1 tc konya valiliği selçuklu ilçe milli eğitim müdürlüğü çocuk gelişimi

Transkript

1 tc konya valiliği selçuklu ilçe milli eğitim müdürlüğü çocuk gelişimi
T.C.
KONYA VALİLİĞİ
SELÇUKLU İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ
ÇOCUK GELİŞİMİ VE DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
HAZIRLAYANLAR
BELGİN KIZMAZ
DERYA APBAK
FATİH AKKAYA
GALİP AKSOY
HALİL ÖZBAK
MEHMET ÇETİNKAYA
NEZİHA ÜNAL
ÖZLEM IŞIK FİDAN
TOLGA SEKİ
YUSUF KARAARSLAN
DİKİLİTAŞ SAHİPATA İLKOKULU
ALAEDDİN İLKOKULU
AYŞE TÜMER İLKOKULU
ÖĞRETMEN FETHİYE ONSUN İLKOKULU
HOCACİHAN HÜSEYİN YILDIZ İLKOKULU
ÖZEL İDARE 100. YIL İLKOKULU
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN İLKOKULU
İHSANİYE İLKOKULU
OĞUZ KAĞAN İLKOKULU
BARBAROS İLKOKULU
KONYA, 2013
1
İÇİNDEKİLER
GELİŞİM ÖZELLİKLERİ……………………………………………………………………. 3
6 YAŞ GELİŞİM ÖZELLİKLERİ……………………………………………………………. 3
7 YAŞ GELİŞİM ÖZELLİKLERİ……………………………………………………………. 4
8-9 YAŞ GELİŞİM ÖZELLİKLERİ…………………………………………………………. 6
9-10 YAŞ GELİŞİM ÖZELLİKLERİ………………………………………………………... 8
10-11 YAŞ GELİŞİM ÖZELLİKLER………………………………………………………... 9
11-12 YAŞ GELİŞİM ÖZELLİKLER………………………………………………………... 11
ÇOCUKLARDA SIK GÖRÜLEN DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI………………………. 13
ÇALMA DAVRANIŞI………………………………………………......................................... 13
ÖFKE VE SALDIRGANLIK…………………………………………………………………. 16
YALAN SÖYLEME…………………………………………………………………………… 20
TIRNAK YEME……………………………………………………………………………….. 24
ALT ISLATMA………………………………………………………………………………... 27
OLUMLU DAVRANIŞ KAZANDIRMA…………………………………………………….
33
ÇOCUKLARDA OLUMSUZ DAVRANIŞLAR NE ZAMAN ORTAYA ÇIKAR?............
33
OLUMSUZ DAVRANIŞLARIN NEDENLERİ……………………………………………..
34
OLUMSUZ DAVRANIŞLARI OLUMLUYA ÇEVİRME YÖNTEMLERİ……………...
35
ÖZGÜVEN…………………………………………………………………………………….
37
ÇOCUKTA ÖZGÜVENİN OLUŞMASINI NELER ENGELLER………………………..
38
ÖZGÜVENİ GELİŞTİREN ETKENLER…………………………………………………..
39
OKUL FOBİSİ………………………………………………………………………………...
OKUL FOBİSİNİN ÖN BELİRTİLERİ…………………………………………………….
OKUL FOBİSİNİN NEDENLERİ …………………………………………………………..
TEDAVİSİ……………………………………………………………………………………..
ÖĞRETMENLERE ÖNERİLER……………………………………………………………
EBEVEYNLERE ÖNERİLER………………………………………………………………
41
41
42
44
44
45
2
GELİŞİM ÖZELLİKLERİ
6 Yaş Gelişim Özellikleri
Bu dönemle birlikte çocuk motor ve dil gelişimi açısından büyük aşamalar kaydetmiştir.
Dengenin gelişmesi sonucu hızlı yürüyebilen, futbol oynayabilen, göz-el koordinasyonunun
gelişmesi sonucu da iki elini bağımsız olarak kullanabilen bir birey haline gelmiştir.
Ayakkabılarını bağlar. Kendi kendine giyinir ve soyunur. Topu belirlenen hedefe atar. Yerden
40-50 cm yükseklikteki bir tahta üzerinde öne arkaya yürür. 10 saniyede 35-40 metre koşar.
75-80 cm uzunlukta atlar. Basit geometrik şekilleri, harfleri ve rakamları kopya eder. Kurşun
kalemi düzgün bir şekilde kullanabilir. Birçok ihtiyacını kendi karşılayabilir. Bu yaştan itibaren
büyüme, öncesine göre yavaş seyreder.
Zihin Gelişimi










Çevresindeki eşyaların nelerden yapıldığını söyler.
Rakamları sayabilir.
Mesleklere göre yapılan işleri söyler.
Zıt olanı söyler.
Yaşadığı şehrin ve sokağın adını söyler.
Nedene göre sonucu söyler.
Sonuca göre nedeni söyler.
Dün, bugün ve yarın ile ilgili konuşur.
Kendine söylenen 5-6 kelimelik cümleyi tekrarlar.
Sağını solunu bilir.
Dil Gelişimi







Anlamlı sorular sorar.
Konuşulan bir konu hakkında fikirlerini söyler.
Sorulara anlamlı cevaplar verir.
Bazı kelimelerin anlamlarını açıklar.
Birkaç olayı birbirine karıştırmadan anlatır.
Nezaket kelimelerini kullanır
Bir olayı ve hikâyeyi söz ve hareketlerle anlatır.
 Bazı sözcüklerin eş ve karşıt anlamlarını bilir.
Duygusal ve Sosyal Gelişim





Günlük işlerde sorumluluk alır.
Oyunu kurallarına göre oynar.
Başladığı işi bitirir.
Kişileri ve eşyaları paylaşır.
Büyüklerini memnun etmeğe çalışır.
3
 Kendinden küçüklere karşı koruyucudur. Değişik arkadaşlar edinir.
Haksızlığa uğradığı zaman kendini savunur. Adil olan cezayı kabul eder.
Korkularını söyler.
 Kendine yetişkin gibi davranılmasından hoşlanır.
 Çok hızlı duygu değişiklikleri yaşar. Meraklıdır. Heveslidir.
 Okula gitme macerasından hoşlanır.
6 yaş çocuğu değişmekte olan bir çocuktur. Anneler çocuklarındaki bu ani değişikliği
hayretle karşılar. Bu dönemde sevgiden ilgiden yoksun bırakılan, incitilen ve yalnız bırakılan
çocuk; kendisini kuşatan hayallere kapılır, gerçeklerden süratle uzaklaşır ve yapayalnız
kalabilir.
Aile Nasıl Yaklaşmalı?








Yapabilecekleri sorumluluklar vererek çocuklar desteklenmelidir.
Çocukların soruları cevapsız bırakılmamalıdır.
Ev ortamında öğrenmeleri için her türlü imkân tanınmalıdır.
Onların düşüncelerine değer verilmelidir.
Anlattıkları dinlenerek desteklenmelidirler.
Yetişkinler tarafından onlara öyküler hikâyeler okunabilir.
Çizgisel çalışmalarda desteklenmelidirler.
Sanatsal etkinlikler ile ilgilenmeye başladıklarından çocuklara gerekli ortam
sağlanmalıdır.
“ÇOCUKLARINIZLA YEDİ YAŞINA KADAR OYNAYIN,
ON BEŞ YAŞINA KADAR ARKADAŞ OLUN,
ON BEŞ YAŞINDAN SONRA İSTİŞARE EDİN.”
HZ. ALİ
7 Yaş Gelişim Özellikleri
Beş yaşından yedi yaşına kadar, çocuklarda kilo artmasından ziyade boy uzaması ön plana
geçer. Bu sırada çocuklar zayıfmış gibi görünürler. Sekiz yaşından itibaren çocuklar yine
şişmanlamaya başlarlar. Bu dönemde meydana gelen önemli bir değişiklik ise dişlerde
olmaktadır. Eksik olan azı dişleri de çıkmaya başlar. Dişlerde oluşan eksikler ve görüntü
bozukluklarından dolayı çocuk etkilenir. Çocukla alay edilmemeli, ona bu durumun geçici
olduğunu, düzeleceğini ve büyümesinin bir göstergesi olduğu anlatılmalıdır.
4
Dil gelişimi
Yetişkin diline yakın bir konuşma yeteneğine sahiptir.
Karşılıklı konuşma artar.
Konuşmaktan zevk alır.
Çocuksu konuşmayı tamamen terk eder. Yanlış öğrendiği kelimeleri, sesleri düzeltmeğe
çalışır.
Yetişkin insanlar gibi okuyabilir
 Önceleri tek taraflı gelişen anlatım yeteneği, yazının ilerlemesiyle tamamen değişir ve
düşüncelerini başkalarına aktarmaktan zevk alır hale gelir.




Zihin Gelişimi









Mantıksal düşünme gelişmeye başlar.
Bazı mecaz sözcükleri kavranmakta güçlük çeker
Yaparak, yaşayarak, duyu organlarını kullanarak
Kavram gelişimi hızlanır deneyim kazanır.
Kuralları değiştirebileceklerini kabul eder.
Kendisine kurallar koyabileceğini öğrenir.
Bencillik (egosantrizm) fazlasıyla belirginleşir.
Atasözleri ve deyimleri anlamayabilir
Animizm ( çocuğun etrafındaki eşyaları canlı sayması)
Duygusal Ve Sosyal Gelişim














Hayalcidir. Benmerkezcidir Sıkılgandır
Tanımadıkları ile iyi geçinemez.
Yeteneklerini tekrar tekrar prova etmek ve geliştirmek ister.
Arkadaş canlısıdır
Kendi dünyasının kontrolünü elinde tutmak ister.
Ana babasının sevgisine gereksinim duyar.
Küçük düşmekten korkar.
Şikâyet eder
Olayların iç yüzünü kavrayabilir.
Harekete geçmeden önce çekimserdir.
Duyguları açısından tehlikeli çağlardadır.
Küser.
Kendini başkasının yerine koyabilir.
Bu dönemde çocuk sosyal benliğini keşfeder. Ben kimim?, etrafımdaki bireyler kimdir?,
benimle onlar arasındaki mesafe nedir? gibi sorulara sıkça başvurur.
Aile ( sevgi + tolerans + otorite + sabır + inanma ) göstermelidir.
Bu dönemi sağlıklı bir şekilde atlatamaması halinde sosyal uyumsuzluk söz konusu olur. Bu
durumda içe kapalı veya dışa dönük tabir edilen bireyler ortaya çıkar.
5
Aile Nasıl Yaklaşmalı?
 Evde fiziksel hareketi kısıtlayıcı aktiviteler yerine, enerjilerini yapıcı şekilde dışa
vurabilecekleri etkinlikler düşünmekte yarar olabilir. Ev ortamının buna uygun
düzenlenmesi gerekebilir.
 Küçük kas gelişimini hızlandırmak için, örneğin evde resim yapma çalışmaları yararlı
olabilir. Logo türü oyuncaklar hem dikkat üzerinde hem de kas gelişimi üzerinde olumlu
bir etkiye sahiptir.
 Spor etkinliklerinde çok sert olanların seçilmemesi (karate, judo vs.) ya da en azından
10 yastan sonraya ertelenmesi uygun olabilir. Örneğin yüzme, bale, folklor, dans,
atletizm gibi daha yumuşak ve kemik gelişimine olumlu katkıları olabilecek sportif
etkinlikler seçilebilir.
 Arkadaşlarının düşüncelerini çok önemserler ama ilişkileri için verdikleri kararları
çabuk unuturlar. Bu noktada anne baba olarak verdiği kararı hatırlatmak ya da öğütler
vermek yerine, etkin dinleme yöntemini kullanarak kendi çözümlerini üretmesine fırsat
tanımak yararlı olabilir.
 Evde becerileri ve iyi yapabildikleri üzerinde daha fazla durarak, eksiklerini kapatması
yönünde motive edilebilirler.
 Kolayca motive olurlar. Sık sık ödüllendirilmeleri uygun olur.
 İlgi çekici, renkli ve kolay izlenebilen materyallerle çocukların ilgileri desteklenebilir.
 Bu yaş çocuklarını sınıfta öğretmenin, evde anne babanın sık sık sıraları geldiğinde
konuşmaları ve sıralarını beklemeleri konusunda uyarılmaları gerekir.
 Somut düşünme döneminde oldukları için, çoğunlukla görerek ve yaparak öğrenirler. Bu
nedenle söylediklerinizden çok davranışlarınızın önemli olduğunu unutmamak gerekir.
Sözcükler ve dolayısıyla konuşma soyuttur.
Ünlü Türk - İslam düşünürü Gazali, okula başlayan çocuğu olan anne babalara şu öneride
bulunur: "Okuldan döndükten sonra, çocuğun güzelce oynamasına ve okul yorgunluğunu
gidermesine izin verilmelidir. Çocuğun oyundan alı konması ve devamlı öğretim yükü
altında ezilmesi; onun kalbini öldürür, zekâsını köreltir ve hayatı başına zindan eder.
Hatta onu, dersten başını kurtaracak çare aramaya yöneltir."
8 - 9 Yaş Gelişim Özellikleri
Bu dönemde çocuğun mikrobik hastalıklara yakalanma riski fazladır. Özellikle 9 yaşında,
karın ağrısı, baş ağrısı, baş dönmesi, kol ve bacak ağrıları gibi bedensel rahatsızlıklardan çok
şikâyet edilir.
6
Dil gelişimi
Sözlü beceri artar. Dili hızla gelişir. Eski sözcük bilgisini zenginleştirir. Bunların çoğu
sıfat ve edattır. Yalnızca olayların ve nesnelerin adlarını öğrenmekle yetinmez, özelliklerini,
farklılıklarını, benzerliklerini de öğrenmek ister. Farklılıkların ve benzerliklerin farkına varır.
Benzerlikleri öğrenmeden farklılıkları meydana çıkarır.
Zihin Gelişimi
 Somut düşünce hâkimdir. Fakat zihin gücü sürekli bir gelişim içindedir.
 Sayı, zaman, mekân, boyut, hacim, uzaklık kavramları yerleşmeye başlar.
 Olayların, nesnelerin yüzeysel anlamlarını algılar, görünmeyen anlamları kaçırabilir. (
Örneğin atasözleri; sözcükleri kendi anlamlarıyla yorumlamaya çalışır.)
 Anlama, kavrama yeteneği, soyut düşünce kabiliyeti sınırlıdır.
 Yeni bir bilgiyi, ancak yaşantılarla ortak yan varsa hazmedebilir.
 Çevresini toptan algılar, fakat dünyayı keşfetme arzusu çok kuvvetlidir.
 Zaman, sayı gibi soyut kavramları oluşturmak için zihin gücünü ve belleğini
güçlendirecek etkinliklere yer vermek (olayları kronolojik sıraya göre anlatmak, olayları
anlatırken, zaman kavramına uyması konusunda çocuğu uyarmak vb.)
Duygusal Ve Sosyal Gelişim
















Daha çok bir yetişkine benzer.
Dağınıktır.
Yeni fikirleri seve.
Gösteriden hoşlanır.
Coşkuludur. Ana babasına bağlıdır.
Dik kafalıdır
Giderek gelişen zekâ ve iç görüye sahiptir.
Para ilgisini çeker.
Kendini ilgilendirmeyen konulara kulak misafiri olur.
Sevgisini gösterir.
Büyüyünce ana babası gibi olmak ister.
Övülmeyi bekler.
Güvenilmeyi ister.
Karşı cinse karşıdır
Bağımsızlığının peşindedir başkalarını düşünür.
Kendini kontrol eder.
Aile Nasıl Yaklaşmalı?
 Kolayca motive olurlar. Bu hevesin devam etmesi için davranış ve çabalar
ödüllendirilmeli, takdir edilmelidir.
7
 Duyguları ile ilgili kızgın, kırgın, hayal kırıklığına uğramış gözükme, baskı yapma ya da
görmezlikten gelme yerine başarısızlıklarda bile olumlu bir şeyler bulmak “kendisine
nasıl yardım edeceğini” çocuğa sormak gerekir.
 Yeni fikirlerine değer vermek gerekir.
 Öğrenmeye, konuşmaya çok heveslidirler. Heveslerini kırmamak gerekir.
 Öğüt vermek yerine model olmak önemlidir.
“Çocuğu sevmek, şımartmak değildir.
Çünkü mutluluğun ortamı sevgidir.”
Thomas Gray
9 - 10 Yaş Gelişim Özellikleri
Bu yaşlarda çocuğun sağlık durumu genellikle iyidir. Çocuklar devamlı ve isteyerek yerler. Bu
yaşa kadar genellikle az yemek yiyenler bile daha çok yemeye başlamıştır.
Zihin Gelişimi





Daha gerçekçi düşünmeye başlar.
Hiç görmediği bir nesneyi zihninde canlandırabilir.
Düşüncesini eleştirir, düzeltir.
Deyimlerin, atasözlerinin anlamlarını sezmeye başlar.
Zihinsel tartışmalar yapar.
Duygusal ve Sosyal Gelişim















Derin düşüncelere dalar.
Gergindir, endişelidir, unutkandır.
Güven duyabilir, dürüsttür, eli açıktır.
Kuralları sever.
Arkadaşlarına uyar.
Kendini eleştirir.
Sporu sever.
Bir şeyler biriktirir.
Kötü kelimeler kullanır.
Ana-babaya ihtiyacı vardır.
Bebeksi davranışlara geri döner.
Kolaylıkla cesareti kırılır.
Kendine güvenir, kendini harekete geçirir.
Ev dışı etkinliklere bayılır.
Dost tavırlı, içten, gözlemci, ısrarcıdır.
8
 Yeni ufuklar peşindedir.
 Kendi düşünce ve tavırlarını tahlil edebilir.
 Karşı cinse karşıdır.
Aile Nasıl Yaklaşmalı?









