2009 Mayıs Sayı - xn--sevgiyaynlar

Transkript

2009 Mayıs Sayı - xn--sevgiyaynlar
MAYIS 2009
Sayý: 485
Fiyat: 3.5 YTL
.Ýki Ünlü Týp Profesörünün Allah Ýnancý
.Eðitimde Mustafa Necati Dönemi
.2. Ýst. Parapsikoloji Konferansý
ÝÇÝNDEKÝLER
Aylýk Kültürel ve
Siyasi Dergi
Cilt: 41 Sayý:485 Mayýs 2009
Onur Baþkaný:
Dr. Refet Kayserilioðlu
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Ayþegül Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Özenç Kayserilioðlu
Yayýn Kurulu:
Güngör Özyiðit
Nelda Bayraktar
Hale Ürkmezgil
Haberleþme Sorumlusu ve
Okur/Abone Ýliþkileri:
Kazým Erdemoðlu
0212 252 85 85
0542 676 83 47
Faks: 0212 249 18 28
P.K: 471 Beyoðlu/Ýstanbul
Yönetim Yeri:
Oba Sok. Silla Ap. No: 7/1
Cihangir/Ýstanbul
Baský:
Inkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.
Çobançeþme Mah. Sanayi Cad.
Altay Sok. No:8 Yenibosna/Ýstanbul
Fiyatý: 3.5 YTL
Yýllýk Abone: 40 YTL
Yurt Dýþý: 50 YTL
Allah’ý Ýçte Duymak
Lâzýmdýr .............................................. 2
Dr. Refet Kayserilioðlu
Ýki Ünlü Týp Profesörünün
Allah Ýnancý ........................................ 6
Ahmet Kayserilioðlu
Muhammed’in Müjdesi ...................... 14
Güngör Özyiðit
Eðitimde Mustafa Necati
Dönemi ............................................. 16
Yalçýn Kaya
Hayvanlarla Konuþmak - 5 ............... 22
Zuhal Voigt
Ýki Kadýn ve Bir Konu ....................... 30
Nadide Kýlýç
Küçük Çocuklar Hiç Bilmedikleri
Bir Lisanda Konuþuyorlar
(Çocuklarýn Geçmiþ Yaþamlarý) ................ 35
Carol Bowman/Nelda Bayraktar
Eski Hastalýklar
Yeniden Ortaya Çýkýyor
(Eski Günýþýðýnýn Son Saatleri) ................ 39
Thom Hartman/Arýn Ýnan
Parapsikoloji Konferansý
(Detay Bilgi) .......................................... 43
SEVGÝ DÜNYASI
1
Sevgili Dostlar
Tüm diðer enkarnasyonlarýmýzý göz önüne alacak olursak eðer, hayatlarýmýzýn birkaçýnda ya da en az birinde anneliðin ne demek olduðunu
yaþamýþ olmamýz ihtimali çok yüksektir. Soyumuzun devamý için
canýmýzdan can vermek... ona sonsuz bir sevgi, sabýr ve ilgiyle,
gözümüzün içi gibi bakmak... karþýlýksýz sevginin ve vermenin ne kadar
doðal ve kolay bir þey olduðunu tecrübe ederek yaþamak... evlatlar için
sýkýntý çekmenin bile bir saadet olduðunun farkýna varmak... birbirini
gerçekten sevenlerin hiçbir zaman kopmayacak güçlü duygusal baðlarla birbirine baðlý olduðunu anlamak... sevginin acý çekerek ve üzüntülerle büyüdüðünü duyumsamak ve bunun sebebi olan kiþiyi hiç suçlamadan daha da çok sevmek... Bunlardan daha da fazla olan, bizleri
insan yapan tüm ince ve üstün deðerleri ruhumuza kazandýran anneliði
yaþamamýþ bir ruhun varolduðunu düþünmek bile zordur. Onun nasýl bir
yük getirdiðini, hazla karýþýk ince, bitmeyen bir sýzý gibi anneliði yaþayarak hepimiz bir yaþamýmýzda tatmýþýzdýr. Onun için anneler gününün
deðeri, diðer bütün günlerden daha fazladýr tüm dünyada. Bizler için de
öyledir. Ýnsanlar arasýnda bir ayýrým yapmak iþimiz deðil, insan insandan farksýzdýr. Ancak annelik ve anneler söz konusu olunca tüm dünya,
hatta dünya dýþý, hepimiz o konuda birleþiriz ki, onlarýn yeri farklý ve
baþkadýr. Ama daha da genel düþününce, yani herkesin bir zamanda bir
yerde anne olarak yaþamýþ olma ihtimalini göz önünde bulundurunca
annelere duyulan sevgi ve saygý diðer insanlara da aktarýlabilir. Ayrýca
en sevilmeyen, berbat ve kötü bir insanýn da onu seven bir annesi
olduðunu bir an düþünmemiz, onun ne yaparsa yapsýn o annenin sevgili
çocuðu olduðunu varsaymamýz, en kötüde olan kiþiye bile Yaratan’ýn
nasýl bakabildiðini, O’nun sonsuz sevgisini hatýrlarýr bize. Anneler, Bizi
Sevgisinden Vareden’i bize en çok yaklaþtýran varlýklardýr ayný zamanda. Onun için de varlýklarýna bir kez daha þükrederiz.
En Derin Sevgilerimizle
SEVGÝ DÜNYASI
SEVGÝ DÜNYASI
2
ÖZDEN ÝLE ERDEM KONUÞUYOR
Esasen Allah'la kul
kýyaslanamaz ve arada
herhangi bir benzetmeye dahi
kalkýlamaz. Allah için, kendi
kendine var olandýr, diyoruz.
Çünkü bütün kudretler onda
ve bütün imkânlar ona aittir.
Allah mükemmeldir,
noksansýzdýr bile derken,
O'nun hiçbir þeyle
kýyaslanamayan kudretini
ve üstünlüðünü asla ifade
etmiþ olamayýz.
Halbuki insan veya umumi
olarak söylersek kul,
noksandýr.
Dr. Refet Kayserilioðlu
Allah’ý Ýçte
Duymak
Lâzýmdýr
SEVGÝ DÜNYASI
Erdem - Demiþtiniz ki,
Allah kendi kendine var
olmuþtur ve kimse tarafýndan yaratýlmamýþtýr.
Bunu kabul ettiðiniz
gibi, niye insanlarýn ve
bütün canlýlarýn da kendi
kendilerine var olduklarýný kabul etmiyorsunuz?
Özden - Allah kendi
kendine var olandýr.
Fakat buradaki "varlýk",
insanlarýn varlýðýna asla
benzemeyen, onlarla
kýyaslanamayan bir varlýktýr. Çünkü biz, insana
var derken, ondaki
bedeni, þekli, görebildiðimiz hareketlerini
düþünürüz. Ayrýca biz,
bir þeyin varlýðýna umumiyetle var bildiðimiz
þeylere benzeterek kani
olabiliriz. Halbuki
Allah'ýn insana veya
isterse en yüksek olsun,
herhangi bir mahlûka bir
benzerliði yoktur. Esasen
Allah'la kul kýyaslanamaz ve arada herhangi
bir benzetmeye dahi
kalkýlamaz. Allah için,
kendi kendine var
olandýr, diyoruz. Çünkü
bütün kudretler onda ve
bütün imkânlar ona aittir.
Allah mükemmeldir,
noksansýzdýr bile derken,
O'nun hiçbir þeyle
3
kýyaslanamayan kudretini ve üstünlüðünü asla
ifade etmiþ olamayýz.
Halbuki insan veya
umumi olarak söylersek
kul, noksandýr. Eksiklerle
ve hatalarla doludur.
Eksik ve noksan olan bir
varlýktan mükemmel bir
eser beklenemez.
Halbuki görüyoruz ki,
etrafýmýzdaki âlem, bu
âlemdeki nizam ve bizzat
kendi bedenimizdeki
düzenli yapý ve iþleyiþ,
bizim noksan bilgilerimizle baþarýlamaz. Aksini iddia etmek, mantýk
kurallarýna aykýrý olur.
yoruz. Kolunun
kuvvetiyle, kalbinin
düzenli çalýþmasýyla,
karaciðerinin iþleyiþiyle
mütalâa etmiyoruz
(deðerlendirmiyoruz).
Bütün insanlarýn
bedeninde ayný mucizeler her zaman olup durmakta, ama bunlar, ruha
verilen bir otomatizma
ile iþleyip gitmektedir.
Þöyle bir benzetme
yaparsak insan, otomobili kullanan þoför
gibidir. Otomobilin planlarýný yapan ve onu inþa
ve imâl eden mühendis
deðildir.
Erdem - Hem insan
eksiktir ve noksandýr
diyorsunuz, hem de
bedenimizdeki düzenden
ve mükemmel yapýdan
bahsediyorsunuz. Bu
ikisi birbirine aykýrý
deðil mi?
Erdem - Her ruh,
kendi bedenini kendisi
kurmaz mý? Sizden, vaktiyle öyle bir þey iþitmiþtim.
Özden - Ýnsan eksiktir
derken, bilgi ve kudret
yönünden, yani ruhi
melekeler yönünden
düþünüyorum. Yoksa,
beden bakýmýndan
hamalýn da, alimin de
bedeni ayný mükemmel
düzendedir. Esasen biz,
insan derken onu, ruhi
kudretleriyle düþünü-
Özden - Her ruh, kendi
bedenini ancak mevcut
bir modele ve nizama
uygun olarak, ancak ilâhi
kanunlarýn ona tanýdýðý
imkânlar dahilinde teþkil
edebilir ve kendi bilgi ve
melekelerini kendi
bedeninde tezahür
ettirmeye çalýþýr. Bu da,
birçok yardým ve yol
göstermelerle gerçekleþir. Bir ruh diyebilir mi
ki: "Ben, bedenimi üç
SEVGÝ DÜNYASI
4
kulaklý, dört gözlü
yapacaðým. Veya boyum
3 metre yüksekliðinde
olsun!" Hayýr, bunlarý
asla diyemez. Dese bile,
bu yolda bir faaliyet
göstermesine ve baþarý
kazanmasýna imkân yoktur. O, mevcut standart
insan modeline uymak
zorundadýr. O modelde
kalp göðüs boþluðunda,
hafif soldadýr. Karýn
boþluðunda veya kafanýn
içinde olamaz. Görülüyor
ki, kendi bedenimize bile
bizden daha önce ve
daha çok hakim olan bir
nizam var. O nizama
"Ýlâhî nizam", bu nizamýn kurucusuna da
"Allah" diyoruz.
Erdem - Bedenimizde
gördüðümüz bu nizamý
tayin eden verasettir.
Yani atalarýmýzdan
aldýðýmýz (gen'lere),
vasýflara uymak zorundayýz. Bunun dýþýna çýkamayýz. Buradaki nizamý
neden ilâhî nizam olarak
tavsif etmek lüzumunu
duyuyorsunuz?
Özden - Sathî (yüzeysel) olarak bakarsak, bize
öyle görünebilir. Fakat
biraz daha derin
düþünürsek, veraset
kanunlarýný koyan kudret
biz miyiz? Çocuklarýmýzýn bazen benzemesini, bazý yönlerden
benzememesini tayin ve
temin etmek bizim elimizde mi? Acaba veraset
kanunlarýnýn iþleyiþini de
düzenleyen ve kontrol
eden daha üst bir nizamýn mevcudiyetini
düþünemez miyiz?
Erdem - Veraset
kanunlarýný düzenleyen,
dünya þartlarý ve tabiat
þartlarýdýr. Bunlar ise,
dünyanýn güneþ etrafýndaki cazibe tesiriyle hasýl
olan hareketinden ve bu
hareket esnasýnda bütün
kâinattan almakta olduðu
tesirlerden doðmuþtur.
Özden - Dünyayý
düzenleyen kanunlar ve
daha sonra da verasete
tesir eden kanunlar, zannettiðiniz gibi tesadüfen
hasýl olmuþ þeyler deðildir. Milyonlarca ihtimalin içinde hep belli bir
maksada hizmet eden
ihtimallerin peþi peþine
sýralanmasý bize burada
þuurlu ve ne yaptýðýný
bilen etkenin varlýðýný
düþündürür. Bir meydana
açýlan 10 yoldan birer
tane otomobili iþletip
þoförsüz olarak meydana
doðru salýversek, ayný
noktaya doðru hareket
eden bu otomobillerin
hiçbirinin diðerine çarpmama ihtimali on
milyonda bir'dir. Ayný
hareketin ikinci bir kere
daha tekrarý, yani otomobillerin hiç birbirine
çarpmadan meydanda bir
kere daha dolaþmalarý on
milyon kere on milyonda
bir ihtimâldir. Halbuki
otomobillerin üzerinde,
onlarý süren þuurlu varlýklar varsa, çarpma ihtimali sýfýra yaklaþýr.
Etrafýmýzda öyle hadiseler asýrlardan beri olup
durmaktadýr ki, bunlarda
þuurlu bir sevk ve idareyi
düþünmekten baþka çýkar
yol yoktur. Ve illâ mantýksýz ve gayri ilmi
düþünmeyi bir insan
kendine meslek edinmesin.
Erdem - Yani siz, tabiattaki nizamdan, Allah'ýn
varlýðýný çýkartýyorsunuz
ve Allah'ýn varlýðýný
böyle gösteriyorsunuz.
Özden - Dostum,
Allah'ýn varlýðýný göstermek mümkün deðildir.
Çünkü Allah'ýn gösterilecek ve bizim de görüp
SEVGÝ DÜNYASI
idrak edebileceðimiz bir
varlýðý yoktur. Yani, onun
bir þekli, bir biçimi,
bizim anladýðýmýz manâda bir vasfý, bulunduðu
bir yeri, bir bedeni v.s.
hiçbir þeyi yoktur. Böyle
olunca, Allah'ýn gösterilecek bir þeyi de yok
demektir. Ama O, yine
vardýr. Bildiðimiz hiçbir
þeye benzemeyen tarzda
vardýr. Varlýðý da bütün
kâinatý, orada mevcut
canlý, cansýz bütün
mevcudatý kuþatmýþtýr.
Bedeni her yeri kaplamýþtýr, manâsýný anlamayýnýz. Çünkü O'nun
bedeni yoktur. O halde
benim size göstermek
istediðim, konuþmalarýmda ispata çalýþtýðým,
O'nun eserlerinde sezilen
O'nun kudreti ve var
olduðunun iþaretleridir.
Ýþte biz, bu iþaretlere
tutunarak O'nun var
olduðu hükmüne ulaþýyoruz.
Erdem - Yani, varlýðýný
katî olarak bilemiyoruz.
Özden - Katî olarak
bilmek ne demektir? Beþ
duyu organýmýzla O'nun
mevcudiyetini hissetmemiz mi? Beþ duyu
organlarýmýzla ve hattâ
5
aletlerimizle de varlýðýný
tespit edemediðimiz
birçok þeyleri biz bugün
kabul ediyoruz. Elektronu kim görmüþtür?
Þuur denilen þeye biz
görerek mi inanýrýz?
Nedir þuur? Ruh nedir?
Sonsuzluk diyoruz, nedir
sonsuzluk? Ýdrak edebiliyor musunuz? Ýdrak
edemiyorsunuz diye, yok
mu diyeceksiniz? Sonra,
kâinatta yalnýz bizim
bildiðimiz ve idrak
ettiðimiz þeyler var, bundan baþka bir þey yok
diye nasýl iddia edebiliriz? Böyle bir iddia
ilmimiz ve bilgimiz en
son, en üst noktasýna
geldi demek deðil midir?
Erdem - Durunuz,
üstüste sorduðunuz
sualler beni þaþýrttý; biraz
düþünmeme imkân
veriniz.
Özden - Düþününüz
dostum, istediðiniz kadar
düþününüz. Sizden önce,
asýrlar boyu çok büyük
kafalar da düþünmüþ ve
bunlara doðru dürüst bir
cevap verememiþtir.
Bunlarýn elbette bir cevabý vardýr. Fakat hepsini
dünya þartlarý ve maddi
düþünceler içinde cevap-
landýrmak imkânsýzdýr.
Onlarý cevaplandýrmak
için, dünya kabuðunu
kýrmak, fikirlerinizi ve
zihnimizi o kabuðun
ötelerine uzatmak
lâzýmdýr. Hem, size bir
þey daha söyleyeyim:
Allah'ý göstermenin
deðil, bulmanýn iki
yolu vardýr. Birisi
objektif yol (dýþtan,
eþyalara, olaylara
bakarak) diðeri
sübjektif yoldur
(ilâhi kudretin
tesirlerini içte
duyarak). Bunlardan
birincisi, sadece
þahsý uyandýrmak,
doðru yola
yöneltmek içindir.
Yöneldiði doðru yolda
onu yürütecek olan içte
duyulacak tesirler ve
ýþýklar veya ölçüye ve
tarife sýðmaz ilâhi mutluluklardýr.
Erdem - Bu son
söylediðiniz sübjektif
yolu pek anlayamadým.
Bunu size gelecek konuþmamýzda soracaðým.
SEVGÝ DÜNYASI
6
Ahmet Kayserilioðlu, Sadi Irmak’la söyleþide, 1969
Ýki Ünlü
Týp Profesörünün
Allah Ýnancý
Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog
SEVGÝ DÜNYASI
ORD.PROF. SADÝ IRMAK'IN
ALLAH ÝNANCI
"Bu yakýnlarda ünlü fizik bilgini
Einstein'ýn Enstitüsünün kapýsýna
yazýlmýþ bir cümle gördüm ve hayran
oldum. Cümle þöyle idi: "Allah güzellik
ve sanat dolu!.."
1969'da yani 40 yýl önce "Niçin Allah'a
inanýyorum?" baþlýklý bir dizi röportaj
yapmýþtým. Ýki týp profesörü; biri Müslüman, biri Hýristiyan iki din bilgini ve bir
felsefe doçenti ile görüþmeler yapmýþ,
Allah'a niçin inandýklarýný sorgulamýþ,
SEVGÝ DÜNYASI'nda ay ay yayýmlamýþtým. Aradan 40 yýl geçse de cevaplarý her zaman için geçerli olduðundan
bu röportajlarý iki sayýmýzda sizlerle özet
olarak paylaþacaðým. Sonraki
sayýlarýmýzda Yaradan'ýn varlýðýyla ilgili
diðer kanýtlar üzerinde durduktan sonra,
kutsal metinlerde, felsefede, "Bizim
Celselerimiz"de, baþta Kryon bilgileri
olmak üzere "Rehber Varlýk" bildirilerinde Yaradan'la ilgili mesajlarý aktarmaya ve yorumlamaya çalýþacaðým.
Karþýt fikirler de çok önemli. Bu nedenle
tarih boyunca ve yaþadýðýmýz günlerde,
sadece maddenin varlýðýný savunan
materyalist görüþler üzerinde uzunca
durarak, yazý dizimi sonlandýracaðým.
Yukarýda ilk baþta týrnak içinde aktardýðým cümleler ilk röportajýmý yaptýðým
Ýstanbul Týp Fakültesi Fizyoloji Kürsüsü
Baþkaný Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak'ýn
(1904 -1990) konuya giriþ sözleriydi.
Geçmiþte Çalýþma Bakanlýðý, sonraki
yýllarda ise Baþbakanlýk yapmýþ Sayýn
Sadi Irmak hem bilgisi, hem de
