ADU – Koçarlı Meslek Yüksekokulu - Dergiler 11
Transkript
ADU – Koçarlı Meslek Yüksekokulu - Dergiler 11
1(2013) ADU – Koçarlı Meslek Yüksekokulu Tralleis Elektronik Dergisi http://dergi.etralleis.com e-TRALLEIS ©ADÜ SUNUŞ Değerli Okuyucular, Tralleis e-Dergisi’nin Ocak 2013 sayısı ile karşınızdayız. Adnan Menderes Üniversitesi Koçarlı Meslek Yüksekokulu olarak ilk sayımızı çıkarmanın gururu ve mutluluğunu yaşıyoruz. Derginin bir fikir olarak ortaya çıkıp ilk sayısının elektronik ortamda yayınlanması ile sona eren bu süreç içinde yapmış oldukları olağanüstü katkılar için Koçarlı Meslek Yüksekokulu’nun Değerli Genç Bilim İnsanlarına ve İdari Personeline teşekkürü bir borç biliyorum. Şüphesiz yeni bir bilimsel dergiyi hem de bir Meslek Yüksekokulu bünyesinde ve Türkçe olarak hayata geçirmenin önemli nedenleri bulunmaktadır. 2011 yılında Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı (ÖSYS) ile bir örgün eğitim programına yerleştirilen toplam 604 422 adayın %41.94’ü Meslek Yüksekokulları bünyesindeki programlara kayıt yaptırmıştır1. Ülkemiz yüksek öğretim sistemi içerisinde özellikle örgün eğitimde bu kadar önemli bir nicelik ifade eden ancak genellikle mensubu oldukları üniversitelerden hak ettikleri düzeyde katkı alamayan Meslek Yüksekokullarının her alanda önemli nitelik sorunları bulunmaktadır. Bu sorunların çözümü noktasında Meslek Yüksekokulları bünyesinde eğitim-öğretim-araştırma faaliyeti yürüten Genç Bilim İnsanlarına bilgi birikimlerini ve ürettikleri yeni fikirlerini Türk dilinde yaratma ve paylaşma fırsatı tanımak son derece önem taşımaktadır. Bu yolla ülke genelindeki yerel araştırmaları ve araştırma sonuçlarını diğer araştırıcılar, öğrenciler ve bilim insanları için daha görünür kılmak mümkün olacaktır. Ortaya çıkan bilgi birikiminin kurumun bilimsel tanıtımına, bölgenin ve ülkenin kültürel ve ekonomik kalkınmasına olumlu katkılar yapacağı açıktır. Tralleis e-Dergisi’nin Ocak 2013 sayısında dördü Tarım Bilimleri alanında, biri Fen Bilimleri alanında ve biri Sosyal Bilimler alanında olmak üzere toplam altı adet makale bulunmaktadır. Bu makalelerden dördü araştırma makalesi, ikisi ise derleme niteliğindedir. Dergimizin ilk sayısına katkı yapan yazarlardan Rabia Aydın ve Atila Yüksel “Bilimsel Dergilerde Değerlendirme: Hakemler Neden Görev Alır?” başlıklı yazılarında: fikirlerin/araştırma bulgularının daha geniş kitlelerle paylaşılmasını isteyen bilim insanlarını “yazarlar” ve “dergi editörleri/hakemler” olarak sık sık karşı karşıya getiren “editörlük/hakemlik kurumunu” irdeliyor. Dergimizin ilk sayısında gıda güvenliği konusuna değinen iki makale bulunuyor. Bu makalelerden ilkinde yazarlar Aslı Yorulmaz ve Cavit Bircan “Aydın İlinde Üretilen Zeytinyağlarının Aflatoksin İçerikleri” başlığı altında konuyu Aydın ilinin en önemli tarımsal ürünlerinden biri olan zeytinyağı açısından ele alıyor. Gıda güvenliği konusundaki ikinci makale olan “Aydın İlindeki Kırmızı ve Beyaz Et İşletmelerinde Gıda Güvenliği ve Kalitesinin Etkili Yönetimi” başlıklı makale ile yazarlar Ayşe Demet Karaman, Renan Tunalıoğlu ve Ferit Çoban ise yine Aydın ili ekseninde et üretimindeki gıda güvenliği ve gıda kalitesi konularına değiniyor. Yazarlar Aytül Uçak Koç ve Mete Karacaoğlu “Kafkas (A. m. caucasica), İtalyan (A. m. ligustica) Irkları ve Anadolu Arısı Ege Ekotipi (A. m. anatoliaca) ile Bazı Melezlerinin Ege Bölgesi Koşullarında Koloni Gelişimleri” başlıklı yazılarında Aydın ilini de içeren Ege bölgesindeki arı ürünleri üretimini olumlu yönde etkileyebilecek olan farklı arı ırklarının yöredeki koloni gelişimi performanslarını ele alıyor. Dergimizin ilk sayısında yer alan ve Tarım Bilimleri alanına ait son yazı ise derleme niteliğinde olan “Yanlış Arazi Kullanımı ve Anız Yakma Sorununa Çözüm Önerileri”. Yazarlar Şeref Kılıç, Kemal Doğan ve Serap Görücü Keskin yazılarında yanlış arazi kullanımı ve anız yakımının tarımsal ekosistem üzerindeki yıkıcı etkilerini ve çözüm önerilerini ele alıyor. Dergimizin ilk sayısındaki Fen Bilimleri alanına ait tek makale olan “PVA-Aljinat Küreler Üzerine α-Amilaz Enziminin İmmobilizasyonu” başlıklı makalelerinde yazarlar Murat Uygun, Deniz Aktaş Uygun ve Arife Alev Karagözler endüstriyel uygulamalarda serbest enzimlerden daha fazla yararlanabilmek için kullanılabilecek bir immobilizasyon tekniği konusundaki araştırma sonuçlarını okurlarla paylaşıyor. Umut ediyorum ki dergimizin ilk sayısında sizlerle paylaştığımız bilginin ve fikirlerin olumlu yansımaları olur. Saygılarımla, Editör Mehmet Ali Demiral 1 Anonim (2011). http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?alt_id=14 (Erişim Tarihi: 17/12/2012). İçindekiler Bilimsel Dergilerde Değerlendirme: Hakemler Neden Görev Alır Rabia AYDIN, Atila YÜKSEL............................................................................................................................ 1 Aydın İlinde Üretilen Zeytinyağlarının Aflatoksin İçerikleri Aslı YORULMAZ, Cavit Bircan ....................................................................................................................... 11 Aydın İlindeki Kırmızı ve Beyaz Et İşletmelerinde Gıda Güvenliği ve Kalitesinin Etkili Yönetimi Ayşe Demet KARAMAN, Renan TUNALIOĞLU, Ferit ÇOBANOĞLU........................................................ 18 Kafkas (A. m. caucasica), İtalyan (A. m. ligustica) Irkları ve Anadolu Arısı Ege Ekotipi (A. m. anatoliaca) ile Bazı Melezlerinin Ege Bölgesi Koşullarında Koloni Gelişimleri Aytül UÇAK KOÇ, METE KARACAOĞLU ................................................................................................... 28 Yanlış Arazi Kullanımı ve Anız Yakma Sorununa Çözüm Önerileri Şeref KILIÇ, Kemal DOĞAN, Serap Görücü KESKİN .................................................................................... 36 PVA-Aljinat Küreler Üzerine α-Amilaz Enziminin İmmobilizasyonu Murat UYGUN, Deniz AKTAŞ UYGUN, Arife Alev KARAGÖZLER .......................................................... 45 Tralleis Elektronik Dergisi http://dergi.etralleis.com e-TRALLEIS 1 (2013) 1-10 ©ADÜ Bilimsel Dergilerde Değerlendirme: Hakemler Neden Görev Alır? Rabia AYDIN1 2 Atila YÜKSEL2 1 Adnan Menderes Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalı, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Yiyecek İçecek İşletmeciliği Bölümü, Aydın ESER BİLGİSİ Derleme – Sosyal Bilimler Sorumlu Yazar: Rabia AYDIN, [email protected] Yayına Kabul Tarihi: 12 Aralık 2012 Özet: Yeni bir bilginin yayımlanmaya değer olup olmadığına karar veren dergi editörleri ve hakemler, yayın sürecinin önemli paydaşlarıdır. Mevcut sistemin bütünlüğü, bilginin etkin değerlendirilmesine bağlı olduğundan, sürece etki edebilen hakem güdüleri ve psikolojisinin araştırmacılar tarafından anlaşılması önem arz etmektedir. Bilimsel bir çalışmanın nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili olarak var olan bilgi dağarcığına rağmen, değerlendirmede yer alan hakemlerin neden hakemlik yaptıklarına yönelik bilginin yetersizliği şaşırtıcıdır. Değerlendirmede görev alan hakemlerin güdülerine ışık tutarak yayın hayatına yeni başlayacak adaylara rehberlik edebilmeyi amaçlayan bu çalışmada, editör ve hakemlerin rolleri üzerinde durulmuş, değerlendirmenin psikolojik dinamiğine dikkat çekilmiştir. Anahtar Kelimeler: Editör, hakem, değerlendirme Peer Review in Scientific Journals: Why Do The Referees Take Part? Abstract: Journal editors and referees who decide whether a manuscript publishable or not, are important stakeholders of publication process. Because the integrity of current system depends on effective evaluation of information, it is important to understand referees’ psychology and motives which affect the process. In spite of the huge information about how to do a scientific research, it is confusing that paucity of information about why referees’ do evaluation work. This study aims to explore referees’ motives, editors and referees’ roles and psychologic dynamics of evaluation process as a guide for the new candidates who start publication life. Key words: Editor, referee, evaluation Giriş yaşanmış ve bugün de geçerliliklerini koruyan bazı temel kurallar oluşmuştur. Editörler, yer bulabilme rekabetinde olan onlarca makaleden hangisinin seçileceği konusunda karar verirken, hakem-denetim sürecinden yararlanmaktadır (Yüksel ve Yüksel, 2004). Hissedilen kişisel başarı duygusu, profesyonel ve akademik dünyada görünme, başkalarınca tanınmanın verdiği gurur, yazma ve iletişim kabiliyetine olan katkısı, değişik okuyucu kitlelerine uyan yazı stillerini geliştirmesi, akademik kariyere olan etkisi vb. faydalarından dolayı yayın yapmak araştırmacının temel hedeflerindendir (Rowley ve Slack, 2000). Bilimsel dergilerin ortaya çıkışından itibaren geçen üçyüz yıl süresinde, nasıl araştırma yapılması ve yayımlanması gerektiği konusunda ilerlemeler Hakem-denetim süreci, yayımlanacak makalenin teorik ve uygulamalı bilgiye katkısının yeterliliğini sağlamak için gerekli ve önemli bir süreçtir. Hakemlerin değerlendirme yaparken nelere dikkat 1 olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde özellikle fizik, tıp ve sosyal bilimler alanında araştırmalar için devlet desteğinin artmasıyla yayınlanmaya aday araştırmaların sayısının çok olması ve araştırmacılar arası rekabetin artması gibi faktörlerin etkisi ile “hakem değerlendirmesi” tamamen yaygın hale gelmiştir (Burnham, 1990). ettiği yeterince araştırmaya konu olmuşken, “bilimin niteliğini korumak /yükseltmek, alanına karşı sorumluluk duygusu, önemli dergilerde hakem kurulunda yer almak, incelenen çalışmayı geliştirebilmenin çekiciliği, bilgiyi güncelleme ve öğrenme fırsatı, yeni bir çalışmayı görmenin çekiciliği, öğrendiklerini kendi çalışmalarında kullanmanın çekiciliği, ünlenme, tanınma ve itibar kazanma, bilimde eleştirel düşünme yeteneklerini geliştirme” gibi amaçların değerlendirme sürecine nasıl/neden etki yaptığı yeterince incelenmemiştir. Değerlendirme için bilimsel dergilere gönderilen makalelerin sadece %5’inin gönderildiği şekliyle kabul edildiği, %95’inin ise ya tamamen reddedildiği ya da yeniden yazılmasının istenildiği düşünüldüğünde, editör ve hakemlerce makale yayım kararının verilmesinde etkili olabilecek psikolojik unsurların farkında olunması faydalı olacaktır. Bu amaçla çalışmada; öncelikle editör ve fonksiyonları ele alınmış ve sonrasında hakem psikolojisine ışık tutulmuştur. Editör ve Hakem Değerlendirmesi Günümüzde bilimsel çalışmaların yayınlanmadan önce değerlendirilmesi ve yayına uygunluğunun belirlenmesi, dergi editörleri ve hakemlerin ortak çalışması ile gerçekleştirilmektedir. Yayında sunulmak üzere önerilen çalışmalar önce editörün denetiminde incelenmektedir. Temel bir takım yeterlilikler taşıması durumunda çalışma daha sonra hakemlere gönderilmekte ve çalışmanın değerlendirilmesi istenmektedir. Editör, yayımlanması için gönderilen çalışmaları değerlendirmek üzere konusunda uzman hakemlerin görevlendirilmesini sağlayarak ve belirlenen hakemlerin çalışma ile ilgili öneri ve eleştirilerini göz önünde bulundurarak o çalışmanın yayımlanması, reddedilmesi ya da tekrar gözden geçirilmesi konusunda nihai kararı vermektedir. Özellikle tartışmaya açık ve rekabetin yoğun olduğu alanlarda editörler, hakemler tarafından verilen raporlar ile karar almaktan daha fazlasını yapmaktadır. Editör; hakem tarafından hazırlanan objektif ve mantıklı öneriler ile alanda kendi sahip olduğu bilgiler ışığında söz konusu çalışmanın okuyucuya uygunluğunu da değerlendirmektedir (Bornman ve Daniel, 2010). Editör gelecekteki bilginin şekillenmesinde en etkili unsurlardan biri olduğundan, bilgi üretimi sürecinin merkezinde yer almaktadır (Vince, 2009). Editör, Hakem ve Fonksiyonları Bilimsel alanda yapılan araştırma sonuçlarını duyurmak amacıyla yayınlanmaya başlayan bilimsel dergiler 18. yüzyıldan 20. yüzyılın ortalarına kadar sıradan bir gazete ya da dergi gibi faaliyet göstermekteydiler (Suls ve Martin, 2009). Dergide yayınlanacak olan çalışmalar ile ilgili tüm kararlar dergi editörü tarafından alınmakta ve yalnızca editörün değerlendirmesi ile uygun bulunan çalışmalar yayınlanmaktaydı. Ancak, söz konusu dergilerde editörlerin araştırmalarına çok yer verilmesi ve böylece editörün de çalışmalarını değerlendirecek bir grubun gerekli hale gelmesi ile dergilerde editör dışında farklı değerlendiricilere de yer verilmeye başlanmıştır. Yazarların beklentileri düşünüldüğünde, editörün hiç kolay olmayan görevleri bulunmaktadır. Bir araştırmacının “Yazar editörden ne bekler?” sorusuna vermiş olduğu cevap düşündürücü ve kısmen de olsa gerçeği yansıtıcıdır: “Editörün gönderdiğim bütün makaleleri gönderildiği şekliyle kabul etmesini ve çabucak yayımlamasını beklerim. Aynı zamanda, editörden, özellikle rakiplerim tarafından gönderilen diğer makaleleri derinlemesine incelemeye tabi tutmasını isterim” (Day, 1998). Çoğu araştırmacı, 1732 yılında Edinburg Kraliyet (Bilim) Cemiyeti ve 1752 yılında Londra Kraliyet (Bilim) Cemiyeti bünyesinde bilimsel çalışmaların yayınlanmadan önce değerlendirilmesi için uzman kişilere yer verilmesi ile “editör ve hakem değerlendirmesi” kavramları ortaya çıkmıştır. Hakem değerlendirmesi sistemi II. Dünya Savaşına kadar çok yaygın hale gelmese de, savaş sonrasında her alanda yayınlanan dergilerde etkin 2 R. AYDIN, A. YÜKSEL uyumlu olması, anlaşılır yazılmış olması, literatürün kullanımı, çalışmadaki tartışmanın kalitesi, araştırma metodu ve analizler, çalışmanın uygulamaya katkısı olarak belirlenmiştir. Hakemler, çalışmayı kullanılan yöntem, elde edilen veriler, istatistiksel bilgi, ulaşılan bulgular ve sonuçlar açısından incelemenin yanı sıra, orjinallik, ilginçlik ve yenilik özelliklerini de değerlendirmektedir. yazısının ilk gönderildiği haliyle kabul edilmesini beklemektedir. Birçoğu için reddedilmek stres yaratıcı olabilmektedir. Ön koşulların sağlanmasıyla, editör makalenin değerlendirme sürecini başlatabilir. Bu aşamada editör iki önemli görevi yerine getirir. İlk olarak gelen yazının kayıt işlemleri tamamlanır ve makaledeki yazarların kimliklerinin saklı tutulması için makalelere tanımlayıcı numaralar verilir. Editörün ikinci kararı, makaleyi kimlerin inceleyeceğidir. Genel olarak iki hakem seçilmekle birlikte, bazı dergilerde bu sayı üçe çıkabilmekte, bazılarında koordinatör editörle beraber daha fazla olabilmektedir. Doğal olarak değerlendiricilerin araştırma konusunda uzman olması gerekmektedir. Aksi takdirde, yapılacak olan değerlendirme geçersiz olacaktır. Editörler, bu kişilerin belirlenmesinde genel olarak editör panelinde yer alan kişilerden başlarlar. Bazen konunun editör paneli dışından özelliğinden dolayı, danışmanlar da ayrı bu görevi üstlenirler (Kozak, 2001). Bilimsel bir yayında yer alacak olan çalışmaların hakem denetiminden geçmesinin olumlu etkileri bulunmaktadır. Bunlardan ilki denetimin “kötü çalışmaları” literatürden ayıklaması, bir anlamda filtrelemesidir. Burada kötü çalışmalar olarak ifade edilen iyi tasarlanmamış, orijinalliği ve ilginçliği olmayan, ya da bilimsel sahtekârlık barındıran ve etik kurallara aykırı çalışmalardır (Ware, 2008). Denetimden geçmiş bir çalışmanın belli kriterleri karşılayarak onaylanmış olması ve böylece kaliteli yayınların ortaya çıkması ile toplumun bilimsel yayınlara daha güvenilir bakması sağlanabilmektedir (Ware, 2008). Değerlendirme sisteminin amacı makalenin iyileştirilmesi yönünde fikirlerin sağlanmasıdır. Her iki hakemin de kabul yönündeki önerilerinin olması durumunda editörün görevi kolaydır. Bazı durumlarda hakemlerin görüşleri birbirleri ile zıtlık taşımaktadır. Bu durumlarda son kararı editör verebilmekte ya da karara ulaşabilmek için üçüncü bir hakemle makaleyi incelemesi için temasa geçebilmektedir. Bir hakemin yorum ve önerilerinin diğer hakeme göre etkileyici şekilde olumlu olması durumunda, bazı editörler (alanda uzman ise) üçüncü bir hakem gibi hareket edebilir (Day, 1998). Hakem denetimi aynı zamanda yazarın sunduğu çalışmanın eksik yönlerinin belirlenmesi ile çalışmaların bu doğrultuda geliştirilmesini sağlamaktadır (Armstrong, 1997). Bradley (1981) tarafından 361 istatistikçi ve psikolog üzerinde yapılan çalışmada katılımcıların %72’ sine göre “hakem denetiminin makale üzerindeki en açık etkisi, makalenin gelişmesini sağlamasıdır” olarak belirlenmiştir. Bazı çalışmalarda ise dünya çapında hakemlik sisteminin yaygın olarak kullanılmasına rağmen yeterince test edilmediği ve kesinliğinin olmadığı savunulmaktadır (Jefferson ve ark., 2002). Bilimsel yayınlarda hakemlik; bir yazarın çalışmasının, araştırmasının ya da fikirlerinin yayınlanmadan önce aynı alanda uzman olan diğer kişi/kişiler tarafından değerlendirilmesi süreci olarak tanımlanmaktadır. Yüksel (2003) tarafından turizm alanındaki dergilerde görev alan hakemler üzerinde yapılan çalışmada, dergi hakemlerinin makale değerlendirme kriterleri belirlenmiştir. Buna göre hakemlerin değerlendirdikleri çalışma ile ilgili kabul ya da ret önerisi vermesindeki en önemli değerlendirme kriterleri; çalışmanın bilime katkısı, yenilik ve orijinallik, çalışmanın derginin amaçları ile İngiliz Tıp Dergisinde editör olan Smith (1999) hakem değerlendirmesini; “yavaş, masraflı, akademik zamanın israf edildiği, fazlasıyla öznellik içeren, önyargılara açık, bir çok hatayı bulmada ve bilimsel sahtekarlığı saptamada yetersiz bir süreç” olarak tanımlamıştır. Starbuck’a (2003) göre bilimsel yayınlarda hakem denetimi bazıları için önemsiz ve güvenilmez olarak görülmekte iken, bazıları için de önemli ve gerekli olarak görülmektedir. Örneğin, British Medical Journal editörleri yayımlanmaya 3 R. AYDIN, A. YÜKSEL kabul edilmiş bir makaleye 8 adet bariz hata ilave etmişler ve 420 potansiyel hakeme incelenmesi için göndermişler. 221 hakemden dönüş olmuş, hakemler ortalama 2 hata yakalamış, hiçbir hakem 8 hatanın 5’den fazlasını görmemiş, hakemlerin %16’sı hiçbir hata belirtmemiştir. Başka bir çarpıcı örnek ise Ekonomist George Akerlof’un ünlü makalesi, “The Market for Lemons: Quality Uncertainty and the Market Mechanism” (1967) nin gönderildiği 3 dergiden ret cevabı alması, ancak Akerlof’un bu makaleye dayalı olarak 2001 Nobel Ödülünü paylaşmasıdır. iteratürde bilimsel çalışmaların yayınlanmasında editör/hakem denetiminin gerekliliği ya da değerlendirme sisteminin etkin olarak işlemeyişi konusuna çeşitli araştırmalarda yer verilmesine rağmen (Bradley, 1981; Armstrong, 1997; Starbuck, 2003; Miller, 2006; Ware, 2008) denetim sürecinde değerlendiricinin objektifliği ve değerlendirme sürecini etkileyen unsurları konu alan az sayıda çalışma bulunmaktadır (Bornmann ve Daniel, 2009). Alandaki mevcut çalışmaların büyük bölümü ise hakem değerlendirmelerindeki taraflılığı ve önyargıları konu almakta, editörlerin tutumları konusunda fazla çalışma bulunmamaktadır (Weller, 2002). Cole ve Cole (1981) tarafından yapılan bir çalışmada hakemlerin bilimsel makaleleri değerlendirmelerinde (1) akademik özellikler, (2) bilimsel özellikler, (3) bilimsel olmayan kişilik özellikleri gibi faktörlerin etkili olduğu belirtilmektedir. Kozak (2006) tarafından yapılan “Türkiye’de ve Dünyada Dergi Editörlüğü ve Hakemlik Sistemi” isimli çalışmada değerlendirme sürecini etkileyen başlıca faktörler; akademik ve bilimsel faktörler, çalışma yaşamı, kişisel faktörler, soysal ve kültürel faktörler olarak belirlenmiştir. Buna göre makalelerin değerlendirilmesinde akademik birikim, deneyim, unvan, etik anlayışı, çalışma ortamı ve üstlenilen görevlerin sayısı gibi çevresel etkenlerin yanında, değerlendiricilerin yaş-cinsiyet-evlilik durumu gibi özellikleri, sosyal ilişkiler, aile, gelenek ve görenekler gibi unsurların da etkili olduğu belirtilmektedir. Bu konuda yapılan bir başka çalışma; yazar özellikleri, araştırmaya katılan enstitü sayısı ve değerlendiricinin tutumu gibi, çalışmanın kalitesi ile ilgili olmayan faktörlerin değerlendirme sürecine ve editör kararlarına büyük oranda etki ettiğini göstermektedir (Weller, 2002). Bu durum ancak değerlendiricinin yazarın kimliğini açık olarak bildiği durumlarda mümkün olabilmektedir. Değerlendirici Psikolojisi Editör ve hakem değerlendirmesinin belirtilen olumlu katkılarının sağlanabilmesi için, değerlendirmenin etkin olarak yapılması gerekmektedir. Değerlendirmeyi yapan editör ve hakemlerin de birer “insan” olması; değerlendirmelerde ön yargıları ve yanlılığı da beraberinde getirebilmektedir. Örneğin; editör ya da hakem olarak görevlendirilen kişinin kendini bir değerlendirici/kolaylaştırıcı olarak değil alanının en iyi uzmanı olarak görmesi, değerlendirdiği çalışmaları küçümsemesine ve incitici eleştirilerde bulunmasına neden olabilmektedir (Starbuck, 2003). Değerlendirme için bilimsel dergilere gönderilen uygulamalı çalışmaların sadece %5’inin ilk şekliyle kabul edildiği, % 95’inin ise ya tamamen reddedildiği ya da yeniden yazılmasının istenildiği belirtilmektedir. Bu oranlara bakıldığında, bazı editör ve hakemlerin negatif eğilimli olabilecekleri de düşünülebilir. Editör ve hakemlerin pozitif ya da negatif yaklaşımlarının makalenin yayım kararı üzerinde etkili olduğunu saptayan çalışmalar bulunmaktadır (Gilliland ve Cortina, 1997). Editörlerin negatif eğilimli oldukları, bazı yazıları negatif eğilimli hakemlere gönderebildikleri tartışılmıştır (Bornstein, 1991). Sherrell ve ark. (1989) editör, yazar ve hakemlerin etik davranışları üzerine yaptıkları bir çalışmada, editörlerin taraflı davranarak ve istediği sonucun çıkacağı hakemleri seçmesini, hakemlerin değerlendirdikleri makalelerde yer alan fikirleri izinsiz kullanmasını ya da gönderilen makaleyi doktora adaylarına inceletmesini, yazarların ise başka yerde yayımlanan yazılarını tekrar yayımlatmaya çalışmalarını etik dışı olarak nitelendirmişlerdir. Yazarın ve değerlendiricinin kimliklerinin belirtilmesi açısından hakemlik sisteminde farklı uygulamalar bulunmaktadır. Yazarın kimliğinin açık olarak belirtilmesi ancak değerlendiricinin kimliğinin gizli tutulması (single-blind peer review) en yaygın olarak kullanılan uygulamadır (Moftah, 2009). Bu durumda değerlendiricinin kimliği gizli olduğundan daha özgür 4 R. AYDIN, A. YÜKSEL hakem değerlendirilmesinden geçmediği belirlenmiştir (Anonim, 2007). Tıp alanında yayınlanan makalelerin değerlendirilmesinde söz konusu olan hakem ve editör yanlılığının araştırıldığı bir çalışmada, makaleye katkısı olan enstitülerin bulunduğu bölümde hakem ya da editörün mensubu olduğu enstitünün isminin yer almasının hem hakem değerlendirmelerinde hem de editör kararlarında büyük oranda etkili olduğu belirlenmiştir (Bornman ve Daniel, 2009). ve korkusuz değerlendirmeler yapabileceği öne sürülmektedir. Diğer bir uygulama, hem yazarın hem de değerlendiricinin kimliğinin gizli tutulmasıdır (double-blind peer review). Değerlendirici yazarın kimliğini bilmediğinden, değerlendirmede yazarın kişisel özelliklerini göz önünde bulundurmayacağı ve böylece daha adil yorumlar yapacağı öne sürülmektedir. Bir değerlendiricinin gizli bir kimlik içinde diğer bir kişinin çalışması ile ilgili yorum yapmasının uygun olmadığı eleştirisi ile yeni bir yöntem ortaya çıkmıştır. Bu yöntemde hem yazar hem de değerlendiricinin kimliği açık olarak belirtilmektedir (open peer review). Kimliği açık olarak belirtilmiş olan değerlendiricilerin daha dikkatli değerlendirme yapacakları ve kaba eleştirilerden kaçınmaya özen gösterecekleri öne sürülmektedir. Yazarın açık olarak belirtildiği çalışmaların değerlendirme sürecinde yazarın kişisel özellikleri, sosyal ilişkileri, doktora geçmişi ve mevcut çalışmaları gibi çeşitli özelliklerinin göz önünde bulundurulması, çalışmanın değerlendirilmesinde bazı olumlu ya da olumsuz önyargılara neden olabilmektedir (Zuckerman 1988 içinde Smelser, 1988). Çalışmaların değerlendirme sürecinde hem değerlendiricinin hem de yazarın yaş, cinsiyet gibi özelliklerinin de etkili olabileceğini gösteren birçok çalışma bulunmaktadır. Nylenna ve ark., (1994) yöntembilim bölümünde bazı hatalar bulunan iki makaleyi İskandinav ülkelerinden hakemlere göndererek, makalelerden birini değerlendirmelerini istemişlerdir. Çalışma sonucunda daha genç ancak hakemlikte deneyimli olan değerlendiricilerin yaşlı ancak hakemlik konusunda uzun yıllar deneyimi olmayan hakemlere göre daha etkin değerlendirme yaptıkları belirtilmiştir. Benzer şekilde değerlendiricinin kadın ya da erkek olmasının da değerlendirme kararları üzerindeki etkileri tartışılmaktadır. Bu konuda yapılmış olan bir çalışma editör ya da hakem grubunda bulunan kadın değerlendiricilerin cinsiyetle ilgili çalışmaları değerlendirmede erkeklere oranla daha tutucu olduklarını yani konu ile ilgili kendi kişisel görüşlerine büyük oranda bağlı kalarak değerlendirme yaptıklarını göstermektedir (Fontanarosa, 2000). Bazı çalışmalarda yazarın tanınmamış ya da prestijli olmayan bir enstitüden olmasının değerlendiricinin çalışmaya ön yargılı bakmasına ve olumsuz değerlendirme yapmasına neden olabildiği sonucuna ulaşılmıştır (Peters ve Ceci, 1982). Tanınmış ve prestijli yazarların çalışmalarının değerlendirilmesinde ise olumlu yanlılığın söz konusu olduğunu kanıtlayan çarpıcı bir örnek 1985 yılında Kaliforniya Üniversitesi’nde yaşanmıştır. Slutsky olayı olarak bilinen olayda, doçentlik değerlendirmesi için yayınları incelenen Robert A. Slutsky’ nin iki araştırmasının sonuçlarının birebir aynı olduğunun ortaya çıkması ile diğer tüm yayınları inceleme altına alınmıştır. İnceleme sonucunda yazarın 7 yılda yayınladığı 137 makalenin neredeyse hepsinde fabrikasyon, hak edilmemiş yazarlık, istatistiksel hatalar gibi birçok farklı sorun olduğu görülmüştür. 