Soykirim – Mahkemeler

Transkript

Soykirim – Mahkemeler
Evin Çiçek
Alman metodu, ittihadçı pratiği bir soykırımın aşamaları, suçluları,
yargılamalar, sonuçlar.
Dünün İttihat-ı Teraki Cemiyeti-Partisi’nin yapısını, işleyişini, örgütlenmesini, amaçlarını
algılamayanlar bugünkü ergenekonu çözemezler. Bundan dolayı son yüzyılı ayrıntılı incelemek
gerekiyor. Kürdler, ermeniler niye bu durumdalar ?
Kendisi de ittihatçı olan ve ittihaçıların uygulamalarına tepki duyan, eleştiren ve kendilerinden
ayrılan General-Diplomat Kürd Şerif Paşa kaygılıdır. 1911’de Ermeni ulusunun ileri
gelenlerini uyarma ihtiyacı duyar. O, ittihatçıların, ermeni halkına yöneleceklerini, zarar
vereceklerini tespit etmiştir. Kendisinin uyarıları ermeni ileri gelenleri tarafından ciddiye
alınmaz. Onlar, ittihatçılarla birlikte davranmaya, ittihatçılara güç vermeye devam ederler.
Taşnakçılar, bütün güçleriyle ittihatçıları desteklerler. II.Abdulhamit`in askeri darbeyle
devrilmiş olmasını devrim, kötülüklerin sonu olarak görürler. Halkların kendilerini ifade
edebileceklerine inanırlar. II.Abdulhamit`in asker ve sivil bürokratlarının daha acımasız
olabileceklerini hesap edemezler. Uyarıları ciddiye almazlar.
Şerif Paşa yakın çevresine “Ittihaçılar, ermenileri mahvedecekler ve bu suçu da kürdler
işlediler şeklinde dünyaya yansıtacaklar.” der. Kendisinin kaygıları Meşrutiyet adlı aylık
gazetedeki degerlendirme yazılarında da açıkça görülüyor. Hamidiye Alayları pratigi, örnegi
Şerif Paşa`nın analizler yapabilmesi için yeterlidir.
II.Abdulhamit, panislamizm projesinini sahibidir. Osmanlı sınırları içindeki halkların tümünü
islamlaştırmak, islamın halifesi olarak onları yönetmek temel projeleri arasındadır.
II.Abdulhamit`in Kürdistan`a, Ermenistan`a yönelik politikaları çoğunluk tarafından
anlaşılmaz.
Resim 1 Kürd Hamidiye Atlıları
Kürd beylerine işkence yapılarak, onlar hapislere tıkılarak, zor kullanılarak Hamidiye Alayları
oluşturulur. Dünya kamuoyu önünde, Hiristiyan aleminde 1894-96 sürecinde Osmanlı
ordusuna bağlı ve değişik halklardan oluşan Hamidiye Alayları mensuplarının Sason
bölgesinde işledikleri cinayetler, suçlar sadece Kürd Hamidiye Alayları mensuplarının
eylemleri olarak anlatılır.
Sadece Bayezid Sancagı`ında kurulan Hamidiye Alaylarından dördü Karapapak`lardan oluşur.
Örnegin, Selanik`de “Yahudi Alayları” oluşturulmuştur. Kafkaslarda, Kürdistan`da var olan
Hamidiye Alayları sadece Kürdlerden oluşturulmuş gibi dış dünyaya yansıtılmıştır.
Gelişmelerin altyapısı anlaşılamaz. Hristiyan camiası kürde öfkeli, tepkilidir. “Vahşi, hırsız,
soyguncu, tecavüzcü.” sıfatlarıyla kürdlere yönelik hakaretler yapılır. 1894-96 sürecinde
sadece ermeni mi zarar gördü? Ya kürdün kayıpları?
Resim 2 Karapapak Hamidiye atlıları
Bölgeye gitmeyen, gidemeyen, alan çalışması yapamayan kişiler Konstantinopl’da önlerine
konulan sayfaları haber olarak merkezlerine geçerler. “Falandan dinledim, tanık oldum.”
diyenin dogru tespitlerde bulunduguna, dogru bilgi verdigine inanırlar. Söylenilenleri sözlü,
yazılı tarih bölümlerine yerleştirirler.
Resim 3 Muş-Gumgum Hamidiye atlılar süvariler.
II.Abdülhamid, Dogu’da ulusal uyanışları bastırmaya kararlıdır. Gerekli hazırlıkları yapmıştır.
Hamidiye Alayları sebepsiz yere şiddet kullanılarak oluşturulmazlar. İslamlaştırılan Kürd,
islamiyeti iktidarda kalma anahtarı olarak kullanan, annesi ermeni olup kendisi ermeni
halkına düşman olan osmanlı padişahı-halifesi tarafından zorla silahlandırılıp, Osmanlı
Ordusu`na kadro yapılmıştır. Kadro yapılırken de, komşu halkla karşı karşıya getirmenin,
çarpıştırmanın, düşmanlaştırmanın da zemini hazırlanmıştır. Sason bölgesinde kürd ve ermeni
birbirini öldürürken, Konstantinopl`da daha ileri düzeyde hazırlıklar yapılır.
Hamidiyeler, Kürdistan Ordus’nun süvarileri degiller. Dönemin tanıgı, Osmanlı
İmparatorluğu’nun iç işleyişini en iyi bilenlerden Şerif Paşa`nın anlatımları; “ Türkiye`deki
kürdler 5.000.000`durlar. Irk olarak gerçekten Türk olanların sayısı 3.000.000 bile degil.
Persiyadaki kürdler, Türkiye’deki kürdlere bir şey oldugunda, kürtlerin kaderi konusunda
kayıtsız kalamazlar. Persiya`da ki endüstrinin en büyük kesimi kürdlerin elindedir. Pers
halıları diye sunulan halıların en güzelleri, “Sine halıları” olarak adlandırılanhalılar genç
kürd kadınları ve kızları tarafından yapılıyorlar.
Persiyadaki ve Türkiye`deki Kürdler bir bütündürler. Ayni etnik guruptandırlar. Onlar kendi
silahlarıyla kendi varlıklarını, kendilerini bölücü ermenilere ve ülkelerinin gelirlerini almak
isteyen şehvetli yabancı saldırganlara karşı savunma yeterliligine sahiptirler. Türk
egemenligine-tiranlıgına karşı da kendilerini savunurlar. Bu anlamda onlar durumlarının
gözönüne alınmasınına layıktırlar. Biz kürdleri düşünmek zorundayız.
Kürdler her zaman çok akıllı, iyi bir şekilde ermenilerle birlikte yaşadılar. Hamidiye
(II.Abdülhamit) ve İttihat-ı Terakki hükümetlerinin yöneticilerinin planları sonucu son
yıllarda katliamlar gerçekleşti. Biz de bu katliamlardan dolayı üzülen acı çeken ermeniler
kadar üzülüyor ve acı çekiyoruz. Hamidiye (II.Abdülhamit) ve İttihat-ı Terakki
hükümetlerinin planlarından, son dönemdeki karışıklıklardan, duyumlardan sonra insanlar
ermenilerin bagımsızlıga kavuşacaklarına ve kürdlerin de onların egemenlikleri altında köle
olarak kalacaklarına inanmaya başladılar.
Kürdler bu durumu kabul edemezlerdi. Kürdler devlet, hükümet ajanları tarafından fanatize
edildiler. Ne yazık ki onlar da öfkelerini, kızgınlıklarını, hoşnutsuzluklarını belli ettiler.
Ermenileri öldürdüler. Bu katliamdan dolayı oluşan sınırsız öfke bitmeli. Her iki halk dost
olmalı. Osmanlı Imparatorlugu`nun refahı, güvenligi için yeniden geçmişteki gibi, daha önce
oldugu gibi olmalılar.
Kürdler ve ermeniler farklı kökenlerden olmalarına ragmen, aynı geleneklere, düşünce
yapısına, mentalitaye sahiptirler. Dostluk ilişkileri içerisinde yaşamak her iki halkın
çıkarınadır. Kürdler ve ermeniler ülkelerinde reform-yenilenme yapmak, adalet ve eşitlik için
kanunu degiştirmek istiyorlar. İnanıyoruzki bu karar her iki halkı yeniden birleştirecek,
biraraya getirecektir. Başta da söyledigim gibi çözümde yöntem, metod sahibi olmak
gerekir.”(Chérif Pacha - Şerif Paşa, Mècheroutiette, Constitutionel Ottoman, Organe du Parti
Radical Ottoman, Revue Mensuelle, 5 année, No: 40, Mars 1913, La Question Des Réformes,
s. 9)
İttihatçılar anlayış olarak askeri darbeyle iktidarı elinden aldıkları II.Abdülhamit`ten farklı
degildirler. Ögrenciler, halkların özgürlük istemlerine karşı olan tepkileriyle, yaklaşımlarıyla
halifelerini de aşacaklardır. Halifeleri ajanları vasıtasıyla bölgesel provokasyonlar, kırımlar
gerçekleştirirken, onlar, I.Dünya Savaşı`nın yaratmış olduğu ortamda ellerindeki bütün
olanakları kullanarak halkların jenosidlerini gerçekleştirirler.
1914-18 Ermeni soykırımı sonrası Osmanlı İmparatorluğu sınırları için de sağ kalabilen, sağ
kalabilmeyi başaran Ermeni toplumu bir komisyon kurar. Baskı gurubu ve yas komisyonu
oluştururlar. Anma günleri tertiplerler. 1919'dan itibaren yas tutulur. Özel anıtlar dikilir.
Soykırım konusu Osmanlı Meclis-i Mebusan`ın da konuşulur. Kitaplar yayımlanır. Ermenilere
yapılanlar, “Büyük felaket, kırım, kıyım, katliam” sözcükleriyle kitaplara yerleştirilir.
Ermenilerin çok büyük bir bölümü agacın gövdesini oluşturan İttihat-ı Terakki Partisi’nin
Balkan, özellikle Thessalonique - Selanik dönmeleri ve Kafkas halklarından oluşan
yöneticilerinin amaçlarını, onların almanlarla oluşturdukları ortak projeleri algılayamazlar.
Ermeni diasporasının, lobilerinin çalışmaları sonucunda, İngilizlerin Osmanlı İmparatorluğu
yöneticilerine uyguladıkları baskıyla, yerleşim birimlerinde zanlıların tespitine başlanılır.
Ermenilerin şikayetleri, ihbarları üzerine tutuklamalar yapılır. Bu ihbar veya şikayetler de
gerçeklik payı ne kadardı? Ne kadarı intikam alma amacıyla yapılmıştı?
Gerçek organizarötler, suçlular belliydi. Emir merkezi, ahtapotun gövdesi Konstantinopl`da,
baglı birimler, kolları ise bütün vilayetlerdeydiler. Sıradan ermenilerin, sıradan insanları,
hrıstiyan inancından olmadıkları veya Türkmen, Azeri, Kürt, Çerkez, Laz, Arnavut, Arap,
vb.ırkdandır yaklaşımıyla şikayet etmeleri, gözaltına aldırmaları, içeri attırmaları, gerçek
suçluları cezalandırtmak anlamına gelmiyordu. Ermeniler, kendilerine yönelen, zarar veren ya
da vermeyen yerleşim birimlerinde tanıdıkları kişileri şikayet ederek sonuç alacaklarına
inanırlar. Gövdeyle degil, yaprakların gölgeleriyle ugraşırlar.
İngilizler, Ocak 1919’dan itibaren, Halep ve cıvarında Ermeni jenosidinin suçluları olarak
Hrıstiyan inancından olmayan kitlelere yönelirler. Bu yaklaşım, tutuklamalar kitlelerde tepki
oluşturur. Hrıstiyan inancından olmayan kitleler de, Ermenilerin Kafkasya’da, Kürdistan’da,
Rus ordusu’nun koruması altın da, Kürdlere şiddetli baskı uyguladıklarını, kürdleri
öldürdüklerini dile getirirler. Ayrıca intikam alma siyasetinin yarar getirmeyeceğini,
ingilizlerin, Ermenilerin intikam alma siyasetine ortak, araç olduklarını belirtirler. İngilizlere
tepki gösterirler.
Ki bügün T.C. yöneticilerinin “Dogu vilayetlerimizde Ermenilerin katlettikleri türkler” olarak
kullandıkları resimler, sayılar öldürülen kürtlere aittirler. Salnamelerde-yıllık vergi
defterlerinde yerleşim birimlerindeki kımlık bılgılerı, nufus oranları, veriler mevcut. Osmanlı
Imparatorlugu`nun Kürdistan vilayetlerinde, ermenilerce “Batı Ermenistan” olarak adlandırılan
yerleşim birimlerinde bulunan kürd köyleri biliniyor. Osmanlı bürokratı, bu birimlerde kürdü
ve ermeniyi birbiriyle çarpıştırma, öldürtme başarısını gösterir. Bunun yanısıra ölü kürdü Türk
olarak göstermeye, kullanmaya devam ederler.
I.Dünya Savaşı bitmiştir ama İngiliz İmparatorluğu yöneticilerinin Kafkaslara yönelik eğemen
olma politikaları gündemini kaybetmemiştir. Bundan dolayı da soykırıma uğramalarına seyirci
kaldıkları Ermeni halkına yaklaşım hesaplıdır, planlı, proğramlıdır. İngilizlerin, Ermeni
ulusunun mensuplarının haklarını koruyor görüntüsü yaratan, zanlıları, suçluları tespit edip,
yargılanmalarını sağlama yaklaşımarı gelecege yönelik hesaplardan kaynaklanır.
Yargılamaların sağlanabilmesinde, hem ingilizlerin, hem de Ermeni ileri gelenlerinin etkileri
mevcuttur. Soykırımın gerçekleşmesi için bilerek, isteyerek görev yapan, diğer zatları
görevlendiren kişilerin organizatörlerin yargılanmaları sağlanır.
Gözaltılar, I.Dünya Savaşı süreci içinde ırkçılığın körüklendiği, farklı din ve ulustan insanların
bilinçli programlarla düşmanlaştırıldıkları, karşı karşıya getirildikleri, soykırımların,
sürgünlerin gerçekleştirildikleri bölgelerde dini, ırkı düşmanlıkları alevlendirmekten başka bir
işe yaramaz.
İşgalci ingiliz yönetiminin esas amacı yakalabildigi üst düzey teskilatçı zanlıları veya suçluları
hakimiyet alanlarında tutup, Osmanlı İmparatorluğu’nun o günkü teşkilatçı yöneticilerine karşı
koz olarak antlaşma masalarında kullanmak, sınırları istedikleri şekilde çizme olanağını elde
etmektir. Bu amaçdan dolayı Malta`ya gönderilenlere misafir muamelesi yapılacak ve kısa süre
içinde tek, tek serbest bırakılacaklardır.
İngilizlerin, suçluları cezalandırma gibi bir sorunları yoktur. Böyle bir amaç, ciddiyet olsaydı
Mustafa Kemal’le birlikte 19 Mayıs 1919’da Konstantinopl’dan ingiliz vizesiyle ayrılıp,
Pontos’a giden 30 dan fazla üst düzey Osmanlı Ordusu görevlisinin, teşkilatçının gidişine izin
verilmez, onları tutuklar, yargılar ve cezalandırırlardı. M.Kemal dahil bu kişilerin savaş
suçlarından dolayı yargılanmaları gerekiyordu.
Alman komutan Otto Liman Von Sanders Şubat 1919’da Malta’da gözaltına alınır. Savaş suçu
işlemekten dolayı alıkonulur. M.Kemal bu kişinin emri altında 1915’de Dardanelles – Gallipoli
- Çanakkale’de, 1917 de de Filistin cephesinde görev yapar.
İngiliz için önemli olan demiryolları, kafkas petrolleri, madenler, pazar alanlarıdır. Ne yazık ki
jenosidin oluşturduğu sisli atmosfere mahkum olan ermenilerin hepsi hesapları anlayabilecek
durumda da değiller.
Kürdistan`da müslümanlık dışında, Yahudilik, Hristiyanlık, Animizm-latince :animus- osmanlı
bürokratları buna Kızılbaşlık, Alevilik derler-Ezdilik, Zerdüştlük inançları mevcuttur. Komşu
halk olan Ermenilerse büyük oranda hristiyanlaştırılmışlardır.
Hristiyan camiası ermeni ulusunu üçe bölmeyi başarmıştır. Misyonerlerin çalışmaları sonucu
aynı dinin üç mezhebi kabul görür. Emperyalist-kapitalist ve hristiyan inancından olan
devletlerin kiliseleri osmanlı sınırları içindeki hristiyan inancından olan yüzbinlerin jenoside
ugramalarına seyirci kaldıkları gibi, savaş sonrası onları koruyor görüntüsü de yaratırlar.
Ermeni ulusunun fertlerinden bir kesim kendi dinlerinden, uluslarından olmayanları ingilizlere
şikayete yönelirlerken, ihbar ederlerken aynı dine mensup oldukları ingilizlerin kendilerini
Osmanlı İmparatorluğu yöneticilerinin zulmunden kurtaracaklarına, kendilerini bağımsızlığa
kavuşturacaklarına inanmışlardır. Ortadoğu’da, Asya’da hayata geçirilen demiryolları projesi
ve jenosidler arasında bağlantı kuramazlar.
Bir kesim ermeni sürgüne çıkarıldıkları anlardan itibaren göç güzergahlarından geçerlerken
diğer dini inançlardan ve halklardan olan insanların kendilerine yönelik insancıl, kendilerini
koruyucu
tavırlarından
bahsederler.
Örnegin,
Kürtlerin
ittihatçılar
tarafından
cezalandırılacaklarını bile bile, bütün riskeri gögüsleyerek kendilerine yaptıkları yardımları
açıklarlar. Savaş süreci içinde oluşan kıtlığa rağmen yiyeceklerini kendileriyle paylaştıklarını,
çocuklarını saklayıp, beslediklerini anlatırlar. (Diary of Major Edward William Charles NoelOn Special Duty in Kurdistan, from June 14th, to September 21st, 1919)
Bu süreç de Koçgiri ’de annemin Laçin aşiretiden olan babaannesiyle, Milli aşiretinden olan
dedesi 6 çocuklu bir ailedirler. Kıtlık ortamında, evlerinin önünde asılmayı göze alarak
tanıdıkları Ermeniyi 6 ay boyunca kendi samanlıklarında gizlerler ve beslerler. Hayatta
kalmasını saglarlar. Kürdistan’ın her vilayetinde benzer davranışlar görülüyor. Böyle
koruyucu, kollayıcı örneklerin yanısıra çok kötü kabullenilmeyecek olan örneklerde mevcut.
İnsanlardaki mülkiyet tutkusu onları gaspçı, zorba, katil yapabiliyor. Dini sınıf tarafından
inanç, ırk bazında fanatikleştirilmek, farklı olanı kabul etmemek, dışlamak, aşağılamak
figüranları yetiştiriyor, felaketlere ortam hazırlıyor. Osmanlı sınırları içindeki her halk gibi
kürdünde yalancısı, hırsızı, soyguncusu, teşkılatçılara hizmet sunanı, katili mevcut.
