PDF - Fact Check Armenia
Transkript
PDF - Fact Check Armenia
“Ufkumuz dostluk ve barıştır” Prof. Dr. Ahmet DAVUTOĞLU Başbakan “Bugünün dünyasında tarihten husumet çıkarmak ve yeni kavgalar üretmek kabul edilebilir olmadığı gibi ortak geleceğimizin inşası bakımından hiçbir şekilde yararlı da değildir” Recep Tayyip ERDOĞAN Cumhurbaşkanı İçindekiler 3 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER.................................................................................................................................................................................. 9 Ermeniler ile Tanışma.......................................................................................................................................................................................9 Hoşgörü Toplumundan Ermenilerle Yol Ayırımına................................................................................................................................ 11 Osmanlı Devleti’nde Ermeni Kökenli Bakanlar...................................................................................................................................... 12 Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Ermeni Kökenli Milletvekilleri....................................................................................................... 12 BİR ASIRLIK MESELE..............................................................................................................................................................................................................14 Birinci Dünya Savaşı ve Her İki Toplum İçin Acı Hatıralar................................................................................................................... 14 Ermeni Soykırımı İddiaları Hakkında......................................................................................................................................................... 21 Türkiye’nin Uzattığı Barış Eli ve Ermenistan.......................................................................................................................................... 23 HERKES İÇİN YENİ TÜRKİYE.................................................................................................................................................................................................29 Türkiye’deki Azınlıkların Özgürlük ve Toplumsal Yaşamlarına Etki Eden Reformlar (2002-2015)......................................... 29 Demokratikleşme Sürecinde Türkiye Ermenilerine Yönelik Yeni Yaklaşımlar (2002-2015)...................................................... 39 TÜRKİYE’NİN BARIŞ ELİ........................................................................................................................................................................................................44 (Cumhurbaşkanı) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 1915 Olaylarına İlişkin Mesajı.............................................................. 44 Mesajın Ermeniler Tarafından Değerlendirilmesi.................................................................................................................................. 46 Mesajın Dünya Basınındaki Yankıları........................................................................................................................................................ 47 Yeni Türkiye’nin Meseleye Bakışı Geçmişten Ders Çıkararak, Geleceğe Barış İçerisinde Umutla Bakmak................................48 Sarı Gelin ......................................................................................................................................................................................................................49 Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Sunuş Tarih, insanların hafızasında büyük başarılar ve güzellikler yanında, büyük acılarla da yer alır, hatta belki daha çok acılarla… Acılar, büyük travmaların geride bıraktığıdır; ölümlerin, sürgünlerin, yerinden yurdundan edilmenin, toprağından, vatanından uzak kalmanın… Büyük acılar öncesinde büyük güzellikler ve iyiliklerin olması önemini yitirir, nesilden nesile, kuşaktan kuşağa, yaşanan acıların anlatıları miras kalır. Dünyaya gözlerini açan her çocuk büyük acıların anlatıları ortasında büyür. İnsanlık, uzak tarihindeki acıları, büyük değişimlerin neticesinde geride bırakabildi ama maalesef iki büyük savaşın acıları hala toplumları etkisi altında tutmakta ve halkların birbirine karşı takındıkları tutumları belirlemekte… Anadolu coğrafyası farklı etnisite, din, mezheb ve meşrebdeki toplulukların barış içinde yaşamaya ahitleştiği bir esenlik yurduydu. Yüzyılların acılarıyla yoğrulmuş halklar, geçmişteki acıları bir daha yaşamamak için büyük Yunus’un sözleri etrafında birleştiler, bir oldular. “Biz kimseye kin tutmayız / Ağyar dahi dosttur bize Adımız miskindir bizim / Düşmanımız kindir bizim Biz kimseye kin tutmayız / Kamu âlem birdir bize” Eline, beline ve diline sahip olanı; dost bildiler, yoldaş bildiler, komşu bildiler… Ama maalesef Birinci Paylaşım Savaşı’nda emperyalist güçlerin yağma alanı ilan edilen Anadolu toprakları ve bu toprağın komşu halkları, savaşın ve yağmanın altında darmadağın oldu, ölümlerle, büyük acılar ve sürgünlerle karşılaştı. Komşular düşman oldu, ağyarı dost bilenler birbirine kin tuttu. Bugünlere, o tarihte yaşanan acıların, ölümlerin biriktirdikleriyle geldik. Hafızamız, anlatılarımız, tarihimiz o büyük acıların altında ezildi; dost olduğumuz, komşu olduğumuz günlerin güzellikleri yitip gitti. Bugün bizlere düşen, tekrar Yunus’un sözlerine dönmek, yine dost ve komşu olmak, “kamu âlem birdir bize” diyebilmek, çocuklarımızı nefretin ve kinin çocukları olmaktan çıkarıp, barışın ve esenliğin çocukları olarak yetiştirmektir. Bu ve benzeri çalışmalar, bu toprağın çocukları arasında barışın, kardeşliğin ve dostluğun yeniden kurulmasında bir vesile olacaktır ümidi ve inancındayım. Prof. Dr. Numan KURTULMUŞ Başbakan Yardımcısı Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 5 Önsöz Bu çalışma, bin yıl komşuluk, dostluk ve akrabalık ilişkileri kurmuş olup, daha sonra üçüncü ülkelerin yürüttüğü politikalar, savaş ve dönemin şartları gibi birçok faktörün bir araya gelmesiyle karşılıklı olarak canı yanmış iki kadim halkın, yüz yıldır devam eden meselesini resmetmektedir. Amacımız; acı ve üzüntülerimizi yarıştırmak, meselenin bütün bir yükünü karşı tarafa yüklemek değil, kökü mazide olan meseleyi gelecek nesillere miras olarak bırakmadan yeni bir sayfa açabilmenin yollarını aramaktır. Osmanlı Devleti bünyesinde kiliselerini, okullarını inşa etmiş, sanatta, müzikte, mimaride, bürokraside en zirve yerlere gelmiş ve üretkenliğini en çok bu dönemde ortaya koymuş Ermeniler, 19. yüzyılın sonlarına kadar Müslüman komşularıyla barış ve huzur içinde yaşamıştır. Elbette her iki toplumun I. Dünya Savaşı sırasında zihinlere kazınmış acı hatıraları mevcuttur. Ancak bu acıları ulusal ve uluslararası arenada politika malzemesi yapmak, toplumsal, bölgesel ve küresel barışa katkı sağlamamaktadır. Yüzyıllar boyunca birbiriyle ortak bir kültür oluşturmuş iki toplum, acılarını öne çıkararak değil, kadim dostluklarını yeniden hatırlayarak ortak bir gelecek inşa edebilirler. Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun: “İki kadim halkın birbirini anlama ve birlikte geleceğe bakma olgunluğuna ulaşmaları mümkündür. Aynı coğrafyayı ve uzun bir tarihi paylaşan Türkler ve Ermeniler, tüm meselelerini yalnızca kendi aralarında konuşabilirler; çözüm yollarını da yine yalnızca birlikte arayabilirler” ifadeleri ile Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın “Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarının hangi din ve etnik kökenden olursa olsun, Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve diğer milyonlarca Osmanlı vatandaşı için acılarla dolu zor bir dönem olduğu yadsınamaz. Adil bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar” sözleri acılara ortak olmak, yaraları sarmak ve tekrar dostluklar kurabilmek arzusunu ortaya koymaktadır. Umarız bu çalışma, iki toplum arasındaki güncel sıkıntıların aşılarak kadim dostluğun yeniden tesisine katkı sunar. Doç. Dr. Kudret BÜLBÜL Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 7 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE Akdamar Kilisesi / Van “Savaş şartlarında başvurulan zorunlu yer değiştirme politikalarının, 1915 dâhil, gayri insani sonuçlar doğurduğunu daha önce de açıklayan Türkiye, Ermenilerin acılarını paylaşmakta, iki halk arasında yeniden duygudaşlık kurulması için sabır ve kararlılıkla gayret göstermektedir. “ 8 Ahmet DAVUTOĞLU Başbakan Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER Ermeniler ile Tanışma Anadolu’nun kadim halklarından olan Ermenilerin Anadolu’ya hangi tarihte ve nereden göç ettikleri akademik dünyada tartışmalı bir konudur. Hint Avrupa dil grubuna mensup olan Ermeniler kendilerine Hay ve ülkelerine Hayastan veya Hayk adını vermişlerdir. Bugün kullanılan Ermeni isminin ise Ermenilerin yaşadıkları bölgeye verilen Armina veya Armania adından geldiği kabul görmektedir. Miladi üçüncü yüzyılda Hristiyanlığı kabul eden Ermeniler, Hristiyanlığı devlet dini olarak tanıyan ilk millet olarak tarihe geçmişlerdir. Ermenilerin yaşadığı topraklar yüzyıllarca Perslerin, Makedonyalıların, Selefkitlerin, Romalıların, Sasanilerin, Bizanslıların ve Arapların egemenliğinde kalmış ve nihayetinde XI. yüzyıldan sonra Türklerin egemenliği altına girmiştir. Türklerle münasebetleri çok öncelere dayansa da Ermenilerle Türklerin aynı devlet çatısı altında ve çok uzun süre yanyana yaşadığı dönem Osmanlı dönemi olmuştur. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 9 Mardin 10 Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Hoşgörü Toplumundan Ermenilerle Yol Ayırımına Selçuklular döneminden başlayarak İslam hukukuna göre hakları garanti altına alınmış Hristiyan bir dini grup olarak yaşayan Ermeniler Osmanlı’nın Bursa’yı fethetmesinden sonra Kütahya’da bulunan dini merkezlerini devlet eliyle Bursa’ya taşımışlardır. İstanbul’un fethinden sonra Bursa’da bulunan Ermeni ruhani lideri İstanbul’a getirilerek 1461 yılında İstanbul’da bir Ermeni Patrikhanesi kurulmuştur. 1830 yılında Katolik Ermeniler ve 1850 yılında da Protestan Ermeniler kendi kiliselerini kurarak Osmanlı Devleti tarafından bir cemaat olarak kabul edilmişlerdir. Osmanlı tarihi boyunca devletine, sâdık bir tebaa olarak yaşayan ve Osmanlılar tarafından millet-i sâdıka (sadık millet) olarak adlandırılan Ermeniler Doğu Anadolu köy ve kasabalarında genellikle kendi topraklarında çiftçilik, mahallî endüstri ve küçük çapta ticaretle meşgul iken şehirlerde ise iç ve dış ticaret, sarraflık, bankerlik, müteahhitlik ve mültezimlik gibi işlerle uğraşmışlardır. Süreç içerisinde Ermenilerin yüksek refah düzeyine ulaşmaları hakim unsur olan devlet ve toplumda herhangi bir rahatsızlık yaratmamıştır. Bu sebeple Ermeniler Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan Ermenilerde silahlı eylemler başlayıncaya kadar Türklerle yan yana, kardeşçe ve huzur içinde yaşamıştır. 