karşılaştırmalı dinler tarihi 1

Transkript

karşılaştırmalı dinler tarihi 1
ANADOLU İMAM-HATİP LİSELERİ
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİ
ÖĞRETİM MATERYALİ
YAZARLAR
Ekrem ÖZBAY
Eyüp KOÇ
Ahmet YAPICI
Ahmet TÜRKAN
Mehmet BAYDAŞ
İsa HEMİŞ
DEVLET KİTAPLARI
BİRİNCİ BASKI
…………………., 2015
MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI YAYINLARI……………………………..........…..……….: 6054
YARDIMCI VE KAYNAK KİTAPLAR DİZİSİ…………………………..........……..…..: 536
15.?.Y.0002.4488
Her hakkı saklıdır ve Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Kitabın metin, soru ve şekilleri
kısmen de olsa hiçbir surette alınıp yayımlanamaz.
Editör
Dr. Ramazan YILDIRIM
Dil Uzmanı
Erdal ALTUN
Görsel Tasarım
Ertuğrul ÇAKIR
Dilek ANDER
Emre ANDER
Ölçme Değerlendirme Uzmanı
M. Akif KARAKUŞ
Program Geliştirme Uzmanı
Hasan TOPAL
Rehberlik Uzmanı
Davut YURTTAŞ
ISBN 978-975-11-3 93 7-5
Millî Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulunun 08.06.2015 gün ve 5841844 sayılı
yazısı ile öğretim materyali olarak kabul edilmiş, Destek Hizmetleri Genel Müdürlüğünün
09.07.2015 gün ve 7130793 sayılı yazısı ile birinci defa 123.496 adet basılmıştır.
Korkma, sönmez bu úafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yÕldÕzÕdÕr, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
BastÕ÷Õn yerleri toprak diyerek geçme, tanÕ:
Düúün altÕndaki binlerce kefensiz yatanÕ.
Sen úehit o÷lusun, incitme, yazÕktÕr, atanÕ:
Verme, dünyalarÕ alsan da bu cennet vatanÕ.
Çatma, kurban olayÕm, çehreni ey nazlÕ hilâl!
Kahraman ÕrkÕma bir gül! Ne bu úiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarÕmÕz sonra helâl.
HakkÕdÕr Hakk’a tapan milletimin istiklâl.
Kim bu cennet vatanÕn u÷runa olmaz ki feda?
ùüheda fÕúkÕracak topra÷Õ sÕksan, úüheda!
CânÕ, cânânÕ, bütün varÕmÕ alsÕn da Huda,
Etmesin tek vatanÕmdan beni dünyada cüda.
Ben ezelden beridir hür yaúadÕm, hür yaúarÕm.
Hangi çÕlgÕn bana zincir vuracakmÕú? ùaúarÕm!
Kükremiú sel gibiyim, bendimi çi÷ner, aúarÕm.
YÕrtarÕm da÷larÕ, enginlere sÕ÷mam, taúarÕm.
Ruhumun senden ølâhî, úudur ancak emeli:
De÷mesin mabedimin gö÷süne nâmahrem eli.
Bu ezanlar -ki úehadetleri dinin temeliEbedî yurdumun üstünde benim inlemeli.
GarbÕn âfâkÕnÕ sarmÕúsa çelik zÕrhlÕ duvar,
Benim iman dolu gö÷süm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! NasÕl böyle bir imanÕ bo÷ar,
Medeniyyet dedi÷in tek diúi kalmÕú canavar?
O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taúÕm,
Her cerîhamdan ølâhî, boúanÕp kanlÕ yaúÕm,
FÕúkÕrÕr ruh-Õ mücerret gibi yerden na’úÕm;
O zaman yükselerek arúa de÷er belki baúÕm.
Arkadaú, yurduma alçaklarÕ u÷ratma sakÕn;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsÕzca akÕn.
Do÷acaktÕr sana va’detti÷i günler Hakk’Õn;
Kim bilir, belki yarÕn, belki yarÕndan da yakÕn
Dalgalan sen de úafaklar gibi ey úanlÕ hilâl!
Olsun artÕk dökülen kanlarÕmÕn hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ÕrkÕma yok izmihlâl;
HakkÕdÕr hür yaúamÕú bayra÷ÕmÕn hürriyyet;
HakkÕdÕr Hakk’a tapan milletimin istiklâl!
Mehmet Âkif Ersoy
GENÇLøöE HøTABE
Ey Türk gençli÷i! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini,
ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en
kÕymetli hazinendir. østikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek
isteyecek dâhilî ve hâricî bedhahlarÕn olacaktÕr. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti
müdafaa mecburiyetine düúersen, vazifeye atÕlmak için, içinde bulunaca÷Õn
vaziyetin imkân ve úeraitini düúünmeyeceksin! Bu imkân ve úerait, çok
namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. østiklâl ve cumhuriyetine kastedecek
düúmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiú bir galibiyetin mümessili
olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanÕn bütün kaleleri zapt edilmiú, bütün
tersanelerine girilmiú, bütün ordularÕ da÷ÕtÕlmÕú ve memleketin her köúesi bilfiil
iúgal edilmiú olabilir. Bütün bu úeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere,
memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hÕyanet
içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri úahsî menfaatlerini,
müstevlîlerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde
harap ve bîtap düúmüú olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdÕ! øúte, bu ahval ve úerait içinde dahi vazifen,
Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktÕr. Muhtaç oldu÷un kudret,
damarlarÕndaki asil kanda mevcuttur.
Mustafa Kemal Atatürk
İÇİNDEKİLER
1. ÜNİTE: KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
1. Tanımı, Konusu ve Metodu................................................................................................ 10
2. Din Bilimleri Arasındaki Yeri.. ........................................................................................... 11
3. Temel İslam Bilimleriyle İlişkisi.. ...................................................................................... 12
4. Diğer Dinleri Öğrenmenin İslam Açısından Önemi.. ......................................................... 14
5. Türkiye’de Karşılaştırmalı Dinler Tarihinin Tarihçesi........................................................ 16
2. ÜNİTE: DİNİN MAHİYETİ
1. Dinin Tanımı ile İlgili Görüşler........................................................................................... 22
2. Dinin Kaynağı Hakkındaki Görüşler.. ................................................................................ 24
2.1. Evrimci Görüş............................................................................................................. 24
2.2. Vahiy Temelli Görüş.. ................................................................................................. 26
3. Din ile Mitoloji.. ................................................................................................................. 27
4. Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi.. ........................................................................... 29
3. ÜNİTE: YAŞAYAN DİNLER
1. Vahiy Geleneği .................................................................................................................... 34
2. Yahudilik ............................................................................................................................. 34
2.1. Yahudi, İbrani ve İsrail Terimleri ................................................................................ 34
2.2. Yahudiliğin Doğuşu ve Gelişmesi .............................................................................. 36
2.3. Yahudiliğin Temel Özellikleri ..................................................................................... 42
2.4. Yahudiliğin On Temel İlkesi: On Emir ....................................................................... 43
2.5. Günümüzde Yahudilik ................................................................................................ 44
2.6. Yahudiliğin Diğer Dinlere ve Irklara Bakışı ............................................................... 45
2.7. Kur’an-ı Kerim Açısından Yahudilik ve Yahudiler .................................................... 46
2.8. Türkiye’de Yahudilik .................................................................................................. 47
3. Hristiyanlık ......................................................................................................................... 48
3.1. Hristiyanlığın Tanımı ve Tarihçesi.............................................................................. 48
3.2. Hristiyan Mezhepleri ................................................................................................. 52
3.3. II.Vatikan Konsülü ve Hristiyan Dünyasına Etkileri .................................................. 55
3.4. Hristiyanlığın Temel Özellikleri ................................................................................. 56
3.4.1. Mesihçilik......................................................................................................... 56
3.4.2. Kilise ve Sakramentler ..................................................................................... 56
3.5. Hristiyanlığın Diğer Dinlere Bakışı ............................................................................ 60
3.6. Kur’an-ı Kerim Açısından Hristiyanlık ve Hristiyanlar ............................................. 62
3.7. Türkiye’de Hristiyanlık .............................................................................................. 63
4. İslamiyet ............................................................................................................................. 65
4.1. İslamiyetin Kelime ve Terim Anlamları ..................................................................... 65
4.2. İslam’ın Doğuşu ......................................................................................................... 66
4.3. İslamiyetin Temel Özellikleri ve Farklılıkları ............................................................ 67
Okuma Metni: İslam’ın Diğer Din ve Geleneklere Bakışı ................................................ 69
4. ÜNİTE: HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
1. Hint Dinleri.. ....................................................................................................................... 74
1.1. Hinduizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ....................................................... 74
1. 2. Budizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ......................................................... 76
1.3. Sihizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.............................................................. 78
1.4. Caynizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ........................................................ 79
2. Çin ve Japon Dinleri.. ......................................................................................................... 80
2.1. Konfüçyanizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ............................................... 81
2.2. Taoizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ........................................................... 83
2.3. Şintoizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri.. ........................................................ 83
3. Diğer Dinler.. ...................................................................................................................... 84
3.1. Zerdüştlük.. ................................................................................................................. 84
3.2. Kabile Dinleri.. ........................................................................................................... 85
86
3.3. Eski Türk İnançları.. ...................................................................................................
VII
5. ÜNİTE: DİNLERDE İNANÇ
1. Tanrı İnancı ......................................................................................................................... 92
1.1. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyette Tanrı İnancı.. .................................................. 92
1.2. Hint ve Doğu Asya Dinlerinde Tanrı İnancı.. ............................................................. 95
2. Peygamber veya Din Kurucusu İnancı.. ............................................................................. 97
2.1. Hz. Musa.. ................................................................................................................... 98
2.2. Hz. İsa.. ..................................................................................................................... 100
2.3. Hz. Muhammed... ..................................................................................................... 101
2.4. Buda, Nanak, Parsva, Mahvira... .............................................................................. 102
2.5. Konfüçyüs, Lao-Tzu, Zerdüşt... ................................................................................ 104
3. Ahiret İnancı... .................................................................................................................. 105
3.1. Hesap Verme... .......................................................................................................... 107
3.2. Ceza ve Mükâfat.. ..................................................................................................... 107
3.3. Ahiret İnancının Yaptırım Gücü................................................................................ 108
4. Mehdi-Mesih İnancı.......................................................................................................... 108
5. Kutsal Kitap İnancı.. ......................................................................................................... 110
5.1. Dinlerde Kutsal Kitaplar ve Kaynakları.. ................................................................. 110
5.2. Kutsal Kitapların Dinlerdeki Yeri ve Otoritesi.. ....................................................... 111
6. ÜNİTE: DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
1. Dinlerde İbadet.. ............................................................................................................... 115
1.1. Dua ve Namaz... ....................................................................................................... 115
1.2. Oruç... ....................................................................................................................... 120
1.3. Hac.. .......................................................................................................................... 121
1.3.1. Hac Merkezleri.. ............................................................................................. 121
1.3.2. Hac Yapma Şekilleri. ...................................................................................... 124
1.4. Sadaka. ...................................................................................................................... 126
1.5. Kurban. ..................................................................................................................... 127
1.6. Kutsal Günler, Geceler ve Bayramlar. ...................................................................... 129
2. Dinlerde İbadet Yerleri...................................................................................................... 130
7. ÜNİTE: DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
1. Doğruluk. .......................................................................................................................... 136
2. Temizlik. ........................................................................................................................... 137
3. İyilik ve Yardımseverlik.................................................................................................... 138
4. Büyüklere Saygı................................................................................................................ 141
5. Başkalarına Zarar Vermemek............................................................................................ 142
6. Öldürmemek. .................................................................................................................... 142
7. Hırsızlık Yapmamak. ........................................................................................................ 143
8. Zina Yapmamak. ............................................................................................................... 144
9. Yalancı Şahitlik Yapmamak. ............................................................................................. 145
8. ÜNİTE: DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
1. Dinî Çoğulculuk................................................................................................................ 149
2. Türkiye’deki Dinî Gruplar. ............................................................................................... 150
3. Misyonerlik.. ..................................................................................................................... 151
3.1. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Misyoner Gruplar...................................................... 151
3.1.1. Hristiyan Gruplar............................................................................................ 152
3.1.2. Yahova Şahitleri.. ........................................................................................... 156
4. Laikliğe Yönelik İç ve Dış Tehditler.. ............................................................................... 158
SÖZLÜK............................................................................................................................... 161
KAYNAKÇA ........................................................................................................................ 164
VIII
1.ÜNİTE
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER
TARİHİNE GİRİŞ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Karşılaştırmalı dinler tarihinin konusuyla ilgili bilgi toplayınız.
2. Karşılaştırmalı dinler tarihinin din bilimleri arasındaki yerini araştırınız.
3. Karşılaştırmalı dinler tarihinin temel İslam bilimleriyle ilişkisini inceleyiniz.
4. Diğer dinler hakkında bilgi sahibi olmanın İslam’ı anlamadaki rolünü
araştırınız.
9
1.ÜNİTE
1. Tanımı, Konusu ve Metodu
TARTIŞALIM
Karşılaştırmalı dinler tarihi, tarih boyunca yeryüzünde var olmuş bütün dinlerin diğer
dinlerle münasebetlerini, benzer, farklı ve ortak
yönlerini tarafsız biçimde karşılaştırmalı olarak
ele alan bir bilim dalıdır.1 Bu bilim, konu olarak
ele aldığı dini, tarihî açıdan karşılaştırma metodu ile inceler.
Dinler tarihinin konusunu ve
metodunu bilmenin neden gerekli olduğunu sınıfça tartışınız.
Geçmişte ve günümüzde yeryüzünde var
olan bütün dinler, karşılaştırmalı dinler tarihinin
konusunu oluşturur. Bu bilim dalı, dinlerin doğuşlarını, gelişmelerini, birbirleriyle etkileşimlerini, karşılaştırmalı tarihlerini, inanç, ibadet
ve ahlak sistemlerini, dinî kurumlarını, kültlerini ve mezheplerini hak-batıl ayrımı yapmaksızın inceler.2
NOT EDELİM
Dinler tarihi; tarih, filoloji,
arkeoloji, etnoloji, antropoloji ve sosyoloji gibi bilimlerin
verilerinden yararlanarak dinleri inceler.
(Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 5.)
Dinler tarihi, herhangi bir dinin savunmasını
yapmaz. Onun için ilahiyat bilimlerinden ayrılır. Hiçbir dini, üstünlük, gelişmişlik, doğru veya yanlışlık bakımlarından değerlendirmeye tabi tutmaz. Hepsini aynı kategoride, oldukları gibi değerlendirir. Karşılaştırmalı dinler tarihinin konusuna bütün dinler girdiği için İslam ve Hristiyanlık gibi bir
dinin tarihini inceleyen bilim dallarından da ayrılır.3 Dinler tarihinin amacı, dinler hakkında en doğru
bilgileri toplamak ve gerektiğinde bu bilgileri karşılaştırarak bir sonuca ulaşmaktır.4
Her bilimin kendine has bir metodu vardır. Metot ise bizi gerçeğe götüren yoldur.5 Bilimler, sahasına giren konuları kendi metoduyla inceler. Dinler tarihinin de kendine has “nitelendirici” bir
metodu vardır. Olayları, olduğu gibi ayrıntılarıyla nasıllığını tanıtır ve nitelendirir. Dinler tarihinde nitelendirici metot yanında, karşılaştırma
metoduna da başvurulur. Bu bakımdan dinler
BEYİN FIRTINASI
tarihine “karşılaştırmalı dinler tarihi” de denir.
Dinler tarihi, dinlerin doğuşu, gelişmesi, yok
olması gibi konularda tarih metoduna başvurur.
“Vusulsüzlük,
Bu sırada verilerini daima tarihten, yaşanan ve
usulsüzlüktendir.”
tecrübe edilen hayattan alır. Topladığı verileri
Yukarıdaki cümle üzerinde düşünerek
bazen karşılaştırma metoduyla inceler. Buna,
beyin fırtınası yapınız.
“tarihî-karşılaştırmalı metot” adı verilir. Dinler
tarihi, bu metodu kullanarak bir dinin veya din1 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 19; Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 4.
2 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 5; Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 3.
3 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 2.
4 Osman Cilacı, Dinler ve İnsanlar, s. 59.
5 Zeki Arslantürk, Araştırma Metod ve Teknikleri, s. 47.
10
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
lerdeki bir özelliğin nasıl ortaya çıkıp geliştiğini
tespit eder. Örneğin Hristiyanlıktaki teslise dayalı tanrı inancının tarihî sürecini, Hrıstiyanlığın
irtibatta bulunduğu diğer dinlerdeki tanrı anlayışıyla karşılaştırarak ortaya koyar.6
TARTIŞALIM
Dinler tarihini öğrenmek insana ne kazandırır? Tartışınız.
2. Din Bilimleri Arasındaki Yeri
Din bilimleri, bütün dinleri inceleme konusu
olarak ele alan bir grup bilim dalıdır. Din bilimlerinin yeryüzünde yaşamış ve yaşamakta olan bütün
dinleri doğuşundan yok oluşuna kadar her yönüyle incelediği bir alanı vardır. Karşılaştırmalı dinler
tarihi de din bilimleri çatısı altında yer alır. Bu geniş alan, genelden özele doğru alt dallara ayrılır.
Örneğin dinler tarihi, din sosyolojisi, psikolojisi, fenomenolojisi ve felsefesi gibi dalların hepsi din
bilimleri adı altında değerlendirilir. Bu bilim dalları dini incelerken hak, batıl, doğru, yanlış gibi
herhangi bir değerlendirmeye gitmez. Diğer bir ifadeyle bu bilim dalları inceledikleri dinleri objektif
olarak ele alır. Bu bilim dallarının da İslam ve Hristiyanlık tarihi gibi alt dalları vardır. Bunlar din
bilimlerinin özel alanlarını oluşturur.
TARİH
DİN
FENOMOLOJİSİ
ile ilişkisi vardır.
DİN FELSEFESİ
ile ilişkisi vardır.
DİN SOSYOLOJİSİ
DİNLER
TARİHİNİN
ile ilişkisi vardır.
BİLGİ KUTUSU
leri, kurumların oluşum süreçleri gibi konuBunun yanında dinî değerler, tecrübeler,
idealler, beklentiler, hisler, tavırlar, hayat ile
din arasındaki bütün ilişkiler, bu bilim dallarının inceleme konusunu oluşturur.7 Örneğin din psikolojisi, ferdin dinî tecrübesini
ve bu tecrübenin çeşitli tezahürlerini konu
edinirken din felsefesi de dinin mahiyetini,
insanın dinî hakikatlerle alakasını ele alır.
DİN PSİKOLOJİSİ
ile ilişkisi vardır.
Dinlere ait inanç, ibadet ve ahlak sistemlar din bilimlerinin inceleme alanına girer.
ile ilişkisi vardır.
Din fenomenolojisi, dinin görünen,
dışa akseden yönlerini sistematik olarak inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalı, dinin tarihî gelişimini dikkate
almaksızın dinî olguları, görünen yönleriyle konu edinir. Çeşitli dinlerin ibadet, ayin, yer,
zaman, eşya, şahsiyet ve kutsallarını inceler, ortak
noktalarını bulmaya çalışır.
(Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 21.)
6 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 20; Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 3.
7 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 4.
11
1.ÜNİTE
Din bilimleri çatısı altında yer alan din sosyolojisi, psikolojisi, fenomenolojisi ve felsefesi ile
karşılaştırmalı dinler tarihinin ortak noktasını din oluşturur. Dolayısıyla bu disiplinlerle dinler tarihi
yakın ilişki içindedir. Ayrıca tarih; yer ve zaman göstererek geçmişteki olayları ele alan bir bilim dalı
olduğu için dinler tarihine malzeme verir. Bunların yanında dinler tarihi araştırmalarında filoloji,
mitoloji, arkeoloji, sanat tarihi, folklor ve benzeri bilim dallarından da faydalanır.8
NOT EDELİM
Din sosyolojisi, din-toplum münasebetlerini ve bunlardan doğan
olayları inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalı; sosyal dinî kurumları, dinin devlet, millet ve aileye karşı tutumunu, din alanında meydana
gelen sosyolojik olayları, çeşitli dinî cemaatlerin toplumla olan münasebetlerini konu edinir.
(Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 21.)
3. Temel İslam Bilimleriyle İlişkisi
Din bilimleri, dini bir olgu olarak inceler. Dinler tarihi de din bilimleri arasında yer aldığından
hem yapısı hem de uyguladığı metot itibarıyla objektiftir. Temel İslam bilimleri ise İslam dininin çeşitli dallarını içine alan ve savunmasını yapan ilahiyat bilimleridir. Karşılaştırmalı dinler tarihi, konu
ve metot bakımından temel İslam bilimlerinden farklı olsa da malzeme bakımından birebir ilişki
içindedir.9 Birçok konuda temel İslam bilimleri karşılaştırmalı dinler tarihi verilerinden faydalanır.
Dolayısıyla karşılaştırmalı dinler tarihi ve temel İslam bilimleri arasında yakın bir ilişki vardır.
Temel İslam bilimlerinden olan tefsir, Kur’an ayetlerinin doğru anlaşılmasını ve yorumlanmasını
konu edinir. Tefsir bilimi ayetlerin açıklanmasında birçok bilimin verilerinden yararlandığı gibi dinler tarihi verilerinden de yararlanır. Örneğin, Kur’an-ı Kerim, bazı ayetlerinde eski kavimlerden ve
onların inançlarından söz eder. Fakat onların yer ve zamanını belirtmez. Tefsir bilimiyle uğraşanlar,
Kur’an-ı Kerim’in bu tür ayetlerini yorumlarken karşılaştırmalı dinler tarihinin verilerinden yararlanmazlarsa tefsir usulünde “İsrailiyat” olarak bilinen mitolojik hikâyelerle ayetleri tefsir etme yanılgısına düşebilirler. Bu konuda
dinler tarihinin verilerinden
TEMEL İSLAM BİLİMLERİ
yararlanarak tefsir kitaplarına girmiş olan İsrailiyat
Tefsir
Hadis
Fıkıh
Kelam
türünden hikâyelerin aslı
ortaya konulabilir. Böylece
dinler tarihinin sağladığı malzemeler vasıtasıyla Kur’an’daki bazı ayetler tarihî gerçeklere uygun
olarak yorumlanır. Bu sayede o kelimelerle ilgili daha gerçekçi yorumlar yapılabilir. Diğer taraftan
8 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 22, 23.
9 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 7.
12
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
dinler tarihi de Kur’an-ı Kerim’deki bilgilerden yararlanır. Örneğin insanlığın ilk dini ile ilgili tarihî
belgeler bulunamazken Kur’an bu alanda bilgiler verir. Dinler tarihi bilimcisi de bu bilgilerden faydalanır.
Temel İslam bilimlerinden olan hadis, Hz. Muhammed’e (s.a.v.)10 atfedilen söz, fiil ve takrirleri
inceler. Kur’an-ı Kerim’de olduğu gibi hadislerde de eski kavimlerden, onların başlarından geçen
olaylardan ve inançlarından bahsedilir. Karşılaştırmalı dinler tarihinden elde edilen veriler, bu tür
hadislerin daha doğru anlaşılması ve yorumlanmasında yardımcı olur. Karşılaştırmalı dinler tarihi,
hadislerin sahih olup olmadığının tespit edilmesinde de önemli katkı sağlar. Kur’an-ı Kerim’in ruhuna ve genel olarak İslam’ın özüne ters düşen bazı hadislerin kaynağını karşılaştırmalı dinler tarihi
verileriyle tespit etmek mümkündür.11
Diğer bir temel İslam bilimi olan fıkıh,
LİSTELEYELİM
kendine özgü metotlarla, Kur’an ve sünnetten
çıkardığı hükümleri düzenler ve inceler. Bunu
yaparken kural koyucunun amacını belirleme-
Karşılaştırmalı dinler tarihhinin temel İslam bilimleri
iile ilişkisini sınıfça tartışarak
vvardığınız sonuçları listeleyiniz.
ye de çalışır.
.....................................
•
Kur’an-ı Kerim’de bildirildiği üzere Allah,
her toplum içinden bir elçi çıkarmış12 o elçileri
•
.....................................
aracılığıyla da bazı kurallar göndermiştir. Bu kuralları o dönemdeki insanlar anlamaya çalışmış
ve bunun için yöntemler geliştirmişlerdir. Özellikle Yahudi ve Hristiyanların bu konudaki birikimleri
fıkıhçılara bir veri kaynağı olabilir. Bu verileri ancak dinler tarihi ortaya koyar. Ayrıca karşılaştırmalı dinler tarihi, önceki toplumlara gönderilen ilahî kurallarla ilgili malumat vererek fıkıhçılara benzer kurallar arasında mukayese yapma fırsatı sunar. Bu mukayese sonucu fıkıhçılar kural koyucunun
amacını, hangi kuralların değişim gösterdiğini
öğrenebilirler.13 Örneğin Tevrat’ta “erkek evlat
varsa kızlar vâris olamazlar. Oğul ve kız yok ise
miras sırasıyla kardeşlere, amcalara, yakınlık derecelerine göre diğer akrabaya intikal eder.”14 denilir. Kur’an-ı Kerim’de ise “...ebeveyn ve akrabanın bıraktığında, ister az ister çok olsun,
kadınların da bir payı olacaktır. Allah tarafından tayin edilen bir paydır bu.”15 buyrulur.
Görüldüğü gibi Kur’an’da önemli bir değişiklik
Dinler tarihi, İslami ilimler üzerine çalışan araştırmacılar
için çok önemlidir.
yapılarak erkeğin yanında kadına da miras hakkı
10 Sallallahü aleyhi vessellem ( Allah’ın salat ve selamı onun üzerine olsun.)
11 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 9.
12 Nahl suresi, 36. ayet.
13 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 12,13.
14 Kitab-ı Mukaddes, Sayılar, 27/ 8-11; Hayrettin Karaman, İslam Hukuk Tarihi, s. 42.
15 Nisâ suresi, 7. ayet.
13
1.ÜNİTE
tanınmıştır. Fıkıhçılar dinler tarihinin bu verilerinden hareketle zaman ve mekân açılarından bilgiler arası mukayese yapabilirler. Yine fıkıhçılar
İslam öncesi toplumlarda hac, kurban, namaz ve
oruç gibi ibadetlerin nasıl uygulandığı hususunda
dinler tarihinin ortaya koyduğu bilgilerden yararlanabilir.
ÖRNEK BULALIM
Kur’an-ı Kerim’den dinler
tarihinde veri olarak kullanılan
örnekler bulunuz.
•
Hz. Musa ve İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışı.
(Tâ-Hâ suresi, 77. ayet.)
Temel İslam bilimlerinden kelam, İslam’ın
• .....................................
inanç esaslarını Kur’an-ı Kerim çerçevesinde
sağlam bir temele oturtmaya çalışan bir ilimdir.
Kelamın temel konularını Allah’ın sıfatları, peygamberlik, vahiy, ahiret ve iman oluşturur. Karşılaştırmalı dinler tarihi, kelam konularının işlenmesi
sırasında bu ilimle uğraşanlara birçok malzeme verir. Ayrıca dinler tarihi, diğer din ve kültürlerden geçen ve İslam’ın yapısına uygun olmayan inançların kökeni hakkında bilgiler de verir. Kelamcılar, dinler
tarihinin vereceği bu malzemelerden hareketle sağlam, işlevi olan bir itikat sistemi ortaya koyabilirler.
4. Diğer Dinleri Öğrenmenin İslam Açısından Önemi
Kur’an-ı Kerim, bilenlerle bilmeyenlerin asla bir olamayacağını belirtir,16 “Oku.”17 emriyle söze
başlar ve bilmediğimiz konuları bilenlerden öğrenmemizi18 tavsiye eder. İnsanların zararına olmayan
her türlü bilginin öğrenilmesini teşvik eder. Kur’an-ı Kerim’de, Allah katında tek geçerli dinin İslam
olduğu19 belirtilmekle birlikte diğer dinlerin bir olgu olarak varlığı da kabul edilir. Örneğin “Kim
İslam’dan başka bir din seçerse bu ondan kabul edilmeyecektir.”20 diyerek İslam dışındaki dinlere de dikkat çekilir. Dolayısıyla diğer dinler hakkında bilgi sahibi olmak, mensuplarını tanıma,
anlama ve kendi inancımızla mukayese etme açısından önemlidir.
Yukarıdaki sembollerin hangi dinlere ait olduğunu söyleyerek anlamlarını araştırınız.
16 Zümer suresi, 9. ayet.
17 Alak suresi, 1. ayet.
18 Nahl suresi, 43. ayet.
19 Âl-i İmrân suresi, 19. ayet.
20 Âl-i İmrân suresi, 85. ayet.
14
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
Diğer dinleri öğrenmenin İslam açısından hiçbir zararı bulunmadığı gibi tam aksine birçok yararı
da vardır. “Diğer dinler hakkında bilgi sahibi olduğumuz zaman kendi dinimizin farkını daha iyi görür ve değerini takdir ederiz. Kur’an-ı Kerim’de diğer din mensuplarının eleştirilen davranışlarının
bizde de bulunup bulunmadığını anlayabiliriz.”21
Diğer dinleri öğrenmenin İslam açısından başka bir faydası da İslam literatüründe “İsrailiyat”
olarak bilinen konuların tanınmasıdır. İslam, doğuşundan bugüne kadar değişik din ve kültürlerle
karşılaşmıştır. İslam’a giren insanlar, eski kültürlerinden bazı unsurları İslam’a taşımışlardır. Zamanla bu yabancı unsurlar, İslam’ın aslındanmış gibi algılanmaya başlanmıştır. Dolayısıyla diğer
dinler hakkında bilgi sahibi olmak bu unsurların tanınması açısından önemlidir.
Dinler hakkında bilgi sahibi olmanın diğer
bir yararı da misyonerlik (Hristiyanlar, Mormonlar, Yahova Şahitleri, Bahailer vs.) faaliyetleri ile ilgilidir. Misyonerlerin propagandalarına cevap verebilmek için önceden o dinleri
tanımak gerekir.
DEĞERLENDİRELİM
“Sizden önce nice (milletler hakkında) ilahî kanunlar gelip geçmiştir. Onun için
Diğer dinleri bilmek din hizmetleri açısından da önem taşır. Din hizmeti veren kişiler, bir
noktada toplumun önder ve münevverleridir.
Bundan dolayı insanlar, ister diğer dinlerle ister merak ettikleri çeşitli konularla ilgili olsun
din hizmeti veren kişilere sorular sorabilir. Bu
sorulara doğru, doyurucu ve tutarlı cevap verebilmek için İslam’ın dışındaki dinleri bilmenin
önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Ayrıca din görevlisinin İslam’ı topluma daha iyi anlatabilmesi için onun diğer dinlerden farkının
ne olduğunu bilmesi gerekir.
yeryüzünde gezin dolaşın da (Allah’ın
ayetlerini) yalan sayanların akıbeti ne
olmuş, görün.”
(Âl-i İmrân suresi, 137. ayet.)
Yukarıdaki ayeti diğer dinleri öğrenmenin önemi açısından değerlendiriniz.
BEYİN FIRTINASI
Farklı
dinlere mensup insanlar
F
arasında
d diyaloğun sağlanmasında din
adamlarının rolü nedir?
Küreselleşme ve iletişimin arttığı günümüz
dünyasında farklı dinleri ve mensuplarını tanımak bir ihtiyaç hâline gelmiştir. Bundan dolayı
insanlar farklı din ve kültürlerden insanlarla bir
arada yaşamak zorunda kalmışlardır. Dolayısıyla farklı dinleri ve mensuplarını bilmek yaşadığımız dünyanın sosyolojik bir gerçeğidir.22
Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla
paylaşarak beyin fırtınası yapınız.
Sonuç olarak genel kültür sahibi olmak, diğer din mensuplarıyla sağlıklı bir iletişim kurmak,
misyonerlik faaliyetlerini tanımak ve bunlara karşı önlem almak, İslam’ı diğer din mensuplarına
21 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 6.
22 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 6.
15
1.ÜNİTE
daha iyi anlatabilmek, İslam’a karışmış hurafeleri ayırt edebilmek, eksik ve yanlışlarımızı
tanımak; İslam’ı günümüz şartlarında daha iyi
yorumlamak ve din hizmetlerini daha verimli
hâle getirmek gibi nedenlerden dolayı diğer
dinleri bilmek gerekir.23
TARTIŞALIM
“İsrailiyat” konuları İslam
kültürünü nasıl etkilemiştir?
Tartışınız.
LİSTELEYELİM
Diğer dinleri öğrenmenin İslam’ı anlamada ne gibi faydalar sağlayacağını listeleyiniz.
D
• Çünkü Hristiyanlıktaki teslisi öğrenmemiz İslam’ın tevhit anlayışını daha iyi anlamamızı sağlar.
• ………………………………………………………………………………
• ……………………………………………………………………………...
YORUMLAYALIM
Hz. Ömer, “İslam atmosferinde yetişip cahiliye âdetlerini tanımayan kimse yavaş yavaş İslam’la çelişkiye düşer…” demiştir.
(Ali el-Hasen en-Nedvi, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti, s. 162.)
Hz. Ömer’in yukarıdaki sözünü diğer din ve âdetleri öğrenmek açısından yorumlayınız.
5. Türkiye’de Karşılaştırmalı Dinler Tarihinin Tarihçesi
Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamberin hadislerinde diğer dinler (Yahudilik, Hristiyanlık, Mecusilik, Sabiilik ve putperestlik) den bahsedilir. Kur’an ve hadislerde o dinlerden söz edilmesi bazı
Müslüman bilginlerde merak uyandırmıştır. Zaman zaman o dinlere mensup kimselerle karşılaşma,
konuşma ve çeşitli konularda yapılan tartışmalar onların inançlarının incelenmesini gerekli hâle getirmiştir. Ayrıca İslam’a giren bazı insanların önceki inançlarından bazı kalıntıları İslam’a taşımaları
Müslümanlar arasında ciddi tartışmalara neden olmuştur. Bu ve benzeri sebeplerden dolayı Müslüman bilginler diğer dinleri inceleme ve öğrenmeyi önemsemişlerdir.
Ülkemizdeki dinler tarihi çalışmaları Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına rastlar. İslam ve Batı
dünyasında dinler tarihi ile ilgili yazılan eserlerden faydalanılarak Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde “tarih-i edyan” adı altında bazı kitaplar yayımlanmıştır.24
23 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 6,7.
24 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 10.
16
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
Türkiye’de dinler tarihi dersi ise Osmanlının son dönemlerinde okutulmaya başlanmıştır.
İstanbul’da Darülfünun Edebiyat Fakültesinin 1874 yılı ders
programına “tarih-i umumi ve
din-i esatiri’l-evvelin” dersleri konmuştur. II. Meşrutiyetin
ilanından sonra “Ulum-ı Şeriyye” şubesinin dersleri arasına
6 saat “tarih-i din-i İslam” ve
“tarih-i edyan” dersleri birlikte
Bugünkü İstanbul Üniversitesinin eski adı İstanbul Darülfünunu idi.
yer almıştır. Daha sonraki düzenlemelerde de dinler tarihi dersine ders programlarında yer verilmeye devam edilmiştir.25 Örneğin
1913 yılında açılan “Medresetü’l-Vaizin ve Medresetü’l-İrşat” bölümlerinde de dinler tarihi dersleri
okutulmuştur.26 1918 yılında “Darü’l-Hilafeti’l-İslamiyye” medresesi köklü bir değişikliğe tabi tutulmuş ve “Medrese-i Süleymaniye” adıyla yeniden organize edilerek buranın ders programına “tarih-i
edyan” dersi konmuştur. Medreselerin kaldırılmasından sonra adı geçen medrese İlahiyat Fakültesi
adını almış ve programında dinler tarihine yer vererek öğretimine devam etmiştir. 1933’te İlahiyat
Fakültesi kapatılmış ve yerine “İslam Tetkikleri Enstitüsü” açılmıştır. Bu enstitüde de “genel dinler
tarihi” adı altında bu dersin okutulmasına devam edilmiştir. “İslam Tetkikleri Enstitüsü” 1936 yılında kapatılmış ve 1949 yılında Ankara Üniversitesine bağlı bir İlahiyat Fakültesi açılıncaya kadar
Türkiye’de dinler tarihi öğretimi yapılamamıştır.27
DÜŞÜNELİM
Biruni’nin (öl. M. 1048) “el-Asaru’l-Bakiye” ve “Kitabü’t-Tahkik
Mali’l-Hint” isimli eserleri, modern dinler tarihi bilimi açısından İslam
dünyasının bir yüz akıdır. Ayrıca dinler tarihi çalışmaları İslam dünyasında Hristiyan dünyasından çok daha önce başlamıştır. Fakat daha sonra
Batı dünyası bu alanda ciddi çalışmalar yaparak ileri geçmiştir.
(Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 10.)
Dinler tarihinde ilk çalışmalar İslam dünyasında başladığı hâlde bu alanda neden geri kaldığımızın sebeplerini düşününüz.
1950-51 öğretim yılından itibaren açılmaya başlayan İmam Hatip Okullarının 7. sınıflarında dinler
tarihi tekrar okutulmaya başlanmıştır. Türkiye’de ilk Yüksek İslam Enstitüsü 1959 yılında İstanbul’da
25 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 11.
26 Osman Cilacı, Dinler ve İnsanlar, s. 82.
27 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 26.
17
1.ÜNİTE
açılmış; I, II ve III. sınıflarında birer saat mukayeseli dinler tarihi dersi yer almıştır. Bunların dışında
1971 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesine bağlı olarak “İslami İlimler Fakültesi” açılmış ve burada da dinler tarihi dersine yer verilmiştir.
1982 yılında çıkarılan Yüksek Öğretim Kurumları Kanunu ile Yüksek İslam Enstitüleri İlahiyat
Fakültesi adıyla yeniden düzenlenmiş ve dinler tarihi dersi bu fakültelerde yerini almıştır.28 Günümüzde ilahiyat fakültelerinde felsefe ve din bilimleri ana bilim dalına bağlı olan dinler tarihi bilim
dalı bulunmaktadır.
KARŞILAŞTIRALIM
Ülkemizde dinler tarihi alanında yapılan bazı çalışmalar şunlardır:
1. Şemsettin Sami, Esatir, 1878.
2. Ahmet Mithat Efendi, Tarih-i Edyan,
1911.
11. Abdülkadir İnan, Eski Türk Dini Tarihi,
1976.
3. Mahmut Es’ad bin Emin Seydişehri,
Tarih-i Edyan, 1912/1915.
12. Hüseyin G. Yurdaydın- Mehmet Dağ,
Dinler Tarihi, 1978.
4. Es’ad, Tarih-i Edyan, 1912.
13. Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, 1983.
5. Şemsettin Günaltay, Tarih-i Edyan,
1922.
6. Ömer Hilmi Budda, Dinler Tarihi,
1935.
7. Ömer Rıza Doğrul, Yeryüzünde Dinler
Tarihi, 1947.
14. Ahmet Kahraman, Dinler Tarihi,
1984.
15. Günay Tümer-Abdurrahman Küçük,
Dinler Tarihi, 1988.
16. Şaban Kuzgun, Dinler Tarihi, 1988.
8. Anna Marie Schimmel, Dinler Tarihine
Giriş, 1955.
17. Osman Cilacı, Dinler ve İnsanlar,
1990.
9. Mehmet Taplamacıoğlu, Karşılaştırmalı
Dinler Tarihi, 1966.
18. Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş,
1996.
10. Hikmet Tanyu, Dinler Tarihi Araştırmaları, 1973.
19. Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet
İşleri Başkanlığı, 2007.
Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde yazılan dinler tarihi kitapları bularak bunları
konu ve dil bakımından karşılaştırınız.
28 Osman Cilacı, Dinler ve İnsanlar, s. 84.
18
KARŞILAŞTIRMALI DİNLER TARİHİNE GİRİŞ
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Diğer dinleri öğrenmenin yararını anlatınız.
2. Türkiye’de karşılaştırmalı dinler tarihinin tarihçesini anlatınız.
3. Bir tefsir bilgini, dinler tarihi verilerinden nasıl yararlanır? Açıklayınız.
4. Küreselleşen günümüz dünyasında dinler tarihini bilmek neden önemlidir?
5. Din görevlilerinin diğer dinler hakkında bilgi sahibi olması neden önemlidir? Açıklayınız.
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdaki kitap ve yazar eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır?
A) Şemsettin Sami- Esatir
B) Ahmet Kahraman- Dinler Tarihi
C) Şemsettin Günaltay-Tarih-i Edyan
D) Mehmet Aydın-Tarih-i Edyan
E) Günay Tümer ve Abdurrahman Küçük- Dinler Tarihi
2. Türkiye’de hangi tarihler arasında dinler tarihi dersinin okutulmasına ara verilmiştir?
A) 1936-1949
B) 1971-1982
C) 1913-1918
D)1936-1950
E) 1948-1960
3. Ülkemizde İlahiyat Fakültelerinde dinler tarihi hangi ana bilim dalına bağlı olarak okutulmaktadır?
A) Tefsir
B) Hadis
C) Felsefe ve Din Bilimleri
D) Temel Dinî Bilimler
4. Aşağıdakilerden hangisi diğer dinleri öğrenmenin yararları arasında yoktur?
A) Genel kültürümüz artar.
B) İslam’a karışan gayri İslami inanç ve uygulamaları tespit ederiz.
C) Diğer inanç sahipleriyle daha rahat iletişim kurarız.
D) Daha dindar oluruz.
E) İslam’ı daha iyi anlarız.
19
E) Kelam
1.ÜNİTE
5. Aşağıdaki bilim dallarından hangisinin dinler tarihiyle ilişkisi yoktur?
A) Din Sosyolojisi
D) Tarih
B) Din Psikolojisi
E) İnsan Fizyolojisi
C) Din Felsefesi
C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parentez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
(savunmasını, asla bir, gerçeğe, Osmanlı Devleti, bir olgu, gösteren.)
1. Ülkemizdeki dinler tarihi çalışmaları …………………’nin son zamanlarına rastlar.
2. İslam’da diğer dinlerin de varlığı ………………………olarak kabul edilir.
3. Dinler tarihi, herhangi bir dinin………………………… yapmaz.
4. Kur’an-ı Kerim, bilenlerle bilmeyenlerin …………………..olamayacağını belirtir.
5. Metot, bizi ………………………..götüren yoldur.
D- Aşağıdaki bilgilerde doğruları (D), yanlışları (Y) ile işaretleyiniz.
1. ( …) Diğer dinleri öğrenmenin İslam açısından hiçbir zararı yoktur.
2. ( …) Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber’in hadislerinde diğer dinlerden bahsedilir.
3. ( …) İsrailiyat, sadece İslam öncesi ilahî dinlerin kalıntılarıdır.
4. ( …) Tarih, yer ve zaman göstererek geçmişi inceleyen bir bilim dalıdır.
5. ( …) Dinler tarihi, İslam tarihi ile aynı konuları inceleyen bir bilim dalıdır.
20
2.ÜNİTE
DİNİN
NİN MAHİYETİ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. ‘‘Mitos’’ kavramının anlamını sözlükten araştırınız.
2. İslam Ansiklopedisi’nden din maddesini bularak dinin mahiyeti hakkında
bilgi edininiz.
3. Kur’an-ı Kerim’den Bakara suresinin 213. ayetini okuyunuz ve anlamı
üzerinde düşününüz.
21
2.ÜNİTE
1. Dinin Tanımı ile İlgili Görüşler
“Din” kelimesi Türkçemize Arapçadan geçmiştir. Kur’an-ı
Kerim’de din kavramı; teslim olma, itaat etme, boyun eğme, ahiret,
ceza, hüküm, adet, şeriat ve kanun, Allah’ın gönderdiği tevhid dini
anlamlarında kullanılmaktadır.
Sizce din nedirr
Genel anlamda din, insanın hayat tarzı ya da hayatında izlediği yol anlamına gelir.1 “Din, insan
hayatında tarih boyunca var olmuş, insanın düşüncelerini, tavırlarını, davranışlarını, diğer insanlara
ve çevreye karşı tutumlarını belirlemiştir.”2 Çünkü insan, var oluş nedeni ve amacının cevabını dinde
bulmuştur. Hiçbir baskı ve zulüm, insanın hayatından onu söküp atamamıştır. Din, insanları ayakta
tutan bir hayat kaynağı olmuştur. Samimi olarak bağlanılan nice felsefi sistem veya ideolojiler bir
zaman sonra toplumun hayatından çıkıp giderken din, insanın ruhunda yerini her zaman korumuştur.3
O hâlde din nedir?
DİNİN TANIMI İLE İLGİLİ
GÖRÜŞLER
Din Bilimcilerinin
Tanımları
İslam Bilimcilerinin
Tanımları
Din bilimcileri tarafından dinle ilgili birçok tanım yapılmasına rağmen üzerinde ittifak edilen bir tanım yoktur.
Çünkü herkes kendi açısından bakarak dini tanımlamıştır.4
Örneğin, bir dine mensup olanlar, kendi inançlarını merkeze alarak tanım yaparken dini, bir olgu olarak ele alanlar ise elde ettikleri verilere göre bir din tanımı yapmışlardır. Dolayısıyla din sosyolojisi, psikolojisi ve felsefesi
gibi bilim dallarıyla uğraşan birçok din bilimcisi din hakkında değişik tanımlar ortaya koymuştur. Tanımlardaki
farklılığın nedeni, dinin karmaşık bir yapıya sahip olması
ve dinin tanımını yapanların subjektif davranmalarıdır.5
“Aslında dini inceleme ve araştırma konusu edinen her
disiplin, işine yarayan bir din” tarifiyle yola çıkmıştır. 6
Dinin Özünü Oluşturan
Unsurlar AçısındanTanımlar
Yukarıdaki fotoğrafı inceleyerek dinin insan
hayatındaki önemini yorumlayınız.
Din bilimcilerinin yaptığı tanımlardan bazıları şöyledir: Konuya din sosyolojisi açısından yaklaşan
Emile Durkheim (Emil Durkaym), “Din, bir cemaatin meydana gelmesini sağlayan ayin ve inançlar
sistemidir.” sözüyle dinin toplumdaki sosyal fonksiyonunu göz önünde bulundurmamıştır. Konuya
din psikolojisi açısından yaklaşan Feurbach (Fuurbah) ise dinin dua, kurban ve inançla kendini gös1 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 19.
2 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 14.
3 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 16.
4 Ekrem Özbay, Ergenlerde Allah ve Din İnancı, s. 30.
5 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 17.
6 Mehmet Aydın, Din Felsefesi, s. 4.
22
DİNİN MAHİYETİ
teren bir arzu olduğunu vurgulayarak7 dini, insan psikolojisiyle ilişkilendirmiştir. Hegel de dini, akıl ve ruhun daimi, bağımsız faaliyetlerinden
ibaret olan bir sistem sayarak kâinatın zirvesine Allah yerine insanı koymuş, dini bu felsefi zihniyetle yorumlamıştır.8 Bu ve benzeri örneklerde
görüldüğü gibi her bilgin, dine kendi penceresinden bakmıştır.
İslam bilginlerinin yapmış olduğu tanımlar, din bilimcilerin yaptığı
tanımlara nazaran dinin yapısına daha uygun ve birbirine daha yakındır.
Örneğin Seyyit Şerif Cürcani dini şöyle tarif etmiştir: “Din, akıl sahiplerini peygamberin bildirdiği şeyleri kabule çağıran ilahî bir kanundur.”9
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır ise, “Din, zevilukulü hüsni ihtiyarlaElmalılı Muhammed Hamdi Yazır
rıyla bizzat hayırlara sevk eden bir vaz’ı ilahîdir.”10 demiştir. Yani din,
(1877-1942)
akıl sahiplerini kendi iradeleriyle kabul ettikleri hayra götüren ilahî kanundur. Bu tanımlara biraz daha açıklık getiren Ömer Nasuhi Bilmen de dini şu şekilde tarif etmiştir: “Din, Allah’ın
bir kanunudur ve birtakım hükümlerin, hakikatlerin mukaddes bir mecmuasıdır ki bunu peygamberleri vasıtasıyla insanlara lütuf ve ihsan buyurmuştur. Bu kanun, insanları hayra götürür; insanlar, bu ilahî kanun
hükümlerine kendi güzel ihtiyarlarıyla riayet ettikçe doğru yolu bulmuş,
hidayet üzere bulunmuş olurlar, dünyada da ahirette de selamete, saadete kavuşurlar.”11 İslam bilginlerinin yaptığı bu tarifler, aşağı yukarı aynı
muhtevayı içermektedir. Bu tarifler hülasa edildiğinde İslam’a göre din;
Ömer Nasuhi Bilmen
akıl sahibi şuurlu insanları kendi irade ve arzularıyla hayırlı olan şeylere
(1883-1971)
sevkeden ilahî bir kanundur.12 Bu tariflerde ortak noktalardan biri, dinin
ilahî kaynaklı olduğunun vurgulanmasıdır. Buna göre gerçek din, beşerî kaynaklı olamaz. Yine bu tariflerde dinin akıl ve irade ile ilişkisi ortaya konmuştur. Bu da dinin bir bilgi ve tercih konusu olduğunu
göstermiştir. Nihayet dinin insanları özü itibariyle hayır olana yönelten bir kanun şeklinde tanımNOT EDELİM
lanması, dinin aynı zamanda bir aksiyon alanı
Dini ifade etmek için İbranicede
olduğunu gösterir.13
kanun ve hüküm, anlamına gelen
“dat”, Sanskritçede ezelî ve ebedî
Kur’an, “insanlar için temelde iki dinin varhakikat anlamında “sanatana dharlığından bahseder. Bunlardan ilki Allah’ın inma”, İslam’dan önce Türkçede ”darm” veya
“nom”, Batı dillerinin çoğunda Latincede
sanlar için seçtiği ve öngördüğü din olan İslam
saygı ve titizlik anlamına gelen “religion”
ya da Allah’ın dinidir; diğeri ise İslam dışındaki
kelimeleri kullanılmıştır.
din veya dinlerdir.”14 Kur’an-ı Kerim’in dine
(Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 17;
yaklaşımı yukarıdaki tanımlardan daha kapMehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 2.)
samlıdır. Örneğin Kur’an-ı Kerim’de, “Kim
7 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 17.
8 Yümni Sezen, Sosyoloji Açısından Din, s. 25, 26; A. Adnan Adıvar, Tarih Boyunca İlim ve Din, s. 329, 330.
9 Seyyit Şerif Cürcani, Tarifat, s. 72.
10 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, C 1, s. 83.
11 Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 5.
12 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 18.
13 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 9, s. 314.
14 Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 96.
23
2.ÜNİTE
İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki kendisinden (böyle bir din) kabul edilmeyecek ve o
ahirette ziyan edenlerden olacaktır.”15 ayetiyle İslam’dan başka dinlere de işaret edilir.
Din bilimcileri ve İslam bilginlerinin yapmış oldukları din tanımları, kapsam açısından bütün dinleri içine alacak nitelikte gözükmemektedir. Bütün dinleri kapsamına alacak bir tanımı ancak dinin
özünü dikkate alarak yapmak mümkündür.
“Bu bağlamda şöyle bir tanım yapılabilir; “Din; insanların mutlu bir hayat sürmesini
amaçlayan Tanrı’nın veya din kurucularının
kutsal kitaplarda yer alan sözlerinden, insanların bu amacın gerçekleşmesi için yaptıkları
davranış ve oluşturdukları kurumlardan meydana gelen bir sistemdir.”16
KARŞILAŞTIRALIM
Batılı ve İslam bilginlerinin din tanımlarını göz önünde
bulundurarak benzer ve farklı yönlerini
karşılaştırınız.
2. Dinin Kaynağı Hakkındaki Görüşler
Dinin ne zaman, nasıl ortaya çıktığı, kaynağının ne olduğu hususunda kutsal kitapların
verdiği bilgilerin dışında herhangi tarihî bir
belge yoktur. O bakımdan bilimsel metotlarla
dinin başlangıcı ve kaynağı hakkında kesin bir
yargıya varmak mümkün değildir.
DİNİN KAYNAĞI
HAKKINDAKİ GÖRÜŞLER
Vahiy Temelli Görüş
Evrimci Görüş
Bununla birlikte dinin kaynağını tespit etmeye çalışan bazı sosyal bilimciler ortaya çıkmış ve
elde ettikleri veriler çerçevesinde dinin kökeni hakkında birtakım teoriler ileri sürmüşlerdir. Bu teoriler bir dönem Batı dünyasında kabul görmüş ve bilim çevrelerinde sevinç yaratmıştır. Fakat daha
sonra bunların tenkitleri yapılmış ve geçersizliği ispatlanmıştır. Dinin kaynağı hakkındaki görüşleri,
evrimci görüş ve vahiy temelli görüş olmak üzere iki grupta değerlendirmek mümkündür.17
2.1. Evrimci Görüş
Evrim, birbirini takip ederek yavaş yavaş
meydana gelen değişme ve gelişmeye denir.
Dinlerin zaman içinde çeşitli sebeplere bağlı olarak (vahiy kaynaklı değil) ortaya çıkıp
geliştiğini iddia eden görüşe de evrimci görüş
adı verilir.
TARTIŞALIM
1. Natürizm, (Max Müller, 1823-1900)
2. Animizm, (Edward Tylor, 1832-1917)
3. Atalar Kültü, (Herbert Spencer, 1820-1903)
4. Totemizm, (Emile Durkheim, 1881-1917)
19. yüzyılda dinlerin kökeninin araştırılmasına ağırlık verildi. Dinler belli bir evrim
geçirmiş midir, ilk din sistemi hangisiydi gibi
sorulara cevaplar arandı. Bu araştırmalar sonunda ortaya beş farklı ekol çıktı.18 Onlardan
monoteist dışındaki görüşler evrimci gelişimi
5. Monoteist, (Wilhelm Schmidt, 1868-1954)
Yukarıdaki kavramların anlamlarını İslam
Ansiklopedisi’nden bularak sınıfta tartışınız
15 Âl-i İmrân suresi, 85. ayet.
16 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 18, 19; Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 21.
17 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 19; Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 15; Günay Tümer-Abdurrahman
Küçük, Dinler Tarihi, s. 29.
18 Kürşat Demirci, Dinler Tarihinin Meseleleri, s. 52.
24
DİNİN MAHİYETİ
savunmuşlardır. Birçoğuna göre insanlar korku, suçluluk duygusu, atalara saygı ve benzeri sebeplerden dolayı dine yönelmiştir.
19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında yapılan araştırma ve inceleme sonuçları, evrim teorisinin lehine yorumlandı. Evrimciler artık insanın, hayatın, tabiatın ve canlı varlıkların sırrının çözüleceğini iddia ediyorlardı. Dolayısıyla artık din, insanın hayatından çıkacak ve yerini bilime terk
edecekti. Fakat, dinin insan hayatından çıkması ve yerini bilime terk etmesi nasıl olacaktı? Biyolojik
evrim yanında insanın kültürel bakımdan da evrim geçirdiğini ispatlamak üzere antropolog, etnolog,
sosyolog ve psikologlar arasından bazı bilim adamları, ilkel hayat yaşayan kabilelerin inançlarından
hareketle dinin kökeni hakkında değişik görüşler ortaya attılar. Çünkü onlar, dinin kökenini hâlâ ilkel
hayat yaşayan kabilelerin din ve kültürlerinin incelenmesi sonucu bulunabileceğini düşünüyorlardı.19
Bu çerçevede yapılan çalışmalarda örneğin Edward Tylor (Edvırd Teylır), dinin başlangıcının “animizm”, Frazer (Freyzır) “büyü”, Marett (Maret) “mana”, Spencer ( Spensır) “atalar kültü”, Durkheim
(Durkaym) ise “totemizm” olduğunu ileri sürdü.20
Evrimcilerde oluşan bu heyecan zaman içinde hayal kırıklığına dönüştü. Çünkü dinin kaynağı ile
ilgili ortaya atılan evrimci teoriler eleştirilmeye başlandı. Zaten evrimci teorisyenlerden hiçbiri ilkel
kabileler arasına giderek bizzat gözlem ve inceleme yapmamışlardır. Teorilerini seyyahların anıları
ve misyonerlerin raporlarına dayandırmışlardır. Daha sonra bizzat ilkel topluluklar arasında yapılan
araştırmalar bu teorilerin tutarlı olmadığını ortaya koymuştur.
Dinin kaynağı hakkındaki evrimci görüş karşısında monoteist (tek tanrıcı) görüşü savunan bilim
adamlarının başında Lang ve Schmidt gelir. Bunların savunduğu teze göre insanoğlunun en eski inancı, tek tanrı itikadıdır.21
DEĞERLENDİRELİM
“İnsanlar bir tek topluluk idi. Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda
hüküm vermeleri için onlarla beraber hak yolu gösteren kitaplar da gönderdi. Ancak kendilerine kitap gönderilenler, apaçık deliller geldikten sonra
aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler…”
(Bakara suresi, 213. ayet.)
Wilhelm Schmidt ve Lang’ın vardıkları sonucu yukarıdaki ayetin ışığında değerlendiriniz.
Evrimci Tylor (Teylır)’ın animizm nazariyesine ilk ciddi itiraz öğrencisi Andrew Lang (Endru
Lenk)’ten gelmiştir. Lang, Güneydoğu Avustralya ilkel kabileleri ile ilgili elde edilen son bilgilere
dayanarak ilkel kabilelerde animizme rastlanmadığını, aynı zamanda insanların ahlaki adaba uyup
uymadıklarını denetleyen ve gökte bulunduğuna inanılan yüce bir tanrı kavramına her yerde rastlandığını ortaya koymuştur. Buna benzer başka bir tez de Wilhelm Schmidt (Wilhelm Şimit) tarafından
savunulmuştur. Schmidt, ilkel kabileler arasında yaptığı etnolojik araştırmalardan sonra dinin ilk şeklinde tek tanrı anlayışının var olduğunu ileri sürmüştür. O, görüşlerini “Tanrı Kavramının Kaynağı”
adlı eserinde ortaya koymuştur.22
19 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 31, 32; Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 19,20.
20 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 20.
21 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri, Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 20.
22 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 31; Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 18.
25
2.ÜNİTE
Tevhidi geleneğe söylem ve eylemleri ile yön veren peygamberler çeşitli bölge ve çevrelere gönderilmiştir. Doğuda eski Hint ve Çin, Batı’da Yunan düşünürleri kendilerine has motiflerle düşüncelerini
ortaya koyarken kavram ve ilkeler bazında tevhidi gelenekten doğrudan veya dolaylı olarak etkilendiklerini gösterir.23 Ancak düşünce kaynakları tevhide dayanmasına rağmen zamanla tevhidi çizginin
dışına çıkarak insan, doğa, evren ve tanrıya dair çeşitli açıklamalar ileri sürmüşlerdir. Allah, bu çevreleri söz konusu sapmalardan tevhidi çizgiye çekmek için tarihin çeşitli dönemlerinde peygamberler
göndermiştir. Bu elçiler insanların fıtratına uygun genel kavram ve ilkeleri bulundukları çevrelere hem
söylem hem de eylemleriyle aktarmışlardır.24
2.2. Vahiy Temelli Görüş
Dinin kaynağı ile ilgili vahiy temelli görüşe
göre din, Allah tarafından vahiy yoluyla insanlar arasından seçtiği peygamberlere gönderilen
ilahî kurallar bütünüdür. İslam bilginlerine göre
dinin kaynağı mutlak surette vahiydir. Din, Hz.
Âdem’le başlayıp Hz. Muhammed’in (s.a.v.)
peygamberliği ile tamamlanmıştır. Bu dinin genel adı İslam’dır.
DÜŞÜNELİM
• “…Hiçbir toplum yoktur ki kendisine bir uyarıcı gelip içlerinde
kalmış olmasın.”
(Fâtır suresi, 24. ayet.)
• “… (Hâlbuki) sen ancak bir uyarıcısın
ve her toplumun bir rehberi vardır.”
(Ra’d suresi, 7. ayet.)
İslam ilahi bir dindir. Yahudilik ve Hristiyanlık ise muharreftir. Bu üç dinin dışındaki dinler
ise beşerî kaynaklı kabul edilir.25 Yani insanlar
tarafından oluşturulmuştur.
Yeryüzündeki dinleri göz önünde bulundurarak yukarıdaki ayet mealleri üzerinde
düşününüz.
Kur’an-ı Kerim dinin kaynağının vahiy olduğunu açıklar. Allah Kur’an’da Hz. Âdem’i, Hz.
Nuh’u ve Hz. İbrahim’i seçip görevlendirdiğini
ve onların birbirinin neslinden geldiklerini şöyle açıklar: “Allah birbirinden gelme bir nesil
olarak Âdem’i, Nuh’u İbrahim ailesiyle İmran ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. Allah
işiten ve bilendir.”26 Nisâ suresinin 163. ayetinde de diğer peygamberlere gönderdiği vahyi
Peygamberimiz Hz. Muhammed’e de gönderdiğini şöyle belirtir: “Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da
vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a Yakup’a esbata (torunlara) İsa’ya, Eyüp’e,
Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettik. Davut’a da Zebur’u verdik.”
