TÜRKİYE`DE BOŞANMA OLGUSU VE BOŞANMA ÇEŞİTLERİ

Transkript

TÜRKİYE`DE BOŞANMA OLGUSU VE BOŞANMA ÇEŞİTLERİ
TÜRKİYE’DE BOŞANMA OLGUSU VE BOŞANMA ÇEŞİTLERİ1
Mehmet ÇELEN-10.04.2011 İslâm Hukuku Uzmanı
A- TÜRKİYE’DE BOŞANMA OLGUSU
Boşanma olgusunun seyrini tespit etmek ve sağlıklı sonuca ulaşabilmek için boşanma
oranlarını gözlemlememiz gerekmektedir. Eurostat tarafından yayınlanan ve dünya ülkelerinin
yıllara göre boşanma istatistikleri verilmiştir. En yüksek boşanma oranı dünyanın gelişmiş
ülkelerinden biri olan Amerika’da 1999 yılı için binde 4.2 olarak saptanmıştır. Diğer gelişmiş
bir ülke olan Japonya’da ise, boşanma oranının 1996’da binde 1.6 olduğu görülmektedir.
Yine Eurostat verilerine göre bazı ülkelerde ve Türkiye’de boşanma oranlarına bakıldığında,
ülkemizin diğer ülkelere kıyasla boşanmada en düşük orana sahip ülkelerden biri olduğu
görülmektedir. Avrupa Birliği ülkelerinde kaba boşanma oranı binde 2.1 iken Türkiye’de
2007 yılında kaba boşanma oranının binde 1.3 ile dünyanın birçok ülkesinden daha düşük
olması dikkat çekicidir. En yüksek boşanma oranına sahip ülkeler ABD başta olmak üzere
Litvanya ve Letonya’dır.
Yörükoğlu’na (1997) göre Kuzey Amerika ülkeleri özellikle de ABD, boşanmada hep
başı çekmiştir. Örneğin 1915 yılında her on evlilikten biri boşanmayla biterken, 1974’de her
2.3 evlilikten biri boşanmayla bitmiştir. 1973 yılında bin kişi başına 8.2 evlilik ve 5.7
boşanma düştüğü saptanmıştır. Nüfusun ancak yüzde 44’ü parçalanmamış hanelerden
oluşmaktadır. Tüm çocukların yedide biri boşanmış ana babaların çocuklarıdır.
Araştırmacılar son 30 yılda dünyada boşanma oranlarında dramatik bir artış olduğunu,
örneğin, Amerika’da yeni ve ilk evliliklerin en az yarısının boşanma ile sonuçlandığını
belirtmektedir. Amerika’da 1960 ve 1970’lerde artış göstermeye başlayan boşanma oranının,
1980’lerde en yüksek seviyelere ulaşması (Sayar, 2007), gelişmiş ülkelerde uygulanan aile
politikaları ve ailenin geçirmiş olduğu evrimle paraleldir. Nitekim gelişmiş batılı ülkelerde
ailenin parçalanması, boşanma, tek ebeveynlilik, aile içi ilişkilerin zayıflaması, akrabalık ve
komşuluk ilişkilerinin kopma noktasına gelmesi, bağımlılık yapan madde kullanımının
1
Bu tebliğ, YUVA-KUR (Yuva Kurma ve Aileyi Koruma Derneği-Adana) tarafından 10 Nisan 2011 tarihinde
Adana’da düzenlenen “Ulusal Aile Sempozyumu-Sebep ve Sonuçlarıyla Boşanma Olgusu” konulu
sempozyumda sunulmuştur.
yaygınlaşması ve tüm bunların birey, aile ve toplumsal hayatta yol açtığı patolojiler aileyi
ilgilendiren temel sorunlar olarak dikkat çekmektedir (Özek, 2007).
Avrupa’da urum bundan farklı değildir. Hemen hemen her iki evlilikten biri boşanmayla
sonuçlanmaktadır. Belçika istatistik kurumunun açıkladığı verilere göre kendi ülkesindeki her
üç evlilikten ikisi boşanmayla sonuçlanacaktır. Görüldüğü gibi batıda boşanma oranı % 70’lik
düzeylere tırmanmıştır.2
Gelişmiş ülkelerde bireyselleşme eğilimleri, artan refah, aşırı tüketim, eşlerin ekonomik
bağımsızlığı gibi faktörlerin etkisiyle evliliklerin boşanma ile sonuçlandığı göz önüne
alındığında, boşanmanın ülkemizde de giderek artan bir sorun haline gelmesini önlemek için
boşanmaya yol açan temel nedenler ve bu nedenleri etkileyen faktörlerin çerçevesini ortaya
koyan araştırmaların yapılarak veri tabanı oluşturulmasına ihtiyaç bulunmaktadır.3
Türkiye’de özellikle son on yıldaki oranlar, boşanmanın toplumumuz için sosyal problem
olabilecek bir düzeyde seyrettiğini gösteriyor. 90’lı yıllarda yavaş yavaş artış gösteren
boşanma oranı, 2000 ile 2010 tarihleri arasında düzenli bir artış şekline dönüşmüş ve toplumu
tehdit eder hale gelmiştir.
Boşanma, Tarihsel Tablolar, 2001-20104
Tarih
Boşanan Aile Sayısı
2000
76.230
2001
91.994
2002
95.323
2003
92.637
2004
91.022
2005
95.895
2
% 20’lik bir artış (2001’de)
Bkz. haber7.com haber sitesi, 20.05.2011 tarih.
Demirkıran, Semra Yurtkuran, Aysel Günindi Ersöz, Rahime Beder Şen, Emre Ertekin, Özden Sezgin, Ahu
Meryem Turğut, Nuray Şehitoğlu (Araştırma Ekibi), Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 5-7, Başbakanlık Aile
ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Ankara, Mart 2009.
4
TÜİK, Mart 2011 Verileri.
3
2006
93.489
2007
94.219
2008
99.663
2009
114.162
868.404 (son 4. çeyrekte % 6’lık artış (2010’da)
2010
116.369
984.773 (on yıldaki rakam, yaklaşık bir milyon)
Evlenme, Tarihsel Tablolar, 2001-20105
Tarih
Evlenme Sayısı
2001
544.322
2002
510.155
2003
565.468
2004
615.357
2005
641.241
2006
636.121
2007
638.311
2008
641.973
2009
591.742
5.384.690
Bu tabloyu ve etkenleri araştırdığımızda karşımıza şu sonuçlar çıkmaktadır:
1. Evliliğin ilk 2 ile 5 yılı arasındaki boşanma daha fazladır (% 35,8)6
2. En
fazla
boşanma
gerçekleşmektedir.
5
6
Ege
Bölgesi’nde,
7
TÜİK, Mart 2011 Verileri.
Araştırma Ekibi, Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 43.
sonra
Marmara
Bölgesi’nde
3. Okuyan kesimde boşanma oranı okumayanlardan daha fazladır. En çok boşananlar
lise ve dengi okul mezunlarıdır (% 39,9).8
4. En çok boşanma yaş ortalaması 26-35 yaşlarıdır (% 42,9).9
5. Ekonomik krizlerin olduğu yıllar boşanma oranı daha fazladır. 2001 krizi ve 2008
kapitalist ekonomilerin krizi.10
6. En çok boşanan şehir merkezleri büyükşehirlerdir (% 79).11
7. Boşanan kadın oranı % 55, erkek oranı ise % 45’tir. Kadınlar erkeklerden daha çok
boşanıyor.12
8. Evli olunan dönemde boşanan kadınların büyük çoğunluğu çalışıyor (% 90,4).13
9. Boşanma kararını ben verdim diyen kadınların oranı % 58, erkeklerin oranı
%32’dir. Boşanma kararını ben verdim diyen kadınlar daha fazladır.14
10. Tanıştırılarak ve bir süre flört ederek evlenenlerin boşanma oranı daha yüksektir.
(% 36,7).15
11. Boşananların büyük çoğunluğu “çekirdek aile” olarak yaşadıkları gözlemlenmiştir.
(% 81,3).16
12. Dini ritüellere göre boşanma oranı % 26,2, dini ritüellere yer vermeyen boşanma
oran ise % 66,9’dur.17
13. Boşanma sonrası evlenenlerin oranı % 12,3, bekârların oranı % 87,7’dir.18
14. Boşandıktan sonra evlenen erkekler % 16, evlenen kadın oranı ise % 9’dur.19
Ortaya çıkan bu tablo Batı’daki orandan küçük gibi görünse de Türkiye nüfusunun
%99’unun Müslüman olduğu düşünülürse bunun çok büyük rakamlar olduğu ve boşanma
olgusunun çok tehlikeli mecraya doğru gittiğini söyleyebiliriz. Bu rakamlar, şüpheye yer
bırakmayacak bir şekilde boşanmanın sosyal bir problem ve tehdit olduğunu açıklıyor.
7
Bkz. TÜİK, Mart 2011 Verileri.
Araştırma Ekibi, Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 34.
9
Araştırma Ekibi, Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 30.
10
Bkz. TÜİK, Mart 2011 Verileri.
11
Araştırma Ekibi, Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 34.
12
Araştırma Ekibi, Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 27.
13
Araştırma Ekibi, Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 38.
14
Araştırma Ekibi, Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 95.
15
Araştırma Ekibi, Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 45.
16
Araştırma Ekibi, Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 52.
17
Araştırma Ekibi, Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 97.
18
Araştırma Ekibi, Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 99.
19
Araştırma Ekibi, Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 99.
8
Sadakatsizlik/evliliğe ihanet en önemli boşanma nedeni olarak karşımıza çıkıyor.
