Dinamik gazete 75. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Transkript

Dinamik gazete 75. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.
Mayıs 2014 Yıl: 24 Sayı: 74
[email protected]
@DinamikGazete
Gerçeğin
İzindeki Yönetmen:
Asghar Farhadi
sayfa14’te
gazete
Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü süreli yayınıdır. Ücretsizdir.
Boğaziçi’nin Bir Yılına Bakış
Bir yıl boyunca Boğaziçi’nde
yaşananları ve kampüsteki
değişimleri sizin için derledik.
Haber Sayfa 4’te
Emeğin Bayramı:
1 Mayıs
Hisarüstü’nde
Güvende Miyiz?
Ülkemizde 1 Mayıs’ın
geçmişi ve bugünü
Hisarüstü’nde yaşanan hırsızlık
olaylarıyla ilgili muhtar Çetin
Karayılan ile konuştuk.
sayfa 2’de
sayfa 8’de
UYURKULAK VE FORTUNY’DEN ŞİİRE DAİR
BEYOĞLU’NUN HAVASINI
16 SOLUMAK
16
12
BOĞAZİÇİ
ÜNİVERSİTESİ
İŞLETME VE
EKONOMİ KULÜBÜ
02
siyaset
Genel Yayın
Yönetmeni
EMEĞİN BAYRAMI:
Kıvılcım Değirmencioğlu
[email protected]
Oh Be, Yine Kaybettim!
Kaybetmeyi normalleştirebilmek,
kazanma odaklı günümüz
kültüründe en çok sahip
olmamız gerekenlerden.
Söz konusu değerlendirme olunca
rakamlar hayat kurtarır. Veriler ve
bağlı değişimler bizi nesnel sonuçlara ulaştırırken, bu sonuçlardan bir
şeylerin yolunda olup olmadığını
nispeten kolaylıkla anlayabiliriz. Peki
hayata dair değerlendirmelerimizi,
en önemlisi kişisel olanları, kazanç
ve kayıplara ya da genel anlamıyla
sonuçlara indirgememiz mümkün
mü? Bunu yapmanın olasılığı bir
tarafa, sonuç olarak sınıflandırılamayacak ama etkilendiğimiz süreçleri
göz ardı edebilir miyiz?
*
Hayatımız, rakamlardan ibaret
değil. Varlığımız yaşımız değil, yaşanmışlığımız. Kaç yıl eğitim aldığını,
kaç dersi iyi notlarla geçtiğini, bir
yılda kaç kitap okuduğunu, hayatına kaç kişiyi kattığını sakince yere
bırak. Çalışıyorsan maaşını ve son
zammını da. Kendimizi rakamlardan
sıyırılabildiğimiz kadar temiz görme,
iyi anlama ihtimalimizi elimizde
tutuyoruz.
Eğitim sürecin mesela. Günlerini
ne zaman biteceğini düşünerek mi
geçiriyorsun, yoksa öğrendiklerinin,
deneyimlerinin sana değer kattığını
hissediyor musun? Çevrendeki onca
insan arasından kaçıyla gerçekten bir
şeyler paylaşıyorsun, kaçı rehberinde
bir numara olarak kalıyor? Anlamsız
bulduğun işleri, fazla mesailerini ve
çocuklarından çaldığın zamanı hatırladığında bile yüksek maaşın başarı
göstergesi olabiliyor mu?
*
Sonuçlara odaklanmak, süreçte
olan biteni gözden kaçırmak demek.
Yanlış “değer”lendirmek, bir bakıma
yanlış şeylere değer vermek. Sürecin
keyfini ya da yorgunluğu unutmak
mesela, belki de sonuca ulaşmasa da
doğru atılmış adımları kaçırmak.
Velhasıl, verilerin muğlaklığından
mı, değişkenlerin çokluğundan mı,
yoksa başarıyı sürekli puanımızla,
doğru-yanlış sayımızla ölçen sistemin alışkanlığından mı bilinmez
bundan kolay vazgeçemiyoruz.
Kazanmak Ama Nasıl?
Kazanç kelimesi bile hayata karşı
epey sayısal bir bakışın sonucu
aslında. Tablonun artı hanesi.
O yüzden nacizane önerim, “bu
sene ne kazandık” yerine “neler
deneyimledik” sorusunu sormak.
Çünkü, kaybettim dediğimiz anların ardında, birkaç zaman sonra
kazançlarımızdan daha değerli deneyimler bulabiliyoruz. Ardındaki
süreç iyi yorumlanmış bir yanlış da,
sonrası için gerçek bir değer haline
dönüşebiliyor. Üstelik başarısız
bir sonucun, onu hazırlayan tüm
süreçleri de yanlışlamadığını akılda
tutmak lazım.
Süreçler içinde, bir kısmını fark
bile etmediğimiz çok farklı deneyimlerle büyüyoruz. Bunların bizi
var ettiğini hissetmek gerek. İnsan
doğrularıyla değil, yanlışlarıyla da
güzel olabiliyor. Kaybetmekten
daha az korkar hale geliyor, daha az
korktukça daha fazla deneyim için
gözlerini açıyor, risk alıyor.
Kaybetmeyi normalleştirebilmek, kazanma odaklı günümüz
kültüründe en çok sahip olmamız
gerekenlerden. Sürekli elde etmeyi
arzusuyla dolu, kendini bu şekilde
var eden ve kazanmak adına her
şeyi yapabilecek kişisel bir hırsın
en etkili ilacı. Yeterli dozda alınması
şiddetle tavsiye edilir.
İnanıyorum, dünya o zaman
daha güzel olacak. Filmin sonunda
“Oh be, yine kaybettim.” diyerek
gülümseyebilen bir Selman Bulut*
sinemanın perdesinden geçip aramıza oturacak.
*“İtirazım Var” filmindeki imam karakteri.
MAYIS
1 Mayıs, geçmişten günümüze işçi ve emekçi
haklarının, protesto ve eylemlerde can verenlerin;
aynı zamanda da neşeli kutlamaların ve
dayanışmanın hatıralarıyla dolu.
Alper Cem Kefal
[email protected]
Dünyada 1 Mayıs
1856’da Avustralya Melbourne’de
taş ve inşaat işçilerinin yaptığı
küçük çaplı protesto, günümüzde
dünya çapında tüm işçi hareketlerinin ve muhalif seslerin en önemli
simgesi gelmiş durumda. 1856’da
Melbourne’deki protestoların
ardından 1886 yılında Chicago’da,
işçilerin haftada 6 gün 12 saat
olan çalışma takvimini protesto
etmeleri, 1 Mayıs 1886’da işverenlerin grev kırıcıları meydana
yollaması ve polisin sert müdahalesiyle sonuçlandı. Fakat olaylar 4
Mayıs’a kadar sürdü ve yaşananlar
“Haymarket Olayları” olarak tarihe
kazındı. O zamanlar siyah ve beyaz
işçilerin protestolarda yan yana
yürümesi ise ön yargılara ağır bir
darbe olarak nitelendirilmişti.
İşçilere uygulanan baskılarla gösterilerin tekrar yapılması engellendi
fakat 12-21 Temmuz 1889’da toplanan İkinci Enternasyonel’de Fransız
bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1
Mayıs, evrensel bir dayanışma ve
mücadele günü ilan edildi.
Türkiye’nin 1 Mayıs Tarihi
Cumhuriyet’ten Önce
Anadolu’da 1 Mayıs ilk kez 1905’te
İzmir’de kutlandı. Daha sonra işçi
örgütlenmelerinin nispeten kuvvetli olduğu Üsküp ve Selanik’te
gösteriler yapıldı. 1920-23 yıllarında
İstanbul’da işgal idaresinin ve hükümetin baskılarına rağmen yapılan
kutlamalara daha çok bağımsızlık
sloganları eşlik etse de “8 saatlik iş
günü”, “hafta tatili” gibi istekler de
yineleniyordu.
Yasak Geleneği Başlıyor
1924’te 1 Mayıs’ın kitlesel olarak
kutlanması yasaklandı ve 1925’te
çıkarılan Takrir-i Sükûn kanunuyla artık işçi bayramını kutlamak
tamamen yasaklandı. Bu yasak, uzun
yıllar sürdü ve 1935 yılında 1 Mayıs
“Bahar ve Çiçek Bayramı” ilan edildi.
Demokrat Parti, Darbe Dönemi ve
60’lar
1950’lerde DP’nin ithal ikameci sanayi anlayışı sonucu Türkiye’de tarımsal üretimden sanayi üretimine
geçiş başladı. Bu geçişin sonucunda
ivmelenen işçi hareketi 1952 ve
1953 yıllarında Taksim’de kutlama
yapmak istedi fakat buna izin verilmedi. 27 Mayıs Darbesi sonrasında
kutlamalar bu sefer de asker engeline takıldı; sendikacılar, dönemin
asker valisi Refik Tulga tarafından
askeri müdahaleyle tehdit edildi.
Uzun pazarlıklar sonucu kutlamalar
31 Aralık 1961’de Saraçhanebaşı’nda
yapıldı.
1961 Anayasası’ndaki grev ve sendikalaşma hakları bu dönemde işçi
hareketlerini ateşledi ve sendikalaşma oranı arttı. Fakat bu sendikalaşma, organize 1 Mayıs kutlamaları
veya eylemlerden çok fabrika tabanlı grevler ve yürüyüşlerle sınırlı
kaldı. Türkiye’deki geniş çaplı ilk
büyük işçi direnişi olan 15-16 Ha-
siyaset
03
EVET
%22,4
KARASIZIM
%5,1
*Taksim ve Kadıköy’de
1 Mayıs kutlamalarının
yasaklanmasını
destekliyor musunuz
%72,5
EVET
KARASIZIM
%9,7
HAYIR
%15,8
Toplumumuzun 1
Mayıs’ın tarihi ve
önemi hakkında
yeterince bilgi sahibi
olduğunu düşünüyor
musunuz ?
%74,5
HAYIR
ziran (1970) Olayları’na katılan 150
bin işçi, sendikal örgütlenmenin
bugünkü temellerini attı.
1970’ler ve Kanlı 1 Mayıs
1976’da ilk defa Taksim’de büyük
kalabalıklar eşliğinde 1 Mayıs
kutlanmaya başladı. 60’larda örgütlenmeye başlayan işçi hareketi
70’lerin ikinci yarısında güçlenmeye başlamıştı. 1977 yılında
Taksim’de yaşananlar ise en acı 1
Mayıs olarak hatırda kaldı.
1 Mayıs 1977 sabahı Taksim o
zamana kadar yapılan en büyük
kutlamalara sahne oldu, yaklaşık
500 bin kişinin katıldığı kutlamalarda yoğunluk sebebiyle meydana
girişler ancak saat 19 sularında
tamamlanmıştı. Tam bu saatlerde
DİSK başkanı Kemal Türkler konuşmasının sonuna geldi ve meydana
Sular İdaresi binasının üstünden ve
Etap Marmara Oteli`nin (bugünkü
The Marmara Oteli) üst katlarından
ateş açıldı.
Panik halinde koşuşturan kalabalığın arasına giren panzerler
kalabalığı Kazancı Yokuşu’na doğru yönlendirdi, kalabalık Kazancı
Yokuşu’na kaçınca; yokuşu kapatan kamyon, insanların ezilmesine
neden oldu. Olaylar sonrasında 28
kişi ezilerek, 5 kişi vurularak ve 1
kişi de panzer tarafından ezilerek
can verdi. Olayın failleri bulunamadı fakat Demirel’e verilen istihbarat raporunda Kontrgerilla’nın
olaydan sorumlu tutulduğu iddia
ediliyordu. 1 Haziran’da Kara
Kuvvetleri Komutanı’nın re’sen
(tek taraflı) emekli edilmesi de bu
konudaki şüpheleri arttırdı.
1978’de kalabalıklar, öldürülenler
için yine Taksim’deydi. 1979’da Sıkıyönetim Komutanlığının kutlamaları yasaklamasına rağmen yüz
binlerce kişi sokağa çıktı ve 1 Mayıs
“korsan” olarak kutlandı.
80 Darbesi’nden Bugüne
1981’de Milli Güvenlik Konseyi 1
Mayıs’ı resmi tatil günü olmaktan
çıkardı. Darbe sonrası koşullarda
eski gücünü yitiren işçi hareketi,
90’lı yılların ortasına kadar kitlesel
bir şekilde 1 Mayıs kutlaması yapamadı. 1996 yılında Taksim yasaklı
olduğundan Kadıköy’de yapılan
kutlamalarda, polisin silahsız kalabalığa ateş açması sonucu 3 kişi
öldü ve eylemler bir isyan hareketine dönüştü. Bu olaydan sonra,
1 Mayıs kutlamaları 2005 yılına
kadar Kadıköy’de yasaklandı.