Öğüt vermek yerine model olmak önemlidir.
Çocukları anlamak için önce dinlemek gerekir.
Duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebilmelerine izin vermek gerekir.
Anne ve babalar gerçeklere dayalı açıklamalarda bulunmalı ve soruların cevaplarını
geçiştirmemelidir.
Çocukların şikâyet ve eleştirilerinin anlayış ile karşılanması gerekir.
Çocuklara değer verildiği gösterilmelidir.
Sert ve katı bir tutum sergilememek gerekir.
Yargılamadan, eleştirmeden önce çocuğun düşüncelerinin önemsendiği gösterilmelidir.
Her şeyden önce sevginin gösterilmesi büyük önem taşır.
Çocukların, nasihatten çok iyi bir örneğe ihtiyaçları vardır.
Salzmann
10 - 11 Yaş Gelişim Özellikleri
Zihinsel Gelişim
 Mantıklı ve soyut düşünme yeteneği önceki dönemlere kıyasla daha ileri düzeydedir.
Fakat somut düşüncenin bazı özellikleri devam etmektedir.
 Zaman ve yer kavramları tamamıyla gelişmiştir.
 Kendi kendine çalışma, öğrenme ve araştırma yapma becerisi kazanmıştır.
 Tedirginlikler ve huzursuzlukların azaldığı sakin bir dönemdir.
 Benliklerini ve hayatı olduğu gibi kabul etme eğilimindedirler.
Sosyal Gelişim
 Öğretmeni, arkadaşları ve özellikle annesiyle kurduğu yakın ilişkiler ön plana geçer.
 Dünyada en çok anne ve babasını sevdiğini söyler.
 Erkek çocuklar babaya yakındırlar ve her konuda otorite olduğuna inanarak babayı
model alırlar.
 İlgi alanları oldukça çeşitlenmiş ve genişlemiştir.
 Evde anne-babanın yanında kendilerini çok güçlü hissederler.
 Bu yaştaki çocuklar benliklerini ve hayatı olduğu gibi kabul etme eğilimindedirler.
 Olayların üzerinde fazla durmazlar.
9
 Ailesini bir önceki yaş döneminden daha fazla sever ve bağlıdır. Ailece yapılan her
faaliyete bu yaşta katılmaya hazırdırlar.
Duygusal Gelişim


















Çocukluk dönemi bitişi ile tanışır.
Düşünmeden hareket eder.
Ağlamaklıdır.
Grup tarafından kabul edilmek ister.
Duygusaldır.
Kendinden küçükleri eleştirir.
Duygusal patlamaları sık değildir, olduğunda da şiddetli ve anidir.
Sosyaldir.
Ahlak prensiplerine göre davranır.
Meraklıdır.
Dikkatsizdir.
Bir kahramana aşırı sevgi gösterir.
Doğal ve ani tepki gösterir.
Gururludur.
Başarı peşindedir.
Grup çalışmalarına uyar.
Uysaldır.
Ne dediğini bilmez kararsızdır.
Aile Nasıl Yaklaşmalı?
 Duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebilmelerine izin verilmelidir.
 Duyguların paylaşımı yapılmalıdır.
 Onunla ve sorunuyla ilgilendiğini göstermek gerekir.
 Kendisine inanıldığını ve güvenildiğini göstermek gerekir.
 Yanlışlar konusunda hemen suçlayıcı olunmamalıdır.
 Yıldırma, korkutma ve sindirme yoluyla davranışları kontrol altına almaya
çalışılmamalıdır.
 Sorunun kötüye gittiği düşünüldüğünde yardım alınmalıdır.
 Sorunun temelinde psikolojik bir sorun olabileceği düşünülmelidir.
 Sabırlı ve anlayışlı olunmalıdır.
 Okul ve öğretmenler ile ilişki kurulmalıdır.
 Sert ve katı bir tutum sergilenmemelidir.
 Yargılamadan, eleştirmeden önce düşüncelerin önemsediğini gösterilmelidir.
 Çocuklar başkaları ile kıyaslanmamalıdır.
 Cezalandırma yolu kullanılmamalıdır.
 Öfkeli ise üzerine gidilmemelidir.
 Kendisine değer verildiğini göstermek gerekir.
10
“Gözün bir anda gördüğünü, dil yüz yıl söylese anlatamaz.”
Mevlana
11 - 12 Yaş Gelişim Özellikleri
Bu dönemde büyüme yeniden hızlanmaya başlar. Çocukluktan çıkılmakta erinlik
dönemine girilmektedir.“Ergenlik öncesi dönem” denilmektedir. Fiziksel ve psikolojik
birtakım değişiklikler meydana gelir.
Zihinsel Gelişim







Mantıksal düşünmenin yetişkinler düzeyine eriştiği bir dönemdir.
Bu evrede çocuklar görüşlerini haklı gösterebilecek düşünce kurallarını ve mantık
yollarını bulmaya çalışırlar.
Bu dönemde görüş alış-verişi (istişare) ve tartışma, çocuğun yaşamında önemlidir.
Çocuğun anlayışı giderek gelişir ve bazı alışkanlıklar kazanır.
o Bu gelişim özellikleri için aşağıdaki noktalara dikkat edilmelidir.
Mantıklı ve soyut düşünme konularında çocuğun gelişmesine yardımcı olmak.
Kendisinin ve çevresinde ki olaylar ve kişiler hakkında doğru değerlendirmeler
yapabilmesi için onu yönlendirmek, bazı örneklerle karşı karşıya getirmek.
Kendi kendine çalışma, öğrenme ve araştırma yapma, yazılı- sözlü anlatım yeteneğinin
gelişmesine yardımcı olacak fırsatlar tanımak.
İlgi alanlarını zenginleştirmek.
Duygusal ve Sosyal Gelişim








Ana-babadan ayrılmaya çalışır.
Genellikle iyi kararlar verir.
Rahat duramaz, kıpır kıpırdır.
Huysuzluk ve aksilik yapabilir.
Ergen gibi davranmak ister.
Duygu durumu hızlı değişir.
Kararsızdır, sakardır, taşkındır.
Duygusaldır, vicdanlıdır, vericidir.
11






