Eylül - Türkiye Ziraat Odaları Birliği

Transkript

Eylül - Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Aylık Yayını
Çeltikte Üretim Yüz Güldürüyor Fiyatı Üzüyor!
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, Türk çiftçisinin; prim desteği, ithalatı engelleyici tedbirler, kaliteli ve
verim gücü yüksek yerli tohumların kullanılması gibi faktörlerle ülkemizin çeltik üretim potansiyelini çok
iyi değerlendirdiğini ve son yedi yılda üretimi ikiye katladığını ancak yüksek ithalat nedeniyle Eylül sonu
itibarıyla üreticinin eline geçen ortalama fiyatın, maliyetin gerisinde kaldığını belirtti.
>>Sayfa 6
Yıl: 3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
www.tzob.org.tr
Kaliteli Üret Çok Kazan
■ TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, TMO tarafından
bu yıl uygulamaya konulan hububatta yeni alım sisteminin
tanıtılması amacıyla Ankara Grand Otel’de düzenlenen
‘’Yeni Alım Sisteminin Üretim ve Piyasalara Etkileri’’
panelinin açılışında yaptığı konuşmada, “Yeni alım
sisteminde anahtar kelime ‘kalite’. Bu sistemden sonra
artık slogan da şu olmalı: Kaliteli üret çok kazan” dedi.
>>Sayfa 5
TZOB Bölge Toplantıları Manisa
ve Diyarbakır’da Yapıldı
Sınır Ötesi İşbirliği
■ Enez Ziraat Odası ile Bulgaristan’ın Burgaz Ziraat
Odası, AB programlarından yararlanmak için
görüşmelere başladı.
Trabzon’da Haziran ayında gerçekleştirilen Karadeniz Bölge Toplantısı’nı Ege ile Güneydoğu Anadolu bölge toplantıları izledi.
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın “Üreticilerin sesini duyurmak, sorunlarını dile getirmek, çözümler geliştirmek ve
yetkililer ile çiftçiyi buluşturmak” amacını taşıdığını belirttiği bölge toplantıları, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ile
bakanlık bürokratlarının da yer aldığı geniş katılımlarla yapıldı.
Enez Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet
Karaca, yaptığı açıklamada, Bulgaristan’ın Burgaz Ziraat
Odası Yönetim Başkanı Prof. Dr. İvan Mihov ile Proje
Koordinatörü Peter Petrov’un odalarını ziyaret ettiklerini
belirtti.
Manisa ve Diyarbakır’da düzenlenen toplantıların ilk günleri Oda Başkanlarının katılımıyla istişare toplantısı olarak
değerlendirilirken, ikinci günleri eğitim çalışmalarına ayrıldı.
AYIN KONUSU
PAMUK
>>Sayfa 14
TZOB’dan İsrail Mallarını
Boykot Kararı
Manisa’da yapılan TZOB Ege Bölge Toplantısında;
Filistin ziyaretini, tespitlerini ve İsrail’in Filistin çiftçisine
uyguladığı engellemeleri aktaran Bayraktar, TZOB’un
İsrail mallarını boykot kararını kamuoyuyla paylaştı: “İsrail
özür dilemediği ve Türkiye Cumhuriyeti ile barışmadığı
müddetçe TZOB ve Türk çiftçisi olarak boykotumuzu
sürdüreceğiz. Bize İsrail tohumu vermesinler, İsrail malı
satmasınlar.”
>>Sayfa 2
Eker: “Bölünme engellenecek
toplulaştırma yapılacak.”
TZOB’un Güneydoğu Anadolu Bölge toplantısında
konuşan Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker,
tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesini engelleyecek
düzenlemeyi bu dönem çıkaracaklarını; ikinci aşamada
ise arazilerin toplulaştırılacağını belirtti. Eker, bir diğer
hedeflerinin de “Başta KOP, GAP ve DAP olmak üzere
Türkiye’nin diğer bölgelerindeki tüm sulama projelerini
tamamlamak” olduğunu açıkladı.
>> Sayfa 4
Altın İse Altın Yapalım
■
Pamuk 2011 yılında ülkemizde 74 milyon, dünyada 7
milyar, 2050 yılında dünyada 9 milyar insanın giyimini;
küspesi dolayısıyla da hayvanların beslenme ihtiyacını
karşılayabilecek önemli bir ham maddedir. Ülkemizde
2000’den sonraki yıllarda uygulanan eksik tarım
politikaları sebebiyle ‘beyaz altın’ olarak adlandırdığımız
pamuğun değeri, yüksek maliyet nedeniyle adeta
‘teneke’ değerine düşmüştür.
>>Sayfa 8
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
2
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
TZOB EGE BÖLGE TOPLANTISI
MANİSA’DA YAPILDI
Karadeniz Bölge Toplantısı’nı geçtiğimiz Haziran ayında Trabzon’da yapan Türkiye Ziraat
Odaları Birliği bölge toplantılarının ikincisi olan Ege Bölge Toplantısı’nı Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in de katılımı ile Manisa’da gerçekleştirdi.
[SESLENİŞ]
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker’in de katıldığı TZOB Ege Bölge
Toplantısı 14 Eylül 2011’de Manisa’da
yapıldı.
Ziraat Odalarımızın Değerli Mensupları, Sevgili Çiftçi Dostlarım;
Bildiğiniz gibi, 2011 yılı bölge toplantılarını, Haziran sonunda Trabzon’da yaptığımız
“Karadeniz Bölge Toplantısı” ile başlatmıştık. Eylül ayında ise hem Ege hem de Güneydoğu
Anadolu bölge toplantılarımızı gerçekleştirdik. Toplantılarımızın ilk gününü, Oda
Başkanlarımızın katılımıyla geniş bir istişare toplantısı, ikinci gününü ise geniş katılımlı
personel eğitim çalışmalarına ayırdık.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker, her iki toplantımıza da teşrif
ederek, hem bakanlığın çalışmalarını çiftçilerimize aktardılar hem de sorunlarımızı
dinleyerek, yöneltilen sorulara cevap verdiler. Kendilerine katılımları ve toplantılarımıza
katkılarından dolayı samimi teşekkürlerimi bir kez daha sunuyorum.
Ege Bölge Toplantımızı Manisa’da yaptık. Toplantıda tarımımızın genel sorunlarını,
gelinilen noktayı, yapmak istediklerimizi ve beklentilerimiz gibi önemli hususların
değerlendirilmesinin yanı sıra tarımsal üretim açısından fevkalade önemli olan bölgenin
sorunları ve çözüm önerilerini, üreticilerimizin beklentilerini masaya yatırdık.
Filistin Çiftçisine Eğitim Desteği ve İsrail Mallarını Boykot Kararı
Toplantılardaki konuşmalarımda, kendi üreticimizin yanı sıra dost ve komşu ülke
çiftçilerinin eğitimine verdiğimiz önemi bir kez daha vurguladık. Bu bağlamda Kasım
ayında Filistinli çiftçilere Bakanlığımız ile ortaklaşa düzenleyeceğimiz eğitim çalışmasını
hatırlattık. Filistin’e yaptığım ziyarette İsrail’in, Filistin’deki üretimi engellemek için nasıl
çalıştığına şahit oldum. Filistinli çiftçi su bulamıyor, Filistinli çiftçi ürününü satmaya
götürecek yol bulamıyor, sarmışlar etraflarını… İsrail’in hem Filistinlilere reva gördüğü
zulmü hem de Mavi Marmara baskını ve sonrasında yaşananları da hatırlatarak aldığımız
“İsrail mallarını boykot” etme kararımızı, bu ülkenin mallarını kullanmak istemediğimizi
açıkladık, kamuoyuyla paylaştık.
Bu Ülke Hepimizin, Başka Türkiye Yok!
Diyarbakır’da gerçekleştirdiğimiz Güneydoğu Anadolu Bölge Toplantımızda ise
özellikle vurguladığımız ve ülkemiz adına çok önemsediğimiz konu şuydu: “Bu bölgenin
sorunlarını çözmeden Türkiye’deki sorunları çözmek mümkün değil.” Herkesin, her
kesimin de bu idraki, bilinci taşıması gerektiğine inanıyoruz. Bu ülke hepimizin, başka
Türkiye yok! Hepimiz bu ülkenin eşit vatandaşlarıyız. Birlikte, huzur içerisinde yaşamak
için herkesin katkı sağlaması lazım. Bunu sağlayabilirsek, şuna inanıyorum ki Türkiye’yi
hiç kimse tutamaz.
Kardeşliği Güçlendirme Ve İşbirliği Projesi
Bölge toplantılarımızda, tarım kesiminin sorunlarının çözümünde Birliğimizin yanı
sıra başta Tarım Bakanlığı olmak üzere ilgili bakanlıklar ile kurum ve kuruluşların ortak
çalışmalarının önemini ve yapılması gerekenleri gündeme getirdik.
Biz bu birliğe ve beraberliğe katkı amacıyla Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Ziraat
Odalarımız ile batıdaki Odalarımız arasında “Kardeşliği Güçlendirme ve İşbirliği” projesi
başlattık. TZOB tarihinde ilk kez uygulamaya koyduğumuz projeyle Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerindeki iller ile batıdaki illerde aynı işle uğraşan, üretim için emek veren
çiftçilerimizi, coğrafi uzaklıkları ortadan kaldırarak bir araya getirmek ve kaynaşmalarını
sağlamak istiyoruz. Odalarımız arasında böylesine toplu ve bir bütün olarak ele aldığımız
bu çalışmamızın kardeşliğimize, birlik ve beraberliğimize katkı sağlayacağına inanıyor,
ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, her iki bölge toplantısında da belirttiğim gibi tarım ve üretim
açısından yıllar öncesine dayanan yapısal sorunlarımız var. Otuz, kırk yıl önce çözülmesi
gereken sorunları var gücümüzle, gecemizi gündüzümüze katarak, elimizdeki bütün
olanakları kullanarak çözmeye çalışıyoruz. Bunları yaparken sektörün bütün paydaşlarıyla
birlikte gerçekleştireceğimiz çalışmaların sadece üreticilerimiz için değil, Türkiye’miz için
olduğunun bilincindeyiz.
Üreticilerimiz için;
Eylül, tarladaki, bahçedeki bereketin adı…
Emeğinin karşılığını, alın terinin hasadını yaptığı ay…
Ürünü bol, kazancı bol, bereketi bol bir hasat dönemi diliyorum.
Ş. Şemsi BAYRAKTAR
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı
İmtiyaz Sahibi
TZOB Adına
Genel Başkan Ş. Şemsi Bayraktar
Genel Yayın Müdürü
M. Nuri Şeyda Sorman
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Ebru Mine Esen
Görsel Yönetmen
Mustafa Abadan
Yayın Kurulu
Vedat Koç
Ömer Kaya
Metin Türkyılmaz
Mehmet Efe
Salim Altay
Prof. Dr. Mevhibe Albayrak
Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu
Doç. Dr. Erdoğan Güneş
Dr. Özden Hiçbirol
Yayın Türü
Yaygın Süreli Yayın
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar
toplantıda
yaptığı
konuşmada,
Mavi
Marmara gemisine yönelik saldırı ve yaşanan
gelişmeler nedeniyle hükümetin, İsrail’e
yönelik tavrını desteklediklerini belirterek,
TZOB ve Türk çiftçisi olarak İsrail mallarını
boykot ettiklerini açıkladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile
Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin İsrail
konusundaki tavrını doğru bulduklarını ve
desteklediklerini ifade eden Bayraktar şöyle
konuştu: “İsrail’in mallarını boykot ediyoruz.
İsrail özür dilemediği, tazminat ödemediği
ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
barışmadığı müddetçe biz bu boykotumuza
devam edeceğiz.
Ancak sadece çiftçinin boykot etmesi
yetmez. Bu işin ithalatını, ihracatını yapanlar
var, onlar da buna uymalı. Bize İsrail tohumu
vermesinler, İsrail malı satmasınlar. Herkes
kaderini yaşayacak. Bu ülke de, İsrail de
kaderini yaşayacak. Bu şımarık ülkenin
hakkından Türkiye gelecektir, bundan emin
olun”
Konuşmasında, Ziraat Odalarının ve
TZOB’un son yıllarda idari ve mali yönden
güçlendiğini anlatan Bayraktar, kaynakların
Odalar tarafından hizmete dönüştürüldüğünü
söyledi. Paranın nasıl ve nerede kullanıldığının önemli olduğunu, çiftçinin hizmet
beklediği için para verdiğini kaydeden
Bayraktar, Ziraat Odaları yöneticilerinden
çiftçinin alın terini temsil eden bu parayı
doğru yerlerde kullanmalarını isteyerek her
şeyi devletten bekleme devrinin bittiğini,
kendilerinin de üzerlerine düşenleri yapması
gerektiğini ifade etti.
Bayraktar, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı liderliğinde bir ortak akıl
oluşturulması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Manisa Valisi Halil İbrahim Daşöz de
konuşmasında, kendisinin de çiftçi çocuğu
olduğunu ve tarımsal üretimi bildiğini ifade
ederek, Türkiye’nin lokomotif sektörleri
arasında yer alan tarımın geliştirilmesi için
yapılan çalışmaların önemini dile getirdi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker ise bölge toplantısında yaptığı
konuşmada, tarım arazilerinin miras yoluyla
bölünmesine izin veren kanuni düzenlemenin
değiştirileceğini ve bu sebeple arazi
bölünmesinin kesinlikle önüne geçileceğini
kaydetti.
Son 8-9 yılda temel meselelerin hepsine
dokunduklarını, tarımla ilgili 14 kanun
çıkardıklarını, ‘’Tarım ülkesi’’ denilen ancak
bir tarım kanunu olmayan Türkiye’de Tarım
Kanununu çıkardıklarına değinen Eker,
bundan 9 yıl önce Türkiye’nin 23 milyar
dolarlık tarım hasılası ile dünya ülkeleri
arasında bulunduğu 11. sıradan, bugün 62
milyar dolarlık tarımsal milli gelir ile 7. sıraya
yükseldiğini kaydetti.
Türkiye’de 42 yılda sadece 450 bin
hektar alanda toplulaştırma yapıldığını,
2002’den bugüne kadar GAP bölgesi dahil
edildiğinde ise 3 milyon hektarda toplulaştırma
yapıldığını anlatan Eker, ‘’2012 itibarıyla 8
yılda, 3 milyon hektar alan toplulaştırılmış
Bayraktar, Çiftçi Kayıt Sistemi gibi,
Bakanlık tarafından yürütülen bazı görevleri
üstlenmek istediklerini, altyapının hızlı şekilde
hazırlanması için eğitim faaliyetlerine büyük
önem verilmesinin yanı sıra AB projelerine
vurgu yaparak birlik mensuplarından daha
fazla proje üretmelerini ve AB fonlarından
daha fazla yararlanılmasını istedi.
Dünya gıda fiyatlarındaki artış fırsata dönüştürülmeli
Dünyada gıda fiyatlarının artması
konusuna değinen Bayraktar, bu durumun
fırsata dönüştürülmesi gerektiğini, bunun
da verimlilik, kalite ve standardizasyon ile
sağlanacağını, aksi takdirde çiftçinin ve
ülkenin zenginleşemeyeceğini söyledi.
Bayraktar, sektördeki maliyet sorununun yapısal sorunlardan kaynaklandığını,
bu sorunlar çözülmeden maliyet sorununun
da çözülemeyeceğini belirtti. TZOB Başkanı,
toplantıya katılan Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehdi Eker’den arazi bölünmesi sorununun önüne geçilmesini ve sulama yatırımlarının bitirilmesini istedi. Bayraktar, çiftçi
refahı artırıldığında ailelerin çiftçi çocuklarına kız vermek için yarışacağını söyledi.
Yönetim Yeri
Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü
GMK Bulvarı No: 25
Demirtepe/ANKARA
Tel: 312 231 63 00 (Pbx)
Fax: 312 229 65 38 - 231 30 77
e-mail:[email protected]
[email protected]
Yapım Ajansı
ajansala
Kurumsal Yayıncılık - Pazarlama İletişimi
312 447 48 25
Baskı
MRK Baskı ve Tanıtım Hizmetleri
Uzayçağı Caddesi 1254. Sokak
No: 2 Ostim / ANKARA
Tel: 312 354 54 57
Basım Tarihi
15.02.2012
Dağıtım
MNG Kargo
Toplantının açılışında konuşan
TZOB Başkanvekili ve Manisa Ziraat
Odası Başkanı M. Nuri Şeyda Sorman,
“Ekonomik, sosyal ve stratejik yönleriyle,
son yıllarda dünya ölçeğindeki gelişmeler
tarım sektörünün öne çıktığını açıkça
göstermiştir. Ülkemizde ve dünyamızda
yaşanan doğal afetler, tarım ürünlerinin
enerji sektöründe kullanılması, dünya
gıda fiyatlarının artması, insanların
ucuz ve güvenilir gıda ürünlerine rahat
erişememesinden dolayı, bazı ülkelerin
idari rejimlerinin bile değişmesi tarımın
önemini öne çıkarmıştır. Toplantıdan
çıkacak sonuçların, ülkemiz ve bölge
çiftçimize, ülkemizin tarım politikalarına
yön çizmesini temenni ediyoruz” diyerek
görüş ve dileklerini dile getirdi.
Dergimiz Basın Ahlak Yasası’na uymayı
taahhüt eder. Yayınlanan yazıların
sorumlulukları sahiplerine ait olup,
birliğimiz görüşlerini yansıtmamaktadır.
Dergide yayınlanan yazılar, kaynak
gösterilmek koşuluyla, diğer yayın
organlarında yayınlanabilir. Gönderilen
yazılar yayınlansın, yayınlanmasın iade
edilemez.
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
olacak. 61. Hükümet programındaki eylem
planında ilgili bir hüküm var, KOP’taki
bütün iller ile DAP kapsamındaki 16 ildeki
tarım arazilerinin tamamı bu hükümet
döneminde bölünmüşlükten kurtarılarak
toplulaştırılacak’’ diye konuştu.
Bakan Eker KOP, GAP, DAP başta olmak
üzere Türkiye’nin diğer bölgelerindeki tüm
sulama projelerinin de tamamlanmasının bu
dönemdeki bir diğer hedefleri olduğunu ifade
etti.