Araştırma çoğumuzun sandığı gibi en önemli boşanma nedeninin ekonomik nedenler değil
sadakatsizlik (% 24.5) olduğunu ortaya koyuyor. Onu % 17.6 ile fiziki şiddet/dayağı, % 17.4
ile eşler arası sevgisizlik ve % 17.3 ile aşırı alkol ve kumar gibi kötü alışkanlıklar
izlemektedir. 20 Kısacası aile modern kentli yaşamın getirdiği olumsuzluklar ve erkeklerin
kadınlarına karşı kullandıkları şiddet nedeni ile çözülmekte.
Türk Medeni Kanununda Boşanma Nedenleri
I. Zina
MADDE 161.- Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan
eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin
üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
II. Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış
MADDE 162.- Eşlerden her biri diğeri tarafından hayatına kastedilmesi veya kendisine pek
kötü davranılması ya da ağır derecede onur kırıcı bir davranışta bulunulması sebebiyle
boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak
altı ay ve her hâlde bu sebebin doğumunun üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.
III. Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme
MADDE 163.- Eşlerden biri küçük düşürücü bir suç işler veya haysiyetsiz bir hayat sürer ve
bu sebeplerden ötürü onunla birlikte yaşaması diğer eşten beklenemezse, bu eş her zaman
boşanma davası açabilir.
IV. Terk
MADDE 164.- Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek
maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde
ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim tarafından
yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak
20
Bkz. Heyet (Mustafa Aydın, Mustafa Tekin, Burhanettin Can, Caner Arabacı, Osman Çıtlak), Türkiye’de Aile
(Ailenin Yapısal Özellikleri, İşlevleri ve Değişimi), s. 143, Sekam Yayınları, İstanbul, 2011.
konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini
engelleyen eş de terk etmiş sayılır.
V. Akıl hastalığı
Akıl hastalığı aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır
MADDE 165.- Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez
hâle gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit
edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.
VI. Evlilik birliğinin sarsılması
MADDE 166.- Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek
derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki
fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı
vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik
birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa
boşanmaya karar verilebilir. Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da
bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu
hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin
serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu
hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve
çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri
yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde
tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz. Boşanma sebeplerinden
herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği
tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden
kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine
boşanmaya karar verilir.
Nedene Göre Boşanma21
21
TÜİK, Mart 2011 Verileri.
Ortalama % 95 oranıyla geçimsizlik nedeni ilk sırada yer almaktadır. Ondan sonra sırayla
“terk, zina, cürüm ve haysiyetsizlik, cana kast ve pek fena muamele” gelmektedir.
Geçimsizlik, “şiddetli geçimsizlik” veya “aile birliğinin sarsılması” olarak da nitelenmektedir.
Toplumda sosyal problem haline gelen boşanmanın elbette bir veya birkaç nedeni
olması mümkün değildir. Bu problem komplike nedenlerden oluşmuş; sosyal, kültürel,
ekonomik, psikolojik, sosyolojik nedenler gibi ve bugünkü aşamaya gelmiştir.
Araştırmalarımız sonucunda iki ana etkenin; dış etken ve çevre şartları ile özel ve iç
etkenlerin boşanmaları hızlandırdığı kanaatine sahip olduk.
1- BOŞANMANIN DIŞ ETKENLERİ VE ÇEVRE ŞARTLARI
Toplumumuzda ferdi ve aileyi kuşatan birçok etken ve neden boşanmaları tetikleyen
gizli güçler olmaktadır. Türkiye’de boşanma nedenini büyük ölçüde, ortalama % 95’lik oranı
geçimsizlik oluşturmaktadır.
Peki, evlenerek ömür boyu bir arada yaşamak isteyen ve evlendiği sırada boşanmayı aklının
ucundan bile geçirmeyen iki insanın neden geçimsizliği söz konusu olmaktadır?
Niçin bir arada yaşayamıyorlar?
Neden evlilikteki ortaklık hukukunu uygulamıyor, işi çatışmaya ve evlilik bağını sarsmaya
kadar götürmektedirler?
Birbirlerini severek evlenen insanlar neden şiddetli geçimsizlik ile birlikteliğini ve aile
hayatını yıkmaktadırlar?
Elbette bunların sadece iki kişiyle sınırlı olmayan sosyal, kültürel, psikolojik, ekonomik hatta
siyasi ve hukuki nedenleri vardır. Neticede bu nedenler boşanmayı hızlandırmaktadır.
Bunların tamamının bir arada yaşanması ya da birkaçının bulunması boşanmayı daha da
hızlanmaktadır. Bu etkenleri şu şekilde sıralayabiliriz.
a- Cami, tekke, zaviye, dergâh ve cem evleri,
b- Sosyal Hizmetler Kurumu,
c- Psikolog, psikiyatrist, psikolojik danışman, sosyal hizmet uzmanı, aile terapistleri
ve aile danışmanları,
d- Doktorlar, sağlık ocakları, ebe ve hemşireler,
e- Mahkemeler,
f- Polis ve jandarma,
g- Belediyeler,
h- Eğitim ve öğretim,
i- Katolik evlilik,
j- Gelecek kaygısı, şehirleşme ve maddi imkânlar,
k- İşsizlik/ekonomik şartların zorluğu,
l- Medyanın boşanmayı tahrik etmesi,
m- Kanunların Anadolu aile tarzına uygun bir şekilde düzenlenmemesi,
n- Feminist hareketler.
2- BOŞANMANIN ÖZEL VE İÇ ETKENLERİ
Fertten kaynaklanan veya aile içi problemler, özel durumlar da boşanmayı etkileyen
nedenler arasında karşımıza çıkmaktadır.
a- Ben duygusu, biz olamama,
b- Ferdi etkileyen psikolojik ve sosyolojik faktörler,
c- Ailenin darboğaza girdiği dönemde kadının üstünlük kurma arzusu,
d- Kadın-erkek arası denkliğin/kefâetin bulunmaması,
e- Nikâhsız beraber yaşama olgusu,
f- Kadının erkeğe, erkeğin kadına bakış açısının sadece cinsel obje olması,
g- Evliliği yük görme ve risk almama,
h- Çevresindeki boşanmaların fert üzerindeki olumsuz etkileri,
i- Toleranssızlık,
j- Ailelerin çocuklarına aşırı sevgisi,
k- Erkeğin başka kadınlarla evlenme arzusu,
l- Fertlerde paranın, maddenin ve makamın ön plana geçmesidir.
Bunları müstakil madde başlıkları altında incelemeye çalışalım.
a- Cami, tekke, zaviye, dergâh ve cemevleri
aa. Cami ve Mescitler
Cami ve mescit, kuruluş amacı olarak bütün hayatı kuşatan bir özelliğe sahiptir.
Resûlullah (s.a.v.), ondan sonraki sahabeler dönemi ve sonraki İslâm devletleri dönemlerinde
hep bu fonksiyonunu icra eder olmuştur. Camiler, topluma sosyal destek sunmuş, ilmi, fikri
ve kültürel eğitimlerin merkezi konumunda olmuştur.
Camiler, günümüzde ise sadece namaz kılınan mekânlar konumuna düşürülmüştür.
Büyük ölçüde imam ve müezzinlerin donanımlı ve sosyal olmaması, cemaat fertlerinin
dertleriyle ilgilenmemesi, bu ilgilenme ortamının oluşturulmaması camilerin sosyal olaylara
cevap verememesi sonucunu doğurmuştur.
Her caminin cemaatinin fertlerinin ve toplumun dertleriyle dertlenecek, ihtiyaçlarıyla
ilgilenecek, kavgalarını barıştıracak ve anlaşmazlıklarını çözüme kavuşturacak bilgi ve
donanıma sahip imam ve müezzinlerin yetiştirilmesi gerekir. Belki bugünkü mevzuat buna
müsait olmayabilir, ama mevzuatı değiştirerek, buna müsait hale getirerek ve bu görevlilerin
maddi imkânları da artırılarak bu konum gerçekleştirilebilir. İlk etapta problem hizmet içi
eğitim ile de çözülebilir.
Özellikle Şafiî fıkhını çok iyi bilen, kendisi de Şafiî olan vaizlerin, vaizelerin ve din
görevlilerinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya, Şafiîlerin yoğun olarak yaşadığı şehir ve
bölgelere atanması gerekir. Şafiî mezhebine mensup vatandaşlarımıza, din hizmetinin kendi
mezhepleri çerçevesinde götürülmesi gerekir.
Ayrıca vaiz, vaize, imam ve hatiplerin ağırlıklı olarak Kürtçe konuşulan bölgelerde
Kürtçe vaaz, hutbe ve dini sohbetler gerçekleştirmesi, dinin emir ve yasaklarının anlatılması
insan fıtratına en uygun bir davranıştır. İnsanlara en iyi bildiği dille hitap etmek, tebliğ ve
davetin vazgeçilmez esaslarından birisidir. Elbette bir insanın bildiği en iyi dil, anadilidir.
Dillerin farklılığı bir yaratılış gereği olup, sadece Allah’ın âyetlerinden bir âyettir.
Camilerin sadece namaz vakitlerinde açılması, hırsızlık olur gerekçesiyle bu vakitler
dışında kapalı tutulması camide oluşması gereken dayanışma, birlik ve yardımlaşmayı
engelliyor. Caminin aslî görevini yerine getirmesine mani oluyor.
Bu tekliflerimizin değerlendirmesini toplumumuza ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na
iletiyoruz.
ab. Tekke, Zaviye ve Dergâhlar
30 Kasım 1925 tarihinde yürürlüğe giren 677 sayılı Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin
Kapatılmasına ve Türbedarlar ile Bazı Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun ile tekke,
zaviye ve türbelerin kapatılması kabul edilmiş ve bazı geleneksel unvanların kullanılması
yasaklanmıştır. Bu kanun aynı sayıyla 13 Aralık 1925 yılında resmi gazetede yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir ve hâlâ yürürlüktedir.
