Bıl m 4 - THBMER - Gazi Üniversitesi
Transkript
Bıl m 4 - THBMER - Gazi Üniversitesi
MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ YER-GÖK OTURUMU 121 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ 122 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ ÖLÜ VE ÖLÜMLE ‹LG‹L‹ ANLATILAR KATALO⁄U A Narrative Catalogue About The Dead And Burial Nevzat Gözaydın ABSTRACT Among the oral narratives, the narratives about the dead and burial have recently been attracted especially by the media. In this article, a catalogue of dead and burial narratives, which has been collected since 1978, will be introduced. Key Words: Dead, Burial, Oral Narrative, Catalogue. Günümüze kadar yapılan yerli ve yabancı araştırmalar, derlemeler ve çalışmalar sözlü kültür ürünlerimizin bugün bile en canlı bir biçimde yaşadığını ortaya koymaktadır. Bilimsel amaçlı çalışmaların yanı sıra, güncelleşen veya gündeme düşürülen medya kaynaklı haberler, yorumlar, gün geçmiyor ki, kitle iletişim araçlarımızda yer bulmasın... Son zamanlarda özellikle Televizyonların değişik kanallarında işlenen konuların arasında bu tür sözlü kültür ürünleri ve bunlarla ilgili inanışların giderek arttığnı da görmekteyiz. Böylesine canlı bir biçimde sürdürülen anlatılar arasında benim 1978 yılından itibaren araştırdığım, derlediğim ve yayınladığım “Ölü ve Ölümle İlgili Anlatılar” bugüne kadar farklı yerlerde çıkan on yazı biçiminde okuyuculara sunulmuştu. Bu anlatıları o zamanlar görevli bulunduğum Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu öğrencileriyle birlikte ya çıktığımız derleme gezilerinde, ya sömestre tatillerinde öğrencilerim aracılığıyla, ya da bizzat kendim Anadolu gezilerimdeki derlemeler sırasında toparlayabildim. İlk günlerden itibaren bana yardım eden kaynak kişilere, öğrencilerime ve bugün bile bu çalışmaları sürdüren eski-yeni elemanlarıma huzurunuzda teşekkür etmek isterim. Ölü ve Ölümle İlgili Anlatılar, bizim halkbilimi alanımızda ilk kez benim tarafımdan böyle kapsamlı bir bütünlük içinde ele alınmıştır. Kataloglama düşüncesi de ilk kez tarafımdan gerçekleştirilmiştir. Aslında henüz tam ve kesin bir katalog durumuna girememiştir belki ama çok önemli bir birikim sağlanmış olup bütün anlatılar derli toplu bir biçimde ilgili oldukları bölümlerde veya alt bölümlerde yer alabilmiştir. Bugüne kadar dosyalarımda ve derleme bantlarında mevcut bulunan anlatı sayısının dört binin üzerinde olduğunu da mutlaka belirtmek isterim. Biraz 123 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ önce sözünü ettiğim ve önceden yayınladığımı belirttiğim anlatı sayısı ise her ana ve alt bölümde farklı farklıdır. Bunların sayılarını vermeden önce bu hazırladığım katalogun nasıl oluşturulduğunu da açıklamam gerekecektir sanırım. Federal Almanya’da (Alman Folkloru) bölümünde dersleri ve seminerleri Ord. Prof. Dr. Lutz Röhrich başkanlığı altında sürdürürken, bir gün bana Türkiye’de hangi konularda katalogların bulunduğunu sordu. Ben kendisine sözlü kültür ürünlerinden sadece Wolfram Eberhard ile Pertev Naili Boratav’ın hazırladıkları “Masal” katalogunu ve Andreas Tietze ile İlhan Başgöz’ün hazırladığı “Bilmece” katalogunun bulunduğunu söylemek zorunda kaldım. Bunların dışında başka hiçbir konuda kataloglama faaliyetinin bulunmadığını da ekledim. O zaman üzerinde durduğumuz bu ölümle ve ölülerle ilgili anlatılar konusunu diğer doktorantlarla birlikte işliyorduk. Bana da Türkiye’deki anlatılardan örnekler vermemi ve arkadaşlara açıklamamı istemişti. Türk Folklor Araştırmaları dergisinde ve orada Türkoloji kitaplığında bulunan diğer kaynaklardaki bazı anlatıları hızla elde edip Almancaya çevirmiş ve bunların hangi şartlar altında, nerede, nasıl oluştuğu konusunda bilgi vermiştim. Müslüman bir millet olduğumuz için bu tür inanışlar ve bunlarla ilgili gelenekler bir hayli ilgi ile karşılanmıştı. Hocam Röhrich o zaman bu araştırmayı devam ettirmemi, ileride bunları konu içeriklerine göre tasnif etmemi, bir katalog hazırlamamı istemişti. Ve “Avrupa kültürü üzerinde dörtyüz yıl süren Türk etkisinin nerelere kadar uzandığını da belki böylece biraz daha iyi anlayabiliriz, bazı sorunları da daha kolay çözebiliriz” diye eklemişti. Ayrıca Anadolu’da yaşayan Rumların, Ermenilerin ve diğer Hırıstiyan grupların, yahudilerin, Avrupa topraklarındaki ölenlerin, Sırpların, Hırvatların, Avusturyalıların, Bulgarların ve diğer tupluluklarının karşılıklı etkileşim altında olduklarını da altını çizerek belirtmiş, konunun önemini bir kez daha vurgulamıştı. Ben Almanya’dan kesin dönüş yaptığım 1974 yılından itibaren bu konuda ve diğer bazı konularda da oradaki hocalarımın bildirdiği eksik bırakılan konuları araştırmaya başlamıştım. Ankara’da ilk görev yaptığım yer olan ve eski adıyla AİTİA’ya bağlı Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Y.O’da, sonraki adıyla Basın Yayın Y.O ve nihayet Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde fırsat buldukça derlemelerimi gerçekleştirip bunları toplamayı sürdürdüm. Elimde bulunan ve sayıları dört binin üzerinde olan bu anlatıları daha sonraki yıllarda bir katalog çerçevesi içinde bütünleştirmeğe başladım. Şimdi burada sizlere bir yandan katalogdaki ana başlıklarla alt başlıkları, bunlarla ilgili olarak bir kaç adet anlatıyı hazırladığımı belirtmek isterim. Örnek metinleri okumak istemiyorum, çünkü hem bunların bazılarının yayınlanmış olması ve hem de zamanımızın azlığı bunu engellemektedir. Katologumun harflere göre oluşturulduğunu hemer belirteyim. A harfinden başlayıp S harfine kadar gösterilen ana başlıklar altında alt başlıklarda da özelliklerine göre farklılıklar gösterenler yer almaktadır. 124 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ (ÖLÜ VE ÖLÜMLE İLGİLİ ANLATILAR KATALOGU) Madde A: ÖLÜNÜN BAŞKASINA GÖRÜNMESİ: A/a: Ölünün görünme biçimi (Rüyada başka bir kimlik veya kılıkta, yahut bir hayvan biçiminde) A/b: Ölünün davranış durumu (Birini ikaz eder veya uyarır durumda; karşılıklı konuşma içinde; sevgili, dost, yönetici, kirve, saygıdeğer bir büyük olarak görünüşü) Madde B: ÖLÜM SAATİNİN VE ECELİN GELİŞİ, ÖLÜMÜN YAKLAŞMASI: (Bu zamanın gelişinin herhangi bir biçimde anlaşılması ve bunun belirtilmesi, bazı ön olayların yorumlanması, bunların yakınlarına ve arkadaşlara açıklanması, yorumlanması) Madde C: AÇIKTA KALAN CESET: C/a: Hayat belirtisi gösteren ceset (Tabuttan ses çıkması veya bir hareket belirtisi göstermesi, tabutun terk edilmesi, ölüyle ilgili bir eşyada beklenmeyen değişme) C/b: Ölüyü bekleyenlerin başlarına gelen olaylar (Ölünün bulunduğu odada ortaya çıkan olaylar, değişiklikler, bekleyenlerin başına gelenler) C/c: Tabutla ilgili olaylar (Gerektiğinden daha hafif veya daha ağır tabut; yapımı sırasında zorluk çıkan tabut veya yapımı bitirilemeyen tabut) C/d: Cesetle ilgili diğer olaylar Madde D: ÖLÜNÜN SEVAP VE GÜNAHININ BELİRLENMESİ: D/a: Günahkârlık belirtileri (Öldürülenin öldüreni sürekli izlemesi veya onu bir başkasına ihbar etmesi; ölünün sürekli kanayan ve kanı durmayan herhangi bir organı) D/b: Günahsızlık belirtileri (Başkalarının rüyalarında güzel yerlerde görünmesi; iyilik yapmış olduğundan mutlu görünmesi veya bu yolda başkalarının haber vermesi) Madde E: AMACINA ULAŞMAMIŞ HAYAT E/a: Zorla kısaltılmış hayat (Öldürülmüş olmak/bir kazada ölmek; genç yaşta veya beklenmedik bir zamanda ölenin huzura kavuşamaması; kan davasının sürdürülmesini isteme veya öc alma duygusunu bildirme) 125 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ E/b: Yapılmamış, yerine getirilmemiş veya yanlış yapılmış arzu ve istek (Sevgilisine ölümden sonra kavuşma niyetinin belirtilmesi; nişan/düğün tarihinde ölenin durumu hakkında söylenenler veya ölenin görünmesi) E/c: Hayatta iken bitirilememiş iş/görev/sorumluluk (Bu görevin/işin/sorumluluğun ölümden sonra sürmesi; karı koca arasındaki geçimsizliğin veya kıskançlığın sürdürülmesi, bunlara benzer olaylar) Madde F: ÇÖZÜLMEMİŞ BAĞLAR/İLİŞKİLER: F/a: Yardımsever ölü (Ailesindekileri veya akrabalarını ikaz eder; kendi mirası için yapılan tartışmalara son verdirir; lohusa yatağında ölen kadın veya geride kalan bebeğini/ çocuğunu düşünüp endişelenen anne/baba) F/b: Mutlu olmadığı için geri dönen ölü (Ölümünden dolayı çok üzülüp yas tutan aile bireylerinin üzüntüsünden ötürü geri dönen ölü; canlıları rahatsız etmesi; kıskançlık duygusundan geri gelmesi; kendi sevdiğinin nişanını/ düğününü engelleyen veya kendisinden sonra tekrar evlenen karısını korkutup rahatsız eden ölü) F/c: Herhangi bir söz vermeye bağlı kalan ölü (Sözünü tutamadığından tekrar görünür ve geri gelmeye söz verir, ölünce geri gelir) F/d: Arkasından çok büyük yas tutulan ölü (Çok