Hattat Hâmid Aytaç Anma Paneli 1996

Transkript

Hattat Hâmid Aytaç Anma Paneli 1996
Hattat
Hâmid Aytaç (Âmidî)
Anma Paneli Eylül 1996
-
E ditör
Hizbullah Kaplan
Diyarbakır Büyük‫ ؛‬eh‫؛‬r Belediyesi
Kültür ve Sana‫ ؛‬Yayınlan No :5
kitap ismi
Hattat Hâmid Ayta‫( ؟‬Âmidîl
Anma Paneli
.، »kaçak tasar
Bülent Usta
kapak resmi
Turan Sevgili
ofset haarkk
Pak Ajans, (0‫ ؛‬12) 533 75 88
bash-cilt
Cihan Oftet
Agustos 1997
Panelistlerin kısa Özgeçmişleri
İSMAİL YAZICI
1946 yılında Samsun'un merkez köylerinden Düvecik köyünde dogdu.
ilk öğrenimini kendi köyiinde, daka sonra Siraystyla Samsun Namikkem al Ortaokulu ve Samsun Ondokuzmayts Lisesinde yaçtı. Bilakare Istankul Edekiyat Fakültesi Araç ve Ears Dilleri ve Bdekiyatlan BolumU'nden 1974 yrlrnda mezun oldu. Fakülteye devam ettigi yrllarda
(1970'ten itikaren} kUyiik kat sanatkanmrz merktrm Hamid Bey'le tanıştt ve okimtine kadar onun rakle-i tedrisine devam etti. Ayrtca 1978
ydtnda IstankulSiileymaniyeKUtiiçkanesinde memleketimizin tamnmr‫؛‬
ney virtOzii mukterem Niyazi Sayrn Bey'in yönetiminde açılan ekru kursuna devam ederek ekruculugu ögrendi.
Sözler Yayınevinde neşriyat müdürü olarak görev yaçtı. 1984 ytlm da
emekli oldu. Halen Cagaloglu'nda dizgi işleriyle kirlikte kat ve ekru sanattyla uğraşmaktadır. Bvli ve üç çocuk kakasıdır.
HÜSREV SUBAŞI
I953'te Niksar'da dogdu. 1st. üniversitesi Edekiyat ve Marmara üniversitesi llakiyat Fakültelerini kirirdi. 1970.1İ yıkar koyunca H am id Aytaç'ın öğrencisi oldu. H at sanatt alanında îükiye'de ilk kez doçent Unvam m alan Hüsrev Sukaşı, kalen Marmara üniversitesi ttakiyat Fakültesi
Türk Süsleme ve H at Sanatları Kürsüsü Başkam olarak görev yaçmaktadır. Evli iki çocukkakasi olan Sıtkaşı, Araçça ve Almanca kilmektedir.
M UHAM MED TE M lM l
Fdistin, el-Halil kentinde 1948 dogdu. Aslen ürdün'lüdür. Istankul üniversitesi iktisat Fakültesi mezunu. Halen Uluslararası Islam Mirasım
Koruma Komisyotm’nda sorumlu olarak görev yapmaktadır.
UĞUR DERMAN
1935yılı Bandırma dogumlu, Istankul Eczacılık Fakültesi ‫ ﺍ‬1960‫ ﺍ‬mezunu.
Necmeddin Okyay Hoca'dan icazet almışlardır. Marmara ve M im ar Sinan üniversitelerinde Ogretim üyesi. Halen F. Prol olarak Ogretim vermeye devam etmektedir.
FUAT BAŞAR
1955 ytltnda Erzurum'da dogdu. I orta, lise ve ttp eğitimim ayni ilde
yaptı. Fakülte eğitimi yıllarında (1976) ‫ «ةﻵﻟﻠﻢ‬- ‫ 'ﺀ‬hatt ile meşgul olmağa
başladı, 1977 yıllında ebru Sft١١at ١١١a ilgi duyarak Mustafa Duzgunman
merkumla mektuplaştı. I980'de Istanbul'، ، yerleşerek tnerküttt k attat
H âm îd Aytaç'tan yazı icazeti, I989'da Mustafa DUzgünman'dan ebrü
icazeti aldt. icazet aidtgt tariklerden itibaren profesyonel kattat ve ebrUcu olarak kayattnt sürdürmektedir.
Yaz، sanatında diinya ‫ ؟‬aptnda, ebrft sanattnda ulke ‫ ؟‬apinda önemli sanatçilar yetiştirdi, Tüzün üzerinde yu rt İşi-yurt dışı karma ve ferdi sergi1er açtı, özellikle ebrU pzikokimyasi başta olmak iizere ebrftnun ker yönüyle ilgili araştırmalarını sürdürmektedir.
Açış konuşması
٩
OK değerli panelistler, kıymetli konuklar, değerli DiyarbakIrlI hem şeh
rilerim, hepinizi en kalbi muhabbetimle selâmlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Milattan önce 9000 yılına kadar varılan tarihiyle dünyânın en eski yerleşim
merkezi olduğunu kanıtlayan, her dönemde bu bölgenin hem siyasal ve hem de
sosyal göstergelerinin, hareketlerinin odaklaçtığı bir nokta olduğunu ispatlayan,
çağlar boyunca hem toplumlarm hem de medeniyederin çakıştığı bir kavşak noktası olma durumunu koruyan ve şu anda bile değişik medeniyetlerden kalan eser1er‫ ؛‬barındıran Diyarbakır ilim, düşünce ve sanat adamlarım yetiştirme konusunda da belli bir konumu ihraz etmiştir.
Büyük Islam hukukçusu Seyfeddin Âmidî'den tutun, Hüseyn ed-Diyarbekrî'ye varıncaya kadar, hatta ilk defa d.ünyada robot icad eden Ebu'1 İzz'e kadar, bir
çok ilim adamı yetiştiren Diyarbakır, yakın dönemde Süleyman Nazif, Cahit Sıtkı
Taranci, Ziya Gokalp'tan tutun. Munis Faik Ozansoy ve Sezai Karakollara kadar
birçok düşünce, fikir ve ilim adamı yetiştirmiştir. Tâbi bunların sa^sını vermekten aciz olduğumuz gibi, birçok şahsiyetin DiyarbakIrlI olduğu da maalesef çoğumuzun meçhulüdür. Nitekim 20. yy'da belki de Islam sanat ve medeniyetine
damgasını vuran, hat sanatım yeniden ihya eden, yeniden dirilten ve yetiştirdiği
talebelerle bu sanatm idamesini sağlayan kendileri de bu sanatın şahikasına, doruguna tırmanmış bulunan, merhum Hamid Aytaç, yani onun mahlasıyla Hamid el- Âmidî'nin de Diyarbakirli olmasından ötürü hem onur duyuyoruz, hem
de ülkemizin yetiştirdiği böyle bir nadide şahsiyet İçin Allah'a şükrediyoruz.
Ç
AÇIŞ K ON UŞMASI
ye'nin iftihar vesilesi olan Hamit Aytaç'ın yetiştirmiş olduğu talebelerinden bir
kaçını davet ettik. Davetimizi kabul edip buraya kadar geldiklerinden ötürü kendilerine çok teşekkür ediyorum. Ama tabii bizden ziyade hocalarının bir yerde
doğum yeri olan Diyarbakır'a gelmeyi sanıyorum yıllardan beri kafalarından geçirdikleri İçin, ödemek zorunda oldukları bir borcu yerine getirmiş oldukları
hakkında bir duyguya ben şahsen kapılıyorum. Onun İçin bu bir başlangıçtır. Allah izin verirse hocamızın her vefat yıldönümünde, bu ve buna benzer kültürel
düzenlemelere gideceğiz. Sergi, panel, sempozyum biçiminde aktivitelerimiz olaçaktır Allah'ın izniyle.
?unu hemen belirteyim, bu büyük sanat İnsanının mezarı bile meçhul idi. İşte
öyle bir ülkede yaşıyoruz k i , bir vadide ve belli bir sanat dalında zirveye tırmanmış olan, ona damgasını vurmuş olanların vefatından üç yıl sonra mezar yerlerini bile kaybediyoruz, unutuyoruz. Onun İçin biz Diyarbakır Büyükşehh Belediyesi olarak, bu büyük sanat ustasının mezar yerini şu anda aramızda bulunan
Doç. Dr. Hüsrev Subaşı beyden öğrendik, inşaallah Diyarbakır Büyükşelıir Belediyesi olarak Diyarbakır'ın özel bazalt taşlan ile şanına yakışır bir proje hazırlamak suretiyle İstanbul'daki Karacabey mezarlığında bulunan mezarım yapacağız.
Bunun İçin prosedürü başlattık. Bunu da DiyarbakIrlI şahsiyetleri Belediye olarak
unutmadığımızın bir göstergesi olsun diye söylüyorum
Evet, tekrar panelist kardeşlerimize kiymedi mesailerinden fedakarlık yapmak
suretiyle, kilometrelerce uzaktan geldikleri İçin çok teşekkür ediyor, hoşgeldiniz
diyorum. Allah razı olsun. Panelin çok faydalı, çok üretken geçmesini Cenabı Allah'tan diliyorum. Allah'ın rahmet, bereket ve selamı üzerinize olsun.
Doç. Dr. Ahmet Bilgin
Diyarbakır Büyükşehh Belediye Başkam
11
riATTAT H A M I D AYTA‫؟‬
(Am
i d
!
?unu itiraf edeyim ki, merhum Hamid Aytaç'ın DiyarbakIrlI olduğunu takriben 20 yıl önce bir Irakli'dan duymuştum. Evet Hamid el-Âmidî mahlasım okuyor idik ama, hi‫ ؟‬hatırımıza gelmiyordu. Çünkü Hamid Hoca'mn talebe silsilesine sadece Türkiye'den değil birçok Islam ülkesinden de, batılı ülkelerden de insanlar eklenmişti, ‫ ؟‬ok büyük bir öğrenci halkası vardı. Sanıyorum Islam hat tarihinde hattatlar ‫؟؛‬inde en üretken insan konumuna oturmuştur desek yeridir.
İraklı bir kişiden merhum Hamit Aytaç'ın DiyarbakIrlI olduğunu öğrendim
demiştim. Takriben 19 - 20 yıl önce Esenboga Havaalani'ndan Ankara'ya gidiyorduk. Otobüste yamma oturan bir Irak'li ile tanıştım, ismi Yusuf ZUnnun, 0 zaman Musul Güzel Sanatlar Akademisi Başkam olduğunu söyledi. Titrini, ünvanım şu anda hatırlamıyorum. Kendilerinin Türkiye'yi ziyaret sebebini sorduğumda
İstanbul'a gideceğini, ancak ilk uçakla Ankara'da kalacağım, Ankara'da bir iki sanat yerini gezeceğini sonra da hocası olan Hamid Aytaç'à gideceğini söyledi. Hamid Aytaçtan hat sanatım öğrendiğini, Aytaç'ın sadece yirminci asırda değil, belki de Islam tarihi boyunca hat sanatının çeşitlilik yönünden zenginliğini yansıtm ak bakımından, eşsiz bir kişi olduğunu söylemiş ve kendi eliyle bana adresini
yazmıştı. Kendilerinin de ‫؟‬ok güzel bir yazı sanatına sahib olduğunu burada ifade
etmek istiyorum. Evet İşte, Hamit Aytaç beyin bu sanattaki ilerleyişini, bu sanattaki maharetini, bu vadideki emsalsizliğini böylece bir Irakli'dan duymuş idim ve
nihayet benim memleketimi sorduğunda, DiyarbakIrlIyım dediğimde Hamit Ayta‫ ؟‬hoca da Diyarbakirlidir dolayısıyla size karşı daha özel bir duygu beslemeye
başladım demekten kendisini alamamıştı. Evet nitekim şu anda aramızda bulunan birçok kardeşimiz sanıyorum, Hamit Aytaç'ın, hattat Hamit el-Amidi'nin
DiyarbakIrlI olduğunu şu anda ilk defa öğrenmiş bulunuyorlar. İşte gördüğünüz
ve müşahade etmekte olduğunuz gibi ikibuçuk yıldan beri Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi olarak görevimizin sadece rutin hizmetler ile değil, sadece asfaltla,
‫ ؟‬amurla, çöple, yolla veya şehirciliğin gerektirdiği, günlük hizmetlerle değil ayni
zamanda 0 şehrin kültürel değerlerini de ortaya ‫؟‬ikarmak, kültürel yönden hizmet etmek ve tarihe mal olmuş, toplumlara mal olmuş, iftihar vesilesi olmuş şahsiyetleri ortaya ‫؟‬ikarmak, onlara gereken değeri vermek, onların imtisal edilmesi
gereken numuneler olarak sunulmasını sağlamak konusunda da elimizden geleni
yaptığımızı yine huzurunuzda ifade etmek istiyorum. Bu hususta bildiğiniz gibi
başta büyük bir şahaser olarak Diyarbakır'ın camiler başta olmak üzere, tarihi bir
‫؟‬ok eserlerini tanıtan kitapları bir kültür faaliyeti olarak yayınlayacağımız gibi;
Celâl Güzelses gibi ses ustalarım, Diyarbakır türkülerinin notalara dökülmesi gibi eserleri de bastırdık. Inşaallah ileriki günlerde Diyarbakır tarihinin üçüncü cildini de bastıracağız.
E’.et, demin de ifade ettiğim gibi bizim görevimiz bütün bu asli rutin hizmetlerin yanmda inşaallah kültürel hizmetlerimizi de böylece peşpeşe devam ettirmektir. Ben sözü fazla uzatmak istemiyorum. Bu nedenle hat konusunda Türki-
10
Panel
٩
Turan Sevgili- Aziz başkan, muhterem hazirun, Diyarbakır'ın bir kadirşinasilk eseri olarak, üstadımız hattat Hamid Bey'in anısına böyle bir panel tertip etmiş olmasını minnede ve hürmetle karşılıyoruz. Elbetteki hat sanatının gelmiş
geçmiş binlerce temsilcisinin tarih içerisinde en ileri gelenlerinden birisi olan üstat Hamid beyle Diyarbakır ne kadar iftihar etse azdır, ‫ ؟‬unu biliyoruz, Diyarbakırlılar Hamid beyi pek tanımıyorlar. Ama Hamid bey sizin evladinizdir, onu
bağrınıza başınız. Biz de üstadın sağlığında elbetteki yaşımız dolayısıyla biraz ihtiyarlik senelerinde üstattan feyz aldık. üstad şark İnsanının kalenderliği, alicenaphgıyla, lütufkârlığıyla bizleri kırmadı. Biraz sonra arkadaşlarımız bir kısım
hatıralarım anlatacaklar. Benim de yaşadığım bazı hatıralarım var üstadla birlikte. O bizleri bir yerlerden bir yerlere getirdi. Sadece bizi mi? ölm üş addedilen hat
sanatım gayet rahatlıkla ifade edebiliriz ki, bir ba'su ba'del mevt'e kavuşturdu.
Yeniden doğuşa kavuşturdu. Bu üstad İçin büyük bir mazhariyettir ve inşaallah
Cenab-I Hakk'm huzurunda da onun İçin güzel bir kurtuluş vesilesi olacaktır diye düşünüyorum, ön ce ben sözü, aziz dostum Marmara üniversitesi ilahiyat Fakültesi Türk İslâm Sanatları Tarihi Ana Bilim D ali Başkam olan ve üstad Hamid'den on seneye yakın feyz almış olan Hüsrev kardeşime veriyorum.
Buyrun efendim:
Husrev Subaşı- Bizleri hocamızın vefetmdan yıllar sonra, onun ruhaniyetinin
dolaştığı Diyarbakır sokaklarına getiren, o'nıın çocukluğunu ve gençliğini yaşadığı bu güzel, Sicak tarih beldesiyle tanıştıran Yüce Mevla'ya sonsuz şükrederek
başlıyorum sözlerime.
13
H O S R E V SUBAŞI
Kabiliyetini sezen hocaları onu Sanâyi-İ Nefise yâni Güzel Sanatlar Akademisi'ne gönderirler. Ancak bu sefer de Amid'den (Diyarbakır) babasının vefâtı haberi gelir. Geçim derdi başlamıştır, tahsilini yanda bırakır ve Gülşen-i Maârif
Mektebinde resim ve hat muallimi olur. Mesleğini
bir yandan da zamanin Ustadlarmdan istifâde etmeye ‫؟‬alışır. Hacı Nazif Bey'den celi sülüs. ReÎsü'l-Hattat‫؛‬n Kâmil Efendi ve Neyzen Emin Efendi'den sülüs ve nesih yazılarında yararlanır. Ta'lîk yazıda Hulûs‫ ؛‬Efendi’ye devam etmekle birlikte, daha ‫؟‬ok Yesârîzâde'nin meşklerinden feydalamr. Tuğrakeş Ismail Hakki Bey (Altunbezer)'in
yanında bir ka‫ ؟‬gözlem tugra ‫؟‬ekmeyi öğrenmesine yeter. Bu arada bazı resmi
matbaalarda da hattadik yapmıştır.
Birinci Cihan Harbi yıllarında Almanya'ya gönderilen 0 zamanki adıyla Şeyh
Musa Azmi, orada haritacılık ihtisası yapar. Döndüğünde memur maaşları düşük
olduğundan dolayı Cagaloglu'nda Hattat Hâmid Yazı Yurdıı'nu açarak "Hâmid"
mtistear adıyla yazılarım san'at boyutunda piyasaya arz etmeye başlar. Fakat bir
müddet sonra resmi vazifeden de istifa ile kendini tamamen bu işe verir. Burada
da bir detay var, girmiyorum.
1928 Harf İnkılabı, hattatlann kalemlerini ellerinden almıştır, daha doğrusu kalentler hattafiarm elinde kalmıştır, ama onu kullanacak yer bırakılmamıştır. Kimisi
ziraat, kimisi ticaret gibi şeylerle uğraşmak zorunda kalmışlardır hattatların. Ancak
şöhret olmaya başlayan Hâmid Bey ise 14 asır önce Hz. Ali (R.A.)'nin eliyle ‫؟‬ekilmiş
kamış kalemi kınına sokmayan nadir hattatlardan biri olarak kalmış, daima yazmış,
öğrenci yetiştirmiş, hastanede ge‫؟‬en son iki yılı dahil olmak üzere ölünceye dek kalemini elinden bırakmamıştır. 0 kınına iade etmediği kalemiyle atölyesinin bir köşesinde yazmayı sürdürürken, meşgalesine klişecilik, ‫ ؟‬inkografi, pantografi, etiket ve
kartvizit basımı gibi İşler de eldeyerek bu alanlarda da başarısını ortaya koymuştur.
Nitekim romen ve gotik yazıların da en mahâredi ustaları arasmda idi.
Bir defesmda bir nüfiıs hüviyeti sûreti hazırlamış, görevli memura takdim SIrasmda adamcağız bu süreti orijinal hüviyeti sanmıştı.