Benmerkezcidir, her şeyi para ile ölçer.
Bilgi vermekten hoşlanır.
Mizahı sever, meraklıdır ve rekabetçidir.
Giyim ve davranışlarına özen göstermez.
Eleştiriseldir, adil davranılmasını ister.
Ana-babasının mükemmel olmadığını fark etmeye başlar.
Aile Nasıl Yaklaşmalı?
 Bedensel değişiklikler hakkında bilgilendirme yapılmalıdır.
 Çocuklarda yeteneklerinin üstünde bir başarı ve sosyal beceri beklemek onların
benliğine karsı olumsuz tutumlar geliştirmelerine ve yetersizlik duygularını
yasamalarına neden olmaktadır. Kapasitesi ölçüsünde başarı bekleyip bunu önemsemek
çocuklara başarı ve yeterlilik duygusunu sağlayacaktır.
 Çocuğunun sosyal kabul görebilmesi için gerekli ortam hazırlanmalıdır.
 Sosyal uyum alanında çocuklar desteklenmelidir.
 Anne ve babalar çocuklarını tanıyıp onların farklı bireyler olduğunu kabul etmelidirler.
 Anne ve babalar özellikle disiplin konusunda görüş birliğine varmaya özen
göstermelidirler.
 Çocukların uygunsuz arkadaşlıklar kurdukları fark edildiğinde, yeni arkadaşlıklar
edinmeleri için yönlendirilmelidirler.
 Çocuklar arkadaşsız kalmışsa bu konuda da gerekli kişilerden yardım istenmelidir.
“Her söylenen kelime, çocuğun şahsiyetine konan bir tuğladır.”
Yahya B. Muaz
12
ÇOCUKLARDA SIK GÖRÜLEN DAVRANIŞ PROBLEMLERİ
ÇOCUKLARDA İZİNSİZ ALMA DAVRANIŞI
Çocuklarda izinsiz alma davranışının büyük bir bölümü, mülkiyet kavramının ailede ve
çevrede yeterince gelişememesinden ileri gelir. Çocukta doğuştan mülkiyet kavramı yoktur. Bu
kavram çocuğun gelişimine uygun olarak ailece kendisine kavratılmalıdır.
Küçük çocuklar genellikle çevrelerinde hoşlarına giden her şeye sahip olmak isterler.
Bütün dünyanın kendilerine ait olduğunu düşünürler. Çalma olayı, çocukta beş yaşına kadar bir
sorun oluşturmaz. Hatta bu eylemleri “çalma” anlamında kabul etmemek gerekir. Çoğu annebaba çocuğuna paylaşmayı öğretmek amacıyla, oyuncak ve eşyalarını kardeşine veya ondan
küçük bir çocuğa vermesi konusunda çocuğuna baskı yapar. Zaten evde her şey ortaktır.
Çocuğun oyuncakları da ortakmış gibi zorla ve izinsiz alınırsa ondaki mülkiyet duygusunun
gelişimi gecikecektir. Her çocuk nesnelere sahip olmanın anlamını ve başkalarına ait olan
şeyleri alamayacağını öğrenmelidir. Bunu öğretmenin en iyi yolu, çocuğun kendisine ait eşyaları
olmasını sağlamaktır. Onun ayrı odası ve çekmecelerinin olması da zaman içinde mülkiyet
duygusunun gelişmesini destekleyecektir. Çocuğun eşyaları izinsiz alınmadığı gibi, onun da
ailenin diğer bireylerinin eşyalarını izinsiz almaması gerektiği hatırlatılmalıdır. Böyle bir
girişimde bulunduğu zaman kendisine bu eşyanın kime ait oluğu hatırlatılmalıdır. Böylece çocuk
bunları ancak izin verildiği zaman ödünç alabileceğini zaman içinde öğrenecektir. Anne
babaların da çocuklarına iyi örnek olmaları gerekir.
Çalma davranışını yapan çocukların bir kısmı sevilmediğini ya da az sevildiğini düşünür.
Genellikle duygusal olarak eziklik hisseden çocuk çalmaya eğilim gösterir. İkinci bir kardeşin
gelişi, anne-baba ayrılığı, üvey anne-baba, ihmalkârlık gibi durumlar çocuğun çalma isteğini
ortaya çıkarır. Çocuk kendisinde bir şeylerin eksildiğini hissedip bunun acısını duyar. Bu
boşluğu doldurabilmek için kendisi bir şeyler bulup alır. Çalınan şey istenilen, eksikliği
hissedilen şeyin yerini tam olarak dolduramadığından çocuk onu bulabilmek için durmadan
çalma davranışına devam eder.
Bir yandan vicdan azabı, bir yandan da sürekli bir haz duyar.
YAŞ DÖNEMLERİNE ÖZGÜ ÖZELLİKLER:
2 yaş çocukları:
Sahiplik kavramı gelişmemiştir. Her şeyin kendisine ait olduğunu zanneder. Dolayısıyla, bir
başkasının elinden bir şey almak isteyebilir. Zamanla kendine ait olanı ve olmayanı ayırt
edebilir ama bencil tutumları bir süre değişmez, çünkü kendini engelleyemez.
3–4 yaş çocukları:
Bu yaş döneminde çocuk izinsiz bir şey alınamayacağını bilir ama yine de alma isteğine karşı
koyamaz. Ceplerinde de onlara ait olmayan oyuncaklar ya da parlak nesneler bulunur.
5–8 yaş çocukları:
Bir şeyler aşırma, çalma davranışının bu yaş döneminde daha sık olduğu görülmektedir. Bu
dönemde gösterişli olan her şey hoşlarına gider. Birbirlerine ait olan kokulu silgileri, renkli
kalemleri alabilirler. Çoğu çocuk izinsiz aldıkları nesnelere, “yolda buldum”, “arkadaşım verdi”,
“kendim aldım” ya da “ödünç aldım” şeklinde açıklama getirebilir.
13
Hangi yaşlar tehlikelidir?
Çocuğunuz, hayatın ve sosyal çevrenin farkına varabildiği 3 yaşından itibaren çeşitli şekillerde
çalma davranışını gösterebilir. Ama en tehlikeli yaş, yani bilinçli olarak çalma davranışının
gerçekleştiği dönem ilköğretim çağıdır. Eğer önlem alınamazsa, yetişkinliğe kadar giden
olumsuz bir davranış olarak devam eder. Okul çağlarında yinelenen çalmalar üzerinde önemle
durulmalıdır. Çünkü bu çalmalar ruhsal birtakım sorunlardan ileri gelebilir. Şu olasılıklar
üzerinde durulmalıdır:
 Çocuk, evden aldığı paralar veya nesneleri başka çocuklara dağıtarak kazanamadığı
arkadaşlığı sağlamaya çalışıyor olabilir.
 Çocuk, durmadan almaya alışmış olabilir. Ne istediyse alındığı ve çocuğun istekleri
kısıtlanmadığı için sürekli almakta sakınca görmez. Doyumsuzlaşmıştır.
 Sevgi eksikliği ile çalma davranışının arasında belirli bir ilişki vardır. Çocuk böyle bir
eksiklik yaşıyor olabilir.
 Çocuğun anne babasından öç alma isteği olabilir.
 Başkalarını kızdırma, sinirlendirme, hatta intikam alma amacını taşıyan nedenlerden de
kaynaklanabilir.
NEDENLERİ
Hatalı anne-baba tutumları:
 Anne-babaların aşırı disiplinli ve katı tutumları çocuklarda çalma davranışına neden
olabilir.
 Çocuğun kardeşleriyle veya komşu, arkadaş ve akraba çocuklarıyla sıklıkla kıyaslandığı
aile ortamları çalma davranışına zemin hazırlayabilir.
 Ailenin, çocuğun maddi ihtiyaçlarını karşılamayarak onu cezalandırması, ekonomik
güçlükler nedeniyle çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını giderememesi.
 Anne-babanın paraya aşırı düşkünlüğü veya cimriliği, parayı çocuğa karşı bir tehdit aracı
olarak kullanması gibi hatalı tutumlar da çalma davranışının ortaya çıkmasına neden
olmaktadır.
Değersizlik duygusu ve öz-güven eksikliği:
Çocuğun kendini değersiz hissetmesi bu davranışı destekler. Kendini yetersiz hisseden çocuk
değerli gördüğü eşyaları çalarak kendini değerli kılmaya çalışır. Yetersizlik duyguları taşıyan
çocuğun anne-babasının aşırı koruyucu tutumu ve çocuğu sürekli kontrol etmeye çalışır
tavırları çocuğun bu duygularını pekiştirir. Böylece, kendisine güvenilmediğini düşünen çocuk
giderek özgüvenini kaybetmeye başlar.
Kıskançlık ve rekabet duyguları:
Kardeşlerini veya başka çocukları kıskanan çocuklar yaşadıkları rekabet duygusunu
bastırabilmek için çalma davranışı gösterebilirler. Bu nedenle uyum bozukluğu geliştiren
çocuklarda çalmak, kıskanılan veya rekabet edilen kişiden öç almak anlamına gelmektedir.
Sevgisizlik ve ilgisizlik
Fiziksel ve maddi ihtiyaçların giderilmemesi gibi, manevi ihtiyaçların giderilmemesi de bu uyum
bozukluğuna neden olabilmektedir. Yeterince sevilmediğini düşünen, duygusal anlamda
yeterince ilgi görmeyen çocuk, başkalarına ait eşyaları çalarak elde edemediği sevgi açığını
gidermeye çalışır. Bu sebeple, kimsesiz çocuklarda, sokak çocuklarında ve aileleri tarafından
dışlanmış çocuklarda çalma davranışının görülme sıklığı fazladır.
14
Diğer Nedenler:
 Çocuğa yeterli harçlık verilmemesi: Çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılanmaması.
 Çocuğun hayatında önemli bir yoksunluk: Böylece çalma sembolik olarak ana-babanın
sevgi, ilgi eksikliğinin yerini tutar Sevilmediğini düşünen çocuk, ilgi çekmek için çalabilir.
Bazen ana- baba kaybından sonrada ortaya çıkabilir Genellikle çalma davranışı gösteren
çocukların, alkolik veya suçlu ana-babalar tarafından yetiştirildiği ve ihmal edildiği
belirlenmiştir
 Çocukta mülkiyet fikrinin gelişmemiş olması.
 İntikam almak: Ör; başarılı bir çocukla kıyaslanan bir çocuk, ondan intikam almak için
eşyalarını alabilir Çocuk otoriter ana-baba yâda öğretmenden intikam almak için de
çalabilir.
 Çocuk özdeşleşmek için kendine kötü örnek seçmiş olabilir: Çocuk bir grubun onayını
almak için yapabilir Amaç çalmak değil, başkalarını yaranmaktır.
 Özgüvenini artırmak için: Bazı çocuklar kendi güçlerini, erkekliklerini kanıtlamak için
yaparlar.
 Çocuğun anne-baba ile hesaplaşmasının bir yolu olabilir:
 Depresyon, yeni doğan kardeşe duyulan kıskançlık veya öfkenin çocukta yarattığı
stresin göstergesi olabilir Ör; eşine kızan bir annenin çocuğa bağırması.
NASIL ÖNLENİR?
1-Değerleri Öğrenmek: Çocuğa dürüstlük ve başkalarının mülküne önem verme öğretilmelidir
Anne-baba örnek olmalıdır
2-Örnek oluşturma: Önce anne-baba çocuğa örnek olmalıdır Başkasına ait eşyalar alınmamalı,
bulunmuş eşyalar geri götürülmeli, diğer insanlar kandırılmamalıdır
3-İletişimi güçlendirmek: Eğer evde çocuk yakın ilişkiden yoksunsa, yeterli zaman
ayrılmıyorsa, aile bireyleri arasındaki ilişki güçlendirilmelidir
4-Çocuğa belirli bir miktarda harçlık verilmelidir Çocuğun gereksinimlerini karşılayabilecek
belirli bir harçlık mutlaka verilmelidir Çocuk ihtiyacı olduğunda tekrar alabileceğini bilmelidir
Kumbara anlat
5-Mülkiyet hakları: Çocuğa ihtiyacı olduğunda, kendisine ait olmayan bir eşyayı nasıl ödünç
alabileceği ve bunu nasıl geri vereceği öğretilmelidir.
6-Etrafta bozuk para gibi cezbedici eşyalar bırakılmamalıdır.
7-Çocuğun kendisine ait eşyaları olmalıdır Çocuğun en azından bir kaç eşyası olmalıdır. Annebaba çocuğun eşyalarını kullanacağı zaman ondan izin almalıdır.
NASIL DAVRANILIR?
 Aşırı tepki göstermemek gerekir. Kesinlikle fiziksel ceza verilmemelidir. Ana-baba
bağırıp çağırmadan, olayı onaylamadığını göstermelidir,
 Çocuğu kötü olarak damgalamamak gerekir. Çocuğun sadece o andaki yaptığı davranış
eleştirilmelidir.
15
 Çocuğun aldığı eşyayı geri vermesi sağlanmalıdır. Çocuk aldığı eşyayı kendisi özür
dileyerek geri vermelidir. Eğer eşya kırılmış yada bozulmuşsa yenisi alınmalı ve parası
çocuğun harçlığından ödetilmelidir Çocuğun harçlığı tamamen kesilmemelidir.
 Çocukla konuşarak, sorun çözme yöntemi denenebilir Çocuktan bu durumu net bir
şekilde tanımlaması istenir Ör; "eşyayı alırken aklından neler geçiyordu?" Diye
sorabilirsiniz.
 Çocuğunuzun hatalı davranışı iş yaparak ödemesini sağlayın "Ali arkadaşının kalemini
almana çok üzüldüm Kuralı biliyorsun Yalnızca sana ait eşyalara sahip olabilirsin Şimdi
arkadaşına kalemini geri vereceksin Kuralı bozduğun için bazı işler yapmanı istiyorum
Balkonu yıkayacaksın" Eğer çocuk yapmak istemezse o zaman sinirlenmeden "ya
söylediklerimi yaparsın yâda istediklerini yapma hakkını kaybedersin "diyebilirsiniz.
 Şüphelenilen durumlarda çocukla konuşmak gerekir. "Benim cüzdanımdan para alıp
almadığından emin değilim, fakat sana çok gerektiği için aldıysan ve eğer geri verirsen
seninle gurur duyacağım Benim seninle gurur duymamdan daha önemlisi senin kendinle
gurur duyman. "Şeklinde bir konuşma aldığı eşyayı geri vermesini sağlayabilir.
ÖFKE VE SALDIRGANLIK
Ebeveynlerin çocuklarına dair sorunlarından saldırganlık ve öfke çok sık rastlanan
davranışlardır. Özellikle yaşı küçük çocuklarda saldırganlık bir tepki biçimi olarak ortaya
çıkar. Duygularını tanımayan ya da ifade etmede zorlanan çocuk, saldırgan tepkiler
geliştirerek öfke, mutsuzluk, hayal kırıklığı, heyecan gibi duyguları ile başa çıkmaya çalışır.
Ancak bu tepkilerin dozunun artması çocuğun akranlarına ve aile bireylerine vurması, ısırması,
eşyaları fırlatması, tekmelemesi, tükürmesi gibi istenmeyen sonuçlara neden olabilir.
Saldırgan tavırları olan çocuklar sinirli, huzursuz, geçimsiz, yaramaz gibi sıfatlarla
tanımlanabilirler. Hemen öfkelenirler ve kavgaya hazırlanırlar. İlişkileri gergin ve
sürtüşmelidir. Zaman ilerledikçe saldırgan tepkileri kuralları çiğneme davranışına dönüşür. Bu
çocuklara çok sık ceza verilir ancak giderek cezadan etkilenmez hale gelirler. Önlem
alınmazsa normal anlaşmazlıkları bile kavgayla çözmeye çalışırlar. Tepkileri olaylara göre
aşırıdır. Öfkeleriyle başa çıkamadıkları için hep kendilerini haklı çıkarmaya çalışırlar. Yaşları
büyüdükçe evde ve okulda sürekli sorun yaratan çocuklar haline dönüşürler. Araştırmalar
erkek çocukların daha saldırgan davranışlar içinde olabileceklerini göstermektedir.
0-6 yaş fiziksel saldırganlığın sözel saldırganlığa nazaran daha net izlenebildiği dönemdir. 6
yaş sonrası okul dönemiyle birlikte, sözel saldırganlığın yükselişe geçtiği dönem başlar. Kız ve
erkek ayrımını yapabildiğimiz ilköğretim yılları sonuna doğru erkeklerin kızlara nazaran daha
saldırgan olduklarını görebilmekteyiz. Elbette saldırganlığın en büyük tetikleyicisi hormonal
mekanizmadır. Kadın ve erkek davranışlarında ki farklılıkları da bu mekanizmadaki farklılıklar
oluşturur.
Çevremizde gördüğümüz bazı çocuklar mizaçlarından dolayı zor çocuklar olarak
sınıflandırılırlar. Bu çocuklar çok ağlarlar, çok bağırırlar ve kolay kolay sakinleşmezler. Diğer
çocuklara göre daha talep kardırlar. Araştırmalar göstermiştir ki zor çocuklar sınıfındaki
bebekler ileriki yaşlarında, diğer bebeklere göre daha saldırgandırlar. Saldırganlığın yaş,
cinsiyet, hormonlar ya da mizaç gibi fiziksel ve genetik sebeplerinin dışında sosyal ve çevresel
16
sebepleri de vardır. Çocuklardaki saldırganlık çocukların ebeveynleriyle ve kardeşleriyle olan
iletişim şekillerinden kaynaklanabilmektedir. Saldırgan çocukların ebeveynlerinin disiplini,
sözel açıklamalar yapmak ya da nedenler sunmak yerine, fiziksel cezalar uygulayarak
sağladıkları görülmüştür. Bu tür bir ortamda çocuğun saldırgan olmasının iki sebebi vardır;
 Çocuk ebeveynlerini örnek alır ve bu nedenle saldırgan davranışlarda bulunması gayet
normaldir.
 Evdeki iletişim şekli saldırganca olduğu için çocuğun saldırgan davranışları bir şekilde
ödüllendirilmiş olur ve bu da çocukta pekişir.
Bazı evlerde ebeveynlerin iletişim şekli, birbirlerini azarlayarak, engelleyerek ya da
birbirlerine bağırarak bazı işleri yaptırabilme ya da yapılan bir şeyi durdurabilme şeklindedir.
Anne çocuğa yemek yedirebilmek için onu azarlıyorsa ve kötüsü çocuk azar işittiği zaman
yemek yiyorsa, azarlamak anne için bir çözüm yolu olmuştur. Çocuk da kardeşine tekme atarak
istediğini yaptırıyorsa bu da çocuk için bir çözüm yolu olmuştur ve bu çocuk için son derece
normal bir iletişim şeklidir çünkü annesi de babası da böyle yapmaktadır. Bunlar geçici ve
kolay bulunan çözümlerdir. Doğru olan saldırganlığı önleyerek, daha sosyal ve daha yapıcı
davranarak istenileni yaptırabilmektir.
Televizyon programları çocuktaki bu saldırganlığın ne kadarında etkilidir? Bir çocuk uyku
dışındaki zamanının büyük bir kısmını ki bu günde yaklaşık 3-4 saati bulmaktadır, televizyon
karşısında geçirmektedir. Çocuklar saldırganlığın her çeşidini televizyondan öğrenebildikleri
gibi, bunları uygulamak için ayrıca bir motivasyon ve telkin almaktadırlar. Araştırmalar
göstermiştir ki televizyondaki şiddet içerikli programları izleyen çocuklar daha şiddet
meraklısı ve daha şiddet uygular birer terminatöre dönüşmektedirler. Çocuklar TV ekranında
gördükleri saldırgan hareketlerin aynılarını taklit etmektedirler. Eğer bu hareketler
izledikleri programlardaki "iyi karakter" tarafından yapılıyorsa, çocuğun bu hareketleri taklit
etme olasılığı daha da yükselmektedir. Bunların dışında, TV deki şiddet, çocuktaki her çeşit
şiddet içerikli davranışın ortaya çıkmasına sebep olur. Çocuğun şiddete olan toleransı artar.
Zamanla şiddet ve saldırganlık arasında döngüsel bir ilişki oluşur. TV'deki şiddet çocuğu daha
şiddet içerikli davranmaya iterken, bu tür davranışların artması da çocuğun televizyonda
şiddet içerikli programları daha fazla izlemesine yol açar. Çünkü çocuk artık şiddeti
sevmektedir. Kayıt ve taklit etme yeteneği mükemmel, rafları boş bir kütüphane gibi bilgiye
görgüye aç beyinlere, biz ne verirsek bunu farkında olarak yapmalıyız. İzlediğimiz haber
programı, film, magazin programlarında yaşanan arabesk sahneler yetiştirdiğimiz o işlenmeye
hazır mücevheri bozmamıza onun değerini yitirmesine neden olmaktadır. Kısacası saldırganlık
çocuğun daha çok çevresinden öğrendiği bir davranış biçimidir. İnsan olarak hepimizin içinde
bir saldırganlık güdüsü vardır. Tehlikeden kurtulmak ya da yakınlarımızı çocuklarımızı korumak
için aldığımız gard gibi. Bunlar sadece fiziksel varlığımız tehdit altındayken ortaya
çıkmaktadır. Bunun dışında kalan saldırgan davranışların büyük çoğunluğunun altında daha
psişik nedenler yatmaktadır.
Sonuçta çocuklarımız pek çok davranışı çevrelerinden gördüklerini taklit ederek öğrenir.
Anne baba olarak evde sözel ya da fiziksel olarak bir şiddetten uzak durarak, şiddet içeren
televizyon programlarından kaçınarak ve çocuklarınızı severken canlarını yakacak derece
17
sıkmadan yumuşak dokunuşlarla bir temas kurarsak çocukta meydana gelebilecek bu gibi
olumsuz davranış özelliklerinin büyük ölçüde önüne geçmiş oluruz.
NEDENLERİ VE ÇÖZÜM YOLLARI
Çocuklarda ortaya çıkan öfke duygusunun kökenleri, aslında yetişkinlerin hissettiği öfke ve
kızgınlığın kaynaklarıyla benzerdir. Çocuklar istekleri gerçekleşmediğinde ve bazı ihtiyaçları
karşılanmadığında öfke hissederler. Tıpkı büyükler gibi çocuklarında temel bir takım
ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçların kimileri fiziksel kimileri de duygusal motivasyonlardan
kaynaklanır. Çocukların bazı temel ihtiyaçları şunlardır:
 Kendilerini güvende hissetmek
 Fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması
 Onaylanmak
 Kabul görmek
 Sevildiğini hissetmek
 Kendisine saygı duyulduğunu bilmek
 İlgi görmek
 Önemli olduklarını bilmek
 Yakın ve anlamlı ilişkiler kurmak
 Kendilerine ve yapabilecekleri şeylere güvenmek
Bu ihtiyaçların karşılanmadığında ya da yetersiz düzeyde karşılandığında çocukta ortaya
çıkacak duygulardan birisi de öfkedir. Çocuğun temel gereksinimleri doyurulmadığında
kırgınlık, hayal kırıklığı gibi başka duygularda hisseder. Kimi zaman öfke duygusu, ifade
edilemeyen engellenmişlik ve kırgınlık duygularının yansıması olarak ortaya çıkan ikincil
duygusal tepkidir. Kimi zamanda çocuklar ihtiyaçları yeterli düzeyde karşılandığı halde,
isteklerine ulaşma aşamasında yaşadıkları olaylara öfkeyle tepki verebilirler. Çocuklar
istediklerinin onlara sunulması ve gereksinimlerini karşılanması konusunda yetişkinlerden
farklı olarak daha sabırsız ve isteklerinin karşısındaki engellemelere karşı daha duyarlıdırlar.
Dolayısıyla isteklerine ulaşmaya çalışırken karşılarına çıkan sınırlara karşı daha tepkiseldirler.
Çoğu kez anne ve babalar, çocuklarında gözlemledikleri öfkeye karşı nasıl yaklaşacakları
konusunda kararsız kalırlar. Anne babalar genellikle çocukları gözle görülür davranışlarına
odaklanma ve bu davranışlarda ortaya çıkan sorunları çözmeye çalışma eğilimindedir. Örneğin
öfkesinden dolayı ağlayan ya da saldırganlaşarak kardeşine vuran bir çocuğun sergilediği
davranışlar bir sorun olarak görülür, dolayısıyla anne baba çocuğun ağlamaması ya da
kardeşine vurmaması için önlemler almaya çalışır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta,
vurma ya da ağlama davranışlarının geride yatan öfke duygusunun açığa çıkardığı birer
davranışsal sonuç olduğudur. Çocuğun öfkesinin kaynaklarını araştırmadığınız ve temel
sorunlarını ele almadığınız sürece çocuğunuz hissettiği duyguları öfke ve saldırganlık gibi
olumsuz biçimlerde dışa vurmaya devam edebilir.
Anne babalar çocuklarının olumlu duyguları kadar kaygı ve öfke gibi olumsuz duygularına
karşı da duyarlı olmalıdır. Unutmayın ki öfke çoğunlukla çocuğunuzun altta yaşadığı hayal
18
kırıklığının bir yansımasıdır. Çocuğunuzun öfkesini görmezden geldiğinizde isteklerini ve
ihtiyaçlarını da görmekten de kaçınmış olursunuz. Çocuğunuz öfkeli olduğunda, bunu
görmezden gelmeden sakin ve yapıcı yaklaşımı benimsediğinizde, ortaya çıkmış bu öfkenin
kaynaklarını anlayabilmeniz ve altta yatan temel duygu ve ihtiyaçları fark ederek çocuğunuza
yardım edebilme olasılığınız çok daha yüksektir. Temel bir duygu olan öfkenin şiddeti
değişkenlik gösterir. Çocuğun hissettiği öfke duygusunun bir sonucu olarak sinir patlamalarına
ve saldırgan davranışlar ortaya çıkabilir. Öfke ve saldırganlık arasındaki ayrımı yapmak
önemlidir. Öfke duygusal bir yaşantı iken, saldırganlık yöneltildiği kişi ya da nesneye zarar
verme amacını taşıyan bir eylemdir.
 Çocuğunuz saldırganlaştığında ve kendisine ya da etrafına zarar verme riski olan
davranışlar gösterdiğinde bu davranışını kesin olarak sonlandıracak önlemler almanız
gerekir. Çocuklar başkalarına zarar vermelerine izin vermeyeceğinizi kesin olarak
öğrenmelidir.
 Çocuğunuza saldırgan davranışını sonlandırmasını kesin ve kararlı bir ses tonu ile ifade
edin.Eğer durmazsa gerekirse onu ortamdan fiziksel olarak uzaklaştırın. Örneğin başka
bir odaya götürün ve sakinleşene kadar bekleyin. Bu bekleme süresinin uzunluğu çocuğun
yaşıyla doğru orantılıdır.
 Çocuğunuz sinir nöbetlerine ve saldırgan davranışlarına karşı duyarlı olun ancak ilginizin
aşırı düzeyde olmamasına dikkat edin. Aksi takdirde çocuk, böyle davranışların
kendisine aşırı ilgi gösterilmesine neden olduğunu düşünür ve ilgiye ihtiyaç duyduğunda
negatif yollara başvurur.
 Çocuğunuz etrafına saldırdığında ve başkalarına vurduğunda ona yaklaşmayı ve
dokunmayı deneyin. Küçük çocuklar fiziksel dokunmaya ve kucaklanmaya çok
duyarlıdırlar ve bunlara pozitif tepki verirler.
 Aşırı öfkelenmiş ve saldırganlaşmış çocuğunuzu asla vurarak cezalandırmayın. Ona
vurduğunuzda, çocuğunuzun istenmeyen davranışını bu davranışın bir benzerini
kullanarak engellemeye çalışmış olursunuz. Ayrıca böyle yaptığınızda, çocuğunuza
sorunları çözmek için fiziksel şiddet kullanılabileceği mesajını verirsiniz.
 Sorunlarla ilgili başa çıkabilmeyi ona öğretmelisiniz. Karşısına çıkan sorunla ilgili olarak
vurmak, kırmak, saldırmak, ağlamak yerine önce var olan sorunu tanımlamalı, yapacağı
davranışların sorumluluğunu almasını öğrenmelidir.
 Enerjisini boşaltabileceği grup oyunlarına, spor dallarına yönlendirmelisiniz. Oyunda
kazanmak kadar kaybetmenin de olduğunu ona anlatmalı, bunun çok doğal bir durum
olduğunu çocuğunuza öğretmelisiniz.
 Çocuğunuzu medyanın kötü etkilerinden koruyun. Çocuk öfkeyi sadece anne baba ya da
arkadaşlarından öğrenmez. Günde ortalama iki saat televizyon izleyen bir çocuğu
düşünecek olursak, televizyonda izlediği her şiddet sahnesi onun dünyasında çok büyük
yer eder. Dolayısıyla çocukların saldırgan davranışlarının büyük kısmının televizyonda
izledikleri şiddet olaylarından kaynaklandığını düşünecek olursak, televizyonda
çocuğunuzun ne izlediğine dikkat edin. Bir çocuğun tavrını değiştirmesi kolay değildir.
19
Ancak çocuğunuzun öfkesini kontrol altına almasına yardımcı olmalı ve kalıcı değişim
sağlamak için onun her türlü çabasını desteklemelisiniz.
YALAN SÖYLEME
Çocuklar Neden Ve Ne Zaman Yalan Söylerler
Yalan söylemek, insanın savunma mekanizmasıdır yani bir savunma davranışıdır. Kişi iç
dünyasını tehdit eden ya da tehdit etme potansiyelinde olan dış etkenlere karşın, kendisini
savunmaya geçer ve tepki gösterir. Yalan söyleme davranışı da, kişinin gösterdiği tepkilerin
içerisinde yer alır. Yetişkinler savunma davranışlarına çok sık başvurmazlar, ancak kendilerini
çok fazla bunaltan durumlar olduğunda savunma davranışları devreye girer. Savunma
davranışlarına fazla başvurulduğu zaman, kişi iç dengelerini kaybedebilir, kendi gerçekliğini ve
gerçeğini yadsıyıp, görmezden gelebilir ve sonunda “davranış bozuklukları” geliştirebilir.
Çocuklar için durum biraz daha farklılık gösterir. Çocuklar, yetişkinler gibi ara sıra değil
de, daha sık savunma davranışlarına başvururlar. Çocuk iç dünyasını koruma anlamında bir
yetişkin kadar donanımlı olmadığı için savunma davranışlarını daha sık ortaya koyar. Çocuğun
yalana başvurması da tıpkı yetişkin insanın yalana başvurması kadar, kendini, öz benliğini ve iç
dünyasını koruma amaçlıdır. Çocuk korktuğu, kardeşini kıskandığı, herhangi bir sarsıntı sonucu
içinde bulunduğu stresle başa çıkamadığı ya da çevrenin dikkatini çekmek, anne-babasının ve
öğretmeninin onayını almak, takdir edilmek ve yeni bir yaşantıya uyum sağlamak için yalan
söyler. Ancak çocuğun olayları ya da durumları değiştirerek ortaya koyduğu her anlatıma
“yalan” demiyoruz. Çünkü çocuk belli bir yaşa kadar yalan söylediğinin farkında değildir. Bu
davranışını çok da bilinçli yapmaz. Çocukların yedi-sekiz yaşa kadar söylemiş oldukları yalanları
“olayı değiştirme davranışı” olarak değerlendirmek daha doğru bir tanımlama olmakta. Bu
yüzden anne-babaların küçük çocuklarına ilişkin yalan söyleme kaygılarının bu yazıyı okuduktan
sonra en aza ineceğini düşünüyoruz. Çocukta “olayı değiştirerek anlatma davranışını” diğer bir
deyişle yalan söyleme davranışına iten nedenlere de tek tek bakacak olursak aşağıdaki
başlıkları görürüz.
Kıskançlıktan söylenen yalanlar:Kıskançlık doğuştan genlerimizde şifrelenen bir duygumuzdur
yani içgüdüseldir. Yetişkinler kıskançlıklarını farklı boyutlarda yaşar ve yansıtırlarken, küçük
çocuklar bu içgüdüleri ile başa çıkmayıp, yalan söylemek diye nitelendirilen tepkiler
gösterebilirler. Yeni kardeş sahibi olmuş bir çocuk annesine "kardeşim bana vurdu”,
arkadaşının giysisini kıskanan bir çocuk “benim bu etekten bir sürü var ”arkadaşının oyuncağını
kıskanan bir çocuk “bu oyuncaktan babam bana on tane aldı ama okula getirmiyorum” diyebilir.
Çocuklar bu boyutta kıskançlık yalanları söyleyebilirler ve arkadaşları “yalan söylüyorsun”
dediklerinde ise, sinirlenip ağlarlar. Yetişkinler çocukların bu kıskançlık alanlarını duymazdan
gelerek çok fazla üstlerine düşmeyerek, bu sürecin geçmesine olanak tanıyabilirler. Aksi halde
çocukla inatlaşmak doğru bir yaklaşım olmaz.
Mutsuzluktan söylenen yalanlar:Mutlu olmak, hem ruhumuz hem de organizmamız için en
gerekli duygusal etkenlerin başında gelir. Mutlu olmak yaşamdaki amacımızdır. İnsan mutsuz
bir ruh hali içindeyken, mutlu olmak için her yolu dener. Yetişkin insanların mutsuzlukla başa
20
çıkma yöntemleri farklıyken, çocuklar mutsuzluklarını dışarıya mutlu yansıtmak gibi davranış
sergilerler. Anne- babası sürekli kavga eden bir çocuk, öğretmenine ve arkadaşlarına annebabasının hiç kavga etmediğini ve çok iyi geçindiklerini söyleyebilir. Çocuğun anne- babasından
kaynaklanan mutsuzluğu, onu böyle bir savunma davranışına itebilir. Kreşte arkadaşlarıyla
iletişim kuramayan, oyunlara alınmayan bir çocuk, anne- babasına sınıfta en çok sevilen
çocuğun kendisi olduğunu anlatabilir. İlköğretim birinci sınıftaki bir çocuk, sınıf başkanı
seçilemediği içi çok üzülüp-mutsuz olup, eve geldiğinde sınıf başkanı seçildiğini ifade edebilir.
Anne- babası boşanan bir çocuk, arkadaşlarına çok mutlu bir aile tablosu çizebilir. Yine yedisekiz yaş sınırını kabul edip, bu yaşa kadar söylenen yalanları, kabul etmiyoruz. Böyle
durumlarla karşılaşan anne- babalar ve eğitimciler çocuğun yalanını ortaya koymadan, “sanırım
çok üzüldüğün için böyle konuşuyorsun, hadi gel biraz sohbet edelim” şeklinde çocuğa
yaklaşabilir.
Travma Sonrası Stresle Başa Çıkmak İçin Söylenen Yalanlar:Bu grupta en çok annebabanın birini ölümü sonrasında çocuğun bu travmanın oluşturduğu stresle başa çıkmak adına
söylediği yalanları gözlemliyoruz. Anne ya da babasını kaybeden çocuklar, çoğu kez onları,
hayattaymış gibi çevrelerine yansıtırlar. Bazen anneanne, babaanne, dede, büyükbaba, dayı
gibi çocuğun duygusal anlamda çok bağlandığı yakınlarının ölümünde de, onlar hayattaymış gibi
konuşabildiklerini görüyoruz. 17 Ağustos depreminden sonra evlerini kaybeden küçük
çocukların, sanki evleri hatta çok güzel evleri varmış gibi anlatmaları da sarsıntı sonrası
stresle başa çıkma davranışlarını ortaya koyuyor. Travma sonrası stresle başa çıkmak için
söylenen yalanlarda, çocuk yalan söylediği için değil de, sarsıntının neden olduğu stresle başa
çıkamadığı için ve yaşanan sarsıntının çocuğun iç dünyasında yarattığı zedelenmeler için
kesinlikle psikolojik yardım almalıdır.
Dikkat çekmek için söylenen yalanlar:Çocuklar çevrelerindeki insanların ilgisini ve
dikkatlerini kendi üzerinde toplamak için de yalana başvurabilirler. Çok büyük bir evde
oturmadıkları halde, “bizim iki tane köpeğimiz var” diyen, kardeşi olmadığı halde,”benim
kardeşim doğdu” diyen, okula gitmediği halde,”ben okula gidiyorum” diyen ya da “tatilde
Antalya’ya gittik”,”annem beni hayvanat bahçesine götürdü” diye aslında gitmediği halde
gitmiş gibi anlatan ve senaryolaştıran pek çok çocuk vardır. Bu çocukların yaşı üç ile altı yaş
arasında değişir ancak çocuğun kişilik yapısını ve gelişim sürecindeki değişimleri de göz önünde
bulundurarak, çocukta yalanı, yalan olarak kabul etme yaşını yedi sekize çekebiliyoruz.
Çocuklarında ve öğrencilerinde bu davranışa rastlayan yetişkinler, “çok şakacısın, şaka
yapıyorsun” gibi yaklaşımlarla çocuğun kendi gerçekliğinin dışına çıkmasını önleyebilir.
Korkudan söylenen yalanlar:Çocuklar korktukları zaman sık sık yalana başvururlar yani
durumu ve olayı değiştirerek anlatırlar. Annesinin çok sevdiği vazosunu kıran dört yaşındaki
bir çocuk, vazonun kırıldığından haberi olmadığını ya da vazoyu kedinin kırdığını söylerken,
aslında yalan söylemiyordur. Çünkü burada ne bilinçli bir zarar verme, ne de bilinçli bir
kandırma davranışı vardır. Burada sadece ve sadece korku duygusundan kaynaklanan, çocuğun
kendisini koruma davranışı vardır. Uyku sırasında altını ıslatan üç yaşındaki bir çocuğun, çişini
yapmadığını söylemesi de yalan değildir. Sınıfta etkinlik sırasında kâğıdını istemeden yırtan
beş yaşındaki çocuğun öğretmenine “kâğıdı ben yırtmadım” demesi de yalan değildir. Ancak on
dört yaşındaki bir çocuğu öğretmenine hasta olduğunu bahane ederek ödevini yapmadığını
21
söylemesi yalandır. Küçük çocukların kendi dünyalarında kurguladıkları değişimleri yalan olarak
kabul etmek hatalı olduğu kadar, çocuğa bu nedenle kızmak, yalan söylediğini yüzüne vurmak
da, çocuğun kişilik gelişimi açısından büyük olumsuzluklar yaratır. Anne-babalar, çocuklarının
bu tepkilerine karşın; “sanırım yanlış hatırlıyorsun bir kez daha düşünsen” ya da “gel bunu bir
kez daha düşünelim, hatırlamıyor olabilirsin” şeklinde yaklaşabilirler. Ayrıca, “korkuyu” çocuk
yetiştirmede ir araç olarak ailelerin çocuklarında yalan söyleme davranışına, diğer çocuklara
oranla daha sık rastlıyoruz. O halde çocuklarımızı yetiştirirken “korkuyu” bir eğitim ve disiplin
aracı olarak görmekten ve kullanmaktan en kısa zamanda vazgeçmeliyiz.
Takdir edilmek için söylenen yalanlar:Çocuklar da, biz yetişkinler gibi öz benliklerinin
okşanmasından keyif alırlar. Bunu sonucunda da özgüvenleri artar. Biz yetişkinler özgüvenimizi
geliştirmek için farklı yollara başvururuz ama çocuklar yalan söyleme davranışını seçebilir. Bu
da küçük çocuklarda sık rastladığımız bir davranış şeklidir. Çocuk öğretmeni onu takdir etsin
diye çok erken saatlerde uyuduğunu söyleyebilir. Anne-babası tarafından takdir edilmek için,
sınıfta falanca yarışmasında birinci seçildiğini anlatabilir. Takdir edilmek adına söylenen
yalanlar arasında çok cesur olmak, çok güçlü olmak, çok çalışkan olmak, en hızlı arabaya sahip
olmak, en güçlü babaya sahip olmak, çok yemek yemek, en güzel anneye sahip olmak, zengin
olmak, çok başarılı olmak gibi senaryolar gelmektedir. Çocukların bu söylemlerini de yalan
kabul etmiyoruz. Çocuğun söylediği konunun çok fazla üstüne düşmemek, gerçek başarılarını
hatırlatarak onu onaylamak yapılması gereken davranışlardandır. Örneğin “bahçede çok
yüksekten atladım” Çocuk eliyle öyle bir yükseklik gösterir ki, atlayabilmesi mümkün değildir.
“hatırlıyor musun geçenlerde çok güzel resim yaptığın için, öğretmenin sana ödül vermişti.
Şimdi aklıma geldi de ine seninle gurur duydum” gibi bir yaklaşım çocuğu kendi gerçekliğine
çekecektir.
Model alınarak öğrenilen yalanlar:Aileler, yalanı kusur olarak görmelerine rağmen, bazen
çocuklara yalan söylemeleri için uygun ortamlar hazırlar. Pek çok ebeveyn ileride ne gibi
sonuçlara varacağını düşünmeden çocuğundan yalan söylemesini ister. “Büyükanneye bugün ben
hasta olduğum için ona gidemediğimizi söyleyeceğiz, dün evdeydik diyeceksin ya da bunu
yaptığımı babana söylemeyeceksin” gibi tembihlerle çocuğu yalana iterler ve çocuğa nasıl yalan
söylemesi gerektiği öğretilir.
Anne babanın beklentisinin yüksek olduğu durumlarda, çocuk onları hayal kırıklığına
uğratmama çabası ile yalan söyleyebilir:Okulda ailesi tarafından yüksek performans
beklenen öğrenci, başarısının düşük olmasına rağmen ailesini üzmemek ve onların tepkisini
almamak için okulda durumunun çok iyi olduğunu söyleyebilir.
Aileye aşırı bağımlılık sonucu anne babayı üzme ve sevgilerini kaybetme korkusuyla üzüntü
ve sıkıntı veren bir gerçeğin reddedilmesi yalanı ortaya çıkartabilir: Aileye bağlılık,
dayanışma, verilmiş söze saygı gibi durumlar yalan söylemeye neden olabilir(anne babasına söz
verdiği halde düşük notlar alması ve bunu onlardan saklaması gibi).
22
Ebeveynler Olarak Neler Yapabiliriz?
Çocuklarda yalan söyleme davranışı gözleyen anne-babaların hiç birisi durumdan memnun
olmaz.
Hatta bazıları çocuklarının ilerde sahtekâr, yalancı, dolandırıcı, soyguncu olmaya aday
olduğunu bile düşünüp, şimdiden bu yalanları söyleyerek insanları kandırmaya çalışıyorsa,
ilerde kim bilir neler yapabilir diye paniğe kapılmaktadırlar. Oysa anne ve babalar bu korkudan
uzaklaşıp neler yapabilecekleri üzerine düşünmelidirler. Peki, anne-babalar olarak neler
yapabilirsiniz;
 Çocuğa her durumda kabul edilip sevildiğini hissettirmek çok önemlidir.
 Çocuğun eğitiminde onu yalana itecek fiziksel ve sözel şiddet kullanılmamalıdır.
 Çocuk kapasitesi dışında zorlanıp, başaramadığı şeyler için suçlanmamalıdır.
 Korkuyu çocuk yetiştirmede bir araç olarak kullanan ailelerin çocuklarında yalan
söyleme davranışına diğer çocuklara oranla daha sık rastlanmaktadır. Bu nedenle çocuk
eğitiminde korkutmaya yer verilmemelidir.
 Çocuğa sürekli yapılmaması gereken davranışları hatırlatmak yerine, ondan beklenen
davranışları konuşmak çocuk eğitiminde daha doğru bir yaklaşımdır.
 Çocuğa gerçeği söyleme konusunda cesaret verilmelidir. Dürüst davrandığında anne
babanın memnuniyetini çocukla paylaşması iyi bir ödül olabilir.
 Çocuğun tutum ve davranışlarına karşı eleştiren ve yargılayıcı olmaktan kaçınmalı,
yaramazlık ve hatalarının bir kısmı görmezlikten gelinmelidir.
 Çocuk yalan söylediğinde hemen cezalandırılmamalıdır. Çünkü çoğu kez sırf cezadan
korktuğu için bu yola başvurmuş olabilir.
 Çocuğun yalanları kişisel saldırı olarak algılanmamalıdır. Çünkü çocuklar bazen ana
babalarını saymadıkları için değil, hataları yüzlerine vurmasın diye yalan söylerler.
 Çocuk yalan söylediğinde bunu ona kanıtlama girişiminde bulunup, gerçeğe bağlı kalması
konusunda ısrar etmek olumsuz sonuçlar doğurabilir. Çocuğun yalanla yüzleşmesi
sağlanmalı, ama söylediği yalanı kabul etmesi için baskı yapılmamalıdır.
 Yalanı ortadan kaldırmak için öncelikle yalana yol açan nedenlerin bilinmesi ve onların
ortadan kaldırılması gerekir. Çocuğun söylediği yalandan çok yalanı söylemesine neden
olan psikolojik faktörler dikkate alınmalıdır. Bu yapılırken olaylara sadece büyüklerin
değil küçüklerin gözüyle de bakılmalıdır.
 Çocuğunuza her fırsatta onu sevdiğinizi, onun sizin için çok önemli olduğunu hissettirin.
Bunu ifade eden cümleleri sık sık kullanmaktan korkmayın. Yalan söyleme davranışı
bütün önlemlere rağmen hala devam ediyorsa mutlaka bir uzmandan yardım alın.
23
TIRNAK YEME
Çocuğunuz tırnaklarını yiyor, ya da parmağını emiyorsa, hemen endişeye kapılmayın;
çünkü bu alışkanlıkların 5 ila 18 yaş grubunda görülme olasılığı yüzde 45'lere varıyor.
Alışkanlıklar devamlı suretle tekrarlanan davranışlardır. Çocuklar genellikle devam
ettikleri bu hareketlerin farkında değiller ve bilinçsizce yapıyorlar. Ancak çocuklar bu
durumun farkında olmasalar da aileler hemen farkına vararak telaşa kapılıyorlar.
Tırnağını yiyen tek çocuğa siz sahip değilsiniz. 5 ile 18 yaş arası çocukların yüzde 40’ı
tırnağını yerken; 2 yaşında ki çocukların yüzde 45’i parmağını emiyor. Peki neden çocuklar
devamlı parmağını ağzına götürüyor ya da tırnağını yiyor? Aslında bunun tam bir açıklaması
yok. Uzmanlar da alışkanlıkların sebeplerinden emin değiller ancak bunların onları rahatlatan,
öğrenilebilen davranışlar olduklarını söylüyorlar.
En yaygın alışkanlıklardan biri tırnak yemek ileriki yaşlarda erkeklerde daha çok rastlanıyor.
Bu tip alışkanlıklar sıkıntılı çocuklar için bir eğlenme, gerilimlerini azaltma yoludur.
Ancak tırnak yeme alışkanlığını kapmalarının bir diğer sebebi de siz olabilirsiniz. Siz
tırnağınızı yiyor musunuz? Araştırmalar gösteriyor ki tırnak yeme alışkanlığı ailesel veya
genetik faktörlere de dayanıyor.
Ayrıca birtakım baskı ve sıkıntılar, can sıkıcı olaylar da bazı çocukların tırnak
yemelerine neden olmaktadır.
İstek ve davranışları engellenen baskı altında olan, kendilerini mutsuz ve güçsüz
hisseden bazı çocuklar bu durumlarla baş edebilme gücünü kendilerinde bulamazlar ve iç
dünyalarındaki bu gerginliklerini tırnak yiyerek gidermeye çalışırlar.
Tırnak yeme alışkanlığı; kişilik olarak hassas ve sinirli çocuklarda daha sık görülmekte
olup kendini gergin, sıkıntılı ve öfkeli hisseden çocuğun bir tür dışa vurumudur.
TIRNAK YEMENİN GETİRDİĞİ FİZİKSEL TEHLİKELER
Çocuğunuzun uzun süre tırnağını yemesi tabii ki enfeksiyon kapmasına sebep oluyor.
Her tarafı ellediği ellerini ağzına götürmesi mikropları kapmasına davetiye çıkarıyor ayrıca
çok uzun süre tırnakların yenmesi tırnak yapısının deforme olmasına neden oluyor.
Tırnak yemeğe uzun süre devan edenlerde dişlerin kesici kenarları aşınabilir. Ya da dişlere
yapılan basınçla dişler köklerinden sallanabilir. Diş etleri mikrop kapabilir ve diş etini
iltihaplandırabilir.
Yapılan araştırmaların da gösterdiği gibi normal şartlarda ağızda bulunmayan mikro
organizmaların, tırnak yeme yoluyla özellikle tuvalet sonrası ellerini yıkama alışkanlığı olmayan
çocuklarda ağza taşındığı saptanmıştır.
Bu durum ise ağız ve bazı sistemleri ilgilendiren enfeksiyonlara yol açabilmektedir.
24
Tırnak yiyenlerde görülebilecek diğer sorunlar ise kalp kapakçıklarını tutan mikrobik
hastalıklar, anjin, ağız ve sindirim yolu enfeksiyonları gibi ağır antibiyotik kullanmayı
gerektiren hastalıklardır.
Tırnak yeme sonucu ortaya çıkabilen parazitleri çocuktan kardeşlerine ve aile
bireylerine de geçebilir. Ve onları da tehdit eder. Bu tür parazitlerin içinde yer alan kancalı
kurtçuklardan kurtulmak çok zor, külfetli ve uzun bir süreç ister. Parazitler hızlı üredikleri
için bu süreç aileyi çok sıkıntıya sokabilir. Hatta bazen bu parazit ilaçlarının tüm aile
tarafından kullanılması gerekebilir. Sonuçta tırnak yiyen çocuklar diğer çocuklara oranla daha
çok hastalanıyorlar.
Tırnak yemenin yukarda bahsettiğimiz fiziksel tehlikeleri yanı sıra psikolojik
olumsuzlukları da vardır. Çocuklar böyle alışkanlığı olan arkadaşlarıyla alay edebilir ve onunla
ilişkilerini keserek onu dışlayabilirler.
Tırnak Yeme Alışkanlığının Nedenleri:
Tırnak yeme davranışı incelendiğinde, daha çok belirli bir grup sebepten kaynaklandığı
gözlemlenmektedir. Bu sebepler aşağıdaki maddelerde gruplandırılmıştır.
- Üzüntü ve sıkıntı duyguları
- Gerilim ve kaygı duyguları
- Öfke ve saldırganlık duyguları
- Korku
- Değersizlik ve güvensizlik duyguları
- Aile içi iletişim sorunları
Tırnak yeme bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilir. Kendine güveni olmayan
çocuklarda tırnak yeme davranışı daha çok gözlemlenmektedir
Çocuğun ihtiyacı olan güven ve sevgiyi alamaması yani kendisini güvende
hissetmemesi korku, stres, öfke ve heyecan durumlarına maruz kalması, kaygı ve
endişeler, yalnızlık, aşağılık duygusu, arkadaşlarının ilgisini kaybetme korkusu çocukta
tırnak yeme davranışına neden olabilmektedir. Aile içinde aşırı baskılı ve otoriter bir
eğitimin uygulanması ve çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, kıskançlık, yeterli ilgi ve
sevgi görememe, sıkıntı ve gerginlik başlıca nedenlerdir.
Örneğin, herhangi bir sebepten dolayı anne – babasına kızan, onlara karşı öfke duyan
çocuk tırnak yeme davranışını sergileyebilir. Arkadaşlarına kendini doğru biçimde ifade
edemeyen çocuk bu sebeple kaygılanabilir ve bu sıkıntısını tırnak yiyerek ifade edebilir. Çok
sevdiği köpeğini kaybeden çocuk, üzüntüsü nedeniyle bu davranışa yönelebilir. Bunun dışında,