Tekke: Tarikat mensuplarının barındıkları, oturup kalktıkları, zikir ve ibadet ettikleri,
tören yaptıkları yer. Eskiden, tarikat erlerinin toplanıp tören yaptıkları yer
Dergâh: Dervişlerin toplandıkları ve ayin yaptıkları yer, yapı. Büyük tekkedir.
Zaviye: Küçük tekkedir.
Tekke, zaviye ve dergâhların 1925 yılından buyana kanunla kapatılması sonucunda bu
mekânlar sosyal dokuyu koruyacak, dayanışma ve tesanütü, birlik ve beraberliği,
yardımlaşmayı sağlayacak unsurlardan yoksun bulunmaktadır. Bu yoksunluk, toplumdaki
çözülmeyi daha da hızlandırmakta ve var olması gereken bağları koparmaktadır.
Günümüzde bu mekânlara fiilen izin verilmesi ve değişik adlarda açık olmasına rağmen
kanunlardaki
yasak
ve
kısıtlamaların
sürmesi
nedeniyle
tam
anlamalıyla
görev
yapamamaktadır.
Görev yapamamasının sonucu olarak, buralarda ehliyetli kişilerin bulunmamamsı, ehil
olmayan ve İslâmî ilimleri gerçek anlamda bilmeyen kimselerin elinde olması, yaraların ve
eksikliğin daha da derinleşmesine neden olmaktadır. Şu anda fiilen serbest ve açık olan bu
mekânların, sosyal dokuyu ve aileyi koruması açısından kanunen de serbest olması gerekir.
ac. Cemevleri
Cemevi: Alevilerin toplanma yeri.
Cemevleri Anadolu Aleviliğinin toplanma yeri ve merkezidir. Aleviler bu merkezlerde
bir araya gelip ayinlerin, sosyal meselelerin, yardımlaşma ve dayanışmanın yapıldığı
mekânlardır. Bu mekânları cami ve mescidin karşılığı olarak değil, tekke ve zaviyeler
mesabesinde düşünmek gerekir.
Ondan dolayı Alevilerin aralarında sosyal dokuyu ve desteği sağlamaları ve kendi
düşüncelerini yaşamaları için cemevlerine resmi statü verilmesi gerekir.
b- Sosyal Hizmetler Kurumu
Sosyal hizmet kurumları, günümüzde formel ilişkilerden kurtulamamıştır. Oradaki memur
zihniyeti topluma sevgiyle ve şefkatle yaklaşımı engellemektedir. Öncelikle burada çalışan
görevlilerin çok özel bir şekilde seçilmesi gerekir. Merhametli, görgülü, insan sevgisi üst
düzeyde olan, Allah’tan korkan, insana hizmet etmeyi efendilik olarak bilen ve bundan zevk
alan, cömert, güzel ahlâklı ve iyi karakterli insanların seçilmesi gerekir. Var olan görevlilerin
de hizmet içi eğitim ile ıslah edilmeleri şarttır. Islah edilmeyen görevlileri Sosyal Hizmetler
Kurumu dışında, kendi yapılarına uygun kurumlarda istihdam edilmeli ve bu kurumlarda
çalışmaları engellenmelidir.
Sosyal Hizmetler Kurumu’nda görev alacak uzmanlar “psikolog, psikiyatrist, psikolojik
danışman, sosyolog, sosyal hizmet uzmanı, aile terapistleri ve aile danışmanları, hukukçu
hatta İslâm hukukçusu” bulunmalıdır. Halkımızın % 99’unun Müslüman olduğu esas alınarak,
bu kurumlarda İslâm hukukçusunun bulundurulması mutlaka gerekmektedir. Bu kurumların
en büyük eksikliklerinden biri de bu durumu ve özelliği görmezlikten gelmeleridir.
c- Sağlık Görevlileri ve Kurumlar
Bu konuyu iki ana başlık altında inceleyebiliriz.
ca. Psikolog, psikiyatrist, psikolojik danışman, sosyal hizmet uzmanı, aile
terapistleri ve aile danışmanları: Bunlar, aile ilişkilerinde olumsuzluklar baş gösterdiğinde
veya bozulan aile hayatının iyileştirilmesi için müracaat edilen uzmanlar ve merkezlerdir. Bu
uzmanların kendilerine müracaat edilen şahıslarla ilişkileri müşteri-satıcı tarzında olmamalı,
daha samimi ve cana yakın ortamlarda gerçekleşmelidir.
Bu uzmanlar, sadece işin psikolojik ve rahatsızlık boyutuyla değil kişinin dini, inancı,
örfü ve âdeti konusunda da kapsamlı ve yeterli bilgiye sahip olmalıdır. Günümüzde yer yer
müşahede ettiğimiz üzere bir kısım uzmanlar, bu konularda yeterli bilgiye sahip olmadıkları
halde yanlış değerlendirmeler ve yönlendirmeler yapmakta, olması ve iyileşmesi muhtemel
konumları imkânsız hale düşürmektedirler.
Aile danışma merkezlerinde ve bu konuyla ilgilenen dernek ve vakıflarda olayı çok yönlü
inceleyip değerlendirme yapabilmek için “psikolog, psikiyatrist, psikolojik danışman,
sosyolog, sosyal hizmet uzmanı, aile terapistleri ve aile danışmanları, hukukçu hatta İslâm
hukukçusu” bulunması gerekir. Bu açıdan bakıldığında günümüzde bu merkezlerin gereği gibi
yeterli olduğunu söylememiz mümkün değildir.
Ülkemizde aile danışma merkezlerine çok müracaat olmamakta, bu merkezlerin sorun
çözmede olumluluğu % 23 gibi çok geride bir oranda gerçekleşmektedir.22
cb. Doktorlar, sağlık ocakları, rehabilitasyon, aile danışma merkezleri, ebe ve
hemşireler
Bir kısım doktor, hemşire ve ebenin özellikle genç yaşta evlenen kadınlara veya çocuk
sahibi olan kadınlara ya da evli çiftlere karşı, görevleri olmadığı halde “Bu yaşta evlenilir
mi?”, “Bu yaşta çocuk sahibi olunur mu?” ve benzeri hakarete varacak derecede sözler sarf
etmeleri o insanlarda evliliğin hatalı yapıldığı kanaatini uyandırmaktadır. Özellikle resmi
sağlık kurumlarında; sağlık ocağı, devlet hastanesi, sağlık merkezlerinde kadın hastalıkları,
kadın doğum ve çocuk hastalıkları alanlarında hastalarına kötü davranmaları bu
olumsuzlukları tetikleyen noktalar olmuştur. Ama şu son 6 yılda yapılan önemli düzenlemeler
bu tarz kötü davranışları çok aza indirmiştir. Bunu olumlu bir gelişme olarak burada
bahsedebiliriz.
Bir kısım doktor ve hemşireler, 19, 20, 21 yaşlarında çocuk sahibi olan kadınları
küçümsemekte, onlara hakaret etmekte ve şöyle konuşmaktadırlar:
“-Bu yaşta çocuk mu? Hiç mi kendinizi düşünmüyor musunuz? Yazık, bu yaşta çocuk mu
yapılır? Aptal mısınız? Aklınızı başınıza toplayın.” Buna benzer daha ne sözler sarf
etmektedirler. Gerçi bu tarz konuşmalar eskiye oranla daha azaldı, ama bittiğini söylememiz
mümkün görünmemektedir. Genç yaşta doğum yapan hastalarına kaba ve kötü muameleler de
işin başka yönünü oluşturmaktadır.
d- Mahkemeler
22
Araştırma Ekibi, Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 98.
Boşanma davalarına önceleri Asliye Mahkemeleri, şimdi de Aile mahkemeleri bakmaktadır.
Bu mahkemeler verdikleri kararlarla aile ve toplum hayatında çok önemli roller
oynamaktadır.
Mahkemelerde
formel
ilişkilerin
ön
planda
olması,
kavgalı
aileler
arasında
arabulucukyapmayı veya barıştırma eylemini azaltmaktadır.
Yıllarca uzayan, 3-4 yıl süren mahkemeler, geciken kararlar aileler arası düşmanlıkları, kin ve
öfkeyi artırmakta, bazen ölüm ve sakat bırakmalarla sonuçlanan vahim olaylara sebebiyet
vermektedir. Geciken adalet, adalet değildir. Neticede iş sadece boşanmayla kalmamakta,
toplumsal kin ve nefretin oluşmasına neden olmaktadır.
Bu açıdan mahkemelerin boşanma davalarını daha pratik ve kısa sürede sonuçlandırmaları
gerekmektedir. Zaten çoğu çiftler, mahkemeye daha önceden aralarındaki evlilik bağını yok
ederek gelmektedirler.
“Kocam bana tecavüz etti.”, “Çocuğumu babası veya annesi kaçırdı.” Gibi davaların
mahkemelerde görülmesi aile yuvası, birlik ve beraberlik için tehdit oluşturmakta, ailelerin
dağılmasına, düşmanlıkların artmasına neden olmaktadır.
İcra müdürlüklerinin evi haczetme kararları da sadece borçlu kişinin değil bütün ailenin
cezalandırılması sonucunu doğurmuştur. Erkeğin aile içindeki ve ailenin komşular ve
akrabalar içindeki itibarını düşürmüş, aile içi kavgaların artmasına neden olmuştur. Bu tip icra
kanunlarının ve yönetmeliklerinin değişmesi gerekmektedir.
e- Polis ve jandarma
Aile içi kavga ve şiddetlerde ilk müracaat edilen merkezler şehirlerde polis karakolu, kırsal
bölgelerde jandarma karakolu olmaktadır. Polislerin ve jandarmanın kavgalı ailelere daha çok
yardımcı olabilmeleri için özellikle sosyal ve psikolojik destek sağlayacak bir şekilde
rehabilitasyon ve aile terapisi alanında hizmet içi eğitim almaları gerekmektedir. Ya da bu
alanda uzmanlaşmış psikolog, psikiyatrist ve sosyal hizmet uzmanının bu karakollarda
görevlendirilmesi gerekmektedir. Bu tarz vakalarda ilk müdahalelerin bu uzmanlar eliyle
yapılması daha sağlıklı sonuçlar ortaya çıkaracaktır.
