Vurgun - Marmaris Belediyesi

Transkript

Vurgun - Marmaris Belediyesi
M. Suat GÜLÞEN
Vurgun
(Marmarisli süngercilerin öyküsü)
Denizin derinliklerinde vurgun yiyerek,
Sakat kalan, yaþamlarýný kaybeden
Marmarisli süngercilere ve Kayýn pederim
Dalgýç Hüsein Tekin'e ithaf ediyorum.
M.Suat GÜLÞEN
1
Bir zamanlar ilçemizin baþlýca geçim kaynaðý
olan süngercilikte, vurgun yiyerek genç yaþta
yaþamlarýna veda eden dalgýçlarýmýza Allah'tan
rahmet diliyoruz. Ruhlarý þad olsun.
Yine vurgun yiyerek sakat kalan
dalgýçlarýmýzdan, ölenlere Allah'tan rahmet, hayatta
olanlara da esenlikler diliyoruz.
Sizleri unutmadýk, unutmayacaðýz…
Marmaris Belediyesi
* Sünger dönüþü kordonda dalgýç karýlarý
Döþlerinde beþibiryerdeler
Çiðinlerinde çocuklarý
Çýkmadý mý motordan kocalarý
Dizlerinde yumruklarý çýðlýklarý
Günlerce sürer aðýtlarý
Sen de vurgun yemiþin belden yukarý…
*Erdoðan ÇOKDURU'nun Marmaris belediyesi
yerel tarih bülteninin 4. sayýsýnda yayýnlanan þiirinden.
2
VURGUN
Marmaris; Ege ve Akdeniz'in birleþtiði noktada
eþsiz bir koya açýlan, yeþil ile mavinin buluþtuðu, orman ile
denizin kucaklaþtýðý bir doða cenneti.
Heredot'un: “Mermerisos halký, mavi göðün altýnda
ne kadar da mutlu yaþýyorlar.” diyerek, “Dünyanýn en
güzel göðüne sahip” olduðunu vurguladýðý modern bir
turizm kenti. Rodos ve Ege adalarýna açýlan en önemli
kapý.
Yemyeþil ormanlarýndaki çam aðaçlarýndan arýlarýn
bal topladýðý, masmavi denizinde her türden balýklarýn
oynaþtýðý, güzel bir beldedir Marmaris.
Doða harikasý koylarla süslüdür sahilleri. Yatlar
dolaþýr mavi sularýnda bir kuðu gibi nazlý nazlý. Kumsallar
uzayýp gider kýyý boyu, inceciktir kumu. Hiçbir turizm
beldesinin þehir merkezinde denize girilmez
Marmaris'teki gibi. Mavi bayraklarla taçlandýrýlmýþtýr
denizi.
Marmaris'ten Ýçmeler'e kadar uzayan sahil
boyunca, rengarenk güneþ þemsiyelerinin altýnda,
þezlonglara uzanmýþ özgürce, sereserpe güneþlenen
onbinlerce yerli ve yabancý turisti görürsünüz günboyu.
Ilýman geçer kýþ aylarý. Güneþ hiç eksik olmaz mavi
gökyüzünde. Kýþ aylarýnda dahi, sahilde güneþlenmeler
sürüp gider.
Þirin ilçenin fahri hemþehrisi olan, rahmetli
karikatürist Lütfi Küçük'ün çizdiði ve uluslararasý
yarýþmada birincilik ödülü alan karikatüründeki bir “inci”
dir Marmaris…
3
………………..…….. VURGUN ………………………
Marmaris'e bir simge olan bu karikatür, þehrin
giriþindeki kavþaðýn tam ortasýnda anýtlaþtýrýlmýþtýr.
Hemen göze çarpar ilk giriþte, gelenlere “Hoþgeldiniz”
dercesine.
Kocaman dünya þeklinde bir midye vardýr,
midyenin kabuklarý arasýndan görünür içindeki nadide
incisi. Bu Marmaris'tir. “Dünyanýn incisi”
4
………………..…….. VURGUN ………………………
Sahile geldiðinizde, Cumhuriyetimizin kurucusu
ulu önder Atatürk'ün heykelini görürsünüz, tüm heybetiyle
durur karþýnýzda. Elini siper etmiþtir gözlerine. Bakar size
doðru gururla, “Gözüm üzerinizde dercesine.”
Mermer kaidesinde, günümüz dünyasýnýn ihtiyacý
olan, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi yazýlýdýr.
Arkasýnda Türk bayraklarýnýn dalgalandýðý bu güzel
anýtýn sað tarafýndaki parkta bir balýkçý anýtý görürsünüz.
5
………………..…….. VURGUN ………………………
Yaþlý balýkçý onarmaktadýr yýpranan, kopan balýk
aðlarýný, oya iþler gibi. Torunu da ona yardým etmektedir.
Ekmek parasýný denizden kazananlarýn, bir sonraki balýk
avýna hazýrlýðý içindir bunca uðraþ.
Bu anýtýn hemen yanýnda, bir dalgýç anýtý sizi
karþýlar, elinde süngerlerle. Alýp götürür sizi yýllar
öncesine…
Atatürk anýtýndan yat limanýna doðru sahil boyu
yürürseniz, iskele meydanýnda bir baþka anýt görürsünüz.
6
………………..…….. VURGUN ………………………
Sahilde gezinen yüzlerce kiþi, her gün önünden
geçerken, bu anýta merakla bakarlar. Karþýsýna geçip
dakikalarca ilgiyle izlerler.
7
………………..…….. VURGUN ………………………
Marmaris'li bir kadýn; kundaktaki bebeðini
kucaðýna almýþ, elinden tuttuðu diðer çocuðuyla birlikte
gözü boðazda, süngerden dönecek kocasýný beklemektedir.
Bu bekleyiþ yýllar öncesinin çileli yaþamýný yansýtýr.
Aylar süren endiþeli bir bekleyiþtir bu. Acaba sað
dönebilecek mi beklediði? Acaba vurgun mu yiyecek,
sakat mý kalacak? Acabalar bir kurt gibi kemirir insanýn
içini. Merak dolu gözler her gün Marmaris boðazýna
çevrilir…
Öyle bir bekleyiþtir ki bu, dönüþü uzadýkça, günler
geçmek bilmez, özlemler büyüdükçe büyür dað gibi,
endiþeler sarar insanýn benliðini, geceler karardýkca
kararýr bir kabus gibi çöker dört duvar arasýna…
Yýllar öncesinin tek geçim kaynaðý olan
süngerciliðin ve süngercilerin anýsýna dikilmiþtir bu anýt.
Marmaris'liler için çok anlamlýdýr. Onda kendisini bulur,
onunla özdeþleþir. Kocasýnýn süngerden dönüþünü
bekleyen anýttaki kadýn ta kendisidir…
8
………………..…….. VURGUN ………………………
ELLÝ YIL ÖNCESÝ MARMARÝS
Marmaris'te turizm henüz baþlamamýþken, turist
nedir bilinmezken, süngercilikti halkýn en önemli geçim
kaynaðý.
O zamanlar Marmaris'in en yoðun yerleþim yeri
“Kýsayalý” diye adlandýrýlan kale çevresiydi. Þimdiki
plajlarýn, otellerin, motellerin bulunduðu “Uzunyalý”
sahili bomboþtu. Her taraf alabildiðine yemyeþil bað,
bahçeydi.
Marmaris'e ulaþým eskiden çok zordu. Þehirle
baðlantýyý güçleþtirirdi Sakar Geçidi. Sakar'ýn
tepelerinden, çok virajlý, dar ve toprak yollardan ovaya,
denize inmek bir mesele idi, çýkmak daha da zordu. Dar
virajlarda iki araç yan yana geçemezdi.
Þimdi 45 dakikada ulaþýlabilen Muðla'ya gitmek
için, burunlu Austin otobüsle sabah yola çýkýlýr, ilk mola
Çetibeli köyünde verilirdi. Ýkinci mola Akçapýnar'da,
üçüncü mola Sakar'ýn baþlangýcý olan Akyaka köyünde
verilirdi. Her molada þehire gidecek birkaç köylü otobüse
biner ve bu arada otobüs de uzunca bir süre dinlendirilirdi.
Aksi takdirde bu otobüsün motoru çabuk ýsýnýr sýk
sýk su kaynatýrdý. Güç belâ Sakar Geçidi aþýlýr, Ula yol
ayrýmýndaki Tenekeli Kahve'de son mola verilir, bu þekilde
ancak öðleden sonra Muðla'ya ulaþýlýrdý.
Köy yollarý da öyleydi. Toprak yollarla ulaþýlýrdý en
yakýndaki Gölenye (Ýçmeler), Beldibi ve Armutalan
köylerine. Eþek sýrtýnda gidilirdi buralara genellikle.
Turunç gibi bazý sahil köylerinin yolu bile yoktu, ancak
teknelerle denizden ulaþým saðlanýrdý. Oysa þimdi
buralarýn her biri, ayrý bir þehir, ayrý bir güzellik…
9
………………..…….. VURGUN ………………………
Burada, alabildiðince yemyeþil mandalina,
portakal bahçeleri uzanýrdý taa yamaca, ormanlara kadar.
Datça'nýn dar ve çok virajlý yolundan giderken, tepeden
Marmaris düzlüðüne bakýldýðýnda, yeþil örtünün altýnda
evler bile kaybolurdu. Yalnýzca iki renk hakimdi doðaya.
Yeþil ile maviden baþka bir renk görülmezdi bu doyumsuz
manzarada.
Kasalar dolusu ürün alýnýrdý tarlalardan.
Bahçelerde her çeþit sebze yetiþtirilirdi taptaze. Ama
yeterince para etmez, evin geçimine yetmezdi. Balýkçýlýk
da pek geliþmemiþti. Balýklarý Sakar'dan aþýrmak zor
olduðundan ticareti bile yapýlamazdý.
Oysa “Süngercilik”te iyi para vardý. Deniz çekerdi
Marmaris'in
gencecik insanlarýný kendine. Dalgýç
formasýný giyen dalardý mavi sularýn derinliklerine.
Süngerler öbek öbek…
Olaðanüstü tehlikeli olan sünger dalgýçlýðýnýn
getirisi çok iyi olduðundan, dalgýçlar zaman zaman
hayatlarýný ikinci plana atarak dalarlardý derin sulara, birer
kovan arýsý gibi. Daha fazla sünger çýkarabilmek için hem
birbirileriyle, hem de zamanla yarýþýrlardý...
Bazý yaþlýlar, süngerciliði; “Terlemeden para,
solumadan ölüm” diye tarif ederler. Ne de doðru derler…
Ünlü tarihçi Oppianus, Güney Ege Denizi
dalgýçlarý için söylemiþ olduðu: “Hiç bir çile sünger
avcýlarýnýnkinden daha korkunç, hiç bir çaba
onlarýnkinden daha zor deðildir” sözüyle, süngerciliðin
zorluðuna ve tehlikesine dikkat çekmiþtir.
10
………………..…….. VURGUN ………………………
KISKANÇ BÝR ZANAAT
Marmarisli eski dalgýçlardan Günay Arslan Kartal
“kýskanç bir zanaat” diye adlandýrýr süngerciliði.
Süngercilerin kýskanç oluþlarýna dikkat çeker ve þöyle
devam eder bir söyleþisinde:
“Arkadaþým çýkardý diye sen de çýkarmaya mecbur
kalýrsýn. Mecburen daha derinlere meyillenirsin. Çok hýrslý
olur dalgýçlar. Onu da alayým bunu da alayým derken,
tehlikelerin farkýna varamazsýn. Sünger sizi hep derinliklere çeker. Bir gün, Fethiye'de hýrsýmdan seksen metreye
indim. O derinlikte insanýn dudaklarý sýzlamaya baþlýyor.
Sünger beni çekiyor ama bittim ben. Hava alamamaya
baþladým. Bir süre sonra aklým baþýma geldi. Su yüzeyine
doðru yaklaþtým ve yarým saat aksuna da kaldým. Tekneye
çýkmadým hemen. Arkadaþlarýmdan ölenler oldu bu hýrs
yüzünden” diye anlatýr, o yýllarda yaþadýklarýný.
Ali Arslan'da bu hýrsýn kurbaný olan Marmarisli
dalgýçlardandýr. Bir dalmýþ ki Dalgýç Ali, dipte sünger bol.
Topladýkca toplamýþ, indikçe inmiþ derinliklere.
Zaman uzayýp, derinlik de artmaya baþlayýnca
dalgýç teknesindekiler asýlmýþlar kýlavuz ipine, iþaret iþaret
üstüne “Haydi çýk, yeter artýk” diyor, yukarý çekmek
istiyorlar dalgýcý ama yukarýdakileri dinleyen kim! O daha
da inmek istiyor. Ýyice hýrslanmýþ hepsini toplayayým diye.
Dalgýç Ali çözerek kurtulmuþ kendisini rahatsýz
eden, daha derinlere inmesini engelleyen kýlavuz ipinden.
Yukarýdakiler boþ çekmiþler kýlavuz ipini.
Dalgýç kayýðýndakiler gözlerine inanamamýþ,
þaþýrmýþlar Ali nin bu hýrsýna. Dakikalar saat olmuþ kayýktakilere ama dalgýç geçen zamanýn farkýnda deðil.
11
………………..…….. VURGUN ………………………
Dalgýç Ali Arslan hala derin sularda, apoþisine
sünger doldurmakta.
Neden sonra yukarý çýkmýþ ama iþ iþten geçmiþ!
Vurgun yememek mümkün mü? Ölmemek mümkün mü?
Ölüm koparmýþ onu, ayrýlamadýðý mavi dünyadan.
Bu deniz, verdiði süngerler karþýlýðýnda nice canlar
almýþ, nice canlarý da felçli ve sakat býrakarak, aðýtlar
yaktýrmýþtýr…
Bu deniz, nice analarý gözü yaþlý, nice kadýnlarý
kocasýz, nice çocuklarý da yetim býrakmýþtýr…
Ekmek parasýný denizden kazanmaya baþladýysan
hiç ayrýlamazsýn, kopamazsýn engin deryadan. Mavi
sularýn derinlikleri çeker seni. Bir tutku gibi sarar
benliðini, ne çare!..
12
………………..…….. VURGUN ………………………
SÜNGERCÝLÝK
Süngercilik, balýkçýlýðýn aksine aylar süren bir
serüvendir. Nisan-Mayýs aylarýnda Marmaris boðazýndan
çýkýnca baþlayan bu serüven, taa Antalya' ya kadar sürükler süngercileri.
Genelde 8-10 metrelik kayýklarla (teknelerle)
çýkýlýr bu riskli yolculuða. Bir ana kayýk, bir de daha küçük
dalgýç kayýðý vardýr.
Ana kayýk evleridir süngercilerin. Dalýþ dýþýndaki
zamanlarý hep burada geçer. Burada istirahat edip
dinlenirler, yatýp kalkarlar. Aþçýlar yemek piþirir. Çýkarýlan
süngerler burada iþlenir, aðartýlýr, kurutulur. Çuvallara
doldurularak ambara istiflenir.
Süngere çýkýldýktan birkaç hafta sonra, ev hasreti
benliklerini sarmaya baþlar dalgýçlarýn. Ýþte o zaman anne,
baba, kardeþ, eþ ve çocuklarýn özlemi kalplerine yerleþir.
Kamaralarý onlarýn hayaliyle dolar. Rüyalarýna girer
sevdikleri. Uyku tutmaz olur gözlerini.
Uykularý kaçtýðýnda güvertesinde yanýk yanýk türkü
söyledikleri sýrdaþlarýdýr bu ana kayýk.
Diðer kayýk dalmak için kullanýlýr, hava
kompresörü ve dalýþ takýmlarý burada bulunur.
Bu dalgýç kayýðýnda dalgýçlarýn dýþýnda, dalgýçlara
formalarýný giydirecek olan formacýlarla, hava pompasýný
kullanacak olan hava verici ve kayýðý kullanacak
kürekçiler bulunur.
Sabah erkenden baþlardý dalýþlar. Birkaç zeytin, bir
iki peksimet ve bir bardak çay içildi mi, gün boyu baþka bir
þey yenmezdi. Dalýþlar tok mideyle yapýlmazdý.
Formacýlar dalgýcýn formasýný özenle giydirir, bakýr
omuzluðu göðsüne geçirip, lastik formadaki madeni
çembere civatalarla sýkýþtýrarak tuttururdu.
