ADU – Koçarlı Meslek Yüksekokulu - Dergiler 11

Transkript

ADU – Koçarlı Meslek Yüksekokulu - Dergiler 11
 1(2013)
ADU – Koçarlı Meslek Yüksekokulu Tralleis Elektronik Dergisi
http://dergi.etralleis.com
e-TRALLEIS
©ADÜ
SUNUŞ
Değerli Okuyucular,
Tralleis e-Dergisi’nin Ocak 2013 sayısı ile karşınızdayız. Adnan Menderes Üniversitesi Koçarlı Meslek Yüksekokulu olarak
ilk sayımızı çıkarmanın gururu ve mutluluğunu yaşıyoruz. Derginin bir fikir olarak ortaya çıkıp ilk sayısının elektronik
ortamda yayınlanması ile sona eren bu süreç içinde yapmış oldukları olağanüstü katkılar için Koçarlı Meslek
Yüksekokulu’nun Değerli Genç Bilim İnsanlarına ve İdari Personeline teşekkürü bir borç biliyorum.
Şüphesiz yeni bir bilimsel dergiyi hem de bir Meslek Yüksekokulu bünyesinde ve Türkçe olarak hayata geçirmenin önemli
nedenleri bulunmaktadır. 2011 yılında Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı (ÖSYS) ile bir örgün eğitim programına
yerleştirilen toplam 604 422 adayın %41.94’ü Meslek Yüksekokulları bünyesindeki programlara kayıt yaptırmıştır1. Ülkemiz
yüksek öğretim sistemi içerisinde özellikle örgün eğitimde bu kadar önemli bir nicelik ifade eden ancak genellikle mensubu
oldukları üniversitelerden hak ettikleri düzeyde katkı alamayan Meslek Yüksekokullarının her alanda önemli nitelik sorunları
bulunmaktadır. Bu sorunların çözümü noktasında Meslek Yüksekokulları bünyesinde eğitim-öğretim-araştırma faaliyeti
yürüten Genç Bilim İnsanlarına bilgi birikimlerini ve ürettikleri yeni fikirlerini Türk dilinde yaratma ve paylaşma fırsatı
tanımak son derece önem taşımaktadır. Bu yolla ülke genelindeki yerel araştırmaları ve araştırma sonuçlarını diğer
araştırıcılar, öğrenciler ve bilim insanları için daha görünür kılmak mümkün olacaktır. Ortaya çıkan bilgi birikiminin
kurumun bilimsel tanıtımına, bölgenin ve ülkenin kültürel ve ekonomik kalkınmasına olumlu katkılar yapacağı açıktır.
Tralleis e-Dergisi’nin Ocak 2013 sayısında dördü Tarım Bilimleri alanında, biri Fen Bilimleri alanında ve biri Sosyal
Bilimler alanında olmak üzere toplam altı adet makale bulunmaktadır. Bu makalelerden dördü araştırma makalesi, ikisi ise
derleme niteliğindedir. Dergimizin ilk sayısına katkı yapan yazarlardan Rabia Aydın ve Atila Yüksel “Bilimsel Dergilerde
Değerlendirme: Hakemler Neden Görev Alır?” başlıklı yazılarında: fikirlerin/araştırma bulgularının daha geniş kitlelerle
paylaşılmasını isteyen bilim insanlarını “yazarlar” ve “dergi editörleri/hakemler” olarak sık sık karşı karşıya getiren
“editörlük/hakemlik kurumunu” irdeliyor. Dergimizin ilk sayısında gıda güvenliği konusuna değinen iki makale bulunuyor.
Bu makalelerden ilkinde yazarlar Aslı Yorulmaz ve Cavit Bircan “Aydın İlinde Üretilen Zeytinyağlarının Aflatoksin
İçerikleri” başlığı altında konuyu Aydın ilinin en önemli tarımsal ürünlerinden biri olan zeytinyağı açısından ele alıyor. Gıda
güvenliği konusundaki ikinci makale olan “Aydın İlindeki Kırmızı ve Beyaz Et İşletmelerinde Gıda Güvenliği ve Kalitesinin
Etkili Yönetimi” başlıklı makale ile yazarlar Ayşe Demet Karaman, Renan Tunalıoğlu ve Ferit Çoban ise yine Aydın ili
ekseninde et üretimindeki gıda güvenliği ve gıda kalitesi konularına değiniyor. Yazarlar Aytül Uçak Koç ve Mete Karacaoğlu
“Kafkas (A. m. caucasica), İtalyan (A. m. ligustica) Irkları ve Anadolu Arısı Ege Ekotipi (A. m. anatoliaca) ile Bazı
Melezlerinin Ege Bölgesi Koşullarında Koloni Gelişimleri” başlıklı yazılarında Aydın ilini de içeren Ege bölgesindeki arı
ürünleri üretimini olumlu yönde etkileyebilecek olan farklı arı ırklarının yöredeki koloni gelişimi performanslarını ele alıyor.
Dergimizin ilk sayısında yer alan ve Tarım Bilimleri alanına ait son yazı ise derleme niteliğinde olan “Yanlış Arazi Kullanımı
ve Anız Yakma Sorununa Çözüm Önerileri”. Yazarlar Şeref Kılıç, Kemal Doğan ve Serap Görücü Keskin yazılarında yanlış
arazi kullanımı ve anız yakımının tarımsal ekosistem üzerindeki yıkıcı etkilerini ve çözüm önerilerini ele alıyor. Dergimizin
ilk sayısındaki Fen Bilimleri alanına ait tek makale olan “PVA-Aljinat Küreler Üzerine α-Amilaz Enziminin
İmmobilizasyonu” başlıklı makalelerinde yazarlar Murat Uygun, Deniz Aktaş Uygun ve Arife Alev Karagözler endüstriyel
uygulamalarda serbest enzimlerden daha fazla yararlanabilmek için kullanılabilecek bir immobilizasyon tekniği konusundaki
araştırma sonuçlarını okurlarla paylaşıyor.
Umut ediyorum ki dergimizin ilk sayısında sizlerle paylaştığımız bilginin ve fikirlerin olumlu yansımaları olur.
Saygılarımla,
Editör
Mehmet Ali Demiral
1
Anonim (2011). http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?alt_id=14 (Erişim Tarihi: 17/12/2012).
İçindekiler
Bilimsel Dergilerde Değerlendirme: Hakemler Neden Görev Alır
Rabia AYDIN, Atila YÜKSEL............................................................................................................................ 1
Aydın İlinde Üretilen Zeytinyağlarının Aflatoksin İçerikleri
Aslı YORULMAZ, Cavit Bircan ....................................................................................................................... 11
Aydın İlindeki Kırmızı ve Beyaz Et İşletmelerinde Gıda Güvenliği ve Kalitesinin Etkili Yönetimi
Ayşe Demet KARAMAN, Renan TUNALIOĞLU, Ferit ÇOBANOĞLU........................................................ 18
Kafkas (A. m. caucasica), İtalyan (A. m. ligustica) Irkları ve Anadolu Arısı Ege Ekotipi (A. m. anatoliaca) ile
Bazı Melezlerinin Ege Bölgesi Koşullarında Koloni Gelişimleri
Aytül UÇAK KOÇ, METE KARACAOĞLU ................................................................................................... 28
Yanlış Arazi Kullanımı ve Anız Yakma Sorununa Çözüm Önerileri
Şeref KILIÇ, Kemal DOĞAN, Serap Görücü KESKİN .................................................................................... 36
PVA-Aljinat Küreler Üzerine α-Amilaz Enziminin İmmobilizasyonu
Murat UYGUN, Deniz AKTAŞ UYGUN, Arife Alev KARAGÖZLER .......................................................... 45
Tralleis Elektronik Dergisi
http://dergi.etralleis.com
e-TRALLEIS
1 (2013) 1-10
©ADÜ
Bilimsel Dergilerde Değerlendirme: Hakemler Neden Görev Alır?
Rabia AYDIN1
2
Atila YÜKSEL2
1
Adnan Menderes Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Turizm İşletmeciliği Anabilim Dalı, Aydın
Adnan Menderes Üniversitesi Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu Yiyecek İçecek İşletmeciliği Bölümü, Aydın
ESER BİLGİSİ
Derleme – Sosyal Bilimler
Sorumlu Yazar: Rabia AYDIN, [email protected]
Yayına Kabul Tarihi: 12 Aralık 2012
Özet: Yeni bir bilginin yayımlanmaya değer olup olmadığına karar veren dergi editörleri ve hakemler, yayın
sürecinin önemli paydaşlarıdır. Mevcut sistemin bütünlüğü, bilginin etkin değerlendirilmesine bağlı olduğundan,
sürece etki edebilen hakem güdüleri ve psikolojisinin araştırmacılar tarafından anlaşılması önem arz etmektedir.
Bilimsel bir çalışmanın nasıl yapılması gerektiğiyle ilgili olarak var olan bilgi dağarcığına rağmen,
değerlendirmede yer alan hakemlerin neden hakemlik yaptıklarına yönelik bilginin yetersizliği şaşırtıcıdır.
Değerlendirmede görev alan hakemlerin güdülerine ışık tutarak yayın hayatına yeni başlayacak adaylara
rehberlik edebilmeyi amaçlayan bu çalışmada, editör ve hakemlerin rolleri üzerinde durulmuş, değerlendirmenin
psikolojik dinamiğine dikkat çekilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Editör, hakem, değerlendirme
Peer Review in Scientific Journals: Why Do The Referees Take Part?
Abstract: Journal editors and referees who decide whether a manuscript publishable or not, are important stakeholders of
publication process. Because the integrity of current system depends on effective evaluation of information, it is important to
understand referees’ psychology and motives which affect the process. In spite of the huge information about how to do a
scientific research, it is confusing that paucity of information about why referees’ do evaluation work. This study aims to
explore referees’ motives, editors and referees’ roles and psychologic dynamics of evaluation process as a guide for the new
candidates who start publication life.
Key words: Editor, referee, evaluation
Giriş
yaşanmış ve bugün de geçerliliklerini koruyan bazı
temel kurallar oluşmuştur. Editörler, yer bulabilme
rekabetinde olan onlarca makaleden hangisinin
seçileceği konusunda karar verirken, hakem-denetim
sürecinden yararlanmaktadır (Yüksel ve Yüksel,
2004).
Hissedilen kişisel başarı duygusu, profesyonel ve
akademik dünyada görünme, başkalarınca tanınmanın
verdiği gurur, yazma ve iletişim kabiliyetine olan
katkısı, değişik okuyucu kitlelerine uyan yazı stillerini
geliştirmesi, akademik kariyere olan etkisi vb.
faydalarından dolayı yayın yapmak araştırmacının
temel hedeflerindendir (Rowley ve Slack, 2000).
Bilimsel dergilerin ortaya çıkışından itibaren geçen
üçyüz yıl süresinde, nasıl araştırma yapılması ve
yayımlanması gerektiği konusunda ilerlemeler
Hakem-denetim süreci, yayımlanacak makalenin
teorik ve uygulamalı bilgiye katkısının yeterliliğini
sağlamak için gerekli ve önemli bir süreçtir.
Hakemlerin değerlendirme yaparken nelere dikkat
1
olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde
özellikle fizik, tıp ve sosyal bilimler alanında
araştırmalar için devlet desteğinin artmasıyla
yayınlanmaya aday araştırmaların sayısının çok
olması ve araştırmacılar arası rekabetin artması gibi
faktörlerin etkisi ile “hakem değerlendirmesi”
tamamen yaygın hale gelmiştir (Burnham, 1990).
ettiği yeterince araştırmaya konu olmuşken, “bilimin
niteliğini korumak /yükseltmek, alanına karşı
sorumluluk duygusu, önemli dergilerde hakem
kurulunda
yer
almak,
incelenen
çalışmayı
geliştirebilmenin çekiciliği, bilgiyi güncelleme ve
öğrenme fırsatı, yeni bir çalışmayı görmenin
çekiciliği, öğrendiklerini kendi çalışmalarında
kullanmanın çekiciliği, ünlenme, tanınma ve itibar
kazanma, bilimde eleştirel düşünme yeteneklerini
geliştirme” gibi amaçların değerlendirme sürecine
nasıl/neden etki yaptığı yeterince incelenmemiştir.
Değerlendirme için bilimsel dergilere gönderilen
makalelerin sadece %5’inin gönderildiği şekliyle
kabul edildiği, %95’inin ise ya tamamen reddedildiği
ya
da
yeniden
yazılmasının
istenildiği
düşünüldüğünde, editör ve hakemlerce makale yayım
kararının verilmesinde etkili olabilecek psikolojik
unsurların farkında olunması faydalı olacaktır. Bu
amaçla çalışmada; öncelikle editör ve fonksiyonları
ele alınmış ve sonrasında hakem psikolojisine ışık
tutulmuştur.
Editör ve Hakem Değerlendirmesi
Günümüzde bilimsel çalışmaların yayınlanmadan
önce değerlendirilmesi ve yayına uygunluğunun
belirlenmesi, dergi editörleri ve hakemlerin ortak
çalışması
ile
gerçekleştirilmektedir.
Yayında
sunulmak üzere önerilen çalışmalar önce editörün
denetiminde incelenmektedir. Temel bir takım
yeterlilikler taşıması durumunda çalışma daha sonra
hakemlere
gönderilmekte
ve
çalışmanın
değerlendirilmesi istenmektedir. Editör, yayımlanması
için gönderilen çalışmaları değerlendirmek üzere
konusunda uzman hakemlerin görevlendirilmesini
sağlayarak ve belirlenen hakemlerin çalışma ile ilgili
öneri ve eleştirilerini göz önünde bulundurarak o
çalışmanın yayımlanması, reddedilmesi ya da tekrar
gözden geçirilmesi konusunda nihai kararı
vermektedir. Özellikle tartışmaya açık ve rekabetin
yoğun olduğu alanlarda editörler, hakemler tarafından
verilen raporlar ile karar almaktan daha fazlasını
yapmaktadır. Editör; hakem tarafından hazırlanan
objektif ve mantıklı öneriler ile alanda kendi sahip
olduğu bilgiler ışığında söz konusu çalışmanın
okuyucuya uygunluğunu da değerlendirmektedir
(Bornman ve Daniel, 2010). Editör gelecekteki
bilginin şekillenmesinde en etkili unsurlardan biri
olduğundan, bilgi üretimi sürecinin merkezinde yer
almaktadır (Vince, 2009).
Editör, Hakem ve Fonksiyonları
Bilimsel alanda yapılan araştırma sonuçlarını
duyurmak amacıyla yayınlanmaya başlayan bilimsel
dergiler 18. yüzyıldan 20. yüzyılın ortalarına kadar
sıradan bir gazete ya da dergi gibi faaliyet
göstermekteydiler (Suls ve Martin, 2009). Dergide
yayınlanacak olan çalışmalar ile ilgili tüm kararlar
dergi editörü tarafından alınmakta ve yalnızca
editörün değerlendirmesi ile uygun bulunan çalışmalar
yayınlanmaktaydı. Ancak, söz konusu dergilerde
editörlerin araştırmalarına çok yer verilmesi ve
böylece editörün de çalışmalarını değerlendirecek bir
grubun gerekli hale gelmesi ile dergilerde editör
dışında farklı değerlendiricilere de yer verilmeye
başlanmıştır.
Yazarların beklentileri düşünüldüğünde, editörün hiç
kolay olmayan görevleri bulunmaktadır. Bir
araştırmacının “Yazar editörden ne bekler?” sorusuna
vermiş olduğu cevap düşündürücü ve kısmen de olsa
gerçeği yansıtıcıdır: “Editörün gönderdiğim bütün
makaleleri gönderildiği şekliyle kabul etmesini ve
çabucak yayımlamasını beklerim. Aynı zamanda,
editörden, özellikle rakiplerim tarafından gönderilen
diğer makaleleri derinlemesine incelemeye tabi
tutmasını isterim” (Day, 1998). Çoğu araştırmacı,
1732 yılında Edinburg Kraliyet (Bilim) Cemiyeti ve
1752 yılında Londra Kraliyet (Bilim) Cemiyeti
bünyesinde bilimsel çalışmaların yayınlanmadan önce
değerlendirilmesi için uzman kişilere yer verilmesi ile
“editör ve hakem değerlendirmesi” kavramları ortaya
çıkmıştır. Hakem değerlendirmesi sistemi II. Dünya
Savaşına kadar çok yaygın hale gelmese de, savaş
sonrasında her alanda yayınlanan dergilerde etkin
2
R. AYDIN, A. YÜKSEL
uyumlu olması, anlaşılır yazılmış olması, literatürün
kullanımı, çalışmadaki tartışmanın kalitesi, araştırma
metodu ve analizler, çalışmanın uygulamaya katkısı
olarak belirlenmiştir. Hakemler, çalışmayı kullanılan
yöntem, elde edilen veriler, istatistiksel bilgi, ulaşılan
bulgular ve sonuçlar açısından incelemenin yanı sıra,
orjinallik, ilginçlik ve yenilik özelliklerini de
değerlendirmektedir.
yazısının ilk gönderildiği haliyle kabul edilmesini
beklemektedir. Birçoğu için reddedilmek stres yaratıcı
olabilmektedir. Ön koşulların sağlanmasıyla, editör
makalenin değerlendirme sürecini başlatabilir. Bu
aşamada editör iki önemli görevi yerine getirir. İlk
olarak gelen yazının kayıt işlemleri tamamlanır ve
makaledeki yazarların kimliklerinin saklı tutulması
için makalelere tanımlayıcı numaralar verilir. Editörün
ikinci kararı, makaleyi kimlerin inceleyeceğidir.
Genel olarak iki hakem seçilmekle birlikte, bazı
dergilerde bu sayı üçe çıkabilmekte, bazılarında
koordinatör editörle beraber daha fazla olabilmektedir.
Doğal olarak değerlendiricilerin araştırma konusunda
uzman olması gerekmektedir. Aksi takdirde, yapılacak
olan değerlendirme geçersiz olacaktır. Editörler, bu
kişilerin belirlenmesinde genel olarak editör panelinde
yer alan kişilerden başlarlar. Bazen konunun
editör
paneli
dışından
özelliğinden
dolayı,
danışmanlar da ayrı bu görevi üstlenirler (Kozak,
2001).
Bilimsel bir yayında yer alacak olan çalışmaların
hakem denetiminden geçmesinin olumlu etkileri
bulunmaktadır. Bunlardan ilki denetimin “kötü
çalışmaları” literatürden ayıklaması, bir anlamda
filtrelemesidir. Burada kötü çalışmalar olarak ifade
edilen iyi tasarlanmamış, orijinalliği ve ilginçliği
olmayan, ya da bilimsel sahtekârlık barındıran ve etik
kurallara aykırı çalışmalardır (Ware, 2008).
Denetimden geçmiş bir çalışmanın belli kriterleri
karşılayarak onaylanmış olması ve böylece kaliteli
yayınların ortaya çıkması ile toplumun bilimsel
yayınlara daha güvenilir bakması sağlanabilmektedir
(Ware, 2008).
Değerlendirme
sisteminin
amacı
makalenin
iyileştirilmesi yönünde fikirlerin sağlanmasıdır. Her
iki hakemin de kabul yönündeki önerilerinin olması
durumunda editörün görevi kolaydır. Bazı durumlarda
hakemlerin görüşleri birbirleri ile zıtlık taşımaktadır.
Bu durumlarda son kararı editör verebilmekte ya da
karara ulaşabilmek için üçüncü bir hakemle makaleyi
incelemesi için temasa geçebilmektedir. Bir hakemin
yorum ve önerilerinin diğer hakeme göre etkileyici
şekilde olumlu olması durumunda, bazı editörler
(alanda uzman ise) üçüncü bir hakem gibi hareket
edebilir (Day, 1998).
Hakem denetimi aynı zamanda yazarın sunduğu
çalışmanın eksik yönlerinin belirlenmesi ile
çalışmaların
bu
doğrultuda
geliştirilmesini
sağlamaktadır (Armstrong, 1997). Bradley (1981)
tarafından 361 istatistikçi ve psikolog üzerinde
yapılan çalışmada katılımcıların %72’ sine göre
“hakem denetiminin makale üzerindeki en açık etkisi,
makalenin
gelişmesini
sağlamasıdır”
olarak
belirlenmiştir. Bazı çalışmalarda ise dünya çapında
hakemlik sisteminin yaygın olarak kullanılmasına
rağmen yeterince test edilmediği ve kesinliğinin
olmadığı savunulmaktadır (Jefferson ve ark., 2002).
Bilimsel
yayınlarda
hakemlik;
bir
yazarın
çalışmasının, araştırmasının ya da fikirlerinin
yayınlanmadan önce aynı alanda uzman olan diğer
kişi/kişiler tarafından değerlendirilmesi süreci olarak
tanımlanmaktadır. Yüksel (2003) tarafından turizm
alanındaki dergilerde görev alan hakemler üzerinde
yapılan çalışmada, dergi hakemlerinin makale
değerlendirme kriterleri belirlenmiştir. Buna göre
hakemlerin değerlendirdikleri çalışma ile ilgili kabul
ya da ret önerisi vermesindeki en önemli
değerlendirme kriterleri; çalışmanın bilime katkısı,
yenilik ve orijinallik, çalışmanın derginin amaçları ile
İngiliz Tıp Dergisinde editör olan Smith (1999)
hakem değerlendirmesini; “yavaş, masraflı, akademik
zamanın israf edildiği, fazlasıyla öznellik içeren,
önyargılara açık, bir çok hatayı bulmada ve bilimsel
sahtekarlığı saptamada yetersiz bir süreç” olarak
tanımlamıştır. Starbuck’a (2003) göre bilimsel
yayınlarda hakem denetimi bazıları için önemsiz ve
güvenilmez olarak görülmekte iken, bazıları için de
önemli ve gerekli olarak görülmektedir. Örneğin,
British Medical Journal editörleri yayımlanmaya
3
R. AYDIN, A. YÜKSEL
kabul edilmiş bir makaleye 8 adet bariz hata ilave
etmişler ve 420 potansiyel hakeme incelenmesi için
göndermişler. 221 hakemden dönüş olmuş, hakemler
ortalama 2 hata yakalamış, hiçbir hakem 8 hatanın
5’den fazlasını görmemiş, hakemlerin %16’sı hiçbir
hata belirtmemiştir. Başka bir çarpıcı örnek ise
Ekonomist George Akerlof’un ünlü makalesi, “The
Market for Lemons: Quality Uncertainty and the
Market Mechanism” (1967) nin gönderildiği 3
dergiden ret cevabı alması, ancak Akerlof’un bu
makaleye dayalı olarak 2001 Nobel Ödülünü
paylaşmasıdır.
iteratürde bilimsel çalışmaların yayınlanmasında
editör/hakem denetiminin gerekliliği ya da
değerlendirme sisteminin etkin olarak işlemeyişi
konusuna çeşitli araştırmalarda yer verilmesine
rağmen (Bradley, 1981; Armstrong, 1997; Starbuck,
2003; Miller, 2006; Ware, 2008) denetim sürecinde
değerlendiricinin objektifliği ve değerlendirme
sürecini etkileyen unsurları konu alan az sayıda
çalışma bulunmaktadır (Bornmann ve Daniel, 2009).
Alandaki mevcut çalışmaların büyük bölümü ise
hakem
değerlendirmelerindeki
taraflılığı
ve
önyargıları konu almakta, editörlerin tutumları
konusunda fazla çalışma bulunmamaktadır (Weller,
2002). Cole ve Cole (1981) tarafından yapılan bir
çalışmada
hakemlerin
bilimsel
makaleleri
değerlendirmelerinde (1) akademik özellikler, (2)
bilimsel özellikler, (3) bilimsel olmayan kişilik
özellikleri
gibi
faktörlerin
etkili
olduğu
belirtilmektedir. Kozak (2006) tarafından yapılan
“Türkiye’de ve Dünyada Dergi Editörlüğü ve
Hakemlik Sistemi” isimli çalışmada değerlendirme
sürecini etkileyen başlıca faktörler; akademik ve
bilimsel faktörler, çalışma yaşamı, kişisel faktörler,
soysal ve kültürel faktörler olarak belirlenmiştir. Buna
göre makalelerin değerlendirilmesinde akademik
birikim, deneyim, unvan, etik anlayışı, çalışma ortamı
ve üstlenilen görevlerin sayısı gibi çevresel etkenlerin
yanında,
değerlendiricilerin
yaş-cinsiyet-evlilik
durumu gibi özellikleri, sosyal ilişkiler, aile, gelenek
ve görenekler gibi unsurların da etkili olduğu
belirtilmektedir. Bu konuda yapılan bir başka çalışma;
yazar özellikleri, araştırmaya katılan enstitü sayısı ve
değerlendiricinin tutumu gibi, çalışmanın kalitesi ile
ilgili olmayan faktörlerin değerlendirme sürecine ve
editör kararlarına büyük oranda etki ettiğini
göstermektedir (Weller, 2002). Bu durum ancak
değerlendiricinin yazarın kimliğini açık olarak bildiği
durumlarda mümkün olabilmektedir.
Değerlendirici Psikolojisi
Editör ve hakem değerlendirmesinin belirtilen olumlu
katkılarının sağlanabilmesi için, değerlendirmenin
etkin
olarak
yapılması
gerekmektedir.
Değerlendirmeyi yapan editör ve hakemlerin de birer
“insan” olması; değerlendirmelerde ön yargıları ve
yanlılığı da beraberinde getirebilmektedir. Örneğin;
editör ya da hakem olarak görevlendirilen kişinin
kendini bir değerlendirici/kolaylaştırıcı olarak değil
alanının en iyi uzmanı olarak görmesi, değerlendirdiği
çalışmaları küçümsemesine ve incitici eleştirilerde
bulunmasına neden olabilmektedir (Starbuck, 2003).
Değerlendirme için bilimsel dergilere gönderilen
uygulamalı çalışmaların sadece %5’inin ilk şekliyle
kabul edildiği, % 95’inin ise ya tamamen reddedildiği
ya da yeniden yazılmasının istenildiği belirtilmektedir.
Bu oranlara bakıldığında, bazı editör ve hakemlerin
negatif eğilimli olabilecekleri de düşünülebilir. Editör
ve hakemlerin pozitif ya da negatif yaklaşımlarının
makalenin yayım kararı üzerinde etkili olduğunu
saptayan çalışmalar bulunmaktadır (Gilliland ve
Cortina, 1997). Editörlerin negatif eğilimli oldukları,
bazı
yazıları
negatif
eğilimli
hakemlere
gönderebildikleri tartışılmıştır (Bornstein, 1991).
Sherrell ve ark. (1989) editör, yazar ve hakemlerin
etik davranışları üzerine yaptıkları bir çalışmada,
editörlerin taraflı davranarak ve istediği sonucun
çıkacağı
hakemleri
seçmesini,
hakemlerin
değerlendirdikleri makalelerde yer alan fikirleri
izinsiz kullanmasını ya da gönderilen makaleyi
doktora adaylarına inceletmesini, yazarların ise başka
yerde yayımlanan yazılarını tekrar yayımlatmaya
çalışmalarını etik dışı olarak nitelendirmişlerdir.
Yazarın ve değerlendiricinin kimliklerinin belirtilmesi
açısından hakemlik sisteminde farklı uygulamalar
bulunmaktadır. Yazarın kimliğinin açık olarak
belirtilmesi ancak değerlendiricinin kimliğinin gizli
tutulması (single-blind peer review) en yaygın olarak
kullanılan uygulamadır (Moftah, 2009). Bu durumda
değerlendiricinin kimliği gizli olduğundan daha özgür
4
R. AYDIN, A. YÜKSEL
hakem
değerlendirilmesinden
geçmediği
belirlenmiştir (Anonim, 2007). Tıp alanında
yayınlanan makalelerin değerlendirilmesinde söz
konusu olan hakem ve editör yanlılığının araştırıldığı
bir çalışmada, makaleye katkısı olan enstitülerin
bulunduğu bölümde hakem ya da editörün mensubu
olduğu enstitünün isminin yer almasının hem hakem
değerlendirmelerinde hem de editör kararlarında
büyük oranda etkili olduğu belirlenmiştir (Bornman
ve Daniel, 2009).
ve korkusuz değerlendirmeler yapabileceği öne
sürülmektedir. Diğer bir uygulama, hem yazarın hem
de değerlendiricinin kimliğinin gizli tutulmasıdır
(double-blind peer review). Değerlendirici yazarın
kimliğini bilmediğinden, değerlendirmede yazarın
kişisel özelliklerini göz önünde bulundurmayacağı ve
böylece daha adil yorumlar yapacağı öne
sürülmektedir. Bir değerlendiricinin gizli bir kimlik
içinde diğer bir kişinin çalışması ile ilgili yorum
yapmasının uygun olmadığı eleştirisi ile yeni bir
yöntem ortaya çıkmıştır. Bu yöntemde hem yazar hem
de
değerlendiricinin
kimliği
açık
olarak
belirtilmektedir (open peer review). Kimliği açık
olarak belirtilmiş olan değerlendiricilerin daha
dikkatli değerlendirme yapacakları ve kaba
eleştirilerden kaçınmaya özen gösterecekleri öne
sürülmektedir. Yazarın açık olarak belirtildiği
çalışmaların değerlendirme sürecinde yazarın kişisel
özellikleri, sosyal ilişkileri, doktora geçmişi ve
mevcut çalışmaları gibi çeşitli özelliklerinin göz
önünde
bulundurulması,
çalışmanın
değerlendirilmesinde bazı olumlu ya da olumsuz
önyargılara neden olabilmektedir (Zuckerman 1988
içinde Smelser, 1988).
Çalışmaların
değerlendirme
sürecinde
hem
değerlendiricinin hem de yazarın yaş, cinsiyet gibi
özelliklerinin de etkili olabileceğini gösteren birçok
çalışma bulunmaktadır. Nylenna ve ark., (1994)
yöntembilim bölümünde bazı hatalar bulunan iki
makaleyi
İskandinav
ülkelerinden
hakemlere
göndererek, makalelerden birini değerlendirmelerini
istemişlerdir. Çalışma sonucunda daha genç ancak
hakemlikte deneyimli olan değerlendiricilerin yaşlı
ancak hakemlik konusunda uzun yıllar deneyimi
olmayan hakemlere göre daha etkin değerlendirme
yaptıkları
belirtilmiştir.
Benzer
şekilde
değerlendiricinin kadın ya da erkek olmasının da
değerlendirme
kararları
üzerindeki
etkileri
tartışılmaktadır. Bu konuda yapılmış olan bir çalışma
editör ya da hakem grubunda bulunan kadın
değerlendiricilerin cinsiyetle ilgili çalışmaları
değerlendirmede erkeklere oranla daha tutucu
olduklarını yani konu ile ilgili kendi kişisel
görüşlerine büyük oranda bağlı kalarak değerlendirme
yaptıklarını göstermektedir (Fontanarosa, 2000).