Bu açıdan bakıldığında aile ilişkileri bölümüne bu uzmanların veya hizmet içi eğitim almış
görevlilerin bakması daha olumlu olacaktır. Hizmet içi eğitimin konuları öncelikle şunlar
olmalıdır:
* Rehabilitasyon
* Sosyal destek
* Psikolojik destek
* Toplumun inanç yapısı
* Bölgede geçerli olan örf ve adetler
* Olayları algılama biçimleri
* Aileye yaklaşımlar
* Kadın ve erkeğe davranış biçimleri vs.
f- Belediyeler ve mülki amirler
fa. Belediyeler
Belediyelerin sosyal hayatımızda çok önemli yeri vardır. Bundan dolayı sosyal işlerde
belediyelere çok büyük görevler düşmektedir. Belediyeler kendi imkânları çerçevesinde
birçok kurum oluşturup çalıştırabilirler. Zaten birçok belediyemiz bu tarz görevler
yapmaktadır. Ama en önemlisi de buralarda verilen hizmetin kalitesini artırmak ve içeriğini
doldurmaktır.
* Ailelere sosyal desteğin sağlanması, bunu sağlayacak kurumların oluşturulması,
* Rehabilitasyon merkezlerinin kurulması,
* Aile sağlığı merkezlerinin oluşturulması,
* Sosyal ilişkilerde insan temel hak ve hürriyetlerine bağlı kalınması,
* Bu merkezlerde görev alacak personelin büyük bir hassasiyetle seçilmesi gerekir.
Burada şu hususu belirtmeden geçmek istemiyorum. Belediyeler ve resmi daireler ailelerin
suyunu, elektriğini ve doğalgazını kesmektedir. Kanaatimizce su, doğalgaz, elektrik gibi
insanın temel haklarının kullanmasından dolayı aileye ceza verilmemelidir. Bu tür
uygulamaları insan temel hak ve hürriyetlerine aykırı buluyoruz. Bu tarz uygulamalar yapan
yöneticilerin suç işlediği kanaatindeyiz. Eğer kişi ve kurumlar meseleyi suiistimal ediyorsa,
bu resmi kurumlarımız yargıya gidebilir, orada kendi haklarını savunabilirler. Yoksa insanlar
ihtiyaçtan bu konumdalar ise onlara sosyal yardım yapmak toplumun görevidir. Tabii ki
toplum da bu görevini, hükümetler, belediye ve hükümetlere bağlı sosyal kurumlar
aracılığıyla icra eder. Hükümetler ve belediyeler hangi partiden oluşursa oluşsun, topluma
karşı en önemli sosyal görevini yerine getirmekle yükümlüdür. Sadece kendi taraftarlarına
yardım eden, adam kayırma ve yandaşlık yapan hükümetler ve belediyeler, kötü ve adaletsiz
yönetimlerdir.
Aile reislerinin borçlarını ödemediği veya ödeyemediği durumlarda evin veya dairenin su,
elektrik ve doğalgazlarının kesilmesinin aile içi kavgaları artırdığı, cezanın bütün aileye
verildiğinin bilinmesi ve bu ilkel tutumdan vazgeçilmesi gerekir. Bu da Millet Meclisi’nde
grubu bulunan tüm partilerin görevi olup, bu mesele üzerinde ciddiyetle durmaları gerekir.
fb. Mülki Amirler
Mülki idareyi yürüten valilik ve kaymakamlıklara da sosyal yaraların iyileştirilmesi
konusunda büyük görevler düşmektedir.
* İşsizlik ülkemizde büyük bir problem olması hasebiyle işsizlerin tespitini yaparak onlara iş
verecek alanların oluşturulması, İş Kurumu’nun daha sağlıklı çalışması için sürekli izlenmesi
ve denetlenmesi gerekir.
* Sosyal Hizmetler Kurumu’nun sağlıklı işleyişini sürekli izlemeli, raporlamalı ve
denetlemelidir.
* Kendi idareleri altında bulunan vatandaşlardan, özellikle kiralarını ödeyemediği için sokağa
atılan hiçbir aile olmamalıdır.
* Sosyal yardım ve dayanışma, sosyal devlet olmanın gereği olarak tam anlamda yerine
getirilmelidir.
* Sosyal hizmet veren kurumların başına cimriler, bilgisizler, ahlâksız, adam kayıran,
partizanlık ve kötü muamele yapan tipler getirilmemelidir.
g- Eğitim ve öğretim
Aile eğitimi, ailenin ve toplumun devamını sağlamada çok önemli bir konudur. Günümüzde
ilköğretimden yüksek öğretime kadar bu konuda ciddi bir eğitim verilmemektedir.
Okullardaki durum, eğitim olmaktan daha çok öğretim olmaktadır. Böylece çocuklarımız
yeteri düzeyde, hatta hiç denilecek şekilde bu konuda eğitim alamamaktadır.
Özellikle günümüzde orta öğrenimde “aile eğitimi” ve “aile hukuku” derslerin konulması
zaruri bir hal almıştır.
“Aile eğitimi” ve “aile hukuku” derslerinin, Milli Eğitim Bakanlığı’nca uygulanmasını
teklif ediyoruz.
h- Katolik evlilik
Katolik evlilik denilince akla ilk gelen şey, bir erkeğin bir kadınla ömür boyu evli kalma
zorunluluğudur. Ondan kesinlikle boşanamaz ve hangi şartlarda olursa olsun ikinci bir eş
alamaz. Kanuni olarak ikinci bir eş alması demek ceza-i müeyyideyi gerekli kılar. Zaten
kanunlar da bu tarz evliliğe müsaade etmez.
Türkiye medeni hukuku, İsviçre medeni hukukundan doğrudan ithal edilmiştir. İlk başta hiç
müdahale edilmeden tercüme edildiği şekliyle topluma uygulanmıştır. İsviçre de kendi
medeni hukukunu, Hıristiyanlığın Katolik hukukuna çok sıkı bağlı olan Neuchâtel (Nöşatel)
şehrinden almıştır.
Bu medeni hukuk üzerinde birtakım değişiklikler yapılmasına rağmen günümüzde asıl olarak
varlığı sürmekte ve toplumumuza hâlâ uygulanmaktadır. Bu nedenle İslâm hukukuna göre
nikâh akdiyle ikinci bir evlilik yapan erkeğe bir yıldan fazla hapis cezası vermekte, ama
birden fazla kadınla beraber yaşayan erkeğe hiçbir ceza vermemektedir. Bundan dolayı
nikâhsız beraberlikler artıyor.
İslâm hukukuna göre ikinci eş almak isteyen erkeklerin evlilikleri büyük ölçüde boşanmayla
noktalanmaktadır. Sonuçta büyük yıkımlar ve düşmanlıklar oluşmaktadır. Burada bu tarz
evliliklerin konumunu incelemek mevzumuz değildir. Sadece bunun boşanma nedeni olarak
bir etkide bulunduğunu belirtmek istiyoruz.
i- Gelecek kaygısı, şehirleşme ve maddi imkânlar
İstatistikler büyükşehirlerdeki boşanma oranının diğer şehirler ve kırsal bölgelere göre
oldukça fazla olduğunu göstermektedir.
Şehirleşme ve maddî imkânların artması, insanların birbirlerine karşı sorumluluk ve
yükümlülüklerini azaltmakta, risk almayı zorlaştırmakta, gereksiz olarak minnet etmeme
duygusunu artırmaktadır.
Maddî imkânların artması, aileye ve evliliğe bakış açısını da değiştirmiştir. Evliliği sıkıntılar
yumağı görme, risk ve özgürlüğü kısıtlayıcı bir etken olarak tanımlama yaygınlaşmaktadır. Bu
bakış, modernitenin ve Batı’nın bakış tarzı olup toplumumuzda gittikçe yaygınlaşmaktadır.
Neticede gençler evlenmemeye, evli genç çiftlerde boşanmaya yönelmektedir.
Osmanlı’da ve Cumhuriyet döneminde 1950’ye kadar toplumumuz tarım toplumu olarak
kalmıştır. Toplumun % 80’i kırsal bölgelerde, % 20’si de şehirlerde yaşamıştır. Türkiye’de
mevcut oran 1950’li yıllardan sonra değişmeye başlamış ve günümüze gelindiğinde bu oran
tam tersine dönmüştür. Şu anda nüfus % 80 oranında şehirde yaşamaktadır.23
Gelecek kaygısı, korku ve endişeyle dolu bir hayatı beraberinde getirmektedir. Bu endişe ve
korkular evlilik hayatını olumsuz etkilemektedir. Gelecek kaygısını oluşturan en büyük etken
de kendinde var olan maddi imkânların elinden çıkması endişesidir.
ı- İşsizlik/ekonomik şartların zorluğu,
İşsizlik, Türkiye’nin en birinci problemlerinden birisidir. Şu anda Türkiye’nin toplam
nüfusu: 73.722.988 kişidir (31 Aralık 2010). İşgücü toplamı: 22.165.000 kişidir. (Ocak 2010)
24
Nisan 2011 verilerine göre işsizlik oranı % 12 civarına kadar inmiştir. Bu oran,
gençlerde % 25’lik oranı ulaşmaktadır.25 Ancak nominal anlamda işsiz sayısı az görünse de
23
Bkz. TÜİK, Aralık 2010 Verilerine.
TÜİK, Mart 2011 Verileri (Erişim: 11.03.2011)
25
Bkz. TÜİK, Nisan 2011 Verileri.
24
reel anlamda işsiz toplamı ortalama 3,5 milyon civarındadır. Bu da çok büyük bir sayıyı teşkil
etmektedir. Neredeyse ortalama % 20’ye tekabül etmektedir.