Türkiye’nin
tarımla
ilgili
altyapı
meselelerini kadastro başta olmak üzere
çözmekte geciktiğini dile getiren Eker,
mülkiyetin kime ait olduğu belirsiz ve çok
parçalı hale gelmiş işletme yapısında verimli
üretim yapılamayacağını vurguladı.
“Tohumculukta kimseye bağımlı değiliz’’
diyen Eker, bu konuda haksızlık yapıldığını
söyledi. Ankara’da dünyanın 3. büyük
Tohum Gen Bankası’nın kurulduğunu,
burada Türkiye coğrafyasında yetiştirilen,
doğal olarak bulunan tohumların tamamının
örnekleri olduğunu anlatan Eker, ‘’Sürekli
yeni teknolojilerle yeni tohumlar, yeni çeşitler
geliştiriliyor. Üretici artık pazar için üretim
yapıyor. Büyük ölçekli, pazara dönük üretim
yapıyor. Bu, Türkiye’de tohum üretilmediğini,
dışa bağımlı olduğunu göstermez. Hibrit
ürünlerle ilgili kısır ya GDO’lu diyorlar. Bu
ürünler, doğal yollarla imal edilmiş ürünlerdir’’
diye konuştu.
Bayraktar: “İsrail’in mallarını
boykot ediyoruz. İsrail özür
dilemediği, tazminat ödemediği
ve Türkiye Cumhuriyeti ile
barışmadığı müddetçe biz
bu boykotumuza devam
edeceğiz.”
Et ve sütle ilgili müdahale kurumu
oluşturulması
konusuna
da
değinen
Eker, müdahale kurumu oluşturacaklarını
ve böylelikle özellikle süt fiyatlarındaki
mevsimsel dalgalanmaların çiftçiyi ve
tüketiciyi olumsuz olarak etkilemesinin
önüne geçileceğini söyledi.
Dünyada yaşanan açlığa da dikkati
çeken Eker, Afrika’da çocuklar ve kadınların
açlıktan yaşamını yitirdiğini bunda da gıda
maddelerinin enerji üretiminde ve bioyakıt
olarak kullanılması ile dünya piyasasına
etki eden ve pazarlarını korumaya çalışan
spekülatör kişi ve devletlerin rolü olduğunu
anlattı.
3
Eker: Türkiye pamuktan
vazgeçmemeli
TZOB Ege Bölge Toplantısında konuşan
Eker pamuk desteğinin artırılması konusunda
yağlı tohumlu bitkilere yüksek destek
verdiklerini söyledi. ‘’Türkiye pamuktan
vazgeçmemeli’’ diyen Eker, pamuğun
katma değerinin çok yüksek olduğunu,
ham pamuğa işlenip bir tekstil ürünü haline
gelene kadar 16-17 defa katma değer ilave
edildiğini belirtti.
Pamukta sertifikalı tohum, mazot, gübre
gibi birçok konuda toplam kilogramda 42
kuruş destek ödemesi yapıldığını, maliyetin
3’te birinden fazlasının destek olarak
verildiğini anlatan Eker, ‘’Bu yıl 1 milyon ton lif
pamuk üretimi bekleniyor, bu 2,5 milyon ton
kütlü pamuk demek. 2,5 milyon ton pamuğa
42 kuruştan destek verildiği düşünüldüğünde
bu yağlı tohumlara ayırdığımız paranın
büyük kısmını götürüyor’’ dedi.
Rusya’ya gıda ürünleri ihracatında
yaşanan sorunlarıa değinilmesi üzerine ise
Eker, bu konuda alabilecekleri tüm tedbirleri
aldıklarını belirtti. Alıcı ülkenin belirlediği
birtakım standartlar olduğunu kaydeden
Eker, Rusya’nın Türkiye için 150 milyonluk
bir tüketim pazarı olduğunu, yaş meyve
sebze ihracatının büyük kısmının Rusya’ya
yapıldığını anlattı.
İyi tarım uygulamasının geçen yıla ilişkin
ödemelerinin yapılmadığının hatırlatılması
üzerine Eker, 25 Eylül 2011 tarihi itibarıyla
bu primlerin ödeneceğini bildirdi.
Süt primlerine ilişkin bir soru üzerine
ise Eker, önceden süt primlerini bütün bir yıl
tek rakam olarak verdiklerini, bunu çeyrek
dönemlere böldüklerini, üç ay toplayarak bu
primleri ödemeye başladıklarını anlattı.
Sertifikalı tarım danışmanları desteğinin
Ziraat Odaları tarafından verilmesi isteği
konusunda ise Eker, binlerce ziraat
mühendisinin eğitilerek danışman unvanı
aldığını, bu destek Ziraat Odası’na veya
herhangi bir yere verildiğinde çiftçinin tercih
yapma imkanının zorlaşacağını ifade etti.
Eker: “Bundan 9 yıl önce
Türkiye’nin 23 milyar dolarlık
tarım hasılası ile dünya ülkeleri
arasında bulunduğu 11. sıradan,
bugün 62 milyar dolarlık
tarımsal milli gelir ile 7. sıraya
yükseldiğini kaydetti.”
İZMİR 7. ULUSLARARASI TARIM,
SERA VE HAYVANCILIK FUARI AÇILDI
Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Genel Başkanı Şemsi Bayraktar,
İzmir 7. Uluslararası Tarım, Sera ve
Hayvancılık Fuarı’nın açılışına katıldı.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım, TZOB Genel Başkanı
Şemsi
Bayraktar
ve
İzmir
Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz
Kocaoğlu’nun açılışını yaptığı
tarım, sera ve hayvancılık konulu
fuar, ziyaretçilerden yoğun ilgi
gördü.
Bayraktar fuar programını takiben 2011
yılında Kırsal Kalkınma Yatırımları Destekleme Programı dahilinde uygulanan ve
Makine Ekipman Alımlarının Desteklenmesi Programına başvuruları kabul edilen
831 başvuru sahibine Tarımsal Makine ve
Ekipman dağıtım törenine katıldı.
İzmir’de gerçekleştirilen dağıtım
törenine TZOB Genel Başkanı Şemsi
Bayraktar’ın yanı sıra Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker
ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım
katıldı.
TZOB GENEL BAŞKANI ŞEMSİ BAYRAKTAR
“SAKARYA GÜNLERİ”NİN AÇILIŞINDAYDI
T
ürkiye Ziraat Odaları Birliği
Genel Başkanı Şemsi Bayraktar,
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay,
Cumhurbaşkanlığı
Genel
Sekreteri
Mustafa İsen ile birlikte Ankara’da
düzenlenen “Sakarya Tanıtım Günleri”nin
açılışına katıldı.
Ankara Atatürk Kültür Merkezi‘nde
açılan ve 25 Eylül’e kadar süren Sakarya
Tanıtım Günleri’nin açılışında konuşan
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay,
turizmden elde edilen gelir ve 30 milyon
turist hedefine işaret ederek; güler yüzlü
hizmet, kalite ve huzur devam ettikçe
turizm alanındaki gelişmenin de hızlı bir
şekilde devam edeceğini vurguladı.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri
Mustafa
İsen
ise
konuşmasında
güzelliklerin sahibi olmak kadar, tanıtım
ve paylaşımın da bir o kadar önemli
olduğunun altını çizdi ve tanıtım için
birlikteliğin gerekliliğine işaret etti.
Sakarya Valisi Mustafa Büyük, doğal
güzellikler açısından Türkiye’nin en
nadide kentlerinden biri olan Sakarya’nın
tanıtımı açısından mevcut katılımı yeterli
görmediklerini, gelecek yıllarda daha
geniş
organizasyonlar
yapılacağını
belirtti.
Sakarya Büyükşehir ve ilçe belediye
başkanları ile oda yöneticilerinin de
katıldığı açılışın ardından TZOB Genel
Başkanı Bayraktar ve diğer konuklar
stantları gezerek, yetkililerden bilgi
aldılar.
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
4
TZOB GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGE
TOPLANTISI DİYARBAKIR’DA YAPILDI
Türkiye
Ziraat
Odaları
Birliği
Güneydoğu
Anadolu
Bölge Toplantısı; Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Mehdi
Eker, Diyarbakır Valisi Mustafa
Toprak, TZOB Genel Başkanı
Şemsi Bayraktar, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakan Yardımcılığına
atanan Kudbettin Arzu, bölge
milletvekilleri,
bakanlık
üst
düzey bürokratları ile Diyarbakır,
Şanlıurfa, Mardin, Batman, Siirt,
Bingöl, Bitlis, Van, Muş, Hakkari
ve Şırnak il merkez Ziraat
Odaları ile bu illere bağlı ilçe
Ziraat Odalarının yöneticilerinin
katılımıyla, GAP Uluslararası
Tarımsal Araştırma ve Eğitim
Merkezi Salonu’nda yapıldı.
TZOB
Genel
Başkanı
Şemsi
Bayraktar, Diyarbakır’da düzenlenen bölge
toplantısında yaptığı konuşmada, bölgenin
sorunlarını gündeme taşımaya ve çözüme
kavuşturmaya gayret gösterdiklerini ifade
ederek, şunları söyledi:
“Bu bölgenin sorunlarını çözmeden
Türkiye’nin sorunlarını çözmek mümkün
değil. Bunun idraki ve bilinci içerisindeyiz.
Bu kent ve bölgeyi sık sık ziyaret ediyoruz.
Kuraklık oldu geldik, sel oldu geldik. Bu
bölgenin kalkınması için takdir edersiniz ki
huzur çok önemli.
Hepimiz bu ülkenin eşit vatandaşlarıyız.
Bu ülkede yaşıyoruz ve bu ülkenin
zenginliklerini de paylaşmak durumundayız.
Yani bu ülkede kardeşçe yaşamak
zorundayız. Bin yıldan beri bu topraklarda
beraber yaşıyoruz. Acıları ve sevinçleri
paylaştık. Kurtuluş Savaşı’nda birlikte
mücadele verdik. Birlikte şehitlerimiz oldu.
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
duramaz. Tarımın geleceğini kurtarmamız
lazım. Bunun için de yapısal sorunlara
odaklanın ve Sayın Bakanımız geldiği zaman
su isteyin, arazilerinizin toplulaştırılmasını
isteyin, bunların değiştirilmesini isteyin.
Miras Hukuku değiştirilerek bölünmenin
önüne geçilmeli. Bunu çok önemsiyoruz’’.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker de toplantıda yaptığı konuşmada,
“Uçakla Diyarbakır üzerinde tur atıldığında
tarihi Diyarbakır Surlarının kimilerine göre
kalkan balığına benzetildiğini ifade eden Eker,
‘’Ben surları insan kalbine benzetiyorum.
İnsan kalbi kadar sıcak. Evrensel kültür ve
değerler ile medeni ve insani değerlere sahip
KOP illerindeki toplulaştırmanın tümüyle
bu yıl içerisinde tamamlanması yer alıyor.
Bölünmeyi önleyeceğiz’’ dedi.
Hayvansal ürün fiyatlarına müdahale kurumu
Eker konuşmasında Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı’nı
yeniden
yapılandırdıklarını, bu kapsamda bakanlığa
yeni genel müdürlükler ve birimlerin
eklendiğini açıkladı.
Bu kapsamda Bakan Yardımcılığı’na
Kutbettin
Arzu’nun
getirildiğini
ifade
eden Eker, konuşmasını şöyle sürdürdü:
Bu ülke çok farklı yerlere gelir. Bunlar
doğum sancıları. Bir süre sonra düzelecek
ve bu ülke birlik ve beraberliğini muhafaza
ederek inşallah çok iyi yerlere gelecek’’. Yarın bu alanda GAP Uluslararası
Tarımsal Araştırmalar Eğitim Merkezi’nin
temelini atacağız ve bu tesisi 300 günde
tamamlayacağız.
Kardeşlik ve İşbirliği Projesi
Bu çiftçi desteklenmeyecek de kim desteklenecek?
Bayraktar, Türk çiftçisinin zor şartlarda
yapısal sorunların getirdiği yüksek maliyetle
73 milyon vatandaşın ve 30 milyon turistin
karnını doyurduğunu, buna ilave olarak 13
milyar dolarlık da ihracat yaptığını belirterek,
bunun Türk çiftçisinin başarısı olduğunu
söyledi.
Yapısal
sorunların
çözülmesi
ile
Türk çiftçisinin rahat bir nefes alacağını
vurgulayan Bayraktar, şöyle devam etti:
“Bu çiftçi desteklenmeyecek de kim
desteklenecek? İrademiz dışındaki ‘yapısal
sorunlar’ çözüldüğü zaman maliyetlerimiz de
aşağı düşecektir. İşte o gün destek
istemeyeceğiz. Ama bugünkü tabloda çiftçiye
destek vermeden üretim olmaz. Bu popülizm
değil. Bu Türkiye’nin realitesi. Orta yerde
duran gerçeği görmemezlik yapamayız.
Bu gün Türk çiftçisi dünya standartlarına
göre yüksek maliyetli üretim yapmaktadır.
Bu çiftçi desteklenmediği takdirde ayakta
Çiftçi eğitimine verdiğimiz önemin bir
göstergesi olarak Eğitim Yayım ve Yayınlar
Dairesi’ni kurduk.
Tüm bu değişikliklerin yanı sıra bu
dönem hayvansal ürünlerle ilgili ‘Müdahale
Kurumu’ oluşturuyoruz.
Üretici fiyat
dalgalanmalarından olumsuz etkilenmesin,
tüketici de zarar görmesin diye. Bu kurum
süt ve et fiyatları için çalışacak. Fiyat
dalgalanmalarını düzenleyen bir kurumsal
mekanizma oluşturmamız gerekiyordu.
Bu
kurumu
hükümetiimizin
eylem
planında yer aldığı üzere en kısa sürede
mevzuatını oluşturarak, hayata geçirmek
hedeflerimizden birisi.
Huzur içinde yaşamak için herkesin
katkı sağlaması lazım. Eğer bunu
sağlayabilirsek, birliğimizi ve beraberliğimizi
güçlendirebilirsek, inanıyorum ki bu ülkeyi
hiç kimse tutamaz.
Bayraktar, Türkiye’deki odalar arasında
kardeşliğe katkı sağlamak için ‘’Kardeşlik
ve İşbirliği Projesi’’ başlattıklarını, bölgedeki
bütün illerde bunu sağlayacaklarını, 5
milyonun üzerinde üyesi ile sadece tarım
sektörünün değil, Türkiye’nin en büyük
meslek kuruluşu olduklarını, bu büyüklüğe
uygun bir vizyon geliştirerek çok çalışmaları
gerektiğini bildirdi.
Bayraktar:
“Bu
bölgenin
sorunlarını çözmeden Türkiye’nin
sorunlarını çözmek mümkün değil.
Bu çiftçi desteklenmeyecek de kim
desteklenecek? İrademiz dışındaki
‘yapısal sorunlar’ çözüldüğü zaman
maliyetlerimiz de aşağı düşecektir.
İşte o gün destek istemeyeceğiz.
Ama bugünkü tabloda çiftçiye
destek vermeden üretim olmaz.
Bu popülizm değil. Bu Türkiye’nin
realitesi.”
insanların yaşadığı bir şehir burası. Bu kalp
herkese açık. Bu kalp sevgi, hoşgörü ve
toleransa beşiklik etmiştir. Bakmayın bugün
imajımızı kirletmeye kalkışanlara. Biz onlara
inat sevgiyi ve kardeşliği birlikte büyütüp
geliştireceğiz’’ diye konuştu.
Miras yolu ile bölünme önlenecek
Eker, “Tarım, sigorta, toprak ve gıda
başta olmak üzere tarıma ilişkin 14 kanun
çıkardık. Bugün artık tarımın dört başı mamur
bir mevzuatı var. Önümüzde çıkaracağımız
önemli bir kanun var. Tarım arazilerinin
miras yolu ile bölünmesinin önüne geçen
düzenlemeyi bu dönem çıkaracağız.
Türkiye’de çiftçinin geliri artacaksa
tarımsal verimliliğin artması lazım. Verimlilik
artmadan üretim karlı olmaz. Bunun yolu
işletme yapısını ıslah etmektir. Küçük, bölük
pörçük arazilerde sağlıklı bir işletme sahibi
olma imkan ve ihtimali yok.
Hükümetimiz döneminde 3 milyon
hektarın üzerinde toplulaştırma yaptık. Kalan
kısmını ise 2012 yılında tamamlıyoruz.
GAP’taki 9 vilayette 2 milyon 200 bin hektar
alanda toplulaştırma yapıyoruz. 61. Hükümet
programımızdaki eylem planında DAP ve
‘’Bakanlığımız bünyesinde 27 yıldır olmayan
Su Ürünleri Balıkçılık Hayvancılık Genel
Müdürlüğü kuruldu. Ayrıca Gıda ve Kontrol
Genel Müdürlüğü kuruldu.
Burada bölge coğrafyasındaki ülke
çiftçilerine tarımsal eğitim verilecek. Burası
uluslararası bir merkez olacak. Bu kapsamda
bölgedeki iki merkezden birinin Şanlıurfa’da
temelini attık. Diyarbakır’daki tesisin de
temelini yarın atacağız. Bunlar GAP Eylem
Planı kapsamında gerçekleşiyor.’’
Toplantının açılış konuşmasını yapan
TZOB Yönetim Kurulu Üyesi ve Çınar Ziraat
Odası Başkanı Cevat Delil konuşmasında,
“Dört gün önce Manisa’da yaptığımız
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Ege Bölge
Toplantısı’nda sorunlarımızı birlikte ele
aldık. Çözüm önerilerini yine birlikte tartıştık.
Manisa toplantısında Sayın Bakanımızın
üreticilerimizin sorunlarının çözümünde
Ziraat Odaları Birliği ile Bakanlığımızın
çalışmalarının
el
ele
yürütülmesine
ilişkin sözleri de Birliğimize verdiği önem
bakımından bizleri hem gururlandırdı hem
de bizlere yeniden sorumluluk ve daha
çok çalışma heyecanı kattı. Birlikte el ele
çalıştığımızda, hiçbir sorunun çözümsüz
kalmayacağına inanıyorum. Bu toplantının
bölgemize ve ülkemiz tarımına hayırlı
sonuçlar getirmesini diliyorum.
Biliyorsunuz Diyarbakır surlarla çevrili bir şehir. Surlarda dört kapı var; bunlar Mardin
Kapı, Dağ Kapı, Urfa Kapı ve Yeni Kapı. Beşincisini biz bugün burada açıyor ve adını da
‘Gönül Kapısı’ koyuyoruz” dedi.