Bazı çalışmalarda yazarın tanınmamış ya da prestijli
olmayan bir enstitüden olmasının değerlendiricinin
çalışmaya ön yargılı bakmasına ve olumsuz
değerlendirme yapmasına neden olabildiği sonucuna
ulaşılmıştır (Peters ve Ceci, 1982). Tanınmış ve
prestijli
yazarların
çalışmalarının
değerlendirilmesinde ise olumlu yanlılığın söz konusu
olduğunu kanıtlayan çarpıcı bir örnek 1985 yılında
Kaliforniya Üniversitesi’nde yaşanmıştır. Slutsky
olayı olarak bilinen olayda, doçentlik değerlendirmesi
için yayınları incelenen Robert A. Slutsky’ nin iki
araştırmasının sonuçlarının birebir aynı olduğunun
ortaya çıkması ile diğer tüm yayınları inceleme altına
alınmıştır. İnceleme sonucunda yazarın 7 yılda
yayınladığı 137 makalenin neredeyse hepsinde
fabrikasyon, hak edilmemiş yazarlık, istatistiksel
hatalar gibi birçok farklı sorun olduğu görülmüştür. 7
yıldır süregelen bu kadar etik sorunun nasıl gözden
kaçırıldığı
merak
edildiğinde
Slutsky'nin
makalelerinde ortak yazar olarak tanınmış kişilere yer
verdiği ve tanınmış kişilerin makalelerinin de ciddi bir
Lloyd (1990) makalelerin değerlendirilmesinde
cinsiyet faktörünün etkisini belirlemeyi amaçladığı
çalışmasında, kadın değerlendiricilerin %62’ si kadın
yazarların çalışmasını olumlu değerlendirmişlerdir.
Aynı araştırmadaki erkek değerlendiricilerin ise
sadece %21’i söz konusu kadın yazarın çalışmasını
olumlu olarak değerlendirmişlerdir. Cinsiyetin
değerlendirici performansı üzerindeki etkisini
belirlemeye yönelik diğer bir çalışmada ise erkek
hakemler değerlendirme sonucunda makalenin kabul
ya da reddedilmesini önerirken, kadın hakemlerin
daha sık revizyon önerisinde bulunduklarını
belirlemiştir (Davo ve ark., 2003). Gilbert’e (1994)
5
R. AYDIN, A. YÜKSEL
değerlendireceğini
düşündüğü
bir
hakeme
göndermesinin de değerlendirme sürecinde dolaylı
olarak yanlılığı ortaya çıkardığını göstermektedir
(Bornstein, 1991; Hartley, 1987).
göre cinsiyet faktörü değerlendirme sürecine etki
edebilmektedir,
ancak,
çalışmanın
kabul/ret
durumunun belirlenmesi gibi nihai editör kararları
üzerinde çok etkili değildir. Buna karşın son yıllarda
yapılan bazı çalışmalarda editörlerin ve hakemlerin
değerlendirme ve karar sürecinde cinsiyet unsurunun
herhangi bir etkisinin olmadığını öne sürülmektedir
(Jayasinghe ve ark., 2001; Marsh ve ark., 2008).
Hakem değerlendirmelerini ve editör kararlarını
etkileyen diğer bir unsur “onaylamada önyargı ya da
yanlılık” olarak bilinmektedir (Miller, 2006). Bu etki,
değerlendirilen araştırma sonuçlarının yaygın olarak
kabul edilen bilgi ya da inançlarla tezat düşmesi
sonucu onaylanmamasını ve yayınlanması konusunda
olumsuz karar verilmesini ifade etmektedir. Bu durum
Kuhn (1962) tarafından öne sürülen “önemli ve
yaygın inanışlar ile çelişen çalışmaları engelleme
eğilimi” ile aynı niteliktedir. Onaylama yanlılığı aynı
zamanda, değerlendirilen araştırma sonuçlarının
değerlendiricinin kendi görüşleri ve teorik bilgileri ile
örtüşmemesi durumunda da ortaya çıkmaktadır.
Riggio’ya (2009) göre bir editör yalnızca yazarın
fikirlerinin ve elde ettiği sonuçların editörün
görüşlerine uymaması nedeniyle, o yazarın
çalışmasını reddedebilmektedir. Benzer şekilde birçok
araştırmacı değerlendirme sürecinde bu tür bir
yanlılığın bulunduğunu öne sürmektedir (Abramowitz
ve ark., 1975; Bornstein, 1991; Epstein, 1995).
Örneğin Mahoney (1977) tarafından değerlendirme
önyargıları konusunda yapılan bir çalışmada 75
hakeme bir makalenin farklı versiyonları gönderilerek
değerlendirmeleri istenmiştir. Çalışma sonucunda
hakemlerin kendi teorik geçmişleri ve görüşleri ile
tutarlı olan makaleleri hem metodolojik açıdan hem
de bilgi sunumu ve bilime katkı açısından olumlu
olarak
değerlendirdikleri
belirlenmiştir.
Değerlendiricilerin bu çalışmaları yayınlanabilir ya da
düzeltilebilir olarak değerlendirmeye daha eğilimli
oldukları sonucuna ulaşılmıştır.
Değerlendirmede Etkenler
Değerlendiricilerin
etkin
karar
vermelerinde
önyargıların, konusunda uzmanlığın ve sahip olunan
bilginin yeterliliğinin yanında, değerlendirme
sırasındaki fiziksel ve psikolojik durum da etkili
olabilmektedir. Değerlendiricinin iş yükünün fazla
olması, yorgunluk ve dikkat dağınıklığı gibi etkenler
değerlendirmeye etki eden unsurlardandır (Ashton,
2000). Makale değerlendirme hem editörler için hem
de hakemler için zaman alıcı bir iştir. Yapılan
çalışmalar editörlerin yalnızca editörlükle ilgili işleri
için haftada ortalama 15 saat ayırdıklarını
göstermektedir (Baruch, 2008). Hakemlerin ise bir
makale
değerlendirme
için
harcadığı
süre
değerlendirme yapılan bilim dalına ve alana göre
farklılık göstermekle birlikte, ortalama 2 saat ile 6 saat
arasında değişebilmektedir (Yankauer, 1990). Yoğun
iş yükü altında makale inceleme için zaman ayıran
değerlendiricinin kimi zaman daha başlangıçta
hakemlik yapamayacağını belirtmesi ya da gönderilen
araştırma için birkaç kısa not yazarak olumsuz eleştiri
ile geri çevirmesi olasıdır.
Değerlendirmenin
gönüllülük
esasına
göre
yapıldığının unutulmaması gerekmektedir. Buna göre
çalışmaları değerlendiren hakemler herhangi bir
maddi kazanç elde etmeden, makale değerlendirme
için kendi özel zamanlarından zaman ayırmaktadırlar.
Değerlendiricilerin bu görevi üstlenmelerinde
akademik yönün geliştirilmesi ve bilime katkı gibi
genel etkenlerin yanında farklı sebepler de
olabilmektedir. Ware (2008) tarafından “hakem
değerlendirmesi” konusunda yapılan çalışmaya farklı
ülkelerden 3040 akademisyen dahil edilerek konu ile
ilgili görüşleri belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışmadaki
makale değerlendirme görevi yapan akademisyenlerin
büyük bir bölümü (%91) bunu yapmalarının sebebi
olarak “akademik toplumun bir üyesi olarak rol
almak”
seçeneğini işaretlemişlerdir. Sırasıyla
“incelenen çalışmayı geliştirebilmenin çekiciliği”,
“yeni bir çalışmayı yayınlanmadan önce görmenin
Değerlendirme sürecinde editör ve hakemlerin kendi
fikirleri konusundaki muhafazakâr tutumları, yeni
bilimsel bilginin değerinin anlaşılarak yayınlanmasını
zorlaştırmaktadır (Cohen ve Levinthal, 1990). Yapılan
çalışmalar editörün olumsuz olarak değerlendirdiği bir
çalışmayı,
kendisi
ile
aynı
doğrultuda
6
R. AYDIN, A. YÜKSEL
nedenlerle “üzerine düşeni yapma” eğilimindedirler
(Brown, 2004).
çekiciliği”, “değerlendirmede elde ettiği ipuçlarından
kendi
çalışmalarının
değerlendirilmesinde
de
yararlanma”, “gelecekteki kariyeri için saygınlık
kazanma” gibi faktörler de önemli derece etkili
faktörler olarak belirlenmiştir.
Değerlendiricileri cesaretlendiren, motive eden çeşitli
unsurların araştırılması ile etkin değerlendirme için
gerekli ortamın sağlanması mümkün olabilmektedir.
Choi (2006) değerlendiriciler için “yayının sağladığı
ün ve saygınlık”, “bilime katkı”, “kariyerinin
gelişmesine katkı” gibi unsurların en önemli motive
edici unsurlar olduğunu belirtmektedir. Bazı
çalışmalarda ise değerlendiricilerin motivasyonunun
sağlanmasında maddi teşvik unsurlarının etkili
olabileceği tartışılmaktadır (Kumar, 2010). Bu
konudaki
bir
araştırmada
(Ware,
2008)
değerlendiriciler “dergiye ücretsiz üyelik olanağı
verilmesi”, “dergide referans olarak adına yer
verilmesi” ve “derginin ücretsiz baskı ya da diğer
yayınların ödenmesi gibi maddi imkânlar sunması”
gibi unsurların, bir dergi için hakemlik yapmayı daha
çekici hale getireceğini belirtmişlerdir. Aynı
çalışmada değerlendiricilerden %35’i hakemlere para
ödenmesi gerektiğini ve %43’ü hakeme ödeme
yapılmasının
değerlendirme
objektifliğini
düşürmeyeceğini
belirtmiştir.
Benzer
konuda
değerlendiriciler ile yapılan bir diğer araştırma sonucu
ise farklılık göstermektedir (Bravo ve ark., 2011). Bu
araştırmaya katılan değerlendiricilere göre en uygun
hakemlik sistemi maddi teşvik unsurlarının söz
konusu olmadığı şu an mevcut olan gönüllülük
sistemdir. Burada hakemlerin büyük bir bölümü
maddi teşvik olmayan sistemdeki değerlendirmeleri
“en güvenilir değerlendirmeler” olarak belirtmişlerdir.
Bu çalışmanın sonucu, maddi olmayan motivasyon
unsurlarına dayanan sosyal etkileşimlerde maddi
teşviklerin söz konusu olmasının kişilerin bağlılığını
ve özverisini azalttığının öne sürüldüğü diğer
araştırmalar ile örtüşmektedir (Bowles, 2008; Heyman
ve Ariely, 2004; Vohs ve ark., 2006).
Hemşirelik alanında yayınlanan farklı dergilerde
değerlendirme yapan 1675 hakem üzerinde yapılan bir
çalışma sonucunda hakemlerin bu işi yapmalarındaki
en önemli neden “bir editörle kişisel iletişimde
olmak” olarak belirlenmiştir. Aynı çalışmada
hakemlik yapmanın en olumlu etkisi “güncel
gelişmeleri takip etme imkanı sunması”; en olumsuz
etkisi ise “yorucu çalışma saatlerinden kaynaklanan
zaman yetersizliği” olarak belirlenmiştir.
Tite ve Schroter (2007) tarafından 551 dergi hakemi
üzerinde yapılan çalışmada da hakemler bir dergide
gönüllü olarak hakemlik yapmalarının nedenlerini
sırasıyla; çalışmaya katkı sağlamak, çalışmanın
konusuna ilgi duyma, çalışma değerlendirmenin
öğrenme fırsatı sunması, değerlendirme işini bir görev
olarak görme olarak belirtmişlerdir. Bu konuda
yapılan çalışmalarda değerlendiricilerin önemli bir
bölümü ise hakemlik işini yapmalarında “saygınlık
kazanma” ve “editör grubunda yer alma” amaçlarının
olduğunu belirtmektedirler (Kumar, 2010).
Leblebici (1996) bu konuda kendi deneyimlerini
paylaştığı yazısında şöyle demektedir:
“Değerlendirme gönüllülük işidir. Zor bir çalışma
ile her karşılaştığımda neden 15 yıldır bu işi
yapıyorum diye sorarım. Başlangıçta bana ihtiyaç
duyulma ve ait olma hissini verdiği için
değerlendirmelerimin kıymetli olduğunu hissetmem
nedeniyle bu işe başladım. Ancak şimdi bir
çalışmanın incelenmesinin istenmesinde en büyük
ödülün, o çalışmanın sunduğu öğrenme fırsatı
olduğunu düşünüyorum”.
Sonuç
Bir araştırmacının maddi bir beklentisi olmadan
diğerlerinin çalışmalarını detaylı olarak incelemek
için saatlerce çabalaması, bilimsel yaşamla ilgili
olmayan insanlara ilginç gelebilmektedir. Ancak
ortada maddi bir ödül olmasa da araştırmacılar çeşitli
Akademik-idari görevleri ve günlük yaşamdan
kaynaklanan
sorumluluklarına
rağmen
bilim
insanlarının hakemlik davetini kabul etmeleri ve
yerine getirmeleri takdir edilmesi gereken bir
özveridir. Araştırmacının yoğun bir emek sonunda
meydana getirdiği çalışmanın, kabiliyetli ve alanında
7
R. AYDIN, A. YÜKSEL
sayılabilen özellikleri üzerine yoğunlaşan dergi
değerlendirme ölçütleri (Örneklem yeterli mi?
Literatür taraması yeterli mi? Analiz uygun mu? vb),
çalışmanın gerçekte karşıla(yama)dığı ihtiyaçlardan
dolayı değerlendiricide yaratmış olduğu deneyimi
anlamaktan/yansıtmaktan uzaktır. Değerlendirmede
hakemlerin yaşamakta oldukları psikolojik dinamikler
anlaşılamadığı sürece “Prokrustesin yatağı” örneğinde
olduğu gibi tüm çalışmalar tek tip standarda
uydurulmaya çalışılacak, bu da niteliği yeterli
olmayan bir çalışmanın eklemelerle standarda
yaklaştırılmasına ya da nitelikleri açısından mevcut
çalışmaları aşan bir araştırmanın kırpılmasına neden
olabilecektir. Yayın süreçlerindeki bazı dinamikleri
genç adaylara hatırlatmayı hedefleyen bu çalışmanın
amacının gerçekleşmesi, ancak adayların dergi yayın
süreçlerindeki ön ve görünen boyutu değil burada
kısmen ele alınan psikolojik dinamikler boyutunu da
düşünmeleriyle mümkün olacaktır.
uzman bilim insanlarınca değerlendirilmesi, bilimsel
kamuoyuna sunulmadan önce çalışmanın niteliğinin
artmasında önemli bir etkendir.
Özverinin karşılıksız olması düşünülse de, zaten kısıtlı
olan zamanını okuma-araştırma yapmaya, öğrenci
yetiştirmeye, ders vermeye, sınav-ödev okumaya,
konferans-seminer vermeye, toplantılara katılmaya,
proje üretmeye ve fikir geliştirmeye vakfeden bilim
insanlarının makale değerlendirme ihtiyaçlarının
anlaşılması ve karşılanması gereklidir. Özensiz ve
kopyacı bir araştırmacının, zaman alıcılığına rağmen,
yeni bir şeyler öğrenmek güdüsüyle makale
incelemeyi kabul etmiş bir editör/hakemin ihtiyacını
karşılayamayan bir çalışma üretmesi, çalışmanın
kabul görmemesine neden olabileceği gibi, kişinin
hakemliğe yönelik tutumlarını olumsuz etkilemesi de
muhtemeldir.
Araştırmacıların
yayınlarında
hakemlere fayda sunabilmeleri oldukça önemlidir.
Yeni bir şeyler öğrenmek fırsatı yaratamayan
çalışmalar bu yüzden ret edilecektir. Hakem ve yazar
arasındaki yazılı iletişimin önemli araçlarından olan
hakem raporlarının tam olarak okunmaması ve burada
dile getirilen konuların yerine getirilmeden çalışmanın
hakeme mikroskobik değişikliklerle yazar tarafından
geri gönderilmesi, bu konuları öne çıkartan hakemin
emeğine saygısızlık olarak düşünülebilir. Çalışmaya
dönük bilimsel eleştirileri değişik nedenlerle yazara
iletmeyen ve böylelikle çalışmanın iyileştirilmeden
yayımlanmasına sebebiyet veren editörlerin işlemekte
oldukları kabahat nitelikli hakemler üzerinde yıpratıcı
etki yapabilmektedir.
Hakemlik yaptığı alanda
uzmanlığı olmayan bir kişinin bu daveti kabul etmesi
ne kadar tartışmalı ise, yayın yapmayan, bilgi
üretmeyen kişilerin editörlerce uzun yıllar boyunca
hakem kurulunda tutulması, emeklerinden istifade
edilen genç hakemlere bu kurullarda yer verilmemesi,
yer alan hakemlerin ise bulundukları dergide yayın
yapmaması da o derece tartışmalıdır.
Kaynaklar
Abramowitz, S.I., Gomes. B., Abramowitz. C.V. 1975.
Publish or politic: Referee bias in manuscript review.
Journal of Applied Social Psychology 5:187-200.
Anonim, 2007. http://www.tuba.gov.tr/tr/haberler/bilimdunyasindan-gorusler/171-BILIM-VE-ETIK-EtikDisi-Davranislara-Evrensel-Ornekler---22-Ocak2007-26.html (Erişim Tarihi, 11.12.2012).
Anonim, 2012. Bilim ve Etik (Türkiye Bilimler Akademisi)
http://www.tuba.gov.tr/anasayfa/makale-171Avrupa-Bilim-Vakfinin-Sosyal
Bilimlerle-IlgiliRaporlarina-Ulasabilirsiniz?lang=trPeer
Review
(http://en.wikipedia.org/wiki/Peer_review).
Ashton, R. H. 2000. A Review And analysis of research on
test-retest reliability of professional judgment.
Journal of Behavioral Decision Making, 13: 277–
294.
Armstrong, J. S. 1997. Peer review for journals: Evidence
on quality control, fairness, and innovation. Science
and Engineering Ethics, 3: 63–84.
Baruch, Y. 2008. Opening the black box of editorship:
Editors’ voice. Baruch, A. M. Konrad, H. Aguinis ve
W. H. Starbuck (Ed.), Opening the black box of
editorship içinde (s.209– 222). New York: Palgrave
MacMillan.
Bornmann, L. & Daniel, H.-D. 2009. Reviewer and editor
biases in journal peer review: an investigation of
manuscript refereeing at Angewandte Chemie
International Edition. Research Evaluation, 18(4),
262-272.
Bornmann, L.; Daniel, H.D. 2010. The manuscript
reviewing process – empirical research on review
requests, review sequences and decision rules in peer
Hakem ihtiyaçlarının bilimsel çalışmalarla anlaşılması
gereklidir. Bu ihtiyaçların incelenmesi sadece
araştırmacılara değil aynı zamanda editörlere de
yardımcı olabilecek, böylelikle dergi değerlendirme
ölçütleri bu ihtiyaçları da dikkate alan bir yaklaşımla
yenilenebilecektir. Mevcut haliyle çalışmanın
8
R. AYDIN, A. YÜKSEL
review. Library & Information Science Research,
32(1), 5-12, doi: 10.1016/j.lisr.2009.07.010.
Bornstein, R.F. 1991. Manuscript review in psychology:
Psychometrics. Demand characteristics, and an
alternative model. The Journal of Mind and
Behavior, 12. 429-468.
Bowles, S. 2008. Policies designed for self-interested
citizens may undermine the moral sentiments:
Evidence From Economic Experiments, Science
320:1605-1609.
Bradley, J V 1981. Pernicious Publication Practices.
Bulletin of the Psychonomic Society 18:31-34.
Bravo, G., Squazzoni, F., Takacs, K. 2011. Does Incentive
Provision Increase the Quality of Peer Review? An
Experimental Study. http://2011.icore.name.
Brown, T. 2004. Peer Review and The Acceptance of New
Scientific Ideas, Sense About Science Publications,
London. ISBN 0-9547974-0-X
Burnham, J.C. 1990. The evolution of editorial peer review.
JAMA 263(10).
Choi B. 2006. Incentives to encourage peer review. J
Postgrad Med 52:325
Cohen, W.M.; Levinthal, D.A. 1990, "Absorptive capacity:
A new perspective on learning and innovation",
Administrative Science Quarterly, Volume 35, Issue
1 pg. 128-152.
Cole, J. R., Cole, S. 1981. Peer review in the National
Science Foundation. Phase two of a study.
Washington, DC, USA: National Academic Press.
Day, A. R. 1998. How to write and publish a scientific
paper, 5th edition, Canada: Oryx Press.
Davo MD., Vives C., Alvarez-Dardet C. 2003. Why are
women underused in the JECH peer review process?
Journal of Epidemiology and Community Health
57:936–937.
Epstein. S. 1995. What can be done to improve the journal
review process. American Psychologist, 50:883-885.
Fontanarosa PB., Glass RM., DeAngelis CD. 2000.
Thanking authors, peer reviewers, and readers:
Constancy in a time of change. Journal of the
American Medical Association, 283:2016–7.
Gilbert JR, Williams ES, Lundberg GD 1994. Is there
gender bias in JAMA’s peer review process? J Am
Med Assoc 272: 139–142.
Gilliand, S. W., Cortina, M. 1997. Reviewer and editor
decision making: The journal review process.
Personel Psychology, 50 (2): 427-453.
Hartley, J. 1987. A code of practice for relereeing journal
articles. American Psychologist, 42, 959.
Heyman, J., Ariely, D. 2004. Effort For Payment: A Tale
Of Two Markets, Psycho-logical Science 15(11),
787-793.
Jayasinghe, U. W., Marsh, H. W., and Bond, N. 2001. Peer
review in the funding of research in Higher
Education: The Australian experience. Educational
Evaluation and Policy Analysis, 23:343–364.
Jefferson, T., Alderson, P., Wager, E.,Davidoff, F. 2002.
Effects of Editorial Peer Review: A Systematic
Review. Journal of the American Medical
Association 287: 2784-2786.
Kozak, N. 2001. Turizm alanındaki hakemli dergilerde
makale yayım kararının verilmesinde etkili olan
ölçütler: Anatolia: Turizm araştırmaları dergisi
makale değerlendirme formları üzerine bir inceleme.
Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi, 12: 68-78.
Kozak, N. 2006. Türkiye'de ve Dünyada Dergi Editörlüğü
ve Hakemlik Sistemi. 1. Ulusal Kurultay Bildirileri,
Ankara. ISBN: 975 - 403 - 404 – 4.
Kuhn T. S. 1962. The Structure of Scientific Revolutions.
Chicago: University of Chicago Pres. Kumar, M.N.
2010. The Peer Reviewer as Collaborator Model For
Publishing. Learned Publishing, 23(1):17-22
Leblebici, H. 1996. The Act of Reviewing and Being a
Reviewer. P. J. Frost, M. S. Taylor (Ed.), Rhythms
of academic life: Personal accounts of careers in
academia, Foundations for Organizational Science:
269-274.
Lloyd, M.E. 1990.Gender factors in reviewer
recommendations formanuscript publication. Journal
of Applied Behavior Analysis, 23: 539–543.
Mahoney M 1977. Publication Prejudices: An Experimental
Study of Confirmatory Bias in the Peer Review
System. Cognitive Therapy and Research, 1:161175.
http://people.stern.nyu.edu/wstarbuc/Writing/Prejud.
htm
Marsh, H. W., Jayasinghe, U. W., and Bond, N. 2008.
Improving the peer review process for grant
applications: reliability, validity, bias, and
generalizability. American Psychologist, 63:160–
168.
Miller, C.C. 2006. Peer Review in The Organizational And
Management Sciences: Prevalence and Effects of
Reviewer Hostility, Bias and Dissensus. Academy of
Management Journal, 2006: 49(3):425–431.
Moftah, N.H. 2009. Reviewing Scienticif Journals. J Egypt
Wom Dermatol Soc. Vol. 6. No. 1:3-8.
Nylenna M., Riis P., Karlsson Y. 1994. Multiple blinded
reviews of the same two manuscripts: Effects of
referee characteristics and publication language.
Journal of the AmericanMedical Association
272:149–151.
Peters, D. P., Ceci, S. J. 1982. Peer-Review Practices Of
Psychological Journals: The Fate Of Published
Articles, Submitted Again. Behavioral and Brain
Sciences, 5:187–255.
Riggio, A. 2009. Peer Review and the Revolutionary
Academic: A Kuhnian Critique. International Journal
of the Book;, Vol. 7 Issue 1:9-16.
Rowley, J., Slack, F. 2000. Writing for publication: first
steps. Management Research News, 23 (5/6): 20-27.
Sherrell, D. L. Hair, J. F. ve Griffin, M. 1989. Marketing
academicians perceptions of ethical research and
publishing behaviour. Journal of Academy of
Marketing Science, 17: 315-324.
Smith, R. 1999. Editorial: A beginning that should lead to
complete transparency. British Medical Journal,
318:4–5.
9
R. AYDIN, A. YÜKSEL
Starbuck, W. H. 2003. Turning Lemons Into Lemonade:
Where is The Value In Peer Reviews? Journal of
Management Inquiry, 12: 344–351.
Suls, J., Martin, R. 2009. Issues in Publishing, Editing, and
Reviewing.Perspectives of Psychological Science,
4(1):40-50.
Tite, L., Schroter, S. 2007. Why do peer reviewers decline
to review? A survey. Journal of Epidemiology and
Community Health, 61: 9–12.
Vince, R. 2009. Review of Opening the Black Box of
Editorship, by Yehuda Baruch, Alison M. Konrad,
Herman Aguinis, and William Starbuck. Academy of
Management Learning & Education, 8: 136–138.
Vohs, K. D., Mead, N. L., Goode, M. R. 2006. The
Psychological Consequences of Money, Science 314,
1154-1156.
Ware, M. 2008 Peer Review: Benefits, Perceptions And
Alternatives, Publishing Research Consortium,
London.
Weller, A.C. 2002. Editorial Peer Review: Its Strengths and
Weaknesses, Information Today, Medford,.
Yankauer, A. 1990. Who are the peer reviewers and how
much do they review? J Am Med Assoc 263: 1338–
1340.
Yuksel, A. 2003. Writing publishable papers. Tourism
Management, 24(4), 437-446.
Yuksel, A. Yuksel, F. 2004. Turizmde Bilimsel Araştırma
Yöntemleri, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara.
Zuckerman, H. 1988. The Sociology Of Science. N.
J.Smelser (Ed.), Handbook Of Sociology: 511–571.
Newbury Park, CA: Sage.
10
e-TRALLEIS
Tralleis Elektronik Dergisi
1 (2013) 11-17
http://dergi.etralleis.com
©ADÜ
Aydın İlinde Üretilen Zeytinyağlarının Aflatoksin İçerikleri1
1
Aslı YORULMAZ1
Cavit BİRCAN1
Adnan Menderes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü, Aydın
ESER BİLGİSİ
Araştırma Makalesi – Tarım Bilimleri
Sorumlu Yazar: Aslı YORULMAZ, [email protected]
Yayına Kabul Tarihi: 12 Aralık 2012
Özet: Çalışmanın amacı Aydın ilinde üretilen zeytinyağlarının aflatoksin içeriğinin tespit edilmesidir. Bu amaçla 2008/2009
ve 2009/2010 hasat yıllarında farklı zeytinyağı fabrikalarından toplam 50 adet örnek temin edilmiştir. Aflatoksin içeriğinin
belirlenebilmesi için örnekler metanolle ekstrakte edilip, immunoaffiniti kolondan geçirilerek RP-HPLC’de analiz edilmiştir.
Kromatografik ayırım nükleosil dolgu maddeli kolonda, potasyum bromür ve nitrik asit içeren su:metanol (53:47) mobil
fazında gerçekleşmiştir. Türevlendirme için Kobra Cell kullanılmış ve örneklerde G1, G2, B1 ve B2 aflatoksinleri
tanımlanmıştır. Elde edilen sonuçlar örneklerin % 96’sında hiçbir aflatoksin bulaşısının olmadığını, sadece iki örnekte
ortalama 0,10 ppb düzeyinde aflatoksin B1 bulunduğunu ortaya koymuştur. Tespit edilen bu miktar Türk Gıda Kodeksi ‘Gıda
Maddelerindeki Bulaşanların Maksimum Limitleri Hakkında Tebliğ’de ‘Bulunması muhtemel riskli gıdalar’ için belirlenen
limitlerin altındadır. Sonuçlar zeytinyağı üreten fabrikaların işleme sırasında gösterdikleri özeni ortaya koyabileceği gibi,
zeytinyağında bulunan fenolik maddelerin olası koruyucu etkisini de düşündürmektedir.
Anahtar Kelimeler: Aflatoksin, HPLC, zeytinyağı
Aflatoxin Content of Olive Oils Produced in Aydın Province
Abstract: The aim of the study is to determine the aflatoxin content of olive oils produced in Aydın province. For this
purpose 50 olive oil samples produced in 2008/2009 and 2009/2010 harvest years were obtained from olive oil plants. To
determine the aflatoxin content, samples were extracted with methanol, applied to immunoaffinty column and analysed with
RP-HPLC. Chromatographic elution was performed in nucleosil column with water:methanol (53:47) mobil phase including
potassium bromide and nitric acid. Elctrochemically generated Kobra Cell was used for post-column derivatization and G1,
G2, B1, B2 aflatoxins were qualified in samples. Results have shown that 96% of the samples were not contaminated with
aflatoxins; while only two of the samples were contaminated with aflatoxin B1 at 0,10 ppb level. This level of contamination
is within the limits of Turkish Food Codex, ‘Communique on determining the maximum levels of certain contaminants in
foodstuffs’ determined for ‘Other foodstuffs’. Results may either note the careful attention of olive oil factories during
production or they may point out the protective effects of phenolics present in olive oil.
Key words: Aflatoxin, HPLC, olive oil
11
Giriş
seviyesine izin vermektedir (Anonim, 2002).
Ülkemizde yürürlükte olan “Gıda Maddelerindeki
Gıda maddelerinde veya tarımsal ürünlerde bulunan
küfler, uygun şartlar oluştuğu takdirde istenmeyen
değişikliklere ve bozulmalara neden olabilmektedir.
Bunun yanında geliştikleri ürünlerde toksik özellikte
olabilecek çeşitli metabolitleri de üretebilmektedirler.
