infovet-144 - Infovet Dergi

Transkript

infovet-144 - Infovet Dergi
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI
SEKTÖRÜ DERGİSİ
ARALIK 2015
144
annenin özüdür,
bir şifa deposudur.
onun kıymetini bilelim;
hiç şüphesiz ki bir buzağının
gelişimi için en önemli ilk gıda
kolostrum
>82
Vilsan, üniVersite işbirliğiYle
bir ilke daha imza attı SAYFA 52
rdm’den nitelikli ürün,
sürdürülebilir kalite SAYFA 56
baYer ile kolostrum Yönetimi Ve
çiftlik ziYaretleri SAYFA 92
EDİTÖR
İNFOVET ARALIK SAYI 144
YAYIN TÜRÜ
SÜRELİ YEREL
SAHİBİ
Mat Medya Tanıtım Hizmetleri
Tic. Ltd. Şti.
MEHMET AKTOP
GENEL KOORDİNATÖR
Barış Kolgu
[email protected]
ADRES: İ.KARAOĞLANOĞLU CAD.
YAYINCILAR SOK. NO: 10/4
34418 SEYRANTEPE / İSTANBUL
TEL: 0212 324 50 56
0212 324 50 59
FAX: 0212 324 50 06
www.infovetdergi.com
[email protected]
Genel yayın yönetmeni
Veteriner Hekim Yağmur Ağcaoğlu
[email protected]
Yazı işleri sorumlusu
Veteriner Hekim gizem kutun
[email protected]
KATKIDA BULUNANLAR
Prof. Dr. Ender Yarsan
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
Veteriner Hekim Enikö Kiraly Avcı
ART DİREKTÖR
EBRU DERELİ
[email protected]
GRAFİK TASARIM
EMEL VURAL
[email protected]
SOSYAL MEDYA SORUMLUSU
BANU SAYINÇ
[email protected]
DANIŞMA KURULU
PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER
PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ
Prof. DR. AHMET ERGÜN
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
PROF. DR. EROL ŞENGÖR
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Prof. Dr. Doğa Temizsoylu
Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Seval Çetİn
DR. SAİT KOCA
SÜLEYMAN ÖZTÜRK
RENK AYRIMI ve BASKI
Gezegen Basım San. Ve Tic. Ltd.
Şti. 100 YIL MAHallesi MASSİT
MATBAACILAR SİTESİ 2. CADDE
GEZEGEN BİNASI NO: 202/A
BAĞCILAR/İST Sertifika No: 12002
Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların
sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar
izinsiz kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner
hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel
içerikli, mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır.
İNFOVET 04-05
VetERİNER Hekim
YAĞMUR AĞCAOĞLU
İNSAN VE HAYVAN SAĞLIĞI
BİR BÜTÜN OLARAK ELE ALINMALI
Geçtiğimiz ay toplantılarla, etkinliklerle ve sektörel ziyaretlerle
dopdolu geçti. Sağlık Bakanlığı tarafından organize edilen ve
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın da temsil edildiği “Akılcı
Antibiyotik Kullanımında Farkındalık Sempozyumu”nda, Gıda ve
Kontrol Genel Müdürlüğü ile VİSAD Yönetim Kurulu üyeleri, veteriner
hekim odaları başkanları ve veteriner hekimler de yerini aldı; insan
sağlığı ile hayvan sağlığının bir bütün olduğunun mesajı verildi.
İlk sektör ziyaretimizi, yetiştiricilere kolostrum yönetiminin
önemini vurgulamak ve işletmelerinde bu konuya ne kadar yer
verdiklerini tartışmak üzere gerçekleştirdik. Bayer Hayvan Sağlığı
ile birlikte gerçekleştirdiğimiz bu çiftlik ziyareti projesinde, sorumlu
veteriner hekimler ile genç hayvanların bakımı ve kolostrum
kalitesi konularını ve kolostrumun yetersiz ya da kalitesiz olduğu
durumlarda sigorta niteliğinde olan ikame ürünlerin önemini
konuştuk. Bununla birlikte, kolostrumu “Mucizenin adı” olarak
tanımlayan değerli hocamız Prof. Dr. Sezgin Şentürk’ten, konu ile
ilgili önemli detaylar aldık.
Güneşli Aşı sponsorluğunda Haziran ayından beri
yürüttüğümüz proje kapsamında bir diğer sektörel ziyaretimizi,
yumurta üretiminde üst sıralarda gelen üç ilimiz olan İzmir,
Manisa ve Denizli’deki yumurtacı işletmelere gerçekleştirdik. Ortak
söylem, ülkelerin yumurta ihtiyaçlarını kendi kendine karşılayabilir
pozisyona gelebileceği gerçeği ve politik nedenlerden dolayı,
özellikle Kuzey Irak pazarının bıçak sırtında oluşu.
Tüm bunların yanı sıra her ay olduğu gibi bu ay da dergimizde
gelecek etkinliklere ve güncel haberlere yer verdik; değerli
hocalarımızın makalelerini sizlerle paylaştık. Umarız Aralık sayımız
da keyifle okuyacağınız bir sayı olmuştur.
Sevgiyle kalın!
Veteriner Hekim Gizem Kutun
Süt ineklerinde
profilaksi
Biyogüvenlik,
çiftlik dışındaki
kaynaklardan
gelebilecek yeni
hastalıkların girişini
minimal düzeye
indirme ve önleme
çalışmalarının
bütünüdür.
SAYFA 108
Ekonomik
koşullar
zorlaştığında
kar etmek
SAYFA
136
İÇİNDEKİLER
38 > İNSAN VE HAYVAN SAĞLIĞI BİR
BÜTÜN olarak ele alınmalı
‘‘Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve Farkındalık
Sempozyumu’’nda, bakanlık temsilcileri
ile VİSAD Yönetim Kurulu üyeleri ve
veteriner hekim odaları başkanları da
yerini aldı.
48 > VETERİNER SAĞLIK ÜRÜNLERİ
SEKTÖRÜNDE BÜYÜK REFORM
SAYFA
38
‘‘Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve
Farkındalık Sempozyumu’’nda,
Gıda ve Kontrol Genel Müdürü
Prof. Dr. İrfan Erol son
oturumun başkanlığını üstlendi.
Türkiye’de 01 Kasım 2015 tarihinden
itibaren hayvan sağlığında kullanılan
tüm veteriner tıbbi ürünlerin üretiminde
milat sayılabilecek GMP standartları
uygulanmaya başlandı.
52 > Vilsan, yine ilklere imza attı
108
Süt ineklerinde ve sığırlarda
proflaksi ve biyogüvenlik
önlemleri için ne gibi
ayrıntılara dikkat edilmeli?
İNFOVET 06-07
102 > Yumurta tavuklarının
refahını etkileyen faktörlerin
incelenmesi-3
108 > Süt ineklerinde profilaksi
Uzman kadrosu ile başarılı projelere imza
atan RDM Ticaret ile gerçekleştirdiğimiz
röportajda, her geçen gün ürün
portföylerine yenilikler kattıklarının
müjdesini aldık.
Enfeksiyon riskini azaltmak için
sağlıklı hayvanlar ile enfekte
hayvanların ayrılması için alınacak
önlemleri sizlerle paylaşıyoruz.
Tavuklar, diğer kanatlı türlerine model teşkil
etmeleri açısından kümes hayvanlarının
büyümelerine ilişkin olarak yapılan
çalışmalarda başrolde oynamaktadırlar.
62 > Sektörde kalite ve güven
Haziran ayından beri yürüttüğümüz
Yumurtacı Sektör Ziyaretleri’nde bu ayki
durağımız İzmir, Manisa ve Denizli.
74> MSD Hayvan Sağlığı, yenilikçi
yaklaşımı ile çözüm ortağınız
130
Annenin kolostrum kalitesinden emin
olunmadığı durumlarda kullanılan takviye
ürünler, sağlıklı nesiller yetiştirme
konusunda anahtar niteliğindedir.
56 > sürdürülebilir ve stabil kalite
Sürülerden optimum performansı almak
için suyun bakteriyal ve kimyasal kalitesi ile
su sistemi düzenli olarak kontrol edilmeli ve
gerektiğinde PKA® gibi ürünlerle düzeltici ve
önleyici uygulamalar yapılmalıdır.
SAYFA
92 > Bir işletmenin geleceği;
yeni doğan buzağılar
Yumurta tavuklarında yetiştirme
şartlarına bağlı düşük verimlilik ile
ilgili risk faktörleri hakkında mevcut
bilgilerin özetlendiği çalışmanın son
bölümünü sunuyoruz.
70> Tavuklarda su pH’sının önemi
Brezilya ve İngiltere kanatlı
pazarları arasındaki
farklılıkların tartışıldığı
toplantıya ilgi büyüktü.
Hiç şüphesiz ki yeni doğan
bir buzağının hayata tutunmasını
sağlayan yegâne kaynakların başında
kolostrum gelmektedir.
Vilsan ve Utrecht Üniversitesi işbirliği ile
düzenlenen Vilsan Academy, Türkiye’de
üniversite ortaklığı ile gerçekleştirilen ilk
akademi organizasyonu olma niteliğindeydi.
60 > Kanatlılarda büyümenin
endokrinolojik kontrolü-1
SAYFA
82 > MUCİZENİN ADI; KOLOSTRUM
MSD Hayvan Sağlığı, Innovax ND’nin
lansmanını büyük bir organizasyonla Crown
Plaza’da gerçekleştirdi.
116 > Araştırma &yenilikleriyle; DSM
DSM, CRINA® Poultry Plus adlı ürününün
broyler performansını arttıran güvenli
ve etkili bir zooteknik yem katkısı olarak
ruhsatlandırıldığını açıkladı.
118 > Kütahya’da hekim olmak
Kütahya’da, son zamanlarda hayvancılık
faaliyetleri gerilemiş, bunun yansıması
olarak hekimler de zor zamanlar
yaşamaya başlamış.
124 > Antimikrobiyal Direnç
Antimikrobiyal direnci önleme noktasında
yapılacak çalışmalar ‘Tek Sağlık
Yaklaşımı’ içerisinde ele alınmalıdır.
130 > Brezilya ve İngiltere
Kanatlı Pazarları
Brezilya ve İngiltere kanatlı eti
marketindeki benzerlikler ve farklılıklar,
Dünya Kanatlı Hayvan Bilimi Derneği
bünyesinde yapılan yuvarlak masa
toplantısı sırasında ele alındı.
78 > bir günlük civcivler
136 > Ekonomik koşullar
zorlaştığında kar etmek
En iyi bir günlük civcivler için kuluçka
prosesinin optimize edilmesi, inovatif fikirler
ve en önemlisi, çiftliğe ulaşıncaya kadar iyi bir
bakım uygulanmasını gerektirmektedir.
Ham madde fiyatlarında artışın devam
ettiği bu ekonomik koşullarda sadece
besleme maliyetini azaltarak kar
edebilmek yeterli değil.
NOTLAR
TKDK SÜT SEKTÖRÜ TOPLANTISI’NDA
YENİLENEBİLİR ENERJİye DEĞİNİLDİ
Kırmızı Et Sanayicileri ve
Üreticileri Birliği (Et-Bir)
Yönetim Kurulu Başkanı
Mustafa Bılıkçı
ET FİYATLARINDA TIRMANIŞIN
ÖNEMLİ BİR NEDENİ MALİYET
Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği
(Et-Bir) Yönetim Kurulu
Başkanı Mustafa Bılıkçı, et fiyatlarının artışının
nedenlerinden birinin
de maliyet olduğunu
bildirdi. Bılıkçı, Et ve Süt
Kurumu’nun (ESK) 3,5
Euro maliyet ile aldığı
eti 21,5 liradan satışa
sunmasının fiyatların
tırmanışında rol oynadığını ifade etti. Bılıkçı,
fahiş fiyatlara ithalat
ile değil de kasaplık
hayvan varlığının artışı
ile çare bulunabileceğini
vurguladı. Türkiye’de
kırmızı ete yüksek talep
olmasına karşın, yüksek
fiyatlar nedeniyle, kişi
başına et tüketiminin,
12 kilo ile 36 kilo olan
AB ortalamasının üçte
biri düzeyinde kaldığına dikkat çekti. Bılıkçı,
düzenlediği toplantıda
“Karkas et fiyatları 2014
yılında 14-15 lira seviyesindeyken bugünlerde
25 lira civarına geldi.
Türkiye’de geçmişte bir
besi hayvanı krizi yaşandı. Süt fiyatlarının düşük
olması nedeniyle damızlık ineklerin kesilmesinden kaynaklandı. Hayvan
varlığı bu nedenle düştü.
Bu açığı kapatmak için
2009-2013 yılarında yapılan ithalat ile rahatladı,
2013 sonrası ihtiyaç
olmadığı gerekçesiyle
bakanlığımız et ithalatını
durdurdu.” kompozisyonda da önemli değişimler
yaşandığından söz etti.
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumu (TKDK)
Başkanı Ali Recep Nazlı, bugüne
kadar süt hayvancılığında
toplam yatırım tutarı 1,8
milyar lira olan 946 projeye
1,13 milyar lira hibe desteği
vererek yatırımcılarla sözleşme
imzaladıklarını bildirdi. TKDK’nın
AB Katılım Öncesi Yardım Aracı
(IPARD) Uygulamaları Süt
Sektörü Toplantısı’nın açılışında
konuşan Nazlı, süt sektöründe
risklerin çok yüksek olduğunu,
bu sektördeki riskleri ve enerji
maliyetlerini azaltmak amacıyla
yenilenebilir enerji yatırımlarına
da destek vereceklerini belirtti.
Hibelerin, 441 milyon lirasının
ödendiğini kaydeden Nazlı, bu
alana kadın yatırımcıların çok
ilgi gösterdiklerini, yatırımcıların
177’sinin kadın olduğunu
vurguladı. Nazlı, toplam
hibenin % 35’inin süt üretimine
yönelik projelere verildiğini
vurgulayarak, bu anlamda en
çok projenin 84 proje ile Konya,
70 proje ile Sivas, 64 proje ile
Yozgat’tan geldiğini ifade etti.
UKRAYNA’DAN TÜRKİYE’YE DESTEK
Ukrayna Tarım Politikası ve Gıda
Bakanı Aleksey Pavlenko, Rus
hükümetinin Türkiye’ye yönelik
ticari kısıtlamalarından dolayı
Türkiye gıda pazarında doğabilecek
herhangi bir açığı memnuniyetle
doldurmaya hazır olduklarını
söyledi. Pavlenko, Ukrayna’nın
gıda üreticileri ile Türkiye’nin ilgili
kurumlarını bir araya getirmeye
hazır olduklarını belirtti.
İNFOVET 08-09
Ukrayna Tarım Politikası
ve Gıda Bakanı
Aleksey Pavlenko
NOTLAR
Ata Fen yetkilileri Portekiz’de
incelemelerde bulundular
FARUK ÇELİK,
GIDA, TARIM VE
HAYVANCILIK
BAKANLIĞI
GÖREVİNİ DEVRALDI
TechmIx Bayiler Toplantısı sebebiyle Portekiz’in başkenti Lizbon’a giden
Tahir S. Yavuz, Dr. Nuran Yavuz ve Mesut Kemal Aslan’dan oluşan Ata Fen
Heyeti Portekiz’de çiftlik ziyaretleri gerçekleştirdi. Techmix’in 24 ülkeden gelen
bayileriyle toplantılara katılan yetkililer meslektaşlarıyla sohbet etme, ülkeler
hakkında bilgi alma fırsatı bulurken, ABD’li Veteriner Hekim Peter Franz’ın
deneyimlerini de paylaşmış oldular. Toplantı esnasında Dr. Nuran Yavuz’un
yapmış olduğu sunum ilgiyle izlendi. Tüm çiftlik hayvanları üzerinde yapılan
çalışmaların, özellikle işkembenin çalışma esasları hakkındaki son gelişmelerin
izlendiği bayiler toplantısı yeni bilgilerin alınması için büyük bir fırsat oldu.
Gerçekleştirilen devir-teslim
töreninde Bakan Çelik, konuşmasına
“Topraktan geldik toprağa
döneceğiz” sözleriyle başlayan
Bakan Çelik, tarım ve hayvancılığın
önemine dikkati çekerek, geçmişteki
kadim medeniyetlerin, tarım
üzerinden yükseldiğini ifade etti. Eski
Bakanlar Mehdi Eker ve Kutbettin
Arzu’ya hizmetlerinden ötürü
teşekkür eden Bakan Çelik, en büyük
teşekkürü ise “isimsiz kahramanlar”
olarak tanımladığı bakanlık
çalışanlarının hak ettiğini söyledi. VETERİNER HEKİM ODA BAŞKANLARI
DENİZLİ’DE TOPLANDI
TVHB Merkez Konseyi
Oda Başkanları toplantısı
27-29 Kasım tarihinde
Denizli’de yapıldı. Yapılan
toplantının ardından
TVHB Merkez Konseyi
Başkanı Talat Gözet,
yazılı açıklamasında
“Oda başkanları ile
ne kadar sık bir araya
İNFOVET 10-11
gelirsek, sorunların
daha detaylı tartışılması
ve çözüm önerileri
geliştirilmesi mümkün
olmaktadır” dedi.
6343 sayılı “Veteriner
Hekimliği Mesleğinin
Icrasına, Türk Veteriner
Hekimler Birliği Ile
Odalarının Teşekkül
Tarzına Ve Göreceği
Işlere Dair Kanun” ile
ilgili yönetmelik Disiplin
Yönetmeliği, Deontoloji
Ve Etik Yönetmeliği,
Işyeri Veteriner Hekimliği,
Uygulama Yönetmeliği,
Sürekli Eğitim gibi
başlıklar altında
yeniden düzenlendi.
NOTLAR
ocak-subat etkinlikleri
YUMURTA ÜRETİMİ
% 3.5 ARTIŞ İLE
1.3 MİLYAR ADEDE ÇIKTI
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), eylül ayına
ilişkin “Kümes Hayvancılığı Üretimi İstatistikleri”ni
açıkladı. Buna göre, yumurta üretim miktarı, aylık
bazda % 3,5 arttı, geçen yılın aynı ayına göre ise
% 7,1 azaldı. Eylülde 1,3 milyar tavuk yumurtası
üretildi. Söz konusu ayda kesilen tavuk sayısı ise
bir önceki aya göre % 14,6 azalarak 80 milyona
düştü. Kesilen hindi sayısı da % 14,2 azalarak
380 bine geriledi. Tavuk eti üretimi, eylülde bir
önceki aya göre % 12,9 azalışla 135 bin 376 ton,
hindi eti üretimi de % 16,7 azalışla 3 bin 999 ton
oldu. Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış
seriye göre tavuk eti üretimi, bir önceki aya göre
% 0,2 artarken, takvim etkisinden arındırılmış
seriye göre ise tavuk eti üretimi geçen yılın aynı
ayına göre % 6,9 azaldı.
21-23 Ocak 2016
8th Leipzig Veterinary Congress
LeIpzIg, AlmaNYA
26-28 Ocak 2016
International Production & Processing
Expo (IPPE) 2016
Atlanta, US
26-28 Ocak 2016
MVC: Cereals - Mixed Feed - Veterinary - 2016
Moskova, Rusya
16-18 Şubat 2016
VIV MEA 2016
Birleşik Arap Emirlikleri
19-21 Şubat 2016
ALVMA 25th Annual Conference
for Food Animal Veterinarians
Alabama, USA
Kentsel dönüşüm değil,
rantsal dönüşüm
İzmir Veteriner Hekimler
Odası Yönetim Kurulu Başkanı H.
Gökhan Özdemir’in yaptığı yazılı
açıklamada; “Doğal kaynak
ve varlıklarımızdan olan mera
alanları hayvancılığımızın ve
sektör ekonomisinin önemli
parçalarındandır. Hayvancılık
sektöründe hayvan refahı
kapsamında, dünya organik
ve doğal besiciliğe dolayısıyla
meraların aktif kullanımına
yönelmişken, mera alanlarının
azalmasına neden olacak bu
uygulama çok sakıncalıdır.
20 yıllık ot geliri yatırarak geri
dönüşümsüz bir düzenleme
gerçekleştirmek kaynakların
apaçık yanlış kullanımıdır” dedi
İNFOVET 12-13
NOTLAR
TÜRKİYE
YUMURTA
İHRACATINDA
DÜNYA
İKİNCİSİ
Türkiye Beyaz
Et Sanayicileri ve
Damızlıkçıları Birliği
Derneği Başkanı
Sait Koca
DR. SAİT KOCA DA RUSYA
PAZARINI DEĞERLENDİRDİ
BESD-BİR Başkanı
Sait Koca, Rusya’nın
Türkiye’den
tavuk eti alımını
durdurmasının sektörü
etkilemeyeceğini
söyleyerek, ‘Yılın ilk
10 ayında Rusya’ya
8 milyon dolar
ihracat yapmışız.
Biz Irak’a sadece bir
kalemde bu ihracatı
gerçekleştiriyoruz’ dedi.
BESD-BİR Başkanı ve
beyaz et sektörünün
önemli firmalarından
Beypiliç A.Ş.’nin Genel
Müdürü Sait Koca,
son günlerde Rusya
Devleti ile yaşanan
krizin beyaz et sektörü
üzerinde ne gibi etkiler
oluşturacağını anlattı
ve Türkiye’nin Rusya’ya
Ağustos ayında bin 700,
Eylül ayında bin 300 ve
Ekim ayında bin 500 ton
tavuk eti ihraç ettiğini,
2015 yılının ilk 10 ayında
8 milyon dolar ihracat
gerçekleştirdiğini
vurguladı.
Uludağ Üniversitesi
Veteriner Fakültesi Dekanı Prof.
Dr. Hüseyin Yıldız, Türkiye’nin
geçen yıl yumurta ihracatından
400 milyon dolar gelir elde
ettiğini ve dünyada ikinci sırada
bulunduğunu bildirdi.
Rektörlükten yapılan
yazılı açıklamaya göre Yıldız,
Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) verilerine göre 2014
yılında Türkiye’de 17,1 milyar
yumurta üretildiğini belirtti.
Yıldız, Türkiye’nin bu miktarla
rekor kırdığını ve dünya
yumurta ihracatının % 9’unu
uru!
y
u
d
i
ğ
i
l
şik
ren
dan itiba
dres deği
a
ayın
inde
anc a.şslenmesi ve Sağlığı Hiz:m614etl4eriSoAğ.Şa,nElıkkim- Kartal/ İstanbul adres
E
o
van Be
ektedir.
an Ofis N
Anc Hay
l Lapis H
met verm
o
iz
Y
h
n
n
a
e
Y
d
0
in
2 98 16
Mah. D10
yeni ofis
: 0216 44
sentepe
bulunan
442 98
TEL: 0216
Faks
12 pbx -
trition.com
u
n
c
n
a
@
info
gerçekleştirerek bu alanda
ikinciliği elde ettiğini aktararak,
şunları kaydetti:
“Türkiye sadece yumurta
ihracatından 400 milyon
dolar gelir elde etti. Üretilen
17 milyardan fazla yumurta
sayısı, Türkiye’nin bugüne
kadar ürettiği en yüksek sayıdır.
Bu sayı her yıl artarak devam
ediyor. Türkiye, bu sektör ile
400 milyon dolar üzerinde gelir
elde etti. % 9 ihraç oranıyla da
dünyada en çok yumurta ihraç
eden ikinci ülke olmayı başardı.
Günümüzde piliç eti üretiminin
% 95’i entegre firmalar
tarafından gerçekleştirilir hale
geldi. Türkiye, dünya piliç eti
piyasasında 300 milyon doların
üzerindeki ihracatıyla % 4’lük
bir paya sahip ve gelecek
yıllarda küresel bir oyuncu
olmaya adaydır. Avrupa’nın en
büyük kuluçka kapasitesine
sahip şirketi de Türkiye’de ve
hatta Bursa’dadır.”
NOTLAR
Avustralyalı
tarım liderleri
gelecekteki
zorlukları
tartışıyor
GENÇ BİLİM ADAMI YARIŞMASI
BAŞVURU TARİHLERİ UZATILDI
Genç bilim adamları
için Alltech erken bir
yeni yıl hediyesi veriyor.
Dünyanın üniversiteler
düzeyindeki en büyük
tarım ve hayvancılık
bilimleri yarışması olan
Alltech Genç Bilim Adamı
Yarışma Programı’na
kayıt şansı 31 Aralık
tarihine kadar uzatıldı.
Geçtiğimiz yıla kadar,
lisans ve yüksek lisans
mezunu kazananlara
tüm masrafları
Alltech tarafından
karşılanmak üzere
ABD’deki sempozyuma
katılma hakkı, özel bir
kupa ve nakit ödülleri
verilmekteydi. 2016 yılı
itibariyle bu ödüllerin yanı
sıra, doktora ve doktora
sonrası pozisyonlar
için tamamen Alltech
tarafından karşılanacak
olan eğitim finansman
desteği sunulacaktır.
Öğrencilerin, hayvan
sağlığı ve besleme,
bitki bilimi, zirai analitik
metotlar, gıda zinciri
güvenliği ve izlenebilirliği,
insan sağlığı ve besleme
gibi zirai bilimlerdeki
çeşitli konularda bilimsel
makale hazırlamaları
gerekmektedir. Ayrıca
öğrencilerin bir
profesör tarafından
aday gösterilmesi
gerekmektedir.
Hayvansal gıda üretimindeki 40’tan
fazla endüstri lideri, dünya çapındaki et
üretiminin karşılaştığı zorlukları ve nasıl
ilerleyeceklerini tartışmak üzere Alltech
Elite Herd yemeği için ünlü Melbourne
Cricket Ground’da bir araya geldi.
Alltech Asya-Pasifik başkan yardımcısı
Matthew Smith, kümes hayvanları eti
tüketiminin 2020 yılında diğer çeşitteki
et üretimlerini geçeceği tahmininde
bulundu ve devam etti: “Verimli etlik piliç
performansı, görünüşteki tutarlılık, yapı,
tat ve dini kısıtlamaların olmayışı nedeniyle
tavuk tüketimi artıyor. Tavuk üreticileri
pazara, tüketilen ürün sayısında yenilikçi
ve esnek tutumlarıyla öncülük etmektedir.
Tavuk etinin diğer et ürünleri ile kombine
edilmesiyle birçok yeni ürün yaratılmıştır.”
Şap hastalığı ile ilgili
yeni tip bir virüs espit edildi
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı
Faruk Çelik
İNFOVET 16-17
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, bakanlıkta Türkiye’nin
çeşitli bölgelerinde görülen şap hastalığına ilişkin basın toplantısı
düzenledi. Türkiye’de görülmeyen yeni tip bir virüsün 29 Eylül 2015
tarihinde ilk kez Van’da tespit edildiğini belirten Çelik, bu yılın 9 ayında
tespit edilen, hastalığın görüldüğü mihrak sayısının 92 olduğunu
bildirdi. Çelik, bugüne kadar hastalığın görüldüğü mihrak sayısının
217’ye ulaştığını dile getirerek, Bakanlığın çalışmaları sonrasında bu
mihrak sayısının 117’sinin söndürüldüğünü, 100 mihrakın hastalık
açısından şu anda aktif durumda olduğunu bildirdi. Konuya ilişkin tarım
il müdürlerinin devreye girdiğini ifade eden Çelik, “10 kilometrelik
alanda karantina uygulanmakta, o bölgeye hayvan giriş çıkışı
yasaklanmakta; dolayısıyla panikleyecek bir durum yok” diye konuştu.
NOTLAR
ARTViN, AKILCI ANTİBİYOTİK
KULLANIMINDA 4 YILDIR ZİRVEDE
ARTViN
Türkiye’de 4 yıldır
en düşük antibiyotik
kullanım oranıyla dikkati
çeken Artvin’de gereksiz
antibiyotik kullanımının
daha da azaltılması için
çalışmalar yürütülüyor.
Artvin Valisi Kemal Cirit,
yaptığı açıklamada,
gereksiz antibiyotik
kullanımının tüm dünyada
ciddi bir sorun olduğunu
ve acil tedbir alınması
gerektiğini vurguladı. Cirit,
Artvin halkının bilinçli ilaç
tüketiminde göstermiş
olduğu duyarlılığın herkese
örnek olması temennisinde
bulundu. Antibiyotik kullanımı
konusunda herkesi daha
duyarlı olmaya davet eden
Cirit, “Bakanlığın başlatmış
olduğu ilaç kullanımı
konusundaki çalışmalarda,
son dört yılda birinciliği
kazanan tüm sağlık
çalışanlarını kutluyorum.
Artvin olarak bizlere bundan
sonra büyük sorumluluklar
düşüyor. Antibiyotik
kullanımını düşük seviyelere
çekmek için etkinliklerle
vatandaşlarımızın karşısında
olacağız” diye konuştu.
Alltech, Masterfeeds’i satın alıyor
Alltech, Ag Processing Inc.(AGP)’den Masterfeeds’in hisse senetlerinin tamamını satın alacağını duyurdu. Bu
Alltech’in Masterfeeds LP’nin tamamına sahip olmasını sağlayarak, ticari hayvan besleme şirketini yönetme olanağı
sağlayacaktır. Bu satın alma ile uluslararası yetiştiriciliğe kapsamlı hayvan besleme çözümleri sunulması, yüksek
değerdeki entegre teknolojler yoluyla üreticilerin ve çiftlik sahiplerinin verimliliklerinin arttırılması planlanıyor.
ATA FEN, İSPANYA’DA BİLGİ
PAYLAŞIM TURUNA ÇIKTI
Erciyes Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden Prof. Dr. Tayfur Bekyürek,
Ünallar Çiftliği’nin sahibi Namık Ünal, Kıroğlan Çiftliği’nin sahibi Mutlu Kıroğlan,
Süt Kardeşler Çiftliği’nin Genel Müdürü Veteriner Hekim Oğuz Çalışıcı, Öğütler
Çiftliği’nden Sorumlu Veteriner Hekim Alpay Atak, Efeler Çiftliği’nden Ziraat
Mühendisi Fahri Karakaş, Ata Fen A.Ş. ortaklarından Ali Ünal ve Ata Fen A.Ş.
İthalat ve Ruhsatlandırma Bölümü’nden Hüseyin Karabiber, 03-06 Kasım
2015 tarihleri arasında ABD Techmix firmasının Barselona Şubesi’nin davetlisi
olarak Barselona’da çeşitli ziyaretlerde bulundular. Techmix-Barselona’dan Dr
Antoni Ferro gruba, Tecmix ürünleri ile ilgili detaylı bir sunum yaptı. Grup daha
sonra Zaragoza yakınlarındaki Avrupa’nın en büyük çiftliklerinden biri olan
Valle de Odieta isimli çiftliği ziyaret etti.
İNFOVET 18-19
NOTLAR
Elanco’dan çözüm
önerileri için altın öğütler
İnsan ve hayvan sağlığı adına yaptığı yatırımlarla sektör paydaşlarının her
zaman yanında olan Elanco Hayvan Sağlığı, “Bağırsak Bütünlüğü” ve “Hemicell®”
konularını işlediği interaktif bir toplantı gerçekleştirdi.
Elanco’nun hedefi,
müşterilerine en
çok değer sağlayan
firma olmak.
İNFOVET 20-21
E
lanco, 23 - 26 Ekim
tarihleri arasında Bolu ve
Adana’da müşterileriyle
interaktif toplantılar
gerçekleştirdi. Elanco AvrupaOrta Doğu-Afrika Stratejik
Pazarlama Lideri Veteriner Hekim
Christrophe Bostvironnois’in
konuşmacı olarak katıldığı
toplantılardaki konu başlıkları
“Bağırsak Bütünlüğü” ve
“Hemicell®” idi.
Elanco, çözüm ve
önerilerle yanınızda
İlk bölümde; bağırsak
bütünlüğünün, sindirim
sisteminin verimli bir şekilde,
sağlıklı ve optimum çalışması
olduğuna değinen Christrophe
Bostvironnois, bunun
anlamının mukoza/epitel
bütünlüğünün ve metabolik
fonksiyonların; yani sindirim/
sekresyon/emilim/besinlerin
taşınmasının optimum şekilde
sürdürülerek büyüme için
gerekli olacak maksimum
enerjinin (kas, randıman)
sağlanması olduğunu belirtti.
Ayrıca bağırsak bütünlüğünün
tam olarak tesis edildiği
durumlarda sindirim sisteminin
bakteriyel dengesinin de
korunacağını belirtti.
Günümüzde bakteriyel
enterit, koksidiyoz, yemlerde
bulunan anti-nütritif faktörler
(ß -mannanlar), non-enfeksiyöz
faktörler ve viruslar gibi
bağırsak mikroflorasını
etkileyen faktörlerin kanatlı
yetiştirciliğinde ciddi zararlara
sebep olduğuna ve özellikle
kanatlı sağlığında, koksidiyoz
ve bakteriyel enterit kaynaklı;
yem atımı, ıslak altlık, sulu
bağırsak içeriği ve bağırsak
yapısında incelme ve ishal
gibi belirtilerle ortaya çıkan
zayıf bağırsak bütünlüğünün
2 kg ağırlığındaki bir kanatlı
için yetiştiricilere maliyetinin
yaklaşık 10,2 cent olarak
hesaplandığını belirtti.
Tüm dünyada nekrotik
enterit kaynaklı üretim
kayıplarının toplam maliyetinin 2 milyar dolar olduğunu ve bu
Elanco AvrupaOrta Doğu-Afrika
Stratejik Pazarlama
Lideri Veteriner
Hekim Christrophe
Bostvironnois
rakamların özellikle günümüz
pazar koşulları göz önüne
alındığında kanatlı sektörü
için ciddi bir kayıp anlamına
geldiğine değindi ve Maxiban®Monteban® programının
faydalarından bahsetti.
Doğal immun sistemi
desteklemek
Christrophe Bostvironnois,
toplantının ikinci bölümde
ise Elanco’nun Hemicell®
(ß-mannanaz) adlı enziminden
bahsetti. ß-mannanların
neden olduğu yem
kaynaklı immun yanıtların
engellenmesinde kullanılan bir
enzim olduğunu belirtti.
Mannan polimerlerinin, pek
çok patojenik bakteri, virus,
parazit ve mayanın hücre
yüzeyinde bulunduğunu,
mannozun önemli bir PBMŞ
(Patojenle Benzeri Moleküler
Şekil) olduğunu ve tüm
bitkisel yem hammaddelerinde
bulunduğunu, başlıca olarak
soya, kolza, ayçiçeği ve guar
küspelerinin mannoz ihtiva
ettiğini sözlerine ekledi.
Ayrıca, kanatlı immun
sisteminin, yemdeki büyük
ß-mannan moleküllerini hatalı
bir biçimde istilacı patojen
olarak algıladığını ve bunlara
karşı immun reaksiyon
gösterdiğini söyledi. İmmun
sistemin pahalıya mal olan bir
savunma mekanizması olup,
sürdürülmesi için metabolik
enerjinin %2-4’ü, doğal yanıtın
aktive olması için ise çok
daha büyük bir bölümünün
harcaması gerektiğini
belirten Bostvironnois;
böylesi bir durumda
büyüme için kullanılacak
olan enerji ve diğer besin
maddelerinin, doğal immun
sistemi desteklemek için
harcanacağı anlamına
geldiğini, doğal immun
sistemin aktivasyonu ile enerji
ve besin maddelerinin immun
fonksiyonlar için kullanımını
güvence altına almak üzere,
büyümeyi baskıladığını
söyledi. Bunun sonucunda;
> Enflamatuvar yanıtın,
> Besin maddelerinin
depolanmasında rol oynayan
hormonların (IGF-1 ve insülin)
üretiminde azalmanın,
> Glukoz emiliminde azalmanın,
> Besin maddelerinin
depolanmasında azalmanın,
> Su emiliminde azalmanın
ortaya çıktığına dikkat
çekti. Toplantının ardından
akşam yemeği yenilerek keyifli
bir gün geçirildi.
Tüm dünyada nekrotik enterit kaynaklı üretim
kayıplarının toplam maliyeti 2 milyar dolar. Bu rakam
günümüz pazar koşulları göz önüne alındığında kanatlı
sektörü için ciddi bir kayıp anlamına geliyor.
Çevreye
duyarlılık
konusunda
öncü
yaklaşım
Kartal Kimya Üretim Tesisi, Türkiye Sağlıklı
Kentler Birliği Çevreci Tesis Ödülleri 2015
kapsamında, Türkiye genelinde ödül
alan üretim tesisleri arasına girdi.
K
artal Kimya Üretim Tesisi,
sürdürülebilir atık yönetimi politikaları, çevreye
saygılı çalışmaları ve
bu konuda yaptığı yatırımlar
kapsamında aldığı “Çevreci Tesis
Ödülü” ile çevreye ve sürdürülebilir yaşama verdiği önemin altını
bir kez daha çizmiş oldu.
Sağlık Bakanı Dr. Mehmet
Müezzinoğlu’nun katılımıyla 7
Kartal Kimya,
çalışmalarını her
zaman çevreye
duyarlı yaklaşımıyla
sürdürmekte.
İNFOVET 22-23
Aralık günü gerçekleştirilen ödül
Töreni ilgi ile karşılanırken, Kartal
Kimya’nın ödülü, Türkiye Sağlıklı
Kentler Birliği Başkanı Recep
Altepe tarafından takdim edildi.
Hilton Bosphorus’ta gerçekleştirilen görkemli törende ödülü alan
Kartal Kimya Genel Müdür Yardımcısı Pınar Kanat, “Çalışmalarını her
zaman çevreye duyarlı yaklaşımıyla sürdüren Kartal Kimya olarak,
Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği 2015
kapsamında, Türkiye genelinde
çevreye olan duyarlılığın artmasını
teşvik amaçlı düzenlenen bu ödüle sahip olmanın gururu içindeyiz.
Organize sanayi bölgeleri içinde
faaliyet gösteren tüm sanayi
tesisleri arasında ödül almaya
layık bulunan 48 tesisten birinin
Kartal Kimya’ya ait olmasından
da büyük bir mutluluk duyuyoruz.
Sürdürülebilir yaşama saygı duyan
bir şirket olarak çevreye duyarlı
çalışmalarımıza bundan sonra da
devam edeceğiz.” dedi.
Çevre dostu teknoloji
ISO14001 Çevre Yönetim Sistemi
Sertifikası’na, ISO9001, FAMI-QS ve
Çevre İzni Belgesine de sahip olan
Kartal Kimya, satın alma sürecinden piyasaya sürülen ürünlere
kadar her aşamada çevresel etkilerini kontrol altında tutuyor ve sürdürülebilir atık yönetim politikaları
ile kaynağında ayrı toplanan atıkları
uygun yöntemlerle geri kazanarak
atıkların bertarafını sağlıyor.
Kartal Kimya üretim tesislerinde,
çevre dostu teknoloji kullanılırken,
doğal kaynakların etkin kullanımı
için her yıl projeler geliştirilerek
uygulamaya geçiriliyor.
Havalandırma sistemlerinde
kullanılan %99,99 verimliliğe
sahip özel filtreler sayesinde
toz emisyonlar kontrol altında
tutuluyor. Evsel atıkların BIOMAS
arıtma sistemi ile deşarj edilmesi
gibi konularda yüksek derecede
hassasiyet gösteriliyor.
NOTLAR
D
İnterhas Hayvan
Sağlığı’ndan
deneyimli
çalışanlarına
Avrupa turu ödülü
İnterhas Hayvan Sağlığı, emeklerinden dolayı teşekkür etmek adına
çalışanlarına ve ailelerine muhteşem bir yeni yıl hediyesi sundu.
İNFOVET 24-25
r.Tamercan Morkoç ve
Ecz.Ümmügülsüm Morkoç
tarafından 1996 yılında
kurulan İnterhas Hayvan
Sağlığı A.Ş. 20 yıldan bu yana,
GMP kurallarına göre üretim yapan
Avrupa’daki 5 ayrı firmanın Türkiye
exclusive distiribütörlüğünü
yapmaktadır. Genç, dinamik ve
yetkin temsilcilerden oluşan 25
kişilik satış-pazarlama ekibi ve
aynı zamanda geniş bir dağıtım
ağına sahip olan İnterhas A.Ş.
ürünlerini, Türkiye’nin bütün il ve
ilçelerindeki en ücra yerlere kadar
ulaştırmaktadır. Ülkemizin çok
değerli veteriner hekimlerini GMP’li
ürünler ile daha yirmi yıl öncesinden tanıştıran ve bu güne kadar
piyasadan geri çekilen bir tek ürünü bile bulunmayan İnterhas A.Ş.,
sektörümüze doğru ürün ve doğru
çözümler sunmaya devam etmektedir. Satış ve pazarlama ekibindeki beşinci kıdem yılını tamamlayan
çalışanlarını, aileleri ile birlikte beş
Avrupa Ülkesini kapsayan Avrupa
turu ile ödüllendiren İnterhas Hayvan Sağlığı, yetkin temsilcilerden
oluşan uzman ekibi ile her geçen
gün daha da büyümektedir.
İnterhas A.Ş., tüm Türkiye’nin
kaliteli, güvenilir ve etkin ilaçlara
ulaşmasını sağlamak üzere ruminant, pet hayvanları ve atlar için
ürün yelpazesini genişleterek hepsi
GMP’li ürünler olmak üzere, yaratmayı düşündüğü yeni değerleri,
Veteriner Hekimlerimizin istifadesine sunmaya devam edecektir.
Sunumların ardından
misafirlere hediyeler
takdim edildi. Ardından
toplu fotoğraf çekimiyle
program tamamlandı.
HasTavuk
beyaz et
konusunda
iddialı
HasTavuk Genel Müdürü Şahin Aydemir,
öğretmenler günü dolayısıyla Eskişehir‘den
birkaç ilköğretim okulunun öğretmen
ve öğrencilerini, Balıkesir’in Susurluk
ilçesinde bulunan tesislerinde misafir etti.