Kürdistan`da yaşanılan bir gerçegi açıklamak gerekiyor; Bohtan - Botan bölgesinde aşiret
yöneticileri tarafından soykırımdan kurtarılan Asurilerin köle konumuna düşürüldüklerini
Şırnaklılardan duydum. Şırnak – Şirnex ‘da kürd ileri gelenleri, Osmanlı devlet görevlilerine
altın vererek bu insanların öldürülmelerini önlerler. Bunlara “Zêrkir” diyorlardı. Yani altınla
satın alınanlar. Bu tavır takdire şayan.
Bana acı veren yön; soykırımdan kurtarılan bu insanların, hayatlarını kurtaran kürd aile
bireylerine hizmetkar olarak bağlanmalarıydı. Sag kalmanın bedeli olarak köleleşmişlerdi. Bir
aşiret agasının bu anlayışı, yaklaşımı redettigine tanık oldum. Aga, kendisine “ezbeni-kulun
kölen” olarak hitap eden Asuri ye karşı çıktığında, Asuri hristiyan şaşkınlık geçirdi, bozuldu,
kızardı. Niye aga onun kulluğunu, kul olma istemini kabul etmiyordu ki? O, agaya baglıydı.
Her emrini yerine getirmeye hazırdı. Kul olmayı benimsemişti.
Kurtarılan bu insanların bazı agalar tarafından işçiye, insana ihtiyacı olan kişilere satıldıklarını
da bizzat Şırnak`lı olan bu agadan duydum. Jenosid sonrası Botan bölgesinde insan satışı
normal bir durum haline gelmiş, benimsenmiş, kabul görmüş. I.Dünya Savaşı süreci içinde
Kürd-Ermeni, Kürd-Rum / Helen, Kürd- Asuri / Keldani / Süryani ilişkileri ayrıca incelenmesi
gereken konuları içermekteler.
Osmanlının halkları yönetme politikası iktidarını düşmanlık üzerine inşa eder. Düşmanlıktan
beslenir. Komşu halkları kendi özel görevlileri vasıtasıyla provokasyona getirip, sevgisizlik,
güvensizlik geliştirip, düşmanlıklar körükleyip, çatışmalar yaratıp, güçten düşürüp, denetim
altında tutup, sömürme, islamlaştırma, ümmet anahtarıyla imparatorluğa kul yapma,
kimliklerinden koparma, dönüşüme uğratma yönetebilmenin temel ilkesi, şartıdır.
İttihatçılar’da osmanlının özel okullarında bu anlayışla egitilip, şartlandırılıp,
şekillendirilmişlerdir. Onlar, 1.Düna Savaşı sürecinde jenosidleri gerçekleştirmekle kalmazlar.
Birbirleriyle karşı karşıya getirmeyi başardıkları Kürd ve Ermeni halklarını yeni politikalarıyla
daha çok yıpratmaya, iyice güçten düşürmeye, birbirleriyle çarpıştırmaya, düşmanlık dozajını
artırmaya, kıtlıkla-açlıkla terbiye etmeye devam ederler.
İttihatçılar, kiraladıkları avrupalı, asyalı kalemler ve kendilerinin kullandıkları takma hristiyan
adlarıyla yazdıkları gerçek olmayan cümlelerle, Kürd ulusunu dünya kamuoyuna Ermeni
ulusunun jenosidinin mimari, uygulayıcısı olarak sunmayı başarırlar. Kürdler yanlızlaştırılırlar.
1894-96 süreci, I.Dünya Savaşı süreciyle bütünleştirilerek Kürt halkı yeniden suçlu
sandalyesine oturtulur.
Bir yandan fanatik kilise mensupları, misyonerler, diger yandan teşkilatçıların kendileri ve
kiraladıkları kalemler kürdü suçlayınca, dünya kamuoyu gerçek bilgiyi alamaz, gerçekleri
öğrenemez. Belirli merkezlerden amaçlı olarak hazırlanan ve ortaya sürülen yazılar, doğru
olmayan cümleler dogru kabul edilir. Her okurun, dinleyicinin Osmanlı sınırları içine gidip,
gerçekleri yerinde ögrenme merakı, istemi, olanağı da yoktur. Gazetede, kitapta yazılana,
rahibin, rahibenin söylediğine inanılır.
Elçilik görevlileri, yabancı basın mensupları objektif davranmazlar. Konstantinopl`da etki
altında kalırlar. Kendilerine sunulan bilgileri, bağlı oldukları merkezlere haftalık, aylık rapor,
haber olarak geçerler. Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde, ermenilerin bulundukları bütün
yerleşim birimlerinde toplu öldürmeler, sürgünler, gasplar gerçekleştirilir. Sadece Kürdistan`da
degil.
Van`daki, Erzurum`daki, Bitlis`deki, Xarput`daki, Mardin’deki ermeniyi kürd öldürdüyse,
Trébizonde-Trabzon, Kressunde-Giresun, Canik, Amasya, Andrinopl-Edirne, GallipoliGelibolu, Constantinopl-İstanbul, Brousse-Bursa, Aydın, Smyrne-Izmir, Ege adaları, Cilicie
bölgelerindeki ermenileri kimler göçerttiler ya da toptan yok etmek istediler? Buralarda da
“Vahşi Kürd Aşiretleri, tecavüzcü, aç kürdler” mi varlardı ? Alman komutan Otto Liman Von
Sanders Aydın çevresindeki binlerce kişiye yönelik uygulamalardan dolayı yargılanır.
Kürdle görüşülmez, kürdün düşüncesi sorulmaz. Tanıklığına başvurulmaz. Kürdün yakılan,
yıkılan köyü görülmez. Ordu adına el konulan varlıklarının tutarı tespit edilemez. 2-3 metre
karın olduğu koşullarda kürdün aç bırakılarak sürgün yollarına düşürüldüğü bilinmez. Oturmuş
halde donmuş olan binlerce çocuk bedenlerin varlıklarından haberdar olunmaz.
Kürd de iç içe, yan yana yaşadığı ermeni gibi, I.Dünya Savaşında, Osmanlı İmparatorlugu’nu
yönetenlerin emriyle soykırıma ugratılmıştır. Savaş koşulları içinde kendisine fazlasıyla zarar
verilmiş, nufusu azaltılmış, yoksullaştırılmış, taşınır, taşınmaz mal varlığına el konulmuş,
göçertilmiş, yetim, sahipsiz kalan çocukları türkleştirme-islamlaştırma merkezlerine yollanmış,
toprağına göçertilen diğer halkların mensupları yerleştirilmiştir.
Kürd, kendisini savunacak, anlatacak yeterli olanaklara sahip degildir. Kürdün aristokratı
osmanlılaşmıştır. Osmanlıdır. Kürd olarak degil, osmanlı olarak düşünür. Ulusal yanı olan
aristokratı ve aydını ise ittihatçılar tarafından susturulur, öldürülür, sürgüne tabi tutulur. Kürdü
koruyan bir Vatikan’da yoktur.
1916-17’de Mustafa Kemal’in taktik ve emirleriyle Erzirom, Bitlis, Van vilayetleri sınırları
içinde kürd jenosidi gerçekleştirilir. M. Kemal, kürd jenosidini gerçekleştirdikten sonra,
1917’de, Konstantınopl’da bulunan ve kendisinin bağlı bulunduğu ittihatçı merkeze gerekli
raporunu sunar. Yüzbinlerce kürdü öldürme, sürme, nufusu azaltma başarısı göstermiştir.
Savaş sonrası tarımar edilmiş bir ülke ve halk gerçekligi ortadadır. Ama görülmez. Görülmek
istenmez. Çünkü Kürd hrıstiyan degildir.
Resim 4 Mus-Gumgum- Xaskoy’den bir kürd.
Kürdün ülkesi, dogal kaynaklari 1916`da emperyalist-kapitalist ve hristiyan dini inancına sahip
ülkelerin yetkilileri tarafından Sykes-Picot antlaşmasıyla paylaşılmıştır. Kürdün ülkesini
sömürgeleştirme, paylaşma planı yapan emperyalist-kapitalist devletlerin yöneticileri, ileri
gelenleri, kilise yetkilileri, basını kürdün acısını görmez, duymaz. Okuruna, inananına
duyurmaz.
Yabancılar, ermeni köylüsünü, komşusunu, kirvesini koruyan, saklayan kürdün hangi riskleri
gögüsledigini öğrenmezler, açıklamazlar. Ermeni, kürdle yüzleştirilmez. Vilayetlerde
oluşturulan mahkemelerde; bulunan belgeler, yazışmalar, tanık ifadeleri, yüzleştirmeler sonucu
süreçler anlaşılacak ve gerçekler ortaya çıkacaktır.
Cambridge, Mass şehrinde bulunan, “Çağdaş Ermeni Belgeleri ve Araştırma Merkezi, Zoryan
Enstitüsünün Müdürü Gerard J.Libaridian, 1984’de Paris’te “Flammarion Yayınevi” tarafından
yayınlanan, “Sessiz kalan Cinayet” “Ermenilerin Soykırımı” adlı kitapta, soykırımı üç belgeyle
ortaya koyar.
“ İmparatorluğun 14 Mayıs 1915’te yayınlanan bir belgesi. Söz konusu belge 19 Mayıs 1915
tarihli, 2189 numarayı taşıyan “Takvim-i-Vakayı” adlı resmi gazetede yayınlanan sürgün
konusundaki kanun. Bu yasaya dayanarak, soykırım uygulaması yapıldığını düşünmenin yanlış
olmadığı iddia edildi.”
Bu yasanın çevirisi; “savaş sırasında hükümetin emirlerine uymayan kişilere karşı askeri
makamlarca kabul edilmesi gereken tedbirleri içeren kanun projesi.’’
Madde 1. Savaş sırasında, Ordu Komutanları, orduyu yöneten komutanlar, Tabur ve
Bölük Komutanları, onların temsilcileri, bağımsız bölgelerin komutanları, hükümetin
emirlerine, milli savunma tedbirlerine, yasalara, ne sebeple olursa olsun karşı
gelenleri, silahla direnenleri veya orduya saldıranları, silahla hemen ağır bir şekil de
cezalandırmaya yetkili olup, onlara ders vermek mecburiyetindedirler.
Madde 2. Ordu komutanları, Tabur komutanları ve Birlik komutanları, şehir ve köy
halkını başka yerlere sürgün etme yetkisine sahip olup casusluk veya ihanet halinde,
askeriyenin ihtiyacına göre, onları topluca veya bireysel olarak ayrı yerlere yerleştirme
yetkisine sahiptirler.
Madde 3. Yasa yayınlanır yayınlanmaz yürürlüğe girer.
Madde 4. Görev başında olan Genel Kurmay Başkanı ve Savaş Bakanı yasanın
uygulanması ile sorumludurlar.”
İkinci belge, “ Teşkilat-ı-Mahsusa”nın Özel örgüt Başkanı olan Dr. Bedrettin Şakir’in şifreli
yazılı olarak Xarput Bölgesi valisi Sabit Bey’e göndermiş olduğu telgraf. Bu telgrafın tarihi 21
Nisan 1915’tir.
“İçişleri Bakanı.
İmparatorluğun mallarının Denetim Başkanı, no;33.
Büronun Müdürü, gönderme tarihi: 21 Nisan 1915 ve alacaklıların numarası.
Elazığ Bölgesi Valisi Sabit bey’e hitaben, no;5, Nazım Bey’e verilmek üzere.
Oradan sürgün edilen Ermeniler tasfiye edildiler mi? Kıyımlar ve mahvetmeler
konusunda, bana bilgi veriniz. Tehlikeli kişiler kıyıma uğradılar mı veya şehirlerden
kovulup, sürgün edildiler mi? Kardeşim, bana açıkça bildir.”
Son belge; 10 Temmuz 1915 tarihinde Mahmut Kemal Paşa’nın yargılama yetkisi altında
bölge generallerine verilen emirlerin onaylanmış kopyası.
Çevirisi; “ Yüce Makam, İç İşleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, şifresi
çözülmüş telgrafın kopyası;
Ülkenin iç bölgelerine sürgün edilmiş olan kişilerin bölgesinde bulunan bazı
Müslümanların, Ermenileri koruduklarını öğrendik. Hükümetin kararlarına karşı gelen
ve evlerinde Ermenileri kabul eden bu Müslüman kişiler, evleri yakıldıktan sonra,
evlerinin önünde asılmalıdırlar.
Bu emir gizlice ilgili kişilere iletilmeli, hiç bir Ermeni sürgünden kurtulmamalıdır. Din
değiştiren Ermenilere hoş görülü davranılmayacaktır. Onları korumaya çalışacak olan
askerlerin rütbeleri sökülecek, hemen yargılanacaklardır ve komutanlık bilgi
edinecektir. Yardım eden memurlar da hemen işten atılacaklar ve Savaş Konseyi
tarafından yargılanacaklardır.
10 Temmuz 1915
III.Ordu Komutanı Mahmut Kamil”
Aslının aynısıdır.Onaylanır. 23 Şubat 1919, kanıtın kabul tarihi, Genel Emniyetin, Genel
Denetim Özel Bürosunun mühürü.” (Tribunal Permanent Des Peuple-Le Crime De Silence-Le
Génocide Des Arméniens, Préface de Pierre Vidal-Naquet, Flammarion, 1984, Paris)
Hollanda, Danimarka, İspanya ve İsveç hükümetleri, Ermeni tehcirinde görevli olan, suç
işleyen memurları tespit etmek üzere oluşturulmak istenilen soruşturma komisyonlarına ikişer
hukukçu göndermeyi reddederler ve elçilikler notlarını Hâriciye Harb-i Umûmî’ye bildirirler.
Bu gün halen 1.Dünya Savaşı süreci içinde ve sonrasında işlenilen jenosidlerle ilgili olarak
Kürtler, Ermeniler, Rum / Helen / Grekler, Asuri / Keldani / Süryani’ler ve dünya kamuoyu
tam olarak yaşanılanları, gerçekleri bilmiyorlar. Gerçeklerin bilinmesi açısından 1919’daki
bazı yargılamaları, mahkemelerdeki tespitleri, ortaya çıkarılan bilgileri, suçluların kimliklerini
vermek gerekiyor.
Xarput - Xarpet, bugünkü Elazıg ismi verilen şehir merkezine yakın bir yerleşim birimidir.
Osmanlı da da vilayet merkezidir.
Xarput Vilayeti Katliamları Davası, Xarput Mahkeme Kararında yer alan bilgilerden bir
bölüm Kürdistan`daki durumu anlama açısından önemli;
Karar ; 13 Ocak 1920
Yasal hükümler çerçevesinde ifade ve sorgu tutanakları dava belgelerinin içerikleri titizlikle
incelendiği gibi, savunmalar, açıklamalar ve kanıtlanmalar derinlemesine degerlendirilip
gözlemlenerek yapılan duruşmalar sonucunda alınan kararda; Sanık Dr.Bahaeddin Şakir;
İttihad-ı Terakki Merkez Komitesi üyesi, Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı.
Suçlanan sanıklardan biri olup Dersaadet’den (Konstantinopl) hareket edip, ilkin
Trebizonde’ya, oradan da Erzirom’a ve diğer vilayetlere geldi ve İttihad-ı Terakki Merkez
Komitesi üyesi, Teşkilat-ı Mahsusa Başkanı sıfatıyla bu örgüte bağlı (hapishanelerden
bırakılmış mahkumlardan ve diğer kuralsız kişilerden) çeteler oluşturmuştur. Sanık Dr.
Bahaddin Şakir bu gurupların yönetiminde iken, göçe zorlanan Ermeni kafilelerinin toptan
öldürmelerinden ve değişik dönemlerde, degişik yerlerde yapılmış olan hırsızlıklarında baş
sorumlusudur.
Sanık Dr.Bahaddin Şakir, Ermenileri, trajik olayların meydana geldiği yerlere göndererek,
yukarıda adı geçen İttihad-ı Terakki Komitesi adına emir vererek, bu kişilerle birlikte
Ermenileri kin ve çıkar için katlederek çirkin projeleri gerçekleştirdi. Sanık, yönetimi altına
aldığı kişileri zihniyetiyle, gerek sözle, gerek Teşkilat-ı Mahsusa`nın örgüt şubeleri üyelerinin
kullandıkları şifreli haberleşmelerle, kendisine bağlı olarak faaliyet yürütenleri, Ermenileri
ortadan kaldırmaları için cesaretlendirdi.
4 Mayıs 1915’de, Erzîrom’dan gönderilen şifreli bir telgrafta, sanık Bahaddin Şakir Bey,
Xarput Valisi Sabit Bey aracılığıyla, şu anda firarda olan İttihad-ı Terakki Komitesi Xarput
Şubesi Sorumlu Sekreteri Resneli Nazım Bey’e gönderdiği ilgili telgrafta şunları soruyordu;
“Oraya göçe zorlanan Ermeniler imha edildiler mi ? Bana verdiğiniz bilgiye göre onlara
işkence yapılıyormuş. Bu pis insanlar hala ortadan kaldırılmadılar mı ? Sadece zorla uzağa
mı göç ettirildiler? Bana açıkça bilgi veriniz. ”
Yine İttihad-I Terakki Merkez Komitesi üyeleri dosyasını oluşturan belgeler arasında Erzirom
Valisi Münir Bey tarafından şifrelenmiş bir telgraf bulunuyor. Bu telgrafta şöyle deniliyor;
“Erzirom’dan göçe zorlanan zengin kişilerden oluşan kafile sanık Bahaddin Şakir’in
çeteleri tarafından saldırıya uğramış, ayrıca Dêrsim’den göçe zorlanan Ermeni kafile imha
edilmiş ve mallarına el konulmuştur.”
Yine Kastamouni eski Kaymakamı Reşid Paşa sanık Bahaddin Şakir Bey’den yukarıda adı
geçen göçe zorlama ile ilgili şifreli bir telgraf aldığını açıklamaktadır.
Yine bu konuda Vehib Paşa; “İttihad-ı Terakki Komitesi’nin aldığı karar; Ermenileri
katletmek, ortadan kaldırmak, mallarını gaspetmek, el koymaktır. Bunu yapan, hazırlayan,
Ermenileri katleden bu kasapları yönlendiren III.Ordu bölgesindeki kişi, sanık Bahaddin
Şakir’in ta kendisidir.”
Bir önceki tanıklığa Antalya eski muttasarıfı Sabur Sami Bey, sanık Bahaddin Şakir Bey’in
kendisine Erzirom’dan şifreli bir tegrafla “Madem ki Erzirom, Van, Bitlis, Sévastia,
Trébizonde bölgelerindeki Ermeniler, Musul ve Deires Zor’a doğru yola çıkartılmış
bulunmaktadırlar. O halde Antalya’ da ne oluyor?”
Mahkemenin tutanaklarına geçirilmiş diğer tanık ifadeleri ve açıklamaları, sanık Bahaddin
Şakir’in yukarıda adı geçen trajik durum ve katliamlardaki suçluluğunu yeterince ispatliyor…
(..)…Diğer sanıklara gelince; Mehmet Nuri Bey; Dêrsim eski milletvekili ve sanık Ferid Bey,
Xarput eski Eğitim Müdürü, mahkeme önünde Holvenk Köyü Ermenilerinden bazılarının
evlerinden sürülmelerine ve sonradan öldürülmelerine ilişkin ölüme teşebbüs etme suçlarından
yargılandılar.