üstlendiði önemli görevleri dolayýsýyla
Ülkemizin, en önde, en tanýnmýþ þah-
7
siyetleri arasýndaydý. Onun Allah
inancýyla ilgili kanýtlarý okuyucularýmýz
için çok deðerli olmuþtu.
Konuþmasýný þöyle sürdürmüþtü:
"Bir Fizyolojist olarak (Fizyoloji:
Vücudun deðiþik sistem ve organlarýnýn
birlikte nasýl çalýþtýðýný ve görevlerini
nasýl yaptýðýný araþtýran bilim dalý)
evrende büyük bir düzen ve ahengin varlýðýný görüyorum. Bunu yaratan zekâya
inanma ihtiyacýna, belki herkesten fazla
zorlayan bir bilim dalýnýn üyesiyim.
Yaratýlmýþ þeyler içinde en karmaþýk ve
en geliþmiþ olaný muhakkak ki insan
vücududur. Vücut içinde öyle bir
olaðanüstü düzen ve ayar; daha doðrusu
binlerce düzeneðin öyle bir birlikte çalýþmasý görülür ki, bunu 'tesadüf' diye açýklamak mümkün deðildir. Fizyoloji ne
kadar iyi bilinirse, bu evrendeki düzen
fikri de o kadar samimiyetle kabul edilir.
Öte yandan bir insan nasýlsa, inandýðý
Allah'ý da ona göredir. Yani bu büyük
düzeni, herkes kendi ölçüsüne göre anlar
ve yorumlar. Bununla beraber Allah
kavramýnýn en yüce tanýmýný Kuran'da
bulduðumuz þüphesizdir. Nitekim
Goethe, Carlyle ve hattâ Einstein'ýn
Allah görüþleri Kuran'a pek yaklaþýr..."
Ahmet Kayserilioðlu - Hocam, hayatýnýzda deðiþik dönemler oldu mu;
inanýp, inanmama bakýmýndan
Sadi Irmak - Ben bu manâda "Bir
Allah" fikrini bütün ömrümce taþýdým.
Geçirdiðim tek kriz lisenin 12. sýnýfýnda
oldu. O zamana kadar bütün ibadetlerini
yerine getiren bir Müslüman'dým. Buzlarý
kýrýp abdest alýr ve yatýlý okulumuzun
küçük camiinde sýfýrýn altýnda 30 derecede namazýmý kýlarken haz içinde yü-
8
SEVGÝ DÜNYASI
zerdim. O sýralarda bir arkadaþ
Buchner'in, Baha Tevfik tarafýndan
çevrilmiþ "Madde ve Kuvvet" isimli bir
kitabýný getirmiþti. Tamamen maddeci bir
dünya görüþünü savunan bu kitap, itiraf
ederim ki, bende din konusunda bir yýl
kadar süren bir buhran yarattý. Bu bir yýl,
ayný zamanda hayatýmýn en ýstýraplý
devresidir. Liseden sonra hukuk, daha
sonra da týp öðrenimi yaparken...
halindedir. Çünkü hiçbir bilimde son
gerçeklere varmýþ deðiliz. Klâsik bir
sözle söylersek: "ignora bimus" yani
"sonsuza kadar bilemeyeceðiz." Gerçeði
arama huyumuz burada isyan ediyor.
Daha ötesini bilmek istiyoruz. Ve o
zaman 'Ýman' imdadýmýza yetiþiyor
Ahmet Kayserilioðlu - Yarýda býrakýp
mý týbba geçtiniz, yoksa hukuku da bitirdiniz mi?
Sadi Irmak - Evet bitirdim. Üniversite
eðitimi sýrasýnda yeniden dengemi buldum. Özellikle fizyolojiye katýlmam bendeki Ýlâhi Düzen fikrini perçinledi.
Ayrýca belki de Konya'lý olmam bakýmýndan Allah anlayýþýnda Mevlâna'nýn etkisi
altýnda kalmamý herhalde aykýrý
görmezsiniz. Mevlâna'dan sonra ikinci
hocam; ayný zamanda annemin dayýsý
olan ve 19. yüzyýlýn Cevdet Paþa ile birlikte en büyük bilginlerinden olan
Mahmut Esat Efendi'dir. Onun 'Tarihi
Dini Ýslâm' adlý eseri, ilk ele aldýðým ve
tekrar tekrar okuduðum kitaplardan
biridir. Ýslâmiyet'e hayran olmayý bu
kitaptan öðrendim. Bu kitapta beni en
çok tatmin eden iki þey olmuþtur. Evvelâ
Ýslâmiyet'in mucizeyi deðil, aklýn egemenliðini benimsemiþ olmasý. Çünkü
aslýnda akýl en büyük mucizedir. Ýkincisi;
cennet, cehennem, melek, þeytan gibi
anlamlarý, 'müteþabihat' yani, bugünkü
Türkçe ile 'semboller' diye tanýmlamasýdýr. Bu iki gerçeðin ýþýðýnda dinin,
bilimlerle çeliþmesi önlenmiþ olur.
Aslýnda iman, bilimin bittiði yerde
baþlar. Böylece bilim ve iman ufuklarýmýzý geniþleten bir bütünlenme
Ahmet Kayserilioðlu - Ýnsan vücudunu incelerken sizi hayrete düþüren ve
Allah'a inanmaya götüren neler oldu?
Sadi Irmak - Vücudun tümü olsun,
bölümleri olsun hepsi tabiat kanunlarýna
göre iþliyor; fakat bir hedefe yönelik
olarak!.. Yani her hücrede faaliyetler
adeta bir küçük bilinçle yürüyor. Bu bilinç, bireyi ve türünü mümkün olduðu
kadar yaþatma yönünde iþliyor. Bu yön
tutmayý doða bilimleri ile açýklamak
olanaksýz. Ýþte burada inanma ihtiyacý
baþ gösteriyor. Her þeye hâkim ve her
þeyi bilen evrensel bir düzenleyici aramaya mecbur oluyoruz.
DOÐA KANUNLARI DA VAR,
YARATICI DA...
Ahmet Kayserilioðlu - Tesadüflerle de
düzenli þeyler oluþamaz mý?!..
Sadi Irmak - Bununla, yani tesadüfle
vücudumuzdaki binlerce düzeneði açýklayamayýz. Çünkü tesadüflerle geliþmiþ
canlýlarýn tarihi olan 10 milyon yýlda bu
binlerle nizamýn doðabilmesi matematik
açýsýndan imkânsýzdýr.
Ahmet Kayserilioðlu - Milyarlarca
tesadüf bir araya gelerek ilk hücre oluþsa
ve onun üremesi ve geliþmesiyle ondan
diðer canlýlar türese. Buna ne dersiniz?
Sadi Irmak - Tek kelime ile: "ASLA"
derim.
SEVGÝ DÜNYASI
Ahmet Kayserilioðlu - Niçin?!..
Sadi Irmak - Çünkü sizin o olaðanüstü
rastlantýlarla oluþturduðunuz hücrenin,
bin defa daha geliþmiþinden beynimizde
10 milyar hücre vardýr. Ve 10 milyar
hücrenin birbiriyle ahenkli olarak ve birbiriyle iletiþim içinde çalýþmalarý iþin asýl
þaþýrtýcý olan tarafýdýr. Haydi ilk hücre
tesadüfen oldu diyelim. Peki beynimizdeki bu muazzam hücreler topluluðu,
bir planlayýcýsý, bir yapýcýsý olmadan
nasýl böyle bir düzen kurdular acaba?
Ben bunu tesadüf teorisiyle asla açýklayamam. Sýrasý gelmiþken bir an için
iþin pedagojik tarafýna gelelim. Ben týp
eðitiminde sadece cosalite (sebeplerden
sonuca gitmek) görüþünün yetmediðine
ve bunun finalite (gayecilik) görüþü ile
tamamlamak gerektiðine inanýyorum.
Ahmet Kayserilioðlu - Tek hücre
geliþerek daha karmaþýk organizmalarý oluþtururken Darwin
teorisine baðlý bilim adamlarý
bir zorlukla karþýlaþýyorlar. Bu
da çeþitli türlerin meydana
gelmesi problemi... Bunu normal yoldan açýklayamadýklarý
için mutasyon diye isimlendirdikleri ani sýçramalarla
türden türe geçiþler oluyor,
diyorlar. Ve hepsinde olduðu
gibi mutasyonlarý da tesadüfe
baðlýyorlar. Sizce bunlar rastlantýlarla olabilir mi? Yoksa bir
bilgili, bilinçli varlýðýn etkisi
mi var burada?!..
Sadi Irmak - Bunu da kör tesadüfe býrakmak çok güç. Gerçi öldürücü mutasyonlar da olmuþtur; fakat çoðu geliþmeye
yönelik olmaktadýr. Yeni türler böyle
oluþuyor. Düzeni saðlayan bir büyük
9
kudreti, bir zekâyý ve evrensel nizam
fikrini burada da bulmak mümkün.
EN KORKUNÇ SORUYU
SORDUNUZ
Ahmet Kayserilioðlu - Ammophile
(Amofil) denen bir böcek var. Bu
böceðin yumurtalarýný canlý fakat hareket
edemeyen bir týrtýlýn üzerine býrakmasý,
yavrularýnýn beslenmesi bakýmýndan
mutlaka gerekli. Ammophile þöyle yapýyor: Üzerine yumurtlayacaðý týrtýla 9 iðne
batýrýyor ama 9'u da týrtýlýn 9 hareket
merkezine olmak üzere. Yani tam bir isabetle hayvaný felçli, kýpýrdayamaz duruma getiriyor. Sonra da üzerine
yumurtluyor. Biyoloji bilgisi sýfýr olan
Ammophile týrtýlýn hareket merkezlerini
nereden öðrenmiþ acaba ki, böyle bir
ustalýk sergileyebiliyor?!..
Sadi Irmak - En korkunç suallerden
birini sordunuz. Akla tam manâsýyla durgunluk veren bir konudur bu. Son
zamanlarda þöyle bir deney yapýldý: Bir
hayvan belli bir þartlý reflekse alýþtýrýlýyor. Meselâ belirli bir ýþýk demeti verildi-
SEVGÝ DÜNYASI
10
ði zaman kaçmaya veya yaklaþmaya þartlandýrýlýyor. Bu hayvan öldürülüp
beyninden bir hulâsa (özüt) yapýlarak
yavru bir hayvana enjekte edilip, verildiðinde o yavruda da ýþýða karþý ayný
reflekslerin olduðu hayretle görülmüþtür.
Demek ki yaþanýlmýþ olaylar silinip gitmiyor. Organik bir tortu býrakýyor.
Ahmet Kayserilioðlu - Bu anlattýðýnýz
deney ile Ammophile'in üzerinde konuþtuðumuz içgüdüsü açýklanabilir mi?
Sadi Irmak - Ammophile için böyle
bir þart ileri süremeyiz. Çünkü bu anlattýðým örnekte þartlý refleksi öðretme ve
hayvaný belli bir yönde terbiye etme
çalýþmasý var. Halbuki Ammophile'de bir
öðreten yok. Diðer bir sorun da öðrenilmiþ þeylerin katýlýmla yavrulara geçme
mekanizmasýdýr. Þöyle açýklayayým: Bir
hayvaný belli bir þartlý reflekse
alýþtýrdýðýmýzda, onun yavrularýnda bu
refleksi göremiyoruz. Yani sonradan
öðrenilenler ve kazanýlanlar kalýtýmla
yavrulara geçmiyor. Ancak üreme
hücrelerinde bir deðiþiklik yaparsak o
zaman yavrulara geçtiðini
görebiliyoruz.
Canlýlarda nereye baksak bu evrensel
düzenleme görülüyor zaten!..
HARÝKA ÇOCUKLAR
Ahmet Kayserilioðlu - Son bir sorum
daha var: Harika çocuklar konusunda ne
düþünüyorsunuz? Harika çocuklar derken
çok akýllý, yetenekli çocuklardan söz
etmiyorum. Kendilerine hiçbir þey
öðretilmediði halde, üstün iþler yapan
çocuklarý kastediyorum.
Sadi Irmak - Harika çocuklarýn
bazýlarýnýn anne ve babalarýnda da ayný
yetenekler görülmüþ. Fakat benim en
büyük dahî kabul ettiðim Leonardo da
Vinci'nin annesi meyhane garsonu,
babasý ise bir serseri idi. Bizzat tanýk
olduðum bir durumu anlatayým: Eðitimi
için özel kanun çýkarýlan ünlü piyanist
Ýdil Biret küçükken bizim komþumuzdu.
Hattâ bu kanunun raportörü de ben idim.
Henüz 3 yaþýnda iken Ýdil'i
Kapalýçarþý'ya götürüyorlar. Orada duyduðu seslerden etkileniyor ve henüz do,
Ahmet Kayserilioðlu - O
halde ilk Ammophile
tesadüfen 9 hareket merkezini
öðrense bile bu, yavrularýna
otomatik olarak geçemez öyle
deðil mi?..
Sadi Irmak - Evet.
Ahmet Kayserilioðlu - Öyleyse burada da akýllý bir
planýn ve icraatýn etkisi kendini yine belli ediyor!..
Sadi Irmak - Evet.
Ýdil Biret Wilhelm Kempff birlikte çalýyorlar
SEVGÝ DÜNYASI
re, mi... do'yu bilen yumurcak, eve
gelince o seslerden oluþan mükemmel bir
armoni meydana getiriyor. Son olarak
þunu yaz:
"Ýnsanýn ya tamamen cahil, ya da tamamen bilgin olduðu zaman Allah'ý vardýr.
Orta yerde kaldýðý zaman Allah'ýný
kaybediyor!.."
PROF. DR. KÂZIM ARISAN'IN
ALLAH ÝNANCI
Ýstanbul Üniversitesi Kadýn doðum
uzmaný Prof. Dr. Kâzým Arýsan (1909 1994) evrendeki sonsuz büyüklükler ve
sonsuz küçüklükler, her ikisinde de bir
türlü sonuna ulaþamadýðýmýzý anlatarak
sözlerine baþlamýþtý:
"Beni en çok hayrete düþüren þey
evrenin uçsuz bucaksýz sonsuzluðudur.
Astronomide yeni keþifler yapýldýkça
evrendeki bu akýl almaz büyüklüðe, sonsuzluða hayretimiz daha da artýyor.
Dünyamýz ve hattâ güneþ sistemimiz bu
sonsuzlukta bir nokta gibi kalýyor.
Artýk bu korkunç büyüklük karþýsýnda
biz insanlarýn ne kadar da zerrenin zerresi olduðumuzu bir düþünün. Atomlar
dünyasýna inince de hayretimiz devam
ediyor. Çünkü atom demekle iþ bitmiyor;
onun elektronu, çekirdeði derken her
yeni buluþla, o en küçük sandýðýmýzda
bile daha nice küçük parçacýklar bulunduðunu; evren nasýl sonsuz büyüklüðe
gidiyorsa; atomun da öylece sonsuz
küçüklüðe doðru gittiðini görüyor ve
dehþet içinde kalýyoruz. Bu sonsuzluk ve
bu ince mükemmellik elbette bize bunlarýn yaratýcýsýný düþündürmektedir..."
Ahmet Kayserilioðlu - Kadýn hastalýk-
11
larý ve Doðum Uzmaný olduðunuzdan
size üreme ile soru yöneltmek istiyorum.
Erkek ve diþi hücrenin buluþarak zigot
oluþmasýnda muhteþem olaylar peþ peþe
gelmektedir. Üremenin hangi devresine
bakarsak bakalým, insaný hayrete düþüren
ahenkli, amaçlý olaylarla karþýlaþýyoruz.
Bu konuda neler söylersiniz?
Kâzým Arýsan - Canlýlarýn en küçük
ünitesi olan hücreler, her canlýnýn bir
örneði, bir temsilcisidir. Meselâ insan
vücudundaki hücrelerin çekirdeklerindeki kromozom ve genlerin sayýsý hepsinde
aynýdýr. Hücrelerimizin çekirdeklerinde
46 kromozom vardýr. Biliyoruz ki bir
yavrunun meydana gelebilmesi için biri
erkek, biri diþi iki hücrenin birleþmesi
gerekir. Bunlarýn her birinde 46 kromozom olduðuna göre oluþan yeni hücre 92
kromozomlu olacak ve pek tabii yaþamayacaktý. Ýþte burada korkunç bir
mekanizma iþe karýþýyor ve birleþme
olmadan önce erkek ve diþi hücrenin kromozom sayýlarý yarýya yani 23'e iniyor.
Böylece birleþme sonucunda oluþan
yavrunun ilk hücresi de 46 kromozomlu
olmuþ oluyor. Bu planlý ve gayeli olayý
hemen tesadüf diye kestirip atmak, ancak
düþünce tembellerinin iþi olsa gerek.
Belli ki olayý belli bir hedefe yönelten
madde ötesi bir bilinç, bir zekâ, bir etken
iþe karýþýyor
ve olayý
perde
arkasýndan
yönetiyor...
Ýnsan
vücudundaki hücrelerin
nasýl akýl
almaz bir
12
iþbölümü ile çalýþtýklarýný þu örneðim
daha güzel anlatacak ve vücudu yöneten
manevi bir zekânýn varlýðý daha net
görülecek: Vücudumuzun bütün
hücrelerinin çekirdeklerindeki kromozom
ve genlerin her bakýmdan birbirinin
tamamen ayný olduðunu biliyoruz.
Gözümüzdeki hücre ile Karaciðerimizdeki hücrede bu yönden hiçbir fark yoktur. Buna raðmen her biri nasýl deðiþik
vazifeler görüyorlar?!.. Ýþte milyarlarca
birbirinin ayný hücreyi kendi görevlerine
uygun hale getirecek öyle bir düzenek iþe
karýþýyor ki bu düzen ve ustalýk karþýsýnda sadece seyredip sessiz kalmak galiba
en iyisi. Meselâ Karaciðerdeki bir
hücreyi ele alalým. Bu hücre belli bir
görevi yapacak hale þöyle getiriliyor:
HÝSTON denen bir maddeyle o hücrenin
gen gruplarý âdeta bir kablo ile sarýlýrmýþ
gibi kuþatýlýyor; sadece o hücreye görevini yaptýracak olan gen açýk býrakýlýyor ve
o Karaciðer hücresi ancak açýk kalan
genden gelen emirleri yerine getirdiðinden belirli bir fonksiyon yapýyor.
Vücudumuzdaki milyarlarca hücrenin
genlerinin yapacaðý iþe göre Histon maddesi ile bu þekilde sarýlmasý ne demektir?!.. Bu, tesadüflerle olabilecek bir þey
midir? ASLA!.. Mutlaka bilgili ve bilinçli manevi bir yöneticisi var bedenimizin. Bunu kabul etmek zorundayýz!..
Ahmet Kayserilioðlu - Sayýn profesör,
mesleðiniz gereði yýllardan beri insan
vücudunu etüd ediyorsunuz.
Bedenimizde faydasýz, gereksiz ve
hattâ zararlý bir organa veya düzeneðe
hiç rastladýnýz mý? Bunu þunun için
soruyorum: Eðer tesadüflerle, rastlantýlarla oluþmuþ isek bazý gereksiz
fazlalýklarýn da olmasý icap ederdi!..
SEVGÝ DÜNYASI
Kâzým Arýsan - Bütün organlarýmýz
harikulâde vazife görecek bir tarzdadýr.
Geçmiþ dönemlerde anlamsýz gibi görünen organlarýn, varlýðýndan söz edilmiþti.