Özellikle 1950 sonrası eski camilerin restorasyonu, yeni yapılan camilerin yazıları,
değişik İslâm ülkelerinden gelen hat siparişleri konu olduğunda Hâmid Bey aranır,
Hâmid Bey bulunur, o 60 yılı.aşkın süre hi‫ ؟‬terketmedigi Cagaloglu yokuşundaki
atölyesinde kimlere neler yazdı kimbilir. Krallar, başvekiller, nazırlar, prensler, prensesler... Onun, adlarım tugra veya başka formlarda yazdığı ‫؟‬ok bilinen isimler vardır,
isminin klişesinde “Hâmid" İmzası kartvizit sahibi İ‫؟‬in iftihar vesilesi idi. İslâm âleminde ondan icazetli olmak, san'at camiasında bir Orford mezuniyeti gibi algılanırdi. Celi sülüste Mustafa Râkım ve Sâmi Efendfter vâdişinde mükemmel bir sanat ‫؟‬izgisi ortaya koymuştur. Anadolu'dan gelip de onca sanatkârın harman olduğu Istanbul'da, rakiplerini geride bırakıp Icendine yer edinmenin zorluğu düşünülürse. Hamid'in bir taşra ‫؟‬ocuğu olarak ne denli zor bir İŞİ başardığı daha iyi anlaşılır.
1920 -65 yılları arasında onun altm eserleri ortaya çıkmıştır. Bu aradaki tarih-
15
HATTAT HAMI D
a t t a
‫؟‬
(Am
i d
!)
Değerli belediye başkam, muhterem öğretim üyeleri, sevgili misafirler. Burada
bugün tarihi bir ani yaşıyoruz. Diyarbakır, bir anlamda biraz uzak kaldığı, sanki
biraz unuttuğu bir evlâdını bağrına basmak kararım ilan ediyor şu anda. Değerli
Belediye "
şahsında bütün bu güzel buluşmaya vesile olan ve emeği geçen tüm dosdara teşekkür ve takdirlerimi sunmak istiyorum.
***
Türk kültür ve san'at hayatinin son yüzyılında adi altın harflerle tarihe geçmiş
iki Hâmid var. isimlerinin yanında vezir, paşa ve daha neler neler olan binlerce
Hâmid İçinde hiç unutulmamış ve unutulmayacak olan iki Hamid'den biri şair-i
azam olarak da bilinen Abdülhak Hâmid, diğeri ise son dört asır boyunca Istanbul'a mal olmuş bir san'ati, hat san’atını bir OsmanlI san'atkân olarak icra etmiş,
onu cumhuriyet nesillerine şerefle taşımış ve bu hakli imtiyazın İstanbul'da kalmasma ömrünü adamış Diyarbakırh bir san'at adamı Hâmid Aytaç.
'Geleneksel Türk ve İslâm yazı san'atlarımn son yüzyılına damgasını vuran dâhi hattat Hâmidü'l-Âmidi. Ondört yıl önce, toprağa verdiğimiz Aytaç'1 bir kaç
kelime ile anlatmak istiyorum.
Doğum itibariyle malumunuz olduğu üzere Diyarbakırh.. Arapça ve Farsça'ya
dolayısıyla Osmanh Türkçes‫'؛‬ne fevkalade vâkıf bir Istanbul efendisi... Krallara,
vezirlere, prenslere yazı yazmış bir hattat. Ayni zamanda müzehhib (süsleme sanatçısı), haritacı, grafiker, klişeci ve matbaacı. Ali Riza Bey ekolüne mensup bir
peysaj ressamı. Klasik Türk Mûsikisinde makamlara nüfûz etmiş iyi liir dinleyici.. Hâfiz Sami gibi ünlüleri coşturacak derecede güzel bir sese ve edâya sahip bir
OsmanlI çocuğu. Hâfizasmda yüzlerce, binlerce beyitlik bir edebiyat hâzinesi
toplayabilmiş bir münevver.. Tek kelimeyle tam bir OsmanlI san'atkân.
1900'İÜ yılların başı.. OsmanlI ülkesinde Sultan Abdulhamit Han'ın yirmi beşinci cülûs, yani tahta çıkış yıldönümü kutlanmaktadır. Diyarbakır'da bir ibtidaiye
öğrencisidir Hâmid. o zamanki adıyla Çeyhmus.. 9 yaşında gözleri 1Ş1İ 1Ş1İ bir Ç0cuk... Daha 0 yaşlarda elinde kamış kalem, yazmakta, çizmekte. Ancak kasaplık
yapmakta olan babasından, derslerini ihmal ettiği gerekçesiyle azar da işitmektedir.
Şeyhmus, pâdişâhın adını tuğra şeklinde yazmıştır, ok ul yetkilileri tarafindan
çok beğenilen tuğra Dersaadet'e gönderilir, İstanbul'a. Bu çaba kısa zaman sonra
İstanbul'dan Diyarbakır ibtidalsine takdirnâme İrsâli ile taltif edilir. Babası ancak
bu hadiseden sonra onun hafla uğraşmasına izin verir. Babasıyla hat konusundaki
anlaşmazlıkları ve barışması, güzel bir hikayedir. Ancak ayrıntıya girmeyeceğim.
Geleceğin büyük hat ustasının hat sanatına ilgisi İşte böyle bir ortamda başlar
ve gelişir. Askeri Rüşdiye ve idadi tahsili bitmiştir. Yazısını daha da geliştirmek
maksa-diyla hayallerini süsleyen bir şehre doğru yola çıkar, hat sanatının başkenti
İstanbul'a gelir. Şeyh Hamdullah'dan beri pek çok'şeyin olduğu kadar hattm da,
hattatların da dünya üzerindeki merkezidir, menbaidir çünkü Istanbul. Gelir bir
yıl kadar burada Mekteb-i Kııdât'da hukuk öğrenimi görür.
14
I S MA I L YAZI CI
fabrikatör olan Ziya Aydm Bey tarafindan "Ani bir vefât durumunda çarçur olur;
alıp da muhafaza edelim: gelecek nesillere intikal ettirelim" gibi düşüncelerle akrabadan bir bayan delâleti ile satin alınmıştı. Geriye kalanlar ise, vefâtma yakm
Hoca'yi sahiplenen bir kuruluş (IRCICA) tarafından, Hoca'nm vefetmı müteakip
çuvallar halinde atelyeden alınarak Yildiz'daki merkeze getirilmiş; talebeleri ve
san'atseverler yıllar boyu “İhmâl ne zaman bitecek de bu arşiv tasnif edilip ilim ve
san'at kamuoyuna ve yeni hattat adaylarının istifâdesine sunulacak?” diye bekleyedursun, "İslâm kültür mirasım koruma” gibi bir amaca hizmet etmek üzere
kurulmuş bu müessesenin pek sayın ilgilileri, bir gün ansızın o da, Hoca'yi anm ak amacıyla yazılmış bir yazıya cevâben— imzasız neşredilen bir yazı ile‫ ؛‬bu
pek değerli hâzineyi elden çıkardıklarını açıklayıvermişlerdir. üniversitelerimizde, müze ve kütüphanelerimizde bu İşin uzmanları, dahası Hoca'nm hayatta talebeleri vardır. Bunların hiçbirine danışma gereği görülmemiş ve dünya çapmda
dev bir san'atçıya ait böyle bir arşiv Ircica'da muhafeza edilemiyecekse, Topkapi
Sarayı veya Süleymaniye Kütüphaneleri gibi umûma açık bir devlet müessesesine
teslim edilmek imkânı varken, şâhısların özel mülkü haline getirilmiştir.
Yeri geldiğinde mangalda kül bırakmayan kültür ve san’at havârileri, televizyonlarda koleksiyonlarıyla poz veren ağalarımız, beylerimiz, bayanlarımız, kültür
bakanlığımızın ve İrcıca'nın duyarlı yetkilileri, üstadın kabrini bile bilmezler.
Maharetin para etmediği, kadirşinaslığın öldüğü bizden daha güzel bir ülke var
mi, diye arasirakendime soruyorum. Bizvefâyi galiba lugatimizdan sildik...
Beni sabırla dinlediğiniz İçin teşekkür ve saygılarımı sunuyorıım.2
Turan Sevgili- Htisrev Subaşı, Hamit Aytaç hakkında sunduğu bilgilerle bir
biyografi ortaya koymuş oldu, ‫ ؟‬imdi de aziz dostum Ismail Yazıcı'nm Hüsrev
kardeşimin genel hatlanyla ortaya koyduğu tarihçe-i hayati biraz detaylandirmasini istiyoruz. Dolayısıyla İsmail Bey'e söz veriyoruz. Buyrun efendim.
İsmail Yazıcı- Saym başkamm, muhterem hâzırûn, hepinizi Allah'ın selamı ile
selamlıyorum. Malumualiniz, insanları yaşatan ümit, öldüren ise yeisdir. Istanbul'dan uçağa binip Diyarbakır şehrine gelmek Uzere'havalanirken buralara çok
büyük bir ümitle geldim. Ama şehrin İçine girdiğimde tahayyül ettiğimin çok
fevkinde bir atmosferle karşılaştım. Bu benim şevkime şevk kattı. Yavrusunu kaybetmiş, uzun zaman sonra ona kavuşmuş anne nasıl seviniyorsa, bugün Diyarbakırlı hemşehrilerimin nasiyesinde uzun yıllar farkında olmadığı bir yavrusuna,
bir değerine kavuşmanın sevincini görüyorum, hissediyorum, hayal ediyorum.
Merhum hocamızın hayat hikayesini anlatmak, eserlerini serdetmek çok zor bir
mesele değil, ancak burada sizler ve bizler onu yakından tanımak, bu memleke-
1 - Bu yazıya daha fazla üzüntü olmasın diye tarafımdan cevap verme yoluna gidilmemi? olup,
buradaki bazı ifâdelerim de cevap mahiyetinde değildir. Bu hakki sakil tutmaktayım.
2- Hüsrev Subaçı'nın, Hâmid Aytaç merhuma ait hat örneklerinden derlediği ve Panel'de
sunduğu renkli dialara kitabin son kısmında yer verilmiçtir.
17
HATTAT H A M I D AYTA‫؟‬
(Am
i d
!)
leri taşıyan yazlan çok daha etkin bir ifade gücüne, kalem keskinJigine ve yorum
zenginliğine sahiptir. Pek çok camide eserleri var. İstanbul'da ÇİŞİİ, Söğütlüçeşme,
Sirkeci Hobyar, Kadıköy, Kartal, Fındıklı, Çanakkale ‫ ؟‬an camileri bunlara örnek
olarak gösterilebilir. Kasımpaşa camiindeki dış revaklar üzerine celi sülüs Tevbe
Sûresi onun İmzasını taşımaktaysa da, pek çok camide yapıldığı gibi ne yazık ki
tamir adma tahrib edilmiştir.
Son yılları garip ve ilgisiz geçti. 1982 yılının 18 Mayısında aramızdan ayrıldı.
Ertesi gün öğle vakti yazılarım yazdığı Şişli camiinde kliman cenaze namazım
müteakip Karacaahmet mezarlığındaki hattatlar sofasında (9. Ada) Şeyh Hamdullah'm yanma defnedildi. Anadolu Türk Hattatlığının ilk ve son adi şu anda
burada yanyana yatmaktadır.
Geride geniş bir alana yayılmış, toplanması hayli güç binlerce eser bıraktı.
"Kur'an Hicaz'da nâzil oldu, Kahire'de okundu, İstanbul'da yazıldı” dedirten bu
hakli iştihar, bu yüce şeref halen de İstanbul'dan başka bir yere intikal etmemiştir. Bunu merhum, üstadımıza ve onun yetiştirdiklerine borçluyuz.
Türkiye ve yurtdışıırda hakkında yazılanlar, yüzlerce sahifeyi bulmaktadır. Bu
konuda meraki olan arkadaşlarımıza Türkiye Diyanet Vakh taraftndan çıkarılan
İslâm Ansiklopedisi İçin yazdığım 'Aytaç Hâmid” maddesinin sonundaki bibliyografyaya bakmalarım tavsiye ederim.
O aramızdan ayrıldı ama, İmzasını taşıyan eserleri binlerce hattata ders ve yön
vermeye devam etmektedir, edecektir. Keşke sağ olsaydı da, san'atınm ne derece
güncelleştiğini, talebelerinin uluslararası yarışmalarda ilk derecelere nasıl yükseldigini, üniversitelerde hat sanatı dalmda kürsüler kurulduğunu, bu alanlarda
doktora ve yüksek lisans tezleri yapıldığını, kendi şahsı ve de eserlerinin de daha
şimdiden üç adet yüksek lisans tezine konu seçildiğini görseydi. Profesörlerin
üniversitelerde tez müzakerelerinde Hâmid Hoca'yi nasıl tartıştıklarını izleseydi.
Âh, görseydi, ne kadar mutlu olurdu!
Sağlığında şu kadar lira eden eserleri, vefatından sonra 30-40 kat değer kazandi. Halbuki özellikle son yıllan peynir ekmekle, yalnız ve ilgisiz geçmişti. Hep
kendi başına çalıştı, kimseden İâne beklemedi. Bir iltifat görseydi buna da sevinirdi. Ama ne yöneticilerden, ne birlikte pozları gazetelerde yayınlanan zenginlerden, hiç kimseden bir destek görmedi.
Vefâtı ile birlikte yıllar İçinde oluşan ve bir müze değerinde olan arşivinin
önemli bir kısmı İslâm Sanat Kültür Araştırma Merkezi'ne intikal etti. Ama aradan uzun yıllar geçmesine rağmen bu metruleat derlenip toparlanıp, sanat erbabina, araştırmacıların istifedesine sunulamadi.
Üç çeyrek asri zorlayan san'at hayati süresince, hem kendi eserleri, bunlara ait
karalamalar, kalıplar, klişeler, hem de başka üstad hattatlara ait hat örneklerinden
oluşan zengin bir arşiv ve değerli bir koleksiyona sahip olmuştu. Bu arşivden Hoca’nın, yokluğunu anlamiyacagi bir kısım, İstanbul'da hüsn-i hat mulribbi bir
16
İ S MA İ L YAZI CI
zi, kendisinin Diyarbakır'dan Istanbul afakina gelmesi gibi kendi hayatini Diyarbakir'a ve DiyarbakIrlIya mal etmek üzere bizleri adeta oradan sizlerin Sicak alâkasına, sicak ilgisine gönderdi. Bu açıdan bu sevinci, bu mutluluğu sizinle paylaşmak bize ayrıca büyük bir zevk vermektedir.
Bazi insanlara Cenabı Hak büyük kabiliyetler veriyor, kimisi zeka açısından,
kimisi kabiliyet, kimisi daha değişik açılardan Allah'ın lütfuna mazhar oluyor. İşte merhum hocamız da sanat kabiliyeti açısından Cenabı Hakkin fevkalade lütfüna mazhar olmu? bir insan, ‫ ؟‬ocuk denecek yaşta, onbeş yaş gibi bir sinn-i sabavet denecek bir zamanda sanat aşkıyla yamp, pederi merhum kasap Zulfikar ağanin bütün ıs-rarlarma rağmen herşeyi bir tarafe itiyor, daha iyi yetişmek, daha güzel şeylere ulaşmak ve bu sanat dalını daha ileriye götürmek İçin büyük okyanus
olan Istanbul iklimine geliyor. İstanbul'da önce tahsil hayatini deniyor, ilk sene
"Mekteb-i Kuzat" dediğimiz, bugünkü adıyla Hukuk Faktiltesi'ne kaydoluyor. Bu
arada coğrafya hocası İstanbul'a gittiği zaman kendilerinin mutlaka Sanayi-i Nefise bugünkü adıyla Güzel Sanadar Akademisine kaydolmasını ve sanatım 0 şekilde sürdürmesini arzu ediyor. Ancak Hocamız İstanbul'a 0 günkü ulaşım imkanlarıyla geç geldiği İçin, mektebin kaydı kapanıyor ve mecburiyetle Hukuk Fakültesine kaydoluyor. Tevafuken bir İş İcabı veya seyahatle Cizreli-zade Mithat
bey Istanul'a geliyor ve hocamızın Hukuk Fakültesine devam ettiğine muttali oldugu zaman kendisine çıkışıyor, benim sözlerimi niçin tutmadın, niçin Sanayi-i
Nefise'ye gitmedin diyor . Rahmetli hocamız da kendi mazeretini beyan ediyor ve
neticede onu ikna ediyor. Daha sonra ertesi yıl hocasının ısrarı üzerine Sanayi-i
Nefise'ye kaydoluyor ama bu sıralarda da babasını kaybediyor. Tabii o zamanın
imkânlarıyla, muhalrerat, hayat şardarı gibi şeyler karşısına çıkınca tahsilini yarida bırakmak ve hayatini çalışarak kazanmak zorunda kalıyor. Bu arada Gulşeni
Maarif Mektebi diye Haseki'de bir okul var. Bugünkü statü itibariyle ilkokul.
Oraya muallim alınacak, kendisi müracaat ediyor, fekat yönetmelik İcabı yaşı tutmuyor Hamid beyin. Diyorlar ki biz sizi alalım ama yönetmelik gereği yirmi yaşım aşkın olmanız lazım. Siz henüz 18 yaşındasınız ve biz bunu yapamayız. 0 da
gülerek anlatırdı, akil yaşta değil baştadır. Nihayet kapıdan çıkarken arkadan yaşlı
bir zat kendisini tekrar davet ediyor. Evladım diyor yarin Haseki'ye gel orada
Gulşeni Maarif Mektebi var orada görüşelim. Meğer oranın müdürü İmiş kendisi
ve neticede oraya muallim olarak tayin oluyor, o esnada kendisinin çok sevdiği
ve hakikaten sonradan kendisi gibi büyük bir hattat olan rahmetli Halim OzyaziCI beyi buluyor. Ben ilk defe hocamıza gittigim zaman, yeni başlamanın heyecaniyla, beni uzun uzun süzmüş ve inşaallah onun gibi olursun demişti. Ben bundan birşey anlamadım. Sonradan soy ismim Halim beyin soy ismini hatırlattığı
İçin hayalen o talebesine gitmiş ve onu kaybetmenin acısını kendisine hatırlatmış
olduk. Daha sonra bu şeyler devam ederken o günkü adıyla rusûmat bugünkü
adıyla gümrük işlerine bakan bir matbaaya giriyor, orada ancak bir sene çalışabi-
HATTAT H Â M : D
ATTA‫؟‬
(AMlDf)
tin, bu vatanin, bu ülkenin, bu iklimin insani olduğunu idrak edebilmemiz en
büyük kazancimizdir. Zaten bir çok şeyleri kitabiyete geçmiş, inşaallah saym başkanımızın da değindiği gibi daha güzel şekilde kitaplaşacak, bunları kitaplai-da
görürüz. Biz daha çok gözden kaçan veyahut da kaybedilen değerleri yakalamak
durumundayız. Hamid beyin Diyarbekir'den gidip İstanbul'a yerleşmesi Diyarbakirli hemşehrilerimizin de onu bir hemşehri olarak idrak etmemeleri ne Diyarbakirli hemşehrilerimizin suçu, ne de Hamid beyin suçu. Ancak bu bir kadei' çizgisidir. Bunu bu şekilde bilmemiz gerekiyor. Çünkü kafese sığmayan kuwetli bir
arslam ne kadar sağlam kafese kapatsamz da bir gün 0, kafesi parçalayıp zengin,
engin ve derin ormanlara doğru yol alacaktır. İşte Allah'ın kendisine bahşettiği 0
zengin ve engin zekâ, 0 yüce kabiliyet, 0 şevk ve gayret Diyarbakır'daki dar kafesi
yırtıp Istanbul âfâkında, o engin iklimde OsmanlInın son döneminde kemâle ermiş büyük hattatların arasında, hatta 0 kadar ki böyle bir şeyi söylemekle mübalaga etmiş olmayız, onlarla yarışabilecek, belki bazı noktalarda geçebilecek duruma getirmiştir. Bunu tabi şimdilik ifede ediyoruz. Bunu, zaman daha iyi gösterecektir. Ben de kaderin sevki ile 1970 yılında bir talebe olarak kendisinden hat
dersine başladığım zaman merhum hocamızı küçük bir dağ eteği olarak görüyordum. Merhum Ali Nihat Tarlan hocamızın Mehmet Akif merhum İçin söylediği
bir sözü vardır. Derdi ki, dağlar vardır etelderine çıkıldıkça küçülür, dağlar vardır
eteHerine çıkıldıkça büyür. İşte Akif merhum etekleri aşıldıkça daha büyük dağ
olarak karşımızda tecessüm eden bir insandır derdi. Hamid bey de sanat zirvesinde ne yüce bir dağ, ne aşılmaz bir geçit olduğu idrâkini insana ister istemez veriyor. Bu bakımdan ben gerçekten buraya ümitli geldim dedim ve ümitlerimi ÇOgaltarak dönüyorum. Çünkü aradan şu kadar sene geçmesine rağmen kayıp bir
evladına kavuşan DiyarbakIrlIlar bundan sonra zannediyorum bizim tahminimizden çok fevkalade bu meseleyi daha ileriye ve evcibâlâya götüreceklerdir. Bu
girizgahı yaptıktan sonra ana hatlariyla Hamid beyin hayatına bakmak istiyoruz.