öğretmeninden veya ailesinden korkan ve cezalandırılma kaygısı taşıyan çocuk tırnak
yiyebilir. Aile içinde yaşanan huzursuzluklar, anne baba geçimsizlikleri, anne babanın sık sık
kavga etmesi, boşanma ve ayrılıklar da çocuklarda tırnak yeme gibi davranışlara neden olur.
25
Bunun yanı sıra anne babanın aşırı kaygılı olması, çocuğu aşırı derecede koruyup
kollaması , anne babanın çocuklar arasında ayrım yapması sonucu çocukta oluşan
kıskançlık da dolaylı şekilde çocuklarda tırnak yeme gibi davranışına neden olur. Tırnak yeme
taklit yoluyla da edinilebilen bir davranış da olmasından dolayı ailede ya da çevrede herhangi
bir bireyin tırnak yeme davranışı göstermesi doğal olarak çocuğun ilgisini çekerek çocukta
tırnak yeme gibi davranışa neden olabilmektedir.
Tırnak Yeme Konusunda Aileye Öneriler:
1-3–4 yaşına kadar görmezlikten gelin görmezden gelerek çocuğu alışkanlığında
vazgeçirebilirsiniz. Çünkü bu tip alışkanlıklara bir bakıma ailenin dikkatini çekmek için
başlanabiliyor. Çocuğunuz bu tür bir hareketin sizin tepkinizi çekeceğini biliyordur.
2-Çocuğunuza gerekli sevgi ve şefkati gösterin. Çünkü eğer çocuk yeterince ilgi ve
sevgi görmüyorsa bunun yarattığı üzüntüyü tırnak yiyerek dışa vurabilir
3-Çocuğunuzun hangi durumlarda tırnak yediğini belirlemeye çalışın. Ör: Gergin
olduğunda veya korktuğunda tırnaklarını yiyorsa sakinleştirme yoluna giderek tırnak yemesini
engelleyebilirsiniz.
4-Bu davranışı söndürmek için alternatifler üretin. Tırnak yemeye başladığı anda
yiyecek verilerek meşgul edilmeli ya da heyecanlı anlarında(Ör: Televizyon izlerken) sakız
çiğnetmek tırnak yemesini önleyebilir
5-Çocuğunuza ellerini meşgul edecek uğraşlar verin. Sık sık "tırnağını yeme, çek elini"
şeklinde yapılan ikazlar onu tedirgin eder. Çocuğun ilgisini çeken özellikle elleriyle uğraşacağı
bir etkinliğe yöneltmek gerekir
6-Çocuğunuzun tırnaklarını düzgün kesin, törpüleyin, kremleyin, el bakım seansları
düzenleyin (özellikle kız çocukları için çocuğun gururunu okşayarak, tırnak yemenin onu ne
denli çirkin yapabileceği yenmemiş tırnağın güzel olduğu fazla üzerinde durmadan telaşsız
biçimde anlatılmalıdır. )
7-Çocuğunuza karşı baskıcı ve eleştirel yaklaşmayın. Çocuğunuza azarlamak, korkutmak,
ceza vermek gibi zorlayıcı yöntemler uygulamayın. Çünkü çocuğu azarlamak, korkutmak, ceza
vermek gibi zorlayıcı yöntemler kimi zaman daha ağır duygusal problemlerin çıkmasına neden
olabilir
8-Çocuğunuzun kendisine olan güvenini pekiştirin. Başarılı olduğu alanlara dikkatini
çekin.
9-Çocuğunuzu bu alışkanlığın üstesinden gelebileceğine inandırın. Çocukla konuşarak
kendi kendine bu alışkanlığı bırakabileceği söylenerek ya da çeşitli ödüller verilerek tırnak
yemesi önlenebilir Ancak bunun kısıtlı ve uygun şekilde kullanılması gerekir. Aksi takdirde
çocuk yeni ödüller almak için bunu kullanabilir.
26
10-Çocuk ile konuşarak parmak ve tırnağa acı fakat zararsız bir sıvı sürülebilir. Bu hem
hatırlatıcı ve hem de tırnağını ağzına götürdüğü zaman acı ile birleştiğinde bu alışkanlığı terk
etmeye yardımcı olabilir. (Oje kullanmaya, çocuğunuzun tırnak yediğini fark ettiğiniz anda
başlamalısınız. Eğer tırnak yeme alışkanlık haline geldi ise bu defa oje tek başına yeterli
olmayabilir.)
11-Çocuğunuzu korku, kaygı yaratacak durumlardan uzak tutun. Küçük çocukların kaygı,
korku verici televizyon filmlerini izlemeleri, kavgalı olaylarda bulunmaları çocuğu
heyecanlandıracağı için sakıncalıdır.
12-Çocuğa zaman verilmeli fazla zorlanmamalı Önemli olan sizin ona sabırla yaklaşmanız
ve vazgeçirme süreci zamana yaymanız Sabırlı, kararlı olun
Son söz ve bir önlem olarak tırnak yemenin ve ısırmanın çok kötü bir alışkanlık
olmadığı ve bunu isteyenlerin kolaylıkla terk edebilecekleri çocuklara
anlatılmalıdır. Çocuk buna inandırıldığı zaman bu alışkanlıktan vazgeçmek için çaba
gösterecektir. Çünkü dış etkenler çocuğun bu alışkanlıktan vazgeçmesine fazla
etkili olmamakla bazı hallerde alışkanlığın kökleşmesine ve başkalarını kızdırmak
ve huzursuz etmek için bir araç olarak kullanılmasına neden olmaktadır.
En etkili tedavi yöntemi, Çocuğun gerginlik ve uyumsuzluk nedenleri iyice araştırılmalı ve
bunlar saptanarak çözüm getirilmeli
ALT ISLATMA (ENÜRESİS)
Normal gelişimleri sırasında çocuklar, genellikle 2-3 yaşları arasında mesane kontrolünü
kazanmaya başlarlar. Gece kontrolü ise genellikle üçüncü ya da dördüncü yıllar arasında
tamamlanmaktadır.
5 yaşından büyük çocukların, uyku sırasında, tekrarlayıcı nitelikte, istemsiz idrar
kaçırması, bu davranışın üç ay süre ile en az haftada iki kez ortaya çıkması, okul ya da sosyal
yaşantı ile ilgili bir sıkıntı nedeni ile olması ve bu durumun tıbbi bir hastalığa bağlı olmaması
İdrar kaçırma olarak tanımlanır.
Ancak daha yaygın olan görüş; bu belirtileri 5 yaşından küçük çocuklarda “gecikmiş ya da
sorunlu tuvalet eğitimi” olarak tanımlamaktadır.
Beş yaşından sonra geceleri yatak ıslatma oluyorsa nokturnal, gündüzleri idrar kaçırma
oluyorsa diurnal enürezisten söz edilir. Nokturnal enürezis daha çok erkek çocuklarda, diurnal
enürezis ise kız çocuklarda sık görülmektedir. Gün içinde giysilerini ıslatanların yaklaşık 1/3’ü
sıkışma sonucudur. Bu çocuklar, tuvalete koşarken veya pantolonunu indirirken idrarlarını
kaçırırlar. Genellikle kızlarda olup aşırı mesane spazmı öyküsü veya oyuna dalma söz
konusudur.
27
Enürezisin yaygınlık oranları araştırmalar arasında büyük ölçüde değişmekle birlikte, 5
yaşındaki çocuklarda %10 (her 10 çocuktan biri), 8 yaşındaki çocuklarda %4 (her 25 çocuktan
biri) ve 14 yaşındaki ergenlerde %1 kadardır. Ülkemizde çocuk psikiyatrisi polikliniklerine
yapılan başvuruların en sık nedenleri arasındadır.
Bozukluk düşük sosyoekonomik gruplarda, eğitim düzeyinin düşük olduğu ailelerde ve
kurumlarda yaşama gibi psikososyal stres altındaki ve sosyal yönden olumsuz durumdaki
çocuklarda daha sıktır.
Erkek çocuklarda kız çocuklardan daha fazla görülür. Ergenlik döneminde cinsiyet yönünden
eşitlenir.
Altını Islatmanın Nedenleri:
1. Biyolojik Etkenler:
a. Ailesel yatkınlık: Kalıtımsal etmenler önemlidir. Fakat geçişin nasıl olduğu henüz
belirlenmiş değildir. Yapılan araştırmalar ailesel bir yatkınlık olduğu görüşünde
birleşmektedir.
b. Mesane fizyoloji ile ilgili sorunlar: 2 yaşındaki bir çocuğun mesanesinin gerçek hacmi
henüz oldukça küçüktür. Ancak 4 yaşındaki bir çocukta mesane, gece boşalmayacak kadar
yeterli genişlemeye erişir. 5 yaşındaki bir çocuk ise refleks olmaktan çok, istemli olarak idrar
yapma yeteneğini kazanır ve idrarını istemli olarak durdurması mümkündür. Enüretik
çocukların ise işlevsel mesane kapasitesinin daha düşüktür.
Enüretik çocukların gerçek mesane kapasiteleri, anestezi ile mesane kontraksiyonları ortadan
kaldırıldığında normaldir. Fakat uyanıklık sırasında mesane, gerçekten dolu olmadan kasılmaya
başlar. Yani mesane tam dolmadan, boşalma ihtiyacı ile ilgili işaretler gönderir. Bundan dolayı,
enüretik çocuklar gündüz sık fakat küçük miktarlarda idrar yaparlar. Aynı kasılmalar gece
uykusu sırasında da olur ve belki de daha kuvvetlidir.
c. Uyku çalışmaları: Uyku evreleri ve enürezis arasındaki ilişkiyi araştıran ilk çalışmalarda,
enürezisin derin uykuda ortaya çıktığı ve rüya eşdeğeri olduğu ileri sürülmüştür. Daha yeni
çalışmalarda ise enürezise uyanıklık sinyallerinin öncelik ettiği, delta uykusundan köken aldığı
ve uyanma ile ilgili bir bozukluk olduğu vurgulanarak, her uyku döneminde görülebildiği
gösterilmiştir.
Enüretik çocukların ileri derecede derin uykuları olduğuna inanılmakla birlikte, uyku
elektroansefalografisi çalışmaları, bunlarda derin uykunun temel yapısı ile herhangi bir
anormalliğin olmadığını göstermiştir. Ancak, derin uykudan hafif uykuya veya uyanıklığa doğru
28
girişin arttığı durumlarda enürezisin olduğunu düşündüren bulgular vardır. Ebeveynler,
problemin daha çok çocuğun derin uykusundan dolayı olduğuna inanırlar. Bu algılama
muhtemelen, ebeveynlerin çocuğu idrar yaptırmak için kaldırmaktaki güçlüklerinden ileri
gelmektedir. Fakat enüretik olmayan çocukların geceleri uyandırılmaları da aynı derece de
güçtür. Birçok araştırmacı, enürezisin gecenin ilk üçte birlik kısmında ve yavaş dalga uykusu
sırasında olduğunu bildirmektedir.
d. Gelişimsel sorunlar: Enüretik çocuklarda hem motor hem de dil gelişiminde gecikme
olduğu saptanmıştır. Bir çalışmada EN dışında herhangi bir sorunu olmayan 35 çocukta
kronolojik yaşa göre kemik yaşındaki gecikme, kontrol grubundan fazla bulunmuştur.
Uzunlamasına yapılan bir alan araştırmasında EN tanısı alan çocuklarda kontrol grubuna göre
iki kat daha fazla oranda gelişimsel gecikme saptanmıştır.
Bir araştırmada enüretik çocuklarda ergenliğe girişinde geciktiği bulunmuştur. Birçok
enüretik çocukta saptanan koordinasyon sorunları gibi silik nörolojik belirtiler de gelişimsel
sorunların başka bir göstergesidir.
Enürezis için meme ile beslenmenin ve ilk doğan çocuk olmanın koruyucu faktörler olduğu ileri
sürülmektedir.
e. Hormonal etkenler: Erişkinlerde gündüz, geceye oranla 2-3 kat daha fazla idrar üretilir.
3 yaşından sonraki çocuklarda geceleri antidiüretik hormon (ADH) salınımları nedeniyle bu
durum yetişkinlerden farklı değildir. Altını ıslatan çocuklarda gece ADH salınımlarının devam
ettiği ve altını ıslatma sorunu olmayan çocuklara göre sabah ADH seviyeleri daha düşük
bulunmuştur.
2. Psikososyal Etkenler:
a. Tuvalet eğitimi: Tuvalet eğitimine erken başlama, katı tuvalet eğitimi ve anne-babanın
uygunsuz veya kayıtsız tutumları zemin hazırlayabilir. Gelişimsel açıdan bebeğin mesane
kontrolünü denetlemesinin olanaksız olduğu bir dönemde tuvalet eğitimine başlanması
inatlaşmalara neden olabilir.
Bu, genellikle titiz ve düzenli bir annenin baskılı tuvalet eğitimine karşı pasif agresif bir
tepkisidir.
29
Tuvalet eğitimine, çocuğun mesane kontrolünü kazanmaya başladığı 2,5 yaş civarında
başlanması daha uygun olur. Bu dönemde çocuk tuvalete uygun aralıklarla götürülür ve
tuvaletini uygun yere yapması desteklenir.
Gündüzleri bezlenmeyen çocuk, tuvaleti dışında idrar yaptığında bu sorunun üzerinde pek
durulmamalı, daha çok önceki “başarıları” hatırlatılarak uygun davranışları pekiştirilmelidir.
Çocuk tuvaletini söylemeye başlar başlamaz artık geceleri de bezsiz yatırılabilir.
b. Zorlu yaşam olayları: Aile düzenindeki önemli değişiklikler ve kayıplar gibi zorlu yaşam
olayları, özellikle sekonder EN’da nedensel açıdan önem taşır. Ailede ölümler, ayrılıklar,
boşanma, geçimsizlikler, hastalıklar ya da okulda başarısızlıklar gibi yaşam olaylarının
yaratacağı anksiyete enürezis ile ifade edilebilir.
Kardeş doğumu ile başlayan daha alt gelişim düzeylerine gerileme olabilmekte, bazen altını
ıslatan kardeşe duyulan saldırgan duyguların ifadesi olarak açıklanabilmektedir.
Eşlik eden psikiyatrik sorunlar:
Birçok enüretik çocukta psikiyatrik bozukluk olmamakla birlikte, bu çocuklarda psikiyatrik
bozukluk olasılığının diğer çocuklardan daha fazla olduğu belirtilmektedir.
EN tanısı alan çocukların benlik saygılarının kontrol grubuna göre daha düşük olduğunu, sorun
düzelince benlik saygısının normale döndüğünü gösteren çok sayıda çalışma vardır.
Ayırıcı Tanı:
İnatçı altını ıslatmaların ayırıcı tanısında idrar yolu enfeksiyonları, ektopik üreterler,
epispadias, pubis kırıkları, spina bifida, geniş mesane boyun anomalisi, üriner sistem cerrahisi
komplikasyonu (iatrojenik enürezis ) gibi ürolojik sorunlar, hipertiroidizm, diabetes insipitus
ve diabetes mellitus gibi endokrinolojik sorunlar, epileptik nöbetler, orak hücreli anemi ve
bazı hemoglobin anormallikleri ve alerjik nedenler de akla gelmelidir.
İdrar yolu enfeksiyonları özellikle kızlarda EN sebebi olabilmektedir. Bir çalışmada enüretik
kızların %24’ünde yalnızca antibiyotik kullanımı ile belirgin bir düzelme saptanmıştır.
Bu nedenlerle başvuran her çocuğa rutin idrar tetkiki yapmak gerekir. Enüretiklerin ancak
%1’inde radyolojik olarak gösterilebilen bir lezyon saptanmıştır. Bu nedenle, öykü ve
muayenede patoloji düşündürmeyen olgulara ileri tetkikler yapılması gereksizdir.
Ayrıca kronik konstipasyonu olan çocuklarda da mesane kapasitesi küçüldüğü için EN ortaya
çıkabilir.
30
Altını Islatan Çocuğa Yaklaşım:
- Bu durum birçok çocukta sık görülmektedir ve utanılmaması gerekmektedir.
- Altını ıslatan çocuğu cezalandırmak, kabullenmemek uygunsuz ve etkisizdir.
- Çocuğun dikkati probleme yoğunlaştırılmamalıdır.
- Başarısızlıklar dikkate alınmamalı, başarı ödüllendirilmelidir.
5-6 yaşından önce tedaviye başlamak nadirdir. Bu yaşlardan daha küçük enüretik çocuğu olan
ebeveynlere problemlerine çözüm bulmak için danışmanlık yapılır. Fakat 6 yaşından büyük
olanlar daha aktif yardıma ihtiyaç duyarlar.
Tedavi yönteminin seçimi nedensel etkenlere, çocuğun yaşına, sorunun sıklığına, sonuçlarına ve
tedavinin aciliyetine göre yapılır. EN tedavisinde çeşitli tekniklerden birkaçının birlikte
kullanılması önerilir. İlaç tedavisine ancak zorunlu durumlarda başvurulmalıdır. Tedavide
çeşitli tekniklerin birlikte kullanılması şeklinde çok yönlü yaklaşımlardan söz edilmektedir. Bu
teknikler şunlardır:
a. Motivasyon Teknikleri:
Kayıt tutma ve ödüllendirme: Enürezis tedavisinde takvim tutma ve ödüllendirme teknikleri
hem çocuğun motivasyonunu artırıcı hem de sorumluluk verici yöntemlerdir. Çocuk ıslak veya
kuru geceleri bir takvim üzerinde işaretler. Yazma bilmeyenler güneş ve yağmur resmi ile
bilenler yazı ile belirtebilirler. Bu işaretler kesinlikle çocuğun kendisi tarafından yapılmalıdır.
Haftalık kontrollerde kuru günler çoksa çocuk ödüllendirilir (çocukla onun istediği bir oyun
oynamak gibi). Duygusal içerikli ödüller (aferin denmesi, kucaklama, başını okşama, başarısını
abartma vb.), somut ödüllerde (oyuncak, yiyecek vb.) göre daha etkilidir.
Sıvı kısıtlanması ve gece uyandırma: Akşam yemeğinden sonra sıvı alınmasının (çay, kola,
karpuz vs.) kısıtlanması uykudaki idrar miktarını azaltabilir. Sıvı kısıtlaması konusunda
sorumluluk çocuğa verilmeli, konunun yeni bir inatlaşma odağı haline gelmesi engellenmelidir.
Çocuk yatarken mutlaka tuvalete gitmeli ve yattığında tuvalet için kalkma konusunda kendini
koşullandırmalıdır.
Çocuklar uyuduktan 1-1.5 saat sonra uyandırılıp tuvalete gitmesi sağlanırsa sıvı kısıtlamasının
başarısı artar. Çocuğun gece tam olarak uyandırılması gerekir. Yarı uyur tarzda idrarının
yaptırılması, uykuda idrar yapma gibi yorumlanır.
b. Mesane Jimnastiği:
Mesane Eğitim Eksersizleri: İşeme sıklığı ve atılan idrar miktarı birkaç gün izlenerek
bir baz elde edilir. Bunun için çocuğun, küçük bir plastik kaba idrarını yapması ve ailesinin bunu
iki üç gün süreyle ölçmesi ve sıklığını kayıt etmesi istenir.
31
İdrar yapma sıklığı günde 5 ile 7 defadan fazlaysa ve idrar volümü her yaş için 30 cc den daha
az ise küçük fonksiyonel mesane kapasitesi düşünülür ve bunu artırmaya çalışılır. Her gün belli
zamanda, genellikle sabahları veya okuldan sonra, çocuğun fazla miktarda sıvı içmesi (500 cc
kadar) ve idrar yapmayı mümkün olduğu kadar ertelemesi istenir. Atılan volüm haftada birkaç
defa ölçülür. Amaç, yeteri kadar idrarı tutabilen bir mesane kapasitesine ulaşmaktır. Bu
yöntem tek başına veya sfinkter eğitim eksersizleri ile birlikte %30 ile %35 çocukta
başarılıdır.
Sfinkter Eğitim Eksersizleri: Çocuktan gündüz idrarını yaparken birçok defa aniden
kesmesi ve tekrar yapması istenir. Bu teknik sfinkter kaslarının tonusunu artırabileceği gibi
çocuğun idrar yapma kontrolünün farkında olmasını da sağlar. Bu yöntemi daha çok 9 yaşından
büyük çocukların uygulayabildikleri bilinmelidir.
c. Koşullandırma (Alarm cihazı):
Yukarıda belirtilen teknikler ile sonlanmayan enüreziste tedavi planının diğer fazı olan
koşullandırmaya geçilir. Zekâ özürlü çocuklar ile yukarıdaki önerileri herhangi bir şekilde takip
edemeyen çocuklarda da tedaviye bu fazda başlanır.
Koşullandırma eğitiminde çocuğun az miktarda idrar yapmasıyla bile etkin duruma geçen
alarmlar yer alır. Cihaz pamuklu bir örtüyle ayrılmış iki tane metal levha, düşük voltajlı bir
devreyi sağlayan bir pil, bir anahtar ve bir zilden oluşur.
Yatak yapıldığında metal levhalar çocuğun pelvisini rahatsız etmeyecek şekilde yerleştirilir.
Çocuk idrarını yapmaya başladığında pamuklu örtü ıslanarak devreyi tamamlanır ve zil çalar.
Çocuk uyanır, anahtarı kapatır ve mesanesini boşaltmak için kalkar.
Bu sırada yatak yeniden yapılır ve çocuk yatağına geri gelmeden önce metal levhaların arasına
kuru olan pamuklu yeni bir örtü konur.
Alarm yöntemi ile koşullandırmanın psikoterapi gibi diğer tedavi modalitelerine göre
üstünlüğünü gösteren çalışmalar da vardır.
Bir ay içinde %75-86 oranında etkili olduğu bildirilen bu yöntemin bir sakıncası da aileleri uzun
süre meşgul etmesidir. Alarm cihazı, tedavi sonlandıktan sonra da %56 ile en yüksek oranda
kalıcılığı (rekürrens olamayan) olan tedavi seçeneği olarak değerlendirilmiştir. Tedavinin
tamamlanması için en az 2 ay gereklidir.
d. İlaç Tedavisi:
Genellikle ilaç tedavisine; davranış terapilerini bir ay süreyle uygun şekilde uygulamış fakat
sonuç alınmamış vakalarda başlanır. İlaçların en çok altı ay süre ile kullanılması önerilmektedir.
32
İlaçlar kesildikten sonra enürezisin iyileşmesi veya tekrarlamasıyla ilgili farklı sonuçlar
bildirilmektedir. Birçok çocuğun ilaçlar ile başlangıçta hızlı düzeldiği ve üçte birinde tam iyilik
olduğu belirtilmektedir. İlaçlar, çocuk kuru kalmayı çok istiyorsa ya da tatile veya bir
yakınının yanına gidecekse kullanılmalıdır.
Unutulmaması gereken nokta, tek başına ilacın enürezisi tedavi etmeyeceğidir. İlaç
bırakıldığında genellikle bozukluk tekrarlar ve kullanım sırasında ilaca tolerans da ortaya
çıkabilir.
EN tanısı alan çocukların 15 yıllık bir izlem çalışmasında bu çocukların 10 yaşından sonra
davranım bozukluğu ve anksiyete bozukluğu açısından risk altında olduğu saptanmıştır. Bu
nedenle EN’nın erken dönemlerde tedavisi daha da önem kazanmaktadır.
OLUMLU DAVRANIŞ KAZANDIRMA
ÇOCUKLARDA OLUMSUZ DAVRANIŞLAR NE ZAMAN ORTAYA ÇIKAR?
Olumsuz anne baba tutumları
Anne baba tarafından duyulmadığını, anlaşılmadığı hisseden çocuk bunu duyurmak için daha
aşırıya gidecek, daha çok ağlayacak ve kendini duyurmaya çalışacak tır. Ya da daha farklı
davranış bozuklukları gösterebilecektir. İçine kapalı, anti sosyal, problemlerini aile dışında
başka kişilerle çözmeye çalışan, size karşı her davranışında savunmaya geçen, altını ıslatan,
anne-baba işbirliğine yatkın olmayan, başkasının malını izinsiz alan, tırnak yiyen, saldırgan,
okulda tembel, ders çalışmayan ve değişik şekillerde kendine zarar verme davranışlarında
bulunan bir çocuk olabilir.
Çocuktan yaşının üstünde bir beklenti, çocuğun kısa zamanda okuldan ve derslerden
soğumasına neden olabilir ve davranışlarında bazı olumsuzluklar ortaya çıkabilir. Zaman
içerisinde çocuğun oyuncakları kasıtlı olarak kırmaya başlaması, olur olmadık zamanlarda
ağlaması, yemek yememek için direnmesi, her şeyin üzerinde zıplaması gibi davranış
bozuklukları meydana gelebilir.
Bizler, yetişkinler olarak çocuğumuzla ilgili nerede hata yaptığımızın farkında olabilirsek,
kısa zamanda çocuğumuzun olumsuz davranışlarını olumlu yöne çevirebiliriz.
Hitap şekli !!!!!!!!
Çocuklara hitap şeklimiz çok önemli. Olumsuz davranışların en önemli nedenlerinden birisi
sizin çocuğunuza nasıl hitap ettiğiniz ve nasıl seslendiğinizdir. Siz çocuğunuza devamlı
yaramaz, terbiyesiz derseniz ahlaksız gibi kelimelerle nitelendirmeler yaparsanız, o çocukta
olumlu zaten davranış gözlemleyemezsiniz. “Bir adama kırk gün delisin, delisin, delisin denilse,
deli olur…veya hastasın hastasın denilse hasta olur.”
Biz de çocuğumuza kırk gün aynı şekilde seslenirsek çocuğun kullandığımız ifadelere
benzediğini görürüz. Yani bizler çocuğumuzun nasıl olmasını, nasıl bir şekil almasını istiyorsak
ona göre hitap tarzı kullanmalıyız.
Öykü
Afrika’da Gana isimli ülkede Ashanti adıyla anılan bir aşiret var. Bu aşiretlerin
adetlerinden birisi şudur: Çarşamba günü doğan çocuklara, Quwaku ismi veriliyor. Bunun
kelime anlamı nedir? “saldırgan” anlamına geliyor. Çocuklara sürekli bu isimle hitap ediliyor.
33
Quwaku gel, Quwaku git. Yani saldırgan gel, saldırgan git. Saldırgan şunu yap… Devamlı olarak
bu çocuklara bu isimle hitap ediliyor.
Araştırmanın devamında şöyle çarpıcı bir sonuç ortaya çıkıyor. Gana’da işlenen suçların
%50’den fazlası, Çarşamba günü doğan, Quwaku isimli çocuklar (Her gün “saldırgan, saldırgan “
diye hitap edilen çocuklar) tarafından işleniyor.
Buradan kendimize çıkaracağımız ders şudur: ben çocuğumun yaramaz olmasını istiyorsam ona
yaramaz şeklinde, yok akıllı, zeki, başarılı, mutlu ve sağlıklı olmasını istiyorsam ona göre güzel
kelimelerle hitap etmeliyim.
NOT: Anne baba çocuklarına seslenirken “aşkım, sevgilim, erkeğim” diye seslenmemelidir.
Çünkü bu tarz hitap, çocukta istenilmeyen bazı duyguların uyanmasına neden olabilir. Siz
çocuğunuzun anne babasısınız. Aşkı, sevgilisi ya da erkeği değil.
Olumsuz Davranışın Nedenleri
1. İlgi Çekme
ÇOCUKLARIMIZDAKİ OLUMSUZ DAVRANIŞLARIN EN ÖNEMLİ SEBEPLERİNDEN
BİRİSİ, görmek istedikleri ilgidir. Çocuklarımız öncelikle, doğru ve olumlu davranışlarla
anne babanın ilgisini çekmek ister. Bu yolla anne babanın ilgisini çekemediklerinde, olumsuz
davranışlara yönelirler. Çocuklar anne babanın ilgisini çekmek için, size elinden gelen
rahatsızlığı yaşatırlar. Çocuk görmezlikten gelinmek yerine cezalandırılmayı tercih eder.
Ne yapmalı?????????
Çocuğun ilgilenilme ihtiyacı içinde olduğunu fark edin ve söz konusu olumsuz davranışları
dışındaki olumlu davranışlarıyla ilgilenin. Gösterilen ilgi ve sevgi karşısında hiçbir canlı
duyarsız kalmaz. Bazen ilgi çekmek amacıyla çocuklar olumsuz davranmak yerine, ana baba
ya da yetişkinlerle işbirliği yoluna gidip kendilerinden istenildiği gibi davranma yolunu
seçerler. Burada büyüğe düşen görev çocuğun bu işbirliğini pekiştirmektir. Aksi takdirde
çocuk dikkat çekmek için zararlı maddeye başlar ve bu alışkanlık haline gelebilir. Arada
sırada yoğun ilgi gösterip daha sonra ilgisiz kalmak da olumsuz davranışlara neden
olabilir.Anne baba çocuklarına yeteri kadar ve sürekli ilgi göstermeli,gerektiğinde onları
sevmeli,okşamalı,kucaklamalı ve öpmeliler.Kaç yaşında olursa olsun.
2. Güç Çatışması
Olumsuz davranışlardan bir diğeri şu fikirdir.”Çocuklarım benim dediğimi yapmak
zorunda” deyip ona emirler yağdıran anne baba sadece anlık olarak kazanır ve çocuğa
istediğini yaptırır.Ama bu şekilde çocuğun davranışlarını düzeltme çabaları bu durumda
genelde başarısız olur.Çünkü anne baba bu şekilde davranmaya devam ederse çocuk anne
babaya meydan okur,olumsuz davranışını sürdürür ve geçici olarak durur
Çocuk otoriteye karşı çıktığı, kurallara direndiği zaman kendini önemli hisseder. Böyle
bir durumda onunla güç çatışmasına girer ve kaybederseniz genç gücün işe yaradığı
sonucuna varabilir.
Ne Yapmalı?
Güç çatışmasına girmeden herhangi bir konuda işbirliği, yardım talep edin ve iletişime
geçin. Anne babalar kızgınlıklarını önlemeye ve güç çatışmasına girmemeye çalışmalıdırlar.Güç
34
isteklerine güç ile karşılık verdiğimiz zaman çocuklar gücün değerine büsbütün inanmakta ve
kendileri de bu yolu kullanmaya başlamaktadırlar.
Bazen çocuklarınızın oyunlarda sizi yenmelerine izin verin.
3. İntikam Arayışı :
Eğer güç çatışması devam ederse, çocuklarda intikam alma duygu ve düşünceleri
gelişebilir. İntikam arayışındaki çocuklar,sevilmediklerine inanmışlar ve anne babaları
tarafından nasıl incitilmişlerse anne babalarını o şekilde inciterek önemsenmeye çalışırlar.Ne
yaparsanız yapın siz zalim, anlayışsız diktatör biri olarak görülebilirsiniz. Sizi yenemezler ama
incitebilirler. Yaşadıkları çevreye güvenlerini yitirmiş öz saygısı düşük gençler böyle
düşünebilir bu düşünceye bağlı davranışlar sergileyebilirler.
Ne Yapmalı?
İncinmiş hissetmemeye çalışın, çocuğun sorunlar ve umutsuzluk içinde olduğunu fark edin
ve iletişim kurarak yardım etmeye çalışın.
4. Yetersizlik Duygusu
Yetersizlik duygusuna sahip olan çocuk, yetersizliği ile kendini anlatır, beklentisi
başarısızlıktır ve sorumluluktan kaçmak için yetersizliğini kullanır. Yetersizliğine kendini
inandırmış çocuk, bir daha çaba göstermez, yalnız bırakılmak ister.
ÖRNEK: “Bu Ders Benim İçin Çok Zor, Ne Yapsam Anlayamıyorum”
Ne Yapmalı?
Öğrencinin umutsuzluğa kapılmasına izin vermeyin. Eleştiri ve acıma göstermeyin. Her
olumlu çabayı fark edin ve destekleyin.
ÇOCUKLARDAKİ OLUMSUZ DAVRANIŞLARI OLUMLUYA ÇEVİRME
YÖNTEMLERİ
1- Kararlı olmak
Çocuk eğitiminde kararlı olmak, “evet” ve “hayır”ların statik, yani değişmez olmasıdır. Ortama
göre değişen dinamik yapılı evet-hayırlar çocuğun istediğini yaptırmak için kendine göre bir
davranış kalıbı oluşturmasına zemin hazırlar. Çocuklar bazen misafirlerin önünde, dışarıda alışveriş
esnasında, anne babayı zor durumda bırakacakları durumlarda ve mekânlarda yersiz isteklerde
diretebilir, ağlayabilir, hatta yere yatıp debelenebilirler. Eğer ortamdan çekinip, mahcup olmamak
için pes eder ve çocuklarınızın isteklerini yerine getirirseniz; çocuğunuza şu mesajı vermiş
olursunuz: Benden bir şey istediğinde önce kibarca iste, yerine getirmezsem ağlayarak iste, hala
yerine getirmiyorsam yerlere debelenerek iste, o zaman yerine getiririm.
2- Tutarlı olmak
Tutarlı olmak, çocuktaki bir davranışa farklı zaman ve mekânlarda aynı tepkiyi vermektir. Çocuğun
bir davranışına yalnızken kızmaz, yanında birileri varken “Aaa ayıp!”, “Ben sana öyle yapma demedim
mi?” Türünden farklı tepkiler verirsek çocuğumuzun tutarlı bir kişilik geliştirmesine engel oluruz.
35
Tutarlılık konusunda dikkat edeceğimiz nokta da şudur: çocuğa anne farklı, baba farklı bir şey
söylemekte ve anne ile baba henüz ortak bir birliktelik sağlamamış ise çocuk arada kalır. Ve bu
durumdaki çocukların tutarlı bir kişilik geliştirmesi de zorlaşır. Bunu engellemek için en iyi çözüm
anne babanın önceden, çocukla ilgili kararlar konusunda uzlaşmış ve fikir birliği etmiş olmalarıdır.
3- Sabırlı olmak
çocuklarımız konusunda anne baba olarak bizler doğru davranmaya başladığımızda her şey aniden
değişsin, çocuğumuz istediğimiz gibi davranmaya başlasın gibi beklentilerimiz gerçekçi olmaz.
Davranış değişimi bir süreçtir ve zaman ister. Bize düşen, doğru yöntemleri kullanmakta ısrarcı
olup sabırla beklemek olacaktır. Anne babalar çocuklarının üzerinden ilgilerini eksik etmemeli ve
her fırsatta onlara zaman ayırmalıdırlar.
4-Karşılıklı sevgi ve saygı
Aile ortamı içinde barındırdığı sevgi ile diğer bütün kurumlardan ayrılır. İşyerinde iş
arkadaşlarımızı sevmesek bile karşılıklı saygı ile işlerimizi mükemmel bir şekilde yapabiliriz. Ama
aynı şey aile için de söz konusu olamaz. Aile içinde anne-baba çocuğunu, çocuk anne babayı ve anne
baba birbirini şartsız sevmek durumundadır. “karnen kötü gelirse ben senin annen değilim”
tarzındaki konuşmalar çocuğunuzda devamlı olarak anne-babayı kaybetme kaygısını yaşatır.
5-Karşılıklı kabullenme
Kabullenme her iki tarafın kendisini reddedilme korkusu olmadan dürüstçe ve açıkça ifade
edebilmesidir.Çocuğumuzu,eşimizi,işimizi severiz ama sevdiğimiz ölçüde kabul etmeyiz.Çocuğumuzu
severiz ama onun her çocuk gibi dışarıdan üstünü başını kirleterek gelmesini,kırık not
almasını,yavaş yemek yemesini vb kabullenemeyiz.Çocuklara “benim istediğim gibi davrandığın
zaman seni severim” mesajı verilmiş olur.Bu da sevgiden çok menfaat ilişkisine girer.
Çocuklarınızı olumlu olumsuz tüm özellikleri ile kabullenip olumlu özellikleri gördüğünüz zaman
mutlaka bunu ödüllendirip davranışı pekiştirmelisiniz.
6-Zaman Ayırma
Çocukların anne babayla birlikte geçireceği özel zaman dilimlerine ihtiyacı vardır.
Özellikle çalışan anne babalar eşlerinin ve çocuklarının çok önemli olduğunu söylemelerine
rağmen,bütün zamanlarını işleri ile doldururlar.Bu durum da çocuklarına veya eşlerine nitelikli
zaman ayıramazlar.Özellikle çocuklara nitelikli yani sadece onlarla ilgilendiğimiz başka hiçbir şeye
dikkatimizi vermediğimiz zamanlar ayırmalıyız.
36
ÖZGÜVEN
ÖZGÜVEN VE BAŞARININ TEMELLERİ
Başarılı bir yaşamın temelinde çalışmak vardır. Çalışma ortamı ise içinde; yeniliklere açık olma,
ilgi, çalışmayı sevme, verimli çalışma ve kaliteli iş üretme gibi eğilimleri barındırır.
Yaşadığımız çalışma ve rekabet ortamında, ister öğrenci ister meslek elemanı olarak her
aşamada performansımızın değerlendirilmesine ihtiyaç duyulur. İşte bu değerlendirme
sürecinin sonucu olan kıyaslanma durumu özellikle çocuklar için bir sorun olarak karşımıza
çıkar. Bu değerlendirme sonucunda ise çocuklar başarılı ve başarısız olarak ayrılırlar.
Çocukların sosyal yaşamda ve okulda karşı karşıya kaldığı bu değerlendirmeler ve beklentiler
benlik saygılarını ve kendilerine olan güvenlerini tehdit etmektedir.
Özgüven, bir çocuğun kendisine yönelik iyi duygular geliştirilmesi sonucu kendisini iyi
hissetmesi demektir. Başka bir deyişle “ Kendisi olmaktan memnun olması ve bunun sonucu
kendisi ve çevresiyle barışık olması” demektir.
Anne baba olarak görevimiz; çocuklarımızı kendi istek ve hayallerimize alet etmeden,
kendimizden bağımsız olarak kabul etmek ve gelişmeleri için ortam ve içsel güç yaratmaktır.
Ayrıca erken yaşlardan beri süregelen desteğimizi, çocuğun kendi üzerinde denetimi arttıkça,
yavaş yavaş çekip çocuğun başarısını sahiplenmesi için geri planda kalmayı da öğrenmemiz
gerekir. Beklentilerimizin çocuğun yapabileceği şeylerin üstünde olması ise onun başarıya
ulaşmasına engel olacaktır. Kişinin bütünsel gelişimi, özgüveni ve çevresinin desteğinin
başarıya ulaşmada etkin rol oynadığı unutulmamalıdır.
Çocuğun kendine olan güveninin bir gecede oluşmadığı ve tek bir etkene bağlı olmadığı
bilinmektedir. Fakat bu güven duygusu başta anne baba olmak üzere sosyal çevre tarafından
şekillendirilir. Özgüven, ebeveynle paylaşılan yaşantılar aracılığı ile süreç içinde oluşur.
Özgüven oluşumu için sevgi şarttır. Anne babası tarafından her şartta sevildiğini hisseden
çocuklar hayatta her zaman bir adım öndedirler. Eğer çocuk anne babasının dünyasında yerinin
güvende olduğunu bilirse, daha büyük bir dünyaya daha çok güven duyarak girerler.
Çocukların üzerine düşen görevleri, anne baba söylemeden yapmaması, son zamanlarda sıklıkla
duyduğumuz bir olay. Anne baba çocuğuna yapması gerekeni söyleyerek zamanla, çocukların
iyiliği adına, çocuklarının yapması gereken her türlü görev ve davranışı kendileri üstlenmiş
oluyorlar. Bu üstlenmeden dolayı çocuk bir türlü büyüyemiyor ve bir türlü özgüven
sağlayamıyor.
Örneğin; çocuğunuzun odasını çocuğunuzdan daha iyi toplayabilirsiniz. Ancak ona nasıl
yapacağını açıklayıp, odasını toplarken onu izlemek ve yapamadığında yardım etmek, kısa
vadede işi uzatıyor gibi görünse de, uzun vadede işinizi çok kolaylaştıracaktır.
Çocuğunuza özgüven kazandırmak için yaptıklarınız çevreniz ve hatta aile büyükleriniz
tarafından “gaddarlık” olarak bile nitelendirilebilir. Ancak bu şekilde davranmamak
çocuğunuzun ilerleyen dönemlerde de “çocuk” olarak kalmasına neden olacaktır.
37
Çocuğumuza özgüven ve sorumluluk duygusu verebilmek için, onlara gerektiğinde müdahale
edebilecek kadar yakın, ancak karışmayacak kadar uzakta olmamız gerekir.
ÇOCUKTA ÖZGÜVENİN OLUŞMASINI NELER ENGELLER?
Çocukların özgüven duygusunun gelişmesi için, anne babaların vazgeçmesi gereken bazı
davranışlar vardır. Bunlar;
 Çok yüksek beklentiler
 Olumsuz beklentiler
 Çifte standartlar
1- ÇOK YÜKSEK BEKLENTİLER (Çocuk Robot Değildir!!!)
Çocuklardan çok yüksek beklentiler içine girdiğimizde, istediğimiz davranışları anında
göremediğimizden çocuklarımızı bir kenara itip, onların potansiyeli ile ilgili bir umutsuzluğa
düşebiliriz. Bu durum ise onları kendine güvensiz hale getirmekten başka bir işe
yaramayacaktır.
Örneğin Matematik birinci yazılısından 45-50 alan bir çocuğa ikinci sınavdan yüz alırsa hediye
alacağını söylemek, çocuğun hedefine ulaşmasını engelleyecek ve özgüvenini yitirmesine neden
olacaktır.
2- OLUMSUZ BEKLENTİLER (Eğer yapabileceğini düşünüyorsan yapabilirsin. Eğer
yapamayacağını düşünüyorsan haklısın.)
Çocuğunuza yapması için bir iş veriyorsunuz ama o işi yapmasının mümkün olmadığını
düşünüyorsanız, çocuk o işi yapamaz. (Öğrenilmiş çaresizlik ve kendini gerçekleştiren
kehanet)Bu sizin olumsuz bir beklenti içinde olduğunuzu gösterir. Yapılması gereken
çocuğunuzun potansiyeline uygun bir iş vermek ve yapabileceğine dair ona güvenmektir.
Böylece çocuğunuz da kendine güvenecek ve o işi yapabilmek adına elinden geleni yapacaktır.
Balıklarla yapılan bir deney bu konu için önemli bir örnek oluşturmaktadır. Bir büyük
akvaryumun içine birkaç tane küçük balık ve onları yiyebilecek büyüklükte bir büyük balık
konmuştur. Deneyin başında büyük balık küçük balıklardan bir kaçını yemiştir. Deneyin ikinci
aşamasında akvaryumun ortasına cam bir bölme konmuş ve büyük balık ve küçük balıklar
birbirinden ayrılmıştır. Büyük balık uzunca bir süre küçük balıkları yemek için saldırmış ancak
her seferinde cam engele takılmıştır. Saatlerce ulaşıp vazgeçtikten sonra, deneyin üçüncü
kısmında aradan cam bölme kaldırılmıştır. Ortama yeni küçük balıklar eklenmiştir, ancak büyük
balığın saldırıda bulunmadığı gözlenmiştir.
Bizler de çocuklarımızı her seferinde engeller ve yapamayacağını söylersek, çocuklarımız da
farklı durumlarda kendilerinde deneyecek cesareti bulamayacaklardır.
3- ÇİFTE STANDARTLAR (Yaptıkların o kadar çok bağırıyor ki, söylediklerini
duyamıyorum.)
38
Birçok anne baba kendilerinin değişik haklara ve ayrıcalıklara sahip olduklarına inanırlar, ama
bu hakların çocuklarında da olmasını kabul etmezler. Anne baba olarak çocuklarınızdan doğru
davranışlar istiyorsanız öncelikle sizler yapmalısınız ki, çocuklarınız da söylemeksizin o
davranışı rahatlıkla yapsınlar.
“Çocuk dediğinizi değil yaptığınızı yapar.”
Anne babalar çocuklarının istediği gibi şekilde davranmasını isterler. Ancak çocuklar
istediğiniz gibi değil yetiştirdiğiniz gibi olur. Çocuklar, anne babanın davranışını model alarak
davranışlarını düzenlerler.
ÖZGÜVENİ GELİŞTİREN ETKENLER
1- GENİŞ BİR MEKAN
Çocuklar rahat oyun imkanına kavuşturulmalıdır. Evlerimizde genellikle en küçük odalar çocuk
odalarıdır. Mahalle kültürü ve müstakil evlerden uzaklaşan çocuklar için tek çare ev ve
odalarıdır. Bilgisayar ve televizyon başına kilitlenen çocuk, asosyal ve içe kapanık
olabilmektedir. Büyüme çağında çocuğumuzun enerjisini atabilmesi için ferah ortamlara
ihtiyacı vardır.
Yapılan bir araştırmaya göre çocuk 18 yaşına gelene kadar anne babasından ortalama 148000
defa “hayır, olmaz, dokunma, dokunma, yapma” gibi kelimeler duyuyor. Böylece 18 yaşına
gelmiş çocukların “yapamama” özellikleri gelişiyor. Bu durum çocukların özgüvenini de
zedelemektedir.
2- ÇOCUKLARI OLDUĞU GİBİ KABULLENMEK
Çocuğumuzu olması gerektiği gibi değil, olduğu gibi kabul etmeliyiz. Her an denetlenen ve belli
koşulları sağladığında sevgi gören çocuk ilerleyen yaşlarda kişilik bozuklukları gösterebilir.
Çocuklarınızı olduğu gibi kabul edin. Sonrasında gelişmeleri için elinizden geleni yapın. Mutlu
olan çocuk başarıyı yakalayacaktır.
3- ÇOCUKLARIN GÜZEL YANLARINI KEŞFETMEK
Anne babalar çocuklarındaki eksik ve hatalı yönleri görmek yerine, onun güzel davranışını
görmeli ve desteklemelidir.
Anne babalara “Çocuğunuzun en güzel özelliği nedir?”, “Çocuğunuz en iyi neyi yapar?”
dediğimizde birçok anne baba hemen cevap verememektedir. Ancak bu soru olumsuz hali ile
değiştirildiğinde cevaplar arka arkaya gelmektedir. Bunun nedeni olumluya değil olumsuza
odaklı olmamızdır.
Acaba kaç anne var akşam eşi eve geldiğinde çocuğunu şikayet etmek yerine çocuklarının
yaptığı güzel şeyleri söyleyen?
Konu ile alakalı güzel bir kıssa vardır.
39
Gelin kaynana bir türlü anlaşamıyorlarmış. Bir değil iki değil sürekli tartışmalar, birbirini
yemeler. Annesiyle Eşi arasında kalan koca da iki ucu çamurlu değnek hesabına sessiz
kalıyormuş.
Derken gelin artık isyan etmiş. Kaynanasını ortadan kaldırmayı kafasına koymuş.
Zira artık bu kadarına da dayanamamış. Ve kaynanayı zehirleme kararı almış.
Tanıdığı, yaşlı bir Eczacıya gidip derdini anlatmış. Ondan, kaynanasını zamanla zehirleyerek,
şüphe çekmeden öldürecek bir zehir vermesini rica etmiş.
Adam düşünmüş taşınmış tamam bu iş demiş. Derken eline bir şişe içinde zehiri vermiş. Bunu,
“yemeğinin içine birkaç damla katacaksın. Ama senin zehirlediğinden şüphe edilmemesi için,
aranız çok iyiymiş gibi ona güzel davranacak, güzel sözler söyleyecek ve hürmette
bulunacaksın.”
Gelin de adamın tüm dediklerini yapmaya başlamış. Kaynanaya bir hizmet bir hürmet o biçim
her şey. Derken kaynana da gelini bu hürmetten dolayı affetmiş. Zamanla araları da düzelmiş
ve hiç tartışma olmamış. Birkaç hafta sonra da gelin kaynanasına karşı hata yaptığını anlayıp,
onu sevmeye başladığını, ölmemesi gerektiğini düşünmüş.
Çok pişman olmuş ancak zehiri katmayı hiç ihmal de etmemiş. Hemen Eczacıya gidip bu zehri
temizleyecek, panzehirini rica etmiş. Hata ettiğini, kaynanasını yanlış tanıdığını söylemiş.
Adam geline bakıp başlamış gülmeye.
-Kızım sana verdiğim o şişede sadece su vardı. Ben sana, ona iyi davranman gerektiğini
öğrettim.
4- ÇOCUKLARINIZA GÜVENMELİSİNİZ
(Çocuklarınıza güvenin ki onlar da kendilerine güvensinler)
Anne babalar çocuklarının özgüven kazanmasını istiyorlarsa önce ona güvenmek zorundadırlar.
Bu konuda Sultan II. Murat’ın henüz 12 yaşındayken Osmanlı tahtını Şehzade Mehmet’e
bırakması çocuğuna duyulan güvenin, Sultan II. Mehmet’in 21 yaşında İstanbul’u fethederek
“Fatih” olması ise özgüvenin en güzel örneğidir.
Bizler çocuklarımıza gerçek manada güvenmedikçe onların kendilerine güvenmelerini beklemek
fazla iyimserlik olur. Çocuklara küçük yaşlardan itibaren yaşına uygun görev ve sorumluluklar
yüklemek şarttır.
5- ÇOCUKLARDAKİ OLUMLU DAVRANIŞLARI YAKALAYIN
Anne babalar çocuklardaki olumsuz davranışları daha çok görürler. Bundaki amaç olumsuz
davranış gördüğünde çocuğu uyarmak ve olumsuz davranışın tekrarını engellemektir.
Çocuğunuz her gün eve gelirken üstünü başını kirletiyorken, bugün eve temiz gelmiş olabilir. Ya
da her gün yatağını dağınık bırakırken bu sabah toparlamış olabilir. Bunları lütfen görün ve bu
fırsatı kaçırmayın
Eski zamanlarda bir köyden İstanbul’a giden birine İstanbul’u sormuşlar. Adam: “ İstanbul’un
her tarafı cami, cemaat tıklım tıklım dolduruyor camileri. İstanbul çok güzel bir yer.” demiş.
Bir zaman sonra aynı köyden başka bir adam gitmiş İstanbul’a. Ondan da anlatmasını isteyince:
“İstanbul tam benim istediğim gibi. Her yer meyhane. Herkes içiyor, eğleniyor.” demiş. Tabi
dinleyenler şaşırıyor. “Bu nasıl olur?” İşte bu tamamen bakış açısıyla ilgilidir. Çocuklarımız için
de bu durum geçerlidir. Eğer biz onlara güvenir ve olumlu taraflarını pekiştirirsek onlar da
özgüven kazanıp istendik davranışı tekrarlayacaklardır.
40
6- ÇOCUĞUN YAPTIKLARINA ODAKLANMAK
Çocuklarınızın yapamadıklarına odaklanmak yerine güçlü ve olumlu yönlerine odaklanmak daha
doğru bir ebeveyn yaklaşımıdır. Çocuklarımız güzel ve yararlı bir iş yaptığında bunun mutlaka
dile getirilmesi gerekir.
Anne babalar için çocuğun davranışının sonuçlarından çok göstermiş olduğu çaba ve gelişim
daha önemli olmalıdır.
Evde de yaklaşımımızı çocuğumuzun en son yaptığı davranış değil, bunu hangi niyetle yaptığı ve
kaydettiği gelişim belirlemelidir. Çocuğunuzdaki güzel özellikleri ve çocuğunuzun çabasını fark
etmeye başlarsanız, hızlı bir şekilde olumlu yönde gelişme gösterecektir.
OKUL FOBİSİ
Tanım
Okul fobisi, kuvvetli bir endişe nedeniyle çocuğun okula gitmeyi reddetmesi ya da bu
konuda isteksiz görünmesidir. Okul fobisi olan çocuklar, okula olan isteksizliklerini tipik bir
biçimde bedensel yakınmalarıyla dile getirmeye çalışan, bu nedenle kendilerini evde tutma
yolunda anne babalarını ikna etmeye çalışan çocuklardır.
Okul fobisi, çeşitli nedenlerden ötürü çocuğun okula gitmek istememesi, okula gitmeme
konusunda direnmesidir.
Okul fobisinin en çok görüldüğü yaşlar, 5-6 yaş gurubu ile 11-12 yaş grubudur. 1900′lü
yıllarda okul ve eğitim sürecinin daha sistematik hale gelmesi ile okul fobisi tanımı da
literatüre girmiştir.
Sanıldığının aksine okul fobisi, sadece çocukta okula başladığı süreçte değil, ileriki süreçlerde
de yaşayacağı bir durum olabilir. Bu durum her çocukta görülebilir.
Okul Fobisi Yaşayan Çocukların Temel Özellikleri
 Endişe
 Hassasiyet yoğunluğu
 Duygusal yoğunluk
 Çabuk etkilenme
 Karşı tarafın duygularını fazla önemseme
Okul Fobisinin Ön Belirtileri