13
………………..…….. VURGUN ………………………
Sonra koca bir bakýr kazana benzeyen miðfere hava
borusunun marpucu vidalanýp dalgýçýn baþýna geçirilir,
omuzluða sýký sýký vidalanýrdý. Miðferin önünde,
yanlarýnda ve baþýnýn üzerinde dýþarýsýný görmeye yarayan
üç lombozu, yani yuvarlak pencereleri bulunurdu. Ayrýca
vücuduna yirmi kilo aðýrlýklar baðlanýrdý suya batmasýný
saðlamak için. Genelde bele ve ayaklara baðlanýrdý bu
kurþun aðýrlýklar. Haberleþmeyi saðlamak için de beline
kýlavuz ipi baðlanýrdý.
Hava pompasý çalýþtýrýlýp hava verilirdi. Dalgýç,
kayýðýn kenarýndan, hava dolu bir tulum gibi yavaþça
kendini býrakýrdý denize. Suya batabilmek için, miðferin iç
yanýndaki mantar bir düðmeye (varvara) baþýný saða
sallayarak dokunup havayý salýverirdi.
Salýverilen hava kabarcýklarý yukarýya oynaþarak
çýkarken, dalgýç berrak mavi sularýn derinliklerine inerdi.
Dalgýçlar, miðferin tepesindeki lombozdan
yukarýya doðru baktýklarýnda, kendisine takýlý olan iki
baðýn yukarýya doðru uzadýðýný ve taa yukarýda kayýðýn
altýný görürlerdi. Sanki bu iki ipe baðlý kocaman bir
þamandýra gibi görülürdü kayýk.
Ýplerden biri kýlavuz ipi, diðeri de marpuç denilen
hava hortumuydu. Ýþte dipteki dalgýcý su üstündeki
dünyaya baðlayan, bu iki baðdý, yaþam baðý!
Akþama kadar devam ederdi dalmalar. Yasal olarak
16 kulaca kadar dalýnýr denmesine raðmen, dalgýçlar sýra
ile dalarlardý denizin 30-35 kulaç derinliklerine. Her
dalgýç günde üç kez dalýp, süngerin bulunma durumuna
göre yaklaþýk bir saat kalýrdý derin sularda.
Topladýklarý süngerleri 'apoþi'ye (büyük bir að
torba) doldurup, apoþi tam dolunca kýlavuz ipini (can ipi)
iki kez çekerek yukarýya haber verirlerdi. Kýlavuz ipini iki
kez çekmek “Apoþi doldu yukarý çek” anlamýndaydý.
14
………………..…….. VURGUN ………………………
Dalgýç kayýðýndakiler apoþinin ipini çekerek
yukarýya alýrlardý süngerleri. Apoþi boþalýnca bu kez,
kayýktakiler ayný þekilde kýlavuz ipini iki kez çekerek “
Boþ Apoþi geliyor” diye haber verirlerdi.
Kýlavuz ipiydi, deniz altýndaki dünya ile deniz
üstündeki dünyayý birbirine baðlayan haberleþme aracý.
Dipte tehlike mi var! O zaman uzunca asýlmak gerekirdi
kýlavuz ipine.
Akþam olunca tekrar ana kayýða dönülürdü. Aþçýlar
yemeði hazýrlamýþ olur, hep birlikte sofraya oturulurdu.
Tüm günü birkaç zeytin ve peksimetle geçiren dalgýçlar
akþam yemeðini doyasýya yerdi. Bünyeleri alýþmýþtý günde
bir öðün yemeye.
Ana kayýkta kalanlar süngerleri güvertenin üzerine
sererek, ayaklarý ile çiðner, gözeneklerdeki sütleri akýtýrdý.
Kendine özgü çok deðiþik ýsýrýcý bir kokusu olan sünger
sütü, güverteden punya deliklerine, oradan da þýrýl þýrýl
denize akardý.
Dalgýçlar uyurken, süngerleri akþam çiðneyenler,
gece yarýsý kalkarak tekrar çiðner, temizleyip denize
atarlardý. Sabah olunca denizden alýnan bu süngerler iplere
dizilerek kurutulurdu.
Bir baþka dünyadýr denizin derinlikleri.
Uçurumlarý, ormanlarý, maðaralarý, kayalýklarý, kum
tepecikleri, yosunlarý ve çiçekleriyle mavi-yeþil
muhteþem bir tablodur, su üstündeki dünyadan daha güzel
ve büyüleyici.
Uçsuz bucaksýz bir saraydýr burasý. Koca koca
orfozlarýn, karagözlerin, mercanlarýn, sakarozlarýn,
kefallerin ve daha nice balýklarýn oynaþtýðý, sürüler halinde
dolaþtýðý bir akvaryumdur manzarasýna doyum olmayan.
Kayalýk ve yosunlu yerlerde sünger toplayan dalgýçlara
eþlik eder rengarenk, çeþit çeþit balýklar.
15
………………..…….. VURGUN ………………………
SÜNGER
Denizin siyah gülleri olan sünger, aslýnda sýradan
bir bitki gibi görünse de mikroorganizmalardan oluþmuþ
çok gizemli bir canlýdýr. Ceviz büyüklüðündeki bir sünger
2-3 yýlda, ancak üç kiloluk bir karpuz kadar büyüyebilir.
Dalgýçlar bu küçük süngerleri büyüsünler diye koparmazlardý.
Bazý aç gözlü süngercilerin sanki trol avý yapar
gibi, bazen kökünü kazýdýklarý da olurdu bu minicik
süngerlerin. Ýþte o zaman o bölge kýsýr kalýrdý yýllarca.
Sünger, suyun içinde kömür karasý gibi gözükür,
ancak deliklerinden ayýrdýna varýlýr. Fil kulaðý, melat,
kabadika, deli sünger gibi çok çeþitleri vardýr. Fil kulaðý
en kýymetlisidir süngerlerin. Deli sünger makbul deðildir,
çok zor kopar yapýþtýðý kayadan.
Marmarisli dalgýçlardan “Parça Kâmil” lakaplý çok
güçlü kuvvetli, yiðit bir dalgýç olan Kamil Okan, tuttuðu
bir deli süngeri uzun uðraþlarý sonunda yerinden koparamayýnca çok hýrslanmýþ. Kucakladýðý gibi kocaman
kayayý, süngeriyle birlikte yukarýya çýkarmýþ.
Bu yiðit dalgýcýn akibeti de, malesef bir çok dalgýç
gibi, on sekiz yaþýnda vurgun yiyerek ölmek olmuþ!
“Aksuna” da fayda etmemiþ.
16
………………..…….. VURGUN ………………………
VURGUN
Vurgun, çok tehlikeli bir basýnç hastalýðýdýr.
Vurgun yiyen kolay kolay kurtulamaz. Vurgun ya felçli,
sakat býrakýr, ya da alýp götürür bu dünyadan…
Dalgýçlar, denizin derinliklerinden yüzeye aniden
çýktýklarýnda, vurgun denen çok aðrý verici ve öldürücü
olan bir olayla karþýlaþýrlar.
Denizin derinlerinde suyun uyguladýðý basýnç
yüzeye göre çok daha fazladýr. Dalgýç, derinlerdeyken
yüksek basýnçtan dolayý havadaki azot, vücuttaki kanda ve
diðer sývýlarda daha fazla çözünür.
Dalgýç yüzeye ani çýkýþ yaptýðýnda yüzeyde basýnç
düþük olduðundan, dalgýcýn üzerindeki basýnç aniden
düþer ve vücut sývýlarýndaki çözünmüþ azot, kabarcýklar
oluþturarak uzaklaþýr.
Bu da kan dolaþýmýný ve sinir sistemini etkiler,
damar týkanmasýna neden olur ve vurgun denen olay
gerçekleþir.
Vurgun; baþ dönmesi, kulak uðultusu ve burun
kanamasý gibi belirtilerle ortaya çýkar. Vücutta baþlayan
k a r ý n c a l a n m a l a r, i ð n e l e n m e l e r v u rg u n u n i l k
habercileridir.
Ani olarak alçak basýnçlý bir ortama geçildiðinde
ise beyinde gaz embolileri, felçler, iþitme bozukluðu, baþ
dönmesi, deri altý amfizemi, kanamalar ve eklem aðrýlarý
gibi rahatsýzlýklarla karþýlaþýlýr.
Deniz dibinde dalgýçlar vurgun yediðinin pek
farkýna varamaz, ancak su yüzeyine yaklaþtýkça anlarlar .
Bu nedenle yavaþ yavaþ kademeli olarak belirli
derinliklerde dinlenerek çýkýlmasý gerekir su yüzeyine.
Bazen bu çýkýþ saatler sürebilir.
17
………………..…….. VURGUN ………………………
Dalýþtan çýkar çýkmaz dalgýçlara sigara içirilir, bir
karýncalanma var mý, yok mu bir yerinde diye kontrol
edilir.
Karýncalanma, iðnelenme hissederse vücudunun
bir yerinde, vurgun yediði anlaþýlýr.Vurgun yemiþse
aksuna (ya da aksona ) yaptýrýlýr. Bunun için dalgýç tekrar
vurgun yediði derinliðe indirilir. Bu sefer yavaþ yavaþ ve
dinlendirilerek yukarýya çýkarýlýr. Birkaç kez tekrarlanýr,
saatlerce sürebilir bu aksuna iþlemi.
Þayet aksuna fayda etmezse, tedavi için hemen
Ýstanbul'a basýnç odasýna götürmek gerekir.
Bu denli risklidir dalgýçlýk. Birde buna o zamanýn
henüz tam geliþmemiþ teknolojisi eklenince, “Kelle
koltukta” toplanmaktadýr süngerler.
Toplanan süngerler hemen ana kayýkta iþleme tabi
tutulur. Sýkýlýr ve deniz suyuna býrakýlýr. Güneþte
kurutulur. Ýþlem sonunda bu kapkara süngerler bembeyaz
oluverirler. Çuvallara doldurulur, her çuvala o süngerleri
toplayan dalgýcýn ismi yazýlýr ki karýþmasýn, kimin ne
kadar topladýðý belli olsun ve dönüþte ona göre kendi
payýna düþen parayý alsýn. Genelde, satýlan süngerlerden
dalgýçlar %35 pay alýrlar. Kalaný, sünger kayýðý
sahibinindir.
Süngerin kullaným alanlarý çok çeþitlidir. Ýlaçtan
günlük kullandýðýmýz eþyalara kadar pek çok yerde
süngerlerden faydalanýlýr. Cömert denizin nimetlerinden
biridir sünger. Mavi sularýn insanlara bahþettiði.
Ah! Bir de verdiðinin karþýlýðýnda canlar yanmasa,
vurgunlar olmasa, geride kalanlarý gözü yaþlý, dul, yetim
býrakmasa!..
Öykümüz de; o yýllarda Parça Kâmil ile birlikte
ayný kayýkta dalgýçlýk yapan, Marmaris li sünger dalgýcý
Hüseyin Tekin ve ailesinin yaþamýný anlatýr.
18
………………..…….. VURGUN ………………………
SÜNGER SEZONU BAÞLIYOR
Yýl 1956. Mevsim ilkbahar, aylardan mayýs. O
güzelim tirandil kayýklar boyanmýþ, dalýþ sistemleri el
verdiðince hazýrlanmýþ, dizilmiþlerdi iskeleye sýra sýra.
Her yýl olduðu gibi, yine sünger sezonununa baþlamanýn heyecaný yaþanmaktaydý Marmaris'te.
Þükrü Kaptan, kýyý haritasýný önüne sermiþ,
teknesine aldýðý dalgýç Hüseyin ile hararetli hararetli
konuþuyordu:
-Herþey hazýr Hüseyin. Kýsmetse cumartesi açýlacaðýz denize.
Parmaðýný harita üzerinde gezdirerek, konuþmasýna
devam etti:
-Göcek, Fethiye, Kalkan, Kaþ, Finike, Kemer
derken Antalya'ya kadar uzanacaðýz. Uzun bir yolculuk
olacak. Kýsmetse döndükten sonra, bir de Bodrum tarafýna
yöne-liriz, diyerek masanýn çekmecesinden çýkardýðý tek
sayfalýk sözleþme kaðýdýný dalgýcýn önüne uzattý.
-Atýver bakayým isminin altýna imzaný.
Dalgýç Hüseyin her yýl olduðu gibi yine okumaya
bile gerek görmeden hemen imzalayýverdi bir çýrpýda.
Nasýl olsa hep aynýydý tek sayfalýk bu sözleþmeler.
“6 ay süre ile bu teknede dalgýçlýk yapacaðý
belirtiliyordu. 150 lira avans verildiði, sünger dönüþü
çýkardýðý sünger miktarýna göre alacaðýnýn hesaplanacaðý
ve süngerlerin satýþýndan sonra da, %35 hak ediþinin
ödeneceðini yazýyordu” Diðer tüm maddeler kayýk sahiplerinin lehine yazýlmýþtý.
Dalgýçlarýn hiçbir güvencesi yoktu. Ne yaþam
sigor-tasýndan, ne de hastalanmasý durumunda tedavi
yardý-mýndan söz edilmekteydi.
19
………………..…….. VURGUN ………………………
Ölmesi veya sakat kalmasý durumunda ödenmesi
gereken tazminattan hiç bahsedilmiyordu!
-Kaç dalgýç çýkacaðýz? Ekipte kimler var Þükrü
Kaptan?
Deniz üzerinde kalmaktan yüzü güneþten
kavrulmuþ, yaðýz tenli, 40 yaþlarýndaki Þükrü Kaptan,
baþýndaki kaptan þapkasýnýn siperini biraz yukarýya
kaldýrýp, karþýsýndaki dalgýcýn gözlerinin içine bakarak:
-Eniþten Kâmil Kaptan ve onun oðlu Cihat ile
birlikte altý dalgýçsýnýz. Ama bilirsin, benim baþ dalgýcým
sensin. Diðerleri iki üç çuval süngerle dönerken, sen her
seferinde onlardan bir iki çuval fazla süngerle dönersin.
Maþallah sen iki dalgýca bedelsin.
Þükrü Kaptan'ýn bu övgü dolu sözleri, Dalgýç
Hüseyinin haklý olarak gururunu okþamýþtý. Gerçekte de
öyleydi. Kendini bildi bileli denizdeydi. Askere gitmeden
önce baþlamýþtý dalmaya.
Askerlik yaþý geldiðinde, bir askeri inzibat motoru,
onunla birlikte beþ genci daha denizde bulmuþ ve askere
alýndýklarýný onlara deniz üstünde teblið ederek, hepsini
toplayýp Marmaris'e götürmüþtü. Gençler daha aileleriyle
doðru dürüst vedalaþma fýrsatý bulamadan karargaha
sevkedilmiþlerdi.
Üç yýl süren askerlik görevi sýrasýnda denizden
uzak kalan Dalgýç Hüseyin, terhis olup memleketine
döndü-ðünde, Bozburun'da düzenlenen dalgýçlýk kursuna
katýlarak profosyonel dalgýç olmuþtu.
Kursu Yunanlý dalgýçlar vermiþti. Marmaris' ten,
çevre köylerden kursa katýlan on beþ kadar kursiyer
arasýnda üstün baþarý gösteren Ýbrahim Arslan ile birlikte
H ü s e y i n Te k i n , b i r i n c i l i k l e k u r s u b i t i r m i þ ,
arkadaþlarýndan Mehmet Karadoðan (Çýtak Mehmet) ise
baþarýlý olamayýp, hayalindeki dalgýçlýða veda etmiþti.
20
………………..…….. VURGUN ………………………
Þükrü Kaptan'ýn bu övgüsü boþuna deðildi elbet.
Konuþmasýna devam etti:
-Malum, bir dalgýç arkadaþýmýz geçen yaz
aramýzdan ayrýldý. Kalanlar ise ekipteki ayný kiþiler. Yani
geçen seneki kadromuzla aynen devam edeceðiz.
Kýsa bir süre sessizlik girdi araya. Þükrü Kaptan'ýn
“Aramýzdan ayrýldý” dediði kiþi; teknenin kaptaný olan
Kâmil Kaptan'ýn kardeþi Þevket Güngör'dü.
Dalgýç Hüseyin o günü anýmsadý. Baþýný boðaza
doðru çevirerek mavi enginlere bir an dalýverdi. Onun
ölümü gözlerinin önüne geldi.
O gün, sanki kara bulutlar dolaþýyordu tekne
üzerinde. Fýrtýna koptu kopacaktý, sinirler gergindi.
Dalgýç Þevket bir arkadaþýnýn davranýþýna sinirlenmiþti.