Kur’an din konusunda geniş bir perspektiften bakılmasına işaret eder. Nitekim Allah, Nahl suresinde bütün milletlere peygamber gönderdiğini, “Andolsun ki her ümmete Allah’a kulluk edin,
azdırıcılardan kaçının diyen bir elçi gönderdik…”27 ayetiyle bildirmektedir. Bu ve benzeri ayetler, Kur’an-ı Kerim’de adı zikredilmeyen; fakat asırlardır devam edegelen ve bugün yüzbinlerce
23 Hacı Mustafa Açıköz, Tevhidi Kozmik Holizm Şüphe ve Eski Uygarlıklar, s. 287.
24 Hacı Mustafa Açıköz, Tevhidi Kozmik Holizm Şüphe ve Eski Uygarlıklar, s. 169.
25 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 22.
26 Âl-i İmrân suresi, 33, 34. ayetler.
27 Nahl suresi, 36. ayet.
26
DİNİN MAHİYETİ
mensubu bulunan dinlerin de ilahî menşeli olabileceğine işaret eder. Binlerce yıl tarih sahnesinde
kalan ve bugün hâlâ yaşayan bazı dinler vahye dayansa da tarih içinde bunların kimileri değişime uğramış ve dejenere olmuş olabilir. Vahye dayanmayan dinler ise belli bir dönem kabul görmüş olsalar
da bunlardan birçoğu zamanla varlığını kaybetmiştir.28
Sonuç olarak dinin kaynağı
Allah’tır. Peygamber dahil hiçbir beşer din koyamaz. Allah, insanoğluna
rehber ve örnek olan birçok elçi göndermiştir. Onların sonuncusu tevhit
zincirinin son halkası Peygamberimiz
Hz. Muhammed’dir. Hz. Âdem’den bu
yana gönderilen elçiler belli bir bölge
veya topluma gönderildiğinden elçilerin tebliğ ettikleri ilahî mesajlar o bölge
ve toplumla sınırlı olmuştur. Oysa son
elçi Hz. Muhammed, bütün insanlığa
gönderildiği için onun tebliğ ettiği din
evrensel bir özellik taşır.
İlk vahyin geldiği Ğar-i Hira’nın iç mekânı (Mekke)
3. Din ile Mitoloji
Din, insanla beraber var olan ve yaşayan
bir gerçektir. O hem ferdî hem de sosyal bir
realitedir. İnsanın yaratılışına bağlı, tarihin her
devrinde, dünyanın her köşesinde fertlere ve
toplumlara hâkim olan, insanın mutluluğunu
amaçlayan ilahî kurallardır. O her türlü felsefi
ve ilmî düşüncelerden önce var olmuş, insanların yaşamlarına yön vermiştir.29 Allah, yaratılış amaçlarına uygun yaşayabilmeleri için
insanlara dini göndermiştir. Ancak din, aslını
koruduğu müddetçe insanlara faydalı olmuştur.
Asıl yapısından uzaklaşarak amacından saptığı
zamanlar ise insanın yaratılış gayesine uygun
yaşamasına engel olmuştur.30
BİLGİ KUTUSU
Mitos;
efsane,
destan,
hikâye ve masaldan farklıdır.
Mitosta kutsal bir hikâye anlatılır. Konusu gerçek olaylardan alınmış ve
gerçekten olup bitmiştir. Mitoslar, olmuş
olayları insanların anlayabileceği dille anlatırlar. Fakat anlatımda mecazî bir dil ve
semboller kullanılır.
(Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 23.)
Psikolog ve antropologların tespitlerine göre insan farkında olmasa da mitoslar onun dünyasında her
zaman varlıklarını sürdürürler. Bazı mitoslar insanlar için anlamlı mesajlar da taşırlar. İnsanlar yaratılışı
gereği her şeyi merak eder. Açıklayamadıkları olayları çoğu zaman mitoslarla anlamaya çalışır.31
28 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 22.
29 Osman Pazarlı, Din Psikolojisi, s. 31.
30 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 22, 23.
31 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 23.
27
2.ÜNİTE
Diğer taraftan bazı dinî konular o dinin mensupları tarafından mitos hâline getirilebilir. Örneğin
Allah, Kur’an-ı Kerim’de Ashab-ı Kehf kıssasını anlatır. Fakat kıssada yer, zaman ve sayı ile ilgili bir
bilgiye yer verilmez. İnsanların, Ashab-ı Kehf’in sayısı hakkında değişik rakamlar öne sürüleceğini; fakat gerçek sayılarını sadece Allah’ın bildiğini, “(İnsanların kimi:) ‘Onlar üç kişidir, dördüncüleri de
köpekleridir.’ diyecekler. Yine: ‘Beş kişidir, altıncısı köpekleridir.’ diyecekler. (Bunlar) bilinmeyen
hakkında tahmin yürütmektir. (Kimileri de:) ‘Onlar yedi kişidir, sekizincisi köpekleridir.’ derler.
De ki: ‘Onların sayılarını Rabb’im daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır…”32
ayeti haber verir. Buna rağmen insanlar Ashab-ı
Kehf hakkında hikâyeler üretmiş ve şahısların sayısı bir tarafa “o şahısların isimleri, hangi dine mensup oldukları, yanlarındaki köpeğin adı, rengi, cinsi ve kime ait olduğunu bile belirtmişlerdir.”33 Bu
hikâyeler tefsir kitaplarımızda detaylı bir şekilde
anlatılmıştır. Bunun neticesinde Tarsus ve Afşin
gibi birçok yerde Ashab-ı Kehf’e atfedilen kutsal ziyaret yerleri ortaya çıkmıştır. İnsanlar bu tür
yerleri ziyaret ederek adak adamakta ve dileklerde
bulunmaktadırlar. Mitosların din için en tehlikeli
Ashab-ı Kehf Mağarası ( Tarsus )
yanı burasıdır. Mitos bir inanç ve tapınma hâline
dönüştüğünde dinde yozlaşma başlar. Kutsal öykü hâlinde kalmış, dinî inanç ve tapınma hâline gelmemiş mitosların zararı olmadığı gibi bazen faydası da olabilir.34
Sonuç olarak din ve mitolojinin hem benzer hem de farklı yönleri vardır. Farklı yönleri; mitoslar
bazı olaylardan hareketle insan hayaline dayanan ve dinden beslenen ürünlerdir. Din ise tanrıya dayanır. Dinin özünü tevhit, nübüvvet ve ahiret oluşturur. Mitoslarda böyle bir esas yoktur. Mitoslarda
tanrılar müşahhas bir şekilde anlatılırken dinde tanrı mücerrettir. Din vahiy yoluyla peygamberlere
gelir, peygamberler de insanlara ulaştırır. Din aynı zamanda insanlara hukuki düzenleme ve sorumluluk getirir. Mitosların insanlar arası hukuki bir yönü yoktur. Mitoslarda birçok tanrı vardır ve bu
tanrılar zaman zaman savaşarak birbirini yok eder.
Benzer yönleri ise insanların mitoslara inanması (inanç), onunla ilgili birtakım pratikler yapması
(ibadet), psikolojik tatmin (iç huzur) ve ona kutsallık (yücelik) atfetmesidir.
LİSTELEYELİM
Din ile mitoloji arasındaki farkları listeleyiniz.
• Dinin kaynağı Tanrı, mitolojinin kaynağı insandır.
• …………………………
• …………………………
32 Kehf suresi, 22. ayet.
33 Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrailiyat, s. 177, 178.
34 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 24.
28
DİNİN MAHİYETİ
4. Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi
Tarihin her devrinde ve bütün toplumlarda görülen din, insanı hem içten
hem dıştan kuşatan, onun düşünce ve
davranışlarında kendini gösteren bir
disiplindir. İnsan, her zaman kendisini
aşan bir kudrete yönelmesi gerektiğini düşünmüştür.35 Her ne kadar insan,
akıl ve yetenekleriyle yaşadığı çevrede
otoriter bir yapı kurmuş olsa da kendi
gücünü aşan sorunlarla karşılaştığı zaman acziyete düşer. Güçlü bir elin, içine
düştüğü çaresizlik ortamından kendisini
çekip çıkarmasını, himayesine almasını
ister. Diğer taraftan yaptığı yanlışlıklar
Yukarıdaki sembol ve fotoğrafları inceleyerek bunların
nedeniyle içine düştüğü vicdan azabıhangi inançları temsil ettiklerini söyleyiniz.
nı hafifletecek, kendisini affedecek bir
gücü arzular. İnsanın bütün bu duygularını yalnızca içinde bulunduğu maddi âlem çerçevesinde kalarak tatmin etmesi mümkün değildir.
Her insan, yaşamında hiçbir maddi güç ve kuvvetin yardımcı olamayacağı olaylarla ya da duygu
yükleriyle yüz yüze kalabilir. Bütün bu durumlar, insanın sınırsız ve her şeye güç yetiren aşkın bir
varlığa inanıp yönelmesini zorunlu kılar. Nitekim Kur’an, “Sizi karada ve denizde gezdiren odur.
Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgarla alıp götürdükleri ve (yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her
yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini yalnız
Allah’a halis kılarak: ‘Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız.’ diye Allah’a yalvarırlar.”36 ayetiyle tevhide inanmayan insanlardan bahsederken zaman
zaman onların çaresiz kaldıklarında Allah’a yönelip ondan yardım dilediklerine dikkatimizi çeker.
Böylelikle Kur’an, inanan-inanmayan bütün insanların, sınırsız güce sahip varlığın himayesine sığınma ve yardımını dileme duygularını taşıdığını vurgular.37
İnsanın yüce bir kudrete gönülden bağlanması onun gücüne güç katar; dua, niyaz ve iltica insanı
ulvileştirir. “Allah sevgisi ve bu sevgiden kaynaklanan saygı insanı olgunlaştırır. Ona kuvvetli bir
irade ve sağlam bir karakter kazandırır. Böyle kimselerin içinde yer aldığı toplumlarda erdemli davranışlar artar.”38 Din, insana içgüdüleri ile maddenin esiri olmadığını ve sonsuz bir hürriyet içinde
bulunmadığını telkin eder. Kişi yalnız her şeyin sahibi olan Allah’a boyun eğer, bencil duyguların, canlı ve cansız tabiatın esiri olmaz. Dinin bu telkini, insana gerçek hürriyet ve bağımsızlığını
kazandırır.39
Din; fertleri mukaddes duygu, ortak şuur ve vicdan etrafında birleştiren bir faktör olduğu gibi
aynı zamanda toplumları yükselten, onların gelişmesini sağlayan bir kurumdur. Din, ahlaki bir müessese olarak en mükemmel kanunlar ve nizamlardan daha kuvvetli bir şekilde kişiyi içten kuşatan,
35 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 36.
36 Yûnus suresi, 22. ayet.
37 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 31.
38 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 37.
39 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 9, s. 317.
29
2.ÜNİTE
kucaklayan ve yönlendiren bir disiplindir. Dinin zayıflaması ahlaki ve hukuki suçların artmasına yol
açabilir. Çünkü din olmayınca ahlak için yaptırım gücü kalmaz.
İnsanın toplumsal bir varlık olmasının yanında onun bir de iç dünyası vardır. “Yalnızlık, çaresizlik, korku, keder, hastalık, musibet
ve felaketler karşısında insanın yegane teselli
kaynağı dindir.”40 Ayrıca dinî meşguliyetlerin,
insanı lüzumsuz ve zararlı endişelerden uzaklaştırdığı, böylece ruhi bunalımlardan koruduğu
bilinmektedir. Allah’a itaat etmek; ana babaya ve
büyüklere saygı duymak, devlete ve millete bağlılık, küçüklere sevgiyle yaklaşmak gibi ahlaki
duyguları geliştirir.
YORUMLAYALIM
“Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır,
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.”
Mehmet Âkif Ersoy
Sizce bu mısralarda anlatılmak istenen nedir?
Yorumlayınız.
Dindeki ahiret inancı, insana dünyevi ve uhrevi sorumluluk kazandırır. İnsanın ahlaki gelişmesine
katkıda bulunur ve ölüm korkusunun insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkisini azaltır. Çünkü ahiret
inancı, insanın içindeki ebediyet duygusuna cevap verir. Sıkıntılardan kurtulup ebedî huzura ulaşma,
Allah’ın rızasını elde etme düşüncesi insanda yaşama sevincine yol açar, dünyanın ıstıraplarına karşı
tahammül gücü verir. Geçici dünya arzuları aslında insan ruhunu tatmin etmediğinden din, ona en
ulvi ve manevi hazlar kazandırır.41 Bir insan, maddi ihtiyaçlarını ne kadar karşılarsa karşılasın, manevi
ihtiyaçlarını din duygusuyla tatmin etmemişse iç huzuru yakalaması çok zordur. Beşerî ihtiyaçlarını
fazlasıyla karşılayan toplumlarda görülen bunalımlar bunun bir göstergesidir.42
LİSTELEYELİM
Dinin insan yaşamına ne gibi önemli katkıları vardır? Listeleyiniz.
• ………………………
• ………………………
İnsanlık âleminin manevi ve zihnî gelişmesinde dinin ne kadar geniş bir etkiye sahip olduğu
medeniyet tarihi incelendiğinde hemen göze çarpar. İlahî vahyin peygamberler tarafından telkin ve
tebliğ edilmesiyle insanlar birtakım kötü alışkanlıklarından kurtularak daha asil ve daha ulvi fikirlere
yükselmişlerdir. Dinin istediği ideal hayatın bu dünyada yaşanması ve bu dünya şartları içinde elde
edilmesi gerekir.
Dinin insanoğlunun manevi ve ahlaki yönden gelişmesinde önemli bir yeri vardır. Din; insanı
kuralsızlıktan, ilkesizlikten ve başıboşluktan kurtarır. Gerçekte din, kin ve nefret duymayı, intikam
almayı ve kan dökmeyi reddeder. Buna karşılık din, sevgi, saygı ve nezaketi telkin eder. Buna rağmen bazı dindarlarda bayağı duygu ve eğilimlerin varlığı o kişilerin, dini anlayamaması veya yanlış
anlamasından kaynaklanır.43
40 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 37.
41 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 9, s. 317.
42 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 20.
43 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 9, s. 318.
30
DİNİN MAHİYETİ
Toplum hayatının her alanında din kendini
gösterir. Mimari, estetik, sanat, edebiyat, kişi
ve yer isimlerinde, örf, âdet ve geleneklerde,
hukuki, siyasi, sosyal, kültürel, iktisadi ve turistik alanlarda hep dinî motifler, deyim ve anlayışlar göze çarpar. Bu da dinin hayatımızın
her alanında yer aldığını gösterir.
BEYİN FIRTINASI YAPALIM
Dinin insan hayatı açısından
önemi ile ilgili bir beyin fırtınası yapınız ve ortaya çıkan
görüşleri sıralayınız.
TARTIŞALIM
İnsan, sürekli bir anlam arayışı içindedir. Kendi kendine, “Ben kimim, niçin yaratıldım, nereye gideceğim, iyi ve doğru nedir, adaletli ve güzel olan nedir, bu dünyanın
sonu ne olacak?” gibi sorular sorar. İşte aklın ve bilimin cevaplar aradığı bu önemli sorulara cevap bulmada ona yardım eden ve insan düşüncesini aydınlatan din olmuştur.
Din, insanın hayatını nasıl anlamlı hâle getirir? Tartışınız.
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Din ve mitolojinin birbirinden ayrılan yönleri nelerdir? Açıklayınız.
2. Dinin kaynağı hakkındaki evrimci görüş nedir? Açıklayınız.
3. Din hakkında ortak bir tanım neden yapılamamıştır? Açıklayınız.
4. Mitoslar dine hangi durumlarda zarar verir? Anlatınız.
5. Dinin hayatımızdaki önemini anlatınız.
B-Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi dinin kaynağını büyüye bağlamıştır?
A) Wilhelm Schmidt
B) Max Müller
D) E. Durkheim
E) Frazer
C) Andrew Lang
2. Bütün efsaneleri içine alan ve onları belli bir metotla inceleyen disiplin aşağıdakilerden hangisidir?
A) Mit
B) Mitos
C) Mitoloji
D) Hikâye
E) Masal
3. Vahiy temelli görüşe göre dinin kaynağı aşağıdakilerden hangisidir?
A) Totem
B) Mana
C) Animizm
D) Allah
4. Aşağıdaki din bilimcilerinden hangisi tek tanrıcılığı savunmuştur?
A) Andrew Lang
B) E. Durkheim
D) Frazer
E) S. Freud
C) Max Müller
31
E) Büyü
2.ÜNİTE
5. İslam bilginlerinin yaptığı din tanımlamalarında aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) İlahî kanun olduğuna.
B) İnsanın hür iradesiyle seçtiğine.
C) Akıl sahibi insan olması gerektiğine.
D) İnsanı iyi, doğru ve güzele götürmesi gerektiğine.
E) Her insanın inanması gerektiğine.
C-Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
(manevi, dil bilimsel, irade ve arzularıyla, ebediyet, evrim, inanç sistemlerine.)
1. Ahiret inancı, insanın içindeki ……………….duygusuna cevap vermek bakımından da
önem taşır.
2. Din; akıl sahibi şuurlu insanları kendi …………………….hayırlı olan şeylere sevkeden
ilahî bir kanundur.
3. Max Müller, dinin kaynağını……………… metotlarla tanrısal ilk vahye dayandırmaya
çalışmıştır.
4. Kur’an-ı Kerim’de İslam dışındaki …………….hatta müşriklerin inandıklarına bile din
adı verildiğine dikkat çekilir.
5. İnsandaki ………………..boşluk ancak din ile doldurulabilmiştir.
D-Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz.
1. (...) Tarihte ne kadar geriye gidilebilirse gidilsin, dinsiz bir topluma rastlanmamıştır.
2. (...) Aslında dini inceleme ve araştırma konusu edinen her disiplin, işine yarayan bir din
tarifiyle yola çıkmıştır.
3. (...) İslam bilginlerine göre dinin kaynağı mutlak surette vahiydir.
4. (...) Evrimci teorisyenler ilkel kabileler arasında gözlem ve inceleme yapmışlardır.
5. (...) Din, insanı sadece içten kuşatan bir olgudur.
32
VAHYE DAYALI DİNLER
3.ÜNİTE
YAŞAYAN DİNLER
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Orta Doğu haritasını inceleyerek Mısır, Kızıldeniz ve İsrail’in konumuyla
ilgili bilgi edininiz.
2. Anadolu’nun Hristiyanlık tarihindeki önemi hakkında bilgi edininiz.
3. İslam’ın inanç açısından hangi özellikleriyle Yahudilik ve Hristiyanlıktan
ayrı olduğunu araştırınız.
4. İslam’ın yayıldığı coğrafyayı atlastan bularak bu coğrafyanın çevresinde hangi
dinlerin yer aldığını araştırınız.
5. Çevrenizde İslam’ın dışındaki dinlere ait mabetler varsa bu mekânlarla ilgili
gözlemlerinizi yazınız.
33
3.ÜNİTE
1. Vahiy Geleneği
Yahudilik ve Hristiyanlık; Hz Musa ve
YORUMLAYALIM
Hz İsa’ya gelen İslam’ın yüzyıllar içerisinde
“…O (Allah), gerek daha
felsefileştirilerek ve değiştirilerek aldığı yeni
önce (gelmiş kitaplarda) gebiçimin adı olmuştur. İslam anlayışına göre
rekse bunda (Kur’an’da) size
vahiy, peygamberlerin insanlara iletmek üzere
“Müslümanlar” adını verdi…”
Allah’tan aldığı bilgilere denir.1 Peygamberler
(Hac suresi, 78. ayet.)
Allah’tan bu bilgiyi değişik yollarla alırlar. Bu
Yukarıdaki ayeti vahiy geleneği süreci
konu Kur’an’da şöyle geçmektedir: “ Allah
açısından yorumlayınız.
bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz o yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.”2
Kur’an-ı Kerim, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelen vahye ve peygamberlere dayanan
dinî geleneğe İslam adını vermektedir.3 İslam’a göre insanları başıboş bırakmayan Allah, onların
nasıl hareket edeceğini bildirmek üzere ilk insan Hz. Âdem’e aynı zamanda ilk peygamberlik görevini de vermiştir. Kur’an’da geçen, “Biz her kavme bir peygamber gönderdik.”4 ve “İnsanlar
tek bir ümmetti. Allah müjde ve azabının habercileri olmak üzere peygamberleri gönderdi ve
beraberlerinde insanların ihtilafa düştükleri şeyler hakkında aralarında hüküm vermek için
hak ve gerçek kitaplar da indirdi.”5 ayetleriyle Allah kelamının her dönemde insanlara iletildiği
bildirilmektedir.
Allah tarafından peygamberler vasıtasıyla insanlara gönderilen bu dinlerin esası İslam olup
bunların tümü vahye dayalı dinlerlerdir. Yahudilik ve Hristiyanlık ise vahye dayalı dinler olmakla birlikte Kur’an, bunları bozulmuş dinler olarak nitelendirilir.6 Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu
hususa şöyle işaret edilir: “…Onlar kelimelerin yerlerini değiştirirler (Kitaplarını tahrif ederler.) Kendilerine öğretilen ahkâm (Tevrat)ın önemli bir bölümünü unuttular…”7
2. Yahudilik
Yahudilik Hz Musa’ya gelen vahiyle başlayan bir dindir. Kur’an’da bu dinin mensuplarından sıkça
bahsedilmektedir. Yahudi olmanın temel ön şartı, Yahudi bir anne babadan veya en azından Yahudi bir
anneden doğmaktır. Bu bakımdan Yahudilik terimi belli bir ırka, kültüre ve dine mensup olmayı ifade eden
çok kapsamlı bir anlam ihtiva etmektedir.8 Yahudiler başta İsrail olmak üzere Amerika ve dünyanın diğer
bölgelerinde yaşamaktadırlar.
2.1. Yahudi, İbrani ve İsrail Terimleri
Tarih boyunca Yahudiler pek çok isimle anılmışlardır. İbrani, İsrail ve Yahudi bu isimlerin başında gelmektedir.
1 Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 380.
2 Şûrâ suresi, 51. ayet.
3 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 203.
4 Nahl suresi, 36. ayet.
5 Bakara suresi, 213. ayet
6 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 64.
7 Mâide suresi, 13. ayet.
8 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 206.
34
VAHYE DAYALI DİNLER
Dinlerin dünya genelinde yayıldığı bölgeleri gösteren harita
Yahudi: Bu isim, İsrailoğulları Babil Sürgünü’nde iken ortaya çıkmıştır. Babil’in yerli halkı, İsrailoğullarına, geldikleri Yahuda bölgesinin adından dolayı, “Yahudalı” anlamında “Yahudi” demiştir. İsrailoğulları, Yahudi ismini kendileri de benimsemişler ve genellikle bu ismi kullanmışlardır.9 Ayrıca Yahudi
kavramı Hz Yakup’un oğlu Yahuda’ya dayandırılmaktadır. Bu yönüyle kelime toptan tevbe edenler
anlamına gelmektedir.
İbrani: MÖ 15. yüzyılda Filistin’de göçebe olarak yaşayan kabilenin adıdır. İbrani, “öte
tarafın insanları” anlamına gelmektedir.10 Bununla da Fırat ve Ürdün nehirlerinin öte kıyısından gelen göçmenler kastedilmiştir. Yahudilere bu ad, Filistin bölgesinde yaşayan yerli halk
tarafından verilmiştir.11
Kur’an’da benisrail (İsrailoğulları) kelimesi geçmektedir. Bu ayetlerde Allah’ın İsrailoğullarına verdiği nimetler hatırlatılmaktadır. Ayrıca, İsrailoğullarına verilen nimetlere rağmen
sözlerinden nasıl döndükleri anlatılmaktadır.
9 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 29.
10 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 14/73.
11 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 66.
35
3.ÜNİTE
TARTIŞALIM
Yahudiler, MÖ 586 yılında Yahudi Krallığı’nın düşmesinden sonra Babil’e sürüldüler. Pers Hükümdarı Cyrus
MÖ 539 yılında Yahudilerin Filistin’e geri dönmelerine
izin verdi. Yahudilerden bir kısmı Filistin’e dönmeyi kabul ettiği hâlde bir kısmı da Babil’de kalmayı tercih etmişlerdir. Yahudiler ilk diasporayı bu sürgünle Babil’de yaşamışlardır.
Yarım asra yakın bu sürece tarihte Babil Sürgünü adı verilir.
(Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Tarihi, s. 80.)
Babil Sürgünü Yahudilikte ne gibi değişiklikler meydana getirmiştir? Arkadaşlarınızla tartışınız.
2.2. Yahudiliğin Doğuşu ve Gelişmesi
Yahudilik, tarihini Hz. İbrahim’le başlatır. Yahudi inancına göre Hz. İbrahim ilk Yahudi’dir.
Hz. İbrahim, Tevrat’ın ifadesine göre Keldanilerin yaşadığı Ur şehrinde dünyaya gelmiştir.12
Babası Terah (İslam kaynaklarına göre Azer), ailesini alarak Harran’a göç etmiştir. Tanrı, daha
sonra, Hz. İbrahim’e Kenan bölgesine gitmesini emretmiştir. Bunun üzerine Hz. İbrahim yanına ailesini de alarak Kenan’a gitmiştir. Burada kuraklığın baş göstermesi üzerine Mısır’a
giden Hz. İbrahim tekrar Kenan’a dönmüştür.13
Yaşı ilerlemiş olan Hz. İbrahim ve eşi Sara’nın çocukları olmamıştır. Bu durumdan rahatsız
olan Sara, Hz. İbrahim’e cariyesi Hacer’le evlenmesini teklif etmiştir. Hz. İbrahim’in Hacer’le
evlenmesinden Hz. İsmail dünyaya gelmiştir. Hacer’in çocuğunun olması Sara’nın onu kıskanmasına
yol açmıştır. Daha sonra Sara’nın da İshak isminde çocuğu dünyaya gelmiştir. İshak’ın dünyaya
gelişi, Sara’nın Hacer’e ve oğlu İsmail’e daha fazla kıskançlık duymasına neden oldu. Bunun
üzerine Hz. İbrahim bu gergin havayı dağıtmak için Hz. Hacer ve oğlu İsmail’i bugünkü Arap
Yarımadası’nda bulunan Paran denilen yere götürmüştür. Hz. İsmail, buraya yerleşmiş ve Arapların atası olmuştur.14
Tevrat’a göre Hz. İbrahim’in neslini devam ettiren Hz. İshak’ın da iki oğlu vardı. Bunlardan
Hz. Yakup, İsrail unvanını kullanarak Yahudi tarihinde ön plana çıktı.15
Hz. Yakup, çocuklarının içerisinde Yusuf’a derin bir sevgi duymaktaydı. Bu durum, kardeşlerinin Yusuf’u kıskanmasına neden oldu. Bundan dolayı da Yusuf’u kuyuya attılar. Daha sonra oradan geçen bir kervan onu Mısır’a götürüp firavunun memuru olan Potifar’a sattı. Potifar’ın karısı,
Yusuf’a aşık olup ilgisine karşılık görmeyince iftira ederek onu hapse attırır.16 Yusuf hapiste iken
12 İbrahim ne Yahudi idi ne de Hıristiyan. Fakat o, hanif (Allah’ı bir tanıyan, hakka yönelen) bir müslümandı. Allah’a
ortak koşanlardan da değildi. Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber
(Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur. (Ali İmran Suresi, 67-68)
13 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 30.
14 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 210.
15 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 30.
16 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 39/20.
36
VAHYE DAYALI DİNLER
firavunun gördüğü bir rüyayı tabir ederek hapisten kurtuldu ve firavunun yanında önemli
bir mevkiye yükseldi. Daha sonra Filistin’de
bulunan babası Yakup ve kardeşlerini Mısır’a
getirtti. İsrailoğulları böylece Mısır’a yerleşmiş oldular. Fakat Hz. Yusuf’un ölümünden
sonra Mısır’da durum değişti. Tahta geçen
yeni firavun, İsrailoğullarını köleleştirmeye
başladı. Böylece İsrailoğulları, dört yüz sene
Mısır’da köle olarak kaldı.17
İsrailoğulları Mısır’da köle olarak yaşarken dönemin Mısır firavunu bir rüya gördü.
Rüyayı yorumlayan kâhinler, yakında İsrailoğulları arasında bir erkek çocuğun dünyaya
geleceğini ve bu çocuğun firavunun tahtını
elinden alacağını söylediler. Bu haber, firavunu telaşlandırdı. Firavun, İsrailoğullarınHz. İbrahim’in ailesi ile beraber yaptığı yolculuğu gösteren harita
dan doğacak bütün erkek çocuklarının öldürülmesini emretti. O yıl dünyaya gelen Musa’yı annesi bir sepetin içine gizlice koyup Nil Nehri’ne
bıraktı. Nehirdeki sepet, firavunun kızı tarafından bulundu. Çocuğu sevimli olması nedeniyle öldürmeye kıyamadılar ve onun evlatlık olarak sarayda büyütülmesine karar verdiler.18 Böylece Hz.
Musa o zamanki dünyanın en güçlü imparatorlarından biri olan firavunun sarayında yetişti.19
Firavunun sarayında büyüyen Hz. Musa,
bir gün şehre gitti. Şehirde dolaşırken bir İsraBİLİYOR MUYDUNUZ?
illi ile bir Mısırlının kavga ettiğini gördü. Hz.
Tevrat’a göre Yahudilerin soyu,
Hz. Yakup’un on iki oğluyla devam
Musa, İsrailliye yardım etmek amacıyla kavetmiştir.
gaya müdahale etti ve Mısırlıya bir tokat vurarak onu kazara öldürdü. Firavunun kendisini
cezalandırmasından korkan Hz. Musa, Mısır’ı terk edip Medyen’e gitti. Orada Yetro’nun (Şuayp)
yanında çalışmaya başladı. Bir süre sonra onun kızı ile evlendi.20
Hz. Musa, bir gün Yetro’nun koyunlarını otlatırken Tanrı, Horep Dağı’nda yanan bir çalılığın
içinden Hz. Musa’ya hitap etti. Ona İsrailoğullarını Mısır esaretinden kurtarma görevini verdi.21
Kardeşi Harun’u da ona yardımcı yaptı. Bu, aynı zamanda Hz. Musa’nın peygamberlik görevinin
de başlangıcıdır.22
Hz. Musa, Tanrı’dan bu görevi aldıktan sonra İsrailoğullarını atalarının yurduna götürmek için
Mısır’a döndü. Firavundan kendi kavmini serbest bırakıp Mısır’dan çıkmasına izin vermesini is17 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 211.
18 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 2/ 5-10.
19 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 225.
20 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 2/25,26.
21 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 3/1.
22 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 211.
37
3.ÜNİTE
tedi. Fakat firavun, bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Mısır’a birçok felaket geldi.23 Felekatlerin
sebebinin İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmasına izin verilmemesinden kaynaklandığını düşünen
Mısır’ın yerli halkı, firavunun bu ısrarından vazgeçmesini istedi. Hz. Musa İsrailoğullarıyla birlikte
Mısır’dan çıktı ve üç ay sonra Sina’ya vardı. Orada Tanrı, Yahudiliğin temel ilkelerini oluşturan
On Emir’i iki levhaya yazılmış şekilde Hz. Musa’ya verdi. Sina’daki bu vahiy olayından sonra Hz.
Musa, atalarına vadedilmiş topraklara gitmek için İsrailoğullarıyla birlikte yola çıktı.24
İsrailoğulları bu göç esnasında sık sık isyan edip Hz. Musa’ya zorluk çıkardı.25 Tanrı, isyanları nedeniyle birçok kez onları cezalandırdı. En büyük ceza ise kırk yıl çölde dolaşmalarıydı. Hz.
Musa, peygamberlik görevi süresince Tanrı’nın vahyettiği ayetleri bir kitap hâline getirdi ve onu iki
levhayla birlikte Ahit Sandığı’nın içine koydu. Bu Ahit Sandığı’nı İsrailoğulları göç yolunda daima
yanlarında taşıdı. Hz. Musa, yüz yirmi yaşındayken Moep’te (Sina Çölü’nün Filistin sınırına yakın
kısmı) vefat etti ve oraya gömüldü.26
BİLGİ KUTUSU
Firavun: Eski Mısır hükümdarlarına verilen unvandır.
Eski Mısır inancına göre güneşin doğmasını ve Nil’in yükselmesini sadece firavun sağlamaktadır. Tanrıların yanında
insanların yegane temsilcisidir. Güneş Tanrısı Re’nin oğludur. Bunun yanında o halkın nazarında büyük güçlerle donatılmış bir devlet başkanıdır.
Kur’an’da, Hz. Musa’nın firavunla olan mücadelesi uzunca anlatılır. Hz.
Musa Dönemi’ndeki bu firavunun II. Ramses olduğu ileri sürülmüştür.
Kur’an’a göre firavun, azgın ve kendisini Rab ilan eden bir şahıstır.
Ancak firavun, Allah’ın gazabı ile helak olmuştur. Ölümü anında imana
gelmiş; ancak bu iman kabul edilmemiştir.
(Mehmet Aydın, Dinler Tarihi Sözlüğü, s. 236; Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 131.)
Mısır’da firavunlar için yapılmış olan piramitler sizce niçin bu kadar görkemli inşa edilmiş
olabilir? Arkadaşlarınızla tartışınız.
Hz. Musa’dan sonra onun yerine Yeşu (Yûşâ) geçti. Yeşu, kutsal topraklara göç esnasında İsrailoğullarına hem liderlik hem de peygamberlik yaptı.27 Yeşu’dan sonra İsrailoğulları bir süre lidersiz
kaldı. Daha sonra İsrailoğullarına peygamber olarak Samuel gönderildi. Samuel, İsrailoğullarının
ısrarı üzerine onlara Saul’u (Talut) kral tayin etti. Saul zamanında İsraioğulları çevre kabilelerle
büyük savaşlar yaptı. Bu savaşlarda Hz. Davut büyük başarılar gösterdi ve İsrailoğullarının zafer
kazanmasını sağladı.28
23 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 8/16.
24 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 212.
25 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 32/1-6.
26 Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 34/6.
27 Kitab-ı Mukaddes, Sayılar, 28/15.
28 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 213.
38
VAHYE DAYALI DİNLER
Hz. Davut Kudüs’ü fethedip orayı başkent
yaptı ve orada büyük bir mabet inşa etmek isstedi. Fakat Tanrı bu işin oğlu Hz. Süleyman’aa
nasip olacağını söyledi.29
ARAŞTIRALIM
Firavunun Hz. Musa ve kabilesi
ol
olan İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmal
malarına
izin vermek istememesinin
sebeple
sebeplerini
araştırınız.
Hz. Davut’un ölümünden sonra yerine oğlu
Hz. Süleyman geçti. Tanrı’nın vadettiği gibi Hz.
Süleyman, Kudüs’teki Moriah Dağı’nda büyük
mabedi inşa etti. Bu mabedin inşasıyla Yahudi tarihinde I. Mabet Dönemi başlamış oldu. Adı BetHamikdaş olan bu mabet, İslam geleneğinde Beytü’l-Makdis olarak bilinir.30
Hz. Süleyman’ın vefatından sonra İsrailoğulları biri kuzeyde İsrail, diğeri güneyde Yahuda olmak
üzere ikiye bölündü. Bunlardan İsrail Krallığı putperestliğe yöneldi. İsrail’in kralı Yerobeam, halkının Kudüs Mabedi’ne eğilim göstereceği endişesiyle iki altın buzağı yaptırarak Yahudileri bunlara
tapınmaya teşvik etti.31 Yerobeam, bu putların İsrailoğullarının Mısır’dan çıkmalarına yardım eden tanrılar olduğunu ilan etti ve Tevrat’ı da yürürlükten kaldırdı. Halkı putperestleştiren bu krallık MÖ 722
yılında Asurlular tarafından yıkıldı.32
Yahuda Krallığı ise MÖ 587 yılında Babil Kralı Buhtunnasır (Nabukadnezzar) tarafından yıkıldı.
Kudüs’teki mabet, Babilliler tarafından tahrip edildi. Hz. Süleyman zamanında başlayan I. Mabet
Dönemi böylece sona erdi.33
İsrailoğulları Babil Sürgünü’nden yetmiş yıl sonra tekrar Kudüs’e döndü. Ezra’nın önderliğinde
tekrar mabedi inşa ettiler ve sürgünde uygulayamadıkları kuralları hayata geçirdiler. Böylece, Yahudi
tarihinde II. Mabet Dönemi başlamış oldu.
II. Mabet Dönemi, 70 yılına kadar devam etti. Bu dönemde Yahudilik din olarak gelişme sürecine girdi.
Hristiyanlığın ortaya çıktığı miladi yılın başlarında Yahudilerin yaşadığı Filistin’de büyük karışıklık vardı. Roma idaresi altında yaşayan Yahudiler, çeşitli dinî ve siyasi baskı altındaydı. Yahudi
isyanları yüzünden 70 yılında Romalılar Kudüs’ü tamamen işgal etti ve Babil Sürgünü dönüşünde
inşa edilen mabedi yıktılar. Yahudilerin bazılarını da sürgüne gönderdiler. 34
Yahudiler, mabedin tahrip edilmesinden sonra da Romalıların takibatından kurtulamadılar. Bu
durum, 636 yılında Hz. Ömer Dönemi’nde (634-644) Müslümanların bu bölgeye gelmesine kadar devam etti. Bu dönemde Yahudiler Müslümanların himayesi altında Filistin bölgesinde rahat
bir ortamda yaşadılar. Haçlı Seferleri sırasında Hristiyanların zulmüne uğradılarsa da Selahaddin
Eyyubi’nin bölgeye tekrar hâkim olmasından sonra Kudüs’te rahat bir yaşam sürdüler.
Orta Çağ’da Avrupa’daki Yahudilerin durumları ülkelere göre farklılık gösterir. Avrupa’da
en huzurlu dönemlerini Müslümanların himayesindeki Endülüs Emevileri zamanında yaşamış29 Kitab-ı Mukaddes, I. Samuel, 17/50.
30 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 214.
31 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 233.
32 Baki Adam, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, s. 108.
33 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 214.
34 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 221.
39
3.ÜNİTE
lardır. Ancak burada Müslüman hâkimiyetinin
sona ermesi ile tekrar Hristiyanların zulmüne
BİLİYOR MUYDUNUZ?
uğramışlar ve zorla Hristiyanlaştırmaya tabi
tutulmuşlardır. Osmanlı Padişahı II. Bayezit
Yahudiler MÖ 587’den 1948
yılında İsrail’in kurulmasına ka1492 yılında burada zulüm gören Yahudilere
dar bağımsız bir devlete sahip
kucak açmış ve onları İstanbul’a yerleştirmişolamadılar.
tir. Avrupa’daki Yahudilerin, İsa’nın vücudu
sayılan komünyon ekmeğini çaldıkları, çeşmeleri zehirledikleri ve Hristiyan çocukları ibadet gayesiyle öldürdükleri iddialarıyla haklarında özel
kanunlar çıkarılmıştır. Hemen her dönemde bu türden takibata uğrayan Yahudiler, Almanya ve
Rusya gibi birçok ülkeden başka ülkelere göç etmek zorunda kalmışlardır.35
TARTIŞALIM
Yahudi tarihi ve geleneğinde önemli bir isim olan Ezra, bir peygamber değildir. Fakat
peygamberden de öte bir konuma sahiptir. Yahudi din bilginleri olan rabbiler onu Hz. Musa
ile mukayese etmiş ve onun da Hz. Musa gibi Tevrat’ı almaya layık olduğunu ileri sürmüşlerdir. Rabbilere göre Hz. Musa daha önce gelmeseydi Tevrat, Ezra’ya verilmiş olacaktı.
Ezra’nın Yahudi tarihinde ön plana çıkışı, Babil Sürgünü dönüşünden sonra olmuştur.
Tevrat’ın usta yazıcısı olarak bilinen Ezra, mabedin yeniden yapılmasına öncülük etmiştir. Ezra’nın
yaptığı bu reform niteliğindeki faaliyetler, Yahudiliği yeniden sistematize etmiştir. Ezra, Babil’den
geldikten sonra İsrail topraklarında yaşayan Yahudiler arasında sözlü yorumu ile birlikte tamamen
unutulan Tevrat’ı Hz. Musa’dan yaklaşık sekiz asır sonra yeniden yazmıştır.
Ezra,Tevrat ile ilgili bu düzenlemelerin dışında başka önemli işleri de gerçekleştirmiştir. Senenin başlangıç ayını değiştirmiş; Mısır’dan çıkışı hatırlatan nisan yerine, Babil’den çıkışı hatırlatan
tişri ayını senenin ilk ayı kabul etmiştir. Ezra’nın reformları arasında oldukça önemli olan diğer
bir husus, Yahudilerin yabancılarla evlenmelerini yasaklaması ve yabancı kadınlarla evlenmiş olan
İsrailoğullarından boşanmalarını istemesidir. Ezra, böylelikle İsrailoğullarının etnik öncelikler bağlamında yeniden örgütlemesi yoluna gitmiş, İsrailoğulları merkezli etnik bir din olarak Yahudiliğin
tarihsel gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca o, Yahudi töre ve törenlerini yeniden uygulamaya koymuştur. Bütün bu uygulamalarıyla Ezra, Yahudiliğin bugünkü yapısını almasında ciddi
bir rol oynamıştır.
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 215, 216.)
Ezra’nın Yahudiliğe katkılarını arkadaşlarınızla tartışınız.
35 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 240.
40
VAHYE DAYALI DİNLER
DEĞERLENDİRELİM
Musevilerin İspanya’dan
Osmanlı Devleti’ne hicret etmelerinin 400.
senesine tesadüf etmesi nedeniyle Osmanlı Devleti’nde bulunan üç yüz on dört bin
nüfusu aşkın Musevi, padişaha teşekkürlerini bildirmektedirler. Aynı zamanda 1492
yılında Osmanlı Devleti’nden elde ettikleri
şefkati cennetmekân sultan II. Beyazit Han
tarafından da mazhar oldukları hüsnü kabule bütün sinagoglarda İbrani lisanında manzumeler okumuşlardı.
Bu münasebetle Paris’te bulunan İttihadıisrailiye Cemiyeti azası da Sultan II.
Abdülhamit’e aşağıda tercümesi verilen teşekkürü ifade etmişlerdir:
“Huzur-u şevketnüşur hazreti şehriyarilerine maruzdur.
1492 senesi baharında İspanya’dan
uzaklaştırılmış olan Museviler, Osmanlı
Devleti’nde bir sığınma bulmuşlardır.
O tarihte Museviler dünyanın diğer yerlerinde zulüm altında bulundukları hâlde
Osmanlı Devleti’nin himayesine mazhar
olmuşlar ve günümüze kadar bu himayeden
faydalanarak padişahın idaresi altında hayatlarını sürdürüp terakki etmişlerdir.
Museviler mazhar oldukları bunca lütuf
ve yardıma karşı teşekkürü ifa etmeye âciz
kaldıkları hâlde bu himayeye layık olduklarını ispata çalışacaklardır.”
Beyazıt Devlet Kütüphanesi,
Süreli Yayınlar Bölümü
Sabah gazetesi, 24 Nisan 1892
(26 Ramazan 1309)
Osmanlıların Yahudilere göstermiş olduğu hoşgörü ve himayeyi aslı yanda verilen üstteki metin çerçevesinde değerlendiriniz.
41
3.ÜNİTE
Mescid-i Aksa ve çevresinden genel görünüm
2.3. Yahudiliğin Temel Özellikleri
Yahudiliği, İslam, Hristiyanlık ve diğer dünya dinlerinden ayıran seçilmişlik, kutsal toprak, mabet ve Mesihçilik gibi bazı özellikler vardır.
Seçilmişlik: Yahudilere göre Tanrı; ataları İbrahim, İshak ve Yakup’la bir ahit yapmış ve onların
soyunu kendisi için özel bir millet olarak seçmiştir. Bu yüzden Tanrı, tarihte onlara daima yardım
etmiştir. Onları Mısır esaretinden kurtarmak için Hz. Musa’yı görevlendirmiş ve kendisi de onların
kurtuluşuna müdahalede bulunmuştur. Kutsal kitap Tevrat’ı diğer milletlere vermemiş, onu seçilmiş
millet olarak kabul ettiği Yahudilere vermiştir. Seçilmişlik fikri, tarih boyunca Yahudileri diğer milletlerden farklı kılmıştır. Yahudiler her türlü baskı ve zorlama karşısında millî ve dinî benliklerini
bu fikir sayesinde korumuşlardır. Bu sebepten dolayı onlar, yaklaşık iki bin yıllık sürgün hayatından
sonra 1948’de bağımsız Yahudi Devleti’ni kurmuşlardır.36
Kutsal Toprak: Yahudilik diğer dinlerden farklı olarak belli bir toprakla bütünleşmiş bir dindir.
Yahudiliğin en temel kurum ve kuralları bu topraklara göre belirlenmiş ve şekillenmiştir. Tanrı’nın
seçmesiyle belirlenen, vadedilen bu toprakların dışında Yahudilik yaşanamaz. Zorunlu sürgün hariç,
Tevrat’ın emirlerine kulak veren Yahudilerin mutlaka bu topraklarda yaşamaları gerekir. Yahudi din
bilginleri, şartları uygun olup da kutsal topraklarda yaşamayan Yahudileri Tevrat’ın emirlerine karşı
gelmiş bir asi olarak değerlendirmektedirler.
Yahudi din geleneğine göre kutsal topraklar içinde yer alan Kudüs, dünyanın merkezidir. Öldükten sonra tekrar dirilme buradan gerçekleşecektir. Dünyanın değişik bölgelerinde gömülmüş Yahudiler, tekrar dirilme gününde yer altındaki kanallar yoluyla kutsal topraklara gelecek ve oradan
dirileceklerdir.
36 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 48.
42
VAHYE DAYALI DİNLER
Mabet: Yahudilik, aynı zamanda mabet merkezli bir dindir. Yahudilikteki birçok ibadetin mabette gerçekleştirilmesi gerekir. Bu mabet de herhangi bir yerdeki Yahudi mabedi değildir. Yerini
Tanrı’nın belirlemiş olduğu ve onun istemesiyle Kral Süleyman tarafından yaptırılan Kudüs’teki
Süleyman Mabedi’dir.37 Bu mabedin Yahudiler nezdindeki adı Bet-Hamikdaş’tır. Çoğu kez tahribata
uğrayan ve en son 70 yılında tamamen yıkılan Süleyman Mabedi’nden geriye sadece Batı Duvarı
kalmıştır. Batı Duvarı günümüzde Yahudiler için önemlidir. Yahudiler, bu duvarın önünde mabet
yıkıldığı için ağıt yakarlar ve en kısa zamanda yeniden inşa edilmesi için Tanrı’ya yakarırlar.
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Yahudilikte dinî bir görev olan kurban günümüzde yapılmamaktadır. Çünkü Yahudiliğe göre
kurban ancak kutsal mabette yerine getirilebilen
ibadetlerdendir. 70 yılında yıkılan Kutsal Süleyman
Mabedi’nden geriye ancak fotoğrafta görülen Batı
Duvarı kaldığı için bu ibadet askıya alınmıştır.
Mesihçilik: Mesih terimi Yahudilerin kutBİLGİ KUTUSU
sal kitaplarında herhangi bir göreve gelen
38
kişi veya krallar için kullanılmıştır. YahuMesih, Yahudilerin dili olan İbranicede
yağlanmış, meshedilmiş
dilerdeki Mesih beklentisi 70 yılında Roma
ve kutsanmış anlamlarına gelir.
İmparatorluğu’nun Kudüs’ü istila edip kutsal
mabedi yıkmasından sonra belirgin hâle gelmiştir. Romalılar, mabedi yıkmanın yanında Yahudilerin dinî kurumlarını da ortadan kaldırarak büyük
bir baskı uygulamışlardır. Bu yıkımdan sonra bir daha toparlanamayan Yahudiler,1948 yılına kadar devamlı başka milletlerin egemenliği altında yaşamışlardır. Bu durum, onlarda Davut soyundan gelecek
ve kendilerini kurtaracak olağanüstü güçlere sahip bir Mesih inancının doğmasına yol açmıştır.39
2.4. Yahudiliğin On Temel İlkesi: On Emir
Hz. Musa, İsrailoğulları ile birlikte firavunun zulmünden kurtulup Mısır’dan çıktıktan üç ay sonra Sina’ya vardı. Daha sonra Hz. Musa, kabilesinin yanından ayrılarak kendisine Tanrı tarafından
işaret edilen Sina Dağı’na çıktı. Burada kırk gün oruç tuttu ve ibadet etti. Daha sonra kendisine,
kavminin uyması gereken inanç ve davranış esasları içeren On Emir verildi.40
On Emir, Yahudi inancına göre Museviliğin temel ilkeleridir. Bunlardan ilk dördü insanın
Tanrı’yla olan ilişkisinin hangi temellere dayanacağını belirtmektedir.41
37 Kitab-ı Mukaddes, I. Krallar, 5/5
38 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 3/ 4; I. Samuel, 24/6.
39 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 37.
40 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 227.
41 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 212.
43
3.ÜNİTE
ARAŞTIRALIM
Yahudilikteki On Emir şunlardan oluşmaktadır:
Y
• Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Tanrı’n benim.
• Benden
başka Tanrı’n olmayacak.
B
Kendin
için yontma put yapmayacaksın. Hiçbir şeyin
• Ke
Ken
n
resmini
resm
re
smin
inii yapıp tapmayacaksın.
• Tanrı’nın adını boş yere ağzına almayacaksın.
• Cumartesi gününü daima hatırlayıp onu kutsal bileceksin.
Haftanın altı günü çalışacak, yedinci gün dinleneceksin. Cumartesi, Rabb’ine tahsis edilmiş genel dinlenme günüdür. O gün ne
sen ne oğlun ne kızın ne hizmetçilerin ne de hayvanların iş yapacaktır.
• Babana ve annene hürmet edeceksin.
• Öldürmeyeceksin.
• Zina yapmayacaksın.
• Çalmayacaksın.
• Komşuna karşı yalan şahitlik yapmayacaksın. Komşunun evine tamah etmeyeceksin. Komşunun eşine, kölesine, cariyesine,
öküzüne, eşeğine, hiçbir şeyine göz dikmeyeceksin.
Yukarıdaki On Emir ilkelerini okuyarak İslam ve Hristiyanlıkta bulunan benzer ve farklı yönleri araştırınız.
2.5. Günümüzde Yahudilik
Fransız İhtilali’nin (1789) meydana getirdiği değişiklikler Yahudi dünyasını da etkilemiştir.
Bu ihtilalden sonra Avrupa’da Yahudilere karşı tavır değişmiş ve Yahudiler, kısmen de olsa rahata
kavuşmuştur. Bu rahat ortam Yahudilerin din anlayışını etkilediği gibi yıllardır beklenen Mesih’in
gelmemesi onların ümidini kırmıştır. Bunun üzerine Avrupa Yahudileri, bulundukları ülkelerin
şartları altında yaşamaya karar vermişlerdir. Bu durum onların geleneksel Ortodoks Yahudilik anlayışını gözden geçirmelerine sebep olmuştur. Çünkü geleneksel Yahudilik anlayışı, mevcut duruma uygun düşmemekteydi. Bundan dolayı Yahudiliği çağın şartlarına uyarlamak için farklı düşünce ve mezhepler ortaya çıkmıştır.42
Günümüzde Yahudiler arasında en yaygın olan mezhepler Ortodoks ve Reformist Yahudiliktir.
Ortodoks Yahudilik, Kudüs Mabedi’nin yıkılışından (70) günümüze kadar gelen geleneksel
Yahudilik anlayışıdır.43 Ortodokslara göre Tevrat, bütün harf ve kelimeleriyle Tanrı’nın Musa’ya
yazdırdığı ilahî bir kitaptır. Onlara göre Tevrat’ın yorumu olan Mişna ve Talmut da vahiy kaynaklı
kitaplardır. Ortodokslar, Tevrat’ın ve din bilginlerinin belirlediği kuralların mutlak otoritesini kabul ederler ve bunlarda hiçbir değişikliğin meydana gelmesine izin vermezler.44
42 Abdurrahman Küçük- Günay Tümer, Dinler Tarihi, s. 241.
43 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 86.
44 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 244.
44
VAHYE DAYALI DİNLER
Ortodoks Yahudilik inancına göre Mesih, bir gün gelecek, Yahudilerin sürgünü sona erecek, Yahudiler gerçek evlerine dönecek ve mabet yapılacaktır. Bu sebeplerden dolayı Yahudi şeriatı olan
Halakha’da bir değişiklik yapmaya gitmezler. Bununla beraber onu günümüz şartlarına uydurabilmek için hileli yollarla (hileişeriye) ayakta tutmaya çalışırlar. Mesela, Halakha’ya göre cumartesi
günü ateş yakmak yasaktır. Ortodoks Yahudiler, otomatik elektrik ayarlayıcı ile elektrikli eşyaya
dokunmadan ateşten yararlanırlar. Bunun, Halakha’ya aykırı olmadığını ileri sürerler. Cumartesi
günü araba kullanmazlar. Koşer (helal yiyecekler) kuralına sıkı sıkıya bağlıdırlar. Koşer kuralına
uymayan yiyecekleri yemez, bu tür yiyecek satan dükkanlardan alışveriş yapmazlar. Ayrıca koşer
kuralı gereği et ile sütü bir arada yemezler; et pişen kapta süt, süt pişende de et yemezler.45 Ortodoks Yahudilik anlayışı günümüzde İsrail’de
BİLİYOR MUYDUNUZ?
hâkim olan unsurdur.46
Reformist Yahudiliğin ortaya çıkışında en önemli etkenler 1789 Fransız İhtilali ve beklenen Mesih’in
gelmemesidir.
Reformist Yahudilik, 19. yüzyıl başlarında Alman Yahudileri arasında çıkmıştır.
İlk fikir babası Moşes Mendelshon (Moşe
Mendelson)’dur.
Orta Avrupa’da yaşayan Yahudileri bulundukları ülkelerin kültürleriyle entegre olmaya çağıran
bu reformist hareket, asıl gelişimini ABD’de yaşayan Yahudiler arasında göstermiştir. Reformist
Yahudiler, bugün Amerikan Yahudilerinin % 40’ını oluşturmaktadır.
Günümüzde Reformist Yahudilik, laik bir karaktere bürünmüştür. Yahudiliğe sadece kültürel bir
olgu olarak bakarlar. Bunun yanında şabat ve koşer kurallarına riayet etmezler. Sinagogta kadınlarla
erkekler yan yana oturabilir; hatta kadınlar haham olarak da görev yapabilirler. Sinagogta başa kipa
giyme zorunluluğu yoktur.47
Reformistler, başta Mesihçilik olmak üzere geleneksel Yahudiliğin birçok ilkesini kabul etmezler.
Onlar, kutsal toprak “arzımevut” ülküsünü de benimsemezler. Reformistlere göre yaşanılan her yer
kutsaldır. 48
2.6. Yahudiliğin Diğer Dinlere ve Irklara Bakışı
Yahudi hukukuna göre Yahudi olmayanlar, “Nuhiler” ve “putperestler” olarak iki kısma ayrılırlar.
Nuhiler, Hz. Nuh’un tevhit esasına dayalı yedi temel kanununu benimseyen kimselerdir.
Nuhilik esaslarını yerine getirenler, yarı mühtedi sayılırlar. Her iki dünyada kurtuluşa ulaşırlar.
Yaptıkları işe göre kutsiyet kazanırlar.
İslam ve Hristiyanlık Nuhi dinlerden sayılır. Ancak bir Yahudi’nin İslam veya Hristiyanlığa geçmesi büyük günah sayılır. Çünkü Yahudilikten çıkan bir kişi, kendisini Tanrı’ya ve halkına bağlayan
ahdini bozmuş olur.
45 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 242.
46 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s . 86.
47 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 243.
48 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 247.
45
3.ÜNİTE
Yahudilik, Müslümanları Nuhi
saymakla birlikte Hz. Muhammed’i
peygamber olarak kabul etmez.
İbadethanelerine suret (resim)
sokmamak, domuz eti yememek,
sünnet olmak iki dinin ortak noktalarındandır. İslam’ı Hristiyanlığa
göre inanç açısından kendilerine
daha yakın görürler.
Yahudilik, diğer gruba giren
putperest ve müşrikler için ise hiçbir kurtuluş ümidi kabul etmez.49
TARTIŞALIM
Nuhilik esasları şunlardır:
• Putlara tapmamak.
• Küfürden kaçınmak.
• Zinadan, özellikle yakın akraba zinasından uzak durmak.
• Adalete riayet etmek.
• Kan dökmemek.
• Hırsızlık yapmamak.
• Eti kanıyla birlikte yememek.
Yahudilik niçin diğer dinlerden farklı olarak İslam ve
Hristiyanlığı Nuhi dinlerden saymaktadır? Tartışınız.
2.7. Kur’an-ı Kerim Açısından Yahudilik ve Yahudiler
Kur’an-ı Kerim’de, ehlikitap içerisinde en çok Yahudilerden bahsedilmiştir. Bunun nedeni İslam’ın
doğuşunda Yahudilerle yaşanan sorunlardır. Medine ve çevresinde birçok Yahudi kabilesi yaşamaktaydı. Bunlar; Nadiroğulları, Kureyzaoğulları, Kaynukaoğulları ve Hayber Yahudileri idi. Yahudiler,
Hz. Muhammed’e ve Müslümanlara karşı şiddetli tepki göstermişlerdi. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim
onlardan daha çok bahsetmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de Yahudilerle ilgili genel olarak şu hususlara değinilmiştir:
Allah tarafından Yahudilere verilen nimetler ve onların bunlardan yüz çevirmeleri.
(Bakara suresi, 47. ayet.)
Bir zamanlar bereketli topraklara vâris kılınmaları. (A’râf suresi, 138. ayet.)
Yahudilerin uymaları gereken dinî hükümler ve Yahudilerin bunlara uymamaları.
(A’râf suresi, 163. ayet.)
Peygamberlerine karşı gelmeleri ve bazılarını öldürmeleri. (Âl-i İmrân suresi, 112. ayet.)
Allah’a verdikleri sözü tutmamaları ve ahdi bozmaları. (Nisâ suresi, 47. ayet.)
İşittikleri vahiy ifadelerini çarpıtmaları. (Mâide suresi, 13. ayet.)
Kendilerini Allah’ın seçkin milleti kabul edip diğer kavimleri hor görmeleri.
(Mâide suresi, 18. ayet.)
Haddi aşmaları nedeniyle üzerlerine ağır hükümlerin konması. (Nisâ suresi, 155. ayet.)
Allah’a oğul isnat etmeleri, ayrıca dinin emir ve yasaklarını değil de hahamlarının sözlerini
dikkate almaları. (Tevde suresi, 30-31. ayetler)
Yalanı çokça dinlemeleri, haram yemekten çekinmemeleri. (Maide suresi, 42. ayet)
49 Türkiye Dinler Tarihi Sempozyumu, s. 115.
46
VAHYE DAYALI DİNLER
Bu maddelerde de dile getirildiği gibi Kur’an-ı Kerim’de Yahudilere yöneltilen eleştiriler hem
inanç hem de ahlakla ilgilidir. Kur’an-ı Kerim’in getirdiği bu eleştiriler, Yahudilerin tümünü kapsamadığı, Ehli kitabın içerisinde yer alan Yahudilerden de sözüne güvenilir, emanete sadık kişiler
olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerim’de Yahudilerle ilgili geçen
ayetler Kur’an-ı Kerim’in bütünlüğü içinde tarihe uygun olarak doğru yorumlanmalıdır. Yahudilerle yaşanılan sorunların niteliği dinî, siyasi, sosyal ve ekonomik açılardan değerlendirilmelidir.50
“Kitap ehlinden öylesi vardır ki ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz)
iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki ona bir dinar
emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça
onu sana iade etmez…”
(Âl-i İmrân suresi, 75. ayet. )
“Şüphesiz, inananlar (Müslümanlar) ile,
Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiilerden (her
bir grubun şeriatında) “Allah’a ve ahiret
gününe inanan ve salih ameller işleyenler
için Rableri katında mükâfat vardır; onlar
korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır.”
(Bakara suresi, 62. ayet. )
YORUMLAYALIM
“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti
hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun. Elinizdeki
Tevrat’ı tasdik edici olarak indirdiğimize
(Kur’an’a) iman edin. Onu inkâr edenlerin ilki olmayın. Ayetlerimi az bir karşılığa
değişmeyin ve bana karşı gelmekten sakının.”
(Bakara suresi, 40-41. ayetler.)
