Akciğer Patolojisi - Türk Toraks Derneği 18. Yıllık Kongresi

Transkript

Akciğer Patolojisi - Türk Toraks Derneği 18. Yıllık Kongresi
EPS001 [Akciğer Patolojisi]
Nadir görülen bir trakeabronşiyal anomali 'Trakeal Bronkus'
Fulsen Bozkuş, Hüseyin Arpağ, Nurhan Atilla, Hasan Kahraman
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Kahramanmaraş,Türkiye
Trakeal bronkus bronş ağacının doğumsal nadir görülen bir anomalisidir. Bu anomali asemptomatik hastalardan,
tekrarlayan akciğer enfeksiyonuna kadar değişen spektrumda klinik bulguya sebep olabilir. Tanıda bilgisayarlı tomografi ile
sanal bronkoskopi trakeobronşial ağacın görüntülemesinde son yıllarda kullanılan yeni bir yöntemdir. Bizde trakeal
bronkuslu olgumuzu nadir görülmesi nedeniyle litaratür eşliğinde sunmayı amaçladık.
Anahtar Kelimeler: Trakeal bronş; bronşiyal anomali; nadir olgu.
A rare case of tracheobronchial anomalies' Tracheal Bronchus'
Fulsen Bozkuş, Hüseyin Arpağ, Nurhan Atilla, Hasan Kahraman
Department of Chest Diseases, Faculty of Medicine, Kahramanmaras Sutcu Imam University, Kahramanmaras, Turkey.
Tracheal bronchus is a rarely seen congenital anomaly of the bronchial tree. This anomaly may cause a variable spectrum
of clinical findings, rang-ing from asymptomatic patients to recurrent pulmo-nary infections. Virtual bronchoscopy via
computed tomography is a recently developed diagnostic method used for imaging the tracheobronchial tree. Because
tracheal bronchus is rare, we would like to present a case with the accompanying literature.
Keywords: Tracheal bronchus; bronchial anomaly; rare case.
resim1
EPS002 [Akciğer Patolojisi]
Pnömoni Tanısıyla Yatırılan Kist Hidatik Olgusu
Pelin Duru Çetinkaya1, Zehra Dınız Aşılıoğlu1, Suat Gezer2
1
Adana Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği,Adana
2
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi AD, Adana
Yirmisekiz yaşında kadın hasta yüksek ateş, karın ağrısı şikayeti ile acil servise başvurdu. Hasta acil servisten
yapılan tetkikler sonucu pnömoni tanısıyla servise yatırılmış. Hikayesinde; daha öncesinde bilinen bir hastalık
öyküsü olmayan hastanın bir haftadır sağ omuz ve sağ kol ağrısı şikayeti varmış. Ateş: 38,9 derece, genel
durum orta solunum sesleri olağandı. Hastanın tetkilerinde CRP: 9,1 HGB: 9,82 olması dışında patoloji yoktu.
PA akciğer grafisinde sol akciğerde kalp sınırını silmeyen tüm zonlarda homojene yakın dansisite saptandı
(Resim 1). Öksürük,balgam şikayeti olmayan hasta, PA akciğer grafisi ile birlikte değerlendirildiğinde kitle
olabileceği düşünülerek Toraks BT çekildi. Toraks BT 'de sol akciğerde 17x9x8 cm boyutlarında kalın cidarlı,
karaciğeri tamamen kaplayan 20 'cm lik kistik lezyon saptandı(Resim 2-3). Kist hidatik ön tanısıyla Göğüs
cerrahisi ile konsulte edildi. Hastaya göğüs cerrahisi tarafından operasyon uygulandı. Hastanın öyküsünde
hayvan teması mevcut değildi. Hasta pnömoni tanısıyla yatış yapılması ve radyolojik olarak tipik kist hidatik
görünümünün olmaması nedeniyle sunuldu.
Anahtar Kelimeler: Kist Hidatik, akciğer,karaciğer
The Hydatic Cyst Case Who was hospitalized as a diagnosis of pneumonia
Pelin Duru Çetinkaya1, Zehra Dınız Aşılıoğlu1, Suat Gezer2
1
Adana Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği,Adana
2
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi AD, Adana
Twentyeight year old women patient with fewer and abdomen pain admitted to our hospital's emergency
service. The patient was hospitilized as a diagnosis of pneumonia. In her presentation no history of disease was
established, she had complain of right shoulder and arm pain. Her body temperature was 38.9 C and
pulmonary examination was normal. Except CRP:9.1 and HGB:9.82, there wasn't any patology in laboratuary
results. In the chest radiogram; there was nearly homogen dansity at all ones in the left lung side, cardiac
contur was protected( picture 1). Evoluation of her chest radiogram with no cough or sputum expectoration
complaint, on suspicion of a pulmonary mass we examine a computed tomography scan of the lungs. CT scan
report; in the left lung 17x9x8 cm and in the liver 20 cm cyst was detected( picture 2-3). The patiant consulted
with chest surgeon and she operated by chest surgeon. The patient did not have a history animal contact.The
case was reported because of hospitization with dignosis of pneumonia and in her chest radiagrom there was
not typical hydatic cyst radiology findings.
Keywords: hydatic cyst, lung, liver
Picture 1
PA Akciğer grafisi
Resim 2
picture2
Toraks BT
thorax CT
EPS003
[Akciğer Patolojisi]
Atipik lokalizasyonlu endobronşial komponenti olan bir hamartom olgusu
Demet Turan, Pelin Karadağ, Fatma Işıl Uzel, Hanife Can
Yedikule Göğüs Hastalıkları Ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 7. Klinik
GİRİŞ: Pulmoner hamartomlar fibröz doku, yağ, kas, kıkırdak ve kemik doku içeren benign tümörlerdir.
Hamartomlar, tüm akciğer tümörlerinin %8’ini oluştururlar. Parankimal ve endobronşial olarak iki grupta
sınıflandırılırlar.
OLGU: 69 yaşında erkek hasta kliniğimize göğüs ön duvarında ağrı ve öksürmekle balgamla karışık kan gelmesi
şikayeti ile başvurdu. Hastanın özgeçmişinde diyabet ve hipertansiyon mevcuttu. Fizik muayenesinde solunum
sesleri doğaldı. PA akciğer grafisi doğaldı. Hemoptizi etyolojisine yönelik olarak Toraks bilgisayarlı tomografisi(
BT) çekildi. BT’de sağ akciğer alt lob medial segmentte kalsifikasyon içeren 40x36 mm boyutunda kitle lezyon
gözlendi. Hastaya tanısal amaçlı fiberoptik bronkoskopi (FOB) yapıldı. FOB’da sağ akciğer alt lob medial
segment bronşu içinde düzgün yüzeyli polipoid lezyon gözlendi. Alınan biopsi sonucu kondromatöz hamartom
olarak geldi. Hasta göğüs cerrahisi kliniği tarafından opere edildi.
SONUÇ: Hamartomlar çoğunlukla periferik yerleşimli olup semptom vermezler. Nadiren hilus civarında
yerleşerek %3-10 endobronşial kitle olarak karsımıza çıkarlar. Olgumuz atipik yerleşimli olması ve endobronşial
komponenti olması nedeniyle sunuldu.
Anahtar Kelimeler: akciğer, hamartom, endobronşial kitle
Lung hamartoma with atypical localisation and endobronchial component
Demet Turan, Pelin Karadağ, Fatma Işıl Uzel, Hanife Can
Yedikule Chest Diseases and Thoracic Surgery Training Hospital, 7th Clinic
INTRODUCTION: Pulmonary hamartoma is a benign neoplasm composed of cartilage, connective tissue,
muscle, fat, and bone. It is one of the commonest benign tumours of the lung and accounts for approximately
8% of all lung neoplasms. There are parenchymal and endobronchial hamartomas.
CASE: 69 years old male presented with chest pain and bloody sputum to our outpatient clinic. He had
diagnosis of diabetes and hypertension. His breath sounds were normal as well as his chest X-ray. Thoracic CT
revealed a mass with calcification of 40x36mm in size in the right lower lobe medial segment. Fiberoptic
bronchoscopy was performed for diagnosis. A polypoid mass with a smooth surface was detected in the right
lower lobe medial segment orifice. Pathologic examination of the biopsy was compatible with chondromatous
hamartoma. The patient was operated in the Thoracic Surgery Department.
CONCLUSION: Pulmonary hamartomas are usually located peripherally, are therefore asymptomatic and found
incidentally when imaging the chest for other reasons. Endobronchial types are rarely seen (3-10%) and can
occasionally present with haemoptysis, bronchial obstruction and cough. We presented this case because of its
unusual location.
Keywords: lung, hamartoma, endobronchial mass
Bronkoskopik görünüm
Fiberoptic bronchoscopic image
Sağ alt lob medial segment ağzında düzgün yüzeyli polipoid kitle
Polypoid mass with a smooth surface in the right lower lobe medial segment orifice
Toraks BTgörünümü
Chest CT image
Sağ akciğer alt lob medial segmentte kalsifikasyon içeren 40x36 mm boyutunda kitle lezyon
Mass with calcification of 40x36mm size in the right lower lobe medial segment.
EPS004
[Akciğer Patolojisi]
Sarkoidozis Tanılı Hastada Gelişen Organize Pnömoni
Onur Yazıcı1, Mustafa Çörtük1, Hasan Casım1, Erdoğan Çetinkaya2, Ali Ramazan Benli3
1
Karabük Üniversitesi Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Karabük
2
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği,
İstanbul
3
Karabük Üniversitesi Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Aile Hekimliği Kliniği, Karabük
44 yaşında erkek hasta 1997 yılında dış merkezde sarkoidoz tanısı almış ve 2 kez steroid ( 1997 ve 2005 yılında)
tedavisi almış. Öksürük, sarı renkli balgam ve nefes darlığı ile aile hekimliğine başvuran hasta pnömoni ön tanısı
ile polikliniğimize yönlendirilmiş. Hastaya çekilen pa(posteroanterior) akciğer grafisinde her iki akciğerde
konsolide alanlar izlenmesi üzerine pnömoni ve/veya sarkoidoz akciğer tutulumu ön tanısı ile yatırıldı. Balgam
Ehrlich Ziehl Neelsen sonuçları negatif gelen hastaya seftriakson ve klaritromisin tedavisi verildi. Radyolojik ve
kısmen klinik yanıt alınan hasta taburcu edildikten 15 gün sonra yine nefes darlığı, öksürük ve balgam şikayeti
ile başvurdu. Hastaya çekilen pa akciğer grafisinde eski pnömonik alanlardan farklı bölgelerde yeni gelişmiş
konsolide alanlar görüldü. Hastanın yeni çekilen akciğer tomografisinde de yeni gelişmiş periferik yerleşimli
konsolidasyonlar gözlendi. Gezici ve geçici infiltrasyonları olan hastada organize pnömoni düşünüldü ve
bronkoskopi yapılması planlandı. Bronkoskopiyi kabul etmeyen hasta klinik ve radyolojik olarak organize
pnömoni kabul edildi. Hastaya 32 mg metilprednizolon tedavisi başlandı. 1 ay sonra hastanın öksürük, balgam
ve nefes darlığı şikayetlerinde belirgin azalma olduğu ve radyolojik olarak infiltrasyonlarda belirgin gerileme
olduğu görüldü. Sarkoidoz tanısı olan ve yeni gelişen gezici geçici infiltrasyonları tespit edilen bu hastaya
organize pnömoni tanısı konularak tedavisi başlanmış ve tedavinin 6 aya tamamlanması planlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: sarkoidoz, organize pnömoni
Acquired Organising Pneumonia in Patient with Sarcoidosis
Onur Yazıcı1, Mustafa Çörtük1, Hasan Casım1, Erdoğan Çetinkaya2, Ali Ramazan Benli3
1
Department of Chest Disease, Faculty of Medicine, Karabük University, 78100 Karabük, Turkey
2
Clinic of Chest Diseases, Istanbul Yedikule Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research Hospital,
Istanbul, Turkey
3
Department of Family Medicine, Faculty of Medicine, Karabük University, 78100 Karabük, Turkey
The 40 year old male patient was diagnosed sarcoidosis at an external center and given steroid cure twice (
1997 and 2005).
Having cough, yellow colour sputum and breath problems, the patient was seen by the family doctor and sent
to our policlinic with the initial diagnosis of pneumonia. The patient was taken posteroanterior lung graphic
and seen consolidated surfaces on both lungs, then he was initially diagnosed with pneumonia and/or
sarcoidosis pulmonary involvment and allowed in the hospital.
Having negative results for sputum Ehrlich Ziehl Neelsen, the patient was given ceftriakson and claritromisin
teraphy.
The patient showed radiologic and partial clinic healing and was released from the hospital. 15 days later he
checked in the hospital with breath problems, cough and sputum. The poteroanterior lung graphy showed
recently developed consolidated surfaces different from the previous surfaces. Recently developed peripheric
located consolidations were seen at the recent lung tomography. Having migratuar and transient
infiltrations,the patient was considered to have pneumonia and planned for bronchoscopy. Having rejected to
have bronchoscopy, the patient was assumed to have organized pneumonia from clinical and radiologic
aspects. 32 mg metilprednisolon was started to the patient. After a month the patient was seen decreased
cough, sputum and breath problems and from a radiologic view he showed clear regresion with the
infiltrations. Having the sarcoidosis diagnosis and recently developed migratuar and transient infiltrations, this
patient was diagnosed with organising pneumonia and started the cure which was planned to finish in 6
months time.
Keywords: sarcoidosis, organising pneumonia
Resim 1:Toraks BT
Picture 1: Thoraks CT
Geliş filmi. Konsolide alan.
Consolidated area.
Resim 2: Akciğer Grafi
Picture 2: Chest X-ray
Antibiyoterapi sonrası film. Gezici infiltrasyonlar.
After antibiotheraphy film. Migratuar infiltration.
Resim 2: Toraks BT
Picture 2: Thoraks CT
Antibiyoterapi sonrası film. Gezici infiltrasyonlar.
After antibiotheraphy film. Migratuar infiltration.
Resim 4: Toraks BT
Picture 4: Toraks CT
Steroid tedavisinin 2. ayı
Second month after steroid theraphy
EPS005
[Akciğer Patolojisi]
Akciğer Enfeksiyonunu Taklit Eden Vaskülit Olgusu
Gamze Koçak1, Dursun Ali Kaba1, Lütfi Akyol2, Seda Gün3, Nurhan Köksal1
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Samsun
2
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Kliniği, Samsun
3
Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Samsun
Mikroskopik poliangitis; akciğerleri, böbrek ve cildi tutan sistemik bir vaskulit türüdür. Solunum şikayetleri bu
hastalığın çoğunlukla ilk bulgusudur. Kırk altı yaşında erkek hasta bir aydır olan öksürük, balgam ve ateş
şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Fizik muayenesinde; ateş:38oC, nabız:88/dk, solunum sayısı:20/dk, kan
basıncı:100/60 mmHg idi. Solunum sistemi muayenesinde her iki akciğerde yaygın sonor ronkusleri mevcuttu.
Laboratuar incelemede; kreatini 1,75 mg/dl, eritrosit sedimantasyon hızı 87 mm/saat, CRP 135 mg/l, beyaz
küre 12,6 bin/ul idi. İdrar tetkikinde protein 100 mg/dl ve mikroskopisinde her alanda yoğun eritrosit saptandı.
Akciğer grafisinde tüm zonlarda infiltrasyon saptandı. Çekilen toraks bilgisayarlı tomografisinde her iki
akciğerde yaygın asiner infiltrasyon ve bronşektazi izlendi (Resim 1). Hastada akciğer ve böbrek bulguları
olması nedeniyle vaskülit düşünüldü. Bu amaçla gönderilen tetkiklerinde p-anca pozitif geldi. Sonrasında
hastaya böbrek biyopsisi yapıldı. Patolojisi kresentrik glomerulonefrit olarak değerlendirildi. Hasta mikroskopik
poliangitis kabul edildi. Hastaya üç gün 500 mg/gün kortikosteroid tedavisi verildi. Sonrasında 60 mg/gün
kortikosteroid ile tedaviye devam edildi. Tedavinin 7. Gününde hastada klinik ve radyoloji düzelme görüldü.
Akciğer ve böbrek bulguları olan hastalarda anca ilişkili vaskulitler akla gelmelidir. Mikroskopik poliangitis
immunsüpresif tedaviye iyi cevap veren vaskulit türüdür. Hasta, tanı ve tedavinin tekrar gözden geçirilmesi
amacıyla sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Akut böbrek yetmezliği, mikroskopik poliangıtıs, vaskulit
A Case Of Vascülitis Mimicking Pulmoner İnfection
Gamze Koçak1, Dursun Ali Kaba1, Lütfi Akyol2, Seda Gün3, Nurhan Köksal1
1
Departmant of Chest Medicine, Ondokuz Mayıs Üniversity, Samsun, Turkey
2
Clinic of Rheumatology, Department of İnternal Medicine, Ondokuz Mayıs Üniversity, Samsun,Turkey
3
Department of Pathology, Ondokuz Mayıs Üniversity, Samsun,Turkey
Microscopic polyangiitis is a type of systemic vasculitis that involves the lungs, kidneys and skin. Respiratory
complaints are mostly the first symptom of this disease. A fourty six-year-old male patient came to our clinic
with complaints of cough, mucus and fever that had been going on for a month. His physical examination gave
the following RESULTS: fever: 38oC, pulse:88/min, respiratory rate:20/min, blood pressure:100/60 mmHg. His
laboratory examination gave the following results: creatine 1,75 mg/dl, erythrocyte sedimentation rate 87
mm/hour, CRP 135 mg/l, white blood cell 12,6 bin/ul. His urine examination showed that protein was 100
mg/dl and the microscopy showed dense erythrocyte in all areas. His lung graphy showed infiltration in all
zones. In the thorax computerized tomography, prevalent acinar infiltration and bronchiectasis were seen in
both lungs (Picture 1). Vasculitis was considered since the patient had lung and kidney findings. In the
examinations sent for this reason, p-anca was positive. Renal biopsy was performed on the patient following
this. His pathology was assessed as cresentic nephritis. The patient was diagnosed to have microscopic
polyangiitis. The patient was given a treatment of 500 mg/day corticosteroid for three days. After this, the
treatment was continued with 60 mg/day corticosteroid. On the seventh day of the treatment, clinical and
radiological recovery was observed. In patients with lung and renal findings, anca-associated vasculitis should
come to mind. Microscopic polyangiitis is a kind of vasculitis that responds well to immunosuppressive
treatment. The patient were presented for a review of the diagnosis and treatment.
Keywords: Acute renal failure, microscopic polyangiitis, vasculitis
Bilgisayarlı Tomografi
Computerized Tomography
EPS006 [Akciğer Patolojisi]
Spontan olarak membranın atıldığı pnömoniyi taklit eden pulmoner kist hidatik
olgusu
Hakan Çermik, Yakup Arslan, Gökcen Okur Aktaş, Bikemgül Özkara
Etimesgut Asker Hastanesi, Ankara, Turkey.
Hidatik hastalığı, Echinococcus granulosus’un neden olduğu parazitik bir enfestasyondur. Genellikle karaciğer
ve akciğeri tutar. Akciğerde görülen hidatik kistler, klinik olarak pnömoniyi taklit edebilir ve nadiren öksürük ile
kist membranının spontan atılımı görülebilir. Biz, pnömoniyi düşündüren fakat öksürük ile kist membranın
atılması sonucu kist hidatik tanısı konulan genç bir erkek hastayı sunuyoruz.
Olgu sunumu
22 yaşında erkek hasta, göğüs hastalıkları polikliniğine periyodik sağlık kontrolü amacı ile başvurdu. Akciğer
grafisinde, sağ alt zonda heterojen yoğunlukta konsolidasyon alanları izlendi. Yapılan laboratuvar
incelemelerinde, sedimentasyonda artış (36mm/saat) dışında bir özellik görülmedi. Ateş 37.7 °C idi. Abdominal
USG normaldi. Tıbbi geçmişinde belirgin bir bulgusu yoktu. Akciğer radyolojik bulgularına dayanılarak,
başlangıçta pnömoni tanısı konularak Sefiroksim, Kloritromisin ve N-asetil sistein tedavisine başlandı. Tedavinin
dördüncü gününde, ani yoğun öksürük ile ağızdan membranöz bir materyal çıkardı.
Makroskopik incelemede 5x4x0,2 cm. boyutlarında parlak, ince ve beyaz renkte kist duvarına ait membran
görüldü. Membranın iç ve dış yüzeyi düzgün, bazı alanlarda fibrinöz yapışıklıklar vardı. Mikroskopik incelemede
çok sıralı lamellar dizilim gösteren kutikula benzeri kist duvarı, kist hidatik ile uyumlu idi. Yapılan toraks BT’de
sağ alt lob medial segmentte, segmental bronşta residual kavite ve çevresinde konsolidasyon alanı görüldü.
Hasta komplikasyonsuz olarak yedinci gün taburcu edildi.
Türkiye gibi endemik bölgelerde, akciğerde kist hidatik semptomatik olmayabilir, akciğer röntgeninde
tesadüfen spesifik olmayan konsolidasyon alanları olarak görülebilir ve yanlışlıkla pnömoni olarak
değerlendirilebilir. Ayırıcı tanıda, pulmoner kist hidatik olasığı her zaman düşünülmelidir.
Anahtar Kelimeler: hidatik kist, akciğer, pnömoni, spontan, atılma
A spontaneous membrane extraction of a pulmonary hydatid cyst mimicking pneumonia
Hakan Çermik, Yakup Arslan, Gökcen Okur Aktaş, Bikemgül Özkara
Etimesgut Military Hospital, Ankara, Turkey.
Hydatid disease is a parasitic infestation caused by Echinococcus granulosus and commonly arises in liver and
lungs. The hydatid cysts in the lungs may mimic a pneumonia and rarely, a spontaneous cyst membrane
extraction by coughing may occur. We present a case of a young male with a spontaneous hydatid cyst
membrane extraction by coughing who initially treated as pneumonia.
Case Report
A twenty-two-year-old male was admitted to the department of pulmonary diseases for the periodic health
examination. Chest x-ray showed a heterogeneous consolidation area at the right lower zone. Laboratory tests
were unremarkable, except for an elevated ESR (36 mm/hr). Body temperature was 37.7 C. Abdominal
ultrasonography was non-contributory. He had no past medical history of significance. Based on chest
radiography findings, the patient was initially diagnosed with pneumonia and given antibiotics with Nacetylcysteine therapy. At the fourth day of the treatment, he evacuated a membranous material following a
sudden explosive coughing. It was a brilliant, thin and white membrane measured 5x4x0.2 cm at macroscopic
examination. The membrane had a smooth inner and outer surface with some fibrinous areas. The microscopic
examination revealed a cuticula-like multi-lamellar cyst wall consistent with hydatid cyst. He had an uneventful
recovery and was discharged from the hospital at day seven.
In endemic areas, such as Turkey, hydatid cyst in the lungs may not be symptomatic and incidentally found
non-specific consolidations in chest radiographs may be misinterpreted as pneumonia. The probability of
pulmonary hydatid cyst should be taken into consideration in the differential diagnosis.
Keywords: hydatid cyst, lung, pneumonia, spontaneous, extraction
EPS007
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Akciğerde kitle ön tanısı ile yapılan fiberoptik bronkoskopi ile yabancı cismin
çıkarıldığı bir olgu
Taner Gonca, Sedat Güneş
DEVLET HASTANESİ, GÖĞÜS HASTALIKLARI BÖLÜMÜ, ISPARTA
Yabancı cisim aspirasyonları daha çok çocuk yaşlarda görülmekle birlikte yetişkinlerde de görülebilen ve
akciğerde kitle görünümü yapan nadir bir sebep olarak karşımıza çıkmaktadır. Hastalar yabancı cisim aspire
ettiklerinin genellikle farkında olmakla birlikte olgumuzda olduğu gibi, ileri evre KOAH' ı olan ve günlük
aktivitelerde bile solunum sıkıntısı olan kişiler farkında olamayabilmektedir. Aspire edilen yabancı cisim
postobstrüktif enfeksiyon yapması neticesinde akciğer kanserleri ile karışabilmektedir. Bu olgu kanser vakaları
ile karışan ve fiberoptik bronkoskopi ile çıkarılması nadir olan sert olmayan yabancı cisim (kuru fasulye)
çıkarılması nedeni ile sunulması amaçlanmıştır. 68 yaşında KOAH tanısı olan erkek hasta acil servise öksürük,
sarı renkli balgam çıkarma ve nefes darlığında artma şikayetleri ile geldi. Çekilen toraks tomografisinde sağ
hilusta yaklaşık 20 mm boyutunda hipodens görünüm izlenmektedir.sağ akciğer üst lob apikal ve posterior
segment düzeyinde ve sağ akciğer alt lob süperior ve posterobazal segment düzeyinde içerisinde yer yer hava
bronkogramları içeren spiküler üzanımları olan infiltratif görünümler izlenmekteydi. hastaya ampirik
antibiyotikleri başlanıldı. kültürleri gönderildi. enfeksiyon kliniği düzelen akut faz reaktanları gerileyen ve ateşli
dönemi artık olmayan hastaya akciğerde kitle ön tanısı ile orofaringeal yolla yapılan fiberoptik
bronkoskopisinde sol sistem tüm segmentler açık olarak izlendi. Sağ sistem üst ve orta lob açık olmakla birlikte
alt lob girişinde yabancı cisim görüldü, yabancı cismi fob ile forceps biyopsi yardımı ile 2 parça halinde çıkarıldı.
Alt lobun tama yakın açık olarak izlenmesi ile işleme doğal seyrinde son verildi. Yabancı cisimler sık enfeksiyon
yaparak ve kitle görünümü ile pnömoni ve akciğer kanserleri ile karışabilir. FOB yabancı cisimleri çıkarımasında
etkili bir yöntemdir.
Anahtar Kelimeler: Yabancı cisim, Akciğerde kitle, Fiberoptik bronkoskopi
A foreign body is removed from the case with fibreoptic bronchoscopy performed with the diagnosis of lung
mass
Taner Gonca, Sedat Güneş
GOVERMENTAL HOSPİTAL, DEPARTMENT OF CHEST DİSEASES, ISPARTA
Foreign body aspirations are seen in little aged children more than in adults, although a rare cause of the mass
appearance in the lungs in elder patient. Patients generally are not conscious about to aspirated foreign
bodies, as in our case, advanced stages of chronic obstructive pulmonary disease, are not with curiosity about
cough and respiratory distress. Aspirated foreign bodies as a result of postobstructive infection to be confused
with lung cancer. These cases have been presented because of two reason; confusion with cancer cases and in
rare removal of non-rigid foreign objects (beans) with fiberoptic bronchoscopy (FOB). 68-year-old male patient
previously diagnosed with COPD cough emergency services arrived with yellow sputum and shortness of
breath increase in complaints. hypodense appearance of approximately 20 mm in the right hilum, infiltration
with spiculated extension containing some air bronchograms at the level of right upper lobe apical and
posterior segment and right lower lobe superior and posterobasal has observed at the thorax CT. We
adminestered empiric antibiotic to the patient. All regions cultures were sent. bronchoscopy was planned with
the pre-diagnosis of lung mass because of decreased acute phase reactants, recovered infection clinic of
patients and no longer febrile period. FOB was performed viathe orapharengeal tract; all segments of the left
system vas open, upper and middle lobes of the right system is open. while the too much secration have been
aspireting, foreign body were seen in the lower lobe. rigid bronchoscopy procedure equipments were made
available in the room. foreign body that was seen as bean were removed along with the no fragmentation via
the alligator forceps of the fibreoptic bronchoscope.
Keywords: Foreign bodies, lung mass, fiberoptic bronchoscopy
EPS008
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Atipik radyolojik görünümlü akciğer kanseri olgusu
Fatma Işıl Uzel, Demet Turan, Pelin Karadağ, Çiğdem Külahcı, Hanife Can
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 7. Klinik
Giriş: Akciğer kanserinin radyolojik bulguları tümörün hücre tipine ve lokalizasyonuna göre değişmektedir.
Tümörün yerleşim yerine göre santral ya da periferik, lezyonun çapına göre nodül ya da kitle, radyolojik
görünümüne göre nodül, kitle ya da infiltrasyon şeklinde sınıflandırılabilir. Yaygın interstisyel infiltrasyon
şeklinde prezente olan bir akciğer kanseri olgusunu sunuyoruz.
OLGU: Göğüs Hastalıkları Polikliniğine birkaç aydır devam eden öksürük, balgam çıkarma ve halsizlik yakınması
ile başvuran, 58 yaşında, sigara öyküsü olmayan kadın hastanın çekilen akciğer grafisinde bilateral yaygın
çizgisel imajlar ve sağ altta yoğun opasite izlendi. Çekilen toraks HRCT’de her iki akciğerde yaygın
retikülonodüler ve interstisyel diffüz parankimal infiltrasyon sahaları ve sağ akciğerde santral yerleşimli 4x5cm
boyutlarında parankimal konsolidasyon izlendi. Yapılan bronkoskopisinde sağ ana bronşta nodüler görünüm ve
mukozal ödem, üst lobu ayıran karinada genişleme, segment ağızlarında konsantrik daralma görüldü. Tüm
segment ağızları nodülarite ve ödem ile daralmıştı. Nodüler görünüm sol ana bronş medial duvarında da
izlendi. Alınan bronş mukoza biyopsi sonucu küçük hücreli dışı karsinom olarak raporlandı.
İmmünhistokimyasal incelemede TTF-1 ve pansitokeratin + saptanarak akciğer kaynaklı adenokarsinom ile
uyumlu olduğu bildirildi. Tarama amaçlı PET-BT istenerek hasta Onkoloji Polikliniği’ne yönlendirildi.
Sonuç: Akciğer kanserinin radyolojik bulguları değişkenlik göstermektedir. Yaygın interstisyel görünüm de bu
bulgular arasında akılda tutulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: akciğer kanseri, radyoloji
A case of lung cancer with atypical radiologic presentation
Fatma Işıl Uzel, Demet Turan, Pelin Karadağ, Çiğdem Külahcı, Hanife Can
Yedikule Chest Diseases and Thoracic Surgery Training Hospital, 7th Clinic
INTRODUCTION: Radiologic presentation of lung cancer varies according to cell type and localisation of the
tumor. The classification may be as centrally or peripherally located, as nodule or mass dimentionally, as
nodule, mass or infiltration according to radiological appearence. We present a case of lung cancer with
diffuse interstial pattern.
CASE: 58 years old female patient had complaints of cough, sputum production and fatigue for a couple of
months. She was nonsmoker. Chest X-ray revealed bilateral diffuse reticular opacities and a density in the
lower right lung.Thoracic HRCT showed diffuse bilateral interstitial infiltration with a 4x5cm diameter
consolidation located centrally in the right lung.In fiberoptic bronchoscopy diffuse nodularity mainly in the
right stem bronchus was observed with concentric narrowing of the segmental orificies. The pathologic
examination of the bronchial biopsy revealed non-small cell lung carcinoma, staining positively with TTF-1 and
pancytokeratin which supported adenocarcinoma of the lung. The patient was referred to the Oncology
Department and she is still being followed.
CONCLUSION: Lung cancer can present in different radiological patterns including interstitial infiltration. This
diagnosis should be kept in mind in atypical appearences.
Keywords: lung cancer, radiology
PA akciğer grafi görüntüsü
Chest X-ray image
Bilateral yaygın çizgisel opasiteler ve sağ altta yoğun homojen opasite
Diffuse bilateral interstitial opacities and a right-sided consolidation
Toraks BT görüntüsü
Chest CT image
Diffüz bilateral retiküler opasiteler ve sağ alt alanda hava bronkogramları içeren konsolidasyon
Diffuse bilateral reticular opacities and a consolidation with airbronchograms in the right lung
EPS009
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Primary Endobronchial Anaplastic Large Cell Lymphoma
Nur Aleyna Yetkin, Nuri Tutar, Hakan Büyükoğlan, Fatma Sema Oymak, İnci Gülmez
Department of respiratory medicine, Erciyes University, Kayseri, Turkey
BU BİLDİRİ YAZAR TARAFINDAN GERİ ÇEKİLMİŞTİR.
EPS010 [Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Akciğerde dev kitle ile gelen metastatik leiomyosarkom olgusu
Pelin Karadağ, Demet Turan, Fatma Işıl Uzel, Hanife Can
Yedikule Göğüs Hastalıkları Ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 7. Klinik
GİRİŞ: Uterus sarkomları nadir olup, tüm uterus malignitelerinin %3-5’ini oluşturur. Uterusun leiomyosarkomu,
bütün uterus sarkomlarının yaklaşık üçte birini oluşturur. Akciğer metastazı nadir olarak saptanır.
OLGU: 68 yaşında kadın hasta nefes darlığı, öksürük şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Özgeçmişinde 9 ay önce
uterus leiyomiyosarkomu nedeniyle histerektomi ve bilateral salpingooferektomi ameliyatı mevcuttu. Fizik
muayenede sağ akciğer orta-alt alanlarda solunum seslerinde azalma saptandı. PA akciğer grafisinde sağ orta
alana kadar uzanan açıklığı yukarı bakan, plevral efüzyonla uyumlu opasite izlendi. Çekilen toraks bilgisayarlı
tomografisinde (BT) sağ akciğer alt lobda 16x12 cm boyutlarında dev kitle, konsolidasyon alanı ve plevral
effüzyon saptandı. Yapılan tanısal amaçlı fiberoptik bronkoskopide endobronşiyal lezyon olmayan hastadan
trans torasik iğne aspirasyon biyopsisi ile örnek alındı. Patolojik inceleme sonucu leiyomyosarkom ile uyumlu
geldi. Hasta metastatik leiyomyosarkom olarak değerlendirildi ve onkoloji bölümüne tedavi planlanması
açısından yönlendirildi.
SONUÇ: Akciğerde kitle görünümü ile başvuran hastalar olası bir akciğer metastazı açısından dikkatli bir şekilde
sorgulanmalıdır. Uterus leiomiyosarkomları tanı aşamasında akciğer metastazı açısından toraks BT ile
taranmalıdır. Sonrasında da hastalar akciğer metastazı ihtimaline karşı yakın takip edilmelidir. Nadir gözlenen
uterus maligniteleri arasında,yer alan leiyomiyosarkom olgusu dev bir akciğer metastazı ile karsımıza gelmesi
nedeniyle sunuldu
Anahtar Kelimeler: uterus leiomyosarkomu, akciğer kitlesi, metastaz
Metastatic leiomyosarcoma presenting as huge lung mass
Pelin Karadağ, Demet Turan, Fatma Işıl Uzel, Hanife Can
Yedikule Chest Diseases and Thoracic Surgery Training Hospital, 7th Clinic
INTRODUCTION: Uterine sarcomas are rare tumors which make up 3-5% of all uterine malignancies.
Leiomyosarcoma constitutes nearly one third of all uterine sarcomas. Lung metastasis is seldomly detected.
CASE: 68 years old female patient presented wtihn dyspnea and cough to our outpatient clinic. She had been
hysterectomised and had bilateral salpingo-oophorectomy nine months ago because of uterine
leiomyosarcoma. Lung sounds were diminished in the right middle and lower hemithorax. Her chest X-ray
revealed homogenous opacity in the right middle and lower lung fields compatible with pleural effusion.
Thoracic CT exposed a huge mass measuring 16x12cm in the right lower lobe with consolidation and and
pleural effusion. No endobronchial lesion was detected by fiberoptic bronchoscopy. Transthoracic needle
aspiration was performed and pathological examination was compatible with leiomyosarcoma metastasis. The
patient was referred to Oncology Department for treatment and follow-up.
CONCLUSION: Metastasis from distant organs should be kept in mind when confronted with lung masses.
Patients diagnosed as having uterine leiomyosarcomas should be screened for distant metastasis. We
presented this case because uterine leiomyosarcoma is a rare tumor and huge lung metastasis is seldomly
seen.
Keywords: uterine leiomyosarcoma, lung mass, metastasis
PA akciğer grafisi
Chest X-ray image
Sağ orta alana kadar uzanan açıklığı yukarı bakan, plevral efüzyonla uyumlu opasite
Homogenous opacity in the right middle and lower lung fields compatible with pleural effusion
Toraks BT görüntüsü
Chest CT image
Sağ akciğer alt lobda 16x12 cm boyutlarında dev kitle, konsolidasyon alanı ve plevral effüzyon
Huge mass measuring 16x12cm in the right lower lobe with consolidation and and pleural effusion
EPS011 [Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Senkron Primer Akciğer Kanseri; Bir Olgu
Abidin Şehitoğulları1, Muzaffer Yılmaz1, Ahmet Nasır1, Yusuf Aydemir2, Hikmet Çoban2
1
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi, Sakarya-Türkiye
2
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları, Sakarya-Türkiye
Akciğer kanserli hastalarda eş zamanlı olarak saptanan 2. primer akciğer kanserine “senkron 2. primer akciğer
tümörü” denilir. Senkron tümörlerde, tümörler fiziksel olarak birbirinden uzak olmalı, histolojik tip farklı
olmalıdır. Olgumuzu; tümörlerin bitişik olması ve nadir görülmesi nedemiyle sunmayı amaçladık.
68 yaş erkek hasta öksürük ve balgam şikayetiyle başvurdu. 40 paket-yıl sigara öyküsü mevcuttu. Fizik
muayenesinde anormal bulguya rastlanmadı. PA akciğer grafisinde sağ alt zonda düzensiz sınırlı opasite ve sağ
hiler dolgunluk izlendi (Şekil 1). Toraks bilgisayarlı tomografisinde sağ akciğer alt lob superior segmentte 3x2
cm çaplı düzensiz sınırlı lobüle kitle lezyonu izlendi (Şekil 2). Hastaya malignite ön tanısı ile fiberoptik
bronkoskopi yapıldı. Endobronşiyal lezyon saptanmadı.Tekrarlanan bronkoskopi ile transbronşial iğne
aspirasyonu malignite açısından şüpheli olarak raporlandı. Pozitron emisyon tomografisinde sağ akciğer alt lob
superior segmentte izlenen kitlelerde patolojik 18F-FDG tutulumu saptandı. (SUVmax 38,5). Hasta göğüs
cerrahisi kliniği tarafından değerlendirildi. Operasyona alındı.İntraoperatif punch biopsi ile frozen sonucu
malignite tespit edildi ve sağ pnömonektomi uygulandı. İşlem sonrasında komplikasyon izlenmedi. Patoloji
sonucunda sağ akciğer alt lobdaki birleşik iki nodülden biri büyük hücreli nöroendokrin karsinom olarak
raporlanırken, diğeri küçük hücreli karsinom olarak raporlandı. Olgu 15 aydır nükssüz olarak takibimizdedir.
Olgu, senkron primer akciğer kanserinin; özellikle de küçük hücreli karsinomla birliktelik nadir görülmesi
nedeniyle sunuldu.
Anahtar Kelimeler: Akciğer karsinomu, multipl primer akciğer kanseri, senkron tümör
A Case of Synchronous Primary Lung Cancer
Abidin Şehitoğulları1, Muzaffer Yılmaz1, Ahmet Nasır1, Yusuf Aydemir2, Hikmet Çoban2
1
Sakarya University Medical Faculty Regional Training and Research Hospital, Thoracic Surgery, Sakarya-Turkey
2
Sakarya University Medical Faculty Regional Training and Research Hospital, Thoracic Diseases, SakaryaTurkey
A second instance of primary lung cancer identified synchronously in lung cancer patients is called
"synchronous second primary lung tumor." In synchronous tumors, the tumors should be physically distant
from each other and of a different histological type. The current case is presented due to the adjacent tumors
and its rare occurrence.
A 68-year-old male presented with cough and sputum. The PA chest radiography revealed irregular-margin
opacity and right hilar fullness in the right lower zone (Figure 1). Thoracic computerized tomography revealed
an irregular-margin lobular mass lesion with a diameter of 3x2 cm in the lower lobe superior segment of the
right lung (Figure 2). Fiber optic bronchoscopy was performed on the patient with a pre-diagnosis of
malignancy. No endobronchial lesion was identified. Positron emission tomography revealed pathological 18FFDG involvement at the masses in the lower lobe superior segment of the right lung (SUV max: 38.5). The
patient was evaluated by the thoracic surgery clinic and was operated on. Malignancy was identified in the
results of frozen section with intraoperative punch biopsy and a right pneumonectomy was performed. There
were no complications during the procedure. As the result of the pathology, one of the joined nodules in the
right lung lower lobe was reported to be large cell neuroendocrine carcinoma, whereas the other was reported
to be small cell carcinoma. The patient has been under follow-up recurrence-free for 15 months.
The case was presented due to the rare occurrence of synchronous primary lung cancer, particularly with small
cell carcinoma.
Keywords: Lung carcinoma, multiple primary lung cancer, synchronous tumor
EPS012
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Oktogenaryanlarda Küçük HÜcreli Dışı Akciğer Kanseri Nedeniyle Yapılan
Rezeksiyonların Sonuçları
Aysun Mısırlıoğlu1, Serda Metin1, Meltem Ağca2, Deniz Gürer1, Mine Demir1, Sibel Arınç2, Serdar Evman1,
Volkan Baysungur1, İrfan Yalçınkaya1
1
Süreyyapaşa EAH Göğüs Cerrahisi Kliniği
2
Süreyyapaşa EAH Göğüs Hastalıkları Kliniği
Amaç: Bu çalışmada, son beş yılda Küçük Hücreli Dışı Akciğer kanseri nedeniyle rezeksiyon yaptığımız
oktogenaryanlarda ( DSÖ’ne göre;80-89 yaş aralığı) morbidite ve mortalite oranlarını etkileyen ve cerrahi için
karar vermede önemli olan kriterler araştırıldı.
Çalışma planı: 2007-2012 yılları arasında kliniğimizde akciğer rezeksiyonu yapılan seksen ve üstü yaştaki 38
olgunun Hastaların sağkalım durumları nüfus müdürlüğünden çıkarılarak, ex olanların bilgilerine ulaşıldı.
Olguların yaş, cinsiyet, patolojik tanıları, preoperatif ASA (American Society of Anesthesiologists) skoru, yapılan
cerrahi rezeksiyonun tipi, postoperatif evreleri, komplikasyonlar ve yaşam süreleri araştırıldı.
BULGULAR:
Olguların 36’sı (% 94.7) erkek, 2’si (%5.3) kadındı. Yaş aralığı 80-88 (ortalama 80.68) idi. ASA skoru; ASA1 23
(%60.5), ASA2 11 (%28.9) ve ASA 3 4 (%10.5) olguydu. Komorbid faktörler, 16 olgumuza eşlik ederken, bunların
içinde en sık görüleni hipertansiyondu.
Solunum fonksiyon testlerinde tüm olguların, FEV1 değerleri % 70’in üzerindeydi. VATS ile akciğer rezeksiyonu
uygulanan 1 olgu hariç diğer 37 olguya torakotomiyle rezeksiyon yapıldı. Rezeksiyon tipleri; 28 lobektomi, 6
pnömonektomi, 3 bilobektomi and 1 sleeve lobektomiydi. Komplikasyon 24 olguda gelişti (% 63.2), ve bunların
içinde en çok gördüğümüz pulmoner komplikasyon uzamış hava kaçagıydı (7.9%). Postoperatif 30 gün içinde 4
(%10.4) olgumuz ex oldu. 5 yıllık sağkalım oranımız %44.7, ortalama yaşam 33 ay olarak bulundu.
Sonuç:
NSCLC nedeniyle akciğer rezeksiyonu yapılan oktogenaryanlarda, postoperatif komplikasyon riski, hastanede
kalış süresi, morbidite ve mortalite oranı yüksek olmakla birlikte, pulmoner rezervi korunmuş olgularda yaş,
cerrahi için kontrendikasyon değildir. Oktogenaryanlarda kanser cerrahisinde, cerrahinin eğer 5 yıllık sağkalıma
gözlegörünür katkısı varsa, tüm bu sorunlar cesurca gögüslenmelidir
Anahtar Kelimeler: Oktogenaryan, KHDAK, Rezeksiyon
Analysis Of Pulmonary Resections Done To Combat Non- Small Cell Lung Cancer on Octogenarians
Aysun Mısırlıoğlu1, Serda Metin1, Meltem Ağca2, Deniz Gürer1, Mine Demir1, Sibel Arınç2, Serdar Evman1,
Volkan Baysungur1, İrfan Yalçınkaya1
1
Süreyyapaşa Chest&Thoracic Surgery Training Hospital Thoracic Surgery Department
2
Süreyyapaşa Chest&Thoracic Surgery Training Hospital Chest Department
AIM: In this study factors that affect morbidity and mortality rates and surgery decision criteria for
octogenarians ( age 80-89 according to WHO) who underwent pulmonary resections because of non-small cell
lung cancer, have been inquired.
METHODS: Clinical files of 38 octogenarians undergoing lung resection between 2007-2012 were reviewed
retrospectively in our thoracic surgery department. Survival status of patients was recevied rom the Bureau of
Population. Data was analyzed in terms of age, sex, pathology, preoperative ASA ( American Society of
Anesthesiologists) score, pulmonary reserve, additional disease, type of resection, stage, complications and
survival rates.
RESULTS:
36 (94.7%) male, 2 (5.3%) female patients. Median age of 80 (range 80.68). 16 patients had additional
diseases.The FEV1 value of each subject was above 70%. One patient underwent videothorascopic resection,
were the rest was operated via conventional posterolateral thoracotomies.
As resection typ; 28 lobectomies, 6 pneumonectomies, 3 bilobectomies and 1 sleeve lobectomy performed. 24
patients developed postoperative complications (63.2%), with prolonged air leak being the most frequent one
(7.9%).30 day mortality was 4 (10.4%). 5 year survival rate was found to be 44.7%, with mean survival time of
33 months.
CONCLUSION:
While postopeative complication, morbidity and mortality rates are high on octogenarians undergoing lung
resection for NSCLC, age does not contrendicate cancer surgery for patients with conserved pulmonary
reserve. In conclusion, the challenges involved in cancer surgery on such patietns should be braved due to the
marked increase in survival rate post surgery.
Keywords: Octogenarian, NSCLC, Resection
EPS013
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Küçük Hücreli Akciğer Karsinomu Ve Yassı Hücreli Akciğer Karsinomu Olan Senkron
Tümör Olgusu
Ayşenur Gök1, Dursun Ali Kaba1, Yurdanur Süllü2, Nurhan Köksal1
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi,Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Samsun
2
Ondokuz Mayıs Üniversitesi,Patoloji Ana Bilim Dalı,Samsun
Bir organda aynı anda iki farklı tümör saptanmasına senkron tümör denir.Pulmoner senkron tümörler tüm
akciğer kanserlerinin %1-2’sini oluşturur.
64 yaşında, 50 paket/yıl sigara öyküsü olan erkek hasta sol omuz ağrısı,ses kısıklığı,hemoptizi ve kilo kaybı
şikayeti ile başvurdu. Akciğer grafisinde sol üst zonda opasite artışı, trakeada sağa deviasyon ve sağ hilus
dolgunluğu mevcuttu.Toraks bilgisayarlı tomografisinde sol hiler bölgede konglomere olmuş en büyüğü
subkarinal 27x13 mm boyutunda çok sayıda lenf nodları, sol hilustan başlayan mediastene invaze 4x6 cm
boyutunda malign görünümlü kitlesel lezyon ve sol üst lob atelektazisi mevcuttu. Hastaya yapılan
bronkoskopide sol vokal kord paralitik,sağ üst lob segment bronşları içerisinde multiple endobronşial
oluşumlar izlendi. Sol üst lob ayrım karinası künttü. Sol üst lob submukozal lezyon ile tam tıkalı izlendi. Sağ üst
lobdaki endobronşial oluşumdan alınan biyopsi sonucu yassı hücreli akciğer karsinomu,sol üst lobdaki
submukozal lezyondan alınan biyopsi materyali sonucu küçük hücreli akciğer karsinomu olarak tanımlandı.
Hastaya çekilen PET BT’de karaciğerde,kemiklerde metastatik lezyonlar vardı. Beyin MR’da ise 2 adet küçük
metastatik lezyon saptandı. Hasta evre 4 olarak değerlendirildi.
Hastanın senkron tümöründen biri küçük hücreli karsinom olması nedeniyle hastaya kraniel radyoterapi
ardından cisplatin-etoposid kemoterapisi başlanarak takibe alındı.
Anahtar Kelimeler: senkron,tümör,akciğer,kanser
A Synchronous Lung Tumor Case With Small Cell Lung Carsinoma And Squamous Cell Lung Carsinoma
Ayşenur Gök1, Dursun Ali Kaba1, Yurdanur Süllü2, Nurhan Köksal1
1
Department of Chest Medicine,Ondokuz Mayis University,Samsun,Turkey
2
Department of Pathology,Ondokuz Mayis University,Samsun,Turkey
It is called synchronous tumor that detecting two different tumors in an organ at the same time. Synchronous
pulmonary tumors constitute 1-2% percent of all lung cancer.
The patient is male, 64 years old and has 50 packs/year of smoking history. He admitted to us with left
schoulder pain,hoarseness,hemoptysis and weight loss. There were increased opasity in the left upper
zone,the rightward deviation of the trachea and right hilar fullness athis chest radiography. There were also
multiple conglomerate lymph nodes which were on left hilar region at his chest tomograpy. The largest one of
the lymph nodes in subcarinal region was 27x13 mm. 4x6 cm malignent mass was seen which started from left
hilum and invazing to mediastinum on tomography. There was left upper lobe atelectasis. When we did
bronchoscopy to the patient we saw that left vocal cord was paralyzed and there were multiple endobronchial
lesions in segments of bronchus of the right upper lobe. There was total occlusion with submucosal lesions in
left upper lobe. Biopsies were taken from both sides. Endobronchial biopsy specimen taken from the right
upper lobe was reported squamous cell carsinoma. Other biopsy specimen taken from the left upper lobe was
reported small cell carsinoma. Multiple metastasis were detected in liver,bone and brain after PET-CT and
Craniel MR were applied. The patient was thought to be stage four.
Because of one of the synchronous tumor was small cell lung carsinoma; cisplatin-etoposide chemotherapy
was started after the craniel radiotheraphy and we controlled him periodically.
Keywords: synchronous,tumor,lung,cancer
EPS014
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Benign soliter fibröz tümör olgusu
Fatma Çiftci, Miraç Öz, Aslıhan Gürün Kaya, Aydın Çiledağ, Akın Kaya
Ankara Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara
Plevranın soliter fibröz tümörü nadir görülen submezotelyal bağ dokusu orjinli bir tümördür. Bu olguyu nadir
bir intratorasik tümör olması nedeniyle sunuyoruz.
52 yaşında erkek hasta çomak parmak bulgusuyla kliniğimize sevkedildi. Özgeçmişinden 8 yıl önce sigara
kullandığı ve hipertansiyon tedavisi aldığı öğrenildi. Fizik muayenesinde solda skapula altında solunum sesleri
azalmıştı. Toraks BT’ de sol akciğer alt lob bazalde plevra tabanlı yaklaşık 15x10 cm boyutlarında düzgün sınırlı
komşuluğunda atelektatik değişiklikleri bulunan kitlesel oluşum saptandı. Malignite ön tanısı ile yapılan
bronkoskopide sol alt lob posterior segment girişi dıştan bası ile daralmış izlendi, transbronşial akciğer biyopsisi
patolojisinde malignite saptanmadı. Kitleden transtorasik biyopsi yapıldı ve patoloji nondiagnostikti. Kontrol
BT’ de sol AC alt zonda extraparankimal yerleşimli, visseral plevradan kaynaklandığı düşünülen, 11x10,5 cm
boyutlu, içerisinde pulmoner arter ve venden ayrılan vasküler yapıların izlendiği heterojen görünümde kitle
izlendi ve ayırıcı tanıda öncelikle plevranın soliter fibröz tümörü düşünüldü. Hasta göğüs cerrahisinde opere
edildi ve patolojisi benign soliter fibröz tümör ile uyumlu bulundu. Olgu radyolojik takibe alındı.
Sonuç olarak; soliter fibröz tümörler sıklıkla intratorasik yerleşimli, dev boyutlara ulaşabilen ve benign özellikler
taşıyan ve nadiren malign transformasyon gösteren tümörlerdir. Tedavisi cerrahidir ve malign özellikler taşıyan
vakalarda uzun yıllar sonra nüks gelişebildiği için takip önemlidir.
Anahtar Kelimeler: plevra, benign, tümör
Case report: a benign solitary fibrous tumor
Fatma Çiftci, Miraç Öz, Aslıhan Gürün Kaya, Aydın Çiledağ, Akın Kaya
Ankara University, School of Medicine Department of Chest Disease, Ankara, Turkey
Solitary fibrous tumor of pleura is a rare tumor of submesothelial origin. We present this case since it's a rare
presentation of intrathoracic tumors.
We present a case of a 52-years old male patient who was referred to our clinic due to clubbing. His past
medical history revealed that he used to smoke cigarettes 8 years ago and was receiving anti-hypertensive
treatment. On physical examination diminished respiratory sounds at the bottom of the left scapula was
audible. Thorax CT showed a 15x10 cm mass with well defined margins located at the inferior lobe which is
surrounded by atelectasia. Malignancy was suspected and bronchoscopy was performed and during the
procedure it was seen that the left inferoposterior segment entry was under external pressure and the
transbronchial lung biopsy revealed no signs of malignancy. Transthoracic biopsy material was pathologically
non-diagnostic. Control CT showed, a 11x10.5 cm heterogeneous mass containing vascular structures which
rise from pulmonary artery and vein was observed and it was located extraparenchymally at the inferior zone
and thought to be of visceral pleural origin. In the differential diagnosis pleural solitary fibrous tumor was
primarily thought. The patient was operated in thoracic surgery and his pathology results were found to be
consistent with benign solitary fibrous tumor. Radiologic follow-up was planned.
Solitary fibrous tumors are generally located in the intrathoracic region, can reach great extents and rarely
show malignant transformation. The treatment is surgical and since late recurrences are possible in the cases
with malignant features, the follow-up is important.
Keywords: pleura, benign, tumor
EPS015
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Kolon metastazı ile seyreden Küçük Hücreli Dışı Akciğer Karsinomu
Melike Yüksel Yavuz, Filiz Güldaval, Ceyda Anar, İpek Ünsal, Zekiye Aydoğdu, Hüseyin Halilçolar
İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, İzmir Göğüs Hastalıkları Bölümü
Akciğer kanserli hastaların yaklaşık %50’sinde tanı aşamasında uzak metastazlar görülür. En sık görülen organ
metastazları beyin, karaciğer, kemikler ve sürrenaldir. Akciğer kanserinin bağırsak metastazı ise oldukça
nadirdir. Dokuz ay önce nefes darlığı ve ses kısıklığı ile başvuran 55 yaşında erkek hasta yapılan tetkikler
sonucunda küçük hücreli dışı akciğer karsinomu tanısı aldı. Evreleme amacı ile çekilen tüm vücut PET-BT’sinde
uzak organ metastazı saptanmayan hasta Evre IIIB olarak değerlendirildi ve hastaya kemoterapi tedavisi
başlandı. 4 kür kemoterapi tedavisi sonrası kontrol toraks bilgisayarlı tomografisinde primer lezyonunda
progresyon saptanan hasta radikal radyoterapi açısından radyasyon onkolojisi ile konsülte edildi. Reevreleme
amacı ile çekilen tüm vücut PET-BT’sinde yaklaşık 3.5cm segment boyunca izlenen dansite artımı ile uyumlu
alanda artmış (SUVmax:18.1) 18FDG tutulumu izlendi. Asemptomatik seyreden hastaya metastaz ya da ikinci
primer kanser ayrımı açısından kolonoskopi yapıldı. Kolonoskopide transvers kolon distalinde 4*5 cm polipoid
lezyon görüldü. Yapılan biyopsi, CK7 ve TTF1 ile immünohistokimyasal olarak pozitif boyanma gösterdiğinden
KHDAK’nın kolon metastazı olarak raporlandı. Hastanın kemoterapi rejimi değiştirildi. Bu tür metastazların
klinik bulgu vermelerinin nadir olması nedeniyle olgumuz sunuldu.
Anahtar Kelimeler: akciğer kanseri, kolon metastazı
Metastasis of Non Small Cell Lung Cancer associated with Colon
Melike Yüksel Yavuz, Filiz Güldaval, Ceyda Anar, İpek Ünsal, Zekiye Aydoğdu, Hüseyin Halilçolar
İzmir Dr. Suat Seren Chest Disease ve Surgery Training Hospital, İzmir Department of Chest Disease
Although about 50% of lung cancers have distant metastasis at the time of initial diagnosis. the most
commonly seen organ metastasis were brain, liver, bones and surrenal. Colon metastases are extremely rare.
A 55-year-old male with dyspnea, hoarseness approximately nine months ago was referred to the department
of pulmonary in our hospital. the patient was diagnosed with primary non small cell lung carcinoma. In his PET
CT, there was no distant metastasis; so the patient was evaluated as stage IIIB and chemotherapy was started.
The patient who has progression in primary lessions on ct after four cycles of chemotherapy was referred to
radiation oncologist for radical radiotherapy. In his PET CT a 3,5 diameter lesion located in the transverse colon
which had 18 FDG involvement (SUVmax:18.1) as malignancy was demonstrated. Colonoscopy was performed
to the asymptomatic patient for the distinction of metastasis or second primary cancer. In his colonoscopy,
was seen a 4*5 diameter polipoid lesion in distal segment of transvers colon. Since the tumour had CK7, TTF1
positive immunohistochemical staining, pathology revealed colon metastases of NSCLC. The patient's
chemotherapy regimen was changed. This case is reported since clinical manifestations of such metastasis are
rare.
Keywords: lung cancer, colon metastasis
EPS016 [Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Akciğer Kanseri ışınlamasında supine ve prone pozisyon
Cengiz Kurtman1, Manuchehr Salehi Gareveran1, Caner Aktaş2
1
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyasyon Onkolojisi AD
2
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Radyasyon Onkolojisi
Giriş ve Amaç: Akciğer ışınlamalarında setup ve radyoterapi sırasında hastaların nefes alıp verirken toraks
yapılarının ön-arka, lateral ve yukarı aşağı hareketleri önem arz etmektedir. Akciğer hacmin de ki değişikliklerin
supine ve prone pozisyon ile ne kadar fark yaratabileceği incelenmek istenmiştir.
Gereç ve Yöntem: Toraks ışınlaması için CT simülasyon yapılırken supin ve prone pozisyonlarda sadece derin
inspirasyon sonrası nefes tutularak CT görüntüleri alınmış, ayrıca yine supin ve prone pozisyonda bu kez derin
ekspirasyon sonunda nefes tutularak CT görüntüleri alınmıştır. CT kesitleri üzerinden ölçümler yapılarak
supin/prone ve inspirasyon/ekspirasyon boyutlarında ki farklılıklar hesaplanmıştır.
BULGULAR: Supin pozisyonda ekspirasyon ve inspirasyon da ve prone pozisyonda ekspirasyon ve inspirasyon
da ön-arka boyutlarda anlamlı fark yoktur. Ancak özellikle prone pozisyonda supine pozisyona göre belirgin
olarak hem inspirasyonda hemde ekspirasyonda lateral boyutlarda anlamlı daha fazla artış saptanmıştır.
Sonuç ve Tartışma: Toraks bölgesine radyoterapi uygulanırken ve nefes alıp verirken hedef anatomik yapıların
hareketi ile mesafelerinde ki değişiklikler önemlidir. Nefes alıp vermeye odaklı planlamalar ile bu değişikliklerin
önüne geçilebilmektedir. Prone pozisyonda lateral genişleme daha fazladır. Prone pozisyonda ışınlamaya
ihtiyaç olursa ön arka boyut değişikliğinden daha çok lateral değişikliklerin dikkate alınması gereklidir.
Anahtar Kelimeler: Akciğer, radyoterapi, prone
Supine and prone position in lung cancer radiotherapy
Cengiz Kurtman1, Manuchehr Salehi Gareveran1, Caner Aktaş2
1
Ankara University Medical Faculty Department of Radiation Oncology
2
Diskapi Yildirim Beyazit Hospital Radiation Oncology
Introduction and OBJECTIVE: Breathing of the patient during setup in thoracic radiotherapy for lung
irradiation, while the structure of the anterior-posterior, lateral movement up and down is important. The
changes and differences in the supine and prone position of the lung volume have been asked.
MATERIALS-METHODS: CT images were taken during CT simulation for thoracic irradiation while supine and
prone positions in keeping just breath after deep inspiration also taken during CT simulation for thoracic
irradiation while supine and prone positions in keeping just breath after deep expiration. CT measurements
performed on sections supine / prone and inspiration / expiration and the differences in their sizes were
calculated.
FINDINGS: In the supine position for the expiration and for the inspiration and in the prone position for
expiration and inspiration there were no significant differences for the anterior-posterior dimensions.
However, more significant increase particularly and significantly in the lateral dimensions in both inspiration
and expiration in the supine positions were determined.
Result and DISCUSSION: When applying radiotherapy to the chest area while breathing, the change in distance
and movement for the anatomical structure of the target are important. Focus on the breathing can be
avoided by planning for these changes. Lateral expansion is greater in the prone position. If you need to
irradiation in the prone position, it is necessary to consider the more lateral change than anterior posterior
change.
Keywords: Lung, radiotherapy, prone
EPS017
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Pnömonili Hastada Gecikmiş Tanı: Bronkoalveoler Karsinoma
Songül Özyurt, Mevlüt Karataş, Aziz Gümüş, Halit Çınarka, Melek Memeoğlu, Müge Hazıroğlu, Ünal Şahin
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Rize
Bronkoalveolarkarsinom (BAK) adenokarsinomun bir alt tipi olup tüm akciğer kanserlerinin %2.6-4.3’ünü
oluşturur. Genellikle periferikpulmonernodül şeklinde karşımıza çıkar, ancak nadiren de olsa lober
konsolidasyon, multifokal veya difüz bir patern de gösterebilir. Ciddi hipoksemi, tedaviye dirençli dispne ve
bronkore varlığı tanıyı destekleyici ipuçlarıdır. Bronkoalveolerkarsinom, hava bronkogramı içeren
konsolidasyonlarla seyrettiğinde pnömoniyi taklit edebilir. Bu durum gereksiz antibiyotik kullanımı ve tanıda
gecikmelere yol açabilir.OLGU: Doksanbir yaşında kadın hasta iki aydır devam eden öksürük, balgam, nefes
darlığı şikayeti ile acil servisimize başvurdu. 10 yıldır kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) nedeniyle
bronkodilatör kullanıyordu ve kronik hipoksik solunum yetmezliği nedeniyle uzun süreli oksijen tedavisi (USOT)
alıyordu. Bir ay önce pnömoni nedeniyle yoğun bakım ünitesinde yatış öyküsü vardı. Ortopneik, takipneik,
mukozalarsiyanotikdi. Ateş 380C, nabız 125/dk, solunum 24/dk, solda yaygın ince raller duyuldu. WBC: 11.6
U/L, hemoglobin 12.8 gr/dl, CRP: 1,86 mg/dl, sedimantasyon 19 mm/saat, Akciğer grafisinde solda tüm
zonlarda, sağda alt zonda infiltrasyon saptandı. Pnömoni tanısı ile yatırıldı. Moxifloxacin 400 1x1,
PiperasilinTazobactam 4x4.5 gr başlandı. Tedaviye rağmen radyolojik bulgularda gerileme saptanmayan
hastaya toraks BT çekildi (resim1). Bronkoskopi yapıldı normal saptandı. Sol akciğer üst lob posteriordaki
lezyondan transtorakal biyopsi yapıldı. Biyopsi bronkoalveolerkarsinom (non- müsinöz tip) olarak rapor
edildi.SONUÇ: Antibiyotiğe rağmen radyolojik gerileme saptanmayan, hava bronkogramı içeren
konsolidasyonlar ile seyreden bronkoalveolerkarsinomun pnömöni ile karışabilmesi ve tanıda gecikmelere yol
açabilmesi nedeni ayırıcı tanıda akılda tutulması, aynı zamanda gereksiz ve uzun süreli antibiyotik kullanımının
da önüne geçmiş olur
Anahtar Kelimeler: Bronkoalveoler Karsinoma, Hava Bronkogramı, pnömoni
Delayed Dagnosis In Patient With Pneumonia: Bronchoalveolar Carcinoma
Songül Özyurt, Mevlüt Karataş, Aziz Gümüş, Halit Çınarka, Melek Memeoğlu, Müge Hazıroğlu, Ünal Şahin
Recep Tayyip Erdogan University Medical Faculty, Division Of Pulmonology, Rize
Bronchoalveolarcarcinoma, including with air bronchogram consolidation can mimic pneumonia. Ninety-twomonth-old female patient was admitted to our emergency department with complaints of shortness of breath,
cough and sputum.Se was using bronchodilator due to COPD for 10 years and long-term oxygen therapy for
chronic hypoxic lung deficiency. She had a history of hospitalization a month ago due to pneumonia in
intensive care unit. Orthopnea, tachypnea, cyanosis of the mucous membranes were detected. Physical
examination revealed fewer 38 0C, pulse rate 125/min, respiration rate 24/min and common fine crackles in
the left lung were heard in auscultation. Laboratory analyies revealed WBC: 11.6 U/L, hemoglobin 12.8 g/dl,
CRP: 1.86 mg/dL, sedimentation rate 19 mm/h. Chest x-ray revealed infiltration in all zones of left lung and
lower zone of right lung.She was hospitalized with the diagnosis of pneumonia. Moxifloxac 400 1x1,
piperacillin tazobactam 4x4.5 g were started. Despite treatment, there was no radiological improving in chest
graphy so chest computed thomography was performed to patient(Figure 1). Bronchoscopy was performed
and findings were normal. Transthoracic biopsy(TTB) was taken from the posterior left upper lobe lesion.
Hystopathologycal report of TTB was bronchoalveolar carcinom. Bronchoalveolar carcinom may be mixed with
pneumonia that include no radiological regresion despite antibiotics treatment and may have air trapping with
consolidation.As in our case, we believe that it helps to keep in mind bronchoalveolar carcinoma for avoiding a
delay in diagnosis and preventing of unnecessary and prolonged use of antibiotics.
Keywords: Bronchoalveolarcarcinoma, Air Bronchogram, Pneumonia
Resim 1:
Sol akciğer üst lob posterior ve linguler segmette, alt lob anteriorda hava bronkogramı ve yer yer buzlucam
dansitesi içeren infiltrasyon. Sağ akciğer alt lobda peribronşioler dansite artışları
Resim 2:
sol Akciğer üst lob posterior segmentte yer yer buzlucam alanları da içeren konsolidasyon
EPS018
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Muscle Metastasis of Lung Adenocarcinoma: Case report
Özge Kale1, Fatma Canbay1, Ayperi Öztürk1, Zafer Aktaş1, Aydın Yılmaz1, Hakan Ertürk4, Esma Gürbüz3, Anıl
Taşdemir2
1
Department of Chest Diseases, Atatürk Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research Hospital,
Ankara,Turkey
2
Department of Orthopedics, Kecıoren Training and Research Hospital, Ankara, Turkey
3
Department of Pathology, Kecıoren Training and Research Hospital, Ankara, Turkey
4
Department of Radiology, Atatürk Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research Hospital,
Ankara,Turkey
A 64 year-old man with a 30 pack- year smoking history was admitted to our hospital with a 6 months history
of cough, weight loss and right arm pain. At admission patients systemic review was unremarkable. On thorax
CT,a 44*30 mm large mass in left hilum was revealed. Right arm MRI revealed 45 mm mass between brachium
breve of musculus biceps and musculus latissimusdorsi. A mass in left hilum (SUV-max: 21.16) and metastases
were determined in biceps of right arm (SUV max: 18.46), multiple bone,colon,lymph node and vertebrae on
PET-CT. Edematous entry of left lower lobe and hyperemic mucosa which cause an obstruction was observed
by fiberoptic bronchoscopy and bronchus biopsy was performed for diagnose. Pathology was reported as
adenocarcinoma. Also a biopsy performed to the lesion on right arm which reported as low differentiated
adenocarsinoma metastasis with TTF-1 positivity. As a result,the patient was accepted adenocarcinoma of lung
and metastasis of right biceps muscle. He was consulted to medical oncology and chemotherapy with
pemetrexed was suggested for therapy.
Lung carcinomas with metastases of skeletal muscles is observed rarely. In lung cancer, not only bone pain and
also muscle pain may indicate metastasis.
Keywords: Lung, Adenocancer, Muscle Metastasis
Figure 1. PET/CT and MR views of metastasic lesion
Coronal pd TSE images showed heterogenous mass lesion in skeletal muscle and PET/CT showed lesion in right
biceps muscle.
EPS019 [Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Solunum Yetmezliği ile Başvuran Alveoler Rabdomyosarkom
Zeynep Katran1, Mustafa Katran2
1
İstanbul Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi,Acil Tıp Anabilim Dalı, İstanbul
Giriş: Rabdomyosarkom çocukluk çağının en sık yumuşak doku tümörüdür. Embriyonel, alveoler, pleomorfik ve
miks olmak üzere dört histolojik alt tipi vardır. Alveoler tip, embiyonelden sonra ikinci en sık histolojik tiptir ve
prognozu en kötü olan alt tiptir. En sık metastaz yaptığı organ akciğerdir. Burada alt solunum yolu enfeksiyonu
kliniği ile başvuran, solunum yetmezliğinde olan milier metastatik alveoler rabdomyosarkom olgusu
sunulmuştur.
OLGU: Ateş, öksürük ve balgam şikayetiyle acile başvuran 16 yaşındaki kadın hastanın iki haftadır şikayeti
mevcuttu. Bu şikayetlerle bir haftadır oral amoksisilin-klavulonat kombinasyonu antibiyoterapi kullanmıştı.
Daha öncesinde tanı konulan ek hastalığı yoktu. Hikayesinde tüberküloz teması vardı. Fizik muayenesinde
takipneik, arter kan gazında PaO2: 58 idi. Tomografisinde her iki akciğerde tüm loblarda milier görünüm vardı.
Laboratuvarda; hemoglobin 11g/dL, sedimentasyon: 80mm/sa, c-reaktif protein: 80mg/L idi. Sol uylukta birkaç
aydır fark ettiği ele gelen şişlik dışında diğer sistem muayenesinde özellik bulunmadı. Sol uyluk için çekilen
direk grafide kemik doku normal idi. Tomografi ve MRG kas dokuda kitle imajı mevcuttu. Anti tüberküloz tedavi
başlandı. Kas dokudan alınan eksizyonel biyopsi sonucu alveoler tip rabdomyosarkom ile uyumluydu. Anti
tüberküloz tedavi kesildi. PET-BT de kas dokuda yaygın, kemik iliğinde ve akciğerde metastaz mevcuttu.
Kemoterapi başlandı ancak tanıdan üç ay sonra hasta ex oldu.
Sonuç: Akciğerde milier görünüm başta tüberküloz olmak üzere bir çok hastalıkta görülebilir. Bu vakada olduğu
gibi milier metastatik kanserler de akılda bulundurulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Alveoler, Milier, Rabdomyosarkom
Alveoler Rhabdomyosarcoma Case Presenting with Respiratory Failure
Zeynep Katran1, Mustafa Katran2
1
Department of Pulmonology, Istanbul Unıversity,Istanbul, Turkey
2
Department of Emergency Medicine,Istanbul Unıversity,Istanbul,Turkey
Alveoler rhabdomyosarcoma is a rarely seen mesenchymal rooted neoplasm in adults. Prognosis and response
to treatment observed to be fairly bad.We reported a case of alveoler rhabdomyosarcoma in a patient who
presented with miliary metastasis. At this patient, first of all we think tuberculosis because of her family
tuberculosis history. Althought chemotherapy she died three months after the diagnosis.
Keywords: Alveoler, Miliary, Rhabdomyosarcoma
EPS020 [Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Oldukça Nadir Görülen Trakeal Metastazı Olan Bir Over Karsinom Olgusu
Aysu Ayrancı, Pınar Çimen, Nuran Katgı, Mehmet Ünlü, Aysen Evkan, Salih Zeki Güçlü
İzmir Dr.Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Ekstratorasik bölgeden metastatik trakeal tümör oldukça nadir görülmektedir. Biz de over karsinomu nedeniyle
izlenen trakea metastazı yapan nadir bir olguyu sunuyoruz.71 yaşında kadın hasta nefes darlığı ve hırıltılı
solunum şikayeti ile tarafımıza başvurdu. Öyküsünde 9 yıl önce Over carsinomu nedeniyle opere olup, tedavi
gördüğü öğrenilen hasta ileri tetkik amacıyla interne edildi. Toraks BT’de trakea içinde polipoid lezyon izlenen
hastaya bronkoskopi yapıldı. Patolojisi overin seröz papiller kist adenokarsinom metastazı olarak raporlandı.
Nefes darlığı ile başvuran over karsinomlu hastalar ayırıcı tanıda trakeal metastaz açısından da
değerlendirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Trakea Metastazı, Over Karsinomu, Respiratuar Distress
A very rare case of tracheal metastasis of ovarian carsinoma
Aysu Ayrancı, Pınar Çimen, Nuran Katgı, Mehmet Ünlü, Aysen Evkan, Salih Zeki Güçlü
Dr. Suat Seren Chest Diseases and Surgery Training Hospital-IZMIR
Metastatic tracheal tumors from extratorasic sites are very rare manifestations. We describe a rare case of
tracheal metastasis causing dyspnea in a patient with an ovarian carsinoma. 71-year old woman was admitted
to the hospital with complaints of shortness of breath and wheezing. She had a history of operation from
ovarian cancer and had chemoterapies 9 years ago. Polipoid lesion was detected in the trachea by thorax CT
and bronchoscopy was performed.. The pathology was reported as serous papillary ovarian cyst
adenocarcinoma metastases. Malign tracheal metastasis should be considered in the differential diagnosis of
patients with ovarian cancer and respiratory distress.
Keywords: Tracheal Metastasis, Ovarian Carsinoma, Respiratory Distress
Olgunun Toraks BT kesiti
Thorax CT images
EPS021
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Nadir bir olgu; beyin metastazı saptanan malign mezotelyoma olgusu
Meriç Ünver1, Berna Akıncı Özyürek1, Yurdanur Erdoğan1, Burcu Cirit Koçer1, Yetkin Ağaçkıran3, Sadi Kaya2
1
Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları,
Ankara
2
Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi, Ankara
3
Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji, Ankara
41 yaşında erkek hasta merkezimize 2 aydır olan göğüs ağrısı şikayeti ile başvurdu. Fizik muayenesinde sağda
skapula altından itibaren solunum sesleri azalmış olarak saptandı. Posterior anterior akciğer grafisinde sağ arka
8. Kot düzeyine kadar plevral sıvı mevcuttu. Çekilen Toraks bilgisayarlı tomografisinde (BT) sağ hiler, subkarinal
LAP; sağ hemitoraksta plevral mayii, sağ akciğer segmentlerinde alt zonda belirginleşen yer yer çekintili
konturlu kitle görünümü kazanmış kollaps konsolidasyon alanları, yamalı vasıfta buzlu cam infiltrasyonları ve
dağınık yerleşimli büyüğü 1 cm çaplı nodüler dansiteler saptanmıştı. Hastaya 3 defa örnekleyici torasentez
yapıldı, tanısal olmadı. Hastadan malignite öntanısı ile PET-BT istendi. PET-BT’de sağ hemitoraksta yaygın
plevral sıvı ve efüzyonu çevreleyen tüm plevral yapraklarda en geniş yerinde yaklaşık 2,5 cm’ye ulaşan
kalınlaşmalar izlendi ve bu alanlarda yoğun artmış metabolik aktivite tutulumları mevcuttu.(SUVmax 9,99).
Hasta göğüs cerrahisine VATS için konsülte edildi. Sağ VATS ve plevral biyopsi yapılan hastanın patoloji sonucu
malign mezotelyoma bifazik tip olarak geldi. Hasta 6 kür pemetrexed sisplatin kemoterapisi verildi. Kemoterapi
tedavisi tamamlandıktan sonra radyasyon onkolojisi ile konsülte edilerek 27 gün tomoterapi tedavisi uygulandı.
Klinik takibe alınan hasta yaklaşık 3 ay sonra bilinç bulanıklığı ile başvurdu. Çekilen kranial BT’sinde sağ
frontalde 3 cm boyutlu heterojen nodüler hiperdens lezyon, sol frontal vertekste büyüğü 16 mm boyutlu bir
kısmı şüpheli relatif hiperdens bilateral nodüler lezyonlar (met?) saptandı. Palyatif kranial RT önerilen hasta
tedaviyi kabul etmedi. Hasta beyin metastazı saptandıktan 8 gün sonra exitus oldu. Malign mezotelyomada
beyin metastazı nadir olarak saptandığı için olgumuzu sunmayı amaçladık.
Anahtar Kelimeler: malign mezotelyoma, santral sinir sistemi metastazı
A rare case report; malign mesothelioma which detected cranial metastases
Meriç Ünver1, Berna Akıncı Özyürek1, Yurdanur Erdoğan1, Burcu Cirit Koçer1, Yetkin Ağaçkıran3, Sadi Kaya2
1
Department of Pulmonology, Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Research and Education Hospital,
Ankara,
2
Department of Thoracic Surgery, Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Research and Education
Hospital, Ankara,
3
Department of Pathology, Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Research and Education Hospital,
Ankara,
41-year-old male patient applied to our hospital with a 2 month chest pain. At physical examination,
decreased respiratory sound from the bottom of the right scapula was defined. On his thorax computed
tomography (CT), we defined right hilar, subcarinal lymphadenopathy; pleural fluid on right hemitorax,
collapse consalidation areas on lower zone on right lung segments. Sampler thoracentesis was applied 3
times,however it was not diagnostic. Initial diagnosis of the malignancy and PET-CT was requested from the
patient. On PET-CT,in the right hemithorax a common pleural fluid and pleural thickening,almost at 2,5 cm the
widest, in all leaves surrounding effusion was observed. And in these areas,there were intensively increased
metabolic uptakes (SUVmax 9,99). The patient was consulted to the thoracic surgery for VATS. After right VATS
with pleural biopsy,pathology results came as malignant mesothelioma biphasic type. 6 cures of pemetrexed
cisplatin chemotherapy were applied to the patient. After the chemotherapy, by consultation with the
radiation oncology, tomoterapy treatment was applied for 27 days. The patient,with clinical follow-up, applied
with mental fog approximately after 3 months. On cranial CT,in the right frontal at 3 cm in size heterogeneous
nodular hyperdense lesion,in the left frontal vertex at 16 mm size hyperdense relative bilateral nodular lesions
(met?), some parts with suspect, were defined. Palliative cranial RT treatment was proposed but the patient
did not accept it. The patient died 8 days after that brain metastasis was detected. In malignant mesothelioma,
since brain metastases was rarely detected, we plan to prepare our case.
Keywords: malignant mesothelioma, central nerveus system metastases
EPS022
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Akciğer kanserinde beklenmeyen metastaz yeri: Paranazal sinus
Serap Argun Barış1, Adnan Batman2, Dilek Tuncel1, Kürşat Yıldız3, Binnaz Sarper4, İlknur Başyiğit1
1
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kocaeli
2
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kocaeli
3
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Kocaeli
4
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyasyon Onkolojisi Ana Bilim Dalı, Kocaeli
Giriş: Küçük hücreli dışı akciğer kanserinde en sık beyin, karaciğer, sürrenal bezler ve kemik metastazları
saptanır. Paranasal sinüslere metastaz oldukça nadirdir. Burada paranazal sinüs tutulumuna bağlı çift görme,
başağrısı şikayetleri ile başvuran küçük hücreli dışı akciğer kanseri tanılı bir hasta sunulmuştur. OLGU: 56
yaşında erkek hasta baş ağrısı, çift görme, halsizlik, yaygın kemik ağrısı şikayeti ile tarafımıza başvurdu.
Özgeçmişinde; skuamoz hücreli akciğer kanseri tanısı nedeni ile sağ alt lobektomi operasyonu,
kemoradyoterapi öyküsü, diyabetes mellitus ve KOAH tanıları mevcuttu. Fizik muayenesinde akciğerde yaygın
ronküs işitildi. Birkaç aydır burun tıkanıklığı yakınması da olan hastanın, sinüzit tanısı ile tedavi edildiği
öğrenildi. Diplopi etyolojisinin aydınlatılması için istenen kontrastlı kranial ve orbital MR'da bilateral orbita
medial komşuluğunda, paranasal sinüsleri dolduran ve ekspanse eden kitle saptandı. Paranasal sinüs
bölgesinden alınan biyopsi sonucu skuamöz hücreli kanser metastazı ile uyumlu bulunan hastanın PET BT’de
her iki AC de boyut küçüklüğü nedeniyle metabolizma göstermeyen nodüller, boyun ve batında yaygın
metastatik LAP’lar, karaciğer ve torakal vertebralarda yaygın kemik metastazları saptandı. Paranasal bölgeye
uygulanan radyoterapi sonrası klinik iyileşme ve çift görme şikayetinde azalma izlendi. Sonuç: Akciğer kanseri
tanılı hastalarda; metastaz açısından beklenmeyen bölgelerde dahi yeni tespit edilen kitleler öncelikle metastaz
açısından değerlendirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: akciğer kanseri, çift görme, metastaz, paranazal sinüs
An unexpected site for lung cancer metastasis: paranasal sinus
Serap Argun Barış1, Adnan Batman2, Dilek Tuncel1, Kürşat Yıldız3, Binnaz Sarper4, İlknur Başyiğit1
1
Department of Pulmonary Diseases, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey
2
Department of Internal Medicine, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey
3
Department of Pathology, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey
4
Department of Radiation Oncology, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey
INTRODUCTION: The most frequent metastasis sites are brain, liver, adrenal gland and bone in non-small cell
lung cancer. Paranasal sinus metastasis is quite rare. Here we present a case admitted with complaints of
diplopia and headache due to paranasal sinus metastasis of lung carcinoma. CASE: Fifty-six years old man
admitted to outpatient clinic with headache, diplopia, weakness and generalized bone pain. He had histories
of right lobectomy and chemoradiotherapy due to non small cell lung carcinoma and diagnosis of diabetes
mellitus and COPD. Physical examination revealed expiratory rhonchus. The patient also had complaint of
nasal congestion for several months and was on treatment of sinusitis. Cranial and orbital MR that was
performed for evaluation of diplopia, revealed a paranasal sinus mass next to medial walls of bilateral orbita
that was totally obliterated paranasal sinuses. The pathologic evaluation of the biopsy taken from paranasal
sinus mass was compatible with the metastasis of squamous cell lung carcinoma. There were multiple
milimetric ametabolic nodules in lungs, metastatic lymphadenopathies in neck and abdomen, and multiple
metastases in liver and thoracic spine in PET- CT. There was significant improvement in complaint of diplopia
after the radiotherapy to paranasal sinus region. CONCLUSION: The newly diagnosed masses in patients with
lung carcinoma should be evaluated as metastasis primarily; even the mass is located in an unexpected site for
metastasis of lung cancer.
Keywords: diplopia, lung cancer, metastasis, paranasal sinus
Resim-1
Figure-1
MR görüntülemesinde paranazal sinüsü dolduran metastatik lezyon
EPS023
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Akciğer Adenokarsinomu ve Senkron B-hücreli Non-Hodgkin Lenfoma Olgu Sunumu
Elif Şen1, Azra Yaşar1, Güngör Utkan2, Serpil Dizbay Sak3, Esra Erden3, Sevgi Saryal1
1
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı
2
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji
3
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji
Lenfoma ve solid organ tümörleri nadiren eş zamanlı olarak gelişebilir. Bu durumda her biri için evreleme ve
optimal tedavi yaklaşımını belirlemek güçtür. Altmış yaşında erkek hasta halsizlik, epigastrik ağrı, ateş, dispne,
hemoptizi ve prodüktif öksürük yakınmalarıyla başvurdu. Pnömoni tanısıyla antibiyotik tedavisi alıyordu.
Akciğer filminde sağ hiler genişleme, sağ parakardiyak irregüler infiltrasyonlar izlendi. Fizik muayenede
bilateral ronküsler vardı, epigastrik kitle palpe edildi,Traube kapalıydı.Torako-abdominal bilgisayarlı
tomografide sağ alt lob atelektazisi, bilateral effüzyon, sağ hiler ve mediastinal lenfadenopatiler, mide antral
duvarında kalınlaşma, assit, multipl intraabdominal lenf nodları ve splenomegali saptandı. Sağ ara bronştaki
endobronşiyal kitleden alınan bronkoskopik biyopsi ile akciğer adenokarsinomu ve midedeki antral kitleden
alınan biyopsi ile senkron B-hücreli Non-Hodgkin lenfoma(NHL) tanısı konuldu. Pozitron emmisyon
tomografide mediastinal, sağ hiler, sol supraklaviküler, sağ alt lobdaki kitlede, midede ve intraabdominal
konglomere multipl lenf bezinde tutulum belirlendi. Sol supraklaviküler lenf nodu iğne aspirasyonu akciğer
adenokarsinoma metastazı ile uyumluydu. Akciğer kanseri ve lenfomanın evrelemesi kesin olarak
değerlendirilememekle birlikte, bu bulgu akciğer kanserinin inoperabl evrede olduğunu göstermekteydi.
Akciğer kanseri ve lenfoma tedavisi 5 günlük rituksimab-vinkristin-prednizolon rejimi olarak tıbbi onkoloji
bölümünde verildi. Hastanın kemoterapisi sürmektedir. Evreleme senkron malignitelerde histopatolojik tanı
sonrasında görüntüleme yöntemleriyle yeterli olarak yapılamamaktadır. İnoperabl akciğer adenokanseri ve
NHL olgusu bu nadir durumdaki tanı, evreleme ve tedavi sorunlarını tartışmak üzere sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: lung adenocancer, non-hodgkin lymphoma, synchrone malignancies
Lung Adenocancer and Synchronous B-cell Non-Hodgkin Lymphoma Case Report
Elif Şen1, Azra Yaşar1, Güngör Utkan2, Serpil Dizbay Sak3, Esra Erden3, Sevgi Saryal1
1
Ankara University School of Medicine Pulmonary Diseases Department
2
Ankara University School of Medicine Medical Oncology Department
3
Ankara University School of Medicine Pathology Department
Lymphoma and solid organ tumors can occur sequentially.In this rare condition,it is difficult to determine the
staging of each neoplasm and the optimal treatment approach.A 60-year-old man was admitted with
malaise,epigastric pain,fever, dyspnea,hemoptysis and productive cough.He had a diagnosis of pneumonia and
were on antibiotics at admission.A right hilar enlargement,paracardiac irregular opacities were present on his
chest x-ray.Physical examination revealed bilateral rhonchi,palpable epigastric mass,dullness to percussion
over Traube's space.Thoraco-abdominal tomography showed right lower lobe atelectasis, bilateral pleural
effusion,right hilar, mediastinal lymphadenopathies,antral wall thickness of stomach with multiple
intraabdominal lymph nodes,ascites and splenomegaly.Bronchoscopic biopsy from endobronchial lesion on
the right intermediate bronchus confirmed the diagnosis of lung adenocarcinoma. Stomach biopsy of the
antral mass lesion reported a synchronous B-cell Non-Hodgkin lymphoma(NHL). Positron emission tomography
images detected uptake in the multiple mediastinal, right hilar, left supraclavicular lymph nodes, right lower
lobe,in the stomach and multiple comglomerated intraabdominal lymph nodes.Left supraclavicular lymph
node needle aspiration revealed a metastasis from lung adenocarcinoma and even the staging of lung cancer
and lymphoma could not be determined strictly, this finding was concordant with an inoperable lung cancer.
The therapy for lung adenocarcinoma and lymphoma was administered with a five day regimen of rituximabvincristin, prednisolone in medical oncology ward. The chemotherapy course is still going on. Staging cannot
be completed thoroughly by imaging studies after histopathologic diagnosis of each malignancy in
synchronous malignancies. Inoperable lung adenocancer and NHL case was presented to discuss the
diagnostic, staging end treatment challenges at this rare co-occurence.
Keywords: akciğer adenokanseri, non-hodgkin lenfoma, senkron maligniteler
EPS024 [Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Mandible Bone Metastases Secondary to Pulmonary Adenocarcinoma
Nigar Dirican1, Sedat Gunes2, Yeliz Karakaya3, Vildan Kaya4, Sureyya Cerci5, Ahmet Dirican6
1
Department of Chest Diseases, Medical Faculty, Suleyman Demirel University, Isparta, Turkey
2
Department of Thoracic Surgery, Isparta State Hospital, Isparta, Turkey
3
Department of Pathology, Isparta State Hospital, Isparta, Turkey
4
Department of Radiation Oncology, Medical Faculty, Süleyman Demirel University, Isparta, Turkey
5
Department of Nuclear Medicine, University of Suleyman Demirel Hospital, Isparta, Turkey
6
Department of Medical Oncology, Isparta State Hospital, Isparta, Turkey
OBJECTIVE: Metastatic tumors of the mandible are rare and usually present clinically as growths. The
prognosis of lung cancer patients
with bone metastases is poor.
CASE: A 75-year-old woman presented to our facility with a history of right mandibular pain, paresthesia and
swelling
that had persisted for several. Examination revealed a soft mass (5 cm × 7 cm) in the mandibular region. A
computed tomography (CT) scan of the chest revealed a right inferior lobe lung mass (59×47 mm) and
mediastinal lymphadenopathy. CT-guided biopsy of the lung mass provided a histopathological diagnosis of
adenocarcinoma. A positron emission tomography (PET)/CT scan (fig 1,2). Identified increased FDG uptake in
the mandible bone (SUV maximum of 16.8) and right lung mass (SUV maximum of 8.22). The patient were
treated with radiation therapy with palliative and antalgic intent. But the patient died 8 weeks after the
diagnosis.
CONCLUSION: Because of its rarity, the diagnosis of a metastatic lesion in the mandible is challenging. The
mandible is not a common site for metastatic colonization, it is an interesting site because of the various and
different tissues that may be involved in the metastatic process. Radiation therapy was effective and well
tolerated in the case. Bone metastases particularly mandible metastasis of lung cancer has poor prognosis.
Palliative and supportive therapy may be firstly chose because of poor prognosis.
Keywords: Mandible metastases, Lung cancer, Prognosis
Figure 1
An axial section of the computed tomography scan fused with positron emission tomography. A right inferior
lobe lung mass can be seen
Figure 2
An axial section of the computed tomography scan fused with positron emission tomography. Identified
increased fluorodeoxyglucose uptake in the mandible bone.
EPS025
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Hipoglisemi ile başvuran dev torakal kitle olgusu
Dursun Ali Kaba1, Gamze Koçak1, Yurdanur Süllü2, Nurhan Köksal1
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi,Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Samsun
2
Ondokuz Mayıs Üniversitesi,Patoloji Ana Bilim Dalı,Samsun
Benign tümörlerde paraneoplastik sendromlar oldukça nadir görülen klinik bir tablodur.
Yetmiş üç yaşında erkek hasta, kendinden geçme ve bayılma şikayeti ile acil servise getiriliyor. Son bir ayda
benzer şikayetlerle birkaç defa acil başvurusu tanımlanıyor. Beraberinde karın ağrısı, karında şişlik ve nefes
darlığı şikayetleride varmış. Fizik muayenesinde ateş:36.6 C, nabız:81/dk, solunum sayısı:14/dk, kan
basıncı:130/70mmHg idi. Dinlemekle sağ hemitorakstan solunum sesleri alınamıyor. Batında hepatomegalisi
mevcuttu. Yapılan tetkiklerinde glukoz:54mg/dl, hemoglobin:10,3g/dl, eritrosit sedimentasyon
hızı:31mm/saat, crp:9mm/dl saptandı. Akciğer grafisinde sağ akciğerde total opasite artışı ve mediasten sola
deviye idi. Toraks bilgisayarlı tomografisinde tama yakın dolduran heterojen hipodens görünümlü kitle lezyonu,
sol hemitoraksta milimetrik nodüller ve sol atriumda 40x28mm boyutlarında semimobil kitle görüldü. Pet bt'de
sağ hemitoraks tamamına yakın dolduran heterojen dansitede minimal fdg alımı (suv max:3,83), sol
akciğerdeki nodüllerde fdg alımı izlenmedi. Hastada benign lezyon düşünüldü. Sağ hemitorakstan tru-cut
biyopsi yapıldı. Patoloji incelemesi benign soliter fibröz tümör olarak raporlandı. Hastaya cerrahi tedavi
önerildi. Hipoglisemi, benign tümörlerde nadir olarak görülen paraneoplastik sendrom olarak sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Fibröz tümör, paraneoplastik sendrom, hipoglisemi
Giant thoracic mass cases presenting with hypoglycaemia
Dursun Ali Kaba1, Gamze Koçak1, Yurdanur Süllü2, Nurhan Köksal1
1
Ondokuz Mayıs Üniversitesi,Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Samsun
2
Ondokuz Mayıs Üniversitesi,Patoloji Ana Bilim Dalı,Samsun
Paraneoplastic syndromes in benign tumors is a rare clinical entity. A 73 year old male patient come to
emergency service complained of loss of awerness and fainting. In the last month there have been similar
complaints a few times in the emergency service. In adaition to the loss of awearness and fainting the patient
also complained of abdominal pain, bloating and dyspnea. A phycical examination showed a fever of
36.6C,pulse 81 perminute, respiratory rate 14 perminute, blood pressure was 130/70mmHg. Listening to the
right hemithorax no sound was heard. He has hepatomegaly. He has been checked for glucose 54mg/dl,
haemoglobin 10,3g/dl, erityroside sedimentation rate 31mm/hour, crp 9mg/dl. An x-ray of his lungs showed
that the right lung had a mass which had advanced to the left side. Ct showed there is a mass in the right lung
which almost covered the whole lung. There are millimetric nodules on his left lung and 40x28mm size
semimobil mass in left atrium. Pet showed that the right hemithorax is almost completly covered
heterogeneous dansited minimal fdg uptake (suv max 3,83). Nodules in the left lung has not fdg uptake.
Benign lesions was considered. Trucut biopsy was alone from the right hemithorax. The results of the
pathology benign fibrous tumor. It was suggested that the patient have surgical treatment.
Keywords: Fibrous tumor, paraneoplastic syndromes, hypoglycaemia
EPS026 [Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Malignite şüpheli plevral efüzyonlarda drenaj sonrası katater içi fibrin materyal ile
tanıya gidiş
Barış Medetoğlu, Suzan Ergürbüz, Okan Yıldız
MALİGNİTE ŞÜPHELİ PLEVRAL EFÜZYONLARDA DRENAJ SONRASI KATATER İÇİ FİBRİN MATERYAL İLE TANIYA
GİDİŞ
Çalışmamızda Primer malignitesi belli olup ve/veya primer malignitesi olmayıp plevral sıvı ve klinik bulgularla
malignite şüphesi görülen ve drenaj uygulanan hastaların öncelikle plevral sıvı sitolojileri incelenmiş ve klinik
olarak anestezi altında videotorakoskopik cerrahi ile plevral örnekleme işlemini kabul etmeyen ve/veya bu
işlemi tolere edemeyecek durumda olan hastalar çalışmaya katılmıştır.
Sonuç olarak hastaların primer hastalığı veya malignitesi belli olup plevral efüzyon tanısıyla tarafımıza
yönlendirilenleri olduğu gibi primer sebep belli olmayan plevral efüzyonla da bir çok hasta tarafımıza
yönlendirilmektedir. Plevral sıvı biyokimyasal, mikrobiyolojik ve sitolojik örneklemelere rağmen tanı
konulamayan hastalar olabilmektedir. Bu hastaların bir kısmı genel durumu düşkün olup plevral örnekleme
veya videotorakoskopik işlemi, anestezi altında, kaldıramayacak performansta olabileceği gibi böyle bir cerrahi
girişimi kendi isteği ile kabul etmeyebilir de. Bu başlangıç çalışmasında drenaj uygulanmış olan primer
malignitesi olan veya malignitesi olmayıp malignite şüphesi olan hastaların plevral sıvı sitolojileri bakıldı. Sitoloji
sonucu benign, şüpheli malign gelen hastaların dren içi fibrin materyallerinden tekrar patolojik örnekleme
yapılarak hücre bloğu hazırlandı ve incelendi. Sonuçlar plevral sıvı sitolojisini değiştirecek (şüpheli malign
hastalıkta hücre tipini belirleyecek kadar yada şüphenin ortadan kalkmasını destekleyecek kadar) veriler elde
edilmiştir. Yalova devlet hastanesinde hasta popülasyonunun az olduğu ve göğüs cerrahi poliklinik başvuru
sayısının az olduğu düşünüldüğünde, bu çalışmanın prospektif olarak hasta popülasyonunun yoğun olduğu
kliniklerimizde geliştirilebileceği kanaatindeyiz.
Anahtar Kelimeler: plevral efüzyon, plevral fibrin materyal
Malignite şüpheli plevral efüzyonlarda drenaj sonrası katater içi fibrin materyal ile tanıya gidiş
Barış Medetoğlu, Suzan Ergürbüz, Okan Yıldız
MALİGNİTE ŞÜPHELİ PLEVRAL EFÜZYONLARDA DRENAJ SONRASI KATATER İÇİ FİBRİN MATERYAL İLE TANIYA
GİDİŞ
Çalışmamızda Primer malignitesi belli olup ve/veya primer malignitesi olmayıp plevral sıvı ve klinik bulgularla
malignite şüphesi görülen ve drenaj uygulanan hastaların öncelikle plevral sıvı sitolojileri incelenmiş ve klinik
olarak anestezi altında videotorakoskopik cerrahi ile plevral örnekleme işlemini kabul etmeyen ve/veya bu
işlemi tolere edemeyecek durumda olan hastalar çalışmaya katılmıştır.
Sonuç olarak hastaların primer hastalığı veya malignitesi belli olup plevral efüzyon tanısıyla tarafımıza
yönlendirilenleri olduğu gibi primer sebep belli olmayan plevral efüzyonla da bir çok hasta tarafımıza
yönlendirilmektedir. Plevral sıvı biyokimyasal, mikrobiyolojik ve sitolojik örneklemelere rağmen tanı
konulamayan hastalar olabilmektedir. Bu hastaların bir kısmı genel durumu düşkün olup plevral örnekleme
veya videotorakoskopik işlemi, anestezi altında, kaldıramayacak performansta olabileceği gibi böyle bir cerrahi
girişimi kendi isteği ile kabul etmeyebilir de. Bu başlangıç çalışmasında drenaj uygulanmış olan primer
malignitesi olan veya malignitesi olmayıp malignite şüphesi olan hastaların plevral sıvı sitolojileri bakıldı. Sitoloji
sonucu benign, şüpheli malign gelen hastaların dren içi fibrin materyallerinden tekrar patolojik örnekleme
yapılarak hücre bloğu hazırlandı ve incelendi. Sonuçlar plevral sıvı sitolojisini değiştirecek (şüpheli malign
hastalıkta hücre tipini belirleyecek kadar yada şüphenin ortadan kalkmasını destekleyecek kadar) veriler elde
edilmiştir. Yalova devlet hastanesinde hasta popülasyonunun az olduğu ve göğüs cerrahi poliklinik başvuru
sayısının az olduğu düşünüldüğünde, bu çalışmanın prospektif olarak hasta popülasyonunun yoğun olduğu
kliniklerimizde geliştirilebileceği kanaatindeyiz.
Keywords: plevral efüzyon, plevral fibrin materyal
Plevral Sıvı Değerlendirme
Hasta Başvurusu
Hasta Yaşı Plevral sıvı Biyokimya Plevral sıvı Kültür
Uygulanan işlem
Dispne + yutma güçlüğü 70
Eksüda
Bakteri üremesi yok Tüp Torakostomi
Dispne + göğüs ağrısı
62
Eksüda
Bakteri üremesi yok Tüp Torakostomi
Dispne
60
Eksüda
Bakteri üremesi yok Tüp Torakostomi
Dispne + meme ca
38
Transüda
Bakteri üremesi yok Tüp Torakostomi
Dispne + KKY
73
Transüda
Bakteri üremesi yok Tüp Torakostomi
Dspne + mide ca
53
Eksüda
Bakteri üremesi yok Tüp Torakostomi
Hasta Dağılımı
HASTA PRİMER MALİGNİTE PLEVRAL SIVI SİTOLOJİ PLEVRAL KATATER İÇİ FİBRİN SİTOLOJİ
Ş.Y.
YOK
ŞÜPHELİ MALİGN
MALİGN MEZOTELYOMA
H.A.
YOK
ŞÜPHELİ MALİGN
ATİPİK HÜCRE GRUPLARI (İMMÜN BOYA İLE ADENO CA)
V.U.
YOK
CLASS 2 İLTİHAP
FİBRİN KİTLESİ (BENİGN)
N.A.
MEME CA
MALİGN
ADENO CA
H.Y.
YOK
BENİGN
AKUT İLTİHAP HÜCRELERİ
H.AT.
MİDE CA
ŞÜPHELİ MALİGN
MALİGN
EPS027 [Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Tanı Anında Dalak Metastazı Tespit Edilen Küçük Hücreli Akciğer Kanseri Olgusu
Muzaffer Sarıaydın, Aydın Balcı, Sevinç Sarınç Ulaşlı, Ersin Günay, Mehmet Ünlü
Afyon Kocatepe Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Afyonkarahisar
Akciğer kanseri tanı anında dalak metastazı nadir bir klinik durumdur. Akciğer kanserinde dalak metastazı
genellikle hastalığın ileri dönemlerinde görülmektedir. Akciğer kanseri dalak metastazı olan hastalar genellikle
asemptomatiktir ya da karın ağrısı, yorgunluk gibi spesifik olmayan semptomlar mevcuttur. Çoğu zaman dalak
metastazı insidental olarak tespit edilmektedir. Olgumuz 49 yaşında erkek hasta sırt ağrısı ve nefes darlığı
şikayeti ile başvurdu. Çekilen akciğer grafisinde sağ üst zonda opasite ve toraks bilgisayarlı tomografide sağ üst
lob bronşunu oblitere eden 8x5 cm kitle, her iki akciğer parankiminde metastatik nodüller ve dalakta 2 cm
çapında metastaz tespit edildi. Hastanın bronkoskopik biyopsi sonucu küçük hücreli akciğer kanseri olarak
rapor edildi. Biz bu yazımızda nadir görülen tanı anında insidental olarak dalak metastazı tespit edilen küçük
hücreli akciğer kanseri olgusunu sunduk.
Anahtar Kelimeler: Dalak metastazı, Küçük hücreli akciğer kanseri.
A Case with Spleen Metastasis Detected During Small Cell Lung Cancer Diagnosis
Muzaffer Sarıaydın, Aydın Balcı, Sevinç Sarınç Ulaşlı, Ersin Günay, Mehmet Ünlü
Afyon Kocatepe University Department of Pulmonary Medicine, Afyonkarahisar,Turkey
Splenic metastasis is a rare clinical condition during the diagnosis of lung cancer. Splenic metastasis in lung
cancer usually seen in advanced stages of the disease. Patients with splenic metastasis of lung cancer is usually
asymptomatic or abdominal pain, nonspecific symptoms such as fatigue are present. Most of the time splenic
metastasis is detected incidentally. We report a 49-year-old male patient was admitted with complaints of
back pain and shortness of breath. Opacity in the right upper zone is detected on Chest X-ray and 8x5 cm mass
lesion obliterating the right upper lobe bronchus, metastatic nodules in both lung parenchyma and 2 cm in
diameter metastatic lesion in the spleen were present on thoracic computed tomography, Bronchoscopic
biopsy result was reported as small cell lung cancer. We present a small-cell lung cancer patient with splenic
metastasis detected incidentally at the same time of small cell lung cancer diagnosis.
Keywords: Splenic metastasis, Small cell lung cancer
Figür 1
Figure 1
Akciğer grafisi
Figur 2
Figure 2
Toraks Bilgisayarlı Tomografi: Sağ suprahiler bölgede 5x8 cm boyutlarında üst lob bronşunu oblitere eden kitle
ve parankimde multiple metastatik nodüller.Dalak hilusunda 2 cm çapında metastatik hipodens lezyon izlendi.
EPS028 [Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Tanı Anında Göğüs Duvarı İnvazyonu Olan Malign Mezotelyoma Olgusu
Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu, Baran Gündoğuş, Soner Umut Kuver, Hatice Türker, Mine Demir
Tanı Anında Göğüs Duvarı İnvazyonu Olan Malign Mezotelyoma Olgusu
GİRİŞ: Malign mezotelyoma (MM) plevra, perikard ve peritonu döşeyen serozal zarın kötü prognozlu ve fatal
seyirli primer malign tümörüdür. Beklenen ortalama yaşam süresi, tedavi uygulanmadığında 4-12 aydır. Asbest
ve erionit’in inhalasyonla alınmasına bağlı olarak MM sıklıkla plevrada görülür.
Başvurusunda göğüs duvarı, kas ve yumuşak doku invazyonu görülen olgu, yapılan tetkiklerden sonra
histopatolojik olarak bifazik malign mezotelyoma tanısı alması nedeniyle literatür bilgileri eşliğinde
sunulmuştur.
OLGU: 57 yaşında kadın hasta sağ yan ağrısı ve nefes darlığı yakınmaları ile başvurdu. Ek hastalığı bulunmayan
hastanın laboratuvar parametreleri normaldi. Plevra sıvısı örneklendi, eksuda vasfında idi. Hastanın plevral
efüzyon sitoloji sonucu malign tümör hücreleri saptandı. VATS ile plevra biyopsi yapılan hastanın patolojik
tanısı bifazik malign mezotelyoma olarak konuldu.PET-CT de sağ hemitoraksta latissimus dorsi ve serratus
anterior kas planlarını tutan difüz kitlesel kalınlaşma alanları ve bu bölgelerde artmış FDG tutulumu
izlendi.Takibinde radyoterapi tedavisi alan hastaya kemoterapi tedavisi planlandı. Tekrarlayan plevral sıvı
nedeniyle talk plöredezis yapıldı. Tanı konulduktan 3 ay sonra, kısa bir sürede hasta kaybedildi.
TARTIŞMA: İnvaziv seyirli bir tümör olan MM’de erken dönemde göğüs duvarı invazyonu saptanan hastalarda
prognozun beklenenden daha kötü olabileceği kanısına varılmıştır
Anahtar Kelimeler: Akciğer, göğüs duvarı,mezotelyoma
A Case of Malignant Pleural Mesothelioma With Chest Wall Invasion in Diagnosis
Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu, Baran Gündoğuş, Soner Umut Kuver, Hatice Türker, Mine Demir
A Case of Malignant Pleural Mesothelioma With Chest Wall Invasion in Diagnosis
INTRODUCTION: Malignant mesothelioma which has high fatality rate is a primary tumor of the pleura
peritoneum and pericardium. The predicted median survival time without treatment is 4 to 12 months.Malign
mesothelioma commonly occurs in the pleura due to inhalation of asbestos and erionite.The case which had
invasion of the chest wall, muscle and soft tissue when admitted to hospital and was diagnosed biphasic
malignant mesothelioma is presented by review of the literature.
CASE: 57 year old female patient admitted to hospital with complaining of right flank pain and shortness of
breath. Patient's laboratory parameters was normal and had no comorbid disease.The sample of plevral
effusion was exudate and determined malignant tumor cells after cytological examination. Pathological
diagnosis of the patient was defined biphasic malignant mesothelioma after VATS for pleural biopsy. Massive
diffuse thickening areas infiltrated the latissimus dorsi and serratus anterior muscles in the right hemithorax
and increased FDG uptake in these regions viewed in PET-CT. Talc pleurodesis was performed because of
recurrent pleural effusions. Three months after diagnosis, the patient was lost.
CONCLUSION: It was concluded that patients prognosis may be worse than predicted if determined chest wall
invasion in early stage of MM which is a fatal tumor.
Keywords: Lung, chest wall, mesothelioma
EPS029
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Rezeksiyon için torakotomi yapılan Küçük Hüçre Dışı Akciğer Karsinomlu Olguların
klinik ve patolojik Evrelenmesinin Karşılaştırılması
Mehmet Bilgin, Ahmet Oral
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Gögüs Cerr. A.D
GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmamızda, küçük hücreli dışı akciğer kanseri(KHDAK) tanılı olguların klinik ve patolojik
evrelemelerini karşılaştırmayı amaçladık.
YÖNTEM:15 Haziran 2013 ile 15 haziran 2014 tarihleri arasında kliniğimize başvurmuş, KHDAK Tanısı olan,
ardışık 50 hasta değerlendirildi Hastaların histopatolojik tanıları, Bronkoskopik olarak direk biyopsiler, TBİA
veya TTİA ile konulmaya çalışıldı. PET/BT ve kraniyal manyetik rezonans görüntüleme ile mediastinal ve uzak
organ metastaz araştırması yapıldı. Bütün hastalara rutin mediastinoskopi yapıldı. Tüm klinik değerlendirmeler
sonucu operabl düşününülen hastalar cerrahi sonuçları patoloji sonuçları ile karşılaştırıldı.
BULGULAR:Operasyon sonucu histopatolojik tip tayini 29.squamöz cell ca,20’u adeno ca.1’İ büyük hücreli
kanser idi. Lobektomi en sık yapılan rezeksiyon tipi olup bunu sıklık açısından pnömonektomi izliyordu. Klinik
T3 evreli 23 olgu değerlendirildiğinde, tümör 10 olguda göğüs duvarı, 9 olguda mediasten, 3 olguda parietal
plevra invazyonu invazyonu gösteriyordu. 1 olgu ise ana bronştaki lokalizasyonu nedeniyle T3 olarak
evrelendirildi. Klinik T1 evreli olgulardan sadece 1’i patolojik T3 olarak evrelendirildi. Klinik T2 evreli olgulardan
% 12.8’i patolojik T3, % 2.8’i patolojik T4 evresinde bulundu. Klinik ve patolojik T evreleri arasında en düşük
uyum oranı (% 34.8) klinik T3 olgularında idi. Klinik T3 olgularının % 34.8’i patolojik T3 evresine sahip idi.
TARTIŞMA VE SONUÇ:TN değerlendirildiğinde, 40 (% 80) olguda klinik ve patolojik evre arasında uyum vardı.
Anahtar Kelimeler: Akciğer kanseri, klinik evreleme, patolojik evreleme
Comparison of clinical and pathological staging of non small cell lung cancer cases in whom thorocotomy
was performed for resection
Mehmet Bilgin, Ahmet Oral
Erciyes UnivercityMedikal school Department of thoracic Surg.
INTRODUCTION - OBJECTIVE:In this study, the aim was to compare the clinical and pathological staging of non
small cell lung cancer cases in whom thorocotomy was performed for resection.
METHOD:Fifty patients who presented to our polyclinics with the diagnosis of NSCLC between the period 15
June 2013- 15 June 2014 were included in the study. The histopathologic diagnoses of patients were made by
using bronchoscopic direct biopsies, transbronchial needle aspiration, or transthoracic needle aspiration.
Mediastinal and far organ metastasis was investigated with PET/CT and cranial magnetic resonance imaging.
All of the patients underwent routine mediastinoscopy. After all of the clinical evaluations, the surgical results
of the operable patients were compared with the pathological results.
RESULTS:After the operation histopathologic type t determination was 29 squamous cell Ca, 20 adeno Ca and
1 giant cell Ca. Lobectomy was the most frequent resection type and pneumonectomy followed this. When 23
cases with clinical T3 stage were evaluated, the tumor invaded the thoracic wall in 10 cases, mediasten in 9
cases and parietal pleura in 3 cases. One case was evaluated as T3 because of its localization in the main
bronchus. Of the clinical T1N0 cases 83.3% and 88.2% of the T2N0 cases had the same pathologic TN stages.
The agreement between the clinical and pathologic TN results was found as 80%.
CONCLUSIONS:When TN was evaluated, in 40 (80%) cases the clinical and pathological stages were in
agreement.
Keywords: Lung Cancer, clinical staging, pathological staging
EPS030
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
A Chronic Lymphocytic Leukemia Case With Pleural Involvement
Oya Baydar1, Sedat Kuleci1, Arbil Açıkalın2
1
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ABD
2
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji ABD
Respiratory tract involvement has been well described in both acute and chronic leukemia, but pleural disease
is less common. Although malignant pleural effusion in patients with chronic lymphocytic leukaemia (CLL) is
well recognized, it is poorly reported in the literature.In this report, a case of CLL patient with pleural
involvement shown by pleural biopsy and immunohistochemical methods is presented.
70-year-old male patient, diagnosed as CLL 8 years ago, admitted to our clinic with dyspnoea, cough for the
last 20 days. He was an ex-smoker. Pleural effusion on the left hemithorax was observed on chest x-ray.
Thoracentesis revealed that the pleural effusion was serohaemorrhagic. The protein concentration of pleural
effusion was 3,3, it was 4,8 g/dl in serum. Lactate dehydrogenise level of pleural effusion was 1939 U/l while it
was 228 U/l in serum. LDH was studied in a laboratory where the upper limit of LDH range was 248. So it was
an exudative pleural effusion. Routine cultures and stains for bacteria and mycobacterium were all negative.
Giemsa smear revealed lymphocytic dominance. Cytological examination revealed atypical lymphoid cell
proliferation Pleural biopsy revealed small round cell infiltration suspicious for lymphoid neoplasm.
Immunohistochemically, atypical cells were positive for anti-CD20, anti-CD5 and anti-CD23;negative for anticyclineD1.The biopsy was reported as “Infiltration of Small Lymphocytic Lymphoma/Chronic Lymphocytic
Leukemia” with these findings.
pleural effusion associated with hematopoetic or lymphoid malignancies are rare. Awareness of this
uncommon situation by both physician and pathologist is critical for the diagnosis and management of such
cases.
Keywords: chronic lymphocytic leukemia, pleural effusion, leukemia
figure 1
Chest X-ray of the patient
figure 2
Pleura is replaced with small sized atypical lymphoid cells (Hematoxyline&Eosine, x200)
EPS030
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
A Chronic Lymphocytic Leukemia Case With Pleural Involvement
Oya Baydar1, Sedat Kuleci1, Arbil Açıkalın2
1
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ABD
2
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji ABD
Respiratory tract involvement has been well described in both acute and chronic leukemia, but pleural disease
is less common. Although malignant pleural effusion in patients with chronic lymphocytic leukaemia (CLL) is
well recognized, it is poorly reported in the literature.In this report, a case of CLL patient with pleural
involvement shown by pleural biopsy and immunohistochemical methods is presented.
70-year-old male patient, diagnosed as CLL 8 years ago, admitted to our clinic with dyspnoea, cough for the
last 20 days. He was an ex-smoker. Pleural effusion on the left hemithorax was observed on chest x-ray.
Thoracentesis revealed that the pleural effusion was serohaemorrhagic. The protein concentration of pleural
effusion was 3,3, it was 4,8 g/dl in serum. Lactate dehydrogenise level of pleural effusion was 1939 U/l while it
was 228 U/l in serum. LDH was studied in a laboratory where the upper limit of LDH range was 248. So it was
an exudative pleural effusion. Routine cultures and stains for bacteria and mycobacterium were all negative.
Giemsa smear revealed lymphocytic dominance. Cytological examination revealed atypical lymphoid cell
proliferation Pleural biopsy revealed small round cell infiltration suspicious for lymphoid neoplasm.
Immunohistochemically, atypical cells were positive for anti-CD20, anti-CD5 and anti-CD23;negative for anticyclineD1.The biopsy was reported as “Infiltration of Small Lymphocytic Lymphoma/Chronic Lymphocytic
Leukemia” with these findings.
pleural effusion associated with hematopoetic or lymphoid malignancies are rare. Awareness of this
uncommon situation by both physician and pathologist is critical for the diagnosis and management of such
cases.
Keywords: chronic lymphocytic leukemia, pleural effusion, leukemia
figure 1
Chest X-ray of the patient
figure 2
Pleura is replaced with small sized atypical lymphoid cells (Hematoxyline&Eosine, x200)
EPS032
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Erişkinde Ön Mediastenin Kondromatöz Hamartomu
Gülbanu Horzum Ekinci1, Yelda Tezel2, Osman Hacıömeroğlu1, Serda Kanbur Metin3, Ayçim Şen4, Çağatay
Tezel2, Adnan Yılmaz1
1
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği,
İstanbul
2
Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, İstanbul
3
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği,
İstanbul
4
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Laboratuvarı,
İstanbul
Mediastinal hamartom çok nadir olup, literatürde az sayıda olgu yayınlanmıştır. Biz bu nadir tümörün bir
olgusunu sunuyoruz. Elli bir yaşında erkek hasta 1 aydır devam eden nefes darlığı yakınması ile başvurdu.
Akciğer grafisi sol üst zonda kalsifikasyon içeren kitle gösteriyordu. Toraksın bilgisayarlı tomografisi, ön
mediastende, sol pulmoner arter ve inen aortanın proksimaline komşu yerleşimli, 5.4 x 5.2 cm boyutlarında,
düzgün sınırlı, “popcorn” kalsifikasyon içeren bir kitle görüldü (resim 1). Bronkoskopide normal endobronşiyal
görünüm saptandı. Hastaya sol lateral torakotomi uygulandı. Operasyonda ön mediastende, büyük, sert ve
sarı-beyaz renkte kitle görüldü. Lezyon vasküler yapılara komşu olup invazyon bulgusu yoktu. Tümör komşu
yapılardan kolayca ayrılıp rezeke edildi. Operasyon sonrası dönem sorunsuz olup hasta operasyondan 2 gün
sonra taburcu edildi. Makroskopik olarak tümör düzgün yüzeyli, sarı-beyaz renkte olup kalsifikasyon içeriyordu.
Tümör 6.5 x 5.5 x 5 cm boyutlarında idi. Mikroskopik inceleme fibröz konnektif doku, yağ dokusu ve kartilaj
içeren hamartom tanısını elde etti. Hastanın 8 ay sonraki kontrolünde nüks bulgusu yoktu.
Anahtar Kelimeler: hamartom, ön mediasten, cerrahi
Anterior Mediastinal Choundromatous Hamartoma in an Adult
Gülbanu Horzum Ekinci1, Yelda Tezel2, Osman Hacıömeroğlu1, Serda Kanbur Metin3, Ayçim Şen4, Çağatay
Tezel2, Adnan Yılmaz1
1
Süreyyapaşa Center for Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and Research Hospital, Department of
Pulmonology, Istanbul
2
Haydarpaşa Numune Training and Research Hospital, Department of Pulmonology, Istanbul
3
Süreyyapaşa Center for Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and Research Hospital, Department of
Thoracic Surgery, Istanbul
4
Süreyyapaşa Center for Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and Research Hospital, Department of
Pathology, Istanbul
The mediastinal hamartoma is extremely rare and few cases of mediastinal hamartoma have been reported in
the literature. We present a case of this rare tumor. A 51-year-old man presented with dyspnea for one
month. Chest X-ray showed a mass with calcification in the left upper lung field. Computed tomography scan
of the thorax showed a 5.4x5.2 cm well-circumscribed mass with popcorn calcification near left pulmonary
artery and proximal descending aorta in the anterior mediastinum (figure 1). Bronchoscopy revealed normal
endobronchial appearance. The patient underwent a left lateral thoracotomy. In operation, a large, firm, and
yellowish-white color mass was seen in the anterior mediastinum. The lesion was adjacent to vessels with no
evidence of local invasion. The tumor was easily dissected free from the surrounding structures, and was
subsequently resected. Postoperative course was uneventful, and he was discharged to home 2 days after the
operation. Macroscopically, the tumor surface was regular and yellowish-white color with calcification. Its size
was 6.5x5.5x5 cm. Microscopic examination revealed a diagnosis of chondromatous hamartoma that consisted
of fibrous connective tissue, adipose tissue, and portions of cartilage. At 8 months follow up, there was no
evidence of tumor recurrence.
Keywords: hamartoma, anterior mediastinum, surgery
Hastanın bilgisayarlı toraks tomografisi
Computed tomography of the thorax
Toraksın bilgisayarlı tomografisi, ön mediastende sol pulmoner arter ve inen aortanın proksimaline komşu
yerleşimli 5.4 x 5.2 cm boyutlarında, düzgün sınırlı, “popcorn” kalsifikasyon içeren bir kitle gösteriyor.
Computed tomography scan of the thorax shows a 5.4x5.2 cm well-circumscribed mass with popcorn
calcification near left pulmonary artery and proximal descending aorta in the anterior mediastinum.
EPS033 [Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Geç Dönemde Endobronşiyal Metastaz Yapan Opere Tiroid Karsinomu
Zühre Taymaz1, Aydan Mertoğlu1, Günseli Balcı1, Emel Tellioğlu1, Nur Yücel2
1
İzmir Dr.Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Göğüs Hastalıkları
2
İzmir Dr.Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Patoloji
Akciğer dışı malignitelerin endobronşiyal metastazları çok nadirdir ve prevalansın %2 oranında olduğu
bildirilmiştir. Endobronşiyal metastaza en sık yol açan kanserler, meme, böbrek ve kolon karsinomlarıdır. Yine
de diğer bazı organ tümörleri endobronşiyal metastaz yapabilirler. Bunlar tiroid, over, parotis, kemik,
nazofarenks, prostat, mesane, uterus, deri, yumuşak doku ve testis olarak sıralanabilir.
53 yaşında erkek olgu hemoptizi şikayeti ile başvurdu.Özgeçmişinde 2003 yılında tiroid karsinomu nedeni ile
total tiroidektomi yapılan hastanın 11 yıl sonra bilgisayarlı toraks tomografisinde bilateral değişik
lokalizasyonlu metastatik kitleler ve sağda üst lob bronşu ile bronkus intermediusu, solda ise alt lob bronşunu
oblitere eden santal malign karekterli kitle lezyonları izlendi. Hastaya bronkoskopi yapıldı, sağda endobronşiyal
lezyon görülmedi,dıştan bası bulgusu izlendi,solda ise ana bronşu tam obstrüte eden beyaz renkli tümoral
lezyon izlendi.Biopsi yapıldı.Patolojik incelemesi tiroid karsinom metastazı olarak rapor edilen hastaya
endobronşiyal tedavi önerildi. Olgu tiroid karsinomunun endobronşiyal metastazının oldukça nadir görülmesi
ve ilk tanı anından uzun zaman geçmiş olması nedeniyle sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Tiroid karsinomu,endobronşiyal metastaz
Late Endobronchial Metastasis of Operated Thyroid carcinoma
Zühre Taymaz1, Aydan Mertoğlu1, Günseli Balcı1, Emel Tellioğlu1, Nur Yücel2
1
Izmir Dr Suat Seren Training and Research Hospital for Thoracic Medicine and Surgery,Pulmonology
2
Izmir Dr Suat Seren Training and Research Hospital for Thoracic Medicine and Surgery,Pathology
Endobronchial metastases of nonpulmonary malignancies are very rare and prevalence of these lesions are
about 2%. Breast, renal and colon carcinomas are the most common cancers causing endobronchial
metastases. Also some other tumors can make endobronchial metastases. These tumors are thyroid, ovary,
parotis, bone, nasopharynx, prostate, bladder, uterus, testicle, skin,soft tissue tumors.
A 53 year-old male patient was admitted to our hospital with hemoptysis. In his past history he had total
thyroidectomy because of thyroid carcinoma in 2003. In his thorax computed tomography; bilateral metastatic
lesions in diffent locations of lung, central mass lesions obliterating right upper lobe bronchus, intermediate
bronchus and left lower lobe bronchus were seen. We performed flexible fiberoptic bronchoscopy. In right
main and other right bronchi endobrochial lesions were not seen, right main bronchus was narrowed by
compressing from outside lesion, a white tumoral endobronchial lesion was obstructing left main bronchus
completely. A biopsy was taken from that lesion. Pathological examination of the biopsy revealed metastases
of thyroid carcinoma. The patient was offerred for endobronchial treatment.Our case is presented as an
example of a rarely seen endobronchial metastasis of thyroid carcinoma which is diagnosed and long past
history of disease.
Keywords: Thyroid carcinoma, endobronchial metastasis
EPS034
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Cerrahi Uygulanmış Erken Evre Akciğer Kanserli ve Ciddi Semptomatik Beyin Tümörlü
Bir Olgu
Abdülaziz Kök1, Osman Cemil Akdemir1, Ömer Soysal1, Sedat Ziyade1, Nur Büyükpınarbaşlı2
1
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
2
Bezmialem Vakıf Üniversitesi,Patoloji Anabilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ: Erken evre akciğer kanserinde seçkin tedavi cerrahidir. Postoperatif mortalite ve morbidite diğer organ
sistemleriyle de yakın ilişkilidir. Semptomatik beyin tümörü olan ve akciğer rezeksiyonu uygulanan olgu
sunulmuştur.
OLGU: Beş aydır öksürük şikayeti olan hastanın fizik muayenesinde sağ kulakta işitme kaybı, yüz sağ yarısında
hipoestezi, ataksik yürüyüş mevcuttu. Hikayede, 10 yıldır izlenen benign olduğu düşünülen beyin tümörü
olduğu, cerrahi eksizyonunun morbiditesinin yüksek olduğu ve takip edilebileceği öğrenildi. Diğer muayene
bulguları normaldi. Toraks BT de, sol akciğer üst lob lingula superior segmentte 3x2 cm boyutunda lobüle
konturlu nodüler lezyon izlenmekte olup çevresinde spiküler uzanımlar ve pleuroparenkimal fibrotik
değişiklikler izlenmektedir Sağ surrenal gland anterosüperiorunda yaklaşık 1,3x1 cm boyutunda nodüler
kalınlaşma izlenmektedir. PET incelemede, akciğer lezyonu pozitif olup başka patolojik FGD tutulumu yoktu.
Torakotomi yapıldı. Üst lobda kitleden biyopsi ve frozen inceleme yapıldı. Malign olarak rapor edildi. Sol üst
lobektomi uygulandı. Patolojik inceleme; adenokarsinom, Evre IB. Adjuvan tedavi önerilmedi. Postoperatif
sorunu olmadı, altıncı gün taburcu edildi.
SONUÇ: Semptomatik beyin tümörü olan erken evre akciğer kanserinde cerrahi tedavi düşünülmelidir.
Anahtar Kelimeler: erken evre akciğer kanseri, beyin tümörü
A Case with Early Stage Lung Cancer and Severely Symptomatik Brain Tumour in whom Pulmonary Resection
was Performed
Abdülaziz Kök1, Osman Cemil Akdemir1, Ömer Soysal1, Sedat Ziyade1, Nur Büyükpınarbaşlı2
1
Bezmialem Vakif University, Thoracic Surgery Department, Istanbul, Turkey
2
Bezmialem Vakif University, Pathology Department, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION: The exclusive treatment for early stage lung cancer is surgery. Postoperative mortality and
morbidity are geared to the other organ systems. A case of symptomatic brain tumor and applied toracotomy
and lung resection was presented.
CASE: In physical examination of the patient with the complaint of cough for 5 months, there was a right ear
hearing loss, a hypoesthesia on the right half of the face and an ataxic gait. In the story, it was learned that the
patient had brain tumor which was thought to be benign and the patient was under examination for 10
years,and the morbidity of surgical excision was high and it would be followed up. The other examination
symptoms were normal. In Thorax CT, 3x2cm lobulated nodular lession is monitored on the upper lobe of the
left lung in lingula segment, and the nodular lesion, fibrotic changes and spicular characters. About 1,3x1cm
nodular thickening is monitored on the right surrenal gland anterosuperior. In the PET examination, the
pathological lung lesion is positive and there was not other pathological FGD eclipses. Thoracotomy, biopsy
from upper lobe mass and frozen examination were made. It was reported as a malignant. Left upper
lobectomy was performed. Pathological examination; adenocarcinoma, stage IB. Adjuvan therapy was not
recomended. There was not a postoperative problem and the patient was discharged after six days.
CONCLUSION: Surgical treatment should be considered for the patients who have early stage lung cancer with
the symptomatic brain tumor.
Keywords: early stage lung cancer, brain tumour
EPS035
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Fantom Tümörü: Olgu Sunumu
Salih Duman, Berker Özkan, Özge Burçin Topçu, Berk Çimenoğlu, Adalet Demir, Alper Toker
İstanbul Üniversitesi Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı, İstanbul
Fantom tümörü veya vanishing (buharlaşan) tümörler genellikle konjestif kalp yetmezliğine bağlı olarak
interlobar fissürde geçici plevral efüzyon toplanmasına verilen addır. Plevral efüzyonun fissürler arası
mesafede ankiste halde bulunması durumunda akciğer grafisinde kitle görüntüsü oluşabilir. Radyolojik
görüntüsü malignitelere benzediğinden tanıda karışıklığa neden olabilirler. Kardiyolojik olarak hızlı tedavisi
sonucu radyolojik tablonun çok hızlı düzelmesi ile malign kitleden klinik ayırıcı tanısı yapılır. Bu olguda nefes
darlığı ve kilo kaybı ile tetkik edilen 58 yaşında erkek hastada sağda Fantom Tümörü saptanmış olup, Diüretik
tedavi ile lezyonun gerilediği görüldü.
