birincilik ödülü - Dedeman Holding

Transkript

birincilik ödülü - Dedeman Holding
Yarýna
bir ‘deðer’
býrak
TURÝZM SEKTÖRÜ
BÝRÝNCÝLÝK ÖDÜLÜ
Mehmet Kemal Dedeman
Araþtýrma ve Geliþtirme
TÜRKÝYE’DEKÝ “KENT TURÝZMÝ”NÝ
ÝSTANBUL ÜZERÝNDEN OKUMAK
HAZIRLAYAN
TUNÇ TAYANÇ
2008
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
ÖZET
“Kent turizmi”, İstanbul’un sunduğu üç bileşen, müzeler ve sanat-kültür etkinlikleri, spor
etkinlikleri, fuar ve kongre vb toplantılar bağlamında çözümlenmektedir. Türkiye’deki “kent
turizmi”ni İstanbul üzerinden çözümlemeye kalkışmanın nedeni İstanbul’un gelişmişlik
düzeyi ve sahip olduğu potansiyel ile bu potansiyelden yararlanma düzeyinin
irdelenmesinin, Türkiye’deki başka kentsel yerleşmeler için hem “örnek olay” olarak
değerlendirilmesinin, hem de kıyaslama (benchmarking) olanağı sağlanmasının
amaçlanmasındandır.
Çözümleme, 19. yüzyılın ortalarında İstanbul’a gelen iki ünlü yazarın, Andersen ile Mark
Twain’in İstanbul’a ilişkin gözlemlerini/izlenimlerini kullanarak yapılan SWOT Analizi ile
başlamakta, söz konusu SWOT Analizi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2007-2011
dönemi için yapmış olduğu SWOT Analizi’nin verileriyle karşılaştırılmaktadır.
Her biri bir kente turizm çekmek için gerekli, ama tek ba şına yeterli olmayan üç bileşen
ayrı ayrı ele alınmakta, İstanbul’daki müzelere, sanat ve kültür etkinliklerine, çe şitli spor
dallarında yapılan karşılaşmalara, “olimpiyat serüveni”ne, kongre vb toplant ılara geniş bir
perspektifte ele alınan “bugün”den bakılmakta, karşılaşılan olumlu ve olumsuz uygulamalar ele alınarak “yarın”a bakılmaktadır.
Ana Metin ve Ekler’den oluşan araştırmanın dayandığı bütün bilgi/veri kaynakları, konuyla
ilgilenebilecek başka araştırmacıların da yararlanabilmesi amacıyla oldukça geniş tutulan
Ekler’de sunulmaktadır.
Anahtar Sözcükler
İstanbul, kent turizmi, müze, sanat ve kültür etkinlikleri, spor etkinlikleri, olimpiyat oyunlar ı,
fuar ve kongre, Doğu-Batı, Asya-Avrupa, SWOT Analizi, Hans Christian Andersen, Mark
Twain.
1
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ .................................................................................................................................... 4
BÖLÜM BİR
19. yüzyıl İstanbul’unda “kent turizmi”nin öğeleri: SWOT Analizi Denemesi ......................... 6
BÖLÜM İKİ
“Kent turizmi”nin önemli bileşenleri açısından İstanbul: Bugün............................................. 9
BÖLÜM ÜÇ
“Kent turizmi” açısından İstanbul’un “yarın”ına bakış ve öneriler ........................................ 32
KAYNAKÇA ........................................................................................................................ 45
EKLER
EK A ................................................................................................................................... 48
Mark Twain ve Hans Christian Andersen’in gözlemlerine dayanarak
19. yüzyılın ortasındaki İstanbul’a ilişkin “SWOT Analizi” denemesine
temel oluşturan veriler
EK B ................................................................................................................................... 57
İstanbul ve A’dan Z’ye Müzeleri
EK C ................................................................................................................................ 128
Bir “spor kenti” olarak İstanbul
Ek C1 ............................................................................................................................... 132
UEFA Şampiyonlar Ligi ile UEFA Kupası’nda İstanbul
1987/1988 - 2007/2008
Ek C2 ................................................................................................................................ 135
EUROLEAGUE ile ULEB Cup’da İstanbul
(2000/2001 - 2007/2008)
Ek C3 ............................................................................................................................... 136
Uluslararası bir etkinliğin alınması ve “son dakika”da üstesinden
gelinmesine ilişkin bir örnek olay: İstanpool ‘99
2
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ek C4 ............................................................................................................................... 138
Veliefendi Hipodromu: Uluslararası Nitelikteki Koşular
Ek C5 ............................................................................................................................... 144
Türkiye Jokey Kulübü: Veliefendi Hipodromu’na ve
“Enternasyonal Yarış Festivali”ne Bakış
Ek C6 ............................................................................................................................... 145
Tanıtım için her fırsatın değerlendirilmesine yönelik bir örnek olay:
3600 İstanbul
Ek C7 ............................................................................................................................... 147
Doğrular ve Yanlışlar Üzerine Bir Örnek Olay:
İstanbul Park, Formula 1, Moto GP ve WTCC
Ek C8 ............................................................................................................................... 157
İstanbul’un Yaz Olimpiyatları “Serüveni”
Ek C9 ............................................................................................................................... 162
Türkiye Olimpiyat Komitesi Başkanı Sinan Erdem’in
2004 Olimpiyatları’na ev sahibi olarak Atina’nın seçimine
ilişkin düşünceleri
Ek C10 ............................................................................................................................. 163
Ataköy Sinan Erdem Çok Amaçlı Spor Salonu
ya da İstanpool ‘99’dan ders alınmaması üzerine...
Ek C11 ............................................................................................................................ 164
Sport Business’tan “Ultimate Sports City 2008
EK D1 .............................................................................................................................. 167
Kongre turizmi için gerekli kapasiteler üzerine...
Ek D2 ............................................................................................................................... 169
İstanbul’daki başlıca fuar merkezleri ve 2008 fuar takvimleri
EK E1 ............................................................................................................................... 175
Bir Dönüştürme Öyküsü:
Sütlüce Mezbahası’ndan Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi’ne...
3
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
GİRİŞ
Sunulan çalışma, genellikle bu tür araştırmalarda olduğu üzere bir dizi sınırlamaya
ve varsayıma dayanmaktadır. Sınırlamaların başında, seyahat nedenleri/dürtüleri, “turist”
tanımı, turizmin gelişmesi, geçirdiği aşamalar ve geldiği nokta, turist davranışları, ulaşım
ve iletişim olanaklarının gösterdikleri gelişme, “kent”in tanımı, “kent turizmi”nin ne olduğu
ya da olmadığı vb kent turizmi ile doğrudan ve/ya dolaylı ilişkili öğelerin –gerektiğinde
yapılan değinmeler dışında- kapsanmamış olması gelmektedir. Bu gibi konulara ilgi duyan
birinin başvurabileceği -neredeyse- sayısız kaynak bulunmaktadır.1
Bu bağlamda, bir kent için de turizmin neden önemli oldu ğuna ilişkin kısa bir alıntı
vermek yeterli görülmektedir. Turizm sektörünün üretiminin ne kadar ının başka sektörler
tarafından kullanıldığına (ileriye-doğru bağlantı) ve üretimde bulunabilmek için başka
sektörlerden ne kadar girdi kullandığına (geriye-doğru bağlantı) bakıldığında, “...turizm
sektörünün üretimi 1,000 TL artarken, bunun kendisi dâhil di ğer yurtiçi üretim
sektörlerinden alacağı inputların değeri 503 TL artacaktır... Sektörün üretiminin sadece
yüzde 10,1’i diğer sektörler –ki bunlar genellikle hizmet sektörleridir- taraf ından ara-malı
olarak kullanılmaktadır. Buna göre turizm sektörü üretimi 1,000 TL artarken di ğer
sektörlerin bu sektörden alacağı ara-malı inputları...101 TL artacaktır...”2
Çalışmanın kapsamı açısından belirleyici olan bir başka sınırlama, Türkiye’deki kent
turizminin İstanbul’a indirgenerek ele alınmış olmasıdır. Bu sınırlama, aynı zamanda
araştırmanın dayandığı temel varsayımı da içermektedir: Türkiye’nin “en geli şmiş anakenti”
olan ve bir “dünya kenti” olduğu söylenen İstanbul’un kent turizmindeki yeri, diğer kentler
açısından da hem belirleyici, hem de öğretici olmak durumundadır. Bir başka anlatımla,
İstanbul, Türkiye’deki kent turizmine “en iyi örnek” olarak ele al ınmakta ve derinlemesine
irdelenmekte, bir anlamda “kıyaslamalı çözümleme” (benchmarking analysis) için bir temel
oluşturmaktadır. Söz konusu irdeleme yapılırken, “dün”den hareket edilerek “bugün”ün
fotoğrafı çekilmekte ve “yarın”a ilişkin ipuçları/öneriler geliştirilmektedir.
Değinilmesi gereken bir başka nokta, ülke ölçeğinde yapılan bir çözümlemede
“turist” dendiğinde söz konusu ülkeye başka ülkelerden gelenler anlaşıldığı halde, kent
turizm-inden söz ederken, Türkiye’nin başka yerlerinden İstanbul’a gelenlerin de “turist”
sayılmak durumunda olmasıdır. Nedeni, makro çözümlemelerde, bir ülkeye ba şka
ülkelerden kaç kişinin geldiği, ne kadar kaldığı, ortalama ne kadar harcadığı, vb
göstergelere dayandırılarak ülkeye yaptığı “ekonomik katkı” hesaplanmaya çalışılırken, bir
kente, örneğimizde İstanbul’a, başka kentlerden gelenlerin de –ülke ölçeğinde olmasa da,
kent ölçeğinde- şu ya da bu ölçüde “ekonomik katkı”da bulunuyor olmalarıdır.
1
Örneğin, derli toplu birkaç kaynak için bknz. Stephen Page, Urban tourism, Routledge, London, 1995;
Christopher M. Law, Urban tourism. The Visitor Economy and the Growth of Large Cities, Continuum,
London, 2002; Dennis R. Judd – Susan S. Fainstein (eds), The Tourist City, Yale University Press, 1999.
2
Turizm Yatırımcıları Derneği, Turizm Yatırımlarının Ekonomiye Katkıları, İstanbul, Nisan 1992, ss. 33-38.
Söz konusu çalışma görece eski olmakla birlikte, turizmin ekonomiye katkısına yönelik eğilimi gösterme
açısından yeterince fikir verdiğinden alıntılamakta bir sakınca görülmemiştir.
4
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Araştırma, sayfa sınırlamasından ötürü kısa tutulmak durumunda olan Ana Metin ile
dayanağını oluşturan, “müze, “spor” vb konuları ayrıntılı olarak ele alan -ve ayrı bir cilt
olarak verilen- Ekler’den oluşturmaktadır. Yararlanılmış olan bilgi ve belgelerden önemli ve hem İstanbul’a, hem de İstanbul örneğinde kent turizmine ışık tutucu nitelikte- olduğu
düşünülenlere de Ekler’de yer verilmiştir. Kapsamlı sayılabilecek bir araştırma sırasında
ulaşılabilen bu tür bilgi ve belgelerin, ilerideki ara ştırma(cı)ların da yararlanmasına olanak
sağlama kaygısı da böyle bir düzenlemenin yeğlenmesinde etkili olmuştur.
Araştırmanın “içerik” olarak ele alınışında ise, önce İstanbul’daki kent turizminin
“dün”üne bakmaya çalışan bir değerlendirmeye yer verilmiştir. İki ünlü yazarın, Andersen
ile
Mark
Twain’in
19.
yüzyılın
ortalarında
geldikleri
İstanbul’a
ilişkin
gözlemlerinden/izlenimlerinden yola çıkılarak bir SWOT Analizi denemesine kalkışılmıştır.
SWOT Analizi’nin bulgularından İstanbul’daki kent turizminin “bugün”üne geçilmi ştir.
“Bugün”ün bir ya da birkaç yıl olarak değil, ele alınan konunun niteliğine bağlı olarak, kimi
zaman 1980’lerden, kimi zaman 1990’lardan ba şlayan bir “süreç” olarak verilmesine
çalışılmıştır. “Bugün” ile ilgili değerlen-dirmede, İstanbul’a yönelik “talep” yerine, bir
“anakent” olarak İstanbul’un sunduğu olanaklara bakılmıştır.
“Dün” ve “bugün”den elde edilen veriler, dünyada kent turizmine yönelik e ğilimler
ışığında irdelenmişler, İstanbul’un görünen yarınına ilişkin bilgilerle birlikte
değerlendirilmişler ve bu değerlendirmelere dayanılarak hem İstanbul’da, hem de
Türkiye’de kent turizminin “yarın”ına yönelik öneriler geliştirilmiştir.
5
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
BÖLÜM BİR
19. yüzyıl İstanbul’unda “kent turizmi”nin öğeleri: SWOT Analizi denemesi
Burada, biri Amerika, öteki de Avrupa anakarasından iki ünlü yazarın, yazılarında
kullandığı adıyla Mark Twain ile Hans Christian Andersen’in, yaklaşık aynı zaman
kesitinde, 19. yüzyılın ortalarında (Andersen 25 Nisan-5 Mayıs 1841; Mark Twain, Ağustos
1867 dolaylarında) geldikleri İstanbul’da gördüklerine ilişkin izlenimlerinden /
gözlemlerinden yola çıkılarak, o tarihlerdeki İstanbul’un “kent turizmi” açısından Güçlü
(Strengths), Zayıf (Weaknesses) yönleri ile önündeki Fırsatlar (Opportunities) ile Tehditler
(Threats)’in neler olduğuna ilişkin bir “SWOT Analizi” denemesi yapılmakta, böylece
İstanbul’daki “kent turizmi”nin “dün”üne ışık tutulmaya çalışılmaktadır. İstanbul’un “kent
turizmi”nin “dün”ünün neden böyle bir yakla şımla ve söz konusu iki yazarın yazdıklarına
dayanılarak irdeleneceğinin açıklanması gerekmektedir.
Kuşkusuz “dün”den çok değişik zaman kesitlerini anlamak –ve ele almak- olasıdır;
1950’li yıllar, hatta 1980’ler bile –görece “bugün”e yak ın olsalar da- “dün”dürler. “Dün”ün
böyle görece “yakın” bir tarih olarak değil de, yaklaşık 140-150 yıl geriye gidilerek ele
alınmasının nedeni, İstanbul’a ilişkin izlenimleri/gözlemleri burada verilen yazarlar ın
değindikleri yerlerin (EK A) “bugün” de İstanbul’a ilişkin rehber kitaplarda en ön sıralarda
yer almasının ve İstanbul’un önde gelen “çekim merkezleri” olmas ının yanı sıra,
değindikleri sorunların da 2008’de bile –şu ya da bu ölçüde- süregelmekte oluşudur.
“Sorun” olarak görülenlerin 20-30 y ıllık bir zaman diliminde değişiklik göstermemiş
olmasını anlamak daha kolaydır; ama 140-150 yıl önce geçerli olan sorunların hala “sorun”
olmasını anlamlandırmak o denli kolay olmamaktadır... Ayrıca böyle “geniş” bir zaman
dilimi, yalnızca “sorunlar”ı değil, İstanbul’un sahip olduğu “tarihsel/doğal zenginlikler”i de
daha geniş bir “perspektif”te ele almaya olanak sa ğlayacaktır.
Öte yandan, iki yazarın İstanbul’a geldikleri zaman kesitinde, Türkiye’nin,
“batılılaşma” sürecinin başlarında olduğuna da değinmek gerekir; Andersen’in İstanbul’a
gelişinin, Osmanlı-İngiliz Ticaret Sözleşmesi (1838, Baltalimanı) ile Tanzimat Fermanı’nın
okunuşu-nun (1839) hemen sonrasına denk gelmiş olması, Twain’in de bu süreç
başladıktan yakla-şık otuz yıl sonra İstanbul’a gelmesi, İstanbul’daki kent turizminin
gösterdiği gelişmeyi “batılılaşma süreci”yle birlikte izleme ve değerlendirme olanağı
sunmaktadır.
Andersen ile Twain’in seçilmiş olmalarına gelince, kuşkusuz söz konusu iki yazarın
yerine birçok başka yazar konulabilir ya da değerlendirme yalnızca iki yazarla sınırlandırılmayabilirdi. Ancak başta Pierre Loti olmak üzere birçok yazarın tersine, Andersen’in on
gün, Twain’in de iki-üç gün İstanbul’da kalmış, İstanbul’da “yaşayan” değil “gezen” kişiler
olmaları, bir başka anlatımla, “bugün” İstanbul’a gelenlerin kalış sürelerine yakın bir süre
geçirmiş olmalarının yanı sıra, iki yazarın Türkiye ve Türkler konusunda belirgin bir “ön
yargı”ya sahip olmamaları da seçimde belirleyici olmuştur. Andersen ile Twain, aynı
yerlere/olaylara farklı gözle baktıkları ve farklı biçemle yazdıkları gibi, yalnızca “zaman”
açısından değil, “bakış açısı”ndan da birbirlerini tamamlayıcı özellikler göstermektedirler:
Andersen, İstanbul’da daha uzun kaldığı halde, “toplumsal yapı” ve “insan”dan çok
“yapı(t)lar” üzerinde yoğunlaşırken, Twain, kısa bir sure içinde “toplumsal yapı” ve” insan”
6
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
üzerine de gözlemlerde bulunabilmi ştir. Öte yandan, İstanbul’a gelen ve İstanbul üzerine
yazan birçok yazarın –olumlu ya da olumsuz anlamda- sergiledikleri “oriyentalist bak ış
açısı”na sahip olmamaları da, yazar seçimini etkileyen bir başka öğe olmuştur.
A. İstanbul’a gelen turistlerin gezdikleri yerler üzerine…,
Andersen ile Twain’in yazdıklarına bakıldığında, bugün olduğu gibi “dün“ de,
İstanbul’a gelen yabancı bir turistin belli yerlere “muhakkak“ gitti ği görülmektedir:
Ayasofya, Sultan Ahmet Meydanı ve camii, Kapalıçarşı, Galata Mevlevihanesi vb. 3 Bölüm
İki’de müzelere ilişkin değerlendirmede kullanılan veriler, Cumhuriyet sonrasında Topkapı
Sarayı Müzesi’nin de muhakkak gidilen yerlere eklendi ğini göstermektedir.
EK A’da, Andersen ile Twain’in gittikleri yerlere ilişkin gözlemleri/izlenimleri ayrıntılı
olarak verildiğinden burada yinelenmemiştir. Ancak 19. yüzyılda genellikle deniz yoluyla
İstanbul’a gelindiğinden, İstanbul’a ilişkin ilk izlenimin, İstanbul’un denizden görünen
“silueti“nin ve Boğaziçi’nin görünüşünün “çarpıcı“ olduğu söylenebilir. Twain’e, “şimdiye
kadar gördüğümüz en güzel şehir burası” dedirten, Andersen’e “her köşesi bir tablo, her
yanı tarih olan iki kıta arasında bir nehir“ diye yazdıran bu görünümdür –ki, bugün ne
ölçüde geçerli olduğunun sorgulanması gerekmektedir.
B. İstanbul’a gelen yabancı turistlerin karşılaştıkları üzerine...
Yabancı turist karaya ayak bastığında ise, İstanbul farklı iki “görünüm” sunmaktadır:
Tarihsel zenginlik ve gürültüyle başlayan çevresel sorunlar. Twain, çevresel sorunlar
olarak toplulaştırılabilen gürültü, pislik, başıboş köpekler vb konulardan daha çok rahats ız
olmuş olmalı ki, yazdıklarında Andersen’e göre daha çok yer vermi ştir. Bu iki “görünüm”e
–günümüz kavramlarıyla anlatılacak olursa- “insan malzemesi” ile “insan haklar ı” diye iki
konu daha eklenebileceği görülmektedir. İki yazarın da değindiği “çok kültürlü-çok uluslu”
yapı nedeniyle insan malzemesine ilişkin değişik değerlendirmeler söz konusu olmuştur.
Örneğin Twain “ticaretle uğraşan herkes yalancı ve kazıkçı” derken, Andersen’in
değerlendirmesi “Türklerin en fazla hüsnüniyet sahibi, en dürüst halk oldu ğuna dair kanıtlar
buldum” olabilmiştir. “İnsan hakları” bağlamında iki yazar da “kadının durumu”na
değinmişler, ilgisinden ötürü Twain “basın özgürlüğü”ne de değinmeden duramamıştır.
3
Bir örnek, Anthony Sattin imzalı yazı olabilir (“What’s new in İstanbul”, The Sunday Times, 9 Eylül 2007,
bknz. http://www.timesonline.co.uk/tol/travel/destinations/turkey/article2407161.ece): “Bütün çağdaş
görünümüne ve yeni çekiciliklerine karşın, eskiden kalanların en azından bir bölümünü görmeden İstanbul
gezisi düşünülemez. Eski hipodromu, Bizans mozaiklerini ve sarnıçlarını, Orient Ekspres döneminin Pera
Palas Oteli’ni, Kapalıçarşı’yı ve Mısır Çarşısını görmek için Haliç kıyılarında dolaşırken geçmişle bugün
arasında gidip geldim. 19. yüzyıl Fransız ozanı Lamartine, İstanbul’un güzelliğinin ‘antik ile modern; mistik iie
dünyevi olanlar arasındaki çelişkileri kucaklamakta yattığı’nı düşünürdü. Şimdi Çırağan Sarayı’nın Tuğra adlı
lokantası olan Sultan Abdülaziz’in yazlık sarayının mermer balkonunda oturmuş, özel yatlar ve günlük
teknelerle dolu Boğaz’a bakarak klasik Osmanlı mutfağından çağdaş yiyecekleri tadarken ona katılmamak
mümkün değil...”
7
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
C. SWOT Analizi denemesi
Buradaki çözümleme kent turizmi odaklı bir “deneme” niteliğinde olmakla birlikte,
19. yüzyılda İstanbul’a gelen ve kısa ya da uzun süre kalan yabancıların yazdıkları
metinlerin çözümlenmesi sonucu genişletilebileceği düşünülmektedir. Bu “deneme”de,
aşağıda görüleceği gibi, daha “yaşanmadıkları” için Andersen ile Twain’in yazılarında yer
almayan, ancak “tarih”in bize öğrettiği “batılılaşma”, “İmparatorluğun çözülmesi”, “savaş”
vb öğelere de “dış etkiler” olarak yer verilmiştir.
Çizelge 1a- 19. yüzyıl ortasında “kent turizmi” açısından İstanbul’un güçlü ve zayıf yanları
İstanbul’un güçlü yanları
İstanbul’un zayıf yanları
Konumu
Kalabalık ve nüfusun yoğunlaşması
Denizden genel görünümü
Gürültü
Boğaziçi
Kötü sağlık koşulları (pislik vb)
Bizans’tan kalanlar (Ayasofya vb)
Başıboş dolaşan köpekler
Camiler (Sultan Ahmet Camii vb)
Ticaret ahlakı
Çarşılar (Kapalı Çarşı ve Mısır Çarşısı)
Rüşvet
Doğu ile Batı’nın, Asya ile Avrupa’nın buluşması
Tarihsel yapıların bakımsızlığı
Çok kültürlü/çok uluslu yapı
Varsıllıkla yoksulluğun yan yana olması
Batılı için Doğu toplumunun çekiciliği
Hala esir/köle alınıp satılması
Çok sayıda zanaat ve ürün olması
Yabancıya/Hıristiyanlara gösterilen tepki
İnsanların dürüstlüğü
Basına uygulanan yasaklar
Kaynak: EK A
Çizelge 1b- 19. yüzyıl ortasında “kent turizmi” açısından İstanbul’un önündeki fırsatlar ve tehditler
İstanbul’un önündeki fırsatlar
İstanbul’un karşısındaki tehditler
Doğu ile Batı’nın birleştiği “köprü” konumunu en İmparatorluğun çözülmesi
üst düzeyde kullanmak
Doğu-Batı sentezini gerçekleştirmek
Konumundan ötürü uluslararası ortamdaki
çekişmelerin konusu olması
Bizans ve Osmanlı kültürel mirasına sahip Doğu-Batı arasında sentez sağlamak yerine,
olmanın getirisini gereğince değerlendirmek
“ikili” bir yapının ve “kargaşa”nın ortaya çıkması
Çok kültürlü yapının sağladığı olanaklar,
Kalabalıklaşmanın artması
Bazı zanaatların, el sanatlarının özgünlüğü
Gürültünün artması
Çevre
koşullarında
sağlan(a)maması
İnsan hakları ihlalleri
iyileş(tir)melerin
Doğanın bozulması
Tarihsel/kültürel mirasın korun(a)maması
Kaynak: EK A
8
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
BÖLÜM İKİ
“Kent turizmi”nin önemli bileşenleri açısından İstanbul: Bugün
19. yüzyıl ortasındaki verilere dayanılarak yapılan SWOT Analizi denemesini,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2007-2011 dönemini kapsayan Stratejik Plan ı’nda4 yer
alan SWOT Analizi ile karşılaştırabilmek amacıyla, söz konusu Stratejik Plan’da yer alan
SWOT Analizlerinden “kent turizmi”ni ilgilendirdi ği düşünülenler alınarak aşağıdaki
çizelgeler oluşturulmuştur.
Çizelge 2a- İstanbul’un “kent turizmi” açısından güçlü ve zayıf yanları
Tarihsel çevre ve kentsel tasarım alanında
güçlü yanlar
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile tarihi eserlerle
ilgili çalışma yapan diğer kuruluşlar arasında etkili
bir koordinasyon ve işbirliğinin olması
5393 sayılı Belediye Kanunu, 5216 ve 2863 sayılı
yasalar ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin
tasarrufunda olmayan tarihi binalarla ilgili
çalışmaların kolaylaştırılması
Tarihi eserlerin envanterini çıkarma konusunda
çalışmaların yapılıyor olması
İstanbul’un sahip olduğu doğal, tarihsel ve kültürel
miras zenginliğinin bir potansiyel oluşturması
Kültür ve turizm alanında güçlü yanlar
İstanbul’un bir marka oluşturacak stratejik, doğal,
kültürel ve tarihsel birikime sahip olması
Tarihsel çevre ve kentsel tasarım alanında zayıf
yanlar
Tarihi çevreyi koruma konusunda çalışan personel
sayısının yetersizliği
Tarihi eser restorasyonu hakkında bilgi sahibi olan
uzmanların bulunmayışı
İlçe belediyelerinde tarihi çevre koruma konusunda
görevli birimlerinin bulunmaması
Tarihsel eserlerin çok mülkiyetli olması sebebi ile
proje geliştirme ve uygulama aşamalarında sıkıntı
yaşanması
Kültür ve turizm alanında zayıf yanlar
Karar verme merkezlerinin dağınıklığı ve çokluğu
Kültür ve turizm konusunda çalışmakta olan birimler
ile diğer birimler arasında görev ve yetki
çatışmalarının yaşanması
Kültür ve sanat merkezlerinin ilçeler bazında dengeli
olarak dağılmış olmaması
Kaynak: T.C. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, age., ss.124-125, 132-133, 137. Çizelge hazırlanırken,
metnin dil birliğini sağlamak amacıyla düzeltmeler yapılmıştır.
Çizelge 2b- İstanbul’un “kent turizmi” açısından önündeki fırsatlar, karşısındaki tehditler
Çevre yönetimi alanında fırsatlar
AB uyum sürecindeki çevre ile ilgili kriterlerin
bağlayıcılığı
Çevre yönetimi alanında tehditler
Yoğun nüfus artışı, çarpık kentleşme ve gelişen
sanayi ile beraber sanayi ve evsel atıkların artması
Kentin belirli kesimlerinde yoğunlaşmış gürültü
kirliliği (kentsel yaşam kalitesini azaltan gürültü
kirliliği)
Kentte kaçak olarak dökülen hafriyat toprağı ve
inşaat atıklarından ötürü özellikle dere yatakları,
yeşil alanlar, su havzaları, boş araziler ve yol
kenarlarının kirlenmesi
4
T.C. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2007-2011 Stratejik Planı,
http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/kurumsal/VizyonIlkeler/Pages/VizyonMisyonIlke.aspx
9
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
Tarihsel çevre ve kentsel tasarım alanında
fırsatlar
Sanayinin kent dışına çıkarılması çalışmaları
AB sürecinde, tarihi çevre ve kentsel tasarım
alanında anlayışın değişmesine etkisi olacak
normların varlığı
İstanbul’un
medeniyet
turizmi
açısından
potansiyeli yüksek kentlerden birisi olması
Çok kültürlülüğü kaynaştırma, entegre etme
açısından büyük bir potansiyelin varlığı
Uluslararası işbirlikleri (UNESCO, Birleşmis
Milletler gibi) ve bu işbirliklerinin getirdiği bağlayıcı
durumların varlığı
İstanbul’un Dünya Tarihi Kentler Birliği’ne üyeliği
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Tarihsel çevre ve kentsel tasarım alanında
tehditler
İstanbul’da binaların yüzde doksanının dış cephe
rehabilitasyonuna ihtiyaç duyması
İstanbul’da yoksulluk ve nüfusun artması
İstanbul’da göç sorunlarının devam etmesi.
İstanbul’un değişik kesimlerinde oturanların değişik
ihtiyaçlarını
karşılamak
için
kentin
belirli
merkezlerine gitmek zorunda kalmaları
Deprem riskinin kültürel mirasa vereceği zararlar
İstanbul’da bina inşaatları yapılırken mali kaygıların
estetik kaygıların önüne geçmesi
İstanbul’un 2010 yılı Avrupa Kültür Başkentliliği
Tarihi yarımadanın desantralizasyonu kapsamında
işyeri merkezleri tamamlanan esnafın eski yerlerini
terk etmemeleri nedeniyle tarihi yarımadada
çöküntü bölgelerinin varlığı ve bu alanda tarihi
çevrenin
korunmasına
yönelik
projelerin
uygulanmasını sağlayacak hukuki düzenlemenin
eksikliği.
AB sürecinde, kişi basına düsen milli gelirde Turistik maksatlarla kullanılmak üzere tarihi
yapılan
restorasyon
ve
koruma
artma beklentisi ve bu durumun sosyokültürel eserlerde
gelişmişliği doğru oranlı olarak etkileme beklentisi çalışmalarının, özgünlüğünün bozularak yapılması
Zorlaşan kentsel yasam nedeniyle çözüm Reklam rekabeti sebebiyle görüntü kirliliği ve
arayışlarındaki ortaklıkların zenginleşmesi ve estetikten yoksun reklam anlayışı
uluslararası
deneyimlerden
yararlanma
olanaklarında artışın sağlanması
Kültür ve turizm alanında fırsatlar
Kültür ve turizm alanında tehditler
Avrupa-Asya-Afrika kıtalarının ortasında, etkin İstanbul’da kültürel faaliyet düzenleyen birden çok
ulaşım-iletişim kanallarına sahip İstanbul'un, çok kuruluş arasındaki eşgüdüm çalışmasının yeterli
kültürlü, farklı inançları ve uygarlıkları bir arada olmaması
yaşatabilme üstünlüğüne sahip önemli dünya
kültür merkezlerinden biri olma potansiyeli
Uluslararası deneyime sahip, büyük ölçekli AB’ye uyum süreciyle birlikte kırsal kesimden kente
projeleri yapabilme kabiliyeti ve cesareti olan yönelecek göç
girişimcilerin varlığı
Önemli turizm pazarlarına yakınlığı
Uluslararası iş merkezi olma özelliklerine sahip
olması
Uluslararası mali kaynaklardan (AB, Dünya
Bankası, UNESCO vb) yararlanma olanağı
AB Fonlarının etkin kullanılmasına yönelik, AB
kentlerinin deneyimlerinden yararlanma olanakları
Tarihte üç büyük İmparatorluğun başkentliğini
yapmış İstanbul'un tarihi ve kültürel birikimi ile bir
açık hava müzesi olması
Kaynak: T.C. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, age., ss.124-125, 132-133, 137. Çizelge hazırlanırken, metnin
dil birliğini sağlamak amacıyla düzeltmeler yapılmıştır.
10
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
19. yüzyılın yarısına ilişkin SWOT Analizi ile 21. yüzyılın ilk on yılına ilişkin olan
arasında “çakışan noktalar” olması ilginçtir: İstanbul’un “güçlü yanı” ve “önündeki fırsat”
olarak sahip olduğu “potansiyel” ve “karşısındaki tehditler”.
Öncelikle İstanbul’un karşısındaki “tehditler”e bakıldığında, göç, nüfus artışı, her
türlü (görüntü, ses, çevre vb) kirlilik, gürültü ve bak ımsızlık olduğu görülmektedir; 19.
yüzyılın ortasında da geçerli olan bu tehditlerin hala –ve geli şmeye koşut olarak boyutları
daha da büyüyerek- sürmekte oluşuna bakarak, İstanbul’a yönelik tehditlerle başa
çıkılabildiğini söylemek de olası gözükmemektedir.
“İstanbul’un sahip olduğu doğal, tarihsel ve kültürel miras zenginliğinin bir potansiyel oluşturması”;
“İstanbul’un bir marka oluşturacak stratejik, doğal, kültürel ve tarihsel birikime sahip olması”;
“Avrupa-Asya-Afrika kıtalarının ortasında, etkin ulaşım-iletişim kanallarına sahip İstanbul'un, çok kültürlü,
farklı inançları ve uygarlıkları bir arada yaşatabilme üstünlüğüne sahip önemli dünya kültür merkezlerinden
biri olma potansiyeli”;
“İstanbul’un medeniyet turizmi açısından potansiyeli yüksek kentlerden birisi olması”.
19. yüzyılın yarısından yaklaşık 140-150 yıl sonra bile, İstanbul’un sahip olduğu
“potansiyel”in İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin SWOT Analizi’nde birçok kez
vurgulanmış olması, söz konusu “potansiyel”in geride kalan yıllar boyunca yeterince
kullanılamadığı anlamında yorumlanabilir.
Söz konusu “potansiyel”e, “tarihte üç büyük İmparatorluğun başkentliğini yapmış
İstanbul'un tarihi ve kültürel birikimi ile bir açık hava müzesi olması” ve “çok kültürlülüğü
kaynaştırma, entegre etme açısından büyük bir potansiyelin varlığı” da eklendiğinde,
geride kalan yılların değerlendirilmesi daha da kolay –ya da zor- olmaktad ır.5
Bu araştırmanın dayandığı temel varsayım da, “İstanbul’un sahip olduğu
potansiyelin gereğince ve yeterince kullanıl(a)madığıdır. Araştırmanın sonraki sayfaları bu
varsayımın sınanmasına ayrılmıştır.
A.“Kent turizmi” açısından kuş bakışı İstanbul6
İstanbul’un 2008’deki nüfusu, (i) 6.291.763’ü erkek, 6.282.073’ü kad ın, (ii)
11.174.257’si kentte, 1.399.579’u köyde ya şayan 12.573.836 kişidir. Nüfus genç; yarıdan
çoğu (yüzde 51) 29 yaşın altında bulunmaktadır. Yaş dilimlerine göre bakıldığında, en
kalabalık yaş diliminin 25-29 yaş arası olduğu (1.351.568 kişi) görülmektedir.
5
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ilgili bölümleri yukarıda verilen SWOT Analizi’nde, İstanbul’un “güçlü
yanları” arasında “tarihi eserlerin envanterini çıkarma konusunda çalışmaların yapılıyor olması”nın da
bulunması, başlangıç noktası olarak ister Cumhuriyet (1923), ister çok partili siyasal yaşama geçiş (19451950), ister Avrupa Birliği’ne başvuru (1959), hangi tarih alınırsa alınsın bir “şaka” gibidir; trajikomik bir
şaka...
6
Kaynak: TC İstanbul Valiliği, İl Planlama ve Koordinasyon Müdürlüğü, Sayılarla İstanbul,
www.istanbul.gov.tr.
11
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
“Kent turizmi” açısından - gelir, eğitim vb öğeler dikkate alınmadan- “hareketli”
kesim olarak 15-29 yaş arası alındığında, 3,5 milyon dolayında genç söz konusu
olmaktadır (15-19 yaş, 1.016.765; 20-24 yaş, 1.089.594; 25-29 yaş, 1.351.568 kişi).
İstanbul’da bulunan devlet ve vakıf üniversitelerindeki öğrenci sayısı 263.606’dır
(devlet üniversitelerinde 171.640, vak ıf üniversitelerinde 91.966 kişi). Bu kesim, söz gelimi,
Yıldız Teknik Üniversitesi-Beşiktaş, Kadir Has Üniversitesi-Haliç, İstanbul Bilgi
Üniversitesi-Dolapdere örneklerinde oldu ğu gibi, üniversitelerin bulunduğu yerlerdeki
dokuyu doğrudan etkileyebilmektedir.
Türkiye’deki banka şubelerinin yüzde 27’si İstanbul’da bulunmaktadır. Türkiye’nin
yaptığı ihracatın yüzde 41’i, ithalatın da yüzde 40’ı İstanbul kaynaklıdır. Bir başka
anlatımla, İstanbul, Türkiye’nin “finans ve dış ticaret merkezi”dir.
Öte yandan, Türkiye’deki sağlık tesislerinde bulunan yatak sayısının yüzde
17,52’sinin, hekimlerin de yüzde 18,72’sinin de İstanbul’da bulunuyor olmasının, Ankara,
İzmir vb birkaç büyük kent dışında, özellikle de Trakya, Batı Karadeniz, Marmara’daki
“hinterland” açısından İstanbul’a bir “sağlık merkezi” niteliği kazandırdığını söylemeyi
olanaklı kılmaktadır.
Eldeki veriler, Türkiye’nin diğer yerlerinden İstanbul’a kaç kişinin “yerli turist” olarak
geldiğine ilişkin bilgi vermemektedir. Bilinen, İstanbul’un “göç alan” iller arasında sürekli
yer aldığıdır (ilk beş il: Kocaeli, İstanbul, İçel, Bursa/Antalya, İzmir).
Son üç yıl içinde Türkiye’ye “yabancı turist” girişlerine bakıldığında, 2005’de yüzde
23’ünün (4.849.712 kişi), 2006’da yüzde 27’sinin (5.346.681 ki şi), 2007’de de yüzde
26’sının (6.453.582 kişi) İstanbul’dan “giriş” yaptığı görülür. 7 Söz konusu kitlenin İstanbul’a
“destinasyon” ve/ya “transit” olarak giri ş yaptığını, en azından günübirlik olarak İstanbul’da
kaldığını varsaymak yanlış olmayacaktır.
İstanbul’dan “giriş” yapan “yabancı turistler”in bıraktıkları döviz
bakıldığında, 2005’den 2006’ya artış, 2007’ye düşüş gösterdiği görülmektedir:
2005
USD 4.167.972.765
2006
USD 4.549.641.612
2007
USD 3.820.386.391
girdisine
İstanbul, gerek konaklama, gerek yeme-içme-e ğlenme tesisleri açısından da
zenginlik göstermektedir: “Turizm İşletme Belgeli” 341 konaklama tesisinde 57.124,
“Belediye Belgeli” 553 konaklama tesisinde 45.041, toplam 102.165 yatak kapasitesine
sahiptir; “Turizm Yatırım Belgeli” 65 tesisteki 21.156 yatak da eklendi ğinde, toplam yatak
kapasitesi 123.318 olmaktadır.
7
Ocak-Haziran 2008’de İstanbul’a gelen turist sayısının yüzde 16 artarak 3.282.656 kişi olduğu (OcakHaziran 2007’de 2.831.724 kişi), bunların yüzde 95,6’sının (3.136.705 kişi) hava yoluyla geldiği, İstanbul’a
gelenler arasında Almanların “açık ara” birinci sırayı aldığı (yüzde 14,9) görülmektedir (Milliyet, 5 Temmuz
2008)
12
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
“Turizm İşletme Belgeli” 341 konaklama tesisinin 49’u “özel belgeli”, 29’u “be ş
yıldızlı”, 71’i de “dört yıldızlı”dır; bir başka anlatımla, “Turizm İşletme Belgeli” konaklama
tesislerinin yarıya yakınının (yüzde 43,7) “üst” ve “orta-üst” gelir düzeyine yönelik oldu ğu
söylenebilir. “Turizm Yatırım Belgeli” 65 konaklama tesisi de dikkate alındığında, bu oran
yüzde 48,4 olmaktadır.
Söz konusu konaklama tesislerine sahip oldukları “yatak kapasitesi” açısından
bakıldığında, “Turizm İşletme Belgeli” konaklama tesislerindeki yatak kapasitesinin yüzde
65,2’sinin, “Turizm İşletme Belgeli” ve “Turizm Yatırım Belgeli” konaklama tesisleri birlikte
ele alındığında da, bu tesislerdeki yatak kapasitesinin yüzde 72’sinin “özel belgeli”, “be ş
yıldızlı” ve “dört yıldızlı” konaklama tesislerinde olduğu görülür.
“Turizm İşletme Belgeli” 405 yeme-içme-eğlenme tesisinin kapasitesi 80.608’dir;
“Turizm Yatırım Belgeli” 10 tesis de eklendiğinde, kapasite 85.240’a çıkmaktadır. Sözü
edilen tesislerin yüzde 31,1’i, kapasitenin de yüzde 28,1’i “özel belgeli” ve “lüks” olarak
tanımlanan tesislerde bulunmaktadır.
İstanbul’un bir başka zenginliğinin de “tarihsel değeri olan” yapılar olduğuna kuşku
yoktur. Bu bağlamda, gerek İstanbul’da yaşayanların, gerek “turist” olarak gelenlerin
gidebilecekleri yapılara bakıldığında, ,
saray
17
medrese
66
müze
63
cami
64
kilise
49
sinagog
16
olduğu görülmektedir.
Bu yapılara, kent surları, Hipodrom, Balkapanı Hanı, Burmalı Han vb hanlar,
Kapalıçarşı ile Mısır Çarşısı, Sultan Ahmet Çeşmesi başta olmak üzere çeşmeler, Rumeli
Hisarı ile Anadolu Hisarı, Sirkeci Garı ile Haydarpaşa Garı ve Mısır Obeliski, Yılanlı Sütun
vb değişik yerlerdeki sütunlar eklendiğinde, ortaya Bizans ve Osmanlı damgasını taşıyan
zengin bir birikim çıkmaktadır. “Tarihsel değeri olan” bu yapılara, özellikle de “ziyaretçi
sayıları” izlenebilen “müzeler”e gidenlere bak ıldığında ortaya çıkan görünümün,
İstanbul’un sunduğu “zenginlik”le orantılı olduğunu söylemek olası gözükmemektedir.
Ancak bu çözümlemeye geçmeden önce, yukarıda verilen dağılıma “kent turizmi”nin
değişik boyutları açısından önemli olan başka olanakları da eklemek gerekmektedir:
Kültür Merkezi
73
Fuar ve Kongre Merkezi
48
Konser Salonu ve Gösteri Merkezi 36
13
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
Sinema
98
Tiyatro
47
Sanat Galerisi
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
277
B. “Müze Kent” ya da “Müzeler Kenti” olarak İstanbul
Kent turizminin önemli çekim merkezlerinden birini olu şturan müzelere bakıldığında,
üniversite müzeleri dâhil “resmi” müzelerle vak ıf, kurum ya da kişilere ait olan “özel”
müzeler açısından İstanbul’un önemli bir birikimi ve çeşitliliği barındırdığı görülmektedir: Bu
araştırma için yapılan taramanın -hala eksik olduğu düşünülen, sonuçlarına göre,
İstanbul’da, büyüklü küçüklü, “genel”den “uzmanl ık konusu”na, saraylar dâhil; biri kurulu ş
aşamasında - 79 müze söz konusudur (ayrıntılı döküm için bknz. EK B).
Söz konusu “birikim”in büyük bölümü Tarihsel Yarımada’da bulunmaktadır;
Beyoğlu-Taksim ve Dolmabahçe-Beşiktaş hattı da önemli sayıda (18) müze barındırmaktadır. Beyoğlu-Taksim hattı Levent’e kadar uzatıldığında üç müzeyi daha kapsamaktadır. Boğaziçi’nin Avrupa ve Asya yakalarında eşit sayıda müze olmakla birlikte, Asya
yakasına Kadıköy eklendiğinde müze sayısı Avrupa yakasını geçmektedir. Gerek sürekli,
gerek süreli sergiledikleri yapıtlar çeşitlilik gösterdiğinden müzeleri konularına göre ayırmak pek doğru bir yaklaşım olmasa da, bir fikir verebilmek için İslam/Osmanlı sanatının
16, Bizans sanatının da 8 müzede izlenebileceği, öteki uçta da demiryolu ve demiryolculuktan fotoğraf makinelerine, oyuncaktan otomobile, mozaikten hat sanat ına uzanan
müzelerin yer almakta olduğu söylenebilir.
Son sekiz yıl içinde, İstanbul bütününe yönelik bir plan çerçevesinde olmamakla
birlikte “çekim merkezi” niteliğinde birçok yeni müze, gerek İstanbul’da yaşayanların, gerek
İstanbul’a gelen yerli ve yabancı turistlerin hizmetine sunulmuştur. Dikkati çeken, yeni
müzelerin -Depo Müze, İstanbul PPT Müzesi ve İstanbul Demiryolu Müzesi dışındaneredeyse tamamının özel girişimler sonucu kurulmuş olmasıdır.
2000
Orhan Kemal Müzesi / İstanbul PTT Müzesi / Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi /
Hüseyin Gürpınar Evi
2001
500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi / Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi / Rahmi M. Koç
Müzesi’nin ikinci kısmı
2002
Sakıp Sabancı Müzesi / Osmanlı Bankası Müzesi
2004
Doğançay Müzesi / İstanbul Modern Sanat Müzesi
2005
Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi / İstanbul Oyuncak Müzesi / İstanbul Demiryolu Müzesi /
Kazım Karabekir Paşa Müzesi / Rezan Has Müzesi / Sakıp Sabancı Müzesi’nin ikinci kısmı /
Pera Müzesi
2006
Depo Müze (2008’de yenileme için kapatıldı)
2007
Türkiye İş Bankası Müzesi / Santralistanbul Enerji Müzesi
2008
İslam Bilim ve Teknoloji Müzesi
14
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Müzelerin büyük bölümünün (49) T.C. Kültür ve Turizm Bakanl ığı başta olmak üzere
TBMM, İstanbul Büyükşehir Belediyesi vb “kamu kuruluşları”nın sahipliğinde olmakla
birlikte, 30 müzede de -kişiye ya da vakıf, dernek, şirket vb kurumu ait- “özel mülkiyet” söz
konusudur.
Ancak müzeleri gezen yerli ve yabancı turist sayılarının, müzelerin niceliği ve
barındırdıkları/sergiledikleri yapıtların niteliği açısından yeterli düzeyde olmadığı
görülecektir. İstanbul’daki müzelerin -elde edilebilen- ziyaretçi say ılarına bakıldığında,
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müzeleri 2006’da 4.012.627, 2007’de ise 4.598.688
kişinin gezdiği görülmektedir. 2007 yılına kadar en çok ziyaretçi çeken müze olan Topkap ı
Sarayı Müzesi, 2007’de yerini Ayasofya Müzesi’ne bırakmıştır.
Ziyaretçi sayısı
2006
2007
Topkapı Sarayı Müzesi
1.858.867
1.757.317
Ayasofya Müzesi
1.647.570
2.226.159
Ayasofya Müzesi’nin 2007’de birinci sıraya çıkmasının nedeni, Kasım 2006
sonunda İstanbul’a gelen Papa 16. Benediktus’un Ayasofya Müzesi’ni ziyaret etmesinin
“dünya kamuoyunda müzenin tanıtımına katkı yapması”, “...uluslararası medyanın
Papa’nın ziyaretine geniş yer ayırması ve son derece olumlu yorumlarda bulunmas ı
Ayasofya’nın bir marka olarak gündeme gelmesini...” sa ğlaması olmuştur.8
Söz konusu iki müze, İstanbul’da Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müzeleri
gezenlerin yüzde 87’sini kendilerine çekmi şlerdir.
İstanbul’da, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olan diğer müzelerin 2007 yılındaki
ziyaretçi sayıları da şöyledir9
Ziyaretçi sayısı (kişi)
Kariye Müzesi
230.736
Arkeoloji Müzesi
176.636
Türk ve İslam Eserleri Müzesi
95.510
Rumelihisarı Müzesi
37.229
Büyük Saray Mozaik Müzesi
36.603
Yıldız Sarayı Müzesi
21.525
Galata Mevlevihanesi (Divan Edebiyatı Müzesi)
8.036
Adam Mickiewicz Müzesi
1.074
Bu müzelere, küçük, büyük, genel, özel ilgi alanı vb değişik özellikler taşıyan
müzeler de eklendiğinde (bknz EK B), İstanbul’un sorununun müze olmaması değil, söz
8
9
Radikal, 17 Ocak 2008.
Aya İrini Müzesi “restorasyon” nedeniyle kapalı olduğundan listede yer almamıştır.
15
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
konusu müzelerin gereğince tanıtıl(a)maması ve zenginlikleri ölçüsünde ziyaretçi
çekememeleri olduğu açıkça görülecektir,
Örneğin bir Askeri Müze’nin Paris’teki Invalides’den, Topkapı Sarayı Müzesi’nin
Louvre’dan, Aşiyan Müzesi’nin Musée de la Vie Romantique’den bulunduklar ı binaların
ve/ya barındırdıkları eserlerin önemleri açısından “karşılaştırılamayacak ölçüde” geri
kaldığını söylemek mümkün olmasa da, bırakın “yabancı turist” çekmeyi, “yerli turist”
çekmek açısından bile yeterli düzeye ulaşamadıklarını söylemek hiç de yanlış
olmayacaktır. Kuşkusuz “müze”yi sadece “koruma mekânı” olarak değil, bir “sergi ve eğitim
mekânı” olarak da gören bir yaklaşımdan kaynaklanan farklılıktır söz konusu olan...Öte
yandan, özellikle resim sanatı ve edebiyatla ilgili müzelere bakıldığında, Türkiye kökenli
sanatçı ve yazarların “uluslararası tanınırlıkları”nın da yabancı turistleri ilgili müzelere
çekecek bir düzeyde olmadığı açıktır.
Müzelerin “bugün”ünü -aynen katıldığımız ve “yarın”a ışık tutacağını düşündüğümüz
bir alıntıyla bitirmek uygun olacaktır:
“Müze konusu ciddi bir konudur. Yalnız majör alanları, geleneksel yapıları göz önünde tutarak ele
alınırsa sevimsiz, ıssız, fukara birer depoya dönüşür her müze...Envanterlerini çıkartamayan
toplumlar, kültürel birikimlerini kucaklayamaz, değerlendiremezler. Türkiye, ‘müzelik’ olanın tanımını
bile doğru dürüst yapamamış bir ülkedir: Dükkânlar, evler, bazen de sokaklar şaşkın müze
parçalarıyla dolup taşarken, pek çok parça bakımsızlıktan bulunduğu yerde çürümeye terk edilmiştir.
Bununla bitse iyi; tarih bilinci yerine kahramanlık, üstünlük ve yenilmezlik bilinciyle donatılan Türk
insanı için gerçek müze, ürkütücü, düş kırıklığından başka bir duygu uyandıramayacak bir mekandır:
Gerçek bir müze, çünkü insanımızın işine gelmeyecek özellikler barındırır: Ötekinin gücü, estetiği,
birikimi de buradadır ve ulusal müzeler bile sahiciliklerini korumak için nesnel ölçütlerle kurulmak
zorundadır.
Öte yandan, hiçbir ülke yalnızca ulusal değerlere ve ürünlere dayanarak müzecilik alanında ağırlık
kazanamaz. Karşılaştırma olanağı sunmadan, kültürün oluştuğu çoğulluğu ve zincirleme ilişkileri
içermeden bir müzenin uluslararası standarda ulaşmasına gelince, bunu düşlemek boş bir çaba olur.
Büyük dünya müzeleri bütün uygarlıkların kültürlerine kucak açmış, kültürlerarası etkileşimleri
sergileme özellikleri öne çıkmış kuruluşlardır.
Bizde müzecilik atalet içinde kalmışsa, bunun nedenlerini bu sıraladığımız faktörlerde aramak
gerekir. Topkapı ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi gibi birkaç müzeyi saymazsak, müzelerimiz
uluslararası ölçütlere vurulabilecek bir birikim ve sunumdan yoksundurlar. Önemli bir handikap da,
yan donanımların zayıflığıdır: Dinamik işletmeciliğin hiçbir yasasına uymayan kendi haline
bırakılmışlık, destekleyici yayınların eksikliği, bilgi iletişiminin yeterince önemsenmemesi bu
düzlemde ele alınabilecek konulardan yalnızca birkaçıdır...”10
C. Bir “kültür ve sanat merkezi” olarak İstanbul
Müzelerinden yararlanmayı “ençok” kılamayan İstanbul’un öteki kültür ve sanat
mekânları ve buralarda yapılan etkinlikler açısından ne durumda olduğunu da, birisinin 35
yıllık, ötekilerinin ise üç dört yıllık geçmişleri olan ve çeşitliliği yansıtan birkaç örneğe
bakarak görmek gerekmektedir.
10
Enis Batur, “Küçük büyük müzeler için küçük deneme”, Kediler Krallara Bakabilir, İyi Şeyler Yayıncılık,
İstanbul, Haziran 1996 (2. basım), ss. 125-126.
16
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
1. Bir sanatsever: Dr. Nejat F. Eczacıbaşı / Bir kurum: İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı
(İKSV) / Sanat ve kültür etkinliklerinde birçok “ilk”
“Bir kent çeşitli özelliklere sahip olabilir: Büyük olur, küçük olur, güzel olur, alımsız olur; önemli ya da
sıradan olur. İstanbul, kalabalık sokakları, göklere yükselen iri yapıları, hareketli yaşantısıyla tipik bir
büyük kenttir. Çağdaş dünyanın ölçülerine giren özelliklerinin yanı sıra bir başka âlemi de vardır
İstanbul’un... Bu başka âlemi, tarihten aldığı yapıları, köklü bir geçmişten gelen gelenekler, doğanın
ona bağışladığı eşsiz güzellikler oluşturur.
Özellikleri ne olursa olsun, bütün kentlerin bir ortak yanı vardır: Kentler, insanların bir arada
yaşamaları için kurulur. Kalabalık ve hızlı yaşantı ise, çağdaş insana yetmiyor artık...
Uluslararası İstanbul Festivali, hiç olmazsa bir süre, insanoğlunu maddeci dünyanın günlük
bunalımlarından ayırmak, onu sanatın duyarlı âlemine çekmek istiyor: Kalabalık ve gürültülü
sokaklardan sonra Rumelihisarı’nın, Topkapı’nın insanı dinlendiren büyüleyici güzelliğinde; Aya
İrini’nin, Yedikule’nin huzur veren sessizliğinde yapılacak bir sanat gösterisine çağırıyor.”11
1973 yılında, Dr. Nejat F. Eczacıbaşı’nın öncülüğünde 14 işadamı tarafından
kurulan İKSV, geride bıraktığı 35 yıl içinde İstanbul’un sanat yaşamına damgasını vuran
başlıca kuruluşlardan biri olmuştur. Birincil hedefini, kültür ve sanat çalışmalarının en
seçkin örneklerini sunmak, aynı zamanda sanat yoluyla uluslararası bir platform
oluşturarak Türkiye’nin ulusal, kültürel ve sanatsal de ğerlerini tanıtmak” olarak belirleyen
İKSV12, 1973’te, Cumhuriyet’in 50. yılında, “İstanbul Festivali” adını verdiği etkinliliği
düzenleyerek sanat ve kültür dünyasına katılmıştır. Klasik müzik ağırlıklı olan ve bir buçuk
aya yayılan Birinci İstanbul Festivali’ni izleyen yıllarda bale, caz, tiyatro, film gösterimi gibi
başka sanat dalları da kapsanmıştır. İKSV’nin başlı başına bir araştırma konusu olan
gelişme sürecini fotoğraf kareleri olarak izlemek mümkündür:
*İstanbul Festivali’nden bağımsızlığını ilk ilan eden Film Günleri olmuş, 1989’dan
başlayarak İstanbul Film Festivali adı altında düzenlenmeye başlanmıştır.
*Aynı yıl, Uluslararası Tiyatro Festivali’nin doğuşuna da tanık olunmuştur;
*Uluslararası Caz Festivali 1994’de bağımsızlığını kazanmıştır.
*Bu arada, 1987’de Uluslararası İstanbul Bienali dünyaya gelmiştir.
*Bünyesinden sinema, tiyatro ve caz festivalleri çıkan İstanbul Festivali’nin adı İstanbul
Müzik Festivali’ne dönüştürülmüştür.
*İKSV, kuruluşunun 30. yılından başlayarak “sonbahar film haftası” olan Filmekimi,
alternatif rock ve elektronik müziği içeren Phonem by Miller ve çocuklara yönelik Minifest
düzenlemeye başlamıştır.
*2004’ten bu yana etkinlikleri yurt dışına taşınmıştır: 2004’de Berlin’de “Şimdi Now”,
2005’de Stuttgart’ta “Şimdi Stuttgart”, 2007’de Amsterdam ve Rotterdam’da “Turkey Now”
ile hem Türkiye’deki sanat(çı)ların yurt dışında tanıtılmasına, hem de İstanbul’un
tanıtımına katkıda bulunulmaya başlanmıştır.
11
Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, II. Uluslararası İstanbul Festivali, İstanbul, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, 1974,
s. 11’den aktaran Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, Yeni Bir Türkiye, Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı, İstanbul, Ekim
1998, s. 402.
12
Bknz. www.iksv.org
17
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
* 2007 yılından bu yana da Venedik Bienali’ndeki Türkiye pavyonu İKSV tarafından
düzenlenmektedir.
İKSV’nın düzenlediği etkinliklerin 2008’deki görünümüne bakıldığında, Nisan’da
başlayan ve Kasım sonuna kadar süren bir “takvim” ile kar şılaşılmaktadır:
27. İstanbul Film Festivali (5-20 Nisan 2008)
16. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali (15 Mayıs-4 Haziran 2008)
Minifest (5-8 Haziran 2008)
36. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali (6-30 Haziran 2008)
15. Uluslararası İstanbul Caz Festivali (2-16 Temmuz 2008)
11. Uluslararası İstanbul Bienali (12 Eylül-8 Kasım 2008)
Filmekimi (10-16 Ekim 2008)
6. Phonem by Miller (31 Ekim-8 Kasım 2008)
İKSV’nin İstanbul’un sanat yaşamına katkısı sadece düzenlediği etkinliklerle sınırlı
kalmamıştır. Başka kuruluşlar tarafından düzenlenen birçok etkinliğe çeşitli biçimlerde
destek vermesinin, özellikle iş dünyasının sanat ve kültür etkinliklerine destek vermesinin
yolunu açmasının, kamu kurumlarıyla yakın işbirliği olanaklarını yaratmasının yanı sıra -ve
daha da önemlisi- İstanbul’da gereğince yararlanılamadan duran birçok mekânın sanat ve
kültür etkinliklerinde kullanımına da öncülük etmiştir. Örneğin, Rumelihisarı, Aya İrini,
Sepetçiler Kasrı, Esma Sultan Yalısı, İMÇ İstanbul Manifaturacılar Çarşısı gibi mekânlar
İKSV sayesinde birçok etkinliğin mekânı olmaya başlamışlardır; böylece, sanat ve kültür
etkinlikleri düzenlemeye girişen başka kuruluşlar da, alışılmış mekânlar dışında yerler
aramaya, oluşturmaya uyarılmışlardır. Örneğin, İstanbul Modern’in Antrepo No 4’ü, Eski
Silahtarağa Elektrik Santrali’nin Tamirane’ye, Santralİstanbul’a dönüşümü, Rahmi M. Koç
Müzesi’nin Lengerhane’ye yerleşmesi vb bu tür örneklerden sadece birkaç ını
oluşturmaktadır.
Bu yaklaşımı daha 1972 yılında Abdi İpekçi ile yaptığı bir söyleşide Dr. Nejat F.
Eczacıbaşı şöyle anlatmaktadır:
“İstanbul’da, kentin konumunun pek belirli bir özelliği var. İkinci bir örneği olmayan bir özellik bu...
Önce tarihsel yerleri, sonra da coğrafyadaki durumuyla, iki âlemi birleştiren bir kent... İki ayrı kültürü
bağlayan bir kent... Doğu’yu ve Batı’yı bir araya getiren bir kültür merkezi. İstanbul Festivali bu
olanaklardan ve tarihsel birikimden elden geldiği ölçüde yararlanılarak düzenlenecek...”13
2. Yeni iki mekân
a. Santralİstanbul
İstanbul’da açılan en yeni sanat ve kültür mekânlarından biri, Eski Silahtarağa
Elektrik Santrali’nin, yeni bir işlev kazandırılarak dönüştürülmesi sonucu oluşturulan
13
Abdi İpekçi, “Her Hafta Bir Sohbet: Dr. Nejat F. Eczacıbaşı – Uluslararası İstanbul Sanat Festivali”,
Milliyet, 24 Temmuz 1972’den aktaran Dr. Nejat F. Eczacıbaşı, age., ss. 447-448.
18
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Santralİstanbul olmuştur. İçinde Enerji Müzesi de bulunan bu yeni mekân 8 Eylül 2007’de
açılmış ve bir yıl içinde, “çağdaş sanat”la ilgili birçok sergiye, konferans ve panele ev
sahipliği yapmıştır.
b. Garaj İstanbul
“Türkiye’de tiyatroda, dansta, müzikte ve bu sanatlar ın ilişki kurduğu diğer
sanatlarda ‘bugün’ üretileni, ‘şimdi’ye ait olanı görünür kılacak bir ‘boş alan’ yaratmak...”
amacı çevresinde toplananların oluşturduğu bu yeni mekân, Galatasaray Otoparkı’nın 600
m2 büyüklüğündeki alt katının Kasım 2005’de kiralanmasıyla ve Ocak 2007’de açılmasıyla
oluşturulmuş, bir yıl içinde 15.617 izleyiciyi kendine çekmiştir.14
3. Yeni üç etkinlik
a. Uluslararası Çağdaş Sanat Fuarı (Contemporary İstanbul Art Fair)
Son üç yıldır, İstanbul bir başka sanat etkinliğine daha ev sahipliği yapmaktadır:
Uluslararası Çağdaş Sanat Fuarı - kısaca anıldığı üzere Contemporary İstanbul.15 İlk kez
21-24 Aralık 2006’da Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda, 10’u yabancı
olmak üzere 49 galerinin katılımıyla düzenlenmiştir. 29 Kasım-2 Aralık 2007’de aynı
mekânda düzenlenen etkinliği dört gün içinde 42.000 kişi gezmiştir. 16-19 Ekim 2008’de
düzenlenen Contemporary İstanbul’da 70’i aşkın galeri, 90’ı yabancı, 148’i yerli sanatçı yer
almış, dört günde 48.000 kişi tarafından gezilmiştir.
Resim, heykel, fotoğraf, video art, dijital sanat, seramik, yerleştirme gibi “çağdaş
sanat”ın bütün öğelerine yer verilen Contemporary İstanbul’un birçok sanat eleştirmeninin,
kuratörün, sanat kuramcısının, sanatçının ve basın mensubunun İstanbul’a gelmesini
sağladığı, çok sayıda sanat dergisinde yer alan tanıtım, haber ve eleştiri yazılarının da
“İstanbul imgesi”ne katkıda bulunduğuna kuşku yoktur.16
b. İstanbul Design Week
2003’de “Tasarım İktidara” diyerek Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi
Sarayı’nda başlayan, 2004’de “From Turkish Delight to Turkish Design” diyerek Hilton
Convention Center, Beyoğlu ve Sultanahmet’te düzenlenen ADesign Fair’in “fuar”dan kenti
kucaklayan bir “tasarım etkinliği”ne dönüşmesiyle oluşan İstanbul Design Week’in misyona
bakıldığında
14
Bknz. www.garajistanbul.com
15
Ayrıntılı bilgi için bknz. www.contemporaryistanbul.com
16
Tanıtım bilgilerinde, uluslararası platformda 13 ülkede 28 dergide fuar ile ilgili ilan ve haber
yayınlanacağının düşünüldüğü, sanat dergileri sayesinde yaklaşık 3,5 milyon okuyucuya ulaşmanın
planlandığı, ana hedef kitlesinin de sanat platformu profesyonelleri (galericiler, müzayedeciler ve sanat
eleştirmenleri), sanatçılar ve koleksiyonerlerden oluştuğu belirtilmektedir.
19
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
İstanbul'u dünyanın önemli tasarım merkezleri arasında yer almasını sağlamak;
kenti bizzat tasarım nesnesi olarak ele alıp, İstanbul'un kültürel katmanlarını tasarımla buluşturmak,
yorumlamak ve dünyaya sunmak;
İstanbul'u Avrupa kentleri arasında, yaratıcılığın ateşlendiği bir "cazibe üssü" haline getirmek;
"yaratıcı marka" olmak isteyen "sanayi" ile "özgün-yenilikçi" olmak isteyen "tasarımcı"yı buluşturmak;
sanat-zanaat-tasarım üçgeninde şekillenen başarılı çalışmaları sergilemek;
tasarımın katma değer yaratan rolünü, çok yönlü medya iletişimiyle kamuoyu gündemine taşımak
olarak belirlendiği görülmektedir.
Belirlenen bu misyon doğrultusunda çizilen amaçlar ise,
Tasarım-kent-birey üçgenini güçlendirmek;
Kültürler arası bağlantı konumundaki İstanbul'u, tasarımın kurumsal ve deneysel merkezi haline getirmek;
İstanbul'u uluslararası bir tasarım kenti olarak konumlandırmaktır.
İzlenecek strateji de şöyle tanımlanmıştır:
Kıtaların ve kültürlerin buluşma noktası olan bir kentte, gelecek yılların trendlerinin belirlenmesinde rol
oynamak ve dünyaca ünlü tasarımcıları bir araya getirmek;
sadece tasarımı sergileyen bir platform olmanın dışında, eski Galata Köprüsü gibi bir mekanda bizzat kendisi
tasarım olan bir süreçle farklılaşma yaratmak;
Türk tasarımcı ve üreticileri için rotalarını çizmede faydalı olacak, referans noktaları yaratmak;
genç tasarımcıların kendilerini ifade edebilecekleri yaratıcı bir platform sunmak.17
Bu çerçevede, eski Galata Köprüsü “odak” olmak üzere 13-20 Eylül 2005, 12-17
Eylül 2006 ve 4-10 Eylül 2007’de düzenlenen “bulu şma”ya, Türkiye ve Türkiye dışından
ünlü tasarımcılar katılmışlar, örneğin idw2007’de, yurt dışından APCI (Agency for the
Promotion of Industrial Creation), British Council, Finlandiya Büyükelçili ği, Fransız Kültür
Enstitüsü, Fransız Moda Federasyonu, Goethe Institute, Hollanda Büyükelçili ği; yurt
içinden de İstanbul Kültür Sanat Vakfı, İstanbul Maden ve Metal İhracatçı Birlikleri, İstanbul
Sanat, Tanıtım ve Araştırma Vakfı, İstanbul Turizm Atölyesi, İstanbul Tekstil ve
Hammaddeleri İhracatçıları Birliği, İstanbul Ticaret Odası, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi
Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Moda Tasarımcıları Derneği, Rahmi M. Koç
Müzesi, Santral İstanbul, Endüstriyel Tasarımcılar Meslek Kuruluşu, Garanti Platform
“proje ortağı” olmuşlardır.
16-20 Ekim 2008’de yapılması öngörülen İstanbul Design Week 2008. 16-21
Haziran 2009’a ertelenmiş bulunmaktadır.18
c. İstanbul Mutfak Günleri 19
2003’den bu yana İstanbul’da düzenlenen bir başka etkinlik de İstanbul Uluslararası
Mutfak Günleri (İstanbul International Gastronomy Festival)’dir. Ba şlangıçta Doğu Akdeniz
17
Bknz. http://www.dexigner.com/forum/index.php?showtopic=2704
Bilgiler için bknz. www.arkitera.com
19
Ayrıntılı bilgi için bknz. www.mutfakgunleri.com
18
20
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı (EMITT East Mediterranean International Tourism
and Travel Fair) ile HOTEQ Otel, Lokanta Ekipmanları Fuarı ile eş zamanlı düzenlenen,
2007’de EMITT’ten ayrı olarak düzenlenmeye başlanan söz konusu etkinliğin 13-17 Aralık
2007’de yapılan sonuncusuna Türkiye’den ve Türkiye dışından bin dolayında profesyonel
şef katılmıştır.
Dünya Şefler Birliği (WACS World Association of Chefs Societies) web sitesinde yer
alan bir yazıda20, İstanbul Mutfak Günleri’nin, Lyon’daki Bocuse d’Or ya da Erfurt’daki
Mutfak Olimpiyatları gibi göz kamaştırıcı ve ünlü olmadığı, ama nasıl İstanbul bir günde
inşa edilmediyse, iyi bir yarışma düzenlemenin de zaman gerektirdi ği, İstanbul Mutfak
Günleri’ni de iyi bir festival yapanın da şimdiki durumu değil, ne olmak istediği olduğu
belirtilmiştir.
3. Diğer mekânlar ve etkinlikler
Bu alt başlıktaki “diğer” sözcüğü birçok önemli mekânı ve etkinliği de kapsamaktadır; ancak amaç, sanat ve kültür etkinliklerinin ve bu etkinliklere ayr ılan mekânların
dökümünü yapmak olmadığından sadece değinilmekle yetinilecektir.
Konser, özellikle de yaz aylarının popüler müzik ve caz konserlerinin mekânlar ı
olarak akla ilk gelenler “emektar” Harbiye Açıkhava (ya da Cemil Topuzlu Açık Hava
Tiyatrosu) ile Rumeli Hisarı’nın yanı sıra, Maslak’daki Parkorman (kapasite: 10.000 ki şi)21
20
“News from Istanbul - You will be Judge”, www.wacs2000.org
“Park Orman, İstanbul'un içinde kalan mezarlık ve askeri tesisler dışında belki de tek ormanlık alan.
Sarıyer'deki Fatih Çocuk Ormanı, 'yap - işlet - devret' modeliyle 1996 yılında Turkuaz Turizm İnşaat Ticaret
ve Sanayi Limited Şirketi'ne 2.5 yıllığına kiraya verilmişti. Sözleşmeye göre işletmeci, mevcut tesislere
herhangi bir ilave yapmayacak, şeklini değiştirmeyecek ve tesisler dışında yer işgal etmeyecekti. Ancak Fatih
Çocuk Ormanı'nın adını Park Orman olarak değiştiren şirket, sözleşmede belirtilen eksiklikleri gidermediği
gibi, sözleşmede bulunmayan tesisler inşa etti.
Kiralanan araziye yüzme havuzu, otopark ve dev bir sahne ile beton yapılar konduruldu. Bunların yanında
tesislerde kullanılan elektrik de Orman Bölge Müdürlüğü'nden çekilerek elektrik giderleri devlete yüklendi.
İddialar ve suç duyuruları üzerine müfettişler inceleme başlattı. Müfettiş raporunda şirketin yaptığı tüm
projelerin Fatih Ormanı'nın da bağlı bulunduğu Marmara Bölge Müdürlüğü'nün bilgisi dahilinde yapıldığı
belirtilerek, "23 Nisan Ulusal Çocuk Bayramı şenliğiyle bütünleşecek çocuklar için uluslararası boyutta bir
katkı sağlamak için tesis edilen bu alan, bugün için beş yıldızlı bir turizm merkezine dönüştürülmüştür"
denildi.
Gizli Anlaşma Kuşkusu
Devlet Park Orman'ın işletmesini 3'er yıllık süreyle özel şirketlere kiralıyor. 2000 yılının başında açılan ihaleyi
Çatalkaya Ltd. Şirketi kazandı. Tesisleri kurmak için inşaatlara başlayan şirket, Nisan 2001'de bütün
işletmeyi reklamcı Atilla Aksoy, organizatör Ahmet San gibi isimlerin ortak olduğu Park Orman Turizm
Yatırım ve Ticaret AŞ'ye devretti. Şirket üç ay içinde 4 milyon dolar yatırım yaparak Park Orman'ı işletmeye
açtı.
O dönemde Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr. Kadir Erdin, 4 milyon dolar gibi bir yatırımın 1.5 yıl içinde
geri dönüşü olamayacağını belirterek ilgili şirket ile yetkililer arasında sürenin uzatılacağı yönünde gizli bir
anlaşma olabileceğine dikkat çekti. Faaliyete geçeli iki hafta olmayan şirketle ilgili öğretim üyelerinin
hazırladığı rapor üzerine bakanlık, konuyu incelemesi için müfettiş görevlendirdi. Müfettişlerin hazırladığı
rapor da inceleme raporunu destekledi ve sözleşmenin feshedilmesi gündeme geldi. Bakanlık, ilgili raporu
Marmara Bölge Müdürlüğü'ne gönderdi ve fesih işleminin başlatılmasını istedi. Bu işi yapacak kişi şirketle
sürenin uzatılmasını öneren bölge müdürü İsmet Sungur 'du.
2002'nin Aralık ayı ortalarında işletmecilere tesisleri terk etmesi için tebligat yapıldı. Verilen süre içinde
gerekenin yapılmaması halinde sözleşmenin feshedileceği bildirildi. Şirket geri adım atmayınca ocak ayı
21
21
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
ve Kuruçeşme’deki eski Kömür Tevzi Deposu’nun dönüştürülmesiyle oluşturulan ve
Temmuz 2005’de Pink Martin konseriyle açılan, o günden bu yana Björk, Kylie Minoque,
Mario Frangoulis gibi ünlü adları ağırlayan Turkcell Kuruçeşme Arena (kapasitesi 14.000
kişi) olmaktadır. Kuşkusuz, ikisi de 2008’de yapılmayan, ama 2003’den bu yana her yıl
Coca Cola’nın düzenlediği Rock’n Coke ve ona karşı düzenlenen Barışa Rock’ın yapıldığı
Büyükçekmece yakınındaki Hezarfen Havaalanı ile Boğaz’ın Karadeniz çıkışındaki
Bahçeköy yakınlarındaki Mehmet Akif Ersoy Piknik Alanı (İstanbul Festival Vadisi) da,
katılımı yoğun etkinliklerde kullanılan mekânlar olmuştur.
İstanbul “sanat galerisi” bakımından da zengin bir görünüm sergilemektedir.
“http://www.istanbul.net.tr/istanbul_kent_rehberi_altgrup.asp?whichpage=28&pagesize=10
&Key=&ustgrupid=12&altgrupid=59” adresine girildiğinde, bir bölümü düzenli bir bölümü
ise arada sırada sergi düzenleyen 300’e yakın “sergi mekânı” ile karşılaşılmaktadır.22
Ayrıca, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı’na
bağlı Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Atatürk
Kitaplığı, Yerebatan Sarnıcı, Taksim Sanat Galerisi, Tuzla İdris Güllüce Kültür Merkezi,
Mecidiyeköy Kültür Merkezi, Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezi, Ümraniye Atakent Kültür
Merkezi, Altunizade Kültür ve Sanat Merkezi vb mekanlar da hemen her gün gerçekle şen
toplantı, konser, sempozyum, söyleşi, anma günü, sergi, konser, film gösterisi, seminer,
atölye çalışmaları gibi ulusal ve uluslararası etkinlikler ev sahipliği yapmaktadır.
D. “Uluslararası spor karşılaşmaları”nın “ev sahibi” olarak İstanbul
“Kent turizmi”nin önemli öğelerinden birini oluşturan “spor etkinlikleri” açısından
İstanbul’un yerinin ne olduğuna ilişkin olarak burada yer alan değerlendirmenin gerisindeki
itibarıyla sözleşmenin feshedildiği bildirildi ancak şirket alanı terk etmedi. Bunun üzerine Şişli Sulh Ceza
Mahkemesi'ne dava açıldı. Açılan davaya karşın şirket Park Orman'da faaliyetlerini sürdürdü, konserler,
eğlenceler düzenledi. Siyasi arenada güçlü lobisi bulunan kiracı şirket, Park Orman'ı devretmeye yanaşmadı.
O dönemde bir basın toplantısı düzenleyen Orman Mühendisleri Odası Marmara Şubesi Başkanı Prof. Dr.
Uçkun Geray, alınan duyumlara göre, Park Orman Şirketi'ni işgalci olmakla suçladı ve şirketin burayı turizm
alanı ya da merkezi ilan ettirmek suretiyle mevcut alanı Bahçeköy yoluna kadar genişleterek ormanın
kendilerine tahsisini sağlama düşüncesinde olduğunu açıkladı. Park Orman AŞ'nin geçici süreyle ihaleye
girme hakkı kaldırıldı. Ancak aradan yıllar geçmesine karşın verilen mücadeleler sonuç vermedi.
'İnsan Var, Doğa Yok'
Güya halka daha iyi hizmet vermesi için daha önce piknik alanı olarak kullanılan orman arazisi adeta bir KİT
gibi özelleştirildi. Özelleştirilen bu alan, ancak yüksek bedeller ödenmesi halinde yararlanılabilen bir eğlence
merkezi oldu.
Doğadan yararlanmak isteyenlerin burada görebileceği fazla bir şey yok. Aynı Kemer Country örneğinde
olduğu gibi turizm amaçlı bu tahsis, amacına aykırı bir şekilde kullanılarak hem kamuya kapatıldı hem de dev
sahnesinde eğlencelerin düzenlendiği, lüks otomobillerle motosikletlerin sergilendiği bir gösteri merkezi
haline dönüştü.
Prof. Erdin'in dediği gibi Park Orman'da insan var ama artık doğa yok. Borusan'ın da ortak olduğu şirket,
Park Orman'ı şikâyete neden olan koşulları ortadan kaldırmadan işletmeyi sürdürüyor.” Miyase İlknur, “Park
Orman'da devlet yenildi”, Cumhuriyet, 20 Aralık 2006
22
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Stratejik Planı’nda, İstanbul Valiliği, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün 2004
verilerine göre sanat galerisi 68’dir (s. 54, tablo 34); İBB’nin web sitesinde ise 90 sanat galerisinin adres
bilgilerine yer verilmiştir. İki rakamın da gerçeği yansıtmaktan uzak olduğu, TC İstanbul Valiliği, İl Planlama
ve Koordinasyon Müdürlüğü, Sayılarla İstanbul, www.istanbul.gov.tr. de verilen 277 rakamının gerçeğe
yakın olduğu düşünülmektedir.
22
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
bilgiler/veriler Ek C’de verilmektedir. Burada amaç, İstanbul’da düzenlenen uluslararası
nitelikteki spor etkinliklerinin eksiksiz bir dökümünü vermek de ğil, “kent turizmi” açısından
İstanbul’da “spor”un yerinin “bugün” ne oldu ğunu ortaya çıkarmaya yönelik bilgileri/verileri
oluşturmaya çalışmaktır. Burada ele alındığı biçimiyle “bugün”, belirli bir yılı ya da dönemi
değil, “bugün”ün biçimlenmesine yol açan “geçmi ş süreci” de içeren geniş bir zaman
dilimini içermektedir. Öte yandan, “kent” söz konusu oldu ğunda, başka kentlerden
herhangi bir spor etkinliğini izlemek üzere gelenler, “taraftarlar” da kent aç ısından “turist”
tanımına girebildildikleri halde, buradaki çözümleme “uluslararas ı karşılaşmalar”la
sınırlandırılmıştır.
“Öneriler”de de belirtileceği üzere, İstanbul’da -ve Türkiye’nin başka kentlerinde“spor” ile “kent turizmi” arasındaki ilişkiyi daha ayrıntılı olarak ele alacak -izleyecek ve
planlayacak- yaklaşımlara, stratejilere gerek olduğu görülmektedir. Özellikle uluslararası
nitelik taşıyan karşılaşmalara Türkiye ve/ya İstanbul dışından gelenleri ayrıştıracak
istatistik bilgi ve araştırma yetersizliği bu “deneme”de de görülmüştür. Örnek vermek
gerekirse, özellikle Fenerbahçe, Galatasaray ve Be şiktaş’ın İstanbul’da, kendi statlarında
yapacakları maçlar için sattıkları “kombine biletler”in “İstanbul” ve “İstanbul dışı” olarak
dağılımı; Avrupa Kupası maçlarında rakip takımlara ayrılan -ve satılan- bilet sayıları vb
bilgilerin olması, “spor” ile “kent turizmi” arasındaki ilişki konusunda daha sağlıklı
değerlendirmeler yapmaya olanak sağlayacaktır. Öte yandan, özellikle Yaz Olimpiyatları,
Dünya Kupası vb birçok kentin “yarışmacı yöntem”le seçildiği süreçlerde -en azındanİstanbul’un “aday” olduklarıyla ilgili rapor vb belgelerin kamuoyuna aç ılmasında da sonsuz
yarar olduğu düşünülmektedir.
Türkiye’de “spor” denildiğinde akla ilk gelenin “futbol” olduğu dikkate alınarak
İstanbul’un bu alandaki durumuna bakıldığında, 1987-1988’den 2007-2008’e, geride kalan
21 yıl içinde, İstanbul takımlarından Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve İstanbulspor’un
UEFA Şampiyonlar Ligi’ne ve/ya UEFA Kupası’na katılma olanağı buldukları görülmektedir
(bknz. Ek C1). Her maça, Avrupa’nın değişik ülkelerini temsil eden futbol takımlarının
oyuncularının yanı sıra teknik ve idari kadronun, taraftarlar ın, ilgili ülke basınının geldiği,
UEFA’nın maç kazanma ve tur atlama karşılığı takımlara önemli boyutlarda ödeme yaptığı,
televizyon yayın haklarının verildiği, böylece söz konusu turnuvalarda yer alman ın hem
“İstanbul ekonomisi”ne girdi sağladığı, hem de İstanbul’un tanıtımına önemli katkıda
bulunduğu düşünülecek olursa, bu olanağın “kent turizmi” bağlamında ne anlama geldiği
daha iyi anlaşılacaktır. Kuşkusuz, “üç büyükler”in İstanbul’da bulunmasının ve her sezon
en az ikisinin UEFA Şampiyonlar Ligi ve/ya UEFA Kupası’nda boy göstermesinin bir
sonucu olan bu durumun Türkiye’deki öteki kentlere yayg ınlaştırılması olası değildir.
Örneğin, Türkiye’nin üçüncü büyük kenti olan İzmir’den hiçbir takım uzun zamandır Türkiye
Ligi’nde yer alamamaktadır.
Çözümlemeyi sadece “futbol”la sınırlamamak, bir adım ileri götürerek basketbola da
göz atmak yararlı olacaktır. 2000’li yıllardan geride kalan yedi yıl içinde, Euroleague ile
ULEB Cup’da yer alan İstanbul takımlarının, grup maçları, “Top 16”, “Play-Off” ve “Final
Four”a kapsamında İstanbul’da yaptıkları basketbol maçlarına bakıldığında, 2001/20022007/2008 arasındaki yedi yıl içinde, İstanbul takımlarından Efes Pilsen, önce Ülker, sonra
Fenerbahçe Ülker Euroleague; Beşiktaş Cola Turca, Galatasaray Cafe Crown ve
23
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Darüşşafaka da ULEB Cup kapsamında İstanbul’da 196 maç yaptıkları görülmektedir
(bknz. Ek C2).