Tabii ki insanin hayatında etkileyici çeşitli faktörler var. Hattâ Türkçemize mal
olmuş k.elâm-1 kibarlar, atasözleri, halk dilinde dolaşan deyimler vardır. Adama
nerelisin demişler o da henüz evlenmedim demiş, insan hayatında değişken fektörlerin biri de evlilik hayatidir. İşte rahmetli hocamızın, yakın çevresinden. Diyarbafar'dan akraba veyahut yakınlarından bir aile yuvası kuramaması da onun
Diyarbakır'dan kopmasına âmil olan büyük sebeplerden biridir. Fakat şunu size
açık kalplilikle söyleyeyim ki, rahmetli hocamızla oniki senelik beraberliğimiz oldu. Her ne kadar cismen uzak ise de devamlı Diyarbakır ve Diyarbakirli'yla beraberdi. Her seferinde ya bir hâtıra ya herhangi bir şey veyahut gelen dostları dolayisiyla oralara hayalen gider, çoğu şeyleri naklederdi. Tabi biz kaderin şevkiyle bir
gün gelip de hocamızın hayatim kaleme dökeceğiz, veyahutta hocamız hakkmda
bir konuşma yapacağız şeklinde bir düşüncede olmadığımız İçin bunları önemseyip kaleme dökmedik. Kaderin şevkiyle gele gele ondört sene sonra hocamız bi-
18
MUHSIN OEMlRE
yollar. Benim size arzetalek istediğim bu kadar. Beni sabırla dinlediğiniz İçin size
sonsuz saygı ve sevgiler sunuyorum ve sOzümü burada noktalıyorum.
Turan Sevgili- Sayın Ismail Yazısı bey'e teşekkür ediyoruz. Çimdi sözü Muhsin
Demirel'e bırakıyorum. Ustat Hamid'le olan bazı anekdotlarım da aktaracaklar
sanıyorum, buyrun efendim.
Muhsin Demirel- Efendim üstatların yanında konuşmak haddime düşmez fakat ömrümüzün bir kısmı Ustad Hamidle birlikte geçti. Bu itibarla madem buraya geldik birka‫ ؟‬kelime söylemek lazım .?imdi gayet tabii ki ilk tanıtma konusunda Hüsrev ve İsmail beyler bir parça Hamid beyin hayati hakkında bilgi verdiler.
Benimki nazari değ'il ameli olacak, yani yaşadığımız bazı hâtıraları nakletmek istiyorum. Hat sanatına karşı alâkam yedi sekiz yaşlarında başlar. 0 tarihte bir aile
dostumuz tefsir, kelâm vesaire, yayın işleriyle uğraşırdı. Babam da OsmanlIca veya Eski Türkçe, başka bir ifede ile eskimez yazıyı çok güzel yazardı. Tabii ki herhangi bir hattat terbiyesinden geçmemiş olduğu İçin gayet okunaklı olduğunu
kastediyorum .', dostumuz eve gelip gittikçe Halim beye yazdırıyordu. Şimdiki
gibi bilgisayarlar yoktu 0 tarihte. Halim bey de Ustad Hamid beyin en nadide talebes‫؛‬dir. Babam 0 tarihte; Mehmed, beni de Halim hocaya götür ders alayım
derdi. Babam yazı yazarken hokka divit kullanırdı, eski tarz üzere. Ben de yedi sekiz yaşlarında babama özenir, yalvarırdım.
Osmanhcayla, hatla, kağıtla tanışmamız bu talihlerde oldu. Neylersiniz ki üstad Halim efendi 1964 yılında vefet etti. Tabii Halim hocaya gidipde ders almak
imkânı olmadı. Vakta ki okulu bitirdim, İsmail Yazıcı dostum ve şu anda Konya
Valisi Ziyaeddin beyin küçük biraderi, bahsettiğim babamın dostu Mehmet beyin delâletiyle Hamid hocadan ders almaya başladılar. Ben de liseyi o tarihlerde
bitirdim. Onları görünce eski zamandaki 0 arzum depreşti. Neyse uzatmayalım,
Hamid beyin Büyük Reşitpaşa hanındaki odasının adresini arkadaşlarımdan öğrendim ve bir çarşamba veya perşembe günü Ustada gittim. Kapıyı çalıp girdim.
Odayı tasvir etmek gerçekten enteresan. Küçük bir oda, altı - yedi metre kare kadar küçük bir oda. Burası, Hamid beyin hem evi, hem yazıhanesi, hem oteli yani
bir anlamda herşeyi. Küçük bir aygaz tüpü ile ısınıyor, zannediyorum sonbahar
veya kış günü, soğuk ve yağışlı bir gündü. Ustad beni kabul etti. Ustad'a hat dersi
almak istiyorum dedim. Ve bir hattatı ilk defe görüyorum, heyecanlıyım. Hoca
da 0 sırada elifleri yirmi santim kadar olan bir yazı üzerinde çalışıyor. Bana, evlat
bir harita metod defteri alınız ve cumartesi günü geliniz dedi. Ben hocam, cumartesi gününe kadar çok var, çarşamba geçecek, perşembe geçecek.. Yok dedi,
ne kadar ısrar ettiysem olmadı. Cagaloglu, kırtasiyecilerin bol bulunduğu bir yer
dedim, de'fter alıp geleyim. Fakat nafile Hamid beyi ikna edemedim. Biraz oturup bakabilir miyim dedim. Bakin dedi. Sülüs yazı yazıyor, başparmak kalınlığında bir kalemle. Hoca, bir vav yaptı hiç unutmuyorum, kendi kendime dedim ki
ömrümde bu hattı ilk defe görüyorum.
21
HATTAT HÂMİ D
AYTA‫؟‬
(ÂMİDÎ)
liyor. Ertesi yıl Harbiye Matbaası, hakli olarak o zamanlar harbiye ile hattatlığın
ne İŞİ var diyeceksiniz. Ama henüz yazı değişmediği İçin bütün haritalar, yazışmalar, hattatların elinden, kaleminden geçiyor. Bu sebeple de büyük ihtiyaç du۴ lııyor ve en mütena, en güzel yazı yazan şahıslar bu devlet kademelerinin yüksek mevkilerinde değerlendiriliyor. Bu sebeple Harbiye Matbaası hattatlığına tayin olunuyor. Burada da bir yıl çalıştıktan sonra Hacı Nazif bey var. o zamanın
çok meşhur hattatı. Hacı Nazif bey de Erkanı Harbiye Matbaasi'nda -o günkü
adıyla Erkanı Harbiye Matbaası bu günkü adıyla Genel Kurmay Başkanlığı matbaasi" ordu kademesinde hattatlık yapıyor, sonra Hacı Nazif Bey'in vefatıyla boşalan Erkan-I Harbiye matbaası hattatlığına başlıyor. Burada yedi sene çalıştıktan
sonra istifa edip Cagaloğlunda serbest olarak çalışmaya başlıyor.
Bu arada ben zam anın kısalığı sebebiyle konuşm am ı kısa tutup, sözü
ağabeyimizden konuşacak olan ve Hamid beyle daha uzun yıllar bir arada olmuş
şahıslara bırakmak istiyorum. Yalnız burada bir latifeyi nakletmek ve ondan sonra da sözlerime hatime vermek istiyorum. Asil itibariyle hocamızın son dönemine ait meseleler üzerinde hazırlık yapacaktık. Sonradan Hasan ‫ ؟‬elebi hocamızın
tavsiyesiyle hocamizm ahvâl-i medeniye dediğimiz evlilik hayatına dair bazı çalışmalarımız oldu. Biraz Iatifeli ve nükteli olduğu, biraz da havayı değiştirmek İçin
0 noktaya değinmek istiyorum, iki evliliği var hocamızın. Birinci evliliği 1911 veya 1912 yıllarında, tam kesin olarak tesbiti mümkün olamıyor. Tabii miladi ve
hicri yıllar oynayabiliyor, ihtiyatla zikretmek gerekiyor. Fatma Gülter hanımla evleniyor. Fakat bu evlenme uzun sürmüyor. Bu evlilikten Rezzan Aytaç adında iki
yıl önce aramızdan ayrılan bir kızları oluyor. Daha sonra bu evlilik sürmediği İçin
ayrılıyorlar. Ben bu çalışmayı yaparken edebiyatımızın meşhur bekârları var.
Bunlardan biri olan T'ahirü'l Mevlevi’nin bir dörtlüğü var. Bunu merhum hocamız kendi hatt-1 destiyle yazmış. Burada size nakletmeden geçemeyeceğim. Diyor
ki:
"
Evlenen bahra düşer, evlâd, olsa gark olur.
Sen kenar - 1 bah ri tut; evlenm e, sultanlık budur.
T u t ki evlendin kazayla sabredip arttk otur.
Bir belâ baftndadtr, söylenm e insanlık budur. "
Daha sonra, mesele uzun tabii zamanımız kısa olduğu İçin kısa tutuyorum.
Hemen ikinci evliliğine temas edeyim. Medresetu'l Hattatin'de müdürlük yapmış
Arif Hikmet bey vefat ediyor, hanımı Adile Cağaloglu ve iki çocuğu kalıyor, o da
Hamid bey gibi yazı ve atölye işleten biri. Hanımı ve çocukları bunu işletecek durumda olmadıkları İçin Tahsin bey diye bir zat var, her' ikisini de tanımaktadır.
Önce bunlarlbir kollektif şirket şeklinde yan yana getiriyor daha sonra da izdivaçlarını sağlıyor. Fakat Hamid beyin bu evliliğinden çocuk olmuyor. Daha sonra
da bazı sebeplerden dolayı bu aile hayati devam etmiyor. Birbirlerinden ayrı yaşı20-
MUHSlNDEMlREL
ya gidip tevafilklu namıyla müsemma İafza-İ celâller, Rab isimlerinin alt alta oldugu bu Kur'an-1 Kerim'den sonra Ustad başka bir Kur'an daha yazdıı. 0 Kur'an
da ŞU anda maşamızın üzerinde. Timaş Yayınları neşretti.
Tabii bu arada o günlerde bir yayın evi var. Biz hocaya devam ediyoruz. Her
hafta dört beş gün beraber oluyoruz. Fakat hoca sanatkâr olması hasebiyle bayağı
fezla nazil. Hocayı şevke getirip birşeyler yazdırmak da o kadar kolay bir İş değil.
Bu arada bir yayın evi Hizbu'l Envaru'l Hakaik'in Nuriye adıyla bir evrad kitabim yazdırmak istiyor. Hocaya bunu sipariş vermek kolay ama yazılmasını takip etmek zor. Hoca bir sayfasını yazar bırakır, üç ay bu esere dokunmaz. Bana rica ettiler, dediler siz devamlı hocayla birhkte bulunmaktasınız, bunu bizim adımıza
yazdırır mısın? Dedim, hay hay ben aracı olurum. Hocaya her gittiğimde; bana
hamuleli gel, yani cebinde biraz para olsun diyor. Fakat hocaya parayı verince de
yazmıyor ki. Hoca parayı alınca gidiyor, üç gün yazmıyor, beş gün yazmıyor, öyle
kalıyor. Demin zikri geçti, Ustad musikiye çok aşina idi. o sıralar Kıbrıs Barış Harekâtı olmuş, ne yapalım, ne yapalım Mevlana'mn Mevlevi Ayini, Dede efendinin
Ferah Feza Ayini, ne kadar ayin bandı varsa topladık, o Sira harekât olmuş, Hasan
Mutlucan kahramanlık türküleri söylüyor, onları kaydettik. Ne kadar İlâhi bandı
var, he kadar klasik eser bandı varsa hepsini kaydettik. 0 arada Mehterbaşı Cemal
Cümbüş Amca vardı Taksim Tepebaşı Kanunuesasi Kiraathanesi'nde. Adama yalvar yakar Harbiye'de her gün bir saat lconser verirler. Liste çıkarıyordu, o zamanlar
şimdiki gibi bant endüstrisi yoktu. Mehter marşlarının listesini veriyorduk, onlara
göre çalıyorlar. Biz de hocanın halet-i ruhiyesine göre, mesela halet-i ruhiyesi yumuşak ise ilahi veya mistik müzik koyuyoruz. Hoca canlı ise kahramanlık türküleri
koyuyoruz. Hoca cezbeye gelince ertesi gün bir-iki sayfa alabilirsiniz. Birgün lioca
kesin olarak yazmamaya başladı. Ne ettiysek yazdiramadik. 0 sira bendenizin Ş0förlüğü var, arkadaşlardan emanet araba alıyoruz, ‫ ؟‬amlica senin, Emirgan benim,
geziyoruz. Hocaya yedir İçir, hocada hiç tik yok. Netice olarak bir gün — ben Yahya
Kemal'in şiirlerine pek m erakliyim dir- kitapları karıştırırken bir şiir elime geçti
veya gözüme çarptı. Kendi kendime dedim hoca yaktım çıranı, o şiiri ezberledim.
Bir de kağıda yazdım. Hoca'ya okumak İçin gittim. Kendisi Yalıya Kemal'le tanışır,
kardeşi Reşat Beyatli'yla sik sik gelir gidermiş. Onlarla ilgili bir çok ani var ama,
onları anlatırsak üstadlann hakkini gasbetmiş oluruz. Esasında Yahya Kemal'in Abdülhak Hamit'e ithafen bir şiiri var. Ben dedim ki burada enteresan birşey var. Birazdan okuyacağım. Onu yazdım, ezberledim gittim hocaya. Dedim hocam bak
sen bu yazıyı yazmıyorsun ama çok büyük bir hayr-1 azimden mahrum kalacaksın.
Nedir o evlat dedi. Dedim ki Yahya Kemal sana ithafen bir manzume yazmış. Yok
yahu dedi, heyecanlandı. Arif adam tobii ki hoca. Dedim bende var bu şiir, eğer yazarsan şiiri alırsın yoksa sana şiir yok. ‫ ؟‬ok heyecanlandı. Yemin billah etti. Ben de
tamam okuyayım dedim. Okudum. Vallahi bana yazmış dedi. Evet dedim sana yazm İŞ. Ben Yahya Kemal'in ithaf cümlesini söylemedim tabii.
23
HATTAT HAMI D
AYTA‫؟‬
(Am
i d
!)
Oradan daha ince bir kalem aidi, büyük bir sabırla çakısını açtı, onu düzeltti.
80 küsür yaşında bir insanin bu hareketleri ne kadar çabuk yapabileceğini düşünebilirsiniz. önünde kizilay masa takvimi var. Onun boş sayfalarından birini
zahmetle buldu, bir vav daha yaptı. Sülüs vavi, başına bir iki nokta, bir iki nokta
kuyruğu...' ,Bana bir güzel tarif etti. Peki üstadım dedim öğrendim sağ ol, aidim
cebime koydum... Bendeki heyecan bitmedi. Bir daha vav yaptı, ibareyi hatirlayamiyorum şimdi. Dedim ki üstadım bu vavm kafası yatmış gibi gözüküyor, benim
bildiğime göre şöyle olacaktı. Hamid bey yine ayni merasimle bir kağıt aidi, bir
kalem aidi; girintisi şu kadar, çıkıntısı şu kadar ve ben orada üç saat kadar kaldım
ama hocanm her yaptığı harfe itiraz ettim. Bana herbir harf İçin kağıt çıkarıyor,
vs. Sonra ben çektim gittim. Cagaloglunda 0 Sira bir büroda çalışıyordum. Babamm dostu Mehmet bey, bizim tabirimizle 0 zaman Mehmet amca, birazdan benim bulunduğum yere çıktı geldi. Muhsin, sen biraz evvel Hamit beye mi gittin?
dedi. Evet dedim. Kahlcahalar attı, gülüyor. Ne oldu ağabey dedim. Sen çıkmışsın
ben girmişim dedi Mehmet Fırıncı. Mehmet amcamh soy ismi Fırıncı'ydı. Buraya
bir çocuk geldi, Melek-i Sual gibi mahvetti beni dedi. Zannediyorum hattatlığı o
gün yani ilk gün öğrendim. Esasında bu kadar büyük bir heyecanla hatta başlamaya çalışmamın 0 zamanlar İçin hakikaten önemi vardır.