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
KALİTELİ ÜRET
ÇOK KAZAN...
5
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar:
“Yeni alım sisteminde anahtar kelime ‘KALİTE’.
Bu sistemden sonra artık slogan da şu olmalı:
KALİTELİ ÜRET ÇOK KAZAN.”
Üreticiyi desteklemek
zorundayız
Dünyadaki
tüketim
taleplerinin
karşılanabilmesi ve fiyat artışlarından asgari
düzeyde etkilenilmesi için, ülke olarak
geleceğe yönelik üretim hedeflerini belirleyip,
bu hedeflerin gerekleştirilebilmesi amacıyla
uygun tarım politikaları ortaya konulması
gerektiğini belirten Bayraktar, “Başka bir
ifadeyle tarımsal üretimi artırmak ve bunun
için de üreticileri desteklemek zorundayız”
dedi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, Toprak Mahsulleri
Ofisi (TMO) tarafından bu yıl uygulamaya
konulan hububatta yeni alım sisteminin
tanıtılması amacıyla Ankara Grand Otel’de
düzenlenen ‘’Yeni Alım Sisteminin Üretim
ve Piyasalara Etkileri’’ panelinin açılışında
yaptığı konuşmada, “Yeni alım sisteminde
anahtar kelime ‘kalite’. Bu sistemden sonra
artık slogan da şu olmalı: Kaliteli üret çok
kazan” diyerek, geleceğin kaliteli üretimde
olduğunun vurgusunu yaptı.
Bayraktar, yeni alım sisteminin kaliteli
üretimi zorunlu kıldığını vurgulayarak, “Şayet
kaliteye odaklanırsak üretici olarak biz de,
sanayici de, TMO da, ülke de, tüccar da
bundan fayda görür” dedi. Konuşmasında,
müdahale alımlarına değinen ve bu alımların
sadece üreticiyi korumak için yapılmadığının
altını çizen Bayraktar, şöyle devam etti: “Bu
anlamda, sektörde bilgi kirliliği var. Bakanlık
temelinde, ortak bir akılla bu kirliliği ortadan
kaldırmalıyız. Zira müdahale alımları, sadece
üretici için yapılmıyor. Bu sistem hem üretici
ve tüketiciyi hem de sanayiciyi koruyan bir
sistem. Yapısal sorunlar ve maliyetlerin
yüksekliğine rağmen bu çiftçi AB ülkeleriyle
rekabet ediyor; 74 milyonu doyuruyor,
ülkemize gelen 30 milyon turisti doyuruyor
ve milyonlarca dolarlık ihracat yapıyor. Bunu
zor durumuna rağmen Türk çiftçisi yapıyor.
Bu nedenle müdahale alımları herkes
açısından, ülkemiz açısından çok önemlidir.”
Bayraktar, yeni alım sistemiyle Türk
çiftçisinin yepyeni bir sürece girdiğine de işaret
ederek, TMO’nun artık kaliteli ürün alacağını,
bu çerçevede ortak piyasa düzenleri içinde
anahtar kelimeler bulunduğunu söyleyerek,
“Bunlardan ilki ‘verimlilik’. Eğer Türk çiftçisi
olarak verimliliği ve kaliteyi yakalayamazsak,
ortak piyasa düzenine intibak sağlayamayız”
diye konuştu.
Olumlu işlerin arkasında durmalıyız
Her şeyi olumsuz görme alışkanlığının
terk edilmesi gerektiğine ve sürekli kaygılarla
bir yere varılamayacağı gibi, sektörü bir
araya getirmenin de mümkün olamayacağını
belirten Bayraktar, “Olumlu yapılan her işin
birlikte arkasında durmalıyız” dedi.
Konuşmasında tarım sektöründe kaliteli
üretim için; toplulaştırmanın, tekniğin, açılan
laboratuvarların, bölgeye ve protein değerine
göre tohumluk kullanımının
önemini
vurgulayan Bayraktar, kaliteye ulaşmanın
en önemli ayağını da ‘bilgi’ olarak gösterdi.
Bu açıdan, TZOB’a, Bakanlığa ve sektör
paydaşlarına düşen görevler bulunduğunun
altını
çizen
Bayraktar,
“Üreticimize
mutlaka doğru bilgiyi ulaştırmalıyız” dedi
ve bu çerçevede TZOB’un yaptığı eğitim
çalışmalarını anlattı.
TMO’nun yeni alım sisteminin sektöre,
Türk çiftçisine, tüketicisine ve sanayicisine
hayırlı olmasını dileyen Bayraktar sözlerini,
“Yapılan her olumlu çalışmaya destek verdik,
şimdi de veriyoruz, gelecekte de vereceğiz”
diyerek tamamladı.
Buğday ile koyun, gerisi oyun
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker de panelin açılışında yaptığı
konuşmada,
Anadolu
coğrafyasında
hububat ve koyun üretiminin çok önemli bir
yeri olduğunu belirterek, ‘’Anadoluda bir söz
vardır; buğday ile koyun gerisi oyun. Anadolu
coğrafyasının bize sunduğu bu iki temel
üründen vazgeçemeyiz’’ dedi.
Eker, bir yandan Türkiye’nin tarımsal
potansiyelini daha çok kullanma, bir yandan
da üretimde kaliteyi, standardı artırma ve
çiftçilerin yaşam standardını yükseltme
hedefleri bulunduğunu belirterek, bu
hedeflere ulaşılamazsa tarımın sürdürülebilir
bir faaliyet olmaktan çıkacağını söyledi.
Bugün buğdayda kalitenin önemli ölçüde
artırıldığını ve buğday unu ihracatında
Türkiye’nin dünyada lider haline geldiğini
anlatan Bakan Eker, bazı sanayicilerin
kendisine “Sayın Bakanım kalitesiz buğdaya
ihtiyacım var, bize kalitesiz buğday ithal etme
imkanı sağlayın” bile dediğini kaydetti.
BAYRAKTAR SANAYİCİ VE İŞ ADAMLARINA SESLENDİ
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, TOBB
Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile birlikte
katıldığı Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası’nın
başarılı sanayici ve kuruluşları ödüllendirmek
amacıyla düzenlediği “Sakarya’nın Yıldızları”
töreninde, tarımın sorunlarına değindi ve
çözüm önerileri sunarak Ziraat Odaları ile
Ticaret ve Sanayi Odaları arasında daha
da geliştirilecek işbirliğinin iki kurum ve ülke
açısından önemine vurgu yaptı.
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu ile birçok
platformda bir arada olduklarını; Ekonomik
Sosyal Konsey, Ekonomik Koordinasyon
Kurulu, AB Karma İstişare Kurulu ve Anayasa
Platformu’nda birlikte çalıştıklarını belirten
Bayraktar, bu uyumun tabana da yayılması
gerektiğini bildirdi.
Bayraktar,
“Ticaret
Odaları
ve
Borsalar ile Ziraat Odalarımızı biraz daha
yakın işbirliği yapacak şekilde bir araya
getirmeliyiz” dedi. İki kurum arasında
yaratılacak sinerjinin ülke kalkınması
açısından önemine işaret eden Bayraktar,
sanayi ve ticareti tarımdan ayırmanın
mümkün olmadığını ve sektörlerin birbirine
entegre durumda olduğuna dikkati çekti.
Ortak eğitim programları
OECD’nin son tarım raporunu da
değerlendiren Bayraktar, Türk çiftçisinin
bütün zorluklara rağmen 74 milyonun yanı
sıra 30 milyon turisti doyurduğunu ve 13
milyar dolarlık da ihracat yaptığını anlatarak,
“Bu çiftçiye herkesin saygı duyması lazım”
dedi.
Ticaret Odaları ve Borsalar ile Ziraat
Odalarımızı biraz daha yakın işbirliği
yapacak şekilde bir araya getirmeliyiz.
İki kurum arasında yaratılacak
sinerjinin ülke kalkınması açısından
önemine işaret eden Bayraktar,
sanayi ve ticareti tarımdan ayırmanın
mümkün olmadığını kaydetti.
Genel Başkan, tarımın yapısal sorunları
bulunduğunu, verimlilik ve kalite için bu
sorunların mutlaka çözülmesini ve Ortak
Piyasa Düzenine göre üretim yapılması
gerektiğini söyledi. TMO’nun yeni sistemde
ürünün kalitesine göre ödeme yapacağını
anımsatan Bayraktar, “TMO’nun kaliteye
dayalı yeni sistemini destekliyor ve sloganın
da şu olmasını istiyoruz: Kaliteli Üretim Yap
Çok Kazan…” diye konuştu. Bayraktar,
“Bizler hizmet makamlarındayız. Çiftçisiyle,
sanayicisiyle hep birlikte çalışarak, sinerji
yaratarak, ülkemizin kalkınmasına katkı
sağlayacağız, birlik ve beraberlikle bunu
yapacağız”.
2013’ten itibaren biyodizel ve biyoetonel
kullanımına ilişkin EPDK kararına işaret
eden Bayraktar, bu açıdan sulamanın büyük
önem kazandığını da belirtti.
Bayraktar soruları cevaplandırdı
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar,
Sakarya Ticaret Borsası’nda düzenlenen
toplantıda kendisine yöneltilen soruları da
cevaplandırdı.
“Süt hayvancılığı sağlıklı gidiyorsa
et hayvancılığı da sağlıklı gider” diyen
Bayraktar, Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nın ette ve sütte, EBK marifetiyle
TMO benzeri bir müdahale kurumu
oluşturacağı bilgisini de vererek, “Bu müjdeyi
sizlerle paylaşmak isterim. Ette ve sütte
istikrarı sağlayabilirsek hayvancılıkta arzu
ettiğimiz seviyelere ulaşabiliriz. Bu durum
kırsala da refahı getirir” dedi.
TMO’nun yeni başlattığı alım sistemiyle
ilgili de bilgi veren Bayraktar, yeni sistemde
en önemli konunun ‘kalite’ olduğunu, bu
yüzden çiftçinin bilgilendirilmesi ve eğitiminin
günümüzde çok daha önemli hale geldiğini
söyledi.
Konuşmasında
gübre
kullanımının
önemine de vurgu yapan Bayraktar, ülkenin
yeterli düzeyde gübre kullanamamaktan
kaynaklı yaklaşık 11 milyar dolarlık kaybı
olduğunu
belirterek,
“Artık
dünyada
gıda fiyatları düşmeyecek. Bunu fırsata
dönüştürmeliyiz” uyarısını yineleyerek, bu
fırsatı yaratmanın yolunu da “Bunun temeli
de bilgidir, altyapı sorunlarının giderilmesidir”
şeklinde açıkladı.
Örgütlenme, örgütlenme, örgütlenme
Bayraktar, kendisine yöneltilen bir soru
üzerine, üretici birliklerinin bir şans olduğunu, ancak idari ve mali yapı anlamında yetersizlikler bulunduğunu ifade etti ve “Türkiye kooperatifçiliği beceremedi. 50 yıl önce
bunu yapabilseydik, bugün sorunlarımızın
büyük bölümünü yaşamazdık. Bu anlamda
Türkiye geç kaldı” diye konuştu. Her şeyin
devletten beklenilmemesi gerektiğini, kurum ve kuruluşların üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi gerektiğini anlatan Bayraktar, “Örgütlenme, örgütlenme,
örgütlenme… Gelişme için, kaliteli üretim
için, üretici örgütleri, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi güçlenmeli, güçlendirilmelidir. Ancak hiçbir şey çalışmadan olmaz. Çalışacağız, üreteceğiz. Ancak o zaman ekonomik
olarak gelişeceğiz” dedi.
Bir başka soru üzerine Bayraktar, sözleşmeli üretim modeli dolayısıyla tavukçuluk
sektörünün bu ülkenin yüz akı olduğunu belirtti.
Çiftçiliğin bir meslek olmadığını, bunun
sıkıntısının da ayrı yaşandığını anlatan Bayraktar, “Ne eli öpülesi çiftçimiz var ki, her
şeye rağmen, her sıkıntıya, her soruna rağmen, neredeyse inadına üretim yapıyor. Bu
çiftçi her anlamda desteklenmeli, her zaman
yanında olunmalıdır” dedi.
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
6
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
Çeltikte
Üretim Yüz Güldürüyor
Fiyatı Üzüyor!
TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar: “Çeltikte 2000
yılında % 41 olan ülke ihtiyacını karşılamada yeterlilik
oranı 2010’da % 80’e ulaştı. Ancak çeltik fiyatı 2009’un
gerisinde kalarak, geçen yılın fiyatlarıyla aynı seviyede
gerçekleşiyor. Neredeyse üretim rakamı kadar yapılan
ithalat nedeniyle Eylül sonu itibarıyla üreticinin eline
geçen ortalama fiyat, maliyetin de gerisinde kalıyor.
TMO, maliyetleri göz önünde bulunduran, üretimi
teşvik edici bir fiyatı gecikmeden açıklamalı.”
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, Türk çiftçisinin;
prim desteği, ithalatı engelleyici tedbirler,
kaliteli ve verim gücü yüksek yerli tohumların
kullanılması gibi faktörlerle ülkemizin çeltik
üretim potansiyelini çok iyi değerlendirdiğini
ve son yedi yılda üretimi ikiye katladığını
ancak yüksek ithalat nedeniyle Eylül sonu
itibarıyla üreticinin eline geçen ortalama
fiyatın, maliyetin gerisinde kaldığını belirtti.
Bayraktar, çeltikte bu yıl beklenen
rakamın 900 bin ton olduğunu ve halen ülke
ihtiyacını tam olarak karşılamasa da 2000
yılında % 41 olan yeterlilik oranının 2010’da
% 80’e ulaştığını vurgulayarak, “Ülkemizde
2011 hasat dönemi Eylül ayı itibarıyla
Trakya’da başlamıştır. Hasadın yaklaşık
% 30’unun gerçekleştirildiği bu günlerde
çeltik fiyatı 2009’un gerisinde kalarak, 2010
fiyatlarıyla aynı seviyede gerçekleşmektedir”
bilgisini verdi.
Bayraktar, “2009 yılında ortalama 110 kr/
kg olan çeltik fiyatları, 2010’da ortalama 100
kr/kg seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu yıl ise
çeltik fiyatı ortalama 100 kr/kg’dır. Türkiye
genelinde çeltik üretim yörelerinden alınan
veriler gösteriyor ki maliyet 119 kr/kg’dır.
2011 yılı 10 kr/kg olan prim desteği dikkate
alındığında Eylül sonu itibarıyla üreticinin
eline geçen ortalama fiyat, maliyetin
gerisindedir. Bu tablonun en önemli nedeni
geçtiğimiz yıl yapılan fazla ithalat neticesinde
piyasada ihtiyacın üzerinde çeltik bulunması
ve bu yıl da ithalatın devam ediyor olmasıdır”
dedi.
Son 10 yılın en yüksek ithalatı yapıldı
Türkiye’de geçtiğimiz yıl çeltik üretiminin
860 bin ton, bu üretimin pirinç karşılığının
516 bin ton olduğunu bildiren Genel
Başkan, “Pirinç tüketimi ise 600 bin tondur.
2010 yılında az miktarda ithalata ihtiyaç
duyulmasına rağmen, 371 bin ton pirinç
karşılığı ithalat yapılmıştır. Toplam üretime
yaklaşan bu rakam son 10 yılın en yüksek
ithalat rakamıdır” dedi.
Geçen yıl ülke ihtiyacının üzerinde
gerçekleştirilen ithalatın bir bölümünün
Dahilde İşleme Rejimi (DİR), bir bölümünün
de gümrük vergi oranlarının üreticileri
koruyamaması nedeniyle düşük fiyatla
gerçekleştirilen ithalatı kapsadığını anlatan
Yüksek ithalat nedeniyle
Eylül
sonu
itibarıyla
üreticinin eline geçen
ortalama fiyat, maliyetin
de gerisinde kalıyor
Bayraktar, “2010 yılında toplam pirinç
ihracatının tamamının DİR kapsamında
yapıldığı düşünülse bile ihracat rakamı
dikkate alındığında, gerekenin çok üzerinde
ithalat yapıldığı ortadadır” görüşüne yer
verdi.
Bayraktar açıklamasına şöyle devam
etti: “Bu yıl ise ilk 8 ayda toplam 188 bin
ton pirinç karşılığı ithalat yapılmıştır. İthalat
hasat öncesi Ağustos ayında dahi devam
etmiştir. Ülkemize göre dünyada çeltik
ve pirinç fiyatları düşük seyretmektedir.
Gerek üretim maliyetlerinin fazlalığı,
gerekse rekabet içinde olduğumuz ülkelerin
verimlerindeki yükseklik üreticinin ve çeltik
üretiminin korunmasını zorunlu kılmaktadır.
Özellikle hasat öncesi ve ihtiyaç fazlası
ithalatı önleyici ek tedbirler alınmalıdır.
Ülkemizde çeltik üretimindeki artış,
prim desteği verilerek ve ithalatı engelleyici
tedbirler alınarak sağlanabilmiştir. Bu artış
yavaş yavaş gerçekleştirilmiş ve 7 yılda
ancak iki katına çıkarılabilmiştir. Sonuçta
çeltik üretiminin artması, üretici gelirleriyle
doğrudan ilişkilidir. DİR kapsamındaki fazla
ithalat, ihracat düşünülerek yapılmış olsa
dahi iç piyasa fiyatlarını olumsuz etkilemekte,
bir sonraki yıl ekim alanlarının azalmasında
etkili olmaktadır.
Bu nedenle üretim belirli bir seviyeye
gelinceye kadar üretici fiyatlarını etkileyecek
uygulamalardan kaçınılmalıdır.”
TMO gecikmemeli
Çeltik hasadının bugünlerde yoğunlaştığına, bu artışla piyasada oluşacak arz fazlası nedeniyle fiyatların daha da
gerilemesine izin verilmemesini isteyen Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, şu değerlendirmeyi
yaptı:
“Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), 28 Eylül’de yaptığı açıklamada piyasada oluşan fiyatlara şimdilik müdahale edilmeyeceğini
belirtmiştir. Ancak oluşan fiyat üretim maliyetlerinin altındadır. Bu nedenle hasadın yoğunlaşmasıyla birlikte fiyatların daha da
gerilememesi için TMO’nun üretici maliyetlerini göz önünde bulunduran ve üretimi teşvik edici bir fiyatı gecikmeden açıklaması
büyük önem arz etmektedir.