Buraya kadar verilmeye çalışılan verilere bayanlar, gençler vb basketbol; erkek ve
bayan voleybol takımlarının İstanbul’da yaptıkları maçlar ve bu maçların katkıları da
eklendiğinde, sadece bu üç dalda bile önemli bir toplamın ortaya çıkacağı açıktır.
“Spor”un İstanbul’a kazandırdıkları yalnızca ulusal takımın ve/ya İstanbul
takımlarının yaptıkları karşılaşmalarla da sınırlı değildir: Mayıs 2005’de, Atatürk Olimpiyat
Stadı’nda UEFA Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Milan-Liverpool maçına ev sahipliğini
İstanbul yapmıştır; basketbolda yaptığı ev sahiplikleri ise daha da gerilere gitmektedir:
Daha Nisan 1992’de, Partizan’ın şampiyon olduğu Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda
“Final Four”un, 1995’de, Benetton’un şampiyon olduğu European Cup Avrupa Kulüpler
Kupası finalinin, 2001’de “12 Dev Adam”ın Yugoslavya ile finali oynadığı 32. Avrupa
Basketbol Şampiyonası’nın, 2007’deki Bayanlar Avrupa Basketbol Ligi “Final Four”
karşılaşmalarının da ev sahibi İstanbul olmuştur.
Çözümleme başka spor dallarına da yayıldığında, ortaya çıkan tablo özellikle
“çeşitlilik” açısından daha da açıklık kazanmaktadır. Örneğin, 2008 Dünya Gençler Güreş
Şampiyonası’nın ev sahibi olan İstanbul Avrupa ile Asya arasındaki “biricik” maraton
yarışına otuz yıldan bu yana ev sahipliği yaptığı gibi, 15 Mayıs 2005’de de, Boğaziçi
Köprüsü üzerinde, Avrupa tarafında duran Venus Williams’ın Asya tarafına servis attığına,
İpek Şenoğlu’nun Asya tarafından attığı servisleri karşıladığına tanıklık etmiştir. Maçtan
sonra gazetecilerle söyleşen Venüs Williams, iki kıtada aynı anda tenis oynamasını
“inanılmaz” bulduğunu söylemiş, “Rüyamda görsem inanmazdım. Çok heyecanlandım.
Benim için tarihi bir olay oldu. Çok sevdim, inanılmaz ve ilginçti” demiştir.23
“Misyonu”nu “Türkiye'yi dünyada tenisle ilgili say ılı ülkeler arasına sokmak ve
dünyanın en çok ilgi gören tenis organizasyonlarından biri olmak” olarak tanımlayan
İstanbul Cup’ın, “kent turizmi” boyutunu da yakından ilgilendiren “vizyon”unda,
• Dünyanın en iyi tenisçilerinin katılmak istediği bir turnuva haline getirmek;
• İstanbul Cup’ı uluslararası nitelikteki tesislerde düzenlemek;
• İstanbul Cup’un turnuva sınıfını yükseltmek;
• turnuvaya oyuncu katılımını arttırmak;
• turnuvayı izleyenlerin sayısını arttırmak;
• turnuvanın tüm dünyada izlenirliğini sağlamak
yer almaktadır24; “vizyon” doğrultusunda alınan yol “yarın”la ilgili sonraki bölümde
ayrıntılandırılacaktır).
İstanbul yüzmede de önemli sayılabilecek turnuvalara ev sahipliği yapmıştır.
Bunlardan birinin, 24. Avrupa Yüzme, Atlama ve Senkronize Yüzme Şampiyonası
23
24
Akşam, 16 Mayıs 2005
Bknz. http://www.istanbulcup.com
24
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
(İstanpool’99)’nın “perde arkası”nı “ders çıkarmak” açısından bir “örnek olay” olarak
bilmekte yarar olduğu düşünülmektedir (bknz. Ek C3).
Dünyanın ilk ve tek kıtalararası yüzme yarışı da İstanbul’da yapılmaktadır
Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin himayesinde ve “Herkes İçin Spor” sloganına uygun
olarak Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından ilki 1989 yılında dört kadın, 64 erkek
sporcunun katılımıyla gerçekleştirilen Asya’dan Avrupa’ya Boğaziçi yüzme yarışları 20.
yılına gelmiştir. 20. Asya’dan Avrupa’ya Uluslararası Boğaziçi Yüzme Yarışları (20
Temmuz 2008)’na, 100 kadın, 476 erkek yüzücü katılmıştır; katılanların 96’sı yabancıdır.25
İstanbul’a yerli ve yabancı turist çeken spor etkinliklerinden biri de Veliefendi
Hipodromu’nda gerçekleştirilmektedir: Türkiye Jokey Kulübü (TJK)’nün 1991 yılından bu
yana düzenlediği, Avrupa’nın en büyük yarışlarından kabul edilen Enternasyonal Yarışlar
ya da “Enternasyonal Yarış Festivali”. Dünyada ve Avrupa’da gerçekleştirilen en önemli at
yarışlarına katılan değerli İngiliz ve Arap atları, ünlü antrenörleri ve jokeyleri –ve izleyicileriVeliefendi Hipodromu’nu doldurmaktadırlar (bknz. Ek C4 ve C5).
TJK, 2010’da İstanbul’un “Avrupa Kültür Başkenti” unvanını desteklemek amacıyla,
tanıtımına katkı sağlamaya yönelik bir de fotoğraf sergisi düzenlemiştir: İstanbul’a gelerek
özel bir teknikle İstanbul’un ve Veliefendi Hipodromu’nun 360 derece foto ğraflarını çeken
Brezilyalı fotoğraf sanatçısı Dudu Tresca’nın “İstanbul 360” adlı sergisi 26. Bu tür
etkinliklerin “kişisel ilişki”ye ve “rastlantılar”a ne ölçüde bağlı olarak yürütülmekte olduğuna
bir örnek olarak Dudu Tresca ile yapılan bir konuşmaya bakılabilir (Ek C6).
İstanbul, 2005’de açılan İstanbul Park ile Formula 1 (2005, 2006, 2007, 2008), Moto
GP (2005, 2006, 2007), WTCC Dünya Binek Otomobilleri Şampiyonası (2005, 2006) gibi
önemli yarışlara ev sahipliği yapabilme olanağına kavuşmuşsa da, yatırımı yapan İstanbul
Ticaret Odası’nın zarar ettiği bilinmekle birlikte, İstanbul’a toplam getirisinin ne olduğu ayrı
-ve derinlemesine- bir araştırma konusudur (bknz. Ek C7).
Bir “spor kenti” olarak İstanbul’un bulunduğu noktayı değerlendirmeden önce,
uluslararası ölçekte önemli başarılar kazanılan, ama kitle iletişim araçlarında o ölçüde yer
alamayan “satranç”a ve İstanbul’un, son on yıl içinde önemli “satranç” turnuvalarına ev
sahipliği yaptığına da değinmek gerekir.
Burada Cap İstanbul’da değinmek de yerinde olacaktır. 2006’da, iki kişiden oluşan
20 ekibin -yelkenlinin- Cannes-İstanbul arasında yarışmasıyla başlayan, 2007’de de hem
güzergâh, hem ekip olarak aynı formatta süren yelken yarışı, 2008’de tek kişilik ekiplerden
oluşan 35 ekibin –yelkenlinin- katılımıyla yapılmıştır. http://capistanbul.geovoile.com/2008
tıklandığında, açılan web sayfasının üstünde “Avrupa Kültür Başkenti Cap İstanbul 2008”
ibaresi ve Nice-Cagliari-Marzamemi-Aghios Nikolaos-Bozcaada-Gelibolu- İstanbul güzergâhı ile karşılaşılmaktadır. Gerek genel olarak İstanbul’un, gerek 2010’daki “Avrupa Kültür
Başkenti”nin tanıtımı açısından önemli bir katkı sağladığına kuşku yoktur.
25
Bknz. www.turkishnoc.org/tr/faaliyet/bgz/2007/elkitabi.pdf
26
Fotoğraflar için bknz. http://www.coolview.com.br/istanbul/index.html
25
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Burada yapılan değerlendirmede sona bırakılmış olmakla birlikte, “uluslararası
spor”dan söz edildiğinde akla gelen organizasyonların başında Olimpiyat Oyunları
olduğuna kuşku yoktur.
Olimpiyat Oyunları, televizyon yayın hakları ile “sponsor” gelirlerinden ötürü, 1980’li
yıllardan, özellikle de 1984 Los Angeles Olimpiyatı’ndan bu yana, sadece “prestij”
sağlayan, ülke ve kentin tanıtımına katkıda bulunan bir “spor olayı” olmanın ötesine
geçmiş, “kar” sağlayan, yapıldığı kentin fiziksel alt yapısını geliştiren/iyileştiren bir “mega
proje”ye dönüşmüştür.
İstanbul’da yaz olimpiyatı yapılması düşüncesinin ne zaman gündeme geldiği belli
olmasa da, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin 9-12 Mayıs 1987’de İstanbul’da yapılan 92.
Sesyonu27 nedeniyle İstanbul’a gelen yabancı basına, zamanın İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı Bedreddin Dalan tarafından İstanbul’un adaylığı konusunda açıklama
yapıldığı bilinmektedir. 28
İlk başvurunun 2000 Olimpiyatı için yapıldığı ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin
seçimini 1993’te yaptığı düşünülecek olursa, 1990’lı yılların ilk yarısında adaylık
başvurusunda bulunulduğu anlaşılır; kabaca on beş yılı bulan bir “olimpiyat adaylık
süreci”nin geride bırakılmış olduğu söylenebilir.
Bu on beş yıl içinde, 2000 Olimpiyatı için dört kentle yarışan İstanbul ilk turda
elenmiş, 2004 Olimpiyatı’nda on kentle yarışmış ve ilk aşamayı geçememiş, 2008
Olimpiyatı’nda “aday adayı” olmaktan “aday” olmaya geçmiş, ancak 2008 Olimpiyatı
Beijing’e verilmiş, 2012 için ise gene “aday adayı” olmaktan öteye geçememiştir.
İstanbul’un “resmen” yaklaşık 20 yıldır süren “Yaz Olimpiyatları’na ev sahibi olma
serüveni”nin “dün”üne ve -ilgili karar da 2005’de verildi ğinden 2012’yi de kapsayan“bugün”üne ilişkin bilgiler Ek C8’de verilmiştir; “bugünden görünen yarın” ise izleyen
bölümde ele alınacaktır.
“Spor” ve “İstanbul” konusunu kapamadan, Birleşik Krallık’ta bulunan ArkSport adlı
kuruluşun yaptığı değerlendirme sonucu belirlenen “Spor Kentleri” s ıralamasına da
değinmek yararlı olacaktır. 2002-2010 arasında yapılan ya da yapılması kesinleşen spor
etkinliklerine bakılarak 2006 için yapılan sıralamada “ilk beş” Melbourne, Paris, Sidney,
Berlin ve Londra olmuştur; İstanbul “ilk 20” içinde, sırasıyla, Roma, Chicago, Helsinki, Rio
de Janeiro, Amsterdam, Kuala Lumpur, Moskova ve Zagreb’in önünde 12. s ırada yer
almıştır. “İlk beş” dışında, sırasıyla, Madrid, New York, Beijing, Tokyo, Cape Town ve
Vancouver ise önünde yer alan kentler olmuştur. 2004-2012’de yapılan ve yapılacak
etkinliklere bakılarak 2008 için yapılan sıralamada ise, “ilk beş” Melbourne, Berlin, Sidney,
27
Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin söz konusu toplantılarına “sesyon” (session) dendiğinden burada da
bu sözcük kullanılmıştır.
28
“...Bedreddin Dalan, Sesyon dolayısıyla kentimize gelen yabancı basına İstanbul’un 2000 yılı Olimpiyat
Oyunları’na aday olacağını açıkladı. Milli Reasürans Şirketi’nin toplantı salonunda düzenlediği bu basın
toplantısında konuyla ilgili olarak hazırlattığı broşürleri dağıttı. Stad maketini gösterdi. Hepimiz buna çok
sevindik. Ancak hazırlıklar sırasında bizim fikrimizin alınmamasını, üstelik de Uluslararası Olimpiyat Komitesi
kurallarına göre bazı uyumsuzluklar olmasını yadırgadık...” Sinan Erdem, Adanmış bir hayat. Spor ve
Olimpizm’li yıllar, Dünya, İstanbul, Temmuz 2004, s. 174.
26
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Londra ve Vancouver olmuştur; aday seçildiği belirtilen 25 kent içinde olan İstanbul’un
sıralamadaki yerinin ne olduğu öğrenilememiştir.29
E. “Fuar ve kongre merkezi” olarak İstanbul
“Kent turizmi” açısından önem taşıyan etkinliklerden biri -belki de en ön sırada
geleni- de düzenlenen fuar ve kongreler olmaktad ır. Kuşkusuz, “kent” söz konusu
olduğunda, “ulusal” nitelikteki fuar ve kongreler, hatta “bayi toplant ısı” vb toplantılar da
önem taşımaktadır. Ancak burada sadece “uluslararası kongreler”e değinilmekle
yetinilecektir. Bu tür kongreler bir yandan “tan ıtım” işlevi görürken, öbür yandan da önemli
bir “gelir kaynağı” oluşturmaktadır; kongrelere katılanlar, -niteliklerinden ötürü- di ğer
turistlerle karşılaştırıldıklarında üç dört kat daha çok harcama yapmaktad ırlar.
1960’dan bu yana uluslararası hükümet ve/ya hükümet dışı örgütler tarafından
düzenlenen ya da uluslararası nitelik taşıyan kongreler konusunda bilgi derlemekte olan
Uluslararası Dernekler Birliği (Union of International Associations) verilerine göre, her y ıl
ortalama 215 ülkede 9.000 dolayında kongre düzenlenmekte 30 ve yaklaşık 75 milyon kişi
kongrelere katılmak amacıyla seyahat etmektedir. 31
Gene UIA’nın verilerine göre, son beş yıl içinde kongre düzenlenen kentler aras ında
“ilk on kent” arasına on beş kent girebilmiştir. Aşağıdaki çizelgeye bakıldığında, altı kentin
(Singapur, Paris, Viyana, Brüksel, Cenevre ve Barselona) be ş yıldır “ilk on” içinde olduğu,
2007’de ilk sırayı alan Singapur’un her yıl bir üst sıraya çıktığı, sonraki beş kentin ise –
neredeyse- konumlarını pekiştirmiş oldukları söylenebilir. 2003’de beşinci sırada olan
Londra’nın 2007’de sıralamada yer alamadığı, benzer biçimde Roma, Berlin, Kopenhag’ın
da yerlerini New York, Tokyo ve Amsterdam’a bıraktıkları görülmektedir. 32
29
Bknz. www.sportbusiness.com
Örneğin son yıllara ilişkin bilgiler şöyledir: 2004’de 223 ülkede 9.160 kongre düzenlenmişken, izleyen iki
yılda hem veri derlenen ülke (2005’de 218, 2006’da 212), hem de kongre sayısı (2005’de 8.953, 2006’da
88.871) düşmüş, 2007’de ise iilgili Basın Bülteni’nde bilgi derlenen ülke sayısı belirtilmemiş olmakla birliktekongre sayısı 10.318’i bulmuştur. Bknz. www.uia.be
31
Bknz. Capital eki Kongre, Kasım 2007, sayı 6, s. 5.
32
UIA veri tabanı sadece abonelere açık olduğundan, ilgili yılların Basın Bülteni’nde yer alan bilgilerle sınırlı
kalınmış, bu nedenle de UIA verilerine göre İstanbul’un konumunun ne olduğu belirlenememiştir.
30
27
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Çizelge 3: UIA kent sıralaması, 2003-2007
Kentler
2007*
2006
2005
2004
2003
Singapur
1 (465)
3
4
5
6
Paris
2 (315)
1
1
1
1
Viyana
3 (298)
2
2
2
2
Brüksel
4 (229)
4
3
3
4
Cenevre
5 (170)
5
6
4
3
Barselona
6 (161)
7
5
7
7
New York
7 (128)
10
7
-
-
Tokyo
8 (126)
-
-
-
-
Seul
9 (121)
-
9
10
-
Amsterdam
10 (120)
9
-
-
-
Helsinki
-
6
-
-
-
Londra
-
8
8
8
5
Kopenhag
-
-
10
6
8
Berlin
-
-
-
9
9
Roma
-
-
-
-
10
* Bir sonraki çizelgedeki ICCA verileri ile karşılaştırılabilmesi için sadece 2007 yılında yapılan kongre sayıları
da verilmiştir. Kaynak: UIA
Uluslararası kongrelerle ilgili bilgi derleyen bir başka kuruluşun, 1997’de kurulan
İstanbul Kongre ve Ziyaretçi Bürosu (İstanbul Convention&Visitors Bureau)’nun da üyesi
olduğu, hatta Genel Müdür Handan Boyce’nin 15 ki şiden oluşan Yönetim Kurulu’nda yer
aldığı Uluslararası Toplantı ve Kongreler Birliği (ICCA International Congress&Convention
Association)’nin verilerine bakıldığında33, 2007 yılına ilişkin ülke sıralamasında “ilk 20”nin
içinde Türkiye’nin olmadığı, 2005’de 24. sırada olan, 2006’da 17. sıraya yükselen
İstanbul’un ise, Kuala Lumpur ve Brüksel ile eşit toplantı sayısıyla ilk 20’nin son sıralarını
paylaştığı görülmektedir.
ICCA’nın web sitesinde yer alan açıklamaya bakıldığında, aşağıdaki çizelgede son
birkaç yıl içinde ne tür bir hareketlilik olduğu da görülebilmektedir.
“2005 ve 2006’da olduğu gibi Viyana en popüler kent olarak listenin başında bulunmaktadır; önceki
yıllara göre birinciliğini daha da pekiştirmiştir. Dört sıra birden atlayan Berlin ikinci sıraya yerleşmiş,
Singapur üçüncü sıradaki yerini korumuştur. Paris, Barselona ve Budapeşte yerlerini korumuşlarsa
da, Budapeşte altıncılığı Lizbon ile paylaşmıştır. 2006’da 13. sırada olan Beijing ilk ona girerek
sekizinci sırayı almıştır; üç sıra ilerleyerek dokuzuncu olan Amsterdam izlemektedir. 2006’da 40.
olan Taipeh ilk 20’nin en çarpıcı kenti olmuştur.”
33
Bknz. http://www.iccaworld.com. ICCA’nın sıralamasına, (i) düzenli aralıklarla ve (ii) en az üç ülkede
dönüşümlü olarak toplantı düzenleyen uluslararası dernekler/vakıflar tarafından düzenlenen uluslararası
toplantılar temel oluşturmaktadır. 2007 yılı sıralaması, 2007’de düzenlenen bu nitelikte 6,500’ün üzerindeki
uluslararası toplantıya dayanmaktadır.
28
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Çizelge 4: ICCA ülke ve kent sıralaması, 2007
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
13
14
15
16
17
18
19
Ülke
ABD
Almanya
İspanya
Birleşik Krallık
Fransa
İtalya
Japonya
Brezilya
Avusturya
Kanada
Hollanda
Çin Halk
Cumhuriyeti
Avustralya
İsviçre
Portekiz
İsveç
Belçika
Finlandiya
Singapur
Kore Cumhuriyeti
Toplantı
sayısı
467
429
303
281
255
250
215
209
204
197
195
195
194
175
153
137
124
122
120
120
Sıra
1
2
3
4
5
6
8
9
10
11
12
14
17
18
19
Kent
Viyana
Berlin
Singapur
Paris
Barselona
Budapeşte
Lizbon
Beijing
Amsterdam
Madrid
Kopenhag
Toplantı
sayısı
154
123
120
115
106
90
90
87
82
77
76
Prag
Hong Kong
Seul
Stockholm
Bangkok
Londra
Taipei
Kuala Lumpur
İstanbul
Brüksel
72
72
70
70
70
69
67
66
66
66
Kaynak: ICCA
UIA ve ICCA verileri arasındaki önemli bir farklılık söz konusudur: ICCA verileri,
sistematik olarak UIA verilerinin gerisindedir. Daha çarp ıcı olan, UIA verilerine göre
2007’de “ilk on” içinde olan Cenevre, New York, Tokyo ve Seul’ün, ICCA’n ın “ilk 20”sinde
bile yer alamamış olması, ICCA’nın “ilk on”unda bulunan Berlin, Budapeşte, Lizbon ve
Beijing’in de UIA’nın “ilk on”unda yer bulamamış olmalarıdır. Bu farklılığın, UIA’nın
Birleşmiş Milletler vb uluslararası örgütlerin toplantılarına ağırlık vermesi, ayrıca katılımcı
sayısının en az 300, yabancı sayısının en az yüzde 40, farklı uyrukluk sayısının en az 5,
toplantı süresinin de en az üç gün olması koşullarını ararken, ICCA’nın uluslararası
derneklerle vakıfların düzenli aralıklarla ve en az üç ülkede dönüşümlü olarak yaptıkları
toplantıları izlemekte oluşundan kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu nedenle de, “kongre
turizmi” açısından İstanbul’un yerinin ne olduğunun daha sağlıklı belirlenebilmesi için UIA
ile ICCA’nın verilerinin kongre vb toplantı temelinde karşılaştırmalı ve birbirini tamamlayıcı
nitelikte izlenmesi, değerlendirilmesi gerekli olmaktadır.
Dünyada uluslararası kongre turizmi pastası 150 milyar doları bulmaktadır. Bu,
dünya turizm ve seyahat cirosunun yaklaşık üçte birinin kongre turizminden elde edildi ği
anlamına gelmektedir. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 2005 yılında yaptığı “Yabancı
Ziyaretçiler Çıkış Anketi “verileri temel alındığında, Türkiye’ye gelen yabancıların yüzde
2,76’sı kongre, seminer vb toplantılar için gelmiştir; bu durumda 2005 yılında toplantı
amacıyla Türkiye’ye 410.327 kişi gelmiş olmaktadır. Türkiye’ye gelen yabancıların
ortalama harcamalarının 700 dolar olmasından hareketle, toplantı için gelenlerin 1000
29
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
dolar harcadıkları varsayıldığında, Türkiye’nin “kongre turizmi”nden elde etti ği gelirin 410
milyon dolar olduğu görülmektedir ki, dünya kongre turizmi gelirinin binde 2,7’si
dolayındadır.34
Türkiye’de düzenlenen toplantıların yüzde 67’sine İstanbul’un ev sahipliği yaptığı
dikkate alındığında,35 “kongre turizmi” konusunda İstanbul’un konumunun ne durumda
olduğu görülecektir.
“Kongre turizmi”nin sağladığı gelir yüksek olduğundan, çok yarışmacı bir pazar söz
konusu olmaktadır. Yer seçiminde “ön koşul”un, katılımcı sayısına uygun konaklama
kapasitesinin olması, İstanbul’un -ve elbette Türkiye’nin- önündeki ba şlıca engel olarak
görülmektedir. Özellikle 10 -15.000 katılımcının söz konusu olduğu büyük toplantılar
İstanbul’a çekilmesi neredeyse olanaksız olmaktadır.
İstanbul, son yıllarda, NATO Zirvesi (28-29 Haziran 2004), Uluslararas ı Gazeteler
Birliği 57. Kongresi (WAN, 30 Mayıs-2 Haziran 2004), XXX. Dünya Hematoloji Kongresi
(28 Eylül-2 Ekim 2005), XXII. Dünya Mimarlık Kongresi (30 Haziran-10 Temmuz 2005) gibi
önemli toplantılara ev sahipliği yapmıştır. Ancak bu toplantıların hepsinde katılımcı
sayısının 10.000’in altında olduğu görülmektedir: NATO Zirvesi ile XXII. Dünya Mimarlık
Kongresi’ne yaklaşık 7.000, diğer ikisine de yaklaşık 1.500 kişi katılmıştır.
“Kapasite” yetersizliğinden ötürü 24-27 Eylül 2008’de yapılan ve 124 ülkeden
15.000’i aşkın kişinin katıldığı36 Dünya Diş Hekimleri Kongresi Stockholm’e kaptırılmıştır.
“... İstanbul`da şehir merkezi dışındaki bir fuar alanını gezen organizatörler, ‘Biz kongre katılımcılarına şehri yaşatmak istiyoruz. Burada kongre yapacaksak dünyanın her yerinde yaparız. Bizim her
yerde kongre yapmak gibi bir niyetimiz yok’ deyince Lütfi Kırdar Kongre Merkezi`nin bulunduğu
kongre vadisinde karar kılındı. 10 bin metrekare alan üzerinde yapılan fuar için 5 ayrı otelin kongre
salonları da devreye sokuldu. Ancak kapasite yine yetmeyince organizatörler kongrenin 2008 yılında
İsveç`in başkenti Stockholm`de yapılmasını kararlaştırdı...” (bknz. Ek D1).
Dünya Diş Hekimleri Kongresi’nin 2007’de Dubai (Birleşik Arap Emirliği)’de
yapıldığını, 2009’da Singapur’da, 2010’da ise Salvador da Bahia (Brezilya)’da yap ılacağını
da belirtmek gerekir...
Fuarlara gelince, İstanbul’daki başlıca fuar merkezleri etkinliklerini bir süredir kent
dışına taşımışlardır: CNR Expo Fuar Merkezi, TÜYAP Uluslararası Fuar ve Kongre
Merkezi ile İstanbul Fuar Merkezi. Kent içinde de Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi
Sarayı birçok fuar ve sergiye ev sahipliği yapmaktadır (Bknz. Ek D2). Ayrıca, düzenlenen
fuarın niteliğine göre Askeri Müze Kültür Sitesi (örneğin, 1-3 Kasım 2008, Safety İstanbul
2008; 8-9 Kasım 2008, Akare Yurtdışı Eğitim), Sheraton Oteli (örneğin, 12-19 Ekim 2008,
IEFT Yurtdışı eğitim) ve Hilton Oteli (örneğin, 14 Ekim 2008, IEFT Yurtdışı eğitim)’nde de
fuar düzenlenebilmektedir.
34
Bknz. Setur, Kongre ve Toplantı Müdürü Oya Banu Sayman ile yapılan söyleşi, Capital eki, Kongre,
Kasım 2007, sayı 6, s. 17.
35
Kongre, adı geçen söyleşi.
36
Bknz. http://www.fdiworldental.org/congress/4_0past.html
30
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ek D2’den açıkça görülebileceği üzere, yukarıda değinilen üç fuar merkezinin de
2008 takvimlerinin neredeyse tamamı doludur. Söz konusu fuarlara, değişik ölçeklerde
olsa da, gerek katılımcı, gerek ziyaretçi olarak hem İstanbul dışından, hem de Türkiye
dışından katılım olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak -bilindiği kadarıyla- bu
konuda yapılmış ayrıntılı ve güvenilir bir çalışma bulunmamaktadır; böyle bir çalışma ise
bu “deneme”nin boyutlarının ötesindedir.
Gene de, bir fikir vermesi için, CNR Expo’da düzenlenen AutoShow Uluslararas ı
Otomobil Fuarı’na 200 firmanın katılmasının ve giriş ücreti hafta içi 12 YTL, hafta sonu da
15 YTL olan Fuar’a 700.000 dolayında ziyaretçi geleceğinin beklendiğini belirtmek yerinde
olacaktır; 2006’daki AutoShow’u 622.000 kişi ziyaret etmiştir.37 Bu verilerin, söz gelimi,
1989’dan bu yana yapılmakta olan Paris Motor Show ile karşılaştırılması ilginç olacaktır:
2004’te 1,4 milyon kişi, 2006’da 1,5 milyon, 2008 hedefi 1,7 milyon ki şi. 2007’de sadece
100 farklı ülkeden 11 bin gazeteci katılmıştır.38
Gelişme gösteren bir başka fuar Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat
Fuarı (EMITT East Mediterranean International Tourism and Travel Fair)’d ır: 15-18 Şubat
2007 tarihlerinde TÜYAB Beylikdüzü Uluslararası Fuar ve Sergi Salonu'nda
gerçekleştirilen EMITT 2007’yi, 34.476'sı turizm profesyoneli, 12.250 turizm sektörü
dışındaki sektör temsilcisi, 62.300'ü de tüketici olmak üzere toplam 109.026 ki şinin ziyaret
ettiği belirlenmiştir. 1999’dan bu yana gelişme sürecine bakıldığında, 2006’da tepe noktaya
gelindiği, 2007’deki ziyaretçi sayısının ise 2004’deki düzeyde olduğu görülmektedir:
EMITT’in uluslararası düzeyde gerçekleştirildiği 1999 yılında toplam ziyaretçi sayısı 40.900
iken, bu sayı yıllar itibariyle 2000'de 52.685, 2001'de 39.342, 2002'de 79.600, 2003'de
96.400, 2004'de 100.087, 2005'de 138.500 ve 2006 y ılında ise 143.300 olarak
gerçekleşmişti.39
37
Bknz. Cumhuriyet Otoshow, 10 Ekim 2008
Bknz. Hürriyet Oto Yaşam, 24 Eylül 2008
39
http://www.anatoliajournal.com/turizmbulteni/nisan2007.htm
38
31
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
BÖLÜM ÜÇ
“Kent turizmi” açısından İstanbul’un “yarın”ına bakış ve öneriler
“Kent turizmi” açısından gerekli olan bileşenlerden bir bölümüne Bölüm İki’de ve
Ekler’de yeterince yer verilmekle birlikte, bu bileşenlerden hiçbirinin “tek başına” turist
çekmeye yeterli olmadığının kabul edilmesi gerekmektedir. Söz gelimi, “neden Paris’e
gidiyorsun?” sorusuna, “Eyfel Kulesi’ni görmeye...”, “Louvre’u dola şmaya...”, “Güzel bir
opera izlemeye...” vb yanıtların hem azınlıkta kalması, hem de daha çok “sınırdaş”
kentlerden/ülkelerden kaynaklanıyor olması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Bir kente gitme
dürtüsü, değinilen -ve değinilmeyen- bileşenlerin bütünleşmesi sonucu oluşmaktadır.40
Öte yandan, belli bir kente spor etkinliklerini izlemeye ya da bir kongreye, fuara
katılmaya gitmek, sadece etkinliğin söz konusu kentte yapılıyor olmasından ötürüdür.
Ancak, özellikle kongre vb toplantıların yapılacağı kentlerin seçiminde de, aday kentlerin
sundukları -ve sağlayacakları- olanakların büyük ölçüde etkili oldukları bilinmektedir.
Düzenlenecek etkinliğe en çok katılımcıyı çekebilmek amacıyla bu tür olanakların
sunuluyor olması da gerekmektedir.
Öte yandan, “büyük etkinlikler”in neden oldu ğu “kentsel dönüşümler”le ilgili olarak
da birçok örnek söz konusudur: Bastille’e saldırılışının ve Fransız Devrimi’nin başlayışının
100. yılı onuruna 1889 yılında Paris’te düzenlenen Exposition ile 1900’deki Exposition
Universelle’in, sergiyi gezen 50 milyon kişinin katkısının ötesinde, -belki de dünyanın en
önemli- “kent ikonu” olan Eyfel Kulesi başta olmak üzere Paris’e kazandırdıkları arasında
Gare de Lyon, bugün Orsay Müzesi’ne dönü şmüş olan Gare d’Orsay, III. Alexander
Köprüsü, Grand Palais, Petit Palais vb birçok yapı(t) bulunmaktadır. Daha yakın tarihlere
gelindiğinde, Amerika’nın keşfinin 100. yılı onuruna 1992’de Seville’da düzenlenen Expo
’92 ile aynı yıl Barcelona’da yapılan Yaz Olimpiyatı, Glasgow’un 1990’ın Avrupa Kültür
Başkenti olması başka “örnek olaylar” olmuştur. Bu -ve başka- “örnek olaylar”ın, 2010
Avrupa Kültür Başkenti olan, bir gün de Yaz Olimpiyatları düzenleyeceğine inanılan
İstanbul için, sadece sonuçları açısından değil, “planlama ve yönetim” açısından da
ayrıntılı olarak incelenerek değerlendirilmesinin yararlı olacağı düşünülmektedir.
Ancak geliştirilecek bütün politika ve alınacak önlemlerin, “İstanbul’a daha çok turist
çekebilmek” değil, “İstanbul’da yaşayanların yaşam kalitesini yükseltmek” amacına öncelik
vermesi gerekliliği de göz ardı edilmemek durumundadır. Avrupa Konseyi Avrupa Yerel ve
Bölgesel Yetkililer Sürekli Toplantısı’nın Mart 1992’deki 27. oturumunda kabul ve ilan
40
Kuşkusuz, bunun istisnaları yok değildir. Örneğin, Guggenheim Müzesi’nin Bilbao’ya giden turist sayısını
artırması bir “örnek olay” olarak “kentsel dönüşüm”le ilgili yazında yerini almış bulunmaktadır. Bu konudaki
tartışma için bknz. Maria V. Gomez, “Reflective Images: The Case of Urban Regeneration in Glasgow and
Bilbao”, International Journal of Urban and Regional Research, 1998, Vol. 22, No. 1, ss. 106-121; Beatriz
Plaza, “The Guggenheim-Bilbao Museum Effect: A Reply to Maria V. Gomez ‘Reflective Images: The Case
of Urban Regeneration in Glasgow and Bilbao’ “, International Journal of Urban and Regional Research,
1999, Vol. 23, No. 3, ss. 589-592; Beatriz Plaza, “Evaluating the Influence of a Large Cultural Artifact in the
Attraction of Tourism. The Guggenheim Museum Bilbao Case”, Urban Affairs Review, November 2000, Vol.
36, No. 2, ss. 264-274; Maria V. Gomez – Sara Gonzalez, “A Reply to Beatriz Plaza’s ‘The GuggenheimBilbao Museum Effect’ “, International Journal of Urban and Regional Research, December 2001, Vol.
25, 4, ss. 898-900.
32
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
edilen, 20 maddelik bir bildirge ve 13 maddelik ilkelerden olu şan Avrupa Kentsel Şartı,
“Avrupa yerleşimlerinde yaşayan kent sakinleri şu haklara sahiptir” diye başlamaktadır41;
“Avrupa yerleşimlerine gidecek turistler şu haklara sahiptir” diye değil...
Bu “temel yaklaşım” çerçevesinde “kent turizmi”nin gerektirdi ği - bu çalışmada ele
alınmaya çalışılan- bileşenlerinin “yarın”ın İstanbul’undaki durumuna bakıldığında neler
söylenebilecektir?
A. Müzeler, sanat ve kültür etkinlikleri
Önceki bölümde -ve Ekler’de- değinildiği üzere, İstanbul’da 80 dolayında müze
bulunmakta, ancak birkaçı dışında ne yerli, ne de yabancı turist çekebilmede başarılı
olmaktadırlar. 2000’den bu yana 20 yeni müze yap ılmış -ya da genişlemiş- olduğu dikkate
alınacak olursa, sorunun “pazarı genişletmek”ten çok “pazarı paylaşmak”ta yoğunlaşmakta
olduğu söylenebilir. T.C. yurttaşlarının geçirdikleri eğitim sürecinde “müze”nin ve
“araştırma”nın yerinin “yok” mertebesinde olduğu düşünüldüğünde, “pazarı genişletmek”
konusunda yapılması gereken çok şey olduğu görülmektedir. Bu konuda “özel” konumdaki
müzelerin, “kamu”ya bağlı müzelerden çok daha yaratıcı ve etkin olduklarına kuşku yoktur;
“tanıtım”dan “eğitime kadar uzanan bir süreçte “sosyal sorumluluk” üstlendikleri aç ıktır.
Kamu kurumlarının, önlerindeki “özel örnekler”den yararlanarak, yar ıda kalanları bitirmenin
(örnek, Müzik Müzesi) ve açıkta kalanlara mekan sağlamanın (örnek Tekel Müzesi)
ötesinde yeni yatırımlara kalkışmak yerine, gerekirse “birleşmeler” yoluyla kendilerine çeki
düzen vermeleri kaçınılmaz gözükmektedir.
Müzelerde dikkati çeken konulardan biri de (i) birçok müzeye hiçbir ücret ödemeden
girilebilmesi ve (ii) ücretle girilen müzelerde yabanc ı turistlerden daha yüksek giriş ücreti
alınıyor olmasıdır. Herhalde iki uygulamanın da ne ABD’de, ne de AB’de benzeri
bulunmaktadır; müzelere giriş için genellikle bir “bilet/giriş ücreti” ödenmekte ve bu ücret
“yerli-yabancı” ayrımına göre değil, “yaş”a ve “birey/grup” oluşuna göre farklılaşmaktadır.
Kuşkusuz, başta Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı müzeler olmak üzere bütün müzelerin
yönetimlerine bu iki uygulamanın nedeni sorulduğunda alınacak yanıt (i)
“vatandaşlarımızın müzeye gitmelerini özendirmek için...” ve (ii) “yabanc ıların Türkiye’ye
bırakacakları dövizi az da olsa artırmak için...” vb birçok gerekçeye dayandırılacaktır. İleri
sürülecek gerekçeler ne kadar hakl ı olurlarsa olsunlar, iki uygulamanın da yanlış olduğu
düşünülmektedir. Önerilen çözüm, Kültür ve Turizm Bakanl ığı’nın başlatmış olduğu
Müzekart uygulamasının yaygınlaştırılmasıdır. Şimdiki uygulamada, Müzekart
başvurusunda “TC Kimlik No” istendiğinden hareket edilerek, (i) uygulamayı Kültür ve
Turizm Bakanlığı’na bağlı müzelerle sınırlamaktan vazgeçilmesi 42, Bakanlık dışındaki
41
Türkçe metin için bknz. Avrupa Kentsel Şartı, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Yayını,
Ankara 1996, çev. Zerrin Yener - Kumru Arapkirlioğlu; İngilizce metnin erişim adresi:
http://www.coe.fr/cplre/eng/etxt/echarteurbaine.php
42
İstanbul’da Müzekart’ın geçerli olduğu yerler şunlardır: Arkeoloji Müzesi (Eski Şark Eserleri, Çinili Köşk);
Ayasofya Müzesi ; Aya İrini Müzesi; Fethiye Müzesi; Kariye Müzesi; Büyük Saray Mozaikleri Müzesi; İmrahor
Sarayı ; Galata Mevlevihanesi Müzesi; Rumeli Hisarı; Anadolu Hisarı (ziyarete kapalıdır); Yedikule
Zindanları; Topkapı Sarayı Müzesi; Türk ve İslam Eserleri Müzesi; Adam Mickiewickz Müzesi; Yıldız Sarayı
Müzesi; İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi.
33
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
müzelerin de kapsanmasının sağlanması, (ii) 20 YTL/yıl olan kart ücretinin 10 YTL/yıl
olarak belirlenmesi, (iii) ancak herhangi bir müzeye ilk kez giden herkese Müzekart
verilmesi, (iv) özellikle ilk ve orta öğrenimdeki öğrencilerin tümüne okullar aracılığıyla
herhangi bir ücret almadan Müzekart da ğıtılması, (v) böylece “vatandaş” olanların
müzelere gitmelerinin özendirilmesinin sürdürülmesi, (vi) yabanc ı uyruklu kişilere Müzekart
verilmemesi, (vii) hiçbir müzeye ücretsiz girilememesi, (viii) Müzekart sahibi olmayanlardan
alınacak giriş ücretlerinin de, müzeler arasında farklılaşma olmakla birlikte, bugünkü
düzeylerinin üstüne çıkartılması önerilmektedir 43.
Müzelerle ilgili bir başka konu, (i) müzelerin çoğunda müzeyi ve içindeki yapıtları
ayrıntılı olarak tanıtacak basılı malzemenin (broşür, kitap, kroki vb) hiç olmaması ya da
birkaç istisna dışında yetersiz olması, (ii) “hediyelik eşya”nın ise, birkaç özel müze dışında
hiç olmamasıdır. Oysa gene ABD ve AB’de gidilen neredeyse bütün müzelerin,
büyüklüklerine ve olanaklarına göre, hem basılı malzeme, hem de hediyelik eşya
konusunda “yaratıcı” ürünler geliştirdikleri görülmektedir. İstanbul’da gözlemlenen, son
yıllarda açılan birkaç müzenin bu konuda ABD ve AB ile “boy ölçüşebilir” düzeyde
oldukları, ancak başta Kültür ve Turizm Bakanlığı’na –ve diğer kamu kuruluşlarına- bağlı
müzeler olmak üzere birçoğunda bu konuya gereğince ve yeterince eğilinmediğidir.44 Oysa
müzelerin gelir kalemleri içinde “hediyelik eşya, kitap vb” malzeme satışlarından elde
edilen gelirin “giriş ücreti”nden elde edilen gelirden yüksek oldu ğu bilinmektedir. 45
Müzelerin yetersiz olduğu konulardan biri de “mekânların yan etkinlikler için
kullanımı”dır. Son yıllarda açılan özel müzeler bu konuya da ağırlık vermekte, mekânın
elverdiği ölçüde46 özenli yeme-içme mekânları, film gösterimi, konferans, saydam gösterisi
vb çeşitli yan etkinliklerle hem “yeni müze ziyaretçileri” kazanmakta, hem “ek gelir”
sağlamakta, hem de müzelerin “eğitim” işlevlerine katkıda bulunmaktadırlar.47
Müzeler söz konusu olduğunda değinilmeden geçilemeyecek konulardan birinin de,
bir müzeye girebilmek için neden birkaç gün önceden faks ile kimlik bilgilerini göndermenin
(örnek Florence Nightingale Müzesi 48) ya da izin almanın (örmek Aya İrini, İmrahor Sarayı
43
Buradaki öneri müzelerin “sürekli sergileri”ne girişle ilgilidir; “süreli sergiler” -yurt dışında da olduğu gibihem Müzekart kapsamı dışında tutulmalı, hem de farklı bir uygulamaya konu edilmelidirler.
44
Bu konuya değinen bir yazı için bknz. Nilay Örnek, “Müzelerde hediyelik eşya işini devlet yapamıyorsa
bıraksın! Ben yaparım...”, Milliyet Cafe, 15 Eylül 2008. Bu yazının yayınlanması üzerine Döner Sermaye
İşletmesi Merkez Müdürü Tolga Tuyluğlu’dan gelen yanıta da değinmek gerekmektedir: “...Kamu idarelerinin
işletmecilikte başarılı olduğunu savunmak olanaklı değil. Ancak müze mağazalarımızı özel işletmelere
bırakmak üzere ihale hazırlığımız sürüyor. Ayasofya Müzesi mağazamızı yeniledik. Ciromuz 3 kat,
karlılığımız ise 5 kat arttı. Yakında Ayasofya, Topkapı Sarayı, Türk İslam Eserleri, Arkeoloji ve daha pek çok
yerdeki müze mağaza ve kafelerimizi özel sektöre devredeceğiz...” bknz. Milliyet Cafe, 22 Eylül 2008.
45
“Süreli sergiler”in “sponsor gelirleri” bu çerçevenin dışında kalmaktadır.
46
Bu tür etkinliklerin müze tasarımında düşünüldüğü ve mekânın biçimlendirilmesinde dikkate alındığı
anlaşılmaktadır.
47
Örneğin, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültürel ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü ile
Atlas dergisinin desteğiyle açılan "Balyan Ailesi'nin Mimarideki Rolü" Fotoğraf Sergisi (23-30 Aralık 2007)’nin
mekânının Cemal Reşit Rey Fuayesi değil de, Balyan ailesinden birinin imzasını taşıyan bir bina olması daha
uygun olmaz mıydı?
48
Yanıt -büyük olasılıkla- Florence Nightingale Müzesi Selimiye Kışlası’nda bulunduğundan “güvenlik”
olacaktır; ancak yurt dışında da “güvenlik” kaygısı olan müze vb mekanlar vardır ve oralara girişte yapılan
“insanı bıktıracak” ölçüdeki aramalarla bu sorun çözülmüştür (örnek, Paris’te, Palais de Justice’in yanındaki
Saint Chapelle ya da Hotel de Ville’de açılan sergilere girişteki güvenlik).
34
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
ya da Tekfur Sarayı’na girebilmek için Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’nden alınması gereken
izin) ya da fotoğraf çekebilmek için “belli bir prosedürün tamamlanmas ı”nın (örnek, Milli
Eğitim Bakanlığı’na bağlı Cumhuriyet Eğitim Müzesi) gerekli olduğunu anlamanın da,
anlatmanın da zor olduğudur.49
Müzeler konusunda bir başka öneri de, sergilenen yapıtlara ilişkin -Türkçe dahilbirkaç dilde açıklamalarının vitrin, duvar vb yerlerde bulunmasının sağlanması ya da işitsel
düzeneklerin kurulmasıdır.
Son olarak vurgulanması gereken, “tanıtım”ın öneminin hiç de küçümsenmemesi,
her olanağın “en çok” yararı sağlayacak ölçüde kullanılmasıdır. Üniversitelerin iletişimle
ilgili birimlerinde “örnek olay” olarak okutulmas ı ve ayrıntılı olarak çözümlenmesi gereken
bir örnek, aralarında 42 yıl olsa ve bu süre içinde ulaşım ve iletişim teknolojisi dünyayı çok
küçültmüş bulunsa da, “kent turizmi”ne etkisi açısından iki kitabın ve filmin
karşılaştırılmasıdır. Filmlerden birincisi, senaryosu Eric Ambler’in The Light of Day (1962;
Türkçe çevirisi Günışığı, çev. Adnan Semih Yazıcıoğlu, 1963) adlı romanına dayanan,
yönetmenliğini Jules Dassin’in yaptığı, başrollerini Peter Ustinov, Melina Mercouri,
Maximilian Schell, Akim Tamiroff gibi ünlü oyuncuların paylaştıkları, filmdeki oyunu Peter
Ustinov’a “en iyi erkek oyuncu” dalında ikinci kez Oscar kazandıran Topkapı (1964)
filmidir. Olaylar, Topkapı Sarayı’ndaki paha biçilmez bir hançerin çalınmaya çalışması
çevresinde gelişmektedir. İkinci film ise, Dan Brown’un aynı adı taşıyan romanından Ron
Howard’ın yönetmenliğinde çekilen, başrollerini Tom Hanks, Audret Tautou, Ian Mc Kellen
49
Burada değinilen konunun İlber Ortaylı’nın önerdiği “randevu alma”dan farklı olduğunun belirtilmesi
gerekir. İlber Ortaylı, “Yabancı turistler Topkapı’yı randevusuz gezmemeli”, Milliyet Pazar, 12 Ekim 2008
“Sefa Kaplan ile Hürriyet’te yaptığım ve geçen hafta çıkan röportajda müzemizin ziyaretçi sayısındaki
sınırlama gereğinden söz ettim ve Floransa’nın ünlü Uffizi Galerisi’ndeki gibi randevu sisteminden bahsettim.
...Bu bina bir sergi sarayı olarak düzenlenmediği için dar bir mekândır. Bizim gençliğimizde, henüz kitle
turizmi bu kadar dehşetle ortalığı sarmadığı için rahatça girer, pek rahat olmasa da saatlerce
kalabilirdik...Bugün bu imkan yok. Aşırı izdihamdan dolayı Uffizi bilhassa grupları randevu vererek, belirli
saatlerde alıyor; bazı günlerin dolu olduğu çok açık. Şahıslar ise uzun müddet sıra beklemek zorunda.
Şu kadarını söyleyeyim, bizim Topkapı Sarayı da daha iyi bir durumda değil. Elan yıllık ziyaretçi sayımız 2
milyon civarında. İstanbul’un Karaköy rıhtımına yanaşan heyula gemiler, daha doğrusu çok katlı yüzen
apartmanların her biri binlerce yolcuyu boşaltıyor ve bunlar da Topkapı’ya geliyor.
Kremlin müzeleri örnek olsun
Gelenlerin içinde Topkapı Sarayı’nın ismini hayatı boyu duymayanlar çoğunlukta. Duymak zorunda da
değiller. Giriş ücretlerinin ucuzluğu dolayısıyla organize gruplar günün bir saatini -ama zinhar iki değilTopkapı’da geçiriyor. Şu anda müzenin avluları ve salonları feci vaziyette; bir tahaccüm ve izdiham hâkim.
Ön planda kendi yurttaşlarımızın ve okullularımızın burayı gezmek zorunda olduğunu düşünürsek -ki bu da
hemen hemen Müzekart’la temin edilmiş vaziyette olup- yabancı gruplar için yüksek ücret ve randevu
sistemimizi uygulamamız şart.
Örnekleri var; Uffizi’nin dışında Kremlin müzeleri, özellikle hazine dairesi bunu tatbik ediyor. Benim bildiğim
40 yıldır da Kremlin’deki kiliseler haftanın belirli günlerinde sırayla kapatılıyor. Aynı şeyi Kapadokya kaya
kiliseleri için de düşünmek lazım.
Devirler değişti, turizm şirketleri iyi müşteri topluyor, bunu kimse engelleyecek değil. Ama müze ziyaretleri
için koruyucu önlemler almak lazım. Randevu sistemi kişilere yönelik değil; müzeyi gezecekleri burayı biliyor
diye kabul imtihanına alacak da değiliz ama birkaç yılda 3 milyon ve altı-yedi sene içinde de 5 milyona
çıkacak ziyaretçi sayısının ne sorunlar yaratacağını tasavvur bile edemiyorum.
35
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
ve Jean Reno’nun paylaştıkları Da Vinci Code (2006)’dur. Louvre Müzesi’ndeki bir
cinayet çevresinde gelişmekte, bir sırrın açığa çıkmasını önlemeye çalışan gizli bir dinsel
örgüt üzerine kurgulanmış bulunmaktadır.
Topkapı filmi, hala film olarak sinema eleştirmenlerinden olumlu değerlendirmeler
almakta olmasına ve 2000 yılında “Palace of Gold & Light: Treasures from the Topkapi,
İstanbul” adı altında sergilerin (1 Mart-15 Haziran 2000, The Corcoran Art Gallery,
Washington D.C.; 14 Temmuz – 24 Eylül 2000, San Diego Museum of Art, San Diego; 15
Ekim 2000 – 28 Şubat 2001, Museum of Art, Fort Lauderdale) 50 tanıtımlarında bile yollama
yapılmasına, ABD’de toplam 150.000 kişi tarafından gezilmiş ve ABD’deki Türkiye
Büyükelçiliği’ne göre, Türkiye’ye gelen turist sayısını yüzde 27 artırmış olmasına51 karşın,
İstanbul’a yönelik bir “patlama”ya yol açamamıştır.
Oysa Da Vinci Code örneğinde tam tersi olmuş, sadece Paris’e ve olayların odağını
oluşturan Louvre Müzesi ile Saint Sulpice Kilisesi’ne değil, olayın kurgusunda yerleri olan
Londra ve Roma’ya “turist akını” başlamıştır. 2006’da, sadece Saint Sulpice Kilisesi’ne
kitabı okuyanlardan en az 20.000’inin geldi ği tahmin edilmektedir. Birleşik Krallık-FransaBelçika arasındaki hızlı tren Eurostar bu konuda bugüne kadar görülen en büyük
“uluslararası kampanya”yı başlatmış, Paris’te -birçok turun yanı sıra-Leonardo da Vinci’nin
yaşamını ve sanatını, Mary Magdalena’yı vb konu alan 2,5 saatlik bir “sanat tarihi” turu
düzenlenmiştir.
Büyük bir olasılıkla, Orhan Pamuk “Masumiyet Müzesi”ni Türkiye dışında kurmaya
kalkışıp da bunu açıklamış olsaydı, romanda geçen yerleri, Müze kurmaya çal ıştığı binayı
vb içeren turlar başlamış olurdu. Oysa Türkiye, Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülü’nü
aldıktan sonra, birçok yabancı dile de çevrilmiş olan “İstanbul: Hatıralar ve Şehir”den
yararlanmaya bile düşün(e)memiştir.52
İstanbul’un “2010 Avrupa Kültür Başkenti” olması “görünebilir yarın” için bir başka olanak
sunmaktadır. Planlanan birçok etkinliğin yanısıra “kalıcı” nitelikte görülen dört restorasyon/
rehabilitasyon projesi proje söz konusudur: Topkapı Sarayı Çini ve Japon Porselenleri Depo
Rehabilitasyonu ile Topkapı Sarayı Müzesi Matbah-i Amire Bölümü, Nazperver Kalfa Sıbyan
Mektebi ve Murat Molla Kütüphanesi restorasyonları.
Öte yandan, Ekim 2008’e kadar toplam 9.822.384 YTL parasal destek verilen 54
projeden biri olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.’nin hazırladığı “Uluslararası
Boğaziçi Festivali (22-27 Eylül 2008)”ne 3.500.000 YTL aktar ıldığı ve Festival
kapsamında, bugüne kadar birçok konser veren -bundan sonra da verecek olan- Zülfü
50
http://www.corcoran.org/exhibitions/press_results.asp?Exhib_ID=33
51
http://www.lutzker.com/practice/index.html
Önce bir haber; sonra da “uçuk” olsa da bir uyarı: “Dünyanın en çok satan masa oyunlarından
Monopoly’nin Ağustos 2008 sonunda piyasaya sürdüğü Dünya Şehirleri oyununda yer alacak 22 kenti
belirlemek üzere 22 Ocak-28 Şubat 2008 arasında Internet üzerinden 50’yi aşkın ülkede yapılan oylama
sonucu... oylamaya sunulan 68 kent içinde İstanbul’un 17. sırayı alarak oyunda yer aldığı açıklanmıştır”
http://www.cnnturk.com/HaberDetay/Yasam/7/Diger/595/Istanbul_Monopoly_oyununa_girdi/
Bu tür oylamaların “bilimsel” ve “etik” hiçbir güvenilirliği olmamakla birlikte, 37 dilde 50 ülkede satışa
sunulacak olan bir oyunda -nasıl olursa olsun- İstanbul’un Berlin, Budapeşte, Moskova, Madrid, Viyana vb
birçok ülkeyi geride bırakarak oyunda yer almış olmasının, ülkelerin ve kentlerin “tanıtım” için hiçbir olanağı
kaçırmadıkları bir ortamda, “tanıtım” açısından önemli olduğunu belirtmek gerekir.
52
36
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Livaneli, Yavuz Bingöl, Funda Arar, Ahmet Özhan’ın da katıldığı bir dizi konser
düzenlendiği53 dikkate alınırsa, İstanbul’da, Glasgow’daki düzeyde olmasa da, “kentsel
dönüşüm” konusunda önemli bir gelişme olmayacağı görülmektedir. Oysa, “Amme
Alacakları Yasa Tasarısı”nın TBMM Plan Bütçe Komisyonu'nda görüşülmesi sırasında
yapılan değişiklikle, üç yıl boyunca, 2010 yılında Kültür Başkenti projesi sona erene kadar
her türlü benzinin litre başı fiyatına 1.5 YKr, motorinin ise 1 YKr zam uygulanmasının
öngörülmesi karşısında54, İstanbul için daha “kalıcı” projelerin ortaya çıkmasını ve
desteklenmesini beklemenin “hemşehrilik” ve “yurttaşlık” hakkı olduğu düşünülmektedir.
Bölüm İki’de sanat ve kültür alanında verilen etkinliklerden hareketle, UNESCO
tarafından Ekim 2004’de oluşturulan “Yaratıcı kentler ağı” (The Creative Cities Network)’na
değinmek gerekmektedir. Dünya nüfusunun yar ıdan çoğunun kentlerde yaşamakta olduğu
gerçeği ile “yaratıcı kentler” kavramı da “kentsel dönüşüm”de kültürün önemli bir işlev
üstleneceğine duyulan inaçtan yola çıkılmıştır. Oluşturulan “ağ”ın kapsayacağı “yaratıcı
ekonomi” ve “yaratıcı sanayiler” kavramları, Birleşik Krallık Hükümeti’nin Kültür, Kitle
İletişim Araçları ve Spor Dairesi’nin “kökleri bireysel yaratıcılık beceri ve yeteneğine
dayanan, kuşaklar boyunca refah ve istihdam yaratma potansiyeli bulunan ve ‘s ınai
mülkiyet’ konusu olan sanayiler” biçimindeki tan ımına dayalı olarak geliştirilmiştir.
Söz konusu “ağ”ın amacı “gelişmiş ve gelişmekte olan dünyadaki kentlerin
toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmasını özendirmek” olarak tanımlanmış
bulunmaktadır. UNESCO’nun bu girişiminde “kent”i temel olarak almış olmasının
nedenlerine bakıldığında, (i) ekonomik ve toplumsal kalkınma doğrultusunda yaratıcılıktan
yararlanmada kentlerin giderek artan ya şamsal önemlerina, (ii) yaratıcılıktan üretim ve
dağıtım aşamalarına kadar uzanan bütün kültürel aktörleri kentlerin bar ındırmakta oluşuna,
(iii) yaratıcı kümeleri besleyen kentlerin yaratıcılıktan yararlanabilmek için sahip oldukları
büyük potansiyele ve kentlerin birbiriyle ili şki kurmaları durumunda bu potansiyellerinin
küresel etki yaratabileceğine, (iv) kentlerin, yerel kültürel sanayileri etkileyecek denli küçük,
uluslararası pazarlara girmeyi sağlayacak denli de büyük olduklarına vurgu yapılmaktadır.
Şimdiye kadar belirlenen yedi “dal” ve her daldaki “yarat ıcı kentler” şöyledir:
Sinema kenti: Bu dalda seçilen bir kent daha olmamıştır.
El sanatları ve halk sanatları kenti: Asuan, Mısır; Santa Fe, New Mexico, ABD
Tasarım kenti: Berlin, Buenos Aires, Montreal
Kitle iletişim aracı sanatları kenti: Lyon (2008)
Müzik kenti: Glasgow, Bologna, Seville
Edebiyat kenti: Edinburgh, Birleşik Krallık (2004)
Gastronomi kenti: Popayan, Kolumbiya (2005)55
İstanbul’un bu listede yerini alması mümkün görülmektedir.
53
Bknz. Cengiz Semercioğlu, “2010 için 64 Etkinlik Yapıldı”, Hürriyet Kelebek, 27 Ekim 2008; bilgileri
verenin Yürütme Kurulu Başkanı Nuri Çolakoğlu olduğunu belirtmek gerekir...
54
Sabah, 11 Nisan 2008
55
http://portal.unesco.org/culture/en/ev.php
37
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
B.“Spor”da “Yarın”a Bakış
İstanbul, önündeki dört, beş yıl için önemli bağlantılar yapmış bulunmaktadır. Bölüm
İki’deki sıra izlenecek olursa, 20 Mayıs 2009’da UEFA Kupası Finali’nin, Şükrü Saraçoğlu
Stadı’nda oynanacak olmasıyla başlanabilir. 2008/2009 UEFA Şampiyonlar Ligi’nde
Fenerbahçe, UEFA Kupası’nda da Galatasaray ile Beşiktaş yer almışlardır. UEFA
Şampiyonlar Ligi’nde, İstanbul’da Dinamo Kiev ile karşılaşan, Porto ve Arsenal ile de
karşılaşacak olan Fenerbahçe’nin yanı sıra, Galatasaray da UEFA Kupası’nda
Bellinzona’yı yenerek ikinci tura geçmiştir; B Grubu’nda Olympiakos ve Metalist Kharkiv
(Ukrayna) ile İstanbul’da karşılaşacaktır. UEFA Kupası’ndaki diğer İstanbul takımı Beşiktaş
ise, Metalist Kharkiv’e yenilerek elenmiştir. Bu verilere dayanarak, 2008/2009’da,
İstanbul’da yapılmış olan üç maça, en kötü olasılıkla Fenerbahçe’nin yapacağı iki maç ile
Galatasaray’ın İstanbul’da yapacağı iki maç eklendiğinde, İstanbul’da yapılan maç sayısı
7’ye çıkacaktır ki, 11,6 maç olan son sekiz yılın ortalamasının epey gerisinde kalınacaktır.
İstanbul’un, maç sayıları değişmekle birlikte 2009/2010 ve sonraki sezon(lar) için de ev
sahipliğini sürdüreceğini söylemek yanlış olmayacaktır.
Basketbolda İstanbul’un önünde önemli bir ev sahipli ği durmaktadır: 16. Dünya
Basketbol Şampiyonası (23 Ağustos-12 Eylül 2010). Türkiye’nin yanı sıra Fransa ile
Sırbistan-Karadağ-Slovenya-Hırvatistan ve Bosna Hersek’in birlikte aday oldukları
Şampiyona’nın yer seçimi Kuala Lumpur (Malezya)’da yapılmış ve 1. turda Fransa 8,
Türkiye 7, Sırbistan ve ortakları 4 oy almışlardır. Bu sonuçla 2. tura Fransa ile Türkiye
kalmış ve Fransa’nın aldığı 9 oya karşı 10 oy alan Türkiye ev sahibi olmuştur. Grup
maçları İstanbul’un yanı sıra Ankara, İzmir ve Antalya’da yapılacak, final ve klasman
maçları ise İstanbul’da, o tarihe kadar yapımının bitirilmesi öngörülen, 22.500 kişi
kapasiteli “Ataköy Sinan Erdem Çok Amaçlı Spor Salonu”nda yapılacaktır. Bu arada bir
ayraç açarak, 16. Dünya Basketbol Şampiyonası için Türkiye’nin kullanmış olduğu, ileride
ayrıntılı olarak irdelenecek olan sloganı not etmek yerinde olacaktır: “Kıtaların buluştuğu
yerde buluşalım (Let’s meet where the continents meet)”.
16. Dünya Basketbol Şampiyonası öncesinde, 2008/2009’da, İstanbul’dan Efes
Pilsen ile Fenerbahçe Ülker’in, Fenerbahçe ile Beşiktaş’ın bayan basketbol takımlarının
Euroleague’de, Galatasaray ile Beşiktaş’ın ve Galatasaray bayan basketbol takımının da
Avrupa Kupası’nda yer alacağı ve İstanbul’un bu çerçevede gene çok sayıda basketbol
maçına ev sahipliği yapacağı eklenebilir. Kuşkusuz, aynı durum, maç sayıları değişmekle
birlikte 2009/2010 ve sonraki sezon(lar) için de geçerli olacakt ır.
İstanbul yüzme dalında da önemli sınavlarla karşı karşıyadır: 2009’da ev sahipliği
yapacağı Avrupa Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası’nı, 2012’deki 11. Dünya Kısa Kulvar
Yüzme Şampiyonası’nın ev sahipliği izleyecektir. İstanbul, her ne kadar 2010’daki Kısa
Kulvar Yüzme Şampiyonası’na aday olmuş ve aday olan diğer altı kentten dördünün,
Berlin, Durban (Güney Afrika), Seville ve Doha (Katar)’n ın yeterli oyu alarak finale
kalamadıkları seçme sürecinde, Dubai ve Singapur ile birlikte finale kalmışsa da, 11 oy
alan Dubai (Birleşik Arap Emirlikleri) seçilmiştir. 2012’ye ev sahipliği yapmak içinse Mar
38
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
del Plata (Arjantin), Hong Kong ve Viyana ile yarışmış, son oylamada Viyana’yı geride
bırakmıştır.56
İstanbul’u bekleyen bir başka spor etkinliği de 2012’de yapılacak olan IAAF
(International Association of Atletics Federations) Dünya Kapal ı Salon Atletizm
Şampiyonası’dır. Yukarıda değinilen Dünya Kısa Kulvar Yarışması’nda olduğu gibi,
İstanbul 2010’daki Şampiyona’ya aday olmuş, ancak 2010 Doha’ya, 2012 ise İstanbul’a
verilmiştir.
Kısa kulvar yüzme ve kapalı salon atletizm yarışmalarının aynı yerde yapılmaları
öngörülmüştür: Ataköy Sinan Erdem Çok Amaçlı Spor Salonu. Söz konusu salon, 22.500
kişilik kapasitesiyle Avrupa’nın en büyük salonu olacaktır; dünya sıralamasında da,
ABD’deki Charlotte Coliseum (Charlotte, Kuzey Karolina, 24.042 ki şi) ile United Center
(Şikago, 22.879 kişi)’dan sonra üçüncü sırada yer alacaktır.
Burada, yeri gelmişken iki noktaya kısaca değinmek gerekmektedir. Birincisi,
kullanılan sözcüklerin “...caktır”la bitmekte olmasıyla ilgilidir; yapımına başlanalı on üç yıl
olan Sinan Erdem Salonu daha inşaat aşamasındadır... Ancak benzer birçok etkinliğin
yapılacağı tesislerin de “son dakikada bitirildiği” göz önüne alınacak olursa, kötümser
olmak için bir neden yok gibi görünmektedir! (bknz. Ek C10). İkincisi, IAAF’nin Kasım
2007’de Monako’da yaptığı toplantı sonrasında Doha’nın 2010, İstanbul’un da 2012 için
seçildiğine ilişkin açıklamada, IAAF Başkanı Lamine Diack’ın söyledikleridir: “Sadece çok
güzel tesisler ve örgütleme kapasitesine de ğil, kamu yetkililerinin de olağanüstü desteğine
sahip olan üst düzey iki aday söz konusuydu...” Ayrıca, IAAF’nin İstanbul’u tanıtırken
söylediklerine de değinmek yerinde olacaktır: “Dünyada ayakları farklı iki anakarada
(Avrupa ve Asya) olan tek kent olan tarihsel kent İstanbul, 15 milyona yaklaşan nüfusuyla
dünyanın en büyük metropollerinden biridir. Efsanevi Osmanl ı İmparatorluğu’nun eski
başkent, artık Avrupa’nın en genç ve en çarpıcı kentlerinden biridir” 57
İstanbul, Avustralya Açık ile başlayan, Asya, Pan Pasifik, Fransa Açık, Wimbledon
ile süren ve Amerika Açık ile noktalanan bir süreç sonunda ilk sekize giren kad ın
tenisçilerin kozlarını paylaştıkları WTA Sony Ericsson Championship’e de 2011-2013
arasında ev sahipliği yapacaktır. 1972’den bu yana New York, Münih, Los Angeles ve
Madrid’in ev sahipliği yaptığı Şampiyona’da, İstanbul 2008-2010 yılları için aday olmuşsa
da, finale kalan dört kent, Bangalore (Hindistan), Doha (Katar), İstanbul ve Monterrey
(Meksika) arasından Doha seçilmiş, İstanbul’a da 2011-2013 döneminin ev sahipli ği
verilmiştir.58,59 İstanbul’daki karşılaşmalar için Yeşilköy’de 23 kort ve 10.000 kişilik arena
yapılacaktır.60
56
Bknz. http://www.fina.org
Bknz. http://www.iaaf.org
58
Bknz. Press Release, 14 June 2007 ve 29 June 2007, www.sonyericssonwtatour.com
59
“Dünyanın en büyük bayan tenis organizasyonu Sony Ericsson WTA Championships (Sezon Sonu
Şampiyonası) 2011-2013 yılları arasında üst üste üç kez İstanbul’da yapılacak, bu muhteşem haberi
anlatmaya ve yazmaya ne kelimeler ne de kalemler yetiyor.
Türkiye’nin dış dünya’daki tanıtımına çok önemli katkıda bulunacak bu dev organizasyonla ilgili açıklamalar
Londra’da yapılmıştı. Sony Ericsson WTA Ceo’su Scott, turnuvanın İstanbul’da yapılması kararının önemini
tüm dünya basınına anlattığında duygulanmamak imkansızdı. Bu turnuvanın İstanbul gibi kıtalararasında
köprü niteliği taşıyan bir kentte yapılması kararından gurur duyduklarını, İstanbul’un kendisini kanıtlamış bir
57
39
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Burada iki noktaya –şimdilik- sadece dikkat çekmekle yetinilecektir: (i) Yeşilköy’deki
tesisler yapılacaktır61 ve (ii) Doha, İstanbul karşısında bir kez daha -“üstünlük” değilse de“öncelik” almıştır.
spor kenti olduğunu, tenisin yanı sıra pek çok önemli spor şampiyonasına ev sahipliği yaptığını hatırlatıp,
İstanbul’un gerçek bir spor kenti olarak ortaya çıkması gurur verici, diye belirtmişti.
...
Türkiye’nin gurur abidesi haline gelen İstanbul Cup’ın Sony Ericsson WTA Championships organizasyonuna
ev sahipliği yapmasının sebebi, şüphesiz ki İstanbul Cup yöneticilerinin kararlılığı ve İstanbul’un muhteşem
tarihi ve coğrafi güzelliğinin vazgeçilmezliğidir. İstanbul Cup yöneticilerinin Türkiye’yi dünyada tenisle ilgili
sayılı ülkeler arasına sokmak ve dünyanın en çok ilgi gören tenis organizasyonlarından biri olmak, Dünya
tenis şampiyonlarının Türk tenisçilerle maç yapmasını sağlamak gibi amaçları var.
...
Türk ve dünya tenisine katkıları, turizm alanında dünya medyasına milyonlarca dolarla yapılacak reklamın
spor gücüyle yapılması ve bu yüzden ülke ekonomisine katkıları. Ülkemizi ve insanımızın modern yüzünü dış
dünyaya tanıtacak akıllıca düşünülmüş dev bir proje...” (Erkan Bayazıtlı, “Yüz Yılın Başarısı İstanbul Cup”,
http://www.tenisx.com/?p=1048, 3 Mart 2008).
60
“Garanti Koza, ürettiği yeni konut projelerinin hepsinde, kapalı ve açık yüzme havuzları, tenis kortları,
aerobik salonlarının bulunduğu sağlıklı yaşam ortamları içeren birer Club İstanbul oluşturuyor. Konut satın
alan herkesin doğal üyesi olduğu Club İstanbul’lar aynı zamanda şirketin kurmakta olduğu tenis köyleri
projesinin de birer halkası. Konut projelerindeki bireylerin tenisi seven, aynı havayı teneffüs etmekten
hoşlanan komşular olacağını anlatan Coşkun Erginer, Club İstanbul’ların merkezinin bulunacağı Yeşilköy’de
42 bin metrekare alan üzerinde bir köy yaratacaklarını söyledi. Erginer, “Yeşilköy’de 23 kort ve 10 bin kişilik
bir arenamız olacak. (Dünya Tenis Federasyonu'nun (WT) 63 turnuvasından biri olan İstanbul Cup’u burada
gerçekleştireceğiz. Aralarında Nike gibi uluslararası yarışmaların da olduğu 9 turnuva düzenleme hakkımız
var. Bu, İstanbul’a da büyük bir açılım sağlayacak” dedi.” (“Yeşilköy'de Uluslararası Tenis Köyü Projesi”,
Referans, 17 Ocak 2007)
61
Nitekim Anadolu Ajansı, 19 Nisan 2008’de şu haberi geçmiştir: “İstanbul Cup” uluslararası bayanlar tenis
turnuvasının direktörü ve Garanti Koza Satış Genel Müdürü Coşkun Erginer, Yeşilköy'de yapacakları tenis
kulübünün inşaatına bürokrasi nedeniyle başlayamadıklarını belirterek, “İnşaata başlayabilmemiz için bir an
önce belediye tarafından arazinin planı ve imarı yapılması lazım” dedi.
Erginer, yaptığı açıklamada, Yeşilköy'deki arsanın 7 ay önce Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından
Türkiye Tenis Federasyonu'na verildiğini vurgulayarak, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin oradaki 1 milyon
metrekarelik kocaman alanda, 40 bin metrekarelik alanı kopartıp bize vermesi lazım. Yani bu bürokrasinin bir
an önce çözülmesi lazım” diye konuştu.
Turnuvanın 4'üncüsünü de Mayıs ayında Tekstilkent'te yapacaklarını hatırlatan Coşkun Erginer, şunları
söyledi: “Turnuvanın ilkini Ataköy'de, son 3 senedir de Tekstilkent'te yapıyoruz. Her sene 'Bir sonraki yıl
Yeşilköy'deki yerimize gideceğiz' diye hazırlıklarımızı yapıyoruz ve her turnuvanın sonunda Tekstilkent'teki
yeri bozuyoruz, sonra tekrar yapıyoruz. Olay yapboza döndü. Yaklaşık 500-600 bin dolarlık bir maliyet
getiriyor. Oysa kendi yerimizde bunu yapıyor olsaydık, Wimbledon kadar kaliteli bir kulüp yaratmıştık.”
Coşkun Erginer, 2005 yılında devlet tarafından kendilerine arazi verileceğinin söylendiğini dile getirerek,
“2006, 2007'de olmadı. WTA bize hala neden yerimize geçmediğimizi soruyor. 2009'a yetişmesi için bir an
önce bu işin çözülmesi lazım” dedi.
“Araziyi villalar yapmak için değil tenis kulübü yapmak için istiyoruz” diyen Erginer, şöyle devam etti: “21 kort
olacak. 10 bin kişilik arena yapacağız. Çok büyük düşünüyoruz. Devlet de bizim yanımızda, fakat olay bir
yerlerde takılıyor. Çözülmesi gereken bir yumak halini aldı. Belediyeden imar izninin çok hızlı bir anlayışla
çıkması lazım ki, 2009'a yetişsin. 2009'da da yerimizde yapamazsak çok büyük bir tehlike var. Çünkü
Tekstilkent buraya otel yapıyor. Artık benim yerim yok. Mayıs'ta bu turnuva esnasında oranın temelinin
atılması lazım. GSGM elinden geleni yapıyor ama bir bürokrasi var. Onun çok hızlı ilerlemesi lazım. İş
belediyede bitiyor.”
40
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Son olarak, Motorsiklet Federasyonu’nun “pist sorunu”ndan ötürü elinden kaç ırdığı
MotoGP yerine Dünya Motokros Şampiyonası’nı Hezarfen Havaalanı’ndaki pistte yapmak
üzere Uluslararası Motosiklet Federasyonu ile sözleşme imzalama aşamasına gelmiştir.62
2016 Olimpiyatı için Tokyo, Chicago, Madrid, Rio de Janeiro, Prag, Doha ve Bakü
başvuruda bulunmuşlar, 5 Haziran 2008’de Bakü, Doha ve Prag elenmi şlerdir. İstanbul
Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu -kanımızca, “gerçekçi” bir karar alarak2016 yılında düzenlenecek Olimpiyata, mevcut eksikliklerin “tamamen ortadan
kaldırılması” amacıyla aday olunmadığını, 2020′ye ise bu eksikliklerin giderilerek, çok
güçlü bir şekilde aday olunacağını açıklamıştır. Yapılan açıklamada, Kurul’un son
toplantısında, 2016 Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği için bu dönem aday olmama kararı
aldığı hatırlatılarak, ”İstanbul Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu olarak
olimpiyatların İstanbul’da düzenlenmesi hedefinden asla vazgeçmedi ğimizi belirtir, 2020
için tüm ülkeyi heyecanlandıracak, her açıdan dört dörtlük bir adaylık başvurusuna
hazırlanılacağı hususunun bir kez daha altını çizmek isteriz” denilmiştir.63
Önceki bölümlerde değinilen bir noktaya burada biraz daha ayr ıntılı bakmanın
yararlı olacağı düşünülmektedir: Doha... Katar’ın başkenti Doha’nın, ev sahipliği için
İstanbul’la yarıştığı üç şampiyonanın üçünde de “öncülük” almış olmasının irdelenmesi
gerekmektedir. Anımsanacağı üzere, (i) İstanbul, 2008-2010’da WTA SonyEricsson
Bayanlar Tenis Şampiyonası’na ev sahibi olmak istemiş, ancak seçim Doha’dan yana
olmuş, İstanbul’a da 2011-2013 döneminin ev sahipli ği verilmiştir; (ii) İstanbul, 2010’da
yapılacak Dünya Kapalı Salon Atletizm Şampiyonası’na aday olmuş, ancak seçim
Doha’dan yana olmuş, İstanbul’a 2012’deki Şampiyona’nın ev sahipliği verilmiştir; (iii)
İstanbul, 2010’da yapılacak Dünya Kısa Kulvar Yüzme Şampiyonası’na aday olmuş, ancak
seçim gene Doha’dan yana olmuş, İstanbul’a 2012’deki Şampiyona’nın ev sahipliği
verilmiştir. Çok farklı üç alanda yapılan üç ayrı seçimde de, değişik seçici kurulların
Doha’ya “öncelik” vermelerinin gerisinde ne yatmaktad ır? Hemen akla gelen -ve oldukça
“sıradan” olan yanıt- “onlarda para çok, kim bilir ne olanaklar sa ğlamışlardır” olacaktır.
Kuşkusuz, Türkiye Yüzme Federasyonu’nun 24. Avrupa Yüzme Şampiyonası’nın
İstanbul’da yapılmasına sağlayabilmek için Avrupa Yüzme Federasyonu’ndan “para
istemeyeceği”ni belirtmiş olduğu (bknz. Ek C3); 2013 Akdeniz Oyunları’na aday olan üç
kentten (Yunanistan, Volos ve Larissa, Hırvatistan, Rijeka, Türkiye, Mersin) finale kalan
Volos’un, “Oyunlara katılacak bütün delegasyonların ulaşım giderlerinin karşılanacağı”,
“sponsor gelirlerinin yüzde 10’unu Uluslararas ı Akdeniz Oyunları Komitesi’ne (IMGO
62
Milliyet, 13 Ekim 2008
''Mevcut koşulların tüm hatlarıyla masaya yatırıldığı ve değerlendirildiği toplantıda, spor tesisleri, çevre,
ulaşım ve kentsel altyapı çalışmalarının yoğunlaşacağı bu dönemde mevcut eksikliklerin tamamen ortadan
kaldırılması ve 2020'ye çok güçlü bir şekilde aday olunması düşüncesi oybirliği ile kabul görmüştür. Her ne
kadar yazılı bir kuralı bulunmasa da bugüne dek yapılan seçimlerde kıtalar arasında hep bir denge
gözetilmiş olup, üst üste dört olimpiyattan üçünün aynı kıtada gerçekleşmesi olasılığı son derece düşük
olarak değerlendirilmiştir. Bu kapsamda, 2020 adaylığına kadar geçecek önümüzdeki dört yıllık süreçte,
halen inşası süren spor tesislerinin tamamlanması, yenilerinin projelendirilmesi, ulaşım ağının genişletilmesi,
çevre düzenlemelerinin tamamlanması, eksiksiz bir altyapı oluşturulması hedef alınacak ve uygulamalara
derhal başlanacaktır. Devlet, yerel yönetim ve TMOK işbirliği yanında, sivil toplum örgütleri, iş âlemi dâhil
tüm ortak paydaşların da katılımını sağlayacak bir yeni yapılanmaya gidilecektir.'' (Kaynak: Anadolu Ajansı,
14 Eylül 2007).
63
41
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
International Mediterranean Games Committee) verileceği” -ki, toplamının beş milyon
dolardan çok olacağı tahmin edilen bu gelir 23 Akdeniz ülkesinin Ulusal Oyunlar
Komitesi’ne dağıtılacaktır-, “Oyunlar’ın televizyon yayını için de hiçbir ücret
istemeyeceği”ni “adaylık sunumları” sırasında açıkladığı –sonuçta, Volos-Larissa 37,
Rijeka 34 oy almışlar, 2013 Akdeniz Oyunları’nın ev sahibi Volos-Larissa olmuştur.64
dikkate alınacak olursa, bu yanıtta gerçek payı olmadığını düşünmek olası değildir.
Ancak Uluslararası Atletizm Federasyonu’nun Kasım 2007’de Monako’da yaptığı
toplantıdan sonra yayınladığı 24 Kasım 2007 tarihli Basın Bülteni’nde, 2010 Dünya Kapalı
Salon Atletizm Şampiyonası’nın Doha’ya verildiğine ilişkin açıklamasında yer alan
tanımlamalar da göz ardı edilmemelidir: “Doha, birçoğu 15. Asya Oyunları hazırlıkları
çerçevesinde yenilenen çok sayıda spor tesisine sahiptir ve IAAF’nin her yıl düzenlediği
Super Grand Prix atletizm buluşmasının da ev sahibi olacaktır. 2004’de açılan, dünya
ölçeğinde sporcu yetiştirmeyi amaçlayan Doha Aspire Akademisi bir spor akademisidir.
[Katar Emiri Şeyh Hamad Bin Khalifa’nın adını taşıyan] Khalifa Uluslararası Stadyumu’nun,
Hamad Su Oyunları Merkezi’nin ve Aspire Kulesi’nin de bulunduğu spor kompleksinde yer
almaktadır. Doha, uluslararası tenis ve futbol karşılaşmalarının yanı sıra MotoGP’ye de ev
sahipliği yapmıştır. Doha, 2016 Olimpiyat Oyunları için de öneride bulunmuştur.”65, 66
İstanbul’un 2012’deki ev sahipliğine ilişkin tanıtımı yinelemek gerekmektedir:
“Dünyada ayakları farklı iki anakarada (Avrupa ve Asya) olan tek kent olan tarihsel kent
İstanbul, 15 milyona yaklaşan nüfusuyla dünyanın en büyük metropollerinden biridir.
Efsanevi Osmanlı İmparatorluğu’nun eski başkent, artık Avrupa’nın en genç ve en çarpıcı
kentlerinden biridir.” 67
Bu çözümlemeye, önceki bölümlerde değinilen, İstanbul’daki Ataköy Sinan Erdem
Çok Amaçlı Spor Salonu, Yeşilköy’deki Uluslararası Tenis Köyü, Ataköy’deki olimpik
yüzme havuzu daha ortada yokken İstanbul’un aldığı uluslararası şampiyonalar, 2011’de
Palandöken (Erzurum)’de yapılacak Universiade Dünya Üniversite Kış Olimpiyatı için üç
buz pateni pisti, üç buz hokeyi pisti, atlama tramplenleri gibi birçok spor tesisinin yan ı sıra
Olimpiyat köyü, 3.000 kişilik yurt ve başka sosyal tesisler yapılması, özel sektörün otel,
restoran, turistik tesisler vb inşa etmesi, tarihi yapıların restore edilmesi, kaplıcaların
iyileştirilerek turizme kazandırılması öngörüldüğü ancak hala “master plan” aşamasında
olunduğu dikkate alınacak olursa 68, Doha’nın neden “öncelik” kazandığının değil, söz
konusu şampiyonaların, ortada sadece projeleri olan birtak ım tesislerin bulunduğu
İstanbul’a neden verildiğinin sorulması daha doğru olacaktır.
64
Bknz. www.medgames.org
Bknz. http://www.iaaf.org
66
“Mükemmeliyet” sıfatını taşıyan ASPIRE Spor Akademisi, spor potansiyeli olan 12 yaş üstü çocuklara
eğitim olanağı sağlamaktadır. Dünyadaki en iyi çok-amaçlı spor merkezidir. Kasım 2005’de, Pelé, Maradona,
Nadia Comăneci, Mark Spitz gibi ünlü sporcuların katılımıyla resmen açılmıştır. Aynı çatının altında, çok
amaçlı dört alan, 200 metrelik atletizm pisti, futbol sahası, yüzme ve atlama havuzları, jimnastik salonu vb
toplam 16.000 koltuk kapasitesi barındırmaktadır. Ayrıntılar için bknz. www.aspire.qa.