M
isafirler girişte, “24
Kasım Öğretmenler Gününüz Kutlu
Olsun” pankartlarıyla ve karanfil hediyeleriyle
karşılandı. Ziyaretçiler ilk olarak
tesis ziyareti yaptılar; ardından
Şahin Aydemir’in gerçekleştiriği
sunuma katıldılar. Gelecek nesillerin yetiştirilmesinde önemli
rol oynayan öğretmenlerimizin
öncelikle yeterli bilgi donanımına
İNFOVET 26-27
sahip olması gerektiğini ifade
eden HasTavuk Genel Müdürü
Şahin Aydemir, “7/24 istediğiniz
zaman gelip tesislerimizi gezebilirsiniz” dedi.
üretimini gerçekleştiren bir firmayız. Halkımızın sağlıklı beyaz
et ve hayvansal protein ihtiyacını
en son teknolojiyle birleştirerek
2013 yılında faaliyetimize beyaz
et üretimini de ekledik. Dünya
mükemmellik ödülünü almış bir
firma olarak, üretim tesislerimizin kapılarını incelemek isteyen
herkese açıyoruz”
Halkımız Ne Yediğini Bilmeli
HasTavuk Genel Müdürü Şahin
Aydemir, sözlerine şöyle devam
etti: “1972 yılından bugüne üretilen beyaz et ve yumurtanın ana
maddesi olan bir günlük civciv
Gıda Terörünün
Önüne Geçilmeli
Gıda terörüne de değinen
Aydemir, “Gıda terörü iki şekilde
oluyor. Birincisi merdiven altı
üretimlerle yapılan sağlıksız
gıda. Ama bundan daha önemli
bir gıda terörü var ki o da, yanlış
bilgilendirerek konuya vakıf
olmadan, halkın sağlıklı gıdaya ulaşmasını engelleyen bir
uygulama. Maalesef şu anda
medyamız, ticari sebepler ve
medyatik olma uğruna konunun
içinde olmayan kişilerin yanlış
yönlendirmelerine bilmeden alet
oluyorlar. Halbuki, Türkiye’de
dünyanın en sağlıklı beyaz et ve
yumurtası üretiliyor ve tüketiliyor. Bundan da gurur duyuyoruz”
şeklinde konuştu.
NOTLAR
Matlı’ya bir ödül de
Biga’dan geldi
Biga Ticaret ve Sanayi Odası tarafından düzenlenen “Ekonomiye
Değer Katanlar” ödül töreni, Çanakkale valisi ve milletvekilleri ile
meclis ve meslek komite üyelerinin katılımıyla gerçekleşti.
ve meslek komiteleri üyeleri ile
iş adamları katıldı.
B
iga Ticaret ve Sanayi
Odası tarafından, “Ekonomiye değer katanlar” ödül töreni düzenlendi. Biga Köşdere Aktivite
Merkezi’nde düzenlenen törene, Çanakkale Valisi Hamza Erkal,
CHP Çanakkale milletvekilleri Mu-
İNFOVET 28-29
harrem Erkek ve Bülent Öz, Biga
Kaymakamı Gökhan Görgülüarslan, Biga Belediye Başkanı
İsmail Işık, Çanakkale Defterdarı
Mustafa Işık, Biga Vergi Dairesi
Müdürü Nejdet Gözütok, Biga
TSO Meclis Başkanı Eşref Temiz,
Biga TSO Yönetim Kurulu, meclis
Memleketine gelir getiren
kazanç daha kutsaldır
Törenin açılışında konuşan Vali
Hamza Erkal, Türk girişimcisinin
kazanırken paylaşmayı bilen,
memleketine sahip çıkan
insanlar olduğunu söyledi. Erkal,
“Devlet, yapılan işin yatırıma
dönüştürdüğü kısmına ben vergi
koymayacağım” derse ekonominin
gelişeceği ile ilgili politikalar
geliştirildiğinden dolayı, son
30-40 yıldır bu yeni politikalar ile
yeni liberal anlayış çerçevesinde
özel sektör kamudan daha iyi
yatırımcı, daha iyi girişimci ve
yaptığı yatırımlar ile de dünyaya
açıldığı için ve de çok karlar elde
ettiği için devletine milletine
daha faydalı hale gelmiştir.
10 yıl önce ülkemizde bir kriz
İSO 500 sıralamasında
188. sırada yer alan Matlı
Pirinç Süt Mamülleri ve Gıda
Sanayi ve Ticaret AŞ adına
ödülü Bölge Satış Yöneticisi
Emre Altıntaş aldı.
yaşandı. Cumhurbaşkanımız bu
krizin teğet geçeceğini söyledi.
Hakikaten de teğet geçti. Ondan
sonra hızla ekonomimiz gelişti.
Çünkü tekstil sektöründe kazancı
az olan sektörlerde yatırımcılar
Türkiye’de maliyetin çok yüksek
olduğunu fark ettiler. Buradan
yatırımları kaydırdılar. Yatırımlar
diğer ülkelere kayınca Türkiye’de
katma değeri yüksek mallar üretir
olduk. Daha çok işçi istihdam
eden, bütün dünyaya açılan ve
memleketine gelir getiren kazanç
daha kutsaldır diye düşünüyorum.
Bunu da en iyi kullanacak olan
yine iş adamlarımızdır. Bu nedenle
burada verilen ödülü anlamlı
buluyorum” dedi. Oda Başkanı
Şadan Doğan ise ihracat yapan
girişimcileri tebrik etti. Doğan,
“Odamızın üyesi kurumlar vergisi
rekortmenlerimize, gelir vergisi
rekortmenlerimize, ihracat yapan
üyelerimize, en çok istihdam
sağlayan üyelerimize, İstanbul
Sanayi Odası’nın her yıl Türkiye’nin
en büyük sanayi yatırımcılarını
açıkladığı İSO 500 sıralamasında
yer alan üyelerimize ve 30 yılı
aşan oda üyelerimize ödüllerini
takdim edeceğiz” diye konuştu.
NOTLAR
AtaFen, Otovaksin
sonuçlarını paylaştı
Ata -Fen tarafından üretilerek, 2014
yılında Balıkesir İli Damızlık Sığır
Yetiştiricileri Birliği tarafından kullanılan
Özaşı (Otovaksin) sonuçları İzmir’de
düzenlenen toplantıda paylaşıldı.
i
zmir’de düzenlenen ve
Otovaksin sonuçlarının
paylaşıldığı toplantıya,
Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Başkanı
Cemalettin Özden, Balıkesir
İli Damızlık Sığır Yetiştiricileri
Başkanı Kemal Çakırcı ile
birlikte, Bursa, Denizli, İzmir,
Uşak, Aydın illeri damızlık
sığır yetiştiricileri başkan ve
yönetim kurulu üyeleri, sorumlu müdürleri ve yetkilileri
katılım gösterdiler.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Tahir S. Yavuz,
meme yangısı yani, mastitisin sütçü sığır çiftliklerinde
başlıca sorunlardan biri
olduğunu belirterek, eldeki
tüm silahların mastitisle
mücadelede kullanılması gerektiğini, en önemli konunun
“kuru ve temiz” ilkesine uymak
olduğunu söyledi. Otovaksin
üretim ve uygulamalarının da
mastitiste kullanılan önemli
bir silah olduğunu söyleyen
Yavuz, Balıkesir İli Damızlık
Sığır Yetiştiricileri Birliği’ni
başarılı çalışmalarından dolayı
kutladı. Sonuçlar Damızlık Birliği Sorumlu Veteriner Hekimi
Hüseyin Karagöz tarafından
hazırlanan bir sunum eşliğinde paylaşıldı. Hüseyin Karagöz
aşıdan önce, aşıdan sonra,
aşıdan 3 ay ve 8 ay sonra
yapılan saha ve laboratuvar
çalışmalarını sunarak, çok
büyük başarı elde ettikle-
İNFOVET 30-31
rini, en ufak bir yan etkiyle
karşılaşmadıklarını ifade etti.
Aşının bölgelerinde meme
yangısı yaptığı saptanan dokuz mikroorganizmaya karşı
hazırlandığını, birçok inekte
daha ilk enjeksiyonda bile başarı sağlandığını gözlediklerini
belirten Karagöz aşıyı üreten
ekibe ve Atafen yetkililerine
teşekkür etti.
Sonuçlar, elde edilen başarıyı gözler önüne serdi
Veteriner Hekim Hüseyin
Karagöz’ün ardından, AtaFen
Aşı Üretim Direktörü Dr.
Mestan Özyer, Otovaksin’in
üretim safhaları hakkında bilgi
verdi. Dr. Mestan Özyer AtaFen
Aşı Üretim Laboratuvarı’nda
bakteriyel hastalıklara karşı
aşı üretilebileceğini, klasik
yöntemlerle hastalıklara karşı
sonuç alamayan meslektaşlarına ve çiftliklere yardımcı
olabileceklerini belirtti. AtaFen
kurucu ortaklarından Ahmet
Gedik ise, Otovaksin kullanan
diğer çiftliklerde alınan sonuçları paylaşarak, tümünde
başarı elde edildiğini söyledi.
Toplantıda başkanlar Cemalettin Özden, Kemal Çakırca,
uygulayan, takip eden teknik
personel Veteriner Hekim
Hüseyin Karagöz ve Veteriner
Teknisyen Halil Asan’a plaket
takdim edildi. Son bölümde
sorular yanıtlandı. Toplantı
yemek ve sohbet ile sona erdi.
Tahir S. Yavuz
Ege-Vet Genel Müdürü
Cemalettin Özden
Damızlık Sığır Yetiştiricileri
Merkez Birliği Başkanı
Dr. Mestan Özyer
AtaFen Aşı Üretim Direktörü
Hüseyin Karagöz
Damızlık Birliği Sorumlu
Veteriner Hekimi
NOTLAR
Herbert Pohle, 1 Ocak 2016’da
Merial’in Birleşik Krallık/
İrlanda Genel Müdürü olarak
yeni görevine atandı
Sanofi Grubu şirketlerinden
Merial Türkiye’nin yeni
Genel Müdürü Kubilay
Destegüloğlu oldu.
Merial Türkiye’de
devir teslim
Merial Türkiye Genel
Müdürlüğü görevini 2012
yılından bu yana sürdüren
ve hayvan sağlığı alanında
faaliyet gösteren Merial’in
Türkiye yapılanmasında
önemli katkıları olan Herbert
Pohle Ocak 2016 itibariyle
Merial Birleşik Krallık/İrlanda
Genel Müdürü olarak atandı.
Kariyerine 1985 yılında
Bayer’de başlayan ve
Bayer’in çeşitli ülkelerinde
önemli görevler üstlenen
Herbert Pohle, 2006
yılından 2012 yılına kadar da
İntervet’te çeşitli ülkelerde
önemli görevler de üstlendi.
2000 yılında Sakarya
Üniversitesi Ekonomi
Bölümü’nden mezun olan
Kubilay Destegüloğlu
ise kariyerine perakende
sektöründe başladı. 2005
yılında Schering Plough
Türkiye’de Finansal Analist
rolüyle ilaç sektörüne
geçiş yapan Kubilay
Destegüloğlu, 2008-2010
yılları arasında IntervetSchering-Plough’da finans,
muhasebe, tedarik zinciri,
İNFOVET 32-33
satış idare, IT bölümlerinden
sorumlu Finansal
Kontrolör olarak çalıştı.
Destegüloğlu, ardından
2010-2012 yılları arasında
Merck Sharp and Dome
(MSD) ve Schering Plough
(SP) entegrasyon süreci
sırasında legal, sistem
ve süreç birleşimlerinden
sorumlu Entegrasyon
Müdürlüğü görevine atandı.
Destegüloğlu, sürecin
tamamlanmasının ardından
2012 yılında MSD’de Hayvan
Sağlığı bölümünde İş Birimi
Müdürü olarak görev aldı.
Temmuz 2012 tarihinden
Mayıs 2014 yılına kadar
MSD Türkiye - Hayvan
Sağlığı Genel Müdürü
olarak görev yapan Kubilay
Destegüloğlu, Mayıs 2014
yılında İş Mükemmelliği ve
Ticari Operasyonlar Direktörü
olarak Sanofi Türkiye’ye
katıldı. Farklı fonksiyonlarda
hem beşeri hem de hayvan
sağlığı sektöründe tecrübesi
olan Destegüloğlu Ocak 2016
itibariyle Merial Türkiye Genel
Müdürü olarak atandı.
Kupa törenin ardından
Meyblue Restaurant’a
geçen ekip keyifli bir
akşam yemeği ile
yılsonu etkinliğini
tamamladılar.
Merial ve RTA Yıl Sonu Toplantısı
Uzun yıllardır başarılı
bir şekilde Merial Kanatlı
biyolojik ürünlerinin
temsilciliğini yapan ve
2014 yılından itibaren de
tek satışa yetkili veteriner
ecza deposu olarak iş
ortaklığına devam eden RTA
Laboratuvarları ve Merial
Türkiye Kanatlı Ekibi 2015 yılı
değerlendirme, motivasyon,
planlama ve eğitim toplantı
için Girne-KKTC’de bir araya
geldiler. Başarılı ve zorlu
bir yılın ardından Merial
ve RTA Kanatlı Ekipleri yıl
sonu değerlendirmesi, 2016
yılı stratejilerin konuşulup
planlanması için 19-22
Kasım tarihlerinde Girne
Colony Otel’de kampa
girdiler. Bu süreçte takım
olarak çalışmanın verdiği
güç ile güncel sorunları,
2016 yılı beklentileri, hastalık
insidanslarındaki artışlar ve
teknik konular üzerinde fikir
alışverişinde bulunan ekip
ayrıca pazar dinamiklerini
anlama ve etkili iletişim
konularında eğitim aldılar.
Takım ruhu geliştirme
etkinliğinde de tüm ekip gokart yarışması ile stres attı.
NOTLAR
Bayer, ilköğretim çağındaki
çocuklara bilimi sevdirmeyi
amaçlayan projesi ile bilimin
ışığından yürüyen gençlerin
artmasını amaçlıyor.
Bayer Genç Bilim
Elçileri Projesi’ne
İngiltere’den ödül
Bayer Genç Bilim Elçileri, İngiltere’nin
en saygın ödüllerinden Best Business
Awards’ta “En İyi Kurumsal Sosyal
Sorumluluk” ödülüne layık görüldü.
B
ayer, Türk Toplum
Gönüllüleri Vakfı (TOG)
ile birlikte yürüttüğü
Bayer Genç Bilim Elçileri
Projesi ile İngiltere’nin en önemli
ödüllerinden biri olan Best
Business Awards’a layık görüldü.
Bağımsız ve alanında uzman 20
kişilik bir jürinin yaptığı değerlendirmeler sonucunda “En İyi
Kurumsal Sosyal Sorumluluk”
kategorisinde ödül alan projenin
başarısı, proje ortakları Toplum
Gönüllüleri tarafından da coşku
ve sevinçle karşılandı.
Hedef, 5 yılında sonunda
81 ile ulaşmak
11-16 Kasım tarihlerinde Kavacık
Asia Princess Otel’de Bayer Genç
Bilim Elçileri Projesi’nin yeni döneminde görev alacak üniversite öğrencileri için bir “Bilim OkuryazarİNFOVET 34-35
lığı” kampı gerçekleştirildi. Toplum
Gönüllüleri Vakfı’nın Antalya, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Karabük,
Kırklareli, Mersin ve Tunceli örgütlenmelerinden gelen yeni elçileri
ile kampın son günü olan 16 Kasım
günü firma genel merkezinde bir
de tanışma toplantısı gerçekleştirildi. Bayer CEO’su Hubert Braun ve
İnsan Kaynakları Direktörü Osman
Demirel ile tanışan elçiler, ardından
da Bayer Kurumsal İletişim Müdürü
Nevra Çağman’dan Bayer’i tanıtan
ve Bayer’in bilim elçilerine ve
projeye verdiği önemi vurgulayan
bir sunum dinledi.
“Best Business Awards” ödülünün de kutlamasının gerçekleştiği tanışma toplantısında, ödülle
bol bol hatıra fotoğrafı çektiren
gençler, ödülün motivasyonlarını
arttırdığını söylerken yeni dönem
için duydukları büyük heyecanı
da dile getirmekten çekinmediler.
Bayer, Bilim Tohumları Ekibi’nin
de dahil edildiği Bayer Genç
Bilim Elçileri projesi ile ilk dört
yılda, 1.321 toplum gönüllüsü
üniversite öğrencisi aracılığıyla,
Türkiye’nin 66 ilinden yaklaşık
17.000 ilköğretim öğrencisine
ulaştı. Yeni dönemde ise hedef,
5 yılında sonunda 81 ile ulaşarak
çocukların bilim hakkında bir kez
daha düşünmelerini sağlamak.
Bayer Hayvan Sağlığı
üreticilerle buluştu
Bu sene Antalya Expo Center’da 4.’si düzenlenen Uluslararası Hayvancılık ve Süt Endüstrisi
Fuarı 25-28 Kasım tarihlerinde gerçekleştirildi ve Bayer Hayvan Sağlığı fuardaki yerini aldı.
U
luslararası Hayvancılık ve Süt Endüstrisi
Fuarı’nda Bayer Hayvan
Sağlığı açtığı stand ile
üreticilerle buluştu. Katılımın
çok yoğun olduğu fuarda odak
noktalardan biri Bayer standıydı.
Üreticilere takviye edici yem
grubu ürünlerini tanıtan Bayer
Hayvan Sağlığı, üreticilerle yeni
doğan hayvanların sağlığı konusunda sohbet etti. Üreticiler
firmanın yetkilileri ile doğrudan
görüşerek, ülkemiz hayvancılığındaki sorunları tartışabilmekten duydukları memnuniyetleri
dile getirdiler.
Bayer, üreticilerin çözüm
ortağı olma arzusunda
Bayer Hayvan Sağlığı Ürün
Müdürü Engin Tamur, “Bayer
Hayvan Sağlığı olarak bu fuarda
üreticilere takviye edici yem
grubu ürünlerimizi anlatıp, kolostrumun yeni doğan hayvanlar
için önemini vurguladık. Bizler
için ülkemizdeki yetiştiriciler ile
yüz yüze görüşüp sorunlarını
dinlemek, gelecekteki stratejilerimizi belirlememiz açısından son
derece önemli. Ülkemizdeki tüm
üreticilerimizin çözüm ortakları
olma arzumuzla, gerek böyle organizasyonlara katılarak gerekse
hayvansal ürünlerdeki verimliliği
artırma amacıyla yaptığımız
diğer çalışmalarımızla destek
vermeye devam edeceğiz. Böyle
fuarların her iki taraf açısından
da işlevsel ve yararlı geçtiği kanaatindeyiz. Umarım üreticiler de
kendilerine yararlı bilgiler çıkarak,
işletmelerine faydalı olacak,
karlarını artıracak uygulamaları
hayata geçirirler” dedi. Uluslararası Hayvancılık ve Süt Endüstrisi
Fuarı’nın sadece Antalya bölgesi
ile sınırlı kalmaması, Antalya
çevresindeki birçok bölgemizden
de katılımın olması sevindirici ol-
duğu kadar hayvancılığa verilen
önemi gözler önüne sermekteydi. Katılımcı sayısının her geçen
sene katlanarak arttığı organizasyon ülkemizdeki yetiştiricilerin öğrenmeye ve araştırmaya
verdiği önemi göstermekteydi.
Avrupa Birliği ülkeleri içinde en fazla keçi varlığına sahip ülke
olan Türkiye, 25 - 30 Eylül 2016 tarihlerinde Antalya’da Dünya
Keçicilik Kongresi’ne ev sahipliği yapacak.
Dünya
Keçicilik
Kongresi
Türkiye’de
U
12. Uluslararası
Keçicilik Kongresi
Başkanı Doç. Dr.
İrfan Daşkıran
luslararası Keçi Birliği tarafından dört yılda bir düzenlenen Uluslararası Keçicilik
Kongresi’ne 2016 yılında
Türkiye ev sahipliği yapacak. İlki 1976
yılında İngiltere’nin başkenti Londra’da
gerçekleştirilen Dünya Keçicilik
Kongresi’nin 12’incisi 25-30 Eylül 2016
tarihlerinde Antalya’da yapılacak.
Sektörün önde gelen temsilcileri, 6 gün
sürecek kongre boyunca keçi yetiştiriciliğinin gelişimi için fikirlerini ve tecrübelerini paylaşacak. 12. Uluslararası
Keçicilik Kongresi Başkanı Doç. Dr. İrfan
Daşkıran, sektörün en büyük buluşması
olan kongrenin 2016 yılında Antalya’da
gerçekleştirilecek olmasından büyük
memnuniyet duyduklarını ifade etti.
Konuyla ilgili açıklama yapan Doç. Dr.
İrfan Daşkıran, söz konusu kongreye
katılımın fazla olmasını beklediklerini söyledi. Aynı zaman
Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığına bağlı Tarımsal
Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü’nde
Küçükbaş Hayvancılık Araştırmalar Grubu Koordinatörü
olan Doç. Dr. İrfan Daşkıran,
kongrenin Antalya’da “Çevre
ve topluma agrosilovopas-
toral keçi yetiştirime sistemlerinin katkıları: küresel değişime uyum için keçi
değer zincirini geliştirecek farklı stratejiler” temasıyla yapılacağını söyledi.
Keçicilik kongreleri, sektörün
en büyük buluşması niteliğinde
30 ülkeden 600’ün üzerinde yabancı
katılımcının beklendiği belirten Doç. Dr.
Daşkıran: “Büyük emeklerle ülkemize
kazandırılan bu önemli konferans; doğal,
kültürel ve tarihi güzellikleriyle ünlü Antalya şehrinde düzenlenecek. Bu konferans
ile tüm dünyada keçi yetiştiriciliği ve
keçi ürünleri işleme teknolojileri alanında
çalışan önemli kamu ve özel sektör kuruluşları, sivil toplum örgütleri, araştırmacılar ve akademisyenler bir araya gelecek”
dedi. “Bu önemli etkinliğin Türkiye Keçicilik
Sektörü ve Endüstrisi adına uluslararası
alanda önemli bir işbirliği fırsatı yaratacağına inanıyoruz” diyen Daşkıran:
“Türkiye’de keçicilik alanında çalışan
akademisyenlerin kendilerini uluslararası
platformda kanıtlamaları, yaptıkları işleri
anlatmaları ve başarılarını biraz daha
ön plana sunmaları açısından önemli bir
etkinlik olacaktır” diye konuştu.
Dört yılda bir düzenlenen keçicilik
kongreleri sektörün en büyük buluşması olma özelliği taşıyor.
TOPLANTI akılcı antibiyotik kullanımı ve farkındalık sempozyumu
İnsan ve hayvan
sağlığı bir bütündür
Sağlık Bakanlığı tarafından organize edilen ‘‘Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve Farkındalık
Sempozyumu’’nda, Prof. Dr. İrfan Erol’un başkanlığında Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı temsilcileri ile VİSAD Yönetim Kurulu üyeleri, veteriner hekim odaları
başkanları ve veteriner hekimler de toplantıdaki yerini aldı.
D
Toplantının son
oturumunun
başkanlığını Gıda
ve Kontrol Genel
Müdürü Prof. Dr.
İrfan Erol yaptı.
ünya Sağlık Örgütü
tarafından antibiyotik
direnci konusunda tüm
dünyada farkındalık
oluşturulması ve halk, sağlık çalışanları ve politikacılar arasında
iyi uygulamaların teşvik edilmesi amacı ile 18 Kasım’ı içine alan
hafta “Dünya Antibiyotik Farkındalık Haftası” olarak belirlendi
ve bu bağlamda Türkiye İlaç
ve Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından 18 Kasım 2015 tarihinde
İstanbul’da 81 İlin sağlık yöneticileri, AİK İl Koordinatörlüğü’nde
görev alan temsilciler ve sağlık
çalışanlarının katılımıyla “Akılcı
Antibiyotik Kullanımı Farkındalık
Sempozyumu” gerçekleştirildi.
Toplantıya VİSAD Yönetim Kurulu
üyeleri, veteriner hekim odaları
başkanları ve veteriner hekimler
de yoğun ilgi gösterdi ve Gıda
ve Kontrol Genel Müdürü Prof.
Dr. İrfan Erol’un oturum başkanlığını yaptığı “Tarım ve Hayvancılık Alanında Akılcı Antibiyotik
Kullanımı, Antimikrobiyal Direnç
Sorunu ve Farkındalık” konulu
bir oturum da gerçekleştirildi.
5 farklı oturumda gerçekleştirilen sempozyumun açılış ve
protokol konuşmalarını Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurulu
Başkanı Prof. Dr. Özkan Ünal ve
Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Ofisi
Başkanı Dr. Pavle Ursu yaptı.
20 stratejik hedefle 99 eylem başlığı altında
yürütülen çalışmalar
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz
Kurulu Başkanı Prof. Dr. Özkan
İNFOVET 38-39
TOPLANTI akılcı antibiyotik kullanımı ve farkındalık sempozyumu
Dr. Semra Yılmaz, “Tarım ve Hayvancılık
Alanında Antibiyotik Kullanımının
Gereklilikleri” isimli bir sunum gerçekleştirdi.
Ünal yaptığı açılış konuşmasında, antibiyotik kullanımının iller arasındaki oranlarının % 20 ile
47 arasında değiştiğini belirterek, “Antibiyotik kullanımında
Türkiye ortalamasını % 30 olarak
düşünürsek, % 20 oldukça iyi
bir rakam olmasına rağmen %
47’lerin kabul edilebilir düzeylerde olmadığını bilip, ona göre
İNFOVET 40-41
Prof. Dr. Tayfun Çarlı, bilinçsiz ilaç
kullanımının antimikrobiyal direnç
gelişimine etkilerine değindi.
eylem planlarımıza daha gayretli
bir şekilde devam etmemiz gerekmektedir” dedi.
Prof. Dr. Özkan Ünal, Sağlık
Bakanlığı ile Türkiye İlaç ve Tıbbi
Cihaz Kurumu’nca düzenlenen
Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve
Farkındalık Sempozyumu’nda
yaptığı konuşmada, Dünya
Sağlık Örgütü ve diğer ülkeler-
Prof. Dr. Ersin İstanbulluoğlu’nun,
“Antibiyotik Çağı Sona mı Eriyor?” konulu
sunumu katılımcıların ilgisini çekti.
de akılcı antibiyotik kullanımı
konusunda sıklıkla çalışmalar
yürütüldüğünü söyledi. Türkiye’de de bu konuda yoğun çalışmalar yapıldığını, kurum
olarak Akılcı İlaç Kullanımı Ulusal
Eylem Planı’nı hazırladıklarını
ifade eden Ünal, 20 stratejik
hedefle 99 eylem başlığında çalışmaların yürütüldüğünü aktardı. Sürecin 2017’ye kadar stratejik
plan çerçevesinde yürütüleceğini, ondan sonra da devam
edeceğini bildiren Ünal, akılcı ilaç
kullanımı konusunda illerde yaptıkları çalışmaları anlattı. Ünal,
reçete bilgi sistemiyle antibiyotik
reçete oranının yüksek olduğu
tespit edilen illerde değerlendirme toplantılarının
TOPLANTI akılcı antibiyotik kullanımı ve farkındalık sempozyumu
Veteriner Sağlık Ürünleri Sanayicileri
Derneği (VİSAD) Yönetim Kurulu Üyesi
Nazan Uşdu Dilsiz
düzenlenebileceğini kaydederek, her ilin sorunlarının ayrı
ve jeopolitik durumlarının farklı
olabileceğine dikkati çekti. Bir ilin antibiyotik kullanımı
yüksekliği derecesiyle coğrafi
olarak bölgelerin kendi içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini
dile getiren Ünal, tek başına
yüzdelik oranla değerlendirmenin tam olarak gerçeği yansıtmayacağını vurguladı. Prof. Dr. Özkan Ünal, “İller
İNFOVET 42-43
arasındaki farklılıklar da kabul
edilebilir oranlar değil. İllerimiz
arasındaki oranlar % 20 ile 47
arasında değişmektedir. Antibiyotik kullanımında Türkiye ortalamasını % 30 olarak düşünürsek,
% 20 oldukça iyi bir rakam olmasına rağmen % 47’lerin de kabul
edilebilir düzeylerde olmadığını
bilip, ona göre eylem planlarımıza daha gayretli bir şekilde
devam etmemiz gerekmektedir”
diye konuştu.
Türkiye çok aktif rol oynamıştır
Dünya Sağlık Örgütü Türkiye
Ofisi Başkanı Pavel Ursu ise,
yaptığı açılış konuşmasında
dünyanın, sık görülen enfeksiyonların tekrar ölüme yol
açtığı antibiyotik sonrası bir
çağa doğru ilerlediğini belirterek, mevcut trendlerin devam
etmesi durumunda organ
nakli, eklem değiştirme, kanser
kemoterapisi, prematüre bebek
bakımı gibi karmaşık müdaha-
lelerin zorlaşarak tehlikeli bir
hal alacağını kaydetti.
Ursu, şöyle devam etti: “Direncin antimikrobiyel kullanımıyla doğru orantılı olduğuna
yönelik kanıtlar oldukça ikna
edici bir şekilde mevcuttur. Aşırı
antibiyotik kullanımı, gereksiz
reçete yazmak, tezgah üstü
kolay ulaşılabilirlik ya da hasta
baskısından kaynaklanabilir.
Gereksiz reçete yazma hayvan
sektörünü de ilgilendiren önemli
sorunlar dahilindedir. Özellikle
hayvan sektöründe antibiyotiklerin kullanımı ve bunların takibiyle
ilgili çalışmalar yapılması da
sorunun çözümüne yönelik atılacak önemli adımlardandır. 2001
yılında Antimikrobiyel Direnç
TOPLANTI akılcı antibiyotik kullanımı ve farkındalık sempozyumu
Küresel Stratejisi’nin yayınlanması, özellikle bu hususta atılan
en önemli adımlardan biridir. Bu
ilk adımdan sonrasında daha
önemli adımlar ve tartışmalar da
yapılmıştır. Türkiye de bunlarda
aktif rol oynayan ülkelerden
biridir. Özellikle 2014 yılında Dünya Sağlık Asamblesi’nin almış
olduğu kararlar dahilinde ve 2015
yılında kabul edilen Stratejik
Eylem Planı dahilinde Türkiye çok
aktif rol oynamıştır”. Dünya Sağlık Örgütü
(WHO)’nun, elde ettiği veriler
çerçevesinde ülkelere ilişkin
profiller çıkardığını anlatan Ursu,
“Türkiye sağladığı veriler kapsamında Güney Avrupa ülkelerine
benzer bir profil çizmektedir.
Türkiye’nin sağladığı veriler A
sınıfı veriler olarak sınıflandırıl-
Gerçekleştirilen
toplantıya
VİSAD Yönetim
Kurulu üyeleri,
veteriner hekim
oda başkanları
ve veteriner
hekimler yoğun
ilgi gösterdi.
mıştır. Bu da gerekli bütün kalite
göstergelerini sağladığı anlamına gelmektedir. Türkiye’de
antimikrobiyel direnç kapsamında gerçekleştirilen çalışmalar,
en yüksek düzeyde kaliteye
sahiptir” şeklinde konuştu. Ursu, Türkiye’nin çok yüksek
oranda tüketim düzeyine sahip
olduğunu ifade ederek, bu alanda iyileştirmeye yönelik gerekli
çalışmaların yapılması gerektiğini sözlerine ekledi. Farklı meslek gruplarının farklı
sorumlulukları var
Prof. Dr. Özkan Ünal ve Pavel
Ursu’nun yaptığı açılış ve protokol konuşmalarının ardından
ilk oturuma geçildi. Oturum başkanlığını Prof. Dr. İrfan Şencan
İNFOVET 44-45
Antimikrobiyallerin sorumlu kullanımının bilinci ile hareket eden VİSAD Yönetim Kurulu,
Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü’nün daveti üzerine toplantıdaki yerini aldı.
sağlık bakanlığı ile ortak ETKİNLİKLER
KURUMLAR ARASI İLETİŞİM için önemli
Sağlık Bakanlığı tarafından
organize edilen ve Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
da temsil edildiği “Akılcı
Antibiyotik Kullanımında
Farkındalık Sempozyumu”
na, Gıda ve Kontrol Genel
Müdürlüğü’nün daveti üzerine;
VİSAD Veteriner Sağlık Ürünleri
Sanayicileri Derneği olarak;
Yönetim Kurulu Başkanı
Burçak Emre Zorlu, Yönetim
Kurulu üyeleri Nazan Uşdu
Dilsiz, İsmail Özdemir ve Genel
Sekreter Musa Arık’tan oluşan
bir heyetle katılım sağlandı.
VİSAD olarak antimikrobiyallerin
sorumlu kullanımının öneminin
bilinci ile hareket etmekteyiz.
Derneğimiz ve üyelerimiz; iyi
hijyen kuralları, biyogüvenlik,
iyi yönetim uygulamaları ile
antimikrobiyallere duyulan
ihtiyacın azalacağı ve koruma
tedaviden daha iyidir yaklaşımı
prensibini desteklemektedir.
Buna rağmen tedavi ve
koruma için antimikrobiyallere
ihtiyaç duyulmaktadır.
Teşhis laboratuvarlarının
kapasitesinin arttırılması,
doğru tanı konulması,
tedavi ve koruma amaçlı
olarak etkin ilacın seçilmesi,
ilaçların prospektüs ve
etiketlerine uygun şekilde
kullanılması, kayıtların
tutulması, antimikrobiyallerin
gerektiğinde yeterince
kullanılması anlayışıyla
hareket edilmesi halinde akılcı
ilaç kullanıma hizmet edilmiş
olunacaktır. Bu kapsamda
VİSAD olarak Avrupa’da
oluşturulan ve kısaca EPRUMA
denilen platformla eşgüdümlü
hareket etmekteyiz. Bu tür
etkinliklerle kurumlar arası
iletişim daha güçlenmekte ve
ilgili paydaşların ortak hareket
etmesi teşvik edilmektedir.
TOPLANTI akılcı antibiyotik kullanımı ve farkındalık sempozyumu
yaptığı “Sağlık Bakanlığı Gözüyle
Akılcı Antibiyotik Kullanımı” adlı
ilk oturumda Dr. Ali Kalkan ve
Ecz. Mesil Aksoy, ‘Akılcı İlaç
Kullanımı Faaliyetleri ve Akılcı İlaç
Kullanımı Eylem Planı 2014–2017’
ve ‘Ülkemizde Verilerle Antibiyotik Kullanımı’ isimli birer sunum
gerçekleştirdiler.
Oturum başkanlığını Prof.
Dr. Serhat Ünal’ın yaptığı ikinci
oturumun ise ana konusu
“Antibiyotik Çağının Sonuna mı
Geliyoruz? Yeni Binyılın Halk
Sağlığı Sorunu” idi. Uzm. Dr. Serap Süzük, Prof. Dr. Dilek Arman
ve Doç. Dr. Zeliha Koçak Tufan’ın
konuşmacılığını üstlendiği
oturumda, “Ulusal Antimikrobiyal Direnç Sürveyans Programı”,
“Akılcı Antibiyotik Kullanımı ve
Antibiyotik Direnci” ve “Antibiyotik Direncinin Önlenmesinde
Sorumluluklarımız” konulu
sunumlar yapıldı. Büyük ilgi
gören oturumun sonrası verilen
aradan sonra üçüncü oturuma
geçildi. Oturum başkanlığını
Prof. Dr. Özkan Ünal’ın yaptığı bu
oturumda ana konu “Antibiyotik
Kullanımında Paydaşların Rolü”
idi ve Prof. Dr. Ahmet Akıcı, Doç.
Dr. Kutay Demirkan, Yrd. Doç.
Dr. Cenker Zeki Koyuncuoğlu ve
Dr. Şuayip Birinci birer sunum
gerçekleştirdi. Sunumlar, antibiyotiklerin akılcı kullanımında
insan hekimlerinin, eczacıların,
diş hekimlerinin ve hastaların
rolü üzerineydi.
Oturum başkanlığını Prof. Dr.
Hürrem Bodur’un üstlendiği
“Belirli Özel Durumlarda Antibiyotiklere Yaklaşım” ana başlıklı
dördüncü oturumun konuşmacıları ise Prof. Dr. Önder Ergönül ve Prof. Dr. Halis Akalın’dı.
Prof. Ergönül ve Akalın, ampirik
antibiyotik kullanımı, proflaktik
antibiyotik kullanımı ve hastanelerde yönetimi ve çözüm önerileri
üzerine önemli bilgiler aktardılar.
Akılcı antibiyotik kullanımında
veteriner hekimin rolü
Son oturumun konusu “Tarım
ve Hayvancılık Alanında Akılcı
Antibiyotik Kullanımı, Antimikrobiyal Direnç Sorunu ve FarkındaİNFOVET 46-47
Toplantıya Türk
Veteriner Hekimler
Birliği ve oda başkanları
da yoğun ilgi gösterdi.
lık” idi. Oturum başkanlığını Gıda
ve Kontrol Genel Müdürü Prof. Dr.
İrfan Erol’un yaptığı oturumda
Veteriner Sağlık Ürünleri ve Halk
Sağlığı Daire Başkanı Dr. Semra
Yılmaz, Uludağ Üniversitesi
Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Üyesi Prof.
Dr. Tayfun Çarlı, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı Danışmanı
Prof. Dr. Ersin İstanbulluoğlu ve
Veteriner Sağlık Ürünleri ve Halk
Sağlığı Dairesi Çalışma Grubu
Bu tür etkinliklerle
kurumlar arası
iletişim daha
güçlenmekte
ve ilgili
paydaşların
ortak hareket
etmesi teşvik
edilmektedir.
Sorumlusu Veteriner Hekim Arif
Özkan birer sunum gerçekleştirdiler. Yapılan sunumlarda tarım
ve hayvancılık alanında akılcı
antibiyotik kullanımının gereklilikleri, bilinçsiz ilaç kullanımının
antimikrobiyal direnç gelişimine
etkisi ve akılcı antibiyotik kullanımında veteriner hekimin rolü
üzerine bilgiler aktarıldı. Prof. Dr.
Ersin İstanbulluoğlu ise “Antibiyotik Çağı Sona mı Eriyor” konulu
bir sunum gerçekleştirdi. 
Veteriner tıbbi
ürün kontrolü
Gıda ve Kontrol
Genel Müdürü
Prof. Dr.
İrfan Erol
Veteriner sağlık
ürünleri sektöründe
büyük reform
Türkiye’de 01 Kasım 2015 tarihinden itibaren hayvan sağlığında
kullanılan tüm veteriner tıbbi ürünlerin üretiminde milat sayılabilecek
İyi Üretim Uygulamaları (GMP) standartları uygulanmaya başlandı.
H
ayata geçirilen yeni
düzenleme ile veteriner
tıbbi ürün üretiminde
yüksek kalitede üretim
standardı aranarak etkin ve güvenilir ürünlerin üretim, ithalat ve
ihracat dönemi başladı. Bu sayede Türkiye’de hayvan sağlığının
korunması ve gıda güvenilirliği
konusunda önemli bir adım daha
atılmış oldu. Bakanlığın Gıda ve
Kontrol Genel Müdürlüğü, AB
uyum çalışmaları kapsamında 2011 yılında Veteriner Tıbbi
İNFOVET 48-49
Ürünler Hakkında Yönetmelik ve
İyi Üretim Uygulamaları (GMP) Kılavuzunu yayımlayarak başlattığı
dönüşüm programında, üretim
tesislerinden başlayarak hızlı
ve önemli bir ilerleme kaydetmiştir. Veteriner tıbbi ürünlerin
tüm yaşam döngüsünü içerisine
alan bu program 01 Kasım 2015
tarihinde tamamlanmıştır.
GMP ile veteriner tıbbi ürünler
için üretim öncesi hammadde
tedarik edilmesinden, veteriner
hekim kontrolünde reçete ile
uygulanmasına kadar geçen tüm
aşamalarda etkinlik ve güvenilirlik sağlanmaktadır.
İthal edilen veteriner tıbbi
ürünlerin de Türkiye’de üretilenler ile eşdeğer kalitede olmalarının sağlanması amacıyla
iki yıldır yapılan yurt içi ve yurt
dışında GMP denetimleri gerçekleştirilmiştir. 31 Ekim 2015
tarihi itibariyle Türkiye’de ve
yurt dışında 57 adet tesisin
denetlenmiş ve bu denetimlerin sonucunda 35 adet üretim
Türkiye dışındaki
üretim tesislerinin ve
bu tesislerden ithal
edilen veteriner tıbbi
ürünlere yönelik denetim
ve analizlerde Avrupa
Birliğinde de uygulandığı
üzere karşılıklı tanıma ilkesi
işletilmeye başlanacaktır.
Bu kapsamda ithal
edilen veteriner ilaçların
her bir üretim serisinin
Pazarlama İzin Sistemi
(PİS) standartlarına
uygun olduğunu garanti
etmek için Türkiye’de GMP
sertifikalı bir kalite kontrol
biriminde, bütün kalitatif
analizlerinin, tüm etkin
maddelerin ise en azından
bir kantitatif analizinin
yapılması sağlanacaktır.
tesisi Bakanlıktan GMP sertifikası almaya hak kazanmıştır.
Bakanlığın bu konudaki düzenleme ve uygulamaları, Türkiye’de
veteriner tıbbi ürün endüstrisini,
yüksek kalite yönetim standartlarını muhafaza eden bir sektöre
dönüştürmüştür. Tesislerimiz,
uluslararası gereklilikleri karşılayan kalitede üretim yaparak ihracatını arttırmakta ve Türkiye’yi
bu konuda dünya piyasasında
dikkatleri üzerine çeken ülke
haline getirmektedir. Veteriner
Sağlık Ürünleri Sektörü Genel
Müdürlüğü’nün bu alandaki tüm
düzenlemelerin sektöre getirdiği
kazanımların farkındalığı ile
adaptasyon konusundaki azmi
ve kararlılığı, aldıkları mesafe,
işbirliği konusunda istekli ve
destekleyici yaklaşımları bu yolda yapılan ilerlemelerde oldukça
önemli olmuştur.