Sanık Mehmet Nuri Bey, zorla göç ettirme döneminde, göçe zorlama ile ilgili olarak
görevlendirilen jandarmalar önünde şu sözleri söylemiştir. “Ben sizi Kemikli köye
yollayacağım ve buraya arpa ekeceğim.” Sanık bu şekilde konuşarak jandarmaları suç
işlemeye teşvik etmiştir.
Dava sırasında davacı Marguerite tanıklık yaptı. Marguerite; “Nuri Bey, zorla göç ettirme
döneminde Holvenk köyüne gelmişti. Köyde kalmak için kendisine yalvardım.” Sanık Nuri
Bey, Marguerite şu yanıtı veriyor. “Sen, eşinin gittiği yere gideceksin. Ben buraya arpa
ekeceğim.” Sanık Nuri Bey, Garabed’in evinin kapısına şu yazıyı asıyor. “Kim eşyalarını
buraya bırakırsa, üç ay içinde gelip, alacaktır.” Sonra atına binip, köyden ayrılıyor.
Bir başka davacı Kasbar Missisyan, Marguerit’den duyduğu olayları dile getirdi. Kasbar
Missisyan, göçe zorlama döneminde Konstantinopolis’da olduğunu, ifadesini Marguerite’den
işittiklerine dayandırdığını, sanık Mehmet Nuri’nin köyden pek çok kişiden para topladığını,
jandarmalara kırmızı kağıtlar imzalattırdığını, Garabetin evinin önünde kendisine yalvaran,
kendilerinin lehinde müdahale etmesini isteyen kadınlara “Ben bu köyde arpa ekeceğim.”
cevabını verdiğini, atına binip, gittiğini, onun hareketinden sonra köydeki çete guruplarının
saldırmaya hazır olduklarını, anlattı. Ancak, Mehmet Nuri Bey’in, Garabed’in evinin kapısına
kağıt astırıldığından bilgilendirilmediğini açıkladı.
Böylece iki tanık, iki farklı ifade vermiş oluyorlar. Biri Garabed’in kapısının üstünde bir
kağıdın yapıştırıldığını iddia ediyor. Fakat mahkeme önündeki yeminli ifadesinde, söylediğini
reddediyor ve bir önceki ifadelerinin yanlış olduğunu açikliyor. Tanık, göçe zorlanmanın ta
başından sonuna kadar, Mehmet Nuri Bey’in evinde kaldığını, Mehmet Nuri Bey’in kendisini
göçe zorlanmaktan kurtarmak için çiftliğinde sakladığını, el konulan malları Nuri Bey’in
kayınbiraderi Azim Bey’in evinde görmediğini, açıklıyor.
Mahkeme, tutukluluk süresi içinde Nuri Bey’den istenilen para ile ilgili senetleri aldığını,
Mehmet Nuri Bey’in, hükümetin göçe zorlanan Ermenileri evinde barındıran ve saklayan
kişileri ölüme mahkum etme kararına rağmen, bütün riskleri göze alarak, bile bile
Holvenk köyünde ikamet eden Ermenileri çiftliğinde barındırdığını, onların hayatlarını
kurtardığını gözönünde bulunduran mahkeme, ayrıca otuzdan fazla Ermeninin,
imzaladıkları kağıtlarla yaşamlarının Mehmet Nuri Bey tarafından kurtarıldığını
belirtmeleri, özellikle tarafsızlığı kuşku götürmez bir Amerika vatandaşının tanıklığı,
Mehmet Nuri Bey’in zorla göç ettirmeler dönemi boyunca pek çok Ermeniyi
kurtardığını açığa çıkartmış ve kanıtlamış bulunmaktadır.
Bu anlamda sorgu tutanağına eklenen Mehmet Ali Bey’in tanıklığı da geçerli sayılmıştır. Diğer
tanık, Mustafa Saffet Efendi ile yüzleşmek istemişse de tanıklık ifadesi bu isteği geçersiz
kılmıştır. Öte yandan diğer sanık Ferid Bey’in hükümetin onayı ile örgüte katıldığı, kafileleri
kırdırdığı suçlaması da inandırıcı değildir.
Sonuç olarak; Mahkememiz, Mehmet Nuri Bey’in çiftliğinin yakınlarında bulunan Holvenk
köyü Ermenilerinin mallarını gasp etme, Ermenileri öldürme teşebbüslerinde bulunduğu
suçlamalarının, iddialarının gerçek olmadığına, Mehmet Nuri Bey’in suçsuz olduğuna karar
vermiştir. Suçsuzluğunu kabul etmiştir.
Mahkeme, Mehmet Nuri Bey’in kayınbiraderi Azim Bey’in gasp edilen malları evinde
bulundurduğu iddia ve suçlamalarının da gerçek olmadıklarına karar vermiş ve Azim Bey’i
suçsuz bulmuştur. Nihayet mahkeme yukarıda adı geçen suçlamalar konusunda da Ferid Bey’i
suçsuz bulmuştur.” (Takvim-I Vakayi, Osmanlı İmparatorluğu Resmi Gazetesi,
Constantinople, 1919-1920 / Jean Varoujean Gureghian, Le Golgotha de l'Arménie mineure –
Le destin de mon père pp.151-192)
Resim 5 Çewlik-Bingol-Gundemir adli ermeni köyündeki köylüler. Soykırım öncesi.
Erzirom valisi Hasan Tahsin savaş süresi içindeki pratiğinden dolayı Trébizonde ve Xarput
davalarında yargılanır. O, son davanın ikinci celsesinde itiraf etmeye başlar. Bahaeddin Şakir’i,
Teşkilat-ı Mahsusa’nın operasyon şefi olarak açıklar. Bahaeddin Şakir’in, özel şifreler
kullandığını, düzenli olarak gelişmeleri Savaş Bakanlığı’yla İçişleri Bakanlıklarına bildirdiğini
de sözlerine ekler. Artvin’den gönderilen bir telgrafın alt kesimine bir not düşüldüğünüu, bu
notta ; « Sadece Bahaeddin Şakir tarafından deşifre edilebilinir. » dendiğini vurgular.
(La Renaissance (Constantinopole) 05.8.1919, Takvim-i Vakayi, No; 3.540, p.6 / cite par
Dadrian (2), s.172)
1914 kışında, III.Osmanlı Ordusu Ardahan ve Artvin’den Sarıkamış’a yönelirken, Teşkilat-ı
Mahsusa yöneticisi Bahaeddin Şakir bu iki yerleşim birimindeki bütün Ermenilerin jenoside
tabi tutulmaları emrini verir. Mahkemedeki iddianameye tarihsiz olarak geçen 69 no.lu
telgrafta yer alan cümleler de niyet, hedef bellidir.
O, emri altında olanlara yapmaları gerekenleri, görev yerlerini bildirir. “Madem ki yapılacak
hiç bir şey kalmadı. Derhal Trébizonde’ye gidin. Orada görevi yerine getirdikten sonra,
Artvin sorunu için Yakup Cemil Bey buradan hareket edecek ve size gerekli açıklamalar ve
zorunlu emirleri verecektir. » der. (Justicier du Genocide Armenien, Le Proces de Tehlirian,
op. cit., s. 269)
« Erzîrom eski valileri, Şakir’in rolünü onaylıyorlar. Onlara göre Şakir; çete guruplarını
organize ediyor, onları yönlendiriyor, yola çıkan kafileleri katletmek için pusu
kurdurturuyordu. Erzirom valisi Münir, savaştan sonra yaptığı açıklama da « Çeteleri
örgütleyen Şakir, göç ettirilen kafileleri vahşi bir biçim de katlediyordu. » der. (Takvim-i
Vekayi, No; 3.540, s.7/ cite par Dadrian. (2), p.172)
Lazistan Teşkilat-ı Mahsusa çeteleri; 22 Mayıs 1919’da, Trebizonde’da, Ermeni jenosidi ile
ilgili olarak askeri mahkeme başkanı Korgeneral Mustafa Nazım Paşa’nın denetimin de yapılan
yargılamalar da, Vergi dairesi müdürü; Mehmet Ali Bey, Emniyet Müdürü; Nuri Bey,
Trebizonde’de otelci Mustafa Efendi, Jandarma komutan yardımcısı kaymakam; Talat Bey,
otelci; Niyazi Efendi, sağlık müdürü; Ali Sait Bey ve gıyaben yargılanan vali Cemal Azmi Bey
hakkın da verilen karar da ; “Sanık Trebizonde valisi, Trebizonde vilayeti için İttihad-ı
Terakki komitesi sekreterliğine seçilen Nail Bey’e, gizlice direktifler verdi. Kendisi gizli
emirlere göre işbirliği yaptı. Bu gizli emirlere göre, Ermenilerin toptan imhaları ve katliamı
için Cemal Azmi Bey’in gerekli gördüğü tedbirler, Nail Bey tarafından yerine getirildi..
(..)...Konvoy şehrin dışına çıkarıldığın da, göze görünmeyen bir yerde, kadınlar ve erkekler
birbirlerinden ayırtılmışlar, sonun da aynı kategorilere bağlı çetelerden oluşan guruplar
onlara saldırmış, kişisel eşyalarını zorla almış, bazılarına işkence edip, bazılarını
öldürmüşler. Onlar, kadınları bir başka yere sevk ederler. Altınları, paraları, elbiselerini
aldıktan sonra zorla tecavüz ediyorlar.”
Bu cinayetleri işleyen çeteler kimlerden oluşuyorlardı? Nasıl oldu da bu çeteler aynı dava da
yargılanmadılar? O Cemal Azmi Bey’ki, Alman yetkiliye, “Dêrsim Kürt bölgesinde geçecek
olan kafilenin can güvenliğinin olamayacağını, Kürtlerin, Ermenileri öldürecekleri.”
cümlelerini aktarandır. Mahkeme de, yargılamalar sırasında kendisinin savaş süreci içindeki
pratiği deşifre edilir. Xarput mahkemesinde de Dêrsim bölgesinde kimlerin emriyle ermenilerin
öldürtüldükleri açığa çıkacaktır.
Mahkeme, Cemal Azmi Bey’i gıyaben ölüme mahkum eder. Cemal Azmi Bey, 2.11.1918
gecesi Enver Paşa ve diğer teşkilatçılarla birlikte Almanlar tarafından Konstantinopl`dan bir
denizaltıyla karadeniz üzeri kaçırılanlar arasındadır. Yakalanamaz.
M.Ali Bey’e ise 10 yıl hapis cezası verilir. Diğer kişiler değişik cezalara çarptırılırlar. Lazistan
Teşkilat-ı Mahsusa çetelerini yönetenlerden Topal Osman ve Deli Halit Paşa’ya bağlı çete
guruplarına dokunulmaz. Mustafa Kemal’in istemi üzerine Osmanlı padişahı Topal Osman’ı af
eder.
12 Aralık 1918’de soruşturma komisyonu tarafından ifadesi alınan Yozgat eski mutassarıfı
Cemal Bey, katillerin serbest bırakılmaları için emir aldığını ve onların, yola çıkarılan ermeni
kafilelerini katletmek için kullanılmış olduklarını ifade eder.
Cemal Bey, aşçısının kardeşinin adam öldürmekten dolayı hapiste olduğunu, onun da aynı
şekil de ermenileri katletmek için serbest bırakılıp, gönderildiğini ifadesine ekler. (J. LEPSIUS,
Deutschland und Armenien / Almanya ve Ermeniler, 1914-1918, Postdam, 1919; extraits parus
en traduction française dans (Archives..., op. Cit., s. 37..)
Cemal Bey’in yerini alan Boğazlayan kaymakamı ve Yozgat davasının baş zanlısı Kemal Bey,
Anayasayı kutlama amacıyla 23.6.1915’de, Yozgat’ta yapılan bir toplantı da, “Ermenileri
toptan yok etme kararlarını doğrudan doğruya merkezi hükümet verdi.”der.
“Söz konusu Yozgat davası, Yozgat’da değil, Konstantinopl’da yapılmıştı. Kemal Bey, sadece
Boğazlayan eyaleti kaymakamı değildi. Yozgat bölgesinin de değildi. Çünkü, O, Cemal
Paşa’nın emri üzerine, henüz Halep valisi olmadan, ilkin mutasarrıf olur. Cemal Paşa
kendisi de Suriye’de ve Lübnan’da, IV.Ordu komutanlığı görevini yürütür.” (Austrian State
Archives (HHStA), PAI 942, Krieg 21a Türkei.ZI.79/pol, November 8, 1914;83/pol, December
12, 1914;PA21, XL 272, no.56, February 2, 1915.)
“Yozgat hapishane müdürü Ali Bey ve bu kentin eski hakimi Mustafa Remzi Bey, serbest
bırakılan katillerin askeri egitim merkezlerine nakilleriyle ilgili görüşlerini açıkladılar.
Yazılı cümlelerle, anlatımlarla Adalet Bakanlığı’yla, İttihad-ı Terakki Partisi arasındaki
ilişki apaçıktı. Ali Bey halen Yozgat hapishanesi müdürüdür.
Ali Bey’in, Şubat 1919’da, komisyon başkanı Mazhar Bey’e gönderdiği iki listeden birinde,
sekiz mahkum, diğerinde ise 57 mahkum adı var. Bunların her birisinin isimlerinin
karşılarında, kendilerinin doğum yerleri ve kendilerine verilen hapis cezaları, neden dolayı
mahkum oldukları yazılıydı. Bu 65 katilden, 12’si hırsızlık yapmış, birisi küçük bir çocuğa
tecavüz etmiş, bir başkası ise hapisten kaçmak istemiş, diğerleri ise 15’er yıl ağır hapis
cezalarına çarptırılmışlardı. Ali Bey, gönderdiği mektubunda, Teşkilat-ı Mahsusa’yı
belirtmek için, Teşkilat-ı Cedida kavramını kullanmış. Cedida kelimesi ; inşa etmek, yeni bir
var oluşa sahip olmayı içerir..(…)…
Bu tutuklular, İçişleri Bakanlığı’nın emri üzerine serbest bırakılmışlardır. Emir 15. 5. 1915
tarihlidir ve Yozgat mutasarrıfı Cemal Bey’e de havale edilmiştir. Cemal Bey, Adalet
Bakanlığı’na gönderdiği bir yazıyla üç kişiden oluşan bir komitenin serbest bırakılan
tutuklularla ilgileneceğini belirtmiştir.
Komite de görev yapanlar ; Yozgat savcısı Tewfik Bey, jandarma komutanı Selim Bey ve
askerlik şubesi başkanı Mustafa Remzi Bey’dirler…(…)…
Çorum’da çetelerin egitim merkezleri vardır. Çorum, temel merkezlerden bir tanesidir.
Mazhar komisyonu, Sévastia’dan, bu girişimi onaylayan bir yanıtı alır. Sévastia valisi, 1914
Kasım’ında, 124 katilin, Pimyan cezaevinden serbest bırakıldıklarını ve Angora’dan aldığı
bir raporla, merkez hapishanesinden de, 49 katilin 3. Mart 1915’de serbest bırakıldığını
açıklar. Bu katiller de, Çoruma götürülmüşlerdir...(..)...
Bursa’dan, İttihat-ı Teraki Partisi Merkez Komitesi sorumlusu olan İbrahim’in kaleme
aldığı 15.9.1914 tarihli belge, 14 Mayıs 1919’da Konstantinopl’da, mahkemeye, sunuldu. Bu
belge, Konstantinopl merkez komitesine gönderilmişti. Sınırlara göndermek üzere düzensiz
gurupların işe alınmaları konusunu içeren bir belgeydi. Bu katiller, göçe zorlanan Ermeni
kafilelerini katletmek için kullanılmışlardır.” (J. LEPSIUS, Deutschland und ArmenienAlmanya ve Ermeniler, 1914-1918, Postdam, 1919; extraits parus en traduction française dans
(Archives..., op. cit., s. 37..)
“Konstantinopolis Mahkeme Başkanı, Teşkilat-ı Mahsusa’nın örgüt yapısını, Cevat, Atıf ve
Rıza adlı Teşkilat-ı Mahsusa yöneticisi üç suçlunun soruşturmasını yaparken, sorgulamalar
arasında alınan bilgilerle bu örgütün, örgütsel şemasını tespit eder. Bu suçluların verdikleri
ifadeler ve itiraflar, ikinci Teşkilat-ı Mahsusa’nın, birinci Teşkilat-ı Mahsusa’yı nasıl kamufle
ettiğini açık bir şekil de izah eder.
Başkan, suçlulardan her birine soru yöneltiğinde, her birisine “Teşkilat-ı Mahsusa neydi?”
sorusunu soruyordu. Böylece, İttihad-ı Terakki Partisi ile bu partinin Merkez Komitesi’nin
Teşkilat-ı Mahsusa ile olan ilişkilerini sorguluyordu. Bu suçlular; iki Teşkilat-ı Mahsusa’nın
varlığını inkar etmeye çabalıyorlardı. Sadece bir tek Teşkilat-ı Mahsusa vardır yarğısını
ortaya koymak için kendi kendilerini zorluyorlardı.
Onlar, “Teşkilat-ı Mahsusa, Savaş Bakanı Enver Paşa tarafından kurulmuştur. Savaş
Bakanlığı’na bağlıdır. Osmanlı Ordusu subayları tarafından idare edilir, yönlendirilir. Ordu
fonlarından finanse edilir. Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir de karşı casusuluk işlevi vardır. Bu
durum cinayetleri işlemesine engel değildir. Bilakis yapılmasına el veriyordu.”
Mahkeme başkanı, meselenin yükümlülüğüne geliyordu. Başkan; bu askeri resmi örgütün
İttihad û Terakki Partisi’yle ilişkiler içerisinde bulunduğunu, Teşkilat-ı Mahsusa’nın,
orduların gizli fonlarından paralar, üniformalar pay aldığını, sivilleri askeri işlerde
kullandıklarını, valilerin, de İçişleri bakanlığının şifrelerini kullandıklarını, saptadı.
Başkan kanıt olarak, general Mustafa Nazım Paşa’nın, iki tip Teşkilat-ı Mahsusa’nın var
olduğunu ıspatlarıyla ortaya çıkarttı. Cevat, sorgusunda bir dil sürtüşmesiyle, çete kelimesini
kullandı. Sözüm ona Savaş Bakanlığı’na bağlı bir taburdan bahsetmek istediğini söylemişti.
Atıf ise böyle bir taburun varlığını kesinlikle inkar etti. Mahkeme başkanı Mustafa, Atıf’ın
imzasını askeri bir teşkilat, örgütlenme olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın bir belgesinde görünce
şaşırdı. Çünkü, Atıf bir sivildi. Atıf, mahkeme başkanının durumunu fark etmesi üzerine,
İçişleri Bakanlığı’nın ve İttihad-ı Terakki Partisi Merkez Komitesi’nin, Teşkilat-ı Mahsusa’nın
işlevinde var olan müdahalesini kabul etmek zorunda kaldı.