67
Bknz. http://www.iaaf.org
68
“Erzurum kış olimpiyatlarına hazırlanıyor”, Yeni Şafak, 6 Ocak 2008; “Erzurum'da olimpiyat tesisi inşaatlarına
Ruslar talip”, Referans, 30 Ocak 2007.
65
42
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
C. İstanbul’un önündeki iki büyük toplantı
Yarına fuar ve kongreler açısından bakıldığında, fuar düzenleyen kuruluşlar ile fuar
merkezlerinin 2009, hatta 2010 yılı takvimlerinin büyük ölçüde belli olduğu görülmektedir.
Anvak “küresel kriz”in etkilerinin ne olacağı konusundaki belirsizliğin sürmekte olduğu da
göz ardı edilmemelidir.
Öte yandan, İstanbul 2009’da iki büyük ve önemli toplantıya ev sahipliği yapmaya
hazırlanmaktadır: 5. Dünya Su Forumu (16-22 Mart 2009) ve IMF-Dünya Bankas ı
Governörleri Yıllık Toplantısı (6-7 Ekim 2009).
Toplam 30.000’e yakın katılımcının İstanbul’a gelmesinin beklendiği söz konusu iki
toplantı, “kent turizmi” açısından hiç de olumlu sayılamayacak iki sorunun -kim bilir kaçıncı
kez- yeniden gün gelmesine yol açmıştır.
Sorunlardan birincisi, 5. Dünya Su Forumu’nun yap ılması öngörülen, Sütlüce
Mezbahası’nın dönüştürülmesi sonucu oluşturulacak Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi’nin
“hala tamamlanmamış” olmasıdır (bknz Ek E)69 4 Ekim 1998’de başlanan inşaatın
Ağustos 1999’da tamamlanması öngörüldüğü halde, aradan on yıl geçtikten sonra bile
“Dünya Su Forumu’na yetişecek mi?” endişesinin taşınıyor olması, bu çalışmada sık sık
vurgulanmaya çalışılan “işlerin son dakikaya bırakılması” örneklerinden bir başkasını
oluşturmaktadır.
İkinci sorun, yaklaşık 184 devlet ya da hükümet başkanının yanı sıra 10.000
dolayında da katılımcının İstanbul’a gelmesinin beklendiği IMF-Dünya Bankası
Governörler Yıllık Toplantısı’nın “fırsat” bilinip İstanbul’daki konaklama tesislerinin
fiyatlarını artırmış olmaları ve bu durumun toplantının İstanbul’da yapılmasını
engelleyebilecek noktaya gelmiş olmasıdır.70 Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
69
“Mezbahadan su forumuna
Sütlüce 20-22 Mart 2009’da Dünya Su Forumu’na ev sahipliği yapacak. Forumun düzenleneceği Sütlüce
Kongre ve Kültür Merkezi’nin yıl sonuna kadar tamamlanması hedefleniyor
İstanbul’da Mart 2009`da gerçekleştirilecek olan ve ‘2015`te dünya nüfusunun yüzde 40`ı susuz kalacak’
savının tartışılacağı 5. Dünya Su Forumu`yla ilgili çalışmalar hızlandı. Foruma ev sahipliği yapacak Sütlüce
Kongre ve Kültür Merkezi’ndeki çalışmalar, toplamda 250 milyon YTL’lik harcamayla yıl sonuna kadar
tamamlanacak. Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi eski Sütlüce Mezbahası’ndan dönüştürüldü.
250 Milyon YTL Ayrıldı
İlk kez Devlet Başkanları Zirvesi’nin düzenleneceği forumda, içinde devlet başkanları ve parlamenterlerin de
bulunduğu 20 bine yakın katılım öngörülüyor. Merkezin foruma yetişmesi için 250 milyon YTL ayrıldı. Toplam
65 bin metrekarelik arazi üzerine 5 blok olarak inşa edilen kongre merkezi, tamamlandığında 26 bin
metrekare olacak. 17 bin metrekarelik yeşil alan ayrılan merkezde 700 araçlık otopark ve 650 kişilik üç
restoran yer alacak. Fuaye ve sergi alanları için 8 bin 250 metrekare alan ayrıldı. Tesiste 3 bin 200 kişilik
konser salonu,bin 200 kişilik tiyatro salonu ve 900 kişilik 3 sinema salonu olmak üzere toplam 14 salon hazır
olacak. Hazırlıklar için İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Devlet Su İşleri (DSİ) ve İstanbul Su ve
Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) yaklaşık 50 kişilik ekip kurdu. Ana teması, ‘Farklılıkların Suda Yakınlaşması’ olan
forum boyunca yaklaşık 100 oturum gerçekleştirilecek. Çok sayıda devlet başkanı, parlamenter, yerel
yönetici, akademisyen, sivil toplum örgütü temsilcisi ve gazetecinin katılacağı forumda 160 ülkeden tahmini
20 bin kişi hazır bulunacak.” Kaynak: Sabah, 14 Eylül 2008
70
“IMF 2009 dünya toplantısı için İstanbul'da otel pazarlığı yaptı 2009'da IMF-Dünya Bankası toplantılarına
ev sahipliği için hazırlanan İstanbul'da otellerin fiyatını 2-3 kat artırması 'mini kriz' yaratttı. Turizm Bakanlığı
devreye girince fiyatlar eski seviyeye çekildi.
43
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
müdahalesi sonucu çözülebildiği belirtilen bu “fırsatçılık yaklaşımı”nın yansımaları, yabancı
basında çıkan “Türkiye’de turizm” ile ilgili birçok makalede, haberde de yer almakta,
Türkiye’ye de yapılacak bir alışverişte “muhakkak” pazarlık edilmesi önerilmektedir.
Sonuçta, çok “yarışmacı” bir ortamda -SWOT Analizi terminolojisiyle- İstanbul’un en
güçlü yanı, “coğrafi ve tarihsel konumu”nun yansıdığı Avrupa ile Asya arasındaki “biricik
konumu” ve Doğu ile Batı’dan etkilenerek aldığı “tarihsel sanat, kültür, mimarlık birikimi”
olurken en zayıf yanı da “insan malzemesinin yetiş(tiril)me düzeni”ni yansıtan “sistematik
ve plan-program yoksunluğu” olarak ortaya çıkmaktadır. Zayıf yanını ortadan kaldırabildiği
ölçüde güçlü yanının önüne koyduğu “yaşanabilir kent” olma fırsatını “kent turizmi”nin
olanaklarından da yararlanarak “sürdürülebilir bir geli şme”ye dönüştürebilecek, -deyim
yerindeyse- “birinci dünya”daki yerini alabilecektir. Tersi oldu ğunda, karşısında bulunan
“nüfus yoğunluğu, “pislik”, “gürültü”, “fırsatçılık”, “yetersiz altyapı”, “ulaşım sorunları” vb
tehditlere yenik düşerek, 19. yüzyıldan bu yana sahip olduğu “potansiyel”i harekete
geçirememiş olmasının sonucunda giderek Paris, Londra, Viyana, Berlin vb kentlerle
yarışmaktan uzaklaşarak bir “üçüncü dünya” kenti olarak varl ığını sürdürecektir.
Unutulmaması gereken, “üçüncü dünya”daki kentlerin de durmad ıkları, kendilerini
“yarışmacı” duruma getirmeye çalışmakta olduklarıdır.
Türkiye'nin ve İstanbul'un tanıtımına büyük katkılar sağlayacak dev kongrelerden biri olan IMF ve Dünya
Bankası 2009 yıllık toplantıları konusunda 'mini kriz' yaşandığı ortaya çıktı. İstanbul'da 6-7 Ekim 2009'da
yapılacağı açıklanan 184 devlet başkanı, yaklaşık 10 bin kişinin katılacağı toplantılar için İstanbul'daki oteller
oda fiyatını 2'ye hatta 3'e katlayınca kongrenin başka bir yere alınmasının bile gündeme geldiği öğrenildi.
Alınan bilgiye göre Turizm Bakanlığı'nın devreye girmesiyle konu şimdilik tatlıya bağlandı. Türkiye'nin
tanıtımına büyük katkısı yapması beklenen IMF-Dünya Bankası yıllık toplantılarını 6-7 Ekim 2009 tarihinde
İstanbul'da yapılacağı açıklanmıştı. 184 üye ülkenin devlet başkanları, başbakanları ve merkez bankalarının
başkanlarının resmi düzeyde katılacağı ve toplam 10 bini aşması beklenen katılımcı sayısı nedeniyle
İstanbul'daki oteller hazırlıklarını sürdürüyor.
Başka Ülke Gündeme Geldi
2006'da Singapur'da yapılan toplantılarda katılımcılar ortalama 250-300 dolar konaklama ücreti öderken
İstanbul'da bu rakam 700-800 Euro olarak bildirilince IMF harekete geçti. Katılımcıların devlet memuru
seviyesinde olduğu ve kendilerine verilen harcırahlarla yüksek konaklama fiyatlarını ödeyemeyeceklerini
belirten IMF yetkilileri, kongrenin başka bir yerde yapılmasını gündeme getirdi. Bu fiyatların bildirilmesinin
ardından devreye Turizm Bakanlığı girerken ve bakanlık yetkililerinin geçtiğimiz aylarda otelcilerle görüşerek
konaklama ücretlerinin 250-300 dolar seviyelerine çekilmesini sağladığı belirtildi...” Sabah, 4 Ağustos 2008
44
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
KAYNAKÇA
Kitaplar
Avrupa Kentsel Şartı, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara
1996, çev. Zerrin Yener - Kumru Arapkirlio ğlu
Batur, Enis, Kediler Krallara Bakabilir, İyi Şeyler Yayıncılık, İstanbul, Haziran 1996 (2.
basım)
Eczacıbaşı, Dr. Nejat F., Yeni Bir Türkiye, Dr. Nejat F. Eczacıbaşı Vakfı, İstanbul, Ekim
1998
Erdem, Sinan, Adanmış bir hayat. Spor ve Olimpizm’li yıllar, Dünya, İstanbul, Temmuz
2004
Hamsun, Knut – Andersen, Hans, İstanbul’da İki İskandinav Seyyah, Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul, Mayıs 1998, 3. baskı, çev. Banu Gürsaler-Syvertsen.
Judd, Dennis R. – Fainstein, Susan S. (eds), The Tourist City, Yale University Press,
1999.
Law, Christopher M., Urban Tourism. The Visitor Economy and the Growth of Large
Cities, Continuum, London, 2002
Page, Stephen, Urban Tourism, Routledge, London, 1995
Short, John Rennie, Global Metropolitan. Globalizing Cities in a Capitalist World ,
Routledge, London, 2004
Turizm Yatırımcıları Derneği, Turizm Yatırımlarının Ekonomiye Katkıları, İstanbul, Nisan
1992
Twain, Mark, Türkiye Seyahati, Yirmidört Yayınları, İstanbul, Mart 2007, çev. Damla Aslı
Altan
Makaleler
Gomez, Maria V., “Reflective Images: The Case of Urban Regeneration in Glasgow and
Bilbao”, International Journal of Urban and Regional Research, 1998, Vol. 22, No. 1,
ss. 106-121
Gomez, Maria V. –Gonzalez, Sara, “A Reply to Beatriz Plaza’s ‘The Guggenheim-Bilbao
Museum Effect’ “, International Journal of Urban and Regional Research, December
2001, Vol. 25, 4, ss. 898-900.
45
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Plaza, Beatriz, “The Guggenheim-Bilbao Museum Effect: A Reply to Maria V. Gomez
‘Reflective Images: The Case of Urban Regeneration in Glasgow and Bilbao’ “,
International Journal of Urban and Regional Research, 1999, Vol. 23, No. 3, ss. 589592
Plaza, Beatriz, “Evaluating the Influence of a Large Cultural Artifact in the Attraction of
Tourism. The Guggenheim Museum Bilbao Case”, Urban Affairs Review, November
2000, Vol. 36, No. 2, ss. 264-274
Internet üzerinden taranan gazeteler / ajanslar
Akşam
Cumhuriyet
Hürriyet
Milliyet
Radikal
Referans
Sabah
Yeni Şafak
Zaman
Anadolu Ajansı
Internet üzerinden taranan süreli yayınlar
Aksiyon
Capital
Web siteleri
www.anatoliajournal.com
www.araconline.com
www.arkiparc.com.tr
www.arkitera.com
www.aspire.qa.
www.bilgider.net
www.cnnturk.com
www.cnrexpo.com
www.coe.fr
www.contemporaryistanbul.com
www.coolview.com.br
www.corcoran.org
www.derki.com
www.dexigner.com
www.eaddb.meb.gov.tr
www.eurobasket.com
www.eyup.bel.tr
www.fdiworldental.org
www.fina.org
www.galatasaray.org
www.garajistanbul.com
46
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
www.iaaf.org
www.ibb.gov.tr/tr
www.iccaworld.com
www.icec.org
www.iksv.org
www.istanbul.edu.tr
www.istanbul.gov.tr.
www.İstanbul.net.tr
www.istanbulcup.com
www.kazimkarabekirvakfi.org.tr
www.kvmgm.kultur.gov.tr
www.lutzker.com
www.medgames.org
www.millisaraylar.gov.tr
www.motordelisi.com
www.mutfakgunleri.com
www.muze500.com
www.ntvmsnbc.com
www.rhm.org.tr
www.sonyericssonwtatour.com
www.sportbusiness.com
www.tenisx.com/?p=1048
www.timesonline.co.uk
www.turkishnoc.org
www.turkiye.net
www.turkiyejokeykulubu.net
www.tuyap.com.tr
www.UEFA.com
www.uia.be
www.wacs2000.org
www.yapi.com.tr
http://portal.unesco.org/culture/en/ev.php
47
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
EK A
Mark Twain ve Hans Christian Andersen’in gözlemlerine dayanarak
19. yüzyılın ortasındaki İstanbul’a ilişkin
“SWOT Analizi” denemesine temel oluşturan veriler
Andersen, önce Atina’ya uğramış, oradan gittiği İzmir’de iki gün geçirdikten sonra 25 Nisan
1841’de İstanbul’a gelmiş ve yaklaşık on gün kalmıştır. Bu nedenle. gerek Atina’da, gerek
gemi yolculuklarında, gerek İzmir’de, hem Türkiye, hem de Türkler konusunda
gözlemlerde bulunabilmiştir. Ayrıca yolculuğa çıkmadan Lamartine’in Voyage en l’Orient
adlı kitabını okuduğu da bilinmektedir. Twain ise, önce İstanbul’a gelmiş, oradan İzmir’e
ve diğer ülkelere gitmiştir; İstanbul’da kalış süresi de, Andersen’e göre daha kısadır:
Yaklaşık iki buçuk gün...
Andersen, İstanbul dâhil yaklaşık bir yıl süren yolculuğunun izlenimlerini En Digters Bazar
adıyla 1842’de yayımlamıştır; İngilizce çevirisi de 1846 tarihini taşımaktadır. Türkçe çevirisi
de, Knut Hamsun’un İstanbul izlenimlerini de içeren İstanbul’da İki İskandinav Seyyah
adıyla yayınlanmıştır (Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Mayıs 1998, 3. baskı, çev. Banu
Gürsaler-Syvertsen).
Samuel Langhorne Clemens, yazarlık adıyla Mark Twain ise, 15 Aralık 1866’da San
Francisco’dan bindiği Quaker City adlı buharlı gemiyle Ağustos 1867’de İstanbul’a
gelmiştir. Daily Alta California’da 23 Ekim 1867’de yayınlanan mektubunun üstünde “23
Ağustos 1867, Constantinopel” yazdığı dikkate alınırsa, o tarihlerde İstanbul’da iki-iki
buçuk gün kaldığı anlaşılmaktadır. Twain, Andersen’in tersine, önce İstanbul’a gelmiş,
oradan Karadeniz’e geçmiş, dönüşte gene İstanbul’a uğradıktan sonra İzmir’e ve diğer
ülkelere/kentlere gitmiştir.
Twain, yolculuk izlenimlerini/gözlemlerini, 1869’da ilk bask ımı yapılan The Innocents
Abroad or The New Pilgrim’s Progress adıyla kitaplaştırmıştır. Anılan kitapta Bölüm XXXIII
ve XXXIV İstanbul’da geçirdiği günlere ayrılmıştır (söz konusu bölümler, Türkiye Seyahati
adıyla yayınlanmıştır; Yirmidört Yayınları, İstanbul, Mart 2007, çev. Damla Aslı Altan).
Kitabın iç kapağında da yer alan “...yazara göründü ğü gibi...” (...as they appeared to the
author...”) nitelemesi, ister istemez, yazar ın “öznel” değerlendirmelerinin yansıtıldığını
göstermektedir; başka türlü olması da düşünülemezdi...71
A. SWOT Analizine temel oluşturan veriler/bilgiler
Andersen ile Twain’in izlenimlerine/gözlemlerine, bir ba şka anlatımla –ve Dünya Bankası
terminolojisiyle- iki yazarın yaptıkları “hızlı değerlendirme”ye (rapid appraisal) dayan ılarak
yapılan SWOT Analizi’ne temel oluşturan veriler/bilgiler şöyle toplulaştırılabilir:
71
İki yazardan da yapılan alıntılar, Türkçe çevirilerden alınmış olmakla birlikte İngilizce metinlerle
karşılaştırılmış ve önemli görülen düzeltmeler köşeli ayraç içinde verilmiştir.
48
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
1. İstanbul’un güçlü yanları
a. Doğa
İstanbul’un konumu, denizden genel görünümü ve Boğaziçi
Andersen: “…karşımıza tıpkı Venedik gibi, bir hayal kenti, dev Constantinopel, yani
Türklerin Stambul’u çıktı. Herbiri Nuh’un gemisinin bir benzeri olan, kubbeleri alt ın alemli
camileri, gri bulutlu gökyüzüne karşı pırıl pırıl parlayan zarif sütunlara benzer yüzlerce
minaresi ve koyu kırmızı binalarıyla karşımızdaki bu taş denizinin arasından kara serviler
ve yemyeşil çınarlar, başlarını arabeskvari uzatmışlardı.
Boğaziçi görünmez olmuş, Asya’nın dağlık kıyıları ile Avrupa eriyip birleşmiş, güneş
ışınları bir ışık seli gibi o servi ormanının –Türklerin Asya yakasındaki büyük kabristanı- bir
bölümünün üzerine düşmüştü.” (s. 92)
“Boğaziçi, suları deniz kadar saydam ve tuzlu bir nehirdir, iki denizi birbirine ba ğlayan, her
köşesi bir tablo, her yanı tarih olan iki kıta arasında bir nehir; Doğu, Avrupa’ya burada kur
yapar…” (s. 129)
Twain: “…Demir attığımız noktadan ya da Boğaziçi’nden iki kilometreye yakın bir
uzaklıktan baktığımızda ise şimdiye kadar gördüğümüz en güzel şehir burası. Sık dizilmiş
evler, kıyıdan yukarılara çıkıldıkça artarken pek çok tepenin üstlerinde evler oldu ğunu da
görüyoruz. Oraya buraya casus gibi saklanmış bahçeler, camilerden yayılan o büyülü
hava, nereye baksanız gözünüze çarpan minareler ise doğudaki seyahatleri anlatan
kitaplara ilgi duyan okurların düşlerindeki Doğu’nun görkemli yüzüyle bu büyük şehri
çevreliyor ve İstanbul’dan eşsiz bir tablo çıkıyor karşımıza.” (ss. 29-30)
b. Tarih ve tarihsel yapıtlar
b.1. Topkapı Sarayı
Andersen: “İlk gördüğümüz yapı olan kale ile tamamen iç içe girmiş bulunan kent
surlarının önünden geçiyorduk. Bu yapı, de syv taarne, ya da Türklerin dedi ği gibi Yedi
Kuleler, pek çok depreme dayanmış, pes etmemişti; sarmaşıklar ve yabani otlar
duvarlarından aşağı sarkıyordu...
Yol, kent surlarının dibinde, “Yedi Kuleler“den başlayıp, Altın Boynuz’un ucundaki çıkıntıyı
meydana getiren saray bahçesini izleyerek, denize paralel olarak uzan ıyordu; surlar
üzerine küçük evler ve bahçeler kondurulmu ştu, bu tepelerde oğlan çocukları bağrışıyor,
koşup, oynuyorlardı.
Saray bahçesinin eteklerinde yol daral ıyor, surlar yükseliyor ve beyazlaşıyordu; sanki
havada uçarmış gibi görünen surların üst kısmındaki evlerin pencere kafesleri altın ve
gümüş parıltılar saçmaktaydı; saray bahçesi ve evler bir rüya diyar ı, bir masal gibiydi. Eski
saray koyu kırmızı renkte, çevresine nazaran çok hantal görünen dümdüz bir
49
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
binaydı...Paha biçilmez mermer sütunlarla desteklenen süslü çat ılı, zarif köşklerle
çevrelenmiş yeni saray ise çok daha davetkar ve sevimliydi...“ (ss. 92-93)
b.2. Ayasofya
Andersen: “…Şimdi Ayasofya Kilisesinde, bu hantal, bu çok da düzenli olmayan yap ının
önündeyiz; İmparator Constantin bu kiliseyi yaptırıp, kutsal bilgi’ye Aya Sophia’ya adamış;
pek çok kutsal emanet burada saklanıyormuş. Bunlar arasında şimdi kaybolmuş bulunan
Samaria’nın kuyusu, Nuh’un gemisinden kapı kalıntıları, Yeriko’nun kuşatılması sırasında
üflenen trompetleri taşıyan melek heykelcikleri sayılabilir. Ayasofya iki yangın ve bir
deprem felaketi geçirmişse de her seferinde tüm görkemiyle yeniden canlanmıştır…”
(ss. 100-101)
Twain: “İstanbul’un kralı Aya Sofya Camii’dir. İlk iş olarak bir ferman alıp oraya gitmek için
elinizi çabuk tutmalısınız. Biz böyle hareket ettik. Fermanımız yoktu; ama adam başına
dört veya beş frank götürdük, bu da ona eşti hemen hemen.
Aya Sofya Camii’ni çok hatırlamıyorum. Galiba onu değersiz görüyorum ve öyle olduğunu
siz de göreceksiniz. Burası paganlar âleminin en paslı, eski ve sevimsiz binası. Bu bina
öncelikle bir Hıristiyan kilisesi olarak yapılmış; ancak ondan sonra bu toprakları ele geçiren
Muhammed’in fatihleri, ilk halini büyük ölçüde koruyarak camiye çevirmi ş. [Bu nedenle ilgi
çektiğine inanıyorum]
Aya Sofya, on üç veya on dört yüzyıllık koskocaman bir kilise, aslında çok çok daha eski
görünecek kadar da berbat. Geni ş kubbesinin St. Peter Kilisesi’nden daha muhteşem
olduğu söyleniyor; ama kirli görüntüsü kubbesinden daha çok dikkat çekse de bunun laf ını
eden yok.
Kilisenin içinde her biri tek parça yüz yetmi ş sütun ve çeşit çeşit pahalı
mermerler var. Ancak bunlar Baalbec, Heliopolis, Atina ve Efes’teki tarihi tap ınaklardan
getirilmiş, üstelik hepsi de eski püskü, çirkin ve itici görünüyor. Bu kilise yeni yap ıldığında
onlar bin yıllıktı; sonra da aralarındaki fark dehşet boyutlara çıkmış olmalı. (Tabii
Jüstinyen’in mimarları bu eserlere hiçbir çekidüzen vermediyse) Kubbenin iç k ısmı ise Türk
alfabesiyle yazılmış, altın mozaikle işlenmiş ve bir sirk afişi gibi parlak, büyük yazılarla
kaplı. Kaldırımlar ve mermer tırabzanların hepsi de eski püskü, kirlenmiş. Yerden altı ya da
yedi fit yukarıda, baş döndüren bir yükseklikteki kubbeye bağlanmış ve üzerlerinde paslı,
hantal sayısız gaz lambası ile deve kuşu yumurtalarının asılı durduğu halatlardan oluşan
bir ağ ise bütün görüntüyü bozuyor. ..” (ss. 34-36)
b.3. Sultan Ahmet Meydanı
Andersen: “… Ayasofya’dan ayrılıyoruz, kısa bir sokak bizi İstanbulul’un en büyük ve en
güzel alanı olan Atmeydanı’na çıkarıyor. Burası bir zamanlar çok daha görkemliymiş.
Constantin, Hippodrom’u mermer sütunlar ve heykellerle süsletmi ş, şimdi Venedik’te San
Marco Kilisesi’nin girişinin üzerinde bulunan bronzdan yapılmış vakur atlar heykeli de bu
alandaymış,... her bir parmağı bir insan çapında olan dev Herkül heykeli de burada
dururmuş; şu anda üç eski eser var meydanda: Bunlardan en yak ınımızda olan küçük
sütun, birbirine sarılmış üç bakır yılandan meydana geliyormuş; bir zamanlar Delphi’deki
50
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Apollo mabedinde kahinlerin oturduğu üç ayaklı iskemleyi taşıdığı sanılan bu sütunu
Türkler Yunan devletinin uğuru olarak gördüklerinden, İkinci Muhammed [Mehmed] savaş
baltasıyla bu yılanlardan birinin kafasını uçurmuş, diğer ikisini de İngilizler çalmışlar, şimdi
meydanda bulunan oksitlenmiş bakır kalıntılara ise oğlan çocukları taşla nişan alıyorlar.
Birkaç adım ötede, üzerine hiyeroglifler kazınmış somakiden bir dikili taş yükseliyor. Atina
yoluyla Mısır’dan getirtilen bu dikili taş, sanki görünmez Mısır tanrıları tarafından
korunuyormuşçasına hiçbir değişikliğe uğramaksızın zamana karşı direniyor.
Üçüncü eski eser kaba taşlardan örülmüş dikdörtgen biçimli büyükçe bir kaidenin üzerinde
duruyor ve yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya. Bir zamanlar bakır üzerine altın levhalarla
kaplanmış bulunan bu Constantin sütununu şimdi demir çemberler ayakta tutuyor. Bunlar
hipodromun eski görkeminden arta kalanlar! Ancak, bu gün bile buras ı kentin en güzel
alanı sayılır...” (s. 102)
b.4. Sultan Ahmet Camii
Andersen: “...Alanın manzarası ve Sultan Ahmed Camii gözlerimizi kamaştırıyor! Pencere
parmaklıkları yaldızlı, bembeyaz duvarın gerisinde çınar ve serviler boy vermiş, içeride
altın yaldızlı sütunların arasından sular fışkırıyor. Küçük avluda Müslüman erkek ve
kadınlar sessiz sessiz dolaşıyorlar, geniş merdivenlerle Ahmed Camiine çıkılıyor,
harikulade güzel oymalı şerefeleri olan altı yüksek minaresi de dâhil olmak üzere cami
tamamen mermerden inşa edilmiş, kubbelerinde, minarelerinde hilal biçimli alemler
parlıyor. Seyretmesi büyük bir zevk!” (s. 102)
b. 5. Sultan Mahmud Türbesi
Andersen: “...dolambaçlı küçük bir sokak bizi her tarafı mermer ve altından yapılmış,
saydam mavi fonun önünde ışıldayan harikulade bir binanın karşısına çıkarıyor. Zarif
pencerelerin ve maharetli bir el i şçiliğiyle oyulmuş taş duvarın ardında çınarlı, servili bir gül
bahçesi var. Burası serap perisi Fata Morgana’nın yatak odası olmalı, mermerden yapılmış
olmasına, sütunlarının, çatısının, silmelerinin oymalarına, süslemelerine karşın nasıl da
aydınlık ve içi boşmuş gibi görünüyor. Merdivenleri çıkıp, binanın etrafını dolaşıyoruz; altın
yaldızlı kafeslerin örttüğü geniş pencereden içeriye baktığımızda Doğunun görkemi
gözlerimizi kamaştırıyor! Burası ülkenin en seçkin paşasının zifaf odası olmasın? Hayır,
burası bir mezar! Sultan Mahmud’un türbesi. Odanın ortasında Sultan’ın üzerine parlak
renkli, değerli kumsalar örtülmüş kabri yer alıyor; üzerinde mücevherler parlayan ve tek bir
tüy bulunan zengin türbanı, sandukanın başucuna yerleştirilmiş; Sultan’ın kabrini her biri
sevgili çocuklarından birine ait olan ve değerli örtülerle kaplı küçük sandukalar
çevrelemekte...” (ss. 102-103)
Twain: “...ayakkabılarımızı çıkarıp Sultan Mahmud’un mermer mezarına girdik, içeride son
zamanlarda gördüğüm en zarif mimari eser duruyordu. Süslü, gümü ş bir tırabzanın
[parmaklığın] içinde duran Mahmud’un mezarı, büyük özen gösterilerek gümüşle işlenmiş
siyah kadifeden bir örtüyle kaplıydı. Yan taraflarında ve köşelerde 100 libreden [45 kilodan]
daha fazla çeken gümüş şamdanlar vardı, bir insan bacağı kadar geniş [kalın] mumları
51
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
tutuyorlardı. Taş mezarın üzerine ise güzel elmaslarla süslenmiş bir fes konulmuştu...” (s.
39)
b.6. Kapalı Çarşı
Andersen: “...Büyük Çarşı’nın önündeyiz... üstü yarı örtülü dar sokaklar Çarşı’dan çevreye
doğru açılıyor; dükkandan dükkana gerilmiş tenteler ya da eski kilimler sokağın üzerini çatı
gibi örtüyor, parke taşları aşınmış yolun ortasından su oluğu geçiyor.
Lüleler, çubuk boruları ve kehribardan yapılmış imamelerin satıldığı uzun bir dehliz,
duvarları ateşe dayanıklı kalın tuğlalardan örülmüş çarşı binasına açılıyor. Burası,
Yahudilerin, Mısırlıların, kısaca her milletin ayrı bir mahallede toplandığı, esnafın ticaretini
yaptıkları mallara göre ayrı caddeleri tuttuğu, ayakkabıcı, eyerci ve diğer pek çok
zanaatkârın ayrı mekânlarda bir arada bulunduklar ı üzeri örtülü büyük bir kente benziyor...
İstanbul’un çarşıları yanında Palais Royal’in görkemli dükkânları, saçları gül yağı ve
mürrüsafi kokan, pahalı kumaşlardan giysiler içindeki Doğu’lu bir kız karşısında Parisli
süslü bir yosmacık gibi kalır.” (ss. 96-98)
Twain: “...Kapalıçarşı’yı da gezdik elbette. Hepsi tek bir çatı altında toplanmış ve üstü
kemerli dar yollarla sayısız parçaya bölünmüş küçük dükkânların –binlerce... olduklarını da
belirtmeliyim- oluşturduğu kocaman bir arı kovanı olduğunu söylemem burayı anlatmak
için yeterli. Burada farklı mallar, farklı sokaklarda satılıyor...
Burası her zaman tıklım tıklım insan kaynıyor ve her dükkânın önünde Doğu’dan gelen
canlı renklerdeki kumaşlar açılıp saçılırken İstanbul’un Kapalıçarşı’sı görülmeye değer
yerlerden biri. Bu çarşı hayat dolu; burası hareketlilik, yoğunluk, pislik dolu bir yer...
Kapalıçarşı’da kötü kokulardan korunmak için burnunuzu t ıkamadan edemiyorsunuz...”
(s. 39)
b.7. Mısır Çarşısı
Andersen: “...Mısır Çarşısı, iki cadde arasına yerleşmiş koskocaman bir eczaneyi
andırıyor. Hindistan’ın ve Arabistan’ın bütün baharatları, şifalı otlar ve pahalı boyalar
ortalığa karmakarışık bir koku yayıyor...” (s. 97)
b.8. Galata Mevlevihanesi
Andersen: “...Bir grup derviş içeri girdi, yalınayaktılar ve kocaman yeşil cübbelere
bürünmüşlerdi; bir arşın yüksekliğinde, siperliksiz, beyaz keçe külahlar başlarını örtüyordu.
En yaşlılarından biri, uzun beyaz sakallı bir derviş salonun ortasında durup, kollarını
birbirine kavuşturduktan sonra bir dua okudu. Duaya a ğır ve tekdüze bir müzik eşlik
ediyordu... Diğer dervişler yaşlı dervişin etrafında yavaş yavaş dönüyorlardı. Cübbelerini
çıkarmışlar, üzerlerinde kolları dar ve uzun, önü açık, koyu yeşil renkte birer mintan ile
aynı renk ve kumaştan yapılmış, ayak bileklerine kadar uzanan, geni ş kırmalı bir
etekle...kalmışlardı. Kollarını açarak kendi etraflarında hep aynı yönde dönmeye
başladılar; etekleri birer huni şeklinde havalanıyordu...
52
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
...dans giderek şiddetleniyor ve hızlanıyordu, artık dayanılacak gibi değildi! Bu dans tam
bir saat sürdüyse de, hiç korkunç bir taraf ı yoktu! Neredeyse zarif bile denebilirdi... Bütün
olay, her ne kadar manen yükseltici, ıslah ve terbiye edici olarak nitelendirilemezse de,
bana bir çeşit bale izlenimi vermişti. Buna karşın Üsküdar’daki dervişlerin dansı belleğimde
bir tımarhane tablosu gibi kaldı.” (ss. 109-110)
Twain: “Dans eden Semazenleri de gezdik. 21 kişiydiler. Topuklarına kadar uzanan, açık
renkli, bol ve uzun elbiseleri vardı. Hepsi geniş bir daire etrafında toplanmıştı. Her biri
sırayla şeyhe yaklaşıyor, önünde yere kadar eğiliyor, sonra da kendinden geçmiş bir halde
dönerek dairedeki yerine geçiyor ve dönmeyi sürdürüyordu. Hepsi bulunduklar ı yere kendi
kendilerine dönerek geldiklerinde...bu şekilde dönen paganların çizdiği daire, odanın
çevresinde üç kez döndü... Bazılarının hızı inanılmazdı. Çoğu dakikada kırk kez
dönüyordu, bir semazen ise dakikada ortalama altmış bir kez döndü ve yirmi beş dakika
boyunca bunu sürdürdü. Havayla şişen elbisesi de onu çevreleyen bir balon gibi
görünüyordu...” (ss. 37-38).
b.9 Binbirdirek Sarnıcı
Twain: “Ziyaret sırası Binbir Direk Sarnıcı’ndaydı. Gerçekten yapılış nedenini bilmiyorum;
ama İstanbul’un ortasındaki bu sarnıcın su deposu olarak kullanılmak üzere yapıldığı
söylendi. Çorak bir alanın ortasından birkaç taş basamağı inerek sarnıca giriyorsunuz.
Yerin kırk fit altında ve Bizans mimarisi, uzun ince, granitten yapılmış sütunların
oluşturduğu muhteşem bir sessizliğin ortasında kalıyorsunuz. Hep aynı yerde dursanız da,
sık sık yerinizi dilediğiniz gibi değiştirseniz de sarnıcın uzağında ve alacakaranlığa benzer
loş ışığı altında kaybolmuş çok sayıda uzun suyolu ve sütun dizisine ışık yayan bir merkez
oluyorsunuz...” (s. 38)
c. Toplumsal yapı
c.1. Çok ulusluluk, çok kültürlülük
Andersen: “Bakır tenli, güçlü kuvvetli bir Arap...” (s. 94)
“...dolambaçlı bir sokağa gelmiştik; dünyanın bütün milletleri sanki burada toplanmıştı...”
(s. 94)
“...bu kargaşanın ortasında, başında kırmızı kalpak, ayaklarında partal sandallar, üzerinde
koyun postu bulunan bir Bulgar köylüsü arka ayaklar ının üzerinde sıçrayan bir ayı gibi
dans ediyor, bir başka Bulgar da tulum çalıyordu...” (s. 94)
“...karşımıza şapkalarından yas tülleri sarkan Ermeni rahipler ç ıktı...” (ss. 94-95)
“...üzerindeki günlük elbiseleriyle ve yüzü örtüsüz olarak yatan bir Rum k ızının cenaze
töreniydi bu, üç Ortodoks rahip ve mumlar ı taşıyan iki erkek çocuk ...” (s. 95)
“Sonunda Bay Blondel’in işlettiği Hôtel de la France’a gelebilmiştik; kapıdan girer girmez
Avrupai bir dekorasyon ve konfor karşıladı bizi. Fransız ve İtalyan görevliler
merdivenlerden inip çıkıyorlardı...” (s. 95)
“Yabancıların İstanbul’da öncelikle ziyaret etmesi gereken yer Çar şılar’dır; insan kendini
bir anda dev bir kentte bulur...içindeki her bir ar ının Acem, Ermeni, Mısırlı, Rum olduğu bir
53
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
arı kovanıdır burası. Doğu ile Batı burada büyük bir pazar kurmuştur. Böylesine kalabalık,
böylesine giysi zenginliği, böylesine mal bolluğu başka hiçbir kentte görülemez...” (s. 96)
“...Burası, Yahudilerin, Mısırlıların, kısaca her milletin ayrı bir mahallede toplandığı... büyük
bir kente benziyor.” (ss. 96-97)
“Burada en ilginç olan şey, her milletten insanın en karakteristik yönlerini görmek. Türk,
ağzındaki uzun tütün çubuğuyla ciddi ve ağırbaşlı oturuyor. Yahudi ve Rum el kol işaretleri
yaparak bağırıp çağırıyor...tüylü sivri külahlarıyla Acemler, başa tersten oturtulmuş
seramik çanağa benzer siyah şapkalarıyla Ermeniler, kuzu postu içindeki Bulgarlar, siyah
türbanlarının üzerine eski bir şal sarmış Yahudiler, süslü Rumlar ve yaşmaklı kadınlar...”
(s. 97)
Twain: “Kıyıya baktığımızda, burası hiçbir zaman kapanmayan bir sirke benziyordu. O dar
yollar üzerinde insanlar arılardan da kalabalık görünüyordu. Üzerlerinde ise biçimsiz, tuhaf,
paganları çağrıştıran, abartılı, gök gürültüsü ve şimşek habercisi gibi görünen kıyafetler
vardı... Aynı şeyleri giyen iki kişi bile yoktu. Akla gelebilecek her türlü kostümün bulundu ğu
bir maskeli balo görüntüsü vardı şehirde...” (ss. 30-31)
“Bu çarşı hayat dolu... Burada, dilenciler, ahmaklar, ba ğırıp çağıran çerçiler, hamallar,
dervişler, alışveriş yapan soylu Türk kadınları, Yunanlar, dağlık bölgelerden ve uzak
illerden gelen acayip giysiler içindeki Müslümanlar var...” (s. 39)
c.2. Adetler
Andersen: “Türkler, ölünün kabrini evi olarak kabul edip koruduklar ından, bir ölünün
üzerine bir başkasını gömmezler, bu nedenle kabristanlar gittikçe geni şler… Türkler
dünyaya gelen her çocuk için bir çınar, her ölü için ise bir servi dikerler. Bu nedenle
Üsküdar’daki kabristan…koskoca bir orman gibidir. (s. 113)
c.3. Dürüstlük
Andersen: “…kayıkçıya değerinden pek emin olmadığım bir gümüş sikke uzattım; başını
iki yana sallayarak küçücük bir para çıkardı ve daha yüksek bir ücret almasının söz konusu
olmadığına dair hiçbir kuşku bırakmayacak biçimde bana gösterdi. Türkler böylesine
dürüst insanlardır; burada kaldığım sure içinde her gün, Türklerin en fazla hüsnüniyet
sahibi, en dürüst halk olduğuna dair kanıtlar buldum. “ (s. 94)
2. İstanbul’un zayıf yanları
a. Gürültü
Andersen: “…Buradaki çığlıklar, bağırtılar, uğultularla karşılaştırıldığında Napoli körfezinin
gürültüsü cenaze töreni kadar sessiz kal ırdı…yaşlı, esmer Türkler bir ağızdan bağrışıyor,
ellerini kollarını sallayarak bizleri kayıklarına binmeye çağırıyorlardı…” (s. 93)
54
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
b. Pislik
Andersen: “Pera’daki kulenin... dibinde yüzülmüş kanlı at leşleri gördük...” (s. 94)
“...açıkta pişirilen ekmek ve yemekler, ocaklardan, bacalardan yay ılan koku ve duman
insanda bir fırın ya da bir mutfağın içinden geçmekte olduğu duygusunu uyandırır.” (s. 96)
“...En küçüklerinin üzerinde türbandan ba şka bir şey bulunmayan, yarı çıplak beş, altı
oğlan çocuğu sokağın köşesinde ayakları havada yatan, derisi yüzülmüş, kanlı bir at
leşinin etrafında çığlık çığlığa zıplıyorlar...” (s. 111)
Twain: “Buradaki ayakaltı dükkânların bir kümesten, kulübeden, tuvalet veya hücreden...
hiç farkı yok...” (s. 31)
“Kapalıçarşı’da kötü kokulardan korunmak için, burnunuzu t ıkamadan edemiyorsunuz.”
(39)
“Bir daha asla Türklerin öğle yemeklerinden yemem. Yemek pişirme kapları çarşının
yanında küçük bir yemek odasındaydı ve tamamen yola açıktı. Aşçı, pislik içindeydi, masa
da öyle görünüyordu, üstünde örtü bile yoktu. A şçı, bir yığın sucuğu alıp bir şişe geçirdi ve
pişmesi için kömür ateşinin üstüne koydu. Onları pişirdikten sonra bir kenara bıraktı, o
sırada... gelen bir köpek ise sucuklardan bir ısırık aldı... Sonra aşçı, sucukları köpekten
uzaklaştırıp bizim önümüze getirdi...Ardından...bir ekmek pişirdi fırında...ekmekle birlikte
bize doğru yürürken yere düşen ekmeği alıp pantolonuna sildi ve onu önümüze koydu...”
(ss. 48-49)
c. Kalabalık ve nüfus yoğunlaşması
Andersen: “Ne kalabalık! Ne hengâme! ...parlak renkli arabalar, e ğri büğrü parke taşların
üzerinde tökezleyerek yol alıyor, kütük ve tahta kalasları çeken atlar, eşekler kalabalığın
arasında kendilerine yol açmaya çalışıyorlardı...” (s. 95)
“...bu birbirini kesen sokaklardan karmakar ışık bir insan seli akıp gitmekte...” (s. 97)
Twain: “Bu büyük şehirde bir milyon kişi yaşıyor; ama yollar öylesine dar ve evlerle birlikte
öylesine kalabalık olmuş ki, New York City’nin ancak yarısı kadar bir alanı kaplıyordur.” (s.
29)
d. Rüşvet
Andersen: “...yalnız izinleri düzenleyen çeşitli devlet memurlarına verilecek armağanların
değeri hiç de azımsanmayacak meblağlar olabiliyor...” (s. 99)
Twain: “... Fermanımız yoktu; ama adam başına dört veya beş frank götürdük, bu da ona
eşti hemen hemen...” (s. 34)
e. Esir pazarı (insan ticareti)
Andersen: “...Hıristiyanların “yasak sokak” diye isimlendirdikleri “Esire Pazarı”...yla
başladık... revakların altındaki sıra sıra dükkanlarda satıcıların malları bulunuyor, bu mallar
ise insanlar, yani zenci ve beyaz kadın köleler...” (s. 99)
Twain: “İstanbul’da Çerkez ve Gürcü kızlar aileleri tarafından hala satılıyor; ama açıkça
değil...” (s. 40)
55
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
f. Yabancıya (Hıristiyan olana) tepki
Andersen: “İbadet edenlerin bizi sanki lanetli ruhlarmışız gibi hiddetle süzdüğü bu
mekanda...Hiddetle bakma bize ihtiyar hoca, senin tanr ın, bizim de tanrımızdır!..” (s. 101)
“...o sırada iki din adamı bize bakıyor ve tehdit edercesine ellerini havaya kald ırıyorlar:
‘Hıristiyanlar bir müminin kabrini seyredemez’...” (s. 103)
g. Başıboş köpekler
Andersen: “Sokak ortasında bir köpek sürüsü kavgaya tutuşmuş, bir başka sürü yerde
yatan hayvan leşini didikliyor...” (s. 111)
Twain: “...İstanbul’un meşhur köpeklerinin yanlış tanıtıldığına, onlara iftira atıldığına
inanıyorum... Böylesine aç susuz, sersefil, perişan, üzüntüye kapılmış sokak köpeklerine
hayatımda hiç rastlamamıştım... Hepsi pislik içinde, etleri çürümüş, ortalıkta sakat
dolaşıyor ve adım başı yolunuza çıkıyorlardı... (s. 43)
h. Ticaret ahlakı
Twain: “Özellikle ticaret ahlakı bozuk... Öyle veya böyle ticaretle uğraşan herkes yalancı
ve kazıkçı... Yunanlılar bu çevrede yaşayan en büyük sahtekârlar. İstanbul’da uzun süredir
oturan bazı Amerikalılar, Türklerin aslında oldukça güvenilir olduğunu savunuyor...” (ss.
42-43)
ı. Basın özgürlüğü
Twain: “...Padişah’ın hükümeti gazeteleri sevmiyor... Sarayın gözünde gazete, gizem dolu
ve işe yaramaz bir kurum...Bir gazete uygunsuz yazılar çıkarmaya başladığında ise
toplatılıyor, hiç uyarıda bulunmadan o gazeteye karşı saldırıya geçiliyor ve yayımlanması
yasaklanıyor...” (s. 47)
3. İstanbul’un önündeki fırsatlar
Andersen ile Twain’in yukarıda ana çizgileri verilen gözlemlerine/izlenimlerine dayanarak,
İstanbul’un özellikle “doğa”, “tarihsel yapılar” ve “çok kültürlülük” açısından zengin bir
birikimi barındırdığı, Doğu ile Batı arasında bir “köprü” oluşturduğu, bu nedenle de
İstanbul’a gelecek yabancılara “ilginç” olanaklar sunduğu, bu olanakların geliştirilmesi,
“insan” eliyle bozulmasının önlenmesi durumunda “kent turizmi” aç ısından önemli bir katkı
sağlayabileceği görülmektedir.
4. İstanbul’un karşısındaki tehditler
Yukarıda değinilen olanakların karşısında, “doğa”nın ve “tarihsel yapı(t)lar”ın tahrip olması,
“çok kültürlülük”ten kaynaklanan zenginli ğin yok olması, kısmen “kalabalık” bir kent
olmasının sonucu olarak insanlardan kaynaklanan gürültü, kötü hijyen ko şulları, rüşvet,
ticaret ahlakı vb günümüzde “yönetişim” başlığı altında toplanan tehditler, gene
günümüzdeki “insan ticareti”ne denk dü şen “esir pazarı”, basın özgürlüğü vb “insan hakları
sorunları”nın olumsuz etkilerinin giderilememesi durumunda ise, “kent turizmi”nin olumsuz
etkileneceği söylenebilir.
56
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
EK B
İstanbul ve A’dan Z’ye Müzeleri
Türkiye’deki “kent turizmi”nin “yarın”ına yönelik değerlendirme ve önerilerde “müzeler”
önemli bir yer aldığından, İstanbul’daki –belirlenebilen- müzelere ili şkin ayrıntılı bir döküm
verilmesi gerekli görülmüştür.72 Dökümde, kimi müzelerin düzenledikleri etkinliklere
değinilmesi ve/ya müzenin ilgilileriyle yapılan söyleşilere, gazete/Internet haberlerine yer
verilmesi, (i) müzelerin bulundukları binalar ile barındırdıkları yapıtların zenginliğini
sergilemeyi; (ii) bir müze oluşturmak; -müzeyi ve etkinliklerini- İstanbul’da, İstanbul dışında
ve yurt dışında tanıtabilmek; sadece kentte yaşayanları değil, kente gelen yerli ve yabancı
turistleri de “ziyaretçi” olarak müzeye çekebilmek; giri ş ücreti dışında kaynak yaratabilmek
müzenin varlığını sürdürebilmesini sağlamak için ne tür çabalar harcanması gerektiğinin
örneklenmesini, “iyi örnekler”in yanı sıra “kötü örnekler”in, zaman zaman kar şılaşılan
“bürokrasi”nin de sergilenmesini amaçlamaktad ır.
500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi [500. Yıl Vakfı, Türkiye’deki Yahudiler, Karaköy] 73
Telefon:
0212 292 63 33-34
Faks:
0212 244 44 74
E-posta:
[email protected]
Web:
www.muze500.com
Adres:
Karaköy Meydanı, Perçemli Sokak No:1, Karaköy
1492'de ülkeden ayrılmak zorunda bırakılan İspanyol Yahudileri, Sefaradlar’ın Osmanlı
İmparatorluğu’na kabul edilmelerinin 500. yıldönümü kutlamaları çerçevesinde, 1989
yılında, Müslüman ve Yahudi 113 T.C. yurttaşı tarafından 500.Yıl Vakfı kurulmuş,
Türkiye’nin bu alanda ilk ve tek müzesi olma özelli ğini taşıyan 500. Yıl Vakfı Türk
Musevileri Müzesi ise, 1985 yılından bu yana fiili hizmette bulunmayan Zülfaris Sinagogu
binasında 25 Kasım 2001’de açılmıştır. İstanbul’un eski haritalarında Zülfaris olarak
okunan sokağın adı, “gelin perçemi” anlamına gelen Osmanlıca “zülf-ü arus”un halk dilinde
kısaltmasından gelmektedir; asıl adı “Kal Kadoş Galata” olan Sinagog da halk arasında bu
adla anılmıştır.
1671’de varlığı bilinen, muhtemelen Cenevizlilerden kalan temelleri üzerine, 19. yüzy ıl
başında yeniden inşa edilen ve 1980’lere kadar sinagog olarak hizmet veren bina, “500. Y ıl
Kutlama Etkinlikleri” çerçevesinde 500. Yıl Vakfı tarafından restore edilerek müzeye
dönüştürülmüştür. İstanbul’daki müzeler arasında, özellikle düzenlediği etkinlikler
açısından “iyi örnek” olduğu düşünülen Müze’nin, açılışından bu yana geçen yedi yıl içinde
gerçekleştirilen etkinlikleri birkaç başlık altında toplamak olasıdır.
Birinci başlık, müzenin tanıtılmasına yönelik etkinliklerdir. Ancak Müze tanıtılırken, ister
istemez İstanbul’un tanıtımına da önemli katkıda bulunulacağının göz ardı edilmemesi
72
Tersi belirtilmedikçe, kaynak: http://www.İstanbul.net.tr. Ayrıca bknz. http://kvmgm.kultur.gov.tr
Her müzenin yanında (i) sahiplik durumu, (ii) başlıca konusu, (iii) bulunduğu semt köşeli ayraç içinde
verilmektedir. İletişim bilgilerinin de toplu bir dökümde yer alması yararlı görülmüştür.
73
57
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
gerekmektedir. Bu bağlamda “albüm” ya da “katalog” adı altında yayın hazırlanması74
neredeyse bütün müzelerin olağan etkinliklerinden olmakla birlikte, 500. Yıl Vakfı Türk
Musevileri Müzesi daha “etkin” yöntemlere de ba şvurmuştur.
Önce İstanbul Rehberler Odası (IRO) üyesi 45 profesyonel rehberin (7 Nisan 2005), sonra
da Ankara Rehberler Derneği (ARED) üyesi profesyonel rehberlerin ağırlanarak Müze’nin
amacı ve içeriği hakkında bilgilendirilmeleri (30 Ekim 2005), İstanbul Rehberler Odası
rehberlerine Müze’yi ve işlevini tanıtmak, turistlerin genellikle merak ettikleri hususlarda
bilgilendirmek amacıyla düzenlenen ve 50’yi aşkın rehberin katıldığı 2007 yılı çalıştayı (14
Şubat 2007) bu bağlamda değerlendirilmesi gereken etkinlikler olmuştur.
Öte yandan, Avrupa Musevi Müzeleri Birliği (Association of European Jewish
Museums)‘nin 2004 yılındaki Genel Kurul toplantısına ev sahipliği (22-24 Kasım 2004)
yapmış olması da, hem Müze’nin tanıtımı, hem de karşılıklı bilgi ve sergi alıp verme
açısından değerlendirilebilinecek bir etkinliktir. 17 ülkeden 50 delegenin kat ıldığı toplantı
öncesinde düzenlenen “İstanbul Jewish Heritage” gezisinde, delegelere Kuledibi ve
Galata’yı, Neve Şalom ve Aşkenaz Sinagoglarını, Hasköy’ü ve Karaim Sinagogu’nu,
Balat’ı ve Ahrida Sinagogu’nu, Ortaköy’ü, Kuzguncuk Sinagogu, ayr ıca Mezarlığı’nı
görmek ve bilgilenmek olanağının sunulmuş olması da İstanbul’un tanıtımı açısından
önem taşımaktadır.
Benzer bir değerlendirme, The University of Washington/Getty Summer Institute Yaz
Programı çerçevesinde Türkiye’ye gelen 17 ülkeden 25 kat ılımcıya “500 Yılllık Beraberlik”
konusunun sunulması ve Müze ile Ahrida Sinagogu’nun ayrıntılı tanıtımının yerinde
yapılmış (6 Temmuz 2006) olması için de geçerli olacaktır.
Müze’nin –özellikle konusu belirli bir alanla çerçevelenmi şse- “hedef kitle” olarak gördüğü
kesimlere yönelik etkinlikler düzenlemesi gerekmekte ve bu tür etkinlikler ikinci ba şlığı
oluşturmaktadır. Gerek Müze’nin bulunduğu yerin “fiziksel” anlamda “yakın çevresi”ne,
gerek adını taşıdığı “Türk Musevileri”ne yönelik etkinliklerine bak ıldığında,
"Galata Haftası" çerçevesinde, Müze’nin bulunduğu Perçemli Sokak basamaklarında Nuri
Kaya’nın düzenlediği yerleştirmeyle her gece saat 21.00-06.00 aras ı dia projeksiyonu ile
eski düğün fotoğraflarının sergilenmesi ve Sefarad ezgileri dinletilmesi (26 Haziran - 9
Temmuz 2003);
“İkinci Bahar Şenliği”nde, şimdi yerinde Müze’nin bulunduğu Zülfaris-Kal Kadoş Galata
Sinagogu’nda evlenen kişilere yönelik, konuşmaların yanı sıra saydam ve multivizyon
gösterisini, salonda bulunan en eski ve en yeni evli çiftlerin birlikte pasta kesmelerini
içeren, 95 kişinin katıldığı etkinlik (2 Mayıs 2004);
Avrupa’nın 23 ülkesinde aynı gün düzenlenen “Yahudi Kültürü Avrupa Günü” çerçevesinde
açık tutulan Müze’nin 1700'e yakın ziyaretçiyi ağırlaması, Müze’nin bulunduğu Perçemli
Sokak’ta düzenlenen Los Paşaros Sefarad Ezgileri açık hava konserini Karaköy
Meydanı'na kadar taşan 1000'e yakın kişinin izlemesi (7 Eylül 2003);
74
Naim Güleryüz (haz), 500.Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi Albümü, Aralık 2004, Türkçe-İngilizce
58
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
17-22 Nisan tarihleri arasında düzenlenen “Ahde Vefa Haftası Kamondoları Anma
Etkinlikleri” çerçevesinde Bankalar Caddesi”nde Kamondo Merdivenleri”ne Kamondo Ailesi
anısına bir Türkçe-İngilizce plaket çakılması (18 Nisan 2005) ve Müze’de Kamondolar
Fotoğraf Sergisi açılması (18-25 Nisan 2005);
Edirne kökenli Behmuaras-Behmoiras ailelerinin halen ABD’den, Brezilya’dan
Avustralya’ya değişik ülkelerde yaşayan bireylerinin ilk kez bir araya gelip bulu ştuğu
“Dünya Toplantısı”nın İstanbul’da yapılması (15-19 Eylül 2005) ve hazırlanan 18,5 m
uzunluğunda fotoğraflı soyağacının Müze’ye bağışlanması;
İsrail’de yaşamakta olan Edirne kökenli 30 kişilik bir grubun İstanbul ve Edirne’yi ziyaret
etmesi (21 Nisan 2006), bu bağlamda değerlendirilebilecek etkinlikler olmaktadır.
Müze, doğal olarak, yurt dışında da kendini -ve gene kaçınılmaz olarak, bulunduğu kenti,
İstanbul’u ve elbette Türkiye’yi- tanıtmayı amaçlayan bir dizi etkinlik de düzenlemi ştir:
Strasbourg’da, Avrupa Konseyi’nin fuayesinde "Musevilerin Türkiye’deki 700 Y ıllık
Yaşamından Kesitler" adlı fotoğraf sergisinin açılması (Haziran-Temmuz 2006);
“Sefaradlar ve Türk Yahudileri’nin Yaşam Öyküsü (Sefarderna och det jüdisk-turkiska
avret)” adlı fotoğraf sergisinin Stockholm’de, Etnografya Müzesi (Etnografiska Museet)
salonlarında açılması (Kasım 2006);
Vilnius’da “Osmanlı Türk Toplumunda Yahudi Yaşamı” fotoğraf sergisinin, Vilna Gaon
Yahudi Müzesi ile oluşturulan program çerçevesinde Tolerance Center salonlar ında
gerçekleşmesi (Aralık 2006-Ocak 2007) ve açılışta verilen konferanstan sonra konuklara
pırasa köftesi, kabak mücveri, irmik helvası gibi Türk Sefarad Mutfağı’ndan örneklerin
sunulmuş olması bu çerçevede değerlendirilebilecek etkinlikleri oluşturmaktadır.75
Adam Mickiewicz Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türk ve İslam Eserleri Müzesi
Müdürlüğü’ne bağlı, Polonya tarih ve edebiyatı, Beyoğlu]
Telefon:
Adres:
0212 253 66 98
Dolapdere, Tatlı Badem Sokak, Beyoğlu
1855 yılında İstanbul’a gelen Polonya’nın ünlü ozanı Mickiewicz’in oturduğu ve koleraya
yakalanarak öldüğü ev, ölümünün 100. yılında, 1955’de müze olarak açılmıştır. Aradan
geçen zaman içinde bir süre kapal ı kalmış, yeniden düzenlenerek, ölümünün 150. y ılında,
2005’te kapılarını açmıştır.76
Adam Mickiewicz, 1848 yılında Osmanlı Devleti’ne sığınan Polonyalılarla ilişki kurmak,
1853’de başlayan Kırım Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yanında yer almalarına
destek vermek amacıyla 1855 yılında İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’da, Beyoğlu’nda Tatlı
Badem Sokağı’nın köşe başındaki 29 nolu binaya yerleşmiş, burası Polonyalıların
75
76
Kaynak: www.muze500.com).
“Mickiewicz Müzesi açıldı”, Türkiye, 28 Kasım 2005
59
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
toplandıkları, tartıştıkları bir merkez olmuştur. Polonyalı göçmenler arasında, 1830
yılındaki ayaklanma sonunda İstanbul’a gelen ve Polonezköy’ü kuran Adam Czartoryski,
yazar T.T. Jez, “Hanri” takma adıyla tanınan Sobozowski, sonradan Müslüman olan Adam
Michalowski de vardır.
Binanın mahzenindeki bir oda, ozanın sembolik kabrine ayrılmış, içine haç ve üzerine “26
Kasım-30 Aralık 1855 - Adam Mickiewicz’in geçici kabri” yazısı bulunan bir hatıra levhası
yerleştirilmiştir.
Gerçi binaya ilk kez 1870’te bir plaket çakılmış, 1902’de de evin müzeye dönüştürülmesi
için kampanya başlatılmışsa da, bu kampanya ancak ozanın ölümünün 100.
yıldönümünde, 1955’te hedefine ulaşabilmiştir.77
Müze’yi 2007’de gezenlerin sayısı sadece 1.074 olmuşsa da, İstanbul’a gelen Polonya
Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski’nin Ayasofya ve Sultanahmet Camisi'nin yanı sıra Adam
Mickiewicz Müzesi’ne de zaman ayırmış olmasından78 da kolayca anlaşılabileceği üzere,
Mickiewicz, Polonyalılar açısından “sıradan” bir ozan değildir; çok ötesindedir. Müze ise,
gerek ziyaretçi sayısı, gerek etkinlikler açısından çok “sıradan” bir müze görünümündedir;
bu niteliğiyle de değerlendirilen müzeler arasında “kötü örnek” oluşturmaktadır. Oysa
başka ülkelerde birçok örneği olduğu üzere, Türkiye-Polonya arasındaki siyasal,
ekonomik, kültürel ilişkilerin sergilenebileceği, hatta 1800’lerin ikinci yarısındaki Beyoğlu ve
Tarlabaşı’nın canlandırılabileceği bir “Polonya Kültür Merkezi”ne dönüştürülebilecek
“potansiyel”e sahip bulunduğu düşünülmektedir.
Anadolu Hisarı Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, Hisarlar Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı,
taşınır kültür varlığı bulunmuyor, Anadoluhisarı]
Telefon:
Adres:
0212 263 53 05-265 04 10
Anadoluhisarı
Boğaz’ın Anadolu yakasında, Göksu Deresi’nin denize döküldüğü yerde, adını Hisar’dan
alan semtte bulunmaktadır. 1928 yılında Kandilli Belediyesi, 1991-1993 arasında da Kültür
Bakanlığı tarafından bazı onarımlar yapılmıştır. Osmanlılar tarafından Boğaz’da yapılan ve
geçişleri kontrol altına almayı hedefleyen ilk hisar olmakla birlikte ziyarete açılmamıştır;
ancak Hisarlar Müzesi Müdürlüğü’nün izni ile gezilebilmektedir.
77
Ersin Kalkan, “İstanbul’un arka sokakları”, Hürriyet, 3 Aralık 2004. Bu yazıda, Adam Mickiewicz Müzesi,
bulunduğu yer ve cenaze töreni şöyle tanımlanmaktadır: “Sakızağacı Caddesi’nin sonunda bulunan ve pek
fazla gidilmeyen bir müze yer alıyor. Mahalle son iki-üç yıldır kapkaççıların üslendiği bir merkeze dönüşmüş.
Bu nedenle giderken dikkatli olmak, grup halinde gezmek gerekiyor. Serdar Ömer Paşa Sokağı ile Tatlı
Badem Sokağı’nın kesiştiği köşede ünlü Polonyalı şair Adam Mickiewicz anısına düzenlenmiş bir müze
var...Arkadaşı tarihçi T.T. Jez’in cenaze törenini anlatan yazısından, o zamanların Tarlabaşı’nı anlamak
mümkün: ‘Beyoğlu’nun çamurlu yolları arasında, bir çift öküzün çektiği, sade bir tabut vardı. Polonyalılardan
başka kimse yok sanıyordum. Yanılmış olduğumuzu biraz sonra anladık. Arkamızda, sokağı kaplamış,
başlarına siyahlar sarmış, sel gibi bir kalabalık akıyordu. Cenaze alayında, her ulusu temsil eden kişiler
vardı. Sırplar, Dalmaçyalılar, Karadağlılar, Arnavutlar, İtalyanlar, özellikle Bulgarlar çoğunluktaydı.’
78
“Kaczynski'ler cami ve müze gezdi”, Sabah, 25 Ocak 2007
60
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Her ne kadar Hisar’da taşınır kültür varlığı bulunmamaktaysa da, İstanbul’da depolarda
duran birikim kullanılarak “işlevsellik” kazandırılması olası gözükmektedir. Ancak bugünkü
durumuyla “kötü örnek” olmaktan öteye geçememekte ve neden “müze” olarak
tanımlandığı da anlaşılamamaktadır.
Askeri Müze [Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı’na bağlı, askerlikle
ilgili silahlar, araç ve gereçler, Harbiye]
Telefon:
Faks:
Web:
Adres:
0212 233 27 20 ( 4 Hat )
0212 296 86 18
http://www.tsk.mil.tr/muze_internet/askeri_muze.htm
Valikonağı Caddesi, Harbiye
Koleksiyonların zenginliği ve çeşidi açısından, askerlik konusunda dünyanın önde gelen
müzelerindendir. 1940’a kadar Aya İrini’deki Askeri Müze’de bulunan eserler 1959’dan
itibaren Harbiye Mektebi Jimnastikhanesi binasında yeniden sergilenmeye başlamıştır.
Binanın zamanla Askeri Müze koleksiyonları için yetersiz kalması ve gelişmeye olanak
vermemesi üzerine, 1966 yılında başlayan yenileme çalışmaları sürdürülen eski Harbiye
binasının Askeri Müze olarak kullanılmasına karar verilmiş ve 10 Şubat 1993 günü yeni bir
düzenleme ile ziyarete açılmıştır.
500 kişilik Atatürk Salonu’nda, Müze’nin açık olduğu günlerde her gün 15.00-16.00
arasında Mehterin tarihçesini anlatan İngilizce ve Türkçe mültivizyon gösterisi ile 20’şer
dakikalık iki seans halinde konser düzenlenmektedir.
Aşiyan Müzesi [İstanbul Büyükşehir Belediyesi, edebiyat, Bebek]
Telefon:
Adres:
0212 263 69 86
Aşiyan Yokuşu, Bebek
Tevfik Fikret’in 1906-1915 yılları arasında yaşadığı ev olan -ve Farsça “yuva” anlamına
gelen- Aşiyan, 1940 yılında İstanbul Belediyesi tarafından satın alınmış, 1945 yılında da
Edebiyat-ı Cedide Müzesi olarak açılmıştır. Tevfik Fikret’in Eyüp mezarlığında bulunan
naaşı, 1961 yılında çok beğendiği bu bahçeye nakledilmiş, bu tarihten sonra da müze
"Aşiyan Müzesi" adını almıştır.
Edebiyat-ı Cedide yazarlarının fotoğraf, kitap ve özel eşyalarının sergilendiği Edebiyat-ı
Cedide Odası, Abdülhak Hamit’e ait kişisel eşyaların, tablolar, fotoğraflar, çalışma masası
ve koltukların bulunduğu Abdülhak Hamit Salonu, şair Nigar Hanım’a ait kitaplar, fotoğraf,
resimler, kişisel arşiv ve eşyalarının sergilendiği Şair Nigar Hanım Odası birinci katta
bulunmaktadır.
Tevfik Fikret’e ayrılmış olan ikinci katta, şairin yatak odası ve çalışma odası yer almaktadır.
Şairin yaşadığı yıllarda yatak odası olarak kullandığı odada, kişisel eşyaları, vefat ettiği
yatak ve Mihri Hanım tarafından şairin yüzünden alınan maskın kopyası gibi nesneler
sergilenmektedir. Çalışma odası olarak kullandığı odada ise; çalışma masası ve koltuğu,
kendisi tarafından yapılan resim çalışmaları, tablolar bulunmaktadır.
61
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Şehzade Abdülmecid Efendi’nin, Tevfik Fikret’in "Sis" şiirinden esinlenerek yaptığı ünlü
"Sis" tablosu da buradadır. Tabloya yakından bakıldığında, sadece sisli bir havada
Boğaz’da giden bir sandal görünür, ancak iki-üç metre uzakla şıldığında, sis dağılır, arka
plandaki Süleymaniye'nin kubbesi, Galata Köprüsü görülmektedir.
Atatürk Müzesi (İnkılâp Müzesi) [İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Atatürk, Şişli]
Telefon:
Web:
Adres:
0212 240 63 19
http://www.ataturk.net
Halaskargazi Caddesi No: 250, Şişli
Mustafa Kemal Atatürk`ün Milli Mücadele Çalışmaları sırasında (Aralık 1918-16 Mayıs
1919) kiracı olarak kaldığı ev 28 Mayıs 1928’de İstanbul Belediyesi (Şehremaneti)
tarafından satın alınarak, 15 Haziran 1942’de Atatürk İnkılâbı Müzesi olarak ziyarete
açılmıştır.
9 Ocak 1962’de geçirdiği yangın tehlikesinden sonra onarılarak 4 Mart 1962’de açılan
müze, 1977’de Belediye tarafından Turing Otomobil Kurumu ve İş Bankası’na restore
ettirilmiş, 19 Mayıs 1981’de yeniden ziyarete açılmıştır. Müze, 1989 yılında onarım
amacıyla kapatılmış, 1991 yılında yeniden hizmete girmiştir.
Atatürk Müzesi koleksiyonunun önemli bölümünü Atatürk’ün ki şisel eşyaları, giysileri,
üniformaları, askeri ve sivil yaşamına ait fotoğrafları, el yazısı ile yazdığı çeşitli belgeleri,
madalyaları, hatıra eşyaları oluşturmaktadır.
Ressam İbrahim Çallı ve Zeki Kocamemi tarafından yapılmış yağlı boya tablolar da
koleksiyonun önemli parçalarındandır. Müzedeki özgün eserler arasında V. Pisani
tarafından yapılmış olan ve Kurtuluş Savaşı’nı simgeleyen suluboya tablolar da
bulunmaktadır.
Aya İrini Kilisesi Müzesi (St. İrene) [Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ayasofya Müzesi
Müdürlüğü’ne bağlı, Bizans, Sultanahmet]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Adres:
0212 528 45 00
0212 512 54 74
[email protected]
Topkapı Sarayı Avlusu, Sultanahmet
İmparator Konstantin, kenti yeniden kurarken kendi ad ına bir forum, saray ve hipodromun
yanı sıra, 330’larda Roma tapınaklarının üzerine Aya İrini Kilisesi’ni de inşa ettirmiştir. Aya
İrini ya da Hagia Eirene’nin sözlükteki anlamı ‘Kutsal Barış’ olmakla birlikte, aynı yüzyılda
yaşamış, gerçek adı Penelope olan bir azizedir de... Hıristiyanlığı yaymaya çalışmış,
putperestler tarafından yılanlarla dolu bir kuyuya atılmış, ama ölmemiştir. Taşlanmış, atlara
bağlanıp sürüklenmiş; yine de ölmemiş. Mucizelerin sonunda putperestler Hıristiyan
olmuş; İrini de bir azize... İmparator Konstantin, bu olağanüstü olay üzerine yaptırdığı tek
tanrılı dinin ilk tapınağına Aya İrini adını vermiştir.
Aya İrini, Bizans’tan günümüze kalan atriumlu [eski Roma tap ınaklarının ortasındaki
çevresi revaklı bir avlu] tek kilisedir. Aya İrini, yerini aldığı tapınağın özelliklerini bugüne
62
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
kadar getirmişse de, bugünkü Aya İrini, aynı Aya İrini değildir. Ahşap olan ilk Aya İrini,
532’de yanmış. İmparator Iustinianos, çoktanrılı inancı kesinlikle yasaklayınca ayaklanan
halk, Zeus`a sığınarak hem Ayasofya’yı, hem de Aya İrini Kilisesi’ni yakmıştır. Iustinianos,
Ayasofya ve Aya İrini’yi yeniden yaptırmıştır. Ancak Aya İrini 564’te bir kez daha yanmış ve
yeniden onarılmıştır. İki yangından sonra, bu kez yer sarsıntılarıyla sallanmıştır. Yani
kilise üç kez onarımdan geçmiştir.
İstanbul`un fethinden sonra kilise camiye çevrilmedi ği için yapıda önemli bir değişiklik
yapılmamıştır. Uzun süre ganimet ve silah deposu olarak kullan ılmıştır. Tophane
müşirlerinden Damat Ahmet Fethi Paşa 1846 yılında Türk müzesinin ilk çekirdeğini
oluşturan eserleri burada sergilenmi ştir. Aya İrini, Osmanlı’nın ilk müzesidir. 1869 yılında
Aya İrini, Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) adını almıştır. Zamanla, sergi
mekânlarının yetersiz kalması nedeniyle, buradaki eserler 1875 yılında Çinili Köşk’e
taşınmıştır. 1908’den itibaren de Aya İrini Askeri Müze olarak kullanılmıştır. Daha sonra bir
süre boş kalan yapı onarılmış ve Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı bir birim haline
getirilmiştir. Ziyarete kapalıdır. Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’nün izni ile gezilebilmektedir.
Ayasofya Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı,
Bizans, Sultanahmet]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Adres:
0212 528 45 00
0212 512 54 74
[email protected]
Sultanahmet Meydanı
Doğu-batı sentezinin bir ürünüdür. Dünya mimarl ık tarihinin günümüze kadar ayakta
kalmış en önemli anıtları arasında yer almaktadır.
Ayasofya, 916 yıl kilise, 481 yıl cami olmuştur; 1935’ten bu yana da müze olarak i şlevini
sürdürmektedir. Bizans tarihçileri (Theophanes, Nikephoros, Gramerci Leon) ilk
Ayasofya’nın İmparator I. Konstantinos (324-337) zaman ında yapıldığını ileri sürmüşlerdir.
Bazilika planlı, ahşap çatılı bu yapı, bir ayaklanma sonunda yanmıştır. Bu yapıdan hiçbir
kalıntı günümüze gelmemiştir.
İmparator II. Theodosius, Ayasofya’yı ikinci defa yaptırmış ve 415’te ibadete açmıştır. Yine
bazilika planlı bu yapı 532’de Nika ayaklanması sırasında yanmıştır. 1936 yılında yapılan
kazılarda bununla ilgili bazı kalıntılar ortaya çıkmıştır. Bunlar mabede girişi gösteren
basamaklar, sütunlar, başlıklar, çeşitli mimari parçalardır.
İmparator Iustinianus (527-565) ilk iki Ayasofya’dan daha büyük bir kilise yapt ırmak
istemiş, çağın ünlü mimarlarından Miletos’lu İsidoros ve Tralles’li Anthemios’a günümüze
ulaşan Ayasofya’yı yaptırmıştır. Ayasofya’nın yapımına 23 Aralık 532’de başlanmış, 27
Aralık 537’de tamamlanmıştır. Ayasofya, İstanbul’un fethi ile birlikte başlayan Türk
döneminde çeşitli onarımlar görmüştür. İstanbul’a gelen yabancı turistlerin gezmeden
edemedikleri yerlerin başında gelmektedir.
63
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ayasofya’nın güneyindeki iki payanda arasında, Türk yapı ve süsleme sanatının ilgi çekici
bir eseri olan, 1739’da yaptırılmış olan I. Mahmud Kütüphanesi bulunmaktadır
(Telefon:0212 522 17 50 - 522 09 89; faks: 0212 512 54 74).
Kütüphane’de 16.-18. yüzyıllara ait İznik, Kütahya, Tekfur Sarayı çinileri bir arada
kullanılmıştır. Kütüphane tamamlandıktan sonra Sultan I. Mahmud Galata Saray-ı
Hümayun’daki kitapları buraya göndermiş, ayrıca Topkapı Sarayı Hazine-i
Hümayun’undaki değerli kitapları da, kendi mührü ile mühürletip buraya vakfetmi ştir.
Kütüphanede bulunan yaklaşık 5000 el yazma kitap 1969 yılında Süleymaniye
Kütüphanesi’ne taşınmıştır.
Aynalı Kavak Kasrı [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Osmanlı, Haliç]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 227 34 41
0212 250 40 94
Aynalı Kavak Caddesi, Hasköy, Eyüp
Üç yüz yıl boyunca Haliç kıyılarını süsleyen ve Aynalıkavak Kasrı olarak bilinen bu yapı,
Osmanlı İmparatorluğu döneminde "Aynalıkavak Kasrı" ya da "Tersane Sarayı" adıyla
anılan yapılar grubundan günümüze ulaşabilen tek örnektir. Deniz cephesinde iki, kara
cephesinde tek katlı kütlesiyle geleneksel Osmanlı mimarlığının son ve en güzel
örneklerinden biri olan Aynalıkavak Kasrı bezeme açısından da çağının zevkini en iyi
biçimde yansıtmaktadır.
Evliya Çelebi, Kasr’ın bulunduğu alanın Bizans döneminde imparatorlara ait bir ba ğ
olduğunu söyler. Haliç kıyılarından Okmeydanı ve Kasımpaşa sırtlarına doğru gelişen bu
büyük bağ ve koru İstanbul’un fethinden sonra, sultanların beğenisini kazanmış, Osmanlı
İmparatorluk Tersanesi’nin Kasımpaşa’da kurulup gelişmeye başlamasıyla birlikte de
"Tersane Hasbahçesi" adını almıştır.
Tersane Hasbahçesi, çeşitli dönemlerin yapılaşmaları sonucunda köşklerle, kasırlarla ve
bu yapıların eklentileriyle bezenmiş, Haliç kıyısında oluşan bu yapılar grubu giderek
"Tersane Sarayı" adıyla anılır olmuştur. Saray bütünü içinde yer alan ve Sultan III. Ahmet
döneminde (1703-1730) yaptırıldığı sanılan Aynalıkavak Kasrı, Sultan III. Selim
döneminde (1789-1807) yeniden düzenlenmi ş, Sultan II. Mahmud döneminde de (18081839) değişikliklere uğrayarak bugünkü görünümünü almıştır.
Basın Müzesi [Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Basın, Çemberlitaş]
Telefon:
Faks:
E-postal:
Web:
Adres:
0212 513 84 58-511 08 75
0212 513 84 57
[email protected]
www.tgc.org.tr
Divanyolu Cad. No:84 Çemberlitaş
Maarif Nazırı Saffet Paşa tarafından 1865 yılında neo-klasik tarzda inşa edilmiş olup,
Maarif-i Umumiye Nezareti ve İstanbul Darülfünun hizmetlerinde kullanılmıştır. Darülfünun
olarak hizmet verdiği sıralarda (1875) Uluslararası Resim Sergisi burada açılmıştır. II.
Abdülhamid döneminde “sansür binası” olarak kullanılmıştır. 1908 yılında Şehremaneti’ne
64
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
(İstanbul Belediyesi) devredilmiştir. 1908 yılından 1983 yılına kadar Belediye’nin çeşitli
bölümleri bu binada hizmet vermiştir.
1983’de Basın Müzesi olarak hizmet vermesi kararlaştırılmış ve 1984-1988 arasında
restore edilip 9 Mayıs 1988’de hizmete açılmıştır. İstanbul’un önde gelen kültür ve sanat
merkezlerinden biridir.
Beşiktaş Jimnastik Kulübü (BJK) Müzesi [Beşiktaş Jimnastik Kulübü, Spor,
Dolmabahçe]
Adres: İnönü Stadı altı, Dolmabahçe
1903’te, "Osmanlı Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü" adıyla kurulan Beşiktaş Jimnastik
Kulübü’nün müzesidir. Kulüple ilgili kupalar, fotoğraflar, belgeler, formalar vb nesneler
bulunmaktadır.
Beylerbeyi Sarayı Müzesi [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Osmanlı, Beylerbeyi]
Telefon:
Faks:
Adres:
0216 321 93 20-21
0216 321 93 22
Abdullah Ağa Caddesi, Beylerbeyi
18. yüzyılda yaşamış olan gezgin İnciciyan’a göre, Büyük Kontstantinus’un diktirdiği bir
haçtan ötürü Bizans döneminde “İstavroz Bahçeleri” adıyla anılan yöre, Osmanlılar
döneminde Padişahların Has Bahçeleri’nden biri olarak kullanılmıştır. Yine İnciciyan’a
göre, buraya “Beylerbeyi” adının verilmesi, 16. yüzyılda Beylerbeyi Mehmed Paşa’nın
burada bulunan köşkünden kaynaklanmaktadır.
Çeşitli dönemlerde padişahların ilgisini çeken Beylerbeyi, yaptırılan kimi köşk ve kasırlarla
yazlık olarak kullanılan bir niteliğe kavuşmuş, 1829 yılında Sultan II. Mahmud’un yaptırdığı
ahşap Sahil Sarayı ile yeni bir hareket kazanmıştır.
Bugünkü Beylerbeyi Sarayı, Sultan Abdülaziz tarafından II. Mahmud’un ahşap Sahil Sarayı
yıktırılarak 1861-1865 yılları arasında, dönemin tanınmış mimarı Serkis Balyan’a
yaptırılmıştır. Saray genellikle yaz aylarında, özellikle de yabancı devlet başkalarının
ağırlanmasında kullanılmıştır. Sırp Prensi, Karadağ Kralı, İran Şahı, Fransız İmparatoriçesi
Eugenie bunlardan bazılarıdır. Sultan II. Abdülhamid de 1918 yılında, ömrünün son altı
yılını geçirdiği bu sarayda ölmüştür.
Boğaziçi’nin Anadolu kıyısında konumuyla dikkati çeken Beylerbeyi Sarayı’nı son dönem
Osmanlı Sarayları’ndan ayıran yönlerinden birini de, yamaçlara do ğru setler biçiminde
yükselen ve bu yüzden “Set Bahçeleri” adıyla anılan bahçeleri, bu bahçelerde bulunan
köşkler ve eski saraylardan kalan büyük havuz olu şturmaktadır.
Batı ile ilişkilerin güçlendiği bir dönemde yapılan Beylerbeyi Sarayı’nın en ilginç yanı, Set
Bahçeleri’nin altından geçen tarihsel tüneldir. Üst set bahçesindeki büyük havuz ve
Mermer Köşk gibi II. Mahmud döneminden (1808-1839) kalan bu tünel, k ıyı yolunun
işlevini sürdürmesini sağlarken, aynı zamanda yüksek duvarların ötesi ile bahçelerin
bağlantısını da kurmaktadır.
65
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
1984 yılında müze olarak ziyaretlere açılmıştır.
Bahçelerinde ve Tünel içinde oluşturulan kafeterya ve satış reyonlarıyla müze-saray olarak
konuklara hizmetler sunulmakta, tanıtıcı nitelikte kitap, kartpostal ve poster gibi yayınların
yanı sıra çeşitli türde hediyelik eşya satışı yapılmaktadır. Öte yandan önceden belirlenen
ve alınan izinlere bağlı olarak sarayda ulusal ve uluslararası nitelikte resepsiyonlar
düzenlenebilmekte, böylelikle geleneksel saray atmosferinin günümüz insan ının
tanıtabildiği bir ortam oluşmaktadır.
Büyük Saray Mozaikleri Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ayasofya Müzesi
Müdürlüğü’ne bağlı, Bizans, Sultanahmet]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Adres:
0212 528 45 00
0212 512 54 74
[email protected]
Arasta Çarşısı, Sultanahmet
Sultanahmet Camii’nin güneyinde, caminin külliyesi olan arasta içerisinde yer almaktad ır.
Müze, Bizans İmparatorluğu Büyük Sarayı’nın revaklı avlusunun kuzeydoğu bölümünde
kısmen sağlam kalmış mozaik döşemeyi içine alacak şekilde yapılmıştır.
İ.S. 450-550 yılları arasına tarihlenen Büyük Saray Mozaikleri eşsiz bir ustalıkla işlenmiştir.
Mozaiklerde dini konulara rastlanmaz. Konular günlük ya şamdan ve doğadan alınmıştır.
Bunlar arasında kertenkele yiyen grifon, fil ve aslan mücadelesi, bir k ısrağın tayını
emzirmesi, kaz güden çocuklar, keçi sağan adam, eşeğine yem veren çocuk, testi taşıyan
genç kız, elma yiyen ayılar ve avcı kaplan mücadelesini betimleyen sahneler yer
almaktadır.
Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, 1953 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne bağlı olarak
açılmış, 1979 yılında Ayasofya Müzesi’ne bağlanmıştır.
Cumhuriyet Eğitim Müzesi (İstanbul Milli Eğitim Müzesi de denilmektedir) [Milli Eğitim
Bakanlığı, eğitim, Sultanahmet]
Adres:
Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi, tarihsel Kılıçhane Binası, Sultanahmet
Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi bahçesinde bulunan tarihsel K ılıçhane binasında,
1998 yılında hizmete açılmıştır. Müze’nin bulunduğu Kılıçhane binasının asıl adı
“dımışkıhane” olup, Osmanlı İmparatorluğu’nun kılıç imalatının yapıldığı ve kılıç yapımının
öğretildiği okuldur.
İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet’in vezirlerinden Gedik Ahmet Pa şa’nın
girişimi ile 1454’te bir kılıç imalathanesi kurulmuştur. I. Mahmud döneminde (1730-1754)
Sadrazam Yeğen Mehmet Paşa buradaki kılıç imalatını durdurmuş, binayı Yeniçeri
askerlerinin elbiselerinin dikiminin yapıldığı “dikimhane”ye dönüştürmüştür. Kılıçhane, III.
Selim döneminde (1789-1807) yeniden canland ırılarak 1868 yılına kadar varlığını
sürdürmüştür. Mithat Paşa’nın girişimiyle 1868 yılında Kılıçhane binası ve çevresinde
bulunan ek binalarda Sanayi Mektebi açılmasıyla Kılıçhane kapanmıştır.
66
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Müze’de, Atatürk’ün Türk harflerini ilk kez yazdığı karatahta, Cumhuriyet öncesiyle ilgili
resimler, okul künye defterleri, çeşitli dönemlere ait diplomalar, karne ve sicil defterleri,
öğretmen okulu diplomaları, okullarla ilgili belgeler, gazete kesikleri, madalyalar ve e ğitim
araçları sergilenmektedir.
Kamuya açık olan Müze’de “fotoğraf çekebilmek” için, “Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul
ve Kurumlarda Yapılacak Araştırma ve Araştırma Desteğine Yönelik İzin ve Uygulama
Yönergesi”, “Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Eserlerden Faydalanma Usul ve Esasları
Hakkında Tüzük” ile “Müzeler İç Hizmetler Yönetmeliği” hükümleri doğrultusunda gerekli
prosedürlerin tamamlanması gerekmektedir. 79
Çinili Köşk Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’ne
bağlı, Osmanlı sanatı, Sultanahmet]
Telefon:
Adres:
0212 520 77 40
Osman Hamdi Bey Yokuşu, Gülhane
Fatih Sultan Mehmet tarafından 1472 tarihinde yaptırılan köşk İstanbul’daki en eski
Osmanlı sivil mimarlık örneklerinden birisidir. l875-1891 y ılları arasında Müze-i Hümayun
(İmparatorluk Müzesi) olarak kullanılmıştır. l953 yılında Türk ve İslam eserlerinin
sergilendiği Fatih Müzesi adı altında ziyarete açılmış, 1981 yılında konumu nedeniyle
İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne devredilmiştir. Altı oda ve bir orta salondan oluşan köşkte
Selçuklu ve Osmanlı Dönemine ait çeşitli çini ve seramikler sergilenmektedir. Müze ve
depolarında yaklaşık 2000 eser bulunmaktadır.
Deniz Müzesi [Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, denizcilik, Beşiktaş]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Web:
Adres:
0212 327 43 45-327 43 46
0212 236 68 93
[email protected]
www.dzkk.tsk.mil.tr
Barbaros Hayrettin İskelesi Sok., Beşiktaş
1897`de Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hüseyin Hüsnü Paşa’nın emri ile Amiral Arif Hikmet
Paşa ve Yüzbaşı Süleyman Nutkî Bey tarafından Taşkızak Tersanesi’nde (eski mayın
deposunun üst katı) Deniz Müzesi ve Kütüphanesi adıyla kurulmuştur. İlk nesneler
denizcilikle ilgili kişi ve kurumlardan hibe ya da satın alma yoluyla elde edilmiştir. 1914’te,
Bahriye Nazırı Cemal Paşa zamanında ressam Ali Sami Boyar’ın çabasıyla genişletilip
modernleştirilmiştir. Birinci Dünya Savaşı sırasında (1914-1918) ve sonrasında Bahriye
Müzesi Müdürlüğü adıyla Tersane içinde iki kez yeri değiştirilmiş, 1939’da İkinci Dünya
Savaşı’nın başlamasıyla Müze’deki eserler Konya’ya taşınmış ve ziyarete kapalı
tutulmuştur. Nesneler, Savaş sonrasında, İstanbul Kasımpaşa’daki Divanhane (bugünkü
Kuzey Deniz Saha Komutanlığı) binasının bir bölümüne taşınarak depolanmıştır.
27 Eylül 1948’de Dolmabahçe Camii, sarayın garaj ve kayıkhanesi ile havuzunda Deniz
Müzesi adıyla teşhire açılmış, ancak 1956’da Dolmabahçe Caddesi’nin geni şletilmesi
79
Bknz. www.eaddb.meb.gov.tr
67
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
sırasında kayıkhane ve garaj yıkılınca buradaki eserler eski Dolmabahçe Sahil Sarayı’nın
Arabacılar Dairesi’ne taşınmıştır. Dört yıl boyunca bir kısım malzemeleri Dolmabahçe
Camii’nde halkın ziyaretine açık bulundurulan müze, 1960’ta şimdi bulunduğu Beşiktaş
Vergi Dairesi’ne (eski Maliye binası) taşınmış ve kütüphane ile birlikte hizmete açılmıştır.
Müze bünyesinde halen bir kütüphane ile Deniz Ar şivi bulunmaktadır. Kayıklar Galerisi,
denizcilikle ilgili çeşitli nesneleri içermesi bakımından Müze’nin en ilginç bölümünü
oluşturmaktadır. Dünyada bir benzeri olmayan Osmanl ı saltanat kayıkları, bu galeride
tamamen özgün şekilleriyle korunup sergilenmektedir. Müze’nin bahçesi de aç ık teşhir
alanı olarak düzenlenmiştir.
Deniz Müzesi’nde 3.742 eser bulunmaktadır. Kütüphanede, bazıları yazma olmak üzere
20.000’i aşkın kitap vardır. Deniz Arşivi’nde, Bahriye Nezareti dönemine ait 25.000.000
dolayında tarihsel, eski yazılı belge yer almaktadır.
Denizcilik ve Su Ürünleri Müzesi [Milli Eğitim Bakanlığı, Denizcilik ve Su Ürünleri Meslek
Lisesi, su ürünleri, Beykoz]
1988 yılında ziyarete açılmıştır. Müzede sergilenen eserlerin büyük ço ğunluğu Türkiye
çevresindeki denizlerin yanı sıra Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Pasifik Okyanusu’ndan
derlenmiştir. Müzede 59 adet mercan, 869 adet mollüsk, 585 adet dondurulmu ş balık
teşhir edilmektedir. Bunların yanı sıra denizcilik ile ilgili çeşitli araştırma araçları da burada
bulunmaktadır.80
Depo Müze [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Osmanlı, Beşiktaş]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 236 90 00 / 1339
0212 236 90 00 / 1804
Dolmabahçe Caddesi, Beşiktaş (Eski Dolmabahçe Kültür Merkezi Binası)
80
“Müze hayat bulacak
Dünya literatüründe beşinci sırada sayılan Beykoz Denizcilik ve Su Ürünleri Müzesi’ne, yokluklar içinde
kıvranan Bulgaristan’dan destek geldi.
Bulgaristan Denizcilik ve Okyanus Balıkçılığı Meslek Lisesi yetkilileri, toplumu bilinçlendirmek ve deniz
altında ortak araştırmalar yapmak amacıyla işbirliği teklif ettiler... Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de deniz
ve su ürünleriyle ilgili tek müze olan Beykoz Denizcilik ve Su Ürünleri Müzesi, İstanbul Anadolu Denizcilik ve
Su Ürünleri Meslek Lisesi bünyesinde güçlükle ayakta duruyor. Müzede istiridyeden deniz minerallerine,
kurutulmuş balık çeşidinden akvaryum balığına kadar yaklaşık 700 materyal bulunuyor. Tümüyle
vatandaşların, katkılarıyla bir araya getirilen koleksiyonların bakım sorunu da var. Materyallerin korunması
maliyet gerektirdiği için bazı malzemeler küflenmeye başlamış. Müzenin, 25 yıldır gerçekleştirilemeyen bir
inşaat projesi de bulunuyor. Müze bu haliyle Turizm Bakanlığı’nın envanterine girer ve turizm şirketleri de
gezi programlarına alırlarsa, kendini zenginleştirmeyi sürdürecek.
‘Doğal ortamlarında sergiliyoruz’
İstanbul Anadolu Denizcilik ve Su Ürünleri Meslek Lisesi Müdürü Musa Sungur, ‘Meslek Lisesi’nde
öğrencilerimize materyalleri nasıl işleyeceklerini öğretiyoruz. Ölü materyallere can veriyor ve onları doğal
ortamlarında sergiliyoruz’ diyor...” Milliyet, 25 Mart 25 Mart 2000
68
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Osmanlı İmparatorluğu’nun önemli mimari eserleri arasında yer alan saraylar, köşkler ve
kasırlar, Cumhuriyetin ilanından sonra, içlerindeki her türlü eşyayla birlikte, TBMM’nin
korumasına devredilerek “Millî Saraylar” adıyla kurumsallaşmıştır.
Millî Saraylar bünyesindeki yapılar birer müze halinde tasarlanmış, müze içeriğine göre
dekore edilmiş ve sürekli olarak ziyarete açık duruma getirilmişlerdir. Ancak bu yapıların
müzelere dönüştürülmeleri sürecinde önemli sorunlar ortaya ç ıkmış, kullanıldıkları
dönemlerde, gerek günlük yaşam içinde, gerek özel günlerde i şlevlerini yerine getiren kimi
eşyalar, yeni tasarımlarında ve dekorasyonlarda kendilerine yer bulamamış ve farklı
mekânlardaki depolara yerleştirilmişlerdir. Örneğin, çok sayıda porselen, cam, kristal ve
gümüş sofra takımı, gözden uzak depolarda beklemek zorunda kalmıştır. Benzer biçimde,
farklı zaman dilimlerinde yenilenme gereksinimi olan ipekli perdeler, tüller, havlu ve peçete
takımları, izleyiciye kapalı mekânlarda koruma altında tutulmuşlardır. Ayrıca, sarayların
teknolojik gelişmelere paralel olarak, havagazı, elektrik ve merkezi ısıtma sistemlerini
kullanmaya başlamasıyla birlikte işlevini yitiren gümüş şamdanlar, gaz lambaları, kandiller;
ısıtma araçlarından mangallar, muhtelif döküm ve çini sobalar, odunluk ve ma şa takımları,
depolarda saklanarak görülebilme olanaklar ından yoksun kalmışlardır.
TBMM Başkanlık Divanı’nın 15 Aralık 2004 tarihli kararıyla, daha önce kültürel etkinliklere
ev sahipliği yapan Dolmabahçe Kültür Merkezi’nin (Dolmabahçe Saray ı Matbah-ı Amire)
Tahsis Yönetmeliği değiştirilerek, TBMM Başkanlığı’nın onayıyla Depo Müze olarak
düzenlenebilmesine olanak sağlanmıştır.
7 Temmuz 2006’da ziyarete açılan -ancak çevre birimlerin restorasyonu nedeniyle geçici
bir süre ziyarete kapatılan81 Depo Müze’nin en önemli özelliği, sergileme bölümünün
yanında depolama koşullarının da ziyaretçiye açık olmasıdır. Türkiye’de ilk kez uygulanan
bu yöntemin, dünyada çok az örneği bulunmaktadır.
Divan Edebiyatı Müzesi(Galata Mevlevihanesi) [Kültür ve Turizm Bakanlığı, Galata
Mevlevihanesi Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Mevlevilik Beyoğlu]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 245 41 41
0212 243 50 45
Galip Dede Caddesi No:15, Tünel, Beyoğlu
1975 yılında müze olarak hizmete açılmış olan Galata Mevlevihanesi, diğer adıyla
Kulekapı Mevlevihanesi devrinin kültürünü ve sanatını yansıtan kurumlardan biridir.
Yüzyıllar boyunca musiki ile bilimi bir arada kaynaştıran Mevlevihanelerin Türk kültürüne
etkileri büyük olmuştur. Mevlevihanelerin çevresinde toplanan pek çok ki şi güzel sanatların
pek çok dalında öğrenim görmüş ve bilimsel alanda kendilerinden uzun uzun söz
ettirmişlerdir. Beyoğlu’nda, Yüksekkaldırım’a inen yokuşun başında yer alan Mevlevihane,
İstanbul`un en eski Mevlevihanesidir.
II. Sultan Beyazıd`ın beylerbeyi olan İskender Paşa’nın av çiftliği üzerine 1491 yılında inşa
edilmiştir. Mevlevihane, Sultan III. Mustafa zamanında (1766) yangın geçirmiş, aynı sultan
zamanında bugün ayakta olan Mevlevihane yapt ırılmıştır.
81
11.08.2008, bknz. millisaraylar.gov.tr
69
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Külliye halinde inşa edilmiş olan Mevlevihane, semahane, dervi ş hücreleri, şeyh dairesi ve
hünkâr mahfeli, bacılar kısmı, kütüphane, sebil, muvakkithane, mutfak, türbeler ve
hazineden oluşmaktadır.
Özellikle “semah” gösterileri “dönen” ya da “dans eden dervi şler” olarak İstanbul’a -ve
Mevlevihane olan diğer yerlere- gelen yabancıların yoğun ilgisini çekmektedir.
Doğançay Müzesi [Burhan Doğançay, modern sanat, Beyoğlu]
Telefon:
E-posta:
Web:
Adres:
0212 244 77 70-71
[email protected]
www.dogancaymuseum.org
İstiklal Cad., Balo Sokak No:42, Beyoğlu
Türkiye’nin ilk “Kişisel Modern Sanat Müzesi” olan Doğançay Müzesi, Ekim 2004’de
açılmıştır. Müze, Beyoğlu’nda, 150 yıllık beş katlı bir tarihsel bina içinde yer almaktadır.
1999’da Burhan Doğançay tarafından satın alınan bina, dört yıl süren yenileme
çalışmalarından sonra eski görkemine kavuşmuştur. İç mekânı müze standartlarına uygun
şekilde tasarlanan Müze’de, sanatçının babası Adil Doğançay’a ayrılmış katın dışında
Müze’nin kurucusu, Türkiye’nin önde gelen sanatç ılarından Burhan Doğançay’a ait eserler
sergilenmektedir.
Burhan Doğançay, özellikle büyülendiği kent duvarlarının etkisini yansıttığı eserleriyle
tanınmaktadır. Kent duvarlarının Doğançay için özel bir anlamı vardır; toplumsal, siyasal
ve ekonomik değişimde yansıyan zamanın geçtiğini gösterirler. Ayrıca, hava koşullarının
saldırılarına ve insanların bıraktığı izlere de tanıklık ederler. Doğançay`a göre kent
duvarlarını insan deneyimi için anıt yapan budur.
Burhan Doğançay’ın eserleri dünyanın farklı yerlerindeki 56 müzede sergilenmektedir.
Bunlar arasında, Brüksel’deki yeni Avrupa Birliği binasına koyulan resmi de bulunmaktadır.
Bunun önemini ve “neden müze?” sorusunun yan ıtını kendisi şöyle vurgulamaktadır:
“Eserlerim 56 müzeye girdi. Buradan giderken bütün emelim, d ışarıda bir Türk’ün
resmiyle yaşayabileceğini göstermekti. Hatta bir gün rahmetli babama ‘Benim
resimlerim bir gün dünyanın en önemli müzelerine girecek’ dediğim zaman haklı
olarak bana güldü. Bugün hala tahmin ediyorum dünyan ın 4’te 3’ü, Türk’ün ressam
olacağına inanmıyordur çünkü geçmişi yok. Metroya binmek için 15 sente ihtiyacım
olduğu günler oldu. Kirayı 6 ay vermediğim günler oldu belki ama benim şimdi
Japonya’da iki üç müzede resmim var, Almanya’ya yahut Danimarka’ya gidin, belli
müzelerde Doğançay resimleri var. Benden sonra geleceklerin birço ğu benim
çektiklerimi çekmeyecekler. En eksik tarafımız bu. Dışarısını korkunç şekilde ihmal
etmişiz, etmekteyiz, hala da ediyoruz...
Her yapıtçının bir şeyden sonra bazı düşünceleri var ileriye doğru. Benim eserlerim
benden sonra da olacak ama diyelim siz 100 tane resim yapt ınız, bu 100 tane satılır,
100 eve girer. Bir daha bunları ilerideki jenerasyonun görmesine imkân yok, ancak
müzayedeye çıktığı zaman görürler. Hiç olmazsa eserlerimin bir k ısmının beraber
kalması ve ilk yaptığım eserlerle birlikte görülmesi düşüncesinden doğdu. Batı’da bu
70
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
mesele halledilmiş, bugün Amerika’da artık müzesi olmayan, şehir demiyorum,
kasaba yok. İkincisi müzesi olmayan üniversite yok, hatta müzesi olmayan kolej yok.
Avrupa da bunu halletmiş. Bana bir tek ülke söyleyemezsiniz ki, gelişmiş olsun ve
müzesi olmasın. Ama bana geri kalmış bir memleket söyleyemezsiniz ki müzesi
olsun. Maalesef bunun içine biz de dâhiliz. Müze yaln ız resmin gösterildiği bir yer
değil. Müze tamamen bir okul ve dünyanın en iyi okullarından bir tanesidir. Onun için
yurtdışına gittiğiniz zaman, bakıyorsunuz sanat müzelerinin önünde 4, 5, 6 ya şındaki
çocuklar saatlerce bekleyip müzeye girmeye çal ışıyorlar. Amerika’daki eserlerimin
benden sonra ne olacağını hallettik. Orada Ohio Üniversitesi’nin bir Kennedy Müzesi
var, oradan hep kıymetli ressam ve heykeltıraşlar yetişmiş. Oraya bazı
koleksiyonerler benden aldıkları 50-60 resmi bağışlamış durumda. Böyle olunca da
müze diğer eserleri de barındırmak istedi.
Ama Türkiye’de ne olacak? Resimlerim satılıyor, güzel ama ilerideki jenerasyonların
bunu görmesine imkân olmayacak. Ben yıllarca bazı resimlerimi o yüzden satmadım,
mesela Paris’te 60’lardaki resimlerimi. İstanbul’daki Doğançay Müzesi kendi fikrimle
ve çok az yardımla kuruldu. İki tane inşaat şirketi olan genç arkadaşın yardımları
dışında hiçbir yardım görmeden, kendi imkânlarımızla 21’inci asrın müzesini yaptık.
Son zamanda Bülent Eczacıbaşı hiç olmazsa banyolar için sıhhi malzemeleri verdi.
Son günlerde de gene bir computer firmas ı bilgisayar verdi. Ancak daha eksikler var.
Kimse bugüne kadar ‘Böyle bir şey yaptın acaba yardım edebilir miyiz yahut neye
ihtiyacın var’ diye sormuyor. Beni en çok üzen bu. Benim hayattaki prensibim, ya en
iyisi olacak, ya hiç olmayacak. Şu ana kadar en iyisini yapma gayreti ile geldik.
Tabii bu işletme meselesi. İşte onun için bazı büyük vakıflara giderek ‘Her şey sizin,
tek kuruş istemiyorum, içindeki bütün babamın ve benim resimlerim de dâhil her şeyi
veriyoruz’ dedim. Doğançay Müzesi’nin başına onların ismi de gelecek. Doğançay
ismi yaşadığı müddetçe, Türkiye yaşadığı müddetçe, o resimler de yaşayacak ve
bununla beraber genç eleman yeti ştireceğiz. Türkiye’nin bugün en büyük
sıkıntılarından bir tanesi müzeci yok Türkiye’de, müzeciler de yeti ştireceğiz. Bu
devamı olan bir şey. Bu 10 sene için yapılmadı. Buranın yapılmasının tek sebebi 500
yıl sonra da bu eserlerin görülebilmesi ‘Eserlerim Do ğançay müzesi ile yaşayacak’ “82
Dolmabahçe Sarayı Müzesi [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Dolmabahçe ]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 236 90 00 (20 hat)
0212 259 32 92
Dolmabahçe
Sarayın bulunduğu yöre, 17. yüzyıla kadar Boğaziçi’nin koylarından biriydi. Bu bölgenin,
Altın Post’u aramaya çıkan Argonotların efsanevi gemisi Argos’un demirlediği, Fatih Sultan
Mehmed’in İstanbul’u fethi sırasında Haliç’e indirmek üzere gemilerini karaya çıkardığı yer
olduğu ileri sürülür.
82
Defne Sarısoy’la söyleşi, bknz. NTV-MSNBC, 6 Ekim 2003.
71
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Osmanlı İmparatorluğu zamanında kaptan paşaların donanmayı demirledikleri, geleneksel
denizcilik törenlerinin yapıldığı doğal bir liman görünümünde olan bu koy, 17. yüzy ıldan
başlayarak dönem dönem doldurulmuş ve Dolmabahçe adıyla padişahların Boğaziçi’ndeki
has bahçelerinden biri konumuna getirilmi ştir.
Tarihsel süreç içinde çeşitli padişahlar tarafından yaptırılan köşk ve kasırlarla donatılan
Dolmabahçe, zamanla "Beşiktaş Sahil Sarayı" adıyla anılan bir saray görünümü
kazanmıştır. Beşiktaş Sahil Sarayı, Sultan Abdülmecid zamanında (1839-1861) ahşap ve
kullanışsız olduğu gerekçesiyle, 1843 yılından başlayarak yıktırılmış, aynı yerde
günümüze dek gelen Dolmabahçe Sarayı’nın temelleri atılmıştır. Yapımı 1856 yılında
bitirilmiştir. Dönemin önde gelen Osmanlı mimarları Karabet ve Nikogos Balyan tarafından
yapılan sarayın ana yapısı, Mabeyn-i Hümayun (Selâmlık), Muayede Salonu (Tören
Salonu) ve Harem-i Hümayun adlarını taşıyan üç bölümden oluşmaktadır.
Günümüzde, Dolmabahçe Sarayı’nın bütün birimleri restore edilmiş ve ziyarete açılmış
bulunmaktadır. Saray’ın değerli eşyalarının sergilendiği iki “Değerli Eşyalar Sergi Salonu”,
Milli Saraylar Yıldız Porselenleri Koleksiyonu’ndan örneklerin yer ald ığı “İç Hazine Sergi
Binası”, genellikle Milli Saraylar Tablo Koleksiyonu’nun bölüm bölüm ve uzun süreli
sergiler biçiminde izleyicilere sunulduğu “Sanat Galerisi”, bu galerinin alt katında sarayın
çeşitli nesneleri ve mimari süslemelerinden al ınmış kuş motiflerinin fotoğraflarından oluşan
sürekli serginin bulunduğu tarihsel koridor, Mabeyn Bölümü’ndeki Abdülmecid Efendi
Kütüphanesi başlıca sergileme birimlerini oluşturmaktadır.
Ayşe ve Ercümend Kalmık Müzesi [Ayşe ve Ercüment Kalmık Vakfı, resim, Taksim]
Faks:
Adres:
0212 244 46 61
Sarayarkası Sokak No: 35 - 37 Gümüşsuyu, Taksim
Türk resim tarihinin önemli isimlerinden olan Ercüment Kalmık’ın geç dönem 19. yüzyıl
evinin aslına uygun restorasyonu sonucu oluşturulmuştur. Restore edilen ev, Ercümend
Kalmık’ın eserlerinin sergilenmesine ayrılmış, tonozlu ek binanın alt katında sanat atölyesi,
üst katında ise geçici sergiler için bir mekân yarat ılmıştır.
Eski Şark Eserleri Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Müdürlüğü’ne bağlı, Doğu sanatı, Sultanahmet]
Telefon:
0212 520 77 40
Adres:
Osman Hamdi Bey Yokuşu, Gülhane
Halil Eldem Bey tarafından 1917 yılında düzenlenerek hizmete açılmıştır.
Eski Mezopotamya, Yunan öncesi Anadolu, Eski Mısır ve İslamiyet öncesi Arabistan
Kültürüne ait 15.000 kadar arkeolojik eser sergilenmektedir. Binan ın giriş merdiveninin iki
yanında M.Ö. IX. yüzyıla ait Zincirli’de bulunmuş iki aslan heykeli yer almaktadır. Ayrıca
75.000 çivi yazılı belgenin korunduğu "Tablet Arşivi" de burada bulunmaktadır.
72
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Eyüp Belediyesi Nezih Eldem Şehir Müzesi [Eyüp Belediyesi, kent müzesi, Eyüp]83
Tel:
Faks:
e-posta:
Adres:
0212-440 05 00/1607
0212-440 05 00/599
mail:[email protected]
Nişancı Mah. Feshane cad. No:41 (Belediye Binası Yanı)
Belediye binasının yanında bulunan eski Askeri Dikimevi binası yeniden yapılarak müze
binası haline getirilmiştir. Bina, yapımı itibarı ile Müze olarak kurulmuştur. Kültür ve Turizm
Bakanlığı ile yapılan görüşmeler sonunda, 2006 yılı içinde Eyüp’teki kültürel, sanatsal ve
bilimsel bulgu ve nesnelere yönelik bir müze olarak hizmete sunulmas ı için çalışmalar
sürdürülmektedir. 2005 yılında kaybettiğimiz ülkenin seçkin mimar, müzeci ve bilim
adamlarından Prof. Dr. Nezih Eldem anısına onun adını taşıması, Eyüp Belediyesi Nezih
Eldem Müzesi olarak açılması öngörülmektedir.
Bakanlıktan özel müze kurulması izni alınmıştır (Kasım 2007); Topkapı Sarayı Müzesi
Başkanı Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın himayelerinde ve danışmanlığında müze kurma
çalışmaları sürmektedir.
Eyüp Belediyesi’nin konuyla ilgili “basın bülteni” aşağıda verilmektedir:
“Eyüp Müzesine Kavuşuyor
Dünyanın birçok ülkesinde başlatılan büyük çaplı kültürel yatırımları öngören kentsel
kalkınma projeleri, ülkemizde de yaygınlaşan bir şekilde uygulanmaya başlanmıştır.
Bunun en güzel uygulama örnekleri de kent müzelerinin kurulmas ıdır.
Eyüp Belediyesi de bu kapsamda kuracağı şehir müzesiyle, İstanbul’a yeni bir kültür
turizmi kurumu kazandırma çalışmasını başlatmıştır.
Eyüp, kurulduğu tarihten günümüze kadar ulaşan izleri hala yaşatan, acık hava
müzesi özelliğini taşıyan bir tarih ve kültür merkezidir. İlçe’nin tarihsel, kültürel ve
doğal varlıklarının hayata geçirilmesinde, korunmasında yerel yönetimlere önemli
görevler düştüğünün bilincindeyiz. Eyüp Belediye Başkanlığı olarak; Eyüp’ün tarihten
günümüze ulaşan büyük kültür mirasını bugüne kadar hep yaşatma çabaları
içerisinde olduk. Bu amaçla kurulması düşünülen Nezih Eldem Şehir Müze’sinin de,
bu yönde yol gösterici özellik taşımasını ve Müze’nin vizyon ve hedeflerinin de buna
göre belirlenmesi ve uygulanmasını arzu etmekteyiz.
Eyüp Belediye Başkanlığı kültür faaliyetleri kapsamında; 2005 yılından itibaren...Eyüp
Belediyesi Nezih Eldem Şehir Müzesi kuruluş çalışmaları başlatılmıştır.
Müze binası; 1985 yılına kadar çeşitli askeri amaçlı olarak kullanıldıktan sonra
boşaltılmış ve 1988 yılında İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nce yıktırılmıştır. Bina,
daha sonra Eyüp Belediyesince onaylı rölövesine uygun olarak hazırlanan restitüsyon
ve restorasyon projeleri doğrultusunda, Müze kullanım amaçlı tadilat projesine uygun
83
http://www.eyup.bel.tr/bpi.asp?caid=449&cid=1515
73
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
olarak restorasyonu
tescillendirilmiştir.
T U R İ Z M İ ” N İ
yaptırılarak,
İ S T A N B U L
korunması
Ü Z E R İ N D E N
gerekli
- 2008
O K U M A K
kültür
varlığı
olarak
Eyüp Belediyesi Nezih Eldem Şehir Müzesini hızlı bir şekilde hayata geçirmek üzere,
Askeri Müze eski müdürlerinden Sadık Tekeli,
müze kurucu müdürlüğü ve
koordinatörlüğüne getirilmiştir. Çalışmaların daha verimli bir şekilde yürütülebilmesi
için öncelikle, kent müzeciliği alanında birikimli müzecilik uzmanları, değerli kültür,
bilim ve sivil toplum insanlarından oluşan bir Danışma Kurulu oluşturulmasının uygun
olacağı değerlendirilmiştir.
Oluşturulan Danışma Kurulu’nun müze konseptini belirlemesi ve başından itibaren
sergileme ve uygulama projelerinde yol gösterici, içerikle, kavramsal çal ışmalarla ve
yöntemle ilgili yönlendirici çalışmalar yapması ve öneriler getirmesi beklentilerimiz
arasında yer almaktadır. Ayrıca Danışma Kurulunca alınacak kararları uygulama
sürecine koyacak ve hızlanan süreci takip etmek üzere Belediye bünyesinde... bir
Yürütme Kurulu oluşturulmuştur...
Fenerbahçe Spor Kulübü Müzesi [Fenerbahçe Spor Kulübü, spor, Kadıköy]
Telefon:
Web:
Adres:
0216 449 56 67 / 2028
www.fenerbahce.org/fbmuze/index.asp
Şükrü Saraçoğlu Stadyumu, Kadıköy
5 Haziran 1910’da İstanbul’un ünlü Rum kulübü Sturugglers’i 3 – 1 yenerek kazan ılan ilk
kupa ile Fenerbahçe Müzesi’nin de temelleri at ılmıştır. Küçük bir vitrinle başlanmış, küçük
bir odaya geçilmiş, oradan büyük bir salona geçilmişse de, kulübün ilk 25 yıllık
faaliyetlerinin kanıtı olan kupa, şilt vb ödüller, çeşitli tarihsel belgeler 5/6 Haziran 1932
gecesi çıkan yangında kulüp binası ile birlikte yanmışlardır.
1932`den sonra, etkinlik gösterilen spor dallar ının çeşitlenmesi sonucu kazanılan kupa,
şilt, plaketler, Fenerbahçe Burnu’ndaki sosyal tesislerin aç ılmasından sonra oradaki
vitrinlerde sergilenmişlerdir. Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın yeniden yapılması
sırasında, modern bir müzenin stadın içinde kurulması kararı alınmış ve müzenin resmi
açılışı 19 Ekim 2005’de yapılmıştır.
Fethiye Müzesi (Pammakaristos Manastırı) [Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ayasofya
Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Bizans, Fatih]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Adres:
0212 528 45 00
0212 512 54 74
[email protected]
Fethiye Caddesi, Draman, Fatih
Bizans döneminde yaptırılan Pammakaristos Manastır kilisesidir. Latin istilasının son
bulmasıyla XIII. yüzyılda bir mezar şapeli eklenmiştir.
İstanbul’un fethinden sonra, Hıristiyanların elinde kalıp kadın manastırı olarak kullanılmış,
1455 yılında patrikhane buraya taşınmış ve 1586 yılına kadar kalmıştır. III. Murat (15741595) camiye dönüştürmüş ve Fethiye adı verilmiştir.
74
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Kuzey kilise halen cami olarak kullanılmaktadır, ek kilise ise duvarları XIV. yüzyılın
mozaikleri ile süslü olup 1938-1940 yıllarında onarıldıktan sonra müze olarak Ayasofya
Müzesi’ne bağlı bir birim haline getirilmiştir. Restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyarete
kapalıdır.
Florence Nightingale Müzesi [Milli Savunma Bakanlığı, I. Ordu Komutanlığı’na, sağlık,
Üsküdar]
Telefon:
Faks:
Adres:
0216 343 73 10
0216 333 10 09
Selimiye Kışlası, Üsküdar
Kırım Savaşı sırasında Askeri Hastane haline getirilen ve İngiliz hemşire Florence
Nightingale’in de görev aldığı Selimiye Kışlası’nın kuzeybatı köşesindeki kulenin bir
bölümü 1954’te müze olarak düzenlenmi ş ve I.Ordu Komutanlığı’nın izni ve desteği ile
Türk Hemşireler Derneği tarafından 1954 yılında açılmıştır.
Florence Nightingale’in eşyaları, fotoğrafları, elinden hiç eksik etmediği lambası,
madalyaları ve Sultan Abdülmecid’in hediye ettiği bilezik sergilenmektedir. Müze’yi gezmek
isteyenlerin, ziyaret tarihinden üç dört gün önce kimlik bilgilerini fakslay ıp onay/izin
almaları gerekmektedir.
Florya Atatürk Deniz Köşkü [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Atatürk ve
Cumhuriyet tarihi, Florya]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 426 51 51
0212 580 75 34
İstanbul Caddesi, Florya
Yeşilköy ile Küçükçekmece arasında yer alan Florya’nın 19. yüzyılda sönük bir avcı uğrağı
konumunda olduğu bilinmektedir. Atatürk’ün buraya olan ilgisiyle önem kazanan Florya
giderek yazlık bir dinlenme merkezine dönüşmüştür. Atatürk için İstanbul Belediyesi’nce
1935’te mimar Seyfi Arkan’a projelendirilen köşk, yazlık bir konut olarak yapılmış ve 14
Ağustos 1935’te kullanıma açılmıştır. Atatürk, 1936 yılının Haziran ve Temmuz aylarında
uzunca bir süre burada yaşamış, siyasal ve bilimsel toplantılar için köşkü özellikle
kullanmış, aralarında İngiliz Kralı VIII. Edward ve Madam Simpson’un da bulunduğu kimi
önemli konukları burada ağırlamıştır. Köşk, Atatürk tarafından son olarak 28 Mayıs 1938
günü kullanılmış, ölümünden sonra bu yapılar sonraki cumhurbaşkanları tarafından
kullanılmıştır.
16 Eylül 1988’de Cumhurbaşkanlığı tarafından TBMM’ne bağlı Milli Saraylar Daire
Başkanlığı’na devredilen bu yapılar topluluğu, restorasyona alınarak Atatürk Müzesi haline
getirilmiş ve içinde “Atatürk İstanbul’da” konulu sürekli bir fotoğraf sergisi oluşturulmuştur.
Köşkün bir bölümünde de Atatürk ile ilgili çeşitli yayınlar tanıtılıp satılmaktadır. Yaverlik ve
Genel Sekreterlik binaları onarılıp TBMM sosyal tesisleri haline getirilmiş, bu binaların
arasında kalan boşluğa kafeterya ve restoran hizmeti veren bir yap ı eklenmiş, yine bahçe;
kafeterya hizmetleri verilecek bir konuma getirilmi ştir.
75
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Galatasaray Müzesi [Galatasaray Spor Kulübü, spor, Beyoğlu]
Tel:
Adres:
0212 249 11 00
Galatasaray Lisesi, Beyoğlu
Galatasaray Spor Kulübü'nün 50. yılı dolayısıyla 1955 yılında yayımlanan kitabın müze ile
ilgili bölümünde müzenin kuruluşu bizzat Ali Sami Yen’in anılarından şöyle aktarılmaktadır:
“Vaktiyle donanma cemiyetinin yaptığı teftişlerde birinciliği kazanmak için bütün
kudretimizle çalışır, bütün şahsi vasıtalarımızı da bu uğurda kullanırdık. O sırada
kotra eksiklerinin tamamlanması için kalafat yerinde sık sık dolaştığımdan bir gün
ihtiyar bir gemicinin sattığı bir derin su iskandilini 15 kuruşa almaya muvaffak
olmuştum. Çok eski modası geçmiş bir alet idi. Fakat temizleyip parlattıkça gemicilik
odamızın masasının üzerinde kendisini gösterdi. Yanına ikinci bir alet getirme
hevesi yavaş yavaş denizcilik müzemizin ortaya çıkmasına yol açtı. Kendi
vasıtalarımızla almaya muvaffak olamadığımız aletleri de, bizi teşvik etmek isteyen
o zamanki Bahriye Nazırı Cemal Paşa’dan almıştık. O tarihte kulüp merkezini
Beyoğlu’ndan Kalamış koyuna taşımıştık. Evde kendim için toplamış olduğum spor
resimlerini de kulübe getirdim. Mevcut kupalar ımıza üç camekan temin etmiştik.
Deniz ve kara sporlarına ait hatıralar bir araya gelince cazibesi büyüdü ve bu
suretle yavaş yavaş Galatasaray Müzesi ortaya çıktı”84
1942’de Recep Peker başbakanlığındaki hükümet Galatasaray Lisesi’nde ayrı bir müze
binası yaptırılmasına izin verdi. 1970 yılında, bugünkü okul girişine eklemlenmiş bina
tamamlanmış ve Galatasaray Müzesi buraya taşınmıştır.
Müze etkinlikleri ve örgütlenmesi üç temele dayand ırılmıştır: (i) Müze eşyasının
korunması, (ii) Müze’ye sürekli yeni eşya sağlanması -ki, her yıl Ekim ayındaki kuruluş
yıldönümünde kulüp, o yıl kazanılan kupa ve ödülleri Müze’ye teslim etmektedir; ayr ıca,
Galatasaraylılar da ellerindeki belge ve eşyaları da Müze’ye vermektedirler-; (iii) kültür
değeri olarak müze konu ve kapsamını kamunun bilincine aktaracak sergilemenin
yapılması....
Galatasaray Lisesi ve Spor Kulübü’nün ortak müzesi kimli ğindeki Müze yakında Lise’nin
karşısındaki eski Galatasaray Postanesi Binası'na taşınacaktır.
Halı Müzesi [Vakıflar Genel Müdürlüğü, halı, Sultanahmet]
Telefon:
Adres:
0212 518 13 30
Sultanahmet Camisi Avlusu
Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi ile Türk Yazı Sanatları Müzesi’ni kurma çalışmaları
yapılırken, Yavuz Selim Medresesi (Halıcılar Köşkü Medresesi) ve Yeni Cami Hünkâr
Kasrı altındaki depolarda ve Şehzade Camisi imaretinde, çeşitli türbe, dergâh ve
camilerden toplanmış değerli halı, kilim, sumak, cicim gibi yaygıların olduğu dikkati
çekince, ilkel koşullarda korunan bu eserlerin bir müzede sergilenmesi uygun görülmü ştür.
84
http://www.galatasaray.org/tarih/pages/tarih_muze.php
76
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Halı Müzesi’nin kurulduğu Hünkâr Kasrı Sultan Ahmet Cami ile birlikte Sultan I.Ahmet
tarafından 1609–1617 yıllarında Mimar Sedefkâr Mehmet Ağa’ya yaptırılmıştır. Çeşitli
onarımlar gören kasır birçok özgün ayrıntısını yitirmiş, son büyük onarımını 1949’daki
yangından sonra geçirmiştir.
İlk kez Yapı ve Kredi Bankası’nın Galatasaray’daki galerisinde 1972’de sergilenen bu
eserler ilgi ile karşılanmıştır. Bunun ardından onarımı tamamlanan Sultanahmet Camisi
Hünkâr Kasrı’nda bu halılar ve onları tamamlayan depolardan getirilen di ğer örnekler
1979`da Halı Müzesi adıyla ziyarete açılmıştır.
Restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyaretçi alınmamaktadır.
Hat Sanatları Müzesi [Vakıflar Genel Müdürlüğü, hat/yazı sanatı, Beyazıt]
Telefon:
Adres:
0212 527 58 51
Beyazıt Meydanı
Beyazıt Meydanı’ndaki Beyazıt Medresesi’ndedir. 1968 yılında, Sultan Selim
Medresesi’nde “Türk Yazı Sanatları Müzesi” adıyla açılmış, 1984’te de bugünkü binasına
taşınmıştır. Birçok ünlü hattata ve hattat padişahlara ait hatlar, levhalar, tuğralar ve
Kur’anlar medresenin küçük odalarında sergilenmektedir.
Havacılık Müzesi [Hava Kuvvetleri Komutanlığı, havacılık, Yeşilyurt]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 663 24 90 / 2215
0212 663 15 60
Hava Harp Okulu Komutanlığı, Yeşilyurt
İlk havacılık müzesi, 1971’de İzmir’de, Cumaovası sivil hava alanında ziyarete açılmış ve
1978 yılına kadar burada kalmıştır. 1974’te müzenin İstanbul`a taşınması gündeme gelmiş
ve gerekli girişimler başlatılmış, sonunda Müze, 1985 yılında Yeşilköy’de ziyarete
açılmıştır.
12.000 metrekare açık ve 3000 metrekare kapalı alan üzerinde sergilenen uçaklar
arasında uçabilenler olduğu gibi, dünyada eşi kalmadığı için antika değerine sahip 1930’lu
yıllara ait uçaklar da bulunmaktadır. Ayrıca Türk havacılık tarihi ile ilgili değerli eşya,
maket, fotoğraf ve tarihsel belgelerin de bulundu ğu kapalı mekânların dışında açık
mekânda da jet savaş uçakları, kargo ve savaş uçakları, helikopterler, uçaksavar, füze ve
radar sergilenmektedir.
Müze’de ayrıca 50 kişilik sinema ve konferans salonu, uçak maketleri ve hat ıra eşya
satışının yapıldığı bir reyon, yazlık ve kışlık kafeterya bulunmaktadır.
Hilmi Nakipoğlu Fotoğraf Makineleri Müzesi [özel, fotoğraf ve fotoğraf makineleri,
Bakırköy]
Telefon:
0212 543 09 20
Adres:
Nefus Nakipoğlu Zihinsel Engelliler Okulu 4. kat, Osmaniye Caddesi, No:
18/B, Bakırköy
77
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Müze’de, Hilmi Nakipoğlu’nun topladığı fotoğraflar ve fotoğrafçılıkla ilgili malzemeler
sergilenmektedir. 1896’da yapılmış fotoğraf makinesinden başlayarak günümüze kadar
gelen çeşitli marka ve ölçüde 900 adet fotoğraf makinesi vardır. Ayrıca taşınabilen ve
taşınamayan stüdyo tipi fotoğraf makineleri, çift objektifli makineler, casus veya mini
makineler, Leica filmle kullanılan makineler, poloraid filmle kullanılan makineler de onları
tamamlamaktadır. Başta Roll filmi olmak üzere çeşitli filmler ve aksesuarlar da burada
bulunmaktadır.
"İnsan nasıl âşık olduğunu anlatabilir mi, yüzyıllardır kimse aşkın net bir tanımını
koyabilmiş mi ortaya. İşte ben de anlatamıyorum fotoğrafa, fotoğraf makinelerine
nasıl tutulduğumu. O sizin hafızanız, gördüğünüzü kaydediyor. Ölümsüzleştiriyor.
Bundan daha büyük bir sihir var mı?"
Nakipoğlu'nun ilk 'karanlık oda'sı evde bulduğu bir çeyiz sandığıymış. "Fotoğrafa
1960 yılında başladım. İşin ilginci o zaman bırakın karanlık odayı bir fotoğraf
makinem bile yoktu. Bir gün evde eski bir çeyiz sandığı buldum. İçini boşalttım ve
içine fotoğraf baskısı ile ilgili birtakım malzemeler koydum. Sağdan soldan, eşten
dosttan negatifler buldum sonra. Önceleri bunlarla kontak bask ılar yaptım. Sonra
baktım bu iş iyice hararetleniyor akabinde İtalyan malı bir '6 X 6 Feryani' aldım. Bu
kez okulda bayağı ciddi bir karanlık oda ve fotoğraf kulübü kurdum. Makinemle hem
okulda fotoğraf çekiyordum, hem de kendi baskımı kendim yapıyordum...”
Hilmi Nakipoğlu 'farkında olmadan' makine toplamaya ise 1970 yılında başlamış.
Sur diplerinden, sahaflardan ve muhtelif antikac ılardan yaklaşık 30 yılda 900
makine toplamış Nakipoğlu. "Bir süre sonra ben artık aramasam da makineler beni
buluyordu. Bu işte sabıkalı olduğum herkes tarafından bilinir olmuştu! Elinde eski
makinesi olan beni arıyordu. Hepsini İstanbul'dan topladım ben bunların. Şimdi
müzeyi gezenler 'Burada bu kadar makine var mıymış ya' diyorlar. Ama arayan
buluyor!
Dostları sürekli 'Bu kadar makineyi ne yapacaksın' diye soruyormuş Nakipoğlu'na.
O da 'Belki ileride müze kurarım' diyormuş yarı şaka yara ciddi. Sonunda bu dileği
1996'da gerçekleşmiş. Bakırköy'de özürlü çocuklar için kurduğu ve Milli Eğitim
Bakanlığına bağışladığı okulun bünyesinde açmış 'Hilmi Nakipoğlu Fotoğraf
Makineleri Müzesi'ni."
"Geriye dönüp baktığımda yaklaşık 30 yıl içinde toplanan bu 900 parça fotoğraf
makinesinin sadece bana özel, kendi arşivimde durması, kapalı kapılar ardında
durmasına gönlüm razı olmadı. Beni aşıp bize mal olmasını istedim. Sonuçta bunlar
tarihin ele gelen, dokunabileceğiniz belgeleri. Bunları birisinin toplaması, saklaması,
muhafaza etmesi gerekiyor. Ben kendimde bu sorumlulu ğu istedim. Çok kişisel
başlayan bu merak çok ciddi bir yere doğru gitti hayatımda. Son nokta da bu müze
oldu."85
85
“Hatıraların hatıraları burada”, Radikal, 14 Ağustos 2001
78
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
“...İşadamı Nakipoğlu, müzeye İstanbul'daki üniversitelerin fotoğraf bölümleri ve
iletişim fakültelerinden öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiğini söylüyor: ‘Müzede yer
alan fotoğraf makinelerinin hepsi, çalışır durumda mekanik makineler. Öğrenciler,
fotoğraf makinesinin günümüze kadar geçirdi ği değişimi görüyor, makineleri ellerine
alıp inceleyebiliyor.’ “ 86
Hüseyin Rahmi Gürpınar Müze Evi [..., edebiyat, Heybeliada]
Telefon:
Adres:
0216 351 09 25
Heybeliada
Cumhuriyet dönemi yazarlarından Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Heybeliada’da, 1912–1944
yılları arasında yaşadığı evin, Kültür Bakanlığı’nın yaptığı restorasyonla müzeye
çevrilmesiyle oluşturulmuştur. Heybeliada’da denize hâkim bir tepede bulunan Müze’de
aralarında Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın kendi yaptığı el işlerinin de bulunduğu eşyalar ve
kitaplar sergilenmektedir.
Aslında hiçbir şey bu kadar “basit” değildir. Gürpınar’ın evinin Müze’ye dönüşebilmesi tam
56 yıl almış ve ancak 2000 yılında müze olarak açılabilmiştir. Süreci anlatan bir yazı,
Türkiye’de “değerlere nasıl sahip çıkıl(ma)dığı”nın “ibret belgesi” olarak sunulmaktad ır:
“Büyük yazarın evini öğretmenler kurtardı
Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Heybeliada'daki evi nihayet onarıldı ve halkın ziyaretine
açıldı. Yazar 1944'te öldükten sonra viraneye dönü şen ev uzun bir mücadele
sonunda müze oldu. Mücadele, Adalar Kaymakamı Mustafa Farsakoğlu'nun
öğretmen eşinin de aralarında bulunduğu Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi
öğretmenlerinin çabalarıyla başarıyla sonuçlandı.
Gürpınar Müzesi açıldı
Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın 36 yıldır müze yapılması beklenen ancak bu arada
yağmalanan evi geçen cumartesi kapılarını ziyaretçilere açtı. Heybeliada'daki ev, bir
grup öğretmenin çabasıyla müze oldu.
Müze haline getirilmesi yılan hikâyesine dönen Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın
Heybeliada'daki evi nihayet onarılarak halkın ziyaretine açıldı. Hüseyin Rahmi'nin
1944 yılında ölümünün ardından bir süre mirasçılar tarafından kullanılan ve daha
sonra uzun yıllar başı boş kalıp, viran hale gelen, hatta defalarca soyulan ev, 56 y ıl
sonra müze oldu.
Kendisi de bir öğretmen olan Hüseyin Rahmi'nin evinin müze haline getirilmesinde,
basının yanı sıra, bir grup öğretmen, Ada Dostları Derneği, Çelik Gülersoy ve
Adalar Kaymakamı Mustafa Farsakoğlu'nun çabaları etkili oldu.
Aralarında Kaymakam Farsakoğlu'nun eşi Hatice Farsakoğlu'nun da bulunduğu
Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi öğretmenleri, uzun çabalar sonucu Kültür
Bakanlığı'ndan Heybeliada'ya Hüseyin Rahmi'nin evinin restorasyonu için ödenek
86
“Koleksiyonu için özel müze kurdu”, Sabah, 25 Haziran 2005
79
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
ayrılmasını sağladı. Yıllar boyu harap halde bekleyen yapı, ödeneğin ayrılmasının
ardından bir buçuk yıl gibi kısa sürede, Adalar Vakfı'nın yardımıyla, bugünkü şekline
kavuşturuldu.
Yılan hikâyesi
Hüseyin Rahmi'nin 1944'te ölümünün ard ından, mirasçılara kalan köşk 1964'te satılığa
çıkarıldı. İl Özel İdaresi müze yapmak için 153 bin liraya sat ın aldı. Kurum girişiminde
başarılı olamadı. 19 yıl binayı bir bekçiyle korudu. 1983'te müze ve içinde Hüseyin
Rahmi'nin kitaplığının bulunacağı bir kitaplık yapılmak üzere binayı Kültür Bakanlığı'na
devretti. Bakanlık, binayı Türk ve İslam Eserleri Müze Müdürlüğü'nün kontrolüne verdi.
Dört yıl bekçi atamanın dışında bir işlem yapılmadı.
Sıra Adalar Belediyesi'ne gelmiştir. Belediye, bakanlıktan binanın tahsisini istedi.
1987'de, yasallığı daha sonra tartışılacak olan bir protokolle, bina belediyeye geçti.
Üç ayda bitirilmesi taahhüt edilen çalışmalarda üç yılda ilerleme sağlanamaz.
Belediyenin ‘‘Onarımı bitirdik’’ açıklaması üzerine yapılan incelemede restorasyon
yapılmadığı görülür.
Soygun dönemi
1991'de Kültür Bakanlığı, binanın Adalar Belediyesi'ne tahsisinin iptalini ister, ancak
bu sefer Türk İslam Eserleri Müzesi, ‘‘Bırakın onlarda kalsın, biz binanın su
bağlantılarını bile tamamlayamadık’’ diye bir cevap yollayarak, tahsisin iptaline karşı
çıkar. Ancak bu arada ev soyulmakta, eşyaları kaçırılmaktadır. Bakanlık müfettişleri,
düzenli olarak evi denetlemeye devam etmektedir. 1996'da Topkap ı Sarayı Müze
Müdürlüğü ekipleri soygunu rapor eder. 1997'de devreye Adalar Kaymakam ı
Mustafa Farsakoğlu ve Adalı öğretmenler girer.
Öğretmenler devralınca
Ada Dostları Derneği ve Turing Başkanı Çelik Gülersoy'un da çabaları sonucu 22
Eylül 1998'de Kültür Bakanlığı, belediye tahsisini iptal eder. Restorasyonu üstlenir.
Gürpınar Lisesi öğretmenlerinden oluşan komisyon bir buçuk yıl, Adalar Vakfı’nın
yardımıyla, her yerden yazarın eşyasını toplar. Sandıklar içinde böceklere terk
edilen nadide kitaplar, Hüseyin Rahmi imzalı nakışlı, oyalı yastıklar, danteller, koltuk
takımları teker teker elden geçirilip temizlenir ve şimdiki haline kavuşturulur.
Öğretmen Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın evinin müze haline getirilmesinde en büyük
emek, Heybeliadalı öğretmenlerin oluşturduğu komisyona ait. İşte Hüseyin Rahmi
Gürpınar Evi Komisyonu: ... Can Sayıner ve Mahmud Yerlikaya (Hüseyin Rahmi
Gürpınar Lisesi felsefe öğretmeni), Hatice Farsakoğlu (Halk Eğitim Merkezi Müdür
Yardımcısı), Yaser Kayışoğlu (Heybeliada Özel Rum Lisesi Müdür Başyardımcısı),
Funda Kurnaz (Hüseyin Rahmi Gürpınar Lisesi Felsefe öğretmeni), Fevzi Günay
(Adalar Halk Kütüphanesi Müdürü)
Soyguna soruşturma
Hüseyin Rahmi'nin evi, müze yapılacağı gerekçesiyle belediyeye tahsis edildiği
dönemde büyük bir soyguna kurban gitti. Evin içindeki e şyaların çoğu çalındı.
Bugün açılan müzede sergilenenlerin çoğu, bu soygun yüzünden imitasyon.
Müzenin açılışını gerçekleştiren Kültür Bakanı İstemihan Talay'a, soygun ile ilgili
80
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
herhangi bir soruşturma açılıp açılmayacağını sorduk. Talay önce kendilerine gelen
herhangi bir ihbar olmadığını söylediyse de, daha sonra Adalar Kaymakamı
Mustafa Farsakoğlu'na olayın soruşturulması gerektiğini söyledi. Kaymakam
Farsakoğlu, gerekli soruşturmanın mümkün olduğunca erken bir zamanda
açılacağını bildirdi.”87
Ihlamur Kasırları [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Osmanlı, Beşiktaş]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 259 50 86
0212 258 89 03
Ihlamur Yolu, Beşiktaş
Bugün, çevresinin gürültü ve karmaşasından kendini yüksek duvarlarla koruyan Ihlamur
Kasrı çok eskilerden bu yana Ihlamur Mesiresi adıyla anılan bir dinlenme alanının içinde
kurulmuş iki yapıdan oluşmaktadır. Havuzlu Ihlamur Mahalli, Muhabbet Bahçesi ve Hacı
Hüseyin Bağı adlı üç bölümden meydana gelen bu dinlenme alan ının, Sultan III. Ahmet
döneminde (1703-1730) bir "hasbahçe"ye dönü ştürüldüğü, I. Abdülhamid (1774-1789) ve
III. Selim (1789-1807) dönemlerindeki düzenlemelerden sonra XIX. yüzy ılın ilk yarısında
Sultan Abdülmecid’in de ilgisini çektiği bilinmektedir. Sultan burada bulunan sade bir ba ğ
evine sık sık gelerek dinlenir, bazı konuklarını, bu arada ünlü Fransız ozanı Lamartine’i
burada kabul ederek görüşürmüş. Daha sonra da bu sade ve küçük kasrın yerine 18491855 yılları arasında, bugün bulunanları yaptırmış. Yapılardan biri Merasim Köşkü
(törenler için düşünülmüş ve kullanılmıştır), öteki de Maiyet Köşkü (Sultanın maiyeti, kimi
zaman da haremi için kullanılmıştır) adlarıyla anılmış, ikisine birden de Ihlamur Kasrı (ya
da kasırları) adı verilmiştir.
Sultan Abdülmecid`in genç yaşta ölümünden sonra, Sultan Abdülaziz, ağabeyinin sevdiği
bu yapılara ve çevreye fazla olmamakla birlikte ilgi gösterir, merakl ı olduğu horoz ve koç
dövüşleriyle, güreşlerin bazılarını bu bahçede yaptırırdı. Sonraları V. Mehmet Reşat, sık
sık buraya gelip dinlenmiş, onun zamanında İstanbul’u ziyaret eden konuklardan Bulgar ve
Sırp Kralları 1910’da burada ağırlanmıştır.
Günümüzde Merasim Köşkü müze-saray olarak düzenlenmiş, Maiyet Köşkü ise eksikleri
tamamlanarak oturma-dinlenme, bahçeyi seyretme yeri olarak tasarlanm ıştır.
İmrahor Sarayı [Kültür ve Turizm Bakanlığı Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı,
Bizans, Yedikule]
İmrahor Anıtı (İlyas Bey Camii) St. Studios Manastırı
Hagios Ionnes Prodromos Bazilikası
Telefon:
Faks:
E-posta:
Adres:
87
0212 522 17 50
0212 512 54 74
[email protected]
İmam Aşir Sokak, Yedikule
Tolga Tanış, http://www.bilgider.net/istanbul-huseyin-rahmi-gurpinar-muzesi
81
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Yedikule semtinde yer alan yapı, İstanbul’daki Bizans dönemine ait en eski yapılardan
biridir; 5. yüzyılda inşa edilmiştir.
Manastır ve kilise, kurucusundan dolayı Studios olarak tanınmıştır. Manastır, Bizans
döneminde önemli bir dinsel merkez olarak önemini korumu ştur. Latin istilası sırasında
kilise-manastır büyük ölçüde yıkıma uğrayıp harap olmuş, 13.. yüzyılda ise gerekli
onarımlar yapılıp etrafı kalın duvarlarla çevrilmiştir. 13. ve 15. yüzyıllarda İstanbul’a gelen
gezginler kilisenin süslemelerinden ve görkemli görüntüsünden söz etmi şlerdir.
Yapı 1486’da İlyas Bey tarafından camiye çevrilmiştir. Daha sonra çeşitli zamanlarda
meydana gelen yer sarsıntısı ve yangın nedeniyle büyük ölçüde zarar gören yap ının
1908’de çatısının çökmesiyle birlikte yapı onarılmayarak günümüze bu hali ile gelmiştir.
Bazilikanın özgün sütun, başlık ve mimari öğelerinden bir bölümüyle zengin döşeme
süslemeleri korunabilmiştir.
Restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalıdır. Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’nün izni
ile ziyaret edilebilmektedir.
İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, İslam Bilim ve
Teknoloji Tarihi Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, İslam bilim ve teknolojisi, Gülhane Parkı]
Adres: Has Ahırlar Binası, Gülhane Parkı, Sirkeci
Türkiye’nin ilk İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, Kültür Bakanlığı, Türkiye Bilimler
Akademisi (TÜBA), TÜBİTAK, Frankfurt Goethe Üniversitesi Arap İslam Bilimleri Tarihi
Enstitüsü ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasında imzalanan bir protokol çerçevesinde
24 Mayıs 2008’de açılmıştır.
Gülhane Parkı’ndaki üç bina içinde 3. 550 metrekareyi kapsayan müzenin temellerini, bilim
tarihi araştırmalarında çok büyük bir yere ve çalışmalara sahip olan Prof. Dr. Fuat
Sezgin’in yarım yüzyılı aşkın bir süredir yürüttüğü çalışmalar ve onun 1982 yılında J. W.
Goethe Üniversitesi’ne bağlı olarak kurduğu Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü’nün çatısı
altında, İslam kültür çevresinin bilimler tarihine katkılarını somut olarak göstermek
amacıyla 1983 yılında kurduğu müze oluşturmaktadır.88
Müze’de, Müslümanların 8. ve 16. yüzyıllar arasındaki yaratıcılık devrelerinde
gerçekleştirdikleri alet ve cihazların örnekleri sergilenmektedir. Bu örneklerin büyük bir
bölümü Frankfurt Üniversitesi Arap-İslam Bilimleri Tarihi Enstitüsü tarafından,
88
Prof. Dr. Fuat Sezgin, TBMM Üstün Hizmet Ödülü’nü neden reddettiğini şöyle anlatmaktadır: “Bu müze
benim ömrümü verdiğim bir proje. Yılların birikimini Türk halkının da hizmetine sunmak istedim. Türkiye’de
büyük hayal kırıklığına uğradım... Sayın Köksal’a mektup yazarak oluşan şartlar altında bu madalyayı kabul
etmeyeceğimi bildirdim.” (bknz. “Gül’den sürpriz gönül alma ziyareti”, Hürriyet, 17 Ekim 2008). Fuat
Sezgin’in belirttiği “oluşan şartlar” konusunda da, adı verilmeyen bir Bakanlık yetkilisinin söylediklerine
dayanılarak aynı haberin içinde şu satırlar yer almıştır: “Sayın Sezgin, müze kurulurken eser seçiminden
bunların sergilenmesine, binadaki restorasyon çalışmalarına kadar her konuda karar verici olmak istedi.
Projeyi hayata geçiren Kültür Bakanlığı ile zaman zaman görüş ayrılıkları yaşadı. Sonuçta bazı düzenlemeler
hocanın isteği dışında yapılınca bu durumdan yaşadığı memnuniyetsizliği Sayın Ertuğrul Günay’a da
iletmişti...”
82
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
kaynaklardaki tarif ve resimlere, küçük bir kısmı da günümüze ulaşan orijinallere
dayanarak yapılmıştır. Kendi türünde dünyada bir ilk olan İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi
Müzesi’nde Müslüman bilginlerin kurdukları rasathaneler, hastaneler, kimyasal düzenekler
ve üniversiteler gibi kurumsal eserler görsel olarak yer almaktad ır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın işlettiği müzede ilk aşamada 140 eser sergilenmektedir;
zaman içerisinde bu eserler 800’ü bulacakt ır. Müzenin içerisinde ayrıca Bilimler Tarihi
Kütüphanesi de yer almaktadır.
İstanbul Arkeoloji Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Müdürlüğü’ne bağlı, Arkeoloji, Gülhane
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 520 77 42
0212 527 43 00
Osman Hamdi Bey Yokuşu, Gülhane
İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü, Sultanahmet’teki Gülhane Parkı girişinin sağından
Topkapı Sarayı Müzesi’ne çıkan Osman Hamdi Bey Yokuşu üzerinde bulunmakta ve
Arkeoloji Müzesi, Eski Şark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi olmak üzere üç
müzeden oluşmaktadır.
19. yüzyıl sonlarında Osman Hamdi Bey tarafından Müze-i Hümayun (İmparatorluk
Müzesi) olarak kurulan İstanbul Arkeoloji Müzeleri 13 Haziran 1891’de ziyarete aç ılmıştır.
"İlk Türk Müzesi" olarak taşıdığı önemin yanı sıra dünyada “müze olarak inşa edilmiş” az
sayıdaki müze binası arasında yer almasıyla da büyük önem ve ayrıcalığa sahiptir. Çeşitli
kültürlere ait bir milyonu aşkın eseriyle bugün de dünyanın en büyük müzeleri arasındaki
yerini korumaktadır; Balkanlar’dan Afrika’ya, Anadolu ve Mezopotamya’dan Arap
Yarımadası’na ve Afganistan`a kadar Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yer alan
bölgelerden değişik uygarlıklara ait zengin ve çok önemli eserleri bar ındırmaktadır.
İstanbul Demiryolu Müzesi [Ulaştırma Bakanlığı,TCDD, tren, Sirkeci]
Telefon:
Faks:
Web:
Adres:
0212 520 65 75 / 7885
0212 512 64 44
www.tcdd.gov.tr/muze/İstanbulmuze.htm
Sirkeci Tren Garı, Sirkeci
İstanbul’un Avrupa’ya açılan kapısı olan Sirkeci Garı’nın temeli 11 Şubat 1888 günü
atılmıştır. 3 Kasım 1890’da hizmete açılan gar binasının mimarı Alman mimar ve mühendis
August Carl Friedrich Jasmund'dur. Berlin Üniversitesi mezunu olan Jasmund, “ şark
mimarisi” konusunda incelemeler yapmak üzere İstanbul’a gelmiş, Sultan II. Abdülhamid’in
güvenini kazanarak sarayın danışman mimarı olmuştur.
Jasmund, gar binasının projesini hazırlarken özellikle bir nokta üzerinde durmu ştur:
İstanbul, Batı’nın bittiği, Doğu’nun başladığı yer, bir başka deyişle, Doğu ile Batı’nın
birleştiği noktaydı. Bu nedenle bina oryantalist bir üslupla hayata geçirilmeli, bölgesel ve
ulusal biçim kalıplarına yer verilmeliydi. Bu üslubu yansıtmak için cephelerde tuğla bantlar
kullanmıştır. Sivri kemerli pencereler, ortaya ise Selçuklu dönemi ta ş kapılarını anımsatan
geniş bir giriş kapısı yapmış, vitraylar da bu üslubu tamamlamıştır.
83
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Binanın kaidesi granit, cephesi mermer ve Marsilya Arden’den getirilmi ş taşlarla
yapılmıştır. Bekleme salonlarına Avusturya’dan getirilmiş büyük çini sobalar konulmuştur.
Binanın aydınlatılması ise çeşitli yerlere konulan 300 havagazı feneriyle sağlanmıştır.
Sirkeci Garı’nın yapıldığı dönemdeki hali çok görkemliymiş; deniz binanın eteklerine kadar
geliyor ve denize taraçalar halinde iniliyormu ş.
Orta girişin iki yanında saat kulesi, üç büyük lokanta, ayrıca binanın arkasında geniş bir
bira bahçesi ve açık hava lokantası bulunmaktaymış. Gar’daki büyük lokanta ise binanın
saat kulesi cephesindeymiş; uzun mermer merdivenlerle çıkılıyormuş.
Yedikule’de yapımına başlanan demiryolu Yenikapı’ya geldiği zaman hattın Sarayburnu’na
kadar uzanan Topkapı Sarayı bahçesinden geçirilmesi konusu uzun tartışmalara yol
açmış, Abdülaziz’in izniyle hat Sirkeci’ye ulaşmıştır. Ancak Sirkeci’ye ulaşan
demiryollarının yapımında, istimlâk amacıyla tarihsel değerine paha biçilemeyen Bizans ve
Osmanlı saray ve köşkleri yıkılmış, sahil özeliğini yitirmiş.
1869 yılında yapım imtiyazı verilen Şark demiryollarının (2000 km) milli sınırlar içinde
kalan 337 km uzunluğundaki İstanbul-Edirne ve Kırklareli-Alpullu kesiminin 1888’de
bitirilerek işletmeye açılmasıyla İstanbul, Avrupa demiryollarına bağlanmıştır.
İstanbul'un ilk Demiryolları Müzesi de 25 Eylül 2005 Sirkeci Garı'nda açılmıştır.89
Müze’de, 1890 yılında hizmete açılan Sirkeci Garı'ndan çeşitli parçalar, Şark
Demiryolları'na ait planlar, Orient Ekspresi'ne ait yemek takımları, demiryollarına ait araçlar
ve fotoğrafların aralarında bulunduğu yaklaşık 300 nesne yer almaktadır. Müze’nin bir
özelliği de, içinden tren geçen tek müze olmasıdır.
İstanbul Denizcilik İşletmeleri A.Ş. Tarih ve Sanat Merkezi Müzesi [İstanbul Denizcilik
İşletmeleri A.Ş. deniz taşımacılığı, Karaköy]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 251.22.81
0212 293.00.99
Rıhtım cad., Merkez Han, No 4, Karaköy
Şirketin kuruluşundan beri gün ışığına çıkarılmayı bekleyen eserlerle, Türk deniz
taşımacılığının geçmişten günümüze taşıdığı misyonu, geniş kitlelere duyurmak, tanıtmak,
sevdirmek amacıyla 6 Kasım 1995’de açılmıştır.
89
TCDD'nin kuruluş yıldönümü etkilikleri içinde 23 Eylül 2005'te İstanbul Sirkeci Garında açılan "İstanbul
Demiryolu Müzesi"ni geçen yıl 52 bin 774 kişi ziyaret etti. Ziyaretçilerin çoğunu (31 bin 153 kişi) yabancı
turistler oluşturdu. Çeşitli demiryolu objeleri ve fotoğraflarından oluşan müze ülkemizde demiryolu ulaşımının
1,5 asırlık süre içinde geçirdiği aşamaları ortaya koyuyor. Sirkeci Garı'nın girişindeki müzede en büyük ilgiyi
Sirkeci-Halkalı arasında çalışan ilk banliyö trenlerinden birinin makinist bölümü topluyor. Ünlü Şark
Ekspresi'nin anıları da vagon restoranda konukların kullandığı çatal, bıçak ve yemek takımlarıyla yaşıyor.
Masalar üzerine kurulu iki minyatür tren de ziyaretçileri çocukluklarına götürüyor (Sabah, 21 Şubat 2007).
84
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Müze, İşletmenin Genel Müdürlüğü ile aynı binada bulunmaktadır. Bina 1912–1914
yıllarında yapılmıştır. Sergilenmekte olan eserler, İşletme’nin kuruluşundan günümüze
aktarılan, Mustafa Kemal Atatürk’ün gemi hatıra defterine yazdığı el yazmaları, resimler,
(Diyarbakırlı Tahsin, İbrahim Çallı, Fikret Otyam vb), maketler, gemi nesneleri (pusula,
telgraf, fener vb) şeklindedir.
İstanbul Modern Sanat Müzesi [özel, modern ve çağdaş sanat, Karaköy]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Web:
Adres:
0212 334 73 00
0212 243 43 19
info@İstanbulmodern.org
www.İstanbulmodern.org
Meclis-i Mebusan Cad. Liman İşletmeleri Sahası Antrepo No:4, Karaköy
Eczacıbaşı ailesinin öncülüğünde, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından kurulan
müze, 11 Aralık 2004'te ziyarete açılmıştır.
Karaköy limanında, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ile Tophane-i Amire
arasında yer almaktadır. İstanbul Modern, T.C. Denizcilik İşletmeleri için kuru yük deposu
olarak inşa edilen 4 no'lu antrepo binasının müzeye dönüştürülmesi ile hayata geçmiştir.
2003 yılında gerçekleştirilen 8. Uluslararası İstanbul Bienali'ne de ev sahipliği yapan bina,
Başbakanlık tarafından müze olarak tahsis edilmiş ve Türkiye'ye AB üyeliği için müzakere
tarihinin verileceği 17 Aralık 2004’ten önce yapımının tamamlanması isteği üzerine 11
Aralık 2004'te hizmete açılmıştır. Bir yıl içinde 500.000 90, ikinci yılını doldurduğunda ise 2
milyon ziyaretçi 91 tarafından gezilmiş olması, İstanbul’a nasıl bir “soluk” getirdiğinin kanıtını
oluşturmaktadır. Bu çerçevede, “Fikret Mualla Retrospektifi” de en çok ziyaretçi çeken
sergi olmuştur: 150.000 kişi.92
İstanbul’a yeni bir “soluk” getiren İstanbul Modern’in oluşum ve açılış süreçlerini ilk
ağızdan, Oya Eczacıbaşı’dan dinlemenin ilginç olacağı düşünülmektedir: 93
“Oya Eczacıbaşı anlattı/ İstanbul Modern'in ilginç hikâyesi
İstanbul, yıllarca Türkiye'nin göz bebeği, şımartılan çocuğu, Avrupa ülkelerindeki
kardeşleriyle her fırsatta yarıştırılan bir şehir oldu. Öte yandan, güzelliği 'yedi cihan'da
nam salmış bu büyük şehir, Avrupa'daki benzerlerinde görüp de, y ıllardır sahip
olamadığı bir eksiklikten sıkıntılıydı.
İstanbul'un; ülkesinin sanatçılarının çağdaş eserlerini kucaklayacağı, gururla
sergileyeceği bir modern sanat müzesi yoktu.
İstanbul, işte haftalardır gündemden düşmeyen, yıllardır özlemini çektiği modern
sanat müzesine, şehre ve ülkeye sanatını bırakan sayısız sanatçının emeğini,
herkese gururla sunacağı mekânına kavuştu.
90
Radikal, 4 Ocak 2006
Sabah, 14 Aralık 2006
92
www.yapi.com.tr
93
http://arkitera.com/v1//haberler/2005/01/15/istanbulmodern.htm
91
85
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Peki, turizme ciddi anlamda bel bağlanan ülkemizde, dünyanın her yerinden insanlar
sırf müze ve sanat eserlerini görmek için Avrupa'daki Louvre'lar ın, Tate Modern'lerin
kapılarında kuyruklar oluştururken, bir modern sanat müzesi açmak için neden bu
kadar beklendi?
Sanatın bir ülke için süsten öte bir şey olduğu, hatta kimi zaman uluslararası politik
ilişkilerde belirleyici bir etken olabileceği son günlerde herkesin hemfikir olduğu bir
konu haline geldi.
İstanbul Modern'in açılışının da, Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye müzakere için tarih
vereceği zirveden birkaç gün önce gerçekleşmesi, konuyu ilginç kılan noktalardan biri
Yıllarca sanatçıların, ressamların, akademisyenlerin Türkiye'de modern sanata neden
gerekli ilginin gösterilmediğini ve bu ülkede bir tane bile modern sanat müzesi
bulunmuyor olmasının sebebini sorguladıkları ülkemizde, işin sırrı yoksa Avrupa
Birliği'nde miydi sorusu zihinlerde yer etmeye ba şladı.
İstanbul Modern'in kökleri 17 yıl geriye gidiyor...
Eczacıbaşı Holding öncülüğünde, arkasına aldığı güçlü sponsorlarla, Denizcilik
İşletmeleri'ne ait olan 4 no'lu Antrepo'nun yenilenmesiyle olu şturulan İstanbul
Modern'in Yönetim Kurulu Başkanı, bu işe hevesle sarılmış olan Oya Eczacıbaşı'yı
mekânında, evi gibi benimsediği İstanbul Modern'de ziyaret ediyoruz.
Oya Eczacıbaşı, açılışından itibaren ciddi bir ilgi toplayan İstanbul Modern'in her ne
kadar arkasındaki özel sponsorlar ve devlet desteğiyle, bir ekip işi olduğunu
vurgulasa da İstanbul Modern'in kökleri 1987 yılına kadar gidiyor.
"Ne modern sanatı, biz ne problemlerle uğraşıyoruz"
80'lerden beri Türkiye'de özellikle kültür sanat festivallerinin öncülü ğünü üstlenen
Eczacıbaşı ailesinin kurmuş olduğu İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, 1987 yılında
düzenlediği Birinci Bienal'de, aslında bir modern sanat müzesi kurmak için aray ışlara
başlıyor. İlk olarak Feshane binası modern sanat müzesi için uygun bulunsa da,
sonrasındaki hikaye tanıdık: Bürokratik engeller, yerel yönetimle uyuşmazlıklar, daha
sonra bulunan yerlerin de modern sanat yap ıtları için uygun olmaması...
Oya Eczacıbaşı'nın modern sanata yıllardır duyduğu inanca karşılık, bundan önceki
süreçlerde hükümetlerden aldığı tepki; 'Oya Hanım, ne modern sanatı, biz ne
problemlerle uğraşıyoruz!' şeklinde oluyor.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın (İKSV) geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiği 8. Bienal'in
mekanı olan 4 no'lu Antrepo, Eczacıbaşı ailesi tarafından müze için en uygun yer
olarak fark ediliyor. Özelleştirme kapsamında olan antrepo, Maliye Bakanı Kemal
Unakıtan'ın olumlu yanıtı sonucu, geçici bir süre için kiralanıyor. Kalıcı mekân için ise,
Başbakan'ın projeye ikna olması gerekiyor...
Başbakan'dan destek için 17 Aralık şartı
86
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Oya Eczacıbaşı, İstanbul Modern'in inşaat aşamasındayken Başbakan Erdoğan
tarafından ziyaret edildiğini anlatıyor: "Başbakan çok destek oldu. Burası inşaat
altındayken geldi, ona bir prezantasyon yapt ık. Bir modern sanat müzesinin eksikliği
kendisinin de hissettiğini söyledi. Kendisi modern sanatla ne kadar ilgili onu
bilmiyorum ama müthiş bir ilgiyle kucakladı projemizi."
Başbakan, geç de olsa hükümetin bu konuya bir el atmas ı gerektiğine inanmış olacak
ki, hevesle destekliyor projeyi ve müze için ayrı bir yol yapılması talebini de hemen
kabul ediyor. Ancak bir şartla: İstanbul Modern'in açılışı 17 Aralık tarihli Avrupa Birliği
zirvesine yetişecek.
İstanbul'un Avrupalılığı
Müzenin ilk başta hedeflenen açılış tarihi 2005 Nisan ayı. Ancak Başbakan'ın İstanbul
Modern'e tahmin edilenin üzerinde bir ilgiyle yakla şması ve konuyu AB'ye bağlaması,
işleri hızlandırıyor. "Öyle bir şey sundu ki bize, eğer AB için bir pirinç tanesi kadar
katkısı olabilecekse, açarız tabii dedik ve üç vardiya çalışarak müzeyi yetiştirdik"
diyor, Eczacıbaşı.
Böylece, İstanbul'un ilk modern sanat müzesi, 17 Aral ık zirvesinin gündeme oturduğu
hafta, toplantıdan 4 gün önce açılıyor. İstanbul Modern'in açılışında, Avrupalı
liderlerin gönderdikleri mesajlardan, Ba şbakan Erdoğan'ın konuşmasına kadar, hep
aynı nokta vurgulanıyordu: "İstanbul Modern, Türkiye'nin kültürel, sanatsal birikimini
evrensele açması ve İstanbul'un Avrupalılığını göstermesi açısından çok önemli bir
proje."
Tam da herkesin soluklarını tutmuş, AB liderlerinin her sözüne altın kıymeti verildiği
günlerde, Fransa'dan, Almanya'dan ve İngiltere'den İstanbul Modern'e gelen övgü
dolu mesajlar, birçok kişiye, bu iş için geç kalınmış olduğu duygusunu uyandırdı.
Başbakan Erdoğan bile itiraf ediyordu: "Biz kültür ve sanata yeterince e ğilmedik."
"Müzecilik konusunda çok geriyiz"
Müzecilik konusunda eğitim almış ve Boğaziçi Üniversitesi'nde bu alanda ders veren
Oya Eczacıbaşı da bu konuda, Başbakan'ın görüşüne katılıyor. Şimdiye kadar sayısız
bürokratik engelle karşılaşan Eczacıbaşı, söz konusu olan AB üyeliği olunca konunun
hassasiyet kazandığının farkında.
Başka ülkelerle kıyasladığımızda, Türkiye'nin müzecilik konusunda çok geri kaldığını
söyleyen Eczacıbaşı, "Çok geç kalmış bir proje ama neyse ki yapabildik!" diyor ve
devam ediyor: "Avrupa'da yoku çıkartıyorlar piyasaya... Biz ise olanı çıkartamıyoruz.
Ülkemizin çok zengin bir kültürü var, çok şanslıyız ama bundan faydalanamıyoruz."
"Modern sanat bizim yarınımızdır"
İstanbul Modern için son aylarda geceli gündüzlü çal ışan Eczacıbaşı, Türkiye'nin
güzel sanatlar alanındaki geleceği konusunda iyimser:
"Aynı hafta içinde çok önemli bir müzayede gerçekleştirildi. Hemen ardından Raffi
Portakal'ın çabalarıyla dünyaca ünlü ressamların eserleri ilk defa ülkemize geldi. Ben
bu yoğunluğun devam edeceğine inanıyorum. İstanbul zaten bir kültür başkentidir.
87
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ama artık Türkiye'nin tarihi eserleri dışında da sanat birikimine sahip olduğunu
göstermemiz gerekiyor. Evet eskiden Türk insanı çok zengin bir kültür birikimine
sahipmiş, işte Topkapı Sarayı, İslam eserleri. Peki şimdi ne yapıyoruz? Bizim
bugünümüz de var. Modern sanat bugündür, yar ındır."
İstanbul'un modern sanat kentine dönü şmemesi için sebep yok
Türkiye'nin AB'den çıkacak karara kilitlendiği günlerde, bir ilk de Raffi Portakal'dan
geldi. Mesleğini aile geleneği olarak sürdüren ve müzayedecilik alanında Türkiye'nin
önde gelenlerinden olan Raffi Portakal, iki senelik bir çal ışmanın sonucu olarak, 19.
ve 20. yy.ın ünlü ressamlarının eserlerini ilk defa İstanbul'a getirtti.
Picasso, Renoir, Dali ve Monet gibi ressamların da aralarında olduğu 19. yüzyılın
büyük ustalarının şehri ilk ziyaret tarihinin, 17 Aralık haftasına denk gelmesi pek çok
insan tarafından AB'ye olumlu bir sinyal olarak algılandı.
Rafi Portakal, İstanbul'un da bir modern sanat kentine dönü şmemesi için hiçbir sebep
göremediğini belirterek, şunları söylüyor: "Sanat ve kültüre yatkın olan insanlar, bir
serginin, bir müzenin açılışını bekleyip, vakitlerini ona denk getirirler. İnşallah İstanbul
kenti de, Türkiye'nin başka kentlerinde de böyle olur. Yani bizim müzelerimizde, sergi
salonlarımızda açılacak önemli sergiler, dünyada ayrı turist getirir ülkeye.
Hollanda'da bir Van Gogh sergisi yapıldı, günlerce uzun kuyruklar vardı. İnsanlar
bakanlıklardan özel izinler alıp içeri girmek istediler. Bunlar yalnız Hollandalılar
değildi, Hollandalılar da tekrar anavatan topraklar ına kavuşan Van Gogh'ları görmek
için gelip gezdiler ama dünyanın bir çok yerinden, Japonya'dan tutun Amerika'dan,
Amerika'dan tutun Türkiye'den bir sürü insan gitti oraya."
Raffi Portakal, her ne kadar İstanbul'daki sanat yoğunluğundan ve karşılaştığı ilgiden
umutlu olsa da, resmin daha çok teşvik edilebilmesinin şartlarından birinin para
olduğunu söylüyor:
"Futbol, çok para getirmediği için, eskiden bazı aileler hiç istemezdi çocuklarının
futbolla uğraşmasını. Şimdi ise tam tersi, çok isteniyor. İşte resim de bir gün para
getirecek olursa, belki teşvik edilir."
Bu konuşmadan bir yıl sonra, “bir yılda 500 bin ziyaretçi”nin İstanbul Modern’i gezdiği
haberi gazetelerde yer almıştır:
“İstanbul Modern: Bir Yılda 500 Bin Ziyaretçi
Kısa sürede gündelik yaşamla kültürün buluştuğu dinamik bir mekân haline gelen
İstanbul Modern'i bir yılda 500 bin kişi gezdi. Müze, haziranda Venedik Bienali'ni
İstanbul'a taşıyacak. Birinci yılını kutlayan İstanbul Modern, süreli ve sürekli sergileri,
kütüphanesi, video bölümü, restoranı, sineması ve hediyelik eşya dükkanıyla kısa
sürede gündelik yaşamla kültürün buluştuğu, dinamik bir kültür merkezi olmayı
başardı. Yıllardır özlemi duyulan bir modern sanat mekânı olarak 14 Aralık 2004'te
88
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
açılan İstanbul Modern'i bir yılda 500 bin kişi gezdi. 'Fikret Mualla: Retrospektif', 150
bin ziyaretçiyle en çok ilgi gören sergi oldu.
Müzeye gösterilen ilgi, İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı'nı
da şaşırtmış. Durağan müze anlayışını kırarak yaşayan, dinamik müzecilik anlayışını
oluşturmaya çalıştıklarını belirten Eczacıbaşı, "Halkımızın böyle bir iletişim
platformuna gerçekten ihtiyacı varmış, bunu pusetteki bebeğiyle ya da ailenin
büyüğüyle birlikte gelenlerle gördük. Türkiye'de böyle bir gündem olu şturmasını
bekliyorduk ama dünya basınında umduğumuzun çok üzerinde yer aldık" diyor.