Kendisi hemen araya girip her ikisini de yatýþtýrmaya
çalýþmýþtý. Çok geçmeden bu gergin ortama raðmen
dalmak istemiþti Dalgýç Þevket.
Dalgýç Hüseyin, bu durumda dalmasýný doðru
bulmuyordu. “Senin yerine ben dalayým, sen biraz
sakinleþ, yukarýda kal, daha sonra da sen dalarsýn” teklifini
kabul etmeyip kendini derin sulara býrakmýþtý.
Dalýþ o dalýþ. Bir süre sonra su yüzeyinde fokur
fokur yoðun hava kabarcýklarý görülmeye baþlayýnca,
Dalgýç Hüseyin hemen asýlýp ipe çekip çýkarmýþtý onu
sudan. Ama nafile!..
Hava hortumu kopmuþ, dalgýca hava ulaþmaz
olmuþtu. Havasýzlýktan moraran cansýz bedenini, çýkarýp
almýþlardý tekneye.
Ýmzalanan sözleþmelerin de bir iþlevi yoktu!.. Ölen
öldüðüyle kalýyordu, vurgunu yiyen yediðiyle…
21
………………..…….. VURGUN ………………………
Kýsa süren bu sessizliði yine Þükrü Kaptan bozdu:
-Ha, ne diyordum. Dalgýçlarýn dýþýnda, kompresörcümüz, aþçýmýz ve yardýmcý elemanlarla birlikte toplam
10 kiþi olacaðýz.
-Peki, ben hazýrým.
-Öyleyse al þu avansý, diyerek cebinden çýkardýðý
paralarý uzattý.
Dalgýç Hüseyin, parayý alýp sayarak cebine koydu.
Bu sýrada sýrtlarýnda çuvallar, ellerinde tenekelerle üç kiþi
tekneye gelmekteydi.
Gelenlerden baþýnda kaptan þapkasý olan, sarýþýn
pembe tenlisi, süngere çýkýlacak bu teknenin kaptanlarýndan Kâmil Güngör'dü.
Teninden dolayý “Kýrmýzý” derlerdi ona. Deniz
üstünün kavuran güneþine raðmen yanmamýþtý “Kýrmýzý
Kâmil” in yüzü.
Kaptanlýðýn yaný sýra dalgýçlýk da yapmaktaydý.
Dalgýç Hüseyin'in eniþtesiydi. Üç kýz kardeþten en büyüðü
olan Zehra Ablasýnýn beyi olurdu Kýrmýzý Kâmil.
Zaten Marmaris küçücük bir ilçeydi, herkes
birbirini tanýrdý. Ya akrabaydý, ya komþu, ya da samimi bir
dost. Geçen sene süngerde ölen, dalgýç Þevket Güngör'de,
Kâmil Kaptan'ýn kardeþiydi.
Gelenlerden biri teknenin aþçýsý, diðeri de onun
yar-dýmcýsýydý.
-Selâmünaleyküm, diyerek tekneye yaklaþtýlar.
Dalgýç Hüseyin, Þükrü Kaptan'la birlikte hemen onlarýn
yardýmýna koþtu. Teknenin, iskeleye baðlý olduðu ipine
asýlarak, tekneyi iyice kýyýya yanaþtýrdýlar.
-Aleykümselâm. Gelin bakalým. Uzatýn bize
erzaklarý.
Yað ve zeytin tenekelerini, çuvallarý tekneye alarak
ambara indirdikten sonra hep birlikte oturdular.
22
………………..…….. VURGUN ………………………
-Neler aldýnýz Aþçý Mehmet, her þey tamam mý?
-Tamam sayýlýr Þükrü Kaptan. Yalnýz peksimetler
kaldý alýnacak. Onu da çeþme meydanýndaki fýrýncý ile
konuþtum, akþama kadar iki çuval hazýrlayacak. Bu arada
su bidonlarýný da doldurdum mu tamam sayýlýr.
Peksimet süngercilerin ekmeðiydi. Dilimlenen
ekmekler kara fýrýnda geniþ tavalar içerisinde kýzartýlarak
hazýrlanýrdý. Çýtýr çýtýr olurdu. Uzun süre hiç bozulmadan
tazeliðini korur, aylarca karaya ayak basmayan
süngercileri doyururdu. Bu çýtýr peksimetlerin çorbaya
doðranarak yenmesi de nefis olurdu.
-Öyleyse hazýrlýklarýmýz tamam, dedi Þükrü
Kaptan. Kâmil Kaptan da onu onayladý:
-Evet, herþey hazýr. Cumartesi günü sabah
erkenden yelkenleri açabiliriz.
-Peki öyleyse. Þimdi herkes daðýlabilir. Sizler de
yol hazýrlýklarýnýzý yapýn. Yataðýnýzý yorganýnýzý,
çantalarýnýzý hazýrlayýp, cumartesiye hazýr olun.
-Dalgýcýn yataðý her zaman hazýrdýr kaptan, siz
merak etmeyin, diyen Hüseyin tekneden bir zýplayýþta
karaya çýktý.
Dalgýç Hüseyin evine dönerken, þimdiden hasretliðin hüznü sarmýþtý onu. Ama ne yapsýn, ekmek parasý…
Bir yandan eli cebindeki paralardaydý.
Banknotlarýn sýcaklýðýný hissederken, diðer yandan
evdekileri düþünüyordu. Her defasýnda olduðu gibi gene;
“Gitme, çýkma süngere diyecekler” bu tehlikeli yolculuða
göndermek istemeyeceklerdi. Kolay olmayacaktý onlarý
iknâ etmek.
23
………………..…….. VURGUN ………………………
SOÐUK OLUR KOCAPINARIN SUYU
Çeþme meydana geldiðinde, Kocapýnar'ýn demir
borusundan akan buz gibi sudan kana kana içti. Yüzünü
yýkayýp ferahlandý biraz. Sonra meydandaki fýrýndan üç
ekmek alýp Yeni Yol' dan Ýrim içine doðru yürüdü.
Evleri, “Ýrim” denen dar bir çýkmaz sokaktaydý.
Sokak, denize açýlan bir dere ile sonlanýrdý. Buradaki evler
hep bahçe içerisinde ve genelde tek katlýydý.
Kendi evleri de; büyükçe bir bahçe içerisinde, alt
katta mutfak ile bir deposu, üst katta giriþte küçük bir hol
ile iki odasý bulunan, taþ bir binaydý. Binbir zahmetle
kendileri yapmýþlar ve yeni taþýnmýþlardý buraya.
Taþ arabalarý, dar irime giremeyince, sokaðýn
baþýna dökmüþlerdi kocaman taþlarý. Taþýnmasý günlerce
sürmüþ, evin kadýný Þerife Haným'ýn sýrtýndan geçmiþti
onca taþlar.
24
………………..…….. VURGUN ………………………
Evin bahçesinde mandalina, portakal aðaçlarý
çoðunluktaydý. Bahçenin tam ortasýnda su kuyusu vardý.
Kuyunun yanýna da tahtadan bir kerevet yapmýþlardý.
Kerevetin üzerinden asma dallarý sarkmakta ve yaz
sýcaðýnda gölgelik yapmaktaydý. Bahçenin kenarlarýnda
birkaç erik ile nar aðacý sýralanmýþtý.
Köþedeki kocaman karadut aðacýnýn hemen yanýna
da tahtadan bir ahýr yapmýþlardý, “Sarý kýz” için.
Boþ kalan alanlara da sebze fidanlarý dikilmiþti.
Yemyeþil bir dünyaydý burasý onlar için.
Dalgýç Hüseyin askerden geldikten sonra,
Marmaris'in berberi olan, ayný zamanda diþ çekip,
“hacamat”ile kan alan, sünnet yapan, Mustafa Çavuþ'un
(Mustafa Ünlü) kýzlarýndan Þerife Haným ile evlenmiþti.
Mustafa Ünlü, askerliðini çavuþ olarak yaptýðýndan
ve askerliði hep düþmanla savaþmakla geçtiðinden,
Marmaris'liler terhisinden sonra da ona hep Mustafa Çavuþ
diye hitap ederlerdi. Saygýn bir kiþiliði vardý. Her fýrsatta
anlatýrdý cephelerde düþmanla nasýl kahramanca
savaþtýðýný.
Þerife Haným, ismi gibi haným hanýmcýk bir kýzdý.
Dalgýç Hüseyin, bu saygýn ailenin kýzýyla evlendiði için
çok mutluydu.
Bu mutlu birliktelikle yýllar geçmiþ, çocuklarý da
ardý ardýna sýralamýþlardý. Ýki kýzý, bir oðlu vardý Dalgýç
Hüseyin'in. Þükran, Atatürk Ýlkokulu'nun ikinci sýnýfýna,
Keriman birinci sýnýfýna gitmekteydi. En küçükleri Ali ise
beþ yaþýnda, küçük ama biraz yaramaz bir çocuktu.
Çocuklar pek hoþnut olmamýþlardý bu yeni eve
taþýndýklarýna. Bir türlü alýþamamýþlardý bu ortama.
Onlar hâlâ, doðduklarýndan beri oturduklarý
“Devedaþý” ndaki evlerini özlüyorlardý. Kalenin önündeki
sahilde, deniz baþýndaki büyük, tek odalý evlerini.
25
………………..…….. VURGUN ………………………
Güneþin doðuþunu, günün ilk ýþýklarýnýn dalgalarla
oynaþmasýný, martýlarýn kanat çýrpýþlarýný, akþam gün
batýmýnda mavi denizin kýzýla dönüþünü, yakamozlarý
pencereden izleyememek onlarý üzmüþtü.
Dalgalarýn kocaman kayalarý yalarken çýkardaðý
seslerden uzaklaþmanýn, denizin iyot kokusunu
alamamanýn, yosun kokusundan uzaklaþmanýn, yalancý
boðazý, sahildeki kayýklarý, balýkçý teknelerini, süngerden
dönen kayýklarý görememenin üzüntüsü, çocuk
yüreklerine iþlemiþti. Devadaþý'ndaki evin önünde tahta
bir kerevet vardý. Kocaman kayalarýn üzerine
yerleþtirilmiþti. Üç kardeþ günün büyük bir bölümünü
burada geçirirlerdi.
Kendilerince çeþitli oyunlar oynarlardý bu dar
alanda. Ali, bazen mýzýkçýlýk yapýp kýzlarýn oyununu
bozsa da, hoþça geçerdi günleri. Bazen lodos estiðinde
denizden gelen kocaman dalgalar kayalarý döver, savrulan
sular kerevetin tahtalarýný ýslatýr, oyunlarý yarým kalýrdý.
Bir defasýnda, oyun oynarken nasýl olduysa
Keriman dengesini kaybedip kayalarýn arasýndan suya
düþmüþ, Þükran'ýn baðýrýþlarýný duyup gelen annesi, onu
güçlükle kurtarmýþtý.
Bu küçücük ev, bu kerevet onlarýn dünyasý
olmuþtu. Elbette zor gelecekti buradan ayrýlmak.
26
………………..…….. VURGUN ………………………
Süngerden dönecek olan babalarýnýn yolunu,
kayalarýn üzerindeki bu kerevette günlerce, aylarca
gözlerlerdi. Boðazdan bir süngerci kayýðý girse umutlarý
yeþerir, meraklý bekleyiþleri baþlardý…
Gemiyi uzaktan görünce; “Gemim kalkar, sularý
akar…” dizeleriyle baþlayan, kendilerince bir þarký
söylerlerdi hep birlikte, alkýþlarýyla tempo tutarak.
Gökyüzünde uçak gören çocuklarýn baðýrarak
“Pilot amcaa babamý da getiir” dedikleri gibi…
27
………………..…….. VURGUN ………………………
Bahçe kapýsýnýn açýldýðýný duyan çocuklar, babalarýný
merdivende karþýladýlar.
-Babam geldii.
-Yaþasýn, babam geldii.
Þerife Haným da çýktý merdiven baþýna.
-Buyur bey, hoþ geldin.
-Hoþ bulduk.
Þükran hemen, babasýnýn elinden ekmekleri alarak
içeri götürdü. Hep birlikte geçtiler oturma odasýna.
Oturdular divanlara karþýlýklý. Dalgýç Hüseyin biraz
durgun, ürkek, eþinin gözlerine bakmaya çekiniyordu.
Nasýl açacaktý konuyu? Konuþmakta zorlansa da:
-Þükrü Kaptan'la görüþtük. Cumartesi günü süngere
gidiyorum, diyebildi.
-…
Bir sessizlik baþladý, sanki ölüm sessizliði sardý her
yaný. Gülen yüzler kayboldu, soldu bet beniz, çocuklarýn
baþlarý öne eðildi.
“Yine aylarca yalnýz kalacaðýz, baba hasretiyle
yanacaðýz” diye düþünüyorlar, ama ses çýkaramýyorlardý.
Bir süre sonra Þerife Haným bu sessizliði bozdu:
-Bey, artýk süngere gitmesen, baþka bir iþ bulsan
kendine. Her yaz ölenler, vurgun yiyip sakat kalanlar
oluyor. Allah korusun, sana da bir þey olacak diye
korkuyoruz. Çok tehlikeli bir meslek bu dalgýçlýk. Bunu sen
de biliyorsun, sen de yaþýyorsun her an bu tehlikeyi.
Daha geçen yaz, Necibe Ablamýn torunu Yaþar'ýn
kayýnpederi Ali Kartal vurgun yiyip, belden aþaðýsý tutmaz
olup, felçli kalmadý mý? Kamil Eniþte'nin kardeþi Þevket'i
topraða vermedik mi? Her yýl kaç kiþinin caný yanmakta!..
Analar aðlamakta, kadýnlar dul, çocuklar yetim kalmakta…
-Aðzýný hayýr aç haným. Ne yaparsýn? Süngercilik benim
iþim, mesleðim. Ekmeðimizi denizden kazanýyorum.
28
………………..…….. VURGUN ………………………
Baþka yapacak iþ mi var Marmaris'te? Okuyup
Þevket Abim gibi memur olamadým ki…
Þükran ile Keriman annelerinin bu serzeniþinden
biraz cesaret almýþ olacaklar ki, babalarýnýn yanýna
sokulup sarýldýlar ona.
-Babacýðým gidince de hemen geri gelmiyorsun ki!
Aylar geçiyor. Karne sevincimizi bile seninle paylaþamýyoruz. Yaz tatili bitiyor, okullar açýlýyor. Anneler,
babalar çocuklarýnýn elinden tutup neþeyle okula götürüyorlar, ama sen yine yoksun. Onlarý görünce üzülüyoruz.
Bizim babamýz hiç elimizden tutmayacak mý diyoruz.
Biliyorsun okula kaydýmýzý bile annem yaptýrdý. Seni çok
özlüyoruz.
-Evet babacýðým. Yine seni özleyeceðiz, günlerce
yolunu gözleyeceðiz. Ha bugün, ha yarýn döner diye, yine
haftalar aylar geçecek. Burada denizi de görmüyoruz.
Nasýl, neyle avunacaðýz biz?
Kýzlarýnýn saçýný okþayan Dalgýç Hüseyin gözlerini
pencereden gökyüzüne çevirerek:
-Benim için ayrýlýk kolay mý sanýyorsunuz? Siz
yalnýz beni özlerken, ben hepinizin özlemini yaþýyorum
ama elden baþka bir þey gelmiyor, ne çare. Çok özler de
uykularýnýz kaçarsa veya rüyanýzda beni görüp uykunuz
bölünürse, tekrar uyuyamazsanýz bir türlü, siz de benim
gibi yapýn. Yýldýzlara bakýn!..
Kamaramda sýkýlýrým bazen. Bir saða dönerim, bir
sola. Uykularým kaçar, uyuyamam. Sizleri düþünürüm.
Gecenin bir vakti atarým kendimi güverteye. Saatlerce
gökyüzündeki yýldýzlarý seyrederim.
Deniz üzeri serindir, tekne yalpalar nazlý nazlý, bir
salýncak gibi. Dalgalar ninnidir, Sünger sütü kokan
güvertede dalarým hayallere.
29
………………..…….. VURGUN ………………………
Gökteki ay anneniz olur. O hep karþýmda durur
gülümseyerek. Sonra seçerim en parlak üç yýldýzý. Bunlar
da çocuklarým derim. Öyle parlak, öyle aydýnlýk ki yüzleri,
iþte þu Þükran, þu da Keriman derim. Ali, tam ortalarýnda
bana bakar cin gibi. Gülücüklerinizi görürüm ýþýl ýþýl, mutlu
olurum…Bazen gün ýþýr, yýldýzlar ve ay kaybolur. Ben bir
sonraki geceyi beklerim, tekrar buluþacaðýz diye.