ağlamanın ölüyü rahatsız etmesi; genç kadın/erkeğin zamansız ölümü için kadının/kocanın kendini perişan etmis üzerine ölenin geri gelmesi; ölünün kullandığı bir eşyasının gereksiz bir yerde veya durumda bulunması; mendil/havlunun ıslak/temiz/kirli/asılmış durumda bulunması) F/e: Geçmişteki etki çevresine çok bağlı bulunma (Dünya nimetlerine veya işlerine aşırı bağlılık; eve geri gelme; görevini/işini bırakamaması; dükkünında vs görünmesi) Madde G: MUTLU OLMAYAN ÖLÜ: G/a: Herhangi bir inanca veya bir olaya bağlanmadan geri dönme, G/b: Usulüne uygun veya isteğine göre gömülmemiş ölünün geri gelmesi (İstemediği mezar; mezarının uygun olmayışı; mezarlıktaki komşusundan rahatsız olması; yanlış bağlanan kefen; yanlış tarafa yatırılan ölü) 126 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ G/c: Ölünün göz önüne alınmayan istekleri (Son arzusunun yerine getirilmemesi; vasiyetinin tam olarak yapılmaması; adağının yerine getirilmemesi) G/d: Ölünün kasıtlı olarak yapılmayan istekleri (Mal almaveya paylaşılması ile ilgili olanaklar; ölenin arzusu dışında malının dağıtılması; küçük çocuklarına az mal/para verilip onların muhtaç duruma düşürülmesi) Madde H: HUZURSUZ ÖLÜNÜN GÜNAHKÂR OLMASI: H/a: Huzursuz ölünün görünme biçimleri (Başsız olarak; hayvan kılığındap alevler/ateşler içinde; taşlar veya sular/seller altında) H/b: Ölünün suçunun belirtisinin izleri veya suç işlediği yerden ayrılamama (Kanlı bıçak / orak / keser / balta vb ile dolaşması; suçlu elin veya başka bir organın mezarın dışına çıkması veya suç yerinde görünmesi) H/c: Suçun tekrar edilmesi veya devam ettirilmesi (Cimri geri gelip paralarını sayar; vergi kaçıran vergi defterlerini saklar; sahtekârlık yapıp dosyaları/evrakı değiştirim bozar; dine, evliyaya, Cuma ve Dinî bayramlara, kandillere vb. sövmüş olanların durumu) H/d: Huzursuz ölünün suçunu kabul etmesi (Tartı/ölçülerdeki hatasını kabullenmesi; Tanrı huzurunda günahının ölçülüp tartılması ve kötü duruma düşmesi) H/e: Tazminatının verilmesini deneme (Parasını/altınını saklayan ölünün sakladığı yeri bildirmesi; sınır taşı/çizgisi düzeltmelerinde yalan yere yemin edenlerin veya tanıklık edenlerin sınır taşlarını eski ve gerçek yerlerine getirmek istemesi) H/f: Zor durumda bulunan ölü (Cehennem ateşiyle tutuşmuş olan; Cehennem korkusuyla davranan ölü; bu zorluu açıklayan ölü; başka zor durumlarda kalan ve bunları bildiren ölü) Madde J: HUZURSUZ ÖLÜNÜN SÜKÛNA KAVUŞMASI: J/a: Hayatta kalanları kendi kurtuluşu için hazırlayan ölü (Ölünün konuşması yoluyla kurtulma veya dinî soruları doğru cevaplayıp kurtulma) J/b: Yaşayanların yardımıyla veya onlar tarafından yapılan çeşitli ödemeler yoluyla huzura kavuşan ölü (Adağın/ isteğin ölümünden sonra yerine getirilmesi; bozulan sınırın eski yerine getirilmesi) 127 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ J/c: İslamî işler dolayısıyla huzura kavuşma (Sağlığında hayırlı işler, yardımlar, iyilikler yapması sonucu) J/d: Yaşayan birinin cesaret göstermesi sonucunda kurtulma (Ölü kendine yardım eden insana elini uzatır, onu tutmak ister; yaşayan kişi ölünün elindeki yanan mendili/odunu alırsa ölü kurtulmuş sayılır) J/e: Cezalandırma yoluyla kurtulma (Yaşarken herhangi bir ceza almamış ölü cezalandırılırsa, yani asılması gerekirken asılmamış ise vb) J/f: Kurtulması gereken ölünün uzun süren tövbesi (Yaşayan ailesine/akrabalarına ağaç dikmesini söyler ve bu ağaçtan yapılan ilk beşikte ilk bebeğin sallanmasıyla kurtulma gerçekleşecektir) J/g: Kurtulmanın başarılı olması veya olmaması (Kurtulması için gerekli olan dualar okunmaz, duaya devam edileceği yerde kesilip bitirilir, başka işe girişilir) Madde K: YARDIMA HAZIR OLAN VEYA MİNNETTAR/MÜTEŞEKKİR KALAN ÖLÜ: Madde L: KENDİSİNDEN BİR ŞEYLER TALEP EDİLEN/İSTENEN VEYA MEZARINDA RAHATSIZ EDİLEN ÖLÜ: L/a: Adı anılan veya çağrılan ölü görünür veya mezardan cevap verir (Mezarlıktan geçen canlı birisi ölülere “burada rahat mısınız? Rahat yatıyor musunuz?” diye hitap eder ve ölüler de “hepimiz aynı değiliz” veya “bizleri rahat bırakın” diye karşılık verirler) L/b: Ölünün misafir olması (Sarhoş biri veya mezarcı mezarlıkta kuru kafaya/kemiğe tekme atar, küfür eder, “gel beraber içelim” der ve akabinde ölü o canlıyı mezara sokar veya canlı kişi ertesi günü ölü bulunur) L/c: Mezarlığın sükûnetinin/kutsallığının bozulması (Aşırı gürültüyle/çöp veya pislik atılmasıyla ölülerin rahatsız edilmesi) L/d: Ölünün kötü kullanılmış malı-mülkü (Ölünün eşyasının çalınması; ölünün elinin kendi mezarını soymaya kalkışanı yakalaması; büyü/muska için kefenden bir parçanın yırtılıp alınması sırasında yakalanması ve bu parçayı geri istemesi) L/e: Ölünün yaralanması veya ona engel olunması 128 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ L/f: Mezar soygunu veya ölünün soyulması L/g: Diğer varlıkların bir şeyler talep ettiği ölü (Şeytanın ölüden imanını/inancını almak istemesi; sorgu meleğinin zor soru sorması) Madde M: TEHLİKELİ ÖLÜ: M/a: Kötü huylu ölü/hortlak (İnsanları veya hayvanları rahatsız eder; mezarlıktan geçenleri ürkütür; intikam için korkutur) M/b: Mezarındaki tehlikeli ölü (Yaşayan birinin eşyasını birlikte götürür ve bu eşyanın sahibini rahatsız eder; eşya sahibi ölü adına hayır yaparak kurtulur) M/c: Hortlağın yaptığı büyüler Madde N: ÖLÜLER TOPLULUĞU: N/a: Ölüler toplantısı (Mezarlıkta toplu dans/oyun) N/b: Ölülerin törenleri (Yılın belirli dönemlerinde) Madde O: HAYALİ ÖLÜ: (Akraba/arkadaşlarını korkutmak için tabuta giren kişi sonra gerçekten ölür; cesaret gösterisi için mezarlığa girip kazık/sopa çakmak için iddiaya girilir, yanlışlıkla kendi palto eteğini çakar, ölü arkamdan tutuyor diyerek korkudan ölür) Madde P: ÖLMEDİĞİ HALDE ÖLÜ GÖRÜNEN VE ÖLDÜĞÜNE İNANILANLAR: (Yutulmuş kılçık/kemik/lokma yüzünden öldü sanılır, yıkanırken/sert bir harekete maruz kalınca diriliverir; öldü sanılan kişi tabut içinde gürültü çıkarır, tabut açılır/ açılmaz; şaka olsun diye musalla taşına/mezar yerine uzanılır ve aniden/bir kaç gün sonra gerçekten ölür) Madde R: DİĞER İNANIŞLAR VE DAVRANIŞLAR: Madde S: İSLAM DİNİ İLE İLGİLİ BAŞKA İNANIŞ VE DAVRANIŞLAR: (Yatır/evliya kabul edilen ulu kişilerin sağlığında veya ölümünden sonra olanlar) Böylece bugüne kadar on değişik yerde yayınlanan anlatının toplam sayısı ancak 509 adet olmuştur. Eldeki mevcut malzemeye oranlandığında ancak sekizde biri gün ışığına kavuşmuş olmaktadır. Geride kalanların da parça parça da olsa, yayınlanmasını sürdüreceğim. Yukarıda görüldüğü gibi henüz ba- 129 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ zı ana maddelerden örnekler sergileyemedim. Söz gelimi (K, L, O ve S) harflerindeki metinlerin hazırlıklarını sürmektedir, ancak yoğun ders ve sınav saatleri göz önüne alınırsa, bu tür işlerin yayınının hiç de kolay olmadığı kolaylıkla kabul edilecektir. Hele hepsini bir arada yayınlamak ancak bir kaç ciltlik bir iş olduğundan böyle kapsamlı bir metin yayını da farklı yönlerden zorluklar ortaya çıkarmaktadır. İleride yapılması muhtemel çalışmalarda bu katalogun bir örnek oluşturmasını ve genç meslektaşlarımıza yol göstermesini diliyorum. Buna bakarak diğer anlatı türlerinde de eksik olan kataloglarımızı yapmanın bir an önce hazırlıklarını yapmaları gerekmektedir. Çünkü elimizde toplanmış olan malzeme artık 2000’li yıllarda ve AB içinde kendi kültürümüzün bütün gözelliklerini ve özelliklerini bir katalog bünyesi içinde ortaya çıkaracak düzeyde ve sayıdadır. UNESCO’nun bu işlere de yardımcı olacağını umarım. Burada bu işleri başarıyla yürüten değerli öğrencim Öcal OĞUZ’u da candan kutlamak ve ilgisinin, sevgisinin, çalışkanlığının sürmesini diliyorum. Genç arkadaşlarıyla birlikte ümit ettiğim başarılı çalışmaları yapacağına inancım tamdır. Hepinize saygılar sunuyorum... NOT: Bildirimizin fazla uzun olmaması konuşma süresine uymamızı kolaylaştıracağı için, burada örnek metinlere yer verilmemiştir. Örnek metinlerin farklı ana ve alt bölümlerdeki görüntüleri için aşağıdaki kaynakları kullanmak daha doğru olacaktır: 1. Türk Folklor Araştırmaları / Kültür Bakanlığı Millî Folklor Araştırmaları, yıl: 1984, s.97-118 Dairesi yay., 2. Uluslararası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, Konya, 1985, s.263-279 3. Türk Folklor Araştırmaları / Kültür Bakanlığı Millî Folklor Araştırma Dairesi yay., 1985/2, s.49-82 4. Gazi Üniversitesi / Basın Yayın Yüksek Okulu Dergisi, 1984/6, s. 79157 5. Prof. Dr. Şükrü ELÇİN Armağanı, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü yay., 1993, s. 139-152 6. Ankara Üniversitesi / Dil ve Tarih-Coğrafya Fak./ Türkoloji Dergisi, c.9, 1991, s.23-42 7. (aynı dergi), c.10, 1992, s.39-61 8. (aynı dergi), c.11, 1993, s. 101-134 9. Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ’a Armağan, Türk Dil Kurumu yay., Ankara, 2004 (baskıda) 10. Türk Dili Araştırmaları Yıllığı -Belleten, 2003/I, ANkara. 2004 (baskıda). 130 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ GELENEK HAL‹NE GELEN MODERN‹TE BA⁄LAMINDA M‹T VE MEDYA Myth and Media In Terms of Modernisation Which Became Tradition Gülin ÖĞÜT EKER ABSTRACT The 21st century man who uses tradition and modernity concepts interleaved in every face of the routine daily life has proved that humanity has not been totally scraped off mythic and ritualistic world even though incredible advancements and has taken place and as a result humanity has possessed many modern technology tools. The cultural phenomena myth, mythology and memoirs are the principal criteria in analyzing society from people’s philosophy, values, beliefs, socio-culture point of views. Being a symbolic projection of the human’s expectations, values, fears and desires to the contemporary life, the myth and mythology are moral and cultural bridges from the past to the current and from the current to the future. Myth and mythology have direct or indirect influences on the perception of events by humans and evaluation of the world by humans. Myth and mythology are being used as the most effective weapons in influencing the majority of people and to communicate effectively the messages by the media. As long as man and the need for belief exists, as the modernity perception change with respect to time, the myths of contemporary man will also continue to develop. Keywords: Tradition, modernity, myth, mythology, media, belief. 1.1 Gelenek - Modernite Din, dil, tarih, kültür, tarihi bilinç gibi temel kavramlardan meydana gelen gelenek, toplumların ortak kültürel kimlik oluşturmasında, sosyal hayatta insanların benzer tercihlerini, kültürel bağlarını kurmasında asli unsur olarak modernleşmenin biçimini de etkiler. Gelenek ve gelenekle bütün bağların koparılması anlamına gelmeyen modernleşme kavramı arasındaki yorumlama ve eleştiri süreci, bir diğerinin önemini vazgeçilmez kılmaktadır. Modernleşen toplumların yeni dünya sürecinde ‘kendine has olma’ yerine modernleşen dünyaya ait ‘ütopya’ya; geleneksel değerler yerine modern dünyanın aidiyetlerine bağlanması, modernleşmeyi bir kriz haline dönüştürür. Rasyonelliğin geleneksel bilgiyle tezat olduğunu savunan; ‘geleneksel’le ‘bilgisizlik’i ve ‘hurafe’yi eş değer gören; aslında, ‘değişme geleneği’ni kullanarak geleneğin varlığını kabul eden kişiler, yaşadıkları paradoksun da farkında değillerdir (ÖğütEker 2004). 131 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ Gelenek ve modernlik kavramlarını, rutin hayatın hemen her safhasında içiçe kullanan 21. yüzyıl insanı, hayal gücünü zorlayan teknolojik gelişmelerin yaşandığı çağımızda, ‘teknolojik araç-gereçlerle donanan, medeni bir varlık olan insan’ın mitik ve ritüelistik dünyadan kopamadığı gerçeğini ortaya çıkarmıştır. “Nitekim, XIX. ve XX. yüzyıllarda özellikle Batı dünyasını derinden sarsan maddesel gerçekçiliğe dayalı pozitivist akımın, ‘en gerçek’ yönünde ilerlemesi beklenirken, mitlere dönüşü ile ‘gerçek üstü’ karşısında eski anlam ve önemini yitirmeye başladığı tartışması ortaya çıkmıştır. Gelecekte Doğu kültürlerinin yerel renklerini ve bir ulusun ulus olarak tanımlanmasını sağlayan ‘ulusal kalıt’ unsurlarını yok edebilecek ve onları Batı kültürü içinde erimeye itebilecek sonuçlar doğurması tehlikesi bulunan bu yaklaşımlar, esin kaynakları Batı mit ve ritüelleri olan ‘küreselci sermaye’nin işini kolaylaştırmakta, tüketim toplumu yaratmak için yapılan küresel ölçekli dev reklam kampanyalarından ‘sebeplenen ‘ kimi ‘yerel sermaye’ sahipleri ise, bu ‘şimdilik’ yapay ama gelecekte olağan hale gelecek ve dinsel derinlikler kazanacak olan mit ve ritüel transferlerini desteklemektedir.” (Oğuz 2002: 94-95). 2.1. Mitoloji-Mit-Ritüel ve Kültür İnsanoğlunun, tarih sahnesindeki yerini ve rolünü almasıyla başlayan tabiatı, nesneleri, canlıları ve dünyayı anlama/anlamlandırma çabası, ‘kutsal’ ve ‘inandırıcı’lık özellikleriyle mitlerin doğuşuna sebep olmuştur. İnsanlığın, tarihe/tarih bilgisine ihtiyaç hissetmeden yaşadığı dönemlerde, mit ve ritüeller, rutin hayatın içindeki ‘kökeni, yaratılışı anlama, tinsel özlemleri giderme, toplumu düzene sokma gibi’ işlevleriyle, toplum hayatının vazgeçilmez üyesi olarak hukuk sistemindeki yerini almıştı. Anlatım türü olarak belirli bir zamanda üretilip dönemini tamamlayan mitler, aslında, insanoğlu tarih sahnesinde bulunduğu sürece, her zaman ve her şartta üretilmeye devam edecektir. İlkel insanın korku ya da bilinmezleri olan şimşek, volkan, yağmur veya bebek doğumu, ürün yetiştirme, yerini, 21. yüzyıl insanının korku ya da bilinmezleri olan kanser, aids, virüs veya Ufo, ay, gezegenlere bırakmıştır. Gizemi ve inandırıcılığıyla mitler, oluşturulduğu ve yaşatıldıkları ortamın şartlarına göre kabul ve red görmektedirler. Olağanüstülük özelliğiyle insanları cezbeden mitik değerler, insanın hayal gücünün, tasarım yeteneğinin, anlam yükleme becerisinin ilgi çekici örnekleridir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, masallarda hayal edilen uzak mesafeleri yakınlaştıran uçan halılar, tılsımlı boruya seslenmeyle kilometrelerce uzaktan işitilen sesler; çocukluğumuzun dizisi ‘Uzay 1999’da sunulan görüntü ve sesin minik cihazlarla dünyaya ve uzaya iletilmesi, o dönem insanlarının mitleriydi. 21. yüzyıla gelindiğinde uçan halıların uçak ve jetlerle; ses ileten tılsımlı boruların telefonla; uzay dizilerindeki ışınlamaların cep telefonu, bilgisayar ve dijital fotoğraf makinalarıyla; son sistem teknolojinin insan hareketlerine en yakın donanıma sahip ‘Asimo’ adlı robotla somutlaştırılması, modern dönem mitlerine örnek olarak değerlendirilebilir. 132 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ Eski Türk inanç temeline dayanan rit ve mitlerin bilimsel düşünceden uzak ‘din yorumcuları’ tarafından ‘putperestlik çağı’ kalıntıları olarak ele alınması, Türk insanını, mit ihtiyacını giderme anlamında, Batı orjinli kaynaklara yöneltmiştir. Kültür fenomenleri olan mit, efsane ve memoratlar, halk felsefesini, değer yargılarını, inançlarını ve bu tüme varımın sonucu olarak içinde yaşanılan toplumu sosyo-kültürel açıdan analiz etmede temel kriterlerdir. Bu kriterlerin ‘uydurma’ ya da ‘kurmaca’ olduğu düşünülerek bilimsel düşünce içinde yer almaması, kültür bilimi araştırmalarının temel felsefe ve etiğine aykırı düşmektedir. Felsefe ve dinler tarihi araştırmacısı Mircea Eliade‘nin ifadesiyle “Mitsel tutum, içgüdülerin patolojik bir yoğunlaşması, hayvanlara özgü ya da çocukça davranışlar olarak değil, insana özgü olgular, kültür olguları, düşünceden doğan yaratı olarak kabul edilmesi gerekir.” (Eliade 1993: 11). ‘arketip’ ve ‘kolektif bilinçdışı’ kavramlarının öncüsü, analitik psikolojinin kurucusu İsviçreli psikiyatr Jung’ın “Bilinçli aklın gizli gerçekleri olan arketiplerin insanoğlunun tarihsel geçmişinin bir ürünü olduğunu iddia etmesi” (Stevens 1999: 54) ve kolektif bilinçdışıyla ilgili fikirlerini mitolojik yorumlarla desteklemesi1 de mit ve ritüellerin kültürel doku içinde anlamlandırılmalarının önemini vurgulamaktadır. 83 yıllık hayatını, farklı kültürlerin mitlerini araştırmaya adayan Joseph Campbell’in ifadesiyle “İnsan ırkı, yalnız biyolojik olarak birlik değildir, ruhsal tarihi de tektir. Tek bir senfoni her yerden yükselmiş, temleri çalınmış, gelişmiş, çoğaltılmış ve değiştirilmiş, eğilip bükülmüş, yorumlanmış ve bugün bütün bölümlerinin bir arada çalındığı büyük bir fontisimo halinde yeni bir karşı konulamaz doruğa yükselmektedir. Buradan da yeni büyük bir akım çıkacaktır. Gelecekte de halen duyulan motiflerin işitileceğinden kuşku duymak için bir neden de göremiyorum- yeni ilişkilerle fakat gene aynı motifler.” (Campbell 1998: 464). L. Guerin, E. Labor ve C. Morgan’ın (2003: 258-259) “Edebiyatta Mitolojik ve Arketipik Yaklaşım Tarzları” adlı makalelerinde belirttikleri gibi “Mitoloji, insan zihni ve karakterini açıklama çabasındadır ve tıpkı rüyaların yansıttığı ferdi arzular ve endişeler gibi, mitler de insan umutlarının, değerlerinin, korkularının ve özlemlerinin sembolik izdüşümüdür. Mit, derin içgüdüsel hayatımızın dramatik tasviri; zamandan üstün, geçmişi günümüze bağlayan ve geleceğe ulaşan manevi ve kültürel beklentilerdir”. 