Bülteni İndirmek İçin Tıklayınız - Japon Dostluğu Ertuğrul Şehitleri

Transkript

Bülteni İndirmek İçin Tıklayınız - Japon Dostluğu Ertuğrul Şehitleri
Kazadan Kurtulan Serdümen Hakkı Efendi’nin
Kaleminden
ERTUĞRUL
FİRKATEYNİ
DESTANI
ERTUĞRUL FİRKATEYNİ ŞEHİTLERİ
124. YILINDA ÜNYE’DE
YENİDEN DOĞDU!
Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu
Dinlesün efendim söyleyeyim bir destan
Cümlemizin nusretine tevfik eylesün Hazret-i Yezdân
Gâzi Sultân Hamid şevketlüm ey cân
Emr eylemiş emrine emr ü fermân dediler
Hem vekil-i Peygamberdir hem halife-i rûy ü zemin
Hem adâlet hem sahâvette (cömertlikte) şeref-zemin
Hakikat-i hâli zikr edelim cümleniz olsun emin
Penâhıdır (sığınacak yeridir) cümle mü’minlere cümlesi hakkında şâyân dediler
Târih-i sene bin üç yüz [beş] Temmuz Rûmi
İrâdesi ta’allûk eylemiş (çıkmış) doğru
Ertuğrul Firkateyni hakkında filori
Üç yüz bin lira Osmanlı ihsân dediler
Ümerâ (komutanlar) ve zâbitân gelmişler bir araya
Karar verdiler Şûrâ-yı Bahriye’ye
Hüküm indi nizâm gitti irâdeye
Çaponya râhına (yoluna) şâyân (layık) dediler
Temmuz ikide dediler hakkında irâdesi
Ale’s-sabah Köprü’den hareket çâresi
İki köprü arasında alındı cebhânesi
Saat onda râh-ı revân (yola çıkın) dediler
Şamandradan fora oldu bağımız
Köprü üzerinde emr eder Liman Kumandanımız
Alay sancaklarıyla donadıldı armamız
Galata Köprüsü’nün küşâdına (açılmasına) fermân dediler
Açıldı Köprü göründü önümüz maşaallah
Sefinemizi (gemimizi) görenler dediler bârekallah
Cümlesini hatâdan saklasun Hazret-i Allah
Böyle bir fetin kahraman dediler
Emr olundu musıka çalındı gemici havası
Çımariva oldu askere etdirildi pâdişah duası
Nicelerin ağlar atası ve anası
Hakkımızda hayır dualı fermân dediler
Yedi def ’a çağırdık Pâdişâhım çok yaşa
Takdirde yazılan gelür imiş bu başa
Devletlü Kapudan Paşamız sen de yaşa
Didelerinden Ceyhûn revân dediler
Sarây-ı Hümâyûn’u cümlemiz eyledik ziyâret
Kız Kulesi’nden geçdik Saray Burnu’na gayet
Marmara açığında yol verdik gayet
Hamd [ü] şükr ile râhına revân (yola çıkın) dediler
Ahşam oldu çalındı divân taburu
Kumandanımız bey dedi evlâtlarım edin sabırı
Birinci iskele Marmaris Limanı’nda atarız demiri
Andan dahi râh-ı revân dediler
Ol gece gitdik Marmara açığında hava râkit
Ale’s-sabah Gelibolu gözümüzün önüne oldu râhib (geniş)
Bu şehirdedir Yazıcı Mehmed Efendi ol ulu zâhib
Bir top endaht ile dua-yı selâm dediler
[Üç g]ün üç gecede Marmaris’e vardık selâmet
İki gün limanda eyledik ikâmet
Üçüncü gün eyledik hareket Rados da muayyen gāyet
Bir top endaht ile duâ-yı selâm dediler
Kıbrıs açığında gitdik üç gün üç gece
Dördüncü günü Portı Said limanı göründü göze
Hilâfım yokdur bu destanda kulak verin söze
Şehr-i muazzam hakkaten sa‘id (temiz) dediler
Limanda geldi gılavuz girdi gemiye
Beyaz çamaşurları giydik kulak verdik âmire
Güneşden sıcakdan ayak basılmaz yere
Burası böyle acib (garip) ilerüsi ne hâlde dediler
Girince limanına etrâfını eyledik seyrân
Dostlar gülmüş ise düşmanlar hayrân
Dediler burada böyle firkateyn nerede[n] revân
Yoksa Selanik irşâdına adâlet dediler
TÜRK JAPON DOSTLUĞU VE ERTUĞRUL FİRKATEYNİ
ŞEHİTLERİ ANİTI, TAMAMLANDI. ABDULHAMİT HAN EMRİYLE
FIRKATEYN JAPONYA’YA GİTTİĞİ DOSTLUK ZİYARETİNDEN
DÖNERKEN, FIRTINADAN BATMIŞ VE 550 DENİZCİ ASKERİMİZ
ŞEHİT OLMUŞTU. BUNLARIN DOKUZU ÜNYE’Lİ İDİ VE BİRİ DE
SAĞ OLARAK DÖNMÜŞTÜ. ŞEHİTLER İÇİN ANIT YAPILMASI
FİKRİ ARAŞTIRMACI YAZAR YAŞAR KARADUMAN’IN
ÖNERİLERİNDEN DOĞMUŞTUR. ERTUĞRUL FİRKATEYNİ
ŞEHİTLERİ ANITI TÜRKİYE’DE İLK KEZ YAPILMIŞ, TEK ESERDİR.
Anıt yapma fikrimiz, beş yıl önce başlamıştır.Uzun ve çetin mücadeleler,
kavgalar, inişler, çıkışlar, yakınmalar, protestolar gibi problemlere rağmen eser
ortaya çıkmıştır. Sevinç, gurur benliğimizi sarmışken, geçmiş mücadeleler
yerini tatlı hatıralara bırakmıştır. Anıt, aynı isimdeki derneğimiz tarafından
yaptırlmıştır. Anıtları Koruma Kurulu koruması altındaki hazineye ait Topyanı,
önce kültür ve turizm bakanlığına, anıt yapılması kaydıyla tahsis edilmiş,
sonra da anıtın yönetimi Türk -Japon dostluğu ve Ertuğrul Firkateyn Şehitleri
Derneği’ne, derneğin amacına uygun faaliyetleri için devredilmiştir. Yüksek
anıtlar kurumu proje denetimi için belediyeyi görevlendirmiştir. Belediye
çalışanlarına bu gayretlerinden dolayı teşekkür ederiz. Anıtın inşaatını Müh.
Reşit Erol yapmıştır. Titiz, her şeyde kusur bulan, sabırsız, aceleci, hiçbir şeyi
kolayına beğenmeyen, geçimsiz, kavgacı dernek başkanının kaprislerine
sabırla direnmiş, anıtı bitirmiştir. Ancak Anıtın yapımında maalesef projeye
tam uyulamamıştır. Değişiklikler yüzünden anıtın görüntüsünü maalesef
içimize tam olarak ısındıramadığımızı üzülerek belirtmeliyim.Buna rağmen
içten çalışmaları için kendisine gene de teşekkürü borç biliriz. Derneğimizin
tüm üyeleri, problemler karşısında kararlılıkla, dimdik ayakta durmuş, destek
vermiştir. İstanbul SİMPAŞ GYO derneğimize destek için 16 bin TL bağışlamış,
para dernek kasasına alınmıştır. Anıt için 160 bin TL harcanmıştır. Bunun 92 bin
TL si kültür ve turizm bakanlığı tarafından karşılanmıştır. Bakanımız Ertuğrul
Günay anıtla ilgili başından sonuna kadar tüm isteklerimizi sevgi ile karşılamış,
bizi teşvik etmiştir. Bakanımıza, insan , kültür, sanat haklarına saygılı, hukukun,
hümanizmin üstünlüğünü ön planda tutmasına coşkulu bir şekilde teşekkür
ediyoruz. Ekibi de takım anlayışında aynı felsefeyi uygulamıştır. Bakanımız
anıtın yapılmasını ziyareti ile de denetlemiştir. Sevgimizi nasıl anlatacağımızı
bilemiyorum. Dernek kurucu üyemiz rahmetli bakanımız Refaattin Şahin her
problemimize ortak olmuştur. Onu rahmetle anıyoruz. Açılış törenini görmek
en büyük arzusu idi. Burunucu mahallesi. Anıtın yapımını sahiplenmiş ve
kucaklamıştır. Bu mahalle için ne yapılsa azdır. Mahallenin geleneksel birlikteliği,
kültür, sanat sosyal coşkuları nadir rastlanılan bir özelliktir. Anıt bu yüzden onlar
için vardır. Buranın, sünnet, nişan, düğün, müzik gösterileri, partiler, sanat
çalışmalar ile coşmasını diliyorum. Anıt’ta rantçılığa yer yoktur. Ticaret yasaktır.
