Türk Kütüphaneciler Derneği Örneği (Tkd

Transkript

Türk Kütüphaneciler Derneği Örneği (Tkd
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
BİLGİ VE BELGE YÖNETİMİ ANABİLİMDALI
BİLGİ TOPLUMU OLMA YOLUNDA KÜTÜPHANE VE SİVİL
TOPLUM KURULUŞU ETKİLEŞİMİ: TÜRK KÜTÜPHANECİLER
DERNEĞİ ÖRNEĞİ (TKD)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
MÜSLÜM YURTSEVEN
İSTANBUL - 2015
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
BİLGİ VE BELGE YÖNETİMİ ANABİLİMDALI
BİLGİ TOPLUMU OLMA YOLUNDA KÜTÜPHANE VE SİVİL
TOPLUM KURULUŞU ETKİLEŞİMİ: TÜRK KÜTÜPHANECİLER
DERNEĞİ ÖRNEĞİ (TKD)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
MÜSLÜM YURTSEVEN
TEZ DANIŞMANI:
DOÇ.DR. BERAT BİR
İSTANBUL – 2015
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ___________________________________________________________________ IV
ÖZET ____________________________________________________________________ VII
ABSTRACT _______________________________________________________________ VIII
KISALTMALAR LİSTESİ _______________________________________________________ IX
ŞEKİL, TABLO VE GRAFİK LİSTESİ _______________________________________________ X
GİRİŞ _____________________________________________________________________ 1
1. BÖLÜM
BİLGİ KAVRAMI
1.1 BİLGİ KAVRAMI ______________________________________________________________ 7
1.2 BİLGİ TÜRLERİ ______________________________________________________________ 12
1.2.1 Açık Bilgi _________________________________________________________________________ 13
1.2.2 Örtük Bilgi _______________________________________________________________________ 13
1.2.3 Stratejik Bilgi _____________________________________________________________________ 13
1.2.4 Bireysel Bilgi ______________________________________________________________________ 14
1.2.5 Kurumsal Bilgi ____________________________________________________________________ 14
2. BÖLÜM
TOPLUMSAL YAPILAR VE BİLGİ TOPLUMU
2.1 TOPLUMSAL YAPILAR VE TÜRLERİ ______________________________________________ 16
2.2. İLKEL TOPLUM _____________________________________________________________ 17
2.3 TARIM TOPLUMU ___________________________________________________________ 19
2.4 SANAYİ TOPLUMU __________________________________________________________ 23
2.5 BİLGİ TOPLUMU ____________________________________________________________ 27
2.5.1 Bilgi Toplumunun Özellikleri _________________________________________________________ 36
2.5.2 Bilgi Toplumu Göstergeleri __________________________________________________________ 37
2.5.2.1 Modern BİT’lerin Kullanımı ve Onlara Erişimin Niteliksel Ölçümü ________________________ 37
2.5.2.2 Bir Ülkedeki Bilim İnsanlarının Sayısı _______________________________________________ 38
2.5.2.3 Gayri Safi Milli Hasıla’nın Bir Yüzdesi Olarak Ar-Ge İçin Harcanan Miktar __________________ 38
2.5.2.4 İleri Teknoloji Üretimi ve İhracatındaki Yapabilirlik ___________________________________ 38
2.5.2.5 Bir Ülkedeki Alınan Patent Sayısı __________________________________________________ 39
2.5.3 Bilgi Toplumunun Sınıfsal Yapısı ve Problemleri __________________________________________ 39
2.5.3.1 Meta Olarak Bilgi ______________________________________________________________ 41
2.5.3.2 Bilgiye Erişim Problemi _________________________________________________________ 42
2.5.3.3 Sayısal Uçurum ________________________________________________________________ 43
2.5.3.4 Toplumda Bilgi Elitlerinin Oluşması ________________________________________________ 45
2.5.3.5 Bilgi Teknolojisinden ve Politik Anlayışlardan Kaynaklanan Sorunlar _____________________ 46
I
2.6 BİLGİ EKONOMİSİ ___________________________________________________________ 46
2.6.1 Yeni Ekonomi ile Eski Ekonomi Arasındaki Ayırımlar ______________________________________ 49
2.6.2 Bilgi Ekonomisinin Özellikleri ________________________________________________________ 51
3. BÖLÜM
BİLGİ TOPLUMU OLMA YOLUNDA TÜRKİYE
3.1 BİLGİ TOPLUMU OLMA YOLUNDA TÜRKİYE_______________________________________ 56
3.2TÜRKİYE’DE BİLGİ TOPLUMU ALANINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR VE HAZIRLANAN RAPORLAR 64
3.2.1 Bilim-Teknoloji-Sanayi Tartışmaları Platformu’na Bağlı Enformatik Alanına Yönelik Bilim-TeknolojiSanayi Politikaları Çalışma Grubu __________________________________________________________ 65
3.2.2 Bilişim ve Ekonomik Modernizasyon Raporu ____________________________________________ 66
3.2.3 Türkiye Ulusal Enformasyon Alt Yapısı Ana Planı Projesi (TUENA) ___________________________ 66
3.2.4 9. Ulaştırma Şurası Haziran 1998 _____________________________________________________ 69
3.2.5 e-Ticaret Koordinasyon Kurulu (1998-2002) ____________________________________________ 70
3.2.6 KamuNET (1998-2002)______________________________________________________________ 70
3.2.7 VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Bilişim Teknolojileri ve Politikaları Özel İhtisas Komisyonu _________ 71
3.2.8 Türkiye Bilişim Şurası _______________________________________________________________ 71
3.2.9 e-Türkiye Girişimi (2001) ____________________________________________________________ 72
3.2.10 Vizyon 2023 Teknoloji Öngörüsü Çalışmaları ___________________________________________ 73
3.2.11 Bilgi Toplumu Stratejisi (2006-2010) __________________________________________________ 75
3.2.12 2014-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (Taslak) ________________________________ 77
3.3 AVRUPA BİRLİĞİ ____________________________________________________________ 81
3.4 TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ SÜRECİ ___________________________________________ 87
3.4.1 Avrupa Birliği Çerçeve Programları’na Genel Bir Bakış_____________________________________ 96
4. BÖLÜM
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI
4.1 SİVİL TOPLUM _____________________________________________________________ 105
4.1.1 Sivil Toplumun Amaçları, İşlevleri ve Özellikleri _________________________________________ 111
4.2 SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI _________________________________________________ 112
4.2.1 Sivil Toplum Kuruluşlarının Özellikleri, İşlevleri, Faaliyet Alanları ve Amaçları _________________ 116
4.2.2 Sivil Toplum Kuruluşlarının Türleri ___________________________________________________ 118
4.3 TÜRKİYE’DE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI _______________________________________ 121
4.3.1 1923 Öncesi Dönemde Sivil Toplum __________________________________________________ 121
4.3.2 1923-1945 Döneminde Sivil Toplum __________________________________________________ 122
4.3.3 1945-1960 Döneminde Sivil Toplum __________________________________________________ 124
4.3.4 1960-1980 Döneminde Sivil Toplum __________________________________________________ 126
4.3.5 1980-2000 Döneminde Sivil Toplum __________________________________________________ 128
4.3.6 2000 Sonrası Dönemde Sivil Toplum _________________________________________________ 130
4.4 BİLGİ TOPLUMU BAĞLAMINDA SİVİL TOPLUM ___________________________________ 141
4.4.1 Bilgi Toplumunda Sivil Toplum Kuruluşlarının Özellikleri __________________________________ 145
II
5. BÖLÜM
SİVİL TOPLUM KURULUŞU OLARAK TÜRK KÜTÜPHANECİLER DERNEĞİ
5.1 TARİHSEL SÜREÇTE TKD _____________________________________________________ 148
5.2 TKD’NİN ORGANİZASYON YAPISI ______________________________________________ 189
5.3 BİLGİ TOPLUMU BAĞLAMINDA TKD ___________________________________________ 200
5.3.1 Bilgi Toplumu Bağlamında TKD’nin Faaliyetleri ve Projeleri _______________________________ 204
SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME __________________________________________ 213
KAYNAKÇA ______________________________________________________________ 236
EK1: Bilgi Toplumu Bağlamında Önerilen TKD Organizasyon Yapısı _________________ 255
III
ÖNSÖZ
Bilgi toplumu, kuramsal açıdan ortaya konulduğu günden bu yana popülaritesi sürekli
artan ve sorunsalları tartışılagelen bir kavramdır. Karakteristik özellikleriyle toplumsal
ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve teknolojik öğelerde geleneksel paradigmaları yıkarak
yeni paradigmalar ortaya çıkaran bilgi toplumu kavramı, toplumsal bütünü oluşturan öğeler
üzerindeki etkisiyle yeni bir uygarlık oluşturmuştur.
Bilginin yeni uygarlıktaki betimleyici yanı, kaçınılmaz olarak tarihsel süreçte bilgiye
atfedilen konumu da değiştirmiştir. Bilgi, geçmişten günümüze insanlık açısından yaşamsal
bir öğe olmasının yanı sıra, artık toplumsal yaşamın biçimleyicisi olan ekonominin üretim
aracı konumundadır.
Bilgiyi ekonomik üretim aracı kılan, kuşkusuz bilimsel ve teknolojik gelişmelerdir.
Kuantum teknolojisinin mikro elektronikte yarattığı devrim bilgisayardan iletişime,
robotlardan uydulara geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Buna bağlı olarak da bilgi ve iletişim
teknolojileri bilgi toplumunun temel dinamiklerini oluşturmaktadır.
Bilgi toplumu, her ne kadar teknoloji-ekonomi düzleminde kuramsallaştırılmaya
çalışılsa da aslında kültür ve uygarlığın senkronize paradigma değişimi üzerine
gerçekleşmektedir. Bir başka ifadeyle insanlığın tarihsel süreci açık uçlu bir kompozisyon
olarak düşünüldüğünde, bilgi toplumu şu ana kadar yazılan kompozisyonun son tümcesini
oluşturmaktadır.
Her toplumsal yapının karakteristik özelliklerine göre kendi olguları vardır. Bilgi ve
iletişim teknolojileri bilgi toplumunun temel karakteristikleri olup, iki ana olgu yaratmıştır.
Bunların ilki bilgi ekonomisi; ötekisi ise küreselleşmedir. Bu iki ana olgu, kuramlarını
destekleyici dinamiklerle toplumsal bütün öğelerini etkisi altına almışlardır.
Gerek bilgi ekonomisi gerekse küreselleşme sürecinin önemli destekleyici
unsurlarından biri de sivil toplumdur. Binlerce yıllık geçmişi olan sivil toplum, bu iki ana
olguyla yeniden canlanmış; bilgi toplumunun önemli bir aktörü haline gelmiştir.
IV
Araştırma konusu olarak bilgi toplumu bağlamında kütüphane-sivil toplum
etkileşiminin seçilmesinin iki nedeni bulunmaktadır. Bunların ilki, tarihsel süreçte bilginin
geçiş formlarına ve bu formlara bağlı olarak bilgiye erişim kanallarına, kısacası bilginin
evrim sürecine yakinen tanıklık eden kütüphanelerin gelinen noktada toplumsal bütün
öğelerinde radikal değişimler ve etkiler sağlayan bilgi toplumunda kazandığı önem; ötekisi
ise bilgi toplumunda yeniden canlanan sivil toplum olgusudur.
Bu çalışmanın amacı da bilgi-bilgi toplumu-sivil toplum bileşenleriyle kurulan
denklemde, Türkiye’de bilgiyi biçimleyen, yöneten ve bilgiyi “organize bir güç” haline
getiren kütüphaneler ile kütüphanelerin sivil uzantısı olan Türk Kütüphaneciler Derneği’nin
bilgi toplumu bağlamında etkileşimini incelemek ve bilgi toplumu dinamikleri bağlamında
Türk Kütüphaneciler Derneği’nin yapması gerekenleri ortaya koymaktır. Bu doğrultuda bilgi
toplumunda sivil toplum olgusu ve bunun bağlamda Türk Kütüphaneciler Derneği
incelenmiştir. Türk Kütüphaneciler Derneği, mevcut durumu ve ideal durum olarak iki farklı
bakış açısıyla ele alınmıştır.
Araştırma konusunun belirlenmesinden tamamlanmasına kadar her aşamada
karşılaştığım sorunlarda bana yardımcı olan, motive edici yaklaşımıyla beni sürekli
yüreklendiren Sayın Doç. Dr. Berat Bir’e değerli katkıları ve yönlendirmelerinden dolayı
teşekkür ederim.
Araştırmanın gerçekleşmesi için ihtiyaç duyduğum bilgi kaynaklarına ulaşmamı
sağlayan, beni motive eden değerli meslektaşlarıma, arkadaşlarıma ve dostlarıma çok
teşekkür ederim.
Her konuda olduğu gibi, araştırma sürecinin her aşamasında desteğini ve güvenini
eksik etmeyen, varlıklarıyla beni her zaman onurlandıran sevgili aileme; manevi desteğiyle
beni güçlü kılan sevgili Birsen Yavaş’a sonsuz teşekkürler.
Son olarak da babamın geçirdiği uzun süreli hastalık nedeniyle tez çalışmalarımın
aksadığı zorlu bir dönem yaşadım. Beni büyüten, okutan ve bugünlere gelmemde sonsuz
V
emeği bulunan, bu tez çalışmasının bitmesini en çok görmek isteyen; ancak 4 Eylül 2014’te
sonsuzluğa uğurladığım babam Ali Yurtseven’e sonsuz teşekkür ediyor, kendisini rahmetle
ve saygıyla anıyorum.
Müslüm Yurtseven
İstanbul- 2015
VI
ÖZET
Bu çalışma, bilgi-bilgi toplumu-sivil toplum bileşenleriyle kurulan denklemde,
Türkiye’de bilgiyi biçimleyen, yöneten ve bilgiyi “organize bir güç” haline getiren
kütüphaneler ile kütüphanelerin sivil uzantısı olan Türk Kütüphaneciler Derneği’nin bilgi
toplumu bağlamında etkileşimini incelemek ve bilgi toplumu dinamikleri bağlamında Türk
Kütüphaneciler Derneği’nin üstlenmesi öngörülen sorumluluk, misyon ve faaliyetlerini
ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır. Araştırmada, bilginin tarihsel süreçteki konumu,
toplumsal yapıların ana dinamikleri ve geçiş formları, bilgi toplumu olgusuna bağlı gelişen
bilgi ekonomisi ve küreselleşme sürecinde sivil toplumun rolü ile Türkiye’nin bu olgular
karşısındaki tutumu üzerinde durulmuştur. Bununla birlikte araştırma konusunun çekirdeğini
oluşturan Türk Kütüphaneciler Derneği analiz edilmiş ve bilgi toplumu bağlamında sivil
toplum olgusuyla ilişkilendirilmiştir. Araştırma kapsamında kullanılan yöntemler; belgesel
kaynak analizi, karşılaştırma ve betimlemedir. Araştırmada, Türk Kütüphaneciler
Derneği’nin bir sivil toplum kuruluşu olarak yapısı ve faaliyetleri incelenirken; bilgi toplumu
dinamikleri bağlamında Türk Kütüphaneciler Derneği’nin yapması gerekenler ortaya
konulmuştur. Araştırmada Türk Kütüphaneciler Derneği’nin bilgi dinamikleri bağlamında
yeniden yapılandırılması sonucuna varılmış ve buna yönelik bir yapılandırma modeli
sunulmuştur.
Anahtar Sözcükler: Bilgi, Bilgi toplumu, Sivil toplum, Sivil toplum kuruluşları, Kütüphane,
Türk Kütüphaneciler Derneği
VII
ABSTRACT
In this study, in equation which is formed with information-information society civil
society, the interaction between libraries and their civil extension Turkish Librarian
Association(TLA) is searched into and also in context of the information society,
the study is done to put forward the thing needed to be done by Turkish Librarian
Association. In this research, the place of information in historical process, main dynamics of
social structure and transitions forms, information economy which evolves according to
information society fact and civil society’s role in the process of globalization and Turkey’s
attitude towards these facts are mentioned. Turkish Librarian Association, which is the core
of research, is analyzed and is link with civil society in context of information society.
Methods used in research are analysis of documentary sources and description. In the study,
while TLA, as a non governmental organization, is examined in aspects of its structure and
activities, in context of information society the things needed to be done by TLA are
mentioned. In the result of research,
as a part of dynamics of information, TLA is need to
be restructred and a model to do this is presented.
Keywords: Knowledge, Information society, Non-governmental, Non-governmental
organizations, Library, Turkish Library Association
VIII
KISALTMALAR LİSTESİ
AB: Avrupa Birliği
ALA: American Library Association
ANKOS: Anadolu Üniversite Kütüphaneleri Konsorsiyumu
BİT: Bilgi ve İletişim Teknolojileri
BT: Bilgi Teknolojileri
GSMH: Gayri Safi Millî Hasıla
TKD: Türk Kütüphaneciler Derneği
ÜKBMD: Üniversite Kütüphanecilik Bölümü Mezunları Derneği
ÜNAK: Üniversite ve Araştırma Kütüphanecileri Derneği
IX
ŞEKİL, TABLO VE GRAFİK LİSTESİ
Şekil 1.1: Bilginin oluşumu ______________________________________________________________________ 10
Tablo 1.1: Veri-enformasyon-bilgi arasındaki ayırımlar ______________________________________________ 11
Tablo 2.1. İlkel toplumun özellikleri ______________________________________________________________ 19
Tablo 2.2. Tarım toplumunun özellikleri ___________________________________________________________ 21
Tablo 2.3. Crawford’a göre ilkel toplum ve tarım toplumunun kilit özellikleri ____________________________ 22
Tablo 2.4. Sanayi toplumunun özellikleri __________________________________________________________ 26
Tablo 2.5. Tarım ve Sanayi toplumunun yapısını belirleyen özellikler ___________________________________ 26
Tablo 2.6. Enformasyon toplumu ile bilgi toplumu kavramları arasındaki ayırımlar _______________________ 29
Şekil 2.1: Bilgi ekonomisinin temel unsurları _______________________________________________________ 48
Tablo 2.7 Yeni Ekonomi ile Eski Ekonomi Arasındaki Farklar __________________________________________ 50
Tablo 2.8 İlkel topluluktan bilgi toplumuna uzanan süreçte toplumsal gelişme dinamikleri _________________ 55
Tablo 3.1 Türkiye’de bilgi toplumu alanında yapılan çalışmalar _______________________________________ 65
Tablo 3.2 Türkiye’nin bilgi toplumuna dönüşüm sürecindeki stratejik öncelikleri
(2006-2010) ___________ 76
Tablo 3.3 Bilgi toplumu stratejisi eylem planında(2006-2010)eksenler itibarıyla başarı oranları, Haziran 2012 _ 77
Tablo 3.4 2014-2018 Bilgi toplumu stratejisi ve eylem planı eksenleri ___________________________________ 78
Tablo 3.5 Avrupa Birliği’ni Şekillendiren Temel Antlaşmalar __________________________________________ 86
Tablo 3.6 Türkiye-AB ilişkileri kronolojisi __________________________________________________________ 89
Tablo 3.7 Türkiye’nin 6. Çerçeve Programı’ndaki başarı durumu ______________________________________ 97
Tablo 3.8 7. Çerçeve Programı Alt Başlıkları, Amaçları ve Tematik Alanları ______________________________ 99
Tablo 4.1 Sivil toplumun amaçları, işlevleri ve özellikleri ____________________________________________ 111
Tablo 4.2 Sivil toplum kuruluşlarının özellikleri, işlevleri, faaliyet alanları ve amaçları ____________________ 117
Tablo 4.3 STEP uygulamalarında sivil toplumun güçlü ve zayıf yönleri _________________________________ 134
Tablo 4.4 STEP sivil toplum aktörleri listesine göre Türkiye’de sivil toplumun örgütlenme türleri ___________ 135
Tablo 4.5 STEP’e göre Türkiye’de dernek ve vakıfların çalışma alanları ________________________________ 137
Tablo 4.6 STEP’e göre Türkiye’de dernek ve vakıfların faaliyet türleri __________________________________ 138
Tablo 4.7 Türkiye’de dernek, vakıf, sendika, oda ve kooperatif sayıları ________________________________ 139
Tablo 4.8 Bilgi toplumu ve sivil toplumun karakteristik özellikleri _____________________________________ 146
Tablo 4.9 Bilgi toplumu bağlamında sivil toplum kuruluşlarının özellikleri ______________________________ 147
Tablo 5.1 Kütüphanecilik Alanında Çeşitli Ülkelerde Kurulan İlk/Önemli Dernekler _______________________ 151
Tablo 5.2 Kütüphanecilik alanında kurulan bazı önemli derneklerin amaçları ile TKD’nin amacı ____________ 155
Tablo 5.3 1949’daki anatüzüğü ile 1961’deki anatüzüğü arasındaki ayırımlar ___________________________ 160
Tablo 5.4 TKD’nin 2014 yılındaki anatüzüğünün önceki tüzüklerden ayırt edici noktaları __________________ 177
Tablo 5.5 TKD bağlamında Türkiye kütüphaneciliğindeki önemli gelişmeler ____________________________ 179
Tablo 5.6 Tarihsel süreçte TKD’nin eğilimleri ______________________________________________________ 187
Grafik 5. 1 TKD organizasyon şeması ____________________________________________________________ 189
Şekil 5.1 TKD 2014 yılı Türkiye geneli şubeleri ve şubelerdeki üye sayıları_______________________________ 198
Tablo 5.7 Bilgi toplumu bağlamında TKD’nin faaliyetleri ve projeleri __________________________________ 204
Tablo 5.8 Bilgi toplumu dinamiklerine göre TKD’nin değerlendirilmesi _________________________________ 208
X
GİRİŞ
Geçmişten günümüze toplumsal yapılar dinamik bir ilişki içinde olmuşlardır.
Her
toplumsal yapı, karakteristik özelliklerine göre kendi olgularını yaratmış ve kendinden sonraki
toplum yapısının ana dinamiklerini hazırlamıştır. Toplumsal yapıların karakteristiğinin
biçimlenmesinde ekonomik üretim araçları; ekonomik üretim araçlarının biçimlenmesinde
teknoloji başat faktör olagelmiştir. Bu bağlamda toplumsal yapı ile teknoloji arasında sıkı ve
doğrusal bir ilişki bulunmaktadır. Teknoloji bir olgu olarak düşünüldüğünde bu olguyu harekete
geçiren unsur “bilgi”nin kendisidir. Teknolojinin değişimi ve gelişiminde “bilgi” organize bir
güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum tarihsel süreçte bilginin toplumsal yapılardaki
konumu ve önemini anlama açısından son derece önemlidir. Bir başka ifadeyle bilgi, her tarihsel
dönemin paradigmasını biçimleyici etken unsur olmuştur.
İlkel komünal toplumdan tarım toplumuna, tarım toplumundan sanayi toplumuna, sanayi
toplumundan bilgi toplumuna uzanan süreçte, bilginin toplumsal bütünü oluşturan öğeler
üzerindeki etkisi sürekli artmıştır. Özellikle sanayi toplumunda yaşanan teknolojik değişim ve
gelişim, bilginin toplumsal bütündeki ivmesinin artmasını sağlamıştır. Sanayi toplumundan bilgi
toplumuna geçiş formunda ve sonrasında bilgi, toplumsal bütünü oluşturan öğelerin tamamında
etkisini göstermiş ve yeni paradigmaların anacı olmuştur.
20. yüzyılın başlarında kavram olarak kullanılmaya başlanan; ancak kuramsal açıdan
literatüre II. Dünya Savaşı sonrası giren bilgi toplumu, teknolojinin ekonomik dönüşümü
sağladığı uygarlığın son aşaması olup tamamlanmış bir olgu değildir. Kuantum mekaniğinin
bilimsel paradigmada yarattığı değişim kısa sürede ulusal ve uluslararası sosyal, ekonomik,
teknolojik, politik ve kültürel alanları etkisi altına almıştır. Kuantum teknolojisinin mikro
elektronikte yarattığı devrim bilgisayardan iletişime, robotlardan uydulara geniş bir yelpazeyi
kapsamaktaydı. Devrim niteliğindeki bu gelişmeler “madde ile maddenin üretimi” anlayışını
değiştirerek “bilgi ile bilginin üretimi” anlayışını var etmiştir. Teknobilimsel ürünler yaşamın
vazgeçilmezleri arasında yer almıştır. Tarihsel süreçlerde üretim araçlarının “madde” eksenli
1
yapısı evirilerek “bilgi” haline gelmiştir. Bir başka deyişle üretim faktörleri somut bir düzenden
soyut bir düzene evrilmiştir. Bu aynı zamanda güç simgelerini de değiştirmiştir. Yüzyıllar
boyunca toplumların gücünü simgeleyen madde, yerini bilgiye bırakmıştır. Bilgi biçimi, özelliği,
etkenliği, üretimdeki yeri ile bir güç kavramı haline gelmiştir.
Her toplumsal yapı karakteristik özelliklerine göre kendi olgularını yaratmıştır. Bilgi ve
iletişim teknolojileri bilgi toplumunun temel karakteristikleri olup, iki ana olgu yaratmıştır.
Bunların ilki bilgi ekonomisi; ötekisi ise küreselleşmedir. Bu iki ana olgu, kuramlarını
destekleyici dinamiklerle toplumsal bütün öğelerini etkisi altına almışlardır.
20. yüzyılın ikinci yarısındaki “tekno-ekonomik dönüşüm süreci”nin ürünü olarak ortaya
çıkan bilgi ekonomisi, bilgi ve teknoloji eksenli ekonomiyi betimlemektedir. Bilgi ekonomisinin
kuramsal yapısı küreselleşme olgusunun dinamiklerini hazırlamıştır. Nitekim 20. yüzyılın
sonlarına doğru ortaya çıkan küreselleşme olgusu, 21. yüzyılın başlarından itibaren toplumsal
bütündeki paradigmal değişimlerin tamamını etkilemiştir. Bu bağlamda bilgi ekonomisi ile
küreselleşme, gerek kuramsal açıdan gerekse uygulamada birbirini etkileyen ve besleyen iki
olgudur.
Küreselleşme sürecinin en önemli sonuçlarından biri de liberal politikaların yeniden güç
kazanmasıdır. Kapitalist ekonomik sistemin önemli bir bileşeni olan liberal politikaların, insan
gereksinimlerini komplike bir hale evirmesi, bu gereksinimlerin karşılanmasında devlet ve özel
sektörün yetersiz kalması, kaçınılmaz olarak devlet ve özel sektörden bağımsız bir oluşumu
gerekli kılmıştır. Bununla birlikte toplumsal evrilmeye bağlı bireysel hak ve özgürlüklerin ön
plana çıkması da devletten bağımsız yeni bir toplumsal örgütlenmenin rasyonel temellerinin
atılmasını sağlamıştır. Bunlara bağlı olarak binlerce yıllık geçmişi olan sivil toplum olgusu
yeniden canlanmıştır. Sivil toplumun uzantısı olan sivil toplum kuruluşları da küreselleşme
sürecinin önemli bir aktörü haline gelmiştir.
2
Küreselleşme süreci aynı zamanda bilgi ekonomisi ile bilgi teknolojileri olanakları
arasında doğrusal ilişki kurmaktadır. “Yararlı bilgilere” en kısa zamanda erişmek, ulusal ve
uluslararası pazarlarda “rekabet edilebilirliğin” önemli bir koşulu haline gelmiştir.
Yararlı bilgi, görecelik arz eder. Burada önemli olan kişiye ya da bir zümrenin yararına
olan bilgiye değil; doğru ve tarafsız bilgiye erişebilmektir.
Kütüphaneler ve enformasyon
merkezleri kuramsal açıdan bakıldığında doğru ve tarafsız bilgiye erişimi olanaklı kılan ve bu
çerçevede hizmet bütünlüğü oluşturan yapılardır.
Kütüphaneler, tarihsel süreçte bilginin geçiş formlarına ve bu formlara bağlı olarak
bilgiye erişim kanallarına, kısacası bilginin evrim sürecine yakinen tanıklık eder. Bu tanıklık,
kütüphanelerin sürekli dinamik kalmaları gerekliliğini meydana getirir. Nitekim kütüphaneler,
her dönemin koşullarına göre kendini biçimlemiş ve hizmet trafiğini geliştirmişlerdir.
Bilgi toplumu dinamikleri, toplumsal bütünü oluşturan öğeleri etkisi altına almış ve
değiştirmiştir. Kütüphaneler, toplumsal bütün öğelerinin orijinidir. Bir başka ifadeyle
kütüphaneler multidisipliner yapısıyla toplumsal olguların tamamını bünyesinde bulundurur.
Toplumsal bütünü oluşturan öğelerdeki bu değişim kaçınılmaz olarak kütüphane bilimini,
kütüphaneciyi ve kütüphane bağlamında kütüphanenin bütün bileşenlerini doğrudan etkilemiştir.
Bu bağlamda bu araştırmanın amacı, bilgi-bilgi toplumu-sivil toplum bileşenleriyle
kurulan denklemde, Türkiye’de bilgiyi biçimleyen, yöneten ve bilgiyi “organize bir güç” haline
getiren kütüphaneler ile kütüphanelerin sivil uzantısı olan Türk Kütüphaneciler Derneği’nin bilgi
toplumu bağlamında etkileşimini incelemek ve bilgi toplumu dinamikleri bağlamında Türk
Kütüphaneciler Derneği’nin üstlenmesi öngörülen sorumluluk, misyon ve faaliyetlerini ortaya
koymaktır. Bu araştırmanın hipotezi “Türk Kütüphaneciler Derneği’nin örgütsel gelişimi ve
kütüphanelerle güçlü etkileşimi, Bilgi Toplumu dinamikleri bağlamında yapısal değişikler
3
sağlaması ile olanaklıdır” şeklinde belirlenmiştir. Araştırmanın hipotezine paralel olarak,
çalışmanın ortaya çıkması için belgesel kaynak analizi, karşılaştırma ve betimleme yöntemleri
kullanılmıştır.
Belirlenen amaç doğrultusunda araştırma beş bölümden meydana gelmektedir:
Birinci bölümde; bilgi kavramı ana hatlarıyla ele alınmış, bilginin kuramsal açıdan veri
ve enformasyon ile olan ilişkisi ve ayırımları incelenmiştir. Bununla birlikte bilginin oluşum
şekline de yer verilmiştir. Bilginin oluşum şekli kaçınılmaz olarak enformasyon ve bilginin
keskin sınırlarını belirlemeyi gerekli kılmaktadır. Zira çoğu kez birbiri yerine kullanılan
enformasyon ve bilgi kavramları bugün gelinen noktada bir toplum yapısının tabanını
oluşturmaktadır. Bir sonraki bölümde değinilen toplumsal yapılardan “bilgi toplumu”nun
gerçekte bilgi toplumu mu yoksa enformasyon toplumu olduğu sorusunun yanıtına zemin
hazırlanmıştır. Ayrıca bilginin toplumsal bir güç olduğunu anlamak bakımından bilginin
türlerine de yer verilmiştir.
Araştırmanın ikinci bölümünde geçmişten günümüze toplumsal yapılar ve bu yapıların
birbiriyle olan etkileşimleri incelenmiştir. Her toplumsal dönem kendi olgularının dinamikleri
bağlamında değerlendirilmiştir. İlkel komünal toplumdan tarım toplumuna, tarım toplumundan
sanayi toplumuna, sanayi toplumundan bilgi toplumuna uzanan süreçte toplumsal bütün
öğelerinin geçirdiği evreler ve bu süreçte toplumsal yapıların geçiş formlarını oluşturan
dinamikler anlatılmıştır. Her toplumsal yapı kendinden önceki dönemle karşılaştırılmış, bölüm
sonunda da bütün toplumsal yapıların karşılaştırılması yapılmıştır. Konumuzun içeriği ve
derinliği açısından bilgi toplumu ve bilgi toplumunun ekonomi-politiğini oluşturan “bilgi
ekonomisi” ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Bununla birlikte bilgi toplumunun karakteristik
özellikleri, göstergeleri ve sorunsalları üzerinde de yoğunlaşılmıştır.
İkinci bölümü izleyen bölümde “Bilgi Toplumu Olma Yolunda Türkiye” üzerinde
durulmuştur. Türkiye’nin bilgi toplumu bağlamındaki çalışmalarından önce, Türk toplum
4
yapısının sosyal, ekonomik, kültürel, politik ve teknolojik özellikleri incelenmiştir. Bu
incelemenin akabinde Türkiye’nin bilgi toplumu olma yolunda yaptığı çalışmalara ve hazırladığı
raporlara detaylıca yer verilmiştir. Bununla birlikte Türkiye’nin çağdaşlaşma ve Batılılaşma idesi
doğrultusunda Avrupa Birliği’ne üyelik çalışmaları kronolojik olarak incelenmiştir. Türkiye’nin
Avrupa Birliği ile bilgi toplumu etkileşimi detaylıca analiz edilmiştir. Türkiye’nin bilimsel
paradigmalar doğrultusunda Avrupa Birliği üyeliği ile bilgi toplumu öncelemesinde, stratejik
açıdan hangi yolu izlemesi gerektiği sorusuna ve türevindeki sorulara yanıt aranmıştır.
Dördüncü bölümde ise araştırma konumuzun önemli bileşeni olan sivil toplum kuramı ve
sivil toplum kuruluşları incelenmiştir. Sivil topluma tarihsel süreçte atfedilen konumlar ile bilgi
toplumu bağlamında sivil toplumun/sivil toplum kuruluşlarının önemi üzerinde durulmuştur.
Özellikle sivil toplum ile küreselleşme doktrini arasında oluşturulmak istenen “organik” bağın,
bilgi toplumu açısından ne ifade ettiği irdelenmiştir. Bununla birlikte Türkiye’deki sivil toplum
kuramı/sivil toplum kuruluşları tarihsel dönemler içinde incelenmiştir.
Son bölümde ise bilgi-bilgi toplumu-sivil toplum bileşenleriyle kurulan denklemde, Türk
Kütüphaneciler Derneği incelenmiştir. Bilgiyi yöneten, biçimleyen ve bilgiye yönelik hizmet ağı
geliştiren kütüphaneler ile kütüphanecilerin sivil toplum uzantısı olan Türk Kütüphaneciler
Derneği’nin tarihsel süreçte nasıl bir etkileşim içinde oldukları saptanmaya çalışılmıştır. Bu
bölümün hazırlanmasında dünyada kütüphanecilik alanındaki sivil toplum örgütleri kuramsal
açıdan irdelenmiş ve Türk Kütüphaneciler Derneği ile karşılaştırılmıştır. Akabinde Türk
Kütüphaneciler Derneği öncelikle sivil toplum, sonrasında da bilgi toplumu bağlamında analiz
edilmiştir. Bununla birlikte tarihsel süreçte kütüphanelerdeki değişim ve gelişim karşısında Türk
Kütüphaneciler Derneği’nin nasıl aksiyonlar aldığına yanıt aranmıştır.
Araştırmanın hazırlanmasında, her bölüme ilişkin ulusal ve uluslararası kuramcıların
görüşlerine yer verilmiştir. Özellikle Türkiye’deki bilgi toplumu çalışmalarında Hüsnü Erkan’ın
bilimsel yayınlarından ve Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Bakanlığı yayınlarından sıkça
5
yararlanılmıştır. Bununla birlikte Sivil Toplum Kuruluşu Olarak Türk Kütüphaneciler Derneği
bölümünün hazırlanmasında TKD yayınları ve Türk Kütüphaneciliği Dergisi ile Bilgi Dünyası
dergisinden ve Türk Kütüphaneciler Derneği faaliyet raporlarından; ayrıca Mehmet Toplu’nun
“Mesleki Bir Örgüt Olarak Türk Kütüphaneciler Derneği’nin Altmış Yıllık Gelişim Çizgisi” adlı
makalesinden yararlanılmıştır.
Ortaya çıkan bu araştırmadan Türk Kütüphaneciler Derneği’nin bilgi toplumu ile ilgili
çalışmalarında yararlanılması ve bu çalışmalara katkı sağlaması umulmaktadır.
6
1.BÖLÜM
BİLGİ KAVRAMI
1.1 BİLGİ KAVRAMI
Geçmişten günümüze tüm dinlerin, felsefenin ve pozitif bilimlerin yakından ilgilendiği
bir kavram olan bilginin tanımına yönelik ayrımlı yaklaşımlar bulunmaktadır.1 Önceleri
felsefenin ilgi ve tartışma alanında yer alan bilgi, zamanla bilimsel alanların ortaya çıkmasıyla
tüm
bilim
dallarının
konusu
haline
gelmiştir.
Bilgiye
dair
tanımlar
disiplinlerin
karakteristiklerine göre şekillenirken genel geçer bir tanım yapmanın çok da olanaklı
olmayacağı, yapılan tanımların disipline uygun olarak bilginin ancak bir veya birkaç özelliğini
yansıtacağı, zamana ve değişen koşullara göre de tanımsal değişikliklere uğrayacak bir kavram
olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim önceleri insanı şekillendiren, haber değeri taşıyan bir olgu
olarak tanımlanırken, bugün bilginin bir ürün, bir meta olduğu üzerinde durulmaktadır.2
Bilginin kavramsal olarak tanımı yapılmadan önce, veri ve enformasyon kavramlarının
iyi analiz edilmesi bilginin tanımı açısından oldukça önemlidir. Zira bu kavramlar birbirleriyle
yakın ilişki içinde olmalarına karşın ayrımlı yapılara sahiptir. Türkçe literatüre bakıldığında
özellikle bilgi ve enformasyon kavramlarının henüz tam anlamıyla sınırlarının belirlenemediği,
bu iki terim arasında hâlâ süregelen bir kavram kargaşasının yaşandığı ve çoğu zaman bu iki
kavramın birbirlerinin yerine kullanıldığı görülmektedir. Özellikle bu karışıklığın temel nedeni,
İngilizce yazılmış yabancı literatürde bilginin karşılığı olarak knowledge, enformasyonun
karşılığı olarak da information sözcüğünün kullanılmasıdır. Bu iki sözcük Türkçeye çoğu zaman
bilgi olarak çevrilmiştir. Halbuki bilgi ve enformasyon kavramları birbirleriyle doğrudan ilişkili
olmakla birlikte, farklı anlamlar yüklenmiş ve farklı olgulara işaret eden iki kavramdır. Bu
1
Fahrettin Özdemirci, Cengiz Aydın, “Kurumsal Bilgi Kaynakları ve Bilgi Yönetimi”, Türk Kütüphaneciliği, c.22, s.1 ,
(2008), s. 61.
2
Nazan Özenç Uçak, “Bilgi: Çok Yüzlü Bir Kavram”, Türk Kütüphaneciliği, c.24, s.4, (2010), s.706.
7
bağlamda veri, enformasyon, bilgi arasındaki ilişki sınırlarının belirlenmesi kaçınılmazdır.3 Zira
bir sonraki bölümde değineceğimiz toplumsal yapıların anlam, işlev ve içeriklerinin, kendilerini
oluşturan taban öğeleri arasındaki paralelliği göstermede yardımcı olacaktır.
Veri, “bilgi işleme sürecinin temel hammaddesi olarak ve çeşitli sembol, harf, rakam ve
işaretlerle temsil edilen, ham işlenmemiş gerçekler ya da izlenimlerdir.”4 Veri, işlenmemiş ham
enformasyon parçacıklarıdır.5
Enformasyon ise, verilerin, amaca yönelme, kategorize etme, hesaplama, düzeltme ve
özetleme gibi metotlarla değer katılmış halidir. Verilerden ayrımlı olarak enformasyonun bir
anlamı vardır ve önemli ayrım yaratan veri olarak tanımlanır6.
Bilgi, felsefi olarak bilen (özne/ süje) ile bilinenin (nesne/ obje) uyumu biçiminde
tanımlanır.7 Bilgi ne özel tip bir nesnedir, ne de herhangi bir şeyin içeriğidir. Bilgi, nesne ile
içerik arasındaki ilişkiyi, karşılıklı iletişimi oluşturandır.
Bireylerin uzmanlık ve deneyimlerine dayanan, daha çok beyinde saklı bulunan, çeşitli
enformasyon kaynaklarının yorumlanmış şeklidir. Aynı zamanda bilgi, belirli gerekçelerle bir
araya getirilmiş enformasyonun, bireyin deneyimleriyle birlikte ayrı yapılara dönüştürülmesi
şeklinde ortaya çıkar.8
3
Malik Yılmaz, “Enformayon ve Bilgi Kavramları Bağlamında Enformasyon Yönetimi ve Bilgi Yönetimi” Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, c.49, s.1, (2009), s.96.
4
Mahmut Geyik, Mehmet Barca, “Bilgi Üretimi ve Etkin Bilgi Üretimi Sağlayacak Örgütsel Tasarımların İpuçları”,
Bilgi, Ekonomi ve Yönetim, c. II, (2009), s. 57.
5
Ufuk Durna, Yavuz Demirel, “ Bilgi Yönetiminde Bilgiyi Anlamak”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, 30, Ocak-Haziran (2008), s.132.
6
İbrahim Güran Yumuşak, “ Bilgi ve Bilgi Ekonomisi Üzerine”, Bilgi, Ekonomi ve Yönetim, Cilt I, (2009), s.2.
7
Hasan Keseroğlu, “Bilginin Bilgisi: Kütüphane ve Bilgi Bilim Sorunsalı”, Türk Kütüphaneciliği, 24 (4), 2010, s.686.
8
Hüseyin Odabaş, “Bilgi Yönetimi”, Bilgi…, Referans Yayınevi, Ankara, 2007, s.100.
8
Bir başka tanımda da Uçak’ın9 Bateson’dan aktardığı gibi “Bilgi insanın bilişsel
yapısında değişiklik yaratan herhangi bir şeydir.
Aydın’a göre bilgi, süje ile obje arasında aktlar aracılığıyla elde edilen zihinsel olgudur.
Aynı zamanda Aydın, bu olgunun şekillenmesini “toplumsal” koşullardan ayrı tutmayarak
bilgiyi “insan ve toplumların kendisini algılayış ve yorumlayış biçimi” şeklinde tanımlar.10
“…Bilginin toplumsal dayanakları vardır. Bilgi kendi varlığını salt zihinde yer alan bazı işleyiş
tarzlarından çok toplumsal ilişkilere borçlu görünmektedir…”11 yaklaşımıyla bilgiye yeni bir
boyut kazandıran sosyolojik çalışmalar, bilginin toplumsal belirleyiciliğine vurgu yapan “bilgi
sosyolojisi” alanını ortaya çıkarır. Bilgiyi toplumsal eksende ele alan bilgi sosyolojisi, “bilgi
toplumsal olarak belirlenir” ve “bilgi toplumsal bir düzen oluşturur” önermeleriyle iki bakış
açısına sahiptir. “Bilgi toplumsal olarak belirlenir” önermesine göre insan düşüncesi ve bilinci
gerçek yaşamdan kaynaklanmaktadır. “Bilgi toplumsal bir düzen oluşturur” önermesi ise,
bilgilerin toplumsal düzenin bir çıktısı olmadığını, aksine toplumsal bir düzenin yaratılmasında
anahtar güç olduğunu öne sürmektedir. Bu bağlamda bilgi dinamiktir ve toplumsal olan her şeyle
ilişkilidir. Bu noktada McCarthy bilgiyi “bir ya da daha fazla toplumsal grup ya da insan
topluluğu tarafından kabul edilen her türlü fikir ve edinim biçimleri; onların kendileri ve ötekiler
için gerçek kabul ettikleri olgulara ilişkin fikirler ve edinimler” şeklinde tanımlamaktadır. Bu
tanıma göre bilgi, toplumsal etkileşim, iletişim ve örgütlenme biçimlerinden ayrı tutulamaz. Bir
başka deyişle toplumsal gerçeklik, bir toplumun egemen bilgilerinden meydana gelmektedir. 12
Platon’nun bilgiyi “erk”; Francis Bacon’ın, “egemen olmak”; Shera’nın, “hava, su,
güneş, besin gibi yaşamsal bir öğe13; Farabi’nin, “uçsuz bucaksız ve kıyısız bir deniz”;
Sokrates’in, “iyi olan tek şey”14 olarak tanımlaması kuşkusuz bilginin tanımlarını çoğaltmanın
olanaklı olduğunu göstermektedir.
9
Uçak, a.g.m., s. 707.
Mustafa Aydın, Bilgi Sosyolojisi, İstanbul: Açılım Kitap, 2010. s. 20.
11
A. Günce Berkkurt. “Bir Bilgi ve Bilme Kuramı Olarak Sosyoloji”. Sosyoloji Dergisi. 3 Dizi, 22. Sayı, (2011), 474.
12
Uçak, ag.m., s.711.
13
Hasan S. Keseroğlu, “Kütüphanenin Tözü: Tarih Öncesi Dönemde Bilgi” Türk Kütüphaneciliği c.19, s.3, (2005), s.9.
14
Doğan Atılgan, “Bilgi Yönetimi Kavramı ve Gelişimi” Türk Kütüphaneciliği, c.23, s.1, (2009), s.201.
10
9
Burke’nin15 dediği gibi “Bilgi nedir? sorusunu yanıtlamak, neredeyse ondan daha da
ünlü “Doğru (gerçek!) nedir?” sorusunu yanıtlamak kadar zordur. Zira bilgi, düşünme, karar
verme, problem çözme, öğrenme, zihinsel durum, iletişim süreci ve işlemleri gibi çeşitli
kavramlarla birlikte kullanılanılmaktadır. Bu bağlamda bilgi, disiplinlerin karakteristik
özelliklerine göre tanımlanmakta; bu tanımlar da zamana, oluşumuna, niteliğine, etkisine ve
uygulama alanlarına göre de biçimlenmektedir.
Sosyolojinin bilgi kuramı bir sonraki bölümde değineceğimiz “toplumsal yapılar”ı
anlamak açısından önemlidir. Zira toplumsal evrilmenin, tarihsel süreçteki olay ve olgulara bağlı
gerçekleştiği, bu sürecin tarihin her döneminde “bilgi” eksenli şekillendiği görülecektir. Bir
başka deyişle, “bilgi” tarihin her deminde anlam, işlev ve içeriği ile toplumsal bir düzen
oluşturmuştur.
Bilginin oluşumunu şu şekilde göstermek olanaklıdır.
İşleme, düzenleme
Veri
(Data)
Enformasyon
(Information)
Yorumlama, işe yarar hale getirme,
dönüştürme
Bilgi
(Knowledge)
Şekil 1.1: Bilginin oluşumu
Kaynak: Nezahat Güçlü, Kseanela Sotırofski, “Bilgi Yönetimi”, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 4 (4), 2006, s.
4.
Görüldüğü gibi veriler işlenip, düzenlenerek enformasyona, enformasyon da insan
usunda yorumlanarak bilgiye dönüşmektedir. Bilginin bu oluşum şekli kaçınılmaz olarak
enformasyon ve bilginin keskin sınırlarını belirlemeyi gerekli kılar. Zira çoğu kez birbiri yerine
kullanılan enformasyon ve bilgi kavramları bugün gelinen noktada bir toplum yapısının tabanını
oluşturmaktadır. Bir sonraki bölümde değineceğimiz toplumsal yapılardan “bilgi toplumu”nun
15
Peter Burke, Bilginin Toplumsal Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2010, s.13.
10
gerçekte bilgi toplumu mu yoksa enformasyon toplumu mu olduğu sorusunun yanıtı bu
kavramlar arasındaki ince çizgileri belirlenmesiyle oluşacaktır. Veri-enformasyon-bilgi
kavramları arasındaki ayırımın açıklandığı tablo sorumuzun yanıtını bulmada işimizi biraz daha
kolaylaştıracaktır.
Tablo 1.1: Veri-enformasyon-bilgi arasındaki ayırımlar
Veri
Henüz
sembollerdir.
yorumlanmamış
Enformasyon
Bilgi
İşlenmiş veridir.
Kullanılabilir enformasyondur.
Basit gözlemlerdir. Mevcut durumu
gösterir.
Basitçe gerçekleri sunar.
Yapılandırılabilir veya
kodlanabilir.
Yapılandırılmış, açık, basit ve
nettir
Tahminlerde bulunmamıza, sebep
sonuç ilişkileri kurmamıza imkan
tanır.
Karışık ve kısmen
yapılandırılmıştır.
Nicel ve nitel olarak yazılı
olarak anlatılabilir
Yazılı olarak kolayca anlatılabilir
Kelimelerle ve açıklamalarla
anlatılması zordur.
Yapılan işlemlerin belli
biçimlerde tutulmuş kayıtlarıdır
Hesaplanarak elde edilir. Doğruluğu
verilerin bütünleştirilmesi ve
hesaplanmasıyla mümkündür
Bağlantılarda, kişiler arası
konuşmalarda, deneyim tabanlı
anlayışlarda, insanların durumları,
sorunları, çözümleri karşılaştırma
yeteneklerinde bulunur.
Sahibi yoktur
Sahibi yoktur
Sahibi vardır, sahipliğe dayanır
Çeşitli teknoloji sistemlerinde
depolanır
Bilgi sistemlerince ele alınır
Biçimsel olmayan konulara
ihtiyaç duyar.
Herhangi bir problemin
çözümünde tek basına
çözüm olmaz
Genel bir durumdan anlam
çıkarmada anahtar bir kaynaktır.
Karar almada, tahminlerde
bulunmada,
planlama vs. ana kaynak
akıldır.
Araştırma sonucu kitaplarda
ve belgelerle şekillenir
Verilerin değerlendirilmesinden
oluşur. Veri tabanlarında,
kitaplarda ve belgelerle şekillenir.
Kolektif akıllarda şekillenir,
paylaşılır ve deneyimle gelişir
Ayrıştırılabilir veya islenebilir
Tekrar tekrar kullanılabilirler.
Birbirlerine girebilir.
Çoğunlukla deneyim yoluyla
insanların akıllarında ortaya
çıkar.
Kaynak: Ufuk Durna, Yavuz Demirel, “ Bilgi Yönetiminde Bilgiyi Anlamak”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi Dergisi, 30, Ocak-Haziran, (2008), s.137.
11
Tablodan da görüleceği üzere bilgiyi, enformasyon ve veriden ayırımlı kılan en önemli olgu
“insan” olgusudur. İnsanın düşüncesinden bağımsız var olan veri ve enformasyon, insan usunda
yorumlanmadan, işlenmeden “bilgi” olamamaktadır.
Nitekim Zaim16, bilgiyi enformasyondan ayıran en önemli özellikleri;
 Bilgi insana ait bir kavamdır. Bilgi insanın bildiği bir şeydir.
 Bilgi düşünmenin-zeka ve fikrin- bir ürünüdür.
 Bilgi, geçmiş ve gelecekle bağlantılıdır; ancak içinde bulunduğumuz zaman diliminde
üretilir.
 Bilgi sosyal bir kavramdır. Toplumun ve sosyal çevrenin bilgi üzerinde önemli bir etkisi
vardır.
 Bilgi sosyal çevreler arasında çeşitli biçimlerde dolaşır.
 Yeni bilgi ancak geçmiş bilgiler kullanılarak üretilir
olarak belirtir.
1.2 BİLGİ TÜRLERİ
Bilgi kullanım amacına yönelik olarak anlam kazanır. Doğal olarak da kullanım amacı da
birbirinden ayrımlı türleri
beraberinde getirecektir. Bilgiyi başka bakış açılarına göre
gruplandırmak da olanaklıdır. Ancak konumuz gereği, bilgi türlerine kullanım amacına göre bir
bakışla değerlendirmeyi uygun bulduk. Kullanım amaçlarına göre bilgiyi; açık bilgi, örtük bilgi,
stratejik bilgi, bireysel bilgi17, kurumsal bilgi18 diye türlere ayırmak olanaklıdır.
16
Halil Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, İşaret Yayınları, İstanbul 2005. s.71.
Ufuk Durna, Yavuz Demirel, a.g.m. s. 141.
18
Hüseyin Odabaş, a.g.e., s.100.
17
12
1.2.1 Açık Bilgi
Açık bilgi, bir araya getirilmiş, çoğunlukla metin, tablo vb. şekillerde sunulan bilgi
türlerinden birisidir.19 Bilgisayar programları ve kitap gibi yazılı dokümanlar açık bilgiye örnek
olarak gösterilebilir.20 Açık bilgi yapısı itibariyle yoruma açık ve objektif bir özellik taşır.
Organizasyondaki elemanların hepsi, açık bilgiyi rahatça anlar ve yorumlar.
1.2.2 Örtük Bilgi
Kişilerin beyinlerinde var olan, bildikleri ancak çoğu zaman ifade edemedikleri bilgi
türüdür. Örtük bilgi aynı zamanda kişinin inançları, değerleri, hisleri, kabiliyetleri, tecrübeleri ve
alışkanlıklarıyla da bağlantılıdır. Odabaş, örtük bilginin sadece insan zihninde oluşmadığını
kayıtlı olduğu halde erişilemeyen bilginin de örtük bilgi olduğunu savunarak, örtük bilgiye yeni
bir anlam kazandırır.21 Odabaş, bu tutumuyla kaçınılmaz olarak haklıdır. Zira, erişilmeyen bilgi
üzeri örtülü bilgidir. Örtük bilgi, bireyin bilgiyi beyninden dışa vurumu sonrasında açık bilgiye
dönüşür. Açık bilgiye dönüşen örtük bilgi, bireyler tarafından yorumlanır ve bireylere “yeni
bilgi” üretebilme olanağı doğar.
1.2.3 Stratejik Bilgi
Stratejik bilgi, uzun dönemli stratejik yönetim faaliyetleri ile ilgili bilgidir. Stratejik bilgi,
stratejik kararların alınmasında, uygulanmasında ve kontrolünde kullanılır. Belli bir düzene bağlı
olmayan bu bilgi, işletmenin çevresi ile bir bütün olarak değerlendirilmesine yönelik olduğundan
genellikle geniş kapsamlı ve aynı zamanda özet bilgidir. Stratejik bilginin çoğunlukla işletme
dışı kaynaklardan elde edildiğini, tahmini ve kolektif niteliğe sahip olduğunu da söylemek
olanaklıdır. Stratejik bilgi, rakipler ve onların stratejileri hakkında, pazarın özellikleri ve değişen
19
Ufuk Durna, Yavuz Demirel, a.g.m. s. 143.
Yumuşak, ag.e., s.2.
21
Atılgan, a.g.m., s.204-205.
20
13
müşteri tercihleri hakkında, teknolojik gelişmeler ve bunların işletme işlevlerine uyarlanması ile
ilgili en güncel yeniliklerin ortaya çıkmasını olanaklı hale getirir.22 Stratejik bilgi,
organizasyonların kısa, orta ve uzun vadeli planlarında organizasyonlara oldukça yarar sağlar.
1.2.4 Bireysel Bilgi
Bireylerin görerek, okuyarak, gözlemleyerek elde ettiği kişisel etkinliktir. Burada önemli
olan bireyin özne durumunda olması ve eylemi gerçekleştirmesidir. Bireylerin dünyada var olan
tüm bilgileri bilebilmeleri olanaklı değildir. Bu bağlamda bireyin ilgi ve uzmanlık alanları
devreye girer. Özel bir koşul ya da koşullar dışında bütün bireylerin bir bilgi birikimi vardır.
1.2.5 Kurumsal Bilgi
Kurumsal bilgi; kurumun etkinliği, denetimi, yönetimi, geliştirilmesi vb. ile ilgili olarak
üretilen, alınan, kullanılan ve bu nedenle özel bir nitelik kazanan her türlü düşünce, olgu ya da
olgulardır.23 Bu düşünce ya da olgular, belli bir yerde kayıtlı değildir. Yalnızca, kişilerin
beyinlerinde tutulur. Kurumsal bilgi, çalışanlar, hizmet verilen kişiler, hizmetin kendisi,
kurumun çalışma biçimi, sistemi ve süreçleri hakkındaki bilgilerden oluşur.24
Bilgi türlerinin yukarıdaki tanımlarına bakıldığında, bilginin hangi türü olursa olsun kişiorganizasyon-devlet açısından, ne kadar hayati bir öneme sahip olduğu bir kez daha
görülmektedir. Kaldı ki, bilginin her türünü ayrı bir güç ayrı bir kazanç olarak görmek kanımca
doğrudur. Ne var ki bilgi organizasyonlar açısından sadece belirli anlarda gerekli olan bir değer
olmaktan çıkmış ve yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren de üretimin faktörü, girdi yapısı,
önemli bir rekabet unsuru ve yaratıcılığın temel kaynağı olarak görülmüştür. Bilgiyle ilgili bu
perspektif kuşkusuz kendiliğinden oluşmamıştır. Bilginin ekonomik anlamda bir “güç” olarak
22
Ufuk Durna, Yavuz Demirel, a.g.m. s. 146-147.
Fahrettin Özdemirci, a.g.m., s.63.
24
Hüseyin Odabaş, a.g.e., s.100.
23
14
görülmesi, teknolojideki değişim ve gelişimle birlikte olmuştur. Teknolojideki bu değişim
bilginin ekonomik anlamda önemini artırmıştır.
15
2. BÖLÜM
TOPLUMSAL YAPILAR VE BİLGİ TOPLUMU
2.1 TOPLUMSAL YAPILAR VE TÜRLERİ
“Hayatta değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” Herakleitos bu öğretisiyle durağan
hiçbir şeyin olmadığını; aksine her şeyin bir değişime tabi olduğunu söyler. İnsan da durağan
olmayan, sürekli değişen ve gelişen bir varlıktır. Geçmişten günümüze kadar insanlar biyolojik
ve toplumsal anlamda çeşitli evrimsel değişim ve dönüşümler yaşamışlardır. İnsanlığın evrimsel
sürecini anlamak, bu süreci sınıflandırmayı gerekli kılar. Bu sürecin sınıflandırılmasında,
değişim ve dönüşüm olgularının toplumsal bazda ele alınması kaçınılmazdır. Zira toplumsal
evrimleşme insanın evriminden ayrı olarak düşünülemez. Bu bağlamda insanlığın değişim ve
dönüşümleri toplumsal bazda ele alınmalı ve incelenmelidir.
Toplumlar dikotomik bir sınıflandırmayla “İlkel Toplum” ve “Uygar Toplum” olarak iki
başlık altında sınıflanır.
Bu toplum sınıflandırması, toplumsal bazda yaşanılan değişim ve
dönüşümü anlamak, daha sistemli çalışabilmek adına yapılmıştır ve bu, toplum sınıflamalarının
ana gövdesini oluşturur.25
İlkel topluluk ile uygar toplum arasındaki farklılık insanın yerleşik hayata geçmesidir. Bu
farklılıktan yola çıkarak toplumsal sınıflamayı biraz daha daraltan Toffler, toplumları üç dalgaya
ayırır. Toffler’e göre birinci dalga “Tarım Toplumu”nu, ikinci dalga “Endüstri Toplumu”nu ve
üçüncü dalga da “Bilgi Toplumu”nu temsil eder.26 Toffler iki önemli dalganın yaşandığını ve
üçüncü dalganın yaşanmakta olduğunu belirtir.
25
Nesrin Akıncı Çötok, “Sanayi Toplumundan Bilgi Toplumuna Geçis Sürecinde Eğitim Olgusu”, Yüksek Lisans Tezi.
Sakarya Üniversitesi, Sakarya, 2006, s. 17.
26
Alvin Toffler, Üçüncü Dalga: Bir Fütürist Ekonomi Analizi Klasiği (çev. Selim Yeniçeri), Koridor Yayıncılık, İstanbul
2008, s. 11.
16
Her toplum kendi karakteristik özelliklerine göre kendi olgusunu ve kendinden sonraki
toplum yapısını biçimlendirerek “bir üst toplum” modeli yaratmıştır.
2.2. İLKEL TOPLUM
Bookchin ilkel toplumları “ekonomik ve politik devletleri olmayan, doğal dünyayla
kuvvetli bir dayanışmanın var olduğu toplumlar” şeklinde tanımlar.27 İlkel olarak adlandırılan
insanların en belirgin özelliklerinden biri kabileler halinde yaşamaları, beslenme, barınma ve
korunma gibi fizyolojik gereksinimlerinin karşılanmasına yönelik bir yaşam biçimine sahip
olmalarıdır. Beslenme için avlanma, barınma için uygun mağara ve ağaç kovuklarının
bulunması, doğal olaylar ve diğer canlılardan korunmak için bazı basit araçların geliştirilmesi,
çoğunlukla deneme-yanılma ve doğal gözlemlerle edinilen bilgilerin sonucudur. 28
Göçebe bir yaşamın hakim olmasından dolayı herhangi bir yerleşik toplumsal kural ya da
düzen bulunmamaktadır. Ekonomik yaşam genel çerçevede avcılık ve toplayıcılık ile sınırlıdır.
Şenel, 29 ilkel topluluğun ekonomisini üretim öncesi asalak ekonomi olarak değerlendirir. Asalak
ekonomin ve onunla birlikte bu ekonomiye sahip toplulukların birçok sınırlılıkları vardır. Bu
sınırlılıklar ekonomik yapının toplumsal ve düşünsel yapıları etkileyebilmesinin önüne birçok
darboğazlar çıkarır.
Asalak ekonominin en önemli darboğazı üretimin bilinmemesidir. Bu durum “üretim
darboğazlığı”na neden olur. İlkel topluluk bazı basit araçlar üretebilmiş fakat yiyecek üretimine
geçememiştir. Bu nedenle asalak ekonomiye sahip ilkel topluluklar iklime, doğal çevreye
özellikle de bitki örtüsüne ve hayvan topluluğuna sıkı sıkıya bağlıdır.
27
Banu Aygün, Ahmet Mutlu. “Ekolojik Toplumun Organik Toplumlailişkisi Üzerine”, Ankara Üniversitesi SBF
Dergisi, c. 61, s.1, (2006), s.5.
28
İlhami Fındıkçı, Bilgi Toplumunda Yöneticilerde Kendini Geliştirme, Kültür Koleji Eğitim Yayınları, İstanbul 1996,
s.41.
29
Alaeddin Şenel, İlkel Topluluktan Uygar Topluma: Geçiş Aşamasında Ekonomik, Toplumsal, Düşünsel Yapıların
Etkileşimi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1982, s. 84-87.
17
Bir diğer önemli darboğaz da “nüfus darboğazı”dır. Türden üyelerden oluşan ilkel
toplulukların nüfuslarının artışı, farklılaşmış uygar topluluklarda olduğu gibi toplumsal yapının
farklılaşmasına yol açmaz. Nüfusun ortak geçim etkinliklerinden gerektirdiği sayının altına
düşmesi, topluluğun ekonomisini etkilemesiyle kalmaz, topluluğun varlığını da tehlikeye atar.
Nüfusun beslenme kaynaklarıyla doğru orantılı olmayışı topluluğu açlıkla karşı karşıya getirir.
Asalak ekonominin “teknolojik darboğazı” kullanılan ve üretilen araçların ilkelliğinden
kaynaklanır. Bu darboğaz, çalışmanın verimliliğinin düşük kalmasına yol açıp, verimli bireysel
ve ortak çalışma yöntemlerinin geliştirilmesini engeller.
Asalak ekonominin bir başka önemli sınırlılığı “göçebelik darboğazı”dır. Bir bölgede ne
kadar çok kalınırsa avcılığın ve toplayıcılığın verimi o kadar düşer. Bu durum sürekli göç etmeyi
gerektirir.
Asalak ekonominin üretim dar boğazından sonra en önemli sınırlılığı “Toplumsal artı
darboğaz”dır.
İlkel topluluklar avcılık ve toplayıcılık dışında hiçbir zaman geçimlerini
sağlayacak bir etkinlikte bulunmamıştır. Bu durum ilkel toplulukların “toplumsal bir artı”
yaratamamalarına neden olmuştur. Bu darboğaz, emeğin verimliliğinin düşüklüğüne yol açan
teknoloji darboğazıyla, yiyecek depolama olanaklarını sınırlayan göçebelik dar boğazıyla, nüfus
değişim darboğazıyla ilişkilidir.
Asalak ekonominin toplumsal artı sağlayamaması ilkel topluluğu “değişim darboğazı”na
sokmuştur. Toplumsal bir artı üretimin olmaması ilkel ekonominin kendi iç dinamikleriyle
sınırlarını aşamayacağını gösterirken, değişim darboğazı da bu yolda dıştan gelebilecek
toplumsal etkilere yolları kapamış olur. Böylece ilkel toplumun ekonomik yapısının iç ve dış
sınırlıkları onun toplumsal ve düşünsel yapılarının gelişmesini sınırlar.
18
İlkel toplumların karakteristik özelliklerinden biri de “komünal paylaşım ve eşitlikçilik”
anlayışının hakim olmasıdır. Grup içi saldırganlığı ve rekabeti reddeden, yaşam kaynaklarını
serbestçe paylaşan, grup işbirliği bağlamında eşitlikçiliğe önem veren toplumlardır. Bu
toplumların “yazı”ya sahip olmamaları kendilerine ilişkin toplanabilecek veri kıtlığının
nedenidir. Bu nedenle bu toplumlara ilişkin toplanacak verilerin büyük bölümünü
gözlemlenebilen davranış kalıpları oluşturur.30
Tablo 2.1. İlkel toplumun özellikleri
Ekonomi
Asalak ekonomi
Temel Üretim Etkeni
Yok. Avcılık, toplayıcılık
Enerji Kaynağı
İnsan
Temel Yerleşim Birimi
Yok. Göçebe
Dünya Görüşü
Skolastik
Eğitim
Yok
İş Bölümü
Soylular, askerler, köleler ve serfler
Güvence
Aile
İletişim
Söz
2.3 TARIM TOPLUMU
İlkel topluluklardan ilk uygar topluluklara dönüşümün yedi bin yıl önce üç yerde; Tigris
ve Euphrates (Mezopotamya) vadilerinde, Nil vadisinde ve İndus vadisinde doruk noktasına
30
Aygün, Mutlu, a.g.m., s.6.
19
ulaştığı belirtilmiştir.31 Toprağın işlenmeye başlanması, insanlık tarihi açısından son derece
önemli bir dönüm noktasıdır. Zira tarım yerleşik hayatın başlangıcını oluşturduğu gibi yaşamsal
araç-gereçlerin geliştirilmesini, “toplumsal” yaşamı da beraberinde getirmiştir.
Tarım toplumunda ekonominin, aile yapısının ve kültürün temelinde “toprak”
bulunmaktaydı. Temelde merkeziyetçi olmayan ekonomik yapı içinde, her topluluk kendi
gereksinimlerini karşılayabilmekteydi. Tarım toplumunda insan, coğrafi ve iklimsel koşullara
fazlasıyla bağlı bir tarım ekonomisinin sürdürülmesinin motoru konumundaydı. Bir başka
deyişle insan, tarım toplumun ana enerji kaynağıdır. Üretim aşamasında insanın teknik olanakları
ilkel topluma göre önde; bugüne kıyasla yok denecek kadar azdır.32
Tarıma geçiş insanların yaşam biçimlerinde ilkel topluluklara göre büyük değişim ve
dönüşümler yaratmıştır. Toplumsal hiyerarşinin maddi temelleri; toplumsal sınıfların oluşması
bu değişim ve dönüşümün önde gelen sonuçlarındandır.
33
Özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla
bireysel sahiplenmeler ve yaratılan hiyerarşi, toplumda “eşitliği” bozmuştur. İlkel toplumlardaki
insan değerleri, insanı doğa bütünlüğünün içine sokarken; yeni değerler insanın yüzünü doğadan
çevirmeye neden olmuştur. Bir başka değişle toplumsal değerlerin değişimi sonucu ortaya çıkan
toplumsal sorunlar doğaya ait duyguların, düşüncelerin ve tutumların değişim kaynağı olmuştur.
Bu dönemle birlikte günümüze dek doğadan uzaklaşma, toplumsal sorunlarla koşut olarak
artmıştır.34
Skolastik, dogmatik bir dünyası olan tarım toplumlarında bilgi, pratik bilgelik anlamında
sosyal bir boyuta sahipti. Bir zanaatkarın ya da ustanın kalfaya/çırağa bilgisini aktarması büyük
çaba gerektirmektedir. Çünkü kalfa/çırak ancak görerek öğrenebilmekte, hatta bir çırağın usta
olabilmesi için çoğunlukla yaşamının yarısını harcaması gerekmektedir. Yeniliği (zamanın
teknolojisini) yaratan usta, bu yeniliği imal ettiği üründe kullanarak somutlaştırmaktadır. Sonuçta
31
C. E. Black. Çağdaşlaşmanın İtici Güçleri, (çev. F. Gümüş) Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1986, s.2.
Mehmet Meder. “Bilgi Toplumu ve Toplumsal Değişim”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, s. 9,
(2001), s.73.
33
Aygün, Mutlu, a.g.m., s.13
34
Aygün, Mutlu, a.g.m., s. 15.
32
20
da bilgiyi zaman içinde yanında çalışanlara aktarmaktadır. Aslında bilgisini aktarmak ustanın en
çok ilgi duyduğu alan değildir. Arz talep yasasına göre ustanın bilgisini yayması ona daha çok
rakip çıkması anlamına gelir ki bu da ustanın gelirini azalmaktadır. Bu bağlamda tarım
toplumunda bilginin dağılması sınırlıdır. Pratik bilginin dışında kalan bilgi de yalnızca rahiplere
ve soylulara açıktır. Bu durum karanlık çağ olarak adlandırılan Ortaçağ’ın yaşamasına neden
olmuştur. Zira bilginin sadece birilerinin tekelinde, güdümünde olması kuşkusuz toplumda
bilgiye, bilimsel üretime dair “kısır bir döngü” yaratmakla kalmamış, var olan bilgiyi de yok
etmiştir.35
Tarım toplumunun özellikleri şu şekilde belirtilebilir:
Tablo 2.2. Tarım toplumunun özellikleri
Ekonomi
Takas ekonomisi
Temel Üretim Etkeni
Toprak
Enerji Kaynağı
İnsan
Temel Yerleşim Birimi
Köy
Dünya Görüşü
Skolastik
Eğitim
Dinsel örgün eğitim
İş Bölümü
Soylular, askerler, köleler ve serfler
Güvence
Aile
İletişim
Söz ve yazı
Kaynak: http://anlamgezgini.com/makalelerm/57-tarmdan-bilgiye-doru.pdf (Çevrimiçi, 21.03.2013 tarihinde
erişilen yayından derlenmiştir.)
Tarım toplumunun insanlık tarihi açısından büyük bir değişim ve dönüşümü gerçeklediği
yadsınamaz bir gerçektir. Bu gerçeklik ilkel toplum ile tarım toplumunun özellikleri
karşılaştırmalı olarak incelendiğinde daha iyi anlaşılacaktır.
35
Esra Seyhan Aşık, Bilgi Toplumu Çerçevesinde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Uyumu, Karadeniz Teknik Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Trabzon, 2006, s.43.
21
Tablo 2.3. Crawford’a göre ilkel toplum ve tarım toplumunun kilit özellikleri
İlkel Toplum
Tarım Toplumu
Teknoloji
İnsan
İnsan, hayvan, rüzgar
Hayvan postu ve taşlar
Yenilenebilir kaynaklar (ağaçlar, pamuk yün)
Asgari düzeyde kesme veya dövme
(normal olarak taş yapımı)
İnsan kasının kullanımı (kaldıraç ve vinçler veya
doğal güçleri çalışır duruma getirme-yelken, su
değirmeni)
Üretim Yöntemi:
Yok
El sanatları
Ulaşım Sistemi:
Yürüme
At, vagon, yelkenli gemi
Konuşma
Konuşma, el yazımı
Enerji:
Malzemeler:
Araçlar:
Ekonomi
Haberleşme Sistemi:
Ekonomik Faaliyet:

Toplayıcılık, avcılık, balıkçılık


Sosyal Sistem

Küçük gruplar veya aşiretler

Kendi kendine yeterli yerel ve ademi
merkeziyetçi bir ekonomi, piyasa
değeri olmayan temel yiyecek
maddelerinin
üretimine
dayalı
ekonomik faaliyet.
Köy ekonomisi düzeyinde emekte basit
iş bölümü: Düzeyleri açıkça belirlenmiş
sınırlı sayıda otorite (soylular, rahipler,
askerler, köleler ve serfler)
Ekonomide birincil kaynak: Toprak
Cinsel rollerin açıkça belirlendiği
hareketsiz büyük aile ve ailenin birincil
güvenlik sistemi olması
Seçkinlerle sınırlı kalan eğitim
Politik Sistem
Aşiret yaşlılarının ve şefin kuralları
çerçevesinde temel politik birim olarak
aşiret
Feodalizm: Hukuk, din, sosyal sınıf ve politika
doğumla kazanılan otoriteyle (aristokratik
kurallar) toprağın yönetimini belirlemektedir.
Temel politik birim yerel topluluktur.
Paradigma
Dünyanın tamamen
gözlenmesi
Bilim temelli: Matematik (cebir, geometri),
Astronomi
Merkezi düşünce: İnsanların üstün güçler
(örneğin tanrı) din, mistik görüş, (astroloji)
tarafından kontrol edildiği şeklindedir. Değer
sistemi doğayla uyuma dayanmaktadır.
doğal
şekliyle
Kaynak: Hüsnü Erkan, Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1997,
s.110.
22
Görüldüğü gibi ilkel toplumdan tarım toplumuna doğru büyük bir gelişim süreci yaşandığı
açıktır. İnsanlık bu gelişimi yaşamadan sanayi toplumuna geçemezdi.
2.4 SANAYİ TOPLUMU
Tarım toplumunun yüzyıllar boyu gelenekselleşmiş değerler sistemi ve buna bağlı oluşan
durağan dünya görüşü, Sanayi toplumunun dinamikleriyle değişime uğramıştır. James Watt’ın
1756’da buhar makinesini bulması ve bunu bir enerji kaynağı olarak kullanması, teknolojik
açıdan; Adam Smith’in 1776’daki “Milletlerin Serveti” adlı eseri ekonomi bilimi açısından;
1789’daki Fransız Devrimi de politik gelişmeler açasından önemli dönüm noktalarıdır.36
Teknolojik-Ekonomik-Politik dinamikler, sosyo-kültürel yapıyı oluşturan kurumları; ahlak
değerlerini, aile kurumunu, siyaseti, eğitimi, nüfus ve toplumsal ilişkileri kendine özgü
nitelikleriyle biçimlemiştir. Bu bağlamda sanayi toplumu, Sanayi Devrimi ve Fransız
Devrimi’nin sonucunda ortaya çıkmıştır. Bir başka deyişle sanayi toplumu sosyo-ekonomik
gelişmenin maddi temelleri Sanayi Devrimiyle; toplumsal, politik ve düşünsel temelleri de
Fransız Devrimi ile oluştu.37 Bu iki devrim, Avrupa’da 16. yüzyıldan başlayan devrim çağının
bir sonucu ve 20. yüzyıla kadar da tüm dünyada etkili olan devrimlerin nedeni olarak
değerlendirilmektedir.38
Sanayi devrimi, 18.yüzyılda başlayıp, 19. yüzyılın ortalarına kadar süren bir sanayileşme
sürecidir. Bu süreç aynı zamanda demir ve kömürün ana enerji kaynağı ve hammaddeyi
oluşturmasından ve bunun fabrikalarda işlenmesinden dolayı makineleşme çağı olarak da
adlandırılmaktadır.. Makine kullanımının artışı ve yaygınlaşmasıyla beraber, büyük fabrikaların
ortaya çıkması bu çağı, önceki çağlara/dönemlere göre ayırıcı kılar. İlkel toplumun avcı ve
36
Erol Kutlu, Bilgi Toplumunda Kalkınma Stratejileri, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, 2000, s.7.
H. Hüsnü Erkan, Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, Türkiye İş Bankası, Ankara, 1992, s.3.
38
Y. Furkan Şen, Globalleşme Sürecinde Milliyetçilik ve Ulus-Devletin Konumu, Gazi Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi,
Ankara, 2004, s.84.
37
23
toplayıcı kabileleri ile tarım toplumunun büyük toprak parçaları, dönemlerin karakteristik
özelliğini oluştururken; fabrikalar da sanayi toplumunun önemli bir karakteristiğini oluşturur. 39
İnsan, rüzgar, su ve havyan gibi doğal enerji kaynaklarının yerini buhar gücünün harekete
geçirdiği makinelerin alması; bir başka deyişle zanaat ve basit aletlerle donatılmış tezgah ve
atölye üretiminin yerine yeni buluşların oluşturduğu teknik ve makinelerle fabrika üretiminin
geçmesi büyük ve derin sosyal değişimlere yol açmıştır. Yaşama ve çalışma koşulları yeniden
biçimlenmiş, kentler hızla büyümüş ve bu yeni yaşam alanları iş aramaya gelen insanlarla dolup
taşmıştır. Bu büyük ekonomik ve sosyal oluş içinde insanlık onurunu yaralayan, insan takatini
aşan çalışma koşulları egemen olmuştur. Erkek, kadın ve çocuk işçiler zor, ağır ve hızla yıpratıcı
bir çalışma düzeni ile karşı karşıya bırakılmış, haksızlık, sömürü ve adaletsizliklere göz
yumulmuştur. Bununla birlikte işçi, çalışmasının somut sonucunu görmek gibi bir ahlaki
doyumdan, duygudan yoksun bırakılmış ve makinelerin sanki robotlaştırdığı bir yaratık
olmuştur. Böylece ilk çağların kölelerine; ortaçağların serflerine nazaran kişisel özgürlüğü olan,
fakat yeni çalışma koşulları içinde büyük güvensizlik içinde bulunan yeni bir işçi sınıfı
doğmuştur.40
Öte yandan nüfus artışı hızlanmış, tarımda yapısal değişme ile üretim artmış, ticaret,
ulaşım ve banka sistemi yeni gelişmelere ayak uydurmuştur. Bu gelişmeler mülkiyet ve gelir
yapısını değiştirerek, yeni sosyal sınıf ve tabakaların oluşmasına yol açtığı gibi toplumun
kurumsal ve politik yapısı ile uluslararası ilişkilerini etkilemiştir. İngiltere’deki bu gelişmeler
Kıta Avrupası’na da yansımıştır.41
Sanayi toplumunun bir diğer bileşeni olan Fransız Devrimi; siyasal, sosyal, ekonomik ve
ülke dışı birtakım nedenler düzleminde gerçekleşmiştir. 16. yüzyıldan beri katı bir mutlakıyetle
39
Bedriye Özlem Yaman. Toplumsal Değişme ve Eğitim, Beykent Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2009,
s.40.
40
Ülkü İleri, Türkiye’de Toplumsal Değişimin Çalışma İlişkileri Üzerindeki Etkileri. Dokuz Eylül Üniversitesi, Doktora
Tezi, İzmir, 2008, s.37-38.
41
Ülkü İleri, a.g.t., s.38.
24
yönetilen Fransa, İngiltere’deki aristokrasi-burjuvazi anlaşmasını sağlayamamış, egemen sınıf ve
halk arasında ciddi uçurumlar oluşmuştu. Düşük gelirli halktan toplanan ağır vergiler, orta sınıf
ve emekçi sınıfta krallık iktidarına karşı bir nefret yaratmıştır.
Soyluların ve rahiplerin geniş imtiyazlara sahip olması, zenginleşerek devlete vergi
ödeyen
burjuvaların siyasal haklar istemesi, hiçbir hakkı olmayan ve ağır işlerde çalışan
köylülerin burjuva sınıfını desteklemeleri siyasal açıdan;
kendini halkın kurtarıcısı olarak
gösteren ve kendi ahlakını oluşturmaya başlayan burjuvazi, aile yaşantısından iş ahlakına, sanat
anlayışından dünya görüşüne kendisini kültürel olarak var etme çabasına girmesi sosyal açıdan;
feodal ekonominin kalıpları dar gelmeye başlayan burjuvazinin kendini dışa açık bir yapıda var
etmesi, ticaret ve sömürgeler yardımıyla güçlenmesi ekonomik açıdan; Montesquieu, Voltaire,
D’Alambret, Diderot ve Jean Jacques Rousseau’nun Fransız rejimine eleştirileri Fransız
aydınların etkisi açısından; 17. yüzyıldan itibaren İngiltere’de meşruti krallığın varlığı, ayrıca
Amerika’da yayınlanan İnsan Hakları Bildirgesi de dış etkenler açısından Fransız Devrimi’nin
temelinde yatan ve devrimi gerçekleyen olgulardır.42 Fransız Devrimi, simgesel olarak
feodalizmin sona erdiğini ve kapitalizmin başladığını temsil eden tarihsel bir olaydır.43
Sanayi Devrimi ve Fransız Devrimi’nin oluşturduğu sanayi toplumunun özellikleri
şöyledir:
42
Merve Gerçek, Fransız Devrimi’nden İtibaren, Sanayi Devrimi, I. Ve II. Dünya Savaşları ve Sovyet Devrimi’nin
Avrupa Kadın Giyimi Üzerindeki Etkileri. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul, 2006, s.24-26
43
Önal Sayın. “Türkiye Cumhuriyeti’nin Sosyolojik Temelleri”. Sosyoloji Dergisi Ülgen Oskay’a Armağan Özel Sayısı,
(2007), s.60.
25
Tablo 2.4. Sanayi toplumunun özellikleri
Sanayi Toplumunun Özellikleri
Ekonomi
Temel Üretim Etkeni
Temel Yerleşim Birimi
Yaşama Biçimi
Dünya Görüşü
İdeoloji
Önder
Eğitim
İşbölümü
Aile Tipi
Güvence
Enerji
Öncü Bilim
İletişim
Sorunlar
Para ekonomisi, ulusal pazar, sermaye birikimi, fiziki sermaye
Sanayi, emek yoğun üretimden teknoloji yoğun üretime geçiş
Kent
Kentlileşme
Aydınlanma, akılcılık, bilimsellik, laik, ulus devlet
Kapitalist ve sosyalist temsili demokrasi, güçlü merkeziyetçilik
Bilginler, örgüt (sendika, dernek, parti) liderleri
Yetişkinlikte tamamlanan kitle eğitimi (zorunlu)
Kapitalistler, işçiler, hizmet sektörleri, bilimsel işbölümü, uzmanlaşma
Çekirdek aile, kadın haklarında gelişmeler
Aile ve sigorta
Petrol ve kömür
Fizik ve kimya
Basın ve televizyon
Büyük savaşlar, işsizlik, grevler, dikta rejimleri (faşizm, komünizm), yabancılaşma,
bunalım, sınıflar arası farkın büyümesi, terör
Kaynak: http://anlamgezgini.com/makalelerm/57-tarmdan-bilgiye-doru.pdf (Çevrimiçi, 21.03.2013 tarihinde
erişilen yayından derlenmiştir.)
Tarım ve sanayi toplumunun yapısını belirleyen özellikler ise şöyledir:
Tablo 2.5. Tarım ve Sanayi toplumunun yapısını belirleyen özellikler
Enerji
Tarım Toplumu
Sanayi Toplumu
İnsan/Hayvan gücü, su, rüzgâr, Kömür, gaz, petrol (fosile dayalı yenilenmeyen)
(Yenilenebilen)
Teknoloji
Vinç, Kaldıraç, pres (kas gücüne Montaj hattı, fabrikalar (işiten, dokunan makineler)
dayalı)
Aile Yapısı
Toprağa bağlı geniş aile
Fabrikalarda çalışan çekirdek aile
Eğitim
Yok denecek kadar az
Çok önemli
Kurumsallaşma Yok
Tüzel kişilik, sınırlı sorumluluk geliştirilmiş
İletişim
Kitle iletişim araçları
Basit bilgi alışverişi (söz-işaret)
Kaynak: Türksel Kaya Bensghir. Bilgi Teknolojileri ve Örgütsel Değişim. Ankara: Türkiye ve
Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü, 1996, s. 11.
26
Tabloda da görüldüğü gibi, eğitimin daha önem kazandığı, kitle iletişim araçlarının geliştiği sanayi
toplumu, tarım toplumunun gelişiminin kaçınılmaz bir sonucuydu.
Sanayi Devrimi teknolojik gelişmelerle ilerleyen
makineleşme üzerine kurulmuş ve
ardından teknoloji, bilim ve iletşim sistemleri arasındaki döngüsel ilişki aracılığı ile bilginin
dolaşım hızı artmış ve bilginin zaman kaybetmeden istenen yere ulaşabilmesi, bilgi toplumunun
oluşumunu sağlamıştır.44 Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş de sancılı bir süreci
beraberinde getirmiştir.
2.5 BİLGİ TOPLUMU
Sanayi toplumunda yaşanan bilimsel ve teknolojik gelişmeler yeni bir toplum yapısının
kapısını araladı. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde bilimsel paradigmaların kuantum mekaniği ile
değişmesi toplumun sosyo-ekonomik, kültürel, demografik yapılarını devrim niteliğinde
değiştirdi. Kuantum teknolojisinin mikro elektronikte yarattığı devrim bilgisayardan iletişime,
robotlardan uydulara geniş bir yelpazeyi kapsamaktaydı. Devrim niteliğindeki bu gelişmeler
“madde ile maddenin üretimi” anlayışını değiştirerek “bilgi ile bilginin üretimi” anlayışını var
etti. Teknobilimsel ürünler yaşamın vazgeçilmezleri arasında yer edindi. Tarihsel süreçlerde
üretim araçlarının “madde” eksenli yapısı evirilerek “bilgi” haline geldi. Bu aynı zamanda güç
simgelerini de değiştirdi. Yüzyıllar boyunca toplumların gücünü simgeleyen madde, yerini
bilgiye bıraktı. Bilgi biçimi, özelliği, etkenliği, üretimdeki yeri ile bir güç kavramı haline geldi.
İşte toprak ve sermaye yerine, bilginin temel üretim aracı olduğu bu yeni toplum düzeni “bilgi”
odaklı çeşitli şekillerde tanımladı. Tanımlamalardan bazıları şöyledir:
44
H. Naci Bayraç. “Yeni Ekonomi’nin Toplumsal, Ekonomik ve Teknolojik Boyutları”, Osmangazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi c. 4, s.1, (2003), s..46.
27
Tanımlayan
Yeni Toplum Yapısının Tanımı
Amitai Etzioni
George Lichtheim
Daniel Bell
Lyotard
Baudrillard
Heller ve Feher
Jameson
Fritz Machlup
Morgan
Rolf Dahrendorff
Masuda
Peter Drucker
Herman Kahn
Murray Bookchin
Kenneth Boulding
Zbigniew Brzezinski
Manuel Castelles
Armand Mattellart
Tadlo Umeaso
Alvin Toffler
Paul Holmes
Post-modern çağ
Bujuva sonrası toplum
Sanayi sonrası toplum
Post modern durum
Toplumsallığın sonu
Post-modern politik durum
Post modernizim ya da geç kapitalizm
Bilgi ekonomisi
Elektronik çağ
Post kapitalizm ve hizmet sektörü toplumu
Enformasyon toplumu
Bilgi toplumu ve kapitalist ötesi toplum
Ekonomi sonrası toplum
Kıtlık sonrası toplum
Uygarlık sonrası toplum
Teknetronik çağ
45
Ağ toplumu
Komünikasyon toplumu
46
Bilgisayardan bilgi edinen toplum
47
Üçüncü dalga
48
Kişisel hizmet toplumu
Tanımlardan da anlaşılacağı üzere yeni toplum yapısının terminolojik sorunsalı
bulunmaktadır. Terminolojik çeşitlilik her ne kadar “türevsel” olsa da birleşilen ortak paydanın,
betimleyici yanı itibariyle “sanayi sonrası toplum” ya da “sanayi ötesi toplum” olduğu
anlaşılmaktadır. Literatür araştırması, toplum tanımlamalarının gelinen noktada
“Bilgi
Toplumu” ya da “Enformasyon Toplumu” nun daha sık kullanılan terimler olduğunu
göstermiştir. Bu bağlamda konu “Bilgi Toplumu ” ve “Enformasyon Toplumu” terimleri
üzerinde şekillenecek, yer yer diğer terminolojik tanımlardan da yararlanılacaktır. Her ne kadar
“bilgi” ve “enformasyon” kavramları birbirlerinin yerlerine kullanılsa da anlam, işlev, yapı
itibariyle ayırımlıdırlar. Bilginin “insan beyni eksenli” entelektüel yanı; enformasyonun “insana
dayalı yorumu” aralarındaki ilk ayrım olarak düşünülebilir. Bu bağlamda her iki kavramın
niteleyeceği toplum; toplumun sosyo-ekonomik, kültürel, demografik değerleri birbirinden
ayırımlı olacaktır. Bir başka deyişle bilgi toplumunun “bilgili insan modeli” ile enformasyon
45
Boris Frankel, Sanayi Sonrası Ütopyalar, (çev: Kamil Durand) Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1991, s.15.
Agnieszka Becla, “İnformation Society and KnowledgeBased Economy development Level and The Main BarriersSome Remarks. Interdisciplinary Approach to Economics and Sociology. c.5, s.1 (2012). s. 126.
47
Alvin Toffler, a.g.e.
48
Veysel Bozkurt, Enformasyon Toplumu ve Türkiye, Sistem Yayıncılık, İstanbul 1997. s.21.
46
28
toplumunun “enformatik insan modeli”, herhangi bir nesneye bakmak ile görmek arasındaki
ilişki gibidir. Kanımca nesneye “bakma ve görme eylemi”ni senkronize gerçekleyen insan, bilgi
toplumunun insanını; yalnız “bakan ancak nesneyi göremeyen” insan da kısmen enformasyon
toplumu insanını temsil eder.
Günümüzde “bilgi toplumu” (knowledge society) kavramının kullanılmasına dair bir
yönelim vardır. Bu, genellikle “information” konseptinin beklenen geniş kapsamlı toplumsal
değişimlerin ağırlığını taşımakta belki de yetersiz kalacağına dair sezgisel bir kabulün
yansımasıdır. Knowledge, Information’dan daha zengin, daha yapısal, daha organize, daha
kompleks ve daha nitelikli bir kaynağı ima eder. Knowledge yalnızca işlemin ve bir araya
getirmenin bir sonucu değildir; yargı eylemini gerektirir. Bu iki kavram arasındaki ayrım
şöyledir:
Tablo 2.6. Enformasyon toplumu ile bilgi toplumu kavramları arasındaki ayırımlar
Enformasyon toplumu
Bilgi ve İletişim Teknolojileri
Toplama
Aktarma
Paketler
Ölçüm
Olgular
Çıktı
Nicelik
Güvenirlik
Doğruluk
Bilgi toplumu
Bilgi Teknolojileri (Örneğin Ortak Yazılım)
Üretim
Analiz, Değerlendirme
İçerik
Yargı
Metinler
Ürün
Nitelik
Geçerlilik
Güvenilirlik
Kaynak: Peter Johan Lor, Johannes Jacobus Britz. “Is a Knowledge Society Possible Without Freedom of Access to
Information?”, Journal of Information Science. c.33, s.4, (2007), s.389.
Tabloda görüleceği üzere “bilgi toplumu” (knowledge society) niteliksel açıdan daha
zengin bir konsepte sahiptir. Bu niteliği oluşturan kuşkusuz “insandır”. Kaldı ki “bilgi” eksenli
yaklaşımın orijininde “insan” her zaman ön plandadır. Bu bağlamda düşünen, sorgulayan, ilişki
kuran ve entelektüel birikime sahip insanların oluşturacağı toplumun “bilgi toplumu”
(knowledge society) olarak adlandırılması yerinde bir ifadedir. Nitekim enformasyon toplumu
29
kavramının pek çok yerde kendi içinde varılacak bir hedef gibi ele alındığı, asıl hedefin ise bilgi
(knowledge) toplumunu yaratılması olduğu belirtilmektedir.49
Bilgi çağı ve bilgi toplumu ile ilgili değerlendirmelerde; genellikle tarihsel süreç içinde
belli özellikler taşıyan dönemler “dalgalar” şeklinde nitelendirilmiştir. Kontradiev ve Toffler bu
“dalgalar” nitelemesinin düşünürleri olarak bilinir. Kontradiev “uzun dalga” kuramı ile
teknolojik dönüşümlerin ekonomik büyüme ve toplumsal dönüşüme etkilerine ilk dikkat çeken
kişidir. Uzun dalga kuramına göre, sanayi devriminden günümüze kadar yaklaşık 50 yıllık
dönemler itibari ile dört uzun dalga söz konusudur. Her bir dalganın kökenleri bir önceki dalga
içinde bulunmaktadır. Bunlar, 1770-1830 arası “Erken Mekanizasyon”, 1830-1880 “Buhar
Gücü veya Demiryolları”, 1880-1940 “Elektrik ve Ağır Sanayi”, 1940-1980 “Kitle Üretimi”
dönemleridir. Kontradiev yaşadığımız bu dönemi ise “Beşinci Dalga/Bilgi Toplumu” olarak
adlandırır. Sanayi Toplumuna geçişin ana motoru buharlı makineler iken; beşinci dalgayı ifade
eden bilgi toplumuna geçişin ana motorunu bilgi; bilgi ve iletişim teknolojisi olarak görür. 50
Kontradiev’in nitelemesini daha geniş açıdan ele alan Toffler, “Üç Dalga Kuramı” nı öne
sürer. Toffler’e göre toplumsal gelişme iki büyük değişim dalgası geçirmiş ve her bir dalga
önceki kültürleri ve uygarlıkları yok edip yerine yeni yaşam ve ekonomik modeller getirmiştir.
Birinci değişim dalgası olan “Tarım Devrimi”nin bin yılda ortaya çıktığını, ikinci dalga olan
“Sanayi Devrimi”nin de üç yüzyılda ortaya çıktığını belirtmektedir. Toffler bu süreç devam
ederken bir başka ve çok daha önemli bir sürecin başladığını söyler. İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonraki on-onbeş yıl içinde sanayi dalgasının en yüksek düzeye ulaştığı sırada henüz tam olarak
anlaşılmamış üçüncü dalga, “Bilgi Toplumu” başlar.51
49
Beyza Sümer, Bilgi Toplumuna Dönüşüm Sürecinin Avrupa Birliği ve Türkiye’de İstihdam Yaratmaya Etkisi, Dokuz
Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, İzmir, 2007, s.7.
50
Beyza Sümer, a.g.e., s.8.
51
Beyza Sümer, a.g.e., s.8
30
Bilgi toplumu kavramının 1900’lerden önce ortaya atıldığı belirtilmekte;52 ancak
kavramın, kuramsal açıdan bakıldığında 1950 ve 1960’lı yıllarda ABD, Japonya, Batı Avrupa
ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde bilgi teknolojilerinin her geçen gün artan üretim ve kullanımına
bağlı olarak ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Bilginin ve bilgi teknolojilerinin sanayi, tarım,
hizmet, eğitim, sağlık, iletişim gibi insan yaşamının bütün bileşenlerini kapsayarak hemen her
alanda kullanılabilir olması, bilgi toplumunun en önemli özelliğidir.53 Bilgi toplumu teknolojik
gelişmelere bağlı olarak sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanda “uluslarüstü” anlayışı
beraberinde getirmiştir. Bu anlayış, ülkeler arasında sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel
entegrasyonu gerekli kılmıştır. Buna bağlı olarak da yeni toplumun yeni yaşam dinamikleri
teorisi ve pratiği ile değişmiştir.
Umeaso bilgi toplumunu bilgisayarlardan bilgi edinen toplum olarak tanımlarken;54
Gordon Marshall Enformasyon Toplumu’nu ulusal ve uluslararası düzeydeki iletişimi
kolaylaştırmak ve kütüphanelere, veri arşivlerine, özel kuruluşların ya da kamu kurumlarının
kontrolündeki diğer enformasyon kaynaklarına kolay bir şekilde erişim sağlanabilmesi açısından
bilgisayar ve telekomünikasyon araçlarının yaygın olarak kullanıldığı bir toplum;55 iktisatçı Fritz
Machlup ise Bilgi Toplumu’nu bilgi ekonomisi olarak tanımlar. Machlup 1962 yılında yazdığı
“ABD ‘de bilginin üretimi ve dağıtımı” adlı büyük yankı uyandıran kitapta Amerika gibi ileri
endüstri toplumlarının yeni bir ekonomiye, bilgi ekonomisine doğru evirilmekte olduğunu ileri
sürer. Maclup’a göre yeni ekonominin temel özelliği, endüstriyel ekonomide olduğu gibi mal
üretimi değil, bilgi üretimidir. Yeni ekonomide de biryandan çalışanların büyük bir bölümü,
enformasyona dayalı işlerle ilgileniyor, bir yandan da GSMH’nin önemli bir miktarı bu tür
işlerden elde ediliyordu. Yeni ekonomide hizmet sektörü, hem işgücü hem de GSMH’da tuttuğu
pay açısından öne çıkmaktadır.56
52
Bülent Yılmaz “Bilgi Toplumu: Eleştirel Bir Yaklaşım”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, c. 15, s.1,
(1998), s.149.
53
http://www.canaktan.org/yeni-trendler/bilgi-toplumu/bilgi-toplum-dogusu.htm (07.12.2013 tarihinde erişildi.)
54
Agnieszka Becla. a.g.m., s.126.
55
Celalettin Aktaş, “Enformasyon Bağlamında Türkiye” Selçuk İletişim, c.4, s.4, (2007), s.182.
56
Gürol Irzık. “Bilgi Toplumu mu Enformasyon Toplumu mu? Analitik Eleştirel Bir yaklaşım”. Bilgi Toplumuna Geçiş:
Sorunsallar/Görüşler, Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, Türkiye Bilimler Akademisi, Ankara 2005, s.58.
31
Bilgisayar ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen ilerlemeler ve değişimlerin bilginin
işlenmesinde, depolanmasında ve dağıtımındaki etkisi göz önüne alınarak bilgi toplumu tanımı
yapılabildiği gibi; bir ülkedeki Gayri Safi Milli Hasılanın (GSMH) kaçta kaçının bilgi
sektöründen geldiğine ya da bilgi ile ilgili işlerde çalışan insan gücünün toplam işgücü oranına
bakılarak; ekonomik ya da mesleki ağırlıklı tanımlar da yapılabilmektedir
57
ya da Bilgi
Toplumu’na ilişkin tanımlamalar, Bilgi Toplumu’nun belirli yönlerine ilişkin olabileceği gibi
genel bir ifade ile tamamı kapsayacak açıdan olabilir. Becla, Bilgi Toplumu’nun belirli yönlerine
ilişkin yapılan tanımlamaları; teknik yönü, bilgi gelişimine ve bilgiye dayalı ekonomik yönü,
mesleki yönü, mekânsal yönü ve kültürel yönü başlıklarıyla değerlendirir.58
Genel bir ifade ile bilgi toplumu, 1950 ve 1960’lı yıllarda ABD, Japonya, Batı Avrupa
ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde bilgi teknolojilerinin gittikçe artan şekilde kullanımı sonucunda;
ekonomi, kültür, teknolojinin, bu değerlerin toplamı olarak da yaşamsal dinamiklerin değişmesi
ile ortaya çıkan bir toplum tipidir.59
Daniel Bell (1973), Yoneji Masuda (1981) ve Alvin Toffler (1981) gibi düşünürler, tarım
ve sanayi toplumlarının dinamiklerinden her yönüyle farklı “Bilgi Toplumu”nun ortaya çıkmakta
olduğunu ileri sürdüler. Söz konusu düşünürlere göre, buhar makinesi insanın fiziki gücünü nasıl
katlamışsa, bilgi teknolojileri de insan aklının gücünü öylesine katlamışlardır. Buhar makinesinin
toplumsal yaşamı oluşturan dinamiklere etkisi nasılsa, günümüzde bilgisayar ve iletişim
teknolojileri de toplumsal yaşam dinamiklerini devrim niteliğinde etkilemiştir.60
“Bilgi Tabanlı Sanayi-Sonrası Toplum” modelinin kurucusu olan Daniel Bell, “Sanayi
Sonrası Toplum”un stratejik kaynağının “bilgi” olduğunu belirtir.61 Bell’e göre enformasyon,
57
Yaşar Tonta. “Bilgi Toplumu ve Bilgi Teknolojisi”. Türk Kütüphaneciliği, c.13, s.4, (1999), s.364.
Agnieszka Becla. a.g.m., s.126.
59
C. Coşkun Aktan, Mehtap Tunç “Bilgi Toplumu ve Türkiye” Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat, (1998), s.133.
60
Ahmet Çelik, “Bilgi Toplumu Üzerine Bazı Notlar” Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, c.15, s.1,
(1998), s. 54.
61
Daniel Bell, Welcome to the Post Industrial Society, Physics Today, 1976, s.46.
58
32
dolayısıyla da bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmenin bu niteliği, dünyaya bakışımızı
etkileyecek güçtedir ve anahtar bir role sahiptir. Bell, Sanayi Sonrası Toplumu meydana getiren
ve tahkim edenin enformasyon olduğunu ve bilgi ve enformasyonun Sanayi Sonrası Toplum’un
stratejik kaynağı ve dönüştürücü aracı haline geldiğini vurgular.62
Bell, bilgi toplumunun beş boyutu bulunduğunu belirtir. Birinci boyut, mal üretiminden
hizmet sektörüne doğru bir değişimin yaşandığı, daha az bilgi gerektiren bir yapıdan daha çok
bilgi temelli bir yapıya ve sanayiye geçiş olacağını belirten ekonomi ile ilgilidir. İkinci boyut,
çalışma alanı içinde ortaya çıkan ve yapılan işin türünde teknik ve profesyonel sınıfın üstünlüğü
lehine bir değişme; mesleki açıdan el işçiliğinin değer kaybetmesi sonucu profesyoneller ile
teknik işçilerin önem kazanmasıdır. Üçüncü boyut, sanayi sonrası toplumun, toplum için gerekli
yeniliklerin sağlanmasında ve siyasal kararların alınmasında kuramsal bilginin merkezi rol
almasıdır. Dördüncü boyut, yeni ilgi alanı olarak teknolojik gelişmeleri öngörme teknikleriyle
yeni teknolojilerin uygulama sonuçlarının değerlendirilme faaliyetlerinin gelişeceğine yöneliktir.
Beşinci ve son boyut ise, karar almayı ve yeni bir entelektüel teknolojinin yaratılmasını içerir. 63
Bell’in Sanayi Sonrası Toplum çözümlemesi “bilgi” öncülüğündedir. Nitekim Sanayi
Sonrası Toplum modelinde ekonomik büyümenin sağlanabilmesi bilgiye egemen olmakla
mümkündür. Bell, Sanayi Sonrası Toplum modelinde gelecekteki toplumun en önemli görünümü
olarak “bilgi”yi öne çıkarır. Bell, Sanayi Toplumu’nun ardından bilginin etrafında örgütlenmiş,
toplumsal kontrolü amaçlayan toplum olduğunu söyler. Bell “Nasıl ki Sanayi Toplumu mal
üretimine dayalı bir toplumsa, Sanayi Sonrası Toplum’un da temelinin enformasyona dayalı”
olduğunu vurgular. 64
http://home.iitk.ac.in/~amman/soc474/Resources/bell_welcome_post_ind_society.pdf
62
Celalettin Aktaş, a.g.m.,s.184
63
Margareth Poloma, Çağdaş Sosyoloji Kuramları. (çev. H. Erbaş.) Gündoğan Yayınları, Ankara 1993, s.326-327.
64
Celalettin Aktaş, a.g.m., s.184
33
Transistör ve çip teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte bilgisayarlar hızla küçüldü,
ucuzladı aynı oranda da güçlendi. 1970’lerden başlayarak hızla gelişen ve ucuzlayan yarı iletken
teknolojilerin öncülüğünde bilgisayarlar sadece seçkin araştırma laboratuvarlarının kullandığı
pahalı bir hesap makinesi olmaktan hızla çıkarak sıradan insanların evlerine girdi.
65
1970’lerde
bilgisayar teknolojisindeki gelişmelere odaklanan Bell’in ilgisi, 1980’lerde “ağ” yapılarının
ortaya çıkması sonucu telekomünikasyon ile iç içe geçen bilgisayar ağlarına kaymıştır. Bell
“Enformasyon Toplumu’nda bilgisayarların telekomünikasyon araçlarıyla yoğun yöneşmesi
sonucunda bilginin ve enformasyonun işlenmesiyle iletilmesi arasındaki mesafenin ortadan
kalktığını söylemektedir. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki devrim, mekan ve zaman arasındaki
sınırlamaları ortadan kaldırarak küresel boyutta sosyal ve ekonomik sonuçları ortaya çıkardı.66
Özellikle bilgi ve iletişim devriminin en önemli dinamiği internetin zaman ve mekanı ortadan
kaldırması, her geçen gün gelişmesi toplumun/toplumların sosyo-ekonomik durumunu biçimledi.
İnternet ve açık elektronik ağların kullanımı toplum ve toplumun geleceği hakkında
belirleyicidir. İnternetin toplum üzerindeki etkisi bir grup işlevler ve etkilerden oluşur: internet
farklı araştırma gruplarının ihtiyaç duyduğu bir şeydir ve özellikle dijitalize edilmiş dataların eposta yoluyla özgür bir şekilde değiş tokuşu, bilgisayar dosyalarının transferi ve web sitelerinin
küresel ağı içinde bilginin aktarılması açısından faydalıdır; bu faydalar arasında iletişim ve iş
süreçlerinin basitleştirilmesi; harcamaların düşürülmesi; grup çalışması; kolektif yaratıcılık;
küresel iletişim kurma; bilgi kaynaklarına erişme sayılabilir.
67
Bu bağlamda bilgi-iletişim-
internet düzlemi toplumsal değişim ve dönüşümün ana tetikleyicisi komundadır.
Yoneji Masuda, bilgi toplumu kavramını “Sanayi Sonrası Toplum olarak Bilgi Toplumu”
adlı çalışmasında ortaya koymuştur. Masuda’ya göre bir toplum kullandığı teknolojide,
kendisinin sosyal teknoloji adını verdiği bir teknoloji boyutunda yeni bir teknoloji değişikliği
meydana getirirse, farklı bir toplumsal yapıya dönüşür. 68
65
Tülay Ç. Özlü “eAvrupa + Avrupa Bilgi Toplumu ve Türkiye” Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, c.1, s.2, (2002), s.
157.
66
Celalettin Aktaş, a.g.m, s.185.
67
Stelian-Gheorge Balan. “Information Society: Content, Manifestation, Socioeconomic Implications”. Internal
Auditing & Risk Management. Anul. VIII, Nr. 2 (30), (2013), s.7.
68
Murat Çelik. Bilgi ve Hikmet, Enformasyon Toplumunun Belleği. Kaknüs Yayınları, İstanbul 2004, s.146.
34
Masuda’ya göre bilgi ve iletişim teknolojilerinin yarattığı “enformasyon uygarlığı”,
bundan önceki toplumsal uygarlıklardan her yönüyle ayrılır. Masuda, enformasyon uygarlığının
üç belirgin toplumsal etkisi olduğunu varsayar. Bunların ilki teknolojinin, eskiden insanın
yaptıklarını üstlenmesi; ikincisi teknolojinin insanın yapma olasılığı olmayan şeyleri yapması;
üçüncüsü de var olan sosyal ve ekonomik yapıların dönüşmesi.69
Masuda, enformasyon şebekeleri, veri bankaları ve enformasyon üretiminin çekirdek
örgütlenmesini oluşturan hizmet sektöründeki kurumların “toplumsal simge olarak fabrikanın
yerini alacağı”nı savunmaktadır. Bu kurumlar, alt yapı görevi üstleneceklerdir. Bu durumda da
ekonomik yapıda yaşanan değişim ve dönüşümle sermaye yer değiştirecek; enformasyon
sermayesi maddi sermaye karşısında üstünlük sağlayacaktır.70
Yine Masuda’ya göre,
enformasyon teknolojileri yalnızca iletişim ve enformasyonda değil, yaşamın her alanında etkili
olan toplumsal değişim ve dönüşümün anahtarıdır. Zira bilgi ve iletişim teknolojileri
küreselleştiricidir. Bu küresel olgu, enformasyon toplumunun temel eksenini oluşturur.
Enformasyonun serbest akışı, bilgi özgürlüğü ve tüketici odaklı iletişim ortamı, zaman ve mekan
kavramının ağlar aracılığıyla ortadan kalkması, küresel olgular içinde değerlendirilebilecek
alanlardır.71
Masuda, ayrıca kas gücüyle çalışan bireylerin yerini otomasyon sayesinde makinelerin
alacağını, böyle bireylerin gereksinimlerinin karşılanması için gönüllü toplulukların toplumun
özünü oluşturacağını, enformasyon toplumunun iktidardan bağımsız ve toplumsal sınıfların
olmadığı yeni bir toplum olacağını ileri sürer. Merkeziyetçi yönetim politikalarının yerini
katılımcı demokrasi ve yerel yönetim sistemlerinin alacağını belirtir. 72
69
Mehmet Güzel, “Küreselleşme, İnternet ve Gençlik Kültürü”, Küresel İletişim Dergisi, s. 1, Bahar (2006), s.3-4.
Yoneji Masuda “Computopia” The Information Technology Revolution. (ed. Tom Forester), The MIT Press,
Cambridge 1985, s.65
71
Mehmet Güzel, a.g.m., s.4.
72
Celalettin Aktaş, a.g.m., s. 185.
70
35
2.5.1 Bilgi Toplumunun Özellikleri
Bilgi-İletişim-Bilgisayar Teknolojisi/İnternet düzlemi üzerinde kurulan Bilgi Toplumu “bilgi”
tabanlı özellikler taşıyacaktır. Bilgi toplumunun temel özellikleri Masuda tarafından şöyle
tanımlanmaktadır:

Bilgi tüketilmeyen, devredilmeyen, görünmeyen ve biriken bir kaynaktır. En verimli
işleme ve dağıtım biçimi, bireyler tarafından ortak işleme ve paylaşılmayla olur.

Bilginin değeri belirsizliği ortadan kaldırmak ve insanlığın optimum hareket seçimini
geliştirmektir.

Bilgi teknolojilerinin toplumsal etkisi;
1) Akıllı otomasyon araçlarının zihinsel emeğin yerini alması
2) Zihinsel emeğin problem çözme, fırsat geliştirme, bilgi yaratma gibi alanlarda artması
3) Toplumsal sistemin dönüştürülmesidir.73

Bilgisayar toplumunun gelişme dinamiği bilgisayar teknolojisini yönlendirir. Bilgi
toplumunun simgesi bilgisayar ağları ve bu ağlarla oluşan kamusal alt yapıdır.

Bilgi toplumunda önde gelen sektör entelektüel sektörlerdir.

Bilgi toplumunda sosyo-ekonomik sistem gönüllü bir sivil toplumdan oluşur.

Bilgi toplumu sanayi toplumundan farklı olarak çok merkezlidir.

Bilgi toplumunun siyasal sistemi katılımcı demokrasidir.

Bilgi toplumu, dayanıklı tüketim malı üretip tüketen sanayi toplumunun aksine yüksek
seviyede kitlesel bilgi üreten bir toplumdur.

Sanayi toplumunda temel değerler maddi ihtiyaçların tatminine dayanırken bilgi
toplumunda temel değerler amaçlara ulaşmanın verdiği tatmine ulaşır.74
Masuda’ya göre bilgi toplumunda kitlesel bilginin üretilmesi ekonomik dönüşümü sağlar;
bilimsel ve teknik bilgi toplumsal yapıyı, siyasi iktidarı ve toplumsal istikrarı belirler.
73
74
Tülay Ç. Özlü, a.g.m, s. 161.
Cihan Dura. Bilgi Toplumu. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990, s.45
36
Bunun yanı sıra bilgi toplumun diğer özellikleri şu şekildedir:

Bilgi toplumunda bilginin kullanımı, ulusal sınırları ortadan kaldırıp küreselleşmeye
yöneltmiştir.

Bilgi toplumunda sınırlı toplum yapısı, çok merkezli fonksiyonel toplum yapısına
dönüşmektedir.

Bilgi toplumunda sosyal yarar ön plana çıkmaktadır.

Bilgi toplumunda gönüllü topluluklar, sosyo-ekonomik sürecin öznesi durumuna
gelmektedir.75
2.5.2 Bilgi Toplumu Göstergeleri
Bilgi Toplumu için birtakım göstergeler geliştirilmiştir. Bu göstergeler literatürde farklı
başlıklarla ele alınmış olsa da anlam ve içerik olarak türevseldir.
Kullanılan en popüler
göstergeler ise76:

Modern BİT’lerin kullanımı ve onlara erişimin niteliksel ölçümü

Bir ülkedeki bilim insanlarının sayısı

Gayri Safi Milli Hasıla’nın bir yüzdesi olarak Ar-Ge için harcanan miktar

İleri teknoloji üretimi ve ihracatındaki yapabilirlik

Bir ülkedeki alınan patent sayısı
2.5.2.1 Modern BİT’lerin Kullanımı ve Onlara Erişimin Niteliksel Ölçümü
Bilgi ve iletişim teknolojileri, Bilgi Toplumu’nun alt yapısını oluşturur. BİT alt yapısı
olmadan sosyo-ekonomik faaliyetlerin gerçekleşmesi, bireylerin toplumsal siyasal katılım
göstermeleri olanaklı değildir. Ekonomik evirilmenin gelinen noktada bilgiye endeksli oluşu,
75
Hüseyin Yüce, Dönüşüm Sürecinde Bilişim Toplumunun Etik Sorunları: Türkiye’de Üniversiteler Üzerine Bir
Araştırma, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Doktora Tezi, İstanbul, 2010. s. 45-46.
76
Peter Johan Lor, Johannes Jacobus Britz, a.g.m. s.389.
37
BİT’i iyi gelişmiş, korunan ve uygun fiyatlı olmasını gerekli kılar. Bununla birlikte bilgi ve
iletişim teknolojilerini kullanarak bilgiye erişimin ölçümü yapılmalıdır.77
2.5.2.2 Bir Ülkedeki Bilim İnsanlarının Sayısı
Teknolojik alanın şekillenmesini belirleyen temel unsur bilimselliktir. İnsanın çalışma
biçimiyle ilgili olan teknoloji, organize bir düşüncedir. Organize düşünce bilim eksenli düşünce
ve paradigmalardan oluşur. Bu bağlamda bu organizasyonu sağlayan bilim insanlarının nicel ve
nitel durumları, bilgi toplumu için bir gösterge olarak kabul edilir. 78
2.5.2.3 Gayri Safi Milli Hasıla’nın Bir Yüzdesi Olarak Ar-Ge İçin Harcanan Miktar
Sürdürülebilir kalkınma açısından Ar-Ge ve inovasyon, Bilgi Toplumu’nda
kilit
rollerden birini oynar. Yenilikçiliğe yapılan yatırımların ülkenin ekonomik yaşamına somut
katkılar sağlayacak şekilde biçimlendirilmesi, bilgi toplumunu oluşturan aktörlerin ülke
kalkınmasındaki rollerini pekiştirecektir.79 Bu biçimlemeyi gerçekleyecek politika; bu politikayı
harekete geçirecek unsur da mali kaynaktır. Bu bağlamda Ar-Ge ve inovasyon için ayrılacak
miktarın, ülkenin GSMH’sindeki yeri bir gösterge olarak kabul edilir.
2.5.2.4 İleri Teknoloji Üretimi ve İhracatındaki Yapabilirlik
Sanayi toplumunun mekanik teknolojileri ile gerçekleştirilen maddi üretim, bilgi
toplumunda bilgisayarlar ve bilişim teknolojilerine dayalı bilgi üretimi ile yer değiştirmektedir.
Bu bağlamda ileri teknolojinin üretilmesi ve bu teknolojiye ev sahipliği yapılması bilgi toplumu
olmanın ana unsurudur. Bilgi toplumunda ürünün üretiminden çok bilginin üretimi ön plandadır.
21. yüzyılda ülkeleri ürün ihracatına göre değil, teknoloji ihracatına göre sınıflandırmak
gerekecektir. Teknolojik bilgi birikiminin uç noktasını yakalayan bilgi toplumu ülkeleri
77
Peter Johan Lor, Johannes Jacobus Britz, a.g.m. s.390.
Hüsnü Erkan, Canan Erkan, Kültür Politikamızda Yeni Boyutlar. T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1998, s.146.
79
Bilgi Toplumu Stratejisi. Devlet Planlama Teşkilatı. Ankara, 2006 s.43.
http://akgul.bilkent.edu.tr/btstrateji/BTS%20-%20Strateji%20Belgesi%20-%20Nihai.pdf
78
38
önümüzdeki dönemde teknoloji bilgisi, teknoloji üretim bilgisi ve makina yapan makinaların
stratejik
olanlarını
ellerinde
tutup
bunun
dışındakilerin
üretiminden
çekilecekleri
öngörülmektedir.80
2.5.2.5 Bir Ülkedeki Alınan Patent Sayısı
Bilginin üretilmesi için yapılan araştırma-geliştirme faaliyetlerinin her alanda
yaygınlaştırılması ile elde edilen araştırma sonuçları lisans, patent, telif hakları gibi yasaların
koruyuculuğu altında mülkiyetine sahip olunmaya başlanılmıştır. Bilgi bu dönemde diğer ürünler
gibi ticareti yapılan, kâr getiren bir ürün olarak ticari hayatın bir parçası haline gelmiştir. Bu
bağlamda özgün bilimsel çalışmalar, araştırmalar, teknolojik buluşların nicel ve nitel durumu ve
bunların yasalarla koruma altına alınmaları bilgi toplumunun göstergeleri arasındadır.81
2.5.3 Bilgi Toplumunun Sınıfsal Yapısı ve Problemleri
Ünlü düşünür Karl Marx’ın tarih analizi, tarım toplumlarında toprak ve kürek, sanayi
toplumunda madenler ve fabrikalar olarak sayılabilen, bir malın üretimi için doğrudan gerekli
üretici güçler ve bu üretim araçlarını kullanan insanların kurduğu sosyal ve teknolojik ilişkileri
tanımlayan üretim ilişkileri arasındaki ayırıma dayanır. “Toplumsal ilişkiler, üretici güçlere sıkı
sıkıya bağlıdırlar. Yeni üretici güçler sağlamak için insanlar kendi üretim biçimlerini
değiştirirler; kendi üretim biçimlerini değiştirmek, yaşamlarını kazanma yollarını değiştirmek
için de bütün toplumsal ilişkilerini değiştirirler. Yel değirmeni size feodal beyli toplumu verir;
buharlı değirmen ise, sınai kapitalist toplumu”.
82
Toplumdaki sınıfların bu üretim güçlerine
bağlı olarak oluştuğunu söyleyen Marx, bir sınıfı oluşturan insanların da kendi istekleri yahut
bilinçleriyle bir araya gelmediğini savunur. Her sınıfın kendi çıkarına farklı isteklerinin oluşu,
toplumda çatışmaya yol açar. İnsanlık tarihinin en kalıtımsal özelliği sosyal sınıfların
80
http://ekutup.dpt.gov.tr/bilim/yucelih/biltek03.pdf (04.01.2014 tarihinde çevrimiçi erişildi)
http://ekutup.dpt.gov.tr/bilim/yucelih/biltek03.pdf (04.01.2014 tarihinde çevrimiçi erişildi)
82
http://tr.wikipedia.org/wiki/Karl_Marx#Marx.27.C4.B1n_felsefesi (26.11.2013 tarihinde erişildi.)
81
39
çatışmasıdır. Her toplum kendi ekonomik oluşumu, üretim araçları ekseninde sınıflar yaratmıştır.
Tarım toplumu feodal beyleri, sanayi toplumu burjuva sınıfını yarattı. Ancak gelinen noktada
toplumda, ekonomide ve üretim araçlarındaki değişim “madde” ötesidir. Bir başka deyişle
değişim olgusu maddesel olmaktan ziyade “zihinsel”dir. Bu durumun yaratacağı toplumsal
ilişkiler, sınıflar önceki dönemlere göre çok daha farklı, etkileyici ve nitelikseldir! Zihinsel
üretim ve eylemin biçimlediği insan modeli ile maddesel üretimin biçimlediği insan modeli
birbirinden çok fazla ayırımlı olmakla birlikte, insanın doğada tarihte görülmemiş “etkenliğini”
ortaya koyar. Doğanın yüzyıllar boyunca kontrol altına aldığı insan, şimdilerde adeta doğayı
kontrol altına alabilecek ve yönlendirecek raddeye gelmiştir. Mattelart bu değişim ve dönüşümü
şöyle bir benzetme yaparak açıklar: Endüstri öncesi toplumun ‘doğaya karşı’ bir oyun olmasına
karşılık, endüstri toplumu ‘üretilmiş doğaya’ karşı bir oyun, endüstri sonrası toplum ‘kişiler arası
bir oyun’dur.83 Bu bağlamda Marx’ın tarih analizi doğrultusunda “bilgi” eksenli toplumsal
sınıfların oluşumu gelinen noktada kaçınılmazdır.
Buhar makinesinin bulunması ile sanayi devrimi gerçeklemiş ardından da işçi sınıfı
ortaya çıktıysa; “bilgi” eksenli işlerin artışı ile bilgiyi kullanma becerisi yüksek olan yeni bir
sınıf ortaya çıkmıştır. Alvin Ward Gouldner, sanayi sonrası toplumda sınıf yapısına dikkat
çekmiştir. Gouldner, “Yeni sınıf” olarak adlandırdığı teorik bilgiye sahip bir sınıfın gelişmiş
toplumlarda yeni bir siyasal güç merkezi oluşturduğunu söyler. Teknik bilgiye sahip “teknik
aydınlar” sınıfı ile politik bilgiye sahip “politik aydınlar” sınıfı, bu “yeni sınıf”ın iki seçkin
tabakasını oluşturur.
84
Ancak, Bilgi Toplumu’nun sosyal yapısındaki tabakalaşma, önceki
toplumların sosyal yapılarındaki tabakalaşmadan ayırımlıdır. Bilgi Toplumu öncesi toplumlarda
“Maddesel” güç unsurları tabakalar arası geçişin bir bileşeni iken; Bilgi Toplumu’nda “Bilgi”nin
güç unsuru oluşu; bilgiyi üreteni, bilgiyi elinde tutanı ön plana çıkarır. İletişim teknolojileriyle de
bilginin hızlıca transfer edilmesi bilginin her yöne/kişiye kolayca ulaşması toplumda bireylerin
kendilerini geliştirme ve potansiyellerini ortaya çıkarma fırsatlarını doğurur. Bu bağlamda Bilgi
83
Nesrin Akıncı Çötok, Sanayi Toplumundan Bilgi Toplumuna Geçiş Sürecinde Eğitim Olgusu, Sakarya Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans, Sakarya, 2006, s.49.
84
Caner Ekizceleroğlu, “Türkiye’de Bilgi Ekonomisi ve Bilgi Yoğun Malların Dış Ticareti (1969-2009)” Marmara
Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, c. XXX, s I, (2011), s.2010.
40
Toplumu’nun sosyal yapısı “maddesel/niceliksel” tabakalaşmayla değil; “bilgi/niteliksel” eksenli
yapıya sahiptir.85
2.5.3.1 Meta Olarak Bilgi
Kapitalist ekonomik sistem üretim araçlarının özel mülkiyetine ve bu araçların onlara
sahip olmayan emekçiler tarafından işletilmesine; özel girişim ve piyasa serbestliğine dayanan
üretim sistemi, esas olarak büyük çapta gelişmiş teknik sermayeye ve mali sermayenin
egemenliğine dayanan iktisadi sistemdir. Kapitalist sistem, verimlilik üzerine yoğunlaşır ve
sürekli gelişme ortamı yaratır. Verimlilik ve gelişme ortamı “toplumsal adalet” kavramını yok
sayar. Kapitalizm üretimin kâr amacıyla yapıldığı ve pazarda satıldığı ekonomik sistem olarak
tanımlanabileceği gibi ücretli emeğe dayalı ekonomik sistem olarak da tanımlanır. Bu iki tanım
da aslında kapitalist sistemin özelliklerini yansıtmaktadır. Mal, emek ve sermaye akımlarının
“kâr amaçlı üretim” sistemini oluşturduğu 15. yüzyıl Avrupa’sında kapitalizm kendini
göstermiştir. Bununla birlikte Sanayi Devrimi ile “ücretli emeğin” varlığını göstermesi;
emeğinden başka satacak bir şeyi olmayanların (işçiler) ücret karşılığında üretim araçları
sahiplerinin bu araçlarını kullanarak üretimi gerçekleştirmesi kapitalizmin yelpazesini
genişletir.86 Kuşkusuz kapitalist sistem, küresel bölünme ile sanayileşmiş ülkelerle daha az
gelişmiş ülkeler arasında fark ve toplumsal uçurum ile de bir ülkede insanlar arasında eşitsizlik
yaratmaktadır. Küresel ve toplumsal uçurumların bu denli fazla oluşu, yeni toplumsal düzenin
kapitalist ekonomik sistem içinde biçimleniyor olması kuşkusuz bireysel, toplumsal ve küresel
problemler yaratacaktır.
Kapitalist ekonomik sistemde bilgi tükenmeyen, hatta kullanıldıkça artan bir meta
niteliğindedir. Bilginin üretim süreçlerinin asıl girdi ve çıktısı durumunda olması, bilgiyi bu
yönüyle
diğer
tüm
mallardan/ürünlerden
ayırır.
Bilginin/enformasyonun
kullanılınca
tükenmemesi, pazar koşullarında enformasyonun gerçek üretim ve gerçek ücretlendirme
koşullarını ortadan kaldırır. Bu durum aynı zamanda enformasyon tüketicilerinin, ilk üreticinin
85
86
Nesrin Akıncı Çötok, a.g.t., s. 63.
http://www.felsefe.net/ekonomi/619-kapitalist-ekonomi.html (05.01.2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
41
aleyhine pazara üretici olarak girmesine neden olur. Her ne kadar bu biçimde enformasyonun
artan üretimi ve enformasyon birikimi, toplum yararına bir özellik olsa da enformasyonun bir
meta olarak pazarda dolaşımını zorlaştırır. 87
Bilgi toplumu, bütün dinamikleriyle aslında ekonomik bir dönüşümü ifade etmektedir.
Ekonomik dönüşümün tetikleyicisi bilgi teknolojileri, bilginin bir servet yaratma aracı olarak
yükselen bir değer haline gelmesinde katkıda bulunmuştur. Kapitalist ekonomik sistem içinde
şekillenen bu dönüşüm, kapitalist sistemin karakteristik özelliklerinden bağımsız olmayacaktır.
Bilgi teknolojilerinin yüksek performanslı olması ve bağlanabilirliği sağlaması önemli faktörler
olmakla beraber, “bilgiye erişim eşitliği”nin gözetilmesi, erişim bilgi ve becerilerinin
kazandırılması ve insanların yaşam kalitesini yükseltecek, insanların gereksinimlerini
karşılayacak içerik, kapsam ve düzeyde bilginin sunulması üzerinde önemle durulması gereken
konulardır. Bununla birlikte bilginin elde edilebilir kılınması, dağıtım ve işlenmesini
gerçekleştiren her türlü sistem ve kanalın işlevsel hale getirilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda
bilgi toplumu olgusunu yalnız ekonomik dönüşüm düzleminde; üretimde verimliliği artırma ve
alt yapı oluşturma çerçevesinde ele almak yeterli olmayacaktır.88 Churcil’in dediği gibi geleceğin
imparatorlukları akıl imparatorlukları olacaktır.89 Dolayısıyla bilgi toplumu etraflıca ele alınmalı,
işlenmeli ve yeni toplumsal yapının bütün dinamikleri bütüncül açıdan değerlendirilmelidir.
2.5.3.2 Bilgiye Erişim Problemi
Bilgi toplumunda, bilimsel bilgi ve teknoloji arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır.
Üretimde verimlilik ve artış sağlayan bilgi, organize bilimsel bilgidir. Bilimsel bilginin iş ve
çalışma ortamına uyarlanmasıyla biçimlenen teknoloji, bilimsel bilginin sürekli üretimine paralel
gelişmiştir. Bu gelişim, toplumsal dinamikleri oluşturan ekonomi, soysal, politik ve kültürel
87
http://acikders.ankara.edu.tr/mod/resource/view.php?id=251 (11.01. 2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
88
Tülay Fenerci. “Bilgi Politikaları Açısından Kapitalist Ekonomik Sistemde Bilgi Toplumu Olgusu”. Bilgi Dünyası, c.5,
s.1, (2004), s. 75-76.
89
Haldun Akpınar. “Enformasyon Teknolojisi ve İşletmecilik Öğretimine Etkileri” İ.Ü İşletme Fakültesi Dergisi, c.27
s.1, Nisan (1998), s.40.
42
alanlara teknolojinin de katılmasını sağladı. Uygarlığın gelişimi teknolojinin gelişimine
endekslendi. 90
Bilginin bir servet yaratma aracı olarak yükselen bir değer haline gelmesi gelişmiş ve
gelişmekte olan/gelişmemiş ülkeler arasında “bilgiye erişim” noktasında ciddi problemler yarattı.
Bilimsel yayınların/bilgi kaynaklarının meta olarak satımı veri tabanları, elektronik dergiler vb.
araçlarla gerçekleşmekte, bu araçlara/kaynaklara sahip ülkeler bilimsel ve teknolojik açıdan
sürekli ilerlemektedir. Gelişmekte olan ülkelerdeki bilim insanlarının; akademisyenlerin,
araştırmacıların, öğrencilerin bilimsel, teknolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel alanda
kalkınmaları açısından hayati önem taşıyan bilgiye, bilgi kaynaklarına erişme konusunda
güçlükler, sınırlılıklar yaşanması “Bilgi Toplumu”nun bir başka problemini teşkil eder.
Bu problem aynı zamanda “enformasyon zenginleri” ile “enformasyon yoksulları”
arasında giderek derinleşen eşitsizliği, enformasyon kaynaklarının bir azınlık iktidarı tarafından
denetlenmesi, belli sınıfsal, etnik ya da cins gruplarının toplum içerisinde ya da bir toplumun
dünya toplumları içerisindeki kültürel yabancılaşması ve yaşamın teknolojik sömürgeleştirilmesi
gibi etkileri açığa çıkartmaktadır.91
2.5.3.3 Sayısal Uçurum
“Digital Gap” olarak da ifade edilen sayısal uçurum kavramı; değişik coğrafi alanlarda
sosyo-ekonomik koşullar bakımından farklılık gösteren ticari işletmeler ve bireylerin bilgi ve
haberleşme teknolojilerine erişim olanağındaki adaletsizliği tanımlamaktadır. 92 Bilişim
teknolojilerinin son yıllarda küresel düzeyde yaşanan iktisadi ve sosyal dönüşümün ana dinamiği
olduğu düşünüldüğünde söz konusu teknolojilerden yararlanma düzeyi aynı zamanda
toplumların refah seviyesi ve geleceğe yönelik gelişme potansiyelleri bakımından da önemli bir
90
91
Hüsnü Erkan, Canan Erkan, a.g.e., s.146.
http://acikders.ankara.edu.tr/mod/resource/view.php?id=251 (11.01. 2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
92
Ejder Oruç, Selçuk Arslan “Sayısal Uçurumun Önlenmesi: Stratejik Plan”. Telekomünikasyon Kurumu, 2002, s.5.
http://www.tk.gov.tr/kutuphane_ve_veribankasi/raporlar/arastirma_raporlari/dosyalar/Sayisal_Ucurumun_onlen
mesi.pdf
43
gösterge olarak değerlendirilmektedir. Sayısal uçurum, “bilginin hazır olması”, “bilgiye erişim”,
“bilgiyi kullanma” ve “bilgiden değer üretme” olmak üzere dört farklı boyutta ele alınır.93
Bilişim teknolojilerinin alt yapı problemleri gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerin
bilgiye erişimini güçleştirmekte ve erişimin düşük seviyelerde kalmasına neden olmaktadır. Bu
durum kuşkusuz söz konusu ülkeleri gelişmiş ülkelerden kesin çizgilerle ayırmakta ve geride
bırakmaktadır.
Bilgi teknolojilerinin ve özellikle internetin iş yaşamında hızla yoğunlaşması hem kişisel
gelişim hem de yapılan işin geliştirilebilmesi için bu teknolojilerin kullanımını kaçınılmaz kılar.
Bilgi teknolojilerinin erişim ve kullanımındaki farklılıklar ve e-ticaretin gelişimindeki farklılıklar
yeni bir sosyal bölünmeye yol açacağı belirtilmektedir. Bu bölünmenin farklı gelir gruplarına,
eğitim durumuna, yaşa, aile tipine, bölgelere, ülkelere göre değişebileceği öngörülmektedir.
Sayılsa uçurumun,
yalnız ekonomik kalkınma ekseninde değil toplumsal yaşam alanının
tümünde; eğitim, kamu sağlığı, sosyal güvenlik vb. etkiler yaptığı düşünüldüğünde öngörülerin
gerçekleşme olasılıklarını artıracaktır . 94
Bununla birlikte sayısal uçurum açısından daha vahimi, düşük gelir grubundaki ülkelerde
bilişim teknolojilerine yönelik yapılan alt yapı yatırımları sonucunda bilgiye erişim olanağı
arttırılsa dahi, toplumun bilgiyi kullanma ve bundan değer üretme düzeyinde kayda değer bir
artışın sağlanamamasıdır. Zira, internetin erişim figürleri kendi başına “bilgi toplumu”
olgunluğunun ne düzeyde olduğunu açıklamak için yeterli değildir. İnternet erişim sayısı bilişim
teknolojileri açısından önemli bir gösterge olsa da internet kullanımının verimliliği
ölçülememektedir.95
93
Halil Zaim, “Bilgi Toplumu Düşüncesine Yöneltilen Eleştiriler ve Sayısal Uçurum”, Sosyal Politikalar Dergisi, c.1,
s.1, Jan. (2006), s.120.
94
Altan Küçükçınar vd.”Sayısal Uçurum: Dünya ve Türkiye’de Durum”
http://www.baskent.edu.tr/~omadran/eskiweb/eskiweb/donem0405/ilf301/makaleler/sayisal_ucurum.pdf
(06.06.2014 tarihinde çevrimiçi erişildi)
95
Tanol Türkoğlu, Dijital Kültür: Bilgi(çler) Toplumu İçin (Nafile) Bir Elkitabı, Beyaz Yayınları, İstanbul 2010, s. 4.
44
Gelişmekte olan ülkelerde internetin özellikle “eğlence” ve “haberleşme” amaçlı
kullanılması gelişmekte olan ülkelerin “bilgi toplumu” hedeflerini gerçeklemez. Eylem-amaç
düzleminde verimlilik sağlanamaması, bireyin enformasyon çöplüğü olarak adlandırılabilecek
internet ortamında, özellikle de sosyal paylaşım sitelerinde “aforizmalar”la kendini
gerçeklemeye/entelektüel aktiviteler sağlamaya çalışması kandırmacadan öte değildir. Becla bu
durumu şöyle özetler: Bilgi-temelli toplum ve bilgi toplumunun gelişimi güçlü bir şekilde,
bireylerin bilgiyi filtreleme yeteneklerinle ilişkilidir. Filtrelemenin anlamı, belli bir basitleştirme
içinde, çeşitli ekonomik ve ekonomi-dışı faaliyetler için faydalı bilginin kullanımını ve bulunma
becerisini kolaylaştırmaktır. (...) Filtreleme yeteneği bilgi toplumunun bir bileşeni olmaktadır.
Bu yeteneğin eksikliğinde; bir yanda işlemsel giderlerde bir artış, diğer yanda ise bilgi dışlaması
kavramı vardır. Filtreleme yeteneğinin çok düşük seviyede olması veya hızlıca yayılma
mekanizmaları eksikse, bu, sahte-bilgi toplumuna yol açacaktır. 96 Bu bağlamda bireyin bilgiyi
filtreleyebilme kabiliyeti eylem-amaç düzleminde verimliliği artıracağı gibi bireyin kendini
gerçeklemesini de olanaklı kılacaktır.
2.5.3.4 Toplumda Bilgi Elitlerinin Oluşması
Bilgi toplumunda kullanılan teknolojinin maliyeti oldukça yüksektir. Bu durum ürün
fiyatlarına yansımakta ve bu ürünler tüketiciye pahalıya mal olmaktadır. Bunun yanı sıra bireyin
ileri teknolojik ürünlerin kullanımı için eğitim alması, yine ürünlerin kullanımını çoğu kez
anlamlı kılan internet aboneliğinin olması ve benzeri muhtelif ücretlerin varlığı,
toplamda
teknolojik ürünün birey için son maliyetini oluşturur. Ayrıca teknolojinin her geçen gün
gelişmesi ve ilerlemesi, teknolojik ürünlerin yazılım ve donanımlarının sürekli güncellenmelerini
gerekli kılar. Bu nedenden dolayı da durum teknolojik ürünün “sürekli maliyet”i söz konusu
olur.
Teknolojik ürünlerin pahalılığı ve sürekli maliyet unsurunun varlığı, bu ürünlerin
kullanımını kısıtlar. Özellikle de en çok gereksinim duyulan teknolojik ürün bilgisayarların
herkes tarafından kullanılmaması/satın alınamaması, toplumda bilgisayar elitinin doğmasına
96
Agnieszka Becla. a.g.m., s.129
45
neden olmaktadır. Bu sonucun beraberinde bir de fırsat eşitsizliği oluşmakta olup, özellikle
gelişmekte olan ülkelerde mevcut olan eğitimde fırsat eşitsizliği bilgi teknolojilerinden
yararlanma olanağının sınırlı olmasıyla daha da artabilmektedir.97
2.5.3.5 Bilgi Teknolojisinden ve Politik Anlayışlardan Kaynaklanan Sorunlar
Yazılım hırsızlığı, üretilen virüslerle sistemleri sabote etme, özel yaşamı ihlal, insanların
kişisel bilgilerinin kötü amaçlı kullanımı gibi durumlarla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Bunların
yanı sıra asıl sorunu oluşturan bilgi teknolojilerinin politik amaçlar doğrultusunda
kullanılmasıdır. Bilgi teknolojilerinin totaliter devlet yapılarının sarsacağı, demokratik rejimlerin
güçlendireceği beklenmekteydi. Ancak yeni teknolojiler merkeziyetçi devlet yapılarını daha da
güçlendirdi. Devletin bireysel hak ve özgürlükleri daha fazla denetleme, halkı kendi ideolojik
yapısına manipüle etme olanakları arttırır.
98
Kitle iletişim araçlarının tekelleşmesi kapitalist
ekonomik sistem içinde patron-devlet ilişkisini “kazan-kazan” mantığıyla biçimler. Bu durum
kuşkusuz bilginin/enformasyonun manipüle edilmesinin; dezenformasyonun da önünü açar.
Bununla birlikte toplumsal, ulusal ve uluslararası politik karışıklıklar, soğuk savaşlar çıkar.
2.6 BİLGİ EKONOMİSİ
Ekonomideki üretim faktörlerinin somut bir düzenden soyut bir düzene evirilmesi,
toplumsal yapıların değişim ve gelişimlerine paraleldir. Tarım Toplumu’nda esas üretim faktörü
toprak iken, Sanayi Toplumu’nda esas üretim faktörleri sermaye ve hammaddedir. Gelinen
noktada bilgi eksenli biçimlenen ve genel bir ifade ile “Bilgi Toplumu” olarak adlandırılan
toplumsal yapının, ekonomik üretim faktörü Bilgi’dir.
97
Selim Şanlısoy, “Bilgi Toplumunda Ortaya Çıkabilecek Sorunlar”, DEÜ İİBF Dergisi, c.14, s. 2, (1999), s. 171-172.
Ahmet Çelik, “Bilgi Toplumu Üzerine Bazı Notlar” Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, c.15, s. 1,
(1998), s. 57.
98
46
Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişimiyle birlikte ekonomik yapıda evirilme;
ekonominin temel unsurları olan üretim, tüketim ve dağıtım ilişkileri ile ekonomik yapının tümü,
bilgi eksenli yapılanmış ve rekabetin temel unsuru bilgi olmuştur. Bilgi eksenli ekonomik yapı;
“bilgi ekonomisi”, “bilgi tabanlı ekonomi”, “yenilik ekonomisi”, “sayısal ekonomi”, “öğrenen
ekonomi”, “ağ ekonomisi gibi farklı kavramlarla tanımlanmıştır. Kavramsal açıdan birtakım
farklılıkları olsa da kavramlar “bilgi eksenli ekonomi” paydasında buluşmaktadır. Söz konusu
kavramlardan, yeni ekonomik yapıyı tanımlamada kullanılan en popüler olan kavramlar “bilgi
ekonomisi” ve “yeni ekonomi”dir.99
20. yüzyılın ikinci yarısındaki “tekno-ekonomik dönüşüm süreci”nin ürünü olarak ortaya
çıkan bilgi ekonomisi, bilgi ve teknoloji eksenli ekonomiyi betimler. Bilgi ekonomisinin içeriğini
anlayabilmek için olgunun bağlı bulunduğu değişkenler tanımlanmalıdır. Bilgi ekonomisinin
“bilgi” ve “teknoloji” olmak üzere iki temel değişkeni vardır. Bilgi, bireyin zihninde tutulan veya
bilgi kayıt ortamlarına kaydedilerek iletilen, sistematik, anlamlı ve ilişkili veriler bütünüdür.
Teknoloji ise, sistematik üretim bilgisi, bilgili insan gücü ve donanım unsurlarının bileşkesini
içeren dinamik bir olgudur; teknolojinin çekirdeğinde de bilgi bulunmaktadır. Bu bağlamda
aslında özelde ekonomik, genelde de toplumsal evirilmeyi sağlayan bilgiyi anlama ve
kavramadaki değişim, gelinen noktada bilgiyi bu denli önemli kılmıştır.100
Bilgi ekonomisi kavramı ilk defa Machlup tarafından kullanılmış, Amerikalı sosyal bilim
uzmanı Peter Ferdinand Drucker’in “Süreksizlik Çağı” adlı kitabında yer aldıktan sonra popüler
olmaya başlamıştır.101 Bilgi ekonomileri, imalat sanayinin yerini hizmet sektörlerinin aldığı
mesleki alanda fiziki işlerden, zihinsel faaliyetlere doğru kaymanın yaşandığı ve enformasyonun
temel alındığı ekonomilerdir. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki devrim, bilgi ekonomilerinde,
99
Kamil Taşçı. “Bilgi Ekonomisinin Kuramsal Çerçevesi” XII. “Türkiye’de İnternet” Konferansı 8-10 Kasım 2007,
Ankara, 318-319.
100
Oya Gürdal, “Bilgi Ekonomisi ve/veya Yeni Ekonomi’nin Reddettikleri” Bilgi Dünyası, c.5 , s.1, (2004), s.52.
101
Kamil Taşçı, a.g.m., 318-319.
47
fiziksel olmayan ve depolanmayan ekonomik üretimler olarak da bilinen hizmetler sektörünü ön
plana çıkarmıştır.102
Bilgi ekonomisi, bilgi ve öğrenme yoğun ilişkilere katılan firma ve bireylerin sosyoekonomik durumlarının olumlu yönde etkilendiği, fırsatları değerlendirmenin ve belirli
yeteneklere sahip olmanın önem kazandığı ve öğrenme ve değişime bağlı birikim ve deneyimler
tarafından yönlendirilen bir ağlar zinciri103 şeklinde tanımlanabildiği gibi bilginin ekonomik ve
insani kalkınma için etkili bir biçimde kullanıldığı ekonomi olarak da tanımlanmaktadır.104 En
geniş tanımıyla da bilgi ekonomisi bilgi toplumunun ekonomik yapısını inceleyen bir iktisat
branşıdır. Bu branşın alt dallarında ise bilginin üretilmesi, kullanılması ve yayılmasını teşvik
eden bir “toplumsal yapı” (bilgi toplumu) ile “beşeri sermaye” ve araştırma –geliştirme
faaliyetleri ile teknolojik gelişmenin ekonomik etkilerini inceleyen “teknoloji iktisadı” de yer
almaktadır. Bilgi ekonomisinin bir diğer unsurunu da, enformasyon ve iletişim teknolojilerinin
ekonomik performans üzerindeki etkilerini ve e-ticareti konu alan “yeni ekonomi”
oluşturmaktadır. Bu bağlamda bilgi ekonomisini oluşturan temel unsurlar şu şekilde
gösterilebilir.
Bilgi
Ekonomisi
Bilgi Toplumu
Beşeri
Sermaye
Teknoloji ve
Yenilik
İktisadı
Yeni Ekonomi
Şekil 2.1: Bilgi ekonomisinin temel unsurları
Kaynak: İbrahim Güran Yumuşak, “ Bilgi ve Bilgi Ekonomisi Üzerine”, Bilgi, Ekonomi ve Yönetim, cilt I, 2009, s.17.
102
İbrahim Güran Yumuşak, Cemil Erarslan, Yüksel Bayraktar. Küreselleşme Sürecinde Yeni Ekonomi ve İktisat
Politikaları. Nobel Yayın Dağıtım, 2. Baskı, Ankara 2010., s.14.
103
Süleyman Kevük “Bilgi Ekonomisi”. Journal of Yasar University, c.1, s.4, (2006), s.322.
104
Selahattin Kaynak, Bilgi Toplumuna Geçiş Sürecinde Bilgi Ekonomisi ve Türkiye Üzerine Bir Uygulama, Atatürk
Üniversitesi, Doktora Tezi, Erzurum, 2008. s.5.
48
Bununla birlikte yeni ekonominin içinde yaşadığımız süreci ifade ediyor olması bu
yapılanma biçiminin bir konjonktür hareketi mi yoksa yeni bir ekonomik dönemin başlangıcı mı
olduğu sorunsalını karşımıza getirir. Zira, Summers dünya ekonomilerinde değişimin asıl
nedeninin fiziksel mal üretiminden bilgi üretimine geçiş olduğuna; Kell yeni sürecin kendini
büyük yapısal değişimler gösterdiğine; Bell mal üretiminden hizmet üretimine yöneldiğine;
Atkison yenilik ve bilginin ve bilginin yeni ekonominin en önemli faktörleri olduğuna dikkat
çekmektedir. Buna karşın günümüz gelişmelerini yeni bir dönem olarak değil de sanayi devrinin
bir devamı olarak ele alanlar da vardır. Giddens, içinde bulunduğumuz süreç itibariyle henüz bir
devrimden bahsetmek için erken olduğunu, değişimin endüstrileşmenin devamı biçiminde
ilerlediğini, günümüz ekonomik sürecini sanayi ekonomisinden ayıran nokta modernleşmenin
radikalleşip evrenselleştiğini belirtir.105
Masuda yeni ekonomik süreçle birlikte insanın homo sapience konumundan homo
intelligens’e (akıllı yaratık) evirileceğini savunurken, iktisat biliminin temelinde yatan rasyonel
insanın (homo economics) hızla dijitalleşen dünyaya ayak uyduran dijital insana (homo dijitalis)
ve nihayetinde bilgisayar teknolojilerine hükmederek onları yönlendiren, kullanabilen insana
(homo technologicus) dönüşeceğini iddia eden yaklaşımlar da vardır. 106 Bu bağlamda yeni
ekonomik sürecin salt ekonomik açıdan değil politik, kültürel, teknolojik ve sosyal boyutları da
olan bir süreci kapsadığı görülmektedir. Yeni ekonomi ile eski ekonominin değişim unsurları göz
önüne alınırsa yeni ekonomik süreçte yaşanılan değişimin, endüstrileşmenin devamı biçiminde
ilerlemediği söylenebilir.
2.6.1 Yeni Ekonomi ile Eski Ekonomi Arasındaki Ayırımlar
Eski ve Yeni Ekonominin ilişkilendirildiği kavramlar konjonktürle doğru orantılı olup, bu
kavramsal ilinti, eski ve yeni ekonomi arasındaki ayırımların anlaşılmasında kendini gösterir.
Eski Ekonominin emek ve sermaye, Yeni Ekonominin bilişim teknolojileri, bilgi bilişimi,
105
Cem Doğan, Nilay Öcal. Yeni İktisat Politikaları ve Yenilik İktisadına Eleştirel Yaklaşım. Detay Yayıncılık, Ankara
2007. s.6-7.
106
Cem Doğan, Nilay Öcal, a.g.e., s.8.
49
yaratıcılık gibi bilgi eksenli yapısı söz konusu ayırımlarım temelini oluşturur. Genel olarak Eski
Ekonomi ile Yeni Ekonomi arasındaki ayırımlar aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.
Tablo 2.7 Yeni ekonomi ile eski ekonomi arasındaki farklar
Değişim Unsuru
Eski Ekonomi
Yeni Ekonomi
Üretim ve Rekabet Alanı
Ulusal
Global
Organizasyon Türü
Hiyerarşik-Bürokratik
Ağ örgüsü, Şebeke
Üretim Organizasyonu
Kitlesel Üretim
Tam Zamanında Üretim, Esnek Üretim
Büyümeyi Belirleyen Faktör
Sermaye, İşgücü
Yenilik, İcatlar, Bilgi
Teknolojiyi Belirleyen Faktör
Makineleşme
Dijitalleşme
Karşılaştırmalı Üstünlüğün Kaynağı
Ölçek Ekonomileri, Düşük Maliyet
Kapsam Ekonomileri, Yenilik ve Kalite
Ar-Ge’ye Verilen Önem
Düşük, Orta
Yüksek
Diğer Firmalarla İlişkiler
Tel Başına Hareket Etme
İşbirliği, Ortaklık, Sinerji, Birleşme
İşgücü Politikasının Amacı
Tam İstihdam
Yüksek Reel Ücret
Gerekli Eğitim
Mesleki Diplomaya Yönelik
Yaşam Boyu Öğrenim
İstihdamın Doğması
İstikrarlı
Risk ve Fırsatlarla Dolu
Regülasyonlar
Kumanda ve Kontrol
Piyasa Araçlarına Dayalı, Esnek
Beşeri Sermaye
Üretim Odaklı
Müşteri Odaklı
İşgücü
Önemli
Daha az Önemli
İşgücünün Yapısı
Kalifiye Değil veya Belirli Bir
Alanda Uzman
Bilgi, Tecrübe ve Çok Yönlü Beceri
Sahabi, Yenilikçi, Yaratıcı
Varlıklar
Maddi Varlıklar Görece Önemli
Gayri Maddi Varlıklar Görece Önemli
Sektörsel Yapı
Tarım ve Sanayi Sektörlü Ağırlıklı
Hizmet Sektörlü Ağırlı
Kaynak: Coşkun Can Aktan, İstiklal Y. Vural. Yeni Ekonomi ve Yeni Rekabet. Ankara: TİSK Yayınları, 2004, s.151.
Tabloda da görüleceği üzere bilginin ve iletişim araçlarının kullanım biçimlerindeki
ayırım, Eski Ekonomi ile Yeni Ekonomiyi birbirinden ayıran en önemli faktördür. Eski
Ekonomideki komplike ve hiyerarşik düzen, yerini paylaşımcı ve bilgiyi en önemli faktör olarak
kabul edilen yeni düzene bırakmıştır. Eski Ekonominin üretim faktörleri olan emek ve
50
sermayenin yerine yeni ekonomide bilgi ve yaratıcılık ikame edilmektedir. Eski ekonomin ulusal
Pazarlarının yerini, yeni ekonomiyle birlikte global pazarlar almıştır. Bununla birlikte ulus devlet
modelinden uluslar üstü kurulların etkin olduğu bir karar alma sürecinin baş gösterdiği bir
dünyaya doğru hareket edilmektedir.107
2.6.2 Bilgi Ekonomisinin Özellikleri
Bilgi ekonomisi, geleneksel ekonomiden çeşitli yönlerden ayırımlar göstererek
karakteristik özellikler taşımaktadır. Bilgi ekonomisinin başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir:
Bilgi ekonomisi, bilgi temelli bir ekonomidir.
Bilgi eksenli ekonomi, bilginin üretim süreçlerinde
girdi ve çıktısını oluşturur. Bilginin üretilmesi ve
kullanılması sonucu bireylerin/toplumun refah ve
yaşam standartları artar. Bilgi temelli ekonomik
yapılarda bütün ekonomik faaliyetlerde her türlü
bilgi, bilimsel bilgi yoğunlukta, kullanılmakta ve
tüketilmektedir.
Bilgi ekonomisinde sanallaşma önemli rol
oynamaktadır.
Bilginin dijital ortama kayması, ekonomik
faaliyetlerin yapısını değiştirerek sanal ekonominin
ortaya çıkmasını sağladı. Sanallaşma ekonominin
metabolizmasını
kurumların
türlerini
ve
aralarındaki
ilişkileri
dolayısıyla
ekonomik
faaliyetin bizzat kendisini değiştirmektedir. Yüz
yüze iletişim ile sanal ortamda iletişimin birçok
farklılık taşıdığı ve sanal ortamlarda iletişimin
beraberinde çözüm gerektiren sorunlar taşıyacağı
söylenebilir.
107
A. Yılmaz Ata, “Yeni Ekonomik Düzenin Kavramsal Çerçevesi ve Ekonomilere Sunduğu Fırsatlar: Adana Ekonomisi
Üzerine Bir İnceleme”. Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, c.18, s.1, (2009), s.33
51
Bilgi ekonomisi, moleküler bir ekonomidir.
Bilgi ekonomisinde işletmeler moleküler yapıdadır
ve birey merkezlidirler. Bilgi işçisi (moleküler insan)
kendi başına bir iş birimi olarak faaliyet
göstermektedir. Yaşam boyu öğrenme olgusunu ilke
edinmiş bireyler, yeni araçlar yardımıyla değer
yaratmak
üzere
bilgi
ve
yaratıcılıklarını
kullanabilecekleri bir şekilde yetkilendirilmişlerdir.
Bilgi işçisinin oluşturduğu dinamik ve esnek
yapıdadır. Söz konusu ekipler arasındaki ilişkiler ve
etkileşim yeni bilişim alt yapısı aracılığıyla
artmaktadır.
Bilgi ekonomisi, aracısız bir ekonomidir.
Ağlar aracılığıyla üretici ve tüketiciler arasında
sağlanan
dijital
iletişim,
aracı
işletmeleri
fonksiyonsuz hale getirmiştir. Özel ve kamu
sektörde birçok kurum tüketicilerle/kullanıcılarla
/müşterilerle ağlar aracılığıyla doğrudan temas
kurmaktadır ve aracıları büyük ölçüde elemine
etmektedirler.
Günümüzde
birçok
sektör
rezervasyonlar için acentelerle iş yapmak yerine
doğrudan müşterilerine internet aracılığıyla
ulaşmaktadır.
Bilgi ekonomisinin hakim sektörü medyadır.
Bilgi ve iletişim teknolojileri ile birlikte tüm
dünyada ekonomik, politik ve kültürel alanlardaki
değişimler, toplumdaki birçok yapı ve kurum ile
birlikte medya endüstrilerini de etkilemiştir. Sanayi
ekonomisinde otomotiv sektörü ekonominin itici
gücü konumundayken; bilgi ekonomisinde hakim
ekonomik sektör medyadır. yeni medya tüm sanat
etkinliklerine, bilimsel araştırmalara, eğitim
faaliyetlerine ve işletmelere bir dönüşüm süreci
yaşatmaktadır. İnsanların iş yapma, çalışma,
eğlenme, yaşama ve düşünme yöntemleri yeni
medya sektörüyle değişmektedir. Bununla birlikte
yeni medya, üretim ve tüketim faaliyetlerine ilişkin
değerler üzerine de büyük bir etki yaratmaktadır.
Bilgi ekonomisi, sürekli yenilikler getiren bir
ekonomidir.
Yenilik, bilgi ekonomisinde işletmelerin başarılı
olmalarını sağlayan en önemli yöntemlerindendir.
Yenilik, bir fikrin buluş aşamasından uygulama
aşamasına kadar devam eden araştırma, geliştirme
ve üretim aşamalarını kapsar. Bu bağlamda yenilik
bir süreçtir. Bilgiye dayalı sektörlerde faaliyet
gösteren firmalarda “kendi ürününün modasını
kendin geçir” prensibi geçerlidir. Eğer bir ürünün
52
daha da gelişmiş şeklini üretici geliştirmese,
muhtemelen
rakip
işletmeler
bunu
gerçekleştirecektir. Bu durumda kendi ürünün
modasını bir başka işletme gerçekleştirecektir.
Yenilik süreci bağımsız olmadığı gibi tamamlanmış
bir süreç de değildir. Yeniliğin oluşumunda
karşılıklı etkileşimler, geri beslemeler ve ağ örgüleri
belirleyici olmaktadır. Bu bağlamda yenilik
işletmelerin varlığını idame ettirebilmeleri açısından
hayati önem arz eder.
Bilgi ekonomisinde tüketici ile üretici
bütünleşmektedir.
Yeni bilişim teknolojileri, tüketicilerle üreticilerin
daha fazla etkileşim içinde olmalarına olanak
sağlamaktadır. Bilgi ekonomisinde kitlesel üretim
anlayışı yerini tüketici taleplerine göre üretime
bırakmıştır. Üreticiler, tüketicilerin bireysel zevk ve
gereksinimlerine
uygun
mal
ve
hizmetler
üretmektedirler. Dolayısıyla tüketici, üretim
sürecinin bir parçası haline gelerek, üretime fiilen
katılabilmektedir.
Bilgi ekonomisi, bir hız ekonomisidir.
Hız, Bilgi ekonomisinde işletme başarısı ve
ekonomik faaliyetler açasından anahtar bir
faktördür. Klasik işletmecilikte ölçek ekonomisine
dayalı kitlesel üretim anlayışı, bilgi ekonomisinde
yerini hız ekonomisine dayalı anlayışa bırakmıştır.
Bilginin, elektronik araçlar aracılığıyla işlenmesi ve
aktarımdaki hız, ekonomideki verimliliğin ve
başarının anahtarını oluşturan bir diğer özelliktir.
Bilgi ekonomisi, bazı sosyal problemleri de
beraberinde getirmektedir
Toplumların ekonomik yapılarında bir dönüşüm
yaşandığı zaman çeşitli sosyal problemlerin ortaya
çıkması
kaçınılmazdır.
Günümüzde
bilgi
ekonomisine geçiş aşamasında da yeni sosyal
problemler ve farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bilgi
ve teknolojilerinde yaşanan gelişmeler ulusal ve
uluslararası eşitsizlikler doğurmuştur.
Bilgi
zenginleri, bilgi yoksulları, iletişim sahipleri, iletişim
yoksunları
gibi
kavramlar
söz
konusu
eşitsizliklerden dolayı kullanılan kavramlardandır.
Bu kavramların hepsi değişik coğrafyalarda sosyoekonomik bakımdan farklılıklar gösteren firmaların
ve bireylerin, bilgi ve iletişim teknolojilerine erişim
olanaklarındaki eşitsizliği tanımlamaktadır. 108
108
Selahattin Kaynak, a.g.t., s.15-23.
53
Bilgi ekonomisi, bir ağ ekonomisidir.
Bilgi ekonomisinde birbiriyle bağlantılı uçlar
kümesi ağ; ekonomik birimler ağ işletmeleri olarak
adlandırılır. Her ucun diğer uçlarla bağlantısı
birebirdir. Bu nedenle ağ yapıda bilgi paylaşımı
olasılığı ve sinerji üst seviyededir.109
Bilgi ekonomisi dijital ekonomidir.
Dijitalleştirme; her türlü ses, yazı, belge, müzik
görüntü, video konferans vb veriyi 0 ve 1’lerden
oluşan bitlerine dönüştürerek telekomünikasyon
teknolojisi yardımıyla başak bir yere göndermek
anlamı taşır. Yeni ekonominin temel yapı taşını
oluşturan dijital ekonomi, oldukça ucuz ve güvenilir
bir iletişim sağlar.110
Bilgi ekonomisi, küresel bir ekonomidir.
Üretimlerin yerel fakat tüm dünya için yapıldığı
bilgi ekonomisi, ulusal özelliklerden ziyade
uluslararası ekonomilerin özelliğini taşır. Yüksek
teknolojiye dayalı malların üretimi tek bir ülkenin
sınırları içinde yapılmamaktadır. Bilgi ve iletişim
teknolojilerinde yaşanan gelişmenin ulaştırma ve
haberleşme maliyetlerinde getirdiği azalma, küresel
ekonomi olgusunu güçlendirmiştir. 111
109
Kamil Taşçı, a.g.m., s.319.
Friedman, Thomas, Lexus ve Zeytin Ağacı: Küreselleşmenin Geleceği, (çev. Elif Özsayar), Boyner Holding
Yayınları, İstanbul 2000, s74.
111
Cihan Dura, Hayriye Atik. Bilgi Toplumu, Bilgi Ekonomisi ve Türkiye, Literatür Yayınları, İstanbul 2002, s.41.
110
54
İlkel topluluklardan bilgi toplumuna uzanan süreçte toplumsal gelişme, ana dinamikleri
ve karakteristik özellikleriyle şöyledir:
Tablo 2.8 İlkel topluluktan bilgi toplumuna uzanan süreçte toplumsal gelişme dinamikleri
İlkel Topluluk
Eğitim
-
Deneme yanılma
yoluyla öğrenme
-
Klan içi öğrenme
Tarım Toplumu
-
Küçük yerleşim
yerlerinde tarıma
dayalı iş başında
eğitim
Sanayi Toplumu Bilgi Toplumu
-
Hızlı Okullaşma
Belirli yaşlarda
zorunlu eğitim
-
-
-
Ekonomi
-
Mal mübadelesi
-
Mal mübadelesi
Tarıma dayalı
toprak mahsülleri
Madeni
paralar(somut
para)
-
Tarım devrimi
Tarıma dayalı
organizasyonlar
-
-
Endüstri ve
makineye dayalı
ekonomik sistem
Kağıt para
(sembolik para)
hakimiyeti
-
Sanayi devrimi
Endüstriyel
organizasyonlar
Büyük işçi sınıfı
-
-
Bireysel
ihtiyaçların
karşılanmasına
yönelik hayat
biçimi
-
Aile Hayatı
-
Akrabalığa
dayalı çok geniş
aile tipi
-
Geniş aile tipi
-
Büyük aile tipinden
küçük aile tipine
yönelme
Toplumsal
Yaşam
-
Klan yaşamı
Doğa olayları ve
hayvanlardan
korunma ön
planda
Göçebe yaşam
-
-
Hızlı kentleşme
Sanayiye dayalı
büyük dünya
savaşları
-
-
Toprağa dayalı
yerleşik yaşam
Toprak savaşları
İnsan gücü
Basit doğal araç
gereçler
-
Basit araç gereçler
Küçük atölyeler
-
Makineler
Büyük fabrikalar
-
Fiziksel güce ve
çeşitli inançlara
dayalı yönetim
-
İş Hayatı ve
Üretim
-
-
Üretim
Araçları
-
Yönetim
Anlayışı
-
-
-
-
Din, ırk ya da sınıf
gibi sosyal
özelliklere dayalı
yönetim
-
Endüstriyel üretim
araçları ve
ekonomiye dayalı
yönetim
-
-
Yaşayarak
öğrenme
Öğrenmeyi
öğrenme
Kendi kendini
eğitme
sorumluluğu
Okul duvarlarını
aşan her zaman
ve her yerde
eğitim
Yaşam boyu
öğrenme
Bilgiye dayanan
ekonomik
sistemler
Anında transfer
olabilen
enformasyona
dayalı (süper
sembolik) para
Bilgi devrimi
Bilgi
organizasyonları
Azalan işgücü
ihtiyacı
Bilgi çalışanları
Çekirdek aile
Bireysel yaşam
Soğuk savaş
dönemi
Bilgi
hakimiyetine
dayanan
mücadele
Bilgisayar
teknolojileri
Uluslararası
pazarlar
Profesyonel bir
meslek olarak
yöneticilik
Bilgiye dayalı
yönetim.
Kaynak: İlhami Fındıkçı, Bilgi Toplumunda Yöneticilerde Kendini Geliştirme. İstanbul: Kültür Koleji Eğitim Vakfı
Yayınları, 1996, s. 58.
55
3. BÖLÜM
BİLGİ TOPLUMU OLMA YOLUNDA TÜRKİYE
3.1 BİLGİ TOPLUMU OLMA YOLUNDA TÜRKİYE
Bilgi toplumu, teknolojinin ekonomik dönüşümü sağladığı, uygarlığın günümüzdeki son
aşaması olup tamamlanmış bir olgu değildir. Bilgi toplumu her ne kadar teknoloji-ekonomi
düzleminde gerçekleşiyor gibi gözükse de aslında kültür ve uygarlığın senkronize paradigma
değişimi üzere gerçekleşmektedir. Bu bağlamda da kültür ve uygarlık ilişkisi; bu iki ana olgu
bileşenlerinin karşılıklı etkileşimi bilgi toplumu olgusunun anlaşılmasını kolaylaştırır.
Kültürel değerlere dayalı dünya görüşü insanı koruma
davranışı ve tutuculuğa
yönlendirirken, bilim ve teknoloji insanı değişime ve yeniliğe yönlendirir. Toplumsal dinamiğin
temel belirleyenleri olan, teknoloji-bilim ve dünya görüşünün, bir toplumda oluşturduğu
etkileşim sürecinin mekan ve zaman boyutları, içinde aldığı biçim ve izlediği yol bize o
toplumun uygarlık kalıbını verir.112
Toplumsal bütünde yaşanan radikal değişimler statik kültürel öğelerle değil; dinamik
teknolojik öğelerle gerçekleşmiştir. İlkel toplumdan tarım toplumuna, tarım toplumundan sanayi
toplumuna, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş teknolojik paradigmal değişimlerle
gerçekleşti. Teknolojideki paradigmal değişimler toplumsal görüşü/dünya görüşünü de değiştirdi.
Geleneksel değerlere dayalı dünya görüşü yerini, Bilim-teknoloji bazlı dünya görüşüne bıraktı.
İşte insan, bu toplumsal bütünün merkezinde, uygarlıkla toplumsal alanlardan
kaynaklanan değerler sisteminin ve hatta mevcut toplumsal yapı ve süreçlerin kesişim noktasında
112
Hüsnü Erkan. Bilgi Uygarlığı İçin Yeniden Yapılanma: Cumhuriyetten Günümüze Değişim Süreci, İmge Kitabevi,
Ankara 2000, s. 113-114.
56
yer alır. Çevresinde olup biten süreç ve etkileşimi algılama kapasitesi önemli ölçüde,
benimsediği dünya görüşü ile yakında ilgilidir.113
Türkiye’deki bilgi toplumu çalışmalarını irdelemek ve anlamak için Türk toplum yapısını
oluşturan öğelerin analiz edilmesi gerekmektedir. Zira tarihsel süreçlerde Türk toplum yapısının
politik, ekonomik, kültürel, sosyal ve teknolojik öğeleri arasındaki etkileşim, gelinen noktada
yapılan çalışmaların niceliği ve niteliği açısından bizleri fikir verir.
Türkiye’nin mevcut politik sistemi, batı tipi demokrasinin taklidi olan şekli demokrasidir.
Şekli çerçeve içindeki davranışlar, işleyiş ve süreçler açısından ortaya çıkmaktadır. Batı sistemi
içindeki ilke, kural, kurum ve sistemler belli amaçlar doğrultusunda belli davranış, kültür ve
felsefi değerlere bağlı olarak gerçekleşir.
Oysa Türkiye’de şekli düzenlemeyi destekleyen
mantık ve kültürel temeller, batıdaki değerlerden farklıdır. Bir başka ifadeyle politik İç
dinamikler ile dış dinamiklerin uyuşmazlığı Türkiye’de demokrasinin “şekli” kalmasına yol
açmaktadır.
Bununla birlikte Türkiye’de politik sistemde ortaya çıkan temel merkezi özellik politik
kişi egemenliğidir. Egemen politik kişi, kendi politik kontrolünde, yandaş yaratmaya öncelik ve
ağırlık verir. İdeolojik yandaşlık daha çok kişisel kontrolü destekleyen ikincil bir unsur olarak
kullanılır. Politik kişi egemenliğinin belirleyiciliği, ilkeler yerine kişilerin belirleyici olmasına
yol açar. Bu yüzden politika içindeki kişilerin, partilerin ve seçmenlerin davranışları, belli politik
ilkelerden önce, liderin kişiliği ve kararları tarafından belirlenir. Bu durum “Politik
manipülasyon”la birlikte, toplumsal ayrışmayı da ve beraberinde getirir.
Türk toplum sisteminde, batı ideolojilerinin, sosyal, siyasal, sınıfsal ve felsefi temelleri
yoktur. Kendine özgü ayrı bir sosyal yapılanması, bakış açısı ve politik örgütlenişi vardır. Bu
113
Hüsnü Erkan, a.g.e. s.114.
57
durum politikada ilke ve kurallara dayalı kurumlaşma ile kurumlaşmanın getirdiği
sistemleşmenin yetersiz kalmasına yol açar. Bu nedenle Türkiye’nin politik sistemi özünde şekli
demokrasidir. Şekli demokrasi ile davranışlar örtüşmediği için, demokratik sistemin işleyişi
eksik kalmaktadır.114
Bilgi toplumunda insan hakları, politik özgürlükler büyük önem kazanacak, sanayi
toplumunun parlamenter, temsili demokrasi anlayışı yerine “katılımcı demokrasi” yer alacak,
geleneksel ve “politik kişi egemenliği”ne dayalı sistemler yok olacaktır. Bununla birlikte teknobilimsel ürünlerin kullanım yaygınlığı artacak ve politik yaşam teknoloji ekseninde
biçimlenecektir.
Türkiye’nin ekonomi sistemi, Osmanlı Devletinin ekonomi politiğine yön veren içsel ve
dışsal dinamiklerin çıktısı durumundadır. Yüzyıllar boyunca dünyaya hükmetmiş Osmanlı
Devleti’nin heterojen yapısı, farklı medeniyetlerin yapısal, kültürel, inançsal durumları ile dünya
konjonktüründeki değişimler göz önüne alındığında, özgün bir ekonomik anlayışa sahip olduğu
görülür.
Batı Avrupalılar Ortaçağ’da skolastik zihniyetle izledikleri feodal anlayışı, XIV. yüzyılın
başlarında terk etmiş, bunun yerine merkantilizm (ticari kapitalizm) olarak kabul edilen “milli
devlet” yaklaşımına uygun bir ekonomi politik geliştirmişlerdir. Buna karşın Osmanlı
“imparatorluk anlayışı” çerçevesindeki bir yaklaşımla ekonomik ve sosyal hayata yön
vermiştir.115
114
115
Hüsnü Erkan. a.g.e. s.121-122.
Mehmet Bulut. “Osmanlı Ekonomi Politiği’ne Yeniden Bir Bakış” BİLİG, s. 62, Yaz (2012), s.72.
58
Avrupa’daki köklü değişim Osmanlılar’da görülmedi. Zira Osmanlı İmparatorluğu
kendine özgü düşünce, kültür, değer yargıları ve farklı medeniyetlere mensup toplumların geniş
bir coğrafyaya yayılmış bir devletti.
Osmanlıların kurduğu imparatorluk bir tarım imparatorluğuydu. Batı Avrupa’da
kapitalizmin oluşum ve gelişim sürecinde tarım merkezli kurulan bu imparatorluk gerektiğinde
sistemde değişmeler yaptı. Batı Avrupa, Osmanlının tımar sistemiyle gerçekleştirdiği tarımsal
faaliyetlerdeki üretkenliklerine ancak XIX. yüzyılda ulaşabilmiştir.116 Ancak bilim ve sanayide
Batı sürekli yol alırken; Osmanlı bu alanlarda hep geride kaldı. Ekonomisini de tarım eksenli
kurdu.
XVII, XVIII ve XIX. yüzyıllar Osmanlı ekonomisi açısından “klasik” Osmanlı ekonomik
yapısında önemli değişiklikler yaşanmamasına rağmen Osmanlı ekonomi politiğinde XIX.
yüzyılın ortalarına kadar önemli bir değişikliğin görülmemiştir. Bunun en belirgin nedeni olarak
da Osmanlılarda Batı Avrupa’dakine benzer ekonomik alt yapıların ortaya çıkmamasında
(sermaye birikimi ve sanayileşme gibi) gösterilebilir. Ayrıca Osmanlı, merkezi otoritenin
karşısında güçlü bir sermaye sınıfının ortaya çıkmasını engellemiştir.117
Bu durum Türkiye’nin bugünkü ekonomik sistemi açısından değerlendirildiğinde ise
Osmanlı Devleti’nin merkezden yönetimli ekonomik sistemi, Batıdan alınan ekonomik yapının,
merkezden yönetimli sistemin kapitalizm yönünde biçimlenmesine yol açtı. Ancak kapitalizmin,
sermaye birikim modeli ile girişimcilik kültürünün eksikliği, bu boşluğun devlet eliyle
doldurulmasını gerektirdi. Devletçi ekonomi de buna bağlı olarak gelişti. Ayrıca, Osmanlı’daki
Merkezi yönetim, ekonomik üretimle ilgili değildi. Merkez öncelikle toprak ve ganimet
gelirlerinin dağıtımı, kullanımı ve yönetimiyle ilgiliydi. Bu yüzden Osmanlının merkezden
yönetimli ekonomik sistemi “üretim odaklı” değil, “paylaşım ve dağıtım” odaklıydı. Osmanlının
116
117
Mehmet Bulut. a.g.m, s.76.
Mehmet Bulut. a.g.m., s.77-78.
59
kendini yenilenme çabaları, Batılılaşma mücadelesi, toprakta özel mülkiyete geçiş, ittihat ve
terakki döneminin “Milli iktisat” ve milli burjuva yetiştirme gayretiyle, Cumhuriyetin
sanayileşme gayretleri merkezden yönetimli ekonomik sistemin batı tipi ekonomik sistem
yönünde dönüşümüne neden oldu.118
Batının ekonomik sistemi, politik sistemde olduğu gibi, şeklen alınırken, batı
kapitalizminin kültürel ve felsefi boyutundaki eksikler ile toplumda bireycilik yerine, sosyal
bağımlılığa dayalı kişiselleşmiş yaklaşımların ağır bastığı bir durum yaşandı. Bu nedenle
mevcut ekonomik sistem, etkin bir piyasa sistemi olarak yönlendirilmediği için çoğu
durumlarda “kuralsız ve kurumsuz ilkel kapitalizme” doğru yol aldı. Böylelikle oluşan piyasa
mekanizması, rekabete dayalı bir işleyiş yerine kontrollü piyasa ekonomisine dönüştü.
Kontrollü piyasa ekonomisinin kontrol odağı, bir yönüyle uzun tarihi geleneği içindeki devletten,
diğer yönüyle ise, devlet desteğiyle palazlanmış, ondan sürekli rant aktarmaya ve devletten pay
almaya alışmış sınırlı sayıdaki güçlü iş adamı, şirketlerden ve politik yönlendirmelerden
kaynaklandı. Ekonomideki bu oligarşik yapı Türkiye’nin bugünkü ekonomik sistemi,
yenilikler yoluyla daha kaliteli ürünü daha ucuza sunma yarışı şeklinde izleyen başarı
rekabetine dayalı bir piyasa sistemi değil, kısmen güç odaklarının etkin olduğu, politik
manipülasyona açık, “kontrollü” bir piyasa sistemi olmaktadır. Oysa piyasa sistemi yalnızca
yeniliğe dayalı başarı rekabetinin olduğu durumda etkindir.119
Sosyo-kültürel yapı birlikte bir bütünlük arz ederek toplumu oluşturur. Sosyal yapı,
toplumun bir hiyerarşik düzen içerisindeki kuruluşunu; kültür ise bu kuruluşun içeriğini ifade
eder. Kültür, insanın tabii çevre ile ilişkisi ve kendi zihin varlığına dayalı olarak yarattığı, insan
tarafından icat edilmiş ve nesilden nesile aktarılmış, geliştirilmiş duygu, düşünce ve davranış
şemalarının bütündür. Maddi ve manevi olarak meydana getirilmiş her şeyi ifade eden kültür, bu
özelliği ile de “sosyal birikim” ve “sosyal miras” olarak ifade edilir.120 Sosyal yapı, kültürel
yapıdan farklı bir yapıyı betimler. Sosyal yapı, kendisini oluşturan öğelerin mekanik bir
118
Hüsnü Erkan. a.g.e, s.122.
Hüsnü Erkan. “Bilgi Toplumu ve Ekonomik Kalkınma”.
http://kisi.deu.edu.tr/husnu.erkan/ (01.05. 2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
120
Zeki Arslantürk, M. Tayfun Amman. Sosyoloji: Kavramlar, Kurumlar, Süreçler, Teoriler, Çamlıca Yayınları, Gözden
Geçirilmiş. 9. Baskı, İstanbul 2013, s. 230.
119
60
bütünlüğüdür. En genel anlamıyla sosyal yapı, bir grup oluşturan insanların rol, statü, yetki ve
sorumluluklarının yan yana ve/veya üstüsteliğinden meydana gelen bütünü ifade eder.121
Erkan’a göre122, Türk toplumunun sosyo-kültürel yapısına bakıldığında, Türk toplumunda
sosyal alan “kapalı yapılar” oluşturmaya yönelik iken; kültürel alan, “kısmi kapalı-bölümlü-çok
kültürlü” bir yapı oluşturmuştur.
Kapalı toplum yapısının üç temel özelliği bulunmaktadır. Bunlar;

Toplumun dikey sosyal yapılanmasında devlet ve aile olmak üzere ikili bir yapı vardır.