Bilebildiğim kadarıyla cumhuriyet tarihinde belki Kur'an yazan olmuştur ama
bir hat ustası bilebildiğim kadarıyla böyle bir Kıır'an yazmamıştı. Tevafuklu
Kur'an namıyla şu anda maşamızın da üzerinde bulunuyor. Mehmet ağabey bu
Kur'an'ın baskıya hazırlanma heyeti olarak fekiri, Ismail beyi ve demin bahsettigim vali beyin biraderini imtihan etti. Hamid bey 1964-65 yılından 1975 yılına
kadar takriben altı-altıbuçıık yıl gibi bir zamanda bu Kur'an'1 tamamlamış. Yalnız
Kur'an İŞİ zor ve mühim bir İçtir. Tashih İŞİ bayağı uzun seneler aidi. Film hazırİıkları uzun seneler aidi, tabiatıyla hattı yazan Hamid beyin de hayatta olması nedeniyle her meselesini kendisine danışmak icab etti, o zamanlar üstad Ugur Derman beyefendinin kapısını çalmış ve tavsiyelerini almışızdır. Allah razı olsun, 0
zamanki yardımlarından dolayı. Böyle bir durumumuz olunca ona müracaat
ederdik. Kur'an'1 Kerim de Kocamustafapaşa'da yedinci katta bir dairede tashih
ediliyordu. Orijinalleri orada, tabiatıyla doksan yaşına yaklaşmış bir zati arabayla
oraya götürüp getirmek zahmetli bir İş. Binada asansör de yok, tabii. Hocayı arabaya bindirmek bir mesele, indirmek bir mesele; yedinci kata çıkarmak ta indirmek 'de ayrı bir mesele. Tabiatıyla hocamız da gayet nüktedan bir zattı. Hocayı
yedi kat çıkarana kadar birinci katta bir hkra anlatır ikinci katta Mehmet ağabey
bir hkra anlatır, üçüncü katta da bizim anlatmamız lazım. 90 yaşındaki bir insanin müktesebatı nerde, 37 yaşındaki bir insanin muktesebati nerde. Ben hocaya
yetişmek İçin sahaflarda, şıırda burda ne kadar hkra kitabi varsa aidim. Hocayla
baş etmek mümkün değil. Yine de bir hoca, bir biz rekabet devam ediyor. Bu itibarla ilmimizin yarısını da o merdivenlerde edindim. Tabi biz ayrı zamanda ora-
22
M U H A M M E D TAMIM
Turan Sevgli- Islam Tarih Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi adma Muhammed Temimi Bey konuşacaklar. Buyrun efendim.
Muhammed Temimi- Efendim, konuşmamı Prof. Dr. Ekmeleddin Ihsanoglu
adına yapmaktan şeref duyuyorum. Muhterem Başkan, sayın Belediye Başkam.
Merhum Hamid Agaç'ın siz vefeli dostlarına öncelikle saygılarımı sunuyorum ve
hepinizi Allah'ın selamıyla selamlıyorum.
Belediye başkanma teşekkür ederek sözlerime başlamak istiyorum. Bu ،eşekkür i‫؛؟‬n birden fazla sebep olduğunu söylemeliyim. Bunların başında tabii ki bir
hemşehriye sahip ‫ ؟‬ikmak suretiyle gösterilen vefalı tavır ve anlayış gelmektedir.
Hele bu sanatkar sağlığında kendisinden hep istifede edilmiş, hep alınmış fakat
sonradan devlet adma, millet adma kendisine birşey verilememiş bir sanatkar ise,
bu sahip ‫ ؟‬ikma ayrı bir mana ifede etmektedir. Bir başka teşekkür sebebi de, bir
sanatkar adma ciddi bir kültür faaliyetine el koymalarıdır. Diger bir sebep ise,
merhum Hamid Bey'in sanatı itibariyledir. Başka kültür ve medeniyetlerde benzeri olmayan Islam sanat ve kültürünün asil bir sanat tarzı olan Islam hat dalmda
zirveye çıkmış bir hemşehriyi anmayı gündeme aldıkları İ‫؟‬in sayııı Belediye Başkamria, Diyarbakır Büyükşehh Belediyesine ve DiyarbakIrlIlara teşekkür ediyorum.
Bu davranışların diger belediyelere de örnek olmasını, günümüz medya popülaritesinde başka sanat dallarında gösterilen ilgiyi göremeyen kendi kültürümüze, kendi sanatkarlarımıza sahip ‫ ؟‬ıkılmasmı da temenni ederim.
Islam hat sanatı mütehassislarının iddia ettikleri üzere merhum Hamid kendi
devrinin, kendi sanatmm bir zirvesi, kanaatimizce 20. yüzyılın en büyük hattatı
idi.
Değerli misafirler, diger konuşmacılar merhum Hamid bey'in ‫ ؟‬eşitli yönlerini
ortaya koydular. Ben burada Hamid beye gen‫ ؟‬yaşlarımdan itibaren duyduğum
ilgiyi ve saygıyı daha uygun bir ortamda ifede etmeyi tercih ettim. Başında bulunmaktan gurur duyduğum Islam Tarih Sanat ve Kültür Merkezi'nin Hamid
beyle olan alakasını Icisaca sizlere arz etmek istiyorum.
Islam Tarih Sanat ve Kültür Merkezi, kısaca IRClCA, Islam Konferansı Teşkiİatı içerisinde tarih ve kültür konuları yanında Islam sanatları konusunda ‫؟‬alışmalar yapan tek kuruluşumuzdur. Genel olarak Islam sanatları, özel olarak da
hat sanafian merkezin ‫ ؟‬alışma programlan ‫؟؛‬inde belli başlı bir yere sahiptir. Hemen iftiharla ifede edelim ki merkezimiz bir bakıma hat çalışmaları alanındaki
‫؟‬alışmalarına merhum Hamid bey ile başlamıştır. Merkezimiz ilk çalışmaları arasmda olan büyük sanatkarlar konulu dökümanter hazırlanmasında Hamid bey
ile başlanmış ve bu filmin tamamlanmasından kısa bir süre sonra bu dâhi sanatkâr vefat etmiştir.
IRCtCA'nm yapmış olduğu bu film, üstad Hamid hakkında yapılan tek filim-
25
HATTAT H A M l D
aytaç
-
Yahya KemaJ de hakikaten sanki Hamid hocanın o andaki durumunu ifede
eder tarzda yazmış bu şiiri, isterseniz bu şiiri sizlere okuyayım. İşte:
Yer almışken tulû-ıkibriyadcin
Bugün bî-vâye kalmış her ziyâdan
Bu mülkünfarkt yok t e n g n i n
Niçin nûr inmiyor artrk semadan!
Bu şek. bağrımda bergUn gab u bî-gdh
Dolaştım “Hû!” deytip dergâh dergâh
Umid ettim ki birpîr-i dil-dgdh
Desin ".estir.'" mihrâb-1 hafâdan.
Abâ var, post var, meydanda er yok:
Horâsâtı erlerinden bir haber yok
Uzun yoharda durdum hiç eser yok
.iy d r-ı Rûm ’a gelmiş evliyâdan!
Tecelligdh iken binlerce rinde‫؛‬
Meldmet söndü Şark'm her yerinde.
Bu devrin gerçi son sohbetlerinde.
Nejesler dinledik sdz-t RzUdan.
Esasen şiirin konumuzla alakalı olan kıtası şudur:
O yerler İşte Bagdad, İçte Amid
Bughn her şilteden mahrum, cdmid,
O yerlerden gelen son yolctt: Kdm id
Haberdar olmaz olmuş maveradan.
Bu manzumeyle ey ttstdd-thoşkdm
Ali'den doldurup İksir-İ ilhdm
Leb-İ uşşdka sundun öyle bir cdm
Ki yoğrulmuş tttrâb-1 Kerbeia’dan!
deyince hoca hopladı. Vallahilazim bana yazmış. Dedim ki hoca, yazarsan kağıdı
veririm, yoksa vermem. İşte şu gördüğünüz evrad kitabi böyle birtakım maceralardan sonra yazılmıştır. Tabi başka hatıralar da var. Bu konuda bahusus Hasan
hocamın ve Uğur beyin görüşleri olacak. Hattat Fuat bey kardeşimin hatıraları
da en az benim hattralarim kadar önemlidir.
Teşekkür ederim.
24
HASAN ÇELEB!
Hasan Çelebi- Sayın başkan, muhterem hâzırûn. Hamid bey gibi bir sanatkârı
anlatmak kolay bir İş değil. Fakat ben yaradılış itibariyle biraz sitemkârım. Belki
serzenişte bulunursam evvela affimi diliyorum. İşe tersten başlamam da tersliğimin ifadesi, onun İçin tersten başlamak istiyorum.
Hamid beyin hayatinin son anları adeta bunu andırıyordu. Bundan dolayı bu
Diyarbekir'de, -Diyarbakır'da demiyorum- çünkü onun da bir hatırası var birazdan anlatacağım böyle bir toplantının olmasının bizi nasıl sevindirdiğini ifade etmem mümkün değil. Şu anda tüylerim diken diken oldu. Diyarbekir dedim,
onun hâtırasını anlatayım.
Ben Anadolu çocuğuyum, adeta kapalı bir kutu gibi. Muhsin bey kardeşim
anlattı genç yaşında Hamid bey ile olan münasebetlerini, o zaman ben ondan biraz daha yaşlıydım ama Anadolu'da gördüğüm terbiye neticesi Hamid beye birşey sormaya adeta korkardım, derse gittiğim halde. Kendisi birşey söylerse alırdim, sOylemezse o öyle kalırdı. On seneden sonra icazet aldığımda bazı şeyleri
sormaya cesaret buldum. Yoksa o zamana kadar soramazdım. Bilemiyorum biraz
da kendi yaratılışım ve kabahatimdi galiba. Sordumsa iki defe sorduğumda ancak
öğrenebildim. Çünkü üstadın da mizaci'buna uygundu, konuşmazdı. Halim
Bey'den de dört ay kadar ders gördüm. Halim Bey anlatırdı: şurda kalemi şöyle
çevirirsen harf böyle olur, kil kadar kalemi şu tarafe lcaldirirsan harf şöyle olur
diye. Hamid bey'de bunu göremezdiniz. Kendisi bu meşk ve rahleyi tedristen
geçmediği İçin, bu hususta ketum demiyecegim, kasti da yoktu, fakat son zamanma 70-75 yaşından sonraki devrine rastladık ki, adeta hayattan usanmıştı. Ihtiyaci olmasa yazmazdı. Ben onu hatıralarımda öyle bahsediyorum. Fakat ihtiyacı
vardı, dolayısıyla yazıyordu. Evet, Hamid öyle bir deha idi adeta bir Fırat, bir
Dicle gibi önüne kaç tane set vurulduysa engelleyemedi.
ilk engeli babasından görüyor. Köydeyken hatta merak sarıyor, dolayısıyla
Hamit gece evde, lamba ışığı altında, çalışıyor, babası yat diyor, yatmıyor. Kalkıyor lamba)! söndürüyor, bu tekrar yakıyor ve çalışıyor. Babası bu sefer lambayı
alıp odadan çıkarıyor, bu bile ona mani olamıyor. Nihayet kendisi İstanbul'a kadar gidiyor. İstanbul'da bir çok sıkıntılar çekiyor. Dolayısıyla hayati hep sıkıntı ile
geçti. Burada çok hazin bir hâtırasını da hatırlatayım. Zannederim İstanbul'a gittiği ilk seneler- ki buraya gitmeden evvel Sultan Abdul Hamid'in CUİÛSU dolayıSiyla tuğrasını taklit etmiş, eski hattatların yazmış oldukları üzerinden- oradan
alman 0 bahşiş babasının engellemesini birazcık yumuşatıyor, o da bundan birazcik cesaret bularak kendisini İstanbul'a atıyor. İstanbul'da ihtiyaç içerisinde,
Çemberlitaş'ta bir handa kalıyorum diyor. Oraya gelen emekli bir zat matbaa İşleriyle uğraşıyor. Onunla tanışıyor, Hamit Aytaç onu özellikle anlatırdı. Bir
Kur'an-1 Kerim yazmasını istiyor. Onun normal olarak iki tane Kur'an-1 Kerim
yazmış olduğunu biliyoruz. Fakat o bir tanesini kopya olarak karamela kağıdı de-
27
HATTAT
h
Am
id
atta
‫؟‬
(Am
i d
!)
dir. Üstadın hastalığı ve hastanede bulunduğu sırada da hemen hergün merkezimiz personelinden bazıları bizzat olmak üzere, bunun mümkün olmadığı hallerde vefakar ve sadık talebesi üstad Hasan Çelebi olmak üzere, ziyarete gidenlerden
istihsal ederek üstadın istirahatı takib edilmiştir.
Vefatında defniyle alâkadar olunmuş ve vasiyeti'gereğince hattadar sofasına
defni üzerine, oranm tanzimi konusu gündeme getirilmiş ve merkezin açtığı bir
proje ile hattatlar sofasının ve Hamid beyin kabri projesi ele alınmıştır. Milletlerarasi bir kuruluş olarak IRCICA bu projeyi doğrudan doğruya başlatmak yerine
bir milli kurumun insiyatifinde tatbik edilmesine çalışmış, bu bakımdan çeşidi
zamanlarda Istanbul Belediyesi ve Kültür Bakanlığı nezdinde teşebbüslerde bulunmuş, fakat netice alamamıştır. Son olarak Istanbul Belediyesi nezdindeki yeni
bir teşebbüs netice vermiş ve bu projenin tatbiki bildiğimiz kadarıyla şu anda Büylkşehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanlığının gündemine girmiştir.
Vefatından itibaren gazete ilanıyla da duyurulurak iki sene, başta merhum
Hamid Bey olmak üzere hattatlar İçin mevlid okutturulmuş, ikinci seneden sonra
beklenen rağbet görülmediği İçin bundan vazgeçilmiştir. Ayrıca merhum Hamid
Aytaç'ııı hayati, konferans ve slayt gösterileriyle ve eserlerini biraraya getiren toplu bir serginin düzenlenmesiyle yeni nesillere anlatılmış ve tanıtılmıştır. Merhum
Hamid Aytaç'ın hayatıyla ilgili bir mastır tezi desteklenmiştir. Merkezimizin insiyatifiyle Uluslararası Islam Kültür M İrasını Koruma Faaliyetleri çerçevesinde başlatilan ve şu anki durumuyla dördüncüsü hazırlanan. Milletlerarası Islam Hat Sanati Yarışmasının ilki I986'da merhum Hamid Aytaç adına düzenlenmiştir. 32
ülkeden üçyüzellüki sanatkar binikiyüzyetmişiki eserle katıldıkları yarışmada onsekiz ülkeden kırküç sanatkârın sunduğu altmışiki esere çeşitli ödüller verilmiş ve
daha sonra ödül kazanan eserlerin katalogu hazırlanarak bütün dünyaya tanıtılmıştır. Yarışmanın üstad Hamid adma düzenlenmesiyle, yarışma öncesinde çeşitli
yazı stillerinde katılacak olan sanatkarlara uygulayacakları metinlerin örnekleri
bir kitapçık halinde verilirken, Hamid'in eserlerinden örnekler seçilerek, bu örnekler vefetmdan hemen sonra hem Islam dünyasında, hem de Avrupa, Amerika,
Japonya ve dünyânın diğer bölgelerinde örnek alınıp, resmedilerek bu yönde yeni
eserler verilmesi sağlanmıştır. Böylece Hamid'in üslûbunun ve Türk hat sanatımn bütün dünyada tanıtılıp yayılması sağlanmıştır. Biz Hamid bey gibi büyük bir
sanatkar İçin ne yapılırsa az olacağını; hem adını, hem sanatım canlı tutmanın
bir görev olduğunu, fekat 'hiçbir şeyin de rahmetle, hayırla anılmak derecesinde
olmayacağının idraki içerisinde sanatkar Hamid'i gündemimizde tutmaya devam
edeceğiz.
Kendisini huzurunuzda rahmet ve fatiha ile amyo'rum.
Turan Sevgili- Temimi beyefendiye teşekkür ediyoruz. Şimdi sözü Hattat Hamid beyin güzide öğrencilerinden Hasan Çelebi'ye bırakıyorum.
26
H AS A N ‫ ؟‬ELEBl
ca, şan şöhret olunca yeniden alevlenme gösterdi. Bugtin dünyânın her tarafindan Hamid beyin duyurmuş olduğu bu davete icabet eden talebeler ve bu Irusustaki hevesliler çoğaldı.
Bütün bunlar Hamid beyin sayesinde oldu. Ewelkilerin hakki yok mu. Tabiki
var ama onlarm bir şanssızlığı da var. Dünyânın bu kadar küçüldüğü bir dönemde dünyaya gelmemişler. Bir Sâmi efendinin, bir Aziz efendinin. Kâmil efendinin,
ondan evvelki büyük hattatların isimlerini saymaya gerek yok. Zaman, Hamid
beyden çok kısa bir zaman önce vefat eden Halim be.yin bile bu şanstan istifadesi
olmadı: Çünkü dünya, şu yirmi sene içerisinde yapmış olduğu patlamalara daha
önce tanık olmadı. Teknik yönden, muhabere yönünden, sanata kıymet verme
yönünden...
Bir hatırayı anlatmak istedim, Diyarbekir dememle ilgili. Onu arzedeyim: Bil-gün derse gitmiştim, oraya gelen bir zat vardı. Bu zat Mustafa Nafiz Bey'di. AltIÜIŞ yedili-altmış sekizli yıllarda Hocanm yanma gelenlerden. Konuşuyorlardı.
Hoca yazıyla meşgul ve birşeyler anlatıyordu, hemşehrim diye hitab ediyor Hamid beye. Ben de cesaretlendim, sordum, keşke sormaz olsaydım. Dedim hocam
siz de DiyarbakIrlI mısınız? Bana sertçe döndü ve evladım Diyarbakır değil Diyarbekir'dir dedi. Orada bakir yok, onu Diyarbakır yaptılar. Diyarbekir'dir.
Hamid beyin hayati hep hüzünlü geçti. Hamid beyin sanatım hiçbirşey engelleyemedi dedim, ‫ ؟‬imdi gösterilen slyatlarda hat sanatıyla ilgili Uğur beyin slaytlari arasında fentazi var dendi, ‫ ؟‬ok güzel bir şey gösterdi. Buna benzer birçok örnekler var elimizde. Burada da Muhammed Vecih ismi hem yeni hem eski. Şöyle
tutarsak Muhammed Vecih hem eski yazıyla hem de yeni yazıyla altta "vav" yapmış. Hem mim hem vav ikisini ayrı ayrı düşürürsek böyle bir kabiliyet ve buna
benzer birçok şeyler var. Fakat vakit daraldığı İçin anlatamıyorum. Hatta harita
çalışmaları var. Adana vilayet binasının mimarlar tarafindan çizimi yapılır resim
olarak. Tezhible uğraşmış, cami süslemeleri ile uğraşmış, çini kalıplarıyla uğraşmış vakit buldukça. Matbaa ile uğraşmış. Birçok vükelaya, vtizeraya, hükümdara
kartvizit yapmış, isim tuğraları yapmış. Bunlarm birçoklarının elimizde numuneleri var. Hamit 'Bey bir gün şöyle demişti söz hattan açılınca: Harf İnkılabı Ankara caddesinde üçyüzelli tane hattat dükkânı vardı. Hepsi bir gecede kapandı,
‫ ؟‬ünkü eski yazı yasaklanınca sabahleyin herkes kapışına kilit vurdu, fekat ben
kapatmadım dedi. Başka İşler yaptım, bu arada düşerse hat ilmiyle de uğraştım.