Anahtar Kelimeler: Fantom tümörü, Kalp Yetmezliği, Kanser
Phantom tumor: A case report
Salih Duman, Berker Özkan, Özge Burçin Topçu, Berk Çimenoğlu, Adalet Demir, Alper Toker
Departmant of Thoracic Surgery, İstanbul Üniversity, İstanbul, Turkey
Phantom tumors or vanishing tumors by another name are pleural effusions located at interlober fissures and
generally occur secondary to congestive heart failure. The chest x ray images of a phantom tumor may look
like a tumoral lesion. Radiological findings are similar to malignancies and that may lead to misdiagnosis. A
quick regression with diuretics may help us differantiate this situation with mass lesions. İn this case we are
going to discuss a 58 year old male with dispnea and weight loss. Radiological findings disappeared with
diuretic use.
Keywords: Phantom Tumor, Congestive Heart Failure, Cancer
EPS036
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Tüberkülozu Taklid eden Lenfoma Olgusu
Emel Bulcun1, Aydanur Ekici1, Mehmet Ekici1, Nesime Günal2
1
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey
2
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey
Giriş: Difüz büyük B hücreli (DBBL) lenfoma NHL’ların en yaygın histolojik tipini oluşturmaktadır. Boyun,
abdomen ya da mediastende hızlı büyüyen semptomatik kitle olarak karşımıza çıkar. Biz burada DBBL’nin bir
alt tipi olan T- hücreden zengin büyük B hücreli lenfoma tanısı alan kadın olguyu tüberküloz ile ayırıcı tanıda
güçlük yaşanması nedeniyle klinik, radyolojik özellikleri göz önünde bulundurularak sunuyoruz.
OLGU: 43 yaşında kadın hasta, 3 aydır devam eden öksürük, nefes darlığı, terleme, iştahsızlık şikayeti ile
başvurdu. Sigara öyküsü yoktu. Akciğer grafisinde, sol hiler bölgede homojen dansitesi ve sağ plevral efüzyonu
vardı. Toraks BT’de anterior mediastende kitle lezyonu, sağ plevral ve perikardial efüzyonu mevcuttu (resim 1).
Hastanın bilateral supraklaviküler lenfadenopatisi vardı. Torasentez yapıldı. Plevral sıvısı eksüda karakterinde
olup lenfosit hakimiyeti mevcuttu. ADA: 7 idi. Sıvı sitolojisi negatifti. 2000 cc plevral sıvısı boşaltıldı. Sağ
supraklavikular lenf bezi çıkartıldı. Patolojisinde kazeifiye granulom görünümü olup tüberkülozla uyumluydu.
Hastanın kliniği tüberküloz ile uyumlu olmadığı için mediastendeki kitlesinden Göğüs Cerahisi tarafından
multipl biopsi alındı. Biopsisi sonucu yine tüberküloz ile uyumlu olarak değerlendirildi. Hastaya izoniazid,
rifampisin, prazinamid, etambutolden oluşan standart anti-TB tedavi başlandı. Tedavisinin 2. ayında Toraks
BT’de radyolojik regresyon izlenmedi (resim 2). Plevral efüzyonu da devam ediyordu. Hastanın mevcut biopsi
preparatları başka bir merkeze tekrar değerlendirilmek üzere gönderildi. Biopsi sonucu T- hücreden zengin
büyük B hücreli lenfoma olarak değerlendirildi.
Sonuç olarak, diğer malignitelerde olduğu gibi lenfomalarda da granülomatöz reaksiyon görülebilmektedir. Bu
nedenle, tüberküloz ile ayırıcı tanısını yapmak güç olabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: lenfoma, tüberküloz, granulamatöz reaksiyon
Lymphoma Case Mimicking Tuberculosis
Emel Bulcun1, Aydanur Ekici1, Mehmet Ekici1, Nesime Günal2
1
Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey
2
Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Thoracic Surgery, Kirikkale, Turkey
INTRODUCTION: Diffuse large B cell (DBBL) lymphoma is the most common histological type of NHL. It is
presented as rapidly growing symptomatic mass in neck, abdomen or mediastinum. We present here a female
case with T cell rich large B cell lymphoma, a sub-type of DBBL. Since it is hard to differentiate from
tuberculosis, the clinical and radiological features were considered.
CASE: 43years old female patient. She had complaints of dyspnea, cough, sweating, anorexia in the last3
months. She had no smoking history. In chest radiography, she had homogeneous density in left hilar region
and right pleural effusion. In thoraxCT, there were anterior mediastinal mess lesion, right pleural, pericardial
effusion(figure1). She had bilateral supraclavicular lymphadenopathy. Thorasynthesis was performed. The
pleural fluid has exudative features. Lymphocytes were predominant. ADA was7. Fluid cytology was negative.
Right supraclavicular lymphnode hes been excised. The pathology was cazeified granuloma appearance
compatible with tuberculosis. Since her clinic was not compatible with tuberculosis, multibiopsy was
performed in mediastinal mass by thoracic surgery department. According to the biopsy, the disease was
compatible with tuberculosis. Standard anti-TB treatment with izoniazid, rifampisin, prazinamid, etambutol
was initiated. At the 2nd month of treatment, no radiological regression was observed by thoraxCT(figure2).
Pleural effusion has continued. Her biopsy preparations have been referred to another center to be reevaluated. According to biopsy, the patient had T cell rich large B cell lymphoma.
In conclusion, as with other malignancies, lymphomas also cause granulomatous reaction. Therefore, it may be
hard to differentiate from tuberculosis.
Keywords: Lymphoma, tuberculosis, granulomatous reaction
Tedavi öncesi Toraks BT
Thorax CT previous from treatment
Tedavi sonrası Toraks BT
Thorax CT after from treatment
EPS037
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Cilde Metastaz ile Gelen Akciğer Kanseri Olgusu
Emel Bulcun1, Aydanur Ekici1, Özgür Gündüz2, Mehmet Ekici1, Ahu Cerit1
1
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey
2
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Dermatoloji Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey
Giriş: İç organ kanserlerinde cilt metastazı gelişimi çok sık olmamakla birlikte erkeklerde akciğer, kadınlarda
meme kanseri en sık cilt metastazı yapan kanserlerdir. Asemptomatik, primeri sessiz seyreden olgularda tanıya
ulaşmamızı sağlar. Bununla birlikte kanser tanısı almış tedavisi süren olgularda, tedavi başarısızlığını göstermesi
açısından izlemde önemlidir. Biz burada nadir görülmesi nedeniyle, cilt metastazı ile eş zamanlı olarak tanı
konulan akciğer kanseri olgusunu sunduk.
OLGU: 59 yaşında erkek hasta. Son 3 aydır nefes darlığı, kilo kaybı, halsizlik yakınmaları ile poliklinikte görüldü.
Fizik muayenesinde; hastanın sağ areola mama distalinde sınırları yer yer sulantılı ve erode görünümde soliter
kitle lezyonu vardı (resim 1). Sol akciğerde dinlemekle solunum sesleri azalmıştı. PA akciğer grafisinde sol
akciğerde total homojen dansite mevcuttu (resim 2). Bronkoskopi yapıldı. Sol ana bronş düzeyinde vegetan
kitle oluşumu tespit edildi. Lezyondan alınan biopsi sonucu squamöz hücreli kanser olarak rapor edildi. Batın
USG’de karaciğerde metastaz saptandı. Hastanın göğsünde tarif edilen lezyonu için Dermatoloji Bölümü
tarafından biopsi alındı. Biopsi sonucu squamöz hücreli karsinoma metastazı, orta derece diferansiye olarak
bildirildi. Cilde de metastaz yapmış squamöz hücreli akciğer kanseri tanısı konuldu.
Sonuç: Akciğer kanseri araştırılan olguların tanısal yaklaşımında ve takibinde cilt lezyonları göz ardı edilmemeli,
dikkatlice izlenmeli ve ileri tanısal işlemler yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: akciğer kanseri, cilt metastazı
Lung Cancer with Cutaneous Metastasis
Emel Bulcun1, Aydanur Ekici1, Özgür Gündüz2, Mehmet Ekici1, Ahu Cerit1
1
Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey
2
Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Dermatology, Kirikkale, Turkey
INTRODUCTION: Cutaneous metastasis is not common in visceral organ cancers, however, breast cancer in
females, lung cancer in males are the most common malignancies to spread to skin. Skin metastasis allows us
to diagnose the asymptomatic, silent primary etiology. However, since it may be used as an indicator of the
treatment failure, it is important to follow-up skin metastasis in the cancer patients. Since it is a rare case,
“lung cancer diagnosed concurrent with cutaneous metastasis” is presented here.
CASE: 59 years old male patient. He had been admitted to outpatient clinic with the complaints of dyspnea,
weight loss, and fatigue in the last 3months. According to the physical examination, he had sporadic watery
and eroded solitary mass lesion in the right areola mamma distal(figure1).Upon auscultation of the left lung,
respiratory sounds were decreased. In PA chest radiograph, total homogeneous density was present in the left
lung(figure2). Bronchoscopy was performed. A vegetan mass formation was found in the left main bronchus
level. According to the lesion biopsy report, it was squamous cell cancer. Hepatic metastasis was found in the
abdominal USG. The Dermatology Department performed a biopsy for the lesion described in the chest.
According to the biopsy report, it was a metastasis of squamous cell cancer, moderately differentiated and
diagnosed as “squamous cell lung cancer with cutaneous metastasis”.
CONCLUSION: Cutaneous lesions should not be ignored in the cases with lung cancer during the diagnostic
procedures and follow-up visits, should be followed-up carefully and advanced diagnostic procedures should
be performed.
Keywords: lung Cancer, cutaneous metastasis
Resim 1: Cilt metastazı görünümü
Figure 1: Cutaneous metastasis image
Resim 2: PA akciğer grafisi
Figure 2: PA chest radiograph
EPS038
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Küçük Hücreli Akciğer Kanserinin oküler ve tiroid metastazları: Olgu sunumu
Ahmet Bircan1, Seven Ertürk1, İbrahim Metin Çiriş2, Nigar Dirican1, Sema Bircan2, Münire Çakır1, Şule Atalay1
1
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Isparta
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Isparta
Bütün akciğer kanserleri arasında ekstratorasik metastazlar sıklıkla küçük hücreli akciğer kanseri (KHAK) ve
kötü diferansiye histolojik tip tümörlerde görülmektedir. İntraoküler ve tiroid glandın sekonder maligniteleri
sırasıyla %0.5-%12 ve %0.16 olmak üzere klinikte oldukça nadir görülmektedir. Burada hastalığın tanı sürecinde
göz ve tiroid bezi metastaz yapmış bir KHAK olgusu sunulmaktadır.
Elli bir yaşında erkek hasta, 4 aydır efor dispnesi, baş, boyun ve kollarda şişlik ve hemoptizi şikayetiyle
hastanemize başvurdu. 40 paket- yıl sigara içen hasta 5 ay önce sol gözünden enükleasyon olmuş, postoperatif
malign melanom tanısı almıştı. Fizik muayenesinde, sol gözün alındığı, baş-boyun ve üst ekstremitelerin ödemli
olduğu tespit edildi. Çekilen PET/BT sinde sağ hiler bölgede 60x40 mm boyutunda ve tiroid bezi sol lobunda
27x49 mm boyutunda hipermetabolik kitlesel lezyonlar izlendi. Tiroid USG’de sol lob inferior lojunda tiroid
sınırı ile net seçilemeyen, düzensiz kenarlı, hipoekoik, 50x40 mm boyutunda kitlesel lezyon görüldü.
Bronkoskopik incelemede proksimal trakea sol duvardan basılanmış, distal trakea submukozal lezyonla infiltre
idi. Ana karina ileri derecede künt ve deforme, sağ ana bronş submukozal lezyon ile çepeçevre ileri derecede
daralmıştı. Alınan bronkoskopik forseps biyopsi ve tiroid ince iğne aspirasyon biyopsilerinin patolojik
incelemesinde KHAK ve KHAK’nin tiroid metastazı tanıları kondu. Göz enükleasyon materyali de tekrar
incelendi ve malign melanom tanısı ekarte edilerek KHAK’nın göze metastazı şeklinde rapor edildi. Hasta
palyatif RT ve sistemik KT programına alınmak üzere ilgili kliniklere devredildi.
Sonuç olarak, göz ve tiroid bezi akciğer kanserinin nadir metastaz bölgeleridir. Tedavilerinin farklı olması
nedeniyle bu bölgelerin primer tümörlerini metastazlarından ayırt edebilmek için detaylı patolojik incelemeler
mutlaka yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Akciğer kanseri, metastaz, göz, tiroid bezi
Ocular and Thyroid Gland Metastasis of Small Cell Lung Cancer: A Case Report
Ahmet Bircan1, Seven Ertürk1, İbrahim Metin Çiriş2, Nigar Dirican1, Sema Bircan2, Münire Çakır1, Şule Atalay1
1
Department of Chest Disease, Suleyman Demirel University School of Medicine, Isparta, Turkey
2
Department of Pathology, Suleyman Demirel University School of Medicine, Isparta, Turkey
Extrathoracic metastases are common in small cell lung cancer (SCLC) and poorly differentiated lung cancers.
Intraocular and thyroid gland secondary malignancies are extremely rare clinical conditions, %0.5-%12 and
%0.16 respectively. Here, a case of SCLC which is metastasized to ocular and thyroid gland before initial
diagnosis is presented.
A 51-years old male admitted to our hospital with complaints of shortness of breath and swelling of upper
limbs for 4 months. He had 40 packed-year smoking history. His left eye has been enucleated and diagnosed as
ocular malign melanoma 4 months ago. Physical examination revealed some swelling at his neck and upper
extremities, and enucleated left eye. PET/CT scan showed hypermetabolic mass lesions which were located at
the right hilum (6x4cm) and left lobe of the thyroid gland (27x49mm). Bronchoscopy showed displacement of
left upper trachea, deformed main carina, infiltration of distal part of the trachea and severe narrowing of
right main bronchus with submucosal tumor. Pathologic examination of forceps biopsies and FNA of thyroid
gland reported as SCLC and its metastasis to thyroid gland. Ocular enucleated material was also reevaluated by
our pathology department and reported as SCLC metastasis to the eye. The patient was referred to related
departments for his palliative radiotherapy and systemic chemotherapy.
Eyes and the thyroid gland are extremely rare metastatic regions of lung cancer. Due to different treatment
requirements, detailed pathologic examination should be done to differentiate between primary and
secondary malignancies of these organs.
Keywords: Lung cancer, metastasis, ocular, thyroid gland
PET/BT füzyon görüntüleri
PET/CT fusion images
Sağ akciğer hiler bölgesi ve sol tiroid lobundaki kitlelerin PET/BT kesitleri
PET/CT images of lesions at the right lung hilum and at the left lobe of thyroid gland.
patoloji resimleri
pathology pictures
a- göz küresi posterioruna metastaz. 20x HE b- göz küresi. yakından görünüm. Tümörde Melanin inkontinensi.
200x HE (immune boyama ile inceleme yapılmayınca tanıda hata nedeni) c- göz küresi. Tümörde yaygın TTF-1
nükleer pozitifliği. 200x d- göz küresi Tümörde kuvvetli Sinaptofizin pozitifliği. 200x Sinaptofizin e- göz küresi
Tümörde HMB-45 negatif. 200x HMB-45 (Melanomdan ayrım) f- Tiroid İİAB'de koyu dükleuslu, dar sitoplazmalı,
arada nükleer eklemleşme gösteren KHK uyumlu atipik hücreler. Giemsa 400x g- Bronş mukozası. Sıkışma
artefaktı gösteren KHK uyumlu tümör infiltrasyonu. HE 200x h- Bronş mukozası. Tümörde TTF-1 nükleer
pozitifliği 200x TTF1 i - Bronş mukozasıTümörde yaygın sinaptofizin pozitifliği. Sinaptofizin 200x
a- posterior ocular metastasis. 20x HE b- oculer metastasis closer wiew. Incontinency of melanin pigment at
tumor. 200x HE (the reason of diagnostic pitfall without immune staning) c- orbit. widespread nuclear positivity
of TTF-1 in tumor. 200x d- orbit. strong synaptophysin positivity. 200x e- orbit. negative HMB-45 staining in
tumor. 200x (incontrast to melanoma) f- Thyroid gland FNA, atypial cells with dark nucleus and narrow
cytoplasm compatible with small cell cancer. Giemsa 400x g- Bronchial mucosa. tumor infiltration with small
cell cancer showing crush artifact. HE 200x h- Bronchial mucosa. nuclear TTF-1 positivity in tumor. 200x i Bronchial mucosa. Strong synaptophysin positivity in tumor. 200x
EPS039
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Wegener granülomatozisini taklit eden akciğer adenokarsinomu olgusu
Merve Pınar1, Ahmet Bircan1, Osman Erhan Akcan2, Sema Bircan3
1
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Isparta
2
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Isparta
3
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Isparta
Akciğer kanserlerinde kavitasyon en sık skuamöz hücreli akciğer kanserinde görülür. Adenokanserde ise ikinci
sırada olmakla birlikte nadirdir (%4). Akciğer kanserlerinin %7.7’sine vaskülitler eşlik edebilmektedir. Bu
sunumda akciğerde kaviter lezyon ile başvuran ve beraberinde c-ANCA pozitifliği olan bir adenokarsinom
olgusu sunulacaktır.
Sigara içmeyen 68 yaşında erkek hasta son 2 aydır nonprodüktif öksürük şikayeti ile merkezimize başvurdu.
Hastanın özgeçmişinde hipertansiyon, diyabet, koroner arter hastalığı, tekrarlayan üst solunum yolu
enfeksiyonları ve 2 kez sinüzit operasyonu mevcuttu. Yapılan fizik muayenesinde patolojik bir bulgu tespit
edilmedi. Laboratuvar tetkiklerinde rutin hemogram, biyokimya ve TİT normaldi. Akciğer grafisinde sağ orta-alt
zonda parakardiyak kaviter lezyon saptandı. Balgamda ARB 3 kez negatif saptandı. Kist hidatik indirek
hemaglütinasyon testi negatif bulundu. Yapılan KBB muayenesinde nazal septum perforasyonu saptandı.
Wegener granülomatozisi ön tanısıyla istenilen serum c-ANCA (PR3) de sınırda pozitif (+) olarak bulundu.
Toraks BT’de sağ akciğer alt lob süperior segmentte 5 x 4.5 cm boyutunda kaviter lezyon, 1 cm çapında satellit
nodül ve üst lob posteriorda 1.5 cm çapında ayrı bir kaviter lezyon izlendi. PET/BT'de mevcut lezyonların
hipermetabolik karakterde olduğu saptandı (suvmax: 6.99). Bunun üzerine yapılan fiberoptik bronkoskopide
endobronşiyal lezyon görülmedi. Sağ alt lob apikal segmentten bronş lavajı, fırçalama ve transbronşiyal
biyopsiler alındı. Balgam ve bronş lavajı kültürlerinde tipik ve atipik etken üremedi. Alınan transbronşiyal
biyopsinin patoloji sonucu adenokarsinom olarak raporlandı. Operasyonu reddeden hasta definitif KT+RT
programına alındı.
Akciğer kanserinin klinik ve radyolojik bulguları vaskülitler ile karışabilir, akciğer kanseri vaskülitlere eşlik
edebilir veya bizim olgumuzda olduğu gibi vaskülit bulguları olmaksızın sadece c-ANCA pozitifliği ile
seyredebilir.
Anahtar Kelimeler: Akciğer kanseri, vaskülit, adenokanser, wegener granülomatozu, c-ANCA
A Case of Pulmonary Adenocarcinoma Simulating Wegener Granulomatosis
Merve Pınar1, Ahmet Bircan1, Osman Erhan Akcan2, Sema Bircan3
1
Department of Chest Disease, Suleyman Demirel University School of Medicine, Isparta, Turkey
2
Department of Internal Medicine, Suleyman Demirel University School of Medicine, Isparta, Turkey
3
Department of Pathology, Suleyman Demirel University School of Medicine, Isparta, Turkey
The most common cavitary lung cancer is squamose cell lung cancer. The second one is adenocarcinoma but
its frequency is quite low (4%). Vasculitis can accompany to 7.7% of lung cancers. In this report a rare
presentation of pulmonary adenocarcima, cavitary mass lesion, which is associated with c-ANCA positivity is
presented.
A nonsmoker 68 years old male patient admitted with nonproductive cough for 2 months. His medical history
revealed hypertension, diabetes mellitus and coronary heart disease and operation for sinusitis twice. Physical
examination was normal. Chest X-ray showed cavitary lesion at the right middle–low zone. Routine hemogram,
biochemistry and urine analysis were normal. Sputum smear for ARB for 3 times and indirect hemagglutinine
test for hydatid disease were also negative. ENT examination revealed nasal septum perforation. Serum cANCA (PR3) value was positive (+). Thorax CT showed a cavitary lesion (50x45mm) and a satellite nodule
(10mm) at the superior segment of the right lower lobe (RLL), and another cavitary lesion at the posterior
segment of right upper lobe (15 mm). PET/CT revealed that these lesions were hypermetabolic (SUV max:
6.99). Bronchoscopic lavage, brushing and transbronchial biopsies (TBB) were performed in the superior
segment of RLL without endobronchial lesion. Sputum and bronchial lavage cultures were also negative.
Histopathological examination of TBB reported as adenocarcinoma. Since the patient refused the surgery he
was referred to medical oncology.
Clinical and radiological findings of lung cancer may interfere with vasculitis, lung cancer may associate with cANCA positivity with or without vasculitis, as in our case.
Keywords: lung cancer, vasculitis, adenocarcinoma, wegener granulomatosus, c-ANCA
P/A akciğer grafisi
P/A chest X-Ray
Kaviter akciğer lezyonu
cavitary lung lesion
Toraks BT ve PET/BT kesitleri
Thorax CT and PET/CT scan images
EPS040 [Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Prostat kanseri hikayesi olan olguda gelişen adenokanser, primer mi metastaz mı?
olgu sunumu
Merve Yumrukuz1, Emine Bahar Kurt1, Ünsal Han2, Esra Erdemir1, Fuat Demirel3
1
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Ankara
2
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, Ankara
3
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim Araştırma Hastanesi, Üroloji Kliniği, Ankara
Prostat kanseri, Türkiye’de erkeklerde görülen en sık kanserler arasında olup akciğer kanserinden sonra 2.
sıradadır. Prostat kanserinin metastazları sırasıyla kemik, lenf nodları, akciğer, plevra ve adrenal bezlere
olmaktadır. Altmış dokuz yaşında erkek hasta, sırta vuran göğüs ağrısı şikayeti ile polikliniğimize başvurdu.
Çekilen posteroanterior akciğer filminde kitle ile uyumlu görünüm tespit edilmesi üzerine çekilen bilgisayarlı
akciğer tomografisinde, sol akciğer alt lob superior segmentte, fissür komşuluğunda, 45x26 mm boyutta
düzensiz konturlu spiküler lezyon görüldü. Akciğer kanseri ön tanısıyla hastaya yapılan fiberoptik
bronkoskopide sol alt lob orifisleri daralmış mukozal infiltrasyon mevcuttu. Buradan punch biyopsiler alındı ve
patoloji tarafından “adenokanser, metastazla uyumlu primerin araştırılması önerilir ” olarak raporlandı.
Hastaya çekilen PET-BT’de sol akciğerdeki kitle ve kemiklerde patolojik F-18 FDG tutulumu tespit edildi,
abdomen ve pelvik bölge normal olarak raporlandı. Hastanın daha önce prostat kanseri öyküsü,radikal
prostatektomi operasyonu tekrar sorgulamalarla öğrenildi.Bunun üzerine biyopsi örnekleri prostat spesifik
antijen ile boyandı ve primerin prostat olduğu akciğerdeki lezyonun metastaz olduğu kanıtlandı.Hasta üroloji
kliniğine devredildi.Prostat kanserinde yaygın kemik metastazları ile birlikte akciğer metastazları görülse de
endobronşial metastazın nadirdir.Çıkardığımız sonuçlar; tedavi profilinin tamamen farklı olması nedeniyle
akciğere metastaz yapan organların her zaman akılda tutulması,hastanın operasyon öykülerinin çok dikkatli
sorgulanması, patolog ve klinisyenin çok iyi iletişimde olmasının gerekliliği bir kez daha vurgulanmasıydı.
Anahtar Kelimeler: akciğer adenokanser, primer ya da metastaz, prostat kanser metastazı
Lung adenocancer in a patient with the history of prostate cancer, primary or metastasis?, case report
Merve Yumrukuz1, Emine Bahar Kurt1, Ünsal Han2, Esra Erdemir1, Fuat Demirel3
1
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Training and Research Hospital, Department of Chest Diseases, Ankara, Turkey
2
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Training and Research Hospital, Department of Pathology, Ankara, Turkey
3
Dışkapı Yıldırım Beyazıt Training and Research Hospital, Department of Urology, Ankara, Turkey
Prostate cancer which is one of the most common cancers in men, is second after lung carcinoma in
Turkey.The most common sites of metastasis of prostate cancer include the bone, lymph nodes, lung, liver,
pleura,adrenal glands. A 69-years-old man admitted to our outpatient clinic with the complaints of chest pain
spreading to the back. After the mass imaging was seen at the posteroanterior chest graphy, thorax CT was
taken and a spicular lesion, 45x26 mm in diameter in the superior segment of lower lobe of left lung was seen.
As an initial diagnosis of lung cancer, fiberoptic bronchoscopy was performed and lower lobe orifices of the
left lung were narrowed with mucosal infiltrations, punch biopsies were taken. Pathology reported that
“adenocancer, compatible with metastasis, suggesting search for primary”. PET-CT showed that pathologic F18 FDG uptake at mass in the left lung and bones and reported as normal for abdomen and pelvic region. After
reinvestigation of the patient for past medical history, we learned that he had prostate cancer and radical
prostatectomy history. Thereon, biopsy samples were stained with PSA and proved that lung lesion is
metastasis from prostate cancer. Although lung metastasis with common bone metastasis can be seen in the
prostate cancer, endobronchial metastasis is rare. As a result, it is crucial to distinguish primary or metastasis
from other organs to the lung since the treatments are totaly different and we emphasized that the clinicians
must examine the patient carefully for past medical history and communicate with the pathologist.
Keywords: lung adenocancer, primary or metastasis, prostate cancer metastasis
EPS041
[Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Nadir Bir Olgu: Menenjiom Akciğer Metastazı
Buket Basa Akdogan1, Alpay Çetiṅ 2, Ahmet Şiyar Ekinci3
1
Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Diyarbakır
2
Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Bölümü, Diyarbakır
3
Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Medikal Onkoloji Bölümü, Diyarbakır
Menenjiyomlar genellikle iyi huylu intrakraniyal tümörlerdir. Yaklaşık 0,1% metastaz rapor edilmiştir. 51
yaşında bayan hasta. 1997, 2009 ve 2014 yıllarında, 3 kez, oksipital bölgede menenjiyomun lokal nüksü
nedeniyle opere edilmiş. Takipleri sırasında 2006 yılında infiltratif duktal meme kanseri tanısı almış. En son
Şubat 2014'te lokal nüks nedeniyle opere edilen hastanın Mart 2014'te toraks BT'si çekildi. BT'nin
değerlendirmesinde, sağ alt lob bazal segmentte 5,5 cm. boyutunda kapsüllü yumuşak doku kitlesi saptandı.
Fiberoptik bronkoskopi yapıldı. İntermedier bronşun tamamını tıkayan kitleden biyopsi alındı. Patoloji sonucu
meningiyal menenjiom ile uyumlu bulundu. Bu vaka menenjiomun akciğer metastazının nadir görülmesi
nedeniyle sunuldu.
Anahtar Kelimeler: Menenjiom, Metastaz, Akciğer.
Pulmonary Metastases from Meningeal Meningioma: A Rare Case
Buket Basa Akdogan1, Alpay Çetiṅ 2, Ahmet Şiyar Ekinci3
1
Gazi Yasargil Training and Research Hospital, Division of Chest Diseases, Diyarbakir, Turkey
2
Gazi Yasargil Training and Research Hospital, Division of Pathology, Diyarbakir, Turkey
3
Gazi Yasargil Training and Research Hospital, Division of Medical Oncology, Diyarbakir, Turkey
Meningiomas are generally benign intracranial tumors. An estimation of 0.1% metastases is reported. A 51year-old female patient. Had been operated three times in 1997, 2009 and 2014 due to local recurrance of
meningioma in the occipital region. During follow-up the patient was diagnosed with infiltrating ductal breast
cancer in 2006. The patient’s thoracic CT was taken at March 2014 who underwent surgery last February 2014
due to local recurrence. On CT evaluation, 5,5 cm. encapsulated soft tissue mass was detected at basal
segment of the right lower lobe. Fiberoptic bronchoscopy with biopsy was performed on the mass obstructing
all of the bronchus intermedius. The pathology was consistent with meningeal meningioma. The case was
presented because meningioma leads to lung metastasis is rare.
Keywords: Meningioma, Metastasis, Lung.
Akciğer Grafisi
Chest X-ray
İntermedier Bronşu Tıkayan Lezyon
Lesion Obstructing İntermedier Bronchus
EPS042 [Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Solunum Yetmezliği Yapan Malignite Olgusu
Fatih Yakar, Kübra Aşık, Didem Özkan, Esat Hayat, Hatice Kutbay Özçelik, Mehmet Bayram, Murat Sezer
Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Göğüs Hastalıkları ABD, İstanbul, Türkiye
OLGU: 50 yaşında kadın hasta, 3 aydır olan nefes darlığı, öksürük şikayetiyle tarafımıza başvurdu. Bize
başvurusundan 6 hafta önce dış merkezde tetkik edilmiş. O zamanki grafisinde bilateral infiltrasyon ve Toraks
BT’de bilateral üst loblarda buzlu cam infiltrasyonu, < 1 multipl mediastinal LAP, minimal efüzyon saptanmış.
Pnömoni ve intertisyel akciğer hastalığı tanısı ile tedavi verilmiş ancak semptomları gerilememiş. Hastanın ilaç,
meslek, sigara anamnezi yoktu. Bize başvurusundaki akciğer grafisinde bilateral nonhomojen dansite artışı
gözlendi. Bilateral ral ve ronküsler dışındaki tüm sistem fizik muayenesi normaldi. Prokalsitonin değeri
normaldi. Geniş spektrumlu antibiyoterapi ve steroid tedavisine rağmen hastada klinik ve radyolojik
progresyon saptandı. Tüm romatolojik parametreler ve ACE düzeyi normaldi. SFT restriktif, DLCO ve alveolar
ventilasyon azalmıştı. Balgam ARB, gram boyama ve non-spesifik kültürü negatifti. Yatışı sırasında hastada
hipoksemi gelişti. HRCT’de; buzlu cam opasitelerinde artış, bilateral plevral efüzyon izlendi. Torasentez
lenfositik karakterde eksüda olarak sonuçlandı. EKO’da pulmoner hipertansiyon (PAB:55 mmHg) saptanmasına
rağmen pulmoner BT anjio’da embolisi yoktu. Solunum yetmezliği gelişen hasta yoğun bakım ünitesine alındı.
Bronkoskopide alveollerden yoğun hemorojik eksüda gelişi gözlendi. Pulse steroid tedavisi başlanılan hasta 3.
gününde ex oldu. Torasentez sitolojisi gastrointestinal sistem kaynaklı adenokarsinom olarak raporlandı.
Sonuç: Maligniteler, özellikle adenokanserler çok farklı klinik tablolarla ortaya çıkabilirler. Bazı hastalarda hızlı
progresyon göstererek hastanın kaybedilmesine yol açabilirler.
Anahtar Kelimeler: İntertisyel akciğer hastalığı, malignite, solunum yetmezliği
Malignancy Case Causing Respiratory Failure
Fatih Yakar, Kübra Aşık, Didem Özkan, Esat Hayat, Hatice Kutbay Özçelik, Mehmet Bayram, Murat Sezer
Bezmialem Vakif University Medical Faculty, Department of Pulmonology, Istanbul,Turkey
CASE: 50 years old female, admitted to our clinic with complaints of cough and dyspnea which were present
for three months. 6 weeks before admission to our hospital, she was examined in another hospital. At that
time; bilateral infiltration in chest x-ray and bilateral ground –glass infiltration at upper zone of lungs, < 1
multiple mediastinal lymphadenopathy and minimal effusion were detected at thorax CT. She was treated for
pneumonia and interstitial lung disease, but her symptoms progressed. She had no smoking, job or drug
history. Bilateral nonhomogenous infiltrations were seen at admission chest X-ray. All system physical
examination was normal, except bilateral crackles and ronchi. Procalcitonin level was normal. Despite broad
spectum antibiotics and streroid treatment, radiological and clinical progression occurred. All rheumatologic
parameters and ACE level were normal. Restriction, decreased DLCO and alveolar ventilation were present at
spirometry. Gram and acid fast stain and nonspecific cultures were negative in sputum. During hospitalization,
hypoxemia developed. Increased ground glass infiltration and bilateral pleural effusion were present at HRCT.
Thoracentesis revealed lymphocyte predominant exudate. Pulmonary hypertension (PAB: 55 mmHg) detected
at echocardiography, however there was no trombi at CT angiography of thorax. Patient transferred to the ICU
due to the respiratory failure. Extensive hemorhagic exudation from alveoli was seen at bronchoscopy. Pulse
steroid was started, but patient was lost at the 3rd day. Histopatology of thoracenthesis revealed
adenocarcinoma of gastrointestinal system.
CONCLUSION: Malignancies, especially adenocarsinomas may arise in many different ways. Patient may be lost
rapidly due to severe respiratory failures.
Keywords: Intertitial lung disease, malignancy, respiratory failure
EPS043 [Akciğer ve Plevra Maligniteler]
Nadir yerleşimli primer B hücreli lenfoma
Elif Tanrıverdio1, Mehmet Akif Özgül1, Erdoğan Çetinkaya1, Kanan Abbaslı1, Güler Özgül2, Hasan Akın3, Neslihan
Akanıl Fener4, Betül Polat Akdemir5
1
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği,
İstanbul, Türkiye
2
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, İstanbul, Türkiye
3
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, İstanbul,
Türkiye
4
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği, İstanbul, Türkiye
5
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Kliniği,
İstanbul, Türkiye
Primer pulmoner lenfoma tüm primer pulmoner malignitelerin sadece %0.5-1 ini içerir. Soliter veya multipl
lezyonlar, diffüz parankimal infiltratlar, kitle veya konsolidasyon olarak görülebilir. Plevral tutulum ise primer
diffüz büyük B-hücreli lenfomada oldukça nadirdir. Primer pulmoner lenfoma hayatın 6-7. dekadlarında pik
yapar ve erkek:kadın oranı eşittir. Nonspesifik klinik ve radyolojik bulguları nedeniyle tanısı zordur ve kesin tanı
için örnekleme gereklidir. Tedavisi için henüz kesinleşmiş bir konsensus bulunmamaktadır. Nadir yerleşim yeri
nedeniyle olgu sunulmuştur.
Bilinen kronik hastalık öyküsü olmayan hasta dört aydır halsizlik ve bir haftadır artan nefes darlığı, sırt ağrısı
şikayeti ile başvurdu. 25 paket-yıl sigara öyküsü mevcuttu. Fizik muayenede TA: 110/70 mmHg, solunum sayısı
15/dk, Nabız 105 /dk ve oda havasında oksjen satürasyonu %98 ve sol bazalde solunum sesleri azalmıştı.
Posteroanterior akciğer grafisinde solda orta ve alt zonda, kap konturunu silen homojen yoğunluk artışı
gözlendi(Resim 1), Torasentezle alınan sıvı eksüda vasfındaydı. Medikal torakoskopide sol alt postero-lateral
kostal yüzde plevral kaviteye protrüze olan yer yer lobülasyon gösteren kitle görüldü ve biyopsi alındı (Resim
2,3). Patolojik incelemede CD20 ile pozitif immünohistokimyasal reaksiyon veren diffüz lenfoid infiltrasyon
gözlendi. Bulgular diffüz büyük B hücreli lenfoma ile uyumlu idi.
Anahtar Kelimeler: B hücreli lenfoma, plevra, medikal torakoskopi
Primary B Cell Lymphoma: A rare location of tumor
Elif Tanrıverdio1, Mehmet Akif Özgül1, Erdoğan Çetinkaya1, Kanan Abbaslı1, Güler Özgül2, Hasan Akın3, Neslihan
Akanıl Fener4, Betül Polat Akdemir5
1
Yedıkule Pulmonary Disease and Chest Surgery Education and Research Hospital, Pulmonary Diseases
Department, Istanbul, Turkey
2
Bagcılar Education and Research Hospital, Pulmonary Diseases Department, Istanbul, Turkey
3
Yedıkule Pulmonary Disease and Chest Surgery Education and Research Hospital, Department of Thoracic
Surgery, Istanbul, Turkey
4
Yedıkule Pulmonary Disease and Chest Surgery Education and Research Hospital, Pathology
Department,Istanbul, Turkey
5
Yedıkule Pulmonary Disease and Chest Surgery Education and Research Hospital, Department Anesthesiology
And Reanimation, Istanbul, Turkey
PRIMARY B CELL LYMPHOMA
Primary pulmonary lymphoma (PPL) is very rare, it presents only 0.5-1% of primary pulmonary malignancies.
Solitary or multipl lesions, diffuse diffuse infiltrates in lungs, masses or consolidations can be ssen. Pleura is
rare location for diffuse B cell lymphoma. The incidence of PPL peaks in the sixth and seventh decade. The
ratio of male to female is 1:1. The diagnosis is difficult, because clinical and radiological findings are
asymptomatic. The sampling is required for definitive diagnosis. There is no consensus for treatment. The case
was presented because of a rare location.
The patient with no known history of chronic illness was admitted to our clinic by weakness four months and
back pain and increasing shortness of breath for a week. There was a 25 pack- year smoking history. On his
physical examination, arterial tension was 110/70 mm Hg, respiratory rate was 15 / min, pulse was 105 / min
and his oxygen saturation was 98% on room air.chest examination revealed reduced respiratory sounds in the
left zone. Posteroanterior chest radiograph showed homogenous density in the middle and lower zones
(Figure 1). Thoracentesis was performed and characteristic of pleural fluid was exudate. In the medical
thoracoscopy, lobular mass was seen the left lower postero-lateral costal pleural cavity(Figure 2.3 ).
Pathological examination revealed the diffuse lymphoid infiltration with positive immunohistochemical
reaction with CD20. Results were consistent with diffuse large B-cell lymphoma
Keywords: B cell Lymphoma, pleura, medical thoracoscopy
Resim 1
Figure 1
PA Akciğer grafi:Solda orta ve alt zonda homojen yoğunluk
Chest radiograph showing of homogenous density in the left middle and lower zones
Resim 2
Figure 2
Medikal torakoskopide kitlenin görünümü
The mass appearance with medical thoracoscopy
EPS044 [Astım Allerji]
Evaluation of Serum Leptin and Apelin Levels in Patients with Asthma
Ümran Toru1, Ceylan Ayada2, Osman Genç2, Server Şahin3, Zehra Yaşar4, İsmet Bulut5, Murat Acat6
1
Department of Chest Diseases, Faculty of Medicine, Dumlupınar University, Kütahya, Turkey
2
Department of Physiology, Faculty of Medicine, Dumlupınar University, Kütahya, Turkey
3
Department of Medical Biology, Faculty of Medicine, Dumlupınar University, Kütahya, Turkey
4
Department of Chest Diseases, Faculty of Medicine, Abant İzzet Baysal University, Bolu, Turkey
5
Department of Allergy and Immunology, Süreyyapaşa Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and
Research Hospital, Istanbul, Turkey
6
Department of Chest Diseases, Faculty of Medicine, Karabük University, Karabük, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Asthma is a chronic inflammatory lung disease characterized by bronchial
hyperresponsiveness and reversible airway obstruction. Adipokines are released by adipose tissue and are
involved in the inflammatory responses in many chronic inflammatory diseases. Leptin and apelin are known
as proinflammatory adipokines. In literature, human data for the relationship between serum leptin and apelin
levels and asthma are lacking. We suppose that increased body weight in asthmatic patients may result in an
elevated serum leptin and apelin levels which may increase the risk for asthma. That’s why we aimed to
evaluate serum levels of these proinflammatory adipokines in relation to body mass indexes (BMIs) of
asthmatic patients.
METHOD:27 asthmatic patients and 23 healthy controls were involved in this study. BMIs (kg/m2) of
individuals were calculated. Blood samples were collected in tubes without EDTA. Serum levels of leptin and
apelin were measured by human ELISA assay kits. Statistical analyses were performed by SPSS 16.0 package
program. Differences were considered significant at p < 0.05.
RESULTS:BMI was significanlty higher in the asthma group (p = 0.015). However, no statistically significant
difference was observed for serum levels of leptin and apelin between the groups (respectively; p = 0.381, p =
0.073).
CONCLUSIONS:Increased BMI in asthmatic patients leads to an increase in the serum level of leptin but we can
not say the same for apelin. We think this can be a promising indication to explain the relationship between
these adipokines and asthma.
Keywords: Asthma; Adipokine; Leptin; Apelin; Inflammation.
EPS045
[Astım Allerji]
Astım tanısıyla takip edilen panlobuler amfizem olgusu
Gülhan Ayhan, Omer Ayten, Ersin Demirer, Oguzhan Okutan, Zafer Kartaloğlu
GATA Haydarpaşa Eğitim hastanesi, Göğüs Hastalıkları Servisi, İstanbul Türkiye
Panasiner (panlobüler) amfizem; respiratuar bronşiol düzeyinden alveollere kadar tüm asinuslardaki
genişlemedir. Normal bir akciğerde küçük alveoller, alveoler duktuslardan ve respiratuar bronşiollerden
kolaylıkla ayrılır. Panlobuler amfizemde ise alveoller genişleyerek keskin açılarını kaybettiğinden duktuslarla
olan boyut farkı azalır. Bu amfizem tipi, α-1 antitripsin eksikliği ile ilişkili olup akciğerin alt bölgelerinde daha sık
görülür. Sıklıkla diğer kronik hava yolu hastalıkları ile karışır.
Yirmi üç yaşında erkek hasta nefes darlığı ve çabuk yorulma şikayetleri ile başvurdu. Çocukluk yıllarından beri
astım tanısıyla tedavi edilen hastanın yakınmaları tedaviye rağmen devam ediyormuş. Özgeçmişinde sigara
öyküsü ve allerjisi yoktu, Fizik muayenede; dinlemekle yaygın çift fazlı ronküsleri duyuldu. Hastanın PA Akciğer
grafiside; sağ alt zonda heterojen dansite artışı ve sol alt zonda havalanma artışı izlendi. Solunum fonksiyon
testinde FEV1: %39 (1.68 Lt), FVC: %72 (3.69 Lt), FEV1/FVC: % 45.5, PEF: % 28 reversibilite negatif saptandı.
Hastanın toraks tomografisinde; sağ akciğer üst lob apikal ve anterior segmentte, orta lobda ve alt lobda, her
iki akciğerde yaygın panlobüler amfizem ile uyumlu görünüm izlendi (Resim 1). Alfa 1 antitripsin seviyesi
normal saptanan hastaya yaygın panlobuler amfizem tanısı konuldu.
Solunum fonksiyon testinde obstruktif patern saptanan ve reversibilitesi olmayan genç hastalarda diğer
obstruktif hava yolu hastalıkları araştırılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Astım, Panlobuler amfizem, Geri dönüşsüz hava yolu obstruksiyonu
A patient with panlobuler emphysema
Gülhan Ayhan, Omer Ayten, Ersin Demirer, Oguzhan Okutan, Zafer Kartaloğlu
Department of Pulmonology GATA Haydarpasa Training Hospital İstanbul Turkey
Panlobular emphysema characterized by expansion of asinus from respiratory bronchioles to alveoli. Alveoli
can be clearly distinguished from, alveolar ducts and respiratory bronchioles in normal lungs. But in panlobular
emphysema, expansion of alveoli reduces the size difference with the ductus. This type of emphysema is
associated with α-1 antitrypsin deficiency and is more common in the lower region of the lung and is often
confused with other chronic airway diseases.
A twenty-one years old male patient admitted with shortness of breath and fatigue. He had a history of
asthma. Bilateral ronchi was auscultated at physical examination. Hyperlucency in left lung lower zone and
increased heterogeneous density in right lung lower zone was observed at chest X-ray. FEV1: %39 (1.68 Lt),
FVC: %72 (3.69 Lt), FEV1/FVC: % 45.5, PEF: % 28, obstructive airway disease observed in pulmonary function
test and reversibility was negative. Diffuse panlobular emphysema areas in both lungs observed in chest CT
(Figure 1). Alpha-1 antitrypsin level was normal. The patient was diagnosed with panlobular emphysema. The
patient is still followed with medical treatment.
Young adult patient with irreversible airway obstruction in pulmonary function tests must be evaluated for
other obstructed airway disease without asthma
Keywords: Asthma, Panlobular emphysema, İrreversible airway obstruction
Resim 1
Figure 1
Olgunun Toraks BT görüntüsü.
Thoracic CT image of the case
EPS046
[Astım Allerji]
A window into the ANTI-IgE therapy: Novel mechanisms of Adipokine and Natural
Killer system in Allergic Asthma
Arzu Didem Yalcin
Internal Medicine, Allergy and Clinical Immunology, Academia Sinica, Genomics Research Center, 11529,
Taipei, Taiwan And Antalya Education and Research Hospital, Turkey.
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Chemerin was originally identified as a chemoattractant protein primarily
mediating the chemotaxis of plasmacytoid dendritic cells (DCs,CD80,B7-1;BB1) and natural killer cells
(NKC,CD16,CD56). The aim of this study was to assess potential impact of immune modulation related
biomolecules of chemerin and irisin concentrations together with cell surface markers (CSM) in allergic
asthmatic patients within the biological treatment of omalizumab (Anti-IgE).
METHOD:Controls were age and sex matched patients (n=30,Group I). Consecutive patients with severe
persistent asthma disease (n=29,Group II). They all underwent omalizumab treatment for 12 months within
the product label every 2 weeks. Flow cytometry analysis was used to evaluate CSM, fasting triglycerides,
fasting serum free fatty acids, ELISA for IL-1β expression In addition, NK activity (NKA) and induced cytokine
expression (by bioassay and ELISA, respectively) before and after omalizumab therapy were evaluated.
RESULTS:Circulating chemerin, irisin and IL-1β concentrations were significantly higher in severe persistent
asthma patients compared to healthy volunteers (p=0.011; p=0.033; p=0.008, respectively). The insignificant
chemerin, irisin, CD80, CD56-16, fasting triglycerides, fasting serum free fatty acids levels differences were
observed between before-omalizumab and after-omalizumab period (p>0.05).
CONCLUSIONS:Skeletal muscle dysfunction is an important complication of chronic obstructive pulmonary
disease such as allergic asthma. This is the first study to assess NKA, circulating irisin and chemerin in asthma
patients and to evaluate the proteins’ relationship with CSM. We believe that these moleculs are increasing
without any effect of IgE pathway because the levels are not changing after Anti-IgE therapy.
Keywords: Omalizumab, allergic asthma, chemerin, irisin, IL-1β, CD16-56, CD80, Natural Killer activity.
Chemerin levels (ng/mL) in healthy controls (Group-I) and patients (Group-IIA: before omalizumab and
Group- IIB: after omalizumab). (Mean ± SEM).
For chemerin: The significant chemerin level difference was observed between group-I (control) and group-IIA
(before-omalizumab, p = 0.011) and between group I (control) and group IIB (after-omalizumab, p = 0.000, p <
0.05).
Irisin levels (pg/ml) in healthy controls and patients(Group- IIA and IIB). (Mean ± SEM).
Circulating chemerin, irisin and IL-1β, Leucocyte (per cubic millimeter, Values represent mean ± SD)
concentrations were significantly higher in severe persistent asthma patients compared to healthy volunteers
(p<0.05, p=0.011; p<0.05, p=0.033; p<0.05, p=0.008; p<0.05, p=0.04 respectively). As reported in Table 2 and
Figure 1 and 2.
EPS047 [Astım Allerji]
How does exercise affect an asthma patients’ IL-1 β, IL -2, IL -10?
Arzu Didem Yalcin
Internal Medicine, Allergy and Clinical Immunology, Academia Sinica, Genomics Research Center, 11529,
Taipei, Taiwan And Antalya Education and Research Hospital, Turkey.
INTRODUCTION - OBJECTIVE:The immune system changes with exercise. We aimed to show the changes of
cytokines in asthma patients in our study pre- and post-exercise.
METHOD:Thirty-two patients with asthma were divided into two groups. The patients had no other chronic
and/or autoimmune disorders, were aged over 18 years, and were under the management of the Clinical
Immunology and Allergy Unit. ELISA analysis was used to evaluate serum IL-1 β, and monocyte IL-1 β, IL-2, IL10 expression before and after exercise. We aimed to show whether cytokine measurements change pre- and
post-exercise in patients with asthma after twelve weeks exercise.
RESULTS:There was no significant difference between the main demographics and clinical findings of study
participants before and after exercise. However, there was a significant difference between groups for IL-1 β,
IL-2 and IL-10 levels (p=0.02, p=0.003, p=0.04, p=0.001).
CONCLUSIONS:Systemic inflammatory parameters that are commonly elevated in asthma may be seen in
exercise-induced improvement in immune parameters. The inflammatory markers that are commonly
elevated in asthma appear to improve in response to exercise. The elucidation of the mechanism of immun
control in asthmatic patients is getting useful to the future.
Keywords: ASTHMA, IMMUNE SYSTEM, CYTOKINES
EPS048
[Astım Allerji]
Samter Triadında Aural Polip: Olgu Sunumu
Onur Dede1, Hatice Uluçoban Dede2
1
Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Kulak Burun Boğaz Hastalıkları, Antalya
2
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Antalya
Samter triadı klinik olarak nazal poliple birliktelik gösteren kronik rinosinüzit, bronşial astım ve aspirin
sensitivitesini içeren bir sendromdur. Samter triadının patofizyolojisi tamamen aydınlatılmamış olsa da eldeki
kanıtlar ASA intoleransının araşidonik asit metabolizmasının bozukluğu sonucu biriken lökotrien ve diğer
infllamatuar ürünler tarafından oluşturulduğunu düşündürmektedir. Bu vaka sunumunda Samter triadına
sekonder olduğu düşünülen bilateral inflamatuar dış kulak yolu polibi bulunan hasta güncel literatür eşliğinde
sunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Samter Polip Aspirin
Aural Polyp in Samter's Triad: Case Report
Onur Dede1, Hatice Uluçoban Dede2
1
Antalya Education and Research Hospital, Ear Nose Throat Clinic, Antalya
2
Akdeniz University Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Medicine, Antalya
Samter's triad is a syndrome that clinically presents as chronic rhinosinusitis with nasal polyps, bronchial
asthma and aspirin sensitivity. Although the pathophysiology of Samter's triad is not fully elucidated, evidence
suggest that the mechanism of ASA intolerance is related to accumulation of leukotrienes and other
inflammatory products from the dysfunction of the arachidonic acid metabolism pathway. In this case
presentation, patient with bilateral inflammatory otic polyposis secondary to Samter's triad is introduced with
the current literature.
Keywords: Samter Polyp Aspirin
EPS049
[Astım Allerji]
İmatinib ile tedavi edilen kompleks tanımlanmamış hipereozinofilik sendrom olgusu:
Ayırıcı tanıda Churg-Strauss sendromu
İnsu Yılmaz1, Leylagül Kaynar2, Nuri Tutar4, Çiğdem Pala2, Özlem Canöz3, Hakan Büyükoğlan4, Fatma Sema
Oymak4, İnci Gülmez4
1
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İmmünoloji ve Allerji Hastalıkları Bilim Dalı,
Kayseri
2
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Hematoloji Bilim Dalı, Kayseri
3
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Kayseri
4
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Kayseri
Hipereozinofilik sendromlar (HES) deri, kalp, akciğerler, gastrointestinal sistem ve sinir sistemi gibi farklı
organları tutabilen mortal seyredebilen multisistem hastalığıdır. Son zamanlardaki moleküler ve genetik tanısal
tekniklerdeki ilerlemeler ve artan deneyimlerle, klinik özellikleri ve prognozları farklı olan “myeloproliferatif
HES”, “lenfositik HES” “familyal eozinofili”, overlap HES, “tanımlanmamış HES” (kompleks tanımlanmamış HES,
basit tanımlanmamış HES, epizodik tanımlanmamış HES), “eozinofili ilişkili hastalıklar” (Churg Strauss sendromu
gibi) gibi alt gruplar tanımlanmıştır. Kortikosteroid tedavisi olguların çoğunda eozinofil sayısını azaltmak
amacıyla kullanılan ilk seçenek tedavidir. İmatinib ise kortikosteroid yanıtı olmayan olgularda
kullanılabilmektedir. Biz burada kompleks tanımlanmamış HES tanısı alan, kortikosteroid tedavi yanıtı olmayan
fakat 400mg/gün imatinib tedavisi ile belirgin klinik yanıt alınan bir olguyu sunuyoruz.
Anahtar Kelimeler: Hipereozinofilik sendrom, Churg-Strauss sendrom, kompleks tanımlanmamış
hipereozinofilik sendrom, imatinib
Response of complex undefined hypereosinophilic syndrome to treatment with imatinib: Churg-Strauss
syndrome in the differantial diagnosis
İnsu Yılmaz1, Leylagül Kaynar2, Nuri Tutar4, Çiğdem Pala2, Özlem Canöz3, Hakan Büyükoğlan4, Fatma Sema
Oymak4, İnci Gülmez4
1
Erciyes University School of Medicine, Department of Chest Diseases, Division of Immunology and Allergy,
Kayseri
2
Erciyes University School of Medicine, Department of Internal Medicine, Division of Hematology, Kayseri
3
Erciyes University School of Medicine, Department of Pathology, Kayseri
4
Erciyes University School of Medicine, Department of Chest Diseases, Kayseri
Hypereosinophilic syndomes (HESs) include potentially lethal multisystem disorders characterized by
eosinophilic infiltration of a variable spectrum of target organs, predominantly the skin, heart, lungs,
gastrointestinal tract, and nervous systems. Based on recent advances in molecular and genetic diagnostic
techniques and increasing experience with differences in clinical features and prognosis, subtypes have been
defined, including “myeloproliferative -HES”, “lymphocytic-HES”, “familial eosinophilia”, “overlap HES”,
“undefined HES” (“complex undefined HES”, “simple undefined HES”, “episodic undefined HES”) “eosinophil
associated diseases” ( such as Churg-Strauss syndrome). Corticosteroids represent an effective firstline
approach to decreasing eosinophil counts in the majority of cases. Imatinib might be used for corticosteroid
nonresponders. We herein report on a patient with “complex undefined HES” who had disease resistant to
corticosteroids, but who had a significant response after treatment with imatinib mesylate 400mg daily.
Keywords: Hypereosinophilic sydrome, Churg-Strauss syndrome, complex undefined hypereosinophilic
syndrome, imatinib
Kemik iliği biyopsi, myeloid hücreler arasunda eoiznofilik seriler(H&E,x400)
Eosinophilic series between the myeloid cells in bone marrow biopsy (H&E, x400)
EPS050 [Astım Allerji]
Churg-Strauss sendromu eozinofilik fazı mı yoksa yeni bir astım endotipi mi?
İnsu Yılmaz1, Nuri Tutar2, Zuhal Özer Şimşek2, Afra Yıldırım3, Hakan Büyükoğlan2, Fatma Sema Oymak2, İnci
Gülmez2, Ramazan Demir2
1
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İmmünoloji ve Allerji Hastalıkları Bilim Dalı,
Kayseri
2
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Kayseri
3
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Kayseri
GİRİŞ VE AMAÇ:Son dönemlerede “Eozinofilik granülomatozis polianjiitis” olarak da isimlendirilen ChurgStrauss sendromu (CSS) genel olarak astım, rinosinüzit ile karakterize prodromik faz, belirgin periferal
eozinofilinin ve organ tutulumunun olduğu eozinofilik faz ve küçük damar vaskülitinin klinik bulguları ile
seyreden vaskülitik faz olmak üzere üç dönemden oluşmaktadır. CSS temel unsurlarından birisi olan astımda
“endotip” kavramı, benzer biyolojik mekanizmaları, klinik özellikleri, biomarkerleri, tedavileri ve prognozları
olan astım alt gruplarını sınıflandırmak amacıyla kullanılmaktadır.
Çalışmamaızın amacı, CSS eozinofilik ve vaskülitik fazının klinik ve serolojik özelliklerini değerlendirmek ve
sadece akciğer tutulumu ile seyreden eozinofilik fazı yeni bir astım endotipi olarak sınıflandırabilmek
YÖNTEM:Kliniğimizde 2012-2014 yılları arasında CSS tanısı alan 15 olgu dahil edildi. Başlangıç semptomları,
klinik görünümleri, tedavileri ve tedavi yanıtları kaydedildi.
BULGULAR:On üç hasta CSS eozinofilik fazında, iki hasta vaskülitik fazında idi. Olguların tümünde astım,
rinosinüzit mevcuttu ve %66’sında non-steroidal antiinflamatuar ilaçlarla(NSAİİ) hipersensitivite reaksiyonu
öyküsü vardı. Eozinofilik fazdaki olgularda izole akciğer tutulumu varken vaskülitik fazdaki olgularda ek olarak
gastrointestinal sistem ve bir olguda da periferik sinir sistemi tutulumu vardı. Eozinofilik fazda sedimantasyon
değerleri normal iken vaskülitik fazada bir olguda 65 mm/saat diğer olguda 55mm/saat olarak saptandı. ANCA
pozitifliği vaskülitik fazdaki bir olguda saptandı. Olguların tümünde başlangıç tedavisi metilprednizolon idi.
Sadece vaskülitik fazda olan bir olguya metotreksat tedavisi eklendi. Nüks vaskülitik fazda olan olgularda
görüldü. Hiçbir olgu fatal seyretmedi.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Biz burada CSS eozinofilik fazı ile ilişkili, benzer özellikleri olan (nazal polip, eozinofili,
NSAİİ hipersensitivitesi, eozinofilik akciğer infiltrasyonu, normal sedimantasyon değerleri ve kortikosteroidlere
tam yanıt) yeni bir astım endotipini tanımlıyoruz.
Anahtar Kelimeler: Astım, Churg-Strauss sendromu, endotip, eozinofili, eozinofilik faz, vaskülitik faz
Eosinophilic phase of Churg-Strauss syndrome or new asthma endotype?
İnsu Yılmaz1, Nuri Tutar2, Zuhal Özer Şimşek2, Afra Yıldırım3, Hakan Büyükoğlan2, Fatma Sema Oymak2, İnci
Gülmez2, Ramazan Demir2
1
Erciyes University School of Medicine, Department of Chest Diseases, Division of Immunology and Allergy,
Kayseri
2
Erciyes University School of Medicine, Department of Chest Diseases, Kayseri
3
Erciyes University School of Medicine, Department of Radiology, Kayseri
INTRODUCTION - OBJECTIVE:CSS is classed in the prodromic, eosinophilic and vasculitic phases. An endotype is
a subgroup of asthma in which similar biological mechanisms are involved with similar clinical features,
biological markers, teratment and prognosis.The aim of the study is to evaluate the clinical and serological
features of the eosinophilic and vasculitic phases of the disease and to classify asthma characterized by
eosinophilic lung involvement as a new endotype.
METHOD:The study included 15 patients who were newly diagnosed with CSS and followed by our department
between 2012 and 2014. The initial symptoms, clinical presentations, treatment, as well as outcomes were
documented.
RESULTS:Thirteen patients were classed in the eosinophilic phase of CSS and two patients were classed in the
vasculitic phase of CSS. All patients had a diagnosis of asthma and rhinosinusitis, whereas 66.6% had NSAIDs
hypersensitivity. There were isolated lung involvement in patient with eosinophilic phaes. There were also
gastrointestinal and peripheral nervous involvement in patients with vasculitic phase. Sedimentation were
normal in patient with eosinophilic phase. vasculitic phase in a case of 65mm/h in other cases 55mm/hr. ANCA
was detected in one patient in the vasculitic phase. Initial treatments included oral methyl prednisolone in all
cases, whereas methotrexate was used in only one case who was in the vasculitic phase. Relapses were
detected in patient with vasculitic phase. No fatalities were observed.
CONCLUSIONS:We describe a new asthma endotype with similar characteristics(nasal polyposis, eosinophilia,
NSAIDs hypersensitivity, eosinophilic lung infiltration, normal sedimentation and good response to
corticosteroids)in connection with eosinophilic phase of CSS.
Keywords: Asthma, Churg-Strauss syndrome, endotype, eosinophilia, eosinophilic phase, vasculitic phase.
Tablo 1. Tanı anında CSS hastalarının demografik ve klinik özellikleri
Table 1. Characteristics of patients with CSS at the time of diagnosis
Tablo 2. CSS hastalarının tanı anındaki laboratuvar, spirometri ve radyoloji bulguları
Table 2. Laboratory, functional and radiological data at the time of diagnosis of patients with
Tablo 3. CSS hastalarının ACR sınıflaması
Table 3. ACR criteria of patients with CSS
Tablo 4. Tutulan organlar ve laboratuar bulguları
Table 4. Damaged organs and laboratory data in patients with CSS
EPS050 [Astım Allerji]
Churg-Strauss sendromu eozinofilik fazı mı yoksa yeni bir astım endotipi mi?
İnsu Yılmaz1, Nuri Tutar2, Zuhal Özer Şimşek2, Afra Yıldırım3, Hakan Büyükoğlan2, Fatma Sema Oymak2, İnci
Gülmez2, Ramazan Demir2
1
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İmmünoloji ve Allerji Hastalıkları Bilim Dalı,
Kayseri
2
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Kayseri
3
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Kayseri
GİRİŞ VE AMAÇ:Son dönemlerede “Eozinofilik granülomatozis polianjiitis” olarak da isimlendirilen ChurgStrauss sendromu (CSS) genel olarak astım, rinosinüzit ile karakterize prodromik faz, belirgin periferal
eozinofilinin ve organ tutulumunun olduğu eozinofilik faz ve küçük damar vaskülitinin klinik bulguları ile
seyreden vaskülitik faz olmak üzere üç dönemden oluşmaktadır. CSS temel unsurlarından birisi olan astımda
“endotip” kavramı, benzer biyolojik mekanizmaları, klinik özellikleri, biomarkerleri, tedavileri ve prognozları
olan astım alt gruplarını sınıflandırmak amacıyla kullanılmaktadır.
Çalışmamaızın amacı, CSS eozinofilik ve vaskülitik fazının klinik ve serolojik özelliklerini değerlendirmek ve
sadece akciğer tutulumu ile seyreden eozinofilik fazı yeni bir astım endotipi olarak sınıflandırabilmek
YÖNTEM:Kliniğimizde 2012-2014 yılları arasında CSS tanısı alan 15 olgu dahil edildi. Başlangıç semptomları,
klinik görünümleri, tedavileri ve tedavi yanıtları kaydedildi.
BULGULAR:On üç hasta CSS eozinofilik fazında, iki hasta vaskülitik fazında idi. Olguların tümünde astım,
rinosinüzit mevcuttu ve %66’sında non-steroidal antiinflamatuar ilaçlarla(NSAİİ) hipersensitivite reaksiyonu
öyküsü vardı. Eozinofilik fazdaki olgularda izole akciğer tutulumu varken vaskülitik fazdaki olgularda ek olarak
gastrointestinal sistem ve bir olguda da periferik sinir sistemi tutulumu vardı. Eozinofilik fazda sedimantasyon
değerleri normal iken vaskülitik fazada bir olguda 65 mm/saat diğer olguda 55mm/saat olarak saptandı. ANCA
pozitifliği vaskülitik fazdaki bir olguda saptandı. Olguların tümünde başlangıç tedavisi metilprednizolon idi.
Sadece vaskülitik fazda olan bir olguya metotreksat tedavisi eklendi. Nüks vaskülitik fazda olan olgularda
görüldü. Hiçbir olgu fatal seyretmedi.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Biz burada CSS eozinofilik fazı ile ilişkili, benzer özellikleri olan (nazal polip, eozinofili,
NSAİİ hipersensitivitesi, eozinofilik akciğer infiltrasyonu, normal sedimantasyon değerleri ve kortikosteroidlere
tam yanıt) yeni bir astım endotipini tanımlıyoruz.
Anahtar Kelimeler: Astım, Churg-Strauss sendromu, endotip, eozinofili, eozinofilik faz, vaskülitik faz
Eosinophilic phase of Churg-Strauss syndrome or new asthma endotype?
İnsu Yılmaz1, Nuri Tutar2, Zuhal Özer Şimşek2, Afra Yıldırım3, Hakan Büyükoğlan2, Fatma Sema Oymak2, İnci
Gülmez2, Ramazan Demir2
1
Erciyes University School of Medicine, Department of Chest Diseases, Division of Immunology and Allergy,
Kayseri
2
Erciyes University School of Medicine, Department of Chest Diseases, Kayseri
3
Erciyes University School of Medicine, Department of Radiology, Kayseri
INTRODUCTION - OBJECTIVE:CSS is classed in the prodromic, eosinophilic and vasculitic phases. An endotype is
a subgroup of asthma in which similar biological mechanisms are involved with similar clinical features,
biological markers, teratment and prognosis.The aim of the study is to evaluate the clinical and serological
features of the eosinophilic and vasculitic phases of the disease and to classify asthma characterized by
eosinophilic lung involvement as a new endotype.
METHOD:The study included 15 patients who were newly diagnosed with CSS and followed by our department
between 2012 and 2014. The initial symptoms, clinical presentations, treatment, as well as outcomes were
documented.
RESULTS:Thirteen patients were classed in the eosinophilic phase of CSS and two patients were classed in the
vasculitic phase of CSS. All patients had a diagnosis of asthma and rhinosinusitis, whereas 66.6% had NSAIDs
hypersensitivity. There were isolated lung involvement in patient with eosinophilic phaes. There were also
gastrointestinal and peripheral nervous involvement in patients with vasculitic phase. Sedimentation were
normal in patient with eosinophilic phase. vasculitic phase in a case of 65mm/h in other cases 55mm/hr. ANCA
was detected in one patient in the vasculitic phase. Initial treatments included oral methyl prednisolone in all
cases, whereas methotrexate was used in only one case who was in the vasculitic phase. Relapses were
detected in patient with vasculitic phase. No fatalities were observed.
CONCLUSIONS:We describe a new asthma endotype with similar characteristics(nasal polyposis, eosinophilia,
NSAIDs hypersensitivity, eosinophilic lung infiltration, normal sedimentation and good response to
corticosteroids)in connection with eosinophilic phase of CSS.
Keywords: Asthma, Churg-Strauss syndrome, endotype, eosinophilia, eosinophilic phase, vasculitic phase.
Tablo 1. Tanı anında CSS hastalarının demografik ve klinik özellikleri
Table 1. Characteristics of patients with CSS at the time of diagnosis
Tablo 2. CSS hastalarının tanı anındaki laboratuvar, spirometri ve radyoloji bulguları
Table 2. Laboratory, functional and radiological data at the time of diagnosis of patients with
Tablo 3. CSS hastalarının ACR sınıflaması
Table 3. ACR criteria of patients with CSS
Tablo 4. Tutulan organlar ve laboratuar bulguları
Table 4. Damaged organs and laboratory data in patients with CSS
EPS052 [Astım Allerji]
Hafif Astımlı Hastalarda İnhale Budesonide ve Formoterol Kombinasyon Tedavisinin
Anti-inflamatuar Etkilerinin Tek Başına Budesonide Tedavisiyle Karşılaştırılması
Öznur Güvenç Uzunay1, Turgut Teke2, Faruk Özer3
1
Beyhekim Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Konya
2
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Konya
3
Farabi Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Konya
GİRİŞ VE AMAÇ:Astım idame tedavisinin temelini inhale uzun etkili beta2-agonistler ve glukokortikoidler
oluşturur. Giderek artan kanıtlar uzun etkili beta2-agonistler ve inhale kortikosteroidlerin tek bir inhaler
cihazdan kombinasyon tedavisi şeklinde verildiğinde birbirini tamamlayıcı ve sinerjistik etkiler gösterdiğini
desteklemektedir. Bu çalışma kombine budesonide/formeterol(BUD+F)’in ve tek başına budesonide(BUD)’in
hafif astımlı hastaların havayollarındaki inflamasyona etkilerini değerlendirmek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM:Hastalar iki gruba randomize edilerek 4 hafta boyunca çift kör olarak tedavi edildi. Bir gruba günde iki
kez 12 mcg formeterol ve 200 mcg budesonide kombinasyonu (BUD+F; n=10, 8 kadın, ortalama yaş 43.6), diğer
gruba günde iki kez 200 mcg budesonid tek başına (BUD; n=10, 7 kadın, ortalama yaş 44.0) verildi. Tedavinin
başlangıcında ve sonunda venöz kan ve indükte balgam örnekleri alındı. Bu örneklerde eozinofil sayısı-yüzdesi
ve eozinofilik katyonik protein(ECP) seviyeleri ölçüldü.
BULGULAR:Hem BUD+F hem de tek başına BUD tedavisinden sonra, serum ECP seviyesinde (BUD+F: -27.8;
BUD: -35.5 ng/mL), indükte balgam ECP seviyesinde (BUD+F: -67.0; BUD: -69.2 ng/mL) ve indükte balgamın
eozinofil yüzdesinde (BUD+F: -%5.2; BUD: -%3.2) başlangıca göre istatistiksel olarak anlamlı düşüş görüldü.
Ancak tedavi sonrasında, serum ve indükte balgam ECP değerleri, periferik kandaki eozinofil sayısı ve indükte
balgamdaki eozinofil yüzdesinde BUD+F ve tek başına BUD arasında anlamlı farklılık yoktu. İndükte balgam
eozinofil yüzdesi ile serum ECP seviyesi arasında orta düzeyde pozitif korelasyon saptandı (r=0.496, p=0.026).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Tek başına BUD tedavisi ile karşılaştırıldığında kombinasyon tedavisi(BUD+F) klinik olarak
önemli herhangi bir anti-inflamatuar etkiye sahip görünmüyor.
Anahtar Kelimeler: Astım, Anti-inflamatuar etki, Kombinasyon tedavisi
The Anti-inflammatory Effects of Inhale Combined Therapy with Budesonide and Formeterol Compared with
Budesonide Therapy Alone in Patients with Mild Asthma
Öznur Güvenç Uzunay1, Turgut Teke2, Faruk Özer3
1
Beyhekim State Hospital, Clinic of Chest Diseases, Konya
2
Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Chest Diseases, Konya
3
Farabi Hospital, Clinic of Chest Diseases, Konya
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Inhaled long-acting beta2-agonists and glucocorticoids form the mainstay of
maintenance treatment of asthma. Increasing evidence suggests that long-acting beta2-agonists and inhaled
corticosteroids have complementary and synergistic effects, when delivered as combination therapy from a
single inhaler. This study was undertaken to evaluate combined budesonide/formeterol(BUD+F) and
budesonide(BUD) alone effects on inflammation in the airways of patients with mild asthma.
METHOD:Patients were treated in a randomised, double blind trial with either a combination of 12 mcg
formeterol and 200 mcg twice daily (BUD+F; n=10, 8 women, mean age 43.6years), 200 mcg budesonide twice
daily (BUD; n=10, 7 women, mean age 44.0years) for 4 weeks. At the start and end of treatment venous blood
puncture and sputum induction procedures were performed, and the numbers-percentage of eosinophils and
eosinophil cationic protein(ECP) levels were measured.
RESULTS:A statistically significant fall from baseline in the serum ECP levels (BUD+F: -27.8; BUD: -35.5 ng/mL)
and induced sputum ECP levels (BUD+F: -67.0; BUD: -69.2 ng/mL) and percentage of induced sputum
eosinophils (BUD+F: -5.2%; BUD: ¬¬-3.2%) was seen both after treatment with BUD+F and with BUD alone.
However after treatment, there was no significant difference in the serum and induced sputum ECP levels,
numbers of circulating eosinophil and percentage of induced sputum eosinophils between BUD+F and BUD
alone. A positive moderate correlation was found between percentage of induced sputum eosinophils and
serum ECP levels (r=0.496, p=0.026).
CONCLUSIONS:The combination therapy(BUD+F) compared with the BUD alone therapy does not appear to
have any clinically important anti-inflammatory effect.
Keywords: Asthma, Anti-inflammatory effect, Combination therapy
EPS053
[Astım Allerji]
Pnömomediastinum ile Başvuran Kontrolsüz Şiddetli Astıma Eşlik Eden Karsinoid
Tümörü Olgusu
Elif Nur Biçer1, Ayse Bilge Öztürk2, Leyla Pur Özyiğit3, Suat Erus4, Serhan Tanju5, Şükrü Dilege5, Levent Tabak6
1
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğrencisi, İstanbul
2
Koç Üniversitesi Hastanesi, Alerji ve İmmunoloji Bölümü, İstanbul
3
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Alerji ve İmmunoloji Bölümü, İstanbul
4
Koç Üniversitesi Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Bölümü, İstanbul
5
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Bölümü, İstanbul
6
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, İstanbul
Giriş: Yetersiz kontrol edilen veya kontrolsüz astım hastaları acil servis başvuruları, hastane yatışı gerektiren
astım atakları veya astıma bağlı komplikasyonlar için risk altındadır.
OLGU: Pneumomediatinum ile komplike olan 24 yaşındaki aspirin intoleran kontrolsüz astım hastası
değerlendirilmiştir. Şiddetli belirtiler pneumomediatinum kaybolduktan sonra yoğun anti-inflamatuar ve antiobstrüktif tedavi altında da devam etmiştir. Bronkoskopi sırasında endobronşiyal lezyon tespit edilmiş ve
yapılan patolojik değerlendirmede hasta karsinoid tümör tanısı almıştır.
Sonuç: Bu olgu, standart medikal tedaviye yanıt vermeyen astım hastalarının tekrar değerlendirilmesi
gerektiğini vurgulayan önemli bir örnektir. Klinisyenler astım atakları ile ilişkili pneumomediastinum gibi
komplikasyonların ve astım semptomlarını kötüleştirebilen karsinoid tümör gibi farklı ayırıcı tanıların farkında
olmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Pneumomediastinium, karsinoid tümör, astım
A Case of Uncontrolled Severe Asthma Patient with Coexisting Carcinoid Tumor Presenting as
Pneumomediastinum
Elif Nur Biçer1, Ayse Bilge Öztürk2, Leyla Pur Özyiğit3, Suat Erus4, Serhan Tanju5, Şükrü Dilege5, Levent Tabak6
1
Koç University, School of Medicine, Medical Student, Istanbul
2
Koç University Hospital, Department of Allergy and Immunology, Istanbul
3
Koç University, School of Medicine, Department of Allergy and Immunology, Istanbul
4
Koç University Hospital, Department of Thoracic Surgery, Istanbul
5
Koç University, School of Medicine, Department of Thoracic Surgery, Istanbul
6
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, İstanbul
INTRODUCTION: Patients with inadequately controlled or uncontrolled asthma are at a greater risk of attacks
for asthma attacks requiring emergency room visits or hospital admissions. There is a significant correlation
between the severity of the disease and the severity of exacerbations. Patients with poorly controlled asthma
are at a higher risk for complications.
CASE: We present a 24-year-old aspirin-intolerant, uncontrolled asthma patient with the complication of
pneumomediastinum. Severe symptoms persisted after the resolution of the pneumomediastinum despite
intense anti-inflammatory and anti-obstructive therapy. A bronchoscopy revealed an endobronchial lesion and
she was diagnosed with a carcinoid tumor.
CONCLUSION: This case is an example of the importance of re-evaluating asthma patients who do not
response to standard medical treatment. Clinicians should be aware of the complications associated with
asthma attacks such as pneumomediastinum and the possibility of a differential diagnosis that worsen asthma
symptoms such as a carcinoid tumor.
Keywords: Pneumomediastinium, carcinoid tumor, asthma
Enbronşiyal kitlenin bronkoskopik görüntüsü
Bronchoscopic vision of the endobronchial mass
Mediastende serbest havayı gösteren akciğer BT görüntüsü
Chest CT scan showing the presence of interstitial air at the mediastinium
EPS054 [Astım Allerji]
Türkiye'de Erişkin Astımın Ekonomik Yükü
Haluk Türktaş1, Sevim Bavbek2, Bülent Şekerel3, Simten Malhan4
1
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı- Ankara
2
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Allerji Hastalıklar Bilim Dalı Ankara
3
Hacettepe Üniversitesi Pediatrik Allerji Bilim Dalı Ankara
4
Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Ankara
GİRİŞ VE AMAÇ:Astım, dünyada yaklaşık 300 milyon kişiyi etkilediği tahmin edilen ciddi bir sağlık sorunudur.
Çoğunlukla tedaviyle kontrol edilebilir, kontrolsüzlüğünde yaşam kalitesini bozar, hastalık yükünü artırır.
Çalışmada, astımın ülkemizdeki ekonomik yükünü değerlendirmek amaçlandı.
YÖNTEM:“Hastalık maliyeti” metodolojisi kullanıldı. Veriler ülkemizde yapılmış çalışmalardan alındı. Çalışmanın
olmadığı alanlar uzman görüşleriyle desteklendi. Hastalığın direkt maliyeti, kontrol düzeylerine göre, yıllık hasta
başı ortalama maliyetler üzerinden ve geri ödeyici kurum perspektifinden hesaplandı. Hesaplamalara bir
hastanın; ortalama yıllık poliklinik ziyaretleri, laboratuvar, görüntüleme test ihtiyacı, yatış ve klinikteki
uygulamalar, ilaç maliyetleri, komorbid hastalık maliyetleri katıldı. Hizmetin ortalama yıllık sayısı ve hasta
oranları dikkate alınarak her maliyet kaleminde yapılan değerlendirmelerden ana maliyete ulaşıldı. Geri ödeyici
perspektifinden yapılan hesaplamalarda, kamu fiyatları ve indirimleri dikkate alındı.
BULGULAR:Prevelansı %4,5, kontrollü astımlı oranı %51,5, kontrolsüz astımlı oranı %48,5; kontrollüde
hastaneye yatış oranı %6, kontrolsüzde yatış oranı %54 alındı. Komorbid hastalık olarak rinit %49, sinüzit
%33,3, polip %17,75, reflü %34, hipertansiyon %6, obesite %33, aspirin duyarlılığı %11, sigara kullanımı %13,5
oranında hesaplamalara katıldı. Kontrollü hasta başı yıllık maliyet 1.764,74 TL, kontrolsüz hasta başı yıllık
maliyet 3.601,97 TL olarak hesaplandı. Kontrolsüz hasta maliyeti, kontrollü hasta maliyetinin 2 katından
fazlaydı. Erişkin astımın yıllık ekonomik yükünün 6.432.929.114 TL ve GSMH’a oranının %0,4 olabileceği
hesaplandı.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Kontrolsüz hastaların maliyeti, kontrollülere göre daha yüksektir. Hastalığın kontrolünün
yetersiz olması alevlenmelerin sıklığını artırmakta bu da maliyetlere yansımaktadır. Ulusal sağlık politikalarının,
özellikle hasta eğitimi, doğru tedavilerin seçimi, sigarayı bırakma stratejilerinin türetilmesi, astım hastalığının
kontrolünde önemli bir rol oynayacağı kadar, ekonomik yük üzerinde de olumlu etki bırakacaktır.
Anahtar Kelimeler: asttım, kontrol, ekonomik yük
The Economic Burden of Adulthood Asthma in Turkey
Haluk Türktaş1, Sevim Bavbek2, Bülent Şekerel3, Simten Malhan4
1
Gazi University Department of Pulmonary Disease Ankara
2
Ankara University Department of Plumonary Disease Ankara
3
Hacettepe University Department of Pediatric Allergy Ankara
4
Başkent University Department of Health Care Management Ankara
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Asthma is a serious healthcare issue affecting around 300 million people
worldwide. Although mostly manageable with appropriate treatment, asthma impacts quality of life and
imposes significant economic burden when uncontrolled. The aim of this study was estimating nationwide
economic burden of asthma.
METHOD:Current analysis was based on cost-of-illness methodology, epidemiologic data from national studies
and where appropriate, expert opinions. Direct costs were calculated from payer’s perspective considering
public prices and discounts. Annual cost per patient includes mean outpatient visits, diagnostic tests,
medications, hospitalisations and impact of co-morbid diseases. Total burden was estimated considering mean
annual number of resource utilization and corresponding patient number.
RESULTS:Prevalence of asthma is 4.5%; consisting of controlled~ (51.5% ) and uncontrolled patients (48.5%).
Hospitalisation rates were estimated 6% and 54%, respectively. Co-morbidities were included as follows:
rhinitis 49%, sinusitis 33.3%, polyps 17.75%, reflux 34%, hypertension 6%, obesity 33%, aspirin sensitivity 11%
and smoking 13.5%. Annual cost per uncontrolled patient was 3.601,97 TL, while it was 1.764,74 TL per
controlled patient; presenting two-fold increase comparing two groups. Total annual direct cost was estimated
6.432.929.114 TL indicating burden-to-GNP ratio 0.4%.
CONCLUSIONS:Annual cost for uncontrolled patients is higher than that of the controlled ones, signifying
potential for improvements in asthma control and reduction in disease burden. Creation of national healthcare
policies, particularly patient training, accurate treatment, smoking cessation would play a significant role in the
management of asthma and contribute favourably to the economic burden.
Keywords: asthma, control, economic burden
EPS055 [Astım Allerji]
Solunum yolu alerjilerinde intradermal deri testlerini yapmalı mıyız?
Fuat Erel1, Nurhan Sarıoğlu1, Mehmet Köse1, Mücahide Gökçen1, Mustafa Kaymakçı2, Mehmet Arslan3
1
Balıkesir Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Balıkesir
2
Balıkesir Üniversitesi, Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Balıkesir
3
Balıkesir Üniversitesi, Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı, Balıkesir
GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmanın amacı solunum yolu alerjilerinde intradermal testin önemini ve gerekliliğini
vurgulamaktır.
YÖNTEM:Ocak 2011-Aralık 2014 tarihleri arasında Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs hastalıkları
Anabilim Dalına solunum yolu alerjisi nedeniyle başvuran erişkin 4223 hastaya prik test (epidermal test)
yapılmış, 2419 hastada pozitif, 1804 hastada test negatif saptanmıştır.
Prik test negatif saptanan, solunum yolu alerji olasılığı ve maruziyeti yüksek olduğu düşünülen 344 hastaya
intradermal test yapılmıştır. Testler hastaların üst kol dış yüzeyine uygulanmış ve enjeksiyondan 15 dakika
sonra değerlendirilmiştir. Negatif kontrolden 3 mm daha büyük reaksiyonlar pozitif kabul edilmiştir.
İstatistiksel analizler SPSS 21 yazılımı kullanılarak yapılmıştır. Gruplar arasında fark bulunup bulunmadığına
göre Ki-kare ya da Fisher testleri kullanılarak karşılaştırılmıştır.
BULGULAR:Toplam 14 alerjen+negatif,pozitif kontrolle testler yapılmış ve sonuçlar tablo 1 de verilmiştir.
İstenmeyen etki gözlenmemiştir. Polen alerjilerinde test pozitifliği düşük gözlenirken, akar ve mantar sporu
alerjilerinde test duyarlılığının nispeten yüksek olduğu gözlenmiştir. Prick test negatif saptanan özellikle
bronşial astımlı olgularda intradermal testle akar alerjisinin belirlenmesinin ek yarar sağladığı istatistiksel
olarak gözlenmiştir (p=0.003) (Tablo 2)
TARTIŞMA VE SONUÇ:Intradermal test prik test ile duyarlılık saptanamayan olgularda %4-34 oranında tanıda
katkı sağlar (%4, %33, %34 in pollen, mite and mould sensitivity,respectively). IDT solunum yolu alerji tanısında
yararlı ve güvenli bir testtir.
Anahtar Kelimeler: intradermal deri testi, solunum yolu alerjisi, rinit, astım
Should we do intradermal skin testings in respiratory allergy?
Fuat Erel1, Nurhan Sarıoğlu1, Mehmet Köse1, Mücahide Gökçen1, Mustafa Kaymakçı2, Mehmet Arslan3
1
Department of Respiratory Medicine, Balıkesir University, Balıkesir, Turkey
2
Department of Otorhinolaryngology, Balıkesir University, Balıkesir, Turkey
3
Department of Public Health, Balıkesir University, Balıkesir, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim of this study is to emphasize the importance and necessity of the
intradermal test in respiratory allergies.
METHOD:Four thousand two hundred twenty-three adult patients with respiratory allergy, who were attended
to Deparment of Respiratory Medicine of Balıkesir University, Faculty of Medicine from January, 2011 to
December, 2014 were applied prick test (epidermal test). Test results found positive 2419 patients, and
negative 1804. Intradermal skin testing was performed only 344 prick test negative patients, and also with a
history strongly suggestive of allergen sensitivity and relevant exposure.
Intradermal test were placed on the outer surface of upper arm and evaluated 15 minutes after the
intradermal injection. We used the criterion of 3 mm above the negative control as a threshold for a positivity.
Statistical analysis was performed using SPSS 21 software. Differences between the groups were compared
using the chi-square or Fisher tests.
RESULTS:Tests with a total of 14 allergen + negative,positive contol were carried out and the results are given
in Table 1. Adverse effects were not observed. While pollen allergy test positivity was observed low, house
dust mite and fungal spore allergy were found high,relatively. To determine the mite allergy with intradermal
test in prick test negative cases were provided statistically additional benefits, especially in asthma patients (p
= 0.003) (Table 2)
CONCLUSIONS:Intradermal testing can pick up %4-34 of additional sensitizations undetectable on skin prick
test.(4%, 33 %, 34% in pollen, mite and fungal sensitivity,respectively) IDT is useful and safe allergy test in
diagnosis for respiratory allergy.
Keywords: intradermal skin testing, respiratory allergy, rhinitis, asthma
ANTİJEN/TANI
ANTİJEN
AR (1) AR+BA(2) BA (3) TOPLAM BA (2+3) P
POLEN
187
70
25
95
p>0.05
EV TOZU AKARI
207
97
40
137
p=0.003
MANTAR SPORU 193
76
33
109
p>0.05
TABLO:II AR: ALERJİK RİNİT BA: BRONŞİYAL ASTMA
ANTIGEN/DIAGNOSIS
ANTIGEN
AR (1) AR+BA(2) BA (3) TOPLAM BA (2+3) p
POLLEN
187
70
25
95
p>0.05
HOUSE DUST MITE 207
97
40
137
p=0.003
FUNGAL SPORE
76
33
109
p>0.05
193
TABLE:II AR: ALERGIC RHINITIS BA: BRONCHIAL ASTHMA
İNTRADERMAL DERİ TEST SONUÇLARI
ANTİJEN
POLEN
(282)
POZİTİF 12 %4.3)
EV TOZU
AKARI (344)
MANTAR
SPORU (302)
E.T. AĞAÇLAR 5
112 (%32.6)
(%1.8)
DER. P. 90
(%26.2)
O.T. AĞAÇLAR 0
(% 0)
DER. F. 57
(%16.6)
ASPERGILLUS 48/269
(%17.8)
YABANİ OTLAR
6 (% 2.1)
A.SIRO 6/140
(%4)
CLADOSPORIUM 7/224
(%3.1)
ÇİMEN-TAHIL 5
(%1.8)
T. PUTR.
11/155 (%7)
PENICILLIUM10/267
(%3.7)
116 (%33.7)
ALTENARIA 5/302 (%1.7)
CANDIDA 92/253 (%36)
NEGATİF
270
(%95.7)
232 (%67.4)
186 (%61.6)
TABLO I E.T. AĞAÇLAR: ERKEN TOMURCUKLANAN O.T. AĞAÇLAR: TOMURCUKLANAN DER.
P.:DERMATOPHAGOIDES PTERRONYSSINUS DER. F.: DERMATOPHAGOIDES FARINAE A.SIRO: ACARUS SIRO T.
PUTR.:TYROPHAGUS PUTRESCENTIAE
INTRADERMAL TEST RESULTS
ANTIGEN
POLLEN
(282)
POSITIVE 12 %4.3)
HOUSE DUST
MITE (344)
TREE I 5 (%1.8)
112 (%32.6)
FUNGAL
SPORE (302)
DER. P. 90
(%26.2)
116 (%33.7)
ALTENARIA 5/302
(%1.7)
TREE II 0 (% 0)
DER. F. 57
(%16.6)
ASPERGILLUS 48/269
(%17.8)
WEED 6 (% 2.1)
A.SIRO
6/140 (%4)
CLADOSPORIUM 7/224
(%3.1)
GRASSESCEREALS 5
(%1.8)
T. PUTR.
11/155 (%7)
PENICILLIUM10/267
(%3.7)
CANDIDA 92/253 (%36)
NEGATIVE
270
(%95.7)
232 (%67.4)
186 (%61.6)
TABLE II TREE I: ALDER,HAZEL,POPLAR,ELM,WILLOW TREE II: BIRCH, BEECH, OAK, PLANE DER.
P.:DERMATOPHAGOIDES PTERRONYSSINUS DER. F.: DERMATOPHAGOIDES FARINAE A.SIRO: ACARUS SIRO T.
PUTR.:TYROPHAGUS PUTRESCENTIAE
EPS056
[Astım Allerji]
Sigara İçmiş Astımlı Olgularda İndükte Balgam Sitolojisi ve Solunum Fonksiyon
Testleri
̇
Buket Çalişkaner
Öztürk, Şermin Börekçi, Nail Yılmaz, Bilun Gemicioğlu
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ VE AMAÇ:Sigara içmiş astımlı hastalarda da indükte balgam eozinofil değerlerinin inhale steroid tedaviye
yanıtın bir göstergesi olabileceği,balgam eozinofil değerlerinin inhale steroid tedaviden etkilenebileceği gibi, bu
değişimin istatistiksel olarak anlamlı bir değerde olmadığını savunan çalışmalar da vardır. PMNL sayısı da
üzerinde çalışılmış diğer bir parametredir. Bu çalışmada astım tanısı ile takip edilen sigara içimiş hastalarda
indükte balgam eozinofil ve PMNL sayısı ile çeşitli parametreler arasındaki ilişki araştırılmıştır.
YÖNTEM:Kasım 2013–Kasım 2014 tarihleri arasında astım tanısı ile takip edilen, en az 3 aydır inhale steroid
kullandığı bilinen, son 1 ay içerisinde atak geçirmemiş, sigara içip en az 6 aydır bırakmış (5-20 paket-yıl arasında
içmiş) olan ardışık 25 astım hastası çalışmaya alındı.Hastalara indükte balgam sitolojisi yapılıp, SFT ve akciğer
volümleri ölçüldü; yaş, cinsiyet, balgam eozinofil ve PMNL sayıları,FEV1/FVC, FEV1,%FEV1,FVC, %FVC, RV,%RV
ve RV/TLC değerleri kaydedildi. İndükte balgam eozinofil ve PMNL sayısı ile SFT parametreleri ve akciğer
volümleri arasındaki ilişki araştırıldı.
BULGULAR:25 olgunun; 17’si (%68) kadın, 8’i (%32) erkek, yaş ortalaması 49.7±13.6 idi. İndükte balgam
eozinofil yüzde değerleri ile; FEV1 (r= +0.472; p=0.01) ve FVC (r= +0.502; p=0.01) arasında pozitif korelasyon,
eozinofil sayısı ile PMNL sayısı arasında ise(r= - 0.696; p=0.001)negatif korelasyon saptandı (p<0.05).FEV1/FVC,
%FEV1, %FVC, RV, %RV ve RV/TLC değerleri ile indükte balgam eozinofil yüzdesi arasında ilişki saptanmadı
(p>0.05). İndükte balgam PMNL değeri ile FEV1, %FEV1 FVC, %FVC, RV, %RV ve RV/TLC değerleri arasında ilişki
saptanmadı (p>0.05)(Tablo-1).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Stabil dönemde indükte balgam eozinofil düzeyleri ile FEV1 ve FVC arasında pozitif
korelasyon bulunmasının, bu hastaların inhale steroid tedaviye yanıtlarının iyi olduğunun bir göstergesi
olabileceği düşünüldü.
Anahtar Kelimeler: indükte balgam eozinofilisi, FEV1, FVC, tedaviye yanıt
Induced Sputum Cytology and Pulmonary Function Tests in Ex-smoker Patients with Asthma
̇
Buket Çalişkaner
Öztürk, Şermin Börekçi, Nail Yılmaz, Bilun Gemicioğlu
Istanbul University Cerrahpasa Medical Faculty Pulmonology Department, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:There ara some studies reporting that “the value of sputum eosinophils may be
an indicator of response to inhaled steroids”.The sputum eosinophil count can be affected by inhaled steroid
treatment,but some studies saying that this affect is not meaningful.PMNL is the other parameter which is
studied. In this study,the relationship between induced sputum eosinophil-PMNL number and various
paramaters are investigated in patients with asthma diagnosis.
METHOD:25 asthma patients which observed with asthma diagnosis between November2013November2014,known that used inhaler steroid at least 3 months,have no attack in last month,exsmoker(used
5-20 packet-year)were included to this study.Induced sputum cytology,pulmonary function test and volums
were made to all patients.Age,gender,induced sputum eosinophil and PMNL number, FEV1/FVC, FEV1, %FEV1
FVC, %FVC, RV, %RV ve RV/TLC values were recorded.The relationship between sputum eosinophil-PMNL
number and pulmonary function test parameters-volumes were investigated.
RESULTS:17 (68%) were female,8 (32%) were male,mean age was 49.7±13.6 of 25 patients.The positive
correlation was established between induced sputum eosinophil percentage values and FEV1(r=+0.472;
p=0.01) and FVC (r= +0.502; p= 0.01), the negative correlation was established between eosinophil count and
the PMNL number (r= -0.696; p=0.001)(p<0.05).There was no correlation between FEV1/FVC, %FEV1, %FVC,
RV, %RV and RV/TLC counts and induced sputum eosinophil percentage(p>0.05).Also there was no correlation
between induced sputum PMNL number and FEV1, %FEV1 FVC, %FVC, RV, %RV ve RV/TLC
counts(p>0.05)(Table).
CONCLUSIONS:It was was thought to be that the presence of induced sputum eosinophil levels positively
correlated with FEV1 and FVC,may be the indicator of good responds to therapy of inhaled steroids
Keywords: induced sputum eosinophilia, FEV1, FVC, response to treatment
İndükte balgam eozinofil değeri ile diğer parametreler arasındaki korelasyon
PARAMETRE
PEARSON
KORELASYONU
P*
YAŞ
-0,696
0,46
PMNL
-0,696
0,00*
FEV1 (ml)
+0,472
0,00*
FEV1%
+0,342
0,09
FVC (ml)
+0,502
0,01*
FVC%
+0,299
0,14
FEV1/FVC% +0,116
0,58
RV(ml)
+0,213
0,50
RV%
-0,284
0,37
RV/TLC%
-0,354
0,36
*p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı
The correlation between induced sputum eosinophilia count and the other parameters
PARAMETERS PEARSON CORELATİON
P*
AGE
-0.696
0,46
PMNL
-0,696
0,00*
FEV1(ml)
+0,472
0,00*
%FEV1
+0,342
0,09
FVC (ml)
+0,502
0,01*
5FVC
+0,299
0,14
FEV1/FVC
+0,116
0,58
RV
+0,213
0,50
%RV
-0,284
0,37
RV/TLC
-0,354
0,36
*p<0.05 statistically significant
EPS057
[Astım Allerji]
Sigara İçmiş Astımlı Olgularda İndükte Balgam Eozinofilisinin Solunum Fonksiyon
Testleri Üzerine Etkisi
Buket Çalışkaner Öztürk, Şermin Börekçi, Nail Yılmaz, Bilun Gemicioğlu
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ VE AMAÇ:Sigara içmiş astımlı hastalarda indükte balgam eozinofil değerlerinin solunum fonksiyon test
parametreleri ile ilişkisini gösteren farklı sonuçlar içeren çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmada astım tanılı, stabil
dönemdeki sigara içmiş hastalarda indükte balgam eozinofilisinin solunum fonksiyon test parametreleri ile
ilişkisi araştırılmıştır
YÖNTEM:Kasım 2013 –Kasım 2014 tarihleri arasında astım tanısı ile takip edilen, son 1 ay içerisinde atak
geçirmemiş, sigara içmiş (5-20 paket-yıl içmiş ve en az altı aydır bırakmış) araştırmayı kabul eden ardışık 25
astım hastası çalışmaya alındı. Hastalardan indükte balgam sitolojisi gönderildi, solunum fonksiyon testi ve
akciğer volümleri ölçüldü; yaş, cinsiyet, balgam eozinofil sayıları, FEV1/FVC, FEV1, % FEV1 FVC, % FVC, RV, % RV
ve RV/TLC değerleri kaydedildi. İndükte balgam eozinofilisi bulunan (≥%3) hastalar ile bulunmayan hastaların
değerleri karşılaştırıldı.
BULGULAR:25 olgunun; 17’si (%68) kadın, 8’i (%32) erkek, yaş ortalaması 49.7±13.6 idi. İndükte balgam
eozinofilisi saptanan 12 olgu ile saptanmayan 13 olgu karşılaştırıldı. Univariate analizde, eozinofili saptanan
olguların FEV1 (p=0.00) ve FVC değerleri (p=0.00), saptanmayan olgulara kıyasla istatistiksel olarak anlamlı
derecede yüksekti. Eozinofili saptanmayan 13 olgunun 12 sin kadın idi (%92) ve eozinofili saptanan gruba göre
istatististiksel olarak cinsiyet farkı anlamlı idi (p=0.00). Multivariate analizde de eozinofili saptanan grupta FEV1
(p=0.02) ve FVC ( p=0.01) değerleri ve erkek cinsiyet sayısı anlamlı oranda daha yüksek bulundu (p=0.00)
(Tablo).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Stabil dönemde balgam eozinofilisi saptanan hastaların solunum fonksiyon testleri
eozinofili saptanmayanlara göre daha iyidir. Astımlı sigara içmiş erkek hastalarda indükte balgam eozinofilisi
kadınlara göre daha sık görülebilir
Anahtar Kelimeler: balgam eozinofilisi, FEV1, FVC, cinsiyet
Effects of induced sputum eosinophilia on pulmonary function tests in ex-smoker asthmatic patients
Buket Çalışkaner Öztürk, Şermin Börekçi, Nail Yılmaz, Bilun Gemicioğlu
Istanbul University Cerrahpasa Medical Faculty Pulmonology Department, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Studies with different results showing the relationship between pulmonary
function test parameters and sputum eosinophilias in asthmatic patients are available. In this study, the
relationship between the parameters of pulmonary function test and induced sputum eosinophilia was
investigated in stable asthma patients.
METHOD:: 25 asthma patients which observed with asthma diagnosis between November 2013-November
2014, ex-smoker (used 5-20 packet-year), have no attack in last month, accepted the study were included.
Induced sputum cytology, pulmonary function test and volumes were done to all patients. Age,gender,induced
sputum eosinophil and PMNL number, FEV1/FVC, FEV1, %FEV1 FVC, %FVC, RV, %RV and RV/TLC values were
recorded. The eosinophilia positive (≥3%) patients and patients without eosinophilia were compared according
to these parameters.
RESULTS:17 (68%) were female, 8 (32%) were male, mean age was 49.7±13.6 of 25 patients. The two
groups;12 cases have eosinophilia in the induced sputum and 13 not have eosinophilia were compared (Table
1). In the univariate analysis, FEV1(p=0.00) and FVC (p=0.00) values of the patients with eosinophilia were
statistically significant higher than the patients without the eosinophilia. 12 of 13 cases without eosinophilia
was female (%92) and there was statistically significant difference on gender (p=0.00). In the multivariate
analysis; FEV1 (p=0.02), FEV1 (p=0.01) values and male gender (p=0.00) were statistically significantly higher in
the eosinophilia group.
CONCLUSIONS:In the stable period, the pulmonary function test parameters of asthma patients
with eosinophilia in induced sputum are better than the patients without eosinofilia.Also induced sputum
eosinophilia more frequently seen in male asthma patients than women.
Keywords: induced sputum eosinophilia, FEV1, FVC, gender
İndükte balgam eozinofilisi olan ve olmayan grupların karşılaştırılması
Parametre
Eozinofli VAR
( n=12)
Eozinofili
YOK
( n=13)
P*
Yaş
52,1±4,2
47,4±13,1
0,720
Cinsiyet (
Erkek/Kadın)
7/5
1/12
0,00*
FEV1(ml)
2605,0±1269,9 1655±632,5
0,00*
FEV1%
84,5±25,0
0,28
FVC(ml)
3622,5±1423,3 2486,3±648,7 0,00*
FVC%
98,0±21,8
85,9±17,0
0,13
FEV1/FVC%
69,9±13,0
66,0±12,5
0,80
RV (ml)
2900,0±141,4
2482,0±567,7 0,08
RV%
130,0±7,0
163,1±39,4
0,20
RV/TLC %
126,5±30,4
136,1±32,9
0,92
*p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı
67,0±18,7
Comparison of asthma patients with induced sputum eosinophilia or without
Parameters
Eosinophilia(+) Eosinophilia(+)
P*
(n=12)
(n=12)
Age
52,1±4,2
Gender ( Male/Female) 7/5
47,4±13,1
0,72
1/12
0,00*
FEV1 (ml)
2605,0±1269,9 1655±632,5
0,00*
%FEV1
84,5±25,0
0,28
FVC (ml)
3622,5±1423,3 2486,3±648,7
0,00*
%FVC
98,0±21,8
85,9±17,0
0,13
FEV1/FVC
69,9±13,0
66,0±12,5
0,80
RV
2900,0±141,4
2482,0±567,7
0,08
%RV
130,0±7,0
163,1±39,4
0,20
RV/TLC
126,5±30,4
136,1±32,9
0,92
*p<0.05 statistically significant
67,0±18,7
EPS058 [Astım Allerji]
Astım ile İlgili YouTube™ Videoları
Şeyma Özden1, Merve Tarhan1, Levent Dalar2
1
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi
2
İstanbul Bilim Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü
GİRİŞ VE AMAÇ:Aylık bir milyardan fazla ziyaretçisiyle YouTube™ internetin en fazla ziyaret edilen sitelerinden
biridir ve internette sağlıkla ilgili bilgilerin giderek artmasına katkıda bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, astım
hakkında sık izlenilen YouTube™ videolarında aktarılan bilginin içeriğini ve kaynağını analiz etmekti.
YÖNTEM:YouTube™ aramaları 25 anahtar kelime kullanılarak 15 Aralık 2014 tarihinde gerçekleştirildi. Her bir
anahtar kelime için 25 video analiz edildi. Videonun adı, kaynağı, süresi, görüntülenme sayısı, beğenilme ve
beğenilmeme sayıları, yüklediğinden beri geçen gün sayısı ve ana tema kayıt edildi. Yükleme kaynağı hekim ya
da hastane, tıbbi web sitesi ya da TV kanalı, ticari ya da sivil site olarak kategorize edildi. İstatistiksel analiz
sıklık ki-kare ve Kruskal-Wallis testleri kullanılarak gerçekleştirildi.
BULGULAR:258 video analiz edildi. Videoların %29,5’i bitkisel ürünler ya da tedavi ile ilgiliydi. Yarısı doktor ya
da hastane tarafından oluşturulmuştu. Görüntüleme ve beğenilme sayısı doktor ya da hastane tarafından
oluşturulan videolarda anlamlı derecede düşüktü (p<0,01).
TARTIŞMA VE SONUÇ:YouTube™ doktorluk ve diğer uzmanlık dallarında pulmonologların ve halkın, göğüs
hastalıklarıyla ilgili katkılarını paylaşması ve abone kazanması için değerli bir kaynaktır. Ancak erişim zorlukları
ve kanıta dayalı verilerin belirlenmesi bir sorun olarak devam etmektedir. Gelecekteki araştırmalar videolardaki
bilgilerin doğruluğunun analizine odaklanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: astım, sosyal medya, pulmonoloji, YouTube
YouTube ™ Videos Related To Asthma
Şeyma Özden1, Merve Tarhan1, Levent Dalar2
1
Yedikule Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and Research Hospital
2
Istanbul Bilim University, School of Medicine, Department of Pulmonology Medicine
INTRODUCTION - OBJECTIVE:With a monthly total of more than one billion visitors, YouTube™ is one of the
Internet’s most visited websites and contributes to the growing amount of health-related information on the
Internet. The purpose of this study was to analyze source and content of information conveyed in frequently
viewed YouTube™videos about asthma.
METHOD:A YouTube™ search was performed on December 15, 2014, using the 25 keywords. 25 videos were
analysed for each keyword. Characteristics such as name of video, theme were recorded. The upload source
was categorised as physician or hospital, medical website or TV channel, commercial website or civilian.
Statistical analysis was performed using frequencies, chi-square and Kruskall-Wallis tests.
RESULTS:258 videos were analysed. The videos of 29,5% were related to herbal products or herbal treatment.
Half were created by physician or hospital.The number of views and the number of likes were both
significantly lower in the videos which created by physician or hospital (p<0,01).
CONCLUSIONS:YouTube™ is valuable resource for pulmologists, physician in other specialties, and the general
public to share their pulmonology related content and gain subscribers. However, challenges of accessing and
determining evidence-based data remain an issue. Future research should focus on analyzing the accuracy of
the information in the videos.
Keywords: asthma, social media, pulmonology, YouTube
EPS059
[Astım Allerji]
Astım, KOAH ve allerjik rinit tanılı hastaların sigara içme ve sigara bırakmaya yönelik
algı ve tutumları
Zeynep Celebi Sozener1, Fatma Çiftçi2, Sadan Soyyiğit1, Ömür Aydın1, Elif Şen2, Dilşad Mungan1, Gülfem Elif
Çelik1
1
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD, Allerji ve Klinik İmmunoloji BD
2
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD
GİRİŞ VE AMAÇ:KOAH ve astımlı bireylerde sigara içme oranları küçümsenmeyecek düzeylerdedir. Allerjik rinit
ile ilgili ise bu konuda yapılmış bir çalışma yoktur. Amacımız astım, KOAH ve allerjik rinit hastalarının sigara
kullanım, bağımlılık ve bırakma motivasyonlarını sağlıklı kontrollerle karşılaştırarak tartışmaktır.
YÖNTEM:Çalışmaya, Allerji veya Göğüs hastalıkları polikliniklerine 2012-2014 yılları arasında astım, allerjik rinit
veya KOAH tanısıyla başvuran hastalar alındı. Hastalara demografik özelliklerini, sigara kullanım durumlarını,
çevresel maruziyeti, nikotin bağımlılıklarını ve sigarayı bırakma istekliliklerini sorgulayan bir anket uygulandı.
BULGULAR:Araştırmaya 249 astım, 252 rinit, 188 KOAH ve 248 de sağlıklı olmak üzere toplam 937 (517 K, 420 E
) hasta dahil edildi. Hastalar sigara alışkanlıklarına göre değerlendirildiğinde; sigara içmeyen, bırakmış olan ve
devam edenlerin oranları sırasıyla: astımlılarda %65, %24, %11, KOAH’lılarda %13, %61, %26, rinitlilerde, %57,
%22, %21 ve sağlıklılarda ise % 52, %13, %35 idi. Tüm hastaların %63,1’inin çoçukken evebeynleri sigara
içmekteydi. Çevredeki insanlar KOAH ve astım tanısı olan özellikle hiç sigara içmemiş ya da bırakmış kişilerin
yanında sigara içmemeye daha fazla özen gösterirken; sağlıklı veya allerjik rinitlilerin yanında belirgin olarak
daha az dikkat ettikleri saptandı (p< 0,005). Sigara içen hastalarda hastalığını öğrendikten sonra bırakmayı
deneme oranı ise en yüksek astımlılarda (%82,5), sonra KOAH (%53,5) ve en az da rinitlilerde (%36) saptandı
(p=0,01).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Bu araştırmanın sonuçları allerjik rinitli hastaların astım ve KOAH’lılara göre sigarayı
bırakma konusunda daha az motive olduğunu göstermiştir. Yanısıra sigara içmiş astım ve KOAH’lı hastaların
ebeveynlerinin çocukluk döneminde sigara içtikleri anlaşılmaktadır. Allerjik rinitli hastalara sigaraya yönelik
bilgilendirme yapılması ve sigara maruziyeti konusunda toplumun farkındalığının artırılması gerekli
görünmektedir.
Anahtar Kelimeler: astım, koah, rinit, sigara, motivasyon, bağımlılık
Perceptions and attitudes of the Asthma, COPD and allergic rhinitis patients towards smoking and smoking
cessation
Zeynep Celebi Sozener1, Fatma Çiftçi2, Sadan Soyyiğit1, Ömür Aydın1, Elif Şen2, Dilşad Mungan1, Gülfem Elif
Çelik1
1
Ankara University School of Medicine Department of Chest Diseases Subdivision of Allergy and Immunology
2
Ankara University School of Medicine Department of Chest Diseases
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Smoking rates are high in COPD and asthma patients. However, there is no study
on this subject in allergic rhinitis patients. Our aim is to discuss the cigarette use, dependence and motivation
to quit smoking in the asthma, COPD and allergic rhinitis patients in comparison with healthy population.
METHOD:Asthma, allergic rhinitis and COPD patients who admitted to our Allergy or Chest diseases policlinics
involved to the study. A questionnaire was administered about demographics, smoking status, environmental
exposure, nicotine dependence and their willingness to quit.
RESULTS:249 asthma, 252 rhinitis, 188 COPD and 248 healthy controls were enrolled to the study. Never
smoked, quitted smoking and active smokers ratio in asthma group was 65%,24%,and 11%, in COPD group was
13%, 61%, and 26%; in rhinitis group was, 57%,22%,and 21% and in healty control group was 52%,13%, and
35%, respectively. During childhood, 63.1% of the all patients’ parents were smokers. The people living with
them showed extra care not to smoke, especially when they were together with COPD and asthma patients
who had never smoked or quitted smoking. Following diagnosis, effort rates to quit smoking were the highest
in asthma and followed by COPD and rhinitis groups.
CONCLUSIONS:The results of this research showed that allergic rhinitis patients were less motivated to quit
smoking. Additionally, asthma and COPD patients who smoked, had active smoker parents during their
childhood. It seems necessary to inform allergic rhinitis patients on the health effects of smoking and to
increase the awareness of the community about smoking exposure.
Keywords: asthma, COPD, rhinitis, smoking, motivation, dependence
Çalışma gruplarının demografik özellikleri
Demographic specialities
%45,5 oranında çevredeki insanlar hastaların yanında içmemeye özen gösteriyordu.
45,5% of the surronding people care not to smoke beside the patients
%63,2 si yanında sigara içilmemesi konusunda uyarıyordu.
63,2 % of the patients warn people for not to smoke beside them
çalışma gruplarının sigara tutumları
Smoking behaviours of the study groups
Hastalığını öğrendikten sonra sigarayı bırakmayı deneme oranları
The ratio of trying to quit smoking after diagnosed
Sigarayı bırakmayı isteme oranları:
The ratio of willing to quit smoking
EPS060
[Astım Allerji]
Serum 25-hidroksi vitamin D’nin astım kontrolü üzerine etkisi
Sema Demiṙ 1, Filiz Sadi Aykan2, Gülçin Sarı3
1
Turgut Özal Üniversitesi Tıp Fakültesi,Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara
2
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Ankara
3
Sincan Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü, Ankara
GİRİŞ VE AMAÇ:Astım prevelansı artışında Vitamin D eksikliğinin katkısı olduğu düşünülmektedir. Vitamin D,
önemli bir immunomodülatördür. Çalışmamızın amacı, bize başvuran hastalarda, astım hastalığının
kontrolünde vitamin D ‘nin katkısını araştırmaktır.
YÖNTEM:Çalışmamızda, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma ve Sincan Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları
Polikliniğine, 2013 yılında, haziran – aralık ayları boyunca başvuran astımlı hastalar, retrospektif olarak
değerlendirildi. Hastalarda yaş, cinsiyet, öğrenim durumu, meslek, sigara kullanımı, kullandığı inhalerler,
hastalık süresi, aile öyküsü, semptomlar ve son 1 yıldaki atak sıklığı; solunum fonksiyon testi, serum 25-hidroksi
vitamin D düzeyi ve ‘astım kontrol testi’ anketlerine bakıldı. Çalışmaya, Astım tanısı olan, en az 3 ay astım
tedavisi almış, hastalar alındı. Vitamin D tedavisi alan, paratiroid hastalığı ve ek komorbiditesi olanlar çalışmaya
alınmadı.
BULGULAR:Çalışmamızdaki, astımlı hastaların %84.6’ında D vitamini eksikliği mevcuttu. D vitamini eksikliği olan
(<20 ng/ml) grupta, FEV1 ve FVC değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı azalmalar izlendi.D vitamini düzeyi ile
AKT düzeyi ve son 1 yılda geçirilen atak sayısı arasında ilişki saptanmadı. Atak geçiren hastaların tümünde D
vitamini eksikliği mevcuttu ancak bu durum istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p:0,16).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Çalışmamızda, vitamin D eksikliğinin astımlı hastalardaki beraberliği belirgindir; solunum
fonksiyon parametrelerinden FEV1 ve FVC üzerine anlamlı etkisi vardır. Ancak atak sayısı ve AKT ile ilişkisi
saptanmamıştır. Prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: astım, D vitamini, AKT, alevlenme
Effect of serum 25-hydroxy vitamin D on asthma control
Sema Demiṙ 1, Filiz Sadi Aykan2, Gülçin Sarı3
1
Turgut Ozal University School of Medicine, Department of Chest Diseases, Ankara
2
Ankara Numune Training and Research Hospital, Department of Chest Diseases, Ankara
3
Sincan State Hospital, Department of Chest Diseases, Ankara
INTRODUCTION - OBJECTIVE:The increase in asthma prevalence is thought to have contributed with vitamin D
deficiency. Vitamin D is important immunomodulators. The purpose of our study, patients admitted to us,
under the control of asthma vitamin D is to investigate the contribution.
METHOD:In our study, asthmatic patients that admitted Ankara Numune Training and Research and Sincan
State Hospital Outpatient Clinic of Chest Diseases during June –December 2013 were evaluated
retrospectively. Parameters: Patient's age, gender, education level, occupation, smoking, using inhalation,
duration of disease, family history, symptoms and frequency of attacks in the last one year; pulmonary
function tests, serum 25-hydroxy vitamin D levels and 'asthma control test'. In our study, asthmatic patients
who have been treated for at least 3 months enrolled. Patients that have been Vitamin D therapy, parathyroid
disease and additional comorbidity were excluded from the study.
RESULTS:Our study, asthma with vitamin D deficiency was present in 84.6% of patients. FEV1 and FVC were
found statistically significant reductions in vitamin D deficiency group(<20 ng / ml). Between vitamin D levels
with ACT and the number of attacks in the last one year were no correlation. All of the patients that have
attacks were present vitamin D deficiency but was not statistically significant (p = 0.16).
CONCLUSIONS:In our study, it is evident the relationship of vitamin D deficiency in patients with asthma; There
was a significant effect on FEV1 and FVC. However, no relationship with number of attacks and ACT. There is a
need prospective studies.
Keywords: asthma, D vitamin, ACT, attack
Vitamin D Düzeyi ile spirometrik değerler ve AKT ilişkisi
D vitamini düzeyi
parametre ≥ 20
< 20
Yaş
50±17
44±12 0,2
FEV1
93±11
81±22 0,01
FVC
91±23
77±18 0,03
FEF2575
90±41
80±35 0,4
PEF
80±12
76±24 0,5
AKT puanı 19±3
19±4
P değeri
0,8
FEV1:forced expiratory volume-1 FVC:forced vital capacity FEF2575: forced expiratory flow25-75 PEF:peak
expiratory flow AKT: Astım Kontrol testi
Spirometric values and ACT relationship with Vitamin D Levels
D vitamin level
parameter ≥ 20
<20
p value
age
50±17
44±12 0,2
FEV1
93±11
81±22 0,01
FVC
91±23
77±18 0,03
FEF2575
90±41
80±35 0,4
PEF
80±12
76±24 0,5
ACT level
19±3
19±4
0,8
FEV1:forced expiratory volume-1 FVC:forced vital capacity FEF2575: forced expiratory flow25-75 PEF:peak
expiratory flow ACT: asthma control test
Vitamin D Düzeyi ve AKT, yıllık atak sayısı ilişkisi
Parametre
D vitamini düzeyi P değeri
AKT
≥20
<20
10,6±6,3
11,8±9,7
0,58
Atak
10,3±3,7
Var (10 hasta)
11,7±8,3
Yok (55 hasta)
0,3
AKT:Astım kontrol testi
Vitamin D deficiency with ACT and number of attacks in last one year correlation
parameter D vitamin level p value
ACT
≥20
<20
10,6±6,3
11,8±9,7
Attack
10,3±3,7
yes (n:10)
11,7±8,3
no (n:55)
ACT:Asthma control test
0,58
0,3
EPS061
[Çevresel ve Mesleki Akciğer Hastalıkları]
Silikozis Tanılı Olguda Tüberküloz Plörezi
Feride Marım, Göksel Altınışık, Binnaz Fatma Evyapan
Pamukkale Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Ana Bilim Dalı, Denizli
Silikozis, en sık görülen ve önlenebilen pnömokonyozların başındadır. Bu hastalarda tüberküloz riski
artmaktadır ve prognoz olumsuz etkilenmektedir.
Olgumuz 73 yaşında, kronik silikozis nedeniyle takipli erkek hasta. Motor dökümcülüğü ve abraziv temizleme
işinden emekliydi. Bir yıldır koroner arter by-pass operasyonu sonrası plevral efüzyon gelişmesi nedeniyle
diüretik kullanıyordu.Nefes darlığı ve öksürük şikayetiyle başvuran hastanın radyolojik incelemesinde sol
hemitoraksta masif plevral efüzyon saptanarak tanısal torasentez yapıldı. Lenfosit hakimiyetli (%78) eksuda
vasıflı sıvıya yönelik kapalı plevra biyopsisi yapıldı. Patolojisi ‘nekrotizan kronik granülomatöz iltihap‘ olarak
raporlanan, plevral sıvı Adenozin Deaminaz (ADA) düzeyi yüksek bulunan hastaya tüberküloz plörezi tanısıyla
İzoniyazid (H), Rifampisin (R), Pirazinamid (P) ve Etambutol (E) içeren dörtlü tüberküloz tedavisi ayaktan
başlandı. Plevral sıvıda asidorezistan basil (ARB), direkt bakıda negatifken, kültürde üredi. Tedavinin üçüncü
haftasında, bulantı, kusma, yaygın deri döküntüleri nedeniyle bir haftadır tüberküloz ilaçları kesilmiş olarak
yeniden başvurdu. Tedaviye devam edilebilmesi ve allerjen ilacın belirlenmesi için hasta yatırıldı. Laboratuvar
tetkikleri anemi dışında normaldi. İlk gün H, ikinci gün HE, üçüncü gün HPE verildi, yan etki görülmedi.
Dördüncü gün R kapsül eklenmesi sonrası kaşıntı ve bulantı şikayeti gelişti. R solüsyonuyla kademeli doz
arttırımı uygulanarak hastaya R desensitizasyonu yapıldı. R kapsül formuna geçildiğinde, kaşıntı ve bulantı
şikayetleri yineledi. R tedavisi solüsyon şeklinde devam edildi ve ek tedavi verilmeksizin hastada allerji ve diğer
yan etkiler görülmedi. Tedavinin üçüncü ayında kolesistit ve o sırada akciğere mide içeriği aspirasyonu
gelişmesi nedeniyle dış merkezde kaybedildiği öğrenildi.
Silikozisli hastalarda plevral sıvı görüldüğünde, tüberküloz plörezinin araştırılması ve tedavisinde ilaç duyarlılığı
geliştiğinde Rifampisinin kapsül formunun sorumlu olabileceği düşünülerek solüsyonla tedavi denenmesi
önerilir.
Anahtar Kelimeler: ilaç allerjisi, kapalı plevra biyopsisi, silikozis, tüberküloz plörezi
Pleural Tuberculosis in Silicosis case
Feride Marım, Göksel Altınışık, Binnaz Fatma Evyapan
Pamukkale University, Department of Pulmonary Diseases and Tuberculosis, Denizli, Turkey
Silicosis, is the most common and preventable pneumoconiosis.Risk of tuberculosis increases in these patients
and prognosisis adversely affected.
A 73 years old male, with diagnosis chronic silicosis.Retired from engine foundry and abrasive cleaning
business.He uses diuretics since a year because of pleural effusion after CABG.Main complaints were dyspnea
and cough.Massive left-sided pleural effusion was detected.After diagnostic thoracentesis, closed pleural
biopsy was performed for exudative, lymphocyte predominant(78%) fluid.Pathology was revealed 'necrotizing
chronic granulomatous inflammation', pleural fluid adenosinedeaminase(ADA) level was high.Tuberculosis
treatment including Isoniazid(H), Rifampicin(R), Pyrazinamide(P) and Ethambutol(E) was started.Acid-fast
bacilli(AFB) culture was positive even smear was negative.In the third week of treatment, patient was
admitted after treatment discontuniation for one week due to nausea, vomiting, extensive skin
rash.Determination of drug allergy and desensitisation was planned after hospitalization.Laboratory tests were
normal except for anemia.Drugs were given as first day H, second day HE, third day HPE.No side effect was
occurred except itching and nausea after the addition of R capsules.R desensitization was performed with
solution of R, by applying gradual dose escalation.With capsule form of R, itching and nausea relapsed.R
treatment was continued in the form of solution, allergy and other side effects were not observed since the
third month of treatment, when the patient died in a other center due to cholecystitis and pulmonary
aspiration of gastric contents.
When pleural effusion was seen in silicosis patients, pleural tuberculosis should be investigated and if R
capsule form was responsible from the drug sensitivity, treatment with R solution might be an alternative.
Keywords: closed pleural biopsy, drug allergy, pleural tuberculosis, silicosis
Şekil 1: Akciğer grafisi
Figure 1: Chest X-ray
Bilateral bronkovasküler yapılarda belirginleşme, sol alt zonda havalanma azlığı ve solda plevral efüzyon
Bilateral evident bronchovascular structures, lack of ventilation in the left lower lobe and left-sided pleural
effusion
Şekil 2: Toraks BT
Figure 2: Thorax CT
Mediastende yumurta kabuğu kalsifikasyonu gösteren lenf bezleri, pulmoner ödem bulguları; sol hemitoraksta
volüm kaybı, plevral efüzyon ve pasif atelektazi alanları
Lymph nodes in the mediastinum showing the eggshell calcification, pulmonary edema findings; volume loss of
left hemithorax, pleural effusion and passive atelectasis areas
Tablo 1: Alerjen ilaç tespiti ve desensitizasyon şeması
Table 1: Allergen drug detection and desensitization scheme
AH: Antihistaminik, H: İzoniyazid, E: Etambutol, R: Rifampisin P: Pirizinamid, süsp:süspansiyon, kaps: kapsül *
İlaçlar standart dozlarda verilmiştir.
AH: Antihistamines, H: Isoniazid, E: Ethambutol, R: Rifampicin, P: Pyrazinamide, susp: suspension, kaps: capsule
* Drugs are given in the standard dose.
EPS062 [Çevresel ve Mesleki Akciğer Hastalıkları]
Metal Döküm İşçilerinde Hava yolu Yanıtları
Ayşe Coşkun Beyan, Arif Hikmet Çımrın
Dokuz Eylül Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, İzmir
Metal döküm işlemleri esnasında katı, sıvı ve gaz fazında atıklar ortaya çıkar. Çalışma ortamında değişik
zamanlarda farklı konsantrasyonlarda bulunan bu karışıma maruziyet solunumsal yolu hastalıklarına yol
açabilmektedir. En bilinenleri astım ya da astım benzeri sendromdur. Dokuz Eylül Üniversitesi İş ve Meslek
Hastalıkları polikliniğinde değerlendirdiğimiz döküm işçilerinde saptadığımız hava yolu yanıtlarını sunmayı
amaçladık.
Yedi erkek demir/çelik döküm işçisi değerlendirildi. Yaş ortalamaları 29,7(28-44) yıl idi. 6 (%85) olgunun sigara
öyküsü vardı, sektörde ortalama çalışma süresi 402(24-108)ay idi. Başvuruda en sık yakınmalar nefes
darlığı(%100), öksürük(%85) ve hırıltılı solunum(%85) idi. Olguların tümünde yakınmaların iş yerinde özellikle
öğle saatlerinden itibaren şiddetlendiği, tatil dönemlerinde azaldığı görüldü. Yakınmaların ortaya çıkana kadar
geçen latent periyod 9,7(1-24)ay idi. Fizik muayene bulgularında en sık yaygın ekspiratuar ronküs(%85)
saptandı. Tüm olguların radyolojik değerlendirmeleri olağan idi. Olgulardan 5 (%71) tanesi İKS + SABA tedavisi
kullanmakta idi.
Yapılan fonksiyonel değerlendirmede; yüzde beklenen ortalama FEV1: 2,86lt(2,16-4,32), FVC:3,64lt(2,72-5,02)
idi. 6 (%85) olguya metakolin bronş provakasyon testi yapıldı, 2 olguda (%28) negatif, 4 olguda (%58) pozitif
olarak saptandı. Günlük PEF değişkenliği çalışma döneminde ortalama %31(18-48), istirahat döneminde %13(324) idi. Çalışma ve istirahat dönemlerine ait PEF değerlerinin ortalamaları arasındaki fark 50 ml(25-140) idi. 4
olguya(%58)mesleksel astım, 3 olguya (%42) işin şiddetlendirdiği astım tanıları konuldu.
Yapılan değerlendirmede döküm dumanı maruziyetinin hava yolu akımında değişken kısıtlayıcı etkileri olduğu
ve olgular arasında farklı havayolu yanıtlarına yol açabildiği görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Mesleksel astım, döküm, PEF izlemi
Airway Responses of Metal Smelting Workers
Ayşe Coşkun Beyan, Arif Hikmet Çımrın
Department of Pulmonary Medicine, Dokuz Eylul University, izmir, Turkey
During the metal smelting process, solid, liquid or gas trashes can be released. Exposure in workplace to this
materials with different concentrations at daytime can lead respiratory tract disease. The most common
diseases are asthma or asthma-like syndrome. We aimed to present different airway responses in metal
smelter workers who examined in Dokuz Eylul University Occupational Medicine Clinic.
Seven men of iron / steel smelting workers were evaluated. The mean age was 29.7 (28-44) years. Six (85%)
patients were smoker and the average working time in this work was 402 (24-108) months. The most common
symptoms were dyspnea (100%), cough (85%) and wheezing (85%). In all cases, symptoms were aggrevated
since noon in the workplaces. The latent period before the appearance of symptoms was 9.7 (1-24) months.
The common finding was rhonchi (85%) on phsical examination. Radiological assessments were normal in all
cases.
In functional assessment; mean FEV1: 2,86lt (2.16-4.32), FVC: 3,64lt (2.72- 5.02).Methacholine bronchial
provocation test was performed in six of the cases (85%) and positive in 4(58%) cases. Mean daily PEF
variability during working period was 31% (18-48) and holiday time was 13% (3-24) respectively. The gap
between the mean of PEF at the work and holiday time was 50 ml (25-140). Four cases were diagnosed as
(58%) occupational asthma and three were (42%) work aggravated asthma.
As a result, there are variable airflow restrictive effects of smelting dust exposure and this may lead to
different airway responses among the workers
Keywords: Occupational asthma, smelting, PEF monitoring
EPS063 [Çevresel ve Mesleki Akciğer Hastalıkları]
Tekstil İşçisinde İşle Alevlenen Astım
Peri Arbak, Fatih Alaşan, Yağmur Bahar
Düzce Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Düzce
Giriş: Tekstil işçilerinde yapılan çalışmalar astımdan kronik havayolları tıkayıcı hastalıklarına uzanan solunum
sorunlarını göstermiştir.
OLGU: Yirmi altı yaşındaki kadın hasta 1.5 ay önce iş yerindeyken aniden gelen nefes darlığı, göğsünde sıkışma
ve bayılma şikayetleriyle Acil servise götürülmüş. Kendisine astımının olduğu ve işi bırakması söylenmiş. Yedi
yıldır tekstil atölyesine girmekle başlayan kuru öksürük evde rahatlıyormuş. Hapşırma, konjonktivit 7 yıldır
varmış, ellerde sabun tuttuğu yerlerde çatlama varmış. Sigara kullanmıyormuş. Fizik muayenesi normaldi.