Rıza, Dr.Şakir’le işbirliği yapmak için Trébizonde’ya gönderilmişti. O, ilkin görevlerini
saklamak istedi, inkar etmeye başladı. Sonra, iki Teşkilat-ı Mahsusa’nın var olduğunu itiraf
etti. Birinci Teşkilat-ı Mahsusa resmi olarak 1913’de kuruldu. İkincisiyse, 1914’de inşaa edildi
ve resmileştirildi. Doğrudan doğruya Savaş Bakanlığı ile İçişleri Bakanlıklarına ve İttihad-ı
Terakki Partisi Merkez Komitesi’ne bağlandı.
Mevcut resmi belgelerin incelenmeleri ve dinlenilen tanıkların verdikleri ifadeler sonucunda
mahkemenin tespit ettiği, vardığı sonuç şuydu; İttihad-ı Terakki Partisi Merkez Komitesi, 21
Temmuz 1914’de, seferberlikten sonra, hemen bir Teşkilat-ı Mahsusa oluşturmuştu.
Amaçları ve kompozisyonu daha önce kurulmuş olan Teşkilat-ı Mahsusa’dan tamamen
farklıydı. Adalet ve İçişleri Bakanlıklarının emirleriyle, Savaş Bakanlığı’na bağlı olan bu
Teşkilat-ı Mahsusa, mahkum edilen adi suçluları serbest bıraktırıyordu. Savaş Bakanlığı ise
onları orduya dahil etmiyordu. Kamuoyunu yanıltmak için ise serbest bırakılmış olan bu
katillerin cephede kullanacakları haberini veriyordu.
Bu katiller egitim kamplarına gönderiliyorlardı, eğitiliyorlardı. Ondan sonra da göçe
zorlanan ermenilerin kafilelerine saldırtılıyorlardı. Onlar, ermenileri soyup,
öldürüyorlardı.” (Osmanlı Resmi Gazetesi; Takvim-i Vekayi, sayılar ; 3540, 3549, 3554,
3557, 3561, 3571, 3604, 3617, 3771, 3772 (5 Mayıs 1919’dan, l Şubat 1920 ye)
Enver Paşa kaçmadan önce Teşkilat-ı Mahsusa'nın resmi olarak tasfiye edilmesini ister.
Kendisine göre tedbirli davranır. Geride belge, tanık bırakmak istemez. “İslam Alemi Genel
İhtilal Teşkilatı” adlı bir oluşuma gider. Bu teşkilat çatı örgütüdür. Teşkilat-ı Mahsusa’nın
varlığı bu oluşumla devam ettirilir. Teşkilat-ı Mahsusa yerine oluşturulan “İslam İhtilal
Cemiyetleri İttihadı" ya da “İttihad-ı Selamet-i Milli”nin merkezi Berlin'de ve başkanı da
kaçmış olan Talat Paşa'dır. İttihat-ı Terakki Partisi’nin örgütlendiği, ihtiyaç duyulan alanlara
gerekli askeri mühimatın, askerin gönderilmesini sağlarlar. Silah, adam kaçırma, propaganda,
sabotaj ve casusluk hizmetleri görevler arasındadır.
Konstantinopl’da “Milli Kongre” çatısı altında toplanan Teşkilat-ı Mahsusa’cılar boş
durmazlar. I.Dünya Savaşı’nda yenilmiş olmalarına rağmen amaçlarından vazgeçmezler.
Nizam-ı Alem; kendilerinin sınırlarını belirledikleri islamın bütün dünyayı yönetmesi amacı
canlılığını korur. Yeni projeler oluşturmaya ve taraftar toplamaya çalışırlar. Değişik alanlarda
uzmanlaşmış olan bu kişiler bildikleri avrupa dillerinde gazete, kitap basarak amaçlarını
açıklarlar. Ermenileri, Kürtlerin öldürdüklerini yazmaya devam ederler.
Nisan-Temmuz 1919'da, Konstantinopolis’de yargılama yapılır. Konstantinopl, İngilizlerin
yönetimi altındadır. Yakalanabilen İttihad-ı Terakki Cemiyeti üyelerinin yargılandıkları bu
şehirde hazırlanan dava iddianamesi;
“Mahkeme,
başsavcısının davaya
ilişkin ortaya çıkardığı sonuçlarını
öğrenmiş
bulunmaktayız. İttihad-ı Terakki’nin Başkanı Said Halim Paşa hakkında yapılan farklı
soruşturma davaları ve dosyalar incelendi. Said Halim Paşa, İttihad-ı Terakki’nin
feshedildiğini söylüyor.
Merkez Komite üyeleri; Talat, Enver, Cemal, İbrahim Şükrü, Halil ve Ahmed Nessimi, ayrıca
Genel Sekreter Midhat Şükrü, Konstantinopol delegesi Kemal, Ziya Gökalp, Roussouni,
Küçük Talaat; Teşkilat-ı Mahsusa’nın üye ve yöneticileri; Dr. Behaeddin Şakir, Nazım, Atıf
Rıza ve diğer üyeler Merkez Komitesi üyesidirler. Ayrıca eski Emniyet Müdürü Aziz ile
Konstantinopol eski Askeri Komutanı Cevat, İttihad-ı Terakki’nin merkez komite üyesidirler.
Bu belgelerden anlaşılacağı gibi, İttiha-ı Terakki iki örgütten oluşuyor; biri kamu nezdinde
ifadesini bulur, resmiyeten hareket eder.
Diğeri; gizlidir. Sözlü karar bazında faaliyet yürütür. Gizli bir komite özelliğine
sahiptir.Varolan kanıtlar bu komite yönetiminin bir dizi katliamlar düzenlediklerini, malları
yağmaladıklarını ve gasp ettiklerini ortaya koymaktadır. İttihat ve Terakki yönetiminin
katliamlar gerçekleştirdiği tesbit edilmiştir.
İşledikleri katliamlar kanıtlanmıştır. Örneğin, 1914’de savaş ilan edilince, İttihad û Terakki
yönetimi bir toplantı düzenliyor; yönetici komitenin etkin üyeleri, Avrupa’da egemen olan
Birinci Dünya Savaşı zihniyetinden yararlanan Enver, Cemal ve Talat aşırı şiddet kullanarak,
askıda kalan sorunları, adaletle, tatlılıkla, ya da şeylerin mantığına göre çözmek yerine, aşırı
şiddete başvuruyorlar.
Bu böyle olunca, ulusal özlemlerine yanıt bulmak isteyen İttihatçılar, savaşın dayattığı
kaygılara dayanarak bir ulusu ortadan kaldırmak istiyorlar. Şahsi zenginlik için tiranca
davranıyorlar. Askeri hareketlerden hemen sonra, ittihatçı gizli komiteler, gizli eylemlerini
sürdürüyorlar.
İttihad û Terakki yöneticileri, Teşkilat-ı Mahsusa’nın hapishanelere varan genişletilmiş
cinayetlerini örgütlerler. Hapishanelerde oluşturdukları çekirdek çete örgütlenmeleri özel
emirlerle görevlendirirler. Bu örgütün genel kurmayı, genel güvenlik şefi Aziz Bey; Akif Rıza,
Dr.Nazım ve Konstantinopol askeri komutanlığı tarafından yönetilir. Çok miktarda para
ajanlara, eylem bölgelerinde görev yapanlara dağıtılır.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın şefi Dr.Bahaddin Şakir gizli şifreleri bütün ittihatçılara dağıtır.
Ajanlarının emrine istediği kadar para ve yok etme olanaklarını sunmuştur. Bir kararname ile
İttihad û Terakki’nin şeflerine ve üyelerine talimatlar göndermiştir. Aynı zamanda bazı üyeleri
eyaletlere göndererek, örgütün şefleri ve delegelerine, ittihatçıların yerel komitelerine,
memurlara talimatları, yıkım olanaklarını bildirmiştir. Korku ve tehditle bazı kişilerin
katılımını sağlamıştır.
Böylece katliamlar, mallara el koyma, evleri yakma, yıkma, öç alma, gaspetme, din, ırk
ayırımı yapmaksızın bu ülkede ikamet edenlere karşı cinayetler işlenmiştir. Bu girişimlerden,
katliam-soykırıma uğrayanların büyük bır kısmı Ermenilerdir. Bundan acı çeken Türkler de
vardır.
Esas nokta; sürgün edilen Ermeniler’in değişik alanlarda birbilerinden ayrıştırılarak, değişik
yerlerde katledildikleridir. Merkezi askeri bir güç yukarıda adı geçen kişiler tarafından
örgütlendirilmiş, Ermeniler’in katledilmeleri önceden kararlaştırılmıştır. Bu ister gizli
emirlerle, ister sözlü kararlarla olsun, katliam gerçekleştirilmiştir.
Teşkilat-ı-Mahsusa adı altında İttihad û Terakki şeflerinin gizli bir şebeke oluşturdukları
ortaya çıkatırtılmış olup, savaşa katılma kisvesi altında kurulan bu gizli örgüt, doğrudan
doğruya Merkez Komitesinden, Dr.Nazım, Dr.Behaeddin Şakir, Aziz Rıza Bey tarafından
yürütülmüştür ve Konstantinopolis eski Emniyet Genel Müdürü Aziz Bey ile Dr.Behaeddin
Şakir Bey Erzîrom’a gitmişler ve oradan Doğu Vılayetlerindeki askeri güçleri yönetmişlerdir.
Atıf Rıza Bey Trébizonde Bölgelerinde faaliyet göstermiştir. Aziz ve Nazım Bey’ler ise
Konstantinopol’de. Oradaki ordu komutanı Cevat Bey, alınan kararların Aziz ve Nazım
beyler tarafından uygulanıp uygulanmadığını kontrol etmek için görevlendirilmiştir. Bu
şunu ortaya koyuyor; işlenmiş olan cinayetlerin Talat’ın verdiği ve Talat üstündekilerin
Cemal ve Enver beylerin verdikleri emirler üzerine işlendiği kanıtlanmıştır.
Belge; 11 Temmuz 1915 Talat Paşa tarafından, Diyarbakır Mutasarıfına, Xarput, Urfa ve
Zor’a çekilen şifreli telgraftır. Burda verilen emre göre “Yol kenarlarındaki cesetler
ırmaklara, göllere, çukurlara atılacaklarına, toprağa gömün yol kenarlarına terkedilenleri
yakın.” denilmektedir.
Diğer bir telgraf; 1 Temmuz 1915 tarihinde 4.Ordu Komutanı Cemal Paşa tarafından,
Diyarbakır Valisine “acil” ve “kişiye mahsus” olarak gönderilmiştir. Bu telgrafta “Fırat
ırmağından Güneye taşınan cesetler büyük olasılıkla isyan hareketleri sırasında ırmağa
düşen Ermenilerdir. Hiç bir ceset ortada kalmayacak gerekli yerlere gömülecektir.”
denilmektedir.
Ayrıca 3 Temmuz 1915 tarihli şifreli ve “acil” ve “kişiye mahsustur” ibaresini taşıyan ve
Cemal Paşa’ya cevap olarak gönderilen telgrafta şöyle deniliyor; “Vilayetimizin Fırat ırmağı
ile çok az ilişkisi vardır. Irmağa atılan cesetler büyük bir olasılıkla Erzîrom ve Xarput
vilayetlerinden gelmektedirler. Burada ölenler derin mağaralara terkediliyorlar, ya da her
zaman yapıldığı gibi yakılıyorlar. Gömülecek yer bulmak çok nadirdir.
Zor valisi Ali Suat Bey, Zor’a sürgün edilen Ermeniler konusunda bilgiler verir. Halep
Telgraf ajansı eski editörü ve Tasvir-i Efkar gazetesinin eski muhabiri Agah Bey’den
öğrendiğini açıklıyarak, o dönemin Valisi Salih Zeki Bey’e sorduğu soruda “Senin on bin
Ermeniyi katlettiğini söylüyorlar? Doğru mu?”
Bu soruya Vali Salih Zeki Bey şu yanıtı verir. “Onur duyuyorum. On bin kişiyi öldürmekten
memnun değilim. Yükselt, daha da görelim. “Xarput valisi tarafından gönderilen, Malatya
Kaymakamı tarafından gönderilen şifreli telgrafta şöyle deniliyordu.” “Şırınga ile
öldürülenler bir yana, yol boylarında çok sayıda cesedin bulunduğunu söylüyorlar.
Olumsuzluklar bazı sonuçlar doğurabilir, açıklama yapmaya gerek yok.
İç İşleri Bakanı kayıtsızlık gösteren memurların çok ağır bir biçimde cezalandırılacaklarını
bildirdi. Bütün cesetleri itinalı olarak gömmek var olan sınırlarınız dahilindedir. Belirli sayıda
jandarma ve bir kaç kişi görevlendirmek, onları her tarafta yönlendirmek gerekir.
15 Eylül 1915 tarihli Diyarbakır’dan, Reşid’in İçişlerı Bakanına gönderdiği şifreli haberde;
“Buradan sürgün edilen Ermeni sayısı 120.000” diyor. Bu da olayların vehametinin ne
kadar önemli olduğunu gösteriyor.
3.Ordu Komutanı Mahmut Kamil’in imzaladığı telgrafta, “ Bir Ermeniyi korumak istiyen her
müslüman evinin önünde asılacak ve evi yakılacaktır.” Bu şunu gösteriyor, neden bu
yerlerde ki müslümanlar bu korkunç cinayetlere engel olamadılar. Trébizonde eski milletvekili
Hafız Mehmed Bey verdiği ifadede, karadeniz kıyılarında boğdurulan Ermeniler, sandallarla
denize ölüme terkedilenler konusunda Talat Bey’e bu trajedileri bildirildikleri halde, vali
Cemal Azmi hiç bir tedbir alamamıştır. Bu işlenen cinayetlerde Talat’ın suçluluğunun
derecesini daha da güçlendiriyorlar.
14 aralık 1915 tarihinde Erzîrom valisi Münir Bey tarafından gönderilen şifreli haberde, eski
vali Tahsin Bey’in iradesine rağmen, Erzîrom’dan yola çıkarılan zengin ermeni kervanlarını
oluşturanların mallarına bölge sakinleri tarafından el konuluyor. Bu insanlar, İttihad û
Terakki merkez komitesi üyesi Dr.Bahaddin Şakir’ce organize edilen çeteler tarafından da
katledilmişlerdir.
Cemal Assaf Bey’in verdiği yazılı ifadede sürgün edilenler, Ermeniler, İttihad û Terakki
Komitesi sorumlusu Dr.Bahaddin Şakir tarafından organize edilen çete ve Kenguiri Komite
sorumlu delegesi tarafından öldürülmüşlerdir. Cemal Oğuz Bey’in yaptıkları, Komite
delegelerinin Merkez Komiteye bağlı Komite delegelerinin yaptıklarının bir parçasıdır.
Özellikle Albay Halil Redjai Bey’in detaylı açıklamaları kayda değerdir. Bu açıklamalara göre
Ermeniler Angora’ya sürgün edildiklerinde, bu kentin İttihad û Terakki şubesi askeri
komutanlık nezdinde Taib Efendi’yi görevlendiriyor ve ona ordunun sağlık hizmetinde görevli
olan Ermeni memurlarının serbest bırakılmalarını öneriyor. Bu açıklamalara göre komite
üyeleri Mehmed Şevket ve kardeşi Refet Bey’in bu dönemde Angora’da para toplamaya
gittikleri açıkça görülüyor.
Açıklamalar, Angora’ya sürgün edilen Ermeniler hakkında etraflı bilgiler ve soruşlu komite
delegesi ve bu kentin eski Emniyet Müdürü Necati Bey ile Monastır’da iken katliam işlerinde
büyük rol oynayan Bahaddin Bey’in, katliama katılma dereceleri ve sorumluluklarını
içeriyor. Halil Redjai Bey’in ifadesinde bilgi veren tanıkların isimleri durumunu içeriyor.
Bunun üzerine Dr.Bahaddin Şakir hakkında dava açıldı ve Konstantinopole çağrıldı.
Soruşturma dosyaları İçişleri Bakanlığının isteği üzerine gönderilmedi. Daha sonra da savaş
bakanlığı trafından incelenmişti. Oysa Dr.Bahaddin Şakir hakkında dava açılmıştı.
Kastamouni valisi Reşit Paşa, hakkında dava açılan Dr. Bahaddin Şakir’den şifreli bir telgraf
aldığını açıklamıştı. Telgrafta bu bölgede İttihad û Terakki’nin Komite sorumlusu Hasan
Fehmi Efendi’nin zorla sürgün edilmelerinin zorunluğunu ve işlenen cinayetleri açıklamıştı.
Davaya ilişkin belgelerin 7. sayfasında, eski Konya Valisi Celal Bey’in, Konya Ermenilerini
koruduğunu söylemişti. Bunun üzerine milletvekili Ali Rıza Efendi ona Dr.Nazım tarafından
gönderiliyor ve merkez komitesi tarafından incelenen ve karara bağlanan bu sorun üzerine
fazla düşmemesini tavsiye ediyor. Celal bey Konstantinopol’de Talat ve Nazım’dan zorla
göçe, sürgüne gönderilme konularını duyunca, bunlar, sorun olan işlerin yararlılığına ve
zorunluğuna tamamen inandıklarını açıklıyorlar. Dr.Nazım daha ileri giderek bu katliamın
Doğu sorununu çözeceğini söylüyor.
Constantinople 12 Nisan 1919”
Resim 6 Göçertilen ermeni bayanlar daha önce ölmüş atların etlerini yerlerken
Merkezi dava; Sultan VI.Mehmet’in emri üzerine, İttihad-ı Terakki Cemiyeti’nin sorumluları 8
Mart 1919’da Konstantinopolis’de tutuklanırlar. Dava, 27 Nisan 1919’da başlatılır ve 5
Temmuz 1919’a kadar sürer. Davada bulunmayanlar; Talat, Cemal, Enver Paşalar ve
Dr.Bahaeddin Şakir’dir. Mahkemede sorulan sorulara cevap veren İttihad-ı Terakki ileri
gelenleri, sorgulananlar, olanlarla kendilerinin ilgileri olmadığını söylerler.
O dönemde Sadrazam olan ve tutuklanan Said Halim Paşa; « Fakat « naklediniz » demekle,
öldürünüz anlamı çıkmaz ki... Bunun uygulanması fena olmuş. Her şey de olduğu gibi, bu
faciada olup bittikten sonra işittim.» der.
İbrahim Bey; « Evet biz de birtakım fecayi'e muttali olduk ve bendeniz ondan sonra pek
müteessir oldum. Çünkü bu hakikaten kabul edilir bir mesele değildir. »
Şeyhülislam Hayri Efendi; « ... Meclis-i Mebusan Reisi olan Halil Beyefendi Şeyhülislamlığa
geldi; taşrada Ermenilere birçok facia yapıldığını, konuyu bazı kişilerden işittiğini üzgün bir
dille anlattıktan sonra… o gün padişahın vekilinin bulunduğu birime gittim... Bununla beraber
bazı arkadaşlar ile aramızda esasen hasıl olan düşünce ayrılığı ve nazar hasebi ile birkaç defa
istifa teşebbüsünde bulundum.”