Hele dört gençten birinin işsiz olması, ayrıca gizli işsizlerin azımsanamayacak sayıda
fazla olması halkın yoksulluğunu daha da artırmaktadır.
Yapılan istatistikler halkın yarısının (% 46,6) kendi gelirinin yarısıyla geçinemediğini
göstermektedir. 26 Çalışanların bile geçim sıkıntısı çektiği bir ülkede aile huzursuzluğun
boyutunu tahmin etmek daha da kolaylaşır.
İşsizlik sosyal anlamda “açlık ve felaket” demektir. Çalışmayan insan evine ekmek
alamaz ve evinde sıcacık bir çorba kaynatamaz. Evini geçindiremeyen, hanımının ve
çocuklarının geçimini yapamayan, nafakalarını temin edemeyen erkeğin evlilik hayatının
tehdit altında olması demektir. Bu da ailede problemlerin artmasına, kavga ve gürültülerin
çoğalmasına ve yaraların sarılamamasına sebep olmaktadır. Neticede evlilik bağlarının
kopması ve yuvaların yıkılması kaçınılmaz olmaktadır.
Boşanmanın neden olarak “geçim sıkıntısı içine düşmemiz” diyenler, % 38,8 gibi
büyük bir orandır.27
Hükümetlerin en öncelikli meselesi, istihdamı artırarak işsizlik problemine çare
bulmaktır. Çünkü bu problem, beraberinde birçok sosyal problemi doğurmaktadır.
Boşanmaların artmasının en önemli nedenlerinden biri de işsizlik problemidir. Suçu, sadece
kişilerin üzerine atmak kolaycılığı tercih etmek demektir. İşsizlik problemini çözecek olan
fertler değil hükümetlerdir.
Ekonomik sıkıntı sadece evlilik süresince değil, boşanma süreci ve sonrasında da
problem olmaktadır. Arıkan’a göre (1992) hem boşanma aşamasındaki hem de boşanmış
kadınların en önemli sorunu ekonomik sıkıntıdır.28
j- Medyanın boşanmayı tahrik etmesi
Medya, özellikle TV’ler diziler ve filmlerle aile hayatını küçümsemekte, boşanmayı
tahrik etmekte, beraber yaşama olgusunu teşvik etmektedir. Büyük çoğunluğu batılılaşmış
26
TÜİK, 12.03.2011 Tarihli Veriler; Anadolu Ajansı; Timetürk Haber Portali.
Araştırma Ekibi, Boşanma Nedenleri Araştırması, s. 118.
28
Bkz. Arıkan, Çiğdem, Yoksullukta ve Evlilikte Geçimsizlik ve Boşanma, Ankara, 1992.
27
zihinlerin elinde olan gazeteler, dergiler ve radyolar da kendilerine tevdi edilen bu görevlerini
eksiksiz yerine getirmektedirler.
Diziler ve filmlerde pembe hayat sunan karakter etkisinin ön plana çıkartılması,
sürekli aldatma öyküleri, halkın inanç ve örfleriyle ters düşen yaşam tarzları zihinlerde büyük
olumsuzluklar oluşturmaktadır.
Buralarda aldatma, başkasının kadınıyla birlikte olma, hayatında birçok kadını bir
arada idare etme ve zina teşvik edilmektedir. Aile hayatı ise sürekli sıkıntılı, problemli ve
yürütülemez olarak yansıtılmaktadır. Bu da kadınlar, erkekler, gençler ve çocuklar üzerinde
çok kötü etki bırakmaktadır. Bundan dolayı genellikle genç erkek ve kızlar, evliliği sıkıntılı ve
risk olarak görmektedirler. Bu gençlerin, evliliği 30 yaş ve üzerine erteleme eğilimi
artmaktadır.
Ayrıca evlilik programlarındaki şiddet olgusu fertler üzerinde çok olumsuz etkiler
bırakmaktadır. Tek yönlü ifade edilen ve iki kişi arasında geçtiği için de ispatı mümkün
olmayan bu tarz yayınlar, aile kurumu hakkında da kötü düşüncelerin oluşmasına neden
olmaktadır.
k- Kanunların Anadolu aile tarzına uygun bir şekilde düzenlenmemesi
İlk başta kabul edilen İsviçre medeni kanuna sonradan bazı maddeler eklenmiş, ama
Eklenen bu maddeler de Anadolu insanın inanç, kültür ve örfüyle örtüşmemiştir. Bu alanda
Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde bazı düzenlemeler yapılmıştır. Ancak biz burada
en önemlileri üzerinde duracağız.
Ailenin reissiz bırakılması:
Evli olan kadın ve erkek arasında reis tayin etmeyerek aile reissiz bırakılmıştır.
Hâlbuki aile bir ortaklıktır ve ortaklığın da mutlaka bir başkanı vardır. En basit şirketlerde bile
yönetim kurulu başkanı veya müdür olarak idareci bulunmaktadır. Aile de bu şekil
davranılması aile içi çatışmayı ve anlaşmazlığı artırmıştır.
Zinanın serbest bırakılması:
Zinanın suç olmaktan çıkartılıp serbest olması boşanmaları artıran bir etken olmuştur.
Kendisinin aldatıldığını hisseden eşler soluğu mahkeme de almışlardır.
Taraflardan bir tarafa ağırlık vermesi:
Özellikle son dönemlerde çıkan kanunların kadınlara pozitif ayrımcılık esasına yönelik
olması, taraflar arası dengeyi bozmaktadır. Bu kanunlar erkekle kadın karşı karşıya
gelmektedir. Avrupa’da bugün gelinen noktada erkekler kendilerini savunacak dernekler, sivil
toplum kuruluşları oluşturmakta ve pozitif ayrımcı bu yasalara karşı mücadele etmektedirler.
Maalesef Türkiye’de de gidiş noktası bunu göstermektedir.
l- Feminist Hareketler
Feminist hareketler, evvelemirde kadın-erkek mücadelesini esas almış ve işe erkeği
düşman ilan ederek başlamıştır. Temelde kadın-erkek eşitliği savunulmuş, ama bu konuda
aşırıya gidilerek sonuç düşmanlığa dönüştürülmüştür.
“Erkekler, kadınlara haklarını vermediler.” iddiasıyla hareket etmiş ve bu iddialarıyla
aile içi çatışmaları şiddetlendirmişlerdir.
Bu tür iddialar Müslüman kadınlar arasında neşvü nema bulmuş, onlar da şöyle
demeye başlamışlardır:
“Müslüman erkekler kadınlara haklarını vermiyorlar.”
Gerek önceki gerek sonraki iddia ispat edilmesi zorunlu olan varsayımdan öteye
gitmemektedir. Yedi milyar dünya nüfusunun yarısı, iki milyar Müslüman nüfusun yarısı
erkektir. Bu konuda geneli kuşatıcı ne bir bilimsel araştırma ne istatistik ne de anket söz
konusu olmamıştır. Sadece bu ifadeler, altı boşlukta kalan bir söz olmaktan öteye gitmemiştir.
2. BOŞANMANIN ÖZEL VE İÇ ETKENLERİ
a- Ben duygusu, biz olamama
Ben bende varım, sende veya bir başkasında yokum, felsefesi aileyi yıkmaktadır.
Evlenen erkek ve kadın, bir elmanın yarısı olarak bütün olması gerekir. İslâm, kadını
erkeğin elbisesi erkeği de kadının elbisesi, yani birbirini tamamlayan örtüsü olarak
görmektedir. Bu da eşlerin bütünleşmesi, yekvücut ve bir olması anlamına gelir.
Benliğin öne çıkması, bencilleşme ve bencil tutumlar taraflar arası ilişkiyi çok kötü bir
şekilde etkilemekte, kavga ve anlaşmazlıklara neden olmaktadır.
b- Ferdi etkileyen psikolojik ve sosyolojik faktörler
Aile içi ilişkilerde kadın ve erkek psikolojisi çok önemli bir yer tutar. Bu psikoloji
taraflarca korunmadığı takdirde bütünlük bozulur, kavga ve gürültüler baş göstermeye başlar.
Bu da aile yıkımını hızlandırır.
Halkımızın aileye bakışında büyük olumsuzluklar taşıyan öğeler vardır. Daha
evlenmeden önce başlayan ve evlilikte de devam eden olumsuz söylemler aile bütünlüğünü
zedelemektedir.
Damada “eloğlu”, geline “elkızı” diye bakan anlayış, onu kendine ait ve ailesinin bir
üyesi olarak görmesine engel olmaktadır. Ya da annesi veya akrabaları tarafından gelin olacak
kıza:
“-Sen orada elkızısın. Ne yaparsan yap, boşuna, onlar seni kabullenmezler.”
denilmesi, kızlarımızın zihinlerindeki aile bütünlüğü olgusunu yıkmaktadır. Daha işin başında
evliliğe olumsuz başlayan taraflar, evlendikten sonra da bu anlayışlar çerçevesinde çok büyük
problemler yaşayabilmektedir.
c- Ailenin darboğaza girdiği dönemde kadının üstünlük kurma arzusu
İnsanlar ve aileler her zaman aynı hayat tarzına sahip değillerdir. Bir zaman zengin
olan bir aile fakir olmakta, fakir olan da zenginleşebilmektedir. Erkekler de aynı durumlarla
karşılaşmaktadır. Bazen normal bazen kötü bazen çok iyi hayat tarzına sahip olabilmektedir.
Bu Allah’ın kulları arasındaki imtihanıdır.
Zenginlik olduğu zaman problemler yok olmakta veya yanlışlıklar görmezlikten
gelinmektedir. Ama fakirlik, sıkıntılar veya borçlar olduğunda aile de çatışmalar ve kavgalar
başlamakta, bir kısım kadınlar bu durumu erkeğe karşı üstünlük kurma amacına yönelik
kullanmaktadır. Her gün sıkıntıyı, zorluğu ve borçları gündeme getiren kadın artık
söylenmeye düşmekte, erkek nezdinde itici bir konuma gelmektedir.