Solunum fonksiyon testleri normaldi. İş döneminde yapılan bronş provokasyon testinde 2 mg metakolinle
FEV1’de %20’den fazla düşme, 3 haftalık dinlenme süresinden sonra yapılan testte 4 mg ile provokasyon
saptandı. Her iki provokasyon testinde de astımla uyumlu olan sonuçlar, mesleki astım yerine meslekle
alevlenen astımı düşündürdü. Hastanın cilt prick testleri negatif idi. Hasta işten ayrıldı.
Lise mezunu, 7 yıldır tekstil fabrikasında çalışmaya başlamış, Sürekli kot kumaşını sabunla çizme işlemi yapıyor.
Bu sırada ortama kumaş tozu ile sabun tozu ve yerlerin süpürülmesinden çıkan tozlar yayılıyormuş (Resim 1, 2).
İşe başladıktan sonraki ilk yılında gözlerde kızarma, ellerde çatlama ve hapşırma başlamış. O dönem gözyaşı
kanallarının tıkandığı söylenmiş. Bir yıl sonra kuru öksürük başlamış ve işteyken olup, evde rahatlıyormuş, nefes
darlığı eş zamanlı başlamış son 1.5 aydır baygınlık yapıyormuş.
Sonuç: Tekstil üretiminde ortaya çıkan tozlar, iç ortam kirliliğine yol açan diğer toz ve dumanlar meslekle
alevlenen astıma yol açmaktadır. İşyeri ortamının işçi sağlığına uygun hale getirilmesi gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Tekstil, astım
Work Aggravated Asthma In A Textile Worker
Peri Arbak, Fatih Alaşan, Yağmur Bahar
Department of Chest Disease, Duzce University, Düzce, Turkey
INTRODUCTION: Studies on textile workers showed a spectrum of diseases including asthma and chronic
obstructive lung diseases.
CASE: Twenty six year old female textile worker was administered to the emergency service by dyspnea, chest
tightness and syncope one and half months ago. She was told to have asthma and to quit working. She had
cough during working in textile factory for 7 years and cough was relieved when away from work. She had
sneezing, conjonctivitis and contact dermatitis related to the hard soap used for textile. She had never
smoked. Physical examination and pulmonary function tests were normal. During working period bronchial
methacholine provocation was positive with 2 mg/ml, and after 3 week work away period provocation was
positive with 4 mg/ml. Although the result was not compatible with occupational asthma, work aggravated
asthma was thought to be the case. Skin prick tests were negative. She left her job.
She was graduated from high school. She was working in a textile factory for 7 years. She was drawing denims
with hard soap. There was a mixture of denim, soap and floor dusts in the working place (Picture 1, 2). Eye
redness, contact dermatitis and sneezing were seen one year after the beginning of work. One year later
cough during working and dyspnea were added.
Dusts related textile working and the other dusts and fumes in work place cause to work aggravated asthma.
Work place should be modified for workers health.
Keywords: Textile, asthma
Tekstil fabrikası
Textile factory
Denim production in factory
Tekstil fabrikası
Textile factory
Tekstil fabrikasında kot üretimi
Denim production in factory
EPS064 [Çevresel ve Mesleki Akciğer Hastalıkları]
Silikosarkoidoz vakası
Sulaiman Bako, Buket Çalışkaner Öztürk, Ersan Atahan, Serdar Erturan
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
Diş teknisyenliği yapan genç bir hastada solunumsal bir yakınması olmamasına rağmen kolon Ca nedeniyle
tetkik edilirken PA-grafide parenkimde diffüz milier tutulum görülmesi üzerine araştırılması amaçlanmıştır.
22 yaşında E,4 yıldır diş teknisyenliği yapıyor.3p/yıl sigara(+),solunumsal yakınması yok.Sigmoid kolon Ca
nedeniyle tetkik edilirken akciğer grafisinde diffüz milier patern saptanması üzerine(Resim-1)çekilen ToraksBT:Bilateral üst alanlarda daha belirgin milimetrik diffüz nodüler opasiteler,mediastende paratrakeal,hiler ve
subkarinal 2 cm LAP saptandı(Resim-2).SFT:FEV1:1630 %40,FVC:2550 %51,Oran:%64,DLCO:27.2 %80.PET-CT:
Bilateral mediastinal lenfatik istasyonlarda artmış FDG tutulumu gösteren multipl LAP (suv:9) ve parenkimde
üst zonlarda minimal hipermetabolizma gösteren mikronodüler
lezyonlar(TB?Sarkoidoz?Silikoz?)Bronkoskopide alınan BAL sitolojisinde %23lenfosit,%75makrofaj,%2PNL
saptandı.ARB(-)kültürlerde üreme olmadı.Bronş mukoza biyopsi non spesifik kr. bronşit.Tolere edememesi
nedeniyle TBB yapılmadı.Hemogram ve biyokimyası normal.ESR:35 mm/saat,ACE:70(8-52),PPD:8 mm,2
skar.Hastaya mediastinoskopi yapıldı.Patolojide nekroz içermeyen granülom formasyonu ve asteroid benzeri
yapılar izlendi.Hasta silikosarkoidoz olarak kabul edilerek takibe alındı.
Sarkoidoz ve silikoz akciğerin granülomatöz hastalıklarındandır.Sarkoidoz en çok akciğer ve lenfatik sistemi
tutmakla beraber sistemik bir hastalık iken, silikozis mesleki maruziyet sonucu akciğerde ve mediastinal lenf
bezlerinde birikim gösteren silika partiküllerine bağlı akciğer hastalığıdır.Her iki durumda akut ve kronik seyir
gösterebilmekte ve restriktif solunum kısıtlanmasına neden olabilmektedir.Sarkoidoz havayolları tutulumu ile
obstruktik kısıtlanma da yapabilmektedir.PET her iki hastalıkta da malign düzeylere varan tutulum
gösterebilmekle beraber daha çok ılımlı hipermetabolik reaksiyon izlenmektedir.Serum ACE düzeyi akciğer
parenkim tutulumu olduğu için her iki hastalıkta da artabilmektedir.Sarkoidozda PPD çoğunluka anerjiktir.Bu
hastada olduğu gibi bazı hastalarda yapılan tüm tetkiklere rağmen kesin ayrıma gidilemeyebilir,histopatolojik
tanı gerekebilir.
Kaynaklar:
1.Quero A, Urrutia C, Martínez C, Rego G.[Silicosis and sarcoid pulmonary granulomas, silicosarcoidosis?].Med
Clin (Barc). 2002 Jan 26;118(2):79.
2.Sarkoidoz - Türk Toraks Derneği. file.toraks.org.tr/.../1502/VCRMU18RZCX6ITO.ppt
Anahtar Kelimeler: silikoz, sarkoidoz, silikosarkoidoz
A case report- Silicosarcoidosis
Sulaiman Bako, Buket Çalışkaner Öztürk, Ersan Atahan, Serdar Erturan
Istanbul University Cerrahpasa MedicalFaculty Pulmonology Department, Istanbul, Turkey
The-aim was to scruitinze a-diffuse-parenchymal-milliary-infiltration incidentally discovered in a-youngasymptomatic-dental-technician’s-chest-radiography,taken while being investigated for colorectal
malignancy.We hereby report a-case-about a-22-years old male,who happens to be a-dental-technician for 4
years,with smoking history of 3-pack-years but lacks any pulmonary symptoms.Thorax-CT that was conducted
upon seeing diffuse milliary pattern on the chest X-rays(Picture-1),while being scruitinized for colorectal cancer
revealed bilateral(more conspicous on the apical areas) millimetric-diffuse-nodulary-
opacities,paratracheal,hilar and subcarinal(2cm)LAP in-the-mediastinum(Picture-2).Pulmonaryfunctiontest:FEV1:1630(40%),FVC:2550(%51),FEV1/FVC:%64,DLCO:27.2(%80).PET-CT that was subsequently
prompted equally revealed bilateral mediastinal multipleLAP with elevatedFDGuptake(SUV:9)and minimally
hypermetabolic-micronodular-lesions on the upper-regions of the pulmonaryparenchyma.TB?Sarcoidosis?Silicosis?being considered among the differential diagnosis.Noany endobronchiallesion was observed during bronchoscopy.BAL-cytology-was-reported asfollows:23%lymphocyte,75%macrophages,2%PMNL.EZN staining andTBC-culture from BAL ended
negative.Bronchial-mucosa-biopsy merely displayed findings suggestive of non-specific-chronic-bronchitis.The
patient was not able to tolerate transbronchial biopsy hence the procedure proved abortive.Nothing
remarkable about the completebloodcountand biochemical-test.ESR-and-ACE levels were slightly-high-withvalues-of35mm/h and70(8-52)respectively.Being with 2BCG scars,hisPPD read8mm.Sample taken via
mediastinoscopy showed non-necrotizing-granulomatous and asteroid-like-features. Sarcoidosis and silicosis
are known to be among numerous granulomatous-lung-diseases.Sarcoidos is a systemic-disease which mostly
involves the lungs and the lymphatic system.Whereas,silicosis is an-accumulation of silica in the lungs and the
mediastinal lymph nodes following an occupational or environmental exposure.Both disease exhibit
acuteandchronic course and mostly lead to restrictve pulmonary-pathology.Sarcoidosis could also cause
obstruction as it affects the airways too.Though malignantly immenseFDGuptake could also be the case in
both diseases,most-often a-merely mild hypermetabolic-reaction is being illustrated.ACE-level could be found
elevated in both silicosis and sarcoidois since they both affect the lung parenchyma.Just as it’s the case with
this patient,despite all diagnostic work-up being performed,clear cut differential is usually not obtainable.
Keywords: silicosis, sarcoidosis, silicosarcoidosis
Resim-1
Chest X-ray
Resim-2
EPS065 [Çevresel ve Mesleki Akciğer Hastalıkları]
Kaynakçıların akciğerine daha yakından bakalım
İpek Özmen1, Elif Yıldırım1, Hamza Ogun1, Aslıhan Ak1, Tülay Törün1, Haluk Çalışır2
1
Süreyyapaşa göğüs hastalıklarıve göğüs cerrahisi eğitim araştırma hastenesi.Göğüs hastalıkları
2
Acıbadem üniversitesi Atakent hastanesi. Göğüs hastalıkları
Amaç:
Gelişen sanayinin pek çok kolunda kullanılan kaynak işlemi sırasında oluşan kaynak dumanının içerdiği çeşitli
gaz ve partiküller akciğerlede çeşitli etkiler yaratır. Maruziyet uzun dönemde kaynakçı akciğerine neden
olabilir.
MATERYAL-METOD:
Solunumsal semptomlarla başvuran, akciğerler grafilerinde ve toraks HRCT lerinde bulguları olan halen
takipleri devam eden kaynakçıların klinik ve radyolojik bulguları değerlendirildi.
BULGULAR:
Tersane, metal kazan, inşaat sektöründe çalışan ortalama 14,14±7,28 yıl kaynak dumanı maruziyeti olan 7
hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Yaş ortalaması 40,57±10,53 yıldı. Bir hasta hariç tüm hastalarda
ortalama 12,33±5,24 paketyıl sigara hikayesi mevcuttu. En sık semptom tüm hastalarda olan öksürük, balgam
ve dispneydi. Akciğer grafilerinde net olarak izlenemeyen asiner gölgeler ve toraks HRCTde yaygın milimetrik,
silik görünümlü nodüller izlenmekteydi (Resim 1). Beş hastaya bronkoskopi ve bronkoalveolar lavaj (BAL)
yapıldı. 4 hastada mikst tip alveolit, 1 hastada lenfositik alveolit saptandı. Üç hastada BAL sıvısıda demir pozitif
pigmente granüller ve ferriginöz cisimcik varlığı saptandı. 1 hastada aktif tüberküloz hastalığı saptandı.Üç
hastada fizik muayenede ronküsler mevcuttu ve bu hastaların solunum fonksiyon testlerinde FEV1/FVC
değerleri %70’in altında saptandı.Diğer hastaların FEV,FVC ve DLCO değerleri normal sınırlardaydı
Sonuç:
Olgular, kaynak dumanı maruziyeti olan hastaların akciğer grafilerinin değerlendirilmesinde farkındalılık
yaratabilmek amacıyla sunulmuştur. Akciğer grafisinde radyolojik bulguları zengin olmayabilen kaynakçıların
akciğer grafilerine daha dikkatle bakılmalı, şüpheli durumlarda radyolojik bulgular ise HRCT de dahi iyi
saptanabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: kaynakçı, radyoloji,bronkoalveoler lavaj
Look closer to welders' lung
İpek Özmen1, Elif Yıldırım1, Hamza Ogun1, Aslıhan Ak1, Tülay Törün1, Haluk Çalışır2
1
Sureyyapaşa chest disease and thoracic surgery teaching and research hospital. Chest disease
2
Acıbadem University Atakent Hospital. İstanbul,Turkey
OBJECTIVE: Welding process is widely used in many branches of industry. Welding process produce various
gases and particles that has various impact on lungs. Long-term exposure may result welders lung. We aimed
to share welder cases to draw attention to welders’ radiological findings. MATERIALS-METHODS: Clinical and
radiological findings of welders’ presented with respiratory symptoms and radiological findings on thorax high
resolution computed tomography were evaluated by a retrospective study.
RESULTS: Seven welders working in shipyards and construction business had 14.14 ± 7.28 years of welding
fume exposure and mean age 40.57 ± 10.53 years. All patients except one patient had history of smoking
mean 12.33±5.24 years.The most common symptoms were cough,sputum and dyspnea.Poorly-defined
centrilobular micronodules that were not clearly visible on chest radiographs observed on thorax high
resolution computed tomography (HRCT) (Figure 1). Bronchoscopy and bronchoalveolar lavage was performed
in 5 patients.Four had mixed type and one had lymphocytic alveolitis. Iron -positive pigment granules and
ferruginous bodies were revealed in 3 patients’ bronchoalveolar lavage.Smear positive tuberculosis observed
in one patient.On physical examination rhonchi were present in 3 patients,these patients FEV1/FVC was under
70%.The other patients had FEV, FVC and DLCO values within normal limits. CONCLUSION: The cases were
presented in order to create awareness to evaluate welders’ chest radiography. Radiological findings on chest
X-ray is not rich in welders’ lung, chest physcians should look more careful to welders’ chest X-ray, incase of
suspicious radiological findings even at best can be detected on HRCT.
Keywords: welder, radiology,bronchoalveoler lavage
Figur 1. Kaynak dumanı
Figur 2. Olguların PA akciğer grafisi ve toraks HRCT görüntüleri
Olguların PA akciğer grafisi ve toraks HRCT görüntüleri
Tablo1. Kaynekç olguların klinik ve radyolojik özellikleri
Maruzi Sigara
Olg Ya
Öksür Balg
yet
(paket
u ş
ük
am
süresi yıl)
1
5
3
20
2
4
2
25
3
5
4
20
4
2
9
5
15
Disp FEV
ne
1%
BAL
BALferrig
FVC FEV1/F DLC BALlenfo BALnötro
CD4/C inöz
% VC
O
sit%
fil%
D8
cisim
1
1
1
114
108 85
97
25
14
1
1
1
106
95
97
25
14
10
1
1
1
108
114 95
8
8
1
1
1
68
98
3
1
9
15
1
1
1
111
6
4
4
10
20
1
0
1
7
3
1
7
6
1
1
1
90
69
1
140 17
8
0.78
1
120 78
98
18
13
0.74
1
87
103 70
106 15
20
0.98
68
98
140
69
EPS066
[Göğüs Cerrahisi]
PET-BT’de SUVmax Değeri 4.2-15.7 Arası Olan Mediastinal Lenfadenopatiler;
Ondokuz Tüberküloz Olgusunu Analizi
Fatih Meteroğlu1, Atalay Şahin2, Abdurrahman Şenyiğit3
1
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye
2
Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Diyarbakır
3
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye
Giriş: Tüberküloz radyolojik olarak bazı tümöral, inflamatuvar ve sistemik hastalıklara benzer bulgular vererek
tanı güçlüklerine yol açabilir. Kliniğimizde 2 yıl içinde karşılaşmış olduğum bu olguları sunmayı amaçladık.
Amaç: Pozitron emisyon tomografi/bilgisayarlı tomografi (PET/BT) yaygın olarak, özellikle göğüs kanseri
evrelemesinde kullanılmaktadır. Bununla birlikte, tüberküloz gibi enfeksiyonlu ve iltihabi hastalıklarda yanlış
pozitif sonuçlara yol açabilir. Standart (SUV) max> 2,5 ve üzeri olan, non-invaziv tanı yöntemleriyle tanısı
konulmayan, ancak cerrahi prosedürlerle tanısı konulan mediastinal ve hiler lenf nodu tüberküloz vakalarını
sunmayı amaçladık.
Yöntem: Nisan 2012- Haziran 2014 tarihleri arasında, non-invaziv ve minimal invaziv (Fiberoptik biyopsi) tanı
yöntemleriyle, laboratuar ve görüntüleme testlerine rağmen tüberküloz tanısı konulamayan 19 hastayı
literatür eşliğinde irdeledik.
BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 40.18 yıl, 5’i erkek ve 14’ü kadın idi. Tüm hastalara kesin tanı için invaziv
cerrahi müdahaleler yapıldı. Hastaları 15’ine Mediastinoskopi 6’sına VATS (Video-yardımlı torakoskopik
cerrahi) yapılarak tanıya gidildi (Resim 1).
Sonuç: Mediastinal ve hiler kitleler her yaşta görülebilir. Bu hastalar asemptomatik bir seyir izleyebilir. Bu
hastaların tesadüfen çekilen göğüs grafiklerinde veya geçmeyen ateş şikâyetleri nedeniyle yapılan tetkikler
sonucu mediastinal LAP’lar görülebilir. Bu kitlelerin ayırıcı tanısında, tüberkülozun endemik olduğu bölgelerde
akılda tutulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Hiler,kitle, mediastinal, PET, tüberküloz.
Mediastinal Lymphadenopaties With PET\BT SUVmax values 4.2-15.7; Analysis of 19 Tuberculosis Cases
Fatih Meteroğlu1, Atalay Şahin2, Abdurrahman Şenyiğit3
1
Depertaman of thoracic surgery, Dicle University of medical school, Dıyarbakır, Turkey.
2
Gazi Yasargil Education of Research Hospital, Diyarbakır.
3
Depertaman of Chest Diseases, Dicle University of medical school, Dıyarbakır, Turkey
AIM: Positron emission tomography/computed tomography (PET/CT) has been commonly used especially in
thoracic cancer staging. However, it can yield false positive results in infectious and inflammatory diseases
such as tuberculosis. We aimed to present cases of mediastinal and hilar lymph node tuberculosis with
standart uptake value (SUV) max >2.5 and undiagnosed with non-surgical procedures.
METHODS: Between April 2012 and June 2014, invasive procedures were performed in19 patients who could
not be diagnosed as tuberculosis despite laboratory and imaging tests.
RESULTS: Patients included 5 men and 14 women with a mean age of 40.18 years. They underwent invasive
surgical interventions for definitive diagnosis. Mediastinoscopy and thoracoscopy demonstrated tuberculosis
(Figure 1).
CONCLUSION: Mediastinal and hilar masses may be seen in any age. They may have an asymptomatic course.
They can be found on chest x-rays by chance. In differential diagnosis of these masses, tuberculosis is kept in
mind where it is endemic.
Keywords: Hiler, mass, mediastinal, PET, tuberculosis
Figure 1
Bilgisayarlı Toraks tomografisi
Toraks CT
Tablo 1
No Yaş Cinsiyet BT\akc. grafisi
PET-CT
SUVmax Tanı metodu
1
38
K
Mediastinal LAP
7 nolu LAP,
Sağ hiler kitle
15.7-3.5 Mediastinoskopi
2
57
K
Mediastinal LAP
Sağ # 2,4 LAP
4.2
Mediastinoskopi
3
83
E
Mediastinal LAP
Sağ # 2,4 LAP
7.3
Mediastinoskopi
4
33
E
Mediastinal LAP
Sağ # 2,4 LAP
5.6
Mediastinoskopi
5
23
E
Konglomere mediastinal LAP + Sol 4 nolu, aortikopulmoner, 7
sol hiler kitle
nolu, hilar LAP
14
VATS biyopsi
6
43
K
Sol hiler kitle
Sol hiler kitle?
6.3
VATS biyopsi
7
34
K
Sol hiler kitle
Sol hiler kitle?
6.7
VATS biyopsi
8
29
K
Sağ hiler kitle
Sağ hiler kitle?
8.4
VATS biyopsi
9
41
K
Mediastinal LAP
Sağ 2,4 nolu LAP
aortikopulmoner
LAP
7.3
Mediastinoskopi
10 29
K
Mediastinal LAP
Subkarinal LAP
5.4
Mediastinoskopi
11 32
K
Mediastinal LAP
Sağ 2,4 nolu LAP
7.5
Mediastinoskopi
12 32
K
Mediastinal LAP
Sağ 2,4 nolu LAP
7.5
Mediastinoskopi
13 31
E
Mediastinal LAP
Sağ 1, 2,4 nolu LAP
6.8
Mediastinoskopi
14 19
K
Mediastinal LAP
Sağ ve sol 2 nolu LAP
9
Mediastinoskopi
15 28
E
Mediastinal LAP
Sağ 1,2,4 nolu LAP
8.2
Mediastinoskopi
16 45
K
Mediastinal LAP
6 nolu LAP
5.2
VATS biyopsi
17 68
K
Mediastinal LAP
7 nolu LAP
4.3
VATS biyopsi
18 48
K
Mediastinal LAP
7 nolu, sağ 2,4, sol 4
9
Mediastinoskopi
19 60
K
Mediastinal LAP
Sağ 2, 4 nolu LAP
6
Mediastinoskopi
EPS067 [Göğüs Cerrahisi]
Fatal akciğer interstisyel tümör? İnflamatuvar Psödotümor?
Fatih Meteroğlu1, Atalay Şahin2, Ayşe Nur Keleş3
1
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi AD. Diyarbakır
2
Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği, Diyarbakır
3
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji AD. Diyarbakır
Giriş: Ateş ve öksürük şikâyetiyle kliniğimize başvuran 7 aylık kız çocuğu yatırıldı. Tüp bebekle dünya ya gelen
ve doğduğundan beri şikâyetleri olan hastaya gerekli tetkikler sonrası ameliyata alındı. Ameliyatta sağ orta
lobda yaklaşık 10x10 cm lik kitle total olarak çıkartıldı. Post-operatif genel durumu düzelen hasta şifa ile
taburcu edildi. Patoloji raporu; Fetal akciğer interstisyel tümörü? İnflamatuvar psödotümör ayırıcı tanısı
yapılamayınca hasta yakın takibe alındı. Hasta düzenli aralıklarla takip edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Akciğer, fetal akciğer, tümör, psödotümör
Fatal Interstitial Lung Tumor? Inflammatory Pseudutumor?
Fatih Meteroğlu1, Atalay Şahin2, Ayşe Nur Keleş3
1
Depertman of Thoracici Surgery, Dicle University of medical school, Dıyarbakır, Turkey
2
Gazi Yaşargil Education and Research Hostital, Thoracic Surgery, Diyarbakır
3
Dicle University, Medcal Faculty, Pathology
INTRODUCTION: A seven month old female patient was admitted due to fever and cough. She was born via
tube baby and has been suffering since her birth. She underwent operation and a mass of 10 cmX10 cm was
removed. She got well postoperatively and was discharged as healthy. Pathologic report was uncertain fetal
intertitial lung tumor. She was closely monitored because her differential diagnosis was not made. She has
been foolowed regularly.
Keywords: Lung, fetal lung, tumor, pseudutumor
Resim 1
Akciğer grafisi
Lung XR
Resim 2
Figure 2
Çıkarılan Spesmen
EPS068
[Göğüs Cerrahisi]
Göğüs Ön Duvarında Lenfoma Olgusu
Fatih Meteroğlu1, Atalay Şahin2
1
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi AD, Diyarbakır
2
Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Kliniği, Diyarbakır
Giriş: Göğüs duvarında lenfoma nadir görülür, tüm primer göğüs duvarı tümörlerinin %2’sinden azını oluşturur.
Primer olarak plevradan, kostadan ve sternumdan köken alan çok az sayıda olgu bildirilmiştir. Göğüs duvarı
tutulumu olsun olmasın lenfomanın primer tedavisi kemoterapi ve radyoterapidir. Tutulum yeri sadece göğüs
duvarı olan bazı lenfoma olgularında cerrahi rezeksiyon sonrası uygulanan adjuvan kemoterapi ile daha iyi
sağkalım elde edilip edilmeyeceği tartışmaya açık bir konudur.
OLGU: Göğüs ön duvarında ağrı ve şişlik şikâyetiyle kliniğimize başvuran 30 yaşındaki bayan hasta yatırıldı.
Genel durumu iyi, fizik muayenede sağ ikinci kaburganın sternumla eklem yapığı yerden itibaren yaklaşık 3
cm’lik şişlik hariç bir özellik yoktu. Özgeçmişinde bir özellik yoktu. Soy geçmişinde ise teyzesinde lenfoma tanısı
mevcuttu. Laboratuvarında sedimantasyonu 15 mm\h idi. Diğer laboratuar tetkiklerinde bir özellik yoktu.
Akciğer grafiği normal değerlendirildi. Bilgisayarlı toraks tomografisin de sağ ikinci kaburga sternumla eklem
yaptığı yerdeki lezyon hariç bir özellik yoktu (Resim1,2). Hastaya gerekli hazırlıklar yapıldı ve lezyonun
kaburgayla sınırlı olduğu düşünülerek insizyonel biyopsi yapılmadı. Eksizyonel biyopsi planlanarak genel
anestezi ile biyopsi yapıldı. Patoloji sonucu lenfositten yoksun Hodgkin lenfoma olarak geldi. Onkoloji görüşü
alınarak hasta medikal onkolojiye devr edildi. Çok nadir görüldüğünden sunmayı amaçladık.
Anahtar Kelimeler: Göğüs duvarı, kosta, lenfoma, sternum.
A Lymphoma Case on Anterior Chest Wall
Fatih Meteroğlu1, Atalay Şahin2
1
Depertman of Thoracici, Medical School, Dicle University, Diyarbakır
2
Depertman of Thoracic, Gazi Yasargil Education of Research Hospital, Diyarbakır
Lymphomas, rarely seen on the chest wall, consist of less than 2% of all primary chest wall tumors. Few cases,
as primary tumos, were reported from pleurae, ribs and sternum. Principal therapy of lymphomas is of
chemotherapy and/ or radiotherapy whether they involve the wall or not. A better survival with adjuvant
chemotherapy following surgical resection is conroversial in lymphoma cases with only chest wall
involvement.
A 30 year old woman with pain and swelling on her anterior chest wall was admitted. Her general condition
was normal and a lump of three centrimeters was noted at the junction of sternum and the second rib.
Preoperative procedures were completed and incisional biopsy was not carried out. Excisional biopsy under
general anasthesia was made. Pathological report showed Hodgkin lymphoma. Oncological therapy was
ordered. We aimed to present it because or its rarity.
Keywords: Chest Wall, cot, lymphoma, sternum
Resim 1 (pre-op)
Figure 1
Resim 2
Figure 2
EPS069 [Göğüs Cerrahisi]
Posterior toraks duvarında dev sinovyal kondromatozis olgusu
Gökay Reyhan, Mert Aygün
Denizli Devlet Hastanesi, Denizli
Amaç: Sinovyal kondromatozis (osteokondromatozis),bir eklemin tendon kılıfının veya bursanın sinovyal
membranının metaplazisi sonucu sinovyumda kondral veya osteokondral odakların oluşması sonucu gelişir. En
sık 30-50 yaşları arasında görülür. Posterior toraks duvarından kaynaklanan dev sinovyal kondromatozis olgusu
ve tedavisi irdelendi.
OLGU: 44 yaşında erkek olgu sırtta şişlik nedeniyle başvurdu. Çekilen Toraks BT'de 7.5x6.5x8.5 çapında kemik
dansitesinde lezyon tespit edildi. Çekilen PET-BT'de 4-8. kotlardan kaynaklanan kemik dansitesinde kitle tespit
edildi. İİAB uygulanan hastada sonuç alınamaması üzerine operasyon kararı alındı. Göğüs duvarı rezeksiyonu
uygulanan hastanın patolojisi sinovyal kondromatozis olarak geldi.
Sonuçlar: Sinovyal kondromatozis tedavi edilmediğinde dev boyutlara ulaşabilen benign bir tümördür. Tedavisi
mutlak cerrahidir. Cerrahi tedavi sonrası nüks açısından yakından takip edilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Sinovyal kondromatozis, toraks duvarı
Giant synovial chondromatosis case on posterior chest wall
Gökay Reyhan, Mert Aygün
Denizli Goverment Hospital, Denizli, Turkey
AIM: Synovial chondromatosis (osteochondromatosis), is the result of tendon sheath or bursa metaplasia. The
most common between the ages of 30-50. Synovial chondromatosis is mostly seen between 30-50 ages. We
examined a giant synovial chondromatosis case and its threatment arising from posterior chest wall.
CASE: A 44 year old male patient was admitted because of tumor on posterior chest wall. Thoracic CT detected
7.5x6.5x8.5 diameter of the lesion in bone density. PET-CT scan detected a bone density tumor orginated from
4-8. ribs. FNA didn't give an exact result and operation disicion was taken. Patient underwent chest wall
resection and pathology came as synovial chondromatosis.
Resuls: Synovial chondromatosis is a benign tumor can grow to a giant size if untreated. Surgical treatment is
essential in synovial chondromatosis. Patients must be followed-up with regard to recurrence.
Keywords: Synovial chondromastosis, chest Wall
akciğer grafisi preoperatif
kitle arkadan görünüm
mass from back side
kitle yandan görünüm
mass from lateral side
PET-BT
PET-CT
MR
MR
postoperatif akciğer grafisi
x-ray postoperative
preoperatif hasta
preoperative patient
rezeksiyon materyali
resected material
EPS070 [Göğüs Cerrahisi]
Nadir bir göğüs duvarı lezyonu, Nodüler Fasiitis
Gökay Reyhan, Ertuğrul Yoldaş, Mert Aygün, Yeşim Doğan
Denizli Devlet Hastanesi, Denizli
Amaç: Nodüler fasiitis, fasiaları ve subkutanöz dokuyu tutan, sık görülmeyen benign, bir bağ doku lezyonudur.
Göğüs duvarında nadir görülen nodüler fasciitis olgusu irdelendi.
OLGU: Yirmiiki yaşında kadın olgu sağ 10. kotta üzerinde ele gelen ağrılı lezyonla başvurdu. Uygulanan yüzeyel
doku USG'de sağ alt interkostal mesafede lateralde palpe edilen lezyonun interkostal mesafeden başlayarak
kot anterior bölümüne cilt altına doğru uzanarak düzgün lobüle konturlu 15x17mm ebadında hipoekoik solid
lezyon oluşturduğu izlendi. Çekilen Toraks BT'de sağ 10. kot üzerinde ekspansil lezyon izlendi. Çekilen kemik
sintigrafisinde tutulum tespit edilemeyen olguya operasyon kararı alındı. Operasyonda kitle 10. kot parsiyel
rezeksiyonu ile birlikte rezeke edildi. Portopertif komplikasyon izlenmedi.
Sonuçlar: Nodüler fasiitis kısa sürede hızlı büyümesi ile bazen malign mezenkimal tümörler ile
karıştırılabilmektedir. Tedavisi cerrahidir. Nodüler fasiitis sarkomlarla ayırıcı tanısının yapılması gereken, nadir
görülen ama akılda tutulması gerekli benign bağ dokusu lezyonudur.
Anahtar Kelimeler: Göğüs duvarı, nodüler fasiitis.
Rare chest wall lesion, Nodular fasciitis
Gökay Reyhan, Ertuğrul Yoldaş, Mert Aygün, Yeşim Doğan
Denizli Goverment Hospital, Denizli, Turkey
AIM: Nodular fasciitis is a rare connective tissue lesion of fascia and subcutaneus tissue. We examined a
nodular fasciitis case arising rarely from chest wall.
CASE: A 22 year old female patient was admitted because of painful lesion on 10.th rib. Soft tissue USG
detected a 15x17mm hypoechoic lobulated lesion. Thoracic CT detected a expansing lesion on 10.th rib.
Patient underwent operation. Resection of the tumor with partial 10.th rib resection applied. Pathology of the
lesion came as nodular fasciitis.
Resuls: Nodular fasciitis can be mixed with malign mesencimal tumors because of fast expansion. Threatment
is surgery. Nodular fasciitis is a rare connective tissue lesion and differantial diagnosis must be made of
sarcomas.
Keywords: Chest wall, nodular fasciitis.
Toraks BT
Thorax CT
EPS071 [Göğüs Cerrahisi]
Geciken ekstratorasik gossipiboma tanısına bağlı geciken tedavi
İlknur Aytekin, Onur Bayrakçı, Maruf Şanlı, Ahmet Feridun Işık, Bülent Tunçözgür, Levent Elbeyli
Gaziantep üniversitesi Tıp fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı,Gaziantep
Giriş:
Cerrahi işlem sırasında yabancı cismin unutulması nadir bir olaydır. Gossipiboma, gazlı bez içindeki koton
matriksinin vücutta oluşturduğu reaksiyona bağlı oluşan psödotümörü tanımlamak için kullanılır.
Radyoopak işaretli tamponlar direkt grafiyle kolaylıkla saptanabilrken, işaretli olmayan tamponlar
kullanıldığında, tanı güçleşmektedir. Bu olgularda görünüm kitle lehine değerlendirilebilmektedir.
Radikal mastektomi sonrası operasyon bölgesinden 8 ay boyunca püy gelen, radyoterapi tedavisi kesilerek 3
defa abse drenajı sağlanan ve torasik fistülizasyon şüphesi nedeniyle kliniğimize yönlendirilen, ekstratorasik
gossibipoma olgusunu sunuyoruz.
OLGU:
Otuziki yaşında kadın hasta, sağda anterior göğüs duvarından pürülan akıntı şikayeti ile
değerlendirildi.Hikayesinde bir yıl önce grade 3 invaziv duktal karsinom nedeniyle, sağ modifiye radikal
mastektomi ve aksiller lenf nodu diseksiyonu mevcuttu.Kemoradyoterapi tedavisinin dördüncü ayından
itibaren, operasyon skarından koyu sarı renkli akıntı şikayeti olması üzerine, üç kez abse drenajı yapılarak
kemoradyoterapi tedavisine ara verildiği öğrenildi. Yara kültüründe üreme olmaması üzerine fistülizasyon
şüphesi ile kliniğimize yönlendirildi.Çekilen toraks tomografisinde 2x4 cm boyutunda hipodens ekstratorasik
yumuşak doku kitlesi saptandı.Genel anestezi altında eksplore edilen bölgeden spanç çıkarıldı.Ertesi gün
tedavisini tamamlamak üzere sorunsuz olarak taburcu edildi.
Sonuç:
Gossipiboma, eksüdatif reaksiyon sonucu abse kliniği gösterebildiği gibi, aseptik fibrinöz reaksiyon sonucu
tesadüfen de saptanabilir.Bizim olgumuzda operasyondan dört ay sonra, abse formu görülmüştür. En
karakteristik tomografi bulgusu lifler arasına hapsolmuş, hava kabarcıklarının oluşturduğu süngerimsi
görünümdür. Bizim olgumuzda ince kapsüllü yumuşak doku şeklinde görülmüştür. Semptomların spesifik
olmaması ve nadir gözlenmesi nedeniyle tanısı gecikebilmektedir. Bizim olgumuzun da tanı konulana kadar
geçen süre içinde tedavisine ara vermesi gerekmiştir. Ameliyattan uzun süre geçmiş olsa bile gossipibomanın
akılda tutulması gereken bir klinik durum olduğunu vurgulamak istedik.
Anahtar Kelimeler: Gossipiboma
Delayed treatment due to the delayed extrathoracic gossypiboma diagnosis
İlknur Aytekin, Onur Bayrakçı, Maruf Şanlı, Ahmet Feridun Işık, Bülent Tunçözgür, Levent Elbeyli
Gaziantep university faculty of medicine,Thoracic Surgery Department,Gaziantep,Turkey
INTRODUCTION:
Forgetting foreign body in a surgery is a rare event.Gossypiboma is used for defining the psedotumor which is
composed by the reaction of cotton matrix.Although radyoopaque sponges are detected by direct graphy,it
can be more difficult to determine when the others are used.This cases can be misdiagnosed as a mass.We are
presenting an extrathoracic gossypiboma case who had purulent flix for 8 months after right radical
mastectomy and whose treatment was delayed and her abses drained three times.
CASE:
32 year old woman was examined for the purulent flix from the right anterior chest wall.
Her history included right radical modified mastectomy and axillar lymph node disection before one year
because of grade 3 invazive ductal carsinoma.
She had dark yellow purulan flix from the abcess begining on the fourth post operative month. She had 3 times
abcess dranaige surgery which delayed her chemoradiotherapy treatment.We discovered in the diameter of 24 cm extrathoracic hypodense lesion in computed tomography.After removing sponge she had been
discharged for completing her treatment.
RESULTS:
Gossypiboma can form abcess by the exudative reaction or can be detected incidentally.
This case had abscess form four months later after the surgery.The most typical finding is spongiform outlook
which is occured by the entrapped air.On the grounds of being rare occasions and having non spesific
symptoms diagnosis can be missed. We want to emphasise that although it has been a long time after the
surgery, gossypiboma is a clinic situation which should be remembered.
Keywords: Gossypiboma
BT görüntüsü
The image of computed tomography
Spancın intraoperatif Görüntüsü
The intraoperative image of the sponge
EPS072
[Göğüs Cerrahisi]
İş kazası sonrası sırtta odun parçası
Yener Aydın1, Bayram Altuntaş1, Hayri Oğul2, Atilla Eroğlu1
1
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Erzurum
2
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Erzurum
Otuz sekiz yaşında bir erkek olgu üzerine ağaç düşmesi, göğüs ağrısı ve dispne şikayeti ile başvurdu. Klinik
muayenede hasta endişeli ve sinirli idi. Solunum sayısı 20/dk, nabız 92/dk ve kan basıncı 120/80 mmHg idi.
Hastanın sırt bölgesinde tişörtünün bir kısmı görülüyordu. Hastada herhangi bir nörolojik defisit yoktu.
Preoperatif anteroposterior grafide boyun bölgesinde posterior paravertebral alanda yabancı cisme ait
radyolüsen görünüm izlendi (ok) (Resim A). Kontrast axial CT’de posterior paravertebral alanda hava dansitesi
(yıldız) gözlendi (Resim B). Hasta pron pozisyonda genel anestezi altında ameliyata alındı (Resim C). Yabancı
cisim uygun cerrahi teknikle çıkartıldı (Resim D). Göğüs cerrahları ilginç toraks travmalarıyla
karşılaşabilmektedir. Bizim olgumuzda olduğu gibi ciddi travma geçiren bazı olgular minor komplikasyonlarla
hayatta kalabilmektedir.
Anahtar Kelimeler: iş kazası, göğüs duvarı, yabancı cisim
Piece of wood on the back after industrial accident
Yener Aydın1, Bayram Altuntaş1, Hayri Oğul2, Atilla Eroğlu1
1
Department of Thoracic Surgery, Ataturk University, Medical Faculty, Erzurum, Turkey
2
Department of Radiology, Ataturk University, Medical Faculty, Erzurum, Turkey
A 38-year-old male presented with chest pain and dyspnoea. Tree had fallen onto the patient. On clinical
examination patient was anxious and testy with respiratory rate of 20/min, pulse rate of 92/min and blood
pressure of 120/80 mm Hg. A portion of the patient's T-shirts was seen in his back. There were no neurological
deficits in the patient. Preoperative anteroposterior radiography of the neck shows the radiolucent foreign
body (arrows) in the posterior paravertebral space (Figure A). Contrast-enhanced axial CT scan showing a
foreign body with air density (asterisk) in the posterior paravertebral space (Figure B). The patient underwent
surgery under general anaesthesia in the prone position (Figure C). Foreign body removed with the
appropriate surgical technique (Figure D). Thoracic surgeons may be encountered with interesting thoracic
trauma. As in our case, despite severe trauma in some cases the patient can survive with minor complications.
Keywords: industrial accident, chest wall, foreign body
Resim
Figure
Direkt boyun radyografide (A) ve toraks BT'de yabancı cisme bağlı radyolüsen görünüm (B) izlenmektedir.
Hasta ameliyat masasında pron pozisyonda iken (C) ve çıkarılan yabancı (D)cisim görülmektedir.
EPS073 [Göğüs Cerrahisi]
Mediastinal Bening Matür Teratom
Yurdanur Şahin1, Erdal Kaya2
1
Alanya Devlet HastahanesiGöğüs Hastalıkları Alanya /ANTALYA
2
Alanya Devlet Hastahanesi Göğüs Cerrahisi Alanya /ANTALYA
Germ hücreli tümörlerin %10-40'ı miks histolojidir.Olguların %7'simediastende görülür.Nefes darlığı ve şiddetli
göğüs ağrısı yakınması ile göğüs hastalkları polikliniğine başvuran 30 yaşındaki kadın hasta çekilen PA grafisinde
sağ akciğerde plevral effüzyon ve kalın duvarlı kistik lezyon görülmesi üzerine servise yatırıldı.Hastanın
labaratuvar değerleri normaldi.Çekilen Toraks BTsinde,sağ hemitoraksı tümüyle içine alan loküle plevral
effüzyon ve içerisinde en büyüğü 90x74mmboyutlarında tip B kist hidatik ile uyumlu lezyon izlenmiştir şeklinde
rapor edildİ.Hastaya Göğüs Cerrahisi tarafından sağ posterolateral torakotomi yapıldı.Mediastenden köken
alan ve sağ hemitoraxın 2/3'sini dolduran kistik yapı eksize edildi.Kistin içinde 3 adet 9x7cm kıl yumağı ve kistin
duvarında kıkırdak ve kemik yapılar saptandı.Histopatolojik tanı matür kistik teratom ile uyumlu
geldi.Mediastende rastlanabilen kitleler arasında yer alan bening teratom, bizim olgumuzda yer aldığı gibi
genellikle ergenlik çağında ve genç erişkinlerde nadir görülen selim tümör olması nedeniyle dikkat çekicidir
Anahtar Kelimeler: matür teratom,mediasten
Mediastinal Bening Matur Teratom
Yurdanur Şahin1, Erdal Kaya2
1
Alanya State Hospital Chest Alanya /ANTALYA
2
Alanya State Hospital Thoracic Surgery Alanya /ANTALYA
10-40% of the tumors with germ cells have mixed histology. 7% of the cases are observed mediastinal. 30year-old female patient applied to the Chest Diseases Polyclinic with complaints like difficulty in breathing and
acute chest pain. It was observed in the PA graphy that there was pleural effusion and cystic lesion with thick
walls in the right lung, and the patient was hospitalized. The laboratory values of the patient were normal. It
was reported in the thorax BT report that there was a local pleural effusion which covered the whole of the
right hemithorax.It was also reported that there were lesions, the biggest of which was 90x74mm, concordant
with type B cyst hydatic were observed. Right posterolateral thoracotomy was applied to the patient by the
Chest Surgery Department. The cystic body which stemmed from mediastina and covered 2/3 of the right
hemithorax was excised. 3 pieces of 9x7 cm hairballs in the cyst, and cartilage and bone bodies were detected
in the wall of the cyst. The histopathologic diagnosis was consistent with mature cystic teratoma. The benign
teratoma which may be observed among the bodies in the mediastina are observed rarely, and attract
attention because they are seldom observed in the adolescence and young adults, like in our case.
Keywords: matur teratom,mediasten
EPS074 [Göğüs Cerrahisi]
Hızlı büyüyen akciğer kist hidatiği
Onur Bayrakçı, Mehmet Yunus Benli, İlknur Aytekin, Levent Elbeyli
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi,Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı,Gaziantep
Giriş: Akciğer kist hidatiği, akciğer kanseri gibi malign hastalıkların yanı sıra tüberküloz gibi enfeksiyöz ya da
benign patolojileri de taklit edebilmektedir. Yaklaşık 1 yıl önceki tomografide hiçbir patolojik bulgu izlenmeyen
ve 1 yıl sonra ki BT’de bilateral yaygın lezyonları olan hasta kist hidatik hastalığının ayırıcı tanıdaki yeri ve
gelişim hızını tekrar gözden geçirmek amacıyla sunuldu.
OLGU: 59 yaşında erkek hastanın hikayesinden 1 yıl önce koroner stent uygulandığı ve yeni başlayan göğüs
ağrısı şikayeti ile tekrar değerlendirilen hastada kardiyak patoloji saptanmadığı öğrenildi. Ancak cekilen toraks
BT’de sağ alt lob posterobazalde, sol üst lob apikomedialde, sol üst lob posteriorda kistik lezyonlar ile sol alt
lob paravertebral alanda solid komponent içeren kistik lezyon, karaciğerde de 6x4 ve 4x4 cm lik kistik
lezyonların görülmesi üzerine kliniğimizce değerlendirildi.Tekiklerde İHA negatif bulundu.1 yıl önceki
tomografisinde herhangi bir patolojik bulgu olmadığı görülen hastaya kist hidatik ön tanısıyla ancak bir yılda bu
kadar büyümesi ve yaygın olması nedeniyle de şüphe ile sol torakotomi yapıldı. 3 adet kistik lezyon germinatif
membranlar uzaklaştırılarak kapitone edildi.
Sonuç: Radyolojik olarak, akciğer kist hidatiğinin başta maligniteler olmak üzere birçok akciğer patolojisini taklit
edebileceği akıldan çıkartılmamalıdır Olgumuzda radyolojik olarak düzgün sınırlı homojen opasite ile birlikte
solid komponent de içerdiği belirtilmektedir.Beklenen kist hidatik gelişim sürecinden daha hızlı büyüyebileceği
ayırıcı tanıda akılda tutulmalıdır.Akciğer hidatik kistlerinin öncelikli tedavisi cerrahidir, nadir durumlarda sadece
tıbbi tedavi uygulanır. Olgumuzda cerrahi tedavi uygulanmış olup karşı taraf cerrahisi planlanarak, herhangi bir
komplikasyon görülmeksizin taburcu edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hidatik kist
Pulmoner hydatic cyst growing rapidly
Onur Bayrakçı, Mehmet Yunus Benli, İlknur Aytekin, Levent Elbeyli
Gaziantep University Faculty of Medicine,Thoracic Surgery Department,Gaziantep
INTRODUCTION: Pulmonary hydatic cyst, may also mimic benign pathologies such as infectious or tuberculosis
as well as malignant diseases.The patient had multiple bilateral lesions on thorax CT who had no pathological
findings one year ago was presented to rethink about the doubling time of hydatic disease and to remember
the disease always in the differential diagnosis of patients.
CASE: A 59-year-old male patient with history of coronary stenting one year ago examined with an incipient
chest pain. it was not about cardiac pathologies however he had cystic lesions in right lower posterobasale
lobe, left upper apiko medial and posterior lobes. He had also cystic lesions in the diameter of 6x4 cm and 4x4
cm in liver which is shown with thorax CT. We performed a left posterolateral thoracotomy with an early
diagnosis of hydatic disease but we had a suspicion due to the occurrence of such multiple lesions in one year.
Cystotomy capitonnage were performed for all three cysts.
RESULTS: We shold not forget that hydatic disease can mimic many pulmonar pathologies notably
malignancies as radiological.it is indicated in this case the lesions were homogenius and also had solid
components. we should keep in mind that lesions can occur and enlarge faster than always we expected in
hydatid disease.The primer treatment of pulmonar hydatid disease is surgery,only medical treatment can be
performed rarely.We also performed surgical treatment and the patient was discharged after planning the
surgery of other side.
Keywords: Hydatid cyst
Resim 1
İmage 1
Bir Yıl Önce Çekilen Torax BT
Thorax CT scanned one year ago
Resim 2
İmage 2
Yeni Toraks BT
New Thorax CT
EPS075 [Göğüs Cerrahisi]
Ateşli silah yaralanması sonucu kostal destrüksiyon ve eksternal fiksasyonla tedavisi
Ekrem Şentürk1, Erkan Şahin2, Selim Serter2
1
izmir üniversitesi tıp fakultesi, göğüs cerrahisi, izmir
2
izmir üniversitesi tıp fakultesi, radyoloji, izmir
Bu Bildiri Yazar Tarafından Geri Çekilmiştir.
EPS076 [Göğüs Cerrahisi]
Bilateral Dev Hava Kisti olan olguda Bilateral VATS ile eksizyon
Ekrem Şentürk1, Erkan Şahin2, Selim Serter2
1
İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi AD, İZMİR
2
İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji AD, İZMİR
Bu Bildiri Yazar Tarafından Geri Çekilmiştir.
EPS077 [Göğüs Cerrahisi]
Toraks Duvarında Görülen Langerhans Hücreli Histiyositosiz Olgusu
Süleyman Anıl Akboğa1, Celal Buğra Sezen1, Anıl Gökçe1, Aynur Baş1, Gizem Toker Çalışkan2, Sedat Demircan1
1
Gazi Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Ankara
2
Gazi Üniversitesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Ankara
Langerhans hücreli histiyositoz, yenidoğan döneminden geç yaşlara kadar herhangi bir yaşta ortaya çıkabilir. En
sık 1-3 yaşlar arasında görülmektedir. Yıllık insidansı milyonda 3-4 olarak tahmin edilmektedir. Büyük
çocuklarda genellikle kemik tutulumu ile lokal şişlik, ağrı ve fonksiyon bozukluğunun eşlik ettiği lokalize form
görülür. Gerçek insidansı tahmin edilenden daha yüksektir. Bunun nedenleri arasında kemik lezyonlarının çoğu
zaman asemptomatik olması veya ağrılı şişliklerin travmaya bağlanması, hafif saçlı deri ve cilt döküntülerinin
seboraik dermatit olarak değerlendirilmesi ve hastalığın erişkinlerdeki özelliklerinin bilinmemesi sayılabilir.
Bizim olgumuzda ise 5. kotta görülen lezyonun langerhans hücreli histiyositozla uyumlu geldiği görülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Kot, Langerhans Hücreli Histiyositoz, Seboraik dermatit
A Case of Langerhans Cell Histiyositozis which seen at Thorasic Wall
Süleyman Anıl Akboğa1, Celal Buğra Sezen1, Anıl Gökçe1, Aynur Baş1, Gizem Toker Çalışkan2, Sedat Demircan1
1
Department of Thorasic Surgery, Gazi University, Ankara, Turkey
2
Department of Pathology, Gazi University, Ankara, Turkey
Langerhans cell histiyositozis can appear just any age from new born to old ages.It frequently occurs between
1-3 ages.Incidence for one year is guessed 0.3-o.4 percent localized form with bone involvement, localized
lump, pain and dysfunction is usually seen at older children. Real incidence is bigger than estimated. Bone
lesions usually asymptomatic, painful lumps which are welded travma, scalp and skin eruptions which are
commended as seborrheic dermatitis and unknown characteristics of disease at adults can caunt among of
results of that. At our case, lesion which seen on 5. rip is related with langerhans cell histiyositosiz.
Keywords: Langerhans Cell Histiyositozis, Rip, Seborrheic dermatitis
PA Akciğer ve Yan Grafi Görüntüsü
Imaging of Posteroanterior and lateral X-Ray
Manyetik Rezonans Görüntüsü
Imaging of magnetic resonance
EPS078 [Göğüs Cerrahisi]
Sezaryen sonrası pnömotoraks olgusu: Entubasyon mu, anestezikler mi, gebelik mi
sorumlu? Olgu sunumu ve literatürün gözden geçirilmesi
Sertaç Arslan1, Ömer Cenap Gülyüz2
1
Hitit Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Çorum
2
Hitit Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi Bölümü, Çorum
Gebelikte spontan pnömotoraks nadirdir; en sık nedenler arasında apikal subplevral bül rüptürü gösterilir.
Endotrakeal entubasyon sırasında ortaya çıkan sorunlar iatrojenik travmaya neden olabilir. Aralıklı pozitif
basınçlı ventilasyon (IPPV) ile endotrakeal anestezi uygulanması perioperatif pnömotoraks için risk
faktörlerindendir. Bu olguyu sezaryen sonrası pnömotoraks geliştiği, göğüs hastalıkları kliniğine refere edildiği
ertesi güne kadar farkedilmemiş olmasından dolayı postop ani gelişen nefes darlığının klinik önemi nedeniyle
sunuyoruz.
33 yaşında kadın hasta, G2P1A2, önceki doğumu sezaryenle gerçekleşmiş. Ek hastalığı yok. Sigara 8 paket/yıl
kullanmış, gebelikte bırakmış. SAT’a göre 38 hafta 4 günlük; doğum eyleminde acile başvurmuş, hazırlıkları
takiben sezaryene alınmış. Anestezi risk skoru ASA 2. Preoperatif nabız 115atım/dk, solunum 12/dk, TA:
90/60mmHg olarak ölçülmüş. 30 FR-7.5mm entubasyon tüpü ile entübe edilerek genel anestezi altında
sezaryen operasyonu geçirmiş. Genel anestezik olarak oksijenle birlikte sevofluran ve N2O; IV olarak propofol
(Pofol), tramadol(Contramal); miyorelaksan olarak suksametonyum (Lysthenon) kullanılmış. 30 dk süren
operasyon sırasında 3260g ağırlığında 50cm boyunda canlı erkek bebek doğurtulmuş. Postoperatif ekstubasyon
sonrası servise alınan hastada sağda sırta vuran ağrı ortaya çıkması üzerine hasta kliniğimize konsulte edildi.
Genel durumu orta, SPO2: 94, oskultasyonla sağda solunum sesleri alınmıyor ve perküsyonla hipersonorite
mevcuttu. Solda solunum sesleri kabalaşmıştı. Konsültasyona hazırlık olarak yapılan solunum fonksiyon
testinde restriktif kayıp mevcuttu. PA grafide sağda pnömotoraks ve kollabe olmuş akciğer gözlendi. Acil olarak
göğüs cerrahisi ile iletişime geçilerek hastaya tüp toraskotomi uygulandı. 5 gün takip sonrası akciğer ekspanse
olan ve hava kaçağı kesilen hastanın tüpü çekilerek taburcu edildi. Olgunun geriye dönük dosya incelemesinde
genel anestezi takip çizelgesinde bir not dikkat çekiyordu: ZOR ENTUBASYON!
Anahtar Kelimeler: pnömotoraks, sezaryen, göğüs ağrısı
Pneumothorax case after cesarean section: Which one is responsible? Endotracheal intubation, anesthetics
or pregnancy? A case report and review of literature
Sertaç Arslan1, Ömer Cenap Gülyüz2
1
Department of Pulmonology, Hitit University, Çorum
2
Department of Thoracic Surgery, Hitit University, Çorum
Spontaneous pneumothorax during pregnancy is rare; most common cause is rupture of apical subpleural
bullae. Problems during intubation may cause iatrogenic trauma. Endotracheal anesthesia with intermittent
positive pressure ventilation is a risk factor for perioperative pneumothorax. We submit this case because of
the clinical importance of postoperative sudden onset dyspnea; thus in this case, pneumothorax was not
realized until next day as the patient was sent to the pulmonology clinic. Thirty-tree year-old female, G2P1A2,
previously delivered by cesarean section. She had no any chronic illnesses. She quit smoking at the beginning
of this pregnancy. She admitted to the emergency room as labor started, at 38 weeks and 4 days of pregnancy.
Anesthesia risk score was assessed as ASA 2. HR:115bpm, RR:12/min, BP:90/60mmHg preoperatively. She was
intubated with FR 30-7.5 mm tube and had cesarean section under general anesthesia. Sevofluran with oxygen
and N2O were used as general anesthetics; propofol, tramadol and sucsametonyum were used. Operation
continued for 30 minutes. After extubation and awakening, patient was transferred to the inpatient clinic.
Postoperatively she complained about chest pain radiating to her back and referred to our clinic. During
physical examination; SPO2: 94, breath sounds were not taken at right hemithorax, hypersonority with
percussion was detected. Right sided pneumothorax and collapsed right lung were seen at X-ray. Chest
drainage with thoracostomy tube performed by thoracic surgeon. Chest tube was removed as the lung
expanded and air leak was stopped after 5 days. Examination of the patient file revealed a note: DIFFICULT
INTUBATION!
Keywords: pneumothorax, cesarean section, chest pain
Anestezi notu
Anesthesia note
Seri PA Grafiler
Chest X-Rays
EPS079
[Göğüs Cerrahisi]
Primer Plevral Leiyomiyoma
Kubilay İnan1, Funda İncekara1, Koray Aydoğdu1, Funda Demirağ2, Göktürk Fındık1, Sadi Kaya1
1
ANKARA ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ,GÖĞÜS
CERRAHİSİ KLİNİĞİ ANKARA
2
ANKARA ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ,PATOLOJİ
KLİNİĞİ KLİNİĞİ ANKARA
51 Yaşında bayan hasta sol yan ağrısı şikayeti nedeniyle tetkik edildiği sırada sol hemitoraksta düzgün sınırlı
radyoopak kitle saptanması üzerine ileri tetkik ve araştırmaya tabi tutuldu. Ekstrapulmoner patoloji açısından
taranan hastada komorbiditeye rastlanılmadı. Pet-CT, tanısal minimal invaziv işlemlere rağmen ön tanı
konulamayan hastaya tanısal amaçlı tek port vats uygulandı. Gözlemde; ekstraparankimal, düzgün sınırlı, beyaz
renk veren ve visseral plevra kaynaklı lezyon tespit edildi ve total eksize edilerek frozen inceleme çalışıldı.
Benign olarak bildirilen lezyona uygulanan cerrahi tanı ve tedavi sağlamış oldu. Postoperatif patolojik tanısı
leiyomiyom olarak raporlanan olgu nadir görülmesi ve literatürdeki ikinci yayın olması nedeniyle önem
taşımaktadır.
Anahtar Kelimeler: plevra, leiyomiyoma, plevral tümörler,plevral leiyomiyoma
Primary Pleural Leiomyoma
Kubilay İnan1, Funda İncekara1, Koray Aydoğdu1, Funda Demirağ2, Göktürk Fındık1, Sadi Kaya1
1
ANKARA ATATÜRK PULMONARY DISEASES AND TORASİC SURGERY EDUCATION AND RESEARCH
HOSPITAL,DEPARTMENT OF TORASİC SURGERY,ANKARA
2
ANKARA ATATÜRK PULMONARY DISEASES AND TORASİC SURGERY EDUCATION AND RESEARCH
HOSPITAL,DEPARTMENT OF PATHOLOGY,ANKARA
51-year-old female patient with left flank pain.Left side of the chest was present properly limited
radiopacity.could not be obtained with the advanced diagnostic tests. Surgery was preferred to obtain
diagnostic.Single-port VATS surgical technique was preferred for this patient.This surgical technique has been
both diagnostic and therapeutic.Total lesion was removed.Postoperative pathologic was diagnosis leiomyoma
of visceral pleura.We wanted to share because it is one of the rare cases in the literature.
Keywords: pleura,leiomyoma,pleural tumors,pleural leiomyoma
Resim 1
image 1
EPS080 [Göğüs Cerrahisi]
Spontan pnömotoraksta plöredezin nüks oluşumuna etkisi
Asuman Akın Türker1, Nurettin Karaoğlanoğlu2, Ülkü Yazici2, Serdar Özkan3, Erkmen Gülhan4, Göktürk Fındık4,
Sadi Kaya4
1
Gümüşhane Devlet hastanesi, Gümüşhane
2
Dişkapi Yıldırım Beyazıt Eğitim Arastirma Hastanesi, Göğüs cerrahisi Kliniği, Ankara
3
Siirt Devlet Hastanesi, Siirt
4
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Arastirma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Ankara
GİRİŞ VE AMAÇ:Plöredez pnömotoraksta plevral boşluğa hava ya da sıvı birikimini engellemek amacıyla
uygulanır. Bunu visseral ve Paryetal plevra arasında iyatrojenik yapışıklık oluşturarak sağlar.Plöredez
uygulanması ile nüks gelişiminin engellenmesi amaçlanır. Plöredez için sıklıkla kullanılan sklerozan ajanlar;
tetrasiklin, talk, otolog kan'dır.Hastanemizde kullanilan tetrasiklin ajaninin spontan pnömotoraks'ta nüks
gelişiminde önleyici etkisini araştırmayı amaçladık.
YÖNTEM:Çalışmamızda 2008- 2013 yılları arasında spontan pnömotoraks nedeniyle takip edilen 367 olgu
değerlendirildi.
BULGULAR:Çalışmamızda nüks oranı % 20.4 idi ve primer spontan pnömotoraks(SP) olgularinda bu oran % 22,
sekonder SP olgularinda bu oran % 7 olarak bulundu. Olguların % 17'si ilk bir yıl içerisinde nüks etti ve oran PSP
grubunda daha fazla bulundu. 367 hastanın 75'inde (%20.4) nüks gelişti. Kimyasal plöredez sonrasi 27 olguda
nüks gelisti.Bu olguların 25'ine tetrasiklin ile 2'sine talk ile plöredez uygulandı.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Çalışmamızda uyguladığımız istatistiksel veri ile tetrasiklin ile plöredez uygulanan olgular
incelenerek tetrasiklin ile plöredezin yapılıp yapılmaması nüks gelişimini önlenmesine katkı sağlamadığı izlendi.
Anahtar Kelimeler: Spontan pnömotoraks, nüks, plöredez
The effect of pleuredesis on recurrence spontaneus pneumothorax
Asuman Akın Türker1, Nurettin Karaoğlanoğlu2, Ülkü Yazici2, Serdar Özkan3, Erkmen Gülhan4, Göktürk Fındık4,
Sadi Kaya4
1
Gumushane State Hospital,Gumushane, Turkey
2
Diskapi Yildirim Beyazit Training anda Resarch Hospital, Clinic of throsic surgery, Ankara, Turkey
3
Siirt State Hospital, Siirt, Turkey
4
Ataturk Chest Disease and Thorasic Surgery Training and Research Hospital, Clinic of thorasic surgery, Ankara,
Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Pleurodesis is a procedure that involves putting mildly irritant drug into the
pleural space. In pneumothorax, pleurodesis is erformed to prevent the reaccumulation of fluid or air which
has collected in pleural space by making an iatrogenic adhesion between visseral and parietal pleura. The most
comman sclerosing agents that used for pleurodesis area tetracyline, talc, autolog blood using.
METHOD:In this study from 2008 to 2013, we decumented 367 patients which have spontaneus
pneumothorax.
RESULTS:In this study, incidence of the recurrens was %20.4. In patients with primer SP, we evaluated this
incidence % 22 while it was % 7 in patients with sekondary SP. %17 of the whole patients we determined
recurrens in following year and this incidence was higher in patients with primer SP. We observed recurrence
in 75 patients (%20.4) of 367 cases. After chemical pleurodesis, recurrence was occurred in 27 patients.In 25 of
these patients, the agent was tetracyline and rest of them were the patients which we used talc for
pleurodesis.
CONCLUSIONS:In our study, we examined the patients who underwent pleurodesis with tetracyline and
according toplam our data it has no contribution of prevention of recurrences whether do it ör not.
Keywords: Spontaneus pneumothorax, recurrence, pleurodesis
Plöredez uygulanması ile nüks gelişim oranları
Plöredez yapilmayan
hasta sayısı
Talk ile plöredez uygulanan Tetrasiklin ile plöredez
hasta sayısı
uygulanan hasta sayısı
Toplam hasta
sayısı
Nüks
yok
210 (%81.4)
10 (% 83.3)
72 ( % 74.2)
292 ( % 79.6)
Nüks
var
48 (%18.6)
2 (% 16.7)
25 ( % 25.8)
75 ( % 20.4)
12
97
Toplam 258
EPS081
[Göğüs Cerrahisi]
Akapunktur sonrası rahatlama mı, acı çekmek mi? 3 pnömotoraks vakası
Serdar Evman, Aysun Kosif Mısırlıoğlu, Levent Alpay, Deniz Gürer, Mine Demir, İrfan Yalçınkaya
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği,
İstanbul, Türkiye
Giriş: Akapunktur sonrası hastane yatışı gerektirecek ciddiyette yan etki görülme sıklığı, Dünya Sağlık Örgütü
tarafından %0,02 olarak bildirilmiştir. 75mm’ye kadar çeşitli uzunluktaki özel dizayn edilmiş bu çok ince iğneler
ile ortaya çıkabilecek nadir komplikasyonlardan birisi de pnömotorakstır.
Hastalar ve METOD: Akapunktur sonrası bu hayati komplikasyon gelişen hastaların tıbbi dosyaları demografik
özellikler, akapunktur endikasyonu, uygulanan tedavi ve klinik süreç yönlerinden geriye dönük olarak incelendi.
BULGULAR: Fibromyalji ön tanısı ile sırt ağrısı tedavisi amacıyla akapunktur tedavisi ardından ani başlangıçlı
nefes darlığı şikayeti ile toplam üç kadın hasta kliniğimize başvurdu. Ortalama yaşları 37 idi (28, 33 ve 50).
Yapilan girişim ile hastaneye başvurma arasındaki ortalama sure 9,4 saatti (4-26). Posteroanterior akciğer
grafisi ile 2 hastada pnömotoraks, 1 diğerinde ise daha sonar torasentez ile hemotoraks tanısı alan
hidropnömotoraks tespit edildi. Tüm hastalara 28 Fr. Tüp torakostomi ve kapalı su altı drenajı uygulandı.
Ortalama 3,2 (2-5) günde sorunsuz şekilde taburcu edildiler.
Sonuç: Akapunktur terapisi gibi ağrı giderme ve rahatlatma amacıyla yaptırılan bir işlem sonrasında oluşan
pnömotoraksın, çok ender bir komplikasyon olmasına rağmen hastane yatışı gerektiren ve hatta ölümle
sonuçlanabilecek bir durum olduğu da unutulmamalıdır.
Anahtar Kelimeler: Akapunktur, komplikasyon, pnömotoraks, terapi.
Relief or grief after acapuncture: Report of 3 pneumothorax cases
Serdar Evman, Aysun Kosif Mısırlıoğlu, Levent Alpay, Deniz Gürer, Mine Demir, İrfan Yalçınkaya
Süreyyapaşa Chest Diseases Training and Research Hospital, Department of Thoracic Surgery, Istanbul, Turkey
OBJECTIVE
Incidence of severe adverse events requiring hospitalization following acupuncture therapy is reported as
0.02% by World Health Organization. Pneumothorax is one of these extremely rare complications emerging
after the utilization of specially designed very thin needles, reaching a length of 75 mm.
METHODS
Meta-analysis of all systemic reviews on serious adverse effects of acupuncture between 2000 and 2009
revealed only 21 pneumothorax patients, but with 4 (19%) fatalities. We hereby share our experience with
additional 3 patients with the same vital complication, observed within the last 14 months.
RESULTS
Three female patients of 28, 33, and 50 years old, admitted to our clinic with acute onset of dyspnea following
acupuncture therapy for pain treatment of fibromyalgia. The mean time between the intervention and the
hospital admission was 9.4 hours (4-26). Chest x-ray examination confirmed pneumothorax in two patients
and hydropneumothorax in one, which then diagnosed as hemopneumothorax following thoracentesis. All
patients were treated with 28ch tube thoracostomy, and were discharged uneventfully on a mean duration of
3.2 days (2-5).
CONCLUSION
Despite being an extremely rare complication, traumatic pneumothorax after acupuncture therapy may be a
devastating situation following such an intervention intended to relief pain, necessitating hospitalization and
surgical treatment, and even may cause fatality.
Keywords: Acapuncture, complication, pneumothorax, therapy.
Resim 1
Figure 1
Akapunktur
The Acupuncture
EPS082
[Göğüs Cerrahisi]
Plevral efüzyonlarda rutin kan tetkiklerinden plevral patolojiye dair ön fikir elde
edilebilir mi?
Koray Aydoğdu, Merve Şengül, Funda İncekara, Ali Beyoğlu, Sadi Kaya, Göktürk Fındık
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Ankara,
Türkiye
GİRİŞ VE AMAÇ:Sağlıklı bir kişide 0.1-0.2 mL/kg oranında bulunan plevral sıvının plevral boşlukta sekresyon ve
absorbsiyonu arasındaki dengesizlik plevral efüzyonla sonuçlanır. Tüm plevral efüzyonların en sık görülen
nedeni bilateral olma eğiliminde olan konjestif kalp yetmezliğidir. Bunu parapnömonik efüzyonlar izler.
YÖNTEM:Kliniğimize Ocak 2012 ve Ocak 2014 tarihleri arasında plevral efuzyon nedeniyle başvuran
hastalarımıza tanısal VATS yapıldı. Tüm hastaların hastaneye ilk başvuru anındaki tam kan sayımı değerlerinde
WBC, PLT, MPV, PDW ve LDH seviyelerini not edildi. Tam kan sayımı ve biyokimya tahlilindeki bu değerleri
hastaların VATS ile kesinleşen plevra histolojine göre karşılaştırıldı. Böylece başvuru anındaki değerler ile
hastalık için ön fikir oluşturmak amaçlandı.
BULGULAR:Plevral efüzyon tanısının histolojik doğrulaması için Vats ile plevra biyopsisi yapılan 150 hasta alındı.
Hastaların 50’si Tüberkülöz plörezi (Grup A),50’si nonspesifik plörezi (Grup B), 50’si ise malign plörezi (Grup C)
tanısı almıştı. Serumda bakılan WBC, PLT, MPV, PDW ve LDH değerlerinin tanılara göre anlamlı bir farklılık
göstermediği belirlendi (p>0,05). Tanılara göre geriye dönük incelemede bakılan kan değerleri arasında
istatistiksel olarak anlamlı farklılık göstermektedirler (p<0,05). Tbc plörezi olgularının serum LDH değerlerinin
anlamlı düzeyde yüksek bulunduğu gözlendi.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Plörezilerin gerek intratorasik gerekse ekstratorasik birçok sebebe bağlı olarak oluşması,
plörezi varlığının rahatlıkla gösterilmesine rağmen, etyolojik sebebin birçok invasif ve non invasif tanı
yöntemlerine rağmen aydınlatılamaması yeni tanı yöntemlerinin araştırılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu
çalışmada amacımız plevral efüzyon hastasına kan değerleri ile tanı koymak değildir. Kan değerlerinin, hastanın
tanısına giden yolda sitolojik ve histolojik incelemeler sürerken ipucu olabilecek değeri olup olmayacağını
anlamaktır.
Anahtar Kelimeler: LDH, plevral efüzyon, VATS
Is it possible to get an idea with rutin blood test for the type of pleural effusions ?
Koray Aydoğdu, Merve Şengül, Funda İncekara, Ali Beyoğlu, Sadi Kaya, Göktürk Fındık
Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Ankara, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:A healty person has aproximatelly 0.1-0.2 ml pleural fluid per a kilogram. An
abnormality of its absorbsion and secretion leads to pleural effusion. Congestive heart failure (CHF) is the most
common cause of pleural effusion and it tend to see bilaterally. Parapneumonic effusions are the second place
after CHF.
METHOD:In our clinic, we perform diagnostic VATS to 150 different pleural effusion patients from January
2012 to January 2014. We noted all patients WBC, PLT, MPV, PDW and LDH levels at the first blood count. We
compared this levels with the pleural histological that substantiated with VATS subsequently. We aimed to get
an early idea for reason of pleural effusion.
RESULTS:There we 3 group: tuberculosis pleurisy (Grup A), 50’si nonspesific pleurisy (Grup B), malign pleurisy
(Grup C) tanısı almıştı. Each group consist of 50 patients. There were no statistically difference within 3 group
at WBC, PLT, MPV, PDW and LDH levels (p>0,05). The Tuberculosis pleurisy gruop showed a statistically
significant difference with higher serum LDH level (p<0,05).
CONCLUSIONS:Pleural effusion has varies of different etiologies, it is possible to show it easily but showing an
etiology still needs to invasive and non invasive tools so that leads to seek new diagnostic methods for
clinicians. ın this study, we did not to aim to give diagnosis with a blood test. While all sitological and
histological assessment continues, ıs it possible to get an idea with rutin blood test for the type of pleural
effusions ?
Keywords: LDH, pleural effusion, VATS
grupların demografik özellileri ve değişken ortalamaları
kronik plörit granülomatöz plörit malignite
kadın
15 (%30)
18 (%36)
27 (%54)
erkek
35 (%70)
32 (%64)
23 (%56)
yaş aralığı
19-72
16-82
22-83
WBC ortalama 10,268
7,474
8,9020
PLT ortalama
339,68
342,16
MPV ortalama 8,1
8,094
8,05
PDW ortalama 16,7
16,7
16,6420
LDH ortalama 208,68
205,9
213,92
361,42
groups demograpies
nonspesific pleurisy granulomotosis pleurisy malignancies
female
15 (%30)
18 (%36)
27 (%54)
male
35 (%70)
32 (%64)
23 (%56)
range of age 19-72
16-82
22-83
WBC mean
10,268
7,474
8,9020
PLT mean
361,42
339,68
342,16
MPV mean
8,1
8,094
8,05
PDW mean
16,7
16,7
16,642
LDH mean
208,68
205,9
213,92
EPS083
[Göğüs Cerrahisi]
İleri yaş hastalardaki spontan pnömotoraks: Malignite habercisi olabilir mi?
Serdar Evman, Çağatay Tezel, Levent Alpay, Hakan Kıral, İlker Kolbaş, Cansel Atınkaya, Volkan Baysungur, İrfan
Yalçınkaya
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği,
İstanbul, Türkiye
Giriş
Spontan pnömotoraks, tanı konulmamış akciğer kanseri vakalarında nadiren birincil şikayet olarak
gözlenmektedir. Günümüz literatüründe, patofizyolojisi ile ilgili bazı hipotezler haricinde kesin bir bilgi
bulunmamaktadır.
Materyal ve Metot
Ocak 2013 ile Aralık 2014 tarihleri arasında spontan pnömotoraks tanısı yatırılıp tedavi edilirken akciğer kanseri
tanısı da alan tüm hastalar demografik özellikler, patoloji, evre ve klinik seyir yönünden geriye doğru olarak
incelendi.
Bulgular
Ortalama yaşları 61 olan toplam 4 hasta çalışmaya alındı. Ani başlangıçlı nefes darlığı şikayeti ile başvuran 4
hastaya da spontan pnömotoraks tanısı düz posteroanterior akciğer grafisi ile konuldu ve acil tüp torakostomi
uygulandı. Akciğer grafisi tam ekspanse olduktan sonra, spontan pnömotoraks hastaları için kliniğimizde rutin
olarak çektirilen bilgisayarlı toraks tomografi incelemesinde, daha sonrasında transtorasik ince iğne aspirasyon
biyopsisi, bronkoskopi veya mediastinoskopi ile “küçük hücreli dışı akciğer kanseri” tanısı kesinleştirilen akciğer
kitleleri tespit edildi. Preoperatif mediastinoskopi inceleme ile cT4pN2Mx bulunan bir hasta haricindekilere
akciğer rezeksiyonu ve mediastinal lenf nodu diseksiyonu yapıldı. Hastalara ait özellikler Tablo 1’de
özetlenmiştir.
Sonuç
İleri yaş hastalarda, özellikle 50 yaşından sonra ortaya çıkan spontan pnömotoraksın, akciğer maligniteleri için
birincil haberci olabileceği unutulmamalı, komplike olmayan vakalarda dahi detaylı bir radyolojik inceleme için
rutin bilgisayarlı tomografi kullanılması uygun bir yaklaşım olacaktır.
Anahtar Kelimeler: Görüntüleme, pnömotoraks, primer akciğer malignitesi, spontan.
Sopntaneous pneumothorax in the elderly: Sign of a malignancy?
Serdar Evman, Çağatay Tezel, Levent Alpay, Hakan Kıral, İlker Kolbaş, Cansel Atınkaya, Volkan Baysungur, İrfan
Yalçınkaya
Süreyyapaşa Chest Diseases Training and Research Hospital, Department of Thoracic Surgery, Istanbul, Turkey
Objective
Spontaneous pneumothorax is a rare primary sign of lung carcinoma, and its pathophysiology is still unclear
with few unproved hypothesis being proposed in literature.
Material and Methods
Hereby, we retrospectively report clinical course of our non-small cell lung carcinoma (NSCLC) patients
manifesting with spontaneous pneumothorax.
Results
Four patients with a mean age of 61 admitted to our clinic with acute dyspnea. All were diagnosed as
spontaneous pneumothorax with chest x-rays, and immediately underwent tube thoracostomy. Computed
tomography examination after full expansion of the lung revealed parenchymal masses that were obscured
within the collapsed parenchyma, which were diagnosed as NSCLC with bronchoscopy or transthoracic fineneedle aspiration biopsies. 3 of them underwent resection after preoperative radiological and pathological
staging, where the 4th was accepted as T4N2MX after mediastinoscopy, and referred to oncology department.
Patient demographics are summarized in Table 1.
Conclusion
Spontaneous pneumothorax seen in the elderly population, especially over 50 years, deserves rigorous care
and radiological examination, even in uncomplicated cases, since it may be the presenting sign of a primary
lung malignancy.
Keywords: Pneumothorax, primary lung malignancy, scanning, spontaneous.
Resim 1
Figure 1
Videotorakoskopik bul ve duvarindaki solid komponent goruntusu
Resim 2
Figure 2
Insidental malignite saptanan bir hastanin preoperatif BT kesiti
Tablo 1
Table 1
EPS084
[Göğüs Cerrahisi]
Sırt Ağrısının Alışılmadık Bir Nedeni: Elastofibroma Dorsi
Gökçe Cangel1, Şevki Pedük2, Ahmet Kocakuşak2, Zehra Zeynep Keklikkıran2, Mehmet Gülen2
1
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi,İstanbul
2
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği, İstanbul
GİRİŞ:Elastofibroma dorsi,nadir görülen bir yumuşak doku tümörüdür.Tümör tipik olarak skapulanın alt uç
bölgesinde lokalizedir ve genellikle ileri yaş kadınlarda görülür.Lezyonun bilinmesi, diğer malign ve benign
lezyonlar arasında ayırıcı tanıda yer alması açısından önemlidir. Bu çalışmada, klinik yakınmaları olan ve cerrahi
tedavi uyguladığımız elastofibroma dorsi tanısı alan bir hasta sunulmuştur.
OLGU: 56 yaşında el işçisi bayan hasta,18 aydır sırtında ağrı ve şişlik şikayetleriyle kliniğimize başvurdu. Fizik
muayenede sol skapula inferiorunda hareketli, yarı sert, palpasyonda hassasiyeti olmayan, ağrılı, omuz
hareketiyle belirginleşen 6 santimetre büyüklüğünde kitle tespit edildi. Başka bir tıbbi hastalığı yoktu..
Bilgisayarlı toraks tomografisi ve magnetik rezonans görüntülenmesinde sınırları tam düzgün olmayan
heterojen kitle şeklinde olduğu görüldü. Hasta ameliyat edildi. Kitle latismus dorsi kası ile toraks duvarı
arasında göğüs duvarına fikse idi. Kitle total olarak çıkarıldı. Patoloji sonucu elastofibroma dorsi olarak geldi.
Tüm major şikayetler ameliyat sonrası çözüldü.
SONUÇ: Elastofibroma dorsi nadir görülen, fizik muayenede kolayca gözden kaçabilen bir tümör olması
nedeniyle bu tür vakalarda akla gelmeli, gerekli tetkikler yapılmalıdır. Marjinal eksizyon, süregelen şikayeti olan
hastaların tedavisi için yeterlidir.
Anahtar Kelimeler: Elastofibroma, göğüs duvarı tümörü, sırt ağrısı
An Unusual Cause Of Back Pain: Elastofibroma Dorsi
Gökçe Cangel1, Şevki Pedük2, Ahmet Kocakuşak2, Zehra Zeynep Keklikkıran2, Mehmet Gülen2
1
Haseki Training and Research Hospital, Department of Thoraks Surgery;İstanbul
2
Haseki Training and Research Hospital, Department of General Surgery;İstanbul
INTRODUCTION: Elastofibroma dorsi is a rare benign soft tissue tumor that mostly can be seen in older
females. The tumor is typically located under the lower end of the scapula. Identification of the lesion is
important as the differential diagnosis includes other benign and also malignant tumors. İn this study a case of
elastofibroma dorsi in a female patient which was treated surgically is presented.
CASE: A 56-year-old woman who is a manual worker, has been suffering from swelling and back pain for the
last 18 monts was admitted to our clinic. Physical examination showed a mass of 6 cm of diameter on the left
located inferior to the margo inferior of the scapula. İt was more or less firm and mobile on palpation. She has
no other medical disorders. Thorax computed tomography (CT) revealed poorly circumscribed, heterogenous
mass located at the infrascapular area, and magnetic resonance imaging (MRI) confirmed the involvement.
The patient was operated. The mass was between of latismus dorsi muscle and thoracic wall and fixed to the
chest wall. The mass was completely removed. The histopathology report of the two masses was reported as
elastofibroma. All major complaints have been resolved after the surgery.
CONCLUSION: Because of elastofibroma dorsi is rare and can be overlooked easily, in such cases elastofibroma
should be considered and necessary tests should be conducted. Marginal excision is adequate for the
treatment of patients with sustaining complaints.
Keywords: Elastofibroma, chest wall tumor,back pain
Şekil 1
Figure 1
Elastofibroma makroskopik görünümü
Macroscopic appearance of elastofibroma.
EPS085[Göğüs Cerrahisi]
Tansiyon Pnömoperikardiyuma Neden Olan Künt Toraks Travması: Olgu Sunumu
Huseyın Ulaş Çınar1, Burçin Çelik2
1
Özel Medicana Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Bölümü, Samsun
2
19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Samsun
Pnömoperikardiyum, perikard ve bir hava kaynağı arasında herhangi bir bağlantı oluştuğu zaman gelişebilir.
Hemodinamik bozulma, biriken hava miktarına, havanın birikme hızına ve altta yatan kardiyo-pulmoner
patoloji veya eşlik eden travmalarla ilişkilidir. Pnömoperikardiyum, genellikle kendini sınırlasa da tansiyon
pnömoperikardiyum ve kardiyak tamponand gelişmesine bağlı olarak hayatı tehdit edici olabilir.
Bu vakada yüksek hızlı araç kazasından sonra künt göğüs travmasına bağlı olarak tansiyon pnömoperikardiyum
gelişmiş 34 yaşındaki bayan hastayı sunmaktayız. Hastada pnömoperikardiyumla beraber bilateral
pnömotoraks, pnömomediastinum, subkutan amfizem, bilateral akciğer kontüzyonu,ciddi sternum kırığı,
multipl kosto-kondral eklem separasyonu ve bilateral multipl kot fraktürleri mevcuttu. Bilateral tüp
torakostomi uygulanan ve mekanik ventilatöre bağlanan hastaya yatışının 2. gününde sternum fiksasyonu
uygulandı. Muhtemelen plöroperikardiyal laserasyona bağlı olarak gelişen pnömoperikardiyum bulguları kısa
bir zaman içinde geriledi. Yatışının 3. gününde ekstübe edilen hasta 9. günde şifa ile taburcu edildi.
Künt toraks travmasnın nadir nedenlerinden birisi olan pnömoperikardiyum acil servis doktorları ve göğüs
cerrahları tarafından ayırıcı tanısında düşünmeli ve tedavi seçeneklerini bilmelidir.
Anahtar Kelimeler: pnömoperikardiyum, multipl travma, sternum fraktürü
Tension Pneumopericardium Due to Blunt Chest Trauma: A Case report
Huseyın Ulaş Çınar1, Burçin Çelik2
1
Medicana İnternational Hospital, Deparment Of Thoracic Surgery, Samsun
2
19 Mayıs Üniversıty Medical School, Deparment Of Thoracic Surgery, Samsun
Pneumopericardium may occur whenever a communication is established between the pericardium and a
source of air. Haemodynamic compromise is related to the quantity of air present, the rate of accumulation
and the presence of underlying cardio-pulmonary pathology or concomitant injury. It commonly limits itself
but it can be lifethreating because of developing tension pneumopericardium and cardiac tamponade.
İn this case, we report a 34 year-old-woman had been presented with Tension Pneumopericardium due to
blunt chest trauma, after a high-speed motor vehicle crash. She had bilateral pneumothoraces,
pneumomediastinum, subcutaneous emphysema, bilateral lung contusion, severe fractured sternum, and
multipl seperated costochondral joints and bilateral multiple rib fractures with the pneumopericardium.
Because of the bilateraly pneumothoraces sequentially bilateraly chest tube inserted to the patient and who
underwent mechanical ventilation and sternal fixation on day 2. Then probably due to isolated
pleuropericardial laceration, tension pneumopericardium and cardiac tamponade findings regressed in a short
time without any surgıcal intervention. Hospitalization of the patient was extubated on day 3. and discharged
at day 9.
Emergency physicians and thoracic surgeons should realize this rarely seen circumstance in thoracic trauma
patients and the patients who were in shock.
Keywords: pneumopericardium, multiple trauma, fractur of sternum
Başvuru esnasında çekilen toraks CT görüntüsü: Perikard içinde masif hava görülmekte
Admission thoracic CT scan image: Massive air seen in the pericardium
Toraks BT sagittal kesitinde: Ayrışmış sternum fraktürü görülmekte
Chest CT scans in sagittal section; Severed sternum fracture is observed
EPS086
[Göğüs Cerrahisi]
Video Yardımlı Torakoskopik Cerrahi İle Dev Büllektomi
Koray Aydoğdu, Muhammet Ali Beyoğlu, Funda İncekara, Zeynep Kılıç, Göktürk Fındık
ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ, GÖĞÜS CERRAHİSİ
KLİNİĞİ, ANKARA
GİRİŞ
Büllöz akciğeri olan uygun hastalarda büllektomi operasyonuyla nefes darlığı şikayeti azaltılabilir. Hemitoraksın
% 30 yada daha fazlasını kapsayan izole büllerde, kompresyona uğramış ve amfizematöz olmayan akciğer
parankimi varlığında ve dispne varlığında cerrahi uygulanır. Bül rezeksiyonu ile yer kaplayan kompressif lezyon
çıkarılır, ekspiratuar havayolu direnci azaltılır, ölü boşluk ventilasyonu azaltılır. Böylece total akciğer kapasitesi
ve rezidüel hacim azaltılarak işlevsel solunum kapasitesi arttırılır. Amfizem nedeniyle sınırlı solunum kapasitesi
olan hastalarda uygulanacak cerrahi tekniğin seçimi önemlidir. Eğer bu hastalar torokotomi yoluyla ameliyat
edilirse hastaların fonksiyonel rezidüel kapasitesini fazla miktarda azaltarak postoperatif morbidite ve
mortaliteyi arttırabilir. Video Assisted Torasik Surgery (VATS) uygulaması ile sınırlı işlevsel solunum kapasitesi
olan hastalara güvenli bir şekilde büllektomi operasyonu uygulanabilir.
OLGU
KOAH nedeniyle takip edilen hasta artan nefes darlığı şikayetiyle kliniğimize başvurdu. Hastanın fizik
muayenede solunum sesleri bilateral üst zonlarda azalmıştı. Çekilen posteroanterior akciğer grafide sağ üst
zonda artmış radyolusen görünüm (konkav plevral hat) tesbit edildi. Toraks BT’de sağ akciğer üst lobda sağ
hemitoraksın yaklaşık % 30’ini kaplayan dev büllöz oluşum tesbit edildi. Hastanın solunum fonksiyon testinde
FEV1 değeri 0,54 lt (%18) FVC değeri 1,25lt (%52) olarak ölçüldü. İlk olarak tek port VATS yaklaşımıyla dev
bülün rezeksiyonu planlandı. Yoğun plevral yapışıklıklar nedeniyle ikinci port açılarak dev bül endoskopik
parankim stapler ve doku destekleyici (sığır perikardı) yardımıyla rezeke edildi. Postoperatif yedinci gün
hastanın göğüs tüpü sonlandırıldı ve hasta taburcu edildi.
Anahtar Kelimeler: Dev Bül, Büllektomi,Vats Büllektomi,
Giant Bullectomy Via Video Assisted Thoracoscopic Surgery
Koray Aydoğdu, Muhammet Ali Beyoğlu, Funda İncekara, Zeynep Kılıç, Göktürk Fındık
DEPARTMENT OF THORACIC SURGERY, ATATURK CHEST DISEASE AND THORACIC SURGERY TRAINING
HOSPITAL
Introduction
Dyspnea symptoms can be reduced at the proper patients who has bullous lungs. Surgery performs if an
isolated bullae includes 30 percentage or more of hemithorax, in the presence of compressed nonemphysematous lung parenchymal and in the presence of dyspnea. Bullae resection provides to remove
compressive space covering lesion, reduces expiratory airway preassure and reduces dead space ventilation.
Thus total lung capasity and residuel volüme reduction improves functional respiratory (FRC). The selection of
surgical thecnic is important for the patients who have limited respiratory reserves because of emphysema. If
these patients undergoing operation with torocotomy their FRC can be reduced highly and this can cause
increased postoperative morbidity and mortality. Bullectomy operation can safely applied with Video Assisted
Thoracoscopic Surgery (VATS) in the patients who have limited functional residuel capacity.
Case
The patient who is followed due to COPD applied to our clinic with increased dyspnea. In the physical
examination respiratory sounds were biaterally reduced at the upper zone. Increased radiolucent (pleural
concave line) view determined at the right upper zone on posteroanterior lung graphy. Giant bullae which
includes 30 percentage of hemithorax was determined at right upper lobe in thorax CT. FEV1 value measured
0,58 lt(%14), FVC value measured 1,25 lt(%52) at the patient’s respiratory function test. Initially the resection
of giant bullae planned with single port VATS. Because of the dense adhesions second port was performed and
giant bullae resected with endoscopic staplers with buttressed bovine pericard. Chest drain removed
postoperative day seven
Keywords: Giant bullae,Bullectomy, Vats Bullectomy,
Dev Bül
Giant Bullae
EPS087
[Göğüs Cerrahisi]
Tesadüfen Saptanan Timoma İçin Genişletilmiş Timektomi
Muhammet Ali ̇ Beyoğlu1, Nevzat Kılıç1, Esra Özaydın2, Kubilay İnan1, Yurdanur Erdoğan3, Pınar Bıçakçıoğlu1
1
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği,Ankara
2
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Tıbbi Patoloji Kliniği,Ankara
3
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalkları Kliniği,Ankara
GİRİŞ
Ön mediastenin primer tümörlerinin % 50’si timomalardır. Tipik olarak 40 ile 70 yaş aralığında erişkinlerde
görülür. Hastalar asemptomatik olabildiği gibi göğüs ağrısı, nefes darlığı, öksürük şikayetiyle başvurabilir.
Timomalar lokal olarak invaziv olabilirler fakat lenf nodu yayılımı ya da uzak organ metastazını nadiren
yaparlar. Timik dokunun genellikle ektopik yerleşim göstermesi nedeniyle geniş eksizyon uygulanır.
Timomalarda tam cerrahi rezeksiyonun prognoza etkisi tümörün histolojik özelliğinden daha önemlidir.
OLGU
48 yaşında erkek hastan artan nefes darlığı şikayetiyle başvurdu. Çekilen toraks bilgisayarlı tomografisinde (BT)
her iki alt lobda pnomonik infiltrasyon ile beraber ön mediastende kitle tespit edildi. Kitlenin 2,5*2,9 cm
boyutlarında, heterojen dansitede, içerisinde kalsifik alanlar barındıran yumuşak doku lezyonu olduğu tesbit
edildi. Serum antiasetilkolin reseptör antikoru negatif olarak tespit edildi. Hastaya nöroloji konsültasyonu
istendi. Myastenia gravis düşünülmedi. Pnomoni tedavisi sonrası cerrahi planlandı. Bir ay sonra hastaya
median sternotomi uygulandı. Gözlemde 3 cm çapındaki kitlenin kapsülü aşıp etraf mediastinal yağ dokuyu,
mediastinal plevrayı ve sol üst lobu infiltre ettiği tespit edildi. Total timektomi ile beraber diyafragmadan
tirotimik ligamana kadar mediastinal yağ doku çıkarıldı. Bilateral frenik sinire kadar mediastinal plevra çıkarıldı.
Postoperatif komplikasyon görülmeyen hasta taburcu edildi. Patoloji sonucu Tip B2/B3 Timoma(WHO) (Masaoka Satge III), komşu plevra ve akciğere infiltrasyon, çevre yağ dokuya yaygın infiltrasyon olarak
raporlandı. Lokal kontrolü sağlamak amacıyla radyoterapi planlandı.
SONUÇ
Timomalar genellikle asemptomatik olmalarına rağmen lokal invazyon yaptıkları için erken dönemde
rezeksiyonu gerekmektedir. Tümörün tam cerrahi rezeksiyonunun prognoza etkisi tümörün histolojik
özelliğinden daha önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Timoma, Extended Timektomi, Lokal İnvaziv Timoma
Extended Thymectomy For Incidentally Detected Thymoma
Muhammet Ali ̇ Beyoğlu1, Nevzat Kılıç1, Esra Özaydın2, Kubilay İnan1, Yurdanur Erdoğan3, Pınar Bıçakçıoğlu1
1
Department Of Thoracic Surgery, Ataturk Chest Disease and Thoracic Surgery Training And Research
Hospital,Ankara,Turkey
2
Department Of Clinic Patology, Ataturk Chest Disease and Thoracic Surgery Training And Research
Hospital,Ankara,Turkey
3
Department Of Chest Disease, Ataturk Chest Disease and Thoracic Surgery Training And Research
Hospital,Ankara,Turkey
Introduction
50 percentage of primary cancers in the anterior mediastinum are thymomas. Thymomas typically occur in
adults 40 to 70 years of age(10). Although some patients are asymptomatic, others present with chest pain,
cough or dyspnea. Although thymomas can be locally invasive, they uncommonly spread to regional lymph
nodes or distant sites(4,44).Extent resection is recommended because of the thymic tissue’s commonly ectopic
localization. The histologic subtype is less important for management than the extent of resection.
Case
48 years old man applied with increasing dyspnea. Anterior mediastinum mass and pneumonic infiltration on
bilaterally lower lung lobes determined in patient’s thorax computed tomography (CT). The mass is defined as
2,5 cm*2,9 cm in diamater, in heterogeneous density, soft tissue including calcific areas inside. Serum
antiacetylcholine reseptör antibody meassured negative. Patient consulted to neurologist. Myastenia gravis is
not determined. Surgical resection planned after pneumonia cure.After one month median sternotomy
performed to patient. It is determined that the 3 cm in diamater mass; infiltrated capsul, surrounding fatty
tissue, mediastinal pleure and left upper lung lobe. Total thymectomy performed and mediastinal fatty tissue
resected from diaphragm to thyrothymic ligament. Bilaterally mediastinal pleure resected up to phrenic
nerves. Patient discharged without post-operative complication. Pathology resulted as Type B2/B3 thymoma
(WHO) Stage III (Masaoka), surrounding fatty tissue and plevra invaded, neighboring lung invaded.
Result
Although they are usually asymptomatic, thymomas should be early resected because of locally invasion.. The
histologic subtype is less important for management than the extent of resection.
Keywords: Tyhmoma, Extended Thymectomy, Locally Invasive Thymoma
Anterior mediasten kitle
Anterior mediastinum mass
EPS088 [Göğüs Cerrahisi]
Metakron ikinci primer akciğer kanseri olgusu
Serkan Uysal, Ali Kılıçgün
Abant İzzet Baysal Üniversitesi, İzzet Baysal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi
Akciğer kanseri hastalarında teşhis anında iki veya daha fazla primer akciğer kanserinin eş zamanlı bulunması
senkron tümör, primer kanserin tedavisi sonrası ortaya çıkan ikinci veya daha fazla sayıda tümör ise metakron
multipl akciğer tümörü olarak adlandırılır. Tüm akciğer kanseri hastaları değerlendirildiğinde yaklaşık %3 e
varan multipl akciğer kanseri gelişebilir.
Elli yedi yaşında erkek hasta 3 yıl önce sol akciğer üst lobta 13 mm lik spiküle kontürlü solid lezyon izlenmesi
üzerine PET-CT tetkiki yapıldı. Raporunda sol akciğer üst lobta malignite düşündüren yoğun hipermetabolik
(SUDmaks=6.2) nodüler lezyon ve sağ akciğer üst lobta malignite kuşkusu uyandıran minimal hipermetabolik
(SUDmaks=1.7) silik sınırlı nodüler konsolidasyon saptandı. Bu bulgularla hasta eksploratris torakotomi
uygulandı. Sol akciğer üst lobtaki lezyona wedge rezeksiyon yapıldı ve frozen inceleme sonucu skuamöz hücreli
karsinom tanısı konulması üzerine sol üst lobektomi ve mediastinal lenf nodu diseksiyonu yapıldı. Hasta altı ay
aralıklarla 3 yıl takip edildi. Üçüncü yıl tomografisinde sağ üst lobta yaklaşık 2 cm lik spiküler uzanımları olan
nodül izlenmesi üzerine PET-CT tetkiki yapıldı. Raporunda patolojik tutulum ( SUVmaks=2.5) izlenmesi üzerine
ekploratris sağ torakotomi yapıldı. Wedge rezeksiyon yapılarak nodül frozen incelemeye gönderildi. Frozen
incelemede tümör lehine bulgu görülmemesi üzerine ameliyata son verildi. Nodülün immunhistokimyasal
boyanması sonucu adenokarsinom tespit edilmesi üzerine tekrar sağ torakotomi yapılarak üst lobektomi ve
lenf nodu diseksiyonu yapıldı.
Erken evre skuamöz hücreli karsinomu bulunan hastanın takibinde farklı histoloji ile sağ akciğerde yine erken
evre ikinci primer adenokanser gelişimi nadir görülen bir durumdur. Nadir görülen bir durum olması ve opere
edilmiş olguların takibinin önemine dikkat çekmek amacıyla olguyu sunduk.
Anahtar Kelimeler: Metakron, ikinci primer, akciğer kanseri, PET-BT
Metachronous second primary lung cancer - case report
Serkan Uysal, Ali Kılıçgün
Abant İzzet Baysal University, Izzet Baysal Education and Research Hospital General Thoracic Surgery
Lung cancer patients are detected at two or more primary synchronous lung cancer tumors, second or more
are emerged after primary post treatment of cancer are named as metachronous multiple lung tumors. As all
lung cancer patients were evaluated up to about 3% of them can have multiple lung cancer.
We present a 57 years old patient with metachronous second primary lung cancer.
On the follow up of patients with early stage squamous cell carcinoma, the development on the right lung with
different histology on early stage of second primary adenocarcinoma is rare condition. We presented this case,
because it is a rare condition and to highlight the significance of the follow-up after operation.
Keywords: Metachronous, second primary, lung cancer, PET-CT
Resim1
Figure1
Ilk operasyonda sol akcigerdeki nodul
Pulmonary nodul on the left lung during the first operation
Resim2
Figure2
Ilk operasyonda sag akcigerdeki nodul
Pulmonary nodul on the right lung during the first operation
Resim3
Figure3
Ikinci operasyonda sag akcigerdeki nodul
Pumonary nodul at the right lung during the second operation
EPS089
[Göğüs Cerrahisi]
Dev Plevral Soliter Fibröz Tümör
Muhammet Ali ̇ Beyoğlu1, Merve Şengül1, Hatice Esra Özaydın2, Pınar Bıçakçıoğlu1, Sadi Kaya1
1
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği,Ankara
2
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Tıbbi Patoloji Kliniği,Ankara
Giriş
Plevranın soliter fibröz tümörü (PSFT) nadir görülen primer plevra tümörüdür.% 80 oranında benigndir. 60- 70
yaşlarda sık görülür.Her iki cinste de eşit oranda görülür. Hastaların çoğu genellikle öksürük, göğüs ağrısı, nefes
darlığı gibi şikayetlerle başvurur. En uygun tedavi seçeneği tam cerrahi rezeksiyondur. Malign PSFT'de cerrahi
rezeksiyon sonrası rekürrens oranı daha yüksektir. Bu tümör primer akciğer neoplasmı olmadığı için histolojik
olarak cerrahi sınır tümör negatif olmak kaydıyla mümkün oldukça az akciğer dokusunun çıkarılması
önerilmektedir.
Olgu
50 yaşında erkek hasta transient iskemik atak nedeniyle araştırılırken posteroanterior akciğer grafisinde sağ
hemitoraks alt zonda kitle tesbit edildi. Toraks bilgisayarlı tomografi (BT)’de sağ akciğer alt zonda 18*17*14 cm
çapında, içerisinde kistik, nekrotik ve kalsifik alanlar içeren kitle tespit edildi. Mediasten ve kalp sola doğru
itilmiş ve karaciğerle sınırları yer yer ayırt edilmiyordu. Transtorasik iğne biyopsisi sonucu fibröz tümör olarak
geldi. Sağ torokotomi ile hemitoraksa girildi. Gözlemde akciğer alt lobuna, diyaframa ve mediastinal plevraya
sıkı yapışıklıkları olan düzgün yüzeyli dev kitle tespit edildi. Öncelikle kitle küçültülerek klivaj planı bulundu.
Yapışıklıklar künt ve keskin diseksiyonla düşürüldü ve kitle çıkarıldı. Postoperatif komplikasyon gelişmeyen
hasta taburcu edildi. Patoloji sonucu Malign Soliter Fibröz Tümör olarak öğrenildi.
Sonuç
Plevranın soliter fibröz tümörü dev boyutlara ulaşana kadar semptom oluşturmayabilir. En uygun tedavi
cerrahi rezeksiyondur. Cerrahi uygulanan hastalarda nüks gelişebilir. Malign PSFT da nüks oranı daha yüksektir.
Anahtar Kelimeler: Malign Soliter Fibröz Tümör, Plevral Soliter Fibröz Tümörü, Soliter Fibröz Tümör,
Giant Pleural Solitary Fibrous Tumor
Muhammet Ali ̇ Beyoğlu1, Merve Şengül1, Hatice Esra Özaydın2, Pınar Bıçakçıoğlu1, Sadi Kaya1
1
Department Of Thoracic Surgery, Ataturk Chest Disease and Thoracic Surgery Training And Research
Hospital,Ankara,Turkey
2
Department Of Clinic Patology, Ataturk Chest Disease and Thoracic Surgery Training And Research
Hospital,Ankara,Turkey
Introduction
Solitary fibrous tumor of pleura (SFTP) is a rare primer pleure tumor. 80 percentage of SFTP is benign. It
predominantly occurs in the sixth and seventh decades. Male and female frequency is equal. Cough, chest pain
and dyspnea are thecommon symptoms at the most of the patients. Complete surgical resection is the
recommended treatment procedure. Recurrences occur more often in malign SFTP. Since this tumor is not a
primary lung neoplasm, it is recommended to save as
much lung as possible in while obtaining histologic negative margins.
Case
Mass is determined on the right hemithorax inferior zone at posteroanterior lung graphy of a 50 year old man
patient who is examining for transient ischemic attack. 18*17*14 cm mass is determined on the right lung
lower zone which includes cystic, necrotic and calcific areas at thorax computed tomography(CT).
Mediastinum and the heart were pushed to the left, and the border between mass and liver was seemed
irregular. Trans thoracic needle biopsy resulted as fibrous tumor. Right posterolateral torocotomy incision
performed and entered to hemithorax. Giant mass which densly adhered to lower lung lobe, diaphgram and
mediastinal pleura is observed. The mass is reduced to find a cleavage line. Adhesions were reduced with blunt
and sharp disections and the mass removed. The patient discharged with not any postoperative complication.
Specimen is reported as Malignant Solitary Fibrous Tumor.
SFTP can be asympthomatic even in giant size. Complete surgical resection is the recommended treatment.
Recurrenns may ocur especially in malignant type.
Keywords: Malignant Solitary Fibrous Tumor, Solitary Fibrous Tumor of Pleura, Solitary Fibrous Tumor
Dev Soliter Fibröz Tümör
Giant Solitary Fibrous Tumor
Preoperatif Posteroanterior Akciğer Grafi
EPS090
[Göğüs Cerrahisi]
Zorlu Vajinal Doğum Sonrası Pneumomediastinum
1
̇
Ahmet Sizlanan
, Onur Akçay2
1
Mardin Devlet Hastanesi, Göğüs Cerrahi Kliniği
2
Kızıltepe Devlet Hastanesi, Göğüs Cerrahi Kliniği
Onyedi yaşında, primigravida hasta evde zorlu vajinal doğum yaptıktan yaklaşık 3 saat sonra gelişen göğüs
ağrısı, nefes darlığı, boğaz ağrısı, boyunda ve boğazda şişlik hissi şikayetleri ile merkezimize başvurdu. Yapılan
fizik muayenesinde solunum sesleri bilateral eşit, göğüs ön bölgesinden boyna doğru yayılan cilt altı amfizemi
mevcuttu. Çekilen posterior anterior akciğer grafisinde (PA AC) boyunda hava değerleri, Toraks Bilgisayarlı
Tomografi’de (BT) pneumomediastinum mevcuttu. Servise yatırılan hastaya ampisilin sulbaktam 3x1 gr
intravenöz, parasetamol 2x10mg/ml intravenöz ve 3lt/dk O2 inhalasyon tedavisi başlandı. Günlük CRP, ESR
takiplerinde gerileme olduğu görüldü. PA AC grafi takiplerinde progresyon izlenmedi. Klinği stabil olan hasta
yatışının üçüncü gününde taburcu edildi. Takibinin üçüncü ayında olan hasta stabil seyretmektedir.
Anahtar Kelimeler: doğum, pneumomediastinum
Pneumomediastinum after Difficult Vaginal Delivery
1
̇
Ahmet Sizlanan
, Onur Akçay2
1
Thoracic Surgery Department, State Hospital, Mardin, Turkey
2
Thoracic Surgery Department, State Hospital,Kızıltepe, Mardin, Turkey
17-years old primigravid patient presented with chest patient, dyspnea, sore throat and a sensation of
swallowing in the neck and throat approximately 3 hours after difficult vaginal delivery at home. Breath
sounds were equal bilaterally. Physical examination revealed subcutaneous emphysema that expanded from
anterior thorax to the neck. Posteroanterior chest x-ray (CXR) showed air in the neck and thoracic computed
tomography (CT) showed pneumomediastinum. Patient was admitted to our clinic and was started on
ampicillin-sulbactam 3x1 grams iv, paracetamol 2x10mg/ml iv and 3 lt/min of oxygen therapy. CRP
concentration and ESR, which were monitored on a daily basis, showed a decline. Repeated CXRs did not show
any progression. She was clinically stable and was discharged from hospital on the third day. Currently in her
third month of follow-up, the patient is stable.
Keywords: Delivery,Pneumomediastinum
toraks bt 1
toraks bt 2
torax ct 2
EPS091
[Göğüs Cerrahisi]
Transsternal-mediastinal occlusion of the main bronchus with bronchial fistula after
pulmonary resection and pneumonectomy in patients with tuberculosis
Odil Nematov, Shavkat Sabirov, Shakir Mayusupov, Azamat Sharipov, Eson Kholboev, Anvar Riskiev, Akram
Irgashev
Department of thoracic surgery National Center of TB, Tashkent, Uzbekistan
INTRODUCTION - OBJECTIVE:analysis of the effectiveness of the operation
METHOD:cohort analysis
RESULTS:Transsternal-mediastinal occlusion of the main bronchus with bronchial fistula after pulmonary
resection and pneumonectomy in patients with tuberculosis was performed in 5 patients aged 27-41 years.
Earlier on the fibro-cavernous pulmonary tuberculosis pneumonectomy was performed in 1 patient,
pulmonary resection in 4. Prior to our clinic for the elimination of bronchial fistula and empyema residual
cavity produced reresection thoracoplasty lung, bronchoblokator installation without effect. In 3 patients had
multidrug resistance. After preoperative preparation in 2-3 weeks occlusion of the right main bronchus was
performed in 3 patients, the left - at 2. Simultaneously eliminated thoracic fistula and sanitation of empyema
cavity produced by the closed method. After rehabilitation empyema cavity in 4 patients in 1.5-2 months.
made the final stage of the operation (doudalenie light - 2 torakomioplastika - 2), one patient residual cavity
closed independently. Postoperative complications aggravation of tubercular process only light was observed
in 1 patient, which eliminated conservative therapy.
CONCLUSIONS:Transsternal-transmediastenal occlusion of the main bronchus are a reliable way to elimination
of postoperative bronchial fistulas. According to our observations landmark surgery eradicated serious
complication in all patients operated on in a period of 2-3 months.
Keywords: lung tubeculosis,bronchial fistula, thoracic surgery,
EPS092
[Göğüs Cerrahisi]
Dev endotrakeal kitlenin bronkoskopik total anblok ekstirpasyonu
1
̇
Salih Topçu1, Serkan Özbay1, Aslı Gül Temel1, Şerife Tuba Liman
, Hüseyin Fatih Sezer1, Sevtap Gümüştaş2, Birol
3
4
Bayramgürler , Aykut Eliçora
1
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi ABD, Kocaeli
2
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji ABD, Kocaeli
3
Özel Denge Tıp Merkezi, Kocaeli
4
Atatürk Devlet Hastanesi, Zonguldak
Giriş
Benign trakeal tümörler sık rastlanan lezyonlar olup geçmişte trakea rezeksiyonu yapılarak tedavi
edilmekteydi. Günümüzde ise gelişen teknolojiye bağlı olarak tedavide minimal invaziv teknikler trakea
rezeksiyonuna göre daha sık tercih edilmektedir.
Olgu
kliniğimize dispne ve öksürük şikayeti ile başvuran 57 yaşında erkek hastanın radyolojik değerlendirilmesinde
Toraks BT’de karinaya 2,5cm mesafede trakea sağ lateral duvardan (membranöz trakea ve kıkırdak halkanın
birleşim noktasından) köken alan 1,6x1,5cm boyutlarında nodüler kitle lezyon saptandı. Bronkoskopik
değerlendirmede; trakea sağ lateral ve posterior duvarda üzeri mukoza ile örtülü 1,5x1,5cm boyutlarındaki
lezyonun lümeni %65 oranında obstrükte ettiği ve alt kenar komşuluğunda bronkus suis olduğu görüldü.
Kitleden alınan punch biyopsinin frozen-section incelemesi benign tümoral lezyon olarak değerlendirildiğinden
bronkoskopik eksizyona karar verildi. Lezyon submukozal doku ile birlikte rijit forceps yardımı ile total olarak
eksize edildi. Spesmen immünohistokimyasal ve histopatolojik inceleme sonucunda schwannom ile uyumlu
olarak değerlendirildi. Hasta postoperatif 3. ayında sorunsuz izlenmektedir.
Tartışma
Trakeal lezyonların tedavisinde lezyonun klinik özelliklerine ve cerrahın tecrübesine bağlı olarak minimal
invaziv teknikler tercih edilmelidir. Hastamızda açık cerrahi tercih edilseydi lezyona komşu bronkus suis nedeni
ile trakeal rezeksiyon çok zor olacaktı ve sağ üst lobektomi riski yüksek olasılıklı olacaktı. Böylelikle hasta sağ
üst lobektominin neden olacağı fonksiyon kaybı ve olası komplikasyonlardan korunmuştur.
Anahtar Kelimeler: endotrakeal kitle, schwannom, bronkoskopi
Total Unblock Extirpation of Giant Endotracheal Mass Lesion
1
̇
Salih Topçu1, Serkan Özbay1, Aslı Gül Temel1, Şerife Tuba Liman
, Hüseyin Fatih Sezer1, Sevtap Gümüştaş2, Birol
3
4
Bayramgürler , Aykut Eliçora
1
Kocaeli University Faculty of Medicine Thoracic Surgery Department, Kocaeli
2
Kocaeli University Faculty of Medicine Radiology, Kocaeli
3
Denge Medical Center, Kocaeli
4
Atatürk State Hospital, Zonguldak
Benign tracheal tumors are much substantial and these lesions were treated with tracheal resection in the
past. Minimally invasive techniques are preferred and applied commonly instead of tracheal resection with the
development of technology recently.
A 57 year old man admitted to our clinic with dyspnea and cough. PA chest radiogram and CT scan was
performed; a 16x15mm nodular mass lesion; 25mm proximally localised and originating from right wall of
trachea was detected on CT scan. Bronchoscopic evaluation showed a 15x15mm bilobulated mass lesion
covered by mucosa on the right -posterior wall membranous trachea occluding 65% of the lumen. Bronchus
suis was detected beside the inferior border of the lesion. Punch biopsy was performed for frozen section,
tissue was assessed as a benign tumor and we decided to resect the lesion.bronchoscopically. The lesion was
resected by using rigid forceps with submucosal tissue and bleeding was controlled with cauterization.
Histopathological examination of the specimen revealed a tumoural infiltration and the tumour was
immunohistochemically and histopathologically compatible with benign schwannoma. The patient was in 3
month-follow up period without any complication or recurrences.
Minimally invasive techniques should be preferred depending on clinical features of the lesion and surgeon’s
experience for tracheal lesions. If we preferred open surgery for our patient, partial tracheal resection would
be very difficult because of the bronchus suis next to the lesion and right upper lobectomy would be needed.
By the way the patient was protected from the trauma and functional loss of upper lobectomy.
Keywords: endotracheal mass lesion, bronchoscopic excision
Endotrakeal kitlenin bronkoskopik görünümü
Bronchoscopic view of endotracheal mass
Endotrakeal kitlenin Toraks BT ve MR görünümü
Thorax CT and MR view of endotracheal mass lesion
Transverse ve koronal kesitlerde endotrakeal kitle ve bronkus suis görünümü
Transverse- coronal section view of endotracheal mass lesion and bronchus suis in Thorax CT and MR
EPS093
[Göğüs Cerrahisi]
Postoperatif Erken Dönem Lob Torsiyonu ve Tedavisi
Kubilay İnan, Muhammet Ali Beyoğlu, Zeynep Kılıç, Nevzat Kılıç, Pınar Bıçakçıoğlu
ANKARA ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ,GÖĞÜS
CERRAHİSİ KLİNİĞİ ANKARA
31 yaşında bayan hasta sağ üst lob ve orta lob bronşektazisi nedeniyle takipte ve medikal tadvi görmekte iken
tekrarlayan hemoptizilerinin olması üzerine kliniğimizde yatırılmış ve tetkik edilmiştir. Fizik muayenesinde
solunum seslerinde bilateral kabalaşma ve medikal tedaviye rağmen tekrarlayan hemoptizisi
mevcuttu.Soygeçmişinde özellik olmayan hastanın özgeçmişinde sol pulmoner kist hidatik nedeniyle opere
olduğu bilinmektedir.Fev 1:2.08 lt % 71 Fev1/FVC: 93. Tomografik olarak sağ üst lob anterior segment ve orta
lob bronşektazik olduğu saptanmıştır.Operasyon kararı alınan hastaya sağ posterolateral torakotomi ile
yaklaşıldı orta lobektomi ve anatomik üst lob anterior segmentektomi yapıldı.Postoperatif ilk direkt grafisinde
anormallik olmayan hastanın postoperatif birinci gün AP grafinde sağ üzt zonda radyo-opasite
saptanmıştır.Bronkoskopi yapılan hastanın sağ üst lobun bronşunun kendi etrafında döndüğü ve tamamen
kapandığı görülmüştür.Acil cerrahi kararı alınan hastaya sağ retorakotomi ile yaklaşılarak eksplerasyon yapılmış
ve üst lobun hilus etrafında tam tur döndüğü tespit edilmiştir. Anatomik pozisyonuna getirilen üst lob, alt lob
parankimine sütür ile tespit edilmiştir.Bu vakamızı akciğer rezeksiyonlarında komplikasyon olarak lob torsiyonu
gelişebileceği ve bunun erken dönemde saptanıp cerrahi tedavisinin yapılmasının önemini vurgulamak için
sunmak istedik
Anahtar Kelimeler: torsiyon, akciğer rezeksiyonu, revizyon, parankim tespit etmek
Early Postoperative Period Lobe Torsion and Treatment
Kubilay İnan, Muhammet Ali Beyoğlu, Zeynep Kılıç, Nevzat Kılıç, Pınar Bıçakçıoğlu
ANKARA ATATÜRK PULMONARY DISEASES AND TORASİC SURGERY EDUCATION AND RESEARCH
HOSPITAL,DEPARTMENT OF TORASİC SURGERY,ANKARA
31 years old female patient with hemoptysis and right pulmonary bronchiectasis.Previously been hydatid cyst
surgery from left lung. Fev 1:2.08 lt % 71 Fev1/FVC: 93. Anterior segment of the right upper lobe and middle
lobe was determined to be bronchiectasis with tomography.moderate lobectomy and anterior
segmentectomy was performed with right thoracotomy.There was no abnormality in the first postoperative
radiographs but radiopacity was found in the right upper zone on the first day postoperative radiograph.The
patient's right upper lobe bronchus was seen by bronchoscopy that has turned itself around and completely
closed.Emergency surgical decision has been taken and eksplerasyo made rethoracotomy and right upper lobe
around the hilus was determined that full turn back.Upper lobe was brought to the anatomic position and was
sutured to the lower lobe parenchyma.Follow-up radiographs showed dramatic improvement and improving
patient was discharged.The lobe torsion develop as a complication of lung resection.Early diagnosis and
emergency surgery is important for treatment
Keywords: torsion,pulmonary resection,revision, parenchymal fix
resim 1
image 1
preoperatif PA grafi
preoperative PA graphy
resim 2
image2
postoperatif birinci gün
postoperative first day
EPS094
[Göğüs Cerrahisi]
Metastatik akciğer kanserini taklit eden pulmoner hiyalinize granülom
Nuri ̇ Düzgün1, Ercan Kurtipek2, Hıdır Esme1, Meryem İlkay Eren Karanis3, İsmet Tolu4
1
Meram Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Konya
2
Meram Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Konya
3
Meram Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Konya
4
Meram Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı, Konya
Pulmoner hiyalinize granülom, genellikle tek bazen de multipl akciğer nodülleri ile karşımıza çıkan son derece
nadir görülen benign bir hastalıktır. Pulmoner hiyalinize granülom etyolojisinde akciğer parankiminde aşırı
duyarlıklık reaksiyonu sonucu oluşan immün kompleks brikimleri sorumlu tutulmaktadır. Kliniğimize göğüs
ağrısı ve öksürük şikayeti ile başvuran 59 yaşında bayan hastada bilateral, multipl, yuvarlak, düzgün sınırlı
metastatik akciğer hastalığını düşündüren lezyonlar saptandı. Hastada sol akciğer anterior seğmentte bulunan
nodülden transtorasik iğne biyosi yapıldı. Biyopsi sonucunda maliğnite saptanmadı. Biyopsiden tanı gelmemesi
üzerine hastaya video yardımlı torakoskopik cerrahi uygulandı. Alınan kama biopsi sonucu pulmoner hiyalinize
granülom olarak raporlandı. Yazımızda pulmoner hiyalinize granülom tanılı hastamızın tanı ve tadavi
basamaklarını literatür eşliğinde sunmayı amaçladık.
Anahtar Kelimeler: Pulmoner hyalinize granülom, metastatik akciğer kanseri, pulmoner nodül
Pulmonary hyalinizing granuloma mimicking metastatic lung cancer
Nuri ̇ Düzgün1, Ercan Kurtipek2, Hıdır Esme1, Meryem İlkay Eren Karanis3, İsmet Tolu4
1
Meram Training and Research Hospital Thorasıc Surgery KONYA-Turkey
2
Meram Training and Research Hospital Chest Diseases KONYA-Turkey
3
Meram Training and Research Hospital Pathology, KONYA-Turkey
4
Meram Training and Research Hospital Radiology, KONYA-Turkey
Pulmonary hyalinizing granuloma is a very rare benign condition, which usually manifests as solitary,
sometimes as multiple pulmonary nodules. Deposition of immune complexes in the lung parenchyma due to
hypersensitivity reactions is implicated in the etiology of pulmonary hyalinizing granuloma. A 59-year old
female patient who presented to our clinic with complaints of chest pain and cough had bilateral, multiple and
rounded lesions with regular margins suggesting metastatic lung disease. A transthoracic needle biopsy of the
nodule was performed in the left pulmonary anterior segment. Biopsy showed no malignancy. Since no
diagnosis was made by the biopsy, the patient underwent a video-assisted thoracic surgery. The wedge biopsy
reported pulmonary hyalinizing granuloma. We aimed to present the diagnosis and treatment stages of our
patient who was diagnosed with pulmonary hyalinizing granuloma in the light of literature review.
Keywords: Pulmonary hyalinizing granuloma, metastatic lung cancer, pulmonary nodule
resim 1
image 1
Hastanın BT’ sinde bilateral düzgün sınırlı multipl nodüller görülmekte.
Bilateral multiple nodules with regular margins are detected in the CT of the patient.
resim 2
image 2
PHG ‘un mikroskopik görünümü. Oldukça hiposelüler, keloid tipi kaba kollagen içeren düzgün sınırlı lezyon.
HEx50
A microscopic view of PHG. A lesion with regular margins containing a very hypocellular, keloid type coarse
collagen. HEx50
EPS095
[Göğüs Cerrahisi]
Akut Künt Travmatik Diafragma Yaralanmalarına Eşlik Eden Perikardial Rüptürler
Tevrat Özalp1, Serdar Badem2, Abdulkadir Çakmak3, Mustafa Küpeli4, Gökçen Gökgözoğlu2
1
Amasya Üniversitesi, Sabuncuoğlu Şerefeddin Eğitim Araştırma Hastanesi, Gögüs Cerrahisi, Amasya
2
Amasya Üniversitesi, Sabuncuoğlu Şerefeddin Eğitim Araştırma Hastanesi, Kalp Damar Cerrahisi,Amasya
3
Amasya Üniversitesi, Sabuncuoğlu Şerefeddin Eğitim Araştırma Hastanesi, Kardiyoloji, Amasya
4
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Gögüs Cerrahisi Anabilim Dalı,Tokat
GİRİŞ VE AMAÇ
Perikard ve büyük vasküler yaralanmalar; akut künt travmatik diafragma yaralanmalarına (AKTDY) eşlik eden
nadir yaralanmalardandır. Bu amaçla, AKTDY’na eşlik eden perikard rüptür (PR)’lü 3 olgu sunuldu.
Anahtar Kelimeler: Diafragmatik rüptür, Perikardiyal rüptür, Nadir yaralanma
Pericardial Ruptures Accompanyıng Acute Blunt Traumatıc Dıapragmatıc Injury
Tevrat Özalp1, Serdar Badem2, Abdulkadir Çakmak3, Mustafa Küpeli4, Gökçen Gökgözoğlu2
1
Departmant of Thoracic Surgery, Amasya University, Sabuncuoğlu Serefeddin Training and Research Hospital,
Amasya, Turkey
2
Departmant of Cardiovasculary Surgery, Amasya University, Sabuncuoğlu Serefeddin Training and Research
Hospital, Amasya, Turkey
3
Departmant of Cardiology, Amasya University, Sabuncuoğlu Serefeddin Training and Research Hospital,
Amasya, Turkey
4
Departmant of Thoracic Surgery, Gaziosmanpasa University, Faculty of Medicine, Tokat, Turkey
Introductıon And Aım
Pericardial and large vascular injuries are rare injuries accompanying acute blunt traumatic diaphragmatic
injuries (ABTDI). We presented 3 case reports of pericardial ruptures accompanying ABTDI.
Keywords: Diaphragmatic rupture, Pericardial rupture, Rare injury
resim 1
Picture 1
Preop BT görüntüsü
Preop CT Image
Resim 2
Picture 2
İntraoperatif kalp herniasyonu ile diafragma rüptürünün görüntüsü
Image of heart herniation accompany diaphragmatic rupture, intraoperetive.
EPS096
[Göğüs Cerrahisi]
Göğüs Travmalı Bir Hastanın Yönetimi Nasıl Olmalı?
İrfan Yalçınkaya, Hakan Yılmaz, Deniz Gürer, Cansel A. Öztürk
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği,
İstanbul
Yirmialtı yaşında erkek hasta, araç içi trafik kazası nedeniyle başvurdu. İlk başvurduğu hastanede çekilen tüm
vücut BT’sinde, bilateral pnömotoraks ve akciğer kontüzyonu saptanmış. İki taraflı kapalı göğüs drenajı
uygulanan hasta, solunum sıkıntısı nedeniyle entübe edilip mekanik ventilatöre bağlanmış. Dördüncü gün
sonunda ekstübe edilmesi planlanmış fakat nazogastrik sondadan hava gelmesi üzerine özofagus rüptürü ya da
trakeoözofageal fistülden şüphelenilerek kliniğimize sevk edildi.
Hastanın kliniğimize başvuru sırasında muayenesinde toraks tüplerinden hava kaçağı yoktu ve akciğerleri
ekspanse idi. Ekstübe edilebilen hastaya noninvaziv mekanik ventilasyon uygulandı. Gelişen sekresyon stazı
nedeniyle uygulanan bronkoskopide vokal kordlar seviyesinde anormallik saptandı. Solunumu gitgide bozulan
hasta tekrar entübe edildi. Hastaya trakeostomi açılmasına karar verildi. Hasta iki gün sonra solunum
parametreleri düzelince mekanik ventilatörden ayrıldı. Hastada özofagus rüptürü ve trakeoözofageal fistül en
baştan beri düşünülmedi, fakat yine de metilen mavisi damlatılmış su içirilerek kontrol edilip oral alıma geçildi.
İki dreni de bir gün arayla alındı. Hasta stabil hale geldikten sonra yapılan KBB konsültasyonunda, indirekt
laringoskopide sol vokal kord hareketinin olmadığı, bunun da ödem ve fraktüre bağlı olduğu belirtildi.
Trakeostominin devam etmesi ve taburculuk sonrası bir KBB kliniğinde larengoplasti açısından değerlendirilip
trakeostominin buna göre sonlanıp sonlandırılmayacağı kararının verilebileceği belirtildi.
Doğru ve zamanında müdahale edilen bu hastada vokal kordaki patolojinin travmadan ziyade acil entübasyona
bağlı olduğunu düşünüyoruz. Acil entübasyona bağlı olarak trakea ya da özofagus rüptürü bile oluşabilirdi. Bu
sebeplerle toraks travmalı hastalarda oluşabilecek patolojilerin hızlı, titiz, dikkatli bir değerlendirme ve
müdahale ile ele alınıp sürecin iyi yönetilmesi, komplikasyonların önlenmesi ve tedavisi açısından çok elzemdir.
Anahtar Kelimeler: göğüs travması, trakeostomi, yönetim
How To Manage A Patient With Thoracic Trauma?
İrfan Yalçınkaya, Hakan Yılmaz, Deniz Gürer, Cansel A. Öztürk
Sureyyapasa Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research Hospital, Department of Thoracic
Surgery, Istanbul
Twenty-six year-old patient was admitted to a clinic due to traffic accident. CT showed bilateral pneumothorax
and lung contusion. Bilateral underwater seal drainage was performed and the patient was entubated with
severe dyspnea. After four days extubation was planned. However, the patient was referred to our clinic with
suspicion of esophageal rupture or tracheoesophageal fistula as air was coming from the nasogastric catheter.
After admittion the patient had no air leakage from thorax drains and lungs were expanded. Patient was
extubated and non-invasive mechanical ventilation was applied. Abnormality was detected in vocal chords
with FOB which was undertaken after secretion stasis. Patient was re-entubated as respiration was worsened.
Tracheostomy was performed and in two days patient was seperated from mechanical ventilation as
respiration became normal. Esophageal rupture or tracheoesophageal fistula was never suspected. Both drains
were removed. When the patient was stabilised, ENT specialist was consulted and in indirect laryngoscopy left
vocal chord was immobile due to edema and fracture. After discharge, patient was recommended to apply to
an ENT clinic for laryngoplasty and whether to terminate tracheostomy.
Intervention was early and right in this patient. However, we believe that the pathology in the vocal chords
was caused by urgent intubation rather than the trauma. Tracheal or esophageal rupture could be caused by
urgent intubation. In a patient with thoracic trauma, fast and careful evaluation and intervention should be
undertaken for managing the course of the disease as well as preventing and treating the complications.
Keywords: thoracic trauma, tracheostomy, management
Resim 1
Figure 1
bilateral pnömotoraks ve akciğer kontüzyonu
bilateral pneumothorax and lung contusion
Resim 2
Figure 2
Bilateral tüp torakostomi
Bilateral tube thoracostomy
Resim 3
Figure 3
Taburculuk
Discharge
EPS097
[Göğüs Cerrahisi]
Pnömonektomi Sonrası Bronş Güdüğünde Trakeal Obstrüksiyon Yaratan Nüks Vakası
Salih Topçu1, Aslı Gül Temel1, Serkan Özbay1, Hüseyin Fatih Sezer1, Birol Bayramgürler2, Şerife Tuba Liman1,
Aykut Eliçora3
1
Kocaeli Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi ABD, Kocaeli
2
Özel Denge Tıp Merkezi, Kocaeli
3
Atatürk Devlet Hastanesi, Zonguldak
Giriş
Küçük hücreli dışı akciğer karsinomunda (KHDAK) küratif cerrahinin amacı R0 radikal rezeksiyondur. Rezidüel
tümörler uzak metastaz gelişme oranını ve prognozu etkilemektedir. Küçük hücreli dışı akciğer karsinomunu
nedeni ile opere edilen hastaların %4-5’inde (%1.2-17) cerrahi sınırlarda mikroskopik rezidüel tümörler
izlenmektedir. Bronkoskopik olarak müdahale ettiğimiz pnömonektomi sonrası bronş güdüğünde gelişen nüks
vakamızı paylaştık.