Mahkemenin kararı « İçişleri Bakanlığı özel kalem müdürü İhsan Bey, Kilis Kaymakamı iken
Konstantınopl’dan, Haleb'e gönderilen Abdulahad Nuri Bey'in, göçertmenin imha amacına
yönelik olduğu ve « Ben, Talat Bey'le temas ettim, imha emirlerini bizzat aldım. Memleketin
selameti bundadır. » diyerek, kendisini de iknaya çalıştığını bildirmektedir. » (Sorgu evrakı,
sayfa ;15)
« Teşkilat-ı Mahsusa ve ona bağlı jandarmaların Erzîrom vilayetine bağlı yerlerde Ermenilere
olan tecavüz ve tecavüzleri anlatan vali Tahsin Bey'in 15 Temmuz 1915 tarihli, şifreli telgrafı:
Faik adındaki bir teğmenin Arabyan'ın dört kızını aldığını ve teğmen Kemal efendinin de 1863
lira, 35 yük eşya, pek çok mücevherat çaldığını, para ve kadın rezaletinin pek utanılacak şey
olup mertliğe yakışmadığını ve bu vaziyetlerin sona erdirilmesini.. Elazığ valisinin, « Bütün
yollar kadın ve çocuk cenazesiyle doludur, defnetmeye yetişemiyoruz... » cümleleri
içindedir. » (sıra;8, belge;4)
« ....21 Temmuz 1915 tarihli Diyarbakır, Elazığ, Urfa, Zor vali ve mutasarrıflarına, yollarda
kalan ölüler defnettirilerek cesetlerin dere, göl ve nehirlere attırılması ve yollarda terk ettikleri
eşyaların yakılması hakkındaki Talat Bey'in şifreli telgrafı ve 4. Ordu Kumandanı Cemal
Bey'e, Diyarbakır valisine « acele ve şahsa mahsus » kaydıyla ve 1 Temmuz 1915 tarihli
telgrafında « Fırat Nehri'nin güneye doğru sürüklediği cesetlerin isyan hareketinde
öldürülmüş olan Ermenilerin cesetleri olması muhtemel bulunduğundan, bunların
yerlerinde defnettirilmeleri, açıkta ceset bırakılmaması gerekliliği açıklanmaktadır. »
(sıra;II, belge;3)
« Buna cevap, karşılık Cemal Bey'e çekilen 3 Temmuz 1915 tarihli ve « şahsa mahsustur »
işaretli şifreli telgrafta: « Fırat, vilayetimizle pek az münasebattardır. Sürüklenen
cesetlerin Erzîrom, Elazığ bölgelerinden gelmeleri, burada isyan hareketinde
öldürülenler, derin mağaralara terk edilmişler, atılmışlar, ya da çoğunlukla yapıldığı
gibi yakılmışlardır ve definleri bile pek nadirdir. » denilmektedir. »
« .. Tasvir-i Efkar yazarlığında bulunmuş olup, Halep'te ajans telgrafları basan Agah Bey'in
Zor mutasarrıfı Salih Zeki Bey'e « Senin için 10.000 Ermeni imha etti diyorlar » demesine
karşılık, Zeki Bey'in, « Benim namusum var. On bine tenezzül etmem, daha çık
bakalım » cevabını vermiş olduğunu... » (Sıra;6 ve sıra;14, belge;4 ve sıra ;II, belge ; I)
« Bir önceki Trébizonde Milletvekili Hafız Mehmet Bey, Ermenilerin Karadeniz sahillerinde
kayıklara bindirilişleri ve boğuluşlarını açıklayan faciayı Talat Bey'e bildirmişse de, Vali
Cemal Azmi hakkında bir şey yapılmadığını kapsayan ifadesi (sıra;15)... »
« İnceleme sonucuna göre, adı geçen faciaları şiddetle reddedip herhangi sebeple katılma
yoluna gitmeyenler vatan haini sayılıyorlarken, Bahaeddin Bey gibi aktif unsurlarsa çok fazla
şereflendirilmiş ve kendilerine sevgi duyulmuştur. Hatta eski İç İşleri Bakanı vekili Talat Bey,
mümaileyh Bahaeddin Bey'i Şark Orduları Grup Kumandanı Vehip Paşa'ya özel şekilde
tavsiye ederek, hizmete alınması, kullanılması için göndermiş, O, bir süre Samsoun-Amissos
Savaş Mahkemesi’nde görev yaptıktan sonra, bilinmeyen bir yere kaçtığı anlaşılmaktadır.
(Vehip Paşa'nın şahsi dosyasından ele geçirilmiş ifadesi) Mahkeme de ortaya konan
belgelerden bazıları Talat Paşa kaçtıktan sonra, onun evinde bulunmuşlardır.
İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi’nin kararı ; “Enver, Talat, Cemal ve Dr.Nazım’ın
eylemleri ceza kanununun 45.nci maddesinde ve medeni kanunun 1.ci paragrafında
ön görülen cezalara tekabül etmektedir. Cavit, Mustafa Şerif ve Musa Kazım’ın
eylemleri aynı maddelere, 2 paragraf ve 35.ci madde, 1 paragrafa tekabül etmektedir.
Bu maddeler şunu belirtmektedirler; Bu kişiler, eylemi ortak olarak işleyenler olarak
sayılmaktalar ve topluca cinayet işlemiş olan kişilerin sorumlusu olarak cezalandırılır
veya her kim bir gurubun ferdi olarak, her türlü zararı taşıyan bir cinayet durumunda,
bir veya birden çok cinayet işlerse, ölüm cezasına çarptırılır.
Her kim anayasayı veya Konstantinopolise temel kuralı, hükümetin sistemini veya
imparatorluğun miras yasasını değiştirmek için zor kullanırsa ölüm cezası alır.
Cinayetin suç ortakları, özel yasa hükümleri bulunmadığı taktirde, aşağıda belirtilen
şekilde cezalandırılır;en önemli cinayet, ölüm cezası veya ömür boyu kürek cezası ile
cezalandırılır. Yasal hükümler gereği, Sıkıyönetim Mahkemesi, Talat, Enver, Cemal ve
Dr.Nazım’ı ölüm cezası ile cezalandırmaya karar vermiştir.”
Bundan sonraki “Takvim-i-Vekayi“ belgesi, 3571 numarayı taşımakta ve “Özel Örgüt»ün
sekreteri hakkındaki yargılamayı içermektedir. Bu sekreterler, hükümetin temsilcisi olarak,
Konstantinopolis
emirlerinin
başkaları
tarafından
uygulanıp,
uygulanmadığını
denetlemektedirler. » (Tribunal Permanent Des Peuple-Le Crime De Silence-Le Génocide Des
Arméniens, Préface de Pierre Vidal-Naquet, Flammarion, 1984, Paris)
ş
Resim 7 Cemal Paşa, yardımcısı Nusret Bey ve sürgün direktörü Hasan Bey am`da ermeni yetimleri
kontrol ederlerken.
Dünya devletlerinin Konstantinopl`daki görevlileri ve ermeniler sadece olayların sonuçlarını
bilirler. Her yerden ölüm, sürgün, soygun haberleri gelmiştir. Mahkemeler, dava sonuçları
Teşkilat-ı Mahsusa adlı oluşumun işlevini, amacını anlama imkanı, olanağı verir. İki merkezin
varlığı ortaya çıkar. Bu merkezlerden biri, Konstantinopol’da, merkez komitesinde ve
kararsaldır. Diğeri ise Dr.Bahaeddin Şakir’in komutanlığında, Erzîromda’da ve askeri
operasyoneldir.
Vehib Paşa; « Bütün bu saldırıların ve dramın nedeni, baş sorumlusu, mimarı Bahaeddin
Şakir’dir. Bütün bu insan trajedileri, cinayetler, Şakir’in işidir. O, katliam çetelerini işe
alıyor ve yönlendiriyordu. Oluşturulan, örgütlendirilen bu çeteler, elleri kana bulanmış gözü
kanlı jandarmalardan, özel egitim görmüş, deneyimli kişilerden oluşuyorlardı.
…(…)…Muş’un, 5 Km. Kuzey’in de olan Çürük köyünü yıktıktan sonra, Bîlîs’de, kadın ve
çoluk çocukları canlı, canlı yakmıştı. Vehib Paşa ; « İslam tarihin de bu tür vahşiliklerin ve
katliamların örnekleri bulunamaz. » (Courrier de Turqiue, (Constantinopole), 1-2.4.1919/ Kri
(1) p.260-261)
« Vehib Paşa’nın ifadesi o kadar alt üst ediciydiki, Bahaeddin Şakir’in eşi, Vehib Paşa’yı
hapishane de ziyaret eder ve ona saldırır. Vehib Paşa ise kadına cevap vermek, kendisini
dövmek istemediği için nöbetçilerden yardım ister. » (Djadagamard Gazetesi (Constantinopole)
Jamanag Gazetesi (Constantinopole) 09.9.1919 / Cite par Dadrian (1) not; 47, s.350)
Resim 8 Halide Hanım türk yazar çalışma bürosunda. Ermeni çocukları islamlaştirmak için çok aktif.
Ayakta olan ermeni genç kıza harem yaşamı tanıtılıyor.
Resim 9 Halide Hanım, islamlaştırılan, islama dönderilen ermeni-hristiyan yetim çocuklarla beraber.
Yargılamalar sonucu suçlu bulunanlar ve kendilerine verilen cezalar
Dr.Nazım Bey ; Parti merkez komitesi üyesi, Milli Eğitim Bakanı, Teşkilat-ı Mahsusa üyesi,
giyaben idama mahkum edildi.
Cavit Bey ; Maliye Bakanı. 15 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Sürgüne gönderildi.
Mustafa Şeref Bey; 1917-1918 Tarım ve Ticaret Bakanıdır. 15 yıl ağır hapis cezasına
çarptırıldı. Sürgüne gönderidi.
Süleyman Elbistani Bey; 1915- 1917 Tarım ve Ticaret Bakanı’dır.
Oskan Efendi; 1914-1917 P.T.T. Bakanı’dır.
Dr.Bahaeddin Şakir; Hem Teşkilat-ı-Mahsusa’nın siyasal şefidir, hem de Doğu eyaletlerinde
katliam yapan öldürücü birliklerin komutanıdır.
Dr. Rusuhi Efendi; parti merkez komite üyesidir.
Aziz Efendi; Milli Güvenlik Bakanıdır. Teşkilat-ı Mahsusanın üyesidir.
Yargılanan diğer suçlular
Said Halim Paşa; büyük vezir.
Mithat Şükrü Bey ; parti genel sekreteri.
Ahmed Cevad Bey; Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir.
Atif Bey; Angora milletvekili, Teşkilat-ı-Mahsusa üyesidir.
Ziya Gökalp ; parti merkez komite üyesidir.
Küçük Talât Bey; parti merkez komitesi üyesidir.
Rıza Bey; Teşkilat-ı-Mahsusa üyesidir.
İbrahim Bey; Millet Meclisi Başkanı’dır.
Hayri Bey; Şeyh-ül-İslam
Musa Kâzim Efendi; Şeyh-ül-İslam
Halil Efendi; Adalet ve Dışişleri Bakanı, Teşkilat-ı-Mahsusa üyesidir.
Ahmed Nesimi Bey; 1917-1918 Dışişlerı Bakanı.
İsmail Canbolat Bey; 1917-1918 İçişleri Bakanı.
Abbas Halim Paşa; 1915-1917 Sosyal İlişkiler Bakanı.
Ali Mûnif Bey; 1917-1918 Sosyal İşler Bakanı.
Şükrü Bey; Eğitim Bakanı, Teşkilat-ı-Mahsusa üyesidir.
Kemal Bey; Onarım Bakanı. Parti merkez komite üyesidir.
Hüseyin Haşim Bey; 1917-1918 P.T.T. Bakanı.
Rifat Bey; Senato Başkanı.
Mehmed Esad Efendi; Şeyh-ül-İslam.
5 Temmuz 1919’da verilen kararda, mahkeme, Ermenilerin soykırımdan geçirilmelerinin,
onların mal varlıklarına el konulmasının, zapt edilmesinin sorumluları olarak hükümet ve parti
üyelerini tespit etti. Osmanlı’nın Almanya ile birlikte savaşa girmesine neden olanları suçlu
olarak buldu. Soykırım davasının özü, katliamın Teşkilat-ı Mahsusa’nın organlarının bilgisi
dahilinde gerçekleştikleri ve geliştikleri gözönüne alındığından bu durum davanın hukuki
yanınin esasını oluşturuyor.
Bu nedenlerle ceza kanununun 45.ci maddesini ihlal etmek suçlarından idam cezasına
çarptırılan sanıklar; Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa ve Dr.Nazım Bey’dirler. Ceza
kanunun 55/2 maddesini ihlal etmek suçlarından 15 yıl ağır hapse çarptırılan sanıklar ise;
Cavid, Mustafa Şeref ve Musa Kazım Bey’lerdirler. Yeterli kanıt olmadığı için beraat
ettirilenlerin arasında; Rıfat ve Haşim Bey’ler bulunmaktadırlar.
Sürgün sırasında suç işleyenler değişik merkezlerde yargılanmaya tabii tutulurlar. İçişleri
Bakanlığı’ndan vilâyet ve mutasarrıflıklara gönderilen şifreli telgrafla Diyarbakır,
Mamuretülaziz vilâyetlerinde tehcir sırasında suç işleyenlerin gözaltında bulundukları
yerlerdeki Savaş Mahkeme’lerinde, Savaş Mahkeme’lerinin olmaması halinde Nizamiye
Mahkemelerinde yargılanmaları için yerlerine sevklerinin uygun olacağı belirtilir.
Parti Bölge Sorumluları Davası
Parti davası 21 Haziran 1919’da başlar ve 8 Ocak 1920’de karar verilir.
Sanıklar listesi;
1. Avni Bey; parti Manisa sekreteri
2. Hasan Selaheddin Bey; parti Beyoğlu sekreteri.
3. Hilmi Bey; Angora milletvekili
4. Midhat Bey; parti Bolu sekreteri
5. Besim Zuhdi Bey; parti Eskisehir sekreteri
6. Mehmed Cemal Bey; Parti Halep sekreteri
7. Ağaoğlu Ahmed; Karahisar milletvekili
8. Dr.Ahmed Midhat Bey; parti Bursa sekreteri
9. Mumtaz Bey; Suali Kaymakam
10. Hasan Fehmi Bey; Sinop milletvekili
11. Sabri Bey; Sarukhan milletvekili ve yeniden Partiye alınmış
12. Cevdet Bey; parti Mirguni ikinci sekreteri
13. Alahaddine Cimçoz; Konstantinopolise milletvekili
14. Hüseyin Tosun; Erzîrom milletvekili ve Milli Ajans’ın Müdürü
15. Hasan Namık Bey; partinin Selanik örgütü sekreteri ve Konstantinopolis Bankası
temsilcisi
16. Ali Rıza; parti Bursa sekreteri
17. Abdul Kadir; Konya parti sekreteri
18. Todoraki Bey; Konya Tarım Hizmet Müdürü
19. Samih Rifaat Bey; Konya Valisi
20. Sadeddin Bey; Konya Polis Şefi
21. Ferid Bey; Konya parti temsilcisi
22. Fehmi Bey; Cihanbeyli Nahiye Müdürü (Akşehir Bölgesi)
23. Muftizade Kâmil Bey; Akşehir Valisi
24. Hasan Basri Bey; Akşehir Polis Şefi
25. Hamid Bey; Adabazar parti temsilcisi
26. Hüseyin Necati Bey, Halep çetebaşı
27. Gani Bey; parti temsilcisi
28. Müfti Mehmed Ali; parti temsilcisi
29. Haci Ata Bey; Bolvadine parti temsilcisi
30. Karakade Hasan, Bolvadin parti temsilcisi
31. Abdulgani Bey; Andrinople parti temsilcisi
32. Hacı Ahmed Paşa; Enver Paşa’nın babası, Andrinople parti temsilcisi
33. Mûnir Bey; Kastamouni parti sekreteri ve temsilcisi
34. Hasan Fehmi Bey; Kastamouni parti temsilci yardımcısı
35. Akyan Bey; Karahisar Sağlık Komisyonu Başkanı
36. Hayreddin Bey; Karahisar Sağlık memuru
Resim 10 Çölde bulunan Ermeni çocuklar
Resim 11 Çölde bulunan Ermeni çocuklar
19 Haziran 1919 tarihli iddianame; parti temsilcilerinin ve sekreterlerinin yazılı ve sözlü
emirler, parti sekreterlerinin merkez komitesinden gizli olarak aldıkları kararlar ve emirler
doğrultusunda, Talat Paşa’nın işlediği cinayetlere katıldıklarını suçun esası olarak kabul
ediyor. Bu suç Ermeniler’in jenositten geçirilmeleri ve mallarının gasp edilmesi suçudur.
Andrinople sorumlu sekreteri, “ Zorla göçettirme, hükümet tarafından verilmiş yasal karara
dayanmaktaydı.” Belirlemesinde bulundu. Emirleri veren hükümetti.
Araştırma Komisyonu başkanı ise; “ Göçe zorlamak sadece bir gerekçe değil, aksine
Ermenilerin doğrudan doğruya ortadan kaldırılmasını amaçlıyordu.”dedi.
Konstantinopolis, Büyükdere Davası
Karar; 24.5.1919
Konstantinopolis, Büyükdere ve çevresinde Rum ve Ermenilere baskılar yapma ve
Büyükdere’den göçe zorlanmaları nedeniyle açılan dava sonucunda 24 Mayıs 1919’da
mahküm edilenler;
1. Abdulkerim Bey; Büyükdere Polis Şefi, 1 yıl hapis, 1 yıl meslekten men.
2. Refik Hıfzı Bey; Selanikli, 2 yıl hapis.
3. Riza Ali Celal Efendi; Büyükdere muhtarı, beraat.
4. Hafız Mahmud Efendi; hafız, beraaat.
Trebizonde Davası
Karar; 22 Mayıs 1919
1. Cemal Azmi Bey ; Trebizonde valisi. Gıyaben ölüme mahküm edildi.
2. Nail Bey; parti il merkezi sorumlu sekreteri. Gıyaben ölüme mahkum edildi.
3. Mehmed Ali Bey; kent maliye müdürü. 10 yıl hapse mahküm oldu.
4. Nuri Bey; kent polis şefi. 1 yıl hapis ve iki yıl meslekten ihraç.
5. Mustafa Efendi; Emniyet Müdürü. 1 yıl hapis, iki yıl meslekten ihraç.
6. Talât Bey; Polis şefi yardımcısı, teğmen. Serbest bırakıldı.
7. Niyazi Efendi; otelci. Serbest bırakıldı.
8. Ali Saib Bey; Sağlık şefi. Serbest bırakıldı.
Yozgat sancağı göçe zorlama ve katliam davası
Karar; 8.4.1919
Mehmet Kemal Bey, Boğazlıyan eski kaymakamı. Angora vilayeti Yozgat mutasarrıfı komiser
yardımcısı. Ermenileri katletmekten idama mahküm edildi ve asıldı.
Tevfik Bey; Yozgat jandarma şefi. 15 yıl kampta zorla çalıştırılma cezasına mahküm edildi.
Urfa Katliamları Davası
Karar; 20 Temmuz 1920
Behramzade Nusret Bey; Bayburt eyaleti eski Kaymakamı, Ergani mutasarrıfı bölge komiseri
, Urfa’da Ermenilerin katledilmelerinden dolayı ölüme mahküm edildi. Asıldı. 1 ocak
1921’de Kemalistler askeri mahkeme kararına itiraz ettiler.