Matbaası da olduğu İçin bununla nafakasını temin etmiş uzun zaman. Ama hiçbir zaman hattan kopmamış. Latin harfleriyle de birçok güzel eserleri var, bunları
da göstermek isterim. Birgün kapı çalındı diyor, çok da dar bir haldeyim. Gün
olurdu ki cebinde harçlığı olmazdı. Ben hatırlıyorum, bir zata yazı yazmış da almamışlar. Derse gittim, İşaret etti. Onun bir işareti vardı. Kalemi ararken 0 parİnağıyla İşaret ederdi. Rahmetlinin bu tavrı hep gözümün önüne geliyor. Allah
rahmet eylesin şuna bir bak dedi. Açtım baktım "Euzu bi kelimatillahi....." bu ka-
29
HATTAT HAMI D
aytaç
(AMlO!)
dikleri aydıngere benzer şeffaf bir kağıt üzerine koyup yazıyor, o kadar mahareti
yok, fakat cesur. Gördüklerini yapabilen bir kabiliyette, üzerine koyup üzerinden
yazıyor, o matbaa ile uğraşan zat, ona böyle bir Kur'an yazmasını öneriyor. 0 da
yazıyor. Oniki altın liraya anlaşıyorlar. Fakat bittikten sonra paramı vermedi diyor. Üç gün aç kaldım. Hani işleten kişi Ermeni İmiş, bunun yemek yemediğini
görüyor. Bir gün ona diyor ki, -aynen kendi ağzından dinledim, Settar Bey duymuştur bunları- kuzum sen yemek yemez misin? Babamdan para gelmedi demiş.
Bunun 'üzerine o ermeni kendisini masanın başına oturtmuş ve babandan para
gelene kadar burdan yiyeceksin demiş. Hamid Bey bu sıkıntıları çekmiştir fakat
hiçbir z.aman yılmamıştır. Hayatinin sonu hastanelerde hazin geçti. Birbuçuk sene yattı, Ismail bey kardeşimiz yakın olduğu İçin biliyor. Sik sik ziyaret ettik, ihtiyaçlarını gidermeye çalıştık, öldüğü günün sabahki hüzün ise hepsini bastırdı.
Morgdan alipta yıkama tahtasına koymak İçin üçüncü bir adama ihtiyaç oldu da
bulamadım. Götürdüğüm imam arkadaşla tuttuk. Oradaki hastanenin cenaze
İmamı, niçin dışarıdan yıkayıcı getirdim diye zaten 'bana bugz ediyor, o el sürmemek istiyor, diğer bir arkadaş yardımımıza koştu ki, yıkandıktan sonra arabaya koymak İçin tabutun dört bir yanından tutacak adam bulamadık. Ama günümüzde yalnız Türkiye hudutları içerisinde özel bazı sanatkarlara da neler yapıldı
onu da gördük. Oysa ki Hamid bey sadece Türkiye'ye mahsus degil, birazcık
abartılı olsa da söyleyeceğim, bugün dünya üzerinde hat hususunda kim ne öğrenmişse bu hususta nasıl bir gayret olmuşsa, Hamid bey sayesinde olmuştur.
Daha önce yok muydu, vardı elbette. Dışarıya giden birçok hattatımızın güzel
numuneleri var. Mesela Kâmil efendi. Aziz efendinin Mısır'a gitmesi, orayı fevkaiade heyecanlandırmış, orada tohumlarım atmıştır. Macit Bey'in Bagdad'a gitmesi güzel örnekler. Fakat tefahur olsun diye degil, tahdis-i ,nimet İçin hatirlatiyorum: Uzun zaman Arabistan'da bulundum. Kuba mescidinin içindeki yazılan
yazmak nasib olduğu.İçin söylüyorum. Aşağı yukarı on sene teşrik-i mesaim oldu
araplarla. Fakat Suııd'da bir ferd-i vahid İçin sipariş bir levha yazmış değilim.
Ama İstanbul'da, Türkiye'de yazdıklarım herhalde bini geçmiştir. Yani bunların
sanata vermiş oldukları ehemmiyeti açısından söylüyorum bunları. Tabi böyle
olunca artik vakit geçince külleniyor bunlar, İşin üzerinde durmuyorlar. Fakat
Hamid beyin ölümüyle hat konusu yeniden alevlendi, millederarasi bir müsabakayi Islam Kültür Merkezinin gündeme getirmesi onları yeniden hararetlendirdi.
Çünkü bunun arkasında mükafet vardı; birincilik vardı. Bunun yanından İş biraz
siyasi görünüm aidi. Yok birincilik bizdedii-, yok birincilik sizdedir diye. Güzel bir
benzetme var halk arasında;, Kur'an Mekke'de nazil oldu, Mısır'da okundu. Türgibi. Bu güzel bir benzetme ama onlara sorarsanız bunu kabul etmiyorlar. Bizim işimize geliyor ama bazı noktalardan bizim de güzel okuyan hafizlarimiz. Kur'an ilmini güzelce anlayan ve okuyanlar var, fekat bu hususta çok
lakayttırlar. Bunu da silmek İçin ilgi gösteriyorlar. Fakat İşin arkasında para olun-
28
HASAN ÇELEBİ
yor. Devletin ona hayatında bir yardımı olmadı, hiç olmazsa ölümünden sonra
bir yardımı olsun. Bu sanadarla uğraşanlara da devletin eli bir parça uzansm. Yerin kulağı vardır, onun İ‫؟‬in söylüyorum. Ekmelüddin bey de sağ olsun bu niyetle
mezarım Kültür Bakanlığının yapmasını istedi ve o zaman teşebbüse geçti. Proje1er hazırlandı, istişari toplantılar yapıldı, istişare kurulunda muhterem Uğur
Derman bey de vardır. Istişari toplantılar yapıldı, karar verildi müsabaka açılacak
sonra da yaptırılacak. Nasıl olduysa hangi sebepten olduysa İş akim kaldı. Yapılmadi.
Ticari heyetin huzur hakki vs. fazla tutuyordu, böylece kalmış oldu. Evvelki
sene Tayyib bey'e, Istanbul BUyUkşehir Belediye Başkani'na bir merhabamız oldugu İçin cesaret ettim, kendisine durumu arzettim. Dedim ki durum böyle, yarim kaldı. Biz yaptırmak istedik belediye bizim önümüze bir engel çıkardı. Ismail
Yazıcı efendi de biliyor. Engel de şu: akrabası olmadığımız İçin mezarm tapusunu
vermiyor yapmak İçin. Hamid beyin herkes akrabası, çocuğu. Bunu da aramayın
artık bir mezar taşı İçin dedim. Kızından vekalet istedik, kızı da yazdırdım ettim
dedi felan. o'n un da Istanbul Kültür Müdürlüğü vasıtasıyla gelmesi lazım. Onları da almadık dediler. Sonradan kızı da hastalandı ve vefat etti. Bu ftrsat da elimizden gitti ve yapamadık. Taşını yazmayı vasiyet ettiği Yusuf usta da Allah rahmet eylesin iki ay önce vefot etti, o da bizim yazmamızı vasiyet etti. Korkuyorum
ki yazmadan ben de gideceğim.
Bu teklifimize Tayyib bey olumlu yaklaştı, peki dedi. Belediye yöneticileri iyi
biliyor. Biz bazı kişilere bir iki İş havale ediyoruz. Mesela ihaleye giriyorlar, bu kişilerden birine bu hayır İşini yaptırırız. Ama dedi siz bize bir proje getirin. Ben de
projenin kültür merkezinde olduğunu bildiğim İçin hazır projeyi götüreyim, bununla yaptıralım dedim. Çünkü klasik bir mezar olması istendi. Bana bir dosya
verdiler merkezden, içerisinde yazışmalar yapılan işlerin dosyası var. Mezara dair
bir resim ve bir çizim yok. Belediye kültür işlerini araştırdım elimizde böyle birşey
yok dedi. Bu sürünceme ile bugüne kadar gelindi. Fakat Tayyib bey diyor ki, getirin
projeyi yaptırayım. Bu noktada ben belediye değil de bakanlığın el atmasını istiyorum. O bakımdan eğer buradan da bir yardim çıkarsa bunu bakanlığa yaptırırsak
daha münasip olur gibi geliyor bana. Belediyeler mutlaka bunun hakkından gelir,
bir şahıs bile mezar yaptırıyor. Biz de yaptırırız taştan. Ama maksadımız o değil,
bunu biraz daha millete mal etmek istiyoruz. Bugün buraya gelişimizin yegane gayesi de bu. Bunun İçin nereye 'deseler, Fizan'a deseler gideriz. Hocanın hatırı İçin.
Yeterki onun hatırası anılsın, onun hakkında birşeyler yapılmış olsun.
Benim daha çok söyleyecek şeylerim var ama, sözlerim epeyce uzadı. Arkadaşların da söyleyecek sözleri vardır. Sonra yine bir münasebet düşerse anlatırım.
Slayt gösterilirken birşey hatırlatmak istedim, bunu vurgulamak isterim, ‫ ؟‬imdi
üstadın o yazmış olduğu imza son yazısı, elindeki O'kalemle yazmış, 0 yazı sondur bir daha yazı yazmadı. Hatta bir de noktası vardır. Filimi çeken arkadaş dedi
31
HATTAT H A M I D
ayta
‫؟‬
(AMlDl)
dar yazılmış bir yazı, ‫ ؟‬ok güzel; Sahibi gelmedi dedi. Ustadim isterseniz ben alayım dedim. Olur dedi. Ka‫ ؟‬lira vereyim dedim. Ne kadar paran varsa ver dedi.
Cebimde İkiyüz elli lira vardı. Onu verdim. Ben de 0 zaman bir camide imamdun. Aldığım maaş bin lira idi. Ikiyüzelli lira vardı verdim, fozla olsaydı verecektim mutlaka. Hocadan esirgemezdim, itiraz etmedi, az da demedi, ‫؟‬ok da demedi' Oylece aidim, ve hatırası olarak hala onu saklarım. Sultanhamam esnafim iyi'
bildilderi İ‫ ؟‬in, sıkıldığı zaman birşeyler yazar Sultanhamam'a ‫ ؟‬ikar, elinde kağıt,
anlarlar ki hoca sıkılmış. Koşarlar etrafina Hoca elli lira ister, otuzbeş lira verirler,
elinden alırlar. Çünkü 0 ahbapların hepsini tanırdı. Sorduğumda hepsi ayni şeyi
söylediler. Evet öyle yapardık dediler. Ellerinde birçok yazı birikmiş. Hocayı bu
şekilde terk ettik cemiyet olarak. İşte şimdi türbesini yapmak İ‫ ؟‬in çalışıyoruz. Inşaallah başına taşını dikersek bu da bir şereftir. Belediyeden ufak bir isteğim olacak, teklifim şu: mümkünse onun namma ufak ta olsa bir kütüphane, bir müze
hazırlansın. Elimizde bulunan tüm eserleri burada toplarız. Bu İşle uğraşan meraklilar da vardır. Ekserisi baskı fakat bizim işimize yaramaz Hamid beyin kolleksiyonunu yapmaya hevesli olup, antikacılık yapan bir arkadaşımız var, o da buraildir. Sivereldidir kendisi, o da onları müze olursa devretmeye niyetli. Böyle birşey yapabilirsek, bunların bir yerde toplanması ‫ ؟‬ok güzel birşey olur. Ve diğer
metrUkatım ellerinde olan arkadaşlardan temin etmek mümkün olur. Hi‫ ؟‬olmazsa bu kıymetli metrûkat ve belgeler onun bunun elinde kaybolmaz. Heder olup
gitmemiş olur.
üstad Hamid ‫؟‬alışırken gayet sakin, -loş demek bile caiz değil- karanlık bir
odanın ‫؟؛‬inde ‫ ؟‬alışırdı. Bir gün kapı ‫ ؟‬alındı diyor. Bir zat girdi ‫؟؛‬eriye. Buyrun
dedim. Bozuk bir Türk‫ ؟‬eyle bana 'selam verdi. Yabancı olduğunu anladım. Selammdan son'ra bana. Hattat Hamid siz misiniz diye sordu. Evet benim dedim.
Sonra bana bir kağıt uzattı. "Ben Mısır'lıyım, Kahire'den Londra'ya sefir olarak
tayin edildim.” Elli lira da Mısır parası cüneyh bıraktı. Benim kartvizitimi yaz,
adresi de şurda bana gönder dedi. Ben, hattatların dükkanları kapandıktan sonra
İşte bu şekilde idare ettim. Hamid Ayta‫ ؟‬, “ben vazifeliyim” derdi. Bir ka‫ ؟‬defa
söyledi bunu: Ben vazifeliyim.
Hakikaten kimse ona sormamış ne yapıyorsun, ne yazıyorsun diye. Kimse bana sormadı diyor. MetrUkati arasında Bağdat'ın eşrafından, vüzerâsmdan, vükelasından eserler var. Mesela SuUd krallarından, Ürdün veliahdlarmdan hepsinin
kartvizitleri, tuğraları var. Cenab-I Hakk himaye etmişti. Hamid'de bu şekilde himaye edildi. Ve son ömrü hastanede bitti. Vakti biraz fezla aştım galiba. Eğer başkan müsade eder ve sabrınız da taşmadıysa şu mezar hakkında biraz malumat
vermek istiyorum. Bu hususta artık belediyenin yardımı da olacak, o yetmezseki
biz esasen belediyelere veya şahsımız olarak yaptırmak isteseydik ‫؟‬oktan bunun
altından kalkardık, yapardık, yaptırırdık. Fakat istedik-ki buna devlet eli ulaşsın.
Devlet birçok yönden, birçok kişileri sanatkar İlân ediyor, ve onları himaye edi-
30
M.UĞUR DERMAN
Turan Sevgili- ‫ ؟‬imdi de sözü hat konusunda mahfuzatiyle gerçekten çok iyi
bir yer tutan, bizlere rehberlik yapan. Mimar Sinan ve Marmara üniversitesi ö ğ retim üyesi ugur Derman bey’e vermek istiyorum. Buyrun efendim.
M. Ugur Derman: Değerli dinleyiciler, sizlere -resimlerin de yardımı ile- Hâmid Bey'in hayatından ve san'atmdan saflialar, ayrıca bâzı müşterek hâtıralar aktarmak istiyorum.
‫ ؟‬ahsen merhûmun talebesi olmadım. Çünkü benim hat san'atma intisâb ettigim sıralarda -1955 yılı- Hâmid Bey zâten meşk ile meşgul değildi, hiç bir öğrencisi yoktu. Bâbıâli'deki yazıhanesinde sipariş üzerine kitap başlığı, ziyaret kartı
v.b. yazmakla ve kabartma kart basmakla uğraşır; arasira levha veya câmi yazılarmdan istenirse, bunları da titizliMe hazırlardı. Çünkü hat san'atımn gözden düşürülmeye çalışıldığı eyyâm içindeydik. Hüsn-i hattı her nasılsa öğrenmek niyeti
bulunan ender kişiler. Devlet Güzel San'atlar Akademisinin Türk Tezyinatı bölümünde muallim olan Halim Ozyazici’ya (1898-1964), talik hattı İçin de yine
Akademi’nin emekli hocası, hezârfen üstâd Necmeddin Okyay'm (1883-1976)
Üsküdar Toygartepesi'ndeki evine giderlerdi. Ben de, talebesinden olduğum Necmeddin Efendi'nin derslerine devam ederken, onun, Hâmid Bey'i ve san'attaki mevklini sitayişle andığını sıkça işitirdim. İşte 0 yıllarda, üstâd'a Bâblâli-Sirkeci arasında
yürürken bâzan rasdar idiysem de, tanışma firsaüm henüz bulamamıştım.
Vaktâ ki Necmeddin Efendi Hocam: “Evlâdım, Hâmid Bey’e gidip tamş, elini
öp)- yazılarım göster” dedi, ben de 1960 yılının Şubat aymda bir gün kendisini yaZihânesinde buldum, teveccühüne nâil oldum. Ondan sonra da zaman zaman ziyâretine gitmeye başladım. Nâdir de olsa, Necmeddin Efendi'yi görmek arzûsu
ızhâr ettiği vakitler, beraberinde bulunmaktan zevk duyardım (Resim: 1) Hattâ
bir keresinde, o sıralar İstanbul'da bulunan Bağdadlı hattat Hâşim'i (1917-1973)
de refakatimize almış ve Necmeddin Hoca'yla sohbetin yanisira, onun hat koleksiyonunu da saatlerce didelemiştik.
R esim :H m id Bey. 1964 yılında Ostad Necmeddin Okyay ve ugur Derman'la
‫دي ا‬
HAT TAT H A m ID AYTA‫؟‬
(Am
i d
‫)؛‬
ki söyleyin bir nokta koysun. Filimde göreceksiniz. 0 günlerde konujmasj çok zor
anlaşılıyordu. Beraber oldugum İ‫؟‬in işaretlerinden veya mimiklerinden anlıyordum
ne dediğini. Bir de filmde göreceksiniz; kalemi tutması var. o zaman) kağıdı düzeltmesi İ‫؟‬in kalemi agizina aidi, hoşuna gitti. Tekrar alsm dediler. Ben de> Ustadim şu
kalemi tekrar ağzına al deyince bana bir ters baktı, niye istiyorsun gibisinden. Bir
nokta istedi biz de noktayı koydurduk ve hayati hakikaten öyle sona erdi. Ondan
sonra yazdığı birşey var. Bir arkadaşa bir ktinyelik ismini yazdırmış, hastanede bunu
ondan ew el mi sonra mi yazdı bilemiyorum. Hastanedeki metrukatmdan aldık. 0
hadiseden sonra talebelerimden birisi var emekli albay Muhlis bey, onu ziyarete götürmüştüm. Ölümünden onbeş gün evveldi galiba. Mutazarrır bir halde yatıyordu.
Talebem yazıyla uğraşıyor dedim. Kalktı oturdu şöyle onun defterine birşey yazdı, o
da kamış kalemle değil elindeki tükenmez kalemle: "Allait bes baki heves". Ondan
sonra bir daha yazı yazdığını görmedim. Allah rahmet eylesin.
Şişli camiinin kapısı üzerindeki yazınm da hâtırasını hatırlatarak geçeyim.
Orada "Innemâ ya'müru mesâcidallâhi men âmene billahi ve'1 yevmil ahir" var.
iki tane larn elif ve ahir kelimesi o lam elifle bir araya geldi mi bir hattatı terl.etecek kelimelerdendir. Çünkü uymaz, oturmaz yerine, ‫ ؟‬urda karşılıklı gördüğünüz
iki lam bunlar yerine oturmuyor. Gece saat dörde kadar uğraştım diyor bir türlü
yerine yerleştiremedim. Onu da söylediler, mimar bilhassa söylemiş. Kılıç Ali Camiinin kapısındaki yazıyı istiyorum, o da orayı istemiyor, kendim ne yapabilirim
dedim. Sonra diyor lambayı kapattım ve derin bir düşünceye daldım, belki yarim
saat belki kirk dakika bilemiyorum diyor. Bana, lam elifin yerini gösterdiler hemen lambayı açtım ve lamelifi oraya yerleştirdim. Bu eser çıktı. Eğer Kılıçali camiini daha evvel görseydim bu eseri yazamazdım dedi. Geçmiş üstadlara çok ١tüyük hürmeti vardı. Vilayet camiinin kapışında iki yazı vardır. Bir tarafında Sami
efendi, bir tarafinda Kazasker. Her geçişte orayı onbeş dakika selamlarım derdi.