Anıt, uluslar arası boyut kazanmıştır. Sinema. TV, internet aracılığıyla dünya
ile kucaklaşmıştır. Bu sevgi saygı ve iletişim ile her yıl binlerce Japon halkının
ziyaretini ümit ediyoruz. Japon geleneğini, bize uzattıkları dostluk içinde
yaşatmak görevimizdir. Ertuğrul Firkateyni destanı yazılmıştır. Güftesi Dr. Sait
Kapıcıoğlu, bestesi büyük dost, şef Taner Çağlayan tarafından yapılmış olup
ilk kez birlikte seslendirmişlerdir Kendisi rahmetli olmuştur. Nur içinde yatsın !
Hürriyet ve Hizmet gazete yetkilileri olan İbrahim Sezen ile Şakir Gürel, sesimizi
duyurmak için bizden daha fazla koşarak destek olmuşlardır. Teşekkürün
yetmediği bu dostluk dayanışmaları yüreklerimize kazınmıştır. Ertuğrul Firkateyni
Şehitleri Anıtı Ülkemizin ilk ve tek eseridir. Şehitlerimizin anılarını Ünye’de
yaşatacak olan bu anıt artık tarihe mal olmuştur Emeği geçenler sağ olsun !
Türkiye’de ilk ve tek Türk-Japon Dostluğu ve Ertuğrul Fırkateyni Şehitleri Anıtı
Ertuğrul Fırkateyni Subayları’nın Tokyo’dan Hareketlerinden önceki fotoğrafı
Oşima’da yaptırılan Ertuğrul Fırkateyni’nin açılış Törenin’de Japon Yetkilileri’nin Saygı Duruşu.
Emr olundu çalındı muzıka yanık havâlar
Taşrada Arablar birbirini paralar
Dediler Aleyke avnullah Sultanzâdeler
Sehâvet’de Hâtem şecaatde Kahraman dediler
Şehrin ahâlisi gelmiş gemiye eylediler ziyâret
Dediler Âl-i Osman Devleti’ndedir adâlet
Bu şehirde vardır birkaç millet
İngiliz Fransız Arab İslâm dediler
Bu şehrin havası güzel şirindir binâsı
Mısır Kāhir mülhak gelüb İngiliz almak istidâsı
Devlet-i Aliye’den kuşanmış kılıç olmuş duâsı
Sıd[dī]k unvânıyle bir şâh dediler
Dört gün ikamet eyledik bu şehirde bir şân ile
Ne kadar vasfını eylesem bu şehri gelmez dile
Muhtasar (kısa) geçelim bu şehri hele
İlerüde var imiş garâib nişân dediler
Ertuğrul Fırkateyni Gazileri’nin hastane önündeki fotoğrafı
Ahşam olunca sefineyi bağladık bir kazığa
Ale’s-sabah yol verdik İsmail’den bakdık gılavuza
Çıkdık Port Said’den gelen geldi her biri benzer domuza
Yol verdik sefineye râh-ı revân dediler
Ahşam oldu gemiyi bağladık koltuğa
Süveyş’den bir vapur gelür benzer Fransa’ya
Yolcu ile dolmuş gider imiş Marsilya’ya Marsilya
havasına emr olundu musıka çalınsun bir marş dediler
Kumandan Beyimize söyleyin ne olmuş bu gemiye
İskandil oldu etrâfına emr olundu tonos demürüne
Dört kulaç su keser üç kulaç gelür yoluna
Hak’dan gelen kazâya râzı belâya sabır dediler
Gılavuz dedi ben de bir mektub yazayım size
Gidin kumandara anladın direktöre
İnşaallah halâs (kurtulup) olub biz de gideriz yolumuza
Eksik değil kazâ-i Osman dediler
O anda bir flika geldi anlatmış başımıza gelen ahvâli
Me’mûr idi Rûşen Kapudan fasih (hatasız) bilürdi Fransız lisânı
Gelüb sefineye dedi şimdi gelecek bir vapur ile Kanal Amirali
Halâs içün bize sa’y [ü] gayret (çaba gösterin) dediler
Bir vapur ile Kanal Amirali geldi sefineyi kurtarmağa
İki duba dahi geldi kömür ile zincir almağa
Biz dahi lop etdik demürü zincire başladık kömür vermeye
Halâs içün inâyet-i Hak kâdirdir Yezdân dediler
Ol gün çok çabaladık ahşam olunca tamamet
Ale’s-sabah oldu bir vapur dahi geldi oldu meded
Kumandan Beyimiz dedi cümleniz Hak’dan dileyin imdâd
Fazlı çok ihsânı çok âzâd eder Allah dediler
Ale’s-sabah oldu cümlemiz yüzümüz tuttuk dergâha
Canı gönülden niyâz etdik ol afi Allah’a
Kim ki vara yanına şânından değildir reddetmek Allah’a
Saat üçbuçukda halâs bulduk şükür Rahmân dediler
Yine eyledik sefineyi yolumuza olduk revân
Geçdik Timsah Gölü’nü Kanal’a girdik hemân
Süveyş’den gelür bir vapur gılavız dedi gemiyi bağlayın
Nizâmı Kanal’ın Port Said’den gelen beterdir dediler
Şiddetli eser idi Yıldız rüzgârı
İşbu bir oldu ki bağlamakda oldu kimsenin kârı
Saldı geminin kıçını karaya oldu zararı
Bize Allah’dan yok mu imdâd dediler
Tornisdan gemi gerüye gitdi ol zaman
Topçu kumandanı Celâl Efendi hemân
Omuzuna almış yomayı bağlamak içün kahraman
Hakkında bu şecaat (cesaret) şâyân (layık) dediler
Dümen ile bodoslama kırıldı kıçdan
Süvâri Beyimizin gözleri görmez yaşdan
Aceb bu kazalar hep geldi Hak’dan
Yoksa gılavızın adâvet küfrânımı (düşmanlığımı) dediler
[Ku]mandan Beyimiz telgraf çekdi İstanbul’a
Başımıza bu hâl geldi emriniz ne ola
Emr-i Pâdişâhidir gideceksin bu yola
Süveyş Havuzu’nda ikmâl fermân dediler
Yedi gün durduk Kanal’da tamamet
Güneşin sıcağından kimsede kalmadı tâkat
Zevâl oluncaya (güneş batınca) değin niyâz edin gãyet
Nil-i mübârek eser idi derde dermân dediler
Sekizinci gün bir vapur geldi bize
Bağlayub bizleri geçdi ilerimize
Biz dahi iki kilid zincir atdılar denize
Süveyş’de bir zaman mihmân (misafirsiniz) dediler
JAPON HALKININ ACISI BİZİM DE
ACIMIZDIR !
Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu
Deprem, tusinami ve nükleer facia, Japon
Toplumu’nda büyük acılara ebep olmuştur.
Belki de izleri yıllarca sürecek bu felaket,
2. dünya savaşı kadar Japon tarihinde iz
bırakmıştır. Karakterli, gelenekçi ve hümanist
Japonlar!in acısını Türk halkı olarak da
yüreğimizde yaşıyoruz. Türk ve Japon
toplumlarının kültürel ortaklığı, bu acımızı
pekiştiriyor. Osmanlı dönemindeki dostluk
nişanı olarak, Japonya’yı ziyaret eden Ertuğrul
Firkateyni, Oşima’da batmıştı. Beşyüz elli
askerimiz şehit olmuş, altmış askerimiz
ise de sağ olarak kurtulmuştur. Bu kazada
Japon halkının fedakarlığı, muhtar Saito ile
başlamışken , bizzat Japon İmparatoru’nun
emirleri ile doruk noktasına ulaşmıştır.
Japonların iyi bakımları sayesinde hiçbir yaralı
askerimiz kaybedilmemiştir. Japon Halkı o
kadar hassas ve hümanist bir toplum ki, bu
kaza için Oşima’da bir anıt yapmışlar, ayrıca
halkın katkıları ile para yardımı yapmışlardır. Şimdi sıra Türk Toplumu’ndadır. Hemen
şu sıralar, Ünye’de bir anıt yapılmakta, dernek kurulmaktadır: “Türk - Japon Dostluğu
ve Ertuğrul Firkateyni Şehitleri Anıtı. “Ne mutlu ki Ünye’liler Japonların yaşadıkları
facia için, Japonlar’a karşı sevgimizi göstermiştir. Japonya’nın ekonomisi bu yıkımın
altından kalkacak güçtedir. Ama gene de bir vefa olarak sembolik de olsa Türk Japon Dostluk ve Ertuğrul Firkateyni Şehitleri Derneği adıyla bir damla destek olmak
istiyoruz. Evlerimize, acılarını paylaştığımızın nişanı olarak Japon bayrakları asıyoruz.
Van depreminde ülkemize koşan Japon Dr.Atsushi Miyasaki ((41 ) yardımına koştuğu
depremde en verimli çağında hayatını kaybetti. Bu insanlık abidesi davranışı Türk halkı
asla unutmayacaktır. Mesleğine ve topluma saygının şahikasını göstermiştir. Şimdi Dr.