Genel Müdürlüğün, Veteriner
Tıbbi Ürünlerinin üretim aşamasından son tüketiciye ulaşan
GÜNCEL
süreçte geçen bu yaşam döngüsü içerisinde gerek mevzuat,
gerekse teknolojideki tüm güncel gelişmelerin izlenmesi ile
sürekli iyileştirilen dinamik yapı
kurmayı hedeflemesi açısından
çalışmalar yoğun bir tempoda
devam etmektedir.
GMP Denetimlerinin
Genişletilmesi
Türkiye’deki GMP geçiş süreci başarıyla tamamlanmış ve
sonuçta ülkemizde yeterli sayı
ve kapasitede tesis altyapısı
oluşturulmuştur. GMP denetimlerinde de diğer ülkeler tarafından
uygulandığı gibi karşılıklı tanıma
ilkesinin uygulanması kaçınılmaz
hale gelmiştir. Bu nedenle PIC/S
üyesi otoriteden sertifikalı tesislerde aşamalı olarak denetlenmeye başlanacaktır.
Pazarlama izni
bulunan tüm
ürünler Müdürlüğün
web sitesinde
yayınlanmaktadır.
Veteriner tıbbi ürün takip sistemi
Ülkemizde Veteriner Sağlık
Ürünleri alanındaki en önemli
aşamalardan biri de Veteriner tıbbi ürünlerin üretimden
tüketime kadar stok miktarını
ve tek bir ürünün de izlemesini
mümkün kılacak karekod barkod
esaslı veteriner tıbbi ürün takip
sistemidir. Bu konuda yapılan
çalışmalar en kısa zamanda
uygulamaya konulacaktır.
Farmakovijilans
Veteriner tıbbi ürünlerin
sahadaki beklenmeyen etkilerini araştırarak daha güvenilir
ve kaliteli ürünlerin piyasada
olmasını öngören farmakovijilans
sisteminin uygulanması ile ilgili
çalışmalar devam etmektedir.
Akılcı ilaç kullanımı ve
antimikrobiyal direnç izlenmesi
Günümüzde tüm dünyada insan
sağlığını tehdit eden en önemli
sorunlardan biri olarak gösterilen
antimikrobiyal direnç gelişimine
yönelik çalışmalar Gıda ve Kontrol
Genel Müdürlüğü’nün önemli gündem maddelerinden biridir. 5996
sayılı Kanun’dan itibaren yayımlanmış ikincil Yönetmelikler kapsamında yol haritası belirlenmiştir.
Öncelikle Salmonella etkeninden
İNFOVET 50-51
PAZARLAMA
İZİN SİSTEMİ
başlamak üzere gıda kaynaklı
zoonotik etkenlerin ve antimikrobiyal direncin birincil üretim dahil
gıda zinciri boyunca izlenmesi ve
prevalansın azaltılmasına yönelik
kontrol programları geliştirilmesi
planlanmıştır. Bu amaçla yürütülen
kanatlı sektöründe halk sağlığı
önemi olan Salmonella etkenine yönelik kontrol programları
geliştirilmesi bir proje kapsamında
devam etmektedir.
Gıda güvenilirliği ve halk sağlığında veteriner sağlık ürünlerinin doğru kullanımı tek sağlık
konsepti içinde değerlendirilmektedir. Hayvanlarda antibiyotik tüketimi ile insanlarda direnç
gelişimi arasında bir bağlantı
olması, insanlarda ve hayvan-
larda kullanılan antibiyotiklerin
bakterilerde çapraz dirence
sebep olması, gıda değeri olan
hayvanlarda antibiyotiklerin
yanlış kullanımın getirdiği gıda
kaynaklı infeksiyon riskleri de
göz önüne alınarak konu bütüncül yaklaşımla ele alınmış ve Bakanlığın yaptığı düzenlemelerle
antimikrobiyal direnç gelişiminin
izlenmesine yönelik bir yol haritası hazırlamıştır. Bu çerçevede
yapılan çalışmalar, farkındalık
oluşturmak üzere düzenlenen
eğitimler ve saha denetimleri
devam etmektedir. Bu alanlarda
yapılan bütün çalışmalar EFSA,
ECDC, CDC, WHO, OIE, FAO ve
EMA’nın yaptığı çalışmalara paralel olarak sürdürülmektedir. 
Veteriner tıbbi ürünleri
ruhsatlandırma kriterleri,
Gıda ve Kontrol Genel
Müdürlüğünce kurulan
Pazarlama İzin Sistemi (PİS)
altında AB standartlarına
ulaştırılmıştır. Bu amaçla
gerekli teknik ve idari
düzenlemelerden oluşan
elektronik başvuru dâhil
mevzuat altyapısı hazır
haldedir. PİS kurulmadan
önce izin almış ürünlerin
standartlarA uygun hale
getirilmesi için sektöre
31 Ekim 2017 tarihine kadar
süre verilmiştir. Söz konusu
tarihte Türkiye’de üretilerek
ihraç edilen tüm veteriner
tıbbi ürünlerin kalitesinin
AB standartlarında olması
hedeflenmiştir.
KONU vılsan
toplantı academy
Vilsan, yine
ilklere imza attı
Vilsan ve Utrecht Üniversitesi Ruminant Sağlık Enstitüsü işbirliği
ile düzenlenen Vilsan Academy, Türkiye’de üniversite ortaklığı ile
gerçekleştirilen ilk akademi organizasyonu olma niteliğindeydi.
V
ilsan Academy,
Hollanda’nın Utrecht
şehrinde 29 Kasım-4
Aralık 2015 tarihlerinde
Utrecht Üniversitesi Ruminant
Sağlığı Enstitüsü’nde Türkiye’nin
dört bir yanından gelen 150
veteriner hekimi üniversitenin
akademisyenleri ile buluşturdu.
VILSAN ACADEMY’nin I. GÜNÜ
Vilsan Academy açılış konuşİNFOVET 52-53
masını Vimar & Vilsan CEO’su
Burak Kutal yaparken, enstitüden
Dr. Gerrit Hooijer, Türk veteriner
hekimlerine hoş geldiniz dedi.
Vilsan Academy’nin ilk günü Dr.
Herman Jonker’in buzağılama
süreci ve doğum prezentasyonu
ile devam ederken, Dr. Ruurd
Jorritsma kolostrum, barsak kapanması (gut closer) ve laktojen
immuniteye karşı IgG konuları
hakkında bilgi verdi.
İlk gün konuları, Dr. Gerrit
Hooijer’in buzağı beslemesinde
mama kullanımı ile ilgili verdiği
yararlı detaylarla devam ederken, Dr. Ruurd Jorritsma solunum
hastalıklarının patofizyolojisinden bahsederken, korunma
yolları ve tedavi hakkında da
yenilikler sundu.
Vilsan Academy’nin ilk gününde
açılış konuşmasını yapan Vimar &
Vilsan CEO’su Burak Kutal, Vilsan’ın
her zaman ilklere imza atarak
global bir marka olma cesaretini
gösterdiğini ve Utrecht Üniversitesi ile başlatılmış olan Vilsan
Academy’nin mutlaka devamının
yapılarak, değerli Türk veteriner
hekimlerine yeni ufuklar açmayı
hedeflediklerini sözlerine ekledi.
Vilsan’ın 2015 yılında önemli
bir değişim sürecine girdiğini
belirten Kutal sözlerine, Vilsan’ın
2015 yılında merkez kadrolarını
Türkiye’nin dört bir
yanından gelen
veteriner hekimler
Utrecht’te buluştu.
Vimar & Vilsan CEO’su
Burak Kutal, Vilsan’ın
her zaman ilklere
imza atarak global bir
marka olma cesaretini
gösterdiği belirtti.
yeniden yapılandırdığını, satış
ve pazarlama ekibini güçlendirdiğini ve en önemlisi EU,
GMP ve FDA standartlarına
uygun sıfırdan tesis ve makina
ekipman yatırımlarının yaptığını
belirtti. Yeni Vilsan’da 1000 m2
Ar-Ge ve kalite laboratuvarı,
2500 m2 non betalactam, 1500
m2 betalactam ve 500 m2
ektoparaziter üretim alanları ile
GMP üretim koşullarını sağlamakta olduklarını belirten Kutal;
ektoparaziter GMP sertifikasının
tamamlanmiş olduğuna, betalactam - steril üretim binasının
GMP denetimini geçirdiğine,
belgelerinin Aralık ayı içinde yayınlanacak olduğuna, non betalaktam kısmının ise Mart ayında
belgelendirilmesinin tamamlanacağına da ayrıca değindi.
VILSAN ACADEMY’nin II. GÜNÜ
Akademide ikinci gün Dr. Ruurd
Jorrsitma’nın somatik hücre
sayısı ve ketozis teşhisinde
uygulanan testlerin sensitivite,
spesifite ve prediktif özellikleri
ve testlerin yorumlanması konulu sunumu ile başladı.
İkinci gün, Dr. Peter Vos’un verim ve reprodüksiyon arasındaki
fizyoloji, besleme ve bakım ilişki-
si ve reprodüktif teknikler ile ilgili
sunumu ve Dr. Gerrit Hooijer’ın
kistik ovarial hastalıklarda tedavi
ve izleme sunumu ile devam etti.
VILSAN ACADEMY’nin III. GÜNÜ
Akademinin son gününün ilk
oturumunda Dr. Thomas Schonewille süt sığırlarının beslenmesi konulu sunumunda kuru
dönem beslemede kuru
vılsan academy
Dr. GerrIt HooIjer, kistik ovarial hastalıklarda
tedavi ve izleme konularına değindi.
Dr. Herman Jonker toplantının ilk gününde buzağılama
süreci ve doğum ile ilgili bir sunum gerçekleştirdi.
Prof. Dr. Yavuz
Öztürkler - Kars
Vet. Hekim Ali Uluyol
Kayseri
Vilsan Academy çok keyifli ve yararlı geçti. Eğitim içeriğinin bu kadar
özenle seçilmiş olup
bizleri verilen konularda aydınlattığınız için
emeği geçen tüm ekip
arkadaşlarınıza teşekkür ederim.
Vilsan Academy gerçekten kimsenin düşünmediği bir organizasyondu
ve Utrecht Üniversitesi
akademisyenleri ile buluşma fırsatı bulduk. Çok
verimli bir eğitim oldu.
Bizler böyle gelişmeleri
takip edip diğer arkadaşlarımıza da yarar sağlamaya çalışıyoruz. Emeğiniz için teşekkür ederiz.
Dr. Ruurd JorrsItma somatik hücre sayısı ve ketozis
teşhisinde uygulanan testler hakkında detaylı bilgiler verdi.
madde tüketiminin doğum
sonrası metabolik hastalıkların
oluşumuna etkilerini anlattı.
Akademinin son oturumunu
Dr. Teo Lam’ın mastitis korunma ve tedavi yöntemleri
sunumuyla sona erdi ve Vilsan
Academy katılımcıları Utrecht
Üniversitesi’nden sertifikalarını
aldılar. Utrecht Üniversitesi
de böyle bir organizasyona ilk
kez ev sahipliği yaptıklarını ve
çok heyecanlı olduklarını, Türk
İNFOVET 54-55
veteriner hekimlerinin çok iyi
ve bilgili olduklarını ve ilk kez
bir ilaç firmasından böyle bir
eğitim talebi geldiğini; Vilsan’ın
ileride de çok güzel işlere imza
atacaklarına ekibin büyük bir
uyum içerisinde çalıştığına da
önemle değindiler.
Vilsan Academy katılımcıları, üç günlük yoğun bir eğitim
sonrasında kalan iki günlerini
Amsterdam turu yaparak geçirdiler ve yorgunluk attılar. 
Vet. Hekim Onurhan
Gülsün - Bursa
Vilsan Academy’nin
yurt dışında bir üniversitede yapılması
çok iyi bir düşünceydi.
Konular da bir o kadar
iyi seçilmişti. Benim
için çok yararlı oldu
ve ışık tuttu. Vilsan
Academy’nin devamını
mutlaka bekliyoruz.
Vet. Hekim Bedirhan
Üstün - Diyarbakır
Vilsan Academy çok verimli oldu. Bizlere yeni
birçok bilgi kattılar. Organizasyonunuzdan
çok memnun kaldık.
Emeği geçen herkese
çok teşekkür ederiz.
RÖPORTAJ RDM
Nitelikli ürün
Sürdürülebilir
ve stabil kalite
Uzman kadrosu ile başarılı projelere imza atan RDM Ticaret
ile gerçekleştirdiğimiz röportajda, her geçen gün ürün
portföylerine yenilikler kattıklarının müjdesini aldık.
RDM Genel Müdürü
Tolga Emrah Gezgin,
tecrübe ve birikimleri
ile sektörün yanında
olduklarını vurguluyor.
S
ektöre dair yerel ve
uluslararası bilgi
zenginliği, nitelikli
yönetim kadrosu,
girişimcilik kültürü ile birlikte
müşterilerine kaliteli hizmet
sunmayı ve mevcut ilişkiler
üzerine yeni, kalıcı, karşılıklı
yarar sağlayan işbirlikleri
yaratmayı amaçlayan RDM
Ticaret, yenilikçi ve esnek
çözümler ile Türk hayvancılık
sektörünün yanında.
RDM‘nin sektöre adım atması
nasıl oldu? Kısa bir tarihçe
öğrenebilir miyiz?
Sektördeki kurumsal
şirket sayısının az olması
ve Türkiye’deki üreticilerin
hammadde tedariğinde
kurumsal altyapısı olan
şirketlerle çalışmaya olan
ihtiyacını görerek, 2011 yılında
hayvansal protein ithalatı ile
sektöre ilk adımımızı attık.
Kaliteli ürün ve sürdürülebilir,
stabil kalite hedefledik.
Lojistik sektöründe olan
tecrübe ve birikimlerimizle
farklı coğrafyalardan
altrernatif ürünlerin ithalatını
gerçekleştirerek, Türkiye’deki
üreticilere ulaştırılmasını
sağladık. Ekibimize katılan
teknik arkadaşlarımızla
birlikte her geçen gün ürün
portföyümüz daha da çeşitlendi.
Ürün çeşitliliğinizden
bahseder misiniz? Sektörde
nasıl bir boşluğu doldurma
hedefiniz olacak?
Yem hammaddelerinde
hayvansal proteinlerin
yanı sıra bitkisel proteinler
de çalışıyoruz. Amacımız
protein kaynaklarının sınırlı
olduğu günümüzde alternatif
hammaddelere ulaşmak ve
bunları kullanıcılara sürekli
kalite ve uygun fiyatla sunmak.
Yem katkı maddeleri
grubunda İtalyan üretici
Eurofeed’in Türkiye bayiliğini
yapmaya başlıyoruz.
Ekibimizde veteriner hekim, su
ürünleri mühendisi ve ziraat
mühendisi arkadaşlarımız
İNFOVET 56-57
RÖPORTAJ RDM
RDM Ticaret, işine gönülden
bağlı bir ekip olarak çalışıyor
ve hayal ettikleri hedeflere
ulaşabilmek için disiplin ve
gayretle hareket ediyor.
var. Yem katkı grubunda
hedefimiz, muadil ürünlerden
farklılık gösteren, daha yüksek
çalışma performansına sahip
ve işletmelerin performansını
artıracak ürünler sunabilmek.
Farklılıklarınız nelerdir?
Ürünlerinizin müşteriler
tarafından tercih edilme
nedenleri nelerdir?
RDM’nin farklılığı, kurumsal
bir şirket olarak çalışması,
sürdürülebilir kalite için gerekli
altyapısının olması, üniversiteler
ve laboratuvarlarla sürekli
işbirliği ve dayanışma içinde
ürünleri ile ilgili çalışmalar
yaparak güncelliğini koruması,
yurt dışındaki organizasyon,
sunum ve fuarlara katılarak
güncel uluslararası gelişmeleri
takip etmesi, müşterilerine
her zaman teknik destek ve iyi
servis sunmasıdır.
Kanatlı pazarındaki
hedefleriniz nelerdir?
Hayvanların sağlığı ve
yetiştiricilerin karlılıkları
konusunda ürünlerinize
güveniyor musunuz?
Yem katkı grubu ürünlerimizle
entegre tesislerde, çiftliklerde
RDM ürünleri, bağırsak sağlığına
odaklanan, hayvanın sağlık durumunu
iyileştirerek daha yüksek performans
göstermesini sağlayan teknolojik
ürünlerdir. Portföyünde belirli sorunlara
çözüm öneren ürünler de bulunmaktadır.
ve yem fabrikalarında olmayı
hedefliyoruz. Donanımlı, iyi
servis veren alt bayilerimizle
her zaman müşterilerimizin
yanındayız. Ürünlerimiz bağırsak
sağlığına odaklanan, hayvanın
sağlık durumunu iyileştirerek
daha yüksek performans
göstermesini sağlayan teknolojik
ürünlerdir. Aynı zamanda belirli
sorunlara odaklanan ve çözüm
öneren ürünlerimiz de bulunuyor.
Ürünlerimiz içeriklerindeki
katkıların şelatlanmış formda
olması ile birçok muadilinden
farklılaşıyor; bu da hayvanın
sindirim sisteminde zarara
uğramadan gerekli yere
ulaşmasını ve görevini yerine
getirmesini sağlıyor.
Böylece kullanılan üründen
beklenen faydayı almak
kaçınılmaz oluyor. Hayvanların
sağlık durumu iyileşiyor ve
birlikte çalıştığımız işletmelerin
karı artıyor. Ürünlerimize
her zaman güveniyoruz,
Eurofeed pozitif sonuçları
dünyanın dört bir tarafındaki
işletmelerden topluyor, biz
de aynı faydayı Türkiye’deki
işletmelerde göreceğiz.
Önümüzdeki yılın Ocak ayında
çok önemli bir toplantınız
olacak, sektöre ne gibi
mesajlar vereceksiniz?
Eurofeed ürünlerinin
Türkiye distribütöru RDM
olarak, bir araya gelip yeniden
merhabalaşacağımız bir
gün olsun istiyoruz. Yeni yıla
girdiğimiz ilk günlerde taze bir
başlangıçla ürünlerimizden
konuşmak, işletmelerde
verimliliği ve kazancı artırmak
için çözümlerimizden
bahsetmek hedefimiz. 
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
B
üyüme, biyolojik sentez
olarak tanımlanan
dinamik ve karmaşık bir
olgudur. Bir hayvanın
büyümesi canlı yapılardaki artışla ilişkilidir. Hücre hiperplazisi ve
hipertrofisi ile birlikte çevresel
bir takım etkileri de kapsayan
büyüme, birçok hormon ve büyüme faktörünün etkisi altında
gerçekleşir. Hipotalamus ve
Merkezi Sinir Sistemi (MSS)’nin
etkisi altında bulunan hipofiz
bezi, büyümede rol oynayan
en önemli salgı bezlerinden
biridir. Bu süreçteki diğer
önemli organlar tiroid, karaciğer,
pankreas, gonadlar ve adrenal
bezdir. Hipotalamus; hipofiz ön
Iabundan growth hormon (GH)
sekresyonunu düzenleyen,
Growth Hormon Releasing Factor
(GRF); Thyrotropin Releasing
Hormon (TRH) ve Somatostatin
gibi büyümede rol oynayan çok
önemli üç peptid salgılar.
Kümes hayvanlarında büyümenin tam dışavurumu için
gerekli olan iki ana hormon GH ve
T3’tür. İkisi de ön hipofiz bezine
ihtiyaç duyar. GH doğrudan
kümes hayvanlarının ön hipofiz
bezinin kaudal lobundaki somatotrop tarafından sentezlenir. T3
hormonu tiroitten az miktarda
salgılanmasına karşın büyük
oranda T4’den monodeiyodinaz
ile üretilir. Genç tavuklarda,
hipofizektominin büyümeyi
(vücut ağırlığı veya iskelet büyümesi) azalttığı birçok kaynak
tarafından belirtilmektedir.
Hipofizektomili kanatlılarda, az
da olsa meydana gelen canlı
ağırlık kazancının karkas yağ
birikimindeki belirgin artıştan ileri
geldiği bildirilmektedir. Dwarfizm
gösteren tavuklar, GH reseptörlerindeki eksiklik ve dolaşımdaki
T3 derişimlerinin azalması sebebiyle dikkat çekici bir şekilde
düşük büyüme gösterirler. GH
büyüme için asıl gereklilik iken,
harici GH’nin kümes hayvanlarının büyümesinde ya hiç ya da
muhtemelen geçici olarak az bir
pozitif etkisi vardır. GH özellikle
Kümes
hayvanlarında
büyümenin
endokrinolojik
kontrolü -I
Tavuklar insan tüketimindeki rolleri ve önemli bir
tarım hayvanı olmalarının dışında, diğer kanatlı
türlerine model teşkil etmeleri açısından da kümes
hayvanlarının büyümeleri ve/veya metabolizmalarının
hormonal kontrolüne ilişkin olarak yapılan
çalışmalarda başrolde oynamaktadırlar.
Büyüme
faktörlerinin
biyolojik
faaliyetleri
çok yönlüdür.
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
kanatlıların bağışıklık dokularının gelişiminde rol almaktadır.
Kanatlılarda gelişim sırasında
timüs ve Bursa Fabricius’ta T
ve B hücreleri arasında özel bir
ayrım bulunur. Genç tavuklarda
hipofizektomi timüs büyümesini
bastırırken, GH kısmen de olsa
bu etkinin üstesinden gelir.
Şekil. Kümes hayvanlarında büyüme hormonunun fizyolojik rolünün şeması
Hipotalamus
Sometotrop
Kortikotropin
IGF-I (İnsülin Benzeri
Büyüme Faktörü-I)
GH, somatomedin sentezini
artırmak suretiyle canlılarda anabolizan etki gösterir. Somatomedinler GH’nin uyarımı ile sentezlenir. Somatomedinik etkiye
sahip iki polipeptit bulunmaktadır. Bunlar, insülin benzeri büyüme faktörü-I (IGF-I) ve IGF-II’dir.
İnsülin benzeri büyüme faktörü-I
çözünebilir bağlayıcı proteinler ile olduğu gibi membran
bağlayıcı reseptörler ile iletişime
giren önemli ve çok fonksiyonlu bir polipeptittir. Büyüme
faktörlerinin biyolojik faaliyetleri
çok yönlüdür ve büyük ölçüde
bağlayıcı protein etkileşimlerine bağımlıdır. İnsülin benzeri
büyüme faktörünün fizyolojisi ve
biyokimyasındaki bazı benzersiz
farklılıklar, memeli ve kuş türleri
arasında belirgindir. Bu farklılıklar, amino asit bileşimi ve belirgin
reseptör farklılıklarının yanı sıra
protein bağlanması durumunu
da kapsar. Büyüme ve gelişim
üzerinde önemli etkileri olan
insülin benzeri büyüme faktörü-I
(IGF-I), 70 amino asit içeren, yaklaşık 7500 dalton ağırlığında olan
bir polipeptittir. Somatomedin C
olarak da adlandırılan IGF-I, insüline yapıca çok benzediği için
ona bu ad verilmiştir. Diğer polipeptit yapılar gibi etkisini, ilişkili
olduğu hücrelerin membranında
bulunan reseptörlere bağlanarak
gösterir. Dolaşımdaki IGF-I’in en
önemli kaynağı karaciğerdir. Organizmadaki işlevi büyüme hormonunun anabolik ve büyümeyi
uyarıcı etkiler oluşturmasına
aracılık etmektir. Diğer bir değişle, büyüme hormonu etkilerini
IGF-I aracılığıyla gösterir. GH/IGF-I
ile sağlanan büyüme için denge
noktasının en uygun büyümenin
GH
IGF-1
ACTH
Kortikosteron
Büyüme
Büyüme
Tirotropinler
TSH
T4
T3
Büyüme
Somatomedinler
GH’nin uyarımı ile
sentezlenir.
sağlanması için sıkı bir şekilde
kontrol edildiği düşünülebilir.
Son yıllarda yapılan çalışmalardan elde edilen sonuçlar,
büyüme faktörünün biyokimyası
ve fizyolojisi açısından türler
arasında farklılıkların mevcut
olduğunu göstermektedir. IGF-I
ve IGF-II’nin aminoasit kompozisyonu açısından gözlemlenen
en belirgin fark kanatlılar ve memeliler arasında gösterilmiştir.
Kanatlılarda klasik IGF-I reseptörleri birkaç grupta tanımlanmıştır.
İnsülin benzeri büyüme faktörü-I
gen ifadesi, tüm tavuk embriyolarında fertilizasyondan sonraki
8. günde saptanabilir. İlginç
bir şekilde IGF-I gen ifadesinin
kuluçka sonrası döneme kadar
karaciğerde tespit edilemiyor
oluşu, dolaşan IGF-I’in kanatlı
embriyosu gelişirken ekstraheptik orijinli olduğunu akla getirmektedir. Kandaki IGF-I, inkubasyon periyodunun ortasında pik
düzeye ulaşır ve 6 günlük tavuk
ile 10 günlük hindi embriyosunda
tespit edilebilmektedir. Kuluçka
sonrası dönemde ise doku IGF-I
gen ifadesi, IGF-I’in en büyük
üreticisi konumunda karaciğer
olmak kaydıyla tavukların kuluçka sonrası büyümesi yoluyla tes-
pit edilir. IGF’ler serumda bağlayıcı proteinlere bağlanarak hedef
organlara taşınır. IGF-I; protein
metabolizmasının stimülasyonu,
glikoz transportu, glikojen ve
trigliserit sentezi gibi etkilerin
yanı sıra miyojenezis, hücre
farklılaşması ve metabolik hastalıklardaki rolü ile de ön plana
çıkmaktadır. Özellikle kas ve
kemik oluşumunda potansiyel
bir düzenleyici olması, kanatlı
yetiştiriciliğinde ilgiyi üzerine
çekmesine neden olmaktadır.
IGF-I’in kanatlılardaki detaylı
etkilerine sonraki makalelerimizde değineceğiz.
SEKTÖR ZİYARETLERİ
Sektörde kalite ve güven
izmir, manisa
DENiZLi
İNFOVET 62-63
İZMİR EFES ANTİK KÜTÜPHANE
denizli
İZMİR Smyrna ANTİK KENTİ
T
ürkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) verilerine göre,
2014 yılında 8.763.265
yumurtacı tavuk varlığı ile
Türkiye’de en çok yumurta
üretimi yapan iller arasında 3. sıraya
yerleşen Manisa, 4.275.022 yumurtacı tavuk varlığı ile 5. sırada bulunan İzmir ve 1.646.361 yumurtacı
tavuk varlığı ile 10. sıraya yerleşmiş
olan Denizli’yi ziyaretimizde, her üç
ildeki ihracat olanaklarından, yumurta fiyatlarına; kaliteli ve güvenilir
ürün üretme ilkelerinden, firmaların
markalaşma sürecine kadar geniş
kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdik. Yumurta sektöründe, birçok ilden daha ileride olan bu illerimizdeki işletmelerin en önemli iki avantajı
kendi bünyelerindeki tesislerde yem
üretmeleri ve bölge halkının istihdamına katkı sağlamaları. Başarının bir
diğer sırrı da, sektörün düğümlendiği nokta olan plansız büyümeyi göz
önünde bulundurarak ihtiyatlı kapasite artışlarına gitmek. Ortak söylem, ülkelerin yumurta ihtiyaçlarını
kendi kendine karşılayabilir pozisyona gelebileceği gerçeği ve politik
nedenlerden dolayı, özellikle Kuzey
Irak pazarının bıçak sırtında oluşu.
denizli pamukkale
Güneşli Aşı sponsorluğunda Haziran ayından beri yürüttüğümüz
Yumurtacı Sektör Ziyaretleri’nde bu ayki durağımız, yumurta
üretiminde üst sıralarda gelen üç ilimiz; İzmir, Manisa ve Denizli.
MANİSA MURADİYE CAMİİ
MANİSA AĞLAYAN KAYA
www.gunesliasi.com.tr
Ticarette başarının
sırrı saygınlık
kazanmak
Abdurrahman Mutlubaş, sektörün düğümlendiği noktanın,
ihracata bağlı plansız büyüme olduğunu, bu nedenle son
10 yıldır aynı kapasite ile çalıştıklarını belirtiyor.
Abdurrahman
Mutlubaş kızı
Ayşegül Mutlubaş
ile birlikte
istikrarımızın sırrı
sağlam çalışmak
55 yıldır ticari hayat içerisindeyim; bu 55 yıl içerisinde çalıştığım kurumlarla bir nikah kıymışsam, hepsi de çok uzun soluklu
olmuştur. Çünkü bizim gibi dürüst
ve sağlam çalışan firmalarla bir
birlikteliğimiz olmuştur.
işe krediler ayrıldı, teşvikler verildi. Sonrasında, yumurtacılık sektörü atak yaptı ama
zaman zaman sıkıntılar da beraberinde
yaşandı; örneğin iç piyasanın düşük talebinden dolayı üretilen yumurtalar satılamadı.
Ama yine de üretim durmadı ve bir şekilde
piyasası bulundu ve o yıllar kişi başı tüketilen yumurta sayısı 100 adet bile değilken, şu
anda 190 adede yükseldi.
Tek bir kapıya bağlı ihracat sizce plansız
bir büyüme şekli midir?
F
iilen ticaret ile uğraştığı 54 yılın 34 yılını,
yumurtacılık sektörüne hizmet vererek
geçiren Abdurrahman Mutlubaş, 1982
yılında bulundukları yerde 5 bin tavukla işe
başlamış. Bir yıl sonra bu rakam 10 bin olmuş
ve o günden bu güne Denizli’deki bu işletme
220 bin adet tavuğu barındırabilecek kurulu
kapasiteye ulaşmış. Bu yıllar içerisinde kendi
yem fabrikalarını da kuran Abdurrahman Bey
yaklaşık 20 yıldır kendi yemini üretiyor.
Öncelikle işletmenizi tanıyalım.
1982 yılında sektöre girdik ve son 12
yıla kadar faaliyetlerimizi Denizli’nin yanı
başındaki Akan Köyü’nde sürdürdük. Burada büyüme imkanı kalmayınca, Tavas’ta,
kendi köyümün yakınlarında daha modern
bir şekilde üretim yapmaya başladık. Bu
işi yapmadan önce ticaretle uğraşıyorduk.
O dönem ne üretebiliriz diye düşündük ve
bu işe atıldık.
Yumurtanızın bir markası var
mı? Ürettiğiniz yumurtaları nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Son 5 yıla kadar yumurtamızı iç piyasada;
İskenderun, Hatay, İstanbul gibi illere kamyon
bazında satıyorduk. Son 5 yıldan bu yana ise
yumurtamızı, Mutlubaş Yumurta adı altında
markalaşarak Denizli içerisinde ve etrafındaki illerde yaklaşık 150 şubesi olan yerel bir
zincire veriyoruz. Bununla birlikte haftada bir
tır olmak üzere, Irak’a da yumurtamızı ihraç
ediyoruz. Ulusal zincirlerden iki marketin Ege
Bölgesi ayağının yerel mağazalarında da
yumurtamız bulunmakta.
Deneyimli biri olarak, sektörün gelişimini
anlatır mısınız?
Tavukçuluğun kalkınmaya başladığı ve
atak yaptığı yıl 1982 yılıdır. Ancak ben böyle
bir öngörüde bulunarak bu işe girmedim;
şans eseri o yılları yaşadım. 1982 yılında bu
Sektörün düğümlendiği nokta burası. Tek
bir ülkeye ihracata yönelik sürekli kapasite
artışı yapılıyor. Bir gün gelecek ve bu sektör
kayaya toslayacak. Böylesi bir son yaşanırsa,
bu işe kredi ve kaynak ayırmış olan insanlar
sıkıntıya düşecekler. Biz yaklaşık 8-10 yıldır
aynı kapasite ile çalışıyoruz. İç piyasamız
da dış piyasamız da var; ancak bunlara
güvenerek yeni yatırımlara girmek bize çok
cazip gelmiyor.
Birçok ülke kendi yumurta ihtiyacını
kendisi karşılama icraatında bulunmaya
başladı. Biz yumurtacılığa başladığımız
zaman, Suriye’de de, İran’da da yumurta
ihtiyacı vardı. Ancak yıllar içerisinde bu açık
kapatıldı. Dolayısıyla, Irak yumurta ihtiyacını
kendi kendine karşılar pozisyona geçerse
Türkiye’deki üretici sıkıntıya düşecektir.
Yarın kapılar kapanırsa şaşırmamak lazım.
Biz firma olarak çok büyük bir firma değiliz
ama sıkıntı yaşandığı vakit zarar görmeyeceğimizi düşünüyoruz.
SEKTÖR ZİYARETLERİ
En büyük gücümüz, mısır
Sektöre hızlı bir şekilde giriş yapan Akhisar Tavukçuluk, Manisa’da tam otomasyon
sistemle ürettikleri yumurtalar ile önümüzdeki yıllarda bir marka olmayı hedefliyor.
yerde yetiştiriyoruz ve yerde yetiştirmenin
kas-iskelet sistemine olumlu etkisini avantaja çeviriyoruz.
Bunun dışında, ayda yaklaşık 2 bin ton
yem üretiyoruz. Ayrıca, saatte 15 tonluk yem
kırma kapasitesi olan bir yem kırma tesisimiz
var; 5 bin ton mısır, 600 ton diğer ham
maddeleri karşılayacak silolarımız mevcut.
Önümüzdeki yıl yaz aylarında, iki adet daha
2.500 tonluk silo yapmayı planlıyoruz. Yani,
toplamda 10 bin tonluk bir mısır stoklama
kapasitesine ulaşmak istiyoruz.
Gökhan Bey, yumurtacılık sizin için aile
yadigarı bir meslek mi?
Gökhan Yanık,
kendi yemlerini
üretseler dahi
maliyetlerin çok
yüksek olduğunu
söylüyor.
i
lk aşamada 1.5 milyon yumurtacı tavuk hedefi ile yola çıkan Akhisar Yumurta, sahiplerinin tarım geçmişlerinin getirdiği tecrübe ve
geniş ekili arazi varlıkları ile hızlı büyüme için
gerekli yeterli altyapıya hali hazırda sahip bir
işletme. Aynı zamanda kendi yemini kendisi
üreten firma, bu şekilde Akhisar Ovası halkının
da istihdamı için büyük emekler veriyor.
Akhisar Yumurta’nın tarihçesi hakkında
bilgi verir misiniz?
Bülent Özgan: Akhisar Yumurta, 1.5 yıllık
bir geçmişi olan yeni bir firma. Ancak aynı
bünyede bulunan Özyanıklar olarak 6-7 yıldır
broyler yetiştiriciliği yapıyordu. Bu bölge, mısır
İNFOVET 64-65
yönünden çok zengin bir bölge mısırı ise; kaliteli ve kurutmaya ihtiyaç duyulmadan direkt
kullanılabilecek nitelikte, rutubetsiz bir mısır.
Biz de firma olarak bu bölgede çok geniş
arazilere sahibiz ve yıllık 6-7 bin ton mısır üretiyoruz. Bu da bizi, ekonomik açıdan önemli
oranda güçlü kılan bir şey. Firmanın yumurtacılık sektörüne girişinin ana nedenlerinden biri
de, üretmiş olduğu bu mısırı değerlendirmek.
İşletmenin kapasitesi nedir?
Bülent Özgan: Kafeste yetiştirdiğimiz 550
bin yumurtacı tavuk var. Şu anda broyler
üretimine ara vermiş durumdayız ve broyler
kümeslerimizde yarka bakıyoruz. Bu yarkaları
Gökhan YANIK: Aile mesleğimiz değil; fakat
5-6 bin dönüm arazi üzerinde tarımla iç içe
büyüdük. Çırçır fabrikamız vardı ve aynı zamanda büyükbaş hayvancılıkla uğraşıyorduk. Tavukçuluğu da aile tipi, 50-100 tavuk
ile kendimiz için yapıyorduk. Zaman geçtikçe, Akhisar şehir merkezinde bir akaryakıt
istasyonu kurduk. Aynı dönem, pamuk ekili
alanların daralması ile çırçır fabrikasının
faaliyeti yavaşladı ve köylü mısıra yöneldi. Köylüyü kaybetmemek adına biz de
mısıra yöneldik. Mısır işine girince, burada
işletmeleri olan bazı firmaların destekleri ile
fason tavukçuluk işine başladık. O dönem,
bu işe toplamda 105 bin broyler kapasitesi
olan 3 kümes ile başladık, yolunda gittiğini
gördük ve arkasından 10 tane daha kümes
kurduk. Bu defa, et sektörü sıkıntıya girdi
ve oturup düşündük; “zaten hali hazırda
3-4 bin dönüm arazide mısır üretiyoruz, o
zaman fason üretimi civciv ve yarka üretimine çevirelim” dedik ve böylelikle yumurta
işine girmiş olduk.
Bildiğiniz üzere son dönemlerin en önemli
konusu biyogüvenlik. İşletmenizin bu
konudaki çalışmaları nelerdir?
Bülent Özgan: Biyogüvenlik olarak, hastalıkların yayılması ve tavuk sayısının artmasına
müteakip güvenlik önlemlerimizi artırdık. Çift
giriş çıkış yaptık. Kümeslerimizin içerisinde
nozzle (sisleme) sistemleri var. Sadece
işletmeye giriş çıkışlarda değil, içerideki kümeslerin tamamının kapı girişlerinde sisleme
dezenfeksiyonu uygulamamız var.
www.gunesliasi.com.tr
Ayrıca ziyaretçi sayımızı da mümkün mertebe az tutmaya çalışıyoruz ve kullandığımız
aşı, dezenfektan gibi biyogüvenlik araçlarında, GMP’li kaliteli ürünler tercih ediyoruz. Bu
konuda tavizimiz yok.
Akhisar Yumurta markasına gelirsek;
ürettiğiniz yumurtayı ne yapıyorsunuz?
Veteriner Hekim Bülent Özgan, Uludağ
Üniversitesi 1992 yılı mezunu ve yaklaşık bir
yıl süredir Akhisar Yumurta’da görev alıyor.
Gökhan YANIK: Markalaşmaya önem veriyoruz ve kendi aramızdaki istişareler sonucunda Akhisar Yumurta markası ile yola çıktık.
Kapasitemiz şu an için 250 bin ve ürünlerimizi kendi bölgemiz içerisinde dağıtıyoruz.
Yılbaşında bu rakam 500 bine yükselecek, o
vakit İzmir ve çevresine de yumurta yollamayı düşünüyoruz.
Kapasite büyümesinden bahsetmişken;
ileriye dönük hedefleriniz nelerdir?
Gökhan YANIK: Şu anda 550 bin yumurtacı hayvan kapasitemiz var; hedefimiz
bu rakamın 1.5 milyona ulaşması. Elbette
bu hedefe ulaşmadan önceki ilk adımımız
400 bin kapasiteli etlik tavuk kafeslerimizi,
yumurtacı kafeslerine çevirmek. Çalışmalara başladık; şu anda kümeslerin üstleri
açılıyor ve Mart 2016’da 300 bin hayvanımızı bu kafeslere yerleştireceğiz. 1-1,5 yıl
içerisinde, yavaş yavaş 1.5 milyon hayvana
ulaşmak istiyoruz.
Yumurtacılık sektörü, umduğunuz şeyleri
size verdi mi?
Sağlıklı hayvanlar, planlı büyümede
ne kadar önemli bir yeri kaplıyor?
Gökhan YANIK: Şöyle ki; sektöre atılmamızın
4. ayında kuş gribi salgını başladı. Akhisar ve
etrafı da bu salgınlardan etkilendi. Etkilenen
firmalar ile birlikte bizim de motivasyonumuz
bir nebze olsun düştü. Daha sonra, oturup
hatalarımızı düşündük; biyogüvenlik önlemlerimizi artırdık, dışarıdan hayvan tedarik
etmeden kendi yarkamızı kendimiz yetiştirmeye dikkat ettik. Bu yarkaların ilk aşılama
programlarını eksiksiz uyguladık. Kendi
yemimizi üretmek için kendi yem fabrikamızı
kurduk. Tam entegre bir işletme olduk.
Piyasa ve yumurta fiyatları hakkındaki
görüşleriniz nelerdir?
Gökhan YANIK: Yumurta fiyatları hakikaten
komik seviyelerde. Yeminizi kendiniz üretseniz bile, maliyet çok daha yüksek. Bunun
içerisine personel maliyetleri de girince,
fiyatlar ne yazık ki tatmin edici olmuyor.
Bana göre, şu anda yumurta fiyatının 350400 kuruş arası olması gerekiyor; ki bu işle
uğraşanlar para kazanabilsin. Bu nedenle,
bence yumurtaya hak ettiği değer verilmiyor.
İnşallah önümüzdeki günlerde bu olumsuz
hava düzelir.
ihracatla ilgili
projelerimiz olacak
İhracat olmazsa olmazlardan ve
bunun için pazarlama alanında
tecrübeli bir arkadaşımızı bünyemize kattık. Onun da yardımıyla
ihracat yapmaya başlayacağız
ama öncelikli olarak yeterli kapasiteye ulaşmamız gerekiyor.
Bülent Özgan: Biz firma olarak, kısa, orta
ve ileri vadede planlar yapıyoruz. Şimdiye
kadar, hep bu planlar çerçevesinde hareket
ettik. Firma ilk kurulduğu zaman, ilk parti
yarkayı dışarıdan alarak bir başlangıç yapılmıştı. Sonrasında, kademe kademe kendi
hayvanımızı kendimiz yetiştirmeye başladık. Tüm hayvanların aşılamaları, periyodik
kontrolleri, aşı başarısının tespit edilmesi ve
sağlık durumlarının yerinde olup olmadığının kontrolleri benim gözetimim altında
düzenli olarak yapılıyor. İnsan ve hayvan
sağlığı için, güvenilir ve kaliteli ürünler sunmaya çalışıyoruz.