19. yüzyıl’da diğer büyük devletlerde hakim ulusun dışında herhangi bir dini-etnik gruptan devlet adamına çok az rastlanırken özellikle Tanzimat dönemiyle birlikte Osmanlı devlet bürokrasisi çeşitlenmeye başlamış, devlet kademelerinde Hristiyan nazırlar, sefirler, valiler ve hatta uluslararası konferans ve barış görüşmelerinde gayrimüslim temsilciler görev almaya başlamıştır. Osmanlı devlet kademesinde bu çeşitlilik çağdaşlarına göre çok ilerdeydi. Nitekim I. Meşrutiyet Meclisi’ndeki ırk ve dil çeşitliliği dönemin hiçbir monarşisinde görülemeyecek bir durumdaydı. Devlete bağlılıkları, Türk adetlerine yakınlıkları, hatta iyi Türkçe konuşmaları, Ermenilerin devlete ait resmi veya özel işlere atanmalarını sağlamıştır. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 11 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE Osmanlı Devleti’nde Ermeni Kökenli Bakanlar Krikor Agaton Davut Garabet Paşa Andon Tıngır Yaver Paşa Agop Kazazyan Gabriel Noradukyan Berdos Hallacyan Krikor Sinapyan Efendi Oskan Mardikyan Efendi 12 Bayındırlık Bakanı (1868) Telgraf Genel Müdürü (1861) Bayındırlık Bakanı (1868) Posta ve Telgraf Bakanı (1868, 1875) Hazîne–i Hâssa Bakan Vekili (1880) (Osmanlı Devleti’nde padişahın özel gelir ve giderlerinden sorumlu bakanlık) Maliye Bakanı (1886) Bayındırlık Bakanı (1908) Dışişleri Bakanı (1912) Bayındırlık Bakanı (1909) Bayındırlık Bakanı (1912) Posta,Telgraf ve Telefon Bakanı (1913) Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Ermeni Kökenli Milletvekilleri İsim Agop Babikyan Efendi Agop Boyacıyan Efendi Artin Boşgezenyan Efendi Bedros Hallaçyan Efendi Hamparsum Boyacıyan Efendi İstefan Çıracıyan Efendi İstefan Ispartalıyan Efendi Karabet Paşayan Efendi Karakin Pastırmacıyan Efendi Kegam Dergarebetyan Efendi Krikor Zohrab Efendi Nazaret Dagavaryan Efendi Trayan Narlı Efendi Vahan Efendi Vahan Bardizbanyan Vahan Papazyan Efendi Varteks Serengülyan Efendi Virmiyan Efendi Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Seçildiği Yer Tekfurdağı (Tekirdağ) Tekfurdağı (Tekirdağ) Halep İstanbul Kozan Ergani İzmir Sivas Erzurum Muş İstanbul Sivas Gelibolu Maraş İzmir Van Erzurum Van Bürokraside, ticarette, sanatta, müzikte, mimaride vs. serbest bir şekilde kendine yer bulan ve bu alanlarda bazen en zirve yerlere gelen Ermeniler, Osmanlı Devleti sınırları içinde diğer azınlık gruplar gibi seçkin bir sınıf oluşturmuşlardır. Ne yazık ki bu dönem aynı zamanda Osmanlı Devleti’nde diğer etnik gruplar gibi Ermeniler arasında da milliyetçiliğin yükseldiği bir zamana denk gelmiştir. Osmanlı vatandaşı Ermenilerle devlet ilişkileri Osmanlı Devleti’nin savaş ve prestij kaybıyla irtifa kaybetmesi ve daha sonra her konuda Avrupa’nın müdahalesine maruz kalması dolayısıyla bir bozulma devresine girmiştir. Her kaybedilen savaş bir iç müdahaleyi getirmekte, bunun için de azınlık grupları birer müdahale aracı olarak kullanılmaktaydı. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından imzalanan Ayastefanos Anlaşması’nın 16. Maddesi ile “Osmanlı Devleti Ermenilerinin barındığı eyaletlerde mahalli menfaatlerin gerektirdiği ıslahat ve düzenlemeyi vakit kaybetmeksizin yapmayı…” garanti ederek esas itibariyle “Ermeni Sorunu”nun tarihte ilk kez bir uluslararası belgeye yansımasına ve “Ermenistan” diye bir bölgenin varlığından söz edilmesine neden olmuştur. 1878 yılında toplanan Berlin Kongresi sonucunda imzalanan Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi de Ayastefanos Anlaşması’nın 16. Maddesi yerine Ermenilerin yoğun olduğu eyaletlerde mahalli ihtiyaçların gerektirdiği ıslahatın yapılması, bu konuda alınacak tedbirlerin ilgili devletlere bildirilmesi ve bu devletlerin uygulamadaki gözetmenliğinin kabul edilmesi Türk-Ermeni ilişkilerine dış müdahale hakkını beraberinde getirmekteydi. Bu süreçte Avrupa’nın bazı büyük devletleri “ıslahat” adı altında bir yandan Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışması, Ermeniler üzerinde yürütülen misyonerlik faaliyetleri ve dönemin şartları Ermeniler arasında bir takım komitacılığın başlamasına ve silahlı politik oluşumların doğmasına sebep olmuştur. Nitekim 1890 yılında Erzurum İsyanı, aynı yıl Kumkapı gösterisi, 1892-93’te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894’te Sasun İsyanı, 1895’te Babıali gösterisi ve Zeytun İsyanı, 1896’da Van İsyanı ve Osmanlı Bankasının işgali, 1903’te ikinci Sasun İsyanı, 1905’te Sultan Abdülhamit’e suikast girişimi ve 1909 Adana İsyanı Ermenileri geri dönülemez bir sürece itmiştir. Birinci Dünya Savaşı’na kadar devletle Ermeni Cemaati ilişkilerinin yıprandığı ve artık ikisi arasında bir güvensizlik ortamı doğduğu bir çok olaydan anlaşılmaktaydı. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 13 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE BİR ASIRLIK MESELE Birinci Dünya Savaşı ve Her İki Toplum İçin Acı Hatıralar 14 Devletler arasında yaşanan rekabet beraberinde kamplaşmayı getirmiş ve Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olmuştur. İlk önce Almanya ile ittifak antlaşması yapan Osmanlı Hükümeti Kasım 1914’te kendi imparatorluğu dahil dört imparatorluğun yıkılmasına ve dört büyük hanedanın çökmesine neden olacak olan bir harbe resmen dahil olmuştur. Çeşitli etnik ve dini unsurlardan oluşan ve yaşanan olaylarla Ermenilerle büyük asayiş sorunları yaşamaya başlayan Osmanlı Devleti, doğuda Rus ordusunun karşısına çıkmaya hazırlanırken hesaplarını da ona göre yapması gerekiyordu. İstanbul / Beyoğlu Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Kocamustafapaşa Surp Kevork Ermeni Kilisesi Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi Daha çok Rus etki alanına giren ve günden güne ayrılıkçı faaliyetlerini artıran Ermeniler Osmanlı Devleti’nin seferberlik ilan ettiği 3 Ağustos 1914 tarihinden itibaren ordudan firar etmeye ve yavaş yavaş silahlı eylemlerde bulunmaya başlamıştır. Rus ordusunun 1914 yılının Kasım ayında doğuda başlattığı taarruzu fırsat bilen Ermeni silahlı gruplar birçok vilayette isyan çıkarmıştır. Osmanlı ordularının Doğu Anadolu’da Rusya karşısında yenilmesinden sonra batıda Çanakkale Savaşları’nın başlaması ve İstanbul’un tehlike altına girdiği bir dönemde Ermeniler düşman saldırılarına paralel olarak eylemlerini genişletmişlerdir. Bu dönemde Zeytun, Bitlis, Muş ve Erzurum’un ardından Van’da isyanları patlak vermiştir. Birçok cephede ölüm kalım mücadelesi veren Osmanlı Devleti savaş hâlinde iken hem cephenin, hem de cephe gerisinin emniyete alınarak yüz binlerce Müslümanın göz göre göre ölüme itilmesinin önlenmesi için bir takım zorunlu tedbirlere başvurmak zorunda kalmıştır. Bu kritik durum karşısında, devlet geleneğine sahip olmanın getirdiği sorumlulukla hareket eden Osmanlı Hükümeti çözüme yönelik olarak 24 Nisan 1915 tarihinde aldığı bir kararla silahlı eylemlerde bulunan Ermeni komite merkezlerini kapattırmış, komitelerin evrakına el koydurmuş liderleri ve zararlı faaliyetleri bilinen Ermenilerin tutuklanmasını sağlamıştır. Seferberlik ilânından sonra geçen dokuz aylık süreçte Osmanlı Hükümeti’nin iyi niyetle ve küçük tedbirlerle işi çözmeye çalışması malesef hiçbir sonuç vermemiştir. Van’da Ermeni isyanı bütün hızıyla devam ederken Türk ordusu savaş meydanlarında meşgul olduğu için cephe gerisindeki bu olayları bastırmakta aciz kalmaktaydı. Durum iyice kötüye gitmeye başlayınca İçişleri Bakanlığı 9 Mayıs 1915 tarihinde Erzurum, Van ve Bitlis valilerine şifreli bir yazı göndermiştir. Gönderilen yazıda Van bölgesinde Ermenilerin yoğun bir şekilde silahlı eylemler için hazır bulunduklarını ve bunların yerlerinden çıkarılarak güneye doğru sevk edilmelerinin kararlaştırıldığı bildirilmiştir. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 15 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE “Aynı coğrafyayı ve uzun bir tarihi paylaşan Türkler ve Ermeniler, tüm meselelerini yalnızca kendi aralarında konuşabilirler; çözüm yollarını da yine yalnızca birlikte arayabilirler.” Ahmet DAVUTOĞLU Başbakan 16 Erivan / Ermenistan Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar İçişleri Bakanlığı 23 Mayıs 1915 tarihinde 4. Ordu Komutanlığına gönderdiği şifreli yazıda Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinden çıkarılan Ermenilerin, Musul vilâyetinin güney kısmı ile Zor sancağına ve Merkez hariç olmak üzere Urfa sancağına yerleştirileceklerini; Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermenilerin ise Suriye vilâyetinin doğu kısmı ile Halep vilâyetinin doğu ve güneydoğusunda, Hükümetin belirlediği yerlere nakledilerek oralarda yerleştirileceğini bildirmiştir. İçişleri Bakanlığı tehcir konusuna bir resmiyet kazandırmak amacıyla 26 Mayıs 1915 tarihinde Başbakanlığa bu yönde bir yazı göndermiştir. İçişleri Bakanlığı söz konusu yazıda Osmanlı topraklarına göz diken istilâcıların, ihtiraslarını gerçekleştirmek için Osmanlı tebaası olan Ermeniler arasına nifak soktuklarını ve Ermenilere yardım ettiklerini ifade etmiştir. Ayrıca isyan eden Ermenilerin düşmana karşı savaşan ordunun harekâtını güçleştirmek için her çeşit engellemeleri yaptıklarını, askere erzak ve mühimmat nakline engel olduklarını, düşmanla işbirliği yaptıklarını, bir kısmının düşman saflarına katıldıklarını, askeri birliklere ve masum halka silâhlı saldırıda bulunduklarını, şehir ve kasabalarda öldürme olaylarına karıştıklarını ve yağmacılık yaptıklarını, devletin selâmeti için köklü tedbire ihtiyâç duyulduğunu ve bunun için, harp sahasında olaylar çıkaran Ermenilerin başka bölgelere nakline karar verildiğini ifade etmiştir. Bu kapsamda, 27 Mayıs 1915 tarihinde savaş durumunda hükümetin faaliyetlerine karşı gelenlere karşı askeri tedbirleri içeren geçici bir kanun çıkartılmıştır. Bu geçici kanun 1 Haziran 1915 günü o dönemin resmi gazetesi olan Takvîm-i Vekâyi’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Geçici kanunun birinci maddesi ordu, kolordu ve fırka komutanlarına, savaş sırasında Hükümetin emirlerine, memleketin savunulmasına ve asayişin korunmasına karşı çıkanlara, silâhlı saldırı veya direnişte bulunanlara karşı her türlü askerî tedbir alma yetkisi vermekteydi. İkinci madde ise aynı komutanlara, casusluk ve vatana ihanet ettikleri anlaşılan köy ve kasaba halkını, tek tek veya toplu halde başka yerlere sevk ve iskân imkânı tanıyordu. Söz konusu kanunun uygulanmasında çıkacak aksaklıkları çözmek ve uygulamayı kolaylaştırmak için çeşitli yönetmelikler de çıkartılmıştır. Bu amaçla 30 Mayıs 1915 tarihinde savaş durumu ve olağanüstü şartlar nedeniyle başka bölgelere gönderilen Ermenilerin barınma ve beslenmeleri ile ilgili bir yönetmelik yürürlüğe konulmuştur. Bu yönetmeliğin hükümlerine göre: Ermeniler göç sırasında bütün hayvan ve taşınabilir mallarını birlikte götürebilmişlerdir. Göç sırasında göçmenlerin can ve mal güvenliklerinden beslenme ve dinlenmelerinin sağlanmasından güzergâhta bulunan memurlar sorumlu tutulmuştur. Göç ettirilen yerlere ulaşan Ermeniler tarıma elverişli köy ve kentlere yerleştirilmişlerDemokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 17 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE dir. Göçmenleri yerleştirildiği yerlerde göçmenlere verilecek arazi olmadığı durumlarda devlete ait çiftlik ve köylerden yararlanmalarına izin verilmiştir. Muhtaç durumda bulunan göçmenlerin masrafları hükümetçe karşılanmıştır. 