Türkiye'de yazılı basında 2 bin 200, televizyonlarda 600 habere konu olan müzeye
yabancı medya da çok geniş yer verdi. New York Times, Herald Tribune, Financial
Times, L'Express, The Independent, The Guardian, The Times, Le Monde, Die Welt,
The Art Newspaper, USA Today, Newsweek gibi prestijli gazete ve dergiler ile ABD
ve Avrupa'nın belli başlı televizyonlarında haber olan İstanbul Modern, Avrupa Birliği
sürecinde Türkiye'nin Batı'ya dönük yüzünün simgesi olarak yansıtıldı, New York'un
MoMA, Bilbao'nun Guggenheim, Paris'in Centre Pompidou'suyla aşık atabileceği
vurgulandı.
Yakında İKSV bünyesinden ayrılarak bağımsızlığını ilan edecek müzenin, 2006 yılı
programı da hayli zengin...
Modern'i gezenlerin yüzde 69'u kadın
Araştırma Şirketi Plus Remark'ın yaptığı değerlendirmeye göre İstanbul Modern
ziyaretçilerinin yüzde 69'unu kadın. İstanbul Modern'in ziyaretçi profilinde meslek
gruplarının dağılımı ise şöyle: Profesyonel meslek sahipleri (mühendis, mimar,
avukat, doktor vb.) yüzde 30, öğretmen/akademisyenler yüzde 13, sanatla u ğraşanlar
yüzde 10, öğrenciler yüzde 10, diğer (ev hanımı, serbest meslek sahibi, reklamcı,
emekli, turizm rehberi vb.) yüzde 26. İstanbul Modern'i bir kez ziyaret edenler yüzde
66 iken, ikinci kez ziyaret edenler yüzde 17. Ziyaretçilerin yüzde 80'inin İstanbul
Modern'i beğendiği, yüzde 53'ünün iyi vakit geçirdiği, yüzde 53'ünü de müzeyi öğretici
bulduğu ortaya çıktı. “94
İstanbul Oyuncak Müzesi [özel, oyuncak, Göztepe]
Telefon:
Web:
Adres:
0216 359 45 50 - 51
http://www.İstanbuloyuncakmuzesi.com
Ömerpaşa Caddesi Dr. Zeki Zeren Sokağı No:17, Göztepe
Sunay Akın, kitaplarından, sahne gösterilerinden, hazırladığı radyo ve televizyon
programlarından kazandıklarıyla açmıştır.
Sunay Akın, bir oyuncak müzesini ilk kez, on beş yıl önce bir etkinliğe davetli olarak gittiği
Almanya’da görmüş, Türkiye’de de böyle bir müze kurmaya karar vermi ş.
94
Radikal, 4 Ocak 2006
89
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
İstanbul Oyuncak Müzesi, şairin İstanbul Göztepe semtinde ailesine ait tarihsel bir kö şkte
kurulmuştur. 500 m2 büyüklüğünde bir alanda, yaklaşık iki bin oyuncak sergilenmektedir.
Oyuncakların sergilendiği her oda bir tiyatro sahnesi görünümünde tasarlanm ıştır.
Örneğin, uzay oyuncaklarının olduğu bölüme girildiğinde yukarıda yıldızlar yanıp
sönmekte, oyuncak trenler ise gerçek bir tren kompart ımanının içinde sergilenmektedir.
Ziyaretçiler, müzenin kafeteryasında ise kız çocuklarının evcilik oyuncakları arasında
dinlenebilmektedirler. Müzede ayrıca yetmiş kişilik bir toplantı ve gösteri salonu da
bulunmaktadır.
En eski oyuncak, 1817 yılına ait, Fransa’da yapılan bir oyuncak keman… 1820 yılında
Amerika’da yapılan bir bebek, yine aynı ülkeden 1860 yılına ait misketler, Almanya’da
yapılan yüz yaşında teneke oyuncaklar ve porselen bebekler müzenin en eski eserleri
arasında bulunmaktadır.
Bir ozanın İstanbul’a ve müzeye bakışı açısından “ders” niteliği taşıdığı düşünülen bir
söyleşiye aşağıda yer verilmektedir:
“Sunay Akın ve Oyuncak Müzesi
Göztepe’de dört katlı, tarihi bir beyaz köşk. Bir şairin aileden kalma milyarlarca
değerindeki mülkü. Ve o mülk şair tarafından bir müzeye dönüştürülüyor. Oyuncak
müzesine! Kendi çocukluğundan kalma oyuncakların yanında, yıllardır dünyanın dört
bir yanından topladığı antika oyuncaklarla açtığı bu müze Türkiye’de bir ilk ve açıldığı
günden bu yana ziyaretçi akınına uğruyor. Şair Sunay Akın’la müzenin hikâyesini,
eski İstanbul’u, eski aşkları ve oyuncakların hayatındaki yerini konuştuk.
...
Köşkten içeriye daha adımınızı atar atmaz bir huzur kaplamaya başlıyor içinizi.
Fondaki klasik müzik parçaları kulaklarınızı okşuyor. Köşkün içinden gelen, bir an
önce görmek için heveslendiğiniz oyuncakların tılsımlı melodisinin de sizi geçmişe
yapılacak tatlı bir yolculuğa çağırdığını hissediyorsunuz bir yandan.
Sabırsızlanıyorsunuz. Köşkün bahçesinde oturup çayınızı içmeye başlıyorsunuz. Her
anın tadını çıkarmak lazım burada. Tarihi bir köşkün bahçesindesiniz her şeyden
önce. Ziyaretçiler girip çıkıyor içeriye. Girenlerin yüzünde merak, çıkanların yüzünde
huzurlu bir gülümseme ve dinginlik ifadesi var. Bir zaman tünelinden ç ıkmış,
masallardaki büyülü ülkelere gidip gelmi ş gibiler. Yüzlerindeki dinginliğin nedenini,
artık daha fazla sabredemeyip o nostalji kapısından içeri girdikten sonra anlamaya
başlıyorsunuz.
Dört katlı müzenin ahşap merdivenlerini bir bir tırmandıkça karşınıza çıkan bu
rengârenk dünyada neler yok ki? Kızılderililerden itfaiyecilere, bebeklerden arabalara
ve camlarının ardındaki akvaryumda gezinen balıkları sanki gerçeğinin içindeymiş
gibi seyredebildiğiniz denizaltıya kadar her tür orjinal ve antika oyuncak sizi
çocukluğunuza ve hayallerinizin dünyasına götürüyor. Gezinirken, bir anda
hoparlörlerden gelen ses sizi, alt kattaki sinema salonuna davet ediyor. Nebil
Özgentürk’ün hazırladığı “Yeşilçam’da Çocuk ve Oyuncak” konulu bir kısa filmi
izlemeye. Burası kesinlikle sürprizli bir yer. İçindeki çocuğun büyümesine izin
vermeyen ve çocuk ellerinin izlerini camekanlarından keyifle silen Sunay Akın’la
İstanbul nostaljisini işte bu güzel ortamda yaşadık...
90
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Bugünlerde Türkiye'de bir karabasan var. Mutsuzluk karabasan ı. İnsanlar az para
kazanmaktan, iş hayatından şikayetçiler, geleceğe dair umutsuzluk hakim
çoğunluğun üzerinde. Nasıl kurtulacak insanlar bu mutsuzluk duygusundan?
Bu bir rastlantı değil. Satranç oyununda, bilinerek Türkiye’nin getirildi ği konum
burası. Bir toplumun en önemli zenginliği insanıdır. Elbette ki tarihi, doğası, doğal
kaynakları, kültürel değerleri de önemlidir, ama en önemli zenginli ği insanıdır. Biz
1980 yılında, darbeden sonra giderek güçlenen politikalarla hayat ın gerçek
zenginliklerini hisse senetlerinde arar olduk. Oysa hayat ın zenginlikleri hisse
senetlerinde değil, hissi senetlerdedir. Benim çocukluğumda kahramanım, alt
katımızda oturan Mahmud Amca’ydı. O'nun gibi olmak istiyordum ve Mahmud Amca
bir itfaiyeciydi. Ancak bugün itfaiyeci denildiğinde maaşı az olan, geçinemeyen, dar
gelirli, kentin varoşlarına yakın yerlerde oturan bir adam gözümüzün önüne gelir ve
hiçbir çocuk, kahraman olarak onu seçmez. Bu şu demek: Benim gençlik yıllarımda
insanlara, insan olduğu için değer verirdik. İnsanları maddi, sosyal ya da toplumdaki
duruşuyla değil, kişiliğine göre değerlendirirdik.
İnsanların perspektifleri, bakış açıları değişti yani?
Mutluluğu nerede aradığınızla ilgilidir. Artık, “Altta kalanın canı çıksın” anlayışı söz
konusu. Böyle bir sistemde insanlar mutlu olabilir mi? Herkes biliyor ki, ekonomik
gücü olmazsa geleceği de yoktur. Herkes biliyor ki, parası çoksa çocuğuna iyi eğitim
alabilir ve parası varsa hastalandığında iyi bir sağlık hizmeti alabilir. Böyle bir
toplumda mutluluk mu olur? Biz eğitimi özelleştirdik, sağlığı da özelleştirdik. Ve
mutluluğu ortadan kaldırdık. Eğer bireyleri gelecekten kaygı duymuyorsa, bir
toplumda mutluluk vardır; ama devletin temel hizmetlerinin bile paras ı olan vatandaşa
sunulup, parası olmayan vatandaşın bundan yararlandırılmadığı bir ortamda
mutluluktan söz edilemez. İşte o zaman senin sorun gündeme gelir.
İstanbul neden özel bir şehir?
Küçükçekmece Gölü’nün arkasında bir mağara vardır. Bu mağaradan içeri
girdiğinizde yaklaşık 300 metre sonra duvara kırmızı boyayla yapılmış üç tane tekne
resmi görürsünüz. Üç tane sal, deniz arac ı. Arkeometrik ölçümlerde o resimlerin M.Ö.
6000 yılına ait olduğu ortaya çıktı. Yani Çatalhöyük’le aynı yaşta. Yani insanlığın ilk
yerleşimi. Bugün Çatalhöyük sit alanı. Orada bir kültür, bir hayat devam etmiyor ama
İstanbul’da hayat hâlen devam ediyor. Bana, en eski insan yerle şim merkezlerinden
olup, hâlâ hayatın devam ettiği başka bir yer göstersenize. İstanbul’dur buranın adı.
İstanbul’u özel yapan da budur i şte.
İstanbul’u özel yapan başka şeyler de var. Mesela Kız Kulesi, tarihi dokusu. Ama
şimdi Kız Kulesi lokanta oldu, siz de bunun için çok mücadele ettiniz. Ofer’in
Galataport’u Karaköy’e kast ediyor derken, şimdi sırada Haydarpaşa var. İstanbul’u
İstanbul yapan ne varsa bir anlamda yok ediliyor...
Şimdi ben şunu soruyorum: Bizi yönetenler; politikacılar olsun, yerel yönetimciler
olsun, bunlar defalarca Avrupa’ya gittiler ve Avrupa’ya hayranl ıklarını her seferde dile
getirdiler ve Türkiye önüne hedef olarak Avrupa Birli ği’ni koydu. Şimdi bu Avrupa’ya
giden insanlar, bizi AB’ye sokmak isteyen insanlar o kentleri görüyor. Peki şu soruyu
91
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
sordular mı: Bir Paris'te, bir Berlin'de, bir Londra'da ya da Zürih’de ya da Avrupa’n ın
başka bir kentinde bir belediye başkanı, bir parka kilise yapmayı düşündü mü hiç?
Böyle bir şey gündeme gelir mi orada? Hayır. Park, parktır. Bizden ne istiyorlar?
İstanbul’dan ne istiyorlar? Ve oraya giden insanlar, Paris’e gidenler acaba D'Orsay
Müzesi’ni bir kez gezdiler mi? Gezerken D'Orsay Müzesi’nin, o büyük ressamlar ın,
heykeltıraşların eserlerinin sergilendiği o müzenin eski bir gar olduğunu fark ettiler
mi? O milletlerin, örnek aldığımız, onlar gibi olmak istediğimiz, birliklerine üye olmak
için çırpındığımız toplumların tarihi eserlerini müze yaptıklarını fark ettiler mi? Bunu
gördüler mi? Eğer görüp de bizde hâlâ bu yanl ışlıkları yapıyorlarsa, bu ihanet neden?
Bu sevgisizlik neden? Eğer Avrupalının tarihi eserlerini müze, sanat merkezi ya da
kütüphane yaptığını görüyorlarsa -ki öyledir, neden kendi ülkelerine bu hizmeti
sunmuyorlar? Ve bu hizmeti sunmamakla kalmayıp, neden bizi “AB’ye üye olacağız”
diye kandırıyorlar? Toplumlar müzelerden, kütüphanelerden, sanat merkezlerinden
geçerek aydınlanır. O zaman vatandaş anlayışı olur. Onun dışındaki mekânlarda da
kul yetiştirirsin, köle yetiştirirsin. Ve vatandaş olamayan, kendi hukuksal duruşunu
kavrayamayan, o kul ve köle olan bireylerin olu şturduğu ülke de bir başka ülkeye
kulluk, kölelik yapar. Çözüm: Tarihi eserlerinizi müze yapacaks ınız! Çünkü müze,
sözcük anlamı olarak “ilham perisi” demektir. Bir toplumun ne kadar çok müzesi varsa
gelecekten o kadar güven duyuyor demektir.
Kız Kulesi’ne hâlâ gitmiyor musunuz?
Gitmiyorum. Ben 1992 yılında, Kız Kulesi bir müze olsun dedim. Bu anlayışla “Şiir
Cumhuriyeti” düşünü ortaya attım. İstedim ki, yazılı ilk aşk şiiri Kız Kulesi’ne konsun.
Yazılı ilk aşk şiiri bir Sümer tabletidir ve bizim elimizdedir. MÖ 3000 y ılında yazılmıştır
ve İstanbul’da! İlk aşk şiirini yazan da bir kadın. Biz bunu Kız Kulesi’ne koyarsak, işte
o zaman İstanbul, İstanbul olur. Öncelikle kendi insanımız için bunu yapmalıyız.
Turizm için değil! Kendi insanımızın kültür çıtasını yükseltmeliyiz. Ama bizde, tarihle,
sanat eseriyle, müzeyle ilgilenmek sanki turizm için yapılıyor. Hayır! Kendi insanın
için bunu yapacaksın. Turist zaten gelir. Amaç kendi toplumumuzu eğitmek olmalı.
Kız Kulesi bugün lokanta oldu ve ben şu soruyu soruyorum: Bergama’dan çal ınıp
Berlin’e getirilen Zeus Tapınağı var. O'nu geri getirmek istiyoruz. Neden? Gidip ölçtük
mü, o tarihi eser kaç metrekare inşaat alanı? Bu soruyu sormamın nedeni, Kız Kulesi
ihalede “900 metrekare inşaat alanı” diye tanımlandı. Tarihi eserine “İnşaat alanı”
diye bakan bir milletin geleceği olabilir mi? Kız Kulesi’nin şanssızlığı, yurt dışına
kaçırılmamış olmasıdır. Bunların müzeydi, kültürdü, toplumu eğitmekti, umurlarında
değil. Eğer Atatürk Dolmabahçe Sarayı’nda ölmeseydi orayı da ihaleye açıp otel
yapmıştı bunlar! Yalan mı? Bugün Dolmabahçe Sarayı müze ise Atatürk orada
öldüğü içindir. Atatürk'ün ölüsü bile bu millete bir hizmet!
Yani İstanbul’un tarihle iç içe yaşama duygusu birer birer silindi diyebiliriz?
Tamamıyla elimizden alınıyor, yok ediliyor. Ama iyi niyetli çalışmalar da var. Bunları
görmezlikten gelemeyiz, fakat yeterli değil. Çünkü bu ülkenin kültür politikası yok.
Kültür politikası olmadığı için de müze diye bir kuruluş yok. Bugün İstanbul Oyuncak
Müzesi bir limited şirketi. Bu köşk aileme ait ve ben kira stopaj vergisi veriyorum
devlete. Böyle komik bir şey olabilir mi?
Bu müzeyi açtığınız için adeta cezalandırılıyorsunuz...
92
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Tamamıyla cezalandırıldım. Her şeyi devletten beklemeyin diyorlar. Tamam
beklemiyoruz ama devlet de kambur olmasın, yük olmasın sırtımızda. Bugün Kültür
ve Turizm Bakanlığı’nın kapısından girelim; diyelim ki, “Biz Akdeniz’de bir koya otel
yapacağız”. “Yap” derler ve paran yoksa turizmi te şvik fonundan para da alırsın.
Trilyonlarca lira! Oteli açınca devlet senden beş yıl vergi almıyor. Peki aynı bakanlığın
kapısından içeri girelim, diyelim ki, “Biz bir müze kuraca ğız”. Bakalım ne olacak?” 95
İstanbul Tekel Müzesi [Tekel Genel Müdürlüğü, Unkapanı]
Telefon:
Adres:
0212 532 33 13
Tekel Genel Müdürlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi, Unkapanı
1941’de İnhisarlar Umum Müdürlüğü adıyla kurulan Tekel’in 1985 yılına kadar bir müzesi
bulunmamaktaydı. Tekel’in geçirdiği değişiklikleri yansıtmak amacıyla 22 Mart 1985
tarihinde Cibali Sigara Fabrikası’nda bir "Tekel Müzesi" kurulmasına karar verilmiştir.
Cibali Sigara Fabrikası’nın Has Vakfı’na tahsisi ile Tekel Müzesi için yeni bir mekân
oluşturulmaktadır. Bu nedenle de ziyarete açık değildir.
Demirbaş kayıtlarında yer alan 306 nesnenin nerede -ve ne durumda- oldu ğu sorulacak
olursa, yanıtı aşağıda bulunmaktadır:96
“Tekel'in paha biçilmez müzesi sandıklarda çivili
Özelleştirilecek olan Tekel'in elinde, bin parça olduğu tahmin edilen büyük bir sanat
ve antika hazinesi var. Tütün ve Sigara Müzesi'ndeki eserler, binas ı satılınca
sandıklara tıkılıp çivilendi, öylece bekliyor. Genel Müdür Sezai Ensari, kurumun
elindeki bütün eserleri toplayabileceği bir bina bulmak için çırpınıyor
Türkiye hazinelerine sahip çıkamayan bir ülke. Bunun onlarca ibretlik örne ği
sayılabilir. Anadolu'nun binlerce yıllık tarihinin en muhteşem, en paha biçilmez
örnekleri yağmalanır, kimsenin kılı kıpırdamaz... Tarumar olur, çürümeye terk edilir,
çare bulunmaz. Törene, şatafata bulunur, kazıya, müzeye para bulunmaz.
Neresinden baksanız sıkıntılı bir durum.
Belki biliniyor, belki bilinmiyor. Tekel'in hazinelerine getirmek istiyoruz sözü. Şu sıralar
özelleştirilmesi gündemde olan bu kurumun elinde, gerçekten de 'paha biçilmez'
sanat eserleri, resim koleksiyonları, hat sanatının nadide örnekleri, Türkiye
sanayileşmesinin bütün önemli duraklarını yansıtan eski, müzelik makineler var. Ama
nerede biliyor musunuz? Sandıklarda. Çünkü sergilenecek bir müze yok!
Aslında Tekel'in bir 'Tütün ve Sigara Müzesi' var. Tekel, kapanan fabrikalar ından
asırlık makineleri toplayarak bir müze açmış. Tekel ve tütünle ilgili eski belgeler ve
95
Metin Under, http://www.derki.com/dergi/index.php/sunay-akin-ve-oyuncak-muzesi.html
96
Bülent Yardımcı, http://www.milliyet.com.tr/2003/11/22/business/bus18.html
93
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
mamul örnekleri de bu müzede. Fakat bu müze bugün sand ıkların içinde. Yanlış
anlamadınız, sandıkların içinde. Bu nedenle de gezilemiyor.
Osmanlı'dan kalma Cibali Sigara Fabrikası'nda yer alan bu müze, bina Haliç
Üniversitesi'ne devredilince, sandıklara konarak Maltepe Sigara Fabrikası'na
taşınmış. Belki de dünyada benzeri olmayan bu müzeyi oluşturan tarihi eşya ve
belgeler, sandıkların içinde gün ışığına çıkacakları zamanı bekliyorlar.
Genel müdür bina arıyor
Tekel Genel Müdürü Sezai Ensari, müze için Ortaköy Paşa Limanı'ndaki tarihi taş
tütün deposunu gözüne kestirmiş. Sultan 2'nci Mahmud döneminde tavla (at ahırı)
olarak inşa edilen bu muhteşem yapı, daha sonraki yıllarda tütün deposu olarak
kullanılmış. Özelleştirme İdaresi tarihi yapıyı 5.5 trilyona satışa çıkarmış, fakat alıcı
bulamamış. Eğer özelleştirmeden kurtarılabilirse, sandıklar içinde uyuyan Tekel
Müzesi yeniden sergilenecek. Ayrıca Tekele ait yüzlerce bina, fabrika ve atölyeden
toplanmakta olan antika eşya ile sanat eserleri de bu yapıda muhafaza altına
alınacak. Böylece ülkemiz, dünyada benzeri olmayan bir Tütün ve Sanat Müzesi'ne
kavuşacak.
Ensari'nin verdiği bilgiye göre Tekel'in elindeki 'antika' değerindeki eserlerin sayısı
bini buluyor. Yağlı boya resimlerin büyük bir kısmı genel müdürlük binasında. Kalanı
da toplanıyor. Daha sonra hepsi bir müzeye yerleştirilecek. Tabi bina sorunu
çözülebilirse. Çalışmaları sürdüren Genel Müdür Ensari, "Tekel'in kökü 1862 y ılına
dayanıyor. Çeşitli illerdeki fabrikaları ile idare binalarında, geçmiş yıllardan, hatta
Osmanlı döneminden kalma, antika değerinde makineler, büro eşyaları, mobilyalar ve
hatta yağlı boya resim gibi sanat eserleri var. Yeni mamulleri halka tan ıtmak amacıyla
reklamlar yapılmış. Yeni mamullerin etiketlerini, basında yayınlanan reklamları devrin
ünlü sanatçıları hazırlamış. Bunların hepsi birer eser" diyor.
İhap Hulusi'nin eserleri de Tekel'de
Tekel'e hizmet veren sanatçıların başında ünlü grafik sanatçımız İhap Hulusi geliyor.
Cumhuriyet döneminin ilk grafik sanatçısı olan İhap Hulusi'nin, 1930’lu yıllarda
başlayıp hayatının son yıllarına kadar Tekel için yaptığı çalışmaların en ünlüsü Kulüp
Rakısı'nın etiketi. İhap Hulusi, bu çalışmasında kendi resmi ile devrin ünlü şairi Fazıl
Ahmet Aykaç'ın resmini kullanmış. Tekel, Kulüp Rakısı'nın etiketi olarak bugün hala
İhap Hulusi'nin bu eserini kullanıyor. Eserin orijinali ise Tekel Müzesi'nin öteki eserleri
ile birlikte yeniden sergileneceği günleri bekliyor.
1930 yılların ressamları
Cumhuriyet yönetimi 1930'lu yıllarda devrin ünlü ressamlarını görevlendirerek resim
yapmaları için Anadolu'ya göndermiş. Anadolu'ya her yıl yapılan bu resim gezilerini
de o devrin Tekel, Ziraat Bankası, İş Bankası gibi önde gelen kuruluşları finanse
etmiş. Bu gezilerde yapılan resimlerde o kuruluşların malı olmuş. Devlet, bu şekilde
sanatı ve sanatçıyı desteklemek istemiş.
Tekel'in elinde o dönemde yapılan pek çok yağlı boya tablo var. Cemal Tollu, Şeref
Akdik, Kadri Atamal, Hikmet Onat, Kemal Zeren, Ayetullah Sümer, Hamit Görele,
94
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Turgut Zaim, Halil Sözel, Saip Tuna, Şevket Dağ gibi ünlü sanatçılarımızın pek çok
tablosu Tekel'in sanat hazinesini oluşturuyor. Bu hazine içinde Bülent Ecevit'in annesi
Fatma Nazlı Ecevit'in de eserleri var.
Türk resim sanatının Cumhuriyet'in ilk yıllarından bu yana süregelen gelişim çizgisini
Tekel koleksiyonunda izlemek mümkün. 1928 yılında Ankara Etnoğrafya Müzesi'nde
sergi açan 'Müstakil Ressam ve Heykeltraşlar Grubu', bu grubu izleyen 'D Grubu',
1940'larda kurulan 'Yeniler Grubu', Yeniler'den sonra ortaya ç ıkan 'Onlar', 1959'da
kurulup 1963'de dağılan 'Yeni Dal Grubu', 60'lı yılların ilk yarısında ortaya çıkan
'Siyah Kalem Grubu', günümüzün sanatçıları... Hepsi Tekel koleksiyonunda yer
alıyor.
Sezai Ensari, yeni müze projesini gerçekleştirmeyi başarırsa, bunların hepsi Tekel
binalarındaki odalardan, koridorlardan çıkarak sanatseverlerle buluşma şansını
yakalayacak.
Reji idaresi zamanından kalma makina bile var
19 yüzyılda Osmanlı'nın, dış borçlarının faizini bile ödeyemez duruma düşmesi
sonucu, devlet gelirlerine el koymak için alacakl ı devletlerin kurduğu Düyun - u
Umumiye İdaresi'nin kurduğu Reji İdaresi zamanından kalma makinalar daha sonraki
yıllarda yenileri ile değiştirildikçe, bunlardan bazıları muhafaza altına alınır. Reji
İdaresi'nden kalan mamul örnekleri ve arşivde saklanan evraklar ile bu eski
makinalar, Tekel Müzesi'nin temelini oluşturuyor. Tekel'in koruma altına aldığı eski
makinalarla, tütün ve sigara teknolojisinin zaman içindeki geli şmesini izlemek
mümkün oluyor.
Yeni Tekel Müzesi açıldığında, Reji İdaresi döneminden kalma teneke sigara kutular ı,
1989 yılında kurulan Milli Bira ve Mechroubat Fabrikası'nın hisse senetlerini, 1930'
yıllarında 150 kuruşa satılan Yaluva Rakısı'nı, sıhhat ve vitamin deposu Tekel Malt
Hülasası'nı görmek mümkün olacak.
400 milyarlık Cemal Tollu
Tekel Genel Müdürlüğü'nde Cemal Tollu'nun 170 X 200 ebadında dev bir eseri var.
Tollu'nun, Anadolu'da düzenlenen resim gezilerinden birinde yapt ığı 'Bağbozumu'
isimli bu eserinin önünde Genel Müdür Sezai Ensari'nin resmini çekerken, de ğerini
öğrenmek istedik. Tekel Basın Müşaviri, Ressam Ekber Yeşilyurt, tam bir değer
biçmenin mümkün olmadığını belirterek eserin değerini 400-500 milyar lira olarak
tahmin edildiğini belirtti. Bu eser gibi büyük ölçüleri ile (206 X 300) dikkat çeken bir
başka eser de Fatma Nazlı Ecevit'in 1954 yılında yaptığı resim de Tekel'in elinde.”
İş Bankası Müzesi [Türkiye İş Bankası, bankacılık/sanat, Bahçekapı]
Telefon:
Faks:
Web:
Adres:
0212 511 13 31
0212 526 77 29
www.muze.isbank.com.tr
Hobyar Mahallesi Bankacılar Caddesi No:2, Bahçekapı
95
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Türkiye İş Bankası, kuruluşundan bugüne kurumsal tarihinin tüm aşamalarını içeren on
binlerce belge, nesne, film ve fotoğraftan oluşan koleksiyonuyla müzesi, İş Bankası’nın
Eminönü’ndeki Yenicami Şubesi’nin tarihsel binasında oluşturulmuştur.
Müze, Türk bankacılık tarihinin tüm evrelerini yansıtan ve Cumhuriyet dönemi sosyal
hayatından izler sunan zengin koleksiyonuyla 14 Kasım 2007’de ziyaretçilere açılmıştır.
İstanbul Eminönü’nde bulunan ve 1928’den 2004 y ılına kadar İş Bankası Yenicami Şubesi
olarak hizmet veren tarihsel binada kurulan İş Bankası Müzesi’nde, yapının tarihi ve
mimari özellikleri korunarak çağdaş müzecilik anlayışının ve ileri teknolojinin sunduğu
imkânlardan geniş ölçüde yararlanılmıştır.
Kuruluş hazırlıkları iki yıl süren İş Bankası Müzesi’nde, binanın özgün yapısına ait sabit
mobilyalar ve detaylar olduğu gibi korunmuş, müze işlevine ve uluslararası normlara
uygun biçimde iklimlendirme, güvenlik ve aydınlatma sistemleri binaya eklenmiş, bodrum
katta bulunan Ana Kasa Dairesi ve Kiralık Kasalar da sergilemeye açılmak üzere
düzenlenmiştir; arşiv olarak kullanılan mekânlardan biri de çeşitli etkinlikler, müze
toplantıları ve film gösterimlerinin gerçekleştirilmesi için 50 kişilik bir salona
dönüştürülmüştür.
Türkiye İş Bankası Müzesi için Türkiye’nin dört bir köşesinden toplanan, onarımdan
geçirilen tarihsel arşivin dijital ortama aktarımı da gerçekleştirilmiştir. Müze’de sergilenecek
eserlerin belirlenmesi için Türkiye’nin her noktas ından, 83 yıldan bu yana biriken,
muhafaza edilen belgeler, fotoğraflar, filmler, nesneler özenle toplanmış ve gereken
onarımlardan geçirilmiştir. Müze sergilerinin, arşiv ve koleksiyonlarının hazırlanması
sırasında dijital ortama aktarılan 500.000’i aşkın belgenin yanı sıra, 114 kutu, 106.000
metre film de restore edilerek koruma alt ına alınmış ve dijital ortama aktarılmıştır.
Türkiye İş Bankası Müzesi'nin açılışından bir yıl kadar önce düzenlenen "Cumhuriyet'e
Doğru 1919-1923: Özgürlük ve Bağımsızlık Yolu" Sergisi (31 Ekim-30 Aralık 2006),
"Çağdaş Türkiye'nin doğuşu, bağımsızlığın kazanımı, ulus egemenliğinin pekişmesi ve
birey olarak yurttaş ya da vatandaş kimliğinin oluşum süreçlerini kapsar. Bir başka deyişle
1919-1923 evresi yeni bir ulus devletin Cumhuriyet örüntüsüyle gündeme geli ş öyküsüdür.
'Cumhuriyet'e Doğru' sergisi işte bu dört yılın görsel anlatımıdır."
Sergi’de, Türkiye İş Bankası koleksiyonunun yanı sıra, İnönü Vakfı, MSGSÜ İstanbul
Resim ve Heykel Müzesi, Nedret İşli, Cengiz Kahraman, Prof. Dr. Haluk Oral, Necmettin
Özçelik ve Uğur Yeğin'in koleksiyonlarından da yararlanılmıştır.
İş Bankası Müzesi’nin açılışından sonraki ilk süreli sergi ise “Bir Kumbara Öyküsü”
olmuştur. İş Bankası ile özdeşleşen çelik kumbaraların yanı sıra, kumbaranın Türkiye’deki
serüvenine ilişkin tarihsel belge, nesne ve fotoğraflara da yer verilen. Sergi’de, kumbaraya
ilişkin afişler, ilanlar ve reklam filmleri de yer almıştır.
96
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Karikatür ve Mizah Müzesi (Gazanfer Ağa Külliyesi) [İstanbul Büyükşehir Belediyesi,
karikatür, Fatih]
Telefon:
Adres:
0212 521 12 64
Atatürk Bulvarı Kovacılar Sokak No:12, Fatih
Müze ilk olarak 1975 yılında, Karikatürcüler Derneği’nin girişimi ile İstanbul Belediyesi
tarafından Tepebaşı’nda açılmış, ancak 12 Eylül 1980 tarihinde kapatılmıştır. Daha sonra
bu binanın yıkılması ile müze de tamamen kapanmıştır.
27 Şubat 1989 tarihinde Saraçhanebaşı’nda, Atatürk Bulvarı üzerinde, Bozdoğan Kemeri
bitişiğinde yer alan Gazanferağa Külliyesi’nde yeni müze hizmete girmiştir.
Karikatür ve Mizah Müzesi, sosyal tarihimizin en açık belgeleri niteliğinde olan bir kültür
birikimini yok olmaktan kurtarmış ve çeşitli etkinliklerle günümüze aktarılmasını
sağlamıştır. Ayrıca, diğer ülkelerdeki benzer kuruluşlarla iletişim kurularak, dünya karikatür
sanatının ünlü adları da kişisel ya da karma sergilerle İstanbullulara tanıtılmaktadır.
Mizah Kitaplığı’nda da, Türkiye’de ve dünyada yayınlanmış ya da yayınlanmakta olan
karikatür, mizah ve bu konulara ili şkin kültürel yayınların bir araya getirilip izleyiciye sunulmaktadır.
Ayrıca, yerli, yabancı bütün eski ve çağdaş karikatürcülerin özgün ya da çoğaltılmış
yapıtları da toplanarak, kişilere, ülkelere, konulara göre sınıflandırılarak, Arşiv’de korunmaktadır.
Kâzım Karabekir Paşa Müzesi [Kazım Karabekir Paşa Vakfı, tarih, Erenköy] 97
Web sitesi: www.kazimkarabekirvakfi.org.tr
Adres:
Hatboyu Caddesi, Kâzım Karabekir Sokak No:1/2, Erenköy
Kâzım Karabekir Paşa, emekliye sevk edilip, 45 yaşında askerlikten ve siyasetten uzak
yaşayacağı uzun dönemin başında önce kirada oturmuş. Zamanla kendi evlerini almak
istemişler. Erenköy’de, Abdülhamid’in Maarif Nazırı Antepli Münif Paşa’nın selâmlığının
satılık olduğunu öğrenmiş. Ev daha sonra önce karargâh, sonra okul ve hastane olarak
kullanılmış, zaman içinde terk edilmiş, serserilerin girip yattığı harap bir yer haline gelmiş.
Evin bahçesinin tren yoluna açılan kapısının önünde taş zürafa heykeli Maarif Nazırı
zamanında İtalyan heykeltıraş Rozette tarafından yapılmış. Köşk bu dev boyuttaki
heykelinin varlığından dolayı “Zürafalı Köşk” diye bilinmekteymiş. Ancak bakımsızlıktan
köşk ile birlikte bu Zürafa heykeli de yıpranmış, rüzgârın etkisi ile çevreyi tedirgin eden bir
uğultuya neden olunca köşke “Perili Köşk” denmeye başlanmış.
Kâzım Karabekir Paşa bu köşkü satın almak isteyince, mahalleli köşkün perili olduğunu
söyleyip, paşayı uyarmış. Mahalleliyi rahatlatmak için, heykel olmayınca, perilerin artık
orada yaşayamayacağını söylemiş ve zürafayı yıktırıp, 15 Kasım 1930’da eve taşınmış.
97
www.kazimkarabekirvakfi.org.tr
97
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
.
2003 yılında Paşa’nın ikiz kızlarından Hayat Karabekir Feyzioğlu, 1984 yılında vefat eden
ikizi Emel Karabekir Özerengin’in kızı Gülden Gazioğlu ve Paşa’nın küçük kızı Timsal
Karabekir Yıldıran tarafından Kâzım Karabekir Paşa Vakfı kurulmuş ve
Vakfın amaçlarına uygun olarak da Erenköy’deki köşk 2005 yılında müze haline
getirilmiştir.
Kilim ve Düz Dokuma Yaygılar Müzesi [Vakıflar Genel Müdürlüğü, kilim vb,
Sultanahmet]
Telefon:
0212 518 13 30
Faks:
0212 527 58 51
Adres:
Sultanahmet Camisi Avlusu
Kilim ve Düz Dokuma Yaygılar Müzesi’nde toplam 857 adet müzelik ve etütlük eser
bulunmaktadır. Müze’de sergilenen kilimlerde ortak desen ve dokuma özelliklerini yans ıtan
örnekler bir araya getirilmiştir. Türkmen ve Yörükler tarafından dokunmuş kilimler, Osmanlı
saray kilimleri halk sanatının ortaya koyduğu eserleri yansıtmaktadır. Geometrik desenli
kilimlerin yanı sıra çiçekli, bezemeli Osmanlı saray ve çadır kilimleri de yine burada
sergilenmiştir.
Müze’nin açılışından bir süre sonra buradaki eserlerin a şırı rutubetten zarar gördüğü
anlaşılmış, Müze kapatılarak içerisindeki eserler toplanmış ve Halı Müzesi’nde koruma
altına alınmıştır. Burada rutubeti önleyici tedbirler ve gerekli onar ımlar yapıldıktan sonra
müze yeniden açılacaktır.
Restorasyon çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalıdır.
Kariye Müzesi (Khora Kilisesi) [Kültür ve Turizm Bakanlığı Ayasofya Müzesi
Müdürlüğü’ne bağlı, Bizans, Edirnekapı]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Adres:
0212 631 92 41
0212 512 54 74
[email protected]
Edirnekapı
Kariye (Khora) sözcüğü, eski Yunancada kent dışı, kırsal anlamına gelirmiş. Kaynaklarda
çok eski bir tarihe ait sur dışında bir şapelden söz edilmektedir. Bu şapelin yerine ilk Khora
Kilisesi Iustinianos tarafından yeniden yaptırılmış. Çeşitli ek ve onarımlarla Kommenoslar
dönemine kadar ulaşan yapı, surlara yakın Blakhernai imparatorluk sarayının
genişlemesiyle önem kazanmış.
11. yüzyılın sonlarında İmparator I. Aleksios’un kayınvalidesi Maria Doukaina kiliseyi yeni
baştan inşa ettirmiş. Kilise kubbesi dört kemerle taşınan kiborion şeklinde bir mekâna
sahiptir. 1204-1261 yılları arasındaki Latin işgali sırasında manastır ve kilise çok harap
duruma gelmiştir. II. Andronikos (1282-1328) döneminde devrin ileri gelenlerinden,
edebiyatçı, şair ve hazine nazırı Theodoros Metokhites 1313’e doğru bu manastır ve
kiliseyi onartmıştır.
98
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
İstanbul`un fethinden sonra bir süre daha kilise olarak kullan ılan binayı 1511’de Vezir
Hadım Ali Paşa camiye dönüştürmüştür. Daha sonra da yanına bir okul ve aşevi
eklenmiştir. Mozaik ve freskolar, cami olduktan sonra bazen tahta kepenklerle, bazen de
badana ile örtülmüştür. 1948’den 1958’e kadar Amerikan Bizans Enstitüsü’nün yapt ığı
çalışmalar sonunda tüm mozaik ve freskolar ortaya ç ıkarılmıştır.
Kariye mozaik ve freskoları Bizans resim sanatının son dönemine ait (14. yy.) en güzel
örnekleridir. Bu mozaik ve freskolar şaşırtıcı bir benzerlik gösterir. Önceki dönemin
yeknesak fonu burada görülmez. Derinlik fikri, figürlerin hareket ve plastik de ğerlerinin
verilişi, figürlerdeki uzama bu üslubun özellikleridir. D ış nartekste İsa’nın hayatı, iç
nartekste ise Meryem`in hayatı ile ilgili sahneler yer alır. Dış narteksten iç nartekse geçilen
kapının üzerinde bir Pantokrator İsa vardır. Sol tarafta İsa’nın doğumu, Vali Quirinus’un
önünde nüfus sayımı, meleğin Yusuf’a görünüp Meryem’i alıp gitmesini öğütlemesi,
ekmeğin çoğaltılması, suyun şaraba dönüştürülmesi; sağ tarafta ise haberci kralların
İsa’nın doğumunu haber vermesi, felçlilerin iyileştirilmesi ve çocukların katli gibi sahneler
vardır.
İç nartekse geçildiğinde en güzel mozaik Deisis’tir. Ortada İsa, solunda Meryem,
Meryem`in altında İsaakios, Kommenos ve İsa’nın sağında bir rahibe görülür. Bu kadın
VIII. Mikhael Palaiologos’un kızıdır. Moğol Prensi Abaka Han ile evlendirilmiş ve kocasının
ölümünün ardından İstanbul’a dönerek rahibe olmuştur. Bu bölümde kubbede İsa ve
dilimler içinde İsa’nın ecdadı gösterilmiştir. Ana kiliseye giriş kapısı üzerinde ortada İsa, sol
tarafta kiliseyi onaran ve mozaiklerle süsleyen Theodoros Metokhites kilisenin maketini
sunar şekilde gösterilmiştir.
Meryem`in İncil’de yer almayan hayat hikayesi ise apokriflere dayal ı konulardan alınmıştır.
İç nartekste Meryem’in doğumu, ilk adımları, Cebrail’in Meryem’e bir çocuğu olacağını
haber vermesi, tapınağa örtülecek örtü için yün alınması gibi sahneler yer almaktadır.
Esas kilisenin iç kısmında Meryem’in ölümü, çocuk İsa’yı taşıyan Meryem ve bir aziz
mozaiği yer alır. Parekklesion’un tümü freskolarla süslüdür. Apsiste görülen Dirili ş
(Anastasis) sahnesi bir şaheserdir. Onun üst kısmında yer alan Son Duruşma sahnesi
burada tüm olarak gösterilmiştir. Parekklesion`un sağ ve solunda görülen nişlerin mezar
olduğu bilinir. Parekklesion kubbesinin ortasında Meryem ve Çocuk İsa, dilimlerinde ise 12
melek tasviri görünmektedir.
Kont Szchenyı İtfaiye Müzesi [İstanbul Büyükşehir Belediyesi, itfaiye, Fatih]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 635 71 74
0212 635 01 00
İtfaiye Caddesi No: 9 Fatih
300 yıllık bir geçmişe sahip olan itfaiye teşkilatında kullanılan malzemelerin bir araya
getirilmesi ilk kez 1928’de İtfaiye Müdürlüğü bünyesinde gündeme gelmiş ve müze 1932
yılında açılmıştır. Çeşitli tarihlerde yapılan onarım ve düzenlemeler nedeni ile belli süreler
kapalı kalan müze binası restore edilerek 1992 yılında yeniden açılmıştır.
Müze’nin adı, 1998 yılında "Kont Szechenyı İtfaiye Müzesi" olarak değiştirilmiştir. Kont
Odön Szechenyı, 1871 yılında İstanbul’da meydana gelen büyük bir yangından sonra,
99
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
yangın güvenlik önlemlerinin gözden geçirilmesi ve İtfaiye Teşkilatının örgütlenmesi için
Sultan Abdülaziz’in emri ile Macaristan’dan davet edilmi ştir. İtfaiyenin askeri disiplinle
çalışma esaslarını hazırlamış ve dört kara, bir deniz taburu kurmu ş, üstün başarılar elde
etmiş ve kendisine Paşa unvanı verilmiştir.
Müze’de, günümüzden yaklaşık 200 yıl öncesine kadar İstanbul’da kullanılan yangın
söndürme aletleri, 1700’lü yıllara ait çardaklı tulumbalar, tulumbacı ve itfaiyeci kıyafetleri
sergilenmektedir.
İtfaiye Müzesi’nin -ve “su” ile “taşıt” müzelerinin- durumuna ilişkin bir yazı bir başka “ibret
belgesi” oluşturmaktadır.98
“Üç müze kayboldu”
Fatih'deki İtfaiye Müzesi, gelişeceğine gerileyip müze vasfını yitirdi.
İstanbul, kentin birkaç yüzyıllık tarihini bugüne aktaran 'Su', 'İtfaiye' ve 'Taşıt'
müzelerine sahip çıkmayı beceremedi. Müzeler kayıp ya da perişan durumda
"İstanbul'un neden hak ettiği gibi bir şehir müzesi yok" diye iç geçirenlerin ilk önce şu
önemli soruyu sormakla işe başlamasını öneriyorum: İstanbul Şehir Müzesi'ne şehrin
yakın tarihi ile ilgili önemli katkı sağlayabilecek ve çok önemli bir birikim oluşturan üç
müzeye ne oldu? Kısıtlı imkânlarla, ancak ilgili kuruluşlarda çalışan kişilerin kendi
gayretleri ile oluşturulan bu müzelerin başına gelenlerin acaba farkında mıyız?
Ulaşım hafızası silindi
İETT'nin Hasanpaşa'daki eski tramvay deposu, 'Taşıt Müzesi' haline getirilmişti ve
eşine az rastlanır zenginlikte, ayrıntıda malzeme ile doluydu. Karda kaymaya karşı,
kum öğüterek döken özel tramvaydan ray bükme araçlar ına, genel müdürün antika
otomobilinden tramvayların teknik yapısını anlatan parçalara ve elektrik motorlar ına,
bilet örneklerinden vatmanların fes kalıbına kadar müzede o kadar çeşitli malzeme
vardı ki burası belki de bugün yeni bir anlayışla düzenlendiğinde başka
ülkelerdekilerden çok daha geli şmiş bir müze olabilirdi.
Hatta, müze çevresinde tramvayla küçük bir tur atmak dahi mümkündü. Atl ı
tramvaylardan elektrikli tramvaylara, Tünel'in eski vagonlar ından buhar makinelerine
kadar burada başka şehirlerdeki müze yöneticilerini kıskandıracak öyle örnekler
bulunuyordu ki "Kim bunları toplamayı akıl etmiş?" diye sormamak elde değildi.
Müzenin bu kadar ayrıntılı bir malzeme birikimine sahip olmasının büyük olasılıkla
önemli bir nedeni aynı aletlerin, makinelerin, araçların yakın zamanlara kadar
kullanılmış ve İETT'nin kurum olarak, tamir atölyeleri, imalathaneleri ile büyük bir
değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmi ş olmasıydı.
Bu müzenin son birkaç kalıntısını işporta gibi yere serilmiş ve kırık dökük vaziyette
İETT'nin Karaköy'deki o korkunç binasının altında gördüm. Oradaki görevliye bir
98
Korhan Gümüş, Radikal, 17 Şubat 2004
100
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
şeyler sormaya kalktığımda kendisinin "bu döküntülerle" bir ilgisinin olmad ığını,
Mavikart kuponu sattığını söyledi.
Bir gün İETT Genel Müdürü'ne rast geldiğimde kendisine müzenin akıbetini sordum.
Böyle bir müzenin varlığından bile haberi yoktu!
İkinci önemli müze 'İstanbul Sular İdaresi Müzesi' idi. Bu müzede elle yazılmış abone
faturalarından, su kanallarının projelerine, döküm sokak çeşmelerinden, su
sayaçlarının örneklerine kadar birçok malzeme sistemli bir şekilde İSKİ Genel
Müdürlüğü binasının içinde sergileniyordu. Son olarak birkaç gün önce İSKİ'ye
gittiğimde müzeyi yerinde bulamadım. Üstelik kime sorduysam, hiçbir kimsenin
müzeden haberi yoktu. Sanki müze yer yarılmış, içine girmiş, bundan da hiçbir
yetkilinin haberi olmamıştı! Saatlerce yetkili kişilerle yaptığımız görüşmelerden hiçbir
sonuç alamadık.
Bütçe büyük ama...
İtfaiye Müzesi'ni ilk gezdiğimde iki katlı, Fatih'deki İtfaiye Daire Başkanlığı binalarına
bitişik bir yapıydı. İçinde İETT Müzesi gibi sistemli bir sınıflandırma ile çok sayıda
malzeme sergileniyordu. Burada eski itfaiyeci kıyafetlerinden su tulumbalarına,
Beyazıt Kulesi'nden sarkıtılan balonlardan önemli olaylardaki hasar tiplerini gösteren
kalıntı örneklerine çok sayıda malzeme toplanmış ve yanlarına da açıklamalar
konmuştu. Müzeye ikinci gittiğimde içeride son derece niteliksiz bir dekorasyon
projesinin gerçekleşmekte olduğunu gördüm. Değerli eserler moloz, harç, tuğla ile
birlikte darmadağın olmuştu. Son olarak müzeye gittiğimde artık üst katı yoktu. Bu
defa ortada eskiden var olan malzemelerin küçük bir bölümü kalm ıştı ve hiçbir
sınıflandırma, açıklama plaketi olmadan oraya buraya konmuştu. Kapıdaki görevliye
müzedeki eserlere ne olduğunu sordum. Gene aynı cevabı aldım. Kendisinin bu işle
bir ilgisi yoktu ve müze ile ilgili bir kimse de bulunmamaktayd ı.
Sonuçta bırakın eldeki malzemeleri çoğaltıp müzeleri geliştirmek, varolanı dahi
koruyamadık. İstanbul'un metrosu gibi işlev gören, döneminin en gelişmiş
metropoliten ulaşım sisteminin unsurları olan vapurlardan birkaç tanesi saklanamad ı.
Bu müzeler İstanbul'un modernleşme tarihini ve şehirsel gelişimini anlayabilmemiz
için önemli. 19. yüzyıl sonunda, 20. yüzyıl başında Londra, Paris, Berlin gibi büyük bir
dönüşüm yaşayan ve bu nedenle önemli bir birikime sahip olan İstanbul'un gelişiminin
bir izdüşümünü müzelerde bulmak mümkündü. Müzeler, tam da belediyenin elinde
büyük bütçeler olduğu, zaman yok oldular! Belki de bu müzeleri korumak, geli ştirmek
bir yana, yok etmemiz, üstelik de bunun farkına bile varmamamız, bize kentin neden
bu hale geldiği hakkında bir bilgi verebilir.
Küçüksu Kasrı [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Osmanlı, Anadoluhisarı]
Telefon:
Faks:
Adres:
0216 332 33 03
0216 332 33 03
Anadoluhisarı
Küçüksu Kasrı’nın bulunduğu yörenin yerleşim tarihi Bizans dönemine dek inmektedir.
Osmanlılar döneminde de ilgi çeken ve “Kandil Bahçesi” adıyla padişahın has
101
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
bahçelerinden biri olarak kullanılan Küçüksu ve çevresini IV. Murad’ın (1623-1640) çok
sevdiği ve buraya “Gümüş Selvi” adını verdiği bilinmektedir.
17. yüzyıldan başlayarak çeşitli kaynaklarda “Bağçe-i Göksu” adıyla geçen yörede,
özellikle 18. yüzyıldan başlayarak yoğun bir yapılaşma izlenmektedir. Sultan I. Mahmud
Döneminde (1730-1754) Divittar Mehmed Pa şa, padişah için bu Hasbahçe’nin deniz
kıyısına iki katlı ahşap bir saray yaptırmış, bu yapı III. Selim (1789-1807) ve II. Mahmud
(1808-1839) dönemlerinde de onar ılarak kullanılmıştır.
Sultan Abdülmecid dönemi (1839-1861), özellikle saray ve kas ır mimarlığında batılı
biçimlerin tercih edildiği yıllardır. Abdülmecid, Dolmabahçe ve Ihlamur yapılarında
uygulattığı yenilikleri, Küçüksu Kasrı’nda da uygulatmış, eski ve ahşap yapıyı yıktırarak
yerine bugünkü kasrı yaptırmıştır.
1857’de hizmete giren yeni Küçüksu Kasrı’nın mimarı Nikogos Balyan’dır. Bodrumuyla
birlikte üç katlı olan kasır, 15x27 m.lik bir alan üzerine yığma tekniğiyle ve kâgir olarak
yapılmıştır. Devlete ait diğer saray yapılarının tersine yüksek duvarlarla değil, dört yönde
kapısı olan ve döküm tekniğiyle yapılmış zarif demir parmaklıklarla çevrilidir. Abdülaziz
döneminde (1861-1876) cephe süslemeleri elden geçirilen yap ı, zaman zaman çeşitli
onarımlar görerek günümüze ulaşmış, ancak bu arada eski saraydan kalan ve çeşitli
işlevlerdeki ek yapılarını yitirmiştir.
Kabartmalarla süslü ve hareketli deniz cephesinde, bu cepheye yaslanm ış şadırvanlı
küçük havuzunda, merdivenlerinde çeşitli batılı süsleme motifleri kullanılmıştır. Oda ve
salonlar değerli sanat eserleriyle döşenmiş, bu iş için Viyana Operası dekoratörü Sechan
görevlendirilmiştir.
Küçüksu Kasrı, Cumhuriyet Döneminde de bir süre devlet konukevi olarak kullan ılmış ve
günümüzde bir müze-saray işlevi kazanmıştır.
1994 yılında kapsamlı ve çağdaş bir restorasyon gören Küçüksu Kasrı, ziyarete açık
tutulmaktadır. Hemen yanı başındaki iskele, çeşme meydanı ve özgün bahçe tarihsel ve
eskiden olduğu gibi halkın eğlenip dinlenebildiği bir mesire kimliğine kavuşmuştur.
Maslak Kasırları [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Osmanlı, Maslak]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 276 10 22
0212 285 28 02
Maslak
Levent ile Ayazağa’yı birbirine bağlayan ana yolun sağında bulunan Maslak Kasırları’nın
yer aldığı çevrede ilk yapılaşmaların, Sultan II. Mahmud döneminde (1808-1839) ba şladığı
ve bu bölgenin Sultan II. Abdülhamid’in veliahtlığı sırasında sultanlara ait bir av ve
dinlenme yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu yıllarda tarih sahnesine çıkan ve bölgeye
özel bir konum kazandıran Maslak Kasırları’nın ne zaman ve kim tarafından yaptırıldıkları
tam olarak saptanamamakla birlikte, büyük bir bölümü Sultan Abdülaziz Dönemi’ne (18611876) tarihlenmektedir.
102
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Maslak Kasırları’ndan günümüze; Kasr-ı Hümayun, Mabeyn-i Hümayun ve Limonluğu,
Çadır ve Köşk Paşalar Dairesi gelebilmiştir. Boğaziçi’nin Karadeniz’e açıldığı noktayı
görebilen bir konumda, çevrelerindeki ye şil örtüyle bütünleşen bu yapılar, 19. yy. sonları
Osmanlı mimari ve süslemeciliğinin seçkin örneklerini oluşturmaktadır.
Günümüzde Kasr-ı Hümayun, eldeki belge, anı ve eski fotoğrafların ışığında onarılarak bir
müze-saray olarak geziye açılmış durumdadır. Mabeyn-i Hümayun ve ona bağlantılı
Limonluk ile Çadır Köşk ve bahçesi de aynı biçimde ele alınarak onarılmış ve ziyaretçilerin
oturup dinlenebilecekleri birer kafeterya kimli ğine kavuşturulmuşlardır. Çevredeki geniş
yeşil alansa bir rekreasyon alanı olarak düzenlenmiştir.
Müzik Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı, müzik, ???]
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın web sitesinde “kamu ve özel müzeler” ba şlığı altında,
Bakanlık bünyesinde, Müzik Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı bir Müzik Müzesi yer almaktaysa
da99, söz konusu müzenin “encamı” belli değildir. Gene de, bir başka “ibret belgesi”ni
sunabilmek için hiçbir yorum yapmadan burada yer verilmi ştir.
“Müzik Müzesi hayali gelecek yıla kaldı
Geçtiğimiz haziran ayında Üsküdar'daki eski Tekel Deposu'nda açılması planlanan
Türkiye'nin ilk ve tek Müzik Müzesi, ziyaretçilerini gelecek yıldan itibaren
Gülhane'deki İslam Teknolojileri Müzesi içinde ağırlayacak.
Türkiye'nin Müzik Müzesi hayali bu yıl da gerçekleşemiyor. Geçtiğimiz Haziran ayında
Üsküdar'daki eski Tekel Deposu'nda açılması planlanan müze, yapılan yer değişikliği
nedeniyle ziyaretçilerine kapılarını 2008 yılında açabilecek.
Ağustos 2006'da Güzel Sanatlar Genel Müdürlü ğü bünyesinde kâğıt üzerinde kurulan
Müzik Müzesi, birkaç ay önce Tabiat Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne
devredilmişti. Ardından müzenin Gülhane'de kurulmasına karar verildi ve Topkapı
Sarayı Sur-ı Sultanî içinde yer alan İslam Teknolojileri Müzesi'nde 300 metrekarelik
bir bölüm ayrıldı. Tabiat Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü Orhan Düzgün, daha çok
ziyaretçi çekmek için müzeyi Sultanahmet'teki müzeler bölgesine almaya karar
verdiklerini belirtiyor. Müzeye konulacak enstrümanlar ı toplama işlemi ise halen
devam ediyor. Müzik Müzesi çalışmalarını yürüten etnomüzikolog Oğuz Elbaş,
müzenin yer değişikliği konusunun kendi bilgisi dahilinde olmadığını söylüyor.
Topkapı Sarayı, Mevlevihaneler ve yurdun çeşitli müzelerinden çalgı aleti toplama
işleminin devam ettiğini belirten Elbaş, özel koleksiyonlardan da çalgı alacaklarını
ifade ediyor. Müzenin İslam Teknolojileri Müzesi bünyesinde açılmasını da
değerlendiren Elbaş, "Ben olaya olumlu bakılmasını istiyorum. Bu bir başlangıç.
Elimizde ne var ne yok, insanlara ne anlatıyor, insanlar bundan nasıl faydalanıyor bir
görelim. Önce bir başlayalım." diyor.
Yaşayan müze olacak Müzik Müzesi'nin hikâyesi eskilere dayan ıyor. Açılması yıllardır
dillendirilen müzeyle ilgili en somut adımlar ise geçtiğimiz yıl atıldı. Kültür Bakanlığı ve
99
http://kvmgm.kultur.gov.tr
103
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Bilkent Üniversitesi işbirliği ile 29-31 Mayıs 2006 tarihleri arasında düzenlenen
"Uluslararası Tarihsel Süreç İçinde Türkiye'de Müzik Kültürü ve Müzik Müzesi
Kongresi"nde bu konu enine boyuna tart ışıldı ve böyle bir müzenin açılmasına karar
verildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü bünyesinde
Bakanlar Kurulu kararıyla kurulan Türkiye'nin ilk ulusal müzik müzesi için
Üsküdar'daki eski Tekel Deposu tahsis edildi. Bina yeniden düzenlenip 2007 y ılı
başında hizmete girecekti. Fakat bunlar gerçekle şmedi.
Gülhane'de açılacak Müzik Müzesi'nin yaşayan bir müze olması hedefleniyor. Türk
müzik sanatı ve kültürü üzerine araştırma ve inceleme yapan yerli ve yabancı
müzikolog, etnomüzikolog ve akademisyenlere bu alanda bilgi, belge ve dokümanlara
ulaşma imkânı sağlayacak olan müzede, çalgılar, notalar, arşiv kayıtları ile müzikle
ilgili tüm etnografik materyaller yer alacak. Bakanl ığa ait çeşitli müzelerdeki
materyallerin yanı sıra yurtiçindeki ve dışındaki özel çalgı koleksiyonları, plaklar ve
dokümanlar da satın alma ya da hibe yoluyla müze envanterine kazand ırılacak.
Teşhir edilen her tür tarihî enstrüman ın onarımlarının yapılacağı ve ses kayıtlarının
satışa sunulacağı müzede alanında uzmanlaşmış 15 sanatçıdan oluşan özel bir
araştırma ve uygulama topluluğu da görev yapacak.
Tekel binasının akıbeti meçhul
Müzik Müzesi için belirlenen ilk mekân olan Üsküdar'daki eski Tekel binasının durumunun
ne olacağı da şu an için belli değil. Genel Müdür Orhan Düzgün, bakanlığa devredilen
binanın hangi amaçla kullanılacağı konusunda Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile
önümüzdeki günlerde detaylı bir toplantı yapacaklarını söylüyor. Bina, Kültür Bakanlığı'na
devredileli yaklaşık bir yıl geçmesine rağmen halen resmî devri Tekel'den alınmış değil.
Devir işleminin gerçekleşmemesinin nedeni ise bakanlığın binayı koruyacak yeterli güvenlik
kadrosunun bulunmaması. Binanın güvenliği halen Tekel görevlileri tarafından
sağlanıyor.”100
Orhan Kemal Müzesi [özel, edebiyat, Cihangir]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Web:
Adres:
0212 292 92 45 - 292 12 13
0212 243 67 82
[email protected]
www.orhankemal.org
Akarsu Caddesi No:32 Cihangir, Taksim
Orhan Kemal Müzesi, Orhan Kemal Kültür ve Sanat Merkezi’nin katk ılarıyla açılmıştır.
Müze’de, Orhan Kemal’in çoğu Ara Güler tarafından çekilmiş 70 fotoğrafı, ailesiyle ilgili
fotoğrafları, kitaplarının özgün ilk baskıları, özel mektupları, hakkındaki yazılar, makaleler
ve doktora tezleri, çalışma odası, yazarın kullandığı daktilo, yatak, diş fırçası, kalem gibi
özel eşyaları ve öldüğünde yüzünden alınan yüz kalıbı gibi çeşitli malzeme bulunmaktadır.
Üç katlı binada ayrıca kitaplık ve İkbal Kahvesi adlı café de vardır..
100
http://www.arkitera.com/h20909-muzik-muzesi-hayali-gelecek-yila-kaldi.html Kaynak: Zaman, 8
Ekim 2007.
104
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Osmanlı Bankası Müzesi [Garanti Bankası, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi,
Bankacılık/Ekonomi/Tarih, Karaköy]
Telefon:
E-posta:
Web:
Adres:
0212 334 22 70
[email protected]
www.obmuze.com
Voyvoda Caddesi (Bankalar Caddesi) No: 35-37, Karaköy
Osmanlı Bankası’nın Bankalar Caddesi’ndeki eski genel müdürlük binasında kurulmuştur.
Bankanın zengin arşivinden yararlanılarak, binada bulunan kasa dairelerinin içinde ve
etrafında düzenlenen müze, Osmanlı İmparatorluğu’nun merkez bankası, emisyon bankası
ve hazinedarı olarak görev yapan Osmanlı Bankası’nın tarihine ışık tutmaktadır. Her
öğesinin, ait olduğu dönemin siyaseti, ekonomisi, toplumu, hatta gündelik ya şamı ve
kültürüyle ilişkilendirilebilecek birer ipucu olarak değerlendirildiği Osmanlı Bankası Müzesi,
yalnızca bir kurumun öyküsünü aktarmakla kalmıyor, kendi başına bir anlatım mekânı
oluşturuyor. Ana eksenini Osmanlı Bankası tarihinin oluşturduğu müze, içeriği ve
tasarımıyla, toplumsal tarih bilincinin yaratılmasına olanak sağlamaktadır.
Kronolojik olduğu kadar tematik bir mantığı da içeren müzede, bir yandan Osmanl ı
Bankası’nın 80 yıllık süreçte geçirdiği önemli değişiklikler, yaşanan krizler ve gelişmeler
ele alınırken, öte yandan aynı dönemin şube binaları, müşterileri, faaliyet alanları ve
çalışan profili vurgulanmaktadır.
Müzenin ana sergileme alanının ortasında bulunan dört kasa dairesi, belirli tipteki belgeleri
ayrıntılı şekilde sergilemek için kullanılmaktadır. İç içe geçmiş yapılarıyla bizzat bir müze
nesnesi olan dört kasada, bankanın muhasebe defterleri, müşteriler tarafından emanet
edilen hisse senetleri ve tahvillerin yanı sıra, müşteri dosyaları, personel dosyaları ve
banknotlar sergilenmektedir. Kasaların dışındaki mekânda ise ziyaretçilerin bizzat
inceleyebilecekleri dosyalar, müşteri kartı, hisse senetleri ve fotoğraflar yer almaktadır.
Adını dönemin 20 kuruşluk sikkelerinden alan Mecidiye Kasası’nda, Osmanlı Bankası’nın
en önemli işlevleri arasında yer alan kâğıt para ihracı ve Osmanlı para sistemi hakkında
bilgi veren belgeler tanıtılmaktadır. 1863-1914 yılları arasında banka tarafından basılan
her bir banknotun hikâyesinin, tasarımı, provaları, kayıtları ve örnekleriyle birlikte
anlatıldığı iki katlı kasada, Osmanlı Bankası arşivinin yanı sıra, Tahsin İsbiroğlu’nun
koleksiyonundan seçilen banknotlar da sergilenmektedir.
Düzenlenen süreli sergiler, Müze’nin “çok çeşitlilik” taşıyan yaklaşımını daha iyi
göstermektedir:
· Doğuyu Tüketmek (15 Kasım 2007 - 2 Mart 2008
· Turgut Cansever: Düşünce Adamı ve Mimar (Garanti Galeri ve Osmanlı Bankası
Müzesi, 4 Nisan - 26 Ağustos 2007)
· Bir Belgesel: Karadeniz Seyr-i Türkiye / Bir Sergi: Ulusu Tasarlamak ( 20 Aral ık
2006 - 20 Mart 2007)
· Aradığınız Kişiye Şu An Ulaşılamıyor: Türkiye’de Hayat Tarzı Temsilleri, 1980-2005
(10 Mayıs – 17 Eylül 2006)
· İstanbul’da Ölüm: Osmanlı-İslam Kültüründe Ölüm ve Ritüelleri” (16 Kasım 2005-31
Mart 2006)
105
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
·
·
·
·
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Dünden Bugüne Galata (26 Nisan – 26 Ağustos 2005)
İmparatorluğun Nişan ve Madalyaları (28 Eylül 2004 - 26 Aralık 2004)
Lonca'dan KOBİ'ye: Esnaf ve Sanatkârın Dünü (14 Mayıs-14 Ağustos 2004)
Fantazya Çok Para Yok – Karikatürlerle Bir Borç Ekonomisinin Tarihi (1874 - 1954)
(15 Eylül 2003 – 15 Mart 2004)
Özel TÜRVAK Sinema ve Televizyon Müzesi [Türker İnanoğlu Vakfı, sinema/TV, Kavacık]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Web:
Adres:
0216 425 19 00
0216 425 19 18
[email protected]
www.turvak.com
Şehit Teğmen Mehmet Ali Yılmaz Sokak No: 4, Kavacık, Beykoz
Özel TÜRVAK Tiyatro Müzesi [Türker İnanoğlu Vakfı, sinema/TV, Kavacık]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Web:
Adres:
0216 425 19 00
0216 425 19 18
[email protected]
www.turvak.com
Şehit Teğmen Mehmet Ali Yılmaz Sokak No: 4, Kavacık, Beykoz
Müzelerde, tiyatro, sinema ve televizyonun Türkiye’deki serüveni, kullan ılan makine ve
malzeme, oyuncular, belgeler, kostümler, filmler, afi şler vb malzeme eşliğinde
izlenebilmektedir.
Pera Müzesi [Suna ve İnan Kıraç Vakfı, sanat, Beyoğlu]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Web:
Adres:
0212 334 99 00
0212 245 95 11
[email protected]
www.peramuzesi.org.tr
Meşrutiyet Caddesi No:141 34443 Tepebaşı
2005 Haziran ayı başlarında kapılarını açan Pera Müzesi için, 1893 yılında mimar Achille
Manoussos tarafından İstanbul’un gözde semti Tepebaşı’nda inşa edilen, yakın zamanlara
kadar da "Bristol Oteli" adıyla tanınan tarihsel yapı tümüyle elden geçirilerek çağdaş
donanımlı bir müzeye dönüştürülmüş ve İstanbul’un hizmetine sokulmuştur.
Pera Müzesi’nin başlıca bölümleri, Suna ve İnan Kıraç Vakfi’nın üç özel koleksiyonunun
(Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri Koleksiyonu, Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu, -sanat
tarihçilerinin tek ‘yerli oryantalist’ saydığı Osman Hamdi Bey’in yapıtları ve ünlü
Kaplumbağa Terbiyecisi dahil- Oryantalist Resim Koleksiyonu) sergilendi ği 1. ve 2. müze
katları (2. kat: Sevgi ve Erdoğan Gönül Galerisi); çok amaçlı sergi salonları (3. 4. 5. katlar),
oditoryum/fuaye (bodrum kat) ve giri ş katında yer alan Resepsiyon, Perakende-Art shop,
Peracafé gibi mekânlardır.
106
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Proje 4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi [Sevda-Can Elgiz, çağdaş sanat, Levent]
Telefon:
Faks:
Web:
Adres:
0212 281 51 50
0212 283 17 99
www.proje4l.org
Harman Sok. Harmancı-Giz Plaza 34394 Levent
Proje4L, 2001 yılında "İstanbul Güncel Sanat Müzesi" adıyla Türkiye’deki güncel sanatı ve
sanatçıları desteklemek amacıyla kurulmuştur. 2005 yılının başından bu yana da Elgiz
Koleksiyonu’na ev sahipliği yapmaktadır.
PTT İstanbul Müzesi [Ulaştırma Bakanlığı, posta, Eminönü]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 520 90 37
0212 520 90 37
Yeni Postane Sokak, Hobyar Mah. Zaptiye Cad. No: 25, Eminönü
Yeni Postane’nin arkasında ve alt katında bulunmaktadır. Ulaştırma Bakanlığı İstanbul
PTT Başmüdürlüğü yönetimindeki müze, Posta, Telgraf ve Telefon, Pul olmak üzere üç
ayrı bölümden meydana gelmiştir.
Müze’de 23 Ekim 1840’ta başlayan, posta hizmetlerinde kullanılan araç ve gereçler
sergilenmektedir. Telgraf ve Telefon bölümünde, 9 Eylül 1855’te Edirne- Şumnu arasında
çekilen ilk telgraf hattı, 1881`de Soğukçeşme ile Yeni Cami postane binası arasındaki ilk
telefon tesisatından bu yana kullanılan çeşitli aygıtlar bulunmaktadır. Müze’nin pul
bölümünde ise Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze kadar gelen çeşitli pullardan
meydana gelmiş koleksiyonlara yer verilmiştir.
Rahmi M. Koç Müzesi [özel, sanayi, Haliç]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Web:
Adres:
0212 369 66 00 -01-02
0212 369 66 06
[email protected]
www.rmk-museum.org.tr
Hasköy Caddesi No:5 Hasköy
Rahmi M. Koç Müzesi, eski İstanbul’un merkezinde, Haliç kıyısında, endüstriyel
arkeolojinin örneği olan iki binada bulunmaktadır. 1991 yılında alınan Lengerhane restore
edilerek Aralık 1994’de açılmıştır. Müzenin ilk bölümünün büyümesi sonucu, 1996’da,
Lengerhane’nin tam karşısında, bir harabe olarak duran Hasköy Tersanesi al ınmış, restore
edilmiş ve Müze’nin ikinci bölümü olarak Temmuz 2001’de aç ılmıştır.
Müze’de karayolu ulaşımından raylı ulaşıma, denizcilikten havacılığa, iletişimden
mühendisliğe, bilimsel aletlere yayılan bir çeşitlilikte “sanayi ürünleri” sergilenmektedir.
Müze’nin en ilginç yerlerinden birini, çekici bir cadde üzerinde yer alan dükkânlar
oluşturmaktadır. Bu cadde, özellikle küçük nesneleri barındırmasına karşın, en etkileyici
koleksiyona sahip dükkânları, örneğin bilimsel aletler dükkânı, ayakkabıcı, demirci, gemi
donanımı, eczane ve oyuncakçıyı barındırmaktadır.
107
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Müze mağazasında, Müze ve çevresi ile ilgili birçok hediyelik eşya satışa sunulmuştur.
Resim ve Heykel Müzesi [Mimar Sinan Üniversitesi, sanat, Beşiktaş]
Telefon:
Adres:
0212 261 42 98 -0212 261 42 99
Dolmabahçe Caddesi, Beşiktaş
Dolmabahçe Sarayı’nın Veliaht Dairesi’nde 10 Eylül 1937‘de İstanbul Güzel Sanatlar
Akademisi’ne (bugün Mimar Sinan Üniversitesi) bağlı olarak açılan müze, Atatürk’ün
emriyle kurulmuştur.
Dolmabahçe Sarayı’ndan, bakanlıklardan, çeşitli resim kuruluşlarından alınan resimlerle,
Halil Edhem Eldem’in Elvah-ı Naşiye Kolleksiyonu adlı yapıtında ve 1936’da akademide
düzenlenen 50 yıllık Türk Resim ve Heykel Sergisi’nde yer alan yapıtlarla oluşturulan
müzede heykel, seramik ve özgün baskılar da yer almasına karşılık ağırlık resimdedir;
Türk Resim Sanatı’yla ilgili en kapsamlı koleksiyonu barındırmaktadır. Ayrıca Bonnard,
Pablo Picasso, Raoul Dufy, Maurice Utrillo, Henri Matisse vb bazı yabancı sanatçıların
resim ve özgün baskıları da bulunmaktadır.
Rezan Has Müzesi [Kadir Has Üniversitesi, Haliç kültürleri, Cibali] 101
Telefon:
0212 533 65 32
Faks:
0212 534 10 34
Web sitesi: www.rhm.org.tr
Adres:
Kadir Has Üniversitesi, Cibali
Açılışı 28 Mart 2005 olmakla birlikte, kültür ve sanat dünyas ına girişi, 11. Uluslararası
Doğu Halı Konferansı’nın açılış sergisi olan “Zamansız Sadelik” ile Mayıs 2006’da
gerçekleşmiştir. Müze, bulunduğu konumdan ötürü Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet
dönemlerinin izlerini barından Haliç’i kendine konu alarak, sergilerini bu yönde
hazırlamaktadır.
Rezan Has Müzesi var olan bir koleksiyon çevresinde olu şmamaktadır; en önemli
koleksiyon Müze’nin yapısı olmaktadır:
Kadir Has Üniversitesi binasının dört katmandan oluştuğu bilinmektedir. En altta,
başlangıcı 11. yüzyıla tarihlenen Bizans sarnıcı, onun üzerinde 17. yüzyıla tarihlenen bir
Osmanlı hamamının kalıntısı bulunmaktadır. Bu temelin üzerinde ise 1880’lerde yapılmış
olan Cibali Tütün Fabrikası yer almaktadır. Bizans döneminde Karanlık Çeşme olarak
bilinen sarnıç Haliç kıyısı boyunca sur yapıları dışında var olan ender Bizans yapılarından
birisidir. Yine Müze içinde yer alan Osmanlı Dönemi’ne tarihlenen “hamam” kalıntısı da,
Rezan Has Müzesi’nin bir başka önemli mekânını oluşturmaktadır.
Kadir Has Üniversitesi’nin 1400 yıllık bir tarihi kucaklayan binası, 2003 yılında Avrupa
Birliği’nin Nostra Avrupa Kültür Mirası çerçevesi içinde “en iyi korunmuş tarihsel bina”
ödülünü almıştır.
101
Bilgiler www.rhm.org.tr adresinden alınmıştır.
108
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Rumeli Hisarı Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı Hisarlar Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı,
Osmanlı,
Rumelihisarı]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 263 53 05
0212 265 04 10
Yahya Kemal Caddesi No:42, Rumelihisarı
Bulunduğu mevkie adını veren Hisar, otuz dönümlük bir alanı kapsamaktadır.
Anadolhisarı’nın karşısında İstanbul Boğazı’nın en dar (850 m.) ve akıntılı kısmında inşa
edilmiş bir anıt-eserdir. Bölgenin ve civarın antik devirde "Hermaion" adıyla anıldığı
bilinmekte ise de, tarihçi Dukas bundan söz etmemekte ve hisar yeri olarak "Sostenion"un
(İstinye) aşağısında, Fonea adıyla bilinen bir dağın yamacını göstermektedir.
Rumelihisari’nın adı: Fatih vakfiyelerinde Kulle-i Cedide; Neşri tarihinde Yenice-Hisar;
Kemalpaşazade, Aşıkpaşazade ve Nişancı tarihlerinde Boğazkesen Hisarı olarak
geçmektedir. Bu adı Dukas karıştırarak Kefalokoptis biçiminde kullanmışsa da, ondan
başka hiç kimse bu adı kullanmamıştır.
Büyük Zağanos Kulesi ile Küçük Zağanos Paşa Kulesi’nde yer alan iki kitabeye göre hisar,
takriben dört ay gibi kısa bir sürede yapılmıştır. Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki "Şerh-i
Tecriyd-i Ataik" adlı eserde ise eserin 139 günde bitirildi ği kaydı vardır.
Yapımda kullanılan keresteler İzmit ve Karadeniz Ereğlisi’nden; taşlar Anadolu’nun değişik
yerlerinden ve spoliler (devşirme parça taş) çevredeki harap Bizans yapılarından elde
edilmiştir.
Saruca Paşa, Halil Paşa ve Zağanos Paşa adlarında üç büyük ve küçük Zağanos Paşa
adında bir ufak toplam dört kulesi, 13 adet irili ufakl ı burcu bulunmaktadır. Biri tıkalı iki su
mecrası, ikisi kaybolmuş üç çeşmesi vardır. Camiden günümüze yalnızca yıkık minaresi
kalmıştır.
Yapı, 1509 depreminde büyük zarar görmü ş ancak hemen onarılmıştır. III. Selim (17891807) döneminde de bir onarım gördüğü bilinmektedir. Ancak esaslı onarım, 1953 yılında,
devrin cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın talimatları ile üç Türk mimar Cahide Tamer, Selma
Emler ve Mualla Anhegger-Eyüboğlu’nun yaptığı restorasyonla gerçekleşmiştir.
Müzede açık teşhir yapılmaktadır, ancak sergi salonu ve depo bulunmamaktad ır. Toplar,
gülleler ve Haliç’i kapattığı söylenen zincirin bir parçasından oluşan eserler, bahçede teşhir
edilmektedir.
Sadberk Hanım Müzesi [Vehbi Koç Vakfı, arkeoloji/sanat tarihi, Sarıyer]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Web:
Adres:
0212 242 38 13-14
0212 242 03 65
[email protected]
www.sadberkhanimmuzesi.org.tr
Piyasa Caddesi No: 27-29 Büyükdere, Sarıyer
Sadberk Hanım Müzesi, iki ayrı yapı içinde yer almaktadır. Birincisi, 19. yüzyıl sonlarında
inşa edildiği kabul edilen, üç tam bir çatı katından oluşan ve üslup olarak Avrupa halk
109
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
geleneksel mimarisinden örnek alınarak yapılmış bir yapıdır. Kâgir zemin üzerine
ahşap/bağdadi tarzda inşa edilmiş olup, "Azaryan Yalısı" olarak bilinmektedir.
Yalı, 1950 yılında Koç ailesince satın alınmış ve müzeye dönüştürülmesine karar verildiği
1978 yılına kadar da yazlık olarak kullanılmıştır. 1978-1980 yılları arasında, Sedat Hakkı
Eldem’in hazırladığı bir restorasyon projesinin uygulanmasıyla bina müzeye
dönüştürülmüş ve Sadberk Koç Koleksiyonu sergilenmek üzere 14 Ekim 1980’de ziyarete
açılmıştır.
Vehbi Koç Vakfi’nın, 1983 yılında satın alarak Sadberk Hanım Müzesi koleksiyonlarına
kattığı Kocabaş eserlerinin sergilenebilmesi için, mevcut binan ın hemen yanında bulunan
ve 20. yüzyıl başlarında inşa edildiği sanılan, yarı yıkık durumdaki başka bir yalı, ön
cephesi aslına uygun olarak, yeniden inşa edilmiştir.. 24 Ekim 1988 yılında "Sevgi Gönül
Binası" adıyla açılan bu müzede İslam öncesi arkeolojik eserler sergilenmektedir. Bu müze
çağdaş bir müze uygulaması nedeniyle 1988`de "Europa Nostra" ödülüne lay ık
görülmüştür.
Sait Faik (Abasıyanık) Müzesi [Darüşşafaka Cemiyeti, edebiyat, Burgazada]
Telefon:
Adres:
0216 381 21 32
Çayır Sokak No:15, Burgazada
1939 yılında babasının ölümü üzerine, kışları Şişli’de, yazları Burgazada’da yaşamaya
başlayan Sait Faik Abasıyanık, yaşamının özellikle son 10 yılını adada geçirmiştir.
Darüşşafaka Cemiyeti’nce yazarın Burgazada’daki evi müzeye dönüştürülmüş, içindeki
eşya ve belgeler korunmuştur.102 Sait Faik Müzesi’nde, yazarın bugüne kadar tam olarak
102
Doğan Hızlan, “Sait Faik Abasıyanık Müzesi onarımı başlıyor”, Hürriyet, 2 Eylül 2005
“Oğuz Tolga adlı okurumdan bir e-posta aldım.
Cumartesi günü (27 Ağustos 2005) Burgazada’da Sait Faik Abasıyanık Müzesi’ni ziyaret etmiş ve hepimizi
üzecek bir durum saptamasında bulunmuş:
‘Sayın Hızlan,
Bu cumartesi görüldü ki;
1. Müze kapalı.
2. Bitik durumda.
3. Sanırız bina işgal olmuş ve içerde yaşayanlar meçhul.
4. Açık görünüyor, gidenleri kilitli kapı karşılıyor.
5. Belediyenin çok umurunda değil.
Oğuz Tolga’nın duyarlılığı bir uyarı niteliği taşıyor. Bütün okurlarım adına, önemli bir ihmali gündeme getirdiği
için teşekkür yetmez.
Bu üzücü durum konusunda bilgi almak için Darüşşafaka Cemiyeti Genel Sekreteri Kayhan Özel’i aradım.
İyi hikâyeci Sait Faik Abasıyanık’ın annesi Makbule Abasıyanık mirasını Darüşşafaka Cemiyeti’ne bağışladı;
hem oğlunun kitaplarını yayınlamaları, hem de adına bir ödül düzenlemeleri şartıyla.
Cemiyet, bu iki işlevi de düzenli ve başarılı bir biçimde sürdürüyor.
Kayhan Özel, Müze’nin onarımının yapılabilmesi için 2003 yılında Adalar Belediyesi’ne başvurduklarını
söyledi.
Belediye, dilekçeyi Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na havale etmiş. Müracaata cevap 2004
yılında gelmiş. Olağan bir bürokrasi.
Mayıs ayı başında inşaata başlamak üzereyken, karşılarına bu kez de Adalar’daki inşaat yasağı engeli
çıkmış. Ancak eylül ayında yapabilecekleri belirtilmiş, o zaman da yağmurlar başladığı için ertelenmiş.
Çatı kötü durumda olduğu, içeri su sızdığı için, çatı kapatılmış.
110
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
elden geçirilmeyen ve büyük bir kısmı eski yazı olan çok sayıda el yazması, mektubu,
notu, defteri, kişisel eşyaları sergilenmektedir.
