Avrupa Anayasası`nın Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye

Transkript

Avrupa Anayasası`nın Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye
STRATEJİK ÖNGÖRÜ DERGİSİ
Yıl: 2 Sayı: 4
2005
JOURNAL OF STRATEGIC INSIGHT
Volume: 2 Number: 4
2005
İÇİNDEKİLER
4 NATO'nun Yeni Yönelimleri
Prof. Dr. Hasret Çomak
1 0 Terör ve Medya
Dr. Ahmet Dinçyürek
16 Kerkük Kimindir?
Prof. Dr. Mahir Nakip
2 3 Avrupa Anayasası'nın Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye
Doç. Dr. Hasan Selçuk - Dr. Kenan Dağcı
Sahibi / Publisher
3 2 Türkiye - Körfez Ülkeleri ilişkileri
TASAM Adına
Bülent Araş
Başkan Süleyman ŞENSOY
3 7 Afrika'da Bütünleşme Hareketleri
Doç. Dr. Ahmet Kavas
Editör ve Yazı İşleri Md. / Editor in Chief
4 8 Ukrayna Çevresinde Binyıl
Gn.Md.E.Dz.P.Kur.Kd.Alb. Atilla SANDIKLI
Ilyas Kamalov
5 6 Güney Kafkasya'daki Yeni Jeostratejik Oyunun Güvenlik
TASAM Yayınları Direktörü / TASAM Publications Director
Yapılanması ve Azerbaycan
İhsan TOY
Ramil Memmedox
6 2 Çanlar Kimin İçin Çalıyor ya da ABD Nereye Doğru Gidiyor?
Editör Yardımcıları / Deputy Editors
Mehmet Anık
Dr. Kenan DAĞCI
74 Arap Orta Doğusu'nda Yerelleşmenin Demokratikleşme
Emirhan GÖRAL
Üzerindeki Etkisi ve Suriye Arap Cumhuriyeti'nde Azınlıklar
Yasin Atlıoğlu
Yayın Kurulu / Editorial Board
8 7 Küreselleşme ve Bölgeselleşme Sürecinde Güney Asya ve
Prof.Dr. Hasret ÇOMAK (Kocaeli Üniversitesi)
Pasifik Bölgesi
Prof.Dr. Mehmet ZELKA (Beykent Üniversitesi)
Atilla Sandıklı - İlhan Güllü
Prof.Dr. Ferruh ERTÜRK (Yıldız Teknik Üniv.)
9 6 Şangay İşbirliği Örgütü'nün Geleceği
Prof.Dr. Vasilis FOUSKAS (Kingston University)
Sean L. Yom
Prof.Dr. Bülent GÖKAY (Keele University)
1 0 2 Çin'in Yeni Güvenlik Anlayışı ve Politikası
Doç.Dr. Hasan SELÇUK (Marmara Üniversitesi)
Pro/. Dr. Qimao Chen
Doç.Dr. Bülent ARAŞ (Fatih Üniversitesi)
1
0
7
Afganistan'da
Terörle
Savaş
ve
Pakistan:
Seçenekler,
Doç.Dr. Atilla AKKOYUNLU (Boğaziçi Üniv.)
Pragmatizm
ve
Kararlar
Doç. Dr. Ahmet KAVAS (İSAM)
Yrd. Doç. Dr. Ijas Khan
1 1 1 Hint Dış Politikası Gelişiyor
Hakemli Dergi
Sumit Ganguly
Yönetim Merkezi
1 1 7 Keşmir Çatışmasının Ekonomi Politiği
Halıcılar Cd. No. 100 34080 Fatih-İSTANBUL
Wajahat Habibullah
Tel: 0 212 635 6151
1 2 8 ABD Gerçek Politikasını Seçmek Zorunda: Askeri Gücünü
0 212 532 60 66
Öncelikli Faktör Olarak Kullanması, ABD'yi Süper Güç Olma
Fax: 0 212 532 58 82
Durumundan Geriye Sürüklüyor
İhsan Tuncer Dabanlı
Web Sayfası: www.tasam.org
1 3 2 Demokratik Devrimler "Sürekli Devrim"in Bir Parçası mı?:
www.mead.org.tr
Gürcistan ve Ukrayna Olaylarının Orta Asya'da Yansımaları
E-Posta: [email protected]
Dr. M. Turgut Demirtepe
1 3 7 Avrupa Birliği Bağlamında Türkiye-Rusya İlişkilerinin Geleceği
Abone Ücreti
Yrd. Doç. Dr. Esra Hatipoğlu
Yıllık 35 YTL (35.000.000 TL)
1 4 6 Lozan Antlaşması Perspektifinden azınlık Raporunun İncelenmesi
ve Federal Almanya ile AB Anayasası Bağlamında Karşılaştırılması
Abone İletişim ve Reklam
Tuğçe Varol
E-Posta: [email protected]
1 5 4 Kimlik ve Vatandaşlık: Kavramlar ve AB'deki Uygulamalar
0 212 532 60 66
Hande Kolçak Köstendil
0 212 635 61 51
1 6 1 AB Kapısında Türkiye ve Göç Politikası
Gül Arıkan Akdağ
Grafik Tasarım
1 6 8 Çevde Alanında Halkın Katılımı
CrEaTiCa / Gülistan Ertürk - Ahmet Tecik
Dr. Pervin Dedeler Bezirci
Renk Ayrımı
1 7 2 Brüksel Avrupa Konseyi Sonuç Bildirgesi Üzerine Notlar
GraPHiCa
(17 Aralık 2004) Türkiye'nin Avrupa Birliğine Katılımı "İmkansız"ı
Baskı
Tanımlamak (?)
Bilge Matbaacılık
Dr. Engin Selçuk
1 7 9 17 Aralık Zirvesi Sonuçları Üzerine Değerlendirmeler:
Stratejik Öngörü Dergisi MEAD-TASAM
E. Büyükelçi Onur Öymen - Dr. Can Baydarol
işbirliğiyle üç ayda bir yayınlanmaktadır.
©TASAMI
i
STRATEJİK
ONGORU
Avrupa Anayasası'nın Ekonomik
Sistem Boyutu ve Türkiye
Doç. Dr. Hasan SELÇUK*
Dr. Kenan DAĞCI**
Özet
Avrupa Anayasası Avrupa Birliği entegrasyon sürecinde önemli bir aşamayı temsil etmektedir. Günümüze kadar
AB'nin siyasal, hukuksal ve ekonomik yapısı ile ilgili birçok araştırma yapılmıştır. Daha önce yapılan çalışmalara
katkı sağlamak açısından bu makalede, Avrupa Anayasası'nın ekonomik sistem boyutu ele alınmakta ve Türkiye'nin
mevcut iktisadi sistemiyle bir karşılaştırma yapılarak önerilerde bulunulmaktadır.
Abstract
The Economic System Aspect of the EU Constitution and Turkey
The European Constitution represents an important step within the European integration process. The political,
legal and economic structure of the EU have been analyzed in various academic studies. Besides those previous stud­
ies, this paper examines the economic system aspect of the European Constitution and presents suggestions by mak­
ing a comparison with the current economic system of Turkey.
Giriş
Avrupa Birliği'nin Piyasa Düzeni
AB Konseyi tarafından Avrupa Anayasa taslağının
17-18 Haziran 2004'de kabul edilmesiyle AB, ekonomik
entegrasyon sürecinin yanı sıra, siyasal entegrasyon an­
lamında da önemli bir gelişme kaydetmiştir. Avrupa
Anayasası'nı Kuran Antlaşma 29 Ekim 2004 tarihinde
aralarında Bulgaristan, Romanya ve Türkiye'nin de bu­
lunduğu aday ülkeler ve AB'ye üye 25 ülke tarafından
Roma'da imzalandı. Avrupa Anayasası'nı kuran Antlaş­
manın taraf ülkelerin kendi iç hukuk usullerine göre
onaylamalarından sonra muhtemelen 2007 yılında yü­
rürlüğe girmesi beklenmektedir1.