Hacı Küçük camiinde Nebe Sûresinden bahsedildi, perişan edilmiş, bunun asil
Rakım'ındır ve Nusretiye camiinde taş üzerine hâkkedilmiştir. Bunu da üstad yeniden yazmak istemiş. Hacı Küçük Camiinde birçok yere yeniden nakkaşlar yaptilar onu, elimizde kalıpları var, oradan tamir ettikleri İçin perişan, ediyorlar. Bir
yerinde zorlandım kaldım, acaba Rakım nasıl yaptı diye düşündüm. -Rakım hayraniydi- çünkü, gittim diyor bir göreyim de geleyim. Öğle namazında gitmiş yaz
günü, bir de saate baktım ki diyor dört saat olmuş. Büyüklere hürmeti sonsuzdu.
Bunun yanında Kazaskerin bir yazısını göstermiştim, iki tane üstün "Kün keyyisen ve kerimen ve ketûmen." Bu üç tane iki üstün yan yana, yazınm yazıldığı kalem umumiyetle hareke kalemi ile üçte biri kadai" küçük bir kalemle yapılır. Fakat
O yazınm kalemiyle tenvinleri çekmiş. Bunları gördüğü zaman ayağa kalktı, o yazıyı başına koydu; ben bunları cetvelle böyle çizemem dedi. Büyüklere olan hürmetini de ifade etmek bakımından bunları söylüyorum. Konuşmamı sabırla dinlediginiz İçin teşekkür ediyorum. Sürç-i lisan etti isem affola.
32
m .uöur derman
Bana içinizden geldiği gibi bir "Âh, teslim iyet” yazar mtsımz?” ricâsı — n a sılsa dudaklarımdan döküldü. Hi‫ ؟‬sesini ‫؟‬ikarmadan (Resim: 3) de görülen celi sülüs
hattını yazdı, 0 arada gökyüzü uzun uzun boşalıp da hava düzelinceye kadar bekledi; sonra Irak Konsoloslugu'nun yolunu tuttu.
Resim٠٠3- "Âh. feslimiyyet” ( 1397/1977).
?imdi de, gelelim Hâmid Bey’in hat san'atmdaki şahsiyetini oluşturmasının
hikâyesine: Kendisi 0 devirdeki ismiyle Diyâr-1 Bekir (yâhud Âmid)’de mahalli
hocalar elinde hüsn-i hat ve resim san’atiyla meşgul olmuş. Ancak, hat san'atmm
er meydanı sayılan İstanbul’a tahsil gâyesiyle gelişinden bir hayli zaman sonra.
Harbiye Mektebi Matbaasi'nm hattatı iken bu husustaki noksanlarım gidermenin
‫ ؟‬âresini araştırmış; kaderin cilvesi, tam da bulmuşken yine elinden kaçırmış: Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Harita Matbaasi'nm serhattati Hacı Nazif Bey'den
(1846-1913) — ki devrinin müntehâya ermiş iki isminden biridir, diğeri de Sâmi
Efendi (1838-1912)— sülüs-nesîh hatlarını Istanbul üşülünce meşk etmeye başlamışken, ertesi ders hocasının vefat haberini almış. Fakat Yaradan’m İhsânıyla sahip bulunduğu olağanüstü göz ve el kabiliyeti sâyesinde — eslcilerin deyişiyle
"üveysi-meşreb” olarak— bu san'atta sür'atle ilerlemiş. Bu sırada dâhil olduğu
Harita Matbaasi'nda. vazifeli Bursall Râşid (1849-1926), Neyzen Emin (18831945) ve Sofu Mehmed Hamdi (? - ?) efendiler gibi mesâi arkadaşı olan hattatlardan, ayrıca 1914 den beri Bâblâlî’de faaliyet gösteren Medresetülhattâtin'in sülüsnesihde Reisülhattâtin Hacı Kâmil Efendi (1861-1941), celi sülüs ve tuğrada Tuğ-
35
f l ATTAT H Â M İ D
AYTA‫؟‬
(Am
i d
!)
1961 yjlinda askerlik hizmetim dolayisiyle Diyarbakır Askeri Hastahânesi'ne
eczası olarak tâyin edildiğimde, bunu Hâmid Bey'e de haber vermek İ‫؟‬in yanma
gittim. Kendisi Diyarbakır’dan çıkış senesi olan 1908'den buyana, bir daha memleketini gOrmek hrsatmı bulamamıştı. Benim orada kalacağım birbuçuk yıl zarfinda teşrif imkânı bulunursa çok sevineceğimi, uçakla — o zaman dört saat kadardı— rahatça ve sür'atle gelebileceğini söylediğimde, gülerek: “Gelirim, ama
tayyare yerine ben trene binip tıkır tıkır gelmeyi tercih ederim. Sen yaz günü İçtiğin
serin limonatayı bir dikişte mi bitirirsin, yoksa şöyle yudum yudum mu zevklenirsin?” cevabini vermiş, vaktiyle bin zahmetle Amid'den Mardin'e gidişini, oradan
da trenle İstanbul’a varışını hatırlamıştı. Ancak Hâmid Bey ne 0 bir buçuk yılda,
ne de daha sonraları Diyarbakır’a gidemedi, gitmedi. Sanırım, doğduğu şehrin
kendisi gibi miistesnâ bir san'atkâra — birkaç vefâlı hemşehrisi dışında— ilgisizligi, gönlünde gizli bir kırgınlık yarat^ıştı. Vefatından ondört yıl geçtikten sonra,
Diyarbakır Büyükşehh Belediyesi'nin Hâmidü'l-Âmidî’ye böylesine sahip çıkmasmdan ötürü fazlasiyle duygulandığımı yeri gelmişken belirtmeliyim.
1963 yılı sonlarından ‫؛‬tibâren, Hâmid Bey’‫ ؛‬Ayaspaşa semtindeki Gümüşsüyü
— uğradığı zamanlar— misâfir etmeye başladım. Yakınimizda bulunan Irak Başkonsolos‫!!؛‬ğu'nun siparişlerini — hesâbı kapam ak üzere— bizzat getirirdi ve o geliflerinde de muhalckak bize uğrar,
bir çay-kahve molası verirdi. İşte o
günlerden kalma, fakire ithafli bir fo"Muhibbi meslekimiz, eczUcii şehir Uğur’a bu resim ugur getirirse,
ne mutlu bana... 6.7.196& H â m id ”
(Resim: 2). Hele keyifli zamanlarında, kamış kalem ve kağıd isteyip arka
odada gönlünden geldiğince yazdığı
da olurdu. Benim e'czacılığı terkettigim 1978 sonuna kadar süregelen bu
ziyaretlerin birisini (1977 yılı) hiç
unutamam: Zâten kapalı olan hava
birden kararmaya başladı ve öğle
vakti âdetâ geceye döndü. Sanki semâvî bir âfet geliyordu. Hâmid Bey
kararsız b^r halde otururken: “Ho-
‫ﺣﺈ;ﻷح‬
‫ ا‬: ‫ ﺀ ﺋ ﺔ ة‬٠ ..
‫ﺋ ﻔﻨ ﻘ ﻘﺎ‬
Res‫؛‬m:2- Hâmid Bey'in ugur'a ithafli fotoğrafı (1968)
34 1
cani’ teşrifiniz mecbûrt olarak uzayac.ğa benzer. Size İşte kalem, kağıd..
M.UĞUR DERMAN
Kadîm anlayışa gOre bir icâzetnâme sâhibî olamayan Hâmid Bey, kendisini Istanbul'un hat câmiasma kabul ettirdikten sonra bu noksanım kendince şöyle telafl cihetine gitmişti: Sâdece bir meşk alabildiği hocası Nazif Bey'in celi sülüs ve
celi nesihle yazılmış kıt'a şeklindeki bir levhasını (Resim: 7) — icâzetnâmelerde
yapıldığı gibi gOz ve el kudretiyle— aynen taklid etmiş; aslında hocasının yazması
gereken izin cümlesi yerine de, Nazif Bey'in talebesi olduğunu belirten bir İfâdeyle kendi imzâsını koymuştu (Resim: 8) ve bu yazısı İ‫ ؟‬in de: “Benim icazetnamem
makâmtndadtr” derdi.
Resim:6_ tik c e li s ü l ü s yazılarından Hâmld imzâlı latif bir örnek (1334/1916)
Hâmid Bey Hattat Arif Hikmet Bey’in I914'de kurduğu “Yazı Yurdu” isimli
mUesseseyi, onun I918'de vefâtı üzerine devralmış, ayni zamanda bu zâtın dul
kalan hanımıyla da evlenmiştir. İşte bu müessese, Hâmid Bey'in askerî vazifesinden istifa ettiği sırada kurduğu “H a l t Hâmid Yazı Yurdu” nun esâsı niteliğindedir. Arşivimizdeki — o tarihlere âit olduğu anlaşılan— bir teslimat makbuzunda
iki parçayı birbirinden ayıran dikine celi divânî satırda “Merhum Hattat A rif Hikmet Yazı Yurdu Müessesesi” cümlesiyle bu keyfiyet belirtilmektedir (Resim: 9).
Ayni makbuzun sağ tarafinda hüsn-i hatla basılmış olan “Hattat Hâmid Yazı Yurdu Matbaa ve San’athânesi” ve altmda 0 devrin modasıyla Fransız İmlâsına uyularak “Hamid Yazt Yourdou” ifadesi yer almaktadır. Adres İçin de yine her iki lisan
kııllanılmışır. Hâmid Bey sipariş edilen kitap başlığı, kartvizit ve fantezi yazıların
(Resim: 10) yanisira, burada hat san'ati sınırları İçinde Ornek teşkil edecek eserler
de vermeye başladı (Resim: 11). Kartvizit ve kitap başlıkları yazmak 0 devirde
çok makbul bir meslek olduğundan, Hâmid Bey’den başka Hacı Nuri Korman
(1868-1951), Halim özyazıcı (1898-1964), Mâcid Ayral (1891-1961) gibi bu piyasanm mûteber Ustadlarmın da harf inkılâbı Oncesi Cağalûğlu'da yazıhanesi buIlınmaktaydı. Bunun dışında üsküplü Halil (? - ?) gibi Bâbıâü'nin İhtiyâcını karŞilayan ikinci deredece yazıcılar da mevcuddu (Resim: 12). Fakat 1928'deki harf
İnkılâbından sonra hepsinin başka mesleklere geçmesine mukabil, Hâmid Bey
‫ إ‬37
HATTAT H A M I D
aytaç
(Am
i d
!)
rake‫ ؛‬İsmail Hakk، Bey (Resim: 4, 1873-1946), talik ve celi ta lik k Hulûsi Efendi
(1869-1940) gibi muallimlerinden -d e v a m lı meşk degil de— müzâkere yoluyla
faydalandığım kendisi anlatırdı. Bir de Necmeddin Hoca'dan bahis açıldığında
sö‫ ؟‬b i ‫ ؟‬.Y. “Bana Hoca tun iki büyük iyiliği vardrr. Birincisi, Şevki Efendi'nin
( \ ‫ ؟‬2 ‫ ؟‬-1 ?‫ ؛‬bir sulus-nesih murakkaasmi istifade etmek İçin satin almama İmkân
bahşetti. Eakat astl mtthimmi. Sdmi Efendinin (
\ 2 Yeni cam i Sebfti üstünde bulanan kitabesinin kendisinde mevcud alt kaliplanm emaneten verdi ve celi
sülüs hattm m inceliklerini doğrusu 0 kalıplardan kazandım. Hasılı, Necmeddin
Efendi benim hocam değildi ama, celi sülüsü öğrenmem onun sayesindedir”.
‫ﺍﻟ ﻮ‬
‫ﺍ‬
١
١
١
‫؟\ﺍ‬.!\‫ ﻵ‬١‫ﺍ‬
Resim:4- Hazin bir hâtıra: Hâmid Bey, Tuğrakeş Ismâü Hakki Bey'‫ ؛‬hastalığı sırasında ziyaret ederken (1946)
Asil ismi Şeyh MUsa Azmi olan (böyle İmzaladığı bir Sultan Reşad tuğrası Resim:
5'ded‫؛‬r) san'atkârımız, resmî vazifesi dolayisiyle müsteâr (İğreti) nâm kidlanarak piyasaya yazmak mecburiyetinde
kalmıştır (Resim: 6). Seçtiği Hâmid ile asil adi olan Azmi araSinda şöyle bir bag kurardı: “Azmi ismiyle, azmedip hath öğrendim ‫ ؛‬neticesine hamdederek,
Hâmid adim aidim” (yeri gelinişken, Şeyh Mûsâ Azmi isminin Diyâr-ı Bekr'de mâruf bir
yatırdan kaynaklandığım, hattâ
halk arasında bozulmuş olarak
Şeyhmus'Un daha da yaygın
kullanddigmihatnlatmaliyim).
36
••
. . . . . . . . . . . . . . . .
M.UĞUR DERMAN
‫ﻣﻠﺪ‬
‫ﺟﻠﺪ‬
)/*
............................................‫ا_س‬
I
YAZI Y 0R D .U
........................................
........
‫ى‬٠‫س‬
...............‫دﺋﺾ‬٢ ‫أ ﺑ ﺲ‬
٠‫ ﺑﻤﻮل‬...:......................‫روش‬
‫ﻟﺒﻰ"ادﺀﻳﻰ‬
‫ذ ى‬.‫ﺑﺮﺷﺎر‬
:‫*ل‬
‫ﻵﺑﻠﻰ‬٠
..........................
‫ ا‬4‫ﺑﻞ‬
Rue Bibi AH. 109 - té lé . St. 1
:
h n ‫ — ﺳ ﺮ ﻫﺎ ا ت ; د‬١٠١ - ‫ ﻻ ﻟ ﺲ‬١, vV
Resim:9- Hattat Hâmid Yazı Yurdu'nun bir makbuzu
daha askeriyedeyken Birinci Cihan Harbi ‫؟؛‬inde bir yıl vazifeli olarak kaldığı Almanya'da öğrenmiş olduğu ‫ ؛‬inkograflık, kabartma etiket v.b. gibi matbaacılıkla
ilgili yan sanâyi sâyesinde hemen o yola kaymış ve böylece Bâbıâü’den kopmamıştır. Harflerin değişmesi sırasında dağıttığı mektup tarzındaki bir ilânı nazarİarınıza sunuyorum (Resim: 13):
ResimilO- Hâmid Bey'in şekerlik biçiminde "Hasan-HUseyin" fantezisi
I
HATTAT HÂMİ D
38
aytaç
(Am
i d
!)
M.UĞUR DERMAN
jß ^ J .
‫■ >اا‬٠‫ ﻳﻢ‬:,JJ
‫ ﻳ ﺚ‬٠‫ﻧﻢ‬:‫ﺳﻠﻞ أﻟﻲ ر ن‬٠٠‫ﻟﺮد‬٠‫ورئﺀوﺳﻴﻢدﺳﺮى‬٤٠
‫ د ي‬، ٥ ۶ ٩ ‫صو ﻟ ﻪ‬٠‫ ع‬٠‫ ﻳﺒﻴﻲ ﺳ ﻴ ﺎ‬٠٠‫ت دﻟﻐﺎئ‬،>
- '
; ٠‫راي‬٠; ‫ر ﻛﺸﻌﻢﺀ ر ر‬.‫ﺷﺘﻤﺮ ي‬٠‫م‬.‫ ﻹ‬،‫ت‬٠‫ذ‬...‫ ; ؟ دﻧﻞ‬٠،، ‫ رش‬٠٠';/ ‫د ؛ أك ر ك‬
٠‫را ب ا > أ‬
V
، ‫زﻧ ﺪ ق‬
;.‫ ي‬: ‫ي‬
٠‫ئ‬٠ ‫ أ ﺳ ﺰ ئ ﺀ ا ز > ا‬. ' ‫ ﻻ ﻳ ﺰ ز ر س‬, ‫ ر ب‬. ‫ ر د‬،.‫اﺀرل‬.
4 ^ ‫ر س‬.‫ م‬٧‫ د ل ' ﻫ ﺮ‬، / ٩ '‫ﻳ ﺪ ر م; ىاﻳ ﺲ‬% ‫ ؛ا ﻋ ﺶ‬-‫ ﺑ ﺴ ﺐ‬٤‫'ا‬.‫;درﺿﻞ‬
:‫؛‬.٠
‫ا‬:‫ب‬.‫ﺻﺒﻞ‬٠
':‫ص‬
"
<
‫«ﺑﺎ‬-’‫ﻣﻴﺒﺴﻤﻤﺎﺑﻠﺐ‬.‫ﻋﻰرس‬،..‫ﺳﺪﻫﻲ‬، ‫ﺳﻠﻢ‬١‫ش‬،‫ﺀد‬.‫ﻟﺪﺳﺎ‬:
‫ ع‬٠ ‫ ﺀ ذ‬٠‫ س ر د ﻟﻒ ي‬٠‫ ر_ا‬، ‫ يﺀﻳﻊ ع ﺳ ﻞ‬،> ‫ ﺀ'ؤ ﺑﻌ ﺐ‬٠
« ٠‫اف‬
Resim:13_ Hamid Bey'in harf İnkılabı sırasında dağıttığı ihn
HATTAT HÂMtD
Etiket. Matbaa ve Tabeia Imdldtbdnesi
HATTAT
Istanbul, Bâbıâli Caddesi, numero 119
h m .
Telefon: Istanbul, 1634
Muhterem Efendim,
Onbeş ‫ ؛‬ewedert beti yapttgt işietie bütün e bab beddyi'i memnun etmekle iftibâr edenmtiessesemiz.