Bu metabolitlere ‘‘mikotoksin’’ adı verilmekte olup,
bunlar insan ve hayvanlarda ‘‘mikotoksikosiz’’ adı
verilen bazı hastalıklara yol açmaktadır. Birçok küf
çeşidi tarafından üretilen mikotoksinler içinde en
toksik olduğu bilinen grup aflatoksinler’dir (Dıraman,
2003). Aflatoksinler, Aspergillus flavus, Aspergillus
paraciticus ve Aspergillus nomius’un toksijenik
suşları tarafından üretilen toksik, immunosupresif,
mutajenik, teratojenik metabolizma ürünleridir
(Concon, 1988; Castegnaro ve Mcgregor, 1998).
Aflatoksinler, aflatoksin B1, B2, G1, G2, M1, M2 olmak
üzere başlıca altı ana bileşikten oluşur (Van Egmond,
1977; Concon, 1988). Ayrıca gerek küflü
kültürlerden, gerekse hayvan vücudundan elde edilmiş
metabolitleri ile (aflatoksin B2α, G2α, P1, Q1 ve
aflatoksikol gibi) bu sayı 17’yi bulmaktadır (Concon,
1988; Pitter, 1998). Aspergillus flavus sadece B
toksinlerini üretirken, Aspergillus paraciticus ve
Aspergillus nomius hem B hem de G toksinlerini
üretirler. Aflatoksinler arasında en yüksek toksik
etkiye sahip olan fraksiyon aflatoksin B1’dir ve sırayla
bunu aflatoksin M1, G1, B2 ve G2 takip etmektedir
(Gourama ve Bullerman, 1995). Ayrıca aflatoksin
B1`in birinci dereceden kanserojen olduğu tespit
edilmiştir (Akiyama, 2001). Uzun yıllardan beri
yapılan araştırmalar sonucu aflatoksinlerin insan ve
hayvanlarda akut aflatosikosiz, karaciğer kanseri, Hint
çocuk sirozu, Rye sendromu, encefalopati, iç
organlarda yağ dejenerasyonu, mutajenite ve
nefrotoksisiteye sebep oldukları tespit edilmiştir
(Palmgreen ve Hayes, 1987). Bundan dolayı çoğu
ülkelerde alınan ve satılan ürünlerde izin verilen
aflatoksin seviyesi kanunlarla sıkı denetim altına
alınmıştır (Van Egmond, 1989; Akiyama,
Bulaşanların Maksimum Limitleri Hakkında Tebliğ”
de işlenmiş ürünlerin de dahil olduğu birçok gıdada
aflatoksin B1, toplam aflatoksin (B1+B2+G1+G2) ve
aflatoksin M1 için sırasıyla en çok 5, 10 ve 0,5 μg kg-1
ile sınırlandırılmıştır (Anonim, 2009).
Aflatoksinler tahıllar, kuru yemişler, meyveler, yağlı
tohumlar, kuru meyveler, baharatlar gibi pek çok
bitkisel ürünü depolama sırasında etkileyebilmektedir
(Weidenbörner, 2001). Yüksek sıcaklık ve nem,
küflerin gelişmesi ve toksin oluşumu için optimum
koşulları oluşturmaktadır. Ayrıca aflatoksinler coğrafi
bölge, tarımsal uygulamalar ve ürünün hasat öncesi
ve/veya sonrası fungal enfeksiyona duyarlılığına bağlı
olarak da gıda ürünlerinde farklı konsantrasyonlarda
bulunabilmektedir. Zeytin ve ürünlerinde toksin riski
de birçok araştırıcı tarafından bildirilmiştir (Bircan,
2006; Heperkan ve ark., 2006).
Zeytin ve zeytin ürünleri daha çok Akdeniz
havzasında üretilen, bu nedenle Akdeniz ülkeleri
diyetleri, ekonomileri ve kültürlerinde önemli yeri
olan gıda maddeleridir. Özellikle zeytinyağı özel
aroması, lezzeti, yüksek oksidatif stabilitesi ve sağlık
üzerine yaptığı olumlu etkiler nedeniyle son yıllarda
giderek artan bir ilgi görmektedir. Türkiye, sahip
olduğu coğrafi konum ve iklim özellikleri nedeniyle
dünyanın önde gelen zeytin ve zeytinyağı
üreticilerindendir. Zeytinin anavatanı olarak kabul
edilen ülkemizde 100 milyon civarında zeytin ağacı
bulunmaktadır. Son yıllarda sağlanan teşvik ve
desteklerle zeytin ağacı sayısında önemli artışlar
kaydedilmektedir. Bu artışların devam edeceği ve
gelecekte ülkemizin gerek zeytin, gerekse zeytinyağı
üretiminde daha üst sıralarda yer alacağı
öngörülmektedir. Aydın ili % 20’lik dikili alan ve %
22.2’lik üretim hacmiyle ülkemizde zeytin
yetiştiriciliği yapan iller arasında ilk sırada yer
almaktadır.
2001). Örneğin Avrupa Birliği Yönetmeliği, insan
tüketimine hazır kuru gıdalarda aflatoksin B1 için en
çok 2 ppb, toplam aflatoksin için ise en çok 4 ppb
12
A. YORULMAZ, C. BIRCAN
olmuş, AFB1 ise 4 μg kg-1 olarak bulunmuştur.
Daradimos ve ark. (2000) yapmış oldukları
araştırmada 50 adet Yunanistan orijinli 1985 ve 1998
yılları ürünü zeytinyağlarında AFB1 analizi
yapmışlardır. Örneklerin % 72 ‘nde AFB1 olduğu
görülmüş ve AFB1 değişim sınırları 2.8–15.7 ng kg-1
olarak bulunmuştur. Ancak bir zeytinyağı örneğinin
46.3 ng kg-1 AFB1 içerdiği tespit edilmiştir. Ferracane
ve ark. (2007), Daradimos ve ark. (2000) tarafından
geliştirilen metodu modifiye ederek İtalya ve Kuzey
Afrika’dan aldıkları 30 ayrı zeytinyağı örneğinin
AFB1 ve okratoksin A içeriğini tespit etmişlerdir. Elde
ettikleri sonuçlar örneklerdeki okratoksin A düzeyinin
17.0 ng g-1, AFB1 düzeyinin ise 2.4 ng g-1 düzeyine
kadar çıkabildiğini göstermiştir.
Ülkemizde yetiştirilen zeytinlerin bir kısmı sofralık
olarak değerlendirilmekte, fakat büyük kısmı yağa
işlenmektedir. Yağlık olarak değerlendirilecek
zeytinler ekim-ocak ayları arasında hasat edilerek,
genellikle çuvallarla ya da plastik kasalarla zeytinyağı
fabrikalarına taşınmaktadır. Fabrikaya ulaştırılan
zeytinlerin
ideal
olarak
hemen
işlenmesi
gerekmektedir. Ancak hasatta karşılaşılan güçlükler,
periyodisite gösteren bir ürün olması, zeytinlerin 2-3
ay gibi kısa bir süre içinde hasat edilme zorunluluğu
zeytinlerin depolanmasını gerekli kılmaktadır. Bu
nedenle zeytinler çoğunlukla yağa işlenmeden önce
bir süre depolanmaktadır. İdeal depolama, zeytinlerin
düz ve beton zeminli bölmelerde veya kerevetlerde,
25°C sıcaklıkta ve % 75 nem düzeyinde, 20 cm
yükseklikte bir yığın olarak en fazla birkaç gün
tutulmalarıdır (Rahmani, 2000). Fakat ülkemizde
yaygın olarak uygulanan yöntem, zeytinlerin yığınlar
halinde yada çuvalların üst üste konarak
depolanmasıdır. Bu şekilde günlerce bekletilen
zeytinlerde meyvelerin solunumu sonucu meydana
gelen sıcaklık artışı hem mikrobiyel gelişimi ve
mikotoksin oluşumunu teşvik etmekte hem de lipaz
enziminin faaliyeti sonucu yağın asitliğinin artışına
neden olmaktadır. Zeytinlerde bu şekilde mikotoksin
kirliliği meydana gelmekte ve söz konusu
mikotoksinlerin, özellikle aflatoksinlerin işleme
sırasında
zeytinyağına
transferi
mümkün
olabilmektedir. Zeytinyağı üretim yöntemlerinden biri
olan presleme yöntemi, zeytinden yağa aflatoksin
bulaşısı için uygun zemin hazırlayan bir yöntem
olarak dikkat çekmektedir. Meyvede veya yeterince
temizlenmemiş presleme sistemindeki zeytin hamuru
kalıntılarında küf gelişimi ve mikotoksin oluşumu
meydana gelmektedir. Mahjoub ve Bullerman (1990),
presleme yöntemiyle zeytindeki aflatoksinlerin % 1847 oranında zeytinyağına geçtiğini bildirmişlerdir.
Humeid ve Abu Blan (1987) yapmış oldukları
araştırmada depolama süresince zeytinlerde gelişen
küflerin, yağın asitliği ve AFB1 üretimi üzerine
etkilerini incelemiştir. Çalışmada zeytinyağındaki
asitlik düzeyinin zeytindeki küf türlerine göre
değişkenlik gösterdiği ve küfler ile infekte edilen
bütün zeytinyağlarının ultraviole lamba altında
floresans spot göstermesine rağmen Aspergillus flavus
ile infekte olmuş örneklerin hiçbirinde aflatoksin
bulunmadığı görülmüştür. Zeytin danelerinin yağ
çıkarılması öncesinde uygun olmayan bekletme
şartları
altında
tutulması
halinde,
çeşitli
mikroorganizmaların saldırısına maruz kalmaya
eğilimli oldukları ve bunların yağ kalitesi üzerine
asitlik artışı, tat ve koku bakımından büyük bir kusur
olarak etkilediği ve zeytinlerde küf gelişmesinin
etkisini azaltmak için depolama süresince zeytinlerin
korumasına özen gösterilmesi gerektiği deneysel
olarak bu çalışma sonuçlarında verilmiştir.
Cavaliere ve ark. (2007) zeytinyağındaki aflatoksin
B1, B2, G1, G2’nin tespiti için sıvı kromatografi-ardışık
kütle
spektrometresi-elektrosprey
iyonizasyon
(LC/ESI-MS/MS)
yöntemini
geliştirmişlerdir.
Örneklerdeki aflatoksin içeriği 0.04 and 0.12 ng g-1
arasında değişen değerler almıştır.
Zeytinyağlarının aflatoksin içeriğini tespit etmeye
yönelik çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Letutour ve
ark. (1983) klasik ince tabaka kromatografi yöntemi
ile zeytinyağlarında aflatoksin B1 (AFB1) ve
okratoksin A ‘nın eş zamanlı olarak tespitini
yapmışlardır. Bu yöntem ile örneklerde belirlenen en
düşük miktar sınırı, okratoksin A için 40 μg kg-1
Mahjoub ve Bullerman (1988) yapmış oldukları bir
çalışmada zeytinyağındaki AFB1’in stabilitesi üzerine
13
A. YORULMAZ, C. BIRCAN
kızartma işlemi, sıcaklık, güneş ışığı ve depolama
zamanının etkilerini incelemişlerdir. Araştırıcılar
depolama sonucunda mevcut AFB1‘in % 50’den daha
çoğunun geri kazanıldığını, güneş ışığına maruz
bırakma
işleminin
herhangi
bir
etkisinin
görülmediğini, 250°C ‘deki uygulamanın ise toplam
AFB1’in % 65’ini azalttığını belirlemişlerdir.
Sızma zeytinyağı ham halde (rafine edilmeden)
tüketilen bir üründür. Parker ve Melnick (1996)
yaptıkları
çalışmada
rafinasyonun
ham
zeytinyağlarındaki aflatoksini kısmen uzaklaştırdığını
ifade etmişlerdir.
dönüş hızı ile santrifüj edilmiştir. Elde edilen üst faz
filtre edildikten sonra 5 ml hacmindeki ekstre,
imminoaffiniti kolondan (R-Biopharm Rhone Ltd.)
geçirilmiş, kolon ayrıca 50 ml PBS (Phosphate buffer
saline), 1250 μL metanol, 1250 μL suyla yıkanmıştır.
Süzüntü 0.45 μm çapındaki teflon filtreden
geçirildikten sonra viallere alınarak Shimadzu marka
HPLC’de analiz edilmiştir. Bütün örnekler ikişerli
paraleller halinde analiz edilmiştir.
Bu çalışmada Türkiye’de en fazla zeytin yetiştiriciliği
yapılan il olan Aydın’da üretilen zeytinyağlarından iki
farklı hasat yılında 50 adet örnek toplanarak,
zeytinyağların genel aflatoksin içeriğini tespit
edilmiştir. Ülkemiz zeytinyağlarının aflatoksin
profiline ilişkin hiçbir veri bulunmamaktadır. Bu
çalışma varolan bilgi eksikliğini gidermede yapılacak
diğer çalışmalar için zemin oluşturmayı hedeflemiştir.
Bununla beraber bu çalışmaya ait sonuçlar insan
sağlığına önemli etkileri olan zeytinyağının elde
edilmesinde, dalından koparılıp, işlenip sofralarımıza
gelene kadar geçen sürecin ne kadar hijyenik olduğu
konusunda fikir vermektedir.
Sistem kontrolör: SCL-10A
İzokratik pompa: LC-10AT
Dedektör: Floresans dedektör RF-10AXL
Kolon fırını: CTO-10AS
Otoenjektör: SIL-10AD
Kolon: Nucleosil Macherey Nagel (250x 4.6 mm I.D
5 μm)
Akış hızı: 1.0 ml/dk
Mobil faz: Su ( %53) + Metanol (%47) + 0.12 g
potasyum bromür + 100 μL nitrik asit
Kolon sıcaklığı: 35°C
Enjeksiyon hacmi: 20 μL
Excitation: 362 nm
Emission: 425 nm
En küçük analiz limiti (limit of detection): 0.11
En küçük belirleme limiti (limit of quantification): 0.2
HPLC sistem özellikleri ve çalışma koşulları aşağıda
verildiği gibidir:
Materyal ve Yöntem
Materyal
Aflatoxin B1 ve G1’in UV altında daha iyi floresan
etki vermesi ve konsantrasyonunun belirlenmesi için
elektrokimyasal olarak üretilen KBr (Kobra Cell, 100
µA) (R-Biopharm Rhone Ltd., Glasgow, UK.)
kullanılarak aflatoksinler floresan dedektörler
vasıtasıyla tespit edilmiş ve G1, G2, B1 ve B2
aflatoksinleri tanımlanmıştır. RP-HPLC (Shimadzu,
Tokyo, Japan) cihazının kalibrasyonu, analiz edilecek
aflatoksin türleri (B1, B2, G1, G2) için 7 noktalı olarak
gerçekleştirilerek korelasyon katsayısı değeri her bir
tür aflatoksin için hesaplanmıştır. Aflatoksin B1 için
korelasyon katsayısı (r2) 0.999806, aflatoksin B2 için
0.99995, aflatoksin G1 için 0.999987, aflatoksin G2
için 0.999922’dir.
Çalışmada 2008/2009 ve 2009/2010 hasat yıllarında
üretilmiş toplam 50 adet zeytinyağı örneği farklı
zeytinyağı fabrikalarından temin edilmiştir. Çalışmada
kullanılan zeytinyağı örneklerinin tümü 3 fazlı
santrifüj yöntemiyle elde edilmiştir.
Yöntem
Yöntem yağ örneklerinden aflatoksin ekstraksiyonu
ve elde edilen ekstrenin ters faz-yüksek performans
sıvı kromatografide (RP-HPLC) analizi aşamalarından
oluşmaktadır.
Aflatoksinlerin ekstraksiyonu için 50 g yağ örneğine
100 ml metanol ilave edilmiş, karışım 2 dk yüksek
hızda karıştırıldıktan sonra 15 dk boyunca 4000 rpm
14
A. YORULMAZ, C. BIRCAN
yöntemi ile zeytinyağlarında aflatoksin B1 (AFB1) ve
okratoksin A ‘nın eş zamanlı olarak tespitini
yapmışlar; bu yöntem ile en düşük miktar sınırını,
okratoksin A için 40 μg kg-1; AFB1 için ise 4 μg kg-1
olarak belirlemişlerdir. Cavaliere ve ark. (2007)
zeytinyağındaki aflatoksin B1, B2, G1, G2’nin tespiti
için sıvı kromatografi-ardışık kütle spektrometresielektrosprey iyonizasyon (LC/ESI-MS/MS) yöntemini
geliştirmişlerdir. Örneklerdeki aflatoksin içeriği 0.04
and 0.12 ng g-1 arasında değişen değerler almıştır.
Geri kazanım çalışması
Bu metodun laboratuar validasyonunda, aflatoxin
içermeyen zeytinyağı örnekleri toplam
8 µL kg-1
seviyede toplam aflatoksin ile kontamine edilerek,
ortalama geri kazanım aynı prosedürün üç defa
çalışılması ile gerçekleştirilmiştir (Çizelge 1).
Çizelge1. Zeytinyağında geri kazanım çalışması
Geri kazanım oranı1 %
Materyal
Zeytinyağı2
RSD3%
8 ng g-1 (toplam)
Tartışma ve Sonuç
78.75±21.5
27.30
Zeytinyağı, bileşiminde % 98 oranında bulunan
trigliseritlerle birlikte, % 2 oranında fenolik maddeler,
serbest yağ asitleri, steroller, hidrokarbonlar, alifatik
ve triterpenik alkoller, uçucu bileşenler ve
antioksidanları içerir (Kayahan ve Tekin, 2006).
Zeytinyağının temel antioksidanları karotenler ile
hidrofilik ve lipofilik fenolleri içeren fenolik
maddelerdir (Boskou, 1996). Bu çalışma kapsamında
incelenen 50 örneğin % 96’sında aflatoksin tespit
edilemeyişinin nedenleri üretici fabrikaların üretimden
önce
zeytinleri
uzun
süre
depolamayıp
mikroorganizma faaliyetini engellemeleri ve hijyenik
koşullara çok dikkat etmeleri olabileceği gibi; diğer
bitkisel rafine yağlarda bulunmayıp sadece natürel
zeytinyağında bulunan fenolik maddelerin olası
koruyucu etkisinin de olabileceği düşünülmektedir.
Yapılan bilimsel çalışmalar zeytin ve zeytinyağında
bulunan fenolik maddelerin antimikrobiyel ve
antifungal aktiviteye sahip olduklarını (Tuck ve
Hayball, 2002; Del Rio ve ark., 2003) ve aflatoksin
üretimini engelleyici etkileri olduğunu ortaya
koymuştur (Sinha ve Singh 1981; Paster ve ark.,
1988).
1
Değerler 3 analizin ortalaması şeklinde verilmiştir.
Aflatoksinlerin ortalama oranları (B1 + B2 + G1 + G2)
3
Rölatif standart deviasyonu
2
Bulgular
Bu çalışma temel olarak Aydın ilinde üretilen
zeytinyağlarının
aflatoksin
içeriklerinin
belirlenmesini, bunun yanında zeytinyağlarındaki
aflatoksin miktarının tayini için de bir analitik yöntem
geliştirilmesini
amaçlamıştır.
Geri
kazanım
çalışmalarında elde edilen % değerler B1, B2, G1 ve G2
için sırasıyla % 95, 80, 92 ve 48 olarak tespit
edilmiştir.
Analiz edilen 50 adet örneğin % 96’sında hiçbir
aflatoksin bulaşısı tespit edilememiştir. Sadece iki
örnekte aflatoksin B1 varlığı saptanmıştır. Her iki
örnekte de ortalama 0.10 ppb düzeyinde aflatoksin B1
belirlenmiştir. Tespit edilen bu miktar Türk Gıda
Kodeksi
‘Gıda
Maddelerindeki
Bulaşanların
Maksimum Limitleri Hakkında Tebliğ’de ‘Bulunması
muhtemel riskli gıdalar’ için belirlenen limitlerin
altındadır. Yunanistan’da üretilen 50 adet zeytinyağı
ile yapılan bir çalışmada örneklerin % 72 ‘nde AFB1
varlığı tespit edilmiş ve değişim sınırları 2.8–5.7 ng
kg-1olarak belirlenmiştir (Daradimos ve ark., 2000).
İtalya ve Kuzey Afrika zeytinyağları için yapılan bir
çalışmada ise yağ örneklerinde 17.0 ng g-1 kadar
okratoksin A ve 2.4 ng g-1 AFB1 kadar varlığı
saptanmıştır (Ferracane ve ark., 2007). Letutour ve
ark. (1983) ise klasik ince tabaka kromatografi
Gerçekleştirilen bu çalışma, Türkiye’de üretilen
zeytinyağlarının aflatoksin içeriğiyle ilgili bilgi veren
bir başlangıç araştırmasıdır. Yapılacak ileri
çalışmalarda farklı süreler bekletilen zeytinler
araştırma kapsamında yağa işlenmeli, yağa işleme
sırasında farklı mikotoksinlerin yağa ne kadar transfer
olduğu, farklı fenolik yapısına sahip farklı çeşitlerde
bu transferin nasıl gerçekleştiği ortaya konulmalıdır.
15
A. YORULMAZ, C. BIRCAN
Kaynaklar
foods and feeds: A review. Journal of Food Protection,
Akiyama, H., Goda, Y., Tanaka, T., Toyoda, M. 2001.
58: 1395-1404.
Determination of aflatoxins B1, B2 and G2 in spices
Heperkan, D., Meriç, B.E., Şişmanoğlu, G., Dalkılıç, G., Güler,
using multifunctional column clean-up. Journal of
F.K. 2006. Mycobiota, mycotoxigenic fungi, and citrinin
Chromatography A, 932: 153-157.
production in black olives. In Advances in Food
Anonim, 2002. Survey of nuts, nut products and dried tree fruits
Microbiology, AD Hocking, JI Pitt,RA Samson, U Thrane
for mycotoxins. Joint Food Safety and Standard Group,
(eds), pp. 203-210, Springer, New York.
Food Surveillance Information Sheet, No: 21/02.
Anonim,
2009.
Türk
gıda
kodeksi,
gıda
Humeid, M.A., Abu Blan, H. A. 1987. Effect of molds invading
maddelerindeki
olive fruits during storage on oil acidity and aflatoxin
bulaşanların maksimum limitleri hakkında tebliğ. 24885
(B1) production. Dirasat ( Jordan ) 14 (11) 191.
Sayılı Resmi Gazete.
Kayahan, M., Tekin, A. 2006. Zeytinyağı üretim teknolojisi.
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Kitaplar Serisi:15,
Bircan, C. 2006. Determination of aflatoxins in olives by
Filiz Matbaacılık San. Tic. Ltd, 198 s, Ankara.
immunoaffinity column extraction using HPLC ,J. Food
Letutour, B., Tantouı-El Irakı, A., Hılal, L. 1983. Simultaneus
Quality, 29: 126–138.
detection lof aflatoxin B1 and ochratoxin A in olive oil. J.
Boskou, D. 1996. Olive oil chemistry and technology. AOCS
Of the American Oil Chemists Society. 60 (4) : 835.
Press, Champaign, IL, 161 p, USA.
Mahjoub, A., Bullerman, L. B. 1988. Effects of storage time,
Castegnaro, M., Mcgregor, D. 1998. Carcinogenic risk assesment
sunlight, temperature, and frying on stability of aflatoxin
of mycotoxins. Rev. Vet. Med. 149: 671-678d.
B1 in olive oil. Lebensmittel – Wissenscahft und
Cavaliere, C., Foglia, P., Guarino, C., Nazari, M., Roberto, S.,
Technologie. 21 (1) :29.
Lagana, A. 2007. Determination of aflatoxins in olive oil
Mahjoub, A., Bullerman, L.B. 1990. A method for aflatoxin B1
by liquid chromatography-tandem mass spectrometry.
determination in olives. Revue Francaise de Corps Gras.
Anal. Chim. Acta, 596: 141-148.
37, 245-246.
Concon, J. M. 1988. Contaminants and additives. In “Food
Palmgreen, M.S., Hayes, A.W. 1987. Aflatoxin in food. In:
Toxicology”, Part B, Marcel-Dekker Inc. New York, 667-
Mycotoxin in Food. P. Krough(Ed).,Academic Press. Inc.
743.
pp: 65.
Daradimos, E., Marcaki, P., Koupparis, M. 2000. Evalution and
validation of two flouremetric HPLC methods for the
Parker, W.A., Melnick, D. 1996. Absence of aflatoxins from
determination of aflatoxin B1 in olive oil. Food Additivies
refined vegetable oils. J. Am. Oil Chem. Soc., 43: 635-
and Contaminants. 17 (1):65.
638.
Del Rio, A.J., Baidez, G.A., Botia, M.J., Ortuno, A. 2003.
Paster, N., Juven, B.J., Harshemesh, H. 1988. Antimicrobial
Enhancement of phenolic compounds in olive plants
activity and inhibition of aflatoxin B1 formation by olive
(Olea europaea L.) and their influence on resistance
plant tissue constituents. J. Appl. Bacteriol. 64, 293–297.
Pitter, A. 1998. Natural occurrence of mycotoxins in foods and
against Phyphthora sp. Food Chem. 83, 75–78.
feeds an updated review, Revue de Medicine Veterinaire,
Dıraman, H. 2003. Zeytinyağlarında mikotoksin problem. Türkiye
149: 479-492.
1. zeytinyaği ve sofralik zeytin sempozyumu bildirileri,
Rahmani, M. 2000. HACCP quality control in the production of
211-215.
virgin olive oil. Olivae (English Edition) 84 :50.
Ferracane, R., Tafuri, A., Logieco, A., Galvano, F., Balzano, D.,
Sinha, K.K., Singh, P. 1981. Effect of some phenolics on aflatoxin
Ritieni, A. 2007. Simultaneous determination of aflatoxin
production and growth of Aspergillus parasiticus. Indian
B1 and ochratoxin A
Phytopathology.34, 530–531.
Tuck, L.K., Hayball, J.P. 2002. Major phenolic compounds in
and their natural occurrence in Mediterranean virgin olive
olive oil: Metabolism and health effects. J. Nutr.
oil. Food Addit. Contam., 24 (2): 173-180.
Biochem. 13, 636–644.
Gourama, N., Bullerman, L., B. 1995. Aspergillus flavus and
Van Egmond, H.P., Paulsch, W.E., Veringa, H.A., Schuller, P.L.
Aspergillus paraciticus: Aflatoxigenic fungi of concern in
1977. The effect of processing on the aflatoxin M1
16
A. YORULMAZ, C. BIRCAN
content of milk and milk products. Archieves of the
Institute Pasteur (Tunis), 4: 381-390.
Van Egmond, H.P. 1989. Aflatoxin M1: Occurrence toxicity
regulation. In: Mycotoxins in Dairy Products, Van
Egmond, H.P. (Ed.). Elsevier, London, pp: 11-55.
Weidenbörner, M. 2001. Encyclopedia of food mycotoxins.
Springer-Verlag Berlin, Hiedelberger, 294 s, Germany.
17
Tralleis Elektronik Dergisi
http://dergi.etralleis.com
e-TRALLEIS
1 (2013) 18-27
©ADÜ
Aydın İlindeki Kırmızı ve Beyaz Et İşletmelerinde Gıda Güvenliği ve
Kalitesinin Etkili Yönetimi
Ayşe Demet KARAMAN1 Renan TUNALIOĞLU² Ferit ÇOBANOĞLU²
¹Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümü, Aydın.
²Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın.
ESER BİLGİSİ
Araştırma Makalesi – Tarım Bilimleri
Sorumlu Yazar: Ayşe Demet KARAMAN, [email protected]
Yayına Kabul Tarihi: 12 Aralık 2012
Özet: Bu araştırmanın verileri Aydın ili merkez ve ilçelerinde faaliyet gösteren mevcut 26 adet kırmızı ve beyaz et işletmesinde
işletme yetkilileri ile yapılan anket görüşmelerinden elde edilen verilerin değerlendirilmesinden oluşmaktadır. Aydın’da faaliyet
gösteren gerek beyaz et gerekse kırmızı et işletmelerinin genellikle küçük veya orta ölçekli işletmelerden oluştuğu ve işletmelerin
%30.8’inde gıda güvenliği uygulamalarının işletme yöneticileri için ‘önemsiz veya az önemli’ olduğu belirlenmiştir. Her iki
sektör için de en önemli sektörel sorunların ‘Haksız rekabet’ olduğu tespit edilmiştir. Aydın Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl
Müdürlüğü tarafından yapılan denetimlerin Aydın’da faaliyet gösteren et işletmeleri için çoğunlukla ve daima yararlı olması
(%88.5), yapılan denetimlerin çok sıklıkla gerçekleştirilmediği (%26.9) ve denetim yapılması durumunda da işletme
yetkililerinden uygulanması zor hükümler talep edilmediği (%3.8) saptanmıştır. Kırmızı ve beyaz et işletmelerinde çalışan ve
ürünle doğrudan temasta bulunan personelin büyük çoğunluğunun (%73.1), işletmelerindeki gıda güvenliği ve kalitesi ile ilgili
eğitimlerini tamamlamadığı tespit edilmiştir. Diğer taraftan, personeline Aydın’daki gıda güvenliği uygulamaları hakkında
bilgilendirme yapan işletmelerin en çok daimi işçilerine (%53.8), en az ise yöneticilerine (%7.7) bilgilendirme yaptığı
saptanmıştır. İşletmelerin en çok ihtiyaç duydukları eğitimlerin başında oryantasyon (%53.9), gıda hijyeni/güvenliği (%50.1) ve
genel hijyen eğitimlerinin (%50.1) geldiği belirlenmiş, elde edilen verilere göre devlet ve üniversite bazında çözüm önerileri
sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Gıda güvenliği, et işletmeleri, tavukçuluk işletmeleri, Aydın
Effective Management of Food Safety and Quality in Meat and Poultry Plants in Aydın,
Turkey.
Abstract : This study consisted of the data obtained from the managers of meat and poultry plants operated in the center of
Aydın and its districts. The research explored both meat and poultry plants and showed 30% of the managers thought that food
safety practices were “unimportant” or “slightly important” and most of them were small and medium sized plants. This paper
determined that “unfair competition” was the most important constraint in both sectors. According to the research findings, the
control activities carried out by the staff who worked at the City Administration of Food, Agriculture and Livestock were
perceived as beneficial in always and usually categories (88.5%), inspections performed were not carried out as frequently
(26.9%), the control officials were not demanding difficult practices during the inspection (3.8%). It was discovered that most of
the employees (73.1%) who contacted the product directly and worked in meat and poultry plants did not complete the trainings
on food quality and safety. On the other hand, the managers of the plants, which gave the information to their staff on food safety
practices, would provide information to their permanent workers (53.8%) and to their executives (7.7%) controversially. The most
needed training for the plants was orientation (53.9%), food hygiene/safety (50.1%) and general hygiene training (50.1%). Some
solutions were presented on the basis of government and university in respect of the data acquired in this study.
Key words: Food safety, meat plants, poultry plants, Aydın.