Miyasaki Türk Japon dostluğu, Ertuğrul Firkateyni Şehitleri Derneğimizin onursal üyesi
olarak saygın yerini almıştır. Aynı amaçla yardım ekibinde olan Miyuki Konnai ve Yumeka
Ota’ya şükranlarımızı sunuyoruz. Yapımı devam eden Türk - Japon dostluk anıtı bu
sevginin simgesi olarak ebediyyen Ünye - Topyanı’nda yaşayacaktır. Hümanist Japon
Halkı kardeşimizdir. Onların mutluluğu ve yaralıların iyileşmesi için her gün dua ediyoruz.
Ertugrul Faciasında
Ünyeliler…
Ertuğrul Şehidinin
Sakarya Gazisinin Oğlu
Ünyeli Mehmet
Yaşar Karaduman
1887 yılında, Japon İmparatorunun yeğeni Prens
Akihito Komatsu, bir Avrupa gezisi dönüsünde
İstanbul’da II. Abdülhamit’i ziyaret eder. Abdülhamit,
İmparatorun yeğeninin ardından 1890 yılında
Japonya’ya bir savaş gemisi ile iade-i ziyaret
yapılmasını ister. Bu ziyaret için Ertuğrul Fırkateyni
seçilir. Fırkateyn, hem yelken hem de makine ile
hareket ediyordu, üç direkli geminin ana hareket
noktası yelkendi. 600 beygir gücündeki makinesi
de yardımcı bir itici kuvvet oluşturuyordu. 2 bin 400
ton ağırlığında, ahşap bir gemi olan Ertuğrul, 25
yaşındaydı.
Kafile Başkanı Albay Osman Bey, gemi komutanı
Yarbay Ali Bey’di. Gemide özel olarak seçilen 56’sı
subay toplam 607 kişi vardı. O yıl Bahriye Okulunu
bitiren genç teğmenlerin tamamı gemiye alınmıştı.
Gemi, imparatora mücevherli imtiyaz nişanı ve
hediyeler götürecekti.
Aynı zamanda Osmanlı Devletinin denizlerde
bitmediği gösterilecekti. Geminin uğradığı
ülkelerdeki Müslüman halkların da sahipsiz olmadığı
vurgulanacaktı.
14 Temmuz 1889’da İstanbul’dan yola çıkan Ertuğrul
Firkateyni, uğradığı ülkelerin halkları tarafından sevgi
gösterileriyle karşılanıyordu. Gemiyi binlerce kişiden
oluşan gruplar ziyaret ediyordu. Tam 11 ay sonra
Japonya’ya ulaşıldı. Japonya’nın Yokohama Limanına
varıldığında tarih 7 Haziran 1890’dı. Japon İmparatoru,
Türk amiralini ve heyetini çok görkemli bir şekilde
karşıladı.
Ertugrul Fırkateyni
Destanı
Güfte : Prof.Dr.Sait Kapıcıoğlu
Beste : Taner Çağlayan
Kırksekiz gün durduk Süveyş şehrinde
Yirmi bir gün havuzda kusûru limanda
Kurban Bayramını yapdık dahi anda
Yine adâlet-i şân-ı Âl-i Osman dediler
Çok şükür halâs olduk hoş rûşen (parlak) oldu gözümüz
Uzatmayalım lisânı lezzet versün sözümüz
Bir mübârek saatde hareket eyledik Aden’dir yolumuz
Hamd [ü] şükr ile Rahmân’a senâ dediler
Üç gün üç gece gitdik Bahr-i Ahmer’i ser-â-ser (bütün)
Serçarhçı dedi kömürümüz daha iki gün gider
Kumandan Beyimiz dedi Cidde önümüzdedir eylemeyin keder
Alurız oradan kömürü râhmıza revân dediler
Beş gün beş gecede Cidde’ye vardık selâmet
Hazret-i Havvâ Anamızı eyledik ziyâret
Aldık kömürümüzü andan tamâmet
Yolcu yolunda gerek hava râkit (durgun) râh-ı revân (yola çıkın) dediler
Eyledik hareket Aden yoluna olduk revân
Bahr-i Ahmer Denizi pek yamandır kaldık bigümân (şüphesiz)
Yirmi derece yalpa eyledi sefine (gemi) hemân
Dört saat kadar zahmet-i firâvân (büyük sıkıntı) dediler
Beş gün beş gece gitdik Yemen sevâhilinde (sahilinde) tamâm
Güneşin harâretinden kimsede kalmadı takat
Bir gömlek bir dizlik ile emrolunmuş idi fakat
Gine böyle iken ciğeri kebâb sine üryân dediler
Yedi gün yedi gecede önümüze geldi bir boğaz
Bir tarafı Afrika kıt’ası bir tarafı Çaponya ülkesi
İstihkâm yapmış üzerine İngiliz kelb oğlu kelbi
Bahr-i Muhit’den (Atlas Okyanusu) gelen sefâinin geçmesi yaman dediler
Sekiz gün sekiz gece[de] vardık anda Ceziresi’ne
Ale’s-sabah yirmi bir top ile ri’âyet etdiler (uydular) bize
Anlar dahi selâmımızı aldı vardık şehrine
Bu cezire dahi İngiliz güzâr içinde Arab İslâm dediler
Arablar geldiler gemiyi eylediler ziyâret
Yirmi senedir İngiliz kumandasındayız yamandır hâlimiz
Kömür tutmak içün istemiş idi bir mağaza emânet
Zabt eylemiş cebr ile Mervân dediler
Bir mübârek saatde eyledik hareketi hayır dua yâd ile olduk revân
San’a sâhilinden iki gün gitdik bi’t-tamam
Üçüncü gün Hürmüz Boğazı’ndan olduk revân
Basra’nın boğazı imiş Şat Fırat Bağdad garib dediler
Dördüncü gün Alata ceziresi (adası) geldi önümüze
Bu deryâda balıklar var havada uçar yine kayar denize
Bazı file benzer bazı kara öküze
Bu deryâda acaib garâib mahlûk var dediler
Onbir gün onbir gece gitdik bu deryâya
Dâim zikr eder idik itâat-ı Mevlâ’ya
Oniki günde çok şükür basdık karaya
Şehr-i Bombay ülkesi Hindistan dediler
Ertuğrul Fırkateyni Destanı Güfte ve Bestesini yapan Taner Çağlayan ve Prof.Dr Sait Kapıcıoğlu tarafından Destanın seslendirilişi.
ERTUĞRUL FIRKATEYNİ FACİASI VE
ÜNYE’Lİ ŞEHİTLER
Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu
Ertuğrul Fırkateyni faciası, yürekleri paralayan acısıyla, tarihteki
yerini almıştır. Bu facia Türk ve Japon toplumlarını şevkat ve
sevgiyle kaynaştırmıştır. Japonya ile Osmanlı İmparatorluğu’nu
yakınlaştıran ilk temas, 1888’de imparator Mikado’nun amcasının
İstanbul ziyareti. ardından amcasına gösterilen misafirperverliğe
Sultan 2. Abdülhamid’e bir teşekkür nişanı göndermesiyle
başlamıştır.
Ertuğrul Fırkateyni, Abdülhamid’in İmparatora
takdim edilecek imtiyaz nişanını iletiyordu.
Albay Osman Bey komutasında 1889 yılının Temmuz ayında
gemi
yola çıkmıştır. Limanlara uğrayarak yol alıyordu.
İmam, doktor, kâtip, fotoğrafçı dâhil 569 mürettebatı taşıyan
Ertuğrul’da o yıl bahriye mektebini bitiren genç teğmenler
de vardı. Yolculuk 11 ay sürdü. 15 Eylül 1890’da eve dönmek
için demir aldı. Ancak Japonya’da tayfun mevsimi başlamıştı.
Yola çıktıktan bir gün sonra, 16 Eylül’de yakalandıkları
şiddetli dalgalar, 500 denicimizi şehitlik mertebesine yüceltti.
1890 yılının Haziran ayında Yokohama limanına ulaşan gemi,
bir ay boyunca gerekli temasları sağlamıştır. S. M. İmparator,
Tokyo’da saraylarında elçiyi kabul buyurmuşlar ve ona nişan ve
ziyafet vermek lütuflarında bulunmuşlardır. Karşılanmaları son
derece samimî ve görkemli olmuştur. Temaslar bittikten sonra
en geç Ağustos’ta ayrılmak için hazırlıklara başlanmıştır.Geminin
ayrılacağı günlerde Japonya’da kolera salgını baş göstermiş.
Ülkenin büyük kısmı bu salgın sebebiyle karantinaya alınmış.
Maalesef Ertuğrul da karantina bölgesinde kalmış. Bu salgın,
talihsizliklerin başlangıcı olmuştur. Eylül ayı başlarında karantina
kalktığında yeni bir sıkıntı çıkmıştır. “Eylül, Japonya için tayfun
ayı demektir.” Japon bahriyesi dönüşün birkaç hafta daha
ertelenmesini istenmiş, ancak İstanbul’dan ‘dönün’ emri gelince
Ertuğrul 15 Eylül’de Yokohama limanından demir almıştır.