3.1. Elektronik Çağda Kitle İletişim Araçları ve Mit Kullanımı Sosyal bir varlık olan insanın olayları algılamasından dünyayı değerlendirmesine kadar pek çok safhada direkt ya da dolaylı olarak etkisini gösteren mit ve mitik öğeler, geniş toplulukları, en kısa sürede, en etkili silahla etkileme anlamında, medya tarafından da kullanılan kültürel öğelerdir. Elektronik medya grubunu oluşturan radyo, televizyon ve internet, yazılı/basılı medya grubunu 1 Jung modelinin Oğuz Kağan Destanı üzerindeki çözümlemesi için Yard. Doç. Dr. Tarık ÖZCAN’ın “Oğuz Kağan Destanının Kahramanlık Mitosu Bakımından Çözümlenmesi” adlı makalesine bakınız (Milli Folklor, c.8, yıl: 15, sayı: 57). 133 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ oluşturan kitap, gazete, dergi, broşür, reklam panoları; görsel ya da sanatsal medyayı oluşturan sinema olarak adlandırabileceğimiz medya, belirlediği hedef kitlelere toplumsal eğilimlerine göre mesaj göndererek, bu kitlelerin bağımlılık dürtülerini kuvvetlendirecek teknikler üretir. Günümüzde, yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü büyük güç haline gelen medya, adeta, ülkeyi ve gündemi de kontrol eden bir mekanizma konumundadır. İletişim bilimleri araştırmacısı Harold İnnis, gazete, radyo ve televizyonun insan etkileşimindeki fiziksel uzaklığı, şaşırtıcı ölçüde azaltma becerisinin, yeni sömürgeciliğin çekirdeğinde yer almalarını da beraberinde getirdiğini belirtmektedir (Lull 2001: 42). “Elektronik çağda medya, yönetim alanlarında, onların altında yatan ideolojik gereksinimler ve kuralların biçimlenmesine ve sürmesine yardımcı olur. Çünkü onlar, eşsiz ve güçlü teknik kapasiteleri ve albenili içerikleri ile bilgi yayımının şimdiye dek icat edilmiş en etkili araçlarıdır. Kitle iletişim araçları, yalnızca coğrafi sınırları aşmakla kalmaz, aynı zamanda sınıfsal, ırksal, kültürel, politik, eğitsel ve cinsiyetle ilgili sınırları da geçerek belli bakış açılarını ve aktarımın rutin bir üretimi olan anlam üretme biçimlerini sürekli olarak yenileyerek ve yerleştirerek eğlenceyi ve bilgiyi yayarlar. Böylece, belli bakış açılarını güçlendirirken, diğerlerini dışlayan ideolojik sentez ifadeleriyle ve otoritenin kaynaklarının ilgili ideolojik ipuçlarıyla kitle iletişim araçları, izleyicilerinin en genel ve önemli deneyimlerinin bazılarını yapılandırmak yoluyla toplumsal gerçekliğin kurulmasına ve düzenlenmesine yardımcı olur” (Lull 2001: 88). 3.1.1. Kitle İletişimi ve UNESCO Kültür araştırmacıları için sorgulanması gereken konu, medyanın kültürü nakleden mi yoksa kendi kültürünü üreten bir araç mı olduğudur? Bu bağlamda, medyanın, toplumsal gerçekliği nasıl, kim için ve hangi yollarla yaptığı önemlidir. UNESCO, 1970’li yıllardan günümüze kadar düzenlediği toplantılarda yeni iletişim düzeninin kurulması gerekliliği üzerinde durmaktadır. 1978 yılında yayımlanan “Yeni Evrensel Habercilik Düzeni” adlı araştırmada, özgür ve dengeli bir haber dolaşımının sağlanması için demokratik ilkelerle Üçüncü Dünya Ülkelerinin iletişim alanında tüketici olmaktan kurtularak üretici durumuna geçmelerinin gerekliliği üzerinde durulmuştur. 1984 yılında UNESCO’nun yeni iletişim düzeniyle ilgili çalışmalarının özeti olarak yayımlanan; “MacBride Raporu” olarak da bilinen “Many Voices, One World” adlı raporda, kitle iletişiminin işlevleri şöyle sıralanmaktadır (Türkoğlu 2004: 126-127; Yüksel 2001: 7-8): “1. Bilgi Verme (enformasyon): Bireysel, toplumsal ve uluslararası durumları anlamaya gereken ölçüde haber, bilgi ve görüşleri toplayıp, uygun tartışma ortamına sunmak, 2. Toplumsallaştırma (sosyalizasyon): Bireylerin toplum yaşamına etkin olarak katılmalarını sağlamak üzere ortak bilgi ve düşüncelerin oluşumuna yardımcı olmak, 134 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ 3. Güdüleme (motivasyon): Bireysel isteklerle birlikte toplumun kısa ve uzun dönemli hedeflerini ilerletmek, toplumsal hedefler için bireyleri ortak eylemler için harekete geçirmek, uyarmak, 4. Tartışma: Halkı ilgilendiren bölgesel, ulusal ve uluslararası sorunları aydınlatmak üzere gerekli bilgiyi sunarak tartışma ortamı sağlamak, 5. Eğitim: Günlük yaşamda kullanılabilecek becerileri ve entelektüel gelişimi sağlayacak bilgileri aktarmak, 6. Kültürel Gelişme: Yaratma gücünü ve estetik gereksinimleri uyanık tutarak kültürel ve sanatsal çalışmaları desteklemek, 7. Eğlence: Kişisel ve kolektif yaratıcılığa yönelik drama, dans, edebiyat ve spor olaylarını yaymak, 8. Katılma: Bireylere, gruplara ve ülkelere birbirlerinin görüş açılarını ve isteklerini tanımalarına yardımcı olacak çeşitli mesajları iletmek.” 3.2. Medya ve Halk Kültürü Ürünlerinin Pazarlanması Amerikalı siyaset bilimci Harold Laswell’in, kitle iletişim araçlarının dört asli işlevi olarak ortaya koyduğu “çevreyi gözetleme (haber ve bilgi verme işlevi), bu bilgiyi toplumla bağlantılı hale getirme (editörlük işlevi), eğlendirme (saptırma işlevi) ve kuşaklar arası kültür aktarma (toplumsallaştırma işlevi)” tezini, herhangi bir haber ya da olayda ‘kültür aktarma’ ve ‘sapkınlık işlevler’inin her ikisinin de yer alabileceği yönünde genişleten kitle iletişim araştırmacısı Charles B. Wright bu çalışmasıyla, kitle iletişim araçlarının hem yararlı hem de zararlı yönde mesajlar vererek izleyenleri iki yönüyle de etkileyebileceğini ortaya koymuştur (Lull 2001: 132-133). Medya, ait olduğu güçlerin ekonomik, sosyal ve siyasal değerlerine göre, topluma ulaştırılacak bilgi/haberleri seçerek önem sırasını ve gündemi belirler. “Medya, ne düşüneceğimizi söylemekte başarılı olmayabilir, fakat ne hakkında düşüneceğimizi söylemekte fevkalade başarılıdır.” (Yüksel 2001: 24). Laswell’in ortaya koyduğu ve Wright’ın geliştirdiği kuramdan da hareket ederek medyanın, kültür aktarma ve güdüleme fonksiyonunu icra ederken, hedef kitlelere mesajı ulaştırmada kullandığı en önemli unsurlardan birinin halk kültürü ürünleri olduğu dikkati çekmektedir; çünkü, ait olunan kültürün ürünleri olan halk hikayelerinden masallara, mitlerden atasözlerine kadar her türlü anlatım türü, mesajın alıcı tarafından kısa sürede algılanıp anlamlandırılmasını sağlamaktadır. Bu bağlamda mesajın en etkili şekilde hedef kitleye ulaşmasında kültürel bir fenomen olarak mit ve memoratlar kullanılmaktadır. İlkel insanın dünyayı ve olayları anlamlandırma çabasının sonucu olarak yaşamın vazgeçilmez unsuru şeklinde ortaya çıkan mitler, üretiliş amacı ile dönemini kapatmış olsalar dahi, insanın var olduğu her yerde mitler de yeni şekillenmelerle varlığını sürdürecektir; fizyolojik ve psikolojik beraberliğin 135 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ uyumunu taşıyan insanın, ruhuna hitap edemeyen teknolojik gelişmelerin yanında oluşturulan 21. yüzyıl insanının modern mitleri gibi... Bu anlamda, Aloe vera adlı bitkinin asli kullanım alanı olan sağlık sektörü yanında, tuvalet kağıdından kozmetiğe uzanan geniş yelpazede kullanılmasının sebebi, oluşturulan ‘Aloe vera miti’dir. Bu mitin inandırma etkisini kullanan üreticiler, pazardan bir pay elde etmeye çalışmakta; tüketiciler de Aloe Veralı ürünleri almaya teşvik edilmekte ve ürünler kullanılmaktadır. Verilmek istenen mesajı geniş kitlelere en kısa sürede, en etkili biçimde sunma konusunda tartışılmaz önemi olan televizyon, özellikle dizi ve filmlerle gündem oluşturmaya çalışmaktadır. ‘aile miti’ ile ‘Çocuklar Duymasın’; ‘mafya miti’ ile ‘Kurtlar Vadisi’; ‘aşk ve modernize edilmiş aşiret reisliği miti’ ile ‘Asmalı Konak’, ‘entrika ve tutku miti’ ile ‘Haziran Gecesi’ milyonları etkisi altında bırakarak, uzun bir dönem siyasetçisinden, entelektüeline, eğitmeninden sade vatandaşına kadar her gruptan insanın gündeminde uzun soluklu olarak yer almıştır. Bu programlar üzerine düzenlenen açık oturum, panel ve tartışmalar, dizilerin gündem oluşturmasının kanıtıdır. ‘Farklı yaşamları merak etme miti’ ve ‘aile içi şiddet miti’ ile gündüz kuşağındaki ‘kadın programları’ veya ‘görülmeyenin/bilinmeyenin ya da kavga/şiddet gibi aykırı olanın, dayanılmaz merak duygusuyla öğrenilmesi miti’yle oluşturulan ‘Biri Bizi Gözetliyor’, ‘Gelinim Olur musun?’, ‘Benimle Evlenir misin? gibi yarışma programları da aynı kategoride değerlendirilebilecek yapımlardır. Türk medyasına damgasını vuran ‘manevi diziler’ olarak adlandırılan 6. His, Sır Kapısı, Sırlar Dünyası, Gizli Dünyalar vb. diziler de mit ve memorat eksenli ‘kitle sanatı’ ürünleridir. İzleyici kitlesini psikolojik, inanç boyutuyla etkisi altına alan bu programlarda ‘doğru ile yanlış’ın, ‘iyi ile kötü’nün sonuçları farklı hayatlardan örneklerle canlandırılmaktadır. Senaryo ya da gerçek hayattan alınma öykülerde yer alan insan davranışlarının temelini oluşturan güdüler; insan zihni ve karakterini açıklamada kullanılan mitik öğelerle, 21. yüzyıl insanının teknolojik gelişmelerin dolduramadığı bir boşluğu umutların, korkuların, beklentilerin ve özlemlerin sembolik görüntülerinin yerini almıştır. İslami inanç boyutunda ilahi adaletin bu dünyada gerçekleşip gerçekleşmemesi konusu ilahiyat araştırmacılarının çalışma alanı içine girmekle beraber, arz talep konumunda günümüz insanının bu tür dizilere gösterdiği ilgiyle doğru orantılı olan izlenme oranlarındaki hızlı yükselişin reel bir gerçek olduğu kültür bilimi araştırmacılarının dikkatinden kaçmamalıdır. Laswell ve Wright tarafından ileri sürülen televizyonun ‘kültürel aktarma işlev’i, kültürel değerlerin yayılarak yaşatılması ve anlamlandırılması hedefiyle reklam, dizi, film, haber, eğlence ve çocuk programları gibi yayınlarda kullanıldığında, izleyici, ‘edilgen’ olmaktan kurtulup kültürel değerlerini bilip kullanan bireyler olarak ‘etken’ konuma geçer. Yalnız teknolojik değil kültürel biçim olan televizyon da, geleneklerin bu tür kullanımıyla ‘kültürel değerleri aktarma’ işlevini yerine getirerek toplumun sosyal ve kültürel gereksinimlerini karşılamış olacaktır. 