Toplumun geçmişinde katı sınıflı yapı oluşmadığı için, merkezi bürokrasi ve (merkezi)
ordu egemen sınıf ikamesi rolünü üstlenmiştir.

Toplumda kapalı sosyal gruplar ve her kapalı sosyal grupta egemen kişiler vardır.
Türk toplumunun sosyal örgütlenmesinde, hiyerarşik olarak tepede devlet, tabanda aileler
vardır. Bunların her biri kendi içinde kısmi, kapalı bir yapı oluşturur. Bu iki temel sosyal
örgütlenme arasında önemli bir boşluk bulunur. Devlet, tepedeki politik örgütlenme olarak
şekillenirken, aile tabandaki temel sosyal birim olarak şekillenir.
Tepedeki devletin işleyişi, daha gelenekseldir. Tanzimat’tan sonra batı tipi bürokratik
yapı şeklen alınmış olsa da devlet çarkı içindeki insan ilişkileri geleneksel Türk insan ilişkileri
sürdürür. Bu nedenle Türk bürokrasisinde, yasal-hukuksal düzenlemeye karşın, bürokrasideki
insan davranışlarında emri-itaat ilişkisiyle egemen kişiden korkma ve korkulan kişiye gösterilen
saygı ve üst otoritenin isteğine uygun davranış ve kısmen takiyye yaygın bir tavırdır. Bu tür
sosyal ilişki içindeki kapalı sosyal grupların karşıt kapalı grupla ilişkisi “biz ve onlar” ikilemi
üzerine kurulmuştur. Ayrıca bürokrasinin kendi içinde de kapalı alt gruplar oluşur.
121
122
Zeki Arslantürk, M. Tayfun Amman. a.g.e., s.246.
Hüsnü Erkan. a.g.e. 128-132.
61
Türk toplumunda, gerek politik alanda, gerekse ekonomik alanda egemen kişilerin
varlığının sosyolojik temeli, aile içindeki sosyalleşme sürecinin bir egemen kişi modeline
dayanmasından ileri gelir.
Yakın geçmişimize kadar tarım toplumu iken, toprak üzerinde, özel mülkiyetin yokluğu,
sınıflı toplum yapılaşmasını engellemiştir. Bu nedenle geçmişteki, Türk toplum yapısı,
geleneksel olmakla birlikte “feodal” türde değildir. Egemen sınıf olarak bir toprak aristokratı ve
bunun karşıtı “toprakta çalışan köle” yoktur. Bu yüzden batıdaki gibi sınıflı sosyal yapılanma
yoktur. Sınıf egemenliği yerine, kişi egemenliği modeli gelişmiştir.
Türk toplum geleneğinde konjonktürler gereği hep “çok kültürlülük” egemendir. Farklı
kültür öğelerinin her biri kendi içinde kapalı; ancak yan yana, birbirinin varlığını kabullenerek
yaşamıştır. Her faklı kültürel öğe kendi bölümünde yaşamıştır. Farklı kültürel grup içinde
kendine özgü değerler sistemi oluşmuş ve bunlar korunmuştur.
Türk toplumunun kültürel değerleri, kapalı grup değerlerine ve itaate dayalı kurumsal
yapılanmayı sağlamıştır. Türk toplum yapısında, geleneksel değerler oldukça önemlidir. Buna
bağlı olarak özellikle teknolojik alanın, kültürel alandan bağımsızlaşmadığı görülür. Bu nedenle
Türk insanında dünya görüşü akıl, mantık ve nedensellik kategori üzerine değil, değer ve inanç
kategorileri üzerine oturmuştur. Bu durum kuşkusuz Türk toplumunda teknolojik geri
kalmışlığın nedeni olarak görülmektedir.
Toplumun ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yapıları ve bu yapıların ilişkisi, çıktısı
toplumsal teknolojiyi oluşturur. Bir başka ifadeyle teknoloji geçmişin bilgi birikimini üretime
dönüştürme; maddeyi değiştirme halidir. Türk toplumunun göçebe yaşam tarzı, toplumu
“maddeyi değiştirme” olgusundan uzak kılmıştır. Zira, doğanın verdiği ile yetinen, yetinmediği
durumlarda göç eden Türk toplumu, doğayı değiştirme uğraşına girmemiştir. Bu anlayış yerleşik
62
hayata geçmekle değişim göstermeye başladıysa da geçmişin sembolik; kalıpsal davranışları
“maddeyi değiştirmeyi” hep engellemiştir.
“Değişim” eksenli yaklaşımın olmayışı, bilimsel çalışmaların niteliğini ve niceliğini
doğrudan etkiler. Teknoloji de bilimsel çalışmaların bütünlüğü içinde ortaya çıkmakta ve
gelişmektedir.
Statik kültürel değerlerin, dinamik bilimsel ve teknolojik değerlerin önüne geçmesi
tarihsel süreçte Türk toplumunu teknolojik alanda hep geride bırakmıştır. Gelinen noktada
teknolojinin ithal edilmesinin; ithal edilen teknolojinin de yeterince kullanılmamasının nedeni de
budur.
Yukarıdaki bilgiler doğrultusunda Türk toplumu irdelendiğinde, toplumsal bütünü
oluşturan temel alanın yapılanmaları birbiriyle durağan bir ilişki içindedir. Politik alanda
kişi/oligarşi egemenliği; sosyal alanda kapalı değerler ve kişi(ye)lere bağımlılık; ekonomik
alanda özgün, kuralsız taklitçi bir kapitalist anlayış; teknolojik alanda durağan/geleneksel
teknoloji geçerlidir. Mevcut toplumsal bütünü oluşturan alanlara göre, Türk toplumunun “Bilgi
Toplumu” olması olanaklı değildir. Zira Bilgi toplumu toplumsal bütünlerin senkronize, dinamik
hareket etmelerini gerekli kılar.
Cumhuriyetle birlikte Türk toplumunda yaşanan “Rönesans”, toplumsal bütün parçalarını
olumlu yönde değişime zorlamış ve bu değişim kısa bir süre içinde toplumda etkisini
göstermiştir. Kuruluş aşamasında sosyal, ekonomik, kültürel, politik ve teknolojik güçlükler
yaşamasına karşın, Cumhuriyet “yeni Türk insanı”nı var etti. Ancak, “eski ve yeni Türk insanı”
hep bir çatışma içinde oldu. Bir yandan geçmişin sembolik, kalıpsal anlayışından vazgeçemeyen
eski Türk insanı; öte yandan dünyanın konjonktürlerine göre paradigma geliştirme uğraşında
olan yeni Türk insanı.
63
Sosyolojik açıdan yaşanan çatışmalara rağmen Türkiye, küresel olgular ve gelişmeler
karşısında birtakım stratejiler geliştirdi. Küresel dünyanın “Bilgi Toplumu”na paralel Türkiye’de
yapılan Bilgi Toplumu çalışmaları aşağıdaki gibidir.
3.2 TÜRKİYE’DE BİLGİ TOPLUMU ALANINDA YAPILAN ÇALIŞMALAR VE
HAZIRLANAN RAPORLAR
Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki yenilikler ekonomik ve sosyal yaşamın her alanını ve
toplumun tüm kesimlerini çeşitli yönlerden etkisi altına almakta; kamu yönetiminde
modernizasyonu, iş dünyasında küresel olgulara bağlı iş koşullarının yaratılmasını sağlamakta ve
bireylerin tüm yaşam alanlarını değiştirmektedir. Bu gelişmeler, yeni bir toplumsal yapıya
evrilmeye; “Bilgi Toplumu”na zemin hazırlamaktadır.
Küresel olguları yakinen takip etmeye çalışan Türkiye, bu gelişmeler karşısında çeşitli
kamu kurumu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları tarafından “bilgi toplumu” konulu
çalışmalar yürütülmekte, toplantı, konferans ve şuralar düzenlenmekte ve bilimsel yayınlar
üretilmektedir.
Türkiye’de “Bilgi Toplumu”na yönelik olarak yapılan çalışmaların kronolojisi, gelinen
noktada dünya konjonktürüne göre değerlendirme yapmak açısından önemlidir. Bu çalışmaları
ve hazırlanan raporları şu şekilde sıralamak olanaklıdır:
64
Tablo 3.1 Türkiye’de bilgi toplumu alanında yapılan çalışmalar
Yıl
Yapılan Çalışmalar
1992-1995
Bilim-Teknoloji-Sanayi Tartışmaları Platformu’na Bağlı Enformatik Alanına Yönelik
Bilim-Teknoloji-Sanayi Politikarı Çalışma Grubu
Bilişim ve Ekonomik Modernizasyon Raporu
Türkiye Ulusal Enformasyon Alt Yapısı Ana Planı Projesi (TUENA)
9. Ulaştırma Şurası Haberleşme Komisyonu Çalışmaları
e-Ticaret Koordinasyon Kurulu (1998-2002)
KamuNET (1998-2002)
VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Bilişim Teknolojileri ve Politikaları Özel İhtisas
Komisyonu
Türkiye Bilişim Şurası
e-Türkiye Girişimi (2001)
Vizyon 2023 Teknoloji Öngörüsü Çalışmaları
Bilgi Toplumu Stratejisi (2006-2010)
2014-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (Taslak)
1993
1997-1999
Haziran 1998
1998
1998
2000
Mayıs 2002
2002
2002
2006
2014
3.2.1 Bilim-Teknoloji-Sanayi Tartışmaları Platformu’na Bağlı Enformatik Alanına Yönelik
Bilim-Teknoloji-Sanayi Politikaları Çalışma Grubu
1992 yılı sonunda “yaşanan sorunlara kalıcı çözümler bulmanın Türkiye'nin bilimteknoloji-sanayi yeteneğini yükseltmekle mümkün olacağı" inancıyla, sivil bir girişim olarak
“Bilim-Teknoloji-Sanayi Tartışmaları Platformu (BTSTP) oluşturulmuştur. TÜBA, TÜBİTAK
ve TTGV'nin aynı temel yaklaşım çerçevesinde Platform'a sahip çıkmasıyla, bu girişim yeni bir
boyut kazanmış, 1994 yılında bu kapsamda enformasyon teknolojileri politikalarını oluşturmak
amacıyla “Enformatik Çalışma Grubu” oluşturulmuştur.
Bilim-Teknoloji-Sanayi Tartışmaları Platformu'na bağlı Enformatik Alanına Yönelik
Bilim-Teknoloji-Sanayi Politikaları Çalışma Grubu, 1995 Mayıs'ında, Türkiye’nin, uluslararası
arenada konumunu koruyabilmesi ve giderek daha iyi bir konum edinebilmesi için, enformasyon
teknolojileri alanında atılım yapması gerektiğini ortaya koyan ve bunun mümkün olduğunu
gösteren politika/strateji raporunu yayımlamıştır. Bu raporda ulusal enformasyon altyapısının
kurulmasının ülkemizin 21. yüzyılda daha da şiddetlenecek olan ekonomik paylaşım kavgasında
yerini koruması ve iyileştirmesi için gerek şart olduğu gerçeğinin altı çizilmiştir. Böylesi bir
65
altyapının kurulması sürecinin, enformasyon teknolojisinin geniş kapsamı dolayısıyla, ülkenin
bilim ve teknoloji yeteneğinin geliştirilmesi için somut bir zemin oluşturduğu ve bu altyapının
içerdiği mal ve hizmetlerin üretimindeki ulusal katkının artırılabilmesi yönünde düzenlemeler
yapılması gerektiği, özellikle de Ar-Ge’ye önem ve ağırlık verilmesi gerekliliği vurgulanmıştır.
Bilim-Teknoloji-Sanayi Politikaları Çalışma Grubu, Ekim 1995’te dünyada ve Türkiye'de
düzenleyici kuruluşlar ve bunların mevzuat ve işlevlerini ele alan bir çalışma yaparak,
“Enformatik
Alanında
Düzenleyici
Kuruluşlar
ve
Yeni
Politikalar”
başlıklı
raporu
yayımlamıştır.123
3.2.2 Bilişim ve Ekonomik Modernizasyon Raporu
Türkiye ile Dünya Bankası işbirliğinde hazırlanarak 1993 yılında yayınlanan raporda
Türkiye’de bilgi toplumuna yönelik bilgisayar kullanımı, yazılım pazarı, bilgi ekonomisinde
insan kaynağı, iletişim ağları ve yasal altyapı alanında tespitlere yer verilerek bir eylem planı
önerisi getirilmiştir. Ancak Dünya Bankası ile kredi anlaşması tamamlanamamış ve rapor
önerileri uygulanamamıştır.124
3.2.3 Türkiye Ulusal Enformasyon Alt Yapısı Ana Planı Projesi (TUENA)
Ulaştırma Bakanlığı ve TÜBİTAK tarafından 1999 yılında tamamlanan çalışma ile
Türkiye’nin enformasyon politikalarının belirlenmesi amacıyla enformasyon teknolojileri altyapı
ve kullanımı, bu alandaki düzenlemeler ve yönelimler gibi alanlarda dünyadaki genel eğilimler,
123
Bilgi Toplumu Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme (Dünya ve Türkiye), TÜBİTAK, Eylül, 2002.
http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/bilgi_toplumu.pdf (11.11.2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
124
http://www.bilgitoplumu.gov.tr/bilgi-toplumu/ulkemizde-bilgi-toplumuna-donusum/ (12.12.2014 tarihinde
çevrimiçi olarak erişildi)
66
Türkiye’deki mevcut durum, geleceğe dönük vizyon ve hedefler ile kurumsal yapılanma önerileri
ortaya konmuştur.125
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, konunun önemi nedeniyle, 23 Ocak 1996’da
çeşitli kamu kuruluşlarını toplantıya çağırarak ulusal yararın en çoğa çıkarılması ve hedeflenen
yetenek düzlemlerine erişilebilmesi için ana plan hazırlanmasını kararlaştırmıştır.
Toplantı sonrasında Başbakanlık, 5 Şubat 1996’daki bir yazısıyla “Enformasyon
teknolojilerinin geliştirilmesi ve bilgi toplumuna geçişin sağlanması maksadıyla enformasyon
alanında kamu güvenliği ve menfaatleri, sosyo-ekonomik, yasal, kurumsal ve düşünülebilecek
diğer hususları da kapsayan bir enformasyon (internet dahil) politikasının geliştirilmesine”
duyulan ihtiyaç nedeniyle Ulaştırma Bakanlığı sorumluluk ve koordinatörlüğünde, sekretarya
hizmetlerini TÜBİTAK Başkanlığı’nın yürüteceği “Türkiye’de Enformasyon Politikası ve
Enformasyon Altyapısı Master Planı”nın oluşturulmasını istemiştir.
Başbakanlığın direktifleri gereğince, Ulaştırma Bakanlığı koordinatörlüğü ve TÜBİTAK
Başkanlığı’nın sekreteryasında Haziran 1997’de TUENA projesi başlamıştır. Projeyle ilgili
kronolojik gelişmelerden ve teknik şartnameden de anlaşılacağı gibi ana plan yaklaşımı olarak da
tanımlanabilecek olan uzun dönemli stratejik planlama, ülkelerin kendi koyduğu hedeflere
yönelik olarak harekete geçmesine yönelik vizyon ve eylem planları oluşturulmasına fırsat
vermektedir. Belirsizlik taşıyan gelecekteki ufuk çizgisi çözümlenmeye çalışılırken, özgün
koşulların veya koşullar takımının etkilerine yönelik bilgi kazanmak hedeflenmiştir. Uzun
dönemli stratejik planlama yaklaşımının temel hedeflerinden biri uzun dönemli geleceğin
incelemesini ve değerlendirmesini yapabilen ve tekrarlanabilen bir araştırma paketi
oluşturmaktır. Bu aşamada, gelecek seçenekleri, en azından kavramsal açıdan, bugüne ilişkin
olan verilerin türevi değildirler. Belirsizlik içeren gelecek ve kısa dönemde alınacak stratejik
125
http://www.bilgitoplumu.gov.tr/bilgi-toplumu/ulkemizde-bilgi-toplumuna-donusum/ 12.12.2014 tarihinde
çevrimiçi olarak erişildi)
67
kararlar arasındaki bağı, geleceğin olası etkilerinin tanımlanması ve bunların gözlemlenmesinin
yollarının oluşturulması kurmaktadır.
Katılımcılığa, etkileşimli öğrenmeye ve planlamaya dayanan ulusal enformasyon ve
iletişim stratejileri, ulusal enformasyon altyapılarının kurulmasında “yukarıdan aşağı devlet
planlamasına” bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır.
TUENA projesi, tüm uzun dönemli stratejik planlama çalışmalarında olduğu gibi üç
aşamadan oluşmuştur:

Çevrenin gözlenmesi: Varolan koşullar, etkiler ve eğilimlerin anlaşılması (Teknik
Şartnamedeki Durum Saptaması ve Dünyadaki Eğilimler paketleri)

Geleceğe ilişkin vizyon, senaryo ve öngörülerin oluşturulması (Altyapı Planlaması/Ulusal
Katkı Payı/Araçlar)

Politika ve yapılanma önerilerinin oluşturulması (Kurumsal Yapılanma)
Mayıs 1998’de Ulaştırma Bakanlığı’na sunulan TUENA Projesi hedefini/vizyonunu;
“Sürdürülebilir gelişme için genel sosyo-ekonomik yararın en çoğa çıkarılması, enformatik
sektörünün donanım, iletişim hizmetleri, yazılım ve içerik sanayii alt dallarında ulusal katkı
payını yukarı doğru sıçratması, küresel enformatik pazarından pay alabilmek için bölgesinde
öncülük yapması ve bu noktaları gerçekleştirecek politikalar ve yapılanmalar üretilmesi”
olarak ortaya koymuştur.
1997 Temmuz ayında başlayan çalışmanın ilk aşamasında, Türkiye’de 4000 haneyi
kapsayan bir saha araştırmasıyla iletişim teknolojileri kullanımının dağılımı ve kullanım yeteneği
konusunda bilgiler elde edilmiştir. Geleceğe yönelik tutumları da ölçen saha araştırmasında
çeşitli değişkenlerin yaş, gelir, cinsiyet, eğitim gibi sosyo-ekonomik göstergelerle ilişkisi
kurulabilmiştir. Böylece, sosyo-ekonomik verilerin ve neden/sonuç ilişkilerinin kurulmasının da
yolu açılmıştır.
68
Geleceğe ilişkin vizyon, senaryo ve öngörülerin oluşturulması aşamasında çalışmanın
doğası gereği katılımlı yöntemler kullanılmış, 200’den fazla sektör temsilcisi ile yüz yüze
görüşmeler yapılarak, gelecekte Türkiye’de kullanılacak altyapı ile ilgili öngörü ve kestirimlerde
bulunulmuştur. Bu çalışmada teknolojideki gelişmeler ve maliyetleri, nüfus ve eğitim ile ilgili
gelecek öngörüleri ortaya konmuştur. Altyapıda kullanılacak teknolojilerdeki eğilimler ve
maliyetler TESİD üyesi firmaların uzmanları ve proje ofisi elemanlarınca oluşturulan bir çalışma
grubunda belirlenmiştir. Yapılan bu saptamalar, Temmuz 1998 tarihinde Antalya’da yapılan,
aralarında müsteşar yardımcıları, genel müdürler ve kurum başkanlarının da bulunduğu geniş
katılımlı bir çalışma toplantısında tartışılmış, Bilgi Toplumu 2010 için sektörel vizyonlar
oluşturulmuştur.
Politika ve yapılanma önerileri, planlanan altyapı ve incelenen dünya örneklerinden
hareketle yine geniş katılımlı yöntemlerle oluşturulmuştur. Bu kapsamda, Kasım 1998 tarihinde
sanayi ve kamu kesiminden 100’e yakın uzmanın katılımı ile bir çalışma toplantısı düzenlenmiş,
Türkiye’nin öncelikleri ve kullanılması gereken teşvik ve uygulama araçları konusunda
düşünceler üretilmiştir. 1999’un ilk altı aylık dönemindeyse, altyapı planlamasının
güncellenmesi gerçekleştirilmiş, yeni veriler ışığında tutarlılık analizleri yapılmıştır. Türkiye
Ulusal Enformasyon Altyapısı (TUENA) Anaplanı 1999 Temmuz ayında Ulaştırma Bakanlığı
tarafından kabul edilmiştir.126
3.2.4 9. Ulaştırma Şurası Haziran 1998
Haziran 1998’te gerçekleştirilen ulaştırma şurasında da Türkiye’yi “bilgi toplumuna”
taşımak üzere, bilgi toplumunun alt yapısını oluşturacak olan elektronik ticaret ile ilgili teknik
altyapı konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması ve yönlendirilmesi, gençlerimizin,
öğrencilerimizin,
tüm
halkımızın
internet
ve
benzeri
hizmetlerden
tam
anlamıyla
yararlandırılması, sonuç bildirgesinde yer almıştır.127
126
Bilgi Toplumu Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme (Dünya ve Türkiye), TÜBİTAK, Eylül, 2002.
http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/bilgi_toplumu.pdf (11.11.2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
127
Bilgi Toplumu Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme (Dünya ve Türkiye), TÜBİTAK, Eylül, 2002.
http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/bilgi_toplumu.pdf (11.11.2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
69
3.2.5 e-Ticaret Koordinasyon Kurulu (1998-2002)
1998 yılında Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kararıyla, Dış Ticaret Müsteşarlığının
başkanlığında ülkemizde elektronik ticaretin yaygınlaştırılması amacıyla Elektronik Ticaret
Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. Kurul bünyesinde oluşturulan hukuk, teknik ve finans
çalışma grupları tarafından elektronik ticaretin geliştirilmesine yönelik raporlar hazırlanarak
öneriler ortaya konmuştur. Kurul, varlığını 2002/20 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile “e-Türkiye”
ile ilgili çalışmaların koordinasyonu, yürütülmesi ve kurumsal altyapının oluşturulmasına
yönelik tüm faaliyetlerin Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı bünyesinde toplanmasına
kadar sürdürmüştür.128
3.2.6 KamuNET (1998-2002)
Başbakanlığın 19.03.1998 tarih ve B.02.0.PPG.0.12.320-04993 (1998/13) sayılı genelgesi
ile; kamu bilgisayar ağları konusunda yapılan faaliyetlerin değerlendirilmesi, koordinasyonu,
izlenmesi ve finansmanı konusunda karşılaşılan darboğazların aşılması amacıyla Başbakanlık
Müsteşarının başkanlığında kamu kurum ve kuruluşlarının katılımı ile Kamu-Net Üst Kurulu ve
Kamu-Net Teknik Kurulu oluşturulmuştur. Kurul çalışmaları kapsamında 1998 yılında Kamu
Bilgisayar Ağları Konferansı düzenlenmiş ve bir eylem planı önerisi getirilmiştir. Kurul,
varlığını 2002/20 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile “e-Türkiye” ile ilgili çalışmaların
koordinasyonu, yürütülmesi ve kurumsal altyapının oluşturulmasına yönelik tüm faaliyetlerin
Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı bünyesinde toplanmasına kadar sürdürmüştür.129
128
http://www.bilgitoplumu.gov.tr/bilgi-toplumu/ulkemizde-bilgi-toplumuna-donusum/ (11.11.2014 tarihinde
çevrimiçi olarak erişildi.)
129
http://www.bilgitoplumu.gov.tr/bilgi-toplumu/ulkemizde-bilgi-toplumuna-donusum/ (11.11.2014 tarihinde
çevrimiçi olarak erişildi.)
70
3.2.7 VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Bilişim Teknolojileri ve Politikaları Özel İhtisas
Komisyonu
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı için, bilişim teknolojileri ve politikaları alanında
özel ihtisas komisyonu oluşturulmuş ve bu alandaki politikalarla ilgili ayrıntılı bir rapor
hazırlanmıştır. Planın altıncı bölümü, 127. maddesinde “bilgi ekonomisi ve toplumuna geçis için
mevcut çalışmalar da dikkate alınarak eylem planları hazırlanacaktır” denmektedir.
Özel ihtisas komisyon raporunda bilgi toplumu olma yolunda, altı ayrı başlıkta yapılması
gerekenler belirlenerek öneriler oluşturulmuştur.130
3.2.8 Türkiye Bilişim Şurası
“Ülkemizin bilgi toplumuna dönüştürülebilmesi ve bilişim teknolojilerini hem kullanan
hem de dünya ölçeğinde üreten bir konuma gelmesi için gerekli stratejilerin belirlenmesi”
amacıyla; 10-12 Mayıs 2002 tarihleri arasında Ankara’da Başbakanlık Müsteşarlığı, Türkiye
Zeka Vakfı, Türkiye Bilişim Derneği, Türkiye Bilişim Vakfı ve Türkiye Bilgi İşlem Hizmetleri
Derneği tarafından “Türkiye Bilişim Şurası” düzenlenmiştir.
Şura hazırlık çalışmaları kapsamında;

Türkiye’de Bilişim Sektörünün Gelişimi

İletişim Altyapısı

e-Ekonomi

e-Devlet

Hukuk

Eğitim

Ar-ge
130
Bilgi Toplumu Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme (Dünya ve Türkiye), TÜBİTAK, Eylül, 2002.
http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/bilgi_toplumu.pdf (11.11.2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
71
konularında çalışma grupları oluşturulmuştur. Bu gruplarda 300’ün üzerinde uzmanın 8 ay süren
çalışmaları sonucunda ortaya çıkan taslak rapor ilk olarak şurada tartışmaya açılmış, yapılan
düzeltme önerileri dikkate alınarak yenilenmiş ve 3-6 Eylül 2002 tarihlerinde 19. Bilişim
Kurultayı’nda kamuoyuna sunulmuştur.131
3.2.9 e-Türkiye Girişimi (2001)
Rekabetçi, dinamik ve bilgiye dayalı ekonomiye sahip olunması ve bilgi toplumuna
dönüşümün sağlanması ve e-Avrupa + Eylem Planının ülkemize uyarlanması hedeflerinin
gerçekleştirilmesine yönelik olarak Başbakanlığın 9.10.2001 tarihli ve 352 sayılı Genelgesi ile eTürkiye Girişimi başlatılmıştır. Girişim kapsamında 13 adet Çalışma Grubunun katkısıyla bir
adet taslak eylem planı hazırlanmıştır. Çalışma grupları ve koordinasyonundan sorumlu
kuruluşlar aşağıda yer almaktadır:
1) Eğitim ve İnsan Kaynakları Çalışma Grubu: Milli Eğitim Bakanlığı:
2) Altyapı Çalışma Grubu: Ulaştırma Bakanlığı
3) Hukuki Altyapı Çalışma Grubu: Adalet Bakanlığı
4) Standartlar Çalışma Grubu: Türk Standardları Enstitüsü Başkanlığı
5) Güvenlik Çalışma Grubu: Genelkurmay Başkanlığı
6) e-Ticaret Çalışma Grubu: Dış Ticaret Müsteşarlığı
7) Yatırımlar ve Planlama Çalışma Grubu: Devlet Planlama Teşkilatı
8) Arşiv ve Dijital Depolama Çalışma Grubu: Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
9) Uluslararası İzleme ve eAvrupa + Çalışma Grubu: AB Genel Sekreterliği
10) Özel Projeler Çalışma Grubu: Türkiye Bilişim Vakfı
11) Mevcut Durumun Tespiti Çalışma Grubu: KAMUNET Teknik Kurulu
131
Bilgi Toplumu Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme (Dünya ve Türkiye), TÜBİTAK, Eylül, 2002.
http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/bilgi_toplumu.pdf (11.11.2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
72
Ancak siyasi ve ekonomik istikrarsızlık nedeniyle Eylem Planının uygulanması imkanı
bulunamamıştır. e-Türkiye Girişimi, e-Dönüşüm Türkiye Projesinin ilanı ile son bulmuştur.132
3.2.10 Vizyon 2023 Teknoloji Öngörüsü Çalışmaları
TÜBİTAK, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun kendisine verdiği görev çerçevesinde
2002 yılında Vizyon 2023 Teknoloji Öngörüsü çalışmasını başlatmıştır. TÜBİTAK’ın
koordinasyonunda, ilgili kamu ve özel kuruluşlar, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarıyla
eşgüdüm içinde yürütülmesi planlanan Vizyon 2023 Projesi’nin temel eksenini, ülkemizde ilk
kez gerçekleştirilecek olan “Teknoloji Öngörü” alt projesi oluşturacaktır.
Teknoloji Öngörü Projesi ile ilgili bütün kesimlerin geniş katılımıyla ve sistematik bir
yöntemle, istenen bir geleceğe ulaşmak için bilim ve teknoloji alanında neler yapılması gerektiği
konusunda “görüş toplanması ve bu görüşlerin derlenmesi” amaçlanmakta ve bu yolla
oluşturulacak bilim
ve teknoloji
politikalarının, toplumun ilgili bütün
kesimlerince
sahiplenilmesi sonucunda daha fazla uygulama olanağı bulması beklenmektedir.
Bu bağlamda, Vizyon 2023 kapsamında tasarımlanan Teknoloji Öngörü Projesi’nin
başlatılmasının temel nedenleri; i) elde edilen bulguların Bilim ve Teknoloji politikalarının
oluşturulmasında bir araç olarak kullanılması, ve ii) süreç yararları olarak belirlenmiştir. Proje
sonucunda elde edilmesi beklenen bulgular ve kazanımlar ise şunlardır:

Türkiye için stratejik teknolojiler ile öncelikli AR-GE alanlarının belirlenmesi

B&T’nin ülke gündemine girmesi, farkındalığın artırılması

Sürece geniş ve etkin katılım
132
http://www.bilgitoplumu.gov.tr/bilgi-toplumu/ulkemizde-bilgi-toplumuna-donusum/ (11.11. 2014 tarihinde
çevrimiçi olarak erişildi.)
73
Türkiye için kurgulanan Teknoloji Öngörü Projesi'nde, temel unsur paneller olmak üzere,
çeşitli yöntemlerin kullanılmasına karar verilmiştir. En üst organ olan Yönlendirme Komitesi
Nisan ayında yaptığı toplantıda 11 adet panel belirlemiştir. Bu paneller arasında Bilgi ve İletişim
Paneli’de yer almaktadır.
Çeşitli sosyo-ekonomik faaliyet alanları ve tematik konuları kapsayan paneller, kendi ilgi
alanlarında teknoloji öngörüsü çalışması yürütecekler; panellerin ortaya koyduğu saptamalar,
yaygın danışma sürecinde, ilgili toplum kesimlerinde tartışılacak ve Delfi Sorgulaması ile de
geniş bir uzmanlar grubunun görüşlerine başvurulacaktır.
Yaygın danışma sürecinden elde edilen görüşlerin ışığında son şeklini alan panel
çalışmalarının sonuçları, daha sonra bir bütünlük içinde ele alınarak ve “stratejik teknoloji
ölçütleri” kullanılarak, ülkenin bilim ve teknoloji vizyonu ve stratejik teknoloji alanları
belirlenecektir.
Vizyon 2023 Projesi’nin üst düzey yetki ve onay mercii olan Yönlendirme Kurulu, 13
Nisan 2002 tarihli ilk toplantısında, proje kapsamında oluşturulacak panelleri belirlemiştir.
Sosyo-ekonomik Panellerden, ilgili oldukları faaliyet alanlarında;

Vizyon (2023’de nasıl bir Türkiye?)

Sosyo-ekonomik hedefler (Hangi sosyo-ekonomik ulaşılırsa kurgulanan vizyon
gerçekleşebilir?)

Teknolojik faaliyet konuları (Hedeflere erişebilmek için hangi teknolojik faaliyetler
gerekli)

Teknoloji alanları (Bu faaliyet alanları için hangi teknoloji alanlarında hangi yetenekler
gerekli?)

Türkiye’nin konumu (Bu teknolojik yeteneklerde nerdeyiz?)
74

Politika önerileri (Bu yeteneklere sahip olmak için neler yapmalıyız?) kapsamında
çalışmalar ve raporlar beklenmektedir.133
3.2.11 Bilgi Toplumu Stratejisi (2006-2010)
Eylem Planı, Bilgi Toplumu Stratejisi kapsamında belirlenen stratejik amaç ve hedeflere
ulaşılmasını sağlamak üzere, stratejinin uygulama döneminde hayata geçirilecek faaliyet ve
projeleri içermektedir. Eylem Planının bölüm ve alt başlıkları, Bilgi Toplumu Stratejisinde yer
alan stratejik öncelik ve hedeflere paralel olacak şekilde düzenlenmiştir. Eylem Planı, Bilgi
Toplumu Stratejisinin uygulanması sürecinde sorumlu ve ilgili kurum ve kuruluşların
faaliyetlerine referans olacaktır.
Bilgi Toplumu Stratejisinin etkin bir şekilde uygulanması, ülkemizin AB’ye katılım
sürecinde entegrasyonu kolaylaştıracak, AB’nin 2010 yılı itibarıyla dünyadaki en rekabetçi,
dinamik ve bilgi tabanlı ekonomisi olmasını öngören Lizbon Stratejisinde belirlenen hedeflere
ulaşılması yönünde ülkemize avantaj sağlayacaktır.
Bilgi Toplumu Stratejisinin temel hedefleri;

Kamuda iş süreçlerinin gözden geçirilerek kamu yönetiminde ve işleyişinde
modernizasyonunun sağlanması,

Kamunun vatandaşlara ve iş dünyasına sunduğu hizmetlerin daha etkin, hızlı, kolay
erişilebilir ve verimli sunulması,

Vatandaşların bilgi toplumu imkanlarından azami düzeyde faydalanmalarının sağlanması,
sayısal uçurumun azaltılması, istihdamın ve verimliliğin artırılması,

Bilgi ve iletişim teknolojilerinin, daha fazla katma değer yaratmak üzere, işletmeler
tarafından yaygın ve etkin kullanımının sağlanması,
133
Bilgi Toplumu Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme (Dünya ve Türkiye), TÜBİTAK, Eylül, 2002.
http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/bilgi_toplumu.pdf (11.11.2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
75

İletişim hizmetlerinde yaygın, nitelikli ve uygun fiyatlarla hizmet sunumunu sağlayacak
rekabetçi ortamın tesisi ile bilgi ve iletişim teknolojileri sektörünün büyümesinin
sağlanması ve küresel rekabetçi bir sektör olarak konumlanmasıdır.134
2006-2010 dönemini kapsayan Bilgi Toplumu Stratejisi, 7 temel stratejik öncelik ekseninde
yürütülecek ve aşağıda belirtilen ana temalar altında yer alan eylemlerle hayata geçirilecektir.
Eylem Planında yer alan eylemler, stratejik öncelik ve hedefler göz önünde bulundurularak
belirlenmiştir.
Tablo 3.2 Türkiye’nin bilgi toplumuna dönüşüm sürecindeki stratejik öncelikleri
(2006-2010)
Öncelik
Temel Strateji
Slogan
1
Sosyal Dönüşüm
“Herkes için bilgi ve iletişim teknolojileri fırsatı”
2
Bilgi
ve
İletişim
Teknolojilerinin
İş
Dünyasına Nüfuzu
Vatandaş Odaklı Hizmet
Dönüşümü
Kamu
Yönetiminde
Modernizasyon
Küresel Rekabetçi Bilgi
Teknolojileri Sektörü
Rekabetçi, Yaygın ve Ucuz
İletişim
Altyapı
ve
Hizmetleri
Ar-Ge ve Yenilikçiliğin
Geliştirilmesi
“İşletmelere bilgi ve iletişim teknolojileri yoluyla rekabet avantajı”
3
4
5
6
7
“Yüksek standartlarda kamu hizmeti sunumu”
“Bilgi ve iletişim teknolojileriyle desteklenen kamu yönetimi reformu”
“Uluslararası oyuncu bilgi teknolojileri sektörü”
“Toplumun her kesimine yüksek kalitede ve ucuz geniş bant erişim
imkanı”
“Küresel pazarın taleplerine uygun yeni ürün ve hizmetler”
Bilgi Toplumu stratejisi (2006-2010), 7 eksende, 28 kamu kurumunun sorumlu olduğu
111 eylem ile hayata geçirilecek, 36’sı temel gösterge olmak üzere 117 gösterge ile gelişmelerin
takip edildiği bütüncül bir program olarak uygulamaya konmuştur.
Bilgi Toplumu Stratejisi Eylem Planında, Haziran 2012 itibariyle yüzde 64,1 başarı elde
edilmiştir. Eylemlerde kaydedilen ilerleme oranları, eksenler itibariyle aşağıdaki gibidir.
134
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2006/07/20060728-7.htm (20.11.2014 tarihinde erişildi)
76
Tablo 3.3 Bilgi toplumu stratejisi eylem planında (2006-2010) eksenler itibarıyla başarı
oranları, Haziran 2012
Kaynak: 2014-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (Taslak), Mayıs 2014, s.12.
http://www.bilgitoplumustratejisi.org/tr/doc/8a94819842e4657b01464d5025b80002
3.2.12 2014-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (Taslak)
2014-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı büyüme ve istihdam odağında ve
sekiz ana eksende hazırlanmıştır. Odak ve kapsamının beş ana unsur belirleyici olmuştur. Bunlar;
Türkiye’nin bilgi toplumu alanında geldiği aşama ve devam eden ihtiyaçları, Türkiye’nin temel
sorunları ve önündeki fırsatlar, Onuncu Kalkınma Planı başta olmak üzere ulusal, tematik ve
bölgesel politika belgeleri ve Avrupa Birliği’nin Avrupa İçin Sayısal Gündem girişimi başta
olmak üzere uluslararası arenadaki politika tercihleridir.
Bu bağlamda, 2014-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı Eksenleri aşağıdaki
gibidir:
77
Tablo 3.4 2014-2018 Bilgi toplumu stratejisi ve eylem planı eksenleri
2014-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı Eksenleri
1
2
3
4
5
6
7
8
Bilgi Teknolojileri Sektörü
Genişbant Altyapısı ve Sektörel Rekabet
Nitelikli İnsan Kaynağı ve İstihdam
Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin Topluma Nüfuzu
Bilgi Güvenliği ve Kullanıcı Güveni
Bilgi ve İletişim Destekli Yenilikçi Çözümler
İnternet Girişimciliği ve e-Ticaret
Kamu Hizmetlerinde Kullanıcı Odaklılık ve Etkinlik
Kaynak: 2014-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (Taslak), Mayıs 2014, s.14.
http://www.bilgitoplumustratejisi.org/tr/doc/8a94819842e4657b01464d5025b80002
Büyüme ve istihdam odaklı hazırlanan Bilgi Toplumu Stratejisi’nin, bilgi ve iletişim
teknolojileri düzleminde gerçekleştirilmesi amaçlanmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin
ekonomik, sosyal ve bireysel yaşama yoğun etkisi, inorganik bir yaşam meydana getirmiş
olmasına karşın, konjonktürler dalgalanmasına bağlı yeni bir yaşam anlayışı var etmiştir. “Dijital
Hayat” olarak adlandırılan bu yeni anlayış, uluslararası arenada “Var olma”nın kriterini
oluşturmuştur.
Bilgi ve iletişim teknolojilerine bağlı ekonomik işleyiş süreçleri dönüşmekte;
yeni ürün ve hizmetlerin payı ve etkisi artmakta; iş dünyasının rekabet gücü açısından bu
teknolojilere sahip olma ve bu teknolojileri etkin biçimde kullanabilme yeteneği daha belirgin
hale gelmekte; iş modelleri ve işgücü piyasası değişime uğramaktadır.
Hayatın dijitalleşmesiyle birlikte sayısal içerik hızla büyümektedir. Geleneksel ekonomik
işleyişin bilgi teknolojileri ile dönüşümü ve sayısal içeriğin artırdığı veri hacminin beraberinde
verimliliği ve ürün çeşitliliğini artıracağı, ürün maliyetini azaltacağı, hizmet kalitesini kullanıcı
odaklı yapacağı öngörülmektedir.
2014-2018 Bilgi Toplumu Strateji ve Eylem Planı ile hayata geçirilecek eylemlerin;
bilişim sektörünün güçlü ve rekabet gücü yüksek bir yapıya kavuşturulması, BİT’in diğer
78
sektörlere nüfuzunun artırılması ve internet girişimlerinin gelişimlerine uygu bir ekosistemin
oluşturulması suretiyle ekonomide büyüme ve istihdam artışını desteklenmesi öngörülmektedir.
Öte yandan; genişbant alt yapılarının tesisi, yetkin bilişim personeline yönelik çalışmalar, bilgi
toplumuna dönüşüm sürecinin gerektirdiği hukuki altyapının hayata geçirilmesi suretiyle bilgi
güvenliği ve kullanıcı güveninin tesisi, yenilikçi bilişim çözümlerinin kent hayatı, yeşil bilişim,
e-sağlık, bilginin etkin kullanımı gibi alanlarda hayata geçirilmesi ve kamu hizmetlerinde
kullanıcı odaklılık ve etkinliğin sağlanması gibi destekleyici çalışmalar ve bilişim sektörünün
ekonomiye katkısının etkin biçimde açığa çıkarılması sağlanacaktır.135
Bilgi Toplumu, Türkiye açısından ekonomik evrilmeye bağlı, bilgi ve iletişim
teknolojileri etrafında biçimlenmiş dijital hayatın, ülke çapında nüfuz ettirilmesi çabasından öte
değildir. Konjonktüre bağlı oluşan bu çaba Türkiye’nin uluslararası arenada varlığını
sürdürmenin, jeopolitik konumu itibariye bölgesel güç unsuru ve bölgede söz sahibi olma
açısından önemlidir. Ancak, Bilgi Toplumu açısından yapılan bu çalışmaların büyük
çoğunluğunun BT düzleminde gerçekleştiriliyor olması birçok sorunsalı da beraberinde getirdiği
gibi, küresel anlamda kabul görmüş “Bilgi Toplumu”* olgusunun gerçekleşmesini de
engellemektedir.
Bilgi Toplumu, toplumsal bütünü oluşturan bileşenlerin, senkronize etkileşimiyle var
olur. Bir başka deyişle toplumsal ekonomik, politik, kültürel ve teknolojik yapıların etkileşimi
Bilgi Toplumu’nun çıktısını oluşturur.
İthal teknoloji ile kurulacak bilişim sistemleri, teknolojik açıdan dışa bağımlılığı
artıracağı gibi, özgün teknolojik sistemlerin kurulmasını da engelleyecektir. Bununla birlikte
kültürel birikimden yoksun, taklitçi ve ideolojik davranış kalıplara sahip bireyler, bu bireyleri
135
2014-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (Taslak), Mayıs 2014, s.19
http://www.bilgitoplumustratejisi.org/tr/doc/8a94819842e4657b01464d5025b80002
*
Buradaki ifade, dünyadaki “Bilgi Toplumu”nun oluşum süreçleri göz önüne alınarak kullanılmıştır.
79
hegemonya altına alan baskıcı politik tutumlar vb. durumlar, Türkiye açısından Bilgi
Toplumu’nun sorunsalını oluşturmaktadır.
Türkiye’de Bilgi Toplumu’na ilişkin yapılan çalışmaların neredeyse tamamında, bilişim
ve internet ağının gelişimi vurgulanmaktadır. Kuşkusuz ki bu vurgu, bilişim ve internet
teknolojilerinin çağın gerçeği oluşundan kaynaklanmaktadır. Ancak, Bilişim ve internet
teknolojileri Batı’nın kültürel, ekonomik, politik ve teknolojik birikiminin gelinen nokta
itibariyle çıktısıdır. Söz konusu çıktının oluşumu, yüzyılların vermiş olduğu birikimin eylemsel
halidir.
Bu
bağlamda
kültürel
birikimin
politik
dönüşümü
sağlamadığı,
politik
kişilerin/tutumların oluşturduğu güdümlü toplum, “bireysel var olmadan toplumsal var olmaya”
ilkesinin yaşam bulmadığı, ekonomik gücün oligarşinin elinde biçimlendiği, taklitçi, özgünlükten
uzak bir anlayış ile bilişim ve internet teknolojilerini kullanmak Türkiye’yi Bilgi Toplumu
yapmaya yeterli değildir.
Türkiye, tarihsel süreçleri dikkate alarak, kendine özgü dinamikleriyle, küresel olgular
karşısında özgün modeller üretebilecek yapıya sahiptir. Zira Türkiye’nin kültürel iklim
zenginliği politik, ekonomik ve teknolojik yapıları besleyecek güçtedir.
Türkiye’nin politik, ekonomik ve teknolojik ithalleri, Türkiye’yi iki önemli açıdan
olumsuz etkilemektedir. Bunların ilki ithalin taklitçiliği oluşturması ve buna bağlı olarak da
“taklitçiliğin özgünlüğü yok etmesi”; ötekisi ise taklitçiliğin elbise misali, birkaç beden dar
olmasıdır.
Sürekli üretimin koşulsuz gerçekleşmesi özgünlüğe bağlıdır. Küresel dünyanın koşulları,
özgünlüğü kaçınılmaz olarak desteklemektedir. Özgün üretimler, konjonktürel dalgalanmaların
seyrini değiştirir.
80
Oryantalist bakış açıları ile Türkiye analiz edilmeye çalışılırken, Türkiye’nin
oryantalizmden uzak “Batı medeniyeti”nin bir parçası olma gayreti, belki de gelinen noktada
Türkiye’deki “ithalciliğin” asıl nedenlerden bir olduğunu söylenebilir.
Nitekim on yıllar boyunca Avrupa Birliği’ne tam üyelik sağlanabilmesi için yapılan
çalışmalar, reformlar bunun bir göstergesidir. Türkiye’nin Batılılaşma süreci her ne kadar yeni
bir olgu olmasa da son yıllarda, Avrupa Birliği çalışmaları, reformları önceki yıllara, dönemlere
oranla büyük bir artış sağlamış ve buna yönelik de ciddi efor sarf edilmiştir.
3.3 AVRUPA BİRLİĞİ
Avrupa ülkelerinin ekonomik, politik ve sosyal alanlarda birlikte hareket etme temeline
dayalı olarak oluşturmuş oldukları birlik136 olarak tanımlanan Avrupa Birliği’nin oluşum süreci
Ortaçağa değin uzar.
Birliğin oluşmasının 1900’lü yıllara kadar düşünce düzeyinde kalmasının, uygulamaya
geçirilebilmesinin ise II. Dünya Savaşı sonrasında olmasının pek çok nedeni vardır. Ancak
ağırlıklı olarak, yaşanan ekonomik sorunların çözümlenebilmesi ile dünya barışının sağlanması
ve korunmasına duyulan gereksinim, Avrupa ülkeleri arasında uluslararası işbirliğini kaçınılmaz
bir biçimde zorunlu kılmıştır.137
Birleşmiş Avrupa, gerçek bir siyasi projeye dönüşüp ülkelerin hükümet politikalarında
uzun vadeli bir hedef haline gelmeden önce, bilgelerin dile getirdiği bir düşünceydi. Avrupa’da
yüzyıllarca, sık sık yaşanan kanlı savaşların bitmesinin, ancak ortak çıkarlar ekseninde çözüme
kavuşturulacağı noktasında anlaşmaya varan Avrupalı lider ve düşünürler,
barışın
136
Erdoğan Kaya, Türkiye’nin Avrupa Birliği ile Bütünleşme Sürecinde Sosyal Bilgiler Dersinin İşlevselliği, Anadolu
Üniversitesi Yayınları, Eskişehir 2006, s.3.
137
Ebru Akçeken, Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Türkiye’deki Enformasyon Hizmetleri, Hacettepe Üniversitesi,
Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2003, s.11
81
sürdürülebilmesinin tek yolunun, ülkelerinin ekonomik ve siyasi yönlerden birleşmesi olduğu
fikrine vardılar.138
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Avrupalı devlet adamlarının Avrupa'da kalıcı bir barış
oluşturma çabaları hız kazandı. Robert Schuman (Fransa Dışişleri Bakanı), Eski Milletler
Cemiyeti Genel Sekreteri Jean Monnet'in tasarısına dayanarak, 9 Mayıs 1950 tarihinde, Avrupa
Devletlerini, kömür ve çelik üretiminde alınan kararları bağımsız ve uluslarüstü bir kuruma
devretmeye davet etti. Schuman Planına göre, Avrupa'da bir barışın kurulabilmesi için Fransa ve
Almanya arasında yüzyıllardır süregelen çekişmenin son bulması gerekiyordu. Bunun yolu ise,
söz konusu kurumun gözetiminde, ortak kömür ve çelik üretimini sağlamak ve bu örgütlenmeyi
tüm Avrupa devletlerinin katılımına açık tutmaktı.
Schuman Deklarasyonunun bir sonucu olarak, 1951 yılında, Belçika, Federal Almanya,
Lüksemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda'dan oluşan 6 üye ile Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu
(AKÇT) kuruldu.139 Dünya Barışı’nın ancak kendisini tehdit eden tehlikelerle orantılı yaratıcı
çabalarla muhafaza edilebileceğini “göz önüne alarak”; Organize ve dinamik bir Avrupa’nın
medeniyete yapacağı katkının, barışçıl ilişkilerin korunması için zorunlu olduğuna “inanarak”;
Avrupa’nın ancak fiili bir dayanışma meydana getirecek somut icraat ve ekonomik kalkınmaya
yönelik ortak temellerin oluşturulması ile kurulabileceğinin “bilincinde olarak”; Temel üretimleri
artımak suretiyle yaşam standardını yükseltmeye ve barışçıl çabaları daha ileri götürmeye
“istekli olarak”; çok eskiden beri süregelen husumetin yerine temel çıkarlarını birleştirmeye,
ekonomik bir topluluk kurarak, kanlı çatışmalarla uzun süredir bölünmüş halklar arasında daha
geniş ve köklü bir toplumun temellerini oluşturmaya ve bundan böyle ortak bir kaderi
yönlendirecek kurumların temellerini atmaya “kararlı olarak” kurulan Avrupa Kömür ve Çelik
Topluluğu’nun ilk başkanı Schuman Deklarasyonu'na ilham veren bu fikrin sahibi Jean Monnet
138
Avrupa Birliği Tarihçesi, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=105&l=1 (19. 11. 2014 tarihinde çevrim içi olarak erişildi.)
139
Avrupa Birliği Tarihçesi, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=105&l=1 (19. 11. 2014 tarihinde çevrim içi olarak erişildi.
82
oldu.140 Böylece, savaşın ham maddeleri olan kömür ve çelik, barışın araçları oluyor; dünya
tarihinde ilk defa devletler kendi iradeleri ile egemenliklerinin bir kısmını ulusüstü bir kuruma
devrediyordu.
Avrupa Birliği’nin, ulusüstü ekonomik stratejilerin gelişimi, politik bütünlüğü sağlama
çabalarını da beraberinde getiriyordu. Altı üye devlet, 1957'de, işgücü ile mal ve hizmetlerin
serbest dolaşımına dayanan bir ekonomik topluluk kurmaya karar verdiler. Böylece, kömür ve
çeliğin yanısıra diğer sektörlerde de ekonomik birliği kurmak amacıyla, 1957'de Roma
Antlaşması imzalanarak Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kuruldu. AET'nin amacı, malların,
işgücünün, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaştığı bir ortak pazarın kurulması, ve en
nihayetinde siyasi bütünlüğe gidilmesiydi. Bununla birlikte Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu
(EURATOM) da 1 Ocak 1958 tarihinde yürürlüğe giren Roma Antlaşması ile kuruldu.
Topluluğun amacı, nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla ve güvenli biçimde kullanılmasını
sağlamak amacıyla üye devletlerin araştırma programlarını koordine etmek olarak belirlendi. 141
1965 yılında imzalan Füzyon Antlaşması (Birleşme Anlaşması) ile Avrupa Kömür ve
Çelik Topluluğu, Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu için tek bir
Konsey ve tek bir Komisyon oluşturularak, bu Topluluklar, Avrupa Toplulukları adı altında
anılmaya başlandı.
1986 Avrupa Tek Senedi ve 1992 Maastricht antlaşmasının imzalanması ile AB’nin
ekonomik boyutu kadar politik ve kültürel boyutları da önem kazanmaya başlamıştır.
140
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu Kuran Anlaşma
http://www.avrupa.info.tr/fileadmin/Content/EU/bir_bakis/AvrupaKomurveCelikToplulugunuKuranAntlasma.pdf
141
Avrupa Birliği Tarihçesi, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=105&l=1 (19. 11. 2014 tarihinde çevrim içi olarak erişildi.)
83
1 Temmuz 1987 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa Tek Senedi ile “Ortak Pazar” hedefi
“Tek Pazar” adı altında yeniden tanımlandı. Tek pazarın önündeki fiziki, teknik ve mali
engellerin kaldırılması amacıyla bazı düzenlemelerin yapılması ve söz konusu düzenlemelerin
yapılması ve söz konusu düzenlemelerin en geç 31 Aralık 1992 tarihine dek tamamlanarak üye
devletler arasında sınırların olmadığı bir ekonomik alan yaratılması amacına ulaşılması
öngörüldü.
Avrupa Tek Senedi ile başlayan köklü değişim süreci, derinleşme sürecinin ikinci
aşamasını oluşturan ve Avrupa bütünleşmesinin yapısında bugüne dek yaşanan en önemli
değişiklikleri getiren “Maastricht Antlaşması” ile devam etti. 1993 yılında yürürlüğe giren bu
antlaşma ile Birliğin kurumsal yapısına, yetki ve faaliyet alanına ilişkin kabul edilen değişiklikler
siyasi bütünleşmenin temellerini oluşturdu. Antlaşma ile kabul edilen en önemli yenilik, Avrupa
Toplulukları’ndan oluşan ekonomik bütünleşme alanına, siyasi bütünleşmeyi amaçlayan “Ortak
Dış ve Güvenlik Politikası” ile “Adalet ve İçişlerinde İşbirliği” alanlarının eklenmesi ve
oluşturulan bu yeni yapıya “Avrupa Birliği” adı verilmesidir.142
1997 yılında imzalanıp, 1999 yılında yürürlüğe giren “Amsterdam Antlaşması”
derinleşme sürecinin üçüncü temel aşaması olup, Maastricht Antlaşması’nın kurallarını
değiştirerek, demokratik ve sosyal konular ile istihdamı daha çok dikkate alan bir AB
oluşturmayı hedeflemiştir. Bu antlaşma ile Avrupa vatandaşlarının hakları güçlendirilmiştir.
Ayrıca, Avrupa Birliği’nin merkez ve doğu Avrupa ülkelerine doğru genişleme perspektifi
dikkate alınarak, kurumsal ve siyasal yapıların da güçlendirilmesi hedeflenmiştir. Amsterdam
Antlaşması’nda açıkça ifade edildiği gibi, Avrupa Birliği, tüm üye devletlerce paylaşılan,
özgürlük, demokrasi, temel özgürlükler ve insan haklarına saygı ve hukuk devleti ilkeleriyle
142
AB’ye Genel Bakış, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı s.22-23
http://www.ab.gov.tr/files/rehber/02_rehber.pdf . (22. 11. 2014 tarihinde çevrim içi olarak erişildi.)
84
kurulmuştur. Avrupa vatandaşlarının bu haklarını korumak için Antlaşma, bir özgürlük, güvenlik
ve adalet alanı oluşturmaktadır.143
2001 yılında imzalanıp, 2003 yılında yürürlüğe giren ve derinleşme sürecinin bir diğer
aşaması “Nice Antlaşması”dır. Bu antlaşma Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin Birliğe katılım
sürecine, Birliğin karar alma mekanizmalarının hazır hale getirilmesi amaçlandı. Bu çerçevede
27 üyeli bir AB’ye gerekli kurumsal yapının nasıl şekilleneceği, Parlamento’daki sandalye
sayıları, Komisyon’un yapısı ve Konsey’deki oy ağırlıkları düzenlendi. Nice Antlaşması’nda
önemli reformlara ilişkin kararlar alınmıştır. Bununla birlikte Nice Antlaşması, AB’nin kurumsal
yapısını genişlemeye hazır hale getirmiştir.144
2000 yılı Aralık ayında Nice Zirvesi’nde zerinde uzlaşılan ve Nice Antlaşmasının eki
olarak yayınlanan “Avrupa Birliğinin Geleceği Deklarasyonu” ile başlatılan, 7 yıl süren ve son
derece sancılı geçen bir Avrupa Birliği reform süreci yaşandı. Bu sancılı süreç, 13 Aralık 2007
tarihinde Lizbon’da imzalanan Lizbon Antlaşması’nın 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe girmesi
ile sona erdi.
2007 yılında imzalanıp 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması,
derinleşme sürecinin bugün için son aşamasını oluşturur. Lizbon Antlaşması’nda Birliğin daha
demokratik, daha şeffaf ve daha etkili işleyen bir yapıya kavuşturulması amacıyla, kurumsal
yapısına, yetki ve faaliyetlerine ilişkin hükümlere yer verilerek hem ekonomik hem de politik
bütünleşmeye yönelik köklü değişiklikler gerçekleştirildi.145
143
Amsterdam Antlaşması (Bütünleştirilmiş Haliyle Avrupa Birliği Kurucu Antlaşmaları), İktisadi Kalkınma Vakfı,
İstanbul 2000, s.1.
http://www.bumko.gov.tr/Eklenti/2843,amsterdamtrpdf.pdf?0
144
AB’ye Genel Bakış, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı s.27.
http://www.ab.gov.tr/files/rehber/02_rehber.pdf . (22. 11. 2014 tarihinde çevrim içi olarak erişildi.)
145
AB’ye Genel Bakış, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı s.29-30
http://www.ab.gov.tr/files/rehber/02_rehber.pdf . (22. 11. 2014 tarihinde çevrim içi olarak erişildi.)
85
Tablo 3.5 Avrupa Birliği’ni Şekillendiren Temel Antlaşmalar
Antlaşma Adı
Antlaşmayla
Kurulan/Değişen
İmza Yeri
İmza Tarihi
Yürürlüğe
Girme Tarihi
Paris Antlaşması
Avrupa Kömür ve Çelik
Topluluğu
Paris
18 Nisan 1951
23 Temmuz
1952
Roma Antlaşması
Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu
Roma
25 Mart 1957
1 Ocak 1958
Roma Antlaşması
Avrupa Ekonomik Topluluğu
Roma
25 Mart 1957
1 Ocak 1958
Birleştirme
Antlaşması
Avrupa Topluluklarına Tek Bir
Konsey ve Tek Komisyon
Lüksemburg
8 Nisan 1965
1 Temmuz 1967
Avrupa Tek Senedi
Avrupa Toplulukları’nı Kuran
Antlaşmaları Gözden Geçiren
Antlaşma
Lüksemburg
ve Lahey
17 Şubat 1986
28 Şubat 1986
1 Temmuz 1987
Maastricht
7 Şubat 1992
1993
2 Ekim 1997
1 Mayıs 1999
26 Şubat 2001
1 Şubat 2003
Maastricht
Antlaşması; Avrupa
Birliği
Antlaşması
Avrupa Birliği
Amsterdam
Antlaşması
Avrupa Birliği Antlaşması’nı ve
Avrupa Toplulukları’nı Kuran
Antlaşmaları Değiştiren
Amsterdam
Nice Antlaşması
Avrupa Birliği Antlaşması’nı ve
Avrupa Toplulukları’nı Kuran
Antlaşmaları Değiştiren
Nice
Lizbon Antlaşması
Avrupa Birliği Antlaşmasına ve
Lizbon
13 Aralık 2007
1 Aralık 2009
Avrupa Topluluğunu Kuran
Antlaşmaya
Düzenleme Getiren
Kaynak: Bu tablo, Yazgı Cihangir. Avrupa Birliği Bilgi Toplumu Projeleri ve Üniversite Kütüphaneleri,
Marmara Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2010, s.6 dan esinlenerek hazırlanmıştır.
Bugün gelinen noktada 28 üye devlete sahip olan Avrupa Birliği; üye devletler arasında
kalıcı barışın sağlanması, eşitlik, özgürlük, adalet gibi her alanda dayanışma içinde yaşamayı
özgürlük ve demokrasi ilkelerine dayanarak insan haklarına saygı duymayı ve hukukun
üstünlüğünün uygulanmasını amaçlayan “ulus devlet” ile “federal devlet” modelleri arasındaki
kurumsal bir örgütlenmedir.
86
3.4 TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ SÜRECİ
Avrupa’nın, politik-ekonomik düzlemde sağladığı Birlik, teknolojik ve kültürel gelişimi
de beraberinde getirdi. Politik, ekonomik, teknolojik ve kültürel birliğin oluşması ve bunların
senkronize etkileşimi ve gelişimi Avrupa’yı bir güç ve cazibe merkezi haline getirdi. Avrupa,
artık Türkiye gibi, gelişmekte olan ülkelerin odak noktasıydı.
Türkiye’nin Batılılaşma ve çağdaşlaşma idesi, kuruluşundan bu yana vardır. Türkiye’nin
uluslararası arenada politik-ekonomik-teknolojik bir güce sahip olabilmesi Avrupa Birliği
yolunda ilerlemesinin en önemli nedenlerindendir. Bununla birlikte gittikçe küreselleşen
dünyada, ülkelerin “konjonktürel dalgalanmalardan” etkilenme durumları, paydaşı oldukları güç
ile doğru orantılı olacağından, Türkiye’nin stratejik açıdan Avrupa Birliği yolunda ilerlemesinin
bir diğer önemli nedenini oluşturur.
Türkiye’nin kültürel iklim zenginliği; jeopolitik konumu, yeraltı ve yerüstü doğal
kaynakları da Avrupa’nın politik-teknolojik-ekonomik gelişiminin devamı ve pazarlama
stratejileri için çok şey ifade etmekteydi. Bu bağlamda Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkileri
“kazan-kazan” mantığı üzerine inşa edildi.
Türkiye halkının, Avrupa Birliği’ne katılım noktasında hâlâ hem fikir olduğu
söylenemez. Bir yandan çağdaşlığın, ilerlemenin ancak Avrupa gibi “çağdaş ülkeleri” takip
etmek ve onlarla stratejik işbirliği içinde olma düşüncesine sahip olanlar ile Türkiye’nin
ilerlemesini,
çağdaşlaşmasını
kendi
öz
dinamikleriyle
ve
kendi
coğrafyasında
gerçekleştirebileceğine sahip olanlar hep bir fikirsel çatışma içindedir.
Tarihsel süreçte, Türkiye halkının politik kişi egemenliğine bağlı “devlet/politika
anlayışı”, ulusal; özelde de uluslararası devlet çalışmalarının “niteliğini” sorgulaması önünde
87
engel teşkil etmiş ve buna bağlı olarak da özellikle uluslararası arenada “politik kişinin
inisiyatifi” geçerli olmuştur. Bu bağlamda politik kişinin ideolojik perspektifi ile halkın
perspektifi zaman zaman sorunsallara neden olmuştur.
Türkiye’nin politik, ekonomik, inançsal, kültürel değerlerine neredeyse taban tabana zıt
denilebilecek Avrupa Birliği’ne üyelik çalışmaları, dönemin egemen politik kişisinin, başbakan
Adnan Menderes’in, girişimleriyle başlatıldı.
Genel çerçevede bakıldığında Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri 31 Temmuz 1959
yılında, Avrupa Ekonomik Topluluğu’na başvuru ile başlamış, 12 Eylül 1963’te imzalanan
Ankara Anlaşması ile bu ilişkinin kapsamı düzenlenmiştir. 1982 yılında AB’nin Türkiye ile
ilişkilerini dondurma kararı alması ile aksayan entegrasyon süreci 1987 yılında Türkiye’nin
üyelik müracaat ile yeniden başlamıştır. 1999 yılı Aralık ayında Helsinki’de gerçekleştirilen
Zirve Toplantısında Türkiye’ye adaylık statüsü tanınmıştır. AB tarafından, AB bölgesel blokuna
dahil olmak isteyen ülkelerin gerek ekonomik gerek siyasi gerek ideoloji olarak AB’nin
halihazırdaki üye ülkeleri ile benzer ideolojik yapıya sahip olmaları beklenmektedir.146
Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda yaptığı çalışmalar kronolojik olarak aşağıdaki
tabloda verilmiştir.
146
Belgin Akçay, “Avrupa Birliği’nin Ekonomik Kriterleri ve Türkiye” Maliye Dergisi, s. 155, Temmuz-Aralık, (2008),
s.12.
88
Tablo 3.6 Türkiye-AB ilişkileri kronolojisi
Türkiye-AB İlişkileri Kronolojisi
1959
31 Temmuz
Türkiye, AET'ye ortaklık için başvurdu.
1963
12 Eylül
Türkiye ile AET arasında bir ortaklık ilişkisi yaratan Ankara Anlaşması imzalandı.
1964
1 Aralık
Ankara Anlaşması yürürlüğe girdi.
1970
23 Kasım
Gümrük Birliği'ne ilişkin kuralları içeren Katma Protokol imzalandı.
1971
1 Eylül
Katma Protokol'ün ticari hükümleri "Geçici Anlaşma" ile yürürlüğe konuldu. AET,
Türkiye'den ithal ettiği sanayi ürünlerine uyguladığı gümrük vergilerini ve miktar
kısıtlamalarını (tekstil ürünleri hariç) kaldırdı.
1 Ocak
Katma Protokol yürürlüğe girdi.
1973
Türkiye, Birinci Gümrük İndirimi ve Konsolide Liberasyon Listesi Uyumu’nu (Ortak
Gümrük Tarifesi) gerçekleştirdi.
21 Mayıs
Türkiye ile AET arasında, “Birinci Genişleme”ye ilişkin görüşmeler mutabakat ile
sonuçlandı.
30 Haziran
İngiltere, İrlanda ve Danimarka’yı kapsayan Birinci Genişleme’ye dair Tamamlayıcı
Protokol, Türkiye ile AET arasında imzalandı.
1974
1 Ocak
Tamamlayıcı Protokol ile ilgili "Geçici Anlaşma" yürürlüğe girdi.
89
1976
1 Ocak
Türkiye, İkinci Gümrük İndirimi ve Konsolide Liberasyon Listesi Uyumu'nu gerçekleştirdi.
19 Eylül
Ortaklığın Geliştirilmesine ilişkin 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı; Ortaklık Konseyi,
tarım ürünlerinin tamamına yakın bir kısmında Türkiye'ye uygulanan gümrük vergilerinin
1987 yılına kadar sıfıra indirilmesini kararlaştırdı.
22 Ocak
Avrupa Parlamentosu, Konsey ve Komisyon'dan talebi üzerine, Türkiye-AET Anlaşması'nın
askıya alınmasını kararlaştırdı.
16 Eylül
Türkiye-AET Ortaklık Konseyi toplandı. Böylece, 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren fiilen
dondurulmuş durumda bulunan Türkiye-AET ilişkilerinin yeniden canlandırılması süreci
başladı.
1980
1982
1986
1987
14 Nisan
Türkiye, Avrupa Toplulukları’na, Roma Antlaşması'nın 237'nci, AKÇT Antlaşması'nın
98'inci ve EURATOM Antlaşması'nın 205'inci maddelerine istinaden tam üye olmak üzere
ayrı ayrı müracaat etti.
1989
18 Aralık
Avrupa Komisyonu, Türkiye'nin tam üyelik başvurusu konusundaki "Görüş"ünde (Avis),
Topluluğun, kendi iç pazarını tamamlayabilme sürecinden önce (1992), yeni bir üyeyi kabul
edemeyeceği ve Türkiye'nin katılımından önce, ekonomik, sosyal ve siyasal alanda
gelişmesine ihtiyaç duyulduğu hususlarına yer verdi.
1990
6 Haziran
Avrupa Komisyonu, Türkiye ile her alanda işbirliğinin başlatılması ve hızlandırılması
konusundaki önlemleri içeren bir "İşbirliği Paketi"ni hazırlayarak Avrupa Konseyi'nin
oluruna sundu.
1994
30 Temmuz
Avrupa Komisyonu, Gümrük Birliği'nin, Türkiye-AT arasında 1963 yılında imzalanan
Ankara Anlaşması'nda belirtildiği şekilde gerçekleşmesini sağlayıcı ilkeleri tespit etti.
90
1995
13 Aralık
1996
1 Ocak
“Gümrük Birliğinin Son Döneminin Uygulanmaya Konmasına ilişkin 1/95 Sayılı Türkiye-AB
Ortaklık Konseyi Kararı”, Avrupa Parlamentosu tarafından onaylandı.
Türkiye, AB ile entegrasyonunda, 22 yıl süren "Geçiş Dönemi"ni 31 Aralık 1995 tarihinde
tamamlayarak, 1.1.1996 tarihi itibariyle, tam üyelik sürecinde "Son Dönem"e, sanayi
ürünlerinde ve işlenmiş tarım ürünlerinde sağlanan Gümrük Birliği sürecini tamamlayarak
girdi.
1997
12-13 Aralık
Lüksemburg Avrupa Konseyi Zirve Toplantısında, AB’nin Beşinci Genişlemesine dair
kararlar alındı, Türkiye’nin ismi aday ülkeler arasında zikredilmedi.
1998
3 Mart
4 Kasım
Türkiye- AB ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik olarak Avrupa Komisyonu tarafından
hazırlanan "Türkiye için Avrupa Stratejisi" başlıklı belge açıklandı.
“1998 yılı İlerleme Raporu”: Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan ve AB'ye üyelik için
belirlenmiş kriterler ışığı altında kaydedilen Türkiye'nin Katılım Yönünde İlerlemesine İlişkin
Komisyon görüşlerini içeren ilk "İlerleme Raporu" yayımlandı.
1999
11-12 Aralık
13 Ekim
Helsinki Avrupa Konseyi Zirve Toplantısı'nda Türkiye'ye adaylık statüsü tanındı.
“1999 yılı İlerleme Raporu" yayımlandı.
2000
4 Temmuz
13 Ekim
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, 4 Temmuz 2000 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 4587
sayılı Kanun'la, Başbakanlığa bağlı olarak kuruldu.
"2000 yılı İlerleme Raporu" yayımlandı.
Katılım Ortaklığı Belgesi: Türkiye Cumhuriyeti ile Katılım Ortaklığında Yer Alan İlkeler,
Öncelikler, Ara Hedefler ve Koşullara İlişkin 8 Mart 2001 tarihli ve 2001/235/AT sayılı
Konsey Kararı {24 Mart 2001 tarih ve L 85 sayılı AB Resmi Gazetesi}
2001
24 Mart
Ulusal Program: "Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal
Programı ile Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal
Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair 19 Mart 2001 tarih ve
2001/2129 sayılı Karar" {24 Mart 2001 tarih ve 24352 Mükerrer sayılı Resmi Gazete}
13 Kasım
"2001 yılı İlerleme Raporu" yayımlandı.
91
2002
20 Kasım
12-13 Aralık
"2002 yılı İlerleme Raporu" yayımlandı.
Kopenhag Avrupa Konseyi Zirvesi'nde, Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini karşıladığı
kararını alması halinde, müzakerelerin gecikmeden başlatılacağı belirtildi.
2003
19 Nisan
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde “AB Uyum Komisyonu” kuruldu.
12 Haziran
Katılım Ortaklığı Belgesi: "Türkiye ile Katılım Ortaklığında Yer Alan İlkeler, Öncelikler, Ara
Hedefler ve Koşullara İlişkin 19 Mayıs 2003 tarih ve 2003/398/EC sayılı Konsey Kararı" {12
Haziran 2003 tarihli ve L 145 sayılı AB Resmi Gazetesi}
24 Temmuz
Ulusal Program: "Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal
Programı ile Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal
Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair 23 Haziran 2003 tarih ve
2003/5930 sayılı Karar" {24 Temmuz 2003 tarih ve 25178 Mükerrer sayılı Resmi Gazete}
5 Kasım
"2003 yılı İlerleme Raporu" yayımlandı.
24 Nisan
Kıbrıs'ta referandum yapıldı. Kıbrıs Türk halkının yüzde 64.9'u Annan Planı'nı onaylarken,
Kıbrıs Rum Kesimi'nde ise halkın yüzde 75.83'ü Plan’ı reddetti.
6 Ekim
"2004 yılı İlerleme Raporu" ve rapora bağlı Tavsiye Belgesi yayımlandı. Söz konusu
belgelerde, Avrupa Komisyonu, Türkiye'nin siyasi kriterleri gerekli ölçüde karşıladığı
belirtilerek, birliğe katılım müzakerelerinin başlatılması tavsiyesinde bulunuldu.
17 Aralık
Brüksel Avrupa Konseyi Zirve Toplantısı'nda, Türkiye'nin siyasi kriterleri yeterli ölçüde
yerine getirdiği belirtildi ve katılım müzakerelerine 3 Ekim 2005 tarihinde başlanması
kararlaştırıldı.
2004
2005
3 Haziran
Devlet Bakanı Ali BABACAN, Avrupa Birliği ile yapılacak tam üyelik müzakerelerinde
"Başmüzakereci" görevini yürütmekle görevlendirildi.
29 Haziran
“Türkiye için Müzakere Çerçeve Belgesi ve İlgili Diğer Belgeler” yayımlandı.
30 Temmuz
Türkiye, AB ile ilişkilerinin hukuki temelini oluşturan 1963 tarihli Ankara Antlaşması'nı, 1
Mayıs 2004 tarihinde AB üyesi olan 10 ülkeyi (Estonya, GKRY, Letonya, Litvanya,
Macaristan, Malta, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya) kapsayacak şekilde genişleten "Ek
Protokol"ü imzaladı.
92
3 Ekim
Lüksemburg'da alınan kararla AB, Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini başlattı.
20 Ekim
Üyelik müzakerelerinin ilk aşamasını oluşturan "Tarama Süreci", bilim ve araştırma alanında
düzenlenen "Tanıtıcı Tarama" toplantısı ile başladı ve tüm fasıllardaki tarama toplantıları 13
Ekim 2006 tarihinde tamamlandı.
9 Kasım
"2005 yılı İlerleme Raporu" yayımlandı.
20 Ocak
Türkiye, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik yeni planı BM Genel Sekreteri Kofi Annan'a
sundu. Bu planda, Türk limanlarının Rumlara açılması karşılığında, KKTC'ye uygulanan
izolasyonların kaldırılması istendi.
26 Ocak
Katılım Ortaklığı Belgesi: "Türkiye ile Katılım Ortaklığı Belgesi'nde Yer Alan İlkeler,
Öncelikler ve Koşullara İlişkin 23 Ocak 2006 tarih ve 2006/35/AT sayılı Konsey Kararı" {26
Ocak 2006 tarihli ve L 22 sayılı Avrupa Birliği Resmi Gazetesi}
12 Haziran
Taraması tamamlanan Bilim ve Araştırma faslı, Lüksemburg'da düzenlenen Hükümetlerarası
Konferans'ta açıldı. Türkiye'nin gerekli kriterleri yerine getirdiği belirtildi ve bu fasıl aynı
toplantıda geçici olarak kapatıldı.
31 Temmuz
Avrupa Komisyonu'nun, 2006 yılına kadar çeşitli mali yardım programları (ISPA, SAPARD,
PHARE, CARDS, Türkiye Tüzüğü) kapsamında sağladığı mali yardımlar, 2007-2013
döneminde "Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı" (Instrument for Pre-Accession-IPA) adı
verilen yeni ve tek bir çerçeve mekanizma kapsamına almıştır: “Katılım Öncesi Mali Yardım
Aracı (IPA) 17 Temmuz 2006 tarih ve 1085/2006 sayılı Konsey Tüzüğü” {31 Temmuz 2006
tarihli ve L 210 sayılı Avrupa Birliği Resmi Gazetesi}
8 Kasım
"2006 yılı İlerleme Raporu" yayımlandı. Avrupa Komisyonu, İmzalanan Ek Protokol'e
karşın, limanların ve havaalanlarının Kıbrıs Rum kesiminin kullanımına açılmadığı tespitinde
bulundu ve Türkiye'ye 14-15 Aralık'taki liderler zirvesine kadar süre verdi.
13 Kasım
Avrupa Konseyi, İstanbul'un 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olmasını onayladı.
11 Aralık
AB Genel İşler Konseyi'nde bir araya gelen AB üye ülkelerinin Dışişleri Bakanları, 9 Kasım
2006 tarihli Komisyon Tavsiyesini kabul ederek, Türkiye'nin Ek Protokol'e ilişkin
taahhütlerini yerine getirdiğini doğrulayana kadar, 8 fasıl başlığının açılmayacağını ve hiçbir
faslın geçici olarak kapatılamayacağını kararlaştırdı.
15 Aralık
Brüksel Avrupa Konseyi Zirve Toplantısı'nda, Genel İşler Konseyi'nin önerisi aynen kabul
edildi.
2006
2007
29 Mart
İşletmeler ve Sanayi Politikaları faslında fiili müzakereler açıldı.
17 Nisan
Türkiye'nin AB Müktesebatına Uyum Programı açıklandı.
26 Haziran
6 Kasım
İstatistik ve Mali Kontrol fasıllarında fiili müzakereler açıldı.
"2007 yılı İlerleme Raporu" yayımlandı.
93
19 Aralık
Tüketicinin ve Sağlığın Korunması ile Trans-Avrupa fasıllarında fiili müzakereler açıldı.
2008
26 Şubat
12 Haziran
Katılım Ortaklığı Belgesi: "2006/35/EC Sayılı Kararın Feshine ve Türkiye ile Katılım
Ortaklığının Kapsadığı İlkeler, Öncelikler ve Koşullara Dair 18 Şubat 2008 tarih ve
2008/157/EC sayılı Konsey Kararı" {26 Şubat 2008 tarihli ve L 51 sayılı AB Resmi Gazetesi}
Şirketler Hukuku ve Fikri Mülkiyet Hukuku fasıllarında fiili müzakereler açıldı.
5 Kasım
"2008 yılı İlerleme Raporu" yayımlandı.
18 Aralık
Sermayenin Serbest Dolaşımı ile Bilgi Toplumu ve Medya fasıllarında fiili müzakereler
açıldı.
31 Aralık
Ulusal Program: "Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal
Programı ile Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal
Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair 10 Kasım 2008 tarih ve
2008/14481 sayılı Karar" {31 Aralık 2008 tarih ve 27097 (5. Mükerrer) sayılı Resmi Gazete}
2009
10 Ocak
30 Haziran
Devlet Bakanı Egemen BAĞIŞ, Avrupa Birliği makamları ile yapılacak tam üyelik
müzakerelerinde "Başmüzakereci" görevini yürütmekle görevlendirildi.
Vergilendirme faslında fiili müzakereler açıldı.
14 Ekim
"2009 yılı İlerleme Raporu" yayımlandı.
21 Aralık
Çevre faslında fiili müzakereler açıldı.
2010
30 Haziran
9 Kasım
Gıda Güvenliği faslında fiili müzakereler açıldı.
"2010 yılı İlerleme Raporu" yayımlandı.
Kaynak: Bu tablo, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı resmi web sitesindeki bilgiler doğrultusunda
hazırlanmıştır. http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=112&l=1
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrası konjonktürel dalgalanmalar karşısında safını belli
etmek amacıyla OECD, NATO gibi uluslararası oluşumlarda kendini konumlandırdı. 1958
94
yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun kurulmasından kısa bir süre sonra Türkiye, 31
Temmuz 1959’da Topluluğa tam üye olmak için başvurmuştur.
Bu başvuru üzerine Türkiye’nin kalkınma düzeyinin tam üyeliğin gereklerini yerine
getirmeye yeterli olmadığını bildirmiş ve tam üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli
olacak bir ortaklık anlaşması imzalanması önerilmiştir. Söz konusu anlaşma 12 Eylül 1963
tarihinde Ankara’da imzalanmıştır.
Yukarıda geçen “tam üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar” ifadesi Türkiye açısından
Avrupa Birliği yolunun kilit ifadesidir. Öyle ki bundan sonraki AB süreci, bu ifadenin kıskacında
biçimlenmeye başlıyor.
Ankara Anlaşması, Türkiye’nin AET’ye entegrasyonu için hazırlık, geçiş ve nihai dönem
olmak üzere üç kademeli bir süreç öngörmüştür. Anlaşmada öngörülen hazırlık dönemi 1973
yılında Katma Protokol’ün yürürlüğe girmesiyle sona ermiş ve geçiş dönemine girilmiştir.
1970’lerde yaşanan ekonomik güçlükler ve 1980 askeri darbesinin etkisiyle yavaş ilerleyen geçiş
dönemi, Türkiye’nin 1996 yılında Gümrük Birliği’ne girmesiyle son bulmuştur.
Türkiye’nin, 10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki’de yapılan Zirvede, AB’ye tam
üyelik adaylığı tescil edilmiştir. Buna bağlı olarak da Türkiye-AB süreci yeni boyut kazanmış ve
yeni bir döneme girilmiştir. 17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirvesi, Türkiye-AB ilişkilerinde bir
dönüm noktası olmuştur. Zirvede, Türkiye’nin siyasi kriterleri yeterli ölçüde karşıladığı
belirtilerek 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere başlaması önerilmiştir. Söz konusu tarihte
katılım müzakerelerine başlanmış olup, müktesabat uyum çalışmaları hâlâ devam etmektedir.147
147
Türkiye-AB İlişkileri, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı
95
Türkiye’de de bir yandan AB’deki gelişmelere, diğer yandan Avrupa Birliği
müktesebatına uyum sürecine bağlı olarak 2000’li yılların başından itibaren bilgi toplumuna
dönüşüm çalışmaları yoğunluk kazanmaya başlamıştır. Türkiye, 2001 yılında AB’ye aday ülkeler
için tasarlanan e-Avrupa 2002+ Girişimi’ne dâhil olmuştur. Daha sonra sırasıyla uygulamaya
konulan e-Avrupa 2005 ve i2010 programlarına da gözlemci statüsü ile katılmıştır. E-Avrupa+
Eylem
Planı’na
katılımını
takiben,
eylem
planı
ile
ilgili
çalışmalar
Başbakanlık
koordinasyonunda başlatılmıştır. 27 Şubat 2003 tarihinde yayımlanan 2003/12 sayılı Başbakanlık
Genelgesi’yle söz konusu eylem planının önceliklerini de kapsayan e-Dönüşüm Türkiye projesi
hayata geçirilerek kurumsal yapı oluşturulmuştur.148
3.4.1 Avrupa Birliği Çerçeve Programları’na Genel Bir Bakış
Avrupa Birliği, bilimsel araştırma ve teknoloji geliştirme kapasitesini artırmak, buna
bağlı olarak da sosyal ve ekonomik kalkınmayı sağlamak ve Bilgi Toplumu olma amacıyla, ilki
1984 yılında yürürlüğe giren çerçeve programları hazırlamıştır. Çerçeve programlar, diğer birçok
topluluk programı gibi amaçları ve bütçesi ile belli bir dönem için tasarlanmış, çok yıllı
programlardır. Çerçeve programlarının bütçesi, üye ülkelerin KDV yoluyla yaptıkları katkılar ve
ortaklık anlaşması imzalanmış ülkelerin GSYİH’ları oranında ödedikleri katılım paylarından
oluşmaktadır.149 AB Çerçeve Programları; eğitim, kültür, bilimsel araştırma ve teknoloji, enerji
ve çevre programları gibi geniş bir yelpaze oluşturmaktadır.
Günümüze kadar 7 çerçeve programı hazırlanmış olup, bu programlar 5 yıllık bir dönemi
kapsamaktadır. Ancak 7. Çerçeve Programı, diğerlerinden farklı olarak yedi yıllık bir süre için
planlandı. 1 Ocak 2007 tarihinde yürürlüğe giren 7. Çerçeve Programı, Avrupa Araştırma
Alanı’nın yaratıcılığını, önceki başarılarını artırmak ve Avrupa toplumu ve ekonomi bilincini
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=4 (26.11. 2014 tarihinde çevirim içi erişildi.)
148
Hüsnü Erkan “Türkiye’nin Stratejik Önceliği: AB ya da Bilgi Toplumu” Stratejik Araştırmalar Dergisi, s. 13, Mayıs
(2009), s.10.
149
Dilek Bayır, “AB Projelerinde Bilgi Hizmetlerine Yeni Açılımlar” ÜNAK’06: Bilimsel İletişim ve Bilgi Yönetimi, 2006,
s. 329.
96
daha ileri gelişmelere taşımak için tasarlanmıştır. Bununla birlikte Avrupa Birliği’nin yeni
dönem Araştırma ve Yenilik Çerçeve Programı olan Horizon 2020 ise 2014-2020 yılları arasında
Avrupa Komisyonu tarafından yürütülecektir.
Avrupa
Birliği’nin
hazırlamış
olduğu
bu
çerçeve
programlarının
ilk
beşine
katılmayan/alınmayan Türkiye, 6. Çerçeve Programına 29 Ekim 2002 tarihinde imzalanan
Mutabakat Zaptının, Bakanlar Kurulu tarafından onaylanarak, 9 Ocak 2003 tarihli Resmi
Gazete’de yayınlanması üzerine, o dönemdeki 12 AB adayı ülkeyle aynı statüde Asosye Aday
Ülke olarak katılmıştır. (Asosye Aday Ülke, Avrupa Birliği’ne aday olmamış fakat çerçeve
programına katılan ve programdan aday ülkeler ile eşit ölçüde faydalanan ülkedir.) Türkiye, 6.
Çerçeve Programı için toplam 138,9 milyon € ödeme yapmış olup, bunun 99,4 milyon € milli
bütçeden, geriye kalanı ise AB hibelerinden karşılanmıştır. Türkiye’nin 6. Çerçeve Programı
kapsamındaki başarı oranı aşağıdaki gibidir:
Tablo 3.7 Türkiye’nin 6. Çerçeve Programı’ndaki başarı durumu
Kaynak: Avrupa Birliği’nde Bilgi Toplumu’na Geçiş Çalışmaları, hazırlayan Seda Akçam, TOBB, 2006, s.1617.http://www.tobb.org.tr/BilgiHizmetleri/Documents/Raporlar/ab_bilgi_toplumu.pdf
TÜBİTAK AB 6. Çerçeve Programı Ulusal Koordinasyon Ofisinin 6 Mart 2006 Tarihi
derlediği verilere göre, proje önerisi başvurusunda Türkiye’den toplam 2.455 katılımcı yer almış,
97
bunlardan 370’nin yer aldığı proje grupları AB Komisyonu tarafından finanse edilmeye değer
bulunmuştur. Bu verilere göre katılımcı bazında başarı oranı yüzde 15 olarak gerçekleşmiştir.
Başlangıçta yüzde 10,5 seviyesinde olan başarı oranı, son bir buçuk yıllık performans temel
alındığında yüzde 19,5 düzeyindedir. Ayrıca Türkiye’den 44 proje ortağının katıldığı
konsorsiyum projeleriyse, AB Komisyonu tarafından başarılı bulunduğu halde fon yetersizliği
nedeniyle destek alamamıştır.
Türkiye ile birlikte toplam 40 ülkenin katılım sağladığı ve 2007-2013 yıllarını kapsayan
7. Çerçeve Programı’nın bütçesi 50,5 Milyar € olarak belirlenmiştir. 7. Çerçeve Programı
temelde 5 oluşmaktadır. Bunlar; İşbirliği Özel Programı, Fikirler Özel Programı, Kişiyi
Destekleme Programı, Kapasiteler Özel Programı ve Ortak Araştırma Merkezleri’dir.
7.Çerçeve Programı ile ilgili önemle altı çizilmesi gereken bazı hususlar şunlardır;

Programa dâhil olan aday ülke kuruluşları, üye ülke kuruluşları ile aynı hak ve
yükümlülüklere sahiptir. Dolayısıyla, ülkemiz ile AB üyesi ülkeler arasında
programdan faydalanma konusunda herhangi bir fark bulunmamaktadır.

