
olan havuz, Sovyetler’in çözülme yılları
olan 80’lerin sonuna gelindiğinde büyük
eleştirilere maruz kalır. Stalinizm’in
zulümlerini hatırlatan bir sembol olarak
anılmaya başlandığı 90’larda tamir
edilme bahanesiyle kullanıma kapatılır.
1994’te Moskova Belediyesi, Rus Kilisesi
ve Yeltsin hükümetinin işbirliği ile, bir
Zombilere ilgi duyan tek yaratıcı disiplin sinema mı? Ya
mimarlıkta da benzer bir durum söz konusuysa ve hortlayan
binalardan söz edebilirse ne olur dersiniz?
zamanlar havuzun olduğu yerde bulunan
ve Stalin tarafından yıktırılan ‘Kurtarıcı
İsa’ kilisesinin yapılması için gizliden
gizliye çalışmalara başlanır. Projeye
göre yapılacak bina yalnızca sembolik
değer taşımayacaktır: Katedralin içinde
lüks bir sauna, restoran ve iş merkezi
bulunacaktır. Katedralde ayrıca, zemin
altı katta bulunan devasa otoparka lüks
arabalarını parkeden Moskova’nın yeni
zenginlerini doğrudan sunağa çıkacak bir
VIP asansörü de yer alacaktır. Kurtarıcı
İsa Katedrali yeni haliyle 2000 yılında
açılır.
‘Zombimâri’ olarak adlandırdığımız
türe verilebilecek diğer örnekler ise
henüz yapım aşamasında. Bunlardan ilki
Berlin’deki kraliyet sarayı Stadtschloss.
Saray, 18. ve 19. yüzyıllarda Prusya
ve Alman imparatorlarına ev sahipliği
yaptıktan sonra İkinci Dünya Savaşı
bombardımanında ağır yara alır. Üstüne
üstlük bir de savaş sonrası kendini
yeni kurulan Doğu Almanya devletinin
sınırları içinde bulur. Elbette söz konusu
devletin politikası gibi, eski kraliyet
dönemlerinden kalan yapılara ilişkin
tasarrufu da Sovyetler’inkinden farklı
değildir. Malum sebeplerden dolayı
1950’de yıkımı gerçekleştirilen sarayın
yerine 1976’da Palast Der Republik adlı
büyük ve halka açık bir kültür merkezi
yapılır. Ancak bu binanın ömrü de
kısa olur. İki Almanya’nın birleşmesini
izleyen yıllarda, Palast’ın Almanya’nın
parçalanmışlığını, Doğu Almanya’nın
baskı ve zulmünü hatırlattığını savunan
otoriteler nihai kararı verirler ve Palast,
halkın tepkisine rağmen, 2008’de
yıkılır. Yıkımı takip eden süreçte ne mi
olur? Emperyal dönemin sembol binası
Stadtschloss’u mezarından hortlatmaya
karar veren Berlin yönetimi, sarayın
aslına uygun olarak inşa edilmesi
için projelendirme çalışmalarına
başlar. Şimdilerde süren hummalı
çalışmanın sonucunda sarayın 2014’te
tamamlanması planlanıyor.
Berlin’in yanı sıra birçok kez el
değiştirmiş, orduların ve ideolojilerin
mücadelesine sahne olmuş diğer
topraklarda da yıllar önce mezarlarına
gömülmüş binalar şimdi birer birer
hortlatılıyorlar. 1801 yılında Rus Çarı’nın
yıktırdığı ve 2002’de başlayan yeniden
inşası bugün halen sürmekte olan
Vilnius’taki Litvanya Büyük Dükalığı
Sarayı da bunlardan biri.
Aslında bahsettiğimiz konuyla
ilişkilendirilebilecek bir gelişme de
geçenlerde Türkiye’de yaşandı. “Beyoğlu
İlçesi Kentsel Sit Alanı Koruma Amaçlı
Uygulama İmar Planı” geçtiğimiz Aralık
ayında onaylandı. Planda sözü edilen
bir dizi düzenlemenin arasında, “kayıp
anıt eserlerden olan Taksim Kışlası’nın
özgün yerinde Koruma Kurulu kararı ile
ihya edilebileceği” de yer alıyor. Bu da
1939’da yıkılarak bulunduğu yer Gezi
Parkı yapılan Taksim Topçu Kışlası’nın
yeniden inşa edilmesi anlamına geliyor.
Plana bakılırsa, ‘zombimâri’ örnekleri
arasına yakın gelecekte İstanbul’dan bir
binanın da katılması işten değil.
Zombiler sinemada genelde hareket
yeteneklerini tekrardan kazanan cesetler
ya da amaçsız insanlar olarak tasvir
edilirler. Belli bir anda belli bir yerde
neden bulunduklarını bilmiyor gibidirler.
Sudan çıkmış balığa dönmüşlerdir.