Olgu
Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanseri nedeni ile 5 yıl önce sağ pnömonektomi yapılan 62 yaşında erkek hasta
solunum sıkıntısı ile kliniğimize başvurdu. Toraks BT’de trakea ve sol ana bronş girişine uzanım gösteren
23x20mm boyutlarında tümöral lezyon saptandı. Bronkoskopik değerlendirmede sağ pnömonektomi bronş
güdüğünden köken alan trakea alt ucunu infiltre ederek lümeni %80 obstrükte eden endobronşiyal lezyon
saptandı. Lezyon rijit bronkoskopi yapılarak forceps yardımı ile subtotal eksize edildi. Histopatolojik ve
immünohistokimyasal inceleme sonucunda lezyonun primer tümörün rekürrensi ile uyumlu olduğu öğrenildi.
İşlem sonrası adjuvan radyoterapi uygulanan hasta postoperatif 2. ayında ek problemsiz takiptedir.
Tartışma
Anatomik rezeksiyon yapılan KHDAK’lı Evre I hastalarda %20’ye varan oranlarda Evre III hastalarda ise %50’ye
varan oranlarda lokal nüks görülebilmektedir. Pnömonektomi yapılan hastalar dışında bu hastalara bronş
güdüğünün tamamlayıcı rezeksiyonu önerilmektedir. Literatür incelendiğinde pnömonektomi yapılan
hastalarda güdükte nüks gelişmesi durumunda ise önerilen tedavi adjuvan radyoterapi olmaktadır, ancak
sonuçlar çok tatminkar değildir. Bronkoskopik rezeksiyon adjuvan radyoterapi öncesinde bir tedavi seçeneği
olarak değerlendirilerek trakeal lümenin obstrüksiyonuna bağlı semptomları da geriletme amaçlı da
uygulanabilir.
Anahtar Kelimeler: postpnömonektomi, bronş güdüğü, nüks
Postpneumonectomy Bronchial Stump Recurrence Occluding Tracheal Lumen Subtotally
Salih Topçu1, Aslı Gül Temel1, Serkan Özbay1, Hüseyin Fatih Sezer1, Birol Bayramgürler2, Şerife Tuba Liman1,
Aykut Eliçora3
1
Department of Thoracic Surgery, Kocaeli University, Kocaeli, Turkey
2
Denge Medical Center, Kocaeli
3
Atatürk State Hospital, Zonguldak
The aim of curative surgery for non-small cell lung cancer (NSCLC) is a (R0) radical resection. Residual tumors
affects the prognosis and distant recurrence rate. Microscopic residual tumor in surgical margins (R1resection) has been reported as 4–5% of cases (range 1.2–17%. We wanted to share our case with
postpneumonectomy bronchial stump recurrence and bronchoscopic management.
A 62-year-old man who undergone right pneumonectomy 5 years ago, admitted to our clinic with bronchial
stump recurrence. A 23x20mm tumoral lesion in right bronchial stump extending to trachea and left main
bronchus was detected on CT scan. Bronchoscopic evaluation showed an endobronchial lesion originating
from right pneumonectomy stump, infiltrating the lower end of the trachea and occluding 80% of the tracheal
lumen. The lesion was resected by using rigid forceps subtotally Histopathological examination of the
specimen revealed a tumoral infiltration and the tumor was immunohistochemically and histopathologically
compatible with NSLC and recurrence of the primary tumor. The patient was received adjuvant radiotherapy
and in 2-month follow-up period.
After anatomical resections local recurrence occurs in approximately 20% of patients with stage I disease and
in up to 50% with stage III. Resection of the bronchial stump is generally recommended for these patients
except patients with pneumonectomy. If a stump recurrence occurs after prior pneumonectomy, adjuvant
radiotherapy is the main treatment option due to the literature but there is no favorable results after adjuvant
radiotherapy. Bronchoscopic resection may be a treatment option before adjuvant radiotherapy and may
decrease the complaints occured due to luminal occlusion.
Keywords: stump recurrence, bronchoscopic resection, NSCLC
Bronkoskopik Görünüm
Bronchoscopic View of Bronchial Stump Recurrence
Bronş güdüğündeki lezyonun ve sol ana bronşun bronkoskopik görünümü
The View of Left Main Bronchus and Bronchial Stump Recurrence
Toraks BT'de Bronş Güdüğündeki Nüks Tümöral Lezyonun Görünümü.
The View of Bronchial Stump Recurrence in Thorax CT.
Transvers, koronal ve sagital kesitlerde nüks tümöral lezyonun görünümü.
Transverse, coronal and sagittal section view of the bronchial stump recurrence.
EPS098
[Göğüs Cerrahisi]
Sağ Üst Lobun Venöz Dönüş Anomalisi
Serkan Özbay1, Salih Topçu1, Hüseyin Fatih Sezer1, Aslı Gül Temel1, Şerife Tuba Liman1, Hasan Tahsin Arısoy2,
Aykut Eliçora3
1
Kocaeli Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi ABD, Kocaeli
2
Kocaeli Üniversitesi, Radyoloji ABD, Kocaeli
3
Atatürk Devlet Hastanesi, Zonguldak
Giriş
Anormal pulmoner venöz dönüş oldukça nadir görülen konjenital bir anomalidir. Genellikle sağ akciğer ile
ilişkilidir ve kardiyak malformasyonlar ile birliktelik gösterir. Venöz dönüş anomalisi saptadığımız hastamızı
hem nadir görülmesi hem de intraoperatif ciddi bir kanamaya yol açma riskine dikkat çekmek amacıyla
paylaştık.
Olgu
Öksürük şikayeti ile başvurduğu dış merkezde tespit edilen sağ akciğer alt lobda 5x5cm boyutlu kitle lezyon
nedeniyle kliniğimize yönlendirilen 63 yaşında erkek hasta TTİAB sonucunun küçük hücreli dışı akciğer kanseri
grafisi ile uyumlu gelmesi üzerine operasyon kararı verildi. Kitlenin fissürden üst loba uzanım göstermesi (T2
tümör) nedeni ile pnömonektomi kararı verilen hastada hilus diseksiyonu esnasında üst lob veninin azigos ven
ile birleşerek superior vena kavaya döküldüğü görüldü. Tümörün üst loba infiltre olması nedeni ile sağ
pnömonektomi yapıldı. Anatomik olarak sağ alt lobektominin yeterli olması halinde bile anormal venöz dönüş
nedeni ile pnömonektomi yapılması zorunluydu. Vakanın preoperatif çekilen Toraks BT’sini retrospektif olarak
değerlendirdiğimizde anomaliyi tespit ettik.
Tartışma
Anormal pulmoner venöz dönüş genel populasyonda %0.4-0.7 sıklığında görülen çok nadir bir anomalidir ve ilk
kez 1739 yılında Winslow tarafından bildirilmiştir. Bizim vakamızda akciğer kanserli bir olguda sistemik venöz
dolaşıma drene olan üst lob veni saptanmıştır. Bu anomali preoperatif değerlendirmede farkedilememesi
halinde intraoperatif ciddi kanamalara yol açma riski nedeni ile de ayrıca önemlidir.
Anahtar Kelimeler: anormal pulmoner venöz dönüş,
Anomalous Pulmonary Venous Return of Right Upper Lobe
Serkan Özbay1, Salih Topçu1, Hüseyin Fatih Sezer1, Aslı Gül Temel1, Şerife Tuba Liman1, Hasan Tahsin Arısoy2,
Aykut Eliçora3
1
Department of Thoracic Surgery, Kocaeli University, Kocaeli, Turkey
2
Department of Radiology, Kocaeli University, Kocaeli, Turkey
3
Atatürk State Hospital, Zonguldak
OBJECTIVE:
Abnormal pulmonary venous return is a rare congenital anomaly.It is generally involved the right lung and
there is an association between congenital cardiac malformations. We aimed to share our patient with
abnormal pulmonary venous drainage and calling attention to unexpected intraoperative bleeding.
CASE:
A 63 years old man admitted to our clinic with 5x5cm mass lesion detected in right lower lobe of the lung. TNB
pathology was consistent with NSCLC and the patient underwent thoracotomy for resection. The tumor was
extending to the upper lobe (T2) and we decided to perform pneumonectomy intraoperatively. After removing
mediastinal pleural adhesions during hilum dissection, an unusual connection between the right upper lobe
vein and azygos vein was identified. The right upper lobe vein was draining into the superior vena cava with
conjuction of azygos vein. The pneumonectomy performed to the patient succesfully. It was obligatory to
perform pneumonectomy even the tumor was limited in lower lobe because of the abnormal venous return of
the upper lobe vein. We realised the abnormal venous drainage when we evaluated the preoperative CT scan
retrospectively.
DISCUSSION:
Abnormal pulmonary venous return is found in 0.4% to 0.7% of the general population and first reported by
Winslow in 1739. The abnormal venous drainage of the right upper lobe vein into the systemic venous
circulation was determined in our case and it is vital to be aware of this abnormality can cause several
intraoperative bleeding.
Keywords: anomalous pulmonary venous return
Sağ üst lobun anormal venöz dönüşü
Anomalous Pulmonary Venous Return of Right Upper Lobe
*: Sağ superior pulmoner ven anormal dönüşü c: Vena kava inferior RMPA: Sağ ana pulmoner arter RIPV: Sağ
inferior pulmoner ven
*: Anomalous return of the right superior pulmonary vein c: Inferior Vena Cava RMPA: Right main pulmonary
arter RIPV: Right inferior pulmonary vein
EPS099
[Göğüs Cerrahisi]
Üç Kez Cerrahi Uygulanmış Spontan Pnömotorakslı Bir Vakada Göğüs Drenlerinin
Yönetimi İle Hastayı Yeni Bir Cerrahiden Korumak Mümkün mü?
İrfan Yalçınkaya, Serda K. Metin, Mustafa Akyıl, Çağatay S. Tezel
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği,
İstanbul
Kırkdört yaşında erkek hasta. Şubat 2014 tarihinde sağ spontan pnömotoraks nedeniyle kapalı göğüs drenajı
uygulanan hasta, beş ay sonra aynı klinik ile tekrar başvurmuş. Bir gün sonra ameliyata alınan hastada
torakotomi ile üst lobdaki büllere wedge rezeksiyon ve parsiyel plörektomi uygulanmış. Ardından hava kaçağı
ve ekspansiyon kusuru nedeniyle iki kez daha opere edilmiş. Bütün işlemlere rağmen hava kaçağı devam eden,
ciddi ekspansiyon kusuru olan ve kırkyedi gündür hastanede yatan hastanın dördüncü kez ameliyata alınması
düşünülürken yapılan konsültasyon sonucu kliniğimize nakledilmesi kararlaştırıldı.
Kliniğe kabul edilen hastaya yeni bir toraks BT çekilip mevcut drenlerin yeri ve durumu ayrıca akciğer parankim
yapısı değerlendirildi. Karşı akciğer üst lob apikal segmentte de bülleri olan hastada yatışının 3. gününde arka
drenin fonksiyon görmediği belirlenip çekildi ve ikinci interkostal aralıkdan pezzer dren ile üst zondaki plevral
boşluk için drenaj sağlandı. Dördüncü günde öndeki polietilen tüp çekilip hemen yanından pezzer dren ile
kapalı göğüs drenajı uygulandı. Hastanın diyabeti regüle edilip malnütrisyon tablosu ek desteklerle iyileştirildi.
Ayrıca solunum fizyoterapisi ve psikoterapi desteği de verildi. Onyedi gün sonra hava kaçakları azaldı, akciğerin
alt lobu açılmaya başladı. Her iki dren de Heimlich valve alınıp hasta taburcu edildi. Üç hafta sonraki kontrolde
üstteki dren alındı. On gün sonraki kontrolde de alt dren alındı. Akciğerin alt kısmı tamamen açıldı, üstte
apikalde küçük bir steril plevral poş kaldı.
Göğüs cerrahisinde uygun ve yeterli drenaj önemli olduğu kadar, drenlerin hastalığın gidişatına göre
değiştirilmesi ve/veya yeni drenaj uygulanması gerekebilir. Vakamızda olduğu gibi yalnız konservatif tedbirlerle
dahi hasta, kısırdöngüden kurtulup yeni bir cerrahi girişime bile gerek kalmayabilir.
Anahtar Kelimeler: spontan pnömotoraks, cerrahi, kapalı göğüs drenajı, yönetim
Is It Possible To Avoid A New Surgery By Chest Drain Management In A Patient Who Had Surgery Three
Times For Spontaneous Pneumothorax?
İrfan Yalçınkaya, Serda K. Metin, Mustafa Akyıl, Çağatay S. Tezel
Sureyyapasa Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research Hospital, Department of Thoracic
Surgery, Istanbul
Fourty-four year-old male patient who was treated with underwater seal drainage in February 2014 was
admitted to a clinic with the same clinical presentation five months later. Patient had a thoracotomy the next
day and apical wedge resection with partial pleurectomy was performed. Patient was operated two more
times for expansion failure and persistent air leak. Despite all these procedures patient had been in the
hospital for 47 days; expansion failure and persistent air leak continued.
Patient was evaluated with a CT for chest drain places and lung parenchyma texture. CT revealed bullous
parenchyma in the apical segment of the opposite lung’s upper lobe. Posterior drain was removed in the third
day of admittance and a pezzer drain was placed apically to drain the pleural space. In the fourth day anterior
drain was replaced by a pezzer drain. Patient’s diabetes was regulated and malnutrition was treated with
nutritional supplement. Respiratory physiotherapy and psychotheraphy was carried out. After 17 days air leak
was lessened and inferior lobe was starting to expand. Both drains were connected to heimlich valve and
patient was discharged. Apical drain was removed in the third week and basal drain was removed in the fourth
week of the follow-up. Lung parenchyma totally expanded with a little apical sterile pleural space.
Appropriate and sufficient drainage is important in thoracic surgery. However these drains may be removed or
replaced with the changing course of the disease. Patient may avoid unnecessary surgical interventions, like in
our patient, with only conservative management.
Keywords: spontaneous pneumothorax, surgery, underwater seal drainage, management
Resim 1
Figure 1
yatış grafisi
admission radiograph
Resim 2
Figure 2
kontrol grafisi
control radiograph
EPS100
[Göğüs Cerrahisi]
Akciğerde Bilateral Leiomyosarkom Metastazı Ve Cerrahi Tedavinin Yönetimi
İrfan Yalçınkaya, S. Volkan Baysungur, M. Talha Doğruyol, Aysun K. Mısırlıoğlu
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği,
İstanbul
Altmışdört yaşında bayan hastada Haziran 2011 tarihinde myoma uteri klinik tanısıyla total abdominal
histerektomi + bilateral salpingooferektomi yapılmış. Patoloji sonucu leiomyosarkom gelen ve uzak metastaz
taramasında başka lezyon saptanmayan hasta onkoloji takibinde imiş. Hastaya cerrahi dışında başka tedavi
uygulanmamış. Düzenli aralıklarla kontrolleri yapılan hastada öksürük, nefes darlığı, kanlı balgam şikayetiyle
Eylül 2014 tarihinde gittiği hastanede çekilen toraks BT ve PET-BT’sinde bilateral akciğerde lezyonlar
saptanmış.
FOB’u normal olan hastanın PET-BT’sinde, sağ akciğerde bir, sol akciğerde iki adet değişik boyutlarda lezyon
izlendi. Akciğerdeki lezyonlar metastaz olarak değerlendirilip tanı ve tedavi amacıyla operasyon planlandı.
Sağdaki lezyon büyüklüğü ve lokalizasyonu itibariyle daha büyük bir cerrahiyi gerektirebileceğinden önce sol
torakotomi ile yaklaşıldı. Mediastinoskopik inceleme negatif idi. Eksplorasyonda alt lob bazal ve superior
segmentte, üst lob anterior ve linguler segmentte lokalize 4 adet değişik boyutlarda metastatik nodül eksize
edildi. İmmunohistokimyasal inceleme sonucu leiomyosarkom metastazı ile uyumlu bulundu. Bir ay sonra sağ
torakotomi ile orta lobektomi uygulandı. Patoloji aynı idi. Hastanın onkolojik değerlendirmesinde adjuvan
tedavi önerilmeyip takibi uygun görüldü. Hasta ikinci ayın sonunda olup sorunsuzdur.
Uterusun leiomyosarkomunda, akciğer metastazları yıllar sonra da olsa ortaya çıkabilir. Kemo / radyoterapinin
etkisinin çok sınırlı olduğu bu tür sarkomatöz tümörlerde, metastaz cerrahisinde olduğu gibi primer tümör
kontrol altında ve metastazlar yalnız akciğerle sınırlı ise cerrahi, tümöre bağlı komplikasyonların önlenmesinde
ve sağkalımda çok önemlidir. Vakamızda olduğu gibi toraks BT’de görüntülenemeyecek boyutta nodüllerin
ameliyat sırasında saptanabilmesi nedeniyle torakoskopi yerine torakotomi tercih edilmelidir. Metastaz
cerrahisinde radikal rezeksiyon yerine konservatif rezeksiyonlar tercih edilmelidir zira takip sırasında yeni
lezyonlar saptandığı takdirde yeniden cerrahi uygulama imkanı olabilir.
Anahtar Kelimeler: leiomyosarkom, akciğer metastazı, cerrahi, yönetim
The Medical Management Of Bilateral Lung Metastasis Of Leiomyosarcoma
İrfan Yalçınkaya, S. Volkan Baysungur, M. Talha Doğruyol, Aysun K. Mısırlıoğlu
Sureyyapasa Chest Diseases and Chest Surgery Training and Research Hospital, Department of Thoracic
Surgery, Istanbul
Sixty-four year-old female patient had a total abdominal hysterectomy + bilateral salphingo-ooferectomy with
a diagnosis of myoma uteri. Pathological diagnosis was leiomyosarcoma and the patient was taken to
oncological follow-up as distant metastasis screening was negative. Patient received no further treatment.
Patient was routinely followed-up. In september 2014 the patient had cough, dyspnea and blood in sputum
and lung lesions were detected with CT and PET/CT.
FOB was normal. In PET/CT the patient had one lesion in the right, two lesions in the left lung. The lesions were
considered as metastatic and diagnostic and therapeutic operation was planned. Firstly, left thoracotomy was
undertaken as the size and localization of the lesion in the right lung could necessitate greater surgery.
Mediastinoscopy was negative. In the exploration four lesions with different size which were in the superior
and basal segment of the lower lobe and anterior and lingular segment of the upper lobe were excised.
Immunohystochemical analysis was consistent with leiomyosarcoma metastasis. A month later middle
lobectomy with right thoracotomy was performed. Pathological diagnosis was the same. Patient was not
offered adjuvant chemotheraphy and was taken to follow-up. Patient has completed the second month of
follow-up uneventful.
Sarcomatous tumors are not responsive to chemo/radiotheraphy. In cases where primary disease is under
control and the metastases are limited to the lung, surgery is substantial in survival and in preventing the
complications related to metastases.
Keywords: leiomyosarcoma, lung metastasis, surgery, management
Resim 1
Figure 1
PET-CT
PET-CT
EPS101
[Göğüs Cerrahisi]
Anterior Mediasten Yerleşimli Dev Ancient Schwannoma: Olgu Sunumu
Süleyman Ceyhan, Levent Cansever, Deniz Sansar, Yunus Seyrek, Mehmet Ali Bedirhan
Yedikule Göğüs Hastalıkları Ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Ve Araştırma Hastanesi
Giriş ve Amaç: Benign schwannoma’lar mediastende oldukça sık olarak görülmektedir. Büyük, mediasteni
tamamen kaplayan ve mediastinal yapılara bası yapan dev schwannoma’lar nadir olarak görülmektedir.
Mediastinal ana yapılarda yer değişikliğine neden olan olgumuzu sunmayı amaçladık.
OLGU: Elliyedi yaşında erkek hasta birkaç aydır mevcut olan göğüs ön kısmında ağrı şikayetiyle polikliniğimize
başvurdu. Posteroanterior (PA) akciğer grafisinde sağda üst ve orta zonları tamamen kaplamış, yuvarlak,
düzgün sınırlı opasite izlendi. Toraksın bilgisayarlı tomografisinde (BT), sağ akciğer üst ve orta zonda ön
mediastenden köken alması muhtemel yaklaşık 14x8,5 cm boyutlarında heterojen kontrast tutulumu gösteren
düzgün sınırlı içinde yer yer sıvı dansitesinde kistik dejenerasyon alanları izlenen kitle lezyonu görüldü (Resim1). Pozitron Emisyon Tomografisinde (PET-BT) SUVmax: 6-8 olan kitle izlendi. Fiberoptik Bronkoskopide
endobronşial lezyon yok, dış bası bulguları mevcut. Laboratuvar tetkiklerinde Laktat Dehidrogenaz (LDH)
yüksekliği (316) (N: 90-250) dışında anormallik saptanmadı. Göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi konseyinde
tartışılan hastaya ameliyat kararı alındı. Sternotomi ve anterior torakotomi ile mediastinal kitle eksizyonu ve
mediastinal lenf nodu disseksiyonu yapıldı. Postoperatif patoloji ancient schwannoma olarak geldi. Hasta
postoperatif 5. günde komplikasyonsuz olarak taburcu edildi.
Sonuç:Benign schwannoma’lar genel olarak posterior mediastende görülürler. Tesadüfen çekilen grafilerde
saptanırlar. 7cm’den büyük dev schwannomalar oldukça nadirdirler. Dev schwannoma saptanan hastalar
cerrahi ile başarılı bir şekilde tedavi edilirler ve bası semptomları ortadan kalkar.
Anahtar Kelimeler: Ancient Schwannoma, cerrahi, mediasten,
Giant Ancient Schwannoma Located in the Anterior Mediastinum: Case Report
Süleyman Ceyhan, Levent Cansever, Deniz Sansar, Yunus Seyrek, Mehmet Ali Bedirhan
Department of Thoracic Surgery, Yedikule Chest Disease and Surgery Training and Research Hospital
Aim and INTRODUCTION: Benign scwannomas are quite common in the mediastinum. Giant schwannomas
filling the mediastinum and compressing the mediastinal structures are rare. We aimed to present our case
that is presented with shift in the main structures of the mediastinum.
CASE: A 57-year-old man was admitted to hospital for the complaints of chest pain in the last few months.
Posteroanterior chest graph revealed a round shaped, opacity covering the upper and middle zones in the
right hemithorax. In computed tomography of thorax; a mass lesion was seen about 14x8,5cm in size, possibly
originating from the anterior mediastinum in the upper and middle zones of the right lung, containing cystic
degenerative and heterogeneously contrasted areas with fluid densities (Fig.1). Pozitron Emmision
Tomography revealed mass lesion with SUVmax: 6-8 FDG uptake. The fiberoptic bronchoscopy revealed no
endobronchial lesions but only outer compression findings. Laboratory results were normal except from higher
Lactat Dehydrogenase (316) ( N: 90-250) levels. After the joint council between pulmonology and thoracic
surgery departments, the patient was agreed for surgical operation. Mediastinal mass excision and mediastinal
lymph node dissection via sternotomy+anterior thoracotomy was performed. Postoperative pathological
examination revealed ancient schwannoma. The patient was discharged with no complications on the fifth day
postoperatively.
CONCLUSION: Benign schwannomas are usually seen in the posterior mediastinum and revealed coincidentally
during routine chest x-ray examinations. The schwannomas larger than 7 cm size are extremely rare. The
patients having giant schwannomas are treated and get free of compressive symptoms after surgical resection.
Keywords: Ancient Schwannoma, mediastinum, surgery
Resim 1
Figure 1
Olgunun bilgisayarlı toraks tomografisi
Computed tomography scan of the patient
EPS102
[Göğüs Cerrahisi]
Dev İntratorasik Lipom Nedeniyle Opere Edilen Olgu Sunumu
Deniz Sansar, Süleyman Ceyhan, Levent Cansever, Merve Hatipoğlu, Mehmet Ali Bedirhan
Yedikule Göğüs Hastalıkları Ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Ve Araştırma Hastanesi
Amaç ve Giriş: Lipomlar erişkinlerde en sık görülen benign tümörlerdir. Genellikle subkutan, ensede, boyunda
ve omuz bölgelerinde yerleşim göstermektedir. Lipomların torasik kavitede yerleşimi oldukça nadirdir. Torasik
lipomlu hastalar genellikle çarpıntı, dispne ve öksürük gibi semptomlar ile başvururlar. Görüntüleme sonrası
tesadüfen saptanırlar. Dev intratorasik lipomu olan ve mediastinal yapılara basıya neden olan olgumuzu
sunmayı amaçladık.
OLGU: 71 yaşında bayan hasta 2006 yılında göğüs hastalıkları polikliniğine nefes darlığı şikayeti ile başvurmuş.
Toraks bilgisayarlı tomografisinde (BT) sol hemitoraksta 140x80mm’lik kitle saptanmış. 2010 yılında çekilen
BT’de kitlenin boyutu 160x95mm’ye ulaşmış. 8 yıldır takipte olan hasta, 2014 yılında benzer şikayetlerle göğüs
hastalıkları acil servisine başvurdu. Toraks BT’de benzer bulguları olan hastanın massı 220x105mm boyutlarına
büyümüş. Göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi ortak konseyde lipom olduğu düşünülen ve mediasten yapıları
karşıya itmesinden dolayı ameliyat kararı alındı. Preoperatif kan gazında, pCO2 49.8 mmHg, pO2 51.3mmHg idi.
Solunum fonksiyon testinde FEV 1 0.74 l (%38.6) idi. Sol posterolateral torakotomi yapıldı. Hemitoraksın 3/4
ünü kaplayan, akciğeri posteriora iten alt lob parankimi ile sıkı ilişkisi olan dev lipom dokusu enblok olarak
çıkarıldı. Postoperatif patoloji sonucunun makroskopisi, 2.050 gr ağırlığında, 30x20x7cm ölçülerinde yer yer
ince kapsüle görünümlü, lipomatöz yapıda doku parçası olarak raporlandı. Histopatolojik tanı lipom olarak
raporlandı. Postoperatif FEV1: 1.15 l (%56.7), kan gazında pH: 7.45 pO2:60.3mmHg, pCO2: 46.7mmHg
saptanan hasta komplikasyonsuz olarak taburcu edildi.
Sonuç: İntratorasik lipomların mediastinal yapılara ve karşı akciğere basıya neden olduğu durumlarda, solunum
fonksiyonlarını bozacak derecede büyümesi ve maligniteye dönüşme ihtimali nedeniyle cerrahi olarak
çıkarılması önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: cerrahi, dev lipom, mediastinal kayma, solunum sıkıntısı
Giant Intrathoracic Lipoma: A Case Report
Deniz Sansar, Süleyman Ceyhan, Levent Cansever, Merve Hatipoğlu, Mehmet Ali Bedirhan
Department of Thoracic Surgery, Yedikule Chest Disease and Surgery Training and Research Hospital
Aim and INTRODUCTION: Lipomas are the most common benign tumor in adults.Generally,they are located
subcutaneous,on the neck,the nape and the shoulders.Lipomas in the thoracic cavity are extremely
rare.Patients with intrathoracic lipomas usually present with the symptoms of palpitation, dyspnea and
cough.They are diagnosed coincidentally by imaging.We aimed to present our case with giant intrathoracic
lipoma that is compressing the mediastinal structures.
CASE: A 71-year old female was admitted to hospital with shortness of breath in 2006.The thorax computed
tomography (CT) revealed a 140x80mm mass in the left hemithorax.In 2010, the diameter of mass was
160x9mm.After 8-year follow-up period, the patient was admitted to emergency clinic with similar symptoms
in 2014, as the mass size was enlarged to 220x105mm size.In the joint council between pulmonology and
thoracic surgery departments,patient was agreed for operation because of lipoma that caused shift in the
mediastinum.Preoperative blood gas results were pCO2:49.8mmHg, pO2:51.3mmHg.Respiratory function tests
revealed FEV1:0.74 l (%38.6).Left posterolateral thoracotomy was performed.The giant lipoma which was
about 3/4 of the hemithorax size compressing on the lung parenchyma, partially having adhesions to the chest
wall and the diaphragm,tightly related to lower lobe was en-bloc resected.Postoperative pathology report
revealed a lipomaotus soft tissue having 30x20x7cm size with 2.050gr weight, thin capsulated mass
macroscopically.Histopathological examination confirmed lipoma.Postoperative results were FEV1:1.15 l
(%56.7), pH:7.45 pO2:60.3mmHg, pCO2:46.7mmHg,the patient was discharged without any complications.
CONCLUSION: Intrathoracic lipomas should be surgically resected when they apply compression to the
mediastinal structures and the opposite lung,enlarge even to decrease respiratory functions and for possibility
of malignancy.
Keywords: dyspnea, giant, lipoma, mediastinal shift, surgery,
Resim 1
Figure 1
Preoperatif akciger grafisi
Preoperative chest x-ray
Resim 2
Figure 2
Olgunun bilgisayarlı toraks tomografisi
Computed thoracic scan of the patient
Resim 3
figure 3
kitlenin postoperatif makroskopik gorunumu
postoperative macroscopic imaging of the mass
Resim 4
Figure 4
Postoperatif akciger grafisi
Postoperative chest x-ray
EPS103
[Göğüs Cerrahisi]
Nadir bir primer kemik tümörü olarak Kondrosarkom: Olgu Sunumu
Leyla Acar, Merve Şengül, Selim Şakir Erkmen Gülhan, Ali Beyoğlu, Pınar Bıçakcıoğlu
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Ankara,
Türkiye
GİRİŞ
Kondrosarkom, hiyalin kıkırdak matriks ve kondrositlerden gelişen malign kemik tümörüdür. Primer malign
kemik tümörlerinin %7-22'sini oluşturur. Myelom ve osteosarkomdan sonra kemiğin 3. en sık görülen primer
malign tümörüdür. Hastaların çoğu 40 yaş üzeri erkekler olup 5-7. dekatlar arasında pik yapar. Vakaların
2/3'ünden fazlasında pelvis kemikleri, omuz kuşağı, proksimal femur, proksimal humerus ve kosta gibi iskeletin
santral bölgelerini tutar. Omurgada nadir görülmekle birlikte en sık torakal vertebra tutulumu izlenir.
OLGU
Sol omuzda rahatsızlık hissi nedeniyle araştırılan 72 yaşında bayan hastanın toraks BT’sinde sol hemitoraksta
üst lobda lokalize extraplevral 4.2x2.5 cm boyutlu yumuşak doku kitlesi saptandı. Yapılan biyokimyasal
tetkiklerinde herhangi bir anormallik saptanmadı. PET-BT aynı lezyonun düşük yoğunlukta metabolik aktivite
tutulumu gösterdiği belirlendi (SUVmax: 4.11). Hastaya sol torakotomi ile 2,3.ve 4. kot parsiyel rezeksiyonu ve
prolen mesh ile toraks duvarı rekonstriksiyonu uygulandı. Postoperatif patoloji sonucu kondrosarkom olarak
raporlandı. Cerrahi sınırlar temizdi. Hasta 1 yıldır sorunsuz takiptedir.
TARTIŞMA
Kondrosarkomlar neoplastik kıkırdak yapımı ile karakterize olup klinik ve patolojik olarak geniş bir yelpazeyi
kapsayan tümör grubunu oluştururlar. Kondrosarkomlarda en iyi tedavi şekli geniş cerrahi rezeksiyondur.
Ameliyat sonrası radyoterapi uygulanması ise hala tartışmalıdır. Kondrosarkomlar radyosensitif olan tümörler
grubundan değildir. Kemoterapötik ajanların tedavide faydasının olmadığı kanıtlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: kondrosarkom, kot tümörü,
As a rare primer tumor of the bone, Kondrosarcom: A Case Report
Leyla Acar, Merve Şengül, Selim Şakir Erkmen Gülhan, Ali Beyoğlu, Pınar Bıçakcıoğlu
Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Ankara, Turkey
INTRODUCTION
Chondrosarcomas are the primary malignant tumor of the bone; they are characterized by neoplastic cartilage
production and are the third most common type of bone tumors. They are seen in males over 40 years.
Chondrosarcomas, which primarily involve the pelvis, proximal femur, proximal humerus, shoulder belt and
costae, are rarely located in the vertebrae. We aimed to discuss our experience of a case with an extraplevral
mass which we did complete excision.
CASE PRESENTATION
Our case, a 72-year-old female patient presented in the clinic complaining from increasingly intense on her
shoulder. There were no abnormality at her examination. Rutin blood tests were normal. Chest CT revealed an
extra pleural mass of 4.2x2.5 cm on the upper lobe of the left lung. A whole -body position emission
tomography (PET-CT) scan revealed an area of low hipermetabolic activity within the same lesion. We
performed partial resection of 2.,3. and 4. rib cages and reconstruction with a prolen mesh via left
thoracotomy.
Post operative pathology described it as a Chondrosarcom with a clear surgical margins. The patient
recuperated well and we haven't see any sign of metastasis or recurrens on one year follow up.
DISCUSSION
Chondrosarcomas are the primary malignant tumor of the bone; they are characterized by neoplastic cartilage
production and are the third most common type of bone tumors. The best treatment of Chondrosarcoms is
complete resection. Chondrosarcoms are not radiosensitive and there is no profit with any chemotheraputical
drug.
Keywords: Chondrosarcom, rib tumor
PET- BT
PET-CT
EPS104
[Göğüs Cerrahisi]
Göğüs duvarı kondrosarkomu olgusunda göğüs duvarı rezeksiyonu ve titanyum
prostetik materyel ile rekonstrüksiyonu
Özgür Karakurt, Mehmet Ali Eryazğan, Yücel Akkaş, Neslihan Gülay Peri, Bülent Koçer
Ankara Numune Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahi Kliniği, Ankara
Kondrosarkom, göğüs duvarının en sık görülen malign tümörüdür. Tedavisinin esası radikal cerrahi
rezeksiyondur. Bu da çoğunlukla geniş göğüs duvarı rezeksiyonu ve rekonstrüksiyonu gerektirir.
Olgumuz, 55 yaşında erkek hasta. İki ay kadar önce sağ yanında fark ettiği şişlik nedeniyle başvurdu. Çekilen
toraks BT’de sağ 10. kosta lateral kesimde destrüksiyon ve ekspansiyona neden olan 86x80mm boyutlarında
yumuşak doku kitlesi izlendi. Kitleden yapılan insiyone biyopsi grade 1 kondrosarkom olarak raporlandı. Bunun
üzerine hastaya sağ 9-12. kot rezeksiyonu yapıldı. Göğüs duvarı defekti rekonstrüksiyonu için titanyum plaklar
ve mesh kullanıldı. Ameliyat sonrası 7. gün taburcu edilen hastanın patoloji sonucu kondrosarkom olarak geldi,
tüm cerrahi sınırlar tümör negatif idi. Takimizde 6. ayını tamalayan hastanın izlemde sorunu yoktur.
Geniş göğüs duvarı rezeksiyonu sonrası rekonstrüksiyonda titanyum prostetik materyeller ile fonksiyonel ve
kozmetik olarak başarılı sonuç elde edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Göğüs duvarı, kondrosarkom, prostetik materyal
Chest wall resection and reconstruction with titanium protesis in a chest wall chondrosarcoma patient
Özgür Karakurt, Mehmet Ali Eryazğan, Yücel Akkaş, Neslihan Gülay Peri, Bülent Koçer
Departmant of General Thoracic Surgery, Ankara Numune Teaching and Research Hospital, Ankara, Turkey
Chondrosarcomas are the most common primary chest wall malignancy. The mainstay of treatment is radical
resection, which often requires chest wall reconstruction.
Our patient is 55 year-old male. He admitted with complaint of a right sided chest wall mass which he
recognised 2 months ago. Thorax CT revealed a soft tissue mass of 86x80mm in size originating from right 10th
rib, causing destruction and expansion. Pathological diagnosis of incisionel biopsy specimen was reported as
grade 1 chondrosarcoma. The patient underwent resection of 9th-12. ribs on right side. Titanium plates and
mesh was used for econstruction of the chest wall defect. Postoperative course was uneventfull, the patient
was discharged on 7 days after surgery. Pathologşcal examination is reported as chondrosarcoma, all surgical
margins were tumor negative. Our patient has completed 6 months in the follow up.
Successful functional and cosmetic results can be achieved with the use of titanium prosthetic materials in
reconstruction after extensive chest wall resection.
Keywords: Chest wall, chondrosarcoma, prosthetic materials
Resim 1
Figure 1
Olgumuzun ameliyat öncesi ve sonrası radyolojik görünütler
Preoperative and postoperative radiological images of our patient
Resim 2
Figure 2
Olgumuza ait ameliyat görüntüleri
Operative images of our patient
EPS105
[Göğüs Cerrahisi]
Surgical treatment at fibrous-cavernous tuberculosis, complicated by aspergilloma
Sunnatilla Abulkasimov, Shavkat Sabirov, Odil Nematov, Eson Kholboev, Akram Irgashev
Department of Thoracic surgery National Center of TB, Tashkent, Uzbekistan
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Studied the results of surgical treatment aspergilomy
METHOD:cohort analisys
RESULTS:Оf 383 patients operated on in 10 patients fibrous-cavernous tuberculosis was complicated by
aspergiloma and recrudescent blood-spitting. The frequency of incidence of aspergiloma was 2.6%.
Age of patients was 26-56 years old. Males – 2, females – 8. The duration of pulmonary tuberculosis in 2
patients was 2 years, 2 - 3 years, 2 - 3 to 5 years, 3 - 5 years.
All these patients were subject to regular medical check-up with the diagnosis of fibrous-cavernous
tuberculosis. They had small-portion recrudescent blood spitting for 1-3 years. At the first check-up, MTB in
sputum were not found in all the patients. Candida fungus were found in 3 patients’ sputum, and 3 patients
had fungus ++ in urine.
The following surgeries were made: lobectomy – in 7 patients, combined resections (upper lobe and VI
segment) – in 1, rear-upper 5-rib thoracoplasty with cavernoplasty – in 1, rear-upper 4-rib thoracoplasty with
upper lobectomy – in 1.
In the post-surgery period, 1 patient had slit-like empyema of residual pleural cavity with bronchial fistula.
After conservative measures empyema was eliminated and the patient was discharged in a satisfactory
condition with dry slit-like residual cavity.
CONCLUSIONS:Aspergilloma as a complication of fibrous-cavernous tuberculosis is encountered in 2.6%.
Surgery is mainly of a resection type. In some heavy cases it is possible to be limited to cavernectomy, excision
of aspergiloma and cavernplasty with thoracoplasty. Good effectiveness of surgery counts to 90%, satisfactory
results to 10%.
Keywords: lung tuberculosis, aspergila, surgical treatment
EPS106
[Göğüs Cerrahisi]
Anjina Pektoris ile Başvuran Nadir Özefagus Duplikasyon Kisti
Akın Eraslan Balcı1, Murat Kılıç1, Derya Özdemir Tüten2, Suna Polatoğlu1, Siyami Aydın1
1
Fırat Üniversitesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Elazığ
2
Şehit Ersin Aslan Devlet Hastanesi Göğüs Cerrahisi Servisi, Gaziantep
Göğüs ağrısı yakınmasıyla kardiyoloji kliniğine başvuran 74 yaşındaki erkek hastanın kardiak pace maker’ı vardı.
Kardiyolojik muayenesi normal bulundu. Toraks BT’de posterior mediyastende özefagus posterolateral
duvarına dayanan ve özefagus ile arasındaki doku planı seçilemeyen 5 x 3 x 8 cm boyutlarında yumuşak
dansiteli nodüler lezyon tespit edildi (Resim 1). Lezyonun anjina pektoris semptomları oluşturabileceği
düşünüldü. Özefagoskopi yapıldı. Özefagus proksimal kısmında lokal variköz dilatasyonlar ve özefagusun 30.
cm’sinde dıştan bası olduğu belirlendi. Elektif operasyon ile 6. İnterkostal aralıktan toraksa girildi. Özefagus
duvarı içinde önceki özefagoskopide basının görüldüğü yerde kistik bir lezyon saptandı. Kist duvarına
longitüdinal bir insizyon yapıldı ve içerisindeki sarı-yeşil pürülan materyal aspire edilerek kistin duvarı eksize
edildi. Patolojik tanı özefagus duplikasyon kistiydi. Hasta postoperatif 1 yıl sonra sorunsuzdu. Özefagus
duplikasyon kistleri çok nadir görülürler ve genellikle çocuklarda bulunurlar.
Anahtar Kelimeler: özefagus, duplikasyon, kist, göğüs ağrısı, anjina pektoris
A Rare Esophagus Duplication Cyst Presented With Angina Pectoris
Akın Eraslan Balcı1, Murat Kılıç1, Derya Özdemir Tüten2, Suna Polatoğlu1, Siyami Aydın1
1
Euphrates University Thoracic Surgery Department, Elazig
2
Martyr Ersin Aslan State Hospital Thoracic Surgery Service, Gaziantep
A 74-yo male patient carrying a cardiac pace maker and presenting with chest pain admitted to Cardiology
Department. Cardiologic examination was normal. Thorax CT showed a soft lesion in diameters of 5 x 3 x 8 cm,
reposing thorax wall with nodular density and indistinguishable tissue plans between esophagus and lesion (
Figure 1). It was supposed that the lesion could establish the angina pectoris symptoms. Esophagoscopy was
performed. Varricous dilatations at the proximal section of esophagus and external compression at the 30th
cm, were occurred. Through 6th intercostal space entered to the thoracic cavity. A cystic lesion was detected
within the esophagus wall at the region of external compression which esophagoscopy previously showed. A
longitudinal incision was made on cyst wall and yellow-green purulent material was aspirated, then cyst wall
was excised. Pathologic examination confirmed esophagus duplication cyst. Patient was uneventful at the
postoperative 1st year. Esophagus duplication cysts were very rare encountered and generally detected in
children.
Keywords: esophagus, duplication, cyst, chest pain, angina pectoris
özefagus duplikasyon kisti
esophagus duplication cyst
EPS107
[Göğüs Cerrahisi]
Posterior Mediyasten Yerleşimli Plonjan Nodüler Guatr
Akın Eraslan Balcı, Suna Polatoğlu, Siyami Aydın
Fırat Üniversitesi, Göğüs Cerrahi Anabilim Dalı, Elazığ
Boyun yerleşimli guatr nedeniyle 10 yıl önce tiroidektomi geçirmiş olan 49 yaşındaki kadın hasta tedaviye yanıt
vermeyen öksürük şikayetiyle başvurdu. Akciğer grafisinde sağ paratrakeal bölgede radyoopak lezyon görüldü
(Resim 1). Toraks BT’de posterior mediyastende özefagus ile araplanı seçilemeyen, trakeayı anteriora doğru
deprese eden 47 x 44 mm lobüle kontürlü kitle görüldü (Resim 2). Tiroid fonksiyon testleri ötiroid yapıyı
gösterdi. Boyun USG ile tiroid bezi izlenmedi. Sol tiroid loba uyan lokalizasyonda 1 x 1.5 cm solid nüks nodüler
guatr rapor edildi. Sintigrafi sağ ve sol alt yarı tiroid yapısını ve bunun sağda inferiora doğru uzandığını
gösterdi. Elektif operasyon sağ torakotomiyle yapıldı. Mediyastenin posteriorunda ve boyuna uzanım gösteren
kitlenin diseksiyon ve ekstirpasyonu zordu. Patolojik muayenede nodüler guatr tanısı kondu. İnatçı öksürük
geçti. Hasta iki aylık takipte sorunsuzdu. Boyundan posterior mediyastene uzanım gösteren plonjan nodüler
guatr nadir görülür ve operasyonu anterior olanlara nispeten zorluk gösterir.
Anahtar Kelimeler: plonjan guatr, posterior mediyasten
Nodular Thoracic Goitre Located within Posterior Mediastinum
Akın Eraslan Balcı, Suna Polatoğlu, Siyami Aydın
Euphrates University Thoracic Surgery Department, Elazig
A 49-yo female patient who underwent thyroidectomy for neck located goiter 10-year before admitted due to
persistent cough unresponsive to treatment. By chest x-ray, a radiopaque lesion was detected at right
paratracheal region (Figure 1). By thorax BT, a mass 47 x 44 mm in diameter with lobulated contours in
posterior mediastinum, depressing trachea to anterior, undistinguishable tissue plans between esophagus was
occurred (Figure 2). Thyroid function tests showed euthyroid condition. Neck USG showed no thyroid gland. A
solid recurrent nodular goiter 1 x 1.5 cm in diameter was reported at the level that corresponding left thyroid
lobe. Scintigraphy showed lower thyroid structure at two side and extension of it to the inferior at right side.
Elective operation was performed with right thoracotomy. Dissection and extirpation of the mass extending to
the neck within posterior mediastinum were difficult. Pathologic examination revealed nodular goiter.
Persistent cough resolved. Patient was uneventful at 2 mos follow up. Thoracic goiter extending to posterior
mediastinum from neck appears rarely and its operation has difficulty comparative to anterior ones.
Keywords: thoracic goitre, posterior mediastinum
posterior mediyastende plonjan guatr P-A grafi
thoracic goitre within posterior mediastinum chest x-ray
posterior mediyastende plonjan guatr toraks BT
thoracic goitre within posterior mediastinum thorax CT
EPS108
[Göğüs Cerrahisi]
Spontan Pnömomediasten
Semih Koçyiğit
Spontan Pnömomediasten
Spontan pnömomediastinum nadir görülen bir klinik durumdur. Çoğunlukla nadir semptom verir ve tanının
ardından
tedaviye ihtiyaç duymadan semptomlar geriler. Tanı hastanın kliniğine göre konmakla birlikte, bazı durumlarda
tanı
için ileri incelemelere gereksinim duyulmaktadır. Bu makalede kliniğimizde yatırılarak izlenen spontan
pnömomediastinumlu
hasta sunduk
Anahtar Kelimeler: spontan, pnömomediastinum
Spontaneous Pneumomediastinum
Semih Koçyiğit
Spontaneous Pneumomediastinum
Spontaneous pneumomediastinum is a rare clinical entity; It rarely causes symptoms and symptoms disappear
without
any treatment after diagnosis. The clinical presentation is diagnostic; but atypical symptoms may mandate
further
investigation before diagnosis can be established. In this article, patients with pneumomediastinum who were
hospitalized
are presented.
Keywords: spontaneous, pneomomediastinum
resim 1
pait 1
trakea çevresindeki hava görünümü
EPS109
[Göğüs Cerrahisi]
Toraksa Metastaz Yapan Batın Sinovyal Sarkomu
Akın Eraslan Balcı1, Murat Kılıç1, Suna Polatoğlu1, Derya Özdemir Tüten2, Siyami Aydın1
1
Fırat Üniversitesi Göğüs Cerrahi Anabilim Dalı, Elazig
2
Şehit Ersin Arslan Devlet Hastanesi Göğüs Cerrahisi Servisi, Gaziantep
Bir yıl önce batın duvarında tümör nedeniyle opere edilen 34 yaşındaki bayan hastanın patolojik tanısı sinovyal
sarkommuş. Onkolojik takipte ksifoid alt uçtu 4x4 cm’lik düzensiz kontürlü ve sert kitle tespit edilince Toraks BT
çekilmiş. Göğüs ön duvarı ve anterior mediyasten yerleşimli tümör tespit edilerek kliniğimize yatırıldı. Hasta
sternum rezeksiyonu, göğüs duvarı rezeksiyonu ve rekonstrüksiyonu geçirdi. Bir yıl sonra sağ akciğerde 8 x 10
cm’lik kitle tespit edildi. Torakotomiyle segment rezeksiyonu ve diyafragma rezeksiyonu yapıldı. Bu üçüncü
(toraksta yapılan ikinci) ameliyattan bir yıl sonra sağ hemitoraksta intratorasik ekstrapulmoner kitle tespit
edildi. Kitle göğüs duvarına invazeydi. Hastaya sağ torakotomiyle kitle eksizyonu ve göğüs duvarı rezeksiyon ve
rekonstrüksiyonu uygulandı. Bu ameliyattan 3 ay sonra rekonstrüksiyon için uygulanan titanyum barın kırılarak
göğüs ön duvarında protrüze olduğu görüldü. Operasyonla kırılan bar çıkarıldı. Metastatik sinovyal sarkom
operasyonlarla uzun sürviye sahip olabilir
Anahtar Kelimeler: sinovyal sarkom, toraks, metastaz
An Abdominal Synovial Sarcoma Metastasizing to Thorax
Akın Eraslan Balcı1, Murat Kılıç1, Suna Polatoğlu1, Derya Özdemir Tüten2, Siyami Aydın1
1
Euphrates University Thoracic Surgery Department, Elazig
2
Martyr Ersin Arslan State Hospital Thoracic Surgery Service, Gaziantep
A 34-yo female who underwent an abdominal wall tumor operation 1 year before had a synovial sarcoma
diagnosis. With oncological follow, an irregular hard mass 4 x 4 cm in diameters at the lower end of sternum
was detected. Thorax CT was studied. A mass that settled on anterior chest wall an anterior mediastinum was
detected and hospitalized in our clinic. Patient was performed sternum resection, chest wall resection and
reconstruction. One year after a lung mass 8 x 10 cm in diameter was detected. Segmental resection and
diaphragmatic resection was performed by thoracotomy. One year after this 3rd (2nd for thorax) operation, an
intrathoracic extrapulmonary mass detected within right hemithorax. Mass excision, chest wall resection and
reconstruction was performed by right thoracotomy. Three months after this operation, titanium bar which
applied for reconstruction was broken ban protruded through anterior chest wall. Broken bar was removed by
operation. Metastatic synovial sarcoma can have a long survival by operations.
Keywords: synovial sarcoma, thorax, metastasis
kırılan titanyum bar
broken titanium bar
sinovyal sarkom toraks BT
synovial sarcoma thorax CT
EPS110
[Göğüs Cerrahisi]
Minimal İnvaziv Pektus Ekskavatum Operasyonu Sonrası Akut Selim Miyozit
Akın Eraslan Balcı, Murat Kılıç, Suna Polatoğlu, Siyami Aydın
Fırat Üniversitesi Göğüs Cerrahi Anabilim Dalı, Elazığ
Doğuştan pektus ekskavatum deformitesi (Resim 1) olan 17 yaşındaki erkek hasta minimal invaziv operasyon
(Nuss) yapılmak üzere yatırıldı. Elektif operasyon ile iki adet düzeltici bar yerleştirildi (Resim 2). Ameliyat
sonrası 2. haftada kas güçlüğü ve mobilizasyon zorluğu belirgin hale geldi. Biyokimyasal tetkiklerinde CK
177.888 U/L, CK-MB 248 U/L, AST 2959 U/L, ALT 585 U/L, sedimantasyon 21 mm/h, WBC 4.600 bulundu.
Romatolojik konsültasyonla miyozit tanısı konuldu. Yatak istirahati ve semptomatik tedavi verildi. Tedavi
sırasında ateş gelişti. Enfeksiyon kliniğinde tedavi devam etti. Hasta şifa ile taburcu edildi. Pektus operasyonu
sonucu gelişen ağrı ve kas güçsüzlüğü ameliyata bağlı olmayabilir.
Anahtar Kelimeler: pektus, Nuss, miyozit
Benign Acute Myositis After Minimal Invasive Pectus Excavatum Operation
Akın Eraslan Balcı, Murat Kılıç, Suna Polatoğlu, Siyami Aydın
Euphrates University Thoracic Surgery Department, Elazig
A 17-yo male who has congenital pectus excavatum (Figure 1) deformity was hospitalized for performing a
minimal invasive operation (Nuss). Two reconstructive bar were settled on by elective operation (Figure 2).
Muscle weakness and difficult mobilization have become obvious by postoperative 2. week. Biochemistry
profile was so: tetkiklerinde CK 177.888 U/L, CK-MB 248 U/L, AST 2959 U/L, ALT 585 U/L, sedimentation 21
mm/h, WBC 4.600. Myositis diagnosis was established by Rheumatologic consultation. Bed rest and
symptomatic treatment were ordered. Fever ensued during treatment. The treatment continued in infection
clinic. Patient discharged with healing. Pain and muscle weakness after pectus operation might not depend on
the operation itself.
Keywords: pectus, Nuss, myositis
postoperatif BT
postoperative BT
preoperatif BT
preoperative CT
EPS111
[Göğüs Cerrahisi]
Kliniğimize yönlendirilen plevral efüzyonların değerlendirilmesi
Mustafa Küpeli1̇ , İsmail Kürşat Gürlek2, Handan İnönü Köseoğlu3
1
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi AD.
2
Yozgat Devlet Hastanesi Göğüs Cerrahisi
3
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları AD.
GİRİŞ VE AMAÇ:Plevral efüzyon plevral boşlukta sıvı birikmesidir. Çok çeşitli nedenlerden dolayı plevral efüzyon
olmaktadır. Çalışmamızda plevral efüzyon nedeni ile kliniğimize yönlendirilen ve torasentez yapıp sıvı drenajı
yaptığımız hastaların değerlendirmesini yaptık.
YÖNTEM:Plevral efüzyon tanısı konulan 78 hasta kliniğimize yönlendirildi. Hastalara torasentez/boşaltıcı
torasentez veya VATS yapılarak sıvılar elde edildi.
BULGULAR:Hastaların 52(%67)’si erkek 26(%33)’sı kadındı.78 hastanın yaş ortalaması 53,1(27-84) yıl olarak
bulundu. Başvuru şikayetleri dispne 62(%79) öksürük 12(%15) göğüs veya sırt ağrısı 4(%6). Yerleşim yeri olarak
sağda 44(%56)(37 eksuda 7 transuda) solda 34(%44)(29 eksuda 5 transuda) hastada tespit edildi. Efüzyonlar
Light kriterleine göre değerlendirildiğinde 66(%85) eksuda, 12(%15) transuda idi.
Çalışmamızda 78 hastayı etyolojik olarak değerlendirdiğimizde eksuda olan 66 hasta sırasıyla Malignite
42(%53,8),[ 18 Ac ca (%23), 5 Mezotelyoma (%6,4), 4 Mide ca (%5), 3 Meme ca (%3,8) 2 hcc (%2,5), 2 Kolon ca
(%2,5), 2 miyofibrosarkom (%2,5), 2 RCC(%2,5), 1 sinoviyal sarkom (%1,2), 1 vertebral tm (%1,2), 1 larinks ca
(%1,2), 1 lenfoma (%1,2), Ampiyem 11 (%14,1), Koroner arter cerrahisi 6 (%7,6),Parapnömonik efüzyon 4 (%5)
Tbc 2 (%2,5),Mide Cerrahisi 1 (%1,2)idi. Transuda olan 12(%15)hastada altta yatan etyoloji KKY 9 (%11,5),KC S 2
(%2,5) Pulmoner emboli 1 (%1,2) idi.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Sonuç olarak dünyada ve ülkemizde yapılan yayınlarda belirtildiği gibi malign
hastalıkların, ampiyem, koroner arter cerrahisi, parapnömönik efüzyonların plevral efüzyonların çok geniş bir
bölümünü oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Anahtar Kelimeler: plevral efüzyon, eksüda, transüda
Evaluation of pleural effusion referred to our clinic
Mustafa Küpeli1̇ , İsmail Kürşat Gürlek2, Handan İnönü Köseoğlu3
1
Department of Thoracic Surgery, Gaziosmanpasa University Faculty of Medicine. Tokat, Turkey
2
Department of Thoracic Surgery Yozgat State Hospital,Yozgat,Turkey
3
Department of Chest Diseases Gaziosmanpasa University Faculty of Medicine, Tokat, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Pleural effusion is the accumulation of fluid in the pleural cavity.Pleural effusion
occurs due to various reasons.In our study, we have made the evaluation of patients that we performed
thoracentesis and pleural fluid drainage referred to our clinic because of pleural effusion.
METHOD:78patients diagnosed as pleural effusion were referred to our clinic.Pleural effusions were taken by
thoracentesis or VATS.
RESULTS:52patients (67%) were male 26 (33%) patients were female. 78patients with a mean age of 53.1 (2784) years was found. 62 complaints were dyspnea (79%), cough, 12 (15%), chest or back pain, 4 (6%). Right as a
settlement of 44 (56%)(7 transudates from exudates 37) left in 34 (44%) (29 5 transudates from exudates)
were detected in the patient. When evaluating the effusions according to Light criteria,66 (85%) were exudate,
12 (15%) were transudate.
In our study,when we evaluate the 78patients etiologically, in 66 (85%) patients who had exudate, the
underlying etiology was, Malignancy 42(53.8%), [18 Lung ca(23%), 5 Mesothelioma(6.4%),4 gastric ca(5%),3
breast ca(3.8%) 2 HCC(2.5%), 2 colon ca(2.5%), 2myofibrosarcoma(2.5%), 2 RCC(2.5%), 1 synovial
sarcoma(1.2% ),1 vertebral tm(1.2%),larynx ca1 (1.2%), 1 lymphoma(1.2%), empyema 11(14.1%), coronary
artery bypass surgery 6(7.6%), parapneumonic effusion 4(5%) TB 2(2.5%), 1stomach surgery(1.2%). In 12(15%)
patients with transudate the underlying etiology was CHF 9(11.5%), KCS 2(2.5%) Pulmonary embolism 1 (1.2%).
CONCLUSIONS:As a result, as mentioned in publications around the world and in our country, we can say that
the large part of pleural effusions are caused by malignant diseases, empyema,coronary artery bypass surgery,
parapneumonic effusions.
Keywords: pleural effusions, exudate, transudate
EPS112
[Göğüs Cerrahisi]
Bir Olgu Sunumu: Demir Hapı Aspirasyonu
Merve Şengül, Barış Hekimoğlu, Leyla Acar, Selim Şakir Erkmen Gülhan, Pınar Bıçakçıoğlu
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Ankara,
Türkiye
GİRİŞ
Trakeobronşiyal yabancı cisimler çocukluk çağının sık görülen bir mortalite ve morbidite sebebidir.Özellikle ilk 3
yaşta risk artar. Erişkinlerde ve daha büyük çocuklarda genellikle nörolojik hastalık, ilaç veya alkol kullanımı gibi
predispozan bir faktör vardır. Klinik aspire edilen materyalin ne olduğuna, hangi düzeyde olduğuna ve
obstruksiyonun derecesine göre değişir. En sık karşılaşılan semptomlar ani öksürük, dispne ve hırıltılı
solunumdur. Anatomik yapısı nedeniyle sağ ana bronş ve dallarında yabancı cisme daha sık rastlanır. Pediatrik
yaşta yabancı cisimler daha çok organik materyallerdir. Son yıllarda ülkemizde toplu iğnenin ağıza alınması
takiben oluşan iğne aspirasyonu olgularında artış görülmektedir. Hastaneye ulaşabilmiş hastalarda yabancı
cisim çıkarılma işlemi bronkoskopi ile yapılır. Biz burada demir hapı aspire eden bir olgumuzu sunduk.
OLGU
Acil servisimize geçmeyen öksürük şikayetiyle başvuran 79 yaşında erkek hastanın öyküsünde yaklaşık 5 saat
önce demir hapını az miktarda su ile yutarken aniden tıkanma hissi duyduğu ve peş peşe öksürerek ve demir
hapının bir kısmını çıkardığı dikkat kullanmaktaydı. Yapılan ilk muayenede hastanın kuru, spazmodik,irritatif
öksürüğünün olduğu ve nöbetler halinde geldiği gözlendi. Akciğer grafisi normaldi. Hastaya fiberoptik
bronkoskopi yapıldı.Sağ üst lob,orta ve alt lob girişinde ve sol ana bronş ağzında mukozaya yapışmış halde
siyah renkli materiyal izlendi. Bronşial lavaj ile irrigasyon sağlandı.2 gün sonra sonra gerçekleştirilen kontrol
bronkoskopisinde yabancı materyalin bronş duvarından uzaklaştırılmış olduğu belirlendi.2 gün sonra poliklinik
kontrolüne gelen hastanın tamamen asemptomatik olduğu belirlendi.
TARTIŞMA
Yabancı cisim aspirasyonları ölümle sonuçlanabilecek bir solunum yolu acilidir. Özellikle ilk 3 yaşta etkin bir
akut müdahale yaşam kurtarıcıdır. Çoğunlukla hikayedeki şüphe tanıya götürür. Trakeobronşiyal yabancı
cisimlerin çıkarılmasında kullanılacak yöntem bronkoskopidir.
Anahtar Kelimeler: aspirasyon, demir hapı, yabancı cisim
A Case Report: Aspiration of an Iron Pill
Merve Şengül, Barış Hekimoğlu, Leyla Acar, Selim Şakir Erkmen Gülhan, Pınar Bıçakçıoğlu
Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Ankara, Turkey
Tracheobronchial foreign bodies are one of common cause of childhood mortality and morbidity. The risk is
increased especially in the first 3 years. In adults and older children usually with a predisposing factor,such as
neurological disorders, drug or alcohol use. Clinical symptoms varies according to the kind of aspirated
material, at what level it is and to the degree of obstruction. The most common symptoms are sudden cough,
dyspnea and wheezing. Due to the anatomical structure of the right main bronchus, foreign bodies are found
more often. At the pediatric age, foreign bodies are usually organic materials. In recent years, there is an
increase of turban needle aspiration in our country. In patients who can reach hospital, foreign bodies removal
process is performed by bronchoscopy. We present a case who has aspirated an iron pill.
A-79-years old male admitted to our emergency department with a resistan cough and dyspnea. He said these
has started with taking an iron pill. X-ray showed no sign of obstruction. We performed bronchoscopy. There
were black material which stuck into all mucoza of the right system and left main broncus. Irrigation sustained
with multiple bronchial lavage. Two day after,there were no evidence of foreign body at the control
bronchoscopy.
Foreign body aspiration is one of the emergencies of airway that could result in sudden death. Especially at
first 3 years, an acute intervention can be life saving. Generally, suspicion leads to diagnosis. foreign bodies
removal process is performed by bronchoscopy
Keywords: aspiration, foreign body, iron pill,
EPS113
[Göğüs Cerrahisi]
Travmatik Pnömomediastinum ve bilateral Pnömotorakslı olgu
Mustafa Küpeli1̇ , Zeki Özsoy2, Emin Daldal2, İsmail Okan2
1
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi AD, Tokat
2
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD, Tokat
GİRİŞ VE AMAÇ
Pnömomediastinum mediastende hava bulunmasıdır. Pnömomediastinum, travmatik olarak oluşabildiği gibi
kendiliğinden de oluşabilmektedir. Spontan pnömomediastinum denilen bu durum nadir bir durumdur.
Travmatik pnömomediastinum toraks travmalarından sonra görülen bir durumdur. Nefes almada zorluk ve
göğüs ağrısı bu duruma eşlik eder.Travma sonrasında yaygın cilt altı amfizemi bilateral pnömotoraks ve
pnömomediastinum nedeni ile kliniğimize yönlendirilen hastayı sunmayı planladık.
OLGU SUNUMU
84 yaşında hayvancılıkla uğraşan, üzerine hayvan düşen erkek hasta yaygın amfizemi ve solunum güçlüğü
olduğu için kliniğimize yönlendirildi. Çekilen Toraks BT’sinde yaygın cilt altı amfizemi bilateral pnömotoraksı ve
pnömomediastinumu mevcuttu. Sol 4,5,6 kotlarda kırık mevcuttu. Hastaya bilateral göğüs tüpü takıldı.
Özofagoskopi ve bronkoskopi doğal olarak görüldü. Yoğun bakımda takibe alınan hasta on gün sonra klinik ve
radyolojik düzeldikten sonra drenleri alınarak taburcu edildi.
Pnömomediastinumda bronşiyal sistemde, akciğer parankiminde ve özofagusda büyük bir rüptür yoksa tedavi
genellikle destek tedavisidir. Fakat ciddi durumlarda bronşiyal sisteme veya özofagusa altta yatan etyolojiyinin
yerine göre uygun operasyon gerekebilir.
SONUÇ
Sonuç olarak pnömömediastinum travmatik veya spontan olabilir. Komplikasyonları hayati tehlike arzeder.
Özofagoskopi ve bronkoskopi yapılması olguyu değerlendiriken önemlidir. Pnömotoraks ile birlikte olduğunda
hayati tehlike daha fazladır
Anahtar Kelimeler: Travma, Pnömomediastinum, Bilateral Pnömotoraks.
A case withTraumatic Pneumomediastinum and Bilateral Pneumothorax
Mustafa Küpeli1̇ , Zeki Özsoy2, Emin Daldal2, İsmail Okan2
1
Department of Thoracic Surgery, Gaziosmanpasa University Faculty of Medicine, Tokat,Turkey
2
Deparment of Thoracic Surgery, Gaziosmanpasa University Faculty of Medicine, Tokat, Turkey
INTRODUCTION
Pneumomediastinum is air in the mediastinum. Pneumomediastinum may occurs spontaneously as it may be
traumatic. This is a rare condition called spontaneous pneumomediastinum. Traumatic pneumomediastinum is
common after chest trauma. Difficulty in breathing and chest pain associate with this condition. We planned to
introduce a patient referred to our clinic with diffuse subcutaneous emphysema, bilateral pneumothorax and
pneumomediastinum after trauma.
CASE REPORT
84 years old farmer traumatized male patient with widespread emphysema and shortage of breath was
referred to our clinic. Bilateral pneumothorax extensive subcutaneous emphysema and pneumomediastinum
was present in his Thorax CT. Fracture was present in the left 4,5,6 ribs. Bilateral chest tubes were inserted.
Performed Endoscopy and Bronchoscopy were seen as natural. He was taken to the intensive care unit. The
patient was discharged after clinical and radiological improvement withdrawal of both chest tube.
In pneumomediastinum, if there is not a major bronchial, lung parenchymal and esophageal rupture, the
treatment is generally supportive treatment. But in severe cases, surgery may be required by the localization
of underlying bronchial or esophageal etiology.
RESULT
As a result, pneumomediastinum may be traumatic or spontaneoust. Complications are life-threatening.
Performing Endoscopy and Bronchoscopy is important phenomenon in evaluation of injuries. When combined
with pneumothorax, it is more life-threatening.
Keywords: Trauma, Pneumomediastinum, Bilateral Pneumothorax
EPS114
[Göğüs Cerrahisi]
İnorganik Yabancı Cisim Aspirasyonları
Leyla Nesrin Acar, Erkmen Gülhan, Merve Şengül, Kubilay İnan, Zeynep Kılıç, Pınar Bıçakçıoğlu, Göktürk Fındık,
Sadi Kaya
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği,Ankara
GİRİŞ VE AMAÇ:Yabancı cisim aspirasyonu (YCA), akut solunum yetmezliği ve ani ölüme neden olabilen acil
girişim gerektiren önemli bir tablodur. Genellikle, klinik şüphe ile tanı konulur. YCA her yaşta görülebilir. Klinik
semptomlar, aspire edilen maddenin türüne, hastanın pozisyonuna ve obstrüksiyonun derecesi ve yerine göre
değişir. YCA, sağ ana bronşun anatomik yapısı nedeniyle genellikle sağ bronşiyal sistemde görülmektedir.
Yabancı cismin bronkoskopi ve endoskopik forseps ile çıkartılmasında başarı sağlanmazsa torakotomi
uygulanarak çıkartılmalıdır.
YÖNTEM:Bu çalışmamızda, 2012-2014 yılları arasında rijit bronkoskopi ile inorganik yabancı cisim aspire ettiğini
saptadığımız 33 hastayı değerlendirdik.
BULGULAR:Hastalar 7-85 yaşları arasında idi. Hastaların 14’ü (42.42%) kadın ve 19’u (57.58%) erkek idi.
Hastaların 11’inde larenjektomi nedeniyle trakeostomi mevcuttu. En sık görülen semptomlar öksürük, hırıltılı
solunum ve nefes darlığıydı. Tüm bronkoskopiler genel anestezi altında kontrollü ventilasyon ile yapıldı.
Yabancı cisimlerin %61’i sağ bronş sisteminde, %21’i trakeada ve %18’i sol bronş sisteminde saptandı. Yabancı
cisimler, hastaların 29’unda (87.88%) rijit bronkoskopi ve yabancı cisim forsepsi ile 4’ünde (12.12%) torakotomi
ile çıkartıldı. Çıkartılan yabancı cisimler: Toplu iğne, ses cihazı, tahta çubuk, diş protezi, kalem kapağı, metal
para, diş implantı, boncuk, çivi ve taş. Tüm hastalar komplikasyonsuz olarak taburcu edildi.
TARTIŞMA VE SONUÇ:YCA her yaşta görülebilir. YCA tanı ve tedavisinde genel anestezi altında rijit bronkoskopi
altın standarttır. Yabancı cismin çıkarılmasında endoskopik forseps başarısız olunursa torakotomi uygulanabilir.
Anahtar Kelimeler: Yabancı cisim, aspirasyon, bronkoskopi,
Aspiration Cases With Inorganic Foreign Bodies
Leyla Nesrin Acar, Erkmen Gülhan, Merve Şengül, Kubilay İnan, Zeynep Kılıç, Pınar Bıçakçıoğlu, Göktürk Fındık,
Sadi Kaya
Department of Thoracic Surgery, Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Research and Training
Hospital,Ankara
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Foreign body aspiration (FBA) is one of the emergencies of airway that could
cause acute respiratory distress and sudden death. An acute intervention can be life saving. Generally,
suspicion leads to diagnosis. FBA can be seen at every age. Due to the anatomical structure of the right main
bronchus and its distal ports, foreign bodies are found more often. If the removal process failed with
endoscopic forceps by bronchoscopy, thoracotomy can be perform.
METHOD:In this report, we eleminate 33 patient that we obtained an inorganic foreign body by performing
rigit bronchoscopy between 2012 to 2014.
RESULTS:The patients were aged 7-85 years. Among 33 patients, there were 14 (42.42%) female and 19
(57.58%) male. There were tracheostomy secondary to laryngectomy on 11 patients. In our study, the most
common symptoms were cough, wheezing and respiratory distress. Right bronchus was the most common site
of a foreign body (61%), followed by trachea (21%) and left bronchus (18%). In 29 patients, foreign bodies
could seen and extracted by using a foreign body forceps (87.88%), 4 cases (12.12%) underwent thoracotomy.
Exogenous foreign bodies were: a needle, an audio device, a wooden stick, a dental prosthesis, a pen cap,
coins, dental implants, beads, nails, and stones. All patients recuperated well with no mortality.
CONCLUSIONS:FBA can be seen at any age. Rigid bronchoscopy under general anesthesia is gold standart in
both diagnosis and treatment of FBA. Foreign bodies, which cannot be grasped by endoscopic forceps, can be
removed by thoracotomy.
Keywords: Aspiration, tracheobronchial tree, foreign body
EPS115
[Göğüs Cerrahisi]
Göğüs Duvarının Nadir Bir Tümörü: Kavernöz Hemanjiom
Erkmen Gülhan1, Leyla Nesrin Acar1, Asuman Akın Türk2, Furkan Şahin1, Funda Demirağ3
1
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği,Ankara
2
Gümüşhane Devlet Hastanesi,Gümüşhane
3
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği,Ankara
Hemanjiomalar, endotel hücrelerinin proliferasyonu sonucu gelişen tümörlerdir. Genellikle yüz ve boyun
bölgesinde bulunurlar. İntramusküler hemanjiom sık rastlanmayan benign bir lezyon olup, tüm hemanjiomların
% 0.8’ ini oluşturur. Klinik olarak ağrı, şişme ve anatomik lokalizasyona göre hareket kısıtlılığıne sebep olur.
Tanı histopatolojik inceleme ile konulur. İntramusküler hemanjiomanın tedavisi, güvenli cerrahi sınır bırakılarak
komplet rezeksiyondur. İnkomplet rezeksiyonlarda %50 nüks gelişir.
İki yıldır göğüs duvarının sol lateralinde ağrılı şişlik şikayeti olan 59 yaşındaki bayan hastanın fizik
muayenesinde göğüs duvarının sol lateralinde hareketli, ağrılı kitle palpe edildi. Toraks BT’de sol hemitoraks
lateralinde 17x40 mm boyutlarında kitle saptandı. Toraks MRI’da düzgün sınırlı 31x16 mm boyutlarında kitle
görüldü. Kitle total olarak eksize edildi. Patolojik inceleme sonucu serratus anterior kası içerisinde kavernöz
hemanjiom olarak rapor edildi. Hasta postoperatif 2. gün komplikasyonsuz olarak taburcu edildi. Hastanın 1
yıllık poliklinik takiplerinde herhangi bir metastaz veya nüks saptanmadı.
Sonuç olarak hemanjiom göğüs duvarı kitleleri içerisinde ve nonkutanöz lokalizasyonda nadir olarak
görülmektedir. Tedavisi cerrahi olarak komplet eksizyondur.
Anahtar Kelimeler: Hemanjiom, Göğüs Duvarı Tümörü, Cerrahi
A Rare Tumor of the Chest Wall: Cavernous Hemangioma
Erkmen Gülhan1, Leyla Nesrin Acar1, Asuman Akın Türk2, Furkan Şahin1, Funda Demirağ3
1
Department of Thoracic Surgery, Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Research and Training
Hospital,Ankara
2
Gümüşhane State Hospital,Gümüşhane
3
Department of Pathology,Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Research and Training Hospital,Ankara
Hemangiomas are benign neoplastic lesions that originate from the proliferation of endothelial cells.
Hemangiomas are commonly found on the face and neck. Intramuscular hemangioma is an uncommon benign
lesion and contributes % 0.8 of all hemangiomas. Diagnosis can only be done with histopathological evaluation
in this type of tumor which presents clinically with pain, swelling and restriction of movements depending on
its anatomical localization. The standard treatment for intramuscular hemangiomas is complete excision with
clean margins. Therefore, the recurrence rate after incomplete surgical resection is up to 50%.
A 59-year-old female was admitted to the hospital with a two years history of pain and a slowly enlerging mass
on the left lateral portion of her chest wall. Phycical examination revealed a firm, tender and mobile mass
lesion on the left side of the chest wall. Computed tomography (CT) showed a 17x40 mm mass in the left
hemithorax. Thoracic MRI demonstrated a 31x16 mm mass lesion with good enchangement. The lesion was
totally excised and histopathologically diagnosed as a cavernous hemangioma in serratus anterior muscle. She
recuperated well and discharged on postoperative day 2. The patient was disease free and showed no
evidence of metastasis or recurrens on one year follow-up.
Consequently, hemangioma is a rare tumor of the chest wall and rarely involve the noncutaneous area.
Treatment is primarily surgical complete excision.
Keywords: Hemangioma, Chest Wall Tumor, Surgery
EPS116
[Göğüs Cerrahisi]
Nüks Spontan Pnömotoraks Olgusunda Tek Port Video Yardımlı Torakoskopik Cerrahi
Deneyimimiz:Olgu Sunumu
Yücel Akkaş, Mehmet Ali Eryazğan, Neslihan Gülay Peri, Özgür Karakurt, Bülent Koçer
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Ankara
GİRİŞ
Plevral boşlukta hava toplanması pnömotoraks olarak adlandırılır. Spontan pnömotoraksta nüks oranı %16-52
arasında değişiklik göstermektedir. Nüks primer spontan pnömotoraksta en etkin tedavi yöntemi cerrahidir.
Son yıllarda spontan pnömotoraks cerrahisinde torakotomi ve üç port videoyardımlı torakoskopik cerrahiye
(VATS) alternatif olarak uniportal VATS kullanılmaktadır. Biz de nüks spontan pnömotorakslı olgumuzda
uyguladığımız uniportal VATS deneyimimizi bildirmek istedik.
OLGU
Otuz yaşında erkek hasta hastaneye nefes darlığı şikayeti ile başvurdu. Hastanın özgeçmişinde 5 yıl önce sol
spontan pnömotoraks nedeniyle sol tüp torakostomi yapıldığı öğrenildi. Posteroanterior akciğer grafisinde
solda total pnömotoraks mevcuttu. Hasta çift lümenli sol tüple entübe edildi. Sol 6. interkostal aralık orta
axiller hattan insizyon yapıldı ve toraksa tek porttan girildi ve üst lob apikal segmente wedge rezeksiyon yapıldı
(Resim 1). Postoperatif 3. gün hasta hastaneden taburcu edildi.
SONUÇ:
Spontan pnömotoraksın cerrahi tedavisinde operasyon süresini kısaltması, postoperatif ağrı azlığı, kozmetik ve
hastanede yatış süresini kısaltmasından dolayı tek port VATS yöntemi tercih edilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Spontan pnömotoraks, tek port, VATS
Our Surgical Experience with Uniport VATS in a Recurrent Spontaneous Pneumothorax Case
Yücel Akkaş, Mehmet Ali Eryazğan, Neslihan Gülay Peri, Özgür Karakurt, Bülent Koçer
Department of Thoracic Surgery, Ankara Numune Training and Research Hospital, Ankara
Introduction
Air collection in pleural cavity is called as pneumothorax. The recurrence rate in spontaneous pneumothorax
varies between 16-52%. Surgery is the most effective treatment modality in recurrent pneumothorax.
Nowadays, uniportal videoassisted thoracoscopic surgery (VATS) is used as an alternative method to
thoracotomy and three ports VATS in recurrent spontaneous pneumothorax. At that rate we would like to
report our uniportal VATS experience due to a recurrent pneumothorax case.
CASE:
Thirty-year-old male patient was admitted to the hospital complaining of shortness of breath. In patients
background there is a left sided tube thoracostomy applied for primary spontaneous pneumothorax before
five years. In this recourse there was a total pneumothorax on posteroanterior chest graphy again. In this
instance, patient was intubated with left double-lumen intubation tube then left 6th intercostal space midaxillary line incision was made, and entered to thoracic cavity through a single port. After that apical bullous
segment of the upper lobe removed by wedge resection (Figure 1). Third postoperative day the patient was
discharged from the hospital.
Conclusion
In the surgical treatment of spontaneous pneumothorax, single-port VATS method should be preferred
because of to lack of postoperative pain, cosmetic results and the shortening of hospitalization duration.
Keywords: Spontaneous pneumothorax, uniport, VATS
Resim 1
Figure 1
Tek port giriş deliği, wedge rezeksiyon ve tek porttan patoloji spesmeninin çıkarılması görülmekte
It was shown that single-port entry hole, wedge resection and removal of pathology specimens from the singleport
EPS117
[Göğüs Cerrahisi]
sol akciğerde fantom tümör
̇ Kara1, Leyla Nesrin Acar1, Selim Erkmen Gülhan1, Ebru Sayılır1, Pınar Bıçakcıoğlu1, Esra Özaydın2
Selma Mine
1
Atatürk Göğüs Hastalıkları Ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Ankara
2
Atatürk Göğüs Hastalıkları Ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Patoloji, Ankara
GİRİŞ:: Akciğerde görülen fantom tümörler sıklıkla sağda interlobar pulmoner fissürde toplanan geçici plevral
effüzyon nedeniyle ortaya çıkar.Çoğunlukla kalp yetmezliği,renal yetmezlik veya hipoalbumineminin sebep
olduğu pulmoner vasküler yataktan transüdasyon kaynaklı görülür. Altta yatan hastalığın tedavisine hızlı yanıt
vermesi bu klinik tablonun özelliğidir.
Ancak kardiyak hastalık öyküsü olmayan olgularda posteroanterior akciğer grafisinde saptanan düzgün sınırlı,
solid görünümlü lezyonlarda malignite dahil birçok hastalık ön tanıda düşünülmelidir.
Çalışmamızda parapnömonik plevral efüzyon nedeniyle tedavi uygulanmasına rağmen halsizlik, nefes darlığı ve
yan ağrısı şikayetleri devam eden 29 yaşında erkek hastada sol hemitoraksta saptanan fantom tümörünü
sunduk.
OLGU: İki ay önce pnömoni ve parapnömonik efüzyon nedeniyle tedavi edilen 29 yaşındaki erkek hastanın
kontrol PA AC grafilerinde sol hemitoraksta düzgün sınırlı lezyon saptandı. Hastanın klinik olarak KKY
bulgularının olmaması, halsizlik, nefes darlığı ve yan ağrısı şikayetlerinin devam etmesi, 10 yıl süre sigara
kullanımı öyküsü nedeniyle olası bir malignitenin göz ardı edilmemesi için olguya toraks BT çekildi. Toraks
BT’de sol orta zonda 4.5 cm heterojen düzgün konturlu nodüler lezyon, plevral kalınlaşma saptandı. Hastaya
tanı ve tedavi amacıyla posterolateral torakotomi+dekortikasyon uygulandı. Patoloji sonucu kronik fibrinöz
plörit ve fibrin kitlesi olarak rapor edildi. Postoperatif 7, gün komplikasyonsuz olarak hasta taburcu edildi. 2 ay
kontrollerinde aktif şikayeti yoktu.
SONUÇ: Parapnömonik efüzyon öyküsü olan olgularda PA AC grafide düzgün sınırlı lezyon saptandığında
fantom tümörü akla gelmelidir.
Anahtar Kelimeler: plevral efüzyon, fantom tumör,dekortikasyon
phantom tumor in left chest
̇ Kara1, Leyla Nesrin Acar1, Selim Erkmen Gülhan1, Ebru Sayılır1, Pınar Bıçakcıoğlu1, Esra Özaydın2
Selma Mine
1
Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and Research Hospital,Thracic Surgery, Ankara,Turkey
2
Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Training and Research Hospital, Pathology,Ankara,Turkey
INTRODUCTION: Phantom tumors of the lung are transient collections of pleural fluid in the interlobar
pulmonary fissure predominantly on the right,usually seen in congestive heart failure,renal failure or
hypoalbuminemia by transudation from the pulmonary vasculature.Its rapid disappearance in response to the
treatment of the underlying disorder is a classical feature of this clinical entity.However,in patients without a
history of cardiac disease irritable properly identified in the posteroanterior chest radiograph,including
financial and solid-looking front lesions,should be considered in the diagnosis of many diseases.Although our
study treated parapneumonic pleural effusion due to fatigue,shortness of breath and chest pain
complaints,we provide ongoing29year old male patient phantomtumors detected on the left side of the chest.
CASE: Two months ago the treatment of pneumonia and pleural effusion due to the29years old male patient
was found to uniform nervous lesion in the left side of the chest in the control chestX-Ray.The absence of
clinical signs of congestive heart failure patients,fatigue,shortness of breath and chest pain complaints
continue to be ignored while the case likely due to non-use of a malignancy votes thoracicCT scans were
taken.Left mid-zone of4,5cm heterogeneous smooth putting nodular lesion was found pleural
thickening.Posterolateral thoracotomy and decortication for the purpose of diagnosis and treatment were
performed. Pathology results were reported as chronic fibrinous pleuritis and fibrin masses.Postoperative
seventh day was meventful as the patient was discharged.There was no active complaints in the recording
controls.
CONCLUSION: When parapneumonic effusion in patients with a history of chestX-Ray phantom tumor lesion of
nervous properly should be considered.
Keywords: decortication,phantom tumor,pleural effusion
EPS118[Göğüs Cerrahisi]
A Giant Pericardial Cyst
2
̇
Baris Acikmese1, Seyit Ibrahim Dincer
, Gungor Camsari1, Gulcihan Ozkan1, Nur Dilek Bakan1, Sule Gul1,
1
1
Abdullah Kansu , Serpil Basguden , Gluten Emel Tas1
1
Department of Chest Disease, Yedikule Chest Disease and Thoracic Surgery Research and Education Hospital,
Istanbul, Turkey
2
Department of Thoracic Surgery, Yedikule Chest Disease and Thoracic Surgery Research and Education
Hospital, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION: Pericardial cysts are rare congenital, benign anomalies which consist % 20 of mediastinal
masses. Even tough they can reach gigantic measures, they seldom cause any symptom. Herein this case a
giant symptomatic pericardial cyst which is located in right hemithorax is presented.
CASE: A 57 years old male farmer admitted to the clinic for right side pain on thorax and dyspnea on exertion
for two months. Physical exam and initial workups were normal except for the thorax CT which shows a cyst
that measures 15X10 cm and is located on the right paracardiac region laid from hilum to the diaphragm. Cyst
hidatic markers specific IgE and indirect hemagglutination were found negative. Spirometry showed mild
restriction. Cyst were seen on major fissure and paracardiac region by exploratory thoracotomy and it was
removed in the same session. Pathology of the giant cystic lesion were reported as pericardial cyst as well.
CONCLUSION: Regardless of their sizes cysts rarely cause symptoms. Surgical excisions control symptoms and
most of the time they result complete cure.
Keywords: Pericardial cysts
EPS119
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
21sarkoidozlu Olgunun prospektif 5 Yıllık Takip Sonuçları
Levent Özdemir1, Burcu Özdemir2, Suat Durkaya3, Ali Ersoy4, Zulal Özbolat1, Sema Nur Çalışkan2, Onur Yazıcı5,
Yavuz Havlucu6, Gökhan Büyükbayram1
1
Dörtyol Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Hatay
2
İskenderun Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Hatay
3
İskenderun Devlet Hastanesi Göğüs Cerrahisi, Hatay
4
Antakya Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Hatay
5
Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Karabük
6
Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları, Manisa
GİRİŞ VE AMAÇ:21 sarkoidozlu olgunun 5 yıllık verilerinin paylaşımı
YÖNTEM:Ocak 2010- aralık 2014 tarihleri arasında Dörtyol Devlet Hastanesinde takip ve tedavi edilen 21
sarkoidoz olgusunun klinik, radyolojik, laboratuvar parametreleri ve solunum fonksiyonları ile takip sonuçları
değerlendirildi
BULGULAR:21 olgunun (kadın/erkek:16/5) yaş ortalaması 44±10 iken, ortalama takip süresi 38±13 / ay idi.
Radyolojik olarak olguların 12’si evre1, 5’i evre 2, 4’üde evre3 olarak saptandı. Olguların 10’una
mediastinoskopi, 5’ine bronkoskopi, 3’üne torokotomi, 3’ünede klinik radyoloji ile tanı kondu. En sık rastlanan
semptomları öksürük(n=18), hırıltı (n=15), nefes darlığı(n=12) şeklinde idi. Dinleme bulgusu olarak 6 olguda
inspiratuvar raller, 9 olguda wheezing/ronkus saptanırken, 7 olguda da dinleme bulgusu yoktu. Olguların
10’una steroid tedavisi verilirken, 11’i radyolojik olarak takip edildi. Tedavi alan hastaların 2’si evre1, 5’i evre 2,
3’ü evre 3 hasta iken, takip edilen hastaların 10’u evre 1, 1’i evre 3 te idi. Tedavi uygulanan hastaların başlangıç
ortalama FVC: 2,95±0,6 (%79,8±9,5), FEV1: 2,34±0,5, (%71,2±8,9). Takip edilen hastaların başlangıç ortalama
FVC: 2,86±1,2 (%95,4±17,7), FEV1:2,61±1,2 (%97,4±19,9) idi.
Akciğer tutulumu dışında 7 olguda cilt bulgusu(eritema nodozum), 3 olguda da göz bulgusu saptandı.(2 olguda
geçirilmiş anteriyor üveit, 1 olguda posteriyor üveit)
TARTIŞMA VE SONUÇ:Tedavi sonrasında 1 olguda steroide bağlı miyopati gözlenirken, 1 olguda da sekel
zeminde mantar topu, 1 olguda da posteriyor üveit sonrası görme kaybı geliştiği saptandı.
Anahtar Kelimeler: sarkoidoz, radyoloji, klinik, tedavi
Prospective 5-year follow-up results of 21 cases of sarcoidosis
Levent Özdemir1, Burcu Özdemir2, Suat Durkaya3, Ali Ersoy4, Zulal Özbolat1, Sema Nur Çalışkan2, Onur Yazıcı5,
Yavuz Havlucu6, Gökhan Büyükbayram1
1
Dörtyol State Hospital Chest Disease, Hatay
2
İskenderun State Hospital Chest Disease, Hatay
3
İskenderun State Hospital Thoracic Surgey, Hatay
4
Antakya State Hospital Chest Disease, Hatay
5
Karabük Training and Research Hospital of Chest Diseases, Karabük
6
Celal Bayar University Medical Faculty, Department of Chest Diseases, Manisa
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Sharing the 5-year data of 21 cases of sarcoidosis
METHOD:21 cases of sarcoidosis treated and follow up in Dortyol State Hospital were evaluated with clinical,
radiological, laboratory parameters, respiratory function test parameters and follow-up results between
January 2010- December 2014
RESULTS:21 cases (female/male:16/5), mean age was 44±10 years, while the average follow-up period was
38±13/months. According to radiological staging stage 1 in 12 cases, stage2 in 5 cases and stage 3 in 4 cases
were detected. 10 patients were diagnosed by mediastinoscopy, other diagnosis methods were respectively
bronchoscopy in 5 cases,thoracotomy in 3 cases and clinic and radiology in 3 cases. The most common
symptoms were cough(n=18), wheezing(n =15), dyspnea(n=12) Listening findings were revealed as inspiratory
crackles in 6 cases, wheezing/rhonchi in 9 cases and no listening findings in 7 cases. 10 cases were given
steroid therapy,11 cases were followed radiologically. Treated patients radiological stages were 2 cases in
stage1 5 cases in stage2 3 cases in stage3 and follow up patients radiological stages were 10 cases in stage 1
and 1 case in stage 3. Treated cases mean FVC was 2.95±0.6 (79.8%±9.5), FEV1 was:2.34±0.5 (71.2±8.9%).
follow up cases mean FVC was:2.86±1.2 (95.4%±17.7), FEV 1was:2.61±1.2 (97.4%±19.9). Skin lesions were
detected in 7 cases (erythema nodosum) and ocular findings in 3 cases (anterior uveitis in 2 cases, posterior
uveitis in 1 case)
CONCLUSIONS:Steroid-induced myopathy was observed in 1 case after treatment, fungus ball in the sequel
groundin 1 case, loss of vision after posterior uveitis in 1 patient
Keywords: sarcoidosis, radiological, clinical, treatment
Cilt bulgusu
Cilt bulgusu
Eritema nodozum
Cilt bulgusu
Cilt bulgusu
Eritema nodozum
Radyoloji endobronşiyal
Radyoloji1
Evre 1. Olgu 4 Endobronşiyal sarkoidoz
Radyoloji endobronşiyal
Radyoloji1
Evre 1. Olgu 4 Endobronşiyal sarkoidoz
Radyoloji evre 1
Radyoloji1
Evre 1 Toraks tomografisi
Radyoloji evre 1
Radyoloji1
Evre 1 Akciğer grafisi
Radyoloji2
Radyoloji2
Evre 2. Olgu 8 Toraks tomografi parankim
Radyoloji2
Radyoloji2
Evre 2. Olgu 8 Akciğer grafisi
Radyoloji3
Radyoloji3
Evre 3 sarkoidoz
Radyoloji4
Radyoloji4
Evre 3. Olgu 1Toraks tomografisi Tedavi sonrası aspergilloma 2
Radyoloji4
Radyoloji4
Evre 3. Olgu 1 Toraks tomografisi Tedavi sonrası aspergilloma
Radyoloji5
Radyoloji5
Yutma güclüğü
Radyoloji5
Radyoloji5
Yutma güclüğü
Evre
Evre
n
Evre 1
12
Evre 2
5
Evre 3
4
Sarkoidozlu
olguların
evreleri
Şikayet
Şikayet
n
Öksürük
18
Hırıltı
15
Nefes darlığı
12
Halsizlik
5
Balgam
3
Göğüs ağrısı
2
Hemoptizi
2
Kas ağrısı
2
Sırt ağrısı
2
Yutma güçlüğü 1
Eklem ağrısı
1
Ateş
1
Sarkoidozlu olguların şikayetleri
Takip uygulanan Hastalar
Takip öncesi Takip öncesi Takip sonrası Takip sonrası
FVC / %
FEV1 / %
FVC / %
FEV1 / %
Olgu 1
1.69 / 65
1.50 / 68
2.50 / 116
2.02 / 112
Olgu 2
5.61 / 111
5.56 / 115
5.15 / 111
4.19 / 106
Olgu 3
2.19 / 84
1.62 / 74
2.33 / 108
1.88 / 108
Olgu 4
4.43 / 132
4.02 / 137
3.96 / 110
3.33 / 107
Olgu 5
2.45 / 99
1.92 / 92
2.61 / 109
2.60 / 110
Olgu 6
2.04 / 85
2.00 / 84
2.77 / 104
2.22 / 98
Olgu 7
2.56 / 102
2.00 / 100
3.64 / 115
2.92 / 107
Olgu 8
2.06 / 89
2.00 / 98
2.20 / 111
1.88 / 108
Olgu 9
2.85 / 96
2.54 / 100
3.45 / 122
3.02 / 125
Olgu 10 2.96 / 80
2.32 / 72
3.01 / 87
2.62 / 98
Olgu 11 2.78 / 92
2.58 / 104
2.88 /101
2.37 / 97
Takip öncesi ve sonrası solunum fonksiyon testleri
Tanı
Tanı yöntemi
n
Mediastinoskpi 10
Bronkoskopi
5
Torakotomi
3
Klinik-radyolojik 3
Sarkoidozlu olguları tanı yöntemi
Tedavi Uygulanan Olgular
Tedavi öncesi Tedavi öncesi Tedavi sonrası Tedavi sonrası
FVC / %
FEV1 / %
FVC / %
FEV1 / %
Olgu 1
4.32 / 79
2.90 / 66
5.49 / 99
4.96 / 105
Olgu 2
2.63 / 83
2.02 / 73
3.28 / 111
2.89 / 114
Olgu 3
2.62 / 92
1.74 / 72
3.58 / 128
2.00 / 103
Olgu 4
2.55 / 72
Endobronşiyal sarkoidoz
2.14 / 70
3.98 / 112
3.69 / 120
Olgu 5
2.49 / 70
1.76 / 60
3.61 / 121
2.56 / 102
Olgu 6
Posteriyor üveit
3.55 / 81
3.40 / 93
5.30 / 123
4.32 / 123
Olgu 7
2.00 / 78
1.98 / 68
2.59 / 92
2.03 / 85
Olgu 8
3.53 / 89
2.80 / 68
3.98 / 102
3.50 / 98
Olgu 9
2.97 / 63
2.53 / 65
4.59 / 101
3.23 / 86
Olgu 10
2.92 / 91
2.13 / 77
4.04 / 134
2.75 / 110
Tedavi öncesi ve sonrası solunum fonksiyon testleri
EPS120
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Genç hastada kriptojenik organize pnömoni
Sedat Demirsoy, Tayfun Çalışkan, Ersin Demirer
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Servisi, İstanbul
33 yaşında erkek hasta. Nefes darlığı, öksürük, balgam çıkarma, göğüs ağrısı şikayetleri ile başvurdu. 3 ay önce
yakınmaları başlayan hastaya dış merkezde pnömoni tanısıyla antibiyoterapi ve bronkodilatör tedavi
başlanmış. Tedavi ile klinik ve radyolojik yanıt alınamayan hastanın çekilen akciğer tomografisinde bilateral alt
loblarda daha belirgin yaygın buzlu cam dansiteleri izlenmiş. Tekrar antibiyoterapi ve antiviral (oseltamivir)
tedavi uygulanmış. Tedavi sonrası klinik ve radyolojik yanıt alınamayan hasta servisimize başvurdu. Fizik
muayenede dinlemekle bilateral infraskapuler inspiratuar krepitan raller duyuldu. Akciğer grafisinde bilateral
alt zonlarda heterojen dansite artımları(Resim 1) izlendi. Labaratuar tetkiklerinde lökosit sayımı normal, ESR:7
mm/s, CRP:2.38 mg/L, balgam ARB incelemeleri negatif saptandı. Balgam kültüründe üreme olmadı.
HbsAg,Anti-HCV,Anti-HIV, total IgE normal sınırlarda, otoimmün antikor profili (ANA,ASMA,ANCA,AntidsDNA,Anti-GBM) negatif raporlandı. Toraks tomografisinde "her iki akciğer alt loblarda,sağ akciğer orta lobda
ve sol akciğer üst lob linguler segmentte periferal ve bazal bölgelerde daha belirgin yamalı tarzda buzlu cam
alanları, interlobüler ve intralobüler septumlarda düzgün kalınlaşmalar ve retiküler dansiteler" izlendi (Resim
2). Hastaya seftriakson 2 gr/gün İV ve klaritromisin 1 g/gün tb tedavisi başlandı. Hastanın bronkoskopisinde
endobronşial lezyon izlenmedi. Bilateral alt loblardan bronş lavajı, sağ akciğer alt lobdan korumalı fırçayla
mikrobiyolojik örnek, sağ akciğer orta lob lateral segmentten transbronşial parankim biyopsisi alındı. Bronş
lavajı nonspesifik kültürde üreme olmadı ve bronş lavaj ARB negatif saptandı. Transbronşial parankim biyopsisi
"Kronik nonspesifik inflamasyon bulguları. Eozinofil artışı, granülomasyon, atipi-malignite izlenmemiştir."
olarak raporlandı. Tanısal amaçlı göğüs cerrahi servisince VATS ile akciğer biyopsisi alındı.Patolojisi " kriptojenik
organize pnömoni ile uyumlu" olarak raporlandı.Hastaya 1 mg/kg/gün oral prednizolon başlandı.Klinik takipleri
devam etmektedir.
Anahtar Kelimeler: kriptojenik, organize, pnömoni
Cryptogenic organizing pneumonia in younger patient
Sedat Demirsoy, Tayfun Çalışkan, Ersin Demirer
Department of Pulmonary Medicine, Gülhane Military Medical Academy Haydarpaşa Training Hospital,
Istanbul, Turkey
33 years-old male patient, applied for dispnea, cough, expectorating, chest pain complaints.For his complaints,
were started 3 monts ago, antibiotherapy and bronchodilator drugs prescribed by a medical center with
pneumonia diagnosis.There was no clinical-Bradiological regresyon with therapy and toraks CT scan
performed; Bilateral widespread ground-glass opacities monitored more specifically at the inferior lobes.Again
antibiotic with antiviral teraphy(oseltamivir) were prescribed.Patient applied our service because of no clinic
and radiologic response after therapy.Bilateral infrascapuler inspiratory crackles osculted at physical
examination.Bilateral heterogenius dencities at lower zones were seen at his chest radiography(Picture 1).In
blood tests; WBC:normal, ESR: 7 mm/h, CRP:2.38 mg/L.There’s no isolation in sputum culture and sputum ARB
examinations negative.HbsAg,Anti-HCV,Anti-HIV, total IgE were at normal range and autoimmune antibody
profile (ANA,ASMA,ANCA,Anti-dsDNA,Anti-GBM…) were reported negative. At control toraks HRCT scan
“patchy ground-glass areas, interlobular-intralobular septal thickening and reticuler dencities in bilateral
inferior lobes,right lung medial lobe and left lung upper lob lingulary segment more specifically at the
peripheral-basal areas” were monitored(Resim 2).Ceftriaxone 2 g/d IV and clarithromycin 2 g/d po
antibiothrapy were started.Bronchoscopy were performed and no EBL cleared; bronchial lavage and
transbronchial lung biopsy from right medial lob conducted.There was no isolation at lavage cultures and ARB
examinations were negative.The lung biopsy were reported as “Chronic nonspesific inflamatory findings.There
is no evidence for eosinophilia, granulomatous inflamation, malignancy.” Diagnostic lung biopsy conducted
with VATS by pulmonary surgery department,Pathological report; “histological findings are consistent with
cryptogenic organising pneumonia”. 1 mg/kg/d oral prednisolon prescribed to patient and clinical follow-up is
going on.
Keywords: cryptogenic, organising, pneumonia
Resim 1
Picture 1
Bilateral alt zonlarda heterojen dansite artımları
Bilateral heterogenius dencities at lower zones
Resim 2
Picture 2
Her iki akciğer alt loblarda periferal ve bazal bölgelerde daha belirgin yamalı tarzda buzlu cam alanları,
interlobüler ve intralobüler septumlarda düzgün kalınlaşmalar ve retiküler dansite artımları
Patchy ground-glass areas, interlobular-intralobular septal thickening and reticuler dencities in bilateral inferior
lobes more specifically at the peripheral-basal areas
EPS121
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Akciğer tutulumu ile ortaya çıkan Wegener Granülomatozu olgusu
Demet Turan, Fatma Işıl Uzel, Pelin Karadağ, Hanife Can
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 7. Klinik
Giriş: Wegener granülomatozu etyolojisi bilinmeyen, üst solunum yolları, akciğerler ve böbrekleri tutan
nekrotizan bir vaskülittir. Akciğerde radyolojik olarak birkaç mm'den birkaç cm'ye kadar değişen büyüklükte,
multipl bilateral nodüller,parankimal infiltrasyonlar ve kavitasyonlar görülebilir.
OLGU: 35 yaşında erkek hasta kliniğimize öksürük, balgam çıkarma, göğüs ağrısı ve hemoptizi yakınmaları ile
başvurdu. Özgeçmişinde Sedef hastalığı dışında özellik yoktu. Fizik muayenesi ve hemogram, biokimya CRP ve
sedimentasyon değerleri normal sınırlarda saptandı. PA akciğer grafisinde sağ alt zonda periferik yerleşimli
düzgün sınırlı nodül, sol üst zonda diğerinden daha küçük bir nodül daha mevcuttu. Balgam ARB ve kültürleri 3
kez negatif ve PPD 10 mm endüre idi. Toraks BT'de sol akciğer üst lobda 1cm boyutlarında 2 adet, sağ akciğer
alt lobda 2cm boyutlarında birinde kaviter açıklık olan 2 nodül mevcuttu.Bronkoskopisinde endobronşial lezyon
izlenmedi. Bronş lavaj sitolojisi normal, ARB negatif idi. PET-BT de sağ alt lobdaki bir nodülde sudmax 6,8
saptandı. Sağ alt lob superior segmentteki nodüle TTİA yapıldı, patolojik bulgu saptanmadı.ANA ve c-ANCA
pozitifliği nedeniyle istenen KBB muayenesi ve paranazal sinüs BT'si normal bulındu. Tanısal amaçlı yapılan
VATS ile sağ alt lob wedge rezeksiyonu patolojisi Wegener vasküliti ile uyumlu olarak raporlandı.
Sonuç: Akciğerde saptanan nodüllerin ayırıcı tanısında Wegener granülomatozu akılda tutulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Wegener granülomatozu, pulmoner nodül
A case of Wegener Granulomatosis with pulmonary involvement
Demet Turan, Fatma Işıl Uzel, Pelin Karadağ, Hanife Can
Yedikule Chest Diseases and Thoracic Surgery Training Hospital, 7th Clinic
INTRODUCTION: Wegener granulomatosis is a necrotizing vasculitis whose target organs are classically the
upper and lower respiratory tracts and the kidneys. Lung involvement may present with nodules of different
size, parenchymal infiltration or cavitation.
CASE: 35 years old male patient had complaints of cough, sputum production, chest pain and hemopthysis. His
history was unremarkable except psoriasis. Physical examination was normal. Blood count, biochemical
analysis, CRP and sedimentation rate were in normal limits.Chest X-ray revealed two nodules in both lungs.
Sputum exam for acid-fast bacilli was negative and PPD test was measured 10mms. Chest CT showed two
nodules of c.a. 1cm in left upper lobe and two nodules in right lower lobe, one with a small cavitation.
Bronchoscopy was performed and no endobronchial lesion was detected. Cytologic examination of bronchial
lavage was normal, acid-fast bacilli were not detected. The nodule in the right lower lobe was PET-CT positive
with a sudmax of 6,8 and was biopsied. Cytology was again nondiagnostic. ANA and c-ANCA levels were
elevated. Upper airways examination and paranasal sinüs CT were in normal limits. Video-assisted
thoracoscopic surgery was performed for diagnosis with a wedge resection. The pathology report supported
the diagnosis of Wegener granulomatosis.
CONCLUSION: Wegener granulomatosis is a rare vasculitis with lung involvement. İt should be kept in mind
during differential diagnosis of lung nodules.
Keywords: Wegener granulomatosis, pulmonary nodule
Toraks BT görüntü 1
Chest CT image 1
Sol akciğerdeki nodüller
Nodules in the left lung
Toraks Bt görüntü 2
Chest Ct image 2
Sağ akciğerde kavitasyon gösteren nodül
Nodule with cavitation in the right lung
EPS122
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Sporadik Pulmoner alveoler mikrolitiazis olgusu
Berna Gebeşoğlu Erden1, Sevtap Gülgösteren1, Canan Demir1, Cebrail Şimşek1, Yetkin Ağaçkıran2
1
Atatürk Göğüs hastalıkları ve Göğüs cerrahisi Merkezi, Göğüs hastalıkları, Ankara
2
Ankara Atatürk Eğitim va Araştırma hastanesi, Patoloji,Ankara
Pulmoner alveoler mikrolitiazis alveol boşluklarında kalsiyum fosfat çökeltilerinin birikimi ile karakterize nadir
bir hastalıktır. Bugüne
kadar dünya genelinde 269’u sporadik ve 155’i familyal olmak üzere toplam 424 vaka bildirilmiştir.Dünya da en
çok vaka 69 olgu ile Türkiye’den bildirilmiştir. Türkiye’yi sırasıyla İtalya ve ABD izlemektedir. Akciğer
grafilerinde diffüz retiküler görünüm bulunması nedeniyle sıklıkla milier tüberküloz ile karışır.uzun sürede
ilerleme: yaparak restriktif tipte solunum fonksiyon testi bozukluğuna yol açar.
Otuz yaşında erkek hasta 5-6 yıldır devam eden kuru öksürük ve eforla hafif nefes darlığı yakınmaları ile
başvurdu. Ailesinde alveoler mikrolitizis öyküsü yoktu.Fizik muayenesinde belirgin anormallik saptanmadı.
Akciğer grafilerinde özellikle alt zonlarda bilateral yaygın çok sayıda mikronodüler opasiteler bulunduğu
görüldü YRBT de her iki akciğerde bazallerde belirginleşen yaygın nodüler-asiner infiltrasyonlar, buzlu cam
zemininde interstisyel kalınlaşmalar, yer yer plevral-subplevral düzensizlikler izlendi. Spirometri ve DLCO (%81)
normaldi. 6 dakika yürüme testinde 300 m yürüdü. Oksijen saturasyonu %98 idi.. Fiberoptik bronkoskopide
bronşlar doğal izlendi. Transbronşiyal biyopsi materyalinde akciğer parankimine ait normal histolojik yapıyı
silen intraalveoler sferik kalsifikasyonlar izlendi. Çekilen tüm vücut kemik sintigrafisinde her iki akciğerde
tanımlanan diffüz tutulum alveoler mikrolitiazis tanısı ile uyumlu olarak değerlendirildi. Hasta 2 yıldır
takibimizdedir ve hafif dispne dışında şikayeti yoktur.
Anahtar Kelimeler: alveoler mikrolitiazis
Sporadic cases of pulmonary alveolar microlithiasis
Berna Gebeşoğlu Erden1, Sevtap Gülgösteren1, Canan Demir1, Cebrail Şimşek1, Yetkin Ağaçkıran2
1
Atatürk Chest Diseases and Thoracic Surgery Center, Chest Diseases, Ankara
2
Ankara Atatürk Training va research hospitals, Pathology, Ankara
Pulmonary alveolar microlithiasis is a rare disease characterized by the deposition of calcium phosphate
precipitate in the alveolar space. So far, 424 cases has been reported in the world.(sporadically 269 and
familial 155) The most cases ( 69 cases ) were reported from Turkey. The Turkey is followed by Italy and the
US. it is often confused with milier tuberculosis due to the presence of diffuse reticular appearance on chest
radiography it leads to impairment in a long time in Respiratuar function test.
Thirty-year-old man was admitted with 5-6 years of ongoing dry cough and mild dyspnea. There was no family
history of the patient with alveolar microlithiasisis. There were no significant abnormalities on physical
examination. Diffuse bilateral numerous micronodular opacities were seen in chest radiograph especially in
the lower zone and also bilateral widespread nodular acinar infiltrates in the basal, interstitial thickening and
pleural-subpleural irregularities were seen in HRCT. Spirometry and DLCO (81%) were normal. The patient
walked 300 m.at 6-minute walking test. Oxygen saturation was 98%. Bronchi were observed normal in the
fiberoptic bronchoscopy. İntraalveolar spherical calcifications distorted normal histological structure of the
lung parenchyma were seen in transbronchial biopsy specimens. Bilateral diffuse alveolar involvement defined
by whole body bone scintigraphy were compatible with the diagnosis of alveolar microlithiasis. The patient has
no complaints except mild dyspnea for 2 years follow-up.
Keywords: alveolar microlithiasis
EPS123
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Süpürgeotu’na bağlı hipersensitivite pnömonisi
Yusuf Aydemir, Adil Can Güngen, Hikmet Çoban
Sakarya Üniversitesi, Tıp Fakültesi
Hipersensitivite pnömonisi (HP), organik tozların veya reaktif kimyasalların tekrarlayan inhalasyonları
sonucunda oluşan, intersitisyel ya da parankimal dokuları etkileyen bir inflamatuar akciğer hastalığıdır. İnhale
edilen antijenin özelliği ve antijene maruziyet sıklığı ile ilişkili olarak akut, subakut ve kronik olarak 3 farklı klinik
formu vardır. Etyolojide birçok ajan saptanmış olmakla birlikte, en sık rastlananlar, çiftçi akciğerinin nedeni
olan termofilik aktinomiçesler ve kuş besleyicilerin akciğerine yol açan kuş proteinleridir. HP, çiftçiler dışında;
gıda sanayi çalışanlarında, kültür mantarı yetiştiriciliği, tütün yetiştiriciliği, alçı-sıva ve ahşap işçilerinde görülür.
Bu olgu sunumda bildiğimiz kadarıyla literatürde ilk defa süpürge otu (Calluna vulgaris) ile süpürge imalatında
çalışan bir kadın hastada akut hipersensitivite pnömonisi sunuldu.
4 yıldır aralıklarla süpürge imalatı işinde çalışan 35 yaşında kadın hasta, işten döndüğü gece başlayan halsizlik
iştahsızlık, ateş ve öksürük şikayetleri ile antibiyotik ve bronkodilatör kullanmış, şikayetlerinin geçmemesi
üzerine başvurdu. Fizik muayenede GD iyi, ateş 37.6 C, dinlemekle bilateral bazallerde raller vardı. Diğer sistem
muayeneleri normaldi. PA AC grafisinde, bilateral retikülonodüler infiltrasyon görülmesi üzerine toraks BT
çekildi. BT’de yaygın bilateral buzlu cam görünümü ve mozaik perfüzyon izlendi. Labataruar incelemesinde
Saturasyon 94, WBC:7.1, CRP:14.3 sedim:23/s idi. Rutin biyokimyasal testleri, LDH yüksekliği (313U/L) dışında
normaldi.Total IgE düzeyi normal bulundu. SFT değerleri normaldi. Hasta yatırılarak 80 mg/gün IV prednizolon
tedavisi başlandı. Klinik düzelme olan hastada 10 gün içinde steroid azaltılarak kesildi. Kontrol BT de lezyonların
tama yakın kaybolduğu görüldü.
Akut HP tanısınının, viral infeksiyon, atipik pnömoni veya bronşit düşünülerek kolaylıkla atlanabileceği, bu
nedenle mutlaka hastalardan ayrıntılı meslek anamnezi alınması gerektiğini vurgulamak için bu olguyu
sunuyoruz.
Anahtar Kelimeler: Hipersensitivite Pnömonisi, Süpürgeotu, Calluna vulgaris
Depending on the broom grass (Calluna vulgaris) hypersensitivity pneumonitis
Yusuf Aydemir, Adil Can Güngen, Hikmet Çoban
Sakarya University, Department of Pulmonology
Hypersensitivity pneumonitis (HP), is an inflammatory disease that represents one possible response of the
interstitial and parenchymal tissue to the intensive and repeated inhalation of organic dusts or reactive
chemicals substances. Multiple causative agents have been identified but the two most common are:
Thermophilic actinomycetes, responsible for farmers lung, and avian proteins, which induce bird fancier’s lung.
Except farmers, HP; also working in the food industry, mushroom cultivation, tobacco farming, gypsum-plaster
and wooden workers, are frequently seen. In this case report, for the first time in the literature as we know,
acute hypersensitivity pneumonitis in a patient who working in broom grass manufacturing were presented.
Broom manufacturer employee 35 years old female patient was admitted with fatigue, loss of appetite, fever
and cough, beginning the night she returned from work. Physical examination, fever 37.6 C, there were
bilateral basal crackles. Other systemic examination were normal. The PA chest X-ray showed bilateral
reticulonodular infiltration. On Thorax CT bilateral diffuse ground-glass opacity and mosaic perfusion were
observed. Laboratory investigations Saturation 94, WBC:7.1, CRP14.3: sedimentation was 23/h. Routine
biochemical tests, except to LDH (313 U/L) were normal. Patient was hospitalized, 80 mg / day IV prednisolone
therapy was started. Clinical improvement was achieved, steroid treatment was discontinued within 10 days.
Control CT was found to be almost complete disappearance of the lesions.
We would like to emphasize that detailed occupational history should be questioned; because; diagnosis of
acute HP, due to the mixing with the viral infection or atypical pneumonia, easily skipped.
Keywords: hypersensitivity pneumonitis, broom grass, Calluna vulgaris
Resim:1
Figure: 1
Olgunun PA AC Grafisi
Resim:2
Figure: 2
Olgunun BT Görüntüleri
EPS124
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Radyolojisi Tüberküloz İle Uyumlu Amiodaron İlişkili Pulmoner Toksisite Olgusu
Soner Umut Kuver, Baran Gündoğuş, Hatice Türker, Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi EA Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ:.Amiodaron ventriküler ve supraventriküler taşiaritmi tedavisinde kullanılmaktadır. Fotosensitivite,deri
renginde mavi gri görünüm, tiroid disfonksiyonu, karaciğer fonksiyonlarında bozulma, kemik iliği depresyonu
gibi yan etkileri vardır. Pulmoner toksisite en ciddi yan etki olup bu ilacı kullananların %5-%15’inde
görülmektedir. Günlük 400 mg ve üstü dozlarda iki aydan uzun kullanımda risk artmaktadır. Kronik interstisyel
pnömoni en sık görülen klinik prezentasyon olup organize pnömoni, ARDS,soliter pulmoner nodül paternleri de
görülebilmektedir.
OLGU: Elli yedi yaşında erkek hasta, son 3 ayda oluşan kilo kaybı ( 6 kilo ), nefes darlığı yakınmalarıyla
kliniğimize başvurdu. Özgeçmişinde 40 paket/yıl sigara öyküsü ve halen aktif sigara içimi mevcuttu. Taşiaritmi
nedeniyle üç yıldır 400 mg/gün amiodaron kullanmaktaydı. Fizik muayenesinde özellik yoktu. Laboratuvar
tetkiklerinde ALT ve AST yüksekliği (144 U/L- 100 U/L ), TSH düşüklüğü ( 0.05 uIU/mL), serbest T4 yüksekliği(
19.13 pmol/L ) mevcuttu. Üç kez yapılan balgamda ARB aranması ve mikobakteri kültürü negatif saptandı.
Solunum fonksiyon testlerinde restriktif tipte ventilasyon güçlüğü saptandı. Akciğer grafisinde heriki üst
alanlarda nonhomojen infiltrasyon saptandı. Toraks BT‘de bilateral buzlucam görünümü ve septal kalınlaşmalar
ve yer yer homojen nodüler infiltrasyonlar mevcuttu. Fiberoptik bronkoskopi ile alınan lavajda ARB direkt ve
kültür negatif bulundu, sitolojik incelemede bronş epitel hücreleri, alveolar makrofajlar, lenfositler,nötrofiller
lökositler izlendi. Mevcut bulgularla hastada amiodaron ilişkili pulmoner toksisite düşünüldü. Kardiyoloji
konsültasyonu yapılarak amiodaron tedavisi kesildi, hasta takibe alındı.Hastanın 6 ay sonraki akciğer grafisi ve
BT bulguları normal olarak bulundu.
SONUÇ: İnterstisyel patern gösteren radyolojik bulguları olan hastalarda, ilaç anamnezinin iyi alınması, tanı için
yapılacak agresif işlemlerin önlenmesine katkıda bulunacaktır.
Anahtar Kelimeler: Amiodaron toksisitesi,akciğer
Amiodarone Related Pulmonary Toxicity Case Whose Radiology Is Similar To Tuberculosis
Soner Umut Kuver, Baran Gündoğuş, Hatice Türker, Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu
Department of Pulmonology, Sureyyapasa Center for Chest Diseases and Thoracic Surgery,Istanbul, Turkey
INTRODUCTİON: Amiodarone has been used in treatment ventricular and supraventricular tachycardia. It has
side effects as photosensitivity, blue-gray skin color thyroid dysfunction, impaired liver function, bone marrow
depression. The incidence of pulmonary toxicity which is the most serious side effect is 5% to 15%. Those with
the highest risk are patients who are administered 400 mg/day cumulatively for greater than two months.
Chronic interstitial pneumonia is the most common clinical presentation also patients may present with
organising pneumonia,ARDS, solitary pulmonary nodule.
CASE: Male, 57 have applied our clinic with dyspnea and weight loss 6 kg in 3 months. 40 pack /year in
background and still smoker. He has been using 400 mg/day amiodaron of tachiaritmia for 3 years. There was
no specific sign in physical examination. High ALT and AST (144-100 U/L),TSH(0.05 uIU/mL), T4 rate ( 19 pmol/L
) in laboratory researches. AFB smear, mycobacterial culture, was conducted were negative. Restrictive typed
ventilation has been detected. Non-homogenous infiltration has been detected in upper bilateral zones in
chest radiography.There was ground glass view, septal thickening, homogenous nodular infiltrations in thorax
CT.AFB smear, culture has been founded negative in the lavage, was taken fiberoptic bronchoscopy. Bronch
epithel cells, alveolar macrophages, lymphocytes, neutrophils, leukocytes have been monitored. Amiodarone
related pulmonary toxicity has been considered. Amiodaron treatment ended by chardiology
consultancy.Patient’s chest radiography and CT findings were normal after 6 months.
CONCLUSION: Getting detailed drug history of the patients who have radiological interstitial pattern would
help avoiding invasive processes for diagnosis.
Keywords: Amiodaron toxicity, lung
Şekil 1.
Figure 1.
PA AkciÄŸer Grafisi
PA Chest Radiograph
Şekil 2.
Figure 2.
Toraks BT
Thorax CT
EPS125
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Profilaktik olarak cerrahi plörodez uygulanan lenfanjiyoleyomiyomatozis olgusu
Murat Türk, Fatma Yıldırım, Nurdan Köktürk, Haluk Türktaş
Gazi Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara
Bu olgu sunumunda takibi esnasında dramatik fizyolojik kayıp yaşanan ve akciğer parankiminde dev büller
gelişen tüberoskleroz-lenfanjiyoleiomyomatozis (TSC-LAM) hastası sunulacaktır. 46 yaşında kadın hasta ilk
olarak 2008 yılında uzun zamandır olan öksürük ve nefes darlığı şikayetleri ile başvurdu. Hastanın yıllar önce
geçirdiği spontan pnömotoraks öyküsü mevcuttu. Çekilen BT’de akciğer parenkiminde bilateral yaygın ince
duvarlı çok sayıda kistik lezyon ve her iki böbrekte multiple hipodens lezyonlar izlendi. Yapılan incelemeler
sonucu hastaya TSC-LAM ve renal anjiyomyolipom tanıları konuldu. 02.2012’de hastaya anjiyomyolipomlar
nedeni ile sağ parsiyel nefrektomi uygulandı. Son bir yıl içerisinde solunum fonksiyon testleri ve difüzyon
kapasitesinde %50’ye varan düşüş izlendi. Hastanın çekilen toraks BT’sinde sağ akciğerde belirgin yaygın plevra
tabanlı en büyüğü 6 cm’ye ulaşan dev büller saptandı. Fonksiyonel ve fizyolojik kapasitesi çok düşük seyreden
hastada olası bir pnömotoraksın ölümcül olma ihtimali nedeni ile hastaya 11.2013’de profilaktik cerrahi
plörodez uygulandı. Hızlı FEV1 kaybı ve devam eden bilateral multiple en büyüğü 1 cm olan renal
anjiyomyolipomlar nedeni ile hastaya sirolimus tedavisi başlandı. Şu an sirolimus tedavisinin 8. ayında olan
hasta stabil olarak izlenmektedir.
Anahtar Kelimeler: Difüz parenkimal akciğer hastalıkları, lenfanjiyoleyomiyomatozis, plörodez
An experience with prophylactic surgical pleurodesis in a patient with lymphangioleiomyomatosis
Murat Türk, Fatma Yıldırım, Nurdan Köktürk, Haluk Türktaş
Department of Chest Diseases, Gazi University, Ankara, Turkey
We present a case of lymphangioleiomyomatosis with tuberous sclerosis complex (TSC-LAM) that developed
severe physiological loss and giant bullae in lung parenchyme during the follow-up period. The patient was a
46-years-old woman with cough and shortness of breath for six years. She had a history of spontaneous
pneumothorax years prior. At chest CT, there were multiple thin walled cystic lesions in both lungs and
multiple hypodense nodules in both kidneys. After detailed examinations, the patient was diagnosed with TSCLAM and renal angiomyolipoma. In February 2012 she underwent right partial nephrectomy for
angiomyolipomas. Her pulmonary function tests and diffusion capacity decreased up to 50% in the last year
(table 1). At control thorax CT a giant bullae with a maximum diameter of 6 cm was seen in the right lower
lobe. Since her functional and physiological capacities were very low and another pneumothorax could be
lifethreatening, the patient underwent prophylactic surgical pleurodesis in November 2013. Sirolumus was
started because of faster decrease of pulmonary function in last year and persistence of bilateral renal
angiomyolipomas.
She continued to have regular follow-up and was in good physical condition.
Keywords: Diffuse parenchymal lung diseases, lymphangioleiomyomatosis, pleurodesis
EPS126
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Nadir bir plevral efüzyon olgusu
Hanifi Yıldız1, Mustafa Yurtdaş2, Selami Ekin3, İlhan Ocakçıoğlu4, Ahmet Arısoy3
1
Özel Lokman Hekim Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Van
2
Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Van
3
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Van
4
Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Kliniği, Van
AMAÇ: Burada, genç bir hastada gelişen nadir bir plevral efüzyon olgusu sunulacak.
OLGU: Yirmi dört yaşında bir kadın hasta ateş, nefes darlığı, öksürük, balgam ve çarpıntı şikâyetleriyle
başvurdu. Ayrıca 10 yıl önce lenfoma nedeniyle doxorubicin kullandığı öğrenildi. Sağ göğüs kafesinde solunum
sesleri azalmıştı. Solunum sayısı 25/dakika, Ateş 38°C, Nabız 135/dakika olarak ölçüldü. Lökosit sayısı,
sedimantasyon hızı ve CRP sırasıyla 14900 /mm3, 48 mm/saat ve 8.15 mg/dl olarak saptandı. Rayografide
sağda üst zona ulaşan bir opasite vardı (Şekil-1). Plevral sıvı eksuda özelliğindeydi. Sıvı adenozin deaminazı 8
U/l olarak saptandı. Kültürlerde patojen bakteri üremedi. Balgamının gram boyamasında bol miktarda PNL ve
Gr(+) kok görülürdü. Bilgisayarlı tomografide sağ orta lobda pnömonik infiltrasyon, atelektazisi ve plevral
efüzyon saptandı (Şekil-2). Antibotik tedavisine rağmen efüzyonu devam eden hastada sol ventrikül ejeksiyonu
ekokardiyografi ile 35% olarak bulundu. Doxorubicin tedavisi verilen hastalarda yıllar sonra bile miyokard
toksisitesinin gelişebileceği bildirilmiştir. Doxorubicin kullanma öyküsü olan vakamızda pnömoni ile presente
olan miyokard toxisitesi düşünüldü.
Beta-bloker ve diüretik tedavisi verilen hastanın plevral efüzyonu belirgin olarak azaldı (Şekil-1). Taburcu
edildiğinde sol ventrikül ejeksiyonu 50%’ye yükselen vaka pnömoniye eşlik eden nadir bir kalp yetmezliği
olduğundan sunuldu.
Anahtar Kelimeler: Doksorubisin, kalp yetmezliği, Kardiyotoksisite, pnömoni
A rare case of pleural effusion
Hanifi Yıldız1, Mustafa Yurtdaş2, Selami Ekin3, İlhan Ocakçıoğlu4, Ahmet Arısoy3
1
Department of Chest Disease, Private Lokman Hekim Hospital, Van, Turkey
2
Region Education and Research Hospital, Department of Cardiology, Van, Turkey
3
Department of Chest Diseases, Yuzuncu Yil University, Faculty of Medicine, Van, Turkey
4
Region Education and Research Hospital, Department of of Thoracic Surgery, Van, Van
AIM: Here, It will be presented a rare case of pleural effusion developing in a young patient. CASE: A twentyfour-year-old woman patient was admitted with the complaints of fever, shortness of breath, cough, sputum
and palpitation. In addition, it was learned that she was given doxorubicin 10 years ago due to lymphoma. The
breath sounds were decreased in the right chest. Respiratory rate, fever and pulse repectively were measured
as 25/min, 135/min 38°C. Leukocyte count, sedimentation rate and CRP were respectively detected as
14900/mm3, 48 mm/h and 8.15 mg/dl. An opacity that reached the right-upper-zone observed on radiography
(Figure-1). Pleural fluid was exudate. The fluid adenosine deaminase was detected as 8 U/I. There wasn't
pathogenic bacteria in the cultures. Plenty of PNL and GR(+) cocci were identified in the gram staining of
sputum. On the computed tomography, pneumonic infiltrates, atelectasis and pleural effusion were detected
in the right middle lobe. (Figure-2). The left ventricular ejection found as 35% with the echocardiography in the
patient whose effusion was ongoing despite the treatment of antibiotic. It was reported that the myocardial
toxicity might occur even after many years in the patients treated with doxorubicin. Myocardial toxicity which
was presented with pneumonia was thought in our case with the history of doxorubicin. Pleural effusion was
significantly decreased in the patient who was given beta-blocker and diüretic treatment. When discharged,
the case whose left ventricular ejection elevated up to 50% was presented due to a rare heart failure
accompanied by pneumonia.
Keywords: Cardiotoxicity, doxorubicin, heart failure, pneumonia
Resim-1
Figure-1
A: Rayografide sağda üst zona ulaşan bir opasite izleniyor. B: Yirmi dördüncü gün efüzyonda belirgin olarak
azalma gözleniyor
A: An opacity that reached the right-upper-zone is observed on radiography B:On twenty-fourth day, a
significant reduction is observed in the effusion
Resim-2
Figure-2
BT'de sağ akciğerde, orta lobda pnömonik konsolidasyon ve plevral efüzyon izleniyor (A:mediasten,B: Parankim
penceresi).
On the CT, pneumonic infiltrates on the middle lobe and pleural effüsion are observed in the right (A:
mediastinum, B: parenchymal window).
EPS127
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Solunum Yetmezliği ve Pulmoner Ödem İle Ortaya Çıkan Akut Eozonofilik Pnömoni
Olgusu
Fatih Alaşan1, Peri Meram Arbak1, Elif Şenocak Taşçı2, Feyza Başar3
1
Düzce Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Düzce
2
Düzce Üniversitesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Düzce
3
Düzce Üniversitesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Düzce
Otuz altı yaşında kadın hasta sağ yan ağrısı şikayeti ile hastanemiz acil servisine başvurdu. Hikayesinde iki gün
önce yüksek ateş ile dış merkeze başvuran hastanın amoksisilin, klavunik asit, parasetamol tedavisine rağmen
şikayetlerinin azalmadığı öğrenildi. Fizik muayenede oryante-koopere olan hastanın tansiyon 110/70mmHg,
nabız 120/dk, parmak ucu saturasyonu %87 saptandı. Sol infraskapuler alanda tuber sufl mevcut, sağ
midklavikular alanda solunum sesi alınmıyordu. Özgeçmişinde 1992-1999 yılları arasında pişmaniye üretim
atölyesinde çalıştığı fakat 15 yıldır ev hanımı ve 2 çocuğu olduğu öğrenildi. Oral kontraseptif kullanımı olan
hastanın ek hastalığı ve sigara kullanımı yoktu. Laboratuarında lökosit 10700/mm3, hemoglobin 12,7g/dL,
trombosit 313000/mm3, eozinofil %0,2 (0-6), CRP 45,24mg/dL (<0,5), ESR 106mm/saat, D-dimer 3,11μg/mL (00,5) saptandı.