Baş ağrıları, karın ağrıları, bulantı-kusma hissi,
İştahsızlık, keyifsizlik,
Uyku düzeninde bozukluklar,
Ortada bir neden yokken gözyaşlarına boğulmak,
Alıngan ve sinirli olma
Okulla ilgili son derece ilgisiz ve isteksizdir.
Genellikle aile bireyleri dışındaki kişilerle olan ilişkilerinde utangaçtır.
Başarı ve takdir kaygısı taşır.
Öğretmenden ve evinin dışındaki yapıdan korkar.
41
 Ev içinde sürekli olarak anne babasının etrafında dolaşır
 Telaşlı, huzursuz ve içe dönük yasamayı seçer.
 Okula gitmemek için herhangi bir fiziksel nedene dayanmayan asilsiz hastalıklar ortaya
atar.
 Arkadaş edinmez.
 Çoğu zaman evde rahattır.
 Şiddetli vakalarda evde de huzursuz olabilirler.
 Çocuk hem kendisinin hem de anne babasının güvenliğinden sürekli olarak endişe eder,
korkar
 Yalnız başına kaldığında kendisini güvende hissetmez
 Karanlıktan çok korkar
 Belirtiler özellikle sabahları ve okul saatlerinde ortaya çıkar ve yoğunlaşır.
Okul Fobisinin Nedenleri
Ayrılma (Separasyon) Anksiyetesi Bozukluğu: Okul fobisine neden olan en önemli
etkendir. Bozukluğunun temel özelliği evden ya da evde bağlandığı kişiden ayrılmaya bağlı aşırı
anksiyetenin olmasıdır. Bağlandıkları başlıca kişilerden ayrıldıklarında bu kişilerin nerede
olduklarını bilmeye ve onlarla ilişki içinde olmaya gereksinim duyarlar. Eve dönme özlemi
içindedirler ve sürekli yeniden birleşme düşleri kurarlar. Bağlandıkları kişilerin bir kaza
geçireceklerine, hastalanacaklarına, kaybolacaklarına, onlara kavuşamayacaklarına dair korku
duyarlar. Tek başlarına kalamazlar, uyku bozuklukları, karın ve baş ağrıları, bulantı,kusma
görülür. Çocuklar özgüven eksikliğiyle aşırı bağımlı hale gelirler.
Ayrılma anksiyetesine bağlı okul fobisi, genellikle karşılıklı bağımlı, patolojik anne-çocuk
varlığında gelişir. Genellikle bu çocukların çok koruyucu anneleri, çok uzak ve soğuk duran
babaları vardır. Bazen ise anne ve baba çocuğa aşırı derecede düşkündür, kendileri de
çocuklarından ayrılmayı bir türlü göze alamamışlardır. Bazen de anne ve babaların kendileri
nörotik ve güvensizdir, çocuğun başına kötü şeyler geleceğinden gereksiz yere korkmuş ve
çocuğu hep evde tutmaya çalışmışlardır. Böylece çocuk kendisi de farkında olmadığı halde
evden uzaklaşınca veya okulda iken annesine, babasına veya kendisine korkunç şeyler
olabileceğinden korkmakta ve bunu engellemek için evde kalmakta ısrar etmekte, zorlandığı
zaman panik içine düşmektedir.
Ailevi Nedenler
Asıl korkulan şey okul değil evden, anneden ayrılmaktır,
Aile bireylerinin birbirlerine aşırı bağımlı olması,
Anne ve babanın çocuğun kendilerine bağlı ya da bağımlı kalmasını istemesi,
Anne babanın kendilerine ve çocuklarına bir şey olacağı konusunda yoğun kaygı duyması,
Çocuğun, anne ya da babasının yokluğunda kendisine ya da anne babasına bir şey
olacağından korkması,
 Boşanma, anne veya babanın başka biriyle evlenmesi veya maddi sorunlardan
kaynaklanan stresli bir ev yaşamı,