Bademcik ve apandisit gibi. Fakat bugün
onlarýn da yararlý ve gerekli olduðu
anlaþýlmýþtýr. Ben bugün vücudumuzda
lüzumsuz hiçbir þey görmüyorum. Böyle
lüzumsuz bir organdan bahsedilirse bunu
bilgimizin eksikliðine yorarým. Zira
söylediðim gibi bademcik ile apandisiti
eksik bilgimiz yüzünden bir zamanlar
lüzumsuz sanýyorduk. Yeri gelmiþken
konumuzun biraz dýþýna çýkarak bir
husustan bahsetmek istiyorum. Bugün
insanlar esas Allah'ý ve manevi deðerleri
unuttular; sadece bilime ve onun
saðladýðý maddi imkânlara tapýyorlar.
Bugün bilimde sadece madde ile
uðraþýldýðýndan, maddenin ötesinde bir
þeye inanmýyor artýk insanoðlu. Bu çok
yanlýþ bir tutumdur. Zira bilim sabit
olmayýp devamlý geniþlemekte, sýnýrlarýný
ilerilere götürmektedir. Biz sadece bilimin uðraþtýklarý ve bulduklarýyla yetinmekle yanýlýyoruz. Yarýn, þimdi yok
sandýklarýmýzý da bilimin bulamayacaðýný
kim söyleyebilir?!.. Bilimde aþýrý uzmanlaþma da, yalnýzca belli konularý bilen
ama olaylarý topyekûn incelemek
imkânýndan yoksun uzmanlarla ortalýðý
doldurdu. Kendi konularýný gayet iyi
bilen bu uzmanlar ordusunun; bilmedikleri konularý da kapsayan olaylar hakkýnda topyekûn kararlara varmasý yanlýþ
oluyor. Ve otorite tanýnan bu kiþilerin
fikirleri insanlarý yanýltýyor. Böylece
materyalistleþen insanlar sadece madde
ve çýkar için yaþýyorlar bugün. Manevi
deðerlerin yeni baþtan bilgi ve bilimle
ortaya konmasý insanlarý bunalýmdan
kurtaracaktýr.
SEVGÝ DÜNYASI
Ünlü fizik bilgini Einstein
1947'de hastalanmýþ.
Vücuduna bakarak þöyle
konuþmuþ: "Bu kadar
karmaþýk bir düzenek bir an
nasýl çalýþýyor, hayretteyim"
Yine Einstein 1952 de:
"Hesaplarýmla uðraþýrken
küçük bir böcek kâðýdýma
konsa içimden baðýrmak
geliyor: Allah'ým sen ne
kadar büyüksün ve biz
insanlar bilimimizin bütün
baþarýlarýna raðmen ne
kadar sefil mikroplarýz!.."
Ýþte Einstein evrene
topyekûn bakmasýný
bilebildiði için Yaradan'ýn
kudreti önünde böyle
küçülebiliyor.
Ahmet Kayserilioðlu - Efendim, insan
vücudunda gereksiz bir þeyin olmadýðýný
söylediniz. Fakat birçoklarý erkek
menisindeki milyonlarca erkek tohum
hücresinin (spermatozoit) bir savurganlýk
olduðunu söylüyorlar. Çünkü aþýlamayý
sadece bir tanesi yapýyor, öbürleri hiçbir
iþe yaramýyor!..
Kâzým Arýsan - Konuyu az bildiklerinden böyle peþin yargýya varýyorlar.
Spermatozoitler kadýn yumurtasýna
13
varýncaya kadar çok tehlikeli bir yolculuk yaparlar. Milyonlarca spermatozoit
yumurtaya en önce varmak için yarýþa
girerler. Bu yarýþý mutlaka en güçlü olaný
kazanacaktýr. Bu suretle en kudretlisinin
seçilmesi saðlanýyor. Daha önemli bir
sebep de þudur: Diþi yumurta fallop
borusuna geldiði zaman birbirine baðlý
bir hücre grubu tarafýndan korunur.
Spermatozoitlerden birinin yumurta içine
girebilmesi için bu koruyucu hücre gruplarýnýn eritilmesi gerekir. Ýþte spermatozoitler bu hücreleri eritici bir salgý, bir
ferment çýkarýrlar. Bir tek spermatozoitin
salgýsý bu duvarý delmeye yeterli olmadýðýndan, milyonlarcasýnýn salgýsý ile bu
gerçekleþtiriliyor. Görülüyor ki israf ne
kelime, bilâkis spermatozoitlerin milyonlarca olmasý mutlaka gerekmektedir.
Ahmet Kayserilioðlu - Ýnsan vücudu
fizik ve kimya kanunlarýyla kendi
kendine çalýþan bir organizma mýdýr;
yoksa doða yasalarýndan yararlanarak
bedenimizi iþleten ve gerekli hedeflere
yönlendiren bir bilgili, bilinçli manevi
kudret mi bunu yapmaktadýr?
Kâzým Arýsan - Mutlaka böyle bir
manevi kudret var. Bir otomobil de fizik
ve kimya kanunlarýna göre çalýþýr ama,
hem onu yapan bir ustasý, hem de onu
yöneten, hiçbir engele çarptýrmadan
yürüten bilinçli bir þoförü var. Ýnsan
vücudunu da yöneten böyle bilinçli,
manevi zekâ mutlaka var. Hepsinin
üstünde ise bu sonsuz evreni ve bu
olaðanüstü düzeni yaratan Allah var
elbette!..
Muhammed’in Müjdesi
Gökten bir yaðmur indi topraða, rahmet kere rahmet, adý Ahmet
Her damlasý erdirici bir anlamla yüklü, hikmet ki ne hikmet
Seyret, dinle, oku, düþün ve hisset, býrak kendini öyle bir an
Ve bak, nasýl kutsal bir ýþýkla kuþatýlmýþ her þey, Týpký Kuran
Tanrý'nýn kelâmý onun berrak gönlünde geldi de dile
Akla akýl kattý, vahiy yoluyla gönderilen bilgilerle
O güvenilir kiþiye "Sen en yüksek ahlâk üzeresin" denildi
Ve "güzel ahlâký tamamlamaktý" dünyaya gönderiliþinin nedeni
Erdem, Muhammed'in þahsýnda ete-kemiðe büründü
Ve gören gözlere o "yaþayan Kuran" olarak göründü
Kâinat, insanýn bilgilenmesi için önüne serilmiþ koskoca bir kitap
"Sen olmasaydýn eflâki yaratmazdým" insanlýk adýna ona tanrýsal bir hitap
Kutsal kitapta yazýlan, peygamberde görülen hep o nur
Bunu kendinde bulmak ise, insan için en büyük onur
O'na doðru yola çýkan, O'na benzemeden nereye gidecek
Sonunda herkes O'ndan olduðunu bilip, O'na secde edecek
Her þey kaynaðýna döner yasasý bir kez daha iþleyecek
Gökten yere inen yaðmur, buharlaþýp yine göðe erecek
Güngör Özyiðit, Psikolog
CUMHURÝYETÝN ÝLK YILLARINDA EÐÝTÝM - III
Eðitimde
Mustafa Necati Dönemi
Yalçýn Kaya
SEVGÝ DÜNYASI
"Mustafa Necati Bey bir devrim aðacý gibi
bize gölge verdi. Biz Cumhuriyet eðitim
atýlýmlarýný onun siyasal gölgesinde gerçekleþtirdik. Aðaç o idi, biz de bahçývanlardýk."
Nafi Atuf Kansu
Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin milli eðitimine yararlý hizmetler vermeleri, eðitimde
beklenen büyük atýlýmlarý gerçekleþtirmeleri
amacýyla göreve getirilen bakanlarýn istenilen
verimi saðlayamamalarý Gazi Mustafa
Kemal'i son derece rahatsýz ediyordu.
M.Kemal Maarif Vekaletinin baþýna deðiþik
bir atama yaptýrmayý kafasýnda tasarladý ve o
sýralarda Türkiye Öðretmenler Birliði
Baþkaný olan Mustafa Necati'nin eðitim
bakaný olarak atanmasýný saðladý.
Bu atama tam anlamýyla Mustafa Kemal'e
özgüdür. Zira Mustafa Necati, eðitimci deðil
hukukçudur. Ama devrimlere yürekten inanmýþ aydýn bir kiþidir. Mustafa Kemal'in
eðitim politikasýna en iyi uyumu saðlayan
Mustafa Necati olmuþtur ki Harf Devrimi
gibi önemli bir devrim bu bakan zamanýnda
gerçekleþtirilmiþtir.
Görevdeyken genç yaþta ölen Mustafa
Necati yaþasaydý olasýlýkla daha uzun zaman
bu görevi yapacaktý.
Mustafa Necati'nin Gazi Mustafa Kemal'in
karþýsýnda oturuþu ilk kez olmuyordu. Daha
önce, ilk kurulan Ýmar-Ýskân Bakanlýðýnda da
görev almýþ, bunu Adliye Bakanlýðý gibi
önemli bir görev takip etmiþti. Nedense o
gün, Maarif Vekili olarak Gazi'nin karþýsýnda
oturuþunun bir baþka anlamý vardý. Kendini
tutmaya, heyecanýný dýþa vurmamaya özen
gösteriyordu. Gazi, onun coþkulu yüzüne
bakarak:
"Çocuklarýmýzý, insanlarýmýzý okutacaksan
iyi okut. Ýyi okutamazsan býrak kendi haline.
Onlarýn kendi halleri az okumuþluktan, kötü
okumuþluktan daha iyidir" demiþ, sonra da
yeni görevini kutlamýþtý.
Mustafa Necati, 1894 Ýzmir doðumlu,
hukuk mezunu ve iyi de bir gazetecidir.
17
Kurtuluþ Savaþý içinde piþmiþ, ülkücü bir
aydýndýr. Ýzmir'in Yunanlýlar tarafýndan iþgal
edilmesi ardýndan öðretmenlik yaptýðý okulu
býrakýp Batý Anadolu'daki çete çalýþmalarýný
örgütlemeye giriþmiþtir. Balýkesir'de Ýzmir'e
Doðru adlý bir gazete çýkarmýþ ve Balýkesir
Barosu'nun kurulmasýný saðlamýþtýr.
TBMM'nin açýlýþýnda Meclis'e Manisa milletvekili olarak girmiþtir. Savaþ sýrasýnda
Ýstiklâl Mahkemeleri Baþkanlýðý yapmýþ,
Ýstiklâl Mahkemesi Baþkaný olarak iki yýl
kadar da Kastamonu'da kalmýþtýr.
Kastamonu'da yayýnlanan ulusal-baðýmsýzlýk
yandaþý Açýksöz adlý gazetede yazýlarý yayýnlanmýþ, Kastamonu fahri hemþerisi olarak
berat almýþtýr. Ýstiklâl Mahkemeleri
Baþkanlýðý sýrasýnda aldýðý kararlarda insancýl
davranýþlar göstermiþ, mahkemenin idam
kararý aldýðý birçok asker kaçaðýný ikna
yoluyla orduya asker katýlmaya zorlayarak
affedilmelerini saðlamýþtýr.
1923 yýlýnda Türk-Yunan mübadelesi
(deðiþimi) sýrasýnda en zor görevlerden biri
olan Ýmar-Ýskan Bakanlýðý görevini üstlenmiþtir. Adalet Bakanlýðý yaptýðý sýrada, görev
ahlâkýna baðlý olmadýklarý için bin kadar da
avukatýn meslekten atýlmasýný gerçekleþtirmiþ
ve bir ara Öðretmenler Birliði baþkanlýðý da
yapmýþtýr.
32 yaþýnda Eðitim Bakaný olmuþ 3 yýl
kadar eðitim bakanlýðý yapmýþ ve 1929 yýlýnda çok genç yaþta ölmüþtür.
Mustafa Necati'nin Eðitim Bakaný olarak
atanmasý, eðitimciler arasýnda sevinç yaratmýþtýr. Muallim Mecmuasýnýn 1925 yýlýnda
çýkan 5. sayýsýnda þu yazý yer alýr: "Mustafa
Necati'nin Eðitim Bakanlýðýna atandýðýný
duyunca sönük ve paslý eðitim ufuklarýmýzda
beklediðimiz günün doðduðuna inandýk.
Onun Bakanlýða geçiþi bütün emellerimizin
gerçek olacaðý devrin baþladýðýný gösteriyor."
Mustafa Necati ilk olarak Bakanlýðýn kilit
yerlerine Türkiye'nin en deðerli eðitimcilerini
getirir. Rüþtü Uzel, Nafi Atuf Kansu, Cevat
18
Dursunoðlu, Ýsmail Hakký Tonguç gibi daha
sonralarý Türk eðitimine büyük yararlar
saðlayan gençler onun kurmaylarýdýr.
Þ.Süreyya Aydemir Suyu Arayan Adam adlý
eserinde Mustafa Necati'nin çalýþmalarýný
þöyle anlatýr:
"...Necati Bey genç bir insandý,
ona göre zamanýn gecesi gündüzü
yoktu. Eðitim Bakanlýðýnda asýl
çalýþma, akþam saatinden sonra,
tüm dairelerin kapýlarý kapanýnca
baþlardý. Müdürlerin, Genel
Müdürlerin lâmbalarý geç saatlere
kadar yanardý...Laik öðretim,
karma öðretim gibi ileri ülkelerin
hâlâ tartýþmalarýný yaptýklarý cesur
ve ileri hamleler bu mütevazý
Bakanlýðýn devrimci eðitimcileri
tarafýndan baþarýlmýþtýr."
M.E.Bakanlýðý yayýnladýðý genelgelerle
Cumhuriyet eðitiminin ilkelerini þu þekilde
belirtir:
"Türkiye'de herkesin ulusal ve
dünyevi, modern ve demokratik bir
eðitim almasý esastýr. Eðitimin
ulusal olmasýndan amaç, gençleri,
yaþayan bütün kurumlarý, düþünce
ve ülküleriyle ulusal topluma
uydurmaktýr. Dünyevi sözcüðünden
hedeflenen amaç, eðitimin laik
olmasý, düþünceyi daraltan ve vicdan özgürlüðünü kýran her türlü
dinsel etkiden uzak tutmaktýr."
SEVGÝ DÜNYASI
Bu ilkeler arasýnda en dikkati çeken kavram
ilk kez laiklik sözcüðüne rastlanmasýdýr.
Anayasaya giriþi ancak 1937'de olan bu
kavramýn 1926'da, öncelikle eðitim alanýna
sokulmasý, dönemin aydýn Bakaný Mustafa
Necati'nin dinsizlikle suçlanmasýna neden
olduðu gibi, vakitsiz ölümü de asýlsýz birtakým dedikodularýn yayýlmasýna neden
olmuþtur.
Bu genelge gereði 1926-1927 yýllarý arasýnda ülkenin eðitim durumunu gösteren Devlet
Salnamesi'nde sayýlarý 25, kýz öðrenci sayýsý
sýfýr, erkek öðrenci sayýsý 1442 olan Ýmam
Hatip okullarý 1926'da 20'ye, 1927'de ise 2'ye
düþer (Kütahya ve Ýstanbul). Bu son iki okul
1929'da resmen kapanacaktýr.
1924 yýlýnda Ýstanbul Darülfünunu yapýlanmasý içinde kurulan Ýlâhiyat Fakültesi, 1924
yýlýnda 224 öðrenciyle açýlmýþtýr. Bu sayý her
geçen yýl azalmýþ ve 1934 yýlýnda 20'ye
düþmüþtür. O yýl yapýlan Üniversite reformu
ile bu fakülte de kapatýlarak Ýslâm
Ýncelemeleri Enstitüsü adlý bir enstitü kurulur.
1924 yýlýnda açýlmýþ olan 25 Ýmam-Hatip
okulu ise laiklik ilkesinin Anayasa'ya girmesi
sonucu devletten gördüðü maddi yardýmý
kaybeder, 1930-1931 yýlýnda tümüyle kapatýlýrlar. Böylece Cumhuriyet'in ilk 10 yýlý
içerisinde Türkiye'de devletçe desteklenen
hiçbir din eðitim kurumu kalmaz.
Bu arada 1927 yýlýnda yapýlan program
deðiþikliðiyle, din dersleri, Arapça, Farsça
gibi diller ortaokul ve lise programlarýndan
çýkartýlýr. Eðitim Bakanlýðý laik bir ülkenin
okullarýnda din dersleri okutulmasýnýn
Anayasa'ya aykýrý düþeceði kanýsýndadýr.
Bununla birlikte Eðitim Bakanlýðý, köy
okullarýnda din derslerine izin vermiþtir.
1940'lý yýllara deðin bu okullarda boþ
inançlardan arýndýrýlmýþ bir Müslümanlýðýn
okutulmasýnda sakýnca görülmez.
Haftada bir saat olan bu din derslerinde
Tanrý'nýn birliði, tarihi gerçeklere baðlý kalýnarak Peygamber'in yaþamý, Ýslâm inancýnýn
SEVGÝ DÜNYASI
ahlâk anlayýþý çocuklara öðretilir. Ýslâmi
ahlâk olarak da modern anlayýþýyla
çeliþmeyen; kimsenin dinine, inancýna karýþmamak, çok çalýþmak, iyiliksever bir insan
olmak, sahtekârlýk yapmamak, kadercilikten
ve baðnazlýktan uzak kalma öðütleri verilir.
Yöneticiler, kendi okullarý için kabul ettikleri laik ilkelerin azýnlýk okullarýnda da aynen
uygulanmasý için büyük özen gösterirler.
Ülke içindeki yabancý okullara gönderilen bir
emirle Maarif Vekaleti, bu okullarda dini
esaslara dayanan eðitimi, din propagandasý
yapýlmasýný yasaklar. Okul kitaplarýndan aziz
resimlerinin çýkartýlmasý, okul binalarýndan
haçlarýn indirilmesi de istekler arasýndadýr.
Bu emirlere uymayan bazý okullarýn hemen
kapatýlmasýna giriþilir. Merzifon Amerikan
Koleji, Ýzmir'deki bazý Fransýz okullarý kapatýlýr. Ýtalyan, Fransýz, Ýngiliz siyasi temsilcilerinin araya girmesi ve iþin siyasi arenaya
çekilmeye çalýþýlmasý Hükümeti kararýndan
döndürmez, yasanýn gereklerine uyan okullar
açýk kalýr. 1927 yýlýnda Bursa'daki bir
Amerikan okulunda üç Türk kýzýnýn
Hýristiyan yapýlmasý, yabancý okullardaki dini
propaganda konusunu yeniden alevlendirir.
Maarif Vekaleti, yabancý okullarýn denetlenmesini yeni koþullara baðlayan bir tüzük
hazýrlar, tüzüðe uymayan okullarýn kapatýlmasý için valiliklere yetki tanýr.
Mart 1926 tarihindeki Muallim
Mecmuasý'nda yer alan tüzük hükümlerinin
bazýlarý þöyledir:
"Hiçbir okul kitabýnda Türklerin
aleyhinde bir kelime ve ifade bulunmayacak, Türklerin dününü ve bugünü kötüleyen ifadelere yer verilmeyecektir. Hiçbir okul kitabýnda
Türk tarihine ve coðrafyasýna dair
en ufak bir yanlýþ görülmeyecektir.
19
Türk topraklarý hiçbir ülkenin
parçasý olarak gösterilmeyecektir...
Okullarda dini propaganda yasaktýr. Dini semboller ancak okul
kiliselerinde bulunabilir. Okul kitaplarýnýn hiçbirinde dini telkinler
yapan semboller bulunmayacaktýr."
Gerçekte Cumhuriyet yönetimi ülkedeki