Çok özlerseniz, siz de benim gibi yapýn. O zaman
benim hep karþýnýzda olup, sizlere gülümseyerek baktýðýmý
göreceksiniz. Elinizi uzatsanýz belki de dokunacaksýnýz.
Tüm gece yýldýzlarýn arasýnda olacaðým.
Kýzlar, babalarýna daha bir sýký sarýldýlar. Çok
duygulanmýþlardý bu konuþmadan. Babalarýnýn kendilerini
ne kadar çok sevdiðini biliyorlardý ama ondan hiç bu kadar
anlamlý sözlerle duymamýþlardý. Duygu yüklüydü hepsi.
Þerife Haným'ýn gizleyemedi gözyaþlarýný, akan
yaþlar süzüldü solan yanaklarýndan. Bunu gören kýzlarý da
aðlaþmaya baþlayýnca öptü Dalgýç Hüseyin kýzlarýný
yanaklarýndan. Sesi titremeye baþladý:
-Benim, adý gibi “Haným” olan cefakâr eþim buna da
katlanýr. Kýzlarým metanetlidir. Zor da olsa beklemek,
sabýrlýdýrlar. Ben ister miyim hiç sizlerden uzakta olmayý?
Bana, daha zor gelmez mi ayrýlýk? Ama ne çare!..
Bu sýrada karþý divanda annesinin yanýnda oturan
Ali hemen atýldý:
-Büyüyünce ben de süngere gideceðim, dalgýç
olacaðým, hep denizlerde dolaþacaðým. Kocaman teknem
olacak.
-Sus, dedi annesi. Kaþlarýný çatarak devam etti:
-Þimdiden denize heveslenme. Okuyup adam
olmaya bak. Ýþ mi dalgýçlýk? Babanýn yolunu beklediðimiz
yetmiyormuþ gibi, bir de senin yolunu mu bekleyeceðiz?
Ali susmuþ, bir suçlu gibi baþýný önüne eðmiþti.
30
………………..…….. VURGUN ………………………
Cumartesi günü sabah erkenden kalktýlar. Kýzlar
kahvaltý sofrasýný hazýrlarken, Hüseyin aldýðý tüm avansý
eþine uzattý.
-Buyur haným, bu sizin. Dönünceye kadar evin
ihtiyaçlarýný karþýlarsýn.
-Birazýný sen yanýna alsaydýn. Sana da lazým olur.
-Benim içkim yok, sigaram yok. Cebimdeki yeter
bana. Hem denizin ortasýnda ne yapacaðým parayý?
Avansýn hepsi sende kalsýn.
-Sað ol, diyerek Þerife Haným parayý komidinin
çekmecesine býraktý.
Kahvaltý hazýrlanmýþtý. Hemen oturdular yer
sofrasýna. Kimsenin boðazýndan geçmiyordu ki. Lokmalar
boðazda düðümlenmekteydi…
-Beni merak etmeyin, dedi Dalgýç Hüseyin.
Çayýndan bir yudum alarak devam etti.
-Sünger parasý olmasa, bu evimizi nasýl yapardýk?
Daha da tamamlanmasý gereken eksikleri var. Ýnþallah
onlarý da sünger dönüþü tamamlarýz. Þükran, Keriman,
sizler annenize hep yardýmcý oldunuz. Yine ayný þekilde
süreceðine inanýyorum. Oðlum da söz dinler, usludur.
Deðil mi Ali?
-..
Ali'den yanýt yok. Þerife Haným hemen söze girdi.
-Sen tasalanma Hüseyin. Biliyorsun
benim
kýzlarým çalýþkandýr, hamarattýr. Hep yardýmcý ve destek
olmuþlardýr bana.
-Evet biliyorum. Yine öyle devam edin.
Derslerinize çalýþmayý da ihmal etmeyin. Geçen yýl olduðu
gibi bu yýl da takdirname alacaðýnýza inanýyor ve size
güveniyorum. Ali, sen de annenin ve ablalarýnýn sözünü
dinle. Yaramazlýk yapýp onlarý üzme. Ben süngerdeyken
evin erkeði sensin ona göre, uslu dur.
31
………………..…….. VURGUN ………………………
DAVUL SESLERÝ GELÝYORDU ÝSKELEDEN
Dalgýç Hüseyin'in sýrtýnda yatak balyasý, elinde
giysi çantasý. Hep birlikte yola koyulmuþlardý. Önde
çocuklar elele tutuþmuþ, arkada karý koca yürümüþlerdi
omuz omuza.
Ýskeleye yaklaþýnca, sahilden davul sesi gelmeye
baþlamýþtý. Sabah sabah çalýnan bu davul, süngercilerin
denize açýlacaðýnýn bir habercisiydi. Sanki delikanlýlarý
askere gönderiyormuþ gibi törenle gönderirlerdi dalgýçlarý
da süngere. Gidip de dönmemek var!...
32
………………..…….. VURGUN ………………………
Sahile geldiklerinde, iskele çok kalabalýktý. Dedeler,
nineler, kadýnlar, çocuklar doldurmuþlardý alaný.
Hepsi de tanýdýk yüzler. Çoðu birbiriyle akraba.
Þerife Haným'ýn küçük kýz kardeþi Seniha da oradaydý.
Elinden tuttuðu kýzlarý Melahat ve Zümral ile kocasý dalgýç
Kemal Öner'i yolcu etmekteydi.
Sondaki teknenin baþýnda bekleyen de, Necibe
Ablasýnýn kýzý Zehra'ydý. O da, Soyadý Dalgýç olan kocasý
Mestan'ý uðurlamanýn heyecaný içerisindeydi. Herkes ona
“Mýstan” diye hitap eder, Mýstan diye tanýnýrdý.
Dalgýç Hüseyin'in Zühre Ablasý da kalabalýk
arasýndaydý. O da, kocasý Kâmil Kaptan için gelmiþti
teknenin baþýna. Tanýdýklar saymakla bitmiyor ki…
Süngerci Ýbrahim Sayar'ýn “Kayar” ve “Cenap”
isimli teknelerinin baþýnda da Ýbrahim Sayar Kaptan'ýn eþi
Beyza Haným, çocuklarý Memduh, Ýsmet ve Cenap'ýn
ellerinden tutmuþ, babalarýný uðurlamak için beklemekteydi.
Dalgýçlardan; Mehmet Ali Denizelli'nin (Yarasa
Mehmet), Nuri Demircan'ýn (Adalý Nuri), Ýbrahim Arslan'ýn
(Godi Ýbrahim), Abdi Arslan'ýn (Köylü Apti), Hamdi Eren'in
(Ketenbaþý Hamdi), Bayram Uçar'ýn (Adalý Bayram) Ýsmail
Bulucu'nun (Çamlý köyünden Kamalý Ýsmail) ve Mehmet
Ayhan'ýn yakýnlarý, eþleri ve çocuklarý da teknelerin
baþýndaydý.
Altý sünger kayýðý ve dalgýç kayýklarý yan yana
sýralanmýþlardý. Þükrü Kaptan'ýn teknesi ortalarda.
Saðýnda Kaptan Ýbrahim Sayar'ýn iki kayýðý, solunda
da Ýsmet Ayyýldýz, Mustafa Cengiz (Çýkýrýkcý) ile Süleyman
Eroðlu' nun kayýðý duruyordu.
Hepsi de uzun yolculuða çýkmaya, engin denizlere
açýlmaya hazýrdý. Birlikte açýlacaklardý süngere.
Teknelerde bir hareketlilik yaþanmakta. Son kontroller
yapýlmaktaydý.
33
………………..…….. VURGUN ………………………
Davulcu gümbür gümbür çalmaktaydý davulu. Yer
gök inlemekte…Sanki sünger bayramý kutlanmaktaydý…
Biraz ötede kýnalý bir koç duruyordu. Kasap
baþýnda beklemekte. Kurban edilecek az sonra. Kan
akýtýlacak. Gidenler sað salim dönsünler diye.
Dalgýç Hüseyin'in geldiðini gören Kâmil Kaptan
tekneden seslenince:
-Haydi Hüseyin tekneye gel. Seni bekliyoruz, diye.
Ayrýlýk zamaný gelmiþti. Çocuklarýný tek tek
kucaklayýp yanaklarýndan öperken, çocuklar býrakmak
istemezcesine sýmsýký sarýlmýþlardý babalarýna. Ayrýlmak
zordu, gözlerinden yaþlar boþalmaktaydý…
-Haydi haným hoþçakalýn, diyerek eþiyle de ve
dalaþ-tý.
-Güle güle bey. Yolunuz açýk, deniziniz durgun,
soluðunuz güçlü, þansýnýz bol olsun. Allah sizi korusun.
Ýnþallah sað salim dönersiniz, sizi tekrar karþýlarýz burada.
-Güle güle baba.
-Güle güle git baba. Tez gel emi…
Teknelerin halatlarýný çözmeye baþlayýnca, kaldýrýlan demirlerin zincirleri ardarda þýngýrdamaya baþlamýþtý.
Önce Þükrü Kaptan hareket etmiþti. Sonra diðerleri…
Davulcu tokmaðý daha bir hýzlý vurmaktaydý gidenlerin ardýndan.
Kasap koçu yatýrmýþ yere, kurban etmekteydi, kan
akmaktaydý denize doðru…
Ýskelede kalanlarýn gözleri yaþlý, dualar okumaktaydýlar, el sallamaktaydýlar uzun uzun. Tekneler hýzla yol
almýþlardý, boðaza doðru…
Gözden kaybolunca tekneler, kalabalýk daðýlmýþtý.
Hepsinin içleri buruk. Birbirlerine iyi dileklerde
bulunarak ayrýlmýþlardý iskeleden.
-Allah kavuþtursun.
34
………………..…….. VURGUN ………………………
-Sizi de Allah kavuþtursun.
-Salimen dönerler inþallah.
-Amin…
Alan boþalmýþtý. Dalgalar daha hýzlý dövmekteydi
kýyýyý. Martýlarýn sanki kanadý kýrýk, kuþlar suskun.
Havada sis mi vardý ne! Bir garip durmaktaydý karþýki
Cennet Adasý. Günnük aðaçlarýnýn baþý dumanlý.
Boðazdaki fener sönük…
Ýskele sessiz,
Þehir sessiz,
Þehir sensiz…
35
………………..…….. VURGUN ………………………
GÝTMEK MÝ ZOR, KALMAK MI ZOR
Evin kapýsýndan içeri girerken, hepsinde bir hüzün
vardý. Bir sessizlik kapladý dört bir yaný. Bugün hafta sonu,
okullar da tatil. Bu sýkýcý durumdan kurtulmak gerek.
-Haydi kýzlar, sýcak bastýrmadan siz bahçeyi bir
güzel sulayýn. Aðaçlarýn dibine de bolca su dökün, dedi
Þerife Haným.
-Ben de ineðin yemini verip saðayým. Ali, sen de
yanýmdan ayrýlma, bana yardým et, diyerek günlük iþlere
koyuldular.
Bahçe büyük, aðaç çoktu. Bir de sebze fidelerinin
sulanmasý gerektiðinden bir hayli zaman alýyor, yorucu
oluyordu kuyudan kova ile su çekip sulamak.
Þükran ile Keriman bu iþte deneyimliydiler.
Alýþmýþlardý üç dört günde bir yapýlan sulama iþine.
Üstesinden geliyorlardý küçücük bedenleriyle.
Asýldýlarmý seren kuyunun üzerindeki uzun aðacýn
ucuna baðlanmýþ aðýrlýða, diðer ucundaki kova, kuyudan
su ile dolu çýkardý. Sanki tahteravalli ile oynar gibiydi. Sýra
ile çekiyorlardý suyu, biri dolduruyor diðeri bahçeye
boþaltýyordu. Yorulan yer deðiþtiriyordu diðeriyle.
Ýyi bakým, bol su, mandalina aðaçlarýný
beslemekteydi. Hele bir de çiçekteyken aðaçlar, mis gibi
kokardý tüm bahçe, ferahlatýrdý insaný. Karadut parmak
parmak, narlar kafa gibi olurdu. Can eriði, cana can
katardý.
Mandalinasý ünlüdür Marmaris'in. Hemen hemen
her evin bahçesinde mandalina aðaçlarý vardýr. Tatlý ve
sulu olur, kokuludur. Kabuðunu soyarken daðýlýr güzelim
bir koku.
36
………………..…….. VURGUN ………………………
Günler geçmekteydi bir bir. Dalgýç Hüseyin gideli
bir ay oldu. Özlem kabarmakta, denizleri aþmaktaydý.
Bugün karne günü, heyecan doruktaydý… Erkenden
uyandý iki kýzkardeþ. Giyinip tarandýlar. Kahvaltýyý hemen
hazýrladýlar. Aceleleri vardý.
-Haydi, herkes sofraya…
Biran önce okula gitmekti arzularý. “Acaba
takdirname alacaklar mý?” bunun içindi tüm heyecanlarý.
Koþa koþa okulun yolunu tuttu iki kardeþ el ele. Kýþ
günleri o soðukta, sabahlarý erken kalkýp battaniyeye
sarýlarak ders çalýþmalarý keþke boþa gitmese!..Þükran,
sýnýfýnýn en çalýþkan öðrencisiydi. Kum havuzunda en
güzel yazýyý o yazmaktaydý. Sýnýf öðretmeni Sebahat
Selçuk'un göz bebeðiydi. O almayýp da takdirnameyi, kim
alacaktý ki?
Öðleyin, Atatürk Ýlkokulu'nun zili çaldýðýnda
sevinçle dýþarý çýkmýþlardý çocuklar. Yüzler gülüyor,
hepsinin aðzýndan mutluluk sözcükleri dökülüyordu.
-Yaþasýn, okul tatil oldu!..
-Takdirle geçtim sýnýfý!..
-Heyy, Teþekkür aldým!..
-Ben de geçtim sýnýfýmý!..
Bahçede dizildiler öðrenciler sýnýf sýnýf, boy boy.
Ýçleri kýpýr kýpýrdý. Ýstiklal Marþý'ný okudular hepbir
aðýzdan, gür sesle. Þanlý bayraðýmýz çekildi göndere.
-Haydi çocuklar, paydos…
Okul, evlerine çok yakýndý. Hemencecik irimin
baþýndaki Datça yol ayrýmýndaydý.
Þükran ile Keriman ellerinde karneler ve takdir
belgeleriyle bir koþuda geliverdiler evlerine.
-Annee müjdee. Sýnýfýmýzý geçtik.
-Keþke müjdeyi, babama da verebilseydik…
37
………………..…….. VURGUN ………………………
Þerife Haným kýzlarýný bahçe kapýsýnda karþýladý.
Yanaklara kondu tatlý birer öpücük.
Ýyi güzel ama, okullar tatil olunca günler de
geçmiyorduki. Her gün evin iþleri aynýydý. Bahçeyi sula,
evi temizle, ineðe ot topla, otlat, yemek piþir. Bir de
Ali'nin yaramazlýklarýyla uðraþ. Ýyice bunalmýþtý Þükran.
Abla olmak kolay mý?
Ýki kýzkardeþ, seren kuyunun baþýnda yine bahçeyi
sulama uðraþýndayken öðle ezaný çoktan okunmuþ, hala
bitmemiþti sulama iþi. Acýktýklarýný duyumsadýlar.
Keriman:
-Abla ben acýktým, dedi.
-Ben de.
-Ne yiyeceðiz?
-Evde ne varki, ne yiyelim?
-Annem de izin vermez ki þuracýktaki derede balýk
avlayalým, kendimize bir ziyafet çekelim.
-Evet. Oysa dere balýk kaynýyordur þimdi.
-Babam olsa çokça yakalayýp getirirdi.
-Bir kez ben babamý balýk avlarken izledim.
Derenin sýð bir yerine serpme að attý, tam yedi tane birden
yakaladý.
-Bir gece de beni yanýna aldý. Sandalla dereye
panaza çýktýk. O gece de çok balýk yakalamýþtýk.
-Biz ikiþer tane tutabilsek yeter.
-Aç tavuk, kendini buðday ambarýnda düþlermiþ.
Ama nerede… Annem kýyameti koparýr, derede iþiniz ne
diye.
-Yorulduk. Biraz ara verip dinlenelim.
Dinlendikten sonra, öncelikle þu sulama iþini bitirelim.