18
Giriş
Günümüzde gıda kaynaklı hastalık vakalarının her
geçen gün artıyor olması; nüfus artışı, tüketici
alışkanlıklarındaki değişiklikler, tüketicinin ev dışında
yeme alışkanlığı kazanması gibi etkenlere bağlı olup, bu
artışın en önemli nedenlerinden birisi de gıdanın
işlenmesinde çalışanların ve sürecin yönetimidir. Gıda
kaynaklı hastalık vakalarının, işletmelerde ekonomik
olarak ciddi kayıplara neden olması nedeniyle, gıda
işletmecilerinin uzun vadeli yaptırımlar için gıda
güvenliği riskleri ve bu risklerin yönetimine ilişkin bilgi
ve gerekli stratejilerinin olması oldukça önemlidir
(Gomes-Neves ve ark., 2011). Bir çok ülkede olduğu
gibi uzun vadeli gıda güvenliği uygulamalarının
sağlanabilmesi için işletmelere Hazard Analysis Critical
Control Point (HACCP) gibi çeşitli gıda güvenliği
yönetim sistemlerinin uygulanması için yasal
yaptırımlar getirilmiştir.
büyük önem arz etmektedir (Engez ve Ergönül, 2009).
Bu önlemlerin işletmelerde düzenli ve periyodik olarak
sağlanabilmesinde HACCP ve HACCP temelli gıda
güvenliği uygulamaları oldukça önemlidir.
Diğer taraftan, farklı gıda sektörlerinde HACCP ve gıda
güvenliği uygulamaları ve uygulamalarında yaşanan
teknik engel ve sıkıntılara ilişkin son yıllarda pek çok
araştırma yapılmaktadır (Wallace ve ark., 2005; Bas ve
ark., 2006; Seaman ve Eves, 2010; Mensah ve Julien,
2011; Roberts ve Barrett, 2011; Wilcock ve ark., 2011;
Karaman ve ark., 2012; Soon ve Baines, 2012;).
Dünyada gerek kırmızı et (Tompkin, 1994; Ball ve ark.,
2009;
Engez ve Ergönül, 2009; Ansari-Lari ve ark.,
2010; Gomes-Neves ve ark., 2011) gerekse beyaz et
işletmelerinde gıda güvenliği uygulamaları ile ilgili
yapılan araştırmalara karşın (Thompkin, 1994; Kök,
2009) bu tür sistemlerin Türkiye’deki kırmızı ve beyaz
et işletmelerinde uygulanmalarına ilişkin çok az sayıda
araştırma mevcuttur (Engez ve Ergönül, 2009; Kök,
2009). Bugüne dek Aydın ilinde mevcut kırmızı ve
beyaz et işletmelerinde bu tür sistemlerin uygulamaları
hakkında herhangi bir araştırma yapılmamış olup,
Adnan Menderes Üniversitesi (ADÜ) ve Gıda, Tarım ve
Hayvancılık İl Müdürlüğü ile ortaklaşa gerçekleştirilen
bu araştırma ile önemli bir eksikliğin tamamlanması
hedeflenilmektedir. Böylece, yürürlüğe yeni giren ilgili
mevzuatın (Anonim, 2010) Aydın ilindeki kırmızı ve
beyaz et işletmeleri başta olmak üzere Türkiye’de
uygulanması sırasında yasal otorite ve üniversiteler için
gerekli öneriler sunulmuş olacaktır.
Gıda yöneticilerinin/sahiplerinin bu zorunlulukları
bilmesi ve işletmelerinde uygulaması yasal bir
gereklilik olup (Ramnauth ve ark., 2008), ilgili bilincin
işletmelerde geliştirilmesi ise devlet için oldukça
önemlidir. Gıda güvenliği konusu, Avrupa Birliği’nin
genişleme sürecinde en çok önem verdiği konular
arasında yer almaktadır. Türkiye de, Avrupa Birliği’ne
aday ülke sıfatıyla Avrupa Birliği yasalarına uygun
olarak gıda güvenliği ve kalitesine ilişkin yasalarını
revize etmektedir. Bu süreçten dolayı, ülkemizde tüm
gıda işletmelerinin HACCP sistemi prensiplerini
uygulamaları yasal bir zorunluluk olup, gıda güvenliği
uygulamaları hakkında personeli bilgilendirme gibi
ciddi yaptırımlar sağlamasını gerekmektedir (Tokuç ve
ark., 2009).
Materyal ve Yöntem
Bu araştırmanın verileri, Aydın ili merkez ve ilçelerinde
faaliyet gösteren kırmızı ve beyaz et işletmelerinin
yetkilileri ile yapılan görüşmelerinden elde edilmiştir.
İşletmelerin faaliyet kapsamı ve iletişim bilgileri Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) Aydın İl
Müdürlüğü’nden temin edilmiş olup, anketler ADÜ ve
GTHB’ dan oluşan bir proje ekibi ile işletmelere yapılan
ziyaretler sonrasında elde edilmiştir. Anketler, sadece
kırmızı et işleyen 8 adet, sadece beyaz et işleyen 8 adet
Et ve et ürünleri, gıdaya dayalı hastalıkların ve
vakalarının oluşmasında büyük öneme sahiptir (Ansari
Lari ve ark., 2010). Özellikle taze et, yüksek protein ve
yüksek su aktivitesi nedeniyle mikroorganizmaların
gelişmesi için ideal bir ortam olup, etin gerek kesim ve
depolama gerekse işleme koşullarında gerekli sağlık
kriterlerine uyulması ve ilgili önlemlerin alınması
19
A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU
oluşmaktadır. Birinci bölüm, Aydın'da faaliyet gösteren
işletmelerin üretim faaliyetleri, ikinci bölüm
işletmelerin gıda güvenliği yönetim sistemleri uygulama
faaliyetlerini, üçüncü bölüm, işletmelerin devlet ve
özellikle Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Aydın
İl Müdürlüğü’nden beklentilerine ilişkin soruları en son
bölüm ise işletmelerin gıda güvenliğine ilişkin eğitim
uygulamalarına ait sorular içermektedir. Her bir
işletmeden elde edilen veriler belirli bir kodlama sistemi
içerisinde Excel programına aktarılmış ve veri setinin
analizinde ortalamalar, yüzde oranları (%) gibi
tanımlayıcı istatistiklerden yararlanılmıştır.
ve hem beyaz hem de kırmızı et işleyen 10 adet olmak
üzere ilde mevcut 26 adet işletmede, Mart-Temmuz
2010 tarihleri arasında yapılmıştır. Anketler,
işletmelerin günlük üretimlerini gerçekleştirdikleri
zaman periyotlarında gerçekleştirilmiş olup, çalışmaya
başlanmadan önce anketlerin içeriği ve hedefleri
hakkında işletme yetkililerine bilgilendirme yapılmıştır.
Anket sorularının hazırlanması ve değerlendirilmesinde
‘evet-hayır’ ve ‘5’li likert ölçeği’ soru şekilleri
kullanılmıştır. Anket cevaplarının yorumlanması ve
değerlendirilmesi, anketi yapan ekip tarafından
gerçekleştirilmiştir. Bu makalede ele alınan anket
soruları dört ana bölüm ve toplam 13 sorudan
Bulgular
İşletmelerin Üretim Faaliyetleri
beşten fazla ürün çeşidi işleyen işletme olmadığı tespit
edilmiştir (Çizelge 1).
Aydın’da faaliyet gösteren işletmelerin % 69.2’sinin bir
veya iki çeşit kırmızı ve beyaz et ürün üretimi yaptığı,
Çizelge 1. Aydın’daki et işletmelerinin üretim çeşitliliği ve et işleme şekilleri (n=26)
Cevaplar, n (%)
No İfadeler
Önemsiz
Az
Orta
önemli
derecede
önemli
Gıda güvenliği sistemimiz şu an yeterince iyi
4 (15.4)
4 (15.4)
8 (30.8)
1
Sektörel sorunlar
2
Mezbaha şartlarının kötü olması (kırmızı et)
17 (65.5)
1 (3.8)
0 (0.0)
Kaçak hayvan kesimleri (kırmızı et)
12 (46.2)
0 (0.0)
4 (15.4)
Üretim tesisimizin alt yapı eksikliği
14 (53.8)
2 (7.7)
4 (15.4)
Sektörde
çalışan
personelin
eğitim 15 (57.7)
2 (7.7)
2 (7.7)
seviyesinin düşüklüğü
Sektörde gıda güvenliği uygulamaları ile 16 (61.6)
1 (3.8)
3 (11.5)
ilgili bilgi yetersizliği
Sektöründeki yasal eksiklik
17 (65.4)
1 (3.8)
1 (3.8)
İşletmelerin büyük çoğunluğun eti sadece depolayarak
satış yaptığı (%65.4), kırmızı veya beyaz eti
parçalayarak satan işletme oranının nispeten daha düşük
olduğu (%34.6), buna karşın işletmelerin yarısının ete
marinasyon veya pişirme işlemi uyguladığı tespit
edilmiştir (Çizelge 1).
Önemli
Çok
önemli
5 (19.2)
5 (19.2)
1 (3.8)
1 (3.8)
0 (0.0)
1 (3.8)
7 (26.9)
9 (34.6)
6 (23.1)
6 (23.1)
0 (0.0)
6 (23.1)
0 (0.0)
7 (26.9)
İşletmelerin % 30.8’i gıda güvenliği uygulamalarının
işletmeleri için ‘önemsiz veya az önemli’ olduğunu
belirtmişlerdir (Çizelge 2). İşletmelerin sektörel
sorunları ele alındığında ise, özellikle kırmızı et işleyen
işletmeler için kaçak hayvan kesimlerinin olması ve
mezbaha şartlarının çok kötü olmasının en önemli
sektörel sıkıntılar olduğu tespit edilmiştir. İşletmelerin
gıda güvenliği sistemlerini yeterince uygulayamama
sebepleri arasında sektörde çalışan personelin eğitim
düzeyinin düşük olması ve sektördeki yasal eksiklerin
İşletmelerin Gıda Güvenliği ve Gıda Kalitesine İlişkin
Sektörel Darboğazları
20
A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU
bulunması olduğu belirlenmiştir (Çizelge 2).
İşletmelerin Gıda Güvenliği Uygulamaları Kapsamında
Devlet ile İlişkileri
Çizelge 2. Et işletmelerinin gıda güvenliği yönetim
sistemleri uygulamalarındaki sorunlar (n=26)
Açıklama
n
%
1-Ürün çeşitliliği (adet)
1-2
18
69.2
3-5
8
30.8
6 ve üzeri
0
0.0
2- Et işleme şekilleri
Et depolama
Evet
Hayır
17
9
65.4
34.6
Evet
Hayır
19
7
34.6
65.4
Marinasyon
Evet
Hayır
13
13
50.0
50.0
Evet
11
42.3
Hayır
15
57.7
Aydın’da faaliyet gösteren işletmelerin büyük bir
çoğunluğu (% 76.9), genellikle ve çoğunlukla Aydın
Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü yetkililerinin
görevlerini yerine getirdiğini, yasal otoritenin sadece
denetleme yapmaması, aynı zamanda bilgilendirme ve
eğitim gibi faaliyetlerde de bulunmaları gerektiğini
belirtmişlerdir (Çizelge 3). Yetkililerin yaptığı
denetimlerin işletmeleri için çoğunlukla ve daima
yararlı olduğunu (%88.5), yapılan denetimlerin çok
sıklıkla gerçekleştirilmediğini (%26.9), denetimlerde
yetkililerin işletmelerden uygulanması zor hükümler
talep etmediklerini (%3.8) belirtmişlerdir. Buna karşın
yapılan denetimlerin işletmenin kaliteli ve güvenli gıda
üretimlerinde (%50) hiç etken olmadığı veya nadiren
etken olduğunu da belirtilmiştir (Çizelge 3). İşletmelerin
devletten beklentileri ele alındığında ise, büyük
çoğunluğunun devletten gıda güvenliği ve kalitesi
hakkında ücretsiz eğitim ve ardından ise ödüllendirme
sisteminin uygulanması gerektiğini belirtmişlerdir.
İşletmelerin büyük çoğunluğu (%38.5) devletten her
zaman danışmanlık hizmeti beklemekte (Çizelge 3) ve
işletme yöneticileri, devletten haksız rekabetin
önlenmesini
için
devletin
sağladığı
finansal
desteklerden yararlanmak istediklerini belirtmektedirler
(Şekil 2). Kırmızı ve beyaz et ve ürünlerinde vergilerin
düşürülmesini ve sektörel eğitimlerin devlet tarafından
sağlanması da, işletme yöneticilerinin devletten
beklentileri arasında yer almaktadır (Şekil 2).
Et parçalama
Et pişirme
Şekil 1 incelendiğinde, gerek kırmızı ve gerekse beyaz
et işleyen işletmelerin diğer ön önemli sektörel
sıkıntısının, sektördeki haksız rekabet olduğu, ‘Haksız
rekabet’ ifadesinin ‘pazarda açık tavuk satışı’,
‘merdiven
altı
üretim’
ifadelerini
kapsadığı
görülmektedir. Diğer sektörel sorunlar arasında ‘et
fiyatlarındaki istikrarsızlık’, ‘dişi hayvan kesimi’ ve
‘devlet teşviklerinden yeterince yararlanamama’ yer
almaktadır.
Şekil 1. Et işletmelerinin gıda güvenliği yönetim sistemleri
uygulamadaki sorunlarına ilişkin görüşleri (n) *
*Her br yönetici birden fazla görüş sunmuş veya
hiç görüş sunmamı ş olabilir.
21
A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU
Çizelge 3. İşletme yöneticilerinin devletten beklentileri (n=26)
Cevaplar, n (%)
Asla
katılmıyorum
Nadiren
katılıyorum
Bazen
katılıyorum
Çoğu kez
katılıyorum
Daima
katılıyorum
No
İfadeler
1
Yasal otorite yeterli
denetim yapmaktadır
4 (15.4)
2 (7.7)
7 (26.9)
11 (42.3)
2 (7.7)
2
Yasal otoriteler sadece
denetleme yapmalı
3 (11.5)
3 (11.5)
11 (42.4)
7 (26.9)
2 (7.7)
3
Yasal otorite denetimleri hakkındaki görüşleri
Yararlı oluyor
1 (3.8)
1 (3.8)
1 (3.8)
10 (38.5)
13 (50.0)
Çok sık yapılıyor
1 (3.8)
2 (7.7)
16 (61.6)
3 (11.5)
4 (15.4)
Denetimler temiz işyeri ve
kaliteli gıda üretimimizi
etkilemiyor
2 (7.7)
11 (42.3)
3 (11.5)
8 (30.8)
2 (7.7)
16 (61.6)
5 (19.2)
4 (15.4)
1 (3.8)
0 (0.0)
7 (26.9)
10 (38.5)
7 (26.9)
0 (0.0)
1 (3.8)
2 (7.7)
3 (11.5)
1 (3.8)
2 (7.7)
4 (15.4)
4 (15.4)
3 (11.5)
12 (46.2)
10 (38.5)
12 (46.2)
Denetimlerde
uygulanması
hükümler isteniyor
4
zor
Devletten beklentileri
Ücretsiz eğitim
Danışmanlık hizmeti
Ödüllendirme sistemi
Şekil 2. İşletme yöneticilerinin devletten beklentilerine ilişkin diğer görüşleri (n) *(adet)
*Her bir yönetici birden fazla görüş sunmuş veya hiç görüş sunmamış olabilir.
sayısının az olması (%68.4) ve gıda güvenliği
uygulamalarına ayıracak zamanlarının olmamasından
kaynaklandığı tespit edilmiştir (Çizelge 4). Gıda
güvenliği
uygulamaları
hakkında
personeline
bilgilendirme yapan işletmelerin en çok daimi işçilere
(%53.8), en az ise yönetici (%7.7) ve ustalarına (%7.7)
bilgilendirme yaptığı tespit edilmiştir (Çizelge 4).
İşletmelerin Gıda Güvenliği Uygulamalarına İlişkin
Eğitim Faaliyetleri
Kırmızı ve beyaz et işletmelerinde çalışan ve ürünle
dğrudan
temasta
bulunan
personelin
büyük
çoğunluğunun (%73.1), işletmelerindeki gıda güvenliği
ve kalitesi ile ilgili eğitimleri tamamlamadığı, bunun
gerçek sebebinin de işletmelerinde çalışan personel
22
A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU
Çizelge 4. Et işletmelerindeki gıda güvenliğine ilişkin eğitim faaliyetleri (1) (n=26).
No İfadeler
Hayır (n, %)
Evet (n, %)
1
Gıda üretim zincirinde, ürünle direk temasta bulunan tüm personel bu
konuda eğitimini tamamladı mı?(n=26)
19 (73.1)
7 (26.9)
2
Hayır, ise sebepleri nelerdir? (n=19)
13 (68.4)
10 (52.6)
6 (31.6)
6 (31.6)
9 (47.4)
13 (68.4)
Yönetici
İdari personel
Mühendis
Biyolog
24 (92.3)
23 (88.5)
23 (88.5)
26 (100.0)
2 (7.7)
3 (11.5)
3 (11.5)
0 (0.0)
Tekniker
Geçici işçi
Daimi işçi
Usta
26 (100.0)
26 (100.0)
12 (46.2)
24 (92.3)
0 (0.0)
0 (0.0)
14 (53.8)
2 (7.7)
Maliyet
Zaman
Personel sayısının az olması
3
Gıda güvenliği uygulamaları hakkında hangi personellerinizi
bilgilendirdiniz?(n=26)
eğitimi) (%53.9), gıda hijyeni/güvenliği (%50.1) ve
genel hijyen eğitimlerinin yer aldığı (%50.1)
anlaşılmaktadır. İşletmeler ayrıca, sektörel eğitim ve
mevzuat eğitiminin düzenlenmesinin işletmelerinde
gıda güvenliği uygulamalarında etken olacağını
belirtmişlerdir (Şekil 3).
Çizelge 5 incelendiğinde işletmelerin eğitim
faaliyetlerini genellikle poster (%84.6) ve işletmenin
çeşitli alanlarına yerleştirilen tabela/levhalarla (%76.9)
sağladıkları belirlenmiştir. İşletmelerin %59.3’ü işletme
içi toplantıları eğitim olarak değerlendirmemekte
(Çizelge 5), ihtiyaç duydukları eğitimler arasında
çoğunlukla ve daima, sırasıyla oryantasyon (başlangıç
Şekil 3. İşletmelerin eğitim ihtiyaçları hakkındaki diğer görüşleri (n) *(adet)
* Her bir yönetici birden fazla görüş sunmuş veya hiç görüş sunmamış olabilir.
23
A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU
Çizelge 5. Et işletmelerinde gıda güvenliğine ilişkin eğitim faaliyetleri (2) (n=26)
No
İfadeler
1
Firmanızın ihtiyaç duyduğu eğitimler nelerdir?
Hiç
Başlangıç eğitimi
Gıda hijyeni/güvenliği eğitimi
Temel gıda eğitimi
Mikrobiyoloji
Genel Hijyen(bina, personel)eğitimi
HACCP eğitimi
Firma içindeki eğitmenin eğitimi
2
9 (34.6)
7 (26.9)
13 (50.0)
13 (50.0)
9 (34.6)
18 (69.1)
9 (34.6)
Cevaplar, n (%)
Nadiren
Bazen
Çoğu
kez
Daima
0 (0.0)
1 (3.8)
2 (7.7)
1 (3.8)
1 (3.8)
1 (3.8)
2 (7.7)
3 (11.5)
5 (19.2)
4 (15.4)
4 (15.4)
3 (11.5)
2 (7.7)
3 (11.5)
3 (11.5)
7 (26.9)
3 (11.5)
4 (15.4)
3 (11.5)
2 (7.7)
2 (7.7)
11 (42.4)
6 (23.2)
4 (15.4)
4 (15.4)
10 (38.6)
2 (7.7)
10 (38.5)
4 (15.4)
18 (59.3)
4 (15.4)
22 (84.6)
2 (7.7)
18 (69.3)
0 (0.0)
1 (3.8)
0 (0.0)
0 (0.0)
3 (11.5)
1 (3.8)
0 (0.0)
2 (7.7)
3 (11.5)
4 (15.4)
5 (19.3)
5 (19.3)
5 (19.3)
19 (73.1)
20 (76.9)
21 (80.7)
20 (76.9)
0 (0.0)
1 (3.8)
0 (0.0)
1 (3.8)
2 (7.7)
0 (0.0)
0 (0.0)
0 (0.0)
1 (3.8)
0 (0.0)
0 (0.0)
0 (0.0)
Hangi yollarla eğitim alıyorsunuz
Posterler
Toplantılar
Gıda güvenliği ile ilgili iç eğitimler
Gıda güvenliği ile ilgili dış eğitimler
İç yazışmalar
Rakipler
Tabelalar/levhalar
Tartışma ve Sonuç
yöneticileri için ‘önemsiz veya az önemli’ olduğunun
belirtilmesi (Çizelge 2), yöneticilerin gıda güvenliği ve
yönetim sistemleri uygulamaları hakkında yeterli
bilgiye sahip olmadıklarını göstermektedir. Benzer
şekilde, yapılan bir araştırmada da gıda işletme
yöneticilerinin %63.5’ unun HACCP hakkında hiç
bilgisinin olmadığı, %23.5’inin ise bu sistemi “çok
karışık” olarak tanımladığı görülmektedir (Bas ve ark.,
2007). Benzer şekilde Meksika’da et ve süt
işletmelerinde
HACCP’in
uygulanması
ve
yönetilmesinde en önemli sıkıntılardan birinin, bu
işletmelerde HACCP’in uygulamaları hakkında bilgili
nitelikli personelin bulunmaması gösterilmektedir
(Henson ve ark., 1999). Nitekim Arpanutud ve ark.
(2009) tarafından Tayland’daki gıda işletmeleri üzerine
yapılan bir araştırmada gıda güvenliği yönetim
sistemlerinin uygulanmasında ve adaptasyonunda üst
yönetimin çok önemli etkisinin olduğu belirtilmiştir.
İşletmelerin Üretim Faaliyetleri ve Sektörel Darboğazlar
Aydın’da faaliyet gösteren işletmelerin gerek beyaz et
gerekse kırmızı et üretiminde bir veya iki çeşit ürün
işlemeleri ve eti genellikle sadece depolayarak satış
yapmaları (%65.4), işletmelerde üretim çeşitliliğinin
genellikle çok düşük olduğunu göstermektedir
(Çizelge1).
Gıda sektörünün öncelikli hedefi, hammaddenin
işletmeye girişiinden son ürünün tüketiciye ulaşmasına
kadar geçen tüm süreçlerde tüketici sağlığını riske
atmayacak, gıda güvenliği açısından gerekli özelliklere
sahip ve tüketici tarafından kabul gören ürünler
üretmektir (Engez ve Ergönül, 2009). Bu nedenlerle
işletmelerde gıda güvenliği uygulamaları oldukça
önemlidir. Aydın’da mevcut et işletmelerinde gıda
güvenliği uygulamalarının tespitine yönelik olarak
yapılan bu araştırmada, işletmelerin %30.8’inde gıda
güvenliği uygulamalarının mevcudiyetinin işletme
24
A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU
Aydın’da kırmızı ve beyaz et sektörünün sektörel
sorunları ele alındığında, her iki sektör için en önemli
sorunun ‘Haksız rekabet’ olduğu tespit edilmiştir. Bu
nedenle işletme yöneticileri tarafından ifade edilen
‘kaçak hayvan kesimlerinin olması’, ‘pazarda açık tavuk
satışı’, ‘merdiven altı üretim’, ‘dişi hayvan kesimi’ en
önemli temel sektörel sorunlar arasında yer almaktadır
(Çizelge 2, Şekil 1). Diğer taraftan, işletme sahipleri ‘et
fiyatlarındaki istikrarsızlık’ ve ‘devlet teşviklerinden
yeterince yararlanamama’ gibi devletin istikrarı ile ilgili
sorunların da önemli olduğunu belirtmişlerdir. İstanbul
Ticaret Odası Etüt ve Araştırma Şubesi tarafından
hazırlanan raporda da, kırmızı et sektörünün en önemli
sektörel sıkıntıları arasında, kalıcı ve tutarlı devlet
politikasının olmaması, işletmelerin kapasitelerinin
küçük ve çok sayıda olması, haksız rekabet, fiyat
istikrarsızlığı, gıda otokontrolündeki eksiklikler olduğu
tespit edilmiştir (İTO, 2004). İşletme yöneticileri,
‘mezbaha şartlarının çok kötü olması’ ve ‘sektörde yasal
eksiklerin bulunması sorunlarının ise AB’ye uyum
müzakereleri gereği yeni yürürlüğe girmiş olan
Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem
Kanunu (Anonim, 2010) ile düzeltilebileceğini
düşünmektedirler. Mevcut şartlar altında Avrupa
Birliğine aday ülke konumunda bulunan Türkiye’nin,
üye olması halinde, kırmızı ve beyaz ette bu ülkelerin
açık pazarı haline dönüşmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle
işletmelerin
öncelikle
temel
gıda
güvenliği
gerekliliklerini yerine getirmeleri gerekmektedir. Diğer
yandan önemli bir sorun olan ‘sektörde çalışan
personelin eğitim düzeyinin düşük olmasının gerek
Aydın’daki yasal otoriteler, gerekse üniversitedeki ilgili
akademisyenlerin ortak düzenleyecekleri periyodik
eğitim
ve
bilgilendirme
faaliyetleri
ile
çözümlenebileceğine inanılmaktadır. Nitekim ŞubatHaziran 2007 yılında Türkiye’de 12 farklı şehirde
bulunan 25 tavuk işletmesi üzerine yapılan bir
araştırmada, işletmelerin % 72’sinin ISO 22000
uyguladığı, özellikle büyük kapasitedeki tavukçuluk
işletmelerinin gıda güvenliği uygulamaları konusunda
yasal otorite ve üniversitelerden daha çok destek
aldıkları saptanmıştır (Kök, 2009).
İşletmelerin Gıda Güvenliği Uygulamaları Kapsamında
Devlet İle İlişkileri
Kırmızı ve beyaz et endüstrisinde HACCP’in
uygulanması işletmelere bazı avantajlar sağlamaktadır
(Tompkin, 1994). Bunlardan en önemlisi ise HACCP
uygulamalarının aynı zamanda yasal bir zorunluluk
olması ve bu nedenle işletmelere ‘yasal şartlara
uyumun’ sağlamasıdır (Manning ve Baines, 2004). Gıda
işletmelerinde yasal şartlara uyumun, işletmelerin gıda
güvenliği uygulamaları hakkında kendilerine daha çok
güven sağladığı belirtilmektedir (Coleman ve ark.,
2000). Araştırmada tespit edildiği ve Çizelge 3’de de
görüldüğü üzere Aydın Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı Aydın İl Müdürlüğü tarafından yapılan
denetimlerin Aydın’da faaliyet gösteren et işletmeleri
için çoğunlukla ve daima yararlı olması (%88.5),
yapılan denetimlerin çok sıklıkla gerçekleştirilmemesi
(%26.9) ve denetim yapan yetkililerin işletme
yetkililerinden uygulanması zor hükümler talep
etmedikleri (%3.8) saptanmıştır. Buna karşın, yapılan
denetimlerin işletmenin kaliteli ve güvenli gıda
üretimlerinde (%50) hiç veya nadiren etken olduğunun
da
belirtilmesi,
işletmelerin
gıda
güvenliği
uygulamalarında yasal şartlara uyum sağladıklarını
göstermektedir. Nitekim yasal otoritenin, işletmelerde
gıda güvenliği uygulamalarında önemli bir etken
olduğu, dolayısıyla yasal otoritenin kurallarının ne çok
zorlayıcı ne de çok zayıf olmaması gerektiği,
işletmelerde HACCP uygulamalarının teşvik edilmesini
sağlanmasının gerektiği belirtilmiştir (de Sitter and van
de Haar, 1998). Diğer taraftan, yasal otorite tarafından
yapılan denetimlerin, genellikle son ürün odaklı olduğu,
örnekleme metodu ile sağlanan denetim numunelerinin
üretim yapılan partiyi temsil etmediği de araştırmacılar
tarafından belirtilmiştir (Manning ve Baines, 2004). Bu
sebeple de Aydın’da faaliyet gösteren işletmelerin yasal
otoriteden özellikle eğitim beklentileri (Şekil 2)
bulunmaktadır.
İşletmelerin Gıda Güvenliği Uygulamalarına İlişkin
Eğitim Faaliyetleri
Gerek beyaz gerekse kırmızı et diğer gıdalara kıyasla
daha çabuk bozulabilmeleri ve bu nedenle de daha kısa
25
A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU
düzenlenip, eğitime katılan personellerin iş başındaki
davranışlarındaki uygulamalarının da irdelenmesinin
sağlıklı olacağı düşünülmektedir (Şekil 3). Benzer
şekilde, İran’da 4 farklı et işletmesi üzerine yapılan bir
araştırmada, genel sanitasyon uygulamaları konusunda
personelin bilgili olmasına karsın gıda hijyen
uygulamalarının düşük seviyede olduğu tespit edilmiştir
(Ansari-Lari ve ark., 2010). Diğer taraftan, işletmelerde
düzenlenecek eğitimlerin kırmızı et ve beyaz et işleme
gerekliliklerini içerecek şekilde sektörel bazlı verilmesi
sonucunda,
işletmelerde
görevli
personel
ve
yöneticilerin
işletmelerindeki
gıda
güvenliği
uygulamalarında
daha
etken
hale
geleceği
düşünülmektedir. Nitekim Gomes-Neves ve ark. (2011)
tarafından da işletmelerde düzenlenecek eğitimlerin,
çalışanın günlük iş faaliyetlerine yardımcı olacak
düzeyde, çalışma alanında, derinlemesine, personelin
anlayabileceği dil ve konuda verilmesi gerektiğini
belirtmiştir.
raf ömrüne sahip olmalarından dolayı, bu ürünlerin
işlenmesi, depolaması ve taşınması aşamalarında etin
kalitesini ve güvenliğini güvence altına alınacak
önlemlerin alınması gerekmektedir (Raab ve ark.,
2011). Bu nedenle et işletmelerinde etin muamele
gördüğü her aşamada gıda güvenliği ve kalitesine ilişkin
bilinçli ve eğitimli personelin görev alması
gerekmektedir. Ancak Çizelge 4’de de görüldüğü üzere,
kırmızı ve beyaz et işletmelerinde çalışan ve ürünle
doğrudan temasta bulunan personelin büyük
çoğunluğunun (%73.1), işletmelerindeki gıda güvenliği
ve kalitesi ile ilgili eğitimlerini tamamlamadığı tespit
edilmiştir. Bunun sebebinin ise işletmeler de çalışan
personel sayısının az olmasından (%68.4) ve işletme
personelinin gıda güvenliği uygulamalarına ayıracak
zamanlarının olmaması yönündeki inançları olduğu
belirlenmiştir (Çizelge 4). Bunun sebebi olarak küçük
kapasiteli ve işçi sayısı az olan işletmelerin söz konusu
eğitime
bütçe
ayırmak
istememeleri
olduğu
düşünülmektedir.