“Andolsun, İsrailoğulları’ndan sağlam
söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Fakat her ne zaman bir peygamber
onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir hükmü getirdiyse onlardan bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.”
(Mâide suresi, 70. ayet.)
Yukarıdaki ayetlerden hareketle Kur’an’ın Yahudiliğe bakışını yorumlayınız.
2.8. Türkiye’de Yahudilik
Osmanlı Devleti’nde Yahudiler dinî, kültürel ve ekonomik yönden önemli bir topluluk olarak
huzur içinde yaşamışlardır. Bizans’ın baskılarına maruz kalan Yahudiler, Osmanlıları bir kurtarıcı
gibi karşılamışlardır.51 İstanbul’u başkent yapan Fatih Sultan Mehmet, fetihten hemen sonra Balkanlar ve Batı Anadolu’da yaşayan Yahudilere bu şehre gelmeleri için davet mektubu göndermiştir.
Bu çağrı üzerine birçok Yahudi İstanbul’a gelmiştir.52
Türkiye topraklarındaki Yahudi nüfusunun çoğalması 1492’deki İspanya Sürgünü’nden sonra
gerçekleşmiştir. İspanya’yı Müslümanların elinden alan Hristiyanlar, Yahudi ve Müslümanları göçe
zorlamışlardır. İspanya’yı terk eden Yahudiler Osmanlı topraklarına sığınmışlardır. Dönemin padişahı II. Bayezit, eyalet valilerine ve sancak beylerine gönderdiği fermanda Yahudi göçmenlere yardımcı
olunmasını istemiştir. Daha sonraki dönemlerde de özellikle 19. yüzyılda Polonya ve Rusya’dan göçe
zorlanan Yahudiler yine Osmanlı topraklarına sığınmışlardır. II. Dünya Savaşı sırasında Hitler’in zulmünden kaçan birçok Yahudi Türkiye’ye göç etmiştir.
50 Baki Adam-Mehmet Katar Dinler Tarihi, s. 187.
51 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 267.
52 Heyet, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, s. 204, 205.
47
3.ÜNİTE
Filistin topraklarında 1948 yılında bağımsız bir İsrail Devleti
kurulunca Türkiye’deki yetmiş bin
Yahudi’nin yarıya yakını İsrail’e
göç etmiştir. Anadolu’daki Yahudilerin çoğu da ya İsrail’e gitmiş veya
İstanbul’a yerleşmeyi tercih etmiştir.
Bu tarihten itibaren Anadolu’daki
Yahudi nüfusu oldukça azalmıştır.
Bugün, Türkiye’de yaşayan Yahudilerin sayısının yirmi beş bin
civarında olduğu tahmin edilmekteİstanbul Galata’da bulunan Yahudi sinagogu
dir. Bunların büyük bir kısmı İstanbul ve İzmir’de ikamet etmektedir.
Bunun yanı sıra Ankara, Bursa, Edirne, Çanakkale, Kırklareli, Adana ve Hatay’da az da olsa Yahudi
yaşamaktadır.53
Türkiye Yahudilerinin yasal temsilcisi hahambaşıdır. Bugün bu makamda İsak Haleva bulunmaktadır. Hahambaşıya görevlerinde danışmanlık yapan iki meclis vardır. Bunlardan biri dinî konsey, diğeri de fahri danışmanlar kuruludur. Dört hahamdan oluşan dinî konsey, dinî konularda hahambaşıya
yardımcı olmaktadır. Otuz beş kişiden oluşan fahri danışmanlar kurulu cemaatin işlerini yürütmektedir.
Yahudilerin İstanbul ve İzmir’de ortaöğretim düzeyinde eğitim kurumları bulunmaktadır. Bu okullardaki eğitim dili Türkçedir. Haftada üç ile beş saat arasında İbranice dersi verilmektedir.54 Yahudiler,
İstanbul’un birçok yerinde bulunan on yedi sinagogta ibadetlerini sürdürmektedirler. Bunun yanında
İstanbul’da yayınevi ve hastaneleri de bulunmaktadır.55
3. Hristiyanlık
Günümüzde dünyanın her tarafında mensupları bulunan Hristiyanlık, Filistin bölgesinde doğmuştur. Ancak bugün en fazla nüfusunun bulunduğu bölge Avrupa’dır. Kuzey Amerika’nın büyük bir çoğunluğu, Güney Amerika’nın kıyı kesimleri ve Avustralya’nın büyük bir kısmı da Hristiyan nüfustan
oluşmaktadır. Bu dinin bir milyar yedi yüz elli milyonu aşan mensubu bulunmaktadır.
3.1. Hristiyanlığın Tanımı ve Tarihçesi
Hristiyan, Mesih’e bağlı demektir. Bu kelime Yunanca “Hristos”tan gelmektedir. İbranice Maşiah
olup yağlanmış anlamına gelir. İncil’de Hristiyan ve Hristiyanlık gibi terimler yer almaz56. Bu terimler ilk defa Hz. İsa’dan yirmi-otuz yıl sonra Antakya’da kullanılmıştır.57
Hristiyanlık, ilahi kökenli olsa da tahrif edilmiş bir dindir. Hristiyanlık, Hz. İsa’nın tebliğiyle
başlamış ve sonraki bazı gelişmelerle günümüzdeki şeklini almıştır. Hz. İsa’nın doğduğu yıllarda
53 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 272.
54 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 158.
55 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 273.
56 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 261.
57 Kitab-ı Mukaddes, Resullerin İşleri, 11/26.
48
VAHYE DAYALI DİNLER
Filistin, Roma’nın hâkimiyeti altında idi. Yahudiler, çeşitli mezheplere bölünmüş, dinî konular çıkar
meselesi hâline gelmişti. Kudüs’teki mabet, ticaret yeri hâline getirilmiş, şekilcilik samimiyeti boğmuştu. Tek tanrı inancına sahip olan Yahudiler, putperest Romalılardan kurtulma yollarını arıyorlardı. Bunun için bir kurtarıcı Mesih bekliyorlardı.58 İşte Hz. İsa böyle bir dönemde gelmişti. Bu amaçla
o, kendisinden önceki Yahudi peygamberleri gibi topluma gerekli uyarıları yapmış ve etrafında bir
cemaat oluşturmuştur.59
Hz. İsa’ya ilk inananlar havarilerdi. Hz.
İsa’nın Yahudilerin mevcut dindarlık anlayışlarını eleştirmesi, ona inanmayan diğer Yahudileri rahatsız etti. Buna Romalı idarecilerin
İsa’nın kendileri için bir tehdit oluşturacağı
endişesi de eklenince çarmıha germe hadisesi
meydana geldi.60 Hristiyan inancına göre Hz.
İsa, çarmıha gerildikten üç gün sonra dirilerek
bir süre havarileriyle birlikte yaşadı. Bu durum
ise ona inananların sayısını arttırdı.61
YORUMLAYALIM
Hristiyanlar Hz. İsa’nın çarmıha gerildiğini kabul ederler.
Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi
Hz. Âdem’den bu yana gelen
insanoğlunun günahına kefaret olması açısından Hristiyanlıkta çok önemli bir hadisedir.
İslam’ın bu konudaki görüşünü Kur’an-ı
Kerim’in Nisâ suresinin 157, 158. ayetlerinden araştırarak İslam’ın ve Hristiyanlığın Hz.
İsa’ya yüklediği misyonu yorumlayınız.
Hz. İsa’nın tebliğ ettiği din bir süre sonra Yahudilerin dışında başka milletler arasında da yayılmaya başladı. Bu milletlerden Yahudi ibadet ve geleneklerine uymaları istendi. Putperest kökenli bu
insanlar, Hz. İsa’ya inanmakla birlikte kendilerine zor gelen bazı Yahudi kurallarına uymak istemiyorlardı. Bu durum, Yahudi geleneklerini sürdürme yanlısı olan Hristiyanlarla bu geleneklere karşı
çıkan ve çoğunluğu putperestlikten gelen Hristiyanları karşı karşıya getirdi. Bu durum karşısında
ağırlığını koyan Pavlus, Hristiyanlığa girenlerin eski Yahudi âdetlerine uymalarının zorunlu olmadığını belirtti. Onun bu yaklaşımı havarilerle, özellikle de onların lideri konumundaki Petrus ve
Yakup’la ilişkilerinin bozulmasına neden oldu. Bu karşılıklı zıtlaşma Yahudi asıllılarla, putperest
asıllı Hristiyanların yollarını tümden ayırmalarına neden oldu. Merkezi Kudüs’te olan Yahudi asıllı
Hristiyanlar, liderleri Yakup’un öldürülmesi ve arkasından 70 yılında Kudüs’ün Romalılar tarafından
yakılıp yıkılmasıyla büyük bir darbe yediler. Bu durum onları, Pavlusçu grup karşısında zayıf düşürmüş ve gitgide zayıflayarak 4. yüzyılda tarih sahnesinden silinmişlerdir.62
Pavlus’un etkisiyle farklı bir yöne giren Hristiyanlık, Roma Devleti içerisinde hızla yayılmaya
başlamıştır. Bu yayılma putperest inancın savunucusu olan Romalı idarecileri rahatsız etmiştir. Bu
durum Hristiyanlara yönelik baskılara neden olmuştur. Aynı dönemde Hristiyanlar çok büyük kayıp
vermişlerdir. İnsanlar korkularından çoğu kez yer altı şehirleri ve mağaralarda ibadet etmişlerdir.
Bu zulümler İmparator Konstantin’in 313’te Hristiyanlara serbestlik tanıyan Milan Fermanı’nı ilan
etmesine kadar devam etmiştir. Bu serbestlikle birlikte kutsal kitap, inanç esasları ve uygulamaları
gibi konularda birçok tartışma meydana gelmiştir. Bu farklılıkları sona erdirmek isteyen İmparator
Konstantin, 325 yılında İznik’te bir konsül toplamıştır. Bu konsülde İsa’nın tanrılığını savunanların
58 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 268.
59 Kitab-ı Mukaddes, Markos, 12/38, 39.
60 Kitab-ı Mukaddes, Markos, 15/21-26.
61 Kitab-ı Mukaddes, Matta, IV/23-25.
62 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 69.
49
3.ÜNİTE
görüşü kabul edilmiştir. Farklı birçok İncil’in içerisinden dört tanesi sahih olarak seçilmiştir. Ayrıca
bu konsülde baba ile oğulun tabiatı tartışılmış ve sonunda ikisinin de tanrılığı üzerinde bir karara
varılmıştır. İmparator Büyük Teodosius Dönemi’nde 381 yılında toplanan İstanbul Konsülü’nde de
kutsal ruhun tanrılığına karar verilmiştir. Böylece baba tanrı ve oğul İsa’dan sonra kutsal ruhun da
eklenmesiyle teslisin (üçlü tanrı anlayışının) unsurları tamamlanmıştır.
YORUMLAYALIM
Pavlus (MÖ 5 / MS 67): Yabancıların havarisi diye adlandırılan
Pavlus Tarsus’ta doğmuştur. Diğer adı Saul’dur. Yahudiliğin Ferisi
mezhebinin inançlarına bağlı olarak yetişmiştir. Pavlus, otuz yaşlarındayken Kudüs’e gelerek burada Hz. İsa taraftarlarına karşı mücadeleye girişmiştir.
İncillere göre katı bir İsa düşmanı olan Pavlus, İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra Tanrı tarafından uyarılarak İsa’nın taraftarlarına karşı eziyet etmemesi istenmiştir.
Yaptıklarından pişman olan Pavlus, şiddetle karşı çıktığı İsa’nın taraftarları arasına katılarak onların inancının en büyük savunucusu olmuştur.
Pavlus, Hz. İsa’nın getirdiği inancın yayılması için Havari Barnaba’yla beraber Anadolu, Kıbrıs ve
Antakya’ya seyahatler düzenledi. Bu seferler esnasında önceleri Barnaba’nın yardımcısı konumundayken
sonradan lider konumuna geldi. Pavlus’un gittiği yerlerde karşısına genellikle Roma’nın putperest inancına sahip bir halk kitlesi çıkıyordu. Hz. İsa’nın getirdiği din, Yahudiliğin birçok ilkesini de içerdiğinden
putperest halk, buna uymak istemiyordu. Özellikle putperestlere, Yahudiliğin en önemli ilkelerinden olan
sünnet olma zor geliyordu. Bundan dolayı Pavlus, Yahudi şeriatına uymanın gerekli olmadığı yönünde
görüş belirtti. Bu düşünce Hz. İsa’ya bağlı olan Kudüs’teki çekirdek cemaatin tepkisine yol açtı. Bu tartışmaların giderilmesi için 50 yılında Kudüs’te Havariler Konsülü yapıldı. Bu konsül sonucunda Pavlus’un
lehine karar çıktı. Bu durum Hz. İsa’nın çevresindeki çekirdek cemaat ile Pavlus taraftarları olmak üzere
iki grup meydana getirdi.
Pavlus, bu konsülden sonra Anadolu, Yunanistan Makedonya ve birçok bölgeye dinî seferler düzenledi. Buradaki insanlara kurtuluş yolunu ve İsa Mesih hakkındaki yeni fikirlerini anlattı. 58 yılında tekrar
Kudüs’e döndü. Ancak orada İsa’nın mesajını değiştirdiği iddiasıyla suçlandı ve fiili saldırılara uğradı.
Pavlus, bir Roma vatandaşı olduğundan Romalı askerler tarafından kurtarıldı. Ancak Kudüs’te daha fazla
mücadele edemeyeceğine inandığından Roma’ya gitti. 67 yılında Roma’da öldürüldü.
Pavlus Hristiyanlığa teslis inancı, evharistiya, ilk günah tasavvuru gibi fikirleri getirmesi bakımından
Hristiyanlığın şekillenmesinde çok büyük rol oynamıştır.
Pavlus, Hz. İsa’nın havarilerinden değildir. Ancak o, kendisinin ilham (vahiy) yoluyla havari olduğunu
söylemiştir.
(Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 303.)
Yukarıdaki metinden hareketle Tarsuslu Pavlus’a niçin yabancıların havarisi denildiğini düşününüz.
Pavlus’un günümüz Hristiyanlığının oluşumundaki rolünü yorumlayınız.
İmparator Büyük Teodosius ayrıca HrisDÜŞÜNELİM
tiyanlığı Roma’nın resmî dini hâline getirmiş
Roma Devleti’nin Hristiyanlıve imparatorluğun her tarafında putperestliği
ğı resmî dini hâline getirmesi
yasaklamıştır. Böylece kilise düşmanlığından
bu dini nasıl etkilemiştir?
onun hamisi durumuna gelen Roma imparatorDüşününüz.
ları, politik düzenin korunması için Hristiyanlık inancı konusunda aktif rol oynamaya başlamışlardır.63 Bunun sonucunda Hristiyanlık bir yandan
devletin himayesini kazanırken diğer yandan da devletin kontrolü altına girmeye başladı. Bu süreçte
63 Mehmet Aydın, Hristiyan Kaynaklarına Göre Hristiyanlık, s. 24.
50
VAHYE DAYALI DİNLER
kilise, çoğu zaman Roma toplumunun eski
inanç ve uygulamalarını da özümseyerek onları Hristiyanlaştırmıştır. Kilise, bu karşılıklı
etkileşim sürecinde, örgütlenme modeli olarak Roma İmparatorluğu’nun idari yapısını
kendisine örnek almıştır. Yönetim birimlerine getirilen kişilere Roma’nın siyasi literatüründe kullanılan unvanları vermiştir. Bu bağlamda putperest Roma başrahibinin pontifeks
maksimus şeklindeki unvanı da daha sonraki
dönemlerde Roma piskoposu papa için kullanılmaya başlanmıştır.64
ARAŞTIRINIZ
Kapadokya’daki kiliseler niçin mağara ve yer
altında yapılmıştır? Araştırınız.
Roma İmparatorluğu 395 yılında Doğu ve Batı Roma adıyla ikiye bölünmesinden sonra İstanbul
ile Roma Kilisesi arasındaki ilişkiler yeni bir döneme girmiştir. Papa Batı Roma’nın zayıflamasıyla
sadece kilisenin değil, tüm Batı dünyasının dinî ve siyasi lideri hâline gelmiştir. Ancak Doğudaki
Antakya, İskenderiye ve İstanbul kiliseleri Roma Kilisesi’nin tüm kiliselere liderlik yapmasına sıcak
bakmamıştır. Özellikle kendisini Grek kültür ve düşüncesinin temsilcisi olarak gören İstanbul Kilisesi, Latin düşüncesinin temsilcisi sayılan Roma’yı otorite olarak kabul etmemiştir.
İstanbul Konsülü’nde unsurları tamamlanan teslis, daha sonra başka tartışmalara yol açmıştır.
İstanbul Piskoposu Nestoryus, İsa’da biri beşerî, diğeri ilahî iki tabiat bulunduğunu söylemiştir.
Ancak Nestoryus’un bu fikri reddedilerek kendisi de aforoz edilmiştir. Bunun üzerine Suriye, İran
ve Hindistan’a kadar yayılmış olan gruplar, Nestoryus’un görüşlerini benimseyerek ana kitleden
kopmuş ve Nesturi olarak anılmıştır. 451 yılında yapılan Kadıköy Konsülü’nde yine teslis üzerinde
yapılan tartışmalar sonucunda ayrılıklar meydana gelmiştir. Bunun sonucunda Monofizit Kiliseler
denilen Antakya Süryani, Kıpti, Habeş ve Ermeni Gregoryen kiliseleri ortaya çıkmıştır. Monofizit
Kiliselerinin doğmasıyla Hristiyanlıkta meydana gelen kopmaları 1054 yılında ortaya çıkan İstanbul
Ortodoks Kilisesi’nin Roma’dan ayrılışı takip etmiştir. Temelde iki farklı kültürün temsilcileri olan
Latin Roma Kilisesi ile Grek Bizans Kilisesi, özellikle siyasi nüfuz konusunda birbirleriyle tartışmaktaydı. Roma Kilisesi kendisinin havarilerin lideri Petrus tarafından kurulmuş olduğunu söyleyerek üstünlük iddia ediyordu. Buna karşılık Bizans, Roma’yla eşit olduklarını söylüyordu. Buna bir de
teslis konusundaki inanç tartışmaları girince iki kilise 1054 yılında kesin olarak ayrılmış oldu. Batı
dünyasındaki Hristiyanlar Katolik Kilisesi’ne bağlı kalırken Grek kültürünün egemen olduğu bölgelerdekiler de Ortodoks Kilisesi’ne tabi oldular. Haçlı Seferleri sırasında 1204 yılında Katoliklerin
İstanbul’da yaptıkları zulüm ve haksızlıklar, Doğu ve Batı kiliseleri arasındaki düşmanlığı daha da
artırmıştır.65
Doğu ve batı arasındaki bu bölünmeden sonra Katolik ve Ortodoks kiliseleri kendilerine özgü bir
kilise hayatı geliştirmeye başladılar. Özellikle Katolik Kilisesi’nin birçok bilimsel gelişmelere engel
olması ve siyasal alandaki boşluktan faydalanarak her yere egemen olmak istemesi çeşitli problemlere neden oldu. Kilisenin günahları affetme yetkisini mali bir kaynak hâline getirmesi bu tepkileri
bir kat daha artırmıştır.
64 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 105.
65 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 74.
51
3.ÜNİTE
Yoğunlaşan bu tepkiler üzerine bir Alman papazı olan Martin Luter’le birlikte dinde reform isteyen bir hareket başladı. Bunun sonucunda da Katolik Kilisesi’nden bir kopuş daha yaşandı ve 16.
yüzyılda Protestan mezhebi ortaya çıktı. Katolik Kilisesi de bu reform hareketlerine tepkisiz kalmadı. Kendisi de karşı reform hareketi başlatarak haklılığını savundu. Bu süreç 1962-65 yıllarında
yapılan II. Vatikan Konsülü’ne kadar devam etti. Bu konsülde papalık, Katolik olmayan kiliselerle
diyalog sürecine girilmesi gibi kararlar alarak yeni bir süreci başlatmış oldu. Bu süreç hâlen devam
etmektedir.
3.2. Hristiyan Yorumları
ARAŞTIRALIM
Tarihî süreç içerisinde farklı sebeplere
bağlı olarak Hristiyanlıkta birçok yorum
ortaya çıkmıştır. Katolik, Ortodoks ve Pro-
Hristiyanlık dininin farklı mezhepl bölünmesinin sebepleri neler
heplere
olabil Araştırınız.
olabilir?
testan yorumları bunların başında gelmektedir.
Katolik: Doğu ve batı kiliselerinin birbirinden kopmasından sonra Roma’daki kilise evrensel
anlamına gelen Katolik adını almıştır. Günümüz Hristiyan dünyasının büyük çoğunluğu Katoliklerden oluşmaktadır. Katolik nüfusun büyük bir kısmı Güney ve Orta Amerika ülkeleri ile İtalya, İspanya, Portekiz, Fransa, Polonya ve Macaristan gibi Avrupa ülkelerinde yaşamaktadır. Ayrıca Almanya,
Avusturya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde de büyük oranda Katolik nüfus bulunmaktadır.66
NOT EDELİM
Katolik yorumunun başlıca özellikleri şunlardır:
• Dinî başkan papadır. Papa İsa’nın vekili, Petrus’un halefidir.
• Papa, yanılmaz otoritedir.
• Roma, Katolikliğin merkezidir ve diğer kiliselerden manevi açıdan üstündür.
• Evrensel kurtuluş, sadece Katolik Kilisesi’nin öğretilerine bağlanmakla mümkündür. Çünkü Katolik Kilisesi kutsal ruhun yönetimi altındadır.
• Katolik Kilisesi vahyin kaynağı olarak kutsal kitap ve geleneğe büyük önem verir.
Çünkü kutsal kitap ve gelenek aynı kaynaktan çıkmaktadır.
• Katolik Kilisesi, göğe yükseldiğine inandığı Meryem’e büyük önem vermekte ve
onu hem oğul tanrının hem de kilisenin annesi olarak görmektedir.
• Katolik Kilisesi, rahiplerin bekârlığını zaruri görmektedir.
• Boşanmak yasaktır.
• Başlangıçtan günümüze kadar yapılan yirmi bir konsülü ve onların aldıkları kararları kabul etmektedir.
• Noel’i 25 Aralık’ta kutlarlar.
• Hristiyan sakramentlerinden yedisini kabul ederler.
Katolik Kilisesi’nin merkezi Vatikan’dır. Bu kilisenin başında papa bulunmaktadır. Papa Roma
piskoposu olarak Petrus’un halefidir. Böylece papa, ruhani Vatikan Devleti’nin başı olarak İsa’nın ve66 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 110.
52
VAHYE DAYALI DİNLER
kili durumundadır. O, yeryüzünde Tanrı’nın
temsilcisidir. Papayı kardinaller seçer ve görevleri ölünceye kadar devam eder.67
ARAŞTIRALIM
Bizans’ın ileri gelenlerinden Luca
cas, “Şehrin ortasında (İstanbul’da)
La
ati (Kardinal) şapkasını görmekLatin
ttense
ensse M
Müslüman sarığını görmeyi tercih
eederim.”
ed
erim ” sözünü niçin söylemiştir?
er
Araştırınız.
Ortodoks: Ortodoks, doğru inanca sahip
anlamına gelir. Doğu ve batı kiliselerinin ayrılmasından sonra, Doğu Kilisesi, kendisinin
doğru inanç üzerinde olduğunu ifade etmek
için bu adı kullanmaya başladı. Bu yorum, İstanbul ve Roma kiliselerinin siyasal çekişmeleri ve
dinî ihtilafları sonucu ortaya çıkmıştır. Türklerin Anadolu ve Balkanlarda ilerlemesi karşısında
Bizans’ın papalıktan yardım istemesi tekrar iki kilisenin birleştirilmesi düşüncesini akla getirmiştir.
Ancak halkın ve ruhbanların buna taraftar olmaması bu girişimleri sonuçsuz bıraktı. Fatih Sultan
Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethiyle İstanbul Kilisesi tarihinde yeni bir dönem başlamış oldu.
Fatih, patriğe Ortodoksların milletbaşı unvanını vererek geniş haklar tanıdı. Böylece Ortodoks Kilisesi Osmanlı idaresinde varlığını sorunsuz olarak sürdürdü.
Ortodoks Patrikhanesi’nin Osmanlı Devleti’nin himayesine girmesinden sonra bu patrikhaneye
bağlı olan Rusya Kilisesi 1589 yılında patriklik seviyesine yükselerek bağımsız hâle geldi. Bu millî
kiliseyi 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin gerilemesi sürecinde bağımsızlıklarını ilan eden Balkanlardaki ulusal kiliseler takip etmiştir. Böylece Ortodoks kiliselerinin günümüzdeki yapılanması
büyük oranda ortaya çıkmış oldu.
NOT EDELİM
Ortodoks yorumunun başlıca özellikleri şunlardır:
• Ortodoksluğun ruhani lideri patriktir. Patrik, papa gibi tek otorite değildir.
• Kutsal ruhun sadece Babadan çıktığına inanırlar.
• Papanın yanılmazlığını kabul etmezler.
• Sadece ilk yedi konsülün kararlarını kabul ederler.
• Hz. İsa, Meryem ve Hristiyan azizlerinin resim ve heykellerinden oluşan ikonlara önem verirler.
• Rahipler istedikleri takdirde evlenebilir. Ancak piskoposlar ve patrikler evlenemezler.
• Boşanmak serbesttir. Ancak belli şartlara bağlıdır.
• Hristiyanlığın sembolü olan haçın yatay ve dikey kolları birbirine eşittir.
• İbadet her ülkenin diliyle yapılır.
• Noel’i 6 Ocak’ta kutlarlar.
• Yedi Hristiyan sakramentini kabul ederler.
Ortodoks Kilisesi, Katolik Kilisesi’nden farklı olarak hiyerarşik bir yapı yerine, eşitlik anlayışını esas alan kiliseler topluluğundan oluşmaktadır. Bu eşitlik arasında İstanbul Kilisesi, öncelik
şerefine sahiptir. Ancak bu durum ona diğer kiliselerin işine müdahale yetkisi vermez. Ortodokslar,
bu eşitlik anlayışı sebebiyle Katoliklerin iddia ettiği gibi patriğin veya bir başka piskoposun yanılmazlığı iddiasını kabul etmezler.68
67 Mehmet Aydın, Hristiyan Kaynaklarına Göre Hristiyanlık, s. 114.
68 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 118.
53
3.ÜNİTE
Protestan: Protestan başkaldıran, itiraz eden anlamına gelir. 16. yüzyılda Katolikliğin dinî uygulamalarına tepki olarak ortaya çıkan reformist topluluklara Protestan adı verilmiştir. Protestanlık,
Ortodoks ve Katolik kiliselerinin dışındaki birçok grubu oluşturan geniş bir Hristiyan yorumunu
ifade eder. Uygulamalarıyla bu iki kiliseden önemli farklılıkları bulunan Protestanlığın kökleri 16.
yüzyıldaki dinî reform hareketlerine dayanır. Alman Rahip Martin Luther (1483-1546), Roma Katolik Kilisesi’nin günahları bağışlayıp bunu mali bir kaynak hâline getirmesi, kutsal kitap yorumunu
sadece kendi yetkisinde görmesi ve ayin dilinin sadece Latince olması gibi hususlara karşı çakarak
ilk itirazı başlattı.
Bu itirazlarını doksan beş maddelik bir belgeyle Wittenberg Katedrali’nin kapısına astı.69
Luther’in başını çektiği bu hareket, daha sora Zwingli ve Calvin gibi birçok Protestan tarafından
Avrupa’nın her yerine yayıldı.70
TARTIŞALIM
Martin Luther (1483-1546) : Ünlü Alman reformist Martin
Luther, Katolik bir aile ortamında büyümüştür. 1505 yılında
Agustinian tarikatına girerek manastır yaşamına başlamıştır.
1507’de rahip olarak kutsanan Luther, kilise hiyerarşisi içerisinde hızla yükselerek ilahiyat profesörlüğünü elde etmiştir. Kutsal kitap dersleri veren Luther, Tanrı’nın rahmet anlayışının göz
ardı edildiğini söyleyerek Katolik Kilisesi’nin cezalandırıcı tanrı
anlayışını eleştirmiştir. İncil’den alıntı yaparak düşüncesini iki
temel üzerinde bina etmiştir. Bunlar; “Tanrı’nın insanı arındırdığı ve kurtuluşun yalnızca imanla olacağı” nı açıklayan İncil’in buyruklarıdır.
Bu görüşlerine ilaveten Luther, Katolik Kilisesi’nin endüljansla ilgili görüşünü, papanın yanılmazlığını, kutsal kitap ve ibadet dilinin Latince olması gerektiği düşüncesini eleştirdi. Luther’in bu fikirleri,
reformist düşünceli aydınlar arasında da taraftar buldu. Papalık önce Luther’i bu fikirlerinden vazgeçirmek için ikna yollarını aradı. Ancak geri adım atmayan Luther, papa tarafından aforoz edildi. Buna
karşılık Luther, Katolik Kilise tarihinde papanın fermanını halk önünde yakan ilk kişi oldu.
Luther’in başlattığı bu hareket, başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinde yayıldı ve
Katolik Kilisesi’nden kopmalar başladı.
(Şinasi Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü, s. 240.)
Martin Luther’in “merhametli tanrı” ve “imanla kurtuluş” anlayışının temelinde yatan sebepler neler
olabilir? Arkadaşlarınızla tartışınız.
NOT EDELİM
Protestan yorumunun başlıca özellikleri şunlardır:
• Papanın yanılmazlığı ve otoritesi kabul edilmez.
• Dini anlama ve yorumlamada kilise yetkilerini değil, kutsal kitabı esas alırlar.
• Sadece vaftiz ve evharistiya sakramentlerini kabul eder, diğerlerine değer vermezler.
• Kurtuluşta amelden çok imanı esas alırlar.
• Din hizmetleri sınıfı bulunmakla beraber ruhbanlığı kabul etmezler.
• Azizlere ve Meryem’e önem vermezler.
• Kiliselerinde resim ve heykel bulundurmazlar.
• Günah çıkarma kabul edilmez.
• Rahipler evlenebilirler.
• İbadet ve ayinler her ülkenin diliyle yapılır.
69 Mircea Eliade, Dinler Tarihi Sözlüğü, s. 133.
70 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 92.
54
VAHYE DAYALI DİNLER
3.3. II. Vatikan Konsülü ve Hristiyan Dünyasına Etkileri
Martin Luther’le başlayan Hristiyanlıkta
DÜŞÜNELİM
reform girişimleri, Katolik Kilisesi’nde büyük
II. Vatikan Konsülü, Katolik mezrahatsızlıklara neden oldu. Bu kilise, bir yanhebinin diğer Hristiyan mezheplere
dan reform yanlılarına sert tepki gösterirken
ve farklı dinlere bakış açısında ne gibi
diğer yandan da kendisine yöneltilen eleştideğişikliklere yol açmıştır? Düşününüz.
rileri gözden geçirmeye başladı. Bu girişim
Katolik Kilisesi’nde karşı reform hareketinin
başlamasına neden oldu. Bu amaçla sorunların çözümü için konsüller toplandı.
20. yüzyıla gelindiğinde ise Katolik Kilisesi’ni başka sorunlar beklemekteydi. Çünkü bu yüzyılın başından itibaren dünyada meydana gelen siyasi ve ekonomik gelişmeler Hristiyan kiliselerini
de etkiledi. Bu etkiyi Katolik Kilisesi daha da belirgin bir şekilde hissetti. Bu dönemde kilise aleyhtarı yönetimler, kilisenin siyasi ve sosyal alandaki gücünü büyük ölçüde kısıtlamaya başladılar.
Katolik Kilisesi modern hayatın getirdiği bu zorlu süreç karşısında uzun süre sessiz kaldı.71 Ancak
20. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde Katolik Kilisesi kendi anlayışını çağın şartlarına uydurmak
için önemli girişimlerde bulunmaya başladı. Bu çerçevede Papa XXIII. John önderliğinde 1962
yılında II. Vatikan Konsülü toplanmış ve bu 1965 yılına kadar sürmüştür.
Dünyanın her tarafından Katolik
piskoposlar bu konsüle katılırken Ortodoks ve Protestanlar sadece resmî
gözlemci göndermişlerdir. Bu konsül,
Hristiyan birliğini sağlamak için diyaloğun başlatılması ve Hristiyanlığın
modern dünyadaki konumunun tartışılması bakımından Hristiyan dünyasında geniş yankı uyandırmıştır.72
II. Vatikan Konsülü’nde günümüz
yaşam tarzını kolaylaştırıcı, Katolik
karşıtlığını azaltıcı bir dizi karar alınİtalya’da bulunan Vatikan Saint Pierre Meydanı
mıştır. Bu bağlamda bazı ibadet ve
ayinlerin yerine getirilmesinde kolaylıklar sağlanmıştır. Hristiyan halka, Latince dışında da ibadet
yapma hakkı tanınmış ve laiklerin (ruhban sınıfından olmayan) dinî işlere katılabileceği bazı düzenlemeler yapılmıştır.
Aynı konsülde farklı Hristiyan grupların birliğini sağlamaya yönelik diyalog faaliyetlerinin önemine dikkat çekilmiştir. Bunun için gerekli çabaların gösterilmesi kararı alınmıştır. Bu amaçla papa
değişik ülkelerdeki Hristiyan gruplara birlik amaçlı ziyaretler düzenlemiştir. Papa XVI. Benedict
bu ziyaretlerinden birini de 28 Kasım-1 Aralık 2006 tarihleri arasında Türkiye’ye yapmıştır. 29
71 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 108.
72 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 75.
55
3.ÜNİTE
Kasım 2006 günü Fener Patrikhanesi’nde yaptığı konuşmada 1054 yılında iki kilisenin ayrılmasına
sebep olan olaylardan dolayı üzgün olduğunu belirtmiştir.73 Konsülde ayrıca diğer din mensuplarıyla iyi ilişkiler kurmak, çağın inançsızlık sorununa karşı dinlerin dayanışmasını sağlamak ve diğer
din mensuplarına Hristiyanlığı daha iyi tanıtabilmek için diyalog girişimlerinin başlatılması kararı
alınmıştır. Bu amaçla 1964 yılında “Hristiyan Olmayanlar Sekreteryası” oluşturulmuştur. Günümüz
dünyasında değişik din mensuplarıyla diyalog faaliyetlerini yürüten bu sekreteryada, İslam ile ilgili
de bir masa oluşturulmuştur.74
3.4. Hristiyanlığın Temel Özellikleri
Her dinde olduğu gibi Hristiyanlığın da kendine has bazı özellikleri vardır. Bunların başında
Mesih inancı, kilise ve sakramentler gibi konular gelmektedir.
3.4.1. Mesihçilik
Mesihçilik,
Hristiyanlığın
YahudilikKARŞILAŞTIRALIM
ten almış olduğu bir kavramdır. Yahudiler,
Hristiyanların Hz. İsa’ya
Hz. Davut’un soyundan gelecek kurtarıcı bir
(Mesih) bakışıyla, MüslüMesih’in geleceğine inanıyorlardı. Hristiyanmanların Hz. İsa’ya bakışını Âl-i İmrân sular, Yahudilerin beklediği bu Mesih’in Hz. İsa
resinin 59. ayetini okuyarak karşılaştırınız.
olduğunu iddia ettiler ve onun Mesihliğine
inandılar. Hristiyan inancına göre Mesih olan Hz. İsa, insanları günahlardan kurtarmak için kendini
çarmıhta feda etti ve göğe yükseldi. O, kıyamete yakın bir zamanda yeniden gelerek tanrısal krallık
denilen idareyi kuracaktır. Hristiyanlar bu tanrısal krallıkla mutlu bir yaşam süreceklerdir.
Protestan mezhebine bağlı olan Hristiyanların çoğu (özellikle Evanjelikler) İsa Mesih’in gelmesinin yakın olduğuna inanırlar. Katolikler ise onun ne zaman geleceğinin bilinemeyeceğini ve
bundan dolayı gündelik hayatı bu inanca göre belirlemenin doğru olmadığını söylerler.75 Katolikler
ayrıca Hz. İsa’yı şöyle tanımlamaktadırlar: “Mesih İsa, gerçek insan ve gerçek tanrıdır. O ezelî ve
ebedî ilahî kelamdır. O, Tanrı’nın tek oğludur. O, ezelden beri pederden çıkmaktadır. Tanrı’dan gelen Tanrı’dır. Peder ile aynı özdendir.76
3.4.2. Kilise ve Sakramentler
Hristiyanlığın ilk ortaya çıktığı dönemlerde inanç esasları gibi ibadet şekilleri de belirlenmiş
değildi. Çünkü havariler Yahudi şeriatının gereklerine göre ibadetlerini yapıyorlardı. Daha sonra
Yahudi şeriatını uygulamaktan vazgeçen ilk Hristiyanlar, İsa’nın son akşam yemeği anısına kutladıkları evharistiyadan başka bir ibadet uygulamamışlardı. Bu nedenle Konstantin’in Hristiyanlığa
serbestlik tanımasına kadar Hristiyanlığın sistematik ibadet şekilleri olan sakramentler ve bir ibadet
kurumu olan kilise tam olarak teşekkül etmemişti.
73 http://www.vatican.va/holy_father/benedict_xvi/speeches/2006/november/documents/hf_ben-xvi_
spe_20061129_bartholomew-i_en.html
74 Heyet, Yaşayan Dü nya Dinleri, s. 108.
75 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 45.
76 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 299.
56
VAHYE DAYALI DİNLER
Kilise: Kilise, Grekçe ecclesia (eklesya) kelimesinden gelip topluluk, cemaat anlamlarını
taşır. Hristiyanlığa göre ise Hz. İsa’nın yolunu
benimseyenleri temsil eder.
İlk Hristiyanlar uzun yıllar Roma’nın takibatına uğramaları ve inançlarını açıkça gösterememeleri nedeniyle kiliseler yapamamışlardı.
Bundan dolayı İmparator Konstantin’in 313 yılındaki Milan Fermanı’yla Hristiyanlığa serbestlik tanımasına kadar kilise bir mekândan çok, bir
cemaati ifade etmekteydi.
Orta Çağ, kilisenin en yaygın gelişme çağı
oldu. İlk kiliseler, eski çok tanrılı dinlerin tapınakları örnek alınarak yapıldı. Hatta Roma
Devleti, Hristiyanlığı resmen kabul edince (381)
eski tapınaklar kiliseye çevrildi. Daha sonraki
dönemlerde kiliseler görkemli bir şekilde bina
edilerek katedrallere dönüştü. Şekilleri asırlara
göre değişen kiliselerin ortak özelliği iki bölümden meydana gelmesidir. Bu bölümlerden biri
Kudüsü’l-Akdes diğeri ise cemaatin oturduğu
yerdir.77
Moskova’da bulunan Aziz Basil Katedrali (Rusya)
ARAŞTIRALIM
Hristiyanlar ibadetlerini niçin
kil
kilisede bir dinî lider önderliğinde yyapmak zorundadırlar? Araştırınız.
Hristiyan mezheplerinin kiliseye yaklaşımları
birbirinden farklıdır. Katolikler kiliseyi, İsa’nın mistik bedeni, inananları da onun uzuvları olarak
görmektedirler. Bunun yanında Katolikler, kilisenin teşekkül etmesi için bir rahibin varlığını şart
koşmaktadırlar. Protestanlar, cemaatin olduğu yerde kilisenin görevini yerine getirebileceğini ve bir
rahibin bulunmasının zorunlu olmadığını belirtirler. Ortodokslar ise kiliseyi birinci derecede İsa’nın
bedeni, kutsal ruhun mabedi ve Allah’ın cemaati olarak görürler.78
Sakramentler: Sakrament kelime olarak ayin, inancın göstergesi için yapılan dinî tören anlamına
gelir. Tüm Hristiyan mezheplerinin kabul ettiği iki sakrament bulunmaktadır. Bunlar vaftiz ve evharistiyadır. Bununla birlikte Ortodoks ve Katolikler bu iki sakramente ilave olarak beş sakrament daha
kabul ederler. Bunlar; vaftiz, kuvvetlendirme, evharistiya, evlilik, ruhbanlık, günah itirafı ve son yağlama sakramentleridir.
Hristiyanlara göre Tanrısal İsa, yaşamaya devam etmektedir. Onun görünmeyen eylemleri (şifa
vermesi, duaları kabul etmesi) kilise gizemlerinin (sakramentlerinin) yaşanmasıyla görünür. Kişi bu
sakramentlere iştirak ettiği takdirde Tanrı’nın kurtarıcı lütfunu bağışlayan İsa’yla beraber olur.
77 Galip Atasagun, İlahî Dinlerde Dinî Semboller, s. 200.
78 Mehmet Aydın, Dinler Tarihi Sözlüğü, s. 388.
57
3.ÜNİTE
Vaftiz: Suya dalma veya vücudun belirli kısımlarını yıkamak suretiyle yapılan vaftiz, Hristiyan
imanının ilk aşaması olarak kabul edilmektedir. Baba-oğul-kutsal ruh adına vaftiz olma İncil’in bir
emridir.
Vaftiz, insanların asli ve kendi işledikleri günahları siler. Bu anlamda vaftiz yeniden bir doğuştur.
Bir Hristiyan, vaftizle günahlarından temizlenerek Hristiyan cemaatine katılmış olur.79
Kuvvetlendirme (Konfirmasyon): Vaftiz edilen
kişinin kutsanmış bir yağla, vücudun çeşitli yerlerinin
yağlanmasına denir. Konfirmasyon vaftiz ayininin kuvvetlendirilmesidir. Bu sakrament doğu kiliselerinde vaftizden hemen sonra, batı kiliselerinde ise daha sonra yapılır.
Evharistiya (Komünyon): Şükretmek anlamına gelen evharistiya, Hristiyan inanç ve ibadetlerin temelini
oluşturan sakramentlerin en önemlilerindendir. Evharistiya, çarmıha gerilmeden önce İsa’nın havarilerle yediği
son akşam yemeğinin hatırasıdır. İncil’e göre son akşam
yemeğinde İsa, ekmeği böldü ve parçaladı, “Bu benim
Hristiyanlıkta çok önemli olan Vaftiz töreni
etimdir.”80 diyerek havarilerine verdi. Sonra bir kase içindeki şarabı da “Bu benim kanım.” deyip onlara içirdi. Daha sonra Aziz Pavlus bu olayın yorumunu
yaptı ve bunu bir kilise ayini hâline getirdi.
Hristiyanlar evharistiyayı bir çeşit kurban olarak görürler. Bugün de kiliselerde yapılan evharistiya
ayininde verilen ekmek ve şarap kurban niteliğindedir. İsa, çarmıhta kendini kurban ettiği için şarap
onun kanını, ekmek ise bedenini temsil etmektedir. Hristiyanlar bu ayini yapmakla bir nevi kurban
edilen İsa’nın bedeniyle bütünleşmiş olurlar.
Evharistiya, kilisede pazar günü yapılan bir ayindir. İlk zamanlar senede bir defa yapılırken daha
sonra ise her hafta yapılan bir ayin hâline gelmiştir.81
Evlilik (Nikâh): Hristiyanlar için evlilik,
Tanrı’nın insanlığa, İsa’nın ise kiliseye ve şakirtlerine olan sevgisini sembolize eder.82
KARŞILAŞTIRALIM
Hristiyanlığın evlilik ve boşanma anlayıBir ayin olan evlilik, iki kişinin, kilisede muşı ile İslam’ın evlilik ve boşanma anlayışını
karşılaştırınız.
kaddes bir bağla bağlanmasıdır. Evlilikler genellikle kadının bağlı olduğu kilisede yapılır. Katolikler boşanmaya kesinlikle izin vermezken Ortodokslar boşanmayı, belli şartlara bağlı olarak kabul
ederler.
Ruhbanlık: Hayatını dinî hizmetlere adamayı gönüllü olarak kabul eden kimselere bazı unvanların verilmesi ayinidir. Papaz ve piskopos makamına gelecek olanların törenle takdis edilmesi
zorunludur. Bu takdis ayini piskopos tarafından yerine getirilir.
79 Mehmet Aydın, Dinler Tarihine Giriş, s. 116.
80 Kitab-ı Mukaddes, Markos, 14/22.
81 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 297.
82 Kitab-ı Mukaddes, Markos, 10/5-9.
58
VAHYE DAYALI DİNLER
Hristiyanlıkta kilisede yapılan takdis ruhbanlığının dışında manastır ruhbanlığı da vardır. Manastırlarda yaşayan keşişler dünyadan el etek çekip
kendilerini Tanrı’ya adayarak münzevi bir hayat
yaşarlar.
Ruhbanlığı en canlı bir şekilde yaşayan Hristiyan mezhepler, Ortodoks ve Katoliklerdir. Protestanlar ise ruhbanlığı kabul etmezler.83
Günah İtirafı (Tövbe): Kişinin işlediği günahın kötülüklerinden kurtulmak ve vaftizin etkisini
tekrar kazanmak amacıyla yaptığı ayindir. Ne kadar çok günaha sahip olursa olsun günah itirafında
Trabzon’da ki Sümela Manastırı sizce niçin dağın yükbulunacak olan kişi, kilisedeki özel bölmeye giresek yamacına yapılmıştır? Düşününüz.
rek rahibe suçunu itiraf eder. Günahları bağışlama
yetkisine sahip olan rahip, kilise adına o kişinin bütün günahlarını affeder. Bazı durumlarda rahip,
kişinin günahına kefaret olarak ceza takdir edebilir.84
ARAŞTIRALIM
Hristiyanlar, Hz. Âdem ve Havva’nın cennette yasak meyveyi yeme hatası ile
ezelî günah işlediklerini ve bu günahın da miras olarak zürriyetlerinde devam ett
tiklerine
inanırlar. Bu ezelî günahtan insanlığın kurtulması için Tanrı önce Eski Ahit
şeri
şeriatını
tebliğ etmiştir. Ancak kimse bu şeriatı tam olarak tatbik edememiş ve günahtan
kurtula
kurtulamamıştır.
B
Bunun
üzerine Tanrı ezelî ve tanrısal varlık olan kelamını İsa’da kendi suretinde göstermiştir. İsa, Tanrı’nın emrini insanlara hayatı boyunca tebliğ etmiş; ancak o, insanların anlayışsızları yüzünden çarmıha gerilmiştir. O da Tanrı’ya itaat için geçmiş ve gelecek tüm
insanların günahlarına kefaret olarak kendini çarmıhta kurban etmiştir. Bu kefaret kurbanı ile
tüm Yahudi şeriatı ve ezelî günah ortadan kalkmıştır. Bu sebeple, İsa’ya inananlar herhangi
bir hukuk kuralına ve davranışa bağlı olmadan, yalnız inançları ve sevgiyle kurtuluşa ulaşacaklardır.
Hristiyanlar, idam edilen İsa’nın, Tanrı’nın lütfu ile ölümden dirildiğine inanırlar. Bu
dirilme ile Tanrı, İsa’nın üstlendiği görevi, tüm yaptıklarını ve hayat tarzını onaylamıştır.
İsa’nın ölümü ve dirilişi günah ve ölüme karşı kazanılan bir zaferdir. Bununla İsa’nın günaha
ve ölüme giden yolu yıktığına inanılır. Bu sebeple Hristiyanların ev ve okullarında, İsa’nın
vücudunu taşıyan çarmıh suretleri görülür. Çarmıh tüm Hristiyanlar için inancın simgesidir.
Hz. İsa’nın ölümü, sadece Yahudilerle değil, tüm insanlıkla Tanrı arasında yapılan yeni bir
anlaşmanın (Ahd-i Cedit) başlangıcı sayılır.
(Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 302.)
Yukarıdaki bilgilerden hareketle aşağıdaki soruları cevaplayınız.
1) Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın yasak meyveden yemesinin, Hristiyanlık anlayışında
ne gibi sonuçlar doğurduğunu arkadaşlarınızla tartışınız.
2) Hz. Âdem ve Havva’nın yasak meyveden yemesinin, İslam anlayışında nasıl algılandığını araştırınız.
83 Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, s. 648.
84 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 48.
59
3.ÜNİTE
Son Yağlama (Hasta Gizemi): Hastalıkta ve özellikle ölüm anında kişiyi rahatlatmak için yapılan bir ayindir. Hastaya şifa bulması veya rahat ölmesi için kutsanmış bir yağ sürülür. Bu ayinin
amacı hastaya yalnız olmadığını, Hz. İsa’nın onunla beraber olduğunu ve Tanrı’nın onu bırakmayacağını anımsatmaktır.
3.5. Hristiyanlığın Diğer Dinlere Bakışı
Hristiyanlığın başka dinlere bakışı, tarihî bir gelişim göstermektedir. Hristiyan kutsal kitaplarında dinî inançların çeşitli şekillerinden bahsedilmiştir. Ancak Hristiyan dininde önemli bir otorite
olarak kabul edilen kilise, 15. yüzyılın ortalarına kadar bu din ve inanç şekillerinden bahsetmeyi
gerekli görmemiştir. Bunun sebebi, kilisenin Hristiyanlıktan başka din tanımamasıdır. Kilise, insanoğlunun dinî tarihinde Yahudiliğe az da olsa yer vermekle birlikte Hristiyanlığın çıkışından sonra
Yahudilik de dahil olmak üzere hiçbir dini geçerli saymamıştır. Buna bağlı olarak da “kilise dışında
kurtuluş yoktur” anlayışı hâkim olmuştur. 20. yüzyıla gelindiğinde kilise, kendisini sorgulamaya
başlamıştır. Bu amaçla 1962-65 yılları arasında II. Vatikan Konsülü düzenlenmiştir. Bu konsülde
Katolik Kilisesi’nin diğer dinler konusundaki görüşleri yumuşamış ve bu dinlerin mensuplarıyla iş
birliğine girmeyi kararlaştırmıştır.85
Hristiyanlığın Yahudiliğe Bakışı: Hristiyanlar nazarında Yahudiliğin önemli bir yeri
vardır. Bunun en önemli sebebi Hz. İsa’nın
Yahudi soyundan gelmesidir. Ayrıca ilk Hristiyanlar da Yahudi asıllı olmasından dolayı
Hristiyanlığın Yahudilikle bir köken bağı bulunmaktadır. Bu nedenle Hristiyanlar, Yahudi
kutsal metinlerini kendi kutsal metinleri olarak görmektedirler.
DÜŞÜNELİM
Hristiyanların, Yahudilerin kutsal
kitabına niçin “Eski Ahit” adını
verdiklerini arkadaşlarınızla beraber
düşününüz.
Ancak Hristiyanlar, Hristiyanlığın ortaya çıkmasıyla Yahudiliğin iptal edildiğini, Yahudilerin
Hristiyanlığa girmeleri gerektiğini iddia etmişlerdir. Bu iddialarını şu esaslara dayandırmaktadırlar:
•
Eski Ahit’te geleceği bildirilen Mesih, haça gerilen Mesih İsa’dır.
•
Yahudilerin seçilmişliği, onların işledikleri günahlar sebebiyle Hristiyanlara geçmiştir.
•
İsa’nın haça gerilmesinin cezası olarak Kudüs’teki Süleyman Mabedi yıkılmıştır.
•
Pavlus’un içtihadıyla Yahudi şeriatı ortadan kalkmıştır.
Hristiyanlar, çarmıh olayından dolayı tarih boyunca Yahudilere baskı uygulamışlardır. Bu baskı,
II. Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir. II. Vatikan Konsülü’nden sonra Hristiyanların Yahudiliğe bakışında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Bu konsülde Hristiyanların Yahudilerle
olan tarihsel bağı üzerinde durulmuş ve ortak mirastan bahsedilmiştir. Yahudilerin İncilleri kabul
etmedikleri, bununla birlikte onların da Tanrı’nın sevgili kullarından oldukları belirtilmiştir. Ayrıca
85 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 181.
60
VAHYE DAYALI DİNLER
İsa’nın öldürülmesinde Yahudi liderlerin rolünü dile getiren Yuhanna İncili’ndeki pasajlara dikkat
çekilmiş ve yeni bir yorum getirilmiştir. Burada, Tanrı İsa’nın ölümünden bütün Yahudilerin sorumlu olmadığı, bugünkü Yahudilerin ise hiçbir sorumluluğunun bulunmadığı, bu nedenle onların
lanetlenmemesi gerektiği vurgulanmıştır.86
Hristiyanlığın İslam’a Bakışı: Hristiyanların İslam’a bakışı, Yahudiliğe bakışından farklıdır. Bunun nedeni, Hristiyanlıkla
İslam arasında tarihsel bir bağın bulunmamasıdır. Hristiyanlıktan sonra farklı bir coğrafi ve kültürel ortamda ortaya çıkan İslam,
Yahudilik ve Hristiyanlıktan bağımsız bir şekilde gelişmiştir. Bu nedenle Hristiyanlarla
ARAŞTIRALIM
Hristiyanlığın İslam ile Yahudili
liğ
ğ yaklaşımı hangi yönlerden farkliğe
lılı
lı
lıkk ggösterir? Araştırınız.
lılık
Müslümanlar arasında Yahudilikte olduğu gibi seçilmişlik, Mesih inancı gibi dinî problemler söz
konusu olmamıştır. Bundan dolayı II. Vatikan Konsülü’ne kadar hiçbir konsül belgesinde İslam’dan
bahsedilmemiştir. Bununla beraber Müslümanlarla Hristiyanlar arasında özellikle polemik (reddiye) tarzında tartışmalar meydana gelmiştir.
Hristiyanlarla Müslümanlar arasında ciddi tartışmalar, Hristiyanların Müslümanlarla karşılaşmasıyla başlamıştır. Yunanca konuşan Doğulu Hristiyan ilahiyatçılar, İslam’la ilk karşılaştıklarında, onu Hristiyanlıktan ayrılmış (heretik) bir akım olarak görmüşlerdir. Fakat İslam’ı daha
yakından tanıyınca onun zannettiklerinden farklı bir inanç yapısına sahip olduğunu anlamışlar ve
Hristiyanlığı ona karşı savunmaya çalışmışlardır. Bunu yaparken İslam’a eleştiriler getirmekten de
kaçınmamışlardır.87 Bunların en başında ise İslam’ın silah zoruyla yayıldığı iddiası gelmektedir.
İslam âlimleri de Hristiyan ilahiyatçıların yapmış olduğu bu eleştirilerin gerçek dışı olduğunu ifade
eden reddiye türünde eserler yazmışlardır.88
Haçlı Seferleri sırasında ise Hristiyan bilginler, İslam’ı daha yakından tanıma imkânı bulmuşlardır. Ancak İslam’ı olduğu gibi Avrupa’ya tanıtmak yerine çarpıtılmış bir İslam ve Müslüman imajı
sunmayı tercih etmişlerdir.
II. Vatikan Konsülü’nden sonra ise Hristiyanların Müslümanlara bakış açısında biraz değişiklik meydana gelmiştir. İlk defa bu konsülde Müslümanlardan, onların inanç ve ibadetlerinden söz
edilmiştir. Bu konsülün belgesinde Müslümanlarla ilgili olarak şu ifadelere yer verilmiştir: “ Kilise,
Müslümanlara da büyük bir saygıyla bakar. Onlar; tek, hayatta olan, merhametli, göğün ve yerin yaratıcısı ve insana hitap eden Tanrı’ya ibadet ederler. Müslümanlar, kendi inançlarıyla derin bir bağ
kurdukları gibi İbrahim’in Tanrı’nın planına teslim olması gibi çekinmeden Tanrı’nın gizli emirlerine boyun eğmeye çalışırlar. Her ne kadar Tanrı olarak kabul etmeseler de İsa’ya bir peygamber
86 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 184.
87 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 184.
88 Hidayet Işık, Âmiri’ye Göre İslam ve Öteki Dinler, s. 176.
61
3.ÜNİTE
olarak saygı gösterirler. Aynı zamanda, onun bakire annesini de yüceltirler ve zaman zaman onu
samimiyetle anarlar. Daha da ötesi, ölümden sonra dirilmeyi takip eden hüküm gününü ve Tanrı’nın
vereceği karşılığı beklerler. Bu nedenle onlar, dürüst yaşamaya oldukça değer verirler. Tanrı’ya dua,
oruç ve sadaka yoluyla ibadet ederler. Hristiyanlar ile Müslümanlar arasında, asırlar boyunca pek
çok ayrılık ve düşmanlık meydana gelmiştir. Konsül, taraflara geçmişi unutmalarını, karşılıklı anlayışı sağlamak için samimi gayret göstermelerini, insanlığın menfaati için barışı, özgürlüğü, sosyal
adaleti ve ahlaki değerleri birlikte koruyup ilerletmelerini tavsiye eder.”89
II. Vatikan Konsülü’nde Müslümanlarla diyalog kurulması için de çalışmalar yapılmıştır. Günümüzde diyalog süreci, papalığın zaman zaman Hz. Muhammed ve İslam hakkında söylediği olumsuz sözlerle etkilenmesine rağmen hâlen devam etmektedir.
YORUMLAYALIM
“O peygamberlerin izleri üzere Meryem oğlu
İsa’yı, önündeki Tevrat’ı
doğrulayıcı olarak gönderdik. Ona, içerisinde
hidayet ve nur bulunan,
önündeki Tevrat’ı doğrulayan, Allah’a karşı
gelmekten sakınanlar için doğru yola iletici
ve bir öğüt olarak İncil’i verdik.”
“Meryem oğlu Mesih sadece bir peygamberdir. Ondan önce de nice peygamberler
gelip geçti. Onun annesi de dosdoğru bir
kadındır. (Nasıl ilah olabilirler?) ikisi de
yemek yerlerdi…”
(Mâide suresi, 75. ayet.)
(Mâide Suresi, 46. ayet.)
“De ki: ‘Ey kitap ehli! Bizimle sizin
aranızda ortak olan bir söze gelin: Yalnız
Allah’a ibadet edelim. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilah edinmesin.’ Eğer onlar
yüz çevirirlerse, deyin ki: ‘Şahit olun, biz
Müslümanlarız.”
“(Ey Muhammed!) Sana da o kitabı
(Kur’an’ı) hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Artık
Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve
sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma…”
(Mâide suresi, 48. ayet.)
(Al-i İmran suresi, 64. ayet)
Yukarıdaki ayetlerden hareketle Kur’an’ın Hristiyanlığa bakışını yorumlayınız.
3.6. Kur’an-ı Kerim Açısından Hristiyanlık ve Hristiyanlar
Kuran’da Hristiyanlar, inanç bakımından Yahudilerden daha çok eleştirilmiştir. Bu eleştirilerin başında
teslis inancı gelmektedir. Kur’an-ı Kerim, Hz. İsa’nın Allah’ın bir kulu ve resulü olduğuna ve onun hiçbir
şekilde bir ilah olamayacağına değinir.90 Nitekim Kur’an’da bu durum şöyle geçmektedir:
َ ‫ﻴﺢ ﺍﺑْ ُﻦ َﻣ ْﺮﻳَ َﻢ َﻭ َﻗ‬
َ ‫ِﺳ َﺮﺍﺋ‬
... ‫ِﻴﻞ ﺍ ْﻋﺒُ ُﺪﻭﺍ ﺍﷲَ َﺭﺑﻲ َﻭ َﺭﺑ ُﻜ ْﻢ‬
ْ ‫ﻴﺢ ﻳَﺎﺑَﻨِﻲ ﺇ‬
َ ‫َﺮ ﺍﻟﺬ‬
ُ ‫ﺎﻝ ﺍﻟْ َﻤ ِﺴ‬
ُ ‫ِﻳﻦ َﻗﺎﻟُﻮﺍ ﺇِﻥ ﺍﷲَ ُﻫ َﻮ ﺍﻟْ َﻤ ِﺴ‬
َ ‫َ َﻗ ْﺪ َﻛﻔ‬
“Andolsun, ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.’ diyenler kesinlikle kâfir oldu. Oysa Mesih şöyle demişti: ‘Ey İsrailoğulları! Yalnız, benim de Rabb’im, sizin de Rabb’iniz olan Allah’a kulluk edin.”91
89 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 185.
90 Mehmet Aydın, Müslümanların Hristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konuları, s. 10.
91 Mâide suresi, 72. ayet.
62
VAHYE DAYALI DİNLER
Yine Kur’an, Allah’tan başkalarını tanrılaştıran Hristiyanları uyarmak üzere Allah’ın Hz. İsa’ya şu
soruyu soracağını ve alacağı cevabı temsilî olarak anlatır: “Ey Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, beni
ve annemi Allah’tan başka iki ilah olarak benimseyin, dedin? Haşa, sen yücesin, benim için gerçek
olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer demiş olsaydım sen bunu bilirsin.”92
KARŞILAŞTIRALIM
“Ben aranızdayken size bunları söyledim. Ama “baba”nın benim adımla
göndereceği yardımcı, kutsal ruh size her şeyi
öğretecek, bütün söylediklerimi size hatırlatacak.”