Bilateral alt venöz doopler grafisinde trombüse rastlanmadı. Ekokardiyografisinde EF %60, kalp boyutları
doğaldı, kalp kapak hastalığı izlenmedi. PA akciğer grafisinde sol kostadiyafragmatik sinüs kapalı, sağ alt zonda
kalp sınırlarını silen non-homojen opasite mevcuttu.(Şekil 1)
Göğüs hastalıkları servisine pnömoni ön tanısı ile interne edilen hastanın Total Ig E: 246,4 IU/ml (0-100)
saptandı. Balgam çıkartamayan hastaya orta-lob sendromu ön tanısı ile fiberoptik bronkoskopi ve BAL
uygulandı. İşlem esnasında So2 %75-80lere düşen hastanın takiplerinde hipoksemi devam etti. Akciğer
muayenesinde bilateral ral saptandı. PA akciğer grafi kontrolünde bilateral alt zonlarda non-homojen opasite
izlendi. (Şekil 2) Hasta yoğun bakım ünitesine alındı. PEEP:8cmH2O CPAP uygulandı. Diüretik ve steroid
(40mg/gün) tedavisi başlandı. Tedavi sonrası kliniği hızla düzelen hastanın grafi kontrolleri yapıldı. (Şekil 3)
İncelenen BAL kültürlerinde üreme olmadı, aside dirençli basil izlenmedi. Histolojik incelemede eozinofili
saptandı. (Şekil 4)
AEP nadir görülmesine rağmen pnömoni ayırıcı tanısında akılda tutulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: eozinofili, pnömoni, akut,
Acute Eosinophilic Pneumonia With Initial Presentations of Acute Respiratory Failure and Pulmonary Edema
Fatih Alaşan1, Peri Meram Arbak1, Elif Şenocak Taşçı2, Feyza Başar3
1
Department of Chest Disease, Duzce University, Düzce, Turkey
2
Department of Internal Medicine, Duzce University, Duzce, Turkey
3
Department of Pathology, Duzce University, Duzce, Turkey
Thirty-six-year-old woman referred to our emergency department with complaint of right flank pain. Two days
ago, she consulted to another hospital where she was prescribed amoxicillin-clavulanic acid and paracetamol.
Her complaints continued still. Physical examination revealed blood pressure of 110/70 mmHg, pulse of
120/min and oxygen saturation of 87%. Gurgles were present in the left infrascapular field and breath sounds
were not taken in the right midclavicular area. Her background revealed working in cotton candy factory
between years 1992-99. She had no additional diseases nor had history of smoking but oral contraceptive use
was present. Laboratory results showed leukocyte of 10700/mm3, hemoglobin of 12,7g/dl, platelet of 313
000/mm3, eosinophil of 0.2% (0-6), CRP of 45,24mg/dL (<0.5), ESR of 106mm/h, D-dimer of 3,11μg/ml (0-0.5).
Bilateral lower venous doppler USG revealed no thrombus. Echocardiography detected EF of 60% and no heart
valve disease observed. In the PA chest radiography left costodiaphragmatic recess was blunt and a nonhomogenous opacity, which obscures the heart border, was present in the right lower zone. (Fig. 1)
She was admitted to our service with diagnosis of pneumonia. Fiberoptic bronchoscopy and BAL was
performed with the diagnosis of middle lobe syndrome. Hypoxemia occurred during the process and followup. Lung examination revealed bilateral crackles. Nonhomogeneous opacity was observed bilaterally on chest
X-ray. (Fig. 2) CPAP, diuretic and steroid treatment was started. The patient's clinic was rapidly improved after
the treatment. (Fig. 3) BAL cultures were negative for acid-fast bacilli. Histological examination revealed
eosinophilia. (Fig. 4)
Keywords: eosinophilia, pneumonia, acute,
PA Akciğer Grafileri
PA chest radiography
1-acil servisteki PA grafi 2-bronkoskopi sonrası 3-kısa süreli steroid ve BIPAP-S tedavisi sonrası
1- Chest radiography in the emergency department 2- After FOB 3-After short period steroid and BIPAP-S
theraphy
Histoloji
Histology
Bronşial lavajda Eozinofiller (oklar), (HE, x1000).
Eosinophilia in bronchial lavage (HE, x1000).
EPS128
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Sjögren Sendromu ve Akciğer: 2 Olgu Nedeniyle
Dilem Anıl Tokyay1, Ayşe İrem Kılıç1, Fatma Tokgöz Akyıl1, Meryem Can2, Emine Aksoy1, Tülin Sevim1
1
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği,
İstanbul
2
Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Romatoloji Kliniği, İstanbul
Pimer Sjögren Sendromu (SS) genetik yatkınlık zemininde çevresel faktörlerin de eklenmesi ile gelişen kronik
inflamatuvar, otoimmün, kadınlarda daha sık rastlanan nadir bir hastalıktır. Esas olarak ekzokrin salgı bezleri
etkilenir, göz ve ağız kuruluğu bulguları sıktır. Akciğer tutulumu %20-60 oranında eşlik etse de solunumsal
semptomlarla prezentasyon oldukça nadirdir. Bu yazıda akciğer tutulum bulguları ile başvuran SS tanısı
koyduğumuz iki olguyu sunmayı amaçladık.
Olgu 1: 39 yaşında kadın hasta çamaşır suyu inhalasyonu sonrası gelişen öksürük, nefes darlığı, göğüs ağrısı
şikayetiyle baş vurdu. Oda havasında hipoksisi vardı. Muayenesinde bilateral orta ve alt alanlarda inspiryumda
ince raller saptandı. Akciğer grafisinde her iki kostofrenik sinüs kapalı, alt zonlarda infiltrasyonu vardı (Resim 1).
Toraks BT anjiografisinde: Bilateral periferal yerleşimli subplevral retiküler dansite artışları ve sekel plevral
kalınlaşmalar mevcuttu. İnterstisyel tutulum etyolojisini araştırmak amacıyla istenen Anti Ro52 ve antinükleer
antikor (ANA) pozitif saptandı Minör tükrük bezi eksizyonu yapıldı. Patolojik olarak SS ile uyumlu geldi.
Romatoloji tarafından tedavisi düzenlendi. İki ay takip sonrası yeni gelişen pnömoni ve solunum yetmezliği
nedeniyle hasta yaşamını yitirmiştir.
Olgu 2: Elli-iki yaşında kadın hasta kuru öksürük, nefes darlığı, ses kısıklığı, ağız kuruluğu ve yutkunma zorluğu
şikayetleriyle başvurdu (Resim 2). Toraks BT’de her iki akciğer parankiminde subplevral retikülonodüler dansite
artışı, alt lobda interlobuler septal kalınlaşmalar buzlu cam dansitesi ve subplevral bal peteği görünümü izlendi.
Göz muayenesinde Schirmer testi sağ 1 mm, sol 3 mm olarak tespit edildi. Keratokonjunktivitis sikka tanısı. Bu
bulgular ile hasta romatolojiye konsülte edildi. Hastaya klinik olarak SS tanısı konularak tedavi başlandı. Halen
tedavi altında stabil seyretmektedir.
Anahtar Kelimeler: interstisyel akciğer hastalığı, konnektif doku hastalıkları, Sjögren Sendromu,
Sjögren Syndrome and Lung:: Report of 2 Cases
Dilem Anıl Tokyay1, Ayşe İrem Kılıç1, Fatma Tokgöz Akyıl1, Meryem Can2, Emine Aksoy1, Tülin Sevim1
1
Sureyyapasa Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Department of
Pulmonology, İstanbul
2
Fatih Sultan Mehmet Teaching and Research Hospital, Rheumatology Clinic, İstanbul
Sjogren’s Syndrome (SS) is a rare chronic autoimmune disease seen more common in women. Exocrine glands
are mainly affected, dry eye and mouth are common. Although lung involvement is accompanied by 20-60%,
the presentation with respiratory symptoms is extremely rare.
We aimed to report two cases, presented with respiratory symptoms and diagnosed as SS
Case 1: Thirty nine-year-old woman was admitted after bleach inhalation with cough, shortness of breath,
chest pain. She had hypoxia on room air. Physical examination revealed fine inspiratory crackles in bilateral
middle and lower zones. On chest X-ray both costophrenic sinus were blunt, with infiltration in lower zones
(Figure 1). On thoracic CT angiography bilateral subpleural increased reticular density and pleural thickening
were present. Rheumatologic markers were investigated for etiology of interstitial involvement and anti-Ro52
and antinuclear antibodies (ANA) were found to be positive. Minor salivary gland excision biopsy was
consistent with SS. Treatment was started by rheumatologist. Two months later she died of pneumonia and
respiratory failure.
Case 2: Fifty-two-year-old female patient was admitted with the complaints of dry cough, shortness of breath,
hoarseness, dry mouth and difficulty swallowing (Figure 2). On thorax CT, bilaterally subpleural reticulonodular
density and interlobular septal thickening, ground glass density and honeycombing were observed.
Keratoconjunctivitis sicca was diagnosed by ophthalmology. She was consulted to rheumatology and
diagnosed with SS. Treatment was started, still she is stable under treatment.
Keywords: connective tissue disease, interstitial lung disease, Sjögren's syndrome
Resim 1: Olgu 1 PA grafi
Figure 1: Case 1: CXR
Resim 2: Olgu 2 PA grafi
Figure 2: Case 2: CXR
EPS130
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Hipersensitivite pnömonisinde atipik BAL bulguları
Miraç Öz1, Ebru Karaçay1, Aslıhan Gürün Kaya1, Aydın Çiledağ1, Çetin Atasoy2, Özlem Özdemir Kumbasar1
1
Ankara Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara
2
Ankara Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı, Ankara
Hipersensitivite pnömonisi (HP), tekrarlayan antijen inhalasyonuna bağlı olarak gelişen bir inflamatuar
parankimal akciğer hastalığıdır. Tanıda, bronkoalveoler lavaj (BAL) çok yararlıdır. Tipik olarak BAL’da lenfositik
alveolit (>%50) saptanır. Bununla birlikte, kuş proteinlerine maruz kalan hastalarda BAL’da eozinofili veya
nötrofili bulunabilmektedir.
Bu yazıda, güvercin maruziyeti olan iki HP olgusunu sunmayı amaçladık. Olgulardan birincisi üç yıl, ikincisi 4 yıl
güvercin maruziyeti öyküsüne sahipti. Her iki hastada da; immün belirteçler negatifti, akciğer grafisinde lineer,
retiküler opasiteler ve bilgisayarlı toraks tomografisinde periferal subplevral buzlu cam opasiteleri, fibrozis ve
interlobuler septal kalınlaşma mevuttu. Her iki olguda, solunum fonksiyon testinde difüzyon kapasitesinde
azalma ile birlikte restriktif defekt ve serumda güvercin presipitan antikor pozitifliği saptandı. Bronkoskopi
yapıldı ve BAL’da birinci vakada %44 makrofaj, %14 lenfosit, %40 granülosit; ikinci vakada %15 makrofaj, %38
lenfosit ve %45 granülosit saptandı. Klinik, radyolojik, serolojik ve BAL bulguları ile iki hastaya da HP tanısı
koyuldu. Güvercin maruziyetinin kesilmesi ve kortikosteroid tedavisi sonrası iyileşme gözlendi.
Sonuç olarak, özellikle kuş proteinlerine maruziyet öyküsü olan hastalarda BAL’da lenfositoz olmaması veya
granülosit hakimiyetinin olması HP’ni dışlamamaktadır.
Bu olgu WASOG 2014’te sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: atipik, BAL, hipersensitivite pnömonisi
Atypical BAL findings in hypersensitıvity pneumonitis
Miraç Öz1, Ebru Karaçay1, Aslıhan Gürün Kaya1, Aydın Çiledağ1, Çetin Atasoy2, Özlem Özdemir Kumbasar1
1
Ankara University, School of Medicine Department of Chest Disease, Ankara, Turkey
2
Ankara University, School of Medicine Department of Radiology, Ankara, Turkey
Hypersensitivity pneumonitis (HP) is an inflammatory parenchymal lung disease caused by repeated inhalation
of antigens. Bronchoalveolar lavage (BAL) is very useful for the diagnosis. Typically BAL will show a significant
lymphocytic alveolitis (>50%). However, in patients with exposure to avian proteins, eosinophilia or
neutrophilia can be found in BAL, rather than lymphocytosis.
We report two cases of HP with a history of exposure to pigeon. Case 1 had a history of three years exposure
to pigeon, while case 2 had four years. In both cases, immune markers were negative, chest radiograph
showed linear, reticular opacites and computed tomography revealed peripheral subpleural ground glass
opacities, fibrosis and interlobular septal thickening. Pulmonary function test revealed restrictive ventilatory
defect with a diminished diffusion capacity in both cases and precipitating antibodies against pigeon were
positive. Bronchoscopy was performed and cellular analysis of BAL showed 44% macrophage, 14% lymphocyte
and 40% granulocyte in case 1, while 15% macrophage, 38% lymphocyte and 45% granulocyte in case 2. A
diagnosis of HP was made according to clinical, radiological, serological and BAL findings in both cases. After
the cessation of exposure to pigeon and corticosteroid therapy, an improvement was observed.
In concluison, an absence of lymphocytosis or a granulocyte dominance in BAL does not exclude HP, especially
in patients with exposure to avian proteins.
This case was presented in WASOG 2014.
Keywords: atypical, BAL, hypersensitıvity pneumonitis
EPS130
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Hipersensitivite pnömonisinde atipik BAL bulguları
Miraç Öz1, Ebru Karaçay1, Aslıhan Gürün Kaya1, Aydın Çiledağ1, Çetin Atasoy2, Özlem Özdemir Kumbasar1
1
Ankara Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara
2
Ankara Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı, Ankara
Hipersensitivite pnömonisi (HP), tekrarlayan antijen inhalasyonuna bağlı olarak gelişen bir inflamatuar
parankimal akciğer hastalığıdır. Tanıda, bronkoalveoler lavaj (BAL) çok yararlıdır. Tipik olarak BAL’da lenfositik
alveolit (>%50) saptanır. Bununla birlikte, kuş proteinlerine maruz kalan hastalarda BAL’da eozinofili veya
nötrofili bulunabilmektedir.
Bu yazıda, güvercin maruziyeti olan iki HP olgusunu sunmayı amaçladık. Olgulardan birincisi üç yıl, ikincisi 4 yıl
güvercin maruziyeti öyküsüne sahipti. Her iki hastada da; immün belirteçler negatifti, akciğer grafisinde lineer,
retiküler opasiteler ve bilgisayarlı toraks tomografisinde periferal subplevral buzlu cam opasiteleri, fibrozis ve
interlobuler septal kalınlaşma mevuttu. Her iki olguda, solunum fonksiyon testinde difüzyon kapasitesinde
azalma ile birlikte restriktif defekt ve serumda güvercin presipitan antikor pozitifliği saptandı. Bronkoskopi
yapıldı ve BAL’da birinci vakada %44 makrofaj, %14 lenfosit, %40 granülosit; ikinci vakada %15 makrofaj, %38
lenfosit ve %45 granülosit saptandı. Klinik, radyolojik, serolojik ve BAL bulguları ile iki hastaya da HP tanısı
koyuldu. Güvercin maruziyetinin kesilmesi ve kortikosteroid tedavisi sonrası iyileşme gözlendi.
Sonuç olarak, özellikle kuş proteinlerine maruziyet öyküsü olan hastalarda BAL’da lenfositoz olmaması veya
granülosit hakimiyetinin olması HP’ni dışlamamaktadır.
Bu olgu WASOG 2014’te sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: atipik, BAL, hipersensitivite pnömonisi
Atypical BAL findings in hypersensitıvity pneumonitis
Miraç Öz1, Ebru Karaçay1, Aslıhan Gürün Kaya1, Aydın Çiledağ1, Çetin Atasoy2, Özlem Özdemir Kumbasar1
1
Ankara University, School of Medicine Department of Chest Disease, Ankara, Turkey
2
Ankara University, School of Medicine Department of Radiology, Ankara, Turkey
Hypersensitivity pneumonitis (HP) is an inflammatory parenchymal lung disease caused by repeated inhalation
of antigens. Bronchoalveolar lavage (BAL) is very useful for the diagnosis. Typically BAL will show a significant
lymphocytic alveolitis (>50%). However, in patients with exposure to avian proteins, eosinophilia or
neutrophilia can be found in BAL, rather than lymphocytosis.
We report two cases of HP with a history of exposure to pigeon. Case 1 had a history of three years exposure
to pigeon, while case 2 had four years. In both cases, immune markers were negative, chest radiograph
showed linear, reticular opacites and computed tomography revealed peripheral subpleural ground glass
opacities, fibrosis and interlobular septal thickening. Pulmonary function test revealed restrictive ventilatory
defect with a diminished diffusion capacity in both cases and precipitating antibodies against pigeon were
positive. Bronchoscopy was performed and cellular analysis of BAL showed 44% macrophage, 14% lymphocyte
and 40% granulocyte in case 1, while 15% macrophage, 38% lymphocyte and 45% granulocyte in case 2. A
diagnosis of HP was made according to clinical, radiological, serological and BAL findings in both cases. After
the cessation of exposure to pigeon and corticosteroid therapy, an improvement was observed.
In concluison, an absence of lymphocytosis or a granulocyte dominance in BAL does not exclude HP, especially
in patients with exposure to avian proteins.
This case was presented in WASOG 2014.
Keywords: atypical, BAL, hypersensitıvity pneumonitis
EPS131
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Sigara İçmeye Devam Etmesine Rağmen Oniki Yılda Progresyon Göstermeyen
Pulmoner Langerhans Hücreli Histiyositoz Vakası
Fatih Üzer1, Ömer Özbudak1, Ahmet Gökhan Arslan2
1
Akdeniz Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Antalya
2
Akdeniz Üniversitesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Antalya
Pulmoner langerhans hücreli histiositozis (PLHH) X langerhans hücreli histiositozisin alt grubu olup akciğerlerde
langerhans hücre infiltrasyonunun görüldüğü nedeni bilinmeyen bir interstisiyel akciğer hastalığıdır. Olguların
% 90’ından fazlasının sigara içicisi olması patogenezinde sigaranın önemli bir yer tuttuğunu düşündürmektedir.
Sigara içmesine rağmen 12 yılda progresyon göstermeyen nadir bir vakayı literatür eşliğinde sunuyoruz.
30 yaşında erkek hasta, nefes darlığı ve balgam yakınmalarıyla polikliniğe başvurdu. Özgeçmişinde 15 paket/yıl
sigara öyküsü vardı. Fizik bakıda ronküs saptandı.
Akciğer grafisinde sağda belirgin olmak üzere her iki akciğerde orta ve alt zonlarda kistik değişiklikler izlendi.
Solunum fonksiyon testinde fev1 %29 (2.15 lt), fvc %36 (1.76 lt), fev1/fvc 62 olarak saptandı.
2002 tarihli bilgisayarlı toraks tomografisinde her iki hemitoraksta alt loblarda daha belirgin olmak üzere
multipl değişik büyüklüklerde hava bülleri izlenmekteydi. Sol orta ve üst loblarda ince duvarlı multipl hava
bülleri gözlenmekteydi. 2014 tarihli tomografisi ile 2002 tomografisi karşılaştırıldığında anlamlı farklılık
saptanmadı. Hastanın tanıya yönelik ileri tetkiki kabul etmemesi ve medikal olarak inoperabl olması nedeniyle
daha ileri tanı yöntemine başvurulmadı. Hasta radyolojik olarak pulmoner histiyositosiz x kabul edildi.
Sonuç olarak genç, sigara içen ve tipik radyolojik görüntüleri olan hastalarda PLHH düşünülmelidir. Hastalığın
seyrinde önemli risk faktörü olan sigara mutlaka bıraktırılmalıdır. Akciğerlere eşlik edebilecek diğer organ
tutulumu açısından dikkatli olunmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Erişkin, Histiyositoz, Pulmoner langerhans hücreli, Radyoloji
Pulmonary Langerhans Cell Histiocytosis Case That Not Shows Any Progress Although Smoking
Fatih Üzer1, Ömer Özbudak1, Ahmet Gökhan Arslan2
1
Department of Respiratory Medicine, Akdeniz University, Antalya, Turkey
2
Departmnet of Radiology, Akdeniz University, Antalya, Turkey
Pulmonary Langerhans Cell Histiocytosis (PLCH) X, which is a subgroup of Langerhans Cell Histioycytosis, is an
idiopathic interstitial lung disease in which langerhans cell infiltration is seen in the lung. Because of 90
percent of cases are smokers, it’s considered that pathogenesis is related with smoking. We are presenting a
rare case who has not showed any progress for 12 years although smoking.
A 30 year old male presented to the clinic with dispnea and sputum. He has smoking for 15 years in his history.
He had rhonchi in respiratory system examination. The chest x ray showed cystic changes in the middle and
lower zones of both lungs, especially the right lung.
The FVC and the FEV1 are 29% and 36 % of predicted and the FEV1/FVC ratio was %62.
On tomography dated as 2002, its seen that as being more appearent in lower lobes there are air bullae in
different shapes. There were thin walled air bullae in left middle and upper lobes. When tomographies dated
as 2002 and 2014 were compared we couldn’t find any meaningfull differences. Due to patients refusal for
further examination for diagnose and situation was medically inoperable, we couldn’t use any further
examination technique. The patient has excepted as pulmonary histiocytosis x.
To conclude, patients who are young, smoker and have typical radiological images should considered as PLHH.
Smoking is an important risk factor, it must be quit. It’s recommended to be careful about its effects on other
organs.
Keywords: Adult, Histiocytosis, Pulmonary Langerhans cell, Radiology,
2002 Tomografisi
2014 Tomografisi
PAAC
EPS132
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Pulmoner Alveoler Proteinozis
Tayfun Çalışkan1, Yasin Uyar1, Dilaver Demirel2, Oğuzhan Okutan1, Faruk Çiftçi1, Ersin Demirer1, Zafer
Kartaloğlu1
1
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Göğüs Hastalıkları Servisi Üsküdar/İstanbul
2
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Patoloji Servisi Üsküdar/İstanbul
Pulmoner alveoler proteinozis (PAP), alveollerde ve terminal distal hava yollarında amorf, periyodik asit-schiff
(PAS) pozitif lipoproteinöz materyal (sürfaktan fosfolipidleri ve protein) birikimi ile karakterize nadir bir diffüz
akciğer hastalığıdır. Hastalarda en sık görülen semptomlar; dispne, öksürük ve balgam çıkarmadır. Yüksek
çözünürlüklü bilgisayarlı tomografisinde (YÇBT); düzgün retiküler (septal) kalınlaşma ile süperimpoze olan
buzlu cam opasitelerinin oluşturduğu karakteristik coğrafik patern görülür. Hastalığın tanısı için bronkoskopi ile
bronkoalveoler lavaj (BAL) ve/veya transbronşiyal biyopsi yapılmaktadır. BAL’ın tipik opak veya süt benzeri
görünümü vardır ve sitolojik incelemesinde; PAS-pozitif materyal içeren alveoler makrofajlar ve aselüler amorf
eozinofilik PAS-pozitif materyal görülür. Herhangi bir yakınması olmayan hastada tarama amaçlı çekilen akciğer
grafisinde her iki akciğer üst zonlarda yamalı dansiteler izlenmesi üzerine yapılan incelemeler ile PAP tanısı
konan bir olguyu sunduk.
Anahtar Kelimeler: alveoler proteinozis, pulmoner, primer
Pulmonary Alveolar Proteinosis
Tayfun Çalışkan1, Yasin Uyar1, Dilaver Demirel2, Oğuzhan Okutan1, Faruk Çiftçi1, Ersin Demirer1, Zafer
Kartaloğlu1
1
GMMA Haydarpasa Training Hospital, Department of Pulmonology, Uskudar/ Istanbul
2
GMMA Haydarpasa Training Hospital, Department of Pathology, Uskudar/ Istanbul
Pulmonary alveolar proteinosis (PAP), is a rare diffuse lung disease characterized by the accumulation of
amorphous, periodic acid-Schiff (PAS) lipoproteinaceous material (surfactant phospholipids and proteins) in
the distal terminal airways and alveoli. Dyspnea, cough and sputum production are the most common
symptoms in patients. High resolution computed tomography (HRCT) reveals the characteristic geographic
pattern consisting of ground-glass opacities superimposed with smoothly thickened reticular (septal) lines.
Bronchoalveolar lavage (BAL) and/or transbronchial biopsy with bronchoscopy is performed for the diagnosis.
Opaque or milky appearance of BAL is typical and alveolar macrophages containing PAS-positive material and
acellular amorphous eosinophilic PAS-positive material is observed with cytological examination of BAL. We
presented a case without any sypmtoms who was diagnosed as PAP with diagnostic examinations because of
both upper lung zone patchy densities on chest X-ray taken for screening.
Keywords: alveolar proteinosis, pulmonary, primary
Resim 1. a, b, c.
Figure 1. a, b, c.
Hastanın akciğer grafisinde her iki akciğer üst ve orta zonlarda yaygın yamasal dansite artımları izlendi.
The patient's chest radiograph revealed diffuse patchy opacities in both the upper and middle lung zones.
Resim 2. a, b, c.
Figure 2. a, b, c.
Toraks yüksek çözünürlüklü tomografisinde, her iki akciğerde üst zonlarda daha belirgin olmak üzere periferal
yerleşimli yamasal buzlu cam alanları, üst lob apikal bölgelerde interlobüler septumlarda kalınlaşma izlendi.
Resim 3. a, b, c
Figure 3. a, b, c
Yaymalarda; asellüler eozinofilik materyal izlendi ve bu alanlar PAS boyanmada PAS-pozitif boyandı.
Acellular eosinophilic material was observed in smears and these areas were stained as PAS-positive with PAS
staining
EPS133
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Levofloksasin Tedavisine Bağlı Spontan Aşil Tendon Rüptürü
Gökçen Arkan Erdoğan, Aydın Çiledağ, Özlem Özdemir Kumbasar
Ankara Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara
63 yaşında Evre 4 sarkoidoz tanısı ile takipli, düşük doz steroid tedavisi ile izlenen erkek hasta öksürük, balgam,
nefes darlığı şikayetleri ile başvurdu. Fizik muayenesinde her iki hemitoraksta yaygın raller duyuldu, çomak
parmağı mevcuttu. Laboratuar incelemesinde lökositoz, CRP ve sedimentasyon yüksekliği saptandı. Akciğer
grafisinde bilateral üst zonlarda retiküler opasiteler ve sol orta-üst zonda infiltrasyon izlendi. Hastaya
levofloksasin tedavisi başlandı. Tedavi altında semptomları gerileyen, CRP ve sedimentasyon değerlerinde
düşüş gözlenen hasta basmakla ayak bileklerinde ağrı tarifledi. Fizik muayenede palpasyonla aşil tendonları
ağrılıydı. Hasta, ortopediye konsülte edildi, bilateral aşil tendiniti saptandı. Levofloksasin tedavisi kesildi ve
antiinflamatuvar tedavi başlandı. Tedavisinin 3. gününde sağ ayak bileğinde ciddi akut ağrı tarifleyen hastanın
sağ ayağında plantar fleksiyon kısıtlılığı ve aşil tendon devamlılığının kesintiye uğradığı gözlendi. Çekilen acil
manyetik rezonans görüntülemesinde (MRI) aşil tendon rüptürü saptandı. Hasta opere edildi.
Aşil tendiniti (insidans:0.1-0.01) ve tendon rüptürü (insidans:< 0.01) levofloksasinin nadir görülen
komplikasyonlarıdır. Levofloksasin solunum sistemi enfeksiyonları tedavisinde sık kullanıldığı için, nadir de olsa,
uyumlu şikayetleri gelişen hastalar bu yönden gözlemlenmelidir. Olgu, levofloksasin ile ilişkili spontan aşil
tendon rüptürünün nadir görülmesi nedeni ile sunuldu.
Anahtar Kelimeler: spontan aşil tendon rüptürü, levofloksasin, komplikasyon
Spontaneous Achilles Tendon Rupture Due to Levofloxacin Treatment
Gökçen Arkan Erdoğan, Aydın Çiledağ, Özlem Özdemir Kumbasar
Department of Chest Disease, Ankara University, Ankara, Turkey
63 years old patient with a diagnosis of stage 4 sarcoidosis and under low dose steroid treatment was
admitted with cough, dyspnea and sputum. On physical examination, bilaterally extensive crackles were heard
at both hemithorax and he had also clubbing. Laboratory analysis revealed leucyocytosis and an elevation in
CRP and sedimentation level. A chest radiograph showed bilateral reticular opacities with upper predominance
and infiltration at left middle-upper zone. Levofloxacin treatment was started. After this treatment, his
symptoms improved and a decline in CRP and sedimentation levels was observed. However, a pain at the
ankles developed and achilles tendon was painful with palpation. The patient was consulted with orthopaedic
clinic and bilateral achill tendinitis was diagnosed. Levofloxacin treatment was discontinued and antiinflammatory therapy was commenced. The patient complained a severe acute pain at right ankle after 3 days
of treatment. There was absence of plantar flexion and a discontuniuty of achilles tendons was detected.
Achilles tendon rupture was observed on magnetic resonance imaging (MRI). The patient was operated.
Achilles tendinitis(incidence:0,1-0,01) and achilles tendon rupture (incidence:<0,01) are rare complications of
levofloxacin. Since levofloxacin is frequently used for respiratory system infections, although very rare,
patients with compatible symptoms must be observed. The case was presented because of rare association
between the levofloxacin and tendon rupture.
Keywords: Spontaneous Achilles Tendon Rupture, Levofloxacin, complication
EPS134 [Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Multi-organ tutulumlu pulmoner amioloidoz olgusu
Gonca Öcal, Züleyha Bingöl, Gülfer Okumuş, Orhan Arseven, Zeki Kılıçaslan
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, İstanbul
Giriş: Amiloidoz, akciğerde nodüler, interstisyel tutulum ve mediastinal lenfadenopatiler yapabilir. Akciğer
tutulumu en sık primer amiloidozda (AL) görülür.
OLGU: KOAH tanılı 72 yaşında erkek, ateş, kilo kaybı (17 kg/yıl), halsizlik şikayetleriyle başvurdu. Akciğer
grafisinde ve tomografisinde; mediyastinal konglomere lenfadenopatiler, sağda plevral efüzyon, laterobazalde
9 mm ve sol alt lob laterobazalde 11 mm nodül saptandı. PET’de nodüllerde ve lenf nodlarında FDG tutulumu
düşüktü (SUD-max:0.8-3.4). Bronkoskopik biyopside granülomatöz lenfadenit saptandı ve antitübeküloz tedavi
başlandı. İki ay sonunda şikayetlerinde artış, ALP (363U/L) ve GGT (323U/L) artışı nedeniyle tedavi kesildi.
Laboratuarda; anemi (hemoglobin:10.9g/dL), yüksek sedimantasyon (85mm/saat), CRP (6.88mg/L) mevcuttu.
Ultrasonografide hepatomegali (18.5cm) saptandı. Bronkoskopi tekrarlandı. Transbronşial biyopside, intertisyel
alanda, damar duvarlarında aselüler, homojen eozinofilik madde birikimi, kongo boyası ile polarize ışık altında
elma yeşili röfle saptandı ve kristal viole pozitif, amiloid A pozitif, kappa pozitif, lambda pozitif bulundu. Dudak
biyosisinde amiloid birikimi saptandı. Protein elektroferezinde; gamaglobulin (1.51g/dl, %22) artışı, serum-idrar
immunfiksasyon testinde serumda IgG kappa tipi monoklonal gamapati, idrarda kappa serbest hafif zincir
saptandı. İdrarda kappa 9.90mg/dl, lambda 0.89mg/dl saptandı. Kemik iliği biyopsisi AL amiloidoz ile
uyumluydu. Dispne nedeniyle yapılan ekokardiyogarfide; sol ventrikül duvar kalınlığında artış, interventriküler
septumda granüler görünüm saptandı. (Pro-BNP:2623pg/ml, troponin-T:85.79pg/ml) Kardiak MR’da
subendokardial perfüzyon defektleri ve yama şeklinde yoğun kontrast tutulumları saptandı. Kardiak amiloidoz
ile uyumlu bulundu. Ritim holterde supraventrikiüler erken vurular, atrial fibrilasyon ve ventriküler taşikardi
atakları kaydedildi. Multi-organ tutulumlu amiloidoz ve hafif zincir hastalığı tanısıyla kemoterapi başlandı.
Sonuç: Pulmoner amiloidoz olgularında birlikte kalp tutulumu sıktır ve sağkalımın esas olarak kalp tutulumu ile
ilişkili olduğu bildirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Amiloidoz, dudak biyopsisi, kardiak amiloidoz
Pulmoner amyloidosis case with multi-organ involvement
Gonca Öcal, Züleyha Bingöl, Gülfer Okumuş, Orhan Arseven, Zeki Kılıçaslan
Department of Pulmonary Medicine,Istanbul University, Istanbul Medical faculty, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION: Amyloidosis may presented with nodular, interstitial involvement and mediastinal
lymphadenopathy in lung. Lung involvement is mostly seen in primary (AL) amyloidosis.
CASE: A 72-year-old male with COPD presented for fever, weight loss (17 kg/year) and weakness. Chest graphy
and tomography showed mediastinal lymphadenopathies, pleural effusion, 9 mm and 11mm nodules. Low
FDG-PET uptake was revealed on nodules and lymph nodes (SUVmax:0.8-3.4). Bronchoscopic biopsy showed
granulomatous lymphadenitis and antituberculous treatment was given. Treatment was stopped after two
months because of increased symptoms, ALP (363U/L) and GGT (323U/L). On laboratory; anemia
(hemoglobin:10.9g/dL), high erythrocyte sedimentation rate (85mm/h), CRP (6.88mg/L), high gamaglobulin
(1.51g/dl, %22) were detected. Hepatomegaly (18.5) was seen on ultrasonography. Bronchoscopy was
repeated. Transbronchial lung biopsy showed apple-green birefringence on congo red stained, accumulation of
acellular homogeneous eosinophilic material under polarized light in interstitial space and on blood vessel
wall. Crystal violet, amyloid A, kappa and lambda were positive. Lip biopsy showed amyloid deposition. IgG
kappa monoclonal gammopathy was detected by serum immunfixation and free kappa light chain was
detected by urine immunfixation test. In urine; kappa was 9.90 mg/dl and lambda was 0.89mg/dl. Bone
marrow biopsy was matching with AL amyloidosis. Left ventricle wall-thickening and granular appearance on
interventricular septum were revealed by echocardiography. (Pro-BNP:2623pg/ml, troponin-T: 85.79pg/ml). By
MR cardiac amyloidosis was diagnosed. He was diagnosed with multi-organ involved amyloidosis and light
chain disease and chemotherapy was started.
CONCLUSION: Cardiac involvement is common among pulmoner amyloidosis and survival is mostly related to
cardiac involvement.
Keywords: Amyloidosis, lip biopsy, cardiac amyloidosis
EPS135
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Madde Kötüye Kullanımı Sonrası Gelişen Eozinofili, Akciğer İnfiltrasyonları ve
Pnömomediastinum ile Seyreden Bronşiyal Astım Vakası
Yakup Arslan1, Selami İnce2, Fevzi Demirel3, Ersin Sapmaz4, Bikemgül Özkara1, Hakan Çermik5
1
Etimesgut Asker Hastanesi Göğüs Hastalıkları Servisi, Ankara
2
Beytepe Asker Hastanesi Radyoloji Servisi,Ankara
3
GATA İmmünoloji ve Allerji Ana Bilim Dalı,Ankara
4
GATA Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı,Ankara
5
Etimesgut Asker Hastanesi Patoloji Servisi, Ankara
GİRİŞ:20 YAŞINDA ERKEK HASTA, 28.10.2014 TARİHİNDE İKİNCİ BASAMAK BİR HASTANENİN ACİL SERVİSİNE
NEFES DARLIĞI, GÖĞÜSTE SIKIŞMA HİSSİ, ÖKSÜRÜK ŞİKAYETLERİ İLE GETİRİLDİ.ANAMNEZİNDE,TEK TÜK SİGARA
KULLANDIĞI, NEFES DARLIĞI NEDENİYLE ZAMAN ZAMAN İNHALER İLAÇ ALDIĞI, 4 YILDIR EROİN KULLANDIĞI,BU
NEDENLE SON 2 HAFTADIR AMATEM TARAFINDAN SUBOKSAN İSİMLİ İLACIN BAŞLANDIĞI VE EN SON 10 GÜN
ÖNCE ESRAR KULLANDIĞI MEVCUTTUR.
BULGULAR: VİTAL BULGULARI:A:36,8-NB:72/DK.-TA:124/65 MMHG VE SO2:%93 İDİ.MUAYENESİNDE,
DİNLEMEKLE HER İKİ HEMİTORAKSTA YAYGIN OLARAK MONOFONİK RONKÜS OSKULTE EDİLDİ.P/ A AKCİĞER
GRAFİ: SOL ÜST-ORTA ZON ZONDA PERİFERAL YERLEŞİMLİ FOKAL DANSİTE ARTIŞI İZLENDİ(RESİM1).BİYOKİMYASAL TETKİKLERİ, WBC:17,5-(NÖTR-12.29-%70-EOS:1,55-%8,8), SEDİMANTASYON, 14 İDİ.HASTA,
GÖĞÜS HASTALIKLARI SERVİSİNE “BRONŞİYAL ASTIM+AKCİĞER İNFİLTRASYONU” TANILARI İLE YATIRILARAK
BRONKODİLATÖR,İKİLİ ANTİBİYOTERAPİ, METİLPREDNİZOLON 40 MG. AMP.I.V.2X1 VE NASAL OKSİJEN 2-3
LT/DK.OLACAK ŞEKİLDE TEDAVİYE BAŞLANDI.
TEDAVİNİN 2.GÜNÜNDE HASTANIN BOYUN BÖLGESİDE CİLTALTI KREPİTASYONLARI GÖZLENDİ.HASTAYA
TORAKS HRCT ÇEKİLDİ: HER İKİ HEMİTORAKSTA DAĞINIK VE SUBPLEVRAL YERLEŞİMLİ FOKAL BUZLU CAM
ALANLARI,TİROİD BEZİ ETRAFINDA PNÖMOMEDİASTİNUM İLE UYUMLU SERBEST HAVA İZLENDİ(RESİM2).GÖĞÜS CERRAHİSİNDEN GÖRÜŞ ALINDI:MEVCUT TEDAVİNİN DEVAMI İLE TAKİP ÖNERİLDİ.
TEDAVİNİN 3.GÜNÜ YAPILAN SFT DE;FEV1/FVC:70,5-POSTB:69,1-FEV1:2,32(%48)-POSTB-2,53(%57)FVC:3,29(%57)-POSTB-3,92-%68-KAN GAZI:PO2:70,6 MMHG-PCO2:32-PH:7,47-D-DİMER:628-LAB- WBC:9,97(NÖTR-3,77-%37,9-EOS:2,23-%22,3),ESR:19-BALGAM KÜLTÜRÜ VE GAİTA MİKROSKOPİSİNDE PATOJEN
SAPTANMADI.
TEDAVİNİN 7.GÜNÜ KBB,NÖROLOJİ,PSİKİYATRİ, KARDİYOLOJİ VE İMM.ALLERJİ KONSULTASYONLARI ALINDI.:
WBC:7,5- (NÖTR-4,11-%54,9-EOS:0,46-%6,1),ESR:9-TOTAL IGE-476,97 PROTEİN ELEKTROFOREZİ:NORMALLENFOSİT ALT GRUPLARI:NORMAL.HASTANIN PERİFERİK KAN ÖRNEĞİNİN İMMÜN PROFİLİ NORMAL OLARAK
TESPİT EDİLDİ.
TEDAVİNİN 10.GÜNÜ YAPILAN TETKİKLERİ, WBC:13,7- (NÖTR-10,84-%78,7-EOS:0,05-%0,4-ESR:11 İDİ.FOB
YAPILDI: ENDOBRONŞİYAL LEZYON İZLENMEDİ.LAVAJ ALINDI, TB PARANKİM BİYOPSİLERİ ALINDI:SİTOLOJİ VE
BİYOPSİ SONUÇLARI:NORMAL OLARAK RAPORLANDI.
TEDAVİNİN 15.GÜNÜ KLİNİK VE LABORATUVAR OLARAK TAMA YAKIN DÜZELME GÖZLENEN
(SFT:FEV1/FVC:76,1-FEV1:4,29(%90)-FVC:5,6(%98)-KAN GAZI:PO2:75 MMHG-PCO2:46 MMHG-PH:7,39)
HASTANIN AYAKTAN BRONŞİYAL ASTIM TEDAVİSİ DÜZENLENEREK( ORAL METİLPREDNİZOLON 32 MG/GÜN)
TABURCULUĞU YAPILDI.
SONUÇ;KOMPLİKE BRONŞİYAL ASTIM ATAKLARINDA MADDE KÖTÜYE KULLANIM ÖYKÜSÜ MUTLAKA
SORGULANMALIDIR.
Anahtar Kelimeler: Madde kötüye kullanımı, eozinofili, akciğer infiltrasyonları,pnömomediasten, bronşiyal
astım.
Drug addiction presenting with eosinophilia, pulmonary infiltrates and pneumomediastinum of the
bronchial asthmatic case
Yakup Arslan1, Selami İnce2, Fevzi Demirel3, Ersin Sapmaz4, Bikemgül Özkara1, Hakan Çermik5
1
Department of Pulmonary Medicine,Etimesgut Military Hospital,Ankara,Turkey
2
Department of Radiology,Beytepe Military Hospital,Ankara,Turkey
3
Department of Immunology and Allergy,GMMA,Ankara,Turkey
4
Department of Chest Surgery,GMMA,Ankara,Turkey
5
Department of Pathology,Etimesgut Military Hospital,Ankara,Turkey
A 20-Year- old male patient referred to emergency service with dyspnea,chest pain and cough.He has been
using heroin for 4 years, lastly used hashish ten days ago and now having therapy for quitting
heroin.Monophonic rhonchuses were auscultated and peripheral infiltrates were seen on his chest xray(Picture-1).At his blood count, the number of wbc was,17,5(consist of neutrophile %70 and eosinophilia
%8,8)and ESR was14.We hospitalized him as brochial asthma and pulmonary infection and then started to
therapy with bronchodilators(1 mg/kg metilprednisolone, LABA-budesonid),nasal oxygen and antibiyotics. On
the second day, crepitations were seen at his neck, then Thoracic CT was applied.On that HRCT(Picture2):ground glass opacity areas at the different lobes and pneumomediastinum through the neck were seen.We
continued to the same therapies after consultation of the department of thoracic surgery.His sputum and gaita
analyses were normal,his arterial blood gases were pO2:70,6mmhg-pCO2:32mmhg-pH:7,47. At his blood
count, the wbc was 9,9(consist of neutrophile %82,5 and eosinophile %22,3)and ESR was 19.He was
consultated by the immunology and allergy department: his total IgE was 476,9, and his immunological
markers, subtypes of lenphosite were normal. At the tenth day fiberoptic bronchoscopy was applied and the
resuts were normal.At the 15 th day, symptoms and the findings were thorougly reduced and the dosage of
methylprednisolone were reduced to 32 mg.With this period the patient used suboxan for quitting heroin.We
discharged him with the oral treatments of bronchial asthma.CONCLUSİON:We must remind the possibility of
drug addiction of the asthmatic patients when they have status and complications like pneumomediastinum.
Keywords: Drug addiction, eosinophilia, pulmonary infiltrates,pneumomediastinum,bronchial asthma.
Resim-1
Picture-1
Resim-2
Picture-2
EPS136
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Deskuamatif interstisyel pnömoni: olgu sunumu
Gülhan Ayhan, Oğuzhan Okutan, Ömer Ömer, Ersin Demirer, Tayfun Calıskan
GATA Haydarpaşa Eğitim Hastanesi Göğüs Hastalıkları kliniği, İstanbul, Türkiye
Deskuamatif interstisyel pnömoni (DİP), alveoler boşluklarda makrofaj birikimi ile karakterize nadir görülen bir
idiyopatik interstisyel pnömonidir. Genellikle 40-60 yaşlarda ve erkeklerde daha sık görülür. Hastaların çoğu
sigara içicisidir. En sık bulguları; egzersiz dispnesi ve persistan öksürükdür. Bilgisayarlı tomografide orta-alt
zonlarda ve parankimin periferinde buzlu cam görünümü izlenir. Bronkoalveoler lavajda (BAL) sıklıkla
makrofajlar artmıştır. DİP olgularının çoğunda sigaranın bırakılması ve sistemik kortikosteroid tedavisi ile
düzelme görülür.
Son 4 aydır egzersiz dispnesi yakınması olan 35 yaşında erkek hasta polikliniğimize başvurdu. Nazal septum
deviasyonu operasyonu öncesi preoperatif tetkiklerinde akciğer grafisinde bilateral üst zonlarda buzlu cam
görünümü saptandı. Özgeçmişinde aktif sigara içicisi olup 20 paket/yıl sigara öyküsü mevcuttu. Solunum
sistemi muayenesi normaldi. Toraks BT’de; her iki akciğer üst loblarda amfizem alanları ve üst lob predominans
gösteren silik sınırlı yaygın buzlu cam görünümü mevcuttu (Resim 1). Hastanın yapılan BAL incelemesi ve
transbronşiyal biyopsi materyalinin histopatolojik incelemesi ‘’nondiagnostik’’ olarak değerlendirildi. Göğüs
cerrahisi tarafından VATS ile torakoskopik akciğer biyopsisi alındı. Morfolojik ve histokimyasal bulgular
eşliğinde hasta deskuamatif interstisyel pnömoni (DİP) olarak kabul edildi. Hastaya sigarayı bırakması önerildi
ve 1mg/kg dozunda (45 mg/gün deflazokort) tedavisi başlandı. 2 ay sonra kontrole çağrılan hastanın
solunumsal yakınmasının olmaması ve kontrol toraks BT’ sinde lezyonlarda regresyon izlenmesi üzerine steroid
dozu azaltıldı ve takibe alındı.
DİP, sigaranın bırakılması ile tamamen düzelebilen bir intertisyel akciğer hastalığıdır. Aktif smoker olan genç
erişkin hastalarda Toraks BT'de yaygın buzlu cam görünümü saptandığında ayırıcı tanıda DİP akla gelmelidir.
Anahtar Kelimeler: Deskuamatif interstisyel pnömoni, kortikosteroid tedavisi, sigara
Desquamative interstitial pneumonia: a case report
Gülhan Ayhan, Oğuzhan Okutan, Ömer Ömer, Ersin Demirer, Tayfun Calıskan
Department of Pulmonology GATA Haydarpasa Training Hospital İstanbul Turkey
Desquamative interstitial pneumonia(DIP) is a rare idiopathic interstitial pneumonia that characterized
accumulation of macrophages in the alveolar. The disease is seen more common in males, 40-60 years old.
Most of the patients are smokers. Common clinical features; exercise dyspnea and persistent cough. High
resolutionc omputed tomography (HRCT) showed ground-glass opacities in the middle and lower zones
peripheral parenchyma. Lung macrophages is often increased in Bronchoalveolar lavage (BAL) fluids.DIP in
cases majority are seen improvment with smoking cessation and systemic corticosteroid therapy.
A 35-year-old male patient with complaints of exercise dyspnea the last 4 months was admitted. His patient in
the preoperative examination nasal septum deviation prior to operation found the ground-glass opacities at
bilateral upper zones on chest radiograph (Figure 1). His medical history was only 20 pack/year. Physical
examination was unremarkable. HRCT scan revealed in both upper lobe emphysema and showing with
predominance of upper ground-glass opacities. Fiberoptic bronchoscopy histopathological examination results
‘’nondiagnosis’’ were considered. Diagnosis was made thoracoscopic lung biopsy in Chest surgery clinic.
Patien’s the biopsy result was diagnosed with desquamative interstitial pneumonia. The patient was advised to
quit smoking, and was started on prednisone treatment 1mg/kg dose. The patients in control examination was
not detected respiratory symptoms and in cases control HRCT was observed regression. Finally steroid dose
was reduced and was followed.
DIP is an interstitial lung disease that can be recovered completely with the cessation of smoking. DIP should
be considered in the differential diagnosis when showed HRCT ground-glass opacity, in active smokers.
Keywords: Desquamative interstitial pneumonia,corticosteroid treatment, smoking,
Resim 1
Figure 1
HRCT' sinde her iki akciğer üst loblarda amfizem alanları ve üst lob predominans gösteren silik sınırlı yaygın
buzlu cam görünümü
HRCT scan revealed in both upper lobe emphysema and showing with predominance of upper ground-glass
opacities
EPS137
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Primer Biliyer Siroz ile ilişkili Organize Pnömoni Olgusu
Serap Argun Barış1, Dilek Tuncel1, Kürşat Yıldız2, İlknur Başyiğit1
1
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kocaeli
2
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Ana Bilim Dalı, Kocaeli
Giriş: Primer biliyer siroz (PBS) pulmoner komplikasyon gelişimi nadir olan otoimmün hepatik hastalıktır.
Burada PBS tanısı ile ilişkili organize pnömoni olgusu sunulmuştur.
OLGU: Elli dört yaşında yaşındaki kadın hasta yaklaşık 2 aydır devam eden kronik öksürük yakınması ile
başvurdu. Özgeçmişinde 2 yıldır PBS tanısı olduğu ve sulfosalazin kullandığı öğrenildi. Sigara kullanımı yoktu.
Solunum sistemi muayenesinde özellik yoktu. PA akciğer grafisinde; sağ akciğer alt zonda periferal yerleşimli
düzensiz sınırlı opasite ve sol akciğer alt zonda periferde nodül izlendi. Nonspesifik antibiyotik tedavisine yanıt
olmayıp, toraks BT’sinde; her iki akciğerde alt loblarda yerleşimli multipl nodüller izlendi. Radyolojik olarak
metastaz düşünülen hastaya yapılan fiberoptik bronkoskopi normal idi. Transtorasik trucut biyopsi sonucu
granülomatöz yangı olarak geldi. Biyopside bir odakta vaskülit alanı varlığı nedeni ile granülomatöz hastalıklar
ile birlikte vaskülit ve romatolojik hastalıklar yönünden inceleme önerildi. PET-BT’de her iki akciğerde malign
karakterde artmış metabolizma gösteren çok sayıda nodüler lezyonlar, subkarinal lenfatik lojda, karaciğer ve
dalakta metabolizma artışı izlendi. Hastaya tanısal amaçlı yapılan 2. trucut biyopsi sonucu da non-nekrotizan
granülomatöz yangı olarak geldi. Hastaya mevcut klinik, radyolojik ve histopatolojik bulguları ile PBS’e bağlı
organize pnömoni tanısı konuldu. Bu arada solunumsal yakınması olmayan, klinik olarak takip edilen ve sadece
PBS için sulfosalazin tedavisi almakta olan hastanın başlangıçtan 9 ay sonraki kontrol grafisinde bulguların
spontan olarak kaybolduğu izlendi. Sonuç: Bu olgu primer biliyer siroz tanılı hastalarda solunumsal şikayetler ve
geçmeyen infiltrasyon varlığında organize pnömoninin hatırlanması gerektiğini vurgulamaktadır.
Anahtar Kelimeler: granülomatöz inflamasyon, infiltrasyon, organize pnömoni, primer biliyer siroz
Organizing pneumonia related with primary biliary cirrhosis
Serap Argun Barış1, Dilek Tuncel1, Kürşat Yıldız2, İlknur Başyiğit1
1
Department of Pulmonary Diseases, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey
2
Department of Pathology, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey
INTRODUCTION: Primary biliary cirrhosis (PBC) is an autoimmune hepatic disease rarely associated with
pulmonary complications. Here we presented a case of organizing pneumonia related with primary biliary
cirrhosis. CASE: Fifty four years old female admitted with the complaints of cough for 2 month. She had a
history of PBS and use of sulphosalazine for 2 years. She was non-smoker. Physical examination of chest was
normal. Chest x-ray revealed peripherally located irregular opacities in right lower zone and a nodular opacity
in the left lower zone. There was no clinical improvement with the non-specific antibiotic therapy. There were
multiple nodules suggestive of metastasis in thorax CT. Fiberoptic bronchoscopy was normal. The
histopathological evaluation of transtorasic tru-cut biopsy resulted as granulomatous inflammation. Evaluation
of vasculitis and rheumatic diseases was recommended due to presence of a vasculitic focus in biopsy
specimen. PET-CT revealed multiple hypermetabolic lung nodules and hypermetabolic foci of subcarinal
region, liver and spleen. The histopathological evaluation of second tru-cut biopsy specimen was consisted
with non-necrotizing granulomatous inflammation. She was diagnosed with organizing pneumonia related to
PBS with her clinical, radiological and pathological findings. Her clinical state was stable and she followed up
without treatment except sulphosalazine. It was found that the radiological findings were regressed
spontaneously in the control chest x-ray taken on 9th month. CONCLUSION: It is suggested that organizing
pneumonia should be kept in mind for differential diagnosis of persistent cough and infiltrations in patients
with PBS.
Keywords: granulomatous inflammation, infiltration, organizing pneumonia, primary biliary cirrhosis
Resim-1
Figure-1
Resim-2
Figure-2
Resim-3
Figure-3
Resim-4
Figure-4
EPS138
Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Ters Halo İşareti ve BOOP (Bronşiyolitis Obliterans Organize Pnömoni)
İlknur Can, Neşe Dursunoğlu, Erhan Uğurlu, Zahide Namlı Alaçam, Mukaddes Sener
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Denizli
GİRİŞ
BOOP (Bronşiyolitis Obliterans Organize Pnömoni), respiratuar bronşiyoller, alveolar kanallar ve alveollar
içerisinde fibroblastik tıkaçların oluşturduğu polipoid yapılarla karakterize bir patolojidir.. Altta yatan bir neden
bulunamadığında ise “idiyopatik BOOP” yerine KOP (Kriptojenik Organize Pnömoni) olarak adlandırılmaktadır.
Radyolojide “ters halo işareti” ile tanınabilir.
OLGU
55 yaşında sigara kullanmayan bir kadın hasta sırt ağrısı ve kuru öksürük yakınmaları ile başvurdu. Fizik
muayenesi, PA akciğer grafisi ve hemogramı normal idi ve hiçbir tedaviye cevap vermemişti. Yüksek
rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografisinde bilateral alt lob posterobazal segmentlerde daha belirgin bazıları
birleşme eğilimi gösteren ters halo görünümünde yuvarlak opasiteler görülmesi Hasta bronkoskopiyi kabul
etmedi. Organize pnömoni ön tanısı ile hastaya,metilprednizolon tedavisi başlandı ve 3 ay sonra tüm
yakınmaları ve radyolojik bulguları tamamen düzeldi.
SONUÇ
BOOP ender rastlanan bir hastalık olup, klinik ve radyolojik olarak her zaman akılda tutulması gereken bir
hastalıktır.
Anahtar Kelimeler: Bronşiyolitis Obliterans Organize Pnömoni, Ters Halo İşareti, Metilprednizolon
Reverse Halo Sign and BOOP (Bronşiolitis Obliterans Organizing Pneumonia)
İlknur Can, Neşe Dursunoğlu, Erhan Uğurlu, Zahide Namlı Alaçam, Mukaddes Sener
Pamukkale Unıversity Faculty of Medicine, Department of Pulmoner Medicine, Denizli, Turkey
INTRODUCTION
BOOP (Bronşiolitis Obliterans Organizing Pneumonia), is a pathology characterised by polypoid structures of
fibroblastic pluggings in respiratory bronchioles, alveoler ducts and alveoli. When no etiology is found it is
named as idiopathic BOOP or COP cryptogenic organising pneumonia. It could be diagnosed with “reverse halo
sign” in radiology.
CASE
55 years old non smoker woman admitted with dry cough and back pain. Her physical examination, chest X ray
and hemogram were normal and she gave no response to any treatment. Round opacities some joining
together were seen in bilateral lower lobes posterobasal segments with reverse halo sign in her high
resolution computed tomography. She did not accept bronchoscopy. Metlyprednisolon was started to the
patient for supposed organising pneumonia and all symptoms and radiological findigs were all resolved after 3
months.
CONCLUSION
BOOP is a seldom disease and clinically and radiologically should be kept in mind
Keywords: Bronşiolitis Obliterans Organizing Pneumonia, Reverse Halo Sıgn, Metlyprednisolon
Resim 1
figure 1
Resim 2
EPS139
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Varicella Zoster Pnömonisi
Aysu Ayrancı, Pınar Çimen, Nuran Katgı, Aysen Evkan, Salih Zeki Güçlü
İzmir Dr.Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Suçiçeği, Varicella zoster virüsüne bağlı olarak ortaya çıkan ve daha çok çocukluk yaşlarda görülen ateş, deri
döküntüleri ile karakterize, hafif seyirli bir hastalıktır. Suçiçeği pnömonisi ise erişkin yaşlarda suçiçeğini
geçirenlerde nadir görülen,ancak en ciddi komplikasyonlardan biridir. Bizim 2 olgumuzda nefes darlığı, ateş
yüksekliği, öksürük ve yaygın veziküler deri döküntüleri ile tarafımıza başvurdu. Her ikisinin de çocuklarında 1
hafta önce geçirilmiş suçiçeği enfeksiyonu vardı. Radyolojik incelemelerinde bilateral nodüler infiltrasyonlar
saptandı. Hastalara klinik, radyolojik ve serolojik olarak suçiçeği pnömonisi tanısı konuldu. Erişkin dönemde
görülen suçiçeğinde hayatı tehdit edebilecek pnömoni gelişebilir, erken tanı ve tedavi önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Varicella Zoster, Pnömoni, Dispne
Varicella Zoster Pneumonia
Aysu Ayrancı, Pınar Çimen, Nuran Katgı, Aysen Evkan, Salih Zeki Güçlü
Dr. Suat Seren Chest Diseases and Surgery Training Hospital-IZMIR
Chickenpox is a mild progressive disease characterized by fever and skin rash, mostly seen in childhood caused
by varicella zoster. Varicella zoster pneumonia is a rare serious complication in adults. Two patients admitted
to our polyclinic with shortness of breath, fever, cough and vesicular skin rash. Both of them had a history of
chickenpox infection in their children. Bilateral nodular infiltrations were detected in the radiological
examination. Two cases diagnosed as varicella zoster pneumonia by clinical, radiological and serological
findings. During the chickenpox period in adults, a life-threatening pneumonia can occur, so early diagnosis
and treatmet is important.
Keywords: Varicella Zoster, Pneumonia, Dyspnea
Akciğer Grafisi
Chest X-ray
Toraks BT
Thoracs CT
EPS140
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Gaz yağı aspirasyonuna bağlı gelişen pnömonitis
Başak İlke Şahin, Aliye Candan Öğüş
Akdeniz Üniversitesi Göğüs Hastalıklaı Ana Bilim Dalı, Antalya
“Ateş-yeme" gösterisi esnasında gazyağının yanlışlıkla aspire edilmesi “ateş yiyen akciğeri” olarak adlandırılan
akut pnömonitis tablosuna neden olur. Hidrokarbon aspirasyonu geniş plevral efüzyonlar ve kompleks kist
formasyonlarıyla seyreden ciddi nekrotizan pnömoniyle sonuçlanabilir. Buna rağmen, genellikle minimal
persistan akciğer hasarına yol açar.
Nadir görülmesi nedeni ile gazyağı aspirasyonundan sonra gelişen pnömonitis vakası klinik ve radyolojik
bulguları ile sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: aspirasyon, gaz yağı, pnömonitis
Pneumonitis induced by paraffin oil aspiration
Başak İlke Şahin, Aliye Candan Öğüş
Department of Respiratory Diseases, Akdeniz University, Antalya, Turkey
Accidental aspiration during “fire-eating” demonstrations is responsible for the development of an acute
pneumonitis known as “fire-eater’s lung.” Hydrocarbon aspiration from fire-eating can result in severe
necrotising pneumonia with complex cyst formation and large pleural effusions. Despite this, there is usually
minimal persistent lung injury. We report a rare case of pneumonitis due to paraffin oil aspiration with
radiological and clinical findings.
Keywords: aspiration, paraffin oil, pneumonitis
EPS141
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Plevral Efüzyonun Nadir Bir Nedeni
Gülen Ece Topaloğlu1, Tayfun Akalın2
1
Kayseri Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Kayseri
2
Kayseri Eğitim Araştırma Hastanesi, Romatoloji Kliniği, Kayseri
31 yaşında bayan hasta solda plöretik tipte göğüs ağrısı şikayeti ile başvurdu. FM'de sol bazalde solunum
sesleri azalmıştı. Çekilen pa ac grafide solda sinüs künt idi. Laboratuar tetkiklerinde hemogramda lokositozu
mevcuttu. Bunun üzerine hastaya nonspesifik antibiyotik tedavisi başlandı. Ancak tedavi sonrası şikayetlerinin
düzelmemesi nedeniyle kontrastlı toraks bt ve V/Q sintigrafi tetkikleri yapıldı. Toraks bt solda minimal sıvı
olarak raporlandı, V/Q sintigrafi ise PTE açısından negatif idi. Hastanın hikayesi derinleştirildiğinde fotosentivite
ve malar raş tariflemesi üzerine kollojen doku tetkikleri yapıldı. ANA (+) ve Anti Sm Ab (+) şeklinde saptandı.
Hasta romatoloji ile konsulte edilerek SLE tanısı konuldu. Plaquanil tedavisi başlandı. Ancak takibinde epizodik
karın ağrısı ve ateş yüksekliği ile hastanın acil servis başvuruları gerçekleşti. FMF ön tanısı ile FMF gen
mutasyon taraması yapıldı. M680I Heterozigot ve M694V Heterozigot gen mutasyonu saptandı. Hastaya tedavi
olarak 1 mg/gün kolşisin tedavisi başlandı.
SLE ve FMF birlikteliği literatürde oldukça nadir saptanmaktadır. Olgu SLE ve FMF birlikteliği ile beraber
seyreden plevral efuzyon tanısıyla size sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: FMF, Plevral efüzyon, SLE
A very rare cause of pleural effusion
Gülen Ece Topaloğlu1, Tayfun Akalın2
1
Kayseri Education and Research Hospital, Chest Department, Kayseri
2
Kayseri Education and Research Hospital, Rheumatology Department, Kayseri
A 31- year old woman was admitted to the hospital with pleuritic chest pain on left hemithorax. Physical
examination showed the decreased breath sound on left. Laboratory findings demonstrated the leukocytosis.
Chest radiography showed pleural effusion on the left lung. The patient was treated with antibiotic for pleuritis
but did not improve. Thorax computed tomography showed the left sided pleural effusion. The lung
ventilation-perfusion scintigraphy was performed for pulmonary thromboembolism, and it defined no defect.
When we invastigated the details of anamnesis patient explained photosentivity and malar rash. We analysed
collagen tissue markers and found that ANA(+) and Anti Sm Ab(+). We hold consultation with rheumatology
department and she was diagnosed SLE. Plaquanıl was started for treatment. Following she was admitted to
hospital with abdominal pain and fever. We thought that theese symptoms may be caused from FMF. MEFV
gene mutation was studied to confirm the diagnose. The gene mutation analysis revealed the heterozigoty of
FMF ( M680I/ M694V ) gene mutation. Colchicine was started for treatment as dose of 1 mg/day.
Coexistence of FMF and SLE is rare in literature. In this report we present pleural effusion with SLE associated
with FMF.
Keywords: FMF, Pleural effusion, SLE
Pa Ac Grafi
Chest radiography
EPS142
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Yirmi Yıldır Takipli Bir İdiyopatik Pulmoner Hemosiderozis Olgusu
Hatice Türker1, Soner Umut Kuver1, Baran Gündoğuş1, Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu1, Tülin Kuyucu1, Özlem
Saniye İçmeli2
1
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim
Dalı, İstanbul
2
Adalet Bakanlığı, Adli Tıp Kurumu, İstanbul
GİRİŞ: İdiopatik Pulmoner Hemosideroz (İPH) çoğunlukla çocukluk çağında görülen, patogenezi bilinmeyen
yüksek mortalite oranına sahip nadir bir alveoler hemoraji nedenidir. Klinik olarak akciğer grafisinde diffüz
parankimal infiltratlar, hemoptizi ve sekonder demir eksikliği anemisi ile karakterizedir. Tanı diffüz alveoler
hemorajinin diğer spesifik nedenleri kesin olarak dışlandıktan sonra konulabilmektedir. Ortalama sağ kalım 3
yıldır.Yirmi yedi yaşında tanı konulan halen kliniğimizce takip edilen kırk yedi yaşındaki olguyu sunmayı
amaçladık.
OLGU: Kırk yedi yaşında, kadın hasta. Onsekiz yaşından beri demir eksikliği anemisi tanısı ile demir tedavisi alan
hastanın bundan yaklaşık iki yıl sonra halsizlik, öksürük, kan tükürme yakınmaları başlıyor.Akciğer grafisinde
bilateral yaygın retikülonodüler gölge koyuluğu saptanması üzerine ileri tetkik tedavi için yatırılıyor. Fizik
muayenede büyüme geriliği, hepatosplenomegali ve batında asit saptanıyor. Laboratuvar incelemelerinde
DLCO/VA değeri yüksek bulunuyor. Fiberoptik bronkoskopide endobronşiyal lezyon ve kanama odağı
görülmüyor.Transbronşiyal akciğer biyopsisinde yaygın hemosiderin yüklü makrofajlar saptanarak İPH tanısı
konuluyor. Metilprednizolon tedavisi başlanan hastada bir buçuk yıl sonra yayma pozitif akciğer tüberkülozu
tanısı konularak antitüberküloz tedavisi başlanıyor. İki yıl süren steroid tedavi klinik ve radyolojik düzelme
görülmesi üzerine sonlandırılıyor. İPH ile açıklanamayan, batında saptanan asit antitüberküloz tedavi
sonrasında düzeliyor.
Hasta 2014 yılında merkezimize başvurdu. Akciğer grafisinde sağ ve sol akciğerde nodüller saptandı.Toraks BT
‘de her iki akciğerde spiküle konturlu kalsifikasyon içeren kitleler izlendi. 2008 yılında çekilen BT bulgularına
göre progresyon vardı.İleri tetkik kabul etmeyen hasta takibe alındı.
SONUÇ: Prospektif çalışmaların yokluğu IPH'nin kısa ve uzun süreli prognozunu değerlendirmeyi
zorlaştırmaktadır
Anahtar Kelimeler: Akciğer,alveolar hemoraji,hemosideroz
20 Year Follow-up Case Of Idiopathic Pulmonary Hemosiderosis
Hatice Türker1, Soner Umut Kuver1, Baran Gündoğuş1, Nezihe Çiftaslan Gökşenoğlu1, Tülin Kuyucu1, Özlem
Saniye İçmeli2
1
Department of Pulmonology, Sureyyapasa Center for Chest Diseases and Thoracic Surgery, Istanbul, Turkey
2
Institute of Forensic Medicine,Ministry Of Justice, Istanbul, Turkey
INTRODUCTİON:Idiopathic pulmonary hemosiderosis is a rare root cause of alveolar hemorrhage seen in
childhood has unknown pathogenesis with high mortality. It is characterised diffuse paranchimal infiltrates in
chest radiography, hemoptysis and secondary iron deficiency anemia clinically.It can be diagnosed after the
other specific causes of diffuse alveolar hemorrhage have been excluded. Mean survival duration is 3 years.
We aim to analyze a case who has been diagnosed in 27 and following up for 20 years.
CASE: 47 years old woman, has been treated iron deficiency anemia since she was 18. After 2 years she has
suffered from weakness, cough, hemoptysis. She was hospitalized for advanced examination and treatment
due to determination of bilateral diffuse reticulonodular opacity in chest radiograph.Decline in growth and
hepatosplenomegaly and ascites in abdomen.DLCO/VA rate was high. Endobronchial lesion and bleeding
region weren’t observed. IPH is diagnosed by detecting diffuse hemosiderin included macrophages in
transbronchial lung biopsy. Metilprednizolon treatment has been started, after 1.5 year sputum smear
positive. Antituberculosis treatment has been started.2 year steroid treatment is concluded by observing
clinical and radiological recovery. Ascites recovered after antituberculosis treatment.
She has applied to hospital in 2014. Noduls were detected in bilateral lungs in chest radiography. The following
masses have been observed, include classification with spicule contour in thorax CT. There was progression in
CT with respect to in 2008. The patient who reject advanced examination has been followed-up.
CONCLUSİON: There is no prospective studies, it is getting harder and harder to evaluate IPH’s short and long
term prognosis.
Keywords: Lung, alveolar hemorrhage, hemosiderosis
Şekil 1.
Figure 1.
Sırasıyla yirmi yıl önce ve güncel PA grafi görüntüleri
Respectively, over twenty years ago and the current PA radiographs.
Şekil 2.
Figure 2.
Toraks BT'de kitlesel lezyonlar.
Thorax CT mass lesions.
EPS143
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Sarkoidoz Hastalarının Demografik Özelliklerinin Klinik Bulgularla Karşılaştırılması,
Retrospektif Çalışma
Nesrin Öcal1, Hayati Bilgiç2, Ergun Tozkoparan2, Ömer Deniz2, Ergün Uçar2, Seyfettin Gümüş2, Cantürk Taşçı2
1
Hakkari Asker Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim dalı, Ankara
2
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara
GİRİŞ VE AMAÇ:Sarkoidoz tanısı; klinik ve radyolojik olarak sarkoidoz bulguları izlenen bir olguda kazeifikasyon
içermeyen granulomların histopatolojik olarak gösterilmesi ve diğer olası etyolojik nedenlerin dışlanması ile
konulmaktadır. Sarkoidozun etyopatogenezi halen tam olarak ortaya konulamamış olmakla beraber bazı
etkenler suçlanmaktadır. Ayrıca, sarkoidozun diğer benzer bulgu ve histopatolojiye sahip hastalıklarla ayırıcı
tanısı halen klinisyenler açısından önemli bir konudur. Bu bakımdan başvuru esnasında ve tanı konulduğunda
olguların demografik özellikleri ile birlikte özgeçmiş, şikayet, semptom ve bulgularının detaylı bir şekilde
değerlendirilmesi önemlidir. Buradan yola çıkarak çalışmamızda kliniğimizde tanı konulan sarkoidoz olgularına
ait demografik ve klinik özellikleri derledik.
YÖNTEM:Bu araştırmada, Ocak 2008 – Mart 2014 tarihleri arasında kliniğimizde histopatolojik olarak
kanıtlanmış pulmoner sarkoidoz tanısı konan hastalardan tıbbi kayıtları uygun olan 103 olguda retrospektif
dosya ve veri taraması yapılmıştır. Hastaların cinsiyet, yaş, tüberküloz öyküsü, ek hastalıkları, başvuru
şikayetleri, BCG ve TDT sonuçları ve akciğer dışı organ tutulumları araştırıldı.
BULGULAR:Çalışmaya alınan 103 olgunun %82.5’ini (n=85) erkek, %17.5’ini (n=18) kadın hastalar
oluşturmaktaydı. Erkek hastalarda yaş ortalaması 28.8 ± 8.91 (min-maks: 20-70), kadın hastalarda ise 40.4 ±
11.17 (min-maks: 25-68)’dir. Başvuru esnasında hastaların %12.6’sı (n=13) asemptomatik, %87.4'ü (n=90)
semptomatik olup en sık semptomlar sırasıyla nefes darlığı (%51.5, n=53), göğüs ağrısı (%42.7, n=44), öksürük
(%42.7, n=44) olarak saptandı. Hastaların 5’inde (%4.9) daha önceden akciğer tüberkülozu geçirme öyküsü
bulundu. TDT sonucuna ulaşılan 69 hastanın %40.5’i (n=28) anerjik, %57.9’u negatif (n=40), %1.4’ü pozitif (n=1)
olduğu izlendi. 88 hastanın (%85.4) BCG skarının bulunduğu belirlendi.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Uzun bir dönemi kapsayan ve geniş bir olgu sayısına sahip olan çalışmamızın klinisyenlere
faydalı olacağı ve epidemiyolojik açıdan önemli olduğu inancındayız.
Anahtar Kelimeler: BCG, demografik, sarkoidoz, TDT
Comparison Of Demographic Characteristics and Clinical Manifestations Of Sarcoidosis Patients, A
Retrospective Study
Nesrin Öcal1, Hayati Bilgiç2, Ergun Tozkoparan2, Ömer Deniz2, Ergün Uçar2, Seyfettin Gümüş2, Cantürk Taşçı2
1
Hakkari Military Hospital, Department of Chest Diseases, Hakkari
2
Gulhane Military Medical Academy, Department of Chest Diseases, Ankara
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Diagnosis of sarcoidosis can be made by histopathological confirmation of
granulomas without caseification necrosis with clinical and radiological findings and exclusion of other possible
etiologies.Although, etiopathogenesis of sarcoidosis is still not fully disclosed, some factors have been
blamed.Also, the differential diagnosis of sarcoidosis and other diseases with similar histopathological
findings,is still an important issue.In this regard; a detailed evaluation of demographic characteristics, history,
complaints, symptoms and findings of the patients at admission and diagnosis, is necessary.In this study, we
investigated the demographic and clinical characteristics of sarcoidosis patients diagnosed in our clinic.
METHOD:We retrospectively investigated the files and datas of 103 pulmonary sarcoidosis patients, who were
diagnosed in our clinic between January 2008-March 2014, with appropriate medical records. Gender, age,
history of tuberculosis, comorbidities, complaints, BCG and TST results of the patients and extrapulmonary
involvements were investigated.
RESULTS:In 103 patients, 82.5%(n=85) were male, 17.5%(n=18) were female. The mean age was 28.8±8.91
(min-max:20-70) in males, while 40.4±11.17(min-max:25-68) in females. 12.6%(n=13) were asymptomatic and
87.4%(n=90) were symptomatic at admission.The most frequent symptoms were dyspnea (51.5%,n=53), chest
pain (42.7%,n=44) and cough (42.7%,n=44) respectively. 5 patients (4.9%) were found to have a history of
pulmonary tuberculosis. TST results of 69 patients, whose data were reached, were anergic in 40.5%(n=28),
negative in 57.9%(n=40) and positive in 1.4%(n=1).BCG scar results were determined in 88 patients(85.4%).
CONCLUSIONS:Considering that our study covers a long period and has a large number of cases, we believe it
would be useful to clinicians and have an epidemiologic importance.
Keywords: BCG, demographic, sarcoidosis, TST
EPS144
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Pulmoner Sarkoidoz Hastalarında Bronkoskopik Tetkiklerin Tanısal Etkinliği ile Klinik
ve Radyolojik Bulguların İlişkisi
Nesrin Öcal1, Hayati Bilgiç2, Ergun Tozkoparan2, Ömer Deniz2, Ergün Uçar2, Seyfettin Gümüş2, Cantürk Taşçı2
1
Hakkari Asker Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim dalı, Ankara
2
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara
GİRİŞ VE AMAÇ:Sarkoidozun kesin tanısı için histopatolojik incelemede kazeifikasyon göstermeyen epiteloid
hücreli granülom yapısının gösterilmesi gereklidir. Bu açıdan; akciğer sarkoidozu kuşkusu olan tüm olgularda
bronkoskopi endikasyonu mevcuttur. Bu çalışmada, olguların radyolojik yaygınlığı ve ağırlığı, klinik ağırlığı,
laboratuar tetkik sonuçları ile bronkoskopik tetkiklerin tanısal verimlilikleri arasında bir ilişki veya üstünlük olup
olmadığını incelemeyi hedeflenmiştir.
YÖNTEM:103 sarkoidoz olgusunun PA akciğer grafisi, Toraks BT/YRBT leri, spirometri, DLCO, arteryal kan gazı
tahlilleri, biyokimyasal tetkikleri, kötü prognozkriteri varlığı, bronkoskopik işlemdeki biyopsi tekniği ve sonuçları
incelendi.Tüm olguların sarkoidoz tanısı histopatolojik olarak konulduğu zamana en yakın tarihli PA akciğer
grafisi ve toraks HRCT’si 2 doktor tarafından değerlendirilerek skorlama yapıldı. Toraks HRCT'deki parankim
tutuluma göre total akciğer skoru(TAS) hesaplandı.
BULGULAR:Bronkoskopi tanısal verimliliği %91.8 gibi yüksek bir değerde bulunmuştur.Mukoza biyopsisi,
transbronşial biyopsi ve transbronşial iğne aspirasyonunun tek başlarına tanıya katkıları sırasıyla %12.22,
%34.4, %8.8 bulunmuştur. Transbronşial biyopsi tanısal verimliliği evre 1 olgularda evre 2 olgulardaki kadar
yüksek olup, tüm evrelerde en yüksek tanısal verimliliğe sahip yöntem olarak izlenmiştir. TAS ile transbronşial
biyopsi tanısallığı arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. 3 tekniğin birlikte uygulandığı hastalarda toplam
tanısal verimlilik %96.6'ya ulaşmıştır.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Her bir tanısal bronkoskopik tetkikin tanıya tek başına katkısının mevcut olduğu göz
önünde bulundurularak uygun olgularda mümkün olduğunca her dört tetkiki de uygulamanın tanısal verimliliği
arttıracağı söylenebilir. Ayrıca;TAS ile TBB tanısallığı arasında anlamlı ilişki bulunmaması ve tanısal verimliliği en
yüksek olan tekniğin TBB olması,sarkoidoz ön tanısı ile bronkoskopi yapılan uygun olgularda TBB’nin
vazgeçilmez bir yere sahip olduğu şeklinde yorumlanabilir.
Anahtar Kelimeler: biyopsisi, bronkoskopi, sarkoidoz
The Relationship Between Diagnostic Efficiency of Bronchoscopic Examination with Clinical and Radiological
Findings in Pulmonary Sarcoidosis
Nesrin Öcal1, Hayati Bilgiç2, Ergun Tozkoparan2, Ömer Deniz2, Ergün Uçar2, Seyfettin Gümüş2, Cantürk Taşçı2
1
Hakkari Military Hospital, Department of Chest Diseases, Hakkari
2
Gulhane Military Medical Academy, Department of Chest Diseases, Ankara
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Diagnosis of sarcoidosis can be made by histopathological confirmation of
granulomas without caseification necrosis.In patients with suspected pulmonary sarcoidosis,diagnostic
bronchoscopy is indicated for histopathological diagnosis. In this study, we aimed to examine whether there is
a relationship betwen radiological extend and severity,clinical severity, and laboratory test results of patients
with diagnostic efficiency of the bronchoscopic examination.
METHOD:Chest radiographs,thorax HRCT, spirometry, DLCO, arterial blood gas analysis, biochemical tests,
poor prognosis presence,results of bronchoscopic technique of 103 patients were investigated. Chest
radiograph and chest HRCT of the patients which were the most recent to diagnosis time were evaluated and
scored.Total lung score(TLS) was calculated based on parenchymal involvement in thorax HRCT.
RESULTS:Diagnostic efficiency of bronchoscopy was significantly high in our study (91.8%).Diagnostic
contribution of solely mucosal biopsy, transbronchial needle aspiration, transbronchial biopsy, bronchial
lavage were 12:22%, 34.4%, 8.8% respectively.Transbronchial biopsy(TBB) diagnostic efficiency in stage1 was
as high as stage2 and TBB had the highest diagnostic efficiency in all stages.There was no significant
relationship between diagnostic efficiency of TBB and TLS.Total diagnostic efficiency reached to 96.6% when 3
techniques applied together.
CONCLUSIONS:Considering that each diagnostic bronchoscopic technique has solely diagnostic contribution,it
can be said that application of each of the four techniques in appropriate cases would likely to improve
diagnostic efficiency of bronchoscopy. Also,regarding the absence of a significant relationship between TBB
efficiency with TAS and diagnostic efficiency is the highest in TBB,it can be suggested that TBB is an
indispensable method in bronchoscopic examination of appropriate cases with preliminary diagnosis of
sarcoidosis.
Keywords: biopsy, bronchoscopy, sarcoidosis
figür 1
Diagnostic efficiency of bronchoscopic techniques
Bronkoskopik tetkiklerin tanısal verimlilikleri; a. pozitif sonuçlanan olguların tetkiklere göre dağılımı, b. Her bir
tetkikin tek başına tanıya katkı oranları
The diagnostic efficiency of bronchoscopic techniques; a. The distribution of positive cases due to techniques, b.
Solely diagnostic contribution rates of each technique
tablo 1
Tetkikler
Uygulanan
Tanısal
Tanısal (n)
hasta (n)
verimlilik
MB+TBB
79
75
%94.9
MB+TBİA
71
53
%74.64
TBB+TBİA
60
50
%83.33
MB+TBB+TBİA 60
58
%96.6
Bronkoskopik tetkiklerin beraber va farklı kombinasyonlarda uygulandığında izlenen tanısallık oranları
Table 1
Techniques
Case (n) Diagnostic (n) Diagnostic efficiency
MB+TBB
79
75
94.9%
MB+TBİA
71
53
74.64%
TBB+TBİA
60
50
83.33%
MB+TBB+TBİA 60
58
96.6%
Diagnostic efficiency of bronchoscopic techniques when applied together or with different combinations
EPS145
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Detaylı Anamnezin Doğru Tanı Koymadaki Önemi; Hipersensivite Pnömonisi Olgusu
Hanife Caner, Rukiye Özçelik, Turgut Teke
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Konya
Hipersensitivite pnömonisi, antijenik ajanların yoğun ve tekrarlayan inhalasyonları sonucu gelişen, interstisyel
ve parankimal dokuları etkileyen inflamatuar bir hastalıktır. “Ekstrensek alerjik alveolit” adı da verilir. 31
yaşında Irak’lı mülteci kadın hasta, 1 aydır olan nefes darlığı, kuru öksürük, ateş şikayetleri ve akciğerde
anormal radyolojik bulgular olması üzerine kliniğimize sevk edildi. Hasta Türkçe ve İngilizceyi bilmediği için
başlangıçta detaylı anamnez alınamadı. Akciğer grafisinde bilateral yaygın retikülonodüler gölge koyuluğu artışı
vardı. yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografisinde (YRBT) de ise üst loblarda daha yoğun sentrilobüler buzlu
cam dansitesinde artışlar ve mozaik attenüasyon mevcuttu. Klinik ve radyolojik bulgular eşliğinde
hipersensitivite pnömonisi tanısı düşünüldüğü için çevresel maruziyet açısından tercüman eşliğinde tekrar
detaylı bir şekilde alınan anamnezde hastanın semptomlarının başladığı zamanla örtüşen bir şekilde evinde kuş
maruziyeti olduğu öğrenildi. Kortikosteroid tedaviyle dramatik bir şekilde günler içerisinde klinik ve radyolojik
iyileşme sağlandı. Bu olgu, dispne ve ateş kliniği ile başvuran, akciğer grafisi ve YRBT de buzlu cam ve mozaik
atenuasyon izlenen olguların tanıları arasında hipersensitivite pnömonisinin de akla getirilmesi gerektiği ve
doğru tanı koymada detaylı anamnez almanın önemini vurgulamak için sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: hipersensitivite pnömonisi, kuş besleyicisi akciğeri, solunum yetmezliği
The importance of obtaining a detailed medical history for the true diagnosis; A patient with
hypersensitivity pneumonitis
Hanife Caner, Rukiye Özçelik, Turgut Teke
Necmettin Erbakan University, Meram Medical Faculty, Department of Chest Diseases, Konya
Hypersensitivity pneumonitis is an inflammatory disease that affects the interstitial and parenchymal tissues of
lungs resulting from inhalation of intense and growing the repeated antigenic agent. It is called also "extrinsic
allergic alveolitis". A 31-year-old refugee Iraqi woman was referred due to dyspnea, non-productive cough,
fever and abnormal findings on chest imaging. On admission, we could not obtain a detailed medical history,
because patient could not speak Turkish and English. A chest radiograph showed bilateral diffuse fine
reticulonodular shadow in her lung areas. High-resolution computed tomography of her chest revealed more
intense in the upper lobes diffuse bilateral ground glass density and mosaic attenuation pattern in the lung
parenchyma. We obtaining a detailed medical history again accompanied by an interpreter to investigate
associated with environmental exposures, because the clinical and radiological findings are considered in the
diagnosis of hypersensitivity pneumonitis. We have learned that exposure to birds in her house that matches
the start time of her symptoms. With corticosteroid therapy, clinical and radiological improvement was
achieved within days in a dramatically. In this case, hypersensitivity pneumonia is presented to highlight the
need to be considered when patients present with dyspnea and fever symptoms, and bilateral diffuse fine
reticulonodular shadow on chest imaging. In addition, this case illustrate the importance of obtaining a
detailed medical history for the true diagnosis.
Keywords: bird fancier’s lung, hypersensitivity pneumonitis, respiratory failure
Hastanın yatış YRBT'si
HRCT on the admission
EPS146
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Sarkoidozda galaxy bulgusu: (farklı seyir gösteren üç olgu nedeniyle)
Murat Yalçınsoy, Sinem Güngör, Murat Kavas, Esra Usta Bülbül, Dilek Yavuz, Esen Akkaya
süreyyapaşa göğüs hastalıkları ve cerrahisi eğitim ve araştırma hastanesi
Sarkoidozda atipik parankimal bulgulardan olan pulmoner nodül ve mass lezyonlar parankimal opasiteleri olan
hastaların %15-25‘inde bulunur. Bilgisayarlı tomografide (BT) birleşmeye eğilimli intertisyel granülomların
oluşturduğu 1-4 cm çapında kısmen iyi sınırlı lezyonlardır. Bu kitlelerin periferinde görülen küçük satellit
nodüller galaxy bulgusu denilen görünümü oluşturur. Merkezimize ilk müracaat etiklerinde toraks BT’de
GALAXY BULGUSU olan takiplerinde farklı seyir gösteren 3 olgumuzu bu bulgunun tanı ve tedavisine dikkat
çekmek açısından sunmak istedik:
Olgu 1: DT:1988, E. TANI SARKOİDOZ. Tedavisiz izlendi. Halen akciğer gr. de düzelme ile 42 aydır izlemde ve
şikayetsiz.
Olgu 2: DT:1989,E. TANI SARKOİDOZ. Yedi ay ilaçsız takip sonunda proresyon görülmesi üzerine sistemikkortikosteroid (KS) tedavi başlandı. İki aylık 60 mg/gün deflazocort tedavisi sonunda akciğer grafisi normale
yakın düzeldi. Halen şikayetsiz. KS tedavisi doz inilerek devam ediyor.
Olgu 3: DT:1989, E. TANI: SARKOİDOZ?-TB?. BAL tetkikinde CD4/CD8: 3.74; PPD: 5 mm olarak raporlandı.
Yapılan uç biyopsinin patolojik incelemesinde granülomatöz iltihap yanı sıra nekrozda görüldü. Balgamda (altı
kez) ve bronş lavajında ARB; direkt bakı ile negatif bulundu. Klinik ve radyolojik bulgularla sarkoidoz ve
tüberküloz arasında ayırıcı tanı yapılamayan hasta HRZE tedavisine alındı. Tedavinin ikinci ayında ARB
kültürlerinde üreme olmadı. Akciğer grafisinde kısmi gerileme olmakla birlikte halen bu gerilemenin
sarkoidozun spontan gerilemesi mi? yoksa tüberkülozun tedaviye bağlı gerilemesi mi? açısından
değerlendirilememişdir. Hasta halen şikayetsiz olup, tüberküloz tedavisi ve takibi devam etmektedir.
Anahtar Kelimeler: sarkoidoz, galaxy bulgusu, olgu sunumu
Galaxy sıgn ın sarcoıdosıs: (three cases with different follow up)
Murat Yalçınsoy, Sinem Güngör, Murat Kavas, Esra Usta Bülbül, Dilek Yavuz, Esen Akkaya
Süreyyapaşa Chest Disease and Surgery Education and Training Hospital
Pulmonary nodules and mass lesions as atypical parenchymal involvement in sarcoidosis are located in 15-25%
of sarcoidosis patients with parenchymal oposite. 1-4 cm diameter in the form of interstitial-granulomas are
seen as prone to merge partially well-defined lesions on computed-tomography(CT). Small satellite nodules
were seen in the periphery of the masses creates a view called galaxy-sign. We want to present 3 cases
detected GALAXY SIGN on CT when their first admittion to draw attention to the diagnosis and treatment of
these findings.
Case-1:date-birth1988 male patient were followed with no-tretament after diagnosis of sarcoidosis.
Currently,42 months with improvement in lung x-ray follow-up and asymptomatic.
Case-2:date-birth1989 male patient were followed with no-tretament for seven months after diagnosis.
Systemic corticosteroid(CS) treatment started due to progression. Chest X-ray was regressed close to normal
after two months of 60 mg/day deflazocort treatment, case is still asymptomatic. CS continues down to the
treatment dose.
Case-3:date-birth1989 male patient’s diagnosis is Sarcoidosis?-TB?. CD4/CD8:3.74 on bronkoalveolar-lavage
and PPD was reported as 5 mm. Biopsy showed granulomatous inflammation with necrosis in transbronchial
biopsy. Sputum(six-times) and ARB in bronchial lavage were negative by direct examination. Patients unable
differential diagnosis between clinical and radiological findings with sarcoidosis and tuberculosis, treatment
were included in the HRZE. In the second month of treatment, LJ culture was negative. Although the partial
regression in the chest X-ray, spontaneous regression of the decline of sarcoidosis?or decline depending on
the treatment of tuberculosis? has not been decided. The patient is still asymptomatic, tuberculosis treatment
and follow-up continues.
Keywords: sarcoidosis, galaxy sign, case report
EPS147
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Pulmoner hipertansiyon etyolojisinde hipersensitivite pnömonisi: Bir olgu nedeniyle
Bugra Kerget, Elif Yılmazel Uçar, Ömer Araz, Metin Akgün, Leyla Sağlam
Atatürk Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Erzurum
GİRİŞ: Hipersensivite pnömonisi (HSP) eksojen kaynaklı antijenlerin inhalasyonu sonrası ortaya çıkan
interstisyel akciğer hastalığıdır. Pulmoner hipertansiyon etyolojisi nedeniyle farklı polikliniklerde uzun süre
araştırılan detaylı anamnez sonrası tanı konulan hipersensitivite pnömonisi olgumuzu sunmak istedik.
OLGU: 17 yaşında bayan hasta 2 yıldır eforla oluşan nefes darlığı, göğüs ağrısı şikayetiyle başvurdu. Yapılan fizik
muayenesinde bilateral yaygın inspiryum sonu ralleri mevcuttu. Solunum fonksiyon testinde hafif derecede
restriksiyon ve difüzyon kaybı gözlendi. Ekokardiografisinde pulmoner arter basıncı 41_mm_Hg olarak tespit
edildi. Hastanın çekilen Toraks Tomografisinde bilateral buzlu cam dansitesinde konsolide alanlar ve
sentrilobuler noduler dansite artışı gözlendi. İndirek güvercin teması öyküsü olduğu öğrenilen hasta mevcut
radyolojik bulgularla hipersensitivite pnömonisi kabul edildi. Girişimsel işlemleri kabul etmeyen hastaya
sistemik steroid tedavisi başlandı ve takip altına alındı. Takiplerinde belirgin klinik ve radyolojik düzelme
gözlendi.
SONUÇ: Alınacak ayrıntılı bir anamnezin hem hasta tanısını kolaylaştırması hem de hekimin iş yükünü azaltması
bakımından ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istedik.
Anahtar Kelimeler: hipersensitivite pnömonisi, pulmoner hipertansiyon, dispne
Hypersensitivity pneumonia in the etiology of pulmoner hypertension: A case report
Bugra Kerget, Elif Yılmazel Uçar, Ömer Araz, Metin Akgün, Leyla Sağlam
Department of Pulmonary Disease, Ataturk University, Erzurum, Turkey
OBJECTIVE: Hypersensitivity pneumonia is an interstitial lung disease which is occured by the inhalation of the
exogenous antigens. We wanted to present our case who had been investigated for a long time in several
clinics and had diagnosed after a detailed anamnesis.
CASE: 17 years old female patient applied to our clinic with 2 years long respiratory sufficiency, chest pain
complaints. In her physical examination, there were bilateral diffuse ralls in the end of inspirium. In respiratory
function test, minimal restriction and diffusion loss were observed. In echocardiography we determined 41
mm Hg pulmonary arterial pressure. In thorax tomography, consolidated areas in bilateral ground glass density
and centrilobular nodular density increase were observed. Our patient who has an indirect bird contact story
was accepted as hypersensitivity pneumonia with the radiologic findings. Systemic steroid treatment was
started to our patient who did not accept the surgical processes and we started observing. In the next steps of
treatment, we observed dramatically clinical and radiologic improvement.
CONCLUSION: We wanted to put an emphasis in to the importance of a detailed anamnesis that leads to
simplify the diagnose and decrease the workload of the physician.
Keywords: hypersensitivity pneumonia, pulmonary hypertension, dyspnea
EPS148
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Tekrarlayan Spontan Pnömotoraks İle Seyreden Nörofibromatozis Olgusu
Seher Satar1, Ayşenaz Özcan1, Tuğba Kara1, Orhan Erden2, Hakan Ertürk3, Sema Canbakan1
1
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları, Ankara
2
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Göz Hastalıkları, Ankara
3
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi, Radyoloji, Ankara
Nörofibromatozis(NF); sinir sistemi, deri, göz, iskelet sistemi, akciğer ve diğer organları tutan genetik geçişli
heterojen bir hastalıktır. NF 1 ve 2 olarak iki grupta sınıflandırılır. NF 1, nörofibromatozisin en sık görülen formu
olup, dünyada yaklaşık 4000 doğumda bir görülmektedir.
Biz kliniğimizden tekrarlayan spontan pnömotorakslar sonrası Nörofibromatozis tanısı konulan bir hastayı
sunmayı planladık. Olgumuz 28 yaşında erkek hasta ve 5 yıl ara ile her iki akciğerden de pnömotoraks tanısı
almıştı. Aktif sigara içicisi olan hastamızın göğüs ağrısı, nefes darlığı, bulanık görme ve ellerde titreme, uyuşma
yakınması mevcuttu. Ailesinde malignite öyküsü bulunan hastamızın annesi ve ablasında da benzer cilt
lezyonları olduğu öğrenildi. Fizik muayenesinde bilateral solunum sesleri azalmıştı. Tüm vücutta 6’dan fazla 15
mm’den büyük café au lait lekeleri, bilateral aksiler çillenme ve yaygın nörofibromlar mevcuttu. Toraks
BT’sinde büyüğü sağ akciğer üst lob apikalde 25x13 mm boyutunda olmak üzere bilateral üst loblarda multiple
hava kistleri saptandı. Beyin MRG’de korpus kallozum splenium düzeyinde T2 hiper-intens alan, kuadrigeminal
sisternada nonspesifik belirginleşme saptandı. Krainum BT’de sağ paryetal ve sol frontal bölgede subkütan
nodüler lezyonu saptanan hastanın EMG VEP (visuel evoked potential) çalışmasında P100 latansı normal
bulundu. Göz muayenesinde bilateral iris yüzeyinden kabarık nodüler lezyonlarLish nodülü (+)/(+) ve konjenital
subkapsüler katarakt saptandı. Odyolojik değerlendirmede sağ kulakta çok hafif mix tip işitme kaybı saptandı.
Mevcut bulgularla Nörofibromatozis tip 1 tanısı alan hastamıza sigara bırakması ve belirli aralıklarla toraks BT
kontrolü önerildi.
Sonuç olarak, Nörofibromatozis nadir görülen ve sinir sisteminde veya vücudun herhangi bir yerinde tümör
gelişmesine zemin hazırlayabilen bir hastalık olduğundan tanı sonrası olguların takipte kalması gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: café au lait lekeleri, nörofibromatozis, pnömotoraks
Neurofibromatosis With Recurrent Spontaneous Pneumothorax
Seher Satar1, Ayşenaz Özcan1, Tuğba Kara1, Orhan Erden2, Hakan Ertürk3, Sema Canbakan1
1
Department of Chest Diseases, Atatürk Chest Diseases and Surgery Training and Education Hospital, Ankara,
Turkey
2
Department of Eye Diseases, Atatürk Chest Diseases and Surgery Training and Education Hospital, Ankara,
Turkey
3
Department of Radiology, Atatürk Chest Diseases and Surgery Training and Education Hospital, Ankara,
Turkey
Neurofibromatosis(NF); is a genetic heterogeneous disease of nervous system, skin, eyes, lungs and skeletal
system. NF is classified in two groups of NF1 and 2. NF-1 is the most common form and affects 1 in about 4000
births in the world. We present a patient from our clinic who is diagnosed with neurofibromatosis and
recurrent spontaneous pneumothorax.
Our patient was 28 years old male who had received the diagnosis of pneumothorax for two times. He is an
active smoker and suffering from chest pain, shortness of breath and trembling hands. His first degree family
history revealed malignancies. His mother and sister have the similar skin lesions. Physical examination
findings are decreased breath sounds, bilateral axillary freckling, café au lait spots from 6 to 15 mm and
multiple neurofibromas. We performed Computed Tomography(CT) and revealed multiple air cysts measuring
up to 25x13 mm in the upper lobes. Cranial CT revealed subcutaneous nodules on the right parietal and left
frontal region. After the EMG VEP (visuel evoked potential), P100 latency in the study was normal. On the eye
examination, bilateral Lisch nodules of the iris and congenital subcapsular cataracts were detected. Also he has
a slight mix-type hearing loss in the right ear detected by audiometric evaluation. So we recommend smoking
cessation and control chest CT scannings at regular intervals.
As a result, because neurofibromatosis is a rare disease and may predispose to the tumor growth of the
nervous system or other organs; careful long-term follow up after dignosis is therefore required.
Keywords: café au lait spots, neurofibromatosis, pneumothorax
EPS149
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Erişkinde alveoler hemoraji etyolojisinde çölyak hastalığı; bir olgu nedeniyle
Buğra Kerget, Elif Yılmazel Uçar, Ömer Araz, Metin Akgün, Mehmet Meral, Leyla Sağlam
Atatürk Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Erzurum
Giriş: Çölyak hastalığı, genetik olarak yatkın bireylerde, glutene karşı gelişen immün yanıt sonucu ortaya çıkan
otoimmün bir hastalıktır. Alveoler hemoraji etyolojisinde erişkinde nadir bir neden olan çölyak hastalığı tespit
edilmesi üzerine olgumuzu sunmak istedik.
OLGU: 25 yaşında erkek hasta polikliniğimize hemoptizi, öksürük şikayetiyle başvurdu. Hasta anamnezinde
uzun süreden beri demir eksikliğine yönelik tedavi aldığını ve son 1 aydır hemoptizi şikayetinin başladığını ifade
etti. Solunum fonksiyon testinde (SFT) orta derecede restriksiyon ve difüzyon artışı gözlendi. Hastanın çekilen
yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografisinde her iki akciğerde yaygın yamalı buzlu cam görünümleri ve lokal
havalanma farklılıkları gözlendi. Hastaya açık akciğer biyopsisi yapıldı, pulmoner hemosiderozis lehine
yorumlandı. Hastanın anemisine yönelik kolonoskopi ve endoskopi yapıldı. Alınan biyopsi materyali çölyak
marsh 3 olarak raporlandı. Hastaya 1 mg /kg/gün sistemik steroid tedavisi verildi ve diyeti düzenlendi.
Olgumuza pulmoner hemosiderozis etiyolojisi araştırılması sonucu çölyak hastalığı tanısı kondu.
SONUÇ: Çölyak hastalığına sekonder alveoler hemoraji daha çok çocukluk çağında gözlenmekle birlikte erişkin
yaşta da karşımıza çıkabilir.
Anahtar Kelimeler: Alveoler hemoraji, çölyak hastalığı, dispne
Celiac disease in the etiology of alveolar hemorrhage in an adult: A case report
Buğra Kerget, Elif Yılmazel Uçar, Ömer Araz, Metin Akgün, Mehmet Meral, Leyla Sağlam
Department of Pulmonary Disease, Ataturk University, Erzurum, Turkey
OBJECTIVE: In the etiology of alveolar hemorrhage; celiac disease is an autoimmune disease that occurs by the
immune response against to gluten in genetically predisposed people. We wanted to present our case,
because celiac is a curious reason in the etiology of alveolar hemorrhage.
CASE: 25 years old male patient applied to our clinic with hemoptysis, coughing complaints. He declared that
he had taken ferrous deficiency treatment for a long time and coughing had started one month ago. In the
respiratory function test, moderate restriction and diffusion increase were observed. In HRCT, we observed
widely ice glass view and local aeration differences in both lungs. We made open lung biopsy and commented
the result as pulmonary hemosiderosis. We made colonoscopy, endoscopy for the ferrous deficiency. Biopsy
material was reported as celiac marsh 3.We started to the treatment with 1 mg/kg/a day steroid and ordered
his diet. Our case was diagnosed as celiac by the result of pulmonary hemosiderosis etiology investigation.
CONCLUSION: Celiac disease, secondary to alveolar hemorrhage is usually seen in childhood age, but can also
be seen in adult age.
Keywords: Alveolar hemorrhage, celiac disease, dyspnea
EPS150
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Kriptojenik Organize Pnömoni
Celalettin Korkmaz, Turgut Teke, Resul Altuntaş, Durdu Mehmet Yavşan, Soner Demirbaş, Pınar Doğan
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Tıp Fakültesi,Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Konya, Türkiye
Organize pnömoni (OP) histopatolojik olarak respiratuar bronşiol ve alveollerde fibroblast kümeleri ve immatür
kollojenlerin birikimi ile karakterizedir. Genellikle öksürük ve dispne gibi nonspesifik semptomları vardır.
Radyolojik olarak OP sıklıkla bilateral yer değiştirebilen yamalı infiltrasyonlar şeklinde görülür. KOP nonspesifik
semptomları olan ve OP’nin herhangi bir sebebe bağlanamadığı alt grubu olarak tariflenebilir.
Kırk dokuz yaşında kadın hasta, 2 yıldır efor dispnesi ve 20 gündür kuru öksürük şikayeti ile başvurdu. Hastaya
pnömoni tanısıyla uygulanan antibiyotik tedavileri ile hastanın şikayetleri ve akciğer grafilerinde düzelme
olmamış. Hastanın fizik muayenesi, rutin laboratuvar incelemeleri ve bronkoskopisi normaldi. Akciğer
grafisinde sol üst zonda 4 adet yaklaşık 1 cm boyutlarında nodüler dansite artışı mevcuttu. Toraks BT’sinde her
iki akciğer üst lobda ve sol alt lob superiorda düzensiz konturlu en büyüğü 35X7 mm ebadında multiple
nodüller izlendi. Bronkoalveolar lavajda ARB negatifti. Kollojen doku belirleyicileri normaldi. Hasta klinik ve
radyolojik olarak KOP olarak değerlendirildi. Sistemik kortikosteroid tedavisi başlandı. Tedavinin altıncı ayında
tam klinik düzelme gözlendi ve çekilen kontrol toraks BT’de nodüler lezyonların kaybolduğu saptandı.
Antibiyoterapiye cevap alınamayan, radyolojik olarak yer değiştiren ve geçici infiltrasyonları olan hastalarda
ayırıcı tanıda akılda tutulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Kriptojenik, organize, pnömoni
Cryptogenic Organizing Pneumonia
Celalettin Korkmaz, Turgut Teke, Resul Altuntaş, Durdu Mehmet Yavşan, Soner Demirbaş, Pınar Doğan
Departments of Chest Diseases, Meram Faculty of Medicine, Necmettin Erbakan University, Konya, Turkey
Organizing pneumonia (OP) is characterized histopathologically by tufts of fibroblasts and immature collagen
filling respiratory bronchioles and alveoli. Symptoms are usually nonspecific and include cough, and dyspnea.
Radiographically, OP frequently manifests as patchy bilateral infiltrates that can be relapsing and migratory.
COP may be defined as having non-specific symptoms which can ultimately be described as a subset of the OP
that cannot be attributed to any reason.
Forty-nine-year-old female patient admitted with the complaints of 2 year exertional dyspnea and 20 day dry
cough. The patient who had been diagnosed of pneumonia and prescribed with antibiotics; however, there
had been no improvement in her complaints and lung graphics. The physical examination of the patient,
routine laboratory analyses, collagen tissue markers and bronchoscopy were normal. In chest X-Ray there
were 4 nodular density approximately 1 cm in size, in the upper zone. In thorax CT, there were irregular
contours multiple nodules the biggest one was approximately 35x7 mm in the upper lobes and in the superior
of the left lower lobe of lungs. Acid fast bacteria was negative at bronchoalveolar lavage. The patients were
diagnosed COP as clinically and radiologically. Then, systemic corticosteroid therapy was started. A complete
clinical recovery was observed in the sixth month of the treatment and at the control thorax CT displayed that
nodular lesions were disappeared completely.
In the cases that do not respond to antibiotic therapy and with patients that have radiologically mobile and
temporary infiltrations may be taken into consideration in the differential diagnosis.
Keywords: Cryptogenic, Organizing, Pneumonia
Akciğer grafi
Chest x-ray
Toraks BT
Thorax CT
EPS151
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Sjögren Sendrom tanılı hastada akciğer tutulumu olgusu (olgu sunumu)
Esra Çobankent Aytekiṅ 1, Gülay Özbilim1, Aykut Çilli2, Makbule Ergin3
1
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PATOLOJİ ANABİLİM DALI
2
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS HASTALIKLARI ANABİLİM DALI
3
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS CERRAHİSİ ANABİLİM DALI
GİRİŞ
Sjögren Sendromu müköz membranların kuruluğu ve glandüler atrofinin eşlik ettiği T lenfosit infiltrasyonu ile
karakterize otoimmun bir hastalıktır. Bu sendromun akciğer tutulumu diğer kollajen doku hastalıklarına benzer
şekilde görülür.
OLGU
Kırkiki yaşında bayan hasta olan olgumuz 2006 yılında sjögren sendromu tanısı almış olup kuru öksürük ve
eforlu dispne şikayetleriyle göğüs hastalıkları polikliniğine başvurmuştur. Tetkikleri yapılan hastanın radyolojik
bulgularında saptanan görünüm üzerine iki lobdan kama rezeksiyon yapılmıştır. Histopatolojik incelemede
“Sjögren Sendromu akciğer tutulumu” olarak yorumlanmıştır.
SONUÇ
Olgumuz Sjögren Sendromu akciğer tutulumunun karakteristik histopatolojik görünümüne sahip olması
nedeniyle sunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Sjögren Sendromu, akciğer,histopatoloji
Sjögren Syndrome with lung ınvolvement (case report)
Esra Çobankent Aytekiṅ 1, Gülay Özbilim1, Aykut Çilli2, Makbule Ergin3
1
AKDENİZ UNIVERSTY FACULTY OF MEDICINE PATHOLOGY DEPARTMENT
2
AKDENİZ UNIVERSTY FACULTY OF MEDICINE THORACIC DİSEASE DEPARTMENT
3
AKDENİZ UNIVERSTY FACULTY OF MEDICINE THORACIC SURGERY DEPARTMENT
INTRODUCTİON
Sjögren Seyndrome is an autoimmune disease characterized by T lymphocyte infiltration of salivary glands
with atrophy and dryness of mucous membranes. Lung involvement is similar to that of other collagen vascular
disease manifesting in the lung.
CASE REPORT
A 42-year- old woman was diagnosed with Sjögren syndrome in 2006. She presented with the complaints of
cough and dispnea on effort. Wedge resection was performed as a result of the abnormal radiological
evaluation. Histopathological examination was reported as ‘’Pulmonary manifestations of Sjögren Syndrome’’.
CONCLUSION
This case was presented to characteristic histopathological fatures of pulmonary manifestations of sjögren
syndrome.
Keywords: Sjögren Syndrome, lung,histopathology
EPS152
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Pulmoner Alveoler Proteinozis (Olgu Sunumu)
Özgecan Karahan, Mürşide Demirhan Uzun, Pınar Atagün Güney, Begüm Arıtan Oğur, Nagihan Durmuş Koçak,
Sibel Arınç
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
Pulmoner Alveoler Proteinozis (PAP); alveollerde ve terminal hava yollarında, sürfaktan, fosfolipit ve
proteinlerin ilerleyici birikimi ile karakterize alveollerdeki gaz değişimini bozan, ender görülen bir sendromdur.
İlk kez 1958’de Rosen, Castleman ve Liebow tarafından tanımlanmıştır. Primer(idiopatik),
sekonder(hematolojik maligniteler, HIV, kimyasal mineral maruziyeti) ve konjenital(protein C ve S gen defekti)
olarak üç formu vardır. En sık rastlanan semptomlar progresif dispne ve öksürüktür. Radyolojik olarak bilateral
simetrik alveolar konsolidasyon veya buzlu cam saptanır. Tanı sıklıkla klinik ve radyolojik bulgular ile
bronkoalveolar lavaj(BAL) veya açık akciğer biyopsisi ile alınan materyalin periyodik-asit-Schiff (PAS) pozitif
boyanması ile konur. Tedavide altın standart total akciğer lavajıdır.
31 yaşında kadın hasta; 2 aydır eforla olan nefes darlığı ve öksürük yakınmaları ile hastanemize başvurdu.
Akciğer grafisinde her iki akciğer alt zonda yoğun olmak üzere perihiler infiltrasyon alanları mevcuttu.
Bilgisayarlı tomografisinde kaldırım taşı görünümü ile uyumlu bilateral septal kalınlaşmalar ve buzlu cam
dansiteli alanlar görüldü. Fiberoptik bronkoskopide anormal bulgu izlenmedi. Hastaya tanı amaçlı video
eşliğinde torakoskopik cerrahi (VETC) ile wedge rezeksiyon yapıldı. Biyopsi materyalinin patolojik
incelemesinde alveolar luminal boşlukların proteinöz materyal ile dolu olduğu ve PAS pozitif boyandığı
saptandı. Hastaya PAP tanısı konuldu. Tedavide total akciğer lavajı yapıldı.Olgumuz literatürler eşliğinde
sunuldu.
Anahtar Kelimeler: pulmoner alveoler proteinozis
Pulmonary Alveolar Proteinosis ( Case Report)
Özgecan Karahan, Mürşide Demirhan Uzun, Pınar Atagün Güney, Begüm Arıtan Oğur, Nagihan Durmuş Koçak,
Sibel Arınç
Sureyyapasa Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Istanbul, Turkey
Pulmonary alveolar proteinosis (PAP) is a rare syndrome characterized by progressive accumulation of
surfactan and lipoprotein material inside the alveoli, significantly interfering with pulmonary gas exchange. It
was first discribed by Rosen, Castleman, Liebow in 1958. The clinical forms of this disease include:
primary(idiopathic), secondary(heamotologic malignancy, HIV, exposed to chemical minerals) and congenital(
deficiency of protein C and S). The most common symptoms are progressive dyspnea and cough. The
radiographic findings are bilaterally alveolar consolidation and ground-glass opasities. The diagnosis is mostly
perform by open lung biopsy and bronchoalveolar lavage(BAL) with periodic-acid-Schiff method accompanied
by clinical and radiological findings. The gold standard treatment for PAP is whole lung lavage.
A 31 year old female patient who applied our hospital with cough and exercise dyspnea lasting for 2 mounths.
Posteroanterior chest X-ray showed bilaterally, perihilar infiltration with lower zones dominance. Chest
computed tomography scan contained areas of ground-glass opacities and bilaterally septal thickening
consistent with crazy paving pattern. Fiberoptic bronchoscopy showed no abnormal findings. Wedge resection
was performed by video-associated thoracoscopic surgery (VATS) to obtain diagnosis. Pathological
examination demonstrated marked filling of alveolar spaces with a protein material that stained positive with
periodic acid Schiff (PAS), and the patient was subsequently diagnosed as PAP. Total whole lavage was done
for the treatment. Our case is reported accompanied by literatures.
Keywords: Pulmonary alveolar proteinosis
PA GRAFİ
Chest X-ray
Tedavi Öncesi
Toraks BT
Chest CT
EPS153
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Plörezinin nadir bir nedeni: sarkoidoz
Özkan Devran, Fatma Esra Günaydın, Thierry Sibomana, Veysel Yılmaz
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğütim Araştırma Hastanesi
36 yaşında bilinen sistemik hastalığı olmayan erkek hasta ani başlayan nefes darlığı hastaneye başvurdu.
Hastanın çekilen postero anterior akciğer filminde bilateral plevral efüzyon izlendi. D- dimer pozitif bulundu,
plevral mayi eksudaydı. Hasta kalp yetmezliği açısından kardiolojiye konsulte edildi. Yapılan ekokardiyografide
sol ventrikülde global hipokinezi saptanması nedeniyle ACE inhibitörü başlanması önerildi. Hastada romatolojik
marker istendi, negatif geldi. Pulmoner emboli için yüksek klinik olasılık, ani başlayan solunum sıkıntısı olması
nedeniyle antikoagulan tedavi başlandı.2 ay antikoagulan tedaviye rağmen klinik iyileşme olmayan Hastaya
VATS yapılması planlandı. Alınan biyopsi sonucu nonnekrozitan granulamatoz plörit geldi. Hasta ilaçsız takibe
alındı, plevral efüzyonda kısmi regresyon izlendi, hastanın semptomları geriledi. Sarkoidoza bağlı plörezi nadir
bir durum olduğu için vakayı paylaşmak istedik.
Anahtar Kelimeler: sarkoidoz plörezi efüzyon
A rare cause of pleural effusion: sarcoidosis
Özkan Devran, Fatma Esra Günaydın, Thierry Sibomana, Veysel Yılmaz
Yedikule Hospital for Chest Disease and Thoracic Surgery
A 36-year-old male patient with no systemic disease was admitted to the hospital with suddenly onset
dyspnea. Pleural effusion is seen in the chest X-ray. In biochemical analysis positive serum d-dimer test result
and exudative pleural effusion evaluated. Pulmonary embolism not detected in pulmoner CT – angiography. In
cardiology consultation, left ventricle global hypokinesia was detected in echocardiography and oral 6.25 mg
carvedilol use per day recommended. Rheumatological markers was negative. Anticoagulant treatment started
cause of high clinical risk for pulmoner embolism. After 2 months patient without any clinical improvement
despite anticoagulant treatment and bilateral pleural effusion was presevered, VATS planned. Biopsy reported
as non-necrotizing granulomatous pleuritis. Patient followed without any medication, partial regression was
observed in pleural effusion and symptoms decreased. We want to share the case a rare cause of pleurisy,
Sarcoidosis
Keywords: sarcoidosis pleural effusion
Resim 1: İlk başvuru BT kesiti
Image 1: Early CT image
Resim 2. Tedavisiz 1 ay izlem sonrası BT kesiti
Image 2: CT image after 1 month without any medication
EPS154
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Romatoid Artritli Hastada Atipik Radyolojik Tutulum
Aslıhan Gürün Kaya1, Hasan Hasanzade1, Aydın Çiledağ1, Akın Kaya1, Murat Turgay2
1
Ankara Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara
2
Ankara Üniversitesi, Romatoloji Bilim Dalı, Ankara
Romatoid artrit (RA) sistemik kronik inflamatuar bir hastalıktır. Akciğer tutulumunda en sık interstisyel akciğer
hastalığı, romatoid nodüller ve plevral sıvı görülmektedir.
61 yaşında erkek hasta kliniğimize ateş ve nefes darlığı şikayeti ile başvurdu. Hastaya bir hafta önce aynı
şikayetlerle başka bir merkezde tedavi verilmiş, ancak hasta fayda görmemişti. Bilinen ek hastalığı yoktu. Fizik
muayenesinde solda daha fazla olmak üzere bilateral ralleri mevcuttu. Laboratuvar tetkiklerinde lökositoz,
sedimentasyon, CRP ve D-dimer değerlerinde yükselme saptandı. Göğüs radyografisinde sol alt zonda
infiltrasyon mevcuttu. Pulmoner arter BT anjiyografide pulmoner tromboemboli izlenmezken, sol alt lobda
çevresinde buzlu cam opasitesinin bulunduğu konsolidasyon alanı, sağ alt lob ve lingulada subplevral nodüler
ve konsolidasyon alanları saptandı. Geniş spektrumlu antibiyotik tedavisine rağmen hastada klinik, laboratuvar
ve radyolojik düzelme izlenmedi. Yaygın eklem ağrısı şikayeti de olan hastada immün belirteçler çalışıldı ve
romatoid faktör (RF) ve anti-CCP pozitif olarak saptandı. Hastaya klinik ve laboratuvar bulgular ile birlite RA
tanısı konuldu. Leflunomid, hidroksiklorokin ve kortikosteroid tedavisi başlandı İmmünsüpresif tedavi ile
belirgin klinik ve radyolojik yanıt alındı.
Sonuç olarak olgu, romatoid artritin atipik radyolojik tutulumu nedeni ile sunuldu. Patolojik olarak
doğrulanmasa da, immünsüpresif tedavi ile hızlı radyolojik düzelme sağlanması nedeniyle, akciğer
tutulumunun organize pnömoni formunda olabileceği düşünüldü.
Anahtar Kelimeler: Romatoid artrit, organize pnömoni, immunsupresif tedavi
Atypicial Radiological Involvement in a Patient with Rheumatoid Arthritis
Aslıhan Gürün Kaya1, Hasan Hasanzade1, Aydın Çiledağ1, Akın Kaya1, Murat Turgay2
1
Department of Chest Diseases, Ankara University, Ankara, Turkey
2
Department of Rheumatology, Ankara University, Ankara, Turkey
Rheumatoid arthritis (RA) is a systemic chronic inflammatory disease. The most common form of pulmonary
involvement are interstitial lung disease, rheumatoid nodules and pleural effusions.
A 61 year old male patient admitted wiyh dyspnea and fever. The patient received treatment in another
hospital 1 week ago, but his symptoms persisted. There was no history of any concomitant disease. Physical
examination revealed bilateral rales which were predominant in the left hemithorax. Laboratory analysis
showed leukocytosis and elavation in sedimentation, CRP and D-dimer levels. On chest radiography,
infiltration was detected at left lower zone. Pulmonary artery computed tomography anjiography revealed a
consolidation area with surrounding ground glass opacity in the left lower lobe, subpleural nodules and
consolidations in both lingula and right lower lobe without pulmonary thromboembolism. There was no
clinical, laboratory and radiological improvement despite broad-spectrum antibiotic treratment. The patient
had also extensive joint pain, hence immune markers were analyzed. Rheumatoid factor and anti-CCP was
positive. The patient was diagnosed as RA according to clinical and laboratory findings. Leflunomide,
hydroxychloroquine and corticosteroid treatment was initiated. A prominent clinical and radiological
improvement was observed after immunsuppressive treatment.
In conclusion, the patient was presented because of rare radiologic involvement of RA. Although lacking of
pathological confirmation, it has been suggested that, pulmonary involvement may be an organising
pneumonia form, due to rapid radiologic improvement after immunosuppressive treatment.
Keywords: Rheumatoid arthritis, organising pneumonia, immunosuppressive treatment
EPS155
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
İdiyopatik pulmoner fibrozis tanılı olgularımızın özellikleri
Züleyha Bingöl, Zeynep Yeğin, Zeki Kılıçaslan, Esen Kıyan, Tulin Cagatay, Gulfer Okumus
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı
GİRİŞ VE AMAÇ:İdiyopatik pulmoner fibrozis (İPF) nadir görülen, tanısı ve tedavisi güç bir hastalıktır.
Günümüzde hastalıkta kür sağlayan net bir tedavi bulunmamaktadır. Bu çalışmada kliniğimizde İPF tanısıyla
takip edilen hastalarda, ATS /ERS uzlaşı raporu yayınlanmadan önceki tanı ve tedavi yaklaşımımızı araştırdık.
YÖNTEM:Çalışmaya İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları İntertisyel Polikliniğimizden 2010-2012 tarihleri
arasında takipli olgular alındı. Hastaların demografik verileri, sigara öyküleri, ek hastalıkları, solunumsal
yakınmaları, tanı şekli, kullandığı ilaçlar, solunum fonksiyon testleri, arter kan gazları, radyolojik verileri
retrospektif olarak incelendi.
BULGULAR:Çalışmaya dahil edilen 54 İPF hastasının (30 erkek, 24 kadın, yaş:65yıl) dosyaları incelendi. Olguların
10’unda (%18) biyopsi ile diğerlerinde klinik-radyolojik tanı konulmuştu. Olguların %60’nın (n=32) radyolojisi
tipik İPF ile uyumluydu. On iki olgu biyopsiyi redetmiş ve yüksek olasılıklı İPF olarak kabul edilmişti. Tanı öncesi
ortalama yakınma süresi 55ay idi. Olgularımızın %37’sinde (n:20) gastroözefageal reflü, %56’sında sigara
kullanımı (ortalama 34paket/yıl) vardı. Başvuru sırasındaki FEV1 %75.5, FVC %70, DLCO %67.7 idi. Yirmi sekiz
kişide hafif orta düzeyde (FVC %50-80) restriktif defekt saptandı. Olguların %35’i oksijen tedavisi, 3 olgu ise non
invaziv mekanik ventilasyon kullanmaktaydı. Olguların %37’si (n=20) immunsupresif tedavi (metotreksat,
azatioprin, metilprednisolon) almaktaydı. En sık kullanılan ajan metilprednisolon idi. (%37, n:20). İlaç tedavisi
alan olgularda kullanım süresi ortalama 25 ay idi. Tedavi nedeniyle %35 olguda çeşitli komplikasyonlar geliştiği
gözlemlendi. Tedavi komplikasyonu olarak %45 (n=9) olguda üst ve alt solunum yolu enfeksiyonu saptandı. Beş
olguda %20 steroid miyopatisi görülmüştü.
TARTIŞMA VE SONUÇ:ATS / ERS uzlaşı raporu yayınlanmadan önce olgularımızın büyük çoğunluğu klinik
radyolojik olarak IPF tanısı almış ve üçte birine immunsupresif tedavi verilmişti.
Anahtar Kelimeler: ATS / ERS uzlaşı raporu, idyopatik intertisyel fibrozis, immunsupresif ajanlar
Characteristics of our patients diagnosed with idiopathic pulmonary fibrosis
Züleyha Bingöl, Zeynep Yeğin, Zeki Kılıçaslan, Esen Kıyan, Tulin Cagatay, Gulfer Okumus
Department of Pulmonary Diseases, Istanbul University, Istanbul Medical Faculty, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Idiopathic pulmonary fibrosis (IPF) is a rare disease and its diagnosis is difficult.
Today, there is no curative treatment for IPF. In this study, we investigated the diagnosis and treatment
approach of our IPF patients who were followed before ATS / ERS consensus report.publishmet
METHOD:IPF patients who were followed between 2010-2012 in İstanbul Medical Faculty Chest Diseases
Department Interstitial Clinic were enrolled. Demographics, smoking history, comorbidities, respiratory
symptoms, diagnostic methods, drug usage, respiratory function tests and arterial blood gases, radiological
findings were retrospectively evaluated.
RESULTS:Files of 54 patients with IPF (30 male, age:65years) were analyzed. Ten of them were diagnosed by
biopsy and others were diagnosed clinically-radiologically. Radiological findings were consistent with typical
IPF in 60% of patients (n=32). Symptom duration before diagnosis was 55months. Gastroesophageal reflux was
present in 37% of patients (n=20). Smoking was present in 56% (34pocket/year). On admission; mean FEV1
was 75.5%, FVC was 70%, DLCO was 67.7%. Twenty eight patients had mild to moderate (FVC 50-80%)
restrictive defect. Of all patients 35% were using oxygen, 3 were using non-invasive mechanical ventilation.
One-third of patients (37%, n=20) used immunosuppressive therapy (methotrexate, azathioprine,
methylprednisolone) with mean 25months. Most commonly used agent was methylprednisolone (n=20).
Various complications due to treatment were observed in 35% of patients; 45% (n=9) of patients had upper
and lower respiratory tract infections. Steroid myopathy was seen in 20% (n=5) of patients.
CONCLUSIONS:Before ATS/ERS consensus report publishment, majority of our IPF patients had been diagnosed
clinically-radiologically and one-third of them were given immunosuppressive.
Keywords: ATS / ERS consensus report, idiopathic pulmonary fibrosis, immunsupressive agents
EPS156
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Amiodaron’a bağlı tirotoksikoz ve propiltiourasil’e pulmoner toksisite
Aslıhan Gürün Kaya1, Elif Berna Öztürk2, Miraç Öz1, Aydın Çiledağ1, Gökhan Çelik1
1
Ankara Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara
2
Ankara Universitesi, Onkoloji Bilim Dalı, Ankara
67 yaş erkek hasta nefes darlığı şikayeti ile başvurdu. Hasta başka bir merkezde yoğun bakımda solunum
sıkıntısı nedeni ile takip edilmiş ve uzun süreli oksijen tedavisi (USOT) ile taburcu edilmişti. Hipertansiyon ve
atrial fibrilasyon tanıları ile izlenen hasta, amiodaron tedavisi almış, ancak amiadoron sonrası tirotoksitoz
gelişmesi nedeni ile hastaya propiltiourasil (PTU) başlanmıştı. Fizik muayenede siyanoz, sol bacakta çap artışı
mevcuttu ve oskültasyonda bilateral raller duyuldu. Ateşi, öksürüğü ve balgamı yoktu. Laboratuar tetkiklerinde
hemogram, kan biyokimyası ve CRP düzeyleri normaldi. Propiltiourasil öncesi akciğer grafisi normal olan
hastanın PA grafisinde bilateral infiltrasyon mevcuttu. Oda havasındaki arter kan gazında pH 7,45,
PaO2:47mmHg PaCO2:31,9 idi. Solunum fonksiyon testinde restriktif patern ve difüzyon kapasitesinde azalma
saptandı. Toraks bilgisayarlı tomografi (BT)’de bilateral parankimal buzlu cam alanlar, interlobüler septal
kalınlaşmalar ile karakterize ilaç toksisitesi ile uyumlu olabilecek bulgular saptandı. Alt ekstremite venöz
doppler ultrasonografi (USG)’de derin femoral vende akut tromboz saptandı. ANA, RF, anti-dsDNA ve diğer
immünbelirteçler negatifti, ancak c-ANCA pozitif olarak saptandı. c-ANCA pozitifliği ilaç ilişkili olarak
değerlendirilirken, radyolojik bulgular, PTU’e bağlı pulmoner toksisite olarak düşünüldü ve PTU kesilerek
metimazol ile steroid tedavisi başlandı. Belirgin klinik ve radyolojik düzelme izlendi ve USOT ihtiyacı olmadan
taburcu edildi.
Olgu, çok nadir de olsa, PTU’e bağlı pulmoner toksisite ve c-ANCA pozitifliği ile vaskülit tablosuna yol
açabilmesi nedeni ile sunuldu.
Anahtar Kelimeler: propiltiourasil, pulmoner toksisite,
Amiodarone-induced thyrotoxicosis and pulmonary toxicity of propylthiouracil
Aslıhan Gürün Kaya1, Elif Berna Öztürk2, Miraç Öz1, Aydın Çiledağ1, Gökhan Çelik1
1
Department of Chest Diseases, Ankara University, Ankara, Turkey
2
Department of Oncology, Ankara University, Ankara, Turkey
A 67 year old male was admitted with dyspnea. Two months ago, he was followed in another hospital and
discharged with long-term oxygen therapy (LTOT). He had a history of hypertension and atrial fibrillation.
Amiodarone had been given because of atrial fibrillation. Amiodarone treatment had been stopped due to
amiodarone induced thyrotoxicosis and Propylthiouracil (PTU) was started. Physical examination revealed
bilateral crackles, cyanosis and an increase in the diameter of the left leg. He had no fever, cough and sputum.
In laboratory analysis, hemogram, serum biochemistry and CRP levels were normal. Chest radiography showed
bilateral infiltration, while it was normal before PTU. Arterial blood gases revealed pH: 7,45 PaO2:47 mmHg,
PaCO2: 31,9 mmHg. Pulmonary function tests showed a restrictive pattern with diminished diffusion. Thorax
computed tomography (CT) revealed parenchymal ground-glass opacities, interlobular septal thickening which
may be compatible with drug toxicity. Lower extremity venous doppler ultrasonography revealed acute deep
femoral vein thrombosis. ANA, RF, anti-dsDNA, serum autoantibodies were negative. However, c-ANCA was
positive. The positivity of c-ANCA was thought to be related with drug use and radiologic findings were
considered as secondary to pulmonary toxicity of PTU. PTU was switched to metymazol and corticosteroid was
initiated. His shortness of breath regressed under the anticoagulation ve steroid theraphy. A prominent clinical
and radiological improvement was observed and the patient was discharged without a need of LTOT.
The case was presented because of extremely rare occurence of pulmonary toxicity of PTU and may cause
vasculitis with c-ANCA positivity.