Yola çıktıktan bir gün sonra firkateyn gece Kumano Denizi’nden
geçerken fırtınaya tutulmuştur. Direkleri ve dümeni kırılmıştır.
Ertuğrul Oshima kasabasına doğru sürüklenmiştir. Kaptan
çaresiz demir atmıştır; fakat tutunamamıştır. Gemideki makinalar
kullanılmaz hale gelmiştir ve kayalıklara çarparak saat 10 30
sularında batmıştır. Enkaz kıyıdan yalnızca 10-15 metre açıkta
ve 11-25 metre derinlikte bulunmuştur. Çarpmanın etkisiyle su
alan gemide can kaybının bu kadar fazla olmasının sebebi ise
kazan dairesinde meydana gelen patlama olduğu sanılıyor.
Kumano Denizi’nin ne kadar tehlikeli bir yer olduğu eskiden beri
bilindiğinden, bu denizde deniz feneri gemilere yol gösterilirdi.
Olay gecesi hava kesif sisten dolayı son derece karanlıktı. Bir adım
ilerisini bile görmek mümkün değildi. Ertuğrul’un batmasiyle amiral
de dahil olduğu halde mürettebatından 500 kişi kaybolmuştu.
Gemi süvarisi Ali Bey de ölmüştü. Kurtulanlar ise 69 kişiydi.
Bu kaza Kii ilinin Higaşimura nahiyesinde Kaşino Burnu’nda
vuku bulmuştur. Burnun ucunda bir fener vardır. Olaydan henüz
haberdar olmayan fener bekçisi,gece yarısı, perişan, yalın
ayaklı insanların birbiri arkasından kendilerine doğru yürüyüp
geldiklerini görünce şaşırıp kalmışlardı. Sözleri anlaşılamıyordu.
Hepsi yaralı idi. Bunun üzerine Şojo Takaizava adlı bir mühendis
muavini, fener memurlarıyla birlikte onları himaye etmek üzere
çalışmaya başlamışlar, elbise, ilaç vermişlerdir. Sonra Türk
oldukları anlaşılınca, Oşima köyü muhtarı Şuoki, kaza haberini
duyar duymaz, gün ağarmak üzereyken acele ile gelmiş ve
Kaşino köyü muhtarı Saito, Suye köyü muhtarı Takimoto,
köylülerle birlikte bütün gayretleriyle tedaviye başlamışlardır.
Bundan sonra polis müdürü Hiroci Hirota, polis karakolu amiri
Seiçi Konayaşi ve köylüler, askerleri rahat ettirmiş ve gerekli
tedavilerine girişmişlerdir. Halk da büyük bir istekle kazazedelere
bakmak için el ele vermiş ve olay derhal Vakayama Valiliği’ne
bildirilmiştir.
Valilik buradan 40 milden fazla uzakta idi. Fakat gerek karadan
ve gerekse denizden zorlukla gidilebilen bir yerdi. O günlerde
henüz telyazı sistemi de gelişmemiş olduğundan, haber ancak
18 Eylülde valiliğe bildirilebilmiştir. Kazanın olduğu yere giden
Nahiye Müdürü İyo Agaki, Kaşino köyü büyük merkezlere
çok uzak olduğundan, tedavi işlerinin yapılacağına imkan
bulunamayacağını sanıyordu. Bir endişesi de buradaki kolera
salgın hastalığının henüz tamamen bitmemiş olmasından
geliyordu. Eğer kazazedeler, bir de salgın hastalığa tutulsalardı,
onları kurtarmak mümkün olamazdı. Bu yüzden deniz tekneleri
ile Oşima kıyılarına götürülmüşler ve oradaki bir mabede
yerleştirilmişlerdir. Bu mabet aynı zamanda bir hastane olarak
kullanılmış ve oraya doktorlar tayin edilmişti. Bu sıralarda 4050 sandal keskin kayalar arasında köpükler saçarak haykıran
dalgalar içinden cesetleri arayıp toplamakla meşguldü. Birkaç gün
süren gayretli aramalara rağmen amiralin cesedi bulunamamıştı.
Dalgıçlar da katılmıştır. Diğer cesetlerin hepsi fenerin güneybatı
tarafında bulunan bir tepecikte defnedilmiş ve oraya bir mezarlık
yapılmıştı. Ortada amiral için bir de mezar taşı dikilmiş, onun
etrafında da daire şeklinde diğer ölüler defnedilmişti. Başlangıçta
değişik yerlere gömülmüş olanlar da, bu mezarlığa taşınmıştır.
İşte burada 260 şehit yatar. 21 Eylülde Yaeyama savaş gemisi
Komutanı Albay Komiura ve Bahriye doktorlarından Kogami,
S. M. İmparator’un emriyle buraya gelmişler ve kendileri de
üniformalarıyla katıldıkları askerî bir tören yapılmıştır. Tokyo’dan
gelen diğer zevat da törene iştirak etmiştir.
Yaralıları teselli etmişler, Bir kısım asker evvelce bir Alman
savaş gemisiyle götürülmüş, geriye kalanlar da bir Japon savaş
gemisine bindirilerek Kobe’ye gönderilmişlerdir. S. M. İmparator,
kendi teşrifatçılarından Ryunosuke Niva ve doktorlarından Şuma
Katsura’yı göndererek kurtulan kazazedelere şefkatle teselli ve
ihsanlar buyurmuşlardır.
Her ikisinin de himmet ve merhametleri sonsuz ve sınırsız bir
haldeydi. Lütuflar sayesinde kazazedelerin hem yorgunlukları
hem de rahatsızlıkları kısmen geçmiş ve hatta ağır yaralılar bile
daha süratle iyileşmiş, hç biri kaybedilmemiştir.
Nihayet Ekim ayında S. M. İmparator’un fermanı gereğince
Hiyei ve Kongo isimli iki kruvazör kurtulanları vatanlarına
götürmek için hareket etmiştir. Askerlerimiz yabancı bir ülkede
şehit düşmüşlerdir. Bu talihsizliği tarife kudret yoktur. Bununla
beraber haşmetli Japon imparatorunun ihsan ve hediyeleri pek
değerlidir. Bunun için gerek amiral gerek bütün şehitler rahat
rahat yatsınlar. Onlar şimdi Japonya’nın sevgi ve şevkatinde
yatıyorlar. Japon halkı şehitler için dua ediyordu. Gazilerimize
gösterdikleri şevkati anlatmaya kalemlerin gücü yetmez. Hepsi
içtendi. Özellikle Oşima köyü 400 kişiden fazla genci toplayıp
gece ve gündüz büyük gayretlerle yaraları sarıyorlardı. Bundan
sonra Yokohama’lı Mançiki Masuda, Hyogolu Cuniçi Kagava ve
Kiiçiro Arita, Kobeli Fuciyemon Omatsuda Oşima köylüleri ile
birlikte Ertuğrul’a ait malzeme ve eşyayı bir araya toplayarak bir
listeye geçirip idareye teslim
etmişlerdir. İşte bu iyilikleri kendi yürekleri ve S. M. İmparator’un
değerli ve samimî ihsanlarına ve misafirperverliklerine mazhar
oldukları için idi. Vali olmak şerefiyle onur duyan, yüksek
hükümdarının dileklerine uygun olarak çalışmaları sürdürmüştür.
Ama vali buna imkân ve kabiliyetin kâfi gelmeyeceğinden hep
endişe etmiştir. Şükürler olsun ki !.. Yanında kâtipler, subaylar,
nahiye müdürleri, memurlar ve köy muhtarları vardı. Onlarla
birlikte görevlerini yapmaya çalışıp çabalayarak nihayet işlerini
bitirebilmişlerdir.
Vali bizzat kazanın olduğu yere giderek, vaziyetin ne kadar
korkunç ve acıklı olduğunu gözleriyle görmüş ve çok müteessir
olmuştur.Kurtarma çalışmalarına katılanların hizmetlerinin
değerini belirtmek ve şehitlere taziyelerini sunmak maksadıyla
burada bir anıt dikmenin gerekli olduğuna inanmıştır. Bu konuda
da vilayette çalışan herkesten çok büyük bir ilgi ve sınırsız bir
destek görmüştür.
Oşima Adası’nda yapılan ilk Ertuğrul Deniz Şehitleri Anıtı, şehit olan
subay ve erlerin gömüldükleri mezarların bulundukları yerdedir.
Mezarlar Kaşinozaki fenerinin 300 metre güneydoğusunda olup,
denize bakan ve Oşima-Kaşinozaki feneri yol güzergâhında,
bir tepenin üzerindedir. Mezarlıkta; 1890 yılının 21 Eylülünde, o
bölgenin hâkimi feodal bey, Marki Tokugava tarafından dikilmiştir.
Eski Türkçe ve Japonca yazılı Osman Paşa Sütunu ve olay tarihi
yazılı bir taş sütunda Vakayama Valisi Tadasuke tarafından
Japonca yazılmış ve olayı hikâye eden ve anıtın kutsal yönü
açıklanmıştır.