Sonuç
Diğer taraftan, Aydın’daki gıda güvenliği uygulamaları
hakkında personeline bilgilendirme yapan işletmelerin
en çok daimi işçilerine (%53.8), en az ise yöneticilerine
(%7.7) bilgilendirme yaptığı tespit edilmiştir (Çizelge
4). Ancak, işletmelerde HACCP ve gıda güvenliği
uygulamalarının başarılı olarak uygulanması ve gıda
kaynaklı
zehirlenme
olaylarının
azalmasında,
yöneticilerin gıda güvenliği uygulamaları hakkındaki
bilgi düzeyleri ve tutumlarının en önemli etken olduğu
belirtilmiştir (Roberts ve Barrett, 2011). Bu nedenle et
işletmelerindeki gıda güvenliği uygulamalarında
işletmelere
yönelik
düzenlenecek
eğitim
ve
bilgilendirmelerin
öncelikle
yönetici
bazında
gerçekleştirilmesinin
daha
etkili
olacağı
düşünülmektedir. Ramnauth ve ark. (2008) gıda
güvenliği uygulamalarının işletmelerde geliştirilmesi
için, başta yöneticiler olmak üzere personele, öncelikle
bilgi ve ardından da davranışlarında değişiklere sebep
olacak eğitimlerin verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu
nedenle işletmelerin ihtiyaç duydukları eğitimleri,
özellikle oryantasyon (%53.9), gıda hijyeni/güvenliği
(%50.1) ve genel hijyen eğitimlerinin (%50.1)
Aydın ilindeki kırmızı ve beyaz et işletmelerinin gıda
güvenliği uygulamalarında karşılaştıkları engel ve
sektörel sorunlarını belirlemek üzere yapılan bu
araştırma sonucunda; (1) Aydında faaliyet gösteren
kırmızı ve beyaz et işletmelerinde öncelikle işletme
sahipleri ve yöneticilere yönelik güncel mevzuat ve gıda
güvenliği uygulamaları hakkında periyodik olarak
bilgilendirmelerin yapılması, (2) Sektördeki haksız
rekabetin önlenebilmesi için, ilgili Bakanlık tarafından
yapılan denetimlerin sıklığının arttırılması, işletmenin
kapasitesine bağlı olarak denetim kriterlerinin
farklılaştırılması, halk pazarları ve mezbahalarda
yapılan denetim sıklıklarının arttırılması, (3) Küçük
ölçekli işletmeler başta olmak üzere, et işletmelerinin
devlet desteklerinden yararlanmalarını teşvik edecek
programların oluşturulması, (4) Aydın’daki yasal
otoritenin üniversitedeki ilgili akademisyenlerle birlikte
periyodik eğitim ve bilgilendirme faaliyetleri
düzenlemesi, (5) Et işletmelerinde çalışan personelin
gıda güvenliği uygulamalarına ilişkin iş başında,
uygulamalı periyodik eğitimlerin düzenlenerek,
personelin davranış ve tutumundaki değişikliklerinin
26
A. D. KARAMAN, R. TUNALIOGLU, F. ÇOBANOGLU
Manning, L., Baines, R.N. 2004. Effective Management of Food
Safety and Quality. British Food Control, 106(8): 598-606.
Mensah, L. D., Julien, D. 2011. Implementation of Food Safety
Management Systems in the UK. Food Control, 22:12161225.
Raab, V., Petersen, B., Kreyenschmidt, J., 2011. Temperature
Monitoring in Meat Supply Chains.British Journal Food,
113(10):1267-1289.
Ramnauth, M., Driver, F., Vial, P.B., 2008. Food Safety
Management in the Fish Industry in Maritius: Knowledge,
Attitude and Perception. British Food Journal, 110(10): 9891005.
Roberts, K. R., Barrett, B.B., 2011. Restaurant Managers’ Beliefs
About Food Safety Training: An Application of the Theory
of Planned Behavior. Journal of Foodservice Business
Research, 14:206-225.
Seaman, P., Eves, A., 2010. Perceptions of Hygiene Training
Amongst Food Handlers, Managers and Training ProvidersA qualitative study. Food Control. 21: 1337-1041.
de Sitter, H., van de Haar, S. 1998. Governmental Food Inspection
and HACCP. Food Control. 9:131-135.
Soon, J.M., Baines, R.N. 2012. Food Safety Training and Evaluation
of Hand washing Intention among Fresh Produce Farm
Workers. Food Control, 23: 437-448.
Tokuç, B., Ekuklu, G., Berberoğlu, U., Bilge, E., Dedeler, H. 2009.
Knowledge, Attitudes and Self-reported Practices of Food
service Staff Regarding Food Hygiene in Edirne, Turkey.
Food Control, 20(6): 565-568.
Tompkin, R.B. 1994. HACCP in the Meat and Poultry Industry.
Food Control, 5(3):153-161.
Wallace, C.A., Powell, S.C., Holyoak, L. 2005. Pos-training
assessment of HACCP knowledge: its use as a Predictor of
Effective HACCP Development, Implementation and
Maintenance in Food Manufacturing. British Food Journal,
107(10): 743-759.
Wilcock, A., Ball, B., Fajurno, A. 2011. Effective Implementation of
Food Safety Initiatives: Managers’, Food Safety
Coordinators’ and Production Workers’ Perspectives. Food
Control, 22: 27-33.
izlenmesi, (6) Sektörde çalışan personele için gıda
güvenliği ve uygulamalarına yönelik sertifikalı eğitimler
düzenlenerek (gıda hijyeni, genel hijyen gibi) ilgili
personelin sektörde çalışabilmelerinin kolaylaştırılması
ve (7) İşe alım eğitiminin içeriği ve önemi hakkında
işletmelerin bilgilendirilerek her işletmenin personeline
iş başı eğitim vermesinin sağlanmasının uygun
çözümler olarak önerilebileceği kanaatine varılmıştır.
Kaynaklar
Anonim, 2010. Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem
Kanunu.
Kanun
No:5996,
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2010/06/2010061312.htm
Ansari Lari, M., Soodbakhsh, S., Lakzadeh, L. 2010. Knowledge,
Attitudes and Practices of Workers on Food Hygienic
Practices in Meat Processing Plants in Fars, Iran. Food
Control, 21:260-263.
Arpanutud, P., Keeratipibul, S., Charoensupaya, A., Taylor, E. 2009.
Factors Influencing Food Safety Management System
Adoption in Thai Food-Manufacturing Firms, British Food
Journal, 111(4): 364-375.
Ball, B., Wilcock, A., Aung, M. 2009. Factors Influencing Workers
to Follow Food Safety Management Systems in Meat Plants
in Ontario, Canada. International Journal of Environmental
Health Research, 19(3):201-218.
Bas, M., Ersun, S. A., Kıvanc, G. 2006. Implementation of HACCP
and Prerequisite Programs in Food Businesses in Turkey.
Food Control, 17:118-126.
Bas, M., Yüksel, M., Çavuşoğlu, T. 2007. Difficulties and Barriers
for the Implementing of HACCP and Food Safety Systems
in Food Businesses in Turkey. Food Control, 18:124-130.
Coleman, P., Griffith, C., Botterill, D. 2000. Welsh Caterers: an
Exploratory Study of Attitudes towards Safe Food Handling
in the Hospitality Industry. International Journal of
Hospitality Management. 19(2): 145-157.
Engez, S.T., Ergönül, E., 2009. Kurutulmuş Et Üretiminde HACCP
Sisteminin Uygulanması. Electronic Journal of Food
Technologies, 4(3):12-19.
Gomes-Neves, E., Cardoso, C. S., Araujo, A.C., da Costa, J.M.C.
2011. Meat Handlers Training in Portugal: A Survey on
Knowledge and Practice. Food Control, 22: 501-507.
Henson, S., Holt, G., Northen, J. 1999. Costs and benefits of
implementing HACCP in the UK dairy processing sector. In
L. J. Unnevehr (Ed.), the economics of HACCP: costs and
benefits (pp. 347–364). Minnesota, USA: Eagen Press.
İTO, 2004. İstanbul Ticaret Odası Etüt ve Araştırma Şubesi, Kırmızı
Et Sektör Profili, http://www.ito.org.tr/Dokuman/Sektor/156.pdf. Erişim tarihi: 19 Ekim 2012.
Karaman, A.D., Cobanoğlu, F., Tunalıoğlu, R., Ova, G. 2012.
Barriers and benefits of the implementation of food safety
management systems among the Turkish dairy industry: A
case study. Food Control, 25: 732-739.
Kök, M.Ş. 2009. Application of Food Safety Management Systems
(ISO 22000/HACCP) in the Turkish Poultry Industry: A
Comparison Based on Enterprise Size. Journal of Food
Protection, 72(10):2221-2225.
27
Tralleis Elektronik Dergisi
http://dergi.etralleis.com
e-TRALLEIS
1 (2013) 28-35
©ADÜ
Kafkas (A. m. caucasica), İtalyan (A. m. ligustica) Irkları ve Anadolu Arısı
Ege Ekotipi (A. m. anatoliaca) ile Bazı Melezlerinin Ege Bölgesi
Koşullarında Koloni Gelişimleri
1
Aytül UÇAK KOÇ1
Mete KARACAOĞLU2
Adnan Menderes Üniversitesi Koçarlı Meslek Yüksekokulu Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Aydın
2
Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü, Aydın
ESER BİLGİSİ
Araştırma Makalesi – Tarım Bilimleri
Sorumlu Yazar: Aytül UÇAK KOÇ, [email protected]
Yayına Kabul Tarihi: 12 Aralık 2012
Özet: Bu çalışmada, Ege Bölgesi koşullarında Anadolu arısı Ege ekotipi, Kafkas ve İtalyan ırkı genotiplerinden oluşturulan
Ege♀xEge♂ (5 adet), Ege♀xKafkas♂ (5adet), Kafkas♀xKafkas♂ (5 adet), Kafkas♀xEge♂ (5 adet) ve İtalyan♀xEge♂ (5 adet)
genotip gruplarında, yavru alanı, arılı çerçeve sayısı, uçuş etkinliği, hırçınlık ve bal verimi gibi bazı davranış ve fizyolojik
özellikleri belirlenmiştir. Genotip grupları oluşturmak için, 2006 yılının Nisan-Mayıs aylarında aşılama yöntemi ile her üç
genotipten ana arılar yetiştirilmiştir. Yetiştirilen ana arılar 7-10 gün yaşa geldiklerinde Kafkas ve Ege erkek arılarıyla 8µl
semen ile yapay tohumlanmışlardır. Kışlama sonrası 2007 yılında, yavru alanı, ergin arı gelişimi, uçuş etkinliği, hırçınlık ve
bal verimi belirlenmiştir. Genotip gruplarında 10 dönemde ölçülen yavru alanları, arılı çerçeve sayıları ve uçuş etkinliği
bakımından dönemler ve genotipler arası farklar (P<0.01) ve genotiplerin bal verimleri arası farklar (P<0.05) önemli
bulunmuştur. Ege Bölgesi koşullarında Kafkas arısı, Ege ekotipi ve İtalyan ırkı melezlerine göre daha küçük koloni
populasyonları oluşturmuş ve daha az bal üretmiştir. Bölgede, deneme süresince iklimin uzun yıllar ortalamasından önemli
sapmalar göstermesi, kolonilerin performanslarını büyük ölçüde etkilemiştir. Son yıllarda yaşadığımız iklim değişikliğinin
önümüzdeki yıllarda da sürmesi durumunda, bölgede Kafkas genotipinin yetiştirilmesinin olanaksız hale geleceği
söylenebilir.
Anahtar Sözcükler: Bal arısı, ırklar, koloni performansı, uçuş etkinliği, hırçınlık
Colony Development of Caucasian (A. m. caucasica), Italian (A. m. ligustica) and Aegean
Ecotype of Anatolian (A. m. anatoliaca) Honeybee Races and Their Crosses Under
Aegean Region Conditions
Abstract: In this study, Aegean♀ x Aegean♂, Caucasian♀ x Caucasian♂, Aegean♀ x Caucasian♂, Caucasian♀ x Aegean♂
and Italian♀ x Aegean♂ honey bee genotype groups were compared with respect to some physiological and behavioural
characters. The queens were reared from each of breeder colonies of Aegean, Caucasian and Italian honey bees by grafting
method in April and May 2006. When they were 7 to 10 days old, each of the queens was instrumentally inseminated with
8µl semen collected from drones of Aegean or Caucasian colonies to constitute pure and cross genotype groups. Statistically
significant differences were detected between genotype groups (P<0.01) and 10 measurement periods (P<0.01) in the brood
area, the number of combs covered with bees and flight activity. The differences in honey production between genotype
groups were also found to be statistically significant (P<0.05). The colony development and honey production of Caucasian
honey bee were inferior to those of Aegean, Italian and their crosses under Aegean region conditions. Climatic conditions
deviated from average conditions of region during this study resulted in poor colony performances of honey bee colonies. In
case of the continuation of climatic changes hereafter, it can be concluded that rearing of Caucasian honey bee will not be
possible in Aegean region.
Key Words: Honeybee, races, colony performance, foraging activity, aggressiveness

Bu makale doktora çalışmasından özetlenmiş olup 6. Ulusal Zootekni Bilim Kongresinin özetler kitabında yer almıştır.
28
Giriş
diğer ekotiplerden ayrıldığını göstermektedir (Güler,
1995; Akyol, 1998; Karacaoğlu ve Uçak, 2003;
Gençer ve Karacaoğlu, 2003; Karacaoğlu, 2005; Uçak
ve Karacaoğlu, 2005). Bozkır iklimine uyum sağlamış
Orta Anadolu ekotipi kıtlık döneminde yavru
üretimini durdururken, Ege ekotipi üremesini
sürdürmektedir. Ege ekotipinin diğer Anadolu arı ırk
ve ekotiplerinden daha yüksek üreme aktivitesi
gösterdiği (Doğaroğlu, 1982; Doğaroğlu ve ark.,
1992; Fıratlı ve Budak, 1994; Güler ve Kaftanoğlu,
1999; Akyol, 1998) ve daha fazla bal ürettiği (Güler
ve Kaftanoğlu, 1999; Akyol, 1998) kimi çalışmalar ile
ortaya konmuştur.
Günümüzde, kutuplar dışında geniş bir coğrafyaya
yayılmış olan bal arısının (Apis mellifera L.) farklı
ekolojik koşullarda ortaya çıkmış çok sayıda alt türü
bulunmaktadır (Ruttner, 1984). Afrika ve Avrupa ile
birlikte bal arısının anayurdu sayılan Anadolu’da
(Adam, 1987) farklı morfolojik, fizyolojik ve davranış
özelliklerine sahip ırk ve ekotipler belirlenmiştir
(Bodenheimer, 1942; Adam, 1983; Doğaroğlu, 1981;
Ruttner, 1988a; Karacaoğlu, 1989; Doğaroğlu ve ark.,
1992; Fıratlı ve Budak, 1994; Karacaoğlu ve Fıratlı,
1998; Genç ve ark., 1999; Gençer ve Fıratlı, 1999;
Güler ve Kaftanoğlu, 1999).
Bal arısı ırklarından biri olan Kafkas arısı (A. m.
caucasica) en uzun dilli arı olarak bilinmesinin yanı
sıra propolisi fazla kullanması, oğul eğiliminin düşük
olmasıyla da tanınır. Kafkas arısı dışında, Anadolu’da
morfolojik ve davranış özellikleri birbirinden
farklılaşmış ekotipleri içeren en geniş bal arısı
kitlesini Anadolu arısı (A. m. anatoliaca)
oluşturmaktadır (Karacaoğlu, 1989; Doğaroğlu ve
ark., 1992; Karacaoğlu ve Fıratlı, 1998; Genç ve ark.,
1999; Gençer ve Fıratlı, 1999; Güler ve Kaftanoğlu,
1999). Anadolu arısı, sert iklim koşullarına
dayanıklılığı, tutumluluğu, yüksek kışlama ve yön
bulma yeteneği, ana arı ve işçi arılarda uzun yaşam
gibi özellikleriyle öne çıkmaktadır (Adam, 1987).
Ülkemizde 1980’li yıllardan başlayarak ana arı
yetiştiriciliği hızla artmış ve aynı yıllarda hazır ana arı
kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla, Türkiye
Kalkınma Vakfı tarafından yetiştirilen Kafkas ana
arıları ülkenin farklı bölgelerindeki arıcılara
dağıtılmıştır. Ülkemiz arıcılığında önemli boyutlarda
hayal kırıklıkları ve acı deneyimlerin yaşandığı, ilk
yıllarda Kafkas arısının kısa süreli üreme ve uzun
kışlama süresi ve gezdirildikleri bölgenin sıcak iklim
ve flora koşullarına uyumsuzluğu sonucu çok sayıda
koloni kaybının meydana geldiği bildirilmiştir (Fıratlı,
2007).
Farklı iklim koşullarına uyum yeteneği, uysallığı ve
yüksek bal verimi ile dünyada tanınan İtalyan ırkı (A.
m. ligustica) son yüzyıl içinde büyük bir yayılma
göstermiştir. Bu ırkın özellikle uysal olması ve nektar
akımının yoğun olduğu bölgelerde yüksek bal verimi
gibi özelliklerinden dolayı birçok ülke tarafından
kullanılmaktadır. İtalyan arısı, önceleri Amerika ve
Avustralya’ya daha sonra da 1950’li yıllarda Çin’e
götürülmüştür. Çin, yavru yetiştirme etkinliği yüksek
olarak bilinen İtalyan arısını kullanarak yüksek
miktarlarda arı sütü üretimi gerçekleştirmiş ve arı sütü
dış satımında en büyük tedarikçilerden biri olmuştur.
İtalyan arısı ülkemize 1990’lı yıllarda ticari bir firma
tarafından getirilmiş ve ilk kez Akdeniz Bölgesinde
denenmiştir. Resmi kanallardan ise, Ege Tarımsal
Araştırma Enstitüsü tarafından 2000 yılında, bir proje
kapsamında getirilerek bölge arıcılarına dağıtılmıştır.
Bölgedeki bazı arıcılar tarafından saf ve melez İtalyan
ana arıları kullanılmaktadır.
Türkiye arıcıları ülkede yaşanan yaygın göçer
arıcılığın etkisiyle bölge farkı gözetmeksizin, tüm
farklı arı tiplerini ülke genelinde yaygınlaştırmak
istemektedir.
Herhangi
bir
bilimsel
veriye
dayanmayan bu düşünce Ege Bölgesi arıcılarında da
egemendir. Ege Bölgesinin kimi arıcıları Ege
ekotipinin yanı sıra saf ve melez Kafkas ana arılar da
kullanmaktadır. Ege Bölgesi arıcılarına İtalyan ana
arıları da dağıtılmış olmasına karşın bölge
koşullarında bu genotipe ilişkin araştırmalar hemen
hiç yapılmamıştır.
Batı Anadolu’dan başlayarak daha güneyde
Antalya’ya kadar uzanan bölgede Anadolu arısının
Muğla arısı da denilen Ege ekotipi yetiştirilmektedir.
Son yıllarda Ege ekotipi üzerine yapılan çalışmalar,
bu ekotipin farklı morfolojik yapı ve üreme deseni ile
29
A. U. KOC, M. KARACAOGLU
çerçeve sayısı, uçuş etkinliği belirlenmiş, 1 kez bal
verimi, 3 kez hırçınlık saptanmıştır.
Bu çalışma ile Ege ekotipi, İtalyan ırkı ve karasal
iklim arısı olan Kafkas ırkından yapay tohumlama ile
oluşturulan saf ve melezlerinin EgeXEge (EXE),
EgeXKafkas (EXK), KafkasXKafkas (KXK),
KafkasXEge (KXE), İtalyanXEge (İXE), Ege Bölgesi
koşullarında, yavru yetiştirme etkinlikleri, uçuş
etkinlikleri, hırçınlık ve bal verimleri belirlenmiştir.
Yavru alanları Puchta yöntemine göre belirlenmiştir.
Arılı çerçeve sayısını belirlemek için, üzeri tamamen
arı ile kaplı çerçeveler 1, yarısı arı ile kaplı olanlar 0.5
olarak değerlendirilmiştir. Koloniye ait tüm çerçeveler
tek tek incelenmiştir. Uçuş etkinliğini belirlemek için
deneme gruplarındaki tüm kolonilerde 1 dakika süre
içinde uçuşa çıkan işçi arılar mekanik el sayacı ile
ölçüm gününde 09:00-10:00 saatlerinde sayılmıştır.
Hırçınlığı belirlemek için her koloni için 1’den 4’e
kadar (hırçından uysala doğru) numaralar verilmiştir
(Ruttner, 1988b). En hırçın arı 1 puan ile nitelenirken
4 ise en uysal olarak not edilmiştir. 2007 yılı yaz
döneminde kolonilerde 21 gün ara ile üç kez hırçınlık
eğilimleri belirlenmiştir. Kolonilerin bal verimlerini
belirlemek için ballı petekler numaralandırıldıktan
sonra tartılmış ve süzüldükten sonra bal verimi olarak
kaydedilmiştir.
Materyal ve Yöntem
Çalışmanın arı materyalini Anadolu arısı (A. m.
anatoliaca) Ege ekotipi, Kafkas (A. m. caucasica) ve
İtalyan (A.m.ligustica) ırkları oluşturmuştur. Adnan
Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi arılığında,
uzun yıllar yetiştiriciliği yapılan Anadolu arısı Ege
ekotipinden damızlık koloniler oluşturulmuştur. Aynı
yıl Artvin-Borçka-Camili Havzası’nda TEMA Vakfı
ve bazı kamu kurumlarının da desteği ile Kafkas
arısını koruma amacı ile başlatılan “Saf Kafkas Ana
Arı Yetiştirme” projesinden sağlanan 10 adet Kafkas
ana arı ile Kafkas damızlık kolonileri oluşturulmuştur.
İtalyan damızlık kolonileri ise, İsrail’de Tsrifin Arı
Araştırma Merkezi’nden sağlanan 6 adet yapay
tohumlanmış ana arı ile oluşturulmuştur.
Bulgular
Yavru Alanı Gelişimi
Ana arıların tohumlanması için yapay tohumlama seti,
yavru alanı ölçümü için 50 cm uzunluğunda cetvel,
uçuş etkinliğinin saptanmasında mekanik el sayacı,
erkek
arıların
toplanmasında
cm
4x10x15
ölçülerindeki bir tarafı ana arı ızgarasından yapılmış
bir kafes, ana arı yetiştiriciliği için strafor çiftleştirme
kutuları kullanılmıştır. Yapay tohumlanmış ana arılar
elde etmek için, 2006 yılının Nisan ve Mayıs
aylarında her genotipten 10’ar adet ana arı
yetiştirilmiş ve 7-10 gün yaşlar arasındaki ana arılar
8µl semen ile yapay olarak tohumlanmışlardır.
Deneme gruplarında 27.03.2007 tarihinden başlayarak
21 gün arayla 10 dönemde yavru alanları
belirlenmiştir. Koloni gruplarının 10 dönemdeki yavru
alanları ortalamaları Çizelge 1’de sunulmuştur. Yavru
alanı verilerinin tekrarlanan ölçümler varyans
analizinde, dönemler ve gruplar arası farklar önemli
(P<0.01), grupxdönem interaksiyonu ise önemsiz
bulunmuştur. Çalışmada, Tukey çoklu karşılaştırma
testinde, KXK genotipi EXE, EXK ve İXE
genotiplerinden farklı (P<0.01) ve KXE genotipine
benzer bulunmuştur.
Haziran ayının ilk haftası, yapay tohumlanmış 5’er
adet EXE, EXK, KXK, KXE, İXE olmak üzere
toplam 25 adet yumurtlayan ana arı 2 çerçeve yavru 3
çerçeve genç işçi arılı kolonilere kabul ettirilmişlerdir.
Yaz ve sonbahar boyunca gerekli bakım ve beslemesi
yapılan koloniler Şubat 2007 tarihine kadar
kışlatılmışlardır. Daha sonra kolonilerin erken
ilkbahar bakımları yapılmış ve Mart ayından itibaren
21 günde bir toplam 10 dönemde yavru alanı, arılı
Ergin Arı Gelişimi
Genotip gruplarında yavru alanı ölçümü yapıldığı
sırada, kolonilerin arılı çerçeve sayıları da
belirlenmiştir. Toplam 10 dönemde arılı çerçeve
sayıları saptanmış ve her dönemde, her grubun arılı
çerçeve sayısına ilişkin tanımlayıcı değerler Çizelge
1’de sunulmuştur. Genotip grupların arılı çerçeve
sayılarına ait verilerin tekrarlanan ölçümler varyans
analizinde, dönemler ve gruplar arası farklar önemli
30
A. U. KOC, M. KARACAOGLU
(P<0.01), grupxdönem interaksiyonu ise önemsiz
bulunmuştur.
Hırçınlık Eğilimi
Hırçınlık eğilimi verilerine uygulanan varyans analizi
sonucuna göre dönemler arası fark önemli (P<0.05),
genotipler arası fark ve genotipxdönem interaksiyonu
önemsiz bulunmuştur. Tukey çoklu karşılaştırma
testinde birinci ve üçüncü dönem birbirinden farklı,
ikinci dönem her iki döneme benzer bulunmuştur.
Gruplarda saptanan hırçınlık eğilimine ilişkin
tanımlayıcı değerler Çizelge 3’de verilmiştir.
Tukey çoklu karşılaştırma testi sonucuna göre, arılı
çerçeve sayısı bakımından KXE genotipi tüm
genotiplere benzer, KXK genotipi ise EXE, EXK ve
İXE genotipinden farklı (P<0.01) bulunmuştur.
Dönemlere uygulanan çoklu karşılaştırma testine göre
ise 10. dönem 1. dönem ile benzer, diğer tüm
dönemlerden farklı (P<0.01), 2, 3, 4, 5, 6, 7 ve 8.
dönem de birbirine benzer bulunmuştur. Dokuzuncu
dönem ise 1. ve 5. dönemlere benzer, diğer
dönemlerden farklı (P<0.05) bulunmuştur.
Tartışma
Bu çalışma ile Ege ekotipi ile İtalyan ve Kafkas
ırklarının yapay tohumlama ile oluşturulan saf ve
melez grupların (EXE, EXK, KXK, KXE, İXE) Ege
Bölgesi koşullarında, yavru gelişimi, ergin arı
gelişimi, uçuş etkinliği, bal verimi, hırçınlık gibi bazı
fizyolojik ve davranış özellikleri belirlenmiştir. Yavru
alanı ortalama en yüksek 4583.7±325.72 cm2 ile İXE
grubunda belirlenmiş, bu grubu sırasıyla EXK
(4303.4±282.62 cm2), EXE (4137.9±302.07 cm2),
KXE
(3704.5±357.52
cm2)
ve
KXK
2
(1891.4±227.31cm ) grupları izlemiştir. Bu değerler,
Dodoloğlu ve Genç (2003)’in bildirdiği yavru alanı
değerlerinden daha düşük (Kafkas 3870.79±75.24
cm2,
KafkasXAnadolu
4569.85±63.66
cm2,
AnadoluXKafkas 4322.90±63.66 cm2 ve Anadolu
genotipinde 4091.88±75.24 cm2); Güler ve Kaftanoğlu
(1999)’nun
bulduğu değerlerden genel olarak
yüksek (Muğla genotipinde 2387.5±163.5 cm2,
Gökçeada genotipinde 2030.2±188.9 cm2, Alata
genotipinde 1501.5±128.8 cm2 ile, Anadolu
genotipinde 1112.6±110.7 cm2 ile Trakya genotipinde
1433.9±153.2
cm2
ve
Kafkas
genotipinde
2
1184.8±162.8 cm ) ve yine Akyol (1998)’un bildirdiği
yavru alanı değerlerinden (KXK, 1698.36±131.72
cm2;
MXM,
2862.29±186.58
cm2;
KXM
2
1555.32±117.74 cm ve MXK 2814.13±185.41cm2)
yüksek bulunmuştur.
Bal Verimi
Bal verimlerine uygulanan variyans analizi sonucuna
göre genotipler farklı miktarlarda bal üretmişlerdir
(P<0.05). Çizelge 2’de görüldüğü gibi en yüksek bal
verimi 7.8±3.69 kg ile İXE genotipinde saptanmış, bu
genotipi sırasıyla 5.5±1.98 ile KXE, 4.8±2.41 kg ile
EXK, 3.4±0.48 kg ile EXE ve 2.8±0.93 kg ile KXK
genotipi izlemiştir. Tukey çoklu karşılaştırma testinde,
en yüksek bal verimine sahip İXE genotipi ve en
düşük bal verimine sahip olan KXK genotipi diğer
gruplardan farklı (P<0.05) bulunmuştur.
Uçuş Etkinliği
Grupların uçuş etkinlikleri 28 Mart 2007 tarihinden
başlayarak 21 günde bir toplam 10 dönemde her 1
dakikada uçuşa çıkan işçi arılar sayılarak
belirlenmiştir. Gruplarda saptanan uçuş etkinliklerine
ilişkin tanımlayıcı değerler Çizelge 1’de verilmiştir.
Uçuş etkinliği verilerine uygulanan tekrarlanan
ölçümler varyans analizi sonucuna göre dönem
ortalamaları ve grup ortalaması arası farklar önemli
(P<0.01), grupxdönem interaksiyonu ise önemsiz
bulunmuştur.
Tukey çoklu karşılaştırma testi sonucuna göre, İXE ve
EXK genotipleri birbirleri ile benzer, bu iki genotip
KXK genotipinden farklı (P<0.01), EXE, KXE
genotipleri ile benzer (P<0.01) bulunmuştur.
Dönemler arası farklılığa bakıldığında; 6. dönemin 1,
3, 4, 5, 8 ve 10 dönemlerden farklı (P<0.01); 2, 7 ve 9.
dönemler ile benzer (P<0.05) olduğu belirlenmiştir.