yabancý okullarýn varlýðýna itiraz etmemektedir. Nitekim daha 1924 yýlýnda yaptýðý bir
görüþmede Mustafa Kemal bu okullar
hakkýndaki görüþünü þöyle dile getiriyordu:
"Biz istiyoruz ki bu okullar kalsýn.
Ancak oralardaki dini propagandadan þüphe edebiliriz. Fakat
Türkiye'de bizim okullarýmýzýn bile
elde edemediði ayrýcalýða yabancý
okullarýn sahip olmasýný kabul edemeyiz. Kuruluþlarýnýz ayný nitelikteki Türk kuruluþlarýna konulmuþ
yasa ve düzenlere uydukça yerinde
kalabilir."
Daha sonraki yýllarda, örneðin 1933 yýlýnda
Devrim'in sözcüsü sayýlan Cumhuriyet
gazetesinde Hükümetin bu konudaki görüþleri dile getirilir:
"Yabancý okullar konusunda bizim
görüþlerimiz açýktýr. Biz yabancý
okullarýn varlýðýna ve yenilerinin
açýlmasýna karþý çýkmýyoruz. Ancak
onlarýn da Cumhuriyetin laiklik
ilkelerine uymalarýný
istiyoruz...Ama bu okullarýn
20
bazýlarýnda dini dersler okutulduðu
veya niyetlenildiði bildirilmektedir.
Yeni rejimimiz laikliðin modern bir
ilke olduðuna inanýyor. Rejimin bu
ilkesini bozacak hiçbir harekete izin
veremeyiz. Bu okullara yapacak iki
iþ kalýyor. Ya din dersleri okutmamak, ya da ülkeyi terketmek."
Mustafa Kemal dönemi boyunca bu ilkeye
baðlý kalýnmýþtýr.
1925 yýlýnda ABD'de yasaklanan Darwin'in
Evrim Kuramý'nýn o dönemde Türkiye
okullarýnda okutulduðunu ve bunun yasaklanmasýný isteyen Kastamonu Ýl Encümeni ve
eðitim yöneticilerinin Atatürk tarafýndan
uyarýldýklarýný söylersek, dönemin laik eðitim
anlayýþý konusundaki deðerlendirmemizi daha
saðlýklý yaparýz.
Darwin'in evrim kuramý, çok yýllar sonra
bakanlýk yapan kiþilerce yayýnlanan genelgeler sonucu okullarýmýzda yasaklanmaya
çalýþýlacaktýr.
Mustafa Necati dönemi Türkiye'de milli
eðitim içerisinde çalýþacak en nitelikli kadrolarýn bir araya toplandýðý ve örgütlendiði
dönemdir. Köy Enstitüleri olayýnýn baþlangýcý
aranýrken, Cumhuriyet dönemi eðitimi üzerine bir çalýþma yapýlýrken kesinlikle Mustafa
Necati dönemine deðinmek gerekir.
Cumhuriyet eðitim bakanlarý arasýnda köye
yeni tip öðretmen okulu kurma ve yeni tip
öðretmen yetiþtirme iþiyle ciddi olarak ilgilenen ilk eðitim bakaný odur.
Mustafa Necati, 20 Mart 1926 tarihli
Meclis çalýþmalarýnda þöyle der:
"Köy çocuklarýný köyden alýp da
þehirde okutmak hatalýdýr. Bu sistem tatbik edilmiþ, mahzurlarý
SEVGÝ DÜNYASI
görülmüþtür. Mektebi bitiren köy
çocuklarý köylerine dönmek istememiþlerdir. Elimizde böyle çocuklar vardýr, onun için köy çocuklarýný
þehirde deðil köyünde okutacaðýz.
O, köyünde ne gördüyse o hayatý
yaþayacaktýr. Yani mektebin içinde
büyük bir arazi olacak orada
çalýþacaklar, hayvan bakmasýný
öðrenecek, bu suretle köylerinden
ayrýlmayacaklardýr. Tabii bunlarýn
programlarýný Talim ve Terbiye
Heyeti tetkik edecek, yapacaktýr.
Köy muallimlerini getireceðiz,
onlarýn þahsi fikirlerini de nazarý
dikkate alacaðýz. Ona göre mektep
açacaðýz, ona göre de program
yapacaðýz....Tahsil bizatihi bir hedef
deðildir. Bilakis vatandaþý ilerde
yapacaðý vazifeye hazýrlayan bir
vasýtadýr...Öðretmenin vazifesi yalnýzca talim ve tedris deðildir,
herkese vazifesini öðreten bir
mürþit olmalýdýr."
Mustafa Necati, ulusal eðitimin kurumlaþmasý, devrim ilkelerinin yurdun en uzak köþesine dek uzanmasý için yoðun bir çaba
içindedir. 15 Aðustos 1926'da Konya'da
öðretmenlere þöyle seslenmektedir:
"Genç öðretmenler ve deðerli
hocalar!
Büyük Gazi'nin buyurduklarý gibi,
devrimin kurumlarýný hazýrlýyoruz.
SEVGÝ DÜNYASI
Devrim, Türk ulusunu son yüzyýllarda geri býrakmýþ olan kurumlarý
yýkarak yerlerine, ulusun en yüksek
uygarlýk gereklerine göre ilerlemesini saðlayacak yeni kurumlarý koymuþ olmaktadýr...Çizilen bu yolda
yürürken, çevrenizde kopabilecek
gürültülerle oyalanmayýn. Bu
ülkede artýk gerici her kýmýldama
kýrýlmaya ve yok olmaya yargýlýdýr...
Türkiye topraklarýnýn altýnda yatan
ve bu topraklarý iç ve dýþ düþmandan temizlemek için aramýzdan
ayrýlan þehitlerimiz, kendilerine
ilerde bu yurdu teslim edeceðimiz
çocuklarýmýzý yetiþtirmede özverili
çalýþmalarýnýzý bekleyecekler ve sizleri izleyeceklerdir."
31 Aralýk 1928 yýlbaþý gecesi Cumhuriyet
eðitim tarihinin acýlý dönüm anlarýndan biri
yaþandý. Ankara, yeni yýla girmenin umut ve
sevinçlerini yaþarken, Mustafa Necati, Ankara
Numune Hastanesinde tanýsý geç konulmuþ
bir basit apandisit yangýsý (apsesi) yüzünden
ecelle pençeleþiyordu. 1929 yýlýnýn ilk günü
Mustafa Necati yaþama veda etti. Ruhu þad
olsun...
Ölümünden sonra Müsteþarlýðýný yapan
Nafi Atuf Kansu þöyle diyecektir:
"O bir devrim aðacý gibi bize
gölge verdi. Biz de Cumhuriyet
eðitim atýlýmlarýný onun siyasal
gölgesinde gerçekleþtirdik. Aðaç
o idi, biz de bahçývanlardýk."
21
Mustafa Necati'nin mezarý baþýnda,
Baþvekil Ýsmet Ýnönü'nün söylediði þu sözler
hayli anlamlýdýr:
"Devrimcilerin ölürken, kalanlardan ve yeni yetiþenlerden bir tek
dileði vardýr: Cansýz bileklerinde
sallanan görev bayraðýnýn kavranýp
daha yükseklerde dalgalanmasý."
Mustafa Necati döneminde, 1926-1927 yýllarýnda Köy Enstitülerinin öncülü sayýlabilecek Kayseri-Zincirdere, Denizli Köy Öðretmen Okullarý açýlmýþtýr. Ne yazýk ki bu deðerli eðitimcinin erken ölümünden sonra, bu
okullar baþarýlý olamadýklarý gerekçesiyle
1930 yýlýnda kapatýlacaklardýr. 1930 yýlýnda
bu okullarý denetleyen Maarif Müfettiþi Kadri
Yörükoðlu, buradaki öðrencilerin genel kültür
yönünden zayýf yetiþtiklerini, ayrýca kent köy
ayýrýmýný rapor edecek ve Talim-Terbiye
Kurulu Baþkaný Emin Eriþirgil, Ýlköðretim
Genel Müdürü Ragýp Nurettin ve Ýhsan
Sungu'nun da desteklemesi sonucunda önce
Milli Eðitim Bakanlýðý dýþýna çýkarýlacak ve
sonunda da kapatýlacaktýr.
Yukarýda adlarýný saydýðýmýz kiþilerle yazý
dizimizin ilerdeki bölümlerinde, özellikle
Köy Enstitülerinin yozlaþtýrýlmalarý ve kapatýlmalarý bölümünde sýkça karþýlaþacaðýz.
Yazý dizimizin bundan sonraki bölümünde
Türk eðitimine damga vuran üstelik
eðitimci kökenli
olmayan bir baþka
Maarif vekilini
Saffet Arýkan'ý
sunacaðýz.
22
Hayvanlarla
Konuþmak - 5
Çeviren ve Derleyen: Zuhal Voigt
SEVGÝ DÜNYASI
SEVGÝ DÜNYASI
HAYVANLARIN ÖLÜMÜ ve
ÖLÜMDEN SONRAKÝ
HAYATLARI
"Ýnsan olmayan yaratýklar, yaþlanmayý,
ölme olayýný ve ölümü, genelde batý
medeniyetindeki insanlardan daha kolay
kabul ederler."
Amerikalý hayvan iletiþimcisi ve terapisti Penelope Smith, bu sözlerle, hayvanlarýn ölümü nasýl karþýladýklarýný
açýkladýktan sonra, þöyle devam ediyor:
"Hayvanlar, vakitlerinin geldiðini hissettikleri ve birlikte yaþadýklarý sahiplerini yarý yolda býraktýklarý hissi olmadan
rahatça ölebileceklerini anladýklarý
zaman, alýþtýklarý ortamda ve sessizlik
içinde bedenlerini terketmek isterler.
Hiçbir zaman, uzun vadeli týbbi tedavilerden ve bedenlerinde yapýlan acýlý
ameliyatlardan sonra, evlerinden uzakta
ölmek zorunda kalmayý arzu etmezler.
"Sahipleri hayvanlara haddinden fazla
baðlý iseler ve böyle bir anda çok duygusal davranýrlarsa, ölmek üzere olan
hayvanlar, huzur içinde ruhsal âlemin
boyutlarýna geçmeye hazýrlanmak istedikleri halde, kendilerini ýstýraplarla
dolu yaþamlarýndan çözemezler çoðunlukla. Þayet çevrelerinde telaþ, üzüntü,
heyecan olursa, onlar da þaþkýnlýða
düþerler ve ölmek kendileri için travmatik bir hale gelir."
Hayvanseverler, özellikle yaþamlarýnýn
birkaç senesini belli bir hayvanýn sevgi
ve dostluk dolu eþliðinde geçirmiþ olanlar, o hayvan ister kedi, ister köpek, ister
bir kuþ, bir at veya hangi cins bir hayvan
23
olmuþ olursa olsun, ondan ayrýlmanýn,
onu kaybetmenin ne derin acý veren bir
olay olduðunu hemen onaylayacaklardýr.
Hayvan ömürleri, birkaç istisnasý hariç
tutulursa, her zaman biz insanlarýnkinden
kýsadýr. Bu durumda insan, kendi ömrü
içinde birkaç defa böyle bir acýyý yaþamak zorunda kalýr. Hattâ böyle bir acýyý
bir daha duymamak için, bir daha hayvan
almayanlar bile vardýr. Ama anlaþýlýyor
ki, birlikte yaþadýðýmýz hayvan bu eþiðe
geldiðinde, kendi korkularýmýzý ve üzüntülerimizi belli bir ölçüde tutamazsak,
hayvan dostumuza aslýnda iyilik etmiyoruz.
"Bütün yaratýklar ve insanlar kuvvetli
bir yaþamý koruma ve devamýný saðlama
içgüdüsüne sahiptirler ve bu yüzden,
yaralanma ve ölümle bitebilecek her
türlü tehlikeden sakýnýrlar. Buna raðmen,
doðada yaþayan hayvanlar için ölümü
korkuyla beklemek duygusu, yabancý bir
duygudur. Doðadaki hayvanlar, ölmek
için yalnýz olarak bir köþeye çekilirler ve
bedenlerini vahþi hayvanlara veya doða
kuvvetlerine býrakýrlar. Bu þekilde, diðer
vahþi hayvanlarýn sürülerinin izini bulmasýný önler ve onlarýn yaþama þansýný
engellememiþ olurlar.
"Evcil hayvanlardan bazýlarý ise sahiplerinin ölüm korkusunu üstlenirler.
Bazýlarý da ölümleriyle insan arkadaþlarýna yaþatacaklarý acýdan dolayý ölmekten
korkar ve mümkün olduðu kadar uzun
zaman hayatta kalmaya kendilerini
mecbur hissederler. Bazen de ölümden
sonra yine ayný sahiplerine, onlara
yardým edebilmek ve sevgi verebilmek
için, baþka bir beden içinde geri dönerler."
SEVGÝ DÜNYASI
24
Uyutmak ya da Uyutmamak
Bir hayvanýn ölümü de, bir insanýn
ölümü gibi, onun ortam deðiþtirmesi,
maddi kanunlarýn hüküm sürdüðü bir
âlemden, maddeyi terkederek, ruhsal
kanun ve kurallarýn geçerli olduðu bir
âlemde, ruhsal bir varlýk olarak var
olmaya devam etmesidir. Hayvanlarýn
madde muamelesi gördüðü, sadece
insanlara hizmet vermek için kullanýldýðý; aç býrakýldýklarý, yaralandýklarý,
hasta olduklarý zaman ölüme terkedildikleri, öldükleri zaman ise sadece "telef
olmuþ" gözüyle bakýldýklarý bir dünya,
bu düþünceden ne kadar da uzaktadýr.
Oysa, hayvanlarýn da, týpký bizler gibi,
bir süre için ve belli bir gaye ile bu
dünyada yaþayan ruhsal varlýklar
olduðunu ve süreleri dolduðunda yollarýna devam edeceklerini kabul edebilsek
ve ona göre davranabilsek, hem
kendimize hem de onlara ne kadar çok
faydalý olabiliriz. Doðru olan, ne onlara
gereðinden fazla baðlanmak, onlarý
gereðinden fazla sahiplenip yollarýndan
alýkoymak, ne de onlarý, aslýnda dünya
insanlarýnýn çoðunluðunun yaptýðý gibi,
ruhsuz, sadece insanlarýn yararýna kullanýlmasý gerekli biyolojik makineler
olarak görerek, hastalýklarýna, acýlarýna
ve ölümlerine kayýtsýz kalmaktýr.
Smith
meslek
hayatýndan
örnekler
veriyor:
"Mary, av köpekleri Joey ve Lily ile
birlikte yaþýyordu. Joey Lily'nin babasýydý. Joey'in sýrt aðrýlarý vardý ve sýrt sinirleri hastalanmýþtý. Yürüyemiyor, aðrýdan
aðlýyor ve kendi kendisini ýsýrýyordu.
Yapýlan tedavilerin hiçbirisi fayda etmedi
ve ölümüne kadar çok çekti. Bu hikâye
Mary'yi çok sarsmýþtý. Bir sene kadar
sonra ayný arazlar Lily'de baþ gösterdi.
Veteriner tedavisi fayda etmediðinde,
Mary bana yöneldi. Lily agresifleþmiþti
de ve ayný evin kedisini aðýr yaralamýþtý.
Lily ile temasa geçtiðimde, çektiði
aðrýlarýn korkunçluðunu gördüm, aðrýlarý
bedenimde hissediyor ve temasý devam
ettirmekte ben bile güçlük çekiyordum.
Mary'nin üzüntüsüne raðmen, Lily'nin
bana söylediklerini ona aktarmak zorundaydým. Mary'ye, Lily'yi acýlarýndan
artýk kurtarmasý için, tekrar veterineri
aramasýný tavsiye ettim. Ama Mary hayvanýný uyutmak düþüncesini, hayvan çok
acý çektiði ve hayatta olmaktan artýk
hiçbir zevk alamadýðý halde bir türlü
kabul edemiyordu. Mary'nin ölümü hayatýn bir parçasý olarak kabul etmesi ve
Lily'yi artýk varoluþunun baþka bir
bölümüne göndermesi gerektiðini anlatmaya çalýþtým. Köpeðin acýlarý artýk
dindirilemiyordu ve yalnýz evin kedisine
deðil, insanlara da saldýrabilirdi. Lily
artýk aðrý çekmek istemiyordu, ölümden
korkmuyordu ama Mary'nin hislerini
gözlemliyordu. Neticede Lily'ye ne oldu
bilmiyorum. Çünkü bana bir daha
gelmediler. Benim için ise bu olay, tamamen Mary'nin, köpeðin durumunu kabul
edememekten doðan aczi dolayýsile, o
kadar acý ve üzüntüye sebep olduðuna
tanýk olduðum bir örnek olarak kaldý."
"Doris veterinerden ve çevresindeki
SEVGÝ DÜNYASI
arkadaþlarýndan, kedisi Poppy'yi artýk
uyutmasý gerektiði tavsiyesini almýþtý.
Poppy artýk yemeðini kendi baþýna
yiyemiyordu ve dýþkýsýný yapmak için de
Doris'in yardýmýna muhtaçtý. Poppy ile
konuþtuðumda, bana eceliyle ölmeyi arzu
ettiðini, uyutulmak istemediðini söyledi.
Bakýmýnýn Doris'e aðýr gelmediðini
bildiðinden ve onun kendisine haysiyetini gözeterek davranmasýndan dolayý
halinden memnundu. Günün birinde,
Doris'in evde olmadýðý bir anda bedenini
terketti. Daha sonra benimle temasa
geçtiðinde, Doris'i üzmemek için onun
evde olmadýðý bir aný seçtiðini söyledi.
Öte tarafta kendisinden önce ölen baþka
hayvan arkadaþlarýna ve Doris'in akrabalarýna rastladýðýný anlattý. Baþka birçok
yeni ruhsal varlýkla arkadaþlýklar da kurmuþtu. Doris de bana rüyasýnda ölmüþ
olan annesini gördüðünü ve annesinin
ona Poppy ile ilgileneceðini söylediðini
aktardý."
25
meyeceðini söylüyor. Hayvanlarýn
genelde, sonlarýnýn yaklaþtýðýný hissettiklerini ama bazen de, belki de bizim
yakýnlýðýmýzýn ve duygularýmýzýn onlarý
yanýltmasýndan dolayý, diðer âleme geçip
geçmeme konusunda tereddüt yaþadýklarýný anlatýyor. Þayet hayvan dostumuz
yaþlýlýk ve hastalýk yüzünden veya maruz
kaldýðý , sonuçlarý telafi edilemeyecek bir
kazadan dolayý böyle bir duruma gelmiþse, onun için en iyisinin ne olduðuna,
hayvanýmýzý ve duygularýmýzý dinleyerek
karar vermemizi tavsiye ediyor.
"Veterinerin teþhisine, kendi duygu ve
sezgilerinizi katarak, hayvanlarla telepatik konuþma yollarýndan faydalanýp,
hayvanýnýzýn duygu ve arzularýný da
öðrenerek, onun yaþamdan ruhsal âleme
geçiþinin huzur ve hattâ sevgi ve sevinç
içinde olmasýný saðlayabilirsiniz."
Veda Partisi
Elbette ki, belli bir zaman için bir hayvanla birlikte yaþamýþ, onu sevmiþ, onun