136 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ Aynı tez kapsamında ileri sürülen televizyonun ‘sapkınlık işlev’i ise, izleyicilerin anlamlandırmada tercih haklarını kullanamayarak pasifleştirildikleri dizi, paparazzi, talkshow, eğlence ve yarışma programlarıyla gerçekleştirilmektedir. Algıda seçicilik yapamayarak ‘edilgen’ konuma düşen bu geniş izleyici kitlesi, ‘elektronik dev’in kendilerine sunduğu, gerçek hayatlarında ulaşamadıkları duygu, düşünce, arzu ve isteklere kavuştukları ütopik bir dünyanın içine hapsedilmektedir. 3.2.1. Kitle Sanatı Olan Sinemada Mit Görsel medyanın en etkin iki silahından biri olan sinemada, gündem belirleme ve kitleleri güdüleme anlamında, dünyayı etkisi altına alan örneklerden ikisi Harry Portter ve Yüzüklerin Efendisi’dir. Tarım toplumundan sanayileşme sürecine geçişte gelişen teknolojiyle beraber, sinema sektöründe de büyük atılımlar söz konusudur. Ticari kaygı temeli üzerine oturtulan; politika, ideoloji, din ve çok az da olsa sanata hizmet eden sinema, propagandist etkisiyle 21. yüzyılın en önemli ‘kitle sanatı’ haline gelmiştir. “Sinema, teknolojik boyutu yüksek yapıtlarıyla kültür endüstrisinin ilk örneğidir ve bu özelliğiyle büyük kitlelere ulaşmayı da başarmıştır. Salt eğlence maksadıyla hazırlanmış gibi görünen bir filmin perde arkasında bile sosyal, siyasal ve ekonomik fikirlerin ustaca serpilmiş propagandası yatmaktadır” (Özsoy 1998 356). Seri halinde çıkan kitapları ve filmleri ile Harry Portter ve Yüzüklerin Efendisi, Batı kaynaklı mitik öğeleri ile yazılı ve görsel basında uzun soluklu olarak gündemi işgal etmiş bir ‘kitle sanatı’ ürünüdür. Adı geçen filmlerin yanında, Büyük İskender, Troy (Truva), yapım aşamasında olan Gılgamış gibi, doğu/batının sosyal ve dinsel tarihinden kaynaklanan mitik öğeler ekseni çerçevesinde kurgulanan bu filmler, teknolojik gelişmelerin ürünü olan görsel efektlerle zenginleştirilerek mitik ve görsel şölen haline getirilmiştir. Harry Portter’ın İngiliz yazarının, bu seri eserle, İngiltere kraliyet ailesiyle boy ölçüşecek servete sahip olması; küresel sermaye sahiplerinin kar marjlarını, görsel ve yazılı medyanın ulaştığı ticari başarıyı gözler önüne sermektedir. Çağdaş insanın inanma ve merak duygularını araç olarak kullanan medya, göstergelerin içine yüklenen kodların hedef kitlede anlamlandırılmasıyla mesaj iletme fonksiyonunu yerine getirmiş olmaktadır. Göstergelerde yüklü mesajlar, aynı kültür dairesine mensup, ortak kültürel donanıma sahip insanlar tarafından gerçek anlamıyla algılandığından, farklı kültürlerdeki anlamlandırılması sağlıklı olmamakta; ancak, medyanın gücü sayesinde, yabancı kültürlerde de izleyici/okuyucu kitlesi bulabilmektedir. 4.1. Tüketim Sektörü ve Kültürel Kimlik Her kültür içinde örnek alınabilecek ‘model değerler’ (Tural 1998: 41) vardır. Model davranışlara yol açan bu değerlerden kendi kültürüne ait olanı alıp uygulamak, kültürel bilince sahip olmayı gerektirir. Ailede başlayıp okul ve meslek hayatıyla gelişen sosyalizasyon zinciri içinde kültürüne, tarihine ve 137 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ milletine sahip olma bilinci kazandırılan bireylerin, ‘çağdaşlaşma ya da batılılaşma’ maskesi altında uygulanan kültür emperyalizmi tuzağına düşme riskleri, verilen şuurla en aza indirgenmektedir. ‘tarihi olan’la ‘tarih olan’ı (Tural 1998: 42) ayırt edemeyerek kültürel ve tarihi bilince sahip olmadan yapılan bugünü ve geleceği anlama/değerlendirme çabaları ise, modernleşme adına yapılan bilinçsiz davranış kalıplarıdır. Bu bağlamda, gelecek nesillere kültürel, tarihi ve sosyal bilinci kazandırmada önemli bir görev üstlenen kitle iletişim araçları, doğru kullanıldıkları takdirde /tersi de söz konusu olabilir/ örgün ve yaygın eğitim kadar önemli fonksiyon yüklenmektedirler. Tüketim sektörünün, elektronik ve yazılı/görsel basınla kitlelere benimsetilmeye çalışıldığı yüzyılımızda Sevgililer Günü, Anneler Günü, ren geyikli Noel Baba ve son dönemlerde tehlike sinyalleri veren Cadılar Bayramı kutlamalarıyla Türk toplumu, farklı kültürlerin ve sermaye güçlerinin hedef kitlesi konumuna gelmektedir. Kültürel kimliğimizi zedeleyebilecek batı kaynaklı kültürel ve dini unsurlar yerine, Türk kültürüne ait tarihi ve mitolojik öğelerin kullanılacağı Nevruz, Hıdırellez, Dede Korkut, Ramazan ve Kurban bayramlarında oluşturulacak ‘bayram mitleri’ ile kültürel değerlerimizin korunması, yaşatılması ve yayılması sağlanmalıdır. İletişimin en etkili silahı olan medya aracılığıyla Türk kültürüne ait motiflerin kullanıldığı diziler, reklamlar, yarışma/eğlence programlarıyla hedef kitleler bilinçlendirilmelidir. Sağlam ve bilinçli kültür politikasıyla yetiştirilen nesillerin, kaçınılmaz bir değişim ve gelişim olan farklı kültürleri tanımaları ise, entelektüel düzeylerinin gelişmişliğinin bir göstergesi olarak kabul edilmelidir. Kendi değerlerine sahip bireylerden oluşan toplum, sahip olduğu kültürel gücü, ülke kalkınmasının her alanında kullanarak çağdaş seviyeye ulaşabilir. “Eğitim yoluyla, temel değer, norm ve davranışlarla temellenen, çağdaş birikimden faydalanarak zenginleştirilen insanda, birikimini içinde yaşadığı toplum lehinde kullanma istikametinde bir ‘vicdan’ oluşur. Bu ‘vicdan’, şuurlu sevgiyi, şuurlu müsamahayı ve demokratikleşme şuurunu; müteşebbislik ruhunu ve kalkınma şuurunu hazırlayacaktır. Böyle fertlerden meydana gelen toplumların başkalarına örneklik etmesi tabiidir.” (Tural 1998: 42). 5. Değerlendirme “Mitoloji ile bilimi ayıran ince çizgi, birincisinin, inanma temelinde kabule ve saygı duyulan ve korkulan ‘Yaratıcı’ya teslim olarak, bu teslimiyeti çeşitli pratiklerle kitleselleştirmesi ve kültüre dönüştürmesi; ikincisinin, bilinmezi bilme ve ‘oluşum’un sırrını keşfetme yönündeki araştırmalarını ‘yaratıcısızlık’ temelinde sürdürmeye çalışması ve bunun sonucu olarak kitleselleşme ve kültüre dönüşme açısından zorlayıcı olmamasıdır.” (Oğuz 2000: 118). Kültür bilimi olan halkbilimi, normatif bir bilim dalı değildir. Halkbiliminin bütün alanlarında olduğu gibi, mit, efsane, memorat gibi anlatı türlerini inceleyen halkbilimci, ele aldığı türü, ‘doğru ya da yanlış’; ‘güzel ya da çirkin’ olarak eleştir- 138 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ me lüksüne sahip olmadan, halk inançları boyutunda, anlatıyı icra eden/yaşayan kaynak kişilerin kültürel fenomeni olarak kabul etmektedir. Bu anlatı türleri, kültürel doku analizinde, Türk halk felsefesinin temel yapı taşlarını oluşturmada, Türk insanının hayat felsefesini, yaşam tarzlarını, davranışların altında yatan psikolojik sebepleri anlamada, değer yargılarını, insanı ve dünyayı algılayış biçimini sosyo-kültürel boyutlarıyla ortaya koymada inkar edilemez yapı taşlarıdır. Türk kültürünü, kimlik ve kişilik göstergesi olarak yaşatan insanların hayat tarzları, kişilik oluşumunda tartışılmaz etkisi olan kültürel değerler; bu değerleri oluşturan davranış kalıplarının altında yatan kolektif bilinçaltı ya da bilinçdışı etkenler, bu hareket tarzını oluşturacak acı, korku, pişmanlık, üzüntü gibi psikolojik temeller halkbiliminin, dinler tarihi araştırmalarının2, sosyal psikolojinin, sosyal ve kültürel antropolojinin, sosyolojinin, estetik araştırmalarının, kültür biliminin ‘sosyal bir varlık olan insanı anlama’ adına analiz etmesi gereken sosyal değerleridir. Çağdaş mitlerin 21. yüzyıl insanın felsefesini anlama bağlamında incelenmesi, halkbilimi unsurlarının arkaik unsurlar olmadığını gösterme anlamında, kültür bilimcileri olan Türk halkbilimcilerin vefa borcu olmalıdır. 