YENlHARFLERLE
‫ ؟‬itin‫ ؟‬ve kristalden levba ve çinko tabelalar imal, EH SON SİSTEM ETlKET MAKlNESTnde devdİT-i Tesmiye ve müessesdta ve bankalara, eczdbdnelere, Itriydt ve
müskirdt fabrikalarına mabsus ber nevi' renkte ştk ve zarif kabartma etiket ve rozet1er tab' eder; kabartma preslerinde; En son modaya muvdfik kabartma kart ds vizit,
ticdri ve busbsi kabartma mektupluklar, monogram kabartma markalar ve sdir düz
tabiTarla, çinkograf ktsmrndabaşbk damga, soguk dantga, çinkograf klişe, mühürler
ve mekdtib ve müessesdta mabsus ber nevi’ nrineli ve minesiz markalar, çelik klişeler
bakk ve madeni etiket imdi eylediği gibi, meslekimiz ddbilinde bulunan bütün siparişlerinizi ezber-cibet emsdlinefdikbir derece-i mükemmeliyet ve nefdsette yapmaga
dmddedir. Talep vukûunda derbdl cevap verdir, nümüneler takdim edilir. Eer-vecb-i
٢ -١
41
HATTAT HAMI D
‫ﺀ ذ ﻏ ﻬﺌ ﺴﺘ ﺴ ﺬ ﻳﻨ ﺸﺒﻠﻴﺬ‬
a t t a
‫؟‬
(ÂMİDI)
HATTAT HAMIT‫ ﺀ س‬٠‫ا؛ع‬
R esim li- Hâmid Bey'in enfes bir istife (1341/1923). Sonradan bunu kendi matbaasında bastırmıştır
Res‫؛‬m:12- 1930'larda hattatların topluca fotografe. Oturanlar: (soldan) Necmeddin Okyay, Kâmil Akdik,
îsmâil Hakki Altunbezer; ayaktakiler: (soldan) Hâmid Aytaç, üsküplü Halil, Halim özyazıcı
40
M. UĞ UR DERMAN
gözlerimi kapadım, dalmışım. Beyne’n-nevm ve’l-yakaza (uykuyla uyanıklık arasm) bütün istif özüwün önünden geçti, lim -eiifler ortada yeTİni bulmuştu. Heyetanla uyamp lambayı yaktım ve istifi tamamladım, kapının üstüne taşa bakkolundu
(Resim: 18). Daha sortra, ay„» ı's‫»؛‬y levha olarak da birkaçfarklt eh'âdâa yazdım ”
‫ﻵﺓ‬
٤
.‫ﻪ‬
‫ﺳ‬
‫د‬
Resim:!5- Aytaç'ın Şişli Camii'ndeki taşa mahkûk c e li s ü l ü s yazılarından
Hâmid Bey'in her hat nev'inden behresi olmakla beraber, celi sülüsü herhalde
bir başka türlü sever, tevkir ederdi. Bu hususta tâkîb ettiği yol, Râkım (17571826) ve Sâmi efendilerinkiydi, onları dâima hürmet ve rahmetle anardı. Râkım’ın Nusretiye Câmii'ndeki "Amme” kuşağım -karşısında saatlerce oturup—
takriben 5 cm. eninde bir kağıda kurşun kalemle resmetmişti. Birkaç metre
uzunluğundaki bu ince kuşak tomarı bir gün açtığında hayranlıkla ziyâret etmiştim. Bu kuşağın — satranç usûlüyle büyütülerek- aydınger kâğıdına İtinâ ile yazılmış ve sonra iğnelenmiş kalıbını da, üstad gâliba ayni gün göstermişti. Kendisi, siparişler karşısında — zaman fiıkarâhgmdan olacak— yeni bir terkib arayışından ziyâde eski bir üstâdm istifini aynen uygulamayı tercih ederdi. Tabii şahsına
mahsus istif örnekleri de çoktur, İşte bunlardan biri: “insanların hayırlısı, »'„‫««؟‬lara faydalı olandır” hadisi (Resim: 19), burada yerine öyle oturtulmuş ki, lıayıi'la
fayda arasındaki eşitlik bir terâzi hassasiyetiyle göze hitâb ediyor. (Resim: 2٥)deki
43
HAT TAT H A M I D AYTA‫؟‬
(Am
i d
!)
٠
ma T‫؛؛‬z ihtiyâcütınızı te’mine ma’tû f sakatimizdeki ktymet ü necasetinim keiime ve
satırlardan ziydde iutCedeceğiniz işieTİe tahakkuk etmesini, teşebbüsümün ciddiyetine dabayakışır bulanlardan oldugum i‫ ؟‬ün ktymetdar siparişlerinize intizaren samimi hürmetlerimin kabûlünü rica ederim efendim.
Resim: 14- Hâmid Aytaç’ın 1358‫ ر‬193‫ ﺟ ﻼ و‬Muhsin Demironat’ı tebrik İçin yazdığı c e li s ü l ü s ayet
(sonradan Çiçek Derman tarafından bezenmiştir.)
Dikkat buyrulursa; bu İlânda — devrin iktizâsınca- hüsn-i hatla alâkalı hi‫؟‬
bir İmâda bulunulmamış. Zâten 1930-40 1ı yıllarda Hâmid Bey'in hat san'atma
kazandırdıkları de sınırlıdır. Meğer ki, koleksiyoncular harf İnkılâbından ‫ ؟‬ekine
‫؟‬ekine bir yazı siparişinde bulunacak veya kendisi bir sevdiğine "mubâreke” kasdi
ile hediye edecek... İşte bunlardan birini, 1939 da gen‫ ؟‬müzehhip Muhsin Demironat'a evlenme hediyesi olarak yazdığı âyeti görüyorsunuz (Resim: 14). Yine 0
devirde Hâmid Bey'e san'atını unutturmamak İ‫ ؟‬in gayret-i diniye ile levha yazdıran zevât — bunlar arasında Topbaş ve Akosman aileleri başta gelil"— da çıkmıştir. Fakat 1945'den sonrası İ‫ ؟‬in taşa mahkûk kalıcı eserleri arasında, önce Şişli
Câmii'ndeki yazılan hatırlanacaktır. (Resim: 15 ve 16) Hele kapı üstündeki müselles biçimli tniisennâ celi sülüs istifi yazış hikâyesini kendisi şöyle anlatırdı: “Câmttn mimari Vasfı Bey (Egeli, 1 0 - 1 9 6 2 ), cümle kaptsma konulacak ayetin Tophane’âe Kılı‫ ؟‬Ali Paşa camii kaçışındaki Demircikulu Yusuf Efendi'nin (1514-1611)
yazısı gibi ( R É Y . Y7 müselles biçiminde ve müsennd olarak yazılmasını istedi.
Onun tesirinde kalmamak İçin bilhassa gidip bakmadım ve yapacağım istifi önce
kurşun kalemle tasarladım. Kamış kalemle yazmaya başladığımda, Iftm-elifleri yerleştiremedim. Yorgunluk duyunca ışığı söndürdüm. Oturduğum yerde ellerim kenetli.
١
42
sonra, eski titizliğini yavaş
yavaş kaybetm e yolu n a
girdi. Buna senelerin inzim âm ı, ayrıca öm rü nü n
sonuna yaklaştıkça Sihhatinin de bozulması ile artik san'atmdan ziyâde cüzdamna katkıda bulunan
eserler verm eye başladı.
Onun gençliğinden beri
hüsn-i hatda en belirgin
vasfi olan keskin ve pürüzsüz harfler, yerini bu vasfi
taşım ayanlara b ıraktı.
Hayatinin son devresinde
— başında beklenilerek—
n efeslçnm esine bile hak
tan ın m ad an
alelacele
yazdırılıp devletçe birkaç
kere b astırılan "Kirk
Hadis" kitabi da — yazık
k i— bu cü m led en d ir.
Ta’lîk hattında da ew elce
Sâmi ve Hulûsi efendilerin
yo lu n u tâkib ediyorken
Resim: 18- Hâmid Beyin Şİ'‫؛‬İİ Câmii kapısındaki
elu tesm ü sen n â istifl
45
HATTAT H Â M I D
atta
‫؟‬
(Am
i d
!)
Res‫؛‬m:16- Şişli Camii, son cemaat mahallinin pencere alınlıklarındaki Ihlas sûresi.
celi sülüs terkip ise ÇırçırJı Ali Efendi’nin (? - 1902) daha önce tertiplediği bir istifin ilhâmıdır.
Hâmid Bey'in meslek hayati —
kuş b ak ışıyla— g ö zlen irse,
1918’den Jtibarên fırtına gibi
girdiği Bâbıâli'de, hüsn-i hatta
60 yıldan fazla h izm et ettigi
anlaşılır. I928'de kendi elinde
olm ayan seb ep lerle kararan
san'at hayati, 1950'lere yaklaşırken, yine yavaş yavaş ışımağa
başlamış, ancak bu hayatin en
kudretli yıllarında bile geçim
derdiyle sıksık karşılaşmıştır. Bir
san'atm gerilem em esi, lıattâ
ilerlemesi, san'atkârlar arasında
tatil bir rekabetin oluşmasıyla
gerçekleşir. Hâmid Bey de, bu
sâhadaki yegâne rakibi Halim
E fen d in in vefatından (1964)
M.UĞUR DERMAN
Halim'in rtk’a hocası olmuş ve onu bu
yola teşvîk etmiştir. Ancak 1940'İ1 yılİarın sonuna dogru - g â lib a 'bir câmiin yazılarındaki maddi anlaşmazlık yiizünden— aralarına soğukluk girmiş,
görüşm ez olm uşlar. Bizlei" bu hali
İşitir, fakat sinnimiz icâbı, izâlesi İçin
teşebbüste bulunamazdık. Derken 14
Ağustos 1964 günü Istanbul' Univers‫؛‬tesi merkez binâsmdaki Tip Tarihi ve
Deontoloji EnstittisU'ne, oranm müdürü olan Dr. Süheyl Unver'i (18981986) ziyâret İçin Hâmid Bey gelmişti.
Bu satırların yazan da orada bulunuyordum . Musâhabe esnâsm da kapı
açıldı, birden Halim Uzyazıcı'nın başı
göründü. Fakat kendisi Hâmid Bey'in
orada bulunduğunu farkedince kaplan
hemen çekip kapadı. Anlaşılan dışarda
nefsiyle kısa bir muhasebe yaptı ki, ka- Resim: 21- Hâmid Akaçtan bir mâil taVftkit’a
pı tekrar açıldı ve İçeri giren Halim
Hoca doğruca Hâmid Bey'in elini öpmek teşebbüsünde bulundu. Hâmid
Bey de ona sarıldı, kucaklaştılar. Aradaki buzlar şükür ki erimişti. Birbirlerinin
hatırını sordular, Süheyl Hoca'nm resim çektirilmesi teklifini ikisi de memnûniyetle kabul ettiler (Resim: 26). Fakat henüz biri diğerine yanaşacak kadar
yakınlık doğmamıştı. Topluca çektirilen
resimlerde mühim şahsiyetlerin ortada
bulundurulmaları töre halini almışken,
bu resimde Ustadlar iki tarafta kaldı: İşte Uğur Derman’ın yaşına, başına ve
mevkiine bakmadan ortada oturuşu. Resim: 22“ C e l t m u h a k k a k - c e l î s ü l ü s hattı ile Hâmid
onların arasında bir lehim oluşturmak
Bey’in kaleminden nazar âyeti
gayretindendir! Ayrılırken iki tistad, 10
Eylül
ve ayni yerde bir araya gelmek hususunda sözleştiler ve 0
gün Halim Hoca’yi son görüşümüz oldu. Zira, on gün sonra geçirdiği bir trafik
47
HATTAT H A M I D
aytaç
Resim: 20- ‫ ؟‬:ifîJı Ali Efendinin istifinin ilhâmiyle
Hâmid AytaçTn bir levhası
‫ ﺍﻉ‬k a i a f .
(Am
i d
!)
(Resim: 21), son yıllarinda Jran havasında
farklı bir talik anlayışına yöneldi. Bu konuda
belki de cehaletin arttıgını düşünerek, anılan
yazı nev'inde — aslında
konulm ayan— hareke
işaretlerin i de zaman
zaman kullanmaya başİadı. C eli siiliisde ise
"Sâmi üslûbu”nu öm rünce benimseyen Hâmid Bey’in, I978'de bir
"Hocam, neden 'Allah' lajzft-l celalinin Ihm'dan he hanesine gidişini — sam i ejendi'den ayrılarak— eski yazdıklarınıza göre kalınlaştırmaya ve sığlaştirmaya başladınız‫ " ؟‬S l i m • . "Sâmi'ninkinibegenmiyorum, bııyaçtıgım dahahoşuma gidiyor” cevabıyla karşılamasını, altmış yılı aşkın san'at hayatinin sonunda,
birikiminin bıkıp usanışı olarak yorumlayabilirim!.. Ben o İntibâı uyandıracak
örneklerinden göstermek istemiyorum. (Resim: 22) de yine enfes bir eseriyle karşıkarşıyasmız.
Hâmid Bey, İslâm Peygamberi'nin hârici ve ahlâkî vâsıflarını anlatan ve hilyei nebevi / hilye-i saadet olarak adlandırılan levhalardan da bir hayli yazmıştır. 0‫ ؟‬gu kere siilüs-nesih veya muhakkak-siiliis-nesih hatları ile yazılan bu levhalardan
kendisinin iki eserini görüyorsunuz. Tezhipleri de devrinin mtistesnâ san'atkân
Rikkat Kunt (1903-1986) merhumeye aittir (Resim: 23 ve 24). Daha seyrek rastlanan levhalardan, ta’lîk hattı ile yazılmış iki de hilyesi mevcuttur. Yesârizâde
Mustafa izzet Efendi (? - 1849) yolunda yazdığı bu hilyelerden birisi merhum
Muhsin Demironat (1907-1983), diğeri Kerim Silivrili (1921) beyler tarafindan
tezhiplenmiştir. ilkinin aslını ,1956'dan itibâren Dervişzâde Hasan Fehmi (Enata)
Koleksiyonu'nda görür ve bakmaya doyamazdim. Birka‫ ؟‬yıl sonra tanıştığımız
zaman, sıksık seyrettiğim bu ta’lîk hilyenin lupla büyüterek bakmakla bile bir kusurunun görülmediğini, mükemmeliyetine hayran kaldığımı îlstâd'a söyledim.
(
ve “Yahu, ben onun tashihini büyüteçle ikibuçukytlda bitirdim, tabiî ki kusur bulamazsın!” dedi. Anlaşılan, ince tashih kalemtraşıyla ve sabırla bu
şâheseri ortaya çıkartmıştı. Onun benzeri olan diğer hilyenin sadece fotografim
gördüm ki, burada karşılaşacağınız (Resim: 25) İşte odur.
Şimdi sizlere sunacağım resmin ayrı bir hâtırası vardır: Hâmid Bey İstanbul’a
geldiği ilk yıllarda geçimini temin İçin bâzı husUsi mekteplerde muallimlikte bulunurken, I910'da da Gülşen-i Maârif Mektebi'nde — geleceğin büyük hattatı
‫ ﻡ‬١‫ﺓ‬¥‫ﺍﺻﻌﺎ‬
46
M.UĞUR DERMAN
kazası neticesi, 30.9.1964’de vefat etti. 2.10.1964 günü Kozlu Mezarlığı'na defiledilirken Hâmid Bey de ‫ ؟‬ok müteessir ve müt.eêlim bir ‫ ؟‬ehreyle oradaydı.. Gelin
âe “Encam yine bak olur bu tenler. Bilmem niye kibr eder, edenleri" (= 0
bu bedenler yine toprağa dönüşürler; 0 halde büyüklük gösterme ‫ ؟‬abasında
olanlar ni‫ ؟‬in böyle davranıyor?) beytini hatırlamayın.
Yine Halim özyazıcı'nın vefatından sonra Hâmid Bey - h i ‫ ؟‬hesâbmda olmayan— bir vecibeyle karşılaştı. Hat tâlimi — bugünkü deyişle: öğretimi— ile 0 yaşına kadar uğraşmadığı cihetie, doğrusu bu İşte zorlandı. Çünkü klâsik mânâsıyla
kendisi taalltim (öğrenim) görmediği, olağanüstü kabiliyetiyle bunu hallettiği
İ‫ ؟‬in,
m üracaat
edenlere — ge‫ ؟‬im
derdi yüzünden—
ayıracak zam anı
bulamadı, ü stelik
yeni neslin hüsn-i
hatta meraki, eski
ara nesle göre artmaya b aşlam ıştı
(H alb uk i H alim
Hoca Akademi'de
ilgisizlikten yakınir; m îm âri talebes'ine: “Yahu eli- Res‫؛‬m: 26- Hâm‫؛‬d Bey, Halim ûzyazıcı ve Uğur Derman ile... (14. 8. 1964)
١
‫ﻫﺔﺍﺍﺃ ﺓ‬
niz kaleme, ‫ ؟‬izgiye ahşkın; gelin de şurada hat öğreteyim" diye adeta yalvar«, ama
karşısında muhatap bulamazdı). Bu sebeple 1970’İİ yıllarda — hat geleneğinde
yeri olmadığı halde— öğrencilerinden âdetâ İşgâliye resmi gibi ders ücreti taleb
etmeye başladı. Kabiliyetli olanları bundan m uaf tuttuğunu tahmin ediyorum.
Hele hastalıklarla güreştiği ilerleyen yaşlarında, kendisinden meşk görmeden icâzet almak İ‫ ؟‬in müracaat eden bâzı ham-ervah kişiler, bu hususta Hâmid Bey'i
olabildiğince istismâr ettiler. Bunları anlatışım Hazret'‫ — ؛‬hâşâ— takbih değil, ibrâ etmek ‫؟؛‬indir. Çünkü, İşin günâhı 0 hâle sebebiyet verenlerdedir.
“Birhakikat kalmasrn, alemde Allahrm, nihan"
1979 yılında bir kış günü ziyâretine gittim. Âdi bir gaz — sobası değil— ocağı
ile soğuk yazıhanesini ısıtmağa çalışıyordu, üstelik geceleri de orada bir portatif
ranzaya kıvrılıp yatıyordu. Kesif gaz kokusundan daha ziyâde, doksanına merdiven dayamış olan bu hat pirinin ‫؟؛‬inde bulunduğu şu garip ahvâl gözlerimi ya. "Sizin gibi bir sarfatkârm ömrünü bu halde sürdürmeye hakki olmamalı‫" ؛‬
dedim, o da ‫ ؟‬ok hislendi, bakışları nemlendi. Yanından çıktıktan sonra ne yapabileceğimi düşündüm ve Dârülaceze’nin o sırada müdürü olan feziletli Hilmi Şe-
‫ﻟﺔﻹ‬١‫ﺍﺓ‬
51
Resim: 25- Hâmid Be^in ‫؛‬.'/‫؛‬fchifyesi (1368/1950. tezhibi: Kerim Siiivrili)
M.UĞURDERMAN
Resim: 29- Hâmid Bey filminin ‫؟‬ekildiği gün son imzâsını atarken...
Resim30 ‫؛‬- Ayni imzanın devamı...
53
HATTAT H ÄM ( D ATTA‫؟‬
( Am
i d
‫)؛‬
ner dostuma derhâl telefon ederek,
Hâmid Bey’in yaşadığı mezbeleden
kurtarılması ve bu
şefkat yuvasında
misâfir olunm ası
ricâsm da bulundum . “K im seye
ya p ılm a ya n bir
m uam eleyi yapartm. ü stâ d ’a ayn
bir oda tahsis edeTek, mesleki edevdResim: 27- Hâmid Bey yazıhanesinde (Mayıs 1979)
tm a da bir köşe
açarım, istediği gibi yazmaya devam eder‫ ؛‬üstelik kazana da ödrdlaceze.yi biç ilgilendirmez” dedi. Sevinçle Reşidefendi hanına koştum. Konuştuklarımızı anlattıgım Hâmid Bey aglarnaga başladı, sesi titreyerek vakit geçirmeden hazırlanacağım söyledi ve eminim ki, 0 gün beni daha bir başka sevdi! Fakat günler geçiyor,
Hilmi Bey Hâmid Hoca İçin tedârik ettiği odamn encâmını soruyor: Hazret'tense
— sözünün h ilâ fın a - hiç ses yok! Kalktım yine o derbeder mekânına (Resim:
Resim: 2 8 - Hâmid Bey filminin çekildiği gün Uğur ile...