Ayrıca üreticilerimize acil ihtiyaçları olmadığı sürece, ürünlerini değerinde pazarlayabilmek için bekletmelerini öneriyoruz.
Bu amaçla TMO’nun emanete alım sistemini kullanarak, ürünlerini depolamaları önem taşımaktadır.”
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
7
TZOB
İsrail mallarına
boykot başladı
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, TZOB ve Türk çiftçisi
olarak İsrail mallarını boykot ettiklerini açıkladı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, İsrail konusundaki tavrını
doğru bulduklarını ve desteklediklerini ifade eden
Bayraktar, “İsrail’in mallarını boykot ediyoruz, kullanmak istemiyoruz.İsrail özür dilemediği, tazminat ödemediği ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile barışmadığı müddetçe biz bu boykotumuza
devam edeceğiz. Ancak sadece çiftçinin boykot
etmesi yeterli olmaz. Bu işin ithalatını, ihracatını
yapanlar var, onlar da buna uymalı. Bize İsrail tohumu vermesinler, İsrail malı satmasınlar. Herkes
kaderini yaşayacak. Bu ülke de, İsrail de kaderini
yaşayacak. Bu şımarık ülkenin hakkından Türkiye
gelecektir, bundan emin olun” dedi.
TZOB Genel Başkanı
Şemsi Bayraktar
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
8
Pamuk 2011 yılında ülkemizde 74
milyon, dünyada 7 milyar, 2050 yılında
dünyada 9 milyar insanın giyimini; küspesi
dolayısıyla da hayvanların beslenme
ihtiyacını karşılayabilecek önemli bir ham
maddedir. Ülkemizde 2000’den sonraki
yıllarda uygulanan eksik tarım politikaları
sebebiyle ‘beyaz altın’ olarak adlandırdığımız
pamuğun değeri, yüksek maliyet nedeniyle
adeta ‘teneke’ değerine düşmüştür.
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
ALTIN İSE
ALTIN YAPALIM
M. Nuri Şeyda Sorman - TZOB Başkanvekili ve Manisa Ziraat Odası Başkanı
Ayrıca pamuk üretiminde, gerek
üretim gerekse kalite yönünden sigorta
kapsamları genişletilmelidir. Kalite ve
verimin artırılması için Ar-Ge çalışmalarına
ağırlık verilmesi, bölgelerde belirli tohum
cinslerinden ekilmesi, gerektiğinde ikinci
ürünün teşvik edilmesi, hasatta makinalı
tarımın kontaminasyon açısından ve maliyet
açısından teşvik edilmesi, pamuk üretiminin
önemli girdisi olan gübre ve mazotta ÖTV
ve KDV gibi vergilerin sıfırlanması veya
düşürülmesi gerekmektedir. Bunların yanı
sıra yerli pamuk kullanımını tercih eden
iplikçi ve tekstilcimize de ihracatta teşvik
verilmelidir.
Ülke üretiminin 2000 yılında 900 bin
ton lif pamuktan, 2011 yılında 350 bin ton
lif pamuğa düşmüş olması bu durumun açık
göstergesidir. Pamuktaki sıkıntı, Türkiye’nin
ihracat gelirlerinin % 26’sını karşılayan tekstil
sektörünü de doğrudan etkileyecek, hatta
dünya piyasalarında marka olma özelliğini
kaybetme durumuna düşürecektir. Ayrıca,
yapılan ithalat neticesinde yabancılara
ödenen dövizler ülkemizin dış ticaret açığını
da tetiklemektedir.
Pamuk ürünü gerek ham madde ve
istihdam, gerekse ihracat gelirleri ve çeşitli
sektörlerde kullanılması yönünden stratejik
ürün olmalıdır.
Dünyada birim alanda en fazla verimi
alan ülkelerden biri olmamıza rağmen, üretim
planlaması ve maliyet giderleri sebebiyle
üretici bu ürüne adeta küsmüş durumdadır.
Çünkü son 10 yıldır üretici pamuk ektiği
zaman kazanç yerine kendi ekonomik
değerlerinden
de
kaybetmektedir.
markası olabilmemiz ve dış ticaret açığını
azaltmak için pamukla ilgili olan tüm kurum
ve kuruluşlar (İhracatçı, Borsa, TOBB, TZOB,
Bakanlıklar, Ulusal Pamuk Konseyi, Tarım
Satış Kooperatifleri, üreticiler, tüccarlar ve
tekstilciler) her şeyi devletten beklemeden,
elini taşın altına koyarak pamuk üretimini
artırmak durumundadır.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu
gibi pamuk ürününde stok müessesesi
veya müdahil kurumların mutlaka kurulması
2011 hasat sezonu sonundaki gibi,
ülkemizdeki pamuk fiyatlarının dünya pamuk
fiyatlarından % 20-25’in altında seyretmesi
üreticilerimizi üzmüş ve pamuk ekiminden
tamamen vazgeçme durumuna getirmiştir.
Üretici bu tavrını sürdürdüğü takdirde
yanında sanayicimizi ve ihracatçımızı da
sürükleyecektir. Onun için bu ürüne altın
diyorsak, hep birlikte elimizi taşın altına
koyarak “ALTINI ALTIN” olarak korumak
mecburiyetindeyiz.
AYIN KONUSU
PAMUK
Tekstilde dünya
gerekmektedir. Bu kurumların yönetimi
yukarıda saydığımız kuruluş temsilcileri
tarafından oluşturulmalı ve tarımın alt yapı
argümanları olan prim sistemi, ön fiyat, eşik
fiyat, müdahale fiyatı, nihai fiyat, üretim
planlaması gibi argümanların mutlaka
uygulanması gerekmektedir. Bu kurumlar
da bölgesel havza bazlı üretim projeleri ile
birleştirilerek ve tarımsal destekler artırılarak
pamuk ürünü yeniden canlandırılmalıdır.
TARIMIMIZIN OLMAZSA OLMAZ ÜRÜNÜ
Sadettin Öztürk - Nazilli Pamuk Araştırma Enstitüsü Müdürü
Doğumdan ölüme kadar muhtaç
olduğumuz pamuk, ülkemiz açısından
stratejik bir üründür. Pamuk ülkemiz
açısından yüksek katma değer oluşturan bir
tarım ürünü olup; üretim, istihdam ve ihracat
açısından lokomotif sektör konumunda olan
tekstil ve konfeksiyon sektörü için temel
girdi özelliğinde olması, doğrudan veya
dolaylı şekilde milyonlarca insana istihdam
oluşturması nedeniyle de stratejik bir önem
arz etmektedir.
Ülkemizde 3 milyon kişiye istihdam
sağlayan, 12 milyon nüfusu doyuran pamuk,
ekonominin en önemli sektörlerinden biridir.
Lif ve çekirdekten oluşan kütlü pamuktan,
yaklaşık 15 çeşit ürün elde edilmektedir.
Hiçbir kısmı yok olmayan çok değerli ham
madde ve ara madde elde edilebilen pamuk,
doğal ve sıhhi yönüyle sentetik maddelere
göre oldukça avantajlıdır.
Ülkemiz dünyanın 7. büyük pamuk
üreticisi, 4. büyük tüketicisi, 2. büyük pamuk
ithalatçısı ve aynı zamanda da dünyanın
6. büyük tekstil ve 4. büyük konfeksiyon
tedarikçisi olarak dünya pamuk, tekstil ve
konfeksiyon pazarındaki konumunu korumak
ve daha da güçlendirmek durumundadır.
Ancak ülkemizde pamuk arzını, talebe
paralel biçimde artırmak mümkün olmamış,
arz açığı ithalat yolu ile kapatılmış, tekstil ve
konfeksiyon sektöründe dışa bağımlı hale
gelinmiştir.
Birim alan veriminde dünya
ikincisiyiz
Son on yılda ülkemizde pamuk üretim
maliyetlerinin artması karşılığında ithalat
baskısı nedeniyle elyaf fiyatlarının aynı
oranda artmaması nedeniyle ülkemiz pamuk
üretim alanları hızla daralmıştır. Ülkemizde
pamuk üretiminden vazgeçmek verimli
ovalarımıza haksızlık ve üreticilerin pamuk
tarımı ekipmanlarına yatırdıkları milyarlarca
liranın israf edilmesine neden olmaktadır.
Bugün Türkiye birim alandan alınan
pamuk veriminde dünyada 2. sırada
gelmektedir. Ancak 2010 yılı pamuk
üreticilerinin yüzünün güldüğü yıl olmuştur.
1934 yılında kurulan Nazilli Pamuk
Araştırma Enstitüsü, ülkemizin konu bazında
tek araştırma kuruluşudur. Enstitümüz
geliştirdiği tohumlarla yıllarca pamuk
üreticisinin yüzünü güldürmüş ve güldürmeye
devam edecektir.
Enstitü olarak bu konuda yeni
çalışmalarımız da devam etmektedir.
Pamuk ekim alanlarının artırılması, üretim
masraflarını da azaltan 2. ürün pamuk
ekilişleriyle
desteklenmektedir.Enstitümüz
tarafından geliştirilen erkenci pamuk
çeşitleriyle Haziran ayı içerisinde yapılan
buğday hasadı sonrasında, buğday sap
artıkları kaldırıldıktan sonra, herhangi bir
toprak işlemesi yapılmaksızın diskli anız
mibzeri ile anıza üzerine ve doğrudan
tohum ekimi yapılması, pamuk tarımının
canlandırılmasına katkı sağlayacaktır.
Organik pamuk denince akla
Türkiye gelmelidir
Ülkemizde son yıllarda pamuk üretiminde
görülen düşüşle birlikte, pamuğun hak
ettiği yere gelmesi ve üreticilerimizin tekrar
pamuğa yönelmeleri konusunda arayışlar
devam etmektedir. Bunların başında organik
pamuk ve renkli pamuk çalışmalarımız
gelmektedir. Ülkemiz pamuk üretiminde
en önemli sorun, arazilerin parçalı ve çok
küçük olmasıdır. Bunu da organik pamuk
üretimiyle aşmamız mümkündür. Organik
pamuk konvansiyel pamuğa göre tamamen
doğal yöntemlerle üretilmekte, herhangi bir
kimyasal ve suni gübre kullanılmayarak,
sürdürülebilir tarıma imkan sağlamaktadır.
Ülkemiz organik pamuk üretimi için
dünyada en uygun şartlara sahip ülkeler
arasında bulunmaktadır. Organik pamuk
üretimine
sahip
çıkıp,
bilinçlendirme
sağlanabilirse kısa sürede organik pamukta
marka olmamız mümkündür. Yani dünyada
organik pamuk denince akla Türkiye
gelmelidir.
Pamuk üretiminde tarım işletmelerinin
küçük olması, organik pamuk üretimi için
bir şanstır. Küçük pamuk üreticilerimizin
varlıklarını sürdürmeleri organik pamukla
mümkün olacaktır.1934 yılından bugüne
77 yıldır pamuğun tüm sorunlarını
çözme konusunda çalışmalarını yürüten
Enstitümüz, bu günden sonrada çalışmaları
ile pamuk üreticimize hizmet etmeye devam
edecektir.
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
9
DÜNYA VE TÜRKİYE’DE
PAMUĞUN DURUMU
Işınsu Kestelli - İzmir Ticaret Borsası - Yönetim Kurulu Başkanı
Tarih
boyunca
önemini
kaybetmeyen
sanayi ham maddesi olan
pamuk, 2010 yılı itibarıyla
dünyada 88 ülkede üretilmektedir. Şüphesiz ki pamuk, sadece
üretildiği ülkeler için değil, işlendiği
ve mamul ürün haline getirildiği ülkeler için de büyük önem taşımaktadır.
Bu nedenle, bütün dönemlerde pamuk
ve pamuk politikaları gündemin önemli
maddelerinden birisini oluşturmuştur.
Dünyanın önemli bir pamuk üreticisi ve
tüketicisi olan ülkemizde de durum farklı
değildir. Son yıllarda, çiftçimizin pamuk üretiminden vazgeçmesi ve buna bağlı olarak
artan ithalat nedeniyle, pamuk üretimi, dış
ticareti ve fiyatlarındaki gelişmeler tarımla ilgili tartışma konularının en başında gelmiştir.
Uluslararası Pamuk Danışma Kurulu
(ICAC) tarafından son yayınlanan verilere
göre 2009/10 sezonunda dünyada 22,03
milyon ton pamuk üretilmiş, 25,24 milyon
ton tüketilmiş ve 8,51 milyon ton pamuk da
2010/11 sezonuna devretmiştir.
2010/11 sezonunda 24,95 milyon ton
olması beklenen dünya pamuk üretiminin ise
2011/12 sezonunda 26,86 milyon ton olacağı
tahmin edilmektedir.
2011/12
sezonunda
dünya
pamuk üretiminin önemli
bir kısmı olan %77’sinin, beş
ülke tarafından (Çin, Hindistan, ABD, Brezilya ve Pakistan)
gerçekleştirileceği tahmin edilmektedir. Büyük üretici ülkelerde
pamuk üretiminin artacağı, Avustralya
ve Hindistan’da pamuk üretiminin rekor
kıracağı, Amerika’da ise, pamuk ekim alanları artmasına rağmen, ortalama verim düzeyinin gerilemesine bağlı olarak üretiminin
düşeceği öngörülmektedir.
Üretimimizde dramatik düşüş
Dünyanın önemli pamuk üreticisi ülkeleri
arasında yer alan Türkiye’de sektör özellikle
2000’li yılların ikinci yarısı ile birlikte dramatik
bir düşüş yaşamıştır. Uluslararası Pamuk
Danışma Kurulu (ICAC) verilerine göre
900 bin ton seviyelerindeki pamuk üretimi
2009/10 sezonunda, tarihi dip seviyesine,
380 bin tona gerilemiştir. 2010/11 sezonunda
yaşanan artışın ardından, pamuk üretiminin
önümüzdeki sezonda %42 oranında artarak
Türkiye’de Pamuk (Bin Ton)
Sezon
Üretim
Tüketim
İhracat
1990/91
655
557
164
İthalat
46
1995/96
851
948
55
113
2000/01
880
1.250
28
383
2005/06
800
1.500
47
762
2006/07
750
1.550
66
877
2007/08
625
1.325
81
711
2008/09
440
1.130
30
630
2009/10
380
1.250
33
961
2010/11*
450
1.250
32
729
2011/12**
641
1.275
7
!
673
KAYNAK: Üretim ve tüketim bilgileri ICAC, dış ticaret bilgileri son sezon hariç
TÜİK verileridir.
(*) Tahmin, (**) Projeksiyon
AYDINLI PAMUK ÜRETİCİSİ
MAĞDUR DURUMDA
Rıza Posacı - Aydın Ziraat Odası Başkanı
Aydın Ziraat Odası Başkanı Rıza Posacı 2011 üretim dönemi Aydın il ve ilçeler
bazında pamuk ekim alanları ve beklenen ürün miktarları hakkındaki rakamları da
açıkladığı konuşmasında bölge çiftçisinin mağduriyetine açıklık getirerek, “08.10.2011
ve 10.10.2011 tarihleri arasında, mevsim normallerinin çok üzerinde yağan yağmur,
başta Söke ilçemiz olmak üzere Koçarlı, Germencik, İncirliova, Didim ve Merkez
ilçede ürün kalitesi açısından etkili olmuştur. Özellikle Söke ilçesine 3 gün içerisinde
m2’ye düşen 220 kg yağış, makineli hasada uygunluk bakımından, ilaçlama yapılmış
ve hasadı gelmiş bulunan pamuk ürününü kalite ve kantite açısından etkilemiştir”
diyerek üreticinin mağduriyetini dile getirdi.
Kalite kaybıyla ürünün Benek-2 ve Benek-3 kalitelerine indiğini belirten Posacı,
“Mevcut pamukların henüz % 18-20’sinin toplandığı, % 80’inin ise toplama aşamasında olduğu ve kalite kaybına uğrayarak Benek-2 ya da Benek-3 kalitelerinde değerleneceğini, bunun da kg. başına 30-40 kuruş olmak üzere bölgemiz totalinde 60 milyon
TL değer kaybına neden olacağı tahmin edilmektedir” dedi.
Posacı, pamuk çiftçisinin aşırı yağış sebebiyle yaşadığı bu mağduriyet sebebiyle
yetkililere seslenerek, çiftçinin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan
borçlarının faizsiz olarak, uygun görülen vadede ertelenmesini talep etti.
641 bin tona yükselmesi öngörülmektedir.
Dünyanın en büyük yedinci pamuk
üreticisi olan Türkiye aynı özelliğini
korumaktadır. Ancak, 2002/03 sezonunda
yüzde 4,6 olan dünya üretimindeki payımız,
2010/11 sezonunda %1,8’e düşmüştür.
Üretimden
aldığımız
payın
2011/12
sezonunda ise artan üretim miktarına bağlı
olarak %2,4 olması beklenmektedir.
Ülkemiz pamuk üretimi temel olarak,
Ege, Çukurova ve Güneydoğu Anadolu
olmak üzere üç bölgede yapılmaktadır. 2010
yılı verilerine göre toplam pamuk üretiminin
%56’sı Güneydoğu Anadolu’da, %25’i
Çukurova’da, %18’i ise Ege Bölgesi’nde,
geri kalan %1’lik kısmı ise Antalya’da
gerçekleştirilmiştir.
Küresel pazardaki büyümeden
faydalanamıyoruz
Türkiye gelişmiş tekstil ve konfeksiyon
sanayisi ile aynı zamanda önemli bir pamuk
tüketimi yapan ülkedir. Özellikle 2005 yılından
sonra dünya piyasalarına egemen olan Çin
ve diğer Uzakdoğu ülkelerinin düşük maliyetli
üretimleri ve ülkemizde uygulanan döviz
kuru politikaları yerli sanayimiz için önemli
bir dezavantaj oluşturmuştur. 1,5 milyon
ton seviyelerini aşan pamuk tüketimimiz,
küresel krizle birlikte tekstil ve konfeksiyon
sanayiinde birçok fabrikanın kapanması
ve kapasite kullanım oranlarının düşmesi
ile 2008/09 sezonunda 1,13 milyon tona
gerilemiştir. Sonraki dönemde yeniden artan
pamuk tüketimimizin 2011/12 sezonunda
1,27 milyon ton olması beklenmektedir.