10 Haziran 1915 tarihinde çıkarılan yeni bir yönetmelik ile göçe tâbi tutulanlara ait içinde eşya bulunan binalar mühürlenip koruma altına alınmış, satılması gerekli eşya ve hayvanlar satılarak bedeli hak sahiplerine ödenmiş, göç eden ahaliye ait emlâk ve arazinin cinsi, miktarı ve kıymeti tespit edilerek kayıt altına alınmıştır. Osmanlı Hükümeti’nin uyguladığı tehcir ülke içinde bir yerden başka bir yere nakletme olan ‘zorunlu göç’ olarak uygulanmıştır. Bu nedenle tehcir özellikle Ermeni Diasporası’nın ifade ettiği, yurt dışına çıkarma anlamındaki “deportation” şeklinde olmamıştır. İç karışıklıklar, savaş koşullarının insan psikolojisinde yarattığı travmalar, intikam peşindeki yerel gruplar, eşkıyalık, açlık, salgın hastalıklar ve çöküş halindeki bir devletteki genel hukuksuzluk durumu düzeni korumaya çalışan devlet ricalini aldığı kararların uygulanma safhasında zora sokmuştur. Osmanlı Hükümeti’nin tehcir edilen Ermenilerin bakımı, korunması ve yeterli beslenmeleri yönünde planlama yapmasına rağmen uygulamada istenmeyen bazı aksaklıklar ve suistimaller Ermenilerin çoğunun bu döneme ait zihinlere kazınmış acı hatıralara sahip olmasına sebebiyet vermiştir. 18 Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar İstanbul / Galata 19 Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE Kars Ermeni Kilisesi “Karşılıklı güven ve işbirliği anlayışını geliştirmemiz; 800 yıllık ortak tarihimizin ışığında birbirimizi yeniden tanımamız; insani ilişkiler içinde olmamız elzemdir.” 20 Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Ahmet DAVUTOĞLU Başbakan Ermeni Soykırımı İddiaları Hakkında Döneme ait vesikalar Ermeni konvoylarına karşı suç işleyen bazı itaatsiz devlet görevlilerinin varlığını teyit etmekte ancak Osmanlı Hükümetinin söz konusu olayların yaşanmasını amaçlamadığını, aksine, bu suçları işleyenleri cezalandırdığını ispatlamaktadır. Hükümetin tehcirin düzenli ve güvenli bir şekilde uygulanması yönündeki talimatına uymayan devlet görevlileri o dönemde kurulan Divan-ı Harp’te (savaş mahkemesi) yargılandığı ve suçu sabit görülenlerin idama mahkum olduğu birinci elden kaynaklarla ortaya konulmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra tehcire tabi tutulan Ermenilerin bir kısmı eski yerlerine dönmüşler, bir kısmı da yurtdışına göç etmişlerdir. Bu dönemde Ermenistan Devleti’nin kurulmasından sonra (İstanbul’daki Azınlık Ermenileri hariç) ilişkiler artık devletlerarası seviyede yürütülmeye başlanmıştır. Türk-Ermeni ilişkileri 1960’lı yıllara kadar durağan bir seyir izlemiştir. Ancak, Soğuk Savaş dinamikleri Ermeni tarafının acı hatıraları ile kederlerini istismar etmiştir. Bu durum bazı milliyetçi Ermeni grupların radikalliğini körüklemiş ve Türk karşıtı şiddet eylemlerine neden olmuştur. Tüm Türkler için hatırlamanın acı verici olduğu terör saldırıları dünya kamuoyunun dikkatinin Ermeni tezlerine çekilmesi için bir araç haline gelmiştir. 1975’den itibaren 30’dan fazla Türk diplomatı ve aile mensubu Ermeni ASALA Örgütü militanları tarafından düzenlenen terör saldırılarında katledilmilerdir. Bu dönemde, Ermeni görüşleri ve soykırım tezi zaman zaman sahte belgelerin/fotoğrafların da kullanılmasıyla geniş şekilde yayılmaya başlamıştır. Ermeni tezini destekleyen yazılı kaynaklar nüfus rakamlarını açıklayabilmek için güvenilir olmayan metotlara başvurmuşlardır. Şüphe götürür bazı hatıratlar kullanılmış ve bunlar sözde “soykırım”ın tanınması için tez oluşturabilmek amacıyla devamlı surette kaynak gösterilmiştir. Soykırım tezinin ciddi eksikliklerine dikkat çekmek, Ermenilerin büyük acılar yaşadıklarını ve çok sayıda insanın hayatını kaybettiğini inkar etmek anlamına gelmemektedir. Esasen asıl konu rakamlar değildir; en küçük sayıdaki masum insan kaybı bile acı vericidir. Aynı dönemde hayatlarını kaybeden ve Batılı tarihçiler tarafından çoğunlukla görmezden gelinen milyonlarca Müslüman Osmanlı’nın mevcudiyeti de, Ermenilerin çok sayıdaki kayıplarının göz ardı edilmesi veya küçümsenmesi için bir sebep teşkil etmemelidir. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 21 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE Ancak, Türklerin kayıplarını görmezden gelirken Ermenilerin yaşadıklarını tanımlamak için tek seçenek olarak soykırım üzerinde ısrarcı olmak, ne hayatını kaybedenlerin hatıralarını onurlandırmakta, ne de tarihi kayıtları doğru şekilde yansıtmaktadır. Ermeni tehciri sırasında yaşanan bazı kötü hadiseler ve bu kötü hadiselerin ve ölü sayılarının abartılarak Batı kamuoyuna sunulması bir Ermeni Soykırımı söylemini ve bunun üzerinden siyaset üretmeyi beraberinde getirmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 19 Mart 2015 tarihinde “100’üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı Belgeleri” sergisinin açılışında yaptığı konuşmada, Ermeni Meselesi’nde öne sürülen iddialar karşısında gerçeğin aranacağı yerin arşivler olduğunu, bugüne kadar gerekirse Türk askeri arşivleri dahil bütün arşivleri açmaya hazır olduklarını belirterek bu konuda üçüncü ülkelere dahi mürücaatta bulunduklarını ifade etmiştir. Cumhurbaşkanı iki ülkenin tarihçilerinden, bilim adamlarından oluşan ortak bir komisyon kurulmasını ve ilgili ülkelerin arşivlerinden de faydalanarak gerçeklerin ortaya konulmasını istediklerinden bahsetmiştir. Cumhurbaşkanının ifadeleri Türkiye’nin bu konuda her türlü işbirliğine daha öncede olduğu gibi bugün de hazır olduğunu ve bu meselede herhangi bir çekincenin söz konusu olmadığını göstermektedir. Ermeni Diasporası tarafından yapılan çalışmalar neticesinde 20 ülkenin parlamentosunda Ermeni tezlerine uygun tasarı kabul edilmiştir. 1997 yılında İngiltere net delillerle ispat edilmediği için soykırımı kabul etmemiş; 2012 yılında ise Fransız Anayasa Mahkemesi hükümetin hazırladığı inkâr yasasını iptal etmiştir. Bin yıllık komşu olan iki kadim toplum için artık yeni söylemlere ve yaklaşımlara ihtiyaç duyulduğu çok açıktır. 22 Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Türkiye’nin Uzattığı Barış Eli ve Ermenistan 16 Aralık 1991 yılında Ermenistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri olan Türkiye, bağımsızlığının ardından ekonomik güçlüklerle karşılaşan Ermenistan’a insani yardım yapmış, bölgesel kuruluşlar ve Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşmesi yönünde aktif çaba harcamıştır. Ancak, Ermenistan’ın Azerbaycan’a bağlı Dağlık Karabağ Özerk Bölgesini işgal etmesi yüzünden Ermenistan’la Azerbaycan arasında patlak veren savaş ve Hocalı Katliamı Türkiye’yle Ermenistan arasındaki ilişkilerin bozulmasına neden olmuş ve 1993 yılında Türkiye Ermenistan’la olan sınır kapılarını insan ve mal trafiğine kapatmıştır. Durum böyle olunca Ermenistan devleti ile diplomatik ilişki tesis edilmesi için uygun koşullar oluşmamıştır. Türkiye, Güney Kafkasya’da kapsamlı barış ve işbirliği ortamının yaratılmasına yardımcı olacağı ve bölgenin istikrarına katkıda bulunacağı inancıyla Ermenistan’la ilişkilerinin normalleşmesini arzu etmekteydi. Bu düşünceyle Türkiye, bazı güven arttırıcı önlemleri zamanında tek taraflı olarak uygulamaya koymuştur. 15 Nisan 2005 tarihinde o dönemin Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan’a bir mektup göndererek, 1915 dönemine ait gelişme ve olayları incelemek amacıyla ortak bir komisyon kurulması yolundaki önerisini resmen iletmiştir. Mektubunda dünyanın hassas bir bölgesinde ortak bir tarih ve komşu coğrafyayı paylaşan Türk ve Ermeni halklarının uzun yıllar birarada yaşadıklarını, ancak ortak tarihlerinin bir bölümüne ilişkin yorum ve değerlendirme farklılıklarının bulunduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, geçmiş yıllarda iki halka acı hatıralar bırakan bu farklılıkların bugün de iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesini kolaylaştırmayan bir rol oynadığını kaydetmiştir. Başbakan Erdoğan mektubunda, Türk ve Ermeni tarihçi ve uzmanlarından oluşan bir grubun 1915 dönemine ait gelişme ve olayları sadece Türk ve Ermeni arşivlerinde değil, ilgili üçüncü ülkelerde yer alan tüm arşivlerde araştırılarak elde edilen sonuçların uluslararası kamuoyuna açıklanmasını teklif etmiştir. Başbakan Erdoğan, bu yönde bir girişimin hem tarihin tartışmalı bir bölümüne ışık tutacağını, hem de Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleşmesine hizmet edecek bir adım oluşturacağını kaydetmiş, gelecek nesillere dostça ve daha barışçı bir ortam devretmeyi amaçlayan bu önerinin Ermenistan tarafından kabul göreceğine ilişkin ümidini ifade ederek, kabul gördüğü takdirde, önerinin ayrıntılarını görüşmeye Türkiye’nin hazır olduğunu bildirmiştir. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 23 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE 24 Türkiye - Ermenistan arasında uzun yıllar sınırlı sayılabilecek ikili ilişkiler 2008 yılına gelindiğinde karşılıklı davetlerle yeniden tesis edilmeye başlanmıştır. 2008 yılında Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan Türkiye’deki mevkidaşı Abdullah Gül’ü Ermenistan-Türkiye arasında oynanan 2010 Dünya Kupası eleme maçına davet ederek ilk somut adımı gerçekleştirmiştir. Cumhurbaşkanı Gül bu davete olumlu yanıt vermiş ve 6 Eylül 2008’de Ermenistan’a ayak basan ilk Türkiye Cumhurbaşkanı olmuştur. Ancak, yüzyıl öncesinde her iki ülkenin ortak kötü hatıralara sahip olması ve bunu bir politika olarak sürdüren kesimlerin olması her iki ülkedeki çeşitli eleştirileri beraberinde getirmiştir. Buna rağmen bu tarihi ziyaret Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde yeni bir sayfa açmış, kara sınırının açılması ve diplomatik ilişkilerin kurulması yönünde umutları arttırmıştır. Devletlerin en üst kademesindeki bu siyasal yakınlaşma Türkiye ve Ermenistan’daki sivil toplum örgütleri arasında karşılıklı iletişimi de tetiklemiştir. Bu iletişim geçmişten gelen sorunların ve karşılıklı güvensizliğin yükünü hala taşıyan iki taraf arasında yeni diyalog kanallarının kurulmasının zeminini oluşturmuştur. İki ülke arasında tesis edilmeye çalışılan iyi ilişkelere bir destek de ABD Başkanı Barack Obama’dan gelmiştir. Başkan Obama’nın 6 Nisan 2009’da TBMM’de yapmış olduğu konuşmada : “Türk ve Ermeni halkları için ilerlemenin en iyi yolu, geçmişi dürüst, açık ve yapıcı bir şekilde ele alan bir süreçtir. Türk ve Ermeni yönetimlerinin attığı tarihi ve umut verici adımları zaten gördük. Bu temaslar yeni bir dönem vaat ediyor. Sınırların açık olması Türk ve Ermeni halklarını yeniden barış ve refah içinde bir arada yaşamaya döndürecek, bu da her iki ülkenin yararına olacaktır“ diyerek sürece destek verdiğini ifade etmiştir. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Gelen destek açıklamalarıyla 2009 yılında daha fazla yakınlaşma sağlanmasına yönelik umutlar devam etmiştir. İsviçre’nin aracılığıyla dışa kapalı bir şekilde devam eden Türkiye-Ermenistan görüşmeleri sonucunda ilişkilerin normalleşmesini hedefleyen ve bölgede barış, güvenlik ve istikrarın sağlanmasına yönelik bir yol haritası üzerinde uzlaşılmıştır. 22 Nisan 2009 tarihinde bu yol haritasının varlığı Türkiye, Ermenistan ve İsviçre Dışişleri Bakanlarının ortak açıklaması ile kamuoyuna duyurulmuştur. Tarihi olaylar üzerine ilişkilerin seyrini belirlemiş olan Türk - Ermeni ilişkilerindeki bu yakınlaşma her iki tarafta muhalif gruplar tarafından sert bir şekilde eleştirilmeye başlanmıştır. Özellikle Diaspora tarafından hem maddi hem de politik olarak desteklenen Ermenistan, bu durumu anlatabilmek için ikna turuna çıkma ihtiyacı hissetmiş ve bu kapsamda Cumhurbaşkanı Sarkisyan Ermeni toplumlarının en fazla bulunduğu ülkeleri tek tek dolaşarak, Beyrut, Paris, New York, Los Angeles ve Güney Rusya’da yer alan Rostovon-Don şehirlerini ziyaret etmiştir. Çoğu ziyarette Sarkisyan şehirlerde toplanan Diaspora Ermenileri tarafından protesto edilmiş ve Ermeni Diasporası’nın tavrının değişmez olduğu bu ziyaretlerden anlaşılmıştır. Sürdürülen ortak çalışmalar bazen görüşmelerin durma noktasına gelmesine rağmen 10 Ekim 2009’da “Diplomatik İlişkilerin Tesisi Protokolü” ile “İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokolü”nün imzalanmasıyla sonuçlanmıştır. İsviçre’nin arabuluculuğunda Zurih’te gerçekleşen imza törenine AB Yüksek Temsilcisi Javier Solana, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner gibi bir çok önemli simanın katılması konunun uluslararası arenada da olumlu karşılandığını göstermiştir. İki ülke Dışişleri Bakanları tarafından imzalanan protokollerin birincisinde her iki ülkenin iyi komşuluk ilişkileri oluşturmak konusundaki iradelerinden bahsederek, uyum ve karşılıklı anlayış çerçevesinde yeni bir barış arayışı politikası izlemeyi amaçlamaktaydı. Ayrıca söz konusu protokol, karşılıklı sınırların tanındığını ve Ankara ile Erivan’ın sınırların tekrar açılması konusunda niyetleri ortaya koymaktaydı. İki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin geliştirilmesi hususunda atılması gereken somut adımların belirtildiği ikinci protokolde ise “ İki halk arasında karşılıklı güvenin yeniden tesis edilmesi amacıyla mevcut sorunların tanımlanmasına ve tavsiyelerde bulunmasına yönelik olarak, tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelenmesini de içerecek şekilde tarihsel boyuta ilişkin bir diyaloğun uygulanmaya konulması”na vurgu yapılarak tarihi olaylar üzerine bina edilmiş kötü ilişkilerin yeni bir boyuta evrilmesinin kapısı aralanmaya çalışılmıştır. Bu olumlu adımdan hemen dört gün sonra Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ve Dışişleri Bakanı Edvar Nalbandyan ikincisi oynanan Türkiye-Ermenistan futbol maçını izlemek üzere Bursa’ya gelmiştir. İyi niyet göstergesi bu davetler sürece katkı sunmasına rağmen yeterli olmamıştır. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 25 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE Ermenistan Hükümeti ilgili mevzuat uyarınca protokolleri önce Anayasa’ya uygunluğunun denetimi için Anayasa Mahkemesi’ne, Mahkeme’nin uygun bulma kararının ardından onaylanmaları için prosedür gereği Ermenistan Ulusal Meclisi’ne göndermiştir. Ancak Diasporanın ağır geldiği, Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın, 22 Nisan 2010 tarihinde yaptığı televizyon konuşması ile Protokollerin onay sürecinin dondurulduğunu açıklamasıyla anlaşılmıştır. Her ne kadar Türkiye - Ermenistan yakınlaşması tam anlamıyla tesis edilmediyse de Türkiye bu süreci kararlılıkla devam ettirmek istediğini ve bu konuda iyi niyetli olduğunu her durumda göstermektedir. Bunun en iyi örneği Suriye’de yaşanan iç karışıklık nedeniyle Suriye’den kaçan Ermenilerin Türkiye üzerinden Ermenistan’a ulaşmasının sağlanması için Türkiye’nin sınır kapılarını açması yönünde aldığı karardır. 16 Ocak 2013 tarihinde Türkiye Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada; Ermenistan’dan Suriye’de yaşayan Ermenilere gönderilen insani yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması konusunda her türlü kolaylığın sağlandığı, Suriye’deki çatışmalardan dolayı ülkelerini terk etmek durumunda kalan 150 bine aşkın insana din, dil, ırk ve etnik köken ayırımı yapmaksızın kucak açıldığı, Suriye’den kaçan çok sayıda Ermeni’nin de ülkemiz dahil çeşitli yollardan Ermenistan’a ulaştığı ifade edilmiştir. 26 Suriye’deki çatışmalardan kaçarak Türkiye’ye sığınan Ermeni kökenli Suriyeliler Bir ay sonra 18 Şubat 2013’te Ermenistan’da gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yeniden Cumhurbaşkanı seçilen Serj Sarkisyan’ın, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından tebrik edilmesi Türkiye-Ermenistan iyi ilişkilerin tesis edilmesi iradesinin Türkiye tarafından halen korunduğunu göstermiştir. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Türkiye’nin önemli bir şehri olan Van, Ermeniler için de tarihi bakımdan önem arz eden şehirlerin başında gelmektedir. Kara sınırlarının kapalı olmasına rağmen daha önce Türkiye ve Ermenistan arasında İstanbul-Erivan-İstanbul uçak seferleri ve Gürcistan üzerinden otobüs taşımacılığı yapılmaktaydı. Ancak Türkiye Tur Operatörleri Birliği ile Ermenistan Sanayiciler ve Girişimciler Birliği’in gerçekleştirdikleri görüşmeler sonrasında Erivan-Van ve Van-Erivan karşılıklı uçuş seferlerinin 3 Nisan 2013’te açılacağı yönünde duyuru yapılması kamuoyunda heyecan yaratmakla beraber kimi çevrelerce tepkiyle karşılanmıştır. İkili ilişkileri olumlu yönde etkileyecek bu girişim Ermenistan tarafında ulusal havayolu şirketi Armavia ekonomik sıkıntıları nedeniyle iflas ettiğini açıklaması üzerine Van-Erivan seferlerinin Türkiye’deki sorumluluğunu üstlenen firmanın da yaptığı bir açıklama ile beklenen talebin çok altında bir taleple karşılaştıklarını belirtmesi bu girişimin de başarısızlığa uğradığını göstermiştir. Türkiye’nin barış adına ortaya koyduğu iradeye rağmen ikili ilişkiler son dönemde durağan bir seyire girmiştir. Son olarak 23-24 Nisan 2015 tarihlerinde yapılacak Çanakkale Savaşını Anma Töreni için 1. Dünya Savaşı’na 27 katılmış 102 ülkenin devlet ya da hükümet başkanlarına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı davetiye gönderilmiştir. Çanakkale’de İtilaf Devletlerine karşı savaşanlar arasında Osmanlı vatandaşı olan Ermenilerin de bulunması dolayısıyla davet edilenler arasında Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan yer almıştır. Sarkisyan davetiyeye cevaben yazdığı mektupta bu daveti reddetmiştir. Ayrıca Cumhurbaşkanı Sarkisyan 29 Ocak 2015 tarihinde Erivan’da ‘100. Yıl Dönümü Etkinliklerinin Eşgüdümüne Dair Devlet Komisyonu’ toplantısında, Çanakkale Savaşı Anma Törenlerine Ermenistan’ın davet edilmesiyle ilgili olarak çok sert ve diplomatik dile uymayan açıklamalarda bulunmuştur. Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın, Erivan’da Türkiye’yi ve Türkleri hedef alan sözlerine cevaben Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada “Türkiye, tarihe tek taraflı bakışın istismarcı siyaset politikalarıyla manipüle edilmesine yönelik tüm girişimlerin karşısında durmaya devam edecektir. Kadim Türk-Ermeni dostluğu ve tarihdaşlığı ise, radikal grupların kışkırtmalarına rağmen yaşatılacaktır” denilerek tarihi meseleler her ne kadar istismar edilmeye çalışılsa da Türkiye’nin daima yapıcı bir üslupla dostluğun ve barışın yanında olacağını herkese göstermiştir. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE 28 Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar HERKES İÇİN YENİ TÜRKİYE Türkiye’deki Azınlıkların Özgürlük ve Toplumsal Yaşamlarına Etki Eden Reformlar (2002-2015)* Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne kökü mazide olan bir çok mesele miras kalmıştır. Bu meseleler Türkiye’nin kurucu antlaşması olan Lozan Barış Antlaşması ile halledilmeye çalışılsa da süreç içerisindeki pratik uygulamalarda sorunlar çıkmış ve bu sorunlar çeşitlenerek ve derinleşerek günümüze kadar gelmiştir. Zaman zaman hükümetler sorunların çözümüne yönelik birtakım girişimlerde bulunsalar da bu girişimler sorunları bir bütün olarak ele alacak mahiyette olmamıştır. 11 Eylül 2001’den sonra özgürlükler alanında dünyada bir daralma ve içe kapanma yaşanırken, Türkiye’de tam tersi bir süreç gelişmiş, demokratikleşme ve insan hakları alanında bir genişleme ve rahatlama dönemine girilmiştir. Türkiye’nin zenginliğini oluşturan etnik, dini ve kültürel farklılıklar konusunu telaffuz etmekten çekinilirken 2000’li yıllardan sonra daha özgür ve dinamik bir tartışma ortamı doğmuştur. Türkiye, bu ortamda sorunlarını açıklıkla konuşup tartışarak kendi demokratikleşme hamlelerini hızlandırmıştır. 2002’den günümüze Türkiye’nin demokratik değişim ve dönüşüm sürecinde atılan adımlarla, ortak yaşam kültürünün önündeki engeller ortadan kaldırılmaya çalışılmış ve hep birlikte geleceğe daha güvenle bakmanın adımları atılmıştır. Bu yeni dönemde, “farklılıkların tehdit değil zenginlik olduğu” görüşü esas alınarak toplumun tüm kesimlerini kucaklayıcı politikalar yürütülmüş ve geçmiş dönemlerde yaşanan mağduriyetlerin telafisine yönelik tedbirler geliştirilmiştir. Güvenlik politikalarında milleti ve vatandaşı “tehdit” olarak görme yaklaşımına son verilerek, milletin tarihin derinliklerinden süzülüp gelen sağduyusuna güvenen bir anlayış benimsenmiştir. Reformların yoğunluğu, kapsamı, niteliği ve etkileri düşünüldüğünde, Türkiye’nin demokratikleşme serüveninde özel bir döneme tekabül eden 2002-2015 döneminde, tamamı “demokratikleşme” başlığı altında ele alınabilecek sivilleşme, normalleşme, hukuk devleti ve insan hakları standartlarının yükseltilmesi açısından tarihi nitelikte reformlar gerçekleştirilmiştir. * Çalışmanın bu kısmında Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın hazırlamış olduğu “Sesiz Devrim” isimli kitaptan faydala nılmıştır. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 29 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE 30 Temel hak ve özgürlükler alanını genişleten, insanların gündelik hayatını her alanda kolaylaştıran ve devlete güven duygusunu pekiştiren bu adımlar toplumun sadece bir kesimi için değil, tamamı düşünülerek atılmıştır. Bu kapsamda gerçekleştirilen uygulamalardan toplumun tüm kesimleri yararlanmıştır. Özgürlük ve demokrasi çıtasını yükselten adımlarla, toplumun her kesimine karşı daha duyarlı ve sorumlu yaklaşılmıştır. Önceki dönemlerdeki yanlış uygulamalardan kaynaklanan mağduriyetlere son verilmiştir. Böylelikle, Türkiye’nin, her bir vatandaşı için daha özgür, güvenli, müreffeh ve huzurlu bir ülke haline gelmesi için gayret gösterilmiştir. Uzun zamandır tartışılan ancak 2000’li yıllarda somutlaşan ‘demokratikleşme politikaları’, bir taraftan toplumun sorunlarla yüzleşmesini sağlarken, diğer taraftan bir tür “sosyal restorasyon” işlevi görmüştür. Türkiye tarihinin en kapsamlı sivilleşme ve demokratikleşme süreçlerinden birinin yaşandığı bu dönemde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan farklı inanç ve etnik unsurların kendilerini daha özgür ve güvende hissedecekleri, toplumsal hayatta da yansımaları görülen reform niteliğinde şu yenilikler yapılmıştır: Azınlıklara Ait Cemaat Vakıflarının Mülk Edinmelerinin Kolaylaştırılması ve Özgürlük Alanlarının Genişletilmesi: • Cemaat vakıfları, Osmanlı döneminde gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarının oluşturduğu hayır kurumlarıdır. Cumhuriyet döneminde 1936 yılında düzenledikleri beyannameler ile Vakıflar Genel Müdürlüğündeki kütüğe tescil ve kayıtları yapılmıştır. Böylece, cemaatlere ait bu hayır kurumları “vakıf” olarak kabul edilmiştir. • 1936 Beyannamesi gereği, tapuda kayıtlı mülk sahibinin kim olduğuna bakılmaksızın, beyannamelerinde belirttikleri tüm taşınmazların kendi adlarına tapuda tescil edilmesine imkân sağlanmıştır. Böylece Lozan’da “azınlık” olarak haklar elde eden cemaatler hem cemaat vakfı olarak adlandırılmış hem de sahip oldukları taşınmazları tapuda kendi adlarına kaydetme imkânına kavuşmuşlardır. • Cemaat vakıfları 1936 yılından 1974 yılına kadar bağış, vasiyet ve satın alma yoluyla taşınmaz mal edinebilmişlerdir. Ancak 1974 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı sonrasında, cemaat vakıflarınca 1936-1974 yılları arasında bağış, vasiyet ve satın alma yoluyla edinilen taşınmazlar tekrar eski maliklerine iade edilmiş; bu malların bir kısmı Hazine’ye, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne veya üçüncü şahıslara geçmiştir. • Bu süreçte yaşanan uygulamalarda hakları Lozan Antlaşması ile koruma altına alınmış yerleşik azınlıklara ait cemaat vakıfları oldukça olumsuz etkilenmiştir. Bu uygulamalarla, azınlıkların dini özgürlükleri ve vakıflarının mülkiyet haklarında ciddi bir daralma yaşanmıştır. • 2000’li yıllardan sonra başlayan demokratikleşme sürecinde, söz konusu sorunların çözümü bağlamında, Vakıflar Kanunu’nda ve ilgili yönetmelikte yapılan değişikliklerle, azınlıklara ait cemaat vakıflarının taşınmaz mal edinmeleri ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunmaları konusunda önemli iyileştirmeler ve kolaylıklar sağlanmıştır. • İlk olarak, Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişiklikle, cemaat vakıflarının her ne suretle olursa olsun tasarrufları altında bulunduğu belirlenen taşınmaz malların 6 ay içinde başvurulması halinde vakıf adına tescil edileceği Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar kabul edildiği gibi, bağışlanan veya vasiyet edilen taşınmazların da bu madde hükmüne tabi olduğu açıkça ifade edilmiştir. • “Cemaat Vakıflarının Taşınmaz Mal Edinmeleri, Bunlar Üzerinde Tasarrufta Bulunmaları ve Tasarrufları Altındaki Malların Bu Vakıflar Adına Tescil Edilmesi Hakkında Yönetmelik” başlığını taşıyan yeni yönetmelik 24 Ocak 2003’de kabul edilmiştir. Yönetmelikle, Vakıflar Kanununa göre tüzel kişilik kazanmış olan gayrimüslim cemaat vakıflarının dini, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak ve bu amaç için gelir elde etmek için taşınmaz mal edinmelerini ve taşınmaz mallar üzerinde tasarrufta bulunmalarına olanak sağlanmıştır. • Daha önce taşınmaz malların vakıf adına tescili için, Lozan Antlaşmasında var olan karşılıklılık esası uyarınca, Bakanlar Kurulu’ndan izin alınması gerekmekteydi. 24 Ocak 2003’de kabul edilen yeni Yönetmelikle, taşınmaz malların vakıf adına tescili için Bakanlar Kurulu’ndan izin alınması şartı kaldırılmış ve bu iznin Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından verilmesi sağlanmıştır. • 2003 yılında Vakıflar Kanunu’nda yapılan değişiklikle, cemaat vakıflarının taşınmaz mal tescili için başvuru süresi uzatılmıştır. Buna göre; cemaat vakıflarının tasarrufu altında olduğu belirlenen taşınmaz malların vakıf adına tescili için yapılacak başvurular bakımından öngörülen 6 aylık süre 18 aya çıkarılmıştır. • Sivil toplumun güçlendirilmesi yolunda önemli bir adım olarak 2008 yılında yeni bir “Vakıflar Kanunu” çıkarılmıştır. Mülkiyet haklarına ilişkin önemli iyileştirmeler getiren Kanun’un geçici 7. maddesi kapsamında toplam 331 adet taşınmazın cemaat vakıfları adına iadesine karar verilmiştir. • 27 Ağustos 2011 tarihinde ise Vakıflar Kanunu’na eklenen Geçici 11. madde kapsamında, farklı inanç grubuna mensup vatandaşların mensubu olduğu cemaat vakıflarının çeşitli sebeplerle daha önce el konulan vakıf mülklerinin iade edilebilmesinin yolu açılmıştır. 1 Ekim 2011 tarihinde Geçici 11. maddenin uygulanmasına ilişkin olarak bir yönetmelik yayımlanmış ve cemaat vakıflarının taşınmaz iadesi başvuruları 27 Ağustos 2012 tarihine kadar alınmıştır. Bu kapsamda, toplam 116 cemaat vakfı tarafından yapılan başvurulara ilişkin Vakıflar Meclisinin değerlendirmeleri sonucunda, 333 adet taşınmaz, ilgili cemaat vakıfları adına tescil edilmiş ve 21 taşınmaz için ilgili vakıflara tazminat ödenmesi kararı alınmıştır. • Vakıflar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden bugüne kadar okul vasıflı 21 adet taşınmazın, gelir getirici mülke dönüştürülmesine izin verilmiştir. • Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün en üst karar organı olan Vakıflar Meclisine Türkiye’de faaliyette bulunan vakıfları temsilen üye seçimi yapılmaktadır. Vakıflar Kanunu 41. madde çerçevesinde görev yapan on beş üyeden bir üye cemaat vakıfları adına seçilerek Vakıflar Meclisinde görev yapmaktadır. • Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne yapılan başvuruların değerlendirilmesi neticesinde Vakıflar Meclisi tarafından, İzmir Musevi Cemaati, “İzmir Musevi Cemaati Vakfı” adıyla, Surp Haç Tıbrevank Lisesine “Surp Haç Tıbrevank Lisesi Vakfı” adıyla, Beyoğlu Merkez Rum Kız Mektebine “Beyoğlu Merkez Rum Kız Mektebi Vakfı” adıyla cemaat vakfı statüsünde tüzel kişilik tanınmıştır. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 31 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE • Bu kapsamdaki bir diğer önemli gelişme ise Mor Gabriel Manastırı arazisinin ilgili vakfa iadesidir. Mardin ili Midyat ilçesindeki Mor Gabriel (Deyrulumur) Manastırı’na ait arazi, Hazine tarafından açılan dava neticesinde hazineye devredilmişti. Ancak Deyrulumur Süryani Manastırı Vakfı’nın, 20/2/2008 tarihli ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun Geçici 11. maddesinde yer alan koşulları taşıdığı anlaşıldığından, Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıflar Meclisi, 8/10/2013 tarihinde, söz konusu 12 adet parselin anılan Vakfa iadesine oybirliğiyle karar vermiştir. Herhangi bir ayrım gözetmeksizin tüm vatandaşlarımızın mülkiyet haklarının teminat altına alındığını gösteren bu düzenlemeyle, Süryani toplumunun mağduriyeti giderilmiştir. 32 Farklı Din ve İnançlara Sahip Vatandaşlarımızın İbadet Yerlerine İlişkin Yapılan Yenilikler: • 2003 yılında farklı din ve inançlara sahip vatandaşlarımızın ibadet yerlerine ilişkin özgürlüklerinin genişletilmesi amacıyla İmar Kanunu’nda değişiklik yapılmıştır. Söz konusu düzenleme ile İmar Kanunu’nda yer alan “cami” ifadesi, “ibadet yeri” olarak değiştirilmiştir. Böylelikle diğer ibadet yerleri de bu kanun kapsamına alınmıştır. Bu değişiklikle ayrıca “imar planlarının tanziminde, planlanan beldenin ve bölgenin şartları ile olası ihtiyaçları göz önünde tutularak lüzumlu ibadet yerlerinin ayrılacağı” öngörülmüştür. Bu kapsamda “İl, ilçe ve kasabalarda mülki idare amirinin izni alınmak ve imar mevzuatına uygun olmak şartıyla ibadethane yapılabilir” düzenlemesi getirilerek diğer dinlere ilişkin ibadethane inşasına ilişkin şikayetlerin ortadan kaldırılması amaçlanmıştır. • Cemaat vakıflarına taşınmaz iadesi yapılmasının yanı sıra ibadet özgürlüğü kapsamında, farklı inanç gruplarına mensup cemaatler tarafından kullanılan ibadethanelerin restorasyonu işlemlerine de hız verilmiştir. Bu kapsamda; Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetiminde bulunan vakıflara ait ibadethaneler arasında yer alan kilise, sinagog ve havralar onarılmakta ve vatandaşlarımızın hizmetine sunulmaktadır: Onarımı biten taşınmazlar Onarımı süren taşınmazlar Onarım projesi hazırlanan taşınmazlar Gökçeada Aya Nikola Kilisesi Ayvalık Cunda Taksiyarhis (Ayanikola) Kilisesi Kilis Merkez Havra Gökçeada Ayamarina Rum Ortodoks Kilisesi İstanbul Edirnekapı Aya Yorgi Kilisesi Hatay Yayladağı Rum Ortadoks Kilisesi Hatay İskenderun Süryani Katolik Kilisesi Edirne Merkez Havra (Büyük Sinagog) İskenderun Arsuz Maryo Hanna Kilisesi Surp Giragos Kilisesi Kumkapı Meryemana Kilisesi Hatay İskenderun Rum Katolik Kilisesi Diyarbakır Sur Ermeni Protestan Kilisesi Vorvoks Vorodman Katolik Kilisesi Gaziantep Nizip Fevkani Kilisesi Gaziantep Şahinbey Havrası Diyarbakır Sur Ermeni Katolik Kilisesi Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Samandağ Yoğunoluk Köyü Ermeni Kilisesi • Bu kapsamda, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2010 yılından itibaren Trabzon Sümela Manastırı’nda ve Van Akdamar Kilisesi’nde ayin yapılmasına izin verilmiştir. • Farklı din ve inançlara sahip bireylerin ibadet yerlerine ilişkin özgürlüklerinin genişletilmesi amacıyla, 2012 yılında Belediye Kanunu’na “mabetlerin yapımı, bakımı, onarımını yapabilir” ibaresi eklenmiş ve böylece Belediyelerin sağlık, eğitim, kültür tesis ve binalarının yanı sıra “mabetlerin yapım, bakım ve onarımını da sağlayabileceği” hükme bağlanmıştır. Gayrimüslimlerle İstişareler: • Geçmiş dönemlerde ulusal ve uluslararası ölçekte yaşanan bazı olumsuz gelişmeler, azınlıklarla devlet arasındaki münasebetleri de etkilemiştir. Bu durum bazı dönemlerde azınlıklarla diyaloğun kesilmesine neden olmuştur. Türkiye’nin demokratikleşme vizyonunun önemli boyutlarından birini oluşturan gayrimüslim vatandaşların sorunlarının çözülmesi” doğrultusunda, 2009 yılından bu yana farklı inanç gruplarına mensup vatandaşlarla istişareler yoğun bir biçimde devam etmektedir. Bu kapsamda sadece 2009-2015 tarihleri arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere çeşitli bakan ve bürokratların katılımıyla farklı inanç grubu temsilcileriyle 3’ü büyük buluşma olmak üzere toplamda 12 toplantı yapılmıştır. • Bu toplantılardan 2 Ocak 2015 tarihli toplantıda Başbakan Ahmet Davutoğlu, farklı inanç grup cemaatlerinin temsilcileriyle Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisinde bir araya gelmiş ve cemaat temsilcilerine hitaben yaptığı konuşmada, eşit vatandaşlık vurgusu yaparak, “Hangi dini, mezhebi, etnik temelden gelirse gelsin bütün yurttaşlarımızın canı, malı, ırzı, aklı, namusu bizim için bütün dinlerde azizdir. İslam geleneği içinde bütün o temel esaslara baktığımızda, insan onurunun korunması, canının korunması aklın, neslin korunması, dinin korunması bütün geleneklerin kabul ettiği evrensel ilkeler. Vakıf mallarının iadesi ile son dönemde çok somut hale gelmiş olan bu eşit vatandaşlık ilkesi bundan sonra da en temel şiarımız olacak” demiştir. Azınlıklara Ait Gazetelerin Resmi Reklam Yayımlayabilmeleri: • Geçmiş dönemlerde azınlık basını, reklam gelirleri çok sınırlı olduğundan ciddi ekonomik sıkıntılar yaşamış ve bazıları gazete çıkaramayacak duruma gelmişlerdi. Öyle ki Türkiye’nin en köklü yayınlarından biri olan Rum “Apoyevmatini Gazetesi” ekonomik nedenlerden dolayı kapanma noktasına gelmişti. 