7.Çerçeve Programı’na gerçek veya tüzel kişiler başvurabilirler. Bu kapsamda,
üniversiteler, araştırma merkezleri, kamu kurumları, sanayi kuruluşları ve sivil
toplum örgütleri 7.Çerçeve Programı’na proje sunabilecek kuruluşlardır. Ayrıca,
KOBİ’lerin de sunulacak projelerde yer almasına veya proje sunmalarına büyük
önem verilmektedir.

7.Çerçeve Programı sadece Ar-Ge’nin geliştirilmesine değil Ar-Ge hazırlığı için
gerekli çalışmalar, toplantılar, network çalışmaları, bilgi toplama, görüş alışverişi,
uzman toplantıları vb. hazırlık çalışmalarını da desteklemektedir.150
7. Çerçeve Programı alt başlıkları, amaçları ve tematik alanları aşağıdaki gibidir.
150
AB Çerçeve Programları (FP7), Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı.
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=45035& (03.12.2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
98
Tablo 3.8 7. Çerçeve Programı Alt Başlıkları, Amaçları ve Tematik Alanları
Alt Program
İşbirliği Özel Programı
Amaç
İşbirliği Özel Programında sanayi ve
araştırma
kuruluşları
arasındaki
işbirliğini tetikleyerek kilit alanlarda
konu güdümlü uluslararası projelerin
desteklenmesi hedeflenmektedir.
Tematik Alanlar
- Sağlık
- Gıda, Tarım, Balıkçılık ve Biyoteknoloji
- Bilgi ve İletişim Teknolojileri
- Ulaştırma
- Nanobilimler
- Enerji
- Çevre (iklim değişikliği dahil)
- Sosyo-ekonomik ve Beşeri Bilimler
- Uzay
- Güvenlik
- Başlangıç Düzeyindeki Bağımsız
Araştırmacı Desteği
- İleri Düzey Araştırmacı Desteği
Fikirler Özel Programı’nda bireysel
takımlar tarafından yürütülen öncül
Fikirler Özel Programı
(frontier) araştırmayı destekleyerek
Avrupa’da mükemmeliyet, dinamizm
ve yaratıcılığı güçlendirmek ve
Avrupa’yı en iyi araştırmacılar için bir
cazibe merkezi haline gelmektir.
Bireysel
Burslar
ve
Araştırma - Bireysel Burslar
Programları yoluyla nitelik ve nicelik - Sanayi-akademi Ortaklığı
Marie Curie Araştırma olarak
araştırma
ve
teknoloji - Araştırma Eğitim Destekleri
Programları ve Bursları
alanındaki
insan
potansiyelini - Özel Etkinlikler
güçlendirmek, araştırmacıların kariyer - Araştırma İstihdam Fırsatı
gelişimini sağlamak ve Avrupa’yı
araştırmacılar için bir cazibe merkezi
haline getirmektir.
Kapasiteler
Özel
Programında, - Araştırma Altyapılarına Destek
araştırma alt yapılarının geliştirilmesi, - Bilgi Bölgeleri
Avrupa
genelindeki
araştırma - Toplumda Bilim
potansiyelinin ortaya çıkarılması, KOBİ - KOBİ Yararına Araştırmalar
Kapasiteler Özel
yararına
araştırmaların
teşviki, - Araştırma Potansiyeli
Programı
toplumun
ve
bilimin
birbirine - Uluslararası İşbirliği
yakınlaştırılması, uluslararası bilim ve - Araştırma Politikalarının Gelişimine Destek
teknoloji işbirliklerinin oluşturulması
ve araştırma güdümlü bölgesel
kümelerin geliştirilmesini amaçlayan
projelerin
desteklenmesi
hedeflenmektedir.
AB
Ortak
Araştırma
Merkezi - Araştırma Merkezlerine Destek
Direktörlüğü,
Avrupa
Birliği
Ortak
Araştırma politikalarının
oluşmasına
ve
Merkezleri
izlenmesine
bilimsel
araştırmalar
aracılığıyla destek sağlamak amacıyla,
AB’nin bilim ve teknoloji referans
merkezi olarak çalışmaktadır.
Kaynak: Bu tablo, AB Çerçeve Programları Ulusal Koordinasyon Ofisi’nin “AB 7. Çerçeve Programı (200072013)” çalışmasından derlenmiştir.
99
Yedinci çerçeve programı, Altıncı çerçeve programlarında belirtilen hedeflerin devamı
niteliğindedir. Aynı zamanda yedinci çerçeve programı, istihdam ve yaşam kalitesini artıracak,
AR-GE çalışmalarının desteklendiği ve GSMH’den ayrılan bütçenin payını yükseltmek amaçlı
oluşturulan Avrupa Araştırma Alanı’nın çalışma alanını genişletmek ve Avrupa toplumu
bilincini vurgulayarak başarılarını artırmak ve i2010 Eylem Planına katkı sağlamak amacıyla
planlanmıştır.
Avrupa Birliği çerçeve programlarını asıl biçimleyen olgu, AB ekonomisinin yaşadığı
gerilemedir. AB ekonomisi özellikle 1990’lı yıllardan itibaren ABD ve Japonya karşısında bir
gerileme yaşamış ve buna bağlı olarak da AB’nin özellikle teknoloji yoğun sektörlerde rekabet
gücünün gerilediği görülmüştür. AB ülkeleri arasında ARGE harcamaları düzeyindeki
farklılıklar ve üye ülkelerde uygulanan farklı teknoloji politikaları Birlik düzeyinde etkin bir
bilim ve teknoloji politikasının hayata geçirilebilmesinin önünde engel oluşturmuş, dolayısıyla
AB’nin teknolojik rekabet gücünde bir zayıflık meydana getirmiştir. AB bir yandan mevcut olan
bu açığını gidermek diğer yandan da bilgi ekonomisinin sağladığı fırsatlardan en iyi şekilde
yararlanabilmek için Helsinki Zirvesi’nde “e-Avrupa Girişimi”ni başlatmıştır.151
Avrupa Konseyi, Mart 2000’de Lizbon’da gerçekleştirdiği toplantıda AB’yi 2010 yılında
dünyanın istihdama erişmiş en rekabetçi ekonomisi haline getirmeyi amaçlayan Lizbon
Stratejisi’ni ilan etmiştir. Strateji, üç temel üzerine inşa edilmiştir.

Rekabetçi, dinamik, bilgi tabanlı ekonomiye geçişin alt yapısının oluşturulmasına
yönelik ekonomik temel. Burada özellikle vurgulanan, bilgi toplumundaki değişikliklere
uyum sağlanması gereği ve araştırma ve geliştirmenin desteklenmesidir.

Sosyal dışlanmayla mücadele ederek ve insan kaynaklarına yatırım yaparak Avrupa
Sosyal Modelinin modernleştirilmesi için tasarlanmış sosyal temel. Üye ülkelerin bilgi
151
Hüsnü Erkan “Türkiye’nin Stratejik Önceliği: AB ya da Bilgi Toplumu” Stratejik Araştırmalar Dergisi, s.13,
Mayıs (2009), s.8.
100
ekonomisine geçişi kolaylaştıracak şekilde eğitim ve öğretime yatırım yapmaları ve
istihdam konusunda daha aktif politika yürütmeleri beklenmekteydi.

Avrupa Konseyinin Haziran 2001’de Göteborg’ta gerçekleştirdiği toplantısında stratejiye
dahil edilen ve ekonomik büyümenin doğal kaynaklar tüketilmeden sağlanmasına dikkat
çeken çevre temeli.
Lizbon Stratejisi, geniş ekonomik politikaların yanı sıra istihdam için Lüksemburg süreci,
mal hizmet ve sermaye piyasalarının işlemesi için Kardif süreci ve makroekonomik diyalog için
Köln süreci gibi mevcut koordinasyon mekanizmalarına uyumu ve bunların güçlendirilmesini de
desteklemektedir.152
Avrupa Konseyi Mart 2004 tarihinde Wim KOK başkanlığında bağımsız bir denetleme
kurulu oluşturarak Lizbon Stratejisi’nin amaç ve hedeflerine ne kadar ulaşıldığını
değerlendirmek istemiştir. Kasım 2004’te sunulan raporda özetle Lizbon Stratejisi’nin
hedeflerine ulaşılamadığı, son dört yıllık ekonomik performansın hayal kırıcı olduğu ve
ekonomik gelişmenin ABD ve Asya’dan daha zayıf olduğu vurgulanmıştır. Ekonomik
performanstaki zayıflık ve ilgili politikaları uygulamada üye devletlerin politik iradelerinin
yeterli olmaması Lizbon Stratejisi’ne ulaşılamamasındaki en önemli nedenler olarak
gösterilmiştir. Ayrıca raporda, Lizbon hedeflerine ulaşılması için istihdam ve büyüme odaklı
yeni bir girişim başlatılması gerektiği belirtilmiştir. Bu noktadan
hareketle, 2005 sonunda
tamamlanması planlanan e-Avrupa 2005 Eylem Planı daha yürürlükteyken Şubat 2005’te “Yeni
Lizbon Stratejisi” olarak da bilinen “Büyüme ve İstihdam İçin Beraber Çalışma, Lizbon Stratejisi
İçin Yeni Bir Başlangıç” ve bunun ardından da Haziran 2005’te i2010 Girişimi olarak bilinen
“i2010-Büyüme ve İstihdam İçin Avrupa Bilgi Toplumu” AB Komisyonunca kabul edilmiştir.153
152
Lizbon Stratejisi, Bilgi Toplumu Dairesi, DPT
http://akgul.bilkent.edu.tr/www.bilgitoplumu.gov.tr/eAvrupa/eulizbon.html (05.12.2014 tarihinde çevrimiçi
erişildi.)
153
Hüsnü Erkan “Türkiye’nin Stratejik Önceliği: AB ya da Bilgi Toplumu” Stratejik Araştırmalar Dergisi, s.13,
Mayıs (2009), s.9.
101
Avrupa Birliği’nin yeni dönem Araştırma ve Yenilik Çerçeve Programı olan Horizon
2020 ise 2014-2020 yılları arasında Avrupa Komisyonu tarafından yürütülmektedir. Horizon
2020 devam etmekte olan 7. ÇP programının devamı niteliğinde Ar-Ge ve inovasyon projelerinin
desteklendiği bir AB programıdır. Horizon 2020 dünyanın en büyük sivil araştırma programı
olma özelliğine sahiptir. Çok yıllı projeleri desteklemektedir.
H2020’nin 7. Çerçeve Programı’na göre farkları ise154;

Üç farklı program/girişimin tek programda birleştirilmesi

Çerçeve program

Rekabet edilebilirlik ve Yenilik Programı

Avrupa Yenilik ve Teknoloji Enstitüsü

Araştırmanın yenilik ile eşleştirilmesi- Araştırmadan ticarileştirmeye AB’nin toplumsal
sorunlarına yoğunlaşması

Basitleştirilmiş katılım kuralları

Fonlama çeşitlerinde sadeleştirmedir.
Türkiye 50 yılı aşkın süredir AB’ye tam üye olma çabası vermektedir. Bilgi Toplumu
olmanın uygarlık açısından “Batılılaşmanın” önüne geçtiği gerçeği karşısında Türkiye, stratejik
yol ayırımına gebe durumdadır.
Bir yandan bilgi toplumunun dinamikleri karşısında kendini biçimlemeye çalışan Avrupa
Birliği; öte yandan Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlamakla “çağdaşlaşma” yolunda
ilerleyen Türkiye. Bu durum, küresel olgulara bağlı olarak iki taraf açısından da stratejik
sorunsallara neden olmaktadır.
154
AB Horizon 2020 Çerçeve Programı
http://www.h2020.org.tr/en/node/190 (06.12.2014 tarihinde çevrim içi erişildi.)
102
Gerek Türkiye’de gerekse Avrupa Birliği’nde, gelinen noktada “Türkiye ’siz bir AB” ya
da “AB’ siz bir Türkiye” tezleri tartışılmakta ve buna yönelik stratejiler geliştirilmektedir.
Aydınlar, Türkiye için çözümü AB’de aramalarına rağmen, Avrupa Birliğinin geleceğin
bilgi toplumu olma konusunda çok da başarılı olamadığını ortaya koyuyor. AB'nin 10 yıllık
Lizbon Stratejisi’nin ilk yarısı tamamlanmıştır. Ulaşılan sonuç tatminkâr değildir. AB’nin bilgi
ekonomisine dönüşümde gösterdiği başarı henüz ABD ve Japonya'nın gerisinde kaldığını
göstermektedir. Ayrıca yeni üyelerle AB’nin bu farkı birçok açıdan daha da açılmıştır. Kaldı ki
AB nin kendi içinde de bilgi toplumuna geçişte AB ülkeleri arasında önemli dengesizlikler
bulunmaktadır. ABD’nin yönlendirmesiyle İrlanda, İngiltere gibi ülkelerle, Finlandiya gibi
ülkeler bilgi toplumu yönünde güçlü ataklar yapmalarına rağmen, AB geneli bilgi toplumu
yönünde yetersiz kalmıştır.155
Pekâlâ, AB’nin Bilgi Toplumu çalışmaları bu çerçevedeyken, bu durumun Türkiye
açısından neyi ifade ettiği; etmesi gerektiği oldukça önem arz etmektedir.
Türkiye, ya Avrupa Birliği ile Bilgi Toplumu olma yolunda ilerleyecek ya da kendi
dinamikleriyle Bilgi Toplumu olma yolunda çaba gösterecektir.
Ankara Anlaşması’nda “tam üyelik koşulları gerçekleşinceye kadar” ifadesi Türkiye
açısından Avrupa Birliği yolunun kilit ifadesidir. Öyle ki bundan sonraki AB süreci, bu ifadenin
kıskacında biçimlendi. Zira her şey AB odağından ve AB çıkarları için dizayn edildi. Bu durum
155
Hüsnü Erkan, “Türkiye’nin Stratejik Önceliği: AB ya da Bilgi Toplumu” Stratejik Araştırmalar Dergisi, s.13, Mayıs
(2009), s.12-13.
103
da Türkiye’nin ulusal çıkarlarından çok AB’nin çıkarları açısından yapılandırılmış bir Türkiye
ortaya çıkmaktadır.
Bilgi Toplumu’nun yarattığı yeni yapılanma modelleri çerçevesinde Türkiye, stratejik
önceliğini Avrupa Birliği’ne üye olmaktan ziyade bilgi toplumu olmaya vermelidir.
Yukarıdaki açıklamalar bize şunu gösteriyor ki, öncelik ve ağırlık sadece AB üyeliğine
verilirse bu sürecin Türkiye’yi hem AB üyeliğine hem de bilgi toplumuna taşıma şansı oldukça
şüphelidir. Zira bilgi toplumunun öncelik ve unsurlarının ikinci planda ve dağınık kalmasına yol
açmaktadır. Oysaki bilgi toplumu hedefine odaklanarak buranın önceliklerini, sistem, yapı ve
süreçlerini öne çekerek atak yapmış bir Türkiye'nin AB üyeliği kendiliğinden gerçekleşecektir.
Hatta AB "biz istersek" gireceğimiz bir duruma dönüşecektir. Ancak bu hedefin gerçekleşmesi
için bilgi uygarlığı için bir yeniden yapılanma modeline ve bilgi bazlı sürdürülebilir yenilikçi
sanayileşme stratejisine acilen ihtiyaç vardır. Türkiye, Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılı olan 2023'ü
dünyanın en rekabetçi bilgi toplumları içinde ilk sıralarda bir konumu hedeflemelidir. AB üyeliği
bu ana hedefin bir yan ürünü olarak 2014-15’lerde gerçekleşecek bir ara ve yan hedef olmalıdır.
Ancak Türkiye'nin bilgi uygarlığının önünde yer alacağı bir toplumsal yapılanma topyekûn bir
toplumsal dönüşüm olmak durumundadır. Kurtuluş Savaşı mantığı içinde topyekûn bir "bilgi
toplumuna geçiş seferberliği" ilan edilerek toplumun geleneksel yapılarının tüm toplumsal
alanlarda birlikte gerçekleşmesi gerekir.156
Türkiye’de toplumsal bütünü oluşturan öğeler, bilgi toplumunun paradigmaları
doğrultusunda biçimlenmelidir. Toplumun her alanında bilginin bir güç olduğu benimsenmeli ve
bilgi yaşamın odağı haline gelmelidir.
156
Hüsnü Erkan, “Türkiye’nin Stratejik Önceliği: AB ya da Bilgi Toplumu” Stratejik Araştırmalar Dergisi, s. 13, Mayıs
(2009), s.14.
104
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI
4.1 SİVİL TOPLUM
Sivil toplum, binlerce yıllık bir tarihsel-felsefi geleneğe dayanan, farklı tarihsel
dönemlerde ve değişik çağlarda çok farklı felsefi ve siyasal kaygılarla formüle edilmiş ve bir
noktadan hareketle tarif edilmesi güç bir kavramdır. Son yıllarda hem gündelik dilde hem de
aktif siyaset içerisinde yer alan aktörlerin söylemlerinde sıklıkla karşımıza çıkan, gündemden hiç
düşmeyen bir kavram haline gelmiştir. Sivil toplumun, tarihsel süreçte kavramsal değişim ve
dönüşümleri, olumsal ayrımlar sergilediği gibi karşıtlıklar da sergilemektedir.
Sivil toplum kavramının, gelişmekte olan ülkelerde demokratik ve politik katılım
kanallarının geliştirilmesine dair tartışmalarda taşıdığı merkezi önem düşünüldüğünde,
kavramsal kargaşanın toplumsal-siyasal açılımları üzerine düşünmek, bu açılımları derinlikli bir
şekilde araştırmak ve sorgulamak sivil, siyasi ve ekonomik faillerin önünde duran önemi
yadsınamayacak bir görevdir.157
Sivil toplum kavramı, Batı toplumlarının gelişim sürecini ve Batı politik geleneğinin
içinde doğup gelişmiştir. Sivil toplum, aynı gelenek içinde politik-yönetsel sistem, demokrasi ve
demokratikleşme arayışlarının birçok ana temasını kuşatan ve onlara rehberlik eden bir
kavramdır. Sivil toplumun kavramsallaştırılmasına yönelik farklı girişimler, geçmişte klasik
liberal parlamenter geleneğin ve sosyalist-Marksist geleneğin merkezini oluştururken, bugün de
hem yeni sağ hem de post Marksistlerin kuramsal tartışmalarında aynı yeri ve değerini
korumaktadır.158
157
Mesut Yeğen, [ve diğerleri…] Türkiye’de Gönüllü Kuruluşlarda Sivil Toplum Kültürü, Proje No: 107K219, Ankara,
2009, s.9.
158
Gülgün Erdoğan Tosun, Demokratikleşme Perspektifinden Devlet-Sivil Toplum İlişkisi, Alfa Yayıncılık, İstanbul
2001, s.29.
105
Bir yandan sivil toplum kavramını ilk kez Aristotales’in159 kullandığını savunan görüş ile
öte yandan kavramın ilk olarak Locke160 tarafından 1690’da kullanıldığını savunan görüş vardır.
Aristoteles’in insanlar için en uygun yönetim biçimi olarak gördüğü politika koinonia
yasalarla belirlenmiş, kurallar sistemi içinde özgür ve eşit yurttaşların siyasal toplumu yani
polistir. Bu kavram daha sonra Latince’ye societas civilis olarak aktarılmıştır. Bu anlayışta sivil
toplum devlet ve siyasal toplumla eş anlamda kullanılmıştır. Aristo’nun politika koinonia
tanımlaması, bir devlet içerisinde, özgür vatandaşların oluşturduğu siyasal bir yapı, yani devlet
aygıtı çerçevesinde anlamlı olan toplum modelini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda sivillik,
medenilik ve uygarlık olarak anlamlandırılmıştır.161
Her bireyin insan olmaktan gelen eşitliğinin sivil toplum içerisinde anlam kazandığını
ifade Locke, sivil toplumu insan hayatının özgürlükleri ve mülkleri karşılıklı muhafazası için
birleşmiş ve tek bir vücut olmuş şekli olarak tanımlar.162
Jhon Keane ise sivil toplumu, şiddet karşıtı, kendi kendine örgütlenen, kendi kendini
değerlendiren ve yansıtan ve birbirleriyle hem de onların eylemlerini sınırlayan ve mümkün kılan
devlet kurumlarıyla sürekli bir gerilim içerisinde olma eyleminde bulunan yasal koruma altındaki
devlet dışı kurumların karmaşık ve dinamik bir topluluğunu hem tanımlayan hem de betimleyen
bir ideal-tip kategorisi olarak tanımlamaktadır.163
159
Funda Onbaşı, Sivil Toplum, LM Yayınları, İstanbul 2005, s.13.
Mine Gözübüyük Tamer, “Tarihsel Süreçte Sivil Toplum” Edebiyat Fakültesi Dergisi, c.27, s.1, (2010), s.90.
161
Nuri Demirel, Kuramsal ve Tarihsel Aşamaları ile Sivil Toplum ve Türkiye, İstanbul Üniversitesi, Doktora Tezi,
İstanbul, 2009, s.9.
162
Müzeyyen Eroğlu, “John Locke’un Devlet Teorisi” Akademik Bakış Dergisi, Sayı 21, Temmuz-Ağustos-Eylül,
(2010), s.4
163
John Keane, Civil Society: Old Images New Visions, Politiy Press, Oxford 1998, s.6.
160
106
Larry Diamond, sivil toplumu “Sivil toplum, örgütlü sosyal yaşamın gönüllü, kendi
kendini üreten, kendi kendini destekleyen, devletten özerk olup bir yasal düzen ya da ortak
kurallara bağlı olan alanıdır. Sivil toplum özel alan ile devlet arasında duran aracı bir varlıktır.”
biçiminde tanımlar.164
Farklı bir yaklaşımla Jhon Ehrenberg, sivil toplumu tanımlamanın ancak onu oluşturan
yapıların ne yapmakta olduğunu, nasıl örgütlendiklerine ve hangi siyasal ve ekonomik güçlerin
etkisinde olduğuna bakmakla olanaklı olabileceğini belirtmektedir. 165
Sarıbay, sivil toplumu, gönüllü, kendi kendini oluşturan, kendi desteklerine sahip,
devletten özerk, özel alan ile devlet arasında aracı niteliğinde örgütlü sosyal bir yapılanma olarak
tanımlarken166; Çaha, sivil toplumun gelişebilmesini devletin “ideolojik” görünümünden sıyrılıp
hukuk nitelikli bir devlet olmasına bağlar. Çaha’ya göre sivil toplum, modern toplumda
sivilleşmeyi anlatır.167
Sivil topluma ilişkin Şerif Mardin, kavram karşıtının “askeri” toplum olmadığını,
kavramsal vurgunun “şehir adabı” olduğunu söyler.
Sivil toplumdaki “sivil”in kökü şehir
hayatının beraberinde getirdiği hakları ve yükümlülükleri ifade eder. Batı Avrupa’da 12.
yüzyıldan itibaren şehirlerin yeniden önem kazanmaya başlamasıyla, şehir hayatını düzenleyen
Roma Hukuku yeniden kullanılmaya başlanmıştır. Fakat bu canlanmanın beraberinde getirdiği
“sivil” köklü kavram ve uygulamalar, yepyeni bir dinamik oluşturdu. 17. Ve 18. Yüzyılları
arasında Batı düşünürleri arasında sivil toplumun “hürriyet” ekseninde kullanılmaya başlandı.
Sivil toplum etrafında kümelenen tarihi ve felsefi kavramlar ise Hegel’in ve Marx’ın
kullanımlarında ortaya çıkmıştır. Böylece kavramın, bir “medenilik” anlayışıyla; Batı
Avrupa’nın toplumsal tarihinde çok önemli bir sosyal tarih aşamasıyla; Tarif felsefesi alanında
bir tartışmayla ilgili olduğu görülüyor.168
164
Funda Onbaşı, a.g.e, s.46.
John Ehrenberg, Civil Society: The Critical History of an Idea, NY University Press, NewYork 1999, s.10.
166
Ali Yaşar Sarıbay, Kamusal Alan Diyalojik Demokrasi Sivil İtiraz, Alfa Yayınları, İstanbul 2000, s.58.
167
Ömer Çaha, Sivil Toplum Aydınlar ve Demokrasi, İz Yayıncılık, İstanbul 1999, s.71.
168
Şerif Mardin, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, İletişim Yayınları, İstanbul 2006, s.3.
165
107
Sivil topluma ilişkin yukarıda yer alan açıklamalar kavramın olumsal yönünü ortaya
koymaktadır. Tarihsel süreçte kavrama olumlu yönler atfetmeyen düşünürler de olmuştur.
Bunların biri de Marx’dır. Marx’a göre sivil toplum, Ortaçağ sonu burjuvazilerinin toplumsal
hareketi olup, burjuva sınıfı ile sermayenin doğuşuna yer açmıştır. Marx, Sivil toplumu burjuva
kapitalist toplum ile denk tutar. Sivil toplum ile siyasal toplumun uzlaştırmasının değil, ortadan
kaldırılmasının gereğini vurgular.169
Marx’a göre, sivil toplum yapı, devlet ise üst yapıdır. İktisadi ilişkiler alanı olarak sivil
toplum siyasi ve hukuki üst yapıyı oluşturan devletin sosyo-ekonomik temelidir. Sivil toplum
esas olarak mülkiyet ilişkilerine dayanan burjuva düzeninin kendisidir; o, özel mülkiyet ve
piyasa ilişkilerinin oluşturulduğu alan yani ekonomidir. Bu yapı içinde sözleşme ilişkileri de
kapitalist girişimcilerden yana işler. Bu bağlamda Marx’a göre, devlet sivil topluma bağımlıdır,
dolayısıyla devletin faaliyeti de hakim sınıfın çıkarları doğrultusunda gerçekleşmektedir. Sivil
toplumun, toplumsal ve siyasal yaşama damgasını vuran burjuvaziyi doğurduğunu, bu bakımdan
sivil toplumun olumsuz bir toplumsal yaşama kaynaklık yaptığını düşünerek bu kavrama
olumsuz bir misyon yüklemiştir.170
Küreselleşme olgusunun yarattığı değişimler, kaçınılmaz olarak kavramlar üzerinde de
etkili oldu. Ekonomik ve politik değişim ve dönüşümler kavramlara yeni konumlar atfederek,
kavramların yeniden biçimlenmesini sağladı. Sivil toplum anlayışının işlevselliğine bağlı olarak,
dünyada sivil toplum kuruluşları sayısı gittikçe artmaktadır. Bilişim teknolojilerinin de ağ
üzerinden sağladığı olanaklar, sivil toplum anlayışını daha da dinamik hale getirdi. Bunlara bağlı
olarak “Küresel Sivil Toplum” anlayışı çıktı. Bu doğrultu da Sarıbay, Küresel Sivil Toplumu,
Ademi merkezileşmiş, yerel aktörlerin hayali bir mekanın sınırlarını aşarak meydana getirdikleri
bilgi ve eylem ağlarının özbilinçli bir inşası olarak tanımlamaktadır.171
169
Selçuk Akıncı, “Sivil Toplum, Sivil Toplum Kuruluşları ve Sivil Toplum Kuramcıları” Gümüşhane Üniversitesi Sosyal
Bilimler Elektronik Dergisi, s. 11, (2014), s.211.
170
Ömer Çaha, Aşkın Devletten Sivil Topluma, Gendaş Kültür Yayınları, İstanbul 2000, s.42.
171
Ali Yaşar Sarıbay, Global Bir Bakışla Politik Sosyoloji, Alfa Yayınları, İstanbul 2000, s.130.
108
Mary Kaldor, sivil toplumun çağdaş kullanımını üç farklı versiyonla ortaya koymaktadır.
Bunlar ; aktivist (etkinci), neo-liberal ve post modern sivil toplumudur.172
1) Aktivist (Etkinci) Sivil Toplum Versiyonu: 1970 ve 1980’lerde Latin Amerika ve Doğu
Avrupa’da ortaya çıkan aktivist versiyonudur. Bu terim, Doğu Avrupa’daki totaliter
komünist rejim ve Latin Amerika’daki otoriter devlet ve askeri diktatörlük bağlamında
özerk kamu alanı yaratmak için bir topluluk olmaksızın eş zamanlı olarak ortaya
çıkmıştır.
2) Neo-Liberallerin Tanımladığı Sivil Toplum Versiyonu: 1970 ve 1980’lerde ABD’de
gelişen STK ya da üçüncü sektör fikriyle birleşmektedir. Bu fikre göre, devletin ve
pazarların kontrolü dışında ama onlar hakkında önemli rol oynayan ve Tochquevillian’ın
vurguladığı devletin rolünün minimize edilmesi yöneliminde ama devlete hayır işlerinde
vekalet edebilen ve kurumları faaliyetleriyle hesap verebilirliğe yönelten gönüllü
örgütlenmeler (STK) bulunmaktadır.
3) Post Modern Sivil Toplum Versiyonu: Hem aktivist hem de neo-liberal versiyonların
tartışıldığı neo-modern bir mit olarak ortaya konulabilir. Sivil toplumun post-modern
versiyonu, çeşitli ulusal ve inançsal gruplar ve bir çatışma öyküsü kapsamında daha çok
kültürel yoğunlukta bir kavramı ortaya koymaktadır. Günümüzde sivil toplum kavramı
ideolojik çerçeveden çıkarak demokrasi, katılımcılık, yurttaşlık bilinci, hemşerilik, aktif
vatandaşlık, insan hakları, fikir ve inanç özgürlüğü, çoğulculuk ya da çok kültürlülük,
hoşgörü, empati, şeffaflık, kamusallık, kamu oyu, yasallık, özerklik, güven, gönüllülük ve
bireysel rıza, yardım severlik, ait olma, etik, lobicilik, hesap verebilme, kamu yararı
kapsamında serbest örgütlenebilme, sosyalleşme, hizmet odaklılık, küresel normlu
olabilme, serbest piyasa ekonomisi, kesintisiz demokrasi gibi olguları kapsayan zengin
bir kavram haline gelmiştir. Bu yönüyle, günümüzde ideolojiden çok yukarıdaki değerler
ve kazanımların maksimize edilmesi ön plana çıkmaktadır. Bu değerlerin kamuda sürekli
geliştirilerek gerçekleştirilmesi için en mükemmel ve pratik araç STK’lar olarak
gösterilebilir.
172
Adem Palabıyık “Sivil Toplum Kavramına Farklı Yaklaşımlar: Klasik, Modern, Güncel ve Postmodern Söylemler”
VII. Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Kongresi, Bildiriler Kitabı, 3-5 Aralık 2010, s.99.
109
Sivil toplum, devlet toplum ilişkilerinin karşılıklı bağımlılık bakış açısından görülmesiyle
ilgili analitik bir kavramdır. Bu analitik yaklaşım devlet açısından bakıldığında, devletin
toplumdan ayrı olduğunu ima eder ve onun özerkliğinin niteliğini, derecesini ve sonuçlarını
inceler. Toplum açısından bakıldığında ise, kendine özgü gelişme dinamiği ve ilkesi, yerleşik
karar alma ve ihtilaf çözme yöntemleri anlamında kurumlanmış yapıları bulunan devletten
bağımsız bir toplumsal alanın var olma imkanını araştırır.173
Sivil toplum, analitik bir kavram oluşuna paralel aynı zamanda toplumun sivil niteliğini
vurgulayan sosyolojik bir kavramdır. Kavram hem toplumun sivilliğini hem de sivil olmayan
unsurları ayırarak sunmaktadır.
Sivil topluma ilişkin literatür oldukça geniştir. Antik Yunan’dan günümüze çeşitli
biçimlerde tanımlanan sivil toplum, kültürel sürecin devingen olgusudur. Toplumsal evrilmeye
bağlı, kültürel sirkülasyonla her dönem yeni bir anlam kazanan sivil toplum, gelecekte de yeni
perspektifler doğrultusunda biçimlenecek ve anlam zenginliği artacaktır.
173
Mustafa Erdoğan, Liberal Toplum, Liberal Siyaset, Siyasal Kitabevi, Ankara 1998, s.206.
110
4.1.1 Sivil Toplumun Amaçları, İşlevleri ve Özellikleri
Sivil toplumun amaç, işlev ve özellikleri birbirini bütünleyen bir yapıdadır. Aşağıdaki
tabloda sivil toplumun amaç, işlev ve özellikleri ile bunlar arasındaki ilişkiyi görmek olanaklıdır.
Tablo 4.1 Sivil toplumun amaçları, işlevleri ve özellikleri
Sivil Toplum
Amaçları
İşlevleri
Aidiyetlik duygusu oluşturmak
Farkındalık yaratmak
Örgütlenmek
Hukuksal çerçeveyi biçimlemek
Kamuoyu oluşturmak
Egemen otoritenin dışında çalışmalar yürütmek
Devlet iktidarının meşrulaştırılması
Despotizme karşı güvence oluşturulması
Demokrasiye geçişi kolaylaştırıcı bir etken
Uygarlığı barbarlıktan ayıran ölçüttür. 174
Özellikleri
Sivil toplumu Batılı çoğulcu demokratik sistemlerle özdeşleştiren Jhon Gray sivil toplumların temel
özelliklerini şöyle belirtmektedir:
Bir sivil toplumda farklı, birbiriyle bağdaşmaz iyi anlayışları ve dünya görüşleri barış içinde bir
arada var olabilirler.
Sivil toplumun içinde hem devlet hem de vatandaşlar hukukun üstünlüğü ile kayıtlıdır. Herhangi bir
sivil toplumda, çoğu sosyal ve siyasi etkinlikler “hukuk devleti”yle korunan ve devletten bağımısız
olan özerk kurumlar içinde gerçekleşir.
Özel mülkiyet sivil toplumun sivil toplumun merkezi kurumudur. Sivil toplumda özel mülkiyet
sayesinde rakip ve belki de karşılaştırılamaz iyi anlayışları herhangi bir kolektif karar sürecine
başvurmaksızın gerçekleştirilebilir.175
Sivil toplumun temel özelliklerinin yanı sıra diğer özellikleri de şöyledir:
Sivil toplum, merkezi ve yerel yönetimlerden bağımsız bir toplumsal alanda faaliyette bulunur.
Bireyler ve sivil toplumu oluşturan herhangi bir gruba katılmaya zorlanmadan karar ve
uygulamalarında katılımcı yaklaşımı benimserler.
Genelde bürokratik olmayan esnek bir yapıya sahiptirler.
Sivil toplum, birey ve devlet arasında “aracı” ve “itici güç” olarak rol oynamaktadır. 176
Sivil toplum çoğulcudur.
Sivil toplum bağımsız bireylerin oluşturduğu ara grupların varlığı sayesinde devleti sınırlandırır.
Sivil toplum, bireysel özgürlükleri güvence altına alır.
Siyasal partilerin demokrasi anlayışlarını pekiştirir, bilgiyi ve fikirleri toplumun geniş kesimlerine
yayar.177
174
Selçuk Akıncı, a.g.m, s.199-201.
Mustafa Erdoğan, a.g.e, s.210.
176
İsmail Başaran “Sivil Toplum Kuruluşları Yerel Demokrasinin Neresinde?” Yerel Siyaset, s. 19, Temmuz (2007), s.
55.
177
Seyfettin Aslan, “Sivil Toplum ve Demokrasi” Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,
Dergisi, c.15, s.2, (2010), s.365-366.
175
111
Sivil toplumun amaçları, kavramın yapısal özellikleriyle paralellik gösterir. Sivil toplum,
bilinçli toplumsal örgütlülüktür. Herhangi bir konunun politik, kültürel, sosyal, hukuksal
düzlemde bireysel örgütlenmeler yerine toplumsal örgütlenmelerle, gönüllü ele alınması ve
sahiplenilmesidir.
Sivil toplum, otoritelere aynı zamanda totaliter rejimlere karşı bireylerin savunma
mekanizmalarını geliştiren, devletin hukuksal düzeni içerisinde bireysel hak ve özgürlükleri
güvence altına alan, iktidar baskıları karşısında kamuoyu oluşturmada etkili olan, demokratik
yaşam ilkelerinin gerçekleşmesi için mücadele eden, devletten bağımsız eğitim, sağlık ve benzeri
konularda kamu hizmetinde bulunan, bir konu üzerinde politik, hukuksal, kültürel etki yaratan
devletten bağımsız, gönüllü örgütsel bir güçtür.
Sivil toplumun işlevleri, kavramsal perspektiflerdeki değişimle doğru orantılıdır. Sivil
topluma ilişkin tarihsel, felsefi, analitik ve sosyolojik analizler bize sivil toplumun “örgütsel bir
güç” ekseninde biçimlendiğini göstermektedir.
4.2 SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI
20. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan küreselleşme olgusu, 21. yüzyılın başlarından
itibaren toplumsal bütündeki paradigmal değişimlerin tamamını etkilemiştir. Küreselleşme
sürecinin en önemli sonuçlarından biri olan liberal politikaların yeniden güç kazanmasıdır.
Kapitalist ekonomik sistemin önemli bir bileşeni olan liberal politikaların, insan
gereksinimlerini komplike bir hale evirmesi, bu gereksinimlerin karşılanmasında devlet ve özel
sektörün yetersiz kalması, kaçınılmaz olarak devlet ve özel sektörden bağımsız bir oluşumu
gerekli kıldı. Bununla birlikte toplumsal evrilmeye bağlı bireysel hak ve özgürlüklerin ön plana
112
çıkması da devletten bağımsız yeni bir toplumsal örgütlenmenin rasyonel temellerinin atılmasını
sağladı. İşte sivil toplum kuruluşları bu olguların çıktısıdır.
STK’ların gelişiminin arkasında yatan en büyük etken, liberal felsefenin tekrar
güçlenmeye başlamasıdır. Nitekim geçtiğimiz çeyrek yüzyıl boyunca, neo-liberalizmin ilkeleri
doğrultusunda, devletin üzerindeki sosyal yükümlülüklerinin azaltılmasının bir yolu olarak
STK’ların ön plana çıkartıldığı, “sivil toplum” söyleminin neo-liberal felsefenin bir uzantısı
haline geldiği görülmektedir.178
Her ne kadar STK’ların gelişimi liberal öğretilere bağlı olsa da sivil toplum kuruluşu
özgürlük mücadelelerinin eseri olmuştur. Hindistan’daki Gandhi hareketi içinde hükümete karşı
halkın haklarını savunmak amaçlı kuruluşlar ortaya çıkmıştır.179
Sivil toplum kuruluşları, küçük yerel derneklerden, çok geniş ve oldukça profesyonel
kuruluşlara kadar son derece farklı gruplardan oluşmaktadır. Dernekler, vakıflar, sendikalar,
konfederasyonlar, işveren kuruluşları, profesyonel federasyonlar, meslek kuruluşları, birlikler,
odalar, yerel birlikler, kooperatifler, medya gibi tüzel kuruluşlar STK olarak kabul edilmektedir.
“Sivil toplum örgütü” kavramsal açıdan literatürde farklı terimlerle ifade edilmektedir.
Uluslararası arenada sivil toplumun “NGO (Nongovermental organization)”,
“IGO (Inter-
govermental organizations)”, “GONGO (Govermental NGO)”, “DONGO (Donor-organised
NGO)”, “MONGO (My own NGO)” ve BONGO (Business-organised NGO) gibi terimlerle
anılmaya başlandığı görülmektedir. Her ne kadar kavramın terimsel yelpazesi geniş olsa da
178
Levent Şahin, Mustafa Öztürk “Küreselleşme Sürecinde Sivil Toplum ve Türkiye’de Durum”, Sosyal Siyaset
Konferansları Dergisi, s. 54, (2008), s.14.
179
Osman Arslan, Kuramsal ve Tarihsel Aşamalarıyla Sivil Toplum ve Türkiye Gerçeği, Bayrak Yayınları, İstanbul
2001, s.125.
113
literatürde NGO kullanımı benimsenmiştir. Nitekim Türkiye’de de demokratik kitle örgütleri,
hükümet dışı kuruluşlar ya da sivil toplum örgütleri de NGO kapsamında ele alınmaktadır.180
Sivil toplum kuruluşlarına yönelik literatürdeki tanımlamalara bakacak olursak; belli
amaçları gerçekleştirmek, belirli konularda kamuoyunu aydınlatmak veya yönlendirmek için
çalışan ve gönüllülük esasıyla hareket eden kuruluşlara “sivil toplum kuruluşları”
denilmektedir.181
Birleşmiş Milletler Ekonomi ve Sosyal Konseyi’nin STK tanımı ise şöyledir:
“Devletlerarası anlaşma temeline dayanmayan bütün uluslararası örgütüler hükümet dışı
örgüttür.”182
Sivil toplum kuruluşları aynı zamanda üçüncü sektör olarak tanımlanmaktadır. Üçüncü
sektör kuruluşları, devletin (kamu sektörünün) yetersiz kaldığı alanlarda topluma hizmet
götürmek amacıyla ortak hedefe yönelmiş insanlar tarafından kurulan ve kâr amacı gütmeyen
yapılardır.183
Farklı bir bakış açısı ile İnsel, STK’ları “devlet ve piyasa dışında kalan alan” olarak
tanımlar.184 İnsel, devleti, yani şiddet kullanma, vergi alma, kanunları uygulama tekelini elinde
tutan siyasal gücü ve onun kurumları ile kâr amacıyla, para kazanmak için faaliyet gösteren kişi
ve kuruluşların dışında kalan her şeyin STK’nın tanımlama içine gireceğini ifade etmektedir. Bu
tanıma göre sivil toplum kuruluşları için üçüncü sektör demek de yetersiz kalmaktadır.
180
Özkan Yıldız, “Küresel Sivil Toplumun Paradoksları” Sosyoloji Dergisi Ülgen Oskay’a Armağan Özel Sayı, (2007),
s.271.
181
Osman Arslan, a.g.e, s.118.
182
Peter I. Hajnal (ed.) International Information: Documents, Publications and Electronic Information of
International Govermental Organizations, Libraries Unlimited, 2. Basım, United States of America 2001, s.139.
183
M. Atilla Öner “Kavram Kargaşası: Üçüncü Sektör?=Sivil Toplum”
http://panel.stgm.org.tr/vera/app/var/files/3/3.sektor-genis.pdf (23.12.2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi)
184
Ahmet İnsel “Sivil Toplum, STK’lar ve Gönüllük” Sivil Toplum ve Konferans Yazıları, No 5, (2004), s.2.
114
Literatürde sivil toplum tanımlamalarındaki çeşitlilik, sivil toplum kuruluşları
tanımlamalarında da görülmektedir. En genel haliyle sivil toplum kuruluşları “toplum yararına
çalışan ve bu yönde kamuoyu oluşturan, kâr amacı gütmeyen, sorunların çözümüne katkı
sağlayarak çoğulculuk ve katılımcılık kültürünü geliştiren, demokratik işleyişe sahip, bürokratik
donanından yoksun ve gönüllü olarak bir araya gelen bireylerden oluşan örgütlenmelerdir.185
Çoğu zaman aynı şeyi ifade etmek için kullanılıyor olsa da sivil toplum ile sivil toplum
kuruluşu farklı anlamlar içermektedir. Sivil toplum kavramı sivil toplumun yeleri olan STK’ların
da tanımlanmasını beraberinde getirmektedir. STK’lar toplumsal ve siyasal yaşamda önemli bir
rol oynamakta ve demokratik bir sistem için vazgeçilmez bir konumda bulunmaktadır. Ancak
sivil toplumun temel aktörleri olan bu kuruluşlar hakkında literatürde ortak bir tanım
yapılmamıştır. “Sivil toplum örgütü” yerine “sivil toplum kuruluşu” terimini tercih edenler,
STK2ların örgütlülüğünün formel olmasının gerekmediğini; esnek, süreklilik göstermeyen yasal
bir statüyle belirlenmemiş oluşumların da sivil toplum kuruluşu olduğunu ifade ederler. Bu
bağlamda sivil toplum kuruluşlarını diğer örgütlenmelerden ayıran özellikler, bunların toplumsal
hareketlerle yakın bağlantısından kaynaklanmaktadır.186
Bilişim teknolojilerinin yarattığı “küresel ağ”lar, sivil toplum örgütlerinin popülerliğini
artırdı. Bu popülaritenin iki ana nedeni vardır: Bunların ilki 1970’li yıllardan itibaren Batı’da
başlayan daha sonra da Batı dışı toplumlara yayılan “temsili” ya da “parlamenter” demokrasi
modelinin sorunsalladır. Bu model, moderniteye bağlı toplumsal bütünü oluşturan öğelerde
yaşanan değişimlere olumlu yanıt verme noktasında yetersiz kalmaktaydı. Mevcut bürokratik
yapı demokrasi olgusunu kısırlaştırmakta ve demokratik yaşamı sınırlamaktaydı.
Nitekim
demokratik model yelpazesinin gelişimi de bu süre zarfında olmuştur. Radikal demokrasi,
katılımcı demokrasi ve hatta kozmopolit demokrasi teorilerinin bir bakıma bu yeni küreselleşen
toplumsal ve siyasal ilişkileri okuma noktasında daha gerçekçi argümanlar geliştirdikleri
185
Mehmet Aslan, Gazenfer Kaya “1980 sonrası Türkiye’de Siyasal Katılımda Sivil Toplum Kuruluşları” C.Ü İktisadi
ve İdari Bilimler Dergisi, c.5, s.1, (2004), s.216.
186
Filiz Cicioğlu, Sivil Toplum-Dış Politika İlişkisi Çerçevesinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Türkiye’nin Avrupa Birliği
Politikasına Yaklaşımı, Avrupa Birliği Bakanlığı, Ankara 2011, s.13-14.
115
görülmektedir.
Özellikle “katılımcı demokrasi” modelinde sivil toplum örgütleri anahtar bir
konuma gelmektedir. Katılımcı demokrasi ile sivil toplum örgütleri içinde yer alan bireyler,
direkt siyasal yaşamda aktif olabilmekte ve bu durum siyasetin özerkleşmesi ve genişlemesine
yol açmaktadır. Böylece karar mekanizmalarında sivil toplum örgütleri yoluyla bireyler daha çok
söz sahibi olmakta; devlete ve uluslararası şirketlere karşı daha güçlü bir baskı mekanizması
oluşturabilmektedir.187
Görüleceği üzere sivil toplum kuruluşları, sivil toplumun bir temsilidir. Bir yandan
sınırları biçimlenmiş devlet denilen organizmaya öteki yandan da sınırları olmayan “küresel
dünya”ya karşı, bireylerin rasyonel örgütlülüklerini oluşturmaktadır. Bir başka deyişle ifade
etmek gerekirse sivil toplum kuruluşları, bireylerin özgürlük savunusunun simgesidir.
4.2.1 Sivil Toplum Kuruluşlarının Özellikleri, İşlevleri, Faaliyet Alanları ve Amaçları
Sivil toplumun uzantısı olan sivil toplum kuruluşlarının özellikleri, işlevleri, faaliyetleri
ve amaçları birbirini bütünleyen yapıda olup, aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
187
Özkan Yıldız, a.g.m., s. 272-273.
116
Tablo 4.2 Sivil toplum kuruluşlarının özellikleri, işlevleri, faaliyet alanları ve amaçları
Sivil Toplum Kuruluşları
Özellikleri
Kar amacı gütmez
Gönüllülük esasına dayanır
Bürokratik olmayan esnek yapıya sahiptir
188
Devletten bağımsız
189
Vizyona ve bir ideale sahiptir
Kamu yararı gözetir
Ortak değerlere sahip kişilerden meydana gelir
190
Şeffaf yönetime sahiptir
Faaliyet Alanları/Aktiviteleri
Halk sağlığı ve eğitimi
Sağlık krizlerini ortaya çıkarma,
Ortak sosyal problemler
Çevre olayları
Ekonomik değişkenlere bağlı gelişme ve ilerleme
çalışmaları
192
Kadın hakları,
Kalkınma
Nüfus planlaması
İnsan hakları
Sosyal yardımlaşma
Mesleki gelişim
…
İşlevleri/Fonksiyonları
Kamuoyu oluşturmak yolu ile bireylerin
taleplerinin dile getirilmesine yardımcı olmak,
Çoğulcu toplum yapısının oluşumunu sağlamak
suretiyle piyasadaki metalaşmaya ve egemen
piyasa değerlerine karşı dengeleyici bir unsur
olmak,
Kendi içlerinde oluşturdukları katılımcı ve çoğulcu
bir kültürle beslenmiş ve aynı zamanda yönetim
deneyimi de edinmiş bireylerin yetişmesini
sağlamak,
Pilot projeler üretmek, bu projelere kaynak
bulmak ya da bu projeleri uygulamaya geçirmek
yoluyla eğitim, sosyal refah ve istihdam
konularında hükümet politikalarına paralel ya da
191
alternatif sorumluluklar alabilmek
Amaçları
Bir alanda örgütlülük kurmak
Demokratik sahada bir parça olmak
Bir düşüncenin/disiplinin sahadaki yüzü olmak
Bir düşüncenin amaç-eylem düzlemine zemin
hazırlamak
Toplumsal etkileşimi artırmak
Oluşumları itibariyle aynı felsefeye sahip
örgütlerin ulusal ve uluslararası etkileşimini
artırmak
Sivil toplum kuruluşları, sivil toplum kavramından beslenir. Sivil toplum kuruluşları,
sivil toplumun amaç, işlev ve özellikleriyle paralellik gösterir. Sivil toplum kuruluşlarının amaç,
işlev, özellikleri ve faaliyet alanları “örgütsel etkileşim” ekseninde biçimlenir. Sivil topluma
ilişkin kavramsal perspektifteki değişimler, STK’lara kuramsal ve pratikte yeni konumlar
188
Osman Arslan, a.g.e., s.123.
Ayten Akatay, Nazan Yelkikalan, Sivil Toplum Kuruluşlarında Gönüllülük ve İnsan Kaynakları, Ekin Yayınları,
Ankara 2007, s.25.
190
Sefa Usta, Avrupa Birliği’ne Giriş Sürecinde Sivil Toplum Kuruluşları: Sivil Toplum, Demokrasi ve Güven, Selçuk
Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2006, s.38.
191
Mustafa Talas “Sivil Toplum Kuruluşları ve Türkiye Perspektifi” TÜBAR-XXIX, (2011), s.392.
192
Mustafa Talas, a.g.m., s.392.
189
117
atfedecektir. Küreselleşme olgusu da göz önüne alındığında STK’ların amaç, işlev, özellik ve
faaliyet yelpazesi genişleyecektir.
4.2.2 Sivil Toplum Kuruluşlarının Türleri
Sivil toplum kuruluşları, küçük yerel derneklerden, çok geniş ve oldukça profesyonel
kuruluşlara kadar son derece farklı gruplardan oluşmaktadır. Türleri itibariyle sivil toplum
kuruluşlarının yelpazesi oldukça geniştir.
Dernekler, vakıflar, sendikalar, konfederasyonlar,
işveren kuruluşları, profesyonel federasyonlar, meslek kuruluşları, birlikler, odalar, yerel
birlikler, kooperatifler, medya gibi tüzel kuruluşlar STK olarak kabul edilmektedir.
Genel çerçevede STK’lar içerisinde “Dernekler, Vakıflar, Sendikalar, Meslek
Kuruluşları” hem yapısal hem de işlevsel yönden önemli bir yere sahiptir.
Dernekler
Vakfılar
Tanımı: Çoğu durumda genel bir yarar için çalışmak,
sorumluluklar almak ve sosyal gelişmeler karşısında bir
ölçüde etkili olmak üzere kişilerin bir araya gelmesiyle
oluşan, gönüllülük esasına dayanan ve kâr amacı
193
gütmeyen kişi topluluğudur.
Tanımı: Belirli kişiler ya da kurumlarca ve belli şartlarla
ve resmi bir yolla tahsis edilen mülk veya paraya bir
hizmetin gelecekte de yapılması için kurulmuş, tüzel
kişilikleri olan kuruluşlardır. Bir başka deyişle vakıflar
sosyal amaçlara yönlendirilmiş mal/varlık temelli
196
topluluklardır.
Amacı: Çok çeşitlidir. Sanatsal, kültürel, sportif,
bilimsel, edebi, ideolojik, siyasi, mesleki ya da dinsel
194
amaçlarla dernek kurulabilir.
Amacı: Yardımlaşma
197
geliştirmek
Ortaya Çıkışı: Geleneksel olarak mesleki derneklerin
Krallık Dönemi’nde Numa Pompilius (M.Ö 715-672) ya
da Servius Tullius (M.Ö. 578-534) yönetimi zamanında
195
ortaya çıktığı kabul edilmektedir.
Ortaya Çıkışı: Vakıflar, İslam topluluklarında hayır,
yardımlaşma, dayanışma gibi dini düşüncelerle teşvik
edilerek oluşturulmuştur. Tarihte ilk vakıf; Hazreti
Ömer’in Hayber’in fethinden sonra ganimet olarak
ve
dayanışma
duygusunu
193
Tijen Dündar Sezer “Dernek Kurma Özgürlüğünün İçeriği ve Gelişim Süreci Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme”
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, c.10, s.1, (2008), s.5.
194
Tijen Dündar Sezer, a.g.m., s.5.
195
Eşref Küçük, Roma Hukukunda Augustus Zamanına Kadar Derneklerin Hukukî Durumu, Ankara Üniversitesi,
Doktora Tezi, Ankara, 2005, s.40-41.
118
kendisine düşen bir arazinin satılmaması, miras
bırakılmaması ve hibe edilmemesi şartı ile fakir, köle,
misafir ve Allah yolunda olanların istifadesi için
198
vermesi ilk vakıf olarak kabul edilmektedir.
Çalışma Alanları: Spor kulüpleri faaliyetleri,
yardımlaşma dernekleri, kalkınma ve konut, mesleki
dayanışma, toplumsal hayatı geliştirme ve destekleme
hizmetleri, dostluk dernekleri, kültür ve boş
zamanlarını değerlendirme, sağlık, imar dernekleri,
çevre, sosyal…
Çalışma Alanları: Sosyal yardım, eğitim, sağlık, kültür,
din-dini eğitim…
Faaliyet Türleri: sosyal etkinlikler, panel, konferans,
sempozyum etkinlikleri, basın toplantıları, anma
etkinlikleri, sanat etkinlikleri, bilimsel yayınlar, bilimsel
araştırmalar, gösteri ve yürüyüşler…
Faaliyet Türleri: sosyal etkinlikler, dini etkinlikler,
panel, konferans, sempozyum etkinlikleri, basın
toplantıları, anma etkinlikleri, sanat etkinlikleri,
bilimsel yayınlar, bilimsel araştırmalar, kermesler,
gösteri ve yürüyüşler…
Sendikalar
Meslek Kuruluşları/Örgütleri
Tanımı: İşçilerin veya iş verenlerin çalışma ilişkilerinde,
ortak ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini
korumak ve geliştirmek için meydana getirdikleri tüzel
199
kişiliğe sahip kuruluşladır.
Tanımı: Aynı meslekten olan kimselerin muayyen bazı
amaçlarla bir araya gelerek oluşturdukları ve
üyelerinden ayrı bir kişiliği (tüzel kişilik) bulunan
202
örgüt/organizasyon/teşkilattır.
Amacı: Üyelerinin hak ve çıkarların için hareket eden
ve bunları genişletmeye çalışan örgütlerdir. Genellikle
çalışma koşulları ve iş yeri düzeyinde ortaya çıkan
200
sorunları çözme amacı taşır.
Amacı: Mesleki çıkarları korumak ve geliştirmek.
Toplumsal ekonomik, sosyal ve politik alanlarda
203
önemli bir aktör olmak.
Ortaya Çıkışı: Sendikacılık 18. Yüzyılın ikinci yarısında,
Batı Avrupa’da Sanayi Devrimi’nin yol açtığı olumsuz
201
koşullar nedeniyle doğmuştur.
Ortaya Çıkışı: Araştırmacılar mesleki örgütlenmenin
tarihçesini eski Roma’ya kadar götürürler. Eski
Roma’da mülksüzleşen ve geçim için şehirlerde
196
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası, Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye Raporu II, 2011, s.
62.
197
Bir Medeniyetin İz Düşümü: Vakıflar, http://www.vgm.gov.tr/sayfa.aspx?Id=3 (27.12.2014 tarihinde çevrimiçi
olarak erişildi)
198
Bir Medeniyetin İz Düşümü: Vakıflar, http://www.vgm.gov.tr/sayfa.aspx?Id=3 (27.12.2014 tarihinde çevrimiçi
olarak erişildi)
199
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası, Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye Raporu II, 2011, s.
62
200
Sefa Usta, a.g.e. s.48.
201
Nuray Talu, Sendikaların Doğuşu: Türkiye ve Batı Avrupa Ülkeleri Karşılaştırması, Gaziosmanpaşa Üniversitesi,
Yüksek Lisans Tezi, Tokat, 2008, s.1.
202
Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarının Teşkilat ve Mali Yapıları, Denetimleri, Organlarının Seçimlerine
Dair Esasların Değerlendirilmesi ile Bunların Etkin ve Verimli Şekilde Hizmet Yürütmelerinin ve Geliştirmesinin
Sağlanması Amacıyla Alınması Gereken Tedbirler: Araştırma ve İnceleme Raporu, Türkiye Cumhuriyeti Devlet
Denetleme Kurumu, 2009, s.15.
119
kamusal hizmetlerde ve bazı dallarda ücret karşılığı
çalışmaya başlayan Plebler hukuki ilişkilerde ve
toplumsal yapıda neden oldukları yeni sorunlar
nedeniyle devlet tarafından “collegium”larda bir araya
getirilmiş ve bu birlikler “collegium publicim” olarak
204
anılmıştır.
Çalışma Alanları: Üye özlük hakları, üye çalışma
koşulları, toplumsal politik-ekonomik-sosyal konular…
Çalışma Alanları: Mesleki eğitim, mesleki gelişim,
toplumsal politik-ekonomik-sosyal konular…
Faaliyet Türleri: sosyal etkinlikler, panel, konferans,
sempozyum etkinlikleri, basın toplantıları, anma
etkinlikleri, sanat etkinlikleri, bilimsel yayınlar, bilimsel
araştırmalar, gösteri ve yürüyüşler…
Faaliyet Türleri: sosyal etkinlikler, panel, konferans,
sempozyum etkinlikleri, basın toplantıları, anma
etkinlikleri, sanat etkinlikleri, bilimsel yayınlar, bilimsel
araştırmalar, gösteri ve yürüyüşler…
Son derece farklı gruplardan oluşan sivil toplum kuruluşlarının yukarıda belli başlı
örgütlenme tiplerinden bahsettik. Tüm sivil toplum örgütlenmelerinin, sivil toplum kuramıyla
birebir örtüştüğünü söylemek olanaklı değildir. Zira sivil toplumun “gönüllülük” ve “kâr amacı
gütmeme” esaslarıyla örtüşmeyen sivil toplum kuruluşları da mevcuttur. Bazı sendika ve meslek
kuruluşlarının yasalarla kurulması ve bu kuruluşlara üyeliğin gönüllü değil, zorunlu olması;
bununla birlikte kooperatiflerin özünde kâr amacı güden yapılarının olması, sivil toplum kuramı
açısından sorunsallar yaratmaktadır.
Çalışma kapsamında incelenmeye çalışılan Türk Kütüphaneciler Derneği varlığını dernek
statüsü
altında
sürdürmektedir.
Gelinen
noktada
kütüphaneciler
açısından
bu
oluşumun/örgütlenmenin “dernek” statüsünde mi yoksa “meslek kuruluşu/oda” statüsünde mi
olması gerektiği hâlâ tartışılmaktadır. Bir sonraki bölümde Türk Kütüphaneciler Derneği’ne
ayrıntılı değinilecektir.
http://www.tccb.gov.tr/ddk/ddk41.pdf
203
Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarının…, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Denetleme Kurumu, 2009, s.14.
204
Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarının…, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Denetleme Kurumu, 2009, s.76.
120
4.3 TÜRKİYE’DE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI
Türkiye’de sivil toplum, Türkiye’nin toplumsal ve siyasal tarihine paralel olarak farklı
dönemler içinde farklı konumlar alarak gelişmiştir. Bu gelişmeyi 1923 Öncesi, 1923-1945, 19451960, 1960-1980, 1980-2000, 2000 sonrası olarak altı farklı tarihsel dönem içinde ele almak
olanaklıdır.
4.3.1 1923 Öncesi Dönemde Sivil Toplum
Osmanlı’da siyasal iktidar yapı, sivil toplumun gelişmesine olanak verecek şekilde,
devletin dışında özerk kurumların oluşmasına izin vermemiştir.205 Osmanlı’nın son dönemlerinde
başlayan Batılılaşma hareketleriyle Batı modelinde bir sivil toplum örgütlenme modelinin
gelişimi ilk defa yirminci yüzyılın başında belirgin bir biçimde görülmektedir. Ancak sivil
toplum alanı “siyasal alanın dışında bir örgütsel yaşam” olarak daha dar anlamda düşünülürse,
Osmanlı’da sivil toplumun tarihinin çok daha gerilere gittiğini söylemek olanaklıdır.206
Vakıf olgusunun İslam dini ile ortaya çıkışı, İslam’ın Osmanlı’nın sosyo-ekonomik,
kültürel ve politik yapısına olan etkisi düşünüldüğünde, Vakıfların Osmanlı’dan başlayarak
Cumhuriyet döneminde de önemlerini sürdürdükleri görülür. Vakıfların devlet dışı bir örgütsel
yaşam alanı oluşturmaları; yaptıkları hayırseverlik faaliyetleri içinde politik ve ekonomik yaşam
alanlarının dışında bir toplumsal dayanışma ilişkisi yaratmaları; hayırseverlik alanı içinde
bugünün sosyal vatandaşlığına benzer bir toplumsal ilişki biçimini yaşama geçirmeleri
bağlamlarında sivil toplum kuruluşlarına örnek olarak düşünülebilir. Bununla birlikte tarihsel
süreçte loncalar ve ahi teşkilatı gibi oluşumlar esnaf ve zanaatkârlar için meslek örgütleri görevi
görmüştür.207
205
Fatih Duman “Sivil Toplum”, Siyaset (ed. Mümtaz’er Türköne), Lotus Yayınevi, Ankara 2003, s.368.
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası, Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye Raporu II, 2011,
s.55.
207
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.55.
206
121
Osmanlı’da sivil toplum ve sivil toplum kuruluşlarının gelişimi “Tanzimat sonrası”
döneme rastlanmaktadır. Toplumsal örgütlenmelere kuşkuyla bakılmasına rağmen, bu dönemde
çok sayıda meslek ve sanat okulu açılmıştır. 1860’larda Osmanlı’da cemiyetlerin oluşumu dikkat
çekmektedir. Osmanlı’da modern anlamda ilk sivil toplum kuruluşu 1856’da kurulan Cemiyet-i
Tıbbiye-i Şahane’dir. Tanzimat sonrası ortaya çıkan sivil toplum kuruluşlarının kurulmasına
aydınlar ve yüksek brokratlar öncülük etmiştir. Ancak II. Abdülhamid döneminde meclisin
kapatılmasıyla beraber sivil toplum kuruluşları da kapatılmıştır.208
Osmanlı’nın Batılılaşma hareketleri Tanzimat dönemiyle başlamış, Tanzimat dönemi
sonrasında da devam etmiştir. Bu dönemde ortaya çıkan Sened-i İttifak, Gülhane Hatt-ı
Hümayunu, Islahat Fermanı, I. Ve II. Meşrutiyet gibi yenilikçi hareketler sivil toplumun
gelişmesine yararlı olmuştur. Gerçekleştirilen hukuki reformlar, devletin varlık alanlarını
daraltarak, sivil toplum inisiyatifini biraz daha genişletmiştir.209
Osmanlı’da ortaya çıkan sivil toplum anlayışı “devlete bağımlı” durumdadır. Bu
bağımlılık ekonomik, kültürel ve idari temellere dayanmıştır. Batı Avrupa’nın siyasal tarihinde
devlet otoritesi karşısında nisbi özerkliğe sahip olan ve kendi değerleri üzerinde bir bütünsellik
gösteren sivil toplum unsurları Osmanlı toplumunda yoktur. Varlıkları itibariyle sivil toplum
unsurlarıyla karşılaşmak olanaklıdır; ancak merkezi idare karşısındaki durumları itibariyle kendi
normlarını ve salt kendilerine özgü kurallar ilişkileri geliştirmemişlerdir. Bu bağlamda
Osmanlı’da sivil toplum unsurları egemen otoritenin uzantısı durumundadır.210
4.3.2 1923-1945 Döneminde Sivil Toplum
1908 Anayasası, Türkiye’de sivil toplum örgütlenmeleri için bir dönüm noktası oluştur.
Zira Türkiye’de ilk kez sivil toplum örgütlenmeleri anayasal bir hak kazanmıştır. Sivil toplum
208
Sefa Usta, a.g.e, s.58.
Sefa Usta, a.g.e., s.53.
210
Ömer Çaha “Osmanlı’da Sivil Toplum” Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, c.49, s.3-4, Jan. (1994),
s.88.
209
122
örgütlenmelerinin ayrıntılarını düzenleyen 1909 tarihli Cemiyetler Kanunu, 1938 yılında yeni
Cemiyetler Kanunu’nun çıkışına kadar yürürlükte kalmış ve buna bağlı olarak 1923 yılında
resmen kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin 15 yılı içinde de sivil toplum hayatını düzenleyen
temel belge olmuştur.211
Çaha’ya göre, Osmanlı’nın toplumsal yapısında sivil topluma zengin girdiler sunan bir
toplum topografyası mevcuttur. Dinsel örgütlenme bağlamında medrese ve ulemanın varlığı,
taşra eşrafının yerel değerlerle pekişerek kurumlaşan lonca örgütlenmeleri ve Osmanlı’nın son
dönemlerinde kendi bölgelerinde “sikkesiz sultan” olarak nitelendirilebilecek olan “ayan” gibi
unsurlar Osmanlı’da zengin bir sivil toplum alt yapısı oluşturmaktaydılar. Ancak bunların hiçbiri
Batı Avrupa feodal yapı içindeki özerk ilişkileri geliştirerek devlet üzerinde frenleyici bir güç
olmamışlardır. Aksine Osmanlı’daki bu sivil toplum kesimleri devlete göbek bağıyla bağlı
kalmış ve devletle ilişkilerinde devleti önceleyen bir yaklaşım geliştirmişlerdir. Buna rağmen bu
sivil toplu grupları kendi felsefelerini yansıtan iç yapılanmaları, özgün değerleri, halk içindeki
konumları ve devlet karşısındaki “meşru” farklı görüntüleriyle sivil topluma zengin dayanak
oluşturmuşlardır.212
Sivil toplum, siyasal kültürün önemli bir argümanıdır. Sivil toplum, merkezi otorite
karşısında otonom ilişkileri geliştirerek, merkezi otoriteyi politik, sosyal ve ekonomik açıdan
frenleyici özelliğe sahiptir.
Türkiye’de Cumhuriyetin kurulmasıyla toplumsal bütünü oluşturan bütün öğelerde
değişim ve dönüşümler yaşanmıştır. Özellikle de gelenekçi ve teokratik yapının yıkılmasıyla
siyasal oluşum yeniden biçimlenmiştir. Değişim ve dönüşümlerin halk tabanında kabul görme
sürecinde devlet, ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel bütün olguları kendi kontrolünde
tutmuştur. Bu bağlamda Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren merkezi otoriteyi frenleyici
211
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.55.
Ömer Çaha, “Cumhuriyet Türkiye’sinin İlk Yıllarında Sivil Toplum” İslami Araştırmalar, c.8, s.2, Bahar Dönemi
(1995), s.100.
212
123
özelliğe sahip, otonom ilişkiler geliştiren bir sivil toplum anlayışından söz etmek olanaklı
değildir.
Cumhuriyet rejimi ile birlikte devlet sivil toplumu kendi ideolojik aygıtı içinde
modernleştirmeyi pekiştiren bir araç olarak değerlendirmiştir.213 Bu durum sivil toplumun halk
tabanından gelişmediği göstermektedir.
Yukarıdaki bilgiler bağlamında sivil toplum olgusu kuramsal açıdan ne Osmanlı’da ne de
Cumhuriyetin ilk yıllarında gelişmemiştir. Var olan sivil toplum anlayışı güdümlü ve “merkezi
otorite”ye bağlıdır.
4.3.3 1945-1960 Döneminde Sivil Toplum
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu itibariyle teorik olarak anayasal bir düzene dayanıyor olsa
da eylemleriyle otoriter bir yapıdaydı. Bu durum Cumhuriyet aydınlarınca “çağdaşlaşma” adına
olumlanmasına karşın, halk nezdinde kabul görmemiştir. Nitekim 1945’te çok partili demokratik
sisteme geçmekle birlikte halk, demokratik seçimini “Cumhuriyet ideolojisinin” karşıtı
ideolojiye yapmıştır.
1923-1945 yılları arasında tek parti yönetim anlayışı Osmanlı’nın siyasal anlayışıyla
yakın özellikler taşımaktadır. CHP kadroları asker, bürokrat ve aydınlardan oluşan merkezi
seçkinler ile yerel seçkinlerin ittifakından oluşmaktaydı. Osmanlı’dan farklı olarak din
adamlarının yerini aydınlar almıştı. Bu seçkin kadrolar modern bir ulus-devlet inşa etme gayreti
içindeydiler. “Kemalist çağdaşlık” modeli ile pozitivist ve laikçi bir dünya görüşü doğrultusunda
toplumsal yapının devlet tarafından dönüştürülmesi hedef alınmıştı. Tek tipleştirme biçimde
213
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.55.
124
kendini
ortaya
koyan
bu
anlayışın
özünü
“Çağdaşlaşmak
için
hayatı
tümüyle
akılcılaştırmak/dünyevileştirmek” oluşturmaktaydı.214
Türkiye’de 1945’te çok partili demokratik sisteme geçilmesi siyasal kültür ve örgütlenme
özgürlüğü açısından kırılma noktasını oluşturur. 1946 Dernekler Yasası göreceli olarak sivil
toplum alanındaki özgürlükleri genişletmiş, böylece hem dernek hem de sendika etkinliklerinde
bir canlanma görülmüştür. 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle, Cumhuriyetin ilk yıllarından
çok partili yaşama geçinceye dek sindirilmiş halk, merkezde temsil gücüne kavuşmuştur. Bu durum
göreceli daha sivil ve tabandan bir sivil katılım sağlayarak bireysel hak ve özgürlüklerin gelişimine katkıda
bulunmuştur. Bununla birlikte bu dönemde yaşanan toplumsal ve ekonomik dönüşümler sonucunda
Türkiye daha kentli ve endüstriyel açıdan daha gelişmiş bir ülke haline gelmiş ve böylece yurttaşların sivil
toplum alanında örgütlenme eğilimleri artmıştır.215
Nitekim bu dönemde çeşitli biçimlerde siyasal partiler, sendika ve dernekler, basın
kuruluşları örgütlenme olanağı buldular. Örneğin 1945’e kadar tek parti oluşumu varken, 1960’a
kadar farklı çevreler 37 yeni siyasi parti kurmuştur. 1946’da 733 olan dernek sayısı 1950’de
2011’e, 1960’da ise 18 bin 958’e çıkmıştır.216
Her ne kadar bu dönemde sivil topluma ilişkin birtakım olumlu gelişmeler yaşansa da
jakoben yapı korunmuş; siyasal ve toplumsal kültür içinde sivil toplum alanının tabandan
gelişmesini sağlayacak bir gelişme yaşanmamıştır. 1950-60 yılları arasında hüküm süren
Demokrat Parti iktidarı kendi görüşlerine aykırı sivil toplum örgütlenmelerine karşı baskıcı bir
tavır izlemiştir. Sanayileşme çabaları olumlu bir seyir halindeyken 1952 yılında kurulan Türkiye
İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (Türk-iş) uluslararası bir işçi örgütüne üyeliği hükümet
tarafından onaylanmamıştır.217
Ayrıca ekonominin kötüye gitmesi ile birlikte 1955-60
döneminde Menderes iktidarı, otoriter bir tutumla, muhalefet partilerine karşı hoşgörüsüzlük
214
A. Vahap Uluç “Türkiye’de Sivil Toplum ve Demokrasi” C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, c.14, s.1, (2013),
s.406.
215
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.56.
216
A. Vahap Uluç, a.g.m., s.407.
217
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.56.
125
göstermiş, sivil unsurlar üzerinde yayın yasaklamaları getirmiş ve gazete ile dergileri
toplatmıştır.218
Bu dönemde, sivil toplum örgütlenmelerinin niceliği açısından olumlu gelişmeler
yaşanmasına karşın, sivil toplumun niteliği devlet ağırlığı ve denetimiyle kısır kalmıştır. Ayrıca
bu dönem ideolojik olarak devlet ile halkın politik hesaplaşması olarak düşünülebilir.
4.3.4 1960-1980 Döneminde Sivil Toplum
Bu dönem Türk siyasal kültürü açısından son derece önemlidir. Çok partili yaşama
geçişle birlikte demokratik ortamın filizlenmeye başladığı düşünülse de gerçekleştirilen askeri
darbeler demokratik gelişim açısından kırılmalara neden olmuştur. Görece askeri darbeler
birtakım çevrelerce elzem olarak görülmüştür. Ancak ne var ki askeri darbeler demokratik
gelişimi sekteye uğratırken, örgütlü siyasal ve sosyal yaşamı da olumsuz etkilemiştir.
Bu dönem içinde devletin güçlü yapısının adeta görüntüsü konumundaki silahlı kuvvetler
parlamenter yaşama 1960, 1971 ve 1980’de olmak üzere üç kere müdahale etmiştir. Güvenlik
ideolojisinin demokrasinin önüne geçtiği çok partili parlamenter demokrasinin kesintiye
uğradığı, bireysel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı ve örgütlü yaşama katılımın engellendiği
askeri darbeler, Türkiye’de devleti topluma karşı güçlü kılma işlevini görmüşlerdir.219
Türkiye toplumunun deneyimlediği ilk askeri darbe olan 27 Mayıs 1960 darbesi
Demokrat Parti’nin otoriterleşmesi ve bu doğrultuda seçim kanunda muhalefet partisinin
aleyhine değişiklikler yapması, yargı mensupları ve diğer devlet memurlarına çeşitli baskılar
uygulamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkikat Encümenini yargısal yetkilerle donatmak
218
219
A. Vahap Uluç, a.g.m., s.408.
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.56.
126
gibi gelişmeler darbeye zemin hazırlayan faktörler olmuştur. Bununla birlikte 1955’lerden
itibaren ekonomik gidişatın kötü olmasına paralel bir şeklide otoriterleşmeye başlayan Demokrat
Parti iktidarı, CHP döneminde kökleşmiş olan bürokrasinin gerek askeri gerekse sivil kanadına
karşı sert tedbirler almaya başlamıştır.220
27 Mayıs 1960 askeri darbesi Türkiye’nin parlamenter demokratik sistemine ve bunun
bağlamında demokratik gelişime ciddi zararlar vermiş olsa da 1961 Anayasası Türkiye’de
örgütlenme özgürlüklerinin önünü açarak sivil toplum alanının genişlemesini sağlamıştır. 1961
Anayasası çoğulcu, liberal bir demokratik sistemin oluşması için bireysel hak ve özgürlükleri
öngören anlayışla sağlanmıştır. Bu dönemde başta sendikal hareketin kurumsallaşması olmak
üzere, dernekleşme oranlarının arttığı, köylü ve kentli sınıflarının toplumsal hareketler içinde yer
aldığı görülmektedir.221 1960’da 18 bin 958 olan dernek sayısı 1970’de 42 bin 170’e yükselmiştir.
Yine 1960’da 282 bin 962 olan sendikalı işçi sayısı ise 1971’de 1 milyon 200 bine ulaşmıştır.222
1968 öğrenci hareketleri, mevcut siyasal kurumları, değerleri, normları ve siyasal süreci
eleştirmiş ve feminizm, çevrecilik, alternatif yaşamcılık, antinükleer hareket gibi bir takım
hareketler doğurmuştur. Bu hareketler devlet ile toplumu karşı karşıya getirmiştir. Batıda gelişen
refah toplumunun da ivme kazandırdığı bu gruplar, bir bakıma “grup eksenli” yeni bir politik
anlayışın doğmasını sağlamıştır. Bu politik sistemin topyekün değiştirilmesi yerine var olan
sistem içinde yeni açılımlarla daha fazla “katılım” daha fazla “hak” ve daha fazla “özgürlük” gibi
temalar işlenmiştir. Bu gelişmelerle birlikte sivil toplum anlayışı yeniden canlılık kazanmıştır.223
220
Ercan Sözer “Askeri Darbeler ve Toplumsal Etkileri: 1960, 1971 ve 1980 Darbeleri” Atılım Üniversitesi Kütüphane
ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı Elektronik Bülten, c.5, s.18, (2010)
221
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.56.
Mehmet Aslan, Gazanfer Kaya “1980 Sonrası Türkiye’de Siyasal Katılımda Sivil Toplum Kuruluşları” C.Ü. İktisadi
ve İdari Bilimler Dergisi, c.5, s.1, (2004), s.219.
223
Ömer Çaha, “1980 Sonrasında Türkiye’de Sivil Toplum Anlayışları”, Yeni Türkiye, s. 18, (1997), s.33.
222
127
1960’larda başlayan dönüşüm, önce 1971, sonra da 1980 askeri müdahaleleri ile
duraklamış; 1961 Anayasası’ndaki temel hak ve özgürlüklerin kullanım biçimleri kısıtlanarak
örgütlenme hakkı başta olmak üzere demokratik hakların kullanımı sınırlandırılmıştır.224
Bu döneme ilişkin sivil toplumun gelişimine yönelik nicelik ve nitelik açısından olumlu
gelişmeler yaşanmasına karşın, devlet merkezli yapı sivil toplumun tabandan gelişimine izin
vermemiştir.
4.3.5 1980-2000 Döneminde Sivil Toplum
1980 askeri darbesi ve askeri rejimin sivil topluma yaklaşımı son derece baskıcı
olmuştur. özellikle darbenin ilk dönemlerinde neredeyse tüm sivil toplum örgütlerinin faaliyetleri
bir süreliğine durdurulmuş; pek çok sivil toplum kuruluşu ise tamamen kapatılmıştır. 1961
Anayasası’nın yurttaşlara sağladığı hak ve özgürlükler konusunda sayısız sınırlamaya gidilmiş;
devletin yurttaş karşısındaki sınırlayıcı gücü artırılmış; dernek çalışmaları, sendikaların
etkinlikleri ve siyasi parti örgütlenmeleri sıkı denetim ve kontrol mekanizmalarına tabi
olmuştur.225
1980-1983 askeri hükümeti döneminde dernekçilik kavramı bir tür bozgunculuk
olarak algılanmış, bu durum da dernek çalışmalarını sekteye uğraşmıştır.226
1982 Anayasası ile yeni toplumsal yapının hukuksal çerçevesi biçimlenir. Söz konusu
Anayasa’da sendikal özgürlükler önemli ölçüde kısıtlanır. Sendikalar ve derneklere politika
yapma yasağı getirilir. Toplu sözleşme ve grev hakkı sınırlandırılır, bununla birlikte memurların
sendikadan sonra, dernek kurmaları da yasaklanır. 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile birlikte
224
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.57.
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.57.
226
Şerif Öner, Belediye Yönetim Kararlarında Sivil Toplum Kuruluşlarının Etkinliği (Gaziantep-KahramanmaraşBingöl Örneği), Dokuz Eylül Üniversitesi, Doktora Tezi, İzmir, 2000, s. 171.
225
128
650.000 kişi gözaltına alınır. 23.700 derneğin çalışmaları durdurulur. 1980’de 5 milyon 721 bin
74 olan sendikalı işçi sayısı, 1985’te 1 milyon 711 bin 254’e düşer.227
Türkiye açısından, 1980’lerin ikinci yarısı sivil toplumun genişleme yıllarıdır.
1980’lerden itibaren Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği’nde yaşanan gelişmeler, Batı ve Latin
Avrupa’daki askeri cunta yönetimlerinden demokrasiye geçiş süreçlerinin başarısı, tüm dünyada
sivil toplum kavramının yeniden canlanmasına öncülük etmiştir. Türk modernitesinde meydana
gelen ekonomik ve kültürel değişimlerle beraber sivil toplum, toplumsal açıdan yeniden
canlanmış ve toplumsal bir aktör haline gelmeye başlamıştır. Bununla birlikte liberal
politikaların yeniden gündemde ağırlık oluşturması, sivil toplum kavramının popülaritesini
arttırdı.228
Türkiye’de 1990’lı yıllarla birlikte örgütsel yaşamın nicelik ve niteliğinde artış
yaşanmıştır. 1982 Anayasası’nın dernek kurma özgürlüğünü düzenleyen 33. maddesinde yapılan
değişiklikler demokratikleşme yolundaki dönüşümün bir parçasıdır. Bununla birlikte ayrıca,
1980’den sonra iç ve dış etkenler askeri rejimle sekteye uğrayan demokratik sistemin yeniden
kurulmasına katkıda bulunmuş ve devletin toplumsal yaşam üzerindeki etkisinin azalmasına yol
açmıştır. Bu bağlamda Türkiye’de sivil toplumun kuramsal açıdan otonom ilişkiler geliştirmesini
sağlayarak devlet denetimi dışında gelişmesini sağlayan üç temel etken sayılabilir. Bunların ilki;
ekonomide serbest Pazar temelli ihracata yönelik sanayileşmeye geçiştir. Bu durum neo-liberal
ekonomik sistemler üzerine inşa edilen ekonominin bir sonucudur. İkincisi; siyasal ve kültürel yaşamda
ortaya çıkan dinsel ve enik temelli kimlik talepleri ile küreselleşmenin getirdiği dinamikler. Son olarak
üçüncüsü; küreselleşme sürecinin de etkisiyle bu dönemin sonunda sivil toplum alanında ulusal
nitelikten daha bölgesel ve küresel bir yaklaşım ve faaliyet düzeyine geçilmesidir.229