Aslında
kadın
üstünlük
kurayım
derken
kendi
elleriyle
ailedeki
yıkımı
hazırlamaktadır. Çünkü Anadolu’daki erkeklerin büyük bir kısmı tarafından bu durum, kadına
kendisini zor anlarında terk eden, yalnız ve desteksiz bırakan eş gözüyle bakmasına neden
olmaktadır. Bu da eşler arası ilişkiyi zedelemekte ve bir süre sonra da ayrılığı beraberinde
getirmektedir.
d- Kadın-erkek arası denkliğin/kefâetin bulunmaması
Evlilikte kadın-erkek denkliği çok önemli bir faktördür. İslâm hukuku denklik
meselesine çok büyük önem vermektedir. Hatta denkliği olmayan eşlerin, mahkeme kararıyla
ayrılmasına ve nikâh akitlerinin feshedilmesine cevaz vermektedir.
Ama daha öncelikli olan evlenmeden önce tarafların denk olmasına dikkat etmek ve
bunu büyük ölçüde gözetmek gerekir.
Genellikle birbirleriyle denk olmayan eşler arasında galip gelme yarışı başlar. Böylece
eşler, aslî görevlerini bırakıp başka işlerle uğraşarak evliliklerini zedelerler. Kültürlükültürsüz, zengin-fakir, güzel-çirkin, engelli-engelsiz ve benzeri meseleler aileler arsında
problem teşkil etmektedir. Bazen de problem olmayan konumlar ve durumlar problem
mesabesine çıkartılmakta ve çoğu kez evlilik hayatı yıkıma uğramaktadır. Ancak İslâm
fıkhının “evlilikte kefâet/denklik” bölümüne bakıldığında bununla ilgili geniş açıklamaları
bulmak mümkündür.
Nikâhsız beraber yaşama olgusu
Bu anlayış daha çok zenginler, sosyete, müzik ve film dünyasında gerçekleşmektedir.
Bu hayat tarzı, film ve diziler aracılığıyla da teşvik edilmektedir. Metres tutma veya beraber
yaşama, eş tarafından bilinildiğinde çoğunlukla boşanmalarla neticelenmektedir.
Ayrıca evlilik yükünü üzerine almadan, herhangi bir sözleşmeye bağlı kalmadan ve
hiçbir hukukî sorumluluk yüklenmeden karı-koca gibi bir kadınla birlikte yaşama algısı
kapitalist ülkelerde gittikçe yaygınlaşmaktadır. Bu durum kapitalizmin egemen olduğu İslâm
ülkelerinde ve diğer ülkelerde de yaygınlaşmaktadır.
e- Kadının erkeğe, erkeğin kadına bakış açısının sadece cinsel obje olması
Nikâh akdi/evlilik, meşru yoldan insan neslinin devamını sağlayan yegâne
sözleşmedir. Toplumun en küçük birimi aile bu sözleşmeyle oluşur. Eşler, evlenerek aile
ortamında sıcak bir yuvaya kavuşur, sevip okşayacakları çocuklar sahibi olur, kendilerinin
barınacağı ve her türlü beşeri faaliyetlerini yürüteceği bir mekânı elde etmiş olurlar. Bu
ihtiyaçlar kadın ve erkek herkes için vazgeçilmez ve zaruri taleplerdir.
Evliliğe sadece cinsel obje olarak bakıldığında, kadının erkeğe erkeğin kadına bakışı
sadece cinsellik olduğunda bunu farklı kimselerde bulma eğilimine sapılmakta ve taraflar
cinsel açıdan birbirini mutlu etmeyince arayışlar başlamaktadır. Aile ortamının beraberinde
getirdiği güzellikler unutulmakta, iş cinselliğe dökülüp orada kalmaktadır. Bu arayışlar tabii
olarak aile yuvasının dışına taşmakta ve sonuçta ailenin yıkımı söz konusu olmaktadır.
f- Evliliği yük görme ve risk almama
Özellikle günümüzde gençler arasında yaygınlaşan bir hastalık da evliliğin yük ve
sıkıntı görülmesidir. Çoğu gençlerde de evlilik yükünü kaldıramayacak endişesi hâkimdir.
Buna sebep olan en önemli etken, Türkiye’deki işsizlik oranlarının çok yüksek olması ve
işsizliğin en önemli sosyal problem olmaya devam etmesidir.
Bir de gençler arasında yaygınlaşan bir hastalık da özgürlüğünü hiçbir sınır ve kayıt
tanımadan rahatça yaşayacağı bir ortamı arzulamasıdır. Bundan dolayı evliliği özgürlüğü
kısıtlayıcı ve istediği gibi yaşamaya engel bir kurum olarak görmektedir. Neticede de
evlilikten uzaklaşmakta, hatta kaçmaktadır.
Toplumda kadın ve erkekler arasında yaygınlaşan bazı ifadeler de evliliği yük görme
fikrini desteklemektedir.
“Erkeğin ağzını mı koklayacaksın!”
“Her gün kadın dırdırı mı dinleyeceksin!”
“Gençlik bir kere gelir, özgürlüğünü yaşa!”
“Erken yaşta evlenerek gençliğini pranga altına alma!” Mesela bu söz, 25-26
yaşındaki gençlerimize söylenmektedir. Hâlbuki 25-26 yaşları, günümüzde bile evlilik için
normal bir yaş sayılmaktadır. Daha eskilere gidildiğinde, bu yaşlar geç yaş olarak
değerlendirilmekteydi.
Çekirdek aile formülü de bu sıkıntıları artırmaktadır. Her evlenen yeni bir ev açınca
yığınlarca masraflar oluşmakta, bu da ailelerin yardımına rağmen gençlerin gözünü
korkutmaktadır.
g- Çevresindeki boşanmaların fert üzerindeki olumsuz etkileri
Türkiye’de boşanma oranlarının son on yılda büyük bir hızla artması, neredeyse her
ailede bir boşanma vakasının yaşamayı beraberinde getirmiştir.
Ülkemizde boşanma hadiseleri normal bir şekilde cereyan etmemektedir. Genellikle
anlaşmazlıklar kine, öfkeye ve düşmanlığa dönüşmektedir. Aileler arası çatışmalar bazen
ölümle ve yaralamayla bile bitmektedir. Bu durum da gençlerde evliliğe karşı bir soğuma ve
uzaklaşma düşüncesi oluşturmaktadır. Biz de evlendiğimizde aynı şeyler olur mu endişesi ve
korkusu, evliliğe bakış açısını olumsuz yönde etkilemektedir.
h- Toleranssızlık
Toleranssızlık, aslında toplum olarak genel bir sorundur. Bir de bunun aile içi
yansımasını düşündüğümüzde olay daha derinlere inmektedir. Evlenme öncesi başlayan
ailelerin birbirlerini suçlaması evlenen eşleri çok kötü etkilemektedir.
Ayrıca eşler arası suçlamalar, birbirlerine bakışın yapıcı ve olumlu değil, yıkıcı ve
olumsuz olması ve kararların bu çerçevede alınması aile hayatını çekilmez kılmaktadır.
Çekilemez hayat bir süre sonra ortak yaşamdan çıkmaktadır.
i- Ailelerin çocuklarına aşırı sevgisi
Ailelerin çocuklarına aşırı sevgisi aileye müdahaleyi artırmaktadır. Aşırı sevgi, anababalara bir nevi sevgi zehirlenmesini yaşatmaktadır.
En küçük sorunlarda damada veya geline müdahale, eşler arasındaki uyumu bozmakta,
birbirlerine mesafeli olmak ve uzaklaşmakla sonuçlanmaktadır.
Aile içi problemlerde, ailelerin hemen ilk söyledikleri:
“-Boşan, onun kahrı mı çekilir.” sözü olmaktadır.
Önceden kızlar gelin edilirken şu sözler söylenirdi:
“Bir yastıkta kocayasın.”
“Senin evin, yuvan artık orasıdır.”
“Yuvayı dişi kuş yapar.”
“Ana gibi yâr olmaz.”
“Ana yürek, baba kürektir.”
“Ana başa taç imiş, her derde deva imiş.”
“Bu eve ancak ölümün gelir.” Ya da,
“Gelinlikle çıktığın eve ancak kefenle girersin.”
“Kocanın evini babanın evi bilesin.”
Bu ifadelerle, kadının ailenin temel direği olduğu vurgulanmak istenmektedir.
Anadolu’da hâlâ bir kısım bölgelerde bu sözler evlenen kızlara söylenmektedir.
Şimdilerde ise başka sözler söylenmektedir:
“Biz senin sonuna kadar arkandayız.”
“Kimsenin kahrını çekmek zorunda değilsin.”
“Bir şey olursa bize haber ver, biz gerekeni yaparız.” gibi benzeri ifadeler
kullanılmaktadır.
Bu sözler, aile arası bütünleşmeye mani olmakta, aileler arası çatışmayı
körüklemektedir.
j- Erkeğin başka kadınlarla evlenme arzusu
Bu daha çok zengin Müslüman erkekler arasında görülen ve yaşanan bir olaydır. Bu
kimseler, İslâm dininin zaruri durumlarda birden fazla kadınla evlenmeye cevaz vermesi
fetvasıyla hareket etmektedir.