21. yüzyıl insanı, baş döndürücü teknolojik gelişmelerle donansa da, doğasında var olan ve sosyo-psikolojik bir varlık olmanın gereği, “inanma, merak, korku, güven, manevi anlamda tatmin, kendini iyi hissetme” duygularına, tarih sahnesinde varlığını devam ettirdiği sürece ihtiyaç hissedecektir. İnanma duygusu da, yaşanan döneme göre değişen modernlik anlayışıyla beraber, çağdaş insanın mitlerini oluşturmaya devam edecektir. Ve belki gün gelecek, tarihin ilerleyen dönemlerinde 21. yüzyıl teknolojisi, 21. yüzyıl insanının mitleri olarak yazılı ya da elektronik metinlerle tarih olacaktır. KAYNAKLAR CAMPBELL, Joseph (1998), Batı Mitolojisi/Tanrıların Maskeleri, (Çev.: Kudret Emiroğlu), İstanbul: İmge Kitabevi. ELİADE, Mircea (1993), Mitlerin Özellikleri, İstanbul: Simavi Yayınları. GUERIN, W. L., LABOR, E, MORGAN, C. vd. (2003), “Edebiyatta Mitolojik ve Arketipik Yaklaşım Tarzları”, Halkbiliminde Kuramlar ve Yaklaşımlar, (Yay. Hazırlayanlar: ÖĞÜT-EKER, Gülin, EKİCİ, Metin, OĞUZ, M. Öcal, ÖZDEMİR, Nebi), Ankara: Milli Folklor Yayınları: 17. GÜNAY, Umay (1992), “Folklor ve Mitoloji”, Milli Folklor, Ankara: c 2, yıl: 4, sayı: 16, Kasım, Kış 1992. 2 Folklorun, din ve psikolojiyle olan bağlantısı için,“Standart Dictionary of Folklor Mythology And Legend” adlı esere başvurabilirsiniz. Adı geçen yazının, Prof. Dr. Umay GÜNAY tarafından yapılan çevirisini, Milli Folklor’un 1992 Kış, 16. sayısında bulabilirsiniz. 139 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ JUSDANIS, Gregory (1998), Gecikmiş Modernlik ve Estetik Kültür, (Çev.: Tuncay Birkan), İstanbul: Metis Yayınları. LULL, James (2001), Medya İletişim Kültür, (Çev.: Nazife Güngör), Ankara: Vadi Yayınları. OĞUZ, M. Öcal (2000), Türk Dünyası Halkbiliminde Yöntem Sorunları, Ankara: Akçağ Yayınları. OĞUZ, M. Öcal (2002), Küreselleşme ve Uygulamalı Halkbilimi, Ankara: Akçağ Yayınları. ÖĞÜT-EKER, Gülin (2004), “Gelenek Haline Gelen Modernite”, 47. PIAC Bildirileri, Cambridge, İngiltere (basılmamış bildiri metni). ÖZCAN, Yard. Doç. Dr. Tarık (2003), “Oğuz Kağan Destanının Kahramanlık Mitosu Bakımından Çözümlenmesi”, Milli Folklor, c.8, yıl: 15, sayı: 57. ÖZSOY, Osman (1998), Propaganda ve Kamuoyu Oluşturma, İstanbul: Akfa Yayınları. STEVENS, Anthony (1999), Jung, ( Çev.:Ayda Çayır), İstanbul: Kaknüs Yayınları. TAKIŞ, Taşkın (2003), “Hayatı Geriye Dönerek Anlar, İleriye Dönerek Yaşarız”, Doğu Batı “Modernliğin Gölgesinde Gelenek”, Ankara: yıl: 7, sayı: 25, Kasım, Aralık, Ocak 2003-04. TURAL, Sadık K. (1998), Kültürel Kimlik Üzerine Düşünceler, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları. TÜRKOĞLU, Nuray (2004), İletişim Bilimlerinden Kültürel Çalışmalara TOPLUMSAL İLETİŞİM, İstanbul: Babil Yayınları. YÜKSEL, Erkan (2001), Medyanın Gündem Belirleme Gücü, İstanbul: Çizgi Kitabevi. 140 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ YARADILIfi DESTANLARINDAN ARI-HAAN One of the Genesis Myths: Ar›-Han Metin ERGUN ABSTRACT The literary sources that talks about creation myths do not provide information on the epic story of Arı-Haan. On the contrary, this epic story includes many motifs of creation such as the creation of first human being who was sent to the earth with the help of holy tree by the God. In this article, a discussion will be made on some parts of the Arı-Haan epic story that should be included in the creation myths. Key Word: Genesis Myths, Holy Tree, Arı-Han. Mit, “manevî hayatın özüne ait inançtır”, “örnek alınacak bir model”dir. Yaratılışla ilgili inançtır. Belli bir kalıbı yoktur. Ham maddedir, diğer türler (Efsane, menkabe, destan, vs.) ondan ilham alırlar, bu ham maddeden ihtiyaçları nispetinde yararlanırlar. Mitler, fiili hayatın ürünü değildirler; ruhi hayatın, düşünce hayatının ürünleridirler. Onlar, yaratılış fikrinin insan zihnindeki tezahürleridir. Yaratılışla ilgili “neden” ve “nasıl” sorularına verilen “gerçek” cevaplardır. Bu nedenle, en ilkel kabileden en gelişmiş toplumlara kadar, insanın olduğu her yerde yaşamış ve adapte olabilmiştir. “Mit”in ne olduğunu, fonksiyonlarını izah etme girişimleri sırasında, kanaatimizce, en kapsamlı ve en kullanışlı tanımı Mircea Eliade yapmıştır. “Mit”i her zaman bir yaratılışın öyküsü olarak nitelendiren, insan davranışı için model teşkil eden, hayata anlam ve önem kazandıran, dolayısıyla insanın kendisini anlamlandırmasını sağlayan “kutsal” metinler olarak gören Eliade, buraya olduğu gibi almayacağımız geniş tanımında, mitlerin en eski zamanda, yani “başlangıç”ta, “gerçekten” olup bitmiş kutsal öyküleri anlattığına dikkat çekmektedir. “[Mit] doğa üstü varlıkların başarıları sayesinde, ister eksiksiz olarak bütün bir gerçeklik, yani Kozmos olsun, isterse onun yalnızca bir parçası (sözgelimi bir ada, bir tür bitki türü, bir insan davranışı, bir kurum) olsun, bir gerçekliğin nasıl yaşama geçtiğini anlatır” diyen Eliade, mitlerin, her zaman bir “yaratılış”ın öyküsü olduğunu, bir şeyin nasıl yaratıldığını, nasıl var olmaya başladığını anlattığını ifade etmektedir. (Eliade 1993: 13) Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, mitlerin en belirgin özelliği, yaratılışı, gerçekliğin nasıl yaşama geçişini hikâye etmeleridir. 141 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ Türklerin dünyanın, insanın ve diğer canlı ve cansız varlıkların yaratılışıyla ilgili tasavvurları, doğrudan yaratılışı (yerin, insanların, hayvanların, dağların, bitkilerin, vd.) konu edinen mitik metinlerin yanı sıra, “Er Sogotoh” gibi kimi mitolojik karakterli destanlarla, diğer bazı kahramanlık destanlarının baş kısımlarında yer alan mitik tasavvurlar vasıtasıyla günümüze kadar gelebilmiştir. Bütünüyle dünyanın, yerin, insanların, diğer canlı ve cansız varlıkların yaratılışını anlatan ve destani bir karakter arz etmeyen metinlerin başında Wilhelm Radloff, V. L. Şerosevskiy, V. İ. Verbitskiy ve G. N. Potanin gibi araştırıcılarla Aybek ed Devadari gibi tarihçilerin aktardığı metinler gelmektedir. Bunun yanı sıra, Şerosevkiy, Tretyakof, Middendorf, Vesolovskiy gibi araştırıcıların özellikle Yakutlardan derledikleri küçük çaptaki yaratılış mitlerini de burada zikretmek gerekmektedir.1 Destan olarak nitelendirilen; fakat, Yakutların ilk insanın yaratılışını ve Yakutların ilk insandan türeyişini anlatan metinlerin başında “Er Sogotoh” / “Ak Oğlan” (Ögel 1989: 97-106) gelmektedir. Yakutlar, kökenlerini, ilk insan Er-Sogotoh’tan başlatmışlardır. “Er-Sogotoh” miti, Yakutların dilinde milli bir destan haline gelmiştir. Ayrıca, Başkurtların “Ural Batır” (Ergun-İbrahimov 1996) adlı destanının baş kısmında yaratılışla ilgili eski mitolojik tasavvurlara yer verildiği görülmektedir. (Ergun 2001: 13)2 Zikredilen metinler içerisinde de ilk insanının yaratılışını en güzel anlatan “Er Sogotoh” destanıdır.3 İfade etmekte yarar vardır ki, Bahaeddin Ögel’in çalışmasının dışında, yaratılış mitlerinden söz eden pek çok kaynakta “Er Sogotoh” destanından söz edilmemiş, herhangi bir bölümüne yer verilmemiştir. Oysa, aşağıda ele alacağımız “Arı-Haan” destanı gibi, “Er Sogotoh”un da mutlaka yaratılış mitleri içerisinde değerlendirilmesi, yaratılış mitlerine yer veren kaynaklarda metnine yer verilmesi gerekmektedir. Bildirimizde, Güney Sibirya Türklerinden Tuvaların, tıpkı Yakutların yaratılış hakkındaki telakkilerini anlatan ve yine Yakutların dilinde milli bir destana dönüşen “Er Sogotoh” destanı gibi, ilk insanın Tanrı tarafından kutsal bir ağaç vasıtasıyla gökten yere indirilişini anlatan bir destanı üzerinde duracak, destanın yaratılış mitleriyle olan ilgisini ortaya koymaya çalışacağız. Üzerinde duracağımız destanın adı “Arı-Haan”dır.4 Destanın kahramanın kutsal ağaç vasıtasıyla gökten yeryüzüne indirilmesini, ilkel barınaklarda barınmasını, ilkel beslenme tarzıyla beslenmesini, Tanrı tarafından gönderilen göksel varlıklar 1 Zikredilen isimlerin aktardıkları metinleri içeren bazı önemli kaynaklar için bk. Ögel 1989: 419-493; İnan 1986: 14-21; Sakaoğlu-Duymaz 2002: 167-177. 2 “Ural Batır destanı, Yenbirzi atayla Yenbike ananın ve yurtlarının tasviriyle başlar. Yenbirzi ata ve Yenbike ata dört tarafı denizle çevrili olan ve başka hiç kimsenin olmadığı bir ülkede yaşamaktadır. Burası dağlarla kaplı bir yerdir; hayatın kaynağı burasıdır. Bu tasvir, hem Türk yaratılış destanındaki coğrafyayı hatırlatır, hem de yine hayatın kaynağı olan Köroğlu’nun yaşadığı Çamlıbel/Çendibel, Çenbil’i hatırlatır. Köroğlu’nun yaşadığı coğrafyaya Çenlibel adı verilmesi sıradan bir hadise değildir. Destanda, orası hayatın başladığı yer; ab-ı hayatın olduğu yer; hürriyetin olduğu yer vb. şekillerde gösterilir. Burası Ural Batır’ın doğduğu coğrafya gibi dört tarafı dağlarla çevrili bir yerdir. Yani Ergenekon’dur.” (Ergun 2001: 13.) 