Yavru alanı bakımından KXK genotipinin diğer
genotiplerden önemli düzeyde farklılık göstermesi
şaşırtıcı olmamıştır. Karasal iklim kuşağı arısı olan
Kafkas arısı üzerinde Gençer ve Karacaoğlu
(2003)’nun Ege Bölgesi koşullarında yaptıkları
31
A. U. KOC, M. KARACAOGLU
Çizelge 1. Grupların 10 dönemde saptanan yavru alanı (cm2), arılı çerçeve sayısı (adet) ve uçuş etkinliğine (adet) ilişkin tanımlayıcı değerleri
Dönemler
Özellikler
EXE
N
X ± Sx
EXK
N
X ± Sx
YA*
5
2698.8±363.50
4
3403.9±485.32
AÇS**
5.1±0.71
5.1±0.52
UE***
26.6±3.1
27.9±1.75
YA
5
6378.4±909.82
4
6472.8±166.78
2
AÇS
8.6±0.51
9.3±0.48
UE
35.8±3.7
32.4±2.95
YA
5
6091.6±744.70
4
6246.0±277.50
3
AÇS
9.9±0.84
9.8±0.25
UE
27.6±3.6
24.0±5.15
YA
5
5971.6±739.68
4
6181.6±797.44
4
AÇS
10.2±1.28
10.3±0.95
UE
25.8±7.2
25.8±3.94
YA
5
4100.0±622.15
4
4873.2±602.37
5
AÇS
9.7±1.09
9.8±0.75
UE
33.6±7.2
22.3±2.02
YA
4
4106.9±596.95
4
4675.5±679.64
6
AÇS
10.3±1.65
9.6±1.25
UE
52.3±9.5
53.5±5.06
YA
4
3502.9±586.29
4
3684.7±479.97
7
AÇS
8.5±1.24
9.3±1.70
UE
30.8±7.4
45.3±8.04
YA
4
3355.0±734.92
4
3168.9±244.66
8
AÇS
7.3±1.03
8.5±1.32
UE
32.5±7.4
32.3±6.22
YA
4
2478.9±327.42
4
2462.4±290.82
9
AÇS
5.5±0.50
7.3±1.13
UE
32.0±5.0
40.0±5.12
YA
4
1558.1±453.66
4
1864.5±335.05
10
AÇS
3.9±1.09
5.1±0.43
UE
24.3±3.1
32.0±4.45
YA
45 4137.9±302.07Aa 40 4303.4±282.62Aa
GENEL
AÇS
8.0± 0.44Aa
8.4±0.40Aa
ABa
UE
31.9±2.04
33.5±2.02Aa
*YA: Yavru Alanı; **AÇS: Arılı Çerçeve Sayısı; ***UE: Uçuş Etkinliği,
1
KXK
N
X ± Sx
4
2175.3±117.21
3.8±0.14
21.5±1.94
4
4175.2±376.23
7.0±0.71
25.3±4.64
4
4046.8±384.27
8.1±0.52
19.5±5.01
4
3092.6±229.31
7.3±0.32
23.8±2.84
4
1599.3±307.92
5.0±0.20
20.0±5.79
4
1317.6±226.27
4.3±0.63
23.5±2.10
4
1050.9±155.62
3.8±0.43
20.0±2.00
4
639.7±63.83
3.4±0.13
16.0±5.05
4
482.4±105.63
2.1±0.52
17.8±4.42
4
334.3±123.75
1.4±0.38
11.8±4.50
40 1891.4±227.31Bb
4.6±0.36 Bb
19.9±1.28 Bb
A, B, C, D,E; P<0.01,
32
KXE
N
4
X ± Sx
2814.1±359.10
5.4±0.75
26.3±4.19
4
5411.0±973.69
8.1±0.83
33.0±5.01
4
5831.2±875.68
9.0±0.71
29.0±5.16
4
5167.5±1193.01
9.1±1.09
30.3±3.68
4
4471.8±1166.33
8.5±1.19
24.3±4.42
4
3953.9±981.47
8.9±1.39
34.0±9.81
4
3436.2±1268.94
8.4±1.52
31.0±11.34
4
2970.6±1133.09
8.1±1.51
25.3±12.63
4
1856.3±805.57
6.6±1.60
33.3±16.27
4
1133.0±513.26
5.4±1.77
22.3±11.24
40
3704.5±357.52ABab
7.8±0.42ABab
28.9±2.67ABab
a,b, c,d,e; P<0.05
İXE
GENEL
N
X ± Sx
N
5
3813.7±1239.91
5.5±0.77
32.1±2.68
6560.5±863.74
8.9±0.56
39.7±1.49
6863.5±595.86
9.8±0.73
39.6±4.26
5904.6±751.93
10.5±0.87
32.6±3.17
4530.1±433.50
10.0±1.22
40.0±5.31
4779.3±666.02
10.8±1.36
52.8±10.18
4296.2±358.56
11.6±1.72
52.0±9.18
3328.3±593.16
11.4±2.01
30.8±8.51
2668.3±679.35
9.5±1.55
52.0±9.12
1891.0±597.54
8.0±1.41
29.0±9.03
4583.7±325.72Aa
9.5±0.43Aa
39.7±2.23Aa
22
5
5
5
4
4
4
4
4
4
44
22
22
22
21
20
20
20
20
20
X ± Sx
3006.1±312.80 ACac
5.0± 0.30ADad
27.1± 1.39ACacd
5860.5±367.35 Bb
8.4± 0.30BCbc
33.6± 1.79ABCabcd
5875.9±326.13 Bb
9.4± 0.31Bbc
28.5± 2.37ACacd
5324.9± 401.11Bb
9.5± 0.48Bb
27.8± 2.04ACacd
3953.7± 379.28Aa
8.6± 0.56BCc
28.3± 2.77ACacd
3766.6±399.49 Aa
8.8± 0.73BCbc
43.2± 4.25Bb
3194.2± 374.31Aa
8.3± 0.81BCc
35.8± 4.25ABCba
2692.5± 360.47Cc
7.7± 0.80Cac
27.4± 3.63ACcd
1989.7± 280.96Dd
6.2± 0.72Aa
35.0± 4.45ABabc
1356.2± 224.98Ee
4.8± 0.67Dd
23.9± 3.27Cd
A. U. KOC, M. KARACAOGLU
Çizelge 2. Grupların bal verimlerine (kg) ilişkin
tanımlayıcı değerler
X ± Sx
Gruplar
N
EXE
EXK
KXK
KXE
4
4
4
4
3.4±0.48a
4.8±2.41a
2.8±0.93b
5.5±1.98a
İXE
4
7.8±3.69c
çalışmalarda, gerekse ülkemizde Anadolu ve Kafkas
genotipleriyle yapılan birçok çalışmada kolonilerin
ergin arı gelişimleri incelendiğinde, ortalama arılı
çerçeve sayılarının en yüksek olduğu zamanlarda bile
arılı çerçeve sayısının yirminin altında olduğu
saptanmıştır. Ayrıca bu çalışmalarda ergin arı
sayısının yanı sıra kapalı yavru alanlarının da küçük
olduğu görülmektedir. Bu durum Anadolu arılarının
küçük koloni oluşturduğu düşüncesini akla
getirmektedir. Bunun nedenleri olarak, ülkemizdeki
yetiştiricilik uygulamalarında birim alandaki koloni
yoğunluğunun fazlalığı ve genotiplerimizin arı
geliştirme yeteneklerinin sınırlı olması gösterilebilir.
a, b, c; (P<0.05)
Çizelge 3. Genotip grupların üç dönemde belirlenen
hırçınlık eğilimlerine ilişkin tanımlayıcı
değerler
1. Dönem
2. Dönem
3. Dönem
GENEL
Genotip
N
X±Sx
X±Sx
X±Sx
X±Sx
EXE
4
2.33±0.408
2.66±0.487
3.33±0.408
2.42±0.260
EXK
4
2.62±0.250
2.68±0.216
2.66±0.250
2.67±0.142
KXK
4
2.75±0.250
3.25±0.250
3.50±0.288
3.17±0.167
KXE
4
2.00±0.353
2.62±0.250
2.66±0.250
2.42±0.193
İXE
4
2.66±0.629
2.66±0.629
3.00±0.478
2.92±.313
GENEL
20
a
2.40 ±0.184
ab
2.70 ±0.179
Uçuş etkinliği ortalamaları, hem Dodoloğlu ve Genç
(2003)’in bulduğu değerlerden (Kafkas 88.71 ±11.18
KafkasXAnadolu 92.86±9.25, AnadoluXKafkas’da
98.00±14.62 ve Anadolu genotipinde 104.14±16.92
adet) hem de Genç ve ark. (1999)’nın bulduğu
değerlerden (Kafkas, 72.86±13.83, Orta Anadolu
69.71±5.30 ve Erzurum genotiplerinde 94.29±15.63)
daha düşük bulunmuştur.
a
3.05 ±0.153
a, b; (P<0.05)
çalışmada, bu genotipin KXE ve EXK genotiplerine
göre daha az yavru yetiştirdiği, Temmuz ayında
kuluçka etkinliğini azalttığı, hatta Ağustos ayında
sağlıklı kışlamayı tehdit edici boyutta yavru üretimini
durdurduğu belirtilmektedir. Bu çalışmada da KXK
genotip grubunda yavru alanı özellikle Haziran
ayından itibaren hızlı bir şekilde azalmıştır.
Bu çalışmada EXE genotipinde bal verimi 3.4±0.48
kg olarak bulunurken, Doğaroğlu (1981) tarafından
Muğla arısında 34.86 kg, Güler ve Kaftanoğlu (1999)
tarafından Muğla genotipinde 50.16±4.3 kg, Akyol
(1998) tarafından MXM genotipinde ilk yıl
15.05±0.64 kg ve ikinci yıl 53.90±3.13 kg olarak
belirlenmiştir.
Ergin arı gelişimi bakımından gruplar incelendiğinde
ortalama arılı çerçeve sayısı EXE 8.0±0.44 adet, EXK
8.4±0.40 adet, KXK 4.6±0.36 adet, KXE 7.8±0.42 ve
İXE 9.5±0.43 adet olarak belirlenmiştir. Bu değerler,
hem Akyol (1998)’un bildirdiği arılı çerçeve
değerlerinden (KXK 8.17±0.24, MXM 11.57±0.42,
KXM 8.00±0.23 ve MXK 11.56±0.44) hem de Güler
ve Kaftanoğlu (1999)’nun (Muğla 17.04±0.79,
Anadolu 7.54±0.37, Kafkas 8.68±0.57 adet) bildirdiği
değerlerden düşük bulunmuştur.
Ege genotipi ve melezlerinde bir kez yapılan hasat
sonucu elde edilen bal verimi ortalamaları Doğaroğlu
ve ark. (1986), Budak (1992), Akyol (1998), Güler ve
Kaftanoğlu (1999)’un bulduğu değerlerden çok düşük
bulunmuştur. Bal verimini etkileyen faktörlerden
birisi genotip diğeri de çevre faktörleridir. Frühwirt
(1996), bal veriminin %75’inin çevre koşullarından,
%25’inin de genetik yapıdan kaynaklandığını
bildirmiştir. Genotiplerin performanslarını ortaya
koymaları için uygun çevre koşullarının olması
gerekir. Oysa 2007 yılında yaşanan kuraklık ve
sıcağın etkisi nektar kaynaklarını olumsuz yönde
etkilemiş ve bunun sonucunda olasılıkla genotipler
kendilerini tam olarak ifade edememişlerdir. Bölgeyi
temsil eden bazı arıcılarla yapılan görüşmelerde de
Ergin arı gelişiminin Kafkas ve Ege genotipleriyle,
önceki çalışmalardan daha düşük çıkmasının, sıcak ve
kuraklıktan kaynaklandığını söylemek olasıdır. Ancak
gerek bu çalışmanın yürütüldüğü Adnan Menderes
Üniversitesi Ziraat Fakültesi arılığında yapılan
33
A. U. KOC, M. KARACAOGLU
kuraklık ve aşırı sıcakların kolonilerin bal verimlerini
olumsuz etkilediği hatta çam balının önceki yıllara
göre neredeyse 4/5 oranında düştüğü yönünde bildirim
alınmıştır.
Diyarbakır), Kuzeydoğu Anadolu ve Karadeniz’in
doğu kıyısında (Artvin, Ardahan, Trabzon, Rize,
Giresun) olduğu ve koloni kayıplarında iklim
koşullarının etkili olduğu belirlenmiştir.
Sonuç
Küresel ısınmanın tarıma olan etkilerinin tartışıldıgı
şu günlerde, 2006-2007 yıllarında yaşanan kuraklık ve
yüksek sıcaklıkların kolonilerin bal verimlerini önemli
düzeyde düşürdüğünü söylemek yanlış olmaz. İleriki
yıllarda da bu durumun devam etme olasılığı göz
önüne alındığında en kısa zamanda en kısa zamanda
bazı önlemlerin alınması doğru olacaktır. Bu nedenle
sıcak stresine karşı koloni yönetiminde yeni
yaklaşımların ele alınması ve ileride bu yönde
çalışmaların
yapılmasının
yararlı
olacağı
düşünülmektir.
Çalışmada elde edilen sonuçlar Kafkas genotipinin
subtropik iklim koşullarında yürütülen diğer
çalışmalara benzer biçimde Ege ekotipi ve İtalyan ırkı
melezine göre daha az yavru üreterek daha küçük
koloni populasyonu geliştirdiğini göstermiştir. Genel
olarak tüm genotiplerin bal verimleri çok düşük
bulunmuştur. Özellikle çalışmanın yürütüldüğü 20062007 yıllarının aşırı sıcak ve kurak geçmesi ve bu
durumun gelecek yıllarda da devam etme olasılığının
bulunması, önümüzdeki dönem içinde bölgede Kafkas
ana arı kullanımından tamamen vazgeçilmesinin
yararlı olabileceği yönünde ipuçları vermektedir.
Kaynaklar
Adam, B. 1983. In Search of The Best Strains of Bees. Northern
Son yıllarda dünya genelinde yaşanan iklim
değişikliklerinin tesadüf olmadığı ve önümüzdeki 50
yılda sıcaklıkların daha da artacağı bilim insanları
tarafından dile getirilmektedir. Ülkemizin batısında
önümüzdeki 50 yıllık süreçte 3-4 derecelik bir sıcaklık
artışı beklendiği ve yeterli suya sahip olmayan yarı
nemli Ege ve Akdeniz Bölgelerinin en fazla
etkileneceği, bunun sonucunda canlı populasyonunda
değişimler meydana geleceği, bazı türler kaybolurken
yeni türlerin ortaya çıkabileceği bildirilmiştir (Karaca,
2007). Küresel ısınmaya bağlı olarak yaşanacak
değişimlerden, doğaya tamamen bağımlı olan bal
arısının da etkileneceği görülmektedir. Amerika
Arıcılık Federasyonunun tahminine göre 2006-2007
yıllarında Amerika genelindeki toplam 2 milyon
koloniden 600 bin adetinin öldüğü bildirilmiştir
(Anonim, 2007).
Bee Books. West Yorkshire. U.K.
Adam, B. 1987. Breeding the Honeybee. A Contribution to the
Science of Bee Breeding. 118 pages.
Anonim, 2007. http://www.usatoday.com/tech/science/
Erişim
Tarihi: Aralık 2007.
Akyol, E. 1998. Kafkas ve Muğla Arılarının (Apis mellifera L.)
Saf ve Karşılıklı Melezlerinin Morfolojik. Fizyolojik ve
Davranışsal
Özelliklerinin
Belirlenmesi.
Üniversitesi
Fen
Enstitüsü
Bilimleri
Çukurova
Doktora
Tezi
(Basılmamış). 153s., Adana.
Bodenheimer, F.S. 1942. Türkiye’de Bal Arısı ve Arıcılık
Hakkında Etütler. Numune Matbaası. İstanbul.
Budak, M. E. 1992. Ülkemizde Çeşitli Kurumlarca Yetiştirilen
Ana Arılar İle Oluşturulan Kolonilerin Fizyolojik.
Morfolojik ve Davranışsal Farklılıklarının Araştırılması.
Ankara Üniversitesi. Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi
(Basılmamış). 111s. Ankara.
Dodoloğlu, A., Genç, A. 2003. Kafkas ve Anadolu balarısı (Apis
Amerika Birleşik Devletleri’nde 2006-2007 yılında
meydana gelen arı kayıpları doğrultusunda ülkemizde
de arı kayıplarının yaşandığı bilinmektedir. Giray ve
ark. (2007), ülkemizdeki koloni kayıplarına ilişkin
yaptıkları anket çalışmasında arı koloni kayıplarını
2006-2007 yılında %43, 2005 yılında %10, 2004-2003
yıllarında da %10 olarak bildirmişlerdir. Koloni
kayıplarının en çok yaşandığı yerlerin Batı Akdeniz
(Muğla, Marmaris), Güneydoğu Anadolu (Hatay,
mellifera L.) ırkları ile karşılıklı melezlerinin bazı
fizyolojik özellikleri. III. Ulusal Zootekni Bilim Kongresi,
s:190-200. Ankara Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Zootekni
Bölümü, Ankara.
Doğaroğlu, M. 1981. Türkiye’de Yetiştirilen Önemli Arı Irk ve
Tiplerinin
“Çukurova
Performanslarının
Bölgesi”
Koşullarında
Karşılaştırılması.
Üniversitesi, Doktora Tezi (Basılmamış), Adana.
34
Çukurova
A. U. KOC, M. KARACAOGLU
Doğaroğlu, M. 1982. Türkiye’de yetiştirilen önemli arı ırk ve
tiplerinin
“Çukurova
Bölgesi”
Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora
Tezi (Basılmamış), 157s, Adana.
koşullarında
Güler, A., Kaftanoğlu, O. 1999. Türkiye’de önemli balarısı (Apis
performanslarının karşılaştırılması. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi
mellifera L.) ırk ve ekotiplerinin göçer arıcılık koşullarında
Yıllığı, 13 (3-4):46-60.
performanslarının karşılaştırılması. Tr. J. of Veterinary and
Doğaroğlu, M., Özder, M., Polat, C. 1986. Trakya bölgesi
Animal Sciences, 23 Ek Sayı3. 577-581.
koşulları için en uygun bal arısı (Apis mellifera L.)
Karaca, M. 2007. http://kureseleylem.org/
genotipini belirleme çalışmaları. Türkiye Bilimsel Teknik
Erişim Tarihi: Aralık
2007.
Araştırma Kurumu Veterinerlik ve Hayvancılık Araştırma
Karacaoğlu, M. 1989. Orta Anadolu. Karadeniz Geçit ve Ardahan
Grubu Proje No: VHAG-619.
Doğaroğlu, M., Özder, M., Polat, C. 1992. Türkiye’de önemli bal
İzole Bölgeleri Arılarının Bazı Morfolojik Özellikleri
arısı (Apis mellifera L.) ırk ve ekotiplerinin Trakya
Üzerinde Bir Araştırma. A.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü,
koşullarında performanslarının karşılaştırılması. Doğa Tr.
Doktora Tezi (Basılmamış), Ankara.
J. of Veterinary and Animal Sciences, 16:403-414.
Karacaoğlu, M., Fıratlı. Ç. 1998. Bazı bal arısı ekotipleri (Apis
Fıratlı, Ç., Budak, E. 1994. Türkiye’de çeşitli kurumlarda
mellifera anatoliaca) ve melezlerinin özellikleri. 1.
yetiştirilen ana arılar ile oluşturulan bal arısı Apis mellifera
Morfolojik özellikler. Tr. J. of Veterinary and Animal
L.
Sciences, 22 :17-21.
kolonilerinin
fizyolojik
morfolojik
ve
davranış
özellikleri. A.Ü. Ziraat Fakültesi, Yayın No:1390.
Karacaoğlu, M., Uçak, A. 2003. Güney Ege koşullarında farklı
Fıratlı, Ç. 2007. Türkiye’de ana arı yetişririciliği. Ege Bölgesi
dönemlerde
Arıcılık Semineri, 15-16 Şubat 2007, 11-15.
Frühwirth,
P.1996.
jahrmillionenalte
Zuchtauslese
auslese
des
mit
yetiştirilen
ana
arılar
ile
oluşturulan
kolonilerin gelişimi. III. Ulusal Zootekni Kongresi, 14-16
computer
sammaltriebes:
und
Ekim 2002, s:181-189. Ankara Üniversitesi, Ziraat
Ein
Fakültesi Zootekni Bölümü, Ankara.
Wiederspruch, Deutsches Bienen–Journal, Juni 1996.
Karacaoğlu, M. 2005. Anadolu arısı Ege ekotipi (A. m.
S.:14-16.
anatoliaca) ve İtalyan arısı (A. m. ligustica)XEge ekotipi
Genç, F., Dülger, C., Dodoloğlu, A., Kutluca, S. 1999. Kafkas.
melezi arılarının morfolojik özellikleri. ADÜ Ziraat
Orta Anadolu ve Erzurum balarısı (Apis mellifera L.)
Fakültesi Dergisi. 1 (2):41-46.
genotiplerinin Erzurum koşullarındaki bazı fizyolojik
Ruttner, F. 1984. Races of Bees. Ed. Dadant and Sons. The Hive
özelliklerinin karşılaştırılması. Tr. J. Of Veterinary and
and the Honey Bee, p. 19-38. A Dadant Publication,
Animal Sciences, 23 (1999) Ek sayı 4. 645-650.
Dadant and Sons. Inc. Illinois, USA.
Gençer, H. V., Fıratlı, Ç. 1999. Orta Anadolu ekotipleri (A. m.
Ruttner, F. 1988a. Biogeography and Taxonomy of Honeybees.
anatoliaca) ve Kafkas ırkı (A. m. caucasica) bal arılarının
Springer, Verlag, Berlin. p:284.
morfolojik özellikleri. Tr. J.of Veterinary and Animal
Ruttner, F. 1988b. Breeding Techniques and Selection for
Sciences, 23 (1):107-113.
Breeding of the Honeybee. British Isles Bee Breeders’
Gençer, H. V., Karacaoğlu, M. 2003. Kafkas ırkı (Apis mellifera
Association (1988), 152 pp. ISBN 0-905369-07-6.
caucasica) ve Kafkas ırkı ile Anadolu arısı-Ege ekotipi
Uçak Koç, A., Karacaoğlu, M. 2005. Anadolu arısı Ege ekotipi
ana
arılarında
üreme
(Apis mellifera anatoliaca)’nin karşılıklı melezlerinin Ege
(Apis
bölgesi koşullarında yavru yetiştirme etkinlikleri ve bal
özellikleri. Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
verimleri. Yüzüncü Yıl Üniversitesi. Ziraat Fakültesi.
Dergisi, 2(1):73-77.
Tarım Bilimleri Dergisi (J. Agric. Sci.), 13 (1):61-65.
Giray, T., Çakmak, İ., Aydın, L., Kandemir, İ., İnci, A., Oskay,
D., Döke, M. A., Kence, M., Kence, A. 2007. Preliminary
survey results on 2006-2007 colony losses in Turkey.
Uludağ Arıcılık Dergisi, Ağustos 2007(102-108).
Güler, A. 1995. Türkiye’deki önemli balarısı (Apis mellifera L.)
Irk
ve
ekotiplerinin
performanslarının
morfolojik
belirlenmesi
özellikleri
üzerinde
ve
araştırmalar.
35
mellifera
anatoliaca)
Tralleis Elektronik Dergisi
http://dergi.etralleis.com
e-TRALLEIS
1 (2013) 36-44
©ADÜ
Yanlış Arazi Kullanımı ve Anız Yakma Sorununa Çözüm Önerileri
1*
Şeref KILIÇ1 Kemal DOĞAN1 Serap GÖRÜCÜ KESKİN2
Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü, Hatay
2
Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Bölümü, Hatay
ESER BİLGİSİ
Derleme – Tarım Bilimleri
Sorumlu Yazar: Şeref KILIÇ, [email protected]
Yayına Kabul Tarihi: 12 Aralık 2012
Özet: Artan nüfusu besleme kaygısıyla ortaya çıkan yoğun ve yanlış tarım uygulamaları sonucunda toprak yorulmakta ve
verimliliğini kaybetmektedir. Anız yakma ve yanlış arazi kullanımını da içeren söz konusu uygulamalar verimli tarım
alanlarının azalmasına ve tarım topraklarının sürdürülebilir verimliliğini yitirmesine neden olmaktadır. Her yıl HaziranTemmuz aylarında rutin bir tarımsal uygulama gibi yapılan ve toprak verimlilik unsurlarına uzun vadede ciddi zararlar veren
anız yakma yanlış bir uygulamadır. Anızın yakılmasına bağlı olarak toprağın en verimli üst katmanında ortaya çıkan yüksek
sıcaklık sonucu bu bölgedeki toprak organik maddesi yok olmakta ve toprağın önemli biyolojik, fiziksel ve kimyasal
özellikleri zarar görmektedir. Ayrıca anız yakılmasına bağlı olarak oluşan yüksek ısı ve CO2 gazı çıkışı küresel ısınmayı
hızlandırmaktadır. Anız yangınları nedeniyle komşu tarlaların ürünleri ve ormanlar tahrip olabilmekte, doğrudan ve dolaylı
etkileri sayesinde toprakla birlikte birçok canlı önemli derecede zarar görmektedir. Bununla beraber anız yakma
uygulamasına alternatif öneriler birçok nedenden dolayı çiftçilerin büyük bir kısmı tarafından benimsenmemekte ve
yapılmamaktadır. Bu derlemede yanlış arazi kullanımı ve anız yakma problemleri ile etkili anız yönetimi için kullanılabilecek
alternatif uygulamalar konusunda bilgi verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Arazi kullanımı, anız yakma, anız yönetimi, alternatif toprak işleme, ekoloji
Solutions for Misusage of Lands and Stubble Burning
Abstract: Because of the nutritional concerns of increasing population together with many intensive and improper
agricultural practices, soil is degraded and it loses its fertility. These practices including stubble burning and misusage of
lands result in decreases in fertile agricultural lands and loses sustainable fertility of soils. Stubble burning is an improper
agricultural practice applied every year in June-July as a routine and seriously damages the long-term aspects of soil fertility.
Because of the higher temperatures created in most productive upper soil layers during the burning, soil ecology and soil
organic matter are destroyed and some important biological, physical, and chemical properties of soil are adversely affected.
Stubble burning also accelerates global warming with increased temperatures and CO2 gases. It causes fires damaging the
neighborhood crops and the forests and fire also directly and indirectly destroys many lives as well as soil. The alternative
recommendations against to stubble burning are not preferred and applied by most of the farmers for many reasons. In this
review, the problems with misusage of lands and stubble burning and the alternative practices for effective residue
management are presented.
Keywords: Land use, stubble burning, residue management, alternative soil tillage, ecology
Giriş
tarımsal faaliyetlerin hemen hemen tümü bu varlık
üzerinde gerçekleştirilmekte ve toprak işleme, sulama,
drenaj, agrokimyasalların uygulanması (gübreleme,
ilaçlama) gibi bitki yetiştiriciliği ile ilgili temel
uygulamalar ya doğrudan ya da dolaylı biçimde
toprak özellikleriyle ilişkili bulunmaktadır. Bu
Çok kolay kaybolmasına rağmen, 1 cm toprağın
oluşması için 100-300 yıl gibi uzun zamana ihtiyaç
vardır. Doğada yenilenemeyen ya da yenilenmesi çok
uzun süreler gerektiren sınırlı temel kaynaklardan biri
olan toprakların çeşitlilikleri nedeniyle sistemli bir
şekilde incelenmesi önem arz etmektedir. Çünkü
36
Toprak işleme ile bitki gelişimini olumlu yönde
etkilemek için toprağın fiziksel özelliklerini
iyileştirmek, organik madde ve bitki artıklarını
toprağa karıştırmak, yabancı otları ortadan kaldırmak,
tohum yatağı hazırlamak, erozyonu kontrol etmek ve
toprağı sulamaya hazırlamak amaçlanmaktadır.
uygulamalar
toprak
özelliklerini
zamanla
değiştirebilmektedirler. Bu nedenle toprak çeşitlerinin
ya da tiplerinin ve bunlarla bağlantılı olan kullanım
potansiyellerinin bilinmesi zorunludur (Dinç ve Şenol,
1997). Araziyi koruyabilmek ve onun potansiyelinden
maksimum düzeyde yararlanmak, ancak birbiri ile
çelişmeyen kullanım seçeneklerinin geliştirilip bir
plana dayalı olarak uygulanması ve sürekli
denetiminin sağlanması ile mümkündür.
Bu derlemede, yanlış arazi kullanımının ve anız
yakmanın genel anlamda ekosisteme ve daha dar
perspektifte toprak ekolojisi üzerine olan etkileri ele
alınmıştır. Buna ek olarak sürdürülebilir toprak
verimliliği ve çevre için anız yakmaya karşılık
önerilen alternatif toprak işleme sistemlerinin ne
olabileceği konusu tartışılmıştır.
Yaşamın en önemli unsurlarından olan toprakta
milyarlarca organizma yaşamakta ve bu organizmalar
birçok önemli biyokimyasal olayda görev almaktadır.
Anız yakma gibi her türlü yanlış uygulama toprağa ve
toprak ekolojisine zarar vererek, uzun vadede toprak
verimliliğinin
sürdürülebilirliğini
olumsuz
etkilemektedir. Anız yangınlarının ekolojik zararları
yanında çevresel zararları da bulunmaktadır. Toprağın
sterilizasyonu için ateşi kullanan arazi sahipleri,
toprağın canlı bir sistem olduğu gerçeğini göz ardı
ederek kısa vadede kazanç sağlamak amacı ile anız
yakmaya devam etmektedir (Doğan, 2012).
Yanlış Arazi Kullanımı ve Etkileri
Günümüzde arazi kullanımına ilişkin her türlü kararın
detaylı doğal kaynak verilerine dayalı arazi
değerlendirme ve arazi kullanım planlaması
çalışmaları sonuçlarına göre alınması ve uygulanması
zorunlu hale gelmiştir. Arazi değerlendirmesi,
herhangi bir arazinin belirli bir amaç için kullanılması
amaçlandığında
bu
arazinin
işlevselliğinin,
yeteneklerinin ve üretkenliğinin ortaya konulması ve
değerlendirilmesidir (FAO, 1976). Arazi kullanım
planlaması ise, arazinin nasıl kullanılması gerektiğine
karar vermek olup, bunu yaparken hem araziyi verimli
bir şekilde kullanmak hem de arazinin üretkenliğini
uzun yıllar boyunca sürdürmek amaçlanmaktadır.