Bunu kabullenmeyen kadınlar sonuçta ailenin dağılmasını sağlamaktadır. Ya da erkek,
gerekli şartları yerine getirmeden ikinci evliliğe yönelerek aile yuvasının dağılmasına neden
olmaktadır. Bu konudaki cehalet, bazen eşlerden bir taraf, bazen de taraflar arasında birlikte
yaşanmaktadır. Bu da İslâm’ın aile hukukuyla ilgili hükümlerinin çok iyi bilinmemesinden
kaynaklanmaktadır.
k- Fertlerde paranın, maddenin ve makamın ön plana geçmesi
Bu durum büyük sosyal problemdir. Madde ön plana geçince ilişkilerin rengi
değişmektedir. Madde değer yargısı olunca ve para da tanrılaşınca her şey bu minvalde
değerlendirilmektedir. Karı-koca ilişkileri, aile ve akrabalar arası ilişkiler manevi ve
sosyal düzlemde ele alınmamakta ve bu da taraflar arası ilişkiyi olumsuz yönde
etkilemektedir.
Her şeye maddi çıkar gözüyle bakılmakta, huzur maddede aranmakta ve dolayısıyla
aile ilişkileri zayıflamaktadır.
Böylece ülkemizde yaşanan dış ve iç etkenlerle, özel faktörleri izah etmeye çalıştık.
Genel olarak Türkiye’de evliliğin bitmesine yol açan sebepler çok çeşitli olabilmesine
karşın, en çok görülen sebepler şunlardır:29
* Ekonomik problemler
* Eşlerin sosyo-kültürel yapı farklılıkları
*Cinsel problemler
* İletişim bozukluğu
*Eşlerden birinin ihaneti
* Aile içi şiddet
* Zevk ayrılıkları
* Eşlerin birbirlerini ihmal edişi
29
Bkz. Türkiye’de Aile (Ailenin Yapısal Özellikleri, İşlevleri ve Değişimi), s. 139.
*Ailelerin aşırı müdahalesi
* Eşlerden biri ya da her ikisinin birden anne-baba müdahalesine adaleti gözetmeden
açık olmaları
* Çocuk olmaması
* Ciddi ekonomik ve sınıfsal farklılıklar
* Yaş farkının fazla olması
* Aile baskısı ile evlendirmeler
* Taraflardan birinin ani kişilik ve yaşam pratiğinin değişmesi
* Psikiyatrik problemler/depresyon, panik atak, şizofreni vb.
*Uyuşturucu, alkol ve kumar bağımlılığı
B. BOŞANMA ÇEŞİTLERİ
I.
İSLÂM’DA BOŞANMA
İslâm, din olarak boşanmaya cevaz vermiş ve gerektiği durumlarda boşanmayı
kolaylaştırmıştır. Her ne kadar Resûlullah (s.a.v.)’ın diliyle “boşanma hoş olmayan helal”
olarak görülmüşse de, Kur’ân’ı Kerim’de boşanma/talakla ilgili 33 âyet-i kerime mevcuttur.
Bu âyetler boşanmanın hukukunu ve şartlarını belirlemektedir.
Evliler, eşler ayrılma ve boşanma kararını vermeden önce İslâm hukukunun
öngördüğü aile hakemliği müessesesine başvuruyor. Çünkü aile hakemliği evlilerin ayrılık ve
anlaşmazlık anlarında çok önemli fonksiyonlar görmektedir. Bu konudaki âyet-i kerimede
buna çağrı yapmaktadır:
“Eğer aralarının açılmasından endişe ederseniz o vakit erkeğin akrabasından bir
hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. Her ikisi de aralarının düzelmesini isterlerse,
Allah onların arasını bulur. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” 30
30
Nisâ, 4, 35.
Evet, bu âyet her iki taraftan hakem talep ediyor. Ülkemizde yapılan istatistiklerde dinî
nikâh akdi yaparak evlenenlerin oranı % 90,4’tür. Ama dinî ritüellere dayanarak boşananların
oranı % 26 gibi çok az bir rakam olmaktadır. Hakemler hem aile içinde bilge ve bu konulara
vakıf kişilerden olabilir. Hem de İslâm hukukunu bilen İslâm âlimlerinden iki hakem olabilir.
Tarafları hukukî çerçevede dinler ve aile hayatlarıyla ilgili kararı verir. Böylesi bir karar
taraflar için hayırlı olanı ortaya çıkartır.
İslâm’da ayrılmalar talak, muhala’a ve hâkim kararıyla gerçekleşmektedir. Hâkim
kararıyla olan ayrılmalar daha çok fesih dediğimiz evlilik akdinin bozulmasına karar
verilmesidir.
1- TALAK
a-Talak-ı Sünnî
Sünnet uygulamalarına uygun olarak yapılan boşanmadır. Buna dine uygun olarak
yapılan boşamada diyebiliriz.
Bu tarz boşanmada üç durum dikkate alınır. Boşanmanın meşru bir ihtiyaçtan doğması,
boşama esnasında kadının hayızlı ve nifaslı olmaması, kadının temizlik süresince kocanın
cinsel ilişkide bulunmaması ve boşamanın birer birer verilmesi gerekir.
b- Talak-ı Bid’î
Sünnet uygulamalarına aykırı olarak cereyan eden boşanma vakalarıdır. Boşanmayı keyfi
olarak yapmak, kadının temiz olmadığı anda onu boşamak ve bir anda birden fazla boşama
lafzını kullanmaktır.
Uygulama olarak:
c. Talak-ı Ric’î
Kocanın boşadığı hanımı, iddeti içinde yeni bir nikâh akti yapmaksızın tekrar aile
hayatına kabul etmesidir.
d. Talak-ı Bain
Kesin boşanma olup iki şekilde gerçekleşir:
Beynunet-i suğra: Kocanın ancak yeni bir nikâh ve mehir ile boşadığı hanımına
dönebileceği bir boşamadır.
Beynunet-i kübra: Kocanın boşadığı hanımına onun ancak başka bir kocayla sahih
nikâhla evlenip gerçek zifaf olduktan sonra, ikinci kocanın ölümü veya ondan boşandıktan
sonra ve iddet müddetini tamamladıktan sonra evlenebileceği boşanmadır.
Boşama çeşitleri:
e. Muhala’a
Kadının kocasından bir bedel karşılığı boşanma sözleşmesi yapmasıdır. Kadın ya
mehrinden vazgeçerek ya da bir bedel vererek kocasından nikâh mülkiyetini kaldırmasıdır.
Buna hul’ da denir.
f. Îlâ
Bir kocanın kendi hanımıyla dört aydan fazla cinsel ilişkide bulunmamaya yemin
etmesidir. Bu gerçekleştiğinde boşama da gerçekleşir.
Bununla ilgili âyet-i kerime şöyledir:
“Kadınlarıyla cinsel ilişkide bulunmamaya yemin edenler için dört ay beklemek vardır.
Şayet dönerlerse şüphesiz Allah çok bağışlayan ve çok rahmet edendir. Yok, eğer talaka
karar vermişlerse şüphesiz Allah söylediklerini işitir, kurduklarını bilir.”31
g. Zıhar
Kocanın hanımını mahreminden birisine sırtı, karnı ve uylukları gibi haram olan bir
organına benzetmesidir. Örneğin “Sen bana annemin sırtı gibisin.” Veya “Sen bana kız
kardeşimin sırtı gibisin.” demesi gibidir. Bu durumda koca, keffâret vererek tekrar hanımına
dönebilir.
h. Liân
31
Bakara, 2, 226-227.
Kocanın kadınına zina etti isnadından sonra gerçekleşen eylemdir. O da, eşlerin hâkim
huzurunda dine uygun bir şekilde dörder defa şahadette bulunduktan sonra beşincisinde eğer
yalancı ise her birinin kendini lanetlemesidir. Böylece ayrılma kesin surette gerçekleşir, bir
daha birbirleriyle evlenemezler.
ı. Talak-ı Taassüf
Taassüf, hakkı başkasına zarar verecek şekilde kötüye kullanmaktır. Ölüm
hastalığındaki kişinin hanımından miras kaçırmak için onu boşamasıdır.
i. Talak-ı Tefvîz
Kocanın kendi hanımına boşama yetkisi vermesidir. Kadın bu yetkiyi kullandığında
boşama gerçekleşir.
Bunlarla ilgili geniş açıklamalar fıkıh kitaplarında mevcuttur. Biz burada sadece tariflerle
yetinmek istiyoruz.
Fesih nedeniyle ayrılmalar:
1- Ayrı kalma sebebiyle ayrılma
2- Hapis sebebiyle ayrılma
3- Dinden çıkma sebebiyle ayrılma
4- Nafaka ödememekten dolayı ayırma
5- Özür ve hastalık nedeniyle ayrılma
6- Aldatılma sonucu ayrılma
II.
YAHUDİ VE HIRİSTİYANLIKTA BOŞANMA
Yahudi ve Hıristiyanlıkta boşanma oldukça zordur. Hatta Hıristiyanların Katolik
Mezhebi’nde boşanma yasaktır.
Günümüzde üç Katolik devlette Vatikan, Malta ve Filipinler’de tarafların boşanma hakkı
bulunmuyor. Şilililer boşanma hakkını ancak 2004 yılında elde ettiler. Malta’da çiftçiler
ayrılabiliyor, ancak evliliğin iptal edilmesi gerektiğinden yeniden evlenmeleri son derece güç
oluyor. 32 Malta’da 29 Mayıs 2011 tarihinde yapılan boşanmanın serbest olmasıyla ilgili
32
Akşam gazetesi, 29.05.2011 tarihli.
referandumda % 52 oy evet alarak boşanma serbest edilmiştir.33 Böylece geriye boşanmanın
yasak olduğu iki ülke, Vatikan ve Filipinler kalmıştır.