7 yıldır süregelen bu kadar etik sorunun nasıl gözden kaçırıldığı merak edildiğinde Slutsky'nin makalelerinde ortak yazar olarak tanınmış kişilere yer verdiği ve tanınmış kişilerin makalelerinin de ciddi bir Lloyd (1990) makalelerin değerlendirilmesinde cinsiyet faktörünün etkisini belirlemeyi amaçladığı çalışmasında, kadın değerlendiricilerin %62’ si kadın yazarların çalışmasını olumlu değerlendirmişlerdir. Aynı araştırmadaki erkek değerlendiricilerin ise sadece %21’i söz konusu kadın yazarın çalışmasını olumlu olarak değerlendirmişlerdir. Cinsiyetin değerlendirici performansı üzerindeki etkisini belirlemeye yönelik diğer bir çalışmada ise erkek hakemler değerlendirme sonucunda makalenin kabul ya da reddedilmesini önerirken, kadın hakemlerin daha sık revizyon önerisinde bulunduklarını belirlemiştir (Davo ve ark., 2003). Gilbert’e (1994) 5 R. AYDIN, A. YÜKSEL değerlendireceğini düşündüğü bir hakeme göndermesinin de değerlendirme sürecinde dolaylı olarak yanlılığı ortaya çıkardığını göstermektedir (Bornstein, 1991; Hartley, 1987). göre cinsiyet faktörü değerlendirme sürecine etki edebilmektedir, ancak, çalışmanın kabul/ret durumunun belirlenmesi gibi nihai editör kararları üzerinde çok etkili değildir. Buna karşın son yıllarda yapılan bazı çalışmalarda editörlerin ve hakemlerin değerlendirme ve karar sürecinde cinsiyet unsurunun herhangi bir etkisinin olmadığını öne sürülmektedir (Jayasinghe ve ark., 2001; Marsh ve ark., 2008). Hakem değerlendirmelerini ve editör kararlarını etkileyen diğer bir unsur “onaylamada önyargı ya da yanlılık” olarak bilinmektedir (Miller, 2006). Bu etki, değerlendirilen araştırma sonuçlarının yaygın olarak kabul edilen bilgi ya da inançlarla tezat düşmesi sonucu onaylanmamasını ve yayınlanması konusunda olumsuz karar verilmesini ifade etmektedir. Bu durum Kuhn (1962) tarafından öne sürülen “önemli ve yaygın inanışlar ile çelişen çalışmaları engelleme eğilimi” ile aynı niteliktedir. Onaylama yanlılığı aynı zamanda, değerlendirilen araştırma sonuçlarının değerlendiricinin kendi görüşleri ve teorik bilgileri ile örtüşmemesi durumunda da ortaya çıkmaktadır. Riggio’ya (2009) göre bir editör yalnızca yazarın fikirlerinin ve elde ettiği sonuçların editörün görüşlerine uymaması nedeniyle, o yazarın çalışmasını reddedebilmektedir. Benzer şekilde birçok araştırmacı değerlendirme sürecinde bu tür bir yanlılığın bulunduğunu öne sürmektedir (Abramowitz ve ark., 1975; Bornstein, 1991; Epstein, 1995). Örneğin Mahoney (1977) tarafından değerlendirme önyargıları konusunda yapılan bir çalışmada 75 hakeme bir makalenin farklı versiyonları gönderilerek değerlendirmeleri istenmiştir. Çalışma sonucunda hakemlerin kendi teorik geçmişleri ve görüşleri ile tutarlı olan makaleleri hem metodolojik açıdan hem de bilgi sunumu ve bilime katkı açısından olumlu olarak değerlendirdikleri belirlenmiştir. Değerlendiricilerin bu çalışmaları yayınlanabilir ya da düzeltilebilir olarak değerlendirmeye daha eğilimli oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Değerlendirmede Etkenler Değerlendiricilerin etkin karar vermelerinde önyargıların, konusunda uzmanlığın ve sahip olunan bilginin yeterliliğinin yanında, değerlendirme sırasındaki fiziksel ve psikolojik durum da etkili olabilmektedir. Değerlendiricinin iş yükünün fazla olması, yorgunluk ve dikkat dağınıklığı gibi etkenler değerlendirmeye etki eden unsurlardandır (Ashton, 2000). Makale değerlendirme hem editörler için hem de hakemler için zaman alıcı bir iştir. Yapılan çalışmalar editörlerin yalnızca editörlükle ilgili işleri için haftada ortalama 15 saat ayırdıklarını göstermektedir (Baruch, 2008). Hakemlerin ise bir makale değerlendirme için harcadığı süre değerlendirme yapılan bilim dalına ve alana göre farklılık göstermekle birlikte, ortalama 2 saat ile 6 saat arasında değişebilmektedir (Yankauer, 1990). Yoğun iş yükü altında makale inceleme için zaman ayıran değerlendiricinin kimi zaman daha başlangıçta hakemlik yapamayacağını belirtmesi ya da gönderilen araştırma için birkaç kısa not yazarak olumsuz eleştiri ile geri çevirmesi olasıdır. Değerlendirmenin gönüllülük esasına göre yapıldığının unutulmaması gerekmektedir. Buna göre çalışmaları değerlendiren hakemler herhangi bir maddi kazanç elde etmeden, makale değerlendirme için kendi özel zamanlarından zaman ayırmaktadırlar. Değerlendiricilerin bu görevi üstlenmelerinde akademik yönün geliştirilmesi ve bilime katkı gibi genel etkenlerin yanında farklı sebepler de olabilmektedir. Ware (2008) tarafından “hakem değerlendirmesi” konusunda yapılan çalışmaya farklı ülkelerden 3040 akademisyen dahil edilerek konu ile ilgili görüşleri belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışmadaki makale değerlendirme görevi yapan akademisyenlerin büyük bir bölümü (%91) bunu yapmalarının sebebi olarak “akademik toplumun bir üyesi olarak rol almak” seçeneğini işaretlemişlerdir. Sırasıyla “incelenen çalışmayı geliştirebilmenin çekiciliği”, “yeni bir çalışmayı yayınlanmadan önce görmenin Değerlendirme sürecinde editör ve hakemlerin kendi fikirleri konusundaki muhafazakâr tutumları, yeni bilimsel bilginin değerinin anlaşılarak yayınlanmasını zorlaştırmaktadır (Cohen ve Levinthal, 1990). Yapılan çalışmalar editörün olumsuz olarak değerlendirdiği bir çalışmayı, kendisi ile aynı doğrultuda 6 R. AYDIN, A. YÜKSEL nedenlerle “üzerine düşeni yapma” eğilimindedirler (Brown, 2004). çekiciliği”, “değerlendirmede elde ettiği ipuçlarından kendi çalışmalarının değerlendirilmesinde de yararlanma”, “gelecekteki kariyeri için saygınlık kazanma” gibi faktörler de önemli derece etkili faktörler olarak belirlenmiştir. Değerlendiricileri cesaretlendiren, motive eden çeşitli unsurların araştırılması ile etkin değerlendirme için gerekli ortamın sağlanması mümkün olabilmektedir. Choi (2006) değerlendiriciler için “yayının sağladığı ün ve saygınlık”, “bilime katkı”, “kariyerinin gelişmesine katkı” gibi unsurların en önemli motive edici unsurlar olduğunu belirtmektedir. Bazı çalışmalarda ise değerlendiricilerin motivasyonunun sağlanmasında maddi teşvik unsurlarının etkili olabileceği tartışılmaktadır (Kumar, 2010). Bu konudaki bir araştırmada (Ware, 2008) değerlendiriciler “dergiye ücretsiz üyelik olanağı verilmesi”, “dergide referans olarak adına yer verilmesi” ve “derginin ücretsiz baskı ya da diğer yayınların ödenmesi gibi maddi imkânlar sunması” gibi unsurların, bir dergi için hakemlik yapmayı daha çekici hale getireceğini belirtmişlerdir. Aynı çalışmada değerlendiricilerden %35’i hakemlere para ödenmesi gerektiğini ve %43’ü hakeme ödeme yapılmasının değerlendirme objektifliğini düşürmeyeceğini belirtmiştir. Benzer konuda değerlendiriciler ile yapılan bir diğer araştırma sonucu ise farklılık göstermektedir (Bravo ve ark., 2011). Bu araştırmaya katılan değerlendiricilere göre en uygun hakemlik sistemi maddi teşvik unsurlarının söz konusu olmadığı şu an mevcut olan gönüllülük sistemdir. Burada hakemlerin büyük bir bölümü maddi teşvik olmayan sistemdeki değerlendirmeleri “en güvenilir değerlendirmeler” olarak belirtmişlerdir. Bu çalışmanın sonucu, maddi olmayan motivasyon unsurlarına dayanan sosyal etkileşimlerde maddi teşviklerin söz konusu olmasının kişilerin bağlılığını ve özverisini azalttığının öne sürüldüğü diğer araştırmalar ile örtüşmektedir (Bowles, 2008; Heyman ve Ariely, 2004; Vohs ve ark., 2006). Hemşirelik alanında yayınlanan farklı dergilerde değerlendirme yapan 1675 hakem üzerinde yapılan bir çalışma sonucunda hakemlerin bu işi yapmalarındaki en önemli neden “bir editörle kişisel iletişimde olmak” olarak belirlenmiştir. Aynı çalışmada hakemlik yapmanın en olumlu etkisi “güncel gelişmeleri takip etme imkanı sunması”; en olumsuz etkisi ise “yorucu çalışma saatlerinden kaynaklanan zaman yetersizliği” olarak belirlenmiştir. Tite ve Schroter (2007) tarafından 551 dergi hakemi üzerinde yapılan çalışmada da hakemler bir dergide gönüllü olarak hakemlik yapmalarının nedenlerini sırasıyla; çalışmaya katkı sağlamak, çalışmanın konusuna ilgi duyma, çalışma değerlendirmenin öğrenme fırsatı sunması, değerlendirme işini bir görev olarak görme olarak belirtmişlerdir. Bu konuda yapılan çalışmalarda değerlendiricilerin önemli bir bölümü ise hakemlik işini yapmalarında “saygınlık kazanma” ve “editör grubunda yer alma” amaçlarının olduğunu belirtmektedirler (Kumar, 2010). Leblebici (1996) bu konuda kendi deneyimlerini paylaştığı yazısında şöyle demektedir: “Değerlendirme gönüllülük işidir. Zor bir çalışma ile her karşılaştığımda neden 15 yıldır bu işi yapıyorum diye sorarım. Başlangıçta bana ihtiyaç duyulma ve ait olma hissini verdiği için değerlendirmelerimin kıymetli olduğunu hissetmem nedeniyle bu işe başladım. Ancak şimdi bir çalışmanın incelenmesinin istenmesinde en büyük ödülün, o çalışmanın sunduğu öğrenme fırsatı olduğunu düşünüyorum”. Sonuç Bir araştırmacının maddi bir beklentisi olmadan diğerlerinin çalışmalarını detaylı olarak incelemek için saatlerce çabalaması, bilimsel yaşamla ilgili olmayan insanlara ilginç gelebilmektedir. Ancak ortada maddi bir ödül olmasa da araştırmacılar çeşitli Akademik-idari görevleri ve günlük yaşamdan kaynaklanan sorumluluklarına rağmen bilim insanlarının hakemlik davetini kabul etmeleri ve yerine getirmeleri takdir edilmesi gereken bir özveridir. Araştırmacının yoğun bir emek sonunda meydana getirdiği çalışmanın, kabiliyetli ve alanında 7 R. AYDIN, A. YÜKSEL sayılabilen özellikleri üzerine yoğunlaşan dergi değerlendirme ölçütleri (Örneklem yeterli mi? Literatür taraması yeterli mi? Analiz uygun mu? vb), çalışmanın gerçekte karşıla(yama)dığı ihtiyaçlardan dolayı değerlendiricide yaratmış olduğu deneyimi anlamaktan/yansıtmaktan uzaktır. Değerlendirmede hakemlerin yaşamakta oldukları psikolojik dinamikler anlaşılamadığı sürece “Prokrustesin yatağı” örneğinde olduğu gibi tüm çalışmalar tek tip standarda uydurulmaya çalışılacak, bu da niteliği yeterli olmayan bir çalışmanın eklemelerle standarda yaklaştırılmasına ya da nitelikleri açısından mevcut çalışmaları aşan bir araştırmanın kırpılmasına neden olabilecektir. Yayın süreçlerindeki bazı dinamikleri genç adaylara hatırlatmayı hedefleyen bu çalışmanın amacının gerçekleşmesi, ancak adayların dergi yayın süreçlerindeki ön ve görünen boyutu değil burada kısmen ele alınan psikolojik dinamikler boyutunu da düşünmeleriyle mümkün olacaktır. uzman bilim insanlarınca değerlendirilmesi, bilimsel kamuoyuna sunulmadan önce çalışmanın niteliğinin artmasında önemli bir etkendir. Özverinin karşılıksız olması düşünülse de, zaten kısıtlı olan zamanını okuma-araştırma yapmaya, öğrenci yetiştirmeye, ders vermeye, sınav-ödev okumaya, konferans-seminer vermeye, toplantılara katılmaya, proje üretmeye ve fikir geliştirmeye vakfeden bilim insanlarının makale değerlendirme ihtiyaçlarının anlaşılması ve karşılanması gereklidir. Özensiz ve kopyacı bir araştırmacının, zaman alıcılığına rağmen, yeni bir şeyler öğrenmek güdüsüyle makale incelemeyi kabul etmiş bir editör/hakemin ihtiyacını karşılayamayan bir çalışma üretmesi, çalışmanın kabul görmemesine neden olabileceği gibi, kişinin hakemliğe yönelik tutumlarını olumsuz etkilemesi de muhtemeldir. Araştırmacıların yayınlarında hakemlere fayda sunabilmeleri oldukça önemlidir. Yeni bir şeyler öğrenmek fırsatı yaratamayan çalışmalar bu yüzden ret edilecektir. Hakem ve yazar arasındaki yazılı iletişimin önemli araçlarından olan hakem raporlarının tam olarak okunmaması ve burada dile getirilen konuların yerine getirilmeden çalışmanın hakeme mikroskobik değişikliklerle yazar tarafından geri gönderilmesi, bu konuları öne çıkartan hakemin emeğine saygısızlık olarak düşünülebilir. Çalışmaya dönük bilimsel eleştirileri değişik nedenlerle yazara iletmeyen ve böylelikle çalışmanın iyileştirilmeden yayımlanmasına sebebiyet veren editörlerin işlemekte oldukları kabahat nitelikli hakemler üzerinde yıpratıcı etki yapabilmektedir. Hakemlik yaptığı alanda uzmanlığı olmayan bir kişinin bu daveti kabul etmesi ne kadar tartışmalı ise, yayın yapmayan, bilgi üretmeyen kişilerin editörlerce uzun yıllar boyunca hakem kurulunda tutulması, emeklerinden istifade edilen genç hakemlere bu kurullarda yer verilmemesi, yer alan hakemlerin ise bulundukları dergide yayın yapmaması da o derece tartışmalıdır. Kaynaklar Abramowitz, S.I., Gomes. B., Abramowitz. C.V. 1975. Publish or politic: Referee bias in manuscript review. Journal of Applied Social Psychology 5:187-200. Anonim, 2007. http://www.tuba.gov.tr/tr/haberler/bilimdunyasindan-gorusler/171-BILIM-VE-ETIK-EtikDisi-Davranislara-Evrensel-Ornekler---22-Ocak2007-26.html (Erişim Tarihi, 11.12.2012). Anonim, 2012. Bilim ve Etik (Türkiye Bilimler Akademisi) http://www.tuba.gov.tr/anasayfa/makale-171Avrupa-Bilim-Vakfinin-Sosyal Bilimlerle-IlgiliRaporlarina-Ulasabilirsiniz?lang=trPeer Review (http://en.wikipedia.org/wiki/Peer_review). Ashton, R. H. 2000. A Review And analysis of research on test-retest reliability of professional judgment. Journal of Behavioral Decision Making, 13: 277– 294. Armstrong, J. S. 1997. Peer review for journals: Evidence on quality control, fairness, and innovation. Science and Engineering Ethics, 3: 63–84. Baruch, Y. 2008. Opening the black box of editorship: Editors’ voice. Baruch, A. M. Konrad, H. Aguinis ve W. H. Starbuck (Ed.), Opening the black box of editorship içinde (s.209– 222). New York: Palgrave MacMillan. Bornmann, L. & Daniel, H.-D. 2009. Reviewer and editor biases in journal peer review: an investigation of manuscript refereeing at Angewandte Chemie International Edition. Research Evaluation, 18(4), 262-272. Bornmann, L.; Daniel, H.D. 2010. The manuscript reviewing process – empirical research on review requests, review sequences and decision rules in peer Hakem ihtiyaçlarının bilimsel çalışmalarla anlaşılması gereklidir. Bu ihtiyaçların incelenmesi sadece araştırmacılara değil aynı zamanda editörlere de yardımcı olabilecek, böylelikle dergi değerlendirme ölçütleri bu ihtiyaçları da dikkate alan bir yaklaşımla yenilenebilecektir. Mevcut haliyle çalışmanın 8 R. AYDIN, A. YÜKSEL review. Library & Information Science Research, 32(1), 5-12, doi: 10.1016/j.lisr.2009.07.010. Bornstein, R.F. 1991. Manuscript review in psychology: Psychometrics. Demand characteristics, and an alternative model. The Journal of Mind and Behavior, 12. 429-468. Bowles, S. 2008. Policies designed for self-interested citizens may undermine the moral sentiments: Evidence From Economic Experiments, Science 320:1605-1609. Bradley, J V 1981. Pernicious Publication Practices. Bulletin of the Psychonomic Society 18:31-34. Bravo, G., Squazzoni, F., Takacs, K. 2011. Does Incentive Provision Increase the Quality of Peer Review? An Experimental Study. http://2011.icore.name. Brown, T. 2004. Peer Review and The Acceptance of New Scientific Ideas, Sense About Science Publications, London. ISBN 0-9547974-0-X Burnham, J.C. 1990. The evolution of editorial peer review. JAMA 263(10). Choi B. 2006. Incentives to encourage peer review. J Postgrad Med 52:325 Cohen, W.M.; Levinthal, D.A. 1990, "Absorptive capacity: A new perspective on learning and innovation", Administrative Science Quarterly, Volume 35, Issue 1 pg. 128-152. Cole, J. R., Cole, S. 1981. Peer review in the National Science Foundation. Phase two of a study. Washington, DC, USA: National Academic Press. Day, A. R. 1998. How to write and publish a scientific paper, 5th edition, Canada: Oryx Press. Davo MD., Vives C., Alvarez-Dardet C. 2003. Why are women underused in the JECH peer review process? Journal of Epidemiology and Community Health 57:936–937. Epstein. S. 1995. What can be done to improve the journal review process. American Psychologist, 50:883-885. Fontanarosa PB., Glass RM., DeAngelis CD. 2000. Thanking authors, peer reviewers, and readers: Constancy in a time of change. Journal of the American Medical Association, 283:2016–7. Gilbert JR, Williams ES, Lundberg GD 1994. Is there gender bias in JAMA’s peer review process? J Am Med Assoc 272: 139–142. Gilliand, S. W., Cortina, M. 1997. Reviewer and editor decision making: The journal review process. Personel Psychology, 50 (2): 427-453. Hartley, J. 1987. A code of practice for relereeing journal articles. American Psychologist, 42, 959. Heyman, J., Ariely, D. 2004. Effort For Payment: A Tale Of Two Markets, Psycho-logical Science 15(11), 787-793. Jayasinghe, U. W., Marsh, H. W., and Bond, N. 2001. Peer review in the funding of research in Higher Education: The Australian experience. Educational Evaluation and Policy Analysis, 23:343–364. Jefferson, T., Alderson, P., Wager, E.,Davidoff, F. 2002. Effects of Editorial Peer Review: A Systematic Review. Journal of the American Medical Association 287: 2784-2786. Kozak, N. 2001. Turizm alanındaki hakemli dergilerde makale yayım kararının verilmesinde etkili olan ölçütler: Anatolia: Turizm araştırmaları dergisi makale değerlendirme formları üzerine bir inceleme. Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, 12: 68-78. Kozak, N. 2006. Türkiye'de ve Dünyada Dergi Editörlüğü ve Hakemlik Sistemi. 1. Ulusal Kurultay Bildirileri, Ankara. ISBN: 975 - 403 - 404 – 4. Kuhn T. S. 1962. The Structure of Scientific Revolutions. Chicago: University of Chicago Pres. Kumar, M.N. 2010. The Peer Reviewer as Collaborator Model For Publishing. Learned Publishing, 23(1):17-22 Leblebici, H. 1996. The Act of Reviewing and Being a Reviewer. P. J. Frost, M. S. Taylor (Ed.), Rhythms of academic life: Personal accounts of careers in academia, Foundations for Organizational Science: 269-274. Lloyd, M.E. 1990.Gender factors in reviewer recommendations formanuscript publication. Journal of Applied Behavior Analysis, 23: 539–543. Mahoney M 1977. Publication Prejudices: An Experimental Study of Confirmatory Bias in the Peer Review System. Cognitive Therapy and Research, 1:161175. http://people.stern.nyu.edu/wstarbuc/Writing/Prejud. htm Marsh, H. W., Jayasinghe, U. W., and Bond, N. 2008. Improving the peer review process for grant applications: reliability, validity, bias, and generalizability. American Psychologist, 63:160– 168. Miller, C.C. 2006. Peer Review in The Organizational And Management Sciences: Prevalence and Effects of Reviewer Hostility, Bias and Dissensus. Academy of Management Journal, 2006: 49(3):425–431. Moftah, N.H. 2009. Reviewing Scienticif Journals. J Egypt Wom Dermatol Soc. Vol. 6. No. 1:3-8. Nylenna M., Riis P., Karlsson Y. 1994. Multiple blinded reviews of the same two manuscripts: Effects of referee characteristics and publication language. Journal of the AmericanMedical Association 272:149–151. Peters, D. P., Ceci, S. J. 1982. Peer-Review Practices Of Psychological Journals: The Fate Of Published Articles, Submitted Again. Behavioral and Brain Sciences, 5:187–255. Riggio, A. 2009. Peer Review and the Revolutionary Academic: A Kuhnian Critique. International Journal of the Book;, Vol. 7 Issue 1:9-16. Rowley, J., Slack, F. 2000. Writing for publication: first steps. Management Research News, 23 (5/6): 20-27. Sherrell, D. L. Hair, J. F. ve Griffin, M. 1989. Marketing academicians perceptions of ethical research and publishing behaviour. Journal of Academy of Marketing Science, 17: 315-324. Smith, R. 1999. Editorial: A beginning that should lead to complete transparency. British Medical Journal, 318:4–5. 