Son olarak, ürünlerinizin kalitesinin
ve tercih edilmesinin sırrı nedir?
Gökhan YANIK: Kalitemizin en önemli sırrı,
hayvanlarımızın kendi ovamızın mısırı ile
beslenmesi. İthal mısır kullanmıyoruz.
Veteriner Hekim Bülent Bey’in de dediği gibi
yediği yemden, içtiği suya kadar kontrol
altında tutup, kalitemizden hiçbir zaman
ödün vermiyoruz.
SEKTÖR ZİYARETLERİ
H
amdi Ekiz liderliğinde, 2000 yılında 5
kişilik ekiple İzmir Eski Foça’da kurulan
şirket, yıllık 10 milyon yumurta üretim
kapasitesini kısa sürede 600 milyon sofralık
yumurta üretimine çıkararak sektörünün en
hızlı büyüyen firması olmayı başarmıştır. Ekiz
Yumurta, lezzetli, sağlıklı ve damaklarda iz
bırakan yumurta imalatını, alışılagelmiş yumurta lezzetinden daha mükemmel ve daha
faydalı hale getirerek sunmaktadır.
Öncelikle, yumurta sektörüne girdiğiniz
yıllardan bahsedelim.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni bölümünü 1981 yılında bitirip askerliği
tamamlar tamamlamaz, o zamanki kapasitesi 91.500 olan bir çiftliğin yaklaşık 9-10
yıl çiftlik müdürlüğünü yaptım. İşi öğrenip
pekiştirdikten sonra, İzmir-Kemalpaşa’da ve
Menemen’de kiralık kümeslerde faaliyet gösterdik; kendi firmamız üzerinden yem ham
maddesi ticareti yaptık. 2005 yılında ise, o
zamanki ölçülere göre İzmir’in en büyük tesisi
olan 400 bin kapasiteli bir yer satın aldık.
Tüm kafes sistemlerini yurtdışından getirerek
değiştirdik ve modernize ettik. Arkasından ise
3-4 yıl önce bu tesisi satın aldık. Burası da
eski sistem bir tesisti, aynı modernizasyon
işlemlerini burada da yaparak 600 bin kapasiteli bir tesis daha yapmış olduk. Yani, 2005
yılında kiralık kümeslerde 150 bin kapasiteyle
başladığımız yolculuğa, kendi tesislerimizde 1
milyon 200 bin kapasite ile devam ediyoruz.
Yumurtanız ne zaman markalaşma
sürecine girdi?
Üretimden
tüketime kadar
hızlı hizmet
Ekiz Yumurta, önce gıda güvenliği ve çevreye saygı
bilinciyle hareket ederek, tüm üretim sürecinde
tavuk ve yumurtalar üzerinde gerçekleşen
işlemlerde dürüstlük ve şeffaflığı gözetiyor.
İNFOVET 66-67
Markalaşma ile ilgili yoğun çalışmalarımız
var. Soyadımız Ekiz ve süreci de bu isimle yürütmeyi planlıyoruz. Ekiz Tavukçuluk, bundan
3 yıl öncesine kadar ağırlıklı ihracat yapan bir
firma idi. Son iki yıla bakarsak, üretiminin ağırlıklı bir kısmını iç piyasaya vermeye başladık.
Zincir mağazalarda varız. İzmir, İstanbul, Antalya ve Muğla bölgesindeki birçok mağazaya
yumurta dağıtımı yapıyoruz. Markalaşma ile
ilgili çalışmalarımız bir hayli yoğun.
İşletmenizdeki biyogüvenlik
uygulamalarından bahseder misiniz?
Çiftliğimizi tamamen ziyaretlere kapattık
ve misafirlerimizi ofisimizde ağırlıyoruz. Salgınların olduğu dönemde, biz dahi çiftliklere
girmeme kararı aldık. Bununla birlikte, her iki
tesisimize de hem araçlarla, hem de insanlarla ilgili dezenfeksiyon sistemleri kurduk. Kümes içerisindeki bakıcılarımızı ayrı tutuyoruz,
paketleme ilgili hiçbir işleme dahil olmuyorlar;
hatta yemekhaneleri bile ayrı. Bu şekilde bir
takım önlemler almaya çalışıyoruz.
www.gunesliasi.com.tr
Ziraat Mühendisi Hamdi Ekiz, sosyal sorumluluk
konusunda yeni bir projeyi başlattıklarını ve bu proje
ile kadınlara destek verdiklerini belirtiyor.
Kısa ve uzun vadede kapasite artışı ile
ilgili bir projeniz olacak mı?
Şu anda kapasite artışı içerisindeyiz ama bu
kararı aşağı yukarı bir yıl önce vermiştik ve yatırımını da o zaman yapmıştık. İşletmemizde boş
binalarımız mevcut, fakat onları belli bir süre
sonra gündeme getireceğiz. Malum, Türkiye’nin
ve dünyanın çalkalandığı bir dönem, dolayısıyla
yatırıma da çok sıcak bakmadığımı bir dönem.
Suların durulmasını bekliyoruz.
Ekiz Yumurta iyi bir başarı hikayesi.
Markanın büyümenin sırrı nedir?
Kendi yemimizi kendimiz üretiyoruz.
Kullandığımız ham maddeler ile ilgili farklı bir
özen gösteriyoruz. Tamamen tahıl ve küspeye dayalı bir yem üretiyoruz.
Tüketiciye hızlı bir hizmet vermek istiyoruz; çünkü yumurtanın tüketiciye taze bir
şekilde ulaşması her şeyin başında geliyor.
Yumurta tüketiciye ne kadar hızlı ulaşılırsa, o
kadar besleyici ve o kadar lezzetli olur. Bunu
kendimize felsefe edindik. Üretimden tüketime kadar hızlı hizmet içerisindeyiz.
Sektördeki plansız büyüme ve kapasite
artışı hakkında yapılan yorumlara
katılıyor musunuz?
Kesinlikle katılıyorum. Türkiye’nin %
80’inin yumurtayı satış şekli tüccara yöneliktir ve peşin para işlem görür.
Yani ödemeler haftalıktır. 3-5 kuruş para
kazanıldığında, hep böyle gider hesabı ile
hesapsız, kitapsız yeni yatırımlar yapılır ve
ileride daha fazla kazanılacağı düşünülür.
Ancak, biz bu konu hakkında tamamen farklı
düşünüyoruz. Şu anda yumurta üretemiyoruz; hem yurtdışına hem de iç piyasaya mal
verdiğimiz mağazalardan çok iyi sonuçlar
alıyoruz. Dolayısıyla bizim kapasite artışımız tamamen müşteri odaklı. Yurtdışında
da, Türkiye’nin ihracatının % 85’i Irak ama
Ekiz Yumurta’nın Irak ihracatı sıfıra yakın.
İsrail, Dubai, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan
ve bir takım Afrika ülkelerine yoğun ihracat
yapıyoruz. Yumurta aldığı dönemlerde
İsrail’in en büyük tedarikçisiydik. Dolayısıyla, Ekiz Yumurta’nın kapasite artışı ağırlıklı
olarak bu değişenlere bağlı.
tüketimin artacağına
inanıyorum
Türkiye’de yumurta tüketiminde
son 7-8 yıla bakarsak çok güzel bir
artış söz konusu. Kolestrolün verdiği
olumsuzluk konusunda yapılan
açıklamalar yumurtayı iyiyönde
etkiledi. Kişi başına 120-130 olan
tüketim, bugün 190 rakamına ulaştı.
Yumurta tüketimi ile ilgili epey yol
alınacağına inanıyorum. Çünkü Türkiye, bu rakamlarla halen Avrupa’nın,
Japonya’nın, Uzak Doğu’nun gerisinde. Bu durum tamamen beslenme
şekli, bilinç düzeyi ve kültürle ilgili
bir olay. Ancak kişi başına tüketimin
önümüzdeki yıllarda artış göstereceğini düşünüyorum.
SEKTÖR ZİYARETLERİ
Amacımız örnek
bir çiftlik olmak
Özlem Tarım, son 5 yıldır ihracat ağırlıklı çalışıyor ve
% 70’i Kuzey Irak’a, % 30’u ise Suriye’ye olmak üzere,
ürettikleri yumurtanın % 40’ını ihracata yolluyor.
Yusuf Böcek,
hedeflerinin örnek
bir çiftlik olup kaliteli
ürünler üretmek
olduğunu belirtiyor.
Ö
zlem Tarım’da 16. yılını dolduran Yusuf
Böcek, buradaki görevinden önce
broyler ve yumurta üretimi yapan
işletmelerde çiftlik sorumlusu olarak çalışmış. Kemalpaşa’daki tesislerinin eski sistem
olması ve çevre ile ilgili sorunlar yaratması
üzerine şu anda bulundukları işletmedeki kümesleri yenileme yoluna gidilmiş ve
yumurta üretimine burada devam edilmiş.
Özlem Tarım, 55 bin yarka ve 290 bin kuru
kapasitesi ile Manisa’daki önemli işletmelerin başında geliyor.
Özlem Tarım, sadece yumurta üretimi
üzerine kurulu bir işletme mi?
Özlem Tarım, ilk olarak yem üretimi ile sektöre giriş yaptı. Yani, ana faaliyetimiz yemcilik.
İNFOVET 68-69
ihracat diken üzerinde
Biz daha çok Irak ve Suriye’ye ihracat yapıyoruz. Bu ülkeler politik
anlamda karışık yerler ve Türkiye
ile ilişkileri diken üstünde. Habur
Sınır Kapısı’nın coğrafik konumu
da nakliye, gümrük ve şoför konusunda aksamalar yaşanmasına
neden oluyor. Bütün bu saydıklarım çok ciddi problemler ve sınırın
kapanması yumurtacılık sektörünü büyük oranda etkiler.
Günümüzün en önemli konusu
biyogüvenlik. İşletmenizde bu konuda ne
gibi faaliyetler yürütülüyor?
Biyogüvenlik açısından yaptığımız en
önemli girişim, tesislere giriş-çıkışları minimuma indirmek oldu. En küçük sevkiyat da
dahil olmak üzere, tüm sevkiyatları kendi
araçlarımız vasıtası ile yapıyoruz.
Aşılamalarda daha yoğun bir programa
geçtik. Geçen yıldan bu yana gündemden
düşmeyen ILT hastalığını takiben biz de aşılama programlarımızı güncelledik. Çalıştığımız firmanın ithalat ile ilgili yaşadığı sorunlar
nedeniyle belli bir dönem bu konuda türlü
sıkıntılar yaşadık, kullandığımız ürünlere ulaşamadık. Hala bu aksaklıkları zaman zaman
yaşıyoruz; ancak hijyen ve dezenfeksiyon
konusunda bir sorunumuz yok. .
Özlem Yem Fabrikası’nın şu an için merkezi
Salihli olan bir tesisi var. Bununla birlikte Adapazarı Kaynarca’da da bir tesisimiz mevcut.
Her ikisinde de yem üretimine devam ediyoruz.
Yem üretimimizin yanında 1984 yılında 72
bin kapasite ile ilk tavukçuluk işletmemizi de
kurduk. Daha sonra bir süre kiralık kümeslerde üretime devam ettik ve yaklaşık 55 bin
kapasiteye ulaştık. 1996 yılında Kemalpaşa
tesisimize ilaveler yaptık. Ancak 2001 yılı
ekonomik krizinden sonra bizim işletmemizde kaçınılmaz bir kırılma yaşandı ve o dönem
kiralık kümeslerle çalışmayı bıraktık.
2006 kuş gribi salgını da bir dönüm noktasıydı; biz de işletmemizde köklü değişikliklere gittik. Kısacası şimdiki hedefimiz örnek bir
çiftlik olup kaliteli ürünler üretmek.
Sizce de sektörün en büyük sorunu
plansız büyüme mi?
Son yıllarda yaşanan plansız büyüme, gerçekten aşırı bir hal aldı. Geçen yıl Nisan ayında çiftliklerin çoğunda enfeksiyon çıkması,
bizi işlerin kötü gideceği gibi bir düşünceye
sürükledi; ancak hastalıkların artması ve
hayvan sayılarının azalması aksine bizim
bu yılımızı kurtardı. Ama bu durum, bundan
sonra rahat edeceğimiz anlamına gelmiyor.
İşletmelerin çoğu ihracata yöneliyor ama iç
piyasada hala kişi başına yumurta tüketimi
185-190 seviyelerinde. Yani ihracat için üretilen yumurta sayısı ile iç piyasadaki talep
arasında bir denge yok. Bu durum, ihracata
yumurta yollayamadığımı zaman sektörün
sıkıntı içine gireceği anlamına geliyor.
T
emelleri 1975 yılında babaları Şükrü İlhan tarafından Denizli’de 5 bin
kapasiteli bir çiftlik olarak atılan, 2005
yılında markalaşma sürecinde Larayum
markasını alan şirketin; o günden bugüne
sistemli kümeslerle, otomatik toplama ve
tasnif makinesiyle en lezzetli ve en güvenilir marka olma yolunda yaptığı çalışmalar
devam ediyor.
Mine Hanım, öncelikle tarihçeniz bahsedelim
İlhan Tavukuçuluk bir baba işletmesi.
Çocukluğumdan beri babamın küçük kapasiteli de olsa her zaman bir tavuk çiftliği
vardı. O zaman için 10 bin ve 15 bin kapasiteli
olmak üzere iki adet kümesimiz vardı. Yıllar
içerisinde babam bu işi profesyonel bir
şekilde yapmaya başladı. Şehrin içerisinde
olan çiftliğimizi Ortakçı Köyü’ne; yani şu anda
bulunduğumuz yere taşındık ve profesyonel
bir şekilde tavukçuluğa geçiş yapmış olduk.
Üniversiteden döndüğüm sene babamla yem
tesisimizi kurduk. O yıllarda, kendi yemini
üreten hemen hemen ilk tavukçuluk işletmesiydik ve o günün şartları ile Aydın Bölgesi’nde
kapasite olarak iyi bir büyüklükteydik. 1995
yılında babamızı kaybetmemizle birlikte yaşadığımız zorlu süreçlerden sonra kümesleri
yeniledim, otomatik sistemlere geçtim ve bu
bölgede kendi çapında kendi yumurtasını
üreten, yemini yapan bir işletme haline geldik.
İtibar ve kalite
her şeyden
daha önemli
Ankara Üniversitesi Zootekni Bölümünü bitiren Mine İlhan’ın
şirkete katılmasıyla birlikte 1992 yılında yem üretim tesisi
kurulmuş ve şirket kendi yemini üretebilir hale gelmiştir.
Mine İlhan,
çocukluğundan beri
her zaman tavuklarla
iç içe olduğunu
söylüyor.
Markalaşma sürecinizden bahseder misiniz?
2005-2006 yılında yaşanan kuş gribinden sonra markalaşma dönemine girdik ve
kızım Lara’nın isminden esinlenerek LaraYum markasını patentledik Aydın-Denizli
bölgesinde tanınan, tercih edilen bir marka
haline geldik.
Mevcut kapasiteniz nedir?
Şu anda, 150 bin kapasiteli yumurtlayan
tavuk kafesi, 70 bin kapasiteli civciv kafesimiz
mevcut. Bir tane de otomatik sisteme entegre
edilmemiş yaklaşık 70 bin kapasitede olacak
bir kümesimiz var. Bu kümesin kafesleri
eskidiği için şu anda tavuk bulundurmuyoruz.
Bu kümesimiz de yenilenme aşamasında.
Yenilendiği vakit, toplam kapasitesi 200-210
bin olan bir işletme haline geleceğiz.
İç piyasaya ya da ihracata yönelik başka
bir kapasite artışınız olacak mı?
Ben planlı, hesaplı, arz-talebe göre ve öz
sermaye ile büyümeyi uygun buluyorum.
Bu işletme de tamamen öz sermaye ile
yürütülen bir işletme. Tavukçuluk zaman
zaman çok kazandırıyor, ancak bir o kadar da
kaybettirme riski var. Bunu hepimiz biliyoruz.
İhracatta tek kapıya dayalı bir büyüme
sizce ne kadar doğru?
Biz, ihracatın hiç yapılmadığı dönemlerde tavukçuluk yapmış olan bir işletmeyiz.
Eskiden iç piyasada bile kapasite yükselip
yumurta satılmadığı takdirde zarar edip
kapasite küçülmesine giden bir iki firma olur
ve yumurta fiyatları yükselirdi. Bundan 10
yıl önce böyle bir kısır döngü vardı. İhracat
başlayınca piyasa hareketlendi, büyük
sermayelerin iştahı kabardı ve hiç sektörle
alakası olmayan şahıslar büyük kapasitelerle
sektöre hızlı bir giriş yaptılar; işin gerçeği
budur. Elbette, öğrenilmeyecek bir sektör de-
ğil ama bu insanlar doğrudan ihracat ile işe
başladılar ve geçtiğimiz ay kuş gribi salgını
ile ihracat kapılarının kapanması üzerine çok
zor durumda kaldılar.
LaraYum markasının tercih edilme
sebepleri nelerdir?
Öncelikle kaliteye çok önem veriyoruz.
Bu çevrede tüm dostlarım tüketiyor ve
güzel geri dönüşler alıyorum. Kaliteli üretim
yaptığımıza inanıyorum. Yem ve yumurta
maliyetlerine çok fazla takılmıyorum, çünkü
kalite için harcanan paranın geri dönüşünün
olduğuna inanıyorum.
BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ
Tavuklardan
optimum
performansı almak
için yeterli, temiz
ve kaliteli bir su
sağlanması çok
önemlidir.
Tavuklarda
suyun ve
su pH’sının
önemi
Sürülerden optimum performansı almak için
suyun bakteriyal ve kimyasal kalitesi ile su
sistemi düzenli olarak kontrol edilmeli ve
gerektiğinde PKA® gibi ürünlerle düzeltici ve
önleyici uygulamalar yapılmalıdır.
S
u, canlının vazgeçilmez
biyolojik bir unsurudur
ve genellikle önemi unutulan bir besin kaynağıdır. Kalitesi önemli olup fiziksel,
kimyasal ve bakteriyolojik olarak
ifade edilir. Yalnızca hayati bir
besin maddesi değildir ve aşağıdaki gibi birçok gerekli fizyolojik
fonksiyonda rol oynar;
> Sindirim ve absorpsiyon. Enzimatik fonksiyonları ve besin maddelerinin taşınmasını destekler.
> Thermoregülasyonun sağlanması için gereklidir.
> Eklemlerin ve organların çalışmasını kolaylaştırır ve sindirim
sisteminde alınan besinlerin
geçişini sağlar.
> Sindirim atıklarının eliminasyonuna yardımcı olur,
> Aynı zamanda kanın ve
dokuların ana unsurudur.
Tavuklar yedikleri yemin yakla-
İNFOVET 70-71
şık 2 katı su tüketirler. Sıcak iklim
koşullarında bu oran artar. Civcivin
%70’i sudur (çıkımda bu oran %85’i
bulur). Bu nedenle suya ulaşmadaki güçlük ve su tüketiminde
azalma veya su kaybı, civcivin
hayatı boyunca performansını
önemli ölçüde etkiler. Sağlıklı
yaşam ve biyolojik sistemdeki
gerekliliği nedeniyle tavuklardan
optimum performansı almak için
yeterli, temiz ve kaliteli bir su
sağlanması çok önemlidir.
Su Kaybı
Dehidrasyon yoksa su alımı ve
kaybı denge halindedir. Su kaybının ana kaynakları solunum,
gaita ve idrardır. Gaita ile %20-30
oranında su kaybı olurken ana
kayıp idrar ile gerçekleşir. Sıcaklık ve ortam rutubeti su kaybını
etkiler. 100C’de evaporasyonla
su kaybı %12 civarında iken 30
C’de %50’ye yükselir. Biyolojik
performansta kalıcı bir bozulma
istenmiyorsa civcivler kümese
konulduğunda suya hemen ulaşabilmeleri sağlanmalıdır.
0
Su tüketimini etkileyen
faktörler
Yaş: Su tüketimi yaş ve yem
tüketimi ile yakından ilişkilidir.
Yaş arttıkça tüketim artar.
Kümesteki kısmi civciv bölmesi
veya yetersiz suluk gibi su alımını
azaltan uygulamalar büyüme
üzerine olumsuz etki yapar.
Çevre sıcaklığı: 210C’de su
tüketimi yem tüketiminin 1.8 katıdır.
Bu sıcaklığın üstündeki her bir
derecede su tüketimi % 6-7 artar.
Cinsiyet: Erkeklerde
ilk haftadan itibaren su
tüketimi dişilerden fazladır.
Su tüketimindeki bu farklılık
cinsiyetler arasındaki yağ
dokusu miktarının değişikliği
ile açıklanır (dişiler erkeklerden
daha fazla yağlı olurlar ve yağın
su içeriği proteinden düşüktür).
Su sıcaklığı: Su sıcaklığına
aşılamada kullanılan hariç fazla
önem verilmez. Depolanan
suyun sıcaklığı çevre sıcaklığına
benzerlik gösterir. Soğuk
iklimlerde önemli değildir, ancak
sıcak iklimlerde su sıcaklığı
yükseldikçe tüketim azalır.
Su sıcaklığının 10 0C civarında
olması idealdir. 26.7 0C ve
üzerindeki su sıcaklıklarında
su tüketiminde ve günlük
canlı ağırlık artışında önemli
azalmalar görülür. Eğer su
devamlı 24 0C’den sıcak ise
suyun sıcaklığı düşürülmelidir.
Aşılama suyu sıcaklığı 20
0
C’den düşük olmalıdır. Sıcak
havalarda aşılamadan evvel su sıcaklığı buz ilavesi ile düşürülebilir.
Su sistemleri: Modern
işletmelerin çoğunda hastalık
etkenlerinin yayılmasını
azalttıkları, daha temiz
su sağladıkları ve temizlik
gereksinimi az oldukları için
nipel suluklar tercih edilir. Hangi
sistem kullanılırsa kullanılsın
basınç, su debisi ve yükseklik
ayarları gibi hususlar kontrol
edilip gerekli ayarlar yapılmalıdır.
Çanak suluklar her gün
temizlenmelidir.
Yemin su tüketimine etkisi:
Yem ve su içindeki Na, K ve Cl
gibi minerallerin fazlalığı su
tüketimini arttıracaktır. Protein
oranındaki yükseklik de su
tüketimini arttırır.
Su kalitesi: Tablo 1’de tavuklar
için bazı su kalitesi kriterleri
verilmiştir. Suyun mikrobiyal
yükünü ve mineral içeriğini
kontrol etmek için düzenli su
analizleri yapılması gerekir. Açık
suluklarda mikrobiyal yükü,
gaita ve oral/nasal sekresyon
bulaştığı için kontrol etmek
güçtür. Tablo 2.’de nipel ve çanak
suluklarda oluşan mikrobiyal
yük görülmektedir. Düzenli bir su
sanitasyonu ve su sisteminde
temizlik uygulaması mikrobiyal
yük birikimini önleyecektir. Nipel
suluklar gibi kapalı bir sistemde
bile sanitizer uygulaması organik
yük birikmesini, mineral tortularını
ve biyofilm oluşmasını önler.
Suluk seviyesinde 3-5 ppm
klor miktarı bakteriyel kontaminasyonu kontrol etmek için
yeterli olacaktır.
Biyofilm: Normal koşullarda
inorganik ve organik
komponentler su hatlarının
yüzeylerinde birikirler. Bu
birikimler mikroorganizmaların
çoğalmasını sağlar.
Çoğalan mikroorganizmalar
birbirlerine ve bulundukları
yüzeye yapışırlar.
Proteinler, polisakkaritler ve
mikroorganizmalardan oluşan
hücre dışı polimerik bir kaygan
yapı ile kaplanırlar. Bu yapı
biyofilm olarak adlandırılır.
İçme suyu ile vitamin ve ilaç
uygulamaları özellikle şekerli
taşıyıcı içerdiklerinde biyofilm
oluşmasını teşvik eder.
Buradaki bakteriler biyofilme
özgü bir fenotip oluşturacak
şekilde fizyolojik, metabolik ve fenotipik değişikliklere uğrayabilirler.
Sertlik: Suyun fiziko kimyasal
özelliklerinden birisi olan sertliğe
genellikle Ca ve Mg iyonları neden
olur. Düşük konsantrasyonlarda
bulundukları halde Zn, Fe, Sr,
Al ve Mn’de suyun sertliğine
katkı yapabilir. Ca ve Mg, su
borularında biriken sert- beyaz
mineral tortusunun ana nedenidir.
Suda bu minerallerin seviyesi
yüksek ve pH da 7’nin üzerinde
ise mineral tortusu oluşur.
Sülfatlar: Sülfatları Ca, Fe,
Mg ve Na tuzları oluşturur.
Yüksek konsantrasyondaki
sodyum sülfat laksatif tarzda bir
etki oluşturabilir.
Demir: Yüksek
konsantrasyondaki Fe (>0.3
ppm) suyun tadını bozabilir
ve Fe seven bakterilerin
çoğalmasına neden olabilir.
Kırmızımsı siyah renge ve su
hatlarında birikintiye neden olur,
su akımını engeller.
Tablo 1. Tavuklar için bazı su kriterleri
Kriter
Konsantrasyon
Değerlendirme
Toplam
Çözünmüş
Madde
(TDS)
0-1000
Normal
1000-3000
Kabul edilebilir
>5000
Uygun değil
<100
Yumuşak-iyi
>100
Sert su, tavuklar için problem yaratmaz, bazı dezenfektanları ve içme suyunda
verilen ilaçları etkileyebilir.
6.5-8.5
Normal
>8.5
Uygun değil
50-200
Normal
200-250
Kabul edilebilir maksimum
seviye
250-500
Laksatif etki görülebilir
500-1000
Uygun değil
250
Normal
500
Kabul edilebilir maksimum
seviye
>500
Uygun değil
50-125
Normal
125-350
Laksatif, irritan
>350
Uygun değil
Kalsiyum
600
Maksimum
Sodyum
50-300
Normal
Koliform
bakteri
0 cfu/ml
İdeal
Demir
>0.3
Uygun değil
Sertlik
pH
Sülfat
Klorit
Magnezyum
Tablo 2. Suluk tipinin kontaminasyona etkisi (sanitize
edilmemiş su)
* ilk suluk, **son suluk
NİPEL SULUK
ÇANAK SULUK
giriş*
çıkış**
giriş*
çıkış**
Toplam koliform
640
3.300
1.600
1.700.000.000
Fekal koliform
130
230
1.000
80.000.000
E. coli
110
900
900
66.000.000
Fekal streptekok
55
1.200
2.000
36.000.000
MİKROORGANİZMA
BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ
Yem ve su içindeki Na,
K ve Cl gibi minerallerin
fazlalığı ve protein
oranındaki yükseklik su
tüketimini arttıracaktır.
pH: Suyun pH’sı veya asitlik
seviyesi hem tavuklar üzerine
etki yapar hem de suyu
dezenfekte etmekte kullanılan
klor gibi dezenfektanların
etkinliğini değiştirir. Suyun asidik
olması tortu birikimini ve biyofilm
oluşmasını önleyerek borulardaki
daralmayı engeller ve suyun
normal debide akmasını sağlar.
pH ile ilgili önemli bir nokta
da suyun 8 veya daha yüksek olan pH’sının 7’nin altına
düşürüldüğü zaman elde edilen
başarıdır. Pek çok üretici asitlendirme ile genetik potansiyele erişildiğini bilir ve bu konuda
deneyime sahiptir. Yüksek
pH’ya sahip alkali su, sindirim
problemlerine, ishale, yemi değerlendirme oranında yükselmeye ve yem/su tüketiminde
azalmaya yol açabilir. Tavuklar
tuzlu ve acı olmak üzere yalnızca 2 çeşit tadı algılar. Doğada
çoğu zehir, acı veya alkaloiddir.
Bu nedenle eğer tadı acı ise
doğal olarak tavuklar daha az
su içer. Suyun acı tadı asitlendirilerek maskelenebilir ve su
tüketimi arttırılabilir.
Organik asitler zayıf asitler
İNFOVET 72-73
olarak bilinirler ve H+ iyonlarını serbest bırakmaya daha
az meyillidirler. Asitlendirme
için sitrik asit, laktik asit veya
asetik asit gibi organik asitlerin
pH’yı düşürebilmek için fazla
kullanılması, güçlü acı bir tat
oluşturur ve tavukların daha
az su içmelerine neden olur.
İnorganik asitler H+ iyonlarını
bırakmaya daha fazla meyillidirler ve daha az kullanıldıkları
için tat problemi yaratmazlar.
Çok güçlü bir mineral asit içeren PKA®, (ASP-Animal Science
Product) organik asitlerde görülen korozyon ve su tadındaki
acılaşma gibi istenmeyen etkiler
olmaksızın suyu asitlendirir.
Hem dönem sonu su sisteminin
temizlenmesine hem de suyun
asitlendirilmesi için devamlı
kullanıma uygundur.
PKA® ile suyu asitlendirmenin
faydaları nelerdir:
> Acı tat oluşturmaksızın
suyun pH’sını düşürür, optimum
performansa ulaşılmasını sağlar
(biyolojik etkinlik).
> Su tüketimini optimum seviyede tutar.
> Güçlü mineral asit olduğu
için daha az kullanılır.
> Klorun etkisini arttırır.
> Suda kolay çözünür.
> Hatlarda biyofilm oluşmasını
ve mineral birikimini önler.
> Antibiyotik kullanılmadan
yapılan yetiştiriciliği tamamlar.
PKA® klorun etkinliğini arttırır
Klor, suda 3 değişik formda
bulunmaktadır.
> Çözünmüş gaz
> Hypochloros asit
> Hypochlorite iyon
Eğer suyun pH’sı alkali ve özellikle 8’den yukarı ise klor, başlıca
hypochlorite iyon şeklinde bulunur ve sanitize etme kalitesi çok
düşüktür. Klor, 3.5-6.5 pH aralığındaki asidik suda çok etkilidir
ve bu durumda yüksek oranda
güçlü sanitizer olan hypochloros
asit şeklinde bulunur. Gerçekte
rezidü serbest klorun % 85’i
hypochlorous asit olarak
bulunmadığı sürece yararlı bir
sanitizer olarak değerlendirilmez. Suyun PKA® ile asitlendirilmesiyle biyolojik etkinlik
veya klor optimizasyonu için
gerekli olan 3-4.5 aralığında
pH elde edilir.
Su, asitlendirilip klorlanırken
asit ve klor birbirleri ile asla
direk olarak karıştırılmamalıdır.
Eğer karıştırılırlarsa insanlar
için tehlikeli olan klor gazı ortaya çıkar. Su, klor katılmadan
önce asitlendirilmelidir.
Sürülerden optimum performansı almak için suyun bakteriyal ve kimyasal kalitesi ile su
sistemi düzenli olarak kontrol
edilmeli ve gerektiğinde PKA®
gibi ürünlerle düzeltici ve önleyici uygulamalar yapılmalıdır.
Kaynak
ROSS TECH 08/47: Water Quality,
February 2008
Balancing genetics, welfare and
economics in broiler production
Matthew Wilson, COBB World Technical
Support Team
PKA® - pH Water Treatment, Animal
Science Product
rta
Biyogüvenlik, sigo
dbirli
te
ni
ya
poliçesi gibidir,
a
zıd
Ya
r.
dı
bir yatırım
ıdır.
al
nm
la
gu
uy
ı,
kalmamal
Saygılarımızla,
REFARM A.Ş.
www.refarm.com.tr m.tr
rm.co
biyoguvenlik@refa
işimiz
Biyogüvenlik bizim
İlk günden itibaren yakın
koruma misyonlarını ön
plana çıkaran MSD Hayvan
Sağlığı, yeni ürünleri
Innovax ND’nin tanıtımı
için bir araya geldi.
MSD Hayvan Sağlığı,
yenilikçi yaklaşımı
ile çözüm ortağınız
MSD Hayvan Sağlığı Kanatlı Bölümü, 26-27 Kasım tarihlerinde yeni
ruhsatlandırdıkları “Innovax® ND” vektör aşıları ve “Convenience Program”
kuluçka servislerinin lansmanını büyük bir organizasyonla Crown Plaza’da
gerçekleştirdi.Türkiye kanatlı sektörünün toplantıya gösterdiği ilgi büyüktü.
C
rowne Plaza İstanbul Otel’de
26-27 Kasım 2015 tarihlerinde
gerçekleştirdikleri lansman
toplantısında kullandıkları konsept ile
ilk günden itibaren yakın koruma misyonlarını
ön plana çıkaran MSD Hayvan Sağlığı, yeni
ürünleri Innovax® ND’nin tanıtımının yanı
sıra Türkiye’ye getirdikleri yakın koruma
yaklaşımlarının önemli bir parçası olan
İNFOVET 74-75
kuluçka servisleri “Convenience Programı”
da sektöre tanıttı.
Dünya kanatlı hayvan üretiminde
MSD’nin rolü büyük
Toplantı açılışını ve moderatörlüğünü
MSD Hayvan Sağlığı, Kanatlı Sağlığı İş Birimi
Müdürü Utku Varoğlu gerçekleştirdi ve
katılımlarından dolayı sektör mensuplarına
teşekkür ederek, tüm amaç ve gayretlerinin
sektörün yanında yer alarak kanatlı
sektörüne değer katmak olduğunu belirtti.
Daha sonra, MSD Hayvan Sağlığı Genel
Müdürü Lydie Roux konuşmasını gerçekleştirdi.
Roux konuşmasında Türkiye’de ve dünyada
hayvan sağlığının gidişatından bahsederken
Türkiye’nin ekonomik ve jeopolitik durumunun
da üzerinde durdu. MSD Hayvan Sağlığı’ndaki
görevinden önce insan sağlığı sektöründe
de kapsamlı tecrübe kazanmış olan Roux,
dünyanın ikinci büyük ilaç firması olan
MSD’nin, her sene Ar-Ge çalışmalarına 6.5
milyar dolar harcağını ifade etti. Amaçlarının,
sadece yeni ürünler ortaya koymak olmadığını
belirten Roux, bilim, proflaksi çalışmaları ve
güvenli gıda konularında da büyük katkılar
sağlamaya çalıştıklarını belirtti. İstatistiksel
verilere dayanarak yaptığı konuşmasında,
Türkiye’deki beyaz et üretiminin, Avrupa’daki
üretimin ancak üçte biri kadar olduğunu;
ancak hızla gelişen Türk kanatlı sektörü ile
üretimde artış beklediklerini söyleyen Roux, bu
amaç doğrultusunda Türkiye’nin MSD Hayvan
Sağlığı’nın yapmış olduğu Ar-Ge çalışmalarına
ihtiyacı olduğunu vurguladı.
MSD Hayvan Sağlığı Genel Müdürü Lydie
Roux’un ardından sözü, MSD Hayvan
Sağlığı Avrupa Kanatlı Direktörü Jonathan
Perkins alarak, dünya kanatlı hayvan
üretiminde MSD Hayvan Sağlığı’nın rolü
üzerinde durdu. “MSD Hayvan Sağlığı olarak
çabalarımız sürdürülebilir kaliteli gıda
tedariği, halk sağlığının korunması, insanlara
ve evcil hayvanlara yardım ederek, birlikte
yaşamlarından keyif almalarını sağlamak”
diyen Perkins, MSD Kanatlı Sağlığı’nın
uzmanlık alanlarını ve bu alanlardaki son
gelişmeleri katılımcılarla paylaştı.
Lansmana konuşmacı olarak katılım
gösteren bir diğer isim ise Rabobank Tarım
Türkiye’de Kanatlı sektörünün
yanında olmaya devam edeceğiz
LydIe Roux - MSD Hayvan Sağlığı Genel Müdürü
Türkiye, gelişmekte olan bir ülke olmasına rağmen protein tüketimi halen Avrupa’nın 1/3’ü
kadardır. İnsanların artan protein ihtiyaçlarını karşılamak için kanatlı eti üretimi büyük önem
kazanmaktadır. Aynı zamanda, ülkenin ihtiyaçlarını karşılamanın yanı sıra Türkiye’nin dünya
pazarına açılması için de bu sektör önemli bir rol oynamaktadır. MSD Hayvan Sağlığı olarak
bizim rolümüz üreticilerin yanında olmak ve onlara iyi ve kaliteli ürünler sağlamaktır. Kanatlı
sektöründeki tecrübelerimizi dünya çapında kanıtladık ve Türkiye’de de büyüyen kanatlı
sektörü ile beraber çalışmalarımızı sürdürmeyi amaçlıyoruz.
TOPLANTI MSD Innovax
®
ND LANSMAN
ve Hayvancılık Politikalar ve Stratejiler
Danışma ve Araştırma Uzmanı Nan Dirk’ti. Dirk,
üretici ve tüketici taleplerinin karşılanmasında
kanatlı endüstrisinin bugünkü ve gelecekteki
rolü hakkında bir sunum gerçekleştirdi. Çin,
Amerika, Rusya, Brezilya, Güney Asya ve
Afrika’nın kanatlı pazar büyümesindeki rolleri
ve şu anki mevcut potansiyelleri üzerinde
duran Dirk, Türkiye’nin beyaz et ve yumurta
sektöründe tehditleri ve fırsatları hakkında
değerli bilgiler sundu.
Toplantının bir başka önemli konuşmacısı
ise Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi
Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Mehmet Akan’dı; ülkemiz ve içinde
bulunduğumuz bölge açısından Newcastle
hastalığının önemi, Türkiye’deki seyri ve
kuluçkadan kesimhaneye kadar ekonomik
etkileri üzerine çok değerli bir sunum yaptı.
Yenilikçi bir aşı; Innovax® ND
Rabobank Tarım ve Hayvancılık Politikalar ve
Stratejiler Danışma ve Araştırma Uzmanı Nan DIrk,
Türkiye’deki fırsatlar hakkında bilgiler sundu.
Toplantı açılışını ve moderatörlüğünü
MSD Hayvan Sağlığı, Kanatlı Sağlığı İş Birimi
Müdürü Utku Varoğlu gerçekleştirdi.
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji
ABD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Akan, ND’nin
ekonomik etkilerine değindi.
MSD Hayvan Sağlığı Avrupa Kanatlı Direktörü
Jonathan PerkIns, amaçlarının halk sağlığının
korunması olduğunu belirtti.
MSD Hayvan Sağlığı - Orta Doğu Teknik Müdürü
Dr. Husam Bakri, Innovax® ND ile kazanılan
başarılı saha tecrübelerini paylaştı.
Çağdaş Agun, Innovax® ND’nin lansman
konsepti ile bağdaşan yakın koruma
felsefesini interaktif bir program ile sundu.
İNFOVET 76-77
MSD Hayvan Sağlığı Kanatlı Global Teknik
Müdürü Rik Koopman ile Innovax® ND
katılımcılara tanıtıldı. Koopman, “Newcastle
hastalığı ve Marek hastalığına karşı ömür
boyu süren koruma sağlayan yenilikçi bir
aşı olan Innovax® ND, rekombinant HVT
vektörünün (rHVT) içine ND’nin füzyon (f geni)
yerleştirerek oluşturuldu. HVT’nin taşıyıcı olarak
seçilmesinin nedeni, kanatlılarda güvenilir
bir virüs olarak bilinmesidir. Aynı zamanda
kanatlı bağışıklık sisteminde sürekli olarak
çoğaldığı için Marek’in virülant formlarına
karşı uzun süreli immunite sağlar. Latens
dönemindeyken reaktive olması da, Marek ve
ND’ye karşı immun yanıtları güçlendirir. Benim
de yer aldığım saha çalışma değerlendirmeleri
sonucunda, kombine bir Innovax® ND programı
ve bir günlük canlı Nobilis uygulaması, velojenik
Chimalhuacan suşuna karşı mükemmel
koruma gösterdi. Innovax® ND ile koruma 11.
günde gösterilmiş olup 28. günden itibaren
%100’e ulaşmıştır” dedi.
Koopman sunumunun diğer kısmında,
vektör aşıların genel muhafazası, sevkiyatı,
hazırlanması ve uygulanması ile ilgili çok
pratik ve faydalı bilgiler verdi; dilüentlerin en
uygun saklama sıcaklığının oda sıcaklığı (1525 oC) olduğunu, bu şekilde aşının etkisinin
%100’e ulaştığını belirtti.
Firmaların kendi iç denetlemelerinin
yanı sıra, MSD Hayvan Sağlığı’ndan teknik
servisi tarafından yapılan değerlendirme
ve danışmanlık programlarının tamamen
ücretsiz olduğunu; hem MSD Hayvan
Sağlığı’nın hem de üreticilerin yararı için
çalıştıklarını belirtti. Koopman, ayrıntılı bilgi
için bütün üreticilerin firma yetkilileri ile
iletişime geçmesini önerdi.
MSD Hayvan Sağlığı
Kanatlı Ekibi, uzun
süreli ve daha az
maliyetli bir süreç
yönetmek adına önemli
çalışmalara imza atıyor.
Türkiye’deki çalışmalarımız
devam edecek
RIk Koopman
MSD Hayvan Sağlığı Kanatlı Global Teknik Müdürü
MSD Hayvan Sağlığı olarak ürünlerimizin farklılık ve farkındalık yaratmasına özen gösteriyoruz. Etkenlere karşı koruma, hayvan refahı
ya da hayvan sağlığının herhangi alanında
hizmet verecek geniş yelpazemize her zaman
yeni innovasyonları ve yeni teknolojileri eklemeye çalışıyoruz. Türkiye gibi kanatlı sektörü
gelişmekte olan ülkelerin yeni ve güvenilir
markalara ihtiyacı var. Biz de yeni ürünümüz
Innovax® ND ve Convenience Program ile bu
sektöre daha iyi hizmet verme şansını yakalamış olmaktan mutluluk duyuyoruz.
sundu. Bakri, sunumu boyunca optimum
aşı başarısı ve bağışıklığın sağlanmasında,
uygulamanın doğru yapılması ve sıkı
management koşullarının oluşturulması
ile birlikte aşılama ve saha ekiplerinin
eğitilmesinin çok kritik olduğuna değindi
ve MSD Hayvan Sağlığı olarak Orta Doğu
ve globalde teşhis ve eğitim içerikli destek
programlarına devam ettiklerini söyledi.