Avrupa Anayasası'nda AB'nin amaçları "Birlik'in
Amaçlan" başlıklı üçüncü maddede düzenlenmiştir. Ko­
numuz açısından Birlik'in amaçları olarak sayılan mad­
deler arasında aynı maddenin üçüncü fıkrası önemli bir
ipucu vermektedir.
Avrupa Anayasası'nda AB'nin, iktisadi sistem anlayı­
şı bakımından nasıl bir perspektif belirlediğinin ortaya
konulması ve bunun Türkiye açısından sonuçlarının ne­
ler olabileceğinin değerlendirilmesi büyük önem kazan­
mıştır. Aşağıda gelecekte AB'nin nasıl bir iktisadi siste­
mi benimseyebileceği konusu Avrupa Anayasası bağla­
mında ele alınmakta ve bunun Türkiye'yi nasıl etkileye­
bileceği incelenmektedir.
Avrupa Anayasası 3/3 maddesinde: "Birlik, tam istih­
dam ve toplumsal ilerleme hedefine sahip rekabet gücü
yüksek bir sosyal piyasa ekonomisine, dengeli ekonomik
büyümeye dayanan, sürdürülebilir şekilde Avrupa'nın
kalkınması için çalışır" ifadesi yer almaktadır. Bu mad­
deden de anlaşılacağı gibi, sosyal piyasa ekonomisine
özellikle vurgu yapılmaktadır. Sosyal piyasa ekonomisi
kısaca "... sosyal eşitlik ile birlikte sağlanmış piyasa öz­
2
gürlüğü" şeklinde tanımlanabilir. O halde bu maddeden
hareketle AB'nin, oluşturacağı politikalarda sosyal bo­
yutla ekonomik boyutu birlikte ele alacağını ve bu ikisi
arasında bir denge kurmaya çalışacağını anlamamız
mümkündür.
Avrupa Anayasası'nı hazırlayanların AB'nin amaçla-
* TASAM Proje Yöneticisi, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
** TASAM Proje Yöneticisi
1 Bulgaristan, Türkiye ve Romanya henüz AB üyesi olmadığı için AB. Anayasasını Kuran Antlaşmayı gözlemci statüsünde imzalamıştır. Bkz (Çevirimiçi) http://www.euro
pa.eu.int/futurum/documents/press/pr090904_en.pdf 28 Eylüll 2004.
2 Gernat Gutmann, "The Intellectual Basis and Historical Development of Social Market Ecocomy", Social Market Economy: An Economic System for Developing Co
untries, ed. Winfriend Jung, 1. Aufl., Sankt Augustin, Academia Verl. Richarz, 1990, 8.15; ayr. bkz. Alfred Müller-Armack, "Soziale Marktwirtschatt", Handworterbuch
der Sozialwissenschaften, Stutgart /Tubingen /Göttingen, 1956, vol. 9, s. 390.
© T A S A M I 23
STRATEJİK
ONGORU
Doç. Dr. Hasan SELÇUK - Dr. Kenan DAĞCI
rından birisini de sosyal piyasa ekonomisi olarak belirle­
meleri AB kurumlarının bundan sonraki tasarruflarını da
doğrudan etkileyecektir. Hatta, ileriki safhalarda bu
maddeye dayanarak sosyal dengenin söz konusu olmadı­
ğı tasarruflar için gerek ulusal mahkemelere, gerekse de
AB mahkemelerine dava açılması bile mümkündür.
Bu madde (3/3) yürürlükte olduğu sürece AB'nin pi­
yasa düzeninin sosyal piyasa ekonomisinin prensipleri
doğrultusunda şekilleneceği söylenebilir. Avrupa Anayasası'nda özellikle sosyal güvenlik ve sosyal yardımlar ko­
nusunda düzenlemelere gidilmesi ve ekonomik politika­
larla istihdam politikalarının AB ile koordine edilmesinin
öngörülmesi sosyal piyasa ekonomisi düzenine ilişkin
varsayımları güçlendirmektedir.
Devletin Piyasadaki Fonksiyonu
Avrupa Anayasası'na göre AB, üye devletlerin ekono­
mi politikalarıyla istihdam politikalarını koordine etme
yetkisine de sahip olmakla birlikte Euro para birimini
benimseyen devletler için para politikasını belirlemede
de münhasır yetkiye sahiptir3.
Meseleye AB açısından bakıldığında, AB ulusal dev­
letlere bire bir benzeyen bir devlet olarak kabul edile­
mez. Ancak, AB'nin kendi sınırları içerisinde üye devlet­
lerin iç hukukları üzerinde doğrudan etki doğuran tasar­
ruflarda bulunabilmesi4, kendine ait bir Anayasası'nın
olması, AB vatandaşı olarak tanımlanan vatandaşları­
nın olması, kendine ait bir parasının, merkez bankasının
ve bütçesinin bulunması ve birçok diğer niteliklere sahip
olması onun devlet olarak ele alınmasını da mazur gös­
terebilir.
AB, üye devletlerin ekonomi ve istihdam politikaları­
nı doğrudan belirlemese de bunlar arasında eşgüdüm
sağlamaktadır. Bu bağlamda serbest piyasanın işleyişi­
ne doğrudan bir müdahale söz konusu değildir. Ancak
AB kendi rekabet hukuku ile tüm AB genelinde rekabet
gücü yüksek ve işleyen bir piyasa ekonomisinin devamı
için gerekli tüm yasal önlemleri de almaktadır.
Bunun yanı sıra özellikle tarım konusunda serbest bir
piyasanın varüğmdan bahsetmek mümkün değildir. AB
Ortak Tarım Politikası çerçevesinde tarım sektöründe
fiyatlarının serbest piyasada oluşmaetmemekte. arz ve talebe göre şekillene­
cekfiyatve üretim miktarı yerine bunların planlamasını
3 Bkz. Avrupa Aaayasası M İ 12 1 ve 11 3
4 örnegm Ttankkr ve aynca belirt f
sında sayılabinr.
5 Avrupa Anyasası nın Ma 111-124 e göre ortak bir t
timi ve pazarianması için sübvansiyonlar gibi I
6 AB hukukunda bu antlaşmaya vanlmcaya kadar insan haklan ve I
İ ) TASAM
STRATEJİK
ONGORU
24 |
bizzat kendisi yapmaktadır5. Bu anlamda müdahaleci bir
yaklaşım söz konusudur.
AB, tarım gibi bazı alanlarda müdahaleci bir anlayış­
la hareket ederek bu alanda ciddi bir planlama yaparken
diğer alanlarda daha çok üye devletler arasındaki politi­
kaların uyumlaştırılması için çaba sarf etmektedir. An­
cak yukarıda da ifade edildiği gibi ekonomik politikala­
rın sosyal sonuçlarının adil olabilmesi için Birlik nezdinde ortak politikalar oluşturmaya dönük önlemler almak­
tadır. AB özellikle istihdam, sosyal politika, eğitim, en­
düstriyel ilişkiler ve çevre gibi daha çok komüncü bir an­
layışın odağında bulunan konularda yönlendirici bir işlev
görmektedir.
Birey ve Toplumun Yeri
AB'de piyasa düzeninin yukarıda bahsedilen neden­
lerden dolayı sosyal piyasa ekonomisinin prensipleri
doğrultusunda şekilleneceği ifade edilmişti. Sosyal piya­
sa ekonomisini diğerlerinden ayıran en önemli özellik
ekonomik boyutla sosyal boyutu birlikte ele alarak, ikisi
arasında bir denge kurmasıydı. Avrupa Anyasası'na ba­
kıldığında, sosyal boyutun önemsendiğini gösteren dü­
zenlemeler göze çarpmaktadır. Avrupa Anayasası'nın
ikinci bölümüne eklenerek AB hukukunun bir parçası ha­
line gelen "Birliğin Temel Haklar Antlaşması" bu konuda
önemli düzenlemeler getirmektedir6. Artık Avrupa Ana­
yasası'nın bir hükmü olarak ifade edebileceğimiz "Sos­
yal Güvenlik ve Sosyal Yardım" başlığını taşıyan madde
11-34'e göre, doğum, hastalık, endüstriyel kazalar, ba­
ğımlılık veya yaşlılık durumları ile iş kaybı durumlarında
korunma sağlayan sosyal güvenlik ödeneklerinden ve
sosyal hizmetlerden yararlanma haklarına ilişkin ulusal
yasalar ve uygulamalar tarafından belirlenmiş kurallara
saygı gösterileceği hükme bağlanmışsa da bu konuda AB
yasalarına da saygı gösterileceği açıkça vurgulanmakta­
dır.