9 R. AYDIN, A. YÜKSEL Starbuck, W. H. 2003. Turning Lemons Into Lemonade: Where is The Value In Peer Reviews? Journal of Management Inquiry, 12: 344–351. Suls, J., Martin, R. 2009. Issues in Publishing, Editing, and Reviewing.Perspectives of Psychological Science, 4(1):40-50. Tite, L., Schroter, S. 2007. Why do peer reviewers decline to review? A survey. Journal of Epidemiology and Community Health, 61: 9–12. Vince, R. 2009. Review of Opening the Black Box of Editorship, by Yehuda Baruch, Alison M. Konrad, Herman Aguinis, and William Starbuck. Academy of Management Learning & Education, 8: 136–138. Vohs, K. D., Mead, N. L., Goode, M. R. 2006. The Psychological Consequences of Money, Science 314, 1154-1156. Ware, M. 2008 Peer Review: Benefits, Perceptions And Alternatives, Publishing Research Consortium, London. Weller, A.C. 2002. Editorial Peer Review: Its Strengths and Weaknesses, Information Today, Medford,. Yankauer, A. 1990. Who are the peer reviewers and how much do they review? J Am Med Assoc 263: 1338– 1340. Yuksel, A. 2003. Writing publishable papers. Tourism Management, 24(4), 437-446. Yuksel, A. Yuksel, F. 2004. Turizmde Bilimsel Araştırma Yöntemleri, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara. Zuckerman, H. 1988. The Sociology Of Science. N. J.Smelser (Ed.), Handbook Of Sociology: 511–571. Newbury Park, CA: Sage. 10 e-TRALLEIS Tralleis Elektronik Dergisi 1 (2013) 11-17 http://dergi.etralleis.com ©ADÜ Aydın İlinde Üretilen Zeytinyağlarının Aflatoksin İçerikleri1 1 Aslı YORULMAZ1 Cavit BİRCAN1 Adnan Menderes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Aydın ESER BİLGİSİ Araştırma Makalesi – Tarım Bilimleri Sorumlu Yazar: Aslı YORULMAZ, [email protected] Yayına Kabul Tarihi: 12 Aralık 2012 Özet: Çalışmanın amacı Aydın ilinde üretilen zeytinyağlarının aflatoksin içeriğinin tespit edilmesidir. Bu amaçla 2008/2009 ve 2009/2010 hasat yıllarında farklı zeytinyağı fabrikalarından toplam 50 adet örnek temin edilmiştir. Aflatoksin içeriğinin belirlenebilmesi için örnekler metanolle ekstrakte edilip, immunoaffiniti kolondan geçirilerek RP-HPLC’de analiz edilmiştir. Kromatografik ayırım nükleosil dolgu maddeli kolonda, potasyum bromür ve nitrik asit içeren su:metanol (53:47) mobil fazında gerçekleşmiştir. Türevlendirme için Kobra Cell kullanılmış ve örneklerde G1, G2, B1 ve B2 aflatoksinleri tanımlanmıştır. Elde edilen sonuçlar örneklerin % 96’sında hiçbir aflatoksin bulaşısının olmadığını, sadece iki örnekte ortalama 0,10 ppb düzeyinde aflatoksin B1 bulunduğunu ortaya koymuştur. Tespit edilen bu miktar Türk Gıda Kodeksi ‘Gıda Maddelerindeki Bulaşanların Maksimum Limitleri Hakkında Tebliğ’de ‘Bulunması muhtemel riskli gıdalar’ için belirlenen limitlerin altındadır. Sonuçlar zeytinyağı üreten fabrikaların işleme sırasında gösterdikleri özeni ortaya koyabileceği gibi, zeytinyağında bulunan fenolik maddelerin olası koruyucu etkisini de düşündürmektedir. Anahtar Kelimeler: Aflatoksin, HPLC, zeytinyağı Aflatoxin Content of Olive Oils Produced in Aydın Province Abstract: The aim of the study is to determine the aflatoxin content of olive oils produced in Aydın province. For this purpose 50 olive oil samples produced in 2008/2009 and 2009/2010 harvest years were obtained from olive oil plants. To determine the aflatoxin content, samples were extracted with methanol, applied to immunoaffinty column and analysed with RP-HPLC. Chromatographic elution was performed in nucleosil column with water:methanol (53:47) mobil phase including potassium bromide and nitric acid. Elctrochemically generated Kobra Cell was used for post-column derivatization and G1, G2, B1, B2 aflatoxins were qualified in samples. Results have shown that 96% of the samples were not contaminated with aflatoxins; while only two of the samples were contaminated with aflatoxin B1 at 0,10 ppb level. This level of contamination is within the limits of Turkish Food Codex, ‘Communique on determining the maximum levels of certain contaminants in foodstuffs’ determined for ‘Other foodstuffs’. Results may either note the careful attention of olive oil factories during production or they may point out the protective effects of phenolics present in olive oil. Key words: Aflatoxin, HPLC, olive oil 11 Giriş seviyesine izin vermektedir (Anonim, 2002). Ülkemizde yürürlükte olan “Gıda Maddelerindeki Gıda maddelerinde veya tarımsal ürünlerde bulunan küfler, uygun şartlar oluştuğu takdirde istenmeyen değişikliklere ve bozulmalara neden olabilmektedir. Bunun yanında geliştikleri ürünlerde toksik özellikte olabilecek çeşitli metabolitleri de üretebilmektedirler. Bu metabolitlere ‘‘mikotoksin’’ adı verilmekte olup, bunlar insan ve hayvanlarda ‘‘mikotoksikosiz’’ adı verilen bazı hastalıklara yol açmaktadır. Birçok küf çeşidi tarafından üretilen mikotoksinler içinde en toksik olduğu bilinen grup aflatoksinler’dir (Dıraman, 2003). Aflatoksinler, Aspergillus flavus, Aspergillus paraciticus ve Aspergillus nomius’un toksijenik suşları tarafından üretilen toksik, immunosupresif, mutajenik, teratojenik metabolizma ürünleridir (Concon, 1988; Castegnaro ve Mcgregor, 1998). Aflatoksinler, aflatoksin B1, B2, G1, G2, M1, M2 olmak üzere başlıca altı ana bileşikten oluşur (Van Egmond, 1977; Concon, 1988). Ayrıca gerek küflü kültürlerden, gerekse hayvan vücudundan elde edilmiş metabolitleri ile (aflatoksin B2α, G2α, P1, Q1 ve aflatoksikol gibi) bu sayı 17’yi bulmaktadır (Concon, 1988; Pitter, 1998). Aspergillus flavus sadece B toksinlerini üretirken, Aspergillus paraciticus ve Aspergillus nomius hem B hem de G toksinlerini üretirler. Aflatoksinler arasında en yüksek toksik etkiye sahip olan fraksiyon aflatoksin B1’dir ve sırayla bunu aflatoksin M1, G1, B2 ve G2 takip etmektedir (Gourama ve Bullerman, 1995). Ayrıca aflatoksin B1`in birinci dereceden kanserojen olduğu tespit edilmiştir (Akiyama, 2001). Uzun yıllardan beri yapılan araştırmalar sonucu aflatoksinlerin insan ve hayvanlarda akut aflatosikosiz, karaciğer kanseri, Hint çocuk sirozu, Rye sendromu, encefalopati, iç organlarda yağ dejenerasyonu, mutajenite ve nefrotoksisiteye sebep oldukları tespit edilmiştir (Palmgreen ve Hayes, 1987). Bundan dolayı çoğu ülkelerde alınan ve satılan ürünlerde izin verilen aflatoksin seviyesi kanunlarla sıkı denetim altına alınmıştır (Van Egmond, 1989; Akiyama, Bulaşanların Maksimum Limitleri Hakkında Tebliğ” de işlenmiş ürünlerin de dahil olduğu birçok gıdada aflatoksin B1, toplam aflatoksin (B1+B2+G1+G2) ve aflatoksin M1 için sırasıyla en çok 5, 10 ve 0,5 μg kg-1 ile sınırlandırılmıştır (Anonim, 2009). Aflatoksinler tahıllar, kuru yemişler, meyveler, yağlı tohumlar, kuru meyveler, baharatlar gibi pek çok bitkisel ürünü depolama sırasında etkileyebilmektedir (Weidenbörner, 2001). Yüksek sıcaklık ve nem, küflerin gelişmesi ve toksin oluşumu için optimum koşulları oluşturmaktadır. Ayrıca aflatoksinler coğrafi bölge, tarımsal uygulamalar ve ürünün hasat öncesi ve/veya sonrası fungal enfeksiyona duyarlılığına bağlı olarak da gıda ürünlerinde farklı konsantrasyonlarda bulunabilmektedir. Zeytin ve ürünlerinde toksin riski de birçok araştırıcı tarafından bildirilmiştir (Bircan, 2006; Heperkan ve ark., 2006). Zeytin ve zeytin ürünleri daha çok Akdeniz havzasında üretilen, bu nedenle Akdeniz ülkeleri diyetleri, ekonomileri ve kültürlerinde önemli yeri olan gıda maddeleridir. Özellikle zeytinyağı özel aroması, lezzeti, yüksek oksidatif stabilitesi ve sağlık üzerine yaptığı olumlu etkiler nedeniyle son yıllarda giderek artan bir ilgi görmektedir. Türkiye, sahip olduğu coğrafi konum ve iklim özellikleri nedeniyle dünyanın önde gelen zeytin ve zeytinyağı üreticilerindendir. Zeytinin anavatanı olarak kabul edilen ülkemizde 100 milyon civarında zeytin ağacı bulunmaktadır. Son yıllarda sağlanan teşvik ve desteklerle zeytin ağacı sayısında önemli artışlar kaydedilmektedir. Bu artışların devam edeceği ve gelecekte ülkemizin gerek zeytin, gerekse zeytinyağı üretiminde daha üst sıralarda yer alacağı öngörülmektedir. Aydın ili % 20’lik dikili alan ve % 22.2’lik üretim hacmiyle ülkemizde zeytin yetiştiriciliği yapan iller arasında ilk sırada yer almaktadır. 2001). Örneğin Avrupa Birliği Yönetmeliği, insan tüketimine hazır kuru gıdalarda aflatoksin B1 için en çok 2 ppb, toplam aflatoksin için ise en çok 4 ppb 12 A. YORULMAZ, C. BIRCAN olmuş, AFB1 ise 4 μg kg-1 olarak bulunmuştur. Daradimos ve ark. (2000) yapmış oldukları araştırmada 50 adet Yunanistan orijinli 1985 ve 1998 yılları ürünü zeytinyağlarında AFB1 analizi yapmışlardır. Örneklerin % 72 ‘nde AFB1 olduğu görülmüş ve AFB1 değişim sınırları 2.8–15.7 ng kg-1 olarak bulunmuştur. Ancak bir zeytinyağı örneğinin 46.3 ng kg-1 AFB1 içerdiği tespit edilmiştir. Ferracane ve ark. (2007), Daradimos ve ark. (2000) tarafından geliştirilen metodu modifiye ederek İtalya ve Kuzey Afrika’dan aldıkları 30 ayrı zeytinyağı örneğinin AFB1 ve okratoksin A içeriğini tespit etmişlerdir. Elde ettikleri sonuçlar örneklerdeki okratoksin A düzeyinin 17.0 ng g-1, AFB1 düzeyinin ise 2.4 ng g-1 düzeyine kadar çıkabildiğini göstermiştir. Ülkemizde yetiştirilen zeytinlerin bir kısmı sofralık olarak değerlendirilmekte, fakat büyük kısmı yağa işlenmektedir. Yağlık olarak değerlendirilecek zeytinler ekim-ocak ayları arasında hasat edilerek, genellikle çuvallarla ya da plastik kasalarla zeytinyağı fabrikalarına taşınmaktadır. Fabrikaya ulaştırılan zeytinlerin ideal olarak hemen işlenmesi gerekmektedir. Ancak hasatta karşılaşılan güçlükler, periyodisite gösteren bir ürün olması, zeytinlerin 2-3 ay gibi kısa bir süre içinde hasat edilme zorunluluğu zeytinlerin depolanmasını gerekli kılmaktadır. Bu nedenle zeytinler çoğunlukla yağa işlenmeden önce bir süre depolanmaktadır. İdeal depolama, zeytinlerin düz ve beton zeminli bölmelerde veya kerevetlerde, 25°C sıcaklıkta ve % 75 nem düzeyinde, 20 cm yükseklikte bir yığın olarak en fazla birkaç gün tutulmalarıdır (Rahmani, 2000). Fakat ülkemizde yaygın olarak uygulanan yöntem, zeytinlerin yığınlar halinde yada çuvalların üst üste konarak depolanmasıdır. Bu şekilde günlerce bekletilen zeytinlerde meyvelerin solunumu sonucu meydana gelen sıcaklık artışı hem mikrobiyel gelişimi ve mikotoksin oluşumunu teşvik etmekte hem de lipaz enziminin faaliyeti sonucu yağın asitliğinin artışına neden olmaktadır. Zeytinlerde bu şekilde mikotoksin kirliliği meydana gelmekte ve söz konusu mikotoksinlerin, özellikle aflatoksinlerin işleme sırasında zeytinyağına transferi mümkün olabilmektedir. Zeytinyağı üretim yöntemlerinden biri olan presleme yöntemi, zeytinden yağa aflatoksin bulaşısı için uygun zemin hazırlayan bir yöntem olarak dikkat çekmektedir. Meyvede veya yeterince temizlenmemiş presleme sistemindeki zeytin hamuru kalıntılarında küf gelişimi ve mikotoksin oluşumu meydana gelmektedir. Mahjoub ve Bullerman (1990), presleme yöntemiyle zeytindeki aflatoksinlerin % 1847 oranında zeytinyağına geçtiğini bildirmişlerdir. Humeid ve Abu Blan (1987) yapmış oldukları araştırmada depolama süresince zeytinlerde gelişen küflerin, yağın asitliği ve AFB1 üretimi üzerine etkilerini incelemiştir. Çalışmada zeytinyağındaki asitlik düzeyinin zeytindeki küf türlerine göre değişkenlik gösterdiği ve küfler ile infekte edilen bütün zeytinyağlarının ultraviole lamba altında floresans spot göstermesine rağmen Aspergillus flavus ile infekte olmuş örneklerin hiçbirinde aflatoksin bulunmadığı görülmüştür. Zeytin danelerinin yağ çıkarılması öncesinde uygun olmayan bekletme şartları altında tutulması halinde, çeşitli mikroorganizmaların saldırısına maruz kalmaya eğilimli oldukları ve bunların yağ kalitesi üzerine asitlik artışı, tat ve koku bakımından büyük bir kusur olarak etkilediği ve zeytinlerde küf gelişmesinin etkisini azaltmak için depolama süresince zeytinlerin korumasına özen gösterilmesi gerektiği deneysel olarak bu çalışma sonuçlarında verilmiştir. Cavaliere ve ark. (2007) zeytinyağındaki aflatoksin B1, B2, G1, G2’nin tespiti için sıvı kromatografi-ardışık kütle spektrometresi-elektrosprey iyonizasyon (LC/ESI-MS/MS) yöntemini geliştirmişlerdir. Örneklerdeki aflatoksin içeriği 0.04 and 0.12 ng g-1 arasında değişen değerler almıştır. Zeytinyağlarının aflatoksin içeriğini tespit etmeye yönelik çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Letutour ve ark. (1983) klasik ince tabaka kromatografi yöntemi ile zeytinyağlarında aflatoksin B1 (AFB1) ve okratoksin A ‘nın eş zamanlı olarak tespitini yapmışlardır. Bu yöntem ile örneklerde belirlenen en düşük miktar sınırı, okratoksin A için 40 μg kg-1 Mahjoub ve Bullerman (1988) yapmış oldukları bir çalışmada zeytinyağındaki AFB1’in stabilitesi üzerine 13 A. YORULMAZ, C. BIRCAN kızartma işlemi, sıcaklık, güneş ışığı ve depolama zamanının etkilerini incelemişlerdir. Araştırıcılar depolama sonucunda mevcut AFB1‘in % 50’den daha çoğunun geri kazanıldığını, güneş ışığına maruz bırakma işleminin herhangi bir etkisinin görülmediğini, 250°C ‘deki uygulamanın ise toplam AFB1’in % 65’ini azalttığını belirlemişlerdir. Sızma zeytinyağı ham halde (rafine edilmeden) tüketilen bir üründür. Parker ve Melnick (1996) yaptıkları çalışmada rafinasyonun ham zeytinyağlarındaki aflatoksini kısmen uzaklaştırdığını ifade etmişlerdir. dönüş hızı ile santrifüj edilmiştir. Elde edilen üst faz filtre edildikten sonra 5 ml hacmindeki ekstre, imminoaffiniti kolondan (R-Biopharm Rhone Ltd.) geçirilmiş, kolon ayrıca 50 ml PBS (Phosphate buffer saline), 1250 μL metanol, 1250 μL suyla yıkanmıştır. Süzüntü 0.45 μm çapındaki teflon filtreden geçirildikten sonra viallere alınarak Shimadzu marka HPLC’de analiz edilmiştir. Bütün örnekler ikişerli paraleller halinde analiz edilmiştir. Bu çalışmada Türkiye’de en fazla zeytin yetiştiriciliği yapılan il olan Aydın’da üretilen zeytinyağlarından iki farklı hasat yılında 50 adet örnek toplanarak, zeytinyağların genel aflatoksin içeriğini tespit edilmiştir. Ülkemiz zeytinyağlarının aflatoksin profiline ilişkin hiçbir veri bulunmamaktadır. Bu çalışma varolan bilgi eksikliğini gidermede yapılacak diğer çalışmalar için zemin oluşturmayı hedeflemiştir. Bununla beraber bu çalışmaya ait sonuçlar insan sağlığına önemli etkileri olan zeytinyağının elde edilmesinde, dalından koparılıp, işlenip sofralarımıza gelene kadar geçen sürecin ne kadar hijyenik olduğu konusunda fikir vermektedir. Sistem kontrolör: SCL-10A İzokratik pompa: LC-10AT Dedektör: Floresans dedektör RF-10AXL Kolon fırını: CTO-10AS Otoenjektör: SIL-10AD Kolon: Nucleosil Macherey Nagel (250x 4.6 mm I.D 5 μm) Akış hızı: 1.0 ml/dk Mobil faz: Su ( %53) + Metanol (%47) + 0.12 g potasyum bromür + 100 μL nitrik asit Kolon sıcaklığı: 35°C Enjeksiyon hacmi: 20 μL Excitation: 362 nm Emission: 425 nm En küçük analiz limiti (limit of detection): 0.11 En küçük belirleme limiti (limit of quantification): 0.2 HPLC sistem özellikleri ve çalışma koşulları aşağıda verildiği gibidir: Materyal ve Yöntem Materyal Aflatoxin B1 ve G1’in UV altında daha iyi floresan etki vermesi ve konsantrasyonunun belirlenmesi için elektrokimyasal olarak üretilen KBr (Kobra Cell, 100 µA) (R-Biopharm Rhone Ltd., Glasgow, UK.) kullanılarak aflatoksinler floresan dedektörler vasıtasıyla tespit edilmiş ve G1, G2, B1 ve B2 aflatoksinleri tanımlanmıştır. RP-HPLC (Shimadzu, Tokyo, Japan) cihazının kalibrasyonu, analiz edilecek aflatoksin türleri (B1, B2, G1, G2) için 7 noktalı olarak gerçekleştirilerek korelasyon katsayısı değeri her bir tür aflatoksin için hesaplanmıştır. Aflatoksin B1 için korelasyon katsayısı (r2) 0.999806, aflatoksin B2 için 0.99995, aflatoksin G1 için 0.999987, aflatoksin G2 için 0.999922’dir. Çalışmada 2008/2009 ve 2009/2010 hasat yıllarında üretilmiş toplam 50 adet zeytinyağı örneği farklı zeytinyağı fabrikalarından temin edilmiştir. Çalışmada kullanılan zeytinyağı örneklerinin tümü 3 fazlı santrifüj yöntemiyle elde edilmiştir. Yöntem Yöntem yağ örneklerinden aflatoksin ekstraksiyonu ve elde edilen ekstrenin ters faz-yüksek performans sıvı kromatografide (RP-HPLC) analizi aşamalarından oluşmaktadır. Aflatoksinlerin ekstraksiyonu için 50 g yağ örneğine 100 ml metanol ilave edilmiş, karışım 2 dk yüksek hızda karıştırıldıktan sonra 15 dk boyunca 4000 rpm 14 A. YORULMAZ, C. BIRCAN yöntemi ile zeytinyağlarında aflatoksin B1 (AFB1) ve okratoksin A ‘nın eş zamanlı olarak tespitini yapmışlar; bu yöntem ile en düşük miktar sınırını, okratoksin A için 40 μg kg-1; AFB1 için ise 4 μg kg-1 olarak belirlemişlerdir. Cavaliere ve ark. (2007) zeytinyağındaki aflatoksin B1, B2, G1, G2’nin tespiti için sıvı kromatografi-ardışık kütle spektrometresielektrosprey iyonizasyon (LC/ESI-MS/MS) yöntemini geliştirmişlerdir. Örneklerdeki aflatoksin içeriği 0.04 and 0.12 ng g-1 arasında değişen değerler almıştır. Geri kazanım çalışması Bu metodun laboratuar validasyonunda, aflatoxin içermeyen zeytinyağı örnekleri toplam 8 µL kg-1 seviyede toplam aflatoksin ile kontamine edilerek, ortalama geri kazanım aynı prosedürün üç defa çalışılması ile gerçekleştirilmiştir (Çizelge 1). Çizelge1. Zeytinyağında geri kazanım çalışması Geri kazanım oranı1 % Materyal Zeytinyağı2 RSD3% 8 ng g-1 (toplam) Tartışma ve Sonuç 78.75±21.5 27.30 Zeytinyağı, bileşiminde % 98 oranında bulunan trigliseritlerle birlikte, % 2 oranında fenolik maddeler, serbest yağ asitleri, steroller, hidrokarbonlar, alifatik ve triterpenik alkoller, uçucu bileşenler ve antioksidanları içerir (Kayahan ve Tekin, 2006). Zeytinyağının temel antioksidanları karotenler ile hidrofilik ve lipofilik fenolleri içeren fenolik maddelerdir (Boskou, 1996). Bu çalışma kapsamında incelenen 50 örneğin % 96’sında aflatoksin tespit edilemeyişinin nedenleri üretici fabrikaların üretimden önce zeytinleri uzun süre depolamayıp mikroorganizma faaliyetini engellemeleri ve hijyenik koşullara çok dikkat etmeleri olabileceği gibi; diğer bitkisel rafine yağlarda bulunmayıp sadece natürel zeytinyağında bulunan fenolik maddelerin olası koruyucu etkisinin de olabileceği düşünülmektedir. Yapılan bilimsel çalışmalar zeytin ve zeytinyağında bulunan fenolik maddelerin antimikrobiyel ve antifungal aktiviteye sahip olduklarını (Tuck ve Hayball, 2002; Del Rio ve ark., 2003) ve aflatoksin üretimini engelleyici etkileri olduğunu ortaya koymuştur (Sinha ve Singh 1981; Paster ve ark., 1988). 1 Değerler 3 analizin ortalaması şeklinde verilmiştir. Aflatoksinlerin ortalama oranları (B1 + B2 + G1 + G2) 3 Rölatif standart deviasyonu 2 Bulgular Bu çalışma temel olarak Aydın ilinde üretilen zeytinyağlarının aflatoksin içeriklerinin belirlenmesini, bunun yanında zeytinyağlarındaki aflatoksin miktarının tayini için de bir analitik yöntem geliştirilmesini amaçlamıştır. Geri kazanım çalışmalarında elde edilen % değerler B1, B2, G1 ve G2 için sırasıyla % 95, 80, 92 ve 48 olarak tespit edilmiştir. Analiz edilen 50 adet örneğin % 96’sında hiçbir aflatoksin bulaşısı tespit edilememiştir. Sadece iki örnekte aflatoksin B1 varlığı saptanmıştır. Her iki örnekte de ortalama 0.10 ppb düzeyinde aflatoksin B1 belirlenmiştir. Tespit edilen bu miktar Türk Gıda Kodeksi ‘Gıda Maddelerindeki Bulaşanların Maksimum Limitleri Hakkında Tebliğ’de ‘Bulunması muhtemel riskli gıdalar’ için belirlenen limitlerin altındadır. Yunanistan’da üretilen 50 adet zeytinyağı ile yapılan bir çalışmada örneklerin % 72 ‘nde AFB1 varlığı tespit edilmiş ve değişim sınırları 2.8–5.7 ng kg-1olarak belirlenmiştir (Daradimos ve ark., 2000). İtalya ve Kuzey Afrika zeytinyağları için yapılan bir çalışmada ise yağ örneklerinde 17.0 ng g-1 kadar okratoksin A ve 2.4 ng g-1 AFB1 kadar varlığı saptanmıştır (Ferracane ve ark., 2007). Letutour ve ark. (1983) ise klasik ince tabaka kromatografi Gerçekleştirilen bu çalışma, Türkiye’de üretilen zeytinyağlarının aflatoksin içeriğiyle ilgili bilgi veren bir başlangıç araştırmasıdır. Yapılacak ileri çalışmalarda farklı süreler bekletilen zeytinler araştırma kapsamında yağa işlenmeli, yağa işleme sırasında farklı mikotoksinlerin yağa ne kadar transfer olduğu, farklı fenolik yapısına sahip farklı çeşitlerde bu transferin nasıl gerçekleştiği ortaya konulmalıdır. 15 A. YORULMAZ, C. BIRCAN Kaynaklar foods and feeds: A review. Journal of Food Protection, Akiyama, H., Goda, Y., Tanaka, T., Toyoda, M. 2001. 58: 1395-1404. Determination of aflatoxins B1, B2 and G2 in spices Heperkan, D., Meriç, B.E., Şişmanoğlu, G., Dalkılıç, G., Güler, using multifunctional column clean-up. Journal of F.K. 2006. Mycobiota, mycotoxigenic fungi, and citrinin Chromatography A, 932: 153-157. production in black olives. In Advances in Food Anonim, 2002. Survey of nuts, nut products and dried tree fruits Microbiology, AD Hocking, JI Pitt,RA Samson, U Thrane for mycotoxins. Joint Food Safety and Standard Group, (eds), pp. 203-210, Springer, New York. Food Surveillance Information Sheet, No: 21/02. Anonim, 2009. Türk gıda kodeksi, gıda Humeid, M.A., Abu Blan, H. A. 1987. Effect of molds invading maddelerindeki olive fruits during storage on oil acidity and aflatoxin bulaşanların maksimum limitleri hakkında tebliğ. 24885 (B1) production. Dirasat ( Jordan ) 14 (11) 191. Sayılı Resmi Gazete. Kayahan, M., Tekin, A. 2006. Zeytinyağı üretim teknolojisi. TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Kitaplar Serisi:15, Bircan, C. 2006. Determination of aflatoxins in olives by Filiz Matbaacılık San. Tic. Ltd, 198 s, Ankara. immunoaffinity column extraction using HPLC ,J. Food Letutour, B., Tantouı-El Irakı, A., Hılal, L. 1983. Simultaneus Quality, 29: 126–138. detection lof aflatoxin B1 and ochratoxin A in olive oil. J. Boskou, D. 1996. Olive oil chemistry and technology. AOCS Of the American Oil Chemists Society. 60 (4) : 835. Press, Champaign, IL, 161 p, USA. Mahjoub, A., Bullerman, L. B. 1988. Effects of storage time, Castegnaro, M., Mcgregor, D. 1998. Carcinogenic risk assesment sunlight, temperature, and frying on stability of aflatoxin of mycotoxins. Rev. Vet. Med. 149: 671-678d. B1 in olive oil. Lebensmittel – Wissenscahft und Cavaliere, C., Foglia, P., Guarino, C., Nazari, M., Roberto, S., Technologie. 21 (1) :29. Lagana, A. 2007. Determination of aflatoxins in olive oil Mahjoub, A., Bullerman, L.B. 1990. A method for aflatoxin B1 by liquid chromatography-tandem mass spectrometry. determination in olives. Revue Francaise de Corps Gras. Anal. Chim. Acta, 596: 141-148. 37, 245-246. Concon, J. M. 1988. Contaminants and additives. In “Food Palmgreen, M.S., Hayes, A.W. 1987. Aflatoxin in food. In: Toxicology”, Part B, Marcel-Dekker Inc. New York, 667- Mycotoxin in Food. P. Krough(Ed).,Academic Press. Inc. 743. pp: 65. Daradimos, E., Marcaki, P., Koupparis, M. 2000. Evalution and validation of two flouremetric HPLC methods for the Parker, W.A., Melnick, D. 1996. Absence of aflatoxins from determination of aflatoxin B1 in olive oil. Food Additivies refined vegetable oils. J. Am. Oil Chem. Soc., 43: 635- and Contaminants. 17 (1):65. 638. Del Rio, A.J., Baidez, G.A., Botia, M.J., Ortuno, A. 2003. Paster, N., Juven, B.J., Harshemesh, H. 1988. Antimicrobial Enhancement of phenolic compounds in olive plants activity and inhibition of aflatoxin B1 formation by olive (Olea europaea L.) and their influence on resistance plant tissue constituents. J. Appl. Bacteriol. 64, 293–297. Pitter, A. 1998. Natural occurrence of mycotoxins in foods and against Phyphthora sp. Food Chem. 83, 75–78. feeds an updated review, Revue de Medicine Veterinaire, Dıraman, H. 2003. Zeytinyağlarında mikotoksin problem. Türkiye 149: 479-492. 1. zeytinyaği ve sofralik zeytin sempozyumu bildirileri, Rahmani, M. 2000. HACCP quality control in the production of 211-215. virgin olive oil. Olivae (English Edition) 84 :50. Ferracane, R., Tafuri, A., Logieco, A., Galvano, F., Balzano, D., Sinha, K.K., Singh, P. 1981. Effect of some phenolics on aflatoxin Ritieni, A. 2007. Simultaneous determination of aflatoxin production and growth of Aspergillus parasiticus. Indian B1 and ochratoxin A Phytopathology.34, 530–531. Tuck, L.K., Hayball, J.P. 2002. Major phenolic compounds in and their natural occurrence in Mediterranean virgin olive olive oil: Metabolism and health effects. J. Nutr. oil. Food Addit. Contam., 24 (2): 173-180. Biochem. 13, 636–644. Gourama, N., Bullerman, L., B. 1995. Aspergillus flavus and Van Egmond, H.P., Paulsch, W.E., Veringa, H.A., Schuller, P.L. Aspergillus paraciticus: Aflatoxigenic fungi of concern in 1977. The effect of processing on the aflatoxin M1 16 A. YORULMAZ, C. BIRCAN content of milk and milk products. Archieves of the Institute Pasteur (Tunis), 4: 381-390. Van Egmond, H.P. 1989. Aflatoxin M1: Occurrence toxicity regulation. In: Mycotoxins in Dairy Products, Van Egmond, H.P. (Ed.). Elsevier, London, pp: 11-55. Weidenbörner, M. 2001. Encyclopedia of food mycotoxins. Springer-Verlag Berlin, Hiedelberger, 294 s, Germany. 