Keywords: Propylthiouracil, pulmonary toxicity,
Resim 1
Figure 1
Hastaneye kabulünde çekilen akciğer grafisi
Chest radiograph on admission
Resim 2
Figure 2
Taburculuk sırasında çekilen kontrol akciğer grafisi
Control chest radiograph on patient's discharge
EPS157
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Düşünülmezse Atlanan Hastalık Kriptojenik Organize Pnömoni
Şule Gündoğdu1, Şermin Börekçi1, Ezel Erşen2, Şebnem Batur3, Selim Bakan4, Afrodita Zeynep Taşkın5, Tunçalp
Demir1, Nurhayat Yıldırım1
1
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
3
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı,İstanbul
4
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı,İstanbul
5
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, İstanbul
Amaç: Kriptojenik organize pnömoni (KOP), akciğer hastalıkları içinde ender görülen
karakteristik özellikler taşıyan bir klinikopatolojik tablodur. Altta yatan hiçbir neden
bulunamadığında “idyopatik/kriptojenik” organize pnömoni adını alırken, başka bir
hastalık ya da ilaç kullanımı sonucu geliştiğinde sekonder organize pnömoni olarak
adlandırılır. Biz de nadir olması nedeniyle KOP tanısı konulan bir olguyu sunmak
istedik.
BULGULAR: 62 yaşında erkek hasta göğüs ağrısı, titreme, halsizlik ve yorgunluk şikayeti
ile dış merkezde pnömoni tanısı ile 14 gün tedavi almış. Şikayetlerinde gerileme
olmaması nefes darlığı ve kilo kaybı da eşlik etmesi üzerine polikliniğimize başvurdu.
Vitalleri stabil, fizik muayenede sol akciğer alt alanda krepitan ralleri mevcuttu. Diğer
sistem muayeneleri doğaldı. Laboratuvar bulgularında CRP:43,61mg/l, sedimentasyon:
85 mm/saat idi. Hastaya seftriakson ve klaritromisin başlandı. Tedavi 14 güne
tamamlandı. Akut fazlarında hafif gerileme olan hastanın FEV1:1870 ml (%57),
FVC:2300 ml (%55), DLCO:%31 ve toraks BT’sinde mediastinal lenfadenopati ve her
iki akciğer alt alanlardaki konsolidasyon ve septal kalınlaşma alanları mevcuttu.
Bronkoskopisinde endobronşial lezyon görülmedi, bronş lavajı kültür ve sitolojisi
benign olarak raporlandı. Videotorakoskopik biyopsi alındı, patoloji sonucu ‘Organize
Pnömoni’ olarak değerlendirildi. Mevcut veriler ışığında altta yatan olası nedenler
tarandı, etyoloji saptanmadı, hastaya KOP tanısı kondu ve 1 mg/kg/gün dozunda
metilprednizolon tedavisi başlandı, dozun kademeli olarak azaltılarak en az 6 aya
tamamlanması planlandı. Tedavinin 3. ayında yapılan kontrolünde yakınması yok,
FEV1:2170 ml (%67), FVC:3070 ml (%74) DLCO:13,7 lt (%49), toraks BT’sinde tama
yakın regresyon mevcut. Tedavisi devam etmekte.
Sonuç: Klinik ve radyolojik olarak düzelme olmayan pnömoni hastalarında organize
pnömoni olabileceği akılda tutulmalı ve tanısal işlemler yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Metilprednizolon tedavisi, Kriptojenik Organize Pnömoni, Pnömoni
Unpredictable Disease: Cryptogenic Organizing Pneumonia
Şule Gündoğdu1, Şermin Börekçi1, Ezel Erşen2, Şebnem Batur3, Selim Bakan4, Afrodita Zeynep Taşkın5, Tunçalp
Demir1, Nurhayat Yıldırım1
1
Istanbul University Cerrahpasa Medical Faculty, Department of Pulmonary Diseases, Istanbul,Turkey
2
Istanbul University Cerrahpasa Medical Faculty, Department of Thoracic Surgery, Istanbul,Turkey
3
Istanbul University Cerrahpasa Medical Faculty, Department of Patology, Istanbul,Turkey
4
Istanbul University Cerrahpasa Medical Faculty, Department of Radiology, Istanbul,Turkey
5
Istanbul University Cerrahpasa Medical Faculty, Department of Internal Disease, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION: Cryptogenic Organizing Pneumonia (COP) is a rare disease with the clinicopathological
characteristics. When the apcense of underlying causes, it is called as "idiopathic/cryptogenic" organizing
pneumonia, but if it developes as a result of another disease or drug using it is referred to as secondary
organizing pneumonia. Because of the rarity we want to share a case diagnosed with COP.
Case presentation:62-year-old male patient with chest pain, chills, weakness and fatigue have taken 14 days of
antibiotics in other center, he admitted to our clinic with the increase in complaints, dyspnea and weight loss.
Vital signs were stable, crepitan crackles were heard in the left lower-lung-field. Examination of other systems
were normal, CRP:43,61mg/l, sedimentation:85mm/h. Ceftriaxone and clarithromycin treatments were started
and continued for 14 days. Lung function test (LFT);FEV1:1870ml(57%), FVC:2300ml(55%), DLCO:31%.
Mediastinal lymphadenopathy, consolidation in both lower lung and septal thickening were seen in thoracicCT. Endobronchial lesions were not observed in bronchoscopy. The result of bronchial lavage’s culture and
cytology were benign. The pathologic report of videothoracoscopic biopsies were as ‘Organizing
Pneumonia’.No underlying causes was found. COP was diagnosed and 1 mg/kg/day methylprednisolone
treatment was started, and planned to reduce gradually the steroid dosage. Patients have no complain after
three months, LFT parameters were as follows;FEV1:2170ml(67%), FVC:3070ml(74%) DLCO:13,7lt(49%) and
also nearly complete regression were seen in thoracic-CT. The treatment is continuing.CONCLUSION:
Organizing pneumonia should be kept in mind when the clinical and radiological improvement were not seen
despite treatment in patient with pneumonia, and diagnostic procedures should be performed.
Keywords: Criptogenic Organizing Pneumonia, Methylprednisolone treatment, Pneumonia
Şekil 1: Tedavi Öncesi Toraks BT
figure 1: Before Treatment
ޞekil 2: Tedavi Sonrası Toraks BT
Figure 2: After Treatment
EPS158
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Hipersensitivite Pnömonisi
Emel Bulcun, Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Ahu Cerit
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey
Giriş: Hipersensitivitepnömonisi, antijenik ajanların yoğun ve tekrarlayan inhalasyonları sonucu gelişen,
interstisyel ve parankimal dokuları etkileyen inflamatuar bir hastalıktır. Seyrek görülmesi ve tipik bir semptomu
olmaması nedeniyle gözden kaçabilmektedir. Biz burada nefes darlığı, öksürük semptomları ile gelen PA
akciğer grafisi doğal olan ancak detaylı anamnezle güvercin maruziyeti öyküsü
tarifleyenhipersensitivitepnömonisi olgusunu sunduk.
OLGU: 66 yaşında erkek hasta. 3 aydır olan nefes darlığı, öksürük şikayetleri ile görüldü. Fizik muayenesinde
solunum sesleri doğaldı. Sigara öyküsü yoktu. Çevresel, mesleksel maruziyet ve özellikli bir ilaç kullanım öyküsü
yoktu. Parmak ucundan saturasyon O2 değeri %96-98,nabzı 92/dk idi. SFT de FEV1: 3.57 (%123), FVC: 4.35
(%117), FEV1/FVC: 82. PA akciğer grafisinde normal radyolojik bulgular izlendi. Biyokimyasında, CRP: 3,BK: 6.3,
olup diğer değerler de normal sınırlardaydı. Hastaya toraksYÇBT tetkiki istendi. YÇBT de orta ve alt loblarda
daha belirgin olan yaygın buzlu cam dansitesindesentriasinernodüllerizlendi. Hastanın anamnezitekrar detaylı
olarak sorgulandığında evin çatısındaki güvercine ait atık ürünlerini haftalık temizlediği öğrenildi. Hastaya
güvercinlerle direk ve dolaylımaruziyetinin kesilmesi önerildi. İnhalersteroid başlandı. Hasta 1 ay sonra tekrar
değerlendirildi. Öksürük ve nefes darlığı semptomlarında gerileme vardı.1 ay sonraki SFT: FEV1: 3.68 (%127),
FVC: 4.44 (%119), FEV1/FVC: 79.5. şeklindeydi. Çekilen kontrol toraks YÇBT de sentriasiner nodüllerin
kaybolduğu görüldü.
Sonuç: Nefes darlığı, öksürük gibi semptomlarla başvuran hastalarda akciğer grafisi normal bile olsa
hipersensitivite pnömonisinin de olabileceği göz önünde bulundurulmalı ve hastaların maruziyet öyküsü detaylı
sorgulanmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Hipersensitivite pnömonisi
Hypersensitivity Pneumonia
Emel Bulcun, Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Ahu Cerit
Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey
INTRODUCTION: Hypersensitivity pneumonia(HP) is an inflammatory disease caused by intense and repetitive
inhalation of antigenic agents, affecting interstitial and parenchymal tissues. HP case with symptoms of
dyspnea and cough, with normal PA chest radiography and with the anamnesis of pigeon exposure was
presented here.
CASE: 66years old male patient. He had complaints of dyspnea and cough in the last 3 months. Physical
examination; his respiratory sounds were normal. His smoking history was 30 p/y, but has quitted smoking for
3 years. He did not have environmental, occupational or drug exposure history. Finger-tip saturation O2 value
was 96-98%, pulse was 92. In PFT, FEV1:3.57(123%), FVC:4.35(117%), FEV1/FVC:82. PA-chest radiographic
findings were normal. In biochemistry, CRP:3, WBC: 6.3 values were obtained and the other levels were in
normal range. Thorax HRCT was requested. In HRCT, there were centriacinar nodules in diffuse frosted glass
density which were more apparent in the middle and lower lobes. When his anamnesis was re-evaluated
comprehensively, we learned that he was used to clean pigeon waste in the roof every week. The patient was
instructed to stop having direct and indirect contact with pigeons. Inhaler steroid was initiated. One month
after, the patient was re-evaluated. His cough and dyspnea were improved. One month after PFT was as
follows:FEV1:3.68 (127%), FVC:4.44 (119%), FEV1/FVC:79.5. In his follow-up thorax HTCT, centriacinar nodules
were disappeared.
CONCLUSION: We should always consider HP in the patients with the complaints of dyspnea, cough, even if
her/his PA radiography is normal;we should take his/her exposure history comprehensively.
Keywords: Hypersensitivity pneumonia
Resim 1
Figure 1
Resim 2
EPS159
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Plevral Efüzyonun eşlik ettiği Sarkoidoz Olgusu
Aydanur Ekici, Emel Bulcun, Mehmet Ekici
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey
Giriş: Sarkoidoz, nedeni bilinmeyen, en sık olarak akciğerleri ve intratorasik lenf nodlarını tutan, multisistemik,
granülomatöz bir hastalıktır. Sarkoidoza bağlı plevral tutulum oldukça nadirdir. Biz burada nadir görülmesi
nedeniyle plevral efüzyonu olan ve sarkoidoz tanısı koyduğumuz olgumuzu sunduk
OLGU: 2 aydır olan öksürük, nefes darlığı, halsizlik yakınmaları ile görüldü. Fizik muayenesinde; bilateral
bazallerde seyrek ralleri vardı. PA akciğer grafisi’nde bilateral hiler dolgunluk ve orta alt zonlarda daha belirgin
retiküler dansiteleri ve infiltrasyonları vardı. Biyokimyası’nda:ACE: 107 idi ve C3, C4, tüm kollagen doku marker
ve Ig düzeyleri normaldi. Hiperkalsiürisi vardı. Toraks YÇBT’de: her iki akciğerde yaygın yamalı buzlu cam
dansiteleri, alt lobları ve supplevral lanları daha belirgin tutan interlobüler septal kalınlaşmalar, mediasten
penceresinde; bilateral hiler, paratrakel, prekarinal supkarinal büyük lenf nodları ve sağda daha belirgin olan
bilateral plevral efüzyon ve kalınlaşması vardı (resim 1). YÇBT bulguları ile ön planda alveolar sarkoidoz
düşünüldü. Yüzeyel doku USG de bilateral submandibular, aksiler lenf nodları vardı. Hastaya mediastinoskopi
ile paratrakeal lenf bezleri çıkartıldı. Nonnekrotizan granulam olarak değerlendirildi. Olguya sarkoidoz tanısı
konuldu. Flantadin 60 mg tb başlandı. Tedavisinin 3. Ayında hastanın semptomları belirgin düzelmişti. Toraks
YÇBT’de intertisyel değişiklikler tama yakın düzelmişti. Hiler ve mediastinal lenf bezleri de küçülmüştü. Plevral
efüzyonu da kaybolmuştu (resim 2).
Sonuç: Sarkoidozda sık olmamakla birlikte plevral efüzyon da gelişebileceği göz önüne alınmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Sarkoidoz, plevral efüzyon
A Sarcoidosis Case Accompanied by Pleural Effusion
Aydanur Ekici, Emel Bulcun, Mehmet Ekici
Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey
INTRODUCTION: Sarcoidosis is a multisystem granulomatous disease with unknown origin which generally
involves lungs and intrathoracic lymph nodes. Pleural involvement due to sarcoidosis is quite rare. Here we
presented a case diagnosed with sarcoidosis and pleural effusion which was a rare event in the literature.
CASE: Patient had cough, dyspnea, and fatigue complaints in the last 2 months. In physical examination, there
were rare rales in bilateral basal areas. In PA chest graph, there were hilar congestions, and more marked
reticular densities and infiltrations in the middle-lower zones bilaterally. Biochemistry results revealed ACE=
107, C3 and C4 and all collagen tissue markers normal. Patient had hypercalciuria. In HRCT, there were
widespread patchy ground glass densities; interlobular septal thickenings involving more marked in lower
lobes and subpleural areas; and large lymph nodes bilaterally in hilar, paratracheal, precarinal, and
supracarinal areas with marked bilateral pleural effusion and thickening at the mediastinal window (Picture1).
Alveolar sarcoidosis was suspected primarily with HRCT findings. Bilateral submandibular and axillary lymph
nodes were diagnosed by superficial tissue USG. Paratracheal lymph nodes were removed by performing
mediastinoscopy, and they were diagnosed as non-necrotizing granuloma. Patient was diagnosed with
sarcoidosis, and flantadin 60 mg tablet was initiated. Patient’s symptoms were markedly improved in the 3rd
month of treatment. Interstitial changes diagnosed in thoracic HRCT were resolved near-completely with
shrinkage of hilar and mediastinal lymph nodes. Pleural effusion was resolved (Picture2).
CONCLUSION: Although it is not common, it should be considered that pleural effusion may be encountered
with sarcoidosis.
Keywords: Sarcoidosis, pleural effusion
Resim 1: Tedavi öncesi Toraks BT
Figure 1: Thorax CT previous from treatment
Resim 2:Tedavi sonrası Toraks BT
Figure 2: Thorax CT after from treatment
EPS160[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Romatoid Artrite bağlı Organize Pnömoni Olgusu
Emel Bulcun, Aydanur Ekici, Mehmet Ekici
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey
Giriş: Romatoid artrit (RA) seyrinde %10-50 arasında akciğer tutulumu görülmektedir. Bunlar interstisyel
akciğer hastalıkları başta olmak üzere, organize pnömoni, plevral tutulum, hava yolu hastalıkları, nodüller,
göğüs duvarı tutulumu şeklinde karşımıza çıkar. Biz burada pnömoni ve kitle lezyonunu taklid eden RA tanılı
hastamızı sunduk.
OLGU: 60 yaşında erkek hasta. Son 3 aydır öksürük, balgam çıkarma, nefes darlığı şikayetleri ile başvurdu. 10
yıldır RA tanısı olan hasta buna yönelik düzenli tedavi almamış. PA akciğer grafisi’nde sağ alt zonda heterojen
dansitesi olması nedeniyle toraks BT çekildi. BT’de sağ alt lobda lobu tama yakın dolduran konsolide alan ve
hacim kaybı mevcuttu ve sol alt lobda 23x13 mmlik spiküler uzanımı olan solid kitle lezyonu izlendi (resim 1).
Hastaya meropenem tedavisi başlandı. Tüm kollagen doku markerları çalışıldı. Sadece anti CCP pozitifti. Balgam
ARB üç kere (-) di. Hastaya akciğer malignitesi ön tanısıyla bronkoskopi yapıldı. Tüm lob ve segment ağızları
açıktı. Endobronşial lezyon izlenmedi. Bronşial lavaj sıvı sitolojisi negatifti. Hastanın tedaviye rağmen
infiltrasyonu gerilemedi. Hastaya RA’e bağlı organize pnömoni tanısıyla prednol 40 mg ve plequenil başlandı.
Tedavisinin 3. haftasında Toraks BT’de sağdaki konsolide alanın ve soldaki lezyonun kaybolduğu görüldü (resim
2).
Sonuç: Uygun tedaviye rağmen gerilemeyen infiltrasyonlarda RA gibi kollagen doku hastalıklarına bağlı akciğer
tutulumu da akla gelmelidir.
Anahtar Kelimeler: Romatoid artrit, organize pnömoni
An Organized Pneumonia Case Related to Rheumatoid Arthritis
Emel Bulcun, Aydanur Ekici, Mehmet Ekici
Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey
INTRODUCTION: Lung involvement of 10-50% is encountered during progression of Rheumatoid arthritis (RA).
These appear as mainly interstitial lung diseases, organized pneumonia, pleural involvement, airway diseases,
nodules, and chest wall involvements. We presented in this report an RA patient who mimicked pneumonia
and mass lesion.
CASE: 60years old male patient had cough, sputum production, and dyspnea complaints for the last 3 months.
He was diagnosed with RA for 10years, but he did not receive any regular treatments for the diagnosis. In PA
chestgraphy, he had a heterogeneous density in the right lower zone, so thorax tomography was performed.
There was a consolidated area, which was nearly filling in the right lower lobe, and a volume loss. A solid mass
with 23x13 mm diameter, and a spicular extension was observed in the left lower lobe(Picture1). Meropenem
treatment was initiated, and all collagen markers were tested. Only anti-CCP was positive. Sputum ARB was
negative, and bronchoscopy was performed with the preliminary diagnosis of lung malignancy. During
bronchoscopy, it was observed that entrances of all lobes and segments were open, bronchial lavage fluid
cytology was reported as negative. Despite treatment, patient’s infiltration did not improve. Prednol, plequenil
were initiated with the diagnosis of organized pneumonia due to RA. On treatment week 3, it was observed
that consolidated area on the right side and the lesion on the left side were disappeared in thorax CT
examination (Picture2).
CONCLUSION: Lung involvements of collagen tissue diseases such as RA should be considered in infiltrations
resistant to appropriate treatment regimens.
Keywords: Organized pneumonia, rheumatoid arthritis
Resim 1
Figure 1
Resim 2
Figure 2
EPS161
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Pnömoni tanısı ile Karşımıza çıkan SJögren Sendromlu Olgu
Emel Bulcun, Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Ahu Cerit
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey
Giriş: Sjögren sendromu (SS), kronik inflamatuar otoimmün bir hastalık olup esas olarak ekzokrin bezleri etkiler
ve sıklıkla tükrük ve gözyaşı bezlerinin fonksiyonel etkilenmesine bağlı olarak göz ve ağız kuruluğu ile ortaya
çıkmaktadır. Biz burada pnömoni tanısi ile tedavi edilen ancak şikayetlerinin geçmemesi üzerine detaylı
incelendiğinde SS tanısı alan olgumuzu sunduk.
OLGU: 52 yaşında erkek hasta. 1 aydır olan öksürük nefes darlığı şikayetleri olan hasta pnömoni nedeniyle
antibiotik tedavisi verilmiş. Ancak radyolojik regresyonu olmaması nedeniyle kliniğimize sevk edildi. Fizik
mayenesinde bilateral bazallerde ralleri vardı. Kollagen doku markerlarından SSA, SSB pozitifliği vardı. Schimer
testi pozitifti. Hastayı detaylı sorguladığımızda ağız kuruluğu ve göz kuruluğu şikayetleri de mevcuttu. SFT:
FEV1:%53, FVC:%48, FEV1/FVC:88, DLCO:29, DLCO/VA:71, TLC:43, RV/TLC:63. PA akciğer grafisinde bilateral alt
zonlarda belirgin infiltrasyon görünümleri ve diafragma düzensizliği vardı. Toraks YÇBT’de: her iki akciğerde
peribronkovasküler ağırlıklı yama tarzında konsolide alanlar, buzlu cam alanları vardı (resim 1). Hastaya
transtorasik akciğer biopsisi yapıldı. Hafif derecede yer yer mononükleer hücre infiltrasyonu olarak
değerlendirildi. Hastaya SS tanısı ile prednol 40 mg ve plequenil başlandı. Hasta tedavisinin 3. ayında
semptomları kaybolmuştu. SFT: FEV1:%60, FVC:%56, FEV1/FVC:86, DLCO:62, DLCO/VA:111, TLC:58, RV/TLC:68.
PA akciğer grafisinde heterojen dansiteleri kaybolmuştu (resim 2).
Sonuç: Pnömoni düşünülerek tedavi verilen ancak klinik ve radyolojik yanıt alınamayan durumlarda kollagen
doku hastalıkları ve hatta ağız ve göz kuruluğu semptomları varlığında SS araştırılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: SJögren sendromu, pnömoni
A pneumonia case with Sjögren syndrome
Emel Bulcun, Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Ahu Cerit
Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey
INTRODUCTION: Sjögren syndrome(SS) is a chronic inflammatory autoimmune disease characterized by the
effects on the exocrine glands and is clinically characterized by dry eyes and dry mouth due to the functional
effects on the salivary and lacrymal glands. A treatment-resistance pneumonia case that was diagnosed as SS
with the detailed examination is presented here.
CASE: 52 years old male patient. He had been prescribed antibiotic treatment for the pneumonia complaints
including cough and dyspnea lasting for 1 month. But since no radiological regression was observed, he was
referred to our clinic. According to the physical examination, he had bilateral basal rales. SSA, SSB were
positive. Schimer test was positive. He described the complaints of dry eyes and dry mouth during the detailed
anamnesis. PFT: FEV1:53%, FVC:48%, FEV1/FVC:88, DLCO:29, DLCO/VA:71, TLC:43, RV/TLC:63. In PA chest
radiography, there was diaphragm irregularity and apparent infiltrations in the bilateral lower zones (figure 1).
In HRCT: there were frosted glass areas and peribronchovascular patchy consolidation areas in both lungs
(figure1). Transthoracic lung biopsy was performed. It was considered as mild sporadic mononuclear cell
infiltration. Prednol40 mg and plequenil were initiated for SS. The symptoms were resolved in the 3rd month
of the treatment. PFT: FEV1:60%, FVC:56%, FEV1/FVC:86, DLCO:62, DLCO/VA:111, TLC:58, RV/TLC:68.
Heterogeneous densities disappeared in the PA chest radiography (figure2).
CONCLUSION: The patient should be examined for SS and collagen tissue disease if no clinical or radiological
response is obtained during pneumonia treatment, especially if he/she has the symptoms of dry eyes and dry
mouth.
Keywords: Sjögren syndrome, pneumonia
Resim 1: Tedavi öncesi Toraks BT
Figure 1: Thorax CT previous from treatment
Resim 2: Tedavi sonrası PA akciğer grafisi
Figure 2: PA chest radiography after from treatment
EPS162
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Masif hemoptizi ile başvuran ANCA ilişkili vaskülit olgusu
Merve Pınar, Şule Kaya Atalay, Nigar Dirican, Gönül Seven Ertürk, Münire Çakır
Süleyman Demirel Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Isparta
Masif hemoptizi, hemoptizilerin %5’inden azını oluşturmaktadır. Masif hemoptizinin en sık nedenleri arasında
bronşiektazi, tüberküloz, mantar enfeksiyonları ve akciğer kanseri bulunmaktadır. Tedavi edilmemiş masif
hemoptizili vakalarda mortalite %50’nin üzerindedir. Vaskülitler, çeşitli büyüklükteki damarların inflamasyonu
ile seyreden ve seyri sırasında çeşitli organ hasarlarına yol açabilen bir hastalık grubudur. Bu grup içerisinde
küçük damar tutulumu yapan ANCA ilişkili vaskülitlerde diğer organ tutulumu olmaksızın sadece akciğer
tutulumu da görülebilmektedir.
Olgu, öncesinde vaskülit tanısı olmayan ve masif hemoptizi etyolojisi araştırılırken ANCA pozitifliği saptanması
üzerine sunuldu.
Herediter spastik paraparezi tanısıyla takip edilen 35 yaşında erkek hasta son 20 gün içerisinde iki kez masif
hemoptizisi olması nedeniyle başvurdu. Vital bulguları stabil olan hastanın fizik muayenesinde her iki alt
extremitede güç kaybı ve sağ ayak topuğunda ülsere lezyon dışında anormallik yoktu. Laboratuvar değerleri ve
PA akciğer grafisi normal olan hastanın toraks bilgisayarlı tomografisinde her iki akciğer parankiminde kanın
aspirasyonuna veya alveolar hemorajiye sekonder olabileceği düşünülen alveolar dolum defektleri mevcuttu.
Hastanın bronkoskopisinde her iki bronşiyal sistemde kanlı sekresyon mevcuttu; görülebildiği kadarıyla
kanamaya neden olabilecek endobronşiyal lezyon yoktu. Yatışının ertesi günü hemoglobin değeri 2 birim düşen
hastanın bağ dokusu hastalığı ve vaskülit açısından bakılan otoimmun belirteçlerinden perinükleer antinötrofilik sitoplazmik antikor (p-ANCA) titresi (++++) olarak saptandı. Anti-Myeloperoksidaz (Anti-MPO) negatif
olması, hastada renal tutulumu olmaması ve klinik olarak diğer ANCA ile ilişkili vaskülitlerin tanı kriterlerini
karşılamaması nedeniyle hastada vaskülit açısından alt tiplendirme yapılamadı. ANCA ile ilişkili vaskülit ön
tanısıyla prednol + siklofosfamid başlanan hastanın tekrar kanaması olmadı.
Anahtar Kelimeler: masif hemoptizi, p-ANCA pozitifliği, ANCA ilişkili vaskülit
A case who admitted with massive hemoptysis diagnosed with ANCA associated vasculitis
Merve Pınar, Şule Kaya Atalay, Nigar Dirican, Gönül Seven Ertürk, Münire Çakır
Suleyman Demirel University, Department of Chest Diseases, Isparta
Massive hemoptysis constitutes less than 5 % of all the hemoptysis cases. The most common cau-ses are
bronchiectasis, tuberculosis, fungal infections, and lung cancer. The mortality rate is more than 50 % in
untreated cases. In ANCA-associated small-vessel vasculitis, only lung involvement can be seen without any
other organ involvement.
In here a case with no prior diagnosis of vasculitis, while investigating for massive hemoptysis ANCA positivity
was found, is presented.
A 35-year-old man, had a history of hereditary spastic paraparesis, was admitted with massive hem-optysis
twice in last 20 days. Patient’s vital signs were stable and physical examination revealed no abnormality except
power loss in both lower extremities and ulcerated lesion on the right foot. Laboratory tests and chest X-ray
was normal. In thorax CT, alveolar filling defects in both lung parenchyma was observed which might be
secondary to aspiration of blood or alveolar hemorrhage. In bronchoscopy, bloody secretion was also present
in both bronchial systems and there was no clear endobronchial lesion that can cause bleeding. The day after
admission, the patient’s hemo-globin value dropped by two units. For the suspect of connective tissue
diseases and vasculitis, autoimmune markers were screened and p-ANCA titer was measured as (++++). Due to
negative anti-MPO activity, lack of renal involvement, and not be able to meet the necessary criteria for
clinical diagnosis of ANCA-associated vasculitis, subtype assignment couldn’t be identified. With the diagnosis
of ANCA-associated vasculitis, methylprednisolone+cyclophosphamide treatment was started. After the
treatment, hemoptysis didn’t occur again.
Keywords: massive hemoptysis, p-ANCA positivity, ANCA-associated vasculitis
Başvuru sırasındaki akciğer grafisi
The chest X-ray on admission
Başvuru sırasındaki toraks bt-parankim kesiti
Thorax CT-parenchyma section on admission
EPS163
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Pirfenidon Kullanan İdiopatik Pulmoner Fibrozisli 3 Olgu
Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Emel Bulcun, Dilay Ahat Çimen
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey
Giriş: İdiopatik pulmoner fibrozis (IPF) ortalama hayatta kalma süresi 2-5 yıl olan progresif bir hastalıktır.
Güncel çalışmalarda pirfenidon’un fonksiyonel parametrelere olumlu etkisi ve mortaliteyi azaltıcı etkisi olduğu
gösterilmiştir. Biz burada, kliniğimizde IPF tanısıyla takip ettiğimiz ve pirfenidon tedavisi başladığımız 3
olgumuzun tedavi öncesi ve sonrası klinik ve fonksiyonel parametrelerini sunduk.
Olgu 1: 70 yaşında erkek hasta. 40 paket/yıl sigara öyküsü vardı. Clubbing (+). 18 yıldır semptomlar olup 3 yıl
önce klinik ve radyolojik olarak IPF tanılı konulan hastaya, 5.2014 de pirfenidon tb tedavisi başlandı.
Olgu 2: 74 yaşında erkek hasta. 40 paket/yıl sigara öyküsü vardı. Clubbing (+). 5 yıl önce klinik ve radyolojik
olarak IPF tanısı alan hasta, 3. 2013 tarihinde pirfenidon tb tedavisi başlandı. Hasta tedavinin 6. Ayında nefes
darlığında ciddi artış olması, hipoksemisinin şiddetlenmesi nedeniyle yatırıldı. HRCT de bilateral buzlu cam
görünümlerinde artış vardı. Hastada IPF akut alevlenmesi düşünülerek tedavi stoplandı. Hastaya flantadin 60
mg başlandı. Hasta halen flantadin 30 mg kullanıyor.
Olgu 3: 50 yaşında erkek hasta. Sigara öyküsü yoktu. Clubbing (+). 5 yıl önce cerrahi akciğer biopsisi ile IPF
tanısı alan hastaya 11. 2013 tarihinde pirfenidon tb tedavisi başlandı.
Sonuç: IPF tanılı hastalarımızda pirfenidon tedavisi hastaların fonksiyonel parametrelerine ve 6 dakika yürüme
mesafesine olumlu katkı sağladığı görülmedi ancak hastalarımızın semptomlarının stabil seytettiği görüldü.
Tedaviye devam eden iki hastamızın hayatta kalma süresi de literatüre göre de daha uzun olduğu için
pirfenidonun hayatta kalma süresine olumlu katkı sağladığı düşünülebilir.
Anahtar Kelimeler: İdiopatik pulmoner fibrozis, pirfenidon
3 Cases with Idiopathic Pulmonary Fibrosis using Pirfenidon Treatment
Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Emel Bulcun, Dilay Ahat Çimen
Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey
INTRODUCTION: Idiopathic pulmonary fibrosis (IPF) is a progressive disease with a mean survival time of 2-5
years. According to the recent studies, pirfenidon has positive effects on functional parameters and decreases
mortality. We present here the pre- and post-treatment clinic and functional parameters of 3 IPF cases using
pirfenidon treatment in our clinic.
Case 1: 70 years old male patient. Smoking history: 40 packet/year. Clubbing(+). He had symptoms for 18
years. IPF was diagnosed 3 years ago clinically and radiologically. Pirfenidon tb treatment was initiated in
5.2014.
Case 2: 74 years old male patient. Smoking history: 40 packet/year. Clubbing (+). IPF was diagnosed 5 years
ago clinically and radiologically. Pirfenidontb treatment was initiated in 3.2013. Since dyspnea increased
significantly at the 6th month, the patient was hospitalized due to severe hypoxemia. In HRCT, bilateral frosted
glass appearance was increased. The treatment was stopped due to the acute exacerbation of IPF suspicion.
Flantadin 60 mg was initiated. The patient is still using flantadin 30 mg.
Case 3:50 years old male patient. No smoking history. Clubbing(+). IPF was diagnosed 5 years ago by surgical
biopsy. Pirfenidon tb treatment was initiated in 11.2013
CONCLUSION: No positive effects of pirfenidon was observed on the functional parameters or 6 minutes
walking distance in the IPF patients. However the symptoms were stabilized. Since the survival time of two
patients on treatment were longer as compared to the literature, we suggest that pirfenidon might have
positive effects on survival time.
Keywords: Idiopathic pulmonary fibrosis, pirfenidon
Tablo 1: Pirfenidon Kullanan IPF tanılı Hastalarımız’ın Tedavi öncesi Klinik ve Fonksiyonel Parametreleri
Fonksiyonel 6 dakika
kapasite
yürüme FEV1 FVC
sınıf
mesafesi
FEV1/FVC DLCO DLCO/VA TLC
Olgu 1
IV
25m
1.55
(%
54)
Olgu 2
(tedavi
öncesi)
III
373m
2.27 3.05
74
(%81) (%85)
Olgu 2
(pirfenidon
III
tedavisi
kesildiğinde)
40m
1.84 2.07
88
(%67) (%57)
1.6
(%7)
0.90
(%24)
Olgu 3
220m
1.34 1.46
92
(%38) (%34)
12.35 4.06
(%42) (%92)
III
1.5
95
(%49)
4.85 2.12
(%21) (%56)
RV/TLC PaO2 PaCO2
2.69
55.5
(%45)
45
32
60
34
1.83
45.5
(%28)
48
27
3.13.
61.9
(%47)
49
48
Table 1: Pretreatment clinical and functional parameters of IPF patients on Pirfenidon treatment
6
Classification
minutes
of functional
FEV1 FVC
walking
capacity
distance
FEV1/FVC DLCO DLCO/VA TLC
Case 1
IV
25m
1.55
(%
54)
Case 2
before
treatment
III
373m
2.27 3.05
74
(%81) (%85)
Case 2
when
treatment
III
40m
1.84 2.07
88
(%67) (%57)
1.5
95
(%49)
4.85 2.12
(%21) (%56)
1.6
(%7)
0.90
(%24)
RV/TLC PaO2 PaCO2
2.69
55.5
(%45)
1.83
45.5
(%28)
45
32
60
34
48
27
is
terminated
Case 3
III
220m
1.34 1.46
92
(%38) (%34)
12.35 4.06
(%42) (%92)
3.13.
61.9
(%47)
49
48
Tablo 2: Pirfenidon Kullanan IPF tanılı Hastalarımız’ın Tedavi sonrası Klinik ve Fonksiyonel Parametreleri
Fonksiyonel 6 dakika
kapasite
yürüme
sınıf
mesafesi
FEV1
FVC
FEV1/FVC DLCO DLCO/VA TLC
Olgu
IV
1
40m
1.15
(%45)
1.28
89
(%39)
Olgu
III
2
90m
1.45
(%54)
1.75
82
(%49)
2.32
1.05
(%10)
Olgu
III
3
190m
1.12
(%32)
1.28
88
(%30)
(%29)
8.06
3.58
(%27)
(%81)
RV/TLC PaO2 PaCO2
56
38
2.29
47.5
(%35)
39
44
2.32
47.7
(%35)
45
60
Table 2: Posttreatment clinical and functional parameters of IPF patients on Pirfenidon treatment
Classification of
functional
capacity
6 minutes
walking
distance
FEV1 FVC
Case
IV
1
40m
1.15 1.28
89
(%45) (%39)
Case
III
2
90m
1.45 1.75
82
(%54) (%49)
2.32 1.05
(%10) (%29)
Case
III
3
190m
1.12 1.28
88
(%32) (%30)
8.06 3.58
(%27) (%81)
FEV1/FVC DLCO DLCO/VA TLC
RV/TLC PaO2 PaCO2
56
38
2.29
47.5
(%35)
39
44
2.32
47.7
(%35)
45
60
EPS164
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Bir Olgu Sunumu: Kriptojenik Organize Pnömoni
Orhan Yücel, Ferhat Onur Ural, Deniz Doğan, Cantürk Taşcı
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara
58 yaşında bayan hasta. Hasta Kasım 2014 tarihinde halsizlik,yorgunluk,öksürük ve nefes darlığı şikayetiyle
polikliniğimize başvurmuş ve hastaya pnömoni tanısıyla moksifloksasin tedavisi başlanmış.2 hafta bu tedaviyi
kullanan hastanın şikayetlerinde herhangibir değişiklik olmamış ve hastaya çekilen akciğer grafisinde regresyon
izlenmemesi üzerine hasta hospitalize edilerek levofloksasin ve piperasilin+tazobaktam tedavisi başlanmış.Bu
tedaviyi 1 hafta kullanan hastada radyolojik regresyon ve klinik düzelme olmaması üzerine hastaya
bronkoskopi planlandı ve alınan transbronşial biyopsisinde organize pnömoni raporlandı.Hastanın komorbit
hastalıkları arasında osteoporoz ve diyabetes mellitus olduğundan dolayı hastaya steroid tedavisi yerine
metotreksat + folik asit tedavisi başlandı.Bu tedavi altında hastanın yapılan kontrollerinde radyolojik regresyon
ve klinik düzelme izlenmesi üzerine hastanın tedavisine devam edildi.Hasta şuan tedavinin 2. ayında.
Anahtar Kelimeler: nefes darlığı, organize pnömoni, metotreksat
A Case Report: Cryptogenic Organizing Pneumonia
Orhan Yücel, Ferhat Onur Ural, Deniz Doğan, Cantürk Taşcı
Gülhane Military Medical Academy, Department of Chest Disease, Ankara, Turkey
She is a patient 58 years old. She applied to our polyclinic for her complaints that are weakness, fatigue, cough
and shortness of breath. Moxifloxacin treatment were started to patient with the diagnosis of pneumonia. She
was receiving the this treatment for two weeks but there wasn’t any improvement on her complaints. Due to
see no regression on her chest X-Ray, the patient was hospitalized to receiving the treatment with levofloxacin
and piperacillin + tazobactam. Bronchoscopy was planned to the woman patient who received this treatment
for a week cause of absence of the radiographic regression and the clinical improvement. The organizing
penumonia was reported for the recevied transbronchial biopsy. She own osteoporosis and diabetes mellitus
in her diseases therefore methotrexate + folic acid treatment has started instead steroid therapy.Her
treatment was continued due to observing the radiographic regression and the clinical improvement in
patient’s check up.Now The patient is in the second month of her treatment.
Keywords: dispne, organizing pneumonia, methotrexate
Tedavi öncesi
Before treatment
Tedavi öncesi radyoloji
Before treatment radiology
Tedavinin 2. ayı
After Treatment
Tedavinin 2. ayı radyoloji
2. month of treatment radiology
EPS165
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Azatioprinle tedavi edilen kronik hipersensitivite pnömonisi olgusu
Fatma Çiftçi, Aycan Akbaş, Zeynep Sözener, Gökhan Çelik
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara
Kronik hipersensitivite pnömonisi (HP) çeşitli organik ve kimyasal antijenlere uzun süreli, tekrarlayan maruziyet
ve duyarlılık sonucu gelişen difüz parankimal akciğer hastalığıdır. 45 yaşında erkek hasta 1,5 yıldır olan efor
dispnesi ve sabahları belirginleşen kuru öksürük şikayetleri ile başvurdu. Özgeçmişinden Ailesel Akdeniz Ateşi
nedeni ile kolşisin kullanmakta olduğu öğrenildi. Hastamız son 1,5 yıldır (semptomlarının başlangıcı) aşçılık
yapmaktaydı. Fizik muayenede siyanoz, bilateral yaygın sibilan ronkus ve velcro raller saptandı. Arter kan
gazları incelemesinde hipoksemi izlendi. Solunum fonksiyon testlerinde restriktif defekt saptandı. Akciğer
grafisinde bilateral retikülonodüler infiltratlar ve lineer opasiteler izlendi. Toraks BT’ de bilateral üst ve orta
zonlarda sentriasiner fibrozis içeren nodüller, yaygın buzlu cam alanları, yer yer hava hapsi alanları izlendi.
Bronkoalveolar lavaj (BAL), CD8+ T lenfosit baskın lenfositik alveolit ile uyumlu idi. Bu bulgular eşliğinde, kronik
HP tanısı konularak metilprednisolon (MP) başlandı. Dispnede rahatlama tariflemesine rağmen, hastamız ay
dede yüzü, kilo alımı, buffalo hörgücü, diyabetes mellitus, osteoporoz gibi steroid yan etkilerini yaşadı. Steroid
dozu azaltılamayan ve steroide bağlı ciddi yan etkiler gelişen olgunun tedavisine steroid sparing ajan olarak
azatioprin eklendi, MP tedavisi azaltılarak kesildi. AZT ile birlikte vakamızın klinik ve fonksiyonel
parametrelerinde iyileşme izlendi. Sonuç olarak, MP ile ciddi yan etkiler yaşaması nedeni ile AZT ile tedavi
edilen kronik HP tanılı bir olgu sunuldu.
Anahtar Kelimeler: azatioprin, hipersensitivite, metilprednizolon
Chronic hypersensitivity pneumonitis patient treated with azathioprin
Fatma Çiftçi, Aycan Akbaş, Zeynep Sözener, Gökhan Çelik
Department of Respiratory Medicine, Ankara University Medicine Faculty, Ankara
Chronic hypersensitivity pneumonitis (HP) is a diffused parenchymal lung disease caused by repeated exposure
and sensitization to a variety of organic and chemical antigens.
A 45-year-old male patient was admitted with dyspnea on exertion and cough being intensified at mornings
for 1,5 years. His past history was remarkable for Familial Mediterranean Fever and he was using colchicine.
He had been working as a cook for last 1,5 years (beginning of his dyspnea and cough). On physical
examination, bilateral velcro ralles and sibilan ronchus were heard on lungs and cyanosis were seen. Arterial
blood gas analysis showed hypoxemia. Respiratory functon tests revealed restrictive pattern. Chest X-Ray
demonstrated bilateral reticulonodular infiltrates and linear opacities. Thorax computed tomography was
characterized by nodules containing centracinar fibrosis in upper and middle zones and diffuse ground glass
opacities. Bronchoscopy was performed, Bronchoalveolar lavage fluid was characterized by lymphocytic
alveolitis with CD8+ T lymphocyte predominance. Based on these findings, the case was diagnosed with
chronic HP and started methylprednisolone (MP). Even the relief in dyspnea, the patient experienced side
affects such as moon face, weight gain, buffalo hump, diabetes mellitus, osteoporosis. Azathioprine (AZT) was
added to the therapy as a steroid sparing agent due to a failure of reducing steroid dose and serious steroidinduced side effects. MP therapy was tapered until discontinuation thereafter. With AZT therapy, his clinical
and functional findings improved.
In conclusion, we presented a patient with chronic HP treated with AZT after experiencing severe side effects
with MP therapy.
Keywords: azathioprine, hypersensitivity, methylprednisolone
EPS166
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Granulomatoz Akciğer hastalıklari: 93 Vakanın retrospektif değerlendirilmesi
Elif Yelda Ozgun Niksarlioglu, Gulcihan Ozkan, Lutfiye Kılıç, Şule Gül, Güngör çamsarı
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi,Istanbul
GİRİŞ VE AMAÇ:Granulomatöz akciğer hastalıklarının sarkoidoz, mycobacterium enfeksiyonu, fungal
enfeksiyonlar gibi pek çok nedeni vardır.
YÖNTEM:Biz de Ocak 2011-Aralik 2013 tarihleri arasinda histopatolojik olarak pulmoner granulomatoz
inflamasyon tanısı almış 93 vakayi retrospektif olarak inceledik.
BULGULAR:Ortalama yaş 44.3±14.8 yıl (aralık 15-79) ve 61 (%65.6) hasta kadındı. Takip suresi 9.8±4.3 (range 320) ay idi. Sık görülen semptomlar öksürük (n=52, %55.9), dispne (n=43, %46.2) ve balgam çıkartma (n=15,
%16.1), halsizlik (n=17, %18.3) idi.
En sık görülen radyolojik bulgu akciğer tomografisinde mediastinal lap 72 vakada (%77.3), infiltrasyon 13vaka
(%14) ve kitle 10 vaka (%10.8) idi. Mediastinal lenfadenopati dağılımına bakıldığında subkarinal (50 vaka %55),
sağ paratrakeal (47, %51.7), bilateral hiler (38, %41.8) ve aortikopulmoner 24 %26.4 idi.
FOB ile TBIA yapılan 33(%35.5) vakanın 18’inde (%19.4) tanı konulmuştu. Yirmidokuz (%31.2) vakada EBUS ile
örnek alınmış ve 23 (%24.7)’de tanı konulabilmişti. Yirmiüç (%24.7) vakaya tanı mediastinoskopi ile
konulmuştu. Bunların dışında 8 (%8.8) vakaya tanı açık akciğer biyopsisi ile konulmuştu.
Tüm vakaların tanılarına bakıldığında sarkoidoz 53(%57), tüberküloz lenfadenit 31 (%33.3), akciğer tüberkülozu
7 (%7.5), Wegener granulomatozu 1 ve lenfoma 1 vakada saptanmıştır. Takip süresince 8 vakada tanı değişikliği
olmuştur. Tanı değişikliği orani %8.6 ve tanı değişikliği ensık 1.ayda olmuştur. Tanı değışikliginde 2 vakada once
sarkoidoz denilmiş ardından 1.ayın sonunda tüberküloz olduğuna karar verilerek tedavisi düzenlenmiştir. Kalan
6 vaka da ise tüberküloz tedavisini takiben ortalama 5.4 ay sonra sarkoidoz olarak kabul edilmişlerdir.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Calişmada enfeksiyon dişi ensık GLD nedeni sarkoidoz, enfeksiyoz neden olarak da
m.tuberculosis enfeksiyonu saptanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Granulomatoz iltihap, akciğer
Granulomatous Lung Diseases: Retrospective analysis of 93 patients
Elif Yelda Ozgun Niksarlioglu, Gulcihan Ozkan, Lutfiye Kılıç, Şule Gül, Güngör çamsarı
Yedikule Chest Disease and Thoracic Surgery Education and Training Hospital,Istanbul
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Granulomatous lung disease (GLD) is caused by wide range of conditions like
sarcoidosis, mycobacterial infections, fungal infections, etc.
METHOD:We retrospectively evaluated 93 patients with histopathological diagnosis of pulmonary
granulomatous inflammation between January 2011-December 2013. The clinical presentation, radiographic
studies, diagnosis methods and diagnostic changes were investigated.
RESULTS:Mean age was 44.3±14.8 years (range 15-79) ve 61 (%65.6) patients were women. The common
symptoms were cough (n=52, %55.9), dyspnea (n=43, %46.2) and sputum (n=15, %16.1).
The most common radiological pattern were mediastinal lymphadenopathy (LAP) (n=72, %77.3), infiltration
(n=13, %14) and mass (n=10, %10.8). The distribution of mediastinal LAP were subcarinal (n=50, %55), right
paratracheal (n=47, %51.7), bilateral hiler (n=38, %41.8) and aortopulmonary LAP (n=24 %26.4).
In twenty three (24.7%) patients GLD were diagnosed with EBUS, 23 patients (24.7%) with mediastinoscopy, 18
patients (19.4%) with transbronchial needle aspiration, 14 (15%) patients with transbronchial biopsy, 7 (7.5%)
patients with open lung biopsy.
Pulmonary tuberculosis were detected in 7 patients (7.5%), tuberculosis lymphadenitis were detected in 31
patients (33.3%). Of the total 93 patients, the common cause of GLD were sarcoidosis (n=53, 57%),
tuberculosis lymphadenitis (n=31, 33.3%) and pulmonary tuberculosis (n=7, 7.5%). Only one patient was
diagnosed wegener’s granulomatous and one patients was diagnosed lymphoma. During the follow-up period,
the diagnostic changes was revealed in 8 (8.6%) patients, 6 patients in tuberculosis lypmhpadenitis and 2
patients in sarcoidosis.
CONCLUSIONS:The main findings of this study revealed that sarcoidosis was the most common noninfectious
cause of GLD and m.tuberculosis infections in infectious cause of GLD.
Keywords: Granulomatous inflamation, lung
EPS167
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Sarkoidoz evrelemesinde Akciğer Grafisi, Toraks Bilgisayarlı Tomografisi ve PET/ BT
nin karşılaştırılması
Zehra Yasar1, Erdogan Cetinkaya2, Elif Tanrıverdio2, Aysel Kargı1, Fahrettin Talay1, Sule Gul2, Akif Ozgul1
1
Abant Izzet Baysal Tıp Fakultesi Göğüs hastalıkları Ana bilim dalı
2
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği,
İstanbul
GİRİŞ VE AMAÇ:Sarkoidoz, nonkazeifiye granulomlarla karakterize,mediastinal lenf nodları ve akciğer başta
olmak üzere birçok organ ve sistemi tutabilen bir hastalıktır.Görüntülemede son derece gelişmiş yöntemlere
rağmen evrelemesi halen konvansiyonel akciğer grafisi ile yapılmaktadır.Bu çalışmada patolojik olarak
sarkoidoz tanısı olan hastalarımızın radyolojik evrelendirilmesinde PA Akciğer grafisi,Toraks BT ve PET/BT’nin
farklılıklarını ve uyumunu belirlenmesi amaçlandı.
YÖNTEM:Kliniğimize sevk edilen patolojik olarak sarkoidoz tanısı alan ve değişik nedenlerle PET/BT çekilmiş 43
hasta retrospektif olarak değerlendirildi.Olguların tümünün PA Akciğer grafileri, toraks BT’leri ve 18 FDG
PET/BT’leri mevcuttu ve yaklaşık olarak eşzamanlı olarak istenmişti.Her üç görüntüleme yöntemine göre
hastaların sarkoidoz evrelemesi yapıldı.Cohen kappa uyum oranını araştırmak için hesaplandı.
BULGULAR:Akciğer grafisine göre Evre 0’da 3, Evre 1’de 27,Evre 2’de 11, Evre 3’ de 2 ve Evre 4 ‘de 0 hasta
mevcuttu.Toraks BT ile yapılan evrelemede Evre 0’da 0, Evre 1’de 9, Evre 2’de 33, Evre 3’te bir hasta;18 FDG
PET/BT ile evrelendiğinde ise sırasıyla Evre 0’da bir, Evre 1’de 16, Evre 2’de 25, Evre 3’te bir hasta
mevcuttu.Evrelemeler arası uyum incelendiğinde PA Akciğer grafisi ve Toraks BT arasında (κ 0.128 %35), PA
Akciğer grafisi ve PET/BT arasında (κ 0.135 %36) ve Toraks BT ve PET/BT arasında (κ 0.164 %38) önemsiz uyum
tespit edildi.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Sarkoidozlu hastalarda Toraks BT ve 18 FDG PET/BTnin hastalığın tuttuğu aktif alanların
belirlenmesi ve hastalığın yaygınlığının saptanmasında önemi gittikçe artmaktadır.Bu görüntüleme
yöntemlerinin sarkoidozun evrelemesinde kulanılması durumunda hastalığın tanı yaklaşımı,evrelemesi, tedavi
ve takipte hasta yönetimi değişebilir.Sonuç olarak, sarkoidoz evrelemesinin ileri görüntüleme yöntemlerinin
ışığında tekrar gözden geçirilmesi ve bu yöntemlerin uygun tedavi yaklaşımı için uygun hastalarda kullanılması
tartışılabilir.
Anahtar Kelimeler: Sarkoidoz,Evreleme, Görüntüleme teknikleri
Comparison of Chest x-Ray, Thoracic Computed Tomography and 18F-FDG PET/CT For staging of Sarcoidosis
Zehra Yasar1, Erdogan Cetinkaya2, Elif Tanrıverdio2, Aysel Kargı1, Fahrettin Talay1, Sule Gul2, Akif Ozgul1
1
Abant Izzet Baysal Faculty of Medicine Department of Chest Disease
2
Yedikule Chest Diseases and Surgery Teaching and Research Hospital, Pulmonary Division. Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Sarcoidosis is an autoimmune disease that characterized by noncaseating
granulomas with unknown etiology.Despite the highly advanced method for imaging, currently staging of
sarcoidosis is performed by conventional chest X-ray. In this study we aimed to determine staging of
sarcoidosis with chest X Ray and compare between thoracic computerized tomography and 18F-FDG PET/CT.
METHOD:43 patients with biopsy-proven sarcoidosis who underwent FDG-PET/CT during the initial work-up
evaluated retrospectively.All cases, the chest X-Ray, thoracic CTand PET / CT scans were available and were
studied approximately simultaneously.Staging of sarcoidosis was performed according to all three imaging.The
Cohen’s kappa was calculated to determine the rate of agreement.
RESULTS:According to the Chest X-ray 3 patients in Stage 0, 27 in Stage 1,11 in Stage 2, 2 in Stage 3.Based on
staging by Thoracic CT 9 in Stage 1,33 in Stage 2, one in Stage 3;staging with PET/CT,respectively,in Stage 0,16
in Stage 1,25 in Stage 2,one patient in Stage 3.The agreement was poor for considering staging between chest
X-ray and thoracic CT (κ 0.128 35%), chest X-ray and PET/CT(κ 0.135 36%) and Thoracic CT and PET/ CT(κ 0.164
38%).
CONCLUSIONS:The importance of advanced imaging methods such as CT and PET/CT is increasing for the
determination of the activation and extend of the disease in patients with sarcoidosis. The management of
sarcoidosis can be modified when this imaging methods used in staging.As a result, sarcoidosis staging and
usage of these methods in appropriate patients can be discussed in the light of advanced imaging techniques
for adequate management.
Keywords: Sarcoidosis, Staging, Imaging
EPS168
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Organize Pnömoni ve IPF birlikteliği: Olgu Sunumu
Emine Aksoy1, Yasemin Bodur1, Canan Akman2, Fatma Tokgöz Akyıl1, Ayçim Şen3, Tülin Sevim1
1
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği,
İstanbul
2
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Radyoloji, İstanbul
3
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji, İstanbul
Organize pnömoni (OP) bir çok hastalık ve duruma sekonder oluşabilir. Otopsilerde histolojik olarak alveoler
septal inflamasyon ve bal peteği saptanan fulminan seyirli OP olguları bildirilmiştir. Idyopatik pulmoner fibrozis
(IPF); akut alevlenmelerinde ise histopatolojik olarak oragnize pnömoni (OP) ve fibroblastik fokus birlikteliği
bildirilmiştir. Bildirimizde; yer değiştiren multiple noduller ve tipik usual interstisyel pnömoni (UIP) dışı
interstisyel tutulum bulguları olan, cerrahi biyopsisinde UIP raporlanan ve radyolojik olarak OP birlikteliği
düşünülen olgumuzu tartışmayı amaçladık.
Atmış yedi yaşında kadın hasta kliniğimize 1 yıldır olan öksürük şikayeti ile dış merkezde interstisyel tutulum ve
multiple noduller saptanarak tarafımıza yönlendirildi. Hipertansiyon, diyabetes mellitus, koroner arter hastalığı
vardı, ev hanımıydı ve hiç sigara içmemişti. Obez görünümlü olan hastanın genel durumu iyi, vital bulguları,
oksijen saturasyonu ve solunum fonksiyon testi normaldi (Resim 1). Romatolojik belirteçleri negatif, DLCO %76
idi. Bronkoalveoler lavajda lenfosit oranı %35 olan olguda tanısal amaçlı cerrahi biyopsi uygulandı ve UIP ile
uyumlu olarak raporlandı. Eşlik eden malignite olasılığı açısından çekilen PET'te akciğerde yer alan noduller
(SUDmax: 2,5-6) dışında ek tutulum yoktu. Olgunun takibinde noduler lezyonların gezici-geçici özellikte olduğu
görüldü. Obez ve eşlik eden hastalıkları bulunan hasta ile görüşülerek takibe alındı. Bir yıl sonra kontrolünde
restriksiyon ve DLCO'da düşme, klinik yakınmalarında artma olan, nodulleri devam eden hasta fizik tedavi
bölümü ile konsulte edilerek kortikosteroid tedavisi başlandı. Olgu tedavinin ilk ayı içinde takip edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: BOOP, idyopatik pulmoner fibrozis, organize pnömoni
Coexistence of IPF and Organising Pneumonia: A Case Report
Emine Aksoy1, Yasemin Bodur1, Canan Akman2, Fatma Tokgöz Akyıl1, Ayçim Şen3, Tülin Sevim1
1
Sureyyapasa Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Department of
Pulmonology, İstanbul
2
Cerrahpasa Medical Faculty, Department of Radiology, İstanbul
3
Sureyyapasa Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Pathology, İstanbul
Organising pneumonia (OP) may occur secondary to a number of clinical entities. In autopsy, histologic pattern
of alveolar septal inflammation and fibrotic honeycombing was reported in OP patients with fulminant
courses. Also histopathological OP pattern and fibroblastic foci coexistence was reported in IPF acute
exacerbations. Here, we aimed to discuss a case having muliple nodules and interstitial inflammation atypical
for UIP, proved to be UIP in surgical lung biopsy and who is considered as OP coexistence radiologically.
A 67 year old woman was referred to our clinic with complaints of cough for 1 year with findings of interstitial
involvement and multiple nodules radiologically. She had hypertension, diabetes mellitus, coronary artery
disease. She was a housewife and had never smoked. She was obese, vital signs, oxygen saturation and
spirometric values were normal. Rheumatologic markers were negative, DLCO was 76% (Figure 1).
Bronchoalveolar lavage fluid consisted 35% of lymphocyte, diagnostic surgical biopsy was performed and
histological findings consistent with UIP. Due to accompanying nodules, to exclude malignancy PET-CT was
performed. Except lung nodules (SUDdmax: 2,5-6) no other abnormal finding was reported. In the follow-up
the nodules were migrating and/or fading. The case, who was obese and had co-morbidities we decided to
start no treatment. One year later, her complaints improved,restriction and reduction in DLCO was seen.
Consulted by the department of physical therapy, corticosteroid treatment was started. She is within the first
month of treatment.
Keywords: BOOP, IPF, organising pneumonia
Resim 1: Başvuru Toraks YÇBT
Picture 1: Thorax HRCT at presentation
EPS169
[Klinik Sorunlar - Difüz Parankimal Akciğer Hastalıkları]
Kronik Eozinofilik Pnömoni: Bir Olgu Sunumu
Orhan Altınöz
Hatay Özel Defne Hastanesi
Kronik Eozinofilik Pnömoni (KEP), etyolojisi bilinmeyen nadir bir interstisyel pnömoni olup, alveol duvarında
kalınlaşma ile alveoller ve interstitumun her ikisinde eozinofil ve lenfositlerin infiltrasyonu ile karakterizedir.
Kortikosteroidler çoğu hasta için ilk basamak tedavidir, ama uygun doz ve tedavi süresi hakkında klavuz
önermek için çok az bilgi vardır.Burada, astımla başvuran KEP’li 1 kadın hastanın takibi ilgili literatür ışığında
rapor edilmiştir.
Astım tedavisi altında iken atak sayısında artış gözlenen, atak nedeni saptanamayan, astım semptomlarının
yanısıra ek sistemik semptomları (ateş, öksürük, kilo kaybı gibi) olan ve bu durumu başka nedenlerle
açıklanamayan olgularda eozinofilik akciğer hastalıkları akla gelmelidir.
Altmışiki yaşında,bayan hasta,üç aydır olan öksürük ve balgam yakınması ile başvurduğu polikliniğimizde
değerlendirildi. Öksürüğü ve mukoid balgam çıkarıyordu. Son altı ayda 5 kg kilo kaybı vardı. Sistem sorgularında
geniz ve burun akıntısı tanımlamaktaydı. Özgeçmişinde özellik olmayıp, klinik olarak tanımlanan atopisi ve
herhangi bir ilaç alımı yoktu. Fizik muayenede bazalde raller ve her iki akciğerde yaygın ronküsleri saptandı.
Akciğer grafisinde parankim alanlarında sağda üst zonda interstisyel gölgelerde artış ve retikülonodüler
infiltrasyonlar vardı.Laboratuvar bulgularında, Hb: 11,3 mg/dL, hct:35,1, Plt:352 x 103/dL ve lökosit:15,4 x 103
/dL olup, periferik kanda belirgin eozinofili saptandı (%27,1). Eritrosit sedimentasyon hızı 67 mm/saat idi.
Balgam asidorezistan basil (ARB) bakısı negatif olup, kültürde üreme saptanmadı. C-reaktif protein (CRP): 0,12
mg/L, olarak saptandı ve bu değerler normal sınırların üzerindeydi. Ekokardiyografi de EF %60 v e aort darlığı
mevcuttu.Toraksın yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi (YRBT)’sinde, akciğer parankiminde
bilateral,sağda daha çok infiltrasyonlar izlendi (Resim 1,2.Fiberoptik bronkoskopi (FOB)’de biyopsi sonucu
kronik eozinofilik enflamasyon saptandı.
Anahtar Kelimeler: . Kronik Eozinofilik Pnömoni, kortikosteroid, astım.
Chronic Eosinophilic Pneumonia: One case reports
Orhan Altınöz
Hatay Özel Defne Hospital Pulmonary Diseases
Chronic Eosinophilic Pneumonia (CEP), a rare idiopathic interstitial pneumonia of unknown etiology, is
characterized by infiltration of eosinophils and lymphocytes in both the alveoli and interstitum with a
thickening of the alveolar wall. Corticosteroids are the first-line treatment for most patients, but there are
little data about the appropriate dose and the duration of therapy to offer guidance. Herein we report the
progress of 1 female patients with CEP manifesting with asthma under the light of the pertinent literature.
Keywords: Chronic Eosinophilic Pneumonia, corticosteroid,
resim2
fig 2
Yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi
High Resolution Computed Tomography (HRCT).
resim1
fig 1
PA-akciÄŸer grafisi
Chest radiographic
resim3
fig 3
PA-akciğer grafisi-tedavi sonrası
Chest radiographic-after treated
EPS170
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Diffuse alveolar hemorrhage due to combination anti-platelet therapy with ticagrelor
Fatma Yıldırım1, İskender Kara2, Hızır Okuyan3, Adnan Abacı4, Melda Türkoglu5, Gülbin Aygencel5
1
Gazi University Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Medicine, Intensive Care Training Program,
Ankara, TURKEY
2
Gazi University Faculty of Medicine, Department of Anestesiology and Reanimation,Intensive Care Training
Program, Ankara, TURKEY
3
Isparta State Hospital, Cardiology Clinic, Isparta, TURKEY
4
Gazi University Faculty of Medicine, Department of Cardiology, Ankara, TURKEY
5
Gazi University Faculty of Medicine, Department of İnternal Medicine, Intensive Care Unit, Ankara, TURKEY
A 54-year-old man was admitted to emergency department with chest pain.The patient hadn't have any
significant medical history.After admission,he had cardiac arrest.After successful resuscitation,he had
undertaken to percutaneous coronary intervention (PCI)..Total occlusion of left anterior coronary artery and
circumflex artery were found and two stents were placed.Aspirin 300 mg daily, low molecular weight heparine
(LMWH) 0.6 cc sc twice a day and ticagrelor 90 mg twice a day were started after PCI.The patient was admitted
to intensive care unite (ICU) for advanced therapy due to low Glascow coma scale (GCS) after resuscitation.On
the fourth day of ICU folllow-up,bloody secretion was started from endotracheal tube.Patient’s hemoglobin
level dropped from 12.2 g/dL to 9.2 g/dL. Platelet count was normal.Chest X-ray of patient showed bilateral
infiltration.Diffused alveolar hemorrhage was considered most likely diagnosis with these findings.Antiplatelet
therapies was considered as the most likely cause.Ticagrelor and LMWH therapies were discontinued. After
seven days, hemoptysis stoped,oxygen demand decreased, and chest X-ray showed decreased infiltration of
both lung fields.Then LMWH and Aspirin therapies restarted due to high risk of stent trombosis.During 35 days
follow-up of patient no bleeding was occurred. Ticagrelor is a reversible oral ADP receptor antagonist.
Reported adverse events of ticagrelor include elevations in serum creatinine level, minor bleeding, transient
bradycardia, and dyspnea.As far as we know, our report is the second case of pulmonary hemorrhage caused
by dual anti-platelet therapy including ticagrelor. If these cases increase, risk stratification will be needed
before adding ticagrelor to anti-platelet therapies after acute coronary syndrome.
Keywords: Diffuse Alveolar Hemorrhage, Anti-platelet Therapy, Ticagrelor
Figure 1
Chest X-rays of patient showing bilateral infiltration during pulmonary hemorrhage and improvement of lung
fields 7 days later.
EPS171
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Pulmoner emboli tanısında Wells klinik skorlaması ile yüksek D-dimer seviyesinin
kombinasyonu
Süreyya Yılmaz1, Füsun Topçu1, Hadice Selimoğlu Şen1, Özlem Abakay1, Zülfükar Yılmaz2
1
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye
2
Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye
GİRİŞ VE AMAÇ:Pulmoner emboli (PE) mortalite ve morbiditesi yüksek, tekrarlayabilen, bazen tanısı güç olan ve
önlenebilir bir hastalıktır. Bu çalışmanın amacı hızlı, noninvaziv, ucuz ve kolay elde edilebilir laboratuar
parametresi olan d-dimer ile Wells klinik tahmin skorlaması kombinasyonunun PE tanısına katkısı araştırmaktır.
YÖNTEM:Bu çalışmada PE pozitif 46 ve negatif 24 olan toplamda 70 hasta prospektif olarak değerlendirilmiştir.
İlk olarak Wells klinik skorlaması hesaplandı ve d-dimer düzeyleri ölçüldü. Bütün hastalarda d-dimer testi
normal değerlerin üzerindeydi. Pulmoner emboli hastaları masif, submasif ve non-masif olarak 3 guruba ayrıldı.
Bütün hastalara bilgisayarlı tomografik pulmoner anjiyografi çekimi yapıldı.
BULGULAR:Düşük-orta, düşük-yüksek ve orta-yüksek olasılıklar arasında d-dimer’in ortalama değerleri
açısından PE(+) hastalarda anlamlı farklılık görülmedi. PE(-) hastalarda ise orta-yüksek klinik olasılıklar
karşılaştırıldığında d-dimer (p=0,036) ortalama değeri yüksek klinik olasılıkta anlamlı şekilde yüksek bulundu
(Tablo-1). Masif grupta non-masif gruba göre d-dimer düzeyi ortalama değerleri anlamlı derecede yüksek
bulundu (p=0,02) (Tablo-2).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Hastalarımızın tümünde d-dimer testi normal değerlerin üzerindeydi. Buna rağmen
literatür ile karşılaştırdığımızda sonuçlarımızda anlamlı farklılıklar tespit etmedik. Bu nedenle d-dimer testinin
yeni cut-off değerlerinin belirlenmesi için daha geniş populasyonlu çalışmaların yapılması gerektiğini
vurgulamak istiyoruz.
Anahtar Kelimeler: Pulmoner emboli, D-dimer, Klinik olasılık
Combination of Wells clinical score and high D-dimer levels in the diagnosis of pulmonary embolism
Süreyya Yılmaz1, Füsun Topçu1, Hadice Selimoğlu Şen1, Özlem Abakay1, Zülfükar Yılmaz2
1
Department of Chest Disease and Tuberculosis Dicle University Faculty of Medicine, Diyarbakir, Turkey
2
Department of Internal Medicine, Faculty of Medicine, Dicle University, Diyarbakir, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Pulmonary embolism is a preventable disease that is sometime difficult to
diagnosed, can be recurrent and has a high morbidity and mortality. The aim of our study is to investigate the
contribution of d-dimer, which is noninvasive, fast, cheap and easy obtainable laboratory parameter and Wells
clinical prediction scoring combination to the diagnosis of PE.
METHOD:In this study, PE positive 46 and negative 24 in the total 70 patients were evaluated prospectively.
Initially clinical scoring system was calculated Wells and d-dimer levels were measured. The levels of d-dimer
were over the normal level in all patients. Patients with PE were divided into 3 groups as massive, submassive
and non-massive. All patients were performed shooting with computed tomographic pulmonary angiography.
RESULTS:Among Low-moderate, low-high and moderate-high probabilities the mean value of d-dimer did not
differ significantly in the PE (+) patients. In patients with PE (-) moderate and high clinical probability were
compared and the d-dimer (p = 0.036) mean value was significantly higher in the high clinical probability
(Table-1). In massive group the mean values levels of d-dimer were significantly higher than the non-massive
group (p=0.02) (Table-2).
CONCLUSIONS:In all cases d-dimer levels were above normal values. Nevertheless, when we compare our
results with the literature did not detect significant differences. Therefore, we want to emphasize that new
larger studies needed for the determination of new cut-off values of d-dimer test.
Keywords: Pulmonary embolism, D-dimer, Clinical probablitiy
Tablo-1
PE(+)
PE(-)
Parametre D-dimer (ng/ml)
D-dimer (ng/ml)
Düşük (D) 1556,66 ± 212,67 (n=3)
521,22 ± 111,93 (n=9)
Orta (O)
2009,12±1229,49 (n=24) 458,32±157,08 (n=13)
Yüksek (Y) 1859,10±979,27 (n=19)
750,00±115,96 (n=2)
p (D-O)
0,836
0,934
p (D-Y)
0,913
0,145
p (O-Y)
0,952
0,036
PE(+) ve PE(-) hastalar arasında d-dimer ortalama değerleri ve Wells skorlamasının klinik olasılıkları
karşılaştırıldı
Table-1
PE(+)
PE(-)
Parameter
D-dimer (ng/ml)
D-dimer (ng/ml)
Low (L)
1556,66 ± 212,67 (n=3)
521,22 ± 111,93 (n=9)
Moderate (M) 2009,12±1229,49 (n=24) 458,32±157,08 (n=13)
High (H)
1859,10±979,27 (n=19)
750,00±115,96 (n=2)
p (L-M)
0,836
0,934
p (L-H)
0,913
0,145
p (M-H)
0,952
0,036
Wells clinical probability scoring and the mean values of D-dimer were compared between the PE(+) and PE(-)
patients
Tablo-2
Parametre
D-dimer (ng/ml)
Masif (M) n=8
2639,75±1584,61
Submasif (S) n=15
2210,93±1266,65
Non-masif (N) n=23 1475,21±355,11
p (M-S)
0,995
p (M-N)
0,02
P (S-N)
0,095
Masif, submasif ve non-masif PE(+) hasta guruplarında d-dimer ortalama değerlerinin karşılaştırılması
Table-2
Parameter
D-dimer (ng/ml)
Massive (M) n=8
2639,75±1584,61
Submassive (S) n=15
2210,93±1266,65
Non-massive (N) n=23 1475,21±355,11
p (M-S)
0,995
p (M-N)
0,02
P (S-N)
0,095
A comparison between the massive, submassive, non-massive groups and mean values of D-dimer in the PE (+)
patients
EPS172
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Hiperglisemik hiperosmolar nonketotik koma tarafından tetiklenen masif pulmoner
emboli olgusu
Levent Özdemir1, Burcu Özdemir2, Zulal Özbolat1, Sema Nur Çalışkan2, Özlem Kurşun3, Yusuf Kılınç4, Ali Ersoy5,
Onur Yazıcı6, Gökhan Büyükbayram1
1
Dörtyol Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Hatay
2
İskenderun Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Hatay
3
Dörtyol Devlet Hastanesi İç Hastalıkları, Hatay
4
Antakya Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Hatay
5
Dörtyol Devlet Hastanesi Kardiyoloji, Hatay
6
Karabük Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Karabük
Hiperglisemik hiperosmolar nonketotik koma (HHNK), diabetes mellitusun hayati risk taşıyan metabolik
komplikasyonudur.
66 yaşında kadın, HHNK nedeni ile yoğun bakımda tedavi edilen hasta nefes darlığı nedeni ile değerlendirildi.
Özgeçmişinde diyabet ve hipertansiyon mevcuttu. Laboratuvarda glukoz 689, idrarda keton negatif idi. Kan
gazında da hipoksi, hipokapni saptandı. Hastanın acil serviste yapılan EKO’sun da PAP 45mm-Hg, sağ
boşluklarda genişleme saptandı. Toraks tomografisinde ana pulmoner arterde ve dallarında trombüs saptandı.
Submassif pulmoner emboli tanısı konan hastaya heparin infüzyonu başlandı. Takibinde genel durumu bozulan
ve hipotansiyon gelişen hastanın hipoksisinde artma olması nedeni ile mekanik ventilatöre bağlandı. Masif
emboli olarak değerlendirildi ve hastaya trombolitik tedavi uygulandı. Trombolitik tedavi sonrası anizokori
geliştiği gözlenen hastanın çekilen kraniyal tomografisinde yaygın intrakraniyal kanama saptandı. Operasyon
düşünülmeyen hasta mekanik ventilatör sürecinde kaybedildi
Anahtar Kelimeler: Hiperglisemik nonketotik koma, pulmoner emboli, kranial kanama
A case of massıve pulmonary embolism triggered by hyperglycemic hyperosmolar nonketotic coma
Levent Özdemir1, Burcu Özdemir2, Zulal Özbolat1, Sema Nur Çalışkan2, Özlem Kurşun3, Yusuf Kılınç4, Ali Ersoy5,
Onur Yazıcı6, Gökhan Büyükbayram1
1
Dörtyol State Hospital Chest Disease, Hatay
2
İskenderun State Hospital Chest Disease, Hatay
3
Dörtyol State Hospital İnternal Disease, Hatay
4
Antakya State Hospital Chest Disease, Hatay
5
Dörtyol State Hospital Cardiology, Hatay
6
Karabük University Training and Research Hospital for Chest Diseases, Karabük
Hyperglycemic hyperosmolar nonketotic coma (HHNC), is a life-threatening metabolic complication risk of
diabetes mellitus.
66-year-old woman was evaluated because of shortness of breath in intensive care unıt who was treated due
to HHNC. She had a history of diabetes and hypertension. Laboratory glucose was 689 and ketone was
negative in the urine. Hypoxia, hypocapnia was observed in arterial blood gas. Echocardiography findings in
the emergency room were pulmonary arterial pressure was 45 mmHg and expansion of right cavities. Thoracic
computed tomography revealed a thrombus in the main pulmonary artery and their branches. Heparin
infusion was applied to the patient with the diagnosis of submassive pulmonary embolisme. Patient was
connected to mechanical ventilatör because of deterioration of general condition, hypotension and
increasement of hypoxia and then thrombolysis therapy was applied to the patient with the diagnosis of
massive pulmonary embolism. Diffuse hemorrhage was established in cranial tomography which was taken
due to anisocoria after thrombolytic therapy. Operation was not performed to patient and she died during the
mechanical ventilation
Keywords: Hyperglycemic nonketotic coma, pulmonary embolism, cranial hemorage
Resim 1
Figure 1
AP akciğer grafisi: Normal
Resim 2
Figure 2
Toraks tomografi: Sağ ana pulmoner arter ve sol pulmoner arter dallarında tombüs
Resim 3
Figure 3
Toraks Tomografisi
Resim 4
Figure 4
Kranial Tomografi:İntrakranial hemoraji
EPS173
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Postoperative pulmonary thromboembolism treated in intesive care unit of Clinic for
pulmanary diseases and TB "Podhrastovi" in three-year period
Vesna Ljubomir Cukic, Aida Ferid Ustamujic
Clinic for pulmonary diseases and TB " Podhrastovi " KCU Sarajevo, Bosnia and Herzegovina
INTRODUCTION - OBJECTIVE:to show patients with postoperative pulmonary thromboembolism (PPTE) treated
in Intensive care unit of Clinic for pulmonary diseases an TB “Podhrastovi” in three-year period: from
01.06.2011.-01.06.2014.
METHOD:This is the retrospective study which shows the number of patients with PPTE treated in Intensive
care unit of Clinic for pulmonary diseases an TB “Podhrastovi” in three-year period. It represents the number
of patients, per cent of patients with PPTE of total patients with PTE, age, sex, type of surgery, period from
surgery to diagnosis of PTE, presence of deep venous thrombosis of lower extremities, level of pulmonary
artery with embolus.
RESULTS:In three-year period 232 patients with PTE were treated in Intensive care unit of Clinic “Podhrastovi”.
60 of them or 25.86% were patients with PPTE: 24 males or 40% middle-aged 58.5 years, and 36 females or
60% middle-aged 56.3 years. PPTE developed in 15 patients with abdominal, 11 urologic, 8 gynecologic, 15
orthopedic, 4 cardiologic, 2 vascular, 3 neurosurgical, 1 glandular and 1 with orl operations. Average period
from operation to diagnosis of PPTE was 10.5 days for women, 13.8 days for men. Two patients had acute DVT
after operation, five had amnesias of previous DVT or PTE. The level of pulmonary embolus was different from
segmental to main branches of pulmonary artery.
CONCLUSIONS:different surgical operations are the big risk factor for the development of PTE. There is great
significance of anticoagulant prophylaxis before surgery even in patients with no anamnesis of previous DVT or
PTE.
Keywords: postoperative, pulmonary thromboembolism, surgery
EPS174
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Pulmonary Tromboembolism as a First Sign of Adenocarcinoma
Fatma Yıldırım1, İskender Kara2, Halil Çınar3, Melda Türkoglu4, Gülbin Aygencel4
1
Gazi University Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Medicine, Intensive Care Training Program,
Ankara, TURKEY
2
Gazi University Faculty of Medicine, Department of Anestesiology and Reanimation, Intensive Care Training
Program, Ankara, TURKEY
3
Gazi University Faculty of Medicine, Department of Internal Medicine, Ankara, TURKEY
4
Gazi University Faculty of Medicine, Department of İnternal Medicine, Intensive Care Unit, Ankara, TURKEY
Venous thromboembolism is a one of the most common complications of cancer, which also contributes to
mortality in cancer patients. We present a case with deep vein thromboembolism and pulmonary embolism,
who was subsequently diagnosed with disseminated adenocarcinoma, most likely of the pancreatico-biliar
system.
A 54-year-old women was admitted to our hospital with chest pain, dyspnea and pain on the left lower
extremity. Physical examination revealed a respiratory rate of 26/min and a blood pressure of 106/ 50 mmHg.
Deep venous thrombosis was detected in the right lower extremity. Echocardiography showed increased right
heart chambers and pulmonary artery pressure (54 mmHg). Multi-detector thorax computed tomography (CT)
showed a submassive pulmonary thromboembolism and multiple lytic-sclerotic lesions in the all bones. PET/CT
revealed multiple liver and bone lesions with moderate 18-FDG uptake (3.1-5.9) from calvarium to pelvis,
without any gross mass lesion suggesting origin of primary cancer. Fine neddle aspiration biopsy from liver
leison showed adenocarcinoma metastasis most probably originated from pancreatico-biliary system. Cranial
CT demonstrated a frontal lesion compatible with metastasis.Patient was evaluated together with oncology
department. Because of low performans status of patient, chemoterapy couldn't be planned. Patient was
followed-up with complicated urinary system infection. At the 32th day patient was lost due to sudden cardiac
arrest.
Pancreatico-biliary tract cancers has the highest risk of thromboembolic events in the gastrointestinal cancer.
Thromboembolism as a first sign of disseminated adenocarcinoma is very rare, in our case venous
thromboembolism was the first manifestation of occult cancer.
Keywords: pulmonary thromboembolism, adenocarcinoma
Figure 1
PET/CT Scan of patient showing multiple sclerotic lesions on calvarium, clavicles, humerus head, vertebral
column and pelvis of patient
Figure 2
Thorax CT of patient showing thrombus formations in both main pulmonary arteries
EPS175
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Pulmoner Arter Anevrizması Ve Pulmoner Emboli İle Seyreden Behçet Olgu Sunumu
Adil Can Güngen1, Yusuf Aydemir1, Hasan Düzenli1, Hikmet Çoban1, Canatan Taşdemir1, Emre Özkan2
1
Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Kliniği, Sakarya
2
Balıkesir Göğüs Hastalıkları Hastanesi
Behçet hastalığı nedeni tam olarak bilinmeyen, kliniğinde tekrarlayan oral ve genital ülserler, üveit, artrit,
arteryel anevrizmalar,venöz trombozlar, cilt lezyonları, SSS ve GİS lezyonları ile karakterize kronik inflamatuvar
multisistem tutulumlu bir vaskülitik hastalıklıktır. Pulmoner arter anevrizmaları nadir görülmekle beraber
rüptür riski yüksek olması nedeniyle önemli bir durumdur. Tedaviyle tama yakın gerileyebilmektedir.
Behçetteki venöz tutulum ise çoğunlukla alt ekstremite venlerini tutmaktadır. Biz 24 yaşında derin ven
trombozu tedavisi alırken nefes darlığı, genel durum bozukluğu ve kanlı balgam şikayeti ile acile gelen,çekilen
Toraks BT Anjiografisinde pulmoner emboli ve pulmoner arter anevrizması saptadığımız Behçet olgusunu
sunuyoruz.
Anahtar Kelimeler: Behçet, Pulmoner embolizim, Pulmoner arter anevriması
Behçet's Disease Case Presentation with the Pulmonary Artery Aneurysm and Pulmonary Embolism
Adil Can Güngen1, Yusuf Aydemir1, Hasan Düzenli1, Hikmet Çoban1, Canatan Taşdemir1, Emre Özkan2
1
Sakarya University Education And Research Hospital, Chest Diseases Department, Sakarya
2
Balıkesir Chest Diseases Hospital
Behçet's Disease is an idiopathic vasculitis that presents with chronic multisystem inflammation such as
recurrent oral and genital ulcers, uveitis, arthritis, arterial aneurysms, venous thrombosis, skin, neurologic and
gastrointestinal tract lesions.
Pulmonary artery aneurysms are rarely seen but worthy due to the high risk of rupture. It can be cured almost
entirely with the treatment. Lower extremity veins are effected in the venous involvement of Behçet's Disease.
We present the 24 year old Behçet's Disease Case attending to emergency department with the symptoms of
dyspnea, hemoptysis and general pool health and with the detection of pulmonary embolism and pulmonary
artery aneurysm in the Thoracic CT Angiography while taking medication for deep vein thrombosis.
Keywords: Behçet, Pulmonary Embolism, Pulmonary Artery Aneurysm
figür1
figure1
figür2
figure2
Figür 1,2:Sağ orta loba giden pulmoner arterin periferik dallarında pulmoner emboli ile uyumlu dolum
defektleri, sağ akciğer orta lob, alt lob düzeyinde ve üst lob segmentinde pulmoner enfarkt ile uyumlu
görünüm.
figür3
figure3
figür4
figure4
figür5
figure5
Figür 3,4,5: sağ inen pulmoner arterde anevrizmatik dilatasyon.
EPS176
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Olgu Sunumu: PNÖMONEKTOMİ SONRASI PULMONER ARTER GÜDÜK TROMBOZU
Hatice Uluçoban Dede, Tülay Özdemir
Akdeniz Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Antalya
Pulmoner arter güdük trombozu pnömonektomi sonrası nadir görülen bir komplikasyondur. Akciğer
malignitesi nedeniyle kemoterapi almakta olan ve 2 yıl önce sağ pnömonektomi yapılan 64 yaşında erkek hasta
göğüs ağrısı, öksürük şikayetiyle başvurdu. Toraks BT anjiografisinde pulmoner arter güdük trombozu saptandı.
Antikoagulan tedavi başlanan hasta, postoperatif dönemde tromboemboli proflaksinin önemini vurgulamak
amacıyla literatür eşliğinde sunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Pnömonektomi, Pulmoner tromboemboli
A Case Report: Pulmonary artery stump thrombosis after pneumonectomy
Hatice Uluçoban Dede, Tülay Özdemir
Department of Pulmonology, Mediterranean University, Antalya, Turkey
Pulmonary artery stumb thrombosis is a rare complication after pneumonectomy. We report a case of a 64year-old male who presented with chest pain and cough has the history of right pneumonectomy because of
lung cancer. Chest CT-scan
demonstrated thrombus at the pulmonary artery stump without any other abnormal finding. He was treated
successfully with DMAH.
We present this case analyzing the possible causes and discussing the treatment. We suggest consideration of
prolonged postoperative anticoagulation in all patients undergoing right pneumonectomy to reduce the risk of
thromboembolic events.
Keywords: Pneumonectomy, Pulmonary thromboembolism
Resim 1
Sağ ana pulmoner arter güdük lojunda trombüse ait hipodens gölge
Thrombus on the right pulmonary stump
EPS177
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Pulmoner Hipertansiyonlu Olgularda Klinik Deneyimiz
Beyza Meltem Yurtsever1, Savaş Özsu1, Funda Öztuna1, Cihan Örem2, Müge Erbay1
1
Karadeniz Teknik Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Abd,Trabzon
2
Karadeniz Teknik Üniversitesi Kardiyoloji Abd,Trabzon
GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışma Mayıs 2007-Eylül 2014 tarihleri arasında kliniğimizde sağ kalp kateterizasyonu ile
pulmoner hipertansiyonu tanısı alan olguların fonksiyonel sınıflarını belirleme,etyoloji saptama,kateterizasyon
verilerini saptamak amacıyla yapıldı.
YÖNTEM:Prospektif olarak Mayıs 2007-Eylül 2014 tarihleri arasında kliniğimizde sağ kalp kateterizasyonu ile
pulmoner hipertansiyonu tanısı alan olgular alınarak çalışıldı.
BULGULAR:. Çalışmaya toplam 23 kişi dahil edildi, bu kişilerin %40’ı erkekti ve yaş ortalaması 58 idi.Hastaların
şikayetlerinden hastalık tanısı konana kadar geçen süre ortalama 10 ay idi.Hastaların % 50’sinin fonksiyonel
sınıfı(FS) 2,%25’ inin FS 3, geri kalanının ise FS 4 idi. Pulmoner hipertansiyon nedenleri sırasıyla KTEPH % 29.2
ile birinci sırada yer almakta,idiopatik %20.9, KOAH %12.5, Skleroderma %12.5, Sarkoidoz %8.5,Kombine
pulmoner fibrozis ve amfizem sendromu %4.2,Pulmoner venookluziv hastalık %4.2 ve OSAS %4.idi. Sağ kalp
kateterizasyonunda saptanan ortalama kardiak debi 3.58 lt,ortalama mixt venöz oksijen saturasyonu
77mmHg,ortalama arteriyel oksijen saturasyonu %93.5 mm-Hg, ortalama sistolik PAB 69.5 mm-Hg ve ortalama
diastolik PAB 40.6 mm-Hg olarak saptandı. Hastaların kan gazlarında ortalama po2:60 mm-Hg, sa02: %85.5 idi.
Yapılan 6 dakika yürüme testinde ortalama yürüme mesafesi 156.3 m saptandı. Hastaların ortalama kalp hızları
84/dk saptandı.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Pulmoner hipertansiyonu olan olgular geç tanı almaktadır ve ileri evrede hastane
başvurusu olmaktadır. Erken tanı için yeni stratejiler ve farkındalık oluşturulması hayati önem arzetmektedir.
Anahtar Kelimeler: pulmoner hipertansiyon,sağ kalp kateterizasyonu
In Our Experience of Clinic in Patients with Pulmonary Hypertension
Beyza Meltem Yurtsever1, Savaş Özsu1, Funda Öztuna1, Cihan Örem2, Müge Erbay1
1
Department of Respirology and Tuberculosis, Karadeniz Technic University,Trabzon,Turkey
2
Department of Cardiology,Karadeniz Technic University,Trabzon,Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:The study conducted in between May 2007 -September 2014 right heart
catheterization were included patients with pulmonary hypertension.
METHOD:The study conduted retrospectively between May 2007 -September 2014 right heart catheterization
were included patients with pulmonary hypertension
RESULTS:. A total of 23 people were included in the study, 40% of them male and average age found 58 years.
The diagnosis of diseases of the complaints mean time of 10 months. All of half of patients functional class is 2,
25% functional class is found 3, while the remaining 25% of patients functional class is 4. Causes of pulmonary
hypertension CTEPH 29.2% was found the first cause,the other ones were idiopathic 20.9%, COPD, 12.5%,
Scleroderma, 12.5% of sarcoidosis 8.5% CPF 4.2%. The average heart rate of patients is 84 / min.right cardiac
catheterization in determining the average cardiac output is 3.58 lt, mean mixed venous oxygen saturation
77mm-Hg average arteriolar oxigen saturation of 93.5 mmHg, mean systolic pulmonary artery pressure of 69.5
mmHg and mean diastolic pulmonary artery pressure was found to be 40.59 mmHg. veno-ocluzive disease
4.2% and OSAS 4.2% was observed. In blood gases pO2 60 mm-Hg, sa02 %85.5. 6-minute walking test in the
average walking distance is 156.3 m.
CONCLUSIONS:Patients with pulmonary hypertension is diagnosed late and hospital admissions are at an
advanced stage.New strategies for early diagnosis and the creation of awareness is of vital importance.
Keywords: pulmonary hypertension,right heart catheterization
EPS178
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Antikoagülan Tedavi İle İlişkili Rektus Kılıf Hematomu
Fatih Üzer, Tülay Özdemir
Akdeniz Ünivesitesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Antalya
Rektus Kılıf Hematomu (RKH) nadir görülen ve akut karın ile karışabilen klinik bir durumdur. RKH çoğunlukla
sistemik antikoagülan tedavinin bir komplikasyonu olarak bildirilmesine rağmen, nadiren profilaktik düşük
molekül ağırlıklı heparine bağlı olarak da gelişebilir. Düşük molekül ağırlıklı heparin tedavisi alırken karında ani
gelişen kitle, karın ağrısı ve hızla derinleşen anemisi olan hastalarda, RKH ayırıcı tanıda düşünülmelidir.
Çalışmamızda tanı koyduğumuz dokuz RKH vakamız nedeniyle, RKH’ nun etyolojisi, klinik belirti ve bulguları ile
güncel tanı yöntemlerini irdeledik.
Anahtar Kelimeler: Rektus abdominis kası, rektus kılıf hematomu, antikoagülan tedavi
Rectus Sheath Hematoma Associated With Anticoagulant Therapy
Fatih Üzer, Tülay Özdemir
Department of Respiratory Medicine, Akdeniz University, Antalya, Turkey
Rectus sheath hematoma is a rarely seen entity often misdiagnosed as acute abdomen. Although hematomas
of the rectus abdominis muscle are commonly reported complications of systemic anticoagulant therapy, they
are a rare complication of prophylactic administration of low-dose heparin. In the process of LMWH
treatment, if the sudden onset of abdominal mass, abdominal pain and rapidly intensifying anemia occurs in
the patients, rectus sheath hematoma should be considered in the differential diagnosis. Nine recent cases are
briefly presented, with a discussion of the cause, clinical signs and symptoms, and current methods of
diagnosis.
Keywords: Rectus abdominis muscle, rectus sheath hematoma, anticoagulant therapy
TABLO
EPS179
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Ender Bir Olgu: Kalıtsal Faktör 7 Eksikliği ve Pulmoner Tromboemboli
Fatih Üzer1, Tülay Özdemir1, Orhan Kemal Yücel2, Ozan Salim2, Levent Ündar2
1
Akdeniz Ünivesitesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Antalya
2
Akdeniz Üniversitesi, İç Hastalıkları, Hematoloji Bilim Dalı, Antalya
Kalıtsal Faktör 7 eksikliği, nadir görülmesine rağmen, kalıtsal faktör eksiklikleri içinde en fazla otozomal resesif
geçiş gösteren bir hastalıktır. Asemptomatik olabildiği gibi, çoğunlukla mukoza kanaması, eklem ve kas içi
kanama, intrakraniyal kanama gibi kanama diatezi bulguları ile seyredebilir. Öte yandan çok ender olarak bu
hastalarda arteriyel veya venöz tromboz bildirilmiştir. Kliniğimizde Pulmoner Tromboemboli (PTE) tanısı alan
bir Kalıtsal Faktör 7 eksikliği tanılı olguyu sunuyoruz.
Anahtar Kelimeler: faktör 7 eksikliği, kalıtsal, pulmoner tromboemboli
A Rare Case: Hereditary Factor 7 Deficiency And Pulmonary Thromboembolism
Fatih Üzer1, Tülay Özdemir1, Orhan Kemal Yücel2, Ozan Salim2, Levent Ündar2
1
Department of Respiratory Medicine, Akdeniz University, Antalya, Turkey
2
Department of Hematology, Akdeniz University, Antalya, Turkey
Although hereditary factor 7 deficiency is rare, it is an autosomal recessive disorder mostly in hereditary factor
deficiencies. As may be asymptomatic, mostly it is seen with signs of bleeding diathesis such as mucosal
bleeding, joint and muscle hemorrhage and intracranial hemorrhage. On the other hand arterial and venous
thrombosis has been reported very rare in these patients. We present a patient who has factor 7 deficiency
diagnosed with pulmonary thromboembolism in our clinic.
Keywords: factor 7 deficiency, hereditary, pulmonary thromboembolism
AKCİGER PERFUZYON SİNTİGRAFİSİ
PAAC
EPS180
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
C-ANCA İlişkili Vaskülit
İbrahim Güven Çoşğun
Afyonkarahisar Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları
Giriş:Diffüz alveolar hemoraji alveolar kapiller,ateriyol ve venüllerin zedelenmesi sonucu
oluşur.Hemoptizi,anemi, akciğer grafisinde infiltrasyon klasik bulgularıdır.En sık nedeni vaskülitlerdir.
OLGU: 90 yaşında bayan hasta 2 haftadır ağızdan kan gelmesi, halsizlik şikayeti nedeniyle başvurdu.
Özgeçmişinde hipertansiyon öyküsü mevcuttu. Solunum sistemi muayenesinde orta-alt zonlarda ince raller
duyuldu. Akciğer grafisinde sol hemitoraksta daha belirgin olmak üzere homojen infiltrasyonlar mevcuttu.
(Resim 1) Laboratuvar testlerinde: hemoglobin: 5.8 g/dl, kreatinin:3,2 mg/dl ve spot idrarda proteinüri
saptandı. Hemogramda eozinofili izlenmedi.. Toraks bilgisayarlı tomografide; sol akciğerde daha belirgin
homojen diffüz infiltrasyon izlendi (Resim 1). Hastada P-ANCA, antiglomerüler bazal membran antikoru (AntiGMB) negatif, C-ANCA pozitif olarak saptandı. Hastanın yatışında alt ekstremitede palpabl purpura gelişti
(Resim 2). Hastaya eritrosit tranfüzyonu yapıldı ve 1mg/kg/gün kortikosteroid tedavisi başlandı. Yatışında
hemoptizi şikayeti gerileyen hasta böbrek biyopsisi ve immunsupresif tedavi açısından değerlendirilmesi
amacıyla üst merkeze sevk edildi.
Tartışma: Hastanın klinik olarak üst solunum yoluna ait sinüzit, nazal polip gibi patolojilerin saptanmaması;
akciğer grafi ve tomografide multipl nodüller, kavite gibi Wegener Granülomatozisini destekler bulgular
olmaması nedeni ile olgu c-ANCA pozitifliği ile seyreden Mikroskopik Polianjit olabileceği düşünüldü. Ancak
patolojik tanı koyulamadığından ANCA-ilişkili vaskülit olarak değerlendirildi.
Anahtar Kelimeler: vaskülit, diffüz alveolar hemoraji
C-ANCA-Related Vasculitis
İbrahim Güven Çoşğun
Department Of State Hospital, Afyonkarahisar State Hospital
INTRODUCTION: Diffuse alveolar hemorrhage (DAH), alveolar capillaries, arterioles and venules of an injury
occurs. Hemoptysis, anemia, infiltrations on chest radiograph are classic findings. Vasculitis is most common
causes of DAH.
Case History:A 90-year-old female patient presented with hemoptysis, weakness. In his case history had a
hypertension. Respiratory system examination revealed subtle crackles with lower- middle zones of chest.To
be more pronounced on the left side of the chest radiograph revealed homogenous infiltration.Laboratory
tests: hemoglobin 5.8 g / dL, creatinine: 3.2 mg / dL and proteinuria was present in spot urine.Blood count was
no eosinophilia.Thoracic computed tomography; more pronounced homogeneous diffuse infiltration of the
left lung was observed.P-ANCA, antiglomerular basement membrane antibody (anti-GMB) was negative. CANCA was positive.In hospitalization has evolved palpable purpura of the lower extremities (Figure 2).RBC
transfusion was performed on patients and 1 mg / kg / day corticosteroid therapy was started.Hemoptysis
decreased in admissions.
Patient was referred to the senior center for to evaluate with immunosuppressive therapy and renal biopsy.
Patients were no pathologies such as sinusitis and nasal polyps.There was no cavity and multiple nodules in CT.
Therefore, our case was considered microscopic polyangiitis associated with c-ANCA positivity.
Keywords: vasculitis,diffuse alveolar hemorrhage
resim 1
Figure 1
resim 2
figure 2
EPS181
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Pulmonary Atresia and Ventricular Septal Defect in a 36-year-old Female Syrian War
Victim
İbrahim Koç1, Ayşen Dökme1, Nesimi Yavuz2, Gökhan Bulut3
1
Viransehir state hospital, Pulmonary Medicine, Sanlıurfa, Turkey
2
Viransehir state hospital, Cardiology, Sanlıurfa, Turkey
3
Viransehir state hospital,Radiology, Sanlıurfa, Turkey
Pulmonary atresia with ventricular septal defect (PA-VSD) is a rare form of congenital heart disease. The blood
supply to the pulmonary arteries is provided by a patent arterial duct or by major aortopulmonary collateral
arteries (MAPCAs), which can vary greatly in number and site of origin. Here we present a 36 years old female
Syrian war victim who admitted to our clinic with complaints of dyspnea on exertion, syncope and low oxgen
saturation, Her physical examination revealed normal body temperature (36 C°), heart rate of 100 beats per
minute, respiratory rate of 20 breaths per minute, blood pressure of 110/80 mm Hg, and SpO2 of 70% in room
air. Physical examination of the chest revealed normal vesicular sounds, the patienet had cyanotic and
cluubbed fingers. When questioned she admitted that she was having these complaints since her childhood
and had a disease that she was offered cardiac catheterization and operation which she refused. Computed
tomography of the chest revealed dilated aorta with riht atresic and almost agenesis of left pulmonary artery
(Figure 1).The presented case is one of those living more than three decades without surgery.
Echocardiographic and computed tomography findings revelaed pulmonary atresia with ventricular septal
defect. Most patients without surgery do not live more than three decades. The presented case is one of those
rare survivers without surgery thanks to MAPCAs originating from thoracic aorta especially important blood
supply for the agenesic left pulmonary artery.
Keywords: Pulmonary atresia, ventricular septal defect, syncope, dyspnea
Figure 1
Computed tomography of the chest revealed dilated aorta with atresia of right and almost agenesis of left
pulmonary artery.
Figure 2
Echocardiography revealed a large VSD which lay beneath the dilated aorta, hypertrophied right ventricle.LV:
Left ventricle, RV: Right ventricle, VSD: Ventricular septal defect
Picture 1
Cyanotic and clubbed fingers of the patient.
EPS182
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Radyolojik olarak akciğer kanserini taklit eden Wegener Granülomatozu vakası
Mevlüt Karataş, Songül Özyurt, Halit Çınarka, Servet Kayhan, Aziz Gümüş, Derya Gıakoup, Melek Memoğlu,
Ünal Şahin
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Rize
28 yaşında kadın hasta kulak ağrısıyla gittiği dış merkezde otit tanısıyla tedavi başlandıktan sonra meydana
gelen kanlı idrar, ishal, öksürük, ekstremite ve yan ağrısı şikayetiyle başvurduğu hastanemiz acilinden yatırıldı.
Öz geçmişinde özellik yoktu. Fizik muayenesinde 36.7 °C ateş, oksijen saturasyonu %96, nabız 98/dk, solunum
18/dk, arteryel tansiyon 80/60 mmHg ve dinlemekle orta alt akciğerde solunum sesleri kabaydı. Gluteal, kol ve
ayak bölgelerinde kutanöz makülo-papüler lezyonlar gözlendi. İdrarda tetkiğinde hematürisi mevcuttu.Gaitada
analizinde patoloji saptanmadı. Kan tetkiğinde c-ANCA 19.58 U/mL(pozitif) tespit edildi. Bilgisayarlı
Tomografide(BT)’de sol akciğer üst bölgede 6x7 cm çapında kavitesiz kitle lezyon görülmekteydi. BT’deki kitle
imaj bize akciğer malignitesi olabileceğini düşünüldü. Hastaya yapılan bronkoskopide bronşlarda ödematöz
ülseröz lezyonlar görüldü. Lezyonlardan punch biyopsi alındı fakat patolojik tanı gelmedi. Aynı gün ayak
sırtındaki lezyonlardan da biyopsi alındı. Hastanın yatışının 3. günü genel durumu bozuldu. Nefes darlığı ve
eklem ağrıları arttı. Ani kötüleşen klinik tablo hastada vaskülit kaynaklı pulmoner patoloji olabileceğini
düşündürdü.“The American College of Rheumatology’s”(ACR) kriterleri kullanılarak hastaya Wegener
granülomatozu tanısı konuldu ve tedavi olarak metilprednisolon ve siklofosfamit başlandı. Nefes darlığı ve
eklem ağrısı şikayeti dramatik olarak iyileşti. Yatışının 5. günü ayak sırtından alınan punch biyopsi patolojisi
“lökositoklastik vaskülit” olarak rapor edildi. Kontrol BT’de sol akciğerdeki kitle imaj küçüldü ve kaviter lezyon
haline dönüştü. Sonuç olarak radyolojik olarak ilk planda akciğer malignitesi düşündüren vakada, ACR kriterleri
kullanılarak vaskülit tanısı konuldu. Bu vakada WG akciğerde malingn kitle imaj görüntüsü vermesine karşın
vaskülit düşüncesiyle kullandığımız ACR kriterlerinin, tanıyı hızlı koymamızda ve tedaviye hızlı başlamamızda
katkı sağladığını da gözlemiş olduk.
Anahtar Kelimeler: Wegener granülamatozu, vaskulit, akciğer, c-ANCA
Wegener's Granulomatosis case radiological mimicking lung cancer
Mevlüt Karataş, Songül Özyurt, Halit Çınarka, Servet Kayhan, Aziz Gümüş, Derya Gıakoup, Melek Memoğlu,
Ünal Şahin
Recep Tayyip Erdogan University, Division of Pulmonary Disease,Rize
28-years old women admitted to emergency service with complaints of bloody urine,diarrhea, cough,chest and
extremity pain.There wasn’t any specifity about her medical history.Physical examination revealed 36.7Cº
fever,oxygen saturation of 96%,heart rate 98/min,respiratory rate 18/min,arterial tension 80/60mmHg and
coarse respiratory sounds in middle and lower regions of both lungs.Multiple purpuric macules and papules
were observed on sacral region, arms and foots.Urine analys revealed hematuria.C-ANCA was positive in blood
test.Computed Tomography(CT) revealed 6x7cm rounded noncavitary mass lesion on left lung.Mass image in
CT,was thought to us that it may be lung cancer.Fiberoptic bronchoscopy revealed edematous and ulcerative
lesions in endobronchial system.There were no diagnosis in bronchoscopic biopsies.Biopsies were also taken
from foot lesions in the same day.General status of patients worsened during 3th day of
hospilitation.Shortness of breath and joint pains increased.Sudden clinical deterioration suggested that it
might be vasculitis-induced pulmonary pathology.We diagnosed WG according to ACR criteria and we started
to treatment with methylprednisolone and cyclophosphamide.Shortness of breath and joint pain has improved
dramatically.Foot biopsies reported as leukocytoclastic vasculitis in the 5th day of hospilitation.The left lung
mass shrank and became a cavitary lesion in control CT images.As a result, in this case the radiological images
were suggestive for lung cancer in the first plane,we diagnosed vasculitis by using ACR criteria.In this case we
observed that although WG brought to mind of us a malign mass image in lung,ACR criteria that we used it for
diagnosing vasculitis, contributed to our rapid diagnosis and fast treatment.
Keywords: Wegener granülamatozu, vaskulit, akciğer, c-ANCA
Figür 1
Figure 1
A: Toraks CT mediasten ve parankim kesiti. Sol akciğerde kavitesiz kitle imaj.(Beyaz oklar) A†:Akciğer grafisi:Sol
akciğerde kitle imaj.(Beyaz ok) B: Toraks CT mediasten ve parankim kesiti. Sol akciğerde kaviteli, tedavi sonrası
küçülmüş kitle imaj.(Kırmızı oklar) B†:Akciğer grafisi: Sol akciğerde tedavi sonrası küçülmüş kitle imaj.(Kırmızı
ok)
Figür 2
Figure 2
A: Fiberoptik bronkoskopi görüntüleri:Endobronşial ödematöz ülseröz lezyonlar (sarı oklar) B: Fiberoptik
bronkoskopi görüntüleri: Endobronşial ödematöz ülseröz lezyonlar (sarı oklar) A†: Patoloji preperatları:
Lökositoklastik vaskülit-Küçük büyütme (H&E, x100) B†:Patoloji preperatları:Lökositoklastik vaskülit-Büyük
büyütme (H&E, x400) C:Ayak sırtında makülo papuler lezyonlar
EPS183
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Primer Hiperaldosteronizme Sekonder Hemoptizi
Adviye Özer, Tülay Büyükiz, Adem Yılmaz
Çukurova Aşkım Tüfekçi Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Adana
28 yaşında erkek, 2 gündür öksürükle taze kan tükürme şikayeti ile acil servise başvurdu.
3 aydır olan baş ağrısı dışında yakınma, ilaç kullanımı, hipertansiyon ve ek hastalık öyküsü yok.
Fizik muayenede TA: 190/120 mmHg, Nbz: 108/dk, solunum:24/dk, ateş: 36.8 °C genel durum orta,
kardiovasküler sistem, solunum sesleri normal olan hasta hospitalize edildi. Laboratuar incelemelerinde
Hb:12.1 gr/dL, Plt: 201 K/mm³, BK:11000 /mm³, Na: 147 mEq/L, K:1.7mEq/L, Kr: 1.27 mg/dL, AST:46 IU/ml,
Sed:26 mm/s, INR:1.1, D.dimer: 0.28ug/ml, sabah kortizol: 4.39 ug/dL, Aldosteron: 794 pg/mL, Kan gazı pH:
7.54, pO2: 49.7 mmHg, pCO2: 44.9 mmHg, HCO3: 37.8 mmol/L sO2: %88.3, Spot idrarda K: 13.48 mEq/L, ARB
ve kültür negatif saptandı.
Toraks BT; Assendan aorta çapı 4 cc den geniş, sol üst lob ve lingulada buzlu cam dansiteleri, Batın MR; sağ
sürrenalde 23x33 mm boyutlarında adenoma, Bronkoskopi; sol ana bronş distali organize pıhtı ile tam tıkalı
olarak rapor edildi.
EKG’de NSR, u dalgaları, p dalgaları ile birleşme, ekokardiyografide sol ventrikül hipertrofisi, renal arter DUSG
normal, göz dibinde Grade 3-4 hipertansif retinopati saptandı.
Hastaya ceftriaxone, clarithromycin, potasyum infüzyonu, trasaminic asid ve antihipertansif tedavi başlandı.
Hastada primer hiperaldosteronizme ikincil hipertansiyon olduğu düşünüldü. Gliserol trinitrat infüzyon,
perindopril ve doksazosin oral tedavisi ile kan basıncı kontrolu sağlandı. Hemoptizi geriledi, 3. gün kayboldu.
Hemoptizi nedenleri arasında sistemik HT çok seyrek rastlanan bir etyolojidir. Son organ hasarına neden olan
malign hipertansiyon pulmoner hemoraji ya da hemoptizi meydana getirebilir. Bizim hastamızda da bronşial
arterlerde basınç artışına ikincil hemoptizi gözlenmiş olup nedene yönelik tedavi ardından hastanın yakınmaları
düzelmiştir.
Anahtar Kelimeler: Hemoptizi, hiperaldosteronizm, malign hipertansiyon
Hemoptysis Secondary to Primary Hyperaldosteronism
Adviye Özer, Tülay Büyükiz, Adem Yılmaz
Çukurova Aşkım Tüfekçi State Hospital, Department of Respiratory Disease, Adana
A 28-year-old man visited the emergency service with hemoptysis. He had been a headache, but had never
been diagnosed with hypertension. His blood pressure was 190/120 mm Hg, and he had pulse rate (108/min)
and tachypnea (24/min). Laboratory data was as follows: white blood cell count 11000/µL; hemoglobin level,
12.1 g/dL; platelet count, 201×103/µL; AST, 46 IU/ml, ESR, 26 mm/s, INR:1.1, D.dimer, 0.28ug/mL, fasting
cortisol level, 4.39 ug/dL, serum aldosteron level, 794 pg/mL. His serum electrolyte levels were as follows:
sodium, 147 mEq/L; potassium, 1.7 mEq/L. Potassium level in spot urine was 13.48 mEq/L. Chest radiograph
and computed tomography showed left lob and lingular segment infiltration. Abdominal MR in the right
adrenal adenoma was detected. Renal ultrasound using a Doppler scan showed normal. Echocardiography
showed left ventricular hypertrophy, fundus examination revealed grade 3-4 hypertensive retinopathy.
Left main bronchus in bronchoscopic examination was reported as totally occluded distal organized clot.
Patients with ceftriaxone, clarithromycin, potassium infusion, trasaminic acid and antihypertensive therapy
was started. The patient was considered to be the primary hyperaldosteronism secondary hypertension.
Glyceryl trinitrate infusion treatment with perindopril and doxazosin was allowed to control blood pressure.
Hemoptysis fell, disappeared after the 3rd day.
The main cause of hemoptysis is a very rare finding in hypertension. Malignant hypertension may cause
pulmonary hemorrhage or hemoptysis. Our patient was observed after treatment of the cause of hemoptysis
secondary to bronchial artery pressure increase in complaints were resolved.
Keywords: Hemoptysis, hyperaldosteronism, malignant hypertension
Resim 1. Toraks tomografide sol üst lob ve lingulada buzlu cam dansiteleri
Figure 1. Computed tomography showed left lob and lingular segment ground-glass opacities
Reim 2. Toraks tomografide sol üst lob ve lingulada buzlu cam dansiteleri
Figure 2. Computed tomography showed left lob and lingular segment ground-glass opacities
Resim 3. Batın MR da sağ sürrenalde 23X33 mm boyutlarında adenoma
Figure 3. Abdominal MR showed right adrenal adenoma
EPS184
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Diş Apsesine Sekonder Gelişen Septik Pulmoner Emboli Olgusu
Muzaffer Sarıaydın, Aydın Balcı, Sevinç Sarınç Ulaşlı, Ersin Günay, Seçil Demir, Mehmet Ünlü
Afyon Kocatepe Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Afyonkarahisar
Septik pulmoner embolide primer enfeksiyon odağından hareket eden fibrin içine yerleşmiş
mikroorganizmaları içeren bir trombüs pulmoner arterlere yerleşir ve bilateral akciğer parankiminde genellikle
multipl ve bilateral nodüler, kaviter veya kama şeklinde infiltrasyonlara yol açar. Atmışsekiz yaşında erkek
hasta ateş ve göğüs ağrısı şikayeti ile polikliniğimize başvurdu. Akciğer grafisinde sağ hemitoraksta plevral
efüzyon ve birkaç adet kaviter lezyon görüldü. Toraks bilgisayarlı tomografisinde bilateral multipl kaviter
lezyonlar ve sağ hemitoraksta plevral efüzyon izlendi. Balgam yaymasında bakılan aside dirençli basil ve serum
kist hidatik immünfloresan antikor testi negatif izlendi. Romatoid faktör normal sınırlarda ANCA değerleri
negatif olarak sonuçlandı. Hastanın ayrıntılı anamnezi alındığında 20 gün önce diş absesi nedeniyle diş
hekimine başvurarak 3 gün non spesifik antibiyotik tedavisi kullandığı öğrenildi. Kliniğimizde seftriakson ve
metranidazol tedavisi başlandı ve hızlı klinik iyileşme gözlendi. Hastanın anamnezi, tedaviye hızlı cevabı, diğer
olası nedenlerin dışlanması ve radyolojik bulguları ile septik pulmoner emboli tanısı konuldu. Septik pulmoner
embolinin nadir ancak ciddi sonuçları olması ve ayrıntılı anamnezle birlikte, radyolojik bulgular ile tanıya
ulaşmanın kolaylığını vurgulamak amacıyla bu olguyu sunmayı amaçladık.
Anahtar Kelimeler: Septik Pulmoner Emboli Diş Apsesi Bilgisayarlı Tomografi
A Case of Septic Pulmonary Embolism Secondary to Tooth Abscess
Muzaffer Sarıaydın, Aydın Balcı, Sevinç Sarınç Ulaşlı, Ersin Günay, Seçil Demir, Mehmet Ünlü
Afyon Kocatepe University Department of Pulmonary Medicine,Afyonkarahisar,Turkey
Septic pulmonary embolism is a disease that spreads of infectious microorganisms embedded in fibrin settles
in arteries and cause usually multiple and/or bilateral nodular infiltrates and wedge-shaped cavity on bilateral
lung parenchyma. A 68-year-old male patient admitted to our outpatient clinic with the complaints of chest
pain andfever. A few cavitary lesions and right hemitorax’s plevral effusion were identified on the plain chest
X-ray. Thoracic computed tomography revealed bilateral multiple cavitary lesions and pleural effusion in the
right hemithorax. Acid-fast bacilli in sputum smears and serum hydatid immunofluorescent antibody test were
all negative. Romatoid factor andANCA values were within normal limits. A detailed medical history of the
patient figured out admission to dentist for tooth abscess and non specific antibiotic medication for three days
approximately 20 days ago. In our clinic, treatment was initiated asceftriaxone and metronidazole and rapid
clinical improvement was observed. The history of the patient, rapid response to treatment, the exclusion of
other possible causes and radiological findings were all compatible with the diagnosis of septic pulmonary
embolism. We aimed to present this case to highlight the importance of quick diagnosis with detailed medical
history and radiological findings of this rare disease with serious consequences.
Keywords: Septic Pulmonary Embolism Tooth Abscess Computed Tomography
Figür 1
Figure 1
Başvuru döneminde çekilen akciğer grafisi
Figür 2
Figure 2
Toraks bilgisayarlı tomografide bilateral multipl kaviter lezyonlar ve sağ hemitoraksta plevral efüzyon izlendi.
Figür 3
Figure 3
Tedaviden üç ay sonraki kontrol akciğer grafisi.
EPS185
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Delayed Diagnosis in a Patient with Bronchiectasis and Asthma: Swyer-JamesMacLeod Syndrome
Ferhat Onur Ural, Tuncer Ozkısa, Ergun Tozkoparan, Orhan Yücel
Department of Chest Disease, Gülhane Military Medical Academy, Ankara,Turkey
Swyer-James/MacLeod syndrome (SJMS) is a rare disease, characterized by unilateral hyperlucent lung due to
hypoplasia of the pulmonary artery and bronchiectasis. Illnesses such as viral bronchiolitis and pneumonia in
childhood are thought to be an acquired form. A 21 years-old male patient with the complaints of dyspnea on
exertion, cough and sputum was admitted to the clinic. The symptoms exist on patient since childhood
however the symptoms have increased for 6 months. Physical exanination revealed bilateral rhonchi. Chest XRay showed left SKD was seen blunt. Pulmonary angiography showed left lower lobe pulmonary arter
calibration was significantly reduce. When parenchymal areas evaluated were observed changes
bronchiectasis at right lower lob anterior segment and left lower lobe. Also revealed hyperlucency both lower
lobes. Ventilation / perfusion (V/Q) scan was performed. There was a diffuse matched ventilation/perfusion
defect on the right upper lobe posterior segment, right middle lobe, both lower lobe. The patient was
diagnosed as SJMS. Swyer-James (Macleod’s) syndrome (SJMS) is a rare disorder thought to be a complication
of childhood infections. Unilateral hyperlucency, reduced lung volume, diminished vascular markings and
bronchiectasis may be detected on radiological analysis. Bilateral involvement is rare. We present a 21-yearlold man who was diagnosed as having bilateral SJMS by
radiological analysis and ventilation-perfusion scintigraphy.
Keywords: BİLATERAL SAWYER-JAMES-MACLEOD SYNDROME
resim1
hyperlucency both lower lobes and bronchiectasis
EPS186
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Akciğer kanserini taklit eden iki vaskülit olgusu
Armağan Fatma Hazar1, İpek Erdem1, Canan Öneş3, Pakize Sucu1, Meral Uluköylü2, Lale Serçelik1, Umut
Kasapoğlu4
1
Süreyyapaşa Göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi EAH göğüs hastalıkları
2
Süreyyapaşa Göğüs hastalıkları ve göğüs cerrahisi EAH dahiliye kliniği
3
Ümraniye EAH
4
Erzincan Askeri Hastanesi
GİRİŞ
Akciğerdeki bazı mass lezyonlar radyolojik görünümleri nedeni ile malign lezyonları taklit etmektedirler.
Kitle görünümüyle bize başvuran Behçet ve Wegener Granülomatoza tanısı alan iki hastamızı tanı aşamasında
vaskülitleride göz önünde bulundurmak konusunda farkındalık oluşturmak üzere sunuyoruz.
1.OLGU: Hasta 42 yaşında kadın. Nefes darlığı,hemoptizi yakınmaları var. Daha önce anemi,derin ven trombozu
tedavisi görmüş.Fizik muayenesinde özellik yok.Biokimyası normal.Hemogramında anemisi var.Akciğer
grafisinde bilateral yerleşimli opasiteler izleniyor. Toraks CT de bilateral akciğerde nodüller ve hilusta 4x3.5
boyutlarında lezyonlar görüldü.Bir dış merkezde hastanın akciğer lezyonlarına biopsi yapıldığı sonucun
inflamasyon geldiği öğrenildi. Bronkoskopik tetkik yapıldı.Sol alt lob bronşunda vegetan membranlı kanamalı
endobronşiol kitle mevcuttu.Patolojisi ağır squamöz metaplazi geldi.ANA,Anti DSDNA, Glomerul basal
membran antikoru,pANCA, cANCA menfi bulundu.
Bu arada hasta genital bölgede bir ülsere lezyon çıktığını söyledi.Alınan patoloji Behçet ile uyumlu olarak
raporlandı.Paterji testi pozitif idi.Hasta sorgulamasında ağızda tekrarlayan aftlarının olduğunu söyledi.Çekilen
MR angioda, kitle görünümünün anevrizmalara ait olduğu görüldü.Hasta Behçet polikliniğine yönlendirildi.
2.OLGU:Hasta 57 yaşında bayan.Soy ve özgeçmişinde özellik yok.Nefes darlığı,ateş şikayetleri ile başvurdu.
Aktif smoker 18 paket/yıl.Fizik muayenede akciğerde sağ alta inspiryum sonu ralleri var.Biokimyasında özellik
yok.Akciğer grafisinde sol akciğer üst lobta,sağ akciğer alt lobda kavite görüldü. Bilgisayarlı tomografide
bilateral nodüller,sağ ve solda kaviteli kitlesel lezyonlar izlendi..Malignite olabileceği düşünüldü.Bronkoskopik
tetkikte patoloji yoktu.TTİAB yapıldı.ANA,pANCA,cANCA yapıldı. cANCA pozitif geldi.Hastanın TTİAB sinden
Wegener Granulomatozis tanısı alındı.24 saatlik idrarda mikroalbumin vardı.Siklofosfamid,steroid ve bactrim
tedavisi başlandı. Hasta tedaviye çok iyi cevap verdi, 7 yıldır takip altındadır.Bir kez nüks olmuştur.Halen
metilprednisolon 4 mg. almaktadır.
SONUÇ: Akciğerdeki kitlesel lezyonların tanısında vaskülitleride ön tanıda düşünmek gereklidir.
Anahtar Kelimeler: Wegener granulomatasa,Behçet,akciğer kanseri,vaskülit,
Case report of two patients with vasculitides mimicking lung canser
Armağan Fatma Hazar1, İpek Erdem1, Canan Öneş3, Pakize Sucu1, Meral Uluköylü2, Lale Serçelik1, Umut
Kasapoğlu4
1
Sureyypasa Chest Diseaeses and Chest Surgery Educitional Hospital chest departmant
2
Sureyypasa Chest Diseaeses and Chest Surgery Educitional Hospital internal departmant
3
Ümraniye Educitional hospital
4
Erzincan military hospital
A group of mass lesions of lung mimic malign diseases because of their radiographic image.We report two
cases in order to increase awareness of vasculitides for management of mass lesions who have been
diagnosed with granulomatosis with polyangiitis (Wegener's) and Behçet's disease.
CASE 1: 42 year old female admitted with dyspne and haemoptysis.She had a story of anemia and deep vein
thrombosis.Physical examination and laboratory tests were normal except anemia.Chest x-ray showed
bilaterally opacities.Thorax CT demonstrated pulmonary nodules and hilar lesions.FOB showed endobronchial
mass vegetating with hemorrhagic membrane in the left lower lobe.Biopsy demonstrated severe squamous
metaplasia.ANA, anti dsDNA, pANCA,cANCA, anti-GBM antibodies were all negative.As she claimed of an
arising new genital lesion that was biopsied the pathology was compatible with Behçet's disease. MR
angiography showed that mass lesions were aneurysms.She was directed to Behçet's disease unit.
CASE 2: 57 year old female having nothing important in her medical record admitted with dyspne and
fever.She had end-inspiratory crackles on the lower lobes of right lung.Biochemistry was normal.Chesr x-ray
showed cavities localised on left upper and right lower zones.BT demonstrated nodules with cavities on both
lungs.FOB was normal.Of the all vasculitides markers cANCA was positive.She had diagnosis of granulomatosis
with polyangiitis (Wegener's ) with transthoracic fine needle biopsy. Cyclophosphamide and corticosteroid was
administered.She responded perfectly to the treatment. She has been on our follow up for 7 years.
CONCLUSION: Vasculitides should be considered on diagnosing pulmonary mass lesions.
Keywords: Wegener granulomatasa,Behçet diseases,lung cancer,
EPS187
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Yağ embolisi sendromu (YES) (Bergman’ın triad) - Olgu Sunumu
Saltuk Buğra Kaya, Ünal Akel, Hilal Ermiş, Süleyman Savaş Hacıevliyagil
İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Malatya
Yağ embolisi sendromu (YES) nadir bir klinik sonucu olup akut solunum yetmezliği, mental durum değişikliği ve
peteşi Bergman’in triadı ile karakterizedir.
28 yaşında kadın hasta araç içi trafik kazası nedeniyle sol femur fraktürü opere ediliyor. Ameliyatın 48.saatte
hastada ani gelişen nefes darlığı başlıyor. Alınan arter kan gazında parsiyel oksijen basıncı 42 mmHg tespit
ediliyor. Ani bilinç kaybı ve çift görme şikayeti başlayan hastaya kranial MR’da embolik enfarktlar tespit edildi.
Hastanın fizik muayenesinde solunum sesleri bilateral ral vardı, boynunda ve toraks ön yüzünde peteşiler tespit
edildi. Toraks BTde yaygın buzlu cam görünümlerinin saptandı.
YES düşünülerek hastaya sistemik steroid, sıvı elektrolit dengesinin sağlanması ve hipoksinin giderilmesini
içeren destekleyici yaklaşımlar yapıldı. Hastanın takip süresince hipoksemi ve peteşiler geriledi.
Femur fraktürlerinde tipik Bergman’ın triadı olan akut solunum yetmezliği ayırıcı tanıda YES’inde düşünülmesi
gerektiğini vurgulamak için bu vakayı sunduk.
Anahtar Kelimeler: Yağ embolisi sendromu, akut solunum yetmezliği, mental durum değişikliği,peteşi,
Bergman’in triadı
Fat emboli syndrome (FES) (Bergman’s triad) - Case Report
Saltuk Buğra Kaya, Ünal Akel, Hilal Ermiş, Süleyman Savaş Hacıevliyagil
Inonu University Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Malatya, TURKEY
Fat embolism syndrome (FES) is a clinical diagnosis with a Bergman’s triad of presenting symptoms and signs
consisting of acute respiratory failure, neurologic abnormalities, and a petechial rash.
28-year-old female patient had a motor vehicle accident left femur fracture was operated. In the 48th hour of
the surgery, sudden onset of dyspnea began in patients. Partial arterial oxygen tension (PaO2) in arterial blood
gas was identified 42 mmHg. Sudden loss of consciousness and diplopia was seen, embolic infarcts were
detected in patients with cranial MRI. Breath sounds on physical examination were included bilateral crackles,
petechiae on the face neck and chest were detected. Thorax computed tomography was revealed diffuse
ground-glass opacities.
We given systemic steroids, directed at ensuring proper hydration, managing respiratory manifestations, all
supportive treatment as treatment of the FES.
We present this case to highlight acute respiratory failure of the fracture should be considered Bergman’s triad
in the differential diagnosis FES.
Keywords: Fat emboli syndrome,acute respiratory failure, neurologic abnormalities, petechial rash, Bergman’s
triad
Resim 1
Sol femur fraktürü
Resim 4
Resim 5
Her iki akciğerde yaygın buzlu cam görüntüsü
Resim2
Embolik enfarkt alanları
Resim3
Embolik enfarkt alanları
EPS188
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Mitral Yetmezliği ve Halo Sign
Erol Şentürk
Kastamonu Devlet Hastanesi
83 yaşında erkek hasta. Mitral yetmezliği tanısı mevcut. 3 gündür balgamda kan gelmesi ve baş dönmesi
şikayetiyle acil servise başvurdu. Fizik muayenesinde Ateş: 36.2 C, N: 90/dk, TA: 100/60mmHg, dinlemekle
solunum sesleri derinden geliyor idi. Hemogramda; WBC: 16.000, Hb: 13, Hct: 39, Plt: 272.000, Biyokimyasında;
Üre: 58mg/dl, BUN: 27mg/dl, Kreatinin: 0.78mg/dl, Total protein: 5.0g/dl, Albumin: 3.0g/dl, GGT: 198 IU/ml,
LDH: 239 IU/l, CRP: 45 mg/l ölçüldü. Kan gazında Ph: 7.49, PO2: 75, PCO2: 29, SO2:95, HCO3: 22 ölçüldü. Torax
BT de sağ alt lob superior segmentte halo sign mevcuttu. Beyin MR da atrofik değişiklikler demans lehine
yorumlandı. Hastaya mitral yetmezliği tedavisi ile vaskülit ön tanısıyla pulse steroid ve 1mg/kg/gün idame
steroid tedavisi verildi. 3. günde hemoptizisi tamamen kesildi.
Anahtar Kelimeler: Mitral Yetmezliği, Halo Sign
Mitral Valve Failure and Halo Sign
Erol Şentürk
Local Hospital of Kastamonu
A 83 year old man who has mitral valve failure disease came to emergency service with complaint of blood in
sputum and dizziness for three days. The findings of physical examination: Fever: 36.2 C, Pulse: 90/minute and
Blood Pressure: 100/60mmHg and bilateral sounds of lungs were poor. In the count of blood cells test: WBC:
16.000, Hb: 13, Hct: 39, Plt: 272.000, in the biochemical test (abnormal results): Creatinin: 0.78mg/dl, Totaly
protein: 5.0g/dl, Albumin: 3.0g/dl, GGT: 198 IU/ml, LDH: 239 IU/l, CRP: 45 mg/l. In the arterial blood gases test:
Ph: 7.49, PO2: 75, PCO2: 29, SO2:95, HCO3: 22. Halo sign was detected in right inferior lob of the lung at
Thorax CT. Serebral MR was accomodating with dementia. Treatment which intended to mitral valve failure
and in the same time pulse steroid were administereted. After pulse steroid, 1mg/kg/day steroid was
maintened. Hemoptysis has interrupted in third day completely.
Keywords: Mitral valve failure, Halo Sign
6 AY SONRAKÄ° TORAX BT
THORAX CT, 6 MONTHS LATER
MEDYASTEN KESİTİ
MEDIASTEN
PARANKİM KESİTİ (HALO SIGN)
HALO SIGN
EPS189
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Pulmonary embolism mimicing community acquired pneumonia: A case report
İbrahim Koç1, Yusuf Doğan2, Onur Çakmak3, Gökhan Bulut4
1
Viransehir State Hospital, Pulmonary Medicine, Sanlıurfa, Turkey
2
Viransehir State Hospital,Microbiology, Sanlıurfa, Turkey
3
Viransehir State Hospital, Internal Medicine, Sanlıurfa, Turkey
4
Viransehir State Hospital, Radiology, Sanlıurfa, Turkey
Acute pulmonary thrombo-embolism (PTE) is a form of venous thromboembolism (VTE) that is common and
might even be fatal sometimes. Patients might present with very variable clinical presentation and often have
nonspecific symptoms which make diagnosis difficult. Here we report a 30 year-old male presented to our
clinic with right sided chest pain and shortness of breath. His physical examination revealed normal body
temperature (36 C°), heart rate of 100 beats per minute, respiratory rate of 20 breaths per minute, blood
pressure of 110/80 mm Hg and SpO2 of 70% on room air. Physical examination of the chest revealed
diminished movement of the right hemithorax and dullness over the right lung base along with rales in the
right lower zone. Computed tomography angiography of the chest revealed right sided pulmonary emboli with
infiltrative areas and minimal pleural effusion. The patient was a stationary officer which was the only obvious
risk for PTE. Blood and sputum cultures revealed no bacteria, the patient had no fever and no risk for a
possible community acquired pneumonia. Even though pneumonia cannot be totally excluded, all those
findings made us put the PTE diagnosis but not pneumonia. In conclusion, pulmonary embolism may mimic
community acquired pneumonia thus clinicians must be careful during diagnostic procedure.