3 “Er Sogotoh” destanının çeşitli varyantları, A. Th. von Middendorf, İ. A. Hudyakov, N. Gorohov, O. Böthling gibi araştırıcılar tarafından derlenmiştir. Zikredilen araştırıcıların derledikleri metinler için bk. Ögel 1989: 97-106. 4 Destan metni için bk. Arı-Haan. Tıva Ulustu. n çeşitli varyantl, (hzl. S. M. Orus-ool), 5. c., Kızıl 1996, s. 61-99. 142 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ (kutsal ve yaşlı at, gökten indirilen kadın) tarafından eğitilmesini, dünya üzerindeki hayatı öğrenmesini, gökten indirilen kadınla evlenmesini, evlendiği kutsal kadın vasıtasıyla çalışmayı ve gökten indirilen bir ulusa hanlık etmeyi öğrenmesini anlatan bölümler, doğrudan “mit” ya da “yaratılış mitleri” kavramı içerisinde değerlendirilmesi gereken bölümlerdir. Arı Haan’ın bu bölümlerden sonraki maceraları, geleneksel kahramanlık destanlarında anlatılan olaylara benzemektedir. Destanda, öncelerin öncesinde, yerle zamanın oluştuğu çağda, başı ak taygalı, önü sarı yalçın kayalı bir ırmağın ortasındaki kayanın ortasında yer alan yalnız bodur ağacın gövdesindeki zamanla büyüyerek kazan büyüklüğüne ulaşan bir urdan çıkan atlın başlı, gümüş göğüslü bir oğlanın başından geçen olaylar anlatılmaktadır. Tuva kahramanlık destanlarının girişinde, anlatılan olayların çok eski zamanlarda gerçekleştiği, han ve bahadırların “burungunuñ murnunda, erteñginiñ ertezinde” yaşadığı belirtilmektedir. Uzak geçmişe göndermeler yapan bu ve buna benzer cümleler, destanlarda anlatılan olayların tarihin kesin olarak belirtilmeyen bir döneminde gerçekleştiği anlamına gelmektedir. Bazı destanlarda, olayların geçtiği ve kahramanların yaşadığı zaman, biraz daha farklı bir şekilde ifade edilmektedir. Bu ifadelerde, anlatılan olaylarla tiplerin, sadece tarihin kesin belirtilmeyen bir dönemine ait oldukları anlatılmıyor, dinleyici, doğrudan “başlangıç”a, “yaratılış anı”na ya da “zamanın başlangıcı”na götürülüyor. Nitekim, daha doğuşundan itibaren mitolojik bir kahraman olduğunu gösteren, ilk insanın ilkel ve basit aşamadan daha gelişmiş ve karmaşık bir aşamaya doğru devam eden gelişimini, indirildiği orta âlemi ve orta âlem hayatını algılama, anlamlandırma ve öğrenme çabalarını şahsında temsil eden Arı-Haan’ın insanlık tarihi açısından hiç de yabancısı olmadığımız maceralarını anlatan “Arı-Haan” adlı destanda, olayların geçtiği ve kahramanın yaşadığı dönem hakkında diğer pek çok kahramanlık destanındakilerden farklı şeyler söylenmektedir. Destana, “ertenginiñ ertezinde, burungunuñ burunguzunda” ifadesinden sonra, yerin-zamanın oluştuğu, Şagjıı-Tümey burkanın hakim olduğu dönemden bahsedilerek başlanmaktadır. Zaman, yerle zamanın oluşum aşamasında olduğu dönemdir. Bu tür bir zaman anlayışı, destan kahramanının kutsal kabul edilen bir ağaç vasıtasıyla gökten, yani, Tanrı katından indirilmesiyle doğrudan bağlantılıdır. Kahramanın doğuşu, mitolojide anlatılan yaratılış mitleriyle doğrudan bağlantılıdır. Destanda olayların geçtiği zaman şu şekilde ifade edilmektedir: Ertenginiñ ertezinde, Burungunuñ burunguzunda Eki şaktıñ ektinde Bak şaktıñ bajında Şag-dip büdüp turar şagda, Şağjıı-Tümey burgn nomnap turda Bir-le çerde...5 5 Arı-Haan. Tıva Ulustul), 5. c., Kızıl 199, s. 61. 143 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ “Arı-Haan”da bahadırın dünyaya gelişi, olağanüstülük bakımından Tuva Türklerinin diğer destanlarından bütünüyle ayrılmaktadır. Bahadırların olağanüstü doğumlarına yer veren pek çok destanda, kahramanların doğumu, geleneksel anlamda çocuk sahibi olamayacak kadar yaşlı olan karı kocalardan olağanüstü bir şekilde doğum biçiminde anlatılırken “Arı-Haan”daki çocuk, ana ve baba olmaksızın ırmak ve taygayla aynı karede yer alan yalnız bodur bir ağacın gövdesinde beliren ve zamanla büyüyen bir ur vasıtasıyla Tanrı katından orta âleme ya da dünyaya indirilmektedir. Bu noktada bahadırın yer yüzüne indirilişi, Uygurların atalarının dağ ve ırmak yanındaki kutsal ağaç vasıtasıyla Tanrı katından gönderilişini anlatan efsanedeki (Ögel 1989: 81-82) çocuklarla Yakutların ilk insanın yaratılışını ve Yakutların bu ilk insandan türeyişini anlatan “Er-Sogotoh” destanındaki (Ögel 1989: 97-106) üst âlemden alt âleme kutsal bir ağaç vasıtasıyla indirilen ErSogotoh’la aynılık arz etmektedir. Her üç metinde de çocuklar, Tanrı katından kutsal ağaç vasıtasıyla yeryüzüne indirilen kutlu çocuklardır.6 Er Sogotoh ile Arı-Haan, yaratılan ilk insanı temsil etmeleri bakımından da birbirlerine benzemektedir. Yeryüzüne indiriliş biçimi, gökten Tanrı tarafından gönderilen yaşlı kutlu at tarafından eğitilmesi, “ilkel” aşamadan gelişmiş bir aşamaya geçiş süreci, ulusuyla evleneceği kadının bizzat Kurbustu-Haan tarafından üst âlemden indirilmiş olması, Arı-Haan’ı mitolojik bir kahramana, destanı da bir “yaratılış miti” haline getirmektedir. O, orta âleme gönderilen ve kutlu yardımcılar vasıtasıyla orta âlemde nasıl yaşanacağını öğrenen ilk insanı temsil etmektedir. Tuva ve diğer Türk topluluklarının destanlarında ağaç kültünün7 önemli bir yer işgal ettiği görülmektedir. “Arı-Haan”da bahadırın gövdesinde beliren urdan dünyaya indiği başında ak taygalı, önünde sarı yalçın kayalı çetin boğazdan akan bir ırmağın kıyısında yer alan sarı yalçın kayanın ortasındaki yalnız bodur ağaç çok dikkat çekicidir. Üç katmandan oluşan âlemi birbirine bağlayan “Hayat Ağacı” olarak nitelendirebileceğimiz ağaç, kutlu bahadırın Tanrı katından, yani, cennetten orta âleme indirilmesine aracılık etmektedir. 6 Bu vesileyle, Bahaeddin Ögel’in de ifade ettiği üzere, Türk mitolojisinde ağaçtan doğma motifinin yer almadığını, kahramanların ağaç yoluyla Tanrı katından, yani cennetten geldiklerini bir kez daha ifade etmek isteriz. Konu hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Ögel 1989: 101; Ergun 2000: 26-27. 7 Mitolojik dönem Türk düşüncesinde kutsal (mübarek) ağaç, Tanrı’ya ulaşmanın yoludur. Yani, Tanrı’yla insan arasında bir vasıtadır. İnanca göre, kutsal dağlar gibi kutsal ağaçların da başları insan gözüyle görülmeyecek şekilde göğe doğru uzanmakta ve Türk düşüncesine göre gökte olduğu farz edilen ve bir ışık aleminden ibaret olan Cennet’e ulaşmaktadır. Cennet de Türk düşüncesinde esas itibarıyla “mekandan münezzeh” olarak kabul edilen Tanrı’nın dünyayı ve insanları idare ettiği mekandır. Kutsal ağaçlar, zamanla bu konumdan uzaklaşarak Türk’ün düşüncesinde Tanrı’nın somut bir görüntüsü olarak algılanmaya başlamış ve “tanrısal”lık kazanmıştır. Dağ ve hakanla birlikte bir nevi, Tanrı’nın yeryüzündeki izdüşümü olarak görülür hale gelmiştir. Tanrı değil, fakat, tanrısal olarak kabul edilen kutsal ağaç, Türk düşüncesinde ileriki dönemlerde Tanrı’yı sembolize etmeye başlamıştır. Kutsal ağaç artık mitolojinin sözcüklerinde Tanrı’nın ve dünyadaki tanrısallığın sembolü haline gelmiştir. Ağaç kültü inancının Türk kültürü içindeki yeri için bk. Ergun 2000. 144 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ Destan kahramanı Arı-Haan, sözü edilen bodur yalnız ağacın gövdesinde beliren urdan çıkarak yeryüzüne inmektedir. Bu noktada destanlarımızdaki dağ, su ve ağaç kültlerinin her zaman olduğu gibi, aynı fotoğraf karesi içerisinde yer aldığını söylememiz gerekmektedir. Ağacın tayga ve su yanında bulunması, yalnız bodur bir ağaç olması, onun kutluluğunu ortaya koyması bakımından önemlidir. Zaten, destan kahramanı da ağacın gövdesinde beliren bir urdan çıkarak yeryüzüne inecektir. Destanda bahadırın yalnız bodur ağaç vasıtasıyla dünyaya indirilişi şu şekilde anlatılmaktadır: Bir yerde, Başında ak taygalı, Önünde sarı yalçın kayalı, Çetin boğazdan ırmak varmış. Sarı yalçın kayanın ortasında, Yalnız bodur ağaç var imiş. Irmağın bir tarafında, Canlı bir şeyin geçemediği, Gür orman var imiş. Yalnız bodur ağacın ortasında, Parmak başı kadar, Yuvarlak ur varmış, Kuzey tarafından rüzgar vurunca, Güney tarafa düşecek gibi, Güney taraftan rüzgar vurunca, Kuzey tarafa düşecek gibi, Duran ağaç imiş. Ağacın ortasındaki uru, Gün be gün büyüyüp, Bir gün kişi başı kadar olup, Bir gün tokmak gibi olmuş. Daha sonra büyük demir kazan, Gibi olup yarılıvermiş. Ondan altın başlı, Gümüş göğüslü oğlan, Çıkıp gelip, Ağacın gövdesinden, Tutunuverip, Oturup durmuş.8 Türk inancına göre, hakan ve beyler, bu dünyaya, yani orta aleme, Tanrı tarafından gönderilmişlerdir. Mitolojide Tanrı, hakanları genellikle ağaç yoluyla göndermiştir. Nitekim, Uygurların türeyişini anlatan efsane, Yakutların “Er Sogotoh” destanı ile “Dede Korkut Kitabı”nda han ve beylerin Tanrı katından 8 Arı-Haan. Tıva Ulustubk. Ergun 2000.ğaç, , s. 61-62. 