Bu süreçte Türk Kütüphaneciler Derneği kapatılmayan ender derneklerdendir.
Mehmet Aslan, Gazanfer Kaya, a.g.m, s.220.
228
Gülgün Tosun “Türkiye’de Devlet-Sivil Toplum İlişkisi Bağlamında Demokrasinin Pekişmesinin Önündeki Engellere
İlişkin Kuramsal ve Pratik Bir Yaklaşım” Ege Akademik Bakış, c.1, s.1, Temmuz (2001), s.6.
227
229
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.57.
129
Küreselleşme süreciyle birlikte yeniden güçlenen liberal politikalar, sivil toplum
söylemini canlandırmış ve bireysel ve hak özgürlükleri ön plana çıkarmıştır. Türkiye’nin
jeopolitik konumu, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik yapısı Batı dünyası için çok şey ifade
etmektedir. Neo-liberal felsefeyle yeniden biçimlendirilecek dünyada Türkiye’nin bu
konjonktürden ayrı olacağı düşünülemez. Bu bağlamda özellikle bu dönemde Türkiye’de sivil
toplum alanında görülen nitelik ve nicelik artışı da buna bağlıdır.
4.3.6 2000 Sonrası Dönemde Sivil Toplum
Türkiye’de 90’lar ve özellikle de 2000’li yılların toplumsal, ekonomik ve politik zemini
sivil toplum örgütlerinin konum ve etkinliği üzerinde tayin edici rol oynamaktadır.230
1999’da Marmara’da yaşanan doğal afetin, depremin hem arama ve kurtarma çalışmaları
hem de insani yardımlar temelinde toplumda sivil topluma karşı ilgi ve güveni artırmıştır. Bu
durum aynı zamanda sadece devlete dayalı bir modernleşme ve kalkınma anlayışının, toplumsal
sorunlara etkili çözüm üretmede yeterli olmayacağı gerçeğini ortaya çıkarmıştır.231
2001 yılında ekonomin çökmesiyle Türkiye’de şiddetli bir ekonomik kriz yaşanmıştır.
Güçlü devlet geleneğinin gerçekte çok zayıf olduğu, özellikle dışarıda ekonomik küreselleşmeye;
içeride ise yolsuzluk sorunlarına karşı aşırı derecede kırgınlığın oluşması bağlamında ortaya
çıktı. Devletin “güvenlik eksenli” yönetim önceliği, bunun bağlamında demokratikleşmenin ve
sürdürülebilir ekonomik büyümenin arka planda seyir göstermesi, devletin giderek yozlaşarak
popülist bir şekilde organize olmasına ve ekonomik küreselleşmenin spekülatif ataklarına karşı
hassasiyetin artmasına neden olmuştur.232
230
Özkan Yıldız “Sivil Toplum Örgütleri, ‘Özerklik’ : Kavramsal Bir Açılım” Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, c.6, s.1, (2007), s.54.
231
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.58.
232
E. Fuat Keyman “Türkiye’de Sivil Toplumun Serüveni: İmkânsızlıklar İçinde Bir Vaha” STGM, 2006, s.30.
130
Türkiye’nin 1999 yılında Avrupa Birliği üyeliğine adaylığının onaylanması, 2004 yılı
sonunda “Kopenhag siyasi kriterlerini karşıladığında karar verilmesiyle” 2005 yılında üyelik
müzakerelerine başlaması süreci, Türkiye’de sivil toplum alanında olumlu gelişmeler
yaşanmasını sağlamıştır. “Demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlıklara saygı
gösterilmesini ve korunmasını garanti eden kurumların varlığı” anlamına gelen Kopenhag
siyasi kriterlerini sağlamak için, 2001’den 2005 yılına kadar yapılan Anayasa değişiklikleri ve
çeşitli yeni yasal düzenlemeler hak ve özgürlük alanlarını genişletmiştir. Sivil toplum
kuruluşlarını doğrudan ilgilendiren yasalarda köklü reformlar yapılmış; sivil toplum
kuruluşlarına yeni ve büyük miktarda fon kaynakları tahsis edilmiştir.233
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde sivil toplum kuruluşlarının önemi daha da
belirginleşmektedir. Avrupa Komisyonu güçlü sanayi lobilerinin çıkarlarına karşı bir denge
unsurunu garantilemek için STK’ların gelişimini desteklemektedir.
STK’larla ilişkilerinde
“temsil gücüne” önem veren AB komisyonu, STK’ları kısıtlayıcı yasal düzenlemelerle
denetlemeyi değil, karar alma mekanizmalarının şeffaflaştırılması ve danışma mekanizmalarının
iyileştirilmesini hedeflemektedir. Komisyonun bir diğer hedefi de oluşturduğu bütçe kalemi ile
özellikle kamu yararına dernek ve vakıfların örgütlenmesi ve AB politikalarına katılımda
etkinliğinin desteklenmesidir.234
Avrupa Komisyonu ve Türkiye Cumhuriyeti arasında devam eden katılım müzakereleri
üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm, Türkiye'deki reform sürecini desteklemek; ikinci
bölüm, katılım müzakerelerinin çerçevesini belirlemek; Üçüncü bölüm ise Türkiye Cumhuriyeti
ve Avrupa Birliği arasında sivil toplum aracılığıyla politik ve kültürel diyaloğu geliştirmektir.
Bireyleri bir araya getirerek birbirlerini anlamayı güçlendirmek amacı taşıyan bu diyalog
233
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.58.
Zuhal Ünalp Çepel, “AB Sivil Toplum Diyaloğu ve Türkiye: Demokratikleşme Bağlamında Sorunlar ve Beklentiler”
http://www.siviltoplumakademisi.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=411:ab-siviltoplum&catid=54:sivil-toplum-bilinci&Itemid=132 (03.01.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
234
131
özellikle sivil toplumu kapsamaktadır. Avrupa Konseyi, ‘katılımın müzakerelerine paralel
olarak, Avrupa Birliği'nin her aday ülkeyle yoğun politik ve kültürel diyaloğa girmesini
öngörmektedir. Bu diyaloğun uzun vadedeki hedefi Avrupa Birliği ve Türkiye sivil
toplumunu Avrupa Birliği'nin gelecekteki genişlemesine hazırlamaktır' açıklaması ile
Avrupa Komisyonu'nun tavsiye kararının çerçevesini genişleterek hayata geçirmiştir.235
AB her anlamda bütünleşmiş bir Avrupa olmak için üye ve aday ülkeler arasında sivil
toplum ağını genişletmeyi hedeflemektedir. Bu amaçla, 2005 yılında AB komisyonu “AB ve
Aday Ülkeler Arasında Sivil Toplum Diyaloğu” başlıklı tebliği yayınlamıştır. Söz konusu tebliğ,
Türkiye, Hırvatistan ve AB sivil topluları arasındaki diyaloğun güçlendirilmesi yönünde atılan
ilk adım olarak değerlendirilmektedir. Avrupa Birliği ve aday ülkeler arasında sivil toplum
diyaloğunun daha fazla güçlendirilmesi için hedef ve önceliklerin belirlendiği bir Strateji
belirledi. Bu strateji bilgi açığını azaltabilmek, karşılıklı anlayışı pekiştirmek ve böylece Avrupa
Birliği'nin genişlemesiyle ortaya çıkacak fırsat ve zorlukların daha iyi anlaşılmasını sağlamak
amacıyla vatandaşlar ve farklı kültürler ile politik ve ekonomik sistemleri yakınlaştırmayı
amaçlamaktadır.236
Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki Sivil Toplum Diyaloğunun Geliştirilmesi Projenin
devamı niteliğindeki Türkiye ve AB Sivil Toplum Diyaloğu II Projesi (CSD II), Katılım Öncesi
Mali Yardım Aracı-IPA çerçevesinde 2007 programına dahil edilmiştir. Bu projenin genel amacı
Avrupa Birliğinin dayandığı değerler, işlevi ve politikaları ile birlikte Türk tarihi ve kültürü de
dahil olmak üzere Avrupa Birliği içerisinde Türkiye’nin daha fazla tanınması ve anlaşılmasını
sağlamak ve bu sayede de gelecekteki genişlemenin fırsatları ve zorlukları konusunda farkındalık
oluşmasını olanaklı kılmaktır. 2011 yılında faaliyete başlayan Türkiye ve AB Sivil Toplum
235
Türkiye ve Avrupa Birliği Arasındaki Sivil Toplum Diyaloğu’nun Geliştirilmesi Projesi I, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa
Birliği Bakanlığı.
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=5966&l=1 (05.01.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
236
Türkiye ve Avrupa Birliği Arasındaki Sivil Toplum Diyaloğu’nun Geliştirilmesi Projesi I, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa
Birliği Bakanlığı.
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=5966&l=1 (05.01.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
132
Diyaloğu II Projesi’nin bütçesi 5.3 Milyon €’dur. Bu çerçevede, Türkiye’de ve Avrupa
Birliği’nde Kültür & Sanat ve Tarım & Balıkçılık konularında faaliyet gösteren STK’ların
ortak projelerine destek sağlanmaktadır. Söz konusu proje tüm Türkiye’deki küçük ve yerel
düzeydeki Sivil Toplum Örgütlerine mali yardım sağlamayı da amaçlamaktadır.237
Küreselleşme ve liberal felsefe doktrininde ivme yakalayan sivil toplum kuruluşları,
kuramsal ve kavramsal açıdan yeni boyutlar kazanmıştır. Politik, ekonomik ve sosyo-kültürel
öğelerin önemli bir bileşeni haline gelen sivil toplum kuruluşları, uluslararası arenada etkileşimin
bir parçası halini almıştır.
2000’li yıllarda Türkiye’de sivil toplumun konjonktürel yükselişi söz konusudur. AB’nin
kuramsal amacına paralel biçimlenen STK’lar, AB’ye üyelik sürecinde olan Türkiye’yi doğrudan
etkilemiştir. Bu doğrultuda Türkiye’de sivil toplum alanı AB sürecine göre biçimlenmiştir.
TÜSEV (Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı) kuruluşundan bu yana sivil toplumu ilgilendiren
mevzuatın iyileştirilmesinde; sektörün geleceği konusunda araştırma yapılması ve politika
üretilmesinde, özel, kamu ve üçüncü sektörler arasında diyalog ve işbirliğinin artırılmasında
öncülük etmiştir. TÜSEV hazırladığı, CIVICUS Sivil Toplum Endeksi Projesi (STEP) ile
Türkiye’nin ilk uluslararası karşılaştırmalı ve en kapsamlı sivil toplum araştırma projesi
olmuştur. ilki 2005’de yürütülen projenin, ikincisi 2008-2010 yılları arasında yürütülmüştür.238
STEP verilerine göre Türkiye’nin sivil topluma ilişkin istatistikleri aşağıdaki gibidir.
237
Türkiye ve Avrupa Birliği Arasındaki Sivil Toplum Diyaloğu’nun Geliştirilmesi Projesi II, Türkiye Cumhuriyeti
Avrupa Birliği Bakanlığı.
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=45649&l=1 (05.01. 2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
238
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.5.
133
Tablo 4.3 STEP uygulamalarında sivil toplumun güçlü ve zayıf yönleri
STEP Uygulamalarında Sivil Toplumun Güçlü ve Zayıf Yönleri
Güçlü Yönler
Zayıf Yönler
Yıl
2003-2005
239




2005-2010
240




STK Faaliyetlerinin Çeşitliliği
Gönüllülük ve Bağışlar
STK’lar ve Sosyal Hizmetlerin
Sağlanması
Devlet-Sivil Toplum İlişkileri





Bireysel Katılım
Kurumsal Kapasite
STK’lar Arası İşbirlikleri
Güven Eksikliği
İyi Yönetişim: STK’ların şeffaflığı ve hesap
verebilirliği
Destekleyici
ve
Teknolojik
Altyapılara Erişim
Sosyo-Ekonomik ve Sosyo-Politik
Ortam
Göreceli Yüksek Sosyal Etki Algısı
Özel Sektör ile İlişkiler





Vatandaş Katılımının Düşüklüğü
Kurumsal Kapasitelerin Yetersizliği
Sosyo-Kültürel Ortam
Göreceli Kısıtlı Siyasa Etki Algısı
Kamu ile İlişkiler
Türkiye’de STK’ları güçlü kılan unsurlar; Türkiye’nin sosyo-kültürel iklimi, kozmopolit
yapısı, küreselleşme olgusuna adaptasyon, bilişim teknolojilerinin yarattığı sinerji, devlet-halk
ilişkilerinde devletin baskıcı rolünün azalması, liberal ekonomik felsefenin dinamikleri…dir.
Özellikle de Türkiye-AB ilişkilerinin söz konusu unsurların oluşumunda önemli bir yere sahip
olduğu söylenebilir.
Türkiye’de STK’ları zayıf kılan unsurlar; devlet-halk ilişkilerinde askerin sindirici rolü,
kültürel iklim çeşitliğinin “zenginlik” olarak görülmemesi, Türk siyasi kültüründe devleti
önceleyen siyasal anlayışın varlığı, devlet dışı örgütlenmelerin “olumsuz” algıları, kamunun
hantal bürokratik yapısı…dır. Türkiye’nin kuruluşundan bu yana yaşanan devlet-halk geriliminin
söz konusu unsurların oluşumunda yadsınamayacak yeri vardır. Bir başka deyişle, Cumhuriyet’in
felsefi dinamiklerinin halk tabanında kabul görme sürecinde devlet-halk ilişkilerinin baskıcı
239
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Değişim Süreci, Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye Ülke Raporu, TÜSEV,
2006, s.115-119.
http://www.tusev.org.tr/userfiles/image/Uluslararasi%20STEP%20Turkiye%20Ulke%20Raporu.pdf
240
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.147.
134
tutumu Türkiye’de STK’ların gelişimini zayıflatmıştır. Buna mukabil “devlet bekasının”
“bireysel özgürlük” anlayışından öte ve üstün tutan geleneksel anlayış da devlet dışı
örgütlenmeleri olumsuz yönde etkilemiştir.
Türkiye’de, Türkiye halkının karakteristik özellikleriyle biçimlenen STK’ların, özellikle
de 2000’li yıllar sonrasında “karakteristik kalıplardan” arınmaya başlaması ve buna bağlı
gelişimi göz önüne alınırsa, STK’ların geleceğini etkileyen tek unsur “küreselleşme” olacaktır.
Küreselleşmenin yarattığı dinamikler Türkiye’de STK’ların mevcut zayıf yönlerini kaçınılmaz
olarak değişime zorlayacaktır.
Tablo 4.4 STEP sivil toplum aktörleri listesine göre Türkiye’de sivil toplumun örgütlenme
türleri
STEP Sivil Toplum Aktörleri Listesi’ne Göre
Türkiye’de Sivil Toplum ’un Örgütlenme Türleri
Örgütlenme Türleri
1
İnanç temelli kuruluşlar
2
İşçi ve işveren sendikaları
3
Savunuculuk yapan STK’lar
(örn: halk hareketi, sosyal adalet, barış, insan hakları, tüketici grupları)
4
Hizmet veren STK’lar
(örn: okur-yazarlık, sağlık, sosyal hizmetler ve toplumun gelişmesine destek veren STK’lar)
5
Eğitim, geliştirme, araştırma gibi alanlarda aktif olan STK’lar
(örn: düşünce üretme merkezleri, araştırma merkezleri, kâr amacı gütmeyen okullar, kamu eğitimi veren kuruluşlar)
6
Kâr amacı gütmeyen medya
7
Kadın örgütleri
8
Öğrenci ve gençlik dernek/birlikleri
135
9
Sosyo-ekonomik olarak toplum dışında kalan (dezavantajlı) grupları oluşturduğu dernek/birlikler
(örn: yoksullar, evsizler, toprağı olmayanlar, göçmenler, mülteciler)
10
Meslek ve iş örgütleri
(örn: ticaret odası, meslek birlikleri)
11
Topluluk düzeyinde gruplar birlikler
(örn: başkasına muhtaç olmadan kendi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan gruplar, ebeveyn birlikleri)
12
Ekonomik çıkara dayalı STK’lar
(örn: kooperatifler, kredi birlikleri, karşılıklı tasarruf birlikleri)
13
Etnik / geleneksel / yerel birlikler / kuruluşlar
14
Çevre örgütleri
15
Kültür ve sanat örgütleri
16
Sosyal konular ve eğlence ile ilgilenen STK’lar ve spor kulüpleri
17
Hibe dağıtan vakıflar, fon geliştirme organları
18
STK ağları / federasyonları /destek merkezleri
19
Toplumsal hareketler
(örn: barış hareketi)
Kaynak: Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası, Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye Raporu II,
2011, s. 65.
Türkiye’de STK’ların büyük çoğunluğu inanç eksenli bir örgütlemeye sahiptir.
Cumhuriyet öncesi dönemde toplumsal bütünü oluşturan öğelerin inançsal bağlamda
biçimlenmiş olması, söz konusu durumun tarihsel gerçekliğini ortaya koymaktadır. Özellikle de
vakıfların “hayırseverlik” faaliyetleri kapsamındaki işleyişleri, Türkiye halkının vakıf geleneğini
benimsemesi, Türkiye’de STK’ların örgütlenmeleri açısından önemlidir. Cumhuriyetle birlikte
yaşanan “toplumsal değişim”, dünyada feminist hareketlerin güç kazanması, küreselleşme
olgusu, ekonomik sistemdeki değişimler, bilişim teknolojilerinin yarattığı dinamikler Türkiye’de
STK’ların örgütlenme türlerini genişletmiştir.
136
Tablo 4.5 STEP’e göre Türkiye’de dernek ve vakıfların çalışma alanları
STEP’e Göre Türkiye’de Dernek ve Vakıfların Çalışma Alanları
Derneklerin Çalışma Alanları
Dini hizmetlerin geliştirilmesine yönelik hizmet
faaliyetleri
Spor kulüplerinin faaliyetleri
Yardımlaşma dernekleri
Kalkınma ve konut
Mesleki dayanışma
Toplumsal hayatı geliştirme ve destekleme dernekleri
Dostluk dernekleri
Kültür ve boş zamanları değerlendirme
Sağlık
İmar dernekleri
Çevre
Sosyal
Sivil haklar ve savunu
Gençlik birimlerinin hizmetleri
Türk Hava Kurumu
Hayır işleri ve gönüllülük
Atatürkçü Düşünce Dernekleri
Öğrenci dernekleri
Diğer
Vakıfların Çalışma Alanları
Sosyal yardım
Eğitim
Sağlık
Kültür
Din-dini eğitim
Yöresel kalkınma
Sanat
Spor
Sosyal hizmet
Ekonomik
Bilim-teknoloji
Sosyal ve tarihi kültürel
Çevre
Personeline yardım
Turizm
Demokrasi-hukuk-insan hakları
Engelliler
Tarım hayvancılık vet. ve koop.
Çocuk amaçlı
Aile amaçlı
Atatürk ilke ve inkılapları
Basın-gazetecilik
Kadın amaçlı
Denizcilik
İlgili ve bağlı kuruma destek
Mimarlık-mühendislik
Trafik
Şehit ve gaziler
Kütüphanecilik
Avcılık
Madencilik
Tüketici koruma
Kaynak: Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası, Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye Raporu II,
2011, s. 185-186
Türkiye’de sivil toplum denilince, ilk etapta akıllara gelen dernek ve vakıflardır. Vakıf ve
derneklerin Türkiye’deki STK’lar içinde gerek yapısı, işleyişi, etkileri, gerekse tarihsel arka
planı açısından önem taşırlar. Vakıfların, yüzyıllar boyunca “inanç” eksenli yaşayan Türkiye
halkı için, hayırseverliğin kurumsallaşmış yeri olarak görülmesi; derneklerin Cumhuriyetle
birlikte dünyadaki gelişmelere paralel konjonktürel açıdan toplumsal ilerlemede rol oynaması,
Türkiye’de vakıf ve dernekleri diğer STK’lardan önemli kılar. Türkiye’de dernek ve vakıfların
çalışma alanları birbirine yakındır. Çıkış noktaları aynı olmasa da Türkiye’de dernek ve vakıflar,
137
“inançsal” değerlerden beslenmektedir. Her ne kadar kuramsal açıdan bu durum tartışmaya açık
olsa da dernek ve vakıfların nitelik ve nicelik çıktıları bunu göstermektedir.
Tablo 4.6 STEP’e göre Türkiye’de dernek ve vakıfların faaliyet türleri
STEP’e Göre Türkiye’de Dernek ve Vakıfların Faaliyet Türleri
%
Sosyal etkinlikler
Üyelere yönelik yemek davetleri
Tanınmış kişilerle görüşmeler
Yerel gazetelerle görüşmeler
İftar etkinlikleri
Milletvekili ile görüşmeler
Panel, konferans, sempozyum etkinlikleri
Yerel televizyon kanallarıyla görüşmeler
Ayni yardımlar
Piknikler
Basın toplantıları
Kamu yetkililerine faaliyet raporları göndermek
Nakdi yardımlar
Eğitim burslar
Ulusal televizyon ve gazetelerle görüşmeler
Spor etkinlikleri
Anma etkinlikleri
Doğa aktiviteleri
Sanat etkinlikleri
Bilimsel yayınlar
Bilimsel araştırmalar
Kermesler
İmza kampanyaları
Çeşitli kampanyalar
Yarışmalar
Konserler
Okul, park, cami yaptırma dernekleri
Gösteri ve yürüyüşler
Diğer sokak etkinlikleri
66,1
63,1
50,1
41,6
41,6
39,3
38,3
33,7
32,9
31,8
30,0
27,2
26,2
25,1
24,8
24,8
24,6
24,0
18,9
17,7
15,5
13,3
12,3
12,3
12,1
11,41
10,1
9,2
6,7
Kaynak: Kaynak: Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası, Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi
Türkiye Raporu II, 2011, s. 187.
Türkiye’de dernek ve vakıfların çalışma yelpazesi oldukça geniştir. Ancak, çalışma
alanları arasında orantısal açıdan ciddi uçurumlar bulunmaktadır. Söz konusu STK’ların
gönüllülük esası üzerine inşa edilmeleri çalışma alanlarının, aktivitelerinin yönü ve eğilimlerin
belirlenmesinde önemlidir. Yukarıdaki tabloya göre Türkiye’de dernek ve vakıfların, devlet-sivil
toplum ilişkisinde “otonom” ilişkiler geliştiren özelliğinin olmadığı görülmektedir. Bu durum
Türkiye’de sivil toplumun kuramsal açıdan gelişimini engellemektedir.
138
Tablo 4.7 Türkiye’de dernek, vakıf, sendika, oda ve kooperatif sayıları
Yasal Statü
Türkiye’de Dernek, Vakıf, Sendika, Oda ve Kooperatif Sayıları
Sayı
Yüzde %
241
Dernekler
242
Vakıflar
İşçi Sendikaları
Kamu İşçi Sendikaları
243
Meslek Odaları
244
Kooperatifler
Toplam
104,706
4.787
94
93
4.749
84.232
198.661
52,7
2,4
0,04
0,04
2,39
42,3
100,00
Türkiye Cumhuriyeti mevzuatında sivil toplum kuruluşu (STK) şeklinde hukuki bir tanım
bulunmamaktadır.245 Yasal statüleri ile biçimlenmiş STK’lar; dernekler, vakıflar, sendikalar,
meslek odaları, kooperatiflerdir. Türkiye’de 2013 yılı itibariye toplam nüfus 70.034.413’tür.246
Toplam nüfusun toplam STK’lara oranı düşünüldüğünde, Türkiye’de yeterli düzeyde bir sivil
toplum örgütlenmesinin olmadığı görülmektedir. Bazı sendika ve meslek örgütlerinin özel yasa
ile kurulması ve bu kuruluşlara üyeliğin gönüllü değil, zorunlu olması; kooperatiflerin özünde
kâr amacı güden kuruluşlar olması sivil toplum kuramının “gönüllülük ve kâr amacı gütmeme”
esaslarıyla örtüşmemektedir.
Türkiye’de, altı farklı tarihsel dönemde incelediğimiz STK’lara ilişkin genel çerçevede
şunlar söylenebilir:

Türkiye ve Osmanlı devleti farklı felsefi geleneğe bağlıdır. Bu durum halk tabanında
uzun yıllar boyunca fikirsel çatışmalara yol açmıştır. STK’lar bu çatışma kıskacında
kalmıştır.

Türkiye’de Devlet-sivil toplum ilişkisi konjonktürel nedenlere bağlı olarak iyileşmiştir.
241
http://www.dernekler.gov.tr/ (10.01.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
http://www.vgm.gov.tr/db/dosyalar/webicerik205.pdf (10.01.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
243
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.61.
244
Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı 2012-2016, T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel
Müdürlüğü, Ankara 2012, s.23.
http://www.turkey.coop/uploads/menu/Strateji_Belgesi1.pdf (10.01.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
245
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası…, s.61.
246
http://rapory.tuik.gov.tr/10-01-2015-02:37:18-182042889110504200611508097175.html (10.01.2015 tarihinde
çevrimiçi olarak erişildi.)
242
139

Sivil toplum örgütlenme özgürlüğünün uzantısıdır. Devletin hep bir “güvenlik tehdidi”
altında olduğu algısı, hükümet dışı oluşumları; örgütlenme özgürlüğünü engellemiştir.

Türkiye’nin AB süreci birçok alanda reformu gerekli kıldığı gibi STK’larda da reformu
gerekli kılmıştır.

Askeri darbeler STK’ların gelişimini engellemiştir.

STK’lar daha çok inanç eksenli faaliyet yürütmektedir.

Türkiye’nin kozmopolit yapısı STK’larda yeterince görülememektedir.

Türkiye’deki STK’lar, sivil toplumun “otonom” özelliğini yansıtmamaktadır.

Türkiye’de sivil toplumun gelişmesi, demokrasinin gelişimine paralel değildir.

Türkiye’deki STK oluşumları “görünümleri itibariyle” Batı tipi örgütlenmelere sahiptir.
Türkiye kuruluşundan bu yana Batı tipi çağdaşlaşma amacı içerisindedir. Gelişimin,
ilerlemenin mutlak yolu Batı’ya uymak, Batı’yı örnek almak düşüncesidir. Nitekim AB süreci de
bu doğrultuda başlatılmıştır.
Teknolojinin ekonomik dönüşümü sağlayarak ortaya çıkardığı Bilgi Toplumu,
“uygarlık”, “çağdaşlık” “gelişmişlik” kavramlarının ölçütü oldu. Yeni denklemlerin bileşenleri
Bilgi Toplumu’na göre biçimlendi.
AB, Bilgi Toplumu olguları karşısında kendini yenileme, değiştirme ve küresel olgulara
entegre olma çabası içeresindedir. AB kendi dinamikleriyle her açıdan bir bütün olma
çabasındadır. Sivil toplum, AB’de bu bütünlüğün önemli bir parçasıdır.
Türkiye bir yandan AB’ye tam üyelik için çalışmalarını sürdürürken, öte yandan Bilgi
Toplumu olma yolunda ilerleme çabasındadır. Türkiye’nin kendi dinamikleriyle Bilgi
Toplumuna geçmesi gerekliliği ile Avrupa Birliği üzerinden Bilgi Toplumu’na geçmesi
gerekliliği tartışılagel tezlerdir. Bu durum kaçınılmaz olarak Türkiye’de sivil toplumun
140
geleceğinin AB’ye göre mi yoksa Bilgi Toplumuna göre mi biçimleneceği sorusunu da
beraberinde getirmektedir.
Bilgi toplumunun ortaya çıkışı ile neo-liberal felsefenin söylemi olarak sivil toplumun
önem kazanması hemen hemen aynı dönemdedir. Bu iki olgunun etkileşimi ve bilgi toplumu
bağlamında sivil toplumun neyi ifade ettiği önemlidir.
4.4 BİLGİ TOPLUMU BAĞLAMINDA SİVİL TOPLUM
Devlet-birey ilişkisinin geçmişten günümüze bireyin, devletin otoriter, totaliter yapısına
karşı “özgürlük”, “demokrasi”, “eşitlik” gibi kazanımlar bağlamında geliştiğini söylemek
olanaklıdır. Bir başka deyişle, devletin birey üzerindeki gücü, geçmişten bu yana gitgide azalma
gösterdi. Toplumsal yapılardaki evrilme bu durumu sağlayan olguların kırılma noktalarını
oluşturur. Toplumsal evrilmenin dinamiğini, geçiş formunu oluşturan bilimsel ve teknolojik
paradigmalardaki değişimdir. Bu bağlamda tarihsel süreçte bireyin devlet karşısında güç
kazanması bilimsel ve teknolojik paradigmalardaki değişimle doğru orantılıdır.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinde yaşanan radikal gelişmelerin, ekonomik sistemde
dönüşümler sağlayarak, bilgi toplumunu ortaya çıkarması ve buna bağlı olarak toplumsal bütünü
oluşturan öğelerin yeniden biçimlenmesi, yeni toplumsal olgular yarattı. Küreselleşme bu
olguların en önemli ve en belirgin olanıdır.
Küreselleşme, son yirmi yıl içerisinde, gerek uluslararası politika ve diplomasi alanında
gerek bu alana ait akademik çalışmalarda en çok kullanılan terimlerin başında gelmektedir.
Genel geçer kabul gören bir tanımı olmayan küreselleşme, literatürde birbirinden ayrımlı
anlamlara gelecek şekilde kullanılmaktadır. Küreselleşme; uluslararasılaşma, evrenselleşme,
141
liberalizasyon, Batılılaşma, karşılıklı bağımlılık, modernizasyon gibi çeşitli terimlerle eşanlamlı
olarak kullanılmaktadır.247
Küreselleşme; siyasal düzlemde liberal demokrasi, ekonomik düzlemde serbest piyasa
ekonomisi ve kültürel düzlemde de ayrımları ortaya çıkaran evrensel boyut kazanmış bir
kavramdır.248
Küreselleşmeye ilişkin yapılan tanımlara bakacak olursak;
George Modelski küreselleşmeyi dünyanın büyük medeniyetleri arasındaki artan
bağlantının tarihi249 olarak tanımlarken; Cerny küreselleşmeyi mal ve varlıkların yapısal
farklılıklarının artarak uluslararası politik ekonominin temelinin kapsamı içinde ekonomik ve
politik yapının bütünleşmesi olarak tanımlar.250
Kazgan ise küreselleşmeyi “…büyük sermayenin içine girdiği bunalımdan kurtulma
arayışı” olarak tanımlamaktadır.251
Değişik bir bakış açısı ile Yeldan, küreselleşmeyi neo-liberalizmin ideolojik bir söylemi
olarak görür. Yeldan’a göre küreselleşme olgusu, ulusal ekonomilerin dünya piyasalarına
eklemlenmesi ve bütün ekonomik karar süreçlerinin giderek dünya kapitalizminin sermaye
birikimine yönelik dinamikleriyle belirlenmesidir.252
247
Fırat Bayar, “Küreselleşme Kavramı ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye” Uluslararası Ekonomik Sorunlar, Sayı 32,
(2010), s.25.
248
Mehmet Aktel, “Küreselleşme Süreci ve Etki Alanları”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi, c.6, s.2, (2001), s.193.
249
Duygu Dumanlı Kürkçü “Küreselleşme Kavramı ve Küreselleşmeye Yönelik Yaklaşımlar” TOJDAC, c.3, s.2, (2013),
s.1.
250
Mehmet Yunus Çelik “Boyutları ve Farklı Algılarıyla Küreselleşme” DPUJSS c. II, s.32, April (2012), s.59.
251
Gülten Kazgan, Küreselleşme ve Ulus Devlet: Yeni Ekonomik Düzen, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2002,
s.67.
252
Erinç Yeldan “Neoliberal Küreselleşme İdeolojisinin Kalkınma Söylemi Üzerine Değerlendirmeler” 2002, s.2.
http://yeldane.bilkent.edu.tr/Praksis-2002.pdf
142
Bilgi toplumu açısından küreselleşme olgusuna bakıldığında; Bilgi ve iletişim
teknolojileri, iletişim hızını artırıp maliyetini düşürerek, daha hızlı ve ucuz etkileşim sağlayarak,
birçok ürünü ve faaliyeti bölgeselleştirip entegre ağlar sayesinde dağıtımı kolaylaştırarak
küreselleşmeyi olanaklı kılmaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojileri doğrudan ve hızlı iletişim
bağları kurarak, ekonomik uzaklıkları azaltmakta, iş dünyasının faaliyetlerinin koordinasyonu
için gereken zamandan tasarruf sağlayarak, değişim maliyetlerini düşürüp ve finans pazarlarını
ülkeler ve kıtalar boyutunda 24 saat faal konuma getirmektedir. Bu bağlamda bilgi ve iletişim
dünya ekonomisinin entegrasyonu anlamına gelen küreselleşme lehine çalışan güçlü bir
faktördür.253
Bilgi toplumunda sosyo-ekonomik sistem, alt-yapısının üstünlüğü ile kendini gösteren
“gönüllü bir sivil toplumdan” oluşur.254 Bir başka deyişle sanayi toplumunda işletmeler sosyoekonomik sürecin en önemli öznesi iken; bilgi toplumunda gönüllü topluluklar sosyo-ekonomik
sürecin öznesi durumundadır.255
Bu doğrultuda üç bileşenli bir denklem karşımıza çıkar: Bilgi toplumu-kürselleşme-sivil
toplum. Her bileşenin karakteristik yapısı, öteki bileşenin yapısını etkiler ve tamamlar.
Dolayısıyla bilgi toplumunda sivil toplum kuruluşları, küreselleşme olgusundan ayrı
düşünülemez, sivil toplumun temsili olan sivil toplum kuruluşları küreselleşme olgusuyla birlikte
daha ön plana çıkmaktadır. Bir başka ifade ile bilgi toplumu dinamiklerinin bireysel hak ve
özgürlüklerin genişletilmesindeki etkin rolü ile sivil toplumun bireysel özgürlük savunusunun
rolü arasında, küreselleşme olgusu köprü konumundadır.
STK’ların
küresel
dünya
ekonomisinde
önem
kazanma
nedenleri
şu
şekilde
açıklanmaktadır:256
253
Mehmet Yunus Çelik, a.g.m, s.61.
Güney Nair “Sanayi Toplumu’ndan Bilgi Toplumu’na Homo Economicus’tan Homo Technologicus’a” VI. Ulusal
Sosyoloji Kongresi, 2009, s.322.
255
Mehmet Ali Akın “Bilgi Toplumu ve Dernekler” Türk Kütüphaneciliği, c.8, s.1 (1994), s.5.
256
Levent Şahin, Mustafa Öztürk, a.g.m., s.19-21.
254
143
 Küresel nitelikte ve ancak küresel ortak eylemle baş edebilecek bazı sorunlar
belirginleşmiştir. Bunlar arasında çevre sorunları, nükleer tehlike, yerel/bölgesel
çatışmalar, uyuşturucu trafiği, göç ve insan kaçakçılığı, salgın hastalıklar ve terör
sayılabilir. Bu sorunların üstesinden gelebilme için yalnız uluslararası kuruluşların, ulusdevletlerin çabası yeterli olmamaktadır. STK’lar böylesi durumlarda sık sık devreye
girerek, sorun ve tehlikelerin algılanması, çözüm aranması, bunların politika ve eylemlere
yansıtılmasında önemli rol oynamaktadır.
 Günümüzde bireylerin ve toplumların beklentileri doruk noktaya ulaşmıştır. Beklentilerin
karşılanmasında ulus-devletin bazı alanlarda yetersizlikleri belirginleşmiştir. Özellikle
kır/kent yoksulluğuyla mücadele, sosyal güvenliğin yaygınlaştırılması, engelliler,
eğitimsiz kadınlar, sokak çocukları gibi özel bazı hedef gruplara hizmetler sunulmasında
devlet-STK işbirliği daha olumlu sonuçlar verebilmektedir. Ancak her ne kadar STK’lar
yoksul insanlar lehine hareket ettiklerini iddia etseler de yürüttükleri kampanyaların bir
kısmının yoksul insanlara zarar verdiği de görülmektedir.
 Serbest piyasanın ve küresel ekonomik yönetişimin, yer yer, eşitsizlikler yaratan
dinamiği, uluslararası üretim ve ticaretin bazı toplumsal kesimlere olumsuz yansımaları,
bu etkilerin hafifletilmesini amaçlayan STK’lar için giderek genişleyen bir alan açmıştır.
 Temsili demokrasinin işleyişi, siyaset yapma biçimleri, çoğu demokraside ciddi
eleştirilerle karşı karşıyadır. İdeolojilerin yetersiz kalması, kurumların temsilciğinin
sorgulanması, yöneten-yönetilen uçurumu, demokrasi sözcüğünün başına çeşitli sıfatların
konulmasıyla sonuçlanmıştır. Doğrudan, radikal, katılımcı, söylemsel demokrasi
önermelerinin hepsinin içinde ağırlıklı bir sivil toplum öğesi bulunmakta ve STK’ların
“demokrasi açığını” kapatmaları beklenmektedir. Fakat, STK’lar başta insan hakları
olmak üzere, bu konuların pek çoğunda henüz birincil söz sahibi değildir.
 STK’ların bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanarak haberleşmeyi yaygın ve hızlı
yapması, dünyanın çeşitli bölgelerindeki STK’ların bilgi alışverişinde bulunabilmelerini
144
ortak hedeflere kitlenebilmelerini, ortak eylem planlayıp gerçekleştirebilmelerini olanaklı
kılmaktadır.
 İnsan hak ve özgürlükleri, adalet, eşitlik, dayanışma duyguları gibi değerler STK’ların
giderek gelişen görev alanı içine “küresel kamu malları” diye adlandırılan bu değerlerin
yaygınlaştırılması içselleştirilmesi bulunmaktadır.
 STK’lar savaşlarda üç farklı rol oynayabilmektedir. Bunları ilki, STK’ların çatışmacılar
arasında arabuluculuk görevini üstlenmesidir. Bunun olanaklı olmadığı ve çatışmaların
başladığı veya devam ettiği durumlarda söz konusu çatışmadan etkilenen nüfusa insancıl
ve tıbbi yardım sağlamakta, çatışmalarda yaralananlara geçici barınma olanakları
sağlamaktadır. En sonunda da çatışma sonrası düzenin kurulmasına yardımcı olmasıdır.
 En az çatışmalar kadar yıkıcı olabilecek bir diğer küresel sorun ise doğal afetler ve
krizlerdir. STK’lar doğal afet, insan kaynaklı afet ve sosyal-ekonomik-siyasal kriz
dönemlerinde devreye girerek, çoğu zaman devletle işbirliği de yaparak, yaraların
sarılmasında rol almaktadır. Sosyal ve çevresel amaçlarla kurulan STK’lar, sosyal ve
çevresel konularla ilgili idari süreçlerde dikkate alınan paydaşlar olarak kabul
edilmektedirler.
 STK’lara önem kazandıran ve yer yer devlet mekanizmasıyla mukayese edildiklerinde
tercih edilme sebepleri olan özellik, halka ve hizmetlerin tüketicilerine daha yakın ve
verimli-etkin çalışabildikleridir.
.
4.4.1 Bilgi Toplumunda Sivil Toplum Kuruluşlarının Özellikleri
Bilgi toplumu bağlamında sivil toplum kuruluşlarının özelliklerini anlamak, bilgi
toplumu ve sivil toplumun karakteristik özellikleri arasındaki etkileşimin ortak yanlarını analiz
etmekle olanaklıdır. Genel çerçevede bakıldığında bilgi toplumu ve sivil toplum olgularının
karakteristik özellikleri ile ortak yanları arasında şunlar olduğu söylenebilir:
145
Tablo 4.8 Bilgi toplumu ve sivil toplumun karakteristik özellikleri
Bilgi Toplumunun Özellikleri

Sivil Toplumun Özellikleri
Bilgi toplumunda sosyo-ekonomik sistem gönüllü bir
sivil toplumdan oluşur.
Bilgi toplumunda gönüllü topluluklar, sosyo-ekonomik
sürecin öznesi durumuna gelmektedir
Özel mülkiyet sivil toplumun sivil toplumun merkezi
kurumudur. Sivil toplumda özel mülkiyet sayesinde
rakip ve belki de karşılaştırılamaz iyi anlayışları herhangi
bir
kolektif
karar
sürecine
başvurmaksızın
gerçekleştirilebilir.
Bilgi toplumu sanayi toplumundan farklı olarak çok
merkezlidir.
Bilgi toplumunda sınırlı toplum yapısı, çok merkezli
fonksiyonel toplum yapısına dönüşmektedir.
Sivil toplum, merkezi ve yerel yönetimlerden bağımsız
bir toplumsal alanda faaliyette bulunur.

Bilgi toplumunda bilginin kullanımı, ulusal sınırları
ortadan kaldırıp küreselleşmeye yöneltmiştir.
Küresel olgulara entegrasyonu sağlar.

Bilgi toplumunda sosyal yarar ön plana çıkmaktadır
Sivil toplum sosyal kâr amacı güder.

Bilgi toplumunun siyasal sistemi katılımcı demokrasidir.

Bilgi tüketilmeyen, devredilmeyen, görünmeyen ve
biriken bir kaynaktır. En verimli işleme ve dağıtım
biçimi, bireyler tarafından ortak işleme ve paylaşılmayla
olur.
Bilginin değeri belirsizliği ortadan kaldırmak ve
insanlığın optimum hareket seçimini geliştirmektir.
Bilgisayar toplumunun gelişme dinamiği bilgisayar
teknolojisini yönlendirir. Bilgi toplumunun simgesi
bilgisayar ağları ve bu ağlarla oluşan kamusal alt yapıdır.
Bilgi toplumunda önde gele sektör entelektüel
sektörlerdir.
Bilgi toplumu, dayanıklı tüketim malı üretip tüketen
sanayi toplumunun aksine yüksek seviyede kitlesel bilgi
üreten bir toplumdur.
Sanayi toplumunda temel değerler maddi ihtiyaçların
tatminine dayanırken bilgi toplumunda temel değerler
amaçlara ulaşmanın verdiği tatmine ulaşır.
Bir sivil toplumda farklı, birbiriyle bağdaşmaz iyi
anlayışları ve dünya görüşleri barış içinde bir arada var
olabilirler.
Bireyler ve sivil toplumu oluşturan herhangi bir gruba
katılmaya zorlanmadan karar ve uygulamalarında
katılımcı yaklaşımı benimserler.
Genelde bürokratik olmayan esnek bir yapıya
sahiptirler.
Sivil toplum, birey ve devlet arasında “aracı” ve “itici
güç” olarak rol oynamaktadır.
Sivil toplum çoğulcudur.
Sivil toplum bağımsız bireylerin oluşturduğu ara
grupların varlığı sayesinde devleti sınırlandırır.
Sivil toplum, bireysel özgürlükleri güvence altına alır.
Siyasal partilerin demokrasi anlayışlarını pekiştirir,
bilgiyi ve fikirleri toplumun geniş kesimlerine yayar
Sivil toplumun içinde hem devlet hem de vatandaşlar
hukukun üstünlüğü ile kayıtlıdır. Herhangi bir sivil
toplumda, çoğu sosyal ve siyasi etkinlikler “hukuk
devleti”yle korunan ve devletten bağımsız olan özerk
kurumlar içinde gerçekleşir








Yukarıdaki bilgiler doğrultusunda bilgi toplumu bağlamında sivil toplum kuruluşlarının
özelliklerine ilişkin şunlar söylenebilir:
146
Tablo 4.9 Bilgi toplumu bağlamında sivil toplum kuruluşlarının özellikleri
Bilgi Toplumu Bağlamında Sivil Toplum Kuruluşlarının Özellikleri
Ana Dinamik
Özellik
Demokrasi
Demokrasinin gelişiminde lokomotif görevi üstlenir.
Temsili demokrasiden katılımcı demokrasiye evrilme zeminini hazırlar.
Otoriter, Totaliter devlet yapılarının etkilerini azaltır ve bu yapılarda kırılmalar
yaratır.
Ekonomi
STK’lar sosyo-ekonomik sürecin öznesidir.
STK’ların güçlenmesini sağlayan neo-liberal felsefenin konjonktürel
devamlılığını sağlar.
Ulusal/uluslararası ekonomik manipülasyonları engelleme görevi üstlenir.
Bilgi ekonomisinin hukuksal boyutunun biçimlenmesini sağlar.
Küreselleşme
Küresel olguların entegrasyonunu sağlar.
“Küresel sivil toplum” etkileşimleri geliştirir.
İnsan hakları gibi uluslarüstü normların oluşumunda etkin rol alır.
Bilgi
ve
Teknolojileri
İletişim
Özgürlük
Bilgi ve iletişim teknolojileriyle ulusal/uluslararası ekonomik, politik, sosyal,
kültürel ve teknolojik düzlemde örgütlenme ağları oluşturur.
Bilgi teknolojilerinin hukuksal boyutunun biçimlenmesinde etkin rol alır.
Sayısal uçurumu engelleyecek aktivitelerde rol alır.
Bilgi ve iletişim teknolojilerinden herkesin yararlanması için çaba sarfeder.
Verilen hizmetlerin online düzleme evrilmesini sağlar.
Bilgi toplumunun ana dinamiklerini oluşturan “insan”ın, özgürlük savunusunu
gerçekleştirir.
Bilişim ağlarıyla propagandalar yaparak bireyi, devlete karşı korur.
Devlet-birey ilişkisinde, bireyi ön plana çıkarır.
Sivil topluma tarihsel süreçlerde atfedilen konumlar, tarihsel süreçte toplumsal yapıların
sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik, sosyo-politik ve teknolojik öğelerine göre değişkenlik
göstermektedir. Sözün özü olarak bilgi toplumunda sivil toplum kuruluşları için;

Küreselleşme eğilimi içindedir,

Karakteristik dinamiklerin yanı sıra bilgi toplumu ve küreselleşme dinamiklerine
sahiptirler,

“Birey”, “Demokrasi” “uluslarüstü”, “Ekonomi” gibi kavramlara sürekli atıfta
bulunurlar,

Bireyin yaşam standartlarını iyileştirme çabasında etkileşim içindedirler,

Bilişim ağlarıyla “küresel sivil toplum” anlayışını savunurlar,

Hizmet trafiğini online düzleme evirme çabasındadırlar.
147
5. BÖLÜM
SİVİL TOPLUM KURULUŞU OLARAK TÜRK KÜTÜPHANECİLER DERNEĞİ
5.1 TARİHSEL SÜREÇTE TKD
İnsan varoluşundan bu yana bir örgütlenme içeresindedir. Tarihsel süreçte insanın
gereksinimleri doğrultusunda değişkenlik gösteren örgütlenmeler, ilk zamanlar yaşamsal açıdan
zorunlu ve doğal bir oluşum iken, daha sonraları toplumsal yapıların evrilmesiyle
üretim
araçlarına bağlı olarak gelişmişlerdir. Bir başka deyişle üretim araçları örgütlenmenin niteliğini
ve niceliğini belirlemektedir.
Üretim statik bir olgu olmayıp, her zaman değişim ve gelişim içindedir. Üretimin
dinamik yönü toplumsal bütünü oluşturan bütün öğelerin değişmesine yol açar. Üretim
araçlarının kullanımı ve kullanımı sırasında edinilen bilgiler, deneyler ve kurulan ilişkiler üretim
biçimini oluşturur. Maddi değerlerin üretilmesine yardımcı olan üretim araçları, bu araçları
kullanan ve üretim açısından deneyim kazanan ve iş becerileriyle üretim faaliyetlerinde bulunan
insanlar, toplumun üretim güçlerini oluşturur. Ancak bu üretici güçler üretimin yalnız bir yönün
ifade eder. Üretimin diğer yönünü, insan ilişkileri; insanlar arasındaki ilişkiler “toplumsal
ilişkiler” oluşturur. Bu bağlamda üretim ilişkileri hangi niteliğe bürünürse bürünsün, daima ve
bütün toplumsal–ekonomik düzenlerde, tıpkı üretici güçler gibi, üretimin vazgeçilmez öğesi
olarak yer almışlardır.257
Tarım toplumunda ekonomik ve toplumsal örgütlenme toprak üzerine basit ve hiyerarşik
yapı arz ederken; sanayi devrimi ile birlikte toplumsal işbölümü artmış ve komplike bir hal
almıştır. Toplumsal işbölümlerinin artması birçok mesleği ortaya çıkarmış ve bu bağlamda da
örgütlenme faaliyetlerini etkin hale getirmiştir. Tarım toplumuna nazaran daha özgür ve nitelikli
bireylerin ortaya çıkaran yeni toplumsal yapı ve üretim biçimi toplumsal örgütlenmenin önünü
257
Erkan Aydoğanoğlu, Emek Sürecinin Dönüşümü, Kültür Sanat-Sen, Ankara, 2011, s.6
148
de açmıştır. Bir yandan işverenler öte yandan çalışan emekçi kesim kendi haklarını daha iyi
savunabilmek için birçok sendikal örgütlenmeyi gerçekleştirirken, belirli bir mesleği uygulayan
bireyler de kendi mesleklerini topluma daha iyi tanıtabilmek ve toplumdaki diğer kurumlarla
etkileşimini, işbirliğini artırmak ve sağlamak amacıyla “dernek” çatısı altında örgütlenmeye
başlamışlardır.258
Sanayi toplumuyla özdeşleşen sendikal örgütlenmelerin, tarihsel süreçte örgütlü
mücadele açısından önemi yadsınamaz. Ancak toplumsal yapının sanayi toplumundan bilgi
toplumuna doğru evrilme sürecinde ve devamında sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşları,
örgütlenme açısından daha işlevsel hale gelmiştir. Kuşkusuz bu durumun zemini hazırlayan bilgi
toplumunun dinamikleridir. Bilgi toplumunda çekirdek konular üzerinde uzmanlaşmış bireylerin
varlığı meslek derneklerinin ve sivil toplum örgütlerinin gücünü artırmıştır.
Dernekler, çoğu durumda genel bir yarar için çalışmak, sorumluluklar almak ve sosyal
gelişmeler karşısında bir ölçüde etkili olmak üzere kişilerin bir araya gelmesiyle oluşan,
gönüllülük esasına dayanan ve kâr amacı gütmeyen kişi topluluğundan oluşur. Mesleki dernek
oluşumlarını betimleyen meslek olgusu dernek faaliyetlerinin orijininde yer alır. Bu bağlamda
mesleki dernekler/örgütler, öncelikle aynı meslekten olan, akabinde mesleğe ilgi duyan kişileri
bir araya getirir. Bu birlik ve beraberlik meslek üyelerinin ulusal ve uluslararası platformda
mesleği daha iyi tanıtabilmek, mesleki örgütlülüğü sağlayarak üyeler arasında sinerjik bir ortam
meydana getirmek açısından son derece önelidir. Mesleki dernekler/örgütlenmeler üyelerin özlük
hakları, mesleğin gelişimi, mesleğin ulusal ve uluslararası tanıtımı, mesleğin bilimsel
çalışmalarına zemin hazırlama, saha elemanları başta olmak üzere disiplin bileşenleri arasında
etkileşimi güçlendirme, sivil toplum düzleminde toplumda bir baskı unsuru olma gibi konular
üzerinde kümelenir.
258
Mehmet Toplu, “Mesleki Bir Örgüt Olarak Türk Kütüphaneciler Derneği’nin Altmış Yıllık Gelişim Çizgisi” Türk
Kütüphaneciliği, c.23, s.4 (2009), s.680-681.
149
Tarihsel süreçte kütüphane-bilgi ilişkisi, kütüphanecilik derneklerini yapıları, uğraş
alanları ve etkileşim alanları itibariyle ayrıcalıklı kılar. Zira bilginin dinamik yönü beraberinde
dinamik bir yönetim yapısı arz eder. Bir başka deyişle bilginin üretiminden kullanımıma kadar ki
bütün süreçlerde, hem kütüphanecilik mesleğine ilişkin politikaların belirlenmesi, uygulamaların
tanımlanması, standardizasyonun sağlanması ve bununla birlikte çalışanların özlük haklarının
savunulması hem de bilginin eğitim, kültür, bilim, düşünce ve ifade özgürlüğü gibi alanlardaki
politika ve uygulamalarda etkin olmak durumundadır. Bilim, eğitim, kültür vb. alanlardaki
politika ve uygulamalarındaki gelişmeler, mesleki uygulamalarda sağlanacak başarıya direkt etki
eder. Bu bağlamda kütüphanecilik alanındaki mesleki derneklerin etkin başarı gösterebilmesi
için diğer alanlardaki politika ve uygulamaları yakında izlemesi, paydaşları, ilgili örgüt ve
kuruluşlarla güçlü bir etkileşim ve işbirliği ortamı yaratması gerekmektedir. Özellikle bilgi
hizmetlerinin yeterince gelişmediği ve buna yönelik etkin bir toplumsal talebin oluşmadığı
ülkelerde, ki Türkiye bu ülkelerdendir, hem mesleki koşulların yaratılması hem de çalışanların
bütün haklarının savunulması açısından mesleki derneklerin işlevleri çok daha fazladır.259
Dünyada kütüphanecilik alanındaki mesleki derneklere bakıldığında, derneklerin,
kütüphaneciliğin devlet tarafından tanınmasından sonra ortaya çıktıkları görülmektedir.
Kütüphanecilik alanında ilk dernek olan Amerikan Kütüphane Derneği (American Libary
Association, ALA), Amerikan hükümetinin 1860 ve 1870 yıllarında kütüphaneleri okullarla eşit
olarak ilk plana almasında sonra, 1876 yılında kurulmuştur.260 ALA, “kütüphane ve bilgi
hizmetlerinin geliştirilmesi, iyileştirilmesi ve öğrenmeyi geliştirmek, aynı zamanda da bilgiye
erişimi sağlamak amacıyla kütüphanecilik mesleğine yönelik liderlik yapmak” misyonuna
sahiptir.261
Kütüphanecilik alanında ABD’de Amerikan Kütüphane Derneği (ALA) ile başlayan
ulusal düzeyde dernekleşme çalışmaları diğer mesleki gelişime paralel olarak biçimlenmiştir.
259
Mehmet Toplu, a.g.m., s.682-683.
Yaşar Ahmet Tonta, Türk Kütüphaneciler Derneği’nin Gelişmesini Engelleyen Nedenler, Hacettepe Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1985, s.32.
261
http://www.ala.org/aboutala/missionpriorities (08.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
260
150
ALA’nın ardından İngiltere’de 1877 yılında İngiliz Kütüphane Derneği (LA), Japonya’da da
1892 yılında Japon Kütüphane Derneği (JLA) kurulmuştur. 19. Yüzyılın sonlarına doğru Kuzey
Amerika ve Avrupa’da kurulmaya başlayan ulusal dernekler zamanla diğer ülkelerde de
yaygınlaşmıştır. Bu süreçte bölgesel ve uluslararası düzeyde dernekler de kurulmaya
başlanmıştır.262 Tarihsel süreçte çeşitli ülkelerde kurulan ilk/önemli derneklerden bazıları
aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Tablo 5.1 Kütüphanecilik Alanında Çeşitli Ülkelerde Kurulan İlk/Önemli Dernekler
1876
Kütüphanecilik Alanında Çeşitli Ülkelerde Kurulan İlk/Önemli Dernekler
Amerikan Kütüphane Derneği
(American Libary Association, ALA)
1877
İngiltere Kütüphane Derneği
(The Library Association of the United Kingdom - LA)
1892
Japon Kütüphane Derneği
(The Japan Library Association, JLA)
1895
Uluslararası Enformasyon ve Dokümantasyon Federasyonu
(International Federation for Information and Documentation - FID)
1896
Avustralya Kütüphane ve Enformasyon Derneği
(The Australian Library and Information Association - ALIA)
1924
Özel Kütüphaneler ve Bilgi Büroları Derneği
(Association of Special Libraries and Information Bureaux – ASLIB)
1927
Uluslararası Kütüphane Dernekleri ve Enstitüsü Federasyonu
(The International Federation of Library Associations and Institutions – IFLA)
1931
Yugoslavya Kütüphaneciler Derneği
1946
Kanada Kütüphane Derneği
1949
Türk Kütüphaneciler Derneği
1971
Avrupa Araştırma Kütüphaneleri Derneği
1992
Avrupa Kütüphane ve Enformasyon Bürosu
(Associations of Librarians of Yugoslavia – ALY)
(The Canadian Library Association - CLA)
(Turkish Librarians Association)
(Ligue des Bibliothèques Européennes de Recherche- Association of European Research Libraries -LIBER)
(European Bureau of Library, Information& Documentation - EBLIDA)
1994
Rusya Kütüphane Derneği
(Russian Library Association)
Yukarıdaki tabloda kanımca dikkat edilmesi gereken ve oldukça ayırt edici bir durum söz
konusudur. Amerika, İngiltere, Japonya gibi gelişmiş ülkelerin kütüphanecilik derneklerinde
“kütüphane” vurgusu yapılırken; Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin kütüphanecilik
derneklerinde “kütüphaneci” vurgusu yapılmaktadır. Bilimsel bilginin üretimini ve yayımını
262
Özgür Külcü, Ömer Dalkıran “Bilgi Profesyonellerinin Meslek Derneklerine Bakışı: TKD ve ÜNAK Örneklerinin
Değerlendirilmesi” Türk Kütüphaneciliği, c.27, s.2 (2013), 343-344.
151
gerçekleştiren aynı zamanda bilgiyi pazarlayan gelişmiş ülkeler, kütüphaneyi bilimsel üretimin
merkezine yerleştirirler. Bu durum enformasyon hizmetlerinin sürdürülebilir gelişimini
sağlayarak, enformasyon hizmetleri veren ve bu hizmetleri gerçekleştiren çalışanlara ve meslek
kuruluşlarına yansır. Dolayısıyla da bilginin üretimi ve yayımı alanındaki bu etkinlik,
enformasyon hizmetlerine ve hizmetleri gerçekleştiren çalışanlara ve meslek kuruluşlarına
yansımakta ve hizmetlerin standardizasyonun sağlanması ve her türlü mesleki ilkelerin
belirlenmesi örgütlü olarak ele alınmaktadır.
Nitekim ABD’deki bilimsel çalışmaların başarısına bağlı olarak Amerikan Kütüphane
Derneği (ALA) de kütüphanecilik alanında çok önemli ve ciddi çalışmalar yapmış ve başarılara
imza atmıştır. Amerikan Kütüphane Derneği belirlediği ilke ve politikalarıyla sadece ABD’de
değil, uluslararası düzeydeki çalışmalara da öncülük etmiştir. Amerikan Kütüphane Derneği’nin
1917 yılında yayınladığı “Kütüphaneler Arası Ödünç Verme Kodu”, 1938 yılında yayınladığı
“Etik Kodları” ve 1948 yılında yayınlamış olduğu “Kütüphane Hakları” ve “Düşünce Özgürlüğü”
bildirgeleri bu alanlarda ilk olmalarından dolayı, daha sonraki çalışmalara öncülük etmiştir.263
19. yüzyılın ikinci yarısında Batı’da başlayan kütüphanecilik alanındaki mesleki
örgütlenmeler, Türkiye’de 20. yüzyılın ilk yarısının sonlarına doğru; 19 Kasım 1949’da Türk
Kütüphaneciler Derneği’nin (TKD) kurulmasıyla başlar. Batı’daki kütüphanecilik gelişmelerine
karşın on yıllar sonra Türkiye’de böyle bir gelişmenin yaşanması bir yönüyle sevindirici; öteki
yanıyla da üzücüdür. Türkiye kütüphaneciliği açısından son derece önemli olan bu gelişmenin
gecikmeli yaşanmasına birçok neden sıralanabilir. Kuşkusuz bu nedenlerin öncüsü olarak
Türkiye’nin tarihsel süreçte kitap-kütüphane olgusuna bakışındaki zayıflığı göstermek
olanaklıdır. Bunu izleyecek olan bir diğer neden de sivil toplum olgusunun, örgütlenmenin
Türkiye’de geç dönemde başlaması, “Cemiyetler Kanunu”nun örgütlenmeyi kısır döngüde
gerçekleştirmesidir. Ayrıca Türkiye’nin kuruluşu ve gelişiminde yaşanan politik problemler
sıralanabilecek diğer nedenler arasındadır.
263
Mehmet Toplu, a.g.m., s.683.
152
TKD Genel Başkanı Ali Fuat Kartal’ın deyişiyle, TKD’nin kuruluş gereksinimi
anlayabilmek için, kuruluş yıllarında Türkiye’nin sosyal, kültürel zeminin incelenmesinin
yanında dünyadaki gelişmelere bakmak gerekmektedir. TKD, II. Dünya Savaşı sonrası
kurulmuştu. Dünya genelinde özgürlük ve demokrasi söylemleri had safhaya çıkmış, Türkiye bu
konjonktürden etkilenmiş ve çok partili hayata geçmiştir. ABD’de farklı düşünen yazarlara baskı
yapılmış ve bu yazarların kitapları kütüphanelerden toplatılmıştı. Buna karşın Amerikan
Kütüphaneciler Derneği (ALA), 1948’de “Kütüphane Hakları Bildirgesi”ni yayınlamıştı.
264
19
Şubat 1932’de kurulan Halkevleri hâlâ canlılığını korumaktaydı.265 Halkevlerinin 9 kol halinde
örgütlenmesi ve “Kütüphane ve Yayın” kolunun söz konusu kollardan biri olması266; 1935’te
hazırlıkları başlatılan, 1937’de denemesine girişilen, 1940’da da yasal bir zemine oturtulan Köy
Enstitüleri’nin kültür, dil ve edebiyat alanındaki başarılı çalışmaları267 da derneğin kuruluşuna
zemin hazırlayan etmenler arasında kabul edilebilir. Yukarıdaki gelişmeler TKD’nin kuruluş
zeminini hazırlayan etmenler arasında gösterilebilecek varsayımlardır.
Kuşkusuz “Milli
Kütüphane”nin açılması ve bu süreçteki çalışmalar, TKD’nin kuruluşunun zeminini hazırlayan,
varsayımdan öte bir gerçekliktir.
Milli Kütüphane’nin kurulmasında öncülük yapan Adnan Ötüken, Milli Kütüphane’nin
kuruluşuna ilişkin çalışmaların başlatıldığı 1946 yılında Türk kütüphaneciliğinin ve Türk
kütüphanelerinin durumunu şöyle özetler:268
“Kütüphanecilik gibi bu yıllarda Avrupa ve Amerika’da artık müstakil bir ihtisas şubesi haline gelmiş bir bilginin
mevcudiyetinden 8-10 kişi istisna edilirse memleket münevverlerinin, ilim adamlarının ve devleti idare edenlerin
büyük ekseriyeti bihaberdir… Kütüphaneler mevcuttur; fakat bunları idare edenlerin umumiyetle şuradan buradan
yetişmiş, tesadüfen kütüphanelerde vazife almış, çoğu yaşlı, eski medreselerde şöyle böyle okumuş, modern
264
Ali Fuat Kartal “TKD: Türkiye’de 60 Yıllık Bir Mücadele’nin Adı?” Türk Kütüphaneciliği, c.23, s.4 (2009), s.674.
Zeki Arıkan “Halkevlerinin Kuruluşu ve Tarihsel İşlevi” Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk
Yolu Dergisi, c.6, s.23 (1999), s.261.
266
Zeki Arıkan, a.g.m., s.272.
267
Necdet Aysal “Anadolu’da Aydınlanma Hareketinin Doğuşu: Köy Enstitüleri”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp
Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, s.35-36, Mayıs-Kasım (2005), ss.267.
268
Adnan Ötüken “Milli Kütüphane Nasıl Kuruldu” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c.IV, s.1 (1955), s.2.
265
153
kütüphanecilik konusunda hiçbir fikri olmayan insanlardır. Hatta bir kısım kütüphane memurları, başka hiçbir
meslekte muvaffak olamadıkları için kütüphanelere verilmişlerdir.”
Ötüken’in ifadesi ne var ki yalnız o döneme özgü kalmayacak,
kütüphanelerin
ve
kütüphaneciliğin,
toplumsal
düzlemde
“atıl”
Türkiye’de
durumları,
Türkiye
kütüphaneciliğinin tarihsel sürecinde uzun süre devam edecekti.
Milli Kütüphane’nin kuruluş çalışmaları devam ederken Ötüken, 21 Şubat 1947’de “Milli
Kütüphaneye Yardım Derneği” adlı bir dernek kurmuştur.269 Söz konusu dernek Milli
Kütüphane’nin oluşum çalışmalarını hızlandırmış, Adnan Ötüken öncülüğünde 16 Ağustos
1948’de Milli Kütüphane kurulmuş, 29 Mart 1950 tarihinde kabul edilen Kuruluş Kanunu ile
yasal kimlik kazanmıştır.270
Yukarıdaki gelişmeler bağlamında 19 Kasım 1949’da kurulan Türk Kütüphaneciler
Derneği’nin Ana Tüzüğü şu şekilde biçimlenir:271

Madde 1: Türk Kütüphaneciler Derneği’nin Merkezi Ankara’dır. Derneğin yeri şimdilik Ankara’da Denizciler
Caddesi No: 53’te özel bölümdür.

Madde 2: Dernek, Türk Kütüphanecileri arasında meslekî temas ve çalışmaları teşvik etmek, kütüphaneciliğin
memlekette bir meslek olarak tanınması ve gelişmesi için çalışmak ve meslektaşlar arasında yardımlaşma
imkânlarını sağlamak amacı güder.

Madde 3: Derneğin siyasetle hiçbir alakası yoktur.