2007 ve 2008’de halen yasaklı
olan Taksim’e yürümek isteyen
kalabalıklara müdahale edildi;
polis tazyikli su ve biber gazı kullanarak DİSK ve ÖDP binalarından
çıkışlara izin vermedi. Çok sayıda
insan binaların içinde havasızlıktan
baygınlık geçirdi.
2009’da TBMM 1981’den sonra
tekrar 1 Mayıs’ı tatil ilan etti ve 32
yıl sonra kutlamalar Taksim’de yapıldı. 2010, 2011 ve 2012 yıllarında
Taksim’deki kutlamalar yoğun katılım ve dayanışma manzaralarıyla
polis kontrolü altında gerçekleşti.
AİHM Kararı ve Günümüz
2012 yılında, AİHM 2008’de DİSK
genel merkezindeki polis müdahalesini, görüşme ve toplantı gösterilerini düzenleyen 11. maddeye
aykırı buldu; Türkiye’nin tazminat
ödemesine karar verdi. Gerekçe
olarak Taksim’de kutlama yapmanın yasaklanmasını gösterdi. Bu
kararla birlikte sendikalar, Taksim
yasağının uluslararası hukuka ve
Anayasa’ya aykırı olduğunu göstermiş oldu.
2013’te yayalaştırma projesi sebebiyle Taksim yeniden yasaklandı
ve Taksim’e çıkmak isteyenler
gruplara polisin müdahalesi
sonucu birçok insan yaralandı.
1 Mayıs 2014’te Kutlamalar
Bu yıl Taksim yine yasaklı fakat
Kadıköy için son kez izin verildi.
Yasağa gerekçe olarak güvenlik,
yurtdışı kaynaklı provokasyon
riski gösterildi. Protestolara katılımın artmaması için
toplu taşıma seferleri iptal
edildi, önemli caddeler kapatıldı. Sabah saatlerinde Şişli’de
toplanan sendikalar ve HDP
korteji ile Beşiktaş’ta toplanan
bazı gruplar Taksim’e yürümeye
çalışınca polis müdahale etti.
Türk-İş ve İşçi Partisi ise Kadıköy’deydi. İstanbul Valiliği’nin
açıklamasına göre olaylarda
19’u polis 90 kişi yaralandı ve
142 kişi gözaltına alındı.
Sendikalar AİHM kararının
takipçisi olacaklarını belirterek, 2009 -2012 yılları arasında
güvenlik ve organizasyon konusunda sivil-siyaset ortaklığı
çerçevesinde yapılan 1 Mayıs
kutlamalarındaki modelin
yeniden uygulanmasını talep
ediyor.
04
kampüsten
Kampüste
Bu Yıl Neler Oldu
2013-2014 eğitim yılının sonuna gelirken, bir yıl boyunca
Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananları ve kampüsteki
değişimleri sizin için derledik.
Uğur Dündar
[email protected]
?
Mertcan Güngör
[email protected]
3 Aralık
12 Şubat
Kuzey Kampüs’te eskiden özel bir
iletişim bayisinin yer aldığı binanın
ING Bank’a kiralanacağı söylentisi,
öğrenciler tarafından tepki aldı.
Öğrenci kolektiflerinin ve EğitimSen’in protestoları ve yapılan işgal
eylemlerinden sonra okul yönetimi
kampüste yeni bir banka açılmasının
söz konusu olmadığını açıkladı.
Aptullah Kuran Kütüphanesi,
öğrenci taleplerine istinaden 7
gün 24 saat açık hale getirildi. Bu
sayede öğrenciler için ayrılmış
olan ortak alanların kullanımı daha
verimli hale getirildi.
19 Şubat
Shuttle’lara ayakta yolcu
alma uygulaması olası bir
kazada meydana gelebilecek
yaralanmalara karşı kaldırıldı.
Shuttle’lara binilerken oluşan
karışıklığı önlemek amacıyla
düzenli sıra için şeritler konuldu.
13 Aralık
“Gezi’de Gazi’de Gever’de Devlet
Katliamları Devam Ediyor” başlığıyla
düzenlenen Gever Paneli’nin
ardından AKP Beşiktaş ilçe binasına
yürümek isteyen grup, Güney
Kapı’da polis müdahalesiyle
karşılaştı. Gruba toma ve tazyikli
su ile müdahale edilerek yürüyüş
engellendi.
2014
Güney Kampüs öğrenci otoparkına
çift katlı ve hareketli park sistemleri
kuruldu. Okulun var olan en önemli
sorunlarından biri olan araç park
sorunu bu yöntemle giderilmeye
çalışıldı. Otoparkın kapasitesi
arttırılınca Albert Long Hall önüne
araç park edilmesi yasaklandı.
6 Ocak
Kuzey Kampüs’te bulunan
Akbank’a silahlı soygun düzenlendi.
19 Şubat
Bu olay bankaların varlığının
sınırlandırılması talebini ve okulun
güvenlik açıklarını gündeme
getirdi. Girişlerde kimlik kontrolü
talebi öğrenciler arasında tartışıldı.
Yönetimse böyle bir uygulamaya
geçilmeyeceğini belirtti. Soygunu
gerçekleştiren kişi veya kişiler
yakalanamadı.
Kuzey Meydan’daki yeşil alanların
duvarları öğrenciler için tahta
oturma alanlarıyla çevrelendi.
Öğrencilerin sıkça talep ettiği açık
hava oturma alan düzenlemesi bu
şekilde yapılmış oldu.
25 Ocak
Şu sıralar bitmek üzere olan
Güney Kampüs yaya yolu
düzenlemesi başladı. Güney kapı
ile Güney Meydan arasındaki yaya
yoluna yol boyunca engelliler için
sarı şeritler döşendi. Çalışmalar
sırasında araç yolu üzerine bariyer
ile ayrı bir yaya yolu yapıldı.
Bu şekilde araç yolu tek şeride
indirildi. Yapılan düzenlemeler
sonrası yaya kaldırımı 1 metreye
yakın genişledi.
2. Dönemin başlamasıyla,
yemekhane turnikelerinde
kullanılan akbil sisteminin yanına
ek olarak, manyetik kart sistemine
geçildi ve BUcard’ların kullanımı
başladı. Yeni sistemle, kartlara para
27 Şubat
İHH aracılığıyla düzenlenen
bir kermese karşıt görüşlü
öğrencilerden gelen tepkiler
yükleme işlemi anlaşmalı banka
ATM’leri ile yapılmaya başlandı.
Yemekhanelerde geçtiğimiz
yıllarda meydana gelen zehirlenme
ve kurtlu bamya olaylarından
sonra bu kez de Kuzey Kampüs
yemekhanesinde yaşanan böcek
vakası, yemekhane firmasının
değişimine yol açtı. İhale tarihi
beklenmeden yeni bir yemek
firması ile anlaşıldı. Yaşanan
bu tatsız durumdan sonra okul
bünyesine gıda mühendisi alındı.
kampüsten
05
Berkin Elvan
Yürüyüşü
%43,0
IHH
Kermesi’nin
Ardından
Yaşanan
Gerginlik
Sizce bu yıl
kampüste en çok
yankı uyandıran
olay hangisi oldu?
%7,9
Diğer
%7,9
“Burada Banka
İstemiyoruz”
Eylemi
sonucu, iki grup arasında
gerginlik yaşandı. Grupların
sayıca büyümesi ve yaşanan ufak
arbedenin ardından, olay yerine
gelen okul yönetimi, araya girerek
tarafları sakinleştirdi ve olaylar
yatıştı.
%23,9
%17,3
Akbank
Soygunu
Metro inşaatının
sona yaklaşması
%42,6
19 Mart
Nevruz Güney Meydan’da tüm
gün süren etkinliklerle ve geniş
katılımla kutlandı.
Bu yıla dair okulda
gördüğünüz en
olumlu gelişme
hangisi?
Levent-Hisarüstü Metro
Hattı:
Yapımına 2013 yılında başlanan
Levent-Hisarüstü metro hattının
çalışmaları devam etmekte. Mart
ayı sonunda istasyonların çevre
düzenlemesi gerçekleştirilirken,
seferlerin 2014-2015 eğitim
yılında başlaması planlanıyor. Dört
istasyonun bulunacağı hat, Levent
ve Boğaziçi Üniversitesi arasını
6 dakikaya indirerek Nispetiye
Caddesi’nin de trafik yoğunluğunu
düşürecek.
11 Mart
Gezi Olayları sırasında
Okmeydanı’nda polis tarafından
gaz fişeğiyle vurulup 269 gün
komada kaldıktan sonra 11
Martta aramızdan ayrılan 14
yaşındaki Berkin Elvan için Kuzey
Kampüs’ten Güney kapıya kadar
sloganlar eşliğinde yüründü.
%3,3
Diğer
10 Nisan
Gazetemizin son sayısında da
ele alınan Üniversite yurtlarının
KYK yönetimine geçmesi konusu,
yapılan son açıklamayla açıklığa
kavuştu. Açıklamaya göre bir
yönetim değişikliği olmayacak;
1. Kuzey Yurdu erkek, 2. Kuzey
Yurdu ise kız yurdu haline
getirilecek.
30 Nisan
Kuzey kampüste YD karşısında
yapılmaya başlanan YADYOK
binasının çalışmalarında son
aşamaya gelindi. 7 Katlı olan
binanın gelecek eğitim yılında
kullanıma açılması planlanıyor.
%17
Shuttle biniş ve
inişleri düzenleyen
şeritlerin konması
Orta kantin
tuvaletlerinin
yenilenmesi
%21,9
%15,2
Güney Kampüs
yaya yolunun
düzenlenmesi
06
kampüsten
ÖTK’nın Bir Yılı
Miray Palaz
ÖTK Medya ve
İletişim Koordinatörü
[email protected]
Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci Temsilciliği Kurulu, her sene Ekim
ayında yapılan seçimlerle belirleniyor. Bu yılın ÖTK’sı 87 temsilciyle
Kasım ayından itibaren çalışmalara başladı. ÖTK, temsilcileri
aracılığıyla sorunları ve talepleri üniversite yönetimine iletmek
için çalışıyor. 2013-2014 öğretim yılı boyunca ÖTK’nın katkıda
bulunduğu çalışmalar şöyle:
Kampüs yaşamında ÖTK:
Rektör Gülay Barbarosoğlu’yla
bir kampüs turu gerçekleştirildi,
kampüsün eksiklerinin bizzat
gözlemlenmesi sağlandı.
Aptullah Kuran Kütüphanesi’nin
7 gün 24 saat açık kalması
uygulamasına geçildi.
Ortakantin’in karşısındaki
kullanılmaz haldeki tuvaletler
yenilendi.
Superdorm’a kablosuz internet
bağlanması çalışmaları başladı.
Yeni Derslik’teki bazı sınıfların
sıraları tamamen değişirken,
bazılarında da solak sırası eksiği
giderildi. Kuzeyde YD, Güneyde
Natuk Birkan binalarına koltuk ve masalar yerleştirildi,
öğrencilere yaşam alanı
oluşturuldu
Shuttle (Mekik) seferlerinde
yaşanan sıra karmaşasını gidermek için bekleme alanlarına şerit
çekildi. Kuzey-Hisar kampüsler
arası seferler başladı.
Kuzey Study’de havalandırma,
Güney Study’de ise ısı kaybı
problemleri çözüldü.
Kuzey Kampüs’e Hisarüstü’nden
ulaşımı kolaylaştırmak için yeni
bir kapı açılması çalışmalarına
başladı.
Kuzey Kampüs’teki bankamatiklerin kampüs dışında tek bir
alana toplanmasına çalışılıyor.
Sarıtepe Kampüsü’ne de ek
bankamatik yerleştirildi.
Okuldaki kantinlerle ilgili
şikâyetler iletildi, sık sık teftişler
yapılmasına ve fiyat listelerinin
yayınlanmasına karar verildi.
Kuzey Kampüs’ün öğrenci dostu
bir dönüşüme girmesi talep edildi. Bu yolda şimdilik banklarla
daha fazla oturma alanı sağlandı.
Kuzey Kampüs için yapılan diğer
planlamalar şöyle: Daha önce
banka şubesi tartışmalarına da
konu olan New Hall yanındaki
alanın da öğrencilerin için yaşam
alanına dönüşmesi, kütüphane
karşısındaki yeşillik alanın
düzenlenmesi ve geç saatlere
dek çalışacak büfeler konması,
Kuzey Meydan’ın tamamen
yeşillendirilmesi.
Bir Yılın Sonunda:
Hisarüstü’nde artan hırsızlık
olayları Rektörlük’ün de
aracılığıyla, detaylarıyla Sarıyer
İlçe Emniyeti’ne iletildi. Polisin
ihmaline dair şikâyetler dile
getirildi.
Şubat ayında Kuzey
Kampüs’te yaşanan gerginliğin
yumuşatılmasında ÖTK da rol
aldı, Kulüplerarası Kurul’da okul
kulüplerinin de onayı alınarak,
“Boğaziçi kampüsünde şiddete
yer yok” mesajı verildi.