Sonra da behçeden soðan, biber, domates, salatalýk toplar
güzel bir salata yaparýz. Biraz da goruk sýktýk mý, ekþisi de
tamam. Taze somunla iyi gider…
38
………………..…….. VURGUN ………………………
Biraz dinlenmek için bahçeyi sulamaya ara
verdiklerinde iki kýzkardeþ, asmanýn altýndaki çardaða
oturdular.
-Bu evde iþ çok. Ben devedaþýndaki tek odalý evimizi özlüyorum, dedi Þükran.
-Ben de.
-Eve, bahçeye kapandýk kaldýk. Annem bir yere de
çýkarmýyor bizi. Hapiste gibiyiz. Oysa deniz kenarýndaki
evimizde daha iyi vakit geçiriyorduk. Sokaða çýkmasakta
balýkçý teknelerini izlemek, sünger teknelerinin yolunu
gözlemek, avutuyordu bizi.
-Babamý da çok özledim.
-Ben de. Gideli iki ayý geçti. Ne zaman döner acaba?
-Bilmem. Önceki yýllarda, gittikten 2-3 ay sonra
dönerdi. 10-15 gün kalýp tekrar giderdi süngere.
-Dönmesi yakýndýr belki.
-Uff. Denizi de göremiyoruz ki, dönen teknelerden
haber alalým.
Tam bu sýrada Ali, bahçe kenarýndaki çitleri kendine
siper alarak usulca arkalarýndan ablalarýna sokuldu. Eli de
arkasýnda, birþey gizlediði belliydi.
Kerevete yaklaþýp kýzlarýn kucaðýna býrakýverdi
elindekini. Ýkisi birden sýçradýlar havaya. Nerdeyse baþlarý
asmaya deðecekti.
-Ayy!
-Ayy!Ayy! Bu da nedir?
-Yýlan!
-Su yýlaný!
-Yok,yok. Yýlan balýðý.
Bir kovalamaca baþladý bahçede. Ali tazý gibi
kaçmakta, kýzlar peþinde.
-Þimdi yakalarsam, çekeceðim kulaðýný.
-Ödümüzü patlattýn, hele bir yakalayayým seni…
39
………………..…….. VURGUN ………………………
Ali, bahçeden bahçeye atlayýp, dereye vardý bile.
Yakalamak olasý deðil. Baðýrýþlarý duyan anne çýktý merdiven baþýna.
-Ne var? Ne oldu? Nedir bu koþuþturma?
-Görüyor musun oðlunun yaptýðýný? Korkuttu bizi.
Yine haylazlýðý tuttu.
-Dereden yakaladýðý yýlan balýðýný gizlice attý
kucaðýmýza.
Anne söylenmeye baþladý:
-Ele avuca sýðmaz oldu. Olta elinde, akþama kadar
derede. Balýk tutamayýnca yýlanla, çýyanla uðraþmakta.
-Bazen tutuðu da olmuyor mu? Sanki usta bir
balýkcý.
-Tuttuðu balýðýn bize faydasý ne? 2-3 balýk tutacak
olsa, hemen bahçedeki ocakta sana kýzarttýrýp gözümüzün
içine baka baka kendisi yiyor. Oh ne ala… Kendin tut
kendin ye.
-Kokusu da cabasý.
Kýzlarýn çok içerlediðini gören anne, bir bahçe
ötedeki denize açýlan dereden duyulacak þekilde baðýrmaya
baþladý:
-Alii. Alii. Çabuk gel buraya. Bir gün bu çocuk
derede boðulacak Allah korusun.
Sonra kýzlarýna döndü:
-Neyse, haydi siz iþinize bakýn. Balýk istediyse
canýnýz ben alýrým.
-Sen de babamýn býraktýðý parayla hemen altýn
alýyorsun. Sonra da elde avuçta para kalmayýnca idareli
olmamýz gerekiyor diyorsun. Canýmýzýn istediði þeyleri
yiyemiyoruzki!..
-Altýn alýyorsam kötü mü ediyorum? Parayý çar-çur
etmeyip biriktirmiþ oluyorum. Sizin kulaklarýnýza da küpe
aldým karne hediyesi. Bak, ne güzel de duruyor! Iþýl ýþýl.
40
………………..…….. VURGUN ………………………
Ne güzel, beyaz taþlý küpeler. Boðaza versek kim görecek?
Bitip tükenecek. Hem bahçemizde her çeþit sebze de var.
-Babamýzý da özledik. Denize de uzak kaldýk. Bir
haber alamaz olduk.
-Babam ne zaman gelecek anne?
-Yakýndýr herhalde. Akþam üzeri balýk almaya
gidince sorarým balýkçýlara, süngercilerden haber var mý
diye. Belki süngerden dönenler de olmuþtur. Onlardan da
bir haber alýrým, merak etmeyin siz.
-Anne. Çarþýdan biraz kýrýk leblebi ile þekerli leblebi
de al, emi!
-Tamam, tamam alýrým. Haydi siz iþinize bakýn.
Sulama bitince ineðin altýný da temizleyin.
Akþam, bir elde balýk, diger elde ekmek ile
leblebiler, sanki koþarcasýna yürüyerek, sevinçle dönmüþtü
çarþýdan Þerife Haným! Kýzlarý onu bahçe kapýsýnda
karþýladýlar. Merak içerisindeydiler.
-Babamdan haber var mý anne?
-Ne zaman gelecekmiþ?
-Durun, hele durun bakayým. Alýverin þu elimdekileri. Yukarý çýkalým. Biraz soluklanayým.
Odaya çýktýlar. Anne etrafýna bakýndý:
-Ali ortalýkta görünmüyor! Nerede o?
-Merak etme anne, diðer odada. Akþama kadar
koþuþturmaktan yorulmuþ. Beklerken uyuya kaldý.
-Haydi anne söylesene, bir haber var mý babamdan?
-Bodrumlu bir süngerci teknesi uðramýþ bugün
limana. Kaþ tarafýndan dönüyormuþ. Bir saat kadar kalýp
yiyecek alýp Bodrum'a gitmiþ. O teknenin kaptaný, “Bir
Marmaris teknesi de arkamýzdan geliyordu. Yarýn akþama
burada olur” demiþ.
-Kimin teknesi acaba?
-Þükrü Kaptanýn mý? Babam mý geliyor?
41
………………..…….. VURGUN ………………………
-Onu bilen yok. O kadar çok tekne gitti ki süngere,
acaba gelen kimin teknesi?
-Neyse, yarýn iskeleye gider beklerim. Babanýz
gelmezse bile, süngercilerin birbirlerinden haberi olur. En
azýndan nerede olduklarýyla ilgili, umarým bir haber alýrým.
-Yaþasýýn! Ýnþallah babam gelir.
-Evet abla. Ýnþallah gelen babamýn teknesidir.
-Anneciðim, yarýn biz de seninle iskeleye gidelim
mi? Hep beraber bekleriz.
-Evet anne, nolursun birlikte gidelim.
-Olur. Ancak evin tüm iþleri o saate kadar bitmeli.
-Yaþasýýn, biz de gideceðiz…
-Neyse, heyecanlanmayýn hemen. Yarýn ola
hayrola. Haydi siz hemen þu balýklarý temizleyip kýzartýn.
Bir de salata yapýn yanýna. Ben de þu ineðe bir bakýp,
akþam saðýmýný da yapayým.
Ýki hamarat kardeþ hemen iþe koyuldular. Yarým
saat içinde salata da yapýlmýþ, balýk da kýzartýlmýþtý. Mis
gibi bir balýk kokusu tüm bahçeye daðýldý…
Günün yorgunluðundan olsa gerek, yemeðini yiyen
bir köþeye çekildi. Kimsenin konuþacak hali bile yoktu.
Akþam erkenden yattýlar.
Yattýlar yatmasýna ama kimsenin gözünü uyku
tutmuyordu. Yalnýzca Ali divana uzanmýþ iki büklüm
uyumaktaydý.
Herkesin kafasýndaki düþünceler aynýydý:
-Acaba gelen Þükrü Kaptan'ýn teknesi mi?
-Babam gelecek mi? Onu yarýn kucaklayabilecek
miyiz?
-Karnemizi, takdirnamemizi gösterebilecek miyiz?
-Ýnþallah süngerden dönen ilk babam olur.
Þerife Haným suskundu. Ýçinden dualar okuyarak,
beyinin bu tekne ile dönmesini dilemekteydi…
42
………………..…….. VURGUN ………………………
ÝLK SÜNGER KAYIÐININ DÖNÜÞ HEYECANI
Biran önce sahile gidebilmek için, yoðun bir
gayretle evin iþlerini ikindi vakti bitiren aile bireyleri,
dýþarý çýkma hazýrlýðý içindeydiler.
Kýzlar saçlarýný tarýyor, günlük ev giysilerini
çýkarýp en güzel giysilerini giyiyorlardý. Ali de þortunu
çýkarýp kýsa pantolonunu giymiþ bahçede
hazýr
bekliyordu.
Anneleri Þerife Haným da giyinip hazýrlanmýþ
olarak odasýndan çýkýnca, hep birlikte yola koyuldular.
Uzun zamandan beri ilk kez birlikte çýkýyorlardý.
Þükran, kardeþi Keriman'ýn, annesi de oðlunun
elinden tutmuþtu. Kýzlar önde, sanki uçarcasýna
yürüyorlardý. Hepsinin içleri kýpýr kýpýr, umut yüklüydü…
-Yavaþ gidin kýzlar. Çarþý içinden geçmeyelim,
“taþardý”ndan gidelim diyince anne, kýzlar da irim çýkýþý o
tarafa yöneldiler.
43
………………..…….. VURGUN ………………………
Genelde bayanlar ve yetiþkin kýzlar, erkeklerin
yoðun olduðu çarþý içinden pek geçmezler, biraz yol
uzayacak olsa da, yan yollarý kullanýrlardý. Yalnýz giden
bayanlarda bir çekingenlik vardý. Erkeklerin bulunduðu
ortamdan uzak gidilirdi her nedense. Öyle görmüþ, öyle
yetiþmiþlerdi.
Çocuklar için biraz zor da olsa, taþardý denilen
kayalýk tepedeki patika yolu týrmanmanýn üstesinden
gelirlerdi. Bu küçük tepeden sonra hemen sahil baþlamaktaydý.
Sahile inip iskeleye doðru yürüdüler. Balýk avýndan
dönen birkaç balýkçý teknesi, kasa kasa balýklarý teknelerinin önüne dizmiþ müþteri bekliyorlardý.
Balýkçý teknelerinin önünden ilerleyerek iskeleye
yaklaþtýklarýnda, kalabalýk bir grubun iskelede
bekleþmek-te olduðunu görünce heyecanlarý bir kat daha
arttý. Haber hemen yayýlmýþ, kalabalýk artmýþtý.
Yaþlý birkaç erkek dýþýnda, bekleyenlerin hepsi de
kadýnlardý. Çocuklar da iskelenin kenarýna sýralanarak
oturmuþ, ayaklarýný suya sarkýtmýþlardý.
Kendileri de iskelede yerlerini aldý. Ali, oturan
çocuklarýn arasýnda kendine bir yer buldu.
Az sonra, kalabalýk arasýndan bir haným yanlarýna
yaklaþtý. Gelen Þerife Haným'ýn kardeþi Seniha Öner'di. O
da beyini karþýlamaya gelmiþti..
-Abla, hoþ geldin. Nasýlsýn?
-Oo! Seniha. Sen de mi buradaydýn? Göremedim!.
-Ben de yeni geldim. Süngerden bir teknenin
döneceðini þimdi öðrendim. Gülhaným yenge duymuþ, o
haber verdi. Kýzlarý da evde yalnýz býrakýp koþup geldim.
Acaba dönen kimin teknesi biliyor musun?
-Hayýr ben de bilmiyorum. Dün Bodrum'lu bir
süngerci haber vermiþ.
44
………………..…….. VURGUN ………………………
-Bekleyelim bakalým. Ýnþallah bizimkilerden biri
gelir.
-Ýnþallah.
-Kýzlar siz nasýlsýnýz? Okullarýnýz tatil oldu ama
hiç görüþemedik. Geçtiniz mi sýnýflarýnýzý?
-Geçtik teyze. Hem de takdirle.
-Aferin size.
-Melahat ile Zümral de geçtiler mi?
-Evet, onlar da sýnýflarýný geçtiler.
Bekleyiþ uzadýkça, endiþeler de artmaya
baþlamýþtý. Güneþ battý batacak…
Acaba tekne gelmeyecek mi?..Boþuna mý bunca
bekleyiþler?..
Nihayet, mavi sulara karanlýk çökmeden boðazda
bir tekne göründü. Rüzgara yelken açmýþ, kuðu gibi
süzülerek gelmekte idi.
Bekleþenler arasýnda bir devinme baþladý.
Teknenin uzaktan geldiðini gören çocuklar da
heyecanlanmýþtý.
Acaba kimin babasý gelecek? Hem alkýþlýyorlar,
hem de baðýrýyorlardý avaz avaz.
-Yaþasýýn, tekne geliyoor.
-Süngerciler geliyoor.
-Babam geliyoor.
-Benim babaam.
-Benim babaam.
Tekne yaklaþtýkça heyecan katlanmakta, kalpler
kanatlanmýþ bir kuþ gibi, pýr pýr atmaktaydý. Tekne biraz
daha yakýnlaþýnca onu tanýyan yaþlýlardan biri baðýrdý:
-Gelen Süleyman'ýn teknesi. Süleyman Eroðlu'
nun teknesi.
Yaþlý adamýn bu haberi ile yan taraftaki bir grup kadýn
sevinçle iskelenin kenarýna doðru hareketlendi. Gelen
45
………………..…….. VURGUN ………………………
teknede eþlerinin olduðu hareketlerinden belli
oluyordu, sabýrsýzlanýyorlardý.
Býraksan kendilerini suya atacaklar, bir an önce
kavuþmak için, yüzerek karþýlayacaklardý…
Þerife Haným ve kardeþi Seniha adeta donakaldý.
Bekledikleri tekne bu deðildi. Þükran, annesinin kolundan
tutarak, aðlamaklý bir sesle:
-Babam gelmiyor deðil mi anne? diye sordu.
-Evet kýzým. Onun teknesi deðil. Dur bekleyelim
bakalým. Ýskeleye yanaþsýnlar. Belki bir haber alýrýz.
Bir süre daha beklediler. Nihayet tekne demir attý.
Ýskeleye yanaþýnca, halatýný da sýkýca baðladýlar.
Tekne baþýnda büyük bir coþku yaþanmaktaydý.
Evli dalgýçlar kucaklaþýyorlardý eþleriyle, çocuklarýyla...
Sevinç rüzgarlarý esiyordu dalga dalga…Bekâr
dalgýçlar anne ve babalarýnýn ellerini öpüyor, sarmaþ dolaþ
oluyorlardý…
Þükran, Keriman ve Ali, gerilerden onlarý izlerken,
babalarýna olan özlemleri bir kat daha artmýþtý.
Gýpta ile izlediler babalarýna sarýlan çocuklarý.
Onlarýn yerinde olmayý ne kadar da çok arzuladýklarý
bakýþlarýndan belli oluyordu…
Tekne baþýndaki kalabalýk biraz daðýlýnca Þerife
Haným, kaptana yaklaþtý:
-Hoþ geldiniz kaptan.
-Hoþ bulduk. Buyur birþey mi diyeceksin?
-Þükrü Kaptan'ýn teknesini soracaktým. Onlar da
dö-nüyorlar mý?
-Sen kimin hanýmýsýn?
-Ben, dalgýç Hüseyin Tekin'in. Sonra, yanýndaki
kardeþini göstererek.
-Bu da kardeþim. Kemal Öner'in hanýmý. Kemal
Eniþtem de Çýkrýkcý'nýn teknesiyle gitmiþti.
46
………………..…….. VURGUN ………………………
-Beylerinizi iyi tanýyorum. O teknelerle birlikte açýlmýþtýk
süngere. Biz Kaþ'tan döndük. Onlar Finike'ye, oradan
Kemer'e gideceklerdi. Belki Antalya'ya kadar da
gidebilirler.
Dönmeleri daha 15-20 gün, belki daha fazla sürebilir. Sünger iþi hiç belli olmaz.
Ýki kadýnýn umutlarý iyice yýkýldý. Demek daha
bekleyeceklerdi. Baþlarý öne düþtü.
-Sað ol kaptan. Ýyi akþamlar.