42
 Çocuğun yeni bir kardeşin doğması, hastalık, yakın birinin ölümü gibi bir stres
faktörünün olması
 Anne babanın gerçekçi olmayan yüksek beklentileri. Bu daha çok, çocukların
başarılarında mükemmeliyetçi bir tutum benimsemek şeklinde kendini gösterir. Çocukla
ilişkilerinde aşırı koruyucu, aşırı verici, mükemmeliyetçi tutumları.
 Ailenin ev değiştirmesi, göç etmesi, çevre değişikliği,
 Anne-babanın uzun süren geçimsizlikleri gibi nedenlerle çocuklarda okul fobisi ortaya
çıkabilir.
Okula Bağlı Nedenler
 Duyarsız, sürekli emir veren bir öğretmen ya da başka bir okul personeli,
 Uygun olmayan bir sınıf içi yerleştirme, özellikle de çocuğun fazla tehditkar bulduğu bir
yere oturtulması,
 Teneffüs, sesli okuma, sınıf önünde ders anlatma, beden eğitimi gibi etkinliklerden
korkup, gerçekleştirmede güçlük çekmesine rağmen bunları yapması için zorlanması,
 Okulda ya da okul yolunda fiziksel olarak tehdit edici bir yerin ya da birilerinin olması,
 Ahlaki düzeyin çok düşük olduğu, şiddetin ve belirsizliğin hüküm sürdüğü kötü bir okul
ortamı,
 Okulda hırpalanmasına, reddedilmesine veya kavga etmesine yol açacak bir sosyal
beceri eksikliği.
 Farklı bir ortama girme, yabancılarla tanışma, okul kurallarını öğrenme, kişisel disiplini
geliştirme, grup projelerinde yer alma gibi deneyimlerle baş edememek
Anne babanın hangi tür yaklaşımları okul fobisini körüklüyor?