17 Tralleis Elektronik Dergisi http://dergi.etralleis.com e-TRALLEIS 1 (2013) 18-27 ©ADÜ Aydın İlindeki Kırmızı ve Beyaz Et İşletmelerinde Gıda Güvenliği ve Kalitesinin Etkili Yönetimi Ayşe Demet KARAMAN1 Renan TUNALIOĞLU² Ferit ÇOBANOĞLU² ¹Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü, Aydın. ²Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın. ESER BİLGİSİ Araştırma Makalesi – Tarım Bilimleri Sorumlu Yazar: Ayşe Demet KARAMAN, [email protected] Yayına Kabul Tarihi: 12 Aralık 2012 Özet: Bu araştırmanın verileri Aydın ili merkez ve ilçelerinde faaliyet gösteren mevcut 26 adet kırmızı ve beyaz et işletmesinde işletme yetkilileri ile yapılan anket görüşmelerinden elde edilen verilerin değerlendirilmesinden oluşmaktadır. Aydın’da faaliyet gösteren gerek beyaz et gerekse kırmızı et işletmelerinin genellikle küçük veya orta ölçekli işletmelerden oluştuğu ve işletmelerin %30.8’inde gıda güvenliği uygulamalarının işletme yöneticileri için ‘önemsiz veya az önemli’ olduğu belirlenmiştir. Her iki sektör için de en önemli sektörel sorunların ‘Haksız rekabet’ olduğu tespit edilmiştir. Aydın Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü tarafından yapılan denetimlerin Aydın’da faaliyet gösteren et işletmeleri için çoğunlukla ve daima yararlı olması (%88.5), yapılan denetimlerin çok sıklıkla gerçekleştirilmediği (%26.9) ve denetim yapılması durumunda da işletme yetkililerinden uygulanması zor hükümler talep edilmediği (%3.8) saptanmıştır. Kırmızı ve beyaz et işletmelerinde çalışan ve ürünle doğrudan temasta bulunan personelin büyük çoğunluğunun (%73.1), işletmelerindeki gıda güvenliği ve kalitesi ile ilgili eğitimlerini tamamlamadığı tespit edilmiştir. Diğer taraftan, personeline Aydın’daki gıda güvenliği uygulamaları hakkında bilgilendirme yapan işletmelerin en çok daimi işçilerine (%53.8), en az ise yöneticilerine (%7.7) bilgilendirme yaptığı saptanmıştır. İşletmelerin en çok ihtiyaç duydukları eğitimlerin başında oryantasyon (%53.9), gıda hijyeni/güvenliği (%50.1) ve genel hijyen eğitimlerinin (%50.1) geldiği belirlenmiş, elde edilen verilere göre devlet ve üniversite bazında çözüm önerileri sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Gıda güvenliği, et işletmeleri, tavukçuluk işletmeleri, Aydın Effective Management of Food Safety and Quality in Meat and Poultry Plants in Aydın, Turkey. Abstract : This study consisted of the data obtained from the managers of meat and poultry plants operated in the center of Aydın and its districts. The research explored both meat and poultry plants and showed 30% of the managers thought that food safety practices were “unimportant” or “slightly important” and most of them were small and medium sized plants. This paper determined that “unfair competition” was the most important constraint in both sectors. According to the research findings, the control activities carried out by the staff who worked at the City Administration of Food, Agriculture and Livestock were perceived as beneficial in always and usually categories (88.5%), inspections performed were not carried out as frequently (26.9%), the control officials were not demanding difficult practices during the inspection (3.8%). It was discovered that most of the employees (73.1%) who contacted the product directly and worked in meat and poultry plants did not complete the trainings on food quality and safety. On the other hand, the managers of the plants, which gave the information to their staff on food safety practices, would provide information to their permanent workers (53.8%) and to their executives (7.7%) controversially. The most needed training for the plants was orientation (53.9%), food hygiene/safety (50.1%) and general hygiene training (50.1%). Some solutions were presented on the basis of government and university in respect of the data acquired in this study. Key words: Food safety, meat plants, poultry plants, Aydın. 18 Giriş Günümüzde gıda kaynaklı hastalık vakalarının her geçen gün artıyor olması; nüfus artışı, tüketici alışkanlıklarındaki değişiklikler, tüketicinin ev dışında yeme alışkanlığı kazanması gibi etkenlere bağlı olup, bu artışın en önemli nedenlerinden birisi de gıdanın işlenmesinde çalışanların ve sürecin yönetimidir. Gıda kaynaklı hastalık vakalarının, işletmelerde ekonomik olarak ciddi kayıplara neden olması nedeniyle, gıda işletmecilerinin uzun vadeli yaptırımlar için gıda güvenliği riskleri ve bu risklerin yönetimine ilişkin bilgi ve gerekli stratejilerinin olması oldukça önemlidir (Gomes-Neves ve ark., 2011). Bir çok ülkede olduğu gibi uzun vadeli gıda güvenliği uygulamalarının sağlanabilmesi için işletmelere Hazard Analysis Critical Control Point (HACCP) gibi çeşitli gıda güvenliği yönetim sistemlerinin uygulanması için yasal yaptırımlar getirilmiştir. büyük önem arz etmektedir (Engez ve Ergönül, 2009). Bu önlemlerin işletmelerde düzenli ve periyodik olarak sağlanabilmesinde HACCP ve HACCP temelli gıda güvenliği uygulamaları oldukça önemlidir. Diğer taraftan, farklı gıda sektörlerinde HACCP ve gıda güvenliği uygulamaları ve uygulamalarında yaşanan teknik engel ve sıkıntılara ilişkin son yıllarda pek çok araştırma yapılmaktadır (Wallace ve ark., 2005; Bas ve ark., 2006; Seaman ve Eves, 2010; Mensah ve Julien, 2011; Roberts ve Barrett, 2011; Wilcock ve ark., 2011; Karaman ve ark., 2012; Soon ve Baines, 2012;). Dünyada gerek kırmızı et (Tompkin, 1994; Ball ve ark., 2009; Engez ve Ergönül, 2009; Ansari-Lari ve ark., 2010; Gomes-Neves ve ark., 2011) gerekse beyaz et işletmelerinde gıda güvenliği uygulamaları ile ilgili yapılan araştırmalara karşın (Thompkin, 1994; Kök, 2009) bu tür sistemlerin Türkiye’deki kırmızı ve beyaz et işletmelerinde uygulanmalarına ilişkin çok az sayıda araştırma mevcuttur (Engez ve Ergönül, 2009; Kök, 2009). Bugüne dek Aydın ilinde mevcut kırmızı ve beyaz et işletmelerinde bu tür sistemlerin uygulamaları hakkında herhangi bir araştırma yapılmamış olup, Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü ile ortaklaşa gerçekleştirilen bu araştırma ile önemli bir eksikliğin tamamlanması hedeflenilmektedir. Böylece, yürürlüğe yeni giren ilgili mevzuatın (Anonim, 2010) Aydın ilindeki kırmızı ve beyaz et işletmeleri başta olmak üzere Türkiye’de uygulanması sırasında yasal otorite ve üniversiteler için gerekli öneriler sunulmuş olacaktır. Gıda yöneticilerinin/sahiplerinin bu zorunlulukları bilmesi ve işletmelerinde uygulaması yasal bir gereklilik olup (Ramnauth ve ark., 2008), ilgili bilincin işletmelerde geliştirilmesi ise devlet için oldukça önemlidir. Gıda güvenliği konusu, Avrupa Birliği’nin genişleme sürecinde en çok önem verdiği konular arasında yer almaktadır. Türkiye de, Avrupa Birliği’ne aday ülke sıfatıyla Avrupa Birliği yasalarına uygun olarak gıda güvenliği ve kalitesine ilişkin yasalarını revize etmektedir. Bu süreçten dolayı, ülkemizde tüm gıda işletmelerinin HACCP sistemi prensiplerini uygulamaları yasal bir zorunluluk olup, gıda güvenliği uygulamaları hakkında personeli bilgilendirme gibi ciddi yaptırımlar sağlamasını gerekmektedir (Tokuç ve ark., 2009). Materyal ve Yöntem Bu araştırmanın verileri, Aydın ili merkez ve ilçelerinde faaliyet gösteren kırmızı ve beyaz et işletmelerinin yetkilileri ile yapılan görüşmelerinden elde edilmiştir. İşletmelerin faaliyet kapsamı ve iletişim bilgileri Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) Aydın İl Müdürlüğü’nden temin edilmiş olup, anketler ADÜ ve GTHB’ dan oluşan bir proje ekibi ile işletmelere yapılan ziyaretler sonrasında elde edilmiştir. Anketler, sadece kırmızı et işleyen 8 adet, sadece beyaz et işleyen 8 adet Et ve et ürünleri, gıdaya dayalı hastalıkların ve vakalarının oluşmasında büyük öneme sahiptir (Ansari Lari ve ark., 2010). Özellikle taze et, yüksek protein ve yüksek su aktivitesi nedeniyle mikroorganizmaların gelişmesi için ideal bir ortam olup, etin gerek kesim ve depolama gerekse işleme koşullarında gerekli sağlık kriterlerine uyulması ve ilgili önlemlerin alınması 19 A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU oluşmaktadır. Birinci bölüm, Aydın'da faaliyet gösteren işletmelerin üretim faaliyetleri, ikinci bölüm işletmelerin gıda güvenliği yönetim sistemleri uygulama faaliyetlerini, üçüncü bölüm, işletmelerin devlet ve özellikle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Aydın İl Müdürlüğü’nden beklentilerine ilişkin soruları en son bölüm ise işletmelerin gıda güvenliğine ilişkin eğitim uygulamalarına ait sorular içermektedir. Her bir işletmeden elde edilen veriler belirli bir kodlama sistemi içerisinde Excel programına aktarılmış ve veri setinin analizinde ortalamalar, yüzde oranları (%) gibi tanımlayıcı istatistiklerden yararlanılmıştır. ve hem beyaz hem de kırmızı et işleyen 10 adet olmak üzere ilde mevcut 26 adet işletmede, Mart-Temmuz 2010 tarihleri arasında yapılmıştır. Anketler, işletmelerin günlük üretimlerini gerçekleştirdikleri zaman periyotlarında gerçekleştirilmiş olup, çalışmaya başlanmadan önce anketlerin içeriği ve hedefleri hakkında işletme yetkililerine bilgilendirme yapılmıştır. Anket sorularının hazırlanması ve değerlendirilmesinde ‘evet-hayır’ ve ‘5’li likert ölçeği’ soru şekilleri kullanılmıştır. Anket cevaplarının yorumlanması ve değerlendirilmesi, anketi yapan ekip tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu makalede ele alınan anket soruları dört ana bölüm ve toplam 13 sorudan Bulgular İşletmelerin Üretim Faaliyetleri beşten fazla ürün çeşidi işleyen işletme olmadığı tespit edilmiştir (Çizelge 1). Aydın’da faaliyet gösteren işletmelerin % 69.2’sinin bir veya iki çeşit kırmızı ve beyaz et ürün üretimi yaptığı, Çizelge 1. Aydın’daki et işletmelerinin üretim çeşitliliği ve et işleme şekilleri (n=26) Cevaplar, n (%) No İfadeler Önemsiz Az Orta önemli derecede önemli Gıda güvenliği sistemimiz şu an yeterince iyi 4 (15.4) 4 (15.4) 8 (30.8) 1 Sektörel sorunlar 2 Mezbaha şartlarının kötü olması (kırmızı et) 17 (65.5) 1 (3.8) 0 (0.0) Kaçak hayvan kesimleri (kırmızı et) 12 (46.2) 0 (0.0) 4 (15.4) Üretim tesisimizin alt yapı eksikliği 14 (53.8) 2 (7.7) 4 (15.4) Sektörde çalışan personelin eğitim 15 (57.7) 2 (7.7) 2 (7.7) seviyesinin düşüklüğü Sektörde gıda güvenliği uygulamaları ile 16 (61.6) 1 (3.8) 3 (11.5) ilgili bilgi yetersizliği Sektöründeki yasal eksiklik 17 (65.4) 1 (3.8) 1 (3.8) İşletmelerin büyük çoğunluğun eti sadece depolayarak satış yaptığı (%65.4), kırmızı veya beyaz eti parçalayarak satan işletme oranının nispeten daha düşük olduğu (%34.6), buna karşın işletmelerin yarısının ete marinasyon veya pişirme işlemi uyguladığı tespit edilmiştir (Çizelge 1). Önemli Çok önemli 5 (19.2) 5 (19.2) 1 (3.8) 1 (3.8) 0 (0.0) 1 (3.8) 7 (26.9) 9 (34.6) 6 (23.1) 6 (23.1) 0 (0.0) 6 (23.1) 0 (0.0) 7 (26.9) İşletmelerin % 30.8’i gıda güvenliği uygulamalarının işletmeleri için ‘önemsiz veya az önemli’ olduğunu belirtmişlerdir (Çizelge 2). İşletmelerin sektörel sorunları ele alındığında ise, özellikle kırmızı et işleyen işletmeler için kaçak hayvan kesimlerinin olması ve mezbaha şartlarının çok kötü olmasının en önemli sektörel sıkıntılar olduğu tespit edilmiştir. İşletmelerin gıda güvenliği sistemlerini yeterince uygulayamama sebepleri arasında sektörde çalışan personelin eğitim düzeyinin düşük olması ve sektördeki yasal eksiklerin İşletmelerin Gıda Güvenliği ve Gıda Kalitesine İlişkin Sektörel Darboğazları 20 A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU bulunması olduğu belirlenmiştir (Çizelge 2). İşletmelerin Gıda Güvenliği Uygulamaları Kapsamında Devlet ile İlişkileri Çizelge 2. Et işletmelerinin gıda güvenliği yönetim sistemleri uygulamalarındaki sorunlar (n=26) Açıklama n % 1-Ürün çeşitliliği (adet) 1-2 18 69.2 3-5 8 30.8 6 ve üzeri 0 0.0 2- Et işleme şekilleri Et depolama Evet Hayır 17 9 65.4 34.6 Evet Hayır 19 7 34.6 65.4 Marinasyon Evet Hayır 13 13 50.0 50.0 Evet 11 42.3 Hayır 15 57.7 Aydın’da faaliyet gösteren işletmelerin büyük bir çoğunluğu (% 76.9), genellikle ve çoğunlukla Aydın Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü yetkililerinin görevlerini yerine getirdiğini, yasal otoritenin sadece denetleme yapmaması, aynı zamanda bilgilendirme ve eğitim gibi faaliyetlerde de bulunmaları gerektiğini belirtmişlerdir (Çizelge 3). Yetkililerin yaptığı denetimlerin işletmeleri için çoğunlukla ve daima yararlı olduğunu (%88.5), yapılan denetimlerin çok sıklıkla gerçekleştirilmediğini (%26.9), denetimlerde yetkililerin işletmelerden uygulanması zor hükümler talep etmediklerini (%3.8) belirtmişlerdir. Buna karşın yapılan denetimlerin işletmenin kaliteli ve güvenli gıda üretimlerinde (%50) hiç etken olmadığı veya nadiren etken olduğunu da belirtilmiştir (Çizelge 3). İşletmelerin devletten beklentileri ele alındığında ise, büyük çoğunluğunun devletten gıda güvenliği ve kalitesi hakkında ücretsiz eğitim ve ardından ise ödüllendirme sisteminin uygulanması gerektiğini belirtmişlerdir. İşletmelerin büyük çoğunluğu (%38.5) devletten her zaman danışmanlık hizmeti beklemekte (Çizelge 3) ve işletme yöneticileri, devletten haksız rekabetin önlenmesini için devletin sağladığı finansal desteklerden yararlanmak istediklerini belirtmektedirler (Şekil 2). Kırmızı ve beyaz et ve ürünlerinde vergilerin düşürülmesini ve sektörel eğitimlerin devlet tarafından sağlanması da, işletme yöneticilerinin devletten beklentileri arasında yer almaktadır (Şekil 2). Et parçalama Et pişirme Şekil 1 incelendiğinde, gerek kırmızı ve gerekse beyaz et işleyen işletmelerin diğer ön önemli sektörel sıkıntısının, sektördeki haksız rekabet olduğu, ‘Haksız rekabet’ ifadesinin ‘pazarda açık tavuk satışı’, ‘merdiven altı üretim’ ifadelerini kapsadığı görülmektedir. Diğer sektörel sorunlar arasında ‘et fiyatlarındaki istikrarsızlık’, ‘dişi hayvan kesimi’ ve ‘devlet teşviklerinden yeterince yararlanamama’ yer almaktadır. Şekil 1. Et işletmelerinin gıda güvenliği yönetim sistemleri uygulamadaki sorunlarına ilişkin görüşleri (n) * *Her br yönetici birden fazla görüş sunmuş veya hiç görüş sunmamı ş olabilir. 21 A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU Çizelge 3. İşletme yöneticilerinin devletten beklentileri (n=26) Cevaplar, n (%) Asla katılmıyorum Nadiren katılıyorum Bazen katılıyorum Çoğu kez katılıyorum Daima katılıyorum No İfadeler 1 Yasal otorite yeterli denetim yapmaktadır 4 (15.4) 2 (7.7) 7 (26.9) 11 (42.3) 2 (7.7) 2 Yasal otoriteler sadece denetleme yapmalı 3 (11.5) 3 (11.5) 11 (42.4) 7 (26.9) 2 (7.7) 3 Yasal otorite denetimleri hakkındaki görüşleri Yararlı oluyor 1 (3.8) 1 (3.8) 1 (3.8) 10 (38.5) 13 (50.0) Çok sık yapılıyor 1 (3.8) 2 (7.7) 16 (61.6) 3 (11.5) 4 (15.4) Denetimler temiz işyeri ve kaliteli gıda üretimimizi etkilemiyor 2 (7.7) 11 (42.3) 3 (11.5) 8 (30.8) 2 (7.7) 16 (61.6) 5 (19.2) 4 (15.4) 1 (3.8) 0 (0.0) 7 (26.9) 10 (38.5) 7 (26.9) 0 (0.0) 1 (3.8) 2 (7.7) 3 (11.5) 1 (3.8) 2 (7.7) 4 (15.4) 4 (15.4) 3 (11.5) 12 (46.2) 10 (38.5) 12 (46.2) Denetimlerde uygulanması hükümler isteniyor 4 zor Devletten beklentileri Ücretsiz eğitim Danışmanlık hizmeti Ödüllendirme sistemi Şekil 2. İşletme yöneticilerinin devletten beklentilerine ilişkin diğer görüşleri (n) *(adet) *Her bir yönetici birden fazla görüş sunmuş veya hiç görüş sunmamış olabilir. sayısının az olması (%68.4) ve gıda güvenliği uygulamalarına ayıracak zamanlarının olmamasından kaynaklandığı tespit edilmiştir (Çizelge 4). Gıda güvenliği uygulamaları hakkında personeline bilgilendirme yapan işletmelerin en çok daimi işçilere (%53.8), en az ise yönetici (%7.7) ve ustalarına (%7.7) bilgilendirme yaptığı tespit edilmiştir (Çizelge 4). İşletmelerin Gıda Güvenliği Uygulamalarına İlişkin Eğitim Faaliyetleri Kırmızı ve beyaz et işletmelerinde çalışan ve ürünle dğrudan temasta bulunan personelin büyük çoğunluğunun (%73.1), işletmelerindeki gıda güvenliği ve kalitesi ile ilgili eğitimleri tamamlamadığı, bunun gerçek sebebinin de işletmelerinde çalışan personel 22 A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU Çizelge 4. Et işletmelerindeki gıda güvenliğine ilişkin eğitim faaliyetleri (1) (n=26). No İfadeler Hayır (n, %) Evet (n, %) 1 Gıda üretim zincirinde, ürünle direk temasta bulunan tüm personel bu konuda eğitimini tamamladı mı?(n=26) 19 (73.1) 7 (26.9) 2 Hayır, ise sebepleri nelerdir? (n=19) 13 (68.4) 10 (52.6) 6 (31.6) 6 (31.6) 9 (47.4) 13 (68.4) Yönetici İdari personel Mühendis Biyolog 24 (92.3) 23 (88.5) 23 (88.5) 26 (100.0) 2 (7.7) 3 (11.5) 3 (11.5) 0 (0.0) Tekniker Geçici işçi Daimi işçi Usta 26 (100.0) 26 (100.0) 12 (46.2) 24 (92.3) 0 (0.0) 0 (0.0) 14 (53.8) 2 (7.7) Maliyet Zaman Personel sayısının az olması 3 Gıda güvenliği uygulamaları hakkında hangi personellerinizi bilgilendirdiniz?(n=26) eğitimi) (%53.9), gıda hijyeni/güvenliği (%50.1) ve genel hijyen eğitimlerinin yer aldığı (%50.1) anlaşılmaktadır. İşletmeler ayrıca, sektörel eğitim ve mevzuat eğitiminin düzenlenmesinin işletmelerinde gıda güvenliği uygulamalarında etken olacağını belirtmişlerdir (Şekil 3). Çizelge 5 incelendiğinde işletmelerin eğitim faaliyetlerini genellikle poster (%84.6) ve işletmenin çeşitli alanlarına yerleştirilen tabela/levhalarla (%76.9) sağladıkları belirlenmiştir. İşletmelerin %59.3’ü işletme içi toplantıları eğitim olarak değerlendirmemekte (Çizelge 5), ihtiyaç duydukları eğitimler arasında çoğunlukla ve daima, sırasıyla oryantasyon (başlangıç Şekil 3. İşletmelerin eğitim ihtiyaçları hakkındaki diğer görüşleri (n) *(adet) * Her bir yönetici birden fazla görüş sunmuş veya hiç görüş sunmamış olabilir. 23 A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU Çizelge 5. Et işletmelerinde gıda güvenliğine ilişkin eğitim faaliyetleri (2) (n=26) No İfadeler 1 Firmanızın ihtiyaç duyduğu eğitimler nelerdir? Hiç Başlangıç eğitimi Gıda hijyeni/güvenliği eğitimi Temel gıda eğitimi Mikrobiyoloji Genel Hijyen(bina, personel)eğitimi HACCP eğitimi Firma içindeki eğitmenin eğitimi 2 9 (34.6) 7 (26.9) 13 (50.0) 13 (50.0) 9 (34.6) 18 (69.1) 9 (34.6) Cevaplar, n (%) Nadiren Bazen Çoğu kez Daima 0 (0.0) 1 (3.8) 2 (7.7) 1 (3.8) 1 (3.8) 1 (3.8) 2 (7.7) 3 (11.5) 5 (19.2) 4 (15.4) 4 (15.4) 3 (11.5) 2 (7.7) 3 (11.5) 3 (11.5) 7 (26.9) 3 (11.5) 4 (15.4) 3 (11.5) 2 (7.7) 2 (7.7) 11 (42.4) 6 (23.2) 4 (15.4) 4 (15.4) 10 (38.6) 2 (7.7) 10 (38.5) 4 (15.4) 18 (59.3) 4 (15.4) 22 (84.6) 2 (7.7) 18 (69.3) 0 (0.0) 1 (3.8) 0 (0.0) 0 (0.0) 3 (11.5) 1 (3.8) 0 (0.0) 2 (7.7) 3 (11.5) 4 (15.4) 5 (19.3) 5 (19.3) 5 (19.3) 19 (73.1) 20 (76.9) 21 (80.7) 20 (76.9) 0 (0.0) 1 (3.8) 0 (0.0) 1 (3.8) 2 (7.7) 0 (0.0) 0 (0.0) 0 (0.0) 1 (3.8) 0 (0.0) 0 (0.0) 0 (0.0) Hangi yollarla eğitim alıyorsunuz Posterler Toplantılar Gıda güvenliği ile ilgili iç eğitimler Gıda güvenliği ile ilgili dış eğitimler İç yazışmalar Rakipler Tabelalar/levhalar Tartışma ve Sonuç yöneticileri için ‘önemsiz veya az önemli’ olduğunun belirtilmesi (Çizelge 2), yöneticilerin gıda güvenliği ve yönetim sistemleri uygulamaları hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıklarını göstermektedir. Benzer şekilde, yapılan bir araştırmada da gıda işletme yöneticilerinin %63.5’ unun HACCP hakkında hiç bilgisinin olmadığı, %23.5’inin ise bu sistemi “çok karışık” olarak tanımladığı görülmektedir (Bas ve ark., 2007). Benzer şekilde Meksika’da et ve süt işletmelerinde HACCP’in uygulanması ve yönetilmesinde en önemli sıkıntılardan birinin, bu işletmelerde HACCP’in uygulamaları hakkında bilgili nitelikli personelin bulunmaması gösterilmektedir (Henson ve ark., 1999). Nitekim Arpanutud ve ark. (2009) tarafından Tayland’daki gıda işletmeleri üzerine yapılan bir araştırmada gıda güvenliği yönetim sistemlerinin uygulanmasında ve adaptasyonunda üst yönetimin çok önemli etkisinin olduğu belirtilmiştir. İşletmelerin Üretim Faaliyetleri ve Sektörel Darboğazlar Aydın’da faaliyet gösteren işletmelerin gerek beyaz et gerekse kırmızı et üretiminde bir veya iki çeşit ürün işlemeleri ve eti genellikle sadece depolayarak satış yapmaları (%65.4), işletmelerde üretim çeşitliliğinin genellikle çok düşük olduğunu göstermektedir (Çizelge1). Gıda sektörünün öncelikli hedefi, hammaddenin işletmeye girişiinden son ürünün tüketiciye ulaşmasına kadar geçen tüm süreçlerde tüketici sağlığını riske atmayacak, gıda güvenliği açısından gerekli özelliklere sahip ve tüketici tarafından kabul gören ürünler üretmektir (Engez ve Ergönül, 2009). Bu nedenlerle işletmelerde gıda güvenliği uygulamaları oldukça önemlidir. Aydın’da mevcut et işletmelerinde gıda güvenliği uygulamalarının tespitine yönelik olarak yapılan bu araştırmada, işletmelerin %30.8’inde gıda güvenliği uygulamalarının mevcudiyetinin işletme 24 A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU Aydın’da kırmızı ve beyaz et sektörünün sektörel sorunları ele alındığında, her iki sektör için en önemli sorunun ‘Haksız rekabet’ olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle işletme yöneticileri tarafından ifade edilen ‘kaçak hayvan kesimlerinin olması’, ‘pazarda açık tavuk satışı’, ‘merdiven altı üretim’, ‘dişi hayvan kesimi’ en önemli temel sektörel sorunlar arasında yer almaktadır (Çizelge 2, Şekil 1). Diğer taraftan, işletme sahipleri ‘et fiyatlarındaki istikrarsızlık’ ve ‘devlet teşviklerinden yeterince yararlanamama’ gibi devletin istikrarı ile ilgili sorunların da önemli olduğunu belirtmişlerdir. İstanbul Ticaret Odası Etüt ve Araştırma Şubesi tarafından hazırlanan raporda da, kırmızı et sektörünün en önemli sektörel sıkıntıları arasında, kalıcı ve tutarlı devlet politikasının olmaması, işletmelerin kapasitelerinin küçük ve çok sayıda olması, haksız rekabet, fiyat istikrarsızlığı, gıda otokontrolündeki eksiklikler olduğu tespit edilmiştir (İTO, 2004). İşletme yöneticileri, ‘mezbaha şartlarının çok kötü olması’ ve ‘sektörde yasal eksiklerin bulunması sorunlarının ise AB’ye uyum müzakereleri gereği yeni yürürlüğe girmiş olan Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu (Anonim, 2010) ile düzeltilebileceğini düşünmektedirler. Mevcut şartlar altında Avrupa Birliğine aday ülke konumunda bulunan Türkiye’nin, üye olması halinde, kırmızı ve beyaz ette bu ülkelerin açık pazarı haline dönüşmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle işletmelerin öncelikle temel gıda güvenliği gerekliliklerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Diğer yandan önemli bir sorun olan ‘sektörde çalışan personelin eğitim düzeyinin düşük olmasının gerek Aydın’daki yasal otoriteler, gerekse üniversitedeki ilgili akademisyenlerin ortak düzenleyecekleri periyodik eğitim ve bilgilendirme faaliyetleri ile çözümlenebileceğine inanılmaktadır. Nitekim ŞubatHaziran 2007 yılında Türkiye’de 12 farklı şehirde bulunan 25 tavuk işletmesi üzerine yapılan bir araştırmada, işletmelerin % 72’sinin ISO 22000 uyguladığı, özellikle büyük kapasitedeki tavukçuluk işletmelerinin gıda güvenliği uygulamaları konusunda yasal otorite ve üniversitelerden daha çok destek aldıkları saptanmıştır (Kök, 2009). İşletmelerin Gıda Güvenliği Uygulamaları Kapsamında Devlet İle İlişkileri Kırmızı ve beyaz et endüstrisinde HACCP’in uygulanması işletmelere bazı avantajlar sağlamaktadır (Tompkin, 1994). Bunlardan en önemlisi ise HACCP uygulamalarının aynı zamanda yasal bir zorunluluk olması ve bu nedenle işletmelere ‘yasal şartlara uyumun’ sağlamasıdır (Manning ve Baines, 2004). Gıda işletmelerinde yasal şartlara uyumun, işletmelerin gıda güvenliği uygulamaları hakkında kendilerine daha çok güven sağladığı belirtilmektedir (Coleman ve ark., 2000). Araştırmada tespit edildiği ve Çizelge 3’de de görüldüğü üzere Aydın Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Aydın İl Müdürlüğü tarafından yapılan denetimlerin Aydın’da faaliyet gösteren et işletmeleri için çoğunlukla ve daima yararlı olması (%88.5), yapılan denetimlerin çok sıklıkla gerçekleştirilmemesi (%26.9) ve denetim yapan yetkililerin işletme yetkililerinden uygulanması zor hükümler talep etmedikleri (%3.8) saptanmıştır. Buna karşın, yapılan denetimlerin işletmenin kaliteli ve güvenli gıda üretimlerinde (%50) hiç veya nadiren etken olduğunun da belirtilmesi, işletmelerin gıda güvenliği uygulamalarında yasal şartlara uyum sağladıklarını göstermektedir. Nitekim yasal otoritenin, işletmelerde gıda güvenliği uygulamalarında önemli bir etken olduğu, dolayısıyla yasal otoritenin kurallarının ne çok zorlayıcı ne de çok zayıf olmaması gerektiği, işletmelerde HACCP uygulamalarının teşvik edilmesini sağlanmasının gerektiği belirtilmiştir (de Sitter and van de Haar, 1998). Diğer taraftan, yasal otorite tarafından yapılan denetimlerin, genellikle son ürün odaklı olduğu, örnekleme metodu ile sağlanan denetim numunelerinin üretim yapılan partiyi temsil etmediği de araştırmacılar tarafından belirtilmiştir (Manning ve Baines, 2004). Bu sebeple de Aydın’da faaliyet gösteren işletmelerin yasal otoriteden özellikle eğitim beklentileri (Şekil 2) bulunmaktadır. İşletmelerin Gıda Güvenliği Uygulamalarına İlişkin Eğitim Faaliyetleri Gerek beyaz gerekse kırmızı et diğer gıdalara kıyasla daha çabuk bozulabilmeleri ve bu nedenle de daha kısa 25 A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU düzenlenip, eğitime katılan personellerin iş başındaki davranışlarındaki uygulamalarının da irdelenmesinin sağlıklı olacağı düşünülmektedir (Şekil 3). Benzer şekilde, İran’da 4 farklı et işletmesi üzerine yapılan bir araştırmada, genel sanitasyon uygulamaları konusunda personelin bilgili olmasına