Aynı maddede Avrupa Birliği içinde yasal olarak ika­
met eden veya hareket eden herkesin, Birlik yasaları ile
ulusal yasalar ve uygulamalara uygun olarak, sosyal gü­
venlik haklarından ve sosyal avantajlardan yararlanma
hakkının bulunduğu teyit edilmektedir. Özellikle toplum­
sal dışlanma ve yoksullukla savaş için yeterli kaynaklar­
dan yoksun olan herkesin düzgün koşullara sahip bir ya­
şam sürebilmesini garantilemek amacıyla, sosyal yar­
dım ve barınma yardımı hakkı kabul edilmektedir.
n vatandaştan için hak ve yükümler doğuran yönergeler bunlar ara
ve bu örgütün özellikle fiyatların düzenlenmesi, çeşitli ürünlerin üre
meler hakknda detaylı bilgi için bkz. Kenan Dağcı. "Avrupa Birliğinde
Avrupa Anayasası'nm Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye
Sosyal güvenlik alanında maaşlı veya maaşsız göç­
men çalışanları ve onların bakmakla yükümlü oldukları
kişileri korumak üzere bir sistem oluşturulması öngörül­
mektedir. Bu sayede, çalışanlara dolaşım serbestisi sağ­
lamak için çeşitli ülkelerin yasaları çerçevesinde dikkate
alınan tüm sürelerin, sosyal yardım hakkının kazanılma­
sı ve korunması için aynı zamanda sosyal yardım mikta­
rının da hesaplanabilmesi için biraraya getirilmesi he­
deflenmektedir. Bununla birlikte AB'ye üye devletlerin
topraklarında yaşayan kişilere sosyal yardım ödenmesi
konusunda da tedbir alınması öngörülmektedir7. Ayrıca,
Avrupa Anayasası'nda üye devletlerle Komisyon arasın­
da sosyal koruma politikaları hakkında yapılan işbirliği­
ni teşvik etmek maksadıyla danışma statüsünde bir
"Sosyal Komite" kurulması istenmektedir8. Diğer taraf­
tan aynı maddede Komisyon'un AB'ye sunmak için her
yıl hazırladığı yıllık raporuna ayrıca AB içindeki sosyal
gelişmeleri içeren bir bölümün de eklenmesinin istenme­
si, AB'nin sosyal konulara verdiği önemi teyit etmek açı­
sından dikkate değerdir.
Avrupa Anayasası'nda AB'nin eğitim ve mesleki eği­
tim konularında da destekleyici ve tamamlayıcı bir poli­
tika uygulaması öngörülmektedir9. Buna göre:
- mesleki ve meslek içi eğitim yoluyla, endüstriyel de­
ğişimlere uyumun kolaylaştırılması,
- işgücü piyasasında mesleki bütünleşmenin ve yeni­
den bütünleşmenin kolaylaştırılması amacıyla, ilk ve sü­
rekli mesleki eğitimin iyileştirilmesi,
- mesleki eğitime erişimin kolaylaştırılması ve özellik­
le gençler olmak üzere, eğitmenlerin ve eğitim alanların
hareketliliğinin teşvik edilmesi, gibi başlıca politikalar
belirlenmiş ve bu açıdan mesleki eğitim özellikle destek­
lenmiştir.
Temiz çevre, su ve hava gibi toplumsal çıkarlar ara­
sında sayılan konularda AB önemli bir görevi üzerine al­
maktadır. Bu konuda AB politikaları arasında çevre po­
litikasının da yer alması özellikle dikkat çekicidir. Bura­
ya kadar anlatılanlara ilave olarak, Avrupa Anayasası'nın 3/3 maddesinde AB'nin amaçları arasında belirti­
len aşağıdaki hususlar Anglo-Sakson bireyciliğinin mi
yoksa komüncülüğün mü esas alındığı konusunda bize fi­
kir vermektedir.
vaşır ve toplumsal adaleti ve korumayı, kadın erkek eşit­
liğini, nesiller arası dayanışmayı ve çocuk haklarının ko­
runmasını destekler".
"Birlik, üye devletler arasındaki ekonomik, toplumsal
ve bölgesel uyumu ve dayanışmayı teşvik edef.
Anglo-Sakson bireyciliğinde yoksullukla mücadele,
aktif istihdam politikaları, sosyal yardımlar lüzumsuz
çabalar olarak görülmekte, bu tür önlemlerin bireyi ve
dolayısıyla toplumu tembelliğe ittiği iddia edilmektedir.
Bu saikle hareket edildiği için de bu tür çabalar desteklenmemektedir. Anglo-Sakson kapitalizminin bu bakış
açısı ile Avrupa Anayasası'ndaki düzenlemeler karşılaş­
tırıldığında daha çok komüncü kapitalizmin benimsendi­
ği görülmektedir.
Avrupa Anayasası ve Türkiye
Avrupa Anayasası'nda daha çok toplumsal refahın
üstün tutulduğu ve anayasanın da bu ülkü çerçevesinde
şekillendiği açıkça görülmektedir. Avrupa Anayasa­
sı'nda daha çok "Birlik Avrupa halklarına nasıl hizmet
edebilir, onların refahını, özgürlüklerini nasıl arttırabi­
lir" kritiği yapılmakta ve kurulan mekanizmaların oda­
ğında bu düşünce yatmaktadır. Türkiye'nin öncelikle bu
mentaliteyi kabul etmesi ve kurumsal dimağın arka pla­
nına bunu çok iyi yerleştirmesi gerekir. Avrupa Anayasa­
sı, içinde Türkiye'nin de bulunduğu Avrupa Konvansiyo­
nu tarafından hazırlandığı için önümüzdeki Avrupa me­
deniyetinin bu değerleri ne kadar özümsediği açıktır.
Devletimizin Avrupa'nın bir kez daha bu Anayasa ile
teyit ettiği değerleri benimsemesi AB ile bütünleşme sü­
recimize daha da ivme kazandıracaktır. Bu nedenle ken­
di yasal mevzuatımızın bu anayasa çerçevesinde bir kez
daha gözden geçirilmesi gerekir.
"Birlik, çevrenin yüksek ölçüde korunması ve kalite­
sinin artırılması amacını güder. Bilimsel ve teknolojik
ilerlemeleri teşvik eder".
Halen yürürlükte olan 1982 Anayasası incelendiğin­
de devletin daha çok güçlendirildiği, elden geldiğince ki­
şilik haklarının sınırlandırılarak daha çok denetim altın­
da tutulduğu, sosyal alanın göz ardı edildiği ve devletin
kutsallaştırıldığı görülmektedir. Bu anlamda sosyal dev­
let ilkesini (Md. 2) içeren Anayasa'da birinci bölüm temel
hak ve ödevlere, üçüncü bölüm ise sosyal ve ekonomik
haklar ile ödevlere ayrılmıştır. Ancak yapılan bu düzen­
lemelerde AB'nin de içinde bulunduğu uluslararası sos­
yal politika değerlerinin gözetildiği kuşkuludur10.
"Birlik, toplumsal dışlamaya ve ayrımcılığa karşı sa-
Oysa, Avrupa Anayası'nın esas aldığı toplumsal re-
tnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması, KHukA Dergisi, 3 (2), Hazlran-Ekim 2000, s. 196 vd.