Mimâri projelerin hortlattığı binaların
akıbetinin sinemadaki zombi tasvirleriyle
ne kadar örtüştüğünü ise hep beraber
göreceğiz.
MAYIS/2011
23
Serap Alp
[email protected]
Promotürk
Yarışması
Promotürk Derneği
tarafından, ETMK İstanbul
Şubesi’nin desteğiyle
düzenlenen “Promosyon
Ürünleri Tasarım
Yarışması” günün tasarım
anlayışına uygun, özgün
ve pazara sürülmemiş
promosyon ürünlerini
elde etmek ve sektörün
yarışmaya katılan katma
değeri yüksek tasarım
ürünleri tanıştırmayı
amaçlıyor. Yarışma
kapsamında promosyon
ürünleri, promosyona
yönelik hediyelik eşya
ve kırtasiye, kavramsal
promosyon ürünleri
bulunuyor. Profesyonel
ve öğrenci olarak iki
kategoriden oluşan
yarışmanın son başvuru
tarihi 15 Haziran 2011.
A’Design
Award
Merkezi Brüksel’de
bulunan, 24 Avrupa
ülkesinin üyesi
olduğu “The Bureau
of European Design
Associations - BEDA”
(Avrupa Birliği Tasarım
Ajansı) tarafından
düzenlenen A’ Design
Award & Competition’ın
sonuçları açıklandı.
Farklı dallarda 1500’ün
üzerinde projenin
katıldığı ve toplam
69 ödülün verildiği
yarışmada; ODTÜ
öğretim üyesi Dr. Hakan
Gürsu başkanlığındaki
“Designnobis” ekibi
özgün ürün tasarımları
ile toplam 7 dalda birden
ödül kazandı.
Doğtaş’a Stil
Desteği
Doğtaş, moda, stil ve
mimarinin üç önemli ismi
Atıl Kutoğlu, Ece Sükan
ve Federico Delrosso ile
birlikte bir projeye imza
attı. Yeni tasarımlarının
evlerde “çarpıcı ve ferah
bir dünyanın kapılarını
açacağını” söyleyen
Doğtaş için dünyaca
ünlü modacı Atıl Kutoğlu
ile ünlü moda ve stil
danışmanı Ece Sükan ilk
kez Doğtaş için mobilya
tasarladılar. Atıl Kutoğlu
köşe takımı; Ece Sükan
salon ve köşe takımı,
Federico Delrosso
ise 50’li 60’lı yılların
çizgilerinden esinlenerek
TV üniteli tam bir salon
takımı tasarladı.
Alman
Tasarım Ödülü
1995 yılında Melih
Gürleyik tarafından
Stuttgart’ta kurulan ve
IF, Red Dot başta olmak
üzere pek çok ödülü
bulunan MG Design
tasarım ofisi, ‘Trigon
Yapı Laser’ ürünü ile
ödüllerin ödülü Preis
der Preise’ olarak
nitelenen ‘Deutscher
Design Preis’ ’ın ürün
tasarımı kategorisinde
ödül kazandı. 1500’ün
üzerinde projenin
yarıştığı organizasyonda
Trigon Yapı Laser; genel
ürün konsepti, üretim
kalitesi, ergonomi,
tasarım kalitesi,
fonksiyonellik ve
inovasyon alanlarında
öne çıktı.
Protesto Var
2001 Genç tasarımcılar
1.Ulusal Moda
Yarışması’nda birincilik
ödülüne sahip olan moda
tasarımcısı Süleyman
Demirel AZOR markası
ile koleksiyonlarını moda
severlerle buluşturdu.
Modacı ikinci solo
defilesini 2 Mayıs’ta
gerçekleştirdi. Cyrus
Nowrasteh’in yönettiği,
2009 ABD yapımı
‘’Soraya’yı Taşlamak’’
filminden yola çıkarak
kadına uygulanan
şiddetin ve hiç bir kadının
taşlanarak ölümü hak
edecek kadar suçlu
olmayacağı fikriyle ortaya
çıkardığı koleksiyonu ile
‘’recm’’i protesto etti.
Değişim
Projesi
Mercator Vakfı, Avrupa
Kültür Vakfı desteği
ve MitOst, İstanbul
Bilgi Üniversitesi ve
Anadolu Kültür ortaklığı
ile TANDEM – Kültür
Yöneticileri Değişim
Projesi düzenleniyor.
Proje Anadolu
kentlerinde kültürsanat alanında faaliyet
gösteren kurum ve
kuruluşlarla Avrupa’da
özellikle Almanya’da
faaliyet gösteren kurum
ve kuruluşlar arasına
uzun soluklu bir işbirliği
ve iletişim ağı yaratmayı
hedefliyor. Son başvuru
tarihinin 31 Mayıs 2011
olduğu proje kapsamında
10’ar günlük atölye,
eğitim ve çalışma
ziyaretleri gibi etkinlikler
yer alacak.
Rengarenk
Hafta
Doğu Akdeniz
Üniversitesi Mimarlık
Fakültesinde 2-6
Mayıs 2011 tarihleri
arasında düzenlenecek
Birinci Tasarım Haftası,
“Rengarenk” teması ile
gerçekleşecek. Tasarımın