Ancak,
2004/05
sezonunda
%6,6
seviyelerinde olan ülkemizin dünya pamuk
tüketimindeki payının 2011/12 sezonunda da
%5,1 gerileyeceğinin öngürülmesi küresel
pazardaki büyümeden faydalanamadığımız
anlamına gelmektedir.
8 Mart 2011 tarihinde 5,40 dolar/kg ile
tarihinin en yüksek seviyesine çıkan pamuk
fiyatları bu tarihten itibaren hızlı bir düşüşe
geçmiş ve 16 Ağustos 2011 tarihi itibarıyla
2,52 dolar/kg’a gerilemiştir.
Yurt içi pamuk fiyatları da dünya pamuk
fiyatları ile paralel bir seyir izlemiştir. Yapılan
hesaplamalarda, 2000-2009 döneminde,
reel pamuk fiyatları %45 oranında gerilerken,
reel girdi fiyatları %84 oranında artmıştır.
Bu gelişmeler, ülkemizde pamuk üretiminin
%40 azalarak 880 bin tondan 400 bin tona,
dünyanın en kaliteli pamuklarının yetiştirildiği
Ege Bölgesi’nde ise 2000 yılında 67 bin 500
olan pamuk üretici sayısının 2009 yılında
9 bin 300’e gerilemesine, üretimin ise 286
bin tondan 113 bin tona düşmesine neden
olmuştur.
1980’li yıllardan sonra ihracata dayalı
sanayileşme stratejisi ile birlikte öncü sektör
olarak belirlenen tekstil ve konfeksiyon sanayi yatırım teşvikleri ile desteklenmiş ve Türkiye bu al ışın sınırlı kalması, üstelik 2000’li
yıllarda önemli oranda gerilemesi, dünyanın
en büyük pamuk ithalatçısı ülkelerinden birisi olmamıza neden olmuştur. Nitekim, 2000
yılı ile 2011 Temmuz ayı arasında toplam 7,8
milyon ton pamuk ithal edilmiş ve karşılığında 11,4 milyar dolar döviz harcanmıştır.
Pamuk üretimi yan ürünlerle
birlikte dikkate alınmalıdır
Pamuğun yurt içinde üretilmeyip,
lif olarak ithal edilmesinden dolayı yan
ürünlerde de kayıp söz konusudur. Pamuk
üretimi sadece lif değil, aynı zamanda çiğit
ve bu çiğitten elde edilen pamuk yağı, pamuk
küspesi, linter ve kapçık gibi yan ürünleri de
kapsamaktadır.
Haziran 2010 ve Mayıs 2011 tarihleri
arasındaki bir yıllık süreçte ithal edilen pamuk
ve bu miktarda pamuğun yurtiçinde üretilmesi
durumunda yan ürünlerden elde edilecek
katma değer, Borsamız Ar-Ge Müdürlüğü
Dünya’da Pamuk (Milyon Ton)
2009/10
2010/11*
Başlangıç Stoku
11,90
8,51
2011/12**
9,02
Üretim
22,03
24,95
26,86
Tüketim
25,24
24,50
25,02
Devir Stoku
8,51
9,02
10,86
KAYNAKÇA: ICAC
(*) Tahmin, (**) Projeksiyon
tarafından ayrıntılı olarak hesaplanmıştır.
Buna göre, söz konusu dönemde ithal edilen
837 bin ton pamuğa ödenen döviz miktarı
2,1 milyar dolardır. Bu pamuğun yurt içinde
üretilmesiyle elde edilecek yan ürünlerin
değeri ise 1,3 milyar dolardır. Lif pamuk
ithalatı için harcanan değer ile bu miktar
pamuktan elde edilebilecek yan ürünler
kaybının toplamı 3,4 milyar dolardır.
Sonuç olarak; uygun klima ve arazi varlığı ile dünyanın en verimli pamuğunu üreten
(GDO’suz üretim yapan ülkeler arasında)
ülkemizin pamuk
üretiminden
vazgeçme
lüksü bulunmamaktadır. Bu gerçeği pamuk fiyatlarındaki
beklenmedik
derecede yükselişin yaşandığı 2010/11
sezonunda
kamu
da
dahil
olmak üzere
sektörün
tüm kesimleri açıkça
görmüştür.
Bu nedenle;
zaman
kaybetmeden
pamuk stratejik
bir ürün olarak
ilan edilmeli ve en
az 1 milyon ton lif pamuk üretiminde istikrar
sağlamak amacıyla gerekli
politikalar geliştirilmelidir.
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
10
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
PAMUK İPLİĞİNE BAĞLI
Süleyman Girmen - Adana Seyhan Ziraat Odası Başkanı
● Pamuk yalnızca tekstil sanayinin ham maddesi değildir. Yağ, yem, gıda, kozmetik ve harp
sanayinde kullanımı gibi stratejik önemi olan pamuk çeşitli sanayilerimizin de ham maddesidir.
Bu nedenle ülkemizde üretme imkan ve kabiliyetine, dünyada yetiştirme imtiyazına sahip
olduğumuz pamuk ürününün önemini çok iyi ve doğru algılamamız ve anlamamız şarttır.
Çiftçinin, pamuk üretmez ise yerine üretebileceği alternatif ürünleri vardır. Ancak tekstil, yağ
sanayinin pamuktan başka kullanacak alternatif ham maddesi yoktur.
Ulusal tekstil sanayi ülkemizde pamuk üretildiği için kurulmuş, desteklenmiş, kollanmış
ve bugünkü hale getirilmiştir. Bu gerçek iyi bilinmesine rağmen tekstil sanayi ve lobisi
çiftçinin zararını kendi karı görerek yıllardan beri sürdürdüğü ticaret etiğine uymayan dürüst,
doğru, adil, hakça kazancı öngörmeyen ticaret, tercih ve uygulamalarından vazgeçmek
zorundadır. Yoksa her iki kesim de ve ülkemiz de bu yanlı, yanlış ve hatalı uygulamadan
zarar görecektir. Sanayici kısa vadeli vurgun şeklinde karı değil, uzun vadeli yıllara uzanan
karı düşünmek, sektörün sürdürülebilirliğini ve devamlılığını sağlayan ve kurgulayan yolu
ve yöntemi gözetmek, evrensel kriterlerde olmak zorundadır. Aksi halde batan, kapanan
iflas eden yüzlerce tekstil sanayi kervanına katılmak zorunda kalacaklardır. Bu da Türk
pamukçuluğunu olumsuz etkileyecektir.
●
Pamukta önemli konulardan bir tanesi; ulusal ham madde tüketiminin yerli üretilen
pamuk ürününden karşılanması ve sağlanması hükümet, tekstil ve lobilerince bu ham
maddeyi kullanan bütün kesimler tarafından öncelikle değerlendirilmesi gereklidir.
Sanayimizin ham maddesini ulusal üretimimizden sağlamak ana prensibimiz olmalıdır. Aksi
takdirde günümüzde yaşanan ithalata dayalı sistem artarak devam eder ve dışa bağımlı
kalmaya mahkum oluruz. Bu da döviz ve kaynak israfına sebep olur.
●
Pamukta bir başka önemli konu da; üretimimizi dünyadaki rakip ülkelerin ürettiği paritelere
göre yapamamamızdan kaynaklanmaktadır. Kısacası pamuk üretirken kullandığımız tohum,
gübre, zirai ilaç, akaryakıt, araç gereç ekipman, işçilik vb. gibi üretim girdi maliyetleri rakip
ülkelerden çok daha fazladır. Çiftçi pahalı üretip hasat döneminde maliyetin altında ürününü
satmak zorunda kalıp üretimden zarar ettiği için yıllarca pamuktan uzak kalmıştır.
Neticede ülke pamuk sanayicileri pamuk ithalatçıları olmuşlardır. Ancak son iki
yılda dünya fiyatlarının yükselmesi ve hükümetin talep ettiğimiz destekleme politikasına
yaklaşması, son yıllarda makinalı hasada uygun tohumların yaygınlaşması ve makinalı
hasat olanağının artması sayesinde son yıllarda pamuk ekimi biraz yaygınlaşmıştır.
Ancak bugün için üretimimiz tüketimimizi karşılayacak yeterlikte değildir. Bu nedenle ürün
bazındaki pamuğun üzerindeki destekleme priminin en az kilo başı 500 TL üstünde olması,
üretim maliyetimizle ilgili teklif ve önerilerimizin dikkate alınması, ekimin yaygınlaşmasını ve
ulusal yeterliği temin edecek önemli faktörlerdendir.
döneminde dış ülkelerden
kontrolsüz
şekilde
ülke
tüketim talebinden fazla
pamuk ithalatı yapılması,
bunun da iç piyasa dengesini
ve
koşullarını
bozması
nedeni ile yerel piyasada
pamuğa olan talebin azalması,
çiftçinin
kendi
ülkesinde
ürettiği pamuğu satacak pazar
bulamamasıdır.
Ancak son yıllardaki değişen
konjonktür ve bunun yerli piyasaya
etkisi ve ithal pamuğun pahalanıp
doların yükselmesiyle ithalatın son
dönemde
dengelenmesinden
söz
edebiliriz. Ancak bu sefer hasat döneminde
monopolleşen pamuk alıcıları nedeniyle dünyada pamuk fiyatı yükselirken çiftçi ürününü
değerinde satacak pazar bulmakta güçlük çekmektedir. Yani dünya piyasalarında pamukta
ürün fiyatı artarken bizde hasatta pamuk fiyatı düşmektedir. Bunun çaresi monopolleşen
pamuk alıcılarının tekelini kırmak için pamuk satış kooperatiflerine ve KOBİ’lere finans desteği
sağlayıp pazar alternatifini çoğaltmak ve yalnızca İTHAL TAKVİMİ konsepti çerçevesinde
pamuk ithalatının yurda girişine müsaade edilmesini temin etmektir.
İTHAL TAKVİMİ ülkenin ihtiyaç duyduğu ham maddeyi ihtiyaç duyduğu miktarda hasat
dönemlerinin dışında en az ülkedeki yetişen ürün kalitesinde ithal etme rejimidir. Dünyada
yıllardır uygulanan ithal rejimini neden uygulamadığımız ayrı bir sorudur. İthalattan haksız
kazanç ve rant sağlayan kesimlerin pamuk ithalatı uygulamalarında etkin rol oynamaları
yüzünden hem üreticimiz ve genel anlamda tüm sektör hem de ülkemiz zarar görmektedir.
Bu gerçeğin çok iyi anlaşılması, doğruların ifade edilmesi, bu konuda yasalara dayalı kalıcı
tedbir ve çarelerin üretilmesi pamuktaki makro gelir vizyonunun iyi algılanmasına bağlıdır.
Zaman geçirmeden gereğinin yapılması lüzumludur.
●
Pamuk; üreticisi, sanayicisi, tüccarı, ülkeye sağladığı geniş istihdamı, ithalatçısı,
kazandırdığı dövizi, bağlı yan sanayiye sağladığı kaynağı, kamu maliyesine yaptığı mali
katkısıyla ülkemizde önemli bir yer teşkil etmektedir.
Yerli ve yeterli ulusal üretimimiz maalesef planlı, bilinçli belli kesimlere rant ve menfaat
sağlamak için hesaba dayalı kurgulanan stratejiler nedeniyle düşürülmüştür. Pamuk ham
maddesinde ülkenin dış kaynaklara mahkum edildiği bir gerçektir ve bu gerçek irdelenmelidir.
Biz üreticilerin görüş ve önerilerini dikkate almak ülkemizin ve pamuğa dayalı sektörlerin,
bu konuda iş, aş, istihdam ve gelir yaratan kesimlerin menfaatinedir. Pamuk üretimindeki
mevcut durumun devam etmesi Türkiye’nin bütçe açığına ve borç stoğunun artmasına sebep
teşkil ederken dış piyasalardaki pamuk fiyatındaki ve dolardaki yükseliş, tekstil sektörünün ve
ham yağ sanayinin ithalat için ülke kaynaklarından milyarlarca dövizi bulmakta zorlanacağını
göstermektedir.
●
Bu nedenle pamuk üreticisinin mutlaka desteklenmesi ve yerli üretim kaynaklarına
dönülmesi, mevcut durumun ve konjonktürün değişmesi şarttır.
Pamuk üretimimizde değinilmesi gereken önemli sorunlardan bir tanesi de hasat
PAMUKTA
ELLE TOPLAMA DÖNEMİ SONA ERİYOR
Nazilli Ziraat Odası
Nazilli’de sezonun ilk araçla
pamuk toplama hasadına Nazilli
Pamuk Araştırma Enstitüsü Müdürü
Sadettin Öztürk, İlçe Tarım Müdürü
Sunay Güler, Nazilli Ziraat Odası
Başkanı Necdet İzgü, Ziraat Odası
Meclis Başkanı İyigün Carlat ile Oda ve
Enstitü çalışanları katıldı.
Makine ile
toplamada
başarılı
uygulama
Pamuk ekme sezonuna 15-20 gün
geç başlanmasına rağmen pamuk sezonuna
zamanında
girdiklerini
ifade
eden
Nazilli Pamuk Araştırma Enstitüsü Müdürü Sadettin Öztürk, “Enstitüsü olarak
2011 yılı içinde 1000 dönüm civarında bir pamuk ekimi gerçekleştirdik. Bunun 200-250
dönüm civarı araştırma projeleri için kullandığımız deneme parselleridir. Parseller küçük
olduğu için bu alanları elle toplatıyoruz. Bunun dışında kalan 840 dönümlük pamuk
ekili alanımızı ise makine ile toplamaya uyumlu tohumlarımızdan özellikle de pamuk
çiftçilerinin istediği tohum türlerini üretmek için kullandık” dedi.
Tükettiğimiz pamuğun %35’ini üretebiliyoruz
Öztürk, “Pamuğun desteklenmesi ve ekilmesi gerekiyor. Tekstil ve konfeksiyon
sektörleri ekonomimizin lokomotif sektörleridirler. Bu sektörlerden yaklaşık 12 milyon
insanın karnı doyuyor diyebiliriz. Bu kadar önemli şartlarda bile biz dışa bağımlıyız.
Ülkemizde ancak tükettiğimiz pamuğun %35’ini üretebiliyoruz. Pamuğun ekiliş
alanlarının artırılması ve verimli çeşitlerin geliştirilmesi konusunda Enstitü olarak yoğun
çalışmalarımız devam etmektedir. Pamuk üretimimiz az olmasına rağmen tohum
kalitesi ve iklim şartları sayesinde Türkiye dönüme alınan verim itibarıyla dünyada ikinci
sırada gelmektedir. Enstitü olarak biz de makineli hasat ve verim konusunda kuraklığa
dayanıklı çeşitler konusunda çalışmalarımızı devam ettirmekteyiz” ifadelerine yer verdi.
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
Pamuk, özellikle Türk tekstil ve hazır
giyim sanayisinin % 26 olan ihracat payı
nedeniyle kazandırdığı dövizle, ülkemizde
milyonlarca kişinin bu faaliyetin içinde
olmasını sağlamış ve bu tarım kolunun
ekonomik hacminin ne denli büyük olduğunu
ortaya koymuştur. Nüfusumuzun artışı ve
yaşam standardının yükselmesi, pamuğa
olan talebin artarak devam edeceği, bu
durumun da ekonomiye olumlu katkıda
bulunacağı sonucunu vermektedir.
11
BEYAZ ALTIN
PAMUK
Dr. M. Fethi Güven - TZOB Teknik Müşavir
Ekonomimiz için bu denli öneme haiz
olan pamukta ülkemiz, dünya pamuk üretimi
ve ticaretinde de önemli bir konumdadır.
Ülkemiz özellikle tekstil sektörünün
dinamik yapısı, sahip olduğumuz iklim
şartları ile ekolojik faktörler gibi yetiştiricilik
kriterleri
açısından uygunluğu, pamuk
üretimi ve ticaretinde uluslararası düzeyde
rekabet edecek konumdadır.
Kaolin
Bahsedilen tüm bu olumlu göstergelere
rağmen sektör önemli sıkıntılar içerisinde
bulunmaktadır. Pamuk maliyetlerinin yüksek
olması bu sorunların başında gelmektedir.
Ülkemizde üretim maliyetleriyle
hemen
hemen başa baş seyreden, hatta bazı yıllar
üretim maliyetlerine göre düşük sayılabilecek,
piyasa fiyatlarının oluşmasında birçok faktör
etki etmektedir. Girdi maliyetleri, kültürel
işlemlerde yapılan hatalar, diğer ülkelerin
kendi üreticilerine verdikleri destekler ve
prim uygulamaları, kuraklık, dolu, sel gibi
tabiat koşulları, ekonomik krizler, döviz
kurlarındaki belirsizlikler, ürün ile ilgili gümrük
uygulamaları ve ülkelerin ürün politikaları
pamuk üretim maliyetleri ü z e r i n d e
Nedir?
Dr. Kemal Sandık - TZOB Başkan Danışmanı
Kaolin doğada bolca bulunan,
kağıda ve aspirin gibi ilaç olarak
kullanılan tabletlere beyaz rengini veren
bir kil mineralidir. Alındığında insan sağlığına
hiçbir olumsuz etkisi olmayan bir materyaldir.
Doğada tarımsal amaçlı kullanılmaya uygun
olmayan kaolin, içerisinde bulunan ağır
metallerden arındırıldıktan sonra tarımsal
amaçlı veya diş macunu gibi birçok üründe
katkı maddesi olarak kullanılabilmektedir.
Kaolin
mineralinin
ağır
metallerden
arındırıldıktan ve mikrondan da küçük (nano)
düzeyde öğütüldükten sonra yaş sebze ve
meyve üretiminde ürünleri çevresel faktörler
ile çeşitli hastalık ve zararlılardan korumak
için ve kullanım amacına göre %2,5 veya
%6’lık solüsyon halinde meyve ağaçları ve
sebzelere pülverizatörlerle uygulanması
mümkündür.
Kaolinin Tarımda Kullanımı
Bilindiği üzere dünyada taze meyve
ve sebzecilikte verim ve kalite üzerinde
kayıplara neden olan çeşitli hastalık, zararlı
ve çevre etmenlerinin olumsuz etkilerinin ve
kimyasal kullanımının çevre ve insan sağlığı
üzerindeki olumsuz etkilerini azaltacak
yeni teknik ve teknolojiler üzerinde bilimsel
araştırmalar sürdürülmektedir.