Aşırı derecede sahiplenme,
Çocuğun yeterince takdir edilmemesi, övgüye değer bulunmaması,
Yaşıtları veya kardeşleriyle özellikle olumsuz anlamda kıyaslanması
Sürekli olarak 'sen yapamazsın, beceremezsin, başaramazsın' gibi ifadeler
Okul Fobisi Yaşayan Çocuğa Yaklaşım nasıl olmalıdır?
- Okul fobisi yaşayan çocuk, şımarıklık yapıyor diye kınanırsa, eleştirilir, uyum sağlaması için
zorlanırsa bu durum ona zarar verebilir. Kaygı durumunu çocuk elinde olmadan yaşamaktadır,
en önemli yaklaşım ona karşı gösterilecek anlayıştır. Bu durum erken çözülmezse ileride
yaşıtları ile geziye gidemez, herhangi bir etkinliğe katılamaz, başka bir evde kalamaz.
- Yeni bir kardeş olması durumunda, çocuğa duyulan sevginin dengeli bir şekilde devam etmesi
gerekir.
- Anne-Baba öğretmenleriyle işbirliği içinde olarak çocuğun okulda güven ortamında olduğunu
hissettirmelidir.
- Çocuğun anne-baba dışında farklı ortamlarda kalabilmesi desteklenmelidir. İlk önce
yakınlarında kalarak alıştırılmalı, daha sonra farklı ortamlarda anne-babasız bağımsız
davranabileceği ortamlar hazırlanmalıdır.
43
- Çocuk okula gitmek istemediği durumlarda okula gitmesi yönünde ikna edilmelidir. Gerekirse,
anne, baba ile gitmelidir bir süre. Çocuğa verilen sözler tutulmalı ve tutarlı davranılmalıdır.
- Okul fobisinin derecelerine göre çocuğun okula alışma süreci desteklenmelidir. Çocuk okula
gidiyor, sınıfa girmiyorsa gerekirse kapıda anne ya da baba beklemelidir.
- Okul fobisi olan bir çocuk, okula ilk başladığı yıllarda öğretmeni tarafından “bırakın okula
alışsın” denildiğinde, bundan ciddi bir yara alabilir. Normal bir çocuk için bu ifade doğru
olabilir, ancak okul fobisi olan bir çocuğun bu durum kaygısını tetikleyebilir. Bu yüzden
tolerenslı ve sabırlı davranması gerekir öğretmenlerin. İlk etapta anneler sınıfa alınabilir,
ikinci gün kapıda olmalarına izin verilebilir, daha sonra biraz daha uzakta bekletilebilir.
- Okul fobisi yaşayan çocuğa öğretmenin özel davranması, onun hassasiyetini dikkate alması
gerekir. “ Ben özel davranamam hiçbir çocuğa” dememeli. Okul fobisi olan çocukla daha samimi
bir iletişim kurmalı. “Bak kocaman oldun, anneni yanında getiriyorsun” gibi tutumlar
gösterilmemeli.
- Okul fobisi yaşayan çocuğun annesi, babası belki bazen günlerce okul kapısında bekleyebilir,
çocuk bir gün mutlaka okula alışacaktır. Bu konuda okul öğretmenlerinin, idarecilerinin anlayışlı
bir tutum sergilemesi gerekir.
TEDAVİ
Ayrılma (Separasyon) anksiyetesi (SAB) tedavisinde bireysel, aile ve grup tedavisi yararlı
olabilir. Bireysel psikodinamik psikoterapide, ayrılık, otonomi, kendilik algısı ve yaşa uygun
bağımsız davranışlar üzerine odaklaşılır. Anne babaların çocuğun ihtiyaçlarını ve bağımsız
davranış isteğini anlamaları için cesaretlendirilmeleri önemlidir.
Farklı çalışmalarda bilişsel davranışçı tedavi (BDT)’nin faydalı olduğu görülmüştür.
Tedavi yöntemleri şunlardır:
a)
Maruz bırakma
b)
Edimsel yöntemler (ödüllendirme, şekillendirme,söndürme)
c)
Bilişsel stratejiler (problem çözme, başa çıkma düşünceleri, kendi kendine konuşma)
d)
Model olma (Uygun davranışın gösterilmesi)
e)
Aile tedavisi (anne babaya anksiyetenin ele alınması öğretilir.
Sistematik duyarsızlaştırma ile ödül sistemi, daha büyük çocuklarda bilişsel stratejiler
oldukça etkilidir. Bu yolla çocuğun anne ve babadan ayrılmasına cesaretlendirilir (ör, diğer
odaya gitme, üst kata çıkma, okula gitme gibi) ve başarılı çabaları için ödüller verilir.
Okul fobisi mutlaka bir çocuk psikiyatristi ya da psikolog tarafından
değerlendirilmelidir.
Öğretmenlere Öneriler
 Çocukları okul fobisi yaşayan anne babalarla çocuklarının sınıf öğretmeni ve okulun
rehberlik servisi işbirliği içine girmelidirler. Bu işbirliği aynı zamanda çocuğun, okul ve
aileyi aralarında ilişkinin olduğu bir bütün olarak algılamasını sağlar, okula uyumunu
kolaylaştırır. Okul aile işbirliği çocuğun ihtiyaçlarını ve kaygıya neden olan faktörleri
keşfetmelerine yardım eder. Genellikle öğretmenin çocuğun okulda olumlu
44