-Güle güle. Merak etmeyin, onlar da gelirler. Allah
yola baktýrsýn da yere baktýrmasýn. Üzmeyin kendinizi.
-Bunca yýl hep yola, denize baktýk be kaptan, yine
bakarýz. Yeter ki sað salim dönsünler, dedi Þerife Haným.
Ýki kadýn ve çocuklar, karanlýða kalmadan biran
önce evlerine ulaþabilmek için hýzlý adýmlarla yola
koyuldular.
Süngerci eþlerinin çilesiydi bu, umutla bekleyiþler,
hüsranla dönüþler…
Ýrim içinde ayrýldý iki kardeþ birbirinden. Seniha
Hanýmýn evi daha önceydi. Kapýnýn önünde sarýldýlar
birbirilerini teselli ederek.
-Ýnþallah sað salim dönerler abla. Beklemekten
baþka çaremiz yok.
-Evet, sað salim dönsünler de tek, varsýn geç olsun.
Hadi hoþçakal. Sen de meraklanma.
Çocuklar da teyzesinin elini öptü:
-Hoþcakal teyze.
-Melahat ile Zümral'e de selâm söyle.
-Söylerim. Haydi kýzlar size de güle güle.
47
………………..…….. VURGUN ………………………
VURGUN HABERÝ
Henüz aradan 10 gün geçmiþti. Evin bahçe kapýsýnýn
tokmaðý “Tak,tak,tak” hýzla vuruluyordu.
Bu sýrada, yýkanan çamaþýrlarý bahçedeki ipe asmaya
çalýþan Þükran:
-Geliyoruum, geliyoruum diyerek, elindeki çamaþýrý
tekrar leðene býraktýðý gibi, koþarcasýna kapýyý açmaya gitti.
Kimdi bu? Niçin eli hep tokmaktaydý? Çekmez mi
insan elini bir süre? Beklemez mi? Devamlý tokmaðý
vurmakta tak,tak? Neydi acelesi?
Kapýyý açtýðýnda, Seniha Teyzesini ve kýzlarý
Melahat ile Zümral'i karþýsýnda gördü.
-Oo, hoþ geldiniz teyze. Buyurun içeri.
-Hoþ bulduk. Annen evde mi? Ne yapýyor?
-Çamaþýr yýkamýþtýk, ben onlarý seriyordum. Annem
de içeride.
Kapýnýn sesini duyan Þerife Haným da merdiven
baþýna çýkmýþ, kim geldi diye merakla bekliyordu. Onun
sesi duyuldu:
-Gel Seniha, gel. Buradayým. Hoþ geldin.
-Geliyorum abla. Hoþ bulduk.
Hep birlikte yukarý çýkýp, oturma odasýna geçtiler.
-Nasýlsýnýz? Ne var ne yok?
-Ne olsun be abla. Bildiðin gibi, uðraþýp duruyoruz.
-Siz nasýlsýnýz?
-Biz de iyiyiz. Baðla, bahçeyle, inekle uðraþýp
duruyoruz. Çamaþýr yýkamýþtým yeni bitirdim, yoruldum.
Uzanmýþ biraz soluklanýyordum.
-Gördüm. Ben geldiðimde Þükran bahçede çamaþýr
seriyormuþ.
Haydi kýzlar, siz hep beraber bahçeye gidin. Çamaþýr
serme iþi yarýda kaldý. Þükran Ablanýza yardým edin, sonra
48
………………..…….. VURGUN ………………………
da bahçede oynayýn. Haydi Ali sen de git ama
yaramazlýk yapýp kýzlarý üzme, tamam mý?
Çocuklarýn hepsini dýþarý gönderince, Þerife Haným
meraklandý. Sorgulayan gözlerle kardeþine bakýyordu.
-Hayrola! Çocuklarý uzaklaþtýrdýn. Gizli bir þey mi
söyleyecen?
-Abla, çocuklar duymasýn dedim. Onlarýn yanýnda
söylemek istemedim. Marmaris'li dalgýçlardan
biri
vurgun yemiþ!
-Nee? Kimmiþ? Nereden duydun? Ölmüþ mü?
-Telaþlanma hemen abla. Kim olduðunu bilen yok.
Bozburun lu bir süngerci, sünger dönüþü, denizde karþýlaþtýklarý bir balýkçýya söylemiþ. Bozburun'lu da bir
baþkasýn-dan duymuþ. Kim olduðunu bilmiyormuþ.
Bilinen tek þey Marmaris'li olduðu.
-Aman Allahým sen bizimkileri koru. Vurgun yiyen
kim acaba? Ölmüþ mü? Yaþýyor mu? Nasýl öðrenebiliriz?
-Yarýn, Sahil Korumaya'mý gitsek? Yoksa Liman
Dairesi'ne mi? diyorum. Onlar belki biliyorlardýr.
-Her ikisine de soralým. Belki onlara bir haber
ulaþmýþtýr.
-Tamam abla. Yarýn sabah geçerken bana uðra,
birlikte gidip soruþturalým.
-Olur. Ýneði saðar, yemini verir saat on gibi gelirim.
-Ýnþallah bizimkilerin iyi haberlerini alýrýz.
-Ýnþallah, inþallah. Süngerci eþi olmak meðer ne de
zormuþ. Vurgun yiyenleri, ölenleri duydukça, her yýl yürek
erintisi.
-Evet abla, haklýsýn. Bir gün, vurgun haberi gelecek
diye hep korkuyla geçiyor günlerimiz.
-Allah korusun.
-Amiin, inþallah.
49
………………..…….. VURGUN ………………………
-Ben, ineði yeni saðmýþtým. Sütü kaynatayým, hep
birlikte içiverelim. Çocuklar da severler.
-Öyleyse ben de bahçeye çocuklarýn yanýna ineyim.
Sütü orada içeriz. Bahçe daha serin ve güzel. Maþallah,
senin kýzlar bahçeye çok iyi bakýyorlar. Her taraf
rengarenk çiçeklerle dolu. Ýnsana huzur veriyor.
-Olur. Zaten ben de bahçedeki ocaðý yakacaktým.
Haydi inelim.
Þerife Haným merdivenden inerken kýzlarýna
seslen-di:
-Kýzlaar. Haydi bakalým, teyzenize biraz taze
fasulye toplayýn.
-Saðol abla. Býrak çocuklar oynasýn, hiç zahmet
etmesinler.
-Hiç zahmet mi olur Seniha? Domates de ister
misin, toplasýnlar mý?
-Yok, yok istemem. Bahçede bizim de
domatesimiz var, sað ol.
50
………………..…….. VURGUN ………………………
AY BABA
Gece, uyku tutmadý Þerife Haným'ý. Geceler
yalnýzlýk, geceler hüzün, geceler uzun… Eþini düþünüp
durdu saatlerce. Uzadýkça ayrýlýk, günler de geçmek
bilmiyor, hasret dinmiyordu ki…
Þimdi ne yapýyordu acaba? Nerelerde, hangi derin
sulardaydý? Vurgun yiyen de kim? Nereden çýkmýþtý, kara
bulut gibi Marmaris'in üzerine çöken, bu kötü haber?
Herkes endiþede, herkes meraktaydý…
Bir ara, diðer oda kapýsýnýn yavaþça açýldýðýný
duyunca yataðýndan irkildi. Gecenin bu vakti kimdi
uyanan? “Çocuklardan biri bahçeye tuvalete indi.” diye
düþündü. Bir süre bekledi. Dönen olmayýnca meraklandý.
Kalkýp dýþarý çýktý.
O da ne? Þükran, merdiven baþýna oturmuþ,
gökyüzüne baþýný kaldýrmýþ, aya, yýldýzlara bakýyordu
uzun uzun. Öyle dalmýþtý ki annesinin yanýna geldiðinden
bile habersizdi…
-Ne o, hayrola? Niçin oturuyorsun bu karanlýkta
yalnýz baþýna, uykun mu kaçtý?
Birden irkildi bu sesle. Sonra kendini toparladý.
Göz pýnarlarý dolu dolu, dokunsan aðlayacak gibiydi.
-Bir rüya gördüm anneciðim. Kabus gibi, kötü bir
rüya.
-Hayýrdýr inþallah.
-Bir sünger teknesi dönmüþ. Ýskele kalabalýk mý
kalabalýk. Güya babam da o dönen teknedeymiþ. Herkeste
bir koþuþturma. Herkes kendi eþlerini, babalarýný arýyor.
Tekneye yaklaþmakta bile güçlük çekiyorum. Büyüklerin
arasýnda ezileceðim. Telaþýn nedenini de anlayamýyorum.
51
………………..…….. VURGUN ………………………
-Ben de babamý arýyorum o karmaþada, ama
bulamýyorum. Kalabalýðýn arasýnda sýkýþýp kalýyorum. O
sýkýþýklýkta nefes almaya bile zorlanýyorum.
Birden uyandým. Ýçim sýkýldý. Kendimi dýþarýya zor
attým. Sen de mi uyuyamadýn?
Anne de kýzýnýn yanýna oturdu. Kýzýnýn baþýný
göðsüne yaslayarak ipek saçlarýný okþadý...
-Evet ben de uyuyamadým. Zaten hangi gece uyku
giriyorki gözüme…Babanýzý çok özlediðinizi biliyorum.
Hepimiz çok özledik. Merak etme. Ýnþallah yakýnda
döner.
Biz de teyzenle dün konuþtuðumuzda; Liman
Dairesi'ne, Sahil Güvenliðe gidip, süngercilerden bir
habar var mý diye sormayý kararlaþtýrmýþtýk. Sabah ola
hayrola. Ýnþallah iyi bir haber alýrýz.
-Anne, hatýrlýyor musun? Babam bizleri çok
özleyip de uykusu kaçtýðýnda, “Güverteye çýkýp aya,
yýldýzlara bakýyor, orada sizleri görüyorum” demiþti.
-Evet, hatýrlýyorum kýzým.
-Ben de, biraz önce öyle yaptým. Aya baktým uzun
uzun. Önünden bulutlar geçti bir süre. Peþlerine takýldým.
Sonra birden onu gördüm. Ayýn yerini babam almýþtý,
gülümsüyordu bana bakarak… Sýkýntýlarým daðýlýverdi
birden. Sanki içime bir ferahlýk, mutluluk aktý ýlýk ýlýk…
-Haydi anne sende bak, gözünü kýrpmadan uzun
uzun. Sen de göreceksin babamý. Ýþte orada, yýldýzlar
ortalarýna almýþ onu. Ýþte pýrýl pýrýl parýldýyor çocuklarýn
ortasýnda, bize gülümseyerek bakýyor…
Anne, baþýný göðe kaldýrýp, kýzýna daha bir sýký
sarýldý. Saçlarýný okþamaya devam etti.
Aya baktý uzun uzun, gözünden yaþlar süzülmeye
baþladý yanaklarýna doðru…
-Sen de gördün mü anne?
52
………………..…….. VURGUN ………………………
-Gördüm kýzým. Ben de görüyorum. O da bizi gördü,
mutlu oldu. Bak ne de güzel gülümsüyor bize, sevinçten
gözleri çakmak çakmak…
-Anne, sen aðlýyorsun!
-Ýnsan özlem duyduðu eþini, sevdiðini, birden
karþýsýnda görünce sevinçten aðlayamaz mý? Sevinç
gözyaþlarý bunlar kýzým, sevinç gözyaþlarý…
-Dur! Ne oldu? Niçin hýçkýrýyorsun? Seninki de mi
sevinç gözyaþlarý?
-…
Yanýt yoktu Þükran'dan. Baþý annesinin göðsünde,
hýçkýrarak aðlamakta, anne ile kýzýnýn gözyaþlarý birbirine
karýþmaktaydý…
-Haydi aðlama artýk kýzým, sen de sil gözyaþlarýný…
Sabah ola hayrola.
Sabah iþlerini çabucak bitirip yola koyuldu Þerife
Haným. Kardeþi Seniha da hazýr, onu beklemekteydi.
Önce, Liman Müdürlüðü'nün kapýsýný çaldýlar.
Sonra da Sahil Güvenliðin. Onlara da ulaþan resmi bir bilgi
yoktu. Onlarýnki de duyumdan ibaretti.
Öðrendikleri tek þey, Antalya tarafýndaki süngercilerin dönüþ yolunda olduðuydu. “2-3 güne kalmaz
gelirler” diyorlardý.
Yine de sevindirmiþti bu haber onlarý. Umutlandýrmýþtý. Kavuþma günü yakýndý. Ah bir de sað salim
dönseler, dünyalar onlarýn olacaktý.
Çocuklar da sevindiler süngercilerin dönüþ
haberine. Vurgundan habersizdiler, içi içlerine sýðmaz
oldu. Her gün iskelede bekleyeceklerdi babalarýnýn yolunu.
Her gün öðleden sonra;
-Hadi hazýrlan anne, iskeleye tekneleri karþýlamaya
gidelim, babam dönüyor,diyorlardý.
53
………………..…….. VURGUN ………………………
FEDAKÂR OLUR DALGIÇ HANIMLARI
Birinci gün, ikinci gün derken, geçen her gün daha
da kalabalýk olmakta iskele. Vurgun haberi yayýlmýþ tüm
Marmaris'e. Bekleyenlerde bir tedirginlik, bir korku, bir
heyecan. Sevinç belirtisi yok hiçbirinde…
Ýki gün böyle geçti. Üçüncü gün güneþ dalmadan
engin sulara, iki tekne birden göründü boðazda.Yan yana
geliyorlardý sularý yara yara, ardýnda beyaz köpükler
býrakarak.
Tekneler demir atýp iskeleye yan yana yanaþýnca,
Þerife Haným'ýn tüm hayalleri yýkýldý. Þükrü Kaptan'ýn
teknesi yoktu aralarýnda.
Çýkrýkçý'nýn teknesinde Kemal Öner göründü.
Seniha ok gibi fýrladý ablasýnýn yanýndan. Kýzlarý da
annesinin peþinden koþuþturmaktalar.
-Kemaal! Kemaal!..
-Babaa.
-Babacýðýým.
Diðer tekneden inen Mýstan da, Þerife Haným'ýn
büyük ablasýnýn kýzý, Zehra ile kucaklaþtý.
Kavuþmak güzeldi, sevinçler doruktaydý… Ýskele
bayram yerine dönmüþ, sevinç çýðlýklarý havada
uçuþuyordu. Ya kavuþamayanlara ne demeli!.. Bekledikleri
gelmeyenlerin boyunlarý bükük, umutlarýný bir sonraki
güne baðlayarak, sessizce uzaklaþýyorlardý oradan.
Þükran ile Keriman, Ali'yi de aralarýna aldýlar.
Üzgün, aðlamaklý bir halde annelerine sokuldular usulca.
Kalabalýðýn taa gerilerine çekildiler. Uzaktan izlediler
babalarýyla sarmaþ dolaþ kucaklaþan çocuklarý…
-Belki yarýn akþam da sizin babanýz gelir çocuklar.
Üzülmeyin sakýn, nasýl olsa dönüþler baþladý. Bugün
olmazsa yarýn döner inþallah, dedi anne.
54
………………..…….. VURGUN ………………………
Çocuklardan hiç ses çýkmadý. Avuntu boþuna,
dokunsan hýrslarýndan aðlayacaklar. Yaþlar göz pýnarlarýnda bekleþmekte…
Çok geçmeden Dalgýç Kemal Eniþte, kendisini
karþýlamaya gelen eþi ile birlikte, kýzlarý Melahat ve
Zümral'in ellerinden tutmuþ, onlarýn yanýna geldi.
Diðer tekneden inen Dalgýç Mýstan da onlarý
görünce, eþi Zehra ile birlikte yanlarýna sokuldu. Etrafýný
sardýlar Þerife Haným ile çocuklarýn.
Dalgýçlarýn deminki gülen yüz ifadeleri deðiþmiþ,
eþ ve çocuklarýna kavuþma sevinç ve mutluluðu sanki bir
anda kaybolmuþtu.
Onlardaki bu deðiþikliði sezen Þerife Haným'ýn
benliðini bir korku sardý. Sanki bir alevin içine düþmüþ
gibiydi. Ateþ bastý, eþini sormaya korkuyordu. Ya kötü bir
haber verirlerse!..
-Hoþ geldin eniþte, diyebildi.
-Hoþ bulduk baldýz.
-Sende hoþ geldin Mýstan Eniþte.
-Hoþ bulduk teyze. Nasýlsýn?
-Nasýl olalým be Mýstan? Süngerci eþleri nasýl olur
ki? Hele bir de beklediði gecikip gelmeyince!..