Bu konuda, ABD’de yapılan araştırmalar
sonucunda geliştirilen Tarımda Kaolin
Uygulamasının son yıllarda ülkemizde de
araştırma ve denemelere konu olduğu
bilinmektedir. Birçok ülkede tarımsal
ürünlerde en fazla maddi hasara yol açan
güneş yanıklığına karşı çeşitli teknikler
üzerinde araştırmalar yapılmış ve bunlar
içerisinde özellikle kaolin uygulamasından
çok olumlu sonuçlar elde edilmiştir. Güneş
yanıklığı üzerindeki araştırmalar ülkemizde
de yapılmış ve kaolin uygulamasının
çeşitli hastalık ve zararlılar ile diğer çevre
faktörlerine karşı etkileri konusunda olumlu
sonuçlar elde edilmiştir.
etkili olmaktadır. Örneklemek gerekirse
sadece kültürel işlemlerden olan pamukta
hasadın elle toplanması yerine makina ile
yapılması halinde, maliyeti düşürmesinin
yanı sıra özellikle Güneydoğu Anadolu‘da
elle hasattan kaynaklanan % 17-18 olan fire
sorununun önüne geçilmiş olacaktır (ABD’de
fire oranı % 2-3 düzeyindedir). Ayrıca
yapılan hesaplamalar makinalı hasat ile
üretim maliyetlerinde % 5 oranında düşüş
sağlandığını göstermektedir.
Diğer taraftan özellikle gübre ve mazot
gibi masraf kalemlerinden alınan vergilerde
bir takım istisnaların getirilmesi, kaliteli ıslah
edilmiş, sertifikalı tohumluk kullanımının,
makina ile hasatın yaygınlaşması için
hayvancılıkta kullandırılan kredilere benzer
selektif (0 faizli) kredilerin kullandırılması
kaliteli üretimin artışını sağlayacaktır.
Yukarıda bahsedilen faktörlerin hemen
tamamında oluşan pamuk üreticisinin
Meyve ve SebzeTarımında
Kullanım Amaçları ve Etkileri
Kaolin
partikül
film
uygulaması
tarımsal ürünlerde; sıcaklık stresi gibi
çevresel streslerin azaltılmasında, böcek
zararının azaltılmasında ve hastalıkların
önlenmesinde kullanılmaktadır. Partikül
film uygulamalarının aynı zamanda meyve
verim ve kalitesini artırdığı, don zararını ise
azalttığı tespit edilmiştir.
Beyaz bir renge sahip olan kaolin film
tabakasının gözenekli oluşu sayesinde
bitkinin fotosentezi üzerine olumsuz bir etki
yapmadığı, uygulama yapılan bitkilerde
güneş yanıklığı azalırken meyve iriliği ile renk
ve kalitenin arttığı araştırmacılar tarafından
belirtilmektedir.
Kaolin Uygulamasının
Olumlu Etkileri
Son yıllarda ülkemizin taze sebze
ve meyve ihracatında ‘kalıntı’ sorununun
sıkıntıları bilinmektedir. Bunun yanında,
ülkemizde birçok meyve ve sebze türünde
her yıl %50’ye varan güneş yanıklığı
hasarının oluştuğu da bilinmektedir. Tarımda
kaolin uygulaması ile kimyasal ilaç kalıntısı
sorununun büyük ölçüde giderilebileceği ve
güneş yanıklığı oranının %10-15’e kadar
azaltılabileceği araştırma sonuçları ile ortaya
konulmuş bulunmaktadır.
Tarımda kaolin uygulamasının sadece
güneş
yanıklığı
üzerindeki
önleyici
etkisi sonucunda, her yıl üreticimize ve
ekonomimize katkısı konunun önemini
göstermeye yeterli olacaktır. Uygulamanın
sadece üreticiyi değil, tüketiciyi ve tarımsal
ürün ihracatçısını da yakından ilgilendirdiği
görülmektedir.
Uygulamasının Etki Mekanizması
Güneş yanıklığı yüksek sıcaklık, ışık ve
radyasyon gibi çevresel etmenler sonucu
meydana gelen, sebze ve meyvecilikte
verim ve kalite kayıplarına sebep olmasıyla
ekonomik açıdan büyük zararlara sebebiyet
veren önemli bir fizyolojik bozukluktur.
Ekonomik kayıp bazı meyve tür ve
çeşitlerinde yıllara göre değişmekle birlikte
%50’lere kadar çıkmaktadır.
Değişik meyvelerde yapılan çalışmalar
güneş yanıklığının en önemli nedeninin
yüksek sıcaklıklar olduğunu, yoğun güneş
ışığı ve ultraviyole radyasyonunun da bu
hasarı artırdığını göstermiştir.
aleyhindeki gelişmeler pamuk üretimimizi
olumsuz etkilemiştir. Üretimimizin yetersizliği
ve ülkemiz ihtiyacını karşılayamaması
nedeniyle, özellikle tekstil sektörü, talep
etmiş olduğu pamuğu dış ülkelerden ithalat
yoluyla temin yoluna gitmiştir. Ülkemizin
sadece 2011 yılı pamuk, pamuk ipliği ve
pamuk ürünleri ithalatı tahminen 3,4 milyar
dolar olmuştur. Söz konusu bu ithalatın
sadece 1,7 milyar doları ham madde pamuğa
aittir. Türk tekstil ve hazır giyim sanayinin
ihracattaki payı dikkate alınırsa, en azından
bu sektörün talebi olan miktar ve kalitede
pamuğun
arzını sağlayacak tedbirlerin
bir an evvel alınması gerekmektedir. Aksi
takdirde pamuk sektöründe sürdürülebilirlik
ve rekabet şansımız olumsuz etkilenmiş
olacak, bunun sonucu üretim alanlarında
ciddi daralmalar meydana gelecek başta
üreticimiz olmak üzere tekstil sanayi ve
diğer pek çok sektör olumsuz etkilenecektir.
Sonuç olarak ülkemiz kaliteli pamuk
üretimi için iklim şartları, işgücü, ekolojisi
itibarıyla uygun şartlara sahip olmasına
rağmen
pamuk
ithalatı
yapmaktadır.
Tekstil sektörünün çok hızlı gelişiminden
kaynaklanan kaliteli pamuk lifi talebinin
karşılanması gerekmektedir.
Bunun için Ulusal Pamuk Konseyi, üretici
birlikleri, üniversiteler, araştırma kuruluşları,
sanayi sektörü, sivil toplum kuruluşları,
ihracatçı ve devletin ilgili kuruluşları gibi konu
ile ilgili aktörlerin yer aldığı yapılanmanın
oluşturulması, gerek iç piyasa gerekse
dünya piyasalarını dikkate alarak alınacak
kararların uygulanması kaliteli pamuk
üretimimize ivme kazandıracaktır.
Kaolin Uygulaması
Meyve yetiştiriciliğinde bitkinin vegetatif
gelişmesini sürdürebilmesi ile meyve
oluşumu ve gelişimini devam ettirebilmesi
için gerekli olan sıcaklıklar 27-280C olup,
bunun üzerindeki sıcaklıklarda çiçek ve
meyve dökümlerinin yanı sıra fizyolojik
bozuklukların meydana geldiği araştırmalar
sonucunda kanıtlanmıştır.
koşullarında güneş yanıklığını azaltmada
tam olarak etkili bulunmamışlardır.
Kaolin, zararlı böceklerin meyvenin
gövde, dal, yaprak ve meyvesi ile direk
temasını önleyecek fiziki bir bariyer
oluşturmakta, böceklerin bitki üzerindeki
hareket kabiliyetlerini kısıtlamakta, ayrıca
güneş ışınlarını her yöne yansıtmasıyla bitki
zararlılarını rahatsız etmekte ve bitkiden
uzak kalmalarını sağlamaktadır. Kaolin
uygulaması, zararlıların bitkinin yeşil aksamı
ve meyveler üzerinde emgi yapmalarını ve
yumurta bırakmalarını engellemektedir.
Çok geniş olarak ele alınabilecek bu
konuya dergimizin ileriki sayılarında ayrıca
değinmekte fayda vardır.
Meyvelerdeki güneş yanığı zararını
azaltmak amacıyla yapılan uygulamalar
içerisinde yansıtıcı madde uygulamaları
gerek uygulama kolaylığı ve ekonomikliği
gerekse de güneş yanıklığını azaltmasındaki
etkinliği nedeniyle diğer uygulamalardan
daha fazla önerilen bir yöntemdir. Yansıtıcı
maddelerin en önemli özelliği beyaz renkte
olmaları ve ışığı yansıtmalarıdır. Kaolin,
yansıtıcı madde uygulamaları içerisinde
son yıllarda geliştirilen ve güneş yanıklığını
önlemede oldukça başarılı bulunan ve
organik tarıma çok uygun bir materyaldir.
Meyvelerde Güneş Yanıklığını
Azaltmak İçin Yapılan Uygulamalar
Günümüzde güneş yanıklığını azaltmak
amacıyla; yağmurlama soğutma, gölgeleme
materyali kullanmak, meyveleri özel bezlerle
veya kağıt torbalarla sarmak, yansıtıcı
madde ve kimyasal uygulamaları gibi değişik
yöntemler uygulanmaktadır.
Yağmurlama ile soğutma uygulamalarının hastalık ve zararlıların kontrolü, meyve
olgunluğu, meyve muhafaza özellikleri, meyve renk gelişimi, mevsimsel sulama miktarı
ve sulama aralıklarını olumsuz etkilediği bilinmektedir. Bu yöntemde fazla suya gereksinim duyulması, su kalitesinin sağlanamaması, kalitesiz suyun meyve ve yapraklarda
tuz birikimine ve dolayısıyla yanıklığa sebep
olması gibi nedenlerden dolayı etkin bir yöntem olarak önerilememektedir.
Meyvelerde ağaç üzerine gölgeleme
yapmak yağmurlamadan daha az etkili
olsa da güneş zararını ve meyve sıcaklığını
azaltmada etkili bulunmuştur. Ancak, pahalı
bir uygulama olması ve kullanılan örtünün
rüzgardan zarar görmesi bu yöntemin
kullanımını sınırlamaktadır.
Güneş yanıklığına karşı kimyasallar
da uygulanmaktadır. Ancak, SunShield,
Vitamin E ve Vapogard gibi kimyasalların
uygulanması, yüksek güneş ışığı ve sıcaklık
Meyvelerin özel kenevir bezlerle
sarılması işlemleri de güneş yanıklığı zararını
azaltmakla birlikte, fazla işgücü gerektirmesi
ve uygulanabilirliğinin zorluğu nedeniyle
bilim adamlarınca tavsiye edilmemektedir.
Kaolin uygulaması yapılan bitkilerin
yüzeyinde suyun tutunmasının da azalarak
hastalık yapmak için suya ihtiyaç duyan
birçok fungal ve bakteriyel patojenin
gelişmesinin engellendiği tespit edilmiştir.
Tarımda Kaolin Uygulamasının
Bir Araştırma Projesine
Dönüştürülmesi Çalışmaları
Meyve ve sebzelerde çevre faktörlerinin
olumsuz etkilerini kontrol etmenin yanında,
hastalık ve zararlılara karşı koruyucu
etki sağlayarak kimyasal ilaç kullanımını
ciddi ölçüde azaltması nedeniyle tarımda
kaolin uygulamasının münferit araştırma,
deneme-demonstrasyon çalışmaları ile
sınırlı kalmaması Araştırma, Yayım ve
Üretici Örgütlerinin işbirliği ile daha geniş
bir proje olarak ele alınmasının ülkemiz
ve tarım sektörümüzün yararına olacağı
anlaşılmaktadır.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarımsal Araştırma ve Politikalar Genel
Müdürlüğü ile başta Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi olmak üzere Sütçü İmam ve
Erciyes Üniversiteleri Ziraat Fakültelerinin de
katılımıyla TZOB’da gerçekleştirilen toplantı
da konu üzerinde ortak çalışmaların hayata
geçirilmesi kararlaştırılmıştır.
Bu konudaki gelişmeleri dergimizin bundan
sonraki sayılarında sizlerle paylaşmaya
devam edeceğiz.
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
12
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
SÜT UYUYUNCA
Dr. Ayhan Dağ - Beslenme ve Diyet Uzmanı
Peynir dünyada sevilerek tüketilen,
yüzlerce çeşidi bulunan, yeterli ve dengeli
beslenme açısından da vazgeçilemeyecek
fermente bir süt ürünüdür. Böyle bir giriş
yapınca süt ve süt ürünlerinin insan
beslenmesindeki öneminden bahsedeceğimi
zannetmeyin, bu bilineni tekrarlamaktan
başka bir şey olmayacaktır. Bahsetmek
istediğim konu, dünya peynirleri ve bizim
peynirlerimizin dünyadaki yeri....
Peynirin tarihine baktığımızda kökleri
insanlık tarihi kadar eskiye dayanan bir
yiyecektir. Ne kadar eskiye dayandığına dair
kesin bir bilgi olmamakla birlikte, peynirin
ilk üretiminin Mezopotamya veya İndus
vadisinde hayvan güden çobanlarca koyunun
evcilleştirildiği tarih olan M.Ö. 8. binyıl ile 9.
binyıl arasında üretildiği düşünülmektedir.
Hal böyle iken dünyada peynir çeşitliliği
ile ünlü ülkeler denilince akla hemen Fransa,
İtalya, İsviçre, Hollanda gelir de, neden
Türkiye pek gelmez? Oysa, Orta Asya
yaylalarından Anadolu’ya, Mezopotamya’ya,
Balkanlar’a kadar uzanmış olan Oğuz
Türkleri,
Selçuklular
ve
ardından
Osmanlıların peynirle tanışıklıkları çok
eskidir. Dahası geleneksel süt ürünleriyle,
ilişki içine girdikleri
değişik
iklim ve
coğrafyalarda yaşayan halkların yaratıları
da bir araya gelince ortaya muhteşem bir
peynir zenginliği çıkmıştır.
Bütün bu zenginliğe rağmen Fransız
yazar Michel de Saint-Pierre’in Les
Aristocrates adlı romanının
kahramanı Türkiye’de
birçok peynir
türünün
olduğunu
söyler,
ama
peynirlerimizi pek beğenmez
ve “Sizi temin ederim,
Türkiye’de birçok peynir
var da, akmıyor, erimiyor,
kokmuyor, bu peynirler
ruhsuz!” der.
Michel
de
SaintPierre’in Türk peynirleri
konusunda
biraz
aceleci hükme vardığını
söyleyebiliriz.
Uluslararası
alanda, belki Fransızların
ünlü peynirleri kadar tanınmış
olmasalar bile, bizim peynirlerimiz de
olgunlaşınca akar, yerinde erir, hatta kokar.
Kaşarımız süt, Kirlihanım peynirimiz ekşi
kokar, dil peynirimiz erir, Mihalıçımızdan yağ
damlar. Otlu peynirlerimizin rayihası ise bir
başkadır... Kısacası, ‘ruhu’ keşfetmek için
denemek, sabır ve sevgi gerekir, her şeyde
olduğu gibi...
Bir başka peynir ülkesi İtalya’dan İtalo
Calvino şöyle diyor “Her peynirin arkasında,
farklı bir göğün altında, yeşili farklı bir mera
vardır”.
Calvino’dan hem daha genel hem de
çok daha gerçekçi bir değerlendirme. Öyle
ya! Türkiye’nin peynirleri de elbette farklı bir
yeşil örtünün, ovaların, dağların, yaylaların,
farklı iklimlerin, farklı türde inek, koyun,
keçi ve manda sütünün, farklı insanların,
farklı teknoloji ve yöntemlerin, kısacası
farklı koşulların ürünüdür.
Üreticisinden
meraklısına farklı bir kültürün zenginliğidir.
Ruhsuz insan olamayacağına göre, ruhsuz
peynir de olmaz.
Clifton Fadiman da elbette abartıyor,
“Peynir,
sütün
kendini
ölümsüzlüğe
atmasıdır” diyerek. Peynirler de ölür, ama
şık bir benzetme değil mi? Peynir, tüm
doğallığı içinde sütün saflık ve huzur içinde
olağanüstü bir yaratıya dönüşmesidir.
Batı da şık ciltlerle, renkli resimlerle kuşe
kağıtlarda yayımlanan peynir ve peynircilik
kitaplarının hemen hepsinde Fransız, İngiliz,
İtalyan, Hollanda ve İsviçre peynirleri göklere
çıkarılırken Anadolu peynirlerinden biraz
kurut, biraz beyaz peynir, biraz keçi peyniri,
biraz kaşar ya da Mihaliç peyniri olarak
bahsedilir. Oysa, batılıların Anadolu’nun
tulum veya otlu peynirlerinin en az bir
Camembert kadar keyifle yenilebileceğini
keşfetmeleri
için
küçük bir deneme
yapmaları yeterli olacaktır.
Bununla birlikte, peynirin kültürel bir
olgu olduğu, bu nedenle peynir tüketim
alışkanlıklarının da ülkeden ülkeye, yöreden
yöreye değişeceği unutulmamalıdır.
Avrupa’daki peynir çeşitliliği fazla gibi
görünse de, aslında bu çeşitlilik birkaç
ana peynir üretim tekniğinin yöresel ve
geleneksel olarak çeşitlendirilmesi, tek
kelimeyle yöre insanlarının yaratıcılığından
kaynaklanmaktadır. Ancak her birinin
kendine özgü tadı, kokusu ve dokusu vardır.
Ülkemiz için de durum aynıdır, nitekim
Ege, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu
ve Karadeniz’de ürettiğimiz yöresel peynirler
de yavaş yavaş gün ışığına çıkarak dünya
ölçeğinde peynir zenginliğimizi ortaya
koyacağı gibi litaretüre Türk Peynirleri’nin
adlarını yazdıracaklardır.
Kısacası,
peynir
çeşitliliği
her
ülkenin, hatta ülkelerin kendi içindeki
bölgesel farklılıklarından, kendi kültürel
alışkanlıklarından, doğa koşullarından, süt
veren hayvan çeşitlerinden ve farklı yapım
tekniklerinden doğar.
Yiyeceklerimizdeki Sırları Biliyor muyuz?