Anıttaki Kitabede olayın hikâyesi şöyledir:
“Meici devrinin 23. yılı (1890) Haziranında Türk padişahı
tarafından özel elçi olarak gönderilen Tuğamiral Osman,
padişahın mektubunu takdim göreviyle Japonya’ya gelmiştir.
Bu düşüncelerle aşağıdaki destan yazılmıştır:
“Rüzgâr Tanrısı hiddetlenince koca gemi de güçsüz oldu,
Delegeler sehit düstülerse de dostlugumuzun temeli oldu,
Hatırasını tasa oyuyoruz taziyemizi sunuyoruz.
Nippon Imparatorlugu kurulusunun 2551 (1891) yılı
Meici devrinin 24. yılı.
Kitabeyi yazan: Vakama Valisi Isii
Kitabeyi Türkçe’ye çeviren: Prof. Koci Okubo”
Kitabeyi Türkçe’ye çeviren de, Türkçe’yi kendi vatanında
öğrenmiş bir Türk-İslam Doğu tarihi profesörüdür.
Oşima Mura’lılar ne zaman gözlerini bu kitabe üzerine
kaldırırlarsa o müthiş kazayı, kardeş ve babalarının, boğulmuş
olanların ve yaralı olarak
kendilerini sahile atabilen kazazedelerin yardımlarına koşmalarını
büyük bir heyecanla hatırlarlar.
Bu anıt köylüler tarafından dikilmiş bir insanlık abidesidir.
Ertuğrul Faciası’nda bütün varlıklarıyla çalışan Oşima Mura
halkının ve tüm Japon ulusunun gösterdiği ilgi ve destekten dolayı
şükran duygularıyla dolu olan Türkiye, ulu önder Atatürk’ün
direktifleriyle; Ertuğrul şehitlerinin anısına saygı ve yaklaşık 50
yıl evvel kurulmuş Türk-Japon dostluk ve işbirliğine gösterdiği
özenin bir ifadesi olarak, o güne kadar Japonlar tarafından
yapılmış ve yaşatılmış olan Ertuğrul Şehitliği’ni yenileme kararı
almıştır.
Atatürk’ün tamirat kararı ardında, Ertuğrul Şehitliği’ni Japonya’nın
hükümdarı, Güneş Tanrıçası’nın torunu, kutsal bir varlık olarak
bilinen İmparator Hirohito’nun ziyaret etmesinin ve şehitliği
ziyaret tarihi olan 3 Haziran gününü kutsal kılması yatmaktadır.
Bölge halkı burasını uluslararası kutlu bir şehitlik olarak kabul
ederek anma törenleri yapmış, Japon hükûmetinin Oşima
Adası’nı, bu bölgedeki diğer adalar ve bazı kıyı kesimleriyle
birlikte Seto Naikai ismiyle millî park ilan etmiştir.
İmparator’un bu kararına benzer olarak, Gazi Mustafa Kemal,
Çanakkele’de çarpıştığı yabancı askerlerden can verenler için
aynı şevkati göstermiştir. Anzak askerleri için söylevi şöyledir:
“Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken
kahramanlar! Burada bir dost vatanın bağrındasınız. Huzur
ve sükun içinde uyuyunuz.
Sizler Mehmetcik’lerle yanyana, koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar, göz
yaşlarınızı dindiriniz ! Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur
içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır.
Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra , artık bizim
evlatlarımız olmuşlardır.”Ertuğrul kazazedelerine ilk yardımı
yapanlardan birisi olan Dr. Date’nin yeğeni Bay Osari, 1937
yılında bugünkü Ertuğrul Deniz Şehitleri Anıtı’nın açılışında,
Vakayama’lı bir öğretmenin kazanın hemen ardından yazdığı
bir şiiri Japonca olarak ve son derece duygulu bir şekilde
okumuştur:
“Ertuğrul Faciası’ndan hayatta kalan 69 kişi,
Ana, baba ve dostlarına kavuştukları an,
Yaşadıkları o büyük felaketi dile getireceklerdir.
Bu acıyla yasa bürünen aileler,
Omuzlanan görevin değerini anlayacaklardır.
Zira boğularak canlarını verenler,
İki ülke arasında sürecek sonsuz dostluğun
Temelini atan kişilerdir.
Ruhlarının şad olması için,
Düzenlenecek törende,
Kardeşliğimiz tüm Avrupa’ya yansıyacak,
Erdemli birlikteliğimiz,
Denizaşırı ülkelerde konuşulacaktır.”
Bestelenen bir şarkı:
1970’li yıllarda Japonya’dan bir grup senatörün İstanbul’u ziyareti
sırasında, gruba dahil Kumano bölgesi senatörü, ülkesine döner
dönmez Ertuğrul anısına bestelenen ve çocukluğundan beri
bildiği bir şarkıyı bestelemiştir. Şarkının sözlerini Türkçe’ye
çevirterek, orijinalleriyle beraber Japon konsolosluğu aracılığı ile
İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığı’na armağan etmiştir.
Sözler: Daikiçi İzumi
Beste: Naisei Uçigaki
Günes hüzünle battı.
Uzakta bir yıldız parlıyor,
Deniz çok azgın.
Beyaz anıtın gölgesi karanlığa düşüyor.
Sonsuz teessürle dua ediyoruz,
Ruhların huzuru için,
O cesur gemicilere ve şanlı Ertuğrul’a.
O çılgın fırtınada...
Kaybolan savaş gemisini yutan dalgalar
O geceki gibi yüksek.
Ne acı, biz artık gemiyi göremiyoruz.
Kumano bölgesinde Kaşino sahillerinde,
Facianın balıkçılar yerini gösterirler.
Ve o gecenin korkunç amansız
Fırtınasını hep anlatırlar.
Acısını kalbimizde duyacagız her zaman.
Seneler geçse bile.
Ertuğrul’u biz asla unutmayacagız,
Çocuklarımıza da her an anlatacagız.
II. Abdülhamid, 1892 yılında hassa yaverlerinden Binbaşı
Ahmed Bey’i, Japon imparatoruna, kendisinin ve Türk milletinin,
Ertuğrul Firkateyni Faciası’nda gösterdiği duyarlılıktan
ötürü teşekkürlerini iletmek üzere Tokyo’ya göndermiştir.
Bu vesile ile de imparatora saf kan cins bir at da hediye
etmiştir. Saklavi cinsinden olan bu atın, daha sonraki yıllarda
imparatorun katıldığı törenlerde bindiği kıratın ceddi olmuştur.
Toyo Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nobuo Misawa, yaklaşık 20
yıldan fazla Osmanlı tarihi üzerine araştırma yapan bir Türkologdur.
2003 yılında Japonya Başbakanlığı’nın başlattığı ‘Tarihteki Önemli
Kazalar’ projesi kapsamında Ertuğrul Faciası’nı araştırıyor.
Firkateyn imparatorun misafiriydi ve kazada geminin kaptanı
kaybolmuştu. İmparator Mikado, ne olursa olsun Kaptan
Osman Paşa’nın bulunması talimatını verince deniz altında 5
ay kadar arama yapıldı ama maalesef Osman Paşa’nın cesedi
bulunamadı.
Prof.Misawa. Üçü denizaltı uzmanı 628 kişinin katıldığı arama
çalışması sonucunda toplanan her şey, 28 Aralık’ta bir Fransız
posta gemisiyle İstanbul’a gönderildiğini bildiriyor. Listedeki
bilgiye göre teslim edilenler arasında 8 büyük, 4 küçük top, 182
adet tüfek ve nişan, para, kılıç gibi şahsi eşyalar bulunuyor.
Prof. Dr. Misawa, Japonya’da büyük kaza ve felaketlerde
yardım kampanyası başlatmanın eski bir gelenek olduğunu
söylüyor. Fakat 1890’a kadar yalnızca yurtiçindeki olaylar
için yardım toplanmış. Ertuğrul Faciası’nın ardından kazada
hayatını kaybedenlerin yakınlarına ulaştırılmak üzere kampanya
başlatılması bu anlamda bir ilk kabul ediliyor. Yaklaşık bir ay
süren kampanyalarda 5 bin yen, o devirdeki karşılığı ile 20 bin
frank, Japonlar için çok anlamlı bir gösterge olan pirinç fiyatı
üzerinden hesaplandığında ise bugünkü karşılığı ile 400 bin YTL
toplanmış. Misawa en başarılı kampanyanın Torajiro Yamada
ve Jichi Shinpou gazetesi tarafından yürütüldüğünü söylüyor.
Kaza sonrası hayatta kalan 69 kişiyle birlikte gazetesi adına
İstanbul’a gelen Shotarou Noda,da önemli katkılarda bulunuyor.
Sultan Abdülhamid’le de görüşen, padişahın teklifi üzerine iki yıl
İstanbul’da harbiye öğrencilerine Japonca ders vermiştir.
Ertuğrul Fırkateyni faciasında şehit olanlar arasında sekiz
Ünye’li er de bulunmaktadır. Biri sağ olarak Ünye’ye dönmüştür.