sevgi dolu varlýðýna ve arkadaþlýðýna
alýþmýþ olan bizler için, onun neticede
bizi terketmesi, kolay kabul edemeyeceðimiz, kolay unutamayacaðýmýz bir
þey. Ama yaþamý ve ölümü doðru bir
ýþýkta görenler için, yukarýdaki Ýki ayrý
olay, böyle bir durumda nasýl yanlýþ veya
nasýl doðru davranýlabileceðinin örneklerini vermekte. Birlikte yaþadýðýmýz
hayvan yaþlýlýktan, artýk tedavi edilemeyen bir hastalýktan veya ani bir
kazadan dolayý ölüme yaklaþtý ise, onu
uyutmaya veya yaþamýna devamýný
saðlamaya nasýl karar vereceðiz?
Kriterler nedir, sýnýr nerededir? Smith bu
konuda genel bir davranýþ biçimi çizile-
Penelope Smith'in kitaplarýnda sözünü
ettiði birçok olaydan birini, yukarýdaki
ifadeye bir örnek olarak buraya alýyoruz:
"Sherri'nin kýsraðý Mamba, kansere
yakalanmýþtý. Hiçbir tedavi ve hiçbir
ilaca cevap vermiyordu. Hareket etmesi,
yemek yemesi iþkence haline gelmiþti.
Sherri ve Mamba, veterinerin gelmesi ve
Mamba'nýn öbür âleme geçiþini kolaylaþtýrmasý konusunda anlaþtýlar. Mamba
kaldýðý ahýrda bakýcýlar tarafýndan çok
seviliyordu. Bu yüzden Mamba, ölmeden
önce oradaki diðer insan arkadaþlarýný
görmeyi istedi. Sherri, Mamba için bir
veda partisi düzenledi ve tüm bakýcýlarý
davet etti. Mamba sahibesine gönderdiði
26
telepatik resimlerle havuç pastasý ve parti
þapkasý talep etti. Bu Sherri'yi gülümsetti, çünkü Mamba daha önceki doðum
günü partilerinde hep havuç pastasý
hediye almýþ ve parti þapkasý takmýþtý.
Sevgi ve gözyaþý dolu çok güzel bir parti
oldu bu. Ertesi günü veteriner geldiðinde
artýk Mamba hazýrdý ve iðnenin yapýlmasý için kendiliðinden yere uzandý.
Mamba sonunda, yaþadýðý gibi vakur ve
huzur içinde ölmüþtü. Sherri de ferahlamýþtý ve suçluluk hissi duymuyordu."
Hayvan iletiþimcileri, sadece hayatta
olan hayvanlarla deðil, yaþam ve ölüm
arasýndaki çizgiyi geçmiþ olanlarla da
baðlantý kurabiliyorlar. Bu sayede, týpký
insanlar arasýnda olduðu gibi, insanlarla
hayvanlar arasýndaki yarým kalmýþ sorunlarýn çözülmesini, askýda kalmýþ duygularýn yerini bulmasýný, suçluluk hislerinden kurtulabilmelerini saðlamaya
yardýmcý oluyorlar. Bu baðlantý uzaktan
da kurulabiliyor.
"Tanya, kýsa bir süre önce sevgili
köpeði Suki'yi uyutturmak zorunda
kalmasýndan dolayý çok çektiðinden, beni
telefonla aradý. Veteriner on iki yaþýndaki
köpeðin burnunda kanserli bir ur
olduðunu teþhis etmiþ ve uyutulmasýna
karar vermiþti. Tanya ise, Suki'nin henüz
ölmeyi istemediði duygusu içindeydi ve
çok üzülüyordu. Suki ile temas kurduðumda, onun hâlâ Tanya'nýn yakýnlarýnda ve üzgün olduðunu tespit ettim.
Tanya ile olan beraberliðini duygusal
olarak sonlandýrabilmek için iki hafta
daha fazla yaþayabilmeyi istediðini ifade
ediyor ve bedeninden zorla atýldýðýný
düþünüyordu. Suki bunlarý bana anlatýrken, büyük bir ferahlama hissetmeye
SEVGÝ DÜNYASI
baþladý. Tanya onu dinliyor ve hissettiklerini anlýyordu. Bunlar olur, onlar birbirlerine son duygularýný iletirlerken,
Suki'nin ruhunun þahane mavi bir ýþýða
dönüþtüðünü gördüm. Yeni bir ortama
yükselirken Suki bembeyaz ýþýklar saçan
güneþ ýþýnlarýna benzemiþti. Böylece
onun ruhsal âleme geçiþi tamamlanmýþtý.
Neticede Suki Tanya'nýn koruyucu
meleði haline geldi. Gerisini Tanya'nýn
bana anlattýklarý ile tamamlamak istiyorum: "Telefonu kapattýktan sonra
Suki'nin her zaman güneþte zevkle oturup gerindiði odaya girdim. Güneþ çatý
penceresinden giriyordu. Baþýmý kaldýrýp
göðe baktýðýmda, bembeyaz bir bulutun
Suki'nin kafasýnýn þeklini aldýðýný
gördüm. Kulaklarýnýn olduðu yerde
büyük kanatlar vardý. Etrafýnda baþka
þekillerde varlýklar gördüm. Bulut bir kaç
dakika sonra daðýldý. Bu bir hayal miydi
deðil miydi bilemem ama ben yanýmda
onun varlýðýný kuvvetle hissettim ve uzun
uzun aðladým. Sonunda onu býrakabildiðimi anladým ve kendimi özgür ve
sevgi dolu hissettim."
Ruhsal Yol Tek Kiþiliktir
Her insan kendi yaþamýndaki spiritüel
deneyimleri yalnýzca kendisi yapabilir.
Bunlar baþkalarýna aktarýlamaz ve
herkesin ulaþacaðý bir biçimde ortaya
konamaz. Spiritüel yol kiþiye hastýr ve
bu yolu her varlýk ancak kendisi yürüyebilir. Baþkalarýnýn ruhsal deneyimlerini
dinleyebilir, okuyabilir, onlardan haberdar olabilir ve kendi birikimlerimiz
doðrultusunda ve düzeyinde deðerlendirebiliriz. Ama onlarý kendimize mal edemeyiz, çünkü kendi deneyimlerimizi
kendimizin bizzat yapmasý gerekir. Ayný
SEVGÝ DÜNYASI
þekilde biz de kendi deneyimlerimizi bire
bir baþkalarýna aktaramayýz.
Baþkalarýnýn bize naklettiði deneyimleri
kendi süzgecimizden geçirmekte ve alýp
almamakta da tamamen özgürüz.
Spiritüel kanunlar bunlarý gerektirir. Bu
açýdan, hayvanlarla edinilmiþ bu deneyimleri benimseyip benimsememek
konusunda da, sonuçta her kiþi kendi
özgürlüðünü ve haklarýný kullanacaktýr.
Smith'e göre, birçok hayvanlar bu
dünyayý ne zaman ve nasýl terkedeceklerini biliyor veya buna bilinçli karar
veriyorlar. Biz insanlarýn gözünde acý bir
kaza olarak görünen bir olay, o kazada
ölen bir hayvan için, ruhsal âlemden
gelen bir çaðrýya uymak için attýklarý bir
adým olabiliyor. Smith, sahiplerinin isteði
üzerine birçok hayvanla, ölümlerinden
sonra temas kuruyor ve onlarýn
muhteþem hikayelerini öðreniyor.
"Banjo, on yaþýndaki bir Terrier, birlikte yaþadýðý ailenin yüzme havuzuna
düþüp boðulmuþtu. Sahibesi Diana beni
telefonla aradý. Banjo ile temasa geçmek,
inanýlmaz bir deneyim oldu. Banjo bana,
havuzun karþý kýyýsýnda büyük ve oval
biçimde bir ýþýk gördüðünü söyledi. Daha
önceki haftada da, bir çok yerde kýsa bir
an için bu ýþýðý farketmiþti ve ona gitmesi
gerektiðini biliyordu. O ýþýða doðru
atladýktan sonra, bedeninin suya
daldýðýný hissetmedi bile. Can çekiþmesi
sadece birkaç saniye sürdü. Hemen
ardýndan bedeninden çýkýp yükseldi ve
ruhsal bir varlýk olarak ýþýða doðru
süzüldü. Þimdi ise melek benzeri bir
görünüþle, ailesini ýþýk ve sýcaklýkla
kuþatmaktaydý. Bu onun, yeryüzündeki
27
köpek kýlýðýndaki rolünün bir devamýydý.
Diana ise, Banjo'nun bir melek olduðunu, hep düþündüðünü söylüyordu."
Kayýptan Haber
Hayvan iletiþimcileri, kaybolan hayvanlarýn izini sürebiliyor, onlarýn
fotoðraflarý üzerinden kendileri ile
temasa geçerek, baþlarýna ne geldiðini
öðrenebiliyorlar. Hayatta iseler, sahiplerine nerede olduklarýna dair bilgi verebiliyor, herhangi bir sebepten artýk
dünyada deðillerse, bunu anlayarak,
sahiplerine gerçeði anlatabiliyorlar.
"Bir keresinde bir haným beni aradý ve
kedisi Celeste'nin bir haftadan beri hiçbir
iz býrakmadan kaybolmuþ olduðunu
söyledi. Kedisini son defa bahçesinde
görmüþtü. Ben kedinin, bir rakunun
28
saldýrýsýna uðramýþ olarak, bir garajýn
yanýnda, çalýlýklarýn arkasýnda yatmakta
olduðunu açýkça gördüm. Anlattýðým
þeyler komþu eve uyuyordu. Sonuçta
haným kedisinin ölüsünü orada buldu ve
bu kayýpla çok sarsýldý. Celeste'nin
ruhuyla temasa geçtim ve ondan, rakunun saldýrýsýnýn hemen baþlangýcýnda
bedenini terketmiþ olduðunu öðrendim.
Herhangi bir acý duymamýþtý ama uzunca
bir zaman bedeninin üzerinde süzülmüþ
ve sahibesine dönebilmek için, kedi
vücudunun yeniden ayaða kalkmasýný
beklemiþti. Kadýn, kedisinin bu þekildeki
ölümünden kendisini sorumlu tutuyor ve
suçluluk duyuyordu. Kendisine,
Celeste'nin onu suçlu bulmadýðýný ve
yeniden bir kedi bedeninde enkarne
olarak yanýna dönmeyi planladýðýný
söyledim."
Yine Smith'in anlattýklarýna göre, hayvanlarýmýzýn baþka bedenlerde, hattâ
baþka cinslerde bizim yanýmýza dönmeleri de mümkün. Onlarý bazen, kiþiliklerinde gösterdikleri özellikler dolayýsýyla yeniden tanýyabiliyor, bazen de farkýna
varmayabiliyoruz. Hattâ bazý hayvanlarýmýzla, enkarnasyonlar boyunca,
çeþitli rollerde birlikte olmamýz da ihtimal dahilinde. Aynen, çeþitli enkarnasyonlarýmýzda ayný varlýklarla, çeþitli
insan rollerinde dünyaya geliþimiz gibi.
Sevgi ve dostluk burada da çekim rolünü
ve karakterini sürdürüyor.
Bilge Hayvanlar
Hayvan iletiþimcilerinin hayvanlarla
yaptýklarý konuþmalar, bizleri hayretten
hayrete düþürecek sonuçlarý da ortaya
SEVGÝ DÜNYASI
çýkartýyor. Yazýnýn baþýnda, hayvanlarýn
ölüm denen olayý insanlardan, özellikle
sadece maddenin gerçeðini kabul eden
toplumlarda yaþayan insanlardan daha
kolay kabul edip, daha kolay karþýladýklarýný söylemiþtik. Bazen de bu konuþmalar sayesinde, hayvanlar arasýnda
gerçek filozoflar, bilge kiþilikler de
bulunabildiðini görüyoruz. Aslýnda samimi olursak, yaþamýmýzý paylaþtýðýmýz
hayvanlarýmýzýn bazý durumlarda ne
kadar bilgece davranmýþ olduklarýný,
hattâ telepatik konuþmaya gerek
kalmadan da itiraf edebiliriz. Smith bir
tavþanla yaptýðý görüþmeyi de þöyle
naklediyor:
"Ýsviçre'de verdiðim bir kurs esnasýnda,
bir çiftlikte kursa katýlanlarla hayvanlarla
konuþma alýþtýrmalarý yapýyorduk. Çiftlikte birçok atýn bulunduðu ahýrlar ve
tavþanlarýn yaþadýðý aðýllar vardý. Önce
tavþanlarýn ev hayvanlarý olduðunu sanmýþtým ama aðýllarýn sayýsý ve tavþanlarýn yaþam tarzýndan, çiftlikte, aslýnda
etleri için beslenen tavþanlarýn bulunduðunu anladým. Bol samanlý yataðýnda
çok rahat olduðu gözlemlenen, kýrmýzýya
kaçan sarý tüylü bir tavþanýn güzelliði
dikkatimi çekti. Bu þahane görünüþlü
hayvanlarýn, sadece yenilmek üzere
öldürülecek olmasý içimi karartmýþtý.
Ona bunu sormak istedim. Bana baktý ve
þöyle konuþtu: "Burada iyi bir hayatým
var. Diðer tavþanlarla, atlarla, kuþlarla,
ineklerle ve insanlarla birlikteyim. Ýyi
besleniyorum ve yataðýma her zaman
taze saman konuyor. Güneþ beni ýsýtýyor,
bulunduðum yerden göðü ve kýrlarý
seyredebilirim. Doðada yaþayan tavþanlarla baðlantýdayým ve onlarýn hayatýnýn
SEVGÝ DÜNYASI
bana nazaran ne kadar zor olduðunu
algýlayabiliyorum. Onlar kendilerini
avlayan vahþi hayvanlardan devamlý kaçmak zorundalar. Ben hayatýmdan memnunum ve ölünceye kadar da iyi
muamele göreceðim." Ona, insanlar
tarafýndan yenmek konusunda ne
düþündüðünü sordum. Verdiði cevap beni
hayrete düþürdü: "Hepimiz yeneceðiz.
Buradaki atlar, inekler de. Hattâ sen de.
Herkes yenir." Þaþkýn itiraz ettim:"
Benim bedenimi kimse yemeyecek. Ben,
sen ve buradaki diðer hayvanlar gibi
kesilmeyeceðim." " Evet, sen bile.
Herkes yenir. Önemli olan, ölünceye
kadar yaþamdan keyif almaktýr."
Tavþanýn ne demek istediðini ancak o
anda anlamýþtým. Neticede bütün bedenler, bu en büyük Recycling (yeniden kullanma) merkezi olan dünyada, diðer
yaþam biçimlerinin gýdasý oluyor. Benim
bedenim de kurtlar ve küçük organizmalar tarafýndan yenecek ve topraða
karýþacaktý. Hiçbirimiz baþkalarý tarafýndan yenmekten veya baþka bedenler
tarafýndan deðerlendirilmekten kurtulamýyoruz. Böylece, bu bilge tavþan bana
o gün, ölünceye kadar, yaþamdan keyif
almanýn en önemli þey olduðunu öðretmiþ oldu."
Hayvanlarýn ölümü ve ölüm ötesi hayatlarý konusuna ayýrdýðýmýz bu bölümü,
yine Penelope Smith'in bir kitabýnýn
sonunda yer verdiði anonim bir þiirle
kapatýyoruz:
"Aðlama sen mezarýmýn baþýnda,
Ben o topraða hiç gömülmedim ki!
29
Ebedi uykuda bilme sen beni,
Ben sandýðýn gibi hiç ölmedim ki!
Esen rüzgârlardayým ben
Yaðmurdayým, usulca yeryüzüne yaðan
Benim o, kar kristallerinde parlayan
Güneþ ýþýðýndayým
Baþaðý olgunlaþtýran
Sabahlarý uçuþan
Kuþlarýn kanat çýrpýþlarýnda
Bulursun beni
Gecelerini aydýnlatan
Yýldýzlarýn göz kýrpýþlarýnda
Aðlama sen mezarýmýn baþýnda,
Ben o topraða hiç gömülmedim ki!
Ebedi uykuda bilme sen beni,
Ben sandýðýn gibi hiç ölmedim ki!"
Alýntýlar: Gespraeche mit Tieren/
Penelope Smith
Tiere Erzaehlen vom Tod/
Penelope Smith
30
Ýki Kadýn
Bir Konu
SEVGÝ DÜNYASI
Nadide Kýlýç
Birine hak olan herkese de haktýr. Hak ve Adalet
terazisi kuyumcununkinden daha hassas ve ince
ayarda durmalý. Yoksa.. Sinoplu Diyojen gibi her
birimiz yakýn gelecekte elimizde fenerle: "Halkým
nerede?" diye karanlýkta gezeceðiz.
Tabii o fenerler de denizde söndürülmemiþ ise...
SEVGÝ DÜNYASI
BÝRÝNCÝ KADIN
Ýstanbul Kuzguncuk'ta doðmuþ. Çocukluðu, genç kýzlýðý hep bu semtte geçmiþ.
Onun yetiþtiði yýllar, Türkiye
Cumhuriyeti'nin ekonomik, sanayi ve
eðitim alanýndaki yokluklarla mücadele
dönemine rastlamýþtý. Ülke bazýnda
kalkýnma hamlesini sekteye uðratan bu
sorunlarýn yaný sýra, halkýn fakirliði
henüz çözülememiþti. Genç Türkiye
Cumhuriyeti'nin önünde, çözülmesi
gerekli birçok problem, kotarýlacak bir
yýðýn iþ vardý. Bu iþlerin baþýnda eðitim
geliyordu yokluða raðmen. Bütün yurtta,
çoluk çocuk, kadýn erkek herkesi kapsayan bir eðitim seferberliði baþlatýlmýþtý.
(Okuma-yazma) Kýz çocuklarýnýn okula
gönderilmesi için kapý kapý dolaþýlýp,
ailelerin nasýrlaþmýþ peþin yargýlarý ile de
uðraþýlýyordu. Çocuklarýn okula gönderilmesi için caydýrýcý birtakým önlemler
alýnarak.
Böyle bir ortamda, ülkenin zor þartlarý
ile baþ etmek, her seviyedeki aileleri de
etkilemiþti. O, babasýnýn ona taktýðý sýfatla At kýz, böyle bir ortamda, azimkârlýðý,
üretkenliði, çalýþkanlýðý keþfetmiþti,
geliþtirmiþti. Sýcacýk bir aile birliði
içinde insan sevgini, diðerkâmca komþularýný düþünmeyi vazife aþký bilip, içinde
büyütmüþtü.
Zaman zaman Ülke'deki ekonomik
þartlarýn ailesinin kapýsýný çaldýðý günleri
yaþamýþtý... Hattâ oturduklarý evlerini
kaybetmekle karþý karþýya kalmýþlardý.
Böyle durumlar karþýsýnda bile, ailenin
büyük kýzý olarak sonuna kadar mücadeleye katýlmaktan kaçmamýþtý.
Babasý bundan dolayý ona At Kýz di-
31
yordu. Problemler, zorluklar, acýlar
karþýsýnda sinip bir köþeye büzülmek
yerine çözüm için atýn þahlanmasý gibi
güçleniyordu Türkan Saylan.
Ben, onu hep (ilk)lerin adýmýný atan bir
Donkiþot gibi düþünmüþ olsam da, azmi
ve çalýþma gücüyle hep olmazlarý oldurduðuna þahit oldum. Azdan çok yapmayý,