Sakıp Sabancı Müzesi [Sabancı Üniversitesi, sanat, Emirgan]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Web:
Adres:
0212 277 22 00
0212 229 49 14
[email protected]
http://muze.sabanciuniv.edu
Sakıp Sabancı Cad. No:22, Emirgan
Emirgân Korusu’nu İstanbul Boğazı’na bağlayan tepede bulunan ve "Atlı Köşk" adıyla
tanınan yapının bulunduğu topraklar ve onun deniz kıyısındaki uzantısı olan Sahilhane
1848-84 yılları arasında sırasıyla Süleyman Re’fet Paşa ile eşi Fatımatüzehra Hanım,
Musevi Hoca Misak, Mustafa Reşid Paşa’nın hanımı Adile Hanımefendi, Mısırlı "Küçük"
Mehmed Ali Paşa, Mustafa Nâilî Paşa, Maksudzade Simon Bey, Hıdiv İsmail Paşa, Mısır
Hükümeti ve son olarak da Hıdiv Mehmed Tevfik Paşa’nın mülkiyetinde olmuştur. 1884
yılında Sultan II. Abdülhamid’in fermanıyla Maliye Hazinesi’nce satın alınarak Karadağ
Kralı I. Nikola’ya ihsan edilen Sahilhane, Kral’ın ikametgahı ve Karadağ Sefarethanesi
olarak kullanılmıştır. 1913 yılında çıkan bir kararla geri alınan yapı, bu defa da Sultan
Mehmet Reşad`ın torunu Behiye Sultan’ın mülkiyetine geçmiştir. 1925 yılında yıkılmış ve
harap bir halde bulunan bu Sahilhaneyi sat ın alan Hıdiv İsmail Paşa’nın torunu Prens
Mehmed Ali Hasan ise mimar Eduard de Nari’ye köşkün projesini çizdirmiş ve inşaat
ettirmiştir. Günümüzde "Atlı Köşk" olarak anılan yapı, 1944 yılında Prens Mehmed Ali
Hasan’ın ablası Prenses İffet’in kullanımına geçene kadar uzun yıllar boş kalmıştır.
1949 yılında İstanbul`da geniş ailesi için bir yazlık ev aramaya başlayan Hacı Ömer
Sabancı, çok beğendiği bu köşkü Prens Mehmed Ali Hasan’ın oğullarından 1951 yılında
satın almıştır. Hacı Ömer Sabanci’nın Mahmud Muhtar Paşa’nın Moda’daki Mermer
Konaği’nda yapılan müzayededen satın aldığı bronz at heykelini köşkün önüne koymasıyla
bina, "Atlı Köşk" olarak anılmaya başlar.
Hacı Ömer Sabancı`nın 1966 yılında vefatından sonra, Köşk Sakıp Sabancı ve ailesi
tarafından 1969-99 yılları arasında konut olarak kullanılmıştır.
Kayhan Özel, kurulun, Sait Faik Abasıyanık ve annesinin sağlığında bahçeye yaptırılmış olan müştemilatın
yıkılmasını istediklerini, oysa planın içinde bunun da olduğunu söylüyor.
Dış cephe yapıldıktan sonra, müzenin içinde de bir onarım gerçekleştirilecek.
Düzenlemede raflar yenilenecek, orada bulunmayan birçok malzeme, belge getirilip müzeye konulacak.
Havalar iyi giderse, eylülün sonunda Sait Faik Abasıyanık Müzesi, ziyaretçilere açılacak, biz de utançtan
kurtulacağız.
Yazar müzelerine, evlerine özen göstermeliyiz.
Oğuz Tolga’nın uyarılarına katılan, üzüntülerini belirten okurlara da teşekkür ediyorum.
Arslan Kahraman, ‘Müze’nin kapalı ve gezilemeyecek durumda olması biz Burgazlılar için çok üzücü bir
durumdur’ diyor.
Dilşad Saylısoy, ‘Müzenin kapalı olmasında biz gençler hatalıyız. Çünkü Sait Faik’in eserlerini merak
etmiyoruz, onun yerine iki günlük şarkıcıların peşinden koşuyoruz’ diyor.”
111
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
1998`de Sabancı Üniversitesi’nin kırk dokuz yıl süreyle kullanımına verilen bu tarihsel
yapı, içindeki değerli eserler ve bahçesiyle birlikte ve modern bir galeri eklenerek kap ılarını
Haziran 2002’de Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi olarak ziyarete açmıştır;
Müze'nin sergileme alanları 2005 yılındaki düzenleme ile genişletilerek, teknik düzeyde
uluslararası standartlara kavuşmuştur.
Bugün Sabancı Müzesi’ndeki son derece değerli yazma eserler, 19 ve 20. yüzyıla ait
zengin tablo koleksiyonu bu geniş sergi alanında sergilenmekte, Müze aynı zamanda yurt
içi ve dışından gelen sergilere de ev sahipli ği yapmaktadır.
Ziyaretçilerinin yüzde 59’unu kadınların oluşturduğu müzeyi, yaş gruplarına göre
bakıldığında, en çok 18 yaşın altındaki gençlerin gezdiği görülmektedir (yüzde 42).
"Cengiz Han ve Mirasçıları: Büyük Moğol İmparatorluğu" sergisini yaklaşık 110 bin kişinin
gezdiği Müze’de, ayrıca "Tanrı`ya Adanmış Halılar: Transilvanya Kiliseleri’nden Anadolu
Halıları", "Dağıstan Dokuma Sanatı, Kaytag İşlemeleri", "Habersiz Buluşma" ve "Abidin
Dino-Bir Dünya" açılan sergilerden bazıları olmuştur.
Ancak Sabancı Müzesi’nde “ziyaretçi rekoru”nu, sadece İstanbul’da değil, başka kentlerde
de olay olan ve turlar düzenlenen “Picasso İstanbul’da” sergisinindir: 24 Kasım 2005-26
Mart 2006 arasında açık olan sergiyi, 103 günde 254.000 ki şi gezmiştir. Günde ortalama
2.470 kişinin ziyaret ettiği sergiyi, 2.367 anaokulu, 32. 850 ilköğretim, 12.833 de lise olmak
üzere 48.050 öğrenci dolaşmıştır. Ayrıca sergi, 40 üniversiteden öğrenciler tarafından da
ziyaret edilmiştir.103
“İstanbul böyle sergi görmedi
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi ve Sabancı Holding Yönetim Kurulu
Başkanı Güler Sabancı, ”Yapılan ve verilen iyi şeylerin kıymetini bilen Türk halkı, bu
serginin kıymetini bildi, değerini verdi. Türk halkına teşekkür ederim” dedi.
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nde 4 ay süreyle ziyarete açık kalan ve
26 Mart'ta sona eren “Picasso İstanbul'da” sergisinin ardından düzenlenen basın
toplantısında, serginin değerlendirilmesi yapıldı.
Toplantıda konuşan Güler Sabancı, 4 ay önce de serginin tanıtımı için yaptıkları
toplantıya atıfta bulunarak, “Yeni bir başlangıçtı ve heyecanlıydık. Bugün daha da
heyecanlıyım. Çünkü başarıyla hedeflediğimizi gerçekleştirdik” dedi.
Bunun için tüm müze ekibine teşekkür eden Sabancı, “Biz bu sergi için elimizden
gelenin en iyisini yapmaya çalıştık” diye konuştu.
Sergiyi hazırlayan ekibin, içerik, eğitim programları, konferansları, düzen ve sergileme
anlayışıyla Türkiye'de, dünyanın en iyisi standardında çok gayretle sergiyi
gerçekleştirdiklerini belirten Sabancı, “Her zaman inandığımız, yapılan ve verilen iyi
103
Hürriyet, 29 Mart 2006
112
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
şeylerin kıymetini bilen Türk halkı, bu serginin kıymetini bildi, değerini verdi. Türk
halkına teşekkür ederim” dedi.
Bir sergiyi, bir sanat olayını başarılı kılanın sadece ziyaretçi sayısı olmadığını
vurgulayan Sabancı, “Bu sergiyle, bu sanat olayıyla yeni bir dönem başlıyor
Türkiye'de. Artık bundan sonra standartlar değişti. Biz Sakıp Sabancı Müzesi olarak,
bu standardı devam ettirmek sorumluluğuna sahibiz. Bunu bu şekilde yürüteceğiz”
diye konuştu.
Sabancı, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bütün halkla bütünleşen bir sanat olayı
gerçekleştirme şansına sahip olduklarını dile getirerek, bu sergiye ilgi gösterenlere
teşekkür etti.
Serginin gördüğü ilgi
Güler Sabancı, “Serginin gördüğü ilgiyi nasıl değerlendirdiklerinin” sorulması üzerine
de “İlgi olağanüstüydü. Beklediğimizin üstünde bir ilgiydi. Bunu itiraf etmemiz lazım.
Bu tip sergi yapıldığında tahminler olur. Tahminlerimizin üstünde bir ilgiyle kar şılaştık”
dedi.
Ziyaretçiler beklerken üşümesinler diye çadır kurduklarını da hatırlatan Sabancı,
“Beklediğimizden çok daha büyük kuyruklar oldu. Sergi çok a ğır kış şartlarında geçti.
4 ay kar, kış, soğuk, yağmur bizimle beraberdi. Hava şartları gelenlerin şevkini
kırmadı. Bu ilgiyi çok sevinçle, mutlulukla karşılarken, her boyutuyla bu sergide
elimizden gelenin en iyisi yaptık ve karşılığını da gördük” diye konuştu.
“Panayır yeri gibiydi” şeklindeki değerlendirmelerin sorulmasına karşılık da Sabancı,
“Keşke öyle olsaydı. Öyle olmasını arzu ederiz. 7'den 70'e Türk halkı ile Sakıp
Sabancı Müzesi'nin buluşmasını arzu ediyorduk. Bu gerçekleşti. Bundan sonra da
bunu arzu ediyoruz. Sakıp Sabancı Müzesi'nin, 7'den 70'e tüm Türk halkının
sahiplendiği bir yer olmasını arzu ediyoruz. İnşallah böyle de devam edecek” dedi.
Güler Sabancı, serginin yeni bir dönemi işaret ettiğini de belirterek, şunları kaydetti:
“Bu sergiye gösterilen ilgiyi aslında sosyologların incelemesi gerekir. Çocuklarıyla...
7'den 70'e bu büyük ilginin arkasında bir sürü şey var. Biz elimizden gelenin en iyisini
yaptık. Sakıp Sabancı'nın ismi var, müze var, buranın eski ev oluşundan dolayı bir
misafir kabul etme duygusu var. Birçok şey bir araya geldi ve bu başarı yakalandı.
İncelenmesi gereken bir konu.”
Serginin bütçesi
Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü ve serginin mimarı Nazan Ölçer de sergiyi, açık
kaldığı 103 gün boyunca 253 bin 999 kişinin ziyaret ettiğini anlatarak, Türkiye'nin her
yerinden her yaşta rekor sayıda ziyaretçi kabul ettiklerini söyledi.
Ölçer, ziyaretçi sayısının başlı başına başarı ölçüsü olmadığına işaret ederek,
serginin düzen ve müze gezme açısından bazı standartları da getirdiğini bildirdi.
113
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ziyaretçilerin yüzde 43'ünün 24 yaş altı olduğuna dikkat çeken Ölçer, Avrupa'da ve
Amerika'da genelde bu tür sergileri ço ğunlukla 50 yaş üstünün gezdiğini belirtti.
Görme engelliler için hazırlanan katalogla da bir ilk yaşandığını vurgulayan Ölçer, “Bu
serginin, Türkiye'nin sanat anlayışı ve eğitiminde büyük bir kırılma noktası olduğuna
inanıyoruz” dedi.
Ölçer, serginin Türkiye'yi temsil etiğini ve ülkenin aydınlık yüzünü tanıtmakta aracı
olduğunu söyledi.
Günümüzde müzelerin her kesimin ziyaret edece ği, tüm gününü geçireceği yerler
olduğuna değinen Ölçer, müzelerin elitist bir tavırda olmalarının zamanının geçtiğini
de ifade etti.
Ölçer, serginin başarılı yönetildiğini belirterek, 4 ayda 250 binin üzerinde ziyaretçinin
gezdiğini ve hırsızlık, yankesicilik gibi bir tek adli olay yaşanmadığını anlattı.
Serginin bütçesine ilişkin soru üzerine de Ölçer, açıklanmasında sakınca
bulunduğunu ifade ederek, “Türkiye'nin görüp görece ği en bütçeli sergi oldu” dedi. 104
Santralistanbul Enerji Müzesi [İstanbul Bilgi Üniversitesi, enerji, Eyüp]
Tel:
0212 311 78 09
e-posta:
[email protected]
Web-sitesi:
www.santralisatanbul.org
Adres: Eski Silahtarağa Elektrik Santrali
Kazım Karabekir cad. No. 1, Eyüp
1996’da kurulan Bilgi Üniversitesi bünyesinde; Haliç kıyısında, 1911’de yapılan Silahtarağa
Elektrik Santrali’nin dönüştürülmesiyle 8 Eylül 2007’de açılmıştır.
1913 ve 1921’de inşa edilen 1 ve 2 numaralı makine dairelerinde bulunan ve Santral’deki
üretimin en önemli öğeleri olan, AEG, Brown Boveri, Siemens ve Thomson Houdson
marka türbin-jenaratör gruplar ı sergilenmektedir.
Enerji Müzesi’nin yanı sıra Ana Galeri ve Galeri 1 bulunmaktadır.105
Tanzimat Müzesi [İstanbul Büyükşehir Belediyesi, tarih, Gülhane Parkı]
Telefon:
E-posta:
Adres:
0212 512 63 84
[email protected]
Gülhane Parkı, Sirkeci
1952 yılında Ihlamur Kasrı’nda açılmış olan müze, 1969 yılında Yıldız Parkı içinde bulunan
Çadır Köşkü’ne, 1983 yılında ise Tanzimat Fermanı’nın okunduğu Gülhane Parkı içindeki
binasına taşınmıştır. Müzede 1839 - 1876 yılları arasındaki Batılılaşma hareketlerine ait
belge ve eşyalar sergilenmektedir.
104
Hürriyet, 29 Mart 2006
105
www.santralistanbul.org
114
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Tekfur Sarayı [Kültür ve Turizm Bakanlığı Ayasofya Müzesi Müdürlüğü, Bizans,
Edirnekapı]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 522 17 50
0212 512 54 74
Şişhane Caddesi, Edirnekapı
İstanbul’un Edirnekapı ile Haliç arasındaki kara surlarına bitişik olarak inşa edilmiştir.
Araştırmalara göre, 13. yüzyıla ait olduğu belirtilmektedir. Bizans’tan günümüze ulaşabilen
yegâne saray olması ve Bizans’ın sivil mimari tarzını yansıtması nedeniyle, sadece
İstanbul için değil, dünya sanat tarihi açısından da önemli bir yere sahiptir. Saray’ın kaç
yılında ve kim tarafından yaptırıldığı henüz tam olarak bilinmemektedir.
Günümüzde Tekfur Sarayı üç katlı ve çatısız bir haldedir. 16. yüzyılda üzeri çatıyla kaplı
olan bu sarayın, 17. yüzyılın sonlarına gelindiğinde çatısı yok olmuştur. 1453 tarihinde,
İstanbul`un fethinden sonra çeşitli amaçlar için kullanılmıştır. 1955-1970 yılları arasında
onarım görmüştür.
Ayasofya Müzesi Müdürlüğü’nün izni ile gezilebilmektedir.
Topkapı Sarayı Müzesi [Kültür ve Turizm Bakanlığı Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü,
Osmanlı, Sultanahmet]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 512 04 80
0212 528 59 91
Sultanahmet Meydanı, Sultanahmet
Topkapı Sarayı’nın yapımına hangi yılda başlandığı tam olarak bilinmemekle birlikte,
1460’lı yılların içerisinde olduğuna dair birçok kaynak vardır. Topkapı Sarayı belirli bir
plana göre bir kerede inşa edilmiş ve bitirilmiş bir yapı değildir. Canlı bir organizma gibi
sürekli büyümüş ve değişmiştir. Bu değişim, ihtiyaçtan ötürü yeni binaların eklenmesi ya
da yangın ve başka nedenlerle tahrip olan eskilerin yerine yeni binalar ın yapılması
biçiminde olmuştur.
Sarayda padişahların ikameti için yapılmış köşklerle Harem dairesi dışında, sarayı
muhafaza eden askerler için koğuşlar, saray sakinleri çok büyük bir mutfak, saray
çalışanlarının barınacağı yatakhaneler, Divan toplantılarının yapıldığı Kubbealtı, Hz.
Peygamber ve Halifelere ait eşyaların saklandığı Hırka-i Saadet Dairesi, Gülhane
Hastanesi, Sultan III. Ahmed Kütüphanesi, Enderun Mektebi, Hazine Dairesi, padi şahın
atları için bir ahır, bir dönem silah deposu olarak da kullan ılan Aya İrini Kilisesi gibi birçok
yapı yer almaktadır.
Topkapı Sarayı 19. yüzyılın ortalarına doğru terke edilmiş ve devletin merkezi olma işlevini
yitirmiştir. Bundan sonra bakımsızlıktan ötürü tahrip olmaya başlamış, hatta 1870 yılında
dış bahçesinden demiryolu bile geçirilmi ştir. Saray 1924 yılında müzeye dönüştürülmüştür.
Günümüzde Hazine Dairesi binasında saray koleksiyonuna ait silahlar sergilenmektedir.
Bu silahlar 7.-20. yüzyıllar arasına aittir. Sarayın Hasahırı’nda ise saraya ait at koşum
takımları ve saltanat arabaları sergilenmektedir. Sarayda kullanılan seramik, porselen,
115
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
cam ve metal mutfak eşyaları sarayın mutfaklarında ziyaretçilere açıktır. Hırka-i Saadet
dairesinde Kutsal Emanetler olarak bilinen Peygamber ile baz ı Halifelere ait eşyalar
bulunmaktadır. Fatih Köşkü’nde ise Osmanlı hazinesi teşhir edilmektedir. Sergilenen
parçalar arasında Kaşıkçı Elması, Topkapı Hançeri ve 4 taht en önemlileridir.
Türk ve İslam Eserleri Müzesi (İbrahim Paşa Sarayı) [Kültür ve Turizm BakanlığıTürk ve
İslam Eserleri Müzesi Müdürlüğü’ne bağlı, Osmanlı/İslam, Sultanahmet]
Telefon:
Faks:
Web:
Adres:
0212 518 18 05
0212 518 18 07
www.tiem.org
İbrahim Paşa Sarayı, At Meydanı, Sultanahmet
Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, Türk ve İslâm sanatı eserlerini topluca kapsayan ilk Türk
müzesidir. 19. yüzyılın sonunda başlayan kuruluş çalışmaları, 1913 yılında tamamlanmış
ve müze, Mimar Sinan`ın en önemli yapılarından biri olan Süleymaniye Camii külliyesi
içinde yer alan imaret binasında 1914’de "Evkaf-ı İslâmiye Müzesi" (İslâm Vakıfları
Müzesi) adı ile ziyarete açılmıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra ise "Türk ve İslâm
Eserleri Müzesi" adını almıştır.
Müze, Süleymaniye imaret binasından 1983 yılında, bugün içinde bulunduğu İbrahim Paşa
Sarayı’na taşınmıştır. 16. yüzyıl Osmanlı sivil mimarî örneklerinin en önemlilerinden olan
İbrahim Paşa Sarayı, Roma dönemine uzanan tarihî hipodromun kademeleri üzerinde
yükselir. Kesin yapılış tarihi ve nedeni bilinmeyen bu bina, 1520’de Kanuni Sultan
Süleyman tarafından kendisine 13 yıl sadrazamlık yapan İbrahim Paşa’ya hediye
edilmiştir.
Tarihlerin, Topkapı Sarayı’ndan daha büyük ve görkemli olduğunu yazdığı İbrahim Paşa
Sarayı, pek çok düğün, şenlik ve kutlamanın yanı sıra, karışık dönemler ve isyanlara da
sahne olmuş, İbrahim Paşa’nın 1536’da öldürülmesinden sonra da ayn ı adla anılmış,
başka sadrazamlarca da kullanılmış, kışla, elçilik sarayı, defterhane, mehterhane, dikimevi
ve cezaevi gibi işlevler yüklenmiştir.
Dört büyük iç avlu çevresinde yer alan saray, ço ğu ahşap olan Osmanlı sivil yapılarının
aksine, taştan yapılmış olması nedeniyle, yüzyılımıza tümüyle ulaşabilmiş ve 1966-1983
yılları arasında onarılarak, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nin yeni binası olarak bir anlamda
yeniden doğmuştur. Bugün müze olarak kullanılan bölüm, sarayın tüm Osmanlı
minyatürlerinde ve Batılı sanatçıların gravür ve tablolarında karşımıza çıkan büyük
merasim salonu ve onu çevreleyen bölüm ile 2. avlusudur.
Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, 1984 yılında Avrupa Konseyi Yılın Müzesi Yarışması Jüri
Özel Ödülü’nü, 1985 yılında da Avrupa Konseyi-UNESCO tarafından çocuklara kültür
mirasını sevdirme konusundaki çalışmalarından ötürü verilen ödülü almıştır.
Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi [Vakıflar Genel Müdürlüğü, sanayi,
Telefon:
Faks:
Adres:
Fatih]
0212 525 12 94
0212 527 58 51
Saraçhane Sokak No: 1, Fatih
116
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Şehzadebaşı’nda, farklı fonksiyonlu yapılardan oluşan ve Sultan II. Mustafa’nın
sadrazamlarından Amcazâde Hüseyin Paşa tarafından 1644–1702 yılları arasında
yaptırılmış olan bir külliye içindedir.
Bugün müze olan Külliyede; taş kitabeler, mezar taşları, çiniler, ahşap eserler, ölçü aletleri,
aydınlatma araçları, dekoratif inşaat malzemeleri, mimari elemanlar, tuğralar, tavan
süslemeleri, (ahşap ve alçı) rahleler, sedef ve bağa kullanılan, kündekârî ahşap işçiliğinin
ince üslubunu yansıtan eserler, madeni eserlerden (gülabdan, buhurdan, şamdan, sancak
ve alemler, ibrikler, mangallar) oluşan 1500’ü aşkın eser bulunmaktadır; camilerden
müzeye gelen eserler nedeniyle müzedeki eser say ısı sürekli değişim göstermektedir.
Müze yenileme çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalıdır.
Türkiye Yazarlar Sendikası Edebiyat Müzesi ve Yazın Belgeliği [Türkiye Yazarlar
Sendikası, edebiyat, Beşiktaş]
Telefon:
Adres:
0212 259 74 74
Yıldız Sarayı Arabacılar Dairesi
Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) tarafından kurulan
Edebiyat Müzesi ve Belgeliği, belgelik ve kitaplık olarak iki bölümden oluşmaktadır.
Belgelik bölümünde, sanatçıların belge değeri taşıyan yapıtları, mektup ve çalışmaları,
bilgisayara yüklenmiş fotoğrafları ve yapıtları; kitaplık bölümünde de, araştırma kitapları,
ansiklopedi, sözlük, antoloji ve derlemeler, yazarlar üzerine tezler, ele ştiri ve deneme
kitapları vardır. Ayrıca özel imzalı bazı kitaplar ve dergiler de bulunmaktad ır.
Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi [özel, otomobil, Tarabya]
Telefon:
Faks:
E-posta:
Web:
Adres:
0212 299 45 39
0212 299 45 48
[email protected]
www.atamanmuseum.com
Nuripaşa Caddesi No:81 Ferahevler, Tarabya
1920-1970 arasına ait 60’ın üzerinde otomobil sergilenmektedir. Müze’de hediyelik e şya
mağazası da bulunmaktadır.
“Yollar eskiden onlardan sorulurdu
Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi’nde 1920-1970 aras ı döneme ait 50 otomobil
sergileniyor. Ayrıca o yıllardaki gündelik yaşamın parçası olan kola makineleri, benzin
pompaları, yazar kasalar da var
Klasikseverlerin, isimlerini zihinlerinde saklı tuttuğu, birbirinden değerli otomobillerden
50 tanesi İstanbul Tarabya’da Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi’nde merakl ılarını
bekliyor. 1920-1970 arası döneme ait otomobillerin bulunduğu müze, mimarisi ve
dizaynıyla benzerlerinden ayrılıyor. Yaklaşık 2 bin metrekare alan üzerinde, 130 ki şilik
restoranı, 400 metrekare kapalı sergi salonu, oto tamirhanesi, modern ve klasik iki
barıyla bir hayli gösterişli. Müzeden içeriye adımınızı attığınızda, otomobil, kamyon,
harp araçları, itfaiye, motosiklet, 60’ların gündelik yaşamının simgeleri müzik aletleri,
117
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
yazar kasalar, langırt makineleri, Coca Cola makineleri, benzin pompalar ı, mekânın
aydınlatmasında önemli rol oynayan eski neon reklam panolar ı, jant kapağı
koleksiyonu ve dev reklam panoları arasında, zamanda geri vitese takmak işten bile
değil.
1946 model Ford’la başladı
Klasik otomobil sergisinin sahibi Ural Ataman’ın klasik otomobilleri toplamasında, bir
şovda gördüğü 1946 model Ford tetikleyici etken oluyor. Zira Ataman gördü ğü bu
otomobille çocukluğunu Bodrum’da doktor ve belediye başkanı olan babası Mümtaz
Ataman ile yaşanan günleri anımsıyor; nostaljisine karşı koyamadığı bu otomobili
satın alıyor. Daha sonra eşi Belma Ataman’la gençlik yıllarının "nadide" otomobillerini
satın almaya, bunları tamir ettirip bir garajda toplamaya başlıyorlar, kızları Ayşe’nin
de katkısıyla koleksiyon genişliyor, bugünkü müze, otomobillerin son dura ğı oluyor.
Müzenin yöneticisi Elif Geveli’nin de dört klasik otomobili var: Geveli "Bu müzede
artık sokakta göremeyeceğimiz özel otomobiller var. Her biri kendi döneminin bir
temsilcisi. Onları yeni jenerasyona tanıtmak, göstermek çok keyifli ve gurur verici.
Geçmiş, gelecek ufkunu da açıyor" diyor.
Otomobiller periyodik olarak bakımdan geçiriliyor. Özellikle yaz aylarında
havalandırılmak maksadıyla dışarı çıkarılıyor. Bazıları klasik otomobil yarışlarına
katılıyor.
Otomobiller ve hikayeleri
1926 Ford Model T "Tin Lizzie"
1908’de Henry Ford’un harikası olarak imalata giren Model T halk arasında "Tin
Lizzie", "Teneke Liz" olarak anılırdı. Son imalat yılı 1927’ye kadar 15 milyon adet
yapılıp satılmıştı. Basit dizaynı ve kolay kullanımı bu arabayı dünyanın en çok yapılan
oto niteliği getirmiş. Bir rivayete göre Henry Ford: "Benim arabamdan ba şkasını
almayın, ülkenin bütün yollarını yaptırayım" teklifini yapmıştı. İstanbul’da kurduğu
montaj fabrikasına gelen parçalardan ikinci defa vergi almaya çal ışan gümrük
memurlarına kızmış, fabrikayı söktüğü gibi Mısır’a götürmüştü.
1939 Ford Convertible w/Rumble Seat
"Rumble Seat"ın Türkiye’deki adı "Kaynana Koltuğu". Bir rivayete göre, bu model
Amerika’da gelin arabası olarak kullanılırdı. Evli çiftler arabanın ön koltuğuna,
kaynanalarsa arkadaki küçük koltuğa oturtulurmuş...
1967 Lincoln Continental Convertible
Başkan Kennedy bu otonun 1961’de yapılan bir eşinde vurulmuştu. Lincoln’un en üst
modeli Continental diğer otoların aksine, üstü açılabilen kocaman lüks tekneleri ile
Amerikan sanayiinin "rüya otosu" idi.
1952 Willys Jeep M 38 A
Kore Savaşı’nda ABD’li bir orgeneralin arazi aracı olarak kullanılmıştı. Far
koruganları, karartma ve aydınlatması iki motorla telsiz vardı. Willys Jeep yıllarca
118
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
ülkemizde de imal edilmiş ve hem silahlı kuvvetler hem de halk tarafından
kullanılmıştı.
Klasik oto doktoru Misak Usta
Her an harekete hazır "klasikler"in bakımını 53 yıllık otomobil tamircisi 66 yaşındaki
Misak Demirci yapıyor.
13 yaşından beri otomobil tamircisi olan Misak Usta eski otomobillerin yenilere göre
çok daha pratik ve sağlam olduğunu söylüyor ve gururlanarak ekliyor: ‘Buradaki klasik
otomobilleri insanlar gönül rahatl ığıyla trafiğe çıkarabilir.’ “106
“Kore Savaşı'ndan müzeye
Ural Ataman ailesine ait bir müze var Tarabya'da. Klasik otomobillerden ho şlananlar
için adeta bir cennet. Gerek tasarımı, gerek içinde barındırdığı ilginç nostaljik
materyallerle son derece ilgi topluyor. İlk önce garaj olarak tasarlanan ardından
müzeye çevrilen mekan, sekiz yıllık bir çalışma sonrasında bugünkü halini almış. Ural
Ataman, dünyanın farklı yerlerinden topladığı eski araçları tamir ettirdikten sonra
müzeye yerleştirmiş. Burada yaklaşık 60'a yakın özel otomobil bulunuyor. Yıllara,
modellerine ve tasarımlarına göre ayrılan araçların yanı sıra Kore Savaşı'nda
Amerikalı bir orgeneralin arazi taşıtı olarak kullandığı bir savaş aracı müzenin en
kıymetlileri arasında yer alıyor. İki bin metrekarelik bir alanda sergilenen klasik
otomobiller, müzenin alt katında bulunan atölyede belli aralıklarla ustalar tarafından
onarılıyor. Müzedeki tüm araçlar çalışır durumda. Klasik otomobillerden yalnızca dört
tanesi ise özel günler, düğünler, reklam ya da film çekimleri gibi farkl ı organizasyonlar
için kiralanıyor. Ancak şoför olarak müzenin bir elemanı da eşlik ediyor. Araç
kiralamanın saatlik ücreti 175 dolar olarak belirlenmi ş. Klasik otomobiller üretim yılına
göre 1905'ten 1995'e kadar uzanıyor. Amerikan ve Avrupa otomobilleri, arazi araçlar ı,
askeri Amerikan jeep'leri, çok eski bir itfaiye aracı da müzede sergileniyor. Piyano,
koleksiyon değeri olan eşyalar, eski fotoğraf makineleri, benzin pompaları, otomatik
pikap, tilt makinesi, kola ve çikolata makineleri, kollu oyun makineleri ise ziyaretçileri
adeta 50'li yıllara götürüyor.
Müzenin Satış ve Pazarlama Müdürü Yasin Kurşuntel müzede yaz aylarında 60'lı
yılların nostaljik filmlerinin gösterilmesini planladıklarını anlatıyor: 'Yeni yılla birlikte
burayı daha fazla yaşanır bir müze haline getirmek istiyoruz. Film galalar ı yapılabilir
burada. Barda özel geceler yapmak istiyoruz. Bütün bunlar yak ında hayata geçecek. '
Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi'nin aydınlatması, neon reklam panoları ve
bunları destekleyen aydınlatma sistemiyle sağlanıyor. Müzenin ortasında 60'lı yılların
Amerika'sında fast food restoranlarının bir kopyası olarak dizayn edilmiş bir de bar
bölümü bulunuyor. Alt katta ise bir konferans salonu yer al ıyor. Müze ve konferans
salonu da kiralanabiliyor. Burayı gezdikten sonra bir anı olarak bir şeyler saklamak ya
da sevdiklerine hediye almak isteyenler için de hediyelik e şya bölümü bulunuyor. T-
106
Gülay Fırat, Milliyet, 25 Nisan 2001
119
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
shirt, anahtarlık, anahtarlık rozet, safari şapkası, beysbol şapkası, takvim, saat ve tin
palet gibi ürünler de burada sat ışa sunuluyor.”107
“Otomobiller arası ‘klâsik’ bir yolculuk
80 yaşındaki Ford’dan 1975 model BMW’ye kadar, zamana kar şı direnen 60’tan fazla
klâsik otomobilin sergilendiği Ural Ataman Klâsik Otomobil Müzesi ‘klâsik’ müzik
eşliğinde ‘klâsik’ bir
Çoğu insan için klâsik kelimesi çok şey ifade eder… Bir de bu kelimenin önüne
otomobil sözcüğü eklenince; Ural Ataman Klâsik Otomobil Müzesi Müdürü Selim
Terzibali’nin de söylediği gibi insanları mesafe tanımaksızın peşinden sürükleyen bir
tutku hâlini alır…
İşte, klâsik otomobil tutkunları için 2000 yılında açılan Ural Ataman Klâsik Otomobil
Müzesi’nde; otomobiller, motosikletler, kamyonlar, itfaiye araçlar ı, savaş araçları,
türbinler gibi pek çok ‘klâsik’ sergileniyor.
25 yılın birikimi
Ural Ataman Klâsik Otomobil Müzesi, 2000 yılından bu yana halka açık. Müzenin
Müdürü Selim Terzibali, kuruluş öykülerini şöyle anlatıyor: “Müzemiz 6 yıl önce halka
açıldı, ancak 25 yıllık köklü bir birikimin sonucunda oluştu. Kuruluş öyküsü, müzenin
kurucusu Ural Ataman’ın klâsik otomobil sevgisiyle, 25 sene önce satın aldığı 1946
Ford Super de Luxe Tudor ile başladı. İlk yıllarda 5-6 araç alımıyla başlayan
koleksiyon büyüyerek günümüzdeki müzeye kadar ula ştı.”
Sergilenen en eski araç olan 1926 model Ford marka araban ın dışındaki, müzede yer
alan tüm araçlar hâlen kullanılabiliyor. Terzibali, tüm araçların belirli aralıklarla
bakımlarının gerçekleştirildiğini ve bu araçların zaman zaman kullanıldığını ifade
ediyor. Terzibali, şöyle konuşuyor: “Tek bir araç hariç tüm arabalar ımız kullanılabilir
durumda. Ancak bu araçları müzenin yetkilileri dışında kimsenin kullanmasına izin
vermiyoruz. Yani araçlar halkın kullanımına açık değil. Ancak çok özel durumlarda
belirli bir ücret karşılığında kiralanabiliyorlar. Bu durumlarda da arac ı, kiralayan kişi
değil, sadece bizim görevlendirdiğimiz bir şoför kullanabiliyor. Bu araçlar klâsik
olduklarından kaza gibi durumlarda yedek parçalar ı bulunamadığından, yeniden
onarılamıyor. Böyle bir riski göze alamayacağımızdan araçları halkın kullanımına
açmadık.”
Müzede sergilenen araçların çoğu Avrupa ve Amerika’dan hurda veya yarı restore
hâlde olarak getirilip, ülkemizde yenileme i şlemlerinin ardından ziyarete sunulan
araçlardan oluşuyor. Müzede bir aracın sergilenebilmesi için sadece eski olması
yetmiyor. Herhangi bir eski aracın müzede kendine bir yer bulabilmesi için; az
üretilmiş ve türünün örneği bir klâsik araç olması gerekiyor.
Müzenin tasarımı da özel
107
Akşam, 19 Ocak 2005
120
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Müze binasının modernliğinin yanı sıra tasarımıyla da dikkati çekiyor. Mekânda,
Amerikan otomobillerinin bulunduğu bölüm, tamamen dönemin Amerikan tarzına,
Avrupa otomobillerinin görülebileceği alan ise tamamen dönemin Avrupa mimari
tarzına göre düzenlenmiş. Selim Terzibali, “Müzede, Amerikan otomobillerinin oldu ğu
kısım 1950’li yılların tüm Amerikan mimari özelliklerini taşımaktadır. Bu bölümümüzde
döneme has bir ‘diner club’ yer almaktadır. Avrupa araçlarının yer aldığı kısım da
dönemin Avrupa, özellikle İngiliz mimari tarzına göre yapılmıştır” diye konuşuyor.
Müzede yer alan tüm klâsik otomobillerde, o arabayla ilgili bilgilerin yan ı sıra arabanın
ön ve arka kısımlarının tam olarak görünebilmesini sağlayan özel olarak hazırlanmış
dışbükey aynalar bulunuyor. Araçların arkalarına ve yanlarına yerleştirilen, her biri
ayrı birer klâsik, benzin pompaları, otomatik pikaplar, tilt makineleri, kola ve çikolata
makineleri, kollu oyun makineleri, jant kapağı koleksiyonu mekana apayrı bir hava
veriyor.
Yurt dışından bile ziyaretçileri var
Müzeye gerçek otomobil tutkunlarının ilgisinin yoğun olduğunu ifade eden Selim
Terzibali, yurt dışından bile zaman zaman ziyaretçilerin müzeyi ziyaret etti ğini
belirterek şunları anlatıyor: “Toplum olarak müze kültürümüzün yeterli düzeyde
olduğunu düşünmüyorum. Bu nedenle otomobillerle ilgili olmayan pek fazla
ziyaretçimiz yok. Müzenin bulunduğu yerin çok işlek, kolay ulaşılabilir bir semtte
olmaması da bunun nedenlerinden biri. Ancak gerçek klâsik otomobil tutkunlar ı;
bırakın İstanbul’un, Türkiye’nin her yerini, yurtdışından dahi burayı ziyarete geliyorlar.
Müzeye özellikle araba meraklısı üniversite öğrencilerinin, yaş itibariyle bu arabaları
birebir görme şansını yakalamış 50–60 yaş civarı insanların ilgisi yoğun. Ancak bizim
asıl amacımız, sadece otomobil tutkunlarının değil, diğer insanların da müzemizi
gezmelerini; teknolojinin günümüzün çok gerisinde oldu ğu zamanlarda ne kadar
mükemmel otomobil tasarımlarının yapıldığını, hangi araçlardan günümüz araçlar ına
ulaşıldığını görmelerini sağlamak...”108
Yapı Kredi Bankası Vedat Nedim Tör Müzesi [Yapı ve Kredi Bankası, sanat, Beyoğlu]
Telefon:
Faks:
Web:
Adres:
0212 252 47 00
0212 252 26 81 - 252 38 28
www.ykykultur.com.tr
Yapı Kredi Kültür Merkezi, İstiklal Caddesi No: 285 Kat:1, Beyoğlu
1977 yılına kadar Yapı Kredi Bankası’nın tüm kültür ve sanat etkinliklerini yönlendiren
Vedat Nedim Tör’ün adını taşıyan müze 1992’de kurulmuştur. Müze 1950’li yıllardan
itibaren Yapı Kredi Bankası bünyesinde oluşturulan sikke, madalya, işleme, kumaş,
yazma, tombak, tespih, Karagöz oyunu gibi koleksiyonlara sahiptir. Müzenin 55.000
parçadan oluşan sikke koleksiyonu, kendi alanında dünyanın üçüncü büyük
koleksiyonudur. Kendi koleksiyonlarının yanı sıra özel koleksiyonerlerin yapıtlarının da
tematik bir bütünlük içinde dönüşümlü olarak sergilendiği Müze’de her yıl dört büyük sergi
açılmakta, bu sergilere bilimsel kataloglar e şlik etmektedir.
108
Yaman Kaya, http://www.istanbul.edu.tr/iletim/?page=template-news/detail&int_Id=700
121
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Yedikule Surları (Yedikule Zindanları) [Kültür ve Turizm Bakanlığı Hisarlar Müzesi
Müdürlüğü’ne bağlı, Bizans, Yedikule]
Telefon:
Adres:
0212 585 89 33
Kale Meydanı Caddesi No: 4, Yedikule
İstanbul’un önemli mimari eserlerinden biri olan Yedikulehisar ı, İmparator II. Theodosios
(408-450) devrinde yapılan kara tarafı Bizans şehir surlarının en önemli girişidir; ayrıca,
Bizans tarihinde önemli bir yeri olan Altın Kapı (=Porta Aurea) arkasına bir ek yapılmasıyla
Sultan II. Mehmed tarafından bir iç-kale olarak yaptırılmıştır. Böylece Bizans ve Osmanlı
Çağı yapıları bir araya gelmiştir.
Yedikulehisarı’nın surları beş köşeli bir yıldız biçimindedir. Şehir tarafında tek bir kapı
bulunmaktadır. Surların bitişiğine hiçbir yapı eklenmemiştir. Hisardaki garnizonda bir
dizdar (kale muhafızı), dizdar yardımcısı, 6 subay ve 50 asker bulunuyordu. Kale içinde bir
dizdar evi ile 12 nefer evi de mevcuttu. Hisar içindeki bar ınak ve depoların izi bile
kalmamıştır. Yalnız avlu ortasında yer alan ve 1905 yılına kadar ayakta kalabilen mescidin
minaresinden bir bölüm ile önündeki çeşme görülebilir. Bu mescidin bir de mahallesi vard ı
ki, XVII. yüzyıla ait bir resimde görülebilen bu mahallenin de ne zaman ortadan kalkt ığı
bilinmemektedir.
Yedikule’nin bahçesinde taş top güllesi, mermer sütun başlığı, sütun parçası ve pişmiş
toprak küp gibi toplam 17 parça eser aç ık-teşhirde yer almaktadır.
“Tarihten pist yaptılar
Yedikule Zindanları'nı 30 yıllığına kiralayan firma, tarihi yapıyı gelişigüzel inşaatla
helikopter pistine çevirdi. Arkeolog ve tarihçiler ate ş püskürüyor
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye tarihinde eşi benzeri olmayan bir uygulamaya
imza attı ve Yedikule Hisarı'nı özel bir şirkete 30 yıllığına kiraladı. Hisar, daha
önceleri kısa süreler için konser ve tiyatro gösterilerine ev sahipli ği yapmıştı. Ancak,
ilk kez bu denli uzun süreliğine kiralandı. Peki bu nasıl oldu?
Yedikule Hisarı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Hisarlar Müze Müdürlüğü'ne ait. Swees
Turkish International (STI) İç ve Dış Ticaret Şirketi'nin hisarı kiralamak için hazırladığı proje Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na (1 No'lu Koruma Kurulu)
sunuldu. Kurul, 21 Nisan 2004 tarihli karar ında 'özgün dokusuna zarar vermemesi
koşuluyla' ve 'kısa süreliğine' hisarın kiralanmasına izin verdi.
Eurovision partisi
Ama sonuçta hisar 30 yıllığına kiralandı ve ilk organizasyon da Eurovision
Yarışması'nın ardından yapılan 'After Show Party' oldu. Yedikule Meydanı'na dozer
ve greyderlerle girildi. Zemindeki orijinal ta şlar yerlerinden söküldü ve üzerlerine
mıcır döküldü. Alanı genişletmek amacıyla 80-90 yıllık olduğu belirtilen 60'a yakın
sedir ve akasya kesildi.
Niyet ne, akıbet ne?
122
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Arkeolog Nezih Başgelen, Yedikule Hisarı'nın nasıl olup da özelleştirildiğinin
bilinmediğini belirterek, "Şu an hisar helikopter pisti görünümünde. Altyap ı için
kazılan alanlarda çok sayıda arkeolojik kalıntı gün ışığına çıkmıştır. Kurula sunulan
projenin uygulanmasında ciddi problem görülmekte" dedi. Arkeologlar Derne ği
yönetim kurulu üyesi Aksel Tibet ise büyük bir yanl ış yapıldığını, hisarın Sur İçi
Koruma İmar Planı'na dahil olduğunu, planda Yedikule'nin değiştirilmesinin yer
almadığını söyledi. Öte yandan konuya dair sorularımıza Kültür ve Turizm
Bakanlığı' ndan yanıt gelmedi.
'Bu aslında bir prototip'
Şehristanbul Derneği Başkanı, sanat tarihçisi Atilla Tuna, Kültür ve Turizm Bakanı
Erkan Mumcu'yu suçladı. Mumcu'nun kısa bir süre önce sarf ettiği, "Müzelerin
birçoğu atıl vaziyette ve işe yaramıyor. Hasan almazsa basan alır" sözlerini
hatırlatan Tuna, "Sayın Bakan parayı veren düdüğü çalar demek istiyordu ki, ilk
örneğini Yedikule'de görüyoruz. Bu, aslında uygulanmak istenen prototipin ilk
halkası. Başarılı olunursa diğer tarihi yapılara da aynı muamele yapılacaktır.
Kültürel ve turistik faaliyet adı altında hisarın engebeli yapısı düzleştirilmiş,
mezarlıklar tahrip edilmiş ve ev kalıntılarının üzeri örtülmüştür. Fatih bunları görse
sorumluları falakaya dizerdi" diye konuştu.
1 No'lu Kurul kararı
"Yedikule Hisarı'nın STI Uluslararası İç ve Dış Ticaret Limited Şirketi'nden 25 Mart
ve 19 Nisan 2004 tarihli başvuruları incelenerek şu karara varıldı: Koruma amaçlı
öneri imar planlarının hayata geçirilmesine ve yapılacak bilimsel çalışmalara ('Altın
Kapı', 'Kral Yolu' ve 'Fatih Camii) imkân sağlamak için uzun süreli olarak kiralama
ve irtifak hakkı tesis edilmesinin uygun olmadığı, önerinin 660 sayılı ilke kararında
belirtilen anlatım tekniklerine uygun olmadığı, bunun yanı sıra sadece plan
düzleminde anlatım getirilmesi, mevcut yapının rölövesi ve yapılmak istenen
müdahaleler hakkında teknik bir anlatım taşımaması nedeniyle uygun
bulunmadığına, ancak ülkemizin kültürel mirasının tanıtımına katkıda bulunarak 25
Mart tarihli başvuruda talep edilen Eurovision etkinliklerine dönük, sökülebilir, hafif
malzemeyle, sınırlı bir alanda ve sınırlı bir sürede, mevcut özgün zemin dokusuna
kalıcı hiçbir müdahalede bulunulmadan Arkeoloji Müzesi'nin denetiminde
kullanılmasına karar verilmiştir."
Türkiye'nin Bastille'i
Arkeolog Nezih Başgelen, İngiltere için Londra Kulesi, Fransa için Bastille neyse
Yedikule Hisarı'nın da Türkiye için o olduğunu söyledi. Hisar, 1457-58 kışında ana
sur bedeni üzerine eklemelerle Fatih Sultan Mehmet taraf ından yaptırıldı. Ana surda
Bizans'ın ünlü 'Altın Kapı'sı yer alır. Hisar'da bir dönem devlet hazinesi ve silahlar
saklandı, daha sonraları tutsak alınan yabancı elçiler burada tutuldu.”109
“Yüzyıllık ağaçları da tarihi de katlettiler
109
Hatice Yaşar, Radikal, 22 Mayıs 2004
123
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Yedikule Hisarı'nı kiralayan şirket ağaçları kesti, zemini mıcırla kapladı. Mahkeme,
"tarihi doku bozuldu" kararı vererek kira tahsisini iptal etti.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Hisarlar Müze Müdürlüğü'ne ait olan Yedikule Hisarı'nı
kiralamak için Swiss&Turkish International (STI) İç ve Dış Ticaret Şirketi talip oldu.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu 'özgün dokusuna zarar vermemesi
koşuluyla' ve 'kısa süreliğine' hisarın kiralanmasına izin verildi. Hisar 30 yıllığına
kiralandı ve ilk organizasyon da Eurovision Yarışması'nın ardından düzenlenen
'After Show Party' oldu. Ancak organizasyon şirketi, hisara dozer ve greyderlerle
girdi, 60 adet yaklaşık 100 yıllık sedir ile akasya ağacını kesti. Bununla da yetinmedi
zemindeki orijinal taşları söküp, yerine mıcır döktürdü. Bunun üzerine Şehristanbul
Derneği, iki yıl önce İstanbul 1. İdare Mahkemesi'nde Maliye Bakanlığı aleyhine
'idarenin tahsisat kararının iptali' davası açtı. CHP milletvekili Bihlun Tamaylıgil de
Meclis'te konuyla ilgili soru önergesi vermi şti.
Fetih Müzesi Olsun
Mahkeme geçtiğimiz günlerde aldığı kararla 'tarihi dokuya zarar verildi ği, tarihi
ağaçları kestiği ve özgün niteliği bozulduğu' gerekçesiyle tahsisi iptal etti.
Şehristanbul Derneği Yönetim Kurulu Başkanı sanat tarihçisi Atilla Tuna, hisarın
tarihi bir anıt olduğunu ve bir çok yer varken konserlerin burada yap ılmasının
anlamlı olmadığını belirterek şunları söyledi: "Mıcır dökülen yerin altında bir
Osmanlı mahallesi var. 60 ağacı tarihi değil, 'ABD'den ithal' diyerek, kestiler. En az
100'er yıllık ağaçlardı. Fatih Sultan Mehmet, Hisarı, Osmanlı Hazinesi'nin
korunması için inşa ettirdi. İnsanlar tepinsin, kokteyl düzenlensin diye değil. Biz
dernek olarak buranın yeniden düzenlenerek Fetih Müzesi yapılmasını istiyoruz."110
Yerebatan Sarnıcı Müzesi [İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Bizans, Sultanahmet]
Telefon:
Web:
Adres:
0212 522 12 59
www.yerebatan.com
Yerebatan Caddesi No: 13, Sultanahmet
Sultanahmet’te bulunan Yerebatan Sarnıcı, 542 yılında Bizans İmparatoru Justinyen
tarafından At Meydanı’nın diğer tarafında bulunan Büyük Saray’ın su ihtiyacını karşılamak
üzere yaptırılmıştır.
Fetihten sonra yaklaşık yüzyıl süreyle sarnıcın varlığı fark edilmemiş; ancak bodrumlarında
su biriktiren ve deliklerden sepet sarkıtarak balık tutan insanların varlığının anlaşılmasıyla
keşfedilmiştir. Osmanlı döneminde onarılarak kullanılan sarnıcın giriş kısmındaki evler
1940’larda belediye tarafından istimlâk edilerek, giriş için düzenli bir bina yapılmıştır.
1985-1988’de Büyükşehir Belediyesi geniş ölçüde bir temizlik ve onarımdan geçirilen
sarnıçtaki su ve dipteki çamur birikintisi boşaltılmış, temizlenmiş, batıdaki ucuna kadar
uzanan bir iskele yapılmış, ayrıca kuzeydoğu köşeye de bir platform inşa edilmiştir.
110
Hasan Erşan, Sabah, 9 Ekim 2006
124
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Halen İstanbul Kültür ve Sanat Ürünleri Ticaret A.Ş. tarafından işletilen Yerebatan
Sarnıcı’nda
İstanbul
Büyükşehir
Belediyesi’nin
çeşitli
kültür
etkinlikleri
gerçekleştirilmektedir.
İstanbul`un görkemli tarihsel yapılarından biri’de Ayasofya’nın güneybatısında ve biraz
ilerisinde bulunan Basilika Sarnıcı’dır. Bizans imparatoru I. Justinianus (527-565)
tarafından yaptırılan bu büyük yer altı sarnıcı, suyun içinden yükselen ve sayısız gibi
görülen mermer sütunlara bakılarak halk arasında "Yerebatan Sarayı" olarak
adlandırılmıştır.
Yıldız Sarayı – Şale Köşkü [TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Osmanlı, Beşiktaş]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 259 89 77
0212 259 88 26
Yıldız, Beşiktaş
Yıldız Çini ve Porselen İşletmesi’nde üretilen porselenlerin süslemelerinde a ğırlıklı olarak
el dekor ve ayrıca teknik dekor uygulanmaktadır. El dekorlu ürünler için yurt içi ve yurt
dışından yapılan siparişlere göre üretim yapılmaktadır.
500.000 m2’lik bir alanı kaplayan Yıldız, yerleşim tarihi Bizans dönemine dek inen bir
koruluktur. İstanbul’un Türklerin eline geçmesinden sonra “Kazanc ıoğlu Bahçesi” adıyla
anılan bu koruluk, büyük bir olasılıkla Sultan I. Ahmed döneminde (1603-1617) padi şahın
“Has Bahçe”leri arasına katılmıştır. Sultan IV. Murad ve III. Selim dönemlerinde de ilgi
gören bu çevre; III. Selim’in, annesi Mihri şah Valide Sultan için “Yıldız” adıyla yaptırdığı bir
köşkten dolayı bu ad ile anılmaya başlanmıştır.
Sultan III. Mahmud (1808-1839), Sultan Abdülmecid (1839-1861) ve Sultan Abdülaziz
(1861-1876) dönemlerinde eklenen kö şk ve kasırlarla gelişen buradaki yapılar topluluğu;
Sultan Abdülhamid döneminde (1876-1909) yap ılan binalarla Yıldız Sarayı adını alarak,
İmparatorluğun bugün yerinde İstanbul Üniversitesi’nin bulunduğu Eski Saray, Topkapı
Sarayı ve Dolmabahçe Sarayı’ndan sonra dördüncü yönetim merkezi haline gelmi ştir.
Yıldız Sarayı’nın bir parçası olan ve adını Fransızca “dağ evi” anlamına gelen “chalet”
sözcüğünden alan Şale Köşkü, 19. yüzyıl Osmanlı mimarlığının en ilgi çekici yapılarından
biridir. Yüksek duvarlarla çevrili bir bahçe içinde ve farkl ı tarihlerde yapılan birbirine bitişik
üç ana yapıdan oluşan köşkün birinci bölümünün 1880’de, Sarkis Balyan’ın yaptığı ikinci
bölümünün 1889’da Merasim Köşkü adıyla tanınan ve D’Aranco’nun yaptığı üçüncü
bölümünse 1898 yıllarında tamamlandığı bilinmektedir. Son iki bölüm, Alman İmparatoru II.
Wilhelm’in İstanbul’a gelişlerinde konaklaması için yapılmıştır ve bu özelliğiyle Şale, Yıldız
Sarayı yapılar grubu içinde bir “devlet konukevi” niteli ği taşımaktadır.
Şale Köşkü, Cumhuriyet döneminde, kısa bir süre için lüks bir kumarhane olarak i şletilmiş,
daha sonraysa konukevi olarak aralar ında İran Şahı Rıza Pehlevi, Suudi Arabistan Kralı
Faysal, Ürdün Kralı Hüseyin, Endonezya Cumhurbaşkanı Sukarno, Etyopya Kralı Haile
Selasiye, Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle gibi konuklara kapılarını açmıştır.
125
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Yıldız Sarayı Müzeleri [Kültür ve Turizm Bakanlığı Yıldız Sarayı Müzesi Müdürlüğü’ne
bağlı, Osmanlı, Beşiktaş]
Telefon:
Faks:
Adres:
0212 258 30 80
0212 258 30 85
Barbaros Bulvarı, Yıldız Parkı, Beşiktaş
Yıldız Sarayı, Osmanlı-Türk saray mimarisinin en son örneğini oluşturan yapı
gruplarındandır. Sarayın bulunduğu "Hazine-i Hassa"ya kayıtlı bu arazi Kanuni Sultan
Süleyman döneminden beri padişahlar tarafından av sahası olarak kullanılmıştır. Bu
araziye ilk kasrı yaptıran Sultan I. Ahmet’tir. (1603-1617) Sultan IV. Murat da (1617-1640)
avlanmaya geldiği zaman bu kasırda dinleniyordu.
18. yüzyıl sonunda, Sultan III. Selim (1789-1087) validesi Mihri şah Sultan için buraya
başka bir kasır yaptırmış ve bu kasra "Yıldız" ismi verilmiştir. Sultan Selim sarayın iç
bahçesinde Rokoko stilinde bir de çeşme yaptırmıştır. Sultan III. Selim’den sonra tahta
çıkan Sultan II. Mahmud da (1808-1839) Yıldız bahçesinde düzenlenen ok atışlarını ve
güreş oyunlarını seyretmek için buraya gelirmiş.
1826’da Yeniçeri Ocaği’nı ortadan kaldıran Sultan II. Mahmud "Asakir-i Mansure-i
Muhammediye" adıyla yeni kurulan ordunun Yıldız bahçesinde yaptığı talimleri bizzat
buradan denetlerdi. Oğlu Sultan Abdülmecid (1839-1861) bu köşkleri yıktırarak, 1842
yılında daha güzel bir üslupta olan "Kasr-ı Dilküşa" isimli köşkü annesi Bezm-i Alem Sultan
için yaptırmıştır. Genellikle yaz aylarında Yıldız Köşkü`ne oturmaya gelen Sultan Abdülaziz
(1861-1876) ise, Balyan ailesi mimarlarına Büyük Mabeyn Köşkü’nü inşa ettirmiştir. Daha
sonra da, dış bahçe denilen kısma Malta ve Çadır köşklerini, asıl saray kısmına ise Çit
Kasrı’nı ekletmiştir. Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinden sonra Sultan V. Murat
(1876), 92 gün süren saltanat günlerinde Y ıldız Sarayı’nda oturmuştur.
Sultan Murat’ın akli rahatsızlığı nedeniyle tahtan indirilmesinden sonra, karde şi Sultan II.
Abdülhamid’in (1876-1909) 33 yıllık saltanat devri başlar. Sultan II. Abdülhamid, amcası
Sultan Abdülaziz’in ve ağabeyi Sultan V. Murat’ın birbirini takip eden ikametlerine sahne
olan Dolmabahçe Sarayı’nın deniz kıyısında bulunması ve bu sarayın denizden
kuşatılması ihtimalini göz önünde bulundurarak, 7 Nisan 1877’de Y ıldız’a taşınmıştır.
Saray asıl yapılaşmasına bu padişah döneminde başlamış ve buraya Yıldız Sarayı
Hümayunu ismi verilmiştir. Sultan Abdülhamid zamanında, civardaki arazi de alınmış,
şimdi Yıldız Parkı denilen, dış bahçe genişletilmiş ve büyük ölçüde imar çalışmalarına da
girişilmiştir. Bu durumuyla saray, bahçeleriyle beraber 80 dönümlük bir araziye yay ılmıştır.
Saray, sultanlar ve şehzadeler tarafından ikametgâh olarak kullanılan ve resmi görevlilere
tahsis olunan köşklerden başka, tiyatro, müze, kitaplık, eczane, hayvanat bahçesi, mescit,
hamam, tamirhane, marangozhane, demirhane, kilithane gibi çe şitli binaları da kapsıyordu.
Sarayın hemen dışında Birinci Ordu’ya bağlı hassa tümeninin askerleri bulunmaktaydı.
Sultan II. Abdülhamid’den sonra yerine geçen, Sultan Mehmet Re şat (1909-1918), Hususi
Daire denilen köşkün "Dört Mevsim Salonunda" ameliyat edilmiştir. 3 Temmuz 1918’de
ölümünden sonra, Sultan VI. Mehmet Vahidettin (1918-1922) padi şah olmuştur. Daha çok
Dolmabahçe Sarayi’nda ikamet eden, Sultan Vahidettin zaman zaman Y ıldız Sarayı’nı da
kullanmıştır.
126
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Uzun süre Harp Akademileri binası olarak kullanılan saray, 1978 yılında, Kültür
Bakanlığı’na devredilmiş ve daha sonra Yıldız Sarayı Müdürlüğü’ne tahsis edilmiştir.
Saray’da ilk müzeleştirme çalışmaları 1994 yılında gerçekleştirilebilmiştir. 6 Ocak 1994
tarihinde Saray Tiyatrosu ve yeniden düzenlenen Sahne Sanatlar ı Müzesi, 8 Nisan
1994’de ise Yıldız Sarayı Müzesi ziyarete açılmıştır.
Müze’de sergilenen eserler genellikle saraya aittir. Sergilemede Sultan II. Abdülhamid`in
kişisel eşyaları, kendisine armağan edilen eser niteliğindeki nesnelerden başka müzenin
eski marangozhanede olmasından dolayı ahşap eserlere ve Yıldız Porselen Fabrikası
ürünlerine de yer verilmiştir.
Müzeleştirilen ikinci bina, günümüze ulaşabilen tek Saray Tiyatrosu’dur. Sultan II.
Abdülhamid tarafından 1889 yılında yaptırılmıştır. Restorasyon çalışmaları tamamlanan bu
yapı, bitişiğinde bulunan Gedikli Cariyeler binasıyla birlikte Tiyatro ve Sahne Sanatları
Müzesi olarak düzenlenerek ziyarete açılmıştır. Tiyatro Müzesi’nin bir bölümünde de
kullanıldığı devre ait orijinal kostümlerin sergilendi ği bir seksiyon oluşturulmuştur. Sahne
Sanatları Müzesi’nde ise, halen geleneksel ve batı etkisinde gelişen tiyatro tarihine ait ve
arşiv değeri taşıyan belgeler ile ünlü sanatçılara ait bazı kişisel eşyalar sergilenmektedir.
Yıldız Şehir Müzesi
Telefon:
Faks:
Adres:
[İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kent, Beşiktaş]
0212 258 53 44
0212 249 09 45
Barbaros Bulvarı, Yıldız, Beşiktaş
Osmanlı İmparatorluğunun dördüncü büyük sarayı olan Yıldız Sarayı’nın Güzel Sanatlar
binasında 1988 yılından beri hizmet vermektedir.
Müzenin kuruluş tarihi 1939 yılına kadar inmektedir. Beyazıt’taki Belediye Kütüphanesi’nde
açılan müze, 1945 yılından sonra Saraçhane’de bulunan Gazanfer a ğa medresesinde
Belediye Müzesi adı ile hizmet vermeyi sürdürmüştür.
1988’de Yıldız Sarayı’na taşınan ve Şehir Müzesi adıyla yeniden hizmete açılan müze,
sergileme alanı olarak düzenlenen, iki katlı uzun salondan oluşmaktadır. İstanbul kenti için
önemli bir müze niteliğini taşıyan Şehir müzesinin koleksiyonunda genellikle 18. ve 19.
yüzyıla tarihlendirilen etnografik ve tarihsel nitelikteki eserler bulunmaktad ır. Osmanlı
dönemi İstanbul’unun sosyal hayatını yansıtan bu eserler, tablolar, yazı-resimler ve hat
levhaları, kumaşlar, Yıldız ve eser-i İstanbul damgalı porselenler, çeşitli cam eserler, yazı
(hat) malzemeleri, tarikat eşya ve alemleri, mutfak eşyaları, kahve takımları, buhurdanlar,
sahanlar, takılar, mahfazalar, ölçek, terazi ve ağırlıklar, mühürler, cilt kalıpları, keramik ve
çiniler, Tophane lüleciliği ürünleri vb nesnelerden oluşmaktadır.
127
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
EK C
Bir “spor kenti” olarak İstanbul
“Kent turizmi”nin önemli öğelerinden birini oluşturan “spor etkinlikleri” açısından
İstanbul’un yerinin ne olduğuna ilişkin bilgileri/verileri içeren bu Ek’in amacı İstanbul’da
düzenlenen uluslararası nitelikteki spor etkinliklerinin eksiksiz bir dökümünü vermek de ğil,
“kent turizmi” açısından İstanbul’da “spor”un yerinin “bugün” ne oldu ğunu ortaya
çıkarmaya yönelik bilgileri/verileri oluşturmaya çalışmaktır. Burada ele alındığı biçimiyle
“bugün”, belirli bir yılı ya da dönemi değil, “bugün”ün biçimlenmesine yol açan “geçmi ş
süreci” de içeren geniş bir zaman dilimini içermektedir.
1. Önce “futbol, “sonra “öteki sporlar”...
Türkiye’de “spor” denildiğinde akla ilk gelenin “futbol” olduğunu dikkate alarak İstanbul’un
bu alandaki durumuna bakıldığında, 1987-1988’den 2007-2008’e, geride kalan 21 y ıl
içinde, İstanbul takımlarından Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve İstanbulspor’un
UEFA Şampiyonlar Ligi’ne ve/ya UEFA Kupası’na katılma olanağı buldukları görülmektedir
(Ek C1). Söz konusu takımların her iki turnuvada İstanbul’da yaptıkları maç sayıları
şöyledir:
Çizelge 1a- İstanbul’da yapılan UEFA Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası maçlarının yıllara
göre dağılımı, 1987/1988-2007/2008
2007/2008
2006/2007
2005/2006
2004/2005
2003/2004
2002/2003
2001/2002
2000/2001
1999/2000
1998/1999
1997/1998
1996/1997
1995/1996
1994/1995
1993/1994
1992/1993
1991/1992
1990/1991
1989/1990
1988/1989
1987/1988
Toplam
UEFA Şampiyonlar Ligi
11
6
3
3
4
4
12
13
5
4
8
4
1
4
5
1
1
1
1
4
1
96
UEFA Kupası
7
11
7
5
7
5
3
1
4
3
2
5
2
1
1
1
65
Toplam
18
17
10
8
4
11
12
13
10
7
9
8
4
6
5
6
1
3
2
5
2
161
Kaynak: Ek C1
128
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Çizelge 1b-İstanbul’da yapılan UEFA Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası maçlarının takımlara
göre dağılımı, 1987/1988-2007/2008
Fenerbahçe
Beşiktaş
Galatasaray
İstanbulspor
Toplam
Kaynak: Ek C1
UEFA Şampiyonlar Ligi
24
19
53
96
UEFA Kupası
20
27
17
1
65
Toplam
44
46
70
1
161
Yukarıdaki çizelgedeki veriler 1987/1988–1999/2000 ve 2000/2001-2007/2008
dönemlerine ayrıştırıldığında, 13 yılı içeren ilk dönemde 68 maç yapıldığı, bu rakamın 21
yılda yapılan maçların yüzde 42,2’sini oluşturduğu görülür; sekiz yılı içeren ikinci dönemde
ise 93 maç yapılmıştır ki, 21 yılda yapılan maçların yüzde 57,8’idir.
Çözümlemeyi sadece “futbol”la sınırlamamak, bir adım ileri götürerek basketbola da göz
atmak yararlı olacaktır. 2000’li yıllardan geride kalan yedi yıl içinde, Euroleague ile ULEB
Cup’da yer alan İstanbul takımlarının, grup maçları, “Top 16”, “Play-Off” ve “Final Four”
kapsamında İstanbul’da yaptıkları basketbol maçlarının dökümü şöyledir: 2001/20022007/2008 arasındaki yedi yıl içinde, İstanbul takımlarından Efes Pilsen, önce Ülker, sonra
Fenerbahçe Ülker Euroleague; Beşiktaş Cola Turca, Galatasaray Cafe Crown ve
Darüşşafaka da ULEB Cup kapsamında İstanbul’da 196 maç yapmışlardır (bknz. Ek C2).
Buraya kadar verilmeye çalışılan verilere bayanlar, gençler vb basketbol; erkek ve bayan
voleybol takımlarının İstanbul’da yaptıkları maçlar ve bu maçların katkıları da eklendiğinde,
sadece bu üç dalda bile önemli bir toplamın ortaya çıkacağı açıktır; örneğin, Bayanlar
Euroleague’de FB, 2006-2007 ve 2007-2008 sezonlar ında İstanbul’da yedişer karşılaşma
yaparken, Indesit Avrupa Şampiyonlar Ligi kapsamında da, 2007-2008 sezonunda,
İstanbul’da, FB Acıbadem üç, Eczacıbaşı Zentiva dört voleybol karşılaşması yapmışlardır.
İstanbul, 2005 Dünya Genç Bayanlar Voleybol Şampiyonası’nda da Rusya, İtalya, Mısır,
Çin, Dominik Cumhuriyeti ve Porto Riko’yu ağırlamıştır.
“Spor”un İstanbul’a kazandırdıkları yalnızca ulusal takımın ve/ya İstanbul takımlarının
yaptıkları karşılaşmalarla da sınırlı değildir: Mayıs 2005’de, Atatürk Olimpiyat Stadı’nda
UEFA Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Milan-Liverpool maçına ev sahipliğini İstanbul
yapmıştır; basketbolda yaptığı ev sahiplikleri ise daha da gerilere gitmektedir: Daha Nisan
1992’de, Partizan’ın şampiyon olduğu Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda “Final
Four”un, 1995’de, Benetton’un şampiyon olduğu European Cup Avrupa Kulüpler Kupası
finalinin, 2001’de “12 Dev Adam”ın Yugoslavya ile finali oynadığı 32. Avrupa Basketbol
Şampiyonası’nın, 2007’deki Bayanlar Avrupa Basketbol Ligi “Final Four” kar şılaşmalarının
da ev sahibi İstanbul olmuştur.
Çözümleme başka spor dallarına da yayıldığında, ortaya çıkan tablo özellikle “çeşitlilik”
açısından daha da açıklık kazanmaktadır.
129
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Örneğin, 2008 Dünya Gençler Güreş Şampiyonası’nın ev sahibi olan İstanbul 1978’de
alınan bir bilgiye dayanarak 111 Avrupa ile Asya arasındaki “biricik” maraton yarışına otuz
yıldan bu yana ev sahipliği yaptığı gibi, 15 Mayıs 2005’de de, Boğaziçi Köprüsü üzerinde,
Avrupa tarafında duran Venus Williams’ın Asya tarafına servis attığına, İpek Şenoğlu’nun
Asya tarafından attığı servisleri karşıladığına tanıklık etmiştir.112
Bu başlangıçla İstanbul’u yeniden tenisle, tenis dünyasını da İstanbul’la tanıştıran İstanbul
Cup, son üç yıl içinde Venus Williams’ın yanı sıra Elena Dementiava (2007, 2008), Maria
Sharapova (2007), Patty Schnyder (2007), Agnieszka Radwanska (2008) gibi dünya
sıralamasının ön sıralarında yer alan tenisçilere ev sahipli ği yapmıştır.
İstanbul yüzmede de önemli sayılabilecek turnuvalara ev sahipliği yapmıştır: Avrupa Genç
Erkekler Yüzme Şampiyonası (1983, 1989, 2003), Avrupa Yıldızlar Yüzme ve Atlama
Şampiyonası (1993, 2000), Avrupa Yıldızlar ve Gençler Yüzme Şampiyonası (1996, 2008),
Avrupa Gençler Sutopu Şampiyonası (2008), Avrupa Yıldızlar ve Gençler Sutopu
Şampiyonası (1998, 2004), 4. Avrupa Masterler Sutopu Şampiyonası (2007), Avrupa
Senkronize Yüzme Şampiyonası (2003), 24. Avrupa Yüzme, Atlama, Senkronize Yüzme
Şampiyonası (1999) vb.
111
Alınan bilgi, 1979’da, özellikleri gittikleri ülkelerde maraton koşuyor olmak olan bir grup Alman turistin
İstanbul'a geleceğiydi. Son olarak Mısır'da Nil Maratonu'nu koşan bu turistlerin ziyareti, 1973 yılında
Tercüman’ın ortaya attığı İstanbul Boğaz Köprüsü’nde maraton koşulması düşüncesinin “Asya-Avrupa
Koşusu” adıyla yaşama geçirilmesine yol açtı. Dönemin önde gelen Türk atletleri de davet edilerek,
organizasyona resmiyet kazandırıldı. 1 Nisan 1979’da, aralarında 74 kişilik turist kafilesinde bulunan 34
kişinin de yer aldığı maratoncular, tarihte ilk kez iki anakara arasında yapılan bir yarışın tanıkları oldular.
Zamanla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin desteklediği maratonun adı 1982’de “Kıtalararası Avrasya
Maratonu”na dönüştürüldü. Otuz yıldır, yüz bini aşkın yerli yabancı bir anakaradan ötekine koşarak geçer
oldu.
112
“...Yıl 2005. Tek Kişilik Ordu Cahit Yavuz, ‘Boğaziçi Köprüsü üzerinde Dünya Şampiyonu Venüs
Williams’la, Türkiye Şampiyonu İpek Şenoğlu’na gösteri maçı yaptıracağım’ dediğinde, bir avuç insan ve
sanatçı eşi Filiz Taçbaş dışında herkes onun uçtuğunu düşünüyordu. İnanılmaz bir olayı büyük bir beceri ile
başararak köprü üzerinde bu maçı yaptırmıştı. Dünya tenis otoritelerinin ve tenis severlerin bütün ilgisini
İstanbul’a çekti... Venüs Williams’ın...İpek Şenoğlu ile Boğaziçi Köprüsü’nde gerçekleştirdiği kıtalararası maç,
iki kıta arasında oynanan ilk tenis maçı olarak dünya spor tarihinde yerini aldı. Dünya Medyası bu haberi tüm
insanlığa duyurdu. Hiç unutmam tepemizde sürekli olarak üç helikopter alçaktan uçuş yaparak çekim
yapıyordu. Helikopter sayısı yirmiyi buluyordu ama uçuş güvenliği yüksek derecede tehlikeye girdiği için
sadece Anadolu Ajansı, Reuters ve turnuva resmi yayın kanalı izin alabilmişti. Köprü üzerinde çokta ilginç
trajikomik bir olay sizlerle paylaşmak isterim. Başbakanı, Spor Bakanı, Garanti Koza Yönetim Kurulu
Başkanı, Valiliği, Emniyet Müdürlüğünü bin bir güçlükle aşıp onları ikna eden Cahit Yavuz hiç ummadığı bir
engele takılmıştı. Depocu ona tenis filesi göndermiyordu, ‘hocam sokağa file mi takılır’ diyordu. Son anda
güçlükle file takıldı ama Cahit Hoca gözlerine inanamıyordu, file yeni değildi. Depocuyu aradı ve aldığı yanıt,
‘hocam sokağa yeni file mi takılır’ oldu....
2006 yılında turnuvaya katılan ünlü tenisçiler Kız Kulesi’nde tenis oynamıştı. Dönemin Spor Bakanı Mehmet
Ali Şahin... sanatçı Filiz Taçbaş ile deniz üzerinde yüzer tenis kortunda gösteri maçı yapmışlardı. İsrailli
Shahar Peer İstanbul’dan şampiyon olarak ayrılmıştı.
İstanbul Cup diğer yıllara göre seyirci doluluk oranı çok fazla arttı. Kuşkusuz bunda Maria Sharapova etkisi
var ama diğer oyuncularında hiç te küçümsenemeyecek hayran kitleleri var. Topkapı Sarayı’ndaki muhteşem
gece tüm oyuncuların hayallerini süsledi. Normal şartlarda etkinlikler için asla izin verilmeyen bu güzel
sarayda dünya kızları istedikleri gibi eğlendiler. Sanırım Venüs’ün rüyaları hepsinin ortak rüyaları haline
gelecek. Bu ülkemiz için kaçırılmaması gereken bir turizm olayıydı...” (Erkan Bayazıtlı, “Yüz Yılın Başarısı
İstanbul Cup”, http://www.tenisx.com/?p=1048, 3 Mart 2008).
130
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
24. Avrupa Yüzme, Atlama ve Senkronize Yüzme Şampiyonası (İstanpool’99)’nın “perde
arkası”nı “ders çıkarmak” açısından bir “örnek olay” olarak bilmekte yarar oldu ğu
düşünülmektedir (bknz. Ek C3):
İstanbul’a yerli ve yabancı turist çeken spor etkinliklerinden biri de Veliefendi
Hipodromu’nda gerçekleştirilmektedir: Türkiye Jokey Kulübü (TJK)’nün 1991 yılından bu
yana düzenlediği, Avrupa’nın en büyük yarışlarından kabul edilen Enternasyonal Yarışlar
ya da “Enternasyonal Yarış Festivali”. Dünyada ve Avrupa’da gerçekleştirilen en önemli at
yarışlarına katılan değerli İngiliz ve Arap atları, ünlü antrenörleri ve jokeyleri –ve izleyicileriVeliefendi Hipodromu’nu doldurmaktadırlar (bknz. Ek C4 ve C5).
2008 yılında, yaklaşık 3 milyon dolarlık toplam para ödülüyle yarışlara katılan at sayısını
ikiye katlayan Enternasyonal Yarışlar arasında Avrupa’nın en yüksek ikramiyeli koşusu
olan Enternasyonal Topkapı Koşusu da yer almaktadır.
“Yarış Festivali” deyimi, Veliefendi’de at yarışlarının yanı sıra başka etkinliklerin yapılmakta
olduğunu da imlemektedir. Bu bağlamda, 2008’de, İngiltere’den gelen dünyaca ünlü
Aeralist’in, 12 m yüksekliğinde ve 7 m çapında bir balona bağlı olarak yapacağı
“Heliosphere” trapez şovu, “Shaman” dans grubunun dans gösterisi ve tüm gün sürecek
müzik yayını söz konusudur.
TJK, 2010’da İstanbul’un “Avrupa Kültür Başkenti” unvanını desteklemek amacıyla,
tanıtımına katkı sağlamaya yönelik bir de fotoğraf sergisi düzenlemiştir: İstanbul’a gelerek
özel bir teknikle İstanbul’un ve Veliefendi Hipodromu’nun 360 derece foto ğraflarını çeken
Brezilyalı fotoğraf sanatçısı Dudu Tresca’nın “İstanbul 360” adlı sergisi. Bu tür etkinliklerin
“kişisel ilişki”ye ve “rastlantılar”a ne ölçüde bağlı olarak yürütülmekte olduğuna bir örnek
olarak Dudu Tresca ile yapılan bir konuşmaya bakılabilir (Ek C6).
İstanbul, 2005’de açılan İstanbul Park ile Formula 1 (2005, 2006, 2007, 2008), Moto GP
(2005, 2006, 2007), WTCC Dünya Binek Otomobilleri Şampiyonası (2005, 2006) gibi
önemli yarışlara ev sahipliği yapabilme olanağına kavuşmuşsa da, yatırımı yapan İstanbul
Ticaret Odası’nın zarar ettiği bilinmekle birlikte, İstanbul’a toplam getirisinin ne olduğu ayrı
-ve derinlemesine- bir araştırma konusudur (bknz. Ek C7).
Bir “spor kenti” olarak İstanbul’un bulunduğu noktayı değerlendirmeden önce, uluslararası
ölçekte önemli başarılar kazanılan, ama kitle iletişim araçlarında o ölçüde yer alamayan
“satranç”a ve İstanbul’un, son on yıl içinde önemli “satranç” turnuvalarına ev sahipliği
yaptığına da değinmek gerekir: 26 ülkenin katıldığı 16 Yaş Altı Çocuk Olimpiyatı (1998),
24. Satranç Olimpiyatları (2000), 2002’den bu yana düzenlenen Uluslararas ı İstanbul
Satranç Festivali, Avrupa Bireysel Şampiyonası (2003), 8. Dünya Üniversiteler Satranç
Şampiyonası (2004), Dünya Gençler Şampiyonası (2005).
2. İstanbul’da Yaz Olimpiyatı
İstanbul’da yaz olimpiyatları düzenlemeye yönelik ilk başvurunun 2000 Olimpiyatları için
yapıldığı ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin de seçimini 1993’te yaptığı düşünülecek
olursa, 1990’lı yılların ilk yarısında adaylık başvurusunda bulunulduğu anlaşılır; kabaca on
beş yılı bulan bir “olimpiyat adaylık süreci”nin söz konusu olduğu söylenebilir (Ek C8).
131
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ek C1
UEFA Şampiyonlar Ligi ile UEFA Kupası’nda İstanbul
1987/1988-2007/2008
UEFA Şampiyonlar Ligi (1955-56’da Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası olarak başlamış, 1992’de
UEFA Şampiyonlar Ligi adını almıştır).
2007/2008
BJK 5
FB
6
=
11
2006/2007
FB
2
GS
4
=
6
2005/2006
FB
3
=
3
2004/2005
FB
3
=
3
2003/2004
GS
4
=
4
2002/2003
FB
1
GS
3
=
4
2001/2002
GS
8
FB
4
= 12
2000/2001
BJK 5
GS
8
=
13
1999/2000
BJK 1
GS
4
=
5
1998/1999
GS
4
=
4
1997/1998
GS
4
BJK 4
=
8
1996/1997
FB
4
=
4
Sheriff, Zürich, Porto, Liverpool, Marseille
Anderlecht, Inter, CSKA Moskova, PSV, Sevilla, Chelsea
B36, Dinamo Kiev
Mlaola Boleslav, Bordeaux, Liverpool, PSV
Milan, Schalke, PSV
Lyon, Sparta, Manchester United
CSKA Sofya, Juventus, Real Sociedad, Olympiakos
Feyenoord
Barcelona, Lokomotiv Moskova, Brugge
Vllaznia, Levski, FC Nantes, PSV, Lazio, Barcelona, Roma, Liverpool
Rangers, Barcelona, Leverkusen, Lyon
Levski, Lokomotiv Moskova, Milan, Leeds, Barcelona
St Gallen, Sturm, Rangers, Monaco, Deportivo, Milan, PSG, Real Madrid
H. Haifa
Rapid Wien, Chelsea, Hertha, Milan
Grasshoppers, Juventus, Rosenborg, Athletic
Sion, Dortmund, Parma, Sparta
Maribor, PSG, Bayern, Göteborg
Maccabi Tel Aviv, Juventus, Manchester United, Rapid Wien
132
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
1995/1996
BJK
=
1994/1995
GS
=
1993/1994
GS
=
1992/1993
BJK
=
1991/1992
BJK
=
1990/1991
BJK
=
1989/1990
FB
=
1988/1989
GS
=
1987/1988
GS
=
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
1
1
Rosenborg
4
4
Avenir, Göteborg, Barcelona, Manchester United
5
5
Cork, Manchester United, Barcelona, Monaco, Spartak Moskova
1
1
Göteborg
1
1
PSV
1
1
Malmö
1
1
Sparta
4
4
Rapid Wien, Xamax, Monaco, Steau
1
1
PSV
UEFA Kupası
2007/2008
GS
7
=
7
2006/2007
FB
6
BJK 5
=
11
2005/2006
BJK 6
GS
1
=
7
2004/2005
BJK 5
=
5
2003/2004
2002/2003
BJK 5
FB
2
=
7
Slaven, Sion, Bordeaux, Helsingborg, Panionios, Austria Wien, Leverkusen
Randers, Newcastle, Celta, Palermo, Eintracht Frankfurt, AZ Alkmaar
CSKA Sofya, Leverkusen, Tottenham, Dinamo Bükreş, Brugge
Vadoz, Malmö, Sevilla, Zenit, Bolton, Guimaraes
Tromso
Bodo-Glimt, Athletic, Steaua, Parma, Standard
Sarajevo, Alaves, Dinamo Kiev, Slavia, Lazio
AİK, Panathinaikos
133
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
2001/2002
2000/2001
1999/2000
GS
4
FB
1
=
5
1998/1999
İstanbulspor
FB
=
1997/1998
FB
1
=
1
1996/1997
BJK 4
=
4
1995/1996
FB
2
GS
1
=
3
1994/1995
FB
2
=
2
1993/1994
1992/1993
FB
2
GS
3
=5
1991/1992
1990/1991
FB
2
=
2
1989/1990
GS
1
=
1
1988/1989
BJK 1
=
1
1987/1988
BJK 1
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Bologna, Dortmund, Mallorca, Leeds
MTK
1
2
3
Pitesti
Göteborg, Parma
Steaua Bükreş
Dinamo Minsk, Brussels, Legia, Valencia
Partizan, Betis
Sparta
Turan, Cannes
Botev, Sigma
Katowice, Eintracht Frankfurt, Roma
Guimaraes, Atalanta
Crvena Zvezda
Dinamo Zagreb
Inter
Kaynak: www.UEFA.com
134
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
EK C2
EUROLEAGUE ile ULEB Cup’da İstanbul (2000/2001-2007/2008)
Euroleague
2007/2008
Efes Pilsen 10
FB Ülker
11
=
21
2006/2007
Efes Pilsen 10
FB Ülker
7
=
17
2005/2006
Efes Pilsen 10
Ülker
9
=
19
2004/2005
Efes Pilsen 13
Ülker
12
=
25
2003/2004
Efes Pilsen 10
Ülker
10
=
20
2002/2003
Efes Pilsen 10
Ülker
10
=
20
2001/2002
Efes Pilsen 10
Ülker
10
=
20
ULEB Cup
2007/2008
Beşiktaş
7
Galatasaray
7
=
14
2006/2007
Beşiktaş
5
=
5
2005/2006
Beşiktaş
5
=
5
2004/2005
Darüşşafaka
5
=
5
2002/2003
Darüşşafaka
5
=
5
Not: Cola Turca, Cafe Crown vb “sponsor” adları dikkate alınmamıştır.