“...Ey İsrailoğulları! Doğrusu ben, benden önce gelmiş olan Tevrat’ı doğrulayan
ve benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak peygamberi müjdeleyen Allah’ın size
göndermiş bir peygamberiyim.”
(Yuhanna, 14/26.)
(Saff suresi 6. ayet.)
Yukarıda verilen Kur’an-ı Kerim ayetiyle İncil’den alınan bölümü karşılaştırınız.
3.7. Türkiye’de Hristiyanlık
Hristiyanlık, Filistin’de doğmuş, esas gelişmesini ise Anadolu’da sürdürmüştür. Hristiyanlığın
bugünkü şeklini almasında önemli rolü bulunan Pavlus, Tarsusludur. Pavlus Hristiyanlığı yaymak
için Türkiye’nin birçok yerini dolaşmıştır. 93Pavlus’un gittiği bu yerler, Katolik Hristiyanlarca hac
mekânları olarak kabul edilmiştir. Bunların en önemlisi Efes’tir. Katolik ve Ortodoks Hristiyanlar
Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in Efes’te öldüğüne inanmaktadırlar. Bundan dolayı her yıl binlerce
Hristiyan Efes’e ziyaret amacıyla gelmektedir. Türkiye’yi Hristiyanlık tarihi açısından önemli kılan etkenlerden biri de ilk yedi konsülün İznik, İstanbul, Efes ve Kadıköy’de yapılmış olmasıdır.
TARTIŞALIM
Hristiyanlık tarihinde çok önemli olan ilk dört konsül şunlardır:
İznik Konsülü (325): Hristiyanlığın temel inanç öğretilerinin şekillendiği konsüldür. Bu
konsül sonucunda baba ve oğulun tanrılığına karar verilmiştir. İsa’nın bir beşer olup herhangi bir tanrısal özelliğinin bulunmadığını söyleyen Arius aforoz edilmiştir.
tir.
İstanbul Konsülü (381): Teslisin üçüncü unsuru olan kutsal ruhun tanrılığına karar verilmiş-
Efes Konsülü (431): İsa’nın tanrısal ve beşerî iki yönünün bulunup bunların birbirine
karışmadığını söyleyen Nestoryus aforoz edilmiş ve bugün bildiğimiz Nesturi mezhebi
ortaya çıkmıştır.
Kadıköy Konsülü (451): İsa’da tek tabiat (tanrısal tabiat) bulunup beşerî tabiatın bulunmadığını söyleyen Monofizit görüş kabul edilmemiştir. Bu görüşün sahibi olan topluluklar
da bundan dolayı ana kiliseden ayrılmışlardır. Ayrılanlar Yakubi, Kıbti ve Ermeni kiliselerini
kurmuşlardır.
Yukarıdaki metinlerden hareketle Türkiye’de yapılan konsüllerin Hristiyanlığın şekillenmesindeki rolünü arkadaşlarınızla tartışınız.
92 Mâide suresi, 116. ayet.
93 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 160.
63
3.ÜNİTE
Türkiye’deki Hristiyanların büyük çoğunluğu, tarihi ilk yüzyıllara kadar uzanan kiliselerin mensuplarıdır. Ülkemizde bugün Hristiyan gruplar olarak Rumlar, Ermeniler, Süryaniler ve Arap Ortodoksları yer alır.
İstanbul Kumkapı’da bulunan Ermeni
Ortodoks Patrikliği
İstanbul Rum Patrikliği
Rumlar
Türkiye’de Fener Patrikhanesine bağlı
Ortodoks Rumlar yaşamaktadır. Fener Rum
Patrikhanesi’nin idaresi patrik ve sinot (yüce
meclis) tarafından sağlanmaktadır. Patrikhanenin Türkiye’de dört metropolitlik merkezi
vardır. Bunlar Kadıköy, Tarabya , Adalar ve
Gökçeada-Bozcaada Metropolitliğidir.
ARAŞTIRALIM
İstanbul Rum Ortodoks Patrikliğine niçin “Fener Patrikhanesi” denilmiş olabilir? Araştırınız.
Süryaniler
Türkiye’de Süryani grupların içerisinde
üç grup vardır. Bunlar Süryani Kadim, Süryani Katolik ve Süryani Ortodoks kiliselerinin
mensuplarıdır. Katolik ve Protestan Süryanilerin sayısı oldukça azdır. Süryani Kadim
Kilisesi mensuplarının büyük çoğunluğu
Mardin ilimizde yaşamaktadır. Bu şehirdeki
Süryani nüfusu İstanbul’a yapılan göçlerin
sonucunda oldukça azalmıştır. Türkiye’deki
Süryaniler, Suriye Şam Patrikliğine bağlıdır
ve din işleri başrahiplerce yönetilir.
64
Ermeniler
Türkiye’de yaşayan Ermeniler, Hristiyan
gruplar arasında en kalabalık topluluğu oluşturmaktadır. Ermeni nüfusunun büyük çoğunluğu da İstanbul’da yaşamaktadır.
Ermenilerin büyük çoğunluğu, İstanbul’daki Ermeni Patrikliğine bağlıdır. Bu
patrikliğin Anadolu’da Kayseri, Diyarbakır ve İskenderun olmak üzere üç metropolitliği bulunmaktadır. Ayrıca İstanbul’da
bir metropolitliği vardır. İstanbul Ermeni
Patrikhanesi’ne bağlı olan Ermenilerin haricinde ana kiliseden ayrılmış olan Katolik ve
Protestan Ermeniler de vardır.
Arap Ortodokslar
Antakya Patrikliğine bağlıdır. İlk dönemlerdeki kilise tartışmalarında İstanbul Patrikliğinin görüşlerini benimsemediği için uzun
yıllar bu patrikhane Bizans’ın baskılarına
maruz kalmıştır.
Bugün Türkiye’de Arap Ortodokslar yoğun olarak Hatay’da yaşamaktadırlar. Hatay’ın dışında Adana, Mersin ve
İstanbul’da az sayıda Arap Ortodoks bulunmaktadır.
VAHYE DAYALI DİNLER
4. İslamiyet
Dünya’da tek ilahi din İslamiyettir. İslamiyet, Hz. Muhammed’e yirmi üç yılda gelen vahiyle
tamamlanmıştır. Bugün dünyada bir milyar beş yüz milyon civarında Müslüman yaşamaktadır.
İSLAMİYET
İslam’a göre bütün peygamberler birer İslam peygamberi, onlara vahyolunan
bütün ilahî mesajlar da
insanlara İslam’ı öğreten
ilahî buyruklardır.
İslamiyet, 7. yüzyılın
başında Arabistan’da
doğmuş olan evrensel bir
dindir.
İslam’ı diğer dinlerden
ayıran en temel özellik,
Allah’ın bütün isim ve
sıfatlarında bir olarak kabul edilen tevhit inancını
önemle vurgulamasıdır.
4.1. İslamiyetin Kelime ve Terim Anlamları
İslam kelimesi sözlükte itaat etmek, boyun eğmek, bağlanmak, bir şeye teslim olmak, esenlikte
ve barışta olmak gibi anlamlara gelir. İslam’ın terim anlamı ise, yüce Allah’a teslim olup ona itaat
etmek, Hz. Muhammed’in tebliğ ettiği her şeyi
bütün varlığıyla benimsemek ve bunu yaşantısında göstermek anlamına gelir. İslam dininin mensubu olan ve bu dinin hükümlerini uygulayan kişiye de Müslim ya da Müslüman denir.94
“Kim İslam’dan başka din
ararsa, (bilsin ki o din) ondan
kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan
olacaktır.”
YORUMLAYALIM
“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”
(Ahmet bin Hanbel,
el-Müsned, C 2, s. 381.)
Yukarıdaki hadisi peygamberlerin geliş
amaçları açısından yorumlayınız.
DÜŞÜNELİM
“De ki: Rabb’imden bana apaçık deliller gelince Allah’ı bırakıp da taptıklarınıza
tapmam bana yasaklandı ve bana âlemlerin
Rabb’ine teslim olmam emredildi.”
(Mü’minûn suresi, 66. ayet.)
(Âl-i İmrân suresi, 85. ayet.)
“…Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin
için din olarak İslam’ı seçtim.”
“De ki: Bana ancak, ilahınızın yalnızca
bir tek Allah olduğu vahyolunuyor. Artık
Müslüman oluyor musunuz?”
(Enbiyâ suresi, 108. ayet.)
(Mâide suresi, 3. ayet.)
“İbrahim neYahudi idi ne de Hristiyan’dı.
Fakat o, Hanif bir Müslüman’dı. Allah’a
ortak koşanlardan değildi.”
“Azap size gelmeden önce Rabbi’nize dönün ve ona teslim olun. Sonra size yardım
edilmez.”
(Zümer suresi, 54. ayet.)
(Âl-i İmrân suresi, 67. ayet.)
Kur’an’ın ifade ettiği İslam, hangi anlamları ihtiva etmektedir? Düşününüz.
94 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 51.
65
3.ÜNİTE
4.2. İslam’ın Doğuşu
İslam, 7. yüzyılın başında Arabistan’da doğmuş olan evrensel bir dindir. İslam’ın çıktığı dönemde yeryüzünde pek çok din bulunmaktaydı. Taoizm, Konfüçyanizm, Hinduizm, Budizm, Caynizm,
Zerdüştlüğün devamı olan Mecusilik, Maniheizm, Sabilik, Yahudilik ve Hristiyanlık bu dönemde bilinen dinlerdendi. Aynı dönemde, belli bir adı olmayan geleneksel putperestlik dinleri de yaygındı.
Arabistan o devirde, ticaret yollarının geçtiği önemli bir kavşak noktasında bulunmaktaydı. Hz.
İbrahim’in inşa ettiği Kâbe’nin yer aldığı Mekke hem dinî hem de ticari açıdan Arap Yarımadası’nda
önemli bir rol oynamaktaydı.
Arap toplumu İslam’ın doğuşundan önce
DÜŞÜNELİM
ahlaki açıdan tam bir çöküntü içinde idi. Kız
çocukları diri diri gömülüyordu. Halk, putlara
Cahiliye Döneminde Mekkeli müşrikler yaratıcı bir ilahı kabul
tapıyor, çeşitli hurafe ve batıl inançlarla ömürettikleri hâlde niçin ona yaklaştırıcı
lerini geçiriyordu. Kâbe’de Arap kabileleri sabir puta ihtiyaç duymuş olabilirler?
yısınca put vardı. Bu putların en büyüğü Hübel
Düşününüz.
idi. Kişiler, kabilesinden çıkmadıkça putunu
değiştiremezdi. Evlerde de put bulundururlar ve onu yüceltirlerdi. Cahiliye Arapları putperest olmalarının yanında Allah’ı biliyorlardı. Fakat putları Allah’la kendi aralarında aracı kabul ediyorlardı. Bununla beraber, sayısı az da olsa putları reddeden ve tek ilah fikrini benimseyenler de vardı.
Bunlara Hanif denilmekteydi.
Arap Yarımadası’nda genellikle putperestlik hâkim iken çevresinde farklı dinlere bağlı devletler
bulunmaktaydı. Bunlardan Bizans’ın ve Habeşistan’ın dini Hristiyanlık, Sasanilerin ise Mecusilikti. Yemen, Taif ve Medine gibi şehirlerde önemli miktarda Yahudi nüfus bulunmaktaydı. Ayrıca
Yemen’in Necran bölgesinde Hristiyanlar yaşamaktaydı.
İslam’ın ortaya çıktığı dönemde Arabistan ve çevresinde savaş, haksızlık, mezhep çatışmaları,
kabilecilik anlayışları ve benzeri olaylar yaygınlaşmıştı. Yanlış yorumlar ve uygulamalar nedeniyle
daha önceki peygamberlerin tebliğ ettiği dinin, yani tevhit dininin canlandırılması gerekiyordu.
Allah, bunun için Arap toplumundan bir peygamber seçti ve onu bu işle görevlendirdi. Bu, son
peygamber Hz. Muhammed idi. Hz. Muhammed, kendisine peygamberlik görevi gelmeden önce
Mekke’de sevilen ve güvenilen bir kişiydi. Bundan dolayı Mekkeliler ona el-Emin sıfatını vermişlerdi. O, tefekkür etmek amacıyla zaman zaman Mekke’de bulunan Hira Mağarası’na gidiyordu. Bir
gün 610 yılında bu mağarada tefekkür hâlinde iken ona “Oku!” emriyle ilk vahiy geldi. Cebrail’in
getirdiği bu ilk vahiylerle artık risalet başlamış oluyordu. Hz. Muhammed başına gelen bu durumu
eşi Hz. Hatice’ye anlattı. Hz. Hatice de eşini teselli ederek amcası Varaka bin Nevfel’e götürdü.
Varaka, Hz. Muhammed’i dinleyerek ona gelenin Cebrail olduğunu söyledi. Bunun üzerine eşi
Hz. Hatice, Hz. Muhammed’e iman ederek ilk Müslümanlardan oldu. Daha sonra Hz. Ali, Hz. Ebu
Bekir ve Hz. Muhammed’in azatlı kölesi Zeyd bin Harise Müslüman oldu. Zaman içerisinde İslam
hızla yayıldı.95
95 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 333.
66
VAHYE DAYALI DİNLER
4.3. İslamiyetin Temel Özellikleri ve Farklılıkları
İslam, Hz. Muhammed’in peygamberliği ile tamamlanmış ve son şeklini almış bir dindir. Bu dinin Kur’an-ı Kerim’de belirtilen temel özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
•
İslam’da ruhbanlık yoktur. İslam, dini
tekeline alan ve insanların üzerinde hâkimiyet
kuran din adamları sınıfının varlığını tanımaz.
Bu konuda Kur’an’da Hristiyanlar eleştirilmiştir. Rahipler Allah’tan başka rabler edinmekle
suçlanmıştır.96 İslam, insanla Allah arasında
aracı kabul etmez. Herkes Allah’a doğrudan
ulaşabilir. Kişi, sahip olduğu doğru inanç ve iyi
amellerle Allah’ın rızasını kazanır ve kurtulur.
KARŞILAŞTIRALIM
İslam’ı diğer dinlerden ayıran en temel özellik, onun tevhit inancına
dayalı olmasıdır. Bu özellik Kur’an’da İhlâs
suresinde en güzel şekilde özetlenmiştir.
İhlâs suresinin anlamını araştırarak İslam
ve diğer dinleri tevhit inancı açısından karşılaştırınız.
•
İslam dini, bütün insanları doğuştan hür
ve günahsız kabul eder. Önceki kişilerin veya önceki hayatların suçunun doğuştan geldiği inancına sahip olan Hristiyanlık inancını, İslam kabul
etmez. Günahlar ve sevaplar, insanların ergenlik
yaşlarından itibaren hür seçimleri ile yaptıkları
iş ve davranışlara bağlıdır.97
•
İslam’da peygamberler de dahil hiçbir
beşer, ilahî nitelikler taşıyamaz. Bundan dolayı
İslam’a göre hiçbir beşerî varlık, mutlak manada mükemmel olamaz. Mükemmel olan ancak
Allah’tır. Hz. İsa İslam’a göre bir peygamber
iken Hristiyanlarca ona olağanüstü güçler atfedilerek tanrılaştırılmıştır.
III. Ahmet Çeşmesi (İstanbul)
•
İslam’ın inanç ilkeleri ve ibadet esasları Kur’an-ı Kerim’de belirtilmiştir. Hz. Peygamber
de dinin tebliğcisi ve uygulayıcısı olduğu için onun din ile ilgili söz ve uygulamaları olan sünnet de
İslam için önemli bir kaynak olmuştur.
İslam’da inanç ilkelerinin başında Allah’a iman gelir. İslam, sadece Allah’ın varlığı açısından
birliği değil, varlığın yanı sıra bütün isim ve sıfatlar bakımından da bir birlik ve tekliği vurgular.
Tevhit inancı doğrultusunda Kur’an, Cahiliye Dönemi Araplarının Allah inancının yanlışlığını
vurgular ve eleştirir. Onların, Allah’ı gereği gibi takdir edemediklerini belirtir.98 Benzer şekilde Yahudiler ve Hristiyanlar gibi grupları da eleştirir ve onları tevhit inancına davet eder. Bu konu Kur’an’da
şöyle geçer: “De ki: Ey kitap ehli, ancak Allah’a kulluk etmek, ona bir şeyi ortak koşmamak,
Allah’ı bırakıp başkalarını rab olarak benimsememek üzere bizimle sizin aranızda müşterek
bir söze gelin. Eğer yüz çevirirlerse; Bizim Müslüman olduğumuza şahit olun.’ deyin.”99 Tevhit
96 Âl-i İmrân suresi, 64. ayet.
97 Zümer suresi, 7. ayet.
98 Hac suresi, 74. ayet; Zümer suresi, 67. ayet; En’âm suresi, 91. ayet.
99 Âl-i İmrân suresi, 64. ayet.
67
3.ÜNİTE
inancı bozulan Hristiyanlıkta, yaratıcı bir tanrının yanında onun sıfatlarını paylaşan başka tanrılara
yer verilmiştir. Bu, Hristiyanlık inancında baba-oğul-kutsal ruh olarak sistemleştirilmiştir. Yahudilikte her ne kadar tek Tanrı inancı korunmuşsa da Tanrı’ya istirahat etmek gibi sıfatlar verilmiştir.100
İslam’ın ibadet anlayışı, kişinin bütün yaşantısını kapsayan bir olgudur. Bu
durumda kişinin çalışması, uyuması, yemesi ve yürümesi gibi bütün davranışları ibadet olarak değerlendirilir. Örneğin
Hz. Muhammed, insanlara zararlı bir
nesneyi yoldan kaldırmak, selam vermek
gibi davranışların birer ibadet olduğuna
işaret etmiştir.
Genellikle İslam’da ibadetlerin önem
bakımından imandan sonra geldiği kabul
edilir. Kur’an’da iyi davranışlar (salih
amel) çoğunlukla imanla bir arada zikredilmektedir. Dolayısıyla imansız ibadet,
gerçekte sadece riya ve münafıklıktan
doğan bir gösterişten ibarettir. Bu durum
Çifte Minareli Medrese (Erzurum)
Kur’an’da şöyle geçmektedir: “Ey iman
edenler! Gösteriş için mal harcayan, Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen gibi sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmekle boşa çıkarmayın. Bunun hâli, üzerinde toprak bulunan
şiddetli yağmurun vurup da çırılçıplak bıraktığı büyük ve düz bir kayaya benzer. Bu gibiler,
kazandıklarından hiçbir şeyi elde tutmaya muktedir olamazlar. Allah kâfirler topluluğuna hidayet etmez.”101Ayetten de anlaşılacağı üzere ibadetlerde asıl olan, imanla birlikte niyet, ihlâs ve
takva gibi kavramlarla ifade edilen samimiyettir.102
İslam’da ibadet ve ahlakla ilgili hükümler gelişmiş ve nihai hâle gelmiştir. Hac hariç, ibadetler
belirli bir yere bağlı değildir, her yerde yapılabilir. Duruma göre hem cemaatle hem de tek başına
olabilir. İslam’da hiç evlenmemek veya boşanamamak gibi insan ve toplum tabiatına aykırı davranışlar yoktur.
İslam, kadına gerçek hakkını ve değerini
vermiştir.
LİSTELEYELİM
İslam’ın diğer dinlerden
a
ayrılan
temel özelliklerini listeleyin
leyiniz.
İslam’da dünya ahiret dengesi vardır. Dünya, ahiretin tarlasıdır.
İslam, diğer dinlerin peygamberlerini ve
kutsal kitaplarını tasdik eder. Ancak bunların
tahrif edilmiş oduğunu belirtir. Peygamberler
arasında ayrım yapmaz.
İslam’da ruhbanlık yoktur.
• ………………………………….
• ………………………………….
100 Kitab-ı Mukaddes, Yaratılış, 2/1.
101 Bakara suresi, 264. ayet.
102 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 65.
68
VAHYE DAYALI DİNLER
İslam’da seçilmişlik ve üstünlük anlayışı yoktur. İnanan herkes, İslam’da eşit haklara ve statüye
sahiptir.
İslam’da tövbe ve bağışlanma, kul ile Allah arasındaki bir ilişkidir. Günahlarından tövbe etmek
isteyen bir kişi, herhangi kişi veya kuruma başvurmadan günahlarına tövbe edebilir.
İslam, akla ve bilime önem verir.
İslam, putperestliğin ve şirkin her türlüsüne karşı çıkar; dinî kişilerin veya varlıkların resim ve
heykellerine tapılmasını, bunların ibadet yerlerinde bulundurulmasını reddeder.
İslam, sahip olduğu bu özellikleri başlangıçtan günümüze kadar korumuştur.103
İslam, tek evrensel dindir.
İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik’in nasihi durumundadır. Yani İslam bu iki dinin hükümlerini
yürürlükten kaldırmıştır.
Okuma Metni
İslam’ın Diğer Din ve Geleneklere Bakışı
Kur’an insanlığa, tarihte tamamıyla yeni olan bir öğreti sunduğu iddiasında değildir.
Onun getirdiği ilkeler, Allah’ın peygamberler aracılığıyla Hz. Âdem’den itibaren insanlara göndermiş olduğu mesajın yeniden hatırlatılmasıdır. Allah’ın insanlardan kabul etmesini istediği mesaj, tevhit ve onun doğrultusunda hayatı algılamayı ifade eden İslam’dır.
Kur’an, geçmişteki peygamberlerin ilkelerini insanlara hatırlatarak onları İslam’a davet etmektedir. O, insanlığa hatırlatmayı yapan son vahiy, Hz. Muhammed ise son elçidir.
Bundan dolayı Kur’an, önceki vahiyleri reddetmeyen, bilakis onları tasdik eden bir kutsal
kitaptır. Bu durum Kur’an’da Âl-i İmrân suresinin 3 ve 4. ayetlerinde şöyle zikredilir: “O,
sana kitabı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce
Tevrat’ı ve İncil’i insanlar için birer hidayet olarak indirmiştir. Furkan’ı da indirdi.
Şüphesiz, Allah’ın ayetlerini inkâr edenler için şiddetli azap vardır. Allah mutlak güç
sahibidir.”
Kur’an, vahiy geleneğinin son halkası olarak ilahî mesajın tarihsel açılımını tamamlamakta ve son vahiyle ilk vahiy Kur’an’da buluşmaktadır.
Kur’an kendisinden önceki vahiyleri doğrulamakla birlikte kendisinden önceki kitapların değiştirildiğine ve bozulduğuna dikkat çeker. Kur’an’ın genelinde kendinden önceki
kutsal kitaplara yapılan tahriflere çeşitli örnekler vermekte ve benzeri birçok konuyla ilgili
ehlikitabın (Yahudilerle Hristiyanların) yanlışları düzeltilmektedir.
Kur’an hem Yahudileri hem Hristiyanları unuttukları veya farklılaştırdıkları Allah’ın dinine tekrar davet etmekte ve bir Allah inancında buluşmaya çağırmaktadır.
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 59.)
103 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 54.
69
Dinin Adı
İslamiyet
Dinin Adı
Yahudilik
70
Hristiyanlık
Üçleme tarzındaki
baba, oğul (İsa), kutsal
ruh
Yahve
Tanrısı
Allah
Tanrısı
Hz. Musa
Hz. İbrahim
Peygamberi
Hz. İsa
Kur’an-ı Kerim
Kutsal Kitabı
Ahiret inancı var.
Öldükten sonraya ilişkin inanç (Ahiret İnancı)
Asya, Afrika, Avrupa ve
diğer kıtalarda.
Mensupları daha çok
nerelerde yaşamaktadır?
Ahd-i Atik
Ahd-i Cedit (İnciller)
Ahd-i Atik içinde Tevrat
(Torah)
Kutsal Kitabı
Ahiret inancı var.
Bazı Yahudi mezhepleri
haricinde çoğunluk ahirete
inanınr.
Öldükten sonraya ilişkin inanç (Ahiret İnancı)
Amacı bütün milletlerin bu
dine girmesidir.
Ancak Yahudi ırkından
olan bu dine mensup olabilir. Millî bir dindir.
İsrail, ABD ve dünyanın
pek çok ülkesinde.
Avrupa ve Amerika
kıtası başta olmak üzere
dünyanın birçok yerinde.
Farklı dinlerden geçiş
mümkün müdür?
Bütün insanların İslam’a
girmesini ister. Evrenseldir.
Farklı dinlerden geçiş
mümkün müdür?
Mensupları daha çok
nerelerde yaşamaktadır?
YAHUDİLİK VE HRİSTİYANLIĞIN BAŞLICA ÖZELLİKLERİNE TOPLU BİR BAKIŞ
Hz. Muhammed
Peygamberi
İSLAMİYET’İN BAŞLICA ÖZELLİKLERİNE TOPLU BİR BAKIŞ
3.ÜNİTE
VAHYE DAYALI DİNLER
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Hristiyanlık ve Yahudilikte Mesihçilik anlayışı neden çok önemlidir? Açıklayınız.
2. Yahudi soyundan gelen Hz. İsa, Hristiyanlıkta nasıl tanrılaştırılmıştır? Anlatınız.
3. İslam’da niçin ruhbanlık anlayışı yoktur? Açıklayınız.
4. Süleyman Mabedi Yahudiler açısından niçin çok önemlidir? Açıklayınız.
5. Hristiyanlıkta; Katoliklik, Ortodoksluk, Protestanlık gibi mezhepler hangi sebeplerden
dolayı doğmuştur? Açıklayınız.
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. İsrail lakabı aşağıdaki peygamberlerden hangisine aittir?
A) Hz. Musa
B) Hz. Süleyman
C) Hz. İbrahim
D) Hz. Yakup
E) Hz. Davut
2. Hristiyanlığın doğduğu bölge aşağıdakilerden hangisidir?
A) Roma
B) Antakya
C) Efes
D) Filistin
E) İstanbul
3. Peygamberler tarihi kronolojisi açısından aşağıdaki sıralamalardan hangisi doğrudur?
A) Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup, Hz. Yusuf.
B) Hz. İshak, Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Yusuf.
C) Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Yusuf, Hz. İshak.
D) Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Süleyman, Hz. Davut.
E) Hz. Musa, Hz. Yusuf, Hz. İbrahim, Hz. İsmail.
4. Yahudilerce kutsal sayılan Kudüs’teki mabet kim tarafından inşa edilmiştir?
A) Hz. Musa
B) Hz. Süleyman
C) Hz. Davut
D) Hz. İbrahim
5. Hristiyanlıkla ile ilgili aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A) Hristiyanlık, Yahudi gelenekleri içinde doğmuştur.
B) Hristiyanlık, Yunan ve Roma kültürlerinden etkilenmiştir.
C) Hristiyanlıkta Hz. İsa, merkezî bir öneme sahiptir.
D) Hristiyanlık yayılmacı karakterli bir dindir.
E) Hristiyanlıkta Hz. İsa, kurtarıcı Tanrı değildir.
71
E) Hz. Yakup
3.ÜNİTE
C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
(Konsül, Babil, Arzımevut, İznik, Ermeniler, Rumlar.)
1. Süleyman Mabedi ilk defa ……………..kralı tarafından tahrip edilmiştir.
2. Hristiyanlığın inanç esaslarının şekillendiği toplantılara........................denir.
3. Türkiye’de yaşayan en kalabalık Hristiyan grup………………………..’dir.
4. Hristiyanların ilk konsülü Türkiye’nin sınırları içerisinde bulunan …………….şehrinde
toplanmıştır.
D- Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz.
1. (... ) İslam, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar gelen dine genel olarak verilen isimdir.
2. (... ) Mesihçilik anlayışı İslam’ın temel inanç ilkelerinden biridir.
3. (... ) Hristiyanlığın bugünkü şeklini almasında en önemli rolü olan kişi Aziz Pavlus’tur.
4. (... ) Siyonizm ideolojisi Theodor Herzl tarafından oluşturulmuştur.
5. (... ) Türkiye’de yaşayan Yahudilerin yasal temsilcisine patrik adı verilir.
72
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
4.ÜNİTE
HİNT VE DOĞU
OĞU ASYA DİNLERİ
DİNLER
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. “Tenasüh, reenkarnasyon, enkarnasyon, nirvana, om, tabu ve totem”
kavramlarının anlamlarını araştırınız.
2. Hint Yarımadası’nda günümüzde varlığını devam ettiren dinler hakkında
bilgi toplayınız.
3. Çin ve Japonya’daki inanç sistemlerinin ortak özellikleri nelerdir?
Araştırınız.
4. İlkel dinlerin temel özellikleri hakkında bilgi toplayınız.
5. Eski Türk inançlarındaki temel ilkeleri inceleyiniz.
73
4.ÜNİTE
1. Hint Dinleri
Hint Yarımadası’nda doğmuş ve gelişmiş dinlere Hint Dinleri denir. Bunların felsefeleri genel
olarak birbirlerine benzemekle birlikte tarihî gelişimleri veya kurucuları açısından kendilerine has
özellikleri vardır.1
HİNT DİNLERİ
Hinduizm
Budizm
Caynizm
Sihizm
1. 1. Hinduizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri
Hint Alt Kıtası’nda ortaya çıkan inanç sistemleri arasında tarihî bakımdan en eskisi Hinduizmdir.
Müslümanların İndus Nehri etrafında oturan halka verdikleri ismin Farsça ifadesi olan Hindu tabiri
tamamen coğrafi bir deyimdir.2 Bazı kaynaklarda Hinduizme Brahmanizm de denilmiştir. Hindular
ise kendi dinlerini, dünyanın yaratılışı aşamasında, insanın burada huzurlu bir hayat yaşayabilmesi
için Tanrı tarafından önerilen ve tesis edilen yol manasındaki “Sanatana Dharma” (Ebedî Düzen)
terimiyle ifade ederler.3
Hinduizm, günümüzdeki çok tanrılı inançların en renkli temsilcisidir. Köy mabetlerinde bazen
sayıları yüzleri bulan putlar bulunur. Hintli Müslümanlarla iç içe yaşayan Hindular dünya nüfusunun
yaklaşık %12’sini oluştururlar.4
Hinduizm, Hint Yarımadası’yla sınırlı bir din oluşu itibarı ile etnik kökenlidir. O, diğer millî
dinlerden, belli bir kurucusu ve inanç sisteminin olmamasıyla ayrılır. Hinduizmin bilinen tarihi, otuz
beş asırdan daha uzun bir zaman dilimini kapsar. Tarihsel gelişimi “Klasik, Orta Çağ ve Modern
Hinduizm” olmak üzere üç ana bölümde incelenebilir.
Klasik Dönem, miladi 9. asra kadar devam eden süreçtir.
Orta Çağ Hinduizmi, bu dinin içerisindeki değişim ve dönüşümde özellikle İslam’ın büyük rol
oynadığı dönemdir. Bireyin ancak kendini sevgi ve samimiyetle Tanrı’ya adaması sayesinde kurtuluşa erebileceği inancı bu dönemin en belirgin özelliğidir. Modern Dönemde bu dindeki değişim ve
dönüşümde Hristiyanlık etkili olmuştur.5
UPANİŞATLARA GÖRE EVRENİN GELİŞİM SEYRİ
Saf Madde
Madde
Hayat
Bilinçlilik
1 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 155.
2 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 156.
3 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 277.
4 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 47.
5 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 277.
74
Akıl
Yetkinlik
Saf Ruh
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
Hinduizmde varlıkların oluşumu, saf maddeden saf ruha doğru bir süreçle ifade edilir. Bu iki uç
arasında madde ve ruhtan oluşan varlıklar yer alır. Buna göre başlangıçta sadece Brahman vardı. Diğerleri ondan sudur ederek varlık sahasına çıkmıştır. Ancak bu oluşumun ne zaman ve niçin meydana
geldiği belli değildir. Çünkü o, zaman sürecinin dışındadır.
Varlıklar dünyası, cansız nesneler, bitkiler, hayvanlar ve insanlar şeklinde kategorilere ayrılır.
Varlıkların Mutlak Ruh’a (Brahman) benzerlik oranı, insanlar kategorisinden aşağıya inildikçe azalır.
Ancak bu kategori içerisinde yer alanlar da aynı özelliklere sahip değildir.6
Hinduizmin en belirgin özelliklerinden biri kast sistemidir. Hindulara göre kast sistemi dinî bir
inançtır ve Rigveda’ya dayanır. Kast, aynı işle meşgul olan, görev ve gelenekleriyle birbirine sımsıkı sarılan insanların meydana getirdiği birlik
anlamına gelir.7 Kastlar, tanrı Brahman’ın insan
şeklinde tasavvur edilen vücudunun farklı yerlerinden yaratılmıştır. Bundan dolayı insanların
Brahmanlar (Din Adamları)
farklı karakterlerde ve farklı işler yapmaya meyilli oldukları kabul edilir. Bu çerçevede herkesin öncelikle, kendi kastının gereklerini yerine
getirmesi gerekir. Bireyin şu andaki hayatında
çalışarak kastını değiştirme imkânı yoktur. Ancak daha üst kastlara mensup bir kimse olarak
yeniden dünyaya gelmek (reenkarnasyon) ise
kişinin içinde bulunduğu kastın gereklerini ek(İşçiler ve Hizmetçiler)
siksiz olarak yerine getirmesiyle mümkündür.8
Hint dinlerinde ahiret inancı; karma, tenasüh
Paryalar (Kast dışı kabul edilen ve toplumda hiçbir görevi ve hakkı
(ruh göçü ) ve defalarca dünyaya gelme (reenbulunmayan kimseler)
karnasyon) inancıyla bağlantılıdır. Hinduizmde
bu kavram “samsara” terimi ile ifade edilir. Bu
inanç sistemine göre tam olgunluğa ulaşamamış
kimseler öldükten sonra başka bir hayat yaşamaya devam ederler.
Hinduizmde bulunan karma inancı dünya hayatındaki ilişkileri düzenleyen ahlaki prensiplerdir.
Bu prensiplere göre dünya hayatında yapılan ameller, kişinin kaderine tesir eder ve tekrar vücut bulmasında rol oynar. Ölüm, bir korku vasıtası, bir yokluk
ARAŞTIRALIM
değil, bir varlıktan diğerine geçiştir. Ruhlar, ölümsüz ve
Kast sistemi ve Hinduizm
ebedîdir. Kişi, karma kanunu gereği iyi veya kötü davraarasında bir ilişki var mıdır?
nışlarına göre ilahî, beşerî, hayvani ya da nebati vücutlar
Araştırınız.
şeklinde tekrar hayat bulur.9
6 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 287.
7 Osman Cilacı, Dünya Dinleri, s. 152.
8 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, 288.
9 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 160.
75
4.ÜNİTE
Yoga ve meditasyon da Hinduizmde önemli
dinî kavramlardandır. Yoga, insanın beden, zihin
ve manevi gücünü bir araya getirme egzersizidir. Meditasyon zihni olumsuz düşüncelerden
arındırma ve bir rahatlama yöntemidir. Hulul
(enkarnasyon) ise tanrı Vişnu’nun insan şekline
girmesidir.
TARTIŞALIM
Hinduizmin belli bir kurucusu olmasa da
kutsal metinler bakımından oldukça zengindir.
Bunların dili ise çoğunlukla Sanskritçedir. 10
Hintlilerde ortak ibadet sembolü, “om”dur.
Om kelimesi, Vedaları okumaya başlamadan,
duadan, yemekten ve herhangi bir işe başlamadan önce söylenir.
Hinduizmde inek kültünü tartışınız.
Hinduizmde ibadet, tapınaklarda din adamları liderliğinde okunan ilahiler dışında temelde bireysel bir faaliyettir. Hindu ibadetleri, evde günlük yapılanlar, özel durumlarda icra edilen törenler ve ay
takvimine göre yılın belli günlerindeki periyodik ibadetler olmak üzere üç gruba ayrılır.
BİLGİ KUTUSU
Nirvana (mokşa) terimi, kelime olarak mutlak sükûnet, aydınlanma,
özgürlük ve en yüksek mutluluk anlamına gelir. Terim olarak ise doğum-ölüm
girdabı ve bu sürecin sebep olduğu her türlü acı ve kederden kurtulup mutlak
aydınlanmaya kavuşmak demektir.
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 282.)
Hint dininde hayatın her safhasını kapsayan diğer bazı
ritüeller de vardır. Bunlardan biri de cenaze törenleridir.
Hindular, ruhun ölmezliğine inandıkları için ölülerini gömmezler. Cesetleri yakarak küllerini kutsal kabul edilen Ganj
Nehri’ne dökerler. Cenaze törenlerinden ve bu törenlere katılanlara yapılan ikramlardan amaç, ölünün yeni bir ruhsal
bedene girmesine yardımcı olmaktır.
1.2. Budizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri
Budizm, MÖ 6. yüzyılda Hindistan’da Buda tarafından
kurulmuş bir dindir. Günümüzde yaşayan büyük dinler arasındaki Budizm Hindistan’da doğmuş olmasına rağmen
mensupları daha çok ülke dışında yaşamaktadır. Güney Asya
10 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 98.
76
Hinduizmde kutsal sembol om
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
ülkelerinde ve Uzak Doğu’da yaygın olan Budizm, bazı Batı ülkelerinde özellikle yeni bir mezhep
olan Zen-Budizm’le ilgi görmüş ve taraftar kazanmıştır. Günümüzde üç yüz elli, dört yüz milyon
civarında Budist olduğu kabul edilir.
Budizm, Hinduizmdeki Brahman şekilciliTARTIŞALIM
ğine ve kast taassubuna karşı bir hareket olarak
Budizmin kurucusu Buda hakkında
ortaya çıkmıştır. Himalayaların eteğinde küçük
bilgi toplayınız ve Buda’nın hayatındaki
bir bölge hükümdarının oğlu olarak dünyaya gedeğişim süreçlerini tartışınız.
len Buda’nın asıl adı “Siddharta Gautama”dır.
“Buda”, kendisine ilhama kavuşmuş, aydınlanmış, uyanmış anlamında sonradan verilmiş bir
lakaptır. Asıl ismi olan Siddharta ise “gayesine ulaşan” anlamına gelmektedir. 11
Buda’nın doktrinine Pali dilinde “dhamma”
denilmektedir. O, ulaştığı hayat kanununu ilan
ettiğinde verdiği ilk vaazını “kanun tekerleğini
döndürmek” şeklinde açıklamıştır. Bu sebeple
tekerlek, Budizmin sembolü olmuştur. Buda,
iki aşırılık arasında orta yolu telkin etmiştir. İki
aşırılık ıstıraplı iken orta yolda, bilgi, kurtuluş
ve mutluluk vardır. Bu orta yol, kişiyi nirvanaya ulaştıracaktır. Nirvanaya ulaşmak için
kötü huylara sahip benliği, arzu ve ihtirası yok
etmek, hikmet olgunluğuna kavuşmak gerekmektedir. Kişi ancak nirvanaya ulaşarak tenasühten kurtulabilir.
Buda heykeli (Boghaya)
Istırabın kaynağı olan arzu ve ihtirasların
giderilmesinde başvurulan “sekiz dilimli yol” Budizmin temelini oluşturur. Bu sekiz madde, sila
(ahlak), samadhi ( meditasyon) ve panna (hikmet) prensiplerinin geliştirilmiş hâlidir.
SEKİZ DİLİMLİ YOL
Doğru Bilgi
Kesin İman
Doğru Amaç
Doğru Düşünce
Doğru
Konuşma
Doğru
Davranış
Doğru
Meslek
Doğru
Sürekli Çaba
Doğru/Sürekli
Gözetim
Doğru
Konsantrasyon
Budizmde iman ikrarına “tri-ranta” (üç cevher) denir. Bu ikrar, “Buda’ya sığınırım, dhammaya
(doktrin) sığınırım ve sanghaya sığınırım” şeklinde ifade edilir.
Buda, son vaazında her şeyin geçici olduğu, bu sebeple gerçek kurtuluş için gayret edilmesi gerektiğini ifade etmişti. Bu vaazından bir müddet sonra ölen Buda’nın cesedi yakılarak kemikleri
ve kalıntıları stupalarda muhafaza altına alındı. Buda’nın öğretileri vefatından sonra bir araya getirilmiştir. Budizm, en güçlü dönemini Magadha Kralı Aşoka’nın Budizmi kabul etmesinden sonra
11 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 159.
77
4.ÜNİTE
yaşamıştır. Bir devlet dini hâline gelen Budizm,
Hindistan dışında da yayılmaya başlamıştır.
Aşoka, Budist düşüncelerin, unutulmaması için
bunları Hindistan’ın çeşitli yerlerinde taş ve
kaya kitabelere yazdırtmıştır.12
Buda, vefat ettiği zaman geride ne bir kitap
ne de bir vekil bırakmıştır. O, herkesin kendi
kendine ışık tutmasını istemişti. Ancak kurmuş
olduğu sangha teşkilatı onun öğretilerini yaşatmayı ve kayıt altına almayı üstlendi. Hindistan
dışında Budizm; Çin, Burma, Seylan, Nepal,
Tayland ve Japonya’da yayılmıştır.
Buda heykeli ve Buda’nın cesedinin kalıntılarının
saklandığı stupalar
BİLGİ KUTUSU
Budizmin dört temel kutsal gerçeği şunlardır:
•
Hayat acı ve ıstıraplarla doludur ve bunlar dünyevi var oluşun temel
özelliğidir.
•
Acı ve sıkıntıların nedeni arzulardır.
•
Acı ve sıkıntıları sona erdirmek, arzu ve isteklerden vazgeçmeye bağlıdır.
•
Arzu ve isteklerin üstesinden gelmek ‘‘sekiz dilimli yol’’u izlemekle
mümkündür.
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 321.)
1. 3. Sihizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri
Sihizm, 16. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkmış, İslam ve Hinduizm karışımı bir dindir. Millî
bir karaktere sahip olan Sihizmin kurucusu Guru Nanak’tır (1469-1539). Günümüzde Hindistan’da
önemli bir yer tutan bu dinin dünyanın çeşitli yerlerinde üyeleri bulunmaktadır.
İslam’ın Hindistan’da yayılmasıyla beraber bazı Hindular İslam’a girerken bazıları da Hinduizmi
İslam’la uzlaştırmaya çalışmışlardır. Bunlardan biri de İslami fikirlerin etkisinde kalan Nanak’tır.
O, bir din kurma iddiasında bulunmamıştır. Hinduizmin örf, âdet ve kültürünü tasfiye etmek, politeizmi, putçuluğu ve kast sistemini ortadan kaldırıp İslam ile Hinduizm arasında orta bir yol tutmak
istemiştir.
Siyasi olarak başlayan bu hareket, daha sonra dinî bir şekil almıştır. İslam mutasavvıflarının
etkisinde kalan Nanak, Kuzey Hindistan’da vaazlarda bulunmuş ve “sinkretist” (uzlaşmacı) Sih
Hareketi’ni ortaya çıkarmıştır. O, İslam’ın tek tanrı inancı gibi bazı hususlarından etkilenmiştir.
12 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 167.
78
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
Ona göre Tanrı; tek, ebedî, görünmez, sözle anlatılmaz, her yerde hazır ve nazırdır. Nanak, bununla birlikte Hint felsefesinden gelen maya ve
nirvana tasavvurlarını benimsemiş, tenasüh fikrini kabul etmiş, fakat avataralara (tanrının bedenleşmiş görüntüsü) inanmayı reddetmiştir.13
Tanrının birliği, ibadette ilahî adın tekrar
tekrar zikredilmesi, çeşitli kastlardan insanların
eşitliği, putlara tapınmanın kötülüğü, sevginin
önemi ve rehber olarak “guru”ya (rehber) ihtiyaç bulunduğu şeklinde özetlenen bu dinî anlayış, Nanak tarafından herkes için uygun bir dille
anlatılmış ve hayat nizamı olarak sistemleştirilmiştir.
Sihler kendilerine has kıyafetleriyle toplum içerisinde
dikkat çekerler.
LİSTELEYELİM
Sihizimde İslam ve HinNanak ölmeden önce en sadık öğrencisiduiz
duizmin
etkileri nelerdir? Listeleyiniz.
ni Sihlerin gurusu olarak kendisine halef tayin
•
İslam dininin tek tanrı inancının
etkileri gözükür.
etti. Onun telkin ettiği tenasüh inancı gereği,
ruhunun sırasıyla kendisini takip eden guruya
•
.........................................
geçeceği fikri ortaya çıktı. Bunun için guruların
•
.........................................
hepsi Nanak’ın yeni tezahürü olarak görüldü.
Bu silsile onuncu guru Gobind Singh’in 1708’de ölümüyle sona erdi.
Gobind, Sihleri askerî bakımdan güçlendirerek taraftarlarını bir cemaat halinde birbirleriye kaynaştırdı. Khalsa ismindeki bu cemaatin temel esasları şunlardır:
•
Saç ve sakalın kesilmemesi.
•
Tarak takılması ve sarıkla onların intizamının sağlanması.
•
Diz altında bağlanan kısa pantolon giyilmesi.
•
Sağ bilek üzerine çelik bilezik takılması.
•
Kama taşınması.
Bu cemaate kabul edilenler sıkı bir disipline alıştırılırdı. Onlar, içki ve sigara içmez ve İslami
usulle kesilmemiş eti yemezlerdi.14 Günümüzde Hindistan’daki Sihler, sayılarının azlığına rağmen
askerlik, taşımacılık, siyaset, spor, eğitim ve ekonomi alanlarında söz sahibidirler.
1. 4. Caynizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri
MÖ 6. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıkan dinlerden biri de Caynizmdir. Bazı bilginlere göre bir
mezhep, bazılarına göre ise bir tarikat olarak görülen Caynizm, millî bir karaktere sahiptir. Günümüzde, üç milyon civarında mensubu olduğu tahmin edilmektedir.
13 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 113.
14 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 115.
79
4.ÜNİTE
Caynizmin kökleri MÖ 8. yüzyıla kadar gider. Kşatriya sınıfından olan Parsva, inzivaya çekilmiş
ve aydınlanınca vaazlara başlamıştır. Parsva’nın ortaya koyduğu aydınlanma doktrini kendisinden
sonra Mahavira Vardhamana Cina (öl. MÖ 599) tarafından geliştirilmiş ve sistemleştirilmiştir. Bu
nedenle Cina’nın doktrinine Caynizm, taraftarlarına da Caynist denmiştir.
Aynı dönemlerde yaşamış olan Buda ile Cina’nın hayatları, inanç ve uygulamaları arasındaki benzerlik dikkati çeker. Her ikisi de din adamları sınıfına, onların ayin ve usullerine karşı olmakla beraber Hinduizmin ruh göçü teorisinden etkilenmişlerdir. Her iki hareket de çok tanrıcılığa, kast sistemine ve kurbanlara karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıkmıştır. Budistlerle birçok yönden benzerlikleri
olan Caynistler, züht hayatına daha fazla önem verir. Budizm ise bu konuda daha müsamahakârdır.
Caynizm, Hinduizmin bazı özelliklerini ve mabet ayinlerinde din adamlarının rolünü kabul eder.
Ahimsayı (aşırı züht) prensip olarak alır, her türlü varlığı öldürmeyi yasak eder. Bu sebeple ziraatla
uğraşmaz, iş hayatını tercih ederler. Beslenmelerinde biraz sebze ve meyve ile yetinirler. İyi bir Caynist içtiği suyu, aldığı havayı süzmek zorundadır. Bunun için de daima ağzında bir bez taşır, küçük
bir canlıyı öldürmemek için yürürken önünü süpürür.
MÖ 3. yüzyıldan itibaren rahipler arasında giyinmeyle ilgili tartışma, Caynistleri ikiye bölmüştür.
Mahavira’ya uyarak tamamen çıplak gezenler digambara (havayı elbise edinenler) diye isimlendirilmiş ve daha sonra Müslümanların etkisi ile vücudun belli bölgelerini örten bir kıyafeti benimsemişlerdir. Svetambara diye isimlendirilen ikinci grubun özelliği ise beyaz giyinmektir. İnanç bakımından aralarında büyük farklılıklar yoktur. Yogayı uygular, Cina, Tirthankara ve azizlerin varlığına da
inanırlar.
Misyonerlik amacı gütmeyen Caynizmin hedefi, karmadan kurtulup nirvanaya ulaşmaktır. Bu
da Caynizmdeki beş yasağa uymakla gerçekleşebilir. Caynistlere göre bu dine uyanlar ölümsüz ve
ebedîdirler.
KARŞILAŞTIRALIM
Caynizmde ahlaki kurallar, ruhban sınıfında olmayanlarda bile oldukça katı olup beş başlıkta toplanır:
1. Öldürmemek.
2. Yalan söylememek.
3. Hiçbir şekilde çalmamak.
4. Mümkün olduğu kadar cinsî münasebetten kaçınmak.
5. Asgari derecede mal ile yetinmesini bilmek.
Caynizmin ve ilahî dinlerin ahlaki kurallarını karşılaştırınız.
2. Çin ve Japon Dinleri
Günümüzde, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın dışında Çin’de resmî niteliğe sahip üç din vardır.
Bu dinler Konfüçyanizm, Taoizm ve Budizmdir. Çin’in dışında Japonya’da doğup gelişen Şintoizm
ise dördüncü bir din olarak kabul edilir. Ayrıca Japonya’da Budizmden etkilenen Zen-Budizm ortaya
çıkmıştır.
80
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
Caynistlere ait bir mabet
2. 1. Konfüçyanizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri
Çin’in büyük filozoflarından biri olan Konfüçyüs
(Kung Fu- Tzu, MÖ 551- 478) Konfüçyanizmin kurucusudur. O, hayatının ilk yıllarının yoksulluk içinde
geçmesine rağmen öğrenmeye olan merakı sebebiyle
iyi bir eğitim görmüştür. Yirmi yaşında öğrenci yetiştirmeye başlamıştır. Metodu, geçmişlerin hikmetini
yorumlamaktır. Onun sisteminin temelinde insan fıtratının iyi olduğuna inanmak ve bu fıtrata uygun davranmak yatar.
Konfüçyüs, hayatının son beş yılını meşhur eserlerini kaleme almak, öğrenci yetiştirmek ve doktrinini
öğretmekle geçirmiştir. Ölümünden sonra şöhreti yayılmış, mezarı bir ziyaret yeri haline getirilmiştir.15
YORUMLAYALIM
“Ağırbaşlıysan saygı görürsün, cömertsen birçok şeyi elde
edersin, samimiysen halkın güvenini kazanırsın, doğru isen
çok şeyi başarırsın ve naziksen
başkalarından kolaylıkla yardım
görürsün.”
Konfüçyüs’ün mükemmel erdem olarak nitelendirdiği bu ahlaki ilkeleri yorumlayınız.
Konfüçyüsçülükte sosyal düzen ve sağlam bir toplumun oluşması için aile ve akrabalık bağları da
son derece önemlidir. Konfüçyüsçülükte ahlaki yön, diğer özelliklerden daha fazla ön plana çıkmakta
ve bu durum, yöneticilerde idare sanatı, soylularda siyasi ahlak, halkta da geleneğe bağlılık olarak
gerçekleşmektedir.
Konfüçyüs’ün ahlak sistemi, cemiyet ve millet içindir. Gayesi ise milleti siyasi bir terbiye ile saadete ulaştırmaktır. Konfüçyüs, dünyada ağırbaşlılık, cömertlik, samimiyet, doğruluk ve nezaket gibi
beş ilkeyi her şeye uygulayabilme yeteneğine mükemmel erdem demektedir.
15 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 60.
81
4.ÜNİTE
Konfüçyüs, insanın rahat bir
hayat sürebilmesi için hayatın
her safhasında orta yolu tutması,
aşırılıktan kaçınması, iyiliğe iyilik, kötülüğe karşı da adalet gösterilmesi gerektiğini ifade eder.
Adaletin gerçekleşmesi, menfaati önler.
Amirlerin riayet etmesi gereken temel esas, yönettiklerinin
güvenini ve sevgisini kazanmakKonfüçyanizme ait bir mabet
tır. Ülkesini erdemlilikle yöneten
hükümdar, kutup yıldızına benzer. O, halkını doğru yola iletir. Halk doğru yola ulaşırsa kimse yanlış davranmaya cesaret edemez.
Konfüçyanizm, 1912 yılına kadar Çin’in resmî devlet dini olmuştur. Bu dine bağlı olanların çoğunluğu Çin’de, geri kalanları ise Japonya, Burma ve Tayland’da yaşamaktadır.16
BİLGİ KUTUSU
İktidar sahibi olan kimselerin beş üstün şeye değer verip dört kötü
şeyden de kaçınması gerekir. Beş üstün şey:
•
•
•
•
•
Aşırı derecede harcama yapmadan faydalı olmak.
Halkına, pişmanlığa sevk etmeyecek görevler vermek.
Açgözlülük etmeden istediği şeyi almak.
Gururlu olmadan itibar kazanmak.
Korkutucu olmadan yüce olmaktır.
Dört kötü şey:
•
•
•
•
Halka bir şey öğretmeden ölüme sürüklemek, buna “zulüm” denir.
Onları haberdar etmeden ani olarak iş yüklemek, buna “baskı”
denir.
Acele olmayan emirler verip bunların hemen uygulanmasını
istemek, buna “gaddarlık” denir.
İnsanlara bir şey verirken hasis olmak, buna da “yersiz
davranmak” denir.
(Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 66.)
16 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 26.
82
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
2. 2. Taoizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri
Taoizmin kurucusu “Lao-Tzu’dur. Lao-Tzu Konfüçyüs ile aynı yüzyılda yaşamıştır. Çu hanedanının son döneminde bölge muhafızı olan bir öğrencisi, ondan bir kitap yazmasını istemiş, o da, “Tao
Te King”i yazmıştır. “Tao” yaratıcı prensip, “te” insan fazileti, “King” de kitap demektir (Hikmete
Götüren Kitap). Bu kitap, bu güne kadar, bütün Taoist düşüncelerin kaynağı olup “Tao”nun ne olduğunu açıklamaktadır.
Lao-Tzu, öğretilerinde ahlaki değerler üzerinde de durmuştur. Ona göre insan ancak manevi faziletleriyle insandır. Örnek insan; iyi, merhametli, sadık, dürüst ve mütevazı olmalıdır. İnsan, tabiatın
sesine kulak vererek Tao’nun kanunlarına tabi olmalıdır. Çünkü memlekette ne kadar fazla şey yasaklanırsa millet o kadar fakir olur. İnsanlara karşı alınan tedbirler ne kadar ustalıkla hazırlanırsa o
kadar inanılmaz hileler ortaya çıkar. Ne kadar çok kanun ve emir bildirilirse o kadar eşkıya ve hırsız
zuhur eder.17 O, kibir ve gururu reddeder ve insanın ihtiraslarına esir olmamasını ister.
Taoizmde bu ahlaki prensipler sadece fertler için değil, milletlerarası münasebetler için de geçerlidir. Saygı ve itaatle her şeyin elde edilebileceği, hatta sevgi ile düşmanların bile alt edilebileceğini
savunur ve bu sebeple savaşa da karşıdır.
Lao-Tzu’ya göre insanın kendine
hâkimiyeti, nefsini bilmesinden geçer.
Başkalarını bilenin zeki, kendini bilenin
akıllı, başkalarına karşı zafer kazananların kuvvetli, kendi nefsine karşı zafer
kazananların ise kudretli olduğunu belirtir.
Taoizmde ölüm ve ölüm sonrasından
bahsedilmesine rağmen, cennet ve cehennem kavramı konusunda pek açıklık
yoktur. Bununla beraber ruhun ölümsüzlüğü ve dünyada iyi bir hayat sürenlerin
Tao’yla beraber olacağı gibi anlayışlara
rastlanır.
Taoizme ait bir mabet
2.3. Şintoizmin Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri
“Şin” Çin dilinde, tanrı, “ to (tao)” da yol anlamında kullanılır. Bu iki kelimenin birleşimi olan
“Şinto” ise “tanrıların yolu” demektir. Japoncada “Kami no miçi” şeklinde ifade edilen Şinto terimi,
Japonların eski dini inançlarını Budizmden ayırmak için kullanılmıştır.18
Şintoizm, diğer dinlere tepki göstermeyen bir dindir. Bir kurucusu da bulunmayan Şintoizmde
tabiat güçlerine ve ruhlara tapınma vardır. Bu inanca göre her şeyde bir ruh bulunur. Şintoizmde in17 Osman Cilacı, Günümüz Dünya Dinleri, s. 162-164.
18 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 222.
83
4.ÜNİTE
san kavrayışının üstündeki varlıkları ifade etmek üzere “kami” (üstün,
yüksek) kelimesi kullanılır. Ruhun
ölümden sonra yaşadığına ve ataların nesilleri koruduğuna inanılır.
Ölen herkes kami olur; ama her
kami tanrı olmaz. Güneş tanrısının
neslinden geldiğine inanılan imparatorlar da tanrı olarak kabul edilir.
Şintoistlerin kutsal kabul ettikleri Kojiki ve Nihongi denilen vakayinameleri vardır. Çin yazısının
kabulüne kadarki dönemlerle ilgili
olaylar sözlü olarak rivayet edilmiştir.
Japonya’da Şintoistlere ait bir tapınak
Şintoizmde bilinen anlamda put
yoktur. Tanrılara, tapınaklarda onları sembolize eden nesneler vasıtasıyla tapınılır. İbadet, tapınakta veya evde yapılır.
Şintoist olan kişi aynı zamanda başka dinlere de mensup olabilir. Bununla birlikte asıl olan Japon
olmaktır. Japon dilinde din ve milliyet eş anlamda kullanılmaktadır. Japon halkı, belli bir dinden daha
çok geleneksel halk inançlarının etkisi altındadır. Evlilik merasimleri Şinto tapınaklarında rahibin
huzurunda yapılır. Cenaze işlerini ise Budist rahipler idare eder.
3. Diğer Dinler
3.1. Zerdüştlük
Zerdüşt, MÖ 6. asırda ortaya çıkan Zerdüştlük dininin kurucusudur. Soylu bir aileden gelen Zerdüşt, İran’da doğmuştur. Zerdüşt, İran
dinleri üzerinde önemli bir etki bırakmıştır. Tek
tanrılı bir inanç telkin ettiği için onu, vahiy alan
bir peygamber olarak kabul edenler vardır. Gathalar diye adlandırılan kutsal metinler ona dayandırılır. 19
NOT EDELİM
Zerdüşt, Zarathustra’nın Yunanca karşılığıdır. (Zarath güzel,
doğru; ustra develer demektir. Güzel develere
sahip olan anlamını ifade eder.)
Zerdüşt, eski İran’a tevhit inancını getirmiştir. Onun getirdiği din, tek tanrı inancına dayanmaktadır. Ondan önce İranlılar, bir kısım tanrılara tapınmakta ve rahiplerin hazırladığı ve insanı uyuşturan
bir kutsal içkiyi içerek uygulanan haoma (bütün âlemi sıvı şekilde doldurduğuna inanılan hayat tanrısı) kültürünü devam ettirmekteydiler.
19 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 116.
84
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
Zerdüşt, dünyayı kurtarmak üzere faaliyete
geçtiği zaman, yüce tanrı Ahura Mazdah’a ibadet, feriştehlere (meleklere) hürmet, kötü güçlere (şeytanlar gibi) lanet ve iyilikte yarış gibi
konuları, öğretisinin temeli yapmıştır.
Zerdüştlüğe göre âlemin gayesi yalanın ve
kötülüğün hakikat tarafından yok edilmesidir.
Zerdüşt, yüce tanrı olarak inandığı Ahura Mazdah ile yakın irtibatta bulunduğunu söylemiştir.
Ona göre âlemde mücadele eden iki ruh bulunur.
Ahura Mazdah, bu iki ruhtan iyi olanla beraberdir. İnsanoğlu da bu iki ruhtan birini seçmek zorundadır. Bu seçim onun kaderini belirleyecektir.
Ahura Mazdah, önce manevi bir nur olarak
kabul edilirken Zerdüş’ten sonra bu manevi nur,
ateş olarak düşünülmüş ve böylece ateş kültü
olan Mecusilik gelişmiştir.
Zerdüşt’ün temsilî resmi
ARAŞTIRINIZ
Zerdüştlüğe neden Mecusilik
Ahura Mazdah’ın yanında altı büyük melek
denmiştir?
Araştırınız.
d
bulunmaktadır. Ameşa Spentalar ( Kutsal Ölümsüzler) denilen bu melekler iyi akıl, adalet, ilahî
irade ülkesi, tevazu, mükemmeliyet ve ölümsüzlük şeklinde Ahura Mazdah’ın sıfat ve fonksiyonları olarak telakki edilir.
Zerdüşt’e göre bir tarafta iyilik ve aydınlıktan oluşan “aşa” (âlem nizamı), öteki tarafta da kötülük
ve karanlığı içinde bulunduran “drug” (yalan, anarşi) vardır. Zerdüştlüğe göre, insanları, hayvanları,
öldürmek büyük günahtır. Zina da yasaktır.