Ülkemiz
ilaç tüketiminde dünya
ülkeleri arasında ilk sıralardaki
yerini ne yazık ki korumaktadır. İnsan
sağlığının dert başa geldiğinde birkaç
ilaç almakla sağlanamayacağı gerçeğini
hepimizin
öğrenmesi
ve
öğretmesi
gerekmektedir. Anne karnından başlayan
bu serüvende çevresel etkiler ve beslenme
konusunda
bilinçlenmemiz
yaşam
kalitemizi yükseltecek ve başımıza gelmesi
olası birçok hastalıktan uzak kalmamızı
sağlayacaktır.
Tıp hekimliğinin insan sağlığına
yaptığı katkıların, teşhis ve tedavilerin
yanı sıra koruyucu hekimliğe önem
vermemiz, bilinçli beslenmemiz için “doğa
eczanesine” başvurmamız ve bazı besinleri
yaşamımızdan eksik etmememiz gerekir.
Hastalığa çözüm bulmaktan daha önemlisi
o hastalığa yakalanmamaktır. Bunun yolu
da birey olarak bilinçlenmemizden ve bu
bilinci en yakınımızdan başlayarak sonraki
kuşaklara aktarmamızdan geçmektedir.
Unutmayın ki, doğru beslenmek ve
sağlıklı yaşam için en büyük yardımcımız
doğal ürünler ve doğanın kendisidir!
HARDAL
Kan dolaşımını canlandırır,
solunum yolları enfeksiyonlarına, kronik eklem romatizmalarına, depresyona ve uyuşukluğa
iyi gelir. Göğsü yumuşatır, öksürüğü
keser, bronşit ve zatürree şikayetlerinde destekleyici tedavi özelliği vardır. Zehirlenmelerde bir fincan suya bir kaşık hardal
konarak içildiği takdirde kusturur. Haricen
lapa olarak kullanıldığında ise deride uzun
süre bekletilmemesi gerekir.
HURMA
Lifli bir besindir. Mineral ve fenol
içerir. Sodyum, potasyum, magnezyum,
fosfat, demir ve kalsiyum bakımından
zengindir. B vitamini bakımından da zengin
olan hurmanın içerdiği demir kırmızı kan
hücrelerinde hemoglobin sentezini kontrol
eder. Yapısındaki kompleks karbonhidratlar
nedeniyle faydalı bir meyve olarak bilinir.
Hamilelikte ve bebek gelişimde (yumuşak
içi, ezilerek tutamlar halinde) tavsiye edilir.
IHLAMUR
İçine atılacak bir kaç karanfille birlikte
sakinleştirici özelliği olan ıhlamurun idrar
söktürücü, ter attırıcı ve uyku düzenleyici
özellikleri de vardır. Ihlamur ilaç içmesi
sakıncalı hamile kadınların soğuk algınlığı,
grip gibi rahatsızlıklarında sadece ter
attırarak değil, vücut direncini de artırarak
tedavilerinde etkili olur. 1 bardak kaynamış
suya ince kıyılmış ıhlamur atılarak 5-6
dakika demlenmeye bırakılmalı kesinlikle
kaynatılmamalıdır.
KANTARON
Hafif ve orta şiddetli depresyonlar,
stres,
uykusuzluk,
anksiyete
gibi
olumsuzluklarda etkili olduğu bilinmektedir.
Sızma zeytinyağında (3-5 gün kapağı
açık, devamında 5-6 hafta kapağı kapalı
ve arada iyice çalkalanarak) bekletilerek
günde birer yemek kaşığı alındığında asit
fazlalığı, ülser ve gastrite iyi gelir. Antiseptik
ve mikrop öldürücüdür. Pamuk ve bandajla
uygulanarak açık yara ve kesikleri iyileştirici
özelliğe sahiptir. Siyatik, eklem iltihabı
(artrit) ağrılarının giderilmesinde faydalı
olduğu bilinmektedir. Yanık yaralarında
sızma zeytinyağı yerine keten tohumu yağı
kullanılmalıdır.
özellikleri de olan lavanta safrakesesi
rahatsızlıklarında etkilidir. Küçük keselerde
elbise dolaplarına konulan lavanta güzel bir
kokunun yanı sıra böcekleri de uzak tutar.
Yastığın altına konulacak lavanta kesesi ise
sakin ve rahat bir uyku sağlar.
KEKİK
Ülkemizde bolca bulunabilen kekik
de yine hayatımızdan eksik etmememiz
gereken bir baharat. Yemeklere katılarak
veya kaynamış suda bekleterek elde
edeceğiniz kekik suyu devadır. Bu
bitkinin bilinen faydaları arasında bedeni
kuvvetlendirmesi, hazmı kolaylaştırması,
iştah açması, kalp çarpıntılarını kesmesi,
salgı bezlerinin düzenli çalışmasını
sağlaması, antiseptik oluşu, geçici olarak
tansiyonu yükseltici özellikleri sayılabilir.
Kaynar suda bekletilerek yapılan kekik
suyunun banyoda kullanılarak romatizmal
ağrılara iyi gelmesinin yanı sıra birçok
hastalığa iyi geldiği bilinir.
MENEKŞE
Terletici etkisiyle ateş düşürür ve vücuda
rahatlık verir. Kanı temizler, kabızlığı giderir.
Cilt hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir.
Menekşe yağı egzamaların, lapası ise
yaraların iyileşmesini sağlar. İçindeki
saponin sayesinde göğüs yumuşatıcı ve
idrar söktürücüdür.
LAVANTA
Kaynatılmış suyu uyarıcıdır ve mideye
iyi gelir. İdrar söktürücü ve ağrı kesici
MELİSA (oğulotu)
Kendine has uçucu yağları ruhsal
bunalımlara, sara, baş dönmesi, kulak
çınlaması,
huzursuzluk
ve
sinirsel
rahatsızlıklara
iyi
geliyor.
Stresten
kaynaklanan baş ağrılarına karşı da etkili
olan melisa hafıza zayıflıkları için de tavsiye
ediliyor. Melisayı çay ve bitkisel su olarak
tüketebilirsiniz.
REZENE
Sakinleştirici, gaz ve sancı giderici
özelliktedir. Süt veren annelerde sütü
arttırır. İdrar söktürür yaprakları yaraların
iyileşmesini kolaylaştırır. Marketlerde hazır
poşet çay olarak bulabileceğiniz rezeneyi
istediğiniz kadar tüketebilirsiniz.
Kaynak: www.bigglook.com
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
TARIM
TAKVİMİ
EYLÜL
Antep Fıstığı
●Capnodis mücadelesine devam edilir.
●Hasat, kurutma ve depolama yapılır.
●Aşı bağları çözülür ve anaca bağlanır.
Bağcılık
●Yabancı ot mücadelesi yapılır.
●Salkım güvesi mücadelesi yapılır. Müşküle çeşidine
(Hehtavin 50, Hekthion W.P. Phosvel Triazinphos
Phossalone EM) ilaçlarından biri, tarifinde belirtilen
miktarlarda kullanılır.
●Üzüm hasadı yapılır.
Arıcılık
●Bal hasadı yapılır. (Çerçevenin tümü
veya en az 2/3’ü sıralandığı zaman,
bal hasat edilmelidir. Sıralanmış,
olgunlaşmamış ballar hasat edilirse,
erken kristalize olur veya ekşimeler
görülebilir.)
●Sağlam çerçevelerdeki ballar süzülerek,
boş petekler yeniden kovanlara verilir.
Verilen bu boş petekler işçi arılar tarafından
onarılarak, bal bulunabilirse, yeniden doldurulabilir.
●Bal sağımda yağmacılığa meydan vermemek için, çok dikkatli
davranmak gerekir.
●Kovanlarda bakım işleri devam eder. Soğuk bölgelerde kovan
ağızları daraltılır. Soğuk başlayan bölgelerde kovanlarda kışlık
yem durumları kontrol edilir
●Çeşitli arı hastalık zararlıları ile mücadele edilir.
Büyükbaş
Hayvancılık
●Gebe ineklere iyi bir bakım gösterilmelidir. Doğumlarına 1,5-2
ay kala sığırlar sütten kurutulmaya başlanılmıştır. Doğum locaları
ve buzağı bölmeleri yeniden gözden geçirilerek noksanlıklar
tamamlanıp, dezenfeksiyonları yapılır.
●Herhangi bir nedenle yavru atımı görüldüğünde, böyle hayvanlar
derhal tecrit edilerek, gerekli araştırmalar yapılmalı; bulaşıcı bir
hastalık durumunda, etkin önlemler alınmalıdır.
●4-8 aylık dişi danalara Br. S. 19 aşıları uygulanır.
●Doğumu yaklaşan sığırlara, buzağı septisemi aşısı uygulanır.
●Kış ayları için gerekli gıda ihtiyaçları sağlanır. Silaj çukurları
doldurulup, üzerleri tekniğine uygun bir şekilde kapatılıp, kış
sezonuna hazır bir duruma getirilir.
●Aylık kayıtlar tutulur.
Kümes Hayvancılığı
•Piliçlerin çoğu bu ayda yumurta vermeye başlarlar.
Bu devrede; yumurta miktarı, kabuğun şekli ve hayvanların
gelişme durumları dikkatle izlenir.
•Sürüdeki stres hallerinde, içme sularına geniş
tesirli antibiyotikler ve vitaminli ilaçlar katılır.
•Periyodik pullorum taraması yapılır.
•Büyüme ve yumurta kayıtları tutulur.
13
Zeytincilik
●Ağaçların çevresi, hasada hazırlık için,
yavaş yavaş düzeltilmeye başlanır.
●Eylül ayının ilk yarısında mutlaka
sulanmalıdır. Bu sulama ile sofralık
zeytinlerin kalitesi artacaktır.
Küçükbaş
Hayvancılık
Çayır-Mera
●Meralar kuruduğundan, bu ayda
koyunlara ek yem ve yonca verilmelidir.
Yonca, biçiminden iki-üç gün sonra
kurutularak verilmelidir. Sulama olanağı varsa,
meralar sulanarak bir süre daha yararlanılabilecek duruma
getirilir. Ağıl yakınlarındaki ekilecek hasıl tarlalarının
hazırlanmasına başlanır.
●İyi olmayan hava şartları ve ek besin verilememesi gibi
şartlarda; gelişebilecek gebelik toksemesi gibi hastalıklarda,
zaman geçirmeden tedavi yoluna gidilmelidir.
●Koyunlara çiçek ve septisemi aşıları uygulanır.
●Pazarlama durumuna göre, kadro fazlası kasaplık
niteliğindeki koyunların satışı yapılır.
●Hayvanlar meralardan, münavebeli
otlatmak suretiyle yararlandırılır.
●Meralarda yetişmiş veya yetişmekte olan
kofralar, mekanik yöntemlerle ayıklanır.
●Yağışlı havalarda, meraların niteliklerinin
bozulmaması için hayvan otlatılmasına
müsaade edilmemelidir.
●Biçilen otlar modern yöntemlerle
kurutulmalıdır.
Hububat
●Kışlık ekim için, toprak işlemesi yapılır.
Sanayi Bitkileri
●Pancarlarda erken söküme devam edilir.
●Pancarlarda sulama yapılır.
●Çeltik sulaması kesilir.
●Erkenci çeltiklerin hasadına başlanır.
●Mısır hasadı yapılır.
●Ayçiçeği hasadı yapılır.
Meyvecilik
●Tohum tavaları belirlenerek ekime
hazırlanır.
●Çeşitli meyve türlerinde hasada başlanır.
●Meyve bahçelerinde ve fidanlıklarda
zirai işlemler sürdürülür. (Tüketici sağlığı
yönünden, meyveli ağaçlarda ilaçlı
mücadeleye hasada 21 gün kala son
verilmelidir.)
Baklagiller
●Fasulye hasadı yapılır.
●Baklagil yerleri sökülür.
SüS Bitkileri
Seralarda
●Cala’ların (Su zambağı) saksılara dikimi yapılır.
●Gölgeyi seven bitkiler dışında, diğer gölgelikler
kaldırılır ve nem azaltılır.
●Yılbaşında çiçeklenen Yılbaşı Minesi, Atatürk Çiçeği,
Yılbaşı Çiçeği, Onbiray Çiçeği ve Çanta Çiçeği
gibi bitkilere ve Ağustos ayında saksısı değiştirilen
Sıklamenlere besin maddesi ve su verilmesine devam
edilir.
●Bu ay da geceler soğuk geçtiğinden, havalandırma
işlemi azaltılarak, ısı kontrol edilmelidir.
Park ve Bahçelerde
●Soğanlı süs bitkilerinin dikimi için tarla hazırlığı yapılır.
Çiftlik gübresi ile gübrelenir.
●Kışlık çiçeklerin tohum ekimi bu ay tamamlanır.
●Herdem yeşil bitkilerden çelik almaya devam edilir.
Ay sonunda bordür ve yastıklar temizlenerek, bellenir
ve kışlık fidelerin dikimi için, çiftlik gübresi ile gübrelenir.
●Çardak gülleri budanır ve çelik alınır.
●Güllerde durgun göz aşısına devam edilir.
●Soğanlılardan Safran (Crocus); Kardelen (Galanthus),
pençelilerden Manisa Lalesi (Anemone), Girit Lalesi
(Ranunculus) gibi bitkilerin dikimleri yapılır.
●Glayör soğanlarının yaprakları kuruduktan sonra,
sökümüne başlanır.
●Ortancaların sert bir şekilde budanmasına ve çelik
alınmasına devam edilir.
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
14
ODALARIMIZDAN
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
Komşuların
HABERLER
elm sı KARAMAN’DAN
elma ihtiyacının beşte biri Karaman’dan
karşılanmaktadır. Karaman özellikle de
bu yıl yağışların bol geçtiği bir sezonda
kara lekesiz, kaliteli ve pazarın istediği
elmaları üreten bir merkez olarak ön
plana çıkmaktadır.
Karaman dışından çok sayıda
tüccarımız gelerek ürünün tamamına
yakınını dallarından toplanmadan satın
almıştır. Bu yıl elma, üreticisini oldukça
memnun etti. Fiyatlar da üreticinin istediği
düzeyde olunca emeklerin karşılığı
alınmakta ve bu durum bizleri çok
memnun etmektedir” dedi.
Muğla Ziraat Odası YENİ BİNASINDA
Yılda 500 bin ton elma üretimiyle
Türkiye birincisi olan Karaman’dan,
yaklaşık 100 bin ton elma Irak, İran ve
Suriye’ye ihraç ediliyor.
Karaman Ziraat Odası Başkanı
Ercüment Yılmaz, Türkiye’nin beşte
birinin elma ihtiyacını Karaman’ın
karşıladığını söyledi. Karaman’ın 10
yılda bu rekolteye ulaştığını vurgulayan
Yılmaz, “Karaman‘da yıllık 6 milyon elma
ağacı ile 500 bin ton/yıl kapasiteyle kaliteli
elma üretimi yapılmakta ve ülkemizin
Yılmaz, 100 bin ton kapasiteli
soğuk hava depolarının bulunmasına ve
elmanın önemli kısmının bekletilmeden
sevk
edilmesine
rağmen
depo
ihtiyaçlarının olduğuna dikkati çekti.
Karaman’da üretilen elmanın yıllara göre
yaklaşık 50 bin ila 100 bin tonuna yakınının
ihraç edildiğini de belirten Yılmaz, “Elma
ihracatı yıllara göre değişmekle birlikte
bu ülkelerin başında Irak, Suriye ve İran
gelmektedir” diye konuştu.
Karaman Ziraat Odası
Sınır Ötesi İşbirliği
1965 yılından bu yana yaklaşık 19
bin üyeye hizmet veren Muğla Ziraat
Odası, üyelerine daha geniş bir mekanda
hizmet verebilmek için yeni binasını
düzenlenen törenle hizmete açtı. Muğla
Vali Yardımcısı Faruk Necmi Kurt,
AK Parti Muğla Milletvekili Ali Boğa,
Muğla Belediye Başkanı Dr. Osman
Gürün, Muğla Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Mansur Harmandar, Türkiye
Ziraat Odaları Birliği Başkan Vekili
ve Manisa Ziraat Odası Başkanı Nuri
Şeyda Sorman, Türkiye Muhtarlar Birliği
Federasyonu Başkanı Bekir Kahyaoğlu,
siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları
ve meslek örgütlerinin başkan ve
temsilcilerinin katıldığı törende konuşan
Muğla Ziraat Odası Başkanı Mehmet
Baştuğ 7 ay önce göreve seçildiğini
belirterek, “Yeni hizmet binamızın yüzde
45’i 1990 yılında dönemin Başkanı
Muhtar Remzi Öner ve Muhtar Mehmet
Çolak tarafından alındı. Yüzde 55’ni de
bizler alarak üyelerimize daha iyi hizmet
verebilmek için planlama yaptık” dedi.
Törende konuşan AK Parti Muğla
Milletvekili Ali Boğa ise kredi borçları
temerrüde düşmüş esnaf için getirilen af
ve ödeme kolaylığından, ziraatçilerin de
yararlanması için girişimde bulunacağını
belirterek, “Muğla’da turizm ne kadar
iyi olursa, bu oran tarım ürünlerine de o
oranda olumlu yansır. Ziraatçilerimizin
temerrüde düşen kredi borçları için bir
kolaylık getirilmesi konusunda Ankara’da
girişimlerim var. İnşallah yakın zamanda
bu konuda sizlere müjdeli haber
vereceğim” dedi.
Törende konuşan Muğla Vali
Yardımcısı Faruk Necmi Kurt, Muğla
Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün,
Muhtarlar Birliği Federasyon Başkanı
Bekir Kahyaoğlu, TZOB Başkan Vekili
Nuri Sorman da yaptıkları konuşmalarda
yeni hizmet binasının oda üyelerine
hayırlı olmasını dilediler.
İNCİR
Muğla Ziraat Odası
Enez Ziraat Odası ile Bulgaristan’ın
Burgaz Ziraat Odası, AB programlarından
yararlanmak için görüşmelere başladı.
Enez Ziraat Odası Başkanı Ahmet Karaca,
yaptığı açıklamada, Bulgaristan’ın Burgaz
Ziraat Odası Yönetim Başkanı Prof. Dr. İvan
Mihov ile proje koordinatörü Peter Petrov’un
odalarını ziyaret ettiklerini belirtti.