Bu askerler şunlardır:
ERTUĞRUL FIRKATEYNİ’NDE
ŞEHİT OLAN ÜNYELİLER
1-Kerimoğulları’ndan Sadık oğlu Ishak,
2-Ascıoğulları’ndan Mehmet oğlu Mustafa,
3-Balcılmamaoğulları’ndan Resit oğlu Mehmet,
4-Abazaoğulları’ndan Ali oğlu Emin,
5-Kocamanoğulları’ndan Mustaa oğlu İsmail,
6-Uzun Veyseloğulları’ndan Veli oğlu Mehmet,
7-Atikoğulları’ndanYusuf oğlu Mehmet,
8-Mütüoğulları’ndan İbrahim oğlu Hüseyin,
9-Sağ olarak dönen:
Çavuşoğulları’ndan Çavuşların Ahmet
Türk – Japon dostluğunun temelinde rol alan dokuz
Ünye’li askerimiz ulusumuzun gururudur. İki ülkeyi
birleştiren bu askerlere ülkemiz müteşekkirdir.
Anıları, Ünye savunmasında rol alan Topyanı’nda
yapılan Ertuğrul Fırkateyni ve Türk Japon dostluk
anıtı ile hümanizm ve kahramanlık felsefesinde
şükranlarımızın ifadesi olarak ebediyyen yaşayacaktır.
Kaynakça:
Naci Kaptan : Ertuğrul Frırkateyni faciası
Tarihimiz .. NET
Vikipedi. Özgür ansiklopedi
Cüceloğlu. Ertuğrul faciası
Yaşar Karaduman. Ünye kent gazetesi
Ertuğrul Fırkateyni Komutanı Amiral Osman Paşa
Türk Japon Dostluk Anıtı.
Gazileri İstanbul’a getiren Japon Bahriyesi’nin Osmanlı
Subaylarıyla birlikte yemek töreni
Ertuğrul Fırkateyni Bandosu Bombay’da
Ale’s-sabah oldu eyledik nezâfet tahâret icrâ (temizlendik)
Cümlemiz beyâz elbise giydik gelen misâfire eyledik hidmeti (hizmet) icrâ
Anlar dahi oldular memnun cümlemiz ile ederler merhabâ
Görmedik böyle lisânı tatlı şânı İslâm dediler
ERTUĞRUL FIRKATEYNİ
DESTANI
Gördük geminin etrâfını dolmuş kayık yol yokdur geçmeğe
Cümlesi ister sefineye (gemiye) girüb bizleri görmeğe
Gemi dahi ahâli ile dolmuş yol yokdur geçmeğe
Beher günde yirmi binden tecâvüz dahi dediler
Üçyüz dilâver (yiğit) karaya çıkdık eylemek içün cum’ayı edâ
Karşu çıkmış bizlere ahâli[-i] Bombay benzer kezâ
Çıkınca iskeleye cümlesi birden dediler merhabâ
Aldılar tekbiri cümlesi birden çok yaşasun Sultân dediler
Eyledik cum’ayı edâ çıkdık eyledik hurûc
Gördük ki câ’mi ahâlisi olmuş gürûh
ol yokdur ki geçmeğe eylemek güç
Getürüb tekbir birden Allah dediler
Âh ederek cümlesi sarıldı bize
Ağlayarak yüzlerini sürerler yüzlerimize
Nasıl ayrılalım bizler sizden bir dahi görmeğiz yüzünüzü
Kıyâmete alâmet bir nişân dediler
Gördüler bu hâli cümle küffâr-ı hâk-sâr (perişan gâvurlar)
Ne güzel muhabbet ederler birbirlerine hamd [ü] sâr
Anlar dahi dediler ki bu İslâm’da muhabbet var
Hiçbir millet böyle canı fedâ etmez birbirlerine dediler
Cümle İslâm ve küffâr dolmuş sevâhil kenârına
Musıka âvâzını işidenler kıyacak imiş canına
Derler imiş bizler de millet olur muyuz mü’minler sultânına
Yoksa bu küffâr elinde hâlimiz olur perişân dediler
Ol gün cuma idi yüz dilâver çıkdık taşraya
Edâ-yı cuma içün Kumandan Beyimiz dahi dakmış formayı
Kuşanmış kılıcı Zaloğlu Rüstem misâli
Görenler ne şecaatlü kahraman barekallah dediler
Çok şükür gani Mevlâ’ya havalar oldu liman46
Dokuzuncu gün sefinemize bir hâl geldi bize oldu ayân
Onuncu gün Malaga Boğazı’na olduk revân
Onbir gün onbir gecede Singapur Limanı’na lenger-endâz (demir atın) dediler
Singapur İslâmı keşide eylemiş Osmanlı sancağını
Bizim uğrumuza fedâ etmişler canını
Cümlesi birden demişler katl edelim İngiliz amiralini
Bizlere eylediği cefâyı arz edelim Sultân’a dediler
Japonya’da 1929 ‘da Japon-Türk Tecim Kurulu tarafından dikilen Ertuğrul Şehitleri Anıtı
[Bir e]yyâm durduk bu şehirde havalar idi muhâlif
Çok riâyet eylediler bizlere ahâlisi bütün zâhi[r] (yardımcı)
Cuma günü çıkardık taşraya cümlemiz nâzik
Çıkınca câmiden götürüp hânelerine ekl-i taam (yemek yiyin) dediler
Oniki mil üzre bulduk Çaponya’nın pây-i tahtını
Doksan bir gün yol gitdik yarı yelken yarı devr-i çarhı
Sene bin üçyüz altı Mayıs Rûmi mübârek saati
Yevm-i Çeharşenbih gününde lenger-endâz (demir atın) dediler
Kānûn-ı resmi eyledik icrâ cihânda gelmedi
Gösterdik Âl-i Osman şânını görenler dinledi
Cümlemiz nâzik dilâver görenler âh eyledi
Görmedik böyle nâzik bir kahraman dediler
Baş Teşrifâtçı gelmiş sefinemize dedi safâ geldiniz efendim
Taraf-ı Mika[do]’dan (imparatordan) mahsus gelmişim efendim gidelim
Cümlemiz mülâkatınıza muntazırızdır (bekleriz) efendim
Şimdilik ne emriniz olursa emrinize fermân dediler
Hazret-i Paşam dedi ne derseniz baş üstüne
Biz dahi sefer zahmetden râhat olalım söyle re’sine
İnşaallah mülâkatınızda muhabbet ederiz mehabet üstüne
Bizler dahi ne emr olursa fermân dediler
Emr eylemiş Paşamız askere gösterelim nişânları
Anlar dahi görsün Şevketlümüz gönderdiği nişânları
Nasıl şeydir görünce râhat olur canları
Cümle asker tabur edüp görmeğe hâzır dediler
Bölük bölük gidüb cümlemiz eyledik ziyâret
Her birinde vardır bir dürlü alâmet
Üç aded nişan bir bir tutması güzeldir gāyet
Üzerleri yâkut elmas ile garâib dediler
Oşima Adasında batan Ertuğrul Fırkateyni’nin kaza yaptığı kayalıklar
İki posta eylediler filikaları cümlesi oldu hâzır
[Ca]ponya’nın başvekili yarışa nâzır
Olduk birinci cümlesi dediler maşaallah dediler Hakka
(?) Görmedik biz böyle bir Osmanlı kahraman dediler
Fakat dinle başımıza gelen ahvâli
Hasta olmuş bir gün Amerikan amirali
Birkaç neferin dahi olmuş perişan hâli
Koleradır bu hastalık vermesün Mevlâ kimseye dediler
Bir gün taşraya çıkdık iki yüz kadar dilâver
Ahşam sefineye gedik onbaşının birinde alâmet var
Doktor Beyimiz görünce âh dedi kolera
var İki sâatden sonra dâr-ı bekāya (ahirete) irtihâl (göçtü) dediler
[Haz]ret-i Paşa görünce bu hâli âh eyledi
Burada durmayub bir mahalle gidelim dedi
Yohsa bu askeri bir bir alur diye söyledi
Sonra ben ne cevab vereyim ol Ulu Sultana dediler
Çaponya kralı söylemiş benim bir şehrim var
İsmidir bu Kantayi güzel havası var
Gitsünler oraya tarafımdan def ’a hüküm var
Tathir eylesünler (temizlesinler) cümle elbiseyi esbâbını dediler
Ünye-Topyanı Ertuğrul Fırkateyni Şehitliğinin önündeki
kayalıkların Oşima kayalıklarıyla benzerliği
Ale’s-sabah eyledik hareket vardık karantinaya
Yolda gider iken bir asker dahi öldü cümlemiz korkduk
Cümlemiz başladık aceb bizlere bu ne hâldir
Hak’dan gelen kazaya rızâ belâ dediler
Ümerâ ve zâbitan cümlesi âh edüp ağlar
Görenlerin derûnunu dağlar
Aceb nasib olur mu ata ana akrabâlar
Yoksa kâfir toprağında mı kalurız dediler
Üçyüz kadar dilâver çıkdık çadır yapdık taşraya
Günde bir iki kişi gider idi dâr-ı bekāya
Görmüyoruz ölüsünü götürür kangı civâra
Bazı zâbitân söyledi kireç na dediler
İşidince bu hâli cümlemiz yürekden âh eyledik
Vatanımız bizlere nasib olur mu yarabbi söyledik
Akıtdık gözümüzden kanlı yaşı gör[ür] müyüz vâlideyi söyledik
Böyle bir dert vermesün bir kuluna Allah dediler
Görsen arslan gibi yiğitler bir âh edüb düşer
Heman o anda ecel şerbetini nûş eder
Düşman görse bu hâli vallahi ah eder
Cenâb-ı Hak’dan olsun bizlere derde dermân dediler
Ertuğrul gazilerini Türkiye’ye getiren Japon Bahriyesi
Türk Japon Dostluğunun temellerini kuran Sultan II Abdülhamid ve Japon İmparatoru Meiji
Son Samuray!