Kaynak: http://www.eurobasket.com
135
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ek C3
Uluslararası bir etkinliğin alınması ve
“son dakika”da üstesinden gelinmesine ilişkin bir örnek olay: İstanpool ‘99
“Geçtiğimiz günlerde 43 ülkeden bine yakın sporcunun katılımıyla gerçekleştirilen 24.
Avrupa Yüzme Şampiyonası’nın (İstanpool’99) iki özelliği vardı: Birincisi, yirminci yüzyılın
son yüzme şampiyonası olması, ikincisi de yüzme tesisi ve sporcusu çok yetersiz olduğu
halde bir ülkeye verilen ilk organizasyon özelli ğini taşıması. Peki, Türkiye, tesis ve sporcu
açısından çok yetersiz olmasına rağmen, yirminci yüzyılın son Avrupa Yüzme
Şampiyonası’nı organize etme hakkını nasıl elde etti? Beklenilenden çok daha iyi bir
şekilde organize edilen şampiyona öncesinde ne gibi problemler yaşandı, bu problemler
nasıl aşıldı?
Bundan altı ay evvel, Aksiyon’un 218. sayısındaki ‘Havuzda Boğulma Riski’ başlıklı
haberimizde, şampiyonanın Türkiye’ye nasıl verildiğini ve sonrasında yaşanan problemleri
şu şekilde gündeme getirmiştik: ‘Yüzme Federasyonu eski Başkanı Haluk Toygarlı;
Yunanistan, İspanya ve Finlandiya’nın da talip olduğu 1999 Avrupa Yüzme Şampiyonası’nı
Türkiye’nin de organize etmek istediğini belirtti ve aday oldu. Tesis ve sporcu açısından
diğer ülkeler daha ağır basıyordu basmasına ama Türkiye’nin kazanması için bir şeyler
yapılabilirdi. Avrupa Yüzme Federasyonu, şampiyonayı düzenleyecek olan ülkeye
organizasyon yardımı için yüklü bir para veriyordu. Haluk Toygarl ı düşündü, taşındı...
Avrupa Yüzme Federasyonu’nun vereceği bu yardımı istemediği takdirde şampiyona
Türkiye’ye verilebilirdi. Toygarlı ‘Biz sizden para yardımı istemiyoruz’ deyince, bu fikir
gayet olumlu karşılandı ve 1999 Avrupa Yüzme Şampiyonası Türkiye’ye verildi.
Şampiyona Türkiye’ye verildikten sonra Gençlik ve Spor Genel Müdürü Tevfik Sarpkaya ile
anlaşamayan Haluk Toygarlı görevden alındı ve yerine Akın Önbayrak atandı. Milletvekili
olmak isteyen Önbayrak da yaklaşan seçimler nedeniyle istifa edince Yüzme Federasyonu
başkansız kaldı, yerine de kimse atanmadı’.
Tribün bitti, şampiyona başladı
Şampiyona yaklaşmasına rağmen, Yüzme Federasyonu başkansız olduğu için hiçbir ciddi
çalışma yapılmıyordu. Ataköy’deki tek tribünlü yüzme kompleksinin tamamlanmas ı için
paraya ihtiyaç vardı. Organizasyona üç ay gibi kısa bir süre kala Haluk Toygarlı yeniden
federasyon başkanlığı görevine getirildi. Yüzme Kompleksi’nin tamamlanması için de
Gençlik Spor İl Müdürlüğü’ne acilen 300 milyarlık ödenek ayrıldı. Bu arada, protokole göre
Türkiye’ye para vermeye mecbur olmayan Avrupa Yüzme Federasyonu’ndan da ‘isteyenin
bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara’ mantığıyla para talebinde bulunuldu. Bir ara
kompleksin şampiyonaya yetişmeyeceği ve güvenliğin sağlanamayacağı gerekçesiyle
organizasyonun elimizden alınması bile söz konusu oldu. Organizasyona iki ay kala tribün
inşaatına ve ışıklandırma çalışmalarına başlandı. Kompleks, şampiyonadan iki gün evvel
hazır hale getirildi ve Avrupa Yüzme, Atlama ve Senkronize Şampiyonası 22 Temmuz’da
başladı.
Şampiyona güven verdi
Bazı ülkeler güvenlik problemi nedeniyle İstanbul’a gelip gelmemekte tereddüt etseler de
bütün ülkeler organizasyona tam takım halinde iştirak ettiler. Türkiye’ye 43 ülkeden 993
136
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
sporcunun yanı sıra bine yakın yönetici ve 300 kadar da yabancı medya mensubu geldi.
Yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı ve 1500 personelin görev yaptığı şampiyonayı, başta
Eurosport olmak üzere, ZDF, BBC ve RAI gibi tanınmış televizyon kanalları naklen
yayınladı. TRT, 24 kamera ile şampiyonayı izleyiciye ulaştırdı. LEN, TRT’nin kullandığı
kameraların özelliklerini ve sayılarını standart kabul ederek bundan sonraki
şampiyonalarda bu standardın altına düşülmemesine karar verdi. Bu yüzden 2000 Avrupa
Yüzme Şampiyonası’nı organize edecek olan Finlandiyalı yetkililer İstanbul’a gelerek
organizasyonu yakından incelediler.
2005 ümidi
Türk yüzücüler başarısız olsa da organizasyonun başarılı bir şekilde gerçekleştirilmesi
herkes tarafından takdir edildi. Avrupa Yüzme Birliği (LEN) Başkanı Bartolo Consolo,
‘Buradaki sıcak ilgi ve havuzdaki muhteşem atmosfer, hepimizi mutlu etti. Özellikle
seyircilerin sporcuların başarılı hareketlerine verdikleri coşkulu reaksiyondan çok memnun
oldum. Ayrıca, bu şampiyona Türkiye ve İstanbul’un tanıtımına da büyük katkıda bulundu’
diyerek memnuniyetini dile getirdi. Uluslararas ı Yüzme Federasyonları Birliği (FINA)
Başkanı Cezayirli Mustafa Laffoi de organizasyonu çok be ğendiğini belirterek 2005 Dünya
Yüzme Şampiyonası’nın İstanbul’da düzenlenmesine sıcak baktığını söyledi.
Evet, başarısız olmaktan korktuğumuz, ancak beklenmedik bir şekilde neredeyse eksiksiz
organize ettiğimiz Avrupa Yüzme Şampiyonası geride kaldı. Peki, bu şampiyonadan ne
gibi sonuçlar çıkarılabilir? Bir: Türkiye, çok kısa bir sürede büyük bir organizasyonun nas ıl
düzenleneceğini bütün dünyaya gösterdi(!) İki: Sporcularımızın aldığı başarısız sonuçlar (5
yüzücümüz olimpiyat barajını aşmayı başardı), ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili
olduğunu bir kez daha gündeme getirdi. Üç: Başarılı olmak için illa da deniz olması şart
değil. Olimpik ölçülerde bir havuz olması da yeterli. Dört: Sonunda dört dörtlük bir
havuzumuz oldu. Beş: 2005 Dünya Şampiyonası Türkiye’ye verilebilir. Altı: Türkiye
organizasyondan çok büyük puan aldı.”
Kaynak: “Yüzme, atlama, idare et!”, Aksiyon, 7 Ağustos 1999
137
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ek C4
Veliefendi Hipodromu:
Uluslararası Nitelikteki Koşular
1/ Enternasyonal Malazgirt Koşusu
Yıl
Kazanan
Safkan
2008 AYABAKAN
Orijin
Jokey
Özgün /
Zafire.15
H.Karataş
ÇETİN
100.000
AL DAHMA
$
DAHESS
Sheikh
Ab.Al
Thani
DORMAH
100.000 DE
$
BRUGERE
(FR)
UDJIDOR DE
BOZOULS
(FR)
O.
Peslier
Sheikh
Ab.Al
Thani
150.000
ANASTASYA NİZAM
$
S. Akdı
Ersan
120.000 KAOE DE
Özbelge $
GHAZAL
DJAVİUS
DES LANDES
B.
Bouland
Sheikh
Ab.Al
Thani
BENGALANT
A. Clark
Sheikh 120.000
DAFFAQ
Al-Thani $
ODİNHAN
M. Henry
Sheikh 120.000
ODİN
Al-Thani $
IDOLE
D'AUVERGNE
S. Akdı
N.
Gülerce
100.000 AĞA
$
KARACA
ALTAHA
A. Atçı
M. Çay
100.000
BENKAR
$
YAVUZHAN
2006
ROBBIE
(NL)
Makzan / A.D.
Naıra
Vrıes
Amer David
Danie Du
Bouland
Cassou
Amer Danie Du
Cassou
Monarch
ERSANHAN
2003
Ah (TUR)
Odessaa
Amer
AL ANOOD (SDA) 2002
Dandoura
(GB)
(FR)
Amer
AL ANOOD (SDA) 2001
Dandoura
(GB)
(FR)
MUTABAHI Amer 2000
(GB)
Geran
Albatur 1999 CAŞ (TUR) 42.
Mahsuse
Özgün YELHAN
1998
29.
(TUR)
Zahide
DAHESS
(GB)
Üçüncü
646.700 DAHESS
$
(GB)
Amer / Al D.
Hanoof
Bouland
2004
İkinci
QUAOLINA
(FR)
AL DAHMA
(GB)
Şihis
Şimşek
Sheikh
Abdullah
Bin K. Al
Thanı
G. K.
Cornet Lucky
Stables
İkramiye
186.330 BRIGHT
$
LIGHT (NL)
2007
DAHESS
2005
(GB)
Sahip
120.000
ALTAHA
$
138
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
2/ Enternasyonal Ali Rıza Bey Koşusu
2008
KAFKASLI
2007
KAFKASLI
2006
KIRIMHAN
2005
KOŞANEFE
2004
KOŞANEFE
Caş /
Malike.18
Caş /
Malike.18
Haberbatur Odessaa
Albatur 52.K.Irak
Albatur 52.K.Irak
S.Kaya
S.Kaya
S.Boyraz
H.Karataş
A.Özdeniz
Remazan
Kaya
Remazan
Kaya
Ersan
Özbelge
Nurbiye
Gülerce
Yavuz
Gülerce
120.000
YTL
101.000
YTL
89.600
YTL
86.100
YTL
98.000
TL
ÇETİN
KIRIMHAN
ÖZGÜNKAN
ALPAK
TEKKAYA
DRAGON
ANADOLU
ATEŞİ
DEMİRKAZIK
BOZOK
HERKÜL
3/ Enternasyonal Anadolu Koşusu
2008
HARPUTLU
GAGGOŞ
Royal Abjar
/ Beneklikız
S.Kaya
F.Serpil
Ataman
310.550
YTL
FAIRSON
FAMILIAR
TERRITOR
Y (GB)
4/ Enternasyonal Kraliçe II. Elizabeth Koşusu
Perfect Storm /
Power Cat
Srı Pekan /
2007 BERRAKSU
Özlemcan
Marlın /
2006 ATEŞİN KIZI
Anakraliçe
KURTINIADI Mujahıd 2005 S (IRE)*
Fiddler's Moll
MOUNTAIN
CHAMPS TO
2004 CHAMPS
CATTANAMANDA
Eagle Eyed 2003 NAZLUŞ
Rince Abhann
Judge T C
(USA) 2002 CASSATO
Champagne
Barb (USA)
Marju (IRE) PAWNEE
Mermaid
2001 RHYTHM
Beach (GB)
Mukaddamah SOUND OF
2000 SILENCE
Sagrada
Prince Sabo 1999 ERDEMBEY
Early Call
Castle Rising 1998 LYNA
Lady
Connaught
Sharpo 1997 KEREMHAN Absolute
Service
Gold Guard 1996 ISLAMBOL
Again
Persian Bold 1995 BOLD PILOT
Rose Palumba
Yemken 1994 BANKO II
Nurtanem
2008 BEKMEZBEY
H.Karataş
Ümit
Bekmezci
120.000 YTL
KAYA BUSESİ
DROP OF
RAIN
A.Sözen
Nasri Artar
101.000 YTL
ANOTOLIAN
FIRE
MAE WEST
89.600 YTL
SİGAR
FİYAN
86.100 YTL
ANABELLE
LOVELY
DOYOUN
R.Taşdelen
F.Çakar
Faruk
Ateş
Kemal
Kurt
F.ÇAKAR
MURAT
CAVCAV
98.000.000.000
TL
RED CAT
SINATRA
F. Çakar
M. Niyazi
Polatyar
98.000.000.000
TL
MY BOLT
ÇAKARÇELİ
K
F. Çakar
K. Kurt
96.600.000.000
TL
SWEET
MİSTRESS
GREEN
FLAG
F. Çakar
E. Işıdan
78.000.000.000
TL
SUN MÜGE
SWEET
LİGHT
S. Kaya
M. Gediz
60.000.000.000
TL
GREEN
GÖNEN
CHURCH
PİCTURES
H. Karataş
H. Erdem
33.500.000.000
TL
SAİCHANİA
GALE
H. Karataş
Ö. Atman
24.000.000.000
TL
GURUP
VAKTİ
ŞAHİNAZ
A. Özdeniz
C. Alkan
6.500.000.000
TL
RÜZGARIN
KIZI
SAMPANO
M. Çılgın
Y. İ.
Sağanak
2.000.000.000
TL
ASLİKO
FASTEST
IRİSH
H. Karataş
Ö. Atman
800.000.000 TL
NARİNO
BLAMİNA
A. Özdeniz
H. Ataman
315.000.000 TL
SHİNİNG
STAR
ASOS
139
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
Castle Rising Lady
Connaught
Eastern Star 1992 BİNBA STAR
La Bimba
Chief Singer 1991 TARVİL
Deborah
Williams
Castle Rising 1990 ABBAS
Square Note
SOUTHERN Gerald Martin 1989 DANCER
Petona
Gap Of Dunloe
SWEAT
1988 HEART
- Riberta
Mummy's
ARISTOCRA
1987 T
Game Tomanaha
Home Guard GOLD
1986 GUARD
Smaranda
Royal Shiraz 1985 HAFIZ
Linda
Tünkut 1984 UĞURTAY
Nosana
Royal Ride 1983 GÜLBAHAR
Bahar I
1993 LYRA
1982 ESMERİM
1981 TORAMAN
1980 AYIŞIĞI
1979 TOPKAPI
DYNAMIC
1978 HAR.
1977 KİLİKYA
1976 VİDAR
1975 KARAALİ
1974 DORUKHAN
1973 AYTUDOR
1972 KARAYEL
1971 AKKOR
T U R İ Z M İ ” N İ
Karoo - Şirin
Our Guille Sevin
Prince Tudor Ayizi
Prince Tudor Linda
Cihangir Grey Rhythm
Ü Z E R İ N D E N
O K U M A K
H. Karataş
Ö. Atman
210.000.000 TL
OLD BOND
MAGİC BOY
A. Atçı
A. E.
Ataman
120.000.000 TL
ARMADA
MR. BLACK
A. Atçı
M. Kura
100.000.000 TL
ÇAĞLAYAN I
GENE
KELLY
M. Çılgın
Ö. Atman
45.000.000 TL
DİNÇSOY
MYRA
S. Akdı
S.
Tokdemir
25.000.000 TL
GÖNÜL I
KARANFİL
S. Okumuş
H. Ataman
18.000.000 TL
DEVİR
GÜLHANIM I
K. Yıldız
A.
Tokdemir
14.500.000 TL
TENDER
PRİNCE
LADY SERA
K. Altınöz
E. Talay
11.000.000 TL
GOLDEN
APPLE
DİSNEYLAN
D
E. Kurt
S. Eliyeşil
8.000.000 TL
NUR I
JUAREZ
E. Kurt
Ya.
Sarıkaya
5.000.000 TL
GÖKHAN
PAYİDAR
A. Atçı
G. Ekenler
2.000.000 TL
ŞIMARIK
ALŞAHİN
1.100.000 TL
SEREN I
KARTAL
400.000 TL
KEŞBÜKÜN
GİLŞAH
M. Çılgın
H.
Çadırcıoğl
u
S. Eliyeşil
A. Atçı
O. Çıkıllı
350.000 TL
YAVÇA
SEDKO
E. Kurt
F. Kozba
350.000 TL
AYSIN
ÇAKABEY I
S. Akdı
H.
Celaloğlu
200.000 TL
DOZER
BEYDAĞ
E. Kurt
S. Eliyeşil
150.000 TL
ROYAL
DANCER
KEMAL I
S. Okumuş
H. Birol
100.000 TL
LOSLUHAN
HALEP
MEKTUBU
K. Yıldız
F.
Tanaçan
100.000 TL
MURAT
KONSERAN
M. Çılgın
C. Kura
100.000 TL
ŞÜKRİYE
EUCLİD
K. Yıldız
A.
Barokas
75.000 TL
GÜLSEN
ÖZLEM
E.Kurt
S.Eliyeşil
75.000 TL
TOYOTA
EGEMEN
E. Kurt
G. Eliyeşil
70.000 TL
MÜCAHİT
NEYZEN
Strange Love K. Altınöz
Ayça
Akkor - Noces
Kamalpour Tuvana
Longonot Sun Princess
Close
Harmony Sevin
Royal Shiraz Zakkum
Calaboose My Valantine
İ S T A N B U L
- 2008
140
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
5/ Enternasyonal IFAHR [Uluslararası Arap Atı Yarışçılığı Federasyonu] Koşusu
2008
BOZDOĞAN
Sergen /
Matra.57
M.Kaya
Lami Katı
124.220 YTL
BELAMER
(FR)
İZBATUR
2007
KAFKASLI
Caş / Malike.18
S.Kaya
Remazan
Kaya
101.000 YTL
UÇANBEY
ÖZLENENTAY
6/ Enternasyonal İstanbul Koşusu
2008
BERRAKSU
2007
ISTANBUL
2006
KANEKO
2005
KARTALIM
2004
KANEKO
Srı Pekan /
Özlemcan
Royal Abjar /
Evanna`s Prıde
Pivotal /
Kalimat
Manila - Moon
Light
Pivotal Kalimat
K. Yıldız
F. Tanaçan 100.000 TL
MURAT
KONSERAN
M. Çılgın
C. Kura
100.000 TL
ŞÜKRİYE
EUCLİD
K. Yıldız
A. Barokas
75.000 TL
GÜLSEN
ÖZLEM
E.Kurt
S.Eliyeşil
75.000 TL
TOYOTA
EGEMEN
E. Kurt
G. Eliyeşil
70.000 TL
MÜCAHİT
NEYZEN
7/ Enternasyonal Boğaziçi Koşusu
2008
INSPECTO
R
Bin Ajwaad /
H.Karataş
Pandora
2007
BUSSONI
(GER)
Goofalik /
Blumme
A.Suborıcs
Mountaın
Cat /
Tanamanda
S.Kaya
CHAMPS
2006 TO
CHAMPS
Hayrullah
Doğan
Stall
Kaıserber
g
Murat
Cavcav
Stall
Meerbusc
h
Stall
Meerbusc
h
496.880 $
OUT OF
CONTROL
DICKENS
(GER)
517.360 $
PRESSING
(IRE)
LAVEROC
K (IRE)
150.000 $
WIN RIVER
WIN
SCARFAC
E
150.000 $
GRAND
EKİNOKS
RHODESIA
N WINNER
150.000 $
MAKTUB
TOUCH OF
LAND
DİNYEPER
2005
SENEX
(GER)
Pelder Septima
Andreas
Suborıcs
2004
SENEX
(GER)
Pelder Septima
W. Mongil
Barnato Violent Girl
S. Akdı
R. Volkan
Ekinci
120.000 $
EPALO
Barnato Violent Girl
H. Karataş
R. Volkan
Ekinci
120.000 $
FOUNDATİON SUN
SPİRİT
MÜGE
GRAND
2003 EKİNOKS
(TUR)
GRAND
2002 EKİNOKS
(TUR)
2001
KING'S BOY Platini N. Richter
(GER)
King's Blade
Niniski Eversince
Knight Line
TRAPPER
1999
Dancer (GB)
Elemis
Knight Line
TRAPPER
1998
Dancer (TUR)
Elemis
STRATEGIC Alleged 1997
CHOICE
Danlu
BOLD
Persian Bold
1996 PILOT
- Rosa
(TUR)
Palumba
2000
CAITANO
(GB)
A. Starke
Albert
Steigenber 120.000 $
ger
Gary A.
120.000 $
Tanaka
BELANUS
CLYABRO
OK
KİNG'S BOY
TRAPPER
S. Akdı
T. Aydın
100.000 $
KAVRANHAN
DOĞU
S. Akdı
T. Aydın
100.000 $
KARABEYHA
N
VİLLA
REAL
R. Quinn
M. Arbib
80.000 $
ARİSTİD
H. Karataş
Ö. Atman
80.000 $
GALTEE
BOLD
PİLOT
I.
THUNDER
BOLT
141
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
1995
1994
1993
1992
1991
“ K E N T
BINBA
Eastern Star
STAR (TUR) - La Bimba
Castle
ABBAS
Rising (TUR)
Square Note
SHREWD
Allaged IDEA
Domludge
Taufan CAPTAIN
One Last
HORATIUS
Glimpse
Roberto MARAAKIZ River of
Stars
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
M. Çılgın
F. Atan
$
LALA
ALTINÖZÜ
M. Çılgın
M.
Yücetürk
$
CARTEKİTT
M. Roberts
S. Manana 60.000 $
COLON
J. Reid
D. R.
Hunnisett
75.000 $
OLANTHE
PRESTİGE
J. Reid
H. AlMaktoum
$
WACİO
SHETLAN
D
Gary A.
Tanaka
745.320 $
LINNGARI
(IRE)
I.
THUNDER
BOLT
GOLDEN
HAWK
8 / Enternasyonal Topkapı Koşusu
2008
PRESSING
(IRE)
2007 SABIRLI
2006
RIBELLA
(IRE)*
2005
BRUNEL
(IRE)
2004 LUXOR
MARY
2003 ELLEN
(IRE)
Sovıet Star /
Rafıf
Strıke The
Gold / Free
Trade
Revoque /
Tajarib
Marju (IRE)Castlerahan
(IRE)
Distant
Relative Keep
Shining
N. F.Callan
H.Karataş
S.Kaya
Andreas
Suborics
Hayrullah
Doğan
Stall
Kaıserber
g
Murat
Cavcav
Stall
Meerbusc
h
Aydoğan San 776.040 $
RIBELLA
(IRE)*
S.Selman
Taşbek
150.000 $
KANEKO
Highclere
T.Racing X
150.000 $
RYONO
(USA)
E. Yavuz
Stall
Meerbusc
h
K. Levent
Kitapçı
150.000 $
SABIRLI
SRI PEKANA. Birdal
PRİCKLE
R. Volkan
Ekinci
Niko
Atanasyadis
120.000 $
ZAPTİYE
Yaşar Gölbaş 120.000 $
2002
Hamas AKINDAYIM
Snoozy
(IRE)
Time
F. Çakar
R. Volkan
Ekinci
2001
MARY
ELLEN
A. Birdal
Albert
Niko
Steigenber
Atanasyadis
ger
A. Starke
Gary A.
Tanaka
H. Von Finck 120.000 $
BOSPORU
S
H. Karataş
T. Aydın
Y. İ. Sağanak 100.000 $
BOSPORU
S
H. Karataş
T. Aydın
C. Alkan
GATTERİA
T. Sparke
M. Arbib
P. S. Winfield 80.000 $
RAMOOZ
T. Sparke
Ö. Atman
M. A.
Maktoum
60.000 $
ARİMNA
S. Kaya
F. Atan
V. Çakım
$
UĞURKAN
Sri Pekan Prickle
Green
Dancer 2000 HUAMBO
Hard
Knocker
Gold Guard
1999 ISLAMBOL
- Again
Tender
RÜZGARIN
1998
Prince KIZI
Windmill
Green
SANDSTON Desert 1997
E
Rose de
Thai
Cadeaus
CADEAUX
1996
Genereaux TRYST
Trystero
1995 JOHNY
Gold Guard
120.000 $
100.000 $
MARY
ELLEN
KARELİN
142
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
- Melody Girl
Castle
Rising 1994 LYRA
Lady
Connaught
Gerald
SOUTHERN
1993
Martin DANCER
Petona
Chief's
PAST
Crown 1992
MASTER
Passing
Look
Be My
LUCKY
1991
Guest - Gay
GUEST
Fantasy
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
GUITAR
H. Karataş
M.
Yücetürk
$
JOHNY
GUİTAR
M. Çılgın
S. Manana M. Oğuz
60.000 $
LUCKY
GUEST
S. Guillot
D. R.
Hunnisett
Sheikh
Mohammed
75.000 $
DEVİR
L. Piggott
H. AlMaktoum
W. O.
Holding
$
PAST
MASTER
Ö. Atman
143
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ek C5
Türkiye Jokey Kulübü:
Veliefendi Hipodromu’na ve “Enternasyonal Yarış Festivali”ne Bakış
“Beş yıldızlı otel gibi Padokta Birleşik Arap Emirlikleri Başbakanı Dubai Emiri ElMaktum’un 5’er milyon dolarlık atları yarışa hazırlanırken, sosyetenin tanınmış simaları
tribündeki localarına yerleşiyor. Bahisler oynanıyor, atlar fotofinish’i hedefliyor... Her şey
tam bir festival havasında. Görüntü İngiltere’nin ünlü hipodromu Ascot’u andırıyor ama o
kadar uzaklara gitmeye gerek yok; mekân, bizim Veliefendi Hipodromu. Veliefendi’de imaj
yenilenince, adı bahisle kumarla anılan hipodromun izleyici kitlesi de değişti. Aslında
değişim öyle bir anda olmadı. Sinyallerini Gazi Koşusu’nda vermeye başlamıştı.
Veliefendi’de hafta sonu düzenlenen Enternasyonal Yar ış Festivali, değişimin tescili oldu.
Geçen hafta sonu düzenlenen yarışlar, milyon dolarlık Arap ve İngiliz atlarını seyretmeye
gelenlerle doluydu. Yarışlara katılımı ne ramazan ayı, ne okulların açılacak olması
etkileyebildi. Sosyeteyi içine çeken değişimi Türkiye Jokey Kulübü Başkanı Yasin
Ekinci’yle konuştuk. Ekinci, Veliefendi’de yaşanan değişimin, dünyadaki değişimin bir
yansıması olduğunu vurguluyor: “Her sene caz festivali, sinema festivali, müzik festivali
yapılıyor. At yarışı da bunun gibi bir faaliyet. Belli günlerde insanlar ın buraya gelmek için
özen göstermeleri gerekir. Bunu sağlamak için de iyi hizmet vermek gerekir.”
Altı kişilik loca
Altı kişilik locanın 1500 YTL’den satıldığı, 3 milyon dolar ödülün dağıtıldığı yarışlardan
sonra hipodromun tanıtımı gayet iyi yapıldı. İyi hizmet vermek için hipodromun imajını
yenilediklerini anlatan Ekinci, görünümle birlikte izleyici profilinin de de ğiştiğini söylüyor:
“Türkiye’de geçmişte daha üst düzeyde bir katılım varken, zaman içinde bu oyun kumar
boyutuyla ortaya çıkarılmış, haksız bir damga yemiş ve insanlar buradan kaçar hale
gelmişler. Kadınların dünyadaki örneklerine özendikleri, şapkalarını takıp şık bir şekilde
gidebilecekleri başka bir mekân yok. Dolayısıyla dünyadaki seyirciye baktığımız zaman,
özel günlerde kadınlar çok daha fazla. Aslında malzeme aynı malzeme, dünya ile ilişkiyi
daha üst seviyeye getirdik. Beş yıldızlı bir otelde bulabileceğiniz bir ortamı burada gerek
hizmet, gerek yemek, gerekse servis açısından sağlıyoruz. Bunlara dikkat edince üst
düzey insanlar da buraya geliyor.” Ekinci, “Milli Piyango’yu, iddaa’y ı kaldırsanız dünyada
hiçbir şey değişmez ama at yarışlarını kaldırırsanız önemli bir sektör çöker,” diyecek kadar
da iddialı: “Yüz binlerce kişinin istihdam edildiği bir sektör bu. Çok ciddi bir ihracat boyutu
da var. Her yıl 6 milyar doların üzerinde yapılan satış dolayısıyla bir ticari hareket var.
Dolayısıyla burada da katılımın kalitesini yükseltmek ve Türk atçılığını hak ettiği yere
taşımak istiyoruz.” Fransa, Singapur, İngiltere, İrlanda, İtalya, Dubai, Japonya, Hong Kong,
Almanya, İsveç ve İsviçre’den 200 yabancı konuğun katıldığı festivalin seyirci kitlesinin
artık hep bu düzeyde olmasını istediğini belirten Ekinci, “Bunun için elimizden geleni
yapacağız,” diyor: “Festival düzenlemek, bir yandan dünyan ın, diğer yandan Türkiye’de at
yarışıyla aslında ilgili olmayan kesimin de dikkatini çekmek içindi. Bizim için en önemli
yarış Gazi Yarışları’dır, Gazi’den sonra da Enternasyonal Yarışlar gelir. Amaç o günlerde
insanlarda “Veliefendi’ye gideyim,” arzusunu uyand ırmaktı, sanırım başarılı olduk.
Hipodrom 16 stadyum büyüklüğünde bir alan, biz o kadar bir alanı ışıklandırıyoruz.
Localarımız var, açık büfe hizmetimiz var. Yani üst düzey insanların gelmemesi için bir
gerekçe yok. Zaten toplum olarak atı seviyoruz.”
Kaynak: “Veliefendi’ye artık şapkayla gidilecek”, Sabah, 11 Eylül 2008
144
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ek C6
Tanıtım için her fırsatın değerlendirilmesine yönelik bir örnek olay: 360 0 İstanbul
“... Türkiye Jokey Kulübü, 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesine destek olmak amacıyla
dünyanın en önemli panoramik fotoğraf sanatçılarından Brezilyalı Dudu Tresca’yı
İstanbul’a davet etti. Kenti 10 gün boyunca köşe bucak gezen Tresca’nın eserleri dün
itibarıyla Veli Efendi Hipodromu’nda sergilenmeye başlandı. Şu sıralar ‘derinlik’ ve
‘gerçeklik’ üzerine yoğunlaşan ve kendisi Sao Paulo’ya dönse de aklı buralarda kalan
Tresca’yla online bir sohbet gerçekleştirdik. Sanatçının niyeti, daha geniş zamanlarda
İstanbul’un tadını çıkarmak.
Fotoğrafla ilişkiniz nasıl başladı?
40 yıldır fotoğraf çekiyorum. Tiyatro oyunlarını fotoğraflamakla başladım işe ve sonra da
hiç durmadım. Sanırım kendimi bildim bileli fotoğraf çekiyorum. Sao Paulo’da felsefe
eğitimi aldıktan sonra Güney Amerika’nın en büyük dergilerinden Editora Abril’de foto ğrafçı
olarak çalışmaya başladım. 80’lerin başında Via Cinturato adlı dergi için ‘Hidden Brazil’
adlı 18 projelik bir iş yaptım. 90’lardan itibaren daha büyük dergiler için foto ğraflar çektim.
Zamanla fotoğraflarımı kitaplaştırdım.
Neler çekiyorsunuz daha çok?
Çalışmalarımın çoğu gittiğim, gezdiğim yerlerin bilinmeyen yönlerine ışık tutar. Macera,
yollar, yeni hikâyeler fotoğrafımın ana teması oldu. Şimdilerde daha çok, gerçeklik ve
derinlik üzerine yoğunlaştım. Fotoğrafta gerçeklik duygusunu seviyorum. Uzun zamand ır
çektiğim panoramik fotoğraflar var. Festivaller, sokaklar, tarihi kentler ilgimi çekiyor.
Nedir bu ‘360 projesi’?
Fotoğraflarımı internet aracılığıyla paylaşıyorum insanlarla ve panoromik fotoğrafın
yansıtmak istediğim mekândaki gerçeklik duygusunu iyi verdiğini düşünüyorum. Dünyanın
her yerinde panoramik fotoğraflar çekiyorum. Mekânı 360 derece görmek, hem bütün
ayrıntıların yansıtılmasını sağlıyor hem de mekâna derinlik katıyor, iki boyutlu fotoğraftan
daha derin bir görüntü veriyor.
‘İstanbul 360’ projesine nasıl başladınız?
Dört yıl önce Works’ten reklamcı Atilla Aksoy, İstanbul fotoğrafları çekmemi ve bunları
kitaplaştırmamı istemişti. Ne yazık ki araya işler girdi ve bu proje tamamlanamadı. Bu sene
ona bir fotoğraf gönderdim. Yaşadığım şehir Sao Paulo’nun panoramik bir fotoğrafı...
Birkaç gün sonra oğlu Sinan Aksoy’dan bir telefon aldım, “Dudu, kalk gel İstanbul’u
fotoğrafla” diyordu. İstanbul’un panoramik fotoğraflarını hayal edince çok büyülü bir şey
olacağını düşünmüş. Bir hafta sonra İstanbul’a geldim ve 24 Haziran’da bu güzel şehre
360 dereceden bakmaya başladım.
Nasıldı İstanbul’a 360 dereceden bakmak?
Ben bu şehri gerçekten çok büyüleyici buluyorum. Bu projenin de foto ğrafçılık kariyerim
boyunca yaptığım en iyi işlerden biri olduğunu düşünüyorum. Çok önemli bir adım oldu
benim için. Hiç bilmediğim bir kentin bilmediğim manzarasına bakmak çok güzel bir duygu.
145
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
10 gün sürdü çekimler. Bir takımım vardı tabii, Works’ten Sena Alpsan ve onun ekibinden
Burçak ve Mehmet’le gezdik İstanbul’u. Mehmet, Fransızca biliyordu ve bana şehri anlattı.
O olmasa eksik kalırdı bir şeyler. Atilla Aksoy, İstanbul’a ilk kez gelen birisi nasıl görüyor
bu şehri, onu anlamak istedi.
Nasıl görünüyor peki bu şehir?
Çok güzel. İstanbul çok eski bir şehir ve tarihi beni çok heyecanlandırdı. Görmüş geçirmiş
bir kent, tarihin izlerini taşıyor. Beyoğlu, Boğaz ve sıcacık insanlar... Bu şehirle ilgili her
şeyi sevdim. Trafik dışında her şey çok güzel görünüyor aslında.
Bundan sonraki projeleriniz neler olacak?
Sao Paulo’da devam ediyorum fotoğraf çekmeye. ‘360 projesi’ bitmedi tabii, daha birçok
şehrin panoramik fotoğraflarını çekeceğim. İstanbul’da başka çekimler de yapmak
istiyorum aslında. Sergide bulunamayacağım için üzülüyorum. İnsanların fotoğraflarıma
nasıl tepkiler vereceğini bilmek isterdim. İstanbul’a en yakın zamanda tekrar gelmek ve
şehrin tadını çıkarmak istiyorum. Boğaz’ı doya doya seyretmek, Beyoğlu’nda gezmek
büyük keyif. Bence kıymetini bilin, çok güzel bir şehirde yaşıyorsunuz.”
Kaynak: “360 derece sereserpe İstanbul”, Radikal, 6 Eylül 2008
146
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ek C7
Doğrular ve Yanlışlar Üzerine Bir Örnek Olay:
İstanbul Park, Formula 1, Moto GP ve WTCC
İstanbul Ticaret Odası ile Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından yaptırılan İstanbul
Park Yarış Pisti ve Tesisleri, Tuzla’da, Akfırat mevkiinde bulunmakta ve toplam 2.215.000
m 2‘lik bir alanı kaplamaktadır.
İstanbul Park’ın tanıtımında “...izleyiciler için de diğer pistlerden farklı bir yere sahiptir. Yeni
nesil pistlerden olması ve günümüz ihtiyaçlarına göre dizayn edilmesinin bir sonucu olarak
tesisleriyle diğer pistlerden açık ara önde yer almaktadır. Pist toplam 130 binden fazla
kişiyi ağırlayabilecek oturma kapasitesine sahip olup, ana tribünün seyirci kapasitesi ise 25
bin kişidir. 12 bin’in üzerinde kapasiteyle otoparklar, piste araçla gelmeyi mümkün
kılmaktadır. Pistin VIP misafirleri, Padok Alanı’nın başlangıç ve bitişinde tüm alana hâkim
olacak şekilde yerleştirilmiş yedişer katlı iki VIP kulesinde ağırlanmaktadırlar. Her bir kule 5
bin kişi kapasiteli olup, piste tamamen hâkim ve kusursuz bir görü ş açısına sahiptir”
denerek İstanbul için önemi vurgulanmaktadır (bknz. http://www.istanbulparkcircuit.com/trtr/Istanbul-Park).
10 Eylül 2003’te temeli atılmış ve 300 milyon YTL yatırım yapılarak 21 Ağustos 2005’de
yapılan, McLaren Mercedes'in Fin pilotu Kimi Raikkonen’in birinci oldu ğu ilk İstanbul Park
Grand Prix'sine yetiştirilmiştir. 2006, 2007 ve 2008’de yapılan yarışları ise Ferrari'den
Felipe Massa kazanmıştır.
İstanbul Park ve ev sahipliği yapması öngörülen yarışlar ile ilgili gelişmelerin yazılı basında
ve Internet’te yer alan haberlere/bilgilere dayan ılarak topluca izlenmesinin yararlı olacağı
düşünülmektedir.
“... 21 Ağustos’taki Formula 1 yarışına yetiştirilen İstanbul Park Pisti, bugüne kadar
düzenlenen organizasyonlarda tam 235 bin biletli davetliyi a ğırladı. Önümüzdeki hafta
sonu dünyanın en çok izlenen motorsporları organizasyonlarından bir diğeri olan MotoGP
ile beraber bu seyirci sayısının rahatlıkla 300 binin üzerine çıkması bekleniyor. Yetkililer,
futbol ile yatıp kalkan ülkemizde birkaç yarışta ulaşılan bu rakamın son derece iyi bir sonuç
olduğunu, gelecek yıl yapılacak farklı tanıtımlarla bu rakamların daha da yukarıya
çıkacağını kaydediyorlar.
... İstanbul Park Pisti, bugüne kadar Formula 1 dışında, WTCC, FIA GT ve DTM
yarışlarına da ev sahipliği yaptı. Bu ana yarışların yanında birçok farklı yarış da İstanbul
Park’ta düzenlendi. Porsche Cup, GP2, Formula 3, Seat Cup Türkiye ve VW Polo Ladies
Cup gibi yarışlara ev sahipliği yapan İstanbul Park Pisti’ne bugüne kadar tam 235 bin biletli
ziyaretçi geldi.
MotoGP ile sayı artacak
Hafta sonunda düzenlenecek olan ve dünyan ın en çok ilgi gören motorsporları
organizasyonlarından biri olan MotoGP ile 21 Ağustos’tan itibaren pisti ziyaret edenlerin
sayısının rahatlıkla 300 bini aşması bekleniyor. Bugüne kadar düzenlenen yar ışlarda
147
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Formula 1’e toplam 182 bin seyirci gelirken, WTCC ve FIA GT’de bu rakam 21 bin,
DTM’de ise kötü hava şartlarına rağmen 32 bin oldu. Toplamda 235 bin seyirciyi a ğırlayan
İstanbul Park Pisti’nde yarışların dışında birçok otomobil firması da çeşitli organizasyonlar
düzenlendi.
Şimdiye kadar ilk söylendiği gibi pistte bir düğün yapılmamış olsa bile önümüzdeki yılın
planlarında birçok yeni organizasyonun yer alaca ğına dikkat çekiliyor. 300 trilyon lira
harcanarak 2 yılda tamamlanan İstanbul Park Pisti, böylelikle iki aylık kısa süreçte 235 bin
kişiyi ağırlayarak yapılan masrafların boşa gitmediğini açıkça ortaya koydu. Ayrıca bu
rakamlara piste görevli olarak gelenlerin dâhil olmad ığını da hatırlatmakta yarar var.
Daha çok yabancı gelecek
Pistin işletmesini yapan Motorsporları Organizasyon AŞ’nin (MSO) Pazarlama ve Satış
Müdürü Bülent Özerdim, kendilerini öncelikli olarak ulusal anlamda seyirci kat ılımının
fazlasıyla memnun ettiğini belirtiyor. İstanbul Park Pisti’nde düzenlenen yarışlara olan
ilginin her yarışta artarak büyüdüğünü söyleyen Özerdim, gelecek yıl pist hakkında
spekülasyonların da bitmesiyle beraber yurtdışından daha fazla izleyici beklediklerini de
dile getiriyor.
Gelecek yılın takviminin henüz belirlenmediğine de dikkat çeken Özerdim, 2006 yılının
ilkbahar aylarından itibaren uluslararası organizasyonlara ev sahipliği yapacaklarının da
müjdesini veriyor. Özerdim ayrıca, gelecek yılın takviminin daha geniş olacağını ve bu
sayede tanıtım sürelerinin de uzayacağını belirtiyor. Gelecek yılın takvimine birkaç yeni
yarış eklenme ihtimalinin de olduğuna değinen Özerdim, bu konu hakkındaki
görüşmelerinin büyük bir hızla devam ettiğini de sözlerine ekliyor.
Bazı yarışlara istediğimiz gibi tanıtım yapamadık
2005 sezonunda yapılan yarışlar hakkında da bir açıklama yapan Bülent Özerdim, konu
hakkında şunları söylüyor: ‘2005’in açılış yarışı olan Formula 1 çok başarılı geçti.
Mükemmel bir organizasyona ev sahipliği yaptık ve tüm katılımcılardan olumlu geri dönüş
aldık. Yarış, organizasyon ve pist uluslararası medyada çok olumlu haberlerle anlatıldı.
Türkiye tanıtımına çok ciddi katkılar olduğunu düşünüyorum. Bütün bunlar yeni doğan bir
tesis için çok önemli. İlk izlenim son izlenimdir sözünü dikkate alırsak F1 bizim prestij
organizasyonumuzdu. WTCC ve GT için hafta sonu 21 bin izleyici İstanbul Park’a geldi.
Tabii ki F1 ile arası çok yakın olduğundan istediğimiz tanıtımı yapamadık, ancak seneye
daha çok izleyici için yeterli vaktimiz olacak. DTM ise zaten Avrupa’da kendini fazlas ıyla
kanıtlamış bir yarış. Efsane pilotları ağırlamaktan büyük keyif aldık. Yarışı 32 bin izleyici
kötü hava şartlarına rağmen seyretti. Gelecek yıl da bu yarışların sayılarının artmasını ve
motor sporları kültürüne katkıda bulunmalarını arzuluyoruz.’ “
Kaynak: Motorsporları ‘İstanbul Park' pisti ile futbolu zorluyor, 21 Ekim 2005,
www.araconline.com/h/haber.asp?id=3969
Yukarıdaki haberde adı geçen ve ilk kez 1949’da yapılan MotoGP, motor sporları
dünyasının en eski ve en köklü yarışı olarak bilinmektedir. Nisan'da başlayan, Kasım’da
sona eren, dört anakarada yapılan 17 yarış sonucu yılın şampiyonu belirlenmektedir.
Dünyanın en önemli motosiklet üreticileri, 4 zamanl ı 990 cc'ye ulaşan kapasiteli prototipleri
bu yarışta test etmekte, MotoGP'de yarışan 17 ülkenin pilotları da hem çok popüler
148
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
olmakta, hem de çok büyük paralar kazanmaktad ırlar. Son teknoloji, dinamizm, heyecan,
yenilik, tutku ve hız sözcükleriyle tanımlanan MotoGP, Formula 1'in “iki tekerlekli rakibi”
olarak görülmektedir. Her MotoGP yarışı 50'nin üzerinde televizyon kanalında canlı
yayınlanmakta, yarışları 30'un üzerinde ülkeden 600'e yakın basın mensubu izlemektedir.
2003 yılında kurulan Türkiye Motosiklet Federasyonu'nun (TMF) giri şimleri sonucu İstanbul
2005 yılının “yarış takvimi”ne alınmıştır. TMF Asbaşkanı Süleyman Memnun, MotoGP'nin
İstanbul'da yapılaması için 6 yıllık anlaşma yaptıklarını, her yıl için 5 milyon 250 bin dolar
ödeyeceklerini söylemiş, 20 bini yurtdışından toplam 100 bin kişinin İstanbul Park'ta
yarışları izlemesini beklediklerini de vurgulamıştır. Memnun, İstanbul Park'ın, 5 milyon
dolarlık düzenlemeyle MotoGP'nin de yapılabileceği piste dönüştürüldüğünü de eklemiştir.
Yarışların biletleri 20 ile 400 YTL arasında değişmiştir.
Kaynak: “F1'in rakibi İstanbul'da”, Sabah, 23 Ekim 2005
MotoGP ile ilgili sözleşmenin imzalandığına ilişkin haberler -veriler farklı olsa da- basında
yer almıştır:
“Türkiye’de yapılması kesinleşen Dünya Motosiklet Şampiyonası’nın (Moto GP) nihai
anlaşması, Ankara’da imzalandı.
17 yarışlık Moto GP’nin 16. ayağı olan İstanbul Park Pisti’ndeki yarış, 23 Ekim Pazar günü
yapılacak. Türkiye etabının, 6 yıl süreyle devam etmesi öngörülüyor.
Düzenlendiği ülkelerde her etabı ortalama 80 bini aşkın kişi tarafından canlı izlenen Moto
GP, 102’si canlı olmak üzere 185 ülkede televizyonlardan yayınlanıyor. Dünyanın en çok
izlenen ilk 4 spor dalından biri olan organizasyona, 3 bini aşkın medya kuruluşu
programlarında yer verirken, düzenlendiği ülkeye yaklaşık 50 bin yarış sever turist olarak
geliyor.
Moto GP aracılığıyla yapılan ülke tanıtımı, standart tanıtım faaliyetleriyle kıyaslandığında
yaklaşık 1 milyar dolarlık reklam, tanıtım ve bilgilendirme hizmetiyle eşdeğerde bulunuyor.
İstanbul Park Pisti’nde 23 Ekim’de gerçekleştirilecek şampiyonanın 16. ayağıyla ilgili
olarak Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Moto GP
Organizasyonu’nun tüm haklarına sahip olan Dorna firmasının sahibi Carmelo Espeleta,
Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay ve Motosiklet Federasyonu Ba şkanı Bekir
Yunus Uçar’ın katılımlarıyla bir basın toplantısı düzenledi.
Toplantıda konuşan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Şahin, “ Sporda başarılı
organizasyonların önemi ortada. Turizm gelirlerinin artmas ındaki etken başarılı spor
organizasyonlarıdır. İhracatın artışındaki önemli unsur, spor yoluyla tanıtımın yapılmasıdır.
Türkiye, Formula 1 organizasyonunu başarıyla gerçekleştirdi. Bu pistin yıllık yarış
takviminin doldurulmasıyla gerçek amacına ulaşabileceğini düşündük. Bunlardan birisi de
Moto GP. Son ayakları büyük önem taşıyan bu organizasyonda, sondan bir önceki yar ış
olan 16. etap İstanbul Park’ta yapılacak” şeklinde konuştu.”
Kaynak: ntvmsnbc.com, 1 Eylül 2005
149
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Gerçekten de 23 Ekim 2005’de yapılan MotoGP’nin 16. etabını, 2006 (30 Nisan, 3. etap)
ve 2007 (22 Nisan, 3. etap) izlemiştir. Öte yandan, WTCC Dünya Binek Otomobil
Şampiyonası da 16-18 Eylül 2005 ve 23-24 Eylül 2006’da İstanbul Park’ta yapılmıştır.
Ancak Nisan 2007’de bir başka gelişme olmuş, İstanbul Park Pisti’nin işletme hakkı, 2021
yılına kadar Formula 1 Yönetimi (FOA) Başkanı Bernie Ecclestone'a verilmiştir.
“... İstanbul Park basın merkezinde konuyla ilgili gerçekleştirilen basın toplantısına Bernie
Ecclestone, İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Murat Yalçıntaş, Türkiye Odalar ve
Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu Üyesi İlhan Parseker, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Genel Sekreteri Muammer Erol katıldı.
İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, FOA ile 2021 yılına dek anlaşma yaptıklarını belirterek,
‘Türkiye'yi Formula 1'den mahrum etmeden, yar ışların devamını sağlayacak bir formül
ürettik. İstanbul Park Pisti'ni işletecek olan FOA ile 2021 yılına kadar anlaştığımız için, bu
yıla kadar F1'in İstanbul'da kalmasını istedik. Anlaşmamız yıllık kira ve kardan pay
şeklindedir. Pistin bakım ve onarımı kiralayan şirkete aittir’ diye konuştu.
Yalçıntaş, Formula 1'in İstanbul'un, Türkiye'nin tanıtım projesi olduğunu belirterek, şöyle
konuştu: ‘Bu yatırım, hedefi bulan bir yatırım oldu. 2 sene içinde yapılan F1 ve diğer
yarışlar son derece iyi yarışlardı. Türkiye ekonomisine bu yarışlardan büyük katkı sağlandı.
Pistin sahibi olan TOBB, İTO, Valilik ve Büyükşehir Belediyesinin, bu tip organizasyonların
sadece ilk başlangıcında yer almalarını istedik. Çünkü ticareti en iyi iş adamları, şirketler
yapar. İTO, TOBB gibi kurumlar ticaretin içinde yer almamal ıdır. İlk yarıştan sonra bu
konuda çalışmalar yaptık. Bugün de bu noktaya geldik. Son derece başarılı olduğumuzu
düşünüyorum.’
İstanbul Park'tan ne kadar zarar ettiklerinin sorulmas ı üzerine Yalçıntaş, ‘Evet, çok zarar
ettik. Çift rakamlı milyon dolar zarar ettik. Bu anlaşmayla FOA ile temiz bir sayfa açıyoruz’
dedi.
Yalçıntaş, pistin kesin maliyetinin sonuçlanmadığını, kesinleşmiş harcamanın 221 milyon
YTL olduğunu ifade ederken, 2005 ve 2006 yılında tüm yarışlar için piste 579 bin kişi
geldiğini söyledi.
Ecclestone: "İstanbul Park, dünyanın en iyi pisti"
Bernie Ecclestone ise İstanbul Park'ın dünyanın en iyi pisti olduğunu, burada bulunmaktan
mutluluk ve gurur duyduğunu ifade etti.
Yapılan anlaşmanın detayları ve maliyeti konusunda açıklama yapmaktan kaçınan
Ecclestone, ‘Kontrat 80 sayfa. Şimdi anlatmaya kalksam uzun sürer. Pisti devraldık.
Buradaki yatırımımız karlı değil. Ama 'Niye geldin?' derseniz, İstanbul Park, dünyanın en
iyi pisti. Burada bulunmaktan gurur duyuyorum’ diye konu ştu.
İstanbul'un, Formula 1'den önceki ve sonraki imajının farklı olduğunu kaydeden
Ecclestone, anlaşmanın maliyeti ile ilgili bir soruya, ‘Küçük yaşlarda bir ders öğrendim. Bir
centilmen ulu orta paradan bahsetmez. Yapt ığımız anlaşma İTO için son derece karlıdır.
Bizim için ilk anlarda karlı gözükmeyebilir ama Türkiye'deki pist en iyi pist. Karl ı bir yatırıma
döneceğine inanıyorum’ diye yanıt verdi.
150
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Yaptığım en kötü anlaşma"
Kendisine ‘iyi iş adamı’ dendiğini hatırlatan Ecclestone, ‘Aslında yönetim kurulum
sözleşmeye baktığında, benim aptal bir iş adamı olduğumu düşündü. Bu benim dünyada
yaptığım en kötü anlaşma. Ama 'Niye?' derseniz, Türkiye'ye çok ama çok inanıyorum.
Zannedildiği gibi 1-2 yıllık finansal getiri için yapılan bir anlaşma değil. Uzun yıllarda getirisi
olacak bir anlaşma’ şeklinde konuştu.
MotoGP konusu
MotoGP yarışlarının gelecek yıl İstanbul'da yapılamayabileceğinin hatırlatılması üzerine de
Ecclestone, ‘Bu yıl sözleşmeleri bitiyor. Gelecek yıl da devam etmesi sponsorluk
anlaşmalarına bağlı. Biz kalması için üzerimize düşen görevi yapacağız. Zira ben iyi bir
motosiklet yarışı hayranıyım’ dedi.
Ecclestone, motor sporlarına Türkiye'de ilginin azaldığının belirtilmesi üzerine de, ‘Bence
bu konuda endişelenmeye gerek yok. Tüm dünyada bu böyle. O kadar çok spor kategorisi
var ki insanlar seçici davranıyor. Futbolda da aynı sorun var. Ancak çok büyük maçlar ilgi
çekiyor. Burada görev bence medyaya dü şüyor’ diye konuştu.
Pistte gelecek yıl test sürüşlerinin de yapılıp yapılmayacağı sorusuna Ecclestone, ‘Bu
konuda fikrim yok. Takımların vereceği bir karar. Takımlar isterse biz de İstanbul Park'ı
açarız’ diye yanıt verdi.
Parseker: ‘Bu işi en iyi bilen Ecclestone’
TOBB Yönetim Kurulu Üyesi İlhan Parseker ise, bu pisti kendilerinin çal ıştırmasının uygun
olmadığını düşündüklerini ifade ederek, ‘Bu pistin iş adamı mantığıyla daha iyi
çalıştırılabileceğini düşündük. Bu işi dünyada en iyi bilenlerden biri de Ecclestone. Ondan
gelen teklifi çok ciddi bir şekilde değerlendirdik. Diğer ihalede de herhangi bir sonuca
gitmediğimiz için Ecclestone'la anlaştık’ diye konuştu.
Parseker, bu işi en iyi bilen kişilerin pisti en iyi şekilde çalıştıracağına inandıklarını
belirterek, ‘Bundan sonra Türkiye'nin tüm yar ışlara ev sahibi olacağına inanıyoruz’ dedi.”
”Kaynak: Hürriyet, 21 Nisan 2007
Önce, İstanbul’da ilk kez 22-24 Eylül 2006’da yapılan, Türkiye Otomobil Sporları
Federasyonu’nun 2007 takviminde yer alan ve 28-29 Temmuz 2007’de İstanbul Park’ta
gerçekleştirilmesi planlanan Dünya Binek Otomobiller Şampiyonası (WTCC) İstanbul ayağı
iptal edilmiş, aynı tarihlerde İsveç’te yapılmasına karar verilmiştir.
Yukarıda değinilen basın toplantısının üzerinden çok değil, dört ay geçtikten sonra, Türkiye
Motosiklet Federasyonu (TMF) Başkanı Bekir Yunus Uçar’ın söyledikleri ise çok farklı
olmuştur.
“Türkiye Motosiklet Federasyonu (TMF) Başkanı Bekir Yunus Uçar, dünya basınında
övgüyle bahsedilen İstanbul Park Pisti’nin Formula 1’in patronu Bernie Ecclestone’a
devredilmesinin ardından yaşanan gelişmeleri motohaber.com’a anlattı. Türk sporcuların
unutulmaması gerektiğini kaydeden Uçar, ‘İstanbul Park’ta sporcularımızın antrenman
151
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
yapılmasına izin verilmeli. Dünya Supersport Şampiyonası’nda liderliğe kurulan Kenan
Sofuoğlu’nun kendi ülkesinin pistinde antrenman dahi yapamamış olması büyük ayıp’ dedi.
TMF Başkanı Uçar, son gelişmeleri şöyle değerlendirdi: Pistin devredilmesiyle ilgili
sözleşmenin içeriğini tam olarak bilmiyoruz. Umut ediyorum ki sporcular ımızın
unutulmadığı bir sözleşme imzalamış olsunlar. Örneğin Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
devrettiği statlar için ‘23 Nisan ve 19 Mayıs'ta tahsis edilmesinin yanı sıra milli sporcular bu
tesislerden ücretsiz faydalanacak. Lisansl ı sporcular için ücretsiz antrenman saatleri
belirlenecek’ gibi belli başlı şartlar koyar.
Pistte antrenman ve yarış izni verilmeli
İTO da İstanbul Park'ı yabancı bir işletmeciye devrederken şöyle demiş olsun: ‘Türkiye
Motosiklet Federasyonu’na senede 10 gün antrenman yapma izninin yan ı sıra 4 ulusal, 2
uluslararası yarış düzenleme izni verilecek. Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu'na 3
ulusal, 4 uluslararası yarış yapma izni verilecek ve milli sporcular için de antrenman günü
ayrılacak. Bu toplam 40 gün tutar. Geri kalan 320 günde de buray ı işletip kira
ödeyeceksiniz.’
Ama sözleşmede böyle bir madde olmadığını tahmin ediyorum. Çünkü biz ısrarla İstanbul
Park’ın işletmesini alan kişiye soruyoruz. ‘Gelecek sezon yarış düzenlediğimizde bize nasıl
bir kira ödemesi öngöreceksin? Hangi şartlarla burada yarış yapabileceğiz? Kenan
Sofuoğlu gibi dünyaca ünlü yarışçımız burada antrenman yapabilecek mi? Dünya
Supersport Şampiyonası’nın bir ayağını Türkiye’de düzenlesek hala ödemeye devam
ettiğimiz dünyanın en pahalı pist kirasını isteyecek misin? Hangi şartlarda burayı bize
vereceksin?’ Bu konularla ilgili bize hiçbir şey söylenmiyor.
Bizim amacımız İstanbul Park’ın işletmesini Türkiye Motosiklet Federasyonu ve Türkiye
Otomobil Sporları Federasyonu olarak bir şirket kurup hiçbir şekilde kar gözetmeden
burayı işletmekti. Ama her gündeme getirdiğimizde bunun mümkün olmadığı söylendi.
Kenan kendi ülkesinde antrenman yapamad ı
Eğer pistin sözleşmesi Bernie Ecclestone'un onayı dışında bir başka kişiyle yapılırsa, F1’in
geri çekileceği şeklinde bir kontrat maddesiyle karşı karşıya kaldık. Ne oraya talip olabildik,
ne de orada bugüne kadar herhangi bir milli sporcumuz b ırakın yarış yapmayı antrenman
yapabildi. Kenan Sofuoğlu, şu an yarıştığı Dünya Supersport Şampiyonası’nda liderliğe
kurulan bir isim. Kendi ülkesinde ve kendi pistinde antrenman dahi yapamam ış olması
büyük ayıp. Tabii ki bu ayıp hepimizin.
3 yıl daha sözleşmemiz var ama karar veremedik
MotoGP organizasyonu için 3 yıl daha sözleşmemiz mevcut. Fakat biz TMF olarak
sözleşme yaptığımız uluslararası federasyon temsilcisi ve MotoGP’nin işletmeci firması
Dorna’ya şöyle dedik: ‘Türkiye'deki pist el değiştiriyor. Biz bu pistin hangi şartlarda el
değiştirdiğini, karşımıza hangi şartların konulacağını bilmiyoruz. Bu yüzden bu sene
dondurmak veya şartlar istediğimiz gibi gelişmezse MotoGP organizasyonunun Türkiye
ayağını iptal etmek istiyoruz.’ Onlar da önerimizi makul karşılayıp karar almamız için süre
verdi. MotoGP eğer Türkiye'de yapılmayacaksa yarışın bu etabını satışa çıkaracaklar.
152
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
3 senede 3 milyon dolar kira ödedik
Biz 3 senedir sadece pist kirası olarak İstanbul Park’a 3 milyon dolar ödedik. 2005-20062007'de verdiğimiz miktarla dünyanın en pahalı pistini kiraladık. Bu şartlar hafifleyecek mi
yoksa ağırlaşacak mı bilmiyorum. Böyle uluslararası bir yarışı herkes ülkesine
götürebilmek için mücadele eder. Normalde pist sahibi der ki, ‘Sat ış alanlarını benim
işletmem karşılığında gelin bu yarışı düzenleyin.’ Oysa pistin yeni sahibinin yüz binlerce
dolar istediğini öğreniyoruz.
Bu şartlarda TMF olarak önümüzü görmeden MotoGP organizasyonuna girmek
istemiyoruz. Kontrata milli sporcularımızı ve federasyonumuzu düşünerek birkaç madde
eklemesini istiyoruz. Sporcularımızın antrenman yapabilmeleri ve uluslararas ı yarışlarda
piste çıkabilmeleri konusunda destek istiyoruz. Ayrıca burası bir vakıf arazisidir ve 17
Nisan'da Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne devredilmek zorundadır. Kamu parasıyla
oluşturulmuş bir tesisle ilgili verilecek kararda, kamu yarar ına hareket eden
federasyonların gözetilmesi şart.
Eğer cevap verme süresinde istediğimiz desteği alamazsak Türkiye'de MotoGP
organizasyonu yapmak bizim için meçhule yürümek olacak. MotoGP, dünyan ın en büyük
organizasyonlarından birisi ve milyon dolarlar bulmamız gerekiyor. Çok ağır şartlarla
mücadele ediyoruz. Üstelik 3 senedir gereken 6-7 milyon dolar ı sponsorumuz İstanbul
Büyükşehir Belediyesi'nden sağladık ve organizasyonu bu imkanlarla gerçekle ştirebildik.
Türkiye'de motosiklet üreten ya da distribütörlük yapan sektör temsilcilerinin de bu spor
organizasyonunu çok fazla sahiplenmedi ğini görüyoruz. Federasyon olarak çok yaln ız
kaldık ve artık zorlanıyoruz. En büyük destekçilerimiz Gençlik ve Spor Genel Müdürlü ğü,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanımız oldu.
3 yılda 15 milyon dolar giderimiz oldu
MotoGP organizasyonunu gerçekleştirmenin yıllık bedeli 5 milyon dolar. 3 yılda toplam 15
milyon dolar giderimiz oldu. Bunların içinde gümrük, sağlık ve hakem giderleri de var.
Sadece ulusal yayın hakkı bizde olan TV yayınından 100 bin dolar gelir elde edebiliyoruz.
Kenan MotoGP’de yarışmalı
Ecclestone'da beklentilerimizi şöyle sıraladım: ’TMF, dünyanın en büyük motorsporları
organizasyonunu 3 sene üst üste hiçbir aksilik olmadan, hiçbir gümrük problemi
yaşanmadan gerçekleştirmiştir. Bunu hem dünyaya hem kendi ülkemize gösterdik. Bundan
sonra bu organizasyona Türkiye’de tek bir anlam yükleyebiliriz. Kenan Sofuo ğlu'nu eğer
bu organizasyonda yarıştırabilirsen, eğer bu gücünü bizim lehimize kullanabilirsen biz de
bu yarışı İstanbul'da yaparız.’
Ecclestone Kenan için söz verdi
O da bu konuda çalışacağını ve bunu gerçekleştirebileceğini belirterek bize söz verdi.
Kendisinden ayrıca bu konuda bir cevap bekliyoruz. Ecclestone’dan Kenan' ı şu anda
yarıştığı kategoriden dünyanın en büyük yarışçılarının olduğu MotoGP kategorisine
transfer etmesini, Kenan'a referans olmasını bekliyoruz. Eğer Kenan MotoGP'de yarışırsa,
bizim de MotoGP'yi Türkiye'de yapmak için önemli bir gerekçemiz olacak.
153
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Takvimden çıkarsak 7-8 yıl bekleriz
Artık ülkeler MotoGP kontratını en az 7-8 yıllık yapıyor. Takvimden çıktığınız zaman bir
daha girmek için diğer ülkelerin kontratının bitmesini bekleyeceksiniz. Bu da artık çok zor.
Ayrıca sırada 7-8 ülke var ve birilerinin çıkmasını bekliyorlar. Bu organizasyonu
bırakmamalı ve MotoGP’ye milli bir anlam yükleyebilmeyiz.
İtalyanlar İstanbul Park’a övgüler yağdırdı. Pisti ve organizasyonu övmeyen hiçbir takım
yok. Hem Avrupa'nın en uzak ülkesinden 2-2,5 saatte İstanbul’a gelebildikleri için çok
memnunlar. MotoGP'nin İstanbul'da yapılması Bernie Ecclestone'un da işine gelecektir.
Çünkü F1'den sonra bu pistte yapılan en önemli ikinci yarış MotoGP…”
Kaynak: “TMF Başkanı Sporculara pisti açın”, 11 Ağustos 2007,
http://www.motohaber.com/motosiklet/spor/tmf-baskani-sporculara-pisti-acin.html
Oysa motor severler Türkiye Motor Federasyonu Ba şkanı’ndan daha önce –ve belki de
daha gerçekçi- olarak bu konuyu kendi aralar ında tartışmaya açmışlardır bile...
Değindikleri konuların can alıcı ve üzerlerinde uzun uzun düşünmeye değer olduğu
düşünülerek, aşağıda, http://www.motordelisi.com/ftopicp-848708-.html adresinde yer alan
görüşlerin birkaçına -ufak tefek Türkçe yazım yanlışları düzeltilerek- yer verilmektedir.
“O pist sırf Formula-1 için yapıldı zaten. Moto GP’ye üvey evlat muamelesi yapıldı.”
“Türkiye’nin acı gerçekleri. Sponsor bulamamışmış? Durun bakalım altından ne
çapanoğlu çıkar. Motor gibi bir ulaşım aracının yarışlarına sponsor olmayacak kadar aptal
firma yoktur gibime geliyor. Kesinlikle rant amaçl ı bir şeyler yahut birilerinin birilerine
kızması sonucu böyle bir karara varılmıştır. Buna emin olun. Yarın bir gün Formula’nın da
son yarışı derlerse şaşırmayın. Burası Türkiye her an her şey olabilir. Her şeye hazırlıklı
olmalıyız.”
“MotoGP gibi, Formula 1 gibi yarışlara bir pist aç. İstanbul turiste boğulsun sonra da
sponsor bulamadık de yarışı iptal et. Saçmalığa bakar mısınız.”
“O kadar vergi topluyorsunuz. O kadar masraf yapt ınız. O pist yılın bir günü sadece
Formula ya mı açılacak? Ödenek çıkarın kardeşim o gün için piste. Zaten o gün sonu
esnaftan bu ödeneği ziyadesiyle geri alırsınız. Bari kan ağlayan esnafın biraz olsun yüzü
güler. Ben halıcıyım arkadaşlar. Turistik halıcı. Turist gelmezse ben halıyı kime satacam.
İstanbul’a turist gelmezse bu insanlar hal ıları nereye satacaklar. Halı sadece küçücük bir
örnek. Turistikin çeşidi yok...”
“Böyle olacağı belliydi. Önce DTM kaçtı, sonra Le Mans, ardından WTCC, şimdi de
MotoGP'ye hoşçakal diyoruz.”
“Zaten Istanbul Park'ın inşa edilmesi de bir hataydı, iktidar yandaşı müteahhitler için ne
güzel villa arazisi olurdu orası. Uluslararası organizasyonlar bizim neyimize!”
“Bu sene canlı olarak seyrettik seyrettik, bir daha yok.”
154
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
“Acaba bizim gibi yarış takviminden çıkarılmayı kendi isteyen başka bir ülke daha var mı
tarihte. millet yarışı ülkesine getirebilmek için kıçını yırtar, biz de yarışı iptal ettirmeye
çalışırız.”
“Beklendiği gibi, bu gibi organizasyonlar bize 10 numara büyük.”
“Eğri oturup doğru konuşun:
1- Davetiye olmadan kaçınız bilet aldınız para verip?
2- Ana tribün harici her yer bombo ştu. Eurosport 1 kere bile tribün çekimi yapmad ı neden?
Boş çünkü... İlgi yok... Dünya çapında organizasyon yapmışsın, boş tribünlere oynuyorsun ...”
“Neyin tartışması yapılıyor anlamıyorum, İstanbul’da mahali enduro ve mx yarışları bile
düzenlenmezken, yarış organizatörleri ulusal yarışlarda bile izleyici toplayamazken,
Ormanlı’daki Şile’deki ücretsiz yarışlara talep olmazken nasıl insanların Moto GP bileti
almalarını, orda t-şirt, şapka vs almalarını, sponsorın reklamasyonuna yardımcı olacağını
düşünürsünüz ? Moto GP bize 3-5 gömlek büyük değil mi? Bu organizasyon sosyal bir
aktivite değil, kar bazlı bir oluşum. izleyici olmazsa yarış da olmaz ...”
“Ps2 alıyoruz bir ton para vererek , Rossi’yi geçmek için çırpınıyoruz oyunda, ama ne o
çakma dvd oyun, 30.000 üyesi var MD’nin [motordelisi üyeleri kastediliyor -TT] nerde?
1000 tane davetiye varsa 1000 tane MD orda... Bunun organizasyonunu siz yapacaks ınız
Moto GP olsun istiyorsanız, seyirci demek sponsor demek ...”
“İ.E.T.T otobüslerini tahsis edin 1 günlüğüne, ücretsiz İstanbul’un her yerinden getirsin
götürsün, bilet parası almayın, herkes çoluğunu çocuğunu toplayıp gelsin. Bilet 25-50 YTL
olursa 4 kişi 200 YTL verip gelir mi? Yap 3-5 ytl herkes gelsin. Hiç yoktan iyidir. En
azından boş tribün olmaz. ÖTV ye geçir, benzine bindir, her şeyden para al, sonra kimse
gelmiyor, gelmez tabi. Kiralayalım deyince de yok size kiralamayız diyenler bakalım kilidi
asınca ne yapacak. Bunun altında kesin bir dümen vardır. Birileri oraya villa falan
yaptırmak istiyordur. 3-5 sene atık kalır sonra da yıkarlar orayı ya da zenginler muhiti diye
etrafına villa kondurup, özel pisti olan süper lüks evler diye satarlar.”
“Her şeyin bedeli var arkadaşım, maliyet kurtarmıyorsa olmaz, ne kadar köfte o kadar
ekmek denir buna, hatta daha da açmak gerekirse paras ı olan düdüğü çalar para yoksa
yarış da yok.”
“Ya ben ülkem insanını anlamıyorum; 3535’e Aylin yaz gönder 8 kontör, 3464’e mesaj at
Fener’e 50 ytl gönder, ona ver buna ver, i şe yarayan bir şeye verme, vermezsen no kebab
no lahmacun emmi.”
“Her yerde üvey evladız zaten. Otomobil hegemonyasının sonuçları bunlar. Koca ülkede
bir sürü dev şirket var, bir tane sponsor yok. Adamlar motorsiklet yar ışı sponsorluğuna
yatıracakları paranın geri dönüşü olacağına inanmıyorlar sanırım. Haklı da olabilirler. Ne
motosiklet sanayi var, ne de bununla ilgili yan sanayiimiz var. Bir tane adam gibi motosiklet
üreten dünya çapında firmamız yok. Çin'den getirip satmayı biliyoruz sadece.”
“Böyle bir gelir kapısını kapatmak ne kadar doğru acaba? Türkiye için en önemli reklam
alanlarından birisi. Devlet sponsor olsun reklama da para vermezler hiç olmazsa.”
155
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
“Valla bu ülkede her şey normal artık, İstanbul park meyve, sebze hali olur artık pazar yeri
olsun.”
“Çok normaldir, ne derler burası Türkiye CANIM TÜRKİYEM BENIM yani kendi kendine
harakiri yapan ülke.”
Kaynak: http://www.motordelisi.com/ftopicp-848708-.html
“...Bildiğiniz üzere, İstanbul Park artık kendi ülkemizde, yabancılardan kiralamak
durumunda kaldığımız bir yer haline geldi. Tüm işletme hakları Bernie Ecclestone
devredilen güzelim pistimiz için ne yazık ki çok umutlu konuşamıyorum. Aslına bakarsanız
bunları söylemek için biraz sabredip olup bitenleri görmek istedim ama yapacak bir şey
yok, göreceğimizi görüyoruz. Kendi elimizle yaptığımız bu harika pistin yönetimini
beceremeyen ya da bir takım çıkar durumlarından dolayı becerilmesine izin vermeyen
güçler, çözümü pisti komik sayılabilecek bir rakama F1'in patronuna devretmekte buldu. O
da ne yaptı? Daha dakika bir gol bir, gelir gelmez ileriye dönük olarak yap ılacak pek çok
tarihi belli, anlaşması yapılmış işi fesh etti. Bunlardan biri de geçen ay sevinçle sizlere
bahsettiğim, dünyaca ünlü motosiklet yarış okulu Corner Speed. Ne oldu? Corner Speed,
istenen astronomik pist kiraları sebebi ile Türkiye'de yapmayı planladıkları eğitimden
vazgeçti. Sadece bu da değil! Daha bir sürü organizasyon, tarihleri aç ıklanmış, kayıtlar
alınmış olmasına rağmen askıda kaldı. İşin gıcık edici yanı hadi tamam bir şekil şükül oldu
bu pist Bernie amcaya gitti. Be adam bir an önce şu pistin kime ne şartlarda, ne şekilde
hizmet vereceği ya da vermeyeceği ile ilgili ayrıntıları belirlesene. Tamam çok işin var
anlıyoruz da, böyle cevapsız kalan sorularla birileri kapıda beklediği sürece hakkınızda çok
dedikodu çıkacaktır, hatta çıktı bile haberiniz olsun. Mesela eğer pistin yönetimi başkasına
verilseymiş, Formula 1'in Türkiye ayağını iptal ederiz demişsiniz? Vallaha ben
söyleyenlerin yalancısıyım ama dediğim gibi eğer cevapsız çok soru bırakırsanız daha da
çok konuşan çıkacaktır.
Moto GP iptal mi?
Sonra Moto GP olayı var. Bu seneden sonra Moto GP'nin tekrar Türkiye'ye gelip
gelmeyeceği şu anda belli değil. Eğer takvimden bir kere çıkarsak tekrar girebilmek için 7
yıl beklemek gerekiyor. Çünkü Moto GP artık sözleşmeleri 6-7 yıllık yapıyor. Şimdi Bernie
amca diyor ki, Moto GP'nin Türkiye'ye tekrar gelmesi için daha çok ilgi görmesi gerekiyor.
Bernie amca olayı daha çok Formula 1 odaklı düşündüğü için Moto GP yi öyle aman aman
da önemsiyor gibi görünmüyor. Hatta bunu İtalyan medyası da fark etmiş olacak ki
geçenlerde, La Gazetta Dolla Sport'ta Ecclestone'ye 'Dünya'n ın en güzel pistini kapatma!'
başlığı ile 'Ecclestone, harika bir MotoGP sonrası motosiklet sporu bu piste veda etmemeli
yoksa Moto GP öksüz kalır' şeklinde yorumlar yayınladı. Peki Moto GP nasıl daha fazla ilgi
görür? Daha çok ilgi görmesi için olabilecek en güzel şey, elbette orada bir Türk pilotun
yarışması. Eeee bu da kim olabilir? Elbette Kenan! Kenan'a bu konuyu açt ığımda bana
şahane bir laf etti. 'Sadece Moto GP Türkiye'de ilgi görsün diye Moto GP'de basit bir
takımda bu sene yarışmaktansa, beni iyi bir takımın alması için gereken başarıları elde
edip, 1-2 yıl sonra Moto Gp'de yarışmayı tercih ederim!' Dünyanın en iyi pistine sahip olan
bir ülkenin vatandaşı olmasına rağmen, henüz o pistte bir kere bile antrenman yapamayan
Kenan sözlerinde çok haklı. Bu gidişle Moto GP'de, İstanbul Park'ta motosiklet görmek de
hayal olacak gibi.”
Kaynak: Ayşe Şule Bilgiç, “Bu trafik beni FITIK etti”, Hürriyet Oto Yaşam, 1 Ekim 2008
156
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ek C8
İstanbul’un Yaz Olimpiyatları “Serüveni”
İstanbul, 2000 Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği etmek üzere Beijing (Pekin), Berlin,
Sydney ve Manchester kentleriyle yarışmıştır (Brazil, IOC’un ziyaretinden, Milano da
başvurudan kısa süre sonra yarıştan çekilmiştir). Bu beş kentin adaylığı Eylül 1993’te
Monaco’da Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) üyelerince oylanmışsa da. İstanbul ilk
turda yeterli oy alamayarak elenmi ştir. Dört tur devam eden oylama sonucunda Sydney iki
oy farkla 2000 Yaz Olimpiyatları’nın ev sahipliğine seçilmiştir.
Kent
1.Tur 2.Tur 3.Tur 4.Tur
Sydney
30
30
37
45
Beijing
32
37
40
43
Manchester
Berlin
11
9
13
9
11
-
-
İstanbul
7
-
-
-
İstanbul, 2004 Olimpiyatları'na aday olduğunu daha 1993’te, Monaco oylamasının hemen
ardından açıklamış, resmi adaylık başvurusunu da, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin
takvimi uyarınca Ocak 1996’da yapmıştır.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi, 2004 Olimpiyat Oyunları’nda ev sahibi kentin seçilme
yöntemini değiştirmiş ve aday kentlerin bir bölümünün ilk aşamada elenmesi, elemeyi
geçenlerin ise finalist kentler olarak adayl ığa devam etmesini benimsemiştir. 2004
Olimpiyat Oyunları adaylık yarışında İstanbul'un rakipleri, St. Petersburg, Buenos Aires,
Stockholm, Cape Town, Roma, Seville, Lille, Rio de Janeiro, San Juan ve Atina
olmuştur. İlk aşamada, Mart 1997’de, Lozan'da, İstanbul’la birlikte altı kent elenmiştir.
Finalist olan Atina, Buenos Aires, Cape Town, Roma ve Stockholm, Eylül 1997’de, gene
Lozan’da yarışmışlar ve oylamayı, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin 107 üyesinden
66’sının oyunu alan Atina kazanmıştır.
Kent
Atina
1.Tur Ara Tur 2.Tur 3.Tur 4.Tur
32
... 38
52
66
Roma
Cape Town
23
16
...
62
28
22
35
20
41
-
Stockholm
20
...
19
-
-
Buenos Aires 16
44
-
-
-
Kurallara göre, her turda, üyeler sadece bir kent için oy kullanabilmektedirler. Birinci turda
hiçbir kent mutlak çoğunluğu sağlayamazsa, en az oy alan kent elenmektedir. Bir kent
mutlak çoğunluğu sağlayıncaya kadar turlara devam edilmekte; ancak sadece iki kent
kalırsa, çok oy alan seçilmektedir. Birinci turda en az oyu alan Cape Town ile Buenos
157
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Aires arasında yapılan ara tur sonucu Buenos Aires elenmiş, Cape Town ise 3. tura kadar
çıkabilmiştir (ayrıntılar için bknz. Ek C9)
Eylül 1997’de, Atina’nın 2004 Yaz Olimpiyatları’nın ev sahibi olarak seçilmesinden sonra,
Türkiye Olimpiyat Komitesi Başkanı Sinan Erdem’in yaptığı –ve İstanbul Olimpiyat
Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu’na sunulduğu anlaşılan- değerlendirmede (bknz.
Ek C8), İstanbul’un izleyen yıllardaki adaylığına dönük görüşler de yer almıştır:
“... Politik kararların alınmasını mümkün kılan ve eleştirilen mevcut adaylık sistem ve
prosedürünün IOC tarafından 2008 için değiştirilmesi beklenirken; İstanbul’un
gelecekteki adaylığı ile ilgili olarak aşağıdaki mülahazaların HDK’na değerlendirmek
üzere sunulmasına:
* 2004 Oyunları Avrupa’da (hatta hemen komşumuz bir ülkede) yapılacaktır. 2008
için Osaka (Japonya) yanında, Kasım ayında yapılacak bir Şura sonucuna göre
Beijing’in (Çin) Asya’dan ve deneyim kazanan, hatta teşvik edilen Cape Town’ın
Afrika’dan aday olmaları beklenmektedir. 2008 Oyunlarının tekrar Avrupa’da olması,
göreceli olarak düşük bir ihtimal olarak görülse de, böyle bir kriterin resmen mevcut
olmaması ve muhtemelen Avrupa’dan başka bir aday olmayacağı durumunda iki kıta
arasında bulunan İstanbul’a şans verebilir. Bütün bunlara rağmen adaylık başvurusu
için önümüzde 3 yıla yakın bir süre bulunmaktadır. Muhtemel yeni adaylık ve seçim
sistemi ve diğer gelişmelerin beklenip değerlendirilmesi gerekir. İsveç’in 7 defa,
Buenos Aires’in 5 defa aday oldukları unutulmamalıdır.
* Kazanan ülkeye büyük prestij ve 10 milyar $ civar ında rant sağlayan Oyunların elde
edilebilmesi için devlet yöneticilerinin konuyu sahiplenerek d ış temaslarda daima
gündemde tutmaları yanında, iş alemimizin önde gelen simalarının da doğrudan
katılımlarının vazgeçilemez bir ihtiyaç olduğu gerçeğinden hareketle böyle bir ortam
ve yapılanmanın sağlanması; büyük çapta ve başarılı sportif organizasyonların
üstlenilmesi planlanmalıdır.
* Uygun standart ve sayıda hazır spor ve antrenman tesislerinin mevcudiyetine büyük
önem verilen bir ortamda; adaylık başvurusunun yapılacağı 1999 yılı sonuna kadar
İstanbul Olimpik Stadyumu ve Olimpik Park Projesinin (Euro-Asian Sports and
Training Center) hayata geçirilmesi yönünde somut ilerlemelerin kaydedilmemi ş
olması halinde 2008 oyunları adaylığının düşünülmemesi daha doğru olacaktır.
Ancak şurası da muhakkaktır ki, anılan spor altyapısının gerçekleştirilmesi, Olimpiyat
adaylığından önce ilk planda, kendi gençliğimiz ve toplumumuzun ihtiyaçlarını
karşılamak için gereklidir.”
Koşullar elverişli görülmüş olmalı ki, İstanbul 2008 Yaz Olimpiyatları’na da aday olmuştur.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi, 2008 Olimpiyatları’na talip olan kentler için bir “aday
adaylığı” aşaması öngörmüş ve ancak olimpiyat düzenleyebilecek durumdaki kentlerin
aday olabileceğini karara bağlamış olduğundan, on kent önce “aday adayl ığı” için
başvuruda bulunmuştur.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi Yürütme Kurulu’nun Ağustos 2000’de yaptığı
değerlendirme sonucunda “aday adayı” beş kent (Bangkok, Havana, Sevilla, Kuala
Lumpur, Kahire) yeterli bulunmayarak elenmi ş, İstanbul’la birlikte Osaka, Toronto, Paris ve
158
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Beijing finale kalan beş kent olmuştur. Böylece İstanbul’un “Olimpiyat oyunlarını
düzenleme kapasitesine sahip bir kent olarak kabul ve tescil edilmi ş” olduğu ileri
sürülmüştür113 -ki, İstanbul’un 2012 Yaz Olimpiyatları için “aday” olamadan elenmesi
karşısında “Olimpiyat oyunları düzenleme kapasitesi”ni yitirdiğinin anlaşılması gibi bir
yorumu da birlikte getirmektedir.
2008 Yaz Olimpiyatları'na “aday” olarak kabul edilen kentler Ocak 2001’de resmi adayl ık
dosyalarını Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne teslim etmişlerdir. Sonuçta 2008 Yaz
Olimpiyatları’nın “ev sahibi” Beijing olmuştur.