3.2. Kabile Dinleri
Gelişmiş bir hayat tarzına ulaşamamış, geçimlerini avcılık, balıkçılık ve toplayıcılık gibi uğraşlarla sağlayan küçük topluluklara kabile denir. Kabileler, günümüzde genel olarak Afrika, Avustralya,
Pasifik Okyanusu, Cava, Brezilya gibi bölgelerde bulunmaktadır.
İlkel kabile dinlerinde çeşitli kavramlar vardır. Bunlar her kabilede değişik kelimelerle ifade
edilse de özde aynıdır. İlkel kabile mensupları kendilerinin görünmez kuvvetlerle kuşatıldığına
inanırlar. Bunlardan “mana” gizli bir gücü, saklı bir enerji kaynağını ifade etmek için kullanılan
bir kelimedir.
Yüce tanrı ve yaratıcı varlık inancı kabilelerde ortak inançlar arasındadır. Ancak bu üstün varlığı tasavvur şekilleri farklıdır. Bu yüce Tanrı, hükmeder veya daha aşağı derecede bulunan ruh ve
tanrıları yönetir. O, insanları ve her şeyi yaratandır. Yüce Tanrı’ya ancak büyük felaketlerde dua
edilir.
85
4.ÜNİTE
“Tabu” haram anlamına gelen bir kelimedir. Tutulması tehlikeli ve yasaklı şeylerin dokunulmazlığını ifade eder. Mana inanışının tabi bir sonucu olarak “mana”ya sahip olan bir kimse, bir yer
ve nesne tabu kabul edilir.
BİLGİ KUTUSU
Manaya sahip bulunduğuna inanılan ve taşıyanlara güç verdiği kabul edilen
değişik taşlar, zincirler, muskalar, maskotlar ve kaba tasvirlere “fetiş” denir. Fetiş
kelime olarak “yapılmış” anlamındadır. Muskalar, tılsımlar ve uğur getirdiği kabul edilen şeylerin fetişizmden kaldığı ileri sürülmektedir.
“Totem” kelime olarak alamet, işaret anlamına gelir. Terim olarak ise genellikle ilkel kabile
mensuplarının kendilerine akraba saydıkları hayvan, bitki veya cansız varlıklara verdikleri bir
isimdir. Toteme, kabilelerin büyük atası olarak inanılır. Aynı toteme bağlı kimseler kendi aralarında evlenemezler. Totem yenilmez, tabu kabul edilir ve ona dokunulamaz.
“Şaman”, kabilelerde dinî ayin ve törenlerle meşgul olan, büyü yapan, gelecekten haber veren
ve çoğu zaman kendinden geçerek ruhlar alemiyle iletişim kurabilen kimselere verilen bir isimdir.
“Büyü” tabiatüstü güçlerle bağ kurarak belirli bir gayeye ulaşmak veya bir durumu gerçekleştirebilmek için kendilerinde gizli güçler olduğu kabul edilen kişiler tarafından uygulanan bir
işlemdir.20 İlk kabilelerde din ile büyü birlikte yaşarken toplumlar şehirlileştikçe büyü bilimsel bir
yapıya bürünmüştür.
“Efsane” ve “mit” kelimeleri Yunanca “mitos”tan (hikâye, masal) dilimize geçmiştir. Bunlarla,
tanrı, kahraman ve kâinatın oluşumu ile ilgili
hikâyeler anlatılır.
ARAŞTIRINIZ
Totemizm ve mitoloji kavram“Ayin” bir dinin pratiği ve uygulanması ile
ları neyi ifade eder? Araştırınız.
la
ilgili kurallar ve törenler bütünüdür. Kabilelerde, birçok farklı amaçla geleneksel törenler
yapılır. Bu törenlerde danslara da yer verilir.
Kabile mensupları, ruhi durumlarını danslar aracılığıyla dışa vururlar.
3.3. Eski Türk İnançları
İslamiyetten önce bazı Türk boylarının, Budizm, Hinduizm, Maniheizm, Mecusilik, Musevilik
ve Hristiyanlık gibi dinleri benimsedikleri görülür. İslam öncesi Türklerin geleneksel dinlerinde Gök
Tanrı inancı hâkim unsurdur. Türklerin geleneksel inanç ve ibadetlerinden bahsedilirken Batılı etnologların etkisiyle bu inanca “Şamanizm” deniliyordu. Bu kavram, gerçekte eski Türk inançlarını
ifade etmemektedir.21 Ancak Eski Türklerde tanrı inancı “Henoteizm”di. Bu deyim, birçok tanrının
varlığını kabullenmekle birlikte bunlardan birine tapınmayı ifade eder. Tanrının her şeye gücü yeter
ve o, sadece iyilikten hoşlanır. Türklerde “tanrı” kelimesi, eskiden hem “gök” hem de “ilah” anla20 Heyet, Dinî Kavramlar Sözlüğü, s. 76.
21 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 104.
86
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
mında kullanılıyordu. Farklı bölgelerde, tanrı için Ülgen, Ülgön, Kuday, Tanara, Tura, İdi, Çalap ve
Bayat gibi terimler de kullanılmıştır.22
KARŞILAŞTIRALIM
GÜNÜMÜZDE YAŞAYAN
BAZI KABİLE DİNLERİ
DİNKA DİNİ
AİNU DİNİ
MAORİ DİNİ
GA DİNİ
Güney Sudan
Japon Adaları
G. Pasifik Adaları
(Polinezyalılar)
Gana
Kutsal kitapları ve yazılı
kaynakları yoktur.
Belli bir kabileye ait
olup kabilesinin adıyla
anılırlar.
Mahalli bir
özelliğe sahiptir.
Bir din kurucusu
bulunmaz.
Büyüye ve büyücüye
aşırı ilgi gösterilir.
YAŞAYAN KABİLE DİNLERİNİN
ÖZELLİKLERİ
Farklı şekillerde ifade edilen
bir yüce tanrı anlayışı vardır.
NAMBALAR DİNİ
Güney Pasifik
Melekula Adası
Ruhun çeşitli şekillerde
yaşadığına inanmakla birlikte
bir ahiret inancı yoktur.
Kabile fertlerinin başka bir
din seçme şansı yoktur.
Günümüzde yaşayan kabile dinlerinin temel özelliklerini yukarıdaki şemadan inceleyiniz
ve diğer dinlerle karşılaştırınız.
Eski Türk inançlarında “dağ kültü”, Gök Tanrı anlayışıyla ilgilidir. Dağların, Tengri’nin makamı
olduğuna inanılır. Dolayısıyla Türkler için dağlar, göller ve ırmaklar ruhları olan canlı varlıklardır.
Su kültü de Eski Türk inançlarında önemli
yer tutar. Su; yetiştirici, saf ve temizdir. Bilgiyi, aklı ve gücü sembolize eder. 23
Eski Türklerde, dinî ayin ve kurban merasimlerini yöneten, ruhlarla insanlar arasında
aracılık yapan, din adamlarına “kam” denir.24
Bunlar, bir yandan iyi ruhların insanlar için
faydalı, hayırlı tesirlerini devam ettirmeye, diğer yandan da çeşitli çarelere başvurarak kötü
ruhların zararlı faaliyetlerini önlemeye çalışırlar.
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Orhun Kitabeleri’nde de Türk hakan ve beyleri, daima kendilerini ve
milletlerini koruyan Gök Tanrı’ya
şükrederlerdi. Başardıkları işlerden
bahsederken, “Tanrı’nın inayetiyle”
demeyi ihmal etmezlerdi.
(Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze
Dinler Tarihi, s. 105.)
22 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 530.
23 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 87.
24 Günay Tümer - Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 93.
87
4.ÜNİTE
Eski Türkler, hastalık gibi ölümü de kötü ruhların bir eseri sayarlardı. Altay Türklerine göre yeraltı
dünyasının hâkimi olan Erlik, yeryüzüne gönderdiği
Aldaçılar vasıtasıyla, insanların ruhunu yakalatarak
hayatlarına son verdirirdi. Yakutlar da ölümü insan
ruhunu, kötü ruhların kapması ile açıklarlar.
Eski Türk inançlarında, ölen için duyulan acı, çeşitli şekillerde ve bazı merasimlerle ifade edilirdi. Örneğin Kırgızlarda ölünün gömüldüğü gün, dul kalan
zevcesi ile kızları saçlarını keserlerdi. Hunlar da kabile reislerini sırmalı elbiseler içinde gömerlerdi.25
İlkel kabilelerde totemler
Eski Türklerde önemli inançlardan biri de dağ kültüdür.
25 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 110-113.
88
HİNT VE DOĞU ASYA DİNLERİ
Tanrı
İnancı
Peygamberi
veya
Kurucusu
Kutsal
Kitabı
Öldükten
Sonraya
İnanç
(Ahiret
İnancı)
Mensupları
Daha Çok
Nerede
Yaşamaktadır?
Farklı
Milletlerden
Mümin
Kabul
Ederler mi?
Sihizm
Budizm
Caynizm
Hinduizm
Şintoizm
Konfüçyanizm Taoizm
Dinin Adı
TAMAMLAYALIM - KARŞILAŞTIRALIM
Hint ve Doğu Asya dinleriyle ilgili olarak yukarıdaki tabloyu tamamlayınız ve ortaya
çıkan bilgiler ışığında bu dinleri karşılaştırınız.
89
4.ÜNİTE
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Hint Yarımadası dinlerinin benzer özellikleri nelerdir? Açıklayınız.
2. Budizm ve Caynizmin ortaya çıkış sebepleri nelerdir? Sıralayınız.
3. İlkel kabile dinlerinin temel özellikleri nelerdir? Belirtiniz.
4. Türklerin İslam’ı kabul etmelerinde eski inançlarının etkisi var mıdır? Açıklayınız.
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdaki seçeneklerden hangisi Hint Yarımadası dinlerinden değildir?
A) Hinduizm
B)Budizm
C) Zerdüştlük
D) Caynizm
E) Sihizm
D) Zerdüştlük
E) Taoizm
2. Aşağıdakilerden dinlerden hangisinde kast sistemi vardır?
A) Konfüçyanizm
B) Budizm
C) Hinduizm
3. Aşağıdaki dinlerden hangisi İslam’dan etkilenmiştir?
A) Budizm
B) Sihizm
C) Zerdüştlük
D) Şintoizm
E) Caynizm
4. Aşağıdakilerden hangisi Çin ve Japonya’da yaygın olan dinlerden biri değildir?
A) Konfüçyanizm
B) Caynizm
C) Zerdüştlük
D) Şintoizm
E) Budizm
C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
(Totem, om, yoga, meditasyon, nirvana.)
1. Genellikle ilkel kabile mensuplarının kendilerine akraba saydıkları hayvan, bitki veya cansız
varlıklara verdikleri isimlere …………. denir.
2. İnsanın beden, zihin ve manevi gücünü bir araya getirme egzersizine …………., zihni olumsuz düşüncelerden arındırma ve rahatlama yöntemine de ……………. denir.
3. Hintlilerde ortak ibadet sembolü olan Vedaları okumaya başlamadan, duadan, yemekten ve
herhangi bir işe başlamadan önce söylenen kelimeye ……………. denir.
D- Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz.
1. (…) Eski Türklerde, dinî ayin ve kurban merasimlerini yöneten, ruhlarla insanlar arasında
aracılık yapan, din adamlarına “kam” denir.
2. (…) Totem yenilir, tabu kabul edilmez ve evcilleştirilebilir.
3. (…) Zerdüşt’e göre bir tarafta iyilik ve aydınlıktan oluşan “aşa” (âlem nizamı), öteki tarafta
da kötülük ve karanlığı içinde bulunduran “drug” (yalan, anarşi) vardır.
4. (…) Şintoist olan kişi aynı zamanda başka dinlere de mensup olabilir. Şintoizmde asıl
olan Japon olmaktır.
90
DİNLERDE İNANÇ
5.ÜNİTE
DİNLERDE İNANÇ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. İslam inanç esaslarının temeli olan tevhit inancı hakkında bilgi toplayınız.
2. Peygamber, din kurucusu, ahiret ve Mesih kavramlarının anlamlarını
sözlükten öğreniniz.
3. Kur’an’ı- Kerim, Peygamberimiz zamanında hangi yollarla korunmuş
ve sonraki dönemlere bozulmadan nasıl aktarılmıştır? Arkadaşlarınızla
konuşunuz.
91
5.ÜNİTE
1. Tanrı İnancı
Yazılı kaynaklar ve arkeolojik bulgular, tarih boyunca herhangi bir tanrı inancına sahip olmayan
bir toplum bulunmadığını göstermektedir. Yaratılıştan günümüze kadar, insanların bir kısmı tek, bir
kısmı da birden fazla tanrı inancına sahip olmuştur. Tek tanrılı dinlerde tanrı, zaman ve mekân ötesi bir varlıktır. İslamiyet’teki Allah inancı ise tevhid olarak isimlendirilir. Tevhid kavramı en yalın
şekliyle ihlas suresinde belirtilmektedir. Çok tanrılı dinlerde ise bazen tanrıların sayısı binleri, hatta
milyonları bulur. Nitekim Şintoizmde milyonlarca tanrı bulunmaktadır.1 Çok tanrıcılığın hâkim olduğu inançlarda genellikle tanrıların içlerinden biri, en büyük tanrı kabul edilmiştir. Nitekim ilkel
kabile dinlerinde bile totemist, animist inançlar, büyü ve atalar kültü yanında bir de yüce tanrı anlayışı vardır.2
1.1. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyette Tanrı İnancı
Yahudilik, yaşayan dünya dinlerinden en
eskilerinden biridir. Yahudi kutsal kitaplarında
iman esasları ile ilgili kesin bilgi olmayışı Yahudiler açısından problem olarak görülmüştür.
Yahudiliğin inanç esasları konusunda din bilginleri tarafından çalışmalar yapılmıştır. Fakat Yahudi bilgini Musa bin Meymun’a (1135- 1204)
kadar bu faaliyetlerden bir sonuç alınamamıştır.
Musa bin Meymun, Yahudiliği savunmak için
Müslüman ve Hristiyanlara karşı İslamiyetteki “amentü”ye benzeyen on üç maddelik iman
esası belirlemiştir.3
BİLGİ KUTUSU
Hz. İsa, Yahudilere gönderilmiş bir peygamberdir. Ona inananlar ilk zamanlarda tevhit inancını
savunuyorlardı. Hz. İsa da
diğer insanlardan farklı görülmüyordu.
Pavlus’un bu dini kabul etmesiyle birlikte
Hz. İsa’nın Tanrı olduğu, Hz Âdem’in işlediği günah sebebiyle insanların günahkâr
doğduğu gibi anlayışlar dine sokuldu. Fakat
bu anlayışa karşı çıkanlar da oldu. İskenderiye Piskoposu olan Arius (280-336), tevhidi
savunarak İsa’nın Tanrı olduğunu reddetti.
Bir ara Bizans İmparatorluğu’nun resmî anlayışı da monoteizme dayanıyordu. Zaman
içinde Arius’un görüşü azınlıkta kaldı. 325
yılında yapılan İznik Konsülü’nde Arius’un
görüşleri kabul edilmedi ve Arius aforoz
edildi.
Yahudilik, tek tanrı inancına önem verir.
Tevrat’ta konuyla ilgili olarak, “Dinle ey İsrail!
Allah’ımız Rab, bir olan Rab’dir.”4 denilmiştir.
Yahudiliğe göre tanrı hiçbir yaratılmışa benzemediği için asla resmi ve heykeli yapılamaz.
Onun adı gereksiz olarak zikredilemez. İbadet
(Muhammed Ataurrahim, Bir İslam Peygamberi
yalnızca ona yapılır. Tanrı’nın Elohim ve Yahve
Olarak Hz. İsa, s. 112- 113.)
şeklinde iki tane ismi vardır. Elohim onun gazap
tarafını, Yahve ise rahmet tarafını ifade eder.
Yahudiler, Tanrı’nın isimlerini söylemekten çekinirler. Bu yüzden ona “Ha-şem ve Adonay” diye
seslenirler. Yahudilere göre Tanrı Yahve (Yahova) Yahudileri diğer insanlardan üstün yaratmıştır.5
Hristiyanlık, Yahudilikten doğmasına rağmen ondan oldukça farklı bir tanrı inancına sahiptir.
Hristiyanlar tek tanrıya inandıklarını söylemekle birlikte Hz. İsa ve kutsal ruhun da tanrı olduğunu
kabul ederler. Onlara göre aynı özden türeyen üç tanrı vardır. Buna teslis (trinite/üçleme) denir.
1 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 69.
2 Günay Tümer, Abdurrahim Küçük, Dinler Tarihi, s. 462.
3 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 256.
4 Kitab-ı Mukaddes,Tesniye, 6/ 4.
5 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 69.
92
DİNLERDE İNANÇ
Teslis; baba, oğul ve kutsal ruhtan oluşur. Hristiyanlar teslisi, “üç kişilikte tek bir Tanrı”nın varlığı
olarak ifade ederler. Üç ayrı varlığın tek bir varlık olarak açıklanması akli olarak mümkün değildir.
Bu nedenle Hristiyanlar bu konunun ancak imanla idrak edilebileceğini söylerler.6 Bazı Hristiyan teologlar (ilahiyatçı) ise baba tanrı dışındaki tanrısal varlıkları mecazi kabul ederek tek tanrı anlayışını
savunurlar. Ne var ki bu yaklaşım Hristiyanların kutsal kitaplarına terstir. Bundan dolayı da genel
kabul görmemiştir.
Hristiyanlıktaki teslis anlayışının birinci unsuru olan baba tanrı; ezelî, ebedî, her şeye güç yetiren,
her şeyi bilen, her şeyi yaratan ve merhamet sahibi bir varlıktır.
Teslisin ikinci unsuru ise oğul İsa’dır. Oğul İsa,
baba tanrının insan bedenine geçmiş kelamıdır.
Dolayısıyla oğul İsa, baba tanrıyla aynı cevherden
olan tanrıdır. Günümüzdeki Hristiyanların çoğunluğuna göre baba tanrı, insanlara olan sevgi ve merhameti sebebiyle onların arasında İsa’nın bedenine
girerek (hulul) Mesih İsa şeklinde bulunmuştur.
İsa, Tanrı’yla insanlar arasında yegâne ara bulucudur. O, çift tabiatlı bir varlıktır. Bir anneden dünyaya gelmesi sebebiyle bir insan, baba tanrının çocuğu olması hasebiyle tanrıdır. İsa, insanlığın Hz.
Âdem’den beri devam eden asli günahlarını bağışlatmak için bedenini feda etmiştir. Böylece onun insan olan tarafı çarmıhta son bulmuştur. Fakat ilahî
yönü devam etmektedir. Ona kulluk, baba tanrıya
kulluktur.
Darü’l-Hadis Camii (Edirne)
Teslisin üçüncü unsuru kutsal ruhtur. 381’de yapılan İstanbul Konsülü’nde kutsal ruhun da tanrı olduğu ilan edilmiştir. Böylece Hristiyan inancının
temelini teşkil eden teslis tamamlanmıştır. Kutsal ruh, baba tanrı ile aynı özden olmakla beraber
mahiyeti farklıdır. O, diğer iki tanrı gibi ezelî olup insanların kalbinde ve evrende yaşayan tanrının
kendisidir. Baba tanrı bütün işlerini onunla yapar ve kudretini onunla gösterir. O, ayrıca insanları
iyiliğe yönlendirerek kötülüklerden uzak kalmalarını sağlar.
İslam’ın iman esasları Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette açıklanmıştır. Ayrıca Peygamberimizin
hadislerinde de iman esasları bir arada zikredilmiş ve bunlara Müslümanların amentüsü denilmiştir.
İmanın ne olduğunu soran bir kimseye Peygamberimiz şöyle cevap vermiştir: “İman Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerri Allah’ın yarattığına
inanmaktır.”7 İslam’ın iman esasları oldukça sade ve anlaşılır niteliklere sahip olup evrenseldir.
İslamiyet, tanrı inancı konusunda tek tanrıya inanmaya büyük önem vermiş ve bu inancı tevhit
olarak isimlendirmiştir. İslam’a göre hiçbir noktada yaratılmışlara benzemeyen Allah, meydana gelen her şeyin sebebi ve yaratıcısıdır. Hiçbir konuda onun ortağı yoktur. Onun bilgi ve kudreti dışında
6 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 95.
7 Müslim, İman, 1.
93
5.ÜNİTE
hiçbir şey meydana gelmez. O, hiçbir şeye muhtaç değildir. Kur’an’da yaratıcının özel ismi Allah
olup onun çeşitli yönlerini gösteren sıfat isimleri vardır. Bunlara Esmaü’l-Hüsna ( Güzel İsimler) denir. İslam’ın tevhid anlayışı en özlü bir şekilde ihlas suresinde ifade edilmiştir. İhlas suresinde Allah
(c.c.) kendisini bize şöyle anlatmaktadır: “De ki o, Allah birdir, tektir. Allah sameddir (herşey
O’na muhtaç O, hiçbirşeye muhtaç değildir). Doğmamıştır ve doğurmamıştır.Hiçbir şey O’na
denk ve benzer değildir.”
İslam’daki tek tanrı anlayışına en yakın din Yahudiliktir. Fakat Yahudilikte yer yer antropomorfist
(insan görünümlü) tanrı tasvirleri görülmektedir. Yahudilikte tanrı için kutsal kitaplarında, dinlenme,8
bahçede gezinme,9 pişman olma,10 görünme11 gibi ifadeler kullanılır. İslam bu yaklaşımları asla kabul
etmez. Zaman ve mekândan münezzeh olan Allah, diğer varlıklarda bulunan bu gibi özelliklerden
uzaktır. Ayrıca Yahudiliğin yaratıcısı, millî bir özelliğe sahiptir.12 Diğer insanlara karşı Yahudileri
her zaman korur. Oysa İslam’a göre Allah, herkesin ilahı olup kulları arasında ırka dayalı bir ayrım
yapmaz.
LİSTELEYELİM
Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyetin tanrı anlayışlarıyla ilgili özellikleri listeleyelim.
Ya
Yahudilik
............
............
Hristiyanlık
............
............
İslamiyet
Tevhit
............
İslam, tanrı inancı konusunda Yahudilik gibi Hristiyanlıktan da ayrılır. Hristiyanlık üçlü tanrı
anlayışını kabul ederek tevhidden uzaklaşmış ve politeizme yaklaşmıştır. Bazı mezhepler dışında
Hristiyanlar kilisede oğul tanrıya ait resimler bulundurarak bunlarla saygı göstermişlerdir. Bu yaklaşım tarzını Yahudilik ve İslamiyet reddetmiştir. Kur’an, Hristiyanlıkta savunulan tanrının İsa’nın
bedenine enkarnasyonunu da reddeder. İslam’a göre Allah, zaman ve mekândan münezzeh olan,
müteal (aşkın) bir varlıktır.
İslam’ın Allah anlayışı deistlerin tanrı anlayışıyla da uyuşmaz. Deistlere göre evreni yüce bir tanrı
yaratmıştır. Fakat bu yaratıcı, insanların işlerine karışmaz. Onlara akıl vermiş ve iyi ile kötüyü birbirlerinden ayırmalarını istemiştir. İslam’daki yaratıcı dinamiktir.13 Evrendeki hiçbir olay, onun yaratıcılığı
olmadan açıklanamaz. Kullarına kendi aralarından peygamberler göndermiş, onları dünya ve ahiret
konusunda aydınlatmıştır. O, her an kullarının yanındadır.
8 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 2 / 2.
9 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 2 / 8.
10 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 6 / 7.
11 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 12 / 7.
12 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 17 / 9.
13 Rahmân suresi, 29. ayet.
94
DİNLERDE İNANÇ
1.2. Hint ve Doğu Asya Dinlerinde Tanrı İnancı
Hinduizmin tanrı tasavvuru açık ve net değildir. Hinduizmin kutsal kitaplarında, birçok tanrının
isim ve görevlerinden bahsedilir. Bundan dolayı Hinduizm çok tanrılı bir din olarak tanımlanmıştır.
Tanrıların en üst tabakasını, yaratıcı tanrı Brahma, koruyucu tanrı Vişnu ve cezalandırıcı tanrı Şiva
oluşturmaktadır.
Hinduizmde bu tanrılar dışında da pek çok tanrı bulunmaktadır. Bununla birlikte Hinduizmin
kutsal kitapları olan Vedalarda, tek tanrı inancını ifade eden cümleler de bulunmaktadır. Örneğin
Rigveda’daki “Onu, İndra, Mitra, Varuna ve Agni diye çağırdılar. Bilgeler onu farklı isimlerle çağırsalar da hakikat birdir.” ifadesi Hinduizmin tek tanrı inancına işaret eder. Ayrıca Vedalarda tanrı
Brahma’nın ezelî ve ebedî, zaman ve mekândan münezzeh, doğurulmamış, insanlar tarafından idrak
edilemeyen bir varlık olduğundan da bahsedilir.14
İslam bilgini Biruni’ye göre Hinduizmde aydınların ve halkın din anlayışı birbirinden farklıdır.
Brahmanlarda tek tanrı anlayışı mevcuttur. Onlara göre tanrı hiçbir varlığa benzemeyen bir varlık olup onun her şeye gücü yeter. Oysa halk pek çok tanrıya inanır ve onların heykellerini yapar.
Biruni’ye göre Hint Kıtası’nda ilk önce tevhidî bir din anlayışı mevcutken zaman içinde meydana
gelen yozlaşmayla çok tanrılı din tasavvuru ortaya çıkmıştır.15
Hinduizme tepki olarak ortaya çıkan Budizm, tanrı konusuna ilgisiz kalmıştır. Fakat
BİLGİ KUTUSU
Buda’nın tanrı inancını reddettiğini gösteHinduizmdeki üç tanrının dışında
ren bir bilgi de yoktur. Budizmin üzerinde
önemli bazı tanrılar ve görevleri
şunlardır:
odaklandığı konu, insanın acı ve ıstıraplaSurya, Savitar: Güneş tanrıları.
rından kurtularak nirvanaya ulaşmasıdır.
Soma: Ay Tanrısı.
Buda, Hinduizmde bulunan antropomorfist
Vayu: Rüzgar Tanrısı.
tanrı inancına ve tanrıların heykellerinin yaYama: Ölüler âleminin Tanrısı.
pılmasına karşı çıkarak16 tanrı adına yapılan
Agni: Ateş Tanrısı.
heykellerin kırılmasını istemiştir. Ne var ki
Varuna ve Mitra: Kozmik düzeni sağlayan tansonraki yüzyıllarda bazı Budistler, Buda’nın
rılar.
heykellerini yaparak onu tanrı kabul etmişİndra: Savaş Tanrısı.
(Mircea Eliade, Dinler Tarihi Sözlüğü, s. 154.)
lerdir. Bu durum özellikle Mahayana Budizminde açıkça görülür. Bu mezhebin yaygın
olduğu ülkelerde çeşitli tanrı tasavvurları bulunmaktadır. Onlara göre Buda, tanrı veya tanrıların en
büyüğüdür. Budizmin diğer mezhebi Theravada, tanrıyla ilgilenmemektedir. Tanrı konusundaki bu
belirsizlik nedeniyle Budizmin tanrısız bir din olduğu görüşünde olanlar vardır.17
Hinduizm kökenli diğer bir din de Caynizmdir. Bu din, evrenin bir yaratıcısı olduğunu kabul
etmemekle birlikte tanrıların varlığını benimser. Caynistlere göre tanrısal varlıklar, güçlerine göre
göklerin çeşitli tabakalarında otururlar. Bazı tanrılar uzun ömürlü olmakla birlikte ölümsüz değildir.
Gökler âleminin üstünde bir yer daha vardır ki burada kurtulmuşlar oturur. Bu makam, tekrar dünyaya gelme zahmetinden kurtulanlar içindir.18
14 Swami Nikhilananda, Hinduizm, s. 27- 33.
15 Günay Tümer, Biruni’ye Göre Dinler ve İslam Dini, s. 175-178.
16 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 6, s. 353.
17 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s.71.
18 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 178.
95
5.ÜNİTE
Hint Kıtası’nda, Hinduizm ve İslam’ın sentezinden meydana gelen Sihizm, monoteist bir dindir.
Sihlere göre Allah vardır ve birdir. Bununla birlikte Tanrı ölümlü olan insan tarafından tam olarak
idrak edilemez. Allah, varlığının fark edilmesi için insana akıl ve anlayabilme yeteneği vermiştir.
Allah, her yerde hazır ve nazırdır. Her şey onun varlığını gösterir. Sihler, Tanrı’yı “Nam”,”Rama” ve
“Allah” diye isimlendirirler.19
Lao-Tzu’un düşüncesinin temeli, mistik
bir panteizmdir. Taoist ahlak zühde dayanır. Tao,
DEĞERLENDİRELİM
dünyayı yöneten sebeptir, insan onu bilmelidir.
Lao-Tzu’nun tanrı anlayışı
Tao, âlemden önceki yaratıcı prensiptir. O,
ile İslam’ın Allah anlayışını degörülemez, işitilemez ve kavranılamaz. O, ezelî
ğerlendiriniz.
ve ebedîdir, kendiliğinden vardır. Her şeyi
yaratan ve besleyen odur, hiçbir şeye ihtiyacı
yoktur. Başka güçlerle rekabet etmez. Dolayısıyla insanlar da Tao gibi rekabet ve hırstan uzaklaşırlarsa
iyi bir hayata sahip olurlar. Tao, bazen “ana” diye de isimlendirilir. Çünkü her şey ondan gelir.
Tao’dan bir, birden iki (Yin ve Yang), ikiden üç (Yin, Yang ve Nefes) doğar. Üçten ise evren yaratılır.
Taoizmde Tao ile beraber bir de “te” kavramı vardır. Te, Tao’nun tabiattaki her şeyi değiştiren
gücüdür. Bütün varlıkları Tao meydana getirir. Te ise onları besler, büyütür, madde olarak şekil
verir, kuvvetini tamamlar. Bundan dolayı bütün varlıklar Tao’yu yüceltir ve Te’ye değer verir.
Lao-Tzu’dan sonraki yıllarda Taoizmin tanrı anlayışında büyük değişiklikler meydana geldi. Bu
din, yayılma esnasında Çin’de varlık gösteren Budizm ile büyük bir rekabete girişti. Fakat Taoizme
inananlar Budizm’le ilişkilerinde onların çok tanrılı din anlayışının etkisinde kalarak evrenin ilahlarla dolu olduğu sonucuna ulaştılar.20
Japonların millî dini olan Şintoizm, politeizmin hâkim olduğu dinlerdendir. Bu dinde
politeist tanrı anlayışı yanında animist tanrı
inancı da mevcuttur. Tanrı ve ruh gibi varlıklar “Kami” kelimesiyle ifade edilmiştir. Şintoistlere göre dünya, birbiri üzerinde duran üç
tabakadan oluşur. Bunlar gök, yer ve yer altıdır. Her üçünde de tanrılar oturur. Ancak yer
altında ölüler ve devler bulunur.
BİLGİ KUTUSU
Eski Türkler, yüce tanrı anlamında en çok “Tengri” kelimesini kullanmışlardır. Zamanla bu kelime tanrıya dönüşerek
günümüze kadar gelmiştir.
Bununla birlikte çeşitli Türk boylarında,
Ülgen (Ulu), Bay Ülgen (Zengin Ulu), Kuday, Tanara, Tura, Idi, Ugan, Çalap ve Bayat
gibi kelimeler de telaffuz edilmiştir.
Eski Türk dinleri de Doğu Asya din grubuna girmektedir. Çok geniş bir coğrafyaya
yayılmış olan Türk boyları çeşitli din anlayışlarını kabul etmişlerdir. Uygurlar Mani dinini,
Hazar kıyısında bulunan Hunlar Museviliği,
Bulgarların bir kısmı ise Hristiyanlığın Ortodoks mezhebini benimsemiştir.21
(Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze
Dinler Tarihi, s. 105.)
19 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 183; Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 463.
20 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 407.
21 Ahmet Kahraman, Dinler Tarihi, s. 57; Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 103.
96
DİNLERDE İNANÇ
Geleneksel Türk dinleri ile ilgili açık bir bilgi bulunmamaktadır. Orhun Abideleri gibi geç dönem
yazılı kaynaklarda ise monoteizmin izlerine rastlanmaktadır. Şurası da bir gerçek ki tarih boyunca
Türklerin hayatında tanrı, merkezî bir öneme sahip olmuştur. Türkler, her zaman “yüce tanrı” anlayışını öne çıkarmışlardır.
Doğu Asya dinlerinden bir diğeri de Zerdüştlüktür. Ari ırktan olan eski İranlılar, Zerdüştlüğü kabul etmeden önce kendileriyle aynı ırktan olan Hindularla aynı inancı paylaşıyorlardı. Zerdüşt, İranlılara tek tanrı esasına dayalı bir din öğretti. Zerdüşt’ün getirdiği anlayışa göre tanrı yüce ve bir olup
maddi bir yapıya sahip değildir. Ahura Mazdah, merhametli, her şeyi bilen, her yerde hazır olan ve
değişmeyendir.22 Sonraki dönem Avesta yazılarında, iyi olan şeylerin Ahura Mazdah, kötü olan şeylerin
ise şeytani kuvvet olan Ehrimen, diğer adıyla Angra- Mainyu tarafından yaratıldığı belirtilmektedir.
Ehrimen, emrindeki şer kuvvetlerle evreni kaplamıştır. Bu anlamda iyilik tanrısı ile kötülük tanrısı arasında amansız bir savaş sürmektedir. Bu savaşın sonunda Ahura Mazdah galip gelecek ve evren nurla
dolacaktır.23 Bu ikili tanrı anlayışına dualizm (seneviyye) denir.24
Aşağıdaki tabloyu çözümleyiniz.
Eski Türk
İnançları
Kabile Dinleri
Zerdüştlük
Şintoizm
Taoizm
Konfüçyanizm
Caynizm
Sihizm
Budizm
Hinduizm
Monoteizm
X
Politeizm
Panteizm
2. Peygamber ve Din Kurucusu İnancı
İnsanların inandıkları dinlerin kaynağı ya vahye ya da insan düşüncesine dayanmaktadır. Vahiy kaynaklı dinlerde Allah, insanlardan seçtiği peygamberlerle dini insanlara ulaştırmıştır. Bazı
insanların düşünceleri de zaman içinde dinî bir şekil kazanmış ve insanlar tarafından benimsenmiştir. İnsan kaynaklı bu dinlere beşerî dinler denir ve isimlerini kurucularından alır. Beşerî dinler,
kurucusu sayılan kişilerin görüşleriyle şekillenmiştir. Bu dinlerden çoğunun kurucusu bilinmekle
birlikte Hinduizm, Şintoizm ve ilkel kabile dinlerinin din kurucuları bilinmemektedir. İslam’da dinin kaynağı Allah’tır. Peygamberler Allah’tan aldıkları vahyi kendi görüşlerini katmadan insanlara
22 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 2, s. 472.
23 Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s.121- 123.
24 Ahmet Kahraman, Dinler Tarihi, s. 81.
97
5.ÜNİTE
tebliğ ederler. Onlar, dinin nasıl yaşanacağı konusunda insanlara örnek olmuşlardır. Bu yönüyle beşerî dinlerin kurucusu sayılan insanlarla peygamberlerin konumları farklıdırlar. Dolayısıyla
peygamberler dinin kurucusu değildirler.
Peygamber inancı, İslam’ın iman esaslarındandır. Kur’an’da, Müslümanların bütün peygamberlere iman ettiği açıkça vurgulanır. Bakara suresinin 285. ayetinde konuyla ilgili olarak şöyle
buyrulur: “Peygamber, Rabb’i tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman
ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. ‘Allah’ın
peygamberlerinden hiçbiri arasında ayrım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabb’imiz, affına sığındık! Dönüş sanadır.’ dediler.”
Müslümanlar, Yahudi ve Hristiyanların yaptığı gibi peygamberler arasında ayrım yapmazlar. Her
bir peygamberin Allah katında diğer insanlardan daha değerli olduklarına inanırlar. Ne Yahudilerin
peygamberlere büyük günah isnat etmelerini25 ne de Hristiyanların Hz. İsa’yı tanrılaştırmalarını26
kabul ederler. Hz. İsa, diğer insanlar gibi Allah’ın bir kulu, diğer peygamberler gibi de Allah’ın bir
elçisidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle açıklanır: “İsa şöyle dedi: Ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni peygamber yaptı.”27
Yahudilerin kutsal kitaplarında inanç esasları belirtilmemiştir. Bununla birlikte onlar da peygamberlere iman ederler. Fakat Hz. İsa ve Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmezler.
Hristiyanların kutsal kitaplarında da peygamberlere iman konusunda belirleyici bir ifade bulunmaz. Bu nedenle Hristiyan olmak için peygamberlere iman zorunlu değildir. Bununla birlikte onlar
Yahudi peygamberleri kabul ederler. Hristiyanlar Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul etmezler. Ayrıca Hz. İsa da onlara göre bir peygamber olmayıp teslisi oluşturan unsurlardan Tanrı’nın oğlu
konumundadır.
Bu üç dinin dışında, MÖ 6. yüzyılda İran’da ortaya çıkan Zerdüştlükte de peygamberlik inancı
bulunur. Zerdüşt’ün bir peygamber olduğuna inanılır. Tanrı Ehrimen ona Avesta isimli kitabı indirmiştir.
2.1. Hz. Musa
Hz. Musa, hem Yahudilik ve Hıristiyanlığa
hem de İslam’a göre büyük bir peygamber ve
İsrailoğullarını Firavun’un zulmünden kurtarıp
hürriyete kavuşturan bir liderdir.
TARTIŞALIM
Batı ülkelerinde yazılan kitapların
bazılarında Hinduizm ve Budizm gibi
ifadelerin yanında Muhammedizm ifadesi de kullanılmaktadır. Sizce bu kullanım doğru mudur? Tartışınız.
Kur’an’da onun dünyaya gelişi, saraya intikali, Medyen’e gidişi, peygamber olarak seçilişi, İsrailoğullarını kurtarmak için Firavun’a
gönderilişi, Firavun’la mücadelesi ve İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarışı, Sina’da ilahi emirleri alışı, çöldeki olaylar ve İsrailoğulları’na rehberlik edişi anlatılmaktadır.
25 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 19/30-36.
26 Yuhanna, 10/30-38; 13/3.
27 Meryem suresi, 30. ayet.
98
DİNLERDE İNANÇ
Hz. Musa’nın dünyaya geldiği dönemde Firavun, Mısır’ı ve İsrailoğulları’nı çeşitli zümrelere
bölmüş, bunlara baskı ve zulüm yapmakta, erkek çocuklarını öldürüp kız çocuklarını sağ bırakmaktadır.
Hz. Musa dünyaya geldiğinde annesine çocuğunu emzirmesi, endişelendiği takdirde onu
bir sandığa koyarak nehre bırakması ve kaygılanmaması bildirilerek; oğlunun kendisine
geri getirileceği ve ileride peygamber olacağı
müjdelenir. Firavun’un ailesi onu nehirde bulup alır; Firavun’un karısı çocuğun öldürülmemesini ister ve onu evlat edinir.
ARAŞTIRINIZ
Hz. Musa ve sihirbazlar arasında geçen mücadeleyi Kur’an’dan
ara
araştırınız.
Hz. Musa ilahi nezaret altında yetiştirilir, gençlik çağına gelip olgunlaşınca kendisine hikmet ve
ilim verilir.
Hz. Musa, bir Mısırlı ile kavga eden İbrani’ye yardım ederken Mısırlı’nın ölümüne sebep olur.
Pişman olarak affedilmesini diler ve Allah da onu affeder. Mısır’ın ileri gelenleri Hz. Musa’yı öldürmek için plan yapar. Bunu haber alan Hz. Musa oradan kaçar ve Medyen’e gider. Medyen suyunda
iki kıza hayvanlarını sulamada yardımcı olur. Kızların babası Hz. Musa’yı çağırıp başından geçenleri
dinler, ona emniyette olduğunu ve sekiz yıl çalışması karşılığında kızlarından biriyle evlenebileceğini söyler.
Hz. Musa, süresini tamamlayınca ailesiyle birlikte Medyen’den ayrılır. Tur civarına geldiğinde
dağda ateş görür. Yolu soracak birini bulmak veya bir ateş parçası almak için yaklaştığında vadinin
sağ yamacından gelen bir sesle kendisine ayakkabılarını çıkarması emredilir ve peygamber olarak
seçildiği bildirilir; kendisine asa ve beyaz el (yed-i beyza) mucizeleri verilir.
Hz. Musa, kardeşi Hz. Harun ile birlikte Mısır’a dönerek Firavun’a, Allah’ın elçileri olduklarını
bildirip ondan İsrailoğullarını kendileriyle beraber göndermesini ister. Hz. Musa; Firavun’a, Allah’ın
elçisi olduğunu ispat için ona asa ve beyaz el mucizelerini gösterir. Bunun üzerine Firavun, Mısır’ın
önde gelen sihirbazlarını toplar. Sonunda Hz. Musa’nın asası sihirbazların sihirlerini yutar. Sihirbazlar Hz. Musa’ya iman edince Firavun tarafından cezalandırılırlar.
Firavun ve Mısır halkına musibetler yağdırıldığında, onlar Hz. Musa’ya İsrailoğulları’nı salıvereceklerini söyler fakat azap kalktığında sözlerinden dönerler.
Bir gece vakti Hz. Musa’ya kavmiyle birlikte yola çıkması emredilir. Firavun ve adamları da onların peşine düşer. Hz. Musa asası ile Kızıldeniz’e vurur ve deniz yarılır. Israiloğulları denizi geçer,
ancak Firavun ile askerleri boğulur.
Allah tarafından bir süre Tûr Dağı’na çağrılan Hz. Musa yerine Hz. Harun’u bırakarak dağa çıkar.
Rabbini görmek istediğini söyleyince dağa bakması emredilir, dağ paramparça olur. Daha sonra Hz
Musa’ya ilahi emirleri ihtiva eden levhalar verilir. Tûr’dan dönüşte kavminin bir buzağı yapıp ona
taptıklarını gören Hz. Musa öfkelenerek levhaları yere atar ve Hz Harun’u hırpalar. Ardından kavminden seçtiği yetmiş kişiyle tövbe eder. Hz. Musa kavminden kendilerine vaad edilen topraklara
girmelerini ister fakat onlar kabul etmezler; bunun üzerine oraya girmeleri yasaklanır ve kırk yıl
çölde yaşamaya mahkum edilirler. Sonrasında Hz. Musa’nın vefatıyla İsrailoğullarına başka peygamberler gönderilir.
99
5.ÜNİTE
DİNLERDE HZ. MUSA
YAHUDİLİKTE HZ. MUSA
- Peygamberdir.
- Kendisine kitap verilmiştir.
- Ona gelen dinin aslı hiç
bozulmamıştır.
HRİSTİYANLIKTA HZ. MUSA
- Peygamberdir.
- Kendisine kitap verilmiştir.
- Ona gelen din neshedilmiştir.
İSLAM’DA HZ. MUSA
- Peygamberdir.
- Kendisine kitap verilmiştir.
- Ona gelen dinin aslı bozularak neshedilmiştir.
2.2. Hz. İsa
Hz. İsa, Kur’an’da resullerin en büyükleri olan beş “ülü’l-azm” peygamberden biri olarak nitelendirilmekte ayrıca hem İsa hem İbn Meryem hem de Mesih olarak adlandırıldığı gibi başka isimlerle de anılmaktadır. Kuran’da onun; Doğumunun müjdelenmesi, dünyaya gelişi, tebliği, mucizeleri,
dünyevi hayatının sonu ve Allah katına yükseltilişiyle ilgili olarak bilgiler verilmektedir.
Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’den ise Hz. İsa’nın doğumunun müjdelenmesi münasebetiyle haber verilmektedir. Hz
Meryem, Mabed’e adanmış, itaat ve ibadetle meşgul olan, Allah tarafından rızıklandırılan, iffet sembolü olarak yetişmiş bir
kadındır.
Hz. Meryem, ailesinden ayrılarak kendisine tahsis edilen
yerde yaşarken Allah’ın ruhunu (Cebrail) bir insan şeklinde
karşısında görünce korkudan Allah’a sığınarak ondan kendisine
dokunmamasını ister. Melek ise ona tertemiz bir erkek çocuk
bağışlamak üzere Allah tarafından gönderilmiş bir elçi olduğunu söyler. Hz. Meryem’in, kendisine bir erkek eli değmediği,
iffetsiz olmadığı halde nasıl çocuğu olabileceğini sorması üzerine melek bunun Allah için kolay olduğunu bildirir. Melek, Hz.
Meryem’e müjdeyi vermiş, daha sonra Allah ruhundan üflemiş
Hz. İsa ve Hz. Meryem figürü
ve Meryem Hz. İsa’ya hamile kalmıştır.
(Ayasofya/İstanbul)
OKUYALIM DÜŞÜNELİM
Hz. Muhammed, Müslümanları kendisine insanüstü özellikler atfetmeme konusunda uyarmıştır. Sahabelerin kendisini aşırı övmesi karşısında şöyle buyurmuştur:
“Hristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı surette övdükleri gibi sakın sizler de beni övmede aşırı gitmeyiniz. Şüphesiz ki ben ancak bir kulum. Onun için bana
Allah’ın kulu ve elçisi deyiniz.”
(Buhari, Enbiyâ, 50.)
Hz. Muhammed bu uyarısıyla hangi mesajları vermiştir? Düşününüz.
100
DİNLERDE İNANÇ
Kavmi, Hz. Meryem’i kucağında çocukla görünce onu ayıplarlar. Bunun üzerine beşikteki Hz. İsa
şunları söyler: “Ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam
olayım o beni mübarek kıldı, yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti. Beni anneme saygılı
kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı…(Meryem suresi, 27-33. ayetler)
Hz. İsa İsrailoğullarına gönderilen bir peygamberdir. Tevrat’ı tasdik etmiş, bazı hususlarda onu
neshetmiş (değiştirmiş) kavmine namazı ve zekâtı emretmiştir. Yine Hıristiyanlık’ta önemli bir
dini inanç olan, insanların günahına kefaret olmak üzere Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi hadisesinin
İslâm’da yeri yoktur. Hiçbir zaman kendisinin tanrı edinilmesini istememiş ve yalnız Allah’a kulluğu
öğütlemiştir. Hz. İsa, ne Hristiyanların iddia ettikleri gibi bir tanrı veya tanrının oğlu ne de Yahudilerin iddia ettikleri gibi sıradan bir insandır. O, Allah’ın gönderdiği bir nebi ve resuldür. Bu husus
Maide suresinde şu şekilde anlatılır; Allah Hz. İsa’ya, “Beni ve annemi Allah’tan başka iki tanrı bilin
diye sen mi dedin?” diye sorduğunda Hz. İsa, “Ben onlara ancak bana emrettiğini söyledim. Benim
de rabbim, sizin de rabbiniz olan Allah’a kulluk edin dedim. İçlerinde bulunduğum müddetçe onları
kontrol ediyordum. Beni vefat ettirince artık onların üzerine gözetleyici yalnız sen oldun.” diye cevap vermektedir.
O’nun, Allah’ın izniyle gerçekleştirdiği mucizeleri başlıklar halinde şu şekilde verilebilir: Beşikte
iken ve olgun bir insan tavrıyla konuşmuştur. Çamurdan yaptığı kuş şekline üfleyip onu canlandırmıştır. Anadan doğma körü ve alacalıyı (bir deri hastalığı) iyileştirmiştir. Ölüleri diriltmiştir. Evlerde
yenilen ve biriktirilen şeyleri haber vermiştir. Kendisine semadan sofra indirilmiştir. Bütün üstün
özelliklerine rağmen o, bir insan ve bir kuldur. Bu bağlamda Kur’an teslisi açıkça reddetmekte, temel
prensip olarak tevhidi ortaya koymaktadır. Ayrıca Kuran’a göre Hz İsa, kendisinden sonra gelecek
Ahmed adındaki peygamberi (Peygamber Efendimizi) de müjdelemiştir.
DİNLERDE HZ. İSA
YAHUDİLİKTE HZ. İSA
- O, günahkâr bir kadının
çocuğudur.
- O, peygamber değildir.
HRİSTİYANLIKTA HZ. İSA
- O, babasız olarak Meryem’den
doğmuştur.
- O, peygamber değildir.
- Kendisine tanrısallık verilmiştir.
- O, İncil yazarlarına
vahyetmiştir.
İSLAM’DA HZ. İSA
- O, babasız olarak, temiz ve iffetli
olan Meryem’den doğmuştur.
- O, bir kul ve peygamberdir.
- Ona İncil adlı kitap vahyolunmuş
olup kitabın aslı bozulmuştur, nesh
olmuştur.
2.3. Hz. Muhammed
Hz. Muhammed, Allah’ın gönderdiği son
peygamberdir. 571 yılında Mekke’de dünyaya
gelen Hz. Muhammed, küçük yaşta yetim ve öksüz kalmıştır. Annesinin ismi Amine, babasının
ismi Abdullah’tır. Onun bakımını önce dedesi
Abdülmuttalip, onun vefatıyla amcası Ebu Talip
üstlenmiştir. Gençliğinde amcasıyla birlikte ticaretle meşgul olmuştur.
NOT EDELİM
Peygamberimizin kul ve elçi
olduğu en güzel şekilde kelimeişehadette şöyle ifade edilmiştir:
“Tanıklık ederim ki Allah’tan başka
ilah yoktur ve yine tanıklık ederim ki
Muhammed onun kulu ve elçisidir.”
101
5.ÜNİTE
Hz. Muhammed, çocukluğundan itibaren, güzel ahlakı ile toplumun beğenisini kazanmıştır. Onu
takdir eden Mekkeliler, “Muhammedü’l- Emin (Güvenilir Muhammed)” sıfatını kendisine layık
görmüşlerdir. Hz. Peygamber; yalan, aldatma, insanlara zulüm gibi huy ve davranışlardan uzak durmuş ve putlara tapmamıştır.
Hz. Muhammed, yirmi beş yaşında Hz. Hatice ile evlenmiş ve ticaretle uğraşmıştır. Mekke toplumunun şirk anlayışı ve kötü davranışları onu her zaman rahatsız etmiştir. Kırk yaşına ulaştığında
ilk vahyi almış ve çevresindeki insanları İslam’a davet etmiştir. Bu davet karşısında Mekke’nin ileri
gelenleri sert tepki göstermişler ve onu davetinden vazgeçirmeye çalışmışlardır. Bu çabalar onun
tebliğini engelleyememiştir. Ona inanan insanların çoğalması sebebiyle de onu öldürmeye karar
vermişlerdir. Bunun üzerine Hz. Muhammed, iman edenlerle birlikte 622’de Medine’ye hicret etmiştir. İslam dini Medine’de hızla yayılmıştır. Peygamberimiz vefat ettiği zaman Arap Yarımadası’nın
büyük çoğunluğu Müslüman olmuştu.
Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in insanüstü bir varlık olmadığını ifade eder. Onu diğer insanlardan ayıran en önemli yön, Allah’tan vahiy almasıdır. Konuyla ilgili bir ayette, “De ki: Ben
yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, ilahınızın, tek bir ilah olduğu vahyolunuyor.”28
buyrulur.
Hz. Muhammed, tüm insanlığa gönderilen bir peygamberdir. Bu nedenle o, insanlığa evrensel
mesajlar getirmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Biz, seni ancak bütün insanlara müjdeleyici
ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.”29 buyrularak onun tüm insanlığın peygamberi olduğunu vurgulanmıştır. O, Hz. Âdem’den başlayan peygamberler silsilesinin son
halkasıdır. Cenab-ı Allah, Ahzâb suresinin 40. ayetinde onun son peygamber olduğunu açıkça vurgulamıştır. “Muhammed sizden herhangi birinin babası değil; fakat Allah’ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur.” Ondan sonra başka bir peygamber ve Kur’an’dan sonra başka bir kitap
gelmeyecektir. Kur’an, insanlık tarihinde orijinalliğini koruyabilen yegâne ilahî kitaptır.
DİNLERDE HZ. MUHAMMED
YAHUDİLİKTE
HZ. MUHAMMED
HRİSTİYANLIKTA
HZ. MUHAMMED
- Onu peygamber olarak kabul
etmezler.
- Onu peygamber olarak kabul etmezler.
İSLAM’DA HZ. MUHAMMED
- O bütün insanlara gönderilmiş
son ve evrensel peygamberdir.
- Ona vahyolan Kur’an günümüze
aslı bozulmadan gelebilen tek
kitaptır.
- O, bütün insanlık için örnek bir
şahsiyettir.
2.4. Buda, Nanak, Parsva ve Mahavira
Budizmin kurucusu olan Buda, MÖ (563-483) tarihleri arasında bugün Kuzey Hindistan’la Nepal sınırları arasında bulunan bir bölgede yaşamıştır. Buda “aydınlanmış” anlamına gelir. Buda’nın
gençlik yılları, sarayda halktan uzak olarak mutluluk içinde geçmiştir. Ancak günün birinde saray
dışına çıkmış ve tanık olduğu dört durum, onun hayatında köklü bir değişime sebep olmuştur. Beli
28 Kehf suresi, 110. ayet.
29 Sebe suresi, 28. ayet.
102
DİNLERDE İNANÇ
bükülmüş bir ihtiyar, acılar içinde kıvranan bir hasta, bir dilenci ve ölen bir kişiyi görünce bütün neşesini kaybetmiş ve hayatın boş olduğunu düşünmüştür.
Bundan sonra hayatın gaye ve anlamını aramak için
başka yollar aramıştır. Kendini tefekküre vermiş, uzun
zaman hiç ayrılmadan “bodhi” denilen bir “incir” ağacının altında derin düşüncelere dalmıştır. Sonunda
orada aydınlanmış ve kendisine aydınlanmış anlamına
gelen “Buda” sıfatı verilmiştir.
Buda ile aynı asırda yaşayan Mahavira, Caynizmin kurucusu kabul edilir. Asıl adı Vardhamana
(mutlu) olup MÖ 6. yüzyılda Hindistan’ın Bihar
eyaletinde doğmuştur. Anne ve babasının ölümünden
sonra, otuz yaşında ailesini terk ederek kendini züht
ve riyazete vermiştir. On üç yıl süren sıkı bir riyazetle
aydınlanmıştır. Bundan sonra ona Cina (Fatih) veya
Mahavira (Büyük Kahraman) unvanı verilmiştir.
Budist bir rahip
Nanak, 1469’da Pakistan sınırları içerisinde bulunan Lahor yakınlarındaki Talvandi köyünde doğdu.
O, Hindu bir aileden olup yüksek bir kasta sahipti. Bir
müddet sonra köyden ayrılarak Sultanbur şehrine gitti.
Burada Müslüman bir idarecinin yanında çalıştı. Nanak,
çoğunluğu Hindulardan oluşan Hindistan’da, İslam’ın
insanlar üzerinde etkili olduğu bir dönemde yaşadı.
Dolayısıyla hem Hindu hem de İslami gelenekten etkilendi. Nanak, boş zamanlarında inzivaya çekilerek
derin düşüncelere dalardı. Çeşitli yerleri gezerek “tek
ve gerçek olan Tanrı” hakkındaki görüşlerini insanlara
anlattı. Vaazlarıyla meşhur oldu. Nanak’ın Hinduizm
ve İslamiyeti sentezleyen fikirlerinden Sihizm adlı yeni
bir din oluştu.
Guru Nanak’ın temsilî resmi
BİLGİ KUTUSU
Parsva, MÖ 8. yüzyılda yaşamış olup hakkında fazla bilgi mevcut değildir.
Hindistan’a bağlı Benares’te doğmuştur. Hayat hikâyesi Buda ve Mahavira ile
benzerlik gösterir. Her üçü de Kşatriya (Prensler ve Savaşçılar) kastındandır.
Çile içinde yaşamayı bir hayat felsefesi hâline getiren Parsva, bu yaşantı sonucunda aydınlanmış ve öğrendiklerini insanlara anlatmaya başlamıştır. Caynizmde 24 tane
Tirthankara (Yol Gösteren) vardır. Bunların yirmi üçüncüsü Parsva’dır.
(Dinler Tarihi, Günay Tümer, Abdurrahman Küçük, s. 107.)
103
5.ÜNİTE
2.5. Konfüçyüs, Lao-Tzu, Zerdüşt
Konfüçyüs, Konfüçyanizmin kurucusu olup
MÖ 551’de, Çin’de Lu eyaletinin Tsou şehrinde
dünyaya geldi. O, Kung Fu-Tzu (üstat veya filozof Kung) olarak anılmıştır.
NOT EDELİM
Konfüçyüs kendisiyle ilgili şu
bilgileri vermiştir:
Konfüçyüs’ün yaşadığı dönemde toplumda
iç çatışmalar bulunmaktaydı. O, insanlar arasında barışa büyük önem veriyor, toplumda barışı
tesis etmenin eğitimden geçtiğine inanıyordu.
Bundan dolayı genç yaşlarından itibaren kendini eğitime verdi. Bundan dolayı öğrencilerine
geleneksel bilgileri öğretti. Toplumda bulunan
kargaşanın sona ermesi için devlet idaresinde
bulunan kimselerin bu bilgilere sahip olmaları
gerektiğini düşünüyordu. Konfüçyüs, bu nedenle uzun yıllar pek çok şehirde saraydan saraya
gezerek bu düşüncelerini yöneticilere anlattı.
• 15 yaşında kendimi öğrenmeye verdim.
• 30 yaşında irademe sahip olabildim.
• 40 yaşında şüphelerden uzaklaştım.
• 50 yaşında göğün emrini öğrendim.
• 60 yaşında seziş yoluyla her şeyi kavradım.
• 70 yaşında doğru olan şeylere zarar vermeden kalbimin isteklerini yerine getirebildim.
(Konfüçyüs, Konuşmalar, s. 21.)
Çin filozoflarından biri olan Lao-Tzu, MÖ
604’te Honan eyaletine bağlı küçük bir köyde
doğmuştur. Gerçek adı Li Tan’dır. Lao-Tzu; ihtiyar bilgin, filozof veya yaşlı üstat gibi anlamlara
gelmekte olup ona sonradan verilmiş bir sıfattır.
İmparatorluk sarayında arşiv memuru ve tarihçi olarak çalışmıştır. Çocuk ve torun sahibi olan
Lao, saray hayatından ve devlet işlerinden bıkarak münzevi bir hayat yaşamaya başlamıştır. Bu
amaçla bir dağın yamacında bulunan bir kulübeye yerleşerek yıllarca burada yaşamış ve Tao-Te
King (Doğru Yol Kitabı) adlı bir kitap yazmıştır.
Lao, seksen yaşlarında bu kulübeden ayrılarak
batı tarafına gitmiş ve Hotan denilen yerde ölmüştür.
Zerdüşt, MÖ 6. yüzyılda ortaya çıkan Zerdüştlük dininin peygamberi kabul edilmektedir.
Konfüçyüs’ün heykeli
Avesta ve Yunan kaynaklarındaki bilgilerden
onun İran’da yaşadığı anlaşılmaktadır. O, soylu bir ailenin üçüncü çocuğudur. Zerdüşt’ün yaşadığı
dönemde halk, çok tanrılı bir din anlayışına sahipti. Mecusi kaynaklarına göre çocukluğundan itibaren sürekli bir arayış içinde olan Zerdüşt, yirmi yaşından itibaren sık sık ıssız ve dağlık yerlere
giderek tefekküre dalmıştır. Zerdüştlük inancına göre Zerdüşt, otuz yaşına geldiğinde, vahiy meleği
Behmen kendisine görünmüştür. Bu karşılaşmada ilk vahyi alan Zerdüşt’ün ruhu, Behmen tarafından
Ahura Mazdah’a götürülmüştür. Daha sonra Ahura Mazdah evrendeki hareketlerden bahsetmiş ve
104
DİNLERDE İNANÇ
ona cennet ve cehennemi göstermiştir. Ahura Mazdah, melekler tarafından göğsü yarılıp temizlenen
Zerdüşt’ü gerçeği açıklayıp yaymakla görevlendirmiştir.
Zerdüşt, burada bulunan Kral Viştaspa’nın bu yeni dini kabul etmesiyle inandığı hakikatı insanlara rahatça anlatabilmiştir. Fakat bir savaşta komşu ülkelerden biri Viştaspa’yı yenmiş ve bu savaşta
Zerdüşt ölmüştür.30 Zerdüşt’ün getirdiği ilkeler onun takipçileri tarafından zamanla yozlaştırılmıştır.
3. Ahiret İnancı
İlk insandan itibaren insanoğlu sonsuzluk düşüncesine sahip olmuştur. Ölümsüzlük
düşüncesi insanların büyük çoğunluğu tarafından kabul edilmektedir.31 Ölümsüzlüğü
en iyi ifade eden kavram, bu dünyadan sonra sonsuz bir yaşantı anlamına gelen ahiret
kavramıdır. Dinlerin büyük çoğunluğunda,
insanların dünyada işlediği ameller sebebiyle
hesaba çekileceği ve amellerinin karşılığını
göreceği inancı vardır.