Madde 4: Dernek amacını gerçekleştirmek için mesleki yayımlar yapar; konferanslar, sergiler, müsamereler
tertibeder ve modern kütüphanecilik zihniyetinin memlekette uyanması için çalışır…
TKD’nin Ana Tüzüğünde 2. ve 3. maddeler göze çarpmaktadır. TKD’nin amacının
belirtildiği 2. maddede, “Derneğin amacı, uluslararası kütüphanecilik derneklerinin amaçlarına
paralel midir?” sorusu kaçınılmaz olarak akıllara gelmektedir. Söz konusu sorunun yanıtı
TKD’nin kendisinden önce kurulan, kuruluşundan bu yana mesleki başarılar sağlayan
269
Adnan Ötüken, a.g.m., s.13.
http://www.mkutup.gov.tr/tr/Sayfalar/Hakkimizda/tarihce-kronoloji.aspx (27.01.2015 tarihinde çevrimiçi olarak
erişildi.)
271
“Türk Kütüphaneciler Derneği Ana Tüzüğü”, Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c. 1, s.1 (1952), s.82.
270
154
uluslararası kütüphane/kütüphanecilik
gerektirmektedir.
derneklerinin
amaçlarına/misyonlarına
bakmayı
Tablo 5.2 Kütüphanecilik alanında kurulan bazı önemli derneklerin amaçları ile TKD’nin
amacı
Kütüphanecilik Alanında Kurulan Bazı Önemli Derneklerin Amaçları ile TKD’nin Amacı
Dernek
Misyonu/Amaçları
Kütüphane ve enformasyon hizmetlerinin gelişimi ve ilerletilmesi,
Amerikan Kütüphane Derneği
kütüphanecilik mesleğinin profesyonelliğinin artırılması ve bütün
toplumsal kesimlerde enformasyonun erişimini olanaklı sağlayacak
272
yapının kurulması
Kütüphanecilikle uğraşan ya da ilgilenen herkesi, mevcut kütüphanelerin
İngiltere Kütüphane Derneği
mümkün olan en iyi şekilde yönetiminin sağlanması ve arzu edilen
273
yerlerde yenilerinin açılması için bir araya getirmek
Japonya’daki tüm kütüphaneler ve kütüphaneciler için ulusal bilgi
Japon Kütüphane Derneği
merkezi olmak; kütüphaneciler için eğitim, kariyer ve geliştirme merkezi
olmak; kütüphaneler arası işbirliğini koordine etmek; Uluslararası ilişkiler
274
faaliyetlerini desteklemek
Dernek, Türk Kütüphanecileri arasında meslekî temas ve çalışmaları
Türk Kütüphaneciler Derneği
teşvik etmek, kütüphaneciliğin memlekette bir meslek olarak tanınması
ve gelişmesi için çalışmak ve meslektaşlar arasında yardımlaşma
imkânlarını sağlamak amacı güder.
TKD’nin amacını belirlerken söz konusu derneklerden etkilenmiş olması olasıdır.
Yukarıdaki örneklemde bulunan derneklerin tamamı “mesleki gelişim ve kütüphane” vurgusu
yapmıştır. Ancak, kütüphane olgusunun ele alınışında ülkeler arası ayırımlar gözle görülecek
düzeydedir. ABD, Japonya gibi ülkelerde kütüphane olgusu ulusal açıdan ele alınırken;
Türkiye’de “kütüphaneciliğin meslek olarak” tanıtılma amacının güdülmesi kütüphane
olgusunun “ulusal” anlayıştan ne kadar yoksun olduğunu gösterir.
TKD’nin 3. Maddeyi hangi gerekçe ile Ana Tüzüğe koyduğu tartışmaya açıktır.
Dernekler, sivil toplum kuruluşlarının en eski çeşitlerinden birisidir. Kuramsal açıdan sivil
toplum örgütleri iktidarları amaçları doğrultusunda baskı altında tutma eğilimleriyle “baskı
272
Mehmet Toplu, a.g.m, s.683.
Yaşar Ahmet Tonta, a.g.t, 1985, s.83.
274
http://www.jla.or.jp/portals/0/html/jla-e.html#jla (10.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
273
155
grubu”durlar. Baskı grupları, siyasal düzlemin bir bakıma muhalefet bileşenidir. Bu yönüyle
TKD’nin “derneğin siyasetle hiçbir alakası yoktur” söylemi sivil toplum kuramıyla
çelişmektedir. Ayrıca, Amerikan Kütüphane Derneği’nin 1948 yılında “Kütüphane Hakları
Bildirgesi”ni yayınlamasına gerekçe olan soğuk savaş sonrası dönemde farklı düşünen yazarlara
yapılan baskı ve kitaplarının kütüphanelerden toplatılması, politik bir tutum değil miydi?275
Derneğin kuruluş yıllarında Türkiye’nin içinde bulunduğu politik koşullar, çok partili yaşama
geçiş, II. Dünya Savaşı sonrası yaşanan soğuk savaş, bu tutumunu olumsal açıdan
değerlendirmeyi olanaklı kılan gerekçeler olabilir. Ama ne var ki TKD, çok uzun bir süre
Türkiye’nin politik gündeminden uzak kalmış, yer yer politik güçleri olumlayan tavırlar
sergilemiştir. Kaçınılmaz olarak da bu durum TKD’nin sivil toplum yönünün gelişmesini
engellemiş, eksik kalmasına yol açmıştır.
TKD, kuruluşundan sonra Ana Tüzükte belirlediği amaçlara ulaşmak için yoğun
çalışmalara başlamıştır. Dernek, 18 Aralık 1950 tarihli Yönetim Kurulu toplantısında IFLA’ya
katılım kararlaştırmış, 18 Ocak 1951’de IFLA’ya üye olmuştur. 276 1927 yılında kurulan
Uluslararası Kütüphane Dernekleri ve Enstitüsü Federasyonu (IFLA), uluslararası düzeyde
oldukça etkili ve önemli kütüphanecilik örgütlerin başında gelir. IFLA’nın misyonu: “Kütüphane
ve bilgi hizmetlerinde standartlaşmayı sağlamak, kaliteli kütüphane ve bilgi hizmetlerinin
değerinin ve öneminin vurgulanması ve dünya çapında üyelerinin çıkarlarının korunması”dır.277
TKD’nin kuruluşundan kısa bir süre sonra IFLA’ya üye olması, mesleki açıdan kuşkusuz önemli
bir gelişmedir.
TKD’nin kuruluşundan kısa bir süre sonra 1952 yılında yayınlamaya başladığı Türk
Kütüphaneciler Derneği Bülteni, derneğin bilimsel çalışmalara zemin hazırlaması ve mesleki
gelişim açısından son derece önemli bir gelişmedir. 1987 yılında isim değişikliği ile Türk
Kütüphaneciliği adını alan dergi hâlâ 3 ayda bir yayınlanmakta ve okurlarıyla buluşmaktadır.
Dergi, 1999 yılında elektronik yayın hayatına başlamış ve yayınlanmaya başladığı günden bu
275
Ali Fuat Kartal, a.g.m., s.674.
Mehmet Toplu, a.g.m., s.696.
277
Özgür Külcü, Ömer Dalkıran, a.g.m., s.344.
276
156
yana derginin bütün sayılarına online erişim olanaklı kılınmıştır. Dergi, içeriği bağlamında
hakemli bilimsel çalışmaların yanı sıra meslektaşlardan gelen görüşlere, mesleki haberlere,
tanıtım ve aktivitelere yer vermektedir. Derneğin yaşadığı finansal problemler derginin yayımını
güçleştirmekte, bu durum kaçınılmaz olarak derginin varlığını, idamesini tehdit etmektedir.
Dergi editörlerinden Gülle, söz konusu durumu şöyle açıklamaktadır278:
“TKD, kamuya yararlı dernek olarak yaklaşık 60 yıldır düzenli bir şekilde yayımladığı ve dünya çapında en eski 30
mesleki/bilimsel dergiden biri olarak meslektaşların övünç kaynağı olan TKDB/Türk Kütüphaneciliği dergisi,
Kültür Bakanlığı tarafından abone olunmazsa TKD’nin çok ciddi ekonomik sıkıntıya girmesi kaçınılmazdır. Kültür
Bakanlığı’nın dergi abone toplam sayısının geçen süreç içinde sürekli azalması, TKD’yi ekonomik anlamda güç
durumda bırakmaktadır…”
Yukarıdaki ifadeden de anlaşılacağı üzere derneğin finansal problemi faaliyetlerini
olumsuz etkilemekte hatta faaliyetlerin devamını tehdit etmektedir.
Derneğin, faaliyet gerçekleştirmek için ilk dönemlerde kendisini finanse etmesi
gerekmekteydi. Söz konusu maddi gereksinimin karşılanması amacıyla dernek, sanatsal
faaliyetler düzenlenmeyi kararlaştırır. Suna Kan, İdil Biret ve Leyla Gencer TKD adına konser
verir.279 İlk dönemlerde var olan bu sanatsal faaliyetler derneğin gelişim süreci ve sonrasında
devam etmemiştir. Oysa ki derneğin sanatsal faaliyetleri devam ettirmesi hem finansal açıdan
hem de sivil toplum bağlamında toplumsal etkileşim açısından yararlı olacaktır.
TKD, 1952 yılında ilk konferansını düzenlenmiştir. S. Nabi Özerdim tarafından “Milli
Kütüphane’de
Periyodikler
Servisinin
Çalışmaları”
konulu
konferans
Amerikan
Kütüphanesi’nde verilmiştir. Akabinde Ruşen Alaylıoğlu tarafından “Okul Kütüphanelerinin
Eğitimdeki Yeri” konulu konferans Milli Kütüphane salonunda; üçüncü olarak Yaşar Karayalçın
278
M. Tayfun Gülle “Türk Kütüphaneciler Derneği’nin 60. Kuruluş Yıl Dönümü: Kamuya Yararlı Dernek
Anlayışından Sivil Toplum Örgütlülüğüne” Türk Kütüphaneciliği, c.24, s.1 (2010), s.160.
279
Mehmet Toplu, a.g.m., s.697.
157
ve Adnan Ötüken tarafından “Dr. Thompson’un Türk Kütüphaneleri Hakkındaki Raporu” konulu
konferans Ankara Hukuk Fakültesi Kütüphanesi’nde verilmiştir.280 Derneğin kuruluşundan üç yıl
sonra konferanslar düzenlemeye başlaması ve mesleki açıdan etkileşimi güçlendirme çalışmaları,
Türkiye kütüphaneciliğinin gelişimi açısından önemlidir. Nitekim dernek tarihsel süreçte
konferanslara ağırlık vermiş ve konferanslar aracılığıyla bileşenleriyle etkileşim kurmuştur.
1954 yılında Türkiye Kütüphaneciliği adına önemli bir gelişme yaşanır. İstanbul’da
TKD’den bağımsız “İstanbul Kütüphanecileri Cemiyeti” kurulur. 281 Kuruluş amacı tartışmaya
açık olan bu oluşumun, TKD’nin kuruluşundan beş yıl sonra ortaya çıkması, TKD ve Türkiye
Kütüphaneciliği açısından sorgulanması gereken bir durumdur. Zira TKD, Ana Tüzüğünde de
ifade ettiği gibi, yurt çapındaki bütün kütüphanecileri bir çatı altında toplama amacı güderken,
böylesi bir oluşumun TKD’den bihaber olması pek de olanaklı değildir. Bu durum TKD’nin
örgütlenme ve meslektaşları tek açtı altından toplaması açısından kendini sorgulamasını
gerektirmekteydi. Nitekim TKD, tarihsel süreçte örgütlenme adına sürekli problemler yaşamıştır.
TKD ile “İstanbul Kütüphanecileri Cemiyeti” 10 yıl aradan sonra, 4 Mart 1964’te TKD çatısı
altında birleşme kararı aldı. Bu birleşme Ankara’da faaliyetlerini sürdüren TKD için çok şey
ifade etmekteydi. Birleşme sonrası derneğin ikinci şubesi İstanbul’da kurulmuş oldu. TKD’nin
İstanbul gibi bir yerde örgütlenmeye başlaması, derneğin gelişimi açısından büyük bir öneme
sahiptir.
TKD,
12 yıllık tüzüğünü değiştirme kararı alır. Söz konusu tüzüğün değiştirilme
gerekçesi olarak da Genel Merkez şu açıklamayı yapar:282
“Türk Kütüphanecilerinin davalarını, meselelerini beraberce düşünmek ve çözmek için tek bir organizasyon halinde
birleşmek zamanı çoktan gelmiş bulunuyor. Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Kurulu’nun derneğin bünyesini
yurt çapında yayılabilecek şekilde değiştirmesinde bu düşünce amil olmuştur.”
280
“Haberler”, Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c.1, s.1. 1952, s.81.
Leman Şenalp, “Türk Kütüphaneciliği 60 Yaşında” Türk Kütüphaneciliği, c.23, s.4 (2009), s.923.
282
Mehmet Toplu, a.g.m, s.698.
281
158
3 Haziran 1961’de kabul edilen Ana Tüzük şu şekildedir283:
Madde 1: 1949 yılında “Türk Kütüphaneciler Derneği” adında bir dernek kurulmuştur. Merkezi
Ankara’da olup gerekli gördüğü yerlerde şubeler açabilir.
Madde 2: Derneğin amacı; kütüphane ve kütüphanecilik hizmetlerinin geliştirilmesini
sağlamaktır.
Madde 3: Dernek 2. maddede belirtilen amacı gerçekleştirmek üzere;
a) Mesleki yayımlar yapar;
b) Kütüphanecilerin mesleki çalışmaları sırasında karşılaşacakları güçlüklerin yenilmesine
yardım eder. Kütüphaneciler arasında mesleki dayanışma ve ahenk sağlayıcı çalışmalarda
bulunur.
c) Kütüphanecilerin mesleki bilgi ve görgülerini artırmaya artırmaya yardımcı olmak üzere
meslek kursları, seminer, konferanslar, toplantılar ve geziler düzenler, burs sağlamaya
çalışır.
d) Modern kütüphanecilik anlayışının yayılmasını sağlayacak çalışmalar yapar. Bu yolda
yapılacak çalışmaları desteklemek ve teşvik etmek üzere müsabakalar yapar, armağanlar,
mükafatlar dağıtır.
e) Kütüphanecilik alanındaki bütün çalışmaları manen ve madden destekler. Kütüphanecilik
ve eğitim kurumları arasında işbirliği eder.
f) Kütüphanelerle ilgili meselelerin çözümlenmesini sağlayıcı ve kütüphanecilerin haklarını
koruyucu tedbirler alır, bunu sağlamak üzere gerekli temas ve incelemelerde bulunur.
Madde 4: Türk Kütüphaneciler Derneği siyasetle uğraşmaz.
TKD’nin, 1949’daki Ana Tüzüğü ile 1961’deki Ana Tüzüğü arasındaki ayırımlar aşağıdaki
gibidir:
283
“Türk Kütüphaneciler Derneği Ana Tüzüğü” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c.10, s 1-2 (1961), s.91.
159
Tablo 5.3 1949’daki anatüzüğü ile 1961’deki anatüzüğü arasındaki ayırımlar
TKD’nin 1949’daki Ana Tüzüğü
TKD’nin 1961’deki Ana Tüzük
Madde 1: Türk Kütüphaneciler Derneği’nin Merkezi
Ankara’dır. Derneğin yeri şimdilik Ankara’da Denizciler
Caddesi No: 53’te özel bölümdür.
Madde 1: 1949 yılında “Türk Kütüphaneciler Derneği” adında
bir dernek kurulmuştur. Merkezi Ankara’da olup gerekli
gördüğü yerlerde şubeler açabilir.
Madde 2: Dernek, Türk Kütüphanecileri arasında meslekî
temas ve çalışmaları teşvik etmek, kütüphaneciliğin
memlekette bir meslek olarak tanınması ve gelişmesi için
çalışmak ve meslektaşlar arasında yardımlaşma imkânlarını
sağlamak amacı güder.
Madde 2: Derneğin amacı; kütüphane ve kütüphanecilik
hizmetlerinin geliştirilmesini sağlamaktır.
Madde 3: Derneğin siyasetle hiçbir alakası yoktur.
Madde 4: Dernek amacını gerçekleştirmek için mesleki
yayımlar yapar; konferanslar, sergiler, müsamereler
tertibeder ve modern kütüphanecilik zihniyetinin
memlekette uyanması için çalışır.
Madde 3: Dernek 2. maddede belirtilen amacı
gerçekleştirmek üzere;
a) Mesleki yayımlar yapar;
b) Kütüphanecilerin mesleki çalışmaları sırasında
karşılaşacakları güçlüklerin yenilmesine yardım
eder. Kütüphaneciler arasında mesleki dayanışma
ve ahenk sağlayıcı çalışmalarda bulunur.
c) Kütüphanecilerin mesleki bilgi ve görgülerini
artırmaya artırmaya yardımcı olmak üzere meslek
kursları, seminer, konferanslar, toplantılar ve
geziler düzenler, burs sağlamaya çalışır.
d) Modern kütüphanecilik anlayışının yayılmasını
sağlayacak çalışmalar yapar. Bu yolda yapılacak
çalışmaları desteklemek ve teşvik etmek üzere
müsabakalar yapar, armağanlar, mükafatlar
dağıtır.
e) Kütüphanecilik alanındaki bütün çalışmaları manen
ve madden destekler. Kütüphanecilik ve eğitim
kurumları arasında işbirliği eder.
f) Kütüphanelerle ilgili meselelerin çözümlenmesini
sağlayıcı ve kütüphanecilerin haklarını koruyucu
tedbirler alır, bunu sağlamak üzere gerekli temas
ve incelemelerde bulunur.
Madde 4: Türk Kütüphaneciler Derneği siyasetle uğraşmaz.
Yukarıdaki tablo bağlamında, TKD, örgütsel gücünü geliştirmek amacıyla, yeni Ana
Tüzükle birlikte yurt çapında örgütlenme kararı almıştır. Kuşkusuz bu karar, dernek açısından
gecikmeli; ancak Türkiye Kütüphaneciliği açısından son derece önemli bir karardır. Zira nicelik
ve nitelik çoğu zaman birbiriyle doğru orantılıdır. Yeni tüzükle birlikte TKD, kütüphaneci
haklarını koruma konusunu da gündeme getirir. TKD’nin Kütüphaneci haklarına ilişkin
çalışmalar yapacak olması, kütüphanecilerin örgütsel güce inancını artıracağı gibi kütüphaneciler
arasında örgütsel etkileşimi de artıracaktır.
TKD, kuruluş tüzüğünde olduğu gibi yeni tüzükte de siyasetten uzak durmayı
yeğlemiştir. Daha önce ifade edildiği gibi kuramsal açıdan sivil toplum örgütleri iktidarları
160
amaçları doğrultusunda baskı altında tutma eğilimleriyle “baskı grubu”durlar. Baskı grupları,
siyasal düzlemin bir bakıma muhalefet bileşenidir. Türkiye’nin içinde bulunduğu politik
koşullar; 27 Mayıs 1960 ihtilali (görece darbesi), derneğin bu tutumunu olumsal açıdan
değerlendirmeyi olanaklı kılan gerekçe olabilir.
TKD, yurt çapında şubeler bazında örgütlenmeye karar verdikten sonra, TKD’ye şube
açmak için başvurular yapılır. Yapılan başvurular üzerine Yönetim Kurulu; 14 Haziran 1961
tarihinde Ankara; 20 Haziran 1961 tarihinde İstanbul, İzmir, Konya, Erzurum, Bursa, Adana,
Eskişehir ve Gaziantep; 2 Kasım 1961 tarihinde Niğde şubelerinin açılmasını uygun görür. Daha
sonraki yıllarda yurt genelinde şubeler açılmaya devam etmiştir.284
Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Merkezi, halkın kütüphanelerden daha iyi biçimde
yararlanmasını
sağlamak, Türk Kütüphaneciliğinin sorunlarını halka iletebilmek ve
kütüphaneciliğin yurt çapında tanınmasını temin etmek amacıyla her yılın Kasım ayının son
haftasını (sonraki yıllarda yapılan değişiklikle Mart ayının son pazartesi gününden itibaren bir
hafta boyunca) Kütüphane Haftası olarak kutlamaya karar verdi. İlki 1964 yılında gerçekleşen
Kütüphane Haftası kutlamaları çeşitli aktivitelerle kutlandı. Gazete ve radyolarda hafta
kutlamalarına ilişkin duyurular yapılmış, Kütüphaneler Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı
“Fotoğraflarla Halk Kütüphaneleri” sergisi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde açılmıştır.
Haftaya ilişkin en çarpıcı aktivite, TKD’nin Türk Hava Kurumuna başvurarak hafta dolayısıyla
hazırladığı dövizlerin Türk Hava Kurumu uçakları ile şehrin kalabalık semtlerine atılmasıydı. 285
1964 yılında başlayan Kütüphane Haftası kutlamaları günümüze kadar devam etmiş, çok
uzun bir süre birbirine benzer ve genelde “toplumsal olmayan” aktivitelerle kutlanmıştır. Bir
başka deyişle TKD’nin Kütüphane Haftası kutlamaları dernek içi ve dışı protokol
kutlamalarından öteye geçememiştir. Ancak 2000’li yıllarda Kütüphane Haftası kutlamalarında
284
285
Mehmet Toplu, a.g.m., s.698.
“Kütüphane Haftası” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c. 13, s. 3-4 (1964), s.79-80.
161
değişimler başlamıştır. 2010 yılında TKD İstanbul Şubesi “Kütüphaneciler Yürüyor” sloganıyla,
İstanbul İstiklal Caddesi’nde yürüyüş düzenlenmiştir.286 Bunu takip eden yıllarda TKD İstanbul
Şubesi söz konusu yürüyüşü geleneksel hale getirmiştir. İstanbul dışında Sinop’ta, Sinop
Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı ile Sinop Dr. Rıza Nur İl Halk
Kütüphanesi 50. Kütüphane Haftası kutlamaları çerçevesinde “Kütüphane Haftası Yürüyüşü”
düzenlemiştir.287
Kütüphane Haftalarında yapılan yürüyüş etkinlikleri dışında, toplumun kitap ve
kütüphaneye ilgisini çekmek, toplumda okuma alışkanlığı ve okuma kültürü konusunda
farkındalık yaratmak amacıyla ilki 2012 yılında gerçekleşen ve sonraki yıllarda Kütüphane
Haftası kapsamında gelenekselleşen “81 ilde aynı anda kitap okuma” etkinlikleri, TKD’nin
toplumsal bütünleşme sağlaması açısından son derece önemli ve etkili olmuştur.288
TKD, gerçekleştirdiği yürüyüş ve kitap okuma etkinlikleriyle, edilgen konumdaki hedef
kitlesini etken konuma getirmiştir. Söz konusu aktivitelere benzer, toplumsal bütünleşmeyi
sağlayacak ve hedef kitleyi edilgen konumdan etken konuma getirecek aktivitelerin yalnız
Kütüphane Haftası kapsamında kalmaması, yıl içinde benzer aktivitelerin gerçekleştirilmesi
TKD’nin kendini gerçeklemesi açısından yararlı olacaktır.
TKD, 3 Haziran 1964’te yaptığı Ana Tüzük değişikliğinde kütüphaneci haklarını
koruyucu tedbirler alacağını ifade etmişti. Kütüphanecilerin yaşadığı özlük hakları problemi,
TKD’nin bu kararı almasında etkili olmuştu. Ancak, alınan karar sonrası TKD, kütüphanecilerin
özlük haklarına ilişkin problemleri çözmeye yönelik yaklaşımlar, tutumlar sergilememiştir. Bu
286
“46. Kütüphane Haftası Kutlama Programı”
http://www.kutuphaneleriseviyorum.org/sites/default/files/46.kutuphane_haftasi.pdf (18.02.2015 tarihinde
çevrim içi olarak erişildi.
287
http://basinyayin.sinop.edu.tr/detay.aspx?id=1753 (18.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişilmiştir.)
288
http://www.bbyhaber.com/bby/category/kutuphane-haftasi/page/2/ (18.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak
erişilmiştir.)
162
durum özellikle halk kütüphanecilerinin tepkilerine yol açmış ve halk kütüphanecilerini
problemin çözümü için alternatif yollara sevk etmiştir.
Türkiye’de 1961 Anayasası’nın sağladığı demokratik olanaklar nedeniyle kamu
çalışanları hızlıca sendikal örgütlülüğe yönelmişlerdi. Ancak, TKD içinde bulunan çevreler bu
alana ilişkin kurulan sendika içerisinde de aktif görev alarak, sendikaların çalışanlar lehine hak
arama temelinde sokağa dönük bir mücadele politikası benimsemesini, aktif hareket etmesini
önlerler.289 Aslında TKD’nin bu tutumu Ana Tüzükte ifade ettiği gibi, mesleği siyasetten uzak
tutmaktı.
Kütüphaneci haklarının sendikal düzlemde aranmasına ilişkin TKD’nin tavrını Necmettin Sefercioğlu şöyle
ifade eder290:
“…Sendikalar konusunda yapılacak çalışmalar için vaktin henüz erken olduğuna inandığını, hem özel sektörde hem
de resmi sektörde çalışan kütüphaneciler bulunduğunu bunların bir kısmının “işçi”, diğer kısmının ise “memur”
statüsüne bağlı bulunduğunu, bu itibarla ayrı ayrı sendikalar kurmak zorunda kalacaklarını, böyle bir bölünmenin
bile meslek yönünden yararlı olacağı kanısında bulunduğunu söyledi.”
Mesleki
özlük
hakların
korunmasına
ilişkin
TKD’den
umduğunu
bulamayan
kütüphaneciler ve kütüphane çalışanları, Türkiye Memur Sendikaları Kanunu’nun çıkışından
sonra, 1966’da “Türkiye Kütüphaneleri Kütüphaneci, Memur ve Hizmetlileri Sendikası” adlı
sendika kurmuşlardır. Sendika kuruluş amacını şu şekilde belirtmiştir291:
“Kütüphane hizmetlerinde çalışanların, özellikle üyelerinin ekonomik, hukuki ve sosyal, kültürel hak ve çıkarlarını
korumak ve sağlamak; kütüphanecilik mesleğinin, modern kütüphanecilik ilkeleri, mesleğe ilişkin hak ve ödevleri,
yurt çıkarları, insan hakları ve Anayasa hükümleri yönünde geliştirilmesine yönelik çalışmak; kütüphanecilik
289
M. Kemal Sevgisunar, Türkiye’de Siyasetin Bilgi ve belge Yönetimi Alanına Etkileri, Türk Kütüphaneciler Derneği,
Ankara 2009, s.144.
290
M. Kemal Sevgisunar, a.g.e., s.145.
291
M. Kemal Sevgisunar, a.g.e., s.145.
163
mesleğinin gelişmesine, bu meslekte hizmet görenlerin ekonomik, hukuki ve sosyal, kültürel çıkarlarının korunup
çoğalmasına yardımcı olmak”
İşçilerin veya iş verenlerin çalışma ilişkilerinde, ortak ekonomik ve sosyal hak ve
menfaatlerini korumak ve geliştirmek için meydana getirdikleri tüzel kişiliğe sahip kuruluşlar
olan sendikalar, diğer sivil toplum kuruluşlarından yapısı itibariyle daha ayırımlıdır. Söz konusu
ayırımı oluşturan, varlık nedenlerinin tamamen “işçi ve işveren hakkı” üzerine kurulmasıdır.
Ayrıca sendikalar, üyeleri üzerinde yaptırım gücüne sahiptir. Bununla birlikte sendikalar bakış
açılarını “sınıf” olgusu üzerine inşa ederler. Bu durum kaçınılmaz olarak sendikaların politik
tavır almalarını, sergilemelerini sağlar.
Kütüphanecilerin,
haklarını
sendikal
düzlemde
arama
girişimleri,
Türkiye
Kütüphaneciliği açısından önemlidir. Zira TKD’nin üyeleri üzerindeki yaptırım gücü, otonom
ilişkileri, politik tavrı (ki politik tutumlardan kaçınmıştır!) ve bunlara bağlı gerçekleştirdikleri
kütüphanecilerin haklarını koruma açısından yeterli değildi. Kütüphaneciler bundan böyle
problemlerinin çözümüne yönelik Türkiye Kütüphaneleri Kütüphaneci, Memur ve Hizmetlileri
Sendikası ile muhatap olacaktı.
Yukarıdakiler bağlamında iki durumun oluşma olasılığı karşımıza çıkar. Bunların ilki
TKD’nin kütüphanecilerin problemlerine yönelik çözüm odaklı olamamasından dolayı, örgütsel
eğilimin sendikaya yönelmesi, bu durumda da derneğin güç kaybederek faaliyetlerinin aksaması,
durması; ötekisi ise TKD’nin sendika ile ilişkilerini güçlü tutarak “dernek” olarak
yapamadıklarını, yapmakta güçlük çektiği durumları sendika aracılığıyla yapmasıdır.
Türkiye Kütüphaneleri Kütüphaneci, Memur ve Hizmetlileri Sendikası’nın genel
başkanlığına seçilen Abdullah Savaşçı aynı zamanda TKD üyesiydi. Bu durum TKD’nin sendika
ile ilişkilerini güçlendirmiştir. Savaşçı ve ekibinin politik tutumları ve TKD yönetimindeki
ilişkileri, TKD’nin uzun yıllar boyunca, örtülü sağ eğilimli, politik tutumları hakkında açıklayıcı
164
ve bilgilendirici bir ayrıntıdır. Zira Savaşçı, 1956’da Ankara’da örgütlü olan Türkçü ekibin önde
gelenlerinden biriydi. Aynı zamanda Savaşçı’nın TKD’nin uzun yıllar boyunca başkanlığını
yapan Necmettin Sefercioğlu’yla da politik yakın ilişkileri vardı. 292
Sendika yönetimi, kütüphane çalışanlarının yaşadığı problemlere ve beklentilere ilişkin
IV. Kütüphane Haftası’nda bir muhtıra hazırlar ve Milli Eğitim Bakanlığı’na verir. Taleplerin
sunulduğu mektubun adı “muhtıra” olmasına rağmen, sendika bakanlığa karşı bu taleplerin
gerçekleşmemesi durumunda, sendika aksiyonlarını belirtmez.293 Oysa ki sendikal aksiyonların
taleplerin gerçekleşmesi açısından önemleri oldukça yüksektir.
Sendika bu yönüyle, TKD’nin bileşenleri için hak talep etme yönteminden öteye
geçememiştir. Zira TKD, hak talepleri karşısında herhangi bir eylem ya da protestoya
yönelmeyen, yönetimlere karşı, çalışanlar lehine hak elde etmek için herhangi bir örgütlü
çalışmaya, mücadeleye dönük programı olmayan, taleplerini sözlü ifade eden bir dernektir.294
1970 yılında Türkiye Kütüphaneciliğinin örgütsel yanı açısından önemli bir gelişme
yaşanır. TKD içindeki birtakım kütüphaneciler, yeni bir mesleki derneğe gereksinim
duyulduğunu düşünerek bir araya gelir. Söz konusu kütüphaneciler Dr. Özer Soysal öncülüğünde
“Üniversite Kütüphanecilik Bölümü Mezunları Derneği”ni kurar.295
Türkiye’de 1949’da TKD ile başlayan kütüphaneci örgütlenmeleri, 1954’te İstanbul
Kütüphanecileri Cemiyeti ile 1970’de Üniversite Kütüphanecilik Bölümü Mezunları Derneği’nin
kurulmasıyla çeşitlenmiştir. Her ne kadar TKD ile İstanbul Kütüphanecileri Cemiyeti on yıl
aradan sonra TKD çatısı altında birleşme kararı alsa da TKD’den ayrılan kütüphanecilerin
292
M. Kemal Sevgisunar, a.g.e., s.146.
M. Kemal Sevgisunar, a.g.e., s.149.
294
M. Kemal Sevgisunar, a.g.e., s.154.
295
M. Kemal Sevgisunar, a.g.e., s.162.
293
165
Üniversite Kütüphanecilik Bölümü Mezunları Derneği’ni kurmasıyla Türkiye kütüphaneciliği
açısından yepyeni bir döneme işaret etmekteydi. Zira birtakım kütüphanecilerin, TKD’den
koparak yeni bir dernek kurma girişimi, TKD’de birtakım işlerin yolunda gitmediğini gösterir.
TKD’nin kütüphanecilerin hakları konusundaki faaliyetleri, bir sivil toplum kuruluşu
olarak politik yaklaşımları (her ne kadar Ana Tüzükte derneğin siyasetle ilgisi olmadığı
vurgulansa da ), Türkiye’de toplumsal olayların yarattığı iklimde kitap-kütüphane-demokrasiözgürlük söylemlerindeki duruşu kütüphanecilik örgütlenmesindeki ayrışmanın nedenleri olarak
düşünülebilir.
Nitekim, Üniversite Kütüphanecilik Bölümü Mezunları Derneği de TKD’ye muhalif bir
kimlikle ortaya çıkar. TKD’nin uzun yıllar boyunca “örtülü” sağ siyasi duruşu karşısında,
ÜKBMD sol eğilimli bir duruş sergiler.
Örneğin 1976 yılında ÜKBMD yönetiminin, TKD’nin Kütüphane Haftası kutlama
şekline ağır eleştirileri, bir sivil toplum kuruluşu olarak ÜKBMD’nin duruşunu açıkça ifade
eder. ÜKBMD’nin başkanı O. Üstün Yıldırım, sokaklarda insanlara, kütüphanelerde kitaplara
kıyıldığı bir ortamda Kütüphane Haftası’nın kutlanmasının bir anlam ifade etmeyeceğini belirtir.
Yıldırım, Barış gazetesinde “Gerçeği Ararken” köşesinde düşüncelerini şu şekilde açıklar296:
“Bir meslek bir bilim dalı olmadan önce ve olduktan sonra da kütüphaneciliğin düşünsel yanı üzerinde hiç
durulmamıştır, bugüne değin. Kütüphaneciliğin bilimsel tanımı yanında konusunda ne halk ve ne de kütüphaneciler
öğrenimleri sırasında eğitilmemişlerdir, eğitilmezler de. Ulusal ve geleneksel eğitimimizin gereği eğitsel
girişimlerde bulunarak halkı, bu ve benzeri konularda eğitmeyi ve böyle bir olanak sağlamayı düşünmeyiz. Söz
gelimi, kütüphane nedir, nasıl kullanılır, kütüphanecilik nedir, kütüphaneci nedir ve ne yapar? Bu konularda halka
bir şeyler vermek gerekir. Ama hem bunu yapmayız, hem de salt dostlar alışverişte görsün diye KÜTÜPHANE
HAFTASI düzenleriz her yıl. Nedir Kütüphanecilik? Kütüphaneciliğin, bilimselliğin dışında düşünsel bir tanımı
296
M. Kemal Sevgisunar, a.g.e., s.174-175.
166
yapmak gerekirse bir halk bilim, bir toplumbilimdir denilebilir. Halkın okuma, araştırma, inceleme ve benzeri
kültürel gereksinimlerini karşılayacak gereçlerin belirli ve kullanışlı bir yöntem içinde kullanılmasını sağlayacak bir
bilimdir. Kütüphaneler, tüm bu gereksinimleri karşılayacak gereçlerin toplandığı ve kütüphanecilik bilimine uygun
bir biçimde sergilendiği, kullanılmaya sunulduğu yerdir. Kütüphaneci ise, kütüphanecilik biliminin gereksindiği bu
yöntemleri bulup, geliştiren ve uygulayan kimsedir. Geçmiş dönemleri, çağımızda da bazı beyinlerde kırıntıları
kalmış bağnaz düşüncesine göre, ne kütüphaneler birer kitap korunağıdır ve ne de kütüphaneci kitapların tozunu
alan, onları korumakta saklayan bir hafız-ı kütüp’tür. Kütüphaneler, halkın yararlandığı araştırma kurumları,
insanlığın laboratuvarları, halk üniversiteleri ve aklın sağlık evleridir. Kütüphaneciler ise halk için çalışan
kişilerdir.”
Yıldırım’ın
bu
düşüncelerinde
yola
çıkarak
ÜKBMD’nin
kütüphaneye
ve
kütüphaneciliğe bakışının “halk” ekseninde biçimlendiği görülmektedir. Politik güçlerin bilgiye
erişimde yarattığı yanlı ve kısır döngü karşısında da TKD’nin sessizliğini ve bu konjonktürü
olumlayan tavrını da eleştiren Yıldırım, yazısının devamında şunları söyler:297
“Kütüphanecilerin, günlük yaşamlarında çok sık karşılaştıkları bir söylem vardır: bir söyleşi sırasında meslektaşın
bir kütüphaneci olduğunu e bir kütüphanede çalıştığını öğrenen vatandaşın ‘ne iyi her gün kitapların içindesiniz,
kitapları çok seviyor olmalısınız’ sözü ile karşılaşır. Bu sözden ‘her gün kitap okuyor olmalısınız’ gibi bir anlam
çıkarmak olasıdır. Ancak bir düşünceyle söylenmiş bu söz çok yanlış ve bilgisizce söylenmiş bir söz olur. Ve en az
bu denli yanlış ve ters olan düşünce de ikinci sözde belirtilen düşüncedir. Kitapları çok seviyor olmalısınız.
Kuşkusuz böyle bir sevgi gereklidir. Zaten günümüzde her vatandaşın kendine özgü bir kitap sevgisi vardır ve
bunun bazı kimselere özgü aşırı belirtilerini basında izlemek olasıdır. Ancak, işin içine kütüphaneci girince bu
sevginin ikinci derecede kalması gerekiyor. Çünkü bunun üstünde bir halk sevgisinin olması gerekir. Özellikle de
kütüphanecide. Çünkü kütüphaneciliğin ve kütüphanelerin temelinde yatan öğe kitap değil, halktır ve halk olmalıdır.
Eğer halk olmasaydı, ne kütüphaneler olurdu, ne kütüphanecilik, ne de kütüphaneci. Üstelik ne de kitap. Öyleyse
kütüphanecilik halka bir şey verebilmek için, halka yararlı olabilmek için bulunmuş ve geliştirilmiş bir bilimdir.
Dolayısıyla kitaba ve kütüphaneye yönelik her türlü yıkıcı ve kıyıcı girişim aslında halka yöneliktir. Bu nedenle
uzun süreden beri Kültür Bakanlığı içinde uygulanan ve kısa bir süre önce de Milli Eğitim Bakanlığı’na geçen kitap
yasaklama işlemi, kişilere göre değişen kitap sevgisinin kitap kıyımı, kitap düşmanlığı biçimindeki değişik bir
belirtisi olmasının yanında aynı zamanda halka olan sevgilerinin de bir belirtisidir. Öyle bir sevgi ki bu, devletin
olanaklarını, halkın yararına kullanılmasına engel oluyor, halkın parasal olanaklarının ise çıkar çevrelerinin eline
geçmesini sağlıyor. Ve öyle bir sevgidir ki bu, kişiyi, okuma özgürlüğü elinden alınarak düşünsel açlığa itiyor. Hoş
insanların doğrudan doğruya ölüme itildiği, sokaklarda, işyerlerinde can güvenliğinin kalmadığı bir ortamda
297
M. Kemal Sevgisunar, a.g.e., s.175-176
167
düşünsel açlığa itilmek oldukça hafif kalıyor; ama tüm bunların, gerçekleştiği, yani sokaklarda insanların,
kütüphanelerde kitapların kıyıldığı bir düzende KÜTÜPHANE HAFTASI düzenlemek biraz ayıp oluyor. Dürüst ve
gerçek, halkçı bir kütüphanecinin girişeceği bir iş değildir KÜTÜPHANE HAFTASI düzenlemek ve kutlamak.
Eksikliği anlatılmaya çalışılan kütüphaneciliğin felsefesinden, halk sevgisinden yoksun çıkar çevrelerinin bir
oyunudur ki onlara da kütüphaneci denmez.”
ÜKBMD, TKD’yi uygulamalarından dolayı sürekli eleştirir. Ancak buna karşın TKD’nin yazılı
herhangi bir yanıtı olmaz.
1975’te Halk kütüphanelerinde,
1976’da M.E.B. bağlı Okul Kütüphanelerinde bazı
yazarların kitapları toplatılmış, 1977 yılı başlarında Halk Kütüphanelerinin adından “Halk
İktidarı”nı çağrıştırdığı için “halk” sözcüğü kaldırılmıştır.298 Böylesi gelişmelere karşın özellikle
Kütüphane Haftalarında tepkilerin çığ gibi olması gerekirken, TKD bunlara sessiz kalmıştır.
TKD’nin 21 Mart 1975 tarihinde Bakanlar Kurulu kararı ile kamu yararına çalışan
dernekler arasında sayılması299, bu sessizliğinin arka planındaki nedenlerden biri olarak görmek
olanaklıdır. Zira politik güçlerin, iktidarın aldığı bir karara alenen muhalif olmak, “kamu
yararına” çalışan dernek olarak TKD’yi zedeler. Gülle’nin300 ifade ettiği gibi TKD, kamuya yararlı
dernek statüsü ile sadece kamuya çalışmaya odaklanmış; ancak kamusal olamamıştır. TKD’nin
yıllardır uyguladığı kamuya yararlılık anlayışı TKD’yi belirli bir çerçevenin dışına çıkarmamış,
adeta bir kısır döngü içinde tutmuştur.
Yukarıdaki örgütsel gelişmeler bağlamında Türkiye Kütüphaneciliğindeki kutuplaşmalar,
ideolojik eksende biçimlenmiştir. TKD’nin kütüphaneciliğin kuramına uygun olmayan
298
M. Kemal Sevgisunar, a.g.e., s.179.
Ali Fuat Kartal, a.g.m., s.672.
300
M. Tayfun Gülle, a.g.m., s.160.
299
168
durumlarda politik güçler karşısındaki sessiz duruşu, mesleki hakların savunusundaki yetersizliği
tarihsel süreçte yeni bir örgütlenmeyi gerekli kılmıştır.
Türkiye’nin politik iklimi, 1970’li yıllardan 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar oldukça
çetindir. Bu politik iklimin seyrine muhalif olan düşüncelerin var olmasına izin verilmemiş, bir
şekilde sindirilmiştir.
12 Eylül 1980 askeri darbesinin yarattığı etkiler sonucu, Türkiye
Kütüphaneciliği açısından siyasal anlamda farklı bir duruşu olan ÜKBMD/KÜT-DER 1984’te
kapanır.301
12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden sonra, 1982 yılında Anayasa değiştirilmiş, buna bağlı
olarak da 7 Ekim 1983 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 2908 sayılı yeni
Dernekler Kanunu’na yeni hükümler getirilmiştir. TKD, bu değişime entegre olmak için Ana
Tüzüğü’nde değişimler yapmıştır. Ana Tüzükte yer alan başlıca değişiklikler ve yenilikler
şunlardır:302
1) Enformasyon bilimciliği ve arşivcilik de kütüphaneciliğin kardeş alanları olarak, derneğin çalışma konuları
arasına alınmıştır. Böylece enformasyon bilimcileri ile arşivcilerin derneğe üye olabilme olanakları
sağlanmıştır.
2) Dernek üyeliği aday üyelik, asıl üyelik ve şeref üyelik olarak üçe ayrılmıştır. Aday üyeliğe üniversitelerin
kütüphanecilik bölümünde okuyan lisans öğrencileri alınacak; kütüphanecilik bölümleri mezunları ile
kütüphane, enformasyon merkezi ve arşiv çalışanları ve kütüphaneciliğe (ve ilgili alanlara) ilgi duyanlar
asıl üye olabilecekler. Şeref üyeleri ise önceden olduğu gibi Dernek Genel Kurulunca seçilecekler.
3) Genel Yönetim Kurulu’nun üye sayısı, Genel Başkanla birlikte 9 kişi olacak ve sekiz kişinin 4’ü için bir
dönemde, dördü için de bir sonraki dönemde seçim yenilenecektir. Böylece bilimsel kuruluşlarda genellikle
uygulanan ve hizmetlerde süreklilik için koşul görünen kademeli ve dönüşümlü bir seçimle Genel Yönetim
Kurulu oluşacak. Genel Başkan , önceden olduğu gibi, doğrudan Genel Kurulca; ancak iki dönem içim
seçilecektir.
4) Uygulamaların verdiği deneyimlere dayanarak, dernek genel kuruluna katılacak temsilci sayısı da azaltıldı.
Buna göre her şube ilk yüz üye için iki, sonraki her üye için 1’er kişi olmak üzere temsilci seçecekler ve
bunlar TKD Genel Kurulu’na Şube başkanı ile birlikte katılacaklar.
301
302
M. Kemal Sevgisunar, a.g.e., s.200.
“Haberler” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c. 33, s.2 (1984), s.97-98.
169
1961 Ana Tüzüğü’nden pek de farklı olmayan yeni tüzükte, gözle görülebilecek değişim
olarak derneğin örgütsel açıdan yelpazesini genişletmek amacıyla, çalışmalarını kütüphaneler ve
kütüphanecilikle sınırlamayıp, enformasyon bilimi/bilimcilerini ve arşiv bilimi/bilimcilerini
kapsamasıdır.
TKD’nin Ana Tüzüğü’ndeki bu değişim “bilgi” eksenli hizmet veren disiplinleri bir araya
getirme çabası açısından gecikmeli; ancak yerinde bir karar olarak değerlendirilebilir.
TKD’nin 1984’teki Ana Tüzük değişikliğinde üyelerle ilgili olarak yaptığı ayırım/sınıflama,
örgütsel gelişimin sürekliliği açısından problemlidir. Zira disiplinin dinamosu öğrencilerin “aday
üye”
sayılması,
buna
karşın
kütüphaneciliğe
ilgi
duyanların
“asıl
üye”
olarak
değerlendirilmeleri, TKD’nin örgütsel nicel ve niteliğini olumsuz yönde etkiler. Bir başka ifade
ile “aday üye” ile “asıl üye”nin aidiyet duygularının aynı olması olanaklı değildir. Herhangi bir
mesleğe tabi olan ya da olmayan; ancak kütüphaneciliğe ilgisi olan bir kimsenin derneğe
yapacağı katkı ile belli bir zaman sonra profesyonel meslek yaşamına başlayacak olan öğrencinin
derneğe yapacağı katkı aynı değildir. Bu bağlamda TKD’nin uzun yıllar boyunca yaşadığı
örgütsel problemin nedenlerinden biri de disiplin bileşeni olan öğrencileri örgütsel ağa çekme
noktasındaki yanlış tutumdur.
1970’de TKD’nin tutumlarına ve dernek anlayışına muhalif olarak ortaya çıkan
ÜKBMD/KÜT-DER, Türkiye Kütüphaneciliğinin örgütsel gelişimi açısından önemli kırılma
noktaları oluşturmuştu. ÜKBMD’nin kapanmasından 7 yıl sonra Türkiye Kütüphaneciliğinde son
derece önemli bir gelişme yaşanır.
9 Ağustos 1991 tarihinde Üniversite ve Araştırma
Kütüphaneleri Derneği (ÜNAK) kurulur.303
303
http://www.unak.org.tr/tr/hakkinda/tarihce (25.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
170
ÜNAK, TKD’nin üniversite kütüphanelerine özgü sorunları dile getirmemesini ve buna
yönelik çözüm oluşturmamasını kuruluş gerekçesi olarak gösterir.304
27 Eylül 1997 tarihinde ilk genel kurulunu gerçekleştiren ÜNAK, derneğin amacını
tüzüğünde şöyle belirtir:305
“Üniversite ve araştırma kütüphanelerinin, dokümantasyon ve enformasyon merkezlerinin ve özel kütüphanelerin,
günümüzde hızla değişen ve gelişen teknolojiye bağlı olarak ortaya çıkan sorunlarını incelemek; diğer ülkelerdeki
benzer sorun ve çözümlerle karşılaştırmalar yapmak; bu bilgi merkezlerinde çalışan personelin çeşitli sorunlarını
irdelemek ve çözüm aramak; yeni teknolojinin uygulanması konusunda faaliyetlerde bulunmak; kısaca bu bilgi
merkezlerinin çağdaş kütüphanecilik anlayışına ve işlevlerine uygun olabilmesi için gereğini yapmak amacı ile
kurulmuştur.”
TKD ve ÜNAK amaçları yönünden karşılaştırıldığında, ÜNAK’ın TKD’ye göre daha dar
bir kesime hitap ettiği ve “teknolojik gelişmeler” vurgusu yaptığı görülmektedir. Nitekim, dernek
kuruluşundan
bu
yana
Türkiye
Kütüphaneciliğinin
gelişimi
açısından
önemli
işler
gerçekleştirmiştir. 2000 yılından bu yana altı ayda bir yayınlanan “Bilgi Dünyası” dergisi
derneğin resmi yayın organıdır. Dernek, her yıl değişik bir üniversite kütüphanesi ile mesleki
konferanslar gerçekleştirmektedir. ÜNAK’ın OCLC ile yaptığı konsorsiyum mesleğin gelişimi
açısından önemlidir. Bunların yanı sıra derneğin web sitesinde kütüphaneci araçları adı altında
kütüphanecilerin yararlanmaları için “Cutter Bulma Aracı, ÜNAK Bildiriler Veri Tabanı, TR-EN
Konu Başlıkları, TR-EN Kütüphanecilik Terimleri” bulunmaktadır.306
ÜNAK, tüzüğünde derneğin merkezinin Ankara’da olduğunu ve şube açılmayacağını
belirtir. Derneğin şube açmama kararı birçok açıdan değerlendirilebilir. Merkezi bir
örgütlenmeyi sağlamak, TKD’nin şube açma-kapama deneyimlerinin etkisi ya da daha başka
nedenlerle bu karar verilmiş olabilir. Aynı zamanda ÜNAK, TKD’nin tüzüğünde belirttiği gibi
derneğin siyasetle ilgisi olmadığını vurgular. Hatta ÜNAK, TKD’den bir adım daha öne giderek
304
Mehmet Toplu, a.g.e., s.715.
http://www.unak.org.tr/tr/hakkinda/tuzuk (25.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi)
306
http://www.unak.org.tr/tr/ (25.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi)
305
171
“Dernek hiçbir suretle politika ile uğraşamaz. Hiçbir siyasi parti ile herhangi bir bağ içinde
bulunamaz. Bu tur kuruluşlardan bağış alamaz.” diye belirtir.307
TKD, Türkiye’de uzun yıllar boyunca düşünce özgürlüğüne ve kitaplara uygulanan
sansürlere karşı tepkisiz kalmıştır. Bu tepkisizliğin ardında, kuruluşundan itibaren resmi ideoloji
ile paralel gitme uğraşından öte değildi. Ancak 1992 yılına girildiğinde, dönemin TKD yönetimi
tarafından yasaklı kitaplar konusu ele alınmış, sorgulanmış(!) ve yasaklı kitapların olmasına karşı
çıkılmıştır. 20 Ekim 1991 seçimlerinden sonra kurulan hükümetin Kültür Bakanı Fikri Sağlar,
selefi Namık Kemal Zeybek gibi yasaklı kitap konusunu önemsemekte ve “yasakları yasakladık”
sözleri ile kitap yasaklamalarına ilişkin açıklamalarda bulunuyorlardı.
Dönemin TKD başkanı Sefercioğlu yasaklı kitap konusuna ilişkin şunları ifade eder: 308
“Düşüncelerin, anlayışların ve tutumların büyük evrim geçirdiği dünyamızda sayın Bakanların bu davranışlarını
benimsememek imkansız. Zaten kütüphaneciler açısından kitap yasaklama (veya yaygın deyimiyle sansür) asla
düşünülmeyecek bir konudur. Ne var ki çeşitli dönemlerde birtakım yayınlar ya mahkeme kararları ya hükümet
kararnameleri ya da sıkıyönetim dönemlerinin yetkili makamlarınca yasaklanmış; kütüphaneciler de o tür yayınları,
buyruklar uyarınca, kütüphanelerin özel depolarında saklamak ve okuyuculardan uzak tutmak zorunda kalmışlardır”
Batı’nın modern kütüphanecilik anlayışına kuruluşundan bu yana öykünen TKD’nin,
Batı’nın kütüphanecilik ile ilgili sivil toplum anlayışına öykündüğü söylenemez. ALA’nın
1948’de yayınladığı “Kütüphane Hakları Bildirgesi”nin sansüre karşı bir politik aksiyon olduğu
düşünüldüğünde, TKD’nin on yıllar boyunca Türkiye’de sansüre karşı bir aksiyonunun
olmaması oldukça düşündürücüdür. Sefercioğlu’nun ifadesinden, dönemin Kültür Bakanlarının
sansüre karşı olumlu bir tavır sergilememeleri durumunda TKD’nin sansüre karşı sessizliğinin
devam edeceği anlaşılmaktadır.
TKD’nin XV. Kurulu, Türkiye Kütüphaneciliğinin sivil toplum evrimi açısından son
derece önem arz eder. Zira tarihsel süreçte, resmi ideoloji söylemlerinden öteye geçemeyen,
birbirine benzer yönetim anlayışlarına sahip yöneticilerle kısır bir döngüde faaliyet gösteren
307
308
http://www.unak.org.tr/tr/hakkinda/tuzuk (25.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi)
Necmeddin Sefercioğlu “Bazı Olaylar Üzerine Düşünceler” Türk Kütüphaneciliği, c.6, s.1 (1992), s.2.
172
TKD’nin yönetim anlayışı ve tarzı değişmiştir. XV. Kurulda TKD başkanlığına seçilen
Sağlamtunç’un ifadeleri, TKD’deki değişimin kanıtı biçimindedir. Sağlamtunç, Türk
Kütüphaneciliği dergisindeki yazısında şunları ifade eder:309
“Türk Kütüphaneciler Derneği’nin yeni yönetimi olarak mesleğimizin içinde bulunduğu ağır koşulları iyileştirmek
için önemli birtakım çalışmalar yapmayı planlıyoruz. Yeni bir anlayış ve meslektaşlarımızın etkin katılımıyla
yapmayı planladığımız bu çalışmalarda kütüphane, arşiv, dokümantasyon merkezi ve diğer bilgi merkezlerinin
destek ve katkılarını bekliyoruz.
Küçük, kendi halinde bir kütüphaneciler grubu yerine Türkiye düzeyinde örgütlü, aktif, mesleki sorunlara çözüm
arayan ve çalışmalar yapan, demokratik kitle örgütü olması sebebiyle ülke ve dünya sorunları karşısında tepki veren
demokratik bir yapıyı oluşturmaya çalışacağız.
Kanımca en önemli eksiklerimizden biri de bugüne kadar etkin bir kamuoyu oluşturmamış olmamızdır. Eğer
sorunlarımızı çözmek, enformasyon çağında hak ettiğimiz yere gelmek istiyorsak diğer demokratik kitle örgütleriyle
ilişkilerimizi güçlendirmek ve işbirliği yapmak zorundayız. Ayrıca son yıllarda önemli bir gelişme gösteren kitle
iletişim araçlarından en üst düzeyde yararlanmalıyız.”
20. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan küreselleşme olgusu, 21. yüzyılın başlarından
itibaren toplumsal bütündeki paradigmal değişimlerin tamamını etkilemiştir. Küreselleşme
sürecinin en önemli sonuçlarından biri de liberal politikaların yeniden güç kazanmasıdır.
STK’ların gelişiminin arkasında yatan en büyük etken, liberal felsefenin tekrar güçlenmeye
başlaması olduğu görülmektedir. Nitekim, neo-liberalizmin ilkeleri doğrultusunda, devletin
üzerindeki sosyal yükümlülüklerinin azaltılmasının bir yolu olarak STK’ların ön plana
çıkartıldığı, “sivil toplum” söyleminin neo-liberal felsefenin bir uzantısı haline geldiği
görülmektedir.
Sivil toplum kuruluşlarının, küreselleşme olgusuna bağlı yeniden güç kazanması ile
TKD’nin yönetimsel evrimi paraleldir. Bu gelişmeye bağlı olarak TKD artık yalnız mesleki
hakları savunan bir dernek değil; ulusal ve uluslararası sosyo-politik, sosyo-kültürel, sosyo309
Tülin Sağlamtunç “Değerli Meslektaşlarım” Türk Kütüphaneciliği, c.6, s. 4 (1992), s.185.
173
ekonomik ve teknolojik konular üzerinde yoğunlaşan, söz konusu konulara ilişkin projeler üreten
dinamik ve sivil toplum kuramına uygun bir dernek yapısına evrilmiştir.
Nitekim TKD, yönetimsel değişimle birlikte sivil toplum kuruluşu olarak faaliyetleriyle
kendini gerçeklemeye başlamıştır. 3 Aralık 1992 tarihinde Bosna Hersek’e yardım kampanyası
düzenlemesine, 26 Ocak 1993’te gazeteci Uğur Mumcu’nun katledilmesinin kınanması için
gazetelere ilan verilmesi, dernek olarak cenaze törenine katılım gösterilmesi ve buna ilişkin
etkinlikler düzenlenmesine karar verilmiştir. 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas Madımak Oteli’ne
yapılan saldırı sonucu aydınların katledilmesine yönelik dernek tepki göstermiş, söz konusu
katliamı
kınayarak,
katliamı
düşünce
özgürlüğüne
yapılan
bir
saldırı
olarak
değerlendirmektedir.310 Bundan sonraki yıllarda da TKD, ulusal ve uluslararası birçok olayda
açıklamalar yapmış ve dernek olarak tavrını belirtmiştir.
ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden sonra, Irak’ın kültürel mirasının yağmalanması, tahrip
ve yok edilmesine ilişkin 9 Mart 2005 tarihinde TKD genel merkezi ile TKD Ankara şubesi
“Irak Savaşı ve Yağmalanan Kültür Mirası” adlı panel düzenlemiştir.311
Türkiye’nin politik gündemini en çok meşgul eden “Ermeni Sorunu” (görece Ermeni
Soykırımı/Ermeni soykırımı iddiaları/Ermeni soykırımı yalanı)konusunda TKD Genel Başkanı,
Fransa Kütüphaneciler Derneği başkanına, Fransa Parlamentosunun Ermeni Sorununa İlişkin
almış olduğu kararın, düşünce ve ifade özgürlüğü ile bağdaşmadığını anlatan mektup
yazmıştır.312
Ayrıca Türkiye’nin yakın tarihinde yüzlerce kişinin ölümü ile sonuçlanan Manisa
Soma’daki Maden Faciasında TKD, sivil toplum kuruluşu olarak duyarlılık göstermiş, TKD
310
Mehmet Toplu, a.g.m, s 717.
TKD 22. Dönem Genel Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2006, s. 1.
312
TKD 23. Dönem Genel Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2008, s.3.
311
174
Genel Merkezi ve Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından 11 Haziran 2014 tarihinde “Somalı
Çocuklara Karne Hediye Günü” etkinliği düzenlenmiştir.313
TKD’nin
1970’ten
dile
getirdiği;
ancak
1995’te
gerçekleştirebildiği,
Türkiye
Kütüphaneciliği açısından mesleki önemi yüksek “IFLA Konseyi ve Genel Konferansı”
İstanbul’da yapıldı.
314
Ayrıca TKD anılan yılda “INET-TR’95: 1. Türkiye’de İnternet
Konferansı”na TKD Genel başkan yardımcı ile dergi yardımcı editörü INET-TR’95 konferansı
yürütme kurulu ve düzenleme komitesinde görev aldı. “İnternet ve Kütüphaneler” alt temasıyla
ilgili organizasyon gerçekleştirildi. Bununla birlikte dernek bünyesinde “İnternet Çalışma
Grubu” kuruldu.315
TKD, 1995 yılında ilk kez Kütüphane Haftası’nı tema belirlenerek kutlamıştır. Söz
konusu haftada “Düşünce ve İfade Özgürlüğü’nün olmazsa olmazı: Bilgi Edinme” tema
olarak seçilmiştir. 1999 yılından itibaren de Kütüphane Haftası’nda temaların belirlenmesi
gelenek haline gelmiştir.316
TKD, bildirgeler de yayınlamıştır. 1996 yılında yayınlanan “Meslek Ahlak İlkeleri”
TKD’nin ilk bildirgesidir. TKD, 8 yıl aradan sonra ikinci bildirgesi olan “Halk Kütüphanesi
Bildirgesi”ni 2004 yılında yayınlar. 2008 yılında da “Düşünce Özgürlüğü Bildirgesi” ve
“Lefkoşe Bildirgesi” yayınlanır.317 Bunların yanı sıra TKD Ankara Şubesi Başkanı Ali Fuat
Kartal tarafından 34. Kütüphane Haftası’nda “ Kütüphaneciler Bildirgesi” hazırlandı.318
Türkiye’de İlk kez Kütüphaneciler Bildirgesi hazırlanması mesleki açıdan oldukça önemlidir.
313
Türk Kütüphaneciler Derneği 25. Dönem Genel Merkez Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2014, s.27.
Leman Şenalp, ag.m, s.262.
315
Yaşar Tonta “IFLA’95-İstanbul, INET-TR’95 ve Seçim 95” Türk Kütüphaneciliği c.9, s.4 (1995), s.367.
316
Mehmet Toplu, a.g.m.,s.726.
317
http://www.kutuphaneci.org.tr/mesleki-etik-ilkeleri (02.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
318
Ali Fuat Kartal “Kütüphaneciler Bildirgesi” Türk Kütüphaneciliği, c.12, s.2 (1998), s 172-174.
314
175
Söz konusu bildirgeler TKD’nin tarihsel süreci açısından önemlidir. Her ne kadar
gecikmeli olarak hazırlanmış olsalar da bildirgeler TKD’nin kurumsallaşmasını güçlendirecek
çalışmalardandır. Burada sorgulanması gereken durum bildirgelerin yaptırım güçleridir. Bir
başka deyişle kütüphanecilerin yaşamlarındaki etkileridir. Örneğin, derme geliştirme
politikalarının yanlı yapıldığı bir kütüphanede “Meslek Ahlak İlkeleri” uygulanabilmekte midir?
Ya da “Halk Kütüphaneleri Bildirgesi” Halk Kütüphanelerini politik güçlerin/iktidarın arka
bahçesi olarak görülmesini engellemiş midir? Söz konusu soru türevlerini çoğaltmak olanaklıdır.
Ancak ne var ki söz konusu bildirgeler kağıt üzerinde kalmaktan öteye geçememiştir. Zira
gelinen noktada kütüphanecilerin, sosyal paylaşım ağlarındaki (facebook, kutup-l, twitter)
kutuplaşmaları, tavırları, olaylara mesleki bakışları bildirgelerdeki uyarılar doğrultusunda
değildir. Bununla birlikte başta halk kütüphaneleri olmak üzere, kütüphanelerde meslek dışı
atamaların varlığı da söz konusu bildirgelerin kağıt üstünde kaldığını gösterir.
Sivil toplum kuruluşlarının tüzükleri faaliyetlerin genel çerçevesini biçimlemesi
açısından önemlidir. TKD’nin kuruluşundan 12 yıl sonra (1961) yaptığı tüzük değişikliği,
derneğin niceliğini ve niteliğini doğrudan etkilemiştir. 1980’lerde Türkiye’nin askeri ve politik
dehlizlerinin yarattığı etkiler sonucu, Ana Tüzüğünü yeniden biçimleyen TKD (1984), 1996,
2004 ve 2008 yılında Ana Tüzüğü gözden geçirilmiş ve yenilenmiş biçimiyle yayınlar. TKD,
2014 yılında da Ana Tüzüğü tekrar gözden geçirerek, yeniler ve yayınlar. Gelinen noktada
dernek 2014 yılında yayımladığı Ana Tüzük ile yönetilmektedir.
2014 yılında gözden geçirilen Ana Tüzük, derneğin daha önce hazırladığı Ana Tüzüklere
göre daha detaylı, sivil toplum kuramına daha uygundur. Özellikle de derneğin “Genel
Hükümler” kısmı başta olmak üzere yaptığı değişiklikler ayırt edici niteliktedir. Söz konusu ayırt
edici yanları aşağıdaki tabloda görmek olanaklıdır.
176
Tablo 5.4 TKD’nin 2014 yılındaki anatüzüğünün önceki tüzüklerden ayırt edici noktaları
TKD’nin 2014 Yılındaki Ana Tüzüğü’nün Önceki Tüzüklerden Ayırt Edici Noktaları
Derneğin Adı ve Merkezi
Amacı ve Çalışma Alanları
Üye Olma Koşulları
Madde 1: Derneğin Adı ve Merkezi
1) …
2) ….
3) Dernek, yurt içinde ve yurt dışında şube ve temsilcilik açabilir.
Madde 3:
TKD’nin amacı; bilgi ve belge merkezlerinde çalışan personelin ve bu merkezlerde
sunulan hizmetlerin nitelik ve nicelik olarak gelişmesini sağlayarak toplumun
demokratikleşmesine ve ülkenin sosyal ve kültürel kalkınmasına katkıda bulunmaktır.
TKD’nin çalışma alanları şunlardır;
a) Bilgi-belge merkezlerinde çalışanların;
…
Mesleki Ahlak İlkeleri’ne uymalarını sağlamak
b) ….
Madde 5:
Fiil ehliyetine sahip bulunan, derneğin amaç ve ilkelerini benimseyerek bu doğrultuda
çalışmaya kabul eden, dernek tüzüğü ve diğer mevzuatın öngördüğü koşulları
taşıyanlardan,
a) TKD’ye; kütüphanecilik, dökümantasyon-enformasyon, bilgi-belge yönetimi
veya arşivcilik öğrenimi görmüş veya görmekte olanlar ile bilgi-belge merkezi
çalışanları ve kütüphaneciliğe ilgi duyanlar üye olabilir.
b) Türkiye’deki yabancı gerçek kişilerin üye olabilmeleri için ayrıca Türkiye’de
yerleşme hakkına sahip olmaları da gerekmektedir. Yabancı ülkelerde açılan
şubelere üye olabilmek için şube açılan ülkede yerleşme hakkına sahip olmak
gerekir.
c) Tüzel kişiler derneğe üye olma hakkına sahiptir.
Kaynak: http://www.kutuphaneci.org.tr/dernek-tuzugu (01.03.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
Yukarıdaki tabloda görüleceği üzere, “örgütlenme sahaları”, “üyelik”, “mesleki etik
ilkeleri”, “sivil toplum kuramı” önceki ana tüzüklere göre önemli ölçüde değişiklik göstermiştir.
TKD, örgütleme sahasını ulusal ve uluslararası olarak belirtmiştir. Bu durum, “Küresel Sivil
Toplum” doktrininin gerçekleşmesini olanaklı kılacağı gibi mesleki etkileşimin boyutunu da
artıracaktır. TKD, 1984 yılında üyeliği “aday üyelik, asıl üyelik ve şeref üyelik” olmak üzere
üç kısma ayırmıştı. Derneğin gelişimi ve örgütlenmesi açısından problem teşkil eden bu durum,
geçerli tüzükte kaldırılmıştır. TKD’nin sıkça tüzüklerinde yer verdiği “dernek siyasetle
uğraşmaz” maddesi, geçerli tüzükte yer almazken; toplumun demokratikleşmesi adına çalışmalar
yapacağını ifade etmesi de derneğin sivil toplum kuruluşu olarak “siyaset” algısını değiştirmiştir.
Dernek üyelerine “Mesleki Ahlak İlkeleri”ne uyma zorunluluğunun getirilmesi de derneğin
kurumsallaşması açısından oldukça önemlidir.
177
90’lı yılların ortalarından itibaren, özellikle de 2000’li yıllarda TKD, ulusal ve
uluslararası
konjonktürü
yakından
takip
etmeye
başlamış,
faaliyetlerini
konjonktür
doğrultusunda biçimlemiştir.
Bilgi toplumu ve küreselleşme olgusu bu konjonktürün iki ana dinamiğidir. Türkiye,
1950 ve 1960’lı yıllarda ABD, Japonya, Batı Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde bilgi
teknolojilerinin gittikçe artan şekilde kullanımı sonucunda; ekonomi, kültür ve teknolojinin ve bu
değerlerin toplamı olarak da yaşamsal dinamiklerin değişmesi ile ortaya çıkan bilgi toplumuna
entegrasyon çalışmalarına 90’lı yıllarda başlamıştır.
Bu entegrasyon sürecinde kendine yer edinen TKD, bilgi toplumu dinamikleri ekseninde
ulusal ve uluslararası çeşitli projelerde aktif rol almıştır. TKD, 2000’li yıllarda özellikle bilgi
toplumunun iki bileşeni olan bilgi ve iletişim teknolojilerinin, başta kütüphaneler olmak üzere,
bilgi eksenli tüm kurumlardaki etkileri üzerine yoğunlaşmıştır. İlerleyen kısımlarda konuya
ayrıca değinilecektir.
Aşağıdaki tablo TKD bağlamında Türkiye Kütüphaneciliğindeki önemli gelişmeleri
kronolojik olarak vermektedir.
178
Tablo 5.5 TKD bağlamında Türkiye kütüphaneciliğindeki önemli gelişmeler
TKD Bağlamında Türkiye Kütüphaneciliğindeki Önemli Gelişmeler
1949
19 Kasım 1949’da Türk Kütüphaneciler Derneği kuruldu.
319
1950
TKD’nin Anatüzüğü, “Ankara Akşam Postası”nın 11 Ocak 1950 tarihli sayısında yayınlandı.
321
TKD, 18 Aralık 1950 tarihli Yönetim Kurulu toplantısında IFLA’ya katılım kararlaştırıldı.
320
1951
13 Ocak 1951 Derneğin gelir getirici faaliyetlerde bulunması için karar alındı.
323
TKD, 18 Ocak 1951’de IFLA’ya üye oldu.
322
1952
Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni yayınlanmaya başlandı
1952-1986 yılları arasında “Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni”;
324
1987 yılından itibaren de “Türk Kütüphaneciliği” adıyla yayınlandı.
TKD ilk defa konferans düzenlenmiştir. S. Nabi Özerdim tarafından “Milli Kütüphane’de Periyodikler
Servisinin Çalışmaları” konulu konferans Amerikan Kütüphanesi’nde verilmiştir.
1954
İstanbul Kütüphanecileri Cemiyeti kuruldu.
1957
“Basma Eserler Alfabetik Katalog Kaideleri” adlı enstrüksiyon Milli Kütüphane’de kütüphane
325
mensuplarından kurulu bir komisyon tarafından hazırlanmıştır.
1961
326
3 Haziran 1961’de TKD’nin Ana Tüzüğü’nde değişiklik yapıldı.
Adnan Ötüken “Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni On Yıllık Tahlili İndeksi: Bir İndeks Denemesi”
327
başlığıyla bir indeks hazırladı.
319
http://www.kutuphaneci.org.tr/tarihce-ve-genel-bilgi (01.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
Yaşar Ahmet Tonta, a.g.t, 1985, s.39.
321
Mehmet Toplu, a.g.s., s.696.
322
Mehmet Toplu, a.g.m., s.696.
323
Leman Şenalp “Türk Kütüphaneciliği Dergisi Elli Yaşında” Türk Kütüphaneciliği, c.16, s.3 (2002), s.258.
324
Necmeddin Sefercioğlu “Ellinci Yılında Türk Kütüphaneciler Dergisi” Türk Kütüphaneciliği c.16, s.3 (2002), s.266.
325
Nejdet Sançar “Basma Eserler Alfabetik Katalog Kaideleri” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c. 6, s.3 (1957),
s.119.
326
http://www.kutuphaneci.org.tr/tarihce-ve-genel-bilgi (01.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
320
179
1962
Uluslararası ilk temsil: 12 Nisan 1962 tarihinde “The Library Building and Equipment Committe’nin
kurulması ve İlhan Kum’un başkan seçilmesi Türk Kütüphaneciliği’nin uluslararası düzeydeki ilk temsilini
328
oluşturmuştur.
1963
TKD, genel merkez bünyesinde 16 farklı komisyon kurmaya karar verdi.
329
1964
330
TKD, Türkiye’de her yıl Kütüphane Haftası kutlanması yönünde karar aldı.
4 Mart 1964’te TKD ile İstanbul Kütüphaneciler Cemiyeti birleşme kararı aldı. Her iki dernek TKD çatısı
altında faaliyet yürütmeye başladı.
1966
Türkiye Kütüphaneleri Kütüphaneci, Memur ve Hizmetlileri Sendikası kuruldu.
331
1970
28 Nisan 1970’de Üniversite Kütüphanecilik Bölümü Mezunları Derneği (ÜKBMD) kuruldu.
332
1973
TKD, 27 Kasım 1973, 17 Aralık 1975 ve 7 Aralık 1978 tarihli yönetim kurulu kararlarında “Kütüphaneler
333
Kanunu”nun hazırlanması; “Derleme Kanunu”unun değiştirilmesi gibi yasal çalışmalar başlattı.
1975
334
TKD, 2 Mart 1975’de “kamuya yararlı dernekler” arasında yer aldı.
TKD genel merkez bünyesinde 16 farklı komisyona ilaveten 3 komisyon daha kuruldu.
327
Adnan Ötüken “Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni On Yıllık Tahlili İndeksi: Bir İndeks Denemesi”, Türk
Kütüphaneciliği Bülteni, Cilt 10, Sayı 3-4, 1961, s.163-233.
328
Mehmet Toplu, a.g.m.,s.725.
329
Mehmet Toplu, a.g.m., s.701.
330
“Kütüphane Haftası” Türk Kütüphaneciliği, Cilt 13, Sayı 3-4, 1964, s.79.
331
M. Kemal Sevgisunar, a.g.e., s.144.
332
M. Kemal Sevgisunar, a.g.e, s.162.
333
Mehmet Toplu, a.g.m.,s.727.
334
“Haberler : Ocak-Mart 1975” Türk Kütüphaneciliği, Cilt 24, Sayı, 1, 1975, s.78.
180
1978
TKD 5 Ekim 1978 tarihindeki toplantıda 10 farklı komisyon kurulmasına karar vermiştir.
335
1984
336
12 Eylül, 1980 askeri darbesinden sonra, 1984 yılında TKD Tüzüğü değişti.
12 Eylül, 1980 askeri darbesinden sonra, Üniversite Kütüphanecilik Bölümü Mezunları Derneği
337
(ÜKBMD/KÜT-DER) kapatıldı.
1991
9 Ağustos 1991’de Üniversite ve Araştırma Kütüphanecileri Derneği (ÜNAK) kuruldu.
338
1992
TKD yönetimi ilk defa Türkiye’de sansür uygulamasına karşı çıkmıştır.
339
1993
“Dizin : Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni-Türk Kütüphaneciliği (1952-1992)” yayınlandı.
340
1994
“Türk Kütüphaneciliği” LİSA’da (Library and Information Science Abstracts) taranmaya başlandı.
341
1995
342
IFLA 1995’e Doğru Türk Kütüphaneciliği Sempozyumu İstanbul’da yapıldı.
“INET-TR’95: 1. Türkiye’de İnternet Konferansı”na TKD Genel başkan yardımcı ile dergi yardımcı editörü
INET-TR’95 konferansı yürütme kurulu ve düzenleme komitesinde görev aldı. “İnternet ve
Kütüphaneler” alt temasıyla ilgili organizasyon gerçekleştirildi. Bununla birlikte dernek bünyesinde
343
“İnternet Çalışma Grubu” kuruldu.
Kütüphane Haftası temalarının başlaması: 1995 yılında ilk kez Kütüphane Haftası tema belirlenerek
kutlanmıştır. Söz konusu haftada “Düşünce ve İfade Özgürlüğü’nün olmazsa olmazı: Bilgi Edinme” tema
olarak seçilmiştir. 1999 yılından itibaren de Kütüphane Haftası’nda temaların belirlenmesi gelenek
344
haline gelmiştir.
335
Mehmet Toplu, a.g.m., s.701.
“Türk Kütüphaneciler Derneği Ana Tüzüğü” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c.33, s.2 (1984), s. 97.
337
M. Kemal Sevgisunar, a.g.e, s.200.
338
http://www.unak.org.tr/tr/hakkinda/tarihce (27.01.2015 tarhinde çevrimiçi olarak erişildi.)
339
Necmeddin Sefercioğlu “Bazı Olaylar Üzerine Düşünceler” Türk Kütüphaneciliği, c.6, s.1 (1992), s.2.
340
http://cv.ankara.edu.tr/[email protected]&deger=1 (28.01. 2015 tarihinde çevrimiçi olarak
erişildi.)
341
Leman Şenalp, a.g.m, s.263.
342
Leman Şenalp, ag.m, s.262.
343
Yaşar Tonta “IFLA’95-İstanbul, INET-TR’95 ve Seçim 95” Türk Kütüphaneciliği, c.9, s.4 (1995), s.367.
344
Mehmet Toplu, a.g.m., s.726.
336
181
1996
345
TKD Bildirgeler yayınlamaya başladı:
1996: “Meslek Ahlak İlkeleri” (İlk bildirgedir)
2004: “Halk Kütüphanesi Bildirgesi” (TKD İstanbul Şubesi)
2008: “Düşünce Özgürlüğü Bildirgesi”
2008: “Lefkoşe Bildirgesi”
1998
346
Türkiye’de İlk kez “Kütüphaneciler Bildirgesi” hazırlandı.
Söz konusu bildirge 34. Kütüphane
Haftası’nda TKD Ankara Şubesi Başkanı Ali Fuat Kartal tarafından hazırlanmıştır.
1999
1999 yılında “Türk Kütüphaneciliği” dergisi elektronik yayın hayatına başladı.
347
2000-2002
PULMAN-XT Projesi: e-Avrupa sürecini gerçekleştirmede halk kütüphaneleri, müzeler ve arşivlerin
potansiyel rollerini güçlendirmek için AB’nin üye ve aday üye ülkeleri arasında oluşturulmuş bir işbirliği
348
projesidir. Proje Mayıs 2001 yılında başlamıştır. TKD, projenin Türkiye’deki parter kuruluşudur.
349
“Dizin: Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni-Türk Kütüphaneciliği (1993-2000)” yayınlandı.
350
“21. Yüzyıla Girerken Enformasyon Olgusu” konulu sempozyum düzenlendi.
2001-2006 yıllarını kapsayan 8. Kalkınma planının 10 ayrı komisyon ve alt komisyonunda Dernek
yönetiminden ya da derneği temsilen yönetim kurulu dışından meslektaşların katılımı sağlanarak,
raporların hazırlanmasına destek verildi.
26-30 Mart 2002 tarihlerinde Ankara Milli Kütüphanede Elektronik gelişmelerle ilgili seminer
düzenlendi. Seminer gelirlerinden elde edilen kâr ile kütüphanecilik bölümlerinde okuyan muhtaç
öğrencilere burs verildi.
TKD, Unesco Türkiye Milli Komisyonu ile birlikte “Bilgi ve Belge Hizmetleri Kanun Tasarısı” hazırlamış ve
Kültür Bakanlığına sunulmuştur.
2001 yılında Boston ve 2002 yılında Glasgow’da yapılan IFLA genel kurul ve konferanslarında TKD
351
başkanı katılım göstermiş ve IFLA seçiminde oy kullanmıştır.
345
http://www.kutuphaneci.org.tr/mesleki-etik-ilkeleri (02.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
Ali Fuat Kartal “Kütüphaneciler Bildirgesi” Türk Kütüphaneciliği, c.12, s.2 (1998), s 172-174.
347
Doğan Atılgan “Türk Kütüphaneciliği Dergisinin Yayın Yaşamındaki Yeri” Türk Kütüphaneciliği, c.16, s.3 (2002),
s.253-254.
348
Bülent Yılmaz, Didar Bayır “PULMAN –XT Projesi ve Türk Kütüphaneciliğine Etkileri” Türk Kütüphaneciliği, c.18,
s.1 (2004), s.79-80.
349
http://cv.ankara.edu.tr/[email protected]&deger=1 (28.01. 2015 tarihinde çevrimiçi olarak
erişildi.)
350
21 Yüzyıla Girerken Enformasyon Olgusu: Ulusal Sempozyum Bildirileri, 19-20 Nisan 2001,” yayına hazırlayan
Tülay Fenerci, Oya Gürdal, Türk Kütüphaneciler Derneği, Ankara 2001.
351
TKD 20. Dönem Genel Yönetim Kurulu Raporu, 2002, s.2-6.
346
182
2002-2004
24-26 Ekim 2002 tarihleri arasında TKD, A.Ü. DTCF Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü ile işbirliği yaparak
Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde “Elektronik Gelişmeler Işığında Araştırma Kütüphaneleri” konulu
sempozyum düzenlemiştir.
14-16 Kasım 2002 tarihleri arasında Sofya’da düzenlenen “Uluslararası Kütüphanecilik Konferansı”na
TKD genel başkanı katılmıştır.
16-19 Kasım 2002 tarihlerinde Milli Kütüphanede TKD Genel Merkezi ve Kütüphaneler Genel Müdürlüğü
işbirliği ile PULMAN-XT Türkiye Ulusal Toplantısı düzenlenmiştir.
TKD, PULMAN-XT projesi kapsamında Beyaz Rusya Minsk Yanka Kupala Central Public Library
toplantısında ve 13-14 Mart 2003 tarihleri arasında Lizbon’da düzenlenen toplantılarda temsil
edilmiştir.
3-5 Şubat 2003 tarihleri arasında Adana’da Çukurova Üniversitesi’nde düzenlenen “Akademik Bilişim
2003 Konferansı”nda “Ulusal Elektronik Kütüphaneye Doğru” konulu panel düzenlenmiştir.
7 Şubat 2003 tarihinde Milli Kütüphanede Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programı kapsamında ele
alınabilecek araştırma konularının ve olası projelerin tartışıldığı bir çalıştay düzenlenmiştir.
TKD XXI. döneminde 18 TKD şubesi fesih için müracaat etmiştir.
TKD, Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programı kapsamında oluşturulan CALİMERA (Kültürel uygulamalar:
Elektronik erişimde aracı olarak yerel kurumlar) projesini yürütmeye başlamıştır. Ayrıca PULMAN ve
CALİMERA projelerinin devamı niteliğinde olan ENLIST (Bilgi Toplumu Teknolojilerinde Yeni Önderliği
Cesaretlendirme) projesine Türkiye’yi temsilen TKD olarak başvurulmuştur.
352
TKD bünyesinde Özlük Hakları Çalışma Grubu kurulmuştur.
2004-2006
22 Aralık 2004 tarihinde “Kültürel Genetik” adlı panel düzenlendi.
9 Mart 2005 tarihinde TKD genel merkezi ile TKD Ankara şubesi “Irak Savaşı ve Yağmalanan Kültür
Mirası” adlı panel düzenlendi.
28 Aralık 2005 tarihinde “Avrupa Birliği Tarama Sürecinde Bilgi Merkezleri” adlı panel düzenlendi.
42. Kütüphane Haftası bünyesinde “Korsan Yayınlar” sergisi açıldı.
Halk kütüphanelerinin yerel yönetimlere devri ile ilgili sürekli çalışma grubu oluşturuldu.
Açık Arşiv Ulusal Politikasını belirlemek amacıyla “Açık Erişim ve Kurumsal Arşivler Danışma Kurulu”
oluşturuldu.
TKD, Bilgi Toplumu Stratejisi paneline bildiri ile katıldı.
1-2 Haziran 2006’da Manisa’da yapılan “Hedef Gruplara Yönelik Yaratıcı Kütüphane Hizmetleri ve Proje
Geliştirme” adlı seminere TKD aktif katılım sağladı.
29 Haziran 2006 tarihinde Bilişim STK platformunda e-dönüşüm Türkiye projesi tartışıldı. Toplantıya TKD
353
temsilcileri katıldı.
352
353
TKD 21. Dönem Genel Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2004, s. 1-.2.
TKD 22. Dönem Genel Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2006, s. 1-3.
183
2006-2008
TKD Genel Başkanı, Fransa Kütüphaneciler Derneği başkanına, Fransa Parlamentosunun Ermeni
Sorununa İlişkin almış olduğu kararın, düşünce ve ifade özgürlüğü ile bağdaşmadığını anlatan mektup
yazdı.
TKD, Devlet Planlama Teşkilatı başkanlığında oluşturulan E-Dönüşüm Türkiye İcra Kurulunun Danışma
Kurulunda kurumsal olarak temsil edildi.
TKD, Sivil Toplum Kuruluşları AB Platformu ile TBMM Ortak Çalışma Gruplarından “Fakatsız İfade
Özgürlüğü Ortak Çalışma Grubu”nda yer aldı.
TKD; Bilişim Grubu, Sosyal ve Kültürel Etkinlikler Grubu, Milli Kütüphaneler Sürekli Çalışmalar Grubu ve
354
Düşünce Özgürlüğü Sürekli Çalışma Grubu kurulmasına karar verdi.
2008-2010
355
“Dizin: Türk Kütüphaneciliği (2001-2007)” yayınlandı.
2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti kapsamında “Kütüphaneler Başkenti İstanbul” projesi TKD
356
İstanbul şubesi tarafından hazırlandı.
46. Kütüphane Haftası kapsamında TKD İstanbul Şubesi öncülüğünde ilk kez “Kütüphaneci yürüyüşü”
düzenlendi. Söz konusu etkinlik daha sonraki hafta kutlamalarında geleneksel hale getirildi.
2010-2012
Kütüphanecilerin özlük haklarının iyileştirilmesine yönelik on yıllar boyu verilen mücadele sonucunda,
kütüphaneciler 2011 yılında “Teknik Hizmetler” sınıfa dahil edildi. Kütüphanecilerin neredeyse 40 yıllık
357
rüyası olan “Teknik Kadro” gerçekleşti.
2012-2014
E-Inclusion Trough Public Libraries: Türk Kütüphaneciler Derneği, proje koordinatörü statüsünde ABTürkiye Sivil Toplum Diyaloğu – III proje başvuru çağrısına Almanya ve Litvanya ortaklığında E-Inclusion
Trough Public Libraries başlıklı bir proje ile başvurmuştur. Bu projede Halk kütüphanecilerinin e-devlet
uygulamaları konusunda eğitimi hedeflenmektedir.
Kopru – Most: Inclusion Through Cooperation: TKD, AB-Türkiye Sivil Toplum Diyaloğu – III proje
çağrısına Bulgaristan ile birlikte proje ortaklığı statüsünde başvuruda bulunmuştur. Söz konusu projede
kültürlerarası iletişim ve farklı kültürlerin sivil toplum örgütleri aracılığıyla tanıtımı hedeflenmektedir.
Almanya, projenin koordinatörüdür.
Türkiye’de Kültürel Mirasın Sayısallaştırılması Projeleri: TKD, Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür
Başkenti kapsamında Türkiye’de kültürel mirasın korunmasına yönelik gerçekleştirilen ulusal ve
uluslararası sayısallaştırma projelerinin envanteri ile Türkiye’deki sayısallaştırma projelerinin kurumsal
sahiplik, kapsam, içerik, dil, tarih ve erişim bilgilerine yönelik tanıtımının hedeflendiği proje başvuru
dosyası hazırlayarak Eskişehir Valiliğine sunmuştur.
Okuma ve Kütüphane Kültürü Araştırmaları Projeleri: TKD, 2013 yılında Türk Dünyası Kültür Başkenti
seçilen Eskişehir’e yönelik “Eskişehir Okuma ve Kütüphane Kültürü Araştırması” başlıklı bir proje ile
Rize iline yönelik “Rize Okuma ve Kütüphane Kültürü Araştırması” başlıklı bir proje hazırlamış ve ilgili
valiliklere bu projeleri sunmuştur.
354
TKD 23. Dönem Genel Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2008, s.3.
http://cv.ankara.edu.tr/[email protected]&deger=1 (28.01. 2015 tarihinde çevrimiçi olarak
erişildi.)
356
http://istanbulkutuphaneci.org/node/86 (28.01. 2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
357
Ali Fuat Kartal, “Teknik Kadro: 40 Yıllık Rüya”, Türk Kütüphaneciliği, c.25, s.3 (2011), s.427.
355
184
2016 Dünya Kitap Başkenti Projesi: 2001 yılından bu yana her yıl UNESCO tarafından bir kent, Dünya
Başkenti olarak edilmekte ve söz konusu yıl boyunca kitap, kütüphane, yayıncılık vb. alanlarda çok
çeşitli faaliyetlere ev sahipliği yapmaktadır. Nisan 2014’de, istanbul’un “2016 Dünya Kitap Başkenti
Projesi” adaylığı için başvuru yapılması planlanmış ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüphaneler ve
Müzeler Müdürlüğü öncülüğünde bir dizi toplantılar yapılmıştır. TKD, bu toplantılara temsilci
göndermiştir. TKD, proje dokümanında yer almak üzere proje önerilerinde bulunmuş; ancak
UNESCO’ya sunulmak üzere hazırlanan proje dosyası İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından
onaylanmadığı için adaylık başvurusunda bulunulamamıştır.
49. Kütüphane Haftası’nda “Kitabını Alan Meydana Gelsin” başlıklı okuma etkinliği yurt çapında
kurgulandı ve hayata geçirildi.
“Kütüphanelerde Mekan Estetiği” başlıklı panel düzenlendi. İsviçre ve İrlanda’dan meslektaşlar söz
konusu panel için davet edildi.
“Yenileşim ve Kütüphaneciler” başlıklı konferanslar düzenlendi. ABD ve Hollanda’dan firma temsilcileri
söz konusu konferanslar için davet edildi.
Halk Kütüphanecileri Ankara Bölge Semineri düzenlendi.
TKD, Kırıkkale Kütüphaneleri ziyaret etti.
TKD, 8-9 Kasım 2012 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi’nde gerçekleştirilen Ulusal Açık Erişim
Çalıştayı’na katılım sağladı.
14 Kasım 2012 tarihinde yeni YÖK kanununu tartışmak üzere Ankara Üniversite Daire Başkanları ile
TKD Genel Merkez Ofisi’nde bir toplantı gerçekleştirildi.
15 Kasım 2012 tarihinde Milli Kütüphane’de gerçekleştirilen Kaynak Tanımlama ve Erişim (RDA)
Toplantısı’na TKD temsilci göndermiştir.
TKD, 17 Ocak 2013 tarihinde İstanbul Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi’nde
gerçekleştirilen 23 Nisan Dünya Kitap Günü Sempozyumu Toplantısı’na katılım sağlamıştır.
TKD, 15 Aralık 2012 tarihinde, İstanbul Irmak Okulları’nda, 1 Mart 2014 Özel Şişli Terakki
Ortaokulu’nda gerçekleştirilen “Günışığı Kitaplığı Öğretmenler İçin Edebiyat Seminerleri”ne katılım
sağlamıştır.
Ankara ve İstanbul’daki Kitap Fuarlarına TKD katılım sağlamıştır.
Çek Cumhuriyeti Kütüphaneciler Birliği Dergisi’nin (SKIP), Türkiye özel sayısı için yazı hazırlanmış,
yayımlanmak üzere gönderilmiştir.
11-14 Mart 2013 tarihlerinde Almaya’nın Leipzig şehrinde düzenlenen ve Türkiye’nin konuk ülke olarak
katıldığı 5. Leipzig Kütüphaneler ve Enformasyon Kongresi ile BID Toplantısı’na katılım sağlanmıştır.
17 Mayıs 2013 tarihinde, TKD İstanbul Şubesi’nde ALA’nın eski başkanlarından Ann Symons ile Dernek
Yönetimine dair bir toplantı yapıldı. ALA’nın Stratejik Plan’ı paylaşılmış ve özellikle üyelik, örgütleme
gibi konular tartışılmıştır.
TKD, 20 ve 31 Mayıs 2013 tarihlerinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda gerçekleştirilen Çocuk
Kütüphaneciliği Çalıştayı Toplantısı’na katılım sağlamıştır.
TKD, 8-10 Mayıs 2013 tarihleri arasında Bodrum’da gerçekleştirilen 3. Halk Kütüphaneciliği
Sempozyumu’na katılım sağlamıştır.
TKD, IFLA’nın “Management of Library Associations” Komitesi’ne Didar Bayır’ı aday göstermiştir.
TKD, 28 Mayıs 2013’de Ankara’da ve 30 Mayıs 2013’de İstanbul’da gerçekleştirilen “AB-Türkiye Sivil
Toplum Diyaloğu Bilgilendirme Programı’na katılım sağlamıştır.
TKD, The International Board on Books for Young People (IBBY) tarafından düzenlenecek olan IBBY
Congress 2018 uluslararası etkinliğin Türkiye’de yapılabilmesi için Çocuk ve Gençlik Yayınları
Derneği’nin başvurusuna referans olmuştur.
TKD, IRCICA Kütüphanesi ev sahipliğinde 17 Mayıs 2013 tarihinde gerçekleştirilen “Sayısallaştırma
Komitesi Toplantısı”na katılım sağlamıştır. TKD yönetim kurulu üyelerinden Didar Bayır, İşbirliği ve
Ulusal/Uluslararası Projeler Çalışma Gruplarına seçilmiştir. Bununla birlikte personel eğitimi, bilgi
kaynaklarının paylaşımı, projelendirme desteği gibi alanlarda hangi kurumların nasıl işbirliği
yapabileceğini belirlemek amacıyla İşbirliği Çalışma Grubu oluşturulmuştur.
TKD, 3-6 Kasım 2013 tarihlerinde Kuzey Ülkeleri Kütüphanecileri için İstanbul Kütüphaneleri ziyaret
185
programı organize etmiştir. Aynı zamanda ülkeler arası kütüphanecilik deneyimleri paylaşılmıştır.
TKD, 7 Mart 2014 tarihinde IFLA Çok Kültürlü Topluluklar İçin Kütüphane Hizmetleri Komitesi (IFLA
MCULTP) işbirliği ile “Bilgi Hizmetlerinde Çok Kültürlü Yaklaşım” başlıklı panel düzenlemiştir.
TKD, IFLA Helsinki Başkanlık toplantısına temsilci ile katılmıştır.
3 Haziran 2014’te Kadir Has Üniversitesi’nde “Kütüphanecilikte STK İşbirliği: Güçlü Dernekler, Güçlü
Toplumlar” başlıklı bir toplantı yapılmıştır.
IFLA Başkanı, 2015 IFLA Başkanlık Toplantısı’nın İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yapılacağını bildirdi.
TKD, Hacettepe üniversitesi Bilgi Topluluğu tarafından düzenlenen “Meslek Derneklerinde Gençlik
Kolları: TKD Kampüs ve Genç ÜNAK” başlıklı panele katılım sağlamıştır.
TKD, 2014’te gerçekleştirilen 5. Uluslararası Değişen Dünyada Bilgi Yönetimi Sempozyumu’nda
düzenleme komitesi olarak katılım sağlamıştır.
TKD, 3-5 Eylül 2014 tarihlerinde Kastamonu Üniversitesi ev sahipliğinde yapılan Uluslararası Kütüphane
Bilgi Bilim Felsefesi Sempozyumu’na katılım sağlamıştır.
TKD, 5 Mayıs 2014 tarihinde Kütüphane e-Türkiye eğitimine katılım sağlamıştır.
27 Eylül 2014 tarihinde İstanbul Heybeliada’da “Kütüphane Şenliktir” temalı bir aktivite
gerçekleştirilmiştir.
TKD Genel Merkezi ve Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından 11 Haziran 2014 tarihinde “Somalı Çocuklara
Karne Hediye Günü” etkinliği düzenlenmiştir.
“Halk Kütüphaneleri Hatay Edebiyat Bölge Semineri” H.Ü. Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü, TKD, Goethe
Enstitüsü ve Günışığı Kitaplığı ortaklığı ve Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü desteği ile 19-20
Eylül 2014 tarihlerinde Hatay’da gerçekleştirilmiştir.
TKD, 14 Mayıs 2014 tarihinde Ankara Üniversitesi’nde gerçekleştirilen “Bilgi Kaynaklarının
Tanımlanmasında Üstveri Kalitesi Semineri”ne katılım sağlamıştır.
TKD, 9 Mayıs 2014 tarihinde İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen “Türkiye Yayıncılık
Kurultayı”na katılım sağlamıştır.
16-22 Ağustos 2014 tarihlerinde Fransa Lyon’da gerçekleştirilen IFLA Kongresine TKD adına genel
358
başkan Ali Fuat Kartal katılım sağlamıştır.
358
Türk Kütüphaneciler Derneği 25. Dönem Genel Merkez Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2014, s.20-29.
186
Yukarıdaki tablo bağlamında TKD’nin tarihsel süreçteki eğilimleri için şunları söylemek
olanaklıdır:
Tablo 5.6 Tarihsel süreçte TKD’nin eğilimleri
Eğilimler
Tarihsel Süreçte TKD’nin Eğilimleri
Çalışma Ağırlığı
Mesleki Gelişim Çalışmaları
Konferans, Panel, Sempozyum Düzenleme
Özlük Hakları
STK ile İlişkiler
Devlet ile Otonom İlişkiler Geliştirme
Mesleki Standardizasyon çalışmaları
Bilimsel Çalışmalara Zemin Hazırlama
Örgütlenme
Tutumlar
İleri Düzey
Kararlı
Vasat
Esnek
Zayıf
Esnek
1949’dan gelinen noktaya kadar TKD, “Mesleki Gelişim Çalışmaları” ile “Konferans,
Panel, Sempozyum Düzenleme” faaliyetlerine oldukça önem vermiştir. TKD’nin söz konusu iki
eğilimi ulusal ve uluslararası düzeyde olup, hâlâ en çok önem verdiği faaliyet alanlarını
oluşturmaktadır.
TKD’nin kuruluşundan bu yana kütüphanecilerin “Özlük Hakları” konusundaki
çalışmaları çok geç de olsa sonuç vermiş ve kütüphanecilerin özlük haklarında iyileşmeler
görülmüştür. Özellikle kütüphanecilerin “Teknik Hizmetler Sınıfı”na dahil edilmesi bu
iyileşmelerin öncülüğünü yapmaktadır. Ancak, kütüphanelerin yönetici kadrolarına meslek dışı
atamaların özlük haklarının kapsamında olduğunu düşünüldüğünde özlük hakları problemi hâlâ
devam etmektedir.
TKD’nin bir sivil toplum kuruluşu olarak sivil toplum kuramına uygun işleyişi, özellikle
de “Otonom İlişkiler” gerçekleştirmesi geç dönemde başlamıştır. Derneğin politik sahadaki
187
“tarafsız”(!) duruşu, otonom ilişkiler geliştirmeyi güçleştirmiş; resmi ideoloji bağlamında
faaliyet yürütmesine neden olmuştur. Derneğin, sivil toplum konjonktürene entegrasyonuyla
birlikte, özellikle 2000’li yıllardaki atılımları ve atakları, derneği sivil toplum örgütü olma
yoluna sevk etmiştir.
Türkiye Kütüphaneciliğinde yaşanan en ciddi problemlerden biri olarak görülen “Mesleki
Standardizasyon
Çalışmaları”nda
TKD
yeterince
çalışmalar
yapamamıştır.
Özelikle
kütüphanecilerin, sınıflama sistemleri, kataloglama çalışmaları, elektronik kataloglama
alanlarındaki eksikliklerini giderecek çalışmaların yeterli düzeyde olduklarını söylemek olanaklı
değildir. Ancak, derneğin son zamanlardaki atakları söz konusu problemin çözümüne yönelik
olumlu gelişmelere işarettir.
TKD’nin, mesleki gelişim çalışmaları ile konferans, sempozyum düzenleme faaliyetlerine
verdiği önem, bilimsel çalışmalara zemin hazırlamaktan uzak kalmıştır. Zira TKD, Türkiye
Kütüphaneciliğinin kendi dinamiklerini kullanarak, kütüphaneciliğe özgün ulusal üretimlere
kaynaklık edecek bilimsel bir zemin hazırlayamamıştır. Ancak, uluslararası projelerde paydaşlık
görevi üstlenmiş ya da uluslararası projelerin Türkiye Kütüphaneciliğine entegrasyon
çalışmalarını sağlamıştır. Derneğin özellikle 2000’li yıllardaki çalışmaları düşünüldüğünde
gelecekte özgün bilimsel üretimlere zemin hazırlayacağını öngörmek olanaklıdır.
TKD’nin tarihsel sürecinde yaşadığı en ciddi problemlerden biri de “Örgütlenme”dir.
Genelde TKD’nin yönetimsel tavırlarına ve aksiyonlarına, özelde de Türkiye’nin politik iklimine
bağlı olarak örgütlenme kısır bir döngüde gerçekleşmiştir.
188
5.2 TKD’NİN ORGANİZASYON YAPISI
Organizasyon şemaları işletmede görülen başlıca önemli fonksiyonları, bunlar arasındaki
karşılıklı ilişkileri ve işi yürütmekte görevli bulunanları gösterir. İş ve işlem süreçlerinin doğru
ve etkili olmasını sağlayan organizasyon şemaları, faaliyetlerin niteliğine direkt etki eder.
TKD, hiyerarşik ve fonksiyonel bir organizasyon yapısına sahiptir. Temelde iki
kademeden oluşan yönetim, kendine bağlı birimlerden/bölümlerden oluşmaktadır.
TKD’nin organizasyon yapısı aşağıdaki şekilde gösterildiği gibidir.
Türk Kütüphaneciler
Derneği
Genel Kurul
Genel Merkez
Genel Merkez
Disiplin
Kurulu
Türk Kütüphaneciliği
Dergisi Yayın Kurulu
TKD Kampüs
Grubu
Genel Merkez
Yönetim
Kurulu
Şube Genel
Kurulu
Genel Merkez
Denetleme
Kurulu
Çalışma
Grupları
Genel Merkez
Ofisi
Düşünce
Özgürlüğü
Grubu
Özlük Hakları
Grubu
Şube Yönetim
Kurulu
Şube
Denetleme
Kurulu
Grafik 5. 1 TKD organizasyon şeması
Kaynak: Türk Kütüphaneciler Derneği 25. Dönem Genel Merkez Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu,
2014, s.4.
189
TKD’nin, 2014 yılında gözden geçirilmiş ve yenilenmiş biçimiyle yayınlanan Ana
Tüzüğünde organizasyon yapısındaki bölümlere ilişkin şu açıklamalar vardır:359
Açıklama
TKD Genel Başkanı
TKD Genel Başkanı, TKD Genel Kurulu’nca iki yıllık süre için seçilir. Herhangi bir nedenle Genel
Başkanlığın boşalması durumunda Genel Yönetim Kurulu’nun kendi içinde seçeceği bir üye ilk
Genel Kurula kadar Genel Başkanlık görevini yürütür. TKD Genel Başkanı’nın başlıca görev, yetki
ve sorumlulukları şunlardır:
a)
b)
c)
d)
e)
f)
Bütün dernek teşkilatına ve organlarına başkanlık etmek
TKD’yi idari, adli, mali ve bilimsel kurumlar ile organizasyonlarda ve basında temsil etmek
Tkd Genel Yönetim Kurulu’nun sorumluluk, yetki ve görevlerini üstlenmek,
Genel Merkez organlarının işbirliği ve uyum içerisinde çalışmasını sağlamak,
TKD Denetleme Kurulu raporlarının ve TKD Disiplin Kurulu kararlarının gereğini yapmak
veya yaptırmak
TKD Genel Kurulu veya TKD Genel Yönetim Kurulu’nca verilecek diğer görevleri yapmak
1)
TKD
Genel Merkez
Genel Kurulu
359
Derneğin en yetkili karar organı olan Genel Merkez Genel Kurulu şu üyelerden oluşur:
a) İlk yüz (100) üye için iki (2), sonraki her elli (50) üye için bir (1) olmak üzere en son
Şube Genel Kurulu tarafından seçilen delegeler,
b) Şube başkanları,
c) Genel Merkez Yönetim Kurulu asil üyeleri,
d) Genel Merkez Denetleme Kurulu asil üyeleri,
e) Genel Merkez Disiplin Kurulu asil üyeleri
2) Genel Merkez Genel Kurulu 2 yılda bir, Ekim ayı içerisinde Ankara’da olağan; Genel Merkez
Yönetim Kurulu’nun veya Genel Merkez Denetleme Kurulu’nun gerekli gördüğü hallerde
veya delegelerin üçte ikisinin yazılı isteği üzerine otuz gün içinde olağanüstü toplanır.
Toplantı çağrısı Genel Merkez Yönetim Kurulu tarafından yapılır. Çağrı zamanında
yapılmazsa üyelerden birinin başvurusu üzerine sulh hâkimi, üç üyeyi Genel Merkez Genel
Kurulu’nu toplantıya çağırmakla görevlendirir.
3) Genel Merkez Yönetim Kurulu, dernek tüzüğüne göre Genel Merkez Genel Kurulu’na
katılma hakkı bulunan üyelerin listesini düzenler. Genel Merkez Genel Kurulu’na katılma
hakkı bulunan üyeler, en az on beş gün önceden, günü, saati, yeri ve gündemi bir gazetede
ilan edilmek veya yazılı olarak veya elektronik ortamda bildirmek suretiyle toplantıya
çağrılır. Bu çağrıda, üye sayısının yarısından bir fazlasının katılı olmazsa çoğunluk
sağlanamadığından, ikinci toplantının hangi gün, saat ve yerde yapılacağı da belirtilir. İlk
toplantı ile ikinci toplantı arasındaki süre yedi günden az, altmış günden fazla olamaz.
Toplantı, çoğunluk sağlanamaması sebebinin dışında başka bir nedenle geri bırakılırsa, bu
durum geri bırakma sebepleri de belirtilmek suretiyle, ilk toplantı için yapılan çağrı usulüne
uygun olarak üyelere duyurulur. İkinci toplantının geri bırakma tarihinden itibaren en geç
altı ay içinde yapılması zorunludur. Üyeler ikinci toplantıya, birinci toplanı için gerekli olan
esaslara göre yeniden çağrılır. Genel Merkez Genel Kurulu toplantısı bir defadan fazla geri
bırakılamaz.
Genel Merkez Genel Kurulu Yetki ve Görevleri
a) Genel Merkez Yönetim Kurulu ile Genel Merkez Denetleme Kurulu’nun sunacağı
raporların görüşülmesi ve ibra edilmesi
b) Gelecek çalışma dönemi için Genel Merkez Yönetim Kurulu tarafından hazırlanan
bütçe tasarısının görüşülmesi ve kabul edilmesi
c) Genel çalışma programının kabul edilmesi ve çalışma esaslarının belirlenmesi
d) Genel Merkez Yönetim Kurulu tarafından hazırlanan tüzük, yönetmelik veya
genelgelerin görüşülmesi
e) Genel Merkez Disiplin Kurulu’nun kararlarını ve varsa itirazların görüşülmesi
f) Dernek üyeleri arasından; Genel Başkan ile Genel Merkez Yönetim Kurulu, Genel
http://www.kutuphaneci.org.tr/dernek-tuzugu (06.03.2015 tarihinde çevirim içi olarak erişildi.)
190
Merkez Denetleme Kurulu ve Genel Merkez Disiplin Kurulu’nun asil ve yedek
üyelerinin seçilmesi
g) Gündemdeki konuların görüşülmesini kolaylaştırmak üzere gerektiğinde, Genel
Merkez Genel Kurulu üyelerinden oluşan alt kurullar veya komisyonlar seçilmesi ve
bunların hazırlayacağı raporların görüşülmesi
h) Derneğin diğer organlarının denetlenmesi, gerek görüldüğünde haklı sebeplerle
onların görevden alınmaları,
i) Üyeliğin reddi veya üyelikten çıkarma hakkında verilen kararlara karşı yapılan
itirazların görüşülmesi,
j) Genel Merkez ve Şubeleri için taşınmaz mallar satın alınması veya mevcutların
satılması,
k) Derneğin Vakıf kurması,
l) Derneğin fesih edilmesi,
m) Derneğin en yetkili organı olarak derneğin diğer organına verilmemiş olan işlerin
görülmesi ve yetkilerin kullanılması,
n) Genel Merkez Yönetim Kurulu’nun diğer önerilerinin incelenip karara bağlanması,
o) Mevzuatta genel kurulca yapılması belirtilen diğer görevlerin yerine getirilmesi
TKD Genel Kurulu’nda, TKD Genel Başkanı ile TKD Genel Yönetim Kurulu için sekiz asıl ve dokuz
yedek üye iki yıllık sre için seçilir. Asıl üyeliklerin herhangi bir nedenle boşalması durumunda
yedek üyeler, TKD Genel Kurulu’nda aldıkları oy sayısı doğrultusunda, yerine geçecekleri asıl
üyelerin görev süresini tamamlamak üzere yazılı olarak TKD Genel Yönetim Kurulu’na çağrılır.
TKD
Genel Yönetim
Kurulu
TKD Genel Yönetim Kurulu, ilk toplantısında, üyeler arasında göre dağılımı yaparak;
a) Yayın İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı,
b) Şubelerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı,
c) Süreli ve Sürekli Gruplardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı,
d) TKD Genel Yazmanı,
e) TKD Genel Saymanı,
f) Dış İlişkilerden Sorumlu Üye,
g) Projelerden ve Bilimsel Etkinliklerden Sorumlu Üye,
h) Basın ve Halkla İlişkilerden Sorumlu ye Üye seçer.
TKD Genel Yönetim Kurulu’nun Görev, Yetki ve Sorumlulukları
a) TKD Ana Tüzüğünü, yönetmelik, genelgelerini ve TKD Genel Kurulu kararlarını
uygulamak,
b) Dönem ana planı, Genel Merkez yıllık çalışma planlarını ve yıl sonu etkinlik raporlarını
hazırlamak,
c) TKD gelirlerini artırıcı tedbirler almak ve Genel Merkez gelirlerinin tasarrufa uyularak
harcanmasını sağlamak,
d) TKD’ye ve Genel Merkeze ilişkin çalışma ve hizmetlerin düzenlenmesi için, en az ayda
bir kez toplanmak,
e) TKD Genel Kurulu’nda görüşülecek çalışma raporu ile biten çalışma dönemine ilişkin
kesin hesap raporunu ve bilançoyu, ayrıca gelecek dönem bütçesinin tasarısını
hazırlamak ve TKD Genel Kurulu’na sunmak
f) Şubeleri dengeli bir biçimde yönetmek, gerektiğinde maddi olarak desteklemek,
g) Gerekli görüldüğü durum ve zamanlarda şubeleri denetlemek,
h) TKD’yi ulusal ve uluslararası kuruluşlar nezdinde temsil etmek,
i) Şubelerin, süreli ve sürekli grupların yıllık çalışma planlarını, yıl sonu etkinlik raporlarını
ve şubelerin yıllık bütçelerini inceleyerek gerekli öneri ve direktiflerde bulunmak,
j) Kütüphanecilik ve ilgili alanlardaki meselelere ilişkin TKD görüşünü belirlemek,
gerekiyorsa bu konularda süreli ve sürekli gruplardan rapor istemek,
k) Kütüphane haftaları, özel günler, konferanslar, bilimsel toplantılar, seminerler, geziler
ve benzeri etkinlikler düzenlemek ve düzenlenen bu etkinliklere katılmaya veya bunları
desteklemeye karar vermek
l) TKD’nin karşılaşacağı her türlü sorunun çözülmesi için gerekli girişim ve çalışmalarda
bulunmak,
191
m) Burs sağlanacak veya verilecek kişileri ve kütüphanecilik öğrencilerini belirlemek,
n) Gerekli gördüğü konularda süreli ve sürekli gruplar kurmak, çalıştırmak ve bu grupların
varacağı sonuçları değerlendirmek ve uygulamak
o) Yılda en az bir kez şube başkanlarıyla Genel Yönetim Kurulu’nun belirleyeceği bir ilde
toplantı düzenlemek,
p) TKD Ana Tüzüğü’nün ve ilgili mevzuatın kendisine yükleyeceği başka hizmetleri
gerçekleştirmek.
TKD Genel Kurulu’nda, üç asıl, üç yedek ye, iki yıllık süre için seçilir. Asıl üyeliklerin herhangi bir
nedenle boşalması durumunda, TKD Genel Kurulu’nda aldıkları oy sayısı göz önünde
bulundurularak yedek üyeler, yerine geçecekleri asıl üyelerin görev süresini tamamlamak üzere,
yazılı olarak TKD Denetleme Kurulu’na çağrılır.
TKD
Denetleme
Kurulu
TKD Denetleme Kurulu’nun görev, yetki ve sorumlulukları şunlardır:
a) TKD Genel Yönetim Kurulu’nun, saymanlık işlemlerini ve bunlarla ilgili belge, dosya ve
defterleri en az 6 ayda bir denetlemek, Ana Tüzük ve mevzuat dışı göreceği durumlar ve
işlemler için uyarılarda bulunmak ve Denetleme Raporlarını TKD Genel Yönetim
Kurulu’na sunmak,
b) Şubelerin Denetleme Kurulları veya denetleyicilerle iletişim kurmak,
c) TKD Genel Yönetim Kurulu’nun talebi halinde, şubelerin çalışmalarını, gelir ve giderlere
ilişkin işlemlerini inceleyerek düzenleyeceği raporları TKD Genel Yönetim Kurulu’na
sunmak,
d) Gerekli gördüğü durumlarda, TKD Genel Yönetim Kurulu’ndan yazılı olarak talep etmek
suretiyle TKD Genel Kurulu’nun toplantıya çağrılmasını sağlamak,
e) TKD Genel Yönetim Kurulu’nun üye sayısı, boşalmalar sebebiyle yedeklerin de
getirilmesinden sonra, üye tam sayısının yarısından aşağıya düştüğü takdirde, TKD
Genel Kurulu’nu toplantıya çağırmak,
f) Genel Merkez Yönetim Kurulu’nun talebi halinde, şubelerin çalışmalarını, gelir ve
giderlere ilişkin işlemlerini inceleyerek, düzenleyeceği raporları Genel Merkez Yönetim
Kurulu’na sunmak,
g) Çalışma dönemi içinde yaptığı denetlemelerin sonucunu ortaya koyan TKD Denetleme
Kurulu Raporu’nu TKD Genel Kuruluna sunmak,
h) TKD Genel Kurulu’nca verilecek diğer görevleri yapmak
TKD Genel Kurulu’nda, beş asıl, beş yedek üye, iki yıllık süre için seçilir. Asıl üyeliklerin herhangi
bir nedenle boşalması durumunda, TKD Genel Kurulu’nda aldıkları oy sayısı göz önünde
bulundurularak yedek üyeler, yerine geçecekleri asıl üyelerin görev süresini tamamlamak üzere,
yazılı olarak TKD Disiplin Kurulu’na çağrılır.
TKD
Disiplin Kurulu
TKD Disiplin Kurulu’nun görev, yetki ve sorumlulukları şunlardır:
a) TKD Ana Tüzüğü hükümlerine aykırı davrandıkları öne sürülen üyeler hakkındaki iddia
ve şikayetleri araştırmak, incelemek, yazılı olarak savunma almak, gerek duyarsa olayla
ilgili kişilerin tanıklığına başvurmak, sonucu ve kararını ilgili üyeye ve TKD Genel
Yönetim Kurulu’na yazılı olarak bildirmek
b) Yaptığı araştırma ve incelemeler sonucunda, şikayet veya suçlamaların asılsız olduğu
sonucuna vardığı takdirde, asılsız suçlama veya şikayette bulunan üye hakkında rapor
hazırlayarak TKD Genel Yönetim Kuruluna sunmak,
c) TKD Genel Yönetim Kurulu’nun onayladığı suçlu veya kusurlu olduğu kararına varılan
üyeye, yaptığı eyleme göre aşağıdaki cezalardan birinin verilmesi için şube yönetimine
bildirir.