Kent
Beijing
1.Tur 2.Tur
44
56
Toronto
Paris
20
15
22
18
İstanbul
17
9
Osaka
6
-
2008 Yaz Olimpiyatları için yarışan beş kent tarafından kullanılan sloganlar, işlenen
konular, başlıca avantaj ve dezavantajlar, hem İstanbul ile diğer kentleri karşılaştırabilmek,
hem de “seçim”de öne çıkan öğeleri gösterebilmek açısından yararlı olacağı düşünülerek
aşağıda verilmiştir.
Kent
Slogan
Beijing
Yeni Beijing,
Yeni Oyunlar
İstanbul
Kıtaların
Buluşması
İşlenen konular Başlıca avantajlar Başlıca
dezavantajlar
Yeşil, Yüksek
Çok büyük ticaret Hava kirliliği
Teknoloji,
olanakları
ve kalabalık,
Halkların
sağlaması;
insan hakları
Olimpiyatı
hükümetin mali
sorunları
güvencesi
Asya ile
Konumu
Siyasal ve
Avrupa’nın
sismik
kesişme noktası
istikrarsızlık,
güvenlik
sorunları
113
[Spordan sorumlu] Devlet Bakanı Fikret Ünlü, 28 Mart 2001’de, TBMM’de şunları söylemiştir: “...İstanbul
28 Ağustos 2000 tarihinde, Paris, Toronto, Osaka ve Pekin'le birlikte finalist kent seçilmiştir. Üçü G-7 ülkesi
ve birisi de dünya devi Çin'in yanında Türkiyemizin de finalist kent seçilmiş olması, takdir edersiniz ki,
ülkemiz adına çok gurur verici büyük bir başarıdır. Bu kararla, İstanbul Uluslararası Olimpiyat Komitesi
tarafından, olimpiyat oyunlarını düzenleme kapasitesine sahip bir kent olarak kabul ve tescil edilmiş
olunmaktadır...” TBMM Tutanak Dergisi, 75 inci Birleşim, 28.3.2001. Bu görüş çeşitli kanallarda da
yinelenmiştir. Örneğin bknz. ntvmsnbc, “7 soruda İstanbul’un adaylığı”; Kürşat Kızbaz, “Kıtalar Olimpiyat’ta
buluşacak mı?” http://www.istanbul.edu.tr/iletim/69/haberler/sp1.htm
159
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
Osaka
Paris
Toronto
“ K E N T
Spor Cenneti
Osaka
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Yeşil, toplum
desteği
Ü Z E R İ N D E N
Japonya’nın
dünyanın 2. büyük
ekonomisi olması;
tesislerin hazır
olması
Evet!
Merkezi
Altyapı; 1988
hükümetin mali Dünya Kupası’na
güvence
başarılı ev
vermesi
sahipliği yapmış
olması
Dünyayı Bekle Gerekli
Altyapı
kaynakların
büyük ölçüde
sağlanmış
olması
- 2008
O K U M A K
Japon
ekonomisinin
sorunları
Beijing’den
daha az ticari
olması
Beijing’den
daha az ticari
olması
Kaynak: Alderson and Beckfield (2004, Table 3); John Rennie Short, Global Metropolitan.
Globalizing Cities in a Capitalist World, Routledge, London, 2004, s. 104.
2008’de ev sahipliğini kaçıran İstanbul, 2012 Yaz Olimpiyatları’na aday adayı olmuştur.
İstanbul dışında sekiz ülkenin daha aday adayı olduğu 2012 Yaz Olimpiyatları’nın “aday”
kent seçimi 18 Mayıs 2004’de yapılmış ve İstanbul ile birlikte Havana, Leipzig, Rio de
Janeiro “aday” konumuna geçemeden elenmi şler, Londra, Madrid, Moskova, New York ve
Paris ise “aday” olarak yollarına devam etmişlerdir.114
114
İstanbul’un “aday” bile olamadan elenmesi üzerine –genellikle bu tür olaylarda olduğu üzere- “çuvaldız”
Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne batırılmış, “iğne”den hiç söz edilmemiştir Örneğin, Gençlik ve Spor Genel
Müdürü Mehmet Atalay, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin bu kararını “çifte standart” ve “olimpizmin ruhuna
aykırı” olarak değerlendirmiştir: “5 aday kent arasında yer alan Londra, Paris ve Moskova’da olimpiyatlar
yapıldı. Diğer kentler İspanya ve ABD [Madrid ve New York anlamında –TT]. Bunlarda da daha önce
olimpiyatlar yapıldı. Olimpizmin ruhunda bu organizasyonların değişik ülkelere verilerek, orada da sporun ve
maddi kalkınmanın sağlanması var. Bu nedenle olimpizmin ruhu ile hiç bağdaşmayan bir karar oldu.” Atalay,
seçim sürecinde uygulanan kriterlerde, “devlet güvencesi” dışında İstanbul’un “en kötü kent” olarak
gösterildiğini belirtmiştir: “Devlet garantisi dışındaki tüm raporlarda İstanbul, Havana’nın arkasından en kötü
kent olarak gösterilmiş. Güvenlik, ulaşım, tesisleşme gibi raporlarda. Bu İstanbul’a yapılmış çok büyük bir
hakarettir. Bundan önceki tüm seçimlerde geride bıraktığımız Paris bile bizi geçti, buna üzülüyoruz.”
Oysa, “spor”dan sorumlu genel müdüre göre, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin kararını açıklamasından
önce, 12-15 Mayıs 2004’de İstanbul’da yapılan “Eurovision şarkı yarışmasının organizasyonu tüm ülkeler
tarafından büyük beğeni...” toplamıştır: “Biz ülke olarak bir organizasyonu nasıl yaptığımızı gösterdik. Tüm
dünya ülkelerini kendimize hayran bıraktık. Bu olimpiyatlarda da böyle olacaktı ama olmadı.” Atalay, “lobi”
konusuna da değinmiştir: “Özellikle Avrupa ve Dünya federasyonlarına üye olan spor adamlarımızın sayısını
artırmamız gerekiyor... Sayın Erdem’in vefatı nedeniyle IOC’de adamımız kalmadı. Kesinlikle IOC’ya kendi
başkanımızın girmesini sağlamalıyız. Federasyon başkanlarımızın da Avrupa ve Dünya federasyonlarında
görev
almasını
sağlayarak,
yolumuza
hiç
yılmadan
devam
edeceğiz.”
http://www.ntvmsnbc.com/news/270519.asp, 18 Mayıs 2004.
Burada, yorumsuz olarak, Uluslararası Olimpiyat Komitesi Yürütme Kurulu’na, “adaylığa kabul” ile ilgili olarak
12 Mart 2004’de verilen rapordan üretilen bir çizelgeyi “aynen” vermenin açıklayıcı olacağı düşünülmektedir.
Verilen çizelgede, -çizelgenin alındığı kaynak [bknz. “NYC2012”, New York University Leonard N. Stern
School
of
Business,
Case
Number
MKT04-02,
December
2004,
pages.stern.nyu.edu/~rwiner/NYC2012%20Case.doc] sadece onları kapsadığından- “adaylığa kabul
edilen” beş kent ile ilgili değerlendirme sonuçları yer almaktadır; kuşkusuz, “adaylığa kabul edilmeyen”
160
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
2012 Yaz Olimpiyatları’na aday beş kent arasından ilk Moskova elenmiş, finale kalan
Londra ile Paris arasında yapılan seçimi kazanan da Londra olmuştur.
1.tur
2.tur
3.tur
4.tur
Londra
22
27
39
54
Paris
21
25
33
50
Madrid
20
32
31
New York
19
16
Moskova
15
kent
İstanbul’un “resmen” yaklaşık 20 yıldır süren “Yaz Olimpiyatları’na ev sahibi olma
serüveni”nin “dün”üne ve -ilgili karar da 2005’de verildi ğinden 2012’yi de kapsayan“bugün”üne ilişkin bilgiler ana çizgileriyle burada verilmi ştir; “bugünden görünen yarın” ise
ileride ele alınacaktır.
kentlerin -bu arada elbette İstanbul’un- değerlendirmesi de anılan raporda bulunmaktadır. Aslında İstanbul
Olimpiyat Oyunları Hazırlama ve Düzenleme Kurulu’nun, kamuoyunu hem bilgilendirmek, hem de oluşturmak
için bu tür bilgileri/raporları açıklamasını istemenin “saydamlık” gereği olduğu düşünülmektedir. Nitekim söz
konusu çizelge de, “aday” konumuna yükselen New York ile ilgili bir “örnek olay” çalışmasında yer almıştır.
Dikkatlerden kaçmaması için gerekli son bir açıklama: “aday aylığı” aşamasını geçip “aday” konumuna
yükselirken, sonunda 2012 Yaz Olimpiyatları’nın “ev sahibi” seçilecek olan Londra hiçbir ölçütte ne “finale
kalamayan” Madrid’e, ne de “finalde yarıştığı” Paris’e üstünlük sağlayabilmiştir.
Public Opinion
General Infrastructures
Sports Venues
Olympic Village
Environmental Conditions
Accommodation
Transport
Safety & Security
Past Experience
Finance
Overall Project & Legacy
New York Madrid
Moscow
Paris
London
5.7
8.3
7.1
6.5
5.4
7.0
8.5
6.8
7.8
7.0
7.7
8.7
7.1
8.0
7.1
7.7
8.7
8.0
8.3
8.0
7.6
8.6
7.6
8.6
8.6
10.0
8.4
7.4
10.0
10.0
6.7
9.0
6.2
8.0
6.7
7.2
7.4
6.4
8.3
7.7
8.0
7.4
7.0
9.0
6.8
7.5
8.0
7.2
8.0
8.0
8.0
9.0
7.0
9.0
8.0
161
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ek C9
Türkiye Olimpiyat Komitesi Başkanı Sinan Erdem’in 2004 Olimpiyatları’na ev sahibi
olarak Atina’nın seçimine ilişkin düşünceleri
“2004 Olimpiyatları ev sahibi kent seçimini Atina kazanmıştır.
...Seçim öncesinde, kentlerin tüm güçlerini kullanarak üyeleri etkilemeye çal ıştıkları; Cape
Town sunum ekibinde Güney Afrika Cumhurbaşkanı Nelson Mandela ve yardımcısı ile
Cape Town Belediye Başkanı, Buenos Aires sunum ekibinde Arjantin Devlet Başkanı
Carlos Menem, Turizm Bakanı, Stockholm sunum ekibinde İsveç Başbakanı ve Stockholm
Belediye Başkanı, Roma sunum ekibinde İtalya Meclis Başkanı, Spor Bakanı ve Roma
Belediye Başkanı yer alırken, tüm kentlerin ayrıca en meşhur sporcu ve Olimpiyat
şampiyonları ile dünyaca tanınan Pavarotti gibi şahsiyetleri de getirdiklerinin dikkati çekti ği,
İlk Turda Avrupa oyları 3 Avrupalı aday arasında bölünürken, Güney Amerikalı üyelerin
kıtalarının adayı Buenos Aires’i, Afrikalı üyelerin ise Cape Town’ı destekledikleri; 2004 için
aday olmayan ancak 2008’de aday çıkarması beklenen Asya gurubunun ise Oyunların
Avrupa’da kalması gayretinde oldukları ve Avrupalı adaylar arasında ise Atina’yı tercih
ettikleri,
İlk turda ortaklaşa en az oyu alabilen Cape Town ile Buenos Aires arasında yapılan Ara
Tur’da Buenos Aires’in elenmesinden sonra proje ve tesis bak ımından en zayıf durumdaki
Cape Town’ın 3. tura kadar çıkmasında Mandela faktörünün önemli olduğu,
2. Turda; Buenos Aires’in 16 oyu ile Stockholm’ün 1 oyundan 6’s ı Atina’ya, 6’sı Cape
Town’a ve 5’i Roma’ya dönerken Stockholm’ün elendi ği ve bu kararda Oyunların
şehirlerinde düzenlenmesine karşı olan gurupların mevcudiyeti [burada söz konusu edilen,
Lozan’daki oylamadan dört ay önce başlayan ve “refah devleti”ne ayrılacak kaynakların
olimpiyatlara kaydırılmasına karşı çıkan grupların İsveç’teki spor tesislerine yönelttikleri
bombalı saldırılardır –TT] ve hatta bunların bombalı saldırılarının etken olduğu,
3. Turda Stockholm’ün 19 ve Cape Town’ın 2 oyundan 14’ü Atina’ya, 7’si Roma’ya
dönerken Cape Town’un elendiği ve bu (muhtemelen Avrupalı) oyların Atina’yı tercihinde,
1996 Yüzüncü Yıl Oyunları’nda Atina yerine Atlanta’yı seçmiş olmanın IOC üyelerinde
yarattığı üzüntü ve pişmanlığın etkisinin olabileceği,
Son turda Cape Town’ın 20 oyundan 14’ü Atina’ya dönerken Roma 6’sini alabildi ği ve
Atina’nın 25 oy gibi büyük bir farkla seçimi kazandığı,
Atina Adaylık Komitesi Başkanı Bn. G. Angelopulos’un seçimlerden sonra yaptığı bir basın
toplantısında; Cape Town’ın elenmesi halinde (2008’de Cape Town’ı desteklemek
koşuluyla) Cape Town’a oy veren üyelerin Atina’yı desteklemeleri konusunda Mandela ile
son gece bir anlaşma yapmış olduklarını açıkladığı ve sonuçların bunu doğruladığı,
Atina’nın seçimi kazanmasındaki en önemli faktörler arasında; Oyunların icra edileceği
spor ve antrenman tesisleri bakımından en fazla sayıda mevcut tesise finalistler arasında
Atina’nın sahip olması ve son derece etkili lobicilik uygulayabilen Yunanl ı Çelik Kralı ve
karısı Angelopulos ailesinin adaylık faaliyetlerinin yönetiminde bulunmasının
sayılabileceği...”
Kaynak: www.turkiye.net
162
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ek C10
Ataköy Sinan Erdem Çok Amaçlı Spor Salonu ya da
İstanpool ‘99’dan ders alınmaması üzerine...
“Ataköy’de yapımı 13 yıldır bitmeyen Avrupa’nın en büyük spor salonu Sinan Erdem
Dome, şimdiden üç dev organizasyonun ev sahipli ğini üstlendi. 2010 Dünya Basketbol,
2012 Dünya Salon Atletizm ve 2012 Dünya Yüzme şampiyonalarının yapılacağı salonun
tamamlanması için bir türlü çalışma başlatılamadı
Avrupa’nın en büyük, dünyanın da sayılı spor tesisleri arasında yer alacak Sinan Erdem
Dome henüz tamamlanmadan dev organizasyonlar ın ev sahibi oldu.
2010 Dünya Basketbol Şampiyonası için daha önce finalin oynanacağı tesis olarak
gösterilen salon, bu yıl iki dev şampiyona daha aldı. Dünya’nın en önemli spor
organizasyonlar arasında sayılan Dünya Salon Atletizm Şampiyonası ve Dünya Kısa
Kulvar Yüzme Şampiyonası 2012 yılında, hem de birkaç ay arayla Sinan Erdem Dome’da
yapılacak. Tabii tamamlanabilirse!
Yapımına 13 yıl önce plansız ve projesiz başlanan ardından uzun süre çatısı
kapatılamayan tesis, adeta ‘utanç abidesi’ haline gelmi ş, İstanbul’un olimpiyat adaylığı
sırasında ‘alay konusu’ bile olmuştu. Dönemin spor bakanı Mehmet Ali Yılmaz’ın
girişimleriyle inşaatı başlatılan ve Atina’daki Barış ve Dostluk Salonu’ndan büyük olması
istenen tesis, üstünü kapatacak çatı yapılamayınca yaklaşık beş yıl durdu. Ardından uzay
çatı uygulamasıyla çürümekten son anda kurtarılan salonun bu kez iç donanımı bir türlü
gerçekleştirilemedi.
44 trilyon harcandı
Bugüne kadar 44 trilyona yakın para harcanan tesisin tamamlanması için 25 milyon
dolarlık yatırama daha ihtiyaç duyulduğu hesap edildi. Yüklenici firma Murat İnşaat ile
sözleşmenin feshedilmesi ve salonun İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından
tamamlanmasına karar verildi. Büyükşehir Belediyesi, yapacağı yatırım bedelini, İstanbul
Olimpiyat Oyunları Hazırlık ve Düzenleme Kurulu’na olan 117 trilyonluk borcuna mahsup
edecekti. Ancak halen devir işlemler tamamlanamadığından salonda inşaat başlatılamadı.
Zaman su gibi akıp geçerken, 2010 Basketbol Şampiyonası’na 1,5 yıl kaldı. Salonun
tamamlanmış halini gösteren müthiş görsel malzemeler ve profesyonel lobi faaliyetleriyle
Türkiye’ye kazandırılan 2012’deki atletizm ve yüzme şampiyonaları için de geri sayım
başladı.
2009 Avrupa Salon Şampiyonası’na da aday olan salona, o tarihte bitirilme riski göz önüne
alınarak bu organizasyon verilmemi şti.
Gençlik ve Spor Genel Müdürü Mehmet Atalay’ın ‘namus meselesi’ dediği salon için
uluslararası yüzme ve atletizm federasyonlarına sunulan 2012 adaylık dosyalarında,
tesisin 2009 sonuna kadar tamamlanacağı taahhüdü veriliyor. Yılan hikayesine dönen
inşaatın akıbeti yurt içinde olduğu kadar artık yurt dışında da merakla bekleniyor.”
Kaynak: Murat Ağca, “Hayal mi satıyoruz!”, Milliyet, 17 Nisan 2008
163
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
EK C11
Sport Business’tan “Ultimate Sports City 2008
Atina (yeni)
Beijing (8)
Berlin (4)
Bridgetown (yeni)
Budapest (yeni)
Cape Town (10)
Doha (yeni)
Hong Kong (yeni)
İstanbul (12)
Kuala Lumpur (18)
London (5)
Los Angeles (yeni)
Madrid (6)
Melbourne (1)
Montreal (yeni)
Moscova (19)
Mumbai (yeni)
Yeni Delhi (yeni)
Paris (2)
Sao Paulo (yeni)
Shanghai (yeni)
Sidney (3)
Tokyo (9)
Valencia (yeni)
Vancouver (11)
Valencia (yeni)
Vancouver (11)
İkinci aşamada, seçilen kentlerin her biri ile ilgili ayrıntılı çözümlemeler yapılmış, sonra da
“spor sanayi” ile ilgili 50 kişiyle yüz yüze ya da çevrim üzerinden görü şülerek, başlıca spor
etkinliklerine ev sahipliği yapma açısından kentlere ilişkin görüşleri alınmıştır.
Değerlendirmenin son aşamasında, önceki aşmalarda elde edilen bilgiler/veriler
ArkSports’un puanlama ve ağırlıklandırma sistemi kullanılarak alınan puanlara göre
sıralama yapılmıştır.
Özetlenen sürecin eleştiriye açık olduğuna kuşku yoktur: (i) “aday” olarak seçilen kentler
hangi ölçüt(ler)e göre seçilmektedirler? (ii) “spor sanayi”nden seçilen 50 ki şi kimdir, nasıl
seçilmektedir? (iii) ArkSports’un ayrıntılı çözümlemesini neler içermektedir? (iv) uygulanan
ölçütler, puanlama ve ağırlıkları nedir?
Gene de spor dünyasının önemsediği bir değerlendirme olduğundan, 2008’deki “ilk on”dan
hareket edilerek yazılan bir yazıya yer vermek anlamlı olacaktır.
164
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
”Olimpiyat oyunlarını İstanbul'a neden vermezler?
Sportif başarının sporcu adına önemini tartışamayız. Konunun tartışmamız gereken yanı,
başarılı sporcuların ülkesine kattığı değer olmalı.
Ancak saygın ve büyük bir spor organizasyonuna talip olup almak hiç kolay de ğil. Peki,
yıllardan beri özlemle almak istediğimiz olimpiyatlar neden İstanbul'a verilmez?
Organizasyonun düzenlenmesi için harcanacak bütçeyle sa ğlanacak yarar arasındaki
denge, belediye başkanlarının iştahını kabartacak kadar büyük. Ayrıca bu
organizasyonların oluşturduğu pozitif algı ve gelir beklentisi için şehir yönetimleri baştan
para harcamaya razı oluyor. Sport Business Group'un yaptığı bir araştırma, dünya spor
organizasyonlarının hangi 10 şehri en çok beğendiğini gösteriyor. Baştan söyleyeyim;
bunların içinde ne İstanbul ne de başka bir şehrimiz var! Neden mi? Aşağıda şehirler,
yapılacak spor organizasyonları ve seçilme gerekçeleri yazıyor. Umarım ilgililer bu
araştırmayı okur.
1. Melbourne (Avustralya): 25 şehrin finale kaldığı ve en iyi 10 şehrin belirlendiği raporda
birinci sırada. Evsizler Dünya Kupası-2008, FIH Şampiyonlar Kupası-2009, UCI Road
Dünya Şampiyonaları-2010, Başkanlar Kupası-2011'e ev sahipliği yapacak. Neden?
Analizin yapıldığı altı kategorinin beşinde birinci. Sadece konaklama ve ulaşım
kategorilerinde ikinci olmuş da ondan.
2. Berlin (Almanya): ISU All-Round Hızlı Kayma Dünya Şampiyonaları-2008, Hayat
Kurtarma Dünya Şampiyonası-2008, IAAF Atletizm Dünya Şampiyonası-2009, FIFA
Bayanlar Futbol Dünya Kupası-2011 yapılacak. Mükemmel ulaşım sistemi, hükümet
desteği ve şehre miras kalan spor geçmişine gösterilen dikkat Berlin'i ikinciliğe taşımış.
3. Sydney (Avustralya): Dünya Masters Oyunları-2009, Dünya Bayanlar Kriket Kupası2009, Bayanlar Hokey Şampiyonlar Kupası-2010'u düzenleyecek. Avustralya'nın ilk 3'te 2
şehrinin yer alması, bu ülke halkının spora duyduğu hırs ve tutkuyu gösteriyor. Spora
yoğun ilgi göstermesi, şehri bu kategoride birinci, genel sıralamada 3. yapmış.
4. Londra (İngiltere): Dünya Artistik Jimnastik Şampiyonası-2009, Modern Pentatlon Dünya
Şampiyonası-2009, ICC Dünya Twenty20-2009, Dünya Badminton Şampiyonası-2011,
Yaz Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları-2012 yapılacak. İngiltere'nin başkenti Londra, 2012
Olimpiyat Oyunları'na hazırlanma safhasında ciddi bir ivme kazandı. Dördüncü sırada
kendine yer bulan şehir; tesisler, ulaşım, konaklama, hükümet desteği ve pazarlama
kategorilerinde en yüksek puanı elde etti. 'Londra'yı ziyaret et' isimli girişim doğrultusunda
2016 yılına kadar her yıl için 15,5 milyon sterlin bütçe ayrılmış. Ayrıca özel sektörden her
yıl 6 milyon sterlinlik destek öngörülmüş.
5. Vancouver (Kanada): FIS Snowboard Dünya Kupası-2009, Dünya Gençler Curling
Şampiyonası-2009, Kış Olimpiyat ve Paralimpik Oyunları-2010, Tekerlekli Sandalye Rugby
Dünya Şampiyonası-2010 burada. Beşinci sırada yer almasına karşın Vancouver, spor
organizasyonlarına ev sahipliği yapma konusunda rakipleri kadar geni ş bir deneyime sahip
değil. Ancak hayat kalitesi ve spor mirası kategorilerinde ikinci olması, Kanada şehrine
165
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
beşincilik getirmiş. Vancouver, 'Bir spor organizasyonu için en aktif şehir' olarak
nitelendiriliyor.
6. Paris (Fransa): ATP Masters-2008, IBF Dünya Badminton Şampiyonası-2010 Paris'te
düzenlenecek. Stade de Paris'te düzenlenen 2003 IAAF Dünya Atletizm Şampiyonası'na
ve 2007 IRB Rugby Dünya Kupası finali organizasyonlarına başarıyla ev sahipliği yapan
şehir, Fransızların spor organizasyonlarına gelmeyi çok sevdiğinin göstergesi oldu. Ayrıca
2007 Rugby Dünya Kupası organizasyonunu takiben ülkede rugby oynamak isteyen
gençlerin sayısı yüzde 40 arttı.
7. Tokyo (Japonya): Eskrim Dünya Kupası-2008, Dünya Karate Şampiyonası-2008, FIFA
Kulüpler Dünya Kupası-2008, ITTF Dünya Şampiyonası-2009, Dünya Artistik Jimnastik
Şampiyonası-2011 yapılacak. Tokyo 2016 Olimpiyat Oyunları'na ev sahipliği yapmak için
adaylık başvurusunda bulunuyor. Şehir, en son 1964 oyunlarına ev sahipliği yapmış ve
tüm dünyaya, ülkenin 2. Dünya Savaşı'nın yıkıcı sonuçlarından kurtulmaya başladığını
göstermişti. Bu sefer ise Tokyo'nun ne kadar modern bir şehir olduğunun tüm dünyaya
gösterilmesi amaçlanıyor.
8. Los Angeles (ABD): Figür Kayak ISU Dünya Şampiyonası-2009 burada
gerçekleştirilecek. İki Olimpiyat, iki FIFA Dünya Kupası finali, 5 NHL Super Bowl ve
200'den fazla lig ile Los Angeles spor organizasyonlar ının merkezi olarak değerlendiriliyor.
Ancak Los Angeles, 2016 Olimpiyat Oyunları'na adaylık şansını Chicago'ya kaptırdı. Los
Angeles'ın ilgi çekici bir diğer yönü ise iki kere olimpiyatlara ev sahipli ği yapmasına
rağmen hem ulusal hem de uluslararası seçmelerde ev sahipliği şansını kaçırması olarak
dikkat çekiyor.
9. Madrid (İspanya): Gelecek organizasyonlar: Euroleague Madrid Final Four (Basketbol)2008, UEFA Şampiyonlar Ligi Finali-2010. Madrid, hükümetin de tam deste ğini alarak
2016 Olimpiyat Oyunları'na ev sahipliği yapmak için adaylık başvurusunda bulunuyor.
Anayasal deklarasyonun şartları altında tüm Madrid halkı İspanya'daki ulusal spor
federasyonlarıyla işbirliği içinde olimpik altyapının inşaatına ve adaylık sürecinin
duyurulmasına katkıda bulunacak. Bu anlaşma ile 2016'ya ev sahipliği yapması planlanan
tüm tesisler, organizasyon komitesine herhangi bir maddi yük getirmeden tamamlanm ış
olacak.
10. Hong Kong (Çin): Gelecek organizasyonlar: Olimpiyat Oyunlar ı (Binicilik)-2008, Doğu
Asya Oyunları-2009. Hong Kong'un gelişen bir ticari pazara sahip olması, spor
organizasyonlarını sponsorlar arasında popüler hale getiriyor. Ancak Hong Kong, 12-15
bin kişi kapasiteli orta ölçekli tesislerin azlığı, büyük kapasiteli bir ulusal stadyumun
bulunmaması ve şehir reklamının yeterince yapılmaması sorunlarıyla mücadele ediyor.
Şimdi bütün bu açıklamalardan sonra sorarım; İstanbul'un 2016'da olimpiyatları alma olasılığı var
mı? ...”
Kaynak: Günseli Özen Ocakoğlu,”Olimpiyat oyunlarını İstanbul'a neden vermezler?”, Zaman, 25
Ağustos 2008
166
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
EK D1
Kongre turizmi için gerekli kapasiteler üzerine...
“Salon yokluğu, kongreleri başka ülkelere kaçırıyor
Tabii, tarihi ve kültürel güzellikleriyle turistler için cazibe merkezi haline gelen Türkiye,
Avrupa Birliği ile müzakerelerin başlamasıyla tanıtım açısından önemli bir avantaj
yakaladı. Türkiye, bu avantajı kullanarak dünyada 7 milyar dolarl ık büyüklüğe ulaşan
kongre turizminden aldığı payı büyütmek istiyor. Ancak tesis altyapısının yetersizliği geniş
katılımlı kongrelerin rakip ülkelere gitmesine sebep oluyor. 2008’de yap ılacak Dünya Diş
Hekimleri Kongresi’nin İsviçre’ye [İsveç’e olacak –TT] kaptırılması sebebiyle 50 milyon
Euro’luk gelir potansiyeli kaybedildi. İstanbul Kongre ve Ziyaretçi Bürosu Müdürü Handan
Boyce, uzak mesafelerdeki Çin`’in bile kongre turizmi pastas ından pay alabilmek için 80
kongre sarayı inşa ettiğini belirtiyor. Boyce, ‘Türkiye büyük katma değer oluşturan kongre
turizminde diğer ülkelerle rekabet etmek istiyorsa tesis sorununu bir an önce çözmelidir.’
diyor. Dünyada 7 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşan kongre turizmi pastasından pay almak
için kıyasıya mücadele yaşanıyor. Türkiye de 2013’te kongrelere ev sahipli ği yapabilmek
için şimdiden mücadele yürütüyor. Ancak tesis altyapısının geniş katılımlı toplantılar için
yetersiz kalması, 10-15 bin katılımcı kapasiteli kongrelerin rakip ülkelere gitmesine sebep
oluyor. Türkiye son iki yılda NATO Zirvesi, Uluslararası Gazeteler Birliği (WAN), Dünya
Mimarlar Kongresi, Hematoloji Kongresi gibi önemli toplant ılara ev sahipliği yaptı. Ülkenin
tanıtımına katkı yapan bu organizasyonlar, Amerika ve Avrupa`da y ıllardır devam eden
kongre yarışına Türkiye’nin de katılmasını sağladı. İstanbul ile Antalya`da faaliyet gösteren
kongre ve ziyaretçi büroları, diğer ülkelerdeki rakipleriyle yoğun bir rekabete girmiş
durumda. Uluslararası kongrelerin düzenleneceği yerin tespiti 2-3 yıl öncesinden yapılıyor.
Organizatörler, talip olan ülkelere giderek incelemelerde bulunuyor. 1997`de Turizm
Geliştirme ve Eğitim Vakfı’nın bünyesinde kurulan İstanbul Kongre ve Ziyaretçi Bürosu
(ICVB), uluslararası kongrelerin İstanbul’a getirilebilmesi için lobi ve tanıtım faaliyeti
yürütüyor. Sivil toplum örgütü olarak görev yapan büro, ICCA’n ın uluslararası network
ağından etkinliklerle ilgili elde ettiği bilgileri sektör kuruluşlarına iletiyor. İnceleme için
Türkiye’ye gelen organizatörlere mevcut tesisleri de gezdiren büro, yurtd ışındaki fuarlarda
Türkiye’nin kongre turizmi potansiyelini tanıtıyor. Büronun müdürü Boyce, son yıllarda
İstanbul’un uluslararası toplantı sektöründeki dernek ve birlikler taraf ından bilinirliğinin
sürekli arttığını belirtiyor. Uluslararası toplantılara ev sahipliği yapabilecek destinasyonların
çeşitliliğinin rekabeti yoğunlaştırdığına dikkat çeken Boyce, aday şehirlerde aranılan en
önemli özelliğin toplantı altyapısının yeterliliği olduğunu vurguluyor. Boyce, Avrupa ülkeleri
ile Amerika’nın geniş katılımlı toplantılar için altyapısını yıllar önceden kurduğuna dikkat
çekiyor. Türkiye’nin ise tesis açısından önemli eksiklikleri bulunuyor. İstanbul`da otellerin
23 bin, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi`nin ise 10 bin kapasitesi var. Otellerin birço ğunun
kongre kapasitesi 500 ile bin 500 arasında değişiyor. Türkiye’nin bir diğer dezavantajı da
kongre salonlarının bulunduğu otellerin dağınık olması. Handan Boyce, önümüzdeki
yıllarda İstanbul`da 8-9 bin katılımlı kongrelerin düzenleneceğine dikkat çekerek, ‘Ancak şu
anda şehirdeki toplantı altyapısı, katılımcı sayısı yüksek olan iki kongrenin aynı anda
yapılmasına izin vermiyor. Organizatörlere seçenek sunmamız lazım. Bunun için halen
inşaat halindeki Sütlüce Kongre Merkezi’nin bir an önce tamamlanmas ı gerekiyor. Sadece
bu yetmez. 4-5 bin katılımcıyı ağırlayabilecek başka kongre merkezlerinin de bir an önce
devreye girmesi gerekiyor.’ şeklinde konuşuyor. Türkiye, her yıl düzenlenen ve 30 bin
167
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
kişinin katıldığı Kardiyoloji Kongresi’ni üç yıldır kaybediyor. Çünkü İstanbul’da 30 bin
katılımcıyı ağırlayacak bir kongre merkezi bulunmuyor. Türkiye’nin kaybetti ği kongreye
2004 yılında Viyana ve 2005 yılında Stockholm ev sahipliği yaptı. 2006’nın ev sahibi ise
İspanya’nın Barcelona kenti. 2006`da yapılacak Daimi Temsilciler Kongresi’nin Türkiye’nin
elinden kaçması ise son anda engellendi. Kongrenin yapılacağı tarihte Lütfi Kırdar Kongre
Merkezi dolu olduğu için İstanbul Kongre ve Ziyaretçi Bürosu yetkilileri arayışa girdi. 8
yıldır yapımı devam eden Sütlüce Kongre Merkezi düşünüldü. Ancak merkezin inşaatının
tamamlanamayacağı kaygısı sebebiyle bu fikirden vazgeçildi. 3 bin katılımlı kongre,
Türkiye’nin elinden kaçmak üzereyken son anda Antalya’daki kongre merkezleri devreye
sokuldu. İstanbul’u kongre ve toplantı açısından rahatlatacak Sütlüce Kültür ve Sanat
Merkezi’nin inşaatı 7 yıldır devam ediyor. Büyükşehir Belediyesi, Sütlüce Mezbahası’nın
kültür merkezine dönüştürülmesi işini 1989’da projelendirdi. 46 bin metrekare arsa alan ı
üzerinde bulunan ve Avrupa’nın en büyük kültür merkezi olması hedeflenen kültür
merkezinin inşaatı 1998 yılında başladı. 5 bin kapasiteli kongre salonuna sahip merkezin
2000’li yılların başında bitirilmesi hedefleniyordu. Ancak ödenek yetersizli ğinden dolayı
inşaat bitirilemedi. Kongre merkezinin eksikliklerin de tamamlanmas ının ardından 2006
yılında faaliyete girmesi bekleniyor.
İstanbul’daki otellerin kongre kapasitesi: 23 bin, Antalya’daki otellerin kongre kapasitesi: 28
bin 600. Diş Hekimleri Kongresi’ni İsveç kaptı. Türkiye, 147 ülkede 900 bin üyesi bulunan
Dünya Diş Hekimleri Birliği’nin (FDI) 2008’de düzenleyeceği kongre için aday oldu.
Organizatörler, 10 bin katılımlı toplantının yer seçimi için aday ülkeleri gezdi. İstanbul’da
şehir merkezi dışındaki bir fuar alanını gezen organizatörler, ‘Biz kongre katılımcılarına
şehri yaşatmak istiyoruz. Burada kongre yapacaksak dünyan ın her yerinde yaparız. Bizim
her yerde kongre yapmak gibi bir niyetimiz yok.’ deyince Lütfi K ırdar Kongre Merkezi’nin
bulunduğu kongre vadisinde karar kılındı. 10 bin metrekare alan üzerinde yap ılan fuar için
5 ayrı otelin kongre salonları da devreye sokuldu. Ancak kapasite yine yetmeyince
organizatörler kongrenin 2008 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de yapılmasını
kararlaştırdı. Türkiye, Diş Hekimleri Kongresi’ni kaptırmakla neler kaybetti? 900 bin diş
hekimine, diş hekimi klinik yardımcılarına ve diş teknisyenlerine Türkiye ve İstanbul’u
hatırlatma imkanı kaybedildi. Türkiye kongreyi alsaydı 3 yıl boyunca FDI ve 147 ülkenin diş
hekimleri birliklerinin iletişim araçlarında reklamı yapılacaktı. 10.000 kongre katılımcısı diş
hekiminin eş ve çocukları, diş hekimi yardımcıları ve firma çalışanları Türkiye’yi yakından
tanıyacaktı. Yaklaşık 50 milyon Euro gibi bir hizmet satın almanın gerçekleşeceği bir
organizasyon kaybedilmiş oldu. 7 milyar dolarlık pastada Türkiye’nin payı yüzde 1 80.
700’den fazla kuruluşun üye olduğu Uluslararası Kongreler ve Toplantılar Birliği’nin
verilerine göre dünyada kongre turizmi pazar ı 7 milyar dolarlık büyüklüğe ulaşmış
durumda. 2004’te 4 bin 124 uluslararas ı kongre düzenlendi. Ülkeler bazında
değerlendirildiğinde ABD 288 toplantıyla birinci sırada. Türkiye ise 50 toplantıyla 33’üncü
sırada yer aldı. Şehirler bazında ise Barcelona 105 toplantıyla liderken, İstanbul 35 toplantı
ile 26’ncı sırada. 2004 yılında tüm dünyada 3 milyon 184 bin ki şi bu toplantılara katıldı. Bir
toplantının katılım ortalaması 687. Tıp kongreleri yüzde 29’la en çok toplant ı yapılan konu.
Bilim, teknoloji, endüstri ve sosyal bilimler konuları da ilk 5 içinde yer alıyor. Türkiye’nin 7
milyar dolarlık kongre turizmi pastadan aldığı pay 71 milyon dolar. Bu rakam, tüm
dünyadaki kongre turizmi gelirlerinin yüzde 1,28`ine denk dü şüyor. Türkiye`de kongre
turizminin toplam turizm gelirleri içindeki pay ı 0,56.”
Zaman, 20 Kasım 2005
168
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ek D2
İstanbul’daki başlıca fuar merkezleri ve 2008 fuar takvimleri
CNR Expo Fuar Merkezi
Tel:
Faks:
Web:
Adres:
0212 465 74 74
0212 465 74 76
www.cnrexpo.com
Yeşilköy
Fuar organizasyonu yapmak üzere 1985’de kurulan şirket, 1993’de, İstanbul Dünta Ticaret
Merkezi tarafından ihaleye çıkartılan alanı kiralamış ve CNR Expo tek bir salonda
çalışmaya başlamıştır. 2006’dan bu yana hizmet vermekte olduğu alan ise, 150 bin m²
kapalı, 120 bin m² açık alanı ve 8 fuar salonuyla uluslararası standartlara sahiptir. Bu süre
içinde 600’den fazla organizasyonda 100.000’i a şkın katılımcıya hizmet verdiği, üç
milyondan çok ziyaretçinin geldiği belirtilmektedir.
2008 Fuar Takvimi, İstanbul
Uluslararası Tüm Optik ve Oftamolojik Ürünleri Fuarı
IMOB 2008 Istanbul Mobilya Fuarı
IIF İstanbul Moda Fuarı
AVRASYA BOAT SHOW
Deniz Araçları Ekipmanları ve Aksesuarları Fuarı
KONUT İŞYERİ 2008
Gayrimenkul, Yatırım, İşletme, Emlak ve
Finans Hizmetleri Fuarı
ANNE & ÇOCUK 2008
FOTEG ISTANBUL 2008
Uluslararası Gıda İşleme Teknolojileri ve Ekipmanları,
Gıda Katkı Maddeleri ve Lojistiği Fuarı
I-DECO İstanbul Dekorasyon ve Tasarım Fuarı
WOODWORKING SHOW 2008
IMOYA
FMCG / PRIVATE LABEL İSTANBUL 2008
Uluslararası Özel Markalı Ürünler ve Market Markaları Fuarı
LIGHTTECH 2008
TEXGATE
GASTRO BULUŞMASI
ÇATI & CEPHE
MOTOSHOW
ISTANBUL JEWELLERY SHOW
Uluslararası Mücevher, Takı, Saat, Gümüş ve
Malzemeleri Fuarı
KIRTASİYE Uluslararası Kırtasiye ve Ofis Ürünleri Fuarı
LASTİK Avrasya Lastik & Jant Show 2008
LPG-CNG İstanbul 2008
TUNING 2008
SOUND 2008
SUBCONIST 2008 Uluslararası Yan Sanayi Ürünleri Fuarı
ITC 2008
17.01.2008 - 20.01.2008
30.01.2008 - 03.02.2008
07.02.2008 - 09.02.2008
15.02.2008 - 24.02.2008
21.02.2008 - 24.02.2008
28.02.2008 - 02.03.2008
06.03.2008 - 09.03.2008
06.03.2008 - 09.03.2008
06.03.2008 - 09.03.2008
06.03.2008 - 09.03.2008
13.03.2008 - 15.03.2008
13.03.2008 - 16.03.2008
13.03.2008 - 15.03.2008
13.03.2008 - 15.03.2008
13.03.2008 - 16.03.2008
20.03.2008 - 23.03.2008
26.03.2008 - 30.03.2008
02.04.2008 - 06.04.2008
03.04.2008 - 06.04.2008
03.04.2008 - 06.04.2008
03.04.2008 - 06.04.2008
03.04.2008 - 06.04.2008
10.04.2008 - 13.04.2008
10.04.2008 - 13.04.2008
169
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
FARMAVİZYON 2008
AYMOD Uluslararası Ayakkabı Moda Fuarı
IBATECH
PASLANMAZ ÇELİK
BUSWORLD 2008
ANKOMAK 2008
Uluslararası İş Makinaları ve İnşaat Teknolojisi Fuarı
ISK-SODEX ISTANBUL
Uluslararası Isıtma, Soğutma, Klima, Havalandırma,
Yalıtım, Pompa, Sıhhı Tesisat ve Su Arıtma Teknolojileri Fuarı
EVTEKS 2008
ANIMALIA 2008
TEKNİK HIRDAVAT
BALIKÇILIK
IIF İstanbul Moda Fuarı
ISTANBUL JEWELLERY SHOW
Uluslararası Mücevher, Takı, Saat, Gümüş ve
Malzemeleri Fuarı
KABLO 2008
AIRSHOW
AUTOSHOW 2008 Uluslararası Otomobil Fuarı
AYSAF 2008 Uluslararası Ayakkabı Yan Sanayi Fuarı
PROMOTURK Uluslararası Promosyon Ürünleri Fuarı
MEDIST 2008 Uluslararası Medikal Ürünler,
Labaratuvar Ekipmanları ve Hastane Donanımları Fuarı
Müsiad Uluslararası Fuarı
OTOMOTİV 2008 Uluslararası Otomotiv Yan Sanayi,
Yedek Parça Servis Ekipman ve Aksesuarları Fuarı
MILLIONARE Milyoner Fuarı
OUTDOOR & INDOOR
MARİFET İŞ GELİŞTIRME PLATFORM
IPACK Uluslararası Ambalaj, Paketleme ve Gıda İşleme
Sistemleri Fuarı
Uluslararası Gıda Ürünleri ve Teknolojileri Fuarı
BRANDEAL Lisans ve Lisans Ürünleri Fuarı
TOYZERIA Oyuncak ve Oyun Ekipmanları Fuarı
NATURAL STONE - TURKEY Uluslararası Mermer,
Doğaltaş Ürünleri ve Teknolojileri Fuarı
Züccaciye Fuarı
AYMOD 2008 Uluslararası Ayakkabı Moda Fuarı
TEXGATE 2 Tekstil ve Aksesuarları Fuarı
EF 2008 Endüstri Fuarı (Makine & Otomasyon)
BAYİM OLUR MUSUN ? 2008
EURO EMLAK 2008
Avrupa Emlak Yatırım ve Geliştirme Fuarı
VENDING EXPO
AYMOD Uluslararası Ayakkabı Moda Fuarı
HOBBY ART
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
11.04.2008 - 13.04.2008
17.04.2008 - 20.04.2008
17.04.2008 - 20.04.2008
17.04.2008 - 20.04.2008
24.04.2008 - 26.04.2008
25.04.2008 - 29.04.2008
08.05.2008 - 11.05.2008
21.05.2008 - 25.05.2008
05.06.2008 - 08.06.2008
12.06.2008 - 15.06.2008
07.08.2008 - 10.08.2008
28.08.2008 - 30.08.2008
28.08.2008 - 31.08.2008
18.09.2008 - 21.09.2008
09.10.2008 - 12.10.2008
10.10.2008 - 19.10.2008
23.10.2008 - 26.10.2008
23.10.2008 - 26.10.2008
23.10.2008 - 26.10.2008
23.10.2008 - 26.10.2008
30.10.2008 - 02.11.2008
30.10.2008 - 02.11.2008
30.10.2008 - 02.11.2008
31.10.2008 - 02.11.2008
05.11.2008 - 08.11.2008
05.11.2008 - 08.11.2008
06.11.2008 - 09.11.2008
06.11.2008 - 09.11.2008
13.11.2008 - 16.11.2008
13.11.2008 - 16.11.2008
20.11.2008 - 23.11.2008
20.11.2008 - 22.11.2008
27.11.2008 - 30.11.2008
18.12.2008 - 21.12.2008
18.12.2008 - 21.12.2008
18.12.2008 - 21.12.2008
20.12.2008 - 23.12.2008
25.12.2008 - 28.12.2008
Kaynak: http://www.cnrexpo.com/tr/default.asp
170
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Tüyap Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi
Tel:
Web:
Adres:
0212 886 68 43
www.tuyap.com
Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi, E-5 Karayolu , Gürp ınar Kavşağı
1979’da kurulan, 1996’da bugünkü yerine gelinceye kadar İstanbul Spor ve Sergi Sarayı,
Etap Marmara Oteli vb mekânlarda faaliyet gösteren Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi,
10.000 m2 genel sosyal yaşam alanı, toplam 10 salonda 42.000 m2 sergileme
kapasitesine sahiptir. Her yıl yaklaşık 60 ülkeden 14.000 katılımcı ve 70 ülkeden 2 milyona
yakın ziyaretçiye ev sahipliği yapmaktadır.
Kongre merkezi olarak da önemli olanaklara sahip bulunmaktad ır:
Toplantı, seminer, panel, v.b etkinlikler için ihtiyaca özel haz ırlanmış toplam 8.000 m2 de
11 adet 50 kişiden 750 kişiye kadar farklı boyutlarda toplantı salonu;
çok amaçlı kullanıma uygun 10 ayrı sergi salonu;
10.000’er kişilik toplantı, konferans ya da konser salonuna dönü ştürülebilecek 3 salon;
4000’er kişilik toplantı salonuna dönüştürülebilecek 2 ayrı salon;
2000’er kişilik toplantı salonuna dönüştürülebilecek 3 ayrı salon;
10.000 kişilik Türkiye’nin en büyük lokantasına dönüştürülebilecek salonlar;
Aynı anda 10.000 kişiye servis yapabilecek kapasitede 2 adet tam donan ımlı endüstriyel
mutfak.
2008 Fuar Takvimi, İstanbul
İSTANBUL GIDA – TEK 2008
İSUGA 2008
İSTANBUL ÖZEL MARKALI ÜRÜNLER FUARI
KENT 2008 12. BELEDİYE İHTİYAÇLARI, KENT MOBİLYALARI,
PARK BAHÇE DÜZENLEMELERİ EKİPMANLARI FUARI
SPOR 2008 13. SPOR TESİSLERİ YAPIM, BAKIM, ONARIM,
SPOR MALZEMELERİ, SPOR GİYİMİ VE MODASI, YÜZME
HAVUZLARI, SPOR SAĞLIĞI VE ÜRÜNLERİ FUARI
WATECO 2008 3. SU, ATIK SU, ÇEVRE TEKNOLOJ İLERİ,
ALTYAPI VE TESİSAT FUARI
İSTANBUL PENCERE 2008 9. ULUSLARARASI PENCERE,
CAM TEKNOLOJİSİ, AKSESUAR, YAN SANAYİİ VE TAMAMLAYICI
24 - 27 Ocak 2008
24 - 27 Ocak 2008
24 - 27 Ocak 2008
6 - 9 Mart 2008
6 - 9 Mart 2008
6 - 9 Mart 2008
13 - 16 Mart 2008
ÜRÜNLER FUARI
EKSPOMED 2008 15. ULUSLARARASI İSTANBUL TIBBİ ANALİZ,
TEŞHİS, TEDAVİ, KORUMA VE REHABİLİTASYON ÜRÜN, CİHAZ,
20 - 23 Mart 2008
TEKNİK VE EKİPMANLARI FUARI
LABTEK 2008 11. ULUSLARARASI İSTANBUL LABORATUAR
TEKNOLOJİSİ VE EKİPMANLARI FUARI
BAHÇE DÜNYASI 2008 3. İSTANBUL BAHÇE MOBİLYALARI,
PEYZAJ TASARIMI, BAHÇE MİMARİSİ, BAHÇE EKİPMAN,
HAVUZ VE BİTKİLER FUARI
20 - 23 Mart 2008
20 - 23 Mart 2008
171
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
UNICERA 20. ULUSLARARASI SERAMİK VE BANYO FUARI
2. İSTANBUL KAPI TEKNOLOJİLERİ, YAN SANAYİLERİ VE
AKSESUARLARI FUARI
CERAMICTECH SERAMİK VE CAM TEKNOLOJİLERİ FUARI
İSTANBUL 2. DERİ MODA FUARI
KALIP AVRASYA 2008 İSTANBUL KALIP, KALIP TEKNOLOJİLERİ,
YAN SANAYİ VE SAC LEVHA İŞLEME FUARI
MADEN TÜRKİYE 2008
31. IRU DÜNYA KONGRESİ FUARI LOGIST
6. ULUSLARARASI İSTANBUL İPLİK FUARI
25. ULUSLARARASI ÖRGÜ, NAKIŞ, ÇORAP MAKİNELERİ,
- 2008
O K U M A K
9 - 13 Nisan 2008
9 - 13 Nisan 2008
9 - 13 Nisan 2008
17 - 19 Nisan 2008
19 - 22 Nisan 2008
19 - 22 Nisan 2008
14 - 16 Mayıs 2008
14 - 18 Mayıs 2008
14 - 18 Mayıs 2008
YAN SANAYİLERİ AKSESUARLARI FUARI
TEKSTİL MAKİNESİ 2008
AVRASYA TARIM FUARI 2008
İSTANBUL AMBALAJ FUARI
27. İSTANBUL KİTAP FUARI
ARTİST 2008 18. İstanbul Sanat Fuarı
21. ULUSLARARASI AĞAÇ İŞLEME MAKİNELERİ, KESİCİ
TAKIMLAR, EL ALETLERİ FUARI
14 - 18 Mayıs 2008
5 - 9 Ağustos 2008
23 - 26 Ekim 2008
1 - 9 Kasım 2008
1 - 9 Kasım 2008
15 - 19 Kasım 2008
INTERMOB 2008 11. ULUSLARARASI MOBİLYA YAN SANAYİİ VE
15 - 19 Kasım 2008
AKSESUARLARI, ORMAN ÜRÜNLERİ VE AHŞAP
TEKNOLOJİSİ FUARI
PLAST EURASIA ISTANBUL 2008 18. ULUSLARARASI
İSTANBUL PLASTİK ENDÜSTRİSİ FUARI
KAUÇUK 2008
İSTANBUL 3. DERİ FUARI
27-30 Kasım 2008
27-30 Kasım 2008
4 - 6 Aralık 2008
Kaynak: http://www.tuyap.com.tr/tr/index.php?main=m_fuar&fid=1&left=l_fuarlar&fbid=1
Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı
Web:
Adres:
http://www.icec.org/tr/
Darülbedai Cad., No: 1, Harbiye
1948-1952 yılında inşa edilmiş ve yıllarca süren yoğun kullanım sonucunda oldukça
yıpranmış durumda olan ‘Spor ve Sergi Sarayı’nın bir uluslararası kongre merkezine
duyulan ihtiyaç öngörülerek, mimari anlamda tümüyle yenilenmesi sonucu Litfi K ırdar
Uluslararası Kongre ve Sergi sarayı adı altında 1996’da İstanbul’da yapılan Habitat II’ye
yetiştirilmiştir.
23.850 m²’lik kapalı alana sahiptir ve farklı amaçlar için mekan kullanımına olanak
vermektedir. 3000m²’lik sergi alanına sahip olan yapı, ana toplanma mekanları 2000 kişilik
büyük salon ve 600-800 kişilik 4 salondan oluşmaktadır. 17 toplantı odası vardır. Büyük
salonun hidrolik bir düzeneğe sahip sahne her türlü ihtiyacı karşılayabilecek teknik
ekipmanla donatılmıştır. Tiyatro, sinema, müzikal vb gösteriler bu salonda
gerçekleşebilmektedir.
172
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
3.500 kişinin aynı anda bir arada oturabileceği, beş yıldızlı bir gala yemeğinin
gerçekleşebildiği İstanbul'daki tek mekandır.
2008 Etkinlik Takvimi
Tarih
5 Ocak
10 Ocak
Ocak 2008
31 Ocak-3 Şubat
5 Şubat
14-17 Şubat
28 Şubat
28 Şubat-2 Mart
6-9 Mart
13-16 Mart
13 Mart
15 Mart
18-19 Mart
20-23 Mart
30 Mart
3Nisan
3-6 Nisan
10-12 Nisan
10-12 Nisan
16-17 Nisan
16 Nisan 2008
21 Nisan
26-29 Nisan
30 Nisan-3 Mayıs
1-3 Mayıs
15-16 Mayıs
29 Mayıs
1-5 Haziran
10-13 Haziran
10-12 Haziran
19-25 Haziran
25-29 Haziran
26-27 Haziran
8-13 Temmuz
22-24 Temmuz
Etkinliğin adı
Etkinlik
Katılımcı
Yeni Yıl Gala Konseri
Konser
Borusan Filarmoni Orkestrası
Konser
İstanbul Resitalleri "Daniel Gortler"
Konser
EVLİLİK DÜNYASI '08
Fuar
Altın Proje Türkiye Konut Ödülleri
Ödül Töreni
EDUCATURK EĞİTİM FUARI '08
Fuar
"Borusan Filarmoni Orkestrası"
Konser
PEYZAJ 2008
Fuar
HAVUZ 2008
Fuar
GÜZELLİK ve BAKIM 2008
Fuar
"Borusan Filarmoni Orkestrası"
Konser
Türkiye Sanayici ve İşadamları Konfederasyonu
(TUSKON) 2. Olağan Genel Kurulu
Toplantı
1250
Bankacılık Finans ve Denetimde Kariyer Günleri Toplantı
OTEL, BAR & CAFE 2008
Fuar
Bediüzzaman'ı Anma Paneli "100. Yılda
Meşrutiyetten Cumhuriyete
Demokrasi Süreci "
Toplantı
"Borusan Filarmoni Orkestrası"
Konser
Bahçe
Fuar
Boya Kongresi & Fuarı
Fuar
17. Uluslararası Boya Kongresi ve Fuarı
BOYA 2008
Fuar
13. İnsan Kaynakları Zirvesi
Toplantı
"Genç Orkestra - Şef İslam Manafov"
Konser
Afife Tiyatro Ödülleri Töreni
Ödül Töreni
77. Avrupa Ateroskleroz Cemiyeti Kongresi
EAS 2008
Kongre
18. Uluslararası Çocuk Ergen Psikiyatrisi
Derneği Kongresi - IACAPAP 2008
Kongre
Eczacılık Fuarı
Fuar
31. IRU Dünya Kongresi
Kongre
Konser "Borusan Filarmoni Orkestrası"
Konser
28. Dünya Hemofili Kongresi - WFH 2008
Kongre
19. Avrupa Gastrointestinal ve
Abdominal Derneği Kongresi - ESGAR 2008
Kongre
2. CARDİST Kart Teknolojileri Fuarı ve Zirvesi
Fuar
Uluslararası Periton Diyalizi Derneği Kongresi –
ISPD 2008
Kongre
15. Dünya Ekonomi Kongresi
Kongre
Moda, Tekstil ve Hazır Giyim
Konferansı ve Sergisi
Konferans
NATO Müttefikler Arası
İhtiyat Subayları Kongresi - CIOR 2008
Kongre
SONY Global Pazarlama Ortakları Toplantısı
Toplantı
1700
1700
1700
1000
1700
9000
1700
350
9000
1000
1700
9000
1000
1700
1500
1500
1500
16000
1200
1700
2000
1500
4000
2000
1250
1000
1200
1400
173
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
26Temmuz
1-2 Ağustos
4-7 Eylül
9 Eylül
10-13 Eylül
11Eylül
12Eylül
16-17 Eylül
17-19 Eylül
20-23 Eylül
24 Eylül
8-11 Ekim
14-18 Ekim
16-19 Ekim
22-23 Ekim
26-30 Ekim
5-7 Kasım
6-9 Kasım
20 Kasım
20-23 Kasım
24-26 Kasım
2-3 Aralık
18-21 Aralık
25 Aralık
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
Bilkent Üniversitesi Türk - Yunan Gençlik Konseri
Uluslararası Dermologica Kongresi
4. Dünya Aile Hekimliği Birliği
Avrupa Bölgesel Konferansı - WONCA 2008
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Muhtarlar İftar Yemeği
21. Avrupa Perinatal Tıp Kongresi ECPM 2008
OTİAD - DOĞUŞ İftar Yemeği
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Protokol İftar Yemeği
4. İstanbul Çağrı Merkezi Konferansı
Alvin Ailey Amerikan Dans Tiyatrosu
47. Avrupa Pediyatrik Endokrinoloji
Kongresi - ESPE 2008
Novec 1230 Yangın Söndürme Toplantısı
18. Dünya Gastroenterologlar ve
Genel Cerrahlar Kongresi 2008
9. Türk Spor Yaralanmaları, Artroskopi ve
Diz Cerrahisi Kongresi
CONTEMPORARY İstanbul Etkinlikleri
Perakende Günleri 2008
53. Uluslararası Basın Yayın ve Dağıtım Kongresi
DISTRIPRESS 2008
16. Ulusal Personel Yönetimi Kongresi
İÇ MİMARİ VE DEKORASYON FUARI 2008
"Borusan Filarmoni Orkestrası"
COMPEX Fuarı
17. Kalite Kongresi
9. Pazarlama Zirvesi
TRENDSHOW
"Borusan Filarmoni Orkestrası"
- 2008
O K U M A K
Konser
Kongre
1500
1800
Kongre
2000
Sosyal olay
Kongre
Sosyal olay
1000
2500
400
Sosyal olay
Toplantı
Konser
2000
400
2000
Kongre
Toplantı
2500
100
Kongre
1000
Kongre
Sosyal olay
Toplantı
1500
9000
2500
Kongre
Kongre
Fuar
Konser
Fuar
Kongre
Toplantı
Fuar
Konser
1000
1500
9000
1700
2000
1000
1700
Kaynak: http://www.icec.org/tr/calender.asp
Fuar merkezlerinin yanı sıra, düzenlenen fuarın niteliğine göre Askeri Müze Kültür Sitesi
(1-3 Kasım 2008, Safety İstanbul 2008; 8-9 Kasım 2008, Akare Yurtdışı eğitim), Sheraton
Oteli (12-19 Ekim 2008, IEFT Yurtdışı eğitim) ve Hilton Oteli (14 Ekim 2008, IEFT Yurtdışı
eğitim)’nde de fuar düzenlenebilmektedir.
Ayrıntılı bilgiler elde olmasa da, söz konusu fuarlara, gerek kat ılımcı, gerek ziyaretçi olarak
hem İstanbul dışından, hem de Türkiye dışından katılım olduğunu söylemek yanlış
olmayacaktır.
174
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Ek E1
Bir Dönüştürme Öyküsü: Sütlüce Mezbahası’ndan Sütlüce Kongre ve
Kültür Merkezi’ne...
“Sütlüce unutuldu mu?
KORHAN GÜMÜŞ
Haliç'teki Sütlüce Mezbahası yaklaşık on sene önce koruma kurulu kararına aykırı olarak
yıktırıldı. Kent yönetimi burada kaçak bir inşaata girişti. Aradan yıllar geçmesine rağmen,
ortalama bir senede tamamlanabilecek kültür ve kongre merkezi in şaatı hala sürmekte.
İnşaatın başlangıcından bugüne çok uzun bir süre geçmesine ra ğmen kimseden ses
çıkmadığına göre, projeye karar verenler aç ısından amaçlananın gerçekleştiği söylenebilir.
Hizmet kullanıcıları yani İstanbullular açısından bakıldığında ise ortada bir sorun var: Kent
yönetimi bu işe girişmeden önce neden bir program hazırlamadı? Programını ve projeyi
neden profesyonel katılıma açmadı? Kentte bu tür yapılara ihtiyaç duyan kültür kuruluşları
ile neden işbirliği yapmadı? Bu kurumların katılımı ve işbirliği bina bitirildikten sonra mı
başlayacak? Dikkat ederseniz İstanbullular adına bu soruları soran yok.
Mezbahanın önemi
Sütlüce Mezbahası, İstanbul'un modernleşme atılımlarının önemli bir örneğiydi. 1990 yılına
kadar yaklaşık 70 yıl mezbaha, bir süre de depo olarak i şlev gören bu yapı, kentte
geleneksel yöntemlerle yapılan kesim işlerinin sağlık koşullarına uygun bir biçimde
yapılmasını sağlamak ve denetlemek amacıyla yapılmıştı. Aynı zamanda dünyanın ilk
kentsel biyolojik atıksu arıtma tesislerinden birine sahip olan bina, soğuk hava deposu,
laboratuvar, üretim işletim sistemi ile İstanbul'un önemli altyapı tesislerinden biriydi. Bu
yapının teknolojik unsurları yanında bir mezbaha binası için ilginç sayılabilecek mimari
özellikleri de vardı. İstanbul'a binlerce yıldır hayat veren doğal bir liman olan Haliç, bir
taraftan binlerce yıldan beri yiyecek ambarları, üretim ve nakliye tesisleri ile donatılmış
iken, kentin modernleşme atılımları içinde fabrikalar, antrepolar gibi yap ılarla yeni bir
görünüme kavuşmuştu. Burada kurulan bu modern mezbahan ın da bu nedenle yalnızca
bir endüstriyel tesis olduğu söylenemez. Deniz tarafından bakıldığında mezbaha binası
dönemin diğer kamu yapıları, adalet sarayları, eğitim yapıları gibi azametli bir yapıydı.
Gerçekleştiği tarih (biraz gecikerek, 1920'ler) Avrupa ba şkentlerinde de yeni kamu
yapılarının inşa edildiği, kentsel hizmetlerde devrimlerin yaşandığı bir dönemdi. Dünyanın
önde gelen ticaret kentlerinden biri olan İstanbul'un birçok Avrupa kentiyle eşzamanlı
olarak birçok yeniliğe sahne olduğu biliniyor. Sütlüce Mezbahası'nı da, kentteki dönüşümü
simgeleyen kamu yapıları serisi içinde değerlendirmek gerekir. 20. yüzyıl başlarında
Osmanlı İmparatorluğu hâlâ bünyesindeki kimlikleşme akımlarına karşı kendisine özgü bir
yol çizmeye çabalıyordu. Savaşlardan mağlup çıkan İmparatorluk, bir taraftan bu
gelişmeler karşısında bocalarken, büyük bir dinamizm gösteren kentte piyasalardan
fonlanan şirketler aracılığıyla kendisine bir yol açmaya çalışıyordu. Devletin açtığı bu
alanda yerli ve yabancı sermaye ortaklığına dayanan bazı kuruluşlar ulusalcı olmaktan çok
oryantalist bir mimari tarzda binalar yap ıyordu. Bu nedenle başta Galata ve Eminönü
olmak üzere birçok özel yapıda eklektik (neoklasik, neogrek, neobarok...) mimarl ık tarzları
görülürken, kamu binalarının sonradan 'Birinci Milli' diye adlandırılan bir yeni tarzda inşa
edildiği söylenebilir. Galata Köprüsü gibi tamamen yurtd ışında yapılıp getirilen bir çelik
175
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
yapıdan vapur iskelelerine, Duyunu Umumiye'den elektrik trafolar ına kadar çeşitli kamusal
mimarlık yapısı bu tarzdaydı.
Türkiye'de kamu mimarlığı
Cumhuriyet döneminde şirketlerin millileştirilmesi ile birlikte, 'İkinci Milli' diye adlandırılan
tarz bu mimarlıklara karşı bir tepki olarak ortaya çıktı. Devlet-kültür eliti birlikteliğine
dayanan bu girişim, 'Osmanlıcı' tarza bir tepki olduğu kadar, siyasal alanda zayıf kalan
kimlikleşme girişimini tasfiye hareketiydi. 'İkinci Milli' olarak adlandırılan bu mimarlık tarzı,
tıpkı dildeki arınma çabaları gibi, 'halk mimarisi'ne doğru yöneldi. Böylece 'İkinci Milli'ciler
Batı'da hakim olan işlevselcilik ile gönderme yaptıkları 'saf'' ve 'ağdalı olmayan' halk
mimarisi arasında bir köprü kurmaya çalıştılar. 1970'lere gelindiğinde akademik çevrelere
hâlâ bu millici akımın etkileri hakimdi. Bugün Türkiye'deki resmi mimarl ık anlayışının hâlâ
bu 'İkinci Milli' çerçevesini aştığı pek söylenemez. Türkiye'de kamu mimarlığı paternalist
ilişkileri muhafaza eden kapalı bir profesyonellik ortamında kaldı. Sütlüce Mezbahası'nın
yıkımına yol açan ve onun dört katı büyüklüğünde olan bu devasa inşaatın en önemli
özelliği bu kapalı 'İkinci Milli'ci zihniyetin bir kalıntısı olması. Bu tarzı 'Üçüncü Milli' olarak
adlandırmayı öneriyorum. Neden derseniz: Mezbahanın yapıldığı tarihlerde kamu ulusalcı
dinamiklere nasıl biçimsel bir cevap vermeye çalıştıysa, bugün de bu proje zihniyet
düzeyinde bir sürekliliğe işaret ediyor. 'Üçüncü Milli', kamu işlevlerinin hesap verebilirlik,
şeffaflık ve iletişim içinde tanımlandığı yeni siyasal değerlerin içinde hâlâ tepeden inme ve
tek boyutlu bir kamu yararı kavramının kentte ne ölçekte bir soruna yol açtığını gösteren
tipik bir örnek.
Bir düşünün: Avrupa'nın en büyük kültür merkezini inşa ediyoruz. Ama değil Avrupalıların,
İstanbulluların bile bundan haberi yok. Bırakın İstanbulluları, kültürle ilgili insanların dahi
haberleri yok! (Paris'in göbeğinde 20 küsur yıl önce bir kültür merkezi -Beaubourgyapılmıştı da yer yerinden oynamıştı...) Belki bir gün inşaatı biter. Havai fişekli, lazer
gösterili falan türden görkemli bir açılış töreni yapılır. Batılılar ise ne kadar konuşmaya
meraklılar: Daha ortaya bir icraat koymadan, hatta in şaata değil, projeye bile başlamadan
konuşmaya başlıyorlar. Proje yönetimini (yöneticiler kültür i şlerinden hiç anlamadıkları için)
bağımsız kültür insanlarına havale ediyorlar. Kamu yönetimleri programlar geli ştiriyorlar,
projelere destek veriyorlar. Kültür merkezleri yarat ıcılığı desteklemek için sokaklara,
mahallelere, hayata yayılıyor. Sonra ne oluyor? Endüstriyel sanatlar, mimarl ık, müzik,
tiyatro, görsel sanatlar, sinema gibi bölümlerde sanatç ılar, düşünürler, organizatörler kendi
alanları ile ilgili projeler hazırlıyor. Yani tam bir kakafoni. İşin sahibi yok! Gelsinler, bizden
öğrensinler. 'Avrupa'nın en büyük kültür merkezi' nasıl tasarlanır, yapılır, işletilir bir
görsünler...”
Kaynak: Korhan Gümüş, Radikal, 26 Mart 2006
“Sütlüce'yi başka şirket bitirecek
Haliç'i kültür, sanat ve kongre vadisi yapma projesi kapsamında Sütlüce Mezbahası'nı
Avrupa'nın en büyük kültür merkezi yapmak amacıyla 1998 yılında başlatılan ve bir yılda
tamamlanması planlanan proje 10 yılda bitirilemedi. İhaleyi kazanan Kayalar inşaat şirketi,
bir yılda bitirilmesi planlanan çalışmaya 4 Ekim 1998'de başladı. İhaleye göre 1999 yılı
ağustos ayında bitirilerek hizmete açılması gereken merkezde henüz kaba inşaatlar ile
elektrik ve mekanik altyapı imalatları tamamlandı. Tesisin tavan, döşeme ve duvar
kaplama ile pencere doğrama imalatları devam ederken, çevre düzenlemesine henüz
176
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
başlanmadı. Kayalar inşaat şirketine 1998'de 7 milyon YTL'ye ihale edilen onar ım işi için
2007 fiyatlarıyla birinci ihalede 120 milyon, ikinci ihalede 60 milyon YTL olmak üzere 180
milyon YTL harcandı.
"Kültür merkezini 2009'daki Dünya Su Forumu'na yeti ştirmemiz gerekiyor" diyen İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, kalan bölüm için ya yeni ihale açılacağını ya
da Uluslararası Kongre Sarayı Tesisleri İşletmeciliği Ticaret A.Ş'ye vereceklerini söyledi.
Topbaş, kültür merkezinin kalan bölümünü için tahmini 40 milyon YTL daha gerekti ğini
söyledi. Projede sergi, konser, tiyatro ve kongre binalar ı, sinema, açık hava etkinlikleri
alanı, yeşil alan ve restoranlar var.”
Kaynak: Radikal, 8 Ocak 2008
“Belediye, Sütlüce'yi bitmeden kiraya çıkardı”
Avrupa'nın en büyük kültür merkezlerinden biri olma iddias ıyla 1998'de yapımına başlanan
ve 10 yıldır inşaat çalışmaları devam eden Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi kiraya
verilecek.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Sütlüce Kültür Merkezi'ni kiraya vermek için ihale açt ı.
İnşaatı tamamlanamayan ve 1998'den bu yana yapımına 220 milyon YTL harcanan kültür
merkezi yıllık 6 milyon YTL muhammen bedel üzerinden kiraya verilecek. Büyük şehir
Belediyesi, "Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi'nin İntifa (Kullanım) Hakkının Verilmesi İşi"
ihalesini 24 Haziran'da yapacak. Büyükşehir Belediyesi Emlak Müdürlüğü'nün duyurusuna
göre kültür merkezi yıllık 6 milyon YTL muhammen bedel üzerinden ihale edilecek. 30 y ıl
süreyle kiralanacak merkezin ihalesi, kapal ı teklif usulüne göre yapılacak. Sütlüce'nin
2009'da İstanbul'da yapılacak 5. Dünya Su Forumu'na yetiştirilmesi planlanıyor.
Kaynak: Zaman, 12 Haziran 2008”
“Yorumlar
Korhan Gümüş
Sütlüce Mimarlık Mezbahası Sütlüce'deki törene bence pek "açılış" denemez çünkü
neredeyse 12 yıldır süren inşaatın daha çok işi var. Örneğin 3500 kişi alacağı söylenen
büyük salon henüz kaba inşaat aşamasında. Binanın her tarafı tasarım hataları ile dolu.
Zaten tasarım da bir mimarlık birinci sınıf öğrencisinin bile yapmayacağı bir düzeyde. Ama
daha önemlisi yapılan bir kültür merkezi değil, bir otopark inşaatı da olsaydı proje
yönetiminin olması, yani amaçlanan belli bir programı, öznel bir faaliyet olan mimari
tasarımın mekansal olarak ifadesini bulması, donanım ve ince yapı tasarımlarının da aynı
şekilde ihmal edilmiş olmaması gerekirdi. Yani dünyanın parası harcanan ( yönetim
giderleri hariç 500 milyon USD deniyor, ki daha çok harcanaca ğı belli, ama şimdilik Santral
İstanbul'un on misli!) bu berbat inşaatın nasıl kullanılacağı, nasıl işletileceği belli değil.
Belediye bu kadar para harcandıktan sonra inşaatı özel bir kuruluşa devredip, kurtulmaya
çalışıyor. 20. yüzyılın başında inşa edilmiş olan ve İstanbul'un en önemli endüstri mirası
yapılarından biri olan mezbaha bir gece ansızın kurul kararına rağmen yıkılıverdi. Çünkü
mevcut tarihi binanın iç mekan düzeni müteahhitin öngördüğü inşaat programına uygun
değilmiş! Sonra artık hiç bir belge değeri olmayan taklidi yapıldı. Bu arada bütün bilim
insanlarının ilgisini çeken, sırf görmek için yurt dışından gezmeye geldikleri dünyanın ilk
biyolojik atıksu arıtma tesisleri de yok edildi. Ben o zaman defalarca Cumhuriyet'te sonra
177
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
Radikal'de yazdım. kimse olayın üstüne gitmedi. Bu yapı şu anda bir kaçak yapı
statüsünde. O dönem Tayyip Erdoğan'ın danışmanı konu ile ilgili aynen şunları söylüyor:
"Bilindiği gibi proje bizden önceden kalmadır. Ben danışmanı olarak Tayyip Bey'e bu işi bu
mimar yapamaz dedim. Ama o başımız Mimarlar Odası ile belada, bu işi elinden alırsak
kıyameti koparırlar. Daha fazla iş verin, dedi. Biz de dediği gibi yaptık, iptal davası
açılmasın diye Tarihi Yarımada Planları için danışmanlık bile verdik." Yani projenin müellifi
hem üniversite, kurul, oda gibi kurumları kendi çıkarı için kullanıyor, hem de bir taraftan
karar verici ve proje müellifi olarak "binalar y ıkılarak da korunur, beni eleştirenler
bilmiyorlar" diyerek kendi yaptığını dayatıyordu. Üstelik bir de utanmadan yaptığı işi
eleştirenleri suçlayarak. Şimdi söylendiğine göre karşımızda metrekare veya dökülen
beton miktarı olarak Avrupa'nın en büyük kültür merkezi var. Bu önemli uygulaman ın
neden bu halde olduğunu anlamak da önemli. Hep birlikte düşünelim: Surların
restorasyonundaki gibi inşaatçı mantığı hakim olmuş, mimarlığın öznelliği, sorgulayıcılığı,
kişiliği, yaratıcılığı arka planda kalmış. Bundan çıkarılacak çok ders var. Ama bu soruna bir
yetersizlik olarak bakmak yerine "3. Milli Tarzı", güya anonim, mimar olmayan herhangi bir
kişinin de yapabileceği basmakalıp bir işin nasıl ortaya konduğunu, yaratıcılığın nasıl ve
hangi nedenlerle, koşullarla ihmal edildiğini de anlamak gerekli. Bu bina bende Sovyetler
Birliği çökmeden önce Doğu Bloku'nda gerçekleştirilmeye çalışılan ve bugün kimi
sanatçılar tarafından yeniden çoklu bir anlamlandırmayla konu alınan devlet inşaatlarını
çağrıştırdı. Bu nedenle bu yöntemle binanın bitirilmesinin de bir anlamı yok, çünkü
harcanacak her kuruş boşa gidecek. Demek ki bundan sonraki kritik süreçte önemli olan
aynı yöntemle uygulamaları sürdürmek değil, eksikliği her halinden belli olan işin öznesini
ve bir proje yönetimini tesis etmek. Programın da benzer bir biçimde gerçekleştiğini
söylemek bile fazla. Davetedilenler bir parti toplant ısına mı, İstanbul'un önemli bir kültür
yapısını tanımaya mı, yoksa Sinan Çetin gibi çok meşhur bir sahsiyetin ufuk açıcı fikirlerini
mi dinlemeye çağrılmıştı, bu da belli değildi. Görüldüğü gibi İstanbul'da neden kamu
binalarının bu kadar niteliksiz olduğu üzerine biraz daha ciddi bir şekilde düşünülmesi
gerekli.
Zeynep Güney
Tamamlanması bir yılan hikayesine dönen Sütlüce Kültür Merkezi 19 Ocak 2008
Cumartesi günü kapılarını ziyaretçilerine açtı. Yalnız bu normal bir açılış değildi. Elimize
ulaşan bir davetiyeden yola çıkarak Sütlüce Kültür Merkezi’nin açılacağını düşünerek
Cumartesi günü büyük bir heyecanla yola dü ştük...
8 Ocak 2008 tarihinde Radikal gazetesinde çıkan bir habere göre -10 seneden beri
bitirilemeyen inşaat belli ki birilerinin canına tak etmiş- Türkiye’yi ziyaret eden Dünya Su
Konseyi Başkanı Dr. Luic Fouchan’in isteğiyle 16-22 Mart 2009’da İstanbul’da Dünya Su
Forumu’na yetiştirilmek üzere bitirilmesine karar verilmi şti. Açılışa giderken 10 gün içinde
inşaatın tamamlanmamış olma ihtimalini de düşünmüyor değildik.
Ana arterlere yerleştirilmiş reklam panolarında Sütlüce Kültür Merkezi’nin resmi üzerinde
“Gidelim Görelim Hizmet Yerinde Görülür” slogan ı yer alıyordu. Açılış için sadece bu kadar
tantana kopardıklarını düşünerek kültür merkezine vardık.
“Şantiye Girişi” tabelasından içeri girildiğinde aslında kültür merkezinin açılışı için davet
edilmediğimiz belliydi. Geçen 10 sene içinde %60’ı ancak tamamlanmış binanın inşaatı
178
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
hala sürüyordu. Bir açılışa değil bir şantiyeye davet edilmiştik ama neden olduğunu henüz
anlaşılmamıştı. Her taraf AK Parti bayrakları ile süslenmiş, pek çok otomobilin yanında AK
Parti ilçe başkanlıklarına ait otobüsler parketmişti.
Kalabalığı takip ederek bir şekilde binanın içine, sandalyelerin dizilmiş olduğu bir salona
doğru ilerledik. Salona girmeden önce aldığımız basın bülteni neden orada toplanıldığını
şu şekilde açıklıyordu. “AK Parti İstanbul İl Başkanlığı’nın düzenlediği tanıtım
programlarının ikincisi bu hafta sonu yapılacak. Gidelim Görelim Hizmet Yerinde Görülür.”
Belli ki daha önce birincisi yapılmış olan bu toplantı serisinin ikincisiydi.
Sonrasında konuşmacılardan olan AK Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu’ndan bu
serinin ilkinin ulaşım üzerine yapıldığını bir sonrakinin da sosyal belediyecilik üzerine
olacağını öğrendik. Babuşçu’nun ardından sırayla Topkapı Sarayı Müzesi Başkanı Prof.Dr.
İlber Ortaylı, Sinan Çetin ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş birer
konuşma yaptılar. Topbaş konuşmasında kültür merkezinin bitirileceğini herhangi bir tarih
vermeden söyledi. Bu konuşmaların özetinde, Sütlüce Kültür Merkezi ile ilgili söylenen tek
cümle bundan ibaretti. Böyle bir toplantının neden tamamlanmış bir kültür merkezi yerine
400 günde yapılacağı söylenirken yapımı 10 senede bitirilemeyen, artık eskimiş bir binada
yapılmış olduğunu kimse açıklamadı. Toplantının sonunda ise beklenenin aksine merkezin
inşaatına bir gezi de yapılmadı. “Gidelim Görelim Hizmet Yerinde Görülür” slogan ının
açıklaması “Gidelim Görelim Salonda Konuşma Dinleyelim”di.
Bizim için ise bu toplantı bir süredir “İnşaatına nasıl girsek? Girmek için izinleri nasıl
alsak?” diye düşündüğümüz kültür merkezini gezmek için büyük bir şans doğurmuştu. Bu
sayede elimizi kolumuzu sallayarak, “burası inşaat alanı tehlikeli giremezsiniz” uyarısı ile
karşılaşmadan rahatça gezme ve fotoğraf çekme imkanımız oldu.
Sütlüce Kültür Merkezi Hakkında
19 Şubat 2007 tarihinde Zaman gazetesinde yay ınlanan Yasin Kılıç tarafından yazılan
haberde kültür merkezinin özellikleri şu şekilde sıralanıyor:
"Sütlüce Kültür Merkezi Projesi, eski Sütlüce Mezbahası'nın yerine yapılıyor. Kültür
merkezi projesinde konser ve kongre, sinema, sergi ve toplant ı, açık hava salonu, tiyatro
salonu, katlı otopark, gezi alanları, altgeçit ve rıhtım blokları yer alıyor. Toplam inşaat alanı
ise 157 bin metrekare olan tesisin toplam salon kapasitesi 8 bin 945 ki şi. Tesisin restoran
kapasitesi 950 kişi; banket kapasitesi 6 bin 500 kişi ve otopark kapasitesi de 700 araç.
Sütlüce Kültür Merkezi daha çok kongre ve fuarlar için kullan ılacak. Tesisin bütün salonları
çok amaçlı olarak dizayn edildi. Merkez, 1996 yılındaki HABİTAT II, NATO Zirvesi,
Uluslararası Mimarlar Kongresi gibi kongreler ve daha büyük kongrelere ev sahipli ği
yapacak kapasite ve nitelikte. Merkezin sergi, tiyatro, geçi ş blokları, konser, sinema,
otopark binalarının kaba inşaatları ile binaların dış cephe imalatlarının yüzde 95'i
tamamlanmış durumda."
Emine Merdim
...Haliç'i kültür, sanat ve kongre vadisi yapma projesi kapsamında Sütlüce Mezbahası'nı
Avrupa'nın en büyük kültür merkezi yapmak amacıyla 1998 yılında başlatılan ve bir yılda
179
MEHMET KEMAL DEDEMAN ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME PROJE YARIŞMASI
T Ü R K İ Y E ’ D E K İ
“ K E N T
T U R İ Z M İ ” N İ
İ S T A N B U L
Ü Z E R İ N D E N
- 2008
O K U M A K
tamamlanması planlanan proje 10 yılda bitirilemedi. İhaleyi kazanan Kayalar inşaat şirketi,
bir yılda bitirilmesi planlanan çalışmaya 4 Ekim 1998'de başladı. İhaleye göre 1999 yılı
ağustos ayında bitirilerek hizmete açılması gereken merkezde henüz kaba inşaatlar ile
elektrik ve mekanik altyapı imalatları tamamlandı. Tesisin tavan, döşeme ve duvar
kaplama ile pencere doğrama imalatları devam ederken, çevre düzenlemesine henüz
başlanmadı. Kayalar inşaat şirketine 1998'de 7 milyon YTL'ye ihale edilen onar ım işi için
2007 fiyatlarıyla birinci ihalede 120 milyon, ikinci ihalede 60 milyon YTL olmak üzere 180
milyon YTL harcandı. "Kültür merkezini 2009'daki Dünya Su Forumu'na yeti ştirmemiz
gerekiyor" diyen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, kalan bölüm için ya
yeni ihale açılacağını ya da Uluslararası Kongre Sarayı Tesisleri İşletmeciliği Ticaret
A.Ş'ye vereceklerini söyledi. Topbaş, kültür merkezinin kalan bölümünü için tahmini 40
milyon YTL daha gerektiğini söyledi. Projede sergi, konser, tiyatro ve kongre binalar ı,
sinema, açık hava etkinlikleri alanı, yeşil alan ve restoranlar var.”
Kaynak:http://www.arkiparc.com.tr/h30131-belediye-sutluceyi-bitmeden-kiraya-cikardi.html
180
TURÝZM SEKTÖRÜ
BÝRÝNCÝLÝK ÖDÜLÜ

Benzer belgeler