Yemekhane şirketinin değişimi
sonucu işlerini kaybeden
çalışanların haklarını almaları
sağlandı.
Önceleri Uçaksavar Sahası’nda
yapılan ve kapasite sıkıntısı
yaşanan diploma töreninin iki
ayrı günde ve Güney Kampüs’te
düzenlenmesi uygulamasına
geçildi.
Rektörlük’ün oluşturduğu
Yurt, Burs, Değişim, Kiralama
ve İhale, Kayıt Sistemi ve Ders
Değerlendirme komisyonlarında
sene boyunca birer ÖTK temsilcisi de yer aldı, karar sürecinde
etkili oldu.
Rektörlükçe düzenlenen
Öğrenci Yaşam Anketi ve Ders
Değerlendirme Anketine destek
verildi, öğrencilerin katılımının
arttırılması amaçlandı.
Öğrenci Temsilciliği Kurulu, sosyal
medya üzerinden talepleri dinlemeyi
ve duyurular yapmayı sürdürüyor.
Twitter’da @boun_otk hesabından
duyuruları takip edebilir, üniversitedeki sorunlara dair yapılan hashtag
çalışmalarında fikrinizi belirtebilirsiniz. Ayrıca Facebook’ta facebook.
com/BogaziciUniOTK sayfasından,
http://otk.boun.edu.tr adresinden
ya da [email protected] adresli
e-posta hesabından da ÖTK’ya
ulaşabilirsiniz.
kampüsten
Boğaziçi Spor Tarihinde İlk Kadın:
07
Editör
Gülercan Selamioğlu
Büşra Külahcı
Alper Sezer
[email protected]
[email protected]
9 sene Superdorm müdireliği yapmış olan Gülercan Selamioğlu,
aslında hepimizin ilgisini çekecek bir geçmişe sahip. Boğaziçi
Üniversitesi spor tarihindeki ilk kadın Gülercan Hanım, bizi okul
yıllarına götürüyor.
1970’te İzmir Amerikan Koleji’nden
mezun olan Selamioğlu, Robert
Kolej’den Boğaziçi Üniversitesi’ne
geçiş sürecine tanık oldu. Okul
senelerinde çok güzel anılar biriktiren Selamioğlu, 2005-2014 yılları
arasında yapmış olduğu Boğaziçi
Superdorm Yurdu’ndaki müdirelik
görevinden bu ay ayrıldı.
Boğaziçi günleriniz nasıl geçti?
Hangi bölümden mezun oldunuz?
Pazarlama mezunuyum, fakat
hayalim dışişlerinde çalışmaktı.
17 yaşındayken AFS oryantasyonu
için Boğaziçi’ne geldim ve kampüse aşık oldum. O anda hayalimden
vazgeçip ne olursa olsun bu okula
geleceğim dedim. Öğrencilik yıllarım çok güzel geçti. O zamanlar
okul Robert Kolej’in daha çok etkisindeydi. Biz de o geleneğe göre
yetiştirildik.
Okulumuzun spor tarihindeki ilk
kadınsınız. Her şey nasıl başladı?
Üçüncü sınıftayken, spor kuruluna
seçilen ilk kadındım. Sekreter olarak başlayıp danışmanımız Turgut
Yelmer sayesinde çeşitli toplantılara katıldım. O sene ilk defa okulda
spor bayramı düzenledik. Spor
hayatıma atletizmle başlayıp
voleybolla devam ettim. Ayrı kız
takımları pek olmasa da, aslında kız erkek ayrımı yoktu. Erkek
arkadaşlarım şakasına mideme
yumruk atar, iddialaşıp şınav
bile çektirirlerdi.
Unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Antalya’da üniversiteler arası
spor bayramına takım kaptanı
olarak katılmıştım. Boğaziçi’nden
ilk defa bir kız takımı böyle bir
etkinliğe katılıp okulu temsil
ediyordu. Hatırladığım kadarıyla
turnuvada kötü bir derece almıştık. Ama biz büyük bir sevinçle,
Konyaaltı-Kaleiçi arası yolun
ortasında hocalarımızla birlikte
sofra kurup, turnuvaya katılışımızı kutlamıştık.
Boğaziçi’nin ve sporun size kattıkları ne oldu?
Ciddi ve disiplinli bir sporcu
oldum her zaman. Okulun tarihi
sürecine tanıklık ettim ve çok
güzel anılar edindim. Öğrenci
sayımız da az olduğu için iyi bir
eğitim aldık ve güzel arkadaşlıklarımız oldu.
Kalkınmanın
Gölgesinde
İstanbul
Suni bir kentleşme, yükselen
beton yığınları, artan nüfus ve
artık dayanılmaz bir hal alan
trafik… İstanbul, ne yazık ki gün
geçtikçe yaşaması daha da zor
bir hal alıyor.
Yerel seçimler, pek de yerel olmayan bir atmosferde gerçekleşti. Ne
projeler ne de icraatlar odak noktasıydı, bir tarafın “milli mücadele”
diğer tarafınsa tek kurtuluş umudu
olarak gördüğü ilginç bir seçim
geçirdik.
Seçimler öncesinde belediyelerin
başarı kriterleri ve İstanbul’daki
belediyecilik kısmen tartışılabildi.
İBB, özellikle son dönemde hizmete
açılan ve açılacak metrolarıyla, otobüs alımlarıyla; genel olarak toplu
taşıma yatırımlarıyla olumlu tepkiler
aldı. Ancak İstanbul trafiğinin artık
katlanılamaz bir hale gelmesi, son
raddede yapılmış bu yatırımlar ve
toplu taşıma yatırımlarıyla çelişen
hamleler, oldukça problemli bir
tablo çiziyor.
İstanbul’daki binlerce aracı anlık
olarak izleyerek trafik bilgisi sunan
Yandex, 2012 ve 2013 yılı Ekim
aylarındaki yolculuk sürelerinin
kıyaslandığı bir rapor yayımladı. Sonuç: Sadece bir yıl içerisinde akşam
18:00-20:00 arasında ana arterlerin
büyük çoğunluğunda yolculuk süresi %50’den fazla artmış, bir kısmında
ise %10-%50 artış, daha azında da
%10-%50 arası süre azalışı var.
Nüfus ve Göç
Şehir; her geçen gün imara yeni
açılan arazileriyle, 3. Köprü ve yerleşim olmayan bölgelere inşa edilen
yeni yol ve yapılarıyla “çözümü yok”
denilen göç sorununa davetiye çıkartıyor. Yolun gittiği her yerde doğal
olarak yerleşim de başlıyor. Bu,
nüfusu dağıtmaktansa, daha fazla
göçe sebep oluyor. Bunun yanında,
örneğin zaten çok yoğun trafiği
olan Zincirlikuyu gibi bir bölgeye
açılan bir AVM, şehrin nasıl plansız
yönetildiğini açıkça gösteriyor.
Rakamlara göre, 2. Köprü inşaatından sonra boğazdan geçen
taşıt sayısı %1180 artmışken, yolcu
sayısındaki artış sadece % 170
olmuş. Ayrıca 2. Köprü ve TEM yolu
etrafındaki bazı ilçelerde, köprü
inşaatını takiben 10 yılın sonunda
%100’lere varan nüfus artışı yaşanmış. Bu artışın var olan İstanbul
nüfusunun yayılımından değil, şehir
dışından gelen göçten kaynaklandığı da rakamlarla sabit.
Şimdi gündemde 3. Köprü var.
İstanbul’un son nefes alan, yokluğunda belki de dört mevsim gri
bir havaya mahkum kalacağımız
Kuzey Ormanlarının; havalimanı
ve köprü inşaatı sebebiyle bir kısmı
tahrip edildi. Bir ön yargı olarak değil, tecrübelerimizden biliyoruz ki;
muhtemelen gelecekte bu yolların
etrafı imara açılarak yeşil alanlar
tahrip edilecek. Ekolojik vahameti
bir yana, bu senaryo gerçekleşirse
tahminlere göre İstanbul nüfusu
normal atışından 7 milyon fazla artacak ve 2023’te 23 milyon olacak.
Bu tabloya karşı çıkmak genel bir
iktidar yaklaşımı olarak “gelişen,
büyüyen” Türkiye’ye karşı çıkmak
olarak yorumlanıyor. Kimsenin göremediğini gören bazı gözlere göre,
böyle düşünenler dış mihraklar
tarafından kullanılıyor. Hatta havayollarında lider olmamızı istemeyen
bir Lufthansa ajanı olmamak işten
bile değil.
Neo-liberal politikalar benimseyen hükümetin; çevre, kent, adalet,
gelir dağılımı gibi konulardaki
vurdumduymazlığı “kalkınma” ile
örtülmeye çalışıyor. İnsani olmayan
bu yaklaşım, gelişmeyi dökülen betonun ağırlığıyla ölçen bu zihniyet;
kısa vadede “karlı” işler yapsa da
geleceğimize ipotek koyuyor.
08
kampüsten
Hisarüstü’nde Zincirleme
“Mahallenin güvenli olduğunu düşünmüyorum. Arada sırada
devriyeler görüyorum ama etkili olduğunu düşünmüyorum.”
Burak Serin
Alper Cem Kefal
[email protected]
[email protected]
Cem Aksoy
[email protected]
Yukarıdaki sözler mahallede kurulan
pazarda alışveriş yapan bir mahalleliye ait. Ondan duyduğumuz bu
sözleri bugünlerde Hisarüstü’nde
oturan çoğu kişiden duyabilirsiniz.
Nisan başından beri basına yansıyacak kadar artan hırsızlık vakaları insanları iyice tedirgin etmiş durumda.
İlk 4 ayda mahalleden gelen hırsızlık
şikâyeti sayısı 23. İnsanlarla biraz
konuştuğumuzda ilk hissettiğimiz de
bu hadiselerin yarattığı güvensizlik
oldu.
Nisan başından beri 10’dan fazla eve
girildiği; birçok telefon, cüzdan, laptop ve başka değerli eşyalar çalındığı
söyleniyor. Öğrenci evlerine yönelik
bu hırsızlıklar hızla sosyal medyada,
internet sözlüklerinde yayıldı. Mağdurlar ve civarda oturan öğrenciler,
tepkilerini dile getirdiler.
Konuştuğumuz bir öğrenci, mahal-
lenin büyük çoğunluğunda evlerin
tahta kapılı olduğunu vurguluyor.
Zaten mahallede biraz gezildiği
zaman birçok pencerede de parmaklık olmadığı görülüyor. Öğrenci
devam ediyor: “Bir tek ev sahibinin
kapısı çelik kapı, geri kalan kapılar
tahta.” Evi son dönemde soyulan
bir mağdur da evinin daha önce de
soyulduğunu, pencerelerle ilgili ev
sahibinden yardım istediğinde ev
sahibinin bu talebi karşılamadığını
anlattı. Kendi imkânlarıyla pencereler için önlem alan öğrenciler, bu kez
de kapıdan giren hırsız tarafından
soyulunca evden çıkmaya karar
vermişler.
Mağdurların esas şikâyeti ise polisin
ilgisizliği. Hırsızlıkların yeterince
üzerine gidilmediği, polisin bu noktada isteksiz ve yavaş davrandığı
iddiaları var. Hatta iddiaya göre
polis, mağdurlardan birine kendi
güvenliklerini kendilerinin sağlaması yönünde tavsiyede bile bulunmuş.
Fakat polisten yakınanlar sadece
evine hırsız giren öğrenciler değil.
Bir mahalle sakini de durumu şöyle
ifade ediyor: “Ben mahallede polis
görmüyorum pek. Geceleri bazen
gençler toplanıyorlar aşağıda. (Cami
Sokak’ın aşağısını kastediyor) Kim
oldukları belli değil. Öğrenci de
değiller. Tek gezemiyorum.”
Doğa Tepe Parkı’nda geçtiğimiz
günlerde yaşanan bir olay, sadece
mahallelinin değil, birçok öğrencinin de neden tek gezmeye korktuğunu açıklıyor. Bir öğrencinin gece
saatlerinde bir arabaya zorla bindirilmeye çalışılması, mahalledeki
olayların hırsızlıktan ibaret olmadığını düşündürüyor.
Bu çapta başka bir vaka işitilmese
de, Hisarüstü’nde hırsızlıkların da
sadece öğrenci evlerine yönelik
olmadığını öğreniyoruz. Dükkanların evlere servis motorlarından
arabalara, hatta araba teybine kadar
birçok çalıntı hadisesi mahallelinin
ve esnafın dilinde. Üstelik birçoğunun faili yakalanamamış. Motoru
çalınan bir büfe, 2 aydır bulunamamasından şikâyetçi. Hırsızlıkların
görüldüğü bir başka yer ise Nafibaba Camii. Özellikle Cuma namazlarında, alışılagelmiş ayakkabı
hırsızlıklarından başka; telefonlar,
laptoplar, ipadler, çantalar vs. de
çalınmış.