BOŞANMA İLE İLGİLİ KUTSAL KİTAP ÂYETLERİ34
A. ESKİ ANTLAŞMA/AHD-İ ATİK
a. Yaratılış 2:24
Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.
b. Malaki 2:16
İsrail’in Tanrısı RAB, ‹‹Ben boşanmadan nefret ederim›› diyor.
c. Yasanın Tekrarı 24:1-4
1 Eğer bir adam evlendiği kadında yakışıksız bir şey bulur, bundan ötürü ondan hoşlanmaz,
boşanma belgesi yazıp ona verir ve onu evinden kovarsa,
2 kadın adamın evinden ayrıldıktan sonra başka biriyle evlenirse,
3 ikinci kocası da ondan hoşlanmaz, boşanma belgesi yazıp verir, onu evinden kovarsa ya da
ikinci adam ölürse,
4 kadını boşayan ilk kocası onunla yeniden evlenemez. Çünkü kadın kirlenmiştir. Bu RABbin
gözünde iğrençtir. Tanrınız RABbin mülk olarak size vereceği ülkeyi günaha sürüklemeyin.
B. YENİ ANTLAŞMA/AHD-İ CEDİT
a. Matta 19:3-12
3 İsa’nın yanına gelen bazı Ferisiler, Onu denemek amacıyla şunu sordular: ‹‹Bir adamın,
herhangi bir nedenle karısını boşaması Kutsal Yasaya uygun mudur?››
33
34
Habertürk TV yayını, 30.05.2011 tarihi.
Kutsal Kitap, Kitabı Mukaddes Şirketi, 1. Basım, 2002, İstanbul
4-5 İsa şu karşılığı verdi: ‹‹Kutsal Yazıları okumadınız mı? Yaradan başlangıçtan ‹İnsanları
erkek ve dişi olarak yarattı› ve şöyle dedi: ‹Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp
karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.›
6 Şöyle ki, onlar artık iki değil, tek bedendir. O halde Tanrının birleştirdiğini, insan
ayırmasın.››
7 Ferisiler İsa’ya, ‹‹Öyleyse›› dediler, ‹‹Musa neden erkeğin boşanma belgesi verip karısını
boşayabileceğini söyledi?››
8 İsa onlara, ‹‹İnatçı olduğunuz için Musa karılarınızı boşamanıza izin verdi›› dedi.
‹‹Başlangıçta bu böyle değildi.
9 Ben size şunu söyleyeyim, karısını fuhuştan başka bir nedenle boşayıp başkasıyla evlenen,
zina etmiş olur. Boşanan kadınla evlenen de zina etmiş olur.››
10 Öğrenciler İsa’ya, ‹‹Eğer erkekle karısı arasındaki ilişki buysa, hiç evlenmemek daha
iyi!›› dediler.
11 İsa onlara, ‹‹Herkes bu sözü kabul edemez, ancak Tanrının güç verdiği kişiler kabul
edebilir›› dedi.
12 Çünkü kimisi doğuştan hadımdır, kimisi insanlar tarafından hadım edilir, kimisi de
Göklerin Egemenliği uğruna kendini hadım sayar. Bunu kabul edebilen etsin!
b. Matta 5:28-32
28 Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina
etmiş olur.
29 Eğer sağ gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin
yok olması, bütün vücudunun cehenneme atılmasından iyidir.
30 Eğer sağ elin günah işlemene neden olursa, onu kes at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok
olması, bütün vücudunun cehenneme gitmesinden iyidir.
31 ‹Kim karısını boşarsa ona boşanma belgesi versin› denmiştir.
32 Ama ben size diyorum ki, karısını fuhuş dışında bir nedenle boşayan onu zinaya itmiş
olur. Boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.
c. Markos 10:2-12
2 Yanına gelen bazı Ferisiler Onu denemek amacıyla, ‹‹Bir erkeğin, karısını boşaması Kutsal
Yasaya uygun mudur?›› diye sordular.
3 İsa karşılık olarak, ‹‹Musa size ne buyurdu?›› dedi.
4 Onlar, ‹‹Musa, erkeğin bir boşanma belgesi yazarak karısını boşamasına izin vermiştir››
dediler.
5 İsa onlara, ‹‹İnatçı olduğunuz için Musa bu buyruğu yazdı›› dedi.
6 Tanrı, yaratılışın başlangıcından ‹İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.
7-8 Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.
Şöyle ki, onlar artık iki değil, tek bedendir.
9 O halde Tanrının birleştirdiğini insan ayırmasın.››
10 Öğrencileri evde Ona yine bu konuyla ilgili bazı sorular sordular.
11 İsa onlara, ‹‹Karısını boşayıp başkasıyla evlenen, karısına karşı zina etmiş olur›› dedi.
12 ‹‹Kocasını boşayıp başkasıyla evlenen kadın da zina etmiş olur.››
d. Luka 16:18
Karısını boşayıp başkasıyla evlenen zina etmiş olur. Kocasından boşanmış bir kadınla
evlenen de zina etmiş olur.
e. Korintlilere 1. Mektup
10 Evlilereyse şunu buyuruyorum, daha doğrusu Rab buyuruyor: Kadın kocasından
ayrılmasın.
11 Ayrılırsa evlenmesin, ya da kocasıyla barışsın. Erkek de karısını boşamasın.
12 Geri kalanlara Rab değil, ben söylüyorum: Eğer bir kardeşin karısı iman etmemişse ama
kendisiyle yaşamaya razıysa, onu boşamasın.
13 Bir kadının kocası iman etmemişse ama kendisiyle yaşamaya razıysa, kadın onu
boşamasın.
14 Çünkü iman etmemiş koca karısı aracılığıyla, iman etmemiş kadın da imanlı kocası
aracılığıyla kutsanır. Yoksa çocuklarınız murdar olurdu. Ama şimdi kutsaldırlar.
15 İman etmeyen ayrılırsa ayrılsın. Kardeş ya da kız kardeş böyle durumlarda özgürdür.
Tanrı sizi barış içinde yaşamaya çağırdı.
16 Ey kadın, kocanı kurtarıp kurtaramayacağını nereden biliyorsun? Ey erkek, karını kurtarıp
kurtaramayacağını nereden biliyorsun?
f. Romalılara Mektup
1 Bilmez misiniz ki, ey kardeşler -Kutsal Yasayı bilenlere söylüyorum- Yasa insana ancak
yaşadığı sürece egemendir?
2 Örneğin, evli kadın, kocası yaşadıkça yasayla ona bağlıdır; kocası ölürse, onu kocasına
bağlayan yasadan özgür olur.
3 Buna göre kadın, kocası yaşarken başka bir erkekle ilişki kurarsa, zina etmiş sayılır. Ama
kocası ölürse, kadın yasadan özgür olur. Şöyle ki, başka bir erkeğe varırsa, zina etmiş olmaz.
SONUÇ VE ÖNERİMİZ
Hindistan Modeli
Günümüzde boşanma sosyal bir problem halini almıştır. 2001-2010 yılları arsında
ortalama tam on senede 1 milyon aile dağılmış. Neredeyse her ailede bir boşanma vakası
gerçekleşmiş. Diğer verileri de göz önüne aldığımızda bu gidişat ürkütücü sonuçlar doğuracak
bir düzeydedir. Onun için şimdiden toplum olarak çok ciddi tedbirler almak zorundayız. On
yıl sonra geri dönüşü mümkün olmayan büyük felaketlerle karşılaşabiliriz.
Biz bu sempozyum vasıtasıyla Hindistan modelini sunmak istiyoruz. Bugün
Hindistan’da 200 milyon Müslüman yaşamaktadır. Orada Hinduizm ve Brahmanizm hâkim
olmasına rağmen Müslümanlar İslâm aile hukuk esaslarına göre evlenmekte ve
boşanmaktadırlar. Türkiye’de de nüfusun % 99’u Müslüman olduğuna göre Türkiyeli
Müslümanlar da resmi olarak İslâm aile hukuk (ahvâl-i şahsiye) esaslarına göre evlenme ve
boşanmalarını gerçekleştirebilirler.
Hatta Hıristiyan ve Yahudiler de kendi aile hukuklarına göre evlenmelerini ve
boşanmalarını gerçekleştirebilirler. Her din sahibi, bu konuda kendi dininin esaslarına göre bir
hukuka tabi olabilir. Bütün bunları yasalarla gerçekleştirebiliriz.
KAYNAKÇA
Arıkan, Çiğdem, Yoksullukta ve Evlilikte Geçimsizlik ve Boşanma, Ankara, 1992.
Aydın, Mustafa, Mustafa Tekin, Burhanettin Can, Caner Arabacı, Osman Çıtlak (Heyet),
Türkiye’de Aile (Ailenin Yapısal Özellikleri, İşlevleri ve Değişimi), Sekam Yayınları, İstanbul,
2011.
Demirkıran, Semra Yurtkuran, Aysel Günindi Ersöz, Rahime Beder Şen, Emre Ertekin,
Özden Sezgin, Ahu Meryem Turğut, Nuray Şehitoğlu (Araştırma Ekibi), Boşanma Nedenleri
Araştırması, Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Ankara, Mart 2009.
Kur’ân’ı Kerim.
Kutsal Kitap, Kitabı Mukaddes Şirketi, 2002, İstanbul I. Basım
Özek, Ali, Aile Sempozyumu Konusunda Takdim, Günümüzde Aile Sempozyumu 02-04
Aralık 2005, İstanbul, 2007.
Sayar, Kemal, Parçalanmış Ailelerde ve Çocuklarında Görülen Problemler, Günümüzde
Aile Sempozyumu 02-04 Aralık 2005, İstanbul, 2007.
Türk Medeni Kanunu
Yörükoğlu, Atalay, Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, Özgür yayınları, İstanbul, 1997 V.
Basım

Benzer belgeler

türk milletlerarası hukukunda boşanma

türk milletlerarası hukukunda boşanma TÜRK MİLLETLERARASI HUKUKUNDA BOŞANMA A) GİRİŞ Boşanma “ eşler hayattayken, kanunda öngörülmüş olan bir sebebe dayanarak, eşlerden birinin açacağı dava sonucunda evlilik birliğine hakim kararı ile ...

Detaylı

Boşanma Davaları - kucukoner.av.tr

Boşanma Davaları - kucukoner.av.tr boşanmaya karar verilebilir. Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu h...

Detaylı