7 Bkz. Avrupa Anayasası Md. 111-21.
8 Bkz, Avrupa Anayasası Md. 111-111.
9 Bkz. Avrupa Anayassı Md.III-182, 183.
10 Erdut, a.g.e., s. 189.
© T A S A M I 25
STRATEJİK
ONGORU
Doç. Dr. Hasan SELÇUK - Dr. Kenan DAĞCI
fah, sosyal adalet, temel hak ve özgürlüklerin yüceltil­
mesi gerekir. Son zamanlarda AB ile uyum çerçevesinde
anayasamızda da bir takım değişikliklerin yapılması
olumlu gelişmelerdir.
Türkiye'nin İktisadî Sistemi
Genel Olarak
Ekonomimizin bugünkü yapısını belirleyen başlıca
gelişmelerden birisi, şüphesiz, 1930'larda uygulanan
devletçi ekonomi politikasıdır. Cumhuriyet'in kuruluşu
ile birlikte somut koşulların zorlaması sonucunda devlet­
çi bir anlayıp benimsenmiştir. Ancak devletçiliğin genel
çerçevesine bakılırsa, aslında bunun sadece Cumhuriyet'le başlayan bir anlayış olmadığı açıkça görülecektir.
Devletçilik anlayışı bir ölçüde Osmanlı-Türk toplum yapı­
sının devlete öncelik veren özelliğinden de kaynaklan­
maktadır. Toplumun refahından devleti sorumlu tutan
anlayışın kökleri eskiye dayanmaktadır. Osmanlı yeni­
leşme hareketlerinde ve özellikle İttihat ve Terakki Fırka­
sı döneminde devlet öncülüğündeki ekonomik ve toplum­
sal gelişme anlayışı bu geleneğin bir uzantısı sayılabi­
lir".
1902-1923 döneminde iktisadi düşünce oluşumları
Liberal, Meslekçi ve Milli İktisat Düşünceleri'dir. Liberal
düşünce Batı'da kapitalist ekonomi ilkelerini içeren dü­
şünceden olup, Maliye Nazırı Cavit Bey tarafından tem­
sil edilmekte ve savunulmaktadır. Liberal düşünceyi sa­
vunanlar arasında "Teşebbüs-i Şahsî" savunmalarıyla
Prens Sabahattin de vardı12.
Meslekçi görüş ise, Türk ve Müslüman esnaf ve tüc­
carı gelenekselci kurumlar içinde örgütlemeyi amaçla­
makta ve İaşe Nazırı Kemal Bey (Kara Kemal) ve yardım­
cısı Memduh Şevket (Esendal) tarafından temsil olunup
savunulmaktaydı. Milli iktisat düşüncesi de, İttihat ve
Terakki ve özellikle onun ideologu olarak nitelenen Ziya
Gökalp ve taraftarlarınca temsil olunmakta ve savunul­
maktaydı. Milli iktisat düşüncesini savunanlardan birisi
de Ahmet Rıza'ydı. O dönemde Milli İktisat Düşüncesi'nin organlığını bu kişilerin oluşturduğu "Yeni Mecmua" adlı yayın oluşturmuştur. Bu grup Yeni Mecmua ile
düşüncelerini yaymaya çalışmıştır.
Ahmet Rıza'nın temsil ettiği siyaset tarzının özünü
merkeziyetçilik, devletçilik, pozitivizm ve idare ve siya­
set erkiyle toplumun yukarıdan aşağıya dönüştürülmesi,
medenileştirilmesi yaklaşımı oluşturmuştur. Buna karşı­
lık Prens Sabahattin'in siyaset tarzını ise "adem-i merke­
ziyetçilik", "teşebbüs-i şahsî", toplumun kendi dinamiz­
mi ile dönüşmesi, toplumun önünün açılması ilkeleri
oluşturmuştur. Bu iki karşıt tarz veya siyaset çizgisi as­
lında devlet ve toplum konusundaki farklı bakışları, ön­
celikleri ve toplumsal işlevlerinin farklılığını ifade etmek­
tedir. Ahmet Rıza için sorunun özü siyasi idi ve bundan
dolayı da devletin siyasi organizasyonunun değişmesi,
iktidara kendilerinin gelmesiyle sorunun çözümleneceği
düşünülüyordu. Oysa ki Prens Sabahattin'e göre sorunu
özü siyasi değil toplumsaldı. Toplumun yapısının dönü­
şebilmesi için önünün açılması, şahsi girişim özgürlüğü­
nün ve merkezde toplanmış yetkilerin yerel yönetimlere
dağıtılmasıyla toplum harekete geçirilebilirdi. Prens Sa­
bahattin İngiltere'ye bakarken, Ahmet Rıza Fransa'ya
13
bakıyordu .
1908'den sonraki dönemde bu tür iktisadî düşünce
akımlarına rağmen, döneme damgasını vuran İttihat ve
Terakki olduğundan, Milli İktisat Düşüncesi'nin ağırlığı
daha büyük olmuştur. Ayrıca, her üç düşüncede de ulu­
sal burjuvazinin oluşturulması esas olduğu halde, Milli
İktisat Düşüncesi temsilcilerinden Tekin Alp, burjuvazi­
nin devlet yönetimine ağırlığını koymasını tehlikeli bul­
maktadır".
Bu düşüncelerin bir sonucu olarak sermaye oluşu­
muyla ilgili 1 Ocak 1917 tarihinde "İtibar-i Milli Banka­
sı" adıyla ilk büyük yerli banka kurulmuştur. Bankaya
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Merkez Bankası görev­
leri verilmesi düşünülmüş, ancak daha sonra İş Bankası'nın kurulmasıyla bu banka İş Bankası ile birleştirilmiş­
tir15.
Cumhuriyet'in kurulduğu yıllarda Türk ekonomisinin
envanteri, yapısı ve öteki özellikleri bu alanda yazılan ki­
taplarda ve makalelerde detaylı şekilde anlatılmıştır. Bu
çalışmada amaç daha çok Türkiye ekonomisini sistem
yaklaşımıyla analiz etmek, farklı kapitalizm uygulamala­
rı açısından Türkiye'nin iktisadi sistem anlayışını ortaya
koymaktır.
Türkiye'de bazı kaynaklar devletçiliğin kabulüne et­
ken olan dış nedenler arasında, Dünya Ekonomik Bunahmı'nın dışında, Sovyetler Birliği ve Almanya'da yaşa­
nan gelişmeleri de saymaktadır. 192 7'de Ekonomi Baka­
nı Mahmut Celal (Bayar)'ın önerisiyle Sovyetlerden da­
vet edilen (Jukovski ve Prof. Orlov) uzmanların verdikle­
ri raporların da dikkate alınarak Birinci Beş Yıllık Sana­
yileşme Programı'nın hazırlanıp yürürlüğe konduğunu
11 Kepenek ve Yenttirk, a.g.e., s. 60-61.
12 Prens Sabahattin'in Teşebbüs-i Şahsi savunması için bkz. Nezahet Nurettin Ege, Prens Sabahattin, istanbul, Güneş Neşriyat, 1977, s. 159-189.
13 Davut Dursun, "Ahmet Rıza ve Prens Sabahattin çizgileri arasında siyaset", Yeni Şafak, 17.08.2004.
14 Nazif Kuyucuklu. Türkiye İktisadı, 3. bsk., İstanbul, Filiz Kitabevi, 1993, s.154.
15 Kuyucuklu, a.g.e., s. 159.
O TASAM
STRATEJİK
ONGORU
26 |
Avrupa Anayasası'nm Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye
belirten kaynaklar vardır16.
Devletçilikten ilk defa ismet İnönü 3 Ağustos
1930'da Sivas demiryolunun açılışı sırasında söz etmiş­
tir. İktisadî bunalımın da etkisiyle halkı tutumlu yaşama­
ya ve yerli mallan tüketmeye teşvik etmek maksadıyla,
13 Aralık 1929'da "Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti"
kurulmuştur. Bu kuruluşun zamanla iktisat politikaları­
nın oluşmasında önemli etkisi olduğu söylenmektedir.