145 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ kutsal ağaç vasıtasıyla indirildiğini, tekrar Tanrı katına döndürülürken de kutsal ağacın devreye sokulduğunu görmekteyiz. “Dede Korkut Kitabı”ndaki Basat’ın Tepegöz’e karşı söylediği sözler arasında yer alan “atam adın sorar olsan, kaba ağaç” ibaresi (Ergin 1958: 214), doğrudan bu inanışla bağlantılıdır. “Kaba ağaç”, Tanrı’nın han ve beyleri yeryüzüne indirirken kullandığı en önemli araçlardandır. “Arı-Haan”daki ileride bir han olacak çocuğun yalnız bodur ağacın gövdesinde beliren bir urdan çıkışını, bu inanış çerçevesinde ele almak gerekmektedir. “Arı-Haan”daki bir ağaç gövdesinde beliren ve zamanla büyüyen bir urun içinden çıkan oğlan, altın başlı, gümüş göğüslü bir çocuktur. Doğan çocuğun altın başlı, gümüş göğüslü olması hususu, diğer bazı Tuva kahramanlık destanlarının (“Şöögün-Bora Attıg Şöögün-Köögün”, vd.) yanı sıra, bazı Altay destanlarında da (“Maaday-Kara”daki Kögüdey-Mergen, vd.) da görülen bir durumdur. Altın başlı, gümüş göğüslü oluş, çocuğun tanrısallığına delalettir. Yalnız bodur ağacın gövdesinde beliren urdan dünyaya gelişle anasız ve babasız bir şekilde doğum da çocuğun tanrısallığına, kutlu oluşuna işaret etmektedir. “Arı-Haan”daki ağac gövdesindeki urdan çıkan çocuk, bir müddet sonra anasıyla babasının kim olduğunu düşünür ve ana babasının Uspun gök denizdeki yer iyesi (çer eezi) olduğuna karar verir. Yer iyesinin ana ve baba olarak telakki edilmesi hususu, destan metninin hiç değilse doğumu anlatan epizodunun mitolojik bir metin olarak düşünülmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Kahramanın doğumunu anlatan bölüm, mitolojik hafızanın bir destanın baş kısmında yeniden canlandığını göstermektedir. “Arı-Haan” destanının yalnız bodur ağacın gövdesinde beliren urdan doğan bahadırının eğitimi, diğer destanlardaki bahadırların eğitimlerinden hayli farklıdır. Destanda, nereden geldiği belli olmayan sesin verdiği talimat doğrultusunda hareket eden oğlan, nehir yatağına gidip kalpak kaya altını yuva edinir, dünyanın kara ala kurdu ile cihanın kızıl ala kurdunu yiyerek yaşamaya başlar. Yediği kurtlardan dolayı karnının bir tarafı kızıl ala, diğer tarafı kara ala oluverir. Oğlanın, kalpak kaya altını mesken tutması ve kurt yiyerek beslenmesi, ilk insanın mağarayı mesken tutup hayvanlarla beslenmesini akla getirmektedir. Nitekim, oğlan daha sonra, gökten indirilen yaşlı ve kutlu bir at tarafından eğitilecek, at sütü emerek gelişmesini sürdürecektir. Oğlanın yaşadığı ilkellikten doğa nimetlerinden yararlanarak ve öğrenerek gelişmişliğe doğru geçişi, ilk insanın ilkellikten gelişmişliğe doğru geçişini anlatmaktadır. Ağaç gövdesindeki urdan çıkan çocuğun şahsında, ilk insanın yaratılışı, ilkel barınaklarda barınması, ilkel tarzda beslenmesi anlatılmıştır. Bu yönüyle, doğum epizodu doğrudan ilk insanın yaratılışını ve gelişim sürecini anlatan, mitolojik düşünceyi koruyan bir bölüm olarak nitelendirilmelidir. Bütün bu tespitler, destanın zamanını ifade ederken kullanılan “yerin-zamanın oluştuğu”, 146 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ “Şagjıı-Tümey burkanın hakim olduğu” ifadelerini çok daha anlamlı ve anlaşılır kılmaktadır. Tuva destanlarında, bahadırlar, üst âlemin çeşitli hayvanlarının yardımlarını da görmektedirler. Bunlardan en dikkati çekeni, “Arı-Haan” destanındaki üst âlemden orta âlemin yalnız bodur ağacın gövdesindeki urdan çıkan bahadırı Arı-Haan’a yardımcı olması amacıyla indirilen yaşlı Ak-Sarıg attır. Yaşlı at, bahadırın normal bir insan görünümüne, bineceği taya, kutsal mağara içindeki koşum takımlarına, giysilere, geçmiş ve gelecek hakkında haberler veren “hopçu kara sudur”a ve en önemlisi de bir ada sahip olmasını sağlamaktadır. Destanda, kendisine sahip olunmasını isteyen tay tarafından ulu ak tayganın önündeki yalçın ak kayanın önüne getirilen oğlan, tayın gökten inen yaşlı atın yanına vararak emdiğini görür ve kendisi de varıp yaşlı atı emer. Gökten inen yaşlı atı emen oğlanın üzerindeki kararmış deri dökülür, normal bir insan görüntüsü alır. Ayrıca, oğlan, attan emdiği süt sayesinde doyar, eti-kanı dolup kaburgası-döşü yağlanarak semiriverir. Arı-Haan, dünya üzerindeki eğitimini, gökten indirilen kutsal at tarafından aldığı eğitim sonrasında da sürdürmektedir. Kurbustu-Haan’ın gökten indirdiği Aldın-Dañgına, Arı-Haan’a bir hanın çalışıp çabalaması ve obasını ilini koruyup kollaması gerektiğini öğretir. “Arı-Haan”daki orta dünyanın ağaç gövdesindeki urdan çıkan mitolojik kahramanı Arı-Haan ile evlenen yukarı âlemin kadını Aldın-Dañgına’dan özellikle bahsetmek gerekmektedir. Kurbustu-Haan tarafından orta âleme indirilen ulus arasında yer alan ve gökten inen yaşlı ve kutlu at tarafından geleceği önceden bildirilen Aldın-Dañgına, yalnız bodur ağacın gövdesindeki urdan çıkan Arı-Haan’a çalışması ve obasını ilini koruması gerektiğini öğretir. Bu noktada, Aldın-Dañgına, şahsına ilk insanı temsil eden Arı-Haan’ın medenileşmesi, orta âlem şartları altında gelişmeye yatkın norma bir insan olarak hayat sürmesini öğütleyen ve öğreten medenileştirici, eğitici bir kahraman olarak karşımıza çıkmaktadır. Arı-Haan’ı ilk insan Törüngey (Adem) olarak nitelendirecek olursak, Aldın-Dañgına’yı, da kutlu ağaç vasıtasıyla yukarı âlemden orta âleme indirilen Arı-Haan’dan sonra yaratılan ya da orta âleme indirilen Eje (Havva) olarak nitelendirmemiz mümkün olacaktır. Sadece bu tespitler bile “Arı-Haan”ın Türk yaratılış mitlerinin Tuva Türklerindeki bir uzantısı ya da kalıntısı olarak değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Yalnız bodur ağacın gövdesinde beliren urdan çıkan bahadırın maceralarını anlatan “Arı-Haan”da, gökten indirilen kutsal yaşlı at ve Aldın-Dañgına sayesinde medenileşen Arı-Haan, Kurbustu-Haan’ın gökten indirdiği ulusun hanı olur. Doğuş biçiminden ve göksel yardımcı kahramanlardan da anlaşılacağı üzere, Arı-Haan Tanrı kutu alan bir handır. Türk düşüncesindeki han ve beylerin Tanrı katından genellikle kutsal ağıçlar vasıtasıyla yeryüzüne indirildiğine dair inanışa yukarıda temas etmiştik. Gökten indirilen Aldın-Dañgına ile 147 MİTTEN MEDDAHA TÜRK HALK ANLATILARI ULUSLARARASI SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ evlenen bahadır, çok geçmeden bir oğlunun dünyaya geleceğini öğrenir ve üç yıldır kayıp olan kara buğrayı ve doğacak oğluna gelin olarak alacağı kızı almak için sefere atlanır. Arı-Haan’ın oğlu, kendisi düşman elinde tutsakken dünyaya gelmekte ve han, tutsak edildiği çukurdan oğlu tarafından kurtarılmaktadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere, Arı-Haan’ın üç yıldır kayıp olan kara buğrayı ve doğacak oğluna gelin olarak alacağı kızı almak için sefere atlanmasından itibaren, destan klasik destan havasına bürünmektedir. Sonuç olarak, bir kahramanlık destanı olan “Arı-Haan”, destan kahramanının kutlu ağaç vasıtasıyla Tanrı katından yer yüzüne indirilişinden kayıp olan kara buğra ile oğluna alacağı kızı bulmak için sefere atlandığı bölümün sonuna kadar Tuva Türklerinin, Yakutların ve diğer Türk topluluklarının yaratılışla ilgili inanç ve düşüncelerine benzeyen yaratılış tasavvurlarını mükemmel bir şekilde anlatmaktadır. Bu nedenle, yukarıda da ifade edildiği üzere, “Arı-Haan”ın, “Er Sogotoh” destanı ile birlikte Türk yaratılış mitleri çerçevesinde değerlendirilmesi, yaratılış mitlerine yer veren kaynaklarda metnine yer verilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Ayrıca, Güney ve Kuzey Sibirya Türk topluluklarının sözlü edebiyat ürünlerinin, özellikle de destanlarının neşredilmesi ve incelenmesine hız verilmesi gerektiğini, neşir ve incelemelerin Türk topluluklarının inanç ve düşünce sistemlerinin çok daha mükemmel bir şekilde öğrenilmesini sağlayacağını hiçbir zaman akıldan çıkarmamak gerekmektedir. KAYNAKLAR Arı-Haan. Tıva Ulustuşredilmesi ve incele, (hzl. S. M. Orus-ool), 5. c., Kızıl 1996. ELİADE, Mircea, (1993), Mitlerin Özellikleri, (çev. Sema Rifat), Simavi Yayınları, İstanbul. ERGİN, Muharrem (1958), Dede Korkut Kitabı-I, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara. ERGUN, Metin, (2000), Türk Ağaç Kültü İnancının Dede Korkut Hikayelerindeki Yansımaları, Milli Folklor, S. 47, s. 22-30. ERGUN, Metin, (2001), Ural Batır, Akbuzat ve Köroğlu Destanı Arasındaki Benzerlikler, Milli Folklor, S. 49, s. 13-15. ERGUN, Metin-Gaynislam İbrahimov, (1996), Başkurt Halk Destanı Ural Batır, Türksoy Yayınları, Ankara. İNAN, Abdilkadir, (1986), Tarihte ve Bugün Şamanizm (Materyaller ve Araştırmalar), 3. b., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara. ÖGEL, Bahaeddin, (1989), Türk Mitolojisi (Kaynakları ve Açıklamaları İle Destanlar), 1. c., Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara. SAKAOĞLU, Saim-Ali Duymaz, (2002), İslamiyet Öncesi Türk Destanları, Ötüken Yayınları, İstanbul. 148