İkinci ürüne geçmeden önce hasat sonrası tarlada
kalan bitki artıklarının yakılması yerine parçalanarak
toprağa karıştırılması, önerilen bir tarımsal
uygulamadır. Bu uygulama, süreci daha kısa zamanda
ve düşük masrafla gerçekleştirirken, aynı zamanda
toprağa zarar vermemektedir. Toprağın en önemli
katmanlarından olan biyosferdeki her gram toprakta
milyarlarca mikroorganizma yaşamakta olup, bu
organizmalar toprak içerisinde birçok önemli
biyokimyasal reaksiyonda rol alırlar. Toprak
içerisinde yaşayan bu organizmalar ve faaliyetleri
sayesinde toprak canlı bir sistem olarak kabul edilir ve
canlı sistemlerin sterilizasyonunda ateş kullanılması
doğru bir uygulama değildir. Bu nedenle
sürdürülebilir toprak ve çevre koşulları sağlamak için
toprakta bir önceki üretim döneminden kalan bitki
artıklarının uygun toprak işleme sistemleri
kullanılarak yönetimi gereklidir. Toprak koşullarının
bitki gelişimi için uygun hale getirilmesi olarak
tanımlanan toprak işleme faaliyeti ile üründe bir
azalmaya neden olmadan toprağı koruyarak
sürdürülebilir koşullar sağlanması gerekmektedir.
Arazi değerlendirme ve arazi kullanım planlaması
amacına yönelik çok çeşitli yöntemler geliştirilmiştir.
Bu yöntemleri, sınıflamada kullandığı ölçütlere göre
niceliksel ve niteliksel arazi değerlendirme yöntemleri
şeklinde gruplamak mümkündür. Önceleri daha çok
niteliksel olan arazi değerlendirme yöntemleri
kullanılırken, son yıllarda bilgisayar teknolojisindeki
gelişmeler sonucu, niceliksel yöntemler yaygın bir
şekilde kullanılmaya başlanmış, sınırsız sayıda
parametrelerin değerlendirmeye alınmasına olanak
sağlayan modeller geliştirilmiştir (Şenol, 1983; Şenol
ve Tekeş, 1995).
Arazi kullanım planlamasında, değerlendirmeye
alınan arazinin toprak, topografya, iklim gibi fiziksel
unsurları ile amenajman teknikleri, pazar durumu, iş
37
S. KILIÇ, K. DOGAN, S.G. KESKIN
gücü gereksinimi ve bulunabilirliği gibi sosyoekonomik unsurları birlikte etkili olmaktadır (Şenol,
1983; Sys ve ark., 1991). Bu unsurlar dikkate
alınmadan yapılan planlamaların ve uygulamaların
sonucunda arazinin ve onun önemli bir unsuru olan
toprakların zarar görme potansiyelleri yüksek
olacaktır.
durumunda oluşan materyal, toprak olarak
tanımlanamaz. Toprağın verimlilikle ilgili unsurları,
derinlere indikçe azalır. Anız yandığı zaman toprağın
en verimli üst katmanlarında önemli verimlilik
unsurları zarar görür. Anız yangınları sırasında 0-5 cm
derinlikte 250 0C’ye ulaşan sıcaklıklığın etkisi ile bu
bölgedeki biyolojik aktivite (biyosfer), nem
(hidrosfer)
ve
verimlilik
için
en
önemli
parametrelerden biri olan organik madde yok olur.
Bununla beraber strüktür gibi bazı fiziksel
parametreler zarar görürken, küresel ısınmaya neden
olan bazı gazlar da atmosfere salınır. Anız yangınları
sayesinde toprağın üst katmanlarında bazı toprak
sferleri (biyosfer ve hidrosfer) kaybolur ve toprak,
tanımına uymayan bir materyale dönüşür. Daha sonra
bu materyal, toprak işlemeyle zarar görmemiş ya da
daha az zarar görmüş topraklarla karıştırılır. Bu
karışım sayesinde toprağın kaybolan bazı özellikleri
kısa sürede eski haline dönerken, bazı kaybolan
değerleri asla geri kazanılamaz. Her yıl uygulanan bu
tür yöntemlerle giderek verimliliği düşen topraklardan
iyi bir ürün almak isteyen üretici, daha fazla toprak
işleme ve kimyasal kullanma yollarına başvurarak
ekonomik ve ekolojik problemlere neden olmaya
başlar. Her yanlış uygulama gibi anız yakma ile de
geri dönüşümü mümkün olmayan kayıplar birikmeye
başlar. Zamanla bu birikimler toprak verimliliğini
önemli derecede etkiler ve toprak çoraklaşarak tarım
yapılması mümkün olmayan bir materyale dönüşür.
Toprak, bünyesinde milyarlarca yaşam formunu
barındıran ve binlerce canlı türünün hayatında çok
önemli roller oynayan canlı bir sistemdir. Her ne
sebeple olursa olsun ateşle sterilize edilmesi doğru bir
uygulama yöntemi değildir.
Detaylı toprak etüt ve haritalama çalışması sonucu
elde edilen toprak ve arazi kaynaklarına ilişkin
verilerin, yörenin ekolojisine uygun arazi kullanım
türlerinin isteklerini karşılama düzeyleri bilgisayar
ortamında niceliksel olarak karşılaştırılarak potansiyel
arazi
kullanım
planlaması
hazırlanmaktadır.
Hazırlanan arazi kullanım planlamalarının yürürlüğe
geçirilmesi ile araziden optimum düzeyde gelir
sağlandığı gibi, arazinin üretkenliğinin yıllar boyunca
korunması da sağlanmış olacaktır. Araziler sahip
oldukları özellikler belirlenmeden ya da göz ardı
edilerek kullanılmaları durumunda, üretkenlik
potansiyellerini azaltacak çok sayıda önemli risk ile
karşı karşıya kalırlar. Üretkenlik kapasitesi yüksek
verimli arazilerimizin miktarı göz önüne alındığında,
bu değerli doğal kaynağımızı riske atacak
faaliyetlerden ve uygulamalardan kaçınılması
gerekmektedir.
Arazilerin
özellikleri
dikkate
alınmadan yapılan ve arazinin üretkenlik potansiyelini
azaltacak faaliyetler yanlış kullanım olarak
değerlendirilebilir. Yanlış arazi kullanımı sonucu
araziler ya tamamıyla geri dönüşümsüz olarak
kaybedilmekte ya da üretim potansiyelleri önemli
ölçüde azalmaktadır.
Yanlış arazi kullanımı sonucu ortaya çıkan önemli
sorunlar toprak erozyonu, tuzluluk, alkalilik, toprak
fiziksel özelliklerindeki olumsuz değişimler ve arazi
drenajının bozulması olarak sıralanabilir. Ülkemizde
gerek sulu gerekse kuru tarım yapılan alanlarda
sıklıkla başvurulan anız yakma faaliyeti de toprağa ve
çevreye verdiği zararlar nedeniyle yanlış kullanım
veya uygulama olarak değerlendirilmektedir.
Toprak canlıları, toprak verimliliğinin en önemli
unsurlarından biridir ve organik maddenin
mineralizasyonundan, azot (N), karbon (C), kükürt
(S), fosfor (P) gibi dünyanın en önemli besin
döngülerine kadar birçok önemli doğal olayda rol
oynar. Özellikle rizosfer bölgesi aktiviteleri ile
alınamaz formlardaki çok önemli besin elementlerini
yarayışlı formlara dönüştürebilirler. Bununla beraber,
bitkiye atmosfer N’unu bağlamak ya da bitki
köklerinin toprakla değinimini artırarak bitkilere
fayda sağlamak için simbiyotik olarak bitkilerle
Anız Yakmanın Toprak Ekolojisine Etkileri
Toprak; atmosfer, hidrosfer, litosfer ve biyosfer
katmanlarının birleşiminden oluşan bir girişim
katmanıdır. Bu katmanlardan birinin olmaması
38
S. KILIÇ, K. DOGAN, S.G. KESKIN
çalışan çok faydalı spesifik mikro canlılar da
bulunmaktadır. Uygun şartlarda bitkilerle ortak
yaşayan canlılar sayesinde, çok önemli ekonomik ve
ekolojik kazançlar sağlanabilmektedir. Mikrobiyel
potansiyeli bilinmeyen topraklarda yapılacak olan
tarımsal faaliyetler ürün kayıplarına neden olurken
doğal ekosisteme de zarar verebilmektedir.

Toprakta genel olarak, bakteri, aktinomiset, fungus,
alg, protozoa, böcek ve toprak solucanları bulunur. Bu
canlıların sayısı ve aktivite düzeyi iklim, toprağın
yapısı, reaksiyonu, su tutma kapasitesi, organik madde
miktarı, tuz, N, P, K, kalsiyum (Ca), magnezyum
(Mg) ve S içeriği ile toprak üzerinde bulunan bitki
örtüsü gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak değişiklik
gösterir. Toprak verimliliğinde çok önemli görevleri
olan toprak canlılarını olumsuz etkileyen anız yakma
gibi yanlış tarımsal uygulamalar, yukarıda sayılan
organizmaların zamanla yok olmasına neden olur.
Biyolojik çeşitliliği azaltan anız yangınlarının
olumsuz etkileri zaman içerisinde topraklarda
çoraklaşma yaratır (Doğan, 2012). Yayınlanmış
birçok araştırma anız yakılan topraklarda hem
biyolojik hem de rhizobiyal aktivitenin önemli
düzeyde azaldığını ortaya koymuştur (Coşkan ve ark.,
2006; 2007; 2010; Coşkan ve Doğan, 2011; Doğan ve
ark., 2011). Tarımsal verimlilik, topraklardaki
mikrobiyel aktivite ile çok yakından ilgilidir.
Toprağın canlı ve dinamik bir yapı kazanmasını
sağlayan toprak organizmaları, her gram topraktaki
sayıları birkaç yüzden milyarlara kadar değişen ve
toprak oluşumu ile verimliliği açısından son derece
önemli olaylara katkıları olan canlılardır. Bitkilerin
ihtiyacı olan birçok makro ve mikro element,
mikroorganizmaların
katkısıyla
yararlı
hale
dönüştürülür.
Bu
faaliyetler,
genellikle
mikroorganizmaların kendileri için gerekli olan besin
ve enerjiyi temin etme süreci içinde gerçekleşir.



toprak organik maddesinin parçalanması ve
toprak verimliliğinin devamı için çok gerekli
olan humusu oluşturmaları,
atmosferde bol miktarda bulunan N ve S gibi
bazı elementlerin oksitlenerek bitkilerce
alınabilir formlara sokulmaları,
topraklarda ham fosfatın yarayışlılığının
artırılması ve
topraklarda ortaya çıkan (saf kimyasal olaylar
hariç) hemen tüm reaksiyonlarda yaptıkları
katkıyı göstermektedir.
Doğal ekosistemin devamlılığı için mutlak gerekli
olan makro ve mikro besinlerle beraber, makro ve
mikro organizmalar da topraktaki faunanın temel
unsurları arasında bulunmaktadır. Özellikle rizosfer
bölgesi, toprak mikroorganizmalarının en yoğun
olduğu
katman
olup,
topraktaki
toplam
mikroorganizmaların 10 katından fazlası bu bölgede
yaşamaktadır.
Rizosfer
bölgesindeki
bitkimikroorganizma etkileşimi bitki gelişimi açısından
son derece önemli bir faktör olup, bu bölgedeki bitki
veya toprak koşullarında meydana gelecek herhangi
bir değişim tüm toprak organizmalarını etkileyebilir
(Doğan ve ark., 2010).
Bitki kök bölgesindeki rhizobial ve mikorizal
aktiviteler, bitki ile organizma arasındaki karşılıklızorunlu faydalanma prensibiyle meydana gelen
etkileşimlerle oluşur. Karşılıklı bir işbirliği esasına
dayalı bu yaşam şekline “simbiyotik yaşam” denir.
Simbiyotik yaşam tarzını benimsemiş bakterilerin,
kökleri üzerinde yaşadıkları bitkilere “konukçu” adı
verilir. Bakteriler, konukçu bitkiden kendi ihtiyacı
olan karbonhidratları alırken karşılığında ise havadan
aldıkları N’u verirler. Tüm bu işlemler rhizobium
bakterisinin konukçu bitkinin köklerinde oluşturduğu
nodüller (yumru) içerisinde gerçekleşir. Canlılar âlemi
içinde sadece bazı procaryotic organizmalar, yani
mikro organizmalar gaz halindeki moleküler N’u
indirgeyebilir. Bu organizmalar sahip oldukları
genetik yapı sayesinde N’un indirgenmesinde rol
oynayan nitrogenaz enzimini sentezleme yeteneğine
sahiptir (Rees ve Howard, 2000; Durrant, 2001).
Çeşitli araştırıcılar (Haktanır ve Arcak, 1997; Gök ve
ark., 2006; Doğan ve ark., 2007) toprak
mikroorganizmaları
ve
bu
organizmaların
faaliyetlerinin tarımsal alanlarda ayrı bir önem
kazanmasının nedenleri olarak;
39
S. KILIÇ, K. DOGAN, S.G. KESKIN
aktivitelerin potansiyellerini belirlemek ve bu
potansiyelleri tarımsal açıdan kullanmak hem ekolojik
hem de ekonomik açıdan bölgesel yararlar
sağlayabilir.
Normal şartlarda atmosferde %78 oranında bulunan N
gazı bitkiler ve hayvanlar için yarayışlı bir formda
değildir. Bu nedenle birçok canlı bu elementin
noksanlığı nedeniyle hastalanmakta ya da ölmektedir.
Bu kadar önemli bir elementten bitkilerin ve diğer
canlıların yararlanabilmesi için, moleküler N’un (N2)
bitkilerce alınabilir formlara (NH ,NO ) dönüşmesi
gerekir. Söz konusu rhizobial aktiviteler sonucunda
atmosferdeki N toprağa bağlanır ve bu olay biyolojik
N fiksasyonu olarak adlandırılır. Biyolojik N
fiksasyonu ile moleküler N2, mikrobiyolojik olaylarla
ve bakteriler aracılığıyla NH3 azotuna, daha sonra
aminoasitlere ve proteine dönüşür (Lindemann and
Glower, 2003; Doğan ve ark., 2007). Söz konusu
olaylar normal atmosfer basıncında ve normal iklim
koşullarında gerçekleşir ve enerji kaynağı olarak
doğrudan veya dolaylı yollarla güneş enerjisi
kullanılır.
Toprak mikroorganizmalarına ulaşan pestisitler,
pestisitin cinsine ve kimyasal özelliklerine bağlı
olarak değişik etkilerde bulunabilirler. Bazı ilaçlar
toprak mikroorganizmaları tarafından parçalanıp C ve
enerji kaynağı olarak kullanılabilirken, klorlu alifatik
asit etkili ilaçlar nitrifikasyon bakterilerine toksik etki
yaparak söz konusu canlıların faaliyetlerini geçici
olarak durdurabilmektedir. Fumigant etkili ilaçlar ise
nitrifikasyon yapan bitkilerin yani konukçuların
faaliyetlerini engelleyerek nitrifikasyon olayının uzun
süre durmasına sebep olmaktadır. DDT ve BHC gibi
kimyasallar,
nodozide
bakterilerinin
nodül
oluşturmasına engel olabilmektedir. Bazı fumigant
cinsi pestisitler toprakta eriyebilir manganez (Mn)
veya diğer iz elementlerin bitkilere toksik etki
gösterecek kadar artmasına sebep olmaktadır. Toprak
ilaçlamasında kullanılan bazı bakırlı (Cu) ilaçlar ise
toprakta Cu birikmesine yol açarak hassas bitkilerin
zarar görmesine neden olmaktadır (Kılıç, 1994). Diğer
yandan atrazin ve simazin gibi bazı ilaçlar ise
nitrifikasyonu teşvik etmektedir.
Mikoriza mantarı ile bitkiler arasında da benzer bir
ilişki bulunur. Bu ilişki ile mikorizalar bitkinin besin
elementi (özellikle P) ve su alımının artmasını sağlar.
Bu sayede bitkinin büyüme, gelişme ve hastalıklara
karşı direnci de artmış olur. Yukarıda da belirtildiği
gibi rhizobium bakterileri ve mikoriza mantarı gibi
rizosfer
canlıları
söz
konusu
faaliyetlerini
gerçekleştirirken bitkinin köklerinden salgıladığı
organik bileşiklerden faydalanırlar. Dolayısıyla
köklerin salgıladıkları organik bileşiklerin yapısında
ve miktarında meydana gelebilecek herhangi bir
değişiklik rizosfer bölgesindeki mikrobiyolojik
aktiviteyi etkiler (Haktanır ve Arcak, 1997; Doğan ve
ark., 2007; Gök ve ark., 2007).
Ortam sıcaklığı mikroorganizmaları etkileyen temel
faktörlerden biridir. Baklagillerden bazılarında kök
bölgesindeki sıcaklığın nodülasyon durumuna
etkilerinin araştırıldığı bir çalışmada ortaya konan
sonuçlara göre, düşük kök sıcaklığında (70C) yer altı
üçgülünde infeksiyonun daha yüksek kök sıcaklığına
(190C) göre geciktiği ortaya konulmuştur. Fakat
70C’de infeksiyonla nodülasyon arasındaki süre
kısalmıştır. Sıcaklık aynı zamanda nodülün değişik
bölgelerindeki doku miktarını etkilemektedir.
Örneğin, 70C’de değişim bölgesi nodülün %20’sini
oluştururken, 190C’de %5’ni oluşturmaktadır (Sprent,
2001).
Doğanın önemli bir parçası olan mikroorganizmalar,
çevre şartlarından önemli derecede etkilenirler.
Olumlu koşullarda hızla çoğalıp doğal işlevlerini
gerçekleştiren bu canlılar, olumsuz koşullarda da
hayatta kalabilmek ve fonksiyonlarını sürdürebilmek
için çok çetin mücadeleler verirler. Toprak
mikroorganizmaları ve bu organizmaların faaliyetleri
yöreden yöreye büyük oranda değişebilir. Bu
organizmaların faaliyetleri toprak pH’sı, alınabilir P
ve K miktarı, ağır metallerin mevcudiyeti, su rejimi
vb. gibi birçok faktör tarafından etkilenir. İklimsel ve
çevresel faktörlerin etkisi altındaki mikrobiyel
Anız Yakmaya
Uygulamaları
Karşı
Alternatif
Toprak
İşleme
Birçok farklı tanımı yapılmış olmasına rağmen toprak
işleme “toprak koşullarının bitki gelişimi için uygun
hale getirilmesi işlemi” olarak açıklanabilir. Toprak
40
S. KILIÇ, K. DOGAN, S.G. KESKIN
artığı miktarı çok az olduğu için erozyon riskini
arttırması, derin ve yoğun toprak işleme söz konusu
olduğundan yakıt ve işgücü giderlerinin yüksek
olması ve toprak sıkışıklığı ve topraktan nem kaybının
fazla olması gibi dezavantajları da vardır. Ayrıca
geleneksel toprak işleme sistemlerinde topraktaki
yararlı organizmaların yaşam döngüsü bozulmaktadır.
işleme uygulamalarının üründe bir azalmaya neden
olmadan toprağı koruyan ve aynı zamanda
sürdürülebilir bir faaliyet olması gerekir. Toprak
işlemenin amaçları; bitki gelişimi için toprağın
fiziksel özelliklerini iyileştirmek, organik madde ve
bitki artıklarını toprağa karıştırmak, yabancı otları
ortadan kaldırmak, tohum yatağı hazırlamak,
erozyonu kontrol etmek ve toprağı sulamaya
hazırlamaktır.
Korumalı toprak işleme uygulaması ise sürdürülebilir
bir çevre için toprağın ve suyun korunduğu bir
sistemdir. Bu sistem toprak, su ve enerjinin etkin
olarak kullanılmasını gerektirdiği için son yıllarda ilgi
odağı haline gelmiştir. Korumalı toprak işleme “su ve
rüzgar erozyonunu azaltmak için bitki artıklarının en
az %30’unun toprak yüzeyinde bırakıldığı toprak
olarak
işleme
ve
ekim
uygulamaları”
tanımlanmaktadır (CTIC, 2010). Korumalı toprak
işleme sistemlerinde bitki artıklarının alt üst edilip
toprağa gömüldüğü derin toprak işleme uygulamaları
bulunmaz. Bu nedenle geleneksel işleme yöntemlerine
göre yakıt ve işgücü giderleri daha düşük, erozyon
kontrolü yüksek, toprağın, toprak suyunun ve çevrenin
korunduğu daha sürdürülebilir toprak koşulları elde
edilir. Bu yöntemlerin kullanılmasındaki temel
prensipler toprağın en az düzeyde mekanik işleme tabi
tutulması, toprak yüzeyinde sürekli bitki örtüsü
bulunması ve farklı bitki türlerinin münavebe
sistemiyle yetiştirilmesidir (FAO, 2010). Bu
avantajların yanında topraktaki yabancı ot ve zararlı
populasyonunun artması, toprağın daha geç ısınması
ve kuruması ve topraktaki organik maddenin homojen
bir şekilde bulunmaması gibi bazı dezavantajları da
bulunmaktadır.
Hasat sonrasında anızın yönetimi için, hem geleneksel
hem de koruyucu toprak işleme sistemlerinden
yararlanılabilir. Anızı yakmadan, etkin bir anız
yönetimi için önerilebilecek sistemler:
 Geleneksel toprak işleme ile anız yönetimi,
 Alternatif toprak işleme ile anız yönetimi
şeklinde verilebilir. Toprakta ekim ve ekim sonrası
bakım işlemlerinin sayısı arttıkça toprak yüzeyinde
kalan bitki artığı miktarı da azalır. Bu da toprağın
erozyona karşı korumasız hale gelmesine neden olur.
Topraktaki işlem sayısının en az olduğu toprak
işlemesiz doğrudan ekim yöntemlerinde, topraktaki
bitki artığı miktarı %90 iken, kulaklı pullukla toprak
işlemede bu miktar %10 kadardır (Buckingham,
1993).
Geleneksel toprak işleme sistemlerinde; genellikle
pullukla toprağın yoğun bir şekilde işlenmesi söz
konusudur ve toprak yüzeyinde ekimden sonra
%15’den daha az bitki artığı bırakılır (CTIC, 2010).
Bu sistemde bitkisel üretim için derin ve yüzeysel
olmak üzere iki kez toprak işleme yapılır. İlk toprak
işleme faaliyeti diskli pulluk, kulaklı pulluk, çizel ve
dip kazanın kullanıldığı derin toprak işleme
uygulamalarından oluşur. İkinci toprak işleme
uygulamaları ise toprağın ekim için uygun hale
getirildiği ve diskaro, freze vb. aletlerin kullanıldığı
daha yüzeysel işlemleri içerir (SSSA, 2010).
Geleneksel toprak işleme sistemlerinde tarla
yüzeyinde bulunan bitki artıkları kulaklı pulluk
kullanılarak devrilir ve alt-üst edilerek toprağa
gömülür. Bu şekilde bitki artıklarının toprağa
gömülmesi ile toprağın organik madde miktarı artar.
Ayrıca toprağın havalanması ve toprakta bulunan
yabancı ot ve zararlıların kontrolü de yapılmış olur.
Bu avantajları yanında toprak yüzeyinde kalan bitki
Etkin bir anız yönetimi için alternatif toprak işleme
yöntemleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
(1) Pulluk yerine çizel kullanılması: Pulluğa alternatif
olarak kullanılan çizel, toprağı 35 cm derinliğe kadar
devirmeden işleyip havalandıran bir toprak işleme
aletidir. Çizel ile 35 cm derinliğe kadar eğer toprakta
bir sıkışık tabaka bulunuyorsa, bu tabakanın ortadan
kaldırılması da söz konusudur. Çizelle anızlı toprağın
işlenmesi sonrasında toprakta kalan bitki artığı miktarı
%50-70’dir (Buckingham, 1993). Bu nedenle çizelle
işlemede erozyon riski daha azdır. Çizelin iş başarısı
41
S. KILIÇ, K. DOGAN, S.G. KESKIN
sağlarken, aşırı nemden kaynaklı bazı kök
hastalıklarını da önler. Bu avantajları yanında dar sıra
bitkileri için uygun olmaması ve ekipmanlarda
değişiklik yapılması gibi bazı dezavantajları
bulunmaktadır.
kulaklı pulluğa göre daha yüksektir ve kulaklı pulluğa
kıyasla yakıt tüketimi daha azdır.
(2) Diskaro-kültivatör kullanılması: Diskaro ikincil
toprak işleme aleti olup toprağı yüzeysel olarak
işlemektedir. Hasattan hemen sonra tandem diskaro
ile işlenmiş bir toprakta kalan bitki artığı miktarı
%40-80’dir. Diskaro ile işlem sonrasında ayrıca bitki
artıklarının toprağa tutunması söz konusudur. Bu da
erozyon kontrolü ve organik madde olarak anızın
toprağa karışması için önemlidir. Kültivatör ise
toprağı yüzeysel olarak işler ve devirme yapmadan
sadece kabartır. Kullanılan kültivatör uçlarına göre
değişmekle beraber toprakta kalan bitki artığı miktarı
%30-80 kadardır (Buckingham, 1993). Yine anız
yönetiminde diskaro-kültivatör ikilisinin kullanılması
yüzeyde bırakılan bitki artıkları neticesinde erozyon
riskini azaltmaktadır.
(5) Anıza doğrudan ekim: Bu yöntemde bir önceki
ürün hasat edildikten sonra toprak işleme uygulaması
yapılmaz. Ürünün ekim döneminde anız üzerine ekim
yapabilen makinalar ile doğrudan anıza ekim yapılır.
Çizi açıcı ayakların açtığı çiziye tohum yerleştirilir ve
üzeri örtülerek bastırılır (Aykas ve ark., 2005). Anıza
doğrudan ekimde toprak işleme yapılmadığı ve anızın
büyük bir kısmı toprakta bırakıldığı için en yüksek
düzeyde erozyon kontrolü sağlanır. Ayrıca arazi
üzerinde yapılan işlemlerin sayısı azaltıldığından, tarla
trafiğinden kaynaklanan toprak sıkışıklığı, işgücü ve
yakıt tüketimi azalır (Sullivan, 2003). Bu avantajların
yanında yabancı ot kontrolü için daha fazla herbisit
kullanılması, zararlı populasyonunun artması ve
ekonomik ve sürdürülebilir toprak koşullarının
sağlanması için uzun yıllar gerektirmesi gibi
dezavantajlara sahip bir yöntemdir.
(3) Şerit şeklinde toprak işleme: Bu yöntemde sadece
ekim yapılacak toprak şeridi işlenir (5-30 cm) (Aykas
ve ark., 2005). İşlenmiş ve havalanmış toprak
şeridinde bitki artığı bulunmaz. Bu nedenle toprağın
ısınması ve kuruması daha erken olur ve ekim
işlemleri, toprak işlemesiz doğrudan ekim yöntemine
kıyasla daha erken yapılabilir. Şerit şeklinde toprak
işleme sonrasında toprakta %60-75 oranında bitki
artığı bırakılır (Buckingham, 1993).
Sonuç olarak, toprak yüzeyinde veya toprak altında
bırakılan bitkisel artıklar toprak verimliliği için esas
olan
organik
madde
içeriğinin
kaynağını
oluşturmaktadır. Topraktaki anız yönetimi, hasattan
sonra kalan bitki artıklarının ne yapıldığı veya ne
kadarlık kısmının toprak yüzeyinde bırakıldığı ile
ilgilidir. Anız yönetimi, toprak yüzeyinde bırakılan
bitki artığı miktarını etkileyen tüm işlemleri
kapsamaktadır (Buckingham, 1993). Etkin bir anız
yönetiminde, toprakta bırakılan bitki artığı miktarı
kadar bu işlemler için kullanılan yakıt miktarı da
önemlidir. Yukarıda anız yönetimi için sayılan
yöntemler yakıt tüketimi açısından karşılaştırıldığında
şerit şeklinde toprak işleme ve doğrudan ekimde yakıt
tüketiminin kulaklı pulluğa göre %73 daha az olduğu
görülmüştür (Jasa ve ark., 1991) (Çizelge 1).
(4) Sırt şeklinde toprak işleme – sırta ekim: Bu şekilde
toprak işlemede öncelikle toprak seviyesinden belirli
yükseklikte sırtlar oluşturulur ve ekim sırtlar üzerine
yapılır. Ekim makinası ile ekim yapılırken makine
arkasında aynı zamanda yabancı ot kontrolü için
herbisit bant olarak uygulanır. Sırt şeklinde toprak
işleme ve sırta ekim ile erozyon kontrolü sağlanır.
Ekim sonrası toprak yüzeyinde kalan bitki artığı
miktarı %30-50 kadardır (Jasa ve ark., 1991). Bu
yöntem yağışın fazla olduğu bölgelerde tohum
yatağının daha iyi ve çabuk ısınmasına olanak
42
S. KILIÇ, K. DOGAN, S.G. KESKIN
Çizelge1. Farklı toprak işleme sistemlerinin kulaklı pulluk sistemine göre yakıt tüketimi açısından karşılaştırılması
Yapılan İşlemler
Kulaklı
Pulluk
Kulaklı pulluk
Gübreleme
Disk
Disk
Ekim
Kültivatör
Diskaro +
Kültivatör
Çizel
Çizel
Gübreleme
Disk
Disk
Ekim
Kültivatör
Gübreleme
Disk
Disk
Ekim
Kültivatör
%37*
Sırt toprak işleme
Sap parçalama
Gübreleme
Ekim
Kültivatör
%43*
Şeri toprak işleme
/ Doğrudan ekim
Gübreleme
Ekim
İlaçlama
%49*
%73*
* Kulaklı pulluk sistemine göre yakıt tüketimindeki azalma
Tartışma ve Sonuç
Toprakların verimli, üretken ve sürdürülebilir
kullanımı için detaylı toprak etütleri referans alınarak
potansiyel kullanım planlarının oluşturulması ve bu
planlamaya uyulması gereklidir. Arazi kullanım
planlarına dayalı yapılan üretimle, doğal kaynaklar
korunduğu gibi daha karlı üretim gerçekleştirmek de
mümkün olacaktır. Doğal ekosistemin devamlılığı için
topraktaki makro ve mikro organizmalar topraktaki
organik maddenin parçalanması, besin maddelerinin
tekrar topraklara kazandırılması, havadaki N’un
bitkilerce alınabilir formlara dönüştürülmesi açısından
çok önemlidir. Anızın yakılması bu döngünün
bozulmasına ve toprakta verimliliğin azalmasına
neden olmaktadır. Bu nedenlerle topraktaki organik
maddenin kaynağını oluşturan bitki artıklarının
yakılmadan toprak işleme sistemleri ile yönetimi,
sürdürülebilir toprak verimliliği ve topraklarda
sürdürülebilir biyolojik ve fiziksel koşulların
yaratılması için esastır. Hasat sonrası ürün artıklarının
özellikle erozyon riski yüksek olan bölgelerde
yukarıda söz edilen uygun sistemler seçilerek
tamamen veya kısmen toprak yüzeyinde bırakılması
önerilmektedir.
Coşkan, A., Doğan, K. 2011. Symbiotic nitrogen fixation in
soybean. Soybean Physiology and Biochemistry, Edited
by Hany A. El-Shemy p. cm. www.intechopen.com ISBN
978-953-307-534-1. Chp. 9.p.167-182.