Uyarma: üye olarak, yaptığı eylemin suç teşkil ettiği veya kusurlu olduğu ve
tekrarlanmaması gerektiği konusunda yazılı uyarılır.

Kınama: uyarma cezası almasına rağmen aynı suçu işleyen veya kusurlu
davranmaya devam eden üye yazılı olarak kınanır.
192
Çalışma Grupları
TKD;
Kampüs Grubu
Özlük Hakları Grubu
Düşünce Özgürlüğü Grubu
(Mevcut Çalışma Grupları)
1)
2)
3)
4)
1)
2)
3)
Şube
Genel Kurulu
Şube
Yönetim Kurulu
Sürekli çalışma grupları, dernek üyelerinden en az üç (3) kişinin Genel Merkez Yönetim
Kurulu’na başvurusu ve Genel Merkez Yönetim Kurulu’nun onayı ile kurulur.
Süreli çalışma grupları, ilgili bir sürekli grubun olmadığı ya da konunun birden fazla
grubu ilgilendirdiği durumlarda Genel Merkez Yönetim Kurulu’nun çağrısıyla, belli bir
konuda, belli bir sürede faaliyette bulunmak üzere kurulur.
Çalışma grupları, faaliyetlerinde Genel Merkez Yönetim Kurulu’na karşı sorumludurlar.
Resmi yazışmalar Genel Merkez Yönetim Kurulu tarafından yürütülür. Çalışma grupları
içinde işbölümü yapılır ve Genel Merkez Yönetim Kurulu’na bildirilir. Kurulduktan 30
gün içerisinde Genel Merkez Yönetim Kurulu tarafından şubelere yazılı olarak bildirir ve
kamuoyuna duyurulur.
Genel Merkez Yönetim Kurulu gerekli hallerde çalışma gruplarını fesih edebilir.
Şube Genel Kurulu, şubeye kayıtlı bulunan üyelerin katılımıyla, iki yılda bir Mayıs ayında
olağan yapılır. Olağan genel kurul toplantılarının en geç yılda bir yapılması zorunludur.
Şube Genel Kurulu; Şube Yönetim Kurulu’nun veya Denetleme Kurulu’nun gerekli
gördüğü hallerde veya şubeye kayıtlı üyelerin beşte birinin isteği üzerine otuz (30) gün
içinde Şube Yönetim Kurulu tarafından olağanüstü toplantıya çağrılabilir.
Şube Yönetim Kurulu, şubeye kayıtlı üyelerin listelerini düzenler. Şubeye kayıtlı üyeler
en az on beş gün önceden, günü, saati, yeri ve gündemi bir gazetede ilan edilmek veya
yazılı ya da elektronik posta ile bildirmek suretiyle Şube Yönetim Kurulu tarafından
toplantıya çağrılır. Bu çağrıda, çoğunluk sağlanmaması sebebiyle toplantı yapılmazsa,
ikinci toplantının hangi gün, saat ve yerde yapılacağı da belirtilir. İlk toplantı ile ikinci
toplantı arasındaki süre yedi günden az, altmış günden fazla olamaz. Toplantı, çoğunluk
sağlanamaması sebebinin dışında başka bir nedenle geri bırakılırsa, bu durum geri
bırakma sebepleri de belirtilmek suretiyle, ilk toplantı için yapılan çağrı usulüne uygun
olarak üyelere duyurulur. İkinci toplantının geri bırakma tarihinden itibaren en geç altı
ay içinde yapılması zorunludur. Üyeler ikinci toplantıya, birinci fıkrada belirtilen esaslara
göre yeniden çağrılır. Şube Genel Kurul toplantısı bir defadan fazla geri bırakılamaz.
Şube Genel Kurulu’nun Yetki ve Görevleri şunlardır:
a) Şube Yönetim Kurulu ile Şube Denetleme Kurulu’nun sunacağı raporları görüşmek ve
ibra etmek,
b) Gelecek çalışma dönemi için Şube Yönetim Kurulu’nca hazırlanan bütçe tasarısını
görüşmek ve kabul etmek. Şubenin çalışma programını kabul etmek ve çalışma
esaslarını belirlemek,
c) Şube çalışmalarının planlanıp programlanmasına ilişkin ilke kararları vermek,
d) Şube Genel Kurulu üyeleri arasında Şube Yönetim Kurulu ve Şube Denetleme Kurulu asıl
ve yedek üyelerini seçmek,
e) Şube Genel Kuruluna katılmaya hak kazanan üye sayısı temel alınarak, ilk 100 üye için 2,
sonraki her 50 üye için 1 TKD Genel Kurulu delegesi seçmek,
f) Şubenin kapatılmasına karar vermek,
g) Genel Merkeze veya Dernek Genel Kurulu’na Yapılacak Şube Önerilerini belirlemek,
h) Mevzuatta “genel kurul”lara verilen diğer görevleri yapmak.
Şube Genel Kurulu’nda, Şube Yönetim Kurulu için beş asıl ve beş yedek üye; iki yıllık süre için
seçilir. Asıl üyeliklerin herhangi bir nedenle boşalması durumunda, Şube Genel Kurulu’nda
aldıkları oy sayısı göz önünde bulundurularak yedek üyeler, yerine geçecekleri asıl üyelerin görev
süresini tamamlamak üzere, yazılı olarak Şube Yönetim Kurulu’na çağrılır.
Şube Yönetim Kurulu ilk toplantısında, üyeler arasında görev dağılımı yaparak;
Şube Başkanı,
Şube Yazmanı,
Şube Saymanı seçer.
Şubelerin karar ve yürütme organı olan Şube Yönetim Kurulu’nun görev, yetki ve sorumlulukları
şunlardır:
a) Şube Başkanı’nı seçmek,
b) Her çalışma dönemi başında Genel Merkezin hazırladığı ana plan çerçevesinde bir
çalışma planı ve yılsonu etkinlik raporu hazırlamak. Genel Merkeze ve üyelerine
193
c)
d)
e)
f)
g)
h)
duyurmak.
Üye olmak isteyenlerin başvurularını karara bağlamak ve Genel Merkeze bildirmek,
Şubeye ilişkin işlerin görüşülüp karara bağlanması için gerek gördükçe toplanmak,
Şube gelirlerini artırıcı girişim ve çalışmalarda bulunmak,
Her mali yıl sonunda (31 Aralık) yıllık standart bilanço formatına uygun olarak gelirgider tablosu hazırlamak; buna göre, Genel Merkeze ödenecek Şube aidatını
belirlemek, mali yıl sonundan itibaren bir ay içinde Genel Merkeze Bildirmek ve 6 ay
içinde iki taksitte ödemek,
Üyeliği herhangi bir biçimde sona eren üyelerin kayıtlarını silmek ve Genel Merkeze
bildirmek,
Ana Tüzüğün ve mevzuatın öngördüğü başka görevleri yapmak.
Şube Başkanı, Şube Yönetim Kurulu’nca, iki yıllık süre için seçilir. Herhangi bir nedenle Şube
Başkanlığının boşalması durumunda, Şube Yazmanı, olağan Genel Kurul’a kadar Şube Başkanlığı
görevini yürütür.
Şube Başkanı
Şube
Denetleme
Kurulu
Şube Başkanı’nın görev, yetki ve sorumlulukları şunlardır:
a) Şube’nin bulunduğu yerde Şube’yi ve TKD’yi temsil etmek,
b) Yönetim Kurulu’na başkanlık etmek ve bu Kurul’un kararlarını uygulamak
c) TKD Ana Tüzüğü ve ilgili mevzuat ile Genel Merkezin yönerge, genelge ve emirlerinin
uygulanmasını sağlamak,
d) Şube Denetleme Kurulu’nun raporları ile Şube’ye kayıtlı üyelere ilişkin TKD Disipln
Kurulu kararlarının gereğini yapmak,
e) TKD Genel Kurulu’na delege olarak katılmak,
f) Şube organlarının uyum içinde çalışmasını sağlamak,
g) Genel Merkezin toplantılarında Şube’yi temsil etmek,
h) Şube Genel Kurulu veya Şube Yönetim Kurulu’nca verilecek diğer görevleri yapmak.
Şube Genel Kurulu’nda, üç asıl, üç yedek üye, iki yıllık süre için seçilir. Asıl üyeliklerin herhangi bir
nedenle boşalması durumunda, Şube Genel Kurulu’nda aldıkları oy sayısı göz önünde
bulundurularak yedek üyeler, yerine geçecekleri asıl üyelerin görev süresini tamamlamak üzere,
yazılı olarak Şube Denetleme Kurulu’na çağrılır.
Şube Denetleme Kurulu’nun görev, yetki ve sorumlulukları şunlardır:
a)
b)
c)
d)
Şube Yönetim Kurulu’nun ve Şube görevlilerinin yönetim ve harcamalarına ilişkin işlem,
belge, dosya ve defterleri en az altı ayda bir denetlemek,
Denetleme sonuçlarını özetleyen bir raporu Şube Gene Kurulu’na sunmak,
Şube Yönetim Kurulu’nun çalışmalarını yetersiz veya zararlı bulduğu durumlarda Genel
Merkeze bilgi vermek ve gerekirse, Şube Genel Kurulu’nun olağanüstü toplantıya
çağrılmasını Şube Yönetim Kurulu’ndan istemek,
Şube Yönetim Kurulu’nun üye sayısı, boşalmalardan sonra yedeklerin de getirilmiş
olmasına rağmen, üçten aşağı düşerse Şube Genel Kurulu’nu olağanüstü toplantıya
çağırmak
194
TKD’nin organizasyon yapısı, yukarıdaki tablo bağlamında incelendiğinde merkeziyetçi
yönetim vurgusunun ön planda olduğu görülmektedir. Tarihsel süreçte, merkeziyetçi yönetim
anlayışının derneğin gelişimine olan katkısı tartışmaya açık bir konudur. Zira merkezi yönetimin
aksiyonları, tutumları, örgütlenme modelleri “kısır” bir döngü içinde gerçekleştirilmiş, bu durum
üyelerin büyük kısmının “edilgen” konumda yer almasına neden olmuştur.
Her ne kadar TKD, çalışmaların daha etkin yürütülmesini sağlamak ve üyeleri etken
konuma getirmek amacıyla, 1963 yılında Genel Merkez bünyesinde 16 farklı komisyon
kurulmasına karar verse de hiçbir komisyon aktif hale gelememiş ve bundan sonraki yıllarda da
kurulan komisyonlar pek de işlevsel olamamışlardır. Hiçbir komisyonun aktif hale gelmemesi,
kaçınılmaz olarak TKD-Üye etkileşimlerini sorgulamayı gerekli kılmaktadır. TKD’nin
komisyonlar
kurarak
üyelerini
“etken”
konuma
getirme
atağı
karşısında,
kurulan
komisyonlardaki işlevsizliğin arka planında birçok neden olması olasıdır. TKD-Üyeler
iletişimsizliği, Üyelerin aidiyetlik duygusu, komisyonların işlevselliği için yeterli alt yapının
olmaması vb. nedenler sıralanabilir.
Süreç içerisinde komisyonlar, çalışma grupları adı altında faaliyet göstermeye
başlamışlardır. Gelinen noktada TKD bünyesinde “Düşünce Özgürlüğü Grubu”, “Özlük Hakları
Grubu”, ve “Kampüs Grubu” faaliyet yürütmektedir.
2007 yılında kurulan TKD Düşünce Özgürlüğü Grubu, Türkiye’de bilgi hizmetleri
alanında çalışanların düşünce özgürlüğü konusundaki duyarlılıklarını geliştirme; kütüphane,
arşiv ve bilgi merkezlerinde düşünce özgürlüğüne uymayan, sansür uygulamalarını azaltma ve
olanaklar dahilinde sansürün kaldırılmasına katkıda bulunmak amacıyla kurulmuştur. 2008

Mehmet Toplu, a.g.m., s.701.
Kurulan komisyonlar: Bibliyografya Araştırma; Dış Münasebetler; Halk ve Çocuk Kütüphaneleri; Kataloglama ve
Tasnif; Kütüphane İstatistikleri; Kütüphane Mimarisi; Kütüphanecilik Eğitimi; Mevzuat; Milli Kütüphaneler; Okul
Kütüphaneleri; Özel Kütüphaneler; Sosyal Çalışmalar; Standartlar; Terminoloji; Üniversite Kütüphaneleri ve Yazma
Kütüphaneleri’dir.
195
yılında Düşünce Özgürlüğü Bildirgesi hazırlanmıştır. Türkiye, IFLA’da Düşünce Özgürlüğü
Bildirgesi yayınlayan 10 ülkeden biri olmuştur.
2008 yılında kurulan TKD Özlük Hakları Çalışma Grubu, başta kütüphaneciler olmak
üzere, BBY bileşenlerinin özlük hakları sorunlarını ele almak, incelemek, araştırmak ve aksiyon
geliştirmek üzere kurulmuştur. Kütüphanecilerin tarihsel süreçte yaşadıkları özlük hakları
problemleri düşünüldüğünde, derneğin olmazsa olmaz çalışma gruplarındadır.
2011 yılında kurulan TKD Kampüs Grubu, TKD’nin gençlik örgütlenmesini
oluşturmaktadır. TKD bünyesinde böylesine bir yapılanma, derneğin gelişim ağını genişletmekle
birlikte, sürdürülebilir örgütsel gelişim stratejileri açısından da son derece önemlidir.
Şubeler, TKD’nin organizasyon yapısında önemli yer edinen bölümlerden birisidir. 3
Haziran 1961’de TKD’nin Ana Tüzük değişikliğiyle başlayan şube bazlı örgütlenmeler, derneğin
faaliyet alanına nicel ve nitel anlamda direkt etki etmiştir. Ancak tarihsel süreçte, TKD’nin şube
sayılarında ciddi anlamda dalgalanmalar yaşanmıştır. Söz konusu dalgalanmaları, dernek içi ve
dernek dışı etkenlere bağlamak olanaklıdır. TKD Genel Merkez ile Şubeler arasındaki
iletişimsizlik, örgütsel zayıflık, mesleki aidiyet yoksunluğu, mali olanakların yetersizliği, disiplin
bileşenleri arasındaki kopukluk söz konusu şube dalgalanmalarının dernek içi etkenlerini
oluştururken; Türkiye’nin özellikle politik dehlizleri, askeri darbeleri de dernek dışı etkenleri
oluşturmaktadır.
196
Aşağıdaki grafikte TKD’nin yıllara göre Şube sayıları gösterilmektedir.
TKD'nin Yıllara Göre Şube Sayıları
60
51
50
38
40
30
18
20
10
5
20
22
24
27 28
44
41
39
24 23
23 23
TKD'nin Şube Sayısı
20
15
7
1962
1964
1966
1967
1968
1969
1970
1972
1974
1976
1978
1981
1982
1995
1997
2009
2012
2013
2014
0
Grafik 5.2 TKD’nin yıllara göre şube sayıları
Grafikte görüleceği üzere, 1962’de 5 tane şubesi olan TKD, daha sonraki yıllarda yavaş
yavaş örgütlenme ağını genişleterek 1978 yılında 51 tane şubeye sahip olmuştur. Özellikle 1980
askeri darbesinin tüm yurtta yarattığı olumsuz koşullardan TKD de etkilenmiş ve birçok şubesini
kapatmak zorunda kalmıştır. Darbenin akabindeki süreçte TKD her ne kadar toparlanma evresine
girme mücadelesi verse de 1997’den itibaren günümüze kadar şube sayılarında ciddi düşüşler
yaşanmıştır.
2014 yılı itibariyle de TKD’nin şubesi sayısı 15 olup, toplam üye sayısı da 1675’tir.
Aşağıdaki şekilde TKD’nin 2014 yılındaki şubelerini ve şubelerdeki üye sayılarını
göstermektedir.

Grafikteki veriler aşağıdaki kaynaklardan derlenmiştir.
Yaşar Ahmet Tonta, a.g.t, s.48
Mehmet Toplu, a.g.m., s.699.
Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Merkez Yönetim Kurulu Ekim 2012 Aralık 2013 Faaliyet Raporu, s.15
Türk Kütüphaneciler Derneği 25. Dönem Genel Merkez Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2014, s.14.
197
Şekil 5.1 TKD 2014 yılı Türkiye geneli şubeleri ve şubelerdeki üye sayıları
Kaynak: Veriler, Türk Kütüphaneciler Derneği 25. Dönem Genel Merkez Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2014,
s.14. ten alınmıştır.
TKD, şubelerdeki örgütlenmelere ilişkin, 2014 yılı faaliyet raporunda şu değerlendirmeleri
yapar:
“Üye aidatlarının düzenli toplanmaması, Genel Merkez’e katkı paylarının ödenmemesi gibi konular Şubelerin mali
yetersizlik içerisinde olduğunu göstermektedir. şubelerin büyük oranda yer sorunu bulunmakta ve işleyiş ve
denetleme ile ilgili problemler yaşanmaktadır. En büyük sorunlardan biri de Şubeler ile Genel Merkez arasındaki
iletişim eksikliğidir. Özellikle dernek içi iletişimi güçlendirecek önlemler alınmalıdır. Ayrıca Şube Başkanları ve
Yönetim Kurulu üyelerinin dernek yönetimiyle ilgili eğitimlerden geçirilmesi gerekmektedir.
Tüzük’te yer aldığı gibi, TKD Genel Kurulu’na yazılı olarak başvuran en az 3 kişi ile şube kurulabilmesinin
olumsuz bir durum olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca meslektaşlar derneğe yeterince sahiplenmediklerinden dolayı
Şubelerin bünyesinde kütüphaneci olmayan başkanlar ve yönetim kurulu üyeleri olabilmektedir. Genelde
örgütlenmede ağırlık olarak halk kütüphanecileri yer almakta, özellikle üniversite kütüphanecilerinin katılımında
eksiklikler gözükmektedir. Pek çok şubede dernek yönetimi il halk kütüphanesi yönetimi ile karışmış durumdadır.
198
Yine mevcut tüzüğe göre ilk 100 üye için 2, sonraki her 50 üye için 1 delege seçilmesi Genel Kurul’a Şube katılım
sayısını çok düşürmektedir. Şubelerin üye sayıları dikkate alınarak yeni bir düzenleme yapılmalıdır.
Yaratıcı faaliyetlerde bulunan az sayıda Şube olsa da maddi yetersizlikler, Şubelerin çeşitli etkinlikler yapmalarını
engellemektedir. Genel Merkez’in bu konuda yönlendirme yapması ve özellikle Kütüphane Haftası etkinliklerinde
koordinasyon sağlaması beklenmektedir. Genel Merkez ile Şubeler arasında oranik bağ kurulabilmesi için bir
denetleme mekanizması oluşturulmalıdır. Bu konu dikkate alınarak, 2013 yılı başından itibaren uygulanmak üzere
Denetleme Formu Hazırlanmış ve altı aylık dönemler halinde Şubelerin bu formu doldurmaları istenmiştir.
Gelen formlar genel olarak değerlendirilerek şu saptamalar yapılmıştır:

Formlar dikkatli ve özenli bir şekilde doldurulmamıştır. (özellikle yapılan etkinliklere, Yönetim Kurulu
toplantılarına ilişkin bilgiler ve ilgili ekler eksiktir.)

Mali durum açısından oldukça kötü durumdadırlar (toplanmayan üye aidatları). Hiç geliri-gideri olamayan,
gideri gelirinden daha fazla olana Şubeler vardır.

Üye sayısını yükseltmek için özel bir çaba sarf edilmediği görülmektedir.

Etkinlik düzenlemede ve diğer faaliyetlerde yetersiz kalınmakta, genel olarak Kütüphane Haftası odaklı
programlar organize edilmektedir.

Düzenli olarak yönetim Kurulu toplantısı yapılmamaktadır. Yapılan Yönetim Kurulu toplantılarının
tutanaklarına göre, Şube yöneticisinin aynı zamanda halk kütüphanesi yöneticisi olması nedeniyle Şube
geliri, kütüphanelerin eksikliklerini karşılamak için kullanılmaktadır.

Bulundukları il ve ilçelerde derneğin temsil edilebileceği (Kütüphane Haftası dışında) faaliyetlerde
bulunulmamaktadır.
Bu saptamaların yanı sıra; üye sayısı bakımından büyük olarak tanımlayabileceğimiz bazı Şubelerimiz etkinlik
düzenleme, yayın yapma, proje sunma ve gerçekleştirme, yerel otoritelerle birlikte çalışma gibi alanlarda daha aktif
görünmektedir.
Gönderilen mesajlara çoğu Şubemizin hiç cevap vermemesi, bazılarının geç cevap vermesi ve verilen son tarihlere
uymamaları, düzenlenen yıllık toplantılara katılmamaları Genel Merkez ile Şubelerin birlikte çalışmalarını
zorlaştırmaktadır. Bu durum, özellikle Şubelerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı’nın görev, yetki ve
sorumluluklarını yerine getirmesini engellediği gibi, Şubelerle Genel Merkez arasında kurulmaya çalışılan organik
bağın sağlıklı bir şekilde işletilmesini de engellemektedir. Tüm bu sorunlar dikkate alınarak Şubelerimize bir yazı
gönderilmiş ve faaliyetlerini sürdüremeyen Şubelerin yapacakları Genel Kurullarda kapatma kararı almaları salık
verilmiştir.”
TKD’nin bu değerlendirmesi, söz konusu probleme ilişkin birtakım aksiyonlar alınması
gerekliliğini kabul etmesi derneğin örgütsel gelişimi açısından önemlidir.
199
Her ilde TKD’ye bağlı bir şubenin olması, derneğin prestiji açısından önemli olsa da
çoğu şubenin işlevsizliği TKD’nin yararına değildir. Bununla birlikte TKD’nin organizasyon
yapısında nerdeyse tüm iş ve işlemler Genel Merkez’e bağlı yürütülmektedir. Genel Merkez’in iş
yoğunluğu ve bu yoğunluğun sayılı insanlar tarafından yürütülmesi de derneğin gelişimi
açısından problem teşkil etmektedir.
Bu bağlamda TKD’nin yeni bir örgütsel modele gereksinimi kaçınılmaz olarak ortaya
çıkmaktadır. Yeni örgütsel model ulusal ve uluslararası konjonktür göz önüne alınarak, sivil
toplum kuramına uygun yapılanmalıdır.
TKD, her ne kadar 90’lı yılların ortalarından itibaren ulusal ve uluslararası konjonktürü
yakından takip etmeye başlamış ve faaliyetlerini konjonktür doğrultusunda biçimlemeye çalışsa
da, TKD’nin konjonktür dinamiklerine bağlı yapılanmayı gerçekleştirmediği görülmektedir.
Gelinen noktada bilgi toplumu ve küreselleşme, ulusal ve uluslararası konjonktürün iki
ana dinamiğidir. Dolayısıyla TKD’nin yeni yapılanma modeli bu dinamikler bağlamında
olmalıdır.
5.3 BİLGİ TOPLUMU BAĞLAMINDA TKD
Bilgi toplumu, 20. yüzyılın en popüler, 21. yüzyılın olmazsa olmaz kavramıdır. 1950 ve
1960’lı yıllarda ABD, Japonya, Batı Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde bilgi teknolojilerinin
gittikçe artan şekilde kullanımı sonucunda; ekonomi, kültür ve teknolojinin ve bu değerlerin
toplamı olarak da yaşamsal dinamiklerin değişmesi ile ortaya çıkan bilgi toplumu, tarihsel
süreçte toplumsal yapıların evrildiği son aşamayı ifade eder.
Bilgi toplumunun her ne kadar terminolojik ve kavramsal tanımlama sorunsalı devam
etse de bilgi toplumu dinamiklerinin, ulusal ve uluslararası olguları biçimleyeceği su götürmez
200
bir gerçekliktir.
Nitekim gelinen noktada bilimsel çalışmaların büyük çoğunluğu “…Bilgi
Toplumu Bağlamında…” hazırlanmakta, incelemekte ve değerlendirilmektedir. Ancak, bu
durum bilgi toplumunun sorgulanmamasını gerektirmez; bilakis bilgi toplumunun yeniden
irdelenmesi ve analiz edilmesi gerekmektedir. Buradaki gereklilik bilgi toplumunun nitelediği
“bilgi”nin epistemolojisi açısından önemlidir.
Bilgi epistemolojisi açısından bakıldığında, Bilgi toplumundaki “bilgi” nitelemesi,
toplumsal illüzyon yaratmadan öte değildir. Zira bilgi toplumu ekonomik evrilmenin çıktısı
durumundadır. Ekonomideki evrilmenin bilgi ve iletişim teknolojilerine bağlı gerçekleşmesi,
toplumu “bilgili” kılmamakta, bilgiyi metalaştırmaktadır.
Nitekim bilgi toplumunun
karakteristik özellikleri de bunu göstermektedir. Dolayısıyla bilgi, ekonomik bir anlam yüklenen
kavram haline geldiği görülmektedir.
Bununla birlikte, bilgi ve iletişim teknolojileri, bilimsel çalışmaların devrim niteliğindeki
somut ve soyut ürünleridir. Teknoloji, bilimsel çalışmalara bağlı ilerlerken, teknolojinin yarattığı
toplumsal yapının adlandırmasında “bilim” yerine “bilgi” nitelemesi yapılması sorgulanması
gereken bir durumdur. Kavramsal manipülasyonun uluslararası ekonomik-politik konjonktürdeki
etkisi düşünüldüğünde, “ekonomik” bir çıkar kaygısının olduğu görülmektedir. Nitekim bilgi
toplumu, toplumsal ekonomi eksenli çıkar yapısı oluştururken; bilim toplumu evrensel çıkar
yapısı oluşturur. Bilimsel ve teknolojik üretimlerin, toplumsal tabakaların tamamına ulaşması
gerekliliği ve “toplumsal ekonomik çıkar” kaygısından ziyade “evrensel çıkar” kaygısının ön
planda olması amacıyla yeni toplum yapısının “Bilgi toplumu” yerine “Bilim toplumu” olarak
adlandırılması daha rasyonel ve yaralı olacaktır.
Ancak ne var ki ekonomik evrilmenin tüm izlerini taşıyan, özelikle gelişmiş ülkeler
tarafından ortaya atılan ve aslında gelişmiş ülkelerin geleceklerini garanti altına almaktan başka
bir amaç gütmeyen ülkelerin maddesel zenginlikleri başta olmak üzere, ülkelerin varlık nedeni
olan potansiyellerini sömürme amacı taşıyan “küreselleşme”, bilgi toplumunun önemli bir
201
sürecidir. Bu süreçte, küresel güçler insan/toplum mühendisliğine yönelik çalışmalara odaklı
“sivil toplum örgütleri” kanalları ile amaçlarına daha kolay ulaşmaktadır.360
Küreselleşme sürecinin yarattığı önemli tezlerden biri de ekonomik modernleşme ile bilgi
teknolojileri olanakları arasındaki doğrusal ilişkidir. Yararlı bilgilere en kısa zamanda erişmek
ulusal ve uluslararası pazarlarda “rekabet edilebilirliğin” önemli bir koşulu haline gelmiştir.361
Yararlı bilgi, görecelik arz eder. Burada önemli olan kişiye ya da bir zümrenin yararına
olan bilgiye değil; doğru ve tarafsız bilgiye erişebilmektir.
Kütüphaneler ve enformasyon
merkezleri kuramsal açıdan bakıldığında doğru ve tarafsız bilgiye erişimi olanaklı kılan ve bu
çerçevede hizmet bütünlüğü oluşturan yapılardır.
Kütüphaneler, tarihsel süreçte bilginin geçiş formlarına ve bu formlara bağlı olarak
bilgiye erişim kanallarına, kısacası bilginin evrim sürecine yakinen tanıklık eder. Bu tanıklık,
kütüphanelerin sürekli dinamik kalmaları gerekliliğini meydana getirir. Nitekim kütüphaneler,
her dönemin koşullarına göre kendini biçimlemiş ve hizmet trafiğini geliştirmişlerdir.
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bilimsel çalışmaların, bilgi ve iletişim
teknolojilerinde yarattığı devrim, kısa sürede toplumsal bütünü oluşturan bütün öğeleri doğrudan
etkiledi. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin en somut tekno-bilimsel ürünü bilgisayar ve internet, ağ
etkileşimi yaratarak, yaşamın her alanında varlığını gösterdi.
Bu süreç kütüphaneler bağlamında değerlendirildiğinde, bilgi ve iletişim teknolojileri
öncelikle geleneksel kütüphaneleri ve enformasyon merkezlerini kitap ve belgeleri saklayıp,
360
361
M. Tayfun Gülle, a.g.m, s.159.
Yaşar Tonta, “Bilgi Toplumu ve Bilgi Teknolojisi” Türk Kütüphaneciliği, c.13, s.4 (1999), s.366.
202
hizmete sunan kurumlar olmaktan çıkararak farklı bir konuma götürdü. Doğal olarak tek bir
gerçek kütüphaneye dayanmaktan çok, bir ağın bir araya getirdiği hizmetler ve kaynakların
bileşimi olarak görülen sanal kütüphaneler, enformasyon kaynaklarının nerede olduğuna ve
çevrimiçi ya da çevrimdışı hangi formda olduğuna bakılmaksızın, o kaynakların tanımlanması,
yerinin belirlenmesini ve elde edilmesini sağlayan dijital kütüphaneler ve yine yaklaşık benzer
anlamda kullanılan kağıtsız kütüphanelerde çalışan kütüphaneci ve enformasyon uzmanlarının
rolü de bu değişimden önemli ölçüde etkilendi.362 Kütüphaneler artık birer teknoloji merkezi
haline geldi.
Kütüphanelerdeki bu değişim, kaçınılmaz olarak kütüphaneciyi, kütüphane bilimini ve
kütüphane bağlamında kütüphanenin bütün bileşenlerini doğrudan etkiledi. Kütüphanelerdeki
değişim, kütüphane bileşenleri bazında değil, konumuz gereği, kütüphanelerin sivil toplum
örgütlülüğü üzerinde durulacaktır.
Yukarıdaki bilgiler doğrultusunda, TKD’yi bilgi toplumu bağlamında ele aldığımızda,
TKD’nin bilgi toplumu çalışmalarına 90’lı yılların ortalarından itibaren başladığı, 2000’li
yıllarda TKD’de bilgi toplumu çalışmalarının hız kazandığı görülmektedir. TKD’nin bilgi
toplumu süreci Türkiye-AB ilişkilerine paraleldir. Türkiye’nin AB’ye üye olma çalışmaları
kapsamında TKD, sivil toplum örgütü olarak, AB’nin sivil toplum beklentilerine yönelik
çalışmalar yapmakta, AB projelerinde yer almaya çalışmaktadır.
Bir önceki bölümde ifade ettiğimiz gibi Türkiye’nin bilgi toplumu çalışmalarını, AB
üzerinden yürütmeye çalışması çeşitli handikapları beraberinde getirmektedir. Türkiye’nin
AB’ye üye olma isteği ve buna bağlı çalışmaları dönemin konjonktürü açısından
değerlendirildiğinde, görece, olumlu izler taşır. Ancak, bilgi toplumu dinamikleri yepyeni
konjonktür meydana getirmiştir. Gelinen noktada Türkiye, hâlâ AB’ye üye olma çabasındadır.
362
Sekine Karakaş “Enformasyon Devrimi Sürecinde Kütüphanecinin Rolü” Türk Kütüphaneciliği, c.10, s.4 (1996),
s.340.
203
Bu durum kaçınılmaz olarak Türkiye’nin AB üzerinden bilgi toplumuna geçme isteğini
göstermektedir.
Konuyu tekrar TKD bağlamında ele aldığımızda, TKD, Türkiye’nin stratejik hamlelerine
paralel, AB çizgisinde çalışmalar yapmaktadır. TKD, bilgi toplumu dinamikleri ekseninde ulusal
ve uluslararası çeşitli projelerde aktif rol almakla birlikte, bilgi toplumunun iki bileşeni olan bilgi
ve iletişim teknolojilerinin, başta kütüphaneler olmak üzere, bilgi eksenli tüm kurumlardaki
etkileri üzerine yoğunlaşmıştır.
5.3.1 Bilgi Toplumu Bağlamında TKD’nin Faaliyetleri ve Projeleri
TKD’nin bilgi toplumu bağlamındaki faaliyetleri ve projeleri aşağıdaki tabloda
gösterilmiştir.
Tablo 5.7 Bilgi toplumu bağlamında TKD’nin faaliyetleri ve projeleri
Bilgi Toplumu Bağlamında TKD’nin Faaliyetleri ve Projeleri
1995
“INET-TR’95: 1. Türkiye’de İnternet Konferansı”na TKD Genel başkan yardımcı ile dergi yardımcı
editörü INET-TR’95 konferansı yürütme kurulu ve düzenleme komitesinde görev aldı. “İnternet ve
Kütüphaneler” alt temasıyla ilgili organizasyon gerçekleştirildi. Bununla birlikte dernek bünyesinde
“İnternet Çalışma Grubu” kuruldu.363
1999
1999 yılında “Türk Kütüphaneciliği” dergisi elektronik yayın hayatına başladı. 364
363
Yaşar Tonta “IFLA’95-İstanbul, INET-TR’95 ve Seçim 95” Türk Kütüphaneciliği, c.9, s.4 (1995), s.367.
Doğan Atılgan “Türk Kütüphaneciliği Dergisinin Yayın Yaşamındaki Yeri” Türk Kütüphaneciliği, c.16, s.3 (2002),
s.253-254.
364
204
2000-2002
PULMAN-XT Projesi: e-Avrupa sürecini gerçekleştirmede halk kütüphaneleri, müzeler ve arşivlerin
potansiyel rollerini güçlendirmek için AB’nin üye ve aday üye ülkeleri arasında oluşturulmuş bir
işbirliği projesidir. Proje Mayıs 2001 yılında başlamıştır. TKD, projenin Türkiye’deki parter
kuruluşudur.365
“21. Yüzyıla Girerken Enformasyon Olgusu” konulu sempozyum düzenlendi. 366
2001-2006 yıllarını kapsayan 8. Kalkınma planının 10 ayrı komisyon ve alt komisyonunda Dernek
yönetiminden ya da derneği temsilen yönetim kurulu dışından meslektaşların katılımı sağlanarak,
raporların hazırlanmasına destek verildi.
26-30 Mart 2002 tarihlerinde Ankara Milli Kütüphanede Elektronik gelişmelerle ilgili seminer
düzenlendi.
2002-2004
24-26 Ekim 2002 tarihleri arasında TKD, A.Ü. DTCF Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü ile işbirliği
yaparak Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde “Elektronik Gelişmeler Işığında Araştırma
Kütüphaneleri” konulu sempozyum düzenlemiştir.
14-16 Kasım 2002 tarihleri arasında Sofya’da düzenlenen “Uluslararası Kütüphanecilik
Konferansı”na TKD genel başkanı katılmıştır.
16-19 Kasım 2002 tarihlerinde Milli Kütüphanede TKD Genel Merkezi ve Kütüphaneler Genel
Müdürlüğü işbirliği ile PULMAN-XT Türkiye Ulusal Toplantısı düzenlenmiştir.
TKD, PULMAN-XT projesi kapsamında Beyaz Rusya Minsk Yanka Kupala Central Public Library
toplantısında ve 13-14 Mart 2003 tarihleri arasında Lizbon’da düzenlenen toplantılarda temsil
edilmiştir.
3-5 Şubat 2003 tarihleri arasında Adana’da Çukurova Üniversitesi’nde düzenlenen “Akademik
Bilişim 2003 Konferansı”nda “Ulusal Elektronik Kütüphaneye Doğru” konulu panel düzenlenmiştir.
7 Şubat 2003 tarihinde Milli Kütüphanede Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programı kapsamında ele
alınabilecek araştırma konularının ve olası projelerin tartışıldığı bir çalıştay düzenlenmiştir.
TKD, Avrupa Birliği 6. Çerçeve Programı kapsamında oluşturulan CALİMERA (Kültürel
uygulamalar: Elektronik erişimde aracı olarak yerel kurumlar) projesini yürütmeye başlamıştır.
Ayrıca PULMAN ve CALİMERA projelerinin devamı niteliğinde olan ENLIST (Bilgi Toplumu
Teknolojilerinde Yeni Önderliği Cesaretlendirme) projesine Türkiye’yi temsilen TKD olarak
başvurulmuştur.
2004-2006
28 Aralık 2005 tarihinde “Avrupa Birliği Tarama Sürecinde Bilgi Merkezleri” adlı panel düzenlendi.
Açık Arşiv Ulusal Politikasını belirlemek amacıyla “Açık Erişim ve Kurumsal Arşivler Danışma
Kurulu” oluşturuldu.
TKD, Bilgi Toplumu Stratejisi paneline bildiri ile katıldı.
29 Haziran 2006 tarihinde Bilişim STK platformunda e-dönüşüm Türkiye projesi tartışıldı.
Toplantıya TKD temsilcileri katıldı. 367
365
Bülent Yılmaz, Didar Bayır “PULMAN –XT Projesi ve Türk Kütüphaneciliğine Etkileri” Türk Kütüphaneciliği, c.18,
s.1 (2004), s.79-80.
366
“21 Yüzyıla Girerken Enformasyon Olgusu: Ulusal Sempozyum Bildirileri, 19-20 Nisan 2001,” yayına hazırlayan
Tülay Fenerci, Oya Gürdal, Türk Kütüphaneciler Derneği, Ankara 2001.
367
TKD 22. Dönem Genel Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2006, s. 1-3.
205
2006-2008
TKD, Devlet Planlama Teşkilatı başkanlığında oluşturulan E-Dönüşüm Türkiye İcra Kurulunun
Danışma Kurulunda kurumsal olarak temsil edildi.
TKD, Sivil Toplum Kuruluşları AB Platformu ile TBMM Ortak Çalışma Gruplarından “Fakatsız
İfade Özgürlüğü Ortak Çalışma Grubu”nda yer aldı.
TKD; Bilişim Grubu, Sosyal ve Kültürel Etkinlikler Grubu, Milli Kütüphaneler Sürekli Çalışmalar
Grubu ve Düşünce Özgürlüğü Sürekli Çalışma Grubu kurulmasına karar verdi. 368
2008-2010
2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti kapsamında “Kütüphaneler Başkenti İstanbul” projesi TKD
İstanbul şubesi tarafından hazırlandı.369
2012-2014
E-Inclusion Trough Public Libraries: Türk Kütüphaneciler Derneği, proje koordinatörü statüsünde
AB-Türkiye Sivil Toplum Diyaloğu – III proje başvuru çağrısına Almanya ve Litvanya ortaklığında
E-Inclusion Trough Public Libraries başlıklı bir proje ile başvurmuştur. Bu projede Halk
kütüphanecilerinin e-devlet uygulamaları konusunda eğitimi hedeflenmektedir.
Kopru – Most: Inclusion Through Cooperation: TKD, AB-Türkiye Sivil Toplum Diyaloğu – III proje
çağrısına Bulgaristan ile birlikte proje ortaklığı statüsünde başvuruda bulunmuştur. Söz konusu
projede kültürlerarası iletişim ve farklı kültürlerin sivil toplum örgütleri aracılığıyla tanıtımı
hedeflenmektedir. Almanya, projenin koordinatörüdür.
Türkiye’de Kültürel Mirasın Sayısallaştırılması Projeleri: TKD, Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür
Başkenti kapsamında Türkiye’de kültürel mirasın korunmasına yönelik gerçekleştirilen ulusal ve
uluslararası sayısallaştırma projelerinin envanteri ile Türkiye’deki sayısallaştırma projelerinin
kurumsal sahiplik, kapsam, içerik, dil, tarih ve erişim bilgilerine yönelik tanıtımının hedeflendiği
proje başvuru dosyası hazırlayarak Eskişehir Valiliğine sunmuştur.
Okuma ve Kütüphane Kültürü Araştırmaları Projeleri: TKD, 2013 yılında Türk Dünyası Kültür
Başkenti seçilen Eskişehir’e yönelik “Eskişehir Okuma ve Kütüphane Kültürü Araştırması” başlıklı
bir proje ile Rize iline yönelik “Rize Okuma ve Kütüphane Kültürü Araştırması” başlıklı bir proje
hazırlamış ve ilgili valiliklere bu projeleri sunmuştur.
2016 Dünya Kitap Başkenti Projesi: 2001 yılından bu yana her yıl UNESCO tarafından bir kent,
Dünya Başkenti olarak edilmekte ve söz konusu yıl boyunca kitap, kütüphane, yayıncılık vb.
alanlarda çok çeşitli faaliyetlere ev sahipliği yapmaktadır. Nisan 2014’de, istanbul’un “2016 Dünya
Kitap Başkenti Projesi” adaylığı için başvuru yapılması planlanmış ve İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Kütüphaneler ve Müzeler Müdürlüğü öncülüğünde bir dizi toplantılar yapılmıştır. TKD,
bu toplantılara temsilci göndermiştir. TKD, proje dokümanında yer almak üzere proje önerilerinde
bulunmuş; ancak UNESCO’ya sunulmak üzere hazırlanan proje dosyası İstanbul Büyükşehir
Belediyesi tarafından onaylanmadığı için adaylık başvurusunda bulunulamamıştır.
“Yenileşim ve Kütüphaneciler” başlıklı konferanslar düzenlendi. ABD ve Hollanda’dan firma
temsilcileri söz konusu konferanslar için davet edildi.
15 Kasım 2012 tarihinde Milli Kütüphane’de gerçekleştirilen Kaynak Tanımlama ve Erişim (RDA)
Toplantısı’na TKD temsilci göndermiştir.
11-14 Mart 2013 tarihlerinde Almaya’nın Leipzig şehrinde düzenlenen ve Türkiye’nin konuk ülke
olarak katıldığı 5. Leipzig Kütüphaneler ve Enformasyon Kongresi ile BID Toplantısı’na katılım
sağlanmıştır.
17 Mayıs 2013 tarihinde, TKD İstanbul Şubesi’nde ALA’nın eski başkanlarından Ann Symons ile
Dernek Yönetimine dair bir toplantı yapıldı. ALA’nın Stratejik Plan’ı paylaşılmış ve özellikle
368
369
TKD 23. Dönem Genel Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2008, s.3.
http://istanbulkutuphaneci.org/node/86 (28.01. 2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
206
üyelik, örgütleme gibi konular tartışılmıştır.
TKD, IFLA’nın “Management of Library Associations” Komitesi’ne Didar Bayır’ı aday
göstermiştir.
TKD, 28 Mayıs 2013’de Ankara’da ve 30 Mayıs 2013’de İstanbul’da gerçekleştirilen “AB-Türkiye
Sivil Toplum Diyaloğu Bilgilendirme Programı’na katılım sağlamıştır.
TKD, The International Board on Books for Young People (IBBY) tarafından düzenlenecek olan
IBBY Congress 2018 uluslararası etkinliğin Türkiye’de yapılabilmesi için Çocuk ve Gençlik
Yayınları Derneği’nin başvurusuna referans olmuştur.
TKD, IRCICA Kütüphanesi ev sahipliğinde 17 Mayıs 2013 tarihinde gerçekleştirilen
“Sayısallaştırma Komitesi Toplantısı”na katılım sağlamıştır. TKD yönetim kurulu üyelerinden
Didar Bayır, İşbirliği ve Ulusal/Uluslararası Projeler Çalışma Gruplarına seçilmiştir. Bununla
birlikte personel eğitimi, bilgi kaynaklarının paylaşımı, projelendirme desteği gibi alanlarda hangi
kurumların nasıl işbirliği yapabileceğini belirlemek amacıyla İşbirliği Çalışma Grubu
oluşturulmuştur.
TKD, 3-6 Kasım 2013 tarihlerinde Kuzey Ülkeleri Kütüphanecileri için İstanbul Kütüphaneleri
ziyaret programı organize etmiştir. Aynı zamanda ülkeler arası kütüphanecilik deneyimleri
paylaşılmıştır.
TKD, 7 Mart 2014 tarihinde IFLA Çok Kültürlü Topluluklar İçin Kütüphane Hizmetleri Komitesi
(IFLA MCULTP) işbirliği ile “Bilgi Hizmetlerinde Çok Kültürlü Yaklaşım” başlıklı panel
düzenlemiştir.
TKD, IFLA Helsinki Başkanlık toplantısına temsilci ile katılmıştır.
3 Haziran 2014’te Kadir Has Üniversitesi’nde “Kütüphanecilikte STK İşbirliği: Güçlü Dernekler,
Güçlü Toplumlar” başlıklı bir toplantı yapılmıştır.
TKD, 2014’te gerçekleştirilen 5. Uluslararası Değişen Dünyada Bilgi Yönetimi Sempozyumu’nda
düzenleme komitesi olarak katılım sağlamıştır.
TKD, 3-5 Eylül 2014 tarihlerinde Kastamonu Üniversitesi ev sahipliğinde yapılan Uluslararası
Kütüphane Bilgi Bilim Felsefesi Sempozyumu’na katılım sağlamıştır.
TKD, 5 Mayıs 2014 tarihinde Kütüphane e-Türkiye eğitimine katılım sağlamıştır.
TKD, 14 Mayıs 2014 tarihinde Ankara Üniversitesi’nde gerçekleştirilen “Bilgi Kaynaklarının
Tanımlanmasında Üstveri Kalitesi Semineri”ne katılım sağlamıştır.
16-22 Ağustos 2014 tarihlerinde Fransa Lyon’da gerçekleştirilen IFLA Kongresine TKD adına genel
başkan Ali Fuat Kartal katılım sağlamıştır. 370
Bilgi toplumun karakteristiğini biçimleyen temel olgular, bilgi ve iletişim teknolojileri ile
küreselleşmedir. Bu bağlamda yukarıdaki tablo, bilgi toplumunun karakteristik özellikleri göz
önüne alınarak hazırlanmıştır. Bir başka ifadeyle TKD’nin bilgi ve iletişim teknolojileri ve
küreselleşme eksenli çalışmaları ile bu çalışmaların türevleri derlenmiştir.
370
Türk Kütüphaneciler Derneği 25. Dönem Genel Merkez Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2014, s.20-29.
207
TKD’nin faaliyetleri ve projeleri kapsamında aşağıdaki değerlendirmeyi yapmak
olanaklıdır.
Tablo 5.8 Bilgi toplumu dinamiklerine göre TKD’nin değerlendirilmesi
Bilgi Toplumu Dinamiklerine Göre TKD’nin Değerlendirilmesi
Dinamik
Çalışma Ağırlığı
Tutumlar
Bilgi Teknolojilerinin Kullanımı
Özgün Bilimsel Çalışmalar Üretme & Proje Geliştirme
Küresel Sivil Toplum Çalışmaları
Sosyo-Ekonomik Süreçteki Durum
Politik Süreçteki Durum
Vasat
Esnek
Ağ Etkileşimi
Zayıf
Esnek
Bilgi toplumu bağlamında değerlendirilebilecek ilk dinamik, bilgi teknolojilerinin
kullanımıdır. TKD’nin 1999 yılında, resmi yayın organı Türk Kütüphaneciliği dergisini
elektronik ortamda yayınlamaya başlaması, bilgi teknolojisini kullanım açısından son derece
önemlidir. Ancak, resmi web sitesinin çok daha fonksiyonel olması gerekirken, resmi web sitesi
oldukça basit düzeydedir. Bununla birlikte üyelerin, şubelerin elektronik ortamda etkileşim
olanağı yoktur. Oysaki bilgi toplumunda ağ etkileşimi olmazsa olmazlardandır. Elektronik
ortamın yaratacağı sinerji, TKD’nin gelişimi açısından oldukça önem arz etmektedir. Ağ
etkileşimi, hem bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımını artıran hem de küresel sivil toplum
olmayı etkileyen bir dinamiktir. TKD’nin bileşenleriyle doğrudan etkileşimini sağlayacak bir ağ
alt yapısı yoktur. Her ne kadar TKD’nin resmi yayın organı e-ortamda yayınlansa da, ağ
etkileşimi sağlanamamıştır. Merkezi ve fonksiyonel bir organizasyon yapısına sahip TKD, güçlü
bir ağ alt yapısı hazırlayarak bileşenleriyle etkileşimi artırabilir. Üyelerin birbirleriyle iletişim
kurmalarını sağlamak, mesleki konuların tartışılmasını olanaklı kılmak, ulusal ve uluslararası
mesleki gelişmeleri takip etmek vb. amaçlarla ağ altyapısı hazırlanmalıdır. TKD’nin ağ
etkileşimiyle güçleneceği kaçınılmazdır.
208
Bilgi toplumunda, bilimsel bilgi ve teknoloji arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır.
Üretimde verimlilik ve artış sağlayan bilgi, organize bilimsel bilgidir. Bilimsel bilginin iş ve
çalışma ortamına uyarlanmasıyla biçimlenen teknoloji, bilimsel bilginin sürekli üretimine paralel
gelişmiştir. TKD, özgün bilimsel çalışmalar üretmekte yetersiz kalmıştır. Üretilen bilimsel
çalışmaların entegrasyonunu sağlama çalışmaları ile genelde proje ortaklığı çalışmalarında aktif
rol almıştır. TKD, Avrupa Birliği çalışmaları bağlamında projeler üretmiş, çeşitli uluslararası
projelerde proje paydaşlığı görevini üstlenmiştir. TKD’nin gelişimi açısından bu elbette ki
önemlidir. Ancak TKD, Türkiye Kütüphaneciliğinin dinamiklerini göz önünde bulundurarak
ulusal ve uluslararası bilimsel çalışmalar üretmeli, en azından bunlara zemin hazırlamalıdır.
Türkiye Kütüphaneciliğinde, kullanılan sınıflama sistemlerinden (LC, DOS, NLM), otomasyon
programlarına, yardımcı teknolojik araçlara kadar neredeyse kütüphanecilik gereksinimlerinin
tamamı ve kütüphaneciliğe bağlı oluşan olgular Batı menşelidir. Bu durum Türkiye
Kütüphaneciliği açısından önemli bir problemdir. TKD’nin bunu göz önünde bulundurması ve
buna yönelik girişimlerde bulunması önemli bir gerekliliktir.
Küreselleşme olgusunun yarattığı değişimler, kaçınılmaz olarak kavramlar üzerinde de
etkili oldu. Ekonomik ve politik değişim ve dönüşümler kavramlara yeni konumlar atfederek,
kavramların yeniden biçimlenmesini sağladı. Bilişim teknolojilerinin ağ üzerinden sağladığı
olanaklar, sivil toplum anlayışını daha dinamik hale getirdi. Bunlara bağlı olarak “Küresel Sivil
Toplum” anlayışı çıktı. Küresel sivil toplum, ağlar aracılığıyla örgütsel yapıyı genişletmiş, bir
konu üzerinde paydaşlığı olan grupları bir araya getirmiştir. TKD’nin IFLA, LIBER gibi
uluslararası kuruluşlara üyeliği, buna bağlı olarak oluşabilecek küresel sivil toplum ağına
entegrasyonunu kolaylaştıracaktır. Ayrıca TKD’nin kuruluşundan günümüze kadar IFLA’yı
yakından takip ediyor olması, bununla birlikte IFLA’nın neredeyse tüm organizasyonlarına
katılım göstermesi, Türkiye Kütüphaneciliğinin küresel sivil toplum etkileşimleri açısından
önemlidir. Ancak, küresel sivil toplum ağının oluşumu öncesi, TKD’nin ulusal sivil toplum ağını
oluşturması Türkiye Kütüphaneciliği açısından daha öncelikli ve gereklidir.
209
Bilgi toplumunda sosyo-ekonomik sistem gönüllü bir sivil toplumdan oluşur. TKD
açısından sosyo-ekonomik süreç, bilginin toplumsallığı ile metalaştırılması arasındaki ilişkiyi
ifade eder. TKD, bir yandan bilgiyi toplumun tüm kesimine tarafsız bir biçimde iletme
misyonunu gerçekleştirme çabası gösterirken, öte yandan metalaşan bilgiye erişim kanalları
üzerinde yoğunlaşır. 2000’li yılların başından günümüze hızla gelişen e-yayıncılık, dünyada kâr
marjı yüksek birkaç sektörden biri haline geldi. E-yayıncılığın ve iletişim teknolojilerinin pahalı
olmalarına karşın kullanıcılar açısından sağladığı olanaklar, kütüphanelerde hizmet trafiğinin
online düzleme evrilmesini gerekli kıldı. Kütüphanelerin ekonomik durumları ve kullanıcı
gereksinimleri göz önüne alındığında,
bu durum karşısında birtakım aksiyonların alınması
kaçınılmaz oldu. Tam da bu noktada TKD’nin, aksiyonlarda denge unsurunu oluşturarak,
kütüphanecilerin lehine tavırlar alıp, çalışmalar yapması gerekirdi. Ancak, TKD’nin
faaliyetlerinde ya da projelerinde böyle bir denge unsuru çalışmasına rastlanmamıştır. Bilgiyayıncı-fiyat denkleminde TKD’nin, kütüphanelerin de bu denklemin bir bileşeni olduğunu
belirtmesi ve yayın fiyatlarının belirmesinde, “pazarlık gücü”nden öte konsorsiyumlarda yer
alması gerekmektedir.
Bilginin metalaştırılmasına tepki olarak ortaya çıkan “Açık erişim”, bilim ve
kütüphanecilik dünyası açısından birçok şeyi ifade etmektedir. Açık erişim kuramının bilginin
toplumsallaştırılmasındaki rolü oldukça yüksektir. TKD’nin, Açık Arşiv Ulusal Politikasını
belirlemek amacıyla “Açık Erişim ve Kurumsal Arşivler Danışma Kurulu” oluşturması, bilgiye
erişimin sosyo-ekonomik süreci açısından önemlidir. Ancak, Türkiye’de açık erişim çalışmaları
2006 yılından günümüze kadar ANKOS AEKA Çalışma Grubu tarafından yürütülmektedir. Bu
süreçte de TKD açık erişim çalışmalarına genelde katılım sağlamıştır. TKD’nin bu süreçte
edilgen konumdan etken konuma gelmesi, bilimsel çalışmalar hazırlaması gerekmektedir.
Bilgi toplumunun siyasal sistemi katılımcı demokrasidir. TKD, kuruluşundan 1990’lı
yılların başına kadar ulusal ve uluslararası politik olaylara mesafeli olmuştur. Ancak TKD, 90’lı
yılların başlarından günümüze kadar sivil toplum kuramına uygun tavırlar sergilemiş ve
toplumsal demokrasinin gelişimine katkı sunma çabası içinde olmuştur. Türkiye’nin politik
210
atmosferi, yeni gelişmelere ve değişimlere gebe durumdadır. TKD’nin özellikle Türkiye’nin
demokratik gelişimi için, demokratik açıdan kırılma noktaları oluşturabilecek süreçlerde net bir
duruş sergileyerek ve yazılı bir açıklama yapması, bilgi toplumu bağlamındaki katılımcı
demokrasinin içeriği açısından önemlidir.
TKD’nin bilgi toplumu bağlamındaki “sivil toplum örgütlülüğü”ne ilişkin, genel bir
değerlendirme yapacak olursak;

Günümüzde Bilgi ve Belge Yönetimi ekseninde faaliyet gösteren 10 tane dernek vardır.
Bunlar; Anadolu Üniversite Kütüphaneleri Konsorsiyumu Derneği (ANKOS), Arşiv
Çalışanları Derneği (ARCADER), Avrasya Kütüphaneciler Birliği, Balkan Kütüphaneler
Birliği, Kıbrıs Türk Kütüphaneciler Derneği, Okul Kütüphanecileri Derneği, Türk
Arşivciler Derneği, Türk Hukuk Kütüphanecileri Platformu, Türk Kütüphaneciler
Derneği (TKD), Üniversite ve Araştırma Kütüphanecileri Derneği (ÜNAK)’dır. Bu
derneklerin her biri kendi uğraş alanları çerçevesinde faaliyet göstermektedir. Bu durum
TKD açısından iki yönden değerlendirilebilir. Bunların ilki, örgütsel çeşitliliğin TKD’ye
etkisi; ötekisi ise TKD’nin bu örgütlerle etkileşimidir. Tarihsel süreçte Türkiye
Kütüphaneciliğinin en eski sivil toplum örgütü olan TKD’nin, bu oluşumların nedenini
sorgulaması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Sivil toplum örgütlerinin gönüllü bir işleyişe
sahip olması, buna bağlı olarak bir sivil toplum kuruluşunda aktif çalışmalar yapan bir
üyenin, başka bir sivil toplum örgütünde de aktif çalışmalar yapma olasılığı düşüktür. Bu
durum TKD’nin örgütsel gelişimi açısından olumsuzdur. İkinci duruma baktığımızda
TKD, hemen hemen bütün BBY sivil toplum kuruluşlarıyla etkileşim halinde olmuştur.
Bu etkileşim doğru olmakla birlikte, gereklidir. Ancak, yeterli düzeyde projelerde ya da
çeşitli aktivitelerde ortaklık sağlanamamıştır.
TKD’nin, tarihsel süreçteki örgütsel problemi, bütün faaliyetlerini doğrudan etkilemiştir.
Derneğin, gönüllü bir hareket olduğu göz önüne alındığında yapılan çalışmalarda
üyelerin aidiyetlik duygusu yeterince gelişmemiştir. Bu durum kaçınılmaz olarak iş ve
işlemlerim birtakım insanlar tarafından yürütülmesine neden olmuştur.
211

TKD’nin, kuruluşundan günümüze kadar organizasyon yapısı merkezi ve fonksiyonel bir
yapıdadır. Bilgi toplumu çok merkezli bir işleyiş yapısını gerekli kılar. Bu doğrultuda
bilgi toplumu dinamikleri bağlamında TKD’nin çok merkezli, ağ etkileşimi güçlü yeni
bir organizasyona gereksinimi vardır. Yeni organizasyon yapısının, örgütsel problemin
çözümünü de beraberinde getirmesi yüksek olasılıktır. Ya da TKD’nin, örgütsel problem
başta olmak üzere yaşadığı diğer problemleri göz önüne alarak kendini fesih etmesi ve
bilgi toplumu dinamikleri bağlamında, BBY alanında faaliyet gösteren diğer örgütsel
yapılarla birleşerek, Türkiye Bilgi ve Belge Yönetimi Konfederasyonu’nun
kurulmasına öncülük etmesi, Türkiye Kütüphaneciliği açısından önemli bir adım olarak
değerlendirilebilir.
Söz konusu federasyon örgütsel gücü doğrudan olumlu yönde
etkileyecektir. BBY bileşenlerinin tek bir çatı altında toplanması, konfederasyonun çok
merkezli ve güçlü bir ağ etkileşimine sahip olması, Türkiye’de bilgi toplumu
çalışmalarına daha fazla katkı sunacaktır.

Kütüphaneler ve enformasyon merkezlerindeki değişim ve gelişimeler ile TKD’nin
faaliyetleri ya da projelerindeki değişim ve gelişmeler doğru orantılı değildir.