Günümüzde bu cemiyet Türkiye Ekonomi Kurumu olarak
varlığını devam ettirmektedir. Daha sonra ise devletçilik
düşüncesini Kadro Hareketi ele almış ve sistemleştirme­
ye çalışmıştı. Kadrocular devlete iktisadî yaşamda daha
aktif bir rol vermiş, devletin bizzat iktisadî işletmeler
kurmasını savunmuşlardır.
Türk ekonomisi ve onun sisteminin Cumhuriyet'in ku­
ruluşundan 19801i yıllara kadar ana çizgileriyle bu tari­
fe uyduğu söylenebilirse de, 1980 sonrasında önemli de­
ğişimler yaşanmıştır. 1980'li yıllarda özellikle ABD ve
İngiltere öncülüğünde gündeme oturan "özelleştirme
dalgalan" karma ekonomi sitemini derinden etkilemiştir.
Türkiye'de devlet bazı istisnalar dışında, piyasada
özel sektörle birlikte müteşebbis olmaktan çıkmakta, da­
ha çok koordinasyon görevini üzerine almak istediğini
ortaya koymaktadır. Devletin elinde hala posta, telefon,
telgraf, radyo ve televizyon gibi iletişim sektöründe fa­
aliyet gösteren işletmeler bulunmakla birlikte demiryolu,
ML
Bu anlayışın devamı olarak nitelendirebileceğimiz
bazı kararların alınmasında İzmir İktisat Kongresi'nin
önemli bir yeri vardır. İzmir İktisat Kongresi, onun dışın­
daki tartışmalar ve çalışmalar sonunda ekonomik mode­
lin fikri temelleri ve çerçevesi belli bir açıklığa kavuşmuştur.Gerek sayısal ölçülerle, gerek kurumlarla, gerek­
se de zihniyet ve davranışlarla 1920'lerin Türk ekonomi­
si dünya standartlarının çok gerisinde idi.'7Türk ekono­
misinin o devrin iktisat bilgileri ve genellikle uygulanan
iktisat politikası araçlarıyla kalkınması mümkün değildi.
1929'da tüm dünyada yaşanan ekonomik krizler karşı­
sında gelişmiş ülkelerden İngiltere ve ABD gibi ülkelerin
bile bu dönemde çaresiz kalması bu savı doğrular nitelik­
tedir.
9
m
TTTI T
MMİ
Nitekim, Türk ekonomisinin potansiyel güçlerini ha­
rekete geçirmek, üretimi artıracak şartları hazırlamak,
ticarete konu olacak mal arzını çoğaltıp iç pazarı geliş­
tirmek, bunun için gerekli kurumsal altyapıyı oluştur­
mak, ekonomiyi uygun bir biçimde yeniden organize edip
şekillendirmek ve tüm bunları içine alacak bir iktisadi
sistem kurmak, Cumhuriyet'in kurucularının temel ama­
cı olmuştur. Yukarıda ifade edilen devletçilik anlayışının
etkisiyle Karma Ekonomi Modeli'nin benimsendiğini gör­
mekteyiz.
¥*•—*-f
İ il, s
!
deniz yolları ve hava ulaşımında da faaliyet gösteren iş­
letmeler vardır. Ancak sözü edilen işletmelerin özelleşti­
rilmesi için bir iradenin ortaya konması önemlidir. Hat­
ta bu yönde Türk Telekom, THY, Tüpraş gibi kamu ikti­
sadi teşebbüslerinin özelleştirilmesiyle ilgili ciddi bir mü­
cadele verildiği de yakinen müşahade edilmektedir.
Cumhuriyet'in kuruluşundan günümüze devletin elinde
bulunan birçok kamu iktisadi teşebbüsü (KİT) özelleştiril­
miştir. Türkiye'nin ekonomi modeli bu yönüyle değerlen­
Nobel ödülü almış tanınmış iktisatçı Paul A. Samuel18
dirildiğinde tam anlamıyla karma ekonomi sisteminin
son Karma Ekonomi Sistemi'ni şöyle tarif etmektedir :
uygulanmakta olduğu söylenemez. Aynı zamanda kişisel
"Karma ekonomi, özel sektörle kamu sektörünün, pi­ hak ve özgürlüklerle sosyal sorumlulukların ve kişisel re­
yasa ekonomisi çerçevesinde oluşan serbest karar ve ter­ fah kriterleri ile sosyal refah ölçütlerinin karıştırılıp har­
cihlerle siyasal karar ve tercihlerin, kişisel hak ve özgür­ man edildiği konusunda da anlaşılır bir düzen bulunma­
maktadır.
lüklerle sosyal sorumlulukların ve kişisel refah kriteri ile
sosyal refah ölçülerinin karıştırılıp harman edildiği bir
Ekonomi bilimi ve ekonomik sistemle ilgili gelişmedüzendir".
16A.g.e., s. 187.
17 Ahmet Kılıçbay, Türk Ekonomisi: Modeller, Politikalar, Stratejiler, 3 bsk., Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1991, s. 44.
18 Kılıçbay, a.g.e., s. 39.
O TASAM I 27
STRATEJİK
ONGORU
Doç. Dr. Hasan SELÇUK - Dr. Kenan DAĞCI
ler, 1980'lerden itibaren önce gelişmiş ülkelerde, daha
sonra da tüm dünyada yeniden klasik ekonomi sistemine
dönüş modasının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu­
nun temel nedeni kapitalist sitemin uygulamada sosya­
list ve karma ekonomi sistemlerinden daha başarılı ol­
masıydı. 1990'lı yıllar, klasik ekonomi teorisinin ve dola­
yısıyla kapitalist sistemin temel taşları arasında kabul
edilen "serbest piyasa üstünlüğü", "denk bütçe" ve "kar­
şılaştırmalı üstünlükler" teorisine dayalı dış ticaret ilke­
lerinin dünya çapında yaşama geçirilmesini sağladı. Tıp­
kı Marksist ekonomi gibi Keynesyen ekonomi de nere­
deyse itibarını kaybedip rafa kaldırılmak üzereydi. Za­
man zaman dünyada meydana gelen ekonomik krizler
neticesinde Marksist ekonomiye geçiş söz konusu olma­
sa da, Keynesyen ekonomiye dönüş eğilimleri görülmek­
tedir. Burada Keynesyen ekonomi tabirinin kullanılması­
nı kapitalist sistem karşısında genel bir teori olarak de­
ğil daha çok kapitalizm açısından bir düzeltme teorisi
olarak anlamak gerekir19.
Dünyada tüm bu değişim ve dönüşümler yaşanırken
Türkiye'de özellikle 24 Ocak 1980 tarihinde açıklanan
24 Ocak Kararları ile istikrar tedbirlerini içeren bir paket
açıklanmıştır. Bu paketle birlikte Türkiye'nin iktisadi sis­
temiyle ilgili tartışmaların dozu da artmıştır.
24 Ocak kararları açıklanırken, önceki dönemlerde
yaşanan sıkıntıların sebeplerini ortaya koyma gereği du­
yulmuş ve bu sebeplerin başında ekonomiye yapılan mü­
dahalelerin, sübvansiyonların, serbest fiyat oluşumunu
önleyen kararların geldiği belirtilmiştir. Bu çerçevede
oluşan temel felsefe ve yaklaşım çerçevesinde genel fi­
yat kontrolü kaldırılmış, kamu iktisadi teşebbüslerinin
ürettikleri mal ve hizmetlerin fiyatları serbest bırakılmış,
sübvansiyonların en aza indirilmesi, hatta tamamen terk
edilmesi prensibi benimsenmiştir. Ayrıca faiz oranları ve
döviz kurlarının serbestleştirilmesi yönünde adımlar atıl­
mış, 1989'da açıklanan kararla Türk Lirası konvertibl
hale gelmiştir.