çokluðu paylaþmayý amaç edip uygulayabilen yüreðinin, sevgisini bize gösterdi.
Türkan Hoca hizmeti öðretti.
13 Nisan 2009 günü Çaðdaþ Yaþamý
Destekleme Derneði Baþkaný Sayýn Prof.
Türkan Saylan'ýn Arnavutköy'deki (Ýstanbul) evi, sabah saat 7:00'den itibaren 7
saat polisler tarafýndan arandý. O sabah
hastaneye dönüp, kan deðerlerinin
ölçülmesi elzem olan bir günde...
Yetkililer, ellerinde bulabildikleri belge
niteliði taþýyacak yarým çuval mektup,
CD v.b. dokümanla ayrýldý.
Türkan Saylan Haným'ýn evi ile birlikte
bütün yurtta, ÇYDD þubeleri ve Çaðdaþ
Eðitim Vakfý da, benzer þüphelerle ayný
muameleye maruz kaldý. ÇEV baþkaný
Sn. Gülseven Yaþer'in de evi, kendisi
yurt dýþýnda olmasýna raðmen polislerce
aranmak istendi. O günden itibaren,
sözlü basýnýn duayenleriyle yazýlý basýnýn
güçlü kalemleri konu hakkýndaki fikirlerini öylesine inceden inceye irdeleyip
yayýnladýlar... Televizyon kanallarýnda
paneller düzenleyip, akil adamlarla
istiþare yaparak, enine boyuna tartýþtýlar.
Ki söylenecek ne bir söz yazýlacak ne bir
cümle kaldý.
13 Nisan 2009 günü, gündemimize
bomba gibi patlayan, aramalarýn ve
gözaltýna almalarýn (bilim adamlarý ve
ÇYDD'nin yöneticilerinden birçok insan
SEVGÝ DÜNYASI
ile 5 rektör eþ zamanlý olarak, evlerinden
alýndý). Sonunda tüm yurtta münferit
protesto gösterilerinde bulunuldu.
ÇYDD'nin üye sayýsýnýn iki gün içinde
Kanal D'nin düzenlediði burs kampanyasýnda otuz yedi bin öðrenciye gereken
yetmiþ milyon TL'nin üstünde baðýþ
yapýldý. Yurttaþlarýn katýlýmlarý bir sokak
protestosu deðildi. Milyonlarca insanýn
bu katýlýmý etkin bir adým, sessiz ama gür
çýkan tek bir sestir deðil mi?
Türkan Saylan Hoca, onkoloji biriminin önünde kendisine yapýlan sevgi gösterilerine, bitkin halinin aksine (kemoterapiden çýkmýþ ve halsizken) yine at gibi
þahlanarak ama sakince karþýlýk verirken,
“Benim biraz daha yaþamam” diye
diðerkâmca bir dilekte bulunuyordu.
Tanrý'ya kendi hastalýðý üstünden çocuklar için direneceðini fýsýldýyor gibiydi.
ÝKÝNCÝ KADIN
Ýyiliksever bir kadýn... Ýyilik yapmayý
hayatýnýn mihenktaþý yapmýþ... Bu kadýn,
benim Altun Teyzem, gönlü de altýn gibi
bir kadýn. Ama bir defosu var, bu altýn
kalpli kadýnýn. O özgür biri. Özgür olmanýn önemini çocukluðunda fark etmiþ.
Üstelik ailemizin onca gelenek göreneklerinin sýnýrlarýna, ayýp günahlarýna raðmen.. Özgür iradesini uygulamaktan bir
nebze caymamýþ, caydýrýlamamýþ.
Caymamýþ caymasýna ancak yorulmuþ,
sert bir kiþiliðe bürünmüþ. Sonunda
"Altun" diye anýlmaz olmuþ. "Çavuþ"
ismini ona uygun bulmuþlar. Kendi
göbek baðýný kendi kesen olduðu için.
Ýki çocuk annesi iken iyi gitmeyen
evliliðini bitirdiðini bizzat dedeme kendisi bildirmiþ. Dedem çaresiz kabul
etmiþ. Ýkinci evliliðine karar verdiði
SEVGÝ DÜNYASI
zaman da ayný kýsa ve kesin yöntemi kullanmýþ sadece bildirmiþ. Gençliðinde dalgalý saçlarý, kloþ etekleri vatkalý bluzlarýyla modern bir giyimi tercih eden
teyzem.. Orta yaþta iken birden bire
eþarp takýp uzun kollu kýyafetler giymeye karar verdi.
Altý ayda Kur'an öðrenip, okudu. Her
yýl Ramazan ayýnda hatim indirmeyi
ihmal etmiyordu. Ýlk zamanlar kendini
çok mutlu hissederken, birdenbire hiç
Türkçe okuyup yazamadýðýný hatýrladý.
Çocukluðundaki ülkenin aðýr þartlarý
nedeniyle yaþadýðý Çerkez köyünde okul
açýlamamýþ, yakýn köye gitmek için ise
otuz kýrk kilometre yürüyememiþlerdi.
Yaþýtlarý toplumsal mahcubiyetlerinden
okuyup yazýyormuþ gibi davranýrken o
cesurca ortaya çýktý. Ýlçede açýlan
okuma-yazma kursuna yazýlýp baþarýyla
bitirdi. O her zaman eðitime geliþmeye
öðrenmeye önem verdi. Ne kadar
öðreniyorsa o denli özgürleþiyordu. Gün
geldi þehre taþýndý.
Tam da On Dokuz Mayýs Üniversitesi
Atakum yerleþkesinin karþýsýnda ev tuttular.
O günden sonra evinin iki odasýný hep
öðrencilere ayýrdý. Okumak için baþka
þehirlerden gelmiþ parasýzlýktan veya
yurt bulamamaktan sýkýntý çeken herkesi
yanýnda barýndýrmaya, onlara kanat germeye amade oldu. Mini etek giyeni de
baþýný örteni de ayný odada misafir etti.
Gelenlere mahalleden "Çok makyajlýlar,
satanist mi ne bunlar... Niye simsiyah
giyiyorlar?" laflarýna bile kendini siper
ederek, "Onlar çocuk, genç, onlara
iliþmeyin onlar evimin bereketi" diye
susturdu. Gerçekten de Baðkur maaþýyla
kýt kanaat geçinirken evini bolluk ve
33
bereket sarmýþtý.
Teyzem kapalý giyinse de Ülke'deki
bütün sosyal ve siyasi olaylarý takip
etmekten geri durmayan dinamik bir
hayat sürer. Günlük gazetesini bitirmeden býrakmaz. Televizyondaki fikir ve
eðitim programlarýný hiç kaçýrmaz.
Düþüncesini de yakasýna taktýðý rozetlerle açýk etmekten hiç ürkmez. Bilimsel
yenilikleri, eðitsel çalýþmalarý takip
etmekten geri durmaz. Öðrencilerin
verdiði bütün kitaplarý (ders kitaplarý
hariç) sevinçle okuyup, bitirir.
Baþka çocuklarýn harçlýklarý için durmadan örgü ve dantel örerek satýp kermeslere verir, para kazanmaya çalýþýr.
Böylece ne kadar öðrenciyi ferahlatýrsa,
o kadar kendi de ferahladýðýný söyler.
Son günlerde yüzünde farklý bir cinlik
ve neþe hakim oldu. Siyasi düþüncesi
kayboldu sanki.. Daha evrensel düþünmeye ve konuþmaya baþladý. Gözlerindeki kahkahanýn diline inen cümleleri
daha bir anlaþýlýr olmuþtu. Bu sýrada
Alevi gence aþýk olan torununun evlenmesi için oðlunu da ikna etmiþti.
* * *
Bu yaþýt iki kadýnýn yollarý 20 Mayýs
2007'de Samsun'da yapýlan Cumhuriyet
Mitinginde çakýþtý. Teyzem bu karþýlaþmayý büyük bir neþe ve heyecanla
anlatýyordu. "Onun gibi bir insanýn
yakýnýndaydým. Düþünemediðim bir
þeydi bu". Ben: "Teyze hani sen bir
zamanlar elin havada üç parmaðýný birleþtirerek meydanlarda yürümez miydin?" diye sorunca: "Öyle yaptým o
zamanlar da samimiydim. Beþerim deðiþtim. Ama o miting baþkaydý. Türkan
SEVGÝ DÜNYASI
34
Haným 'Ne þeriat ne darbe' diye seslendi
bize. Bence de doðru bu söz.. Benim
çocuðum gibi kim bilir kimleri darbeler-
namus ve din iman konusundaki
çýkýþlarýyla tanýndý. Aþýrý muhafazakar
bir gazetede yazý yazýyordu. Ta ki evinde
çalýþan kadýnýn kýzýna tecavüz
suçundan yakalanýncaya kadar.
Ne gariptir ki, bu erkek
serbest kaldý. Yine ÇYDD
yöneticileri gözaltýna alýnýrken,
bu adam da bizar olmuþ küçük
kýza verilen Adli Týp Raporunun
mahkemece yenilenmesi istendi.
Ama Adli Týp'taki muayene edecek uzman hekim, baský aldýðýndan ve yanlýþ usulden dolayý
görevinden istifa etti.
den yara alarak heba oldu. Artýk darbeler
olmasýn yaa.. hiç kimsenin caný yanmasýn. Okumayan eðitilmeyen hiçbir
insan kalmasýn memlekette. Ne çekiyorsak cehaletten, eðitimsizlikten çekiyoruz.
Çünkü bilmeyen insan iyimser düþünemiyor, iyi þeyler üretemiyor, kötülüðü
besliyor veya kötülüðe kurban oluyor.
Hele artýk okumayan öðrenmeyen kýz
kadýn kalmamalý. Okusaydým, on altý
yaþýnda evlenir miydim?" diye konuþtu.
Hüseyin Üzmez gibi zihniyetler, Türkan Saylan ve
ÇYDD faaliyetlerini tehlikeli buluyorlar.
Onlarý suçlu yaftasý takabilmeyi amaç
ediniyorlar. Çünkü Türkan Saylan,
ÇYDD, ÇEV v.b Sivil Toplum Örgütleri
eðitime önem verip özellikle kýz öðrencilere burs vererek onlarý meslek sahibi
yaptýklarý zaman, Üzmez gibi insanlarýn
üzecekleri küçük kýzlar ve onlarýn
tecavüzüne seyirci kalýp suskunlaþtýrýlan
analar olmayacak.
ORTAK KONU
Teyzemin küçük oðlu Ýhtilal döneminde içeri alýndý. Gözaltý sýrasýnda
yaþadýklarýndan dolayý çocuk sahibi
olamýyor.
BÝR ERKEK
Bu erkek Hüseyin Üzmez. Daha önce
davet edildiði televizyon programlarýnda
Birine hak olan herkese de haktýr. Hak
ve Adalet terazisi kuyumcununkinden
daha hassas ve ince ayarda durmalý.
Yoksa.. Sinoplu Diyojen gibi her birimiz
yakýn gelecekte elimizde fenerle:
"Halkým nerede?" diye karanlýkta gezeceðiz. Tabii o fenerler de denizde
söndürülmemiþ ise.
SEVGÝ DÜNYASI
35
ÇOCUKLARIN
GEÇMÝÞ YAÞAMLARI
Carol Bowman'ýn,
"Children's Past Lives"
Kitabýndan Çeviren: Nelda Bayraktar
Küçük Çocuklar Hiç
Bilmedikleri bir Lisanda
Konuþuyorlar
Geçen ay Carol Bowman, bizlere, geçmiþ yaþamlarýný aktaran çocuklarýn
ruh hallerinin ciddi, mutlu, ilgili, heyecanlý veya kederli olabileceðini ama ses
tonlarýnda daima kesin ve kararlý olduklarýný belli eden ifadeler yer aldýðýný
anlatmýþtý. Bowman, çocuklarýn geçmiþ yaþam anýlarýný doðal bir þeymiþ gibi
anlattýklarýný, bunun sebebinin hatýrladýklarý þeyleri bize aktarmalarý
olduðunu, bunun aynen geçen hafta ya da geçen ay yaþadýklarý bir þeyi bize
anlatmalarýna benzediðini de söylemiþti. Geçmiþ yaþam anýlarýný anlatmaya
baþlayan çocuklarýn sadece sesleri deðil görünüþleri de farklýlýk gösteriyordu.
Örneðin yüz ifadeleri farklýlaþýyor, bazen yüzlerine olaðanüstü bir huzur ve
dinginlik ifadesi yerleþiyordu. Anlatacaklarý þeyi bitirdiklerinde ise hemen
normale dönüyorlar, geçiþleri son derece hýzlý oluyordu. Öyle ki hemen oynamaya, dans etmeye veya baþka bir þeyle uðraþmaya baþlýyorlardý.
Bu ay konumuza devam ediyoruz.
SEVGÝ DÜNYASI
36
JUSTIN
Anne ve babasý oðullarý
Justin'in geçen hayatýnda
nasýl öldüðünü kendilerine
anlattýðýnda donup
kalmýþlardý. Anne Linda,
Justin ile ilgili yaþadýðý
deneyimi þöyle anlatýyor:
"Justin adeta büyümüþ
de küçülmüþ diye tanýmlanabilecek bir çocuktu.
Henüz bir yaþýndaki iken
düzgün cümlelerle
konuþabiliyordu. Bir gün
durduk yerde bize buz
pateni yaparken yere
düþüp öldüðünü söyledi.
Sonra da anne ve
babasýnýn Harry ve
Bobbie Colomby olduklarýný ve Carson,
Kaliforniya'da yaþadýklarýný anlattý.
"Justin'in Kaliforniya'da
Carson adýndaki bir yerin
var olduðuna dair en ufak
bir bilgisi dahi olamazdý
çünkü biz bile bilmiyorduk. Brooklyn'de yaþýyorduk ve Justin ise henüz
bir yaþýndaydý. Elbet ki
araþtýrdýk ve gerçekten de
böyle bir yerin var
olduðunu tespit ettik.
Justin'in ayrýca Bobbie
isminin bir kadýnýn takma
ismi olabileceðini bilmesi
de imkansýzdý. Carson,
Kaliforniya'da bir araþtýrma yaparak Colomby
ailesini bulmaya çalýþtýk
ama bu aileye ait hiç bir
isme rastlamadýk. Üstelik
bu olayýn ne kadar zaman
önce vuku bulmuþ olduðunu bile bilmiyorduk.
"Justin bu konuda bir yýl
boyunca konuþmaya
devam etti. Biz de sorular
sorarak onu daha fazla þey
anlatmaya zorluyorduk.
Justin altý yaþýna
geldiðinde onu ilk kez buz
pateni yapmaya götürdük.
Ona en son buz pateni
yaptýðýnda neler olduðunu
sorduk ancak Justin
aradan geçen zaman
zarfýnda bize anlatmýþ
olduklarýný unutmuþa benziyordu."
Justin'in hikâyesindeki
bir ayrýntý canýmý sýkmýþtý.
Linda'ya bunun hakkýnda
sordum. Carson
Kaliforniya Los Angeles
metropolünde bulunur ki
burasý yýl boyunca hep
sýcak bir iklime sahiptir.
Nasýl olur da böylesine
sýcak bir yerde buz pateni
yapýlabiliyordu? Linda
bunun cevabýný bilmiyordu. Ancak Linda ve eþi,
oðullarýnýn anlattýklarýndan öylesine etkilenmiþlerdi ki, sorduðum
soru onlarý þaþýrtmamýþtý
bile. Justin tüm bunlarý
sesindeki ciddi ses tonuyla ve deðiþen yüz ifadesiyle anlatmýþtý. Bu
nedenle onun doðruyu
söylediðinden en ufak bir
kuþkularý da yoktu.
Sonunda Justin'in gittiði
buz pateni salonunun
belki de kapalý bir alanda
inþa edilmiþ olduðu tahminini yürüttüler. Ayrýca
hafýzanýn yalnýzca bu
bölümü dumura uðramýþ
da olabilirdi. Belki de buz
pateni deðil de normal
patenlerle kayarken düþüp
ölmüþtü.
Geçmiþ yaþam
anýlarýnýn bazý bölümleri
dumura uðrayabilir, týpký
bizim mevcut yaþam
anýlarýmýz gibi. Örneðin,
bu hayatýnýzda yaþadýðýnýz
bir tecrübeyi
arkadaþlarýnýza anlatýrken
sizinle ayný mekanda
bulunmuþ ve ayný
tecrübeyi paylaþmýþ baþka
bir arkadaþýnýz: "Ama sen
yanlýþ hatýrlýyorsun. Bu
olayda þu detaylar da
vardý" diye sizi düzeltebilir. Belli detaylarýn
hatýrlanmamasý o olayýn
yaþanmamýþ olduðunu
göstermez.
Linda'yý, Justin'in tüm
bu hikâyeyi uydurmadýðýna inandýran ayrýntý,
kafasýný buza çarparak
SEVGÝ DÜNYASI
öldüðü idi. Bir yaþýndaki
bir çocuk insanýn kafasýný
buza çarparak ölebileceðini bilebilir mi?
Çocuklar Hiç
Bilmedikleri Bir
Lisanda Konuþuyorlar
Tecrübenin de ötesinde
olan bir baþka bilgi formu
ise, küçük çocuklarýn hiç
bilmedikleri bir lisanda
konuþmalarýdýr. Bu
fenomene
XENOGLOSSY adý verilir. Herkesin bildiði gibi
bir lisaný öðrenmek öyle
kolay bir iþ deðildir.
Bunun için aylar hattâ yýllarca süren bir çalýþma,
konuþma ve yazma pratiði
gerekir. Bilim, küçük bir
çocuðun hiç bilmediði bir
lisanda nasýl konuþabildiðini henüz çözebilmiþ
deðildir. Bir çocuk ancak
geçmiþ yaþamlarýnda
öðrenmiþ olduðu bir dili
konuþabilir.
Aþaðýdaki belgelenmiþ
vaka bu fenomenin çarpýcý
bir örneðidir:
New York eyaletinde bir
hekim olarak çalýþan Dr.
Marshall McDuffie ve eþi
Wilhelmina ikiz erkek
çocuklarýnýn tuhaf bir
lisanda konuþtuklarýný fark
ettiler. Çocuklar Colombia
Üniversitesi'nin Yabancý
Diller Fakültesine
götürülüp incelendiler
ancak hiçbir profesör bu
çocuklarýn hangi lisaný
konuþtuklarýný çözemedi.
37
Ancak Eski Diller üzerine
uzman olan bir profesör
tesadüf eseri bu çalýþmaya
katýldýðýnda çocuklarýn
birbirleri arasýnda Hz.
Ýsa'nýn doðduðu yýllarda
konuþulan Aramice isimli
lisanla iletiþim kurduklarýný fark etti.
Ýþte bu, xenoglossy adý
verilen fenomenin en açýk
örneðidir. Bu çocuklarýn
Aramice'yi ne kendi
evlerinde ne de
baþkalarýndan duyarak
öðrenmiþ olmalarý
mümkün deðildi. Kaldý ki,
bu lisan artýk konuþulmuyordu bile. Bu çocuklar Aramice'yi gramer
yapýsýna ve kelime hazinesine uygun þekilde kullanýyorlardý.
Bu fenomenle ilgili tam
vakalar nadirdir ama az
sayýda olsalar bile, geçmiþ
yaþamlarda konuþulan dillerin þimdiki hayata bir
þekilde sýzabileceðini
göstermektedirler.
Çocuðunuzda dikkat
etmeniz gereken bir diðer
özellik ise, çocuðunuzun
betimlediði duygulardýr.
Çocuðunuz bir yetiþkinin
geçmiþ hayatýný duygularýyla beraber hatýrlýyor