Bir sessizlik girdi araya. Kimse ne diyeceðini, söze
nasýl baþlayacaðýný bilemiyordu. Dalgýç Kemal üzgün,
baþý önde, zorla konuþmaya çalýþýyordu:
-Baldýz. Hüseyin bacanaðým da yakýnda dönecek.
Belki de 3-5 güne kalmaz burada olur. Yalnýz biraz
rahatsýzlýðý var. Antalya'ya hastaneye götürdüler.
-Nee. Aman Allahým. Yoksa Hüseyin mi vurgun
yiyen?
-Çok üzgünüm baldýz. Ýnþallah iyileþir. Buna da çok
þükür, yaþýyor ya. Biliyorsun nice dalgýçlarý alýp götürdü
bu vurgun belasý. Hiç olmazsa seninki yaþýyor, hayatta.
55
………………..…….. VURGUN ………………………
Çocuklar sarýldýlar annelerinin eteklerine, koptu bir
feryat figan. Hýçkýrýklara boðuldular.
-Babaa, babaa.
-Babamý isterim…
Þerife Haným'ýn birden dünyasý karardý. Ayakta
duramýyor, devrildi devrilecek. Tutamadý zor zaptetmekte
olduðu göz yaþlarýný. O da hýçkýrarak aðlamakta…
Ýskeledekiler koþuþturdular onlara doðru, sardýlar
etrafýný.
-Ne oldu? Ne oldu?
-Kocasý mý vurgun yemiþ?
-Felç mi olmuþ?
-Ölmüþ mü?
-Vah zavallý.
-Üç de çocuðu var…
Çevredekilerin bu konuþmalarýndan rahatsýz
oldular. Hemen uzaklaþtýrdýlar onlarý.
-Bir an önce eve götürelim, diyerek Seniha ile
Zehra girdiler koluna Þerife Haným'ýn. Çocuklarýn da
ellerinden tutup yürüdüler.
Aðlaþmalar yol boyu devam etti. Daracýk irimdeki
evlerin taþ duvarlarýnda yankýlandý aðýtlar.
Avunç çabalarý faydasýz. Hiç söner mi kalbe düþen
bu ateþin alevleri, diner mi bu sýzý?..
Ev kalabalýktý. Dalgýç Kemal duyduklarýný
anlatýyordu belki teselli olur diye:
-En son Antalya-Kemer'de dalmýþ. Üçaðýzlarda,
Yýlancýk Adasý' nýn üç mil açýðýnda. Ýnmiþ mavi sularýn
derinliklerine. Her taraf sünger dolu, öbek öbek. Hem de
en kalitelilerinden, birinci sýnýf. Kayalardan sarkmaktalar
beni de al, beni de al diye. Onca dalgýçlýk yaþamýnda, hiç
bu kadar süngeri bir arada görmemiþ Hüseyin bu güne
kadar.
56
………………..…….. VURGUN ………………………
-Hiç durur mu? Baþlamýþ toplamaya bir bir.
Apoþesi dolup dolup taþmakta. Zaman su gibi akýp
gitmekte, farkýnda deðil su altýnda geçen zamanýn.
-Yukarýdakilerin kýlavuz ipini sýk sýk çekerek
verdikleri uyarýyý bile duyumsamaz olmuþ. Onca
derinlikteki basýnç altýnda, zaman ilerledikçe bacanaðýn
vücudunda “iðnelenme”ler baþlamýþ.
-Çýkarmýþlar su üstüne ama nafile, anlamýþ vurgun
yediðini…Aksuna yaptýrmýþlar. Tekrar daldýrmýþlar suyun
derinliklerine. Her çýkarýþlarýnda soruyorlarmýþ teknedekiler:
-Geçti mi iðnelenmeler, kendini nasýl hissediyor
sun? diye.
-Her defasýnda eliyle iþaret ediyormuþ dalgýç
Hüseyin, geçmedi tekrar daldýrýn diye. Birkaç kez daha
aksuna yaptýrmýþlar.Tekrar sorduklarýnda yine daldýrýn
iþareti verince. Bu kez sinirlenmiþ kaptan Kýrmýzý Kâmil.
-Bu kadar zaman geçti, çok oyalandýnýz. Vurgun
çýkmýþtýr vücuttan. Yeter artýk, daha fazla oyalanmayýn,
alýn onu tekneye, demiþ.
Kýrmýzý Kamil'in hiddetine ses çýkaramamýþ
kayýktakiler. Almýþlar dalgýcý tekneye çaresiz. Çýkarmýþlar
baþýndan kazaný, formayý sýyýrmýþlar aþaðý, ama ne çare!
Ayaða zor kalkmakta! Çok zor atmakta adýmlarýný!..Biz
döndüðümüzde Antalya'ya hastaneye götürüyorlardý.
Ýnþallah düzelir, yürür eskisi gibi.
-Antalya'da basýnç odasý yok ki, orada tedavi
edebil-sinler, dedi dalgýç Mýstan.
-Dönerler gerisin geriye. Ýstanbul'a götürmek
gerek.
-Zaten Þükrü Kaptan da, Kýrmýzý Kâmil'e öyle
demiþ. “Dönüþte kayýn biraderini Ýstanbula götür.” diye
tembih etmiþ.
57
………………..…….. VURGUN ………………………
-Durum böyle baldýz. Dalgýçlarýn kaderi bu. Ne
söylesek faydasýz. Ölmedi ya, buna da þükretmek gerek.
Ýnþallah zamanla da yürür. Tekrar döner eski haline.
Dalgýç Mýstan'da, onu onaylarcasýna:
-Evet, evet. Þerife Haným teyze. Olan olmuþ bir
kere, aðlamanýn sýzlamanýn bir faydasý yok. Çocuklar
daha da üzülüyorlar seni böyle görünce. Onlarýn da
gözyaþý dinmiyor. Üzülmemek elde deðil ama, zor da olsa
dayanmak gerek.
-Fedakâr olur, yiðit olur, sabýrlýdýr dalgýç
hanýmlarý. Ýnþallah iyileþir, üzme kendini. Ýki-üç güne
kadar onlar da gelir. Beklemekten baþka yok çaresi.
Þerife Haným hiç konuþmuyor, belki de
söylenenleri hiç duymuyordu. Sanki o da denizin
derinliklerine dalmýþ gibiydi...
Hanýmlar da teselli ediyorlardý ama Seniha'nýn,
Zehra'nýn sözlerini duyan kim? Onlarýn avuntusu da
boþuna. Biraz sonra gidince hepsi, kalakaldý çocuklarýyla
baþ baþa.
Evde bir sessizlik. Kimseden çýt çýkmýyordu.
Arada bir iç çekmeler, kýzarmýþ gözlerde hüzün vardý…
Zaten eþi süngerdeyken gözlerine uyku girmeyen
Þerife Haným'a, olmuþtu artýk gündüzler de, geceler de
zehir, uykular haram…
Elinde gaz lambasý, dolaþýp dururdu sabahlara dek
çaresiz. Eþinden gelecek iyi bir haberi beklerdi, kararan
dünyasýný aydýnlatacak bir ýþýk gibi…
Gece ilerliyordu. Ay çýktý, yýldýzlar etrafýnda
yerlerini aldý pýrýl pýrýl. Aðaçlarýn tepesinden loþ bir
aydýnlýk süzülüyordu seren kuyunun yanýndaki çardaðýn
asma dallarý arasýndan.
58
………………..…….. VURGUN ………………………
Bütün gözler aya çevrilmiþti, babalarýný görmek
istiyordu çocuklar. Merdiven baþýna dizilmiþlerdi sýra sýra,
yüzleri solgun.
Ayý da sarmýþtý bir hüzün. Niçin gülümsemiyordu?
Niçin bakmýyordu kendilerine çakmak çakmak? O da mý
kaderine küskündü? Neden solgun duruyordu, ýþýðý söndü
sönecek…
Yýldýzlar bazen kayar ama, ay da kayar mý ki?..
Sakýn kayma! Aman sakýn kayma! Evdekilerin
sana çok ihtiyacý var, sensiz yapamazlar…
59
………………..…….. VURGUN ………………………
ÇOCUKLAR SARILDILAR BABASININ
TÝTRE-YEN BACAKLARINA
Her geçen gün, iskeledeki kalabalýk azalýyor,
sünger tekneleri peþ peþe dönüyordu. Hatta bazýlarý ikinci
sefere çýkma hazýrlýðýna baþlamýþtý bile.
Anne ve çocuklar dört gündür iskelede, sabahtan
akþama kadar bekleþiyorlardý.
Nihayet dördüncü günün sonunda Þükrü Kaptanýn
kayýðý görüldü uzaktan. Kayýkta vurgun yiyen dalgýcýn
olduðunu belirten sarý bayrak yarýya indirilmiþ
gelmekteydi sularý yara yara. Ýskeleye yanaþmasý yirmi
dakika deðil sanki yirmi yýl gibi geldi.
Þerife Haným çocuklarýnýn ellerinden sýkýca tutmuþ
zor zaptetmekteydi onlarý. Bir býraksa, gerilmiþ yaydan
çýkan ok gibi fýrlayacaklar, daha yanaþmadan kayýk,
içerisine atlayacaklardý.
Saatlerdir dualar mýrýldanmakta olan Þerife
Haným'ýn tek dileði onun yürüdüðünü görmekti… Ah!
Yürüyerek kayýktan indiðini bir görse, dünyalar onun
olacaktý.
Olur da, iki kiþinin kucaðýnda, tekneden indirilirken
görürse beyini, bu kez yýkýlacak, dünyasý kararacaktý…
Nihayet, Dalgýç Hüseyin göründü güvertede,
ayakta. Ýki kiþi koluna girmiþ, yürümeye çalýþýyordu ama
adým-larýný zor atmaktaydý.
-Babaa!
-Babaa!
-Hüseyiin…
Ýndirdiler tekneden. Çocuklar sarýldýlar babalarýnýn
üzerinde zor durabildiði, titreyen bacaklarýna!.. Etrafýný
sardý herkes.
-Geçmiþ olsun.
60
………………..…….. VURGUN ………………………
-Geçmiþ olsun. Vah Vah!
Ýlerlemek, yürümek, yarmak zordu bu kalabalýk
çemberi.
Dalgýç Ýbrahim Aslan, Bozburun'daki dalgýç
kursunda kendisi ile birlikte birinciliði paylaþan Dalgýç
Hüseyin'i sýrtladýðý gibi hýzlý adýmlarla koyuldu yola.
Arkasýndaki kalabalýk onunla birlikte irimiçine
yürümekteydi. Kalabalýðýn sesini duyan komþular kapýlara
koþuþuyorlardý.
-Vah Vah, Hüseyin komþuymuþ vurgun yiyen.
-Sýrtta taþýyorlar, yürüyemiyor mu?
-Herhalde tutmaz olmuþ bacaklarý?
-Yazýk olmuþ babayiðite.
-Evet, çok yazýk.
Komþularýn üzgün ve acýma dolu konuþmalarý
arasýnda girdiler kapýdan içeri. Yatýrdýlar odadaki divanýn
üzerine boylu boyunca.
-Geçmiþ olsun, deyip bir bir ayrýldý herkes. Kala
kaldý üç çocuk ve bir eþ baþ baþa. Yalnýz, kimsesiz…
Günler geçiyor, arayýp soran olmuyordu Dalgýç
Hüseyin'i. Hani, Ýstanbul'a basýnç odasýna götürülecekti?
Hani, orada tedavi edilecekti? Kimse umursamaz olmuþtu..
Yoktu dalgýçlarýn güvencesi. Herkes iþi görülene kadardý…
Herkeste ikinci sefere çýkmanýn hazýrlýðý baþlamýþtý.
Þerife Haným, hergün bahçedeki odun ocaðýnda su
ýsýtýyordu kocaman kazanlarla. Topladýðý faydalý bitkileri
de içine katýp, evin altýndaki depo odasýna hazýrladýðý
kocaman varile dolduruyordu bu suyu, kaplýca niyetine,
aksuna niyetine bir umut diye.
Her gün sokuyordu kocasýný sýcak sulara. Saatlerce
kalýyordu Dalgýç Hüseyin bu sýcak sularýn içinde, sadece
baþý dýþarýda. Azimliydi. Bakacak, yürütecekti kocasýný.
Hiç yiðidini býrakýrmýydý kendi baþýna çaresiz…
61
………………..…….. VURGUN ………………………
ÝLK ADIMLAR
Günler haftalarý kovaladý. Okullarýn açýlýþ günü
geldi, dersler baþlýyordu.
Sabah erkenden kalktý kýzlar. Okul önlüklerini
giyip, kolalý beyaz yakalýklarýný geçirdiler. Taradýlar
birbirlerinin saçlarýný bir güzel. Sonra beyaz kurdelalarýný
da taktýlar. Çantalarý akþamdan hazýrdý.
Þükran ile Keriman bir üst sýnýfa baþlamanýn
heyecaný içerisinde kahvaltýlarýný yaptýlar. Dalgýç Hüseyin
dersen, o kýzlarýndan da heyecanlýydý. Ýlk kez, kapýdan
dýþarý çýkacak, okula götürecekti kýzlarýný…
Kýzlarý, bir elleriyle çantalarýný, diðer elleriyle
babasýnýn ellerini tutmuþlardý sýkýca.
Ayaklarýný yerde sürüyerek, kýsa adýmlar atarak,
yavaþ yavaþ yürüyordu Dalgýç Hüseyin.
Kýzlar, hiç acele etmeden yavaþ yavaþ yürüyorlardý
babalarýyla birlikte. Aceleleri de yoktu zaten. Nasýl olsa
okul yakýndý. Babalarý, ilk kez onlarý okula götürüyor ya,
bu herþeye deðerdi… Keþke okul daha uzak olsaydý…
Okulun kapýsýnda öptü kýzlarýnýn yanaklarýndan.
Þükran ile Keriman çok mutluydu, sevinçle koþtular
sýnýflarýna…
Koca kýþ boyu, yürüdü dalgýç Hüseyin sahilde
yalnýz baþýna, aðýr aðýr. Adýmlarýný yavaþ atsa da, biraz
yerde sürükleniyor olsa da ayaðýnýn biri, yürüdükçe
açýlacaktý ayaðý. Zamanla daha iyi yürüyebilecekti. Buna
inanýyor, bu inançla atýyordu her adýmýný.
Oturamýyordu evde, vakit geçmiyordu dört duvar
arasýnda. Her fýrsatta kendini dýþarý atýyordu.Yaðmur
yaðsa da yürümeliydi, þimþekler çaksa da. Yürüye yürüye
açýla-caktý ayaklarý.
62
………………..…….. VURGUN ………………………
Bazen arkadaþlarý ona eþlik etmek isteseler de,
balýkçýlar teknelerine davet etse de, o yalnýz kalmayý
yeðliyordu.
Yalnýz baþýna dolaþmak, özlemini duyduðu denizle
olmak, denizle kucaklaþmak, onun tek istediðiydi…
Yaþama hiç bir zaman küsmemiþti, küsmeyecekti.
“Kadere boyun eðmeyeceðim,yürüyeceðim” diyordu.
Yorulunca biraz dinlenmek için, bir kayaya oturup,
köpüklü dalgalarýn kýyýya vuruþunu izliyordu bir süre.
Dalgalarýn sesi kulaklarýný okþuyordu. Gözü, engin
maviliklerin derinliklerinde, dalýyordu hemen düþlere…
Deniz sanki “gel, gel” diye davet ediyordu onu.
Öyle bir davet ki karþý koymasý imkansýzdý. Denizin siyah
gülleri olan kömür karasý süngerler geliyordu gözünün
önüne.
Kayalardaki yosunlarýn arasýndan sarkmýþlar,
uzatmýþlar baþlarýný öbek öbek, toplamakla bitmiyor ki…
Rengarenk balýklar da etrafýný sarmýþ, eþlik
ediyorlar dalgýca. Bir saða bir sola kaçýþarak adeta dans
ediyorlar etrafýnda…
63
………………..…….. VURGUN ………………………
BÝR MÜJDEM VAR
Bahar geldi, canlandý yeniden doða, gök masmavi,
ormanlar yemyeþil. Marmaris'te bahar bir baþka güzeldi, bir
baþka heyecanla yaþanmaktaydý… Aðaçlar çiçek açmakta,
kuþlar daldan dala konmaktaydý cývýl cývýl. Ýpek kanatlý
kelebekler, çiçekten çiçeðe uçuþuyor, böcekler, karýncalar
kýpýr kýpýr dolaþýyordu. Arýlar hamarat mý hamarattý.