İnteraktif sunum sonrası Bakri ve katılımcı
kitlesi arasında oldukça efektif bir soru
cevap oturumu yapıldı.
İlk nefesten itibaren koruma
Günün son konuşması ise MSD Hayvan
Sağlığı - Orta Doğu Teknik Müdürü Dr.
Husam Bakri tarafından gerçekleştirildi.
Dr. Bakri Ortadoğu bölgesinde kanatlı
üretiminin güncel durumu, özellikle
en büyük sorunlarından biri olan ND
enfeksiyonu ve bu probleme karşı Innovax®
ND ile kazanılan başarılı saha tecrübelerini
dinleyicilerle paylaştı. Hastalık kontrolünde
kuluçka uygulamalarının kritik noktaları
ve performans parametrelerine olan
avantajlarını saha tecrübeleri üzerinden
aktaran Bakri, entegrasyon bazında aşı
uygulaması ile ilgili kar zarar analizine ilişkin
sayısal değerler hakkında da önemli bilgiler
Toplantının ikinci gününde MSD Hayvan
Sağlığı Türkiye Kanatlı ekibi sahnedeydi ve ilk
nefesten itibaren yakın koruma konseptleri
olan “Convenience Programı”nın
uygulayıcıları olarak kendilerini tanıttılar.
MSD Hayvan Sağlığı Teknik Müdürü
Banu Biber Altun, “Bu programla kuluçka
döneminde kontrol yaklaşımını öne çıkararak
sürülerin solunum sistemi hastalıklarına
karşı etkili şekilde korunmasını ve bu
dönemin süreç ve performansta iyileşme ile
sonuçlandırılmasını amaçlıyoruz” şeklinde
konuştu. Dört temel basamaktan oluşan
bu programla sahadan kesimhaneye kadar
bütün sürecin kontrolü ve korunmasında
yer almaktan bahseden MSD Hayvan
Sağlığı Kanatlı Ekibi amaçlarının özellikle
kuluçkaya odaklanarak ilk nefesten itibaren
yakın korumayla daha sağlıklı, uzun süreli
ve daha az maliyetli bir süreci yönetmek
olduğunu vurguladılar. Bununla beraber
programın, tablet, pc ve akıllı telefonlarda
dahi kullanılarak bilgilerin dosyalanabilir ve
arşivlenebilir olmasıyla bilim ve teknolojiyi
yanlarına alarak ilerlediklerini belirttiler.
Toplantıya son konuşmacı olarak katılan
Çağdaş Agun, Innovax® ND’nin lansman
konsepti ile bağdaşan yakın koruma
felsefesini, nefesin hayatımızdaki önemini
ve korunmaya ihtiyacımız olan anlarda neler
yapmamız gerektiğini anlatan interaktif bir
program sundu. Agun, kurmuş olduğu ‘’Agun
International Security Solutions’’ firması ile
güvenlik konusunda kurumsal şirketlere,
holdinglere, ülkemize gelen dünya starlarına
yakın koruma sağlamaktadır.
Ayrıca güvenlik, tesis güvenliği, yakın
koruma, nefes terapisi, Uzakdoğu felsefesi
gibi konularda danışmanlık ve eğitimler
veren Uzakdoğu sporlarında yüksek
dereceler elde etmiş milli bir sporcumuzdur.
Sinema ve dizilerde yakın dövüş sahnelerinin
teknik danışmanlığını yapan Agun,
katılımcılar tarafından büyük ilgi gördü. 
Temel olarak bir yumurtanın kuluçka sürecine girmesi
güç bir işlem değildir. Yalnızca 21 gün boyunca biraz ısı
eklenmesiyle, bu yumurtadan bir civciv elde edilecektir.
Tüm hayvanlar bu prosedürü gerçekleştirebilir.
civciv
transportu
Ü
nlü bir kuluçka işletmesinin pazarlama
direktörü, kuluçkahanelerdeki proses konusunda şunları söylemektedir:
“Bir kuluçkahanedeki prosesler
incelendiğinde, sonucu geliştirmek için mevcut prosesler
içinde ayarlanabilen pek çok
parametre var. Genellikle en
fazla çalışma yaptığımız alan da
bu. Böylece daha bütünsel bir
yaklaşım uygulamayı göz ardı
ederek, öncelikle sub-optimal
olan noktaları anlamak mümkün
oluyor. Yaptığımız şey yalnızca,
civcivlerin gereksinimlerini birinci öncelik haline getirmek”.
Yumurtadan çıktıkları
andan itibaren civcivlerin
gereksinimlerinin karşılanması
Geleneksel kuluçkahane uygulamasında, civcivlerin çiftliğe
geldiklerinde yeme ve suya
ulaşmalarından önce 48 ila 72
saatlik bir süre geçebilmektedir.
Civcivlerin çıkarılması, nakliye
aracına aktarılması ve nakliyelerinin gerçekleşmesinden önceki
30 saatlik süreyi kapsayan ve ilk
civcivlerin yumurtadan çıkmasının da göz önünde bulundurulduğu bir “yumurtadan çıkış
zaman aralığı” söz konusudur.
Bu aşamaların düzenlenmesi
sürenin biraz kısaltılmasını sağlayabilir ve yükleme ve nakliye
söz konusu olduğunda süre
kısaltılmalıdır. Ancak kuluçka
makinesindeki sıcaklığın ya da
CO2 düzeylerinin arttırılması
yoluyla yumurtadan çıkış zaman
aralığının kısaltılması civciv kalitesini olumsuz etkileyecektir.
Bunun yanında civcivler için
daha fazla alan yaratılmalıdır
ve bu da, yumurtalar arasında
En iyi bir günlük civcivler için kuluçka prosesinin optimize
edilmesi, inovatif fikirler ve en önemlisi, çiftliğe ulaşıncaya
kadar iyi bir bakım uygulanmasını gerektirmektedir.
Vücut ağırlığı daha yüksek,
daha sağlıklı civcivlerin elde edilmesi
daha iyi bir hava akımı sağlayacaktır. Maksimum %55 nem ve
1500 ppm CO2 konsantrasyonu
dolayısıyla, bu sistemdeki
koşullar civcivler için normal
kuluçka makinelerine kıyasla
çok daha olumlu olacaktır.
Böylelikle, civcivlerin gereksinimlerini ön plana aldığınızda,
yumurtadan çıkan civcivleri
pişirme ihtimali yok.
Kuluçkahane prosesi için
bütünsel yaklaşım önemli
Kuluçka makinesinde fiili
olarak yem ve su erişiminin
sağlaması radikal tasarım değişiklikleri gerektirse de, civcivlere mümkün olan en kısa
sürede yem ve su verilmesi
kolayca gerçekleştirilmektedir.
Bütünsel bir yaklaşımın kuluçkahane proseslerini geliştirdiğini görebiliriz. On sekiz gün
süreyle inkübe edilen yumur-
Sonuç olarak, civcivlerin homojenliği daha yüksek, vücut kütlesi birkaç gram daha
fazla ve rezidüel yumurta sarısı alımı daha fazla olacaktır. Pek çok kişi yumurta sarısı
kesesinin, yumurtadan çıkış ile çiftliğe varış arasında geçen sürede civcivin yaşamını
sürdürmesini sağladığını düşünür. Bu düşünce bir bakımdan doğrudur; ancak civcivlere
bakım için yem verildiğinde, yumurta sarısı immün sistemi harekete geçirmek için
kullanılabilir. İnce bağırsağın daha iyi geliştiğini, bursaları daha aktif ve daha büyük
olan civcivlerin daha sağlıklı, daha büyük ve daha ağır olduğunu görüyoruz.
taları düz olarak yumurtadan
çıkış sepetine yerleştirmek
yerine, söz konusu yumurtalar
sepetin üstüne asılmış olan bir
rafa, aşağıya bakacak şekilde yerleştirilmelidir. Böylece,
yumurtadan çıktıklarında,
civcivler aşağıdaki sepete düşerek yumurta kabuğu kalıntılarından ayrılmakta, açılmamış
yumurtalar ise rafta kalmaktadır. Civcivler, konveyörlerdeki
insafsız koşullardan kaynaklanan stres ve kuluçkahanede
çapraz kontaminasyon riskleri
olmaksızın, çiftliğe ulaşıncaya
kadar yumurtadan çıktıkları
sepette bekletilmelidir.
Çiftliğe, mümkün olan en iyi
civcivin ulaştırılması
Civcivlerin çiftliğe nakliyesi
yumurtadan çıkış sepetlerinde
gerçekleşmektedir. Böylece
civcivler, nakliye sırasında dahi
yeme ulaşabilmektedir. Hatta
mümkün olan en rahat uzun
mesafeli nakliyeyi sağlayacak
şekilde, kamyonların kuluçka
makinesinde bulunan aynı
su ve aydınlatma sistemiyle
donatılması da olasıdır. Bir
kuluçka işletmesi yetkilisi
şunları söylemektedir: “Amacımız, çiftliğe mümkün olan en iyi
civcivi ulaştırmak olmalıdır. Bu
şekilde, saha deneyimlerimize
dayanarak bugüne kadar antibiyotik kullanımının azalması
ve genel performans açısından
hep iyi sonuçlar gördük. Doğru
prosesle elde edilen civcivler,
stres faktörlerine karşı daha
dayanıklı. Böylece civcivler daha
hızlı büyüyor.” 
annenin özüdür,
bir şifa deposudur.
onun kıymetini bilelim;
hiç şüphesiz ki bir buzağının
gelişimi için en önemli ilk gıda
kolostrum
Yetersiz kolostrumu
alınımı geri dönüşümü
olmayan sonuçlar
meydana getirebilir.
Kolostrum
yüksek kuru madde, yağ ve protein kapsamı
ve düşük laktoza sahiptir. Belirtilen nütrisyonel faktörlerin dışında mineraller özellikle
de yağda eriyen vitaminler yönüyle zengin
olması anabolik etkisini ortağa koymaktadır.
Ruminantlarda immunoglobulin (Ig)’lerin plasental transferi minimum düzeyde gerçekleştiğinden buzağılar hipogammaglobulinemik doğarlar. Dolayısı ile doğdukları esnada
ortamda bulunan enfektik ajanlara karşı
koruyucu immuniteleri hemen hemen hiç
yoktur. Bu nedenle doğumu takiben ilk 2 saat
içerisinde buzağıların mutlaka maternal pasif antikorlara sahip olan kolostrumu doğum
ağırlıklarının %5-6‘sı kadar miktarda mutlaka
alması gerekmektedir. Günlük alması gereken miktar vücut ağırlıklarının yaklaşık %10
‘u kadardır. Kolostrumdaki en yoğun bulunan
immunglobulin IgG’dir. Ayrıca önemli miktarda IgM ve IgA bulunur. IgG doğumdan 4-6
hafta önce meme bezi epitellerine geçmeye
başlar. Anne kanından IgG’nin meme bezi
epitel hücrelerine geçişi selektif reseptörler
ile sağlanır. Kolostral IgG konsantrasyonu
annenin serum konsantrasyonundan ortalama 12 kat daha yüksektir. Buzağının doğumu
takiben 2 saat içerisinde aldığı kolostral
proteinler, özellikle makromoleküller hızlı ve
etkili olarak ince barsaktan pinositosis ile
absorbe edilir ve lenfatik sistem ile dolaşıma geçer. Absorbsiyon 12-24 saat sürer. 24
saatin sonunda makromoleküler absorbsiyon ortadan kalkar. Buna barsak kapanması
adı verilir. Bu andan itibaren alınan kolostrum
istenilen sistemik immuniteyi sağlamaktan
artık çok uzaktır. Bununla birlikte lokal barsak
immunitesini çok yüksek oranda olmasa da
sürdürmeye devam eder.
Kolostrum bakteriyel patojenlere karşı tek
silahı içerdiği yüksek IgG değildir. Kolostrumun 1 ml’sinde yaklaşık olarak 106 lökosit
bulunur. Bunun da %20-30’unu lenfositler
oluşturur. Kolostrumun mümkün olduğunca
erken verilmesine takiben lenfositler ince
barsaklardan emilip dolaşıma katılırlar. Dolayısı ile neonatal dönem enfeksiyöz hastalıklarına karşı önemli bir rezistans oluşur.
Kolostrumun tek hedefi, olası patojen
mikronizmalara karşı buzağıyı korumak mı?
Bu hedef sayısının tam olarak bilemediğimiz veya hala ortağa koyamadığımız,
henüz bilinmeyen birçok faktörden yalnızca
bir tanesidir. Kolostrum biyoyararlığı yüksek
yağ ve protein kaynağıdır. Buzağı dünyaya
geldiğinde enerji kaynağı olarak yaklaşık %1,5
oranında deri altı kahverengi yağ dokusuna
sahiptir ve bu yağ dokusu soğuk ortamlarda
ve yetersiz kolostrum alınımına bağlı 12-18
saat içerisinde tükenir ve buzağı hipotermikhipoglisemik şok tablosuna girerek hayatını kaybedebilir. Bu durum yeterli doğum
takiplerinin yapılmadığı büyük işletmelerde
en önemli buzağı ölüm nedenidir. Özellikle
gece dünyaya gelen buzağıların takibinin
yapılmamasına bağlı olarak zamanında ve
yeterince kolostrum alamamaları hipotermik
hipoglisemik şok tablosuna bağlı ölümlere
neden olmaktadır.
Kolostrumun kaliteli olup olmadığını
nasıl anlayabiliriz?
İyi nitelikteki kolostrumun fiziksel görünümü sarı-krem renginde, koyu ve yapışkan
kıvamda olmalıdır. Fakat fiziksel görünüm
kolostrum kalitesinin kesin göstergesi
değildir. Kolostrum kalitesini anlamanın en
basit yolu kolostrometre ile kolostrumun
spesifik dansitesinin (yoğunluk) ölçülmesidir. Kaliteli bir kolostrumun yoğunluğu 1.060
birime eşit veya yüksek olmalıdır. Yoğunluğu 1.060 birim olan bir kolostrumda yaklaşık
30.000 mg/L IgG bulunur.
İyi kalitede bir kolostrum
için neler yapılmalıdır?
1
Kaliteli bir kolostrum elde edilmesi kuru
dönemde annelerinin bakımı ve beslemesi
ile başlar. Gebe ineklerin kuru dönem beslemeleri hem inek için hem de yavru sağlığı
için son derece önemlidir. Bu dönemim çok
iyi sevk ve idaresinin yapılması gereklidir. İyi
kalitede ve miktarda kolostrum elde edilebilmesi için hepatik lipidozis, klinik subklinik
ketosiz, subklinik-klinik hipokalsemi gibi
şekil 1
şekil 2
Kolostrometrede yeşil çizgi
kaliteli kolostrumu gösterirken,
kırmızı veya sarı kötü kalitedeki
kolostrumu işaret eder.
KAPAK
Gebelikte kuru dönemde yapılacak en küçük bir beslenme hatasının
kötü kaliteli veya yetersiz kolostrum oluşmasına neden olabileceği gibi
annede doğum sonrası postpartum hastalıkların oluşmasına
neden olacağı da kesinlikle unutulmamalıdır.
FOTOĞRAF (Şentürk, 2013)
Yüksek ve düşük vücut kondisyonu
kolostrum kalitesini olumsuz etkiler
önemli metabolik hastalıklardan annenin korunması için kuru dönemde gerekli önlemler
alınmalıdır. Bu dönemde yapılacak en küçük
bir besleme ve yönetim hatası kötü kaliteli
veya yetersiz kolostrum oluşmasına neden
olabileceği gibi annede doğum sonrası
postpartum hastalıkların (ketozis, hepatik
lipidozis, hipokalsemi, abomasal deplasman,
metritis, inaktif ovaryum) oluşmasına neden
olacagı unutulmamalıdır.
2
Kuru dönemdeki hayvanlara rasyonlarında dengeli enerji protein kapsamı dışında
metionin, selenyum, A, D, E vitaminleri, çinko,
kobalt, bakır, niasin, lizin, mangan gibi immun
sistemde doğrudan görev alan nutrisyonel
faktörlerin sağlanması gereklidir.
3
Neonatal dönem ishallerinin en yaygın
nedenlerini oluşturan rotavirüs, coranavirüs
ve E. coli etkenlerine yönelik anne adaylarının
aşılanması (daha önce bu antijenleri kapsayan aşı uygulanmamış annelere gebeliğin 7.
ve 8. ayında 2 doz, daha önceki dönemlerde
yapılmışsa gebeliğin 8. ayında tek doz) kolostrumda belirtilen etkenlere karşı yüksek antikor
titrasyonlarının oluşmasına olanak sağlar. Kuru
dönemde ayrıca BVD, IBR, Clostridum spp, PI-3,
BRSV, pastörella aşılarının yapılması ile benzer
şekilde kolostrumda yüksek immunglobulinlerin oluşturulması, yeni doğan buzağılarının
neonatal devreyi, hatta hayatlarının ilk 3-4
aylarını daha az riskle atlatmalarını sağlayabilir.
4
Kuruda bulunan hayvanların bol ve temiz
su tüketmeleri sağlanmalıdır.
İNFOVET 84-85
Kolostrumda bulunan
magnezyum, sodyum,
klor ve protein emme
refleksi ile dildeki
reseptörleri uyarır.
5
Gezinti alanları mümkün olduğunca geniş
tutulmalıdır. Kurudaki hayvanların vücut
kondisyon skorları doğuma girerken maksimum 3.75, minimum 2.75 olmalıdır. İdeal olanı
3.5-3.75 skor aralığıdır. Daha yüksek skorlarda
olası karaciğer yağlanması, düşük skorlarda da yetersiz protein alınımı veya protein
katabolizmasını tetikleyen enfektif veya
nonenfektif kronik hastalıklar nedeni ile kaliteli
kolostrum üretimimden bahsedilemez.
6
Isı stresi, kolostrum kalitesini ve miktarını
azaltan en önemli faktörlerin başında gelmektedir. Dolayısı ile fan ve damlatma-sisleme
su ile ısı stresi azaltılmaya çalışılmalıdır.
7
Annenin gebeliğinin son 10 gününde anne
adayı, bol altlıklı, sakin bir doğumhane
bölümüne alınmalıdır.
8
Gebeliğin tahmini son 10 gününde D3
vitamini, selenyum ve E vitamininin tek doz
uygulamalarıyla, buzağılar için çok önemli olan
bu 3 nutrisyonel faktörün kolostrumdaki konsantrasyonlarının yükselmesi sağlanmalıdır.
9
Yaptığımız bir çalışmada, kuru dönemin
son iki haftasına kadar annelere haftada
bir kez 2,5 mg/kg dozda levamizol uygulaması ile kolostrum immunoglobulin düzeyinin ve kalitesinin artığını ve bu annelerin
kolostrumu ile beslenen buzağılarda serum
immunoglobulin titresinin daha yüksek olduğunu tespit ettik.
Bazen buzağılar yeterince kolostrum
almalarına rağmen kolostrumda yetersiz
immunoglobin seviyesine bağlı olarak hipogammaglobulinemik olabilirler. Bu durumun
genellikle annenin immun sistemin deprese
eden hastalıkların varlığını düşündürmelidir.
kolostrumda yetersiz antikora
yol açan önemli bazı hastalıklar
> Bovine Lökozis
> Bovine Immunodeficieny Virus
> Bovine Viral Diare
> Tüberküloz, paratüberküloz, brusellozis,
leptospirozis
> Yoğun paraziter enfeksiyonlar
> Karaciğer yağlanması, subklinik ketozis,
subklinik hipokalsemi
> Kronik mikotoksikozis
Buzağıların kolostrumdan yeterince
faydalanmasını etkileyen başlıca faktörler
> Buzağı, işletmeye yeni gelen bir ineğin
yavrusu ise kolostrum daha önce işletmede
KAPAK
bulunan ineklerden elde edilen kolostrumlarla uygun ısıda karıştırılarak verilir.
> Buzağının doğumundan önce annenin
meme sekresyonunun başlaması
> Yeni doğan buzağıdaki yetersiz abomazal renin aktivitesi
> Güç doğumlar ve mekanyum aspirasyon
sendromu, solunum stresi
> Prematüre yeni doğan buzağılar, hyalin
membran yetmezliği
> Gastro-intestinal sistemde var olan doğmasal anomaliler
> Kolostrumum 55-60 °C üzerinde ısıtılması
> Donmuş kolostrumun mikrodalga cihazlarda çözdürülmesi
> Isı ve soğuk stresinin; her ikisi de kolostrum alınımı azatlığı gibi alınan kolostrol
antikorların barsak absorbsiyonunu olumsuz
etkileyerek birçok neonatal dönem enfektif
hastalığın oluşumuna zemin hazırlar.
> Birçok görüşün belirttiği gibi “enfeksiyon riskini azaltmak için buzağı dünyaya
gelir gelmez en kısa sürede annesinin
yanından uzaklaştırılmalı’’ düşüncesine katılmadığımı, bu durumun daha çok
buzağılarda enfeksiyona yol açtığını
belirtmek isterim. En azından ilk öğün
kolostrumu annesinin yanında almasının
sağlanması gerektiğini düşünüyorum. Bu,
hem anne hem de buzağı sağlığı açısından
son derece önemlidir. Annenin buzağısını
sürekli koklaması, yalaması veya görmesi ile posterior hipofizdeki hipotalamus
paraventriküler hücrelerinden oksitosin
salınımı stimüle edilmiş olur. Doğum sonrası
sürekli dinamik olan oksitosin sekresyonu
uterus kontraksiyonlarını arttır ve yavru
zarları atılımı ile birlikte uterusun daha kısa
sürede involüsyonunu sağlar. Oksitosinin
diğer çok önemli bir fonksiyonu da prolaktin
tarafından meme bezlerinden üretilen sütkolostrumun sekresyonunu sağlayarak buzağının yeterli miktarda kolostrum almasına
olanak sunar. Doğum sonrası buzağının en
az 3 saatini annesiyle geçirmesi yaşayacağı çevresel stresi en aza indirecektir.
Kolostrumun verilme yolu ne olmalıdır?
Kolostrumda bulunan magnezyum,
sodyum, klor ve süt proteini emme refleksi ile birlikte dildeki reseptörlerin uyarımı sağlayarak sulkus özofagal kanalın
oluşumunu sağlar. Dolayısı ile kolostrum
doğrudan abomazuma geçer ve daha kısa
sürede barsaklardan emilimi sağlanır. Bu
nedenle emme refleksi olan buzağılarda
biberonla kolostrumun verilmesi en ideal
olanıdır. Ayrıca bu uygulama ile buzağının ne
kadar kolostrum aldığı bilinir. Emme refleksi
İNFOVET 86-87
Üç doğum yapmış ineklerin kolostral antikor seviyeleri yüksek düzeyde
olduğu için kolostrum havuzu oluşturulurken 3. veya 4. doğumunu
yapan hayvanlarının kolostrumlarının toplanmasının üzerinde
durulması gereken bir konu olduğu unutulmamalı.
olmayan buzağılarda zorunlu olarak sonda
uygulanması gereklidir. Sonda uygulandığında kolostrumun abomazuma ve dolayısı ile
barsaklara geçiş süresinde uzama meydana
gelecektir. Bu durum erken dönemde olası
enfektif hastalıklara özellikle septisemiye
yakalanma riskini arttırabilir.
Hayvanın ırkı kolostrum kalitesini etkiler mi?
Kolostrum kapsamındaki IgG konsantrasyonları değerlendirildiğinde, en yüksek IgG
konsantrasyonun Jersey ırklarda olduğu,
bunu sırası ile Ayrshires, Brown Swill, Gu-
ernseys ve Holsteins ırklarının izlediği ifade
edilmektedir (Muller and Ellinger, J. Dairy Sci.,
64:1727-1730.1981).
Gebe hayvanların yaşı kolostrum kalitesini
ve immunoglobulin miktarını etkiler mi?
Genç ve çok yaşlı annelerin kolostrum
antikor titrasyonları genellikle düşüktür.
3 doğum yapmış ineğin kolostral antikor
seviyesi en yüksek düzeydedir. Bu nedenle
kolostrum havuzu oluştururken 3. veya 4.
doğumunu yapan hayvanların kolostrumlarının toplanması önemlidir.
KAPAK
FOTOĞRAF (Şentürk, 2012)
Bir ülkenin aydınlık geleceği nasıl
sağlıklı çocuklara bağlı ise bir
işletmeninde geleceği de sağlıklı
buzağılara bağlıdır.
12 saat içinde
anneden sekrete
edilen kolostrum
artık normal süte
dönüşmeye başlar.
Kolostrum yönetiminin kötü yapıldığı işletmelerde, neonatal
dönem enfektif hastalıkların görülme oranı artar. Temel neden
kolostrumun yeterince ve uygun şekilde verilememesine
FOTOĞRAF (Şentürk, 2009)
Doğum sonrası annenin buzağıyı
yalaması, buzağıdaki çevresel
stresi azaltarak kolostrumdan
faydalanmayı artırır.
bağlı meydana gelen pasif transfer yetmezliğidir.
% İmmunglobulin düzeyi
1
5.9
2
6.3
3
8.2
4 ve sonrası
7.5
Source: Journal of Dairy Science, 64,1727-1730.
KOLOSTRUM BANKASI GEREKLİ Mİ?
FOTOĞRAF (Şentürk, 2009)
Doğum sonrası ilk kolostrumun
annesinin yanında içirilmesi
kolostrumdan faydalanmayı
maksimum düzeye çıkarır.
FOTOĞRAF (Şentürk, 2010)
Buzağı dünyaya geldikten sonra en
azından 3 saat annesinin yanında
bırakın. Bu, kolostrumun barsaklardan
emilimini hızlandıracaktır.
İNFOVET 88-89
Kolostrum bankası kesinlikle gereklidir.
Bu yolla başta enterik patojenler olmak üzere birçok enfeksiyon riskini azaltabilirsiniz.
İşletmede sütle geçebilen önemli enfektif
hastalıklara (özellikle tüberküloz, paratüberküloz, BVD, lökozis, bruselozis, Mycoplasma
spp,) sahip olmayan sağlıklı doğum yapan
(özellikle 2-3 doğum yapmış) hayvanların iyi
kaliteli kolostrumları toplanmalı ve kolostrum
bankası oluşturulmalıdır. Toplanan bu kolostrumlar belirtilen yöntemlerin biri ile saklanabilir ve uygun çözdürme ısısı (55 ºC, maksimum
60 ºC) ile çözünmesini sağladıktan sonra
süt veya mamalara, buzağı sütten kesilene
kadar 200-300 ml karıştırılması ile bu dönem
içinde oluşabilecek birçok enfektif enteritisin
ya önüne geçilebilir ya da daha hafif şiddette
seyretmesi sağlanabilir. Kolostrum doğrudan saklanabileceği gibi kolostrumun peynir
mayası ile muamele edilmesi sonucu oluşan
ve halk arasında peynir altı suyu olarak ifade
edebileceğimiz kolostrum serumları da toplanıp saklanabilir.
Kolostrumu nasıl koruyabiliriz?
> Kolostrum oda ısısında 1 gün,
%0,5 formaldehit ilavesi ile 4 hafta
(bunu önermem!)
> +4 derecede 1 hafta,
> Litreye 5 gr propiyonik asit veya laktik
asit ilavesi ile 6 hafta,
> -20 derecede 1 yıl saklanabilir
> Tekrar çözdürme ısısı 55 dereceden
düşük olmalıdır.
> Kolostrum kullanılmadan bir gün önce
derin dondurucudan çıkarılmalı, küflü olup
olmadığı kontrol edilmeli, çalkalanmalı ve
37ºC’de buzağılara verilmelidir.
> Kolostrumun fermente edilmesi
Kolostrum ne zaman süte dönmeye başlar?
Buzağı annesini ilk emmesine takiben 12
saat içinde anneden sekrete edilen kolostrum artık normal süte dönüşmeye başlar.
Buzağının yeterince kolostrum almadığını
(pasif transfer yetmezliği) nasıl anlayabiliriz?
Kolostrum yönetiminin kötü yapıldığı
işletmelerde, bize bu sorunu en iyi yansıtan
neonatal dönem enfektif hastalıkların görülme oranı ve şiddetinin yüksek olmasıdır.
Meydana gelen neonatal dönem enfektif
hastalıkları bir sonuçtur. Temel neden
kolostrumun yeterince ve uygun şekilde
verilememesine bağlı meydana gelen pasif
transfer yetmezliğidir.
KAPAK
FOTOĞRAF
Donmuş Kolostrumu yavaş şekilde
maksimum 55 °C de çözdürün ve
çözdürülen kolostrumu tekrar
dondurmayın.
FOTOĞRAF (Şentürk, 2011)
Yeterli ve kaliteli kolostrum verilmeyen
buzağılarda neonatal dönem ishalleri
kaçınılmaz bir sonuçtur.
FOTOĞRAF (Şentürk, 2012)
Yetersiz kolostrumu alınımı solunum
sistemi enfeksiyonlarına duyarlılığı
artırdığı gibi enfeksiyonun daha
şiddetli seyretmesine neden olur.
FOTOĞRAF (Şentürk, 2011)
Yetersiz kolostrumu alınımı (Pasif
transfer yetmezliği) geri dönüşümü
olmayan sonuçlar meydana getirebilir.
Pasif transfer yetmezliği (PTY);
> Yeni doğan buzağıların yaklaşık %325‘inde şekillenmektedir.
> Bu buzağıların neonatal dönem enfektif
hastalıklara yakalanması kaçınılmazdır.
> PTY’li buzağılarda neonatal dönem
hastalıklarının ve yaşamlarının ilk aylarında
solunum sistemi enfeksiyonlarının mortalitesi çok yüksek seyreder.
> Rutin tedaviye alınan cevap genellikle
yetersiz kalır.
Yeterince kolostrum almayan yani PTY’ye
sahip buzağıların tespitini nasıl yapabiliriz?
En radikal belirleme yöntemi doğumu
takiben ilk 12 saate, maksimum 72 saat
içerisinde buzağı serumunda immunoglobulin seviyesinin belirlenmesidir.
> Doğumu takiben ilk 12 saat içerisinde
buzağı serumunda immunoglobulin seviyesi
aşağıdaki gibi değerlendirilmelidir.
Serum gamma-glutamiltransferaz (GGT)
konsantrasyonu ile IgG arasında pozitif bir
korelasyon vardır. Yeterice klostrum alan bir buzağının serum GGt düzeyi >500 IU olmalıdır. GGt
<50 düzeyinde bulunması buzağıda şiddetli
pasif transfer yetersizliğini gösterir.Serum total
protein düzeyi, önceki iki test kadar spesifik
olmamakla bereber 6 gr/dl’nin üzerinde olması
yeterli pasif bağışıklığı işaret edebilir.
Pasif immuniteyi belirleyen diğer testler
> Latex aglutinasyon testi ve radial immunodiffüzyon testi (SIRD); en güvenilir testlerdir.
> Quantatif çinko sülfat testi
> Sodyum sülfit presipitasyon testi 
İmmunoglobUlİNLer
Konsantrasyon
(mg/dL)
Kolostrum
Süt
IgG1
47.6
0.59
IgG2
2.9
0.02
3.9
0.14
4.2
0.05
IgG seviyesi
Yorum
IgA
< 500 mg/dl
Pasif transfer yetmezliği
IgM
500–1000
mg/dl
Kısmı pasif transfer
yetmezliği
> 1000 mg/dl
Klostral antikorların
yeterince alınması
Diğer bir alternatif “gluteral aldehid koaglusyon testi”dir. %10 ‘luk gluteral aldehid
koagulasyon testi ile immunoglobulinler
arasında negatif bir korelasyonu tespit etmektedir. Koagulasyon süresi ne kadar kısa
ise buzağının serum immunglobin düzeyi
aksine o derece yüksektir.
Presipitasyon
zamanı
Tahmini-IgG
konsantrasyonu
< 10 dakika
600 – 1000 mg/dl
10 -60 dk
400 – 600 mg/dl
> 60 dk
< 400 mg/dl
KOLOSTRUM VE SÜT İÇERİKLERİ
Source: Journal of DaIry ScIence, 61:1033-1060
İçerik
Kolostrum
2. sağım kolostrum
3. sağım kolostrum
Süt
Kuru madde %
23.9
17.9
14.1
12.9
Protein %
14.0
8.4
5.1
3.1
IgG (mg/ml)
48.0
15.0*
2.05
0.6
Yağ %
6.7
5.4
3.9
4.0
Laktoz (%)
2.7
3.9
4.4
5.0
Mineraller %
1.1
1.0
0.8
0.7
Vitamin A (ug/dl)
295.0
190.0
113.0
34.0
BAYER ÇİFTLİK GEZİSİ
Bir işletmenin geleceği
yeni doğan
buzağılar
Annenin kolostrum kalitesinden emin olunmadığı
durumlarda kullanılan takviye ürünler, sağlıklı nesiller
yetiştirme konusunda anahtar niteliğindedir.
ru madde, yağ ve
Kolostrum, yüksek ku
inliği açısından, yeni
protein içeriğinin zeng
m
bir mucizedir. Kolostru
doğan hayvanlar için
ktif
dığı işletmelerde, enfe
yönetiminin kötü yapıl
r
oranları artar; hastalıkla
hastalıkların görülme
ış
alm
m
Kaliteli kolostru
daha şiddetli seyreder.
ıkları
i dönemlerde bağışıkl
olan hayvanların ilerik
kleri daha yüksek olur.
daha kuvvetli, verimlili
netiminin önemini
Bizler de, kolostrum yö
likte
r Hayvan Sağlığı ile bir
vurgulamak için Baye
ve çiftlik ziyaretleri
bir projeye imza attık
riner
lerimizde sorumlu vete
et
ar
Ziy
.
dik
tir
leş
ek
rç
ge
n buzağıların bakımı ve
hekimler ile yeni doğa
larını ve kolostrumun
kolostrum kalitesi konu
orta
olduğu durumlarda sig
yetersiz ya da kalitesiz
ştuk.
ürünlerin önemini konu
niteliğinde olan ikame
İNFOVET 92-93
V
eteriner Hekim Yakup Atalay, mezuniyeti sonrasında bölgenin önemli işletmelerinde görev almış. Şu anda 1.120 hayvanın bulunduğu Hasan Türek İşletmesi’nde
veteriner hekimlik yapan Atalay, çiftlikte 390
adet sağmal, 140 adet ise süt içen buzağı
olduğu düşünülürse, takip sistemleri ile hayvanların doğduktan sonra yeterli kolostrum ve
süt alıp almadığına dikkat etmenin ve hekimin
personel ile daima iletişim halinde olmasının
önemini vurguluyor.
Yeni doğan buzağıların bakımı ve
kolostrumun önemi konusunda
işletmenizde neler yapıyorsunuz?
En önem verdiğim noktalardan biri buzağı
doğduktan sonra uygulanan bakım-besleme
kuralları. Her zaman bu konu ile ilgili görevli
arkadaşlarımız oluyor, kolostrumun kalitesini kontrol ediyorlar. Yeni doğan hayvanlara
doğduktan sonra Septi Serum aşısı yapıyoruz.
Annesini sağdıktan sonra kolostrometre ile
kolostrum derecesine bakıyoruz. Eğer kolostrum istediğimiz kalitede değilse, başka bir
hayvanın kolostrumunu veriyoruz. Doğumlarımız bu sıralar sık, ancak seyrekleştiği dönemlerde, muhafaza ettiğimiz kolostrumu uygun
koşullarda çözdürüp buzağıya vermek sureti
ile kolostrum bankamızdan yararlanıyoruz.
Hayvan doğduktan sonra 6’şar saat ara
ile 8 defa kolostrumu mutlaka hayvana
veriyoruz. En az iki saat içerisinde hayvan,
ağırlığının % 10’u kadar kolostrum alıyor. Eğer
kolostrumu kendisi almazsa sonda ile veriyoruz. Sonrasında 6’şar saat ara ile 8 defa hayvanlara kolostrum vermeye devam ediyoruz.
Bu aşamanın sonunda süte geçiş yapıyoruz.
4-5 gün sonra da hayvanları buzağı kulübelerine alıyoruz. Orada buzağılara, 8’er saat ara
ile toplamda 6 litre süt veriyoruz. Yaklaşık 60
gün sonra da sütten kesiyoruz.
Maternal antikor geçişi ile ilgili bir
problem yaşıyor musunuz?
Bir problem yaşamıyoruz. Bahsettiğim
gibi, tüm hayvanların kolostrum kalitesini,
kolostrometre ile kendimiz ölçüyoruz ve eğer
kolostrum kaliteliyse, elimizde de yeterli miktarda kolostrum varsa dipfrize atıp donduruyoruz. Kolostrum bankamız burası bizim.
Gerekli durumlarda bu havuzdaki kolostrumu
kullanıyoruz. Ari bir işletmeyiz ve bu nedenle
rutin aralıklarla hastalık kontrolleri yapıyoruz.
Kolostrumu havuz olarak kullanan ve bir hayvandan başka bir hayvana veren küçük ve
orta çapta aile işletmesi diye tabir ettiğimiz
işletmelerde, hayvanda bir hastalık varsa,
hastalığın sürüye yayılma olasılığı doğuyor.
Yeni doğan hayvanlarda kolostrum ek-
Veteriner Hekim
Yakup Atalay,
2011 yılı Selçuk
Üniversitesi mezunu
başarılı bir hekim
Doğum sonrası
uygulanan bakım
en önemli yatırımdır
Veteriner Hekim Yakup Atalay, başarılı bir maternal antikor geçişi
için ellerinden gelen her uygulamayı yaptıklarını, gerekli durumlarda
ikame kolostruma başvurduklarını söylüyor.
sikliği her zaman bizim işletmemizdeki gibi
olmuyor. Bazen, özellikle 2.-3. laktasyonun
öncesinde bulunan ya da 2.-3. laktasyonda
olan çok değerli annelerin yavrularında ciddi
problemler olabiliyor; veya sürünün geçmişinde ishal vakaları olabiliyor. Böyle durumlarda kontrollere daha da önem veriyoruz.
Kolostrumun yetersiz veya kalitesiz
olduğu durumlarda bize yardımcı olan
ikame yemlerin sizce önemi nedir?
Değerli bir hayvanımızın buzağısını alırken
sezaryen yapmak zorunda kaldığımız
durumlarda ya da anne kolostrum vermediğinde, kolostrum bankamızın yanı sıra ikame
ürünler de kullanıyoruz. Elbette, bu gibi
durumlara kendimizi önceden hazırladığımız
için bir problem yaşamıyoruz.
Daha önceden buzağılar doğuyordu,
buzağı bokslarına alıyorduk ve kolostrumunu
almasına rağmen hayvanlarda aniden septisemi şekilleniyordu; yaşanan bu septiseminin zaman zaman önüne geçemiyorduk.
İkame kolostrum kullanmamızla birlikte bu
septisemi vakaları ile nadir karşılaşır olduk.
Aynı şekilde, bazı durumlarda pasif transfer
yetmezliği ile doğan hayvanlar oluyor; bu tür
hayvanlarla da karşılaşma oranımız azaldı.
Yeni doğan buzağılar bir işletmenin
sermayesi. Bu hayvanların sağlıklı
olmalarında hekimin rolü sizce nedir?
Öncelikle takip; doğumhane personelimizin kontrolü ile hayvanın doğduktan sonra
yeterli süt alıp almadığına dikkat edilmeli ve
hekim personel ile daima iletişim halinde olmalı. Bununla birlikte 8 saat ara ile verdiğimiz
sütün takibi için de bir personel görevlendiriliyor; içmeyen hayvanlar bize bildiriliyor ve
detaylı muayeneleri yapılıyor.
BAYER ÇİFTLİK GEZİSİ
Yeni doğan
buzağı takviyeleri
bizim için sigorta
niteliğinde
Y
Veteriner Hekim Mustafa Somalı, anne sütünün yanı sıra ek
management uygulamaları ile işletmedeki buzağı ölüm oranlarını
%7-8’lerden %1 seviyelerine düşürmeyi başardıklarını belirtiyor.
Bizim için yeni doğan buzağıların sağlığı
her şeyden önemli. Çünkü onları sürünün
geleceği olarak görüyoruz. Bu nedenle,
işçiler, veteriner hekimler ve tüm personel
bu konuya titizlikle ve hassasiyetle yaklaşıyor. Buzağı yönetimi ile ilgili yaptığımız
uygulamalardan kısaca bahsedersem;
doğumlara genellikle müdahale etmemeye çalışıyoruz. İlk olarak doğduğu andan
itibaren buzağının ilk yarım saat içerisinde
kolostrum almasını istiyoruz. Bu yarım
saatlik dönem içerisinde hayvanın alacağı
kolostrumun kalitesi bizim için çok önemli.
Bu konuyu da bir prosedür içerisinde
yürütüyoruz; ilk adım olarak refraktometre
ile tüm hayvanların kolostrum kalitelerine bakıyoruz. Refraktometre değeri
25-26’dan daha düşük olan kolostrumları
kullanmıyoruz; bu aralığın 30-32 arasında
olmasını istiyoruz. Eğer o an için buzağının annesi gerekli kalitede kolostrum
sağlayamıyorsa, depo kolostrum kullanmayı tercih ediyoruz. İkinci adım olarak,
hayvanlardan kan alıp immunoglobulin
değerlerine baktırıyoruz. Ancak şu an
için rutinde bu testi kullanmıyoruz. Sıkıntı
yaşadığımız dönemlerde, haftada bir defa
ya da 10 günde bir pasif transfer yetmezliği gerçekleşip gerçekleşmediğini ve
immunoglobulinlerin buzağılara ne kadar
aktarıldığını ölçüyoruz.