Keywords: Computed tomography, pneumonia, pulmonary embolism
Figure 1
Computed tomography of the chest pulmonary tromboemboli in the right middle pulmonary artery and pleural
effusion.
Figure 2
Computed tomography of the chest revealed right sided pneumonic consolidation with pleural effusion.
EPS190
[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Submukozal damarlarda genişleme ile ilişkili masif hemoptizi olgusu
Serap Argun Bariş, Tuba Çiftçi, Haşim Boyacı
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Kocaeli
Giriş: Masif hemoptizi, hayatı tehdit eden bir durumdur. Masif hemoptizi nedenleri arasında inflamatuvar,
neoplazik, vasküler, travmatik ve iatrojenik nedenler yer almaktadır. Burada genişlemiş submukozal damarlara
bağlı hemoptizisi olan olgu sunulmaktadır. OLGU: 53 yaşında erkek hasta, öksürmekle yaklaşık 200 ml kadar
kan gelmesi yakınması ile acil servise başvurdu. Özgeçmişinde koroner arter hastalığı, atriyal fibrilasyon,
hipertansiyon ve KOAH mevcuttu. Fizik muayenesi doğal bulundu. Hastaya oksijen ve traneksamik asit iv 3x1
tedavisi başlandı. Takiplerinde kanaması azalan hastaya bronşiyal arter embolizasyonu düşünülmedi.
Laboratuvar değerlerinde özellik yoktu. AF nedeni ile varfarin kullanım öyküsü olan hastanın INR değeri
terapötik aralıkta idi (INR=2,6). Romatolojik markerları (ANA, ANCA, Anti –ds DNA) negatif bulundu. Akciğer
grafisinde bronkovasküler dallanma artışı izlendi. Toraks BT'de bilateral alt loblarda septal kalınlaşmalar ve
sağda minimal plevral efüzyon izlendi. Bronkoskopisinde her iki sistemde submukozal vaskülarite artışı izlendi.
Alınan lavaj sitolojisi ve mikrobiyolojisinde belirgin özellik saptanmadı. Yapılan ekokardiyogramında EF: %15,
sol atriyumda genişleme, sol ventrikül hipertrofisi ve Grade 2-3 mitral yetersizliği saptandı. Kardiyoloji bölümü
ile konsülte edilen hastaya kalp yetmezliği için medikal tedavi düzenlendi. Sonuç: Masif hemoptizi ile başvuran
hastalarda tedavi yönetiminin yanında etyolojik faktörler de değerlendirilmeli ve kardiyak patolojilerin de
hemoptizi ile başvurabileceği unutulmamalıdır.
Anahtar Kelimeler: kalp yetmezliği, masif hemoptizi, submukozal damar genişlemesi
A case of massive hemoptysis related to dilated submucosal vessels
Serap Argun Bariş, Tuba Çiftçi, Haşim Boyacı
Department of Pulmonary Diseases, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey
INTRODUCTION: Massive hemoptysis is a life-threatening condition. The etiology of massive hemoptysis
includes inflammatory, neoplastic, vascular, traumatic or iatrogenic factors. A case of massive hemoptysis due
to dilated submucosal vessels is presented here. CASE: Fifty three years old male admitted to emergency
department with complaints of hemoptysis approximate amount of 200 cc. He had histories of coronary artery
disease, atrial fibrillation, hypertension and COPD. His physical examination was normal. Oxygen and
tranexamic acid 3x1 iv was started. Bronchial artery embolization was not considered since the bleeding has
decreased after the medical treatment. Laboratory examinations were in normal limits. INR value of the
patient with a history of warfarine use due to atrial fibrillation was is in therapeutic range (INR=2,6).
Rheumatologic markers such as ANA, ANCA, anti-ds DNA were also normal. Bronchovascular marks on chest
radiogram have increased. There were bilateral septal thickening in lower lobes and right minimal pleural
effusion. Fiberoptic bronchoscopy revealed dilated submucosal vessels in both bronchial systems. The
cytological and microbiological evaluations of the bronchial lavage fluid were normal. It was detected that
ejection fraction was 15% with grade 2-3 mitral valve failure and there was left atrial dilatation and left
ventricular hypertrophy in echocardiography. The patient consulted with the department of Cardiology and
the medical treatment for the heart failure was started. CONCLUSION: It is suggested that the etiologic factors
should be evaluated besides the medication management and cardiac pathologies might be presented with
massive hemoptysis should be kept in mind.
Keywords: heart failure, massive hemoptysis, submucosal dilated vessel
Resim-1
Figure-1
Resim-2
Figure-2
Resim-3
Figure-3
EPS191 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Kitle imajı veren kronik trombüs olgusu
Elif Yılmazel Uçar, Bugra Kerget, Ömer Araz, Metin Akgün, Leyla Sağlam
Atatürk Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Erzurum
GİRİŞ: Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon (KTEPH), sıklıkla pulmoner tromboemboli sonrası gelişen
nadir bir hastalıktır. Masif pulmoner emboli nedeniyle trombolitik tedavi almış olan ve kontrollerinde çekilen
bilgisayarlı tomografisinde sağ ana pulmoner arteri invaze eden kitle nedeniyle uzun süre tetkik edilen ve nihai
olarak kitle imajı veren trombüs materyali tespit edilen olgumuzu sunmak istedik.
OLGU: 36 yaşındaki erkek hasta 2011 yılında masif pulmoner emboli nedeniyle klinğimizde trombolitik tedavi
aldı. Hastanın 3 aylık antikoagulan tedavi sonrası kontrollerinde efor dispnesinin devam etmesi ve
ekokardiografisinde (EKO)sistolik pulmoner arter basıncının (sPAB) yüksek seyretmesiı üzerine çekilen
bilgisayarlı tomografisinde sağ pulmoner arteri daraltan düzgün sınırlı ön planda kitle imajı veren görünüm
tespit edildi. Dinamik MR değerlendirilmesinde kitle-trombüs ayrımı yapılamadı. Hastaya bronkoskopi ve
endobronşial ultrasonografi yapıldı. Patoloji sonucu benign sitoloji gelen hastada mevcut klinik bulguları da göz
önüne alınarak kronik trombüs düşünüldü. Endarterektomi operasyonuna yönlendirildi. Operasyon sonrası
klinik bulguları düzelen hasta takibe alındı.
SONUÇ: Kronik trombüs ayırıcı tanısında özellikle anjiosarkom, intravasküler tümoral yayılım, kist hidatik,
arteritler ön plandadır. Olgumuzda olduğu gibi daha önceden pulmoner tromboemboli tanısı olan hastalarda
oluşabilecek trombüs lokalizasyon yeri itibari ile yanıltıcı olabileceği gibi altta yatan zemin itibari ile ön planda
kronik trombüs akılda bulundurulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: kronik trombüs, kitle, pulmoner hipertansiyon
Chronic thrombus that mimics a mass
Elif Yılmazel Uçar, Bugra Kerget, Ömer Araz, Metin Akgün, Leyla Sağlam
Department of Pulmonary Disease, Ataturk University, Erzurum, Turkey
OBJECTIVE: Chronical thromboembolic pulmonary hypertension (CTEPH) is a curious disease that is
characterized with a pulmonary tromboemboli. We wanted to present our case which took thrombolytic
treatment for pulmonary embolism and examined for a mass that invaded the pulmonary artery which
observed in computer tomography (CT) and finally determined a thrombus material looked like a mass.
CASE: 36 years old male patient was treated with thrombolytic in 2011 because of massive pulmonary
embolism. After 3 months anticoagulant treatment we reevaluated the patient. Because of dyspnea and
elevated pulmonary arterial pressure in echocardiography we took a control thorax CT angiography. There was
a mass that restricts the right pulmonary artery. In dynamic MR, we couldn’t discriminate between mass and
thrombus. We made bronchoscopy and endobronchial ultrasonography. By considering the clinical findings,
we accepted that our patient has chronical thrombus after the benign sitology. We directed our patient to
pulmonary thromboendarterectomy.
CONCLUSION: Angiosarcoma, intravascular tumoral invasion, cyst hydatic and arteritis are really important in
the differential diagnosis of chronic thrombus. We wanted to present our case to put an emphasis that in
patients with pulmonary thromboembolism, location of thrombus can confuse us and we certainly should take
chronic thrombus in consideration.
Keywords: chronic thrombus, mass, pulmonary hypertension
EPS192 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Tansiyon Pnömotoraks ve Pulmoner Tromboemboli Birlikteliği
1
1
̇
̇ , Bülent Altinsoy
̇
̇
Fırat Uygur1, Hakan Tanriverdi
, Fatma Erboy1, Tacettiṅ Örnek1, Figen
Atalay1, Ömer Yazgan2,
1
1
̇
Susamber Dik̇ Altintaş
, Meltem Tor
1
Bülent Ecevit Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Zonguldak
2
Bülent Ecevit Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı, Zonguldak
Giriş: İntraplevral boşlukta giderek artan bir basınçla oluşan tansiyon pnömotoraks (TP) aynı taraf akciğerde
total kollaps oluşturur ve trakea ve mediasteni karşı tarafa iterek venöz dönüşü azaltır. TP’nin en sık nedenleri
mekanik ventilasyona bağlı barotravma, büyük bir amfi zem bülünün rüptürü sonucu oluşan spontan
pnömotoraks veya ciddi parankim laserasyonu oluşturan künt toraks travmalarıdır. Pulmoner tromboemboli
nispeten sık görülen, ciddi mortalite ve morbidite riski olan bir hastalıktır. Klinik belirtiler eşlik eden hastalıklar
nedeniyle maskelenebilir ve gecikebilir. PTE olgularının %75’inden fazlası bacaklardaki derin venlerde oluşan
trombüslere bağlı gelişir. Pulmoner embolide önceden kardiyopulmoner problemi bulunmayan hastalarda, ani
gelişen dispne ve takipne en sık rastlanan semptom ve bulgudur. Biz de pulmoner tomboemboli ve tansiyon
pnömotoraks birlikteliği olan bir vakayı sunmak istedik.
OLGU: 55 yaşında erkek hasta acil servise ani başlayan nefes darlığı ve sol göğüs ağrısı şikayeti ile başvurdu. Acil
serviste çekilen akciğer grafisi ve toraks tomografisinde sağ alt pnömotoraks ve sağ ana pulmoner arter
distalinde emboli ile uyumlu dolma defekti görülmesi üzerine tarafımızca değerlendirildi ve tedavi ve takibinin
yapılması amacıyla solunumsal yoğun bakım ünitesine yatışı yapıldı. Fizik muayenesinde genel durumu kötü,
bilinç kapalı. Sağ da solunum sesleri belirgin azalmış oskülte edildi. Hastanın özgeçmişinde yaklaşık 3 ay önce
kalça kırığı nedeni dış merkezde kalça operasyonu olmuş. Hastanede kaldığı sürede akut myokard infarktüsü
geçirmiş ve entübe edilmiş. Yaklaşık 2 ay hastanede yatan hastaya trakeostomi açılmış. Hipotansiyonu,
desaturasyonu olan hastaya tüp torakostomi uygulandı ve heparin ve dopamin infüzyonu başlandı.
Sonuç: Mortalitesi ve morbiditesi yüksek her iki hastalığın birlikte görülebileceği unutulmamalıdır.
Anahtar Kelimeler: tansiyon pnömotoraks, pulmoner tromboemboli, bilgisayarlı tomografi
Tension Pneumothorax and Pulmonary Thromboembolism Coexistence
1
1
̇
̇ , Bülent Altinsoy
̇
̇
Fırat Uygur1, Hakan Tanriverdi
, Fatma Erboy1, Tacettiṅ Örnek1, Figen
Atalay1, Ömer Yazgan2,
1
1
̇
Susamber Dik̇ Altintaş
, Meltem Tor
1
Bülent Ecevit University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Medicine, Zonguldak, Turkey
2
Bülent Ecevit University, Faculty of Medicine, Department of Radiology Medicine, Zonguldak, Turkey
Giriş: İntraplevral boşlukta giderek artan bir basınçla oluşan tansiyon pnömotoraks (TP) aynı taraf akciğerde
total kollaps oluşturur ve trakea ve mediasteni karşı tarafa iterek venöz dönüşü azaltır. TP’nin en sık nedenleri
mekanik ventilasyona bağlı barotravma, büyük bir amfi zem bülünün rüptürü sonucu oluşan spontan
pnömotoraks veya ciddi parankim laserasyonu oluşturan künt toraks travmalarıdır. Pulmoner tromboemboli
nispeten sık görülen, ciddi mortalite ve morbidite riski olan bir hastalıktır. Klinik belirtiler eşlik eden hastalıklar
nedeniyle maskelenebilir ve gecikebilir. PTE olgularının %75’inden fazlası bacaklardaki derin venlerde oluşan
trombüslere bağlı gelişir. Pulmoner embolide önceden kardiyopulmoner problemi bulunmayan hastalarda, ani
gelişen dispne ve takipne en sık rastlanan semptom ve bulgudur. Biz de pulmoner tomboemboli ve tansiyon
pnömotoraks birlikteliği olan bir vakayı sunmak istedik.
OLGU: 55 yaşında erkek hasta acil servise ani başlayan nefes darlığı ve sol göğüs ağrısı şikayeti ile başvurdu. Acil
serviste çekilen akciğer grafisi ve toraks tomografisinde sağ alt pnömotoraks ve sağ ana pulmoner arter
distalinde emboli ile uyumlu dolma defekti görülmesi üzerine tarafımızca değerlendirildi ve tedavi ve takibinin
yapılması amacıyla solunumsal yoğun bakım ünitesine yatışı yapıldı. Fizik muayenesinde genel durumu kötü,
bilinç kapalı. Sağ da solunum sesleri belirgin azalmış oskülte edildi. Hastanın özgeçmişinde yaklaşık 3 ay önce
kalça kırığı nedeni dış merkezde kalça operasyonu olmuş. Hastanede kaldığı sürede akut myokard infarktüsü
geçirmiş ve entübe edilmiş. Yaklaşık 2 ay hastanede yatan hastaya trakeostomi açılmış. Hipotansiyonu,
desaturasyonu olan hastaya tüp torakostomi uygulandı ve heparin ve dopamin infüzyonu başlandı.
Sonuç: Mortalitesi ve morbiditesi yüksek her iki hastalığın birlikte görülebileceği unutulmamalıdır.
Keywords: tension Pneumothorax, pulmonary thromboembolism, computerized tomography
Olgunun Toraks Bt kesiti
Olgunun Toraks Bt kesiti
Sol pulmoner arter distalinde emboli ile uyumlu dolma defekti izlendi.
Olgunun Toraks Bt kesiti
Sag hemitoraksta kalp ve mediasteni sola iten tansiyon pnomotoraksla uyumlu gorunum izlendi. Sol
hemitoraksta pnomotoraks ve buzlu cam gorunumu izlendi.
EPS193 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Masif ve Submasif Pulmoner Emboli Olgularında Trombolitik Tedavi Sonuçları
İlknur Can1, Erhan Uğurlu1, Neşe Dursunoğlu1, Göksel Altınışık1, Sibel Özkurt1, Sevin Başer1, Fatma Evyapan1,
Mukaddes Şener1, Hande Şenol2
1
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Denizli
2
Pamukkale Üniversitesi Biyoistatistik Ana Bilim Dalı, Denizli
GİRİŞ VE AMAÇ:Akut pulmoner emboli yüksek mortaliteye sahiptir ve klinik ve laboratuvar kriterlere göre
masif, submasif ve non masif olarak gruplandırılır. Sistemik arteryel hipotansiyon (kan basıncı<90/60 mmHg)
veya senkop veya kardiyojenik şok olduğunda masif emboli olarak hipotansiyon olmaksızın sağ ventrikül
yetmezliği varsa submasif olarak adlandırılır. Trombolitik tedavi masif ve bazen de submasif olgularda hayat
kurtarıcıdır. Burada, bölümümüzde 2014 yılı boyunca takip edilen 22 masif ve submasif emboli hastalarını
sunduk.
YÖNTEM:Servisimizde yatan pulmoner embolili hastaların dosyalarını retrospektif olarak inceledik.
BULGULAR:Trombolitik tedavi ile ekokardiyografik olarak ölçülen ortalama pulmoner arter basınçlarında
anlamlı düşme görüldü (sırasıyla 48,41±17,12 33,71± 15,91 mmHg). Trombolitik sonrası sadece 1 hastada
komplikasyon (beyin kanaması) gelişti.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Masif ve submasif pulmoner emboli olgularında trombolitik tedavi geciktirilmeden
verilmeli ve bu hastalar servislerde ve yoğun bakım ünitelerinde yakından takip edilmelidir
Anahtar Kelimeler: pulmoner emboli, trombolitik tedavi
Outcome of Massive and Submasive Pulmonary Thromboembolic Patients After Thrombolytic Therapy
İlknur Can1, Erhan Uğurlu1, Neşe Dursunoğlu1, Göksel Altınışık1, Sibel Özkurt1, Sevin Başer1, Fatma Evyapan1,
Mukaddes Şener1, Hande Şenol2
1
Pamukkale Unıversity Faculty of Medicine, Department of Pulmoner Medicine, Denizli, Turkey
2
Pamukkale Unıversity Department of Statistical Sciences, Denizli, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Acute pulmonary emboli has a mortality is categorised as massive, submassive
and nonmassive according to clinical and laboratory criteria. When there is systemic arterial hypotension
(blood pressure<90/60 mmhg) or syncope or cardiogenic shock it is called massive embolism and if there is
right ventricular failure without hypotension it is called submassive embolism. Thrombolytic therapy is life
saving in massive and sometimes in submassive cases. Here we reported outcome of 22 massive and
submassive emboli patients followed in the year 2014 in our department.
METHOD:Pulmonary embolism in hospitalized patients in our clinic, we retrospectively reviewed the files.
RESULTS:Significant decrease was seen in mean pulmonary arterial pressure measured echocardiographically
(48,41±17,12 33,71± 15,91 mmHg respectively). Only one patient had complication (brain hemorrhage) after
thrombolytic treatment.
CONCLUSIONS:Thrombolytic treatment should be given as right over in massive and submassive pulmonary
emboli patients and they should be carefully followed in wards and intensive care units.
Keywords: Pulmonary emboli, Thrombolytic Therapy
EPS194[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Assessment of heat shock proteins and endothelial dysfunction in acute pulmonary
embolism
Erdal İn1, Figen Deveci1, Dilara Kaman2, Mutlu Kuluöztürk1
1
Firat Üniversity Medical Faculty, Department of Chest Disease
2
Firat Üniversity Medical Faculty, Department of Biochemistry and Clinical Biochemistry
INTRODUCTION - OBJECTIVE:We determined the levels of some heat shock proteins (HSP27, HSP70 and
HSP90), L-arginine, asymmetric dimethylarginine (ADMA), and symmetric dimethylarginine (SDMA) levels in
acute pulmonary embolism (PE) patients.
METHOD:The present case-control study comprised a healthy control group (n=57) and patients with acute PE
(n=84). HSPs, L-arginine, ADMA, and SDMA levels were measured in all of the cases.
RESULTS:The mean age of the control group was 56.72±8.44 years, and the mean age of the patients with
acute PE was 60.20±16.56 years (p=0.104). Compared to controls, patients with acute PE had significantly
higher mean serum HSP27, HSP90, and ADMA levels, whereas the mean serum L-arginine and SDMA levels
were lower (p<0.001, for all parameters). In patients with acute PE serum HSP27, HSP70 and ADMA levels
were negatively correlated with partial pressures of arterial oxygen levels (r=-0.281, p=0.01; r=-0.263, p=0.016;
and r=-0.275, p=0.011, respectively) and arterial oxygen saturation (r=-0.225, p=0.039; r=-0.400, p<0.001; r=0.299, p=0.006; respectively).
CONCLUSIONS:The findings of the present study demonstrated that oxidative stress and endothelial damage
increase in acute PE.
Keywords: Pulmonary embolism, heat shock proteins, L-arginine, asymmetric dimethylarginine, symmetric
dimethylarginine
EPS195[Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
The Importance of Mean Platelet Volume and Red Cell Distribution Width in Acute
Pulmonary Embolism
Erdal İn1, Figen Deveci1, Dilara Kaman2, Mutlu Kuluöztürk1, Mustafa Necati Dağlı3, Cengiz Özdemir4, Sinem
Nedime Sökücü4
1
Firat Üniversity Medical Faculty, Department of Chest Disease
2
Firat Üniversity Medical Faculty, Department of Biochemistry and Clinical Biochemistry
3
Firat Üniversity Medical Faculty, Department of Cardiology
4
Yedikule Teaching Hospital for Pulmonology and Thoracic Surgery
INTRODUCTION - OBJECTIVE:To evaluate the level of mean platelet volume (MPV) and red cell distribution
width (RDW) in patients with acute pulmonary embolism (PE) and to determine whether a diagnostic value in
these patients.
METHOD:A total of 108 consecutive patients with acute PE and 79 controls were evaluated retrospectively.
The MPV, RDW, D-Dimer, brain natriuretic peptide, cardiac troponin-I and arterial blood gases were reviewed
and Echocardiography findings in patients with PE were evaluated.
RESULTS:The MPV and RDW levels in the PE group was significantly higher than in the control group (p<0.001,
p=0.006). The MPV and RDW levels were higher in PE patients with right ventricular dysfunction (RVD)
compared with PE patients without RVD (p=0.026, p<0.001). The higher serum MPV and RDW levels were
determined in non-survivors than survivors (p<0.001; for both). The optimal cut-off value of MPV and RDW for
the diagnosis of PE was 8.25 fl (sensitivity 72%; specificity 43%) and 13.45% (sensitivity 79%; specificity 52%)
respectively. Moreover the optimal cut-off value of MPV and RDW for the determining of RVD was 8.35 fL
(Sensitivity 76%; specificity 50%) and 14.05% (Sensitivity 79%; specificity 50%) respectively.
CONCLUSIONS:Our results suggest that a simple baseline determination of MPV and RDW in the first time
application of patients may be a reliable indicator for the diagnosis of acute PE and to determine of RVD in
these patients.
Keywords: Pulmonary embolism, right ventricular dysfunction, mean platelet volume, red cell distribution
width
EPS196 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Her pulmoner hipertansiyon gerçekten pulmoner hipertansiyon mudur?
Aycan Akbaş1, Zeynep Pınar Önen1, Öznur Yıldız1, Tamer Sayın2
1
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara
2
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı, Ankara
Peripartum kardiyomiyopati (PPKM), gebeliğin son ayındaki ya da doğumdan sonraki ilk 5 ay içindeki kadınları
etkileyen, göreceli olarak nadir görülen idyopatik kalp yetmezliği tablosudur. 29 yaşında dispne, öksürük,
ortopne ve pretibial ödem şikayetleri ile başvuran bir vaka sunulmuştur. Özgeçmişinden 2 hafta önce doğum
yaptığı öğrenildi. Fizik muayenede bilateral raller, 4/6 pansistolik üfürüm ve pretibial ödem saptandı. Patolojik
laboratuar bulguları; Hemoglobin:10,6 g/dl, CRP: 74 mg/L, D-dimer:855 ng/ml ve pro-BNP:3572 şeklinde idi.
Akciğer grafisinde kardiyomegali, bilateral hiler genişleme ve sağ plevral efüzyon izlendi (figür:1). Pulmoner BT
anjiyografide pulmoner tromboemboli saptanmazken, bilateral plevral efüzyon ve pulmoner ödem izlendi.
Ekokardiyografide sistolik PAB:75 mmHg, sol ventrikül dilatasyonu ve Ejeksiyon Fraksiyonu:%45 olmak üzere
sol ventikül yetmezliği bulguları izlendi. Bu bulgular eşliğinde hastaya PPKM tanısı konularak anjiotensin
converting enzim inhibitörü, furosemid, digoksin ve nitrogliserin başlandı. Tedaviye dramatic yanıt alındı.
Tedavinin 14. gününde, klinik, radyoljik (figür:2) ve ekokardiyografik bulguların iyileşmesi üzerine hasta taburcu
edildi. Peripartum kardiyomiyopati bir ekartasyon tanısı olup farklı klinik şekillerde prezente olabilir. Klinik
manifestasyonlarından biri de pulmoner hipertansiyondur. Erken tanı doğru tedavi edilmesini sağladığından ve
prognozu iyileştirdiğinden postpartum dönemde ekokardiyografisinde pulmoner hipertansiyon saptanan kadın
hastalarda tanıda PPKM de göz önünde bulundurulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: peripartum kardiyomiyopati, pulmoner hipertansiyon, kalp yetmezliği
Is every pulmonary hypertension real pulmonary hypertension?
Aycan Akbaş1, Zeynep Pınar Önen1, Öznur Yıldız1, Tamer Sayın2
1
Department Of Respiratory Medicine, Ankara University Medicine Faculty, Ankara, Turkey
2
Department Of Cardiology, Ankara University Medicine Faculty, Ankara, Turkey
Peripartum cardiomyopathy (PPCM) is a relatively rare idiopathic form of heart failure that affects women
during the last month of pregnancy or the first five months after delivery. We would like to present 29 years
old patient with complaints of dyspnea, cough, ortophnea and pretibial edema. Her medical history was not
significant except her labor two weeks ago. On phsycal examination, bilateral crackles, 4/6 pansystolic murmur
and pretibial edema were detected. Pathologic laboratory findings were; Haemoglobin:10,6 g/dl, CRP:74 mg/L,
D-dimer:855 ng/ml and pro-BNP:3572. Cardiomegaly, bilateral hilar enlargement and right pleural effusion
were notable on chest x-ray (figure:1). On pulmonary angiography bilateral pleural effusion and pulmonary
edema revealed without pulmonary thromboembolism. Echocardiography presented; sistolicPAB=75 mmHg,
dilated left ventricle, left ventricle failure with an ejection fraction of 45%. Based on these findings, the case
was diagnosed with PPCM and She was treated angiotensin converting enzyme inhibitor, furosemide, digoxin
and nitroglycerine. Patients treatment response was remarkable. On the fourteenth day of the treatment, her
clinical, radiological (figure:2) and echocardiographical findings improved, therefore the patient was
discharged. Peripartum cardiyomiyopathy, is an ecartational diagnosis and has variable clinical presentations.
One of the manifestations is pulmonary hypertension. Because early diagnosis provides correct treatment and
improves prognosis, PPCM must be considered in female patients who are echocardiographically diagnosed
with pulmonary hypertension in postpartum period.
Keywords: peripartum cardiomyopathy, pulmonary hypertension, heart failure
hastanın başvuru anındaki PA akciğer grafisi
chest x-ray at the time of hospitalization
kardiyomegali, bilateral hiler genişleme, sağ plevral efüzyon
cardiomegaly, bilateral hilar enlargement and right pleural effusion
taburculuk anındaki PA akciğer grafisi
chest x-ray at the day of discharge
kardiyomegali ve plevral efüzyonda gerileme
regression in cardiomegaly and pleural effusion
EPS197 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Behçet Hastasında Pulmoner Arter Anevrizmasını Taklit Eden Arterio-Venöz
Malformasyon Olgusu
Turan Aktaş1, Handan İnönü Köseoğlu1, Fatma Aktaş2, Zafer Özmen2
1
Gazi Osman Paşa Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Tokat
2
Gazi Osman Paşa Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı,Tokat
GİRİŞ: Behçet Hastalığı etyolojisi net olarak bilinmeyen, kronik inflamasyonla seyreden ve multisistemik
tutulum gösterebilen bir vaskulittir. Çoğunlukla Akdeniz, Ortadoğu ve Asya ülkelerinde görülmektedir. İlk defa
1937 yılında Türk dermatolog olan Hulusi Behçet tarafından tanımlanmıştır.
OLGU: 37 yaşında bayan hasta nefes darlığı nedeniyle dış merkezden sevkli olarak kliniğimize başvurdu.
Yaklaşık 10 yıldır behçet hastalığı vardı. Kolşisin kullanıyordu ve 3 aydır nefes darlığı şikayeti mevcuttu.
Beraberinde öksürük, göğüs ağrısı, balgam, nefes darlığı şikayeti mevcuttu. Fizik muayenesi normal olarak
saptandı. Laboratuar bulgularında Hb:9.02 mg/dl sed.: 37 mm/st olup diğer sonuçları normal olarak saptandı.
P-A akciğer grafisinde kalp arkasında noduler lezyon saptanması üzerine çekilen toraks BT sinde inen aort
komşuluğunda pulmoner arter ve venden beslenen vasküler genişleme dikkati çekiyordu.. Mevcut lezyon
arterio venöz malformasyon(A-VM) olarak yorumlandı. Ayrıca alt loblarda yaygın bronşektazik değişikler vardı.
Hasta hospitalize edilerek antibiyotik tedavisi verildi. Mevcut vasküler lezyona yönelik coil uygulanması için
başka bir merkeze yönlendirildi.
SONUÇ: Sonuç olarak Behçet Hastalığı daha çok genç yaşta tespit edilen, hayatı tehdit edici klinik sonuçlara
neden olabilen multisistemik bir vaskülittir. Behçet Hastalığı' nda vasküler sistemin tamamında tromboza
eğilim artmış olup, pulmoner tutulumun olduğu durumlarda özellikle de pulmoner arter anevrizması yanında
pulmoner vasküler yataktaki tromboza eğilimde ciddi sonuçlara neden olmaktadır. Bu hastalarda erken
dönemde genellikle nefes darlığı, az miktarda hemoptizi ve gögüs ağrısı gibi non spesifik klinik yakınmalar
ortaya çıkabilmektedir. Erken dönemde müdahale ve ölümcül sonuçların önlenebilmesi açısından bu klinik
tablonun klinisyen tarafından tanınması önemlidir
Anahtar Kelimeler: Arterio-Venöz Malformasyon, Behçet Hastalığı, Pulmoner Arter Anevrizması
The Arterio-Venous Malformation Mimicking Pulmonary Aneurysym In Behçet's Disease
Turan Aktaş1, Handan İnönü Köseoğlu1, Fatma Aktaş2, Zafer Özmen2
1
Gazi Osman Paşa University, Pulmonary Medicine Department, Tokat
2
Gazi Osman Paşa University,Radiology Department, Tokat
INTRODUCTION: Behçet's disease(BD) is a multi-systemic vasculitis with unknown etiology and chronic
inflammation. It is seen in Mediterranean, Middle East and Asian countries in general. It was firstly described
by Hulusi Behçet, a Turkish dermatologist, in 1937.
CASE: Thirty-seven years old female patient applied with complaint of dispnea. She has been treated with
colchicine because of BD. The physical examinattion was normal. The labouratory findings were normal except
Hb.9.02 mg/dl and sedimentation: 37 mm/h.Thorax CT was performed because of the nodulary lesion was
detected in chest radiography, In thorax CT the vasculary enlargement was detected beside of the descending
aorta with two vascular branhes originated from pulmonary artery and venous. This lesion was commented as
artero venous malformation. Also there were infection and bronchictasis at the lower lobes. She was
hospitalized and given antibiotheraphy. At the end of the treatment she was referred to another medical
center for coil
implementation.
CONCLUSION: Behçet's disease is a multi-systemic, life-threatening vasculitis and it is seen in young females in
general. The tendency of thrombosis formation increases in circulating system in BD. The pulmonary
involvement can be serious and life-threatening in BD, especially in pulmonary artery aneurysm and
thrombosis formations in pulmonary vascular bed. Nonspecific clinical complaints like dispnea, hemoptysis and
chest pain can be seen in these patients in early periods. The early diagnosis is very important to avoid serious
and life-threatening results.
Keywords: Arterio -Venous Malformation, Behçet's Disease, Pulmonary Arterial Aneurysym
EPS198 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Pulmoner Embolide Pulmoner BT Anjio Bulgularının Klinil ve Skorlamalar ile İlişksi
Şehnaz Olgun1, Çagatay Çimsit2, Emel Eryüksel1, Canan Çimşit2, Melahat Bekir1, Tuğçe Yakut1, Berrin Ceyhan2
1
Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları ve Yoğun bakım ABD
2
Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim Araştırma Hastanesi Radyoloji ABD
GİRİŞ VE AMAÇ:GİRİŞ ve AMAÇ: Pulmoner emboli önemli bir mortalite ve morbidite nedenidir. Pulmoner BT
anjio bulgularının klinik bulgularla, WELLS ve PESİ skorları ile ilişkisi araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM:MATERYEL ve METOD: Hastahanemiz acil, poliklinik, servis ve yoğunbakım ünitelerinde pulmoner
emboli tanısı almış hastaların pulmoner CT anjiodaki emboli lokasyonları subsegmental, segmental, lober ve
ana dallar olmak üzere kategorize edilerek, WELLS ve PESİ skorları hesaplanarak değerlendirilmiştir. Hastaların
30 günlük mortalite oranları izlenmiştir.
BULGULAR:SONUÇLAR: Toplam 218 hasta (E/K: 114/104, yaş: ) çalışmaya alınmıştır. WELLS skorlarına göre
düşük olasılıklı grupta 22, orta olasılıklı grupta 190, yüksek olasılıklı grupta 6 hasta bulunmuştur. Pulmoner BT
anjiografilerinde 42(%19) subsegmental, 85(%39) segmental, 61(%28) lober ve 30(%14) ana dallarda emboli
saptanmıştır. Hastaların PESİ skorlamasında kategori I’de 27(%12), kategori 2’de 33(%15) kategori III’de
43(%20) kategori IV’de 46(%21), kategori V’de 69(%32) hasta yer almıştır. Emboli yerleşim yerine göre Wells
skorları ve PESI skorları anlamlı farklılık göstermemiştir. Wells skoru yaş ile korele bulunmuştur (r=0.162,
p:0.001). Wells ile PESI skorları da pozitif korelasyon göstermiştir (r=0.232, p<0.001). Toplamda 18/218(%)
hasta mortal seyretmiştir. Wells skorlarına göre mortalite oranları farklılık göstermemiştir, ancak en yüksek
mortalite 13(%72) oranı PESI kategori V’de görülmüştür(p:0.001). Plevral sıvı varlığı da %43.2 ile en sık PESI
kategori V’de görülmüştür (p:0.039).
TARTIŞMA VE SONUÇ:YORUM: Pulmoner emboli hastalarında pulmoner BT anjioda lemboli yerleşim yerinin
klinik skorlar ile ilişkisi bulunamamıştır. Ancak PESI skor u en yüksek olan grupta plevral sıvının varlığı ve
mortalite daha yüksek saptanmıştır.Bu çalışmanın ışığında PESI skorlamanınpulmoner emboli hastalarının
izleminde klinik öneminin yüksek olduğu ifade edilebilir.
Anahtar Kelimeler: pulmoner emboli, Well's kriterleri, PESI skoru
Relationship Between Computerized Tomographic Pulmonary Angiography Findings with Clinical
Presentation and Clinical Scoring Parametres In Pulmonary Embolism
Şehnaz Olgun1, Çagatay Çimsit2, Emel Eryüksel1, Canan Çimşit2, Melahat Bekir1, Tuğçe Yakut1, Berrin Ceyhan2
1
Marmara University Pendik Teaching Hospital Department of Pulmonary and Critical Care
2
Marmara University Pendik Teaching Hospital Department of Radiology Medicine
INTRODUCTION - OBJECTIVE:AIM: Pulmonary embolism is an important cause of mortality and morbidity. We
aimed to evaluate relationship between computerized tomographic pulmonary angiography findings with
clinical presentation and clinical scoring parameters.
METHOD:METHOD: We categorized pulmonary embolism locations as subsegmental, segmental, lobar and
main branches depending to radiologic findings and calculate Wells and Pulmonary Embolism Severity İndex
(PESİ) scores in patients diagnosed with pulmonary embolism in emergency department, outpatient clinics,
wards or intensive care units. Patients were followed for 30 days mortality.
RESULTS:RESULTS: Totally 218 patients (M/F:114/104, mean age: 52,4 years) were included in the study.
According to Wells scoring there were 22 patients in low probability group, 190 in moderate probability group
and 6 in high probability group. According to PESI score there were 27(12%) in categoryI, 33(%15) in categoryII,
43(%20) patients categoryIII, 46(%21) patients in categoryV and 69((%32) in categoryIV. Wells and PESI scores
did not show any significant difference according to localization of pulmonary embolism. Wells and PESI scores
have positive correlation (r:0,232, p<0,001). Totally 18/218(8,2%) patients were mortal. Highest mortality rate
was detected in categoryV of PESI score (p:0,001). Presence of pleural effusion most commonly was also
detected in PESİ categoryV 43,2%(p:0,039).
CONCLUSIONS:CONCLUSION: We could not show any relation between localization of pulmonary embolism
and clinical scores but mortality and presence of pleural effusion were common in PESI categoryV. PESI scoring
is highly important for clinical follow up in pulmonary embolism patients.
Keywords: Pulmonary Embolism, Well's Criteria, PESI score
EPS199 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Ormana bakarken ağacı görememek; pulmoner emboli nedeni ile takip edilen tiroid
karsinomlu olgu sunumu
Elif Özarı Yıldırım, Meral Uluköylü Mengüç, Tülay Törün
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi
61 yaş bayan hasta tiroid karsinomu nedeniyle total tirodektomi sonrası bir üniversite hastanesinde
kemoterapi almaktayken kemik metastazı nedeniyle parenteral zolendronik asit tedavisinin 8 gün sonrasında
ani gelişen nefes darlığı nedeniyle hastaneye götürüldüğü sırada geçirdiği tonik klonik konvulziyon nedeniyle
acil serviste nöroloji, iç hastalıkları ve kardiyoloji tarafından görülmüş.Nöroloji tarafından fokal muayene
bulgusu saptanmayan ve kranial kontrastsız beyin görüntülemede patoloji saptanmayan hastaya fenitoin
intravenöz infüzyon başlanıp, dispne açısından ekokardiyografisinde sağ kalp yüklenme bulguları görülmesi
üzerine çekilen pulmoner BT anjiografide subsegmenter dolum defekti saptanmış ve pulmoner emboli tanısıyla
hastanemize sevkedilmiş.Acil servisten kliniğe kabul edilen hastanın geliş muayenesinde şuur letarjik,
antiepileptik ilaç infuzyonu etkisiyle kooperasyon sağlanamayıp, oryantasyon zayıf dizartrik olarak
değerlendirildi.Acil serviste başlanan düşük molekül ağırlıklı heparini devam edilen hastaya myoklonik
nöbetlerinin devam etmesi üzerine nöroloji konsültasyonu istendi.Antiepileptik tedavi devamı ve organik
etyoloji açısından iç hastalıkları konsültasyonu yapıldı.Diabetes Mellitus, hipertansiyon,tiroid karsinomu
nedeniyle tirodektomi sonrası levotiroksin kullanım öyküsü ve 8 gün önce kemik metastazı endikasyonuyla
zolendronik asit kullanım öyküsü olan hastaya ortalama eritrosit hacmi normal derin anemisi- Hb: 7,77 Hct: 22
–için eritrosit suspansiyonu (ES) ve düzeltilmiş kalsiyumu 7,4 mg/dl ölçülmesi üzerine parenteral kalsiyum
infuzyonu başlanması önerildi.Kalsiyum replasmanı ve ES replasmanı sonrası hastada dramatik klinik düzelme
görüldü.Konvulsiyon tablosu hipokalsemiye bağlı olduğu düşünüldü,antiepileptik tedavisi kesildi. Biz burada
tiroid karsinomu nedeniyle kemoterapi gören ve acil servise generalize tonik klonik konvulziyonla başvuran bir
olguda hipokalsemi tanısına ulaşana kadar bir çok invaziv, zaman alıcı ve pahalı tetkik kullanılırken kan
kalsiyum düzeyinin atlanmasını irdelemeyi amaçladık
Anahtar Kelimeler: Hipokalsemi, konvulziyon, pulmoner emboli
When you look at the forest, not being able to see the trees; followed with pulmonary embolism due to
thyroid carcinoma
Elif Özarı Yıldırım, Meral Uluköylü Mengüç, Tülay Törün
süreyyapaşa center for chest disease and thoracic surgery
Acute symptomatic seizures are related to systemic or neurological statements and they are the direct or
indirect outcomes of this circumstance.These seizures don’t tend to repeat like epilepsy.It isn’t expected to
repeat unless the underlying event repeats. Hypocalcemic convulsion is one of the major metabolic causes of
convulsions.Hypoparathyroidism secondary to thyroid surgery leads many clinical pictures but convulsion is
one of the most serious and requiring intervention urgently.Frequently it is generalized but rarely can be
focal.In this case report we examined delayed diagnosis of a patient who has a story of thyroidectomy for
cancer and got treatment of bisphosphonates for bone metastases presenting with hypocalcemic seizure
Keywords: Hypocalcemia, seizure, pulmonary embolism
EPS200 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Bronşiyal Astım Atağı İle Maskelenen Pulmoner Emboli Vakası
Yakup Arslan1, Güçlü Aydın2, Salih Hamcan3
1
Etimesgut Asker Hastanesi Göğüs Hastalıkları Servisi, Ankara
2
GATA Acil Tıp Ana Bilim Dalı, Ankara
3
GATA Radyoloji Ana Bilim Dalı,Ankara
AMAÇ:Bronşiyal astım tanılı ve sık hastane yatışı olan yaşlı hastalarda uzun süreli göğüs ağrılarında pulmoner
emboli tanısı ekarte edilmelidir.
GİRİŞ:70 Yaşında bayan hasta, acil servise nefes darlığı ve uzun zamandır devam eden göğüs ağrısı şikayetleri
ile getirildi.Hastanın 20 yıldır bronşiyal astım ve hipertansiyon tanıları ile tedaviler kullandığı, bu nedenlerle en
sonuncusundan 1 hafta önce taburcu olmak üzere son 1 yılda 3 kez hastaneye yatarak tedavi gördüğü
bilinmektedir.
BULGULAR: Hastanın muayenesinde, her iki hemitoraksta yaygın monofonik ronküs oskulte edildi,s02:%92,
nabız 98/dk.idi. Hastaya bronkodilatör(infüzyon, nebül ve inhaler formlarda) tedavi ve nasal oksijen takviyesi
verildi.Hastanın takiplerinde ronküsleri geriledi ancak uzun zamandır devam eden göğüs ağrısının geçmediği
gözlendi. Akciğer grafisinde,hiler dolgunluk gözlendi(Resim-1). Hastanın biyokimyasal tetkikleri:wbc:12,5Hgb:13,5-ESR:18, d-dimer:1880 mg/dl.,kan gazında p02: 61,7 mmhg idi.Mevcut muayene ve laboratuvar
bulguları ışığında hasta pulmoner emboli açısından yüksek riskli olarak değerlendirildi.Hastaya Toraks
BT.Anjiografi çekildi(Resim-2):Pulmoner arterlerde emboli ile uyumlu dolma defektleri gözlendi ve hastaya
pulmoner emboli tanısı konularak göğüs hastalıkları servisine yatışı yapıldı ve antikoagülan tedavi başlandı.
SONUÇ:Bronşiyal astım ve hipertansiyon gibi kronik rahatsızlıklar nedeniyle sık ve uzun süreli hastane
yatışlarında hastalar sık mobilize edilmeli, mutlaka pulmoner emboli profilaksisi uygulanmalı ve geçmeyen
kronik vasıflı göğüs ağrılı hastalarda mutlaka pulmoner emboli ekarte edilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Pulmoner emboli, sık ve uzun hastane yatışları,kronik göğüs ağrısı,bronşiyal astım atağı
Pulmonary Embolısm That Was Hıdden By Status Asthmatıc’us
Yakup Arslan1, Güçlü Aydın2, Salih Hamcan3
1
Department of Pulmonary Medicine,Etimesgut Military Hospital,Ankara,Turkey
2
Department of Emergency Medicine,GMMA Medical Faculty,Ankara,Turkey
3
Department of Radiology,GMMA,Ankara,Turkey
CASE: A-70 Year old female patient referred to the emergency service with thw sypmtoms of dyspnea, wheeze
and chronical chest pain.On her anamnesis, she has been using bronchodilators due to diagnose of bronchial
asthma and antihypertansive treatment 20 years, and last year she has been hospitalized for this diagnose
three times.Her last hospitalization has continued two weeks and was discharged ten days ago. Her s02 was %
92 and the pulse rate was 98/minute, monophonic rhonchuses were auscoultated on her thorax.Hilums were
apparent on her chest x-ray(Picture-1).Biochemical results were, wbc;12,5(neutrophile; %85)-Hgb:13,5ESR:18.We started to give bronchodilators (1 mg/kg methylprednisolone, LABA-budesonide),nasal oxygen and
antibiyotics to her as accepted status asthmatic’us.After the implementation of drugs (3-4 hours later), her
complaints were present especially dyspnea and chest pain.We looked for d-dimer and arterial blood
gases.And the results were:d-dimer:1880(high), p02:61,7 mmhg(low).Then CT pulmonary angiography had
been taken to her;and filling defects in the pulmonary artery were seen(Picture-2).She has been diagnosed
as”Pulmonary Embolism”,hospitalized to the clinic of pulmonary medicine and started to anticoagulant
treatment.
DISCUSSION: Immobilization due to the frequent hospitalization of the status asthmatic’us may trigger the
progressing of thrombus.For these hospitalizations, fast mobilization and profhylaxis of the pulmonary
embolism must be planned.
CONCLUSION: After the frequent and long-time hospitalization for chronical disease,if the exceeding
complaints especially chest pain is present, the diagnose of pulmonar embolism must be thought.
Keywords: Pulmonary embolism, frequent and long hospitalization,chronic chest pain, status asthmatic’us.
Resim-1
Picture-1
Resim-2
Picture-2
EPS201 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Diz artroskopisi sonrası görülen masif pulmonertromboemboli ( 2 olgu nedeniyle)
Ayhan Varol1, Burak Gürer2
1
Niğde Devlet Hastanesi Göğüs Hastalıkları, Niğde
2
Niğde Devlet Hastanesi Ortopedi Bölümü, Niğde
Pulmoner tromboemboli (PTE), yaşamı tehdit eden ve acil tedavi gerektiren bir tablodur. Şok tablosu olsun
veya olmasın hipotansiyon ile kendini gösteren hemodinamik bozukluk, PTE olgularının %5-10'unda mevcuttur.
Artroskopik diz cerrahisi sonrası işlemlerin uzun sürmesi veya turnike uygulanması nedeniyle semptomatik PTE
görülme sıklığı % 0.003- 0.18 oranında görülmektedir. 1. Olgumuz 42 yaşında kadın hasta, dış merkezde diz
artroskopisi sonrası 15. günde nefes darlığı ve göğüs ağrısı şikayetiyle acil servise başvurdu. TA; 80/40,
Nabız:110 ve D-Dimer 3016 idi. AKG da belirgin hipoksi ve hipokapni saptandı.Çekilen Torak BT' de her iki ana
pulmoner arter distal kesiminde segmenter dallara da uzanım gösteren, lümenleri tama yakın dolduran
trombüs izlendi. Masif PTE olarak değerlendirilen olgumuza trombolitik olarak reteplaz uygulandı. 2.Olgumuz
72 yaşında kadın hasta, yine dış merkezde diz artroskopisi sonrası nefes darlığı ve göğüs ağrısı şikayetiyle acil
servise başvurdu. TA: 90/40, Nabız:115, D-Dimer 5175 bulundu. AKG'da belirgin hipoksi ve hipokapni saptandı.
Çekilen Toraks BT' de her iki ana pulmoner arterde ve lober segment dallarında trombüs saptanması üzerine
masif emboli tanısı konan hastaya, reteplaz uygulandı. Her iki olgumuzda da trombolitik tedavisine yanıt
alınarak uygun antikoagülan tedaviye geçildi. Bizim her iki olgumuz da artroskopik olarak menisektomi ve
mikrokırık işlemi yapılmıştır. Mikrokırık işlemi artroskopik diz cerrahi süresini uzatması ve ameliyat sonrası
dönemde sağlam kıkırdak oluşana kadar ki sürede (ortalama 8 hafta) mobilize olmaması nedeni ile PTE
açısından riski artırmaktadır. Bizim önerimiz bu tarz cerrahi işlem geçiren hastalarda DMAH ( Düşük Molekül
Ağırlıklı Heparin) profilaksisinin verilmesi gerekliliğidir.
Anahtar Kelimeler: diz artroskopisi, masif pulmoner tromboembolism, trombolitik
massive pulmonary thromboembolism after the knee arthroschopic investigation ( two cases)
Ayhan Varol1, Burak Gürer2
1
Department of Chest Diseases, Niğde Devlet Hastanesi, Niğde
2
Department of Ortopedia, Niğde Devlet Hastanesi, Niğde
Pulmonary thromboembolism(PTE),is a life threatening case so an urgent remediation is needed.Even there is
a shock state or not, hemodynamic instability which comes with hypotension,occurs in %5-%10 of PTE
cases.When the procedure lengthens after arthroscopic knee surgery or applying tourniquet,the probabilty of
encountering PTE is %0.003-%0.18.Our first case is a 42 year old woman,who applied to emergency service
with chest pain and heavy breath 15 days after arthroscopic knee surgery in a different hospital.Her TA was
80/40,pulse was 110 and D-Dimer was 3016.In ABG,distinct hypoxia and hypocapnia were detected.In thorax
ct at both main pulmonary artery distal cut,thrombus which spreaded to segmental branches and fully filled
the lumens was seen.This case is evaluated as massive pte and reteplase is applied as thrombolytic.Second
case is 72 years old woman who applied to emergency service with chest pain and heavy breath after
arthroscopic knee surgery in a different hospital.Her TA was 90/40,pulse was 115 and D-Dimer was 5175.In
ABG,distinct hypoxia and hypocapnia were detected.In thorax ct at both main pulmonary artery and lober
segmental branches thrombus was detected.This case is evaluated as massive embolism and reteplase was
applied.In both cases,thrombolytic remediation showed succesful results,then proper anticoagulant treatment
was started.In our both cases,meniscectomy and microfracture operation were made as arthroscopy.As
microfracture operation lengthens the period of arthroscopic knee surgery and as it isn't mobilized until
vigorous cartilage is formed(nearly 8 weeks),it increases the risk for PTE. Our suggestion is LMWH(Low
Molecular Weight Heparin)should be given to the patients who entered such operations.
Keywords: knee arthroscopy, massive pulmonary embolism, thrombolytic
1.olgu
1.case
2.olgu
2.case
EPS202 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Kronik Tromboembolik Pulmoner Hipertansiyon’lu Olgularımız
Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Emel Bulcun, Dilay Ahat Çimen
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kırıkkale, Turkey
Giriş: Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon (KTEPH) pulmoner tromboemboli (PTE)’den sonra
pulmoner dolaşımın uygun olmayan şekilde rekanalize olmasıyla meydana gelir. Uygun tedavi edilmezse
ortalama yaşam süresi 3 yıldan azdır.
Olgu 1: 45 yaşında bayan hasta. Ventilasyon perfüzyon (V/P) sintigrafisi yüksek olasılıklı PTE lehine
değerlendirilmişti. EKO’da PAB yüksek olan hastanın kateterizasyonu yapılarak 2.2012’de KTEPH tanısı konuldu.
Bu tarihten itibaren bosentan, oral antikoagülan ve 2 yıldır uzun süreli oksijen tedavisi (USOT) kullanıyor.
Olgu 2: 84 yaşında erkek hasta. Toraks BT anjiosu’nda sağ orta lober arterinde emboli hastanın DVT’si de vardı.
EKO’da PAB yüksek olan hastaya kateterizasyon yapılmadı. 8.2013 tarihinde KTEPH tanısı konuldu. Hastaya
bosentan başlandı. ventavis inhaler, oral antikoagülan ve USOT başlandı. bosentan ile basınçlarında artış
olduğundan ventavis ile kombine tedaviye geçildi.Ancak hasta ventavis tedavisine uyum sağlayamadı ve
bosentan tedavisine devam edildi.
Olgu 3: 72 yaşında erkek hasta. V/P sintigrafisi yüksek olasılıklı PTE lehine değerlendirilmişti. EKO’da PAB
yüksek olan kateterizasyonu yapılarak 11.2012’de KTEPH tanısı konuldu. Bu tarihten itibaren bosentan, oral
antikoagülan ve USOT kullanıyor. Hastanın tedaviye rağmen efor kapasitesinin ciddi kısıtlı olması ve PAP 100
olması nedeniyle 11.2013’de tedavisine ventavis inhaler eklendi.
Olgu 4: 54 yaşında bayan hasta. V/P sintigrafisi yüksek olasılıklı PTE lehine değerlendirilmişti. EKO da PAB
yüksek tespit edilen hastanın kateterizasyonu yapılarak 12.2012 tarihinde KTEPH tanısı konuldu. Bu tarihten
itibaren bosentan, oral antikoagülan ve USOT kullanıyor.
Sonuç: Cerrahiye uygun olmayan KTEPH’lu hastalarda verilen medikal tedavilerin hemodinamik sonuçlara ve
yaşam süresine olumlu katkı sağlar.
Anahtar Kelimeler: Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon, pulmoner tromboemboli
Our cases with chronic thromboembolic pulmonary hypertension
Aydanur Ekici, Mehmet Ekici, Emel Bulcun, Dilay Ahat Çimen
Kirikkale University, Faculty of Medicine, Department of Pulmonary Disease, Kirikkale, Turkey
INTRODUCTION: KTEPH develops following pulmonary thromboembolism(PTE) when the pulmonary
circulation is recanalized inappropriately. If not treated optimally, the life expectancy is less than 3 years.
Case1:45 years old female patient. Her V/Psintigraphy was assessed in favor of high probability PTE. In ECO,
PAP was high, catheterization was performed and she was diagnosed as KTEPH in 2.2012. Then, she had begun
to use bosentan, oral anticoagulant and oxygen treatment for more than 2 years.
Case2:84 years old male patient. In his thoraxCT angio, there was embolism in right middle lober artery
besides DVT. In ECO PAP was high, catheterization was not performed. KTEPH was diagnosed in 8.2013.
Bosentan, oral anticoagulant and oxygen treatment were initiated. Since bosentan caused increases in PAP,
ventavis was combined. However, the patient compliance was poor during ventavis treatment, bosentan
treatment was continued.
Case 3:72 years old male patient. V/Psintigraphy was assessed in favor of high probability PTE. In ECO PAP was
high, catheterization was performed. KTEPH was diagnosed in 11.2012. Bosentan, oral anticoagulant and
oxygen treatment were initiated. Since his effort capacity is restricted severely, and his PAP was 100, ventavis
inhaler was added to his treatment in 11.2013.
Case4:54 years old female patient. Her V/Psintigraphy was assessed in favor of high probabilityPTE. In ECO PAP
was high, catheterization was performed. KTEPH was diagnosed in 12.2012. Bosentan, oral anticoagulant and
oxygen treatment were initiated.
CONCLUSION: Medical treatments have positive effects on hemodynamic outcomes and lifetime in the KTEPH
patients who are not eligible for surgery.
Keywords: Chronic thromboembolic pulmonary hypertension, pulmonary thromboembolism
Tablo 1: Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon tanılı olgularımızın tedavisi öncesi klinik ve
fonksiyonel parametreleri
6
Fonksiyone
PaCO
PAB
dakika PaO2
l
2
(mmhg)(EK
yürüme mmh
Kapasite
mmh
O)
mesafe g
sınıf
g
si
Sistolik
PAB (mmhg)
kateterizasyo
n
Ortalama
PAB (mmhg)
kateterizasyo
n
Diastolik
PAB (mmhg) Vazoretivit
kateterizasyo e testi
n
55
31
19
negatif
Olg
IV
u1
240 m
68
42
40
Olg
IV
u2
110 m
55
30
95
Olg
III
u3
320m
62
27
105
92
54
32
negatif
Olg
IV
u4
385m
42
48
80
47
37
27
negatif
Table 1: Clinic and functional parameters of our cases with chronic thromboembolic pulmonary
hypertension before treatment
6
minut
Classificat
es
ion of
PaO2mm PaCO2m
walkin
functional
hg
mhg
g
capacity
distan
ce
Cas
IV
e1
240 m 68
42
Systolic PAP
PAP
(mmhg) in
(mmhg)(E
catheterizat
CO)
ion
Diastolic
Mean PAP
PAP
(mmhg) in
vasoreacti
(mmhg) in
catheterizat
vity testing
catheterizat
ion
ion
40
31
55
19
negative
Cas
IV
e2
110 m 55
30
95
Cas
III
e3
320m 62
27
105
92
54
32
negative
Cas
IV
e4
385m 42
48
80
47
37
27
negative
Tablo 2: Kronik tromboembolik pulmoner hipertansiyon tanılı olgularımızın tedavi sonrası klinik ve
fonksiyonel parametreleri
Fonksiyonel
PaO2 PaCO2 PAB (EKO)
6 dakika yürüme mesafesi
Kapasite sınıf
mmhg mmhg mmhg
Olgu 1 III
280m
49
46
30
Olgu 2 IV
120m
53
35
95
Olgu 3 III
350m
57
27
84
Olgu 4 II
360m
44
46
68
Table 2: Clinic and functional parameters of our cases with chronic thromboembolic pulmonary
hypertension after treatment
Classification of functional capacity 6 minutes walking distance
PaO2 PaCO2
PAP (mmhg)(ECO)
mmhg mmhg
Case 1 III
280m
49
46
30
Case 2 IV
120m
53
35
95
Case 3 III
350m
57
27
84
Case 4 II
360m
44
46
68
EPS203 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
ANCA-İlişkili Vaskülit: Olgu sunumu
Orhan Yücel, Ferhat Onur Ural, Deniz Doğan, Cantürk Taşcı
Gülhane Askeri Tıp Akademisi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Ankara
37 yaşında bayan hasta.Hastamız genel cerrahi kliniğinde meme dokusunda yaralar nedeniyle takip
edilmekteydi.Hastanın fizik muayenesinde bibaziler raller oskülte edildi. hastanın meme dokusundan alınan
biyopsisinde granülamatöz inflamasyon raporlandı ve hastaya çekilen akciğer grafisinde bilateral bütün
zonlarda yaygın dansite artışı izlendi.Bunun üzerine çekilen toraks hrct de bütün loblarda konsolide alanlar
görülmekteydi.Hasta kliniğimize nakil alındı ve hastadan 3 balgam aarb kültür istendi ve sonuçları negatif
olarak raporlandı.Meme dokusundan alınan doku aarb kültürü negatif geldi.Hastanın takibinin 2. haftasında
bacaklarda ödem ve hareket kısıtlılığı oluştu.Ayaklarında peteşiler oluşan hastanın bu bölgelerden punch
biyopsi alındı.Hastadan p-anca ve c-anca gönderildi.Hastanın c-anca sonucu pozitif geldi ve deri bi c-anca
gönderildi.Hastanın c-anca sonucu pozitif geldi ve deri biyopsi sonucu lökositoklastik vaskülit olarak
raporlandı.Hastanın laboratuar değerlerinde hgb:10.7 g/dL, wbc:13.35,x10.e3/µL, trombosit:454x10.e3/ µL,
sedimentasyon:129mm/saat, prokalsitonin:0.19ng/mL, üre:29 mg/dL, kreatinin:0.54mg/dL, 24 saatlik idrar
protein:627 mg/gün.Hasta romatoloji kliniği ile görüşülerek akciğer tutulumu olan anca ilişkili vaskülit olarak
kabul edildi.Hastaya pulse steroid tedavisi başlandı.Hastanın tedavisi halen romatoloji kliniği tarafından devam
etmektedir.
Anahtar Kelimeler: c-ANCA, vaskülit, pulse steroid
ANCA-Related Vasculitis: Case report
Orhan Yücel, Ferhat Onur Ural, Deniz Doğan, Cantürk Taşcı
Gülhane Military Medical Academy, Department of Chest Disease, Ankara, Turkey
37-year-old female patient. The patient has been followed up due to wounds on breast tissue in the general
surgical clinical. Crackles was oskült in the patient's physical examination. In the breast tissue biopsies taken
from patients has been reported granulomatous inflammation. And then Follow common increase density
bilateral in all zones for in the chest X-ray to the patient. It also was seen consolidations in all lobes on chest
HRCT. The patient was transported to our clinic. 3 sputum mycobacterium culture were asked from patient
and ıt’s results were reported as negative. Tissue mycobacterial culture was negative from breast tissue. The
edema in the legs and restriction of movement occurred by the 2nd week of followed. The patients who
developed petechiae on foot were taken punch biopsies from these regions. p-ANCA and c-ANCA was sent
from the patient. Patient’s c-ANCA result was positive and skin biopsy result was reported as leukocytoclastic
vasculitis. The patient's laboratory values: Hgb: 10.7 g/dL, Wbc: 13.35,x10.e3/µL, Thrombocyte: 454x10.e3/ µL,
Sedimentation: 129mm/saat, Procalcitonin: 0.19ng/mL, üre: 29 mg/dL, Creatinine: 0.54mg/dL, 24 hours urine
protein: 627 mg/day. Consultation with the rheumatology clinic patients were considered to be associated
with ANCA vasculitis with pulmonary involvement.Pulse steroid treatment began to the patient. Treatment of
patients is ongoing by the rheumatology clinic.
Keywords: c-ANCA, vasculitis, pulse steroid
Pulse steroid tedavisi sonrası
After pulse steroid treatment
Pulse steroid sonrası radyoloji
After pulse steroid treatment radyology
Tedavi öncesi
Before Treatment
Tedavi öncesi radyoloji
Before Treatment radiology
EPS204 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
Nadir Bir Akciğer Enfeksiyonu Nedeni: Pulmoner Arteriovenöz Malformasyon
Erkan Akkuş, Osman Özdemir, Sevgi Pekcan, Vesile Meltem Energin
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Konya
Giriş: Pulmoner arteriyovenöz malformasyonlar (PAVM), sağ-sol şanta neden olabilen pulmoner arter ile
pulmoner venler arasındaki anormal direkt bağlantılardır. Pulmoner anjiyografi altın standart olmakla beraber,
akciğer grafisi, kontraslı bilgisayarlı tomografi ve kontrastlı ekokardiyografi kullanılan diğer tanısal araçlardır.
Genellikle asemptomatik olup nadiren siyanoz, polistemi, çomak parmak triadı ile kendini gösterir.
OLGU: 11 aylık kız hasta kliniğimize başvurmadan 10 gün önce ateş ve öksürük şikayetleri ile başvurduğu acil
servisimizde Akut Bronşit tanısı ile antibiyotik ve inhaler tedavi verilerek tedavi edilmiştir. Hastanın 10 gün
sonraki başvurusunda servis yatışı yapıldı. Hastanın yatışında yaygın ronkusleri mevcuttu ve oksijen
saturasyonu %93’tü. Geliş akciğer grafisinde bilateral parakardiyak infiltrasyon ve mezokardisi mevcuttu.
Karaciğer enzimleri de yüksek olan hastadan geniş viral panel ile birlikte solunum yolu viral paneli de nasal
sürüntü olarak gönderildi. Kliniğinde izleyen günlerde düzelme olan hastanın yatışının 6. gününde de radyolojik
bulgularının, özellikle sağ alt orta lobdaki konsolide görünümü, düzelmemesi üzerine, hastaya kontrastsız
Toraks CT çekildi. CT’de sağ alt lob mediobazal segmentte paravertebral alanda yaklaşık 20x10mm ebadında
hiler bölgeden uzanan vasküler yapı izlendi. Hastaya Toraks CT Anjiyo çekildi ve PAVM olarak raporlandı.
Pnömoni tedavisi tamamlanan hasta operasyon açısından Göğüs Cerrahisi kliniğine yönlendirildi.
Sonuç: Tekrarlayan akciğer bulguları olan hastalar ileri radyografik ve laboratuvar yöntemleri ile
değerlendirilmelidir. Akciğerde düzelmeyen konsolide alanlar mevcutsa PAVM akılda tutulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Pulmoner Arteriovenöz Malformasyon, Çocuk, Tekrarlayan Akciğer Enfeksiyonu
A Rare Cause of Pulmonary Infections: Pulmonary Arteriovenous Malformation
Erkan Akkuş, Osman Özdemir, Sevgi Pekcan, Vesile Meltem Energin
Department of Pediatric, Necmettin Erbakan University, Konya, Turkey
Pulmonary arteriovenous malformations (PAVMs), which may lead to pulmonary right-left shunts are
abnormal direct connection between the artery and the pulmonary veins. Although pulmonary angiography is
the gold standard together, chest radiography, computed tomography and contrast echocardiography kontrasl
other diagnostic tools are used. Usually asymptomatic and rarely cyanosis, polycythemia, manifested by the
triad of clubbing.
CASE: 11 month old girl who, without resorting to clinic 10 days before presenting with fever and cough with
emergency department with acute bronchitis were treated by giving antibiotics and inhaler. Patient was
hospitalized for 10 days served in the next application. There was widespread rhonchi in hospitalization and
oxygen saturation of 93%. In the admission chest radiograph showed bilateral paracardiac infiltration and
mesocardia. Patient's liver enzymes are high, we sent viral panel serologically and viral respiratory panel with a
nasal swab. Radiographic findings at the 6th day of admission especially in the lower right middle lobe
consolidated view was not resolution then patient was taken noncontrast CT thorax. We detected; at the
segment of the right lower lobe on medial basal paravertebral area stretching from the area hilar vascular
structures were observed in approximately 20x10mm size at CT. Patient was taken and was reported as
PAVMs at Thoracic CT Angio. After treatment of pneumonia completed, patients were referred to the Thoracic
Surgery clinic for operations.
CONCLUSION: Patient with recurrent chest radiographic and laboratory findings should be evaluated with
advanced methods. Unresolved consolidated areas in the lungs should be kept in mind PAVM present.
Keywords: Pulmoner Arteriovenöz Malformasyon, Çocuk, Tekrarlayan Akciğer Enfeksiyonu
EPS205 [Klinik Sorunlar - Pulmoner Vasküler Hastalıklar]
İleri Yaşta Bilateral Pulmoner Arteriovenöz Malformasyon Olgusu
Turan Aktaş1, Fatma Aktaş2, Zafer Özmen2, Handan İnönü Köseoğlu1
1
Gazi Osman Paşa Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Tokat
2
Gazi Osman Paşa Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı,Tokat
GİRİŞ: Pulmoner arteriovenöz malformasyonlar (PAVM) besleyici bir pulmoner arter ve drene edici bir
pulmoner vene sahip sistemik ve pulmoner dolaşım arasındaki vaskuler genişlemeler şeklindeki anormal
bağlantılardır. Vakaların yaklaşık %80 nde bir besleyici ve bir drene edici vaskuler yapı mevcutken geri kalan
vakalarda birden çok besleyici ve drene edici vaskuler yapı satanabilmektedir. Bu anormal durumda ortaya
çıkan en önemli patolojik sonuç sağdan sola şantlaşmadır.
OLGU: Yetmiş beş yaşında bayan hasta acil servise nefes darlığı ve siyanoz nedeniyle başvurdu. Hastanın
şikayetleri uzun zamandır mevcuttu ve son 3 gündür giderek artış göstermişti. Evde oksijen tedavsis de alan
hastaya yaklaşık 10 yıl önce solunum yetmezliği tanısı da konmuştu. Fizik muayenesinde solunum sesleri
bilateral azalmıştı ve yer yer ronküsleri vardı. Laboratuar bulgularında arter kangazında ağır hipoksemisi vardı.
Bunun dışındaki diğer bulguları normaldi. P-A akciğer grafisinde alt zonlarda hafif dansite artımı dışında ek
patolojik bulguya rastlanmadı. Hastanın çekilen pulmoner BT anjiografisinde heriki akciğerde alt loblarda
pulmoner arter ve pulmoner ven arasında distalde bağlantının olduğu ve bu alanlarda vaskuler genişlemelerin
olduğu tespit edildi. Hastanın yapılan EKO sunda sPAB: 75-80 mmHg olarak saptandı.
SONUÇ: Genellikle 3 veya 4 dekadda saptanan PAVM vakalarına çoğunlukla herediter hemorajik telenjetazi
eşlik etmektedir ve ailesel otozomal dominat geçiş söz konusudur. Dispne, göğüs ağrısı,epistaksis gibi non
spesifik semptomların yanında yaklaşık %10-15 vakada hemoptizi ortaya çıkabilmektedir. Bu durum hayatı
tehdit edici sonuçlar doğurabilmektedir. Ortodeoksi ve platipne PAVM için spesifik bulgulardandır.
Anahtar Kelimeler: Herediter hemorajik telenjetazi, Ortodeoksi, Platipne, Pulmoner arteriovenöz
malformasyonlar, Pulmoner BT anjiografi
Pulmonary Arteriovenous Malformations In An Elderly Patient: Case Report
Turan Aktaş1, Fatma Aktaş2, Zafer Özmen2, Handan İnönü Köseoğlu1
1
Gazi Osman Paşa University, Pulmonary Medicine Department, Tokat
2
Gazi Osman Paşa University,Radiology Department, Tokat
INTRODUCTION: Pulmonary arteriovenous malformations (PAVMs) are structurally abnormal vessels that
provide direct capillary-free communication between the pulmonary and systemic circulations and hence an
anatomic “right-to-left” shunt. Almost %80 of the cases there are two vessels, one of them provide the feeding
(arterial branch) and the other provide the drainage (venous branch).In %20 of cases there are more than two
vessels which communicated with this anormal structure.
CASE: Seventy five years old female patient applied to the emergency service with complaints of dyspnea and
cyanosis. These symptoms have been continued for a long time and increased for 3 days. She was diagnosed as
respiratory failure 10 years ago and has got oxygen treatment at home. The respiratory sounds decreased and
there were wheezing in physical examination. In arterial blood gases there were hypoxemia and others were
normal. Also increase of density was detected at lower zones in chest radiography. Pulmonary CT angiography
was performed and bilateral vasculary enlargements were detected in distal space at lower lobes which
communicated with pulmonary arterial system and pulmonary venous system. In echocardiography pulmonary
arterial pressure was detected very high (sPAP: 75-80 mmHg).
CONCLUSION: Generally the cases of PAVM is diagnosed in 3.rd and 4.th decades and hereditary hemorrhagic
telangiectasia is seen together. It has autosomal dominant trait. The sypmtoms are non spesific as dyspnea,
chest pain and epistaxis. Also hemoptysis is seen in %10-15 of the cases and can be life threating. The spesific
findings in PAVM are orthodeoxia and platypnea.
Keywords: Hereditary hemorrhagic telangiectasia, Orthodeoxia, Platypnea, Pulmonary arteriovenous
malformations, Pulmonary CT angiography
EPS206 [KOAH]
Relationship between serum telomerase levels and acute exacerbation of chronic
obstructive pulmonary disease
Fulsen Bozkuş1, Selma Güler2, Hüseyin Arpağ1, Nurhan Atilla1, Seçil Şimşek3, Anıl Samur4
1
Department of Chest Diseases, Faculty of Medicine, Kahramanmaras Sutcu Imam University, Kahramanmaras,
Turkey.
2
Department of Infectious Diseases, Faculty of Medicine, Kahramanmaras Sutcu Imam University,
Kahramanmaras, Turkey.
3
Department of Biochemistry, Kahramanmaras Pazarcık State Hospital.
4
Department of Biostatistics, Faculty of Medicine, Akdenız University, Antalya,Turkey
INTRODUCTION – OBJECTIVE:The aim of this study was to investigate the levels of lipid peroxidation,
telomerase, Zn, and Cu in the COPD
METHOD:Forty-five patients with COPD acute exacerbation and forty-two healthy smokers as control group
were used in the study. Blood samples were collected and telomerase, MDA, Cu and Zn levels were measured
in serum and compared between the groups. Respiratory function tests, sedimentation and C-reactive protein
(CRP) level were detected.
RESULTS:Telomerase level and Cu/Zn ratio was significantly (p<0.05) lower in patients than in control, although
MDA, Cu, and Zn levels were significantly (p<0.05) higher in patients than in control. Negative correlations
were found among MDA, Cu, Zn, FEV1, and FVC values in exacerbation and control subjects (p<0.05). Forced
expiratory volume in 1 s (FEV1) and forced vital capacity (FVC) were lower in exacerbation group than in
control. C- reactive protein levels and sedimentation rate were significantly (p<0.001) higher in patients than
in control.
CONCLUSIONS:The decrease in telomerase level and Cu/Zn ratio and elevation in Cu and Zn levels observed in
the patients probably result from the defense response of organism and are mediated by inflammatory like
substances. The measurement of telomerase activity may be useful in the evaluation of exacerbated COPD.
Keywords: Telomerase, Copper, Zinc, Chronic obstructive pulmonary disease, Exacerbation.
Figure 1
Table 1
EPS207 [KOAH]
KOAH Stabil Dönem Hastalarda Hastalık Ağırlığı ile CRP ve Nötrofil/Lenfosit Oranı
İlişkisi
Yusuf Aydemir, Hikmet Çoban, Adil Can Güngen, Hasan Düzenli, Canatan Taşdemir
Sakarya Üniversitesi, Tıp Fakültesi
GİRİŞ VE AMAÇ:Sistemik inflamasyonla seyreden KOAH'da, çeşitli inflamatuar markırların arttığı gösterilmiştir.
Bu inflamasyon süreci, sistemik komplikasyonlara ve hastalığın şiddetine katkıda bulunabilir. Çalışmamızda
stabil dönem KOAH hastalarında, hastalık ağırlığı ile bir inflamasyon markırı olan CRP ve nötrofil/lenfosit oranı
(N/L) arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlandı.
YÖNTEM:289 stabil evre KOAH hastası çalışmaya dahil edildi. Eşlik eden enfeksiyon, akut alevlenme,
bronşiektazi gibi CRP ve N-L yüksekliği yapabilecek hastalıklar ile malignite öyküsü olan hastalar çalışmaya dahil
edilmedi.
BULGULAR:Ağır KOAH'lı hastalarda CRP düzeyleri hafif KOAH'lı olan gruba göre anlamlı ölçüde yüksek bulundu.
(p=0,04). Aynı şekilde ağır KOAH'lı hastalarda N/L oranı hafif KOAH'lı olan gruba göre anlamlı ölçüde yüksek
bulundu. (p=0,003). FEV1 % değeri ile CRP arasında negatif (r= -0,151; p=0,01); N/L oranı arasında da negatif
(r= -0.225, p<0.001) korelasyon vardı.
TARTIŞMA VE SONUÇ:N / L, stabil KOAH hastalarında inflamasyon değerlendirilmesinde, hızlı ve kolay
ölçülebilir bir inflamatuvar belirteç olarak kabul edilebilir. CRP ve N/L oranının KOAH'lı hastaların takibinde
kullanımının yararlı olabileceği kanaatine varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: KOAH, CRP, Nötrofil lenfosit oranı
The Relationship Between Severity of Disease and CRP- Neutrophil Lymphocyte Ratio in Stable Stage COPD
Patients
Yusuf Aydemir, Hikmet Çoban, Adil Can Güngen, Hasan Düzenli, Canatan Taşdemir
Sakarya University, Department of Pulmonology
INTRODUCTION - OBJECTIVE:During this chronic inflammatory process in the COPD has been shown to
increase in various inflammatory markers. This inflammation process that may contribute to severity of
disease and a number of different complications. The relationship between severity of disease with CRP and
neutrophil / lymphocyte ratio (N / L) was aimed to investigate in stable stage COPD patients.
METHOD:289 stable COPD patients were included in the study. Patients with concomitant infection, acute
exacerbation, bronchiectasis, malignancy and the disease which may affect of N-L ratios, were not included in
the study.
RESULTS:CRP levels in patients with severe COPD were significantly higher than those with mild COPD
(p=0,04). Likewise, in patients with severe COPD N / L ratio was significantly higher in the group with mild
COPD (p=0,003). There was a negative correlation between FEV1 values and CRP (r= -0.151, p=0.01); also there
was a negative correlation between FEV1 values and N / L ratio (r= -0.225, p<0.001).
CONCLUSIONS:N/L could be considered as a inflammatory marker for assessment of inflammation in stable
stage COPD patients with its quick and easily measurable. Use of CRP and N / L ratio was concluded could be
useful in the follow-up of the COPD.
Keywords: COPD, CRP, Neutrophil Lymphocyte Ratio
Tablo:1
Table:1
Hastaların genel özellikleri
General characteristics of patients
Tablo:2
Table:2
KOAH ağırlığı ile CRP ve N/L ilişkisi
Relationship between COPD severity with CRP and N/L
EPS208 [KOAH]
Assesment of Mean Platelet Volume, Platelet Distribution Width and Red Blood Cell
Distribution Width in Patients With Chronic Obstructive Pulmonary Diseas
İbrahim Koç1, Yusuf Doğan2, Serdar Doğan3, Zeynel Abidin Karataş4, Eray Mandollu5, Aydın Mermer5, Abdülaziz
Kaya5, Ayşen Dökme1, Adem Bayraktar6
1
Viransehir state hospital, Pulmonary Medicine, Sanlıurfa, Turkey
2
Viransehir state hospital, Microbiology, Sanlıurfa, Turkey
3
Viransehir state hospital,Biochemistry, Sanlıurfa, Turkey
4
VViransehir state hospital, Otolaryngology, Sanlıurfa, Turkey
5
Viransehir state hospital, Anesthesiology, Sanlıurfa, Turkey
6
Viransehir state hospital, General Surgery, Sanlıurfa, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Chronic obstructive pulmonary disease (COPD) is an important public health
problem which is associated with systemic inflammation. Mean platelet volume (MPV) is one of the markers
indicating platelet activation, and there are different results in different diseases related to inflammation. As
for COPD some studies found it to be high whereas others found low results. In this study, we aimed to study
parameters like MPV, platelet distribution width (PDW), red blood cell distribution width (RDW), red blood cell
(RBC), which are studied in the complete blood count testing routinely of patients with COPD, smoking and
nonsmoking subjects without chronic diseases.
METHOD:Data of 121 patients with COPD, 101 non-smoking healthy subjects and 102 smoking healthy
subjects were retrospectively enrolled. Results were statistically analyzed.
RESULTS:MPV levels were lower in patients with COPD compared with smokers (P<0.001) and non-smoking
subjects (P<0.001). PDW levels were lower in COPD group compared with smokers (P<0.013) and non-smokers
(P<0.001). We found RDW levels higher in patients with COPD compared with non-smokers ( p <0,001) and
smokers (p <0,001). White blood cells were higher in patients with COPD as were expected (P<0.001).
Neutrophil levels also were higher in patients with COPD compared with non-smokers (P<0.0001) and smokers
(P<0.003). RBC levels were lower in patients with COPD when compared with non-smokers (P<0.001).
CONCLUSIONS:The results of this study suggest that the decreased MPV and PDW may be used as negative
reactants wheras RDW as a positive indicator for evaluation of COPD
Keywords: Mean platelet volüme, platelet distribution width, red blood cell ditribution width, COPD
Table 1
Demographic and laboratuary findings of patients included in the study.
EPS209 [KOAH]
Bozulmuş solunum fonksiyon parametreleri alevlenme sıklığını artırır
Aziz Gümüş, Songül Özyurt, Mevlüt Karataş, Halit Çınarka, Sebih Alp, Melek Memoğlu, Ünal Şahin
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Tıp fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Rize
GİRİŞ VE AMAÇ:Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) akut alevlenmelerle seyreder. Sık alevlenmeye neden
olan birçok faktör tanımlanmıştır. 1. saniyedeki zorlu vital kapasite (FEV1), ileri evre hastalık, hastalığın süresi,
komorbid durumların eşlik etmesi bunlardan en önemlileridir. Ancak bu konu ile ilgili yapılan çalışmalar sınırlı
sayıdadır. Çalışmadaki amacımız, KOAH’ta akut alevlenmeyle ilişkili faktörlerin tespit edilmesidir
YÖNTEM:Çalışmaya 112 (%97)’si erkek toplam 115 stabil dönem KOAH hastası alındı. Başlangıçta stabil
dönemdeki hastalardan solunum fonksiyon testleri, arter kan gazları ve 6 dakika yürüme mesafesi (6DYM)
ölçümü yapıldı. Ortalama 25±8 ay, 3 aylık periyotlarla takip edildiler.
BULGULAR:Hastaların yaşları 61,2±9,8 (40-85) idi. Takipler sırasına ortalama 2,4±3,8 (0-20) akut alevlenme
tespit edildi. Alevlenme sayısı ile ilişkili faktörleri tespit etmek için spearman korelasyon analizi yapıldı.
Alevlenme sayısı ile beklenen FEV1%, beklenen FVC%, beklenen FEF25-75%, 6DYM, parsiyel arteriyel oksijen
basıncı (PaO2) ve arteriyel oksijen satürasyonu (sO2) arasında negatif bir ilişki tespit edildi (sırasıyla p<0.001,
p<0.001, p<0.001, p<0.001. p=0.005 ve p=0.001). Yaş ile atak sayısı arasında pozitif bir ilişki bulundu (p=0.023).
Hastalar beklenen FEV1% değerine göre hafif-orta ve ağır-çok ağır olmak üzere iki gruba ayrıldılar. Yaklaşık 2
yıllık takipte ağır- çok ağır grupta atak sayısı3.3±4.6 iken, hafif-orta grupta 1,4±2,5 bulundu. Her iki grup
arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulundu (p=0.01).
TARTIŞMA VE SONUÇ:KOAH’lı hastalarda atak sayısını etkileyen en önemli faktörler düşük solunum fonksiyon
testleri parametreleri ve arteriyel oksijendeki azalmalardır.
Anahtar Kelimeler: KOAH akut alevlenme, risk faktörleri
Impaired respiratory function parameters increase the frequency of exacerbations
Aziz Gümüş, Songül Özyurt, Mevlüt Karataş, Halit Çınarka, Sebih Alp, Melek Memoğlu, Ünal Şahin
Recep Tayyip Erdogan University, School of Medicine, Department of Pulmonary Medicine, Rize
INTRODUCTION - OBJECTIVE:The course of chronic obstructive pulmonary disease (COPD) is accompanied by
acute exacerbations. Many factors were defined that cause frequent exacerbations. Few studies have
investigated the factors leading to exacerbations. Advanced age, low FEV1%, advanced stage of disease and
prolonged duration of disease have all been identified as factors causing frequent exacerbation. The purpose
of this study is to determine of factors associated with acute exacerbations in COPD (COPD-AE).
METHOD:Hundred and fifteen patients (112 male, 3 female) with stable COPD-AE were included in study.
Arterial blood gasses, pulmonary function tests and 6-minute walk distance (6MWD) measurements were
performed in the stable period. Patients were followed-up at 3-monthly intervals average of 25 ± 8 months.
RESULTS:Mean age of patients with COPD was 61.2±9.8 (range 40-85). Mean number of exacerbations in 25
months was 2.4±3.8 (range 0-20). On Spearman correlation analysis number of exacerbations during 25
months follow-up was negatively correlated with predicted FEV1% (p<0.001), predicted FVC% (p<0.001),
predicted FEF25-75% (p<0.001), 6MWD (p<0.001)total protein (p=0.024), PaO2 (p=0.005) and sO2 (p=0.001),
and positively correlated with age (p=0.023). Patients were divided into two groups according to FEV1%
predicted value (mild and moderate (FEV1<50%) group, and severe and very severe group (FEV1≥50%). The
number of exacerbations were lower in mild and moderate group compared to group severe and very severy
(p=0.01).
CONCLUSIONS:The most important factor affecting the number of exacerbations in patients with COPD are
low pulmonary function test and arterial oxygen parameters.
Keywords: COPD acute exacerbations, risk factors
Resim 1
Figure 1
Hafif-orta ve ağır-çok ağır hastalardaki akut alevlenme sayılarının karşılaştırılması.
Comparison of the number of acute exacerbations in patients mild to moderate and severe to very severe.
Tablo 1
Atak Sayısı p= r=
Beklenen FVC%
<0.001
-0.407
Beklenen FEV1 %
<0.001
-0.344
Beklenen FEF25-75 % <0.001
-0.335
6DYM (metre)
<0.001
-0.344
PaO2 (mmHg)
0.005
-0.264
sO2 (%)
0.001
-0.237
Yaş (yıl)
0.023
0.212
Alevlenme sayısı ile ilişkili faktörlerin spearman korelasyon analizi ile gösterilmesi
Table 1
Acute exacerbations p= r=
Predicted FVC%
<0.001
-0.407
Predicted FEV1
<0.001
-0.344
Predicted FEF25-75 <0.001
-0.335
6MWD (meter)
<0.001
-0.344
PaO2 (mmHg)
0.005
-0.264
sO2 (%)
0.001
-0.237
Age (year)
0.023
0.212
The of factors associated with the number of exacerbations shown by Spearman correlation analysis
EPS210 [KOAH]
Prognostic factors for 6-year survival rates of patients with COPD
Bülent Yılmaz1, Sulhattin Arslan2, İbrahim Akkurt3
1
Sivas Goverment Hospitaly, Chest Diseases, Sivas
2
Cumhuriyet University, Faculty of Medicine, Chest Diseases, SİVAS
3
Akay Hospital, Chest diseases, Ankara
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Chronic obstructive pulmonary disease (COPD) is an important cause of morbidity
and mortality throughout the world. The objective of this study was to determine the factors influencing
morbidity and mortality in patients hospitalized in a tertiary care center due to COPD exacerbation by
analyzing the data of six-year follow-up.
METHOD:The enrolled patients were grouped as those who were alive (n: 64) and those who were dead (n:
114).
RESULTS:The groups did not differ in terms of smoking status, smoking burden, the presence of major
comorbidities, the frequency of the patients with biomass exposure and the mean duration of exposure, the
use of major drug classes prescribed for COPD, the rate of the use of LTOT, non-invasive mechanical
ventilation or nebulisator, basal hemoglobin, hematocrite, white blood cell count, platelet count, erhythrocyte
sedimentation rate, CRP levels, biochemical parameters, arterial blood gas analysis, and pulmonary function
parameters other than average basal forced expiratory volume in 1 second (as percentage of predicted, which
was lower in deceased group). The average lifetime with a diagnosis of COPD was 111.9±11.1 months for men
and 206.5±32.2 months for women. Median survival time was 96 months in men and 180 months in women
with COPD
CONCLUSIONS:These results showed that FEV1 was significantly higher in people who live in, also found that
women live longer than men
Keywords: Prognosis, body mass index, cor pulmonale, survey
EPS211 [KOAH]
The relationship between hypoxia, inflamation and obstruction carotis intima media
thickness in Chronic Obstructive Pulmonary Diseases
Neslihan Korkmaz, Sulhattin Arslan
Cumhuriyet University, Faculty of Medicine, Department of Chest Diseases
INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim of our study was to determine peripheral vessels intima media thickness
variabilities and relationship between inflamatory mediators and artery blood gas changes in COPD patients
METHOD:This study included 60 patients with COPD and 40 healthy control subjects. We used GOLD criterias
for COPD diagnosis. The patients groups differantiate with arterial blood gas degrees and presence or absence
of pulmonary failure. All patients and control group members, blood leucosyts and CRP values measured.
Doppler USG instrument and standardised linneer transducer used for carotis, vertebral artery thickness and
total cerebral blood flow measurment
RESULTS:There were no significial diffirence for age, sex, BMI and intima media thickness between two groups.
In our study we found that the CRP levels were higher than the control group in COPD patients. In progressive
COPD patients CRP levels most higher. In addition we found that patients CIMT' s was higher than the control
group.
CONCLUSIONS:CIMT and also atherosklerosis risk was increased in COPD patients. COPD patients, sistemic
inflamation cause higher carotis intima media thickness. This finding was used for early risk factor for
cardiovasculer disease. Doppler usg was used for idetify carotis arter patology early. Continued sistematic
inflamation in stabil period causes increased carotis artery intima media thickness. This entity take role in
atherosklerosis etiology.
Keywords: inflamation, hypoxia, obstruction, atherosklerosis
EPS212 [KOAH]
The Management of COPD exacerbations in Croatia: What have we learned from ERS
COPD audit
Neven Miculinic
University Hospital Center Zagreb, Dept. of Respiratory diseases
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Some important facts and results of the COPD Audit in Europe and particularly in
Croatia are discussed.
METHOD:Prospective observational study.
RESULTS:In Croatia 1/3 of hospitalized COPD patients are current smokers (!), only 70% of all patients in the
study have previous lung function tests done (median FEV1 – 36% of predicted) and 96% of all patients have
blood gas analysis (best in Audit), but in 13.6 % of all spirometry tests there are no signs of obstruction.
Mortality rate during admission is 10.4% (highest in Audit!, Europe 4.7%), mortality rate within 90 days of
admission is 5.4% (Europe 6.1%), and readmission percentage within 90 days (25%) is lower than EU average.
Length of stay in hospital /median/ is 11 days (3 days longer than EU average).
CONCLUSIONS:According to these results we have drawn important decisions for policy makers and
respiratory physicians. In Croatia we have to increase with high priority availability of ventilation for all
patients, we have to afford invasive and non-invasive ventilation at home for COPD patients who meet the
criteria, and we have to improve availability of pulmonary rehabilitation programmes. The early discharge
programme could shorten the duration of hospitalisation. In Croatia methylxantines are prescribed in excess
(Europe 14%, Turkey 51%, Croatia 86%). Spirometry is obligatory diagnostic test for all patients to ensure exact
diagnosis. And mechanical ventilation has to be applied more often when it is indicated. Hospitalization for
exacerbation of COPD is a good opportunity for individual smoking cessation programme.
Keywords: COPD, exacerbations, Croatia
EPS213 [KOAH]
Yeni Tanı Alan KOAH Hastalarının İzleminde Ruhsal Durumda Ve Yaşam Kalitesinde
Olan Değişiklikler
Muzaffer Onur Turan1, Turgay Kasan2, Arzu Mirici3
1
Gelibolu Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Çanakkale
2
Gelibolu Devlet Hastanesi, Psikoloji Bölümü, Çanakkale
3
Canakkale 18 Mart Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Çanakkale
GİRİŞ VE AMAÇ:Birçok kronik hastalık gibi, KOAH’da da çeşitli psikiyatrik bozukluklar sık olarak
görülebilmektedir. Anksiyete ve depresyon, KOAH’da en sık görülen ruhsal bozukluklardır. KOAH tanısının
konulup tedavi başlanmasının, hastaların mevcut ruh haline ve yaşam kalitesine olan etkisinin
değerlendirilmesi amaçlandı.
YÖNTEM:Çanakkale 18 Mart Üniversitesi ve Gelibolu Devlet Hastanesi’nde, göğüs hastalıkları polikliniklerinde
yeni tanı alan KOAH hastaları çalışmaya alındı. Hastalara, KOAH tanısı aldıkları tarihteki ilk görüşmede ve 6. ay
sonundaki görüşmelerinde solunum fonksiyon testi (SFT), Hastane anksiyete depresyon (HAD) ölçeği, Beck
depresyon ölçeği ve Saint George Solunum Anketi (SGRQ) uygulandı.
BULGULAR:71 erkek, 19 kadından oluşan, KOAH tanısını yeni almış 90 hastanın tanı aldıkları anda %23.5
hastada anksiyete,HADS’na göre %38.2, BDÖ’ne göre ise %52.9 hastada depresyon semptomları varlığı tespit
edilmişken, 6. ayın sonunda anksiyete semptomlarının %19’a, depresyon semptonlarının ise %33.3 (HADS) /
%47.6’ya (BECK) gerilediği gözlendi.Yeni tanı ve 6.ay SFT değerleri karşılaştırıldığında, hastaların %57.1’inde
FEV1 ve FVC değerlerinde artış mevcuttu. SFT değerlerinde düşüş olan %42.9’luk hasta grubunun tümünün
sigara içmeye devam ettiği gözlendi. Hastaların %65’i, 6 aylık tedavi sonrası dispne, öksürük gibi semptomlarda
gerileme tariflemekteydi. SGRQ’ya göre 6. ayın sonunda %68.1 hastada yaşam kalitesinde düzelme vardı.SGRQ
skoru ile FEV1 arasında negatif korelasyon mevcuttu (p=0.045).Anksiyete ve depresyon skorlarının azalması
ile,sigaranın KOAH tanısı sonrası bırakılması arasında anlamlı ilişki saptandı (p=0.003 ve 0.026).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Yeni tanı alan KOAH hastalarında, tanı konulmasıyla birlikte bronkodilatör tedavi
başlanması sonucu nefes darlığı, öksürük gibi pulmoner semptomlar gerilemektedir. Bu durum, hastaların
solunum fonksiyonlarında iyileşmeye, ruh halinde düzelmeye ve yaşam kalitesinde artışa yol açmaktadır. Bu
sürece en ciddi olumlu katkı, sigaranın bırakılması ile gerçekleşmektedir.
Anahtar Kelimeler: KOAH; anksiyete; depresyon; yeni tanı
Changes in quality of life and physiological status in newly diagnosed COPD patients
Muzaffer Onur Turan1, Turgay Kasan2, Arzu Mirici3
1
Gelibolu State Hospital, Chest Disease Department, Canakkale
2
Gelibolu State Hospital, Physicology Department, Canakkale
3
Canakkale 18 Mart University, Chest Disease Department, Canakkale
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Chronic obstructive pulmonary disease (COPD) may cause some psychiatric
disorders such as depression and anxiety, similar to other chronic diseases.We aimed to assess if the diagnosis
of COPD and beginning of bronchodilator therapy may affect the quality of life and physiological status of the
patients.
METHOD:Newly diagnosed COPD patients in Canakkale 18 Mart University and Gelibolu State Hospital were
included. Pulmonary function tests (PFT), Hospital Anxiety and Depression Scale (HADS), Beck Depression Scale
and St. George's Respiratory Questionnaire (SGRQ) were performed at the first visit and six months later.
RESULTS:There were high scores of anxiety in 23.5% and depression in 38.2%(HADS)-52.9% (BECK) of 90 newly
diagnosed COPD patients(71 men and 19 women) at the first visit. The symptoms of anxiety decreased to
19%,depression to 33.3% (HADS)/47.6% (BECK) six months later. Besides, there was improvement in FEV1 and
FVC levels in 57.1% of patients.All the participants with lower spirometrics levels (42.9%) were still smoking.
65% of patients decribed a regression in pulmonary symptoms after 6 months treatment. There was
improvement in quality of live according to SGRQ in 68.1% of participants.There was negative correlation
between FEV1 levels and SGRQ score (p=0.045). There was a significant relationship between the regression of
anxiety-depression scores and cessation of smoking after the diagnosis of COPD (p=0.003 and 0.026).
CONCLUSIONS:Pulmonary symptoms may regress with the bronchodilator therapy at newly diagnosed COPD
patients, which causes an improvement in pulmonary functions, physiological status and quality of life.
Cessation of smoking will be the best contribution to this situation.
Keywords: COPD; anxiety; depression; new diagnosis
EPS214 [KOAH]
Akciğer Transplantasyonu Planlanan Amfizemli Hastada Uygulanan Bronkoskopik
Hacim Azaltıcı Cerrahi
Ömer Özbudak1, Hatice Uluçoban Dede1, Funda Aydın3, Gökhan Arslan2
1
Akdeniz Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Antalya
2
Akdeniz Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı, Antalya
3
Akdeniz Üniversitesi, Nükleer Tıp Ana Bilim Dalı, Antalya
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı, kronik hava yolu obstrüksiyonu ve hiperinflasyon ile karakterize bir grup
akciğer hastalığıdır. Hiperinlasyon amfizemin egzersiz intoleransı, nefes darlığı, bozulmuş yaşam kalitesi ve
yüksek mortaliteden sorumlu ana fizyolojik bozukluklardan birisidir Akciğer hacim küçültme ameliyatı ve
akciğer transplantasyonu KOAH hasta için halen geçerli tedavi yöntemleri olmasına rağmen, hasta seçim
kriterlerinin katı oluşu, yüksek morbidite ve dönor sıkıntısı gibi nedenlerle bu müdahalelerin kullanımı kısıtlıdır.
Farklı bronkoskopik akciğer hacim azaltma teknikleri ile yapılan çalışmalar, amfizemli hastalarda umut vadeden
sonuçlar ortaya koymuştur.Akciğer hacim küçültme için bronkoskopik coil uygulaması, şiddetli amfizem
hastalarında kullanılan, kollateral ventilasyondan etkilenmeyen bir yöntemdir. belirgin amfizematöz akciğer
hastalığı mevcut ve birinci saniyedeki zorlu ekspirasyon volüm (FEV1) değeri 0.47 (%19) olan bir merkezde
Akciğer Transplantasyon sırasına alınan 42 yaşında bir erkek hasta sunuldu. Hastamıza bronkoskopik coil
uygulaması sağ üst loba yapıldı. Olgumuzun üç aylık takip sonucunda FEV1 değeri 0.92 lt (%28) olarak ölçüldü
ve işlem öncesi değerlerin neredeyse iki katına ulaştı. Oda havasından parsiyel oksijen basıncı 49 mmHg dan 75
mmHg ya yükseldi. Halen takibi devam eden hastanın coil uygulaması öncesi KOAH alevlenme nedeniyle yılda
ikiden fazla hastane yatışı mevcutken coil uygulaması sonrası KOAH alevlenme nedeniyle hastane yatışı ya da
acil servis başvurusu olmamıştır. Bu tür minimal invaziv endobronşiyal yöntemler cerrahiye uygun olmayan ve
nakil adayı olup bekleme listesinde bulunan hastalar için etkili bir yöntem olabilir.
Anahtar Kelimeler: Bronkoskopi; amfizem; endobronşiyal tedavi; hacim küçültücü cerrahi
Bronchoscopic Lung Volume Reduction Surgery in patient with severe emphysema waiting for lung
transplantation
Ömer Özbudak1, Hatice Uluçoban Dede1, Funda Aydın3, Gökhan Arslan2
1
Department of Pulmonology, Mediterranean University, Antalya, Turkey
2
Department of radiology, Mediterranean University, Antalya, Turkey
3
Department of Nuclear medicine, Mediterranean University, Antalya, Turkey
Chronic obstructive pulmonary disease is a group of lung diseases characterized by chronic airflow obstruction
and hyperinflation. Hyperinflation is the main physiological characteristic of emphysema that is responsible for
exercise intoleranse, dyspnea, impaired quality of life and high mortality. Clinical studies performed with
different endoscopic lung volume reduction techniques have shown promising data in patients with
heterogeneous emphysematous diseases. The lung volume reduction coil is a new device to achieve lung
volume reduction by bronchoscopy in patients with severe emphysema, Works in a manner unaffected by
collateral airflow. In this article, we present a 42 year old male patient who is in the waiting list of
transplantation with a significant emphysematous lung disease accompanied by a forced expiratory volume in
one second (FEV1) value of 0.47 lt (19%). Bronchoscopic Lung Volume Reduction Coil treatment was applied to
right upper lobe. After three months of follow-up, FEV1 value was estimated as 0.92 lt (28%), which was nearly
twofold increase compared to preoperative levels. Partial pressure of oxygen has rise from 49 mmHg to 75
mmHg in arterial blood. Patient had the history of hospitalization for COPD exacerbation more than twice a
year before coil application. Still ongoing patient follow up show that patient had no need of hospitalization
after the lung volume reduction coil. This minimal invasive endobronchial methods may be effective in
patients who are in the waiting list of transplantation or ineligible candidates for surgery
Keywords: Bronchoscopy; emphysema; endobronchial treatment; volume reduction surgery
EPS215 [KOAH]
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı olan bireylerde beta blokerlerin solunum
fonksiyon testleri ve yaşam kalitesi üzerine etkisi
Esra Kuşlu Uçar1, Füsun Yıldız2, Serap Argun Barış2, Ender Emre3, Taha Güllü4, İlknur Başyiğit2, Haşim Boyacı2
1
Çorlu Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Tekirdağ
2
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kocaeli
3
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Ana Bilim Dalı, Kocaeli
4
Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Eskişehir
GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmanın amacı β-blokerlerin KOAH’lı bireylerde SFT ve yaşam kalitesi anketleri üzerine
etkisini değerlendirmekti.
YÖNTEM:Çalışmaya Ocak 2011 ve Ocak 2013 tarihleri arasında başvuran KOAH’lı bireyler alındı. Grup I sadece
KOAH tanısıyla takip edilen; Grup II KOAH’a ek olarak kalp hastalığı olan ancak β-bloker kullanmayan ve Grup III
KOAH’a ek olarak kalp hastalığı nedeniyle β-bloker kullanan bireylerden oluşturuldu. Çalışmada grup I’e 26
hasta, grup II’ye 25 hasta, grup III’e 22 hasta alındı. Çalışmaya alınan tüm hastaların yaş, boy, kilo ve ek
hastalıkları sorgulandı. Olgularda hemogram, sedimantasyon, CRP düzeyleri çalışıldı. BODE indeksi hesaplandı
ve CAT anketi dolduruldu. Aynı protokol ve cihaz kullanılarak olguların birinci yılda laboratuvar tetkikleri, CAT
anketi ve solunum fonksiyon testleri tekrar edildi.
BULGULAR:Altmışdokuzu erkek (% 94.5), 4’ü kadın (% 5.5), yaş ortalaması 63±8 yıl olan toplam 73 hasta
çalışmaya alındı. GOLD evrelemesine göre 4 hasta (% 5.5) evre 1; 30 hasta (%41.1) evre 2; 23 hasta (%31.5)
evre 3; 16 hasta (%21.9) evre 4’de yer almaktaydı. Grup içi değerlendirmede başlangıç ve 1.yıl SFT değerleri
arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. BODE indeksi ve CAT skoru arasında istatistiksel olarak
anlamlı korelasyon olduğu izlendi. (r:0.85 p<0.05).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Uzun yıllardır KOAH’lı bireylerde kontrendike olduğu düşünülen β-blokerlerin solunum
fonksiyon testleri ve yaşam kalitesi anketleri üzerine olumsuz etkisinin bulunmaması, kardiyoselektif βblokerlerin KOAH’lı bireylerde güvenle kullanılabileceğini desteklemektedir.
Anahtar Kelimeler: β-bloker, BODE, CAT, KOAH, SFT
The effects of beta blockers on pulmonary function tests and quality of life in patients with COPD
Esra Kuşlu Uçar1, Füsun Yıldız2, Serap Argun Barış2, Ender Emre3, Taha Güllü4, İlknur Başyiğit2, Haşim Boyacı2
1
Department of Pulmonary Diseases, Çorlu Government Hospital, Tekirdağ, Turkey
2
Department of Pulmonary Diseases, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey
3
Department of Cardiology, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey
4
Department of Pulmonary Diseases, Osmangazi University School of Medicine, Eskişehir, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim of this study was to evaluate the effects of β-blockers on pulmonary
function test (PFT) and quality of life in COPD patients.
METHOD:Seventy-three patients with COPD who admitted between the dates of January 2011 and January
2013 were included. Group I included the patients with COPD: group II included patients with accompanying
heart disease with use of β-blockers: group III included patients with accompanying heart disease with βblocker usage. There were 26 patients in group I, 25 in group II and 22 in group III. Age, height, weight and
medical history of the patients were recorded. BODE index and CAT questionnaire were applied; total blood
count, sedimentation rate and CRP levels were evaluated. Laboratory tests, CAT questionnaire and pulmonary
function tests were repeated in the first year with same protocol and same device.
RESULTS:There were 4 female (%5.5) and 69 male (%94.5), the mean age was 63±8 years. According to GOLD
criteria: four patients (%5.5) were in stage 1: thirty patients (%41.1) were in stage 2: twenty-three patients in
stage 3 (%31.5): sixteen patients (%21.9) in stage 4. There was no significant difference between basal and first
year control of PFT results in between group analysis. BODE index was positively correlated with CAT scores in
all study population (r:0,85 p<0,05).
CONCLUSIONS:Cardioselective β-blockers which are thought to be contraindicated in COPD patient for many
years have no unfavorable effects on pulmonary function test and quality of life. It is suggested that they can
be used safely in COPD patients.
Keywords: β-blocker, BODE, CAT, COPD, PFT
Tablo-1
Table-1
Hastalara ait demografik veriler
Tablo-2
Table-2
GOLD evrelemesinin gruplara gore dagilimi
Tablo-3
Table-3
Solunum fonksiyon testi verilerinin 1. sene kontrol verileri ile karsilastirilmasi
Resim-1
Figure-1
CAT skorunun GOLD evresine gore dagilimi
Resim-2
Figure-2
BODE indeksinin GOLD evresine dagilimi
EPS216 [KOAH]
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı olan bireylerde beta blokerlerin kardiyopulmoner
egzersiz testler ve ekokardiyografi bulguları üzerine etkisi
Esra Kuşlu Uçar1, Füsun Yıldız2, Serap Argun Barış2, Ender Emre3, Serdar Bozyel3, Dilek Ural3, Haşim Boyacı2,
İlknur Başyiğit2
1
Çorlu Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Bölümü, Tekirdağ
2
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kocaeli
3
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Ana Bilim Dalı, Kocaeli
GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmanın amacı β-blokerlerin KOAH’lı bireylerde ekokardiyografi ve kardiyopulmoner
egzersiz testleri üzerine etkisini değerlendirmekti.
YÖNTEM:Çalışmaya Ocak 2011 ve Ocak 2013 tarihleri arasında, Göğüs Hastalıkları ve Kardiyoloji kliniklerine
başvuran KOAH’lı bireyler alındı. Grup I sadece KOAH tanısıyla takip edilen; Grup II KOAH’a ek olarak kalp
hastalığı olan ancak β-bloker kullanmayan ve Grup III KOAH’a ek olarak kalp hastalığı nedeniyle β-bloker
kullanan bireylerden oluşturuldu. Çalışmada grup I’e 26 hasta, grup II’ye 25 hasta, grup III’e 22 hasta alındı.
Çalışmaya alınan tüm hastaların yaş, boy, kilo ve ek hastalıkları sorgulandı. Olgularda hemogram, total
kolesterol, trigliserit, HDL, LDL, proBNP düzeyleri çalışıldı. Kardiyopulmoner egzersiz testleri (KPET) yapıldı ve
ekokardiyografileri çekildi. Aynı protokol ve cihaz kullanılarak olguların birinci yılda laboratuvar tetkikleri, EKO
ve KPET kontrolleri yapıldı.
BULGULAR:Toplam 73 hastanın 69’u erkek (% 94.5), 4’ü kadın (% 5.5) olup, yaş ortalaması 63±8 yıl idi. GOLD
evrelemesine göre 4 hasta (% 5.5) evre 1; 30 hasta (%41.1) evre 2; 23 hasta (%31.5) evre 3; 16 hasta (%21.9)
evre 4’de yer almaktaydı. Çalışmaya alınan kalp hastalığı olan KOAH’lı bireylerin (grupII ve III) proBNP değerleri
anlamlı yüksek bulundu. Çalışmaya alınan tüm gruplar kendi içlerinde 1.yıl kontrolü ile karşılaştırıldığında KPET
ve EKO verilerinde istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Uzun yıllardır KOAH’lı bireylerde kontrendike olduğu düşünülen β-blokerlerin
kardiyopulmoner egzersiz testleri ve ekokardiyografi bulguları üzerine olumsuz etkisinin bulunmaması,
kardiyoselektif β-blokerlerin KOAH’lı bireylerde güvenle kullanılabileceğini desteklemektedir.
Anahtar Kelimeler: β-bloker, Ekokardiyografi, KOAH, KPET
The role of beta blockers on echocardiography findings and cardiyopulmonary exercise tests in patients with
COPD
Esra Kuşlu Uçar1, Füsun Yıldız2, Serap Argun Barış2, Ender Emre3, Serdar Bozyel3, Dilek Ural3, Haşim Boyacı2,
İlknur Başyiğit2
1
Department of Pulmonary Diseases, Çorlu Government Hospital, Tekirdağ, Turkey
2
Department of Pulmonary Diseases, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey
3
Department of Cardiology, Kocaeli University School of Medicine, Kocaeli, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim of this study was to evaluate the effects of β-blockers on
echocardiography and cardiopulmonary exercise tests (CPET) in people with COPD.
METHOD:Patients with COPD who admitted Pulmonary Diseases and Cardiology Departments between the
dates of January 2011 and January 2013 were included. Group I included the patients with COPD: group II
included patients with accompanying heart disease with no use of β-blockers: group III included patients with
accompanying heart disease with β-blocker usage. There were 26 patients in group I, 25 in group II and 22 in
group III. Age, height, weight and medical history of the patients were recorded. Laboratory tests, CPET and
echocardiography were performed. Tests were repeated in the first year by the same protocol and same
device.
RESULTS:There were 4 (5.5%) female and 69 (94.5 %) men, totally 73 patients in the study. The mean age was
63±8 years. According to GOLD criteria: 4 patients (%5.5) were in stage 1: 30 patients (%41.1) were in stage 2:
23 patients in stage 3 (%31.5): 16 patients (%21.9) in stage 4. Pro-BNP values of the COPD patients with
accompanying heart disease (Group II and III) were significantly higher compared to group I patients. The basal
and the first year values of ECHO and CPET was not different in all study groups (p>0,05).
CONCLUSIONS:This study suggested that cardio selective β-blockers which are thought to be contraindicated
in COPD patients for many years are safe without any unfavorable effects on CPET and echocardiography
measurements.
Keywords: β-blocker,COPD, CPET, Echocardiyography
Resim-1
Figure-1
Gruplara göre pro-BNP düzeyleri
Tablo-1
Table-1
Grup I' e ait bazal ve 1. sene EKO verileri
Tablo-2
Table-2
Grup II'e ait bazal ve 1. sene EKO verileri
Tablo-3
Table-3
Grup III'e ait bazal ve 1. sene EKO verileri
Tablo-4
Table-4
Gruplara ait bazal KPET verileri
Tablo-5
Table-5
Grup III'e ait bazal ve 1. sene KPET verileri
EPS217 [KOAH]
Pulmoner rehabilitasyon merkezine refere edilen amfizemli hastalarda bronkoskopik
akciğer hacim küçültme
Pınar Ergün, İpek Candemir, Dicle Kaymaz, Sakine Nazik Bahçecioğlu, Nermin Zerman
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi EAH
GİRİŞ VE AMAÇ:Amfizem, neden olduğu solunum yetmezliği sonucu yüksek oranda morbidite ve mortaliteye
yol açan progressif seyirli bir hastalıktır. Bronkoskopik akciğer hacim küçültme(BAHK)medikal tedavi ve
pulmoner rehabilitasyona rağmen semptomatik seçilmiş olgularda önemli bir tedavi seçeneği olarak
gündemdedir.Kronik solunum yetmezliği, pulmoner rehabilitasyon ve evde sağlıkhizmet sunum merkezimize
yönlendirilen olgularda BAHKuygulanan hastaların sonuçlarının değerlendirilmesiamaçlanmıştır
YÖNTEM:Nisan 2013-Haziran 2014 tarihleri arasında kliniğimizde BAHK endikasyonu konan 10 amfizemli
hastanın verileri incelenmiştir. Hastalar BAHKöncesi ve sonrasında 3-6.Ayda değerlendirilip verileri
kaydedilmiştir.1olguda BAHKsonrasında 12 hafta PR uygulanmıştır,8 olgu multidisipliner12 haftalık PR’ye
rağmen semptomatik olması nedeni ile PR sonrası BAHKuygulanmıştır,1 olguda ise uzaktan gözetimli PR
yapılandırılmıştır.Tüm olgularda Yaşam kalitesi St.George Solunum Hastalıkları Anketi
Egzersiz kapasitesi Artan Hızda Mekik Yürüme Testi, Endurans Mekik Yürüme Testi
Vücut kompozisyonu Yağsız Vücut Kitle İndeksi,Vücut Kitle İndeksi
Psikolojik değerlendirme Hastane Anksiyete Depresyon Skalası İle değerlendirilmiştir.Bir radyolog ve gögüs
hastalıları uzmanı tarafından HRCT değerlendirmelerini takiben, on hastanın yedisine tek taraflı coil
uygulanmıştır.On hastanın yedisinde inkomplet fissür ve homojen anfizem olup hastalara coil
uygulanmıştır.İntakt fissürü olan bilateral üst lob heterojen anfizemi olan diğer üç hastaya ise valf uygulaması
yapıldı.Sadece iki hasta işlem sonrası 90.güne kadar takip edildi.İki hasta homojen amfizem hastası olupcoil
işlemi uygulananhastalardı.Heterojen bilateralüst lob anfizemi olan ve valf uygulanan bir hasta ise3.ve
6.aylarda değerlendirilmişti.
BULGULAR:Coil uygulamaları tek taraflı gerçeklestirilmiş olsa da 3.ayda yapılan incelemeler akciğer
fonksiyonlarında düzelmenin yanı sıra RV’de belirgin azalma,egsersiz kapasitesinde iyileşme ve daha yüksek bir
yaşam kalitesi ile uyumlu çıkmıştır.Benzer sonuçlar valf uygulamasında da izlenmiştir.
TARTIŞMA VE SONUÇ:BAHK amfizem hastalarında farmakolojik tedaviler ve pulmoner rehabilitasyonun da
dahil olduğu farmakolojikolmayan tedavi yöntemlerine ek olarakakılda tutulmalıdır
Anahtar Kelimeler: Bronkoskopik akciğer hacim küçültme
Bronchoscopic lung volume reduction in patients with emphysema who refered a pulmonary rehabilitation
center
Pınar Ergün, İpek Candemir, Dicle Kaymaz, Sakine Nazik Bahçecioğlu, Nermin Zerman
Atatürk Chest Disease and Surgery Teaching and Research Hospital
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Bronchoscopic lung volume reduction (BLVR) is a current treatment option for
chosen symptomiatic patients with emphsema who still have severe dyspnoea despite optiimal
medicalmanagent and pulmonary rehabilitaion (PR). The purpose of this study is to evaluate the efficacy of
BLVR treatment of patients that have undergone BLVR referred from the chronic respiratory insufficiency
clinic, pulmonary rehabiliation and home care department.
METHOD:Following evaluation of their HRCT by a radiologist and pulmonologist, seven out of ten patients
recieved a unilateralcoil, incomplete fissures and homogenous emphysema.Three patients with bilateral upper
lobe heterogenous emphysema and intact fissures recieved the valve procedure.Only two
patientswerefollowedupuntilthe 90th day results, bothof which had homogenous emphysema and had
undergone coil treatment.In one patient with heterogenousbilateral upper lobeemphysema,valves were
implemented and evaluationwascarriedout atthe3rd and 6th months.
RESULTS:Althoughcoilswereunilaterallyimplementedin homogeneous emphysema, substantial reduction of RV
with improvement in lung functions,exercise capacity,and quality of life were shown at the 3rd month.Similar
results were also seen in the patient with valve replacement.Theclinicalimprovement of this patient was
continuedthroughoutthe 6th month.
CONCLUSIONS:Endobronchial volume reduction should be considered in emphysema patients as a
complementary treatment with pharmacological and non-pharmacological treatments including pulmonary
rehabilitation.It should be kept in mind that the treatment of this patient group is multidisciplinary and that
correct treatmentand an understanding for each patient in all its complexity can only be achieved with a
multidisiplinary approach.
Keywords: Bronchoscopic lung volume reduction
Hastaların baseline değerlendirmeleri
Tedav %FEV %FV %TL %R
Hast Cinsiyet/ya
Amfizem
i
1
C
C
V
a
ş
St.Georg
MR e
C
Sol.Hast.
Anketi
RV/TL AHMYT(metre BOR
C
)
G
1
E/69
Homojen Coil
40
69
156
277 168
110m
1
3
68,83
2
E/58
Homojen Coil
27
36
132
274 199
330m
5
4
57,06
3
E/55
Homojen Coil
24
61
115
226 186
80m
2
4
77,07
4
E/63
Heteroje
Valve 36
n
71
112
186 164
290m
2
2
44,76
5
E/65
Homojen Coil
21
65
124
209 201
100m
2
5
68,09
6
E/67
Homojen Coil
35
47
118
202 162
120m
1
3
54,05
7
E/59
Homojen Coil
20
44
120
210 167
70m
1
5
97,61
8
E/57
Homojen Coil
26
35
124
283 208
80m
2
5
78,26
9
K/56
Heteroje
Valve 23
n
46
131
265 203
100m
1
5
89,27
10
E/56
Heteroje
Valve 17
n
57
165
381 237
220m
5
4
97,61
General characterstics of the patients
Patien Gender/ag
Emphysema
t
e
Treatme
nt
FEV1
%
FVC
%
TLC
%
RV
%
RV/TL ISWT(mete BOR MR SGR
C
r)
G
C
Q
1
M/69
Homogeneou
Coil
s
40
69
156 277 168
110m
1
3
68,8
3
2
M/58
Homogeneou
Coil
s
27
36
132 274 199
330m
5
4
57,0
6
3
M/55
Homogeneou
Coil
s
24
61
115 226 186
80m
2
4
77,0
7
4
M/63
Heteregeneo
Valve
us
36
71
112 186 164
290m
2
2
44,7
6
5
M/65
Homogeneou
Coil
s
21
65
124 209 201
100m
2
5
68,0
9
6
M/67
Homogeneou
Coil
s
35
47
118 202 162
120m
1
3
54,0
5
7
M/59
Homogeneou
Coil
s
20
44
120 210 167
70m
1
5
97,6
1
8
M/57
Homogeneou
Coil
s
26
35
124 283 208
80m
2
5
78,2
6
9
F/56
Heteregeneo
Valve
us
23
46
131 265 203
100m
1
5
89,2
7
10
M/56
Heteregeneo
Valve
us
17
57
165 381 237
220m
5
4
97,6
1
homojen amfizemde unilateral coil tedavisinin 90 günlük sonuçları
HAST FEV1%(pre/pos FVC%(pre/pos TLC%(pre/pos RV%(pre/pos AHMYT(pre/pos MRC(pre/pos SGR
A
t)
t)
t)
t)
t)
t)
Q
1
27/36
59/75
132/125
274/227
360/420
4/3
57/2
8
2
24/35
61/86
115/97
226/99
80/120
4/3
77/3
0
90 Days Outcomes vs. Baseline after unilateral Coil Treatment with Homogenous Emphysame
FVC,%
TLC,%
RV,%
FEV1,% pred
ISWT
MRC
PATİENT
pred
pred
pred
SGRQ
Pre/post Pre/post
Pre/post
Pre/post Pre/post Pre/post
1
27/36
59/75
132/125 274/227 360/420 4/3
57/28
2
24/35
61/86
115/97
77/30
226/99
80/120
4/3
Valve hastasının 3. ve 6. ay sonuçları
HASTA FEV1%(pre/3/6) FVC%(pre/3/6) TLC%(pre/3/6)
RV%
(pre/3/6)
1
189/165/161 290/330/330 2/2/2/
36/36/44
63/71/76
112/103/104
AHMYT
(pre/3/6)
MRC
SGRQ
(pre/3/6) pre/3/6
35/35/33
Valve hastasının 3. ve 6. ay sonuçları incelendiğinde fonksiyonel, egzersiz kapasitesi ve yaşam kalitesinde
iyileşme gözlenmiştir
Results of patient after valve replecament; at 3rd and 6th. month
Patient FEV1%(pre/3/6) FVC%(pre/3/6) TLC%(pre/3/6)
RV%
(pre/3/6)
1
189/165/161 290/330/330 2/2/2/
36/36/44
63/71/76
112/103/104
ISWT
(pre/3/6)
MRC
SGRQ
(pre/3/6) pre/3/6
35/35/33
EPS218 [KOAH]
Koah Ve Astımlı Bireylerde Dispne, Uyku Kalitesi, Gündüz Uykululuk Hali ve Yaşam
Kalitesinin Karşılaştırılması
Esra Doğru, İrem Hüzmeli, Özden Canbay, Nihan Katayıfçı, Fatma Duman, Nilüfer Çetişli Korkmaz, Fevziye Bayar
Mustafa Kemal Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, Hatay
GİRİŞ VE AMAÇ:KOAH ve astım bireylerin yaşam kalitesini etkilemekte ve morbitide ve mortaliteye neden
olmaktadır. Astım ve KOAH hastalarında dispne, öksürük balgam, göğüs ağrısı semptomları görülmekte; uyku
kalitesi ve yaşam kalitesi bozulmaktadır. Çalışmanın amacı; astım ve KOAH hastalarında dispne, uyku ve yaşam
kalitesinin karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEM:Yaşları 22-75 yaş arasında değişen (ortalama±standart sapma= 49.58±14.55), 20 astım ve 20 KOAH
hastası değerlendirilmiştir. Katılımcıların demografik bilgileri yüz yüze görüşme yöntemi ile sorgulanmıştır.
Katılımcıların dispne düzeyleri Medical Council Research (MRC)ile, uyku düzeyleri CASIS uyku ölçeği ile, gündüz
aşırı uykululuk durumu Epworth Gündüz Uyukluluk Skalası ile yaşam kaliteleri ise SF-36 anketi ile
değerlendirilmiştir.
BULGULAR:Çalışmaya katılan astım hastalarının hiçbirinin sigara kullanmadığı; KOAH hastalarının ise %35’inin
kullandığı tespit edilmiştir (p<0.05). Astım hastalarının %75.2’sinde; KOAH hastalarının %40’ında ortopne
olduğu saptanmıştır (p<0.05). Gruplar arasında dispne düzeyi, uyku, uykululuk durumu ve yaşam kalitesi
arasında fark bulunmamıştır (p>0.05).
TARTIŞMA VE SONUÇ:KOAH sigara içimi ile ilişkisi kanıtlanmış bir solunum hastalığıdır. Çalışmamızda KOAH
hastalarının sigara kullanırken, astım hastalarının kullanmadığı bulunmuştur. Ortopnenin astımlı hastalarda
görülme oranının KOAH’a göre fazla olmasının nedeni eldeki verilerle açıklanamamıştır.
Anahtar Kelimeler: KOAH, Astım, Ortopne
Comparing Dispnea, Quality of Sleeping, Day Time Sleepiness And Quality of Life Individuals With COPD and
Asthma
Esra Doğru, İrem Hüzmeli, Özden Canbay, Nihan Katayıfçı, Fatma Duman, Nilüfer Çetişli Korkmaz, Fevziye Bayar
Mustafa Kemal University Physical Therapy and Rehabilitation Department, Hatay
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Cronic Obstructive Pulmonary Disease (COPD) and asthma effects quality of life
and causes morbidity and mortality. Disnea, cough, sputum,chest pain are seen with patients with asthma and
COPD;quality of sleep and life is deteriorated. Aim of this study is to compare dispnea, quality of sleep and life
of patients with COPD and asthma.
METHOD:20 COPD, 20 asthma patients that age range between 22-75 (mean±standart deviation=49.58±14.55)
were evaluated. Demographic information was questioned by face to face interviews. Level of dispnea was
assessed with Medical Counsil Research (MRC),level of sleppness was assessed with COPD and Asthma Sleep
Impact Scale (CASIS), excessive daytime sleepiness condition was evaluated with Epworth sleppiness scale and
quality of life wasassessed with SF-36.
RESULTS:We noticed that while no one of patient with asthma smoke but patients with COPD were smoking.
Rate of patients that smoke is %35.(p<0.05). We found that in 75.2% of patients with asthma; 40% of COPD
patients had orthopnea (p <0.05). In both groups no significant diffrerence could be observed in dyspnea,
sleeping, sleepness status and quality of life (p>0.05).
CONCLUSIONS:COPD is associated with smoking. We found that while patients with COPD smoking, patients
with asthma don’t smoke. We couldn’t define reason of high incidence of ortopnea with COPD according to
asthma patients.
Keywords: COPD, Asthma, Ortopnea
EPS219 [KOAH]
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Tanılı Hastalarda İnfluenza ve Pnömoni Aşılanma
Oranları ve Etkileyen Faktörler
Ülkü Aka Aktürk1, Aslı Görek Dilektaşlı2, Aysun Şengül3, Banu Musaffa Salepçi4, Nuray Oktay6, Mustafa Düger7,
Hale Arık5, Nagihan Durmuş Koçak1
1
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul
2
Uludağ Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Bursa
3
Derince Eiğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Kliniği,Kocaeli
4
Dr Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Kliniği, İstanbul
5
Yeditepe Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı, İstanbul
6
Erbağ Devlet Hastanesi Göğüs Bölümü, Tokat
7
Medipol Mega Üniversite Hastanesi, İstanbul
GİRİŞ VE AMAÇ:Giriş ve Amaç; KOAH’ın tüm evrelerinde risk azaltmak için influenza ve pnömoni aşısı
önerilmektedir. KOAH prevelansının yüksek olduğu ülkemizde aşılanma oranlarının düşük olduğu daha önceki
raporlarda belirtilmiştir. Çalışmamızda KOAH hastalarında aşılanma oranları ve bu durumu etkileyen faktörleri
araştırmayı amaçladık.
YÖNTEM:1 Şubat 2013–1 Ocak 2014 tarihleri arasında 6 farklı merkezde göğüs hastalıkları polikliniklerine
başvuran en az 1 yıl önce KOAH tanısı almış hastalar çalışmaya dahil edildi. Solunum fonksiyon testini(SFT)
yapamayan, anket sorularını cevaplamak istemeyen veya cevaplayamayan hastalar çalışma dışı bırakıldı.
Hazırlanan anket soruları önce küçük bir hasta grubuna uygulanarak uygulanabilirliği değerlendirildi. Yazılı
onam formları alındıktan sonra araştırmacılar tarafından hastaların demografik bilgileri, eğitim durumları,
sosyoekonomik durumları, semptomları, hastalıklarının şiddeti ve aşılanma bilgilerinin sorgulandığı anket
formu dolduruldu.
BULGULAR:Çalışmaya dahil edilen 296 hastanın yaş ortalaması 66.3±9.3, %91.9’u erkekdi.Tablo 1’de hastaların
demografik ve sosyoekonomik durumları görülmektedir. Hastaların %36.5’i influenza, %14.1’i pnömoni aşısı
olduğunu, %54’ü influenza aşısını göğüs hastalıkları uzmanının önerdiğini belirtti.Hastaların aşı olmama
sebepleri arasında en dikkat çekici nedenin influenza için %57.2, pnömoni için %46.8 oranları ile doktorun
önermemesi olduğu tespit edildi. Ek hastalığı olanlarda her iki aşılanma oranı da anlamlı derecede yüksekti
(p=0.014, p=0.059). Yaş, cinsiyet, sigara içme durumu ve hastalık şiddeti ile aşılanma oranı arasında anlamlı
ilişki yoktu(p>0.05). Kalabalık aileden olanlarda, beyaz yakalı meslek grubunda, lise ve üniversite mezunu
olanlarda, üniversite hastanesine başvuranlarda aşılanma oranları anlamlı olarak yüksek bulundu(p<0.05).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Ülkemizde uluslar arası rehberlerin önerdiği şekilde KOAH tanılı hastalarda doktorlar
tarafından yeterince aşılanma önerilmemekte ve daha eğitimli hastalar daha fazla aşılanmaktadır. Bu konuda
doktorların ve hastaların daha fazla bilinçlendirilmesi gereklidir.
Anahtar Kelimeler: KOAH, influenza aşısı, pnömokok aşısı
Influenza and Pneumonia Vaccination Rates and Relevant Factors in Chronic Obstructive Pulmonary Disease
Patients
Ülkü Aka Aktürk1, Aslı Görek Dilektaşlı2, Aysun Şengül3, Banu Musaffa Salepçi4, Nuray Oktay6, Mustafa Düger7,
Hale Arık5, Nagihan Durmuş Koçak1
1
Süreyyapaşa Chest Disease and Thoracic Surgery Education and Research Hospital
2
Uludağ University Chest Department, Bursa
3
Derince Education and Research Hospital, Chest Department,Kocaeli
4
Dr Lütfi Kırdar Kartal Education and Research Hospital, Chest Department, İstanbul
5
Yeditepe Üniversity Public Helath, İstanbul
6
Erbağ State Hospital Chest Departmnet, Tokat
7
Medipol Mega Üniversity Hosptial, İstanbul
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Influenza and pneumonia vaccinations are requested for decreasing the risk in
COPD at all stages.Although prevelance of COPD is high in our country,as reported before vaccination rates are
low.We aimed to research vaccination rates of COPD patients and relevant factors that affect vaccination in
our study.
METHOD:Between 1 February 2013- 1 January 2014,patients who were diagnosed COPD at least a year before
were included in our study.Those who could not accomplish respiratory function test and who did not want to
answer the questionnaire were excluded.After taking written approval forms of the patients demographic
information,socioeconomic status,symptoms,severity of the disease and vaccination information of the
patients were provided by researchers through filling survey form.