karsın gıda hijyen uygulamalarının düşük seviyede olduğu tespit edilmiştir (Ansari-Lari ve ark., 2010). Diğer taraftan, işletmelerde düzenlenecek eğitimlerin kırmızı et ve beyaz et işleme gerekliliklerini içerecek şekilde sektörel bazlı verilmesi sonucunda, işletmelerde görevli personel ve yöneticilerin işletmelerindeki gıda güvenliği uygulamalarında daha etken hale geleceği düşünülmektedir. Nitekim Gomes-Neves ve ark. (2011) tarafından da işletmelerde düzenlenecek eğitimlerin, çalışanın günlük iş faaliyetlerine yardımcı olacak düzeyde, çalışma alanında, derinlemesine, personelin anlayabileceği dil ve konuda verilmesi gerektiğini belirtmiştir. raf ömrüne sahip olmalarından dolayı, bu ürünlerin işlenmesi, depolaması ve taşınması aşamalarında etin kalitesini ve güvenliğini güvence altına alınacak önlemlerin alınması gerekmektedir (Raab ve ark., 2011). Bu nedenle et işletmelerinde etin muamele gördüğü her aşamada gıda güvenliği ve kalitesine ilişkin bilinçli ve eğitimli personelin görev alması gerekmektedir. Ancak Çizelge 4’de de görüldüğü üzere, kırmızı ve beyaz et işletmelerinde çalışan ve ürünle doğrudan temasta bulunan personelin büyük çoğunluğunun (%73.1), işletmelerindeki gıda güvenliği ve kalitesi ile ilgili eğitimlerini tamamlamadığı tespit edilmiştir. Bunun sebebinin ise işletmeler de çalışan personel sayısının az olmasından (%68.4) ve işletme personelinin gıda güvenliği uygulamalarına ayıracak zamanlarının olmaması yönündeki inançları olduğu belirlenmiştir (Çizelge 4). Bunun sebebi olarak küçük kapasiteli ve işçi sayısı az olan işletmelerin söz konusu eğitime bütçe ayırmak istememeleri olduğu düşünülmektedir. Sonuç Diğer taraftan, Aydın’daki gıda güvenliği uygulamaları hakkında personeline bilgilendirme yapan işletmelerin en çok daimi işçilerine (%53.8), en az ise yöneticilerine (%7.7) bilgilendirme yaptığı tespit edilmiştir (Çizelge 4). Ancak, işletmelerde HACCP ve gıda güvenliği uygulamalarının başarılı olarak uygulanması ve gıda kaynaklı zehirlenme olaylarının azalmasında, yöneticilerin gıda güvenliği uygulamaları hakkındaki bilgi düzeyleri ve tutumlarının en önemli etken olduğu belirtilmiştir (Roberts ve Barrett, 2011). Bu nedenle et işletmelerindeki gıda güvenliği uygulamalarında işletmelere yönelik düzenlenecek eğitim ve bilgilendirmelerin öncelikle yönetici bazında gerçekleştirilmesinin daha etkili olacağı düşünülmektedir. Ramnauth ve ark. (2008) gıda güvenliği uygulamalarının işletmelerde geliştirilmesi için, başta yöneticiler olmak üzere personele, öncelikle bilgi ve ardından da davranışlarında değişiklere sebep olacak eğitimlerin verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu nedenle işletmelerin ihtiyaç duydukları eğitimleri, özellikle oryantasyon (%53.9), gıda hijyeni/güvenliği (%50.1) ve genel hijyen eğitimlerinin (%50.1) Aydın ilindeki kırmızı ve beyaz et işletmelerinin gıda güvenliği uygulamalarında karşılaştıkları engel ve sektörel sorunlarını belirlemek üzere yapılan bu araştırma sonucunda; (1) Aydında faaliyet gösteren kırmızı ve beyaz et işletmelerinde öncelikle işletme sahipleri ve yöneticilere yönelik güncel mevzuat ve gıda güvenliği uygulamaları hakkında periyodik olarak bilgilendirmelerin yapılması, (2) Sektördeki haksız rekabetin önlenebilmesi için, ilgili Bakanlık tarafından yapılan denetimlerin sıklığının arttırılması, işletmenin kapasitesine bağlı olarak denetim kriterlerinin farklılaştırılması, halk pazarları ve mezbahalarda yapılan denetim sıklıklarının arttırılması, (3) Küçük ölçekli işletmeler başta olmak üzere, et işletmelerinin devlet desteklerinden yararlanmalarını teşvik edecek programların oluşturulması, (4) Aydın’daki yasal otoritenin üniversitedeki ilgili akademisyenlerle birlikte periyodik eğitim ve bilgilendirme faaliyetleri düzenlemesi, (5) Et işletmelerinde çalışan personelin gıda güvenliği uygulamalarına ilişkin iş başında, uygulamalı periyodik eğitimlerin düzenlenerek, personelin davranış ve tutumundaki değişikliklerinin 26 A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU Manning, L., Baines, R.N. 2004. Effective Management of Food Safety and Quality. British Food Control, 106(8): 598-606. Mensah, L. D., Julien, D. 2011. Implementation of Food Safety Management Systems in the UK. Food Control, 22:12161225. Raab, V., Petersen, B., Kreyenschmidt, J., 2011. Temperature Monitoring in Meat Supply Chains.British Journal Food, 113(10):1267-1289. Ramnauth, M., Driver, F., Vial, P.B., 2008. Food Safety Management in the Fish Industry in Maritius: Knowledge, Attitude and Perception. British Food Journal, 110(10): 9891005. Roberts, K. R., Barrett, B.B., 2011. Restaurant Managers’ Beliefs About Food Safety Training: An Application of the Theory of Planned Behavior. Journal of Foodservice Business Research, 14:206-225. Seaman, P., Eves, A., 2010. Perceptions of Hygiene Training Amongst Food Handlers, Managers and Training ProvidersA qualitative study. Food Control. 21: 1337-1041. de Sitter, H., van de Haar, S. 1998. Governmental Food Inspection and HACCP. Food Control. 9:131-135. Soon, J.M., Baines, R.N. 2012. Food Safety Training and Evaluation of Hand washing Intention among Fresh Produce Farm Workers. Food Control, 23: 437-448. Tokuç, B., Ekuklu, G., Berberoğlu, U., Bilge, E., Dedeler, H. 2009. Knowledge, Attitudes and Self-reported Practices of Food service Staff Regarding Food Hygiene in Edirne, Turkey. Food Control, 20(6): 565-568. Tompkin, R.B. 1994. HACCP in the Meat and Poultry Industry. Food Control, 5(3):153-161. Wallace, C.A., Powell, S.C., Holyoak, L. 2005. Pos-training assessment of HACCP knowledge: its use as a Predictor of Effective HACCP Development, Implementation and Maintenance in Food Manufacturing. British Food Journal, 107(10): 743-759. Wilcock, A., Ball, B., Fajurno, A. 2011. Effective Implementation of Food Safety Initiatives: Managers’, Food Safety Coordinators’ and Production Workers’ Perspectives. Food Control, 22: 27-33. izlenmesi, (6) Sektörde çalışan personele için gıda güvenliği ve uygulamalarına yönelik sertifikalı eğitimler düzenlenerek (gıda hijyeni, genel hijyen gibi) ilgili personelin sektörde çalışabilmelerinin kolaylaştırılması ve (7) İşe alım eğitiminin içeriği ve önemi hakkında işletmelerin bilgilendirilerek her işletmenin personeline iş başı eğitim vermesinin sağlanmasının uygun çözümler olarak önerilebileceği kanaatine varılmıştır. Kaynaklar Anonim, 2010. Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu. Kanun No:5996, http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2010/06/2010061312.htm Ansari Lari, M., Soodbakhsh, S., Lakzadeh, L. 2010. Knowledge, Attitudes and Practices of Workers on Food Hygienic Practices in Meat Processing Plants in Fars, Iran. Food Control, 21:260-263. Arpanutud, P., Keeratipibul, S., Charoensupaya, A., Taylor, E. 2009. Factors Influencing Food Safety Management System Adoption in Thai Food-Manufacturing Firms, British Food Journal, 111(4): 364-375. Ball, B., Wilcock, A., Aung, M. 2009. Factors Influencing Workers to Follow Food Safety Management Systems in Meat Plants in Ontario, Canada. International Journal of Environmental Health Research, 19(3):201-218. Bas, M., Ersun, S. A., Kıvanc, G. 2006. Implementation of HACCP and Prerequisite Programs in Food Businesses in Turkey. Food Control, 17:118-126. Bas, M., Yüksel, M., Çavuşoğlu, T. 2007. Difficulties and Barriers for the Implementing of HACCP and Food Safety Systems in Food Businesses in Turkey. Food Control, 18:124-130. Coleman, P., Griffith, C., Botterill, D. 2000. Welsh Caterers: an Exploratory Study of Attitudes towards Safe Food Handling in the Hospitality Industry. International Journal of Hospitality Management. 19(2): 145-157. Engez, S.T., Ergönül, E., 2009. Kurutulmuş Et Üretiminde HACCP Sisteminin Uygulanması. Electronic Journal of Food Technologies, 4(3):12-19. Gomes-Neves, E., Cardoso, C. S., Araujo, A.C., da Costa, J.M.C. 2011. Meat Handlers Training in Portugal: A Survey on Knowledge and Practice. Food Control, 22: 501-507. Henson, S., Holt, G., Northen, J. 1999. Costs and benefits of implementing HACCP in the UK dairy processing sector. In L. J. Unnevehr (Ed.), the economics of HACCP: costs and benefits (pp. 347–364). Minnesota, USA: Eagen Press. İTO, 2004. İstanbul Ticaret Odası Etüt ve Araştırma Şubesi, Kırmızı Et Sektör Profili, http://www.ito.org.tr/Dokuman/Sektor/156.pdf. Erişim tarihi: 19 Ekim 2012. Karaman, A.D., Cobanoğlu, F., Tunalıoğlu, R., Ova, G. 2012. Barriers and benefits of the implementation of food safety management systems among the Turkish dairy industry: A case study. Food Control, 25: 732-739. Kök, M.Ş. 2009. Application of Food Safety Management Systems (ISO 22000/HACCP) in the Turkish Poultry Industry: A Comparison Based on Enterprise Size. Journal of Food Protection, 72(10):2221-2225. 27 Tralleis Elektronik Dergisi http://dergi.etralleis.com e-TRALLEIS 1 (2013) 28-35 ©ADÜ Kafkas (A. m. caucasica), İtalyan (A. m. ligustica) Irkları ve Anadolu Arısı Ege Ekotipi (A. m. anatoliaca) ile Bazı Melezlerinin Ege Bölgesi Koşullarında Koloni Gelişimleri 1 Aytül UÇAK KOÇ1 Mete KARACAOĞLU2 Adnan Menderes Üniversitesi Koçarlı Meslek Yüksekokulu Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Aydın 2 Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, Aydın ESER BİLGİSİ Araştırma Makalesi – Tarım Bilimleri Sorumlu Yazar: Aytül UÇAK KOÇ, [email protected] Yayına Kabul Tarihi: 12 Aralık 2012 Özet: Bu çalışmada, Ege Bölgesi koşullarında Anadolu arısı Ege ekotipi, Kafkas ve İtalyan ırkı genotiplerinden oluşturulan Ege♀xEge♂ (5 adet), Ege♀xKafkas♂ (5adet), Kafkas♀xKafkas♂ (5 adet), Kafkas♀xEge♂ (5 adet) ve İtalyan♀xEge♂ (5 adet) genotip gruplarında, yavru alanı, arılı çerçeve sayısı, uçuş etkinliği, hırçınlık ve bal verimi gibi bazı davranış ve fizyolojik özellikleri belirlenmiştir. Genotip grupları oluşturmak için, 2006 yılının Nisan-Mayıs aylarında aşılama yöntemi ile her üç genotipten ana arılar yetiştirilmiştir. Yetiştirilen ana arılar 7-10 gün yaşa geldiklerinde Kafkas ve Ege erkek arılarıyla 8µl semen ile yapay tohumlanmışlardır. Kışlama sonrası 2007 yılında, yavru alanı, ergin arı gelişimi, uçuş etkinliği, hırçınlık ve bal verimi belirlenmiştir. Genotip gruplarında 10 dönemde ölçülen yavru alanları, arılı çerçeve sayıları ve uçuş etkinliği bakımından dönemler ve genotipler arası farklar (P<0.01) ve genotiplerin bal verimleri arası farklar (P<0.05) önemli bulunmuştur. Ege Bölgesi koşullarında Kafkas arısı, Ege ekotipi ve İtalyan ırkı melezlerine göre daha küçük koloni populasyonları oluşturmuş ve daha az bal üretmiştir. Bölgede, deneme süresince iklimin uzun yıllar ortalamasından önemli sapmalar göstermesi, kolonilerin performanslarını büyük ölçüde etkilemiştir. Son yıllarda yaşadığımız iklim değişikliğinin önümüzdeki yıllarda da sürmesi durumunda, bölgede Kafkas genotipinin yetiştirilmesinin olanaksız hale geleceği söylenebilir. Anahtar Sözcükler: Bal arısı, ırklar, koloni performansı, uçuş etkinliği, hırçınlık Colony Development of Caucasian (A. m. caucasica), Italian (A. m. ligustica) and Aegean Ecotype of Anatolian (A. m. anatoliaca) Honeybee Races and Their Crosses Under Aegean Region Conditions Abstract: In this study, Aegean♀ x Aegean♂, Caucasian♀ x Caucasian♂, Aegean♀ x Caucasian♂, Caucasian♀ x Aegean♂ and Italian♀ x Aegean♂ honey bee genotype groups were compared with respect to some physiological and behavioural characters. The queens were reared from each of breeder colonies of Aegean, Caucasian and Italian honey bees by grafting method in April and May 2006. When they were 7 to 10 days old, each of the queens was instrumentally inseminated with 8µl semen collected from drones of Aegean or Caucasian colonies to constitute pure and cross genotype groups. Statistically significant differences were detected between genotype groups (P<0.01) and 10 measurement periods (P<0.01) in the brood area, the number of combs covered with bees and flight activity. The differences in honey production between genotype groups were also found to be statistically significant (P<0.05). The colony development and honey production of Caucasian honey bee were inferior to those of Aegean, Italian and their crosses under Aegean region conditions. Climatic conditions deviated from average conditions of region during this study resulted in poor colony performances of honey bee colonies. In case of the continuation of climatic changes hereafter, it can be concluded that rearing of Caucasian honey bee will not be possible in Aegean region. Key Words: Honeybee, races, colony performance, foraging activity, aggressiveness Bu makale doktora çalışmasından özetlenmiş olup 6. Ulusal Zootekni Bilim Kongresinin özetler kitabında yer almıştır. 28 Giriş diğer ekotiplerden ayrıldığını göstermektedir (Güler, 1995; Akyol, 1998; Karacaoğlu ve Uçak, 2003; Gençer ve Karacaoğlu, 2003; Karacaoğlu, 2005; Uçak ve Karacaoğlu, 2005). Bozkır iklimine uyum sağlamış Orta Anadolu ekotipi kıtlık döneminde yavru üretimini durdururken, Ege ekotipi üremesini sürdürmektedir. Ege ekotipinin diğer Anadolu arı ırk ve ekotiplerinden daha yüksek üreme aktivitesi gösterdiği (Doğaroğlu, 1982; Doğaroğlu ve ark., 1992; Fıratlı ve Budak, 1994; Güler ve Kaftanoğlu, 1999; Akyol, 1998) ve daha fazla bal ürettiği (Güler ve Kaftanoğlu, 1999; Akyol, 1998) kimi çalışmalar ile ortaya konmuştur. Günümüzde, kutuplar dışında geniş bir coğrafyaya yayılmış olan bal arısının (Apis mellifera L.) farklı ekolojik koşullarda ortaya çıkmış çok sayıda alt türü bulunmaktadır (Ruttner, 1984). Afrika ve Avrupa ile birlikte bal arısının anayurdu sayılan Anadolu’da (Adam, 1987) farklı morfolojik, fizyolojik ve davranış özelliklerine sahip ırk ve ekotipler belirlenmiştir (Bodenheimer, 1942; Adam, 1983; Doğaroğlu, 1981; Ruttner, 1988a; Karacaoğlu, 1989; Doğaroğlu ve ark., 1992; Fıratlı ve Budak, 1994; Karacaoğlu ve Fıratlı, 1998; Genç ve ark., 1999; Gençer ve Fıratlı, 1999; Güler ve Kaftanoğlu, 1999). Bal arısı ırklarından biri olan Kafkas arısı (A. m. caucasica) en uzun dilli arı olarak bilinmesinin yanı sıra propolisi fazla kullanması, oğul eğiliminin düşük olmasıyla da tanınır. Kafkas arısı dışında, Anadolu’da morfolojik ve davranış özellikleri birbirinden farklılaşmış ekotipleri içeren en geniş bal arısı kitlesini Anadolu arısı (A. m. anatoliaca) oluşturmaktadır (Karacaoğlu, 1989; Doğaroğlu ve ark., 1992; Karacaoğlu ve Fıratlı, 1998; Genç ve ark., 1999; Gençer ve Fıratlı, 1999; Güler ve Kaftanoğlu, 1999). Anadolu arısı, sert iklim koşullarına dayanıklılığı, tutumluluğu, yüksek kışlama ve yön bulma yeteneği, ana arı ve işçi arılarda uzun yaşam gibi özellikleriyle öne çıkmaktadır (Adam, 1987). Ülkemizde 1980’li yıllardan başlayarak ana arı yetiştiriciliği hızla artmış ve aynı yıllarda hazır ana arı kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla, Türkiye Kalkınma Vakfı tarafından yetiştirilen Kafkas ana arıları ülkenin farklı bölgelerindeki arıcılara dağıtılmıştır. Ülkemiz arıcılığında önemli boyutlarda hayal kırıklıkları ve acı deneyimlerin yaşandığı, ilk yıllarda Kafkas arısının kısa süreli üreme ve uzun kışlama süresi ve gezdirildikleri bölgenin sıcak iklim ve flora koşullarına uyumsuzluğu sonucu çok sayıda koloni kaybının meydana geldiği bildirilmiştir (Fıratlı, 2007). Farklı iklim koşullarına uyum yeteneği, uysallığı ve yüksek bal verimi ile dünyada tanınan İtalyan ırkı (A. m. ligustica) son yüzyıl içinde büyük bir yayılma göstermiştir. Bu ırkın özellikle uysal olması ve nektar akımının yoğun olduğu bölgelerde yüksek bal verimi gibi özelliklerinden dolayı birçok ülke tarafından kullanılmaktadır. İtalyan arısı, önceleri Amerika ve Avustralya’ya daha sonra da 1950’li yıllarda Çin’e götürülmüştür. Çin, yavru yetiştirme etkinliği yüksek olarak bilinen İtalyan arısını kullanarak yüksek miktarlarda arı sütü üretimi gerçekleştirmiş ve arı sütü dış satımında en büyük tedarikçilerden biri olmuştur. İtalyan arısı ülkemize 1990’lı yıllarda ticari bir firma tarafından getirilmiş ve ilk kez Akdeniz Bölgesinde denenmiştir. Resmi kanallardan ise, Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarafından 2000 yılında, bir proje kapsamında getirilerek bölge arıcılarına dağıtılmıştır. Bölgedeki bazı arıcılar tarafından saf ve melez İtalyan ana arıları kullanılmaktadır. Türkiye arıcıları ülkede yaşanan yaygın göçer arıcılığın etkisiyle bölge farkı gözetmeksizin, tüm farklı arı tiplerini ülke genelinde yaygınlaştırmak istemektedir. Herhangi bir bilimsel veriye dayanmayan bu düşünce Ege Bölgesi arıcılarında da egemendir. Ege Bölgesinin kimi arıcıları Ege ekotipinin yanı sıra saf ve melez Kafkas ana arılar da kullanmaktadır. Ege Bölgesi arıcılarına İtalyan ana arıları da dağıtılmış olmasına karşın bölge koşullarında bu genotipe ilişkin araştırmalar hemen hiç yapılmamıştır. Batı Anadolu’dan başlayarak daha güneyde Antalya’ya kadar uzanan bölgede Anadolu arısının Muğla arısı da denilen Ege ekotipi yetiştirilmektedir. Son yıllarda Ege ekotipi üzerine yapılan çalışmalar, bu ekotipin farklı morfolojik yapı ve üreme deseni ile 29 A. U. KOC, M. KARACAOGLU çerçeve sayısı, uçuş etkinliği belirlenmiş, 1 kez bal verimi, 3 kez hırçınlık saptanmıştır. Bu çalışma ile Ege ekotipi, İtalyan ırkı ve karasal iklim arısı olan Kafkas ırkından yapay tohumlama ile oluşturulan saf ve melezlerinin EgeXEge (EXE), EgeXKafkas (EXK), KafkasXKafkas (KXK), KafkasXEge (KXE), İtalyanXEge (İXE), Ege Bölgesi koşullarında, yavru yetiştirme etkinlikleri, uçuş etkinlikleri, hırçınlık ve bal verimleri belirlenmiştir. Yavru alanları Puchta yöntemine göre belirlenmiştir. Arılı çerçeve sayısını belirlemek için, üzeri tamamen arı ile kaplı çerçeveler 1, yarısı arı ile kaplı olanlar 0.5 olarak değerlendirilmiştir. Koloniye ait tüm çerçeveler tek tek incelenmiştir. Uçuş etkinliğini belirlemek için deneme gruplarındaki tüm kolonilerde 1 dakika süre içinde uçuşa çıkan işçi arılar mekanik el sayacı ile ölçüm gününde 09:00-10:00 saatlerinde sayılmıştır. Hırçınlığı belirlemek için her koloni için 1’den 4’e kadar (hırçından uysala doğru) numaralar verilmiştir (Ruttner, 1988b). En hırçın arı 1 puan ile nitelenirken 4 ise en uysal olarak not edilmiştir. 2007 yılı yaz döneminde kolonilerde 21 gün ara ile üç kez hırçınlık eğilimleri belirlenmiştir. Kolonilerin bal verimlerini belirlemek için ballı petekler numaralandırıldıktan sonra tartılmış ve süzüldükten sonra bal verimi olarak kaydedilmiştir. Materyal ve Yöntem Çalışmanın arı materyalini Anadolu arısı (A. m. anatoliaca) Ege ekotipi, Kafkas (A. m. caucasica) ve İtalyan (A.m.ligustica) ırkları oluşturmuştur. Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi arılığında, uzun yıllar yetiştiriciliği yapılan Anadolu arısı Ege ekotipinden damızlık koloniler oluşturulmuştur. Aynı yıl Artvin-Borçka-Camili Havzası’nda TEMA Vakfı ve bazı kamu kurumlarının da desteği ile Kafkas arısını koruma amacı ile başlatılan “Saf Kafkas Ana Arı Yetiştirme” projesinden sağlanan 10 adet Kafkas ana arı ile Kafkas damızlık kolonileri oluşturulmuştur. İtalyan damızlık kolonileri ise, İsrail’de Tsrifin Arı Araştırma Merkezi’nden sağlanan 6 adet yapay tohumlanmış ana arı ile oluşturulmuştur. Bulgular Yavru Alanı Gelişimi Ana arıların tohumlanması için yapay tohumlama seti, yavru alanı ölçümü için 50 cm uzunluğunda cetvel, uçuş etkinliğinin saptanmasında mekanik el sayacı, erkek arıların toplanmasında cm 4x10x15 ölçülerindeki bir tarafı ana arı ızgarasından yapılmış bir kafes, ana arı yetiştiriciliği için strafor çiftleştirme kutuları kullanılmıştır. Yapay tohumlanmış ana arılar elde etmek için, 2006 yılının Nisan ve Mayıs aylarında her genotipten 10’ar adet ana arı yetiştirilmiş ve 7-10 gün yaşlar arasındaki ana arılar 8µl semen ile yapay olarak tohumlanmışlardır. Deneme gruplarında 27.03.2007 tarihinden başlayarak 21 gün arayla 10 dönemde yavru alanları belirlenmiştir. Koloni gruplarının 10 dönemdeki yavru alanları ortalamaları Çizelge 1’de sunulmuştur. Yavru alanı verilerinin tekrarlanan ölçümler varyans analizinde, dönemler ve gruplar arası farklar önemli (P<0.01), grupxdönem interaksiyonu ise önemsiz bulunmuştur. Çalışmada, Tukey çoklu karşılaştırma testinde, KXK genotipi EXE, EXK ve İXE genotiplerinden farklı (P<0.01) ve KXE genotipine benzer bulunmuştur. Haziran ayının ilk haftası, yapay tohumlanmış 5’er adet EXE, EXK, KXK, KXE, İXE olmak üzere toplam 25 adet yumurtlayan ana arı 2 çerçeve yavru 3 çerçeve genç işçi arılı kolonilere kabul ettirilmişlerdir. Yaz ve sonbahar boyunca gerekli bakım ve beslemesi yapılan koloniler Şubat 2007 tarihine kadar kışlatılmışlardır. Daha sonra kolonilerin erken ilkbahar bakımları yapılmış ve Mart ayından itibaren 21 günde bir toplam 10 dönemde yavru alanı, arılı Ergin Arı Gelişimi Genotip gruplarında yavru alanı ölçümü yapıldığı sırada, kolonilerin arılı çerçeve sayıları da belirlenmiştir. Toplam 10 dönemde arılı çerçeve sayıları saptanmış ve her dönemde, her grubun arılı çerçeve sayısına ilişkin tanımlayıcı değerler Çizelge 1’de sunulmuştur. Genotip grupların arılı çerçeve sayılarına ait verilerin tekrarlanan ölçümler varyans analizinde, dönemler ve gruplar arası farklar önemli 30 A. U. KOC, M. KARACAOGLU (P<0.01), grupxdönem interaksiyonu ise önemsiz bulunmuştur. Hırçınlık Eğilimi Hırçınlık eğilimi verilerine uygulanan varyans analizi sonucuna göre dönemler arası fark önemli (P<0.05), genotipler arası fark ve genotipxdönem interaksiyonu önemsiz bulunmuştur. Tukey çoklu karşılaştırma testinde birinci ve üçüncü dönem birbirinden farklı, ikinci dönem her iki döneme benzer bulunmuştur. Gruplarda saptanan hırçınlık eğilimine ilişkin tanımlayıcı değerler Çizelge 3’de verilmiştir. Tukey çoklu karşılaştırma testi sonucuna göre, arılı çerçeve sayısı bakımından KXE genotipi tüm genotiplere benzer, KXK genotipi ise EXE, EXK ve İXE genotipinden farklı (P<0.01) bulunmuştur. Dönemlere uygulanan çoklu karşılaştırma testine göre ise 10. dönem 1. dönem ile benzer, diğer tüm dönemlerden farklı (P<0.01), 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 8. dönem de birbirine benzer bulunmuştur. Dokuzuncu dönem ise 1. ve 5. dönemlere benzer, diğer dönemlerden farklı (P<0.05) bulunmuştur. Tartışma Bu çalışma ile Ege ekotipi ile İtalyan ve Kafkas ırklarının yapay tohumlama ile oluşturulan saf ve melez grupların (EXE, EXK, KXK, KXE, İXE) Ege Bölgesi koşullarında, yavru gelişimi, ergin arı gelişimi, uçuş etkinliği, bal verimi, hırçınlık gibi bazı fizyolojik ve davranış özellikleri belirlenmiştir. Yavru alanı ortalama en yüksek 4583.7±325.72 cm2 ile İXE grubunda belirlenmiş, bu grubu sırasıyla EXK (4303.4±282.62 cm2), EXE (4137.9±302.07 cm2), KXE (3704.5±357.52 cm2) ve KXK 2 (1891.4±227.31cm ) grupları izlemiştir. Bu değerler, Dodoloğlu ve Genç (2003)’in bildirdiği yavru alanı değerlerinden daha düşük (Kafkas 3870.79±75.24 cm2, KafkasXAnadolu 4569.85±63.66 cm2, AnadoluXKafkas 4322.90±63.66 cm2 ve Anadolu genotipinde 4091.88±75.24 cm2); Güler ve Kaftanoğlu (1999)’nun bulduğu değerlerden genel olarak yüksek (Muğla genotipinde 2387.5±163.5 cm2, Gökçeada genotipinde 2030.2±188.9 cm2, Alata genotipinde 1501.5±128.8 cm2 ile, Anadolu genotipinde 1112.6±110.7 cm2 ile Trakya genotipinde 1433.9±153.2 cm2 ve Kafkas genotipinde 2 1184.8±162.8 cm ) ve yine Akyol (1998)’un bildirdiği yavru alanı değerlerinden (KXK, 1698.36±131.72 cm2; MXM, 2862.29±186.58 cm2; KXM 2 1555.32±117.74 cm ve MXK 2814.13±185.41cm2) yüksek bulunmuştur. Bal Verimi Bal verimlerine uygulanan variyans analizi sonucuna göre genotipler farklı miktarlarda bal üretmişlerdir (P<0.05). Çizelge 2’de görüldüğü gibi en yüksek bal verimi 7.8±3.69 kg ile İXE genotipinde saptanmış, bu genotipi sırasıyla 5.5±1.98 ile KXE, 4.8±2.41 kg ile EXK, 3.4±0.48 kg ile EXE ve 2.8±0.93 