Tüm bunların haricinde, işletmenin başında veteriner hekimin ya da veteriner
teknikerin olmadığı zamanlarda, örneğin
gece 03.00’da gerçekleşen bir doğumda, anne bizim istediğimiz kalitede
kolostrum vermediyse, bu gibi açıkları
kapamak için immunglobulin içeren
takviye ürünler kullanıyoruz.
Veteriner Hekim
Mustafa Somalı,
işletmelerindeki yeni
doğan buzağıların
sağlığının her
şeyden önemli
olduğunu söylüyor.
aklaşık 7 aydır Süt Kardeşler
İşletmesi’nde Hayvan Sağlığı Müdürü olarak görev alan Veteriner Hekim
Mustafa Somalı, işletmenin kapasiteni
2.400 sağmal olarak hedeflediklerini;
ancak şu an için 1.500 sağmal hayvanları
olduğunu ve kısa vadede hedeflerine ulaşmış olmayı istediklerini söylüyor.
İşletmenizdeki yeni doğan buzağıların
bakımı için nelere dikkat ediliyor?
Hekim olarak, bu gibi takviye ürünlerin,
sizce ne gibi faydaları var?
Bu takviye yemlerin bizim için sigorta niteliğinde olduğunu düşünüyorum.
Örneğin gece gerçekleşen bir doğumda
refraktometre değeri düşük bir kolostİNFOVET 94-95
rum söz konusu ya da ivediyetle buzağıya
kolostrum içirilmesi konusunu personel
atladı; işte böyle durumlarda buzağının olası
bir immunoglobulin mahrumiyetini önlemek
için destekleyici ürünler kullanıyoruz ve
son derece memnunuz. Memnuniyetimiz,
elbette sadece hayvanın genel durumuna
ya da ishal durumuna bakarak şekillenmiyor;
biz bunu testlerden elde ettiğimiz veriler
sonucunda konuşuyoruz. Örneğin, buzağı
kayıpları % 7-8 iken şu anda % 1 seviyelerine
düştü. İshal vakalarının kayıtları da her hafta
tutuluyor; ishale yakalanma oranları düştü.
Afaki değil, sonuçlara göre konuşuyorum.
Refraktometre ile kolostrum kalitesine ve
kan testlerine ne sıklıkla bakıyorsunuz?
Kan testi için hangi yönteme
başvuruyorsunuz?
İstişarelerimiz sonucunda, refraktometre
ile kolostrum kalitesine bakmak dışında,
buzağıların kanlarına da bakabileceğimiz bir
yöntem olup olmadığını araştırdık ve yabancı
kaynaklarda böyle bir yöntem olduğunu
gördük ve bu yönteme geçiş aşamasındayız. Şu an için şüphelendiğimiz durumlarda
buzağılardan aldığımız kanları dışarıdaki
laboratuvarlara ya da üniversite laboratuvarlarına yollamaya devam ediyoruz. Ama
dediğim gibi, rutinde yapmak istediğimiz şey
kan alıp testlerimizi kendimiz yapmak.
Management protokolünüzde kolostrum
ikamesi dışında başka bir ikame kullanımı
söz konusu mu?
Management protokolünde ilk aşamada
destek ürünleri ile birlikte kolostrumu veriyoruz. Bir başka çalışmamız da, BVD ile ilgili
geliştirilen yeni bir sistemi rutinde işletmemizde başlatacak olmamız. Almanya’da bir
çiftlik ziyaretimde, buzağıdan, henüz daha
kolostrum almadan, kulak küpesi takılma
aşamasında numune aldığını ve hayvanın
taşıyıcı olup olmadığının tespitinin yapıldığını gördüm; bu uygulamaya tahminimce
1 hafta içerisinde başlayacağız. Bunun
dışında her çiftlikte olan koruyucu uygulamalar bizde de var. Aşılama, vitamin-mineral destekleri, boynuzların jelle köreltilmesi,
antiparaziter uygulamalar, yeni doğan
buzağıların kolostrum takiplerinin yapılması,
göbek kordonlarının temizliği gibi proflaktik
her türlü uygulama mevcut.
İşletmenizde ölüm oranları yüksekken de
kolostrum kalitesi ölçülüyor muydu?
Ölçülmüyordu. Aynı zamanda kolostrum
deposu da yoktu. Bizim bu hususta buzağı
yönetimi ile ilgili yaptığımız değişiklik şu
ak
devamlılıKiçin kayıt tutm
ıt sisteminin ne kadar
İşletmenin başarısı kay
İlk uygulanan kolostrum
başarılı işlediğine bağlı.
uygulanan kuru tüpüne,
destek ürününden anneye
köreltilmesine kadar her
aşılamasından boynuz
Bu kayıt sistemi bizim
şeyin geçmişi elimizde.
bir hayvanın sağmal
işimizi kolaylaştırıyor ve
maliyetinin ne olduğunu
sürüye girdiği ana kadar
mı
oluyor. Elbette işin bu kıs
hesaplamada yardımcı
dan
sın
açı
van sağlığı
finansal, ancak hem hay
açısından kayıt sistemi
isi
nom
eko
hem işletmenin
ız.
bizim en büyük yardımcım
oldu; kolostrum daha önceden depolanıyormuş ancak bildiğiniz üzere kolostrum
çözdürülmesi başlı başına farklı bir olay,
100 0C kaynar suya koyduğunuz zaman
proteinleri denature oluyor. Kolostrum bu
şekilde verilirken, şimdi 40-45 0C sabit
ısılardaki su banyolarında çözdürülerek
veriliyor. Bu şekilde pasif transfer yetmezliğinin önüne de geçmiş olduk. Yani buzağı
ölümlerini %8’den %1’lere düşüren şey, hem
management konusunda yapılan değişiklikler, hem de sigorta olarak tabir ettiğimiz
ikame ürünler.
İşletmedeki hayvanların hastalığa
yakalanma oranlarında ne gibi
değişiklikler oldu?
Süt Kardeşler İşletmesi için geçmişte
hayvanların hastalığa yakalanma oranlarını net olarak bilmemekle birlikte, bu oran
tahmini olarak %30-35 seviyelerinden %3-5
seviyelerine kadar düştü. Aynı şekilde, ilaç
uygulamalarımız da eskiye nazaran azaldı.
Aslında olay sadece yeni doğan buzağıları
yaşatmak ya da hastalık oranlarını düşürmek değil; asıl mesele verimli hayvan sayısını artırmayı başarmak. İşletmemizden
bir örnekle anlatırsam, geçmişte 100 yeni
doğan buzağıdan 30’u hasta iken 8’i ölüyor,
geriye kalan 22 buzağı ise iyileşse bile,
ileride işletme için hiçbir zaman tam verim
gösteremiyordu. Yani hastalığa yakalanma
oranlarının düşüşü ile birlikte işletmemizde,
% 22 seviyelerinde verimsiz olan hayvan
popülasyonu da % 3-5’lere gerilemiş oldu.
Doğumlara müdahale
etmemeye çalışıyoruz.
Öncelikle buzağının ilk
yarım saat içerisinde
kolostrum almasını
istiyoruz ve bu yarım
saat içerisinde
hayvanın alacağı
kolostrumun kalitesi
bizim için çok önemli.
İşletme sahipleri ölüm oranlarının ya da
hastalığa yakalanma oranlarının değişimi
dışında, bahsettiğiniz verimle ilgili
parametreleri de önemsiyorlar mı?
İşletme sahipleri her zaman veri görmek
istiyor. İkame ürün kullanılmayan yeni doğan
buzağılarda karşılaşılan ishal oranlarını ve
buna bağlı ileride hayvanların süt verimlerindeki düşüşleri ortaya koyduktan sonra; ikame yem ile büyüyen hayvanların laktasyona
girdiklerinde kaç litre fazla süt verdiğini belgeleyebilirseniz, işletme sahipleri her zaman
söylediklerinizi önemser. Ancak Türkiye’de bu
tür veriler hiçbir zaman ortaya koyulmuyor.
Üstelik bu veri sistemlerini kurmak, yürütmek
ve sadece bu iş için eleman çalıştırmak da
başlı başına bir maliyet.
BAYER ÇİFTLİK GEZİSİ
Kayıt sistemi olmayan
bir işletmenin yok
olması kaçınılmazdır
Veteriner Hekim Eda Karaman, iyi bir düve ve iyi bir inek elde etmenin
sağlıklı bir buzağı dönemi ile mümkün olacağını; dolayısıyla artık
buzağı beslenme yöntemlerinin değiştiğini söylüyor.
gittik ve 250 büyükbaş hayvan kapasitesi ile
yılı kapatmayı planlıyoruz.
Projenin konusu yeni doğan buzağılar:
Onların sağlığı ve kolostrum süreçleri için
neler yapıyorsunuz?
Kolostrum demek anne demek. Bir anneye
ne kadar iyi bakarsanız, kolostrum kalitesi de
o kadar iyi olur. Suni tohumlama yaptıktan
sonra, buzağının kendi kendine doğacağını
düşünmüyoruz. Gebeliğin 7. ayına kadar her
şey normal seyretse de, özel kuru dönem
bakıma geçiliyor. Bu dönemde buzağı sağlığı,
kolostrum kalitesi ve antikor geçişleri için
aşılama programlarına çok dikkat ediyoruz.
Hayvanlar ağır gebe oldukları için beslenmelerini programlarını yeniden düzenliyoruz
ve doğumu bekliyoruz. Doğum gerçekleştiğinde, kolostrumu alıp refraktometre ile kalitesine baktıktan sonra, eğer annenin sütü
yeterli derecede kaliteli ise, direkt olarak bu
ağız sütünü 5 gün süre ile yavruya veriyoruz.
Elbette buzağıyı sadece annesinden aldığı
kolostrum ile beslemiyoruz; özel bir bakıma
ihtiyacı olduğu için kolostrumla birlikte destekleyici ürünler de kullanıyoruz.
Kolostrumla birlikte kullandığınız
destekleyici ürünleri biraz açar mısınız?
Z
iraat mühendisi olan eşi ile 5 yıl önce
Kırovası şirketini kuran Veteriner Hekim
Eda Karaman, üniversite mezuniyetinden sonra her idealist hekim gibi klinik
açmış ve 6 yıllık klinik macerasından sonra
kliniğini kapatıp satış üzerine yüksek lisans
yapmış. Ardından tamamen farklı bir sektöre atılıp 7 yıl boyunca üretimde çalışan
Veteriner Hekim Eda Karaman; bu deneyimi
ile üretim planlaması, pazarlama ve maliyet
muhasebesi üzerine yetkinlik kazanınca
İNFOVET 96-97
kendi mesleğine dönmeye karar vermiş ve
ziraat mühendisi olan eşiyle birlikte Kırovası
Çiftliği’ni kurmuş.
Kırovası Çiftliği’nin kapasitesinden
bahseder misiniz?
En başta, iç piyasadan bulabildiğimiz 86
büyükbaş hayvan ile başladık. Aynı zamanda
bu işin bize uygun olup olmadığını, eksiklerimizi ve iç piyasanın durumunu da net olarak
görmek istedik. Bu yıl kapasite artırımına
Buzağı doğduğunda ilk olarak annenin ilk
kolostrumunu sade olarak vermeyi tercih
ediyorum. İkinci kolostrumda, kolostrumu
destekleyici ürünler kullanıyorum ve 3 gün
üst üste kolostrumu bu şekilde vermeyi sürdürüyorum. Bu ürünleri buzağının
durumuna göre, bazen kolostrumun içine
katarak, bazen de direkt olarak ağıza enjekte ediyorum ama sonuçta buzağı mutlaka
almış oluyor. Buzağının ilk aşamada yeterli
proteini alması, kolostrum açığını kapaması ve adaptasyonu için içerisinde protein
ihtiva eden destekleyici ürünleri verdikten
sonra, 5. ve 6. günleri boş bırakıyorum.
Kolostrum sonrası mamaya geçen buzağı,
adapte olup gelişim dönemine girdiği için,
mama eksikliğini tamamlamak –özellikle
demir ve vitamin açığını kapamak için, 7.
günü takiben 3 gün süreyle başka bir ürüne
geçiş yapıyorum. 3. doz uygulamadan sonra 10. güne kadar bekleyip, buzağının genel
durumuna göre 10.-15. günler arasında
gerekirse başka takviyeler de yapıyorum.
15. günden sonra ise, buzağının ishal ve
emme durumuna göre destekleyici ürünlere
devam ediyorum.
Hayvanların emdiği sütün içeriğini hiçbir
zaman tam olarak bilemiyoruz; bu tür ikame
BAYER ÇİFTLİK GEZİSİ
ak
devamlılıKiçin kayıt tutm
ıt sisteminin ne kadar
İşletme için tüm olay, kay
Uygulanan kolostrum
başarılı işlediğine bağlı.
ne uygulanan kuru
destek ürününden annesi
nuz köreltilmesine
tüpüne, aşılamasından boy
elimizde. Kayıt sistemi
kadar her şeyin geçmişi
iği ana kadar maliyetinin
bir hayvanın sürüye gird
yardımcı oluyor.
ne olduğunu hesaplamada
nsal, ancak hem hayvan
Elbette işin bu kısmı fina
işletme ekonomisi
sağlığı açısından hem de
en büyük yardımcımız.
açısından kayıt sistemi
ürünler ile verdiğimiz miktarı saptamak çok
basit. Koyunlarımız da var ve bahsi geçen
tüm ürünleri kuzularımızda da kullanıyoruz.
Veteriner hekim olarak bu ürünlerin hem
mesleğinizi uygulamada, hem de buzağı
sağlığı konusunda önemi nedir?
Hepimiz biliyoruz ki, iyi bir düve ve iyi bir
inek elde etmek, sağlıklı bir buzağı dönemi
ile mümkün oluyor. Dolayısıyla artık buzağı
beslenmesi değişti; sadece süt-mama verelim diyemiyoruz. İlk etapta ikame yemleri
duyduğum zaman, çiftlikteki buzağılarımı
iki gruba ayırdım. Bir kısmına kolostrum ve
ardından mama; bir kısmına ise mamanın
yanında ikame ürünler verdim ve canlı
ağırlık artışlarını takip ettim. Sonucunda,
ikame ürün kullandığımız hayvanların,
yemden yararlanmaya girdikleri andan
itibaren % 20 daha fazla canlı ağırlık artışı
olduğunu gördüm.
Bir buzağıyı sütten keserken iki ay boyunca emip emmediğine bakmıyoruz; canlı
ağırlığına ve yemden yararlanma oranlarına
bakıyoruz. Buzağı ne kadar çabuk hedef kiloya ulaşır ve yemden yararlanmaya başlarsa
o zaman sütten kesilir; bu maddi yanı olan
bir konudur. 60 günlük süreci 40 güne indirdiğinizde, aradaki 20 günlük mama maliyeti
ile ikame ürün maliyetlerini karşılaştırıldığınızda bu ürünler çok daha ekonomik.
Tüm bunların yanı sıra, hayvanlara her ne
kadar aşı programı yaparsak yapalım, bazı
viral hastalıklar Türkiye’deki buzağılar için en
büyük problem. Böylesi viral enfeksiyonlar
geçiren birçok buzağıyı vakit kaybetmeden
İNFOVET 98-99
Veteriner Hekim
Eda Karaman, eşi
ile birlikte kurduğu
çiftlikte 5. yılını
dolduruyor ve
mesleğini her şeyin
ötesinde görüyor.
bu ürünler ile hayata döndürdük. Bir de ishal
geçmişi olan hayvanlar iyileşse dahi gelişim
geriliği gözlenir. Ancak bu ürünler ile bu tür
sorunların da önüne geçmiş olduk.
Kayıt sistemi çiftliğin geleceği için ne
derecede önemlidir?
% 100 önemlidir. Kayıt sistemi yoksa çiftlik
de yoktur. Geçmişini bilmediğiniz bir işletme
yok olmaya mahkumdur. Bir hayvanın kaç
kez doğurduğu, kaç kez düşük yaptığı, kaç
buzağının ishale yakalandığı gibi bilgiler, si-
zin gelecekte tedbir almanıza yardımcı olur.
Kullandığım kayıt sistemi ile anında stok
bilgilerime ve günlük yem kullanım miktarlarına ulaşabiliyorum. Dolayısıyla, hayvan
başına bir litre sütü ne kadar mal ettiğimi
zihnimde bilmesem de bilgisayar ortamından rahatlıkla ulaşabiliyorum.
Çiftlikler her gün onlarca sorunla uğraşıyor,
eğer kayıt sistemleri yoksa takipleri yapmak
ve maliyetleri hesaplamak kesinlikle imkansızdır. Böyle bir çiftliği yürütmek çok zordur;
Türkiye’deki en büyük problem de zaten bu.
BAYER ÇİFTLİK GEZİSİ
Olumsuz koşulların
hayvana sirayet
edeceği unutulmamalı
Veteriner Hekim Mete Darıcı, bir hayvanın yerine yeni bir
hayvan koyabilmenin ve bir hayvanı gebe bırakabilmenin,
zor şartlarda çok yoğun faaliyetler gerektirdiğini vurguluyor.
1994 yılı İstanbul
Üniversitesi mezunu
olan Mete Darıcı, 13
yıldır Agrotek Çiftliği’nde
veteriner hekim olarak
görev alıyor.
için laboratuvara düzenli olarak yollanıyor;
bu hayvanların da değerleri düşük çıkmıyor.
Aksine maksimum değerin üzerinde rakamlarla karşılaşıyoruz.
Peki, ikame ürün kullandığınız hayvanların, daha sonra hastalık görülme yüzdelerinde de azalmalar görüyor musunuz?
Dört yıldır cryptosporidiosis ile uğraşıyoruz ve ne yazık ki çok ağır seyreden bir
hastalık. Ancak, bu hastalığı ikame ürünlerle
baskılamış durumdayız. Sıradan bir çiftlikte
bu hastalığın görülme oranı %3 civarında ise,
bu oran bizim işletmemizde çok daha düşük.
Böylesine ağır seyreden bir hastalık, devamlı
çok yoğun bir tehditle yaşamamıza neden
oluyor. İkame yemlere başvurma sebeplerimizden biri de bu. İstisnasız yardımcımız.
Ürünün stokta bulunmadığı dönemler oluyor; o dönemlerde hastalık görülme sıklığı artıyor, tedavi süresi uzuyor ve tedaviden sonra
hayvanın kondisyonu ile ilgili problemler açığa
çıkıyor. Hayvanı iyileştirseniz bile, zayıf kalıyor
ya da 15-16. aydan önce tohumlayamıyorsunuz ve kesime yollamak zorunda kalıyorsunuz. Çünkü bu ikame ürünler erken dönemde
kullanıldığı zaman sorunların çözümünün yanı
sıra uzun vadede yaşanılabilecek sorunları
azaltma konusunda da yardımcı oluyor. Tedavi
başarısı artıyor, tedaviye yanıt süresi kısalıyor.
İşletmenin şu an için kapasitesi nedir?
V
Bugüne kadar maksimum 2.400 hayvan
baktık. Şu an için ise 1.800 hayvanımız mevcut. Bunların yaklaşık 820 tanesi inek, 700
tanesi sağmal. Sağmalların ise 100 tanesi
Simental ırk, geri kalanı ise Holstein.
eteriner Hekim Mete Darıcı, gebelik şansının ve yeni doğan buzağıları yaşatma
başarısının Türkiye’de düşük seviyelerde olmasını bakım-besleme hatalarına ve yem
kalitesine bağlıyor. Dışarıdan destek alarak
rasyon içeriğini ayarlatsalar dahi, kaliteyi belli
bir standartta tutamadıklarını; değişkenliğin
çok fazla olduğunu ve randımanı istenilen düzeyde alamadıklarını; bu olumsuz koşulların
tamamının yeni doğan buzağıya ve anneye
sirayet ettiğini belirtiyor.
Bununla birlikte, kolostrum bankamızda
depo kolostrumun olmadığı zamanlar da
oluyor. Örneğin bu bölgede şap hastalığı
sürünüze girip hayvanlarınızı etkilediği anda
erken doğumlar şekillenebiliyor ve kolostrum
bankasında stok kolostrum bitiyor. İlk ağız
sütü her şeye rağmen çok değerli olduğu
için, böyle durumlarda annenin sütünü yine
de alıyoruz. Kolostrum ikame ürünleri ve bir
takım protein-yağ destekleri ile harmanlayıp
yeni doğan buzağıya içiriyoruz.
İşletmenizdeki kolostrum uygulamalarından biraz bahseder misiniz?
Böyle durumlarda, destekleyici ürünlerin
katkısı sizce ne kadar oluyor?
Hayvan doğduktan sonra ilk 6 saat
içerisinde en az 6 litre kolostrum içiriyoruz;
buzağı içmeyi reddediyorsa sondalama
yapıyoruz. Ancak bu işlemden önce kolostrumun dansitesini ölçüyoruz. Uygun kalitede
değilse, o ağız sütü diğer beslemeler için
saklanıyor ve stokladığımız kolostrum mevcut ise buzağıya bunu veriyoruz.
Destek ürünleri kesinlikle çok önemli.
Burada ilk 10 günde kolostrum, analiz için
laboratuvara yollanıyor ve ikame yem desteği
almış buzağılarda şu ana kadar referans
değerlerinin altında bir immunoglobulin
seviyesi ile karşılaşmadık. Aynı şekilde ilk 10
günden sonra, fiziksel anlamda zayıf olarak
gözlemlediğimiz buzağıların kanları analiz
İNFOVET 100-101
Buzağı ölümlerinde, ikame ürünler kullanmaya başladıktan sonra olumlu bir
değişiklik oldu mu?
Buzağı ölümleri önceden çok fazlaydı
ve işletme için ağır sonuçlar doğuruyordu.
Bunun en önemli nedeni, kontamine yer altı
sularıydı. Ultraviyole dezenfeksiyon sistemi
ve klordioksit kullanımı ile hem fiziksel hem
de kimyasal dezenfeksiyon yaptık ve bu
şekilde sorunu çözdük. Bir ineğin yaklaşık
120 litre günlük su tükettiği düşünülürse, şebeke suyu ile baş etmek mümkün
değildir. Bir de bu tüketime, işletmeye ait
ekili alanların da sulanması eklenince rakam
daha da artıyor.
Biz her zaman ağız sütü yönetimine dikkat
ediyoruz; kaliteli sütleri tespit etme ve ona
göre besleme işletmemiz için her şeyden
önce geliyor. Buzağının ilk 6 saatte 6 litre kolostrum içmesi, içmiyorsa bile sondalayarak
içirilmesi konusunda bir eksiğimiz yok. 
Kanatlı Sağlığı Köşesi
Yumurta
tavuklarının
refahını etkileyen
yetiştirmeyle
ilgili faktörlerin
incelenmesi-3
Bu inceleme çalışmasında, yumurta tavuklarında yetiştirme şartlarına
bağlı düşük refah ve düşük verimlilik ile ilgili risk faktörleri hakkında
mevcut bilgiler özetlenmektedir. Bahsedeceğimiz tedbirler, yarkaların ve
yetişkin yumurta tavuklarının refahının artırılmasında yararlı olacaktır.
Yazarlar: Andrew M.Janczak Hayvan Refahı Araştırma Grubu, Üretim Hayvanı Klinik Bilimler Anabilim Dalı,
Veterinerlik ve Biyolojik Bilimler Fakültesi, Norveç Yaşam Bilimleri Üniversitesi (NMBU), Oslo, Norveç
Anja B.RIber Hayvan Bilimleri Anabilim Dalı, Aarhus Üniversitesi, Tjele, Danimarka
Yemle ilgili faktörlerin etkileri
Yapılan deneysel bir çalışmada, pelet yemle beslenen yarkaların tüy durumundaki hasarın
küspe yemle beslenen yarkalardan daha fazla olduğu ileri
sürülmektedir. Diğer deneysel çalışmalarda, yetiştirme döneminde
altlık maddesi içerisinde tahıl
tanelerinin sağlanmasının yere
yöneltilen yem arama davranışını
artırarak, yetişkin kanatlılarda tüy
gagalamaya bağlı zararı önlediği
ileri sürülmektedir. 29 yetiştirme
çiftliğinden 34 sürü üzerinde
yapılan bir çalışma, yetiştirme
döneminde beslenme düzeni
değişikliklerinin sayısı arttıkça,
yetişkin kanatlılarda tüy gagalama salgını görülme insidansının
arttığını göstermektedir. 22 serbest dolaşımlı ve organik yumurİNFOVET 102-103
ta çiftliğinde yapılan bir çalışma,
bantlı yemliklerin kullanılmasının, oluk tipi yemliklere kıyasla,
şiddetli tüy hasarının daha erken
başlamasıyla ilişkili olduğunu
göstermiştir. Bu durum, muhtemelen bantlı yemlik sistemi kullanılarak beslenen yarkalarda yem
alımının daha yüksek olmasıyla
açıklanabilir; zira yarkalarda artan
yem alımı şiddetli tüy hasarının
daha erken gelişme riskiyle de
ilişkilendirilmektedir.
Yetiştirme döneminde sağlanan yemlik alanının etkilerini
ele alan çok az sayıda çalışma
bulunmaktadır. Mevcut çalışmalar 20 sene önce yapılmıştır; dolayısıyla günümüzde kullanılan
genetik soylar farklı olduğundan
ve örneğin vücut ölçüleri ve yem
alımı değiştiğinden, bu çalışma-
lar artık geçerliliklerini yitirmiş
olabilir. Ancak, yakın zamanda
yapılan bir çalışmada, şiddetli
tüy gagalama oranının, sadece
bantlı yemliklerin kullanımının
aksine, birden fazla yemlik tipi
kullanıldığında daha düşük, bölmelere ayrılmış kaplar kullanıldığında ise daha yüksek olduğu
bildirilmiştir. Özetle, pelet yem
yerine küspe veya ezilmiş yem
verilmesi, tüy gagalama riskini
azaltmaya yönelik yaklaşımlardan biridir.
Sürü yoğunluğunun ve sürü
büyüklüğünün etkileri
Avrupa Birliği mevzuatına
göre çıplak kafeslerde yetiştirme
sırasında izin verilen maksimum
sürü yoğunluğu 18 kanatlı/m2;
döşemeli kafeslerde yetiştirme-
de izin verilen maksimum sürü
yoğunluğu ise 13 kanatlı/m2’dir
(CEC, 1999, Konsey Yönergesi,
1999/74/EC). Zenginleştirilmiş
kafes sisteminde yetiştirilen
kanatlılar için maksimum sürü
yoğunluğu belirlenmemiştir.
Yetiştirme sürecinde sürü yoğunluğunun etkilerini test eden
çok az sayıda çalışma mevcuttur. Yirmi yılı aşkın süre önce
birkaç çalışma yapılmıştır; ancak
çağımızda kullanılan kanatlılar
o dönemde kullanılan soylardan
www.gunesliasi.com.tr
Son yıllarda, yüksek
refah standartları
kullanılarak üretilmiş
kanatlı ürünleri talep
eden müşterilerin sayısı
giderek artmaktadır.
farklı olduğundan ve barınma
koşulları da değişmiş olduğundan, bu sonuçların günümüze
uygulanması güçtür. Daha önceki sürü yoğunluğu çalışmalarından elde edilen bulgular dikkatle
yorumlanmalıdır; çünkü çoğu
çalışmada, özellikle de daha eski
olanlarda sürü yoğunluğu, bir
kafesteki ya da kümes bölmesindeki kanatlıların sayısı ayarlanarak değiştirilmiştir, dolayısıyla da
ayrılan yemlik ve suluk alanları
da etkilenmiştir.
64 İsviçre sürüsü üzerinde yapılan bir çalışma, daha
düşük sürü yoğunluğunda
yetiştirme işleminin (<10 yarka/
m2) yetişkinlerde tüy gagalama
görülme durumunu azalttığını
göstermiştir. Bazı araştırmacılar
13 yarka/m2 yerine 6,5 yarka/m2
yoğunlukla yetiştirme işleminin,
yetiştirme döneminde görülen
tüy gagalama olaylarını azalttığını ancak yumurtlama döneminde
azaltmadığını tespit etmişlerdir.
Bununla birlikte, daha düşük
yoğunlukla yetiştirilen kanatlılarda yumurtlama döneminde tüy
durumu daha iyi olmuştur.
Benzer şekilde, Hollanda’da
51 yumurta tavuğu sürüsüne
bölünmüş 28 yetiştirme sürüsü
üzerinde yapılan bir çalışma,
yaşamın ilk 4 (aralık: 15 ila 53
yarka/m2) haftalık döneminde metre kare başına düşen
yarka sayısının yüksek olmasının
yetiştirme döneminde artan
tüy hasarı insidansı ile ilişkili
olduğunu göstermiştir. Bununla
birlikte, araştırmacılar yaşamın
ilk dört haftalık döneminde sürü
yoğunluğunun etkisi ile altlık
bulunmamasının etkisini birbirinden ayırt etmenin güç olduğunu,
çünkü bu dönemde yüksek
yoğunluklu sürülerin çoğunda
aynı zamanda altlık da bulunmadığını belirtmişlerdir. Öte yandan,
çiftlikte yapılan benzer bir çalışmada yetiştirme dönemindeki
sürü yoğunluğu ile yetiştirme
veya üretim aşamalarındaki tüy
gagalama arasında herhangi bir
ilişki görülmemiştir. 2013’te araştırmacılar yumurta tavukları için
alternatif barınma sistemlerinde
ayrılan alanın etkilerini karşılaştırmak için planimetrik yöntemden yararlanmışlardır. Yarkaların
kapladığı yer, ayakta duran ve
oturan yarkaların renk kontrastlı
fotoğraflarından hayvanların alanını hesaplayan bir yazılım programı kullanılarak belirlenmiştir.
Bu işlem, yarkalar 6 haftalıkken
başlanarak 18 veya 20 haftalık
olana kadar düzenli aralıklarla
yapılmıştır. Ayakta durur pozisyonda yarkaların kapladığı yer
alanı ile canlı ağırlıkları arasında
bir korelasyon bulunmuştur.
Yazarlar, kullanılan genetik soya
bağlı olarak, 16 haftalık yarkalar
için maksimum sürü yoğunluğunun 11 ila 14 kanatlı/m2 arasında
olması gerektiği sonucuna
varmışlardır (Lohmann Klasik: 11
kanatlı/m2; Lohmann Brown: 12
kanatlı/m2; Lohmann Ligorin 13
kanatlı/m2 ve Dekalb Beyaz: 14
kanatlı/m2). Ancak, bu önerilen
maksimum sürü yoğunluklarının
davranış gözlemlerinden yararlanılan ek araştırmalarla doğrulanması gerektiğini de tavsiye
etmişlerdir. Sürü büyüklüğünün
etkilerini test eden az sayıda
mevcut çalışmada günümüzde
ticari çiftliklerde kullanılanlardan
anlamlı derecede küçük sürülere
yer verilmiştir. Sürü yoğunluğu,
toplam alan ve zenginleştirme
uygulamalarının sürü büyüklüğünden daha fazla etkili olduğu
düşünülmektedir. Sürü büyüklüğünün açık alan kullanımı
üzerindeki etkileri bakımından
ise bir istisna tespit edilmiştir.
Kanatlı Sağlığı Köşesi
Daha küçük sürülerde açık alan
kullanan yarkaların oranı daha
yüksek olup (sürü büyüklüğü
aralığı: 92 ila 15.848), bu durum
yumurta tavuklarına ilişkin bulgularla benzer niteliktedir.
Aydınlatmanın etkileri
Daha eski çalışmalarda,
yetiştirme döneminde kullanılan
yüksek ışık yoğunluklarının, tüy
durumu daha kötü olan yarkalara yol açtığı ileri sürülmektedir.
Daha yakın çalışmalarda elde
edilen benzer bulgular da yetiştirme döneminde yüksek ışık
yoğunluğunun (30 lüks - 3 lüks)
10 ila 45 haftalıkken şiddetli tüy
gagalama prevalansını artırdığını ancak bu durumun 28.
haftada görülmediğini göstermektedir. Bu çalışmada, şiddetli
tüy gagalama insidansındaki
artış, 11 haftalıkken tüy durumunu olumsuz etkilemiş ancak
28 veya 46 haftalıkken etkilememiştir. Yetiştirme döneminde
kullanılan yüksek ışık yoğunluğu, 16 ila 46 haftalık dönemde
mortalite üzerinde uzun süreli
olumsuz bir etki gösterme eğilimindedir. Işık yoğunluklarındaki
daha küçük farklılıklar (3 lüks
veya 10 lüks) tüy gagalama veya
kanibalizm gelişimini etkiliyor
İNFOVET 104-105
gibi görünmemektedir. Bir başka
çalışma ise, yetiştirme döneminde yüksek ışık yoğunluğunun (5 lüks - 60 ila 80 lüks)
yumurtlama öncesi dönemde
veya ilk yumurtlama dönemlerinde kanibalizm insidansını
etkilemediğini göstermektedir.
22 serbest dolaşımlı ve organik yumurta çiftliğinde yapılan
bir çalışmada, yetiştirme döneminde yüksek ışık yoğunluklarının şiddetli tüy hasarının erken
başlamasında risk faktörü olduğu tespit edilmiş olup; her 100
lükslük artış, sürünün ortalama
tüy durumunun kötü olarak
tanımlandığı kesme noktasına
ulaşmak için gereken sürede
%12,2’lik bir azalma ile ilişkilendirilmiştir. Aksine, Hollanda’da
yapılan bir çiftlik çalışmasında,
7 ila 17 haftalıkken gün ışığının
olmaması ve 1 ila 4 haftalıkken
altlık olmaması durumlarının bir
araya gelmesinin, yumurtlama
döneminde tüy hasarının önemli
bir belirteci olduğu tespit edilmiştir. Yakın zamanda yapılan
bir başka çalışmada ise, gevşek
sistemde barındırılan, tüy hasarı
olan veya olmayan sürülerin
oranı pencereler vasıtasıyla gün
ışığına maruz kalıp (23 sürü)
kalmadıklarına göre (58 sürü)
karşılaştırılmıştır. Gün ışığına
maruz kalmayan sürülerin
%50’sine kıyasla, penceresi
olmayan sürülerin yüzde otuzunun hasarlı tüylere sahip olması
gün ışığına maruz kalmanın
artan tüy hasarı riski ile ilişkili
olmadığını düşündürmektedir.
Düşük ışık yoğunlukları kullanılarak (3 lüks - 30 lüks) yetiştirilen
yarkalarda hafif tüy gagalama
artabilmekte olup, bu durum düşük ışık yoğunluğunun çevredeki
işaretleri tanıma yetisine zarar
verebileceğini düşündürmektedir.
Bu bulgu, aynı zamanda diğer
araştırmacıların bir kümesteki
ışık yoğunluğundaki değişikliğin
yüksek olmasının, yetiştirme
döneminde hafif tüy gagalama
sıklığında azalma ile ilişkili olduğunu tespit etmelerinin nedenini
de açıklayabilmektedir. Çiftçilerin
kanatlıları düzgün bir şekilde
kontrol edebilmeleri için 5 lüksün
üzerinde bir ışık yoğunluğu yeterli-
Yetiştirme
döneminde
kullanılan yüksek
ışık yoğunluğu,
16 ila 46 haftalık
dönemde
mortalite
üzerinde olumsuz
bir etki gösterme
eğilimindedir.
dir. 5 lüksün altındaki yoğunluklarda, ışık doğrudan kafatasından ve
kafatası dokularından pineal beze
geçmez; burada ışık normalde serotonin ve melatonin üretimini ve
salgılanmasını baskılayacaktır. Bu
durum önemlidir; çünkü melatonin
kümes hayvanlarında büyümeyi
modüle eder ve düşük serotonin
seviyeleri tüy gagalamayı, saldırganlığı ve korkuyu artırabilir.
Günde 9,8 ila 24 saat arası
değişen ışık periyotları sağlanan
çiftliklerde yapılan bir karşılaştırma, daha kısa olan ışık periyotlarının kullanılması durumunda yetiştirme döneminde şiddetli tüy
gagalama riskinin arttığını ancak
bu durumunun yumurtlama
dönemi için geçerli olmadığını
göstermektedir. Işık periyodunun
uzunluğu da kloakal kanibalizm
prevalansını dolaylı olarak etkileyebilmektedir. Yumurtlamanın 20
haftalık olmadan önce başlaması, kloaka bölgesini gagalama
riskinde artışla ilişkilendirilmiştir.
Cinsel olgunlaşmanın süresi kısa
ışık periyodlarının kullanılmasının
ardından artan gün uzunluğuyla
kontrol edilebileceğinden, kloakal kanibalizm riskinin, yumurtlamanın başlangıcını geciktiren bir
aydınlatma programı kullanılarak
azaltılması olasıdır.
23 saat kesintisiz ışık ve 1 saat
karanlıkla yetiştirilen kanatlıların,
www.gunesliasi.com.tr
kanatlıların yaşına göre 6 ila 23
saat arasında değişen bir aydınlatma programıyla yetiştirilen kanatlılara kıyasla, tonik immobilite
testinde daha az korku tepkisi
verdikleri ve bakımlarının daha
kolay olduğu bildirilmektedir. Bir
başka çalışmada, 16 saatlik ışıkla
yetiştirilen civcivlerin, 8 saatlik
ışıkta yetiştirilen civcivlere göre,
lenfosit sayımının daha yüksek
olduğu ve daha aktif bir lenfosit
yanıtına sahip oldukları görülmekte olup, bu durum daha uzun
ışık periyotlarına maruz kalan kanatlılarda immun yanıtın gelişmiş
olduğunu göstermektedir.
Işıkla ilgili diğer hususların da,
yarkaların refahını etkilemesi
olasıdır. Yetişkin yumurta tavuklarının ve broylerlerin titreyen
ışığı algılama yetisi, ışığın renk
sıcaklığına ve ışık yoğunluğuna
bağlı olmakla birlikte, 105 Hz’nin
üzerindeki titremenin algılandığı
belgelenmemiştir. Kümes hayvanlarının ışık titremesini algıladığının gösterildiği durumlarda
bile, kanatlıların bu durumdan
rahatsız olduğunu gösteren çok
az sayıda çalışma mevcuttur.
Işık kaynağı ve spektrumu veya
ışığın rengi de önemli özelliklerdir. Bazı çalışmalarda, akkor
flamanlı (enkandesan) aydınlatmanın alternatiflerinin tercih
edildiği görülmektedir; ancak
enkandesan aydınlatma yerini
giderek enerji verimliliği daha
yüksek olan aydınlatma sistemlerine bırakmaktadır. Işık yayan
diyotların (LED) yakın gelecekte
kümes hayvanı barınaklarında
en çok kullanılan ışık kaynağı
olacağı düşünülmektedir.
LED ve diğer ışık kaynakları
hakkındaki araştırmalar ağırlıklı
olarak broylerlerin üzerinde
yoğunlaşmaktadır ve LED’in
performans ve refah üzerinde
olumlu etkileri olduğu tespit
edilmiştir. LED’in yararlı özelliklerinden biri de tüm monokromatik
renklerde ve mümkün olan tüm
polikromatik renk sıcaklıklarında
üretiliyor olmasıdır. Bu sayede,
ışığın spektrumunun kanatlıların
tercihlerine göre ayarlanması
mümkün olmaktadır. Titremenin,
farklı ışık kaynaklarının ve farklı
renk sıcaklıklarının yarka refahı
üzerindeki etkileri hakkındaki
çalışmalar sınırlıdır. Ancak, yetişkin kanatlılara ilişkin bulguların
yarkalar için de geçerli olması
muhtemeldir. Açık alana erişim
imkanı bulunan bir yumurtlama
sistemi için yetiştirilen kanatlılarda, yetiştirme dönemindeki
aydınlatma koşulları gerek
yetiştirme gerekse yumurtlama
döneminde dış alan kullanımını
etkileyebilmektedir. Kümesteki
ışık oranı yüksek olduğunda,
yetiştirme ve yumurtlama
dönemlerinin her ikisi boyunca
aralıkta gözlemlenen sürü oranı
da artmaktadır (ortalama 123
lüks, aralık 2 ila 687 lüks). Açık
alanlara erişim imkanı bulunan
bir üretim sistemi için yetiştirilen
yarkalar, doğal ışığa erişim imkanı sağlanarak yetiştirilmelidir;
çünkü doğal ışığa erişim imkanıyla yetiştirilen yarkalar, doğal
ışığa erişim imkanı olmadan
yetiştirilen yarkalara kıyasla, 14
haftalıkken doğal ışığı daha fazla
tercih etmektedir. Ayrıca, doğal
ışığa erişim imkanıyla yetiştirilen
civcivler erken yaşta gece tünemeye başlama eğiliminde olup,
bu durum kanibalizm prevalansını azaltabilmektedir.
Yüksek
karbondioksit
ve amonyak
konsantrasyonları
şiddetli tüy
hasarının erken
başlamasında
etkili risk
faktörleri
arasındadır.
Gaz konsantrasyonları
ve hava kalitesi
Geniş kapsamlı bir çiftlik
çalışması, yüksek karbondioksit
(aralık: 43 - 2000) ve amonyak
(aralık: 0 - 100 birim/milyon
(ppm)) konsantrasyonlarının
şiddetli tüy hasarının erken
başlamasında etkili risk faktörleri
olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada, 15 ila 17 haftalık dönem
arasında, kaydedilen NH3’te her
15 ppm’lik artış, şiddetli hasar
görmüş tüy durumuna ilişkin
eşik puana ulaşmak için geçen
zamanda %10,1’lik bir azalma
ile ilişkilendirilmiştir. Yetiştirme
kümesinde tavan yüksekliğinin
daha düşük olması (aralık: 0.7
- 3.1 m), yetiştirme döneminde
şiddetli tüy gagalama prevalansının daha yüksek olmasıyla
ilişkilendirilmekte ancak bu
durum yumurtlama döneminde
görülmemektedir. Bu sonuncu
bulgu, düşük tavanlı kümeslerde havalandırmanın daha kötü
olması sebebiyle artan amonyak
ve karbondioksit konsantrasyonlarıyla ilişkili olabilir.