Miyuki Konnai
Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu
Van
depremine
yardıma
koşan Japon Miyuki Konnai,
göçük altından yaralı olarak
kurtarılmıştı. İyileşir iyileşmez
tekrar Van’a koştu. Yardım
ekibi arkadaşı Dr. Atsushi
Miyazaki
artçı
depremde
yıkıntı altında kalarak vefat
etmişti.
Bu
Samuraylar,
Türk- Japon Dostluğu ve
Ertuğrul Fırkateyni Şehitleri
Derneği’nin onursal üyeleridir.
Osmanlı dönemindeki dostluk
nişanı
olarak,
Japonya’yı
ziyaret eden Ertuğrul Fırkateyni,
Oşima’da batmıştı. Beşyüz elli
askerimiz şehit olmuş, altmış
dokuz askerimiz ise de sağ
olarak kurtulmuştur. Bunlardan
dokuz asker Ünye’li idi. Bir asker
sağ olarak Ünye’ye dönmüştür.
Bu kazada Japon halkının
fedakarlığı, muhtar Saito ile
başlamışken, bizzat Japon
İmparatoru’nun emirleri ile doruk
noktasına ulaşmıştır. Japonların
iyi bakımları sayesinde hiçbir
yaralı askerimiz kaybedilmemiştir. Japon Halkı o kadar hassas ve
hümanist bir toplum ki, bu kaza için Oşima’da bir anıt yapmışlar,
ayrıca halkın katkıları ile para yardımı yapmışlardır. Şimdi sıra Türk
Toplumu’ndadır. Hemen şu sıralar, Ünye’de bir anıt yapılmaktadır.
Van depreminde ülkemize koşan Japon Dr.Atsushi Miyasaki ( ( 41 )
yardımına koştuğu depremde en verimli çağında hayatını kaybetti.
Sağlığına kavuşan Miyuki Konnai’nin insanlık abidesi davranışını Türk
halkı asla unutmayacaktır. Mesleğine ve topluma saygının şahikasını
göstermişlerdir. Şimdi onlar Türk Japon dostluğu, Ertuğrul Fırkateyni
Şehitleri Derneğimizin onursal üyesi olarak saygın yerini almışlardır.
Yapımı devam eden Türk – Japon dostluk anıtı bu sevginin simgesi
olarak ebediyyen Ünye – Topyanı’nda yaşayacaktır. Hümanist Japon
Halkı kardeşimizdir. Onların mutluluğu için her gün dua ediyoruz.
Van’a geri dönen Miyuki Konnai, Dr. Atsushi Miyazaki ve Yumeka
Ota depremde kurban kesip halka yardımda bulunmuşlardır. Kendi
ülkeleri felaketlerle boğuşurken canları pahasına Van’a koşmuşlardır.
Son samurayların bu insanlık örneğini Türk halkı asla unutmayacaktır.
Miyuki Konnai Ünye’deki Türk- Japon Dostluğu ve Ertuğrul Fırkateyni
Şehitleri Derneği’nin onur üyesiydi. “Van’da eksik kalan işlere yardıma
geldim “ dedi. Japon Miyuki Konnai yardıma koştuğu Van depreminde
göçük altında kalmış, ağır yaralanmıştı. İyileşir iyileşmez tekrar
Van’a geldi. Türkçe olarak şunları söyledi: “ Buraya yarım kalan
işleri tamamlamaya geldim. Bu hareketim depremde ölen Dr. Atsushi
Miyakazi’nin de isteği idi. Ona karşı yapılanları asla unutamam.” Miyuki
ve arkadaşları Japon Association for aid and relief (AAR ) yardım
kuruluşunun üyeleridir. Van’daki yardım kuruluşları kötü şartları bahane
edip birer birer bölgeyi terk ederken Japon Miyuki geri dönmüştür. Son
samuray’ın dönüşü gibi! Böylece dünyaya bir insanlık dersi vermiştir.
Türk -Japon Dostlugu ile,
Ertugrul Fırkateyn sehitleri
anısı,
Humanısm ve kahramanlık
felsefesinde,
Osima -Topyanı
çiçekliginde,
Ebediyyen yasayacaktır !
Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu
Çaponya doktorları iki defa eyleyüp sefineyi tathir (temizlik)
Cümlemiz baksun girdik elbiselerimizle dahi eyledik tathir
Bu askere ilac eyleyeceğiz sen bunda dur
Humar idi zeval konyağı derde dermân dediler (?)
Japon kiraz çiçeği
“SAKURA”
Hazret-i Paşa dedi bunlar ister ise varalım
Bunlar ne yolda hizmet edüp görelim
Hakk’ın izniyle bu dertden halâs olalım
Çok şükür olsun Muhammed ümmeti hem dahi din-i İslâmız dediler
Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu
Otuz yedi gün bu deryâda biz de
Ne can kaldı bedende ne derman kaldı dizde
Otuz sekizinci gün halâs olduk (kurtulduk) cümlemiz de
Çok şükür olsun ol gani Mevlâ’ya dediler
Japon’ların baharını simgeler...... tarihinde açarak baharı müjdeler. Kiraz çiçekleri Japon halkı
için sevgi, saygı ve coşku demektir. Toplumsal bağları güçlendiren bir felsefedir. Japon kiraz
çiçeği doğanın uyanışı demektir. Topyanı, Türk-Japon dostluğu ve Ertuğrul Fırkateyni Şehitleri
Anıtı’nda Japon kiraz çiçekleri açınca, şehitlerin de ruhları canlanıyor demektir. Japon kirazı
çiçekleri şairlerin de duygularını da coşturan bir itici güce sahiptir:
Cümlemiz can [u] gönülden âh eyledik
Yarabbi kurtar bizi bu belâdan deyü söyledik
Bilmeden emrine muhalif iş eyledik
Bin bir ismin hürmetine affet bizleri dediler
Pembe-beyaz çiçekleri,
Savurur meltem rüzgarı,
Eski anılar, indirir perdesini,
Hepsini toplar Japon kiraz çiçeği.
Dinle şerh edelim âmir ü zâbitânın nâzik hâlini
Nice idi bizlerin üzerine olan merhametleri
Hazret-i Osman Paşam ümerâların serveri
Gelmemiş cihanda öyle bir amiral kahraman dediler
Getir bana sönük sokak lambamı,
Yoldan geçen çobanın gölgesini,
Kaldırımda yankılanan ayak sesini,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Üçüncü Beyimizin de ismi Mehmed dördüncü Beyimiz Ömer
Cümle manevralarda pervâne gibi döner
Beşinci Tevfik Kapudan emsâlincedir hemen
Gemicilik ilminde cümle mâhir dediler
Topyanı’nda ispariye olta atmayı,
Sperlerden uçurtma salmayı,
Yağmurda çimlerinde top oynamayı,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Üçüncü çarhçı Kolevvel Ârif Efendi
Devâm eder idi her işde Yüzbaşı Said Efendi
Mülâzım Hoca Sâdık Efendi
Aşk ile can verirdi her umûrda dediler
Kumlarında yalın ayak izlerimi,
Karayelde dalgalarla viya kaymayı,
Martıların hamsi avlamasını,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Onbeş mühendis efendi var idi gemide
Cümlesi nâzik nezâketlü mâhir idi ilminde
Birinci Agâh Efendi hesâb sever idi belinde (?)