BİLGİ KUTUSU
Ahiret, sözlükte “son, sonra
olan ve son gün” anlamlarına gelir.
Terim olarak ise İsrafil’in Allah’ın
emriyle, kıyametin kopması için
sûra ilk defa üflemesiyle başlayacak olan
sonsuz hayata denir.
(Heyet, İlmihal, C 1, s. 117.)
Yapılan araştırmalar sonucunda hemen hemen bütün kültür ve dinlerde ahiret inancının bulunduğu ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte ahiret inancının mahiyeti, bütün kültür ve dinlerde aynı değildir.
Her şeyden önce ahiret, insanın duyu organlarıyla algılayabileceği bir muhtevaya sahip değildir.
Bu konu hakkında pek çok görüş ileri sürülmüştür. Aristo, Platon, İbn-i Sina, Farabi ve Descartes
(Dekart) gibi filozoflara göre ölüm sonrasında insanın ruhu ebedîliğe ulaşacaktır. İnsanın bedeni yok
olacak; fakat sonsuz olan ruh yaşamaya devam edecektir. Dolayısıyla sonsuz hayat, insan ruhu için
geçerlidir.32
Yahudiliğin kutsal kitabında ahiretle ilgili az da olsa bilgi vardır. Fakat ahirete iman konusunda açık ve net bir bilgi bulunmamaktadır. Sonraki dönemde İslamiyet ve Hristiyanlıktan etkilenen
Yahudi bilgin Musa bin Meymun (Meymonides), on üç maddelik iman esaslarını oluşturmuştur.
Bu maddelerin sonuncusu, “Tanrı’nın bildiği bir zamanda, ölümden sonra dirilme gerçekleşecektir.”
şeklindedir. Ahiretle ilgili iman esasını Ortodoks Yahudiler kabul ederken kutsal kitaptan başka bir
kaynak kabul etmeyen Sadukiler ise ahiret inancını reddetmektedir. Yahudi din bilginleri olan rabbilere göre ahirete inanmayanlar kâfirdir.33
İslam, ahirete iman konusuna Yahudilik ve Hristiyanlıktan daha fazla yer verir. Ahiret kelimesi
Kur’an’da pek çok yerde geçmektedir.34 Ahiret gününe inanmak, İslam’ın iman esasları arasında yer
alır. Ahirete iman önemli kabul edildiği için pek çok ayette Allah’a imanla birlikte zikredilir. Bu ayet30 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 508, 509; Ekrem Sarıkçıoğlu, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, s. 119, 120.
31 Turan Koç, Ölümsüzlük Düşüncesi, s. 3.
32 Turan Koç, Ölümsüzlük Düşüncesi, s. 27.
33 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 236, 237.
34 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 1, s. 543,544.
105
5.ÜNİTE
lerin birinde şöyle buyrulur: “…Allah’a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp iyi işler yapanlar
için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar
için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü
çekmeyeceklerdir.”35 Peygamberimizin de konuyla ilgili pek çok hadisi bulunmaktadır.
Ahiret alemi; mahşer, cennet ve cehennemden oluşmaktadır. Mahşer, kıyamet koptuktan
sonra bütün insanların toplandığı yerdir. Cennet
mükâfatların cehennem ise cezaların verileceği
mekânlardır.
İslam, Yahudilik ve Hristiyanlıktan farklı
olarak dünya ve ahiret arasında bir denge kurmuştur. Nitekim Kur’an’da konuyla ilgili şöyle buyrulur. “Allah’ın sana verdiği şeylerde
ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini
unutma…”36 Yahudilikte dünyaya vurgu yapılırken Hristiyanlıkta ise dünyanın, insanlar için
bir sürgün yeri olduğu vurgulanır.
Üçler Mezarlığı ve Mevlânâ Türbesi (Konya)
Hint dinlerinde sonsuz hayat, bu evrenin dışında bir yerde gerçekleşmeyecektir. Bu dinlere göre
tabiat sonsuza kadar yaşayacaktır. Onlarda ölüm sonrasında, tenasüh (ruh göçü) anlayışı vardır.
Budizm, Hinduizmin karma yasasını ve tenasüh anlayışını kabul eder. Bu yasaya göre insanın
şu andaki hayatı önceki yaşantılarındaki fiillerinin bir sonucu olduğu gibi gelecekteki hayatları da
bugünkü eylemlere göre şekillenecektir. Dolayısıyla Budizme göre insanın kaderi, insanın kendi fiilleri ile belirlenir. İnsanın varlığının çeşitli bedenlerde devam etmesi (tenasüh) nirvanaya ulaşana
kadar sürer. Bu yüzden amaç, ahireti kazanmaktan ziyade nihai kurtuluş olarak kabul edilen nirvanaya
ulaşmaktır.37
Hinduizme göre ise insan ruhunun çeşitli bedenlerde varolmaya devam etmesi, Brahma’ya ulaşmak suretiyle sona erecektir. Dolayısıyla Hinduizme göre yüce hakikati, (Brahma) idrak etmek suretiyle ruh, en üst mertebeye, mutlak huzura erişmektedir.
Zerdüştlük, ahiret inancından çokça bahseden bir dindir. Zerdüşt, vaazlarında sık sık yaklaşmakta
olan hesap gününden bahseder. Zerdüştlük inancına göre mahşerde genel sorguya çekilmeden önce
ferdî ruhlar hesaba çekilir. Eğer sevapları fazlaysa cinvat köprüsünü geçerek “ övgüevi” denilen cennete, günahları ağır gelirse bu köprüden düşerek onun altında bulunan, “yalanevi” denilen cehenneme
gider. Sevap ve günahları eşit olanlar ise bu ikisinin arasında (arasatta) kalarak kıyamet ve hesap gününe kadar orada bekleyecektir. 38
Konfüçyüsçülükte ahiret inancı yoktur. Bir hüküm günü, kıyamet ve yeniden dirilme gibi kavramlara Çin dinlerinde pek rastlanmaz. Fakat Budizmin Çin’e girmesiyle beraber tenasüh inancı gibi bazı
inançlar Taoizme geçmiştir.
35 Bakara suresi, 62. Ayet.
36 Kasas suresi, 77. ayet.
37 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 324; Walter Ruben, Eski Metinlere Göre Budizm, s. 139.
38 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 517, 518.
106
DİNLERDE İNANÇ
Caynizme göre yaşadığımız dünya ezelî ve ebedîdir. Dolayısıyla pek çok dinde bulunan kıyamet
anlayışı bu dinde yoktur. Fakat bu evrenin cennet ve cehennemleri bulunmaktadır. Cennetler, tanrıların
bulunduğu yerdir. Cehennemler ise yerkürenin çok altında bulunmaktadır. Tekrar bu dünyaya gelme
zahmetinden kurtulanlar ise gökler âleminin üzerindeki başka bir âlemde bulunacaklardır.39
Sihler, kişinin fiillerinin gelecek hayattaki durumunu etkileyeceğine (karma) ve ruh göçüne (tenasüh) inanırlar. Onların cennet ve cehennem anlayışı birçok dinin cennet ve cehennem anlayışından
farklıdır. Onlara göre cennet, Tanrı’nın mutlak hakikati ve sevgisinde fena (yok) olmaktır. Cehennem
ise bu değerden mahrum kalmaktır.40
Şintoizmde ruhun ölümden sonra yaşamaya devam ettiğine inanılır. Onlara göre öldükten sonra
kişinin ruhu tanrıya dönüşür. Bu dinde ahiret inancına rastlanmaz.
3.1. Hesap Verme
İslamiyete göre Allah, insanların yaptıkları her şeyden haberdardır ve kıyamet koptuktan sonra onları hesaba çekecektir. Hesap sonunda iyiler mükâfatlandırılacak, kötüler ise cezalandırılacaktır. Konuyla
ilgili bir ayette şöyle buyrulur: “Şüphesiz onların dönüşü sadece bizedir. Sonra onların sorguya
çekilmesi de sadece bize aittir.”41 Diğer bir ayette bu konu şöyle ifade edilmiştir: “Biz, kıyamet günü
için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş) bir
hardal tanesi kadar dahi olsa onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese)
yeteriz.”42
Tevrat’da net bir bilgi bulunmadığı için bazı Yahudi mezhepleri ahirete inanmamaktadır. Hristiyanlıkta ise hesap verme biraz farklıdır. Hristiyanlarda imanın üçüncü esası, Hz. İsa’nın insanları hesaba
çekmesiyle ilgilidir. Onların inancına göre oğul İsa’yı sağına oturtan baba, kıyamet gününde insanları
hesaba çekmek üzere yetkisini ona verecektir.43
3.2. Ceza ve Mükâfat
İslam’a göre insanlar dünyada işledikleri ameller doğrultusunda ahiret âleminde hesaba çekilecektir. Kıyamet koptuktan sonra mahşer hayatı başlayacak ve Allah adaletli bir hesaptan sonra
insanları iman ve amelleri doğrultusunda cennet veya cehenneme koyacaktır. Konuyla ilgili olarak
Mü’minûn suresinin 102 ve 103. ayetlerinde şöyle buyrulur: “Artık kimlerin (sevap) tartıları ağır
basarsa işte bunlar kurtuluşa erenlerdir. Kimlerin de tartıları hafif gelirse artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.”
Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’ta ahirete imanla ilgili kesin bir emir bulunmamakla birlikte
Yahudi din adamlarına göre ahirete inanmayan kâfir olur ve ebedî cehennemde kalır. Bu dünyada iyi
ameller işleyerek ölen ise cennete gider. Dinî inanç esaslarını inkâr etmediği hâlde günahkâr olarak
ölen ise cehenneme girer ve burada en fazla on iki ay kalır. Bu anlayışa Kur’an-ı Kerim’de şöyle
değinilmiştir. “…Bize ateş, sadece belirli günlerde dokunacaktır…”44
39 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s.110.
40 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 377, 378.
41 Gâşiye suresi, 25, 26. ayetler.
42 Enbiyâ suresi, 47. ayet.
43 Efesoslulara Mektup 1/21, 22.
44 Âl-i İmrân suresi, 24. ayet.
107
5.ÜNİTE
Hristiyanların ahiret anlayışına göre kişi, dünyadaki amellerinin karşılığını ölür ölmez görmeye
başlar. İyi insan mezarda rahat ederken kötü olan ise azap çeker.45 Kıyamet sonrasında ise iyiler sonsuza kadar cennette kalmayı hak ederler.46 Asıl büyük ödülü elde edenler ise cennette Allah’ı görürler.47
Kötü insanlar ise şeytan ve yandaşları için hazırlanan cehennemde sonsuza kadar kalacaklardır.48
3.3. Ahiret İnancının Yaptırım Gücü
Dinlerin çoğunda ahiret âlemi sonsuzluğu
ifade eder. İnsanların bu sonsuz hayatta mutlu
veya mutsuz olması, dünya hayatındaki eylemlerle ilişkilendirilir.
YORUMLAYALIM
“Şüphesiz ki, ahirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik; o yüzden bocalar dururlar.”
İslam dini, güzel eylemlerde bulunmakla Allah’a ve ahirete iman arasında kopmaz
(Neml suresi, 4. ayet.)
bir ilişki kurar. Bir ayette konuyla ilgili olarak
Rabb’imiz, “Onlar, Allah’a ve ahiret gününe
Yukarıdaki ayeti, ahirete imanın insanın
inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten sakıneylemleri üzerindeki yaptırımı açısından
yorumlayınız.
dırırlar; hayırlı işlerde koşuşurlar. İşte bun49
lar iyi insanlardandır.” buyurarak Allah’a ve
ahirete inananların güzel fiillerde bulunurken
kötü davranışlardan uzak durduklarını ifade etmektedir. Bir başka ayette ise bu konuya şöyle değinilmiştir: “Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa işte bunların
çalışmaları makbuldür.”50
Ahirete inananlar, geçici dünya hayatındaki davranışlarının ahiretteki konumlarını belirleyeceği fikrini benimserler. Dolayısıyla bütün dinlerin mensupları dinlerine gönülden bağlanarak güzel ahlaklı
olmaya büyük önem verirler. Ahiret inancı onları yalan, hırsızlık, zina, zulüm vb. davranışlardan uzak
tutar. İnanan insanlar üzerinde bu inancın yansımaları görülür. Ahiret inancı olmayan veya zayıf olan
kimseler, hukuki yaptırıma uğramayacaklarını anladıklarında pek çok yanlış davranışlar ortaya koyarlar. Oysa ahiret inancı sağlam olan insanlar, kendilerini kimsenin görmediği yerlerde dahi yanlış davranışlar sergilemezler. Çünkü onlar, her şeyi gören ve fiilleri doğrultusunda insanları hesaba çekecek
yaratıcıyı devamlı akıllarında ve kalplerinde bulundururlar.
4. Mehdi-Mesih İnancı
Mehdi ve Mesih kavramları, ahir zamanda ortaya çıkıp insanları içinde bulundukları olumsuz durumlardan kurtaracak veya bozulmuş olan dinleri düzeltecek kurtarıcılar için kullanılan kavramlardır.
Mehdi ve Mesih tasavvuru hemen hemen tüm dinlerde bulunmaktadır. Yapılan araştırmalarda insanların bir kurtarıcı beklemelerinin temelinde psikolojik, sosyolojik, dinî ve siyasi etkenlerin bulunduğu
ortaya çıkmıştır.
45 Luka, 16/19-31.
46 Matta 25/46.
47 Matta 5/8.
48 Markos 3/29.
49 Âl-i İmrân suresi, 114. ayet.
50 İsrâ suresi, 19. ayet.
108
DİNLERDE İNANÇ
BİLGİ KUTUSU
Mehdi kelimesi Arapçadan türemiştir. Kelimenin kökü “heda”
olup sözlükte, ‘birine yol göstermek, birini doğru yola veya inanca
sevk etmek” anlamlarında kullanılır. Mehdinin terim anlamı ise ahir zamanda, Allah
tarafından gönderileceğine ve Müslüman bir
dünya imparatorluğu kuracağına inanılan bir
şahıstır. Bu şahıs bozulmuş dini aslına döndürecek ve Müslümanları zulümden kurtaracaktır.
(Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvurları,
s. 15,16.)
Yahudiler beklenen kurtarıcıya Mesih ismini vermişlerdir. Onların iman esaslarından
biri de ahir zamanda bir Mesih’in gelmesidir.
Hristiyanlık, Mesih inancı üzerine kurulmuş bir dindir. Hristiyanlar Yahudilerin beklediği Mesih’in, Hz. İsa olduğuna inanırlar.
İslam’ın iman esasları arasında mehdi
ve Mesih inancı yoktur. Kur’an’da mehdi
veya Mesih’in geleceği konusunda ayet bulunmamaktadır. Bazı hadislerde mehdi kelimesi kullanılmakla birlikte en önemli hadis
âlimlerinden Buhari ve Müslim mehdi konusundaki rivayetleri kitaplarına almamışlardır.
Müslümanlar da diğer dinlerde olduğu
gibi bir mehdi beklentisi içinde olmuşlardır.
Onlara göre Müslümanları birleştirecek, bozulmuş din anlayışını yeniden ihya edecek,
İslam düşmanlarını yok edecek bir mehdi gelecektir. Bu inancı kabul edenlere göre mehdi, Hz. Muhammed’in soyundan gelecek ve
onun ismini taşıyacaktır. Bu nedenle zaman
içinde İslam coğrafyasında pek çok kişi mehdi olduğunu iddia etmiştir. Şiilerde mehdi
inancı çok önemlidir. Onların inancına göre
bir mehdi olan on ikinci imam ölmemiştir.
Bir gün geri dönerek Müslümanların başına
geçecektir. Müslümanlardan bir kısmı, Hz.
İsa’nın, kıyametten önce yeryüzüne inerek
Hz. Muhammed’in getirdiği din ile insanları
belli bir zaman yöneteceğine ve daha sonra
kıyametin kopacağına inanmaktadır.
Mesih İsa’nın gelişini gösteren temsilî bir resim
YORUMLAYALIM
Müslümanlar arasında ilk defa mehdilik anlayışı niçin Emeviler Dönemi’nde
ortaya çıkmıştır?
109
5.ÜNİTE
NOT EDELİM
Yahudilik ve Hristiyanlıkta ahir zaman kurtarıcısına, yani mehdiye Mesih ismi
verilir. Mesih kelimesi, İbranice maşiah ve Aramca meşiha olup Arapçada Mesih
olarak kullanılmıştır. Bu kelimenin Avrupa dillerinde karşılığı maşiahın Yunanca
karşılığı olan ‘christos’(kristo) kelimesidir. Kelime, yağ sürülmüş, mesh edilmiş, temizlenmiş
anlamlarına gelir. Başlangıçta bu kelime, İsrailoğullarının kralları için kullanılırken zamanla
rahipleri de içine almıştır. Bu kullanımın nedeni, kralların tahta geçerken ve rahiplerin de tayinlerinde kutsal yağ ile mesh edilmeleridir. Kutsal yağlanma ile kişilerin kutsal bir güç kazandığına inanılıyordu.
(Ekrem Sarıkçıoğlu, Dinlerde Mehdi Tasavvurları, s. 15.)
5. Kutsal Kitap İnancı
İlkel dinler hariç bütün dinlerde kutsal kitap anlayışı vardır. Dinlerin en önemli unsuru olan kutsal
kitaplar, dinlerin temelini, her tür dinî anlayış ve uygulamada çıkış noktasını oluşturur. Dinlerin büyük çoğunluğunda tanrı sözü sayılan kutsal kitaplar, inananlarca kutsal bir konuma sahiptir. İnsanlar
bu kitaplara inanır ve hayatlarını şekillendirirken bu kitaplardan büyük oranda faydalanırlar. Bununla
birlikte kutsal kitap inancı bütün dinlerde aynı değildir. Yahudiler sadece kendi kitaplarını kabul ederler. Hristiyanlar, kendi kutsal kitapları yanında Yahudilerin kitaplarını da benimserler. Onun nesholduğuna inanırlar; fakat Kur’an’ı kabul etmezler. Müslümanlar Kur’an’la birlikte Yahudi ve Hristiyanların kitaplarını da kabul ederler. Ancak bu kitapların daha sonraları tahrif edildiğine inanırlar.51
5.1. Dinlerde Kutsal Kitaplar ve Kaynakları
YENİ AHİT
Yahudiliğin kutsal kitapları, yazılı ve sözlü
olmak üzere iki kısma ayrılır. Yazılı kutsal kitaplar, Türkçede Ahdi Atik olarak bilinen Tanah’tır.
Havarilerin yirmi
Dört İncil
bir mektubu
Tanah; Tora (Tevrat), Nevim (Peygamberler) ve
Matta
Ketuvim (Kitaplar) bölümlerinden oluşmaktaMarkos
Resullerin İşleri
Luka
dır. Bu kitaplardan Tora’nın Hz. Musa’ya verilYuhanna
diği kabul edilir. Tevrat’ta, âlemin yaratılışından
Vahiy
Hz. Musa’nın vefatına kadar meydana gelen
olaylar ve Tanrı’nın Hz. Musa’ya gönderdiği dinî kanunlar bulunur. Tanah’ın diğer iki bölümü olan
Peygamberler ve Kitaplarda, Hz. Musa’dan sonraki olaylar ile diğer İsrailoğullarına indirilen vahiyler
bulunmaktadır.52 Hz. Davut’a atfedilen Mezmurlar (Zebur) ise Kitaplar bölümünde geçmektedir.
Yahudi hahamlarının nesilden nesile aktardıkları sözlü rivayetlerin bütününe Talmut denir. Talmut
iki kitabın teşekkülünden meydana gelmiştir. Bunlar Mişna ve Mişna’nın yorumu olan Gemera’dır.
İlk dönemlerde yazılı olmayan bu eserler, kaybolmalarının engellenmesi için M 2. yy’dan sonra yazılı hâle getirilmiştir. Tüm bu kitapların oluşumundan meydana gelen Talmut bir anlamda Tanah’ın
tefsiridir.53
51 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s.79.
52 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s.80.
53 Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, s.799.
110
DİNLERDE İNANÇ
Hristiyanların kutsal kitabı, Ahdi Atik
ve Yeni Ahit’ten oluşur. Bu iki kitap Kitab-ı
Mukaddes diye de anılır. Ahdi Atik, Yahudilerin kutsal kitabı olan Tanah’tır. Hristiyanlar
Tanah’ı kutsal kitap olarak kabul ederler. Fakat
Yeni Ahit’le birlikte onun hükmünün nesholduğu görüşünü benimserler.54
Hristiyan inancına göre Hz. İsa, tanrı kelamının cisme bürünmüş şekli olup bir peygamber değildir. Hz. İsa’nın yaptıkları ve söyledikleri, ilk önce Hz. İsa’nın arkadaşları tarafından
hafızalarda tutulmuş, sonraki nesillere de sözlü
Kur’an-ı Kerim
olarak aktarılmıştır. Daha sonra bunlar yazılmaya başlanmıştır. Bu aşamada yüzlerce İncil
nüshası ortaya çıkmıştır. Kutsal ruhun yönetimindeki din adamları topluluğu, dört İncil’in de içinde
bulunduğu yirmi yedi İncil’i kabul ederek bunların lafız olarak değil, mana olarak vahiy kaynaklı
olduğunu benimsemişlerdir. Diğer İncil nüshalarını ise imha etmişlerdir.
Hristiyanlara göre mevcut İnciller arasında da birbirini tutmayan ifadelerin bulunması normaldir. Çünkü bu İncillerdeki ifadeler, Hz. İsa’ya vahyedilmiş değildir. Bunlar, kutsal ruh denetiminde
bulunan kişiler tarafından yazılmıştır. Her İncil yazarı, kendi gördüklerini ve duyduklarını yazmıştır.
Dolayısıyla İnciller arasında birtakım farklılıkların olması doğaldır.
İslam’a göre aslı bozulmamış tek ilahî kitap Kur’an’dır. Bu kitap Hz. Muhammed’e (610- 632) yılları arasında nazil olmuştur. Kur’an ayetleri bizzat Peygamberimiz zamanında yazılı ve sözlü olarak
korunmuş ve bu ayetler Peygamberimizden sonra Hz. Ebu Bekir Dönemi’nde kitap hâline getirilmiştir.
Hz. Osman zamanında çoğaltılan Kur’an nüshaları günümüze kadar hiç değişmeden gelmiştir. Kur’an
dışında hiçbir kitap orjinalliğini tamamen koruyarak günümüze kadar gelememiştir. Kur’an, kendinden önceki kitapları doğrulayan ve onları tamamlayan son ilahî kitaptır.55 Allah, Kur’an-ı Kerim’de
insanların ihtiyaç duyacağı konulara yer vermiş ve bütün insanlar için onu yegâne uyulacak kitap
olarak kabul etmiştir. Dolayısıyla zaman ve mekânla sınırlı olmaksızın Kur’an herkese gönderilmiş
ilahî bir kitaptır.
5.2. Kutsal Kitapların Dinlerdeki Yeri ve Otoritesi
Kutsal kitapların dinlerdeki yeri ve otoritesi, her dinde aynı değildir. Bazı dinlerde kutsal
BEYİN FIRTINASI
kitaplar, ibadet ve ayinlerde dua kitabı olarak
İslam’da din bilginlerikullanılır. Yahudilerin Tanah’ı, Hristiyanların
nin görüşlerinin mukadKitab-ı Mukaddes’i, Müslümanların Kur’an-ı
des olarak görülmemesiKerim’i buna örnek verilebilir. Dinî esasların
nin önemi üzerinde beyin fırtınası yapınız.
yorumlanması ve uygulanmasında ise genellikle tefsir niteliğindeki diğer kitaplara başvurulur. Çünkü geleneksel anlayışa göre herkes, birinci dereceden kutsal kitapları anlayıp yorumlayamaz.
54 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s.81.
55 Bakara suresi, 97. ayet.
111
5.ÜNİTE
Yahudi geleneğine göre yazılı kutsal kitap Tanah’ı okuyup yorumlamak herkesin işi değildir. Bu,
özel tefsircilerin işidir. Bundan dolayı, tarih içinde sözlü kutsal metinlerden olan Talmut ön plana çıkmış ve dinî kuralları öğrenmek isteyenlerin Talmut’a başvurması öğütlenmiştir. Bu nedenle, Talmut’un
otoritesini tanıyan Yahudiler, dinî nas kaynağı olarak Talmut’a başvururlar. Talmut’un otoritesini kabul
etmeyenleri küfür işlemiş sayarlar. Günümüzdeki Ortodoks Yahudiler bu anlayıştadır. Diğer Yahudi
mezheplerine bağlı olanların hepsi bu görüşü benimsemez.
Kitab-ı Mukaddes’in Hristiyanlıktaki yeri ve önemi Hristiyan mezheplerine göre farklılık gösterir.
Katolik mezhebine bağlı olanlar, Kitab-ı Mukaddes’i Hristiyanlıkta tek otorite olarak kabul etmezler.
Onlar, kilise babaları adını verdikleri din bilginlerinin yorumlarını esas alırlar. Kitab-ı Mukaddes’i
bu yorumlara göre anlarlar. Bu bakımdan Katolik mezhebinde kilise geleneği de denilen dinî gelenek
Kitab-ı Mukaddes’ten önce gelir. Buna karşılık Protestan mezhebinde sadece Kitab-ı Mukaddes esas
alınır. Kilise babalarının yorumlarına ve kilise geleneğine itibar edilmez.
İslam dininde Kur’an-ı Kerim temel kaynaktır. İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak esasları Kur’an-ı
Kerim’e dayanır. İslam dini Kur’an’ı her Müslüman’ın anlayarak okumasını ister. Ancak İslam bilginlerine göre Kur’an-ı Kerim’in kendine has üslubundan dolayı Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanması her zaman kolay olmaz. Hadisler, bu esasların yorumlanmasında ve uygulanmasında Müslümanlara yol gösterir. Bu bakımdan hadisler, İslam dininde ikinci temel kaynağı oluşturur. Bunun yanında Kur’an-ı Kerim’i tam olarak anlayabilmek için tefsir ve fıkıh usulü bilginlerinin tespitlerinden
de yararlanılır. İslam’da Kur’an yegâne mukaddes kaynaktır. İslam âlimlerinin eserleri, aydınlatıcı
olmakla beraber Yahudilik ve özellikle Hristiyanlarda olduğu gibi mukaddeslik taşımaz.
Hindularda dinî inancın kaynağını Sruti denilen kutsal metinler oluşturmakla birlikte, halk arasında daha çok Smriti metinler yaygındır. Özellikle destan niteliğindeki Mahabbarata ve Ramayana
isimli kitaplar Hindular tarafından geniş kabul görmektedir.56
KUTSAL KİTAPLAR VE KAYNAKLARI
DİNLER
KUTSAL KİTAPLARI
KAYNAKLARI
YAHUDİLİK
Tevrat
Aslı itibarı ile vahye dayanır.
HRİSTİYANLIK
İnciller
Aslı itibarı ile vahye dayanır.
İSLAM
Kur’an-ı Kerim
Vahye dayanır ve ilk şekli ile muhafaza edilmiştir.
HİNDUİZM
Vedalar, Upanişatlar ve
Bhagavat Gita
Kutsal kitapların kaynakları Şruti (Vahiy) ve Smriti
(Gelenek) olmak üzere iki ana gruba ayrılır.
BUDİZM
Tripitaka (Üç Sepet)
Gautama Buda’nın fikirlerini esas alır.
SİHİZM
Adi-Grant
Kabir, Ekber, Nanak’ın görüşlerine dayanır.
CAYNİZM
“Agama” ve “Siddhanta”
(Ganipidaka)
Mahavira’nın vaazlarına dayanır.
KONFÜÇYANİZM
“Beş klasik” (Wou-King)“Dört Kitap” (Se chou)
Konfüçyüs’ün fikirlerini esas alır.
TAOİZM
Tao Te King
Lao-Tzu’nun öğretilerine dayanır.
ŞİNTOİZM
Kojiki ve Nihongi isminde
tarihî metinler
Kojiki imparatorun emri ile yazılmıştır. Nihongi ise bu
kitabın yorumudur.
ZERDÜŞTLÜK
Gatalar-Avesta
Zerdüşt’ün fikirlerine dayanır.
56 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 82-83.
112
DİNLERDE İNANÇ
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A-Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Hristiyanlığın tanrı inancını açıklayınız.
2. İslam’ın Allah inancı ile diğer ilahî dinleri karşılaştırınız.
3. Ahirete imanın, fert ve toplum açısından önemini değerlendiriniz.
4. Mehdi ve Mesih inancının kökeni hakkındaki görüşleri söyleyiniz.
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdaki dinlerden hangisi Hinduizm ve Budizmin senteziyle oluşmuştur?
A) Zerdüştlük
B) Şintoizm
C) Taoizm
D) Sihizm
E) Konfüçyanizm
2. Aşağıdaki dinlerden hangisi ahiret inancına sahip değildir?
A) Yahudilik
B) Hristiyanlık C) Zerdüştlük D) Budizm
E) Şintoizm
3. Avesta adlı kutsal kitap aşağıdaki dinlerden hangisine aittir?
A) Zerdüştlük
B) Şintoizm
C) Sihizm
D) Taoizm
E) Şamanizm
4. Müslümanlar arasında mehdi anlayışı ilk defa ne zaman ortaya çıkmıştır?
A) Dört Halife Dönemi’nde
B) Emeviler Dönemi’nde
D) Selçuklular Dönemi’nde
E) Osmanlılar Dönemi’nde
C) Abbasiler Dönemi’nde
C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parentez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
(Musa bin Meymun, Hristiyanlık, Taoizm, Budizm, nirvana.)
1. Yahudilerin iman esaslarını………………………………adlı kişi belirlemiştir.
2. ………………………..inancına göre Hz. İsa, kıyametten önce, Tanrı’nın kendine verdiği
yetkiyle yeryüzüne inecek ve insanlar hakkında ahiretle ilgili hüküm verecektir.
3. ……………………… , dünya ve ahiret dengesini sağlayan tek dindir.
4. Hinduizm ve Budizmde nihai hedef tenasüh zincirinden kurtularak …………….ulaşmaktır.
D- Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz.
1. (…)Yahudiliğe göre en büyük peygamber Hz. Musa’dır.
2. (…) Hristiyanlığın kutsal kitapları Hz. İsa zamanında yazılmıştır.
3. (…) Şintoizmde ahiret inancı yoktur.
4. (…) İslam, tenasüh inancını kabul etmez.
113
6.ÜNİTE
6.ÜNİTE
DİNLERDE
E İBADET VE İBADET
İBAD
YERLERİ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Dinlerde ibadetin önemini araştırınız.
2. Çevrenizde bulunan farklı dinlere ait ibadet mekânlarını ziyaret
ederek bilgi edininiz.
3. Oruç ibadetinin kişinin ruh yapısı üzerinde ne gibi etkiler yaptığını
araştırınız.
4. Zekât ve sadakanın toplumsal dayanışmayı nasıl etkilediğini
araştırınız.
5. İslam’da ibadet kavramının kapsamını araştırınız.
6. İlahî ve beşerî dinlerde ibadet kavramının olması bizi hangi sonuca
götürür? Araştırınız.
114
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
1. Dinlerde İbadet
Din, akıl sahiplerini kendi iradeleriyle kurtuluşa sevk eden bir değerler bütünüdür. Din kavramı
iman ve uygulamadan oluşan bir bütündür. İbadetler, dinin pratiğe yansıyan boyutudur. Bugün yeryüzünde yaşayan pek çok din bulunmaktadır. Bu dinlerdeki ibadetler, şekil bakımından farklı olsa da
nitelik, amaç ve anlam bakımından birbirine yakındır.
DİNLERDE BENZER
İBADETLER
Dua ve Namaz
Oruç
Hac
Sadaka
Kurban
Kutsal Gün
ve Geceler
Her dinin bir de ibadet boyutu vardır. Dolayısıyla din ve ibadet kavramları insanlık tarihi kadar eskidir. İbadet; tevazu göstermek, itaat ve kulluk etmek anlamlarına gelir. Terim olarak ibadet ise kulun,
“Allah’ın razı olacağı işleri yapması”dır. Diğer bir tarife göre “saygının en ileri derecesi” dir.1
İslam’da Allah’ın rızasını kazanmak için yapılan her iyi ve doğru davranış ibadet sayılmıştır. Allah,
insanın yaratılış amacının kulluk etmek olduğunu Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklamıştır: “Ben cinleri
ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”2 Yahudilikte ibadet kelimesinin karşılığı avodahtır. Avodah Elohim, yani Rab Yahova’ya kulluk, Tevrat’ta şöyle emredilmiştir. “Allah’ınız
Rabb’in ardınca yürüyeceksiniz, ondan korkacaksınız, onun emirlerini tutacaksınız ve ona kulluk
edeceksiniz…”3
Hristiyanlıkta ibadetler, sakramentler diye ifade edilir. Diğer dinlerin de ibadeti karşılayan kavramları vardır. Onlar da kendilerince yüce varlığa kulluk ederler ve saygılarını sunarlar.
1.1. Dua ve Namaz
Sözlükte “çağırmak, seslenmek, istemek ve
yardım talep etmek” anlamlarına gelen dua, bütün
dinlerde insanın bütün benliğiyle kutsala yönelerek maddi ve manevi isteklerini ona arz etmesidir.
Dua, kul ile kutsal varlık arasında bir diyalog anlamı taşır.
İslam’a göre dua, doğrudan Allah’a yapılır
ve araya herhangi bir aracı konulmaz. Kur’an-ı
Kerim’de bir ayette Allah’ın kullarına çok yakın olduğu şöyle belirtilmiştir: “Kullarım, beni
senden sorarlarsa (bilsinler ki) gerçekten ben
(onlara çok) yakınım. Bana dua edince dua
1 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 233.
2 Zâriyât suresi, 56. ayet.
3 Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 13/4
115
6.ÜNİTE
edenin duasına cevap veririm (kabul ederim). O hâlde, doğru yolu bulmaları için
benim davetime uysunlar, bana iman
etsinler.”4 Hz. Peygamber ise, “Dua ibadetin özüdür”5 diyerek duanın önemine işaret
etmiştir.
Yahudilikte sinagogda yapılan ibadetler
duadan ibarettir. Hristiyanlıkta ise dua, İsa
merkezli olmak üzere Tanrı (Peder) ve kutsal ruhu anmakla yapılır.6
Namaz (salat), sözlükte, dua, istiğfar ve
övgü anlamlarına gelir. Dinî bir kavram olarak namaz, İslam’ın beş esasından biridir.
Alaattin Camii (Konya)
BİLGİ KUTUSU
“…Rabb’imiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru.”
(Bakara suresi 201. ayet.)
“İşittik ve itaat ettik. Ey Rabb’imiz! Senden
bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” “Ey Rabb’imiz!
Unutur ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabb’imiz! Bize,
bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabb’imiz!
Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize
(Bakara suresi, 285 ve 286. ayetler.)
yardım et.”
“Rabb’im! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan gelenleri de namaz kılanlardan eyle. Rabb’imiz! Duamı kabul eyle. “Rabb’imiz! Hesap görülecek günde, beni, ana
babamı ve inananları bağışla.”
(İbrahim suresi, 40-41. ayetler.)
“Rabb’iniz buyurur ki: Bana dua edin, duanızı kabul edeyim!...”
(Mü’min suresi, 60. ayet.)
“(Ey Muhammed) “De ki: Duanız olmasa, Rabb’im size ne diye değer versin? …”
(Furkân suresi, 77. ayet.)
“Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet.”
4 Bakara suresi, 186. ayet.
5 Tirmizi, Deavat, 1.
6 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 479-481.
116
(Tirmizi, Deavat, 84.)
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
Namazda, her türlü zikir ve tesbih vardır.
Beden, akıl ve kalp ile kılınan namaz insanı fenalıklardan korur. Kur’an, bu hususu şöyle ifade eder:
ِ ُ‫أُﺗْ ُﻞ َﻣﺎ ﺃ‬
ِ َ‫ِﻦ ﺍﻟْ ِﻜﺘ‬
‫ِﻢ ﺍﻟﺼ َﻼ َﺓ ﺇِﻥ ﺍﻟﺼ َﻼ َﺓ ﺗَْﻨ َﻬﻰ‬
ْ ‫ﻭﺣ َﻲ ﺇِﻟَْﻴ َﻚ ﻣ‬
ْ ‫ﺎﺏ َﻭﺃَﻗ‬
ْ ‫َﺤ َﺸﺎ ِﺀ َﻭﺍﻟْ ُﻤ ْﻨ َﻜ ِﺮ َﻭﻟَﺬ‬
‫ﻮﻥ‬
َ ‫ِﻛ ُﺮ ﺍﷲِ ﺃَ ْﻛﺒَ ُﺮ َﻭﺍﷲُ ﻳَ ْﻌ َﻠ ُﻢ َﻣﺎ ﺗَ ْﺼﻨَ ُﻌ‬
ْ ‫َﻋ ْﻦ ﺍﻟْﻔ‬
“(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor.
Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük
ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.”7
Ulu Cami (Bursa)
Kur’an-ı Kerim, Allah’ın diğer peygamberlere
ve onların ümmetlerine namazı emrettiğini birçok
ayette haber vermiştir.
BİLGİ KUTUSU
“ …Çünkü namaz, müminler
üzerinde vakitleri belirlenmiş
bir farzdır.”
İsrailoğullarına namaz emredilmiştir. Ancak
mevcut Yahudi ve Hristiyan kaynaklarında açık
bir namaz emri yoktur. Onların ibadetleri dua
ve ayin şeklindedir.
(Nisâ suresi, 103. ayet.)
“İlk sorgu namazla başlayacaktır.”
Yahudilikte Kudüs’e dönülerek ayakta yapılan ibadette (amida) kıyama benzer bir duruş
ve rükûya yakın bir hareket olmakla beraber
İslam’daki namazın yerini tutmaz.
(Ebu Davut, Salat, 145.)
Yahudilikte sabah, öğle ve akşam yapılan günlük, cumartesi günleri sinagogda yapılan haftalık ve YomKippur (tövbe günleri) da yapılan yıllık ibadetler vardır.
Yahudilikte ibadet ferdî olarak ve cemaatle yapılır. Ferdî ibadetler evde toplu ibadetler ise sinagoglarda yapılır. Sinagog’da (havra) yapılan toplu ibadet, on iki yaşını geçmiş en az on kişi ile
yapılır. Kadınlar erkeklerden ayrı bir mekânda başları örtülü olarak sadece ibadeti izlerler. İbadetlerden önce abdest benzeri bir uygulama (Takdis edilmiş suya el daldırıp bileklere kadar el yıkamak)
vardır. Kippur Günü’nde tüm vücut yıkanır ve güzel elbiseler giyilir. Ayrıca toprakla teyemmüm de
yaparlar.8
ARAŞTIRALIM
Yahudilikte ibadet dili genellikle İbranicedir.
Kur’an-ı Kerim’de
namaz vakitlerinden bahseden ayetleri araştırınız.
Bununla beraber Aramice de kullanılır. İbadetin
özünü ise Tevrat tomarlarının açılıp okunması
oluşturur. İnanç esaslarını kapsayan şema duası
okunurken ayağa kalkılır.
Haftalık şabat (cumartesi) Tanrı’nın kâinatı
yarattıktan sonra dinlendiği günü ifade eder. Niifade edilir:
7 Ankebût suresi, 45. ayet.
8 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 479.
117
tekim Tevrat’ta bu husus şöyle
6.ÜNİTE
“ Ve Rab Allah yedinci günü mübarek kıldı ve
onu takdis etti; çünkü Allah yaratıp yaptığı bütün
işten o günde istirahat etti.”9 Ortodoks Yahudiler o
gün ateş yakmaz, elektrikli ve ateşli aletler kullanmaz. O günü, tatil ve ibadetle geçirirler, herhangi
bir iş yapmazlar.10
Hristiyanlıkta Hz. İsa tarafından ayin ve dua
telkin edilmiş; ancak kesin bir ibadet şekli belirtilmemiştir. 325 İznik Konsülü’nde kabul edilen dua
ve ayinler de zamanla Protestan mezhebi tarafından
değiştirilmiştir. Bununla beraber ayinlerde şu ortak
yönler vardır:
- Tanrı ibadetin tek kaynağıdır. (Vaftiz olmak ve
Tanrı’ya yönelmek.)
- İbadetin gayesi Tanrı’da birleşmektir.
- İbadet, hayatı değiştirici olmalıdır. Ruh, manevi
dünyaya yönelmelidir.
- Kurtuluş ancak kutsal ruhun öncülüğünde
olur.
Tevrat okuyan bir Yahudi
BİLGİ KUTUSU
“Şimdi siz şöyle dua edin: Ey
göklerde olan babamız! İsmin
mukaddes olsun, melekutun gelsin; gökte olduğu gibi yerde de
senin iraden olsun. Günlük ekmeğimizi bugün ver...Bizi iğvaya götürme.”
Hristiyanlıkta günlük dua ve ibadetler genelde kilisede ve papazın yönetiminde yapılır. Çünkü papaz, dua ve ibadetlerin kabulü için aracıdır.
İbadetlerde Yeni Ahit’ten ve Eski Ahit’in özellikle
mezmurlar kısmından bölümler ve ilahiler okunur.
Hristiyanlıkta haftalık ayin ve dua ibadeti, pazar
günleri yapılır. Haftalık ibadetin cemaatle yapılması gerektiği için pazar günü kiliseye gitmek çok
önemlidir. Çünkü bugün, Hristiyanlıkta en önemli ibadet
olarak görülen evharistiya ayini icra edilir. İsa’nın havarileriyle yediği yemeğin anısına yapılan bu ayinde kutsal
kitaptan pasajlar okunur, ilahiler söylenir, vaaz ve dualar
edilir. Günah itirafı, kuvvetlendirme, nikah ve son yağlama gibi ayinler Hristiyanlığın belli başlı dinî törenlerindendir. Ayrıca noel, paskalya ve haç yortusu gibi kilisede
yıllık olarak yapılan ayinler de vardır.11
Hinduizmde ibadet tanrıların heykellerinin önünde
yapılır. Herkes kendi tanrısının putuna ibadet ettiği için
vakti ve şekli düzenli olan bir ibadeti yoktur. Hindula-
9 Kitab-ı Mukaddes, Tekvin, 2/2-3.
10 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 240.
11 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 85.
118
(Matta, 6/ 9-13.)
İbadet eden Budist rahipler
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
rın evlerinde tanrı heykellerinin bulunduğu bir köşe vardır. Burada putlara saygı gösterilir, onların
bakım ve temizliği yapılır.12
Budizmde de ibadet, bu dinin kurucusu Buda’nın heykellerine tapınma şeklinde gerçekleştirilir.
Kişi, Buda heykelinin önünde diz çökerek ellerini yüzünün hizasında ve avuç içleri yan yana gelecek
şekilde birleştirir.
Caynistlerin de ibadetlerinde her şey rahip ve rahibelere bağlıdır. Önceleri gezgin olan zahit rahipler büyük manastırlar yaparak buralara yerleştiler. Bunlar, kutsal metin ve ilahiler okuyarak ruh
ve bedenlerini terbiye ederler.
Sihler tek tanrıya ibadet ederler. Adi- Grant adlı kutsal kitaplarından bazı dualar okurlar. Onların
ibadeti çok basittir. Altın Mabet’ in havuzunda ibadet maksadıyla yıkanırlar. Ve kutsal kitaptan bölümler okurlar.
Konfüçyanizmde ibadet, Konfüçyüs’ün Tien diye adlandırdığı yüce tanrı ve diğer ruhanilere tapınmak, onlara dua etmek ve kurban sunmaktan ibarettir. Çin genelinde yaygın olan atalara saygı
ibadet sayılır.
Taoizmde ibadetler yüce tanrı kabul edilen Shang-Ti’ye yapılır. Taoizmde ruhun ölümsüzlüğüne
ve iyilerin Tao ile birleşerek bu dünyada mutluluğa ulaşacağına inanılır. Taoizmdeki manastır ve
rahiplik anlayışı sonradan benimsenmiştir.
Zerdüştlükte ibadet tek tanrıya yapılır. Bu dine inanan kişi, mabede girmeden önce ellerini ve
ayaklarını yıkar. Mabede girerken ayakkabılarını çıkarır ve günahlarının bağışlanmasını diler. Mabette rahip aracılığıyla kutsal ateşin külleri alınır. Kutsal metinlerden bazı parçalar okunarak dua
edilir ve ateşe sırt çevrilmeden geriye doğru gidilerek kapıdan çıkılır. Zerdüştlükte rahipler sınıfı
dışındakiler için ibadetin vakti ve günü yoktur.
NOT EDELİM
İslam dininin temel ibadetlerinden olan namazı, diğer dinlerin ibadetleriyle karşılaştırdığımızda arada pek çok farkın olduğunu görürüz. İslam’daki namazın düzen ve disiplini
diğer dinlerin hiçbirinde yoktur.
Yahudilik hariç diğer dinlerde “tevhit” inancına uygun bir ibadetten bahsedilemez. Bugünkü Yahudilik ve Hristiyanlıkta ibadet olarak dua, kutsal metinleri okuma ve çeşitli ayinler vardır.
Tüm dinlerin ibadetlerinde benzer bazı yönler bulunmakla birlikte bunların içeriği birbirinden farklıdır. Örneğin Yahudi ve Hristiyanlıkta cemaatle mabetlerde yapılan ayin uygulaması bulunmaktadır.
Şekil olarak Süryani Ortodoks kiliselerinde secdeli ibadetler vardır. Ancak Hristiyanların ibadetinin
temelinde Mesih İsa’ya tapınma yer almaktadır.
Hinduizm, Budizm ve Çin dinlerinde cemaatle ibadet zorunluluğu yoktur. Hinduizm, Budizm ve
Çin dinleri gibi dinlerde ibadet putlara karşı yapılmaktadır. Yeryüzünde İslam’ın namazına tam olarak
denk gelen, benzer şart ve rükünleri olan bir ibadet yoktur.
(Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 485.)
12 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 19, s. 236.
119
6.ÜNİTE
Eski Türklerde tek tanrı inancı vardı. Eski Türk dininde düzenli günlük ibadetlerin ve ibadethanelerin bulunduğuna dair açık bilgi yoktur. Ancak Çin kaynakları, uyun-se diye adlandırdıkları bir tapınak
veya ibadethanenin Türklerde mevcut olduğunu bildirmektedir. Eski Türklerde ecdat mağaraları, mukaddes dağlar, yersular, hakanın otağı, obalar, abidevi mezarlar, ev veya Türk çadırı önemli dinî merasimlerin yapıldığı mekânlar olmuştur. Baş açık, yüz ve eller göğe doğru dönük Tanrı’ya dua edilirdi.
Tanrı’ya tapınma, doğuya yönelerek ve diz çökülerek yapılırdı.
1.2. Oruç
Oruç, sözlükte “bir şeyden uzak durmak,
bir şeye karşı kendini tutmak” anlamlarına
gelir. Arapça karşılığı “savm”dır.13
Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimize
göre oruç, bütün milletlere farz kılınmış bir
ibadettir.14 Bundan dolayı bugün başta İslam
olmak üzere pek çok dinde yer almaktadır.
İslam, orucu belirli bir disiplin ve kurala
bağlamış, insanların keyfî tasarrufundan çıkarmıştır. İslam’ın oruç anlayışı insan fıtratına uygundur. Diğer dinlerde oruç, güneş
takvimine göre tutulduğu için sabittir. Ancak
İslam’da ay takvimine göre ramazan ayında
tutulmaktadır. Bu ay her yıl farklı günlere
denk geldiği için Müslümanlar her mevsimde oruç tutma imkânına sahiptir.
Hinduizm ve Budizm gibi dinlerde de
bazı yiyecek ve içeceklerden uzak durma ve perhiz niteliğinde uygulamalar bulunmaktadır.15 Hinduizm, Budizm, Caynizm ve Sihizmde perhiz günümüzdeki biçimiyle sadece din adamları sınıfını
ilgilendiren bir ibadettir.
Hinduizmde bazı perhizler şunlardır:
•
Adak perhizleri: Arzu edilen bir işin olması amacıyla peş peşe on beş gün yapılır.
•
Yıllık periyodik perhizler: Her ayın birinci ve on beşinci günü yapılır. Tanrı Şiva’ya bağlı
Brahmiler kendi mahalli aylarının on üçüncü günü yirmi dört saatlik bir perhiz uygularlar.
Caynizmde ibadet, din adamları tarafından yapılır. Bu rahipler hayatları boyunca bitkisel besinlerle beslenirler. Ancak soğan ve sarımsak yemezler. Kuşluk veya zeval vaktinde olmak üzere günde
sadece bir öğün yemek yiyebilirler. Dilencilik, manevi arınma aracı olarak kabul edilir. Manastırlarda
yaşayan Caynist rahipler bu geleneği yaşatırlar.16 Caynistler arka arkaya kırk gün perhiz yaparlar.17
13 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 33, s. 414.
14 Bakara suresi, 183. ayet.
15 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Dinler Tarihi, s. 89.
16 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 33, s. 415.
17 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s.489.
120
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
Sih dininde perhiz, yoga ve keffaret gibi ibadetler yoktur. Onlara göre Tanrı’nın adını anmak ve
düşünmek yeterlidir.
Zerdüştlerde bilinen şekilde bir perhiz uygulaması yoktur. Onlarda perhiz yerine fiil, düşünce ve
konuşmada hataya düşmemeye dikkat etmek şeklinde bir uygulama vardır.18
DEĞERLENDİRELİM
“Ey iman edenler!
Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için
oruç, sizden öncekilere
farz kılındığı gibi size de
farz kılındı.”
(Bakara suresi 183. ayet.)
“Kim
inanarak
ve
mükâfatını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu
tutarsa geçmiş günahları
bağışlanır.”
“Oruç bir kalkandır.”
(Buhari, Savm, 2.)
“Ve oruç tutuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat
asmayın. Zira onlar oruç
tuttuklarını insanlar görsün diye surat asarlar.”
(Matta, 6/ 16.)
“Kötülük zincirlerini açmak, boyunduruk bağlarını
çözmek ve ezilmiş olanları hür olarak salıvermek.
Benim seçtiğim oruç bu
değil mi? Kendi ekmeğini
aç olanla paylaşmak, yurtsuz düşkünleri kendi evine
getirmek ve çıplağı görünce üstünü örtmek …. değil
mi?”
(İşaya, 58/7-8.)
(Buhari, Savm, 7.)
1.3. Hac
Hac, İslam’ın beş şartından biri olup hicretin dokuzuncu yılında farz kılınmıştır. Gerekli şartları
taşıyan her Müslüman’ın ömründe bir defa hacca gitmesi farzdır. Hac mevsimi dışında yapılan ziyaretlere ise umre denir.
Kutsal mekân kavramı ve bu tür yerlerin ziyareti, tarih boyunca bütün inançlarda mevcut olmuştur. Kutsal mekânları ziyaretin sebebi o mekânın kutsiyetinin bahşedebileceği maddi, manevi
ve ahlâki faydaları elde etmektir. Hac bütün dinlerin tarihten günümüze, değişik şekillerde de olsa
taşıdığı önemli ibadetlerden biridir. Kutsal mekanlar kabileci, millî ve evrensel dinlerin hepsinde
ibadet maksadıyla ziyaret edilir.19
1.3.1. Hac Merkezleri
İslam’ın hac merkezi Mekke’dir.
Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadetevi, elbette
Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet
kaynağı olarak kurulan Kâbe’ dir.”20
ayetiyle Kabe’nin kutsal mabed olduğu
vurgulanır. Müslümanlar Kabe’yi tavaf
edip Arafat’ta vakfe yaparak hac ibadetini
yerine getirir. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’deki
18 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi C 33, s. 415.
19 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi C 14, s. 382.
20 Âl-i İmrân suresi, 96. ayet.
121
6.ÜNİTE
“İnsanlar arasında haccı ilan et ki gerek yaya olarak gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun
argın develer üzerinde kendilerine ait birtakım yararları yakından görmeleri, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günlerde Allah’ın ismini anmaları (kurban kesmeleri) için sana (Kâbe’ye) gelsinler. Artık ondan hem kendiniz yiyin hem de
yoksula, fakire yedirin; sonra kirlerini gidersinler, adaklarını yerine getirsinler ve o eski evi
tavaf etsinler.”21 ayetinden insanları hac yapmak üzere Mekke’ye davet eden ilk peygamberin İbrahim olduğu anlaşılmaktadır. Hz. İbrahim, haccın usüllerini tespit ederek Kâbe’nin her yıl ziyaret
edilmesini sağlamış ve oğlu Hz. İsmail’i orada bırakıp Filistin’e dönmüştür. O tarihten sonra gelen
peygamberler ve ümmetleri de Kâbe’yi ziyaret etmişlerdir. Araplar, Cahiliye Devrinde ellerini çırpıp
ıslık çalarak ve çıplak olarak Kâbe’yi tavaf ederlerdi.
Tevrat, bütün Yahudi erkeklerine yılda üç defa Kudüs’te Yahve’nin huzurunda bulunmayı emretmiştir. Bunlar Fısıh (Paskalya), Şavuot (Pentekost ) ve Sukkot (Çardaklar) bayramlarıydı.22
DEĞERLENDİRELİM
“…Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde
bir hakkıdır…”
(Âl-i İmrân suresi, 97. ayet.)
“Kim Allah için hacceder, kötü sözlerden ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa
annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahsız olarak) döner.”
(Buhari, İman, 2.)
Yukarıda verilen ayet ve hadis mealinin ışığında haccın önemini değerlendiriniz.
Yahudilikteki ziyaret mekânlarını üç grupta toplamak mümkündür.
1- Kudüs ve çevresinde oluşmuş, tarihî özelliğe sahip ve Kitab-ı Mukaddes’in tarihi içinde ortaya
çıkan Ağlama Duvarı gibi mekânlar.
2- Genelde Celile’de bulunan, Talmut ve Kabala’da adı geçen bilgelerin mezarları.
3- Diaspora (Filistin dışında Yahudilerin yaşadıkları merkezler.)
21 Hac suresi, 27-29. ayetler.
22 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 23/17, 34/23; Kitab’ı Mukaddes, Çıkış, 23/14.
122
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
Musa şeriatı öncesinde yaşamış
önemli kişilerin başlarından geçen
olaylarla ilgili olarak Eski Ahit’te zikredilen yerler daha sonra Yahudilik
için özel mekânlar olmuştur.23
Yeni Ahit’te ziyaretin önemi ve anlamı pek açık değildir. Sinoptik İnciller, Hz. İsa’nın sadece bir defa Fısıh
Bayramı’nda ziyaret için Kudüs’e gittiğini belirtirken Yuhanna İncili’ndeki
ifadelerden Hz. İsa’nın ziyaret merasimlerine düzenli olarak katıldığı anlaşılmaktadır.24 Hristiyanlıkta
Ağlama Duvarı (Kudüs)
Hz. İsa’nın son Kudüs yolculuğu ile
Tanrı’nın şehrine eskatolojik ziyaretini
gerçekleştirdiğine ve Tanrı’nın krallığını başlattığına inanılır. İlk Hristiyanlar Yahudilikte olduğu gibi
Kudüs’teki mabedi ziyaret ediyorlardı.25
BİLGİ KUTUSU
İncil’de Hz. İsa’nın haccı şöyle anlatılır: “Ve İsa Allah’ın mabedine girdi, bütün mabette alışveriş edenleri dışarı attı; sıralarını masalarını ve güvercin satanların iskemlelerini devirdi. Ve onlara dedi: “Benim evime duaevi denilecek.”(İsaya,
56/7.) yazılıdır; fakat onu haydut ini yapıyorsunuz. Ve mabette kendisine körler ve
topallar geldiler. İsa onları iyi etti.”
(Kitab-ı Mukaddes, Matta, 21/12-14.)
Daha sonraki dönemlerde Beytlehem’deki Hz.
İsa’nın doğduğu mağara ve çarmıha gerildiği Golgota mevkii ziyaret yeri hâline gelmiştir. Kudüs’e
yapılan ziyaretin yanı sıra türbeleri, hatta manastırlarda yaşayan rahipleri ziyaret de bir tür ziyaret
olarak mütalaa ediliyordu. Bir diğeri de azizlerin
ve şehitlerin mezarları üzerine yapılmış kiliseleri
ziyaret etmekti.
Hinduizmde de kutsal ziyaret yerleri Benares
ve Ganj Nehri’dir. Ayrıca tanrı Vişnu ve Şiva’ya
adanan büyük mabetler de kutsal ziyaret merkezi
olarak kabul edilir. Bu hac merkezlerine bir Hindu
durumuna göre yılda birkaç sefer gider.26
23 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 383.
24 Kitab-ı Mukaddes, Yuhanna, 2/13, 6/4, 7/2, 10/22, 11/54, 55.
25 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 383.
26 Mehmet Aydın, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, s. 271.
123
Ganj Nehrin’de hac ibadeti yapan Hindular
6.ÜNİTE
Budizmde kutsal ziyareti, Buda’ya
ait mekânlarla ondan kalanların bulunduğu yerlere yapılır. Bodhi Gaya
Hindistan’da Budistlerin en önemli kutsal ziyaret yeridir. Bunun dışında ibadet amaçlı ziyaret edilen yerler;
Nepal’deki Buda’nın doğum yeri olan
Lumbini, Buda’nın ilk vaazını yaptığı
Benares’deki Geyik Parkı ve Buda’nın
öldüğü yer olan Kuşinagara’dır. Taoizm ve Konfüçyanizmde kutsal ziyaret
merkezleri kutsal kabul ettikleri yüksek
dağlarda kurulan eski tapınaklardır. Bu
dinlerin mensupları ayrıca Budistlerin
kutsal ziyaret merkezlerini de ziyaret
ederler.
Santiago de Compostela (İspanya)
Japon inançlarına göre dağlar, tanrıların yurdudur ve bundan dolayı dağ tepeleri yüzyıllardır kutsal
ziyaret yeri olmuştur. Japon geleneğinde hem Şinto’ya hem Budizme ait çeşitli kutsal ziyaret yerleri
vardır. İse’deki tapınak Şintoizmin en yüce ilahına adanmış Şinto kutsal ziyaret yeridir.
Sihler aslında kutsal ziyarete karşı çıkmakla beraber dinsel merkezleri olan Amritsar’da bulunan
kutsal Altın Tapınak, dünyadaki bütün Sihlerce ziyaret edilmektedir.27
1.3.2. Hac Yapma Şekilleri
İslam’da hac ibadeti, Kurban
Bayramı günlerinde Kâbe’yi tavaf
ederek, Arafat’ta vakfe yaparak
ve Kâbe civarındaki kutsal yerleri
ziyaret ederek yapılır. Bir Müslüman hac yolculuğuna çıkmadan
önce varsa borçlarını öder, günahlarından tövbe ederek yola çıkar. Mekke yakınlarındaki Mikât
denilen harem bölgesindeki giriş
yerlerine gelince gerekli temizlik
yapılır, gusül veya abdest alınır.
Arefe günü vakfenin yapıldığı Arafat Dağı (Mekke)
Bundan sonra, erkekler elbiselerini çıkarırlar ve ihram denilen iki parça beyaz örtüye bürünürler. Başları açık ve ayakları çıplak
olur. Kadınlar ise normal elbiseleriyle ihrama girerler. Sonra, “Allah’ım! Senin rızan için haccetmek
istiyorum, bana kolaylık ver ve haccımı kabul eyle.” diyerek hacca niyet eder ve telbiye getirirler.
Harem denilen yasaklı bölgeye girdikten sonra ihramın yasaklarına uyarlar.
27 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 381.
124
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
Mekke’ye varınca, ilk tavaf (kudüm tavafı) için
hemen Kâbe’ye gidilir. Hacerü’l-Esvet selamlanır
ve tavafa başlanır. Tavaf esnasında çeşitli dualar
okunur. Kâbe’nin etrafında sola doğru yedi defa
dönmek suretiyle ilk tavaf tamamlanır. Tavaftan
sonra Makam-ı İbrahim’in önünde iki rekât namaz kılınır.
İlk tavaf yapıldıktan sonra tekrar Hacerü’lEsvet’in önüne gelinir ve Hacerü’l-Esvet selamlaSafa ve Merve arasında yapılan sa’y (Mekke)
nır. Sonra, sa’y etmek için Safa Tepesi’ne gidilir.
Kâbe’yi görecek kadar bu tepenin yüksek bir yerine çıkılır. Gerekli dualar okunur ve sa’ya başlanır.
Sa’y görevi, yedi defa Safa ile Merve tepeleri arasında gidip gelinerek Merve Tepesi’nde tamamlanır.
Sa’y yaparken tavafta olduğu gibi çeşitli dualar okunur.