RESULTS:Average age of 296 patients included in the study is 66,3±9,3 years and 91,9% of them were
male.Demographic and socioeconomic status of the patients are designated at Table 1. 36,5% of the patients
had influenza vaccination,14,1% of them had pneumonia vaccination.The reasons for not having influenza
injection is seen at Table 2. It was detected that specialists’s not requesting the vaccination is the most notably
reason.Both vaccination rates were significantly high at those having comorbidities (influenza
p=0.014;pneumonia p=0.059).There was not a significant relation between age,gender,smoking and severity of
the disease(p>0.05).Vaccination rates were significantlyhigh at those having high income,crowded family,white
collar occupation and high education level and applied to university hospital(p<0.05).
CONCLUSIONS:In our country doctors do not request vaccination enough at COPD patients as international
guides offer.On this topic the awareness of doctors and patients should be increased more.
Keywords: COPD, influenza vaccination, pneumococ vaccination
Tablo 1:Hastaların Klinik ve Demografik Özellikleri
yaş
66.35±9.33
cinsiyet
Erkek % 91.9
Kadın % 8.1
sigara
Smoker % 22.7
Exsmoker % % 69.2
Sigara p/y 50.82±22.86
meslek
Mavi yakalı % 23.6
Beyaz yakalı % 6.2
Ev hanımı % 7.9
Emekli mavi yakalı % 12.3
Emekli beyaz yakalı % 12.4
İşsiz % 1.7
eğitim düzeyi
Okur yazar değil % 16.5
İlkokul % 52.3
Orta okul % 14.7
Lise % 8.4
Üniversite % 16.5
gelir düzeyi
<1000 TL % 37.6
1000-2000 TL % 37.6
2000- 3000 TL % 20.9
3000- 5000 TL % 2.4
>5000 TL % 1.4
ek hastalık
HT % 37.3
KAH % 23.1
DM % 13.9
biomass maruziyeti % 60.4
Hastaların dağılımı
Kamu hastanesi % 77.4
Üniversite hastanesi % 22.6
evli
%87.1
Hastaların Klinik ve Demografik Özellikleri
table 1
age
66.35±9.33
gender
Male % 91.9Female % 8.1
smoke
Smoker % 22.7
Exsmoker % % 69.2
cigarette p/y 50.82±22.86
occupation
Blue collared % 23.6
White collared % 6.2
Housewife % 7.9
Retired blue collared % 12.3
Retired white collared % 12.4
unoccupied % 1.7
educaiton level
Okur yazar değil % 16.5
primary school % 52.3
Secondary school % 14.7
High school % 8.4
Universiyt % 16.5
income level
<1000 TL % 37.6
1000-2000 TL % 37.6
2000- 3000 TL % 20.9
3000- 5000 TL % 2.4
>5000 TL % 1.4
comorbidity
HT % 37.3
CAD % 23.1
DM % 13.9
Biomass exposure
% 60.4
Distrubition of patients
State Hospital % 77.4
Üniversity Hospital % 22.6
married
%87.1
The Clinical and Deographical Properties of patients
EPS220 [KOAH]
Ülkemizde Tiotropium alan KOAH’lı hasta sayısı ve genel özellikleri
Sedat Altin
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi
GİRİŞ VE AMAÇ:E-reçete sistemi verileriyle 2014 yılı ilk 3 ayda ülkemizde tedavi alan KOAH’lı hasta sayısını ve
reçeteleme özelliklerini araştırmak
YÖNTEM:Sağlık Bakanlığı e-reçete sistemi kullanılarak 2014 yılı ilk 3 ayında Tiotropium reçeteleri kullanılarak
çıkarımlarda bulunuldu.
BULGULAR:2014 yılı ilk 3 ay e-reçete sistemine kayıtlı 108.501 Hekimden 25.062’si (% 23,1) KOAH’lı hastalara
spesifik ilaç olan Tiotropium’dan 315.565 reçete ile 814.525 kutu ilaç yazmış. Bu reçetelere girilen ICD 10 tanı
sayısı ise, 527.535 olmuştur. Şu halde, reçete başına yazılan ICD10 tanı sayısı 1,67 olarak hesaplandı. İlaveten
reçete başına düşen kutu sayısı ise, 2,58 olarak bulundu. Ayrıca bu reçetelerde kullanılan ICD10 tanı kodu
kalemi 863 olmuştur. Solunum sistemi kodu 75 olup diğer 788 ICD kodla birlikte tiotropium reçetelenmiştir.
2013 yılı ile karşılaştırıldığında, tiotropium reçeteleme oranı % 44 artış göstermiştir. Bunun büyük bir kısmının
e-reçete sistemine girişlerin artışından kaynaklandığı düşünülmektedir.
2014 yılı ilk 3 ayının reçetelerinin yazılan kodlara bakıldığında sadece 283.935 kutusunun ( % 34,9) solunum
sistemi koduyla, bunun da endikasyon aldığı KOAH için (J40-J44) 216.664 Kutu (% 26,6) olduğu görülmektedir.
Tiotropium reçeteleyen aile hekimlerinin 19.806’sının (% 79) 191.162 reçete ile 585.550 kutu tiotropium
yazdıkları, buna karşın 5.256 hastane hekiminin ise, 124.403 reçete ile 229.025 kutu ilaç yazdığı görülmektedir.
TARTIŞMA VE SONUÇ:2014 verileriyle, e-reçeteye giriş eksikliklerine rağmen ülkemizde tiotropium alan hasta
sayısının 1,5 milyon civarında olduğu, aile hekimi başına yıllık 40 civarında KOAH’lı hasta düşerken uzman
hekim başına ise, bu sayının 140 civarında olduğu söylenebilir.
Anahtar Kelimeler: KOAH, tiotropium, aile hekimi, uzman hekim
The number of COPD patients used tiotropium in our country, and general properties
Sedat Altin
Yedikule Chest Diseases and Chest Surgery Research Training Hospital
INTRODUCTION - OBJECTIVE:To investigate the prescribing properties and the number of patients with COPD
who were treated in the first three months of 2014 using the data of e-prescribing system.
METHOD:An inference were made with e-prescribing system of Ministery of Health using thiotropium
prescriptions in the first three months of 2014.
RESULTS:In the first three months of 2014, from 108.501 doctors who registered to the e-prescribing system
25.062(23.1%) of prescribed thiotropium as spesific drug to the COPD patients with 315.565
prescriptions,means 814.525 boxes.The number of prescriptions with ICD 10 diagnosis were 527.535.In that
case the number of ICD 10 diagnosis per prescriptions were calculated as 1.67.In addition 2.58 was the number
of boxes found per prescriptions.Also ICD 10 diagnosed code number used in this prescriptions was
863.Respiratory system code was 75 and with the other 788 ICD code totally thiotropium prescribed.When
compared with 2013,prescribing rate of thiotropium showed an increase of 44%.It has been thought that this
is mostly because of the increase in access to the e-prescribing system.When looked at the codes written on
prescriptions in first three months of 2014, only 283.935 boxes(34.9%)were with respiratory system code, and
216.664 boxes(26.6%)with COPD(J40-J44) indications.19.806 of thiotropium prescribed primary care
physicians(79.%) wrote 191.162 prescriptions with 585.550 boxes of thiotropium.Despite of this 5.256
specialists wrote 124.403 prescriptions with 229.025 boxes.
CONCLUSIONS:Although access deficiencies to e-prescribing system, with data of 2014,in our country about
1.5 million patients treated with thiotropium,while 40 patients with COPD per primary care phycisian,this
number was approximately 140 per specialist.
Keywords: COPD, tiotropium, primary care physician, spesialist physician
Tiotropium reçeteleyen hekimlere göre KOAH'lı hasta sayıları
Parametreler
Aile Hekimi
Hastane Hekimi TOPLAM
Hekim Sayısı
19.806 (% 79)
5.256 (% 21)
Reçete Sayısı
191.162 (% 61) 124.403 (% 39) 315.565
Kutu Sayısı
585.550 (% 72) 229.025 (% 28) 814.525
Reçete Başına Kutu
3,1
1,8
2,6
Hekim Başına KOAH’lı 10
24
13
25.062
The number of COPD patients according to doctors prescribing Tiotropium
Parameters
Family Physician Hospital Physician TOTAL
The number of Physicians
19.806 (% 79)
5.256 (% 21)
25.062
The number of prescriptions 191.162 (% 61)
124.403 (% 39)
315.565
The number of pillboxes
585.550 (% 72)
229.025 (% 28)
814.525
Pillboxes per prescription
3,1
1,8
2,6
COPD patients per physician 10
24
13
EPS221 [KOAH]
Nadir Hastalık Bronşektazi’nin Ülkemizdeki Durumu
Sedat Altin, Nurdan Kalkan, Gülşah Günlüoğlu, Seda Tural, Nurdan Şimşek
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi
GİRİŞ VE AMAÇ:Son yıllarda giderek azalan hastalıklardan biri olan bronşektazinin 2013 yılındaki durumunu
araştırmak
YÖNTEM:2013 yılı SGK Medulla verileri ve TÜİK Ölüm istatistik verileriyle analizler yapıldı.
BULGULAR:Nadir hastalık’ terimi ‘belirli bir hastalık için Türkiye’de 10.000 bireyde en fazla 1 hastanın
bulunduğu’ hastalıklar için kullanılır. 2013 yılında SGK kayıtlarında bronşektazili poliklinik hasta sayısı 49.269,
günübirlik 1.282 ve yatan 4.775 olarak bildirilmiştir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre ise, J47 olarak kodlanan
hasta sayısının 52.931 olduğu görülmektedir. SGK’nın % 88 nüfusu kapsaması nedeniyle 56.000 olması
beklenir. Bronşektazili hasta sayısının da 50.000’ler civarında olması nedeniyle prevalansı 10.000’de 7,4
civarındadır.Bronşektazili hastaların yılda 228.102 kez poliklinik muayenesi olduğu, bir hastanın yılda 4,6 kez
sağlık kuruluşuna müracaat ettiği, hastaların % 48,6’sının erkek olduğu,15 yaşın altında % 2,2,15-45 yaş
aralığında % 28,8,46-65 yaş aralığında % 38,8 ve 65 yaş üstünde % 30,2’sinin yer aldığı saptandı.Yatan hasta
sayısının ise, 4.775 olduğu,bunların 14.358 kez yatış yaptığı, ortalama yatış süresinin 8,6 gün olduğu ve yatış
oranın da % 6,3 olduğu hesaplandı. Yatan hastaların % 48,8’inin erkek, % 3’ünün 15 yaşın altında % 2,2,15-45
yaş aralığında % 20,5,46-65 yaş aralığında % 34,2 ve 65 yaş üstünde% 42.3’ünün yer aldığı saptandı.
2010 yılında Sağlık Bakanlığı hastanelerinde yatan bronşektazili hasta sayısı 5.298 olarak bildirildiğinden sayının
3 yıl içinde azaldığı söylenebilir.2013 yılında toplam 96 hastamız bronşektazi nedeniyle ölmüştür.Yeni hastanın
azaldığı,poliklinik ve yatan hastalarının yaş grubunun 65 yaş üstüne doğru kaymasından dolayı söylenebilir.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Nadir hastalıklardan biri olan bronşektazinin, son yıllarda azalmakla birlikte hala
prevalansının yüksek olduğu,yatan hastalarda 65 yaş üstünde daha fazla olduğu,ortalama yatış süresinin de
yüksek olduğu görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: nadir hastalık, özellikleri, son durum
Bronchiectasis as an Orphan Diseaese: State of in Turkey
Sedat Altin, Nurdan Kalkan, Gülşah Günlüoğlu, Seda Tural, Nurdan Şimşek
Yedikule Chest Diseases and Chest Surgery Education and Research Hospital
INTRODUCTION - OBJECTIVE:To investigate the state of bronchiestasis in 2013 as an ever decreasing disease in
recent years
METHOD:The analyses were made using the data of SGK Medulla and vital Statistics of TÜİK.
RESULTS:The term ‘Orphan Disease’ is used for ‘the definite disease for Turkey at most 1 patient in 10.000
persons’.In 2013 SGK records,the number policlinic patients with bronchectiasis were 49.269,day patients
1.282 and inpatients 4.775 as reported. As to data of Ministery of Health, the number of patients as coded J47
were 52.931.As SGK includes 88% of population,it is expected that the number would be 56.000.The
prevelance is 7.4 in 10.000 patients as the number of the patients with bronchectiasis were around
50.000.Patients with bronchectiasis had 228.102 times policlinic examination in one year, one patient referred
4.6 times to health institution. It was determined that 48.6% ofpatients were male, under 15 years old with
2.2%, between 15-45 years 28.8%, between 46-65 38.8% and over 65 years 30.2% The number of inpatients
were 4.775,these were stayed 14.358 times in hospital,the average inpatient time was 8.6 day and the rate of
hospital stay was 6.3%.48.8% of inpatients were male,located as 3%under 15years old with 2.2%,between 1545 years 20.5%,between 46-65years 34.2% and over 65years 42.3%
Totally 96 patients were died because of bronchectiasis in 2013.
CONCLUSIONS:As an orphan disease bronchectiasis ever decreasing in recent years still it has higher
prevelance. It has been seen that it is also higher in inpatients over 65 years and the average time is higher
too.
Keywords: orphan disease, property, final state
EPS222 [KOAH]
Konjenital lober amfizem olgusu
Omer Ayten, Özden Şanan, Ersin Demirer, Oguzhan Okutan, Gulhan Ayhan, Faruk Çiftçi
GATA Haydarpaşa Eğitim hastanesi, Göğüs Hastalıkları Servisi, İstanbul Türkiye
Konjenital lober amfizem (KLA), bir ya da birden fazla pulmoner lobun yada pulmoner segmentin bronşunda
endobronşiyal obstrüksiyon veya ekstrensek bası olmaksızın, ileri derecede hiperinflasyon gelişmesi ile
karakterize konjenital bir anomalidir. Etyolojisi tam olarak bilinmemektedir. KLM sıklığı1/20.000-30.000 dir.
Erkeklerde ve sol üst lob ile sağ orta loblarda daha sık görülür. En sık klinik prezentasyonu, yenidoğanda akut
solunum sıkıntısıdır. Olguların 1/3’ü doğumda ve bebeklik döneminde fark edilirken yetişkin çağda nadiren
rastlanmaktadır.
Yirmiyedi yaşında erkek hasta, nefes darlığı ve çabuk yorulma şikayetleri ile başvurdu. Çocukluk yıllarından beri
yakınmaları olan hasta pnomoni ve astım tanılarıyla takip edilmiş. Solunum sistemi muayenesinde;
oskültasyonda solunum sesleri azalmış olarak duyuldu. Hastanın solunum fonksiyon testi normal idi. Akciğer
grafisinde; sol akciğer de havalanma artışı izlendi Kontrastlı toraks BT de; sol akciğerde konjenital lober
amfizemle uyumlu yaygın amfizematöz alan izlendi (Resim 1) Hastanın, bronkoskopisinde tüm lob ve segment
girişleri açık olarak izlendi. Hastanın perfüzyon sintigrafisinde; sol akciğer üst lobda perfüzyonda azalma
saptandı Resim (2) Hasta halen medikal tedavi ile takipte.
Anahtar Kelimeler: Dispne Konjenital lober amfizem, Yetişkin
Case of congenital lobar emphysema
Omer Ayten, Özden Şanan, Ersin Demirer, Oguzhan Okutan, Gulhan Ayhan, Faruk Çiftçi
Department of Pulmonology GATA Haydarpasa Training Hospital İstanbul Turkey
Congenital lobar emphysema (CLE) is a congenital anomaly characterized by severe overinflation without any
mechanical (endobronchial or external bronchial compression) airway obstruction. The etiology is not fully
understood. İncidense of CLE is 1/20.000-30.000. CLE is more often in men and overinflation most commonly
seen in the left upper lobe or the right middle lobe. Acute respiratory distress is the most common clinical
presentation in neonate period.
A 27 year-old male patient was admitted with dyspnea and fatigue. The patient was under follow-up with the
diagnosis of pneumonia and asthma since his childhood. His physical examination revealed decreased
respiratory sounds but he had normal pulmonary function tests. On chest radiograph hyperinflation of the left
lung observed. Thorax CT scan demonstrated severe emphysematous areas consistent with congenital lobar
emphysema in left lung. (Figure 1) Bronchoscopy was performed and all entries of lobes and segments had
been followed open. The patient's perfusion scintigraphy revealed decreased perfusion in the left upper lobe
(Figure 2)The patient follow-up with medical treatment.
Keywords: Dyspnea, congenital lobar emphysema, adult
Resim 1
Figure 1
Olgunun tomografi görüntüsü
CT image of the case
Resim 2
Figure 2
Olgunun akciğer perfuzyon sintigrafi görünümüm
Perfusion scintigraphy view of the case
EPS223 [KOAH]
KOAH alevlenmesi nedeni ile izlenen hastaların özellikleri ve sağlık maliyeti
İsmail Hanta1, Efraim Güzel1, Oya Baydar1, Sedat Kuleci1, Gülşah Seydaoğlu2
1
çukurova üniversitesi tıp fakültesi göğüs hastalıkları anabilim dalı
2
çukurova üniversitesi tıp fakültesi bioistatistik hastalıkları anabilim dalı
GİRİŞ VE AMAÇ:KOAH’ta alevlenme, hastalığın mortalitesi ve morbiditesine etkisi ile aynı zamanda önemli bir
sağlık yükü oluşturması açısından oldukça önemli bir durumdur. Bu çalışmada son 1 yılda KOAH alevlenme
nedeni ile kliniğimizde izlediğimiz hastaların özellikleri ve sağlık yükünün araştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM:Çalışmamızda retrospektif olarak son 1 yıl içerisinde kliniğimizde KOAH alevlenme tanısı ile izlediğimiz
hastaların demografik, klinik ve laboratuar özellikleri kaydedilmiş, sağlık yükü için taburculuk faturası, TL olarak
hesaplanmıştır.
BULGULAR:Çalışmamızda eksiksiz kayıtlarına ulaşabildiğimiz toplam 40 hasta kaydedilmiştir. 33 (%82.5) hasta
erkekti. Olguların 16 (%40) eşlik eden pnömoni mevcuttu. Olguların sadece 4 (%10) influenza 5 (%12.5)
pnömokok aşısı olmuştu. Yine son 1 yılda 29 (%72.5) hasta en az bir defa alevlenme geçirmiş, 24 (%60) hastada
ise en az bir defa hastaneye yatmıştı. Olguların 22’sinde (%55) anemi eşlik ediyordu. Olguların 9’u (%22.5)
yoğun bakıma alınmış, 4 (%10) hasta exitus ile sonuçlanmıştı. Bir hastanın maliyeti 1733.2 TL (min-max: 373,87348,7) olarak hesaplanmıştır.
TARTIŞMA VE SONUÇ:KOAH alevlenmelerinde mortalitenin yüksek olduğu, KOAH’a özgü patogenezin aksine
aneminin oldukça sık olduğu ve pnömoni birlikteliği dikkati çekmiştir.
Anahtar Kelimeler: koah alevlenme, sağlık maliyeti, koah
Clinical characteristics and health burden of patients with chronic obstructive pulmonary disease
exacerbation
İsmail Hanta1, Efraim Güzel1, Oya Baydar1, Sedat Kuleci1, Gülşah Seydaoğlu2
1
cukurova university, school of medicine, department of chest diseases
2
cukurova university, school of medicine, department of bioststistics
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Chronic obstructive pulmonary disease (COPD) exacerbation is an important
factor in both mortality/morbidity and also health burden of the disease. In this study, we aimed to research
the characteristics and heallth burden of the patients admitted to our hospital with COPD exacerbation within
last 1 year.
METHOD:In our study, sociodemographic characteristics, clinic and laboratory findings of COPD exacerbation
patients within the last one year are collected retrospectively. Health burden is calculated in terms of
discharge bills in TL.
RESULTS:40 patients enrolled in the study. 33 (82,5%) were males. 16 of them (40%) had co-existing
pneumonia. Only 4 (10%) and 5 (12,5%) of them were vaccinated against influenza and pneumococi
respectively. In the last 1 year 29 (72,5%) of the participants had at least one exacerbation and 24 (60%) had
hospitalized at least once. 22 (55%) had anemia. 9 of the cases has been cared in intensive care units and 4
(10%) cases had died. The mean cost of each patient was 1733,2 TL (min-max: 373,8-7348,7 TL).
CONCLUSIONS:In conclusion; the unexpected high frequency of anemia, frequent coexistance with pneumonia
and the high mortality of COPD exacerbations have been pointed out.
Keywords: COPD exacerbation, health burden, COPD
EPS224 [KOAH]
Kronik obstrüktif akciğer hastaliği için yeni belirteçler: nötrofil/lenfosit ve
platelet/lenfosit oranı
Sezgi Şahin Duyar1, Yalçın Solak2, Dilek Tekiş3, Jale Karakaya4, Ferit Kuşcu5, Asuman Erarslan6
1
Karaman Devlet Hastanesi, Göğüs Hastalıkları, Karaman
2
Karaman Devlet Hastanesi, Nefroloji, Karaman
3
Karaman Devlet Hastanesi, Gastroenteroloji, Karaman
4
Hacettepe Üniversitesi, Bioistatistik, Ankara
5
Beypazarı Devlet Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları, Ankara
6
Karaman Devlet Hastanesi, Biyokimya, Karaman
GİRİŞ VE AMAÇ:Nötrofil/lenfosit (NL) ve Platelet/lenfosit (PL) oranları birçok inflamatuar hastalık için
prognostik önemi ispatlanmış belirteçlerdir. Bu çalışma, günlük pratikte ulaşılması kolay olan bu belirteçlerin ve
C-reaktif protein (CRP) düzeyinin stabil dönemde kronik obstrüktif akciğer hastalığındaki (KOAH) klinik
parametreler ve KOAH akut alevlenmesi ile olan ilişkisini araştırmak üzere planlanmıştır.
YÖNTEM:Karaman Devlet Hastanesi’ne Ocak 2012- Nisan 2013 tarihleri arasında KOAH ve KOAH atak tanısı ile
başvurmuş olan 72 hastanın klinik ve dermografik özellikleri retrospektif olarak incelendi. Stabil dönem için 40
hastanın hemogram sonuçlarına,33 hastanın CRP sonuçlarına ulaşıldı. Atak ve stabil dönem sonuçlarının her
ikisine de ulaşılabilen 13 hasta mevcuttu.
BULGULAR:Bu beliteçler ile sigara öyküsü, komorbiditelerin varlığı, GOLD evresi, mMRC’ye göre dispne düzeyi,
FEV1 oranı ve atak sıklığı arasındaki ilişki incelendiğinde NL oranı ve CRP düzeyi ile istatistiksel açıdan anlamlı
bir korelasyon saptanmadı. Ancak ciddi havayolu darlığı olan (FEV1<%50) yüksek risk grubu hastalarda PL
oranının daha yüksek olduğu görüldü (p=0,011) (Tablo 1). CRP düzeyinin ve NL oranının ise akut
alevlenmelerde arttığı gösterildi (p= 0,003, p=0.007 sırasıyla) (Tablo2).
TARTIŞMA VE SONUÇ:PL oranı stabil KOAH’ta yüksek riskli grupları belirleyen, NL oranı ise akut alevlenmeleri
gösteren bir inflamatuar belirteç olarak kullanılabilir.
Anahtar Kelimeler: KOAH, nötrofil/lenfosit oranı, platelet/lenfosit oranı
Routine parameters gaining new aspects for COPD: neutrophil to lymphocyte ratio and platalet to
lymphocyte ratio
Sezgi Şahin Duyar1, Yalçın Solak2, Dilek Tekiş3, Jale Karakaya4, Ferit Kuşcu5, Asuman Erarslan6
1
Karaman State Hospital, Department of Pulmonology, Karaman, TURKEY
2
Karaman State Hospital, Department of Nephrology, Karaman, TURKEY
3
Karaman State Hospital, Department of Gastroenterology, Karaman, TURKEY
4
Hacettepe University, Faculty of Medicine, Department of Biostatistics, Ankara, TURKEY
5
Beypazarı State Hospital, Department of Infectious Diseases, Ankara, TURKEY
6
Karaman State Hospital, Department of Clinical Biochemistry, Karaman, TURKEY
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Neutrophil to lymphocyte ratio(NLR) and platalet to lymphocyte ratio (PLR) are
recently defined inflammatory markers which are easily available. Their prognostic signifigance has been
proven for many inflammatory diseases. This study was designed for investigating the correlation between
NLR PLR, C-reactive protein(CRP) and severity of patients with chronic obstructive pulmonary disease (COPD)
in stable stage and the increase in the level of these markers during acute exacerbations.
METHOD:The clinical and dermographical charecteristics of 72 patients were reviewed retrospectively.Out of
72 patients, the CBC records of 40 patients(with 1 mising for platelet value) and CRP level of 33 patients were
obtained for stable stage. There were 13 patients who had available data for both acute exacerbation and
stable stage.
RESULTS:NLR or CRP did not show any statistically significant correlation with the clinical parameters in stable
COPD (p>0,05). PLR was elevated in high risk group of patients with severe airflow limitation (p=0,011).
Median values of CRP levels and NLR were elevated in acute exacerbation (p= 0,003, p=0.007 respecively).
CONCLUSIONS:PLR can be used as an inflammatory marker in defining high risk population in stable COPD. NLR
is a promising indicator of acute exacerbations.
Keywords: COPD, neutrophil to lymphocyte ratio, platelet to lymphocyte ratio
TABLO1
TABLE1
TABLO2
TABLE2
EPS225 [KOAH]
Kronik hava yolu hastalıklarında hastane başvuruları ve yatış oranları: KOAH,
Bronşektazi, Astım birbirinden farklı mı?
Özlem Oruç, Zuhal Karakurt, Emine Aksoy, Cüneyt Saltürk, Murat Kavas, Ayşem Öztin Güven, Mürşide
Demirhan Uzun, Dilek Yavuz, Dilem Anıl Tokyay, Özgecan Karahan, Pakize Sucu, Tutku Moralı
Sürreyypaşa Göğüs Hastalıkları Ve Göğüs Cerrahisi Eğitim Araştırma Hastanesi
GİRİŞ VE AMAÇ:Havayolu darlığı olan olan KOAH, bronşektazi, astım hastalarının ülkemizde hastaneye başvuru
ve yatış oranları ve hastane sonuçları ile ilgili veri sınırlıdır.Çalışmada göğüs hastalıkları eğitim hastanesinde 3
hastalığın son 3 yıldır poliklinik ve yatış sonuçlarının birbirinden farklı olup olmadığı araştırıldı.
YÖNTEM:Geriye dönük gözlemsel kohort çalışma bir eğitim araştırma hastanesinde 2012-2014 yılları arasında
yapıldı. Hastane veri tabanından J44,J45 veJ47 alt kodları olan hastalar çalışmaya alındı ve hastane başvuruları,
yatışları günleri, mortaliteleri kayıt edildi.Veriler tanımlayıcı istatistikle özetlendi.
BULGULAR:Çalışma döneminde 334774 hasta polikliniğe başvurdu. J44,J45,J 47 ICD kodlu hasta sayıları sırasıyla
122615 (%36.6),208120 (%62.2),4039 (%1.2) iken hastane yatış sayı ve oranları ise sırasıyla 8734(%7.12),
1502(%0.72),319(%7.89) idi.Hastaneye yatan J44, J45 ve J47 hastanın sırasıyla kadın cinsiyet oranları
%27.9,%67.2,%47.9,ortanca (çeyrekler arası oran) yaşları,hastane kalış günü sırasıyla 69(61-77),42 (862),45(30-58) ve mortalite oranları %3.5,%0.13,%1,3idi.Astım, hastane başvurusu en yoğun olan hastalık iken
KOAH ve bronşektazide hastane yatış oranları Astıma göre fazla idi.Hastaneye yatan hastaların büyük
çoğunluğu KOAH olup mortalite KOAH’da bronşektaziye göre daha fazla bulundu.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Astımın poliklinik, KOAH’ın yatan hastalar arasındaki yükü dikkate alındığında KOAH’ın
ayaktan takibinin daha sık aralıklarla, rehberlere uygun yapılması önerilir.
Anahtar Kelimeler: hastane başvurusu, hastane yatışı, havayolu hastalığı
Hospital admissions and hospitalization rates of chronic airway disease: Is there any differrence between
COPD, bronchiectasis, asthma ?
Özlem Oruç, Zuhal Karakurt, Emine Aksoy, Cüneyt Saltürk, Murat Kavas, Ayşem Öztin Güven, Mürşide
Demirhan Uzun, Dilek Yavuz, Dilem Anıl Tokyay, Özgecan Karahan, Pakize Sucu, Tutku Moralı
Sureyyapasa Chest Diseases and Thoracic Surgery Teaching and Research Hospital, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:There is limited data about hospital admission, hospitalization and hospital
outcomes of patients with airway obstruction namely COPD, asthma and bronchiectasis. Difference between
outpatient and hospital outcomes of these three diseases were investigated in the tertiary chest disease
hospital in this study.
METHOD:This retrospective cohort study enrolled between 2012-2014 in the research and educational
hospital. Patients having the ICD codes of J44,J45 and J47 in the hospital database were included. Number of
hospital admission, hospitalization,length of hospital stay and mortality were recorded. Data were summarized
with descriptive statistics.
RESULTS:334774 patients were admitted to outpatient clinic during the study period. Number(percentage) of
patients with the ICD codes of J44,J45 and J47 were 122615(36.6%),208120(62.2%) 4039(1.2%) and number
(rate) of hospitalization were 8734( 7.12%), 1502(0.72%),319(7.89%) respectively.Among patients hospitalized
with diagnosis of J44,J45 and J47, 27.9%, 67.2%, 47.9% of them female and median(interquertile range) age
were 69(61-77), 42(8-62), 45(30-58) respectively. Mortality rates were 3.5% for J44, 0.13% for J45 and 1.3% for
J47.Median(interquertile range) length of stay were 6(4-9) days for COPD, 7(4-9) for asthma and 6(3-9) for
bronchiectasis. Asthma was the most frequent hospital admission group on the other hand patients with COPD
and bronchiectasis code had higher rate of hospitalization than asthma group. Most of the hospitalized
patients were COPD and mortality rate was higher in COPD patients compare to bronchiectasis.
CONCLUSIONS:Frequent follow-up in accordance wtih guidelines is recommended for COPD patients
considering high burden of COPD patients for hospitalization and of asthma patients for outpatient clinics.
Keywords: airway disease,hospital admission, hospitalization
EPS226 [KOAH]
Syndrome of sleep obstructive apnea-hypopnea in patients with chronic obstructive
pulmonary disease
Abdulla Ubaydullaev, Khayrulla Rajabov, Akram Irgashev
Department of Diagnostic Pathology of lung and pleura, National Center of TB, Tashkent, Uzbekistan
INTRODUCTION - OBJECTIVE:To determinate prevalence of syndrome of sleep obstructive apnea-hypopnea
(SSOAH) in the patients with chronic obstructive pulmonary disease (COPD)
METHOD:There were investigated 25 patients with COPD aged 40-74. All the patients were performed
polysomnographic investigations (PSG) on the apparatus “SLEEP SCREEN” (VIASIZ) with evaluation of apneahypopnea index.
RESULTS:There was noted SSOAH in 84,6% of patients with COPD by data of polysomnography, of them SSOAH
of severe degree was revealed in 9 patients with apnea-hypopnea index >30, and syndrome of moderate
degree with index apnea-hypopnea from 15 to 30 in 6 patients, and light form of syndrome with index from 5
to 15 in 6 patients, there was no sleep disturbances in 4 patients.
CONCLUSIONS:Thus, there was established high frequency of prevalence of syndrome of sleep obstructive
apnea-hypopnea in the patients with COPD.
Keywords: syndrome of sleep apnea-hypopnea, chronic obstructive pulmonary disease
EPS227 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Kistik Kibrozda Distal Obstrüksiyon Sendromu
Semiha Bahçeci1, Sait Karaman1, Gülin Erdemir2, Meryem Merve Ünal1, Şule Ünsal Karkıner1, Demet Can1
1
Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Allerji-İmmünoloji, İzmir
2
Dr. Behçet Uz Çocuk Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Pediatrik Gastroenteroloji Departmanı, İzmir
Giriş
Kistik fibrozla ilişkili intestinal obstrüksiyonlar; mekonyum ileusu ve distal intestinal obstrüksiyon sendromu
(DIOS) olarak kendini gösterir. Aşağıda kistik fibroz tanısı alan ve 3 kez intestinal obstrüksiyon tablosunda
hospitalize edildikten sonra DIOS tanısı alan hasta sunulmuştur.
Olgu sunumu
3 yaşında kistik fibrozlu erkek hasta solunum yetmezliği ve kabızlık ile başvurdu. Fizik muayenede takipne,
interkostal retraksiyonları mevcut, her iki akciğerde krepitan raller duyuluyordu. Karın distandü, sağ üst
kadranda yaklaşık 5 cm insizyon skarı mevcuttu, bağırsak sesleri hipoaktif idi. Öyküsünden bir günlük iken
mekonyum ileusu nedeni ile opere edildiği, bakılan ter testinin 2 kez (132 ve 99 mmol/lt) yüksek çıktığı, genetik
incelemede kistik fibroz mutasyonu saptanmadığı öğrenildi. 11 aylık iken pulmoner tutulum kabul edilerek
dornaz alfa tedavisi başlanan hastanın 19 aylık iken psödomonas kolonizasyonu nedeni ile tedavisine inhale
tobramisin eklenmişti. Vitamin ve enzim replasmanı düzenli yapılan hastanın 33, 34 ve 35. aylık iken 3 kez
safralı kusma, karın şişliği ve gaita çıkışı olmaması nedeni ile çocuk cerrahisi servisine yatırıldığı ve nazogastrik
dekompresyon ile düzelen hastada brid ileus düşünülmediği öğrenildi. Akut pulmoner alevlenme nedeni ile
servisimize yattığı dönemde steatore ve distansiyonunun devam etmesi üzerine DIOS tanısı aldı.
Sonuç
Kistik fibroza ait geç bir komplikasyon olarak bilinen DIOS’un erken yaşlarda da görülebileceği, sıklığının %2,341,3 olduğu bildirilmektedir. Patogenezi tam olarak bilinmeyen bu tablonun aşırı pankreatik enzim replasman
tedavisi, pankreatik yetmezlik, kontrolsüz steatore, dehidratasyon, diyabet ve organ transplantasyonu gibi pek
çok risk faktörü ile ilişkili olabileceği ileri sürülmüştür. Palyatif tedavi ile önlenebilecek bu komplikasyon için
farkındalığın artması ile daha sık tanı konacağı ve deneyimlerimizin artacağını düşünüyoruz.
Anahtar Kelimeler: kistik fibrozis, çocuk, distal intestinal obstrüksiyon sendromu
Distal Obstruction Syndrome in Cystic Fibrosis
Semiha Bahçeci1, Sait Karaman1, Gülin Erdemir2, Meryem Merve Ünal1, Şule Ünsal Karkıner1, Demet Can1
1
Behcet Uz Children's Hospital, Paediatric Allergy- Immunology Department, Izmir
2
Behcet Uz Children's Hospital, Paediatric Gastroenterology Department, Izmir
Introduction
Intestinal obstructions related to cystic fibrosis (CF) manifest themselves as meconium ileus and distal
intestinal obstruction syndrome (DIOS). Although the link between CF and meconium ileus in pediatric age
groups is known well, is overlooked. The patient diagnosed with DIOS after having been hospitalized in
intestinal obstruction table for 3 times was presented.
Case Report
A 3 year-old male patient with CF applied to us with respiratory failure. On the physical examination, he had
tachypnea and an his intestinal sounds were hypoactive. It was found out from his history that he had been
operated due to meconium ileus while one-day old, sweat test examined had been determined high for 2
times. When he was 19 months old inhaled tobramycin was added to the treatment owing to Pseudomonas
colonization. The patient whose vitamin and enzyme replacement were carried out regularly was hospitalised
at pediatric surgery due to vomiting with bile for 3 times when he was 33, 34 and 35 months old, abdominal
distension and no stool excretion. He was diagnosed with DIOS since steatorrrhea and distention continued
when he had been hospitalized at our service owing to pulmonary exacerbation.
Result
We think that for this complication which could be inhibited by palliative treatment, more frequent diagnosis
could be made with increasing awareness and thus, our experiences will also be on the increase.
Keywords: cystic fibrosis, children, distal intestinal obstruction syndrome,
EPS228 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Nöromüsküler skolyoz ve idiyopatik skolyozlu çocukların solunum fonksiyon
testlerinin değerlendirilmesi: ön çalışma
Saniye Girit1, Mehmet Ehliz1, Canan Çelik2, Ebru Alemdaroğlu3, Ayşe Kırman1, Halil Ucan3, Nilüfer Kutay Ordu
Gokkaya3
1
Kartal Dr Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Ünitesi, İstanbul, Türkiye
2
Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ünitesi, Bursa, Türkiye
3
Ankara Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ünitesi,
Ankara, Türkiye
GİRİŞ VE AMAÇ:Myelomeningoselli nöromüsküler skolyozu (NMS) olan çocuklarda solunum hareketinde
kısıtlılık sıklıkla görülen bir bulgudur. İdiyopatik skolyozda (İS) da göğüs duvarı kompliyansının azalması ve
solunum kas gücünün azalması sonucunda akciğer hacmi etkilenir. Bu çalışmada; nöromüsküler skolyozun eşlik
ettiği myelomeningoselli çocuklar ile idiyopatik skolyozlu çocukların solunum fonksiyon testlerinin
karşılaştırılması amaçlanmıştır.
YÖNTEM:NMS’lu 18 hasta, İS’lu 24 hasta çalışmaya alınmıştır. Her iki gruba akciğer fonksiyon testleri,
maksimum inspiratuvar ( PImax) ve maksimum ekspiratuvar ( PEmax) basınç ölçümü yapılmıştır.
BULGULAR:Her iki grup arasında yaş, cinsiyet ve BMI açısından farklılık yoktu. PImax ve PEmax sırasıyla NMG ve
İS grubunda 46,6; 14,7 cmH2O and 74,4; 41,0 cmH2O bulundu. FVC ve FEV1; NMG ve İS grubunda sırasıyla
%74,9; %92,2 ve %79,4; %89,4 bulundu. Gruplar arasinda PImax (p=0.004), FVC% (p=0.030), MVV% (p=0.004)
anlamli olcude farklı bulundu. Skolyozun torakal ve üstü ya da lomber ve altı olusuna göre, PIMAX, FVC farklı
degil, fakat MVV farklı (p=0.006)bulundu. Skolyozun yerine göre, gruplar kendi icinde ayrı ayrı bakıldıgında,
Idiyopatik skolyoz grubunda sadece MVV anlamlı farklı bulundu (zayıf p=0.042).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Nöromüsküler skolyozlu çocuklarda zorlu vital kapasite ve solunum kas gücü idiyopatik
skolyozlulara göre daha düşüktü. Skolyozu torakal ve üstü bölümde olanlarda MVV anlamlı olarak düşmüştü.
Anahtar Kelimeler: İdiyopatik skolyoz, nöromüsküler skolyoz, solunum fonksiyon testi
The assessment of pulmonary functions in children with neuromusculary and idiopathic scoliosis:
preliminary study
Saniye Girit1, Mehmet Ehliz1, Canan Çelik2, Ebru Alemdaroğlu3, Ayşe Kırman1, Halil Ucan3, Nilüfer Kutay Ordu
Gokkaya3
1
Department of Pediatric Pulmonology, Dr. Lutfi Kirdar Kartal Education and Research Hospital, Istanbul,
Turkey
2
Department of Physical Medicine and Rehabilitation, Sevket Yilmaz Education and Research
Hospital,Bursa,Turkey
3
Department of Physical Medicine and Rehabilitation, Ankara Physical Medicine and RehabilitationEducation
and Research Hospital, Ankara,Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Children with Neuromuscular scoliosis (NMS) commonly present limitations in
respiratory movements.The effects on lung volumes in idiopathic scoliosis (IS) are the result of reduction of
chest wall compliance. We aimed to assess the pulmonary function in children with myelomeningocele
accompanied with neuromuscular scoliosis and the children with idiopathic scoliosis.
METHOD:Eighteen patients with NMS and twenty-four patients with IS were included in the study. Pulmonary
function tests were performed; maximum inspiratory (PImax) and expiratory (PEmax) pressures were also
measured
RESULTS:There was no difference of age, gender, body mass index and localization of scoliosis between the
groups (p>0, 05) (Table 1). PImax and PEmax were 46,6; 14,7 cmH2O and 74,4; 41,0 cmH2O in patients with
NMS and IS, respectively. The percentage of predicted forced vital capacity (FVC %) and the percentage of
forced expiratory volume at 1 second (FEV1%) in NMS group and idiopathic scoliosis were 74, 9 % and 92, 2 %
and 79, 4 %, 89, 4 %, respectively. PImax, FVC% and MVV% was significantly different of scoliosis between the
groups. PIMAX, FVC is not different, but MVV different (p = 0.006) according to localization of Scoliosis. The
group viewed to separately instead of scoliosis on scoliosis group were significant differences found only in the
MVV (weak p = 0.042).
CONCLUSIONS:We concluded that children with myelomeningocele accompanied with neuromuscular scoliosis
displayed a reduced forced vital capacity and respiratory muscle strength than the children with idiopathic
scoliosis. MVV was significantly decreased in patient’s scoliosis with thoracic and later sections.
Keywords: idiopathic scoliosis, neuromuscular scoliosis, pulmonary function test
EPS229 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Bir adölesan olguda hipersensitivite pnömonisi
Nihal Şahin1, Zeynep Seda Uyan2, Selim Öncel3, Metin Aydoğan4, Emin Sami Arısoy3
1
Kocaeli Üniversitesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Kocaeli
2
Kocaeli Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, Kocaeli
3
Kocaeli Üniversitesi, Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı, Kocaeli
4
Kocaeli Üniversitesi, Çocuk Alerji ve İmmunoloji Bilim Dalı, Kocaeli
Hipersensitivite pnömonisi (HP) organik partiküller, biyoaerosoller ve çeşitli kimyasal maddelerin tekrarlayan
inhalasyonu sonucu oluşan Ig E aracılı olmayan bir immün yanıttır. Etken olarak 200’den fazla antijen
tanımlanmıştır. HP’nin yetişkinlerin hastalığı olarak kabul edilme eğilimi vardır ancak çocuk yaş grubunda da
nadiren de olsa görülebilir. On altı yaşında erkek hasta 4 aydır devam eden ve son 1 ayda giderek artan efor
dipnesi, göğüs ağrısı, öksürük ve ateş şikayeti ile kliniğimize başvurdu. Fizik muayenede oksijen saturasyonu
%90, solunum sayısı 38/dk idi ve diğer vital bulguları normal sınırlardaydı, bilateral krepitan ralleri ve
ekspiryum uzunluğu mevcuttu. Akciğer grafisinde belirgin özellik yoktu. Yüksek rezolusyonlu bilgisayarlı
tomografisinde (YRBT) sentrilobuler mikronodülasyonlar, mozaik havalanma ve buzlu cam görünümü saptandı.
Solunum fonksiyon testinde FVC: %75 FEV1: %74 MEF25-75: %58 olup bronkodilatör yanıtı yoktu. Hasta tekrar
sorgulandığında, güvercin beslediği öğrenildi. Ig E’si 96kU/l olan hastada güvercin tüy ve dışkısına spesifik IgG
antikoru kuvvetli pozitif saptandı. Fizik muayene, öykü, görüntüleme ve laboratuar bulguları ışığında hastaya
hipersensitivite pnömonisi tanısı konuldu. Hastaya tedavideki en önemli noktanın güvercinlerle olan temasın
kesilmesi olduğu anlatıldı ve steroid tedavisi başlandı. Özellikle güvercinlerle teması kesildikten sonra klinik ve
laboratuar bulgularında belirgin iyileşme görüldü. Bu olguyu sunarken çocuklarda nadir olarak görülen HP’nin
tedavisinde erken tanının önemli olduğuna, bu nedenle kronik solunum sıkıntısı ile başvuran ve YRBT’de
sentilobuler mikronodülasyonlar, mozaik havalanma ve buzlu cam görünümü olan çocuklarda öyküde çevresel
etken maruziyetinin sorgulanmasının önemine dikkat çekmek istedik.
Anahtar Kelimeler: adölesan, biyoaerosol, güvercin, hipersensitivite pnömonisi
Hypersensitivity pneumonitis in an adolescent
Nihal Şahin1, Zeynep Seda Uyan2, Selim Öncel3, Metin Aydoğan4, Emin Sami Arısoy3
1
Department of Pediatrics, Kocaeli University, Kocaeli, Turkey
2
Kocaeli Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, Kocaeli
3
Department of Pediatric Infectious Diseases, Kocaeli University, Kocaeli, Turkey
4
Department of Pediatric Allergy and Immunology, Kocaeli University, Kocaeli, Turkey
Hypersensitivity pneumonitis (HP) is a non-IgE mediated immune response that results from repetitive
inhalation of organic particles, bioaerosols and various chemicals. HP has a tendency to be regarded as an
adult disease, but it could also be seen in childhood. Sixteen-year-old male patient presented with 4 months of
exertional dyspnea, chest pain, cough and fever complaints that increased during the last month. On physical
examination, his oxygen saturation at room air was 90% and respiratory rate was 38/min. He had bilateral
crepitant rales and his expirium was prolonged. Chest radiograph revealed no significant findings. High
resolution computed tomography (HRCT) showed ground-glass opacity, mosaic attenuation and centrilobular
micronodules. At spirometry; FVC: 75% FEV1: 74% MEF25-75: 58% with negative bronchodilator response.
When the patient was questioned again, we learned that he was a pigeon fancier. His IgE was 96kU/l and
pigeon feathers and feces-specific IgG antibody was found strongly positive. In the light of his physical
examination, history, imaging and laboratory findings, the patient was diagnosed as HP. He was told that the
most important point of treatment is discontinuation of his contact with pigeons and steroid treatment was
prescribed. Significant improvement in clinical and laboratory findings was seen especially after
discontinuation of his contact with pigeons. In conclusion, HP can also be seen during childhood and cases
presenting with chronic respiratory problems and HRCT findings including ground-glass opacity, mosaic
attenuation and centrilobular micronodules should also be questioned for exposure to environmental factors.
Keywords: adolescent, bioaerosol, hypersensitivity pneumonitis, pigeon
EPS230 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Çocuklarda Akut Solunum Yetmezliğinde Noninvasive Ventilasyon Kullanımı
Tuba Koçkar1, Mehmet Gündüz2, Nihat Cem Çelebi2, Sedat Öktem1
1
İstanbul Medipol Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, İstanbul
2
İstanbul Medipol Üniversitesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ VE AMAÇ:Non-invasive Ventilasyon kullanımı çocukluk yaş grubunda giderek daha fazla kullanılmakta ve
önem kazanmaktadır.
Kullanım alanlarından biri olan akut solunum yetmezliğinde etkinliğini değerlendirmek amacıyla bu çalışmayı
yaptık.
YÖNTEM:2010-2014 yılları arasında akut solunum yetmezliği nedeniyle servisimizde bilevel positive airway
pressure (BIPAP) kullanılan 29 hasta prospektif değerlendirildi.
BULGULAR:Hastalarımızın yaşları ortalama 8±6 yıl (2 ay-18 yaş; E/K=19/10) idi. Hastaların 9’inde malignite,
3’ünde immün yetmezlik, 1’inde diafragma paralizisi, 2’sinde kistik fibrozis, 4’ünde nöromusküler hastalık ve
10’unda pnömoni mevcuttu. Hastaların 16’sına hipoksik, 4’üne hiperkarbik, 9’una ise hipoksik ve hiperkarbik
solunum yetersizliği nedeniyle BIPAP başlandı. Hastalar ortalama 53±45 (10-172) saat BIPAP kullandılar. Onüç
(% 44,8) hastaya nazal, 19 (% 55,2) hastaya yüz maskesi ile BIPAP uygulandı. BIPAP uygulanması sonrasında 13
hastanın solunum desteği ihtiyacı ortadan kalktı, 6’sı BIPAP ile taburcu olurken, 10’unda mekanik ventilatöre
geçildi. Mekanik ventilatöre geçilen hastaların 2’si kaybedildi.
Hastaların başlangıç değerleriyle kıyaslandığında, 24. saatteki PH, PCO2, oksijen saturasyonu, kalp tepe atımı ve
dakikadaki solunum sayısı değerlerinde iyileşme olmuştu.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Akut solunum yetmezliği olan çocuklarda non-invaziv mekanik ventilasyon uygulaması ile
başarılı sonuçlar elde edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Akut solunum yetmezliği, Non-invaziv mekanik ventilasyon, BIPAP
The Use of Non-invasive Mechanical Ventilation in Children with Acute Respiratory Failure
Tuba Koçkar1, Mehmet Gündüz2, Nihat Cem Çelebi2, Sedat Öktem1
1
Division of Pediatric Pulmonology, Medipol University, Istanbul, Turkey
2
Department of Pediatrics, Medipol University, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Using of Noninvasive Ventilation is increasing and gaining importance in
childhood.
Purpose of this study is evaluation of noninvasive ventilation efficacy in acute respiratory failure.
METHOD:Twenty-nine patients who had acute respiratory failure that using BİPAP for this reason evaluated at
our department in years between 2010-2014.
RESULTS:The avarage ages of patients were 8±6 years old (2 month-18 years; M/F=19/10). Nine of patients
had malignancy, 3 of patients had immune deficiency, 1 of patient had diaphragma paralysis, 2 of had cystic
fibrosis, 4 of had neuromuscular disease and 10 had pneumonia. BIPAP treatment was began for these
patients because of in 16 patients with hypoxic, in 4 hypercapnic and in 9 hypoxic and hypercapnic respiratory
failure. The mean time of using BIPAP is 53±45 (10-172) hours. Thirteen (% 44,8) of patients BIPAP was applied
with nasal way, 19 (% 55,2) of patients BIPAP was applied via face mask. After BIPAP application, 13 of these
patients ventilatory support was ended, 6 of these patients discharged with BIPAP, 10 patients were needed
intubation in spite of noninvasive ventilation. Two of these patients who needed mechanical ventilation was
died.
CONCLUSIONS:Non-invasive mechanical ventilation using in childen with acute respiratory failure have been
obtained successful results.
Keywords: Acute Respiratory Failure, Non-invasive Mechanical Ventilation, BIPAP
BIPAP Uygulanan Hastaların Kan gazı ve Vital Bulgu Sonuçları
BAŞLANGIÇ 24.SAAT
p
pH
7.372±0.77 7.422±0.44 0,002
pCO2
49.35±15.6 43±9.1
0,023
O2 Saturasyonu
87.3±6.7
96 ±3
<0.001
Kalp tepe atımı
134±28
123±25
0.086
35±10
<0.001
Dakika Solunum Sayısı 44±11
Results of Blood gas and Vital Signs in Patient with BiPAP Applied
At the Beginning 24. hour
p
pH
7.372±0.77
7.422±0.44 0.002
pCO2
49.35±15.6
43±9.1
0.023
O2 Saturation
87.3±6.7
96±3
<0.001
Heart Rate
134±28
123±25
0.086
35±10
<0.001
Breath Per Minute 44±11
EPS231 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Bronşta Geç Farkedilen Yabancı Cisim
Vesile Meltem Energin, Büşra Sultan Soydan, Sevgi Pekcan, Erkan Akkuş, Osman Özdemir
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Konya
Giriş: Trakeobronşial sisteme yabancı cisim aspirasyonu ciddi sonuçlara ve bazen de morbidite ve mortaliteye
neden olan çoğu zaman tanısı zor bir durumdur. Bu nedenle bazen astım veya tekrarlayan akciğer enfeksiyonu
nedeni ile tedavi edilir, bu da tanının gecikmesine neden olur. Bu çocuklarda genellikle rastlanan fizik muayene
bulguları öksürük ve tutulan akciğerde solunum seslerinin azalmasıdır. Yabancı cisim aspirasyonu tedavi
edilmezse ciddi sekel, tekrarlayan akciğer enfeksiyonu ve ölüme neden olabilir, bu nedenle erken tanı ve tedavi
önemlidir.
OLGU: 28 aylık erkek hasta 5 ay önce Yabancı cisim aspirasyonu nedeniyle başvurduğu çocuk acil servisinden
bronkoskopi yapılması amacıyla Göğüs Cerrahisi Kliniği’ne yönlendirilmiş. Rijit bronkoskopi ile ceviz parçaları
çıkarılmış. 5 ay sonra hırıltılı solunum ve öksürük şikayetlerinin devam etmesi üzerine Çocuk Göğüs Hastalıkları
Polikliniğ’ne başvurdu. Hastaya genel anestezi altında Göğüs Cerrahisi ile birlikte bronkoskopi uygulandı. Sağ
alt lobdan ceviz parçaları çıkartıldı ve fleksible bronkoskopi ile kontrolünde tüm bronşlar gözden geçirildi. Hasta
antibiyotik tedavisi ile taburcu edildi. Bir ay sonraki kontrolünde aktif şikayeti yoktu.
Sonuç: Yabancı cisim aspirasyonu ile başvuran çocuklarda rijit bronkoskpi ile yapılan değerlendirme sonrası
daha alt segemetlerinde gözden geçirilebilmesi için fleksible bronkoskopi ile de değerlendirilmesi olası
morbiditelerin önüne geçilebilmesi adına önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Yabancı Cisim Aspirasyonu, Bronkoskopi, Çocuk
Foreign bodies in the bronchi recognized late
Vesile Meltem Energin, Büşra Sultan Soydan, Sevgi Pekcan, Erkan Akkuş, Osman Özdemir
Department of Pediatric, Necmettin Erbakan University, Konya, Turkey
The aspiration of foreign bodies into airways can be a very serious event, sometimes resulting in morbidity and
mortality outcomes. But Foreign body aspiration is difficult to diagnose in children. Misdiagnosis as asthma
and respiratory infection can delay treatment. The most common symptoms and signs are choking and
unilateral decreased breath sounds. Foreign body aspiration may result either in airway compromise and
death or in serious seguels such as recurrent pulmonary infections, atelectasis, or bronchiectasis so that promt
diagnosis and removel of the foreign body is mandatory
CASE: 28 month old boy was five months ago admitted to the pediatric emergency department of foreign body
aspiration and was directed to the Thoracic Surgery for bronchoscopy. Walnut pieces with rigid bronchoscopy
has been removed. 5 months later on the continuation of respiratory wheezing and cough was admitted to the
Pediatric Pulmonology Department. The patient underwent bronchoscopy under general anesthesia with
thoracic surgery. Right lower lobe was removed from the walnut pieces and reviewing all the bronchi in
control with flexible bronchoscopy. The patient was discharged with antibiotic therapy. There was no active
complaints in a month later.
CONCLUSION: The Foreign body aspiration in children admitted with the post-evaluation with rigid
bronchoscopy to be revised lower segemet with flexible bronchoscopy in the evaluation is important in order
to prevent potential morbidity.
Keywords: Foreign body aspiration, bronchoscopy, Children
EPS232 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Aynı Aileden Dört Kistik Fibrozis Olgusu: Atipik Mutasyon
Erkan Akkuş1, Sevgi Pekcan2
1
Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Konya, Türkiye
2
Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, Pedaitrik Göğüs Hastalıkları
Bölümü, Konya, Türkiye
Aynı Aileden Dört Kistik Fibrozis Olgusu: Atipik Mutasyon
Kistik fibrozis, yaklaşık 1/25 taşıyıcı sıklığı ve 1/2000-3500 canlı doğum insidansı ile, beyaz ırkta otozomal
resesif geçiş gösteren en yaygın ölümcül hastalıktır. Tüm sistemlerdeki egzokrin glandları etkiler. CFTR geninde
1000’in üzerinde mutasyon tanımlanmıştır. Bunlar, gen kodonunun yanlış okunmasına yol açan delesyon ve
inversiyonlar kadar, missens ve nonsens nokta mutasyonlarını da kapsar. Olgu1, 4 aylıkken tekrarlayan akciğer
enfeksiyonu nedeniyle başvurdu. Başvuruda kilosu 3 persentilin altındaydı. Takipneik, dehidrate
görünümlüydü. Çalışılan ter testi düzeyinin 96 gelmesi üzerine gönderilen mutasyon çalışmasında D1152H
homozigot geldi. Hasta tedavi olarak, vitamin desteği, mukolitik, inhaler dornase alfa, pankreolipaz ve tuz
kullanmaktadır.
Olgu2, 11 yaşında tekrarlayan akciğer enfeksiyonu nedeniyle bakılan ter testinin 92,3 gelmesi ve ailede kistik
fibrozis hikayesi nedeniyle gönderilen genetik mutasyon analizi ile tanı almıştır. Olgu 1’e ek olarak I1051V
homozigot mutasyonu mevcuttur. Başvuruda boyu 3 persentilin altında saptanmıştır. Tedavisi olgu bir ile
aynıdır. DEXA Z skoru -1 gelmesi nedeniyle kalsiyum desteği eklenmiştir.
Olgu3, 14 yaşında akciğer enfeksiyonu nedeniyle sık yatış hikayesi bulunan hastanın muayenesi doğal, büyüme
eğrisi normal, bronşiektazisi yoktu. Ter testi 52,7 geldi ve gaitada yağ pozitif saptandı. Hastada olgu 2 ile aynı
mutasyonlar saptandı. Nadir öksürüğü olan hasta aynı tedavileri almaktadır.
Olgu4, aktif şikayeti olmayan 7 yaşındaki hastanın büyümesi eğrisi ve muayenesi normaldi fakat ter testi 56,3
geldi. Olgu2 ile aynı mutasyonlara sahip ve aynı tedavileri almaktadır.
ΔF508 mutasyonu ile ilişkili olan I1051V mutasyonunun hastalarda tek başına klinik bulgulara neden
olmayacağı literatürde belirtilse de mevcut kliniği Ca++ bağımlı Cl- kanallarının disfonksiyonu nedeniyle
ağırlaştırdığını düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: kistik fibrosis, çocuk, atipik
Four Cystic Fibrosis Case at Same Family: Atipical Mutation
Erkan Akkuş1, Sevgi Pekcan2
1
Necmettin Erbakan Unıversity Meram Medical Faculty,Department of Pediatrics, Konya, Türkiye
2
Necmettin Erbakan Unıversity Meram Medical Faculty,Department of Pediatrics,Pediatric Chest Diseases
Department, Konya, Türkiye
Cystic fibrosis carrier frequency of about 1/25 and 1 / 2000-3500 incidence of live birth is the most common
lethal autosomal recessive disease in Caucasians. Mutations have been identified over 1000 in CFTR gene.
These gene deletion causing misreading of codons and inversions, includes missense and nonsense point
mutations.
Case 1, 4 months old, presented with recurrent lung infections. Weight of the applicant was lower than 3rd
percentile. Tachypnea was dehydrated appearance. Sweat test level was 96. D1152H homozygous mutation in
the submitted work. Patient treatment, vitamin supplements, mucolytics, inhaled dornase alfa uses
pankreolipase and salt.
Case 2, a 11-year-old, presented with recurrent lung infections. Sweat test level was 92.3 and due to cystic
fibrosis family story we refer togenetic test. We detected I1051V mutation addition to case 1. Treatment is
same.
Case 3 A 14 year old patient, a history of hospitalization due to frequent lung infections inspection of the
natural, normal growth curve, there was no bronchiectasis. Sweat test level was 52.7 and stool oil was
detected. Patients with the same mutation wit case 2. Patients with rare cough receive the same treatment.
Case 4, 7 years old, no complaints, patient's growth curve was normaland sweat test level was 56.3. Same
mutation with Case 2 and receive same treatment.
I1051V mutations is associated with ΔF508 and in the literature alone will not cause symptoms at patients
have also specified, we believe that this mutations aggravate existing clinical due to the dysfunction of Ca ++
dependent Cl- channel.
Keywords: cystic fibrosis, children, atypical
EPS233 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Laringomalazili Çocukların Klinik İzlemleri
Mehmet Gündüz1, Hatice Sınav Ütkü1, Tuba Koçkar2, Sedat Öktem2
1
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, İstanbul
2
Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ VE AMAÇ:Laringomalazi tanısı konulan hastalarımızın özelliklerinin ve altta yatan hastalıklarının
değerlendirilmesi.
YÖNTEM:Eylül 2012 - Eylül 2014 tarihleri arasında 50 hasta prospektif olarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR:Hastaların yaşları ortalama 17,6±9,2 ay (4-38 ay, 29’u erkek, 21’i kız) idi. Hastaların 22’sine (%44)
bronkoskopi yapılarak, geri kalanına ise klinik olarak laringomalazi tanısı konmuştu. Otuzdört (%68) hastanın
semptomları yaşamın ilk 30 gününde, geri kalanın ise 30. günden sonra başlamıştı. İzlemde 22’sinin (%44)
bulgularının tamamen, 21’nin (%42) kısmen düzeldiği, 7’sinin (%14) ise bulgularında ise hiç düzelme olmadığı
görüldü. Düzelen 22 hastanın, 14’üne bronkoskopi yapılmamıştı. Bu hastalardan 10’u 1 yaş altında, 4’ü 1-2 yaş
arasında düzelmişti. Bronkoskopi yapılanların 5’inde (%22,8) izole laringomalazi 17’sinde ise (%77,2)
laringomalazi dışında trakeomalazi, bronkomalazi gibi ek patoloji saptandı. Ek patoloji saptanmayan 5 hastadan
3’ü ilk 1 yaşta, 1’i 1-2 yaş arasında düzelmiş, 1’i düzelmemişti. Ek patoloji tespit edilen 17 hastanın 1’i 1 yaş
altında, 3’ü 1-2 yaş arasında düzelmişti. Hastalardan 19’u (%38) ekokardiyografi ile değerlendirilmiş, 8’inde
(%42,1) patolojik bulgu saptandı.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Laringomalaziye ek havayolu patolojisi olan hastalar daha geç düzelmektedir. Düzelmesi
1 yaşına kadar olmayan ya da semptomatik hastalara bronkoskopi yapılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: laringomalazi, stridor, bronkoskopi, ekokardiyografi
Clinical Follow-Up in Children With Laryngomalacia
Mehmet Gündüz1, Hatice Sınav Ütkü1, Tuba Koçkar2, Sedat Öktem2
1
Department of Pediatrics, Medipol University Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey
2
Division of Pediatric Pulmonology, Medipol University Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:We aimed to evaluate the features and underlying diseases of the patients’, who
diagnosed laryngomalacia.
METHOD:We evaluated prospectively 50 patients with laryngomalacia between September 2012-September
2014.
RESULTS:Average ages of patients were 17,6±9,2 months (4-38 months, 29 boy, 21 girl). Twenty two of the
patients diagnosed with laryngomalacia by bronchoscopy and rest of them clinicaly. Thirty four (%68) of the
patients’ symptoms started in the first 30 days of life, rest of them were after the 30 days. In follow-up 22
(%44) of the patients’ symptoms completely, 21 (%42) of the patients partially recovered, 7 (%14) of the
patients did not recovered. Bronchoscopy was not performed 14 of completely recovered 22 patients. Ten of
these patients are recovered before age of 1, 4 of them recovered between age 1-2. Five of the patients
bronchoscopy was performed (%22,8) have only laryngomalacia, but 22 of them have another pathology as
tracheomalacia, bronchomalacia with laryngomalacia. Three of 5 patients who have not another pathology
then laryngomalacia are recovered before age of 1, 1 of recovered between age 1-2, 1 of not recovered. One
of the patient with another pathology in bronchoscopy has recovered before age 1, 3 of them has recovered
between age 1-2. Nineteen of 50 patients have evaluated with echocardiography, 8 of them (%42,1) have
pathology.
CONCLUSIONS:The patients with laryngomalacia who have another airway pathologies such as tracheomalacia
or bronchomalacia, recover lately. Bronchoscopy should be performed to the patients who are symptomatic or
whose symptoms did not recovered before age 1.
Keywords: laryngomalacia, stridor, bronchoscopy, echocardiography
EPS234 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Kistik Fibrozis dışı bronşiektazi hastaların endokrinolojik açıdan değerlendirilmesi
İlker Tolga Özgen1, Ahmet Hakan Gedik2, Erkan Çakır2, Selim Gökçe3, Mustafa Atilla Nursoy4, Yaşar Cesur1
1
Çocuk Endokrinoloji ve Metabolizma, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye
2
Çocuk Göğüs Hastalıkları, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye
3
Çocuk Gastroenteroloji ve Beslenme, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye
4
Çocuk Allerji, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye
GİRİŞ VE AMAÇ:Kistik fibrozis dışı bronşiektazi tekrarlayan akciğer enfeksiyonları ve kronik inflamasyon sonucu
oluşur. Kronik inflamasyon bazı endokrinolojik bozukluklara yol açabilir. Bu çalışmada kistik dışı bronşiektazinin
çocuklukta endokrin sistem ve kemik sağlığı üzerine etkileri araştırıldı.
YÖNTEM:Kistik fibrozis dışı bronşiektazili 11.12±3.21 yaşlarında 64 çocuğun (32 bayan ve 32 erkek) medikal
kayıtları geriye dönük incelendi.
BULGULAR:Kısa boylu çocukların oranı sadece %7.8 idi (n=5/64), fakat hedef boy z skoruna göre düşük boylu
çocukların oranı (hedef boy z-skor – güncel boy z-skor >0.5) %25 idi. Gomez sınıflamasına göre çocukları
%17.5’u hafif ve %4.8’i ise orta veya ileri derece malnütre idi. Kızların ve erkeklerin pubertal evre 2’deki
ortalama yaşları sırasıyla 9.45±0.48 ve 11.75±0.55’di. Gecikmiş veya erken pubertalı vaka yoktu. Çocukları
4’ünde subklinik hipotroidi (%6.2) ve 5 tanesinde (%7.8) 5 µcg/dl’den düşük kortizol düzeyleri vardı. Kemik
mineral yoğunluğu değerlendirmesinde osteoporoz ve osteopeni oranı sırasıyla %23.1 (9/39) ve %30.8 (12/39)
idi. Vitamin D eksikliği ve yetersizliği oranı sırasıyla %14.1 (9/58) ve %51.7 (30/58).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Kistik fibrozis dışı bronşiektazili çocuklar gelişme geriliği ve osteoporoz gibi endokrinoljik
komplikasyonlara sahip olabilirler. Bundan dolayı, beslenme durumları, kemik sağlığı durumları ve
endokrinolojik sistemleri açısından değerlendirilmelidirler.
Anahtar Kelimeler: çocuk, bronchiectasis, endokrin problemler, hipotroidi, osteopeni, osteoporoz, büyüme ve
gelişme, malnütrisyon
Endocrinological assessment of children with non-cystic fibrosis bronchiectasis
İlker Tolga Özgen1, Ahmet Hakan Gedik2, Erkan Çakır2, Selim Gökçe3, Mustafa Atilla Nursoy4, Yaşar Cesur1
1
Pediatric Endocrinology and Metabolic disease, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul,
Turkey
2
Pediatric Pulmonology, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey
3
Pediatric Gastroenterelogy and Nutrition, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey
4
Pediatric Allergy, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Non-cyctic fibrosis bronchiectasis is a result of recurrent pulmonary infections
and chronic inflammation. Chronic inflammation may lead some endocrinological disorders. The consequences
of the non-cystic fibrosis bronchiectasis on the endocrinological system and on the bone health in childhood
were investigated in this study.
METHOD:The medical records of the 64 children with non-cystic fibrosis bronchiectasis (32 females and 32
males) at the mean age of 11.12±3.21 were investigated retrospectively.
RESULTS:The ratio of the children with short stature was only 7.8% (n=5/64), but the ratio of the children who
had worse height status than their target height z-score (target haight z-score – current height z-score >0.5)
was 25%. According to Gomez classification 17.5% of the children had mild and 4.8% of the children had
moderate or severe malnutrition. Girls’ and boys’ mean ages at the pubertal stage 2 were 9.45±0.48 and
11.75±0.55 years-old, respectively. There were not any cases retarded or precocious puberty. Four of the 64
children had subclinic hypothroidism (6.2%) and five children (7.8%) had lower serum cortisol levels than 5
µcg/dl. Assesment of bone mineral density revealed that the ratio of osteoporosis and osteopenia were 23.1%
(9/39) and 30.8% (12/39). Vitamin D deficiency and insufficiency ratio were 14.1% (9/58) and 51.7% (30/58)
respectively.
CONCLUSIONS:Children with non-cystic fibrosis bronchiectasis may have some endocrinological complications
such as failure of thrive and osteoporosis. Therefore, evaluation of the nutritional status, bone health status
and the endocrinological system should be considered to the children with non-cystic fibrosis bronchiectasis.
Keywords: child, bronchiectasis, endocrinologic problems, hypothroidism, osteopenia, osteoporosis,
malnutrition
EPS235 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Kistik fibrozis dışı bronşiektazili çocukların malnutrisyon ve metabolik kemik
hastalıkları açısından değerlendirilmesi
Banu Bal Çermik1, Ahmet Hakan Gedik2, Selim Gökçe1, Erkan Çakır2
1
Çocuk Gastroenteroloji ve Beslenme, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye
2
Çocuk Göğüs Hastalıkları, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye
GİRİŞ VE AMAÇ:Malnütrisyon, D hipovitaminozu ve kemik mineral yoğunluğunda düşüklük kronik inflamatuar
hastalıklarda sık görülen problemlerdir. Bu çalışmada; non-kistik fibrozis (KF) bronşiektazili çocuk hastalarda
malnütrisyon prevalansı, D vitamini düzeyleri, ve KMY değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
YÖNTEM:Non-KF bronşiektazili 65 hasta değerlendirildi. Vücut ağırlık ve boy z-skorları, hemoglobin, kalsiyum,
fosfor, alkalen fosfotaz, 25-OH D vitamini düzeyleri ve KMY ölçüldü. Hastalar; D vitamini düzeylerinin azlığı (25OH D vit<20 ng/ml), yetersizliği (20 ng/ml-29 ng/ml) ve normal (≥30 ng/ml) olmasına göre gruplandırıldılar.
Kemik hastalığı; osteopeni (KMY z-scores -1 ve -2 SDS arasında) or osteoporoz (KMY z-scores ≤-2 SDS) olarak
değerlendirildi.
BULGULAR:Çalışmaya, ortalam yaşları 11.37±3.69 olan 39 kız (%60), 26 erkek alındı. Ortalama vücut ve boy zskorları sırasıyla -0.34±1.13 ve -0.52±1.30 idi. Toplamda, çocukların 7’sinde (%10.7) kısa yapı ve 19’unda
(%29.2) malnutrisyon vardı. Ortalama D vitamini konsantrasyonları 17.49±6.26 ng/mL idi. Hastaların %67’sinde
vitamin D azlığı, %30’unda yetersizliği saptandı. Sadece %3’ünde değerler normaldi. Ortalama KMY z-skoru 1.18±0.91 idi. Osteopeni ve osteoporoz sırasıyla %40 ve %17 hastada dökümente edildi. Malnütrisyonlu ve
olmayan hastalarda arasında D vitamini ve KMY z-skorları açısından ilişki yoktu (p=0.57 ve p=0.81).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Malnutrisyon, vitamin D azlığı ve metabolik kemik hastalığı non-KF bronşiektazili çocuk
hastaların sık görülen problemleridir. Bu çocuklar değerlendirilirken pulmoner problemler dışındaki problemler
için daha fazla dikkat gereklidir.
Anahtar Kelimeler: Çocuk, bronşiektazi, malnutrisyon, osteopeni, osteoporoz, kemik mineral yoğunluğu
Evaluation of malnutrition and metabolic bone disease in children wıth non-cystic fibrosis bronchiectasis
Banu Bal Çermik1, Ahmet Hakan Gedik2, Selim Gökçe1, Erkan Çakır2
1
Pediatric Gastroenterelogy and Nutrition, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey
2
Pediatric Pulmonology, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Malnutrition, hipovitaminosis D and decrease in bone mineral density (BMD) are
common problems in the setting of chronic inflammatory conditions. This study aimed to evaluate prevelance
of malnutrition, vitamin D status and BMD in children with non-cystic fibrosis (CF) bronchiectasis.
METHOD:Sixty-five children with non-CF bronchiectasis were evaluated. Body weight and height z-scores,
hemoglobin, calcium, phosphate, alkaline phosphatase, 25-hydroxyvitamin-D levels and bone mineral dansities
are measured. Patients were classified as vitamin D deficient (serum 25-hydroxyvitamin-D <20 ng/ml),
insufficient (20 ng/ml-29 ng/ml) or sufficient (≥30 ng/ml). Metabolic bone disease is classified as osteopenia
(BMD z-scores between -1 and -2 SDS) or osteoporosis (BMD z-scores ≤-2 SDS).
RESULTS:We studied 39 girls (60%), 26 boys (40%), with an average age of 11.37±3.69 years. Mean body
weight and height z-scores were -0.34±1.13 and -0.52±1.30, respectively. In total, 7 (10.7%) children had short
stature and 19 (29.2%) had malnutrition. The mean concentration of vitamin D in patients was 17.49±6.26
ng/mL. Sixty-seven percent of all patients had vitamin D deficiency, 30% had vitamin D insufficiency. Only in
3% of patients vitamin D levels were above 30 ng/ml. The mean BMD z-score was -1.18±0.91. Osteopenia and
osteoporosis was documented in 40% and 17% of patients, respectively. There were no differences in BMD zscores and vitamin D levels between patients with or without malnutrition (p=0.57 and p=0.81 respectively).
CONCLUSIONS:Malnutrition, vitamin D deficiency and metabolic bone disease are common problems of
children with non-CF bronchiectasis. More attention should be paid to non-pulmonary problems of these
children.
Keywords: Child, bronchiectasis, malnutrition, osteopenia, osteoporosis, bone mineral density
EPS236 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Kistik fibrozis dışı bronşiektazili çocuk hastalarının ekokardiyografik açıdan
değerlendirilmesi
Pelin Ayyıldız1, Ahmet Hakan Gedik2, Taner Kasar1, Öykü İsal Tosun1, Erkan Çakır2, Yakup Ergül1, Alper Güzeltaş1
1
Çocuk Kardiyolojisi, Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
İstanbul, Türkiye
2
Çocuk Göğüs Hastalıkları, Bezmialem Vakıf University, Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye
GİRİŞ VE AMAÇ:Kistik fibrozis dışı bronşiektazili çocuk hastaların sağ ve sol ventrikül fonksiyonlarının ve
elektrokardiyografik parametrelerin değerlendirilmesi ve değerlerin sağlıklı kontrollerle karşılaştırılmasını
amaçladık.
YÖNTEM:Elli dört hasta ve 27 sağlıklı kontrol çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik özellikleri, sağ ve sol
ventrikül 2D Doppler, Pulse wave (PW) ve doku Doppler görüntülemesi (TDI) ölçümleri kaydedildi ve sağlıklı
bireylerinkiler ile karşılaştırıldı.
BULGULAR:Hastalar ve control grubu arasında yaş (11.5 (3-17) ve 11 (3-17), p=0.395) ve cinsiyet (24 erkek, 30
kız ve 11 erkek ve 16 kız; p=0.815) açısından anlamlı fark yoktu. Hastaların triküspid regürjitasyonundan
ölçülen sağ ventrikül basınçları control grubuna göre anlamlı şekilde yüksekti (29 mmHg (15-48) ve 12 mmHg
(10-29), p=0.0001). Hastaların triküspit kapak PW ve TDI ölçümleri (E/A, Ee/Aa, E/Ee, MPI) kontrollere göre
anlamlı şekilde farklı idi (p<0.05). Hastaların mitral kapak PW Doppler and TDI ölçümleri de (E/A, Ee/Aa, E/Ee)
kontrollere göre anlamlı şekilde farklı idi (p<0.05).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Kistik fibrozis dışı bronşiektazi hastalarında belirgin sağ ve sol ventrikül disfonksiyonu
olduğu görüldü. Bu hastalar, kardiyak problemler açısından artmış risk taşıdıklarından ekokardiyografi ile
periyodik olarak değerlendirilmelidirler.
Anahtar Kelimeler: Çocuk, bronşiektazi, ventrikül fonksiyonları, ekokardiyografi
Echocardiographic evaluation of patients with non-cyctic fibrosis bronchiectasis in pediatric age group
Pelin Ayyıldız1, Ahmet Hakan Gedik2, Taner Kasar1, Öykü İsal Tosun1, Erkan Çakır2, Yakup Ergül1, Alper Güzeltaş1
1
Pediatric Cardiology, Mehmet Akif Ersoy Thoracic and Cardiovascular Surgery Training and Research Hospital,
Istanbul, Turkey
2
Pediatric Pulmonology, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:We aimed to assess the right and left ventricular functions and
electrocardiographic parameters of patients with bronchiectasis and compare the results with healthy
controls.
METHOD:Fifty-four patients with bronchiectasis and 27 healthy controls were included in this study. The
demographic features of patients, right and left ventricular 2D Doppler, pulse wave (PW) and tissue Doppler
imaging (TDI) measurements were recorded and compared with healthy controls.
RESULTS:There was no statistically significant difference between age (11.5 years (3-17) vs 11 years (3-17),
p=0.395) and sex (24 male, 30 female vs 11 male, 16 female; p=0.815) of patients and controls. The right
ventricular pressure of patients calculated from tricuspid regurgitation was significantly higher than control
group (29 mmHg (15-48) vs 12 mmHg (10-29), p=0.0001). The tricuspid valve PW and TDI measurements (E/A,
Ee/Aa, E/Ee, MPI) of patients were statistically different than controls (p<0.05). The mitral valve PW Doppler
and TDI measurements (E/A, Ee/Aa, E/Ee) of patients were significantly different than controls (p<0.05).
CONCLUSIONS:The study had demonstrated that there was a marked RV and LV dysfunction. As these patients
seems to be at increased risk for cardiac problems they should be evaluated periodically with
echocardiography.
Keywords: Child, bronchiectasis, ventricule functions, echocardiography
EPS237[Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Kistik fibrozis dışı bronşiektazi hastalarında objektif akustik ses analizi parametreleri
Yavuz Selim Yıldırım1, Ahmet Hakan Gedik2, Özge Gedik1, Orhan Özturan1, Erkan Çakır2
1
Otolaringoloji, Baş ve Boyun Cerrahisi ABD, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi İstanbul, Türkiye
2
Çocuk Göğüs Hastalıkları BD, Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul, Türkiye
GİRİŞ VE AMAÇ:Bronşiektazi süreci; kronik öksürük, pürülan balgam oluşumu, yorgunluk, hefes darlığı, göğüs
ağrısı, kanamalı öksürük ve hastalığın karakteri havayolu genişlemesi olarak ortaya konmuştur. Bunlar hastanın
yaşam ve ses kalitesine negatif etkiyebilir. Bundan dolayı tüm sistem değerlendirmesi tedavi ve destek
amacıyla gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı; kistik fibrozis dışı bronşiektazi hastalarının akustik ses
özelliklerinin değerlendirilmesi ve sağlıklı kontrollerle karşılaştırılmasıdır.
YÖNTEM:Absolute jitters, jitter yüzdesi, shimmer, noise-to-harmonics ratio (NHR), voice turbulence index (VTI)
ve soft phonation index (SPI) belirlendi. Bronşiektazi ve sağlıklı kontroller, paired t test ile karşılaştırıldı.
BULGULAR:Hastaların ortalama yaşı 13.53 (7-18 yaş) idi. Absolute jitters, jitter yüzdesi shimmer ve SPI
değerlerinde anlamlı değişim yoktu. NHR ve VTI değerlerinde istatistiksel anlamlı değişim vardı (sırasıyla
p=0.02, p=0.03).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Çalışmamız etkilenmiş hastalar tam terapötik yaklaşım gerekliliğini göstermektedir. Kistik
fibrozis dışı bronşiektazili hastalarda özellikle NHR ve VTI değerlerinde anlamlı ses değişiklikleri vardı. Sağlıklı
kontrollerle ile karşılaştırıldığında NHR ve VTI değerlerinde düşüklük görüldü.
Anahtar Kelimeler: Çocuk, bronşiektazi, jitters, schimmer, ses
Objective acoustic voice analysis parameters in patients with non-cystic fibrosis
Yavuz Selim Yıldırım1, Ahmet Hakan Gedik2, Özge Gedik1, Orhan Özturan1, Erkan Çakır2
1
Department of Otolaryngology Head and Neck Surgery, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine,
Istanbul, Turkey
2
Division of Pediatric Pulmonology, Bezmialem Vakif University, Faculty of Medicine, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Bronchiectasis processes have been demonstrated to result in the chronic cough,
purulent sputum production, fatigue, shortness of breath, chest pain, coughing up blood and airway dilatation
that characterized this disease. These can also have a negative impact on their quality of life and voice. Thus,
whole management is needed to provide treatment and support. The aim of this study was objective
evaluation of changes in acoustic features of voice in non-cyctic fibrosis bronchiectasis patients and compare
with healthy controls.
METHOD:Absolute jitters, jitter percent, shimmer, noise-to-harmonics ratio (NHR), voice turbulence index
(VTI), and soft phonation index (SPI) were obtained. The bronchiectasis and healthy control data were
compared usng paired t test.
RESULTS:The mean age of patients was 13.53 years (range: 7-18 years). There were no statistically significant
changes in absolute jitters, jitter percent, shimmer, and SPI. There were statistically significant changes in NHR
and VTI (p=0.02, p=0.03 respectively).
CONCLUSIONS:Our study shows that a precise therapeutic approach necessary for affected patients. Non-CF
bronchiectasis patients have revealed significant voice changes; especially the NHR and VTI. The study group
showed decrease in NHR and VTI compared the healthy control group.
Keywords: Child, bronchiectasis, jitters, shimmer, voice
EPS238 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Spinal Muskuler Atrofisi (tip 2 ) olan Çocukda tekrarlanan Pnemoni
Shahla Rahmanova, Leyla Alizade, Gunay Hüseynzade
Azerbaycan Tıp Universitesi 2.Çocuk Hastalıkları Ana Bilim Dalı,Bakü,Azerbaycan
Giriş: Spinal Muskuler Atrofi Otosom resesiv geçen nöromuskulyar hastalık olup,spinal kord ön boynuz
hücrelerinin alfa motonöronların dejenerasyonu ile karakterize olunur ve kaslarda kuvvetsizlik ve atrofi ile
sonuçlanır. Bu hastalarda önemli hareketlerin gecikmesi, kilo almada güçsüzlük, zayıf öksürük, ellerde titreme,
eklem kontraktürleri ve skolyoz görülür.SMN proteinini kodlaştıran SMN1 geninin (5q 12.2 – q13.3) delesyonu
ve nöronal apoptozis inhibitör protein (NAIP)gen, hastalığın ortaya çıkmasından sorumludur.
OLGU: 5 yaşinda erkek çocuk ilk kez kaslarındakı kuvvetsizlik, bundan dolayi bu yaşına kadar hiç
yürümemek,tekrarlanan solunum yolu enfeksiyonu ile ünitemize baş vurdu.Hastanın annesi ve babası akraba
diğiller.Çocukda bu sempomlar 7 ayından itibaren başlamışdır.Hic yurumemesi sebebiyle çocukda skolyoz
gelişmişdir.Viral ve bakterial hastalıklarla sık-sık hastalanıyor.Laboratuar incelemelerinde HB 11.3g/dl, eritrosit
-:4.26 x 10^12/L,lökost:14.1 10^9/L. Priferik yaymada: nötrofil %23.2,lenfosit % 69.6,eozinofil % 0.1,monosit %
6.3, EÇS 32mm/s izlendi.Total Kreatin Kinaz,CKI ( CK-nac,CPK ) düzeyi 45.10 IU/L,Kreatin kinaz –MB(CK-MB)
düzeyi 3.12 ng/ml olmuşdur.Torakal röntgen de hastada sol tarafli total pnömoni,hidrotoraks ve II-III derece
skolyoz teshisi konuldu.Hastada Elektromioqrafi yapılmış ve sonuç SMA hastalığına uygun geldi.
Hastada SMN gen delesyon testi yapıldı ve sonuc olarak SMN 2 teşhisi konuldu.
Sonuç: Spinal musküler atrofi, tekrarlama riski %25 ve prenatal tanısı mümkün olan bir hastalık olması nedeni
ile etkilenmiş bireylerin gelecekte doğacak çocuklarının moleküler genetik tanısının konması önemlidir
Anahtar Kelimeler: Proksimal Spinal Muskuler atrofi,SMN1, SMN2, motor neyron dejenerasyonu,Proximal
SMA, pnemöni
Recurrent Pneumonia (type 2) in Child with Spinal Muscular Atrophy
Shahla Rahmanova, Leyla Alizade, Gunay Hüseynzade
Azerbaijan Medical University 2.Children Diseases Department, Baku, Azerbaijan
INTRODUCTION: Spinal muscular atrophy (SMA) is an autosomal recessive neuromuscular disease
characterized by degeneration of alpha motor neurons in the spinal cord, resulting in progressive proximal
muscle weakness and atrophy. There is delayed motor milestones, poor weight gain, weak cough, fine hand
tremors, joint contractures and scoliosis in this patients. The disease is caused by deletion of the SMN1 gene
(5q 12.2 – q 13.3) encoding SMN protein and neuronal apoptosis inhibitor protein (NAIP) gene.
CASE: 5 year old boy with the loss of walking ability because of muscle weakness, recurrent respiratory tract
infection visited our department. Patient’s parents are not relatives. The child has symptoms since 7 months.
Because of the loss of walking ability there is also scoliosis. Patient frequently ill with viral and bacteria
infections. Laborator FINDINGS: HGB 11.3g/dl, RBC 4.26 x 10^12/L,WBC 14.1 10^9/L. Perypheral smear: NEUT
%23.2, LYM % 69.6,EOS % 0.1,MON % 6.3, ESR 32mm/s. Total creatin kinase, CKI (CKI – nac, CPK) 45.10 IU/L,
creatin kinase – MB (CK-MB) 3.12 ng/ml.Thoracic X-ray in patients diagnosis was made of the left-sided total
pneumonia, hydrothorax and II-III degree scoliosis.
Electromyography (EMG) result was appropriate to SMA. SMN gene deletion test result was SMN 2.
CONCLUSION: Because of the possible prenatal diagnostics and the 25% recurrence risk of SMA it is important
to make genetic diagnostics for the future childs of affected parents.
Keywords: Proximal spinal muscular atrophy, SMN1, SMN2, motor neurons Disease names and, Proximal
SMA.pnemonua
Hasta
Patient
Torakal Röntgen
Thoracic X-Ray
EPS239 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Konjenital Kalp Hastalığı Olan Çocuklarda Bronkoskopik Bulgular
Tuba Koçkar1, Mehmet Gündüz2, Hacer Kamalı3, Sedat Öktem1, Fatma Gamze Demirel4, Ayhan Taştekin4
1
Medipol Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, İstanbul
2
Medipol Üniversitesi, Pediatri Ana Bilim Dalı, İstanbul
3
Medipol Üniversitesi, Çocuk Kardiyolojisi Bilim Dalı, İstanbul
4
Medipol Üniversitesi, Yenidoğan Bilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmayla konjenital kalp hastalığı tanısı ile takipli hastaların bronkoskopik bulgularının
değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM:Hastanemizde Ekim 2012-Aralık 2014 tarihleri arasında takip edilen ve konjenital kalp hastalığı olan
bronkoskopi yapılmış 37 hastaya ait veriler retrospektif olarak değerlendirilmiştir.
BULGULAR:Hastaların 21’ i erkek, 16’ sı kız olup yaşlarının ortalaması 12,5 ay (1-36) idi. 37 hastanın 27’ si
(%72.9) opere olmuş idi. Bu hastalardan 12’ sinde pulmoner hipertansiyon mevcuttu. Hastaların 17’sine
ekstübe edilememe, 7’ sine atelektazi, 7’sine persistan/tekrarlayan pnömoni, 4’ üne stridor ve 2’sine persistan
öksürük endikasyonları ile bronkoskopi yapılmış idi. Bu hastalardan 13’ünde laringomalazi, 12’ sinde
trakeomalazi, 8’inde bronkomalazi, 4’ünde trakeal darlık, 17’sinde dallanma anomalisi, 7’ sinde granülasyon
dokusu ve 10’unda pulsatil bası tespit edildi. Bronkoskopi öncesi median mekanik ventilasyon süresi 30 gün idi.
Bronkoskopi yapıldıktan sonra median mekanik ventilatörden ayrılma süresi 12 gün idi. 15 hastaya trekeostomi
açıldı. Bunlardan 5’inin izleminde trakeostomisi kapatıldı.37 hastanın 23’ünden bronkoalveoler lavaj örneği
alınmış olup 11’inde kültürde üreme tespit edildi.
19 hasta spontan solunum ile oda havasında, 6 hasta trakeostomi ile oda havasında, 1 hasta sadece oksijen
desteği ile, 1 hasta mekanik ventilatör ile, 1 hasta trakeostomi ile oksijen desteği ile taburcu edilirken, 1 hasta
ise entübe izlenmekteydi. 9 hasta öldü.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Bronkoskopik değerlendirme konjenital kalp hastalığı olan hastalarda önemli bir tanı
aracıdır. Konjenital kalp hastalarında havayolu anomalilerine daha sık rastlanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Konjenital kalp hastalığı, Havayolu anomalileri, Fleksibl bronkoskopi
Bronchoscopic findings in children with congenital heart disease
Tuba Koçkar1, Mehmet Gündüz2, Hacer Kamalı3, Sedat Öktem1, Fatma Gamze Demirel4, Ayhan Taştekin4
1
Division of Pediatric Pulmonology, Medipol University, Istanbul, Turkey
2
Departmant of Pediatrics, Medipol University, Istanbul, Turkey
3
Division of Pediatric Cardiology, Medipol University, Istanbul, Turkey
4
Division of Neonatology, Medipol University, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim of this study was evaluation of broncoscopic findings in children with
congenital heart disease.
METHOD:Bronchoscopy was performed in 37 patients with congenital heart disease who were followed
between October 2012 – December 2014 in our hospital. The data obtained from these patients were
evaluated retrospectively.
RESULTS:Twenty-one of the patients were males and 16 were females, median ages 12.5 mo (1-36m). Twentyseven patients (72.9 %) were operated for congenital heart disease. Twelve of the patients had pulmonary
hypertension. Bronchoscopy was performed because of extubation failure, atelectasis, recurrent or persistant
pneumonia, stridor and persistant cough; 17, 7, 7, 4 and 2, respectively.
Laryngomalacia, tracheomalacia, bronchomalacia, tracheal stenosis, airway branch anomalies, granulation
tissue formation and pulsatile airway pressure was determined in flexible bronchoscopy, 13, 12, 8, 4, 17, 7 and
10 respectively.
Mechanical ventilation duration time before and after bronchoscopy was median 30 and 12 days, respectively.
Tracheostomy was performed in 15 cases. After bronchoscopy five of these patients were removed from
tracheostomy.
Twenty-three out of patients were evaluated with bronchoalveolar lavage(BAL), 11 of them had positive
culture in BAL.
Patients were discharged with room air, tracheostomy with room air, only with supplemental oxygen,
tracheostomy with supplemental oxygen; 19 (51.3%), 6 (16.2%), 1 (2.7%),1 (2.7%), respectively. One patient
was following intubated with ventilatory support. Nine patients died.
CONCLUSIONS:Bronchoscopic evaluation is an important diagnostic method in patients with congenital heart
disease. Airway anomalies were more frequently encountered in patients with congenital heart disease.
Keywords: Congenital heart disease, Airway anomalies, Flexible bronchoscopy
EPS240 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Joubert sendromu
Emine Atağ, Nilay Baş İkizoğlu, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Fazilet Karakoç, Refika Ersu, Bülent Taner
Karadağ
Marmara Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ: Joubert sendromu (JS) oldukça nadir görülür, otozomal ressesif ya da X’e bağlı olarak kalıtılır ve hipotoni,
ataksi, gelişme geriliği, anormal göz hareketleri ve solunum anomalileri ile karakterizedir.Bu sendroma
dismorfik yüz bulguları, progresif retinal displazi, kolobom, konjenital kalp hastalığı, mikrokistik böbrek
hastalığı, karaciğer fibrozu ve iskelet anomalileri gibi bulgular eşlik edebilir.JS’ nun patognomonik kranyal
manyetik rezonans inceleme bulgusu, serebellar vermis hipoplazisi, superior serebellar pedikül kalınlaşması ve
interpediküler fossanın belirginleşmesiyle oluşan molar diş belirtisidir. Anormal solunum paterni beyin sapının
etkilenmesine bağlı olarak oluşur ve kısa süreli takipne ataklarını izleyen apne ile karakterizedir.
OLGU: 47 günlük erkek bebek anormal solunum paterni ve oksijen ihtiyacı nedeniyle yatırıldı. Normal spontan
doğumla, zamanında doğmuştu ve Apgar skoru normal idi. Doğumdan sonra solunum sıkıntısı nedeniyle
yenidoğan yoğun bakım ünitesine yatırılmıştı. 9 yaşında JS tanılı bir ablası vardı. Fizik muayenede dismorfik yüz
bulguları (hipertelorizm, geniş burun kökü, belirgin alın), periodik solunum paterni, sistolik üfürümü, nistagmus
ve hipotonisi vardı. Kranyal ultrasonografide vermis görüntülenemedi ve posterior fossada mega sisterna
magna görünümü vardı. Kranyal MRI’ da molar diş belirtisi görüldü. Batın ultrasonografide bilateral çok sayıda
renal kistler ve ekokardiyografide biküspit aorta ve aort stenozu saptandı. Aile öyküsü, klinik ve radyolojik
bulgularla JS tanısı konulan hastanın yapılan polisomnografisinde çok sayıda santral apne epizodları saptandı,
hasta BIPAP ile S/T modunda başarıyla tedavi edildi.
SONUÇ: Bu vaka solunum anomalisi olan her vakaya polisomnografi yapılması gerekliliğini ve noninvaziv
mekanik ventilasyon ile çok küçük yaştaki hastaların bile başarıyla tedavi edilebileceğini göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Joubert sendromu, santral uyku apnesi, noninvaziv mekanik ventilasyon
Joubert syndrome
Emine Atağ, Nilay Baş İkizoğlu, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Fazilet Karakoç, Refika Ersu, Bülent Taner
Karadağ
Department of Pediatric Pulmonology, Marmara University, İstanbul
INTRODUCTION: Joubert syndrome (JS) is a rare characterized by hypotonia, ataxia, developmental delay,
abnormal eye movements and breathing abnormalities. This condition may be accompained by additional
features including dysmorphological facial signs, progressive retinal dysplasia, coloboma, congenital heart
disease, microcystic kidney disease, liver fibrosis and skeleton abnormalities. The pathognomonic cranial
magnetic resonance hallmark of JS is “molar tooth sign”. The abnormal breathing pattern in Joubert syndrome
is thought to be reflection of brainstem involvement and is characterized by short episodes of tachypnea
followed by apnea.
CASE: A 47 day old male infant was hospitalized with abnormal breathing pattern. He was born as a full-term
baby. After delivery, he was admitted to the neonatal intensive care unit and was treated for respiratory
distress. He also had a nine year old sister with Joubert syndrome. On physical examination the infant had
periodic breathing. Examination revealed dismorphic facies, a systolic ejection heart murmur, right
cryptorchidism, global developmental delay, generalized hypotonia and nistagmus. Cranial MRI showed
hypoplasia of vermis and molar tooth sign. Abdominal ultrasonography showed multiple bilateral anechoic
renal cysts and echocardiographic examination documented bicuspid aorta and aortal stenosis. Familial
history, clinical and radiological features confirmed the diagnosis of Joubert syndrome. Diagnostic
polysomnography revealed multiple episodes of central apnea. The infant was treated with bilevel positive
airway pressure therapy in S/T mode.
CONCLUSION: Our case suggests that polysomnograms should be performed routinely in patients to evaluate
disordered breathing and non-invasive ventilation can be applied succesfully even to a 47 day-old baby.
Keywords: Joubert syndrome, central sleep apnea, bilevel positive airway pressure therapy
EPS241 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Neonatal Yoğun Bakım Ünitesinde Göğüs Fizyoterapisi Sonuçları
Özge Müezzinoğlu1, Naciye Vardar Yağlı1, Melda Sağlam1, Cemile Bozdemir Özel1, Aslıhan Çakmak1, Deniz İnal
İnce1, Hazal Sonbahar1, Ebru Çalık Kütükcü1, Hülya Arıkan1, Şule Yiğit2
1
Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü
2
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmada neonatal yoğun bakım ünitesinde tedavi edilen neonatallerde göğüs
fizyoterapisinin hemodinami ve arteryel kan gazlarına olan etkisi incelendi.
YÖNTEM:Solunum sıkıntısı nedeniyle göğüs fizyoterapisi için danışılan 10 hasta (5 kız, 5 erkek, yaş: 47,6 gün)
çalışmaya dahil edildi. Hastaların beşinde prematürite ve respiratuar distres sendromu (RDS), beşinde ise,
pnömoni ve atelektazi mevcuttu. Tedavi öncesi ve sonrası kalp hızı (KH), oksijen satürasyonu (SpO2), inspire
edilen oksijen yüzdesi ve ventilasyon durumu kaydedildi. Tedavinin ilk ve son günü alınan arteryel kan gazı (pH,
PaCO2, PaO2, HCO3) sonuçları kaydedildi. Neonatallere günde bir defa, 20 dakika postural drenaj ve manuel
teknikler uygulandı.
BULGULAR:Hastaların ortalama tedavi süresi 6.3 (3-10) gündü. Tedaviye alınan hastaların beşine invaziv, üçüne
noninvaziv mekanik ventilasyon uygulanmaktaydı. İki hasta maske ile oksijen tedavisi alıyordu. Tedavinin ilk
günü, ikinci günü ve taburculukta tedavi öncesi ve tedavi sonrası KH değerleri benzerdi (p>0.05). Tedavinin ilk,
ikinci ve son günlerinde tedavi öncesi ve sonrası SpO2 değişimi istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p>0.05).
Arteriyel kan gazı sonuçları tedavi öncesi ve sonrasında birbirine benzerdi (p>0.05). Mekanik ventilatöre bağlı
sekiz neonatalden üçüortalama 2,3 gün sonra mekanik ventilatörden ayrıldı.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Çalışmamızın sonuçları, göğüs fizyoterapisi ile hemodinamik yanıtlarda değişikliğe neden
olmadan klinik olarak olumlu sonuçlar elde edildiğini gösterdi. Göğüs fizyoterapisi, solunum sıkıntısı olan
neonatallerde güvenli ve etkilidir.
Anahtar Kelimeler: Göğüs fizyoterapisi, Neonatal, Solunum sıkıntısı
Results of Chest Physiotherapy in Neonatal Intensive Care Unit
Özge Müezzinoğlu1, Naciye Vardar Yağlı1, Melda Sağlam1, Cemile Bozdemir Özel1, Aslıhan Çakmak1, Deniz İnal
İnce1, Hazal Sonbahar1, Ebru Çalık Kütükcü1, Hülya Arıkan1, Şule Yiğit2
1
Hacettepe University, Faculty of Health sciences, Department of Physiotherapy and Rehabilitation
2
Hacettepe University Faculty of Medicine, Department of Child Health and Diseases
INTRODUCTION - OBJECTIVE:In this study we investigated the effects of chest physiotherapy on
hemodynamics and blood gases in patients who were treated in neonatal intensive care unit.
METHOD:Ten patients (5 girls, 5 boys, age: 47.6 days) who were consulted due to respiratory distress included
in the study. Five of them had prematurity and respiratory distress syndrome (RDS) and five of them had
pneumonia and athelectasis. Heart rate (HR), oxygen saturation (SpO2), percentage of inspired oxygen and
ventilation status were recorded before and after the treatment. Arteriel blood gases (pH, PaCO2, PaO2,
HCO3) results were recorded at the first and the last days of treatment. Postural drainage and manual
techniques were applied once a dayfor 20 minutes to each neonate.
RESULTS:The mean treatment duration was6.3days (3-10). Five of them were invasive and three of them
noninvasivly ventilated. Two patients receive oxygen therapy with mask. HR were similiar before and after at
the first, second and the last days of the treatment (p>0.05). There were no significant differences in SpO2
before and after the treatment (p>0.05). Arterial blood gas findings were similiar before and after the
treatment (p>0.05). Three of eight neonates who ventilated mechanically were weaned after a mean of 2,3
days.
CONCLUSIONS:Our results showed that chest physiotherapy had beneficial clinical effects in without changes
in hemodinamic responses. Chest physiotherapy is safe and effective for the neonates with respiratory
distress.
Keywords: Chest physiotherapy, Neonate, Respiratory distress
Solunum sıkıntısı nedeniyle tedavi edilen neonatal
The neonate who was treated due to respiratory distress
Neonatallerin ilk gün, ikinci gün ve taburculuk kalp hızı ve oksijen saturasyonu değerleri
1. gün
2. gün
T.Ö
Ort±SS
T.S
Ort±SS
Son gün
T.Ö
Ort±SS
T.S
Ort±SS
T.Ö
Ort±SS
T.S
Ort±SS
KH (atım/dk) 146.2±17.05 151.8±12.14 155.1±8.45 155.9±8.86 150.5±12.81 158.6±17.62
SOP2 (%)
89.3±5.81
98.5±12.47
92.1±5.78
99.1±21.85 88.9±10.18
91.7±7.44
T.Ö: Tedavi Öncesi, T.S: Tedavi sonrası, KH: Kalp hızı, SPO2: Oksijen saturasyonu
Resultsof neonates’ heart rate and oxygen saturation in first, second and last days
1th day
B.T
Mean±SD
2nd day
A.T
Mean±SD
B.T
Mean±SD
last day
A.T
Mean±SD
B.T
Mean±SD
A.T
Mean±SD
HR (beat/min) 146.2±17.05 151.8±12.14 155.1±8.45 155.9±8.86 150.5±12.81 158.6±17.62
SPO2 (%)
89.3±5.81
98.5±12.47
92.1±5.78
99.1±21.85 88.9±10.18
91.7±7.44
B.T: Before treatment, A.T: After treatment, HR: Heart rate, SPO2: Oxygen saturation
Tedavinin ilk ve son günlerinde kan gazı değerleri
pH
İlk
Ort±SS
PaCO2
Son
Ort±SS
İlk
Ort±SS
PaO2
Son
Ort±SS
İlk
Ort±SS
HCO3
Son
Ort±SS
İlk
Ort±SS
Son
Ort±SS
7,35±0,07 7,36±0,08 59,54±12,70 48,69±13,88 42,27±14,70 47,71±18,87 29,46±5,10 25,67±5,82
Blood gase values at first and last days of the treatment
pH
PaCO2
First
Last
First
Mean±SD Mean±SD Mean±SD
PaO2
Last
Mean±SD
First
Mean±SD
HCO3
Last
Mean±SD
First
Mean±SD
Last
Mean±SD
7,35±0,07 7,36±0,08 59,54±12,70 48,69±13,88 42,27±14,70 47,71±18,87 29,46±5,10 25,67±5,82
EPS242[Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Viral pnömoni tanısı alan kronik akciğer veya solunum yolu hastalığı olan on süt
çocuğunun demografik, klinik, laboratuar, radyolojik ve mikrobiyolojik
değerlendirmesi
Nazan Çobanoğlu, Meral Demir, Dilek Kavlak, Veli Korkmaz
Ankara Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara
GİRİŞ VE AMAÇ:Viral solunum yolu enfeksiyonları, kronik akciğer veya solunum yolu hastalıkları olanlarda
mortalite ve morbiditeyi artıran önemli risk faktörlerdir.
YÖNTEM:20.12.2014 ile 05.02.2015 arasında viral pnömoni tanısı ile yatırılarak tedavi edilen 10 hasta,
demografik özellikler, fizik muayene ve akciğer grafisi bulguları, akut faz reaktanları düzeyleri ve etken viral
patojenler açısından retrospektif olarak değerlendirildi.
BULGULAR:Yaşları 3,5-18 ay arasındaki hastaların kız/erkek oranı 4/6 idi. Altı hasta (%60) prematür olarak
doğmuş ve prematürenin kronik akciğer hastalığı tedavisi görmüştü. Hastalardan ikisi (%20) kistik fibrozis, biri
(%10) opere parsiyel pulmoner venöz dönüş anomalisi, VSD, ASD ve sol bronkomalazi, biri (%10) trakeal
diskinezi ve sol diyafram evantrasyonu, biri (%10) sol bronkomalazi, biri interstisyel akciğer hastalığı ve biri de
(%10) yutma disfonksiyonu tanılarıyla izlenmekteydi. Hastaların hepsinde (%100) hipoksemi, takipne, vizing,
yaygın sibilan ronküsler ve ince raller mevcuttu. Hastaların hepsinde (%100) serum beyaz küre sayıları normal
düzeydeyken, dokuz hastada (%90) serum CRP düzeyi yüksekti. Hastaların hepsinde (%100) akciğer grafisinde
konsolidasyon ve lober atelektaziler mevcuttu. Etken viral patojen olarak beş hastada (%50) respiratuar
sinsisyal virüs, iki hastada (%20) insan metapnömovirüsü, birer hastada da (%10’ar) bokavirüs, rinovirüs ve
adenovirus saptandı. Hastaların tümüne nazal oksijen, IV antibiyotik ve nebulize salbutamol ve ipratropium
bromür tedavisi uygulandı.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Kronik akciğer veya solunum yolu hastalıkları, süt çocuklarında viral pnömoniye bağlı
yatırılarak tedavi uygulanması açısından önemli risk faktörüdürler.
Anahtar Kelimeler: viral pnömoni, kronik akciğer hastalığı, kronik solunum yolu hastalığı
Demgraphical, clinical, laboratory, radiological and microbiological assessment of ten infants with chronic
lung and airway diseases who were diagnosed with viral pneumonia
Nazan Çobanoğlu, Meral Demir, Dilek Kavlak, Veli Korkmaz
Department of Pediatrics, Ankara University, Faculty of Medicine, Ankara
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Viral respiratory infections are important risk factors for mortality and morbidity
in patients with chronic lung or airway diseases.
METHOD:Ten infants who were hospitalized for viral pneumonia between 20.12.2014 and 05.02.2015 were
assessed retrospectively according to demographical, physical examination and chest x-ray findings, serum
acute phase reactant levels and viral pathogens.
RESULTS:Female/male ratio of the patients aged 3,5-18-month-old was 4/6. Six of the patients (60%) was born
prematurely and treated with the diagnosis of chronic lung disease of prematurity. Two of the patients (20%)
were diagnosed with cystic fibrosis, one (10%) was operated for partial pulmonary venous return anomalous,
VSD and ASD when she was three-month-old and had left bronchomalacia, one (10%) had tracheal dyskinesia
and left diaphragmatic evantration, one (10%) had left bronchomalacia, one (10%) had interstitial lung disease,
and one (10%) had swallow disfunction. All of the patients (100%) were hypoxemic and tachypneic with
wheezing, rhonchi and fine crackles. Although all of the patients (100%) had normal serum white blood cell
counts and consolidations and atelectasis in chest x-rays, nine of them (90%) had high serum levels of CRP.
Respiratory sinsitial virus is the most frequent (50%) isolated viral pathogen and followed by human
metapneumovirus (20%). Each of the other three patients had bochavirus (10%), rhinovirus (10%) and
adenovirus (10%) respectively.
CONCLUSIONS:Chronic lung or airway diseases are important risk factors for the infants to be hospitalized for
viral pneumonia.
Keywords: viral pneumonia, chronic lung disease, chronic airway disease
EPS243 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Total Pnömotoraks? Dev Pnömotosel?
Ömer Soysal1, Sedat Ziyade1, Abdülaziz Kök1, Osman Cemil Akdemir1, Ahmet Hakan Gedik2, Erkan Çakır2, Elvin
Rustamov1
1
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, İstanbul
2
Bezmialem Vakıf Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ: Pnömatosel, postenfeksiyöz gelişen akciğer kisti olup spontan rezorbe olur. Total pnömotoraks ise farklı
olup tedavide tüp torakostomi gereklidir. Ayrıcı tanı yapılamayan durumda tedavi yaklaşımı, bir olgu eşliğinde
sunulmuştur.
OLGU: 4 yaşında kız çocuk. Hikayede, ciddi akciğer enfeksiyonu olan ve sonrasında solunum sıkıntısı devam
eden hastada dev pnömatosel düşünülerek takip edilmiş. Takipte solunum sıkıntısında düzelme olmaması
üzerine ameliyathane şartlarında ve acil durumda torakotomi yapmak üzere, tüp torakostomi uygulandı.
Hastanın solunum sıkıntısı rahatladı. Uzamış hava kaçağı ve tuzaklanmış akciğer halini alan olguya takip eden
günlerde torakotomi ve dekortikasyon uygulandı. Torakotomi sonrası 4. gün taburcu edildi. Plevral ve
parankimal patolojik inceleme sonucu nonspesifik enfeksiyon ile uyumlu idi.1886005
SONUÇ: Bir hemitoraksın tümünü dolduran pnömotasel ile total pnömotoraks ayrımı yapılmadığında tüp
torakostomi denenebilir. Takip ile torakotomi uygulanabilir.
Anahtar Kelimeler: total pnömotoraks, pnömotosel
Total Pneumothorax? Giant Pneumotocele?
Ömer Soysal1, Sedat Ziyade1, Abdülaziz Kök1, Osman Cemil Akdemir1, Ahmet Hakan Gedik2, Erkan Çakır2, Elvin
Rustamov1
1
Bezmialem Vakif Üniversity, Thoracic Ssurgery Department, Istanbul,Turkey
2
Bezmialem Vakif Üniversity, Pediatric Pulmonolgy Department, Istanbul,Turkey
INTRODUCTION: A pneumatocele is postinfectious developing lung cyst that resorbs spontaneously. But total
pneumothorax is different, a chest tube thoracostomy is required in the treatment. We present treatment
strategy in which differential diagnosis can not be made by means of a case.
CASE: A 4-year-old girl with a serious lung infection history and respiratory distress that continued during the
course of the disease were followed up with suspected giant pneumatocele. Due to lack of improvement in
respiratory distress during follow up the patient underwent tube thoracostomy under operating room
conditions and in case of emergency. The patient's respiratory distress relieved. In the case of prolonged air
leakage and trapped lung in following days were performed thoracotomy and decortication.The patient was
discharged home on her fourth post-operative day after thoracotomy. Pleural and parenchymal pathological
examination was consistent with nonspecific infection.
CONCLUSION: When differantial diagnosis can not be made between pneumatocele filling all hemithorax and
total pneumothorax, tube thoracostomy can be tried. Thoracotomy can be performed by follow up.
Keywords: total pneumothorax, pneumotocele
Dekortikasyon sonrasıakciğer grafisi
chest x-ray
Chest x-ray after decortication
Patolojik Görünüme Ait BT
Ct of pathological image
Hastada takip edilen ve pnömotoselle pnömotoraks ayırımı ilk etapta yapılamayan lezyon
EPS244 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Polistemi ile gelen bir pulmoner arteriovenöz malformasyon olgusu
Kemal Güleç
Necmettin Erbakan Üniversitesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Konya
Pulmoner arteriovenöz malformasyonlar (PAVM) pulmoner arter ve venler arasındaki anormal bağlantılardır.
PAVM çocuklarda genellikle asemptomatik olmasına rağmen nadiren siyanoz, polistemi, çomak parmak triadı
ile kendini gösterebilir.
15 yaşında erkek hasta tip 1 diabetes mellitus nedeniyle takip edilirken polistemi tespit edilmesi üzerine göğüs
hastalıkları kliniğine yönlendirildi. Fizik muayenede boy: 190 cm, ağırlık: 66.5 kg, vücut sıcaklığı: 36.5 °C,
solunum sayısı:22/dk, nabız: 88/dk, kan basıncı:100/80 mmHg, SaO2: % 88. Genel fizik muayenesi doğaldı.
Çomak parmak ve siyanozu yoktu. Solunum fonksiyon testinde reverzibilite bulguları mevcuttu. Tam kan
sayımında hemoglobin: 18,2 gr/dl, hematokrit: %53.6, beyaz küre 5400 /mm³, platelet: 188000/ mm³. Arteryal
kan gazında pH: 7.33 pCO2:52 pO2: 18.3 HCO3: 27,2 SO2: 20.6. Posteroanterior akciğer grafisinde sol hiler
bölgede dansite artışı mevcuttu. Hastanın hipoksemisi olması ve akciğer grafisi bulguları nedeniyle çekilen
kontrastlı akciğer tomografisinde sağ akciğer alt lob superiorda yaklaşık 20x20 mm ebadında AVM ile uyumlu
vasküler genişlemeler görüntülendi. Pulmoner anjiografide sol hiler bölgede besleyici arterini sol pulmoner
arterden alan drenaj veni superior pulmoner ven olan sol pulmoner artere bitişik AVM, sağda hilus periferinde
bulunan daha küçük boyutlarda 2. bir AVM tespit edildi.
Solunum fonksiyon testinde reverzibilite bulguları olması nedeniyle inhale kortikosteroid-kısa etkili
bronkodilatatör kombinasyonu başlandı. Göğüs cerrahisi ile konsülte edildi, opere edilmesi planlandı.
2 cm’den küçük ve tek olan PAVM’ler genellikle asemptomatik seyretmekte iken, daha büyük olanlar
öksürük,nefes darlığı,hemoptizi,siyanoz gibi semptomlar ortaya çıkarabilmektedir. Bizim vakamızda olduğu gibi
polisitemisi ve siyanozu olan çocuk hastalarda akciğer grafisi incelenirken daha dikkatli olunmalıdır, ayırıcı
tanıda PAVM akılda tutulmalıdır.
Anahtar Kelimeler: Polistemi, Pulmoner arteriovenöz malformasyon, Çocuk
A pulmonary arteriovenous malformation case presented with polycythemia
Kemal Güleç
Department of Child Health and Diseases, Necmettin Erbakan University, Konya, Turkey
Pulmonary arteriovenous malformations (PAVM) are abnormal communications between pulmonary veins and
arteries.. PAVM’s are usually asymptomatic in children but rarely presented with triad of cyanosis,
polycythemia and clubbing.
15 year old male patient followed with type 1 diabetes was referred to the chest diseases clinic upon detection
of polycythemia. Height:190 cm, weight:66.5 kg, body temperature:36.5°C, respiratory rate:22/min, pulse
rate:88/min, blood pressure:100/80 mmHg and SaO2:88%. General physical examination was normal. There
was no clubbing and cyanosis. There was reversibility signs in pulmonary function test. Complete blood count
Hb:18.2 g/dL, hematocrit:53.6%, WBC:5,400/mm³, platelets:188000/mm³. Arterial blood gas pH:7:33,
pCO2:52,pO2:8.3, HCO3:27.2, SO2:20.6. There was increase in density in the left hilar region on chest X-ray. In
the contrast-enhanced CT due to chest X-ray findings and hypoxemia, vascular expansion in the right lower
lobe superiorly approximately 20x20 mm in size was displayed. In pulmonary angiography in the left hilar
region of the thorax a PAVM adjacent to the left pulmonary artery, has feeding artery from left pulmonary
artery and drainage vein to the superior pulmonary vein was detected.
Because of the reversibility signs inhaled corticosteroid-short-acting bronchodilator combination.was
prescribed. Patient was consulted with thoracic surgery and planned to be operated.
PAVMs smaller than 2 cm and single are usually asymptomatic, while larger ones may be presented with
symptoms such as cough, dyspnea, hemoptysis,cyanosis. As in our case, chest radiography of pediatric patients
with polycythemia and cyanosis should be examined more carefully and PAVM should be kept in mind in the
differential diagnosis.
Keywords: Polycythemia, pulmonary arteriovenous malformation, Child
Direk grafi
Chest X-ray
Posteroanterior akciğer grafisinde sol hiler bölgede dansite artışı
Kontrastlı toraks BT
Contrast-enhanced thorax-CT
20x20 mm ebadında AVM ile uyumlu vasküler genişlemeler
Vascular expansion approximately 20x20 mm in size
EPS245 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Koroziv yanık sonrası gelişen özofagus darlıklarında balon dilatasyon
Hakan Taşkınlar, Gökhan Berktuğ Bahadır, Cankat Erdoğan, Dinçer Avlan, Ali Naycı
Mersin Üniversitesi, Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Mersin
GİRİŞ VE AMAÇ:Koroziv yanık sonrası gelişen özofagus darlıkları dilatasyon tedavisine dirençli olgulardır.
Özofagus dilatatörü ile uygulanan antegrad dilatatasyonda kuvvet vektörü güçlü ve özofagus duvarına paralel
olduğundan (itme-çekme hareketi) perforasyon görülebilmektedir. Balon dilatasyonun ise kuvvet vektörü
özofagus duvarına dik ve eşit dağılım gösterdiğinden daha güvenli olduğu varsayılmaktadır. Bu çalışmada
çocuklarda özofagus balon dilatasyonun etkinliği ve güvenliği değerlendirildi.
YÖNTEM:2000-2015’de kliniğimizde balon dilatasyon uygulanan koroziv yanıklar geriye dönük incelendi.
Özofagoskopi bulguları Di Costanzo sınıflamasına göre değerlendirildi. Koroziv madde alımından sonra katı gıda
ve/veya sıvı alımında zorlanma; özofagogramda daralma özofagus darlığı kabul edildi. Balon kateter genel
anestezi altında özofagoskop yardımıyla darlık alanına yerleştirildi ve manometre ile şişirildi. Balon dilatasyon
klinik ve radyolojik bulgular gerileyene kadar 3 haftada bir tekrarlandı, maksimum 18 ay uygulandı. Uzun
segment ve/veya ip şeklinde incelmiş özofagus darlığı olan 7 hastaya gastrostomi açıldı ve kılavuz ip eşliğinde
retrograd dilatasyon yapıldı.
BULGULAR:Hastaların 13’ü erkek, 7’si kız, ortalaması 4 yaş (10 ay - 12 yaş) idi; 5’inde 2a yanık saptandı,
ortalama 5.2 kez (1-10), 15’inde 2b yanık saptandı, ortalama 9 kez (1-30) balon dilatasyon uygulandı; hiçbirinde
özofagus perforasyonu, mediastinit, sepsis vb. görülmedi; ortalama 53.1 ay (4-132) takip edildi. Hastaların 15’i
iyileşti, 5’inde balon dilatasyonu devam ediyor. Retrograd dilatasyon yapılan 7 hastadan 4’ünde tedavi sonuç
vermedi ve kolon interpozisyonu yapıldı.
TARTIŞMA VE SONUÇ:(1) Özofagus balon dilatasyonu uzun segment ve/veya ip şeklinde incelmiş özofagus
darlıklarında uygulanamadı. (2) İlginç olarak özofagus yanığı arttıkça sadece darlığın sıklığı değil darlığın direnci
de arttı. (3) Balon dilatasyonu koroziv madde alımına bağlı oluşan özofagus darlıklarında etkili ve güvenlidir.
Anahtar Kelimeler: koroziv madde, özefagus darlığı, balon dilatasyon
Endoscopic balloon dilatation of caustic esophageal strictures
Hakan Taşkınlar, Gökhan Berktuğ Bahadır, Cankat Erdoğan, Dinçer Avlan, Ali Naycı
Department of Pediatric Surgery, Mersin University, Mersin, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Caustic esophageal strictures are resistant to dilatation therapy. Antegrad
dilatations with esophageal dilators may cause esophageal perforations due to parallel force-line (propulsionwithdrawal movement) to the esophageal wall. However endoscopic balloon dilatations (EBD) thought to be
safer due to its symmetrical and perpendicular force-line. Safety and effectiveness of EBD in children
investigated in this study.
METHOD:Patients treated with EBD for caustic esophageal strictures were retrospectively analyzed.
Esophageal injury graded according to the Di Costanza method. Patients’ unable swallow solid /liquids or
stricture findings on esophagogram underwent EBD under general anesthesia. Balloon catheter placed in the
stricture area with esophagoscopy and inflated with manometer. EBD scheduled for every 3-weeks until
dysphagia or radiological findings decreased for maximum 18 months. Long segment/string-like esophageal
strictures underwent gastrostomy and retrograd dilatations with silk suture guidance (n=7).
RESULTS:7 girls, 13 boys with a median age of 4-years (10 months-12 years) included in this study. 5 patients
with grade 2a had 5.2 (1-10) and 15 patients with grade 2b had 9 (1-30) EBD sessions. No complications such
as esophageal perforation, mediastinitis or sepsis were encountered. Mean follow-up was 53.1 (4-132)
months. 4 patients unresponsive to retrograde dilatation therapy underwent colonic interposition.
CONCLUSIONS:(1) EBS couldn’t performed on long segment /string-like strictures. (2) Not only the tightness
but also the resistance increased with the grade of injury (3) EBD is safe and effective in caustic esophageal
strictures.
Keywords: caustic agents, esophageal strictures, balloon dilatations
EPS246 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Çocuk Hastada Distal Yerleşimli Yabancı Cisim Aspirasyonu: Video Sunum
Hakan Taşkınlar1, Gökhan Berktuğ Bahadır1, Cankat Erdoğan1, Kaan Esen2, Handan Birbiçer3, Dinçer Avlan1, Ali
Naycı1
1
Mersin Üniversitesi, Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalı, Mersin
2
Mersin Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı, Mersin
3
Mersin Üniversitesi, Anestezi Ana Bilim Dalı, Mersin
Giriş: Rijit bronkoskopi, çocuklarda yabancı cisim aspirasyonlarında tercih edilen güvenli bir yöntemdir.
Özellikle hava yolu güvenliğini sağlaması, kesici-delici cisimleri içine alabilmesi, çalışma kanalının geniş ve
kullanışlı olması tercih sebebidir. Trakea, karina veya ana bronşa yerleşmiş yabancı cisimler rijit bronkoskopla
kolaylıkla çıkarılır. Ancak nadiren distale ilerlemiş yabancı cisimlerde bronştaki daralma, açılanma sebebiyle
ulaşılamadığı ve/veya görülemediğinde çıkmaza girilir. Bu durumlarda pediatrik tip fleksibl bronkoskop
denenebilir ancak çalışma kanalı ve yardımcı aletler yetersiz olduğundan başarı garantisi sınırlıdır. Bu
çalışmamızda distal yerleşimli yabancı cisimlerin bronkoskopi yönetimi hususunda örnek bir olgunun
paylaşılması amaçlandı. OLGU: 15 yaşında kız hasta toplu iğne aspirasyonu öyküsü ile bir sağlık merkezine
başvurmuş, ancak başarısız bir bronkoskopi girişiminden sonra kliniğimize yönlendirilmiştir. Hasta geldiğinde
klinik ve muayene bulguları normaldi. İki yönlü akciğer filminde sağda diyaframa yakın iğne görüldü. Bilgisayarlı
toraks tomografisinde iğnenin sağ alt lob ve bronş içerisinde olduğu doğrulandı. Hastaya genel anestezi altında
rijit bronkoskopi yapıldı ancak iğneye ulaşılamadı. Bunun üzerine hasta entübe edildi ve fleksibl bronkoskopi ile
sağ alt lob bazal segmentte, proksimal ucu kısmen parenkime gömülmüş iğne görüldü. İğne forseps yardımıyla
sorunsuz çıkartıldı. Bu hastanın rijit ve fleksibl bronkoskopi yönetimi video sunumu olarak hazırlandı. Sonuç:
Distal yerleşimli yabancı cisimler özellikle çocuklarda zorlu olgular olup genellikle torakotomi kararına neden
olur. Bu olgu yabancı cismin sağ alt lob bazal segment gibi en distalde olması ve proksimal ucunun parenkime
gömülmüş olması yönüyle farklı olup bronkoskopinin sınırlarını zorlamaktadır. Yabancı cisim aspirasyonlarında
her olgu kendi içerisinde benzersizdir ve beklenmedik gelişmelere açıktır. Bu işle uğraşan sağlık merkezleri hem
deneyimli hem de tüm imkânlara sahip olmalıdır.
Anahtar Kelimeler: yabancı cisim, aspirasyon, rijid, fleksibl, bronkoskopi
The management of the foreign body aspiration located in distal airways: Video presentation
Hakan Taşkınlar1, Gökhan Berktuğ Bahadır1, Cankat Erdoğan1, Kaan Esen2, Handan Birbiçer3, Dinçer Avlan1, Ali
Naycı1
1
Department of Pediatric Surgery, Mersin University, Mersin, Turkey
2
Department of Radiology, Mersin University, Mersin, Turkey
3
Department of Anesthesiology, Mersin University, Mersin, Turkey
INTRODUCTION: Rigid bronchoscopy preferred safe method in the treatment of foreign body (FB) aspirations
in children. It ensures a safe airway passage with wide working ports and covers sharp/penetrating materials
during removal. FBs in the trachea, carina or main bronchus may easily be removed with rigid bronchoscopy.
However surgical dilemma occurs for the FBs stuck in distal airways since they are hard to reach due to
bronchial angulations. In such instances flexible bronchoscopy can be an alternative. However, narrow working
ports and inadequate instruments limit its success. Management protocol for FBs in distal airway locations
with a sample case is presented.CASE: A 15-year-old girl with a history of pin aspiration referred our institution
from another clinic with unsuccessful bronchoscopy. Clinical and physical findings were normal. P/A, lateral
chest X-ray showed a pin close to the right hemi-diaphragm. Computed tomography confirmed FB in the right
lower lobe bronchus. Rigid bronchoscopy under general anesthesia was unsuccessful to reach FB and flexible
bronchoscopy was performed after intubation. Partially parenchymal embedded pin in right lower lobe basal
segment removed without complication. This video is presented for bronchoscopic management with rigidflexible bronchoscope for this case. CONCLUSION: Distal airway located FBs in children are challenging and
usually need thoracotomies. This case compels the limits of bronchoscopy because of parenchymal embedded
and right lower lobe basal segment located FB. FB aspiration is unique for each case and unexpected
developments may occur. Health centers providing FB aspiration removal have to have experience and all kind
of equipment.
Keywords: foreign body, aspiration, rigid, flexible, bronchoscopy
EPS247 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Çocukluk çağında ilk plöroparankimal fibroelastozis vakası
Nilay Baş İkizoğlu, Emine Atağ, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Fazilet Karakoç, Refika Ersu, Bülent
Karadağ
Marmara Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları, İstanbul
GİRİŞ: Çocukluk çağında interstisyel akciğer hastalıkları (İAH), interstisyel ve alveoler inflamasyon ve fibrozis ile
seyreden, çoğunlukla kronik, morbidite ve mortalitesi yüksek bir grup hastalıktır. Özellikle üst loblarda belirgin
plevral kalınlaşma, subplevral elastozis ve intra-alveolar kollajenöz fibrozis ile karakterizedir. Plöroparankimal
fibroelastozis (PPFE) nadir görülen bir İAH olup literatürde çocuklarda bildirilmemiştir.
OLGU: 15 yaşında erkek olgu 2 yıldır olan kuru öksürük, eforla nefes darlığı ve kilo alamama şikayeti ile
başvurdu. Büyüme gelişme geriliği olan hasta taşipneikti, ancak okijen ihtiyacı yoktu. ağır restriksiyon bulguları
saptandı (FVC %30, FEV1 %32, FEV1/ FVC %109). Akciğer volümleri ve CO difüzyon kapasitesi düşüktü. Toraks
BT’sinde özellikle apikal bölgelerde belirgin plevral kalınlaşma, plevra komşuluğunda intra-interlobüler fibrotik
değişiklikler ve tübüler bronşektaziler mevcuttu. Klinik ve radyolojik bulguları ile interstisyel akciğer hastalığı
düşünülerek akciğer biyopsisi yapıldı. Patoloji sonucu plöroparankimal fibroelastozis ile uyumlu olarak geldi.
Oral prednisolon tedavisi başlandı. Akciğer transplantasyonuna yönlendirilen hasta halen destek tedavisi ile
takip edilmektedir.
SONUÇ: İnterstisyel akciğer hastalıkları çocukluk çağında nadir olup kronik öksürük, efor dispnesi, tartı alımında
yetersizlik ve taşipnesi olan, diffüz radyolojik bulguları saptanan, antibiyotik ve inhale steroidlere yanıtsız
vakalarda mutlaka ayırıcı tanıda düşünülmelidir. Literatürde bildirilmemiş olsa da plöroparankimal
fibroelastozis çocukluk çağında görülebilir.
Anahtar Kelimeler: Plöroparankimal fibroelastozis, interstisyel akciğer hastalığı, çocuk
Rare cause of interstitial lung disease in children: Pleuroparenchymal fibroelastosis
Nilay Baş İkizoğlu, Emine Atağ, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Fazilet Karakoç, Refika Ersu, Bülent
Karadağ
Marmara University, Division of Pediatric Pulmonology, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION: Interstitial lung disease