Personel yetkinliğinin etkileri
Araştırmacılar Birleşik
Krallık’da, gevşek barınma
sisteminde tutulan yumurta tavuklarında zarar verici düzeyde
gagalama davranışının gelişmesini azaltmaya yönelik çiftlik
yönetimi paketinin koruyucu etkilerini test etmişlerdir. Üreticilere tüy gagalamaya karşı önleyici
stratejilerin kullanılması tavsiye
edilmiş olan elli üç uygulama
sürüsü, önleyici tedbirlerin kullanımına ilişkin talimat verilmemiş
olan 47 sürüyle karşılaştırılmıştır.
Bu çalışma, yetiştirme dönemine
yönelik tedbirleri de içeren yetiştiricilik paketinin uygulanmasının
yumurtlama evresinde yaralanmaya sebep olan gagalama seviyelerini önemli ölçüde azalttığını
göstermiştir. Birleşik Krallık’da 29
çiftlikten 34 adet sürü üzerinde
Doğal ışıkta yetiştirilen
civcivler, erken yaşta
gece tünemeye başlama
eğiliminde olup, bu durum
kanibalizm prevalansını
azaltmaktadır.
Kanatlı Sağlığı Köşesi
yapılan bir başka çalışma da,
yetiştirme döneminde kanatlılara
bakan personelin deneyim derecesinin yumurtlama döneminde
tüy gagalamadaki azalmaya
önemli ölçüde katkısının olduğu
yorumunu desteklemiştir.
Büyümenin yönetilerek, zayıf
yarkaların üretilmesinin önüne
geçilmesi ovaryumun sarkması
riskini, dolayısıyla da kloakal
kanibalizmi azalmaktadır; çünkü
ovaryum sarkması kloakal
kanibalizmi tetikleyebilmektedir. Ayrıca, zayıf yarkaların
önüne geçmenin ve bir örnekliği
artırmanın tüy gagalama ve
kanibalizm riskini azalatabileceği
yaygın olarak düşünülmektedir.
Ancak, bu alandaki araştırmalar
çok kısıtlı görünmektedir. Danimarkalı yetiştirme sürüleri (hem
geleneksel hem de organik)
üzerinde yapılan bir araştırma,
hem beyaz (n = 222) hem de
kahverengi ırklarda (n = 158) 15
haftalıkken ortalama ağırlık ne
kadar düşük olursa, yetiştirme
döneminde mortalitenin o kadar
yüksek olduğunu göstermiştir.
Kahverengi ırklarda, sürünün bir
örnekliği de mortaliteyi etkilemiş;
yetiştirme döneminde sürülerde
bir örneklik derecesi azaldıkça
mortalite oranı da en yüksek
seviyede olmuştur. Kafeslerde
barındırılan (geleneksel kafes
ve zenginleştirilmiş kafes), 15
haftalıkken bir örneklik seviyesi
%90’ın üzerinde olan Lohmann
Ligorin (LSL) cinsi tavuk sürülerinde (n = 39), yumurtlama
döneminde mortalite seviyesinin, bir örneklik seviyesi %85 ila
90 arasında veya %85’in altında
olan sürülere göre daha düşük
olma eğiliminde olduğu tespit
edilmiştir. Öte yandan, 15 haftalıkken kaydedilen vücut ağırlığının, yumurtlama döneminde
mortalite üzerinde herhangi bir
etkisi olmadığı tespit edilmiştir.
Melez kanatlı türünün etkileri
ve çevreyle etkileşimleri
Kanatlıların genetik karakteri,
çevresel parametrelerle etkileşime girerek, gerek yetiştirme gerekse yumurtlama dönemlerinde
İNFOVET 106-107
Büyümenin yönetilerek,
zayıf yarkaların
üretilmesinin önüne
geçilmesi ovaryumun
sarkması riskini,
dolayısıyla da kloakal
kanibalizmi azalmaktadır
kanatlıların refahını etkileyebilir.
Kanatlı ırkları, yaralanmaya yol
açacak şekilde gagalama veya
abartılı korku tepkileri sergileme
eğilimleri bakımından farklılık
gösterebilir. Genetik seleksiyon
tüy gagalamaya karşı gaga
kesmeden daha uygulanabilir ve
etik açıdan daha kabul edilebilir
bir alternatif olabilir.
Anormal davranışa karşı genetik
seleksiyonun gerek tüy gagalama
gerekse kanibaliznm bakımından
mümkün olduğu ortaya konmuştur. Her iki davranış türü de
kalıtsal olup, yetiştirme yöntemleri
kullanılarak azaltılabilir. Seleksiyon
yöntemine ve ölçülen değişkene bağlı olarak, tüy gagalama
davranışının kalıtsallığının 0,09
ila 1,04 arasında değiştiği tahmin
edilirken; mevcut tek çalışmada
ise kanibalizmin kalıtsallığının 0,65
olduğu bildirilmektedir. Görünüşe göre yetiştirme şirketleri tüy
gagalama ve kanibalizm karşıtı
seçimler yapmaktadır; ancak
spesifik bilgiler yayımlanmamıştır.
Bireysel seleksiyon kullanılarak,
tüy gagalama eğilimleri farklılık
gösteren deneysel yumurta tavuğu soyları yaratılmıştır; ancak bu
soylar sadece deneysel araştırma
amacıyla kullanılmaktadır.
Tehlikeli veya tehlike potansiyeli olan uyaranlara karşı korku
reaksiyonları sergileme eğilimi
olarak tanımlanabilecek korkuyu
azaltmaya yönelik seleksiyon,
çok etmenli niteliği ve ölçüm için
kullanılan yöntemlerin bolluğu
nedeniyle karmaşıktır. Ayrıca korku
yanıtları uyarana özgü olabilmektedir; bu durum bir uyarana verilen
yanıta ilişkin seleksiyonun diğer
uyaranlara verilen yanıtlar için ilgisiz olabileceği anlamına gelmektedir. Ayrıca, bir kanatlı panikle uçma
şeklinde aktif korku yanıtları veya
tonik immobilite şeklinde pasif
korku yanıtları sergileyebilmektedir. Tonik immobilite testiyle (bir
tür standardize edilmiş korku testi
örneği) ölçülen tonik immobilitenin
kalıtsallığı 0,18 ila 0,32 arasındadır.
Bazı çalışmalarda, cinsler
arasında ürkeklik bakımından
farklılıklar olduğu görülmektedir.
Örneğin, yumurtadan çıktıktan
sonra 30 haftalık olana kadar 5
farklı kez çeşitli korku testlerinden geçirilen, iki farklı yerde yetiştirilmiş ticari yarka soyu, tonik
immobilite testi karşısında ırkyaş etkileşimi göstermiştir. Araştırmacılar üç farklı korku testinde
dört farklı ırkın yanıtlarını karşılaştırdıklarında karmaşık bulgular
elde etmişlerdir. Irk, yeni nesne
testinde veya açık saha testinde
davranışı etkilememiştir; ancak
Beyaz Ligorinler tonik immobilite
testinde diğer ırklardan daha çok
korkarak tepki vermişlerdir. Bu
iki çalışma, farklı genetik stoklar
arasında korku bakımından
farklılık olmadığını göstermektedir. Soylar arasındaki farklılık
büyük olabilir; bu nedenle soylar
içerisinde korkuya karşı selektif
ıslah çalışması yararlı olabilir.
Tüy gagalamayla ilişkilendirilen
mortaliteye karşı seçilmiş olan,
grup halinde barındırılan kanatlıların, rastgele seçilmiş kontrol
grubundaki kanatlılara göre, 5-6
haftalıkken açık saha testinde
daha aktif oldukları görülmüştür.
Açık saha testinde daha yüksek
aktivite, korku seviyelerinin daha
düşük olduğunu göstermektedir;
dolayısıyla bu bulgu, korku ile
tüy gagalama davranışı arasındaki pozitif ilişkilerin seleksiyon
programlarında kullanılabileceğini göstermektedir. Diğer
çalışmalarda aynı zamanda,
zenginleştirilmiş kafes sisteminde yetiştirme döneminde 5
hafta kadar erken yaşta şiddetli
tüy gagalama tedbirleri ile insan
korkusu arasında da pozitif ilişkiler tespit ederek, korku ile tüy
gagalama davranışı arasındaki
ilişkinin deneye özgü olmadığını
vurgulamışlardır. Kısa süre önce
yayımlanmış olan bir çalışmada, ıslah çalışmalarının, kümes
hayvanlarının refahını artırmak
www.gunesliasi.com.tr
ve gaga kesme ihtiyacını ortadan kaldırmak için etkili bir araç
olduğunun altı çizilmektedir.
TARTIŞMA
Bu inceleme çalışmasında,
yumurta tavuklarında yetiştirme
şartlarına bağlı düşük refah ve
düşük verimlilik ile ilgili risk faktörleri hakkında mevcut bilgiler
özetlenmektedir. Bu esasla, aşağıdaki tavsiyelerde bulunulabilir.
> Gaga kesme uygulamasına
halen izin verilmekte olan ülkelerde, yetiştiriciler en iyi uygulamayı uygulamalıdırlar. Bunun
için, gaga kesme işleminin daha
hassas bir yöntemle yapılması
(örneğin IR kesim), gaganın
mümkün olan en az kısmının
kesilmesi ve işlemin mümkün
olduğunda erken yapılması gerekmektedir. Gaga kesme işleminin kanatlıların refahı üzerindeki
olumsuz etkileri nedeniyle, tüy
gagalamayı azaltmaya yönelik
alternatif stratejiler (aşağıda
sayılmaktadır) tercih edilebilir.
Ayrıca, gevşek barınma sistemlerinde daha iyi işleyen bir melez
tür kullanılarak, gaga kesme
uygulamasına duyulan ihtiyacı
azaltmak mümkündür.
> Yetiştiriciler, optimal kaynak
kullanımını sağlamak ve can
sıkıntısı ve buna bağlı olarak
yaralayacak şekilde gagalama
davranışının önüne geçmek amacıyla, yarkaları üretim ortamına
mümkün olduğunca çok benzeyen ortamlarda barındırmalıdırlar.
> Kuluçkadan çıktıktan kısa
bir süre sonra, yarkalara hem
yetiştirme hem de üretim
evreleri boyunca uygun bir altlık
maddesine sürekli erişim imkanı
verilmelidir. Zenginleştirilmiş
kafeslerde barındırılan yetişkin
yumurta tavukları için, altlık
maddesi temininin tüy gagalama
davranışının azaltılmasında etkili
olması amacıyla, sektörde bir
bütün olarak yaygın bir uygulama
olan seyrek altlık maddesi temini
konusu ele alınmalıdır. Sağlanan
altlık maddesi, kanatlıların yetişkinlik dönemlerinde erişim imkanı
bulacakları altlık maddesine
benzer nitelikte olmalıdır.
> Yetişkin olan kanatlılarda optimal tünek kullanımı sağlamak
için, en geç 7 günlükken tünekler
temin edilmelidir.
> Yarkalar küspe veya ezilmiş
yemle beslenmeli, pelet yem
vermekten kaçınılmalıdır.
> Bu konudaki araştırmaların
az olmasına karşın, gevşek barınma sistemlerinde yetiştirme
döneminin sonunda sürü yoğunluğunun 14 hafif ırk yarka/m2
veya 11 ağır ırk yarka/m2 şeklinde
sınırlandırılması kanatlı refahı
açısından avantaj olabilir.
> Işık yoğunluğu üzerinde
yapılan incelemeler, ideal
yoğunluğun 5 - 10 lüks arasında olduğunu göstermektedir;
zira daha yüksek yoğunluklar
yaralanmaya yol açan gagalama
davranışını artırmaktadır.
> Yetiştirme döneminde, yumurtlama dönemi başında hala kontrol
imkanı veren mümkün olan en
uzun ışık periyodu kullanılmalıdır.
> Organik çiftliklerde üretilmesi
amaçlanan kanatlılara, yetiştirme döneminde açık alanlara
erişim imkanı sağlanmalıdır.
> Yetiştiriciler, yüksek ses seviyelerinin yanı sıra ses seviyelerinde
büyük değişikliklerden kaçınmalıdır.
> Yetiştiriciler yüksek amonyak
ve karbondioksit konsantrasyonlarından kaçınmalıdır.
> Yarkaların yetiştirme tesisinden yumurtlama tesisine alınması, yarkalar 16 haftalık olmadan
önce gerçekleştirilmelidir.
> Personel, usta profesyonellerle işbirliği kurarak yetkinliklerini
geliştirmenin yollarını aramalıdır.
Yetiştirme ve
üreme tesisleri
arasındaki
transfer sırasında
kanatlıların
yaşının refah
üzerindeki
etkilerinin
araştırılması
gerekmektedir.
> Yukarıdaki hususlara ek
olarak, anormal davranışa eğilimi
düşük ve korku seviyeleri orta düzeyde olan ticari genetik soyların
seçilmesine devam edilmelidir.
Bu incelemede, iyi anlaşılmamış olan bazı konular tespit
edilmiştir. Çok sayıda Avrupa
ülkesinde gaga kesme işleminin
uygulanmasının gerekli olup
olmadığına ilişkin tartışmaların
devam etmesine rağmen, bu
uygulamanın yararlarını veya
gerekliliğini açıkça belgeleyen
herhangi bir yakın zamanlı
çalışma bulunmamaktadır. Bu
incelemede, kanatlıların ileride
yetişkinlik dönemlerinde yaşayacakları ortama benzeri bir
ortamda yetiştirilmesinin avantajlarına ilişkin inandırıcı kanıtlar
sunulmaktadır. Bununla birlikte,
bir sitemde yetiştirildikten sonra
başka bir sistemde üretime
geçilmesinin zararlı etkilerinin
altında yatan mekanizmalara
ilişkin ayrıntılı bilgiler olmaması
nedeniyle ek çalışmalar yapılması gerekmektedir. Örnek vermek
gerekirse, zenginleştirilmiş kafes
sisteminde refah konusundaki
çelişen sonuçlarının esası iyi
anlaşılamamıştır. Yetiştirme
ve üreme tesisleri arasındaki
transfer sırasında kanatlıların
yaşının refah üzerindeki etkilerinin de daha kapsamlı olarak
araştırılması gerekmektedir.
Gerek refah gerekse üretim
konusundaki önemlerinin bariz
olmasına karşın, yetiştirme dönemindeki büyüme oranının yanı
sıra yumurtlama başlangıcında
vücut ağırlığı ve bir örnekliği de
yeterince incelenmemiş olan konulardır. İhmal edilen diğer araştırma alanları ise, yetiştirme ve
yumurtlama evrelerinde refahın,
yetiştirme dönemindeki kanatlı
yoğunluğu, yemlik dağılımı ve
aydınlatma (ışık kaynağı, titreşimi ve spektrumu) gibi hususlardan nasıl etkilendiğidir. 
Personel, usta
profesyonellerle
işbirliği kurarak
yetkinliklerini
geliştirmenin
yollarını aramalıdır.
Süt
ineklerinde
ve sığırlarda
profilaksi
Bir çiftlikteki enfeksiyon riskini azaltmak
için sağlıklı hayvanlar ile enfekte/persistent
efekte hayvanların ayrılması için alınacak kolay
önlemleri bir kez daha sizlerle paylaşıyoruz.
J
ohne hastalığı, BVDV (Bovin
Viral Diyare Virüsü), Salmonellosis, sığır tüberkülozu, leptospirosis ve IBR
(Enfeksiyöz Bovine Rhinotracheitis, çiftliklerde çoğu zaman
karşımıza çıkan ve ciddi maddi
kayıplara neden olan bulaşıcı
hastalıklardan sadece birkaçıdır.
Bu enfeksiyöz etkenlerin çiftliğe
girişi engellenmez ve girdikten
sonra yayılma oranı en aza indirgenemezse yetiştirici önemli
miktarda para kaybedecektir.
Neden biyogüvenlik?
Biyogüvenlik; çiftlik dışındaki
kaynaklardan gelebilecek yeni
hastalıkların girişini minimal
düzeye indirmek / önlemektir.
Biyolojik önleme ise; çiftlik içinde
bulunan yeni hastalıkların yayılımını/hareketini azaltmak/önlemektir.
Biyogüvenlik çiftliğe girmesi
olası hastalıkları önlediği için
savunmadaki ilk adımımızdır.
Biyolojik önleme ise, biyogüvenlik
kurallarının ihlal edilmesi sonucunda sürüye ve çiftliğe bulaşan
hastalıkların yayılmasını sınırlamayı hedef edindiği için mali zararları
da içine alan birçok zararı önleme
aşamasındaki önemli adımızdır.
Hastalığın yayılması
Bulaşıcı hastalıklar aşağıdaki
nedenler ile çiftliğe girebilir;
> Hasta olan hayvanların çiftliğe sokulması
> Hastalığın inkübasyon
aşamasında olan hayvanların
çiftliğe sokulması
> Görünüşte sağlıklı olan,
ancak daha önceden hastalığı
atlatmış ve şu anda taşıyıcı olan
hayvanların çiftliğe sokulması
> Veteriner hekim, çiftçi,
reprezant ve hizmet personeli
gibi farklı çiftliklerde görev alan
insanların, araçları, ayakkabıları,
ekipmanları ve giysileri ile sürüler arası taşıyıcılık yapmaları
> Özellikle dışkı ile kontamine
olmuş yüksek riskli yem maddelerinin çiftliğe sokulması
> Kontamine su (durgun su,
dere ve nehirler, vb.)
> Gübre işleme esnasında
(aerosol halindeki gübre ve toz)
> Köpek, kedi, vahşi hayvan,
kemirgen, kuş ve böcek gibi
diğer canlı türleri ile etkenler
çiftliğe girebilir.
3. Hareket kontrolü
4. Sanitasyon
Biyogüvenlik ilkeleri
Biyogüvenlik önlemleri,
dış kaynaklardan çiftlik içine
girebilecek hastalıkların girişini
önlemek/azaltmak amacı güder.
Biyogüvenlik kontrolünün dört
temel bileşeni vardır:
1. Satın alınacakların seçimi
2. Hayvanların satın alınması
sonrası ayrılması
Hayvan seçimi
> Seçilecek olan sığırın geldiği
çiftliğin sağlık geçmişini araştır
> Çiftliğe getirilen hayvanların
sağlık durumunu araştır
> Asla aşılama geçmişi kayıtlı olmayan hayvanları çiftliğe getirme
> Düvelerin ve boğaların dışarıdan alımını mümkün olduğunca
en aza indirmeye çalış
Biyogüvenliğin anahtar ilkeleri
> Enfeksiyon riskini azaltmak
için, çiftlikte mevcut olarak bulunan hayvanlarla eşit ve daha iyi
sağlık durumları olan hayvanların
seçilmesi; bilinen kaynaklardan
hayvan alınması
> Teması önlemek ve enfeksiyöz ajanların yayılmasın
azaltmak için iyi bir izolasyonla,
yeni gelen hayvanların çiftlikte
mevcut olarak bulunan hayvanlardan ayrılması
> Çiftlikte yeni enfeksiyonlara
neden olabilecek bütün araç,
hayvan ve insan trafiğini kontrol
altına alarak riski en aza indirmeye çalışmak
> Çiftliğe giriş çıkışı bulunan
ekipmanların, malzemelerin
ve insanların sanitasyonlarına
önem vermek; insan ve ekipman
dezenfeksiyonu atlamamak
Sürüye yeni katılan
hayvanların en
az bir ay süreyle
karantina altına
alınıp gözlenmesi
çok önemlidir.
BÜYÜKBAŞ
SPESİFİK HASTALIKLAR İÇİN
BİYOGÜVENLİK ÖNERİLERİ
Su ve yem yalaklarında
durgun su ve yeraltı
suları yerine, temiz su
tercih edilmelidir.
Mavi dil
DEFRA’nın (Çevre koruma,
gıda üretimi ve standartlardan
sorumlu Birleşik Krallık hükümet
departmanı) son mavi dil ile
ilgili son zamanlardaki tavsiyesi,
hayvanların refahı ve kendi sağlıkları için korunmanın tek etkili
yolu olan BTV8 serotipine karşı
aşılamasının bireysel olan çiftçilerin yaptırması yönündedir. Bu
hastalığın doğası gereği, çiftçiler
komşu çiftliklerdeki hayvanların
da aşılandığına emin olmalıdır;
çünkü etken tatarcık sineklerinin rüzgar ve insan hareketleri
ile birlikte çiftliğe taşınması ile
bulaşabilir. Bu nedenle mavidil
hastalığından korunuyor olduğundan emin olmanın tek yolu,
her bir çiftçinin kendi hayvanlarını aşılatmasıdır.
Johnes hastalığı (Paratüberküloz)
Johnes hastalığı (paratüberküloz) erişkin sığırlarda ve koyunlarda kronik enteritis ile seyreden,
Mycobacterium ovium subspecies
paratuberculosis (MAP) tarafından
meydana gelen bir hastalıktır.
Başlıca belirtisi ileri derecede kilo
kaybı ve kronik ishaldir.
Ayırma işlemi (izolasyon)
> Çiftliğe yeni gelen hayvanları
en az 30 gün olmak suretiyle
karantina altına al
> Yeni gelen sığırların, ortak
otlaklarda bulunmasını engelle
> Karantina altına alınmış sığırların sağlıklı sığırlarla aynı çit hattını
kullanmamasına özen göster
> Diğer çiftliklerden tohumlama için asla boğa kiralama
Hareket kontrolü
> İnsanlar ve evcil hayvanlar da
dahil olmak üzere çiftliğe gelen
bütün ziyaretçileri kayıt altına al.
İNFOVET 110-111
Sanitasyon
> Oral yolla kullanılan ekipmanların ve yem maddelerinin gübre
ile bulaşmasını önle.
> Beslemede, ağılların temizliğinde ve kullanımlar arasında
farklı ekipmanlar kullan.
> Besleme ekipmanlarını ve
sığır taşıma ekipmanlarını rutin
olarak temizle ve dezenfekte et.
> Hayvanların besleme basamaklarına asla basma.
> Hayvanların temiz araçlarla
nakliyesini gerçekleştir.
> Yükleme alanının çiftliğin çevresinde yer almasına dikkat et.
IBR enfeksiyonu
ve diğer viral
solunum
hastalıklarının
önlenmesi için
merada, özellikle
çift çubuklu
panel çitllerin
tercih edilmesi
gerekir.
Kontrol
> Pozitif olan vakalar kesime
yollanmalı, her 6-12 ayda bir kan
testi ve dışkı kontrolü yapılmalı.
Yapılan kontroller sonucunda ardışık iki negatiflik bize eradikasyonun başarılı olduğunu gösterir.
> Hasta hayvanların itlafı
hızlandırılmalı.
> Yemdeki, sudaki ve meradaki
dışkı kontaminasyonu, su ve yem
yalaklarında durgun su kullanmak
yerine temiz su kullanarak azaltmaya çalışılmalı; meranın gübre
ile kontamine olması önlenmeli,
özellikle binalar/avlular/açık
alanlar/buzağılama bokslarının
hijyenine dikkat edilmeli.
> Diyare geçmişi olan buzağılar
bir süre ayrı bir yerde tutulmalı.
> Yeni doğan buzağılar, doğumlarından itibaren annelerinden
ayrılmalı ve ayrı bir kova ile yapay
kolostrum ve süt verilmeli
BÜYÜKBAŞ
kan testlerinin yapılıp, persiste
enfekte hayvanların ayrılması ile
mümkün olur. Eğer yetiştiriciler
eradikasyon konusunun üzerine
gider, sıkı biyogüvenlik önlemleri
alır, viral enfeksiyonları önlemeye
çalışırlarsa, sürü bir süre sonra
virüslerden ari olacaktır.
Salmonellozis
Sığırlarda salmonella enfeksiyonu riskini azaltacak yönetim
ve biyogüvenlik önlemlerini şöyle
özetleyebiliriz:
> Potansiyel enfekte bir hayvanın kapalı bir sürüye sokulmasından kaçınılmalıdır.
> Karantina işlemi, sürüye
yeni giren hayvanlar için en az
4 hafta sürdürülmelidir.
Biyogüvenlik, çiftlik
dışı kaynaklardan
gelebilecek yeni
hastalıkların
girişini en aza
indirme ve önleme
çalışmalarının
bütünüdür.
(bu uygulama yalnızca sağmal
hayvanlar için mümkündür)
> Hastalıklardan olası etkilenmiş sürüler, toplanmış kolostrum
ile beslenmemeli.
> Buzağılar, tüketime uygun
olmayan atık sütlerle (mastitisli
hayvanların sütlerinin bir tankta
toplanıp hayvanlara verilmesi)
kesinlikle beslenmemeli.
> Buzağıların, enfekte olduğu
bilinen damızlıklar tarafından
büyütmesine izin verilmemeli.
> Özellikle boğaların seçimi,
onaylı, ruhsatlı ve güvenilir çiftliklerden yapılmalı.
İNFOVET 112-113
> Johnes hastalığının kontrolüne yardımcı olmak amacıyla birçok
ülkede aşılama yapılmaktadır.
Bovin viral diyare (BVD)
Birçok sürüde buzağılar BVDV
ile persistent enfektedir; hastalık
semptomları görülmez ve kayıplar yaşanmaz. Ancak kötü kontrol
edilen persiste enfekte hayvanların bulunduğu bu sürüler
“doğal aşı” görevi görür. Yetişkin
hayvanlarda herhangi bir immun
hastalık olduğunda, bu durum
yetiştirici için gözle görülür derecede açık değildir. Ancak sürüye,
daha önceden doğum yapmamış
dişiler katılırsa, sürü içerisinde
devam eden ve mevcut hayvanların bağışık olduğu BVDV etkeni
gerçek bir felakete neden olabilir.
BVD, ilk aşamada 3-4 hafta ara
ile yapılan aşılama uygulaması
ile kontrol altına alınabilir. İlk
aşılama sonrasında yılda bir defa
rapel aşı uygulaması yapılır. Eğer
tüm dişiler aşılanır ise, gebelik
esnasında fötus bağışık olacak
ve persiste enfekte buzağıların
doğumu ile hastalık kontrol altına alınacaktır. BVD eradikasyonu,
sürüdeki bütün hayvanların
> Diğer çiftliklerden hayvan
seçerken iyi sağlık durumu olan
kayıtlı hayvanlar tercih edilmeli;
hayvan pazarlarından mümkün
mertebe kaçınılmalıdır.
> Birçok tohumlamada kullanılan boğalardan ve ortak mera
alanlarından kaçınılmalıdır.
> Hasta hayvanlar, sadece
izolasyon işlemi için kullanılan
bokslara ayrılmalıdır. Asla buzağı
boksları kullanılmamalıdır.
> Temiz ve dezenfekte binalar,
dolu ve kullanılan binalardan
ayrılmalıdır. İyi bir atık toplama
ve imha sistemi sağlanmalıdır.
> iyi kalitede çitlerin satın
aldığından emin olunmalı. Böylece hayvanların biyogüvenliği
belirsiz alanlarda dolaşması
engellemiş olur.
> Tüm yem kaynakları, kanatlılar da dahil tüm zararlı haşaratlardan korunmalıdır.
BÜYÜKBAŞ
ŞEKİL 1. Sol taraftaki hayvan, bir pazarın açık
artırmasından alındı. Persiste infekte olarak
kapali sürüye BVD’yi getirdi.
ŞEKİL 4. Meradaki kontamine durgun
su ve işletmedeki hayvanlardaki
enfeksiyonun kaynağı
> Tüm ekilebilir alanlara kireç
bulamacı serpilmeli ve bu işlemden sonra tüm otlak alanlar en
az üç hafta dinlendirilmelidir.
> Ziyaretçilerin temiz botlarla
ve dezenfekte bir şekilde tesise
girmesi ve çıkması konusunda
ısrarcı olunmalıdır.
Salmonella ile ilgili sorunlar
yukarıda belirtilen tedbirlere rağmen devam ediyorsa sürü için bir
aşılama programı düşünülmelidir.
Tüberkülozis
> Potansiyel enfekte bir hayvanın kapalı bir sürüye sokulmasından kaçınılmalıdır.
> Hayvanların nakliye öncesi
kontrol testleri yapılmalı.
> Meralarda çift çubuklu panel
çitler tercih edilmelidir.
İnfeksiyöz bovin rhinotracheitis
ve diğer viral solunum hastalıkları
> Potansiyel enfekte bir hayvanın kapalı bir sürüye sokulmasınİNFOVET 114-115
ŞEKİL 2. Bu hayvanlar bir sene önce satın
alındıklarında sağlıklıydı. Şimdi Johne Hastalığı
semptomları gösteriyorlar.
ŞEKİL 5. İşletmeye yeni gelen hayvanlar
ve yeni doğan buzağılar için sizce
uygun çevre koşulları mı?
ŞEKİL 3. Aynı hayvan üç ay sonra
fotoğraflandı. Hastalık yayma potansiyeli
halen devam etmektedir.
ŞEKİL 6. İşletmeye yeni gelen hayvanlarla
sağlıklı hayvanları ayırmak için merada çift
çubuklu panel çitler tercih edilmelidir.
dan kaçınılmalıdır.
> Sürüye yeni gelen hayvanlar,
dört haftalık karantina uygulamasından sonra aşılanmalıdır.
> Meralarda çift çubuklu panel
çitler tercih edilmelidir.
ayrılmalıdır. Abort sonrası geriye
kalan tüm dokular doğru bir şekilde imha edilmelidir (gömerek,
yakarak ya da toplanarak)
Leptospirozis ve aborta neden
olan diğer olası hastalıklar
> Potansiyel enfekte bir hayvanın kapalı bir sürüye sokulmasından kaçınılmalıdır.
> Leptospirozis, hayvanlar
sürüye katıldığında ilk aşamada
3-4 hafta ara ile yapılan iki doz
aşılama ile kontrol altına alınabilir.
İlk aşılama sonrasında yılda bir
defa rapel aşı uygulaması yapılır.
> Tüm hayvanlar aşılandıktan
sonra 4 hafta süreyle karantina
altına alınmalıdır.
> Tüm durgun su kaynakları,
dere ve nehirlerin etrafı çit ile kapatılmalı. Şebeke kaynağı suyu
tercih edilmelidir.
> Abort yapan hayvanlar
Kapalı çiftlikler için
biyogüvenlik önerileri
Eklembacaklılarla ve hava yoluyla bulaşan şap ve mavidil hastalığı
gibi ekzotik hastalıklar haricinde
yoluyla dışarıdan gelebilecek tüm
hastalıkların girişi önlenmelidir.
ÇİFTLİK İÇİN GÜVENLİK
PARAMETRELERİ
Bilinen bir hastalık durumu
çiftliklerden damızlık olarak
hayvanlar için öneriler
Tüberküloz gibi teşhisi hızlı bir
şekilde mümkün olan hastalıklar
önlenmelidir. Bu tarz bir kontrol,
güçlü bir test ve izleme programına dayanır. Johne hastalığı
gibi hastalıklar çok az sayıda
çiftlikte mevcuttur.
Bilindiği üzere aşılama da
damızlık olarak çiftliğe gelen
hayvanlar için bir biyogüvenlik
kontrolüdür. Aşılama, mavidil,
Johne hastalığı, şap hastalığı
(devlet politikasına bağlı alınan
karara göre) BVD, IBR ve diğer
solunum yolu virüslerine bağlı
hastalıklar, leptospirozis ve salmonellozise karşı bir silahtır.
Sonuçlar
1. Mümkünse suni tohumlama
ile kapalı bir sürü oluşturmayı
tercih edin; gerektiği durumlarda
uzman yardımı ile sürü genetiğini iyileştirin. Östrus sekronizasyon programları özellikle
damızlık ineklerde başarılıdır.
2. Birçok enfeksiyöz hastalık
aşılama yolu ile etkin bir şekilde
kontrol altına alınabilir.
3. Sürüye yeni katılan hayvanlar en az bir ay süre ile karantina
altına alınmalıdır.
4. Meralarda çift çubuklu panel
çitler tercih edilmelidir.
ADVERTORIAL
DSM, CRINA® Poultry
Plus adlı ürününün AB’de
zooteknik katkı olarak
ruhsatlandığını doğruluyor
CRINA® Poultry Plus adlı ürününün, Komisyon Uygulama Tüzüğü (EU)
2015/1426 uyarınca, broyler performansını arttıran güvenli ve etkili
bir zooteknik yem katkısı olarak ruhsatlandırıldığını açıklıyor.
D
SM, CRINA® Poultry
Plus (benzoik asit,
timol, öjenol ve piperin
içeren bir preparat) adlı
ürünün tüzüğü, Bitki, Hayvan,
Gıda ve Yem Komisyonu ve
Daimi Komitesi tarafından kabul
edilmiş ve 26 Ağustos 2015
tarihinde Avrupa Birliği Resmi
Gazetesi’nde (L223/8) yayımlanarak 15 Eylül 2015 tarihinde
yürürlüğe girmiştir.
Bu açıklamada, 2014 yılında
yapılan son EFSA değerlendirmesini takiben, bu açıklama ruhsatlandırma sürecini yasal onayla
sonuca bağlamaktadır. CRINA®
Poultry Plus şu anda, ürünün
doğrulanmış olan güvenliği ve
performans arttırıcı yararları
doğrultusunda ve spesifik olarak
etlik piliç, yumurta tavukları
ile etlik ve yumurta amacıyla
yetiştirilen küçük kanatlı türleri
için onaylanmış AB yem katkısı
listesinde yer almaktadır.
CRINA® Poultry Plus’ın performans arttırıcı yararları söz konusu ruhsatla kalifiye edilmiştir
ve bu da, ürünün etlik piliçlerde
yem dönüşüm oranını düzeltme
potansiyelini ve aynı zamanda
hem hayvan hem de insan sağlığının yanı sıra çevre için güvenli
olduğunu doğrulamaktadır.
DSM, sürekli araştırmalar ve
yeniliklerle tüm dünyadaki kanatlı yetiştiricilerini desteklemek
üzere çalışmaktadır. DSM Global
Öbiyotikler Kategori Müdürü olan
Christophe Paulus, bu konuda
şu yorumu yapmaktadır: “Bu
yem katkısının ruhsatlandırılmasında uzun bir yolun sonundayız. CRINA® Poultry Plus artık
resmen, broyler performansını
arttıran zooteknik bir katkı olarak
kabul gördü; kanatlı yetiştiricileri,
ürünün sağladığı avantajlardan
güvenle faydalanabilir. Avrupa
ruhsatındaki bu ek gelişme,
DSM’in hayvan yemi endüstrisinde en üst sırada yer alan
konumunu daha da güçlendirme
işlevi görüyor”.
DSM - BrIght Scıence.
Brıghter Lıvıng.™
Royal DSM, sağlık, beslenme
ve malzeme alanında faaliyet
gösteren, bilime dayanan global
bir şirkettir. DSM, Yaşam Bilimleri
ve Malzeme Bilimleri alanındaki
benzersiz yeteneklerini birleştirerek, aynı anda tüm paydaşları için sürdürülebilir değerler
oluşturmak üzere, ekonomik
refah, çevresel gelişim ve sosyal
gelişmeleri yönlendirmektedir.
DSM, global pazarlara besin ve
diyet takviyeleri, kişisel bakım,
yem, tıbbi gereçler, otomotiv,
boya, elektrik ve elektronik,
yaşam önlemleri, alternatif enerji
ve biyolojik bazlı materyaller
gibi performansı destekleyen,
koruyan ve arttıran yenilikçi
çözümler sunmaktadır. DSM ve
bağlı şirketleri, sayıları 25.000’e
yaklaşan çalışanlarıyla, yaklaşık
olarak 10 milyar Euro tutarında
yıllık net satış sağlamaktadır.
Şirket Euronext Amsterdam’da
kote edilmektedir. 
Daha ayrıntılı bilgi için
www.dsm.com/animal-nutrition-health
ya da
www.dsm.com
adreslerini ziyaret edebilirsiniz.
GEZİ KÜTAHYA
Kütahya’da
klinisyen hekim olmak
Büyükbaş hayvancılık denildiğinde akla
gelen ilk şehirlerden biri olan Kütahya’da
veteriner hekimlik yapan Enes Karatu ve
Kütahya VHO Başkanı Halil Kuyucan ile
bölgenin ortak sorunlarını konuştuk.
Kütahya VHO Başkanı Halil Kuyucan, küpeleme
ve aşılamanın taraflarınca yapılması durumunda
daha az sorun yaşayacaklarını belirtiyor.
V
erilere göre 25 bin büyükbaş hayvan varlığı
olan Kütahya’da, son
zamanlarda tarım ve
hayvancılık faaliyetleri gerilemiş,
bunun yansıması olarak veteriner hekimler de zor zamanlar
yaşamaya başlamış. Eş zamanlı
olarak, sadece Kütahya’da değil,
tüm illerdeki veteriner hekim
odalarının yetkilerinin sınırlı
olması da yaşanan problemlerin
çözümünü güçleştirmiş. Doğal
olarak, hayvancılıkla uğraşan
halk artık daha kolay ulaşılabilir
ve daha az maaliyetli çözümlere
yönelmiş. Kütahya Veteriner
Hekimler Odası Başkanı Halil Kuyucan ve Tavşanlı’da görev alan
serbest veteriner hekimlik yapan
Enes Karatu ile yaptığımız söyleşiyi, ortak sorunları aktarmak
adına sizlerle paylaşıyoruz.
Odaların yetkilerinin
genişletilmesi önemli
Kütahya-Tavşanlı yerlisi olan
Veteriner Hekim Halil Kuyucan,
1993 yılında İstanbul Üniversitesi
Veteriner Fakültesi’nden mezun
olduktan sonra serbest veteriner
hekim olarak mesleğini icra
etmiş. Son iki dönemdir Kütahya
Veteriner Hekimler Odası Başkanı
olarak mesleğe değer katan
Kuyucan, başkanlık görevinin
öncesinde de altı dönem oda
yönetiminde olduğunu belirtiyor.
Kütahya’nın hayvan varlığı
hakkında bilgi verebilir misiniz?
Kütahya’da eskiden ortalama
100 bin civarında hayvan vardı.
İNFOVET 118-119
Bu yılki Kurban Bayramı’ndan
önce son bilgilere göre bu rakam
25 bine düştü. Küçük hayvan
varlığı da eskiden daha fazlaydı.
Fakat birkaç sene önce Tarım
Bakanlığı’nın keçilerin ormanlara
girmesini yasaklaması üzerine
küçük hayvan yetiştiricileri de işi
bırakmaya başladı. Nispeten koyun yetiştiriciliği devam ediyor,
ancak koyun da uzun zamandır
para etmiyor. Koyun 3-4 sene
boyunca art arda aynı fiyata
satılıyor; çoban parası ve ekstra
masraflar derken yetiştiricinin
eline hiçbir şey kalmıyor.
Kütahya’da kaç adet klinik
hizmet vermekte?
Önceleri, Kütahya’nın hemen
hemen bütün ilçelerinde birer
tane veteriner hekim varken, şu
anda her ilçede serbest çalışan
ortalama sekiz hekim var. Klinik
sayısı toplamda 65-70’in üzerinde. Her ilçede artık 12-13 tane
klinik var. Kapatanlar olduğunu
da vurgulamak lazım; örneğin bir
veteriner hekim iki sene önce, bir
diğeri de 4-5 ay önce kliniklerini
kapattılar ve çevre çiftliklerde
çalışmaya başladılar.
Meslektaşların sizce genel
sorunları nelerdir?
Bence meslektaşlarımızın en
büyük sorunu iletişimsizlik. Oda
başkanı olduğum andan itibaren
bu sorunun üzerine yoğunlaşmaya çalıştım. Mümkün mertebe
organizasyonlar yaparak hekimleri bir araya getirmeye çalıştım.
Ancak katılım her zaman az
GEZİ KÜTAHYA
Ailesi de hayvancılıktan gelen Veteriner Hekim
Enes Karatu, hayvancılık konusunda Tavşanlı’nın
tamamen sabit bir yer olduğunu söylüyor.
Kuyucan, Bakanlığın söz verdiği gibi
karekod uygulamasını bir an önce
yürürlüğe sokması gerektiğini belirtiyor.
Tavşanlı, bölgenin
son durağı
İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden 2000
yılında mezun olduktan sonra,
28 yıl tavukçuluk sektöründe
hizmet vermiş olan babasının
yaşadığı zorluklardan dolayı
sektörü bırakmış olmasının da
etkisiyle, tavukçuluk sektörü
dışında bir alanda mesleğini icra etmeye karar veren
Veteriner Hekim Enes Karatu,
askerlik görevi sonrasında büyükbaş hayvancılığa yönelmiş.
oldu; bence en büyük handikap bu.
Bununla birlikte bir diğer
büyük sorun, ilaçların elden
satılmasına Bakanlığın koyduğu
yasak. Aşı söz konusu olduğunda elden satılmasının yasak
olmasını kabul ediyorum, ancak
bir mantar aşısını hekimin elden
verebilmesi gerekiyor. Yetiştirici
30 km ötede bir klinikte 30 liraya
buzağı septisemi aşısı bulabiliyorsa, hekimin uygulama ve
aşı ücretini bu sistem içerisinde
ödemek istemez. Aynı şekilde
Bakanlığın reçetelendirme ile ilgili yaptığı düzenlemelerin de, dışarıdan bakıldığında iyi olmasına
rağmen veteriner hekimleri zor
durumda bıraktığını görüyoruz.
Kliniğe gelen bir vatandaş bir
antibiyotik alıyor; ancak reçeteyi
hangi kulak küpeli hayvana göre
yazdığınızı bilemiyorsunuz. Yani
yapılan düzenlemeler, uyguİNFOVET 120-121
lamada bir yarar sağlamıyor.
Bakanlık karekod uygulamasının
2014 yılında başlatılacağına
söz verdi ama ortada hala bir
şey yok. Veresiyeler ayrı sıkıntı.