Xarput Vilayeti Katliamları Davası
Karar ; 13 Ocak 1920
1. Dr. Bahaeddin Şakir; parti merkez komitesi üyesi ve Teşkilat-ı-Mahsusa Başkanı.
Gıyabında idama mahkum edildi.
2. Resneli Nazım; Xarput parti sekreteri. Giyabında 15 yıl kamp çalışma cezası.
3. Haci Balyuszade Mehmet Nuri Bey; Dêrsim eski milletvekili, beraat.
4. Ferit Bey; Xarput Okulu Eski Müdürü, beraat.
Erzincan Katliamları Davası
Karar; 27 Temmuz 1920
Abdullah Avni (Hayran Baba); Erzincan merkez kaymakamı ve jandarma şefi. Kafileler
halinde göçe zorlanan Ermenilerin katledilmeleri için jandarma ve polislere emir verdiği
gerekçesiyle yargılandı. Erzincan’da idama mahkum edildi ve asıldı.
Mahkemenin verdiği üç idam cezası infaz edildi ve diğer idam cezaları gıyaben verildi. İdam
edilenler arasında, jandarma şefi Abdullah Avni ve diğer iki kaymakam bulunmaktadırlar.
Diğer sanıklar, Kemalist rejim tarafından affedilip, ulusal kahraman olarak ilan edildiler.
İttihad-ı Teraki Partisi üst birimleri Osmanli İmparatorlugu sınırları dışına kaçmışlardır.
Dışarda çalışmalar, örgütlemeler devam ettirilir. Osmanlı sınırları içinde olan ve kaçanların
yerlerini alan bir alt birimlere, M.Kemal ve arkadaşlarına destek sunmaya devam ederler.
1908 itibariyla II.Abdulhamit`in panislamizmine İttihad-ı Terakkinin, pantürkizmi de
eklenmiştir. Yeni bir şey yoktur. Eski korunur. 1908, 1909, 1913, 1919 askeri darbelerinin
elemanları, diktatorlügün evlatları degişimi engellemek, var olan sistemi korumak için projeler
geliştirirler.
Ermeni jenosidiyle ilgili olarak sadece bazı suçlular yargılanırlar. Malta adasına sürülenlerse
pazarlıklar sonucu teker, teker bırakılırlar. Onlar, Angora’ya diğer teşkilatçıların yanına
giderler. Ekip olarak 1919-23 sürecinde yeni jenosidler hazırlarlar. (genis bilgi sahibi olmak
isteyenler için bir kitap; Malta Belgeleri, Vartkes Yeghiayan, Belge yayinlari, Agustos 2007 )
İttihatçı kadrolar 1919'dan sonra da yasama, yargı, yürütme birimlerinde, kurumlarda,
kuruluşlarda örgütlü haşde yerlerini korumaya devam edeceklerdir. Osmanlı sınırları içinde
sivil ve askeri alanlarda örgütlüdürler. Siyasal sistemi korumaya devam ederler. Amaçlarda hiç
bir degişim olmaz. İmparatorluğu korumak, yeni sömürgeler elde etmek belli başlı hedefler
arasındadır. Bu kişiler imparatorluğun gelecegini de biçimlendirmeye devam edeceklerdir.
Birbirleriyle çekişme içinde, ya da küs olanlar, koltuk kavgaları yaşayanlar, iteklenenler, ileri,
geri çekilenler, ayakları kaydırılanlar, dışlananlar dahil imparatorluk yönetimi ittihatçılardan
oluşur. Ocak 1913 askeri darbesiyle imparatorluğu idare etmeye başlayan diktatörlügün
imparatorluk sınırları içindeki kadroları, imparatorluğun adını değiştirme kararı verirler.
Sadece Osmanli İmparatorlugu yerine Türkiye Cumhuriyeti denecektir. İsimlerin degişmesi,
diktatörlükten demokrasiye geçildigi anlamına gelmiyor. Gelmedigi 1919-23 süreci ve
sonrasında rahatlıkla görülebiliniyor. İmparatorluk asker-sivil bürokratlarının, T.C. de de
bürokrat olmaları devamlılığın en net, açık kanıtı. T.C.nin, Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı
olduğunu aşagıdaki kimlik bilgileri ıspatlıyor.
İttihad-ı Terakki Cemiyeti-Partisi, Teşkilat-ı Mahsusa idarecilerinden bazılarının kimlik
bilgileri. Bu bilgiler neden dolayı bu günkü T.C. yöneticilerinin soykırımları kabul
etmediklerini anlamaya yetiyor. Soykırımları programlayanlar, yönetenler, T.C. de
yönetcileridirler. Devletin en üst birimlerinde görev yapmışlardır. Milyonlarca T.C. vatandaşı
bu kimlik bilgilerinden, özgeçmislerden habersizler. Bu kişilerin yakınları orduda, dış
işlerinde, içişlerinde görevlidirler. Derin devlet bu kişilerin yakınlarınca devam ettirilmekte.
İsmail Enver Paşa (1881 – 1922); Balkan yahudilerinden. Yahudi dininden, dönme. 2 Kasım
1918’ de almanlar tarafından Konstantınopl’dan kaçırılır. 1919’da Konstantinopol mahkemesi
tarafından ölüme mahküm edilir. Asya`da, Orta Asya’da panislamizm, panturanizm
örgütlenmelerine devam eder. Kendisini ağırlayan, koruyan, kollayan Bolşevikler tarafından 4
Ağustos 1922’de, Tacikistan’da öldürülür.
T.C. Cumhurbaşkanı’nın istemi üzerine, 4 Ağustos 1996’da, Enver Paşa’nın iskeleti
Türkiye’ye götürüldü. T.C. bayrağına sarılan tabutun önünde bugünün Teşkilat-ı Mahsusacıları
olan ergenkoncular yerlerini aldılar.
1914-18 süreci Kürd, Ermeni, Rum-Helen, Asuri-Keldani-Süryani halklarının soykırımının
sorumlularından olan Enver Paşa, “Özgürlük Tepesi”nde, “Milli Kahramanlar” arasında,
ulusal kahraman olarak anılıyor.
İttihad-ı Terakki döneminin en güçlü adamı Enver Paşa’nın amcası ve Kutülamare komutanı
Halil Paşa’nın torunu olan mason locasının büyük üstadı Kaya Paşakay, 23 Ekim 2004’te diğer
masonlarla birlikte Mustafa Kemal`in mezarının bulunduğu Anıtkabir’i ziyaret eder. Şeref
defterine « Yakın silah arkadaşınız Halil Kut Paşa’nın torunu... » cümlesini yazar.
Talât (1874-1921); Selanik yahudisi, dönme. General Şerif Paşa kendisiyle ilgili bilgilere
Meşrutiyet adlı aylık gazetesinde yer verir. Selanik’li ve posta memuru olduğunu belirtiyor.
« Talaat Bey ; İçişleri bakanı. Doğu masonlugunun büyük masonik şefi-amiri. Oturdugu
koltuktan yüksekten etrafi izliyor ve eski gelenekleri savunuyor…. » (Chérif - Şerif Paşa,
Mècheroutiette, Constitutionel Ottoman, Organe du Parti Radical Ottoman, Revue Mensuelle,
3 année, No :15, Février 1911, Echos, s. 57)
« Hangi ortamda yaşamıştı Talaat Bey ? Bir çingene çadırında dogup. çingene çadırında
büyümemiş miydi ?....(….)… arap milletvekilleri, Nafi Paşa`nın dostları çok heyecanlılar.
Onlar bağırıyorlar ve jest yapıyorlar. Beyrut milletvekili Riza Sulhi Bey`le Talaat Paşa
arasında kavga başlayacak.
Ulema (din adamı) Ahmed Mahir ikisinin arasına giriyor. Bir kaç aylık bakan olsa bile
bakanlık kendisindeki atavismi (genetik olarak geçen ilkellik karakterini) yok etmedi. Çingene
Talaat Bey’i tutmak zor. Kendi revolverini almak için pantalonunun arka cebini tutuyor. Bu
adamda, bir şefden görülen, daha fazla çete şefine benziyor. » (Chérif - Şerif Paşa,
Mècheroutiette, Constitutionel Ottoman, Organe du Parti Radical Ottoman, Revue Mensuelle,
3 année, No: 19, Juin 1911, Revue Parlementaire, s.46, 55)
« İttihat-ı Terakki Comitesi’nin yönetiminde bulunan 15 kişiden üçü İsrailit-yahudi.
MM.Carasso, Cohen ve Faraggi ; dönmeler ise : Cavid Bey, Dr.Nazım, Osman Talaat, Balcı,
Kiani-İpek, Karakaş, Kiazım, Osman-Adil. » (Chérif - Şerif Paşa, Mècheroutiette,
Constitutionel Ottoman, Organe du Parti Radical Ottoman, Revue Mensuelle, 3 année,
No :23, Octobre 1911, Le danger des vertus négatives, s.35)
Talaat Bey, Almanlar tarafından kaçırılır. 1919’da idama mahkum edilir. Erzingan ermenisi
olan ve soykırımdan yaralı olarak kurtulan, Dêrsim kürdleri tarafından beslenilen, tedavi edilen
Soghomon Tehlirian tarafından 1921’de, Berlin’de öldürülür.
Yakılan bedenine ait küller, Adolf Hitler tarafından 1943’de, Türkiye’li yetkililere teslim
ettirilir. Mezarı İstanbul’dadır. Milyonlarca T.C. vatandaşı onun savaş yıllarında işledigi
suçlardan habersizdirler.
Eski bir ittihadçı, Teşkilat-ı Mahsusa`cı olan Celal Bayar, Talat Paşa’nın hem hatıralarını
yayınlatır, hem de cenazesinin Türkiye’ye götürülmesini sağlar. Talat Paşa, Berlin’deki sürgün
yıllarında Almanca kısa bir hatıra kaleme alır. Hatıraları, Celal Bayar’ın girişimleriyle 1946’da
basılır. Kitabın önsözünü de ittihatçı Hüseyin Cahid Yalçın yazar.
Cemal Paşa (1872-1922); Cemal Paşa, kuruluşundan beri İttihat-ı Terakki’nin Merkez
Komitesi üyesidir. I.Dünya Savaşı’nı Talat ve Enver Paşa ile birlikte yönetir. Filistinde,
Suriye’de yerli halklara olan uygulamalarından dolayı « kasap » olarak ünlenir. Yahudi
inancından olanları ve diğer yerlileri yerlerinden sürer.
O dönemin fransız elçilik görevlileri raporlarında sıkça Cemal Paşa’nın uygulamalarından
bahsediyorlar. Almanlarla olan projelerinden dolayı Yahudi ınancından olan insanlara da
yöneliyorlar ve sürüyorlar. O da 1918’de Almaya’ya kaçırılır. 1919’da idama mahkum olur.
Enver Paşa gibi Asya’ya geçer. Nizam-ı Alem çalışmalarını devam ettirir. Bolşeviklerin kararı
üzerine 21 Temmuz 1922’de Gürcü bir görevli tarafından Tiflis’te öldürülür. İskeletini
2002’de, Erzirom’a taşıdılar.
Said Halim Paşa 1863-1921; Kahire doğumlu. Mehmet Ali Paşa’nın torunudur. İttihad-ı
Terakki Cemiyeti yöneticileri tarafından 1908’de gerçekleştirilen askeri darbeden sonra İttihadı Terakki Cemiyeti’nin sekreteri olur. Ermeni jenosidi döneminde Başbakandır. 1919’da
İngilizler tarafından Malta’ya sürgün edilir. 6 Aralık 1921’de de Roma’da, Archavir Chiragian
tarafından öldürülür. Mezarı İstanbul’da, Sultan Mahmut Bahçesindedir.
Mehmet Cemal Azmi (1866-1922); 1908 öncesi Selanik Hukuk Okulu müdürüdür. Yerel
ittihatçı örgütünün önemli bir üyesidir. 22 Mayıs 1919’da askeri mahkeme tarafından ölüme
mahkum olur. 1922’de, Berlin’de öldürülür.
Dr.Bahaeddin Şakir; (1877-1922) Konstantinopl dogumlu. Konstantinopl İmparatorluk
Üniversitesi Tıp Professörü, dekanı oldugu söyleniliyor. İttihatçıları çok yakından tanıyan
General-Diplomat Kürd Şerif Paşa ise Dr.Bahaddin Şakir’in tıp mezunu, diplomalı bir doktor
olmadığını açıklıyor.
Dr.Bahaddin Şakir hem Teşkilat-ı Mahsusa’nın siyasal şefidir, hem de Osmanlı’nın Doğu
eyaletlerinde katliam yapan öldürücü birliklerin komutanıdır. Bakü`deki « Dogu Halkları
Kurultayı »na da katılır. Fransız askeri yetkilerinin kendisiyle ilgili düzenledikleri 27.2.1922
tarihli bir raporda ; « 1914-18 savaşı sürecinde kendisini ermenileri topluca öldürme amaçlı
oluşturulan organizasyonda uzmanlaştırdı. » denmekte. (E.M.A Section D`Afrique, No ; 2149)
17 Nisan 1922’ de Aram Yerkenian ile Arşavir Şiragian tarafından Berlin’de öldürülür.
Dr.Nazım (1870-1926); Selaniklidir. Yahudi, dönme. Konstantinopl’da İttihad-ı Terakki
Komitesinin ilk üyelerindendir. 1910’da Merkez Komitesi üyesidir. 1 milyondan fazla sayıda
Balkanlıyı, Balkan Savaş’ları sırasında anadoluya sürüp, türkleştirme projesinin mimarı.
Ağustos-Ekim 1918’de Milli Eğitim Bakanıdır. Teşkilat-ı- Mahsusa’nın ölüm mangalarının
baş örgütleyicisidir. Almanya’ya kaçırılır. Askeri mahkeme tarafından 5 Temmuz 1919’da
gıyaben ölüme mahkum edilir.
Kemalist iktidar döneminde; Dr.Bahaeddin Şakir’in Berlin’de öldürülmesinden on gün sonra
Kemalist hükümetin İçişleri Bakanı Fethi Okyar kendisine yeni yönetime muhalefet etmemek
şartıyla ülkeye dönüş teminatı verir. Çünkü İttihad-ı Terakki Partisi mensupları arasında
gruplaşma ve iktidar olma kavgası mevcuttur. İktidar kavsasının son durağı M.Kemal
tarafından hazırlanan İzmir komplosudur. Bundan dolayı Selanikli olan yahudi dönmesi
M.Kemal, Selanikli olan diğer dönme Dr.Nazım’ı, 26 Nisan 1926’da kendi şahsına karşı
komplo düzenlemekle suçlatıp, idama mahkum ettirir, astırır. Dikratorya tek tek evlatlarını saf
dışı bırakmaya devam eder.
“İzmir davası”nda yargılananlar, jenosidlerin sorumluları olmalarından dolayı değil, sadece
daha kendi önce emirleri doğrultusunda çalışan M.Kemal’in ekibiyle birlikte inşaa etmeyi
başardığı kişisel iktidarını kabul etmedikleri için idam edilirler. Enver, Talat, Cemal Paşalarla
1914-18, 1919-23 soykırımlarını gerçekleştirenler, askeri-siyasi lideri kabullenemezler.
Kendilerini iktidarın emekdarı, hazırlayıcısı, sahibi, sistemin bekçisi, koruyucusu olarak
görürler. Sınırları emperyalist-kapitalistler ve 1919 itibarıyle osmanlıyı yönetmeye başlayan
ittihatçılarca belirlenen, egemenlik alanı daraltılan Osmanlıyı, yeni adıyla T.C.ni yönetmek
isterler. Yönetmeyi kendilerine hak olarak görürler. M.Kemal ve çalışma ekibini yönetimden
uzaklaştırmak isterler. M.Kemal ve çalışma ekibi ise I.Dünya savaşı sürecinde emri altında
oldukları, birlikte çalıştıkları eski üst düzey yöneticilerini komplolarla tek, tek ortadan
kaldırırlar.
Behramzade Nusret Bey; 1915-16 ermeni jenosidi döneminde Bayburt valisidir. İlkin ErxaniErgani, sonra Rıha-Urfa komiseridir. Ermeni jenosidinden dolayı suçlu bulunarak 20 Temmuz
1920’de idam edilir. İsim değiştirmiş olan İttihad-ı Terakki Partisi mensupları, Askeri
Yargıtay’ın 20 Temmuz 1920 tarihli kararına itiraz ederler ve “25 aralık 1921’den itibaren
Behramzade Nusreti ulusal şehit olarak ilan ederler.” Urfa-Rıha’da bir ilkokul, bir park ve bir
sokaga, Suriye sınırına yakın bir yerleşim birimine onun adı verilir.
Mustafa Abdülhalık [Renda] (1881-1948); Kendisi İçişleri Bakanı olan Talat Paşa’nın
danışmanı ve kayın biraderidir. Jenosid döneminde, Bitlis’de görevlidir. Bu vilayet sınırları
içindeki Hristiyan halkların jenosidinin sorumlusudur. Sadece Bitlis vilayetiyle sınırlı kalmaz.
Halep valisi yapılır. Suriye ve Mezopotamya’ya kadar da uzanarak ermenileri öldürtmeye
devam eder. Malta’ya sürülür.
Kemalist yönetim döneminde; 1921’de, Konya valisi yapılır. 1923-1924 tarihlerinde ve İsmet
İnönü’nün ilk hükümetinde Maliye Bakanıdır. 1 Kasım 1927’den, 3 Şubat 1934’e kadar Milli
Savunma ve Denizcilik Bakanıdır. 1 Mart 1935’ten, 5 Ağustos 1946’ya kadar T.C. Büyük
Millet Meclisi Başkanıdır. M.Kemal’in ölümünden dolayı, 10-11kasım 1938’de, 1 günlük
Cumhurbaşkanı vekili yapılır.
Halide Edip [Adıvar] (1884-1964 ); Aslen Israilli,Yahudidir, dönme. Ermeni jenosidi
döneminde, sag kalabilen Ermeni çocuklari Suriye’de Türk-İslam yapmak için çaba harcar.
“Yetimler Müdüresi”dir. Savaş döneminde batı cephesinde hemşirelik ve tercümanlık yapar.
Mustafa Kemal’in basın danışmanıdır.
Kemalist yönetim döneminde; Romancıdır. Eski ittihatçılar ile isim degiştirmiş ittihaçılar olan
Kemalistler arasında köprü görevi yapar. Kendi iç çatışmaları sonucu öldürülmekten korkar.
Bir süre Avrupa’da kalır.
Kâzım Özalp (1880-1968); İttihad-ı Terakki Merkez Komitesi üyesidir. 1914’de Van Jandarma
Alayı Komutanıdır. 1915`de , Muş’ta 36.Tümen Komutanıdır.
Kemalist İktidar Döneminde; 1920, Balıkesir Milletvekilidir. 1922’de Generaldir. 192224’de Savunma Bakanıdır. 1924-1935’de Parlamento Başkanıdır. 1943-1950, Cumhuriyet Halk
Partisi (CHP) Van milletvekilidir.