kg ile KXK genotipi izlemiştir. Tukey çoklu karşılaştırma testinde, en yüksek bal verimine sahip İXE genotipi ve en düşük bal verimine sahip olan KXK genotipi diğer gruplardan farklı (P<0.05) bulunmuştur. Uçuş Etkinliği Grupların uçuş etkinlikleri 28 Mart 2007 tarihinden başlayarak 21 günde bir toplam 10 dönemde her 1 dakikada uçuşa çıkan işçi arılar sayılarak belirlenmiştir. Gruplarda saptanan uçuş etkinliklerine ilişkin tanımlayıcı değerler Çizelge 1’de verilmiştir. Uçuş etkinliği verilerine uygulanan tekrarlanan ölçümler varyans analizi sonucuna göre dönem ortalamaları ve grup ortalaması arası farklar önemli (P<0.01), grupxdönem interaksiyonu ise önemsiz bulunmuştur. Tukey çoklu karşılaştırma testi sonucuna göre, İXE ve EXK genotipleri birbirleri ile benzer, bu iki genotip KXK genotipinden farklı (P<0.01), EXE, KXE genotipleri ile benzer (P<0.01) bulunmuştur. Dönemler arası farklılığa bakıldığında; 6. dönemin 1, 3, 4, 5, 8 ve 10 dönemlerden farklı (P<0.01); 2, 7 ve 9. dönemler ile benzer (P<0.05) olduğu belirlenmiştir. Yavru alanı bakımından KXK genotipinin diğer genotiplerden önemli düzeyde farklılık göstermesi şaşırtıcı olmamıştır. Karasal iklim kuşağı arısı olan Kafkas arısı üzerinde Gençer ve Karacaoğlu (2003)’nun Ege Bölgesi koşullarında yaptıkları 31 A. U. KOC, M. KARACAOGLU Çizelge 1. Grupların 10 dönemde saptanan yavru alanı (cm2), arılı çerçeve sayısı (adet) ve uçuş etkinliğine (adet) ilişkin tanımlayıcı değerleri Dönemler Özellikler EXE N X ± Sx EXK N X ± Sx YA* 5 2698.8±363.50 4 3403.9±485.32 AÇS** 5.1±0.71 5.1±0.52 UE*** 26.6±3.1 27.9±1.75 YA 5 6378.4±909.82 4 6472.8±166.78 2 AÇS 8.6±0.51 9.3±0.48 UE 35.8±3.7 32.4±2.95 YA 5 6091.6±744.70 4 6246.0±277.50 3 AÇS 9.9±0.84 9.8±0.25 UE 27.6±3.6 24.0±5.15 YA 5 5971.6±739.68 4 6181.6±797.44 4 AÇS 10.2±1.28 10.3±0.95 UE 25.8±7.2 25.8±3.94 YA 5 4100.0±622.15 4 4873.2±602.37 5 AÇS 9.7±1.09 9.8±0.75 UE 33.6±7.2 22.3±2.02 YA 4 4106.9±596.95 4 4675.5±679.64 6 AÇS 10.3±1.65 9.6±1.25 UE 52.3±9.5 53.5±5.06 YA 4 3502.9±586.29 4 3684.7±479.97 7 AÇS 8.5±1.24 9.3±1.70 UE 30.8±7.4 45.3±8.04 YA 4 3355.0±734.92 4 3168.9±244.66 8 AÇS 7.3±1.03 8.5±1.32 UE 32.5±7.4 32.3±6.22 YA 4 2478.9±327.42 4 2462.4±290.82 9 AÇS 5.5±0.50 7.3±1.13 UE 32.0±5.0 40.0±5.12 YA 4 1558.1±453.66 4 1864.5±335.05 10 AÇS 3.9±1.09 5.1±0.43 UE 24.3±3.1 32.0±4.45 YA 45 4137.9±302.07Aa 40 4303.4±282.62Aa GENEL AÇS 8.0± 0.44Aa 8.4±0.40Aa ABa UE 31.9±2.04 33.5±2.02Aa *YA: Yavru Alanı; **AÇS: Arılı Çerçeve Sayısı; ***UE: Uçuş Etkinliği, 1 KXK N X ± Sx 4 2175.3±117.21 3.8±0.14 21.5±1.94 4 4175.2±376.23 7.0±0.71 25.3±4.64 4 4046.8±384.27 8.1±0.52 19.5±5.01 4 3092.6±229.31 7.3±0.32 23.8±2.84 4 1599.3±307.92 5.0±0.20 20.0±5.79 4 1317.6±226.27 4.3±0.63 23.5±2.10 4 1050.9±155.62 3.8±0.43 20.0±2.00 4 639.7±63.83 3.4±0.13 16.0±5.05 4 482.4±105.63 2.1±0.52 17.8±4.42 4 334.3±123.75 1.4±0.38 11.8±4.50 40 1891.4±227.31Bb 4.6±0.36 Bb 19.9±1.28 Bb A, B, C, D,E; P<0.01, 32 KXE N 4 X ± Sx 2814.1±359.10 5.4±0.75 26.3±4.19 4 5411.0±973.69 8.1±0.83 33.0±5.01 4 5831.2±875.68 9.0±0.71 29.0±5.16 4 5167.5±1193.01 9.1±1.09 30.3±3.68 4 4471.8±1166.33 8.5±1.19 24.3±4.42 4 3953.9±981.47 8.9±1.39 34.0±9.81 4 3436.2±1268.94 8.4±1.52 31.0±11.34 4 2970.6±1133.09 8.1±1.51 25.3±12.63 4 1856.3±805.57 6.6±1.60 33.3±16.27 4 1133.0±513.26 5.4±1.77 22.3±11.24 40 3704.5±357.52ABab 7.8±0.42ABab 28.9±2.67ABab a,b, c,d,e; P<0.05 İXE GENEL N X ± Sx N 5 3813.7±1239.91 5.5±0.77 32.1±2.68 6560.5±863.74 8.9±0.56 39.7±1.49 6863.5±595.86 9.8±0.73 39.6±4.26 5904.6±751.93 10.5±0.87 32.6±3.17 4530.1±433.50 10.0±1.22 40.0±5.31 4779.3±666.02 10.8±1.36 52.8±10.18 4296.2±358.56 11.6±1.72 52.0±9.18 3328.3±593.16 11.4±2.01 30.8±8.51 2668.3±679.35 9.5±1.55 52.0±9.12 1891.0±597.54 8.0±1.41 29.0±9.03 4583.7±325.72Aa 9.5±0.43Aa 39.7±2.23Aa 22 5 5 5 4 4 4 4 4 4 44 22 22 22 21 20 20 20 20 20 X ± Sx 3006.1±312.80 ACac 5.0± 0.30ADad 27.1± 1.39ACacd 5860.5±367.35 Bb 8.4± 0.30BCbc 33.6± 1.79ABCabcd 5875.9±326.13 Bb 9.4± 0.31Bbc 28.5± 2.37ACacd 5324.9± 401.11Bb 9.5± 0.48Bb 27.8± 2.04ACacd 3953.7± 379.28Aa 8.6± 0.56BCc 28.3± 2.77ACacd 3766.6±399.49 Aa 8.8± 0.73BCbc 43.2± 4.25Bb 3194.2± 374.31Aa 8.3± 0.81BCc 35.8± 4.25ABCba 2692.5± 360.47Cc 7.7± 0.80Cac 27.4± 3.63ACcd 1989.7± 280.96Dd 6.2± 0.72Aa 35.0± 4.45ABabc 1356.2± 224.98Ee 4.8± 0.67Dd 23.9± 3.27Cd A. U. KOC, M. KARACAOGLU Çizelge 2. Grupların bal verimlerine (kg) ilişkin tanımlayıcı değerler X ± Sx Gruplar N EXE EXK KXK KXE 4 4 4 4 3.4±0.48a 4.8±2.41a 2.8±0.93b 5.5±1.98a İXE 4 7.8±3.69c çalışmalarda, gerekse ülkemizde Anadolu ve Kafkas genotipleriyle yapılan birçok çalışmada kolonilerin ergin arı gelişimleri incelendiğinde, ortalama arılı çerçeve sayılarının en yüksek olduğu zamanlarda bile arılı çerçeve sayısının yirminin altında olduğu saptanmıştır. Ayrıca bu çalışmalarda ergin arı sayısının yanı sıra kapalı yavru alanlarının da küçük olduğu görülmektedir. Bu durum Anadolu arılarının küçük koloni oluşturduğu düşüncesini akla getirmektedir. Bunun nedenleri olarak, ülkemizdeki yetiştiricilik uygulamalarında birim alandaki koloni yoğunluğunun fazlalığı ve genotiplerimizin arı geliştirme yeteneklerinin sınırlı olması gösterilebilir. a, b, c; (P<0.05) Çizelge 3. Genotip grupların üç dönemde belirlenen hırçınlık eğilimlerine ilişkin tanımlayıcı değerler 1. Dönem 2. Dönem 3. Dönem GENEL Genotip N X±Sx X±Sx X±Sx X±Sx EXE 4 2.33±0.408 2.66±0.487 3.33±0.408 2.42±0.260 EXK 4 2.62±0.250 2.68±0.216 2.66±0.250 2.67±0.142 KXK 4 2.75±0.250 3.25±0.250 3.50±0.288 3.17±0.167 KXE 4 2.00±0.353 2.62±0.250 2.66±0.250 2.42±0.193 İXE 4 2.66±0.629 2.66±0.629 3.00±0.478 2.92±.313 GENEL 20 a 2.40 ±0.184 ab 2.70 ±0.179 Uçuş etkinliği ortalamaları, hem Dodoloğlu ve Genç (2003)’in bulduğu değerlerden (Kafkas 88.71 ±11.18 KafkasXAnadolu 92.86±9.25, AnadoluXKafkas’da 98.00±14.62 ve Anadolu genotipinde 104.14±16.92 adet) hem de Genç ve ark. (1999)’nın bulduğu değerlerden (Kafkas, 72.86±13.83, Orta Anadolu 69.71±5.30 ve Erzurum genotiplerinde 94.29±15.63) daha düşük bulunmuştur. a 3.05 ±0.153 a, b; (P<0.05) çalışmada, bu genotipin KXE ve EXK genotiplerine göre daha az yavru yetiştirdiği, Temmuz ayında kuluçka etkinliğini azalttığı, hatta Ağustos ayında sağlıklı kışlamayı tehdit edici boyutta yavru üretimini durdurduğu belirtilmektedir. Bu çalışmada da KXK genotip grubunda yavru alanı özellikle Haziran ayından itibaren hızlı bir şekilde azalmıştır. Bu çalışmada EXE genotipinde bal verimi 3.4±0.48 kg olarak bulunurken, Doğaroğlu (1981) tarafından Muğla arısında 34.86 kg, Güler ve Kaftanoğlu (1999) tarafından Muğla genotipinde 50.16±4.3 kg, Akyol (1998) tarafından MXM genotipinde ilk yıl 15.05±0.64 kg ve ikinci yıl 53.90±3.13 kg olarak belirlenmiştir. Ergin arı gelişimi bakımından gruplar incelendiğinde ortalama arılı çerçeve sayısı EXE 8.0±0.44 adet, EXK 8.4±0.40 adet, KXK 4.6±0.36 adet, KXE 7.8±0.42 ve İXE 9.5±0.43 adet olarak belirlenmiştir. Bu değerler, hem Akyol (1998)’un bildirdiği arılı çerçeve değerlerinden (KXK 8.17±0.24, MXM 11.57±0.42, KXM 8.00±0.23 ve MXK 11.56±0.44) hem de Güler ve Kaftanoğlu (1999)’nun (Muğla 17.04±0.79, Anadolu 7.54±0.37, Kafkas 8.68±0.57 adet) bildirdiği değerlerden düşük bulunmuştur. Ege genotipi ve melezlerinde bir kez yapılan hasat sonucu elde edilen bal verimi ortalamaları Doğaroğlu ve ark. (1986), Budak (1992), Akyol (1998), Güler ve Kaftanoğlu (1999)’un bulduğu değerlerden çok düşük bulunmuştur. Bal verimini etkileyen faktörlerden birisi genotip diğeri de çevre faktörleridir. Frühwirt (1996), bal veriminin %75’inin çevre koşullarından, %25’inin de genetik yapıdan kaynaklandığını bildirmiştir. Genotiplerin performanslarını ortaya koymaları için uygun çevre koşullarının olması gerekir. Oysa 2007 yılında yaşanan kuraklık ve sıcağın etkisi nektar kaynaklarını olumsuz yönde etkilemiş ve bunun sonucunda olasılıkla genotipler kendilerini tam olarak ifade edememişlerdir. Bölgeyi temsil eden bazı arıcılarla yapılan görüşmelerde de Ergin arı gelişiminin Kafkas ve Ege genotipleriyle, önceki çalışmalardan daha düşük çıkmasının, sıcak ve kuraklıktan kaynaklandığını söylemek olasıdır. Ancak gerek bu çalışmanın yürütüldüğü Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi arılığında yapılan 33 A. U. KOC, M. KARACAOGLU kuraklık ve aşırı sıcakların kolonilerin bal verimlerini olumsuz etkilediği hatta çam balının önceki yıllara göre neredeyse 4/5 oranında düştüğü yönünde bildirim alınmıştır. Diyarbakır), Kuzeydoğu Anadolu ve Karadeniz’in doğu kıyısında (Artvin, Ardahan, Trabzon, Rize, Giresun) olduğu ve koloni kayıplarında iklim koşullarının etkili olduğu belirlenmiştir. Sonuç Küresel ısınmanın tarıma olan etkilerinin tartışıldıgı şu günlerde, 2006-2007 yıllarında yaşanan kuraklık ve yüksek sıcaklıkların kolonilerin bal verimlerini önemli düzeyde düşürdüğünü söylemek yanlış olmaz. İleriki yıllarda da bu durumun devam etme olasılığı göz önüne alındığında en kısa zamanda en kısa zamanda bazı önlemlerin alınması doğru olacaktır. Bu nedenle sıcak stresine karşı koloni yönetiminde yeni yaklaşımların ele alınması ve ileride bu yönde çalışmaların yapılmasının yararlı olacağı düşünülmektir. Çalışmada elde edilen sonuçlar Kafkas genotipinin subtropik iklim koşullarında yürütülen diğer çalışmalara benzer biçimde Ege ekotipi ve İtalyan ırkı melezine göre daha az yavru üreterek daha küçük koloni populasyonu geliştirdiğini göstermiştir. Genel olarak tüm genotiplerin bal verimleri çok düşük bulunmuştur. Özellikle çalışmanın yürütüldüğü 20062007 yıllarının aşırı sıcak ve kurak geçmesi ve bu durumun gelecek yıllarda da devam etme olasılığının bulunması, önümüzdeki dönem içinde bölgede Kafkas ana arı kullanımından tamamen vazgeçilmesinin yararlı olabileceği yönünde ipuçları vermektedir. Kaynaklar Adam, B. 1983. In Search of The Best Strains of Bees. Northern Son yıllarda dünya genelinde yaşanan iklim değişikliklerinin tesadüf olmadığı ve önümüzdeki 50 yılda sıcaklıkların daha da artacağı bilim insanları tarafından dile getirilmektedir. Ülkemizin batısında önümüzdeki 50 yıllık süreçte 3-4 derecelik bir sıcaklık artışı beklendiği ve yeterli suya sahip olmayan yarı nemli Ege ve Akdeniz Bölgelerinin en fazla etkileneceği, bunun sonucunda canlı populasyonunda değişimler meydana geleceği, bazı türler kaybolurken yeni türlerin ortaya çıkabileceği bildirilmiştir (Karaca, 2007). Küresel ısınmaya bağlı olarak yaşanacak değişimlerden, doğaya tamamen bağımlı olan bal arısının da etkileneceği görülmektedir. Amerika Arıcılık Federasyonunun tahminine göre 2006-2007 yıllarında Amerika genelindeki toplam 2 milyon koloniden 600 bin adetinin öldüğü bildirilmiştir (Anonim, 2007). Bee Books. West Yorkshire. U.K. Adam, B. 1987. Breeding the Honeybee. A Contribution to the Science of Bee Breeding. 118 pages. Anonim, 2007. http://www.usatoday.com/tech/science/ Erişim Tarihi: Aralık 2007. Akyol, E. 1998. Kafkas ve Muğla Arılarının (Apis mellifera L.) Saf ve Karşılıklı Melezlerinin Morfolojik. Fizyolojik ve Davranışsal Özelliklerinin Belirlenmesi. Üniversitesi Fen Enstitüsü Bilimleri Çukurova Doktora Tezi (Basılmamış). 153s., Adana. Bodenheimer, F.S. 1942. Türkiye’de Bal Arısı ve Arıcılık Hakkında Etütler. Numune Matbaası. İstanbul. Budak, M. E. 1992. Ülkemizde Çeşitli Kurumlarca Yetiştirilen Ana Arılar İle Oluşturulan Kolonilerin Fizyolojik. Morfolojik ve Davranışsal Farklılıklarının Araştırılması. Ankara Üniversitesi. Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi (Basılmamış). 111s. Ankara. Dodoloğlu, A., Genç, A. 2003. Kafkas ve Anadolu balarısı (Apis Amerika Birleşik Devletleri’nde 2006-2007 yılında meydana gelen arı kayıpları doğrultusunda ülkemizde de arı kayıplarının yaşandığı bilinmektedir. Giray ve ark. (2007), ülkemizdeki koloni kayıplarına ilişkin yaptıkları anket çalışmasında arı koloni kayıplarını 2006-2007 yılında %43, 2005 yılında %10, 2004-2003 yıllarında da %10 olarak bildirmişlerdir. Koloni kayıplarının en çok yaşandığı yerlerin Batı Akdeniz (Muğla, Marmaris), Güneydoğu Anadolu (Hatay, mellifera L.) ırkları ile karşılıklı melezlerinin bazı fizyolojik özellikleri. III. Ulusal Zootekni Bilim Kongresi, s:190-200. Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, Ankara. Doğaroğlu, M. 1981. Türkiye’de Yetiştirilen Önemli Arı Irk ve Tiplerinin “Çukurova Performanslarının Bölgesi” Koşullarında Karşılaştırılması. Üniversitesi, Doktora Tezi (Basılmamış), Adana. 34 Çukurova A. U. KOC, M. KARACAOGLU Doğaroğlu, M. 1982. Türkiye’de yetiştirilen önemli arı ırk ve tiplerinin “Çukurova Bölgesi” Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi (Basılmamış), 157s, Adana. koşullarında Güler, A., Kaftanoğlu, O. 1999. Türkiye’de önemli balarısı (Apis performanslarının karşılaştırılması. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi mellifera L.) ırk ve ekotiplerinin göçer arıcılık koşullarında Yıllığı, 13 (3-4):46-60. performanslarının karşılaştırılması. Tr. J. of Veterinary and Doğaroğlu, M., Özder, M., Polat, C. 1986. Trakya bölgesi Animal Sciences, 23 Ek Sayı3. 577-581. koşulları için en uygun bal arısı (Apis mellifera L.) Karaca, M. 2007. http://kureseleylem.org/ genotipini belirleme çalışmaları. Türkiye Bilimsel Teknik Erişim Tarihi: Aralık 2007. Araştırma Kurumu Veterinerlik ve Hayvancılık Araştırma Karacaoğlu, M. 1989. Orta Anadolu. Karadeniz Geçit ve Ardahan Grubu Proje No: VHAG-619. Doğaroğlu, M., Özder, M., Polat, C. 1992. Türkiye’de önemli bal İzole Bölgeleri Arılarının Bazı Morfolojik Özellikleri arısı (Apis mellifera L.) ırk ve ekotiplerinin Trakya Üzerinde Bir Araştırma. A.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, koşullarında performanslarının karşılaştırılması. Doğa Tr. Doktora Tezi (Basılmamış), Ankara. J. of Veterinary and Animal Sciences, 16:403-414. Karacaoğlu, M., Fıratlı. Ç. 1998. Bazı bal arısı ekotipleri (Apis Fıratlı, Ç., Budak, E. 1994. Türkiye’de çeşitli kurumlarda mellifera anatoliaca) ve melezlerinin özellikleri. 1. yetiştirilen ana arılar ile oluşturulan bal arısı Apis mellifera Morfolojik özellikler. Tr. J. of Veterinary and Animal L. Sciences, 22 :17-21. kolonilerinin fizyolojik morfolojik ve davranış özellikleri. A.Ü. Ziraat Fakültesi, Yayın No:1390. Karacaoğlu, M., Uçak, A. 2003. Güney Ege koşullarında farklı Fıratlı, Ç. 2007. Türkiye’de ana arı yetişririciliği. Ege Bölgesi dönemlerde Arıcılık Semineri, 15-16 Şubat 2007, 11-15. Frühwirth, P.1996. jahrmillionenalte Zuchtauslese auslese des mit yetiştirilen ana arılar ile oluşturulan kolonilerin gelişimi. III. Ulusal Zootekni Kongresi, 14-16 computer sammaltriebes: und Ekim 2002, s:181-189. Ankara Üniversitesi, Ziraat Ein Fakültesi Zootekni Bölümü, Ankara. Wiederspruch, Deutsches Bienen–Journal, Juni 1996. Karacaoğlu, M. 2005. Anadolu arısı Ege ekotipi (A. m. S.:14-16. anatoliaca) ve İtalyan arısı (A. m. ligustica)XEge ekotipi Genç, F., Dülger, C., Dodoloğlu, A., Kutluca, S. 1999. Kafkas. melezi arılarının morfolojik özellikleri. ADÜ Ziraat Orta Anadolu ve Erzurum balarısı (Apis mellifera L.) Fakültesi Dergisi. 1 (2):41-46. genotiplerinin Erzurum koşullarındaki bazı fizyolojik Ruttner, F. 1984. Races of Bees. Ed. Dadant and Sons. The Hive özelliklerinin karşılaştırılması. Tr. J. Of Veterinary and and the Honey Bee, p. 19-38. A Dadant Publication, Animal Sciences, 23 (1999) Ek sayı 4. 645-650. Dadant and Sons. Inc. Illinois, USA. Gençer, H. V., Fıratlı, Ç. 1999. Orta Anadolu ekotipleri (A. m. Ruttner, F. 1988a. Biogeography and Taxonomy of Honeybees. anatoliaca) ve Kafkas ırkı (A. m. caucasica) bal arılarının Springer, Verlag, Berlin. p:284. morfolojik özellikleri. Tr. J.of Veterinary and Animal Ruttner, F. 1988b. Breeding Techniques and Selection for Sciences, 23 (1):107-113. Breeding of the Honeybee. British Isles Bee Breeders’ Gençer, H. V., Karacaoğlu, M. 2003. Kafkas ırkı (Apis mellifera Association (1988), 152 pp. ISBN 0-905369-07-6. caucasica) ve Kafkas ırkı ile Anadolu arısı-Ege ekotipi Uçak Koç, A., Karacaoğlu, M. 2005. Anadolu arısı Ege ekotipi ana arılarında üreme (Apis mellifera anatoliaca)’nin karşılıklı melezlerinin Ege (Apis bölgesi koşullarında yavru yetiştirme etkinlikleri ve bal özellikleri. Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi verimleri. Yüzüncü Yıl Üniversitesi. Ziraat Fakültesi. Dergisi, 2(1):73-77. Tarım Bilimleri Dergisi (J. Agric. Sci.), 13 (1):61-65. Giray, T., Çakmak, İ., Aydın, L., Kandemir, İ., İnci, A., Oskay, D., Döke, M. A., Kence, M., Kence, A. 2007. Preliminary survey results on 2006-2007 colony losses in Turkey. Uludağ Arıcılık Dergisi, Ağustos 2007(102-108). Güler, A. 1995. Türkiye’deki önemli balarısı (Apis mellifera L.) Irk ve ekotiplerinin performanslarının morfolojik belirlenmesi özellikleri üzerinde ve araştırmalar. 35 mellifera anatoliaca) Tralleis Elektronik Dergisi http://dergi.etralleis.com e-TRALLEIS 1 (2013) 36-44 ©ADÜ Yanlış Arazi Kullanımı ve Anız Yakma Sorununa Çözüm Önerileri 1* Şeref KILIÇ1 Kemal DOĞAN1 Serap GÖRÜCÜ KESKİN2 Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü, Hatay 2 Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Bölümü, Hatay ESER BİLGİSİ Derleme – Tarım Bilimleri Sorumlu Yazar: Şeref KILIÇ, [email protected] Yayına Kabul Tarihi: 12 Aralık 2012 Özet: Artan nüfusu besleme kaygısıyla ortaya çıkan yoğun ve yanlış tarım uygulamaları sonucunda toprak yorulmakta ve verimliliğini kaybetmektedir. Anız yakma ve yanlış arazi kullanımını da içeren söz konusu uygulamalar verimli tarım alanlarının azalmasına ve tarım topraklarının sürdürülebilir verimliliğini yitirmesine neden olmaktadır. Her yıl HaziranTemmuz aylarında rutin bir tarımsal uygulama gibi yapılan ve toprak verimlilik unsurlarına uzun vadede ciddi zararlar veren anız yakma yanlış bir uygulamadır. Anızın yakılmasına bağlı olarak toprağın en verimli üst katmanında ortaya çıkan yüksek sıcaklık sonucu bu bölgedeki toprak organik maddesi yok olmakta ve toprağın önemli biyolojik, fiziksel ve kimyasal özellikleri zarar görmektedir. Ayrıca anız yakılmasına bağlı olarak oluşan yüksek ısı ve CO2 gazı çıkışı küresel ısınmayı hızlandırmaktadır. Anız yangınları nedeniyle komşu tarlaların ürünleri ve ormanlar tahrip olabilmekte, doğrudan ve dolaylı etkileri sayesinde toprakla birlikte birçok canlı önemli derecede zarar görmektedir. Bununla beraber anız yakma uygulamasına alternatif öneriler birçok nedenden dolayı çiftçilerin büyük bir kısmı tarafından benimsenmemekte ve yapılmamaktadır. Bu derlemede yanlış arazi kullanımı ve anız yakma problemleri ile etkili anız yönetimi için kullanılabilecek alternatif uygulamalar konusunda bilgi verilmiştir. Anahtar Kelimeler: Arazi kullanımı, anız yakma, anız yönetimi, alternatif toprak işleme, ekoloji Solutions for Misusage of Lands and Stubble Burning Abstract: Because of the nutritional concerns of increasing population together with many intensive and improper agricultural practices, soil is degraded and it loses its fertility. These practices including stubble burning and misusage of lands result in decreases in fertile agricultural lands and loses sustainable fertility of soils. Stubble burning is an improper agricultural practice applied every year in June-July as a routine and seriously damages the long-term aspects of soil fertility. Because of the higher temperatures created in most productive upper soil layers during the burning, soil ecology and soil organic matter are destroyed and some important biological, physical, and chemical properties of soil are adversely affected. Stubble burning also accelerates global warming with increased temperatures and CO2 gases. It causes fires damaging the neighborhood crops and the forests and fire also directly and indirectly destroys many lives as well as soil. The alternative recommendations against to stubble burning are not preferred and applied by most of the farmers for many reasons. In this review, the problems with misusage of lands and stubble burning and the alternative practices for effective residue management are presented. Keywords: Land use, stubble burning, residue management, alternative soil tillage, ecology Giriş tarımsal faaliyetlerin hemen hemen tümü bu varlık üzerinde gerçekleştirilmekte ve toprak işleme, sulama, drenaj, agrokimyasalların uygulanması (gübreleme, ilaçlama) gibi bitki yetiştiriciliği ile ilgili temel uygulamalar ya doğrudan ya da dolaylı biçimde toprak özellikleriyle ilişkili bulunmaktadır. Bu Çok kolay kaybolmasına rağmen, 1 cm toprağın oluşması için 100-300 yıl gibi uzun zamana ihtiyaç vardır. Doğada yenilenemeyen ya da yenilenmesi çok uzun süreler gerektiren sınırlı temel kaynaklardan biri olan toprakların çeşitlilikleri nedeniyle sistemli bir şekilde incelenmesi önem arz etmektedir. Çünkü 36 Toprak işleme ile bitki gelişimini olumlu yönde etkilemek için toprağın fiziksel özelliklerini iyileştirmek, organik madde ve bitki artıklarını toprağa karıştırmak, yabancı otları ortadan kaldırmak, tohum yatağı hazırlamak, erozyonu kontrol etmek ve toprağı sulamaya hazırlamak amaçlanmaktadır. uygulamalar toprak özelliklerini zamanla değiştirebilmektedirler. Bu nedenle toprak çeşitlerinin ya da tiplerinin ve bunlarla bağlantılı olan kullanım potansiyellerinin bilinmesi zorunludur (Dinç ve Şenol, 1997). Araziyi koruyabilmek ve onun potansiyelinden maksimum düzeyde yararlanmak, ancak birbiri ile çelişmeyen kullanım seçeneklerinin geliştirilip bir plana dayalı olarak uygulanması ve sürekli denetiminin sağlanması ile mümkündür. Bu derlemede, yanlış arazi kullanımının ve anız yakmanın genel anlamda ekosisteme ve daha dar perspektifte toprak ekolojisi üzerine olan etkileri ele alınmıştır. Buna ek olarak sürdürülebilir toprak verimliliği ve çevre için anız yakmaya karşılık önerilen alternatif toprak işleme sistemlerinin ne olabileceği konusu tartışılmıştır. Yaşamın en önemli unsurlarından olan toprakta milyarlarca organizma yaşamakta ve bu organizmalar birçok önemli biyokimyasal olayda görev almaktadır. Anız yakma gibi her türlü yanlış uygulama toprağa ve toprak ekolojisine zarar vererek, uzun vadede toprak verimliliğinin sürdürülebilirliğini olumsuz etkilemektedir. Anız yangınlarının ekolojik zararları yanında çevresel zararları da bulunmaktadır. Toprağın sterilizasyonu için ateşi kullanan arazi sahipleri, toprağın canlı bir sistem olduğu gerçeğini göz ardı ederek kısa vadede kazanç sağlamak amacı ile anız yakmaya devam etmektedir (Doğan, 2012). Yanlış Arazi Kullanımı ve Etkileri Günümüzde arazi kullanımına ilişkin her türlü kararın detaylı doğal kaynak verilerine dayalı arazi değerlendirme ve arazi kullanım planlaması çalışmaları sonuçlarına göre alınması ve uygulanması zorunlu hale gelmiştir. Arazi değerlendirmesi, herhangi bir arazinin belirli bir amaç için kullanılması amaçlandığında bu arazinin işlevselliğinin, yeteneklerinin ve üretkenliğinin ortaya konulması ve değerlendirilmesidir (FAO, 1976). Arazi kullanım planlaması ise, arazinin nasıl kullanılması gerektiğine karar vermek olup, bunu yaparken hem araziyi verimli bir şekilde kullanmak hem de arazinin üretkenliğini uzun yıllar boyunca sürdürmek amaçlanmaktadır. İkinci ürüne geçmeden önce hasat sonrası tarlada kalan bitki artıklarının yakılması yerine parçalanarak toprağa karıştırılması, önerilen bir tarımsal uygulamadır. Bu uygulama, süreci daha kısa zamanda ve düşük masrafla gerçekleştirirken, aynı zamanda toprağa zarar vermemektedir. Toprağın en önemli katmanlarından olan biyosferdeki her gram toprakta milyarlarca mikroorganizma yaşamakta olup, bu organizmalar toprak içerisinde birçok önemli biyokimyasal reaksiyonda rol alırlar. Toprak içerisinde yaşayan bu organizmalar ve faaliyetleri sayesinde toprak canlı bir sistem olarak kabul edilir ve canlı sistemlerin sterilizasyonunda ateş kullanılması doğru bir uygulama değildir. Bu nedenle sürdürülebilir toprak ve çevre koşulları sağlamak için toprakta