52
M.UĞUR DERMAN
۶
Yazılmış almnaher neyse 'lln, reddi nakabtl,
Hüner, bu defteri ümül-l ömrü boşta dürmektir.
Musaddakdtr bu î’lâm, tâ ezelden mühr-i hikmetle,
Clbftua gelmeden mabsad, bu tatbikat görmektir.
(‫ ؛‬Yapacakların her neyse alnma yazılmıştır, reddi kabil değildir. Hüner, ömrünce işlediklerinin defterini h .şca kapamaktır. İlâhi adaletin şu karârı, hikmet
mührü ile tâ başından tasdiklenmiştir: Cihâna gelişin, bu uygulamaları görmek
maksadıyladır.)
Hâmid Bey gibi, tatbikatı hüsn-i hat penceresinden görüp yaşamışlara ne
mudu!
55
HATTAT H A M I ,
aytaç
,
Hilmi Bey Hâmid Hoca İçin tedârik ettiği odanm encâmjm soruyor; Hazret’tense
— sözünün hilâfına— hi‫ ؟‬ses yok! Kalktım yine 0 derbeder mekânına (Resim:
27) gittim, hiçbir şey olmamı? gibi bana: “Efendim, ben gitmekten vazgeçtim” demex mi?. “A hocam, sizin İçin oda hazırlandı ve kaç gündür bekletiyorlar. Vazgeçtiginizi olsun, bildirseniz olmaz mıydı?” dedim. Cevap yok! Sonradan anlaşıldı ki,
bir takım esâfîl: "Hoca, orada senin param elinden alırlar" diye adamm akima
girmişler. Yazık ki, âhır-i ömründe huzûrla geçirebileceği birkaç yıldan onu mahrum bıraktılar. “Biz de doksanımıza gelsek, kimbilir «e hallere gireriz?” düşüncesiyle, ben de infialimi siir'atle körelttim.
Lâkin aradan iki yıl geçince, bu defa Hâmid Bey'in fakire hayli gücendiğini, hattâ
"O, benim düşmanımmış!” cümlesiye andığını öğrendim, ‫ ؟‬ok şaşırdım ve bu haberi
getirenlerden tahkik ettim: Efendim, İslâm Tarih San'at ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA)'nin 1981 şnhnda neşrettiği tanıtım broşürünün ilk sabasına konulacak
Besmele İçin fikrim sorulduğunda, aklima 0 anda Halim Hoca'nm tuğra şeklindeki
eseri geldi, fotografim verdim ve öylece basildi. Hâmid Bey İşte bunu görüp de: "Benitn çektiğim tuğra dururken niye bu konulmuş, kimin İŞİ?”deyince, İsmi-i I r à n e m i
gammazlamışlar; 0 da hemen harp İlân etmiş! Karşılaştığımızdaki ters muâmelesinden İşin vehâmetini İdrâk ve bu hususta hiç bir suiniyetim bulunmadığım İfâde ettim, ama yumuşatamadım, ‫ ؟‬ünkü bunlar, "damar sertliği" denilen illetin ileri yaşlarda getirdiği düşünce ve davranış sertlUderiydi! Nihayet, vefatından dört-beş ay evvel IRCICAda filmi çekileceği gün, son kozumu kullandım: “Hocam, Halim Efendilden siz daimdi 'Ben yetiştirdim, benim eserim' diye bahsedesiniz. Eserinizin bir giizel eserini kullanmamdan dolayı daha çok iftihar duymamz, onun görülmesinden sevinmeniz gerekmez mi?” deyiverdim. Eh, bu hakkaniyetli tesbit sonunda “afv-i Hamidâne” ye nâil olduk ve 0 hâl üzere birlikte son fotografimizi da aldırdık (Resim:
28). Ayni gün Hâmid Bey ömrünün nihâî imzâsını atorken ben de bir hayli resmini
çekmiştim. Onlardan ikisini buraya sıralayacağım (Resim: 29 ve 30). İşte bu'da
üstâd'ın kubbe yazılarından biri: Fındıklı Molla ‫ ؟‬elebi Câmü'nden (Resim: 31) ...
Hâmid Bey'in son yıllan, hemşehrisi olan Süleyman Nazif'in (1870-1927) vefâtı dolayısiyle Müderris Ferid Kam'ın (1864-1944) söylediği şu kıt'ayı hatırlatır:
SağVığında nice ehl-i hünerin
Bir tutam tuz bile yoktur aşına.
Öldürüp evvel onu açlıktan.
Sonra bir türbe dikerler başına.
Alâkasız; mâzisine, mâzi temsilcilerine İâkayd kimselerden Hâmid Aytaç İçin
de ne beklenirdi ki? üstelik, başına — türbeden geçtim— bir taş bile dikilemedi.
Mâruzâtımı Hâmid Bey tarafindan celi ta‘l î k yazılıp Rikkat Hanım'ın fırçasıyla
bezenmiş olan, Ustâd'ın dostlarından Neyzen Tevfik Kolaylı'nm (1879-1953) şu
kıt’asını okuyarak bitiriyorum (Resim: 32)
54
FUAT BAŞAR
Turan Sevgili- Çimdi son sözü hattat ve ebru ustası, merhum Hamid beyin
öğrencilerinden Fuat Başar beye veriyorum.
Fuat Başar- Merhum Hamid-i Amid'inin, Diyarbakir'li Hamid'in aziz hemşehrileri. Sevgili oturum arkadaşlarım. Yazıya 1976 yıllarında Hamid beyle başladim. O yıllarda Hamid bey hakkında ‫ ؟‬ok şeyler duyardım. Kaldığı odanın bulundugu İş hani bir mtisliimamn elinde, Hamid bey orada para vermeden oturuyor.
Bunu boya almak İ‫ ؟‬in gittiğim Erzurum'da bir nalbur nakletti bana. Bu İşin hakikatını bilemiyorum. Kaldığı hanin sahibi bir müslUman. Bundan para almadan
idare ettirerek ömrünün sonuna kadar burada yaz-‫؛؟‬z diyor. Aradan bir zaman
geçiyor hanin sahibi ahirete göçtükten sonra burayı bir ermeni satin alıyor. Hamid bey ayakkabılarım boyatırken hanin yeni sahibi olan Ermeni geliyor, Hamid
sen misin diyor. Benim diyor. Burayı ben satin aidim, şimdi benim buradan ‫ ؟‬ikacaksm diyor. Şöyle bir yan gözle bakıyor. Aynen onun tabiri: "Mülk Allah'ındır
senin değil" diyor, ü ‫ ؟‬gün sonra Ermeni ölüyor. Bir mtislüman satin alıyor. Bu
hadise kendisine nakledilince hanin yeni sahibi Hamid bey ölünceye kadar orada
devam et diyor. Kendisine yetiştiğimiz Reşidefendi hanında uzun yıllar hüsn-i
hatta hizmet etti. Cenabı Hak gani gani rahmet etsin. Once kendisinden mektupla derse başladık. 0 zamanlar, Allah tuttuğunu kolay getirsin. Uğur ağabeyimizin
teşvikleriyle, destekleriyle yazıya başlamışız. Bir yandan ebru sanatına sevdalanmışız. Hamid beye mektupla devam ediyoruz, bir müddet sonra İstanbul'a geldik
hizmetinde bulunduk, istifede ettik. 0 arada Hamid beyin öğrencisi olan birçok
arkadaşla tanıştık. Belki oturum uzadığı İ‫ ؟‬in içinizden sikilanlar olmuştur, neşelendirelim babından şunu anlatayım. Cemil Bilgi‫ ؟‬adında bir arkadaşımız şimdi
Kristal Kola'nm genel müdürlüğünü yapıyor. Yazıyı felan bıraktı ama arada bir
aşka geliyor ve yazıyor. Hamid beyin öğrencilerinden. Ayin harfinin bitişmelerini
‫؟‬alışıyorum. Hamid beye götürdüm diyor. Arada b h keyfe geldiğinde ‫ ؟‬ok da güzel nükteler yapardı diyor. Aidi bir sayfa, içerisinde bir satir ayin harflerinin birleşmelerini yazmışım. Barekallah barekallah, bu ne kadar güzel dedi; diyor bir
yandan da yan yan bakıyor ve sen bizim mesleği elimizden alacaksın diyor. Hay
barekallah maşallah bu yazı bu'kadar yazılır. Dedim hocam bunun olmayan yerleri varsa bir tarif edin de anliyayim. Aidi bir baktı baktı yazıyı aidi bir kenara attı
ve dedi ki neresi olmuş ki. o gün muzip bir günü. Şimdi rahmetlinin kendisinden ‫؟‬ok istifede eden oldu. Bugün istisnasız her Islam ülkesinden Hamid beyin
bir öğrencisi var. Bütün dünyada, özellikle Islam ülkelerinde Hamid beyi tanıyorlar. Hamid bey ‫؟‬ok ‫ ؟‬eşitli hocalardan ‫ ؟‬ok az da olsa ders almış. Fakat kendi tabiriyle mezar taşı. Rahmetlinin fotoğraf gibi bir zekası vardı, gördüğü şeyi resmeder veya yazardı, .grencilerine yazıyı gösterirken de en ‫ ؟‬ok gözünü dolduran
harfe veya birleşme neyse altına ‫؟‬ikartma yapar, bozuklarla zaten uğraşmazdı.
Çünkü kendisi de o tarzda yetişmiş. Bizim anladığımız manada müftedatı, mü57
Resim: 32- Neyzen Tevfikln Hâmid Bey hattı ile ‫ ة;ﺀﺀ‬fa';akı،'ası (tezhibi: Rikkat Kunt)
٤
(Bu sayfalarda ‫؛؟‬örülen reslwler -h a ttrla d t tm kadarıyla- merkum Adil Artkan, Hasan Ali Göksoy, Aykan Pekşen. Niyazi Saytn. Selamet Taşktn ve
wr Derman taraftndan ‫ ؟‬ekilmiştir.)
٧٤
fC ta t
H â m
( ‫؛‬t
id
a
A y ta ç
t
(Â m id î)
^ r n e k l e r i
H iis r e v S u b a ştn m Arşivinden
HATTAT H A M I D
a t t a
‫؟‬
(Am
i d
!)
rekkabat bir hocadan tamamlamış değildi. Belli bir üslup da takip etmiş değildi
fakat Hamid beyin yaratılıştan gelme sanatçı bir kişiliği vardı. Birçok üstadm yazılarını incelemiş, gecesini gündüzüne katmış. Cenabı Hak da ömrünü uzun etmiş. 80 yıla yakm bir yazı hayati sürmüştü. Hamid bey İşte demin arkadaşlarımız
da anlattı. Osmanlımn son dönemlerinden kopup Cumhuriyetin ilk dönemlerini
yaşamış fedakarlıklarla birçok öğrenciye ders vermiş, yazıyı bugünlere aktaran
köprü kişilerden birisi olmuştur. Kendisinden icazet almak nasip olduktan bir
müddet sonra bizim niyetimiz Erzurum'da kalmak, oraya hizmet etmek. Ama
yazı sevdası başa düşmüş, insani İstanbul'a cezbediyor. Gidip orada yerleştik.
Aradan zaman geçti takdir-i ilahi evlendik, bir yuva kurduk, bir oğlumuz dünyaya geldi, hlamid beyin ismini verdik oğlumuza, ‫ ؟‬imdi Allah'ın cilvesine bakin,
annesinin eski soy ismi de Aytaç. Hamid Aytaç şimdi oğlumuz olarak hocanm ismi bizim soy ismimizle birlikte yaşıyor. Konuşmamız epeyce uzadı, bizim vaktimiz daraldı, sizler de epeyce sıkıldınız, farkındayım. Hamid bey anlatmakla bitecek gibi değil, bizim sizlerden istediğimiz Hamid beye biz hocamız olarak sahip
çıkıyoruz ama sizin de hemşehriniz olarak sahip çıkmanız, onu yaşatmamzdır.
Demin temenniler bölümünde konuşuldu. Adma bir kütüphane, bir müze, bir
enstitü, üniversitelerde hakkında çalışmalar yapılmalı elbette. Bunları da sizin
adınıza temenni ediyoruz. Bizim hocamız, sizin hemşehriniz. Bundan sonraki tarihlerde Diyarbakır'dan beklediğimiz inşaallah yeni Hamid beyleri yetiştirmeniz
olacak. Cenabı Hak cümle geçmişlerinize rahmet etsin, kalanlara selametler ve
yazı sanatına hizm et etmiş olan diğer hattatlara da rahmet eylesin diyor ve
konuşmamı bir fatihayla kapatmak istiyorum. Cenabı Hak cümlenizden razı olsun.
$ )
58
Hâmid Aytaç öğrencisi Hüsrev Subaşı ‫أ‬1‫( ج‬Mart 1975)
Hâmid Aytaç merhumun: 1369/1950 tarihinde yazdığı Celi Sülüs Besmele, tezhib: Sıtkı Elçin
‫ﻟ ﻲ‬
‫|ا '‬
‫ﻵﻗ ﺞ‬
‫آ ةﺛ ﺊ'أ ) ذﻛﺎ‬
‫|‬
‫ا ﺋ ﺬ ؤ ى ة‪ ١‬ة‬
‫ﻳ‬
‫ﻫ‬
‫ة‬
‫‪,‬‬
‫؛‬
‫ﺀ‬
‫ﺔ‬
‫؛‬
‫‪٠‬ﻗ‬
‫ﻳ ﺠ ﻬﻨﺎ ذةﺋﻴﻴ ﻖ‬
‫‪,‬‬
‫ﺋ ﻞد‬
‫ئ‬
‫ﺋ‬
‫ة‬
‫ا‬
‫ﻼ |‪٠‬‬
‫‪I‬‬
‫اﻟ ﺠﻘ ﻐ ﺬ ﺷ ﻼ‬
‫ﻛ ﻘ ﺄ‬
‫ﺦ>‪-‬‬
‫ؤة'دﻵﻋﻖ‬
‫ﺟﻬ‬
‫‪İ‬‬
‫ا‬
‫ﺊ‬
‫؛ |‬
‫‪I‬‬
‫ب‬
‫ا‬
‫‪1‬‬
‫ة‪ ١‬ؤ ذ ﻛﺎ' ة‬
‫ﻪ'‬
‫‪I‬‬
‫‪-:‬‬
‫م‬
‫ا‬
‫‪.‬‬
‫\‬
‫)‪Hâmid Bey'!n orta yaşlı yıllarına ait nefis bir sülüs- nesih kıt'a (Kıyame:l-19‬‬
٠1
i
، ‫ه‬
، ‫ض‬
‫ ﳒﺮﺭ‬، ‫ﻣﺄﺫﻍ‬.‫ﺯﺉﺍ‬1‫ﺓﻡ‬٠‫ ﺧﱤ‬.
“ '
'
‫ا‬
4
٠I
٠٠‫ﻫ ﺘ ﻦ‬
. ‫> ﺑ ﻰ‬I
^‫ ل‬£ '
Hâmid Bsy'in "Sanayî-İ Nefise Mekteb-i Âlîsi müdavimlerinden Diyarbekir'li Musa Azmi,
adi alfmda açtığı yaz, evine ait 1326/1908 tarihli tabela (Ziya Aydın Koleksiyonu)
üstadın 133١8‫ ج‬/ 1‫ ج‬tarihli Nssh'i adeta Cereştirerek yazdığı Besmele
Zal Mahmut Kliiyesinde Celt Sülüs ayet. (Isrâ:14)
Orijinal! Şişli Cami'i kapı alınlığı i‫؛؟‬n yazılmış Oup. Hâmid Bey'in rüyada tamamladığım söylediği
1371/1952 tarihli meşhur Celt Sülüs Müsenna istit.
üstâd'ın 1378/1958-59 tarihli Süiüs ve Celi Sülüs Ayet kompozisyonu (Tegaabün: 1)
1374/1954-55 tarihli Celi Talik levha (Ra'd: 28)
1379/1959-60 tarihli Celi Talik Hadis-i Çerîf.
Hamid Bsy'in Av. Kemaiettin Nomer koleksiyonunda bulunan iki Ceti Talik esefi (ustte. Nahl:9٥
A!t‫؛‬a, 1374/1954 tarihli ve "Âmidî" İmzalı, Râd:28
İ Ü
""" ٠ ٠ ٠ " " ■ "" " "
*
Hâmid Beyin 1358/1339 tarihli harikulade güzellikte bir Celi Sülüs Ayet istifi (NahltlB)
_ _
Hamid Bsy'in Sülüs-Nes‫؛‬h Kıtasında Hazar Aya‫؛‬
1382/1362 tarihinde hemşehrilerinden AbdUssettar Hayati Bey İ‫؟‬in yazdığı Besmeie'si Celi Divani,
kitabesi İcâzet hattiyla Cer Sülüs Ayet (Çûrâ: 23)
"Mehmet Nazif talebelerinden
Azmi Hâmid el-Âmidî" İmzalı
nefis sülüs-Nes‫؛‬h Kıt'a
٠٠ ....:..‫ﺀ‬...‫ﺏ‬..‫>ﻩ‬:.-.٠ .‫ﺓ‬٠٠:;‫ﺓ‬
1382/1962 tarihli CelîTa'likAyet (Araf: 156)
٠
‫ﻝ‬
٠
;‫ﺐ?ﻟﻐﺎ‬
‫ﺇﺯﺀﺑ‬۶‫ﻱ‬
‫ﺭﺀﺋﺈ‬
Hâmid Bey'in Celi Talik kaleminden hemşehrisi Süleyman Nazif'e ait meşhur mısralar. 1396-1976
1369/1950 tarihli .Hâmidü'l-Âmîdî" İmzalı Celi Sülüs Besmele (İstanbul- Hat Sanatları Müzesi)
Hâmid Bey'in Celt Divanî Besmelesi
Coli Ta'iîk "Hâmid" İmzalı Besmele
1392/1972 larihli Cel‫ ؛‬Sülüs Ayet Kıt'ası (Fu٢kan:31 )
Hâmid Bey'in Talik ve Sülüs ile Alak Suresinin 1,3-5 âyetleri
lalebesi olan Fuad Baçar'ın yeniden kaleme aldığı. Hâmid Bey'e ait Celi Sülüs Kelime-i Şahadet
Eyüp Bahariye Mevlevihanesi kapısı üzerinde Celi Ta'lik "Ya Hz. Mevlana"
1379/1959-60 tarihli Müzeyyen Kûfî ile oluşturulmuş güzel bir madolyon 'Yâ Hz. Mevlânâ'
Destarli Mevlevi sikkesi biçiminde Celi Sülüs ile istiflenmiş
“Yâ Hz. Mevlâna Muhammed Celaleddin i<-S.'
Bir önceki kompozisyonun Hâmid Bey merhum
tarafından daha yalın biçimde hazırlanmış bir başka şekli
Ustddm talebesinden Yusuf Erzincan‫( ؛‬Öİ: I985)'ye ait bir Ceii Sülüs Hâdis-İ Şerif Kompozisyonu
Hâmid Bey'in hut٥ ،-ı mütenewiasi ile Sahrayı Csdid kabristanında bir mezar taşı kitabesi

Benzer belgeler