1980-1983 yılları arasında Türkiye'nin dünya pazar­
larına açılması için bir dönüşüm başlamış, 19891990'da20 bu dönüşüm tamamlanmıştır. Bu süreçte ön­
celikle mal piyasaları dış pazarlara açılmış ve ithalat re­
jimi serbestleştirilmiştir. Döviz kuru yüksek bir devalüas­
yonu takiben esnekleştirilmiş ve dolaylı teşviklerle bir­
leştirilerek, sanayinin ihracata yönlendirilmesinde temel
bir araç görevi üstlenmiştir. Aynı süreçte ulusal mali pi­
yasaların da serbestleştirilmesiyle Türkiye 1990 yıllara
21
tamamıyla dışa açık bir ekonomi konumunda girmiştir .
Bu süreçten sonra Türkiye, 1/95 sayılı Ortaklık Kon­
seyi Kararı'nın alınmasını sağlayarak AB ile bütünleşme
sürecinde önemli bir adım atmıştır. 31 Aralık 1995 tari­
hinde yürürlüğe giren bu kararla Türkiye AB ile Gümrük
Birliği'ne gitmiş ve bu vesileyle artık AB ekonomi düze­
nine entegre olmak istediğini güçlü bir şekilde ifade et­
miştir. 1 Ocak 1996'da gümrük birliğinin fiilen başlama­
sı ve aradan sekiz yıl sonra 16-17 Aralık 2004 tarihinde
toplanan AB Konseyinde AB'ye üye yirmi beş ülkenin
Devlet ve Hükümet Başkanlarının mutabakatıyla Türki­
ye ile tam üyelik müzakerelerinin 3 Ekim 2004'te başla­
masına karar verilmesi Türkiye açısından yeni bir döne­
min başlangıcı olmuştur22. Dolayısıyla, Türkiye AB'ye
tam üye olma yolunda hızla ilerlemektedir.
AB ile bütünleşme sürecine girildiği günümüzde, böy­
le bir bütünleşmenin daha bilinçli ve uygun yöntemlerle
gerçekleştirilmesi Türkiye'nin çıkarlarına daha uygun
düşmektedir. Türkiye iktisadi sisteminin AB içerisinde
uygulanmakta olan farklı kapitalizm uygulamaları açı­
sından değerlendirilmesi ve konunun daha iyi anlaşılma­
sı, şüphesiz, bütünleşme sürecine katkı sağlayacaktır.
Komünal ve Anglo-Sakson
Kapitalizmi Uygulamaları
Bakımından Türkiye'nin Durumu
Alman sosyal piyasa ekonomisinde, işleyen bir reka­
bet sisteminin oluşturulması, korunması ve geliştirilmesi
esas alınmıştır. Ancak sosyal piyasa ekonomisi, yalnızca
rekabet politikası ile yetinmemekte, aynı zamanda reka­
betin işlemediği ya da etkin işlemediği alanların varlığın­
dan hareket ederek, sosyal boyutu rekabetle birlikte ele
almaktadır. Yani işleyen bir piyasa ekonomisinde, reka­
betin yalnızca kâr güdüsüyle hareket eden bireylerin de­
ğil, aynı zamanda toplumun menfaatlerine de hizmet
edeceği görüşüne bir bakıma ihtiyatla yaklaşmaktadır.
Alman sosyal piyasa ekonomisinde, her şeyin kendi
akışına bırakıldığı serbest piyasa, bireysellik ve sosyallik
ilkelerini bağdaştıran sosyal devlet anlayışı ile kurumsallaştırılmıştır. Rekabetle sosyal dengelemenin harmo-
19 Mahfi Eğilmez ve Ercan Kumcu, Ekonomi Politikası: Teori ve Türkiye Uygulaması, 3. bsk., İstanbul, Om Yayınevi, 2002, s. 90.
20 Bkz. Kenan Dağcı, Türkiye - Avrupa Birliği İlişkileri Tarihçesi, İ.Ü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, AT'nin Hukuki Yapısı Bilim Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, istanbul,
1999, s. 47.
21 Erinç Yeldan, Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi: Bölüşüm, Birikim ve Büyüme, 10 bsk., İstanbul, İletişim Yayınları, 2004, s. 25.
22 Bkz. Presidency Conclusions - Brussels, 16/17 December 2004, 16238/04, http://www.euturkev.org.tr/uploads/files/PresConc 17122004.pdf 20 Aralık 2004.
ID TASAM
STRATEJİK
ONGORU
28 |
Avrupa Anayasası'nm Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye
nize edildiği bir piyasa sistemi oluşturulmuştur. Bu ne­
denle sosyal politikalar piyasa sisteminde İhmal edile­
meyecek kadar önemli görülmektedir.
Alman sosyal piyasa ekonomisinin en önemli özelliği
toplumsal refahı üstün tutmasıdır. Bu edenle merkezi/ye­
rel yönetim, işçi ve işveren örgütleri arasında toplumsal
bir sözleşme söz konusudur. Bu sözleşmenin bir sonucu
olarak endüstriyel ilişkiler, eğitim, sağlık vb. alanlarda
yapılan her türlü işlemlerde sosyal boyut esas alınır. Ör­
neğin, yapısal nedenlerle işgücü niteliğinin arttırılması
gerektiğinde merkezi/yerel yönetim, işveren ve işçi ör­
gütleri işbirliği ile çalışanlara mesleki eğitim verilmekte­
dir. Bunun sonucunda tüm toplumun kazanacağı düşün­
cesi hakimdir. Halbuki, Anglo-Sakson kapitalizminde
böyle bir şey söz konusu değildir. Çünkü, toplumsal söz­
leşme diye bir sözleşmeden bahsedilemez. Birey mesleki
eğitiminden bizzat kendisi sorumludur. Hiçbir AngloSakson firması bizzat harcama yaparak mesleki eğitim
verdiği çalışanını rakip firmalardan birisine kaptırmak
istemez. Toplumsal çıkar değil bireysel çıkar ön planda
tutulur.
Alman sosyal piyasa ekonomisinde bir bütün olarak
toplumun ihtiyaçları, bireylerden oluşan kendi üyelerinin
ihtiyaçlarının ötesine geçmiş özel İhtiyaçlar olarak kabul
edilir. Toplumun bütünü sağlıklı olursa onun bir parçası
olan birey de sağlıklı olabilir. Böyle bir konjonktürde bi­
rey yeteneklerini daha fazla ön plana çıkarabilir. Bu ne­
denle Almanya'da ekonomi politikasıyla sosyal politika
birlikte ele alınır. Ekonomik kararlar alınırken bunun
sosyal sonuçları da mutlaka düşünülerek bir denge üze­
rine oturtulur.
Türkiye'ye bakıldığında uluslararası sosyal politika
değerlerinin korunmasını sağlamak için ekonomik ve
sosyal politikalar arasında kendine özgü bütünleşmiş bir
yaklaşımın benimsendiğinden söz etmek mümkün değil­
dir23. Türkiye'de çoğu zaman alınan ekonomik kararların
sosyal sonuçları gözardı edilmektedir. Makroekonomik
istikrar, yapısal uyum ve piyasa ekonomisine geçiş gibi
konularda alınan kararların büyük oranda sosyal sonuç­
ları da olmuştur. Ekonomik kararlar alınırken sosyal bo­
yut İhmal edildiğinde toplumda intihar, suç oranları, bo­
şanma vb. sorunların arttığı görülmüştür. Bu nedenle
alınan ekonomik kararların sosyal sonuçlarının mutlaka
değerlendirilmesi gerekir.
Alman sosyal piyasa ekonomisinde İşçi, işveren ve
sendikalar devletle İşbirliği yaparlar. Her biri toplumsal
sözleşmenin parçası gibi hareket eder. Ülkenin kalkın­
masını birlikte hareket ederek sağlarlar. Komünal ve
Anglo-Sakson kapitalizmi karşısında Türkiye'deki durum
değerlendirildiğinde, Türkiye'de toplumsal sözleşmeden
bahsetmek mümkün değildir. Merkezi/yerel yönetim, işçi
ve işveren örgütleri böyle bir sözleşmenin varlığından
hareketle politika üretmemektedir. Almanya'da olduğu
gibi bir dayanışma söz konusu değildir. Türkiye'de çalı­
şanlara bakış açısına gelince Anglo-Sakson bakış açısına
yakın bir durum söz konusudur.