Vatandaşın ödeme yapmaması,
bir kliniğe borçlanıp diğer kliniğe
geçmesi hekimleri olumsuz
yönde etkiliyor.
Odaya gelen şikayetler ve
meslektaşların çözüm aradığı
konular nelerdir?
Sizlerin de bildiği üzere veteriner hekim odalarının yetkileri
eczacı odalarınınki kadar fazla ve
etkili değil. Bizler eczacı odaları
gibi her hangi bir usulsüzlükten
dolayı bir kliniği kapatamıyoruz. Bizim en büyük sıkıntımız
damızlık birliklerinin elinde olan
küpelerdir. Tarım Bakanlığı, bütün
ısrarlara rağmen küpeleme işlemini damızlık birliklerine veriyor
Kütahya’da hayvancılığa
bakış açısı nasıl?
TÜRKVET verilerine göre,
Tavşanlı bölgesinde yaklaşık
olarak 25 bin hayvan mevcut.
Tavşanlı, bölge olarak çok
yayılmış durumda; örneğin,
İnegöl gibi geçiş bölgesi değil; aksine son durak. Ancak
işletme bazında net olarak
hayvancılık yapanların sayısı
çok az. Bölgede maden ocağı
ve termal santral olduğu
için köylülerimiz çoğunlukla
buralarda çalışıyorlar. Hayvancılıkla uğraşan insanlar da, “madem köydeyiz,
birkaç ineğimiz olsun” bakış
açısıyla, bu işi aile işletmesi
düzeyinde yürütüyorlar. 2010
yılında, sıfır faizli desteklemelerin başladığı dönemde
girişimde bulunan çok insan
oldu ama bu insanların hiçbiri
tutunamadı. Gençler de bu
işe sahip çıkmıyorlar; hepsi
İnegöl ve Bursa’da başka
işlerle uğraşıyorlar.
Deneyimli bir hekim olarak
bölgeyi anlatır mısınız?
Kütahya’nın yaz ayları çok
sıcak, kışları ise çok soğuk
geçer. Bu nedenle kış aylarında, özellikle son iki yıldır en
büyük sıkıntı pneumoni. Erken
önlemler alıp aşılama yapsak
dahi çok sık karşımıza çıkıyor.
Kendi buzağılarıma IBR aşısı
uygulamama rağmen 15 gün
önce rahatsızlardı. İş böyle
olunca ekonomik kayıplar
ciddi seviyelere ulaşıyor.
Hastalık tespit edilemeyince
hayvan kesime gönderiliyor.
Kütahya’nın bir pazar yeri
olduğu düşünülürse, ahırdan
pazara, pazardan ahıra
transportlar sırasında büyük
stres yaşayan hayvanlar söz
konusu; inek çiftliğe geldiğinde hiçbir şeyi olmasa
dahi, üçüncü günden sonra
problemler baş gösteriyor.
Bilindiği üzere, stres faktörünün hastalıkların seyri ve
hayvanın bağışıklık sistemi
üzerine etkileri çok önemlidir.
GEZİ KÜTAHYA
ve işlem Hayvan Sağlığı Şube
Müdürlükleri vasıtası ile yapılıyor. Biz 2013 yılında bakanlığın
açmış olduğu veteriner hekim
ihalelerinde, veteriner hekimler
odası olarak insiyatif kullandık
ve bu işi daha iyi yapabileceğimizi belirterek ihalemizi verdik.
Şartlarımız hakikaten çok iyiydi
ve 2013 yılının Şubat ayında
küpeleme işini bize verdiler,
ancak 8 ay sonra Hayvan Sağlığı
Şube Müdürlüğü Kasım ayında
bu işi bizden geri aldı. Küpelemelerin zamanında yapılmadığı,
bilgilerin zamanında girilmediği
gibi sudan bahaneler şikayet
olarak gösterildi. Fakat bu
Son 10-15 yıllık
politikalar ile
bankaların
devreye girmesi,
hasat hesap,
çiftçi kart gibi
uygulamaların
başlatılması
köylünün elini
kolunu bağladı.
Bölgenin en
önemli sorunu bu.
bahanelerin bir zemini yoktu.
Kütahya bölgesindeki bütün
veteriner hekim arkadaşlarımız
özveri ile çalışıp 44 bin hayvanı
küpelediler. Aynı zamanda biz
bunu yaparken Damızlık Birliği
de kendi üyelerinin hayvanlarını
küpeliyordu, fakat birliğe gelen
şikayetler hep göz ardı edildi.
Neden göz ardı edildi? Çünkü
damızlık birlikleri telefonda
arayıp küpe isteyen üyelerine şunu söylüyordu; ”endişe
etmeyin, hangi hayvanınızın ne
zaman doğurduğunu söyleyin,
biz geleceğiz”. Bize bu konu ile
ilgili özellikle uzak köylerden
birçok şikayet geliyordu ama
uzak dahi olsa gidip hayvanları
küpeliyorduk. İşte bu tür şikayetlerden dolayı Tarım Bakanlığı
İNFOVET 122-123
Babası tavukçulukla uğraşan Enes Karatu, askerlik
dönüşü başka bir alana yönelmesi gerektiğini
düşünmüş ve büyükbaş hayvancılığa başlamış.
küpeleri bizden geri aldı; bunu il
müdürlüğüne söylememize rağmen, sayılara ve istatistiğe göre
hareket edemeyeceğini söyledi.
15 gün içerisinde küpeleme
bizden alınıp, Damızlık Birliği’ne
tekrar verildi.
2014 yılında da Tarım Bakanlığı
her sene yaptığı gibi ihale açtı
ve taraflarından ihaleye katılım
için veteriner hekimler odasına
herhangi bir yazı gelmedi. Daha
sonra, il müdürümüzün bizi uyarması ile durumu kavradık ve 50
veteriner hekimin imzası ile 2015
yılında tekrar ihaleye gittik. Fakat
işleri düzgün yürütememesine
rağmen küpeleme yine Damızlık
Birliği’nin eline geçti; hem de bu
defa 3 yıl süre ile.
Küpeleme hususunda
yetkilere vermek istediğiniz
bir mesaj var mı?
Şu anda Damızlık Birliği’nin
küpeleri yetiştiricilere gecikmeli
olarak veriyor. Hem Tavşanlı’da
hem de başka bölgelerde tespit
ettik. Hayvanların fotoğrafları ve
köylülerin ses kayıtları mevcut.
Ayrıca, bizim küpeleme yaptığımız dönemde Hayvan Sağlığı
Şube Müdürü, pasaportların
veteriner hekimlerden alınması
gerektiğine dair bir sözleşme
imzalattı; bu durum da normale
aykırı. Yani parayı tahsil edip tekrar döner sermayeye yatırmamız
aykırıydı. Daha sona müfettişler
bunu tespit etti, hatta şimdiki
Tarım Bakanı da bu uygulamanın
yanlış olduğunu ifade etti. Yani
şu anda vatandaş hayvanın
küpesi için Damızlık Birliği’ne
gidip küpe taktırıyor ve 8 TL’sini
ona veriyor. Ancak pasaport için
İlçe Müdürlüğü’ne ayrıca gidiyor.
Bu sadece Kütahya’da değil,
eminim ki başka illerde de hala
ciddi sorun. Bakanlık, Damızlık
Birliği’ni üreticiye daha yakın
görüyor; ancak durum tam tersi.
Damızlık Birliği’nin bir elemanı
varsa, bir ilçede 10-15 serbest
çalışan veteriner hekim var. Gerek küpeleme, gerekse aşılama
bizim tarafımızdan yapılmış olsa,
Bakanlık da bu hizmeti daha
rahat verecek. 
Mesleğin önemli sorunları
sizce nelerdir?
Türkiye’nin klasik gerçeği
veresiye. Bizim gibi küçük
esnaflar için ise kaçınılmaz
bir sorun. Son 10-15 yıllık
politikalar ile bankaların
tamamen devreye girmesi,
hasat hesap, çiftçi kart gibi
uygulamaların başlatılması
köylünün elini kolunu bağladı.
Bölgenin en önemli sorunu bu. Rekabet konusuna
gelirsek, Tavşanlı’da meslektaşlar arasında hiçbir zaman
rekabet söz konusu olmadı.
Ancak diğer meslek örgütlerinde de olduğu gibi, bizde de
birlik ve beraberlik yok. Zaten
sorunlarımızı tartışacak platform yaratıp bir araya gelecek
ortak bir vaktimiz de yok. İşten arda kalan kısıtlı zamanlarda, insanlar aileleri ile vakit
geçirmeyi tercih ediyor.
Yeni mezun olacak meslektaş
adaylarınız mesajınız var mı?
Hekim olmak demek
disiplinli olmak demektir.
Başarı ancak mesleki ve
ticari disiplin ile gelir. Şu
an içerisinde olduğumuz
sıkışıklık hali, maddi refaha
ulaşamadığımız için özgürce
hareket edememekle alakalı.
Bunun durum da, dediğim gibi
mali disiplinsizlikle doğrudan
ilişkili. Birincisi aktif olmakta
fayda var. Serbest veteriner
hekimler müşterilerine bizzat
gittikleri zaman para kazanabilirler; bu da ciddi çaba sarf
etmek gerektiği anlamına
geliyor. İyi ilişkiler kurarak
müşterilerimize sahip çıkmamız gerekiyor. İkinci tavsiyem,
bazı gerçekleri söz önünde
bulundurarak meslek hayatlarına başlamaları; bunlardan
ilki veresiye, ikincisi de ilaç
depoları ve firmalar. Firmalar
her zaman koydukları kotalar
ile bizleri sıkıştırıyorlar. Bizim
ticari mantığımız haftada bir
alışveriş yapmak; ancak yıllık
alışveriş yapmaya zorlanıyoruz ve elimizde ilaç bittikten
sonra resmen bir şükür çekme ihtiyacı duyuyoruz.
Antimikrobiyal direncin
önlenmesi noktasında
sıkı bir diyaloğun ve
yakın bir işbirliğinin
olması gerekiyor.
güncel endişe
Antimikrobiyal Direnç
Antimikrobiyal direnci önleme noktasında yapılacak çalışmalar ‘Tek Sağlık Yaklaşımı’ içerisinde
ele alınmalı, yürütülecek çalışmalar bir merkezde toplanarak ‘koordinasyon’ sağlanmalıdır.
Çünkü bu sorun, kısa vadeli bir yaklaşımla çözülebilecek nitelikte değildir.
Yazı: Prof. Dr. Ender Yarsan / TVHB Merkez Konseyi II. Başkanı, Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği Başkanı
A
ntimikrobiyal direnç
bugün için tüm dünyada ve ülkemizde
önemi giderek artan bir
kavramdır. Bu konu uluslararası
ölçekte en üst kurumlar ve yetkililer tarafından sahiplenilmekte
ve direncin önlenmesi konusunda ulusal/uluslararası strateji
planları hazırlanmaktadır.
İNFOVET 124-125
Etkin tedavi ve gıda güvenliği
Hayvan sağlığı hizmetlerinde
veteriner hekimler tarafından
kullanılan ilaçlar; ‘hastalıkların
sağaltımı ve önlenmesi, davranışların değiştirilmesi, gelişmenin hızlandırılması, verimin
artırılması ve gıda kalitesinin
iyileştirilmesi” gibi farklı amaçlarla uygulama alanı bulurlar. İlaçlar,
hedef niteliğindeki canlılarda
yararlı ya da zararlı nitelikte iki
yönlü etki oluştururlar. Yararlı
etkiler olarak, hastalıklar iyileşebilir, hafifleyebilir; hastalıklarda
koruyucu/önleyici etki oluşabilir
ya da gelişmenin hızlanması,
verimin artması, gıda kalitesinin
iyileşmesi sağlanabilir. Zararlı
etkiler ise ‘doku ve organlarda
hasar, bağışıklık sisteminin
baskılanması/uyarılması, dirençli
suşlar (bakteri, parazit gibi),
gıdalarda kalıntı riski’ olarak
ifade edilebilir. Ülkemizde Gıda
ve Kontrol Genel Müdürlüğü
verilerine göre, 2015 yılı Mart ayı
itibariyle ruhsatlı toplam 1992
veteriner ilacının 905 adedi, antibakteriyel ilaç niteliğindedir.
BÜYÜKBAŞ
Antibiyotik
kullanımında
bilinçli
olunmalıdır
Antibiyotiklerin üretim
ve kullanım miktarları
hakkındaki en güvenilir
bilgiler ABD ve AB üyesi
ülkelere aittir.
Veteriner hekimlikte kullanılan
ilaçların, özellikle de antibiyotiklerin bilinçli kullanımı, son
derece önemlidir. Klinikte ilaç
kullanan veya reçeteyi düzenleyen veteriner hekimlerin ‘etkin
tedavi’ ve ‘gıda güvenliği’ olmak
üzere iki önemli sorumluluğu
vardır. Bu durum, “veteriner
ilaçlarının bilinçli ve güvenli
kullanımı” diye nitelenir.
Kullanılan antibiyotik miktarı
mutlaka bilinmelidir
Antibiyotiklerin üretim ve
kullanım miktarları hakkındaki en
güvenilir bilgiler Amerika Birleşik
Devletleri ve Avrupa Birliği üyesi
ülkelere aittir. Amerika Birleşik
Devletleri’nde üretilen antibiyotiklerin %70’i (15-25 bin ton)
hayvan yetiştiriciliğinde tedavi
dışı amaçlarla kullanılmaktadır.
ABD’de hayvancılık alanında antibiyotik kullanımı, tıp alanındaki
tüketimin 8 katıdır.
AB’ye üye 26 ülke, antibiyotik
kullanımı potansiyelini değer-
Dünyada ve
ülkemizde
antimikrobiyal
direncin küresel
bir halk sağlığı
sorunu olduğu
tıp ve veteriner
otoriteleri
tarafından kabul
edilmektedir.
lendirmek için kısa adı ESVAC
(The European Surveillance
of Veterinary Antimicrobial
Consumption) olan bir oluşum
meydana getirmişlerdir. ESVAC,
AB geneli ve ülkeler düzeyinde
hayvan sağlığı alanında antibiyotik kullanımına ilişkin kapsamlı değerlendirmeler yapmaktadır.
2014 yılında Nature Dergisi’nde
yayınlanan bir makalede 2010
ve 2011 yıllarında AB ülkelerinde
çiftlik hayvanlarında antibiyotik
kullanımı değerlendirilmiştir.
Buna göre özellikle İspanya’da
2011 yılı için bir artış görülmüş,
diğer ülkelerde ise azalma
tespit edilmiştir. Danimarka İlaç
İzleme Ajansı verilerine göre,
Danimarka’da antibiyotiklerin
insanlarda kullanılan miktarı,
hayvancılıkta kullanılan miktarın
sadece %25’ine eşittir.
Antibiyotik öncesi çağa dönüş mü?
Patojen mikroorganizma
veya suşun, antibakteriyel
ilacın kullanıldığı doz aralığında serumda meydana
getirdiği yoğunluk düzeyinde,
ilaç tarafından etkilenmiyor
oluşu ‘direnç’ olarak tanımlanır.
Antibiyotiklere dirençli bakterilerden kaynaklanacak şekilde
AB ülkelerinde her yıl 25.000
Hayvanlarda bakteriyel
hastalıkların tedavisinde
antibiyotik kullanımı çeşitli
nedenlerle gereklidir.
Öncelikle hasta hayvanların
tedavi edilmeleri gerektiği
için kullanılan antibiyotikler,
enfeksiyöz hastalıklarla
mücadele ve bulaşıcı
hastalıklarda bakteriyel
etkenin yayılmasını
önlemektedir. Zoonotik
hastalıkların insanlara
bulaşma tehlikesini
en aza indirmek için
de antibiyotikler
kullanılmaktadır.
Ayrıca yüksek kaliteli,
sağlıklı gıda için sağlıklı
hayvan popülasyonu
oluşturulmasının
kaçınılmaz olduğu da
bir gerçektir. Veteriner
hekimlikte antibiyotik
kullanımı geniş bir
çerçevede ele alınmalı
ve hayvan ıslahı, refahı,
hijyen, besleme ve aşılama
sistemlerinden ayrı
olarak düşünülmemelidir.
Antibiyotik gereksinimini
azaltmak için hastalıklar
sürekli kontrol edilmeli ve
antibiyotik kullanımının
yanı sıra bütüncül
(holistik) yaklaşımlarda
bulunulmalıdır.
Hedef; antibiyotiklerin
sağaltıcı etkisini
yükseltmek ve dirençli
mikroorganizmaların
oluşumunu en aza
indirmek olmalıdır.
BÜYÜKBAŞ
Antibiyotik Farkındalık Haftası 16-22 Kasım
OIE tarafından daha önceden 18 Kasım olarak ifade edilen “Antibiyotik
Farkındalık Günü” 16-22 Kasım tarihlerini içine alacak şekilde bir haftaya
yayılmıştır. 16 Kasım 2015 tarihinde yayımlanan bir deklarasyon ile doktorlar
ve veteriner hekimler arasında, antimikrobiyal direncin önlenmesi noktasında
sıkı bir diyaloğun ve yakın bir işbirliğinin olması gerektiği vurgulanmıştır.
Bu noktada da özellikle ‘Tek Sağlık’ yaklaşımına atıfta bulunulmuştur.
Antimikrobiyal direnci önleme noktasında yapılacak çalışmalar ‘Tek Sağlık’
yaklaşımı içerisinde ele alınmalı, yürütülecek çalışmalar bir merkezde
toplanarak ‘koordinasyon’ sağlanmalıdır. Sorun, kısa vadeli bir yaklaşımla
çözülebilecek nitelikte değildir. Dolayısıyla uzun süreli mücadeleyi hedef
alacak bir ‘kararlılıkla’ çalışmalar gerçekleştirilmelidir.
insan hayatını kaybetmektedir.
ABD’de CDC (The Centers for
Disease Control and Prevention) kayıtlarına göre, bu sayının
23.000 olduğu ifade edilmektedir. Antibiyotiklere dirençli
bakteriler, bir yandan önceden
etkili olan ilaçların etkinliğini ve
sağaltımın yararlılığını azaltırken, bir yandan da hayvandan
hayvana veya hayvandan
insana geçen hastalıkların
yaygınlaşmasına yol açarlar.
Bu yönden konu, halk sağlığı
bakımından da çok önemlidir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
Eski Başkanı Dr. Gro Harlem
Brundtland, 2000 yılı raporunda,
insanlığın “Antibiyotik Öncesi Çağa Dönüş” riski altında
olduğunu ve tüm mevcut mali
ve bilimsel kaynakların bu
tehlikenin önlenmesine harcanması gerektiğini ifade etmiştir.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO),
2001 yılında direnç sorununun
kontrol altına alınabilmesi için
“Antimikrobiyal Direncin Kontrol
Altına Alınması” konulu raporunu
yayınlamıştır. Raporda sorunun
bireysel değil toplumsal, ülkesel
değil küresel olduğu ve ancak
ülkelerin ortak çalışmalarıyla
kontrol altına alınabileceği
belirtilerek, kontrol stratejilerinin
esasları belirlenmiştir.
Gizli tehdit - Antimikrobiyal direnç
Günümüzde tüm dünyada
gizli bir salgın olarak yayılan
antimikrobiyal direncin küresel
İNFOVET 128-129
Hedef; antibiyotiklerin
sağaltıcı etkisini
yükseltmek ve dirençli
mikroorganizmaların
oluşumunu en aza
indirmek olmalıdır.
Antibiyotik
kullanım
gereksinimini
azaltmak için
hastalıklar
sürekli olarak
kontrol edilmeli
ve bütüncül
yaklaşımlarda
bulunulmalıdır.
bir halk sağlığı sorunu olduğu tıp
ve veteriner otoriteleri tarafından kabul edilmekte; tüm dünya
devletleri, uluslararası insan,
hayvan sağlığı ve gıda-tarım kuruluşları, üniversiteler ve toplum
yararına çalışan organizasyonlar,
sorunun yayılmasını önlemek
ve oluşumunu yavaşlatmak için
çalışmalar yapmaktadırlar.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO)
tarafından 2001 yılında antimikrobiyal direncin önlenmesi için
“Küresel Antimikrobiyal Direnç
Önleme Stratejisi” çalışmaları
başlatılmış, son olarak 2014 yılında kapsamlı bir değerlendirme
yapılmıştır. OIE de, 2006 yılında
veteriner hekimlik alanında kullanılan antimikrobiyallerin sorumlu
ve bilinçli kullanımı konusunda
bir kılavuz geliştirmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde Eylül
2014 tarihinde doğrudan Beyaz
Saray’dan yayınlanan “National
Strategy For Combating Antibiotic Resistant Bacteria” başlıklı
raporda, mevcut durum ve yapılması gerekenler ayrıntılı şekilde
değerlendirilmiştir. Antimikrobiyal
Direnç konusu, multidisipliner
bir yaklaşımla ele alınmalıdır. 14
Kasım 2014 tarihinde FVE, tıp hekimleri ve diş hekimleri, ortak bir
deklarasyon ile antibiyotik direnci
konusuna dikkat çekmişlerdir. 
KANATLI
Brezilya ve İngiltere
kanatlı pazarları
arasındaki farklılıkların
tartışıldığı toplantıya
ilgi büyüktü.
Brezilya & i
İngiltere
kanatlı eti
pazarı
Brezilya ve İngiltere kanatlı eti marketindeki
benzerlikler ve farklılıklar, Cambridge’de
yakın zamanda Dünya Kanatlı Hayvan Bilimi
Derneği bünyesinde yapılan yuvarlak masa
toplantısı sırasında ele alındı.
İNFOVET 130-131
ngiltere’nin 2012 yılında ev
sahipliği yaptığı Olimpiyat
Oyunları’na, 2016 yılında
Brezilya ev sahipliği yapacak;
ancak bu ülkelerdeki kanatlı eti
pazarı olabildiğince birbirinden
farklı. Jackie Linden, bu farklılıkların özetlendiği ve açıklandığı
yakın zamanda yapılmış olan
bir toplantıdan bildirdi. Brezilya
ve İngiltere kanatlı eti marketindeki benzerlikler ve farklılıklar
Cambridge’de yakın zamanda
yapılan yuvarlak masa toplantısı
sırasında ele alındı. Bu toplantı
Dünya Kanatlı Hayvan Bilimi
Derneği (WPSA)’nin çalışma
grubunun bünyesinde düzenlendi ve Hollanda’nın Wageningen
Üniversitesi’nden Peter van Horne ve İngiltere’nin ADAS firmasından Jason Gittens tarafından
organize edildi.
Brezilya kanatlı hayvan eti sektörünün başarısının anlaşılması;
Embrapa Araştırma
Enstitüsü’nden Dr. Dirceu
Talamini; Brezilya’daki kanatlı eti
sektörünün başarılı gelişmesinin
nedenini özetlemeye, ülkenin
arazi alanı açısından dünyadaki
beşinci en büyük ülke olması gibi
coğrafik avantajlarından bahsederek başladı. % 41’i Amazon
ormanları, % 26’sı otlak ve % 7’si
senelik bitkilerle kaplı olmak üzere 851 milyon hektar alana sahiptir.
Geniş bölgeler çevresel açıdan
hassas ve/veya yerli halkın ekim
yapması için atanmıştır. Bu bölgeler genellikle uygun iklime sahiptir
ve Brezilya dünyadaki taze suyun
% 12’sine sahiptir.
Dr. Talamini kanatlı hayvan üretimi için; girdilerin bol,
yüksek kaliteli ve nispeten
KANATLI
düşük maliyetli olduğunu ekledi.
Sektörün tam entegre olması tedarik zincirinin birbiriyle
bağlantılı ve koordine olmasına
yardımcı olur. JBS SA ve BRF gibi
Brezilya tabanlı firmalar dünyadaki kanatlı hayvan firmaları
sıralamasında ilk üçtedir. Ülkenin
doğal kaynaklarının mümkün
olan en iyi teknolojiyle ve devlet
desteği yardımıyla rekabet
yaratan fiyatlarla, yüksek kaliteli
ürünler ürettiklerine dair iyi bir
itibar oluşturdu. Bütün bu pozitif
faktörler üretimde etkileyici bir
artış olmasını sağladı. 2014’te
13 milyon ton kanatlı eti üreten
Brezilya 1990’dan bu yana % 439
artış gösterdi.
Bilindiği gibi Brezilya, tavuk
eti ihracatında dünyanın en üst
sıralarda bulunmasının yanında
(ve diğer tarımsal ürün çeşitliliğiyle beraber), Brezilya’da
yıllık kişi başı ortalama tavuk eti
tüketimi 45,7 kg’dır. 1970’lerde
bu sayı sıfıra yakınken, ülkenin
favori tüketilen eti olan dana etini 2000’lerde geçmeyi başardı.
Büyüme oranları, veriler, ihracat
ve yerel üretim miktarları dana
ve domuzdan çok daha fazladır.
Kanatlı hayvan üretimi alanında başı çeken Pará eyaletinin
yerini Santa Catarina alırken,
Orta Batı Bölgesi de % 15’lik bir
paydayla Santa Catarina’ya yetişmektedir. Dr. Talamini, kümes
hayvanı ve domuz yetiştiriciliği
yapılan bölgelerde yaşayan
İNFOVET 132-133
sitelerdir. Genetik ve beslemedeki bu gelişmeler ortalama üretim
verimliliğinde önemli iyileşmelere
katkıda bulunmuştur. Bu nedenle
Brezilya, 1,7 yemden yararlanma
oranıyla 40 günde 2.6 kg’a ulaşabilen broilerler yetiştirebilmektedir.
Tedarik zincirindeki bu performans
değerleri ve verimi Brezilya’nın
dünya çapında en düşük maliyetli kanatlı etini üretebilmelerini
sağlamıştır” dedi ve akabinde
uyarılarda bulundu: “Dünyada
düşük maliyetli üretim açısından
ilk sıralarda olan Brezilya kanatlı
firmaları, son dönemdeki devlet
politikaları sonucu elektrik kullanımının kontrolü için yapılan zamlardan dolayı yerlerini korumakta
güçlük çekmeye başladılar”.
Brezilya’nın
tavuk eti
ihracatında dünya
sıralamasında en
üst seviyelerde
bulunmasının
yanı sıra, ülkedeki
yıllık kişi başı
ortalama tavuk
eti tüketimi
45.7 kg’dır.
insanların yaşam standartlarının ülkenin genel ortalamasına
göre daha yüksek olduğunu
belirtti. Bazı bölgelerde altyapının yetersizliği bu bölgelerdeki
yetiştiriciliğin genişlemesi ve
ihracatın artmasını engellemektedir. Ayrıca devletin desteği ile
limanlar, kara ve demir yolları
yapılarak genişleyen hayvan
üretim merkezlerine ulaşımın
kolaylaştırılması sağlanmalıdır.
Dr. Talami “Yeni yapılmış kanatlı hayvan çiftlikleri; tam donanımlı, otomatik çevre kontrollerinin yapıldığı, sulama ve yemleme
sistemlerinin olduğu bazen 50
kümese kadar ulaşabilen büyük
İngiltere kanatlı hayvan eti endüstrisi zorluklar ile karşı karşıya;
İngiliz Tavukçuluk Konseyi
(BCP) Genel Müdürü Andrew
Brezilya’nın
favorisi olan
dana eti,
2000’li yıllarda
yerini kanatlı
etine bıraktı.
Large’a göre Avian İnfluenza
(Aİ) salgınları, Campylobacter
kontaminasyonları ve yüksek
refah standartları İngiltere’deki
kanatlı hayvan eti sektörünün
üç ana zorluğudur. Son bir yılda
ticari kanatlı hayvan sürülerinde birbiriyle bağlantılı olmayan
üç Aİ salgını ortaya çıktı. İyi
biyogüvenliğe sahip olmaları
sayesinde bu salgınlar başka
birimlere yayılmadı. Fakat buna
rağmen üretim ve ihracat kaybı
sonucunda 50 milyon İngiliz
Sterlini’ne mal oldu.
Avrupa’daki son AI tehditleriyle birlikte Avrupa Komisyonu
(EC) “12 hafta kuralı”nın devam
edeceğini belirtti. Bunun anlamı,
bölgenin Aİ açısından temiz
olduğunun açıklanabilmesi için
bölgenin son salgından tamamen temizlendikten 12 hafta
sonrasına kadar beklenmesi
gerektiğidir. Large’a göre
KANATLI
Campylobacter
enfeksiyonları ve refah
standartlarının düşüklüğü
İngiltere’nin en önemli
problemidir.
EC, göçmen kuşların uğradığı
açık sulara yakın bölgelerde olan
kanatlı hayvan çiftliklerini yasaklamayı düşünüyor.
Campylobacter, kanatlı hayvan endüstrisinde çok önemli
bir sorun olmaya devam etmektedir. Bakterinin kontrolü için
harcanan çabalara rağmen hala
yılda 280,000 vakaya rastlanmaktadır. Son anketler
% 70 oranında perakende
satılan tavuklarda gözlendiğini
gösterdi. En yüksek kontaminasyona sahip karkasların oranında düşme olması bir umut
ışığı yaktı. Tüm tedarik zincirinin
Campylobacter’in azaltılması
amacını gütmekte olduğunu
belirten Large; torbada pişirme
ürünlerinin, tüketici danışmanlığının, taşıma kasalarının
sterilizasyonunun ve daha iyi
biyogüvenlik kontrolü geri almada yardımcı olacağını da ekledi.
Refah standartları, özellikle medyada, sürekli olarak
baskı altında olmasına rağmen
tüketicilerin seçimlerinin büyük
ölçüdeki etkilerinden bahsedilmemekte. Kırmızı Traktör; yaygın
olarak kullanılan ve genel hayvancılık standartlarını kapsayan
güvence planıdır. Sektördeki diğerleriyle birlikte BCP büyük bir
çaba sarf ederek halka; yetiştirme programlarındaki tavukların
sadece verimlilik özelliklerine
bakılarak değil özelliklerin aralıklarına da bakılarak seçildiğini
açıklamaktadır.
İNFOVET 134-135
İngiltere’nin
2500 çiftlik
ve 79.000
çalışandan
oluşan kanatlı
endüstrisinde,
geçtiğimiz sene
elde edilen satış
6.9 milyar İngiliz
Sterlindi.
Mümkün olduğunca az,
gerektiği kadar fazla
Antibiyotik kullanımında BCP,
Tarımda Sorumlu İlaç Kullanımı
(RUMA) birliğini desteklemektedir: “Mümkün olduğunca az,
gerektiği kadar fazla”. Ülkenin
Baş Medikal Görevlisinin açıklamalarına göre antibiyotik direnci
gelişimi, bilimin desteklemesinden çok çiftlik hayvanlarından
kaynaklıdır. Large, bu konunun
tartışmalı olarak kalacağını
öngörmektedir.
İngiltere’de tüketilen kanatlı
etinin % 47’si İngiliz üretici ve
işletmeciler tarafından tedarik
edilmektedir. Bunun % 92’si
tavuk, % 2’si ördek % 0,1 kaz
etidir. 2500 çiftlik ve 79,000
çalışandan oluşan endüstriden
elde edilen satış geçen sene
6,9 milyar İngiliz Sterlini oldu,
yani hedefi olan yıllık % 3 üretim
artışına ulaşıldı.
İngiltere pazarında satılan asıl
ürün göğüs eti olduğu için beyaz
et diğer Avrupa ülkelerinden ve
Brezilyadan ithal edilirken, koyu
et ihraç edildi. İç piyasadaki
perakendecilerin hakimiyeti, kanatlı hayvan etinin etkili bir ürün
olduğunun göstergesidir.
Pazarda standart kanatlı hayvan maliyeti, hayvan başında
4£, serbest gezinmeli yetiştiricilikte bu maliyet iki katına
çıkıyor bu piyasanın %4.5’ini
kasmaktadır. Organik yetiştiricilikte ise kanatlı hayvan maliyeti
hayvan başına 16£’e çıkıyor.
Organik yetiştiricilik pazarın
sadece %0.5’ini oluşturmaktadır. Large, serbest gezinmeli
ve organik yetiştirilmiş kanatlı
hayvanlara talebin 2008’deki
ekonomik kriz sonucunda epey
düştüğünü ve sonrasında gözle
görülür hiçbir yükselme kaydetmediğini diye ekledi. 
En büyük maliyeti
oluşturan yem
giderleri, kar elde
etmek için gözden
çıkarılan en yanlış
kalemdir.
kar
etmek
Ham madde fiyatlarında artışın devam ettiği bu ekonomik koşullarda sadece besleme
maliyetini azaltarak kar edebilmek yeterli olmamaktadır. Birim başına düşen besleme
maliyetinin yanı sıra, verimi nasıl arttırabileceğimize odaklanmamız gerekir.
E
konomik çöküşler, kötü
hava koşulları yüzünden
sürekli artış gösteren
hammadde fiyatları gibi
pek çok sebeple geçtiğimiz 3 yıl
kanatlı sektörü için zorlu oldu.
İNFOVET 136-137
2012 yılı itibariyle Amerika ve
Avrupa’daki kötü hava koşulları yüzünden azalan kaliteli ham madde
kaynakları, zaten yükselmekte
olan besleme fiyatlarının daha da
yükselmesine sebep oldu.
Dünya’nın her yerinde bu zor
şartlara karşı yapılan uygulama, toplam maliyetin %6070’ini oluşturan yem giderlerini
mümkün olduğunca azaltmak
oldu. Bu uygulamanın temelinde
içeride harcadığımız ve maliyeti
oluşturan kalemleri ne kadar
azaltırsak elimize geçen kar o
kadar fazla olur fikri yatıyordu.
Her ne kadar nakit akışını etkiliyor gibi görünse de acaba
KANATLI
UZUN VADEDE
KAR ELDE ETMEK
alınacak en doğru aksiyon bu mudur? Birim başına düşen maliyeti
azaltmak yerine verimliliği maksimum düzeye çıkartmak belki de
daha faydalı bir yol olacaktır.
Bugünkü yem fiyatlarının,
artan Dünya nüfusu karşısında
azalması hayaldir. İklim
koşullarına göre zaman zaman
iyi kalitede ve bol miktarda
mahsul alabileceğimiz dönemler
olacaksa ve yem fiyatlarını
aşağıya çekerek bizleri
rahatlatacaksa da, küresel
ısınmanın etkisiyle bu ihtimal
çok ender olacaktır. Bu nedenle
uzun vadede karlılığımızı
arttırabilecek stratejiler
geliştirmemiz gerekmektedir.
YAPILACAK İLK HAMLE
Düzenlenmesi gereken ilk
adımlardan biri katkı maddeleridir. Yanlışlardan biri yem
maliyetinin sadece küçük bir
kısmını oluşturan yem katkılarını
azaltmak veya rasyondan çıkartmaktır. Ancak verim konusunda
bize kazandırdıklarını düşündüğümüzde, neden yem katkıları ilk
vazgeçtiğimiz harcama oluyor?
Bugün, entegrelerde veteriner için ayrılan bütçe ayrı bir
kalem olarak hesaplanıyor. Yem
maliyetleri, özellikle fiyatı yükselir
yükselmez, verim konusunda
net olarak fayda sağlandığı halde
azaltılan ilk kalem oluyor. Aslında
gerçek maliyeti hesaplarken, yem
ve veteriner için yapılan harcamalar beraber hesaplanmalıdır.
Üretimdeki birim maliyetini
oluşturan pek çok farklı etken
olabilir. Bunlardan bazıları,
entegredeki mortalite oranını,
büyüme hızı oranını, yumurta
verimi ve hayvanların intestinal
sağlık durumudur. Entegredeki
immunite düzeyi veya gelişebilecek patojenlere karşı önlem
almış olmak gibi etmenlerde,
veteriner için harcanan miktarı
etkiler. Sonuç olarak da bunların
hepsi, net maliyetinizi oluşturacaktır. Ayrıca ısıtma, aydınlatma,
işçi ve amortisman giderleri
sabit harcamalarınız olmaya
devam edecektir. Sonuç olarak
rasyona yaptığınız yem katkısı
üretimi arttırdığında, birim başına düşen bu sabit giderlere de
olumlu olarak yansıyacaktır.
YEM KATKILARININ KULLANIMI
Probiyotiklerin kullanılmasındaki asıl amaç, kanatlılarda hızla
intestinal mikrobiyal balansı
korumasıdır. Böylelikle, intestinal
hatta patojenlerin gelişme riskini
ve sayılarını azaltmış oluruz.
Sindirim sistemindeki disbiyosis ve bakteriyal imbalansın
önüne geçmiş oluruz. Disbiyosisi
İNFOVET 138-139
azalttığımız taktirde, mortaliteyi
azaltmış, büyüme hızını arttırmış
ve yemden yararlanmayı da
arttırmış oluruz.
Avrupa’daki entegrelerde ayrılan hayvanların %30’u yetersiz
beslenmeye bağlı olarak gelişen
hastalıklara, osteomiyelitise (femoral kaputun nekrozu) ve bakteriyel kondronekrosise bağlıdır.
Arkansas Üniversitesi’nde
yapılan çalışma sonucunda probiyotiklerin rasyona eklenmesi
ile beslenmeye bağlı oluşan hastalıklar ve verim yetersizlikleri
azaldığı kanıtlanmıştır. Çalışmaların devamında standart ticari
koşullar altında katkı maddeleri
Toplam maliyetin
%60-70’ini
yem giderleri
oluşturmaktadır.
İntestinal balansı
optimum olan bir
broylerden elde
edilecek verim,
işletmenizin
kar oranlarını
ciddi anlamda
etkileyecektir.
Tablo 1. Katkı maddelerinin rasyondan çıkarılmasının ekonomik etkileri
Zooteknik Parametreler
Katkı Maddesi
Kanatlı
Sayısı
Maliyetten
Elde Edilen
Kar
Probiyotik / Prebiyotik
20000
252,00 €
+0,30
-160
+0,10
2.797,33 €
Organik Asit
10000
137,81 €
+1,93
-130
+0,12
1.477,84 €
Fitogenik
588616
6.986,28 €
+0,07
-171
+0,04
43.398,90 €
Hayatta
Kalma
Canlı
Ağırlık
FCR
Kaybedilen
Gelir
KANATLI
ile hazırlanan bir rasyonu tüketen hayvanların verimliliklerinde
artış görülmüştür.
KANITLANAN SONUÇLAR
Fitogenik ürünler, kanatlı
yemleri de dahil olmak üzere sindirilebilirliği arttırıcı ve intestinal
mikrobiyatayı düzenleyen katkı
maddeleridir. Böylece patojenlerin oluşturduğu olumsuzlukları
azaltırken, hayvanların da daha
sağlıklı gelişmesini sağlarlar.
Hayvanların gelişen performansları sırasıyla, yemden yararlanmanın artışı, büyüme hızında
artış ve mortalitenin azalması
üzerine etkilidir. Fitogenik yem
katkıları ile yapılan pek çok
çalışma, yemden yararlanımı
desteklediği gibi günlük kilo
artışı da arttırmaktadır.
Hollanda’da 1 milyon broiler
üzerinde fitogenik yem katkıları
ile yapılan saha araştırmasında,
kontrol gruplarına göre rasyonlarına fitogenik yem katkıları
eklenen broilerler ortalama
olarak 170 g daha fazla kilo artışı
gösterdikleri gibi, FCR (yemden
yararlanma oranları) değerinde
de 4 puan artış gözlenmiştir.
Bu çalışma sonunda rasyonuna
katkı maddeleri eklenen grup,
kontrol grubuna göre toplamda
Gerçek maliyet;
yem giderleri
ve veteriner
hekime ayrılan
bütçenin birlikte
hesaplanmasıyla
oluşturulur.
Entegredeki
mortalite oranını
ve büyüme hızı
oranını değiştiren
yem katkılarının
düzenlenmesi
atılması gereken
adımların ilkidir.
50.26 ton daha fazla canlı ağırlığa sahip olmuş ve canlı ağırlığının kilosu 0.98 Euro’dan satılan
bu tavuklardan 49,256 Euro kar
elde edilmiştir. Ayrıca sürüdeki
hastalık oranları da azaldığı için
veteriner tedavisine harcanan
maliyette azalmıştır. Bu nedenle
asıl kar oranını hesaplarken
besleme maliyetleri ve veteriner
masraflarını beraber değerlendirmek gerekmektedir.
Yem katkısı olarak kullanılan
organik asitlerde, hem yemlerde hem de bağırsaklarda
antimikrobiyal etki göstererek
Salmonella spp.’nin kontrolünde yardımcı olmaktadır. Ayrıca
protein sindiriminin arttırılmasına yardımcı olmaktadır.
Organik asitleri bu sebeplerle
rasyonunuza katıyorsanız, yem
fiyatları yükseldiği için bunları
çıkardığımızda hayvanlardan
alacağınız performanslar negatif
yönde etkilenmiş olacaktır.
Tablo 1’de göreceğiniz gibi yem
katkılarını rasyondan çıkarmak
besleme masraflarından kar elde
etmemizi sağlıyor. Öte yandan
tavukların verim performanları
ve karlılık girişimide buna bağlı
olarak düşmüştür. Objektif olarak
baktığımızda, bugünkü yem
fiyatlarının, artan Dünya nüfusu
karşısında azalması beklenmemektedir. İklim koşullarına göre
zaman zaman iyi kalitede ve bol
mahsul alabileceğimiz dönemlerde zaman zaman fiyatlar
aşağıya inerek bizi rahatlatsa da
küresel ısınmanın etkisiyle bu
ihtimal çok ender olacaktır. Bu
nedenle uzun vadede karlılığımızı arttırmak için stratejiler geliştirmemiz gerekmektedir. Sadece
yem masrafından kısarak karlılığı
arttırmaya çalışmak, firmaların
bu zor ekonomik koşullarda
ayakta kalmaları için yeterli olmayacaktır. Verim oranları mutlaka gözlenmeli ve birim başına
düşen maliyetleri nasıl etkilediği
değerlendirilmelidir. 

Benzer belgeler