ve bunu size týpký bir
yetiþkin gibi aktarýyorsa,
bilin ki bunlar ilkokul
öncesindeki bir çocuðun
aktarabileceði cinsten
duygular olamaz.
Geçmiþ yaþamlarýný ve
geçmiþ yaþamlarýndaki
ölümlerini anlatan bazý
çocuklar ise öldükten
hemen sonra kendilerine
neler olduðunu da hatýrlamaktadýrlar. Böylece
henüz terk ettikleri
bedenin dýþýndan gözlem
yaparak, çevrelerinde olup
biteni aynen aktarabilmektedirler.
Büyük bir kamyonun
çarpmasý sonucu aðýr
yaralan Blake hastaneye
nasýl götürüldüðünü hatýrlýyordu. Tren çarpmasý
sonucu hayatýný kaybeden
Nicola, hastaneye
götürülüþünü ve
çevresinde bulunan kiþilerle canlý bir þekilde
iletiþim kurmaya
çalýþtýðýný ama baþarýlý
olamadýðýný anlatýyordu.
Her iki çocuðun da öldüklerini tam olarak idrak
edemediklerini ama
çevrelerinde olup bitenlerden tam anlamýyla haberdar olduklarýný anlýyoruz.
Çocuklarýnýz size öte
âlemi anlattýklarýnda,
oradaki parlak kiþilerden,
ölmüþ akrabalardan söz
ettiklerinde veya sizi anne
ve baba olarak nasýl
seçtiklerini anlattýklarýnda
þaþýrmamalýsýnýz.
Geçmiþ Yaþamlar
Rüyalarda da
Görülebilir
"O rüyalar olmasaydý,
hiçbir þey anlamayacak-
SEVGÝ DÜNYASI
38
tým" diye söze baþladý
Jenny Cockell. Jenny
geçmiþ yaþamlarýyla ilgili
detaylarý çocukken
gördüðü bir dizi rüya
sayesinde anlayabilmiþti.
Kendisini adý Mary olan
yetiþkin bir haným olarak
görmüþtü. Büyük beyaz
bir odanýn ortasýna kurulmuþ olan bir yatakta
yatýyordu. Ateþi çok yükselmiþti ve ölmek üzereydi. Bu rüyayý gördüðü her
seferde Jenny yataðýndan
hýçkýrýklarla aðlayarak
uyanýyordu. Rüyasýndaki
haným arkasýnda sekiz
tane küçük çocuðu
býrakarak ölüyordu. Jenny
bu rüyayý görmeye hep
devam etti. Rüyasýndaki
suçluluk duygusu onu çok
etkiliyordu. Kendisine
bunun bir rüya olduðunu
ne kadar telkin etse de
bunda baþarýsýz oluyordu.
Sonra eline kaðýt ve kalem
alarak, rüyasýnda gördüðü
köyün resmini ve haritasýný çizmeye baþladý.
Evini, orada bulunan
dükkanlarý, kiliseyi ve
hattâ kapýlarý bile resmetti.
Bu köyün Ýrlanda'da
olduðunu ve bir gün oraya
gideceðini tahayyül ediyordu.
Jenny rüyalarýndan elde
ettiði bilgiler ve gördüðü
vizyonlarla önceki hayatýndaki isminin Mary
Sutton olduðunu,
Dublin'in kuzeyindeki
küçük bir kasabada
yaþadýðýný, yüksek ateþ
(humma) nedeniyle
öldüðünü ve arkasýnda
sekiz tane küçük çocuk
býraktýðýný iyice anlamýþ
oldu. Jenny'nin geçmiþ
hayatýyla ilgili uzun
arayýþý Mary Sutton'un
Ýrlanda'daki yetiþkin
çocuklarýyla buluþmasýyla
neticelendi. Jenny, ancak
aileden birisinin bilebileceði en ufak ayrýntýlarý
bile hatýrlýyordu. Bundan
da önemlisi geçmiþ hayatýndaki çocuklarýyla kurduðu bu temastan sonra
Jenny içindeki suçluluk
duygusundan ve müthiþ
üzüntünden kurtuldu.
Jenny Cockell'in inanýlmaz hikâyesi yazdýðý:
"Zamanýn ve Ölümün
Ötesinde" isimli kitabýnda
en ufak ayrýntýsýna kadar
anlatýlmaktadýr. Jenny'nin
yaþadýðý bu deneyim,
geçmiþ yaþamla ilgili
detaylarýn rüyalar vasýtasýyla da öðrenilebileceðini bize göstermiþtir.
Aslýnda geçmiþ yaþamlarýn rüyalarda görülebilmesi gayet normal ve
mantýklýdýr çünkü geçmiþ
yaþama ait anýlar bilinç
altýnda tutulmakta ve
rüyalar ise bilinçaltýnýn bir
ifadesi olmaktadýrlar.
Peki bir çocuðun geçmiþ
yaþamlarýyla ilgili rüyalarý
ne zaman baþlamaktadýr?
Bazý çocuklar konuþur
konuþmaz gördükleri
kabuslarý ve rüyalarýný
tarif etmeye baþlamaktadýrlar. Ve bu çocuklarýn
bazýlarý geceleri açýklanamayan bir þekilde baðýrmakta ve çýðlýk atmaktadýrlar ki, bu durum
geçmiþ yaþamlarla ilgili
rüyalarýn doðumda
baþladýðýný göstermektedir. Geçmiþ yaþamla ilgili
rüyalar ana rahminde
baþlayabilir mi peki? Son
yapýlan araþtýrmalar ana
rahmindeki bebeklerin 26
ila 30 haftadan itibaren
REM uykusundaki gibi
beyin dalgalarý yaydýklarýný göstermiþtir. Bu da
onlarýn rüya gördüklerini
çaðrýþtýrmaktadýr. Bu
bebekler henüz doðmamýþ
olduklarý bir hayatý mý
yoksa geçmiþ yaþamlarýný
mý rüyalarýnda görmektedirler? Geçmiþ yaþamlarýyla ilgili rüya
görmeleri elbet ki daha
mantýklýdýr.
(Gelecek ay: "Rüya
Ýþaretleri" baþlýðýyla konumuza devam edeceðiz.)
SEVGÝ DÜNYASI
39
Eski Gün Iþýðýnýn Son Saatleri
Yazar: Thom Hartman Çeviren: Arýn Ýnan
Eski Hastalýklar Yeniden
Ortaya Çýkýyor
Nüfusu gittikçe artan dünyamýz sadece
savaþlar, yoksulluk ve açlýkla boðuþmuyor. Birçok bilim adamý olasý salgýn
hastalýklara karþý insanlarý uyarýyorlar. 21
Aðustos 1997 tarihinde Associated Press
Ajansý Hong Kong'da yaþayan üç yaþýndaki bir erkek çocuðunun daha önce
insanlarda görülmemiþ olan bir çeþit grip
virüsünden dolayý hayatýný kaybettiðini
duyurdu. Bu grip bir kuþ türünden insanlara geçmiþti.
Ertesi gün ayný ajans, bu kez Amerika'nýn Michigan eyaletinde yaþayan bir
40
Amerikalýnýn tüm antibi-yotiklere karþý
(ki bunlarýn arasýnda en yeni ve en üstün
antibiyotik olan Vancomycin de vardý)
direnç gösteren bir bakteri yüzünden
öldüðünü duyurdu. O günden bu yana bu
bakteri yüzünden dünyadaki birçok insan
hayatýný kaybetti.
Ya verem hastalýðýna ne demeli?
Dünya Saðlýk Örgütü tarafýndan bu
konuda hazýrlanan yeni bir rapora göre,
Tüberküloz salgýn hastalýklar arasýnda
insanlarý en fazla öldüren hastalýk olarak
birinci sýrada gelmektedir. Bu hastalýðýn
mikrobu çok hýzlý yayýlmaktadýr, öyle ki
dünya nüfusunun üçte birine Tüberküloz
mikrobu bulaþmýþ durumdadýr.
Tüberküloz'un en kötü tarafý çok hýzlý
yayýlmasýdýr. Bu, AIDS'in tersine havayla
bulaþmaktadýr. Tüberkülozlu kiþiler
öksürdüklerinde, aksýrdýklarýnda, konuþtuklarýnda veya diðer insanlarla sýradan
temas kurduklarýnda bile mikrop bulaþmaktadýr.
SEVGÝ DÜNYASI
Bu satýrlarý okurken bunun bir üçüncü
dünya ülkesinin sorunu olabileceðini
düþünüyor olabilirsiniz. Oldukça prestijli
bir bilim jurnali olan "Nature" bu
hastalýðýn özellikle New York ve Los
Angeles da etkin olduðunu belirtmektedir. Bir uçakta, bir terende veya herhangi
bir vasýtada seyahat ederken öksüren
insanlar bu hastalýðýn hýzla yayýlmasýna
neden olmaktadýrlar.
Tüberküloz bu hastalýklardan sadece
birisidir. Deli Dana Hastalýðý ve Hanta
salgýnlarý da dünyayý tehdit etmeye
devam etmektedirler. Görmediðimiz Ya
da Ýþitmediðimiz Ýçin Bazý Þeyler Bize
Ýyiymiþ Gibi Gelebilir
Ele alýnmadýðý taktirde hastalýðý aktif
olan birisi, en fazla bir yýl içersinde bu
mikrobu on ila on beþ kiþiye bulaþtýracaktýr.
Bazý þeylerin iyiymiþ gibi görünmesinin bir diðer nedeni ise, Amerikalýlarýn
dünyanýn geri kalanýnda neler olup bittiðinden habersiz bir þekilde yaþayýp gitmeleridir. Amerika'da yayýnlanan "Dünya
Almanaðý ve Gerçekler Kitabý" bile açlýk
ve kýtlýða yer vermemiþtir. Ama bunun
yerine epeyce sayýda Amerikan reklamcýsýna, Amerikan Üniversitelerinin rektörlerine, Amerikan film yýldýzlarýna,
Amerikan Kongre üyelerine ve Amerikan
sporcularýna yer ayrýlmýþtýr.
Peki bilim bizi kurtarmayacak mýdýr?
Ne yazýk ki, modern týp bilimi sorunu
çözmek yerine soruna neden olanlarýn
baþýný çekmektedir. Tüberküloz bu kadar
hýzlý bir þekilde yayýlýrken, özellikle
geliþen dünyada yani nüfus yoðunluðunun yüksek olduðu yerlerde tedavi edici
tüberküloz ilaçlarýnýn yanlýþ kullanýmý
nedeniyle bu hastalýðýn tedavi edilemez
yeni bir türü ortaya çýkmýþtýr.
Dünyanýn en büyük medya kuruluþlarýna sahip olan en zengin ulusu nasýl oluyor da böylesine bilgisiz olabiliyor? Bu
sorulmasý gereken önemli bir sorudur.
Amerikan televizyonlarýnda yayýnlanan
haberlerde uluslararasý boyuttaki hiç bir
olay tam anlamýyla derinliðine olacak
biçimde incelenmez. Bunun yerine O.J
Simpson davasý gibi medyatik davalar
daha çok yer tutar. Böylece TV kanallarý
SEVGÝ DÜNYASI
bolca reklam da almýþ olurlar. Dahasý,
televizyon zaten bir ticari iþtir.
Dolayýsýyla haberlerin de buna dahil
edilmesi normal karþýlanýr. Orada çalýþan
elemanlarýn maaþlarý reklamlardan elde
edilen gelirlerle ödenir. Kanalý hiç kimse
izlemez ise, reklam da verilmez.
(Amerika'nýn baþta gelen otomobil üreticilerinden birisi belli baþlý gazetelere ve
dergilere mektup yazarak yayýnlarýnda
hangi konularý yazacaklarýný kendilerine
önceden bildirmelerini böylece kendilerine ters gelen fikirlerin bulunduðu yayýnlardan reklamlarýný çekebileceklerini
söylediklerinde, Esquire isimli dergi, otomobil veya araba üreticileriyle en ufak
bir alakasý olmayan bir yazýyý (homoseksüellerle ilgili bir yazý) salt þirkete ters
düþmemek için yayýndan kaldýrmýþtý.)
Ne yazýk ki günümüzde gezegenin
doðal ortamýný mahvedenlerin baþýnda
büyük ve çok uluslu þirketler gelmektedir. Amerika'daki en büyük 100 þirket
arasýnda TV kanallarýna sahip olanlar da
vardýr ve bunlarýn sunduklarý haberler
neticesinde Amerikalýlarýn çevresel
konularda çok az bilgi sahibi olmalarýna
bu yüzden hiç þaþýrmamak gerekir.
Bu tarz organizasyonlar, haberleri
adeta ticari bir iþmiþ gibi sunmaktadýrlar.
Haberleri izleyen tüketiciler ise
gazetelerin ve televizyon kanallarýnýn
tüketimi ve reytingleri artýracak þekilde
yayýn yaptýklarýný veya yazýlar yazdýklarýný unutmaktadýrlar.
Böylece hiç bir kiþi çevresinde aslýnda
neler olup bittiðinden tam olarak haberdar olamamaktadýr.
41
KÖLELÝK VE ÖZGÜRLÜK
Kölelik, medeniyete doðru atýlan ilk
adýmdýr. Geliþebilmek için bazý þeylerin
bazý insanlar için daha iyiye doðru
gitmesi, bazýlarý için de daha kötüye
gitmesi gerekir. Alexander Herzen
Önceki bölümlerde hepimizin nasýl gün
ýþýðýnýn eserleri olduðumuzu ve fosil
yakýtlarý kullanarak mevcut gün ýþýðýný
artýrabildiðimiz için de nüfusun hýzla arttýðýný konuþmuþtuk.
Kölelik modern medeniyetin bir diðer
aracýdýr. Kölelik olmadan
Mezopotamyalý'larýn, Mýsýrlýlarýn,
Çinlilerin, Yunanlýlarýn, Romalýlarýn,
Osmanlýlarýn, Avrupalýlarýn ve
Amerikalýlarýn þu anda yaþadýklarý keyifli hayata kavuþamayacaklarýný iddia eden
bazý tarihçiler vardýr.
Kölelik de bir diðer kiþinin bedeninde
saklý duran gün ýþýðýnýn, efendinin hayrýna kullanýlmasýdýr.
Tarihteki ilk kölelik Batý
Medeniyetinin beþiðini hazýrlayan
medeniyetlerde ortaya çýkmýþtýr.
Mezopotamya'daki Sümerler, þimdi Irak
diye bilinen verimli topraklarda hüküm
sürmüþlerdi. Ayrýca Mýsýr'da, Eski Ýran'da, Babil'de kölelerin bulunduðu yazýlmaktadýr.
Bu tarz toplumlarda fiziki çalýþmanýn
çoðu esirler/köleler tarafýndan yapýlmaktaydý. Toplumlar geniþleyip, büyüdükçe
ve ticaret aðlarý geliþtikçe kölelere duyulan talep daha da arttý. Böylece Eski
Yunan ve Roma Ýmparatorluklarýnda
çalýþan aðýr kölelerin sayýsý da artmýþ
oldu. Sýradan bir Roma ailesinin bile o
dönemde evinde bir adet kölesi bulunurdu. Milattan önce 400 yýlýnda yapýlmýþ
42
SEVGÝ DÜNYASI
olan bir nüfus sayýmýnda ise Atina'nýn
nüfusunun üçte birinin kölelerden oluþtuðu saptanmýþtý.
rol oynadýlar. Bunlar güç kaynaðý oldular. Kölelik sayesinde medeniyet ve
endüstri geliþti.
Aristo, ev idaresinde kölelerin oynadýðý
rolü þöyle anlatmýþtý:
Amerika Birleþik Devletlerindeki
köleliðin bitiþinin daha geniþ petrol
yataklarýnýn bulunuþuyla ayný döneme
denk gelmesi þaþýrtýcýdýr
"Önce efendi ve köle iliþkisini ele
alarak baþlayalým konuþmaya. Mülkiyet
ev ahalisinin bir bölümünü teþkil eder.
Bu mülkiyeti ev idaresinin bir parçasý
olarak kullanma sanatý, salt bu sanattan
dolayý yapýlacak iþleri varsa idarecinin de
aletlere sahip olmasý gerektiðine, bu aletlerin bazýlarýnýn cansýz, bazýlarýnýn ise
canlý olabileceðine, mülkiyet, hayatýn
amacý için de bir araç olduðuna ve
mülkiyet, bu aletlerin ve araçlarýn bir
toplamý olduðuna göre, bir köle bu
mülkiyetin canlý bir öðesidir. Ve her
yardýmcý baþka araçlara hizmet eden bir
alettir."
Köle çalýþtýrmayý alet kullanmaya benzeten Aristo, kölelerin daha genç
medeniyetlere yaptýðý katkýyý gözden
kaçýrmýþtý. Çünkü köleler evin herhangi
bir aleti veya bir aracý deðillerdi. Bunlar
kinetik enerjinin, depolanan enerjinin ve
geniþletilebilir enerjinin kaynaklarýydýlar.
Eski medeniyetlerden günümüze kadar
köleler Aristo'nun rahat hayat diye tabir
ettiði yaþamý kolaylaþtýran öðeler
olmadýlar sadece. Amerika'nýn güneyinde
pamuk toplayan Afrikalý kölelerden,
Romalýlar ve Portekizliler tarafýndan
1000 yýlý civarýnda þeker plantasyonlarýnda çalýþtýrýlmak üzere satýn alýnan
Rus kölelere gelene kadar birçok köle
sadece iþleri kolaylaþtýran aletten öte bir
Amerikalý köleler mevcut gün ýþýðýný
(gýda) çalýþma gücüne çeviriyorlardý ki,
bu da ulusun motorunu çalýþtýrýyordu.
Kömür ve sonra da petrol çok geniþ bir
kullanýma sahip olunca, köleler de önemlerini yitirmeye baþladýlar çünkü artýk
onlarýn yerlerine çalýþabilecek makineler
icad edilmiþti.
Romalýlarýn en büyük köle kaynaklarý
yaptýklarý savaþlardý. Bu þekilde düþmanlarýný esirlere dönüþtürebiliyorlar böylece
en uzaktaki topraklarý bile fethedebiliyorlardý. Odun ve mineraller gibi doðal
kaynaklarýn dýþýnda oralardan köleleri de
getiriyorlardý. Buna benzer þekilde
Avrupalýlar 12 milyondan fazla sayýda
Afrikalý köleyi Kuzey ve Güney
Amerika'ya getirerek çalýþtýrmýþlardý.
(Gelecek ay: Filipinlerde çöpten beslenen çocuklarý, Nepal'de yakacak odun
bulabilmek için dört saat yürüyen insanlarý, Batý Afrika'da çölleþen ormanlarý ve
biz insanlarýn yavaþ deðiþimlerin farkýna
varmadýðýmýzý sadece hýzlý olanlarýný
görebildiðimizi konuþacaðýz)
www.ipc-istanbul.org
23 - 24 Mayýs 2009
Harbiye Askeri Müze, ÝSTANBUL
“Ruhsallýðýn Bilimi”
Türkiye'de ikinci defa gerçekleþtirilecek olan uluslararasý katýlýmlý 2. Ýstanbul
Parapsikoloji Konferansý, 23-24 Mayýs 2009 tarihlerinde Harbiye Askeri Müze'de düzenlenecektir.
Duyular dýþý algýlama yeteneðini inceleyen bir bilim dalý olan ''parapsikoloji''yi konu alan
ve organizasyonunu DER-TUR'un üstlendiði konferans, Ýnsanlýðý Birleþtiren Bilgiyi Yayma