Ahmed Muammer (1874-…); 1913’den, 1916’ya kadar Sivas valisidir. Sivas vilayet bölgesinde
Ermenileri öldürtür. Tutuklanır, Malta’ya sürgün edildir.
Kemalist yönetim döneminde; 1921’de affedilir. 1923’de Sivas Milletvekili seçilir.
Mustafa Necati (1894-1929); Angora İttihad-ı Terakki Komitesi sekreteridir. Yozgat’da
Ermenileri imha edendir.
Kemalist iktidar döneminde; 6.03.1924 - 22.11.1924 arasında Adalet Bakanıdır.
Hüseyin Rauf [Orbay] (1881-1964); Abazadır. Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir.
Kemalist iktidar döneminde; 17.11.1921-14.1.1922’de, yeni Denizcilik Bakanı. 12 Temmuz
1922- 4 Ağustos 1923’de, M.Kemal’in ilk Başbakanıdır. Kendi iç çekişmelerinden dolayı
1926`dan sonra sürgün edilir. Avrupa’da sürgünde iken eski çalışma arkadaşları tarafından üç
kez öldürülmek istenir. B.M.M.’de milletvekili, 1 (Sévastia), 2 (İstanbul), 6 (Kastamoni)
Topal Osman (1884-1923); Lazdır. Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir. Pontos`da, Kafkasya`da,
Ermenistan`da, jenosidlerde görev üstlenir. Yöneticisi oldugu soykırımlardan dolayı zengin
olur.
Kemalist iktidar döneminde de; Rum, Ermeni, Kürt jenosıdlerınde rol alır. Ödüllendirilir.
Mustafa Kemal onu kendi koruma başı yapar. M.Kemal`in korumasi iken, M.Kemal`in emri
üzerine Trebizonde Milletvekili Ali Şükrü Bey`i öldürür. Kendisi de 2 Nisan 1923’de,
öldürülür.
«Meshur korsan Osman Aga, bati cephesinde kendisine komutanlik görevi verilmisti. O,
Kerassunde`ye dondü. Simdi vali olarak Kerassunde`de (Giresun) bulunmakta. Artik
uzerlerinde terör uygulayacagi Ermeni ve Yunan kalmadigi için, simdi de turklere yönelik
olarak terör uyguluyor. Kerassunde`yi güzellestirmek istiyor. Yerlesim birimlerinin planlarini
yapiyor. Kendi korumalari ve bayindirlik isleri görevlisi etrafinda. Osman Aga`nin yikilmasi
icin emir verdigi evi bayindirlik görevlisi hemen yiktiriyor.
Bu konuda bir kanun, düzenleme yok. Osman Aga elindeki sopayla evleri isaret ediyor,
etrafindakiler de hemen o evleri yikmaya basliyorlar. Evin sahipleri, icindekiler isteme karsi
cikiyorlar. Kerassunde de evlerin sahiplerinin muhalefetine, protestolarina ragmen, evler
yikiliyor. Mülk sahiplerine, mallarina karsilik hic bir sey verilmiyor. » (E.M.A.F,
L`Unionisme en Turquie, 30.7.1922)
Dr. Tevfik Rüştü [Aras] (1882-1972); Selanik’li. Dr. Nazım’ın bacanağı ve Sağlık Yüksek
Kurulu üyesidir. Devlet Sekreter yardımcısı Ali Munif ve iç güvenlik sorumlusu İsmail
Canpolat kendisine cesetleri ortadan kaldırmak, yok etmek görevini verirler. Kireç
merkezlerini tespit eder. Kireç siparişi yapar. 6 aylık sürede ölülerle doldurulan çukurların
üzerlerini kireç ve toprakla kapattırır. İz birakmama görevini yürütür.
Kemalist iktidar döneminde; 1925-1938 Dışişleri Bakanıdır. Smyrne-İzmir milletvekilidir.
1939-1942 Londra elçisidir.1952-1959 İş Bankası Danışma Kurulu Başkanıdır.
Mithat Şükrü [Bleda] (1874-1956); 1906’da Selanik’te İsmail Canpolat ve Dr.Nazım’la birlikte
İttihad-ı Terakki’yi kurar. Bunu Paris’teki hareketle birleştirir. 1911-1917 sürecinde İttihad-ı
Terakki’nin Genel Sekreteridir. İttihad-ı Terakki ile Teşkilat-ı Mahsusa arasında bağlantıyı
sağlayan kişidir.
1908 döneminde İttihad-ı Terakki’nin Serez Milletvekili, 1912’de Drama ve 1916’da Burdur
Milletvekilidir. Talat Paşa’nın 1918’de verdiği emirle İttihad-ı Terakki Partisi’nin
Konstantinopl Nuriosmaniye’deki merkezinde bulunan bütün belgeleri imha eden kişidir.
1919 da İttihad-ı Terakki davasında suçlu bulunur.
Cumhuriyet döneminde; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 5,6,7,8.ci dönemler Sévastia-Sivas
milletvekilliğini yapar.
Mehmet Şükrü [Saracoğlu] (1887-1953); 1911’de İttihad-ı Terakki Partisi’nin üyesidir.
Smyrne Milletvekilidir.
Kemalist yönetim döneminde; 1923’de Smyrne-İzmir milletvekilidir. 1924-25`de, Milli Eğitim
Bakanı’dır. 1926’da Yunanlıların yer değiştirilmeleri komisyonu müdürüdür. İnönü
Hükümetinde iki dönem
milletvekilidir. 1932’de Türkiye adına osmanlı borçlarının
ödenmesine katılır. Refık Saydam’ın Dışişleri Bakanı’dır. 9 Temmuz 1942 ile 7 Ağustos 1946
arası Başbakandır.
Maliye Bakanı olduğu dönemde, Eylül 1942’de, gizli polisten Müslüman olmayanlar,
Yahudilikten Islama dönenler ve yabancılar üzerine bilgi toplanmasını ister. 12 Kasım
1942’de, 4.305 nolu gelir vergisi yasasını çıkarir. Müslüman olanlara % 5 ile % 25, Müslüman
olmayanlara % 50 ile % 236 gelir vergisi uygular. 1.11.1948 - 22.5.1950, döneminde
T.B.M.M. başkanı olur. İstanbul’daki Fenerbahçe spor stadına kendisinin adı verilir.
Hüseyin Cahit [Yalçın] 1875-1957; Konstantınopl’dan Kayseri’ye yerleşen bir aileden.
İttihad-ı Terakki Partisi üyesi ve partinin sözcüsüdür. 1908’ den sonra üç kez Konstantinopolis
Milletvekilliği yapmıştır.
İttihad-i Terakki’nin yayın organı olan Tanin gazetesinin
kurucusudur. 1914 ile 1916 arası Konstantinopolis’da Kabine Başkan yardımcısıdır. 1916,
1918 arası meclis başkanıdır. İçişleri Bakanı Talat Paşa’ya çok yakındır. Onun bir
biyografisini yazar. 1919’da Ittilaf kuvvetleri tarafından yakalanıp, Malta adasına sürülür.
Yazar, gazateci, politikacıdır.
Cumhuriyet döneminde; 1922’de sürgünden döner. T.B.M.M.de 5 ve 9 dönem milletvekili
olur. 1939 ile 1954 arası Çankırı, İstanbul ve daha sonra Kars milletvekilliği yapar.
Mehmet Ziya Gökalp (1876-1924); Türkçülüğün ideoloğudur. 1918’e kadar İttahat -i Terakki
Partisi Merkez Komite üyesi olan Talat’a çok yakın olan bir kişidir. 1919’da İttihad-i Terakki
Partisi yöneticileriyle birlikte suçlanır.
Cumhuriyet dönemınde; T.B.M.M.de 2 dönem milletvekili olur.
Hafiz Mehmet; Osmanlı döneminde İttihad-ı Terakki Partisi Trébizonde milletvekili olmuştur.
Teşkilat-ı- Mahsusa’cı olarak Ermeni konvoylarını katletmede görev alır.
Kemalist iktidar döneminde, 8.02.1921’den, 19.05.1921’e kadar Adalet Bakanı yapılır.
M.Kemal`in kendisinden çekindigi eski partili arkadaslarindan biridir. Iktidar kavgasinin
aktörlerindendir. Temmuz 1926’da, M. Kemal’e karşı suikastte bulunma hazırlığı yaptığı
gerekçesiyle suçlanır ve öldürülür.
Eyüplü "Deli" Halit Karsıalan (1883-1925); Birinci dünya savaşı döneminde ateşli İttihad-i
Terakki’cidir. Ermeni jenosidinin beyin adamlarından Dr.Nazım’ın yakınıdır. Teşkilat-ı
Mahsusa’nın subayıdır.
Kemalistler döneminde ateşli bir Kemalisttir. 9. cu kolordunun komutanıdır. Ardahan ve
Ahışka’daki katliamlardan dolayı suçlu bulunur. Meclis de M.Kemal`e muhalif olanlari tehdit
etme, sindirme, susturma görevini yürütür. Deli Halit Paşa meclisde öldürülür.
Dr.Refik Saydam (1881-1942); Teşkilat-ı-Mahsusa üyesidir.
Kemalist dönemde; 1920’de, Angora da Sağlık Bakanıdır. 1931-1938 Milli Eğitim ve Maliye
Bakanıdır. 1938’de M.Kemal’in ölümünden sonra İçişleri Bakanıdır. 1925 ile 1939 arası CHP
Genel Sekreteridir. Kızılay Genel Müdürüdür. 1939-1942 arası Başbakandır.
Prof.Dr.Tevfik Salim Sağlam (1882-1963); Aralık 1915’de, Erzirom’da, askeri doktor iken
Ermeni kökenli hasta erlere tifolu zehirli iğne yapılmasının emrini verendir. (The Armenian
Genocide, John Kirakossian, Sphinx Press, 1992 (1ère édition en Arménien, Erevan 1983,
p.173.)
Kemalist dönemde; 1921’de Milli Savunma Bakanlığı, Ordu Sağlık İşleri Bürosu Başkanı’dır.
1927’de generalliğe yüksetilmiştir. 1929’dan itibaren İstanbul Tabibler Odası Başkanı’dır.
1943 ile 1946 arası İstanbul Üniversitesi Rektörüdür.
Mehmet Nuri [Conker] 1882-1937; Manastırlı. Osmanlı Meclis-i Mebusan azası. Mustafa
Kemal’in askeri okuldan arkadaşıdır. Teşkilat-ı-Mahsusa üyesidir. Muş bölgesindeki katliamda
görev aldığı belirtiliyor.
Kemalist dönemde; Basın yayın müdürüdür. Daha sonra Angora ve Cilicie valisidir. 1925-1927
döneminde Kütahya, 1932-1935 de ise Gaziantep milletvekilidir.
Falih Rıfkı [Atay] 1894-1971; 1912’den itibaren İttihad-ı Terakki Partisi’nin “Tanin” adlı
merkez yayın organını yöneten Hüseyin Cahit (Yalçın)’ın yardımcısı ve pantürkizmin
propangandacısıdır.
I.Dünya Savaşında Cemal Paşa’nın Suriye’deki özel sekreteridir.
Kemaliste dönemde; Bolu, Angora milletvekili olur. Hakimiyet-i Milliye, Milliyet ve Ulus
gazetelerinin yazı işleri müdürüdür. Latin alfabesine geçiş döneminde dil komisyonuna tayin
edilir.
Tahsin [Uzer]1879-1939; Selanikli. İttihad-i Terakki Partisi’nin aktif üyesidir. 27 Mart
1913’den, 30 Eylül 1914’e kadar Van valisidir. 30 eylül 1914’den, 10 ağustos 1916’ya kadar
Erzîrom valisidir.
Şubat 1915’de, Erzîrom’da, Ermeni soykırımının hazırlık toplantısına Dr. Bahaeddin Şakir’le
birlikte katılmıştır. 10 Ağustos 1916’dan, 20 Haziran 1918’e kadar Şam valisidir. 30 Ekim
1918’den, 22 Kasım 1918’e kadar Smyrne valisidir ve Smyrne’den son Osmanlı
milletvekilidir. Trebizonde ve Xarput davalarında yargılanır. Ermeni jenosidindeki rolünden
dolayı tutuklanır, yargılanır ve 1920’de Malta’ya sürülür.
Fransız elçilik görevlilerinin kendisi ile ilgili elde ettikleri bilgiler ;
« Suriye eski bölge valisi Tahsin Bey ;
« Türkiye dosyası,
Tahsin elli yaşlarında Selanik kökenli biridir. Konstantinopl’da Mülkiye Okuluna devam etmiş
ve idareci kariyerini hazırlamıştır. Öğrenimini bitirince hükümetin hizmetine kaymakam
olarak görevine başlamış, Rumelinde Kosova mutasarrıflığına tayin edilmiş. Orada yıllarca
görev yapmıştır. Kosova’da iken İttihad-ı Terakki Komitesi şefleriyle gizli ilişkilere girer. Van
Genel Valiliği’ne tayin edilir. Orada 18 ay süreyle görev yapar. Genel düşmanlıklar
politikasına kadar bu görevi sürdürür. Bu da onun gerçekten İttihad-ı Terakki politikasına
kazanımlar sağladığını ortaya koyar. Savaş başlayınca ittihatçı hükümet onun istihbarat ve
davranışından ötürü Erzurum Valiliği’ne tayin eder ve Reşid Paşa’nın yerini alır.
Bu sırada Bahaddin Şakir İttihad-ı Terakki Komitesi’nin sorumlusu olarak bu bölgede en üst
görevle görevlendirilir. Merkezi hükümetin Ermenilere yönelik alması gereken bütün
tedbirlere ilişkin kararları Bahaddin Şakir verir. Erzurum şehrinde ve çevresinde Ermenilerin
katliamı, malların talan ve gasp edilmesine yönelik olarak Tahsin’e başvurular yapılır. Bunun
yanısıra Tahsin’in uygulamalarına yönelik olarakta pek çok dilekçeler yine Tahsin’e,
kendisine verilir. Bu başvurulara aldırış etmeyen Tahsin, Erzurum ve çevresindeki Ermenilere
sekiz günlük bir süre tanır. Bu süre bitince sürgün edilmeleri için gelip teslim olmalarını ister.
Süre bitince Erzurum Ermenileri küçük guruplar, kafileler halinde jandarmalar eşliğinde
Erzingan’a doğru yola çıkarılırlar. Yola çıkarılan bu kafilelerin çoğu Erzingan valisi Memduh
Bey’in emriyle Erzingan’da katledilirler. Bu katliamlardan sıyrılıp da, sağ kalmayı
başaranlardan birkaçı Diyarbakır’dan Suriye’ye iltica ederler.
Tahsin Bey katliamı böylece gerçekleştirdi ve iki yıllık süre içinde korkunç ölçüde zengin oldu.
Daha sonra Şam valiliğine tayin edildi. Orada genel savaşın sonuna kadar kaldı. Şam’da
kaldığı süre içerisinde muhacir olan Ermenilerden görevi süresi içerisinde onlara iyi
davrandığı ve mahsum olduğuna dair pek çok yazılı sertifika aldı. Orada bulunan terörist
rejimin temsilcilerinden Cemal Paşa, Suriye’deki Ermeni Kilisesi dini liderlerinden hatta
Lübnan ve Filistin’deki Ermeni yetkililerinden yazılı pek çok belge alarak kendi insancılıllığını
kanıtlamak için bir broşür yayınlayarak, fransız kamuoyunda kendisi hakkında çıkan
değerlendirmeleri, yazılanları yalanlamaya çalıştı.
Savaş bitince Konstantinopl’a gelince, bu sefer ittihatçılarla birlikte suçlandı. Fakat beratti
için tanzim ettiği belgeleri kullandı. Sonra ingilizler tarafından tutuklanıp, Malta adasına
gönderildi. Buradan kaçan 16 kişiden biridir. Anadolu gazeteleri onun kısa bir süre önce
Avrupa’dan, Angora’ya geldiğini söyler.
Daha sonra Azerbaycan ve Kars’da görev alır. Bu görevlendirme henüz onaylanmış değil. O,
aynı zaman da Suriye ve İsviçre’deki İttihad-ı Terakki Komitesi’yle ilişkiler içerisinde olup,
Sellahaddin İzzed ile Şekip Aslan’la birliktedir. Dış politika açısından alman taraftarıdır. »
(E.M.A.T., Annexe No; 3 )
Kemaliste dönem de; Smyrne - Izmir ve Erzirom 1927’den, 1935’e kadar 1, 2, 3, 4 ve 5
dönemleri milletvekili olur.
Eyüb Sabri [Akgöl] 1876-1950; Arnavut, İttihad-ı Terakki’ci asker ve politikacı. 1908 askeri
darbesinin öncülerinden biridir. 1909’da İttihad-ı Terakki’nin merkez komitesi üyesi olarak
seçilir. 1918’de cemiyet lağvedilene kadar da merkez komite üyesi olarak kalır.
Kemalist dönemde; I.dönem Eskişehir milletvekili olur. Sonra Çorum’un V, VI, VII dönem
milletvekilidir.
Sabit Sağıroğlu; 1914’den, Şubat 1916’ ya kadar Xarput vilayetin de validir. Çok özel görev
üstlenir. Suçluluğu nedeniyle Malta’ya sürgün edilir.
Kemalist dönemde; Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi Erzincan ve Erzirom
milletvekidir.
Feyzi Pirinççizade [Pirinççioğlu]; Ermeni jenosidi döneminde (1915) Diarbekır
milletvekilidir. Kendisi ve Diarbekir valisi çerkez Dr.Reşit ile birlikte Teşkilat-ı Mahsusa
planları dogrultusunda falliyet yürütür. Jenosid de görev aldıkları için İngilizler tarafından
Malta’ ya gönderilirler.
Kemalist dönemde; 21 Temmuz 1922 den, 27 Ekim 1923’e kadar, 22 Kasım 1924 den, 3 Mart
1925 e kadar aynı görevi yapar.
Mehmet Kemâl Bey (1885-1919); Boğazlıyan eski kaykamakamı, Yozgat-Angora muttasarıfı.
1919’da Konstantinopolis hükümeti tarafından Ermeni Soykırımı’nda rol alanlara yönelik
olarak açılan davalarda, Yozgat bölgesindeki davada sanıklar arasındadır.
Kürd Mustafa Paşa’nın başkanlığındaki mahkeme 8 Nisan 1919’da Mehmet Kemal Bey’i
Ermeni soykırımı yapmaktan suçlu bularak idama mahkum eder. O, 10 Nisan 1919’da
Konstantinopolis’in Beyazıt semtinde asılır.
Kemalist dönemde; 3 ocak 1921, Kemalist hükümetin Angora’daki Sıkıyönetim Mahkemesi
görevlileri, kendisinin lehinde bi karar çıkarttırlar. 14 Ekim 1922, Büyük Millet Meclisi bir
kararla Kemal Bey’i “Ulusal Kahraman, Milli Şehit ” olarak ilan eder.
Mahmut Celal [Bayar] (1883-1986); Jenosid döneminde İttihad-ı Terakki Partisi
Milletvekilidir. Ayrıca İttihad-ı Terakki Partisi’nin ilkin Bursa, sonra Smyrne Bölge
sorumlusudur.