Ülkemizde sanayi ve hizmet sektörlerinin gelişmeleri­
ne bağlı olarak işçi sendikalarının gerçek anlamda gün­
deme gelmesi İkinci Dünya Savaşı sonrasında, çok parti­
li siyasal hayata geçişle başlamıştır.
Türkiye'ye bakıldığında, sınıf esasına dayalı cemiyet
kurma yasağı 1946 yılında kaldırılmış, 1957'de işçi ve
işveren sendikaları oluşturulmaya başlanmıştır. Ancak
bir müddet İş Kanunu'ndaki grev ve lokavt yasakları sür­
müştür. Bunun yanında sosyal güvenlikle ilgili olarak İş­
çi Sigortaları Kurumu, işgücü arz ve talebini düzenlemek
üzere İş ve İşçi Bulma Kurumu kurulmuştur24.
Sendikal haklar ve bunların kullanımına olanak veren
sendikalaşma, Türkiye'de 1960'h yıllardan başlayarak
önem kazanmıştır. Her ne kadar işçilerin sendika kurma
hakları 1940'h yılların İkinci yansından sonra gerçekleş­
miş ve İlk büyük işçi sendikaları konfederasyonu olan
Türk-İş 1952'de kurulmuş olsa da, sendikal hakların,
özellikle de bunun gerçek özünü ya da nedenini oluştu­
ran Toplu İş Sözleşmesi (TİS) ve grev haklarının kullanıl­
ması 1960 sonrasının yasal düzenlemeleriyle olanaklı
25
hale gelmiştir .
Ülkemizde sendikacılık anlayışında da önemli farklı­
lıklar mevcuttur. Sendikalar, üyeleri için özellikle TİS gi­
bi faaliyetlerde aktif rol almak ve mesleki eğitim gibi ko­
nularla meşgul olmak yerine, belirli bir siyasal partiyi
esas alan ideolojik faaliyetlerle daha çok ilgilenmişler­
dir. Hatta Türk-İş'in ABD sendikacılığını örnek alarak
partilerden bağımız bir sendikacılık faaliyeti yürütmek
istemesi sonucu bir grup sendikanın bu konfederasyon­
dan ayrılarak Şubat 1967'de Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasyonu'nu (DİSK) kurması örnek gösterilebilir.
Bunun gibi daha başka düşünsel ya da ideolojik sendlka-
23 Zeki Erdut. Küreselleşme Bağlamında Uluslararası Sosyal Politika ve Türkiye, İzmir, Dokuz Eylül Yayınları, 2002, s. 183.
24 Kuyucuklu, a.g.e., s. 195.
25 Kepenek ve Yentürk, a.g.e., s. 436.
© T A S A M I 29
STRATEJİK
ONGORU
Doç. Dr. Hasan SELÇUK - Dr. Kenan DAĞCI
ların kurulmasıyla mevcut toplumsal yapı İçerisinde sen­
dikalardan da kaynaklanan, bir çok siyasal şiddeti içe­
ren eylemler meydan gelmiştir. Böyle bir tecrübenin ya­
şanması sonucunda işçi sendikacılığı 12 Eylül rejimi uy­
gulamalarının bir sonucu olarak 1980-1993 döneminde
özellikle sendikal hakların kullanılması açısından tümüy­
le kesintiye uğramıştır. 12 Eylül'le birlikte DİSK başta ol­
mak üzere sendika yöneticilerinin tutuklanması, sendi­
kaların malvarlıklarına el konulması Türkiye'de sendika­
cılığın gelişiminin kesintiye uğramasına neden olmuştur.
1980 sonrasında da sendikalar varlığını devam ettirmiş,
ancak 1982 Anayasası ile sendikal hakların kullanımına
ilişkin bir çok sınırlama getirilmiştir.
Türkiye'de 1970'li yılların sonundan başlayarak
makro ekonomik istikrar, yapısal uyum ve piyasa ekono­
misine geçiş gibi konularda uygulanan ekonomik politi­
kaların sosyal etkileri gözardı edilmiştir. Bu alanda orta­
ya çıkan boşluklar belirli sosyal maliyetlere yol açmış,
zaman zaman sosyal muhalefet ve siyasal istikrarsızlık­
lar biçiminde ekonomik politikaların etkinliğini azaltmış­
tır26.
Alman komünal kapitalizminde işçi sosyal bir ortak
gibi görülür. Anglo-Sakson kapitalizm uygulamasında ol­
duğu gibi, gerektiğinde kolayca işten çıkarılabilen bir
meta gibi görülmez. Anglo-Sakson ülkelerinde işçi, üre­
timde kullanılan faktörlerden birisidir. Gerektiğinde üre­
tim süreci içerisinde kiralanır, işi bittiğinde ise kolayca
işten çıkarılır. İşçi tek başına bir birey olarak değil, aksi­
ne grubun bir parçası olarak görülür.
Türkiye'de işe alma ve işten çıkarma, şirket yönetimi
gibi konulara bakıldığında mevcut durumun Alman ko­
münal kapitalizminden çok Anglo-Sakson kapitalizmine
daha çok benzediği söylenebilir. Osmanlı İmparatorlu­
ğu'ndaki Lonca Sistemi daha çok komünal özellikler ta­
şımasına karşın özellikle Cumhuriyet'le birlikte küresel­
leşmenin de etkisiyle özel sektörde daha çok bireyci yak­
laşımlar ön plana çıkmıştır.
Türkiye'de, Almanya'da olduğu gibi, işçilerin yöneti­
me katılma hakkı bulunmamaktadır. Bu yönüyle daha
çok Anglo-Sakson kapitalizmin işçilere bakış açısıyla
benzeşmektedir. Alman komünel kapitalizminde işçinin
işten çıkarılması hem sosyal nedenler hem de ağır mad­
di tazminatlar nedeniyle güçtür. Türkiye'de ise işten çı­
karılma Almanya'da olduğu gibi zor değildir. Hatta çoğu
zaman Türk işverenleri tazminat ödemek durumunda
kalmamak için çalışanları bir yılı doldurmadan işten çı­
karma yoluna başvurabilmektedir. Türkiye'de sık sık ya­
şanan ekonomik bunalımlara koşut olarak çalışanların
İşini kaybetme kaygısı ile işgücü piyasasındaki dengesiz­
likler bir baskı unsuru olmaktadır.
Türkiye'de işlerine son verilecek işçilerin sayısının on
veya daha fazla olması durumunda işverene, İş Kanunu'nun 24'cü maddesine göre, bu işçilerin daha sonra
yeni bir işe yerleşebilmelerine olanak tanımak için, işten
çıkarma tarihinden en az bir ay önce ilgili iş ve işçi bul­
ma kurumu örgütüne bildirimde bulunma zorunluluğu
getirilmiştir. Toplu işçi çıkarmaya karşı böyle bir düzen­
lemenin olması pratikte bir yarar sağlamamaktadır.
2004 yılında açıklanan % 10-12 oranındaki ciddi bir
işsizliğin olması nedeniyle bu konu çoğu zaman istismar
bile edilmektedir.
Türk sosyal güvenlik sistemi, sağladığı güvenceler
bakımından Almanya'nın oldukça gerisinde bulunmakta­
dır. Ülkemizde nüfusun yaklaşık %20'sinin sosyal gü­
venlik sisteminin dışında olduğu, sistemin işsizlik riskini
henüz yeni karşılamaya başlamasına rağmen, aile yar­
dımlarının yoksulluk sınırının altında kaldığı görülmekte­
dir27.
Türkiye'de 1984 yılından itibaren istihdamı geliştir­
me ve işsizlikle mücadele için bu konuda koordinasyon
görevini yürütecek bir Devlet Bakanlığı görevlendirilmiş­
tir. Bunun yanısıra, aynı Devlet Bakanlığı'nda Bakanlık­
lar arası koordinasyonun sağlanması için İstihdamı Ge­
liştirme Yüksek Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur.