Coşkan, A., Gök, M., Doğan, K. 2010. The denitrification rate and
biological activity of soil under the soybean vegetation
with respect to wheat stubble burning and tobacco waste
applications. Trends Soil Sci Plant Nutr J 2010 1(1):6-12.
Coşkan, A., Gök, M., Doğan, K. 2007. Effect of wheat stubble
burning and tobacco waste application on mineral nitrogen
content of soil at different depth. International Journal of
Soil Science. ISSN 1816-4978.
Coşkan, A., Gök, M., Doğan, K. 2006. Anız yakılmış ve
yakılmamış parseller üzerine uygulanan tütün atığının
soyada biyolojik azot fiksasyonu ve verime etkisi. Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Bilimleri Dergisi
12(3): 239-245. Ankara.
CTIC, 2010. Tillage type definitions. Conservation Technology
Information Center. Erişim tarihi: 30 Mayıs 2012.
http://www.ctic.purdue.edu/media/pdf/TillageDefinitions.
pdf
Dinç, U., Şenol, S. 1997. Toprak etüd ve haritalama. Çukurova
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Genel Yayın No: 161, Ders
kitapları Yayın No: 50, Adana, 235 s.
Doğan, K. 2012. Anız yakmanın zararları. Amik Ovasında yanlış
Kaynaklar:
arazi kullanımı, anız yakma sorunu ve çözüm önerileri.
Aykas, E., Yalçın, H., Çakır, E. 2005. Koruyucu toprak işleme
Panel. 03.04.2012. Mustafa Kemal Üniversitesi.
yöntemleri ve doğrudan ekim. Ege Üniversitesi Ziraat
Dogan, K., Celik, I., Gok, M., Coskan, A. 2011. Effect of different
Fakültesi Dergisi, 42(3):195-205
soil tillage methods on rhizobial nodulation, biyomas and
nitrogen content of second crop soybean. African Journal
Buckingham, F. 1993. Tillage. In F. Buckingam, R.F.
of Microbiology Research Vol. 5(20), pp. 3186-3194.
Espenschied, T.A. Hoerner, and K.R. Carlson (eds.).
Doğan, K., Gök, M., Coşkan, A. 2010. Bakteri aşılaması ve demir
Fundamentals of Machine Operation. 3rd edn. Deere and
uygulamasının Çukurova koşullarında 1. ürün
Company, Moline, IL, USA.
yerfıstığında biyomas, dane verimi ve bitki azot içeriğine
43
S. KILIÇ, K. DOGAN, S.G. KESKIN
etkisi. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi Özel Sayı,
Toprak Bölümü Yayın No: 1486. Ders Kitabı: 447.
s. 261-267.
Ankara.
Doğan, K., Gök, M., Coşkan, A., Güvercin, E. 2007. Bakteriyel
Jasa, P.J., Shelton, D.P., Jones, A.J., Dickey, E.C. 1991. "G91-
aşılama ile demir uygulamalarının birinci ürün yerfıstığı
1046 Conservation tillage and planting systems".
bitkisinde nodülasyon ve azot fiksasyonuna etkisi.
Historical Materials from University of Nebraska-Lincoln
Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi
Extension. Paper 729.
Cilt 2 Sayı 1. s. 35-46.
Kılıç, B. 1994. Pestisit-çevre ilişkileri. Zirai Mücadele Araştırma
Durrant, M.C. 2001. Controlled protonation of iron-molybdenum
Ensitüsü, Ankara. s.22.
cofaktör by nitrogenase: A structural and theoreticel
Lindemann, W.C., Glover, C.R. 2003. Nitrogen fixation by
analysis. Department of Biological Chemistry, John Innes
legumes. Cooperative extension service. College of
Centre, Norwich Research Park, Colney, Norwich NR4
agriculture and home economiccs. New Mexico State Uni.
7UH, U.K.
Electronic distribution May 2003.
FAO, 2010. Conservation agriculture: Conserving resources above
Rees, D.C., Howard, J.B. 2000. Nitrogenase: Standing at the
and below the ground. Food and Agriculture Organization
crossroads. Current Opinion in Chemical Biology, 4: 559566.
(FAO) of the United Nations. Erişim tarihi: 30 Mayıs
2012.
Sprent, J.I., 2001. Nodulation in legumes. Royal Botanic Gardens,
Kew, UK.
FAO, 1976. A framework for land evaluation. Soil Bulletin 32.
SSSA (2010) Glossary of soil science terms. Soil Science Society
Rome, 72 p.
of America (SSSA). Erişim tarihi: 30 Mayıs 2012.
Gök, M., Doğan, K., Coşkan, A. 2006. Effects of divers organic
substrate application on denitrification and soil respiration
https://www.soils.org/publications/soils-glossary#
Sullivan, P. 2003. Conservation tillage. Erişim tarihi: 30 Mayıs
under different plant vegetation in Çukurova region.
International Symposium on Water and Land Management
2012.
for Sustainable Irrigated Agriculture. April 4-8, 2006,
http://icecubetopper.com/pdfs/docs/attra/attra_conservatio
Adana-Turkey.
n_tillage.pdf
Sys, C., Von Rants, E., Debaveje, J. 1991. Land evaluation part 1
Gök, M., Doğan, K., Coşkan, A., Arıoğlu, H. 2007. Çukurova
principles in land evaluation and crop production
bölgesi yerfıstığı ekim alanlarında rhizobiyal potansiyelin
calculations. Agricultural Publications No: 7, 247 p.
belirlenmesi ve bir model denemede bakteriyel aşılama ile
Şenol, S. 1983. Arazi toplulaştırma çalışmalarında kullanılabilir
demir uygulamalarının nodülasyon, bitki gelişimi ve
verime etkisinin araştırılması. TÜBİTAK-TOVAG-104 O
niceliksel yeni bir arazi dereceleme yönteminin
363 nolu prj. Sonuç raporu.
geliştirilmesi üzerine araştırmalar. Çukurova Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi, Adana, 122s.
Haktanır, K., Arcak, S. 1997. Toprak biyoşojisi. Toprak
ekosistemine giriş. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Şenol, S., Tekeş, Y. 1995. Arazi değerlendirme ve arazi kullanım
Türkiye Toprak İlmi Derneği, İlhan Akalan Toprak ve
planlaması amacıyla geliştirilmiş bir bilgisayar modeli.
Çevre Sempozyumu, Yayın No:7, Cilt 1, 204-210.
44
Tralleis Elektronik Dergisi
http://dergi.etralleis.com
e-TRALLEIS
1 (2013) 45-50
©ADÜ
PVA-Aljinat Küreler Üzerine α-Amilaz Enziminin İmmobilizasyonu
Murat UYGUN1, Deniz AKTAŞ UYGUN2, Arife Alev KARAGÖZLER2
1
Adnan Menderes Üniversitesi Koçarlı Meslek Yüksekokulu
Bitkisel ve Hayvansal Üretim Bölümü, Aydın
2
Adnan Menderes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü, Aydın
ESER BİLGİSİ
Araştırma Makalesi – Fen Bilimleri
Sorumlu Yazar: Murat UYGUN, [email protected]
Yayına Kabul Tarihi: 12 Aralık 2012
Özet: Yapılan bu çalışmada Aspergillus oryzae α-amilaz enzimi PVA-aljinat kürelere immobilize edilmiştir. Serbest ve
immobilize α-amilaz aktivitesi üzerine pH’ın etkisi incelenmiş ve optimum pH’lar sırasıyla 6.0 ve 7.0 olarak bulunmuştur.
Serbest ve immobilize enzimin optimum sıcaklığı 60 °C olarak ölçülmüştür. Buna ek olarak serbest ve immobilize α-amilazın
kinetik parametreleri ve enzimin tekrar kullanılabilirliği araştırılmıştır. Serbest α-amilazın Km değeri 2.71 mg mL-1 iken
immobilize α-amilazın Km değeri 0.41 mg mL-1 olarak bulunmuştur. Serbest ve immobilize α-amilazın Vmax değeri sırasıyla
9.24 x 10-5 U mg-1 ve 5.94 x 10-5 U mg-1 olarak belirlenmiştir. PVA-aljinat kürelere tutuklanmış α-amilaz tekrar
kullanılabilirliği incelendiğinde immobilize α-amilazın 10 döngü boyunca kullanımı sonunda başlangıç aktivitesinin %
76’sını koruduğu görülmüştür.
Anahtar Sözcükler: α-amilaz, immobilizasyon, PVA, aljinat, tutuklama
Immobilization of α-Amylase onto PVA-Alginate Beads
Abstract: Aspergillus oryzae -amylase was immobilized onto PVA-alginate beads. The effects of pH on activities of free
and immobilized -amylase were investigated and optimum pH were found to be 6.0 and 7.0 respectively. The optimum
temperature for both free and immobilized enzyme was measured as 60 °C. Kinetic parameters for free and immobilized amylase along with the reusability of the enzyme were also investigated. Free -amylase showed Km of 2.71 mg mL-1,
whereas immobilized -amylase showed Km of 0.41 mg mL-1. Vmax values of free and immobilized -amylases were found
to be 9.24x10-5 U mg-1 and 5.94x10-5 U mg-1 respectively. The -amylase entrapped in PVA-alginate beads could be reused
and retained 76 % activity at the end of ten cycles.
Key words: -amylase, immobilization, PVA, alginate, entrapment
Giriş
yolu ile immobilize edilebilirler (Varavinit ve ark.,
2002).
Enzimlerin immobilizasyonu, enzimleri katalitik
aktivitelerinin korunması şartı ile belirli bir alan
içerisinde fiziksel olarak hapsetmek veya sınırlamak
yoluyla tekrar ve sürekli olarak kullanılabilmelerini
sağlamak işlemi olarak tanımlanabilir. Doğal formları
ile karşılaştırıldığında immobilize enzimler daha
yüksek bir kararlılık, daha kolay ürün ve enzim
kazanımı, enzimin tekrar kullanılabilme olasılığı ve
reaksiyonun hızlı sonlanması gibi avantajlara sahiptir.
Enzimler
çeşitli
taşıyıcılara
tutuklama,
adsorpsiyon,iyonik bağlanma ve kovalent bağlanma
Enzim
immobilizasyonunda
kullanılan
çeşitli
materyaller bulunmaktadır. Bu destek materyalleri jel
matriks, membran formunda polimerik veya inorganik
katı, partikül veya mikroküre formunda bulunabilirler
(Aksoy ve ark., 1998). Aljinat mannurik ve guluronik
asit birimlerinden meydana gelen doğal bir
polimerdir. Kolay ulaşılabilir oluşu ve düşük maliyeti
nedeniyle immobilizasyon matriksi olarak yaygın bir
45
şekilde kullanılmaktadır. Ayrıca aljinat enzimlere
inert sulu bir ortam sağlaması ve geniş gözenekleri
sayesinde moleküllerin hızlı difüzyonuna izin vermesi
nedeniyle tercih edilen bir enzim immobilizasyon
destek materyalidir (Kumar ve ark., 2006).
α-Amilazın İmmobilizasyonu
α-amilaz PVA-aljinat küreler üzerine tutuklanma
metodu ile immobilize edilmiştir. Bu amaçla, PVA (%
10.0’luk w/v)-aljinat (%1.0 w/v) karışımının 4.5
mL’si 0.5 mL α-amilaz çözeltisi (20.0 mg/mL) ile
karıştırılmıştır. Karışım daha sonra borik asit (% 7.5
w/v)-CaCl2 (% 2.0 w/v) çözeltisinin 25 mL’sine bir
enjektör yardımı ile damlatılmıştır. Oluşan kürecikler
+ 4 °C’de 24 saat olgunlaştırılmış ve distile su ile
yıkanarak kullanılmıştır.
Polivinil alkol (PVA) enzim immobilizasyonunda
sıkça kullanılan, toksik olmayan, ucuz ve sentetik bir
materyaldir. PVA’e immobilizasyon basit ve ucuz
olan PVA-borik asit metodu ile gerçekleştirilir. Bu
metodun tek dezavantajı çökmeye meyilli oluşudur.
Bu dezavantaj ortama aljinat eklenmesi ile
giderilebilmektedir (Idris ve ark., 2008).
Serbest ve İmmobilize α-Amilazın Aktivite Ölçümleri
Serbest ve immobilize α-amilazın aktivitesi DNS
metodu ile saptanmıştır (Bernfeld, 1955). Bu amaçla
α-amilaz aktivitesi için, 0.5 mL α-amilaz çözeltisi 0.5
mL nişasta çözeltisi ile
(% 1.0 w/v; 20 mM pH 6.9
fosfat tamponunda) karıştırılmış ve 25 °C’de 3 dakika
inkübe edilmiştir ve 1.0 mL DNS reaktifinin
eklenmesi ve ardından kaynayan suda 5 dakika ısıtma
ile enzimatik reaksiyon durdurulmuştur. Karışımın
soğutulmasından sonra, karışıma 10.0 mL distile su
ilave
edilmiş
ve
karışımın
absorbansı
spektrofotometrik
(Shimadzu
UV-Vis
Spectrophotometer, Model 1601) olarak ölçülmüştür.
Kontrol denemesi olarak yukarıdaki işlem enzim
çözeltisi olmaksızın tekrarlanmıştır. İmmobilize αamilaz aktivitesi için enzim çözeltisi yerine 30 adet
immobilize α-amilaz küreciği kullanılmıştır. Bir ünite,
25 °C’de dakikada 1.0 µmol indirgen şeker üretmek
için gerekli enzim miktarı olarak tanımlanmıştır.
Spesifik aktivite aktivitenin protein miktarına (mg)
bölünmesi ile bulunmuştur.
α-amilaz
(EC
3.2.1.1;
1,4-α-D-glukan
glukanohidrolaz)
nişasta
ve
diğer
benzer
karbohidratlardaki α-1,4 glikozidik bağlarının
hidrolizini katalizler. Etanol ve yüksek fruktozlu mısır
şurubu üretiminde, deterjanlarda, tekstil endüstrisinde,
modifiye nişasta üretiminde ve kağıt endüstrisinde
sıkça kullanılır (Kumar ve ark., 2006).
Literatürde α-amilazın çeşitli tiplerde destek
materyallerine immobilizasyonuna ilişkin çalışmalar
bulunmaktadır (Aksoy ve ark., 1998; Kumar ve ark.,
2006; Tripathi ve ark., 2007; Tien ve Chiang, 1999;
Shewale ve Pandit; 2007, Kara ve ark., 2005; Saville
ve ark., 2004; Reshmi ve ark., 2007). Bu çalışmada, αamilaz enzimi tutuklama metodu ile PVA aljinat
küreciklere immobilize edilmiştir. Serbest ve
immobilize α-amilaz aktivitesi üzerine pH’ın etkisi
incelenmiş, söz konusu enzimin optimum sıcaklığı,
kinetik parametreleri ve tekrar kullanılabilirliği
araştırılmıştır.
Serbest ve İmmobilize α-Amilaz Aktivitesi Üzerine
pH’ın ve Sıcaklığın Etkisi
pH ve sıcaklık enzim aktivitesi etkileyen en önemli
parametrelerdendir. Serbest ve immobilize α-amilaz
üzerine pH’ın etkisi pH 3.0-9.0 aralığında
incelenmiştir. Bu amaçla, substrat çözeltileri farklı
pH’lardaki asetat tamponu (100 mM, pH 3.0-5.0),
fosfat tamponu (100 mM, pH 6.0-8.0) ve karbonat
tamponu içinde (100 mM, pH 9.0) hazırlanmış ve
yukarıda anlatıldığı şekilde aktivite ölçümleri
yapılmıştır. En yüksek spesifik aktivite 100 kabul
edilerek % aktivite değerleri bulunmuştur. pH
değerlerine karşılık % aktivite grafikleri çizilerek
Materyal ve Yöntem
Kimyasallar
α-amilaz (Aspergillus oryzae’den), aljinik asit sodyum
tuzu, kalsiyum klorür, PVA, borik asit, nişasta, DNS
(3,5-dinitrosalisilik
asit)
Sigma
Firmasından
(Steinheim, Almanya), diğer tüm kimyasallar ise
Merck Firmasından (Darmstadt, Almanya) temin
edilmiştir.
46
M. UYGUN, D. A. UYGUN, A. A. KARAGÖZLER
serbest ve immobilize α-amilaz için optimum pH
değerleri saptanmıştır.
Serbest ve İmmobilize α-Amilaz Aktivitesi Üzerine
pH’ın ve Sıcaklığın Etkisi
Serbest ve immobilize α-amilazın optimum pH
grafikleri Şekil 1’de gösterilmiştir. Görüldüğü üzere,
serbest ve immobilize α-amilazın optimum pH’ları
sırasıyla 6.0 ve 7.0 olarak bulunmuştur. Bilindiği gibi
poliiyonik matriksler optimum pH değerlerinde bir
kaymaya yol açan enzim mikroçevresi ile yığın fazı
arasında proton dağılımına neden olur (Kobayashi ve
ark., 1992). α-amilazın PVA-aljinat üzerine
immobilizasyonu sonucu bazik bölgeye doğru 1.0
birimlik bir kayma meydana gelmiştir. Bu kayma
matriksin yüküne bağlıdır ve bu çalışmadaki bazik
bölgeye kayma PVA-aljinat matriksinin polianyonik
karakterinden kaynaklanmaktadır.
Serbest ve immobilize α-amilaz için farklı sıcaklarda
(4-75 °C) aktivite ölçümleri yapılmıştır. Serbest ve
immobilize α-amilaz için sıcaklıklara karşı % aktivite
grafikleri çizilmiş ve optimum sıcaklık değerleri
belirlenmiştir.
Kinetik Parametreler
Serbest ve immobilize α-amilaz aktivitesine substrat
derişiminin etkisinin araştırılması için farklı
derişimlerde (0.05, 0.10, 0.25, 0.50, 0.75, 1.00, 2.50,
5.00, 7.50, 10.0 mg mL-1) nişasta çözeltisi hazırlanmış
ve bu çözeltilerde aktivite ölçümleri yapılmıştır.
Aktivite ölçümlerinden yararlanarak serbest ve
immobilize enzime ait Lineweaver-Burk grafikleri
çizilmiş ve bu grafikler kullanılarak serbest ve
immobilize α-amilaz için Vmax ve Km kinetik sabitleri
bulunmuştur.
İmmobilize α-Amilazın Tekrar Kullanılabilirliği
İmmobilize α-amilazın tekrar kullanılabilirliğinin
incelenmesi için immobilize α-amilaz ile 10 kez
aktivite ölçümü yapılmıştır. Bunun için substrat içeren
ortama immobilize α-amilaz ilave edilmiş ve yukarıda
anlatıldığı şekilde aktivite ölçümleri yapılmıştır.
İmmobilize α-amilaz her bir aktivite ölçümünden
sonra tampon çözelti ile yıkanmış ve tekrar aktivite
ölçümleri için kullanılmıştır. Döngü sayısına karşılık
% aktivite grafiği çizilerek immobilize α-amilazın
tekrar kullanılabilirliği incelenmiştir.
Şekil 1. Serbest ve immobilize α-amilaz üzerine ortam
pH’ının etkisi.
Hem serbest ve hem de immobilize enzimin optimum
sıcaklığı 60 °C olarak okunmuştur (Şekil 2). αamilazın optimum sıcaklığı immobilizasyon ile
değişmemiştir. Şekil 2’den de görüldüğü üzere,
immobilize
α-amilaz
serbest
formu
ile
karşılaştırıldığında test edilen tüm sıcaklıklarda daha
kararlıdır. Bu sonuçlar immobilizasyonun enzim
kararlılığını sıcaklık değişimlerine karşı arttırdığını
göstermektedir.
Protein Tayini
Deneylerdeki protein tayinleri Bradford (1976)
yöntemine göre yapılmıştır. Bu yöntem için piyasadan
hazır alınan Bradford boya çözeltisi kullanılmıştır. Bu
amaçla örnek tüpüne 2.5 mL boya çözeltisi ve 50 µL
örnek çözeltisi, kontrol tüpüne ise 2.5 mL boya
çözeltisi ve 50 µL saf su eklenerek vortekslenmiştir.
İki dakika beklenerek 595 nm’de absorbans okuması
yapılmıştır. Okunan absorbanslara karşılık gelen
protein derişimleri kalibrasyon grafiğinden elde
edilmiştir.
Bulgular ve Tartışma
47
Şekil 2. Serbest ve immobilize α-amilaz üzerine sıcaklığın
etkisi.
M. UYGUN, D. A. UYGUN, A. A. KARAGÖZLER
daha avantajlı kılar (Hung ve ark., 2003). Bu
çalışmada immobilize α-amilaz enziminin tekrar
kullanılabilirliği ard arda aktivite ölçümleri yapılarak
belirlenmiş ve immobilize α-amilaz enziminin 10
döngüden sonra aktivitesinin sadece % 24’ünü
kaybettiği görülmüştür (Şekil 5). İmmobilize
enzimlerin aktivitelerinde önemli bir azalma olmadan
gösterdikleri bu tekrar kullanılabilirlik özelliği,
endüstriyel uygulamaların ekonomisi açısından
oldukça önemlidir.
Enzim destek materyaline kimyasal olarak bağlı
olmadığı ve bu polimer yapısı yüksek miktarda su
sağladığı için kendi üç-boyutlu yapısını korumaktadır.
Bu nedenle immobilizasyon işlemi sonucu optimum
parametreler dramatik olarak değişmemektedir
(Yabushita, 1988).
Kinetik Parametreler
Enzimler bir desteğe immobilize edildiklerinde
desteğin doğası, sistemin heterojenliği ve substratın
enzime ulaşılabilirliği gibi faktörler nedeniyle kinetiği
farklılaşır. Yapılan bu çalışmada, serbest ve
immobilize α-amilazın Lineweaver-Burk grafikleri
çizilmiş (Şekil 3; Şekil 4) ve serbest ve immobilize αamilazın Vmax değerleri sırasıyla 9.24 x 10-5 U mg-1 ve
5.94 x 10-5 U mg-1 olarak bulunmuştur. Serbest
enzimin katalizlediği reaksiyonun maksimum hızının,
immobilize enzimin katalizlediği reaksiyonun
maksimum hızından büyük olması genellikle beklenen
ve gözlenen bir durumdur (Zhou ve ark., 2010). Vmax,
enzimin tümü substratına doygun olduğundaki olası
en yüksek hızdır ve bu parametre immobilize enzimin
gerçek özelliklerini yansıtır fakat difüzyonel
sınırlamalardan etkilenir (Reshmi ve ark., 2007).
Yapılan bu çalışmada serbest ve immobilize α-amilaz
enzimlerinin Km değerleri sırasıyla 2.71 mg mL-1 ve
0.41 mg mL-1 olarak bulunmuştur. Km değeri bir
enzimin substratına olan ilgisi olarak bilinir (Park ve
ark., 2005) ve immobilizasyondan sonra genellikle
Km’de bir artış beklenir. Ancak bu çalışmada tersi bir
durum yani Km değerinde bir azalma (yaklaşık 5 kat)
görülmektedir. Km değerindeki bu azalma substrat ve
polimer
materyali
arasındaki
elektrostatik
etkileşimlerden
ve
difüzyonel
etkilerden
kaynaklanmış
olabilir.
Bununla
beraber
immobilizasyon sonunda enzimin üç boyutlu
yapısında meydana gelebilecek değişimler de enzim
aktivitesi üzerine olumlu yönde etki gösterip Km
değerini azaltabilir (Kara ve ark., 2006; Demirel ve
ark., 2006).
Şekil 3. Serbest α-amilaza ait Lineweaver-Burk grafiği.
Şekil 4. İmmobilize α-amilaza ait Lineweaver-Burk grafiği.
İmmobilize α-Amilazın Tekrar Kullanılabilirliği
İmmobilize enzimlerin tekrar kullanılabilirliği, seçilen
taşıyıcının ya da metodun etkinliğini değerlendirmede
oldukça önemlidir. Ayrıca, tekrar kullanılabilirlik
ekonomik açıdan ve kararlılığın korunması
bakımından immobilize enzimleri serbest enzimlerden
Şekil 5. İmmobilize α-amilazın tekrar kullanım kapasitesi.
48
M. UYGUN, D. A. UYGUN, A. A. KARAGÖZLER
Sonuç
(IPNs) for entrapment of glucose isomerase. Reactive and
Bir canlı hücreden enzim izolasyonu ve saflaştırılması
oldukça pahalı süreçlerle yapılmaktadır. Bu nedenle
enzimler genellikle pahalıdır ve endüstriyel
uygulamalarda
serbest
enzimin
aktivitesini
kaybetmeden geri kazanılması oldukça zordur. Serbest
enzimin reaksiyon ortamından istenildiği anda
uzaklaştırılamaması
reaksiyonun
kontrolünü
güçleştirir. Serbest enzimi reaksiyon ortamında etkisiz
hale getirebilmek için kullanılan inhibitörler ise
serbest enzim tarafından kirletilen reaksiyon
ürünlerine yeni bir kirlilik unsuru olarak eklenir.
Reaksiyon ortamındaki bu kirlilik unsurlarının
uzaklaştırılmaya çalışılması maliyeti artırmaktadır.
Bunun yanı sıra serbest enzimler sürekli üretim
işlemlerinde de tercih edilmezler. Enzimlerin birçok
alanda çeşitli amaçlarla kullanılmaya başlanması
nedeniyle, enzimleri daha ekonomik ve kullanışlı hale
getirme çalışmaları artmıştır. Bu nedenle serbest
enzimlerden daha fazla yararlanabilmek için
immobilizasyon teknikleri geliştirilmiştir.
Çalışmadan elde edilen bulgular immobilizasyondan
sonra immobilize α-amilazın optimum pH’ı bazik
bölgeye doğru 1.0 pH birimi kayarken optimum
sıcaklığın değişmediğini göstermiştir. İmmobilize αamilazın Km değeri serbest enziminkinden düşük
bulunmuştur. Serbest α-amilaz için Vmax 9.24 x 10-5 U
mg-1’dır ve bu değer immobilizasyondan sonra 5.94 x
10-5 U mg-1’a düşmüştür. PVA-aljinat kürelere
tutuklanan α-amilaz tekrar kullanılabilmektedir ve 10
döngü sonunda başlangıç aktivitesinin % 76’sını
korumaktadır.
Functional Polymers, 66: 389-394.
Hung, T.C., Giridhar, R., Chiou, S.H., Wu, W.T. 2003. Binary
immobilization of Candida rugosa lipase on chitosan.
Journal of Molecular Catalysis B: Enzymatic, 26: 69-78.
Idris, A., Zain, N.A.M., Suhaimi, M.S. 2008. Immobilization of
Baker's yeast invertase in PVA–alginate matrix using
innovative
immobilization
technique.
Process
Biochemistry, 43: 331-338.
Kara, A., Osman, B., Yavuz, H., Besirli, N., Denizli A. 2005.
Immobilization
of
α-amylase
Cu2+
on
chelated
poly(ethylene glycol dimethacrylate-n-vinyl imidazole)
matrix via adsorption. Reactive & Functional Polymers,
62: 61-68.
Kara, F., Demirel, G., Tümtürk, H. 2006. Immobilization of urease
by using chitosan–alginate and poly(acrylamide-co-acrylic
acid)/κ-carrageenan supports. Bioprocess and Biosystems
Engineering, 29: 207-211.
Kobayashi, T., Miyama, H., Kawata, S., Nosaka, Y., Fujii, N.
1992. Immobilization of enzymes on electrostatic medium
of positively charged dimethylamino nylon gel. Journal of
Applied Polymer Science, 46: 2183-2188.
Kumar, R.S.S., Vishwanath, K.S., Singh, S.A., Rao, A.G.A. 2006.
Entrapment of α-amylase in alginate beads: Single step
protocol for purification and thermal stabilization. Process
Biochemistry, 41: 2282-2288.
Park, D., Haam, S., Jang, K., Ahn, I.S., Kim, W.S. 2005.
Immobilization of starch-converting enzymes on surfacemodified carriers using single and co-immobilized
systems: properties and application to starch hydrolysis.
Process Biochemistry, 40: 53-61.
Reshmi, R., Sanjay, G., Sugunan, S. 2007. Immobilization of αamylase on zirconia: A heterogeneous biocatalyst for
KAYNAKLAR
starch hydrolysis. Catalysis Communication, 8: 393-399
Aksoy, S., Tumturk, H., Hasirci, N. 1998. Stability of α-amylase
Saville, B.A., Khavkine, M., Seetharam, G., Marandi, B., Zuo,
immobilized on poly(methyl methacrylate-acrylic acid)
Y.L.
microspheres. Journal of Biotechnology, 60: 37-46.
immobilized amylase and cellulase. Applied Biochemistry
Bernfeld, P. 1955. Amylase alpha and beta. Methods in
2004.
Characterization
and
performance
of
and Biotechnology, 113: 251-259.
Enzymology, 1: 149-158.
Shewale, S.D., Pandit, A.B. 2007. Hydrolysis of soluble starch
Bradford, M. 1976. A rapid and sensitive method for the
using Bacillus licheniformis α-amylase immobilized on
quantitation of microgram quantities of protein utilizing
superporous CELBEADS. Carbohydrate Research, 342:
the
997-1008.
principle
of
protein-dye
binding.
Analytical
Biochemistry, 72: 248–254.
Tien, C.J., Chiang, B.H. 1999. Immobilization of α-amylase on a
Demirel, G., Ozcetin, G., Sahin, F., Tumturk, H., Aksoy, S.,
zirconium dynamic membrane. Process Biochemistry, 35:
Hasirci, N. 2006. Semi-interpenetrating polymer networks
377-383.
49
M. UYGUN, D. A. UYGUN, A. A. KARAGÖZLER
Tripathi, P., Kumari, A., Rath, P., Kayastha, A.M. 2007.
Yabushita, I. 1988. Studies on the properties of immobilized
Immobilization of α-amylase from mung beans (Vigna
urokinase: effects of pH and temperature. Biotechnology
radiata) on Amberlite MB 150 and chitosan beads: A
comparative study.
and Applied Biochemistry, 10: 294-300.
Journal of Molecular Catalysis B:
Zhou, Z-D., Li, G-Y., Li, Y-J. 2010. Immobilization of
Enzymatic, 49: 69-74.
Varavinit,
S.,
Saccharomyces cerevisiae alcohol dehyrogenase on hybrid
Chaokasema,
Immobilization
of
a
N.,
Shobsngob,
thermostable
S.
2002.
alginate-chitosan
alpha-amylase.
beads.
International
Biological Macromolecules, 47: 21-26.
ScienceAsia, 28: 247-251.
50
Journal
of

Benzer belgeler