Ve tabi kampüsümüzün de güvenliği öğrencilerin en çok konuştuğu
konular arasında. Akbank’a yapılan
silahlı soygunu hatırlatan bir öğrenci, “Yurtların da güvenli olduğunu
düşünmüyorum. Güvenlikler kimseyi tanımıyor.” diyerek meselenin
sadece mahalle ile ilgili olmadığını
düşündüğünü söyledi.
Rumeli Hisarı Mahallesi
Muhtarı Çetin Karayılan
ile Konu Hakkında Görüştük
Bildiğiniz gibi son günlerde öğrenci
evlerine yönelik bir takım hırsızlık
vakaları var. Bu konu hakkında
neler söyleyebilirsiniz?
Öğrencilerimizin olaylara gösterdiği
tepkiyi anlıyorum ve destekliyorum.
Konudan haberdar olur olmaz Sayın
Rektörümüze bu konuda görüşmemiz gerektiğini, öğrencilerin mağdur olduğunu ve bu konuda ortak
bir çalışma yapmamız gerektiğini
söyledim. Bununla birlikte İlçe ve
İl Emniyet Müdürlükleri nezdinde
girişimlerde bulunduk. Süreç başladı
ve devam ediyor.
Ben bu mahalleyi iyi bilirim. Bu mahallede 60 küsür sokak var ve bunların çoğunu birbirine bağlayan aralıklar var. Herhangi bir şahıs isterse
6. Sokaktan 1. Sokağa kadar fark
edilmeden gidebiliyor ve bu ciddi bir
emniyet zafiyeti oluşturuyor. MOBESE’lerin de 1 milyon metrekarelik
mahallede alamadığı yerler olabiliyor. Üniversitede kamera yok,
Akbank soygunundan sonra bu
konuyu sorduğumda Sayın Rektör
“Burası özgür bir üniversite, içerisinde kamera bulunmaz ve girişçıkışlara engel yoktur.” dedi.
Faillerin yakalanmasıyla ilgili
süreç ne durumda? Organize
hareket eden bir çeteyle mi karşı
karşıyayız, yoksa münferit hadi-
me Hırsızlık!
kampüsten
09
Editör
Merve Baysal
[email protected]
Görüyorum ve
Arttırıyorum
Okula her girdiğimizde, her
diyaloğumuzda ön yargılarımızı
masaya koyduğumuz ve
çoğunlukla kaybettiğimiz faydalı
bir kumar oynuyoruz.
selerden mi bahsediyoruz sizce?
Ben münferit olduğuna inanıyorum, yapmış olduğum 10 yıllık
muhtarlık sürecinde yakın mahallelerden buraya gelen ciddi bir şekilde organize olmuş gruplar vardı
ancak şu an çoğu cezaevinde.
Bildiğiniz gibi İstanbul’da hırsızlık
vakalarını bitirmek çok zor. En
azından camide ayakkabı çalmak,
telefon çalmak, laptop çalmak gibi
şeyler sürekli devam ediyor. Ama
bu vakalarda en büyük zaafı dikkatsizliğimizle biz oluşturuyoruz.
Süreç ise belirttiğim gibi emniyet
tarafından devam ettiriliyor.
Mahalleli ve esnaf Hisarüstü’nde
hırsızlıkların yeni olmadığını
belirtti. Bundan önce de bu kadar
sık yaşanır mıydı hırsızlık olayları? Bir artış var mı?
Aksine azalma var, bunu gerekirse İlçe Emniyet Müdürlüğü’nden
alabileceğimiz istatistiklerden
görebiliriz. Üstelik İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden bu konuda
plaket aldım.
Öğrenciler, ev sahiplerinin ihmallerinden şikâyetçi; dairelerin yeteri
kadar güvenli olmadığını düşü-
nüyorlar. Mağdurlar da basına
polisin ilgisizliğinden söz ettiler.
Siz ne düşünüyorsunuz?
Ev sahiplerinin ihmalleri açık ve
nettir. Ben her gelen öğrenci arkadaşıma burada ev kiralanması
konusunda yardımcı oluyorum.
Görüyorum ki evler tahta kapılı,
parmaklıksız, üstelik fiyatları da
oldukça yüksek; öğrenciler kalabalık yaşamak zorunda kalıyor.
Ben emniyete birkaç ekip bulundurması ve gece devriyelerini
arttırılması yönünde talep ilettim. Onların açığı ise karakolun
FSM, Rumelihisarı ve Baltalimanı
olarak üç mahalleden sorumlu
olması ve hepsinin büyük bir yük
olması.
Son olarak sizin eklemek istedikleriniz nelerdir?
Benim tek istediğim, sizinle birlikte bu işi çözelim. Kapım size
açık. İstediğiniz zaman arayabilirsiniz. Eksik, kusur, hata varsa
konuşmada yanlış anlaşılma
varsa, özür diliyoruz. Hepinize
çok teşekkür ediyorum. Bilinçlenelim, bilinçlendirelim.
Muhtar Çetin Karayılan’a açıklığı,
içtenliği ve misafirperverliği için
teşekkür ediyoruz.
Hisarüstü’nde artan hırsızlık olaylarıyla ilgili gerekli önlemlerin
alındığını düşünüyor musunuz?
Evet
9,4%
Hayır
90,6%
“Etkili bir Psychological Bulletin
incelemesi ırk ve zeka üzerine 73
araştırmayı inceledikten sonra “bulguları birarada ele aldığımızda beyaz
ırkın zihinsel üstünlüğünü gösteriyormuş gibi duruyor” (Garth, 1925)
sonucuna varmıştı. Bu dönemde
beyaz insanların üstünlüğünü gösteren çalışmalar ışığında birçok sosyal
bilimci, ön yargıyı “geri” ırklara doğal
bir tepki olarak görmüştür.” Önyargıya karşı olumsuz bir bakış açısının
edinimiyse 1930 ve 40’lardan sonra,
özellikle de Yahudi Soykırımı’nın
ardından gerçekleşiyor. Günümüzdeyse ‘önyargı’ nın olumsuz algısı
toplumsal boyutta kabul ediliyor.
Kötü algıları tescilli olduğundan,
ön yargılardan kaçınma yolları da
çokça konuşulur. Birçok badire bu
tam tanımı yapılamayan kavram yüzünden gelmiştir başımıza. Düşüncelerimizin haklılığına gölge düşürebilirler mesela. O yüzden kendimizi
savunurken gizleriz ön yargılarımız
olduğunu. (Bir de insanın kendisinin bile ön yargılı olup/olmadığına
kesin karar verememesi durumu var
ki kısıtlı alanımın selameti için hiç
açmıyorum).
Ön yargıyı saklamak için başvurulan birkaç yöntem var bana göre.
Bunlardan biri fikri mantık zeminine oturtmak. Çünkü her ne kadar
içinde ‘yargı’ kelimesi geçse de, bu
illet duygulardan beslenir. Mantık’la
Duygu’ysa yakın arkadaş değildirler.
Bir diğer yöntem basit ve yüzeysel
argümanlar kullanarak fikirlerinizin
çok da derine inmeden varılabilir
olduğunu söylemek. Habitatı
bilinçaltı olan ön yargı, basitlikten
ve kolay ulaşılmaktan oldukça
uzaktır. Buyrunuz bu tarz savunmalara örnek teşkil edebilecek
cümleler:
“Bak böyle diyorsun ama benzer
olaylarda aynısı olmamıştı. Olay
zaten kendini yanlışlıyor.”
“Hiç de önyargılı yaklaşmıyorum ya. Hayır gerçekten çok
objektif ve yüzeysel baktım yani”.
“Bunu çocuğa sor o da böyle
der çok derin bir mevzu da yok
aslında.”
Gibi gibi argümanlar duyarsanız, üstü kapatılmaya çalışılan bir
ön yargıyla karşı karşıya olabilirsiniz. Paniğe gerek yok. Ön yargıyı
yıkmaya yardımcı olan durumlar
var mıdır diye sordum ve iki popüler cevap aldım:
Araştırmalara göre farklı bir
ortama girdiğiniz zaman önyargılarımız daha kolay yıkılıyor. Ayrıca
karizmatik olmak da önyargıyı
kırıcı bir etken. Farklı ortam ve
karizmatiklik deyince aklınızda
Boğaziçi gibi bir şey canlandığını
görür gibiyim. Hakikaten de okula
her girdiğimizde, her diyaloğumuzda önyargılarımızı masaya
koyduğumuz ve çoğunlukla kaybettiğimiz faydalı bir kumar oynuyoruz. Bize de her elde görüyorum
ve arttırıyorum demek düşüyor.
Farklı ve Karizmatik İK’ya
Üniversiteye ilk geldiğimde, hiç
bilmediğim bu yerde bir başıma
gibiydim. Kayıtta İK standına
attığım ürkek bakışla Dinamik’teki son yazıma göz gezdirmem
arasındaki şu yaklaşık üç yıldaysa
hep ‘bir arada’ hissetim. Okul da,
kulüp de ister istemez zamanla
silikleşen anılara dönüşecek.
Fakat benim basit cümlelerimle
teşekkür edilemeyecek bu tatlı
insanları, binlerce kez beraber poz
verdiğimiz gülümseyen yüzleriyle
hep hatırlayacağım
10
kampüsten
Melike Duygu
[email protected]
Eureka!
“Yazmasam değil,
Yazıp üstünü çizsem...
Ne olur…
Ya bir şey, ya bir şey değil…
Biri gelir, altındaki yazıyı,
Biri üstündeki çizgiyi okur”
Yazmak; kimine göre dünyanın
en zor, kimine göre en rahatlatıcı
eylemi.
MÖ. 3200 yıllarında Sümer rahipleri tapınak ve depolarda bulunan
malları kaydetmek için icat etmiş
yazıyı.
Önce malum mağara duvarlarına
yapılan resimlerle başlamış macera.
Yani o zamanki insan gördüğünü
görsel olarak anlatmayı düşünmüş
yazıda.
Şimdiyse dünyamız daha da karmaşıklaştıkça bizim yazıya yüklediğimiz anlamlar da dönüşmüş, serilip
serpilmiş.
*
Unutmamak, unutturmamak,
kendimizi ispat etmek için yazmışız
sonra. Çünkü “Hafıza-i beşer, nisyan
ile maluldür.” İnsan kelimesi aslında
manası unutmak olan nisyanla aynı
kökten gelir.
Onun için ilk yazılı eserlerdendir
anıtlar. Mesela Orhun yazıtlarında
Bilge Kağan şöyle seslenir:
“Tanrı lütufkâr olduğu için, benim
talihim olduğu için, hakan oturdum.
Tahta oturup yoksul fakir halkı hep
derleyip topladım: Fakir halkı zengin
yaptım.”
Kutsal metinler, kitaplar da böyledir. Varlığını tekrar hatırlatır insana,
nedeni düşündürür, inananlara
şükrü hatırlatır.
Sonra insan dünyayı keşfettikçe
öğretme ihtiyacı da doğar, bilgiyi
seven Eflatun’lar, Aristo’lar felsefeyle
başka dünyaların kapılarını açarlar
bize.
Onlardan aldığımız ışıkla sonrasında Aydınlanma Çağı olur, bilimsel
kitaplar yazılır.
Edebiyatsa kimilerine göre insanın varoluşundan beri vardır, kimilerine göre sonra girer dünyamıza.
Nice nice anlamlar gelir bu sefer.
Amaç iç dökmek olur bu sefer.
Yazarlar bazen rahatlar, özgürleşir, bazen toplumdan kaçarlar bu
devayla.
Çünkü içini dürten o dertlenme,
kıpırtı olana; ancak yazmak deva
olur.
Mesela “ne zamandır yazacağım,
vakit bulamıyorum” deriz çoğumuz.
Sonra neredeyse herkesin çocukluk ukdesidir, bir günlük tutabilmek.
Modern zamandaki bu huzursuzlukla yazma isteğinin o baştaki
Orhun Anıtları’ndan çok da farkı
yoktur aslında.
Unutan insan, unutturmamak
ister yine; sanki unuttukça, yazmadıkça yok olacaktır.
“Yazı, bir türlü ölümü ortadan
kaldıramayan insanoğlunun ölüme
karşı bulabildiği tek çaredir.” der
Hasan Ali Yücel.
Tuhaftır aslında, insan mezar
taşlarında bile yine yazıyla var olur,
hayat boyu taşıdığı kimliğindeki
gibi.
*
Var olmanın bir diğer göstergesi
de çevrenden, bir çiçekten, böcekten, insandan aldığın tepkidir.
Bir şeyler yazdığında da ne kadar
başkalarına okutmaktan çekinsen
de sanki hep bir cevap beklersin
birisinden, belki de kendi içinden.
Çünkü bir yandan da kendi kendini tekrar okuyabilmektir yazmak.
İçindeki cevher çıkar ortaya, ben
buradayım der, şaşar kalırsın meğer
neler düşünüyormuş bu iç ses diye.
Belki de “Bir ben var benden
içeri”nin somutlaşmış halidir.