İkinci Hâşim Efendi üçüncü Âsaf Efendi [dediler]
Arabi Safer Eylül yevm-i Pazar üçüncü günü geminin yolu119
Eyledik hareket Çaponya’dan İstanbul’a doğru
Hakk’ın emri nasıl imiş dinle sen bunu
Söyleyim âh ederek can [u] yürekden dediler
On gün gitdik havâda var idi biraz rüzgâr
Ale’s-sabah oldu başladı ziyâdeleşmeğe
Hazret-i Paşamız dedi bu havâda bir alâmet var
Allah hayır versün hakkımızda ihsân dediler
Saat birde dediler tayfun var
Şöyle şişdi ki denizler tahminen yüz otuz kadem var
Otuziki rüzgâr bir araya geldi tayfundan nişan var
Görmedik böyle bir hâl yetiş imdâda Hazret-i İlyâs dediler
Ahşam oldu saat geldi ikiye temam
.....be gördü bir alâmet ecel-i kazâdan nişân
Ol vakitde dedi Hazret-i Osman Paşam
Ayırma bizleri imân-ı kâmilden âh dediler
Şişdikçe şişdi Bahr-i Muhit-i Kebir (Büyük Okyanus)
Süvâri Beyimiz aman edelim bir tedbir
Keselim direkleri denize gitsün der
Tekne kalur belki halâs oluruz (kurtuluruz) dediler
Süvâri Beyimiz âh edüb düşer yere
İkinci Beyimiz dedi emr-i ilâhi böyle imiş ne çâre
Saat dörde geldi denizler şöyle bir hâle
Başladı geminin gügertesinden asker almış dediler
Önümüze çıkdı bir fener bu feneri geçer isek selâmet
Ah fenerin önünde vallahi kopdu kıyâmet
Sanki belürdü kıyâmete bir alâmet
Düşman görse bu hâli vallahi ağlar dediler
Kimisi çıkmış direğe Allah Allah der çağırır
Kimisi yapışmış tahta parçasına aman der çağırır
Kimisi filika içerisinde yetiş Hazret-i İlyas çağırır
Mevlâm vermesün bu hâli bir insana dediler
Ne kardaş kardaşa bakar ne yoldaş yoldaşa
Denizler çıkdı sefinemizi çaldı şöyle bir taşa
Beş dakika içerisinde vallahi oldu parça parça
Beşyüz yetmiş iki kişiden altmış dokuzu halâs dediler
Altmış dokuz kişinin altmış üçü asker altı zâbitân124
Cümlesi yaralı can [u] yürekden ederler figan
Kimisi ah ayağım der kimisi ah başım der aman
Kimisi ah karındaşım deyü ah [ü] zâr eder dediler
Sabah oldu geldi bizlere ağniyâsı fıkarâsı
Gördüler hâlimizi güzel etdiler başım yaresi
Dediler gideceksiniz Osaka şehrine budur emrin hası
Andan Kobe şehrine vapur ile revân dediler
Ertuğrul Bandosu’nun en çok çaldığı ayrılık türküsü.
Ey gaziler yol göründü gene garip serime
Dağlar taşlar dayanmaz benim ahı zarıma
Kal selamet nazlı yarim yavrum sana emanet
Ben havada uçar iken al ilen tuttun beni
Ben pahamı bilir iken bir pula sattın beni
Kal selamet nazlı yarim sen Allah’a emanet
Dün gece yarin koynunda yastıcağım taş idi
Altım çamur üstüm yağmur gene gönlüm hoş idi
Kal selamet nazlı yarim yavrum sana emanet
Ey gaziler yol göründü yine garib serime
Da(ğ)lar taşlar dayanmaz benim ahu-zarıma
Kal selamet kömür gözlüm bir yana sen bir de ben
Dün gece yar hanesinde yastıcağım taş idi
Altım toprak üstüm yaprak yine göynüm hoş idi
Bir elim yarım koynunda bir elim boşa gitti
Kal selamet kömür gözlüm bir yana sen bir de ben
Ben havada uçar iken av ile tuttun beni
Ben pahamı bilir iken bir pula sattın beni
Ne kapunda kul eyledin ne azad ettin beni
Kal selamet kömür gözlüm bir yana sen bir de ben
İndim yarım bahçesine gülleri fincan gibi
Gerdanında üç beni var deliksiz mercan gibi
Kışın koya sığınan ,
Taş atıp oynaştığım golibissaları,
Arada bir dalıp- çıkan karabatakları,
Hatırlatır ban Japon kiraz çiçeği.
Seher vakti bülbül sesini,
Peşinden tan vakti müezzini,
Hüznün Topyanı’nda şahlanışını,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Çemberimi çevirmeyi,
Tahta kılıcımla oynamayı,
Ok atıp savaşmayı,
Sapanla bozayil kovalamayı,
Hatırlatır bana Japon çiçeği.
Uzun kış sonrası tabyaların,
Beyaz kar örtüsü kalkar baharın,
Sanki doğar gibi neferler,
Ağaçların tomurcuklanmasını,
Bir serinlik ekiyor yüreklere sevinçleri,
Gece ay, gündüz güneş, sevgi ateşi,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Topaça ipimi sarmayı,
Taşlarla dizili malayı devirmeyi,
Sek sek oyun çizgisini,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Kırmızı taşlı yalılarda,
Mısır sapından kayık yapmayı,
Karakaya, sarıkaya, volta’da oynaşmayı,
Dalgalarla, boğuşmayı,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Saka kafesini temizlemeyi,
Tekirin onu gözetlemesini,
Bahçeden kuş sesi nağmesini,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Seherde cıvıldayan kuşları,
Baharda kırlangıç danslarını,
İncir vakti taraklı ziyaretini,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
İneklerin çıngırağını,
Kuzuların meleyişini,
Kağnıların gıcırtısını,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Eriklerin çağlasını,
Dutların ballısını,
Gıdıklara toplanmasını,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Zifiri karanlık korkuları,
Aydınlatır ateş böceği feneri.
Gecelerin karayel ıslığını,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Ağustos böceği orkestrasını,
Karıncanın çalışkan işçiliğini,
Karganın haşkırışını,
Çakalın ulumasını,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Ezanı hoparlörsüz okuyan müezzini,
Minarede dört bir yana dönüp çağrısını,
Ulvi sesi ile insanı coşturmasını,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Bahar sevdası coşunca,
Kimse bilmez hayallerimi,
Ne dünyalara gittiğimi,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Topyanı’nda karlar eridi,
Papatyalar aldı onların yerini,
Tabyalarda coşan toprağı,
Çimlerde uykudan kalkan tırtılları,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Fırından çömlek boşaltmayı.
Topaç yapıp ustaya sunmayı,
Eller dirseklere dek çamur olmayı,
Hatırlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Unutulmuş anılarımı,
Bastırdığım sevdalarımı,
Ümit ettiğim geleceğimi,
Aydınlatır bana Japon kiraz çiçeği.
Kal selamet kömür gözlüm bir yana sen bir de ben
Geldi bir gemi gördük pruva direğinde bizim sancak var
Cümlemiz birden dedik bundan bizlere bir medâr (sebep) var
Geldiler yanımıza yanlarında bir tercümân var
Sizleri almağa geldik gideceksiniz Kobe şehrine dediler
Almanya’nın harb sefinesidir bu gemi bir ganbot
Bizlere çok izzet ikrâm etdiler karamot (?)
Hem dahi sardılar yarelerimizi olduk rahat
Can [u] yürekden bakdılar bizlere derde dermân dediler
Ol gece gitdik deryâda sabah oldu tamâmet
Kobe şehri gözümüz önünde oldu inâyet
Vardık limanına yüreğimiz[e] geldi dermân
Aldılar bizleri Çaponya hastahânesine revân dediler
Başladık gün be gün bizler hoş olmağa bizlere
Kimsede bir para yokdur ki yemek almağa bizlere
Canımız ister istemez açlıkdan yüreğimiz sızlar
Çok şükür yemek yedik geldi hamd [ü] senâ dediler
Gitdik hastahâne sabyasına129 durduk bir zaman
Çaponya kralı tarafından doktor geldi hemân
Sardılar yarelerimizi dürlü merhemlerle hemân
Bir mâha (aya) kadar İstanbul’a revân (yolculuk) dediler
Şevketlü Efendimiz emr eylemiş beher nefere onbeş altun
Telgraf gelmiş cümle Japonyalılar olmuş memnûn
Demişler Âl-i Osman Devleti bir nefere ederse böyle
Acebâ ilerüde bunlara ne ihsân dediler
Geldiler Japonya’nın hâkimi bizlerin yanına
Getürdiler paraları verdiler herkesin eline
Biz dahi aldık parası cümlemiz hayrân ânına (?)
Çok yaşasun Şevketlümüz derde dermân dediler
İki sefinesi geldi Çaponya’nın bizleri götürmeğe
Dediler İstanbul’a gideceksiniz geldik götürmeğe
Bizler dahi olduk hâzır cümlemiz gelmeğe
Ağlaşdılar bizlere helâl edin hakkınız dediler
Otuzbeş kişi bir gemiye girdi otuzdördü bir gemiye
Cümlemize gösterdiler bizlere her birimize birer yer
Ol gece kalkdık saat onbirde
Bismillah ile İstanbul’a revân dediler
Ertuğrul Fırkateyni
TEŞEKKÜR :
Bültenin Hazırlanmasında titizlikle emek veren Bilnet
Matbaacılık, çalışanları olan Can Yüksel ve Semir Sarıoğlu,
Ertuğrul Fırkateyni Destanı kitabının kaynaklarından
yararlanmamıza izin veren M.Sabri Koza’ya Teşekkürü borç
bilirim.
Prof.Dr.Sait Kapıcıoğlu
Onursal Başkan
Türk Japan Dostluğu,
Ertuğrul Fırkateyni Şehitleri Derneği

Benzer belgeler