davranışlarını fark ederek övmesi çocuğa onunla ilgili olduğunun mesajını vermesi
zamanla çocuğun kendisini güvende hissetmesine yardım eder.
Çocuğun okulda kendini terk edilmiş ve yalnız hissetmesine yol açacak davranışlardan
kaçınmalıdır
Kaygısı anlayışla karşılanmalı naz, numara yapıyorsun gibi şeyler söylenmemelidir. Çünkü
çocuk gerçekten kaygı duymaktadır.
Okulda çocuğun ilgisini çekecek sınıf içi aktiviteler çoğaltılabilir.
Çocuk sınıf içi çalışmalara katılmaya zorlamaktan kaçınılmalı, başlangıçta kolaylıkla
üstesinden gelebileceği görevleri alması için yüreklendirilmelidir.
Özendirme girişimleriyle birlikte gerekirse önce bir saat, sonra yarım gün ve sonunda
tam gün okula gelmesi sağlanabilir.
Annelerinde okula gelmeleri ve çocuk kendini rahat hissedinceye kadar kısa bir süre
sınıfta oturmaları sağlanabilir.
Çocuk okuldan uzak kalmamalıdır, sınıfa girmiyorsa bile belli bir süre öğretmen odasında
ya da okul bahçesinde durabilir.
Okullar anne ve babaları eğiterek okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı yolundaki
inancı yok edip, aşırı koruyucu tavırlarından kurtulmalarını kolaylaştırılabilir. Bu inanç
kaybolursa otomatik olarak çocuklarda rahatlayacak ve okula başlamadan önce başlayan
kaygılı konuşmalardan etkilenmeyeceklerdir.
Ebeveynlere Öneriler
1)Bu sorunu yaşayan başka ailelerle konuşun, neler yaşadıklarını ve sorunun çözümü için ne
yaptıklarını öğrenin.
2) Çocuğunuza okula gitmenin avantajlarını vurgulayın; okulda yeni arkadaşlar edinebileceğini,
arkadaşları ile çok keyifli vakit geçirebileceğini, eğlenirken yeni şeyler öğrenebileceğini
anlatın.
3) Kendi çocukluğunuzda okula ilk başlangıçta yaşadığınız kaygıları ve pozitif deneyimleri
paylaşın.
4) Onu asla bir şey yapmaya zorlamayın, sabırlı davranın.
5) Çocuğunuza okul konusunda bir çocuk öyküsü okuyun; küçük bir çocuğun okul deneyimlerini
öğrenmek çocuğunuzu yüreklendirecektir.
6)ilk günlerde çocuğunuzu okulunda ziyaret edin, öğretmeniyle tanıştırın.
7) Çocuğun korkuları beden diliyle ifade ettiğini unutmayın (karın ağrısı gibi), fizik sağlığı ile
ilgili temel kontrolleri yaparak (ateşi ölçmek gibi) ona güven verin, sağlığı yerinde ise
çocuğunuzu okula götürün.
8) Çocuğunuzla okula gitme oyunu oynayın, evinizde bir sınıf örneği yapmasını sağlayın, okula
hazırlanmasına yardım edin.
9) Çocuğu sizden ayrı güvenli ortamlarda vakit geçirmeye teşvik edin. Arkadaşlık ve oyun
alışkanlıklarını geliştirme konusunda destekleyin.
10- Korkuları hakkında konuşmaya teşvik edin. Onu yatıştırın ve gün boyunca nerelerde
olacağınız, okulda acil bir durum olduğunda çocuklarla kimin ilgileneceğini ve korkuları
olduğunda okulda kimlerle konuşabileceği hakkında bilgi veriniz.
11 - Okula düzenli devam etmesi konusunda ısrarlı olun. Örneğin yakınmaya devam etseler de
giyinmesine, servisine binmesine ve okula kadar yürümesine yardım edin. Muhalefet etmeye
45
devam etseler de sınıfa girmesine eşlik etmek, sırasına yerleştirmek ve ardından hemen
sınıftan çıkmak gibi konularda ısrar edin.
12- Eğer sorun okulda kalmakta zorlanma ise; çocuğun bir-iki saatliğine, daha sonra yarım gün
sonrada tam gün okula gitmesini sistematik bir yaklaşım kullanarak sağlayın.
13- Çocuğun, ailesini, önce günde iki kere sonra bir kere aramasına izin verin. Daha sonrada bu
ayrıcalığı ortadan kaldırın.
14- Okula devam etmesi ve muhalefet etmemesi karşılığında evde ya da okulda başka
ayrıcalıklar vermek gibi bir takım ödüller sunun.
46

Benzer belgeler