bir önceki üretim döneminden kalan bitki artıklarının uygun toprak işleme sistemleri kullanılarak yönetimi gereklidir. Toprak koşullarının bitki gelişimi için uygun hale getirilmesi olarak tanımlanan toprak işleme faaliyeti ile üründe bir azalmaya neden olmadan toprağı koruyarak sürdürülebilir koşullar sağlanması gerekmektedir. Arazi değerlendirme ve arazi kullanım planlaması amacına yönelik çok çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemleri, sınıflamada kullandığı ölçütlere göre niceliksel ve niteliksel arazi değerlendirme yöntemleri şeklinde gruplamak mümkündür. Önceleri daha çok niteliksel olan arazi değerlendirme yöntemleri kullanılırken, son yıllarda bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler sonucu, niceliksel yöntemler yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmış, sınırsız sayıda parametrelerin değerlendirmeye alınmasına olanak sağlayan modeller geliştirilmiştir (Şenol, 1983; Şenol ve Tekeş, 1995). Arazi kullanım planlamasında, değerlendirmeye alınan arazinin toprak, topografya, iklim gibi fiziksel unsurları ile amenajman teknikleri, pazar durumu, iş 37 S. KILIÇ, K. DOGAN, S.G. KESKIN gücü gereksinimi ve bulunabilirliği gibi sosyoekonomik unsurları birlikte etkili olmaktadır (Şenol, 1983; Sys ve ark., 1991). Bu unsurlar dikkate alınmadan yapılan planlamaların ve uygulamaların sonucunda arazinin ve onun önemli bir unsuru olan toprakların zarar görme potansiyelleri yüksek olacaktır. durumunda oluşan materyal, toprak olarak tanımlanamaz. Toprağın verimlilikle ilgili unsurları, derinlere indikçe azalır. Anız yandığı zaman toprağın en verimli üst katmanlarında önemli verimlilik unsurları zarar görür. Anız yangınları sırasında 0-5 cm derinlikte 250 0C’ye ulaşan sıcaklıklığın etkisi ile bu bölgedeki biyolojik aktivite (biyosfer), nem (hidrosfer) ve verimlilik için en önemli parametrelerden biri olan organik madde yok olur. Bununla beraber strüktür gibi bazı fiziksel parametreler zarar görürken, küresel ısınmaya neden olan bazı gazlar da atmosfere salınır. Anız yangınları sayesinde toprağın üst katmanlarında bazı toprak sferleri (biyosfer ve hidrosfer) kaybolur ve toprak, tanımına uymayan bir materyale dönüşür. Daha sonra bu materyal, toprak işlemeyle zarar görmemiş ya da daha az zarar görmüş topraklarla karıştırılır. Bu karışım sayesinde toprağın kaybolan bazı özellikleri kısa sürede eski haline dönerken, bazı kaybolan değerleri asla geri kazanılamaz. Her yıl uygulanan bu tür yöntemlerle giderek verimliliği düşen topraklardan iyi bir ürün almak isteyen üretici, daha fazla toprak işleme ve kimyasal kullanma yollarına başvurarak ekonomik ve ekolojik problemlere neden olmaya başlar. Her yanlış uygulama gibi anız yakma ile de geri dönüşümü mümkün olmayan kayıplar birikmeye başlar. Zamanla bu birikimler toprak verimliliğini önemli derecede etkiler ve toprak çoraklaşarak tarım yapılması mümkün olmayan bir materyale dönüşür. Toprak, bünyesinde milyarlarca yaşam formunu barındıran ve binlerce canlı türünün hayatında çok önemli roller oynayan canlı bir sistemdir. Her ne sebeple olursa olsun ateşle sterilize edilmesi doğru bir uygulama yöntemi değildir. Detaylı toprak etüt ve haritalama çalışması sonucu elde edilen toprak ve arazi kaynaklarına ilişkin verilerin, yörenin ekolojisine uygun arazi kullanım türlerinin isteklerini karşılama düzeyleri bilgisayar ortamında niceliksel olarak karşılaştırılarak potansiyel arazi kullanım planlaması hazırlanmaktadır. Hazırlanan arazi kullanım planlamalarının yürürlüğe geçirilmesi ile araziden optimum düzeyde gelir sağlandığı gibi, arazinin üretkenliğinin yıllar boyunca korunması da sağlanmış olacaktır. Araziler sahip oldukları özellikler belirlenmeden ya da göz ardı edilerek kullanılmaları durumunda, üretkenlik potansiyellerini azaltacak çok sayıda önemli risk ile karşı karşıya kalırlar. Üretkenlik kapasitesi yüksek verimli arazilerimizin miktarı göz önüne alındığında, bu değerli doğal kaynağımızı riske atacak faaliyetlerden ve uygulamalardan kaçınılması gerekmektedir. Arazilerin özellikleri dikkate alınmadan yapılan ve arazinin üretkenlik potansiyelini azaltacak faaliyetler yanlış kullanım olarak değerlendirilebilir. Yanlış arazi kullanımı sonucu araziler ya tamamıyla geri dönüşümsüz olarak kaybedilmekte ya da üretim potansiyelleri önemli ölçüde azalmaktadır. Yanlış arazi kullanımı sonucu ortaya çıkan önemli sorunlar toprak erozyonu, tuzluluk, alkalilik, toprak fiziksel özelliklerindeki olumsuz değişimler ve arazi drenajının bozulması olarak sıralanabilir. Ülkemizde gerek sulu gerekse kuru tarım yapılan alanlarda sıklıkla başvurulan anız yakma faaliyeti de toprağa ve çevreye verdiği zararlar nedeniyle yanlış kullanım veya uygulama olarak değerlendirilmektedir. Toprak canlıları, toprak verimliliğinin en önemli unsurlarından biridir ve organik maddenin mineralizasyonundan, azot (N), karbon (C), kükürt (S), fosfor (P) gibi dünyanın en önemli besin döngülerine kadar birçok önemli doğal olayda rol oynar. Özellikle rizosfer bölgesi aktiviteleri ile alınamaz formlardaki çok önemli besin elementlerini yarayışlı formlara dönüştürebilirler. Bununla beraber, bitkiye atmosfer N’unu bağlamak ya da bitki köklerinin toprakla değinimini artırarak bitkilere fayda sağlamak için simbiyotik olarak bitkilerle Anız Yakmanın Toprak Ekolojisine Etkileri Toprak; atmosfer, hidrosfer, litosfer ve biyosfer katmanlarının birleşiminden oluşan bir girişim katmanıdır. Bu katmanlardan birinin olmaması 38 S. KILIÇ, K. DOGAN, S.G. KESKIN çalışan çok faydalı spesifik mikro canlılar da bulunmaktadır. Uygun şartlarda bitkilerle ortak yaşayan canlılar sayesinde, çok önemli ekonomik ve ekolojik kazançlar sağlanabilmektedir. Mikrobiyel potansiyeli bilinmeyen topraklarda yapılacak olan tarımsal faaliyetler ürün kayıplarına neden olurken doğal ekosisteme de zarar verebilmektedir. Toprakta genel olarak, bakteri, aktinomiset, fungus, alg, protozoa, böcek ve toprak solucanları bulunur. Bu canlıların sayısı ve aktivite düzeyi iklim, toprağın yapısı, reaksiyonu, su tutma kapasitesi, organik madde miktarı, tuz, N, P, K, kalsiyum (Ca), magnezyum (Mg) ve S içeriği ile toprak üzerinde bulunan bitki örtüsü gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterir. Toprak verimliliğinde çok önemli görevleri olan toprak canlılarını olumsuz etkileyen anız yakma gibi yanlış tarımsal uygulamalar, yukarıda sayılan organizmaların zamanla yok olmasına neden olur. Biyolojik çeşitliliği azaltan anız yangınlarının olumsuz etkileri zaman içerisinde topraklarda çoraklaşma yaratır (Doğan, 2012). Yayınlanmış birçok araştırma anız yakılan topraklarda hem biyolojik hem de rhizobiyal aktivitenin önemli düzeyde azaldığını ortaya koymuştur (Coşkan ve ark., 2006; 2007; 2010; Coşkan ve Doğan, 2011; Doğan ve ark., 2011). Tarımsal verimlilik, topraklardaki mikrobiyel aktivite ile çok yakından ilgilidir. Toprağın canlı ve dinamik bir yapı kazanmasını sağlayan toprak organizmaları, her gram topraktaki sayıları birkaç yüzden milyarlara kadar değişen ve toprak oluşumu ile verimliliği açısından son derece önemli olaylara katkıları olan canlılardır. Bitkilerin ihtiyacı olan birçok makro ve mikro element, mikroorganizmaların katkısıyla yararlı hale dönüştürülür. Bu faaliyetler, genellikle mikroorganizmaların kendileri için gerekli olan besin ve enerjiyi temin etme süreci içinde gerçekleşir. toprak organik maddesinin parçalanması ve toprak verimliliğinin devamı için çok gerekli olan humusu oluşturmaları, atmosferde bol miktarda bulunan N ve S gibi bazı elementlerin oksitlenerek bitkilerce alınabilir formlara sokulmaları, topraklarda ham fosfatın yarayışlılığının artırılması ve topraklarda ortaya çıkan (saf kimyasal olaylar hariç) hemen tüm reaksiyonlarda yaptıkları katkıyı göstermektedir. Doğal ekosistemin devamlılığı için mutlak gerekli olan makro ve mikro besinlerle beraber, makro ve mikro organizmalar da topraktaki faunanın temel unsurları arasında bulunmaktadır. Özellikle rizosfer bölgesi, toprak mikroorganizmalarının en yoğun olduğu katman olup, topraktaki toplam mikroorganizmaların 10 katından fazlası bu bölgede yaşamaktadır. Rizosfer bölgesindeki bitkimikroorganizma etkileşimi bitki gelişimi açısından son derece önemli bir faktör olup, bu bölgedeki bitki veya toprak koşullarında meydana gelecek herhangi bir değişim tüm toprak organizmalarını etkileyebilir (Doğan ve ark., 2010). Bitki kök bölgesindeki rhizobial ve mikorizal aktiviteler, bitki ile organizma arasındaki karşılıklızorunlu faydalanma prensibiyle meydana gelen etkileşimlerle oluşur. Karşılıklı bir işbirliği esasına dayalı bu yaşam şekline “simbiyotik yaşam” denir. Simbiyotik yaşam tarzını benimsemiş bakterilerin, kökleri üzerinde yaşadıkları bitkilere “konukçu” adı verilir. Bakteriler, konukçu bitkiden kendi ihtiyacı olan karbonhidratları alırken karşılığında ise havadan aldıkları N’u verirler. Tüm bu işlemler rhizobium bakterisinin konukçu bitkinin köklerinde oluşturduğu nodüller (yumru) içerisinde gerçekleşir. Canlılar âlemi içinde sadece bazı procaryotic organizmalar, yani mikro organizmalar gaz halindeki moleküler N’u indirgeyebilir. Bu organizmalar sahip oldukları genetik yapı sayesinde N’un indirgenmesinde rol oynayan nitrogenaz enzimini sentezleme yeteneğine sahiptir (Rees ve Howard, 2000; Durrant, 2001). Çeşitli araştırıcılar (Haktanır ve Arcak, 1997; Gök ve ark., 2006; Doğan ve ark., 2007) toprak mikroorganizmaları ve bu organizmaların faaliyetlerinin tarımsal alanlarda ayrı bir önem kazanmasının nedenleri olarak; 39 S. KILIÇ, K. DOGAN, S.G. KESKIN aktivitelerin potansiyellerini belirlemek ve bu potansiyelleri tarımsal açıdan kullanmak hem ekolojik hem de ekonomik açıdan bölgesel yararlar sağlayabilir. Normal şartlarda atmosferde %78 oranında bulunan N gazı bitkiler ve hayvanlar için yarayışlı bir formda değildir. Bu nedenle birçok canlı bu elementin noksanlığı nedeniyle hastalanmakta ya da ölmektedir. Bu kadar önemli bir elementten bitkilerin ve diğer canlıların yararlanabilmesi için, moleküler N’un (N2) bitkilerce alınabilir formlara (NH ,NO ) dönüşmesi gerekir. Söz konusu rhizobial aktiviteler sonucunda atmosferdeki N toprağa bağlanır ve bu olay biyolojik N fiksasyonu olarak adlandırılır. Biyolojik N fiksasyonu ile moleküler N2, mikrobiyolojik olaylarla ve bakteriler aracılığıyla NH3 azotuna, daha sonra aminoasitlere ve proteine dönüşür (Lindemann and Glower, 2003; Doğan ve ark., 2007). Söz konusu olaylar normal atmosfer basıncında ve normal iklim koşullarında gerçekleşir ve enerji kaynağı olarak doğrudan veya dolaylı yollarla güneş enerjisi kullanılır. Toprak mikroorganizmalarına ulaşan pestisitler, pestisitin cinsine ve kimyasal özelliklerine bağlı olarak değişik etkilerde bulunabilirler. Bazı ilaçlar toprak mikroorganizmaları tarafından parçalanıp C ve enerji kaynağı olarak kullanılabilirken, klorlu alifatik asit etkili ilaçlar nitrifikasyon bakterilerine toksik etki yaparak söz konusu canlıların faaliyetlerini geçici olarak durdurabilmektedir. Fumigant etkili ilaçlar ise nitrifikasyon yapan bitkilerin yani konukçuların faaliyetlerini engelleyerek nitrifikasyon olayının uzun süre durmasına sebep olmaktadır. DDT ve BHC gibi kimyasallar, nodozide bakterilerinin nodül oluşturmasına engel olabilmektedir. Bazı fumigant cinsi pestisitler toprakta eriyebilir manganez (Mn) veya diğer iz elementlerin bitkilere toksik etki gösterecek kadar artmasına sebep olmaktadır. Toprak ilaçlamasında kullanılan bazı bakırlı (Cu) ilaçlar ise toprakta Cu birikmesine yol açarak hassas bitkilerin zarar görmesine neden olmaktadır (Kılıç, 1994). Diğer yandan atrazin ve simazin gibi bazı ilaçlar ise nitrifikasyonu teşvik etmektedir. Mikoriza mantarı ile bitkiler arasında da benzer bir ilişki bulunur. Bu ilişki ile mikorizalar bitkinin besin elementi (özellikle P) ve su alımının artmasını sağlar. Bu sayede bitkinin büyüme, gelişme ve hastalıklara karşı direnci de artmış olur. Yukarıda da belirtildiği gibi rhizobium bakterileri ve mikoriza mantarı gibi rizosfer canlıları söz konusu faaliyetlerini gerçekleştirirken bitkinin köklerinden salgıladığı organik bileşiklerden faydalanırlar. Dolayısıyla köklerin salgıladıkları organik bileşiklerin yapısında ve miktarında meydana gelebilecek herhangi bir değişiklik rizosfer bölgesindeki mikrobiyolojik aktiviteyi etkiler (Haktanır ve Arcak, 1997; Doğan ve ark., 2007; Gök ve ark., 2007). Ortam sıcaklığı mikroorganizmaları etkileyen temel faktörlerden biridir. Baklagillerden bazılarında kök bölgesindeki sıcaklığın nodülasyon durumuna etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada ortaya konan sonuçlara göre, düşük kök sıcaklığında (70C) yer altı üçgülünde infeksiyonun daha yüksek kök sıcaklığına (190C) göre geciktiği ortaya konulmuştur. Fakat 70C’de infeksiyonla nodülasyon arasındaki süre kısalmıştır. Sıcaklık aynı zamanda nodülün değişik bölgelerindeki doku miktarını etkilemektedir. Örneğin, 70C’de değişim bölgesi nodülün %20’sini oluştururken, 190C’de %5’ni oluşturmaktadır (Sprent, 2001). Doğanın önemli bir parçası olan mikroorganizmalar, çevre şartlarından önemli derecede etkilenirler. Olumlu koşullarda hızla çoğalıp doğal işlevlerini gerçekleştiren bu canlılar, olumsuz koşullarda da hayatta kalabilmek ve fonksiyonlarını sürdürebilmek için çok çetin mücadeleler verirler. Toprak mikroorganizmaları ve bu organizmaların faaliyetleri yöreden yöreye büyük oranda değişebilir. Bu organizmaların faaliyetleri toprak pH’sı, alınabilir P ve K miktarı, ağır metallerin mevcudiyeti, su rejimi vb. gibi birçok faktör tarafından etkilenir. İklimsel ve çevresel faktörlerin etkisi altındaki mikrobiyel Anız Yakmaya Uygulamaları Karşı Alternatif Toprak İşleme Birçok farklı tanımı yapılmış olmasına rağmen toprak işleme “toprak koşullarının bitki gelişimi için uygun hale getirilmesi işlemi” olarak açıklanabilir. Toprak 40 S. KILIÇ, K. DOGAN, S.G. KESKIN artığı miktarı çok az olduğu için erozyon riskini arttırması, derin ve yoğun toprak işleme söz konusu olduğundan yakıt ve işgücü giderlerinin yüksek olması ve toprak sıkışıklığı ve topraktan nem kaybının fazla olması gibi dezavantajları da vardır. Ayrıca geleneksel toprak işleme sistemlerinde topraktaki yararlı organizmaların yaşam döngüsü bozulmaktadır. işleme uygulamalarının üründe bir azalmaya neden olmadan toprağı koruyan ve aynı zamanda sürdürülebilir bir faaliyet olması gerekir. Toprak işlemenin amaçları; bitki gelişimi için toprağın fiziksel özelliklerini iyileştirmek, organik madde ve bitki artıklarını toprağa karıştırmak, yabancı otları ortadan kaldırmak, tohum yatağı hazırlamak, erozyonu kontrol etmek ve toprağı sulamaya hazırlamaktır. Korumalı toprak işleme uygulaması ise sürdürülebilir bir çevre için toprağın ve suyun korunduğu bir sistemdir. Bu sistem toprak, su ve enerjinin etkin olarak kullanılmasını gerektirdiği için son yıllarda ilgi odağı haline gelmiştir. Korumalı toprak işleme “su ve rüzgar erozyonunu azaltmak için bitki artıklarının en az %30’unun toprak yüzeyinde bırakıldığı toprak olarak işleme ve ekim uygulamaları” tanımlanmaktadır (CTIC, 2010). Korumalı toprak işleme sistemlerinde bitki artıklarının alt üst edilip toprağa gömüldüğü derin toprak işleme uygulamaları bulunmaz. Bu nedenle geleneksel işleme yöntemlerine göre yakıt ve işgücü giderleri daha düşük, erozyon kontrolü yüksek, toprağın, toprak suyunun ve çevrenin korunduğu daha sürdürülebilir toprak koşulları elde edilir. Bu yöntemlerin kullanılmasındaki temel prensipler toprağın en az düzeyde mekanik işleme tabi tutulması, toprak yüzeyinde sürekli bitki örtüsü bulunması ve farklı bitki türlerinin münavebe sistemiyle yetiştirilmesidir (FAO, 2010). Bu avantajların yanında topraktaki yabancı ot ve zararlı populasyonunun artması, toprağın daha geç ısınması ve kuruması ve topraktaki organik maddenin homojen bir şekilde bulunmaması gibi bazı dezavantajları da bulunmaktadır. Hasat sonrasında anızın yönetimi için, hem geleneksel hem de koruyucu toprak işleme sistemlerinden yararlanılabilir. Anızı yakmadan, etkin bir anız yönetimi için önerilebilecek sistemler: Geleneksel toprak işleme ile anız yönetimi, Alternatif toprak işleme ile anız yönetimi şeklinde verilebilir. Toprakta ekim ve ekim sonrası bakım işlemlerinin sayısı arttıkça toprak yüzeyinde kalan bitki artığı miktarı da azalır. Bu da toprağın erozyona karşı korumasız hale gelmesine neden olur. Topraktaki işlem sayısının en az olduğu toprak işlemesiz doğrudan ekim yöntemlerinde, topraktaki bitki artığı miktarı %90 iken, kulaklı pullukla toprak işlemede bu miktar %10 kadardır (Buckingham, 1993). Geleneksel toprak işleme sistemlerinde; genellikle pullukla toprağın yoğun bir şekilde işlenmesi söz konusudur ve toprak yüzeyinde ekimden sonra %15’den daha az bitki artığı bırakılır (CTIC, 2010). Bu sistemde bitkisel üretim için derin ve yüzeysel olmak üzere iki kez toprak işleme yapılır. İlk toprak işleme faaliyeti diskli pulluk, kulaklı pulluk, çizel ve dip kazanın kullanıldığı derin toprak işleme uygulamalarından oluşur. İkinci toprak işleme uygulamaları ise toprağın ekim için uygun hale getirildiği ve diskaro, freze vb. aletlerin kullanıldığı daha yüzeysel işlemleri içerir (SSSA, 2010). Geleneksel toprak işleme sistemlerinde tarla yüzeyinde bulunan bitki artıkları kulaklı pulluk kullanılarak devrilir ve alt-üst edilerek toprağa gömülür. Bu şekilde bitki artıklarının toprağa gömülmesi ile toprağın organik madde miktarı artar. Ayrıca toprağın havalanması ve toprakta bulunan yabancı ot ve zararlıların kontrolü de yapılmış olur. Bu avantajları yanında toprak yüzeyinde kalan bitki Etkin bir anız yönetimi için alternatif toprak işleme yöntemleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir: (1) Pulluk yerine çizel kullanılması: Pulluğa alternatif olarak kullanılan çizel, toprağı 35 cm derinliğe kadar devirmeden işleyip havalandıran bir toprak işleme aletidir. Çizel ile 35 cm derinliğe kadar eğer toprakta bir sıkışık tabaka bulunuyorsa, bu tabakanın ortadan kaldırılması da söz konusudur. Çizelle anızlı toprağın işlenmesi sonrasında toprakta kalan bitki artığı miktarı %50-70’dir (Buckingham, 1993). Bu nedenle çizelle işlemede erozyon riski daha azdır. Çizelin iş başarısı 41 S. KILIÇ, K. DOGAN, S.G. KESKIN sağlarken, aşırı nemden kaynaklı bazı kök hastalıklarını da önler. Bu avantajları yanında dar sıra bitkileri için uygun olmaması ve ekipmanlarda değişiklik yapılması gibi bazı dezavantajları bulunmaktadır. kulaklı pulluğa göre daha yüksektir ve kulaklı pulluğa kıyasla yakıt tüketimi daha azdır. (2) Diskaro-kültivatör kullanılması: Diskaro ikincil toprak işleme aleti olup toprağı yüzeysel olarak işlemektedir. Hasattan hemen sonra tandem diskaro ile işlenmiş bir toprakta kalan bitki artığı miktarı %40-80’dir. Diskaro ile işlem sonrasında ayrıca bitki artıklarının toprağa tutunması söz konusudur. Bu da erozyon kontrolü ve organik madde olarak anızın toprağa karışması için önemlidir. Kültivatör ise toprağı yüzeysel olarak işler ve devirme yapmadan sadece kabartır. Kullanılan kültivatör uçlarına göre değişmekle beraber toprakta kalan bitki artığı miktarı %30-80 kadardır (Buckingham, 1993). Yine anız yönetiminde diskaro-kültivatör ikilisinin kullanılması yüzeyde bırakılan bitki artıkları neticesinde erozyon riskini azaltmaktadır. (5) Anıza doğrudan ekim: Bu yöntemde bir önceki ürün hasat edildikten sonra toprak işleme uygulaması yapılmaz. Ürünün ekim döneminde anız üzerine ekim yapabilen makinalar ile doğrudan anıza ekim yapılır. Çizi açıcı ayakların açtığı çiziye tohum yerleştirilir ve üzeri örtülerek bastırılır (Aykas ve ark., 2005). Anıza doğrudan ekimde toprak işleme yapılmadığı ve anızın büyük bir kısmı toprakta bırakıldığı için en yüksek düzeyde erozyon kontrolü sağlanır. Ayrıca arazi üzerinde yapılan işlemlerin sayısı azaltıldığından, tarla trafiğinden kaynaklanan toprak sıkışıklığı, işgücü ve yakıt tüketimi azalır (Sullivan, 2003). Bu avantajların yanında yabancı ot kontrolü için daha fazla herbisit kullanılması, zararlı populasyonunun artması ve ekonomik ve sürdürülebilir toprak koşullarının sağlanması için uzun yıllar gerektirmesi gibi dezavantajlara sahip bir yöntemdir. (3) Şerit şeklinde toprak işleme: Bu yöntemde sadece ekim yapılacak toprak şeridi işlenir (5-30 cm) (Aykas ve ark., 2005). İşlenmiş ve havalanmış toprak şeridinde bitki artığı bulunmaz. Bu nedenle toprağın ısınması ve kuruması daha erken olur ve ekim işlemleri, toprak işlemesiz doğrudan ekim yöntemine kıyasla daha erken yapılabilir. Şerit şeklinde toprak işleme sonrasında toprakta %60-75 oranında bitki artığı bırakılır (Buckingham, 1993). Sonuç olarak, toprak yüzeyinde veya toprak altında bırakılan bitkisel artıklar toprak verimliliği için esas olan organik madde içeriğinin kaynağını oluşturmaktadır. Topraktaki anız yönetimi, hasattan sonra kalan bitki artıklarının ne yapıldığı veya ne kadarlık kısmının toprak yüzeyinde bırakıldığı ile ilgilidir. Anız yönetimi, toprak yüzeyinde bırakılan bitki artığı miktarını etkileyen tüm işlemleri kapsamaktadır (Buckingham, 1993). Etkin bir anız yönetiminde, toprakta bırakılan bitki artığı miktarı kadar bu işlemler için kullanılan yakıt miktarı da önemlidir. Yukarıda anız yönetimi için sayılan yöntemler yakıt tüketimi açısından karşılaştırıldığında şerit şeklinde toprak işleme ve doğrudan ekimde yakıt tüketiminin kulaklı pulluğa göre %73 daha az olduğu görülmüştür (Jasa ve ark., 1991) (Çizelge 1). (4) Sırt şeklinde toprak işleme – sırta ekim: Bu şekilde toprak işlemede öncelikle toprak seviyesinden belirli yükseklikte sırtlar oluşturulur ve ekim sırtlar üzerine yapılır. Ekim makinası ile ekim yapılırken makine arkasında aynı zamanda yabancı ot kontrolü için herbisit bant olarak uygulanır. Sırt şeklinde toprak işleme ve sırta ekim ile erozyon kontrolü sağlanır. Ekim sonrası toprak yüzeyinde kalan bitki artığı miktarı %30-50 kadardır (Jasa ve ark., 1991). Bu yöntem yağışın fazla olduğu bölgelerde tohum yatağının daha iyi ve çabuk ısınmasına olanak 42 S. KILIÇ, K. DOGAN, S.G. KESKIN Çizelge1. Farklı toprak işleme sistemlerinin kulaklı pulluk sistemine göre yakıt tüketimi açısından karşılaştırılması Yapılan İşlemler Kulaklı Pulluk Kulaklı pulluk Gübreleme Disk Disk Ekim Kültivatör Diskaro + Kültivatör Çizel Çizel Gübreleme Disk Disk Ekim Kültivatör Gübreleme Disk Disk Ekim Kültivatör %37* Sırt toprak işleme Sap parçalama Gübreleme Ekim Kültivatör %43* Şeri toprak işleme / Doğrudan ekim Gübreleme Ekim İlaçlama %49* %73* * Kulaklı pulluk sistemine göre yakıt tüketimindeki azalma Tartışma ve Sonuç Toprakların verimli, üretken ve sürdürülebilir kullanımı için detaylı toprak etütleri referans alınarak potansiyel kullanım planlarının oluşturulması ve bu planlamaya uyulması gereklidir. Arazi kullanım planlarına dayalı yapılan üretimle, doğal kaynaklar korunduğu gibi daha karlı üretim gerçekleştirmek de mümkün olacaktır. Doğal ekosistemin devamlılığı için topraktaki makro ve mikro organizmalar topraktaki organik maddenin parçalanması, besin maddelerinin tekrar topraklara kazandırılması, havadaki N’un bitkilerce alınabilir formlara dönüştürülmesi açısından çok önemlidir. Anızın yakılması bu döngünün bozulmasına ve toprakta verimliliğin azalmasına neden olmaktadır. Bu nedenlerle topraktaki organik maddenin kaynağını oluşturan bitki artıklarının yakılmadan toprak işleme sistemleri ile yönetimi, sürdürülebilir toprak verimliliği ve topraklarda sürdürülebilir biyolojik ve fiziksel koşulların yaratılması için esastır. Hasat sonrası ürün artıklarının özellikle erozyon riski yüksek olan bölgelerde yukarıda söz edilen uygun sistemler seçilerek tamamen veya kısmen toprak yüzeyinde bırakılması önerilmektedir. Coşkan, A., Doğan, K. 2011. Symbiotic nitrogen fixation in soybean. Soybean Physiology and Biochemistry, Edited by Hany A. El-Shemy p. cm. www.intechopen.com ISBN 978-953-307-534-1. Chp. 9.p.167-182. Coşkan, A., Gök, M., Doğan, K. 2010. The denitrification rate and biological activity of soil under the soybean vegetation with respect to wheat stubble burning and tobacco waste applications. Trends Soil Sci Plant Nutr J 2010 1(1):6-12. Coşkan, A., Gök, M., Doğan, K. 2007. Effect of wheat stubble burning and tobacco waste application on mineral nitrogen content of soil at different depth. International Journal of Soil Science. ISSN 1816-4978. Coşkan, A., Gök, M., Doğan, K. 2006. Anız yakılmış ve yakılmamış parseller üzerine uygulanan tütün atığının soyada biyolojik azot fiksasyonu ve verime etkisi. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Bilimleri Dergisi 12(3): 239-245. Ankara. CTIC, 2010. Tillage type definitions. Conservation Technology Information Center. Erişim tarihi: 30 Mayıs 2012. http://www.ctic.purdue.edu/media/pdf/TillageDefinitions. pdf Dinç, U., Şenol, S. 1997. Toprak etüd ve haritalama. Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Genel Yayın No: 161, Ders kitapları Yayın No: 50, Adana, 235 s. Doğan, K. 2012. Anız yakmanın zararları. Amik Ovasında yanlış Kaynaklar: arazi kullanımı, anız yakma sorunu ve çözüm önerileri. Aykas, E., Yalçın, H., Çakır, E. 2005. Koruyucu toprak işleme Panel. 03.04.2012. Mustafa Kemal Üniversitesi. yöntemleri ve doğrudan ekim. Ege Üniversitesi Ziraat Dogan, K., Celik, I., Gok, M., Coskan, A. 2011. Effect of different Fakültesi Dergisi, 42(3):195-205 soil tillage methods on rhizobial nodulation, biyomas and nitrogen content of second crop soybean. African Journal Buckingham, F. 1993. Tillage. In F. Buckingam, R.F. of Microbiology Research Vol. 5(20), pp. 3186-3194. Espenschied, T.A. Hoerner, and K.R. Carlson (eds.). Doğan, K., Gök, M., Coşkan, A. 2010. Bakteri aşılaması ve demir Fundamentals of Machine Operation. 3rd edn. Deere and uygulamasının Çukurova koşullarında 1. ürün Company, Moline, IL, USA. yerfıstığında biyomas, dane verimi ve bitki azot içeriğine 43 S. KILIÇ, K. DOGAN, S.G. KESKIN etkisi. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi Özel Sayı, Toprak Bölümü Yayın No: 1486. Ders Kitabı: 447. s. 261-267. Ankara. Doğan, K., Gök, M., Coşkan, A., Güvercin, E. 2007. Bakteriyel Jasa, P.J., Shelton, D.P., Jones, A.J., Dickey, E.C. 1991. "G91- aşılama ile demir uygulamalarının birinci ürün yerfıstığı 1046 Conservation tillage and planting systems". bitkisinde nodülasyon ve azot fiksasyonuna etkisi. Historical Materials from University of Nebraska-Lincoln Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi Extension. Paper 729. Cilt 2 Sayı 1. s. 35-46. Kılıç, B. 1994. Pestisit-çevre ilişkileri. Zirai Mücadele Araştırma Durrant, M.C. 2001. Controlled protonation of iron-molybdenum Ensitüsü, Ankara. s.22. cofaktör by nitrogenase: A structural and theoreticel Lindemann, W.C., Glover, C.R. 2003. Nitrogen fixation by analysis. Department of Biological Chemistry, John Innes legumes. Cooperative extension service. College of Centre, Norwich Research Park, Colney, Norwich NR4 agriculture and home economiccs. New Mexico State Uni. 7UH, U.K. Electronic distribution May 2003. FAO, 2010. Conservation agriculture: Conserving resources above Rees, D.C., Howard, J.B. 2000. Nitrogenase: Standing at the and below the ground. Food and Agriculture Organization crossroads. Current Opinion in Chemical Biology, 4: 559566. (FAO) of the United Nations. Erişim tarihi: 30 Mayıs 2012. Sprent, J.I., 2001. Nodulation in legumes. Royal Botanic Gardens, Kew, UK. FAO, 1976. A framework for land evaluation. Soil Bulletin 32. SSSA (2010) Glossary of soil science terms. Soil Science Society Rome, 72 p. of America (SSSA). Erişim tarihi: 30 Mayıs 2012. Gök, M., Doğan, K., Coşkan, A. 2006. Effects of divers organic substrate application on denitrification and soil respiration https://www.soils.org/publications/soils-glossary# Sullivan, P. 2003. Conservation tillage. Erişim tarihi: 30 Mayıs under different plant vegetation in Çukurova region. International Symposium on Water and Land Management 2012. for Sustainable Irrigated Agriculture. April 4-8, 2006, http://icecubetopper.com/pdfs/docs/attra/attra_conservatio Adana-Turkey. n_tillage.pdf Sys, C., Von Rants, E., Debaveje, J. 1991. Land evaluation part 1 Gök, M., Doğan, K., Coşkan, A., Arıoğlu, H. 2007. Çukurova principles in land evaluation and crop production bölgesi yerfıstığı ekim alanlarında rhizobiyal potansiyelin calculations. Agricultural Publications No: 7, 247 p. belirlenmesi ve bir model denemede bakteriyel aşılama ile Şenol, S. 1983. Arazi toplulaştırma çalışmalarında kullanılabilir demir uygulamalarının nodülasyon, bitki gelişimi ve verime etkisinin araştırılması. TÜBİTAK-TOVAG-104 O niceliksel yeni bir arazi dereceleme yönteminin 363 nolu prj. Sonuç raporu. geliştirilmesi üzerine araştırmalar. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Adana, 122s. Haktanır, K., Arcak, S. 1997. Toprak biyoşojisi. Toprak ekosistemine giriş. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Şenol, S., Tekeş, Y. 1995. Arazi değerlendirme ve arazi kullanım Türkiye Toprak İlmi Derneği, İlhan Akalan Toprak ve planlaması amacıyla geliştirilmiş bir bilgisayar modeli. Çevre Sempozyumu, Yayın No:7, Cilt 1, 204-210. 44 Tralleis Elektronik Dergisi http://dergi.etralleis.com e-TRALLEIS 1 (2013) 45-50 ©ADÜ PVA-Aljinat Küreler Üzerine α-Amilaz Enziminin İmmobilizasyonu Murat UYGUN1, Deniz AKTAŞ UYGUN2, Arife Alev KARAGÖZLER2 1 Adnan Menderes Üniversitesi Koçarlı Meslek Yüksekokulu Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Aydın 2 Adnan Menderes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, Aydın ESER BİLGİSİ Araştırma Makalesi – Fen Bilimleri Sorumlu Yazar: Murat UYGUN, [email protected] Yayına Kabul Tarihi: 12 Aralık 2012 Özet: Yapılan bu çalışmada Aspergillus oryzae α-amilaz enzimi PVA-aljinat kürelere immobilize edilmiştir. Serbest ve immobilize α-amilaz aktivitesi üzerine pH’ın etkisi incelenmiş ve optimum pH’lar sırasıyla 6.0 ve 7.0 olarak bulunmuştur. Serbest ve immobilize enzimin optimum sıcaklığı 60 °C olarak ölçülmüştür. Buna ek olarak serbest ve immobilize α-amilazın kinetik parametreleri ve enzimin tekrar kullanılabilirliği araştırılmıştır. Serbest α-amilazın Km değeri 2.71 mg mL-1 iken immobilize α-amilazın Km değeri 0.41 mg mL-1 olarak bulunmuştur. Serbest ve immobilize α-amilazın Vmax değeri sırasıyla 9.24 x 10-5 U mg-1 ve 5.94 x 10-5 U mg-1 olarak belirlenmiştir. PVA-aljinat kürelere tutuklanmış α-amilaz tekrar kullanılabilirliği incelendiğinde immobilize α-amilazın 10 döngü boyunca kullanımı sonunda başlangıç aktivitesinin % 76’sını koruduğu görülmüştür. Anahtar Sözcükler: α-amilaz, immobilizasyon, PVA, aljinat, tutuklama Immobilization of α-Amylase onto PVA-Alginate Beads Abstract: Aspergillus oryzae -amylase was immobilized onto PVA-alginate beads. The effects of pH on activities of free and immobilized -amylase were investigated and optimum pH were found to be 6.0 and 7.0 respectively. The optimum temperature for both free and immobilized enzyme was measured as 60 °C. Kinetic parameters for free and immobilized amylase along with the reusability of the enzyme were also investigated. Free -amylase showed Km of 2.71 mg mL-1, whereas immobilized -amylase showed Km of 0.41 mg mL-1. Vmax values of free and immobilized -amylases were found to be 9.24x10-5 U mg-1 and 5.94x10-5 U mg-1 respectively. The -amylase entrapped in PVA-alginate beads could be reused and retained 76 % activity at the end of ten cycles. Key words: -amylase, immobilization, PVA, alginate, entrapment Giriş yolu ile immobilize edilebilirler (Varavinit ve ark., 2002). Enzimlerin immobilizasyonu, enzimleri katalitik aktivitelerinin korunması şartı ile belirli bir alan içerisinde fiziksel olarak hapsetmek veya sınırlamak yoluyla tekrar ve sürekli olarak kullanılabilmelerini sağlamak işlemi olarak tanımlanabilir. Doğal formları ile karşılaştırıldığında immobilize enzimler daha yüksek bir kararlılık, daha kolay ürün ve enzim kazanımı, enzimin tekrar kullanılabilme olasılığı ve reaksiyonun hızlı sonlanması gibi avantajlara sahiptir. Enzimler çeşitli taşıyıcılara tutuklama, adsorpsiyon,iyonik bağlanma ve kovalent bağlanma Enzim immobilizasyonunda kullanılan çeşitli materyaller bulunmaktadır. Bu destek materyalleri jel matriks, membran formunda polimerik veya inorganik katı, partikül veya mikroküre formunda bulunabilirler (Aksoy ve ark., 1998). Aljinat mannurik ve guluronik asit birimlerinden meydana gelen doğal bir polimerdir. Kolay ulaşılabilir oluşu ve düşük maliyeti nedeniyle immobilizasyon matriksi olarak yaygın bir 45 şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca aljinat enzimlere inert sulu bir ortam sağlaması ve geniş gözenekleri sayesinde moleküllerin hızlı difüzyonuna izin vermesi nedeniyle tercih edilen bir enzim immobilizasyon destek materyalidir (Kumar ve ark., 2006). α-Amilazın İmmobilizasyonu α-amilaz PVA-aljinat küreler üzerine tutuklanma metodu ile immobilize edilmiştir. Bu amaçla, PVA (% 10.0’luk w/v)-aljinat (%1.0 w/v) karışımının 4.5 mL’si 0.5 mL α-amilaz çözeltisi (20.0 mg/mL) ile karıştırılmıştır. Karışım daha sonra borik asit (% 7.5 w/v)-CaCl2 (% 2.0 w/v) çözeltisinin 25 mL’sine bir enjektör yardımı ile damlatılmıştır. Oluşan kürecikler + 4 °C’de 24 saat olgunlaştırılmış ve distile su ile yıkanarak kullanılmıştır. Polivinil alkol (PVA) enzim immobilizasyonunda sıkça kullanılan, toksik olmayan, ucuz ve sentetik bir materyaldir. PVA’e immobilizasyon basit ve ucuz olan PVA-borik asit metodu ile gerçekleştirilir. Bu metodun tek dezavantajı çökmeye meyilli oluşudur. Bu dezavantaj ortama aljinat eklenmesi ile giderilebilmektedir (Idris ve ark., 2008). Serbest ve İmmobilize α-Amilazın Aktivite Ölçümleri Serbest ve immobilize α-amilazın aktivitesi DNS metodu ile saptanmıştır (Bernfeld, 1955). Bu amaçla α-amilaz aktivitesi için, 0.5 mL α-amilaz çözeltisi 0.5 mL nişasta çözeltisi ile (% 1.0 w/v; 20 mM pH 6.9 fosfat tamponunda) karıştırılmış ve 25 °C’de 3 dakika inkübe edilmiştir ve 1.0 mL DNS reaktifinin eklenmesi ve ardından kaynayan suda 5 dakika ısıtma ile enzimatik reaksiyon durdurulmuştur. Karışımın soğutulmasından sonra, karışıma 10.0 mL distile su ilave edilmiş ve karışımın absorbansı spektrofotometrik (Shimadzu UV-Vis Spectrophotometer, Model 1601) olarak ölçülmüştür. Kontrol denemesi olarak yukarıdaki işlem enzim çözeltisi olmaksızın tekrarlanmıştır. İmmobilize αamilaz aktivitesi için enzim çözeltisi yerine 30 adet immobilize α-amilaz küreciği kullanılmıştır. Bir ünite, 25 °C’de dakikada 1.0 µmol indirgen şeker üretmek için gerekli enzim miktarı olarak tanımlanmıştır. Spesifik aktivite aktivitenin protein miktarına (mg) bölünmesi ile bulunmuştur. α-amilaz (EC 3.2.1.1; 1,4-α-D-glukan glukanohidrolaz) nişasta ve diğer benzer karbohidratlardaki α-1,4 glikozidik bağlarının hidrolizini katalizler. Etanol ve yüksek fruktozlu mısır şurubu üretiminde, deterjanlarda, tekstil endüstrisinde, modifiye nişasta üretiminde ve kağıt endüstrisinde sıkça kullanılır (Kumar ve ark., 2006). Literatürde α-amilazın çeşitli tiplerde destek materyallerine immobilizasyonuna ilişkin çalışmalar bulunmaktadır (Aksoy ve ark., 1998; Kumar ve ark., 2006; Tripathi ve ark., 2007; Tien ve Chiang, 1999; Shewale ve Pandit; 2007, Kara ve ark., 2005; Saville ve ark., 2004; Reshmi ve ark., 2007). Bu çalışmada, αamilaz enzimi tutuklama metodu ile PVA aljinat küreciklere immobilize edilmiştir. Serbest ve immobilize α-amilaz aktivitesi üzerine pH’ın etkisi incelenmiş, söz konusu enzimin optimum sıcaklığı, kinetik parametreleri ve tekrar kullanılabilirliği araştırılmıştır. Serbest ve İmmobilize α-Amilaz Aktivitesi Üzerine pH’ın ve Sıcaklığın Etkisi pH ve sıcaklık enzim aktivitesi etkileyen en önemli parametrelerdendir. Serbest ve immobilize α-amilaz üzerine pH’ın etkisi pH 3.0-9.0 aralığında incelenmiştir. Bu amaçla, substrat çözeltileri farklı pH’lardaki asetat tamponu (100 mM, pH 3.0-5.0), fosfat tamponu (100 mM, pH 6.0-8.0) ve karbonat tamponu içinde (100 mM, pH 9.0) hazırlanmış ve yukarıda anlatıldığı şekilde aktivite ölçümleri yapılmıştır. En yüksek spesifik aktivite 100 kabul edilerek % aktivite değerleri bulunmuştur. pH değerlerine karşılık % aktivite grafikleri çizilerek Materyal ve Yöntem Kimyasallar α-amilaz (Aspergillus oryzae’den), aljinik asit sodyum tuzu, kalsiyum klorür, PVA, borik asit, nişasta, DNS (3,5-dinitrosalisilik asit) Sigma Firmasından (Steinheim, Almanya), diğer tüm kimyasallar ise Merck Firmasından (Darmstadt, Almanya) temin edilmiştir. 46 M. UYGUN, D. A. UYGUN, A. A. KARAGÖZLER serbest ve immobilize α-amilaz için optimum pH değerleri saptanmıştır. Serbest ve İmmobilize α-Amilaz Aktivitesi Üzerine pH’ın ve Sıcaklığın Etkisi Serbest ve immobilize α-amilazın optimum pH grafikleri Şekil 1’de gösterilmiştir. Görüldüğü üzere, serbest ve immobilize α-amilazın optimum pH’ları sırasıyla 6.0 ve 7.0 olarak bulunmuştur. Bilindiği gibi poliiyonik matriksler optimum pH değerlerinde bir kaymaya yol açan enzim mikroçevresi ile yığın fazı arasında proton dağılımına neden olur (Kobayashi ve ark., 1992). α-amilazın PVA-aljinat üzerine immobilizasyonu sonucu bazik bölgeye doğru 1.0 birimlik bir kayma meydana gelmiştir. Bu kayma matriksin yüküne bağlıdır ve bu çalışmadaki bazik bölgeye kayma PVA-aljinat matriksinin polianyonik karakterinden kaynaklanmaktadır. Serbest ve immobilize α-amilaz için farklı sıcaklarda (4-75 °C) aktivite ölçümleri yapılmıştır. Serbest ve immobilize α-amilaz için sıcaklıklara karşı % aktivite grafikleri çizilmiş ve optimum sıcaklık değerleri belirlenmiştir. Kinetik Parametreler Serbest ve immobilize α-amilaz aktivitesine substrat derişiminin etkisinin araştırılması için farklı derişimlerde (0.05, 0.10, 0.25, 0.50, 0.75, 1.00, 2.50, 5.00, 7.50, 10.0 mg mL-1) nişasta çözeltisi hazırlanmış ve bu çözeltilerde aktivite ölçümleri yapılmıştır. Aktivite ölçümlerinden yararlanarak serbest ve immobilize enzime ait Lineweaver-Burk grafikleri çizilmiş ve bu grafikler kullanılarak serbest ve immobilize α-amilaz için Vmax ve Km kinetik sabitleri bulunmuştur. İmmobilize α-Amilazın Tekrar Kullanılabilirliği İmmobilize α-amilazın tekrar kullanılabilirliğinin incelenmesi için immobilize α-amilaz ile 10 kez aktivite ölçümü yapılmıştır. Bunun için substrat içeren ortama immobilize α-amilaz ilave edilmiş ve yukarıda anlatıldığı şekilde aktivite ölçümleri yapılmıştır. İmmobilize α-amilaz her bir aktivite ölçümünden sonra tampon çözelti ile yıkanmış ve tekrar aktivite ölçümleri için kullanılmıştır. Döngü sayısına karşılık % aktivite grafiği çizilerek immobilize α-amilazın tekrar kullanılabilirliği incelenmiştir. Şekil 1. Serbest ve immobilize α-amilaz üzerine ortam pH’ının etkisi. Hem serbest ve hem de immobilize enzimin optimum sıcaklığı 60 °C olarak okunmuştur (Şekil 2). αamilazın optimum sıcaklığı immobilizasyon ile değişmemiştir. Şekil 2’den de görüldüğü üzere, immobilize α-amilaz serbest formu ile karşılaştırıldığında test edilen tüm sıcaklıklarda daha kararlıdır. Bu sonuçlar immobilizasyonun enzim kararlılığını sıcaklık değişimlerine karşı arttırdığını göstermektedir. Protein Tayini Deneylerdeki protein tayinleri Bradford (1976) yöntemine göre yapılmıştır. Bu yöntem için piyasadan hazır alınan Bradford boya çözeltisi kullanılmıştır. Bu amaçla örnek tüpüne 2.5 mL boya çözeltisi ve 50 µL örnek çözeltisi, kontrol tüpüne ise 2.5 mL boya çözeltisi ve 50 µL saf su eklenerek vortekslenmiştir. İki dakika beklenerek 595 nm’de absorbans okuması yapılmıştır. Okunan absorbanslara karşılık gelen protein derişimleri kalibrasyon grafiğinden elde edilmiştir. Bulgular ve Tartışma 47 Şekil 2. Serbest ve immobilize α-amilaz üzerine sıcaklığın etkisi. M. UYGUN, D. A. UYGUN, A. A. KARAGÖZLER daha avantajlı kılar (Hung ve ark., 2003). Bu çalışmada immobilize α-amilaz enziminin tekrar kullanılabilirliği ard arda aktivite ölçümleri yapılarak belirlenmiş ve immobilize α-amilaz enziminin 10 döngüden sonra aktivitesinin sadece % 24’ünü kaybettiği görülmüştür (Şekil 5). İmmobilize enzimlerin aktivitelerinde önemli bir azalma olmadan gösterdikleri bu tekrar kullanılabilirlik özelliği, endüstriyel uygulamaların ekonomisi açısından oldukça önemlidir. Enzim destek materyaline kimyasal olarak bağlı olmadığı ve bu polimer yapısı yüksek miktarda su sağladığı için kendi üç-boyutlu yapısını korumaktadır. Bu nedenle immobilizasyon işlemi sonucu optimum parametreler dramatik olarak değişmemektedir (Yabushita, 1988). Kinetik Parametreler Enzimler bir desteğe immobilize edildiklerinde desteğin doğası, sistemin heterojenliği ve substratın enzime ulaşılabilirliği gibi faktörler nedeniyle kinetiği farklılaşır. Yapılan bu çalışmada, serbest ve immobilize α-amilazın Lineweaver-Burk grafikleri çizilmiş (Şekil 3; Şekil 4) ve serbest ve immobilize αamilazın Vmax değerleri sırasıyla 9.24 x 10-5 U mg-1 ve 5.94 x 10-5 U mg-1 olarak bulunmuştur. Serbest enzimin katalizlediği reaksiyonun maksimum hızının, immobilize enzimin katalizlediği reaksiyonun maksimum hızından büyük olması genellikle beklenen ve gözlenen bir durumdur (Zhou ve ark., 2010). Vmax, enzimin tümü substratına doygun olduğundaki olası en yüksek hızdır ve bu parametre immobilize enzimin gerçek özelliklerini yansıtır fakat difüzyonel sınırlamalardan etkilenir (Reshmi ve ark., 2007). Yapılan bu çalışmada serbest ve immobilize α-amilaz enzimlerinin Km değerleri sırasıyla 2.71 mg mL-1 ve 0.41 mg mL-1 olarak bulunmuştur. Km değeri bir enzimin substratına olan ilgisi olarak bilinir (Park ve ark., 2005) ve immobilizasyondan sonra genellikle Km’de bir artış beklenir. Ancak bu çalışmada tersi bir durum yani Km değerinde bir azalma (yaklaşık 5 kat) görülmektedir. Km değerindeki bu azalma substrat ve polimer materyali arasındaki elektrostatik etkileşimlerden ve difüzyonel etkilerden kaynaklanmış olabilir. Bununla beraber immobilizasyon sonunda enzimin üç boyutlu yapısında meydana gelebilecek değişimler de enzim aktivitesi üzerine olumlu yönde etki gösterip Km değerini azaltabilir (Kara ve ark., 2006; Demirel ve ark., 2006). Şekil 3. Serbest α-amilaza ait Lineweaver-Burk grafiği. Şekil 4. İmmobilize α-amilaza ait Lineweaver-Burk grafiği. İmmobilize α-Amilazın Tekrar Kullanılabilirliği İmmobilize enzimlerin tekrar kullanılabilirliği, seçilen taşıyıcının ya da metodun etkinliğini değerlendirmede oldukça önemlidir. Ayrıca, tekrar kullanılabilirlik ekonomik açıdan ve kararlılığın korunması bakımından immobilize enzimleri serbest enzimlerden Şekil 5. İmmobilize α-amilazın tekrar kullanım kapasitesi. 48 M. UYGUN, D. A. UYGUN, A. A. KARAGÖZLER Sonuç (IPNs) for entrapment of glucose isomerase. Reactive and Bir canlı hücreden enzim izolasyonu ve saflaştırılması oldukça pahalı süreçlerle yapılmaktadır. Bu nedenle enzimler genellikle pahalıdır ve endüstriyel uygulamalarda serbest enzimin aktivitesini kaybetmeden geri kazanılması oldukça zordur. Serbest enzimin reaksiyon ortamından istenildiği anda uzaklaştırılamaması reaksiyonun kontrolünü güçleştirir. Serbest enzimi reaksiyon ortamında etkisiz hale getirebilmek için kullanılan inhibitörler ise serbest enzim tarafından kirletilen reaksiyon ürünlerine yeni bir kirlilik unsuru olarak eklenir. Reaksiyon ortamındaki bu kirlilik unsurlarının uzaklaştırılmaya çalışılması maliyeti artırmaktadır. Bunun yanı sıra serbest enzimler sürekli üretim işlemlerinde de tercih edilmezler. Enzimlerin birçok alanda çeşitli amaçlarla kullanılmaya başlanması nedeniyle, enzimleri daha ekonomik ve kullanışlı hale getirme çalışmaları artmıştır. Bu nedenle serbest enzimlerden daha fazla yararlanabilmek için immobilizasyon teknikleri geliştirilmiştir. Çalışmadan elde edilen bulgular immobilizasyondan sonra immobilize α-amilazın optimum pH’ı bazik bölgeye doğru 1.0 pH birimi kayarken optimum sıcaklığın değişmediğini göstermiştir. İmmobilize αamilazın Km değeri serbest enziminkinden düşük bulunmuştur. Serbest α-amilaz için Vmax 9.24 x 10-5 U mg-1’dır ve bu değer immobilizasyondan sonra 5.94 x 10-5 U mg-1’a düşmüştür. PVA-aljinat kürelere tutuklanan α-amilaz tekrar kullanılabilmektedir ve 10 döngü sonunda başlangıç aktivitesinin % 76’sını korumaktadır. Functional Polymers, 66: 389-394. Hung, T.C., Giridhar, R., Chiou, S.H., Wu, W.T. 2003. Binary immobilization of Candida rugosa lipase on chitosan. Journal of Molecular Catalysis B: Enzymatic, 26: 69-78. Idris, A., Zain, N.A.M., Suhaimi, M.S. 2008. Immobilization of Baker's yeast invertase in PVA–alginate matrix using innovative immobilization technique. Process Biochemistry, 43: 331-338. Kara, A., Osman, B., Yavuz, H., Besirli, N., Denizli A. 2005. Immobilization of α-amylase Cu2+ on chelated poly(ethylene glycol dimethacrylate-n-vinyl imidazole) matrix via adsorption. Reactive & Functional Polymers, 62: 61-68. Kara, F., Demirel, G., Tümtürk, H. 2006. Immobilization of urease by using chitosan–alginate and poly(acrylamide-co-acrylic acid)/κ-carrageenan supports. Bioprocess and Biosystems Engineering, 29: 207-211. Kobayashi, T., Miyama, H., Kawata, S., Nosaka, Y., Fujii, N. 1992. Immobilization of enzymes on electrostatic medium of positively charged dimethylamino nylon gel. Journal of Applied Polymer Science, 46: 2183-2188. Kumar, R.S.S., Vishwanath, K.S., Singh, S.A., Rao, A.G.A. 2006. Entrapment of α-amylase in alginate beads: Single step protocol for purification and thermal stabilization. Process Biochemistry, 41: 2282-2288. Park, D., Haam, S., Jang, K., Ahn, I.S., Kim, W.S. 2005. Immobilization of starch-converting enzymes on surfacemodified carriers using single and co-immobilized systems: properties and application to starch hydrolysis. Process Biochemistry, 40: 53-61. Reshmi, R., Sanjay, G., Sugunan, S. 2007. Immobilization of αamylase on zirconia: A heterogeneous biocatalyst for KAYNAKLAR starch hydrolysis. Catalysis Communication, 8: 393-399 Aksoy, S., Tumturk, H., Hasirci, N. 1998. Stability of α-amylase Saville, B.A., Khavkine, M., Seetharam, G., Marandi, B., Zuo, immobilized on poly(methyl methacrylate-acrylic acid) Y.L. microspheres. Journal of Biotechnology, 60: 37-46. immobilized amylase and cellulase. Applied Biochemistry Bernfeld, P. 1955. Amylase alpha and beta. Methods in 2004. Characterization and performance of and Biotechnology, 113: 251-259. Enzymology, 1: 149-158. Shewale, S.D., Pandit, A.B. 2007. Hydrolysis of soluble starch Bradford, M. 1976. A rapid and sensitive method for the using Bacillus licheniformis α-amylase immobilized on quantitation of microgram quantities of protein utilizing superporous CELBEADS. Carbohydrate Research, 342: the 997-1008. principle of protein-dye binding. Analytical Biochemistry, 72: 248–254. Tien, C.J., Chiang, B.H. 1999. Immobilization of α-amylase on a Demirel, G., Ozcetin, G., Sahin, F., Tumturk, H., Aksoy, S., zirconium dynamic membrane. Process Biochemistry, 35: Hasirci, N. 2006. Semi-interpenetrating polymer networks 377-383. 49 M. UYGUN, D. A. UYGUN, A. A. KARAGÖZLER Tripathi, P., Kumari, A., Rath, P., Kayastha, A.M. 2007. Yabushita, I. 1988. Studies on the properties of immobilized Immobilization of α-amylase from mung beans (Vigna urokinase: effects of pH and temperature. Biotechnology radiata) on Amberlite MB 150 and chitosan beads: A comparative study. and Applied Biochemistry, 10: 294-300. Journal of Molecular Catalysis B: Zhou, Z-D., Li, G-Y., Li, Y-J. 2010. Immobilization of Enzymatic, 49: 69-74. Varavinit, S., Saccharomyces cerevisiae alcohol dehyrogenase on hybrid Chaokasema, Immobilization of a N., Shobsngob, thermostable S. 2002. alginate-chitosan alpha-amylase. beads. International Biological Macromolecules, 47: 21-26. ScienceAsia, 28: 247-251. 50 Journal of