2011 yılında gazetenin kapatılması gündeme gelince Türkiye kamuoyunda ciddi bir destek kampanyası başlamış; Rumca bilmeyen birçok kişi Apoyevmatini’yi yaşatmak için abone kampanyasına katılmıştı. • Bu kapsamda, 2012 yılı içerisinde Basın İlan Kurumu Genel Kurulu’nun “Lozan Barış Antlaşması uyarınca ‘Azınlık’ statüsünde sayılan cemaat mensupları tarafından yayınlanan gazeteler yazılı talepte bulunmaları halinde resmi reklâm yayımlayabilir” kararı ile azınlıklara ait gazetelerin resmi reklam yayımlayabilmeleri mümkün hale getirilmiştir. Söz konusu gelişme, azınlık gazetelerinin ekonomik durumunu güçlendirmeye yönelik önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir. Bu gelişmelerin de etkisiyle, yaklaşık elli yıllık bir aradan sonra, 4 Haziran 2012 tarihinde bir Rum yayınevi faaliyete başlamıştır. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 33 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE 34 Başbakan Ahmet Davutoğlu gayrimüslim azınlık cemaatlerinin temsilcileriyle Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi’nde. Farklı Dil ve Lehçelerin Öğrenilmesi, Geliştirilmesi ve Yayını İmkanı: • Demokratikleşme perspektifinin ve “farklılıkların zenginlik olarak görülmesi” yaklaşımının bir yansıması olarak, 2000’li yıllardan sonra başlayan demokratikleşme sürecinde, farklı dil ve lehçelerin kullanılmasının önündeki engellerin kaldırılması ve bu dillerin geliştirilmesi başta olmak üzere kültürel hakların genişletilmesi ve eğitim sisteminin daha demokratik ve çoğulcu bir yapıya kavuşturulması noktasında oldukça önemli adımlar atılmıştır. • Bu alanda ilk olarak, 2002 yılı içerisinde çıkarılan Üçüncü AB Uyum Paketi’nde, resmi dil olan Türkçe’nin yanında vatandaşların günlük hayatlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılabilmesi mümkün hale getirilmiştir. Aynı yıl içerisinde farklı dil ve lehçelerin öğrenilebilmesi için özel kurslar açılabilmesine de imkan tanınmıştır. Bununla ilgili altyapı oluşturularak 2003 yılı içerisinde kursların açılabilmesi sağlanmıştır. • Dil konusundaki bu açılım daha sonraki dönemlerde de sürdürülmüştür. Bu bağlamda 2003 yılında, özel televizyonlarda ve TRT’de Türkçe dışında farklı dil ve lehçelerde yayın yapılmasının önündeki yasal engeller kaldırılmıştır. Bu kapsamda hazırlanan yönetmelikle farklı dil ve lehçelerde radyo ve televizyon yayını yapma imkanı getirilmiştir. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Cezaevlerinde Tutuklu ve Hükümlülerin Yakınlarıyla Anadillerinde Görüşebilmelerinin Mümkün Hale Getirilmesi: • Geçmişte, mevzuattaki bazı sınırlayıcı hükümler nedeniyle cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin aileleri ve yakınlarıyla Türkçe dışındaki bir dilde iletişim kurması mümkün değildi. Bu durum, bilhassa Türkçe bilmeyen ya da kendisini başka bir dilde daha iyi anlatabilecek olan vatandaşlarımız açısından ciddi mağduriyetlere yol açmaktaydı. Bu yasak yüzünden kişilerin iletişim hakları ve özgürlükleri de kısıtlanmaktaydı. • 2009 tarihinde yapılan tüzük değişikliği ile hükümlünün, kendisinin veya görüşeceğini bildirdiği kişinin Türkçe bilmediğini beyan etmesi hâlinde, telefonla, Türkçe dışındaki dillerde de konuşma yapabilmesinin önü açılmıştır. Daha sonra çıkarılan yönetmelik ile de cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülere, ziyaretçileriyle Türkçe dışındaki dillerde de yüz yüze görüşme yapabilmelerinin önündeki engeller kaldırılmıştır. Böylece son derece gayri insani bu yasaklara da son verilmiştir. Sinema, Video ve Müzik Eserlerine Yönelik Yasakların Kaldırılması : • Ülkemizde kültür ve sanatın gelişmesi bazı dönemler çeşitli endişelerle uygulanan kısmi yasaklarla istenilen seviyeye gelememiştir. • Yapılan değişikliklerle; bu alandaki yasaklamanın kapsamı daraltılmış ve idari mercilerce verilen yasaklama kararlarının 24 saat içinde hakim onayına sunulması şartı getirilmiştir. Ayrıca Sinema, Video ve Müzik Eserleri Denetleme Kurulu’ndan MGK temsilcisi çıkarılmıştır. • Ülkemizin de taraf olduğu Sinematografik Ortak Yapım Avrupa Sözleşmesi’ni imzalayan Avrupa Konseyi üyesi devletler ve Avrupa Kültürel Sözleşmesi’ne taraf diğer devletlerle uygulama birliğinin sağlanması amacıyla, 14/7/2004 tarihli ve 5224 sayılı “Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması İle Desteklenmesi Hakkında Kanun”un yürürlüğe girmesi ile, 23/1/1986 tarihli ve 3257 sayılı“Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu” yürürlükten kaldırılmıştır. Bu düzenlemeye bağlı olarak “Sinema, Video ve Müzik Eserleri Denetleme Kurulu” da kaldırılmıştır. Üniversitelerde Farklı Dil ve Lehçelerle İlgili Akademik Araştırmalar Yapılabilmesi, Enstitü Kurulması ve Seçmeli Ders Konulabilmesi o 2010 yılında Mardin Artuklu Üniversitesi bünyesindeki Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü’nde Süryani Dili ve Kültürü Anabilim Dalı açılmış, 2013 yılında Süryani Dili ve Kültürü Tezli/Tezsiz Yüksek Lisans programı ile lisansüstü eğitime başlanmıştır. o 2013 yılında Batman Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi bünyesinde Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Süryani Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı kurulmuştur. o 2014 yılında Siirt Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü bünyesinde Süryani Dili ve Kültürü Anabilim Dalı açılmıştır. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 35 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE Farklı Dillerdeki Kültürel Faaliyetlere Destek Verilmesi: • Geçmişte farklı dil ve lehçelerdeki kültürel faaliyetlere destek verilmesi yaygın bir uygulama değildi. Hatta bir dönem vatandaşlarımızın gündelik hayatta kullandıkları farklı dil ve lehçelerde konuşmaları dahi yasaklanmıştı. Buna karşılık son on iki yılda, her alanda olduğu gibi, bu alanda da önemli bir paradigma değişimine gidilmiş ve özgürlükçü bir bakış açısı benimsenmiştir. • Bu kapsamda; 2012 yılında “Kilise Ataları Tarafından ‘Kutsal Ruh’un Kavalı’ Olarak Adlandırılan Süryani Mor Efrem’in Şiirleri” adlı Süryanice ve Türkçe bir eser yayımlanmıştır. Mahkemelerde Kendi Dilinde Savunma Hakkı: • Ülkemizde ceza davalarında vatandaşlarımızın kendilerini daha iyi savunmaları konusunda çeşitli dil zorlukları bulunmakta ve bu durum adil yargılanma konusunda itiraz ve endişelere yol açmaktaydı. • Bu nedenlerle Ocak 2013’te ilgili mevzuatta değişikliğe gidilerek, sanığa savunmasını, “kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilme imkanı” getirilmiştir. 36 Yerleşim Birimlerine Eski İsimlerinin İadesi: • Kültürel geçmişle kurulan köprünün en önemli ayaklarından biri, coğrafi yer isimleridir. Bu bakımdan, her yerin isminin tarihsel bir arka plana dayandığı söylenebilir. Türkiye’de geçmişte ek çok bölgenin ismi siyasi ve ideolojik nedenlerle değiştirilmişti. İnsanların yaşadıkları yerlere kendi yerel dilleri ve kültürleri çerçevesinde isimler verebilmeleri de mümkün değildi. Bu durum, vatandaşlarımızın aidiyet duygularının zedelenmesine yol açıyordu. • Bu konudaki haklı talepler gözönüne alınarak yerleşim birimlerine eski adlarının yeniden verilmesinin önü açılmış; bu çerçevede bazı yerleşim yerlerinin isimlerinde değişikliğe gidilmiştir. Bu değişiklik, insanların yaşadıkları yerlere kendi yerel dilleri ve kültürleri çerçevesinde isimler verebilmelerine güzel bir örnek teşkil etmektedir. • Bu konudaki yasal düzenleme ise 30 Eylül 2013 tarihinde ilan edilen Demokratikleşme Paketi’ndeki yasal adımların büyük bölümünün hayata geçirildiği “Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile getirilmiştir. 13/3/2014 tarihinde yürürlüğe giren söz konusu Kanun ile köy isimlerinin re’sen değiştirilmesine yol açan hüküm kaldırılarak, köylere eski isimlerinin geri verilmesinin önü açılmıştır. Yeni Bir Vatandaşlık Kanunu Çıkarılması: Yeni bir Türk Vatandaşlığı Kanunu çıkarılarak 403 sayılı Vatandaşlık Kanunu ilga edilmiş; böylelikle daha önce vatana bağlılıkla bağdaşmayan eylemlerde bulunduğu gerekçesiyle Türk vatandaşlığı kaybettirilenlere Ba- Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar kanlar Kurulunca yeniden vatandaşlık hakkı verilmesi imkanı getirilmiştir. Bu şekilde 12 Eylül askeri darbesi döneminde veya daha sonra siyasi nedenlerle yurt dışına çıkmak zorunda kalan ve vatandaşlık hakları ellerinden alınan kişilerin yeniden bu hakkı elde edebilmelerinin önü açılmıştır. Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun Kurulması: • Ülkemizin ileri demokrasi yolculuğunda insan hakları alanındaki kazanımlarının pekiştirilmesi ve kurumsallaştırılması için gerekli yetkilerle donatılmış, bağımsız bir insan hakları mekanizmasına ihtiyaç duyulmaktaydı. Bu ihtiyacın bir sonucu olarak, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda çalışmalar yapmak üzere 2012 yılında Türkiye İnsan Hakları Kurumu kurulmuştur. • Bu kurum, insan haklarının korunmasına, geliştirilmesine ve ihlallerin önlenmesine yönelik çalışmalar yapmak, işkence ve kötü muamele ile mücadele etmek, şikâyet ve başvuruları incelemek ve bunların sonuçlarını takip etmek, sorunların çözüme kavuşturulması doğrultusunda girişimlerde bulunmak, bu amaçla eğitim faaliyetlerini yürütmek, insan hakları alanındaki gelişmeleri izlemek ve değerlendirmek amacıyla araştırma ve incelemeler yapmakla yetkilendirilmiştir. Kamu Denetçiliği Kurumu’nun Kurulması: • Günümüz demokrasilerinde hukuk devletinin, bireyi devletin karşısında koruması ve kişinin sahip olduğu hak ve özgürlükleri güvence altına almasına yönelik önemli uygulamalardan biri de “kamu denetçiliği” uygulamasıdır. • Bu amaçla ilk olarak 2006 yılında çıkarılan bir kanunla TBMM’ye bağlı olarak Kamu Denetçiliği Kurumu kurulmuştu. Ancak söz konusu kanun, Anayasa Mahkemesi tarafından, TBMM’nin yetkilerinin sayıldığı Anayasanın 87. maddesine aykırı bulunarak iptal edilmişti. Bunun üzerine 2010 Anayasa değişikliği ile bu konu, Anayasanın 74. maddesine “Kamu Denetçisine Başvurma Hakkı” başlığı eklenerek düzenlenmiştir. Bu çerçevede, hukuk devleti ve iyi yönetişim ilkelerinin yerleşmesi ve birey haklarının korunması doğrultusunda önemli bir adım olarak Kamu Denetçiliği Kurumu kurulmuştur. Kurum, 29 Mart 2013 tarihinden itibaren başvuruları almaya başlamıştır. • Gelişmiş Batı demokrasilerinde var olan Kamu Denetçiliği Kurumu, kamu hizmetlerinin işleyişinde bağımsız ve etkin bir şikâyet mekanizması oluşturmak suretiyle idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmak üzere TBMM Başkanlığına bağlı olarak faaliyet yürütmektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Gençlik Meclisi Azınlık Biriminin Kurulması: İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Gençlik Meclisi; Ermeni, Rum ve Musevi okullarında okuyan öğrencilerin sorunlarıyla yakından ilgilenilerek çözüme kavuşturulması, azınlık okullarıyla diyaloğu ve ilişkileri güçlendirmek amacıyla ‘Azınlık Birimi’ kurmuştur. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 37 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE Eğitim Sisteminin Demokratikleştirilmesi: • Eğitim sisteminin demokratikleştirilmesi bağlamında önemli bir adım ortaokullarda ve ilkokullarda öğrenci andı okunması uygulamasına son verilmesiyle olmuştur. Türkiye’de, ilk ve orta dereceli okullarda öğrenci andı okunması uygulaması, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından çıkarılan 18 Mayıs 1933 tarihli ve 1749/42 sayılı Genelgeye dayanmaktaydı. Okullarda her sabah esas duruşta and okunması uygulaması, pedagojik olarak uygun görülmemekte; öğretici olmayan ezbere dayalı bu tip zorunlu tekrarların öğrencilerin zihinsel gelişimine kakı sağlamadığı değerlendirilmekteydi. Bu konuda ilk olarak, 21/7/2012 tarihli yönetmelik değişikliği ile ortaokullarda and okunması uygulaması kaldırılmıştır. İlkokullarda öğrenci andının okunması uygulaması ise “Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği”nin 12. maddesine dayalı olarak devam etmekteydi. 8/10/2013 tarihinde söz konusu yönetmelikte yapılan değişiklikle and okunması uygulamasına ilkokullarda da son verilmiştir. 38 • Ayrıca 2014 yılında yürürlüğe giren “Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile, vatandaşlarımızın günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerle eğitim ve öğretim yapmak amacıyla özel okullar açılabilmesi mümkün hale getirilmiştir. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Demokratikleşme Sürecinde Türkiye Ermenilerine Yönelik Yeni Yaklaşımlar (2002-2015) Türkiye’deki gayrimüslim cemaatlerin özgürlük alanlarının genişletilmesi ve mülkiyet haklarının korunmasına yönelik açılımlar aynen Ermeni Cemaatine de uygulanmıştır. “Ermeni Meselesi” olarak adlandırılan ve yıllar içerisinde Türkiye’deki Ermeni Cemaati’nin de süreçten etkilenmesine neden olan problemler ve oluşan algılar/ önyargılar, Yeni Türkiye’nin inşası ile birlikte son on iki yılda gerçekleştirilen refomlarla ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Bu kapsamda Ermeni Cemaatine yönelik aşağıda ifade edilen resmi ve sivil açılımlar hayata geçirilmiştir: Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı “özel okul” statüsünde Ermeni cemaatine ait birçok okul bulunmaktadır. Ermeni okullarından gelen talep üzerine, Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından yürütülen çalışmayla Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına göre Ermenice ders kitapları yazılmıştır. Hazırlanan bu kitaplar, 20102011 öğretim yılından itibaren Ermeni okullarına ücretsiz olarak dağıtılmaya başlanmıştır. Ermenice Ders Kitaplarının Hazırlanması: Van Akdamar Kilisesi’nde Ayin Yapılması: Van ili sınırları içindeki Van Gölü’nün en büyük adası olan Akdamar Adası üzerindeki Akdamar Anıt Müzesi’nde (Akdamar Kilisesi) daha önce ibadet yapılamamaktaydı. Van Valiliği’nin başvurusu üzerine, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 2010 yılından itibaren Van Akdamar Kilisesi’nde yılda bir kez ayin yapılmasına izin verilmiştir. Van Akdamar Kilisesi’nde bir ayin Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 39 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE Farklı inanç gruplarına mensup cemaatler tarafından kullanılan ibadethanelerin onarılması kapsamında; Diyarbakır Sur Ermeni Protestan Kilisesi ve Diyarbakır Sur Ermeni Katolik Kilisesi’nin onarımı yapılmıştır. Öte yandan Samandağ Yoğunoluk Köyü Ermeni Kilisesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarım projesi hazırlanmakta olan kiliseler arasında yer almaktadır. 40 Ermeni Kiliselerinin Onarılması: Türkçe’den Ermenice’ye / Ermenice’den Türkçe’ye Sözlüğün Tıpkı Basımının Yapılması: Ermeni dil bilimci (ayrıca Türkçe öğretimi için on beş ders kitabı hazırlayarak Türk diline birçok katkıları olmuştur) Bedros Zeki, yaklaşık 50.000 kelimelik “Ermenice-Türkçe Mükemmel Lügat”ı 1907’de, “Türkçe-Ermenice Mükemmel Lügat”ı da 1912’de yayımlamıştı. Türk Dil Kurumu, 2009 yılında söz konusu sözlüklerin tıpkı basımını gerçekleştirerek her iki dil bilimine de önemli birer kaynak eser kazandırmıştır. Üniversitelerde Ermeni Dili ve Kültürü Anabilim Dallarının Kurulması: • Ülke içinde farklı dil ve lehçelerin konuşulması, Türkiye’nin önemli zenginliklerinden biridir. Zaman içerisinde Türkiye’deki diğer sosyal şartların da etkisiyle mevzuattaki engeller kaldırılarak Türkiye’de konuşulmakta olan, bir bakıma “yaşayan” dillerin doğru şekilde öğrenilmesi ve öğretilmesiyle ilgili çalışmalarla, üniversitelerimizde farklı dil ve lehçelerle ilgili akademik araştırmalar yapılabilmesi, enstitü kurulması ve seçmeli ders konulabilmesi mümkün hale gelmiştir. • Türkiye’nin demokratikleşme süreciyle birlikte, komşumuz olan Ermenilerin dillerini, kültürlerini ve tarihlerini daha yakından tanımak amacıyla, üniversitelerimizde Ermeni dili ile ilgili bölümlerde önemli bir artış söz konusu olmuştur. • Ermeni Dili ve Kültürü ile ilgili olarak; o 2008 yılında Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi bünyesinde Ermeni Dili ve Edebiyatı Bölümü açılmıştır. o 2008 yılında Trakya Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu Yabancı Diller Bölümü bünyesinde Ermeni Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı kurulmuş, 2012 yılında Ermeni Dili ve Edebiyatı Bölümü olarak Edebiyat Fakültesine aktarılmış ve aynı yıl için Ermeni Dili ve Edebiyatı programına lisans düzeyinde öğrenci kontenjanı ayrılmıştır. o 2009 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde Ermeni Dili ve Kültürü Anabilim Dalında doktora eğitimine başlanmıştır. o 2009 yılında Ardahan Üniversitesi Ardahan İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi bünyesinde Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü altında Ermeni Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı açılmıştır. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 2009 yılında Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü bünyesinde Ermeni Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı kurulmuş ve 2010 yılında Ermeni Dili ve Edebiyatı programı açılarak lisans öğrencisi alımına başlanmıştır. o 2011 yılında Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü bünyesinde Ermeni Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı açılmıştır. o 2013 yılında Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Yabancı Diller Fakültesi bünyesinde Ermeni Dili ve Edebiyatı Bölümü kurulmuştur. Ermenice Öğreten İlk Ders Kitabının Yayınlanması: Erciyes Üniversitesi tarafından yayınlanan “Ermenice Dersler-Kendi Kendine Ermenice Öğrenenler İçin” adlı kitap, Türkiye’de Doğu Ermenicesi’nin öğretilmesi için yayımlanan ilk kitap olma özelliği yanında, kendi kendine Ermenice öğrenmek isteyenler için özel olarak hazırlanmış rehber kitap özelliği de taşımaktadır. Kitapta öncelikle Ermeni dilinin özellikleri ve geçirdiği süreçler anlatılmakta; Ermenice’nin ses sistemi, cümle yapısı ve morfolojisi ile ilgili 16 ders bulunmaktadır. Kitabın son bölümünde ise Ermeni edebiyatından derlemeler verilmektedir. Ermenice Filmlerin Desteklenmesi: Geçmişte farklı dil ve lehçelerdeki kültürel faaliyetlere yeterince destek verilmemekte hatta bir dönem, vatandaşlarımızın gündelik hayatta kullandıkları farklı dil ve lehçelerde konuşmaları dahi kısıtlanmaktaydı. 2000’li yıllardan sonra her alanda olduğu gibi bu alanda da önemli bir paradigma değişimine gidilmiş ve özgürlükçü bir bakış açısı benimsenmiştir. Bu kapsamda, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Destekleme Kurulu tarafından ilk kez içinde yoğun Ermenice diyalogların geçtiği “Yitik Kuşlar” filmine maddi destek sağlanmıştır. o Taziye Mesajı: ( Cumhurbaşkanı) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 23 Nisan 2014 tarihinde yayımladıkları ve ilk defa Ermeni vatandaşlarımıza ve tüm Ermenilere doğrudan hitap eden taziye mesajı hem içeriği hem zamanlaması hem de vurguları itibariyle bir dönüm noktası olmuş ve uluslararası toplumda takdirle karşılanmıştır. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 41 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE “İki kadim halkın birbirini anlama ve birlikte geleceğe bakma olgunluğuna ulaşmaları mümkündür.” Ahmet DAVUTOĞLU Başbakan Adile Naşit/ Sinema Sanatçısı Ara Güler/Fotoğrafçı 42 Onno Tunç / Müzisyen Kemani Tatyos Efendi Sami Hazinses/ Sinema Sanatçısı Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Türkiye’deki 40 binden fazla Ermeni vatandaşımız bugün hiçbir ayırıma tâbi tutulmadan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sahip oldukları tüm hak ve özgürlüklerden eşit şekilde yararlanarak güven, huzur ve refah içinde yaşamaktadırlar. Kendi kiliselerinde özgürce ibadet etmekte, kendi okullarında kendi dilleriyle öğrenim görmekte, yine kendi dilleriyle yayın organları çıkarmakta, kendi derneklerinde sosyal ve kültürel faaliyetlerini rahatlıkla sürdürmektedirler. Günümüzde Türkiye Ermeni Patrikliği aşağıdaki tabloda da görüldüğü gibi birçok müesseseye ve taşınmaza sahiptir. Kilise Yardım Kolları Mezarlık Yetimhane Hastane Lise İlköğretim Okulu Dernek Spor Kulübü Gazete Dergi Bülten 41 (34 tane İstanbul, 1 tane Adalar, 6 tane Anadolu) 10 16 2 1 5 15 19 2 3 (2 günlük, 1 haftalık) 5 1 Kemani Tatyos Efendi, Bedros Zeki, Türk tiyatrosu deyince gururla adını andığımız Naşid Özcan’a ve çocukları Adile Naşit-Selim Naşit, Siyah-beyaz filmlerin “Horoz Nuri’lakablı Vahi Öz, Türk sinemasının sevimli, iyiliksever amcası Nubar Terziyan, Yeşilçam’ın emektarlarından Sami Hazinses, bir dönemin jönleri Kenan Pars, Turgut Özatay; güldüren, kantolarıyla herkesi eğlendiren Toto Karaca, müzikte Onno Tunç, Garo Mafyan, fotoğrafçılıkta zirve olan Ara Güler, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Başdanışmanı Etyen Mahçupyan ve diğerleri birçok alanda Türkiye’nin ortak kültürüne katkı sunmuşlar ve sunmaya devam etmektedirler. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 43 TÜRKİYE’NİN BARIŞ ELİ Tarihten bakiye kalan sorunları gelecek nesile intikal ettirmek toplumlararası barışa hiçbir katkısı olmayacağı gibi yeni çatışma alanları da doğuracaktır. Bu nedenle Türkiye eski dargınlıkların üstesinden gelinmesi ve yeni bir sayfa açılması noktasında iradesini ortaya koymuştur. Bu kapsamda Türk devlet adamlarının söylemleri ve mesajları bunu kanıtlamaktadır. 44 (Cumhurbaşkanı) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 1915 Olaylarına İlişkin Mesajı Ermeni vatandaşlarımız ve dünyadaki tüm Ermeniler için özel bir anlam taşıyan 24 Nisan, tarihi bir meseleye ilişkin düşüncelerin özgürce paylaşılması için değerli bir fırsat sunmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarının hangi din ve etnik kökenden olursa olsun, Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve diğer milyonlarca Osmanlı vatandaşı için acılarla dolu zor bir dönem olduğu yadsınamaz. Adil bir insani ve vicdani duruş, din ve etnik köken gözetmeden bu dönemde yaşanmış tüm acıları anlamayı gerekli kılar. Tabiatıyla ne bir acılar hiyerarşisi kurulması ne de acıların birbiriyle mukayese edilmesi ve yarıştırılması acının öznesi için bir anlam ifade eder. Atalarımızın dediği gibi ‘ateş düştüğü yeri yakar’. Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı herkes gibi Ermenilerin de o dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir. Türkiye’de 1915 olaylarına ilişkin farklı görüş ve düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi; çoğulcu bir bakış açısının, demokrasi kültürünün ve çağdaşlığın gereğidir. Türkiye’deki bu özgür ortamı, suçlayıcı, incitici, hatta bazen kışkırtıcı söylem ve iddiaları seslendirmek için vesile olarak görenler de bulunabilir. Ne var ki, tarihi meseleleri hukuki boyutlarıyla birlikte daha iyi anlamamız, kırgınlıkları yeniden dostluklara dönüştürmemiz mümkün olacaksa, farklı söylemlerin empati ve hoşgörüyle karşılanması ve bütün taraflardan benzer bir anlayışın beklenmesi tabiidir. Türkiye Cumhuriyeti hukukun evrensel değerleriyle uyumlu her düşünceye olgunlukla yaklaşmaya devam edecektir. Fakat 1915 olaylarının Türkiye karşıtlığı için bir bahane olarak kullanılması ve siyasi çatışma konusu haline getirilmesi de kabul edilemez. Birinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan hadiseler, hepimizin ortak acısıdır. Bu acılı tarihe adil hafıza perspektifinden bakılması, insani ve ilmi bir sorumluluktur. Her din ve milletten milyonlarca insanın hayatını kaybettiği I. Dünya Savaşı esnasında, tehcir gibi gayr-ı insani sonuçlar doğuran hadiselerin yaşanmış olması, Türkler ile Ermeniler arasında duygudaşlık kurulmasına ve karşılıklı insani tutum ve davranışlar sergilenmesine engel olmamalıdır. Bugünün dünyasında tarihten husumet çıkarmak ve yeni kavgalar üretmek kabul edilebilir olmadığı gibi ortak geleceğimizin inşası bakımından hiçbir şekilde yararlı da değildir. Zamanın ruhu, anlaşmazlıklara rağmen konuşabilmeyi; karşıdakini dinleyerek anlamaya çalışmayı; uzlaşı yolları arayışlarını değerlendirmeyi; nefreti ayıplayıp saygı ve hoşgörüyü yüceltmeyi gerektirmektedir. Bu anlayışla biz Türkiye Cumhuriyeti olarak 1915 olaylarının bilimsel bir şekilde incelenmesi için ortak tarih komisyonu kurulması çağrısında bulunduk. Bu çağrı geçerliliğini korumaktadır. Türk, Ermeni ve uluslararası tarihçilerin yapacağı çalışma, 1915 olaylarının aydınlatılmasında ve tarihin doğru anlaşılmasında önemli bir rol oynayacaktır. Bu çerçevede arşivlerimizi bütün araştırmacıların kullanımına açtık. Bugün arşivlerimizde bulunan yüzbinlerce belge, bütün tarihçilerin hizmetine sunulmaktadır. Türkiye, geleceğe güvenle bakan bir ülke olarak tarihin de doğru anlaşılması için ilmi ve kapsamlı çalışmaları her zaman desteklemiştir. Etnik ve dini kökeni ne olursa olsun yüzlerce yıl bir arada yaşamış, sanattan diplomasiye, devlet idaresinden ticarete kadar her alanda ortak değerler üretmiş Anadolu insanları, yeni bir gelecek inşa edebilecek imkân ve kabiliyetlere bugün de sahiptir. Kadim ve eşsiz bir coğrafyanın benzer gelenek ve göreneklere sahip halklarının, geçmişlerini olgunlukla konuşabileceklerine, kayıplarını kendilerine yakışır yöntemlerle ve birlikte anacaklarına dair umut ve inançla, 20. yüzyılın başındaki koşullarda hayatlarını kaybeden Ermenilerin huzur içinde yatmalarını diliyor, torunlarına taziyelerimizi iletiyoruz. Aynı dönemde benzer koşullarda yaşamını yitiren, etnik ve dini kökeni ne olursa olsun tüm Osmanlı vatandaşlarını da rahmetle ve saygıyla anıyoruz. (23 Nisan 2014) Recep Tayyip ERDOĞAN Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı (Cumhurbaşkanı) Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 45 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE Mesajın Ermeniler Tarafından Değerlendirilmesi 46 • (Cumhurbaşkanı) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, 1915 olayları için ‘ortak acımız’ mesajı Türk vatandaşı Ermenilerin geleceğe yönelik umutlarını artırmıştır. Ermeni cemaatinin ileri gelenleri uzatılan bu barış elinin farklı mecralara çekilmemesi gerektiğini vurgulamışlar ve basında da yer aldığı şekliyle çeşitli değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Ermeni Evrensel Hoşgörü Derneği Başkanı Jerry Hırimyan ise her şeyin bir başlangıcı olması lazım geldiğinden bahsederek bunun da bir başlangıç olarak kabul edilmesi gerektiğini söylemiştir. • (Cumhurbaşkanı) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın mesajını değerlendiren Ermeni Patrikhanesi, “İletilen taziyeyi sevgiyle kabul ediyoruz” demiştir. • Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Bedros Şirinoğlu, (Cumhurbaşkanı) Başbakan Erdoğan’ın, 1915 olaylarına ilişkin mesajı dolayısıyla gazeteye verdiği ilanla teşekkür etmiştir. Şirinoğlu verdiği ilanda “Bizlere ilkleri yaşatan, saygıdeğer Başbakanımız güzel adam Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Taziye mesajınıza en içten teşekkürlerimi arz eder, ben ve ailem adına, kötü günlerde hayatını kaybeden Müslüman kardeşlerimin torunlarına taziyelerimi sunarım” demiştir. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Mesajın Dünya Basınındaki Yankıları O dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1915 olaylarına ilişkin 9 dilde yayınlanan mesaj kısa bir sürede dünya basınında da geniş yer bulmuştur. France 24 televizyonu , Erdoğan’ın açıklaması için “Yeteri kadar nadir rastlanılacak ve altı çizilmesi gereken bir bildiri” ifadesini kullanmış, Fransız Europe-1 radyosu ise dinleyicilerine Erdoğan’ın 1915’te hayatını kaybeden Ermenilerin torunlarına seslenerek taziye mesajlarını iletmesini “tarihte yeni bir sayfa” olarak değerlendirmiştir. Le Monde gazetesi de “Erdoğan ilk kez bu kadar açık bir şekilde bu dram hakkında konuştu” ifadesini kullanmıştır. Alman medyasında Süddeutsche Zeitung gazetesi Başbakan Erdoğan’ın önceki liderlere göre uzlaşmacı bir ton kullandığına dikkati çekmiştir. Alman yayın kuruluşu Deutsche Welle, Başbakan Erdoğan’ın mesajı için “Türkiye elini uzattı” yorumunu yapmıştır. Associated Press haber ajansı, Erdoğan’ın açıklamasını “Ermenilere yönelik eşi görülmemiş bir gönül alma mesajı” olarak yorumlamıştır. Washington Post‘ta da yer alan bir köşe yazısında mesajla ilgili “Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme sürecinde önemli bir adım yaratabileceği ve tarihteki bir trajik ana yönelik diyalogları başlatabileceği” kaydedildiği ifade edilmiştir. World Street Journal gazetesinin internet sayfasında, “Erdoğan, yaklaşık yüzyıl önceki ‘Ermeni soykırımının’ yıldönümünde, Ermenilere bugüne dek eşi görülmemiş, uzlaştırıcı mesaj sundu” cümlesine yer vermiştir. Reuters ise haberinde Erdoğan’ın bu konuda Türk liderlere göre daha uzlaşmacı bir dil kullandığını yazarak bu mesajı “tarihi bir adım” olarak tanımlamıştır. Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 47 BİN YILLIK KOMŞUMUZ ERMENİLER ve BİR ASIRLIK MESELE Yeni Türkiye’nin Meseleye Bakışı Geçmişten Ders Çıkararak, Geleceğe Barış İçerisinde Umutla Bakmak Birinci Dünya Savaşı birçok imparatorluğun ve hanedanlığın sonu olmuş ve yıkılan imparatorluklarla birlikte milletler günümüzde de hissedilen bir çok acılara maruz kalmıştır. 48 Bu dönemde Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan Türkler, Ermeniler ve diğer Osmanlı unsurları bu büyük acılardan aynı oranda nasibini almıştır. Bügünden baktığımızda yüz yıl önceye denk gelen bunca acı hatırayı tek taraflı olarak ele almak ve sadece bir yönünü ön plana çıkarmak yaşanan çok sayıdaki can kaybının hatırasına gereken saygının gösterilmemesi anlamına gelmektedir. Tarihte yaşanmış ve bitmiş hadiseleri bugüne taşıyarak bu meselelerden bir çatışma ortamı ve yeni düşmanlıklar çıkarmak toplumlar arası barışı zedeyeleyeceği gibi gelecek nesillere bu mirası devretmek onlara en büyük kötülük olacaktır. Bin yıla yakındır komşu olan iki millet, anlaşmazlıklara rağmen konuşabilmeyi, uzlaşı yolları arayışlarını değerlendirmeyi, nefreti ayıplayıp saygı ve hoşgörüyü yüceltmeyi başarmaması için hiçbir sebep yoktur. Yeni Türkiye tarihte belirli bir dönemde yaşanmış kötü tecrübelerin etkisinde kalmamıştır. Aksine sınırları içerisinde bulunan Ermeni vatandaşlarına ibadet ve eğitim özgürlüğü başta olmak üzere her türlü imkanı sağlama Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar ve geçmiş dönemin şartlarına göre yapılmış bazı uygulamaları ortadan kaldırarak daha demokratik bir Türkiye’yi gelecek nesillere bırakma arzusunu ortaya koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun “… acılara ortak olmak, yaraları sarmak ve tekrar dostluklar kurabilmek arzumuz samimidir..” sözü aslında Anadolu’nun kültüründe yer alan “helalleşmek” için karşı tarafa elini uzatmak anlamına gelmektedir. Türkiye, bugün Ermenistan ile dürüst ve açık bir diyaloğu amaçlayan bir süreç başlatmak yönünde inisiyatif almıştır. Bu sürecin başarıyla sonuçlanması, sadece iki halkın çıkarına olmayacak, aynı zamanda bölgesel barış ve istikrar ile uzlaşı kültürüne de katkıda bulunacaktır. Türkiye, her iki tarafın I. Dünya Savaşı sırasında çok sayıda masum kişinin hayatına mal olan acı hatıralarını inkâr etmemektedir. Türkiye, bu dönemin trajik sonuçlarını küçümsemeden, sözkonusu trajedinin tek taraflı bir şekilde bir grubun diğerine karşı işlediği bir sözde “soykırım” olarak takdim edilmesine karşı çıkmaktadır. Türklerin ve Ermenilerin ilişkileri sadece son yüzyılla sınırlı değildir. İki taraf da geçirilen zor dönemi unutmaksızın, tarihi dostluklarını yeniden inşa etmelidir. Ancak, bu yöndeki çabalarda herkes dürüst ve açık fikirli olmalı, üçüncü ülkeler de Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme sürecine katkı sağlamalıdır. Sarı Gelin Erzurum çarşı pazar leylim aman aman Leylim aman aman leylim aman aman sarı gelin İçinde bir kız gezer ay nenen ölsün sarı gelin aman Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim Erzurum’da bir kuş var leylim aman aman Leylim aman aman leylim aman aman sarı gelin Kanadında gümüş var ay nenen ölsün sarı gelin aman Sarı gelin aman sarı gelin aman suna yarim Elinde divit kalem leylim aman aman Leylim aman aman leylim aman aman sarı gelin Sari Gyalin Ambela para para Neynim aman, neynim aman, sari gyalin Yes im siradzin çara Akh, merıt merni, sari gyalin Sari gyalin, sari gyalin Dardod yarim Gaynel es gat gı nımanis Neynim aman, neynim aman, sari gyalin Patsvel es vart gı nımanis Akh, merıt merni, sari gyalin Sari gyalin, sari gyalin Dardod yarim Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar 49 Notlar: 50 Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Notlar: 51 Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar Notlar: 52 Demokratikleşme Sürecinde Yeni Yaklaşımlar
Benzer belgeler
Ermeniler: Bir Asırlık Mesele - Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Demokratikleşme Sürecinde Türkiye Ermenilerine Yönelik Yeni Yaklaşımlar (2002-2015)...................................................... 37 TÜRKİYE’NİN BARIŞ ELİ......................................
Detaylı