Keşan, İpsala ve Meriç Ziraat Odaları
Başkanlarının da katıldığı ziyarette konuşan
Karaca, amaçlarının dar gelirli çiftçinin gelir
düzeyini yükseltmek olduğunu bu amaçla da
Burgaz Ziraat Odası ile AB programı hazırlama
konusunda görüşmelere başladıklarını bildirdi.
Karaca, “Enez’de 180 bin dönüm işlenebilir
arazi var. Bunun 40 bin dönümü sulanabilir
durumda. 5 bin dönümlük alana hayvansal
yem bitkileri ekilmekteyken, 3 bin dönümlük
alanda da sebze ve meyve üretimi yapılıyor.
Kemalpaşa’dan
AB Projesi
Enez’de farklı bir klima var. Sahip olduğumuz
bölgesel klima sebze ve meyveye ayrı bir tat
ve canlılık veriyor. Dar gelirli çiftçilerimizin
gelir düzeyini artırmak için meyve ve
sebzeciliğe önem veriyoruz. Sahil köylerinde
sebze ve meyvecilik, dağ köylerinde de
arıcılık yapılabilir. Bu konular üzerinde proje
geliştirmeye çalışıyoruz”.
Burgaz Ziraat Odası Yönetim Kurulu
Başkanı İvan Mihov da, Kırklareli Ziraat
Odası ile şu anda ortak bir proje yürüttüklerini
sınır ötesi işbirliği kapsamında Enez ile AB
programı konusunda görüşmeler yaptıklarını
kaydettiği bildirildi.
Enez Ziraat Odası
Kemalpaşa Ziraat Odası Başkanlığı’nın
başvuru sahibi olduğu “Düşük Çevresel
Etki ile Yüksek Kalitede Meyve Üretiminin
İtalya’da
İncelenmesi
–
InnovaFruits”
isimli Avrupa Birliği projesi Türkiye Ulusal
Üreticisi Sesinin
Duyulmasını İstiyor
Söke Ziraat Odası Başkanı Kemal Kocabaş, Söke Ticaret Borsası
Yönetim Kurulu Başkanı Bertan Balçık, Söke Ziraat Odası Meclis
Başkanı Kemal Göven, Meclis Başkan vekili Yılmaz Özev, Yönetim
kurulu üyeleri Mehmet Derviş, Şaban Akat ve Engin Öztürk Söke’ye
bağlı Argavlı köyündeki Mahmut Duymuş’un incir bahçesini ziyaret ettiler.
Söke Ziraat Odası Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Kocabaş yaptığı
açıklamada; “Argavlı köyündeki incir üreticisinin sorunlarını yerinde
gördük. Anadolumuza has milli ürünümüz incirimizin zor şartlarda
üretimi yapıyorlar. 40-45 gün gibi kısa sürede hasat edilmesi
gereken incir maalesef yeterince destek görmüyor. İncir primi
yok.
Söke Ziraat Odası olarak daha kaliteli incir üretimi
yapılabilmesi için devletimizden incir kurutmada kullanılan
Kerevit desteğini talep edeceğiz. İncirde kaliteyi yakalarsak
aile tarımı olarak işleyen bu sektörde incirle uğraşan
üreticilerimizin yüzü gülecektir. İncir aynı zamanda yağmur
ve çiğden en çok etkilenen üründür. Burada gördüğümüz
kadarı ile incirde kalite yakalanmış olup iyi bir fiyat açıklaması ile
incir hak ettiği değeri bulmalıdır” dedi.
Söke Ziraat Odası
Ajansı tarafından desteklenmeye değer
bulunmuş ve fon almıştır.
Proje
kapsamında
Kemalpaşa
ilçemizde meyvecilikle iştigal eden tüm
çiftçilerimiz arasından objektif ve şeffaf
bir
değerlendirme
süreci
sonrasında
2 bayan, 7 erkek olmak üzere 9 çiftçi
seçilerek
teknik
ziyaret
kapsamında
07/02/2012-14/02/2012 tarihleri arasında
İtalya’nın Civitella di Romagna şehrine
gönderilmeleri planlanmıştır.
Projenin başvuru sahibi Kemalpaşa
Ziraat Odası, yerel ortakları ise; Bağyurdu
Sulama
Kooperatifi,
Ören
Sulama
Kooperatifi, Yiğitler Sulama Kooperatifi
ve Kemalpaşa Kiraz Üreticiler Birliği’dir.
Projenin
yabancı
ortaklığını
İtalyan
“Accademia Europea per il turismo rurale
Ospitalità” derneği yapmaktadır.
Kemalpaşa Ziraat Odası
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
15
ODALARIMIZDAN
HABERLER
Van’da Çiftçi - Akademisyen Buluşması
Van Ziraat Odası Başkanı Lütfü Özgökçe: “Tarım ve hayvancılık konusunda üniversitemizin
örnek uygulamalar yapması çiftçilerimize model oluşturacaktır”.
Van Ziraat Odası ile Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, çiftçi
ve akademisyenleri buluşturdu.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Prof. Dr. Cengiz Andiç Kültür
Merkezi’nde düzenlenen toplantıya, Van Vali Yardımcısı
Nurullah Ertaş, YYÜ Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Mehmet İncir, Van Ziraat
Odası Başkanı Lütfü Özgökçe sivil toplum kuruluşlarının
temsilcileri, mahalle ve köy muhtarları ile Su Ürünleri, Ziraat
ve Veterinerlik fakültelerinin dekanları ile çiftçiler katıldı.
Toplantının açılışında konuşma yapan Van Vali Yardımcısı
Nurullah Ertaş, hazırladıkları ‘2023 Van Vizyonu’ isimli çalışmanın 8 ana başlık altında toplandığını, en önemli başlığını
da tarım ve hayvancılığın oluşturduğunu söyledi.
Vali Yardımcısı Ertaş, “Eğer bir yerde bir sorun varsa bu
iletişim kanallarının birinin tıkanmasından kaynaklanıyor. İşe
en başta tıkanan bu kanalı açmakla başlamamız lazım” dedi.
Hayvanlar da ambulansla hastaneye taşınacak
YYÜ Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal ise her zaman
çiftçinin yanında olan üniversitenin birçok alanda geniş
kapsamlı çalışma başlattığını ifade etti. Üniversite olarak
başlattıkları bu çalışmalardan birinin 2012 yılında alınması
planlanan hayvan nakil ambulansı olduğunu söyledi. Prof.
Dr. Battal, “Artık çiftçilerimizin hayvanları da insanlar gibi
ambulansla alınarak üniversitemize getirilecek tedavisi
yapıldıktan sonra tekrar evine götürülüp bırakılacak” dedi.
Üniversite örnek olacak
Üniversitenin tarım ve hayvancılıkta çiftçilere örnek
olacağını da ifade eden YYÜ Rektörü Prof. Dr. Battal, “Geçen
yıl başlattığımız sertifikalı arpa üretimini bu yıl da sürdüreceğiz.
Üniversite olarak sadece arpa üretimi ile yetinmeyeceğiz.
Bölge iklimine uyum sağlayan tüm tahıl ürünlerinin üretimini
yaparak çoğalttıktan sonra çiftçilerimize satacağız. Aynı
uygulamayı hayvancılık alanında da sürdüreceğiz. Süt ve et
üretimi yüksek olan hayvanları da bölgeye getirip çiftçilerimizin
hizmetine sunacağız” ifadelerini kullandı.
Van Ziraat Odası
Bayramiç Beyazı’nın Tescillenmesi Umudu
‘Bayramiç Beyazı’ olarak adlandırılan nektarının coğrafi işaret olarak tescillenmesi konusunda Bayramiç Ziraat Odası’nın
girişimleri sonuç verdi. Odanın, Türk Patent Enstitüsü’ne yaptığı başvurunun Resmi Gazete’de ilan edilmesi bölge üreticisini
sevindirdi.
Bayramiç Ziraat Odası Başkanı İsmail Pehlivan, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) işbirliği ile 6 yıllık çalışma
sonucunda bu aşamaya gelindiğini belirterek, “Bayramiç Beyazı bir kimliğe kavuştu” dedi.
Bayramiç beyazının ilçeye özgü bir meyve olduğunu dile getiren Pehlivan, “Çekirdekten yetişen, kokusu, aroması ve
farklı bir tadı olan bir meyve. Bu meyve Bayramiç dışında yetiştirildiğinde renk, tat ve şekil itibarıyla farklılık göstermektedir.
Bu da Kazdağları’nın oluşturduğu hava akımından kaynaklanıyor. Bu meyveyi tatmış olanlar çok iyi bilirler ki meyvenin
kendine has cezbedici bir tadı ve kokusu var. Önümüzdeki süreçte hedefimiz Bayramiç beyazından reçel ve parfüm yapmak“
diye konuştu.
Bayramiç Ziraat Odası
Miras Yoluyla
Bölünme
Engellenmeli
Çiftçinin Yeni Umudu...
Çekirdeklik Kabak
Konya’nın Beyşehir İlçesinde üretimi geçtiğimiz yıllarda başlayan
çekirdeklik kabağın hasadına başlandı. Beyşehir Ziraat Odası Başkanı
Adem Metli, ürünün bölgede yaygınlaşmasının çiftçinin menfaatine
olacağını söyledi. Çekirdeklik kabak üretiminin Beyşehir Gölü
havzasında hububata alternatif bir ürün olabileceğini ve çiftçinin diğer
ürünlere göre daha iyi bir gelir elde edebileceğine dikkat çeken Metli,
“Geçen yıl Türkiye genelinde ekimi çok olduğu için fiyatı biraz düşen
çekirdeklik kabağın bu sene fiyatı çok yüksek. Hububat üretimine göre
ekim yapan çiftçimizin daha çok gelir elde edeceğini düşünüyorum”
dedi.
Simav Ziraat Odası Başkanı Kadir
Bütüner, yasal değişiklikler yapılarak tarım
alanlarının miras yolu ile parçalanmasının
önüne
geçilmesi
gerektiğini
bildirdi.
Bölünmüş olan arazilerin toplulaştırılarak
bütün hale getirilmesini isteyen Başkan
Bütüner, susuz olan tarım arazilerinin
de
azaltılarak
suya
kavuşturulması
için başlattıkları çalışmaların Bakanlık
nezdinde takipçisi olduklarını kaydetti.
Simav’ın en büyük sorunlarından birisinin her
geçen gün kirlilik oranının bir kat daha artış
gösterdiği Simav Çayı olduğunu ifade eden
Başkan Bütüner, ölen ve öldüren Simav Çayı
üzerinde mutlak surette bir arıtma tesisinin
hayata geçirilmesi gerektiğini kaydetti.
Tarlasında iki yıldır çekirdeklik kabak ürettiğini belirten çiftçi Yunus Haşimoğlu ise, bu yıl 20 dekarlık bir alanda ekim yaptığını dile getirdi.
Haşimoğlu, ”Ürünün kilosu 4-5 lira arasında değişiyor. Önümüzdeki yıllarda ekim yapan çiftçi sayısının artacağına inanıyorum. Pancara ve
patatese göre çekirdeklik kabak üretimi daha kolay. Biz bu ürünü arpaya, buğdaya alternatif ürün olarak ekiyoruz. Dekarından 100 kilo ve daha
fazla ürün alınabiliyor” diye konuştu.
Simav Ziraat Odası
Beyşehir Ziraat Odası
İlçede çiftçinin büyük bölümünün hububat ürünü ektiğini, alternatif
ürünlerin iyi geliri olmasına rağmen yörede bir türlü benimsenemediğini
dile getiren Metli, çekirdeklik kabak üretimini iyi gelir getirmesi nedeniyle
yöre çiftçisine özellikle tavsiye ettiklerini söyledi.
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
16
Yıl:3 | Sayı: 33 | EYLÜL 2011
DÜNYADAN
HABERLER
Av a n t a j l a r ı
ORGANİK
Organik tarım ile ilgili Avrupa genelinde yapılan
konferansa katılan Tarım Örgütleri Komitesi ve
Avrupa Tarım Kooperatifleri Komitesi Organik
Tarım Çalışma Grubu Başkanı Johannes
Nebel, organik tarımın çevre ve hayvan refahı
ile ilgili yararlarına vurgu yaparken, Avrupa
Birliği’nin 2013 sonrası için planladığı tarım
politikasında daha fazla desteklenmesi
gerektiğinin altını çizdi. Her yıl organik ürünlere
olan talebin arttığını, Avrupa’nın dünyanın en
büyük ikinci organik ürün üreticisi olduğunu
ve çiftçiler için önemli bir gelir kaynağı haline
geldiğini belirten Nebel, çiftçilerin diğer yöntemlerle
orantılı ve adil olacak şekilde bir gelir elde etmelerinin
önemine değindi. Özellikle toprak, su ve biyoçeşitlilik
açısından oldukça olumlu etkilere sahip olan
organik üretim yönteminin hayvanlara daha
fazla açık alanlara erişim hakkı kazandırdığını
ve böylece kırsal alanların korunmasında
büyük rol oynadığını da belirtti. Tüm bu
sebeplerden dolayı AB’nin uyguladığı ortak
tarım politikasında organik üretime kesinlikle
daha fazla değinilmesi ve organik üretimin desteklenilmesi gerektiğini
hatırlattı.
http://www.copa-cogeca.be
Tarımın
Çeviri: Dr. Çağla Yüksel Kaya Kuyululu
Lale resti
Romanya’dan
Hollanda’ya
Hamsiye AB Şemsiyesi
Karadeniz’i Ortak Balıkçılık Politikasına dahil etme konusunda hazırlanan
karar tasarısı Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Bulgaristan ve Romanya’nın
birliğe üyeliklerinin ardından Karadeniz havzasıyla ilgili stratejiler hazırlayan AB;
Karadeniz’de balıkçılığın sürdürülebilir kılınması amacıyla ulusal yaklaşımlardan
vazgeçilip bölgesel yaklaşımın ve AB’nin Ortak Balıkçılık Politikası normlarının
esas alınması istendi. Karadeniz’de acil önlem alınmadığı takdirde ölü bir
deniz riskiyle karşı karşıya kalınabileceği ve bu riskin plansız avlanma, iklim ve
deniz kirliliğine bağlı olduğu belirtildi. Rapora göre Karadeniz’de balıkçılık ve
tehdit altındaki deniz canlılarının korunmasıyla ilgili AB kuralları Bulgaristan ve
Romanya ile birlikte, tüm Karadeniz devletleri için bağlayıcı olacak. Öte yandan
Bulgaristan ve Romanya, AB tarafından düzenlenmekte olan balık avlama
kotalarının, kendilerini başta Türkiye ve Rusya olmak üzere, diğer Karadeniz
ülkelerine kıyasla dezavantajlı konuma düşürdüğünü ileri sürüyorlar.
http://www.euractiv.com.tr
SEBZELERDEKİ VİTAMİN
KAYBINI ÖNLEMEK
İSTİYORSANIZ
Romen yetkililer, Hollanda hükümetinin Romanya’nın AB’nin Schengen uygulamasına girişini
engelleyeceği yönündeki açıklamasının hemen ardından, hafta sonu aldıkları bir kararla
Hollanda’dan çiçek ithalatını hijyen gerekçeleri dolayısıyla durdurduğunu açıkladı. Bu karar
sonucunda Macaristan-Romanya sınırında çiçek tohumu ve soğanı taşıyan kamyonlar hafta
sonu boyunca Romanya’ya giremedi. Romen yetkililerin yaptıkları açıklamada Hollanda’dan
ithal edilen çiçeklerin “tehlikeli bir bakteri” taşıdığından şüphelendikleri ve bu sebeple
laboratuvar sonuçları netleşene kadar ülkeye girişlerine izin verilemeyeceği belirtildi. Bitki
Koruma Ajansı Başkanı Elena Leaota geçtiğimiz sene Romanya’nın, Hollanda’dan 20 milyon
euro değerinde çiçek ithal ettiğini fakat laboratuvar sonuçlarının ne zaman çıkabileceğini de
bilmediklerini ve kamyonların sınırda bekletileceğini ifade etti.
http://euobserver.com
Tarım ve İnsan
KAYNAK: Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı - Tarım ve İnsan Fotoğraf Yarışması
!
Dikkat Edin
•Satın aldığınız sebzelerin köklerini
kestikten sonra, önce yıkayın sonra
doğrayın.
•Temizleyip
doğradığınız
sebzeleri
bekletmeden
pişireceğiniz
yemeğin
içerisine ilave edin. Bekletilen sebzelerde
C vitamini kaybı olur.
•Pişirme esnasında yetecek kadar su
koyun ya da buharda pişirin.
•Sebzeleri pişirirken renklerini korumak
istiyorsanız asla soda eklemeyin. Çünkü
C vitamini başta olmak üzere bir çok
vitamin kaybı meydana gelir.
•Tüketeceğiniz kadar pişirin. Pişmiş sebze
yemeği ne kadar çok bekletilirse vitamin
kaybı da o kadar çok olur
•Hazırladığınız
salataların
renklerini
korumak. istiyorsanız limon ya da sirkeyi
servis yapacağınız zaman koyun.
•Kök ve yaprakları birlikte yenilen sebzeler
pişirilirken önce kökleri ince doğranıp
tencereye konulmalı, yaprakları ise daha
sonra ilave edilmeli.
•Satın alırken taze olmalarına dikkat edin.
•Sebzeler çok sıkı sarılmadan paketlerde,
buzdolabının sebzelik bölümünde ya da
derin dondurucuda uzun süre olmamak
koşulu ile saklanmalıdır.
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Kısa sürede pişirin.
Fazla suyun içerisinde
uzun süre pişen sebzeler
şekil değişikliğine uğrarlar.
Bunu önlemek istiyorsanız
az su ile kısa zamanda
pişirmelisiniz. Ayrıca bazı
sebzeler daha keskin bazıları
ise daha hafif kokulu olur.
Orta derecede tatlı olan
sebzelerin tadını korumak
için az su ile pişirmelisiniz
ya da pişirme süresini
azaltmalısıız.
Keskin tadı olan sert
sebzeleri ise doğrayarak ya
da tencerenin kapağını açık
bırakarak pişirin.
Kaynak: www.bigglook.com
Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Ücretsiz Yaygın Süreli Gazetesidir
Yıl: 3 EYLÜL 2011 Sayı:33
Yönetim Yeri
GMK Bulvarı No: 25 Demirtepe/ANKARA
Tel: 312 231 63 00 (Pbx)
Fax: 312 229 65 38 - 231 30 77
www.tzob.org.tr

Benzer belgeler