Öðrenciler, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk
Bayramý kutlamalarýna hazýrlýk yapýyorlardý. Sýnýflar
süslenmiþ, bayraklar asýlmýþtý. Trampet takýmý hiç
susmuyor, flütler de eþlik ediyordu onlara.
Þükran ile Keriman “Yavrukurt” elbiselerini giymiþ,
gün boyu rap rap yürüyorlardý okulun bahçesinde, diðer
çocuklarla birlikte, bir asker gibi, Mustafa Çavuþ'un torunu
olduklarý belli…
Sünger kayýklarý kumsala alýnmýþ, “Kalafat” çekilip,
temizlenip, yeniden boyanýyordu. Ýþi bitenler tekrar denize
salýnýyordu. Balýkçýlar aðlarýný onarýyorlardý harýl harýl.
Mayýs ayý yaklaþtýðýnda, süngercilerde bir telaþ
baþlamýþtý. Yine denize açýlmanýn hazýrlýklarý sürüyordu
tüm hýzýyla…
Dalgýçlarý sorarsanýz, onlarýn da özlemleri bitecek,
yakýnda kavuþacaklardý mavi gözlü sevgililerine…
Bir sevgiliye kavuþmak güzeldi ama, diðer
sevgililerden uzaklaþmak, ayrýlmak olmasa…
Yine baþlayacaktý eþlerden, çocuklardan uzak
günler yakýnda…
Yine bir heyecanla açýlacaktý sünger tekneleri mavi
sulara.
Yine, iskeleden el sallamalar, davul sesleri.
Yine, özlemler, kalplerde sýzý.
64
………………..…….. VURGUN ………………………
Yine, bekleyiþler, günlerce, aylarca süren.
Yine, baþlayan dönüþler, kalplerde sevinç çýðlýðý.
Yine, Çamlý köyünde, dalgýcýn salimen döndüðünün
habercisi silah sesleri.
Yine, kavuþmanýn o doyumsuz coþkusu.
Yine, mutluluk gözyaþlarý.
Yine, bazý tekneler sarý bayraklarý yarýda girecek
limana.
Yine, bazý aileler için hazan mevsimi,
Yine, gencecik yapraklar kopacak dalýndan vakitsiz.
Yine, vurgunlar…
Yine, gözyaþý, feryat figan…
Gitmek mi zor?..Kalmak mý zor?..
Onu sen, gel de süngercilere sor…
Dalgýç Hüseyin bahçe kapýsýndan girdi içeri,
merdivenlerden yavaþ yavaþ yukarý çýktý. Onun geldiðini
duyan Þerife Haným kapýda karþýladý eþini.
-Gel Hüseyin, hoþ geldin.
-Hoþ bulduk.
Þerife Haným'ýn gözlerinin içi gülmekteydi. Ýçindeki
sevinci biran önce eþiyle paylaþmak istiyordu. Elinden
tutup yardým etti, girdiler içeriye. Geçti divana oturan
eþinin karþýsýna. Ellerinden tuttu sýmsýký.
-Sana bir müjdem var!..
-Hayrola haným?
-Çok güzel bir haberim var.
-Söyle çabuk, meraklandým.
-Bir bebeðimiz daha olacak!
-Yaa! Çok sevindim bu haberine. Çok mutlu oldum.
Demek çocuklarý dörtleyeceðiz…
-Evet, evet. Dört tane yeter artýk. Hayýrlýsýyla bu son
olsun.
65
………………..…….. VURGUN ………………………
Benim de sana söyleyeceðim var ama bu müjdenin
üzerine nasýl söylesem bilmem ki?
Bu kez meraklanma sýrasý Þerife Hanýmdaydý:
-Hayrola! Nedir söylemek istediðin?
-Gel otur þöyle yanýma.
Usulca oturdu. Tedirgin olmuþtu birden.
Meraklandý, sokuldu kocasýna.
-Hadi söyle, seni dinliyorum.
Dalgýç Hüseyin bir iki yutkunduktan sonra:
-Süngere gidiyorum! demez mi?
Dünyalar baþýna yýkýldý kadýnýn…Þimþekler çaktý
beyninde. Ýnanmak istemiyordu bu habere, þaka olmalýydý.
Ama þaka deðildi. Bazen gerçekler öylesine acýydý
ki…
66
………………..…….. VURGUN ………………………
GÝDENLER DÖNMEZ OLDU
Yine iskele çok kalabalýktý. Sünger tekneleri yine
dizilmiþlerdi sýra sýra. Þerife Haným ile kardeþi Seniha yan
yana durmuþ, kolkola girmiþlerdi. Üstelik ikisi de
hamileydi! Çocuklar okuldalardý, kendileri yolcu ediyorlardý eþlerini.
“Bebeklerin doðumunda yanýnda olacaðýz.” diye
ikisi de söz vermiþti eþlerine. Dalgýç Hüseyin:
“Durumum dalmama engel deðil, suda yürümüyorum ki, hem tekrar dalmak iyi de gelebilir.” demiþ, “Ben
kopamam denizden, sudan çýkmýþ balýk gibi olurum,
yaþayamam” demiþ, bin bir dil dökmüþtü eþine.
Eþleri karþý durup “Artýk dalgýçlýk yok.” deseler de
iknâ edememiþlerdi onlarý. Zaptetmek çok zordu.
Çocuklar karnelerini yine gösteremeyecekler, sýnýf
geçmelerinin sevincini, coþkusunu paylaþamayacaklardý
babalarýyla…
Hareket vakti geldi. Bu kez, her iki dalgýç da
Süleyman Eroðlu'nun teknesine bindiler. Bu sene de, bu
tekneyle anlaþmýþlardý. Halatlar çözüldü, zincir çekilip
demir alýndý ve tekne salýndý…
Gitti iki bacanak dalgýç, açýldýlar engin sulara,
geride iki hamile eþi býrakarak. Eþleri ne yapsýn?
Çaresizlik içindelerdi.
Bir elleri karýnlarýnda, diðer elleri havada, el
salladýlar uzaklaþan teknenin ardýndan, kollarý
yoruluncaya dek…
“Güle güle gidin. Yolunuz açýk, deniziniz durgun,
soluðunuz güçlü, þansýnýz bol olsun. Allah sizleri
korusun.”
67
………………..…….. VURGUN ………………………
Henüz daha ilk haftanýn sonunda, ulaþtý acý bir
haber, çöktü Marmaris'in üzerine, kara bir bulut gibi.
Denizin derinliklerinde vurgunla ölmek ne acýydý…
Hoca selâ okumaktaydý minareden avazý çýktýðýnca.
Herkes kulak kesilmiþ, dinlemekteydi hocayý.
-Kimdi ölen? Kimin selâsý bu?
Selânýn sonunda duyuldu hocanýn acý haberi:
-Marmaris li dalgýçlarýmýzdan Kemal Öner vurgun
yiyerek Hakkýn rahmetine kavuþmuþtur. Cenazesi
gelmekte olan tekneden alýnarak, ikindi namazýný mütakip
þehir mezarlýðýnda defnedilecektir. Allah rahmet eylesin…
Haberi duyan iskeleye koþuþmaktaydý. Çok
geçmeden mahþeri bir kalabalýk iskelede toplandý. Ne de
çokmuþ seveni.
Dalgýcýn hamile eþi Seniha, ayakta zor
durmaktaydý. Kadýnlar koluna girmiþ, çevirmiþlerdi
etrafýný. Aðýtlar yakýlmaktaydý…
Derken, kayýk yanaþtý. Aldýlar kayýktan Dalgýç
Kemal Öner'in yelken bezine sarýlý cansýz bedenini. Yeni
Camii'de yýkanýp kefene sarýldý ve tabuta konuldu.
Cenaze namazý kýlýnýp, eller üzerinde götürüldü son
yolculuðuna. Geride kaldý gözü yaþlý gencecik bir eþ,
güzelim iki çocuk, bir de yolda! Ya, ona ne demeli? Ne
kötüymüþ bu yavrunun kaderi...
*
*
*
Ýki ay sonra yine acý bir haber! “Dalgýç Mýstan
vurgun yemiþ, belden aþaðýsý tutmamakta!”
Bu yaz da, felaket felaket üstüne. Þerife Haným
hangisine yansýn? Daha bir ateþin koru küllenmeden,
ikinci bir ateþ düþmüþtü ailenin baðrýna.
-Vah Zehram vah. Yiðidin yapýþtý yere…
68
………………..…….. VURGUN ………………………
DENÝZDEN KOPULUR MU?
Dalgýç Hüseyin, bu yýl son olsun, bu yýl son olsun
diye diye, iki yýlý daha geçirmiþti denizin derinliklerinde.
Þerife Haným artýk isyan etmekteydi:
-Bir daha gidersen süngere, atarým peþin sýra
kendimi iskeleden denize, deyince dalgýçlýktan
vazgeçmek zorunda kaldý Dalgýç Hüseyin.
Ama o ayrý durabilir miydi hiç denizden? Sudan
çýkmýþ balýða dönerdi sonra!..
“Denizin dibi olmazsa, üstü olsun.” diye çýkmadý
tuzlu sudan. Ýnmedi hiç teknelerden. Dalgalarla boðuþup
durdu yýllarca…Balýk tutmalar, Rodos'a yolcu götürüp
getirmeler derken, ne de çabuk geçiverdi onca yýllar...
Çocuklarý büyüdü, okudu. Þükran ile Keriman
öðretmen oldu. Hepsi de evlendiler. Ali, deniz üstünde
babasýnýn yerini aldý. Zerrin ev hanýmý oldu.
Dalgýç Hüseyin'in dokuz torunu oldu. Bir de
torunu-nun çocuðu.Yaþý 92 olsa da, vurgun yiyen ayaklarý
artýk onu taþýmasa da, tekerlekli sandalyede olsa da, asla
kopa-madý denizden. Ne denizin derinlikleri, ne de üstü.
Artýk kýyýsýnda dolaþmakta maviliklerin. Dalgalarýn sesi
avutmakta onu. Karanlýk gecelerde uykusu kaçtýðýnda,
aya, yýldýza bir baþka bakmakta…
Kýyýsýnda olsa da denizin, o hala derinliklerine
hasret. Kimbilir ne kadar da çoðalmýþtýr þimdi kömür
karasý süngerler. Kayalara yapýþmýþlardýr öbek öbek.
Bekliyor-lardýr yalnýzlýklar içinde. Bekliyorlardýr
hasretle, bir sevgiliyi bekler gibi…Yýllar geçti yoksunuz.
Gelin, gelin artýk, nerede kaldýnýz, diye. Hani, nerede o
eski sünger kayýklarý? Süngerciler nerede? Nerede o eski
dalgýçlar? Süngerler nerede? Davulun sesi de duyulmaz
oldu. Artýk el sallanmýyor iskeleden…
69
………………..…….. VURGUN ………………………
Tüm dalgýçlarýn anýsýna, Marmaris Belediyesi bir
heykel diker sahile. Sýrtýnda dalgýç formasý, elindeki
apoþesi sünger dolu olan bir dalgýç anýtýdýr bu. O da sýrtýný
denize dönmüþ, adýmýný atmýþtýr artýk karaya.
Bazen Dalgýç Hüseyin, bu anýtýn karþýsýna geçip
oturur saatlerce. Anýttaki dalgýçýn bedeni demirden de
olsa, sohbet eder onunla, yýllar öncesi birlikte daldýðý
dalgýç arkadaþý gibi. Zaten günümüzde kaç dalgýç
kalmýþtýr onunla arkadaþlýk edip, yýllar öncesini yad
edecek…
Bu anýttaki dalgýç; daha hayatlarýnýn baharýnda,
gencecik yaþlarýnda, derin sularda dolaþýp bir apoþe
sünger uðruna vurgun yiyip yaþamlarýna veda eden:
70
………………..…….. VURGUN ………………………
Kamil Okan'ýn (Parça Kamil)
Kemal Öner'in
Çil Hüseyin'in
Þevket Güngör'ün
Yaþar Gebeþ'in
Salim Ayyýldýz'ýn
Mehmet Ayyýldýz'ýn
Osman Toksoy'un
Ýbrahim Karaer'in
Raþit'in Mustafa'nýn
Mehmet Çakýrcan'ýn
………..
Ýsimlerini sayamadýðým daha nice yiðit dalgýçlarýn
ta kendisidir…
Bu anýttaki dalgýç; mavi sularýn derinliklerinde bir
apoþe sünger uðruna vurgun yiyerek sakat kalan:
Hüseyin Tekin'in
Orhan Kaya'nýn
Nazým'ýn Ali'nin
Gacar Mustafa'nýn
Hamdi Eren'in
Bayram Uçar'ýn
Yaþar Acarsoy'un
Ali Kartal'ýn
Celal Aksungur'un
Mestan Dalgýç'ýn
Kara Ýbrahim'in
Mehmet Mutlu'nun
Mehmet Pektaþ'ýn
Ýsmet Bulucu'nun
…………
71
………………..…….. VURGUN ………………………
Ýsimlerini sayamadýðým daha nice yiðit dalgýçlarýn
ta kendisidir.
Marmaris liler
bu anýtlara baktýklarýnda
kendilerin-den birþeyler görüp buruk bir heyecan
yaþarlar.
Bu anýtlar onlarýn geçmiþleridir, daha dün gibi
yaþanan, gözlerinde canlanan.
Kucaðýnda bebeði ile dalgýç kocasýný bekleyen
anne; kendi gençliðidir…
Formalý dalgýç; babalarýdýr, aðabeyleridir,
kocalarý-dýr, amcalarýdýr, dayýlarýdýr.
Daha doðrusu, bu formalý dalgýç; vurgun yiyip
hayata gözlerini yuman, vurgun yiyip sakat ve boynu
bükük kalan, hayatý doyasýya yaþayamayan, koþamayan,
yere yapýþan yiðitlerin, kendi gençlikleridir…
72
………………..…….. VURGUN ………………………
TAKVÝM SAYFASINDA YER ALDI DALGIÇ
Marmaris Belediyesi, 2006 yýlýnýn duvar takvimini
hazýrlamýþtý. Her sayfasýnda cennet Marmaris'in güzel
manzaralarý ve belediyenin etkinlikleri yer almaktaydý.
73
………………..…….. VURGUN ………………………
Ekim ayý sayfasýnýn alt köþesine de Dalgýç
Hüseyin'in tekerlekli sandalyesinde “Caný pahasýna,
vazgeçemediði sevgilisi” ile birlikte çektikleri güzel bir
fotoðrafýna yer vermiþlerdi.
Belediyenin insana olan saygýsýnýn güzel bir örneðiydi bu. Geçmiþi unutmayan, “Ýnsana ve çevreye
saygýlý” vefakar bir davranýþ.
Anýttaki dalgýç, sýrtýný denize dönmüþ olsa da,
Dalgýç Hüseyin hiç çevirmemiþ yüzünü, hiç ayýrmamýþ
engin deryadan gözlerini.
Ah bir yürüyebilse, bir koþabilse, hiç kimseler
tutamayacak onu, zaptedemeyecekler. Koþup kavuþacak
sevgilisine, kucaklayacak onu yýllarýn özlemiyle, dalacak
mavi sularýn derinliklerine…
74
………………..…….. VURGUN ………………………
Takvimin çýktýðýný haber alan damadý Suat, heyecanla
koþtu belediyeye. Aldýðý takvimi ulaþtýrdý sahildeki
kayýnpederine.
Dalgýç Hüseyin, çevirdi takvimin sayfalarýný aðýr
aðýr. Kendi resmini görünce duraksadý.
Uzun uzun baktý resmine. Sonra, baþýný boðaza
çevirdi. Sanki zaman tuneline girmiþ gibi, daldý engin
maviliklere…Açýldý kayýkla süngere…Ýskeleden kendine
el sallayanlara baktý uzun uzun…
Bir anne ile dört çocuðunu gördü, gözleri yaþlý.
Çocuklar, annenin eteðine yapýþmýþ, ona tutunmak
istiyorlar sýmsýký, çaresiz…
Çýktý boðazdan açýk denizlere…
Gözden kayboldu sünger kayýðý…
Mavi gözlü sevgilisiyle buluþtu yeniden.
50 yýl öncesi gibi…
75
………………..…….. VURGUN ………………………
Þerife Haným'ýn gözü boðazda,
Gözlemekte kocasýnýn yolunu.
Acaba, geri gelir mi Dalgýç Hüseyin?
Kim bilir?..
*SON *
76

Benzer belgeler