*
Bana kalırsa yazmak en çok
arayıştır.
Huzursuzluğun nedenini, kendini,
ölümü, yaşamı, umudu, en çok da
ben’i aramak.
Yazmak isteyip yazamama hali
vardır ya hani, belki o içerideki huzursuzluk pişmediği için dökülemez
sözcükler.
Kim bilir, ilham o düşüncenin piştiği andır belki, belki de gerçekten
ilham perileri vardır.
Ama arayış hiç bitmez, onun için
hiç korkmamalı insan yazmaktan.
Çünkü “eureka” şaşmaz, bir gün
elbet gelir!
DAHA “YEŞİL” BİR KAMPÜS
2010 yılında başlayan ‘Sürdürülebilir Yeşil Kampüs Projesi’,
uygulamalarıyla kampüsün çevre bilincini geliştirmeye
devam ediyor.
Ebrar Bahçivan
[email protected]
Boğaziçi Üniversitesi, Yeşil
Kampüs projesiyle yenileniyor.
Başlangıcından bu yana kampüsteki çevre duyarlılığını arttırmayı
hedefleyen proje, kampüsün karbon ayak izini azaltmaya yönelik
planlarıyla yeşil dokuyu korumayı
hedefliyor. Projenin başında ise
“Sürdürülebilir Gelişim ve Temiz
Üretim Merkezi” bulunuyor. 13 kişilik bu kurula Doç. Dr. Nilgün Cılız
başkanlık ederken, Yrd. Doç. Dr. Ali
Coşkun ve Dr. Tamer Bulut başkan
yardımcısı olarak görev alıyor.
Projeyle atılan ilk adım kampüsteki binaları “Yeşil Bina” haline
getirmek oldu. İlk örneği 2010
yılında açılan, çatısında güneş
enerjisi santrali bulunan 3.Kuzey
Yurdu. Bunu 2011 yılında, 140 yılın
ardından yeşil bina statüsünde
restore edilen Hamlin Hall takip
ediyor. Ülkemizdeki ilk yeşil kamu
binası olan yapının havalandırma
sisteminin yenilenmesiyle çevresindeki 7 metrelik alanda sigara
içilmesi yasaklandı. Elektriğinin
yüzde 30’unu güneş enerjisinden
sağlayan binalara da yeşil bina sertifikası alınması hedefleniyor. Geri
dönüşümün desteklenerek artması,
katı atıkların dönüştürülmesinden
elde edilen gelirin 15 öğrenciye burs
imkânı olmasını sağlamış. Kilyos’ta
da rüzgâr enerjisi santrali kurma çalışmaları başlamış durumda. Ayrıca
projenin verimliliği için zaman zaman öğrencilere internet üzerinden
anketler uygulanıyor.
150. Yıl etkinlikleri kapsamında,
Nobel Barış Ödülü sahibi Dr. Rajendra K. Pachauri’ni “İklim Değişikliği: Enerji-Çevre” adlı semineriyle
ağırlayan okulumuz, bu konudaki
duyarlılığını bir kez daha göstermiş
oldu. Proje adına atılan her adımla
Boğaziçi, daha yeşil ve sürdürülebilir
kampüs olma yolunda ilerliyor.
EVET
%29,4
Okuldaki
“Yeşil Kampüs”
çalışmalarından
haberdar mısınız?
%70,6
HAYIR
kampüsten
11
Kampüse Bir De Bu Gözle Bakın!
Alper Çağan Arslan
[email protected]
“Yunus'a olan bitenleri
betimlerken ben dünyayı
daha iyi görmeye ve anlamaya
başladım. Bu dayanışmanın bir
parçası olmak isteyen herkesi
eğitimlerimize ve turlarımıza
bekliyoruz.”
Vizesiyle, finaliyle, rutin sorunlarıyla kampüs yaşantısı bazen
hepimiz için oldukça yorucu olabiliyor. Okuldaki görme engellilerin
kampüste ve dışarıda karşılaştığı
zorluklarsa kuşkusuz daha çok.
Okulda, görme engellilere akademik ve sosyal hayatta yardımcı
olmayı hedefleyen bazı projelerle
bu engeller yıkılmaya çalışılıyor. Bu
sorumluluğun bir parçası olmak
isteyenlerin yapması gerekenlerse
son derece basit.
Busiklet. Engelsiz Pedal Projesi
Akademik desteğin yanı sıra sosyal
alanlarda da görme engellilerle dayanışmanın gerekliliği, Çevre Kulübü BUsiklet’te Engelsiz Pedal fikrini
ortaya çıkarmış. İlk başta görme
engellilerin de bisiklet sürmesi
amacıyla tandem bisikletler alınması planlanmış, ancak Türkiye’de
bu bisikletlerin üretilmemesi ve
mali sorunlar dolayısıyla, Engelliler
Komisyonu Başkanı Hande Sart’ın
da yönlendirmesiyle BÜMED’den ve
Engelsiz Pedal Derneği’nden destek
alınmış. Engelsiz Pedal Derneği desteğiyle alınan tandemin kırılması
ve uzun yolculuklar için bu durum
kazalara sebep olabileceğinden,
ekip şu anda BÜMED katkısıyla
alınan tandemin yanı sıra kaliteli
iki tandem daha almak için 30-40
bin liralık bir destek arıyor. Mayıs
ayı içerisinde bisikletin teknik donanımı, ilk yardım, hayatta kalma,
nefes egzersizleri, yoga ve görme
engellilere doğayı daha iyi tasvir
edebilmek için kuş gözlem bilgilerini de içeren çok kapsamlı bir
eğitim yapılacak. Eğitime katılanlara sembolik bir ehliyet verilecek
ve bu ehliyetle katılımcılar görme
engellilerle beraber tandem kullanabilecekler. Projenin çıkış hikayesini BUsiklet’ten inisiyatif alan
öğrenci Merter Zorkirişçi ve Yunus
Tarık’tan dinledik.
Merter: Projenin ilham perisi Bahar Yavuz’dur. Bir gün odaya gelip
bisiklet sürmek istediğini söylemesinin ardından BUsiklet toplantımızda bu konuyu açtım. Tandem
bisikletler alıp görme engellilerle
kullanma fikri Engelliler Komisyonu Başkanı Hande Sart’ın ve onun
aracılığıyla BÜMED’in de desteğiyle
şekillenmeye başladı. Bu fikrin
Türkiye’de zaten Engelsiz Pedal
Derneği tarafından hayata geçirildiğini öğrendik. Engelsiz Pedal
Derneğiyle okula tandem bisiklet
getirdik. Yunus’la da o gün tanıştık.
Yunus: Evet Merter’le birlikte ilk
defa tandem kullandık. Hemen
aynı hafta sonu Engelsiz Pedal
Derneği’nden Samet’le İzmit’e
kadar gittik. Ondan sonra da bazı
organizasyonlarda pedal çevirdik.
Beraber pedal çevirmek, beraber
rüzgârı hissetmek tarifsiz bir duygu.
Merter: Yakın zamanda da tandem
eğitimimiz ve yeni turlarımızla ilgili
bilgilendirme yapacağız. Başladığımız günden beri çok sıkı dostluklar
kurduk. Yunus’a olan bitenleri
betimlerken ben dünyayı daha iyi
görmeye ve anlamaya başladım. Bu
dayanışmanın bir parçası olmak
EVET
%16,4
GETEM’in
gerçekleştirdiği
herhangi bir etkinliğe
(kitap okuma,
asistanlık vs.)
katıldınız mı?
%83,6
HAYIR
isteyen herkesi eğitimlerimize ve
turlarımıza bekliyoruz.
GETEM
Boğaziçi Üniversitesi Görme Engelliler Teknoloji Laboratuvarı
(GETEM), 2006 yılında görme engelli, felçli ve disleksiklerin basılı
metinlere ulaşmada karşılaştıkları
güçlükleri gidermek amacıyla kurulan Türkiye’nin ilk engelliler için
oluşturulan elektronik kütüphanesi.
Sadece Boğaziçi öğrencilerine değil,
tüm Türkiye’ye hizmet veren GETEM “İnternet Kütüphanesi” sayesinde, www.getem.boun.edu.tr ’ye
üye olup GETEM ağına dâhil olan
engelliler için, bünyesinde bulunan
Türkçe-İngilizce ağırlıklı hikâyeroman-şiir türü kitaplarını, Türkiye
üniversitelerinde okutulmakta olan
ders malzemelerini, bazı ders ve
konferansların kayıtlarını hizmete
sunuyor. Kütüphaneye erişim için
kullanıcılarda konuşma programlarının yüklü olduğu bilgisayarlar
ile metni kabartma yazıya çeviren
cihazların bulunması gerekiyor.
GETEM, bu imkândan yararlanmak
isteyen birimlere donanım ve yazılım kullanımı konusunda eğitim
sağlıyor ve bunların temininde aracılık yapıyor.
Nasıl Gönüllü Olunur?
Bugüne dek on binlerce metni
görme engellilerin ulaşımına açan
internet kütüphanesinde yer alacak
kitap, dergi ve diğer materyalleri
gönüllü okuyucular seslendirebiliyor. Gönüllü okuyucu olmak için
www.getem.boun.edu.tr adresine
gidip, “Gönüllü okuyucu olmak istiyorum” bölümünden gerekli kayıt
programlarını indirebilirsiniz. Aynı
sayfadan, okumalara dair gerekli
bilgilendirmeler de yapıldıktan sonra GETEM’e 5 dakikalık bir deneme
kaydı gönderiyorsunuz. Ardından
isterseniz ev ortamında isterseniz
de Kuzey Park binasındaki GETEM
stüdyoları aracılığıyla seslendirdiğiniz kitapları görme engellilerle
paylaşabiliyorsunuz.
HAYIR
FİKRİM
YOK
%27,6
%28,2
Okulda engelli
öğrencilere yeterli
imkan sağlandığını
düşünüyor musunuz?
%44,2
EVET
Kültür
012
Sanat
Asghar Farhadi 
12
42. Müzik Festivali 19. Tiyatro Festivali
Türk Şiiri’nden: Serhat
Uyurkulak’ın Seçtikleri
Batı Dilleri ve Edebiyatları
Bölümü’nde öğretim üyesi
Dr. Serhat Uyurkulak,
aynı zamanda bir şair
(Sesini Aramayan Şiir, Yapı
Kredi Yayınları, 2010). Bu
yıl Dinamik Gazete’nin
danışmanlığını da yürüten
hocamıza, Türk Şiiri’nden
en çok etkilendiği 5 kitabı
sorduk, kendisi sorumuzu
şiirlerle cevapladı.
“Bana gönül ferahlığıyla “Bir derdim
var bin dermana değişmem” dedirten beş şiir kitabı. Nedenini birkaç
dizeyle kendileri gösterebilir:”
Turgut Uyar, Büyük Saat
(Söylenir’den)
“söylenir ve yarım kalır
bütün aşklar yeryüzünde
bir kaktüs bol sudan nasıl
nasıl çürürse öyle
en sevdiğim temmuzdu aylardan
hazirana benzediği için biraz
biraz da kendiliğinden
belki de müşteriye iyi davranan
efendi bir bakkal kimliğinde”
Batı Şiiri’nden
5 Şair, 5 Kitap
Derleyen:
Mertcan Güngör
[email protected]
Batı Dilleri ve Edebiyatları
Bölümü öğretim üyesi
Doç. Dr. Kim Fortuny,
İngiliz Edebiyatı ve İngiliz
Romantikleri derslerini
vermektedir. Öğrenciler
arasında kendine has
romantik tarzıyla bilinen
hocamız, hayatında yer
edinmiş 5 Batı şairini
seçti:
İsmet Özel, Erbain
(Yıkılma Sakın’dan)
“Sana durlanmış kelimeler getireceğim
pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler
kelimeler, bazıları tüyden bazısı demir
seni çünkü dik tutacak bilirim
kabzenin, çekicin ve divitin
tutulduğu yerden parlayan şiir.”
***
Didem Madak, Ah’lar Ağacı
“Ah benim nergis kokulu cehaletim...
Ruj lekeleri bıraktın bardaklarda
Anlatmak isterdin kendini durmadan
Bir bardağa bile olsa.
Ne diyecektin, ne söyleyecektin
Şairlerin şahı olsan,
Bir AH’dan başka.
Ah benim nergis kokulu cehaletim
Bana yıllarca, bunca sözü boşa söylettin.
AH!”
***
The Complete Poems of Emily
Dickinson
Arkadaş Z. Özger, Sevdadır
(Merhaba Canım’dan)
The Selected Poetry of Rainer
Maria Rilke
“ben az konuşan çok yorulan biriyim
şarabı helvayla içmeyi severim
hiç namaz kılmadım şimdiye kadar
annemi ve allahı da çok severim
annem de allahı çok sever
biz bütün aile zaten biraz
allahı da kedileri de çok severiz”
Selected Poems of Wallace
Stevens
Selected Poems of Tomas
Tranströmer
The Complete Poems of Elizabeth
Bishop
Devamı www.dinamikgazete.com’da
***
Ece Ayhan, Yort Savul
(Meçhul Öğrenci Anıtı’ndan)
“Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk
gömülüdür
Devlet dersinde öldürülmüştür.
Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış
sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve
doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları
ayaklanmasının kalbine!dir”
kültür-sanat
13
42. İstanbul Müzik Festivali
(31 Mayıs- 27 Haziran)
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenecek
olan 42. İstanbul Müzik Festivali bu yıl da müzikseverleri eşsiz
dinletilere davet ediyor.
hipliği yapacak. Ayrıca bu yıl ilk
kez, “Pazar Klasikleri” konserleri
açık havada gerçekleştirilecek.
Festival süresince de, pazar günleri ücretiz konserler olacak.
Sıla Eser
[email protected]
Zorlu Center Performans Sanatları
Merkezi’nde gerçekleşecek olan festivalin bu yılki teması “Doğanın Şarkısı”. Açılış konseri ise Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası(BİFO)
ile 31 Mayıs günü saat 19:00’da.
BİFO, onursal şefi Gürer Aykal
yönetiminde festivalin te masına
gönderme yapan bir program ve
genç viyolonselci Dorukhan Doruk
ile İstanbul Müzik Festivali’nin açılış
konserinde olacak.
800’e yakın yerli ve yabancı sanatçıyı ağırlanacağı festivalin, bu yıl
üçüncüsünü gerçekleştirdiği “İstanbul Müzik Festivali Genç Solistini
Arıyor” projesi ülke çapında yeni
yetenekleri keşfetmeye devam ediyor. Bu yıl piyano dalında yapılan
projenin kazananı, festival tarihinin
en genç solistlerinden biri olacak
olan henüz 11 yaşındaki Kaan Baysal;
Anadolu Üniversitesi Senfoni Orkestrası ile 7 Haziran’ da İş Sanat’ta
konser verecek.
Uzun soluklu festival programında,
senfoni ve oda orkestraları, resi-
taller ve vokal müzik konserlerinin
de bulunduğu toplam 26 etkinlik
yer alıyor. Konserler bu yıl farklı
mekânlarda gerçekleşecek. Avusturya Kültür Ofisi Bahçesi, Aya İrini
Müzesi, Süreyya Operası, Burgaza
Meydanı, Surp Vortvots Vorodman
Kilisesi, İş Sanat Kültür Merkezi,
Zorlu Center Performans Sanatları
Merkezi ve üniversitemizde yer alan
Albert Long Hall konserlere ev sa-
Festival kapsamındaki bu etkinliklere özellikle bir göz atmak
isteyebilirsiniz:
• Klasik müzik dünyasının efsanelerinden 70. yaşını kutladığı
dünya turnesi kapsamında İstanbul Müzik Festivali’nde çok
özel bir konser verecek. Konser
19 Haziran saat 21:00’de Albert
Long Hall’de.
• Çağdaş hikâyeciliğe yaptığı katkılarla Türkiye edebiyatında bir
dönüm noktası sayılan Sait Faik
Abasıyanık’ı ölümünün 60.yılında Fazıl Say’ın eseri notalarda
ölümsüzleştirecek. 26 Haziran
Perşembe günü, saat 21:00’de
Zorlu Center Performans Santları Merkezi’nde dinlenebilir.
Festival biletlerini şimdiden Biletix
Satış Noktaları, İKSV Ana Gişe ve
31 Mayıs Cumartesi’den itibaren
de Aya İrini bilet satış gişesinde
bulabilirsiniz.
19. İstanbul
Tiyatro
Festivali
9 Mayıs- 5 Haziran
Festival bu yıl yurtiçi ve
yurtdışından 100’ e yakın
tiyatro, dans ve performans
topluluğunun gösterisiyle 9 Mayıs
- 5 Haziran tarihleri arasında 13
farklı mekânda sanatseverlerle
buluşuyor.
Bu senenin Shakespeare’in 450.
doğum yılı olması nedeniyle, festivale özel etkinlikler gerçekleşecek.
Shakespeare’in oyunlarını sergileyen
ünlü gruplardan Propeller Theatre
Company festival kapsamında Bir
Yaz Gecesi Rüyası ve Yanlışlıklar
Komedyası oyunlarını sergileyecek.
Bir Yaz Gecesi Rüyası 20-22 ve 24
Mayıs tarihlerinde 20.30 da Harbiye
Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde.
Aziz Nesin’in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” oyunu da festivaldeki dikkat
çeken etkinliklerden biri. Oyun, Diyarbakır Şehir Tiyatrosu tarafından
26 ve 27 Mayıs tarihlerinde Haldun
Taner Sahnesi’nde sergileniyor.
Festival programı ünlü isimlerin de
katılacağı ücretsiz söyleşi, gösteri ve
atölye çalışmalarını da barındırıyor.
Biletlere Biletix Satış Noktaları ve
web sitesinden, Ana Gişe İKSV’den
ulaşılabilr.
14
kültür-sanat
Sansürün İçinden
Oscar'a Uzanmak:
Asghar Farhadi
Yükselişiyle dikkat çeken İran sinemasının önemli isimlerinden
Asghar Farhadi, ülkesinin uyguladığı sansürlere rağmen
sinemaya yeni bir soluk getirmeye devam ediyor.
Hande Yıldırım
[email protected]
1972 yılında doğan İranlı yönetmen Asghar Farhadi, günümüz
sinemasının önemli isimlerinden biri. İran’da dramatik sanatlar eğitimi alan ve tiyatro üzerine yüksek lisansını tamamlayan
Farhadi, gençlik yıllarında İranlı
Genç Sinema Topluluğuna katıldı. 8mm ve 16 mm formatla-
rında kısa filmler çekti ve İran’ın en
büyük medya kanallarından biri olan
IRIB için çeşitli senaryolar ve oyunlar yazdı. Bu dönemde Yasujirô Ozu,
Kieslowski, Woody Allen ve Charles
Chaplin başta olmak üzere pek çok
yönetmenden etkilenerek uzun
metrajlı film çalışmalarına başladı.
2003 yılında seyirciyle buluşan ilk
filmi Raghs Dar Ghobar (Dancing In
The Dust)* ’ı; sırasıyla Shahr-e Ziba
( Güzel Şehir), Chaharshanbe-soori
(Fireworks Wednesday)* filmleri
izledi.
Bir grup arkadaşın çıktığı seyahati
konu edinen Darbareye Elly (Elly
Hakkında) filmi, 2009 yılında birçok
ödüle layık görüldü. 2011 yılında en
ünlü filmi olan Jodaeiye Nader az
Simin (Bir Ayrılık) ile izleyicilerle
buluştu ve dünyanın her yerinden
büyük bir ilgiyle karşılanan film; en
iyi yabancı film kategorisinde Oscar
ödülünü kucaklayarak tüm zamanların en başarılı filmleri arasında
yer aldı. Artık festivallerin jüri koltuğunda da görmeye başladığımız
yönetmen, geçen sene gösterime
giren yeni filmi Le Passé (Geçmiş) ile
seyircisiyle buluştu. Geçtiğimiz günlerde Mithat Alam Film Merkezi’nin
konuğu olan yönetmenin tarzına
yenilik getiren film, birçok olumlu
eleştiri aldı.
Asghar Farhadi, projelerindeki en
önemli unsurun karakterleri olduğunu vurguluyor. Karakterlerini
hayatın içinden alan Farhadi, kurgu
sırasında karakter ne kadar biliyorsa o kadarını seyirciye yansıtmak
istediğinden film boyunca pek çok
gizemle karşılıyoruz. Filmlerinde
kesin sonlardan bahsetmek zor.
Farhadi’nin seyirciden istediği
yegâne şey, filmi kafalarında evlerine
götürmeleri ve hikâyeyi istedikleri
gibi bitirmeleri. “Geçmiş” hariç tüm
filmleri İran’da geçen yönetmen
sansürü kabullenmiş ve onunla
yaşamayı öğrenmiş. İran’ı neden
terk etmediğine ise yanıtı şu: “Bu
ateşi olan bir çocuğu terk etmek gibi
olurdu.”
Karakterlerini günlük hayatın merkezinden seçen ve yalanın beraberinde
getirdiği karmaşayı ustalıkla işleyen
İranlı yönetmen Asghar Farhadi, son
zamanlarda oldukça sık duyduğumuz
bir isim. Kardeş olarak nitelendirdiği
filmleri “Bir Ayrılık” ve “Geçmiş” i değerlendirdik.*
Bir Ayrılık-(Jodaeiye Nader az Simin) – 2011
Nader ve Simin, ayrılmanın eşiğinde
bir çifttir. Simin, 11 yaşındaki kızları
Termeh’in İran’da parlak bir geleceğe sahip olamayacağını düşünmekte
ve ülkeyi terk etmek istemektedir.
Nader ise Alzheimer hastası babası
nedeniyle bunun mümkün olamayacağını belirtir ve anlaşmazlıklar
büyür. Simin’in evi terk etmesi nedeniyle hasta babasına bakması için
Razieh’ı işe alır ve olaylar başlar.
Sırların ve yalanların birbirini kovaladığı filmde, karakterler dikkat
oldukça çekiyor. Her fırsatta karakterlerinin tek boyutlu olmasından
kaçındığını dile getiren Farhadi, gündelik hayatın gerçekliğini yakalıyor.
İran’da hiç bulunmamış, ülke hakkında yeterince bilgiye sahip olmayanların bile İran toplumunu yakından tanıyabileceği filmde, Asghar
Farhadi, hukuk sistemi başta olmak
üzere ülkesine dair de birçok konuya
değiniyor. Karakterlerin vicdanı ile
yüzleşmesine şahit olduğumuz film,
Asghar Farhadi’nin en başarılı filmi
olarak değerlendiriliyor.
kültür-sanat
Geçmiş-(Le Passé)– 2013
Dört yıl sonra evliliğini sonlandırmak için Tahran’dan Paris’e gelen
Ahmad, beraberinde sorunları da
getirir. Eski eşi Marie; iki kızı, evlenmeye hazırlandığı sevgilisi Samir ve
Samir’in oğlu Fouad ile yaşamaktadır. Marie’nin büyük kızı Lucie,
annesinin evliliğini onaylamamakta
ve Samir’den hoşlanmamaktadır.
Lucie ile Marie arasında orta bir yol
bulmaya çalışan Ahmad ise karanlık
sırlarla baş başa kalır.
Film, Asghar Farhadi’nin İran dışında -Fransa- geçen tek filmi ve
dili birkaç sahne hariç Fransızca.
“Bir Ayrılık” gibi evlilikleri bitme
noktasında olan bir çiftten yola çıkan filmde, geçmişin beraberinde
getirdiği sorunlar ve sırlar işleniyor. Asghar Farhadi’ye göre
ise bu iki film kardeş: “Her ne
kadar birbirilerinden bağımsız
olsalar da aynı aileden geliyorlar.
Sadece biri kadın diğeri erkek.
Onları birbirinden ayıran bu.”
‘Bir Ayrılık’ geleceği konu ediyor,
özellikle de genç bir kızınkini.
‘Geçmiş’te ise daha çok geriye
dönüp bakıyoruz. Tüm kültürlerde erkek, geçmişi ve geleneği
temsil ediyor; kadınlarsa geleceği
ve değişimi.”
“Geçmiş”teki bir diğer yenilik
de Farhadi’nin daha “bilindik”
isimlerle çalışması. Önce Marion Cotillard ile anlaşan Farhadi, takvimleri uyuşmayınca
Bérénice Bejo ile çalışmış. Üstelik
kararından oldukça memnun
olan Farhadi, yeniliklerin devam
edeceğinin sinyalini çoktan verdi.
Yeni filminin de “Geçmiş” gibi
İran dışında geçeceğini açıklayan
yönetmen, bir sonraki projesinde
yeniden İran’a dönüş yapmayı
düşünüyor. Son filminde İran’ın
sansür politikalarından uzak bir
şekilde çalışması ise kırk yıldır
yürüdüğü yolu sadece daha az
riskli yapmış. Ona göre o hala
aynı şekilde yürüyor ve böyle de
devam edecek.
* Film isimleri henüz Türkçe’ye
çevrilmemiştir.
15
Orhun Arda Köksal
[email protected]
Önce Değişime
İnanmak Gerek
En dindarından, rastlantısallığı savunan kuramlara sıkı sıkıya
bağlı kişilere kadar doğum piyangosu reddedilmesi zor, önemli
bir kavramdır. Hiçbirimiz nerede ve nasıl doğup büyüyeceğimizi
seçmedik.
Dünya adaletsiz, insanlık adalet arayışında. Gücü eline geçiren
ardına bakmıyor. Eşitsizlik giderek
artıyor, herkes kendini haklı buluyor.