NOT EDELİM
Hristiyanlıkta bir kimsenin ziyaret yapabilmesi için herhangi bir muayyen zaman
yoktur. Ancak Kudüs’e gidiş genellikle geç yaşlarda gerçekleşmektedir. Kudüs’e
varan kişi, artık hayatında önemli bir işi yerine getirdiğini hisseder. Hz. İsa’nın ölüp
dirildiği yere bakınca kendisi de Kudüs’te ölmeyi arzular. Ermenice “mahdesi” kelimesi, “ölümü ve aynı zamanda Kudüs’te Paskalya Bayramı’nda yakılan kutsal ateşi gören
kimse” anlamındadır. Kudüs ziyaretinden dönen kimseye bu sıfat verilmektedir. Rus ziyaretçileri de Kudüs’e beyaz kefen götürür, Hz. İsa’nın vaftiz olduğu Ürdün Nehri’nde bu kefenleri
sarınarak yıkanırlar.
Diğer doğu Hristiyanları ise beyaz kefenleri Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği cuma günü onun
mezarına koyarlar. Genelde gruplar hâlinde Kudüs’e gidip dönen ziyaretçiler, dönüşlerinde bu
görevi tamamladıkları için kilisede şükran duaları yapar, Kudüs’ten getirdiklerini dağıtırlar.
İlk Hristiyanlar Yahudilikte olduğu gibi Kudüs’teki mabedi de ziyaret ediyorlardı. Hristiyanların ziyaret geleneği de hemen hemen birbirinin aynıdır. Ziyaretçiler, günahlardan arınmak için önce Ürdün Nehri’nde suya dalarlar. Sonra, sırayla İsa’nın hayatının geçtiği önemli
yerlere ziyarette bulunurlar. İncillerden parçalar okur, tövbe eder ve ölümü düşünürler.
(Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, s. 91; Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 384.)
Haccın farzlarından olan vakfe görevini yapmak için, arife günü Mekke’den Arafat’a gidilir.
Arafat’a varınca herhangi bir yerde bir süre bekleyerek vakfe görevi tamamlanır. Vakfe yaparken
yine dualar okunur ve günahlardan tövbe edilir. Sonra, aynı gün Müzdelife’ye hareket edilir. Kurban
Bayramı’nın birinci gününün sabahında Müzdelife’deki vakfe görevi tamamlanır, güneş doğmadan Mina’ya gidilir. Mina’da şeytan taşlama görevini yerine getirdikten sonra tıraş olup ihramdan
125
6.ÜNİTE
çıkılır. Kadınlar saçlarının ucundan biraz keserek ihramdan çıkarlar. Ardından biri dışında, ihram yasakları sona erer. Daha sonra, bayramın ilk günü veya ikinci, üçüncü günlerinden birinde
Mekke’ye gidilir ve farz olan ziyaret tavafı yapılır. Böylece, hac görevi tamamlanmış olur.28
Yahudiler, Tevrat’ta yılda üç defa, yapılması emredilen kutsal ziyarete her zaman gereken önemi göstermemişlerdir. Fısıh, Sukkot ve Şavuot bayramlarında kutsal ziyaret yapmaları istenmişti.
Miladi 70 yılında Süleyman Mabedi’nin yıkılışından sonra mabetle ilgili kutsal ziyaret artık yapılmadı. Ancak Yahudilerin kutsal topraklara yönelik ziyaretleri devam etti. Geçmişle ilgili hatıralar, o
topraklara yeniden dönme özlemi ve Yahudi büyüklerinin oralardaki kabirleri Yahudileri o bölgeye
çekiyordu. Kudüs’te Süleyman Mabedi’nden geriye kaldığına inanılan “Ağlama Duvarı” önemli bir
ziyaret mahalli oldu. Orayı ziyaret edip dua ederek kutsal ziyaret yapmaya başladılar.
Günümüzde Yahudiler belli günlerde bu tür yerleri ziyaret eder, bu ziyaretlerin şans getireceğine,
talihsizliklere iyi geleceğine inanırlar. Kutsal ziyaret mahallerinde dua edilir, adaklar adanır, bazen
de istekler kâğıda yazılıp bırakılır. Ağlama Duvarı veya Süleyman Mabedi’nin batı duvarı dışındaki
ziyaret merkezlerinde azizlere yalvarılıp onların şefaatçi olmaları istenir.29
Hinduizmde kutsal ziyaret Benares’i ziyaret etmek ve Ganj Nehri’nde yıkanmak, ölümden sonra
yeniden dünyaya gelişte daha mutlu olma ümidini vermektedir. Yıkandıktan sonra kutsal ziyaret
görevini ifa etme yanında kutsal mekânın çevresinde dönmek de ziyaretin unsurlarından biridir.
Taoizm ve Konfüçyanizmde kırmızı veya sarı renkli elbiseler giyen kutsal ziyaret adayları sonbaharda gerçekleştirilen kutsal ziyaret sırasında buhur çubukları ve kâselerini taşıyarak on beş kişilik
gruplar hâlinde sessizce meditasyon yaparlar. Sadece bitkilerle beslenirler, uzun yolculuk esnasında
tövbe ederler. Kutsal ziyaret mahallerine vardıklarında ise yıkanıp temizlenerek tapınırlar. Evlerine
dönünceye kadar ibadet ve riyazete devam ederler.30
1.4. Sadaka
Sadaka, Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle karşılıksız olarak fakir ve muhtaçlara yardım etme,
iyilik ve ihsanda bulunmaktır.31 İslam dini ayet ve hadislerde sadaka vermeyi teşvik etmiştir. Müslümanlar zekât ve sadaka gibi ibadetlerle fakir ve muhtaçları gözetirler. Kur’an-ı Kerim’de bildirildiğine göre zekât ve sadaka Yahudilik ve Hristiyanlıkta da emredilmiş bir ibadettir. Mesela İsrailoğullarına yüce Allah, “Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin.”32 şeklinde
hitap etmiştir. Hz. İsa ise beşikteki mucizevi konuşmasında Allah’ın namazı kendisine emrettiğini
şöyle ifade etmiştir: “Nerede olursam olayım beni kutlu ve erdemli kıldı ve bana yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti.”33
28 Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi s. 92.
29 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 233.
30 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 14, s. 384.
31 Heyet, Dinî Kavramlar Sözlüğü, s. 568.
32 Bakara suresi, 43. ayet.
33 Meryem suresi, 31. ayet.
126
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
Tevrat ve İncillerde de sadaka vermek emredilmiştir: Mesela bu konuda Tevrat, “Ve eğer kardeşin fakir düşer ve senin yanında zayıf düşerse ona yardım edeceksin.”34 der. İncil’de ise
“Fakat sadaka verdiğin zaman, sağ elin sol elinin ne yaptığını bilmesin de.”35 şeklinde emredilmektedir.
DEĞERLENDİRELİM
“Onların mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardır.”
(Zâriyât suresi, 19. ayet.)
“ Siz, Allah için ne verirseniz, Allah onun yerine verir.”
(Sebe suresi, 39. ayet.)
“Kim fakire verirse onun eksiği olmaz; fakat kim ondan göz çevirirse o çok lanet alır.”
(Kitab-ı Mukaddes, Süleyman’ın Meselleri, 28/27.)
“Sadakan gizlide olsun; gizlide gören baban da sana ödeyecektir.”
(Kitab-ı Mukaddes, Matta, 6/3.)
Yukarıdaki Kur’an-ı Kerim ayetlerini ve Kitab-ı Mukaddes metinlerini değerlendiriniz.
Yahudilikte ilk dönemlerde sadakalar düzenli bir şekilde Beytü’l-Makdis’in zekât sandığına
ödenirdi. Miktarı öşür(1/10 oranında) olan bu zekâtlar belirli yerlere verilirdi. Daha sonraları
bu durum terk edildi. Ancak bu emir, ferdi olarak göz önünde bulundurulmaktadır. Hristiyanlıkta da günümüzde uygulama değiştirilerek oruç günlerinde yemeklerini başkalarıyla paylaşmak
şeklinde yerine getirilmektedir.36 Hristiyanlar, zekât ve sadakanın günahlara keffaret olduğuna
inanırlar.
1.5. Kurban
Kurban; tapınılan tabiatüstü varlık veya varlıklara yakınlaşma, şükran duygularını ifade etme,
bir şey isteme ya da günahlara kefaret olması gibi niyetlerle sunulan varlık ve nesnelerdir.
İslam’a göre kurban, ibadet maksadıyla belli vakitte uygun şartları taşıyan hayvanı usulüne uygun
olarak kesmeyi ve bu amaçla kesilen hayvanı ifade eder. Kurban kesmenin vakti, Kurban Bayramı’nın
ilk üç günüdür. İslam’da bunun dışında adak ve akika gibi kurban çeşitleri de vardır.
İslam dininde kurban, Allah’ın herhangi bir maddi veya manevi ihtiyacını karşılamak için kesilmez.
Çünkü Allah’ın insanların malına ihtiyacı yoktur. Bu konuda Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurَ َ‫“ ﻟَ ْﻦ ﻳَﻨ‬Elbette kurbanlarınızın ne etleri ne
maktadır: ... ‫ﺎﻝ ﺍﷲَ ﻟُ ُﺤﻮ ُﻣ َﻬﺎ َﻭ َﻻ ِﺩ َﻣﺎ ُﺅ َﻫﺎ َﻭﻟَ ِﻜ ْﻦ ﻳَﻨَﺎﻟُ ُﻪ ﺍﻟﺘ ْﻘ َﻮﻯ ِﻣ ْﻨ ُﻜ ْﻢ‬
de kanları Allah’a ulaşır; sizden ona ulaşan, ancak takvadır.”37 Bu ayette ifade edildiği gibi kurban
kesen kişinin sadece ibadeti Allah’a ulaşmaktadır.
Tevrat ve İncillerde de kurban ile ilgili hükümler mevcuttur. Yahudilikte kurban uygulaması iki
şekildedir. Bunlar Hz. Musa şeriatında uygun görülen hayvanları boğazlamak suretiyle sunulan
kanlı kurbanlar ile çeşitli yiyecek, su ve şarap gibi içeceklerin takdim edilmesi şeklindeki kansız
kurbanlardır.
34 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 25/35
35 Kitab-ı Mukaddes, Matta, 6/3.
36 Günay Tümer- Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, s. 496.
37 Hac suresi, 37. ayet.
127
6.ÜNİTE
Hz. İsa zamanındaki kurban uygulamaları Ahdi Atik’e dayandırılmaktaydı.38 Hz. İsa’dan sonra
Hristiyanlıkta İsa’yı merkezîleştiren farklı bir kurban anlayışı geliştirilmiştir. İncillerdeki “İsa’nın
kanı birçoklarının günahının bağışlanması için döküldü”39 ve Pavlus’un mektuplarındaki “Günah
için bir kurban.” ve “Tanrı’ya kurban.” şeklindeki ifadeleri, Hz. İsa’yı insanlığı asli günahtan kurtaran bir kurban40 olarak gören inanca esas teşkil etmiştir. Böylece Hristiyan ilahiyatında İsa’nın
haç üzerindeki ölümünün tek başına yeterli ve diğer kurban sunma fiillerini faydasız kılan biricik
kurban olduğu inancı kabul edilmiştir.
YORUMLAYALIM
“Her ümmet için Allah’ın kendilerine rızık
olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık. İşte sizin
ilahınız bir tek ilahtır. Şu hâlde yalnız ona teslim olun. Alçak gönüllüleri müjdele!”
(Hac suresi, 37. ayet.)
“O halde Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes.”
( Kevser suresi, 2. ayet.)
“Kimin hâli vakti yerinde olup da kurban kesmesse, namazgâhımıza yaklaşmasın.”
Yukarıdaki ayetleri ve hadisi yorumlayınız.
(İbn-i Mace, Adahi, 2.)
Eski İranlılar, tanrılara kurbanlar, çeşitli bitkiler ve haoma içkisi sunmuşlardır. Zerdüşt, hayvan
kurbanını yasaklayarak Ahura Mazda’ya adak ve şükürler kurbanını telkin ettiyse de ölümünden
sonra canlı kurban âdetine geri dönülmüştür.
Eski Çin dinlerinde tanrılara ve ölen ataların ruhlarına onları memnun etmek ve ilâhî lutuflar
elde etmek amacıyla evcil olan veya olmayan hayvanlar kurban edilir. Hububat, mayalandırılmış
içki, çeşitli yiyecekler ve ipek gibi takdimler sunulurdu.
Hinduizmde kurban, insanları kurtuluşa götüren yollardan biridir. Brahman-
NOT EDELİM
lar Dönemi’nde, kozmik gücü meydana
“Kabul olunasınız diye sığırlardan, koyunlardan yahut keçilerden kusursuz bir
erkek takdim edeceksiniz.”
getirdiğine inanılan, yaratılışın sırrı ve
kâinatın devamının anahtarı olarak ka-
(Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 22/19.)
bul edilen kurban merasimi, rahiplerin
nezaretinde gerçekleştirilirdi.
Budizm ve Caynizmde “Ahimsa” (Hiçbir canlıyı öldürmemek.) prensibi ve tenasüh inancı gereği canlılar kurban edilmemektedir. Ancak her iki din mensupları mabetlerinde tütsü, mum, buhur, yiyecek ve içecekler takdim ederlerdi.
38 Kitab-ı Mukaddes, Matta, 8/4.
39 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 2/26.
40 Kitab-ı Mukaddes , Efesoslular, 5/2.
128
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
Japon dini Şintoizmde kurban ve takdimler; tanrılara ve ölülere, onların öfkesini yatıştırıp lütuf
ve yardımlarını sağlamak veya günahlara kefaret düşüncesiyle sunulurdu. Günümüzde pirinç ve
pirinç şarabından oluşan yemek takdimleriyle elbise ve mesken dahil üç asli ihtiyaca tekabül eden
her şey kurban olarak sunulmaktadır.41
BİLGİ KUTUSU
Geleneksel Türk inancında ölmüş ataları tazim ve onlar için kurbanlar sunma âdeti önemlidir. Yer altı âlemi, genellikle korkunç ve kötü ruhların yaşadığı
yerdir. Yer altında ölü ruhlarının bulunduğuna da inanılır. Erlik Kaan emrindeki
bu ölü ruhları, yaşayanların ruhlarını kapmak ister, hastalık saçarlar. Bazı bölgelerde, kötü ruhun baskısı altında bulunan kimseyi kurtarmak için kara renkli
bir hayvan kurban edilirdi.
Tarihî kaynaklar her yıl düzenli olarak yapılan resmî dinî törenlerden söz eder.
İbadetin özünü kurban merasimi teşkil eder. En makbul kurban attır. Doğan güneş ve geceleyin ay ululanırdı. Kansız takdimlerde ise bazı gıda maddeleri sunulurdu.
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 535.)
1.6. Kutsal Günler, Geceler ve Bayramlar
Her dinin kutsal gün, gece ve bayramları vardır. İlahî dinlerde bu kutsallık ya doğrudan dinin bir emri gereği
atfedilir ya da peygamberlerin hayatında doğum, hicret ve vefat gibi bazı
dönüm noktalarını ifade eder. İnananlar için bu kutsal vakitler önemli birer
fırsat olarak kabul görülür.
Kutsal gün ve gecelerin en açık örnekleri İslam’da görülür. Cuma günü,
Regaip, Mevlit, Miraç, Berat kandilleri ve Kadir Gecesi bunların başında
Kandil gecelerinde camilerde mevlit okunur.
gelir. Bunlardan Berat Kandili hariç,
diğerleri Hz. Muhammed’in hayatı ile ilgilidir. Beraat Kandili ise tövbe ve bağışlanma gecesi
olarak kabul görmüştür. Bu gecede yapılan samimi ibadetlerin, tövbe ve istiğfarların kabul edileceğine inanılır. Aşure Günü de çeşitli etkinliklerle anılan günlerdendir. Bu gün ve gecelerden sadece cuma günü ve Kadir Gecesi Kur’an’da zikredilmiştir. Özellikle Kadir Gecesi’nde Kur’an-ı
Kerim’in indirildiği ve bin aydan daha hayırlı olduğu açıkça ifade edilmiştir: “Şüphesiz, biz onu
41 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 26, s. 434.
129
6.ÜNİTE
(Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.”42
İslam’da bütün Müslümanların ortaklaşa
kutladığı iki bayram vardır. Bunlar, Ramazan
ve Kurban Bayramlarıdır.
Yahudilikte, kutsal kitap Tevrat’ta yapılması emredilen üç tane dinî bayram vardır.
Bunlar, Fısıh, Sukkot ve Şavuot bayramlarıdır.
Fısıh:Yahudilerin Mısır’dan çıkışları anısına kutlanan bir hac bayramıdır.
Şavuot: Tevrat’ın Tanrı tarafından Yahudilere verilişini kutlama bayramıdır.
Sukkot: Yahudilerin Mısır’dan çıktıktan
sonra kırk yıl çölde dolaşmaları anısına yapılan bir bayram olup sekiz gündür.
NOT EDELİM
Hristiyanlıkta Hz. İsa’nın doğumu,
ölümü, dirilmesi ve göğe yükselmesi olaylarını anmak için kutlanan iki
tane önemli bayram bulunmaktadır.
Bunlara Noel ve Paskalya adı verilmektedir. Kutsal günleri pazar günüdür. Bugün kilisede evharistiya ayini icra edilir.
Noel: Tanrı’nın oğlu olarak kabul edilen Hz.
İsa’nın dünyaya gelişini, Ürdün Nehri’nde vaftiz
oluşunu anmak için kutlanır.
Paskalya: Hz. İsa’nın öldükten sonra dirilişi
anısına kutlanan bir bayramdır. Bu bayramın öncesinde kırk günlük bir tövbe ve perhiz zamanı
bulunmaktadır. Bu kırk günlük sürenin son cuma
günü Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği gün olarak anılır ve bugün yoğun ibadetlerle geçirilir. Cumadan
iki gün sonraki pazar günü ise Paskalya, yani Hz.
İsa’nın diriliş günü olarak kutlanır.
Hinduizmde kutlanan pek çok bayram var-
(Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 5, s. 258.)
dır. Bunların kutlanış şekli ve zamanı bölgeden bölgeye değişir. Günümüzde Hindistan hükümetince resmî tatil ilan edilen on altı bayram
vardır.43
Budizmde de birçok bayram ve festival vardır. Bunların bir kısmı dinî bayramlardır.44 Mesela
aralık ayında Buda’nın aydınlanmaya ulaşması, şubatta ise Buda’nın nirvanaya ulaşması bayram
olarak kutlanmaktadır.
Sih dininde de Nanak’ın doğum ve ölüm günleri gibi bazı kutsal günler vardır. Hindistan’da
kutlanan çeşitli bayramlar da Sihler tarafından kutlanır.45
Şintoizmde en büyük bayram, tanrıyı çağırmak ve ona hizmette bulunmak anlamında
“Matcuri”dir. Genellikle bu bayramdan önce üç gün perhiz yapılır.
2. Dinlerde İbadet Yerleri
İbadet yeri denilince ibadet etmeye mahsus yapı, bina ve tapınak akla gelir. Bu mekânlara
“mabet” denir. Mabet, genelde bütün dinlerin ibadet mahallini ifade etmektedir.
42 Kadir suresi,1-3. ayetler.
43 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 301.
44 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 333.
45 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 380.
130
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
Kur’an-ı Kerim’e göre yeryüzündeki ilk ibadet yeri, Mekke’deki Kâbe’dir.46 Kâbe, aynı zamanda Müslümanların da kıblesidir. Kâbe’den sonra İslâm’da ibadet yerleri için kullanılan ilk
kelime mescittir. Bunun dışında musalla, namazgâh ve cami kelimeleri de Müslümanların ibadet
yerini ifade etmek için kullanılır.
Mescitlerin ve camilerin, belirli
fonksiyonlarına göre isimlendirilmiş bazı bölümleri vardır. Bunlar;
mihrap, minber ve vaaz kürsüsüdür.
Namaz kıldırırken imamın durduğu yere mihrap, hutbe okunan yere
minber ve vaaz verilen yere de vaaz
kürsüsü denir. Ayrıca bazı camilerde
müezzin mahfili, cemaate vaktinde
yetişemeyenler için son cemaat yeri,
sultanların inşa ettirdiği camilerde
sultanların namaz kılmaları için ay-
Sultanahmet Camii (İstanbul)
rılan hünkâr mahfili bulunur. Ezan
okunan minareler ve abdest alınan şadırvanlar
da camileri tamamlayan yapılardır.
Hinduizmde tanrıların ikamet mahalli olan
mabetler aynı zamanda insanların tanrılarla bir
araya geldiği, onları ziyaret edip çeşitli takdimelerde bulunduğu yerlerdir. Hinduizmde ibadet ferdî olup pek çok evde ibadet için tahsis
edilmiş özel bir oda veya bir köşe vardır.
Şintoizmde ayin merkezi de olan tanrıların
ikamet yerine, “jinja” veya “jinsa” (tanrıevi)
denilmekte, ayrıca “miya” ismi de kullanılmaktadır. Sayıları bazen yüz binlerle ifade edilen mabetler genellikle yol kenarlarında, fabrika köşelerinde veya binalar blokunun tepesinde bulunan küçük ve sade ağaç yapılardır.
Budizmde ibadet mekânı viharadır. Bu ta-
Budist mabedi (Pagoda)
pınaklar, Buda ve önemli Budist büyüklerinin
hatıralarının saklandığı, bu sebeple de tazim
gösterilen stupalara dönüşmüştür.
46 Âl-i İmrân suresi, 97. ayet.
131
6.ÜNİTE
Caynist mabetlerinin genel planı; bir
cümle kapısı, sıra sütunlar, mabedin ortasında bulunan geniş bir mekân veya açık avlu
ve tasvirlere tahsis edilmiş kutsal mekân
şeklindedir.
Sih dininde “gurdvara” adı verilen mabet, cemaatin ilahiler okumak için günlük
olarak toplanması sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu mabetler Guru Nanak Dönemi’nden
beri cemaatin hayatında önemli bir rol oynamaktadır.
Sihlerin ziyaret yeri Altın Tapınak
Bir yapılar bütününden oluşan Tao mabetlerinin avluları çok amaçlı salonlardan
meydana gelir. Çin terminolojisinde Taoist
dini binaları veya bina grupları için “kung”
(manastır veya saray), “kuan” (manastır mabedi) ve “miao” (mabet) kelimeleri kullanılır.
Lu hükümdarı, Konfüçyüs için bir mabet
inşa ettirmiştir. Daha sonraki dönemlerde
hükümdarlar, Konfüçyüs’ü “on bin neslin
muallimi” diye nitelendirip adına mabetlerde
törenler düzenlemişlerdir.
Çin’de bir ibadet yeri
BİLGİ KUTUSU
YAHUDİLİKTE İBADET YERLERİ
Yahudilikte en kutsal yer, Süleyman Mabedi’nin inşa edildiği
Kudüs’tür. Kudüs’te İsrailoğullarının ortak ibadet
merkezi olan Süleyman Mabedi, Hz. Süleyman
tarafından inşa edilmiştir.
Mabetten sadece Ağlama Duvarı da denilen batı
duvarı günümüze kadar ulaşmıştır. Mabedin yıkılışının ardından onun yerini artık sinagoglar almıştır. Sinagogların belli bir mimari yapı özelliği Yahudilerin ibadet ettikleri Ağlama Duvarı (Kudüs)
yoktur. Bölgeye göre yapı şekli değişiklik gösterir.
Sinagoga uygun kıyafetle ve baş örtülü olarak girilir. Başı açık olarak girmek, Tanrı’ya saygısızlık kabul edilir. Bunun için Yahudi erkekleri “kipa”denilen takke benzeri bir şey giyerler.
Kadınlar da başlarını örterler.
132
DİNLERDE İBADET VE İBADET YERLERİ
BİLGİ KUTUSU
HRİSTİYANLIKTA İBADET YERLERİ
Hristiyanlığın başlıca ibadet yeri
kilisedir. “Şapel” kelimesi de mahalli bir kilise veya katedral dışında hapishane, şato yahut
gösterişli bir bina içerisindeki ibadet yerlerini
ifade eder. Kiliselerde girişin tam karşısında
vaftiz, günah itirafı ve nikâh gibi törenlerin yapıldığı mihrap yer alır. Rahibin konuşma yaptığı vaaz kürsüsü de aynı bölümdedir. Mihrap
ile duvarlar, Hz. İsa ve azizlerin resim ve heykelleriyle süslüdür. Hristiyan ibadet yerlerinde
kadın, erkek ve çocuklar birlikte otururlar. İbadet yerlerinde başı örtme zorunluluğu yoktur.
(Baki Adam, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı
Hristiyan Doğuş Kilisesi (Filistin)
Dinler Tarihi, s. 99.)
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A-Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. İbadet ne demektir? Tarif ediniz.
2. Hristiyanlıkta günah itirafı nasıl yapılır? Anlatınız.
3. Şintoizmde dua ve tapınma nasıl yapılır? Kısaca anlatınız.
4. İslam’daki zekât ibadetinin toplumsal yararları nelerdir? Yazınız.
B-Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Atalara ve yüce ruhlara saygı aşağıdaki dinlerden hangisinde ibadettir?
A) Hinduizm
B) Sihizm
C) Konfüçyanizm
D) Hristiyanlık
E) Budizm
2. İlk insan tarafından işlendiğine ve bütün insanlığa sirayet ettiğine inanılan asli günah anlayışı
aşağıdaki dinlerden hangisine aittir?
A) Caynizm
B) Budizm
C) Yahudilik
D) Hristiyanlık
E) Hinduizm
3. İslam’da haccın rükûnlerinden biri olan “vakfe” nerede yapılır?
A) Medine
B) Kudüs
C) Arafat
133
D) Uhut
E) Bedir
6.ÜNİTE
4. Aşağıdaki dinlerin hangisinde ibadet tek tanrıya yapılır?
A) Taoizm
B) Budizm
C) Zerdüştlük
D) Caynizm
E) Hinduizm
5. Aşağıdaki din kurucularından hangisi daha çok ahlaka ve siyasi birliğe önem vermiştir?
A) Buda
B) Guru Nanak
C) Konfüçyüs
D) Zerdüşt
E) Dalay Lama
C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
( Miraç, om, havari, Avesta.)
1. Hz. İsa’nın öğüt ve inançlarını yayma işiyle görevlendirdiği on iki yardımcısı ve öğrenci
sinden her birine……………..…denir.
2. İslam’da İsrâ’dan sonra Hz. Muhammed’in yaşadığı manevi yükseliş olayına…………denir.
3. Hinduizmde bir işe başlarken söylenen kutsal hece………dur.
D-Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz.
1. (…) Japon dini Şintoizmde kurban ve takdimler, tanrılara ve ölülere, onların öfkesini
yatıştırıp lütuf ve yardımlarını sağlamak veya günahlara keffaret düşüncesiyle sunulur.
2. (…) Vaftiz, Hint dinsel geleneklerinde bir meditasyon tekniğidir.
3. (…) Sa’y, İslam’da hac sırasında, Safa ile Merve tepeleri arasında hızlı adımlarla yedi
kez gidip gelme şeklinde yapılan ibadettir.
134
DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
7.ÜNİTE
DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
İ
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Ahlakın dinle ilişkisi hakkında bilgi toplayınız.
2. Kur’an-ı Kerim mealinden iyilik ve yardımlaşma ile ilgili ayetler bularak
inceleyiniz.
3. Başkalarına zarar vermenin tüm dinlerde yasak olmasının nedenlerini
araştırınız.
4. Kur’an mealinden doğrulukla ve yalancı şahitlik yapmamakla ilgili ayetler
bularak inceleyiniz.
135
7.ÜNİTE
1. Doğruluk
Ahlak, sözlükte “huy, seciye, mizaç” gibi anlamlara gelen hulk veya huluk kelimelerinin çoğuludur. Ahlak, insanın iyi veya kötü olarak nitelendirilmesine yol açan huylar ve bunların etkisiyle
ortaya çıkan söz ve davranışlar bütününe denir.1 Hz. Âdem’den itibaren gönderilen dinlerin hepsinde
ahlak önemli bir yer tutmuştur. Bu ahlaki değerleri bugün yeryüzündeki dinlerin çoğunda görmek
mümkündür. Ahlak kuralları son din İslam’la en güzel şeklini almıştır.
Doğruluk; insanın özünde, sözünde ve davranışlarında tutarlı olmasıdır. İnsanın diğer insanlarla ilişkilerini belirleyen temel ahlaki ölçülerden biri olan doğruluk, aynı zamanda insan
tabiatına uygun davranışları ortaya koymaktır.
YORUMLAYALIM
Hz. Muhammed (s.a.v.)
şöyle buyurmuştur: “(Doğruluktan ayrılmayın.) Doğruluk insanı iyiliğe, iyilik de insanı cennete götürür. Sürekli
doğru konuşan ve doğruluğun peşinde olan
insan, Allah katında dürüst bir kişi olarak
yazılır.
İslam dini doğruluğa büyük önem vermiştir.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’deki “...Emrolunduğun gibi dosdoğru ol...”2 ayeti Hz. Peygamberin şahsında tüm müminlere her zaman doğru
olmayı emretmektedir.
(Yalandan sakının.) Yalan insanı
sahtekârlığa, sahtekârlık da cehenneme
götürür. Kişi yalan söyleye söyleye, yalan
peşinde koşa koşa Allah katında yalancı
diye yazılır.”
İslam, sadece doğru sözlü olmayı değil, doğrularla beraber yaşamayı da doğruluğun bir gereği olarak kabul etmiştir. Bu konu Kur’an-ı
Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: ‫ِﻳﻦ ﺁ َﻣﻨُﻮﺍ ﺍﺗﻘُﻮﺍ‬
َ ‫ﻳَﺎﺃَﻳ َﻬﺎ ﺍﻟﺬ‬
َ
َ‫“ ﺍﷲ َﻭ ُﻛﻮﻧُﻮﺍ َﻣ َﻊ ﺍﻟﺼﺎ ِﺩﻗِﲔ‬Ey iman edenler! Allah’tan
sakının ve doğrularla birlikte olunuz.”3
(Buhari, Edeb, 69.)
Yukarıdaki hadisi yorumlayınız.
Hristiyanlıkta da doğruluğa önem verilmiştir. İncillerde her zaman doğru olmak emredilmiş ve bu
konuda şöyle denilmiştir: “En küçük işte güvenilir olan kişi, büyük işte de güvenilir olur. En küçük
işte dürüst olmayan kişi, büyük işte de dürüst olmaz.”4
Doğruluk, Yahudiliğin de önem verdiği bir değerdir. Bu konu Tevrat’ta şöyle ifade edilmiştir:
“Çalmayacaksınız. Hile yapmayacaksınız. Birbirinize yalan söylemeyeceksiniz. Benim adımla yalan
yere ant içmeyeceksiniz...”5
Budizm ve Hinduizmde de doğruluk ahlaki erdemlerden sayılmıştır. Hinduizmdeki karma inancı,
insanın geçmişte yaptıklarının karşılığının gelecekte görüleceği esasına dayanır. Bu nedenle doğruluk insanın karmasını belirleyen en önemli ahlaki ilkedir.
Konfüçyanizmde ise doğruluk insanın mükemmel erdemlerinden birisidir. Buna göre doğru olan
insan, çok şeyi başarabilecek vasıftadır.6
1 Heyet, Dinî Kavramlar Sözlüğü, s. 13.
2 Hûd suresi, 112. ayet.
3 Tevbe suresi, 119. ayet
4 Luka,16/10.
5 Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 19/1-12.
6 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 395.
136
DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
KARŞILAŞTIRALIM
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.”
(Kur’an-ı Kerim, Ahzâb suresi, 70. ayet.)
“...Sen iyilerin yolunda yürü. Doğruların izinden git. Çünkü ülkede yaşayacak olan doğrulardır. Dürüst kişilerdir, orada kalacak olan.”
(Tevrat, Süleyman’ın Özdeyişleri, 3/20-21.)
“Yaşamdan zevk almak isteyen, dilini kötülükten, dudaklarını yalandan uzak tutsun... Çünkü Rabb’in gözleri doğru kişilerin üzerindedir.”
(İncil, Petrus’un Birinci Mektubu, 3/ 10-12.)
Yukarıdaki uyarıları okuyarak ilahî kökenli dinlerin doğruluğa bakışını karşılaştırınız.
Doğruluk bireysel ve toplumsal hayatta olumlu sonuçlar doğuran ahlaki bir fazilettir. Zira doğru
davranışlar hem bireyi ahlaken yüceltir hem de sosyal hayatta huzur, düzen ve barışı tesis eder. Bu
nedenle amaçları birey ve toplumların hayatında barışı tesis etmek olan tüm dinler doğruluğu emretmiştir.
2. Temizlik
Temizlik bütün dinlerin ortak ahlaki ilkelerinden biridir. İnsanlık tarihi boyunca ortaya
çıkan tüm dinler insan ve toplum yararına olan
temizliğe önem vermişlerdir.
NOT EDELİM
“...Şüphesiz Allah çok
temizlenenleri sever.”
(Tevbe suresi, 108. ayet.)
İslam dini temizliğe büyük önem vermiştir.
İslam, hem maddi hem de manevi temizliği dinin önemli esaslarından saymış ve ibadetlerle
ilişkilendirmiştir. Hz. Peygambere gelen ilk
ayetlerde temizliğe vurgu yapılmış ve şöyle
denilmiştir: “Ey bürünüp sarınan! Kalk ve
(insanları) uyar. Sadece Rabb’ini büyük tanı.
Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terket.” 7
“Temizlik imandandır.”
(Buhari, İman, 45.)
DÜŞÜNELİM
Dinlerin temizliğe neden çok
önem verdiğini arkadaşlarınızla
beraber düşününüz.
Maddi ve manevi temizliği bir bütün olarak
gören İslam, maddi temizliği birçok ibadetin ön
şartı kabul etmiştir. Nitekim namaza hazırlık
olarak abdest ve gerekli durumlarda boy abdesti almak bu duruma örnektir. Ayrıca beden, elbise,
gıda, mekân ve çevre temizliği de İslam’ın önemle üzerinde durduğu temizlik çeşitleridir.
Kötü duygu, düşünce ve davranışlar manevi kirliliği ifade etmektedir. İslam dini kötülüklerden
sakınarak manevi yönden temiz olmayı emretmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “... Kuşkusuz Al7 Müddessir suresi, 1-5. ayetler.
137
7.ÜNİTE
lah, tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.”8
buyrulmaktadır. Buna göre dua, ibadet ve tövbe
gibi davranışlar insanı manevi kirlerden arındırır.
Hristiyanlıkta maddi temizlikten çok manevi
temizliğe vurgu yapılmıştır. Nitekim dış temizliğe daha çok önem verenlerle ilgili İncillerde şu
benzetme yapılmaktadır: “Siz dıştan güzel görünen, ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle
dolu badanalı mezarlara benzersiniz. Dıştan insanlara doğru görünürsünüz; ama içte ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz.”9
Yahudilikte temizlik hem maddi hem de maYukarıdaki fotoğrafı temizlik-ibadet ilişkisi açısından
nevi yönüyle ele alınmakla birlikte maddi temizyorumlayınız.
lik öne çıkar. Nitekim Tevrat’ta şöyle buyrulur:
“Yıkanıp temizlenin, kötülük yaptığınızı gözüm görmesin. Kötülük etmekten vazgeçin. İyilik etmeyi
öğrenin.”10
Budizm ve Hinduizmde de dış temizlikten çok iç temizliğe önem verilmiştir. Hinduizmde insanın
kalbini her türlü kötü düşüncelerden arındırması emredilir.
3. İyilik ve Yardımseverlik
İslam dini iyiliği ve yardımseverliği güzel ahlaklı Müslüman olmanın bir gereği
olarak görmüştür. Bu nedenle her zaman iyiliği ve yardımlaşmayı emretmiştir. Kur’an-ı
Kerim’de: “Bir kimse iyi bir iş yaparsa
faydası kendisinedir.”11 buyrulmuş ve bir
Müslüman’ın iyilik yapmasının ona büyük
faydalar sağlayacağı ifade edilmiştir: Yine,
“...İyilik ve takvada yardımlaşın, günah ve
düşmanlıkta yardımlaşmayın. Allah’tan
korkun...”12 şeklinde buyrularak Müslümanların iyilik konusunda yardımlaşmaları emredilmiştir.
YORUMLAYALIM
İslam’a göre yapılan iyiliklerin hiçbiri karşılıksız kalmayacaktır. Allah, yapılan bütün
iyiliklerin ve yardımların karşılığını mutlaka verecektir. Nitekim bu konuda Allah şöyle buyurmuştur:
“Erkek olsun kadın olsun kim mümin olarak iyi ve yararlı işler yaparsa
işte onlar cennete girerler ve zerre kadar bile hakları yenmez.”
(Nisâ suresi, 124. ayet.)
Yukarıdaki ayet mealini iyilik yapmanın önemi açısından yorumlayınız.
İslam dini iyilik ve yardımlaşmayı kimseyi
incitmeden, Allah rızası için yapmayı emretmiştir. Nitekim bu husus Kur’an’da şöyle ifa8 Bakara suresi, 222. ayet.
9 Matta, 23/27,28.
10 Kitab-ı Mukaddes, Yeşeya, 1/16,17.
11 Câsiye suresi, 15. ayet.
12 Mâide suresi, 2. ayet.
138
DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
de edilmiştir: “Ey iman edenler!
Sadaka verdiğiniz kimselere başa
kakmak, incitmek suretiyle o sadakalarınızı boşa çıkarmayın.
Allah’a ve ahirete inanmadığı
hâlde sırf insanlara gösteriş yapmak için malını harcayan kimsenin durumuna düşmeyin...”13
Hz. Peygamber de bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kim kardeşine
yardım ederse Allah da ona yardım eder. Kim bir Müslüman’ın
sıkıntısını giderirse Allah da
Yukarıdaki fotoğrafı inceleyerek yardımlaşmanın toplumsal birlik ve
onun kıyamet günündeki sıkınberaberlik açısından önemini konuşunuz.
tılarından birini giderir. Kim bir
Müslüman’ın ayıbını örterse Allah da kıyamet gününde onun ayıplarını örter.”14
KARŞILAŞTIRALIM
“Bir kardeşin yoksullaşır, muhtaç duruma düşerse ona yardım etmelisin.”
(Levililer, 25/35.)
“Yoksula verenin eksiği olmaz, yoksulu görmezden gelense bir sürü lanete uğrar.”
(Süleyman’ın Özdeyişleri, 28/27.)
Kur’an-ı Kerim mealinden Mâide suresinin 2. ayetini bularak yukarıdaki Kitab-ı Mukaddes metinleriyle karşılaştırınız.
İslam’a göre iyilik çok yönlü bir davranıştır. Yolda kalmışa yol göstermekten hastayı ziyarete,
bir yetimin başını okşamaktan bir insana tebessüm etmeye ve ihtiyaç sahibine yardım etmekten bir
hayvana şefkat göstermeye kadar birçok davranış biçimi iyilik olarak tanımlanmıştır. Nitekim Hz.
Peygamber şöyle buyurmuştur: “Dostunuzu güler yüzle karşılama şeklinde bile olsa iyiliği küçümsemeyin.” 15
İyilik ve yardımseverlik Yahudiliğin de önem verdiği ahlak ilkelerindendir. Yahudiliğin kutsal
kitabı Tevrat’ta her Yahudi’nin imkânları ölçüsünde iyilik yapması gerektiği ifade edilir. Bu husus
Tevrat’ta şöyle emredilir: “Elinden geldikçe iyiliğe hakkı olanlardan iyiliği esirgeme.”16
Hristiyanlıkta iyilik ve yardımseverlik ebedi mutluluğa ulaşmanın yollarından biri olarak kabul
edilmiştir. Ancak yapılan yardım ve iyiliklerin gösterişten uzak ve gizli olması tavsiye edilir.
13 Bakara suresi, 264. ayet.
14 Buhari, Edeb, 27.
15 Müslim, Birr, 144.
16 Kitab-ı Mukaddes, Süleyman’ın Özdeyişleri, 3/ 27.
139
7.ÜNİTE
YORUMLAYALIM
“İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman
seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.”
(Kur’an-ı Kerim, Fussilet suresi, 34. ayet.)
“Düşmanın acıkmışsa doyur, susamışsa su ver. Bunu yapmakla onu utanca boğarsın. Ve Rab
seni ödüllendirir.”
(Kitab-ı Mukaddes, Süleyman’ın Özdeyişleri, 25/21, 22.)
“Size karşı davacı olup mintanınızı almak isteyene abanızı da verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün. Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni
geri çevirmeyin.”
(İncil, Matta, 5/40-42.)
Yukarıdaki metni okuyarak ilahî dinlerin iyilik anlayışlarını yorumlayınız.
Budizm ve Hinduizm gibi Doğu dinlerinde de iyilik ve yardımseverlik emredilmiş ve mutluluğa
ulaşmanın yolu kabul edilmiştir. Örneğin Budizme göre bütün canlılara ayrım yapmadan sevgi ve
iyi niyetle yaklaşmak, her canlıya merhamet etmek ve başkalarının başarısından mutluluk duymak
insanı mutluluğa ulaştıran yollardandır. Konfüçyanizme göre ise başkalarının duygularını paylaşabilmek, onlara şefkatle davranmak olan iyilikseverlik, temel ahlaki faziletlerden sayılmıştır.17
YORUMLAYALIM
Bir Budistin mutluluğa ulaşabilmesi için şu hasletlere sahip olması gerekir:
1. Dünyevi şehvetlerden uzak durmak.
2. Bu fâni âlemden geçilecek olan beka âlemine ulaşmak için derin düşüncelere dalmak.
3. İlim, edep ve işlerin akıbetlerini düşünmek suretiyle akli riyazette yani meditasyonda bulunmak.
4. Herkese karşı yumuşak kalpli ve hoş sözlü olmak.
5. Dostlarla iyi geçinmek ve onların tercihlerini kendi tercihine yeğlemek.
(Şehristani, Milel ve Nihal, s. 455,456. Özetlenmiştir.)
Yukarıdaki metni okuyarak Budizmin ahlak anlayışını yorumlayınız.
17 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 397.
140
DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
4. Büyüklere Saygı
Büyüklere yaş ve hayat tecrübeleri nedeniyle
saygı gösterilmesi ve iyi davranılması gerekir.
Her insanın kaçınılmaz bir evresi olan yaşlılık,
insanların sevgi ve saygıya daha çok muhtaç
oldukları dönemdir. Bu nedenle tüm dinler büyüklere saygı göstermeyi ahlaki erdemlerden
saymıştır.
DEĞERLENDİRELİM
İslam dini büyüklere saygılı
davranmayı emretmiştir. Nitekim Hz. Peygamber bu hususta
şöyle buyurmuştur: “Büyüklerimize saygı göstermeyen, küçüklerimize merhamet etmeyen bizden
değildir.”
İslam dini büyüklere saygılı olmayı ahlaki
bir görev sayar ve anne babaya iyi davranmayı
(Tirmizi, Birr, 15.)
emreder. Nitekim bir ayette şöyle denilmiştir:
Yukarıdaki hadisi okuyarak İslam’ın
“Rabb’in, kendisinden başkasına kulluk ettoplumsal
kaynaşmaya yaptığı katkıyı
memenizi ve anne babaya iyilikle davranmaarkadaşlarınızla değerlendiriniz.
nızı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi
senin yanında yaşlanırsa, onlara: “Öf!.” bile
deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle.”18 Diğer bir ayette ise “Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır.
Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunu için) Bana, sonra da ana babana saygılı ol diye
tavsiyede bulunmuşuzdur.”19 buyrulmaktadır. Hz. Peygamber de anne babaya saygılı olmayı ve iyi
davranmayı teşvik etmiştir. En fazla sevabı olan davranışlar kendisine sorulunca “…Anne babaya
iyi davranmak…”20 cevabını vermiştir. Bir diğer hadiste ise “En çok kime iyilik etmeliyim?”
diye sorulduğunda Hz. Muhammed şöyle cevap vermiştir: “Annene.” Adam iki kez daha “Sonra
kime?” diye sorunca Peygamberimiz her defasında da “Annene.” demiştir. Adam dördüncü kez,
“Sonra kime iyilik etmeliyim?” deyince ise “Babana.” cevabını vermiştir.21
BİLGİ KUTUSU
Büyüklere saygılı olmak Yahudilikte önemli bir ahlak kuralıdır. Yahudilerin
kutsal kitabı Tevrat’ta şöyle buyrulmaktadır: “Ak saçlı insanların önünde ayağa
kalkacak, yaşlılara saygı göstereceksin.”
(Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 19/32.)
Anne babaya saygılı olmak ve iyi davranmak Hz. Musa’ya verilen on emirden biridir.
Tevrat’ta bu hususta şu emirler yer almaktadır:
“Herkes anne babasına saygı göstersin.”
(Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 19/3.)
Hristiyanların kutsal kitabı olan İncil’de büyüklere saygı göstermek ve anne babaya iyi davranmak çok önemlidir. Nitekim bu hususta İncillerde şöyle denilmiştir: “… Rab yolunda anne babanızın
sözünü dinleyin. Çünkü doğrusu budur. İyilik bulmak, yeryüzünde uzun ömürlü olmak için annene
babana saygı göstereceksin.”22
18 İsrâ suresi, 23. ayet.
19 Lokman suresi, 14. ayet.
20 Buhari, Edeb, 1.
21 Seçme Hadisler, s.147.
22 Efesliler, 6/1-3.
141
7.ÜNİTE
Konfüçyanizmde büyüklere iyi davranmak ve saygılı olmak, ailesine hizmet etmek kişinin bilge
olduğunun işaretlerindendir.23 Budizm ve Hinduizm gibi dinlerde de büyüklere karşı iyi davranmak
ahlaki erdemlerden sayılmıştır.
5. Başkalarına Zarar Vermemek
Bütün insanlar doğuştan birtakım haklara sahiptir. Yaşama, mülkiyet, inanma, düşünce, namus
ve iffet bunların en başta gelenleridir. Bütün dinler insanların sahip oldukları temel hakları koruma
altına alarak onlara yönelik her türlü saldırıyı yasaklamışlardır.
İslam dini tüm canlılara şefkat ve merhametle davranmayı emretmiş ve zulmü büyük günahlardan
biri saymıştır. Başkalarına zarar vermek ve zarar verene aynı şekilde karşılık vermek de İslam’da
yasaklanmışıtr. Hz. Peygamber bu konuda, “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden emin
olduğu kişidir.”24 buyurmuştur.
İslam, Yahudilik, Hristiyanlık, Budizm, Hinduizm ve Konfüçyanizm gibi dinlerin hepsi insanlara
ve diğer canlılara zarar verecek her türlü davranışı doğru bulmamıştır. Bu dinler başkalarına zarar
vermemeyi dindarlığın ve güzel ahlakın bir gereği saymıştır. Bu nedenle başkalarına zarar vermemek
tüm dinlerde ortak olan ahlaki ilkelerden biridir.
YORUMLAYALIM
“Bir kimse kendi nefsi için istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçek mümin
olamaz.” (İslam)
“İnsanların sana nasıl davranmasını istiyorsan sen de onlara öyle davran.” (Hristiyanlık)
“Sana kötü gelen şeyleri arkadaşlarına yapma. İşte bu Tevrat’ın özüdür.” (Yahudilik)
“Bir kimse dünyadaki tüm yaratılmışlara kendisine davranılmasını istediği gibi davranmalıdır.” (Caynizm)
“Hayat herkes için azizdir. Diğerlerini kendinle mukayese ederek ne onlarla çekiş ne de
çekişmeye neden ol.” ( Budizm)
“Kendin için istemediğin şeyi başkalarına yapma.” (Konfüçyanizm)
“İyi insan diğerlerinin kazancını kendi kazancı, diğerlerinin kaybını da kendi kaybı olarak
görür.” (Taoizm)
(Mahmut Aydın, Paradigmanın Yeni Adı: Dinsel Çoğulculuk, Akademik Araştırmalar Dergisi, Sayı: 14, s. 108.)
Kendisine yapılmasını istemediği şeyi başkalarına yapmamak neden tüm dinlerde ortak
bir ahlak ilkesi sayılmıştır? Arkadaşlarınızla yorumlayınız.
6. Öldürmemek
Tüm dinlerin yasaklamış olduğu kötü davranışların başında bir insanın canına kıymak gelir. Çünkü insanın sahip olduğu temel hakların ilki ve en önemlisi yaşama hakkıdır.
İslam dini öldürmeyi yasaklamış ve büyük günah kabul etmiştir. İslam inancına göre her insan günahsız, hür ve yaşama hakkına sahip olarak doğar. Bu sebeple İslam, geçerli bir sebep olmaksızın bir
23 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 396.
24 Tirmizi, İman, 12.
142
DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
insanın yaşama hakkını alan kimseyi, bütün insanları öldürmüş gibi sayar. Diğer taraftan İslam
dini, bir insanın hayatını kurtarmayı da bütün
insanların hayatını kurtarmış gibi değerlendirir.
Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilir:
“...Kim bir cana kıymamış ya da yeryüzünde
bozgunculuk yapmamış bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de
onu hayatını kurtarmak suretiyle yaşatırsa
bütün insanları yaşatmış gibi olur...”25 Diğer
bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır: “Geçim endişesiyle çocuklarınızın canına kıymayın. Biz
onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek büyük bir suçtur.”26
NOT EDELİM
Cinayet işlemek Yahudilikte büyük günahlardan biri sayılmıştır.
N
Nitekim Yahudiliğin temel ilkelerinden olan On Emir’den biri de
“Öldürmeyeceksin!” emridir.
(Tevrat, Çıkış, 20/13.)
BİLGİ KUTUSU
Caynizme göre ahimsa
kuralı gereği hiçbir canlıya
zarar verilmez. Ve bunun
için bazı Caynistler, canlıları çiğnememek için adım atacağı yeri
süpürür ve canlıların ağızlarına kaçmasını önlemek için ağızlarında maskeyle
dolaşırlar.
Hristiyanlığa göre sonsuz hayata kavuşmanın
ve mutlu olmanın şartlarından biri de öldürmemektir. Doğu dinlerinde de öldürmek büyük günahlardan sayılmıştır. Buda’ya göre insanı nirvanaya ulaştıran yollardan biri de hiçbir canlıyı
öldürmemektir.27 Budizm kutsal metinlerinde
bu husus şöyle ifade edilir: “Bütün insanlar cezalandırılırken titrerler, bütün insanlar ölümden
korkarlar; sen de onlara benzediğini hatırla ve ne
öldür ne de öldürmeye sebep ol.”28
(Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 364.)
7. Hırsızlık Yapmamak
Dinlerin ortak ahlaki ilkelerinden biri de hırsızlık yapmamaktır. Hırsızlık; hile, dolandırıcılık,
yankesicilik, rüşvet ve yalancı şahitlik gibi yollarla başkasının malını elinden almaktır.
İslam dini hırsızlık yapmayı büyük günahlardan saymıştır. Çünkü hırsızlık yapmak hem insanların emeğine karşı saygısızlık hem de bir kul hakkıdır. Kur’an’da başkalarının mallarına haksız yere
el uzatmak şöyle yasaklanmıştır: “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması hâli
hariç, mallarınızı, batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin.”29
İslam dini Müslümanlara helal rızık kazanmak için çalışmayı emretmiştir. İslam’a göre bir
Müslüman, eş ve çocuklarına alın teri dökerek kazandığı helal rızkı yedirmelidir. Başkalarının
hakkından sakınmalıdır. İslam’da kul hakkı Allah tarafından affedilmeyen günahlardandır. Kul
hakkının önemini Hz. Peygamber bir hadisinde şöyle ifade etmektedir: “Kimin üzerinde kardeşine ait namus veya başka bir şeye ait hak varsa paranın geçmediği (hesaplaşmanın olacağı
) gün gelmeden önce daha burada iken helalleşsin. Aksi takdirde o gün, salih bir ameli varsa
o zulmü nispetinde kendisinden alınır. Eğer sevapları yoksa hak sahibinin günahları alınır,
ona yüklenir.”30
25 Mâide suresi, 32. ayet.
26 İsrâ suresi, 31. ayet.
27 Budizm, Cengiz Erengil, s. 46.
28 Dhammapada, s. 246-247.
29 Nisâ suresi, 29. ayet.
30 Buhari, Mezalim, 23.
143
7.ÜNİTE
İLKELER ÇIKARALIM
“Ey Peygamber! Mümin kadınlar ne zaman sana gelip Allah’tan başka
hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayacaklarını, hırsızlık yapmayacaklarını, zina
etmeyeceklerini, çocuklarını öldürmeyeceklerini, iftira atmayacaklarını ve
(bildireceğin) hiçbir hakikate karşı çıkmayacaklarını (taahhüt ederek) sana
bağlılıklarını bildirirlerse onların bağlılık taahhütlerini kabul et ve Allah’tan onların
(geçmiş) günahlarını affetmesini dile; çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır.”
(Mümtehine süresi, 12. ayet.)
Yukarıdaki ayeti okuyarak ahlaki ilkeler çıkaralım.
Hırsızlık yapmamak bir Hristiyan’ın ebedi
mutluluğa ulaşması için uyması gereken Tanrı
buyruklarındandır.31
Yahudilikte de hırsızlık yapmak yasaklanmıştır.
Yahudilikteki On Emir’den biri de çalmamaktır.32
Hinduizm ve Budizmde de hırsızlık yapmak yasaklanmıştır. Budizmin beş ilkesinden biri de başkasına ait
olan bir malı çalmamaktır. Bu dinlerde hırsızlık yapmak insanın iyiliğe ve doğruluğa ulaşmasını engelleyen
bir davranış olarak görülmüştür.
BİLGİ KUTUSU
“Çalmayacaksınız, hile
yapmayacaksınız.”
(Kitab-ı Mukaddes, Levililer, 19/ 11.)
“Hırsız, çaldığının karşılığını kesinlikle ödemelidir. Hiçbir şeyi yoksa
hırsızlık yaptığı için köle olarak satılacaktır.”
(Kitab-ı Mukaddes, Çıkış 22/ 4.)
KONUŞALIM
Hırsızlığın tüm dinlerde yasaklanmasının nedenleri neler olabilir?
Arkadaşlarınızla konuşunuz.
8. Zina Yapmamak
Aralarında evlilik bağı olmayan kimselerin cinsel birlikteliklerine zina denir. İnsan neslinin devamını tehdit eden, bireylerin iffet ve namus değerlerini yok eden zina, tarih boyunca toplumlar ve dinler
tarafından zararlı bir davranış olarak görülmüştür.
İslam dini zinayı büyük günahlardan biri olarak kabul etmiştir. Zina, insanları ahlaksızlığa sevk
eder ve kul hakkına sebep olur. Bu nedenle Kur’an’ı Kerim’de insanı zinaya götürebilecek düşünce,
ِ ‫ﺎﻥ َﻓ‬
söz ve davranışlar yasaklanmıştır. Nitekim bu konuda şöyle emredilir: ‫ﺎﺣ َﺸ ًﺔ َﻭ َﺳﺎ َﺀ َﺳﺒِﻴﻼ‬
َ ‫ْﺮﺑُﻮﺍ ﺍﻟﺰﻧَﻰ ﺇِﻧ ُﻪ َﻛ‬
َ ‫َﻭ َﻻ ﺗَﻘ‬
33
“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, şüphesiz bir hayasızlıktır, kötü bir yoldur.”
31 Matta,19/18, 19.
32 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 20/15.
33 İsrâ suresi, 32. ayet.
144
DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
Yahudiliğe göre zina yapmak kötü ve yasak davranışlardandır. On Emir’den biri olan “Zina
etmeyeceksin!”34 emri her Yahudi’nin uyması gereken temel ilkelerdendir.
Hristiyanlığa göre de zina yapmak büyük bir günahtır. Hristiyanlığa göre zina yapmak haram olduğu gibi herhangi bir kadına kötü duygularla bakmak da o kadınla zina yapmış gibi sayılmıştır.
Hint dinlerinde de zina yasaklanmıştır. Evliliğe dinî ve sosyal açıdan büyük önem verilen Hinduizme göre cinsî ihtiyaçlar meşru yollarla karşılanmalı ve zinadan uzak durulmalıdır. Budizmde ise
zina yapmamak, uyulması gereken beş temel ilkeden biridir. Bir Budist, nefsini ve bedenini kontrol
etmeli, her türlü şehvet ve kötü huydan kendini korumalıdır. Zira cinsî tatmin her türlü kötülüğün
kaynağıdır.35
9. Yalancı Şahitlik Yapmamak
Yalan söylememek ve yalancı şahitlik yapmamak dinlerin ortak ahlaki ilkelerindendir. Yalan,
başkalarını kandırmak amacıyla gerçeğe aykırı beyanda bulunmaktır.
İslam dini yalan söylemeyi ve yalancı şahitlik yapmayı yasaklamış ve büyük günahlardan
saymıştır. Nitekim Kur’an’da, “…Yalan sözden
sakının.”36 diye buyrulmuştur. Yalancı şahitlik
yapmanın yasak oluşu ise Kur’an’da şöyle ifade edilmektedir: “Ey iman edenler! Allah için
hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi
adaletsizliğe itmesin. Adaletli olun; bu, Allah
korkusuna daha çok yakışan (bir davranış)
tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.”37
YORUMLAYALIM
Hz. Peygamber bir gün ashabına “Büyük günahların en
ağırını size haber vereyim mi?”
diye sordu. Ashabı da “Evet, ya
Rasulallah. dedi. Peygamberimiz, “Allah’a
şirk koşmak, ana-babaya itaatsizlik etmek.” dedikten sonra, yaslandığı yerden
doğrulup oturdu ve “İyi dinleyin, bir de
yalan söylemek ve yalancı şahitlik yapmak…” diye buyurdu.
(Buhari, Şehadat, 10.)
Yukarıdaki hadisi yorumlayınız.
Yalancı şahitlik yapmak Yahudilikte de yasaklanmıştır. Yahudilikteki On Emir’den biri de “Komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin!”38
buyruğudur.
Hristiyanlıkta da yalancı şahitlik yapmak yasaklanmıştır. Mutluluğa ulaşmanın yollarından biri de
Tanrı’nın buyruklarından olan “Yalan yere tanıklık etmeyeceksin.”39 emrine uymaktır.
Hint dinlerinde de yalancı şahitlik yapmak yasaklanmıştır. Budizm’in beş ilkesinden biri de yalan
söylememektir. Budizme göre her zaman doğru konuşmak ve doğru hareket etmek insanın içine düştüğü ıztıraptan kurtulmasını sağlar.40
34 Kitab-ı Mukaddes, Tesniye, 5/ 18.
35 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C 6, s. 357.
36 Hac suresi, 30. ayet.
37 Mâide suresi, 8. ayet.
38 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 20/16.
39 Matta, 19/ 18, 19.
40 Asaf Halet Çelebi, Pali Metinlerine Göre Gotama Buddha, s. 55.
145
7.ÜNİTE
İLKELER ÇIKARALIM
“Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder;
çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size
öğüt veriyor.”
(Nahl suresi, 90. ayet.)
“Rabb’in nefret ettiği altı şey, iğrendiği yedi şey vardır: Gururlu gözler, yalancı dil, suçsuz
kanı döken eller, düzenbaz yürek, kötülüğe seğirten ayaklar, yalan soluyan yalancı tanık ve kardeşler arasında çekişme yaratan kişi.”
(Kitab-ı Mukaddes, Süleyman’ın Özdeyişleri, 6/16-19.)
“Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin. Size hakaret edenler için dua edin... Size iyilik yapanlara iyilik yaparsanız, bu size ne övgü
kazandırır? Günahkârlar böyle yapar.”
(Luka, 6/ 27-33.)
Yukarıdaki metinleri okuyarak ahlak ilkeleri çıkartınız.
*Adaletli olmak,
*……………………………………………………………………………………….
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Dinlerin doğrulukla ilgili görüşleri hakkında bilgi veriniz.
2. Dinlerin temizliğe verdiği önemi anlatınız.
3. İyilik ve yardımseverliğin tüm dinlerde ortak değer olmasını açıklayınız.
4. Dinlerin öldürmekle ilgili hükümlerini karşılaştırınız.
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi dinlerin ortak ahlaki özelliklerinden biri değildir?
A) Öldürmemek
B) Temizlik
C) Faiz yememek
D) İyilik
E) Doğruluk
2. Aşağıdakilerden hangisi kutsal metinlerinde kul hakkına büyük önem vermiştir?
A) Hristiyanlık
B) Yahudilik
C) Budizm
D) İslam
E) Zerdüştlük
3. Nirvanaya ulaşmak aşağıdaki dinlerden hangisine ait bir kurtuluş inancıdır?
A) İslam
B) Budizm
C) Hinduizm
146
D) Şintoizm
E)Yahudilik
DİNLERDE TEMEL AHLAK İLKELERİ
4. On Emir, aşağıdaki dinlerden hangisinde yer alan bir prensiptir?
A) Konfüçyanizm
B) Budizm
C) Hinduizm
D) Şintoizm
E) Yahudilik
C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
(Caynistler, hırsızlık, doğruluk, rüşvet.)