Vakfý (BÝLYAY) ile Metapsiþik Tetkikler ve Ýlmi Araþtýrmalar Derneðinin (MTÝA) ev
sahipliðinde gerçekleþtirilmektedir.
Konferansa katýlacak olan yabancý konuþmacýlar arasýnda San Franscisco Saybrook
Lisansüstü Eðitim Okulunda psikoloji profösörü olan Dr. Stanley Krippner, Atlantic
Üniversitesinde araþtýrma görevlisi Stephan A. Schwartz, Oregon Üniversitesinden Dr.
Amit Goswami, California Ýntegral Ýnceleme Enstitüsünden Charles Winstead, Türkiye'den
Dr. Sultan Tarlacý, Dr. Ýnci Erkin ve Dr. Ali Seydi Gültekin gibi kendi alanlarýnda çok ünlü
isimler yer almaktadýr.
Gezegen ruhsallýkla özgürleþecek. Sizi de bekliyoruz...
44
Konferans konuþmacýlarýndan bazý
baþlýklar:
Dr. Uma Krishnamurthy:
"Kuantum Bilinç, Yoga
Psikolojisi ve Dönüþüm"
Nasýl mutlu olabiliriz? Olumsuz
duygularý olumlu duygulara nasýl
dönüþtürebiliriz? Bilincimizi pozitife yönlendirmek... Öfkenizi
dönüþtürmek mümkün! Yoga ve
dansla özgürleþin!
Dr. Uma Krishnamurthy çocukluðundan beri ruhsal öðretmenlerle ve
yoga felsefesiyle yetiþmiþtir. Þifa, yoga psikolojisi ve son yýllarda ana
araþtýrma konusu haline gelen duygularýn dönüþtürülmesi alanlarýnda deneyim sahibidir ve Hindistan'da
eðitim görmüþ bir psikiyatrdýr. Yoga
Psikolojisi üstüne bir kitap yazmaktadýr.
Dr. Krishnamurthy son on yýldýr
dünyanýn dört bir yanýnda yoga
psikolojisi üzerine atölyeler ve ruhsal
inzivalar düzenlemekte olup, özellikle
Londra'daki Yoga BiyoTýp Vakfý,
dünyanýn çeþitli ülkelerindeki Sivananda Yoga ve Vedanta Merkezlerinde ve California'daki Krotona
Teozofi Derneðinde düzenli aralýklarla atölyeler gerçekleþtirmektedir.
Dr. Krishnamurthy klasik Hint
dansý dalýnda da resmi eðitim
almýþtýr. Yoga ile klasik Hint dansý
arasýndaki benzerlikler üzerine yaptýðý araþtýrma çok ilgi görmektedir.
SEVGÝ DÜNYASI
Roger Nelson:
"Global Bilinç Projesi"
Dünya'da meydana gelen olaylar
önceden bilinebilir mi?
Düþüncemizle suç oranlarýný
azaltabilir miyiz? Baþýmýza
gelebilecek olaylarý biz kendimiz ne
kadar etkiliyoruz? Dünya'yý ortak
bir bilinç mi yönetiyor?
Princeton Üniversitesi bünyesinde
1980 yýlýnda baþlatýlan bir çalýþmada,
insanlardaki farklý bilinç durumlarýný
incelemek yerine, küresel bir bilinç
olup olmadýðý ve eðer varsa nasýl
ölçüleceði konusu araþtýrýlmaya baþlanmýþtýr. Bu nedenle Rastgele
Olaylar Üreteçleri (REG) adý verilen
bilgisayarlarý dünyanýn pekçok bölgesine kurmuþlar. Bu cihazlardan biri de
Türkiye'de Dr. Ýnci Erkin'de bulunuyor.
Nelson'la beraber dünyanýn dört bir
yanýnda bu proje için ortaklaþa
çalýþan bilim insanlarý özellikle
Prenses Diana'nýn öldüðü,
Concorde'un düþtüðü ya da yeni yýl
kutlamalarýnýn yapýldýðý, insanlýðýn
bilinç alanýný etkileyebilecek özel
zamanlarda cihazýn olaðanüstü
sinyaller verdiðini saptamýþlar.
Ancak 11 Eylül saldýrýlarýnýn meydana geldiði gün olaðandýþý bir
durum daha meydana gelmiþtir.
REG'ler saldýrý anýný mükemmel bir
biçimde kaydetmiþ, ancak aletlerdeki
dalgalanmalar saldýrý olmadan dört
saat önce baþlamýþtýr! Bu þekildeki
SEVGÝ DÜNYASI
ikinci olaðandýþý dalgalanma Güney
Doðu Asya'daki tsunami felaketinden
24 saat önce kaydedilmeye
baþlamýþtýr.
Roger Nelson da REG aletlerini
kullanarak toplu bilinç hakkýnda
gözlemler yapmaya karar vermiþtir.
Ancak Nelson bu hassas aletleri etkileyebilen bilincin, gözlemcinin
niyetiyle ne kadar ilintili olduðunu
merak etmiþ, bunu hem kiþilerle hem
de gruplarla denemeye baþlamýþtýr. O
günden bu yana belli bir niyet
üzerinde yoðunlaþan kalabalýk gruplarýn yarattýðý etkiler konusunda
birçok deney yapýlmýþtýr. Bunlardan
birinde barýþa ve huzura konsantre
olan binlerce kiþinin yardýmýyla,
deneyin yapýldýðý gün Washington'da
suç oranlarýnýn gözle görülür bir
biçimde azaldýðý saptanmýþtýr.
Bilim adamlarý zamanýn sadece
geriye deðil, ileriye doðru da hareket
edebileceðini ve Dünya'da meydana
gelebilecek önemli olaylarýn bu yolla
önceden öngörülebileceðini iddia
etmektedirler.
Ýþte Roger Nelson konuþmasýnda bu
projeyi ve getirdiklerini tüm yönleriyle ele alacak.
http://www.princeton.edu/~rdnelson/
45
Amit Goswami:
"Kuantum ve Bilinç"
Hangisi rüya, hangisi gerçek?
"Gerçeklik" nedir? Tanrý var mý?
Bilim Tanrý'nýn varlýðýný doðruluyor... Kuantum fiziði "tek gerçek
þeyin bilinç olduðunu" söylüyor!
"Ne @#!* Biliyoruz Ki!?" adlý
filmde ve ayný filmin devamý olan
"Down the Rabbit Hole" da ve
"Dalay Lama Rönesansý" ve
"Quantum Activist" adlý belgeselde
yer alan kuantum fizikçisi Amit
Goswami Ýstanbul'a geliyor.
Yaþamýn ruhsal boyutunun varlýðýna
iliþkin sezgilerini doðrulamak
amacýyla son yýllarda ruhsal aleme
yönelen ve sayýlarý gittikçe büyüyen
bir grup asi bilim insanýndan biri
Amit Goswami.
Biliþsel psikoloji, biyoloji, parapsikoloji ve kuantum fiziði alanlarýnda
yapýlan son araþtýrmalardan elde
edilen kanýtlarý, dünyanýn kadim
mistik gelenekleriyle harmanlayan
Goswami, var olan her þeyin temelinin, madde deðil, bilinç olduðunu öne
süren görüþ için yeni bir düþünce sistemi oluþturmaya giriþmiþ.
Durup gözlerini bir an kapayýn. Ve
þu soruyu düþünün: Gözleriniz kapalý
olduðu sýrada, siz onun bilincinde
olmamanýza raðmen dünya mevcut
olmaya devam etti mi? Nasýl biliyorsunuz?
Alice Harikalar Diyarýnýn Kuantum
Dünyasýna dalmaya hazýr mýsýnýz?
http://www.amitgoswami.org
46
Stanley Krippner:
"Þamanlar: Ýlk Bilimsel
Araþtýrmacýlar ve Ýlk Ruhsal
Uygulamacýlar"
Rüyalarýmýz bize ne mesajlar
veriyor? Telapati mümkün mü?
Þamanlar dertlere nasýl çare
bulurlar? Rüyalar sýkýntýlarýmýzý
çözmede ne kadar etkin?
Þamanizm ve rüyalardaki mitsel
semboller denildiðinde, Stanley
Krippner akla ilk gelen akademik
isim.
Psikoloji ve parapsikoloji alanýnda
geniþ kapsamlý akademik çalýþmalar
yapan ve uzun yýllar boyunca, dünyanýn dört bir yanýndaki yerli topluluklarýný inceleyen Krippner, þamanlarýn kendi kabilelerin psikoanalistleri
olduklarýný öne sürüyor.
Stanley Krippner, 2. Ýstanbul Parapsikoloji Konferansýnda kabile üyelerinin rahatsýzlýklarýný, sýkýntýlarýný ve
rüyalarýný dinleyen þamanlarýn çeþitli
yöntemler kullanarak hem bir üyenin
hem de tüm kabilenin paylaþtýðý derde nasýl "çare" bulduklarýný anlatacak.
Krippner'den, geçmiþ çaðlarýn iþe
yarayan yöntemlerini bilen þifacýlarla
ve þamanlarla modern týp alanýnda
çalýþan doktolarý ve hemþireleri
Dünya Saðlýk Örgütü aracýlýðýyla
nasýl bir araya getirip eðitim almalarýný saðladýðýný da dinleyeceðiz.
Krippner, bu çok eski toplum
saðlýðý uygulamalarýnýn, yani þamanizmin günümüz toplumu açýsýndan
SEVGÝ DÜNYASI
pratikte nasýl iþletilebileceðini de ele
alacak.
www.stanleykrippner.weebly.com
Stephan Schwartz:
"Uzaktangörü ve Parapsikolojik
Fenomenler"
Parapsikolojik yetenekler ne
demek? Telapati var mý? Baþka bir
yerde olan bir olayý ya da bir yeri
uzaktan algýlamak mümkün mü?
Ýnsan geçmiþi ya da geleceði bilebilir mi? Uzaktan algý ne demek?
Atlantic Üniversitesinde eðitim
görevlisi ve Temel Araþtýrma Laboratuvarlarýnýn Biliþsel Bilimler
Laboratuvarýnda araþtýrma görevlisi
olan Stephan A. Schwartz uzaktangörünün ve olaðan dýþý insan iþleyiþinin
diðer unsurlarýnýn pratik uygulamalarý
konusunda dünyanýn sayýlý uzmanlarýndan biridir. Uzaktangörü, yaratýcýlýk, töropatik niyet ve meditasyon
üzerine araþtýrmalar yürütmektedir.
www.stephanaschwartz.com
Charles Winstead:
"Günümüze Dek Çaðlar Boyunca
Bilim ve Mistisizmin Sanatsal
Belgeleniþi"
Doðanýn içindeki sonsuz olasýlýklar sanatla nasýl keþfediliyor? Bilim
ve Mistisizm sanata çaðlar boyunca
nasýl yansýdý?
Kuantum fiziði ve Kaos Teorisinin
sana yansýyýþý, doðadaki sonsuz
SEVGÝ DÜNYASI
olasýlýklarýn keþfini yaptýðý resimlerle
keþfe koyulan Charles Winstead, ayný
zamanda bir olanüstü bilinç durumu
araþtýrýcýsý. Bilincin farklý durumlardaki yansýmalarýný çalýþmalarýna
taþýmýþ.
http://charleswinstead.com/
Dr. Ýnci Erkin:
Niyetin Gücü ve Baþkasýnýn
Yerine Enerji Psikolojisi
Teknikleri ile Çalýþmalar
Duygusal çöplerinizi temizlemeye
hazýr mýsýnýz? Sizi rahatsýz eden ve
sisteminizi yavaþlatan duygulardan
arýnýp nasýl saðlýklý olabilirsiniz?
Uzaktan baþkalarýný iyileþtirmek
mümkün mü?
"Ýnsanlar Ruhlarý iyileþmeden
Bedenlerinin iyileþemediðini yeni
yeni fark ettiler," diyen Dr. Ýnci
Erkin, tüm yönleriyle iyileþmede
niyetin gücünü ve hem kendimizi
hem baþkalarýný iyileþtirme
tekniklerini anlatacak. Gelin bizi
yoran yüklerden birlikte kurtulalým.
www.eftturkey.com
Ali Seydi Gültekin:
"Radyestezi ve Bilimsel
Uygulamalarý"
Sarkaç ve çatal çubuk ne iþe
yarar? Gerçekten çatal çubukla,
sarkaçla maden bulmak, hangi
besinin size yararlý olduðunu tespit
etmek mümkün müdür? Tarýmda,
ofiste, her yerde radyesteziden
47
yararlanýn...
Radyestezi, cisimlerin yaydýklarý
ýþýmalarýn sarkaç ve çatal çubuk
yardýmýyla algýlanmasý, ölçümlenmesi
ve deðerlendirilmesiyle bir takým
olaylarý ve maddeleri teþhis etmek ve
görünmeyenin sezgi þeklinde iþe
yarar hale getirilmesine neden olan
bir yöntem.
Hastalýklar, eðitiminiz, çalýþma
takviminiz gibi konularda sezginizden faydalanarak sarkacýnýza sorun
ve cevabýnýzý alýn. Madenleri, sularý,
hazineleri, boþluklarý, petrol kaynaklarýný bir sarkaç ve çatal çubuk
yardýmýyla bulmak ve bunlarýn miktarlarýný, derinliklerini, hatta bileþimlerini dahi tespit etmek mümkündür.
Bunlarý zemin üzerinde olduðu
kadar, yönlerine iyi konulmuþ bir
harita veya fotoðraf üzerinde de
bulma olasýlýðý vardýr. Radyestezinin
týpta verdiði sonuçlar ise hayret vericidir.
Bir insan veya hayvanýn hastalýðýný
oldukça iyi isabetle tayin ve
ilaçlarýnýn da tespiti yapýlabilir. Hatta
bir insanýn, kendisini görmeden, o
insanýn fotoðrafý üzerinden,
hastalýðýnýn cinsini, yerini ve ilacýný
söyleyebilmek mümkündür. Tarým
alanýnda da radyesteziden önemli faydalar saðlanmaktadýr. Topraðýn ve
tohumlarýn radyasyonlarý saptanarak,
bu topraða ekilecek fide cinsi, hatta
gübre çeþidi bulunmaktadýr.
Radyestezi yöntemini ofisinizde,
00
evinizde, harita, kroki, fotoðraf
üzerinde kullanabilirsiniz. Arazide
çalýþýrken, araç içinde giderken,
suyun üstünde, havada uçakta
giderken her yerde ve þartta kullanabilirsiniz. Jeoloji Yüksek
Mühendisi Ali Seydi Gültekin konuþmasýnda tüm bu bilgileri bilimsel bir
bakýþ açýsýyla anlatýyor ve atöyle
çalýþmasýyla uygulamalarý gösteriyor.
M. Reþat Güner:
"Bilincinizin Sýnýrlarýný
Keþfedin"
Sezgisel Yaratýcýlýk, Olaðandýþý
Bilinç Halleri ve Bilinçaltýnýn
Programlanmasý
Bilincinizin derinliklerinde neler
saklý? Þu an sahip olduðunuz potansiyeli kullanmanýza neler engel oluyor? Kiþisel bilinçdýþý kolektif bilinç
alanýna açýlan bir kapý mý? Duyular
dýþý yeteneklerinizi kullanmanýza
engel olan þey nedir? Geçmiþ yaþamlara ulaþmak mümkün mü? Yaratýcý
sezgiler ve olaðandýþý yaratýcýlýk
nereden geliyor?
Sezgisel yaratýcýlýk ve duyular dýþý
yeteneklere açýlan kapý zihnin ve bilinçaltýnýn eðitilmesinden geçmektedir. Araþtýrmalar, olaðandýþý
yaratýcýlýk ve duyular dýþý yeteneklere
sahip bireylerin kolayca farklý bir bilinç hali içerisine girebildiklerini ve
zihinlerini belli bir konsantrasyon
içerisinde tutabildiklerini göstermek-
SEVGÝ DÜNYASI
tedir. Bu workshopa katýlarak bilinç
potansiyelinizden yararlanabilmenize
engel olan zihinsel bariyerler ve sýnýrlayýcý inançlar hakkýnda bilgi
edinebilir, bilincinizin derinliklerinde
saklý yeteneklere ulaþmak için kullanabileceðiniz çeþitli yöntemlerle bu
atöyle çalýþmasýnda tanýþabilirsiniz.
Tarýk Arýldal:
"Metapsiþik Parapsikoloji"
Parapsikolojinin tarihsel geliþimi,
parapsikolojik fenomenlerin farklý bir
yorumu
Bu atölye boyunca parapsikolojinin
kýsa tarihçesi, parapsikolojinin bir
araþtýrma dalý olarak ortaya çýkýþý,
günümüzde parapsikolojik araþtýrmalarýn durumu ele alýnacak ve bir
eðitim dalý olarak parapsikolojinin
önemi incelenecektir. Ayrýca insanda
gözlenen parapsikolojik fenomenlere
farklý bir bakýþ açýsýnýn sunulacaðý bu
atölyede metapsiþik açýdan paranormal fenomenlerin nedeni ve yorumuna iliþkin ilginç bilgiler paylaþýlacaktýr.
“Lütfen Yeni Yýlda
Aboneliðinizi
Yenilemeyi
Unutmayýnýz!..”
Deðerli
Okuyucularýmýz
Sevgi Dünyasý Dergimiz
Haziran 2007 tarihinden
baþlamak üzere yalnýzca
abonelerimize ulaþmaktadýr.
Bizlerle olmaya devam etmek istiyorsanýz,
Oba Sok. Sýlla Ap. No: 7/1 Cihangir/Ýstanbul adresine mektupla
veya Haberleþme Sorumlusu ve Okur/Abone Ýliþkileri:
Kazým Erdemoðlu’na (0212) 252 85 85 no’lu telefonla, (0212)
249 18 28 no’lu faxla abone adresinizi bildirmenizi rica ederiz.
En içten sevgilerimizle
Sevgi Dünyasý
Adý, Soyadý:
Adres:
Posta Kodu:
Ýlçe:
Ýl:
Tel:
Abone ücreti:
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
Yurt içi (40 YTL)
................
Yurt dýþý (50 YTL)
................
Posta Çeki No: 385999 (Sevgi Yayýnlarý)

Benzer belgeler

2010 Mayıs Sayı - xn--sevgiyaynlar

2010 Mayıs Sayı - xn--sevgiyaynlar Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL Yurt Dýþý: 50 YTL

Detaylı

2009 Nisan Sayı

2009 Nisan Sayı Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL Yurt Dýþý: 50 YTL

Detaylı

2007 Haziran Sayı - xn--sevgiyaynlar

2007 Haziran Sayı - xn--sevgiyaynlar Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL Yurt Dýþý: 50 YTL

Detaylı

2009 Temmuz Sayı - xn--sevgiyaynlar

2009 Temmuz Sayı - xn--sevgiyaynlar Siyasi Dergi Cilt: 41 Sayý:487 Temmuz 2009 Onur Baþkaný: Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Ayþegül Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü: Özenç Kay...

Detaylı

Ülkemizdeki Ruhsal Araştırmalardan Örnekler “Astral Seyahat

Ülkemizdeki Ruhsal Araştırmalardan Örnekler “Astral Seyahat Fiyatý: 3.5 YTL Yýllýk Abone: 40 YTL Yurt Dýþý: 50 YTL

Detaylı