Vasıflı işgücü yetiştirilmesi ve mevcut işgücünün niteliği­
nin yükseltilmesi çalışmalarına ağırlık verilmiş, genç iş­
sizlerin işgücü piyasasına girişlerini kolaylaştırmak için
Beceri Kazandırma Eğitim Programlan düzenlenmiştir.
Bu programlarda eğitilenlerin tamamına yakını istihdam
İmkanına kavuşturulmuştur. Bunların yanısıra, Teşeb­
büs Destekleme Ajansları kurulmuş ve teşebbüs gücünün
geliştirilmesi için kendi işini kuracaklara, küçük ve orta
ölçekli işletmelere çok yönlü destek hizmetleri başlatıl­
mıştır. Ayrıca, İş ve İşçi Bulma Kurumu tarafından işgü­
cü yetiştirme hizmetlerine ağırlık verilmiş, iş ve işçi bul­
ma hizmetleri etkinleştirilmiştir28.
Türkiye son yıllarda BM Kalkınma Programı ve AB
26 Erdut, a.g.e., s. 183.
27 Ali Gürel, "Roma ve Maastricht Antlaşmaları Sürecinde Avrupa Sosyal Modeli ve Türkiye", Prof. Dr. Metin kutal'a Armağan, Ankara, 1998, s. 121.
28 Sedat Murat, Bütünleşme Sürecinde Türkiye ve Avrupa Birliğinin Karşılaştırmalı Sosyal Yapısı, İstanbul, Filiz Kitabevl, 2000, s. 235-236.
g) TASAM
STRATEJİK
ONGORU
30
I
Avrupa Anayasası'nm Ekonomik Sistem Boyutu ve Türkiye
gibi uluslararası ve uluslarüstü kuruluşlarla da işbirliği­
ne giderek mesleki eğitim konusunda çalışmalar yürüt­
mektedir. Ancak bu faaliyetlerin tek taraflı olarak değil
işveren ve işçi örgütleri ile devletin işbirliği çerçevesinde
yürütülmesi daha yararlı sonuçlar doğuracaktır.
Anglo-Sakson kapitalizminin temelini oluşturan mül­
kiyet hakkının yerine komünal kapitalizmde; gelir, emek­
li aylığı, sağlık ve diğer sosyal haklar ön planda tutul­
maktaydı. Türkiye'de asgari ücret uygulaması, son yıl­
larda tatmin edici durumda olmasa da işsizlik maaşı uy­
gulamasına geçilmesi, sağlık sigortası olmayanlara yö­
nelik "yeşil kart" uygulaması (Sağlık Bakanı'nın açıkla­
malarına göre, bu rakamın 2004 yılı itibariyle 10 milyo­
nu bulduğu söylenmektedir), dul ve yetimlere maaş bağ­
lanması, özürlülere kamu ulaşım araçlarında ücretsiz se­
yahat imkanı tanınması vb. uygulamalar Türkiye'yi "sos­
yal devlet" olma yönünde güçlendiren uygulamalardır.
Türkiye, sağlık güvencesi uygulaması bakımından ko­
münal kapitalizme yakın politikalar izlemektedir. Ancak
işgücü piyasasını esnekleştirme adına çalışanları koru­
maya yönelik önlem alma ve yeniden dağıtım önlemle­
rinde yetersiz kalmaktadır.
Anglo-Sakson kapitalizminde daha çok kar ön plan­
dadır. Bu nedenle, bireysel çıkarları maksimize etmek
İçin doğal yaşamın korunması ve çevre kirlenmesine bile
aldırış edilmemektedir. Komünal kapitalizmde ise doğal
yaşamın korunması, temiz hava ve su, güvenlik, enerji, iş
vb. konular toplumsal ihtiyaçlar olarak görülmekte, bu
noktada toplumsal çıkar bireysel çıkarın önüne geçmek­
tedir. Türkiye'de çevrenin korunması yönünde önemli
adımlar atılmış, hatta bu konuda Çevre Bakanlığı bile
kurulmuştur. Ancak, çevre konusunda henüz komünal
kapitalizmle örtüşen toplumcu bir vizyon oluşmamıştır.
Komünal kapitalizmde devletin görevi toplumun ihti­
yaçlarını belirlemek ve bu ihtiyaçların teminini sağla­
maktır. Kaçınılmaz olarak devlet, koordinasyon, öncelik­
lerin belirlenmesi ve planlama gibi önemli görevleri üst­
lenir. Devlet piyasada teşebbüs olarak değil eşgüdüm
sağlayan, denetleyen bir hakem rolü oynar, ekonomi ile
sosyal politikaları birlikte ele alır. Bu anlamda aktif
planlayıcı bir devletten bahsedebiliriz. Anglo-Sakson ka­
pitalizminde ise sınırlı, hatta minimal bir devletten sözedilebilir. Türkiye'de 1984 yılında çıkarılan Tasarrufların
Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılması Hakkın­
da Kanun ile özelleştirmeye ilişkin düzenlemeler de ya­
pılmış, 1986'da ise 3291 sayılı özelleştirme ile ilgili ya­
sa çıkarılmıştır. O günden bu güne, KİT'lerin sınırlandı­
rılması, yatırım yapmaları önlenerek ulusal ekonomideki
paylarının küçültülmesi temel amaç edinilmiş ve nihayet
bunların özelleştirilmesi fikri zamanla daha da ağırlık
kazanmıştır. Türkiye'de devlet halen özelleştirilemeyen
bir çok KİT nedeniyle özel sektörün yanısıra piyasada
üretici durumundadır. AB ile bütünleşme sürecinde dev­
letin üretici durumundan çıkması kaçınılmazdır. Hem ko­
münal kapitalizmi benimseyen Almanya'da hem de ABD
ve İngiltere'de devlet üretici durumundan çıkmıştır. Tür­
kiye'de devlet üretici olmasının yanı sıra ne Almanya ör­
neğinde olduğu gibi işçi-işveren örgütleri ve yerel yöne­
timlerle işbirliği içinde aktif planlayıcı bir devlet, ne de
ABD ve İngiltere örneğinde olduğu gibi sınırlı, minimal
bir devlet konumundadır.
Sonuç:
Sonuç olarak, Avrupa Anayasası bireyin refah ve
zenginliğini ön plana çıkarma amacına gütmekle birlikte
salt birey eksenli bir paradigmaya sahip değildir. Daha
çok toplum eksenli, sosyal ve ekonomik boyutu birlikte
ele alan bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu ne­
denle sosyal politikalara ayrı bir önem verilmektedir.
Türkiye açısından bakıldığında, ülkemizin kendine
özgü, ekonomik ve toplumsal yönü tutarlı bir iktisadi sis­
temi benimsemediği görülmektedir. Konjonktüre bağlı
olarak farklı zamanlarda kısa vadeli farklı anlayışların
benimsenmesi ve uygulanması hem ekonomik, hem de
sosyal sorunları beraberinde getirmektedir. Bu nedenle
Türkiye'nin kendi ekonomik, sosyo-kültürel ve psikolojik
yapılarını göz önünde bulundurarak kendi iç dinamikleri­
ni hareket ettirebilecek, halkın refah ve zenginliğini art­
tırmaya hizmet edecek bilinçli bir piyasa ekonomisinin
uygulanması gerekmektedir.
AB kuruluşundan günümüze kadar kendi sınırlan İçe­
risinde yaşayan halklara refah, zenginlik ve güvenlik
üreten bir organizasyon haline gelmiştir. Meselenin bu
boyutu ele alındığında Türkiye açısından AB bir model
olarak görülmektedir. Her ne kadar Türkiye AB ile bü­
tünleşme sürecinde önemli bir mesafe kaydetmiş olsa
da, gelecekte tam üyeliğin gerçekleşip gerçekleşmeyece­
ğine bakılmaksızın AB tecrübesinin örnek alınarak kendi
gerçeklerimizle de barışık sosyal yönü güçlü bir iktisadi
sistem uygulamasının benimsenmesi önemli görülmekte­
dir.©
OTAS/VMI
31
STRATEJİK ONGORU