TKD’nin etkileşim sahası genelde disiplin bazlıdır. Oysaki eğitim, kültür, bilim, felsefe,
edebiyat, teknoloji gibi alanlardaki örgütsel yapıları da etkileşim sahasına katması
gerekmektedir.
Son kertede TKD’nin bilgi toplumu bağlamında çalışmalara başlamasından günümüze
kadar, yaşadığı örgütsel problemlere, maddi ve manevi güçlüklere rağmen, TKD bilgi toplumu
çalışmalarından yine de uzak kalmamıştır.
212
SONUÇ VE GENEL DEĞERLENDİRME
Toplumsal yapıların evrilme süreci, ekonomik üretim faktörlerine bağlı gerçekleşmiştir.
Tarım Toplumu’nda esas üretim faktörü toprak iken, Sanayi Toplumu’nda esas üretim faktörleri
sermaye ve hammaddedir. Gelinen noktada bilgi eksenli biçimlenen ve genel bir ifade ile “Bilgi
Toplumu” olarak adlandırılan toplumsal yapının, esas üretim faktörü Bilgi’dir. Ekonomideki
üretim faktörlerinin somut bir düzenden soyut bir düzene evrilmesindeki başat faktör
teknolojidir. Zira ekonomik olayların özünde teknolojik bir süreç yer alır ve teknoloji her
dönemde kendine özgü yeni bir toplumsal ilişkiler zinciri oluşturur.
Teknolojik gelişmelerin ardında yatan kuşkusuz bilimsel bilgidir. Buradan hareketle
toplumsal yapıların evrilme sürecinin genel çerçevede ekonomik üretim faktörlerine; ekonomik
üretim faktörlerinin teknolojik gelişmelere; teknolojik gelişmelerin bilimsel çalışmalara bağlı
gerçekleştiğini söylemek olanaklıdır. Bu durum aynı zamanda tarihsel süreçte bilginin toplumsal
yapılardaki konumunu anlama açısından oldukça önemlidir. Ancak toplumsal yapıların evrilmesi
her ne kadar teknoloji-ekonomi düzleminde gerçekleşiyor gibi gözükse de aslında kültür ve
uygarlığın senkronize paradigma değişimi üzerine gerçekleşmektedir. Bu bağlamda toplumsal
yapıların, toplumsal bütünü oluşturan ekonomik, politik, kültürel ve sosyal öğelerden, olgulardan
ayrı olduğu düşünülemez. Nitekim ABD, Japonya, Batı Avrupa ülkeleri gibi sanayi toplumunu
yaşamış ve bilgi toplumuna geçen ülkelerde kültür ve uygarlığın senkronizasyonunu görmek
olanaklıdır.
1900’lerde kavram olarak kullanılan; ancak kuramsal açıdan bakıldığında 1950 ve
1960’lı yıllarda A.B.D., Japonya, Batı Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerde bilgi
teknolojilerinin her geçen gün artan üretim ve kullanımına bağlı olarak ortaya çıktığı anlaşılan
bilgi toplumu, teknolojinin ekonomik dönüşümü sağladığı, uygarlığın günümüzdeki son aşaması
olup tamamlanmış bir olgu değildir. Teknolojideki baş döndürücü gelişim bu olgunun
dinamizmini sağlamaktadır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin sanayi, tarım, hizmet, eğitim,
sağlık, iletişim gibi insan yaşamının bütün bileşenlerini kapsayarak hemen her alanda
213
kullanılabilir olması, bilgi toplumunun en önemli özelliğidir. Her ne kadar bilgi toplumunun
sorunsalları hâlâ tartışılıyor olsa da “bilgi toplumu” kavramının popülerliği her geçen gün
artmaktadır.
Bilgi toplumu sorunsallarını iki açıdan değerlendirmek olanaklıdır. Bunların ilki, bilgi
toplumundaki “bilgi” nitelemesidir. Bilgi, yüzyıllar boyunca birbirinden farklı disiplinler
bağlamında incelenmiş, araştırılmış ve literatürü en geniş olan kavramlardandır. Bilgi
toplumunda “bilgi” ekonomik konumda biçimlenen, bireyin kendini gerçeklemesini olanaklı
kılan ve gelişimini destekleyen anlayıştan uzak, salt bir metadır. Bilginin metalaşması, bilginin
“toplumsallığı” ve “evrenselliği” açısından handikaplar oluşturarak,
“servet yaratma aracı”
olarak, bir zümre tarafından yönetilmesine neden olmaktadır. Bu durum kaçınılmaz olarak
toplumsal ve evrensel ilişkiler zincirini doğrudan etkilemekte, bilgi gereksinim duyan kişiye
değil; bilgiye “erişebilecek” olana yarar sağlamaktadır. Kavramsal manipülasyonun uluslararası
ekonomik-politik konjonktürdeki etkisi düşünüldüğünde, “ekonomik” bir çıkar kaygısının
olduğu açıkça görülmektedir. Bu bağlamda buradaki niteleme toplumsal illüzyon yaratmadan öte
değildir. Bilgi ve iletişim teknolojileri, bilimsel çalışmaların devrim niteliğindeki somut
ürünleridir. Teknoloji, bilimsel çalışmalara bağlı ilerlerken, teknolojinin yarattığı toplumsal
yapının adlandırmasında “bilim” yerine “bilgi” nitelemesi yapılması sorgulanması gereken bir
durumdur. Bilgi toplumu, toplumsal ekonomi eksenli çıkar yapısı oluştururken; bilim toplumu
evrensel çıkar yapısı oluşturur. Bilimsel ve teknolojik üretimlerin, toplumsal tabakaların
tamamına ulaşması gerekliliği, “toplumsal ekonomik çıkar” kaygısından ziyade “evrensel çıkar”
kaygısının ön planda olması, bilgi toplumuna özgü problemlerin yarattığı “ekonomik/teknolojik”
adaletsizliğin ve kutuplaşmanın giderilmesi amacıyla, yeni toplum yapısının “Bilgi toplumu”
yerine “Bilim toplumu” olarak adlandırılması daha rasyonel ve yaralı olacaktır.
Ötekisi ise bilgi toplumunun kendinden önceki toplumsal yapılardan ayrı ve bağımsız
olarak değerlendirilmesidir. Bilgi toplumu dinamiklerinin, bilgi ve iletişim teknolojilerinin,
toplumsal bütündeki değişimleri ve toplumsal bütüne etkisi ile diğer toplumsal yapılardaki
dinamiklerin toplumsal yapıda yarattığı değişim ve etki elbette ki aynı değildir. Ancak bu durum
214
bilgi toplumunu kendinden önceki toplumsal yapılardan bağımsız değerlendirmeyi ve salt bilgi
ve iletişim teknolojileriyle birlikte yeni bir toplumsal örgütlülük olarak görmeyi gerektirmez.
Bilgi toplumu, insanlığın tarihsel süreçteki deneyimlerinin, birikimlerinin en üst modelidir.
Girişte de ifade edildiği gibi bilgi toplumu kültür ve uygarlığın senkronize paradigma değişimi
üzerine gerçekleşmektedir. Dolayısıyla bilgi toplumu olgusunu, salt bilgi ve iletişim teknolojileri
üzerine temellendirmeye çalışan ülkeler, bilgi toplumu bağlamında başarılı olamamaktadır.
Bilgi toplumunun her ne kadar sorunsalları devam etse de bilgi toplumu dinamiklerinin,
ulusal ve uluslararası olguları biçimleyeceği su götürmez bir gerçekliktir. Nitekim gelinen
noktada
bilimsel
çalışmaların
büyük
çoğunluğu
“…Bilgi
Toplumu
Bağlamında…”
hazırlanmakta, incelemekte ve değerlendirilmektedir.
Her toplumsal yapı kendi dinamikleri bağlamında toplumsal bütünü etkileyen olgular
yaratmıştır. Feodalite tarım toplumunun, kapitalizm sanayi toplumunun, küreselleşme de bilgi
toplumunun olgusudur. Söz konusu olgular ekonomi politiğin ve buna bağlı olarak toplumsal
ilişkiler zincirinin biçimlenmesinde son derece etkili olmuştur. Küreselleşme olgusu yapısı, etki
alanı ve derinlikleriyle diğer iki olgudan ayırımlıdır. Zira küreselleşme salt ekonomik politiği
değil, sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel, sosyo-politik gibi alanları uluslararası boyutta etkisi
altına almıştır.
Gerek uluslararası politika ve diplomasi alanında gerek bu alana ait akademik
çalışmalarda en çok kullanılan terimlerin başında gelen küreselleşmenin genel geçer kabul gören
bir tanımı yoktur. Küreselleşme; uluslararasılaşma, evrenselleşme, liberalizasyon, Batılılaşma,
karşılıklı bağımlılık, modernizasyon gibi çeşitli terimlerle eşanlamlı olarak kullanılmaktadır.
Küreselleşmeyi olumsal açından değerlendirenler kadar, olumsuz açıdan değerlendirenler de
vardır. Küreselleşmeye atfedilen anlamlar,
bu değerlendirmelerin niteliğini belirlemektedir.
Burada önemli olan, küreselleşmenin bilgi toplumu açısından ne ifade ettiğidir.
215
Bilgi ve iletişim teknolojileri, ağlar aracılığıyla toplumsal bütünü oluşturan öğeler
arasında uluslararası etkileşimini kolaylaştırarak küreselleşmeyi olanaklı kılmaktadır. Özellikle
ekonomik açıdan, bilgi ve iletişim teknolojileri doğrudan ve hızlı iletişim bağları kurarak,
ekonomik faaliyetlerin koordinasyonunu sağlamaktadır. Bu bağlamda da bilgi ve iletişim ile
küreselleşme birbiri lehine gelişen iki güçlü faktör haline gelmektedir.
Küreselleşme siyasal düzlemde liberal demokrasi, ekonomik düzlemde serbest piyasa
ekonomisini savunur. Bu durum aynı zamanda bilgi toplumunun ekonomi politiğini gösterir. Bir
başka ifade ile bilgi toplumu liberal doktrinler üzerine kuruludur.
Bilgi toplumunda olduğu gibi küreselleşmede de bir kavramsal manipülasyon söz
konusudur. Zira küreselleşme, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ya da gelişmemiş ülkeler
üzerinde hegemonya sağlayarak çeşitli varlıklarını sömürme sürecidir. Küresel güçler bu süreci
devlet ve özel sektörden bağımsız kanallarla gerçekleştirerek, amaçlarına daha kolay
ulaşmaktadır. Sivil toplum kuruluşları da bu kanalların başında gelmektedir. Bu süreçte sivil
toplumun ön plana çık(arıl)ması, sürecin yarattığı dar boğazlardan kaynaklanmaktadır. Zira
Kapitalist ekonomik sistemin önemli bir bileşeni olan liberal politikaların, insan gereksinimlerini
komplike bir hale evirmesi, bu gereksinimlerin karşılanmasında devlet ve özel sektörün yetersiz
kalması, kaçınılmaz olarak devlet ve özel sektörden bağımsız bir oluşumu gerekli kılmıştır.
Nitekim STK’ların gelişiminin arkasında yatan en büyük etken, liberal felsefenin tekrar
güçlenmeye başlamasıdır. Neo-liberalizmin ilkeleri doğrultusunda, devletin üzerindeki sosyal
yükümlülüklerinin azaltılmasının bir yolu olarak STK’ların ön plana çıkartıldığı, “sivil toplum”
söyleminin neo-liberal felsefenin bir uzantısı haline geldiği görülmektedir.
Her ne kadar “Sivil toplum”, liberal düşüncenin güçlenmesiyle popülaritesi artmış bir
kavram olsa da sivil toplumun binlerce yıllık tarihi-felsefi geleneği vardır. Sivil topluma ilişkin
literatür oldukça geniştir. Antik Yunan’dan günümüze çeşitli biçimlerde tanımlanan sivil toplum,
kültürel sürecin devingen olgusudur. Toplumsal evrilmeye bağlı, kültürel sirkülasyonla her
216
dönem yeni bir anlam kazanan sivil toplum, gelecekte de yeni perspektifler doğrultusunda
biçimlenecek ve anlam zenginliğini artıracak kavramlardandır.
Tarihsel süreçte sivil topluma ilişkin yapılan tanımlara bakıldığında kavram genel
çerçevede sivillik, demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi konuları ön plana çıkararak bireyi
otoriter yapılara karşı koruma ve örgütsel bir güç oluşturma misyonuna sahiptir. Bir başka
ifadeyle, sivil topluma atfedilen anlam bireysel hak ve özgürlüklerin savunusunu gerçekleştiren
örgütsel güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Sivil toplumun kuramsal yapısı da bunu
göstermektedir.
Ancak buna karşın Marx, sivil topluma olumsuz bir misyon yüklemektedir. Marx, sivil
toplumu burjuva kapitalist toplumla denk tutar. Marx’a göre, sivil toplum yapı, devlet ise üst
yapıdır. İktisadi ilişkiler alanı olarak sivil toplum siyasi ve hukuki üst yapıyı oluşturan devletin
sosyo-ekonomik temelidir. Sivil toplum esas olarak mülkiyet ilişkilerine dayanan burjuva
düzeninin kendisidir; o, özel mülkiyet ve piyasa ilişkilerinin oluşturulduğu alan yani ekonomidir.
Bu yapı içinde sözleşme ilişkileri de kapitalist girişimcilerden yana işler. Bu bağlamda Marx’a
göre, devlet sivil topluma bağımlıdır, dolayısıyla devletin faaliyeti de hakim sınıfın çıkarları
doğrultusunda gerçekleşmektedir. Sivil toplumun, toplumsal ve siyasal yaşama damgasını vuran
burjuvaziyi doğurduğunu, bu bakımdan sivil toplumun olumsuz bir toplumsal yaşama kaynaklık
yaptığını düşünerek bu kavrama olumsuz bir misyon yüklemiştir.
Marx’ın, ekonomik ilişkiler bağlamında sivil topluma atfettiği anlam ile küreselleşme
sürecinde sivil topluma atfedilen anlam paraleldir. Bu durum Marx’ın teorisini doğrulamaktadır.
Ancak, tarihsel süreçte sivil toplumun bireysel hak ve özgürlükler bağlamındaki kazanımları
dikkate alındığında, sivil toplum kuramının salt burjuvalar lehine bir olgu olmadığı
anlaşılmaktadır. Nitekim Hindistan’daki Gandhi hareketi içinde hükümete karşı halkın haklarını
savunmak amaçlı kuruluşlar, sivil toplum etrafında kümelenmişlerdi. Bu bağlamda da
kavramlara yüklenen anlamlar ile eylemsel çıktılar koşullara göre değişkenlik göstermektedir.
217
Sivil toplum, bilgi ve iletişim teknolojilerinin sağladığı olanaklar ile boyut değiştirmiştir.
Artık sivil toplum aktörleri uluslararası çapta örgütlenerek “Küresel Sivil Toplum” olgusunu
meydana getirmişlerdir. Savaş, barış, eğitim, sağlık, nükleer gibi insanlığın tümünü ilgilendiren
konularda, sivil toplum örgütleri ağ etkileşimleri olanaklarından yararlanarak, resmi ve küresel
ideolojiye karşı muhalif bir güç oluşturmaktadır. Ancak bu durum yine de küresel güçlerin sivil
toplum kavramında yaptığı manipülasyonu engelleyememektedir.
Genel çerçevede bakıldığında bilgi toplumu, küreselleşme ve sivil toplum olgusu çoğu
kez birbiri lehine işleyen olgulardır. Her ne kadar kuramsal açıdan bilgi toplumu ve küreselleşme
birbiriyle ilintili olsa da sivil toplum kuramı yapısı itibariyle ayrımlı olmasına karşın bu iki
olguya entegre edilebilmiştir.
Sivil toplumun bu süreçte, sürecin lehine önemli bileşen konumda olması, sivil toplumun
ilgi ve uğraş alanı olan bireysel hak ve özgürlükler başta olmak üzere, demokrasi, insan hakları
gibi konuları da doğrudan etkilemiştir.
Yukarıdaki olgular bağlamında Türkiye’deki durum incelendiğinde, olguların Türkiye’de
konjonktüre göre biçimlendiği görülmüştür. Gerek bilgi toplumu ve küreselleşme gerekse sivil
toplum kuramının, Türk toplum yapısında “özgün çalışmalara” bağlı geliştiğini söylemek
olanaklı değildir. Bir başka ifade ile Türkiye’de bilgi toplumu ve bilgi toplumuna bağlı gelişen
olgular ile Türkiye’de toplumsal bütünü oluşturan öğelerin bu olgularla dinamik bir etkileşimi
söz konusu değildir. Tarihsel süreçte Türkiye’de toplumsal bütünü oluşturan öğelerin
birbirleriyle olan durağan ilişkisi bu duruma neden olmaktadır.
Bilgi toplumu dinamikleri toplumsal ekonomik, sosyal, politik, kültürel ve teknolojik
alanlarda “özgünlüğü” vurgular. Toplumsal bütün öğelerinin özgünlükten yoksun olması bilgi
toplumu olma yolundaki en büyük engeldir. Bu durum Türkiye açısından değerlendirildiğinde,
218
Türkiye’de ekonomik, politik ve teknolojik alanda Batı taklitçiliği alenen görülürken; sosyal ve
kültürel alanlarda Osmanlı İmparatorluğu yapısına bağlı bir “özgünlük” görülmektedir.
Bilgi toplumunun kendinden önceki toplumsal yapılardan ayrı ve bağımsız olarak
değerlendirildiği, buna bağlı olarak da bilgi toplumunu salt bilgi ve iletişim teknolojileri üzerine
temellendirmeye çalışan ülkelerden biri de Türkiye’dir. Türkiye’de bilgi toplumu alanında
yapılan çalışmalar ve hazırlanan raporlar bunu göstermektedir.
Bilgi toplumu açısından sorunsal olan bu durumun Türkiye’de yaşanmasını iki açıdan
değerlendirmek olanaklıdır. Bunların ilki Osmanlı’da toplumsal bütünü oluşturan öğelerin neden
olduğu geri kalmışlığın izleri silmek ve “yeni” bir medeniyetin inşasını gerçekleştirmek için
toplumsal bütün öğelerinin salt bir yöne, bilim ve teknolojiye kanalize edilmesidir. Nitekim
Cumhuriyetle birlikte Türk toplumunda yaşanan “Rönesans”, toplumsal öğeleri olumlu yönde
değişime zorlamış ve bu değişim kısa bir süre içinde toplumda etkisini göstermiştir. Ancak,
yaşanan bu toplumsal gelişmeye karşı duran ve geçmişin sembolik, kalıpsal anlayışından
vazgeçemeyenlerin varlığı da azımsanmayacak düzeydedir. Bu durum kaçınılmaz olarak eski ve
yeni Türk insanı arasında fikirsel ve eylemsel çatışmalara yol açmıştır. Cumhuriyet’in
kuruluşundan bu yana devam etmekte olan bu çatışma zemini, Türkiye’nin kaderini tayin etme
noktasında başat faktörlerden olmuştur.
Ötekisi ise, taklitçiliğin toplumsal bütünde yarattığı etkidir. Bir başka ifade ile
Türkiye’nin dış dinamiklere bağlı gelişen konjonktürel dalgalar karşısında kendine yer edinmek
amacıyla, olguları salt taklit etmesidir. Türkiye’nin AB sürecindeki “entegrasyon” çalışmaları
bu duruma ilişkin gösterilebilecek en somut örnektir.
219
Bilgi toplumunun kültür ve uygarlığın senkronize paradigma değişimi üzerine
gerçekleştiği göz önüne alındığında yukarıdaki iki durumun da rasyonalitesi tartışmaya açık hale
gelmektedir.
1958’de Avrupa ülkelerinin ekonomik düzlemde başlayan birlik çalışmaları, kısa sürede
olumlu sonuçlar vermiş, Avrupa Ekonomi Topluluğu kurulmuştur. Bunu izleyen yıllarda
topluluk, ekonomik birliğin yanı sıra politik, teknolojik, kültürel ve sosyal alanlarda da ortak
hareket etme gerekliliğini savunarak, diğer alanlarda da birliği sağlamıştır. Avrupa’da,
ekonomik, politik, sosyal, teknolojik ve kültürel birliğin oluşması ve bunların senkronize
etkileşimi ve gelişimi Avrupa’yı bir güç ve cazibe merkezi haline getirdi. Avrupa, Türkiye gibi,
gelişmekte olan ülkelerin odak noktasıydı.
Nitekim Avrupa Ekonomi Topluluğu’nun
kurulmasından 1 yıl sonra, 1959’da Türkiye topluluğa üye olmak için başvuruda bulunmuştur.
Türkiye’nin Batılılaşma ve çağdaşlaşma idesi Tanzimat’tan Cumhuriyet’e uzanan süreçte
ve bu sürecin devamında hep vardı. Türkiye’nin uluslararası arenada politik-ekonomikteknolojik bir güce sahip olabilmesi Avrupa Birliği yolunda ilerlemesinin en önemli
nedenlerindendir. Bununla birlikte gittikçe küreselleşen dünyada, ülkelerin “konjonktürel
dalgalanmalardan” etkilenme durumları, paydaşı oldukları güç ile doğru orantılı olacağından,
Türkiye’nin stratejik açıdan Avrupa Birliği yolunda ilerlemesinin bir diğer önemli nedenini
oluşturmaktadır.
Türkiye’nin kültürel iklim zenginliği; jeopolitik konumu, yeraltı ve yerüstü doğal
kaynakları da Avrupa’nın politik-teknolojik-ekonomik gelişiminin devamı ve pazarlama
stratejileri için çok şey ifade etmekteydi. Bu bağlamda Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkileri
“kazan-kazan” mantığı üzerine inşa edildi.
220
Avrupa Ekonomi Topluluğu, 1959 yılında yapılan başvuru üzerine Türkiye’nin kalkınma
düzeyinin tam üyeliğin gereklerini yerine getirmeye yeterli olmadığını bildirmiş ve tam üyelik
koşulları gerçekleşinceye kadar geçerli olacak bir ortaklık anlaşması imzalanması önerilmiştir.
12 Eylül 1963 tarihinde Ankara’da imzalanan anlaşmada geçen “tam üyelik koşulları
gerçekleşinceye kadar” ifadesi Türkiye açısından Avrupa Birliği yolunun kilit ifadesidir. Öyle ki
bundan sonraki AB süreci, bu ifadenin kıskacında biçimlenmiştir. Yarım asırlık süre zarfında
Türkiye AB’ye odaklanmış ve bu bağlamda çalışmalar yapmıştır.
Türkiye halkının, Avrupa Birliği’ne katılım noktasında hâlâ hem fikir olduğu
söylenemez. Bir yandan çağdaşlığın, ilerlemenin ancak Avrupa gibi “çağdaş ülkeleri” takip
etmek ve onlarla stratejik işbirliği içinde olma düşüncesine sahip olanlar ile Türkiye’nin
ilerlemesini,
çağdaşlaşmasını
kendi
öz
dinamikleriyle
ve
kendi
coğrafyasında
gerçekleştirebileceğine sahip olanlar hep bir fikirsel çatışma içindedir.
Türkiye’nin AB’ye üyeliği için yaptığı ataklar konjonktürel açıdan ilk etapta
olumlanabilir. Ancak, 50 yılı aşkın geçen süre zarfında “AB çıkarlarına” odaklı gelişmeler ve
uygarlık paradigmasındaki değişim, Türkiye’nin yeni bir stratejiye gereksinimini ortaya
çıkarmaktadır. Zira gelinen noktada AB’nin, uygarlığın son aşaması olarak kabul edilen bilgi
toplumu olma yolundaki çabaları, ABD ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerin gerisindedir. Her ne
kadar AB hazırladığı çerçeve programlarıyla bilgi toplumu yolunda adımlar atmaya çalışsa da
ABD ve Japonya’nın gerisindedir. Bu bağlamda Türkiye’nin yeni bir stratejik derinliğe
gereksinimi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Türkiye, bilgi toplumuna ya AB çalışmaları ekseninde girme çabasını sürdürecektir ya da
kendi dinamiklerini kullanarak bilgi toplumu olma yolunda ilerleyecektir. AB sürecinin açık uçlu
olduğu ve AB’nin kendi çıkarları bağlamında ilerleyeceği düşünülürse, Türkiye’nin kendi
dinamiklerini bilimsel paradigmalar doğrultusunda kullanarak bilgi toplumu olma yolunda
ilerlemesi daha rasyonel olacaktır.
221
Türkiye’deki sivil toplum olgusu, bilgi toplumunda olduğu gibi konjonktüre bağlı
değişkenlik göstermiş, Türkiye’nin toplumsal ve siyasal tarihine paralel olarak farklı dönemler
içinde farklı konumlar alarak gelişmiştir. Türkiye’de birçok olgu gibi sivil toplumun da politik
dehlizlerde kaldığını ve buna bağlı geliştiğini söylemek olanaklıdır.
Türkiye ve Osmanlı
devletinin farklı felsefi geleneğe bağlı olması, bu durumu oluşturan temel nedendir. Zira sivil
toplum, kuramı gereği otoriteler karşısında “baskı unsuru” oluşturan yapılardan meydana gelir ve
sivil toplum örgütlenme özgürlüğünün uzantısıdır. Osmanlının kendi idari yapısı, otoriteye karşı
direnebilecek ya da otoriteyi baskı altında tutacak oluşumlara izin vermemiştir. Bundan dolayı
Osmanlıdaki sivil toplum olgusu daha çok “inançsal” temelde gelişmiştir. Türkiye’nin idari
yapısı, otoriteye karşı direnebilecek ve otoriteyi baskı altında tutacak “felsefi” bir yapıya sahiptir.
Ancak Türkiye’nin kuruluş felsefesini topluma yayma sürecinde yaşanabilecek problemlere
önlem olması açısından, otoriteye karşı direnebilecek ya da otoriteyi baskı altında tutacak
oluşumlara izin verilmemiştir. Ne var ki bu tutum Türkiye’nin yalnız kuruluş zamanında
sergilenmemiştir. Türkiye’nin kuruluşunu izleyen dönemlerde, devletin hep bir “güvenlik
tehdidi” altında olduğu algısı, Askeri Darbelerin “meşru zeminini” hazırlamış, bu durum
hükümet dışı oluşumları; örgütlenme özgürlüğünü engelleyerek, Türkiye’de sivil toplumun
kuramsal gelişimini kısırlaştırmıştır. Bu bağlamda Türkiye’de daha çok “inançsal” ve “sosyal
yardım” eksenli faaliyetler yürüten sivil toplum örgütlenmeleri görülmüştür.
Türkiye’de sivil toplum, bilgi toplumunda olduğu gibi AB sürecine bağlı gelişim
göstermiştir. AB, sivil toplumun bilgi toplumunda ve küreselleşmedeki fonksiyonunu göz önüne
alarak kendi yapısında değişimler sağlamış, bu değişimler AB’ye aday üye ülkelerden de
istenmiştir. Türkiye de bu süreçte AB’nin yapısal değişimlerine entegrasyonu sağlamak amacıyla
çeşitli anayasal düzenlemelerle reformlar gerçekleştirmiştir. Bu bağlamda da genel bir ifade ile
Türkiye’de devlet-sivil toplum ilişkisinin konjonktürel nedenlere bağlı olarak iyileştiğini
söylemek olanaklıdır.
Çalışma kapsamında bir sivil toplum kuruluşu olarak incelenen Türk Kütüphaneciler
Derneği’nin Türkiye’deki sivil toplum olgusuna paralel bir çizgide geliştiği, değişim ve
222
dönüşümler
sağladığı
söylenebilir.
Konumuzun
içeriği
ve
derinliği
açısından
Türk
Kütüphaneciler Derneği temelde iki yönden değerlendirilmiştir. Bunların ilki tarihsel süreçte
TKD’nin sivil toplum bağlamında; ötekisi ise TKD’nin Bilgi Toplumu bağlamında
değerlendirilmesidir.
TKD’nin sivil toplum bağlamında değerlendirilmesi, sivil toplum kuramı ve sivil
toplumun bir türü olan mesleki örgüt/dernek dinamikleri göz önüne alınarak Mesleki Gelişim
Çalışmaları; Konferans, Panel, Sempozyum Düzenleme; Özlük Hakları; STK ile İlişkiler;
Devlet ile Otonom İlişkiler Geliştirme; Mesleki Standardizasyon Çalışmaları; Bilimsel
Çalışmalara Zemin Hazırlama, Örgütlenme ana başlıklarıyla yapılmıştır.
1949’dan gelinen noktaya kadar TKD, “Mesleki Gelişim Çalışmaları” ile “Konferans,
Panel, Sempozyum Düzenleme” faaliyetlerine oldukça önem vermiştir. TKD’nin söz konusu iki
eğilimi ulusal ve uluslararası düzeyde olup, hâlâ en çok önem verdiği faaliyet alanlarını
oluşturmaktadır. TKD’nin bu alanlardaki çalışma ağırlıkları ileri düzeydir ve TKD bu alanlara
ilişkin kararlı bir tutum sergilemiştir.
TKD’nin kuruluşundan bu yana kütüphanecilerin “Özlük Hakları” konusundaki
çalışmaları çok geç de olsa sonuç vermiş ve kütüphanecilerin özlük haklarında iyileşmeler
görülmüştür. Özellikle kütüphanecilerin “Teknik Hizmetler Sınıfı”na dahil edilmesi bu
iyileşmelerin öncülüğünü yapmaktadır. Ancak, kütüphanelerin yönetici kadrolarına meslek dışı
atamaların özlük haklarının kapsamında olduğunu düşünüldüğünde özlük hakları problemi hâlâ
devam etmektedir.
TKD’nin bir sivil toplum kuruluşu olarak sivil toplum kuramına uygun işleyişi, özellikle
de “Otonom İlişkiler” gerçekleştirmesi geç dönemde başlamıştır. Derneğin politik sahadaki
“tarafsız”(!) duruşu, otonom ilişkiler geliştirmeyi güçleştirmiş; resmi ideoloji bağlamında
223
faaliyet yürütmesine neden olmuştur. Derneğin, sivil toplum konjonktürene entegrasyonuyla
birlikte, özellikle 2000’li yıllardaki atılımları ve atakları, derneği sivil toplum örgütü olma
yoluna sevk etmiştir.
Türkiye Kütüphaneciliğinde yaşanan en ciddi problemlerden biri olarak görülen “Mesleki
Standardizasyon
Çalışmaları”nda
TKD
yeterince
çalışmalar
yapamamıştır.
Özelikle
kütüphanecilerin, sınıflama sistemleri, kataloglama çalışmaları, elektronik kataloglama
alanlarındaki eksikliklerini giderecek çalışmaların yeterli düzeyde olduklarını söylemek olanaklı
değildir. Ancak, derneğin son zamanlardaki atakları söz konusu problemin çözümüne yönelik
olumlu gelişmelere işarettir.
TKD’nin, mesleki gelişim çalışmaları ile konferans, sempozyum düzenleme faaliyetlerine
verdiği önem, bilimsel çalışmalara zemin hazırlamaktan uzak kalmıştır. Zira TKD, Türkiye
Kütüphaneciliğinin kendi dinamiklerini kullanarak, kütüphaneciliğe özgün ulusal üretimlere
kaynaklık edecek bilimsel bir zemin hazırlayamamıştır. Ancak, uluslararası projelerde paydaşlık
görevi üstlenmiş ya da uluslararası projelerin Türkiye Kütüphaneciliğine entegrasyon
çalışmalarını sağlamıştır. Derneğin özellikle 2000’li yıllardaki çalışmaları düşünüldüğünde
gelecekte özgün bilimsel üretimlere zemin hazırlayacağını öngörmek olanaklıdır.
TKD’nin Özlük Hakları; STK ile İlişkiler; Devlet ile Otonom İlişkiler Geliştirme;
Mesleki Standardizasyon Çalışmaları; Bilimsel Çalışmalara Zemin Hazırlama alanlarında
çalışma ağırlıkları vasat düzeydedir ve TKD bu alanlara ilişkin esnek bir tutum sergilemiştir.
TKD’nin tarihsel sürecinde yaşadığı en ciddi problemlerden biri de “Örgütlenme”dir.
Genelde TKD’nin yönetimsel tavırlarına ve aksiyonlarına, özelde de Türkiye’nin politik iklimine
bağlı olarak örgütlenme kısır bir döngüde gerçekleşmiştir. Kuşkusuz, üye aidiyetliğinin zayıf
olması örgütlenmede yaşanan önemli bir eksikliktir. Örgütlenme, sivil toplumu harekete geçiren
224
etken olgudur. Örgütlenmede yaşanacak problemler bütün iş süreçlerinin önünü tıkamaktadır.
TKD’nin, tarihsel süreçteki örgütsel problemi, bütün faaliyetlerini doğrudan etkilemiştir.
Derneğin, gönüllü bir hareket olduğu göz önüne alındığında yapılan çalışmalarda üyelerin
aidiyetlik duygusu yeterince gelişmemiştir. Bu durum kaçınılmaz olarak iş ve işlemlerim
birtakım insanlar tarafından yürütülmesine neden olmuştur. TKD’nin Örgütlenme alanında
çalışma ağırlığı zayıftır ve TKD bu alana ilişkin esnek bir tutum sergilemiştir.
TKD’nin bilgi toplumu bağlamında değerlendirilmesi ise Bilgi toplumu karakteristiğini
biçimleyen temel
olgular göz önüne alınarak; TKD’nin bilgi ve iletişim teknolojileri ve
küreselleşme eksenli çalışmaları ile bu çalışmaların türevleri bağlamında Bilgi Teknolojilerinin
Kullanımı; Özgün Bilimsel Çalışmalar Üretme & Proje Geliştirme; Sosyo-Ekonomik
Süreçteki Durum; Politik Süreçteki Durum ve Ağ Etkileşimi ana başlıklarıyla yapılmıştır.
Bilgi toplumu bağlamında değerlendirdiğimiz ilk dinamik, bilgi teknolojilerinin
kullanımıdır. TKD’nin 1999 yılında, resmi yayın organı Türk Kütüphaneciliği dergisini elektronik
ortamda yayınlamaya başlaması, bilgi teknolojisini kullanım açısından son derece önemlidir.
Ancak, resmi web sitesinin çok daha fonksiyonel olması gerekirken, resmi web sitesi oldukça
basit düzeydedir. Bununla birlikte üyelerin, şubelerin elektronik ortamda etkileşim olanağı
yoktur. Oysaki bilgi toplumunda ağ etkileşimi olmazsa olmazlardandır. Elektronik ortamın
yaratacağı sinerji, TKD’nin gelişimi açısından oldukça önem arz etmektedir. Ağ etkileşimi, hem
bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımını artıran hem de küresel sivil toplum olmayı etkileyen
bir dinamiktir. TKD’nin bileşenleriyle doğrudan etkileşimini sağlayacak bir ağ alt yapısı yoktur.
Her ne kadar TKD’nin resmi yayın organı e-ortamda yayınlansa da, ağ etkileşimi
sağlanamamıştır. Merkezi ve fonksiyonel bir organizasyon yapısına sahip TKD, güçlü bir ağ alt
yapısı hazırlayarak bileşenleriyle etkileşimi artırabilir. Üyelerin birbirleriyle iletişim kurmalarını
sağlamak, mesleki konuların tartışılmasını olanaklı kılmak, ulusal ve uluslararası mesleki
gelişmeleri takip etmek vb. amaçlarla ağ altyapısı hazırlanmalıdır. TKD’nin ağ etkileşimiyle
güçleneceği kaçınılmazdır.
225
Bilgi toplumunda, bilimsel bilgi ve teknoloji arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır.
Üretimde verimlilik ve artış sağlayan bilgi, organize bilimsel bilgidir. Bilimsel bilginin iş ve
çalışma ortamına uyarlanmasıyla biçimlenen teknoloji, bilimsel bilginin sürekli üretimine paralel
gelişmiştir. TKD, özgün bilimsel çalışmalar üretmekte yetersiz kalmıştır. Üretilen bilimsel
çalışmaların entegrasyonunu sağlama çalışmaları ile genelde proje ortaklığı çalışmalarında aktif
rol almıştır. TKD, Avrupa Birliği çalışmaları bağlamında projeler üretmiş, çeşitli uluslararası
projelerde proje paydaşlığı görevini üstlenmiştir. TKD’nin gelişimi açısından bu elbette ki
önemlidir. Ancak TKD, Türkiye Kütüphaneciliğinin dinamiklerini göz önünde bulundurarak
ulusal ve uluslararası bilimsel çalışmalar üretmeli, en azından bunlara zemin hazırlamalıdır.
Türkiye Kütüphaneciliğinde, kullanılan sınıflama sistemlerinden (LC, DOS, NLM), otomasyon
programlarına, yardımcı teknolojik araçlara kadar neredeyse kütüphanecilik gereksinimlerinin
tamamı ve kütüphaneciliğe bağlı oluşan olgular Batı menşelidir. Bu durum Türkiye
Kütüphaneciliği açısından önemli bir problemdir. TKD’nin bunu göz önünde bulundurması ve
buna yönelik girişimlerde bulunması önemli bir gerekliliktir.
Küreselleşme olgusunun yarattığı değişimler, kaçınılmaz olarak kavramlar üzerinde de
etkili oldu. Ekonomik ve politik değişim ve dönüşümler kavramlara yeni konumlar atfederek,
kavramların yeniden biçimlenmesini sağladı. Bilişim teknolojilerinin ağ üzerinden sağladığı
olanaklar, sivil toplum anlayışını daha dinamik hale getirdi. Bunlara bağlı olarak “Küresel Sivil
Toplum” anlayışı çıktı. Küresel sivil toplum, ağlar aracılığıyla örgütsel yapıyı genişletmiş, bir
konu üzerinde paydaşlığı olan grupları bir araya getirmiştir. TKD’nin IFLA, LIBER gibi
uluslararası kuruluşlara üyeliği, buna bağlı olarak oluşabilecek küresel sivil toplum ağına
entegrasyonunu kolaylaştıracaktır. Ayrıca TKD’nin kuruluşundan günümüze kadar IFLA’yı
yakından takip ediyor olması, bununla birlikte IFLA’nın neredeyse tüm organizasyonlarına
katılım göstermesi, Türkiye Kütüphaneciliğinin küresel sivil toplum etkileşimleri açısından
önemlidir. Ancak, küresel sivil toplum ağına entegrasyon sağlamadan önce, TKD’nin ulusal sivil
toplum ağını oluşturması Türkiye Kütüphaneciliği açısından daha öncelikli ve gereklidir.
226
Bilgi toplumunda sosyo-ekonomik sistem gönüllü bir sivil toplumdan oluşur. TKD
açısından sosyo-ekonomik süreç, bilginin toplumsallığı ile metalaştırılması arasındaki ilişkiyi
ifade etmelidir. TKD, bir yandan bilgiyi toplumun tüm kesimine tarafsız bir biçimde iletme
misyonunu gerçekleştirme çabası gösterirken, öte yandan metalaşan bilgiye erişim kanalları
üzerinde yoğunlaşmalıdır. 2000’li yılların başından günümüze hızla gelişen e-yayıncılık, dünyada
kâr marjı yüksek birkaç sektörden biri haline gelmiştir. E-yayıncılığın ve iletişim teknolojilerinin
pahalı olmalarına karşın kullanıcılar açısından sağladığı olanaklar ve bilgi toplumu dinamikleri
gereği kütüphaneler hizmet trafiğini online düzleme evirmiştir.
Kütüphanelerin ekonomik
durumları, kullanıcı gereksinimleri ve bilgi toplumunun yarattığı konjonktür göz önüne
alındığında, bu durum karşısında birtakım aksiyonların alınması kaçınılmaz olmuştur. Tam da bu
noktada TKD’nin, aksiyonlarda denge unsurunu oluşturarak, kütüphanecilerin lehine tavırlar
alıp, çalışmalar yapması gerekirdi. Ancak, TKD’nin faaliyetlerinde ya da projelerinde böyle bir
denge
unsuru
çalışmasına
rastlanmamıştır.
Bilgi-yayıncı-fiyat
denkleminde
TKD’nin,
kütüphanelerin de bu denklemin bir bileşeni olduğunu belirtmesi ve yayın fiyatlarının
belirmesinde, “pazarlık gücü”nden öte konsorsiyumlarda yer alması gerekmektedir.
Bilginin metalaştırılmasına tepki olarak ortaya çıkan “Açık erişim”, bilim ve
kütüphanecilik dünyası açısından birçok şeyi ifade etmektedir. Açık erişim kuramının bilginin
toplumsallaştırılmasındaki rolü oldukça yüksektir. TKD’nin, Açık Arşiv Ulusal Politikasını
belirlemek amacıyla “Açık Erişim ve Kurumsal Arşivler Danışma Kurulu” oluşturması, bilgiye
erişimin sosyo-ekonomik süreci açısından önemlidir. Ancak, Türkiye’de açık erişim çalışmaları
2006 yılından günümüze kadar ANKOS AEKA Çalışma Grubu tarafından yürütülmektedir. Bu
süreçte de TKD açık erişim çalışmalarına genelde katılım sağlamıştır. TKD’nin bu süreçte
edilgen konumdan etken konuma gelmesi, bilimsel çalışmalar hazırlaması gerekmektedir.
Bilgi toplumunun siyasal sistemi katılımcı demokrasidir. TKD, kuruluşundan 1990’lı
yılların başına kadar ulusal ve uluslararası politik olaylara mesafeli olmuştur. Ancak TKD, 90’lı
yılların başlarından günümüze kadar sivil toplum kuramına uygun tavırlar sergilemiş ve
227
toplumsal demokrasinin gelişimine katkı sunma çabası içinde olmuştur. Türkiye’nin politik
atmosferi, yeni gelişmelere ve değişimlere gebe durumdadır. TKD’nin özellikle Türkiye’nin
demokratik gelişimi için, demokratik açıdan kırılma noktaları oluşturabilecek süreçlerde net bir
duruş sergileyerek ve yazılı bir açıklama yapması, bilgi toplumu bağlamındaki katılımcı
demokrasinin içeriği açısından önemlidir.
TKD’nin Bilgi Teknolojilerinin Kullanımı; Özgün Bilimsel Çalışmalar Üretme & Proje
Geliştirme; Sosyo-Ekonomik Süreçteki Durum; Politik Süreçteki Durum alanlarında çalışma
ağırlıkları vasat düzeydir ve TKD bu alanlara ilişkin esnek bir tutum sergilemiştir. Bununla
birlikte TKD’nin Ağ etkileşimi alanında çalışma ağırlığı zayıftır ve TKD bu alana ilişkin esnek
bir tutum sergilemiştir.
Görüleceği üzere TKD’nin, gerek sivil toplum gerekse bilgi toplumu bağlamındaki
çalışmalarında, faaliyetlerinde iç ve dış dinamiklerden kaynaklı önemli problemleri / eksiklikleri
bulunmaktadır. Sivil toplumun kuramı ve bilgi toplumunun ana dinamikleri çerçevesinde
düşünülen aşağıdaki önerilerin, söz konusu problemlerin çözümüne yönelik olacağı
kanısındayım.
TKD’nin tarihsel süreçte yaşadığı en önemli problemlerin başında örgütlenme
gelmektedir. Üye aidiyetliğinin yetersizliği, doğal üyelerle etkileşim kısırlığı, örgütlenme
modeli, organizasyon yapısı, alternatif örgütlerin varlığı gibi nedenler TKD’nin örgütsel
gelişimine direkt etki eden olumsuz faktörlerdir. TKD, BBY disiplinini oluşturan bileşenlere
yönelik örgütlenme çalışmaları gerçekleştirmelidir. Bu bağlamda TKD örgütsel ağını geliştirmek
için;
228
Derneğin dinamosu olan Öğrencilere yönelik olarak;
TKD’nin gençlik örgütlenmesi “TKD Kampüs”, yurt çapında örgütlenmelidir.
TKD, geleceğin saha elemanlarına, eğitim ve öğretim dönem başları başta olmak üzere yılın
belli dönemlerinde üniversitelerde derneğin tanıtımını yapmalıdır. Öğrencilerin derneğe üye
yapılmaları sağlanmalıdır.
TKD, üniversitelerde öğrenci temsilcilikleri oluşturmalıdır ya da TKD Kampüs aracılığıyla
bu temsilciliği geliştirmelidir,
TKD, öğrencilere yönelik ödüllü proje yarışmaları düzenlemelidir,
TKD, her yılın sonunda “sunduğu katkılardan dolayı” birkaç öğrenciyi onurlandırmalıdır,
TKD, başarılı üye öğrencilere iş olanaklarında öncelik tanınmasını sağlamalıdır,
TKD, öğrencilere yönelik projeler geliştirmelidir,
TKD, kurumlar arası öğrenci değişimlerine öncülük etmelidir,
TKD, her yıl en az iki öğrenciyi yurt dışındaki gelişmeleri yerinde görmesi açısından
öğrencilerin yurt dışına gitmelerini sağlamalıdır,
TKD, öğrencilerin bilimsel projeler geliştirmesine zemin hazırlamalıdır,
TKD, bünyesinde firma rehberleri hazırlanmalı ve iş duyuruları TKD web sitesinde yer
almalıdır,
TKD üniversiteler arası etkileşimi artırmak amacıyla öğrenci kongrelerinin oluşturulmasını
sağlamalıdır,
TKD, ağ etkileşimiyle öğrencilerin bir platformda toplanmasını sağlamalıdır,
TKD, “TKD Kampüs” aracılığıyla öğrencilere yönelik bir bülten hazırlanmasını sağlamalı
ve bülteni Türk Kütüphaneciliği Dergisi altında yayınlamalıdır.
Öğrencilere yönelik yukarıda sıralanan ve türevindeki çalışmaların yapılması öğrencilerin
dernekle etkileşimini artıracaktır. Derneğin öğrenciler açısından cazibe merkezi haline gelmesi
kaçınılmaz olarak öğrencilerin, öğrencilik yaşamlarında ve sonrasında derneğe olan bağlılığını
artıracaktır.
229
Saha elamanlarına yönelik olarak;
Günümüzde Bilgi ve Belge Yönetimi ekseninde faaliyet gösteren 10 tane dernek vardır.
Bunlar;
Anadolu Üniversite Kütüphaneleri Konsorsiyumu Derneği (ANKOS), Arşiv
Çalışanları Derneği (ARCADER), Avrasya Kütüphaneciler Birliği, Balkan Kütüphaneler
Birliği, Kıbrıs Türk Kütüphaneciler Derneği, Okul Kütüphanecileri Derneği, Türk Arşivciler
Derneği, Türk Hukuk Kütüphanecileri Platformu, Türk Kütüphaneciler Derneği (TKD),
Üniversite ve Araştırma Kütüphanecileri Derneği (ÜNAK)’dır. Bu derneklerin her biri kendi
uğraş
alanları
çerçevesinde
faaliyet
göstermektedir.
Tarihsel
süreçte
Türkiye
Kütüphaneciliğinin en eski sivil toplum örgütü olan TKD’nin, bu oluşumların nedenini
sorgulaması kaçınılmaz bir gerekliliktir. Sivil toplum örgütlerinin gönüllü bir işleyişe sahip
olması, buna bağlı olarak bir sivil toplum kuruluşunda aktif çalışmalar yapan bir üyenin,
başka bir sivil toplum örgütünde de aktif çalışmalar yapma olasılığı düşüktür. Bu durum
TKD’nin örgütsel gelişimi açısından olumsuzdur. Yukarıda sıralanan mesleki derneklerin
birçoğunun oluşumu, TKD’den kopmalarla meydana gelmiş ya da TKD’nin yetersiz saha
çalışmalarından kaynaklanmıştır. Bu bağlamda TKD geriye dönük kendini sorgulamalı ve
TKD’den kopmaları meydana getiren olguları inceleyerek aksiyonlar almalıdır,
TKD, saha elamanlarının gelişimine katkı sunacak bir platform hazırlamalıdır,
TKD, mesleki standartların gelişimine öncülük etmelidir. Bunu gerçekleştirmek için, yurt
çapında kurum ve kuruluşlarda “saha elemanları komitesi” kurulmasını sağlayarak, web
üzerinden etkileşim ağı oluşturmalıdır,
TKD, kurumlar arası personel değişimlerine öncülük etmelidir,
TKD, her yıl en az iki saha elamanını yurt dışındaki gelişmeleri yerinde görmesi açısından
saha elamanlarının yurt dışına gitmelerini sağlamalıdır,
TKD, yurt dışındaki meslektaşlarla etkileşimi sağlamalıdır. Bunu gerçekleştirmek için bilgi
ve iletişim teknolojilerinden yararlanarak ağ etkileşimi yaratmalıdır.
Üye aidatlarının sms üzerinden alınması sağlanmalıdır. Üç ayda bir dernek üyesinin kayıtlı
GSM operatöründen, yıllık aidatın dört biri tahsil edilmelidir. (üye aidatlarının
ödenmesinde yaşanılan sıkıntılar düşünüldüğünde derneği maddi açıdan oldukça
rahatlatacaktır)
TKD her yıl belli dönemlerde yurt gezileri düzenlemelidir. Sosyal aktiviteler belirli
bölgelerle sınırlı kalmamalıdır.
230
Saha elamanlarına yönelik yukarıda sıralanan ve türevindeki çalışmaların yapılması saha
elamanlarının dernekle etkileşimini artıracaktır. Derneğin saha elamanları açısından cazibe
merkezi haline gelmesi kaçınılmaz olarak saha elemanlarının derneğe olan bağlılığını
artıracaktır.
Akademisyenlere yönelik olarak;
TKD, saha elamanları ile akademisyenler arasında köprü görevi üstlenmelidir,
TKD, Türkiye Kütüphaneciliğinin dinamiklerini göz önünde bulundurarak ulusal ve
uluslararası
bilimsel
çalışmalar
üretilmesi
noktasında
akademisyenlere
zemin
hazırlamalıdır. Türkiye Kütüphaneciliğinde, kullanılan sınıflama sistemlerinden (LC,
DOS, NLM), otomasyon programlarına, yardımcı teknolojik araçlara kadar neredeyse
kütüphanecilik gereksinimlerinin tamamı ve kütüphaneciliğe bağlı oluşan olgular Batı
menşelidir. Bu durum Türkiye Kütüphaneciliği açısından önemli bir problemdir.
TKD’nin bunu göz önünde bulundurması ve buna yönelik girişimlerde bulunması önemli
bir gerekliliktir,
TKD, özellikle ulusal sınıflama sisteminin kurulması için bünyesinde akademik bir
çalışma platformu hazırlamalıdır. Bilgi toplumunun organize bilimsel bilgi üzerine
kurulduğu düşünüldüğünde, ulusal sınıflama sisteminin kurulmasıyla atılacak adımlar
beraberinde yeni bilimsel çalışmaları da getirecektir,
TKD, yurt dışındaki akademisyenlerle etkileşimi sağlamalıdır. Bunu gerçekleştirmek için
bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanarak ağ etkileşimi yaratmalıdır,
TKD, akademisyenlere bilimsel çalışmaları için sponsor sağlama girişimlerinde
bulunmalıdır,
TKD, bünyesinde “ders kitapları serisi” oluşturarak, akademisyenlerin yayın üretmelerini
teşvik etmelidir.
Akademisyenlere yönelik yukarıda sıralanan ve türevindeki çalışmaların yapılması
akademisyenlerin dernekle etkileşimini artıracaktır. Derneğin akademisyenlere sağladığı
olanaklar artıkça, akademisyenlerin derneğe olan bağlılıkları kaçınılmaz olarak artacaktır.
231
Kuşkusuz örgütsel ağın gelişimi yalnız TKD’nin çalışmalarına bağlı değildir. Bilgi ve
Belge Yönetimi oluşturan bileşenlerin “sivil toplum” olgusunun farkındalığında olması
gerekmektedir. Akademisyenlerin, sivil toplum kuramı ile bilgi arasındaki korelasyonu akademik
çerçevede ele alması, öğrencilerin sivil topluma olan ilgisini artıracağı olasıdır. Bu bağlamda
akademisyenler, sivil toplumun gerekliliğini ve sivil toplumun amaç-eylem çıktısının bilginin
toplumsallaştırılmasıyla olan bağını kurmalıdır.
Bununla birlikte örgütlenme sorunsalına TKD’nin organizasyon yapısından bakmak da
olanaklıdır. Organizasyon yapılarının örgütsel gelişim ağı üzerindeki etkileri yüksektir. Nitekim
organizasyon yapıları örgütlenmenin omurgasını oluşturmaktadır. TKD’nin, kuruluşundan
günümüze kadar organizasyon yapısı merkezi ve fonksiyonel bir yapıdadır. TKD, 1961’deki Ana
Tüzük değişikliği ile şube bazında örgütsel gelişim sağlamaya çalışmıştır. Bu durumu TKD’nin
gelişimi için ilk etapta olumlamak olanaklıdır. Ancak tarihsel süreçte şubelerin üye sayıları,
faaliyetleri ve maddi yetersizlikleri düşünüldüğünde şube bazlı örgütlenmenin çok da yarar
sağlamadığı görülmektedir. Bu bağlamda TKD, geleneksel organizasyon yapısına karşı
konjonktür bağlamında alternatif organizasyon modeli geliştirmek durumundadır.
Geliştirilecek organizasyon modeli bilgi toplumu dinamikleri bağlamında çok merkezli, dernek
içi konfedarasyonel bir işleyiş yapısında ve güçlü bir ağ etkileşimine sahip olmalıdır. Yeni
organizasyon yapısının, örgütsel problemin çözümünü de beraberinde getirmesi yüksek
olasılıktır.
Ek1’de TKD’ye yönelik olarak organizasyon yapısı önerisinde bulunulmuştur. Buna göre;
 TKD’nin şubeler bazında yaşadığı örgütsel problemler karşı, “bölgesel çalışma modeli”
hayata geçirilmeli,
 TKD bünyesinde bütçe havuzu hazırlanmalı, gelir elde etmekte güçlük çekebilecek
bölgelere bütçe havuzundan destek sağlanmalı,
232
 TKD üyelerin tamamını koordinasyon ve komisyon merkezleri ile “etken” konuma
getirmeli, her üye ilgi alanına göre, üyelik esnasında bir koordinasyon ya da komisyon
merkezine atanmalı,
 Bilgi ve iletişim teknolojileriyle bileşenler arasında “etkileşim ağı” kurulmalı,
 İş ve işlem süreçleri bilgi ve iletişim teknolojileriyle ağ üzerinden yönetilmelidir.
Yukarıda sıralanan maddelerin türevlerini çoğaltmak olanaklıdır. Ancak önemle
belirtilmesi gereken husus, yeni organizasyon yapısında bilgi ve iletişim teknolojilerinden son
derece yararlanılması gerekmektedir.
Bütün bunların yanı sıra Türkiye Kütüphaneciliğinin örgütsel gelişimi açısından alternatif
bir yol düşünmek de olanaklıdır. TKD’nin, örgütsel problem başta olmak üzere yaşadığı diğer
problemleri göz önüne alarak kendini fesih etmesi ve bilgi toplumu dinamikleri bağlamında,
BBY alanında faaliyet gösteren diğer örgütsel yapılarla birleşerek, Türkiye Bilgi ve Belge
Yönetimi Konfederasyonu’nun kurulmasına öncülük etmesi, Türkiye Kütüphaneciliği açısından
önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Söz konusu federasyonun kurulması örgütsel gücü
doğrudan olumlu yönde etkileyecektir. BBY bileşenlerinin tek bir çatı altında toplanması,
konfederasyonun çok merkezli ve güçlü bir ağ etkileşimine sahip olması, Türkiye’de bilgi
toplumu çalışmalarına daha fazla katkı sunacaktır.
TKD’nin tarihsel süreçte yaşadığı bir diğer önemli problem de “Saha Etkileşimi”dir.
Kütüphaneler ve enformasyon merkezlerindeki değişim ve gelişimeler ile TKD’nin faaliyetleri
ya da projelerindeki değişim ve gelişmeler doğru orantılı değildir. Kaçınılmaz olarak bu durum
TKD’nin meslek sahasıyla etkileşimini zayıflatmaktadır. Kuşkusuz bu durum da örgütsel ağ ile
yakından ilintilidir. Her ne kadar TKD, kongre, konferans, sempozyum gibi aktivitelerle “saha”
ile bağ kurmaya çalışsa da teknolojideki akıl almaz gelişim karşısında yetersiz kalmıştır.
TKD’nin mevcut organizasyon yapısıyla teknolojilerdeki değişim ve gelişimi sürekli takip
etmesi olanaklı değildir. TKD organizasyon yapısının çok merkezli ve esnek olacak biçimde
233
değişmesi, üyelerin tamamını etken konuma getireceğinden, teknolojideki değişimi ve gelişim
başta olmak üzere, “sahanın” takibi kolaylaştıracaktır.
Türkiye’nin kuruluşunda günümüze “kütüphanecilik, arşivcilik, bilgi merkezleri”
alanında çıkan kanunların yetersizliği ve köhneliği tartışılagelen bir konudur. Özellikle Türkiye
Kütüphaneciliğinin yaşadığı yasal problemler, kütüphanelere meslek dışı atamaların yapılması ve
kütüphaneciliğin politik dehlizlerin kıskacında bırakılması Türkiye’de kütüphaneciliğin gelişimi
önünde büyük bir engeldir. Buna yönelik olarak TKD, paydaş olduğu sivil toplum örgütleriyle
“Kütüphanelere, Arşivlere, Bilgi Merkezlerine” yönelik olarak, “Çağdaş Yaklaşımlarla Çağdaş
Kütüphanecilik İçin” başlığıyla deklarasyon yayınlamalı ve bunlara yönelik aksiyonlar almalıdır.
Bu durum her platformda dile getirmelidir. Özellikle “Türkiye’nin AB süreci” bu durumun TKD
ve paydaşlarının lehine işlemesini olanaklı kılabilir. TKD ve paydaşı olan sivil toplum
örgütlerinin,
Türkiye’nin
AB sürecine özgün bilimsel
projelerle
katılım
sağlaması,
“Kütüphanelere, Arşivlere, Bilgi Merkezlerine” yönelik kanunların çıkmasını hızlandırabilir.
TKD’nin etkileşim sahası genelde disiplin bazlıdır. Oysaki TKD, multidisipliner bir
alanının sivil toplum uzantısıdır. Bu bağlamda TKD’nin eğitim, kültür, bilim, felsefe, edebiyat,
teknoloji gibi alanlardaki örgütsel yapıları da etkileşim sahasına katması gerekmektedir.
Özellikle TKD’nin gelenekselleşmiş Kütüphane Haftası kutlamalarından vazgeçerek; sözü edilen
örgütsel yapılarla işbirliği içinde Kütüphane Haftası kutlamaları başta olmak üzere yeni
aktiviteler gerçekleştirmesi gerekmektedir. Aktivitelerde belki de en çok önemsenmesi ve dikkat
edilmesi gereken husus, halkın konumudur. Halkın edilgen olduğu aktivitelere çok da rağbet
etmeyeceği düşünülürse, aktivitelerde halkın etken konuma getirilmesi kaçınılmazdır. Bir başka
deyişle aktivitelerin bir film olduğu düşünülürse, halkın da bu filmin aktör(ü)leri olması
gerekmektedir.
Son aşamada TKD tarihsel süreçte yaşadığı, örgütsel problemler başta olmak üzere,
maddi ve manevi güçlüklere rağmen gerek sivil toplum olgusu bağlamında gerekse bilgi toplumu
234
bağlamında Türkiye Kütüphaneciliği açısından önemli bir sivil toplum kuruluşudur. TKD’de
90’lı yıllarda başlayan değişim ve dönüşümler olumlu etkiler yaratmış, 2000’li yıllara
gelindiğinde TKD değişim ve dönüşümün meyvelerini almaya başlamıştır. TKD’nin bilgi
toplumunun yarattığı değişim ve dönüşümler karşısında yapısal değişimler sağlaması, TKD’yi
güçlü kılacağı kaçınılmazdır. Ancak, bu noktada TKD’nin bilgi toplumunun yarattığı kavramsal
manipülasyonlar karşısında, TKD’yi biçimleyen kuram açısından aksiyonlar alması son derece
önemlidir.
235
KAYNAKÇA
.
AB Çerçeve Programları (FP7), Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı.
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=45035& (03.12.2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
AB Horizon 2020 Çerçeve Programı
http://www.h2020.org.tr/en/node/190 (06.12.2014 tarihinde çevrim içi erişildi.)
AB’ye Genel Bakış, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı
http://www.ab.gov.tr/files/rehber/02_rehber.pdf . (22. 11. 2014 tarihinde çevrim içi olarak erişildi.)
Akatay, Ayten, Nazan Yelkikalan. Sivil Toplum Kuruluşlarında Gönüllülük ve İnsan Kaynakları,
Ekin Yayınları, Ankara 2007.
Akçay, Belgin. “Avrupa Birliği’nin Ekonomik Kriterleri ve Türkiye” Maliye Dergisi, Sayı 155,
Temmuz-Aralık, (2008).
Akçeken, Ebru. Avrupa Birliği’ne Uyum Sürecinde Türkiye’deki Enformasyon Hizmetleri,
Hacettepe Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2003.
Akın, Mehmet Ali. “Bilgi Toplumu ve Dernekler” Türk Kütüphaneciliği, c.8, s.1 (1994).
Akıncı, Selçuk. “Sivil Toplum, Sivil Toplum Kuruluşları ve Sivil Toplum Kuramcıları”
Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi, Sayı 11 (2014).
Akpınar, Haldun. “Enformasyon Teknolojisi ve İşletmecilik Öğretimine Etkileri” İ.Ü İşletme
Fakültesi Dergisi, c.27, s.1, Nisan (1998).
Aktan, C. Coşkun, Mehtap Tunç. “Bilgi Toplumu ve Türkiye” Yeni Türkiye Dergisi, OcakŞubat, (1998).
Aktan, Coşkun Can, İstiklal Y. Vural. Yeni Ekonomi ve Yeni Rekabet. TİSK Yayınları, Ankara
2004.
Aktaş, Celalettin. “Enformasyon Bağlamında Türkiye” Selçuk İletişim, c.4, s.4 (2007).
236
Aktel, Mehmet. “Küreselleşme Süreci ve Etki Alanları”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi, c.6, s.2 (2001).
Amsterdam Antlaşması (Bütünleştirilmiş Haliyle Avrupa Birliği Kurucu Antlaşmaları), İktisadi
Kalkınma Vakfı, İstanbul 2000.
Arıkan, Zeki. “Halkevlerinin Kuruluşu ve Tarihsel İşlevi” Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp
Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, c.6, s.23 (1999).
Arslan, Osman. Kuramsal ve Tarihsel Aşamalarıyla Sivil Toplum ve Türkiye Gerçeği, Bayrak
Yayınları, İstanbul 2001.
Arslantürk, Zeki, M. Tayfun Amman. Sosyoloji: Kavramlar, Kurumlar, Süreçler, Teoriler,
Çamlıca Yayınları, (Gözden geçirilmiş 9. Baskı), İstanbul 2013.
Aslan, Mehmet, Gazanfer Kaya. “1980 Sonrası Türkiye’de Siyasal Katılımda Sivil Toplum
Kuruluşları” C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, c.5, s.1 (2004).
Aslan, Mehmet, Gazenfer Kaya “1980 sonrası Türkiye’de Siyasal Katılımda Sivil Toplum
Kuruluşları” C.Ü İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, c.5, s.1 (2004).
Aslan, Seyfettin. “Sivil Toplum ve Demokrasi” Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi, Dergisi, c.15, s.2 (2010).
Aşık, Esra Seyhan. Bilgi Toplumu Çerçevesinde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne Uyumu,
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Trabzon, 2006.
Ata, A. Yılmaz. “Yeni Ekonomik Düzenin Kavramsal Çerçevesi ve Ekonomilere Sunduğu
Fırsatlar: Adana Ekonomisi Üzerine Bir İnceleme”. Ç.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
c.18, s.1 (2009).
Atılgan, Doğan. “Bilgi Yönetimi Kavramı ve Gelişimi” Türk Kütüphaneciliği, c.23, s.1 (2009).
Atılgan, Doğan. “Türk Kütüphaneciliği Dergisinin Yayın
Kütüphaneciliği, c.16, s.3 (2002).
Yaşamındaki Yeri”
Türk
237
Avrupa Birliği Tarihçesi, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı
http://www.ab.gov.tr/index.php?p=105&l=1
Avrupa Birliği’nde Bilgi Toplumu’na Geçiş Çalışmaları, hazırlayan Seda Akçam, TOBB,
Ankara 2006.
Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu Kuran Anlaşma
http://www.avrupa.info.tr/fileadmin/Content/EU/bir_bakis/AvrupaKomurveCelikToplulugunuKuranAntlasma.pdf
Aydın, Mustafa. Bilgi Sosyolojisi, Açılım Kitap, İstanbul 2010.
Aydoğanoğlu, Erkan. Emek Sürecinin Dönüşümü, Kültür Sanat-Sen, Ankara 2011.
Aygün, Banu, Ahmet Mutlu. “Ekolojik Toplumun Organik Toplumlailişkisi Üzerine”, Ankara
Üniversitesi SBF Dergisi, c.61, s.1 (2006).
Aysal, Necdet. “Anadolu’da Aydınlanma Hareketinin Doğuşu: Köy Enstitüleri”, Ankara
Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, s.35-36, Mayıs-Kasım (2005).
Balan, Stelian-Gheorge. “Information Society: Content, Manifestation, Socioeconomic
Implications”. Internal Auditing & Risk Management. Anul. VIII, Nr. 2 (30), June (2013).
Başaran, İsmail. “Sivil Toplum Kuruluşları Yerel Demokrasinin Neresinde?” Yerel Siyaset, Sayı
19, (2007).
Bayar, Fırat. “Küreselleşme Kavramı ve Küreselleşme Sürecinde Türkiye” Uluslararası
Ekonomik Sorunlar, Sayı 32, (2010).
Bayır, Dilek. “AB Projelerinde Bilgi Hizmetlerine Yeni Açılımlar” ÜNAK’06: Bilimsel İletişim
ve Bilgi Yönetimi, 2006.
Bayraç, H. Naci. “Yeni Ekonomi’nin Toplumsal, Ekonomik ve Teknolojik Boyutları”,
Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c.4, s.1 (2003).
238
Becla, Agnieszka. “İnformation Society and KnowledgeBased Economy development Level and
The Main Barriers-Some Remarks. Interdisciplinary Approach to Economics and Sociology, c.5
s.1 (2012).
Bell, Daniel. Welcome to the Post Industrial Society, Physics Today, 1976.
Berkkurt, A.Günce. “Bir Bilgi ve Bilme Kuramı Olarak Sosyoloji”. Sosyoloji Dergisi. 3. Dizi.
22. Sayı. (2011).
Bilgi Toplumu Politikaları Üzerine Bir Değerlendirme (Dünya ve Türkiye), TÜBİTAK, Eylül,
2002.
Bilgi Toplumu Stratejisi. Devlet Planlama Teşkilatı. Ankara 2006.
Bir Medeniyetin İz Düşümü: Vakıflar, http://www.vgm.gov.tr/sayfa.aspx?Id=3 (27.12.2014
tarihinde çevrimiçi olarak erişildi)
Black, C. E. Çağdaşlaşmanın İtici Güçleri, (Çeviren F. Gümüş) Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, Ankara 1986.
Bozkurt, Veysel. Enformasyon Toplumu ve Türkiye, Sistem Yayıncılık, İstanbul 1997.
Bulut, Mehmet. “Osmanlı Ekonomi Politiği’ne Yeniden Bir Bakış” BİLİG, Yaz 2012/Sayı 62.
Burke, Peter. Bilginin Toplumsal Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2010.
Cicioğlu, Filiz. Sivil Toplum-Dış Politika İlişkisi Çerçevesinde Sivil Toplum Kuruluşlarının
Türkiye’nin Avrupa Birliği Politikasına Yaklaşımı, Avrupa Birliği Bakanlığı, Ankara 2011.
Çaha, Ömer. Aşkın Devletten Sivil Topluma, Gendaş Kültür Yayınları, İstanbul 2000.
Çaha, Ömer. “1980 Sonrasında Türkiye’de Sivil Toplum Anlayışları”, Yeni Türkiye, s.18 (1997).
239
Çaha, Ömer. “Cumhuriyet Türkiye’sinin İlk Yıllarında Sivil Toplum” İslami Araştırmalar, c.8
s.2, Bahar Dönemi (1995).
Çaha, Ömer. “Osmanlı’da Sivil Toplum” Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, c.49,
s.3-4 (1994).
Çaha, Ömer. Sivil Toplum Aydınlar ve Demokrasi, İz Yayıncılık, İstanbul 1999.
Çelik, Ahmet. “Bilgi Toplumu Üzerine Bazı Notlar” Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Dergisi, c.15, s.1 (1998).
Çelik, Mehmet Yunus. “Boyutları ve Farklı Algılarıyla Küreselleşme” DPUJSS Number 32, Vol
II, April (2012).
Çelik, Murat. Bilgi ve Hikmet, Enformasyon Toplumunun Belleği. Kaknüs Yayınları, İstanbul
2004.
Çepel, Zuhal Ünalp. “AB Sivil Toplum Diyaloğu ve Türkiye: Demokratikleşme Bağlamında
Sorunlar ve Beklentiler”
http://www.siviltoplumakademisi.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=411:ab-siviltoplum&catid=54:sivil-toplum-bilinci&Itemid=132 (03.01.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
Çötok, Nesrin Akıncı. “Sanayi Toplumundan Bilgi Toplumuna Geçis Sürecinde Eğitim Olgusu”,
Sakarya Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya, 2006.
Demirel, Nuri. Kuramsal ve Tarihsel Aşamaları ile Sivil Toplum ve Türkiye, İstanbul
Üniversitesi, Doktora Tezi, İstanbul, 2009.
Doğan, Cem, Nilay Öcal. Yeni İktisat Politikaları ve Yenilik İktisadına Eleştirel Yaklaşım. Detay
Yayıncılık, Ankara 2007.
Duman, Fatih. “Sivil Toplum”, Siyaset (ed. Mümtaz’er Türköne), Lotus Yayınevi, Ankara 2003.
Dura, Cihan, Hayriye Atik. Bilgi Toplumu, Bilgi Ekonomisi ve Türkiye, Literatür Yayınları,
İstanbul 2002.
Dura, Cihan. Bilgi Toplumu. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990.
240
Durna, Ufuk, Yavuz Demirel. “ Bilgi Yönetiminde Bilgiyi Anlamak”, Erciyes Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 30, Ocak-Haziran (2008).
Ehrenberg, John. Civil Society: The Critical History of an Idea, NY University Press, NewYork
1999.
Ekizceleroğlu, Caner. “Türkiye’de Bilgi Ekonomisi ve Bilgi Yoğun Malların Dış Ticareti (19692009)” Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi. c.XXX, s.I (2011).
Erkan, Hüsnü, Canan Erkan. Kültür Politikamızda Yeni Boyutlar. T.C. Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1998.
Erkan, Hüsnü. “Bilgi Toplumu ve Ekonomik Kalkınma”.
http://kisi.deu.edu.tr/husnu.erkan/ (01.05. 2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
Erkan, Hüsnü. “Türkiye’nin Stratejik Önceliği: AB ya da Bilgi Toplumu” Stratejik Araştırmalar
Dergisi, Sayı 13 (2009).
Erkan, Hüsnü. Bilgi Toplumu ve Ekonomik Gelişme, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
İstanbul 1997.
Erkan, Hüsnü. Bilgi Uygarlığı İçin Yeniden Yapılanma: Cumhuriyetten Günümüze Değişim
Süreci. İmge Kitabevi, Ankara 2000.
Eroğlu, Müzeyyen. “John Locke’un Devlet Teorisi” Akademik Bakış Dergisi, Sayı 21, TemmuzAğustos-Eylül (2010).
Fenerci, Tülay. “Bilgi Politikaları Açısından Kapitalist Ekonomik Sistemde Bilgi Toplumu
Olgusu”. Bilgi Dünyası, c.5, s1 (2004).
Fındıkçı, İlhami. Bilgi Toplumunda Yöneticilerde Kendini Geliştirme, Kültür Koleji Eğitim
Yayınları, İstanbul 1996.
Fındıkçı, İlhami. Bilgi Toplumunda Yöneticilerde Kendini Geliştirme. Kültür Koleji Eğitim
Vakfı Yayınları, İstanbul 1996.
241
Frankel, Boris. Sanayi Sonrası Ütopyalar, (çev: Kamil Durand) Ayrıntı Yayınları, İstanbul 1991.
Friedman, Thomas, Lexus ve Zeytin Ağacı: Küreselleşmenin Geleceği, (çev. Elif Özsayar)
Boyner Holding Yayınları, İstanbul 2000.
Gerçek, Merve. Fransız Devrimi’nden İtibaren, Sanayi Devrimi, I. Ve II. Dünya Savaşları ve
Sovyet Devrimi’nin Avrupa Kadın Giyimi Üzerindeki Etkileri. Mimar Sinan Üniversitesi, Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul, 2006.
Geyik, Mahmut, Mehmet Barca. “Bilgi üretimi ve etkin Bilgi Üretimi Sağlayacak Örgütsel
Tasarımların İpuçları”, Bilgi, Ekonomi ve Yönetim, c. II, (2009).
Güçlü, Nezahat, Kseanela Sotırofski. “Bilgi Yönetimi”, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, c.4, s.4,
(2006).
Gülle, M. Tayfun. “Türk Kütüphaneciler Derneği’nin 60. Kuruluş Yıl Dönümü: Kamuya Yararlı
Dernek Anlayışından Sivil Toplum Örgütlülüğüne” Türk Kütüphaneciliği, c.24, s.1 (2010).
Gürdal, Oya. “Bilgi Ekonomisi ve/veya Yeni Ekonomi’nin Reddettikleri” Bilgi Dünyası, c.5, s.1
(2004).
Güzel, Mehmet. “Küreselleşme, İnternet ve Gençlik Kültürü”, Küresel İletişim Dergisi, s.1,
Bahar (2006).
“Haberler : Ocak-Mart 1975” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c.24, s.1 (1975).
“Haberler” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c.33, s.2 (1984).
“Haberler”, Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c.1, s.1 (1952).
242
Hajnal, Peter I. (ed.) International Information: Documents, Publications and Electronic
Information of International Govermental Organizations, (2. Basım) Libraries Unlimited, United
States of America 2001.
Irzık, Gürol. “Bilgi Toplumu mu Enformasyon Toplumu mu? Analitik Eleştirel Bir yaklaşım”.
Bilgi Toplumuna Geçiş: Sorunsallar/Görüşler, Yorumlar/Eleştiriler ve Tartışmalar, Türkiye
Bilimler Akademisi, Ankara 2005.
2014-2018 Bilgi Toplumu Stratejisi ve Eylem Planı (Taslak), Mayıs 2014
İleri, Ülkü. Türkiye’de Toplumsal Değişimin Çalışma İlişkileri Üzerindeki Etkileri. Dokuz Eylül
Üniversitesi, Doktora Tezi, İzmir, 2008.
İnsel, Ahmet. “Sivil Toplum, STK’lar ve Gönüllük” Sivil Toplum ve Konferans Yazıları, No 5,
(2004).
Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşlarının Teşkilat ve Mali Yapıları, Denetimleri,
Organlarının Seçimlerine Dair Esasların Değerlendirilmesi ile Bunların Etkin ve Verimli Şekilde
Hizmet Yürütmelerinin ve Geliştirmesinin Sağlanması Amacıyla Alınması Gereken Tedbirler:
Araştırma ve İnceleme Raporu, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Denetleme Kurumu, 2009.
Karakaş, Sekine. “Enformasyon
Kütüphaneciliği, c.10, s.4 (1996).
Devrimi
Sürecinde
Kütüphanecinin
Rolü”
Türk
Kartal, Ali Fuat. “Kütüphaneciler Bildirgesi” Türk Kütüphaneciliği, c.12, s.2 (1998).
Kartal, Ali Fuat. “TKD: Türkiye’de 60 Yıllık Bir Mücadele’nin Adı?” Türk Kütüphaneciliği,
c.23, s.4 (2009).
Kartal, Ali Fuat. “Kütüphaneciler Bildirgesi” Türk Kütüphaneciliği, c.12, s.2 (1998).
Kartal, Ali Fuat. “Teknik Kadro: 40 Yıllık Rüya”, Türk Kütüphaneciliği, c.25, s.3 (2011).
243
Kaya, Erdoğan. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile Bütünleşme Sürecinde Sosyal Bilgiler Dersinin
İşlevselliği, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir 2006.
Kaynak, Selahattin. Bilgi Toplumuna Geçiş Sürecinde Bilgi Ekonomisi ve Türkiye Üzerine Bir
Uygulama, Atatürk Üniversitesi, Doktora Tezi, Erzurum, 2008.
Kazgan, Gülten. Küreselleşme ve Ulus Devlet: Yeni Ekonomik Düzen, Bilgi Üniversitesi
Yayınları, İstanbul 2002.
Keane, John. Civil Society: Old Images New Visions, Politiy Press, Oxford 1998.
Keseroğlu, Hasan S. “Kütüphanenin Tözü: Tarih Öncesi Dönemde Bilgi” Türk Kütüphaneciliği
c.19, s.3 (2005).
Keseroğlu, Hasan. “Bilginin Bilgisi: Kütüphane ve Bilgi Bilim Sorunsalı”, Türk Kütüphaneciliği,
c.24, s.4 (2010).
Kevük, Süleyman “Bilgi Ekonomisi”. Journal of Yasar University, c.1, s.4 (2006).
Keyman, E. Fuat.
STGM, 2006.
“Türkiye’de Sivil Toplumun Serüveni: İmkânsızlıklar İçinde Bir Vaha”
“46. Kütüphane Haftası Kutlama Programı”
http://www.kutuphaneleriseviyorum.org/sites/default/files/46.kutuphane_haftasi.pdf (18.02.2015
tarihinde çevrim içi olarak erişildi.
Kutlu, Erol. Bilgi Toplumunda Kalkınma Stratejileri, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir 2000.
Küçük, Eşref. Roma Hukukunda Augustus Zamanına Kadar Derneklerin Hukukî Durumu,
Ankara Üniversitesi, Doktora Tezi, Ankara, 2005.
Küçükçınar, Altan, [ ve diğerleri.]. ”Sayısal Uçurum: Dünya ve Türkiye’de Durum”
http://www.baskent.edu.tr/~omadran/eskiweb/eskiweb/donem0405/ilf301/makaleler/sayisal_ucurum.pdf
(06.06.2014 tarihinde çevrimiçi erişildi)
244
Külcü, Özgür, Ömer Dalkıran. “Bilgi Profesyonellerinin Meslek Derneklerine Bakışı: TKD ve
ÜNAK Örneklerinin Değerlendirilmesi” Türk Kütüphaneciliği, c.27, s.2 (2013).
Kürkçü, Duygu Dumanlı. “Küreselleşme Kavramı ve Küreselleşmeye Yönelik Yaklaşımlar”
TOJDAC, c.3, s.2 (2013).
“Kütüphane Haftası” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c.13, s.3-4 (1964).
Lizbon Stratejisi, Bilgi Toplumu Dairesi, DPT
http://akgul.bilkent.edu.tr/www.bilgitoplumu.gov.tr/eAvrupa/eulizbon.html
erişildi.)
(05.12.2014
tarihinde
çevrimiçi
Lor, Peter Johan, Johannes Jacobus Britz. “Is a Knowledge Society Possible Without Freedom of
Access to Information?”, Journal of Information Science. c.33, s.4 (2007).
Mardin, Şerif. Türkiye’de Toplum ve Siyaset, İletişim Yayınları, İstanbul 2006.
Masuda, Yoneji. “Computopia” The Information Technology Revolution. (ed. Tom Forester),
The MIT Press, Cambridge 1985.
Meder, Mehmet. “Bilgi Toplumu ve Toplumsal Değişim”, Pamukkale Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dergisi, Sayı 9, (2001).
Nair, Güney. “Sanayi Toplumu’ndan Bilgi Toplumu’na Homo Economicus’tan Homo
Technologicus’a” VI. Ulusal Sosyoloji Kongresi, 2009.
Odabaş, Hüseyin. “Bilgi Yönetimi”, Bilgi…, Referans Yayınevi, Ankara 2007.
Onbaşı, Funda. Sivil Toplum, LM Yayınları, İstanbul 2005.
245
Oruç, Ejder, Selçuk Arslan. “Sayısal Uçurumun Önlenmesi: Stratejik Plan”. Telekomünikasyon
Kurumu, 2002.
Öner, M. Atilla. “Kavram Kargaşası: Üçüncü Sektör?=Sivil Toplum”
http://panel.stgm.org.tr/vera/app/var/files/3/3.sektor-genis.pdf (23.12.2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi)
Öner, Şerif. Belediye Yönetim Kararlarında Sivil Toplum Kuruluşlarının Etkinliği (GaziantepKahramanmaraş-Bingöl Örneği), Dokuz Eylül Üniversitesi, Doktora Tezi, İzmir, 2000.
Ötüken, Adnan. “Milli Kütüphane Nasıl Kuruldu” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c.4, s.1
(1955).
Ötüken, Adnan. “Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni On Yıllık Tahlili İndeksi: Bir İndeks
Denemesi”, Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c.10, s.3-4, (1961).
Özdemirci, Fahrettin, Cengiz Aydın. “Kurumsal Bilgi Kaynakları ve Bilgi Yönetimi”, Türk
Kütüphaneciliği, c.22, s.1, (2008).
Özlü, Tülay Ç. “eAvrupa + Avrupa Bilgi Toplumu ve Türkiye” Ankara Avrupa Çalışmaları
Dergisi, c.1, s.2 (2002).
Palabıyık, Adem. “Sivil Toplum Kavramına Farklı Yaklaşımlar: Klasik, Modern, Güncel ve
Postmodern Söylemler” VII. Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları Kongresi, Bildiriler Kitabı,
3-5 Aralık 2010.
Poloma, Margareth . Çağdaş Sosyoloji Kuramları. (çev. H. Erbaş.) Gündoğan Yayınları, Ankara
1993.
Sağlamtunç, Tülin. “Değerli Meslektaşlarım” Türk Kütüphaneciliği, c.6, s.4 (1992).
Sançar, Nejdet. “Basma Eserler Alfabetik Katalog Kaideleri” Türk Kütüphaneciler Derneği
Bülteni, c.6, s.3 (1957).
246
Sarıbay, Ali Yaşar. Global Bir Bakışla Politik Sosyoloji, Alfa Yayınları, İstanbul 2000.
Sarıbay, Ali Yaşar. Kamusal Alan Diyalojik Demokrasi Sivil İtiraz, Alfa Yayınları, İstanbul
2000.
Sayın, Önal. “Türkiye Cumhuriyeti’nin Sosyolojik Temelleri”. Sosyoloji Dergisi Ülgen Oskay’a
Armağan Özel Sayısı, (2007).
Sefercioğlu, Necmeddin. “Bazı Olaylar Üzerine Düşünceler” Türk Kütüphaneciliği, c.6, s.1,
(1992).
Sefercioğlu, Necmeddin. “Ellinci Yılında Türk Kütüphaneciler Dergisi” Türk Kütüphaneciliği,
c.16, s.3 (2002).
Sevgisunar, M. Kemal. Türkiye’de Siyasetin Bilgi ve belge Yönetimi Alanına Etkileri, Türk
Kütüphaneciler Derneği, Ankara 2009.
Sezer, Tijen Dündar. “Dernek Kurma Özgürlüğünün İçeriği ve Gelişim Süreci Üzerine
Karşılaştırmalı Bir İnceleme” Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, c.10,
s.1 (2008).
Sözer, Ercan. “Askeri Darbeler ve Toplumsal Etkileri: 1960, 1971 ve 1980 Darbeleri” Atılım
Üniversitesi Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı Elektronik Bülten, Sayı 18, Yıl 5,
Nisan (2010).
Sümer, Beyza. Bilgi Toplumuna Dönüşüm Sürecinin Avrupa Birliği ve Türkiye’de İstihdam
Yaratmaya Etkisi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Doktora Tezi, İzmir, 2007.
Şahin, Levent, Mustafa Öztürk. “Küreselleşme Sürecinde Sivil Toplum ve Türkiye’de Durum”,
Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, Sayı 54, (2008).
Şanlısoy, Selim. “Bilgi Toplumunda Ortaya Çıkabilecek Sorunlar”, DEÜ İİBF Dergisi, c.14, s.2
(1999).
247
Şen, Y. Furkan. Globalleşme Sürecinde Milliyetçilik ve Ulus-Devletin Konumu, Gazi
Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2004.
Şenalp, Leman. “Türk Kütüphaneciliği 60 Yaşında” Türk Kütüphaneciliği, c.23, s.4 (2009).
Şenalp, Leman. “Türk Kütüphaneciliği Dergisi Elli Yaşında” Türk Kütüphaneciliği, c.16, s.3
(2002).
Şenel, Alaeddin. İlkel Topluluktan Uygar Topluma: Geçiş aşamasında ekonomik, toplumsal,
düşünsel yapıların etkileşimi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara
1982.
Talas, Mustafa. “Sivil Toplum Kuruluşları ve Türkiye Perspektifi” TÜBAR-XXIX, 2011.
Talu, Nuray. Sendikaların Doğuşu: Türkiye ve Batı Avrupa Ülkeleri Karşılaştırması,
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Tokat, 2008.
Tamer, Mine Gözübüyük. “Tarihsel Süreçte Sivil Toplum” Edebiyat Fakültesi Dergisi, c.27, s.1
(2010).
Taşçı, Kamil. “Bilgi Ekonomisinin Kuramsal Çerçevesi” XII. “Türkiye’de İnternet” Konferansı
8-10 Kasım, Ankara, 2007.
TKD 20. Dönem Genel Yönetim Kurulu Raporu, 2002.
TKD 21. Dönem Genel Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2004.
TKD 22. Dönem Genel Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2006.
TKD 23. Dönem Genel Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2008.
TKD 25. Dönem Genel Merkez Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, 2014.
Toffler, Alvin. Üçüncü Dalga: Bir fütürist ekonomi analizi klasiği (çev. Selim Yeniçeri). Koridor
Yayıncılık, İstanbul 2008.
248
Tonta, Yaşar Ahmet. Türk Kütüphaneciler Derneği’nin Gelişmesini Engelleyen Nedenler,
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara,
1985.
Tonta, Yaşar. “IFLA’95-İstanbul, INET-TR’95 ve Seçim 95” Türk Kütüphaneciliği, c.9, s.4
(1995).
Tonta, Yaşar. “Bilgi Toplumu ve Bilgi Teknolojisi” Türk Kütüphaneciliği, c.13, s.4 (1999).
Toplu, Mehmet. “Mesleki Bir Örgüt Olarak Türk Kütüphaneciler Derneği’nin Altmış Yıllık
Gelişim Çizgisi” Türk Kütüphaneciliği, c.23, s.4 (2009).
Tosun, Gülgün Erdoğan. Demokratikleşme Perspektifinden Devlet-Sivil Toplum İlişkisi, Alfa
Yayıncılık, İstanbul 2001.
Tosun, Gülgün. “Türkiye’de Devlet-Sivil Toplum İlişkisi Bağlamında Demokrasinin
Pekişmesinin Önündeki Engellere İlişkin Kuramsal ve Pratik Bir Yaklaşım” Ege Akademik
Bakış, c.1, s.1, Temmuz (2001).
“Türk Kütüphaneciler Derneği Ana Tüzüğü” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c.10, s.1-2,
(1961).
“Türk Kütüphaneciler Derneği Ana Tüzüğü” Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c.33, s.2
(1984).
“Türk Kütüphaneciler Derneği Ana Tüzüğü”, Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni, c.1, s.1
(1952).
Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı 2012-2016, T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü, Ankara 2012.
Türkiye ve Avrupa Birliği Arasındaki Sivil Toplum Diyaloğu’nun Geliştirilmesi Projesi I,
Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı.
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=5966&l=1 (05.01.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
249
Türkiye ve Avrupa Birliği Arasındaki Sivil Toplum Diyaloğu’nun Geliştirilmesi Projesi II,
Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı.
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=45649&l=1 (05.01. 2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Değişim Süreci, Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye
Ülke Raporu, TÜSEV, 2006.
Türkiye’de Sivil Toplum: Bir Dönüm Noktası, Uluslararası Sivil Toplum Endeksi Projesi Türkiye
Raporu II, 2011.
Türkiye-AB İlişkileri, Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=4 (26.11. 2014 tarihinde çevirim içi erişildi.)
Türkoğlu, Tanol. Dijital Kültür: Bilgi(çler) Toplumu İçin (Nafile) Bir Elkitabı. Beyaz Yayınları,
İstanbul 2010.
Uçak, Nazan Özenç. “Bilgi: Çok Yüzlü Bir Kavram”, Türk Kütüphaneciliği, c.24, s.4 (2010).
Uluç, A. Vahap. “Türkiye’de Sivil Toplum ve Demokrasi” C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler
Dergisi, c.14, s.1 (2013).
Usta, Sefa. Avrupa Birliği’ne Giriş Sürecinde Sivil Toplum Kuruluşları: Sivil Toplum,
Demokrasi ve Güven, Selçuk Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2006.
Yaman, Bedriye Özlem. Toplumsal Değişme ve Eğitim, Beykent Üniversitesi, Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul, 2009.
Yeğen, Mesut, [ve diğerleri…]. Türkiye’de Gönüllü Kuruluşlarda Sivil Toplum Kültürü, Proje
No: 107K219, Ankara, 2009.
Yeldan, Erinç.
“Neoliberal Küreselleşme İdeolojisinin Kalkınma Söylemi
Değerlendirmeler” 2002.
Üzerine
250
Yıldız, Özkan. “Küresel Sivil Toplumun Paradoksları” Sosyoloji Dergisi Ülgen Oskay’a
Armağan Özel Sayı, (2007).
Yıldız, Özkan. “Sivil Toplum Örgütleri, ‘Özerklik’ : Kavramsal Bir Açılım” Gaziantep
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c.6, s.1 (2007).
Yılmaz, Bülent, Didar Bayır. “PULMAN –XT Projesi ve Türk Kütüphaneciliğine Etkileri” Türk
Kütüphaneciliği, c.18, s.1 (2004).
Yılmaz, Bülent. “Bilgi Toplumu: Eleştirel Bir Yaklaşım”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Dergisi, c.15, s.1 (1998).
Yılmaz, Malik. “Enformayon ve Bilgi Kavramları Bağlamında Enformasyon Yönetimi ve Bilgi
Yönetimi” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, c.49, s.1 (2009).
21. Yüzyıla Girerken Enformasyon Olgusu: Ulusal Sempozyum Bildirileri, 19-20 Nisan 2001,”
(yayına hazırlayan Tülay Fenerci, Oya Gürdal), Türk Kütüphaneciler Derneği, Ankara 2001.
Yumuşak, İbrahim Güran, Cemil Erarslan, Yüksel Bayraktar. Küreselleşme Sürecinde Yeni
Ekonomi ve İktisat Politikaları. Nobel Yayın Dağıtım, (2. Baskı), Ankara 2010.
Yumuşak, İbrahim Güran. “ Bilgi ve Bilgi Ekonomisi Üzerine”, Bilgi, Ekonomi ve Yönetim, c.I,
(2009).
Yüce, Hüseyin. Dönüşüm Sürecinde Bilişim Toplumunun Etik Sorunları: Türkiye’de
Üniversiteler Üzerine Bir Araştırma, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü,
Doktora Tezi, İstanbul, 2010.
Zaim, Halil. “Bilgi Toplumu Düşüncesine Yöneltilen Eleştiriler ve Sayısal Uçurum”, Sosyal
Politikalar Dergisi. c.1, s.1, Jan. (2006).
Zaim, Halil. Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, İşaret Yayınları, İstanbul 2005.
251
http://acikders.ankara.edu.tr/mod/resource/view.php?id=251 (11.01. 2014 tarihinde çevrimiçi
olarak erişildi.)
http://acikders.ankara.edu.tr/mod/resource/view.php?id=251 (11.01. 2014 tarihinde çevrimiçi
olarak erişildi.)
http://akgul.bilkent.edu.tr/www.bilgitoplumu.gov.tr/eAvrupa/eulizbon.html
tarihinde çevrimiçi erişildi.)
http://anlamgezgini.com/makalelerm/57-tarmdan-bilgiye-doru.pdf
(Çevrimiçi,
tarihinde erişilen yayından derlenmiştir.)
(05.12.2014
(Çevrimiçi,
21.03.2013
http://anlamgezgini.com/makalelerm/57-tarmdan-bilgiye-doru.pdf
tarihinde erişilen yayından derlenmiştir.)
http://basinyayin.sinop.edu.tr/detay.aspx?id=1753
erişilmiştir.)
(18.02.2015
tarihinde
21.03.2013
çevrimiçi
olarak
http://cv.ankara.edu.tr/[email protected]&deger=1
çevrimiçi olarak erişildi.)
(28.01.
2015
tarihinde
http://cv.ankara.edu.tr/[email protected]&deger=1
çevrimiçi olarak erişildi.)
http://cv.ankara.edu.tr/[email protected]&deger=1
çevrimiçi olarak erişildi.)
(28.01.
2015
tarihinde
(28.01.
2015
tarihinde
http://ekutup.dpt.gov.tr/bilim/yucelih/biltek03.pdf (04.01.2014 tarihinde çevrimiçi erişildi)
http://ekutup.dpt.gov.tr/bilim/yucelih/biltek03.pdf (04.01.2014 tarihinde çevrimiçi erişildi)
http://istanbulkutuphaneci.org/node/86 (28.01. 2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
http://kisi.deu.edu.tr/husnu.erkan/ (01.05. 2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
http://panel.stgm.org.tr/vera/app/var/files/3/3.sektor-genis.pdf (23.12.2014 tarihinde çevrimiçi
olarak erişildi)
http://rapory.tuik.gov.tr/10-01-2015-02:37:18-182042889110504200611508097175.html
(10.01.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
http://tr.wikipedia.org/wiki/Karl_Marx#Marx.27.C4.B1n_felsefesi
(26.11.2013
tarihinde
erişildi.)
http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/bilgi_toplumu.pdf (11.11.2014 tarihinde çevrimiçi olarak
erişildi.)
http://www.ab.gov.tr/files/rehber/02_rehber.pdf . (22. 11. 2014 tarihinde çevrim içi olarak
erişildi.)
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=105&l=1 (19. 11. 2014 tarihinde çevrim içi olarak erişildi.)
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=4 (26.11. 2014 tarihinde çevirim içi erişildi.)
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=45035& (03.12.2014 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=45649&l=1 (05.01. 2015 tarihinde çevrimiçi olarak
erişildi.)
252
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=5966&l=1 (05.01.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
http://www.avrupa.info.tr/fileadmin/Content/EU/bir_bakis/AvrupaKomurveCelikToplulugunuK
uranAntlasma.pdf
http://www.baskent.edu.tr/~omadran/eskiweb/eskiweb/donem0405/ilf301/makaleler/sayisal_ucu
rum.pdf (06.06.2014 tarihinde çevrimiçi erişildi)
http://www.bbyhaber.com/bby/category/kutuphane-haftasi/page/2/
çevrimiçi olarak erişilmiştir.)
(18.02.2015
tarihinde
http://www.bilgitoplumu.gov.tr/bilgi-toplumu/ulkemizde-bilgi-toplumuna-donusum/ (12.12.2014
tarihinde çevrimiçi olarak erişildi)
http://www.bilgitoplumu.gov.tr/bilgi-toplumu/ulkemizde-bilgi-toplumuna-donusum/ (11.11.2014
tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
http://www.bilgitoplumustratejisi.org/tr/doc/8a94819842e4657b01464d5025b80002
http://www.dernekler.gov.tr/
http://www.felsefe.net/ekonomi/619-kapitalist-ekonomi.html (05.01.2014 tarihinde çevrimiçi
olarak erişildi.)
http://www.h2020.org.tr/en/node/190 (06.12.2014 tarihinde çevrim içi erişildi.)
http://www.jla.or.jp/portals/0/html/jla-e.html#jla (10.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
http://www.kutuphaneci.org.tr/dernek-tuzugu (06.03.2015 tarihinde çevirim içi olarak erişildi.)
http://www.kutuphaneci.org.tr/mesleki-etik-ilkeleri (02.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak
erişildi.)
http://www.kutuphaneci.org.tr/mesleki-etik-ilkeleri (02.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak
erişildi.)
http://www.kutuphaneci.org.tr/tarihce-ve-genel-bilgi (01.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak
erişildi.)
http://www.kutuphaneci.org.tr/tarihce-ve-genel-bilgi (01.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak
erişildi.)
http://www.mkutup.gov.tr/tr/Sayfalar/Hakkimizda/tarihce-kronoloji.aspx (27.01.2015 tarihinde
çevrimiçi olarak erişildi.)
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2006/07/20060728-7.htm (20.11.2014 tarihinde erişildi)
http://www.siviltoplumakademisi.org.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=411:a
b-sivil-toplum&catid=54:sivil-toplum-bilinci&Itemid=132 (03.01.2015 tarihinde çevrimiçi
olarak erişildi.)
http://www.tk.gov.tr/kutuphane_ve_veribankasi/raporlar/arastirma_raporlari/dosyalar/Sayisal_U
curumun_onlenmesi.pdf
http://www.tobb.org.tr/BilgiHizmetleri/Documents/Raporlar/ab_bilgi_toplumu.pdf
253
http://www.tusev.org.tr/userfiles/image/Uluslararasi%20STEP%20Turkiye%20Ulke%20Raporu.
pdf
http://www.unak.org.tr/tr/ (25.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi)
http://www.unak.org.tr/tr/hakkinda/tarihce (25.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi.)
http://www.unak.org.tr/tr/hakkinda/tarihce (27.01.2015 tarhinde çevrimiçi olarak erişildi.)
http://www.unak.org.tr/tr/hakkinda/tuzuk (25.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi)
http://www.vgm.gov.tr/db/dosyalar/webicerik205.pdf (25.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak
erişildi)
http://yeldane.bilkent.edu.tr/Praksis-2002.pdf (25.02.2015 tarihinde çevrimiçi olarak erişildi)
254
EK1: Bilgi Toplumu Bağlamında Önerilen TKD Organizasyon Yapısı
Türk Kütüphaneciler
Derneği
Genel Merkez
Genel Kurul
Genel
Yönetim
Kurulu
Genel Disiplin
Kurulu
Koordinasyon
Merkezi
Komisyon
Merkezi
Genel
Denetleme
Kurulu
Bölge
Koordinasyon
Kurulu
Basın ve Halkla İlişkiler
Koordinatörlüğü
Bilgi Teknolojileri Koordinatörlüğü
Bilimsel Çalışmalar Koordinatörlüğü
(--- TK Dergisi, Projeler)
Çalışma Grupları Koordinatörlüğü
Faaliyet Geliştirme Koordinatörlüğü
(--- Bilimsel faaliyetler, Gelir getirici
faaliyetler, Kütüphane Haftası... )
Strateji Geliştirme Koordinatörlüğü
Dış İlişkiler Koordinatörlüğü
Örgütlenme Koodinatörlüğü
Bölge Saymanı
Komisyonu
---Akdeniz Bölgesi
---Okul Kütüphaneleri
Komisyonu
---Doğu Anadolu Bölgesi
---Milli Kütüphaneler
Komisyonu
---Çocuk Kütüphaneleri
Komisyonu
---Arşivcilik Komisyonu
Bölge Disiplin
Kurulu
Bölge Başkan Yardımcıları
---Halk Kütüphaneleri
Komisyonu
Bölge
Yönetim
Kurulu
Bölge Başkanı
--Üniversite Kütüphaneleri
Komisyonu
---Bilgi Merkezleri
Bölge Genel
Kurulu
---Ege Bölgesi
Bölge Yazmanı
Bölge Sekreteri
---Güneydoğu Anadolu Bölgesi
---İç Anadolu Bölgesi
---Karadeniz Bölgesi
İl temsilcilikleri
İl raportörleri
---Marmara Bölgesi
Çalışma grupları temsilciliği
Proje hazırlama birimi
--- Öğrenci Komisyonu
Strateji geliştirme birimi
Koordinasyon İletişim Birimi

Faaliyet
geliştirme
birimi
255

Benzer belgeler