çok yönlü ve çok çeşitli
yapısını vurgulayan
Birinci Tasarım Haftası
kapsamında 20 farklı
atölye çalışması, 2
davetli konuşmacı,
film gösterimleriyle
öğrencileri ve öğretim
görevlilerini bekliyor
olacak. İlio Grup’tan Nil
Deniz ve Hasan Demir
Obuz, Salih Küçüktun,
C. Alper Derinboğaz,
Niyazi Erdoğan atölye
çalışmaları ile Tasarım
Haftası’nda yer alacak.
Girişimciler
Londra’ya
Tasarım ve Moda
alanında faaliyet
gösteren genç
girişimciler “British
Council Yılın Genç
Girişimcisi” ödülü için
yarışıyor. Bu yıl, IMA
ortaklığıyla ikincisi
gerçekleştirilecek Yılın
Genç Moda Girişimcisi
Yarışması’nı kazanan
Eylül ayında, Londra
Moda Haftası’na
katılacak ve yine
Londra’da düzenlenecek
uluslararası yarışmada
Türkiye’yi temsil edecek.
Yarışma 21 - 40 yasları
arasında, sektöründe
tecrübe sahibi genç
girişimcilerin katılımına
açık.
Yahşibey’de
Moda
Emre Senan Tasarım
Vakfı ‘nın düzenlediği
Yahşibey çalıştaylarının
27.si “Moda ve
Mimarlık”a ayrılıyor.
15-30 Haziran arasında
Şölen Kipöz ve Deniz
Güner liderliğinde
gerçekleşecek çalıştay, 3.
Ve 4. Sınıf moda tasarımı
ve mimarlık öğrencilerine
açık. Toplam 10
öğrencinin seçileceği
çalıştayın hedefi “moda
ve mimarlık arakesitinde
beden ve mekân
ilişkisinin sınırlarını
keşfetmek ve deneysel
bir tasarım süreci ile
giyilebilir strüktürler
yaratmak” olarak
tanımlanıyor.
Segalini’ye
Ödül
IEU Güzel Sanatlar
ve Tasarım Fakültesi
öğretim görevlisi
Alessandro Segalini
tarafından tasarlanan
yazı karakteri
Hemingway™ Pro, İngiliz
yazı karakteri tasarım
ödülü “Creative Review”
(creativereview.co.uk)’u
almaya değer görülen
çalışmalardan biri
oldu ve 2001 İngiltere
Tipografi Yıllığı’na
girdi. Segalini’nin,
Hemingway™ Pro
Medium yazı karakteri,
İzmir Ekonomi
Üniversitesi Güzel
Sanatlar ve Tasarım
Fakültesi binasının
kapılarında dekoratif
amaçlı kullanılmakta.
Yayın Türü: Aylık Sahibi: Kaleseramik Çanakkale Kalebodur Seramik Sanayi A.Ş. Koordinasyon: Kale Tasarım Merkezi
Editör: Umut Kart (sorumlu) Katkıda Bulunanlar: Gözde Tüfekçi Sayfa Tasarımı: Emre Senan Tasarım ve Danışmanlık; Emre
Senan, Özge Güven Danışma Kurulu: Serhan Ada, Erdem Akan, İhsan Bilgin, Asiye Bodur, Füsun Curaoğlu, Yeşim Demir, Ömer
Durmaz, Alpay Er, Cem Erciyes, Sertaç Ersayın, Hakan Ertem, Güran Gökyay, Korhan Gümüş, Gamze Güven, Gülay Hasdoğan,
Tansel Korkmaz, Zeynep Bodur Okyay, Suha Özkan, Kuyaş Örs, Nevzat Sayın, Emre Senan Baskı: Veritas Baskı, Yeşilce
Mahallesi Diken Sokak No: 3 4. Levent-istanbul Tel: 0212 294 50 20 İletişim: Kale Tasarım Merkezi- Silahtarağa Mah. Kazım
Karabekir Cad. No: 2/6 34060 Eyüp/İstanbul, Tel: 0212 311 75 68, 0212 371 53 95 [email protected],
umut @kaletasarimmerkezi.com Kale Tasarım Merkezi’nin ücretsiz tasarım gazetesidir.
www.kaletasarimmerkezi.com

Benzer belgeler

stockholm tasarım haftası yeşil binalar zirvesi retro

stockholm tasarım haftası yeşil binalar zirvesi retro PROJE. HER PROJE KADAR BUNUN DA BAŞARISIZLIK ŞANSI VAR ŞÜPHESİZ. VE HER PROJE KADAR BU DA ELEŞTİRİYE AÇIK... TASARIM YAPARAK - HER KOŞULDA - HAYATTA KALMAK BİR ÜTOPYADAN İBARET OLABİLİR; YA DA

Detaylı

Untitled - Kale Tasarım Merkezi

Untitled - Kale Tasarım Merkezi durduklarında da hoş bir doğal peyzaj oluşturuyorlar.

Detaylı

Tasarım Gazetesi Haziran sayısı için

Tasarım Gazetesi Haziran sayısı için online bir platform yaratmak olduğunu dile getiriyor. Prof. Er bu sayede hem ülkemizde yürütülen projelere görünürlük kazandırılacağını, hem de projelerin farklı illere yayılmasına öncülük edileceğ...

Detaylı