Kemalist dönemde; Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi’nde 11 kez milletvekili
seçilmiştir. 27.02.1921’dan, 19.01.1922’ye, sonra 10.11.1932’den, 1 Kasım 1937’ye kadar
Ekonomi Bakanıdır. 1937’den, 1939’a kadar başbakandır. Kürdistan`in Dêrsim bölgesinde
1937-38 de gerçekleştirilen Kürd jenosidinden başbakan olarak sorumludur.
1946’dan, 1950’ye kadar Demokrat Parti Kurucusu ve lideridir. 22 Mayıs 1950’den, 27 Mayıs
1960’a kadar T.C. Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı oldugu dönem de hristiyan inancına
mensup T.C. vatandaşlarına karşı yeni saldırı dalgası geliştirilir. Teşkilat-ı Mahsusa`nın
devamı olan birim, 6 -7 Eylül 1955`i planlı, programlı olarak yönetir. Irkı temizlik yani bir
aşama ya vardırılır.
Ali Fethi Okyar(1880 1943); 1906’da İttihad-ı Terakki Komitesi’ne katılır. 1914’de
Konstantinopolis milletvekilidir. Teşkilat-ı Mahsusa üyesidir. 1917’de İzzet Paşa Hükümetinin
İçişleri Bakanıdır. Savaş sonrası Tevfik Paşa hükümetine karşı basın kampanyasını yürütendir.
Kemalist iktidar döneminde ; M.Kemal’e çok yakındır. Büyük Millet Meclisi’nde 1, 2, 3, 5, 6,
7 dönemlerler Bolu milletvekili olur. 10.10.1921’den, 27 Ekim 1923’e kadar İçişleri
Bakanıdır. 1.11.1923’den, 22.11.1924’e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olur. 22
Kasım 1924 - 3 Mart 1925 tarihleri arasında Başbakandır. 1925’den, 1930’a kadar Paris,
1930’dan, 1934’e kadar Londra Büyükelçisi olur. 1930’da Halkçı Cumhuriyetçi Parti’nin
kurucusudur. 26.5.1939’dan, 12.3.1941’e kadar Adalet Bakanıdır.
Şükrü Kaya (1882-1959); 20 Kasım 1914’den, 2 Mart 1916’ya kadar “Sevk Edilenlerin Genel
Müdürü”dür (Sevkiyat Reis-i Umumisi). 2 Mart 1916’dan, 20 Aralık 1916’ya kadar İçişleri
Bakanlığı’nda “Mülteciler ve Göçe Zorlanan Aşiretleri Yerleştirme Müdürü”dür. 1916 yılında
gerçekleştirilen Kürt jenosidinin de sorumlularındandır.
Kemalist dönem; Defarlarca Menteşe milletvekili olur. 22.11.1921’den, 04.03.1925’e kadar
Dışişleri Bakanıdır. 20.8.1924’de İnönü Hükümetinin Tarım Bakanıdır. Mustafa Kemal’in tek
partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) Genel Sekreteridir. 1 Kasım 1927’den, 11
Kasım 1938’e kadar İçişleri Bakanıdır. CHP’nin Genel Sekreteridir. 1937-38 Dersim
jenosidinin hazırlıyıcılarından, sorumlularıındandır.
Yusuf Kemal Tengırşek; İttihad-ı Terakki Komitesi üyesidir. Dr.Bahaeddin Şakir’in Ermeni
soykırımı için özel olarak oluşturduğu özel organizasyonun müdür yardımcısıdır.
Kemalist dönem ; 1921 Angora geçici hükümetinin Ekonomi Bakanıdır. 30 Ocak 1921’den, 19
Mayıs 1921’e kadar Adalet Bakanıdır. 19 Mayıs 1921’den, 26 Ekim 1922’ye kadarki süre
içinde Dışişleri Bakanıdır.
Halil Menteşe (1874-1948); 1908’de ittihatçıların milletvekilidir. İttihatçıların Parlemento
Gurup Başkanıdır. 5 Mayıs 1912’den, 5 Ağustos 1912’ye kadar, 1914 seçimlerinden sonra
da Osmanlı Parlementosu’nda parlemento
Başkanıdır. 1913-1914 yıllarında Anayasa
Mahkemesi Başkanıdır. İttihad-ı Terakki Komitesi’nde (Middle Eastern Studies) adlı gurubun
üyesidir.
24 Ekim 1915 ile Şubat 1917 arası Dışişleri Bakanıdır. 3 Mayıs 1916’dan itibaren Adalet
Bakanıdır ve daha sonra Şubat 1917 ile, Ekim 1918 arası Talat Paşa’nın hükümet
kabinesindedir. 1918’de yeniden Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na seçilir ve daha sonra da
Meclis Başkanı yapılır.
10 Mart 1919’da ilk yakalananlardandır. 28 Mayıs 1919’da, Malta’ya sürgün edilir.
Kemalist dönemde; 30 Nisan 1921’de İtalya’ya geçer. Bir yıl sonra İtalya’dan, Almanya’ya,
oradan da geriye döner. 1926’da diger ittihaçılarla beraber, M.Kemal’e süikast hazırlayanlar
arasında olduğu gerekçesiyle sorgulanır. 1931’den, 1946’ya kadar Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nde Smyrne IV-VII dönem milletvekili yapılır.
Hüseyin Kazım Kadri (1870-1934); I.Meşrutiyet devrinin siyaset, fikir adamlarındandır.
İttihad-ı Terakki'nin kuruluşunda bulunur. Valilik, milletvekilliği, bakanlık, gazetecilik yapar.
Konstantinopolis - Angora ilişkilerinde merkezi roller üstlenir. Dil, siyaset, din, fikir tarihi
konularında çalışmalar yapar.
Tespit edilebilinen Teşkilat-ı Mahsusa’daki ünlüler; Mustafa Kemal, İsmet İnonü, Nuri
Kıllıgil (Enver Paşa’nın kardeşi, cumhuriyet dönemin de işadamı), Binbaşı Süleyman Askeri,
Eşref Kuşçubası (Çerkes), Rafet Bele, Kazım Karabekir, Çerkes Ethem, Piyade Yüzbaşı
Çerkes Reşit (Çerkes Ethem'in agabeyi), Dr.Esat Işık Paşa, Hüsamettin Ertürk, Şefik Hüsnü
(Türkiye Komünist Partisinin genel sekreteri), Binbaşı Fuat Bulca (T.C.de, Türk Hava
Kurumu-THK Başkanı), Tegmen İslam Bey (Fuat Paşa'nın oğlu),
Hafız Mehmet, İhsan Eryavuz, Behiç Erkin, Reşit Galip Aydın, İstiklal Mahkemeleri'ne
(Angora) başkanlık eden Ali Çetinkaya, Süleyman Şefik Paşa, Prof. Fuat Köprülü, Kara Said
Paşa, Sakallı Nurettin Paşa, Fahrettin Erdoğan, Müfit Özdeş, Yenibahçeli Nail(Keçili), Kara
Vasıf, Halil Türkmen, Memduh Şevket Esendal, Halet Bey, Ubeydullah Efendi, Emrullah
Barkan, Ruşeni Barkın, Ohrili Eyüb Sabri, Fuat Balkan, Dr. İbrahim Tali Öngören
(Kürdistan’daki genel müfettiş), Teymen Hilmi Musallimi (1915 Süveyş Kanalı Harekatı'nda
Osmanlı Ordusu mensubu Kürt askerlerin komutanı, Said Halim Paşa'nın katibi), piyade subayı
Rasuhi (sonradan Mustafa Kemal'in emir subayı), Binbaşı Mısırlı Aziz Ali Bey (sonradan
Mısır ordusunda general), Cezayirli Emir Ali, Arabistan'da İbn-ür Reşid, Abdulaziz El-Sinusi,
Şerif Burgiba (Habib Burgiba'nın babası), Çerkes Tegmen Yakup Cemil (Kendi aralarındaki
iktidar kavgasından dolayı 11.9.1916'da vatana ihanetten kurşuna dizilir. M.Kemal’in
kendisiyle birlikte kurşuna dizilmesini engelleyen kişi ise alman komutanı Otto L.V.
Sanders’dir.), İstiklal Marşı'nın yazarı Arnavut Mehmet Akif Ersoy, Şakir Zümre, İsmail
Canbulat (1926 İstiklal Mahkemesi'nde asılır), Filibeli Hilmi Bey (İttihad-ı Terakki Müfettişi,
1926'da asılır), Kara Kemal, 1926'da M.Kemal’e suikast davasından aranırken intihar eder.
Milli Egitim eski bakanı Şükrü Bey aynı davadan idam edilir.
Ermeni ulusunun tarihinden bir kesit ; Hz.İsadan sonra III. asırda Hristiyan oluyorlar.
Milattan sonra 384-389 arası süreçte Ermenistan, Roma ve Pers arasında ikiye bölünür. 405’de
ise Bizans egemenligine giriyorlar. Bizanslılarda 529-536 yıllları arasında ermeni eyaletlerinde
reformlar yapıyorlar. 572’de Perslere isyan ediyorlar. Bu savaşta topraklarının bir kesimini
kaybediyorlar.
İslamın ortaya çıkışıyla birlikte 654-885 sürecinde arapların egemenliginde kalmaya
başlıyorlar. 9 ve 11 asırlarda pek çok beylikler oluşturuyorlar. Ermenistan 1048’de Mogollar
tarafından talan edilir. 1064-1236 arasında Selcuklu’ların egemenliginde kalırlar. 1384-1403
arası Afgan Timurlenk işgali gerçekleşir. 1467’da, Karakoyunlular, Ermeni krallığını kabul
ederler. 1502’den, 1828’e kadar Perslerin, 1920 ye kadar da Osmanlı İmparatorluğu’nun
denetiminde kalırlar. III asırda Girit adasına yerleşiyorlar. Balkanlara, Ispanya’ya, Hindistan’a
gidiyorlar.
20 yüzyılda sınırları komşu halklarla masa etrafında görüşüp, kararlaştıracakları yerde
emperyalist-kapitalistlerle görüşmeyi tercih ediyorlar. Dinsel birlikten dolayı korunacaklarına
inanıyorlar. Kendilerini güvende sanıyorlar. Kendilerini sömüren imparatorlukların yöneticileri
ise onların amaçlarını silaha dönüştürüp, propagandalarında kullanırlar. Komşu halkları
tedirgin etmeyi, ermenilere tepkili hale getirip, yöneltmeyi başarırlar.
Bir diğer yön ise ermeniler nerelerde yaşıyorlarsa o ülkenin ordusunda yer alıyorlar. O
devletlerin siyasetine göre hareket ediyorlar. Rus Çarlığı’na hizmet sunuyorlar. Ordusunda yer
alıyorlar. Osmanlıda ise çok aktif bir halde İttihat-ı Terakki Cemiyeti-Partisi’nde yer almaları,
1908, 1909, 1913 darbelerine dahil olmaları ruh hallerini ele veriyor. Feodal yapı, kiliseler
kendilerini yönlendiriyorlar.
Çok fazla dağılma, parçalanma mevcut. Bundan dolayı da aynı ulusun mensupları olarak birlik
oluşturulamıyorlar. Uluslaşmalarını, kurumlaşmalarını bağlı oldukları devletlerin yöneticileri
engelliyorlar. Rusya’ya bağlı, rusun safında osmanlıya karşı savaşıyor. Rus Ordusu’nun askeri,
komşu halklara zarar veriyor, tepki topluyor. Rus Çarlığı’nın devrilmesi kendilerinin Çarlıkla
olan ittifak politikalarını parçalıyor. Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde iktidara getirdikleri
ittihatçıların panislamist, pantürkist amaçları kendilerini bitişe, felakete sürüklüyor.
Rus Çarlığı devrilmiş, iktidarı bolşevikler almıştır. Bolşeviklerin, ittihatçılarla olan olumlu
ilişkilerine dayanarak, daha once Osmanlı sınırlarını terk edip Rus Çarlığı’na sığınanlar Nisan
1917’de geri dönmek istiyorlar. İttihatçılar tarafından dönüşleri engelleniyor. Öldürülüyorlar.
28.5.1918’de Ermenistan Cumhuriyeti kuruluyor. Osmanlıyla savaş devam ediyor. 1920’de
antlaşma yapılıyor.
1.Dünya Savaşı sonrası süreçte de Fransızların, İngilizlerin işgal ettikleri yerlerde, işgal
orduları içinde yer alıyorlar. İşgal orduları ermeni halkını korumazlar. Sağ kalmayı başaran, ya
da geri dönmüş olan ermeniler yeniden jenoside uğrarlar. Cilicie’de ( Antep, Urfa, Maraş,
Adana, Mersin, İskenderun, Hatay) öldürmeler, sürgünler yaşanır. Müttefikler bu bölge de
100.000 ermeniyi kurtardıklarını gizli yazışmalarında açıklıyorlar. Onlar ermenileri
Ortadoğu’da, Kürdistan’da, Kafkasya’da, Asya’da iktidar olabilmek amacıyla kullanıyorlar.
Ermeni jenosidini bir süreç olarak ele almak gerekiyor. 1860’lardaki demiryolları projesi ve
buna bağlı olarak 1861’de Ortadogu’da başlatılan Hristiyan inancından olan halkların
katliamları etraflıca incelenmeli. Demiryolları aracılığıyla Osmanlının Asya’ya, Ortadoguya
açılış planları Rusları rahatsız eder. Doguya açılım jenosidin başlangıç noktası. Batı da ise
Balkan halklarının bagımsızlık tutkuları istemleri zorla göçertmeleri, kırımları beraberinde
getirir.
Ermeni ulusunun yöneticileri halen geçmişden ders çıkartmış değiller. Kürdlerle iç içe yan
yana yaşıyorlar. Birbirlerinin haklarına saygı temelinde yaşamak, birbirlerini kabullenmek
varken ,1990 larda, I.Dünya Savaşı süreci görüntüleri yeniden oluşturuldu.
S.S.C.B`nin dağılması ile birlikte egemenlik ermeni ileri gelenlerinin ellerine geçti. Şubat 1988
- Mayıs 1994 Karabag savaşı süresi içinde tahrip edilen, boşaltılan kürd köyleri, nufusları,
öldürülen, köylerinden kovulan, mal varlıklarına el konulan kürdlerin sayıları, göçertilenlerin
durumu hakkında ayrıntılı bilgi yok.
Karslı bir kürd savaş sonrası bölgeyi ziyaret etmişti. Kendisiyle yaptığım telefon görüşmesinde
verdigi bilgiler; “Ermeniler tarafından 15.000 kürd öldürülmüş. Boşaltılan kürt köylerine
ermeniler yerleştirilmis. Ayrıca akademik tarzda hazırlığı yapılan asimilasyon projeleri
mevcut. Ermeniler; “ Biz geçmişdeki gibi yapmayacağız. Kürdlerle savaşmayacağız.
Akademik programlarla onları asimile edecegiz.”diyorlar.”
Bu bölgedeki kürdlerin durumlarıyla ilgili olarak alan çalışması yapmadan gerçek durumu,
sonuçlari tespit etmek mümkün değil.
-Her iki halk da Pers, Rus, Osmanlı yöneticilerinin sömürülenleri oldular.
- Her iki halk birlikte 1914-1918, 1919-1923’de aynı merkezden yönetilenlerin emirleriyle
jenoside ugratıldılar.
-Her iki halkın taşınmaz malları aynı imparatorluğun yöneticileri tarafından gasp edilip,
müslümanlaştırılan, göçertilen Balkan, Kafkas halklarına sunuldular.
- Her iki halk T.C. sınırları içinde birlikte asimile edildi, ediliyor.
-Her iki halk Kafkasya da yeni bir soykırım yaşadılar. Bolşevikler, ittihatçıların ulusal birlikleri
parçalama, devletleşmeyi engelleme, bölme, sürme, kırma programlarını benimserler, örnek
alırlar. Bundan dolayı her iki halkı aynı dönemlerde, Ortaasya`ya, çöllere sürgün ettiler
Bu yüzyılda da teknoloji için bakır, cıva, odun isi gerekli. Bu madenler ve su kaynaklarından
dolayı yeni paylaşım savaşları hazırlanabilinir. Kürdler ve ermeniler birlikte yeni soykırımlar
yaşayabilirler.
Kürdistan’da ve Ermenistan’da kalıcı barış birbirlerinin haklarına saygı duyma kültürünün
oluşturulup, geliştirilmesiyle sağlanacaktır. Bu görev de her iki halkın entellektüellerine
düşüyor. Demokrasi bir yaşama şeklidir. Bu kültürün toplumlar içinde kabul görmesi,
benimsenmesi, korunması için uğraş verilmeli.
Aksi takdir de “Kapının önünde asılmayı göze alarak ermeni veya kürd komşuyu saklama
mecburiyeti” duyulan günler yeniden yaşanılabilinir. Kürd 24.üncü kişinin canını almak için
yalvarmayı, ermeni kestigi kafayı atının heybesinde yer yer dolaştırıp göstermeyi erdem
sayabilir. İktidar savaşları jenosidlere zemin hazırlıyorlar. Her iki halkın entellektüelleri,
aydınları tarafsız davranabilmeyi, ulusal zaafları dile getirmeyi, sadece kendilerinin değil,
komşu halkların tarihlerini de net olarak yazıp, anlatmayı görev bildikçe dostluk elleri daha
rahat uzanacaktır.
Kaynaklar
−
Diary of Major Edward William Charles Noel-On Special Duty in Kurdistan, from June
14th, to September 21st, 1919)
−
Mècheroutiette, Constitutionel Ottoman, Organe du Parti Radical Ottoman, Revue
Mensuelle, directeur politique Chérif - Şerif Paşa , 1909-1914.
−
Takvim-I Vakayi, Osmanlı İmparatorluğu Resmi Gazetesi, Constantinople, 1919-1920 /
Jean Varoujean Gureghian, Le Golgotha de l'Arménie mineure - Le destin de mon père
pp.151-192.
−
La Renaissance (Constantinopole) 05.8.1919, Takvim-i Vakayi, No; 3.540, p.6 / cite
par Dadrian (2), s.172.
−
Justicier du Genocide Armenien, Le Proces de Tehlirian, op. cit., s. 269.
−
Austrian State Archives (HHStA), PAI 942, Krieg 21a Türkei.ZI.79/pol, November 8,
1914;83/pol, December 12, 1914;PA21, XL 272, no.56, February 2, 1915.
−
J. LEPSIUS, Deutschland und Armenien-Almanya ve Ermeniler, 1914-1918, Postdam,
1919.
−
Tribunal Permanent Des Peuple – Le Crime De Silence - Le Génocide Des Arméniens,
Préface de Pierre Vidal-Naquet, Flammarion, 1984, Paris
Internette kullanılan kaynaklar
−
http://www.armenian-genocide.org/chronology/19151.htm
−
http://www.armeniangenocide.org/chronology/1915-4.htm
−
http://74.125.77.132/search?q=cache:vMvmvLlP1HEJ:www.turquiememoire.com/recyclage.html+Ahmed+Muammer&cd=2&hl=fr&ct=clnk&gl=ch
Resimler ve kaynakları
Not ; Belgeler ve resimler yazara, Sevê Evin Çiçek`in arsivine aittir. Izinsiz
kullanilamaz.

Benzer belgeler