1. İnsanın özünde, sözünde ve davranışlarında dürüst olmasına............................ denir.
2. ............................insanların alın terine ve emeğine karşı yapılmış bir saygısızlıktır ve günahtır.
3. ............................ canlıları çiğnememek için adım atacağı yeri süpürür ve canlıların ağızlarına
kaçmasını önlemek için ağızlarında maskeyle dolaşırlar.
D- Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz.
1. (...) Hristiyanlıkta maddi temizlikten ziyade manevi temizliğe vurgu daha fazla yapılmıştır.
2. (...) İslam dini insanı zinaya götürecek söz ve davranışları yasaklamıştır.
3. (...) Yahudi kutsal metinlerine göre bir insanı öldürmek tüm insanlığı öldürmek gibidir.
4. (...) Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkalarına yapmama prensibi tüm dinlerde ortaktır.
147
8.ÜNİTE
DİNÎ ÇOĞULCULUK
ÇOĞ C
VE
MİSYONERLİK
ÜNİTEMİZE HAZIRLANALIM
1. Çoğulculuk, misyonerlik ve tebliğ kelimelerinin anlamlarını sözlükten
araştırınız.
2. “Benim görüşlerim yanlış ihtimali olan doğrulardır. Başkalarının
görüşleri ise doğru ihtimali olan yanlışlardır.” sözünün anlamı üzerinde düşününüz.
3. Misyonerlik faaliyetleri hakkında bilgi edininiz.
4. Laikliğin din ve vicdan hürriyeti ile ilişkisini araştırınız.
148
DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
1. Dinî Çoğulculuk
NOT EDELİM
Felsefi anlamda plüralizm yani
dinî çoğulculuk, bütün dinlerin
insanları kurtuluşa ulaştırma konusunda eş değerde olduğu fikrine dayanır.
Arnold Toynbee, John Hick ve W. Cantwel
Smith gibi düşünürlerin savunduğu bu fikre
göre bütün dinler insanı Tanrı’ya götüren eşit
yollardır.
Dinî çoğulculuk (plüralizm), farklı dinlere
mensup insanların birbirlerinin haklarına saygı
göstererek bir arada barış içinde yaşamalarına
denir. Çoğulculuk, özünde farklılıkların zenginlik kabul edildiği ve ötekilerin haklarının
hukuki teminat altına alındığı bir hoşgörü ortamıdır. Böyle bir ortamda kimse kimseye inancı, yaşayışı ve kültürü nedeniyle baskı yapamaz, kimse farklılığından dolayı eleştirilemez
ve kınanmaz.
(Kürşat Demirci, Yahudilik ve Dinî Çoğulculuk, s. 18.)
İçinde yaşadığımız dünya farklı din, kültür ve etnik kökene sahip insanların bir arada yaşamak
zorunda kaldığı çok kültürlü bir dünyadır. Günümüzde iletişimin kolaylaşması, bilim ve teknoloji
alanındaki gelişmeler nedeniyle dünyamız adeta küresel bir köy hâline dönüşmüştür. Bu nedenle
farklı inanç ve kültürlere mensup insanların birlikte yaşamaları ve aynı havayı teneffüs etmeleri kaçınılmaz olmuştur. Böylece yemesi, içmesi, giyimi, konuştuğu dili ve inançlarıyla birbirinden farklı
olan insanların farklılıklarını koruyarak barış içinde yaşama anlayışı doğmuştur. Bu anlayış genel
olarak dinî çoğulculuk olarak tanımlanmaktadır.
Dinî çoğulculuk tüm inançlara saygı ve hoşgörü ile yaklaşmayı gerektirir. Her insan,
mensubu olduğu dinin en doğru ve mükemmel din olduğuna
inanır. Ancak bu tabii durum
insanların farklı inanç sahiplerine hoşgörü ile bakmasına
engel değildir. Zira inançlar,
insanların akli çabalarına ve
Farklı inanç sahiplerinin bir arada hoşgörü içinde yaşaması toplumsal barış
hür iradelerine dayalı kendi
açısından önemlidir.
tercihleridir. Bu sebeple farklı
inançlara hoşgörü çerçevesinde bakmak hem insani hem de dinî bir zorunluluktur.
YORUMLAYALIM
“Sizin dininiz size, benim dinim banadır.”
(Kâfirûn suresi, 6. ayet.)
“Allah’tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da
bilmeyerek Allah’a söverler.”
(En’âm suresi, 108. ayet.)
Yukarıdaki ayetlerden hareketle İslam’ın dinî çoğulculuğa bakışını yorumlayınız.
149
8.ÜNİTE
Dinî çoğulculuk, zengin bir tarihî tecrübeye sahip olan Müslümanlar için yeni ve yabancı bir
anlayış değildir. Zira İslam dini ilk zamanlardan itibaren farklı inançlara dinî hürriyet tanıyan ve
onların haklarını koruyan çoğulcu bir yapıya sahip olmuştur. Hz. Peygamberin Medine’de bulunan
Araplar, Yahudiler ve Hristiyanlarla birlikte imza altına aldığı Medine Antlaşması bu anlayışın ilk örneklerindendir. Tarih boyunca Yahudi, Hristiyan ve Budistler gibi farklı dinî gruplar Müslümanların
hâkimiyeti altında dinlerini serbestçe yaşamışlardır.
2. Türkiye’deki Dinî Gruplar
Türkiye asırlardır birçok din, kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafyada yer almaktadır. Bu nedenle asırlar boyunca Anadolu topraklarında Müslüman, Yahudi ve Hristiyanlar gibi birçok farklı inanç mensubu barış ve hoşgörü içinde bir arada yaşamışlardır. Ülkemizde Müslümanların
yanı sıra Yahudiler ve Hristiyanlar gibi dinî gruplar yer almaktadırlar.
ÜLKEMİZDE YAŞAYAN DİN
MENSUPLARI
Müslümanlar
Hristiyanlar
Yahudiler
Yahudiler Türkiye’de bulunan dinî grupların en önemlilerindendir. Osmanlılar devrinde dinî ve
ekonomik hayatta önemli bir yer edinen Yahudiler, adalet ve hoşgörü ile muamele görmüşlerdir. Tarih içinde İspanya ve Rusya’dan göçe zorlanan Yahudilere Osmanlı Devleti kucak açmıştır. Bağımsız
İsrail Devleti’nin kurulmasından sonra Türkiye’deki Yahudi nüfusu yarıya yakın oranda azalmıştır.
Bunların büyük bir çoğunluğu İstanbul ve İzmir’de, diğerleri ise Ankara, Bursa ve Edirne gibi şehirlerde yaşamaktadır.
Türkiye’de yer alan Hıristiyan grupların tarihi oldukça eskidir. Zira Anadolu toprakları Hristiyanlığın gelişmesinde önemli bir merkezdir. Bunun yanı sıra ülkemizde birçok yer Hristiyanlarca kutsal
sayılmaktadır. Bunların içinde Efes, İstanbul ve İznik gibi yerler sayılabilir. Türkiye’deki Hristiyan
gruplar arasında Rumlar, Ermeniler, Süryaniler ve Arap Ortodoksları yer almaktadır.
Türkiye’de yaşayan en kalabalık Hristiyan grup olan Ermenilerin büyük bir çoğunluğu İstanbul’da
ikâmet etmektedir. Ermeni Patrikliğine bağlı olan Ermeniler haricinde, ana kiliseden ayrılmış olan
Katolik ve Ortodoks Ermeniler de vardır.
Türkiye’de yaşayan Hristiyan dinî gruplardan biri de Süryanilerdir. Süryaniler; Süryani Kadim,
Süryani Katolik ve Süryani Ortodoks Kilisesi mensupları olarak üç gruba ayrılmışlardır. Türkiye’deki
Süryaniler, Suriye Şam Patrikliğine bağlıdır. Diğer bir Hristiyan grup olan Arap Ortodokslar, Antakya
Patrikliğine bağlı olarak yaşamakta olup sayıca azdırlar.1
1 Baki Adam, Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 267.
150
DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
3. Misyonerlik
Misyonerlik kelimesi Latince “missio” kökünden türemiştir. Bu kelime yetki, vekâlet ve
tamamlaması için birine verilen
görevi ifade eder. Misyon, bir
dinin propagandasını yapmakla
görevli insanlar teşkilatı anlamına
gelmektedir. Bu işi yapan kişiye
misyoner, yapılan bu faaliyete ise
misyonerlik adı verilir.
Misyonerlik her ne kadar
dinlerin yayılma faaliyeti için
kullanılsa da daha çok Hristiyan
yayılmacılığını ifade etmektedir.
Bu kelime ilk defa Hristiyanlar tarafından bu anlamda kullanılmıştır.2 Zira misyonerlik faaliyetlerini
dünya genelinde sistemli bir şekilde ve kurumsal düzeyde yürüten din, Hristiyanlıktır. Bu amaçla
ilk misyonerlik teşkilatı 1646 yılında İngiltere’de kurulmuştur. Bununla birlikte Yahova Şahitleri,
Bahai, Budist ve Hindular gibi dinî gruplar da misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuşlardır.
Her din, mesajlarının diğer insanlara iletilmesini hedefler. Bu anlamda Müslüman, Hristiyan, Budist ve Hinduların kendi dinlerini başkalarına duyurmaları temel insan haklarındandır. Ancak misyonerlik, dini duyurma faaliyetlerinden farklıdır. Misyonerler hileli yollarla insanların sosyal ve ekonomik zaaflarını suistimal ederek muhataplarını din değiştirmeye zorlar. Aynı şekilde karşı tarafın
inancını çarpıtarak onları kötü göstermek gibi davranışlar dini yayma hakkını kötüye kullanmaktır.
3.1. Türkiye’de Faaliyet Gösteren Misyoner Gruplar
Türkiye konumu itibarıyla Asya, Avrupa ve Afrika’yı birbirine bağlayan yolların kesiştiği bir noktada yer almaktadır. Tarihî olarak da ilk çağlardan beri pek çok kültür ve medeniyete ev sahipliği
yapmıştır. Bugün dünyanın en hareketli bölgeleri olan Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlara açılan kapı
özelliği taşıyan Türkiye, pek çok dinî grubun hedefidir.
Bugün dünyanın büyük dinlerinden biri olan Hristiyanlığın Türkiye’ye özel bir ilgisi bulunmaktadır. Hristiyan misyonerlerine göre Türkiye, Hristiyanlığın beşiğidir. Çünkü bugünkü Hristiyanlığın kurucusu olan Pavlus, Tarsusludur. Ayrıca Pavlus’un dinini yaymak için gezdiği pek çok yer
Anadolu’dadır. Bu nedenle misyonerler, Türkiye’yi Hristiyanlaştırmak için 19. yüzyıldan bu yana
misyonerlik faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Hristiyanların dışında Yahova Şahitleri, Bahailer gibi gruplar da ülkemizde misyonerlik faaliyeti
sürdürmektedirler.
2 Ömer Faruk Harman, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 25.
151
8.ÜNİTE
Tebliğ; taşımak, götürmek, ulaştırmak ve
bildirmek anlamlarına gelir. Bir kavram
olarak tebliğ, İslam
mesajının insanlara
duyurulmasıdır.
İslam’daki tebliğ
çalışmalarının temel
amacı İslami öğretilerin diğer insanlara
duyurulmasıdır. Tebliğ, tüm Müslümanların yapabileceği ferdî bir görevdir. Kur’an-ı
Kerim’de Mâide suresinin 67. ayetindeki “Ey
Resul! Rabb’inden sana indirileni insanlara tebliğ et.” ve Gâşiye suresinin 21 ve 22.
ayetlerindeki “O hâlde (Resulüm), öğüt ver.
Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların
üzerinde bir zorba değilsin.” ifadeleri tebliğin sadece duyurma ve davet olduğunu bildirir. İslam’a göre artık inanıp inanmama kişinin
hür iradesine kalmıştır.
Nitekim Müslümanlar tarihleri boyunca egemenlikleri altındaki gayrimüslimlere
adalet ve hoşgörüyle davranmış, onları zorla Müslümanlaştırma yoluna gitmemişlerdir.
Asırlarca Müslüman egemenliğinde kalan diğer din mensuplarının; din, dil ve kimliklerini
korumuş olmaları Müslümanların zorla Müslümanlaştırmayı değil, inandıkları prensipleri
tebliğ etmeyi ön plana çıkardıklarını gösterir.
KARŞILAŞTIRALIM
Hristiyanlıkta misyonerlik anlayışı İncil’de
şöyle ifade edilmektedir: “Yahudileri kazanmak için Yahudilere Yahudi gibi
davrandım. Kendim
kutsal yasanın denetimi altında olmadığım
hâlde, yasa altında
olanları
kazanmak
için onlara yasa altındaymışım
gibi
davrandım. Tanrı’nın
yasasına sahip olmayan biri değilim, Mesih’in yasası altındayım.
Buna karşın, yasaya sahip olmayanları kazanmak için yasaya sahip değilmişim gibi davrandım. Güçsüzleri kazanmak için onlarla güçsüz
oldum. Ne yapıp yapıp bazılarını kurtarmak
için herkesle her şey oldum. Bunların hepsini,
müjdede payım olsun diye müjdenin uğruna
yapıyorum.”
(1. Korintliler, 9/20-23.)
Misyonerlik anlayışında temel amaç, insanları ne yapıp edip Hristiyanlaştırmaktır.
Nitekim Hristiyanlar, tarih boyunca gittikleri yerlerde hitap ettikleri insanlara Hristiyan
mesajını duyurmayı değil, onları Hristiyanlaştırmayı hedeflemişlerdir. Örneğin Amerika
Kıtası’nın Hristiyanlarca işgalinden yaklaşık
iki yüz yıl geçmeden güney ve kuzeydeki bütün yerli inanç ve kültürler yok edilmiştir. Ayrıca Afrika Kıtası sömürgeci devletlerce işgal
edildikten sonra hızla Hristiyanlaştırılmıştır.
Aynı durumu Avustralya ve Yeni Zelanda gibi
ülkelerde de görmek mümkündür.
(Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 16-18.
Özetlenmiştir.)
Yukarıdaki metni okuyarak iki dinin yayılma metotlarını karşılaştırınız.
3.1.1. Hristiyan Gruplar
Hristiyanlık, misyon özelliği olan bir dindir. Hristiyanlığa göre İsa, Tanrı’nın kutsal mesajını insanlara duyurmak misyonuyla yeryüzüne inmiş ve havarilerini bu misyonu yaymak için dünyaya göndermiştir. Bu husus İncillerde şöyle geçer: “İmdi, siz gidip bütün milletleri şahit edin, onları baba ve
oğul, ruhulkudüs ismi ile vaftiz eyleyin, size emrettiğim her şeyi tutmalarını onlara öğretin ve işte ben
152
DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
bütün günler, dünyanın sonuna kadar sizinle beraberim.”3 Hristiyanlıktaki misyonerlik faaliyetlerinin
temeli bu misyon anlayışına dayanır. Bu husus İsa’nın yeryüzündeki bedenini temsil eden kilise ile
misyonerlik faaliyetleri arasındaki ilişkiyi de ifade etmektedir. Bu faaliyetlerin öncülüğünü yapan kişi
ise bugünkü Hristiyanlık anlayışının mimarı olan Pavlus’tur.
TÜRKİYE’DE FAALİYET
YÜRÜTEN MİSYONER
GRUPLAR
YAHOVA
ŞAHİTLERI
HRİSTİYAN
GRUPLAR
Baptistler
Adventisler
Mesih İnanlıları
Bütün dünyaya yayılma amacında olan Hristiyanlık, dünyanın birçok bölgesinde misyonerlik faaliyeti yürütmektedir. Ülkemize yönelik ilk misyonerlik faaliyetleri Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında Ermeniler arasında başlamıştır. Katolik ve Ortodoks Hristiyanlar, Ermenileri kendi saflarına
çekebilmek için bu grup arasında misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Bu faaliyetler sonucunda bir kısım Ermeni, Katolikliğe geçmiş ve ayrı bir Katolik Ermeni Kilisesi oluşturmuştur. Fransa’nın
gayretleriyle de bu kilise Osmanlı Devleti tarafından 1830 yılında ayrı bir cemaat olarak tanınmıştır.
Sonraki yıllarda ise Amerikalı Protestanların misyonerlik faaliyetleri sonucunda bir de Protestan Ermeni Kilisesi oluşmuş ve bu kilise de 1847 yılında İngiltere’nin isteği üzerine Osmanlı Devleti tarafından tanınmıştır.4
Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonraki yıllarda Tevhiditedrisat Kanunu’na uymayan ve öğrencilere İncil okutan, onları ayinlere götüren birçok okul kapatılmıştır.5 Bu okullardan biri olan
Bursa Amerikan Kız Koleji, sistemli şekilde misyonerlik yaptığı için Atatürk Dönemi’nde (1928)
kapatıldı.6 Bununla birlikte ülkemizde Protestan grupların misyonerlik faaliyetlerini devam ettirmeye çalışmışlardır. Bunlar içinde Babtistler, Adventistler ve Mesih İnanlıları gibi Protestan gruplar
misyonerlik faaliyetleri ile dikkat çekmektedirler.
Türkiye’de misyonerlik çalışmaları yürüten Hristiyan gruplar birçok metot ve argüman kullanmaktadır. Misyonerler; bedava İncil, kitap, dergi, broşür, kaset, CD gibi iletişim malzemeleri dağıtmaktadırlar. Bu klasik yöntemlerin dışında sesli ve görsel medya, İncil okuma grupları ve İnternet
gibi yollarla Hristiyanlaştırma faaliyetleri yapmaktadırlar.
Hristiyan misyonerliğinin en temel özelliği, faaliyetlerinin kurumsal düzeyde yürütülmesidir. Ayrıca dinî ve siyasi amaçları da bulunmaktadır. Bu nedenle ülkemizde olduğu gibi dünya genelinde
de misyonerlik faaliyetleri çeşitli örgüt ve kurumlar tarafından finanse edilmektedir. Bu amaçla acil
3 Matta, 28/19-20.
4 Baki Adam-Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 201.
5 http://www.edebiyatdergisi.hacettepe.edu.tr/700ozelAytenSezer.pdf
6 Ahmet Kahraman, Mukayeseli Dinler Tarihi, s. 282.
153
8.ÜNİTE
yardım ekipleri oluşturan misyoner kuruluşları felaket ve afet anında insanlara maddi-manevi yardımlarda bulunurlar. Nitekim 1999 Marmara Depremi sonrasında insani yardım amacıyla ülkemize gelen
gruplardan bazıları misyonerlik faaliyeti yürütmüşlerdir.7 Zor durumda olan insanların bu hâllerini suistimal etmeye çalışan misyonerlerin çoğu yardım gönüllüsü, doktor, öğretmen ve hemşire gibi farklı
meslek gruplarına mensuptur.8
TÜRKİYE’DE MİSYONERLİK FAALİYETİ
YÜRÜTEN HRİSTİYAN GRUPLAR
BAPTİSTLER
17. asırda Hollanda’da doğan Hristiyan bir gruptur. Diğer Hristiyan mezheplerinden
farklı olarak vaftizi sadece
yetişkinlere uygularlar. Onlara
göre vaftiz, kişinin kendi iradesiyle İsa Mesih’e iman etmesinin kesin bir sembolüdür.
Henüz anlamını kavrayamadıkları gerekçesiyle bebeklere
vaftiz uygulamayan Baptistler,
vaftizi vücudu suya tamamen
batırarak yaparlar.
İlk Protestan misyonerliğini
başlatan Baptistler, dünya genelinde misyonerlik yapmaktadırlar. Ülkemizde Hristiyanlaştırma faaliyeti yürüten bu
grubun İstanbul’da da kilisesi
bulunmaktadır.
Baptist anlayışına göre her
Baptist bir misyonerdir. Bu
ilke onları misyonerlik faaliyetlerinde etkin kılmıştır. Onlara göre İsa Mesih’in yeryüzüne gelişiyle tanrısal krallık
kurulacak ve tüm Hristiyanlar
kurtuluşa ereceklerdir.
ADVENTİSTLER
1831 yılında Amerika’da
kurulan Protestan ve Mesihçi
bir harekettir. Adventistler, ruhun ölümsüzlüğüne inanırlar,
öldükten sonra sadece doğruların dirileceğini kabul ederler.
Et yemez, kahve, çay, sigara
ve içki içmezler. Bu mezhep
İsa Mesih’in tekrar dünyaya
geleceği inancı üzerine kurulmuştur. Diğer Hristiyanların
aksine pazar değil cumartesi
gününü kutsal dinlenme günü
olarak kabul ederler.
Adventistlerden pek çok
grup doğmuştur. Bunlardan
Yedinci Gün Adventistleri
misyonerlik faaliyetleri açısından önemlidir. Bu grup Kitab-ı
Mukaddes’e sıkı sıkıya bağlıdırlar.
Yedi Gün Adventistlerine
göre Türkler, Hristiyanlığın
yayılması önünde bir engeldir.
Türkler, İsa Mesih’in ikinci gelişini geciktirmişlerdir. Bu nedenle bu engeli ortadan kaldırmak için çalışırlar. Türkiye’de
bir kiliseleri vardır.
MESİH İNANLILARI
Evanjelik Hristiyanlar olarak bilinen bu grup Türkiye’de
kendisini Mesih İnanlıları veya
Müjdeciler (İncilciler) olarak
tanıtır. 18. yüzyılda İngiltere’de
kurulan Evanjelik Hristiyanlık, Kitab-ı Mukaddes’i dinde
tek otorite olarak kabul eder.
1846’da kurulan Evangelical
Alliance (Evanjelikal Alayns)
adlı uluslararası örgütün şemsiyesi altında pek çok Mesihçi
Protestan grup misyonerlik faaliyeti yürütmektedir.
Evanjelik Hristiyanlara göre
herkes kutsal kitabı okuyup
anlayabilir, üç şahıstan meydana gelen Tanrı tektir, İsa
Mesih’e iman günahlardan
arınmak için yeterlidir. Yeni
Ahit’te olmayan hiçbir inanç
ve uygulamayı kabul etmezler.
Türkiye’de yaygın bir misyonerlik faaliyeti yürütmekte
olup illerde çeşitli misyoner
gruplar oluşturmaktadırlar.
Misyoner kuruluşları, misyonerlik faaliyetlerinin siyasi ve ekonomik sömürgecilikle ilişkilendirilmesinden dolayı yöntem değişikliğine gitmiştir. Bu amaçla İncil’in mesajının hedef kitle olan ülkenin
şartlarına uydurulması ve misyoner faaliyetlerinin yerelleştirilmesine karar verilmiştir. Bunun yan7 Ali Erbaş, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 185.
8 Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 116.
154
DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
sımalarından biri, yabancı
misyonerlerin yerine, yerel kiliseler ve yerli Hristiyanlar aracılığıyla bu faaliyetlerin yürütülmesidir.9
Halkın tepkisini azaltmak
için ev kiliseleri ve yerli
Hristiyanlar aracılığıyla
misyonerlik faaliyetleri
yürütülmeye başlanmıştır.
Sıkıntılı insanlara
yardım etmek
Konuşmalarında
sevgiyi öne
çıkarmak
Kilise evleri
açmak
Yurt dışı
eğitim turları
düzenlemek
MİSYONERLERİN
KULLANDIKLARI
YÖNTEMLERİN
BAZILARI
Dil
kursları
açmak
Sağlık ve eğitim
hizmetlerini
ücretsiz sunmak
Özel okullar
aracılığıyla
eğitim vermek
Misyoner gruplarının
Kimsesiz ve
kullandığı
argümanlar,
Gençleri din ve
yoksullara
kültürlerinden
Araştırma
faaliyetlerin
yürütülyardım etmek
uzaklaştırmak
enstitüleri kurmak
düğü ülkenin şartlarına
göre düzenlenmektedir.
Türkiye’yi Hristiyanlığın
vatanı olarak gören misyoner gruplarının
kullandığı argümanların başında Kur’an-ı
YORUMLAYALIM
Kerim’in Hz. İsa’ya büyük önem verdiği propagandası gelmektedir. Buna göre
“...Biz, ona (insana) şah
misyoner gruplar Kur’an’da Hz. İsa’nın
damarından daha yakınız.”
çok anılması, babasız olması ve yüksel(Kâf suresi, 16. ayet.)
tilmesi gibi konuları çarpıtarak Kur’an’ın
“Kur’an’ı kesinlikle biz inda kendi mesajlarını onayladığını iddia
10
dirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.”
etmektedirler.
(Hicr suresi, 9. ayet.)
Misyonerler muhataplarına karşı öncelikle Hz. İsa’nın peygamber oluşuna vur“…Allah onları (müminleri) sever, onlar
gu yaparken onun tanrılığına değinmezler.
da Allah’ı severler…”
Hristiyanların üç tanrıya inanmadıklarını
(Mâide suresi, 54. ayet.)
iddia eden misyonerler, bunun MüslümanYukarıdaki ayet meallerini misyonerlerin
ların uydurması olduğunu belirtirler. Onlara
İslam’la
ilgili iddiaları açısından yorumlayınız.
11
göre Tanrı tektir; ancak üç kişiliğe sahiptir.
Misyoner gruplar, muhataplarına merhametli ve sevecen bir tanrı anlayışını telkin
ederler. İslam’daki Allah inancını, insana
uzak ve acımasız olduğu gerekçesiyle eleştirirler. Kur’an’ın aslını koruyamadığını, Tevrat ve İncil’in
de Allah’tan geldiğini ve Kur’an-ı Kerim’in bunu onayladığını iddia ederler. Ayrıca Kur’an’daki bazı
ayetleri bağlamından kopararak Allah’ın Hristiyanlığı övdüğü gibi görüşler ileri sürmektedirler. Misyonerler bunların yanında etnik veya dinî azınlıklara, çoğunluğun onları sömürdüğü ve ezdiği şeklinde
propaganda yaparak kaos ve çatışma ortamı oluşturmaya çalışmaktadırlar.12
9 Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 87.
10 Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 109.
11 2. Korintliler, 3/16,17; Matta, 28/18,19; Yuhanna, 5/18; 15/31.
12 Şinasi Gündüz-Mahmut Aydın, Misyonerlik, s. 108.
155
8.ÜNİTE
Misyoner gruplar, çeşitli internet sayfaları aracılığıyla Hristiyanlık inançlarının doğruluğunu
Kur’an ayetleriyle ispatlamaya çalışmaktadırlar. Bunu yaparken Kur’an ayetlerini, kendi amaçları
doğrultusunda yorumlayarak çarpıtmaktadırlar. Bütün bu faaliyetleri yaparken yürüttükleri eylemin
din özgürlüğü kapsamında serbest olduğunu iddia etmektedirler. Oysa istismara yönelik inanç yayma
faaliyeti hukuka aykırıdır ve inanç hürriyeti kapsamında değildir.13
NOT EDELİM
Misyonerler, Misyon Cemiyeti ve diğer misyon kuruluşları tarafından özel olarak
yetiştirilirler. Bir misyoner, yapacağı işe göre zeki ve kabiliyetli çocuklar arasından
seçilir. Küçük yaştan itibaren özel eğitim alır. Gideceği bölgenin dili, inançları, örf
ve âdetlerini öğrenir. Bazen de misyonerlik yapacağı ülkeye gönderilir ve o toplumda
yetiştirilir. Böylece yerli bir Müslüman gibi görünür; ancak asıl amacı misyon görevini yerine
getirmektir.
Müslümanlar tarafından fark edilmeyecek derecede yetişen misyonerler bulundukları bölgede dinî faaliyet yaptıkları izlenimini vermezler. Okullara büyük önem verirler ve gençlerin önce
kendi kültürlerinden uzaklaşmalarını sağlarlar. Muhataplarıyla, ihtilaflı konularda konuşmazlar.
(Osman Cilacı, Hristiyanlık Propagandası ve Misyonerlik Faaliyetleri, s.72.)
SIRALAYALIM
Ül
Ülkemizdeki
misyonerlik çalışmaları ve misyonerlerin insanları ikna etmek
için han
hangi metotları kullandıklarını sıralayınız.
*Ekonomik ve sosyal sıkıntı içindeki insanlara yardım etmek amacıyla onları Hristiyanlaştırmak.
*…………………………………………………………………………………………
*…………………………………………………………………………………………
*…………………………………………………………………………………………
3.1.2. Yahova Şahitleri
Yahova, Yahudilikte Tanrı için kullanılan Yahve kelimesinden gelmektedir. Bu isim Tevrat’ta şöyle
geçer: “ Beni size ... Yakup’un tanrısı Yahve gönderdi.”14 Yahova Şahitleri isimlerini kutsal kitapta geçen
“Siz şahitlerim ve seçtiğim kulumsunuz, ta ki bilip bana inanasınız ve benim o olduğumu anlayasınız.”15
ifadesinden alırlar.
Yahova Şahitleri, 19. yüzyılda ortaya çıkan, Yahudilik ve Hristiyanlık karışımı Mesihçi ve misyoner
bir harekettir. Bu hareketin temeli, dünyadaki düzenlerin yakında sona ereceği ve İsa Mesih’in tekrar
13 Ömer Faruk Harman, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 32.
14 Kitab-ı Mukaddes, Çıkış, 3/15.
15 Kitab-ı Mukaddes, İşaya, 43/10.
156
DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
gelerek yeryüzünde tanrısal krallığı kuracağı inancıdır. Bu grup kendilerini Yahova krallığının gerçek
sahipleri ve şahitleri olarak tanıtırlar.16 Bununla birlikte Yahova Şahitleri kendilerini ayrı bir din olarak
görürler.17
Yahova Şahitlerinin kurucusu Charles Taze Russell’dır.(Çarls
Teyz Rassıl) Amerika’da yaşayan Russell, İsa Mesih’in ikinci
gelişine inanan Adventistlerle karşılaşmış ve onların fikirlerinden etkilenmiştir. 1914’te kıyametin kopacağı kehanetinde bulunan Russell, bu durum gerçekleşmeyince tezini bu tarihin kıyamet alametlerinin başladığı tarih olduğu şeklinde değiştirmiştir.
Russell’den sonra onun yerine geçen Rutherford, Russelistler
diye bilinen cemaati 1931’de “Yahova Şahitleri” olarak adlandırdı. Rutherford (Ruterford), grup üyelerinin üzerlerinde altın
taç ve haç taşımaması, yazı ve broşürlere isim yazılmaması, yeni
dergiler çıkarmak gibi değişiklikler yaptı. 1975 yılında Armagedon Savaşı’nın olacağı kehanetinde bulunan hareket liderleri, bu
durum gerçekleşmeyince mensuplarını hayal kırıklığına uğrattılar. Bunun üzerine IV. Lider F. Franz, Yahova Şahitlerinin kutsal
savaşın ne zaman olacağını bilmeden de Yahova’ya hizmet etmeleri gerektiğini belirtti.18
Yahova Şahitlerinin Kurucusu
Charles Taze Russell
(1852-1916)
BİLGİ KUTUSU
Yahova Şahitleri; hükümet, devlet, ülke, sınır, askerlik, bayrak, milli marş ve
savaş gibi kavramlara karşıdır. Bu fiilleri yapanlar, Tanrı Yahova krallığına karşı
günah işlemiş olurlar. Kan ve organ naklini kabul etmezler.
(Baki Adam, Dinler Tarihi, s. 208.)
Yahova Şahitleri, Kitab-ı Mukaddes’e inanırlar. Onun Tanrı sözü olduğunu kabul ederler. Tanrı olarak Yahova’ya inanırlar. Bununla birlikte İsa Mesih’i, Tanrı’dan daha alt seviyede ve onun oğlu kabul
ederler. Yahova Şahitlerinin bu inancı İsa Mesih’i Tanrı olmaktan çıkardığı gerekçesiyle Hristiyan mezheplerince reddedilmiştir.19
Yahova Şahitleri, İslam peygamberi Hz. Muhammed’i yalancılıkla itham ederler. Kur’an-ı
Kerim’i asılsız olarak görürler. Kendi inançları dışındaki dinleri sahte kabul ederler.20
Yahova Şahitlerine göre İsa Mesih’in tanrısal krallığı, şeytan ve yandaşlarını yenerek yeryüzündeki bütün beşerî sistemleri, devletleri ortadan kaldıracaktır. Ardından da göklerde egemen olan tanrısal krallık yeryüzüne hâkim olacaktır. İsa Mesih, bu zaferden sonra yüz kırk dört bin kişilik seçkin
Yahova Şahitleri topluluğuyla beraber bin yıl boyunca bu krallığı yönetecektir. Bu süre içinde insan16 Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 411.
17 Günay Tümer, Yeni Dökümanlar Işığında Yehova Şahitleri, s. 29.
18 Günay Tümer, Yeni Dökümanlar Işığında Yehova Şahitleri, s. 23-29.
19 Hikmet Tanyu, Yehova Şahitleri, s. 13.
20 Hikmet Tanyu, Yehova Şahitleri, s. 25-28.
157
8.ÜNİTE
lık ve yeryüzü, Âdem’in ilk günahından önceki hâline dönecektir. Bu bin yıllık dönemin sonunda İsa
Mesih, krallığı, asıl sahibi olan Tanrı’ya devredecektir.21
Şeytan dünyanın görünmez yöneticisidir.
Yahova Şahitleri, dinler
arası diyaloğa katılmamalıdır.
YAHOVA ŞAHİTLERİNİN
BAZI İNANÇLARI
İnsan, Âdem’in günahı
yüzünden ölmektedir.
Tanrı bugünkü ortamı
Armagedon Savaşı’yla
ortadan kaldıracaktır.
Kurtuluşa götüren tek
yol vardır. O da Yahova
Şahitleridir.
İnsan evrim sonucu oluşmamış, yaratılmıştır.
İnsanlık sona yaklaşmıştır.
Cemaatin temeli Mesih
İsa’dır.
Mesih’in yönetimindeki
krallık yeryüzüne barış ve
adalet getirecektir.
Yahova Şahitleri, sistemli ve ısrarcı misyonerlik faaliyeti yürüten bir gruptur. Misyoner okullarında yetiştirdikleri Yahova Şahitleri, günün her vaktinde ev ev, sokak sokak dolaşarak inançlarını
yaymaya çalışırlar. Bu faaliyete tarla hizmeti adını verirler. Bunların kullandığı metot, genelde dini
öğüt vermek, kitap ve broşür dağıtmaktır. Bu iş için grup üyeleri genelde vakitlerinin tamamını almayan işlerde çalışırlar ve kalan zamanlarında ise Yahova Şahitliği inancını yaymaya çalışırlar. Her
bölgede çalışan gruplar düzenli olarak genel merkeze rapor sunarlar.
Ülkemizde Yahova Şahitlerinin misyonerlik
çalışmaları 1909’da başlamıştır. Bu dönemde
İzmir’de, Yahova Şahitlerinin dergisi olan Tarassut Kulesi’ni düzenli okuyan bir grup oluştu.
Böylece ülkemizde bu grubun misyonerlik faaliyeti başlamış oldu. İlk zamanlar Ermeni ve Rum
vatandaşlarımız arasında yayılmaya çalışan hareket daha sonra Müslüman Türkler arasında az
da olsa taraftar bulmuştur.
TARTIŞALIM
Yahova Şahitlerinin vatan, millet,
bayrak, askerlik gibi kavramlara karşı
oluşlarının sebebi ne olabilir?
Arkadaşlarınızla tartışınız.
Türkiye’de yirmi civarında cemaati bulunan hareket daha çok İzmir, İstanbul, Ankara ve Mersin
gibi illerimizde etkinlik yürütmeye çalışmaktadır.22
4. Laikliğe Yönelik İç ve Dış Tehditler
Laiklik, devlet ile din işlerinin birbirinden ayrı olması; devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından tarafsız olması demektir. Bu yönüyle laiklik, din ve vicdan özgürlüğünü koruyan
bir ilkedir. Laiklik ilkesi gereği Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşı olan herkesin din ve vicdan
21 Mehmet Katar, Yaşayan Dünya Dinleri, s. 414.
22 Baki Adam, Mehmet Katar, Dinler Tarihi, s. 208.
158
DİNÎ ÇOĞULCULUK, DİYALOG VE MİSYONERLİK
özgürlüğü teminat altına alınmış ve korunmuştur. Böylece her din mensubu kendi inancını yaşayabileceği gibi başkalarının da inanç
ve ibadetlerine karışamaz. Herkes istediği
gibi inanıp inanmama, ibadet edip etmeme
hakkına sahiptir. Atatürk’ün “Laiklik sadece
din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması
demek değildir. Laiklik, tüm vatandaşların
vicdan, ibadet ve din hürriyetini tekeffül etmek demektir.”23 sözü laikliğin bu özelliğine
vurgu yapmaktadır.
Ülkemizde laiklik ilkesi zaman zaman iç
ve dış tehditlerle karşı karşıya kalmaktadır.
Laikliği tehdit eden iç faktörlerden biri, aşırı
dinî yorumları benimseyerek onları başkalarına empoze etmeye çalışan gruplardır. Laikliği yok etmeye çalışan kimi düşünce sahipleri zaman zaman siyasi hedefler gütmekte,
toplumsal dengeleri ve iç huzuru bozmaya
çalışmaktadırlar. Bununla birlikte laikliği
dinsizlik olarak algılayan, din ve vicdan özgürlüğünü kısıtlamayı amaçlayan düşünceler
de laikliği tehdit etmekte ve toplumsal huzuru bozmaktadır. Her iki tehdit de ülkemizin
birlik ve beraberliğine, devletin bütünlüğüne
ve toplumsal barışa zarar verici fikir akımlarıdır.
Laikliği tehdit eden bir diğer faktör ise
ülkemizde yürütülen misyonerlik faaliyetleridir. Farklı dinlere mensup misyonerlik
faaliyetleri kendi inançlarını ülkemizde yaymak adı altında istismarcı bir metot takip etmektedir. Bu dinî görünümlü etkinliklerinin
arkasında ise siyasi gayeler yatmaktadır. Bu
gruplar, bölücü çalışmaları kapsamında özellikle çocukları ve gençleri hedef almaktadır.
Düzenledikleri kurslar, kamplar, yaz okulları
ve çocuk köyleri gibi etkinliklerle misyonerlik faaliyetlerinde bulunmaktadırlar.
NOT EDELİM
“Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14. madde hükümlerine
aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî ayin
ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dinî
ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini
açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden
dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.
Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak
öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan
zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din
eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır.
Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî
veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut
nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun,
dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan
şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”
(Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, 24. madde.)
Atatürk, Amasya Müftüsü Abdurrahman Kamil Efendi
Bu tür zararlı iç ve dış tehditlere karşı gerekli tedbirleri almak, zararlı fikir akımlarına meydanı boş
bırakmamak, insanlarımızı millî ve manevi değerlerle donatmak millî ve dinî görevlerimizdendir.
23 Atatürkçülük, C 2, s. 331.
159
8.ÜNİTE
ÜNİTEMİZİ DEĞERLENDİRELİM
A- Aşağıdaki açık uçlu soruları cevaplayınız.
1. Dinî çoğulculuk ne demektir? Açıklayınız.
2. Başkalarının inancına saygılı olmak niçin önemlidir? Açıklayınız.
3. Türkiye’de yaşayan dinî gruplar hakkında bilgi veriniz.
B- Aşağıdaki çoktan seçmeli soruların doğru seçeneklerini işaretleyiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi Türkiye’de yaşayan dinî gruplardan değildir?
A) Ermeniler
B) Süryaniler
C) Yahudiler
D) Şintoistler
E) Hristiyanlar
2. Aşağıdakilerden hangisi Türkiye’de faaliyet gösteren misyoner gruplardan biri değildir?
A) Baptistler
B) Yahova Şahitleri
C) Sadukiler D) Bahailer
E) Mesih İnanlıları
3. Aşağıdakilerden hangisi Russell tarafından kurulan ABD merkezli bir misyonerlik hareketidir?
A) Bahailer B) Mesih İnanlıları C) Yahova Şahitleri D) Baptistler
E) Adventistler
C- Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri parantez içindeki uygun kelimelerle doldurunuz.
(Dinler arası diyalog, Bahailer, Dinî çoğulculuk, misyonerlik, laiklik.)
1. Farklı dinlere mensup insanların birbirlerinin haklarına saygı göstererek bir arada barış içinde
yaşamalarına...................................... denir.
2. Devlet ile din işlerinin birbirinden ayrı olması, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından tarafsız olmasına ................................ denir.
3. ................................................. daha çok Hristiyan yayılmacılığı için kullanılan bir kavramdır.
D. Aşağıdaki bilgilerin doğrularını (D), yanlışlarını (Y) ile işaretleyiniz.
1. (...) Yahova Şahitleri, Mesihçi bir dinî harekettir.
2. (...) Ülkemizde faaliyet gösteren misyonerlerin çalışmaları din hürriyeti gereğidir ve doğrudur.
3. (...) Laiklik ilkesi, din ve vicdan hürriyetini teminat altına almaktadır.
160
SÖZLÜK
A
aba: Yünden yapılan kalın üstlük, hırka.
ahit sandığı: Hz. Musa’ya ilahî vahyin yazılı olduğu
levhaları saklamak için yapılan sandık.
ahit: Anlaşma, sözleşme, mukavele, bir işi üstlenip söz
verme.
Altın Tapınak: Beşinci Sih Gurusu Aryan Dev tarafından Amritsar’da yaptırılan kutsal mabet.
Amritsar: Sihlerin kutsal şehri.
Animizm: Tabii olaylar ve nesnelere tapınma dini.
antropolog: İnsan bilimi uzmanı.
antropomorfizm: İnsan şeklinde düşünme, yüce varlıkları insan şeklinde düşünenlerin görüşleri, insanbiçimcilik.
argüman: Kanıt, tez, iddia.
arkeoloji: Tarih öncesi ve eski çağlardan kalma anıtları, özellikle tarih ve sanat bakımından inceleyen bilim,
kazı bilim.
Armagedon Savaşı: Ahd-i Cedit’in vahiy kitabına
göre iyilikle kötülük arasında vuku bulacak olan nihai
savaşın yeri, bu savaşa verilen ad.
atalar kültü: Bir kişinin, klanında ya da halkın atalarına yönelik inanç ve ibadetleri.
avatara: Hindu geleneğinde Tanrı’nın inkarnasyonu
ya da çeşitli varlıklar şeklinde bedenleşmesi, tören.
ayin: Dinî merasim, ibadet, tören.
aziz: Hristiyan geleneğinde kilise tarihinde önemli bir
yere sahip olan ermiş kişi.
B
Bay Ülgen: Eski Türk geleneğinde yüce tanrısal varlık.
bayağı: Aşağılık, pespaye, kibar olmayan, basit, adi,
sıradan, amiyane.
bhakti: Hindu geleneğinde tanrıya teslim olma.
boodhisattva: Budizmde başkalarını acı ve sıkıntılardan kurtarmak için mutlak hikmet ve merhamete
ulaşmaya yemin eden; ideal kişi, Budda adayları.
Brahman: Hint geleneğinde mutlak ruh, yaratıcı ilke.
Brahmana: Hint geleneğinde mensur biçimde kaleme
alınmış olan kutsal metinler.
Brahmiler: Hint kastları arasında din adamlarından
oluşan en üst sınıf.
büyü: Sihir, tabiat kanunlarına aykırı sonuçlar elde
etmek iddiasında olanların gizli işlem ve davranışları.
D
dejenere olmak: Bozulmak, aslını kaybetmek.
diaspora: Yahudilerin genellikle tutsaklık, sürgün ve
bazen de seyahat gibi nedenlerle Filistin bölgesinden
ayrılarak başka bölgelerde yaşamaları.
disiplin: Öğretim konusu olan veya olabilecek bilgilerin bütünü, bilim dalı.
düalizm: Birbirine indirgenemeyen iki prensibin
veya iki cevherin varlığına inanç bulunan her sistem,
ikicilik.
E
edyan: Dinler.
ehrimen: Mecusilikte kötü tanrısal güç.
erdem: İyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk
vb. niteliklerin genel adı, fazilet.
erlik: Eski Türk geleneğinde cehennem dünyasının
hâkimi.
esatir: Tarih öncesi tanrıların efsaneli serüvenlerini
anlatan ve bir topluluğun duygularını, anlayışlarını ve
özlemlerini göstermesi bakımından değeri olan hikâyeler, mitoloji.
etnoloji: İnsanların ırklara ayrılışını bunların nereden
çıktığını, oluşumunu, yeryüzüne yayılışını, aralarındaki
bağlantıları ve onların niteliklerini inceleyip karşılaştıran ve sınıflayan bilim, budun bilimi, ırkiyat.
evrim: Zaman içinde birdenbire olmayan, kesintisiz,
nitelik ve nicelik açısından gelişme süreci.
endüljans: Hristiyanlıkta günah itirafına bağlı olarak
kilise tarafından verilen af belgesi.
F
fenomenoloji: Görüngü (olay, olgu) bilimi.
fıtrat: Yaradılış, hilkat, insanın doğuştan sahip olduğu
ahlak, huy, karakter, tabiat.
filolog: Dil yoluyla bir toplumun kültürünü inceleyen
bilim adamı.
H
haham: Yahudi din adamı.
halakha: Yahudi hukuk öğretisi.
halef: Sonradan gelen.
havari: Yardımcı, Hz. İsa’nın peygamberliğini kabul
edip fikirlerini yaymayı üstüne alan on iki kişiden her
biri.
havra: Yahudilerin ibadethanesi.
henoteizm: Bir tanrıya bağlanırken diğer tanrıların
varlığını da kabullenmeyi tanımlama.
hiyerarşi: Makam sırası, basamak, derece düzeni,
aşama sırası.
hülasa: Özet, genel değerlendirme.
hüsn: İyi, güzel.
hulul: Girme, sinme, tenasüh inancına göre ruhun bir
bedenden çıktıktan sonra başka bedene girmesi.
İ
içtihat: Görüş, dini konularda kıyas yoluyla yeni
sonuçlar elde etme.
ideoloji: Bir hükümet veya partinin davranışlarına
yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral,
estetik düşünceler bütünü.
iltica: Sığınma, güvenilir bir yere sığınma.
inkarnasyon: Çeşitli tanrısal varlıkların maddi varlıklar şeklinde bedenleşmesi, tenleşme ya da hulul etmesi.
161
K
kardinal: Yüksek rütbeli katolik rahibi, papayı seçen,
danışmanlığını yapan başpapazlardan her biri.
karma: Hinduzimde insanların geçmişte yaptıkları davranışların bir sonraki hayatlarını etkileyeceği
görüşü.
kilise: Hristiyanların ibadet etmek için toplandıkları
yer, Hristiyanlıkla ilgili dinî kuruluş.
Kitab-ı Mukaddes: Ahd-i Atik (Eski Ahit) ve Ahd-i
Cedit’in (Yeni Ahit) birleşmesinden oluşan kutsal
metin.
konsül: Üst düzey Hristiyan din adamlarının inanç,
ibadet ve yönetimle ilgili sorunları görüşmek ve
karara bağlamak amacıyla bir araya gelerek yaptıkları
toplantı.
koşer: Yahudilerin yiyeceklerindeki helal haram
hususları.
kutsal ruh: Hristiyan ilahiyatında teslisin üçüncü unsuru. Onun, baba ve oğuldan farklı fakat aynı cevherde
ezelî ve ebedî tanrısal varlık olduğuna inanılması.
kült: Belirli bir nesne ya da objeye yönelik inanç ve
tasavvurlar bütünü.
M
Mahavira: Büyük kahraman anlamında Caynizmin
kurucusuna verilen unvan.
Mana: Doğaüstü güç.
manastır: Hristiyanlık ve Budizm gibi dinsel geleneklerde keşişlerin sıkı bir disiplin içinde topluca yaşadıkları mekân.
meditasyon: Bir düşünce karşısında kendinden geçercesine sessiz bir coşkuya dalma, Doğu dinsel geleneklerinde zihni denetleme, arınma tekniği.
Meşriku’l-Ezkar: Bahai tapınakları.
metropolit: Hristiyan Ortodoks mezhebinde başpiskoposla patrik arasında ruhani bir rütbe.
misyoner: Bir dini özellikle Hristiyanlığı yaymakla
görevli kimse.
monoteizm: Tek tanrıcılık.
monofizit: İsa’da var olduğuna inanılan insani ve tanrısal tabiatların katışma ve değişme olmaksızın tek bir
tabiatta birleşmesi ve tek tabiata dönüşmesi.
motif: Yan yana gelerek bir bezeme işini oluşturan ve
kendi başlarına birer birlik olan ögelerden her biri.
muharref: Tahrif edilmiş, aslı bozulmuş, Allah tarafından gönderildiği gibi korunmayan dinler için kullanılan kavram.
mühtedi: İhtida eden, doğru yola giren. Müslüman
değilken iman edip İslam dinini kabul eden ve bu dinin
kurallarını içtenlikle yaşayan kimse.
müntesip: Bir yere, birine bağlanmış, kapılanmış,
intisap etmiş olan, ilgisi bulunan, ilgili.
münzevi: Dini amaçlarla topluluktan kaçan, yalnız
başına kalmayı seven.
müteal: Yüksek, yüce, ulu, aşkın.
N
nirvana: Budizmde karmadan kurtuluş, acı ve ıstıraplardan kurtularak mutlak huzur hâli.
P
panteizm: Tanrı evren ayniliğini ya da her şey tanrıdır
düşüncesini savunan teolojik akım.
Paskalya: Hristiyanların Hz. İsa’nın dirildiğine inandıkları gün anısına yapılan bayram.
patrik: Ortodoks kilisesinin başında bulunan en üst
rütbeli rahip, dinî hiyerarşinin başı.
Petrus: Hristiyan dinî geleneğinde “havarilerin prensi”
diye adlandırılan havari.
piskopos: Başpapaz, bir piskoposluk bölgesinde başpiskopostan sonra gelen papaz.
politeist: Çok tanrıcı.
politeizm: Çok tanrıcılık.
pontifeks maksimus: Pagan Roma’da imparatorlara
verilen başrahiplik sıfatı.
pozitivizm: Hakikatin deneme ve gözlemle elde edilebileceği görüşünde olan felsefi doktrin, olguculuk.
psikolog: Ruh bilimci.
R
rabbi: Yahudilikte din bilginlerine verilen isim.
reenkarnasyon: Yeniden doğuş, ruh göçü ya da
tenasüh.
rişi: Hindu geleneğinde vahiy ürünü kutsal metinleri
derleyen azizler.
ritüel: Ayin, ibadet.
riyazet: Nefsin isteklerini kırma, uzlet.
ruhani: Din ve mezhep işlerini ele alan, bunlarla ilgili
bulunan, ruhla ilgili, dinle ilgili, dinî bir havası olan,
manevi, cismani karşıtı.
S
sinagog: Yahudilerin ibadethanesi.
Sruti: Hizduzimde vahiy ve ilhama dayalı olduğu
düşünülen kutsal metinler.
subjektif: Öznel, objektif karşıtı.
Svetambara: Gaynizmin beyaz giyinenler mezhebi.
Sakrament: Hristiyanlıkta inancın göstergesi olarak
yapılan düzenli ayin.
sudur: İlahi varlıktan çıkmak ya da zuhur etmek.
Ş
şabat (sebt): Yahudilerde iş yapmanın yasak olduğu
kutsal dinlenme ve ibadet günü.
şakirt: Öğrenci, çırak.
şuur: Bilinç.
162
V
vakayiname: Günü gününe yazılmış olayları içine
alan eser, kronik. Vakanüvislerce olguları, olayları oluş
sırasına göre yazılmış tarihsel yapıt.
T
tahrif: Bir şeyin aslını bozma, kalem oynatma, değiştirme.
takdis: Kutsal sayma, kutsama.
Talmut:Yahudi kutsal kitabı Tevrat’ın tefsirine verilen
isim.
Tanah: Yahudilerin kendi kutsal kitaplarına verdikleri
isim.
teizm: Tanrı inancına verilen isim.
teslis: Hristiyanlıkta, Tanrı’nın üç kişilikte, yani baba,
oğul ve kutsal ruhta mevcut olmasına dayalı temel
inanç.
Tirthankara: Gaynizmde ezelî hikmeti tarihin değişik
zamanlarında insanlara anlatan önderler.
totem: İlkel toplumlarda topluluğun ondan türediği
sanılan ve kutsal sayılan hayvan, ağaç, rüzgâr gibi
herhangi bir tabii nesne.
vicdan: Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda
bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine
dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan içsel güç.
Y
yin-yang ilkesi: Çin geleneğinde iki asli doğurucu
ilke. Varlıkların özünde yer alan pasif ve aktif kozmik
güçler.
Z
zevilukul: Akıl sahipleri, aklı olanlar.
U
ulvi: Yüce, eşsiz, benzersiz özellikler taşıyan.
upanayana: Hinduzimde erkek çocuklar için düzenlenen dine giriş töreni.
163
KAYNAKÇA
Adam, Baki, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Pınar Yayınları, İstanbul, 2001.
Adam, Baki; Katar, Mehmet, Dinler Tarihi, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları, Eskişehir,
2006/2007.
Adam, Baki, İmam-Hatip Liseleri Karşılaştırmalı Dinler Tarihi, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2007.
Ahmet bin Hanbel, el Müsned, Beyrut, 1991.
Adıvar, Adnan, Tarih Boyunca İlim ve Din, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1987.
Aliyyü’l-Kâri, el- Mevzuatü’l-Kübra, Darü’l- Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut, 1985.
Aslantürk, Zeki, Araştırma Metot ve Teknikleri, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1995.
Atasagun, Galip, İlahî Dinlerde Dinî Semboller, Sebat Ofset, Konya, 2002.
Atatürkçülük, Cilt 1-3, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1997.
Ateş, Süleyman, Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meâli, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul, (Tarihsiz.)
Ataurrahim, Muhammed, Bir İslam Peygamberi Olarak Hz. İsa (çev. : Kürşat Demirci), İnsan Yayınları, İstanbul, 1985.
Aydemir, Abdullah, Tefsirde İsrailiyat, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1974.
Aydın, Mehmet, Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Din Bilimleri Yayınları, Konya, 2005.
Aydın, Mehmet, Din Felsefesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası, İzmir, 1990.
Aydın, Mehmet, Dinler Tarihine Giriş, Damla Yayınları, Konya, 1995/1996.
Aydın, Mehmet, Hristiyan Kaynaklarına Göre Hristiyanlık, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1995.
Aydın, Mehmet, Müslümanların Hristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler ve Tartışma Konuları, Türkiye Diyanet
Vakfı Yayınları, Ankara, 1998.
Açıköz, Hacı Mustafa, Tevhidî Kozmik Holizm Şüphe ve Eski Uygarlıklar, Elis Yayınları, Ankara, 2006.
Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük İslam İlmihâli, Bilmen Yayınları, İstanbul, (Tarihsiz.)
Buda, Dhammapada, Mükemmelliğe Giden Yol (çev. : Cengiz Durkan), Dergâh Yayınları, İstanbul, 2005.
Buhari, Sahih-i Buhari, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1982.
Cilacı, Osman, Dinler ve İnsanlar, Damla Yayınları, Konya, 1990.
Cilacı, Osman, Hristiyanlık Propagandası ve Misyonerlik Faaliyetleri, 5. Baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1997.
Cürcani, Seyyit Şerif, Tarifat, Esat Efendi Matbaası, İstanbul, 1283/1837.
Çelebi, Asaf Halet, Pali Metinlerine Göre Gotama Buddha, Hece Yayınları, Ankara, 2003.
Demirci, Kürşat, Dinler Tarihinin Meseleleri, İnsan Yayınları, İstanbul, 1997.
Demirci, Kürşat, Yahudilik ve Dinî Çoğulculuk, Ayışığı Yayınları, İstanbul, 2000.
Dinler Tarihi Araştırmaları (II), Dinler Tarihi Derneği Yayınları, Ankara, 1999.
Doğan, Avni, Mehdilik, Beyan Yayınları, İstanbul, 1993.
Eliade, Mircea, Dinler Tarihi Sözlüğü (çev. : Ali Erbaş), İnsan Yayınları, İstanbul, 1997.
En-Nedvi, Ali el-Hasen, Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti (çev. : Mehmet Süslü), Hikmet
Yayınları, İstanbul, 1986.
Erengil, Cengiz, Budizm, İnsan Yayınları, İstanbul, 2004.
Esed, Muhammed, Kur’an Mesajı, İşaret Yayınları, İstanbul, 2000.
Fromm, Erıch, Rüyalar Masallar Mitoslar, (çev. : Aydın Arıtan-Kaan H. Ökten) Arıtan Yayınevi, İstanbul, 1990.
Güç, Ahmet, Dinlerde Mabet ve İbadet, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2005.
Gündüz, Şinasi; Aydın, Mahmut, Misyonerlik, Kaknüs Yayınları, İstanbul, 2002.
Gündüz, Şinasi, Din ve İnanç Sözlüğü, Vadi Yayınları, Ankara, 1998.
Heyet, Din Öğretiminde Yeni Yaklaşımlar, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 2000.
Heyet, Dinî Kavramlar Sözlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2006.
Heyet, Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2006.
164
Harman, Ömer Faruk vd., Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ensar Neşriyat, 3. Baskı, İstanbul, 2005.
Heyet, Yaşayan Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2007.
Hikmet Tanyu, Yehova Şahitleri, 3. Baskı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1984.
İbn-i Mace, Sünen (çev. : Haydar Hatipoğlu), Kahraman Yayınları, İstanbul, 1982.
İbn-i Mace, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1983.
Işık, Hidayet, Âmiri’ye Göre İslam ve Öteki Dinler, İz Yayıncılık, İstanbul, 2006.
Kahraman, Ahmet, Mukayeseli Dinler Tarihi, Marifet Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1984/1999.
Katipoğlu, Bedri, Freud Psikanalizi ve Din, Özden Ofset, İzmir, 1991.
Keşfü’l-Hafa, Darü’l- Kütübü’l İlmiyye, Beyrut, 1988.
Kitab-ı Mukaddes, Kitab-ı Mukaddes Şirketi Yayınları, İstanbul, 1981/2003/ 2007/1988.
Koç, Turan, Ölümsüzlük Düşüncesi, İz Yayınları, İstanbul, 1991.
Konfüçyüs, Konuşmalar (çev. : Muhaddere Özerdim), Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1990.
Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2001.
Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2004.
Nikhilananda, Swami, Hinduizm (çev. : Aslı Özer), Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 2003.
Özbay, Ekrem, Ergenlerde Allah ve Din İnancı, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din
Bilimleri Anabilim Dalı (Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 1995.
Pazarlı, Osman, Din Psikolojisi, Remzi Kitabevi, 3. Baskı, İstanbul, 1982.
Roux, Jean- Paul, Türklerin ve Moğolların Eski Dini (çev. : Aykut Kazancıgil), İşaret Yayınları, İstanbul, 1994.
Ruben, Walter, Eski Metinlere Göre Budizm (hzl. Lütfü Bozkurt), Okyanus Yayınları, İstanbul, 2004.
Sarıkçıoğlu, Ekrem, Başlangıçtan Günümüze Dinler Tarihi, Fakülte Kitabevi Yayınları, Isparta, 2000/2008.
Sarıkçıoğlu, Ekrem, Dinlerde Mehdi Tasavvurları, Sidre Yayınları, Samsun, 1997.
Schimmel, Annamarie, Dinler Tarihine Giriş, Kırkambar Yayınları, İstanbul, 1999.
Sezen, Yümni, Sosyoloji Açısından Din, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İstanbul, 1993.
Şehristani, Milel ve Nihal (çev. : Mustafa Öz), Litera Yayıncılık, İstanbul, 2008.
Şentürk, Lütfi; Yazıcı, Seyfettin, İslam İlmihali, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1997.
Tirmizi, Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1983.
Tümer, Günay, Biruni’ye Göre Dinler ve İslam Dini, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1991.
Tümer, Günay; Küçük, Abdurrahman, Dinler Tarihi, Ocak Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1988/1993/1997/2002.
Tümer, Günay, Yeni Dökümanlar Işığında Yehova Şahitleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, İstanbul, 1987.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1985.
Yazım Kılavuzu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2005.
Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, Eser Neşriyat, İstanbul, 1971.
Yıldırım, Suat, Mevcut Kaynaklara Göre Hristiyanlık, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1988.
Yıldırım, Suat, Kur’an-ı Hakim’in Açıklamalı Meâli, Işık Yayınları, İstanbul, 2004.
İnternet Kaynakları
http://www.edebiyatdergisi.hacettepe.edu.tr
Erişim Tarihi: 13.02.2012
http://www.tdk.gov.tr
Erişim Tarihi: 27.04.2012
165

Benzer belgeler