Kim haklı bilmiyorum, bir tarafın
haklı olması gerektiğini de düşünmüyorum. Bu mücadelelere sebep
olan varoluştan kaynaklanan eşitsizlikleri dünyadan tamamen silemeyiz;
ancak azaltmak için çalışmalıyız.
Bunun yerine gücümüze güç katmaya çalışıyoruz, bu sırada vicdanımızı
nereye bırakıyoruz? Bilmiyorum,
vicdanımız bizi uyarsa da genelde
kendimize benzeyeni kollamamız
için uyarıyor. Böylece dünya daha da
adaletsiz bir yer oluyor.
Doğum piyangosundan doğan
eşitsizlikleri ortadan kaldırmak için
bazı temel haklar herkese sağlanmalı. Sosyal devlet anlayışı da
temelde bunu önerir. Eğitim, birey
bazında bu eşitsizliği kırmada en
önemli araçlardan biri. Bir başka
konu ise, ücretler. Asgari standartları
ücret bazında değil de genel hayat
düzeyini yakalamak için koymak;
toplumun genel refahını artırmak
için daha etkili olacaktır. Bu standartların; Norveç, Danimarka ve
İsveç gibi ülkelerde sağlandığını
görmek mümkün. En huzurlu ülkeler sıralamalarında bu ülkelerin, en
üst sıralarda yer almaları buna kanıt
niteliğinde.
Burada biraz İsviçre’den bahsetmek istiyorum, anıları bende daha
taze. Doğum piyangosu ülke
bazında onları vurmuşa benzemiyordu. Her konuda huzur
hâkimdi, sosyal hayattan kültürel
hayata, hatta bize ilginç gelecek
ama siyasete kadar. Siyasilerin
birbirlerinin yüzüne bakmadığı ülkemizden sonra üç farklı
görüşteki partinin ülkeyi birlikte
yönetmesi bir hayli ilginç geldi.
Radyolarda hararetli bir şekilde
konuşulan konular da şaşırtıcıydı:
hayvanların otoyollara girişinin
önlenmesi ve bisiklet yollarının
yetersizliğinden konuşuluyordu.
Ne bir siyasi polemikten ne de
kadın ve çocuk cinayetlerinden
bahsediliyordu. Unutmadan tatil
günlerinde mağaza ve restoranların, o mekânlarda çalışan insanların tatil yapma hakkından dolayı
kapalı olduğu bir ülkeden bahsediyorum. Uzun lafın kısası, ülke
olarak doğum piyangosuna karşı
çıkmış, huzuru bulmuşlar. Belki de
nirvanadalar kim bilir.
8 milyon nüfuslu İsviçre ve ona
ekleyebileceğimiz birkaç diğer
ülkeyle tüm dünyayı karşılaştırmak biraz abes kaçabilir ama
böyle ülkelerdeki düzeni görünce,
bahsetmiş olduğum doğuştan
gelen eşitsizlikleri kırma ve daha
adil bir dünya yolunda umudumun arttığını ya da ütopik hayal
gücümün bugünlerde daha iyi
çalıştığını söylemem gerek.
16
dosya
Ahmet Berkay Karakaş
[email protected]
Hayatın İçinden
Bakmakla görmek arasındaki
farktan bahsedilir. Görmenin de
bir üst aşaması gözlemlemekle
meşgulüm çoğu zaman.
Benim gibi, herkesin kafasında
oturttuğu tipler, hayattan depoladığı kareler vardır elbet. Bu kareler
zaman zaman çoğumuzun başına
gelir. Uzun zamandır biriktirdiğim
sahneleri paylaşacağım. Herkesin
okurken ‘’aynen’’ demesini umarak.
Derste uzun süre sustuktan
sonra söz verilince söylediğimiz ilk
cümlenin tuhaf ses tonuna attığım
kahkahadır en güzeli.
*
Otobüste boşalacak koltuğu
kesen amcanın atikliğidir beni
gençliğin, dinamikliğinin bitmeyeceğine inandıran.
*
Minibüste paso göstermeden bir
öğrenci alır mısınız deyince yaşadığım gerginliktir hayatı öğrenmeme
sebep olan durum.
*
Sözel alan derslerinde bile, başka
bir kağıda bakarken gözetmene
yakalanan öğrencinin durumu
toparlamak adına tavana bakarak
hesaplama yapıyormuş gibi hareketler yapmasıdır inanmışlık.
*
Normalde bir gülen insanın
dişinde maydanoz kalmışken on
gülmesi kaderin bir oyunudur.
*
Bisiklet sürerken kollarını
serbest bırakan insan maceracı
ruhunun yaşadığı tatminden değil,
yerle yaşayabileceği olası temastan
duyduğu korku yüzünden heyecanlanır büyük ihtimalle.
*
Kütüphanede kulaklığı telefondan çıkan insan sonrasında
psikolojik tedavi görmesine sebep
olabilecek bakışlara muhatap olur.
Boğaziçi Üniversitesi Aptullah
Kuran Kütüphanesi.
*
Yolda karşılaştığımız birine
yol verme telaşı sırasında uzaktan bakıldığında karşılıklı vals
yapıyormuşçasına göründüğümüzü biliyor muyduk?
*
Banyo terliğine bastığında
çıkan sesi hangi harfler yazıya
dökebilir? Hele çorapla giyilen
terlikteki ıslaklığın bünyede
yarattığı dehşet ve ürperme.
*
Bir yerde kaybolduğunu
anladıysan ve o sırada müzik
dinliyorsan müziği kapatırsın
öncelikle. Navigasyonu aktifleştiriyor sanırım.
*
Beş dakikalık bir gerilim filmine hoş geldik. Yolda tanıdığımla
karşılaşıp veda dâhil her konuşmayı bitirdikten sonra, aynı
yöne yürüdüğümüzü anladığımız an.
*
Kalabalıkta fotoğraf çektirirken gerilen insan fotoğraf çekene peş peşe ‘’Çektin mi?’’ diye
sormada arar rahatlamayı.
Bende şimdilik notlar bu
kadar. Hepimizde böyle onlarca
tespit olduğuna eminim. Karakterlerimiz değişse de bazı algılar
yarattıkları mizahla birlikte aynı
kalıyor. Mizahla birleşen gözlem de hepimize ayrı bir zevk
veriyor.
Son Durak Dinamik: Yeni
sayfalar aça aça ilerlemekte
yatıyor içi dolu yaşamanın
sırrı. Benim bu sene açılan yeni
sayfam Dinamik’ti. Üstüne açılan daha fazla sayfa oldu ama
kendi emeğimiz olan gazetemiz
en genişiydi. Bir sene boyunca
saatler boyu konu konuştuğumuz, bazen her şeyi bırakıp
muhabbete daldığımız ama her
seferinde tahtayı konu önerileriyle dolu olarak bitirdiğimiz
toplantılarımızı, her yeni sayı
kulübe geldiğindeki heyecanımızı, en önemlisi de yaklaşık 20
kişilik her biri birinden şahane
insanlardan oluşan ekibimizi
özleyeceğim. Okuyan ve emek
veren herkese teşekkürler.
İliştirme: Bu yazı The XX
dinlerken yazılmıştır.
Beyoğlu’nda Gezersin
Alara Adalı
Süveyda Ece Çil
[email protected]
[email protected]
Yıllardır popülaritesi ve çeşitliliğinden hiçbir şey kaybetmeyen
Beyoğlu’nun keyifli mekânlarından bazılarını sizler için inceledik.
Avam Kahvesi
Müdavimleri tarafından modern
kahvehane olarak tanımlanan
Avam Kahvesi, 60’lı yıllarda elden
düşmeyen, fakat günümüzde
küresel içecek firmalarıyla rekabet edemeyen 15 yerel gazozu
tadabileceğiniz İstanbul’daki tek
mekân. Eski afişler, dantelle
süslenmiş televizyon ve solo
testlerden oluşan dekorasyonuyla 50’yle 80’li yıllar arasını
hissedebileceğiniz bir atmosfer
oluşturulmuş. Nostalji severler
Avam Kahvesi
için adeta bir cennet olan Avam
Kahvesi’nin mönüsü de gayet
zengin. Kahvaltısının yanında yemekleri, tatlıları, sandviçleri ve kahve
seçenekleri de övgü topluyor. Huzurlu ortamıyla Beyoğlu’nda fark
yaratan yerlerden biri Avam Kahvesi. İstiklal Caddesi ve Alman Hastanesi arasında bulunan bu modern
kahvehane arkadaşlarınızla keyifli
ve sakin bir zaman geçirmek için
ideal olabilir.
Katip Mustafa Celebi Mah. Cukurlucesme Sk. No:4/A
dosya
17
Suriye Pasajı
Cafe Smyrna
Cafe Smyrna
Cafe Smyrna oluşturduğu ev atmosferiyle ve keyifli bahçesiyle
rahatlığından vazgeçmeyenler
için hoş bir yer. Normal kafe
menüsünün yanında içki de servis
eden mekânda, genellikle fonda caz
müzik çalıyor. Ahşap masalar ve
dolapların yanı sıra rengârenk sandalyeler ve eski tarz koltuklarıyla
sıcak ve samimi bir havası var.
Ünlülerin sıkça uğradığı bir yer
olmasına rağmen rahatlığından ve
sakinliğinden ödün vermiyor. İster
tek başınıza kitabınızı okuyun ister
arkadaşlarınızla muhabbet etmeye
gidin, kaçırılmaması gereken bir
yer.
Akarsu Cd No:29 Cihangir, Beyoğlu
Cihangir Roma Merdivenleri
Beyoğlu’nda dört duvar arasında
eğlenmekten sıkılanlar için alternatif bir yer Cihangir Roma
Merdivenleri. 1999’dan önce patika olan yere depremden sonra
bu merdivenler yapılmış. Sokakta
vakit geçirmeyi seven gençlerin
uğrak yeri olan bu merdivenler, gün
içerisinde de soğuk içeceğini kapıp
Boğaz’a karşı keyif yapmak isteyenlerle dolu. Bir işletme olmadığından
sadece merdivenlerdeki arkadaş
gruplarının muhabbetlerini ve
gülüşmelerini duyuyorsunuz. Özellikle yaz aylarında sabahlamayı
sevenlerin vazgeçilmez yeri.
Ayaklarınızın altındaki deniz
manzarasıyla, arkadaşlarınızla
ve içeceklerinizle zevkli zaman
geçirebileceğiniz farklı bir alternatif
sokak mekânı.
Karabatak
Karaköy’ün son yıllarda gittikçe
popülerleşen kafeleri arasındaki
Karabatak, zengin kahve menüsü
ve huzurlu ortamıyla öne
çıkıyor. Karabatak’ın sahibi ünlü
Avusturyalı kahve üreticisi ve
dünyanın farklı yerlerinde kafelere
sahip Julius Meinl grubu. Zengin
bir içecek ve tatlı menüsüne sahip
Karabatak’ta “Wiener melange” ve
“Sacher torte” gibi Avusturya’ya
has lezzetler bulmak da mümkün.
Karaköy’e yolunuz düşerse, bu
şirin mekân kitabınızı alıp keyif
yapmak için ideal.
Kemankeş Kara Mustafa Paşa Mah.,
Kara Ali Kaptan Sok., No. 7 Karaköy,
Beyoğlu
Suriye Pasajı
Asmalımescit Mahallesi’ndeki
Suriye Pasajı 1904 yılında inşa
edilmiş tarihi bir binanın içinde
yer alıyor. Yıllar boyunca sin-
emadan gazete matbaalarına
kadar çok çeşitli mekânlara ev
sahipliği yapmış Suriye Pasajı’nın
alt katındaki ikinci el kıyafet
mağazası By Retro vintage
meraklıları için bir cennet olarak
kabul ediliyor. Aklınıza gelebilecek
her türlü kıyafet ve aksesuarın
farklı yıllardan modellerini bulabiliyorsunuz. Suriye Pasajı’nın
başka bir popüler mekânı ise bir
restoran ve gece kulübü olan Propaganda. Dünya mutfaklarından
lezzetli seçenekler sunan Propaganda gecenin ilerleyen saatlerinde
ise çeşitli DJ performanslarıyla iyice
hareketleniyor. Asmalımescit’in
alternatif gece hayatının bir parçası
haline gelen Propaganda, gece
eğlencesi sevenler için güzel bir
değişiklik.
Asmalımescit Mh, Gönül Sokak
Beyoğlu
Karabatak
18
sosyal
“Öğrenci Dostu” 8 S
Elif Turhan
[email protected]
Hoş Geldin
Elveda
Bitişler başlangıçları takip
eder, “Elvedalar”ı “Hoş
geldinler”… İyi ki de takip eder,
“Elvedalar”ı “Hoş geldin”ler.
Zordur veda seramonisi,
keyiflidir yeniyi karşılama
merasimi.
Elveda,
Ayrılıklarda söylenir, hüzün
taşır, özlem yüklüdür.
Birçok şeye veda ederiz her
geçen saniye, hepsinin yasını
tutamayız, tutmayız. Vedalar, yeni
başlangıçlara işarettir. Ardından
hoş geldin dedirtir. Bu yüzdendir
ki bu durumlarda gözyaşlarına eşlik eder gülüşler. Çiçekler
dökülse de her mevsim, yeniden
açar.
Vedaların ilkini annemizin bizi
koruyup sakınıp kolladığı yere
yaptık ve ciğerimize dolan havayla ağladık, odayı sevinç kapladı
bu ağlayışımızla; çünkü bu taptaze güzel bir başlangıçtı. Sonra
nicesi geldi vedaların; uykularımıza, oyuncağımıza, okulumuza,
arkadaşlarımıza. Biz değil miydik
“arkadaş” şarkısında ufacık boyumuzla öğretmenimize, arkadaşlarımıza sarılıp ağlayan?
Ne kadar bağlıysak ayrılan kişiye o kadar özlem dolu, o kadar
zor oldu vedalar. Genelde en sıkı
bağlandığımız ailedir, doğduğundan beri vakit geçirilen, gözünü
açtığından beri yanında olan.
Bazen nineler gitti, bazen dedeler.
“Nereye gittiler anne? Babam
niye böyle ağlıyor, ben hiç onu
ağlarken görmemiştim ki!” Alınamayan cevaplar, hissedilen hüzün. Birileri dönülmeyen yolculuğa çıkmıştı, aklımız ermemişti
ama hissetmiştik bu söylenmeyen
elvedayı en derinden.
Bazı ayrılıklarda mekanlar
ayrılmaz çok belki ama ayrılmıştır
kişiler. Aranızdaki mesafenin az
olması her gün onunla uyanamayacağın, korktuğunda yanı başında
olmayacağı gerçeğini değiştirmez.
Kardeşler de evden ayrılır bazen.
Her sabah kahvaltısına keyfinden
kalkamayan ağabeyinizi sitemle
uyandırmayı, akşam yemeklerine
beraber oturmayı özler; annenizi
kızdırmak için işbirlikçinizi kaybettiğinizi bilirsiniz. Ama bilirsiniz ki o
yeni bir başlangıç yapmıştır ve bu
elveda da gözyaşlarını akıttığı gibi,
gülümsemeyi de gerektirir; tıpkı
diğer vedalardaki gibi.
Vedalar, bağlandıkça zorlaşır,
vakit geçirdikçe zorlaşır, alışkanlık
oldukça zorlaşır. Her zaman yaptığınız şeylerin bir kıymeti kalmadığını, normal olanın anormale
dönüştüğünü fark ettikçe zorlaşır.
Sadece insanlara veda etmeyiz ki
biz. Bazen bir ülkeye, bazen bir
eşyaya. Bir şehri, ülkeyi öylece bırakıp gidersiniz, şartlar anılarınızla
dolu olan yuvaya vedayı gerektirmiştir belki ve anılar ne kadar
fazlaysa veda o kadar zor olur, hoş
geldin uzak olmasa da iç sızlatır bu
veda, her veda gibi.
Vedalar ayrılanların arasını daha
da bağlar aslında. Kıymeti artar
gidenin. Gündelik yaşamda koşturup dururken gözünden kaçırdığın
şeylerin değerini hissettirir insana.
Veda etmesek birilerine, bir şeylere,
bilebilir miydik kıymetini beraber
geçirilen vaktin?
Elvedalarınızın hüznünü dağıtan
hoş geldinleriniz bol olsun,
Buluşmak üzere…
Mert Ateş
[email protected]
İnternetin sizi nereye götüreceği belli olmaz.
İstatistik verilerden, tatlı kitaplıklara, yemek
ve ulaşım olanaklarından, AB projelerine
farklı içerikler sunan, biz öğrencilerin ilgisini
çekebilecek siteleri derledik.
Bu
linkten
ulaşabileceğiniz gayet
faydalı ‘’World Data Atlas’’
ta yok yok. Bir çok istatistiğin
derlenip toparlanmış halini sunan
bu sitede demografik analizlerden
suç oranlarına, sağlıktan eğitime
bir çok istatistiği gerek ülkeler için
tek tek, gerekse dünya haritası
üzerinden karşılaştırma yaparak
inceleyebileceğiniz güncel bir
kaynak niteliğinde.
knoema.com/
atlas
Tıpkı
World Data
Atlas’ta olduğu gibi bu
chartsbin.com
sitede de bir çok istatistiğe
ulaşabilirsiniz. Hatta ‘’X
ülkesinin hangi ülkelere ne kadar
borcu var?’’ gibi daha değişik
istatistikleri barındırmasına
rağmen sitenin 2 yıla aşkın
süredir güncellenmemiş olması
güncel çalışmalarda referans
olarak alınmasına engel
teşkil ediyor.
Siteye
girildiğinde
açıklamada da
görüleceği üzere mantığı
gayet basit. Carpool yapılacak
3-5 arkadaş yerine, yüzlerce
üyesine birbirleriyle seyahat
etme olanağı sağlıyor. İhtiyaca
göre aracınızda boş yer varsa
yolcu, araç ihtiyacınız
varsa
da araç bulmanız
birlikteseyahat.com
mümkün.
sosyal
19
8 Site Önerisi
birliktegit.com
Son
yıllarda gitgide
popülerleşen ve yurtdışında
‘’Kickstarter’’, ‘’Crowdfunder’’ gibi
başarılı sitelerle eli epey kuvvetlenen
online crowdfunding, yani kitlelerin ufak
sermayelerini bir araya getirerek bir fikri
veya projeye finansman sağlama mantığının
Türkiye’deki temsilcisi olabilecek bir site.
Fongogo, muadillerinin yaptığı gibi, küçüklü
büyüklü yatırımcıları ve girişimcileri bir
araya getiriyor. Yatırımcıysanız bir çok
opsiyon içinden istediğinizi fonlamak
veya başarılı bir girişimciyseniz
‘’Ah bir de sermayem olsa!’’
derdinden kurtulmak için
birebir.
www.buik.boun.edu.tr
’Birlikteseyahatet.
com’’un alternatifi
olan bu sitenin en önemli
özelliği, sitenin sadece
üniversite öğrencilerine açık
olması. Siteye üye olmak için
“.edu” uzantılı mail adresi şartı
bulunuyor ve böylece araba
paylaşımındaki en temel
sorun olan güvenlik,
kısmen aşılmaya
çalışılıyor.
fongogo.com
bookshelfporn.com
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Tolgacan Ceylan
Genel Yayın Yönetmeni
Kıvılcım Değirmencioğlu
Editörler
Alper Sezer, Merve Baysal
Yazı ve Reklam İşleri Sorumluları
Ahmet Berkay Karakaş, Elif Turhan,
Melike Duygu, Orhun Arda Köksal
Yazı Kurulu
Alper Cem Kefal, Mertcan Güngör, Uğur
Dündar, Büşra Külahçı, Cem Aksoy,
Burak Serin, Ebrar Bahçıvan, Alper
Çağan Arslan, Sıla Eser, Hande Yıldırım,
Alara Adalı, Süveyda Ece Çil, Mert Ateş
Askıda
Ne Var, Üniversite
öğrencilerine ücretsiz
yemek sağlamak üzere
tasarlanan bir sosyal sorumluluk
projesi. Proje kapsamında gönüllüler
askidanevar.com üyesi restoranlarda
yemek siparişi verirken istedikleri
sayıda ürünü de askıya bırakabiliyor.
Bu ürünleri ise üniversite öğrencileri
kimliğini ibraz ederek hiçbir ücret
ödemeden alabiliyor. Özetle bir yemek
ısmarlama hizmeti sunan projenin
sitesinde ise üye restoranları
bulmak mümkün.
Bu
siteyi
kullanmak için
yapmanız gereken tek
şey klavyenizdeki aşağı oka
basmak olacak. Şayet hoş
tasarımı olan tatlı tatlı kitaplıklar,
kütüphaneler veya okuma
köşeleri ilginizi cezbediyorsa
‘’Of yeter artık!’’ diyene kadar
sitedeki bu tasarımları
incelemeniz
mümkün.
Sahibi
Sahibi: Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve
Ekonomi Kulübü adına
Tolgacan Ceylan
askidanevar.com
Yayın Kurulu
Kadir Aydın, Bilge Eralp, Gözde Oral,
Kıvılcım Değirmencioğlu, Müge
Kurtipek, Nuri Sayraç, Servet Ünal
Görsel Yönetmen
Bertuğ Yasavullar
Matbaa
Yılmazlar Basım Yayın Matbaacılık Pro.
Tic. Ltd. Şti. Tel: 0212 565 56 82 www.
yilmazlarbasim.com.tr
ab-ilan.com
AB
sürecinde
birleştirici bir site olma
iddiasında olan ‘’AB-ilan’’
bünyesinde projeler, hibeler ve
fonlar hakkında bilgiler, eğitim ve
burs opsiyonları barındırıyor. Ayrıca
süreç için önemli etkinliklerle iddiasını
sürdürme çabasında. Hedef kitlesi genel
olarak AB destekli projelere katılmak
isteyen gençler, uzmanlar veya
Avrupa’da eğitim görmek isteyen
üniversite öğrencileri. Hedef
kitledenseniz siteye şöyle bir göz
gezdirmekte fayda var.
Eğlenceli Bir
Pazarlama
Deneyimine Hazır
Mısınız?
17. Brandmarker Uluslararası
Pazarlama İletişimi Kongresi
için geri sayım başladı. Boğaziçi
Üniversitesi İşletme ve Ekonomi
Kulübü, “Marketing Evolution”
sloganıyla 15-20 Haziran
tarihlerinde pazarlamanın
kapılarını sizin için aralıyor.
Katılımcılar bir hafta boyunca,
Nöromarketing, Deneyimsel Pazarlama, İçerik Pazarlaması gibi pazarlamanın yeni trendleri ve Crowd
Power hakkında bilgi edinme fırsatı
yakalayacak. Son gün Yeşil Pazarlama ve Sürdürülebilirlik üzerine yoğunlaşılacak olan etkinlikte, pazarlamanın önde gelen isimlerinden BJ
Cunningham, Fatmanur Erdoğan
ve Yener Girişken’in de aralarında
olduğu pek çok konuşmacı yer alacak. Sponsorların çeşitli yarışma ve
oyunlarıyla zenginleşecek etkinlikte
katılımcılar, öğrendiklerini P&G,
Danone ve ThinkNeuro’nun da
aralarında bulunduğu çeşitli firmalar
tarafından düzenlenecek vaka çalışmalarıyla pekiştirme fırsatı bulacak.
Bu organizasyonun en önemli parçalarından biri de kusursuz eğlence.
Katılımcıların kaynaşmaları için
oyun geceleri ve İstanbul’un seçkin
kulüplerinde partiler düzenlenecek,
tekne turları yapılacak. Yabancı
katılımcıların Türk kültürünü ve
İstanbul’u daha yakından tanımaları
için çeşitli geziler düzenlenecek.
Siz de Brandmarker’ın 17. yılında
bu kongrenin bir parçası olmak ve
pazarlamayı ayrıcalıklı bir şekilde öğrenmek istiyorsanız, 15-20
Haziran tarihleri arasında Boğaziçi
Üniversitesi’ne davetlisiniz.
Detaylı bilgi ve başvuru için: www.
brandmarkercongress.com/
En lezzetli indirim
fastPay’den!
Yemeksepeti’nden ödemeni fastPay ile yap,
anında %20 indirimi kap!
Ayrıntılı bilgi: www.fastpay.com.tr
bir
i
g
n
a
Herh nkada
ba bınız
hesa a bile!
s
olma
Kampanya 30.06.2014 tarihine kadar geçerli olup %20 indirim 75 TL’ye kadar olan siparişlerde geçerlidir. Kampanya süresi boyunca 1 kişi günde 1 kez %20 tutarında
iade ve kampanya boyunca toplam 50 TL iade alabilecektir. Hak kazanılan %20 tutarındaki iade bedeli, ödemenin gerçekleştiği haftayı takip eden hafta sonunda
müşterilerin fastPay bakiyelerine iade edilecektir. fastPay ile ödeme sadece online ödeme kabul eden restoranlarda geçerlidir. fastPay ile ödeme mobil uygulama
üzerinden verilen siparişlerde geçerli değildir.

Benzer belgeler

Dinamik gazete 71. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Dinamik gazete 71. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız. tekrar 1 Mayıs’ı tatil ilan etti ve 32 yıl sonra kutlamalar Taksim’de yapıldı. 2010, 2011 ve 2012 yıllarında Taksim’deki kutlamalar yoğun katılım ve dayanışma manzaralarıyla

Detaylı

Dinamik gazete 64. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Dinamik gazete 64. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız. takipçisi olacaklarını belirterek, 2009 -2012 yılları arasında güvenlik ve organizasyon konusunda sivil-siyaset ortaklığı çerçevesinde yapılan 1 Mayıs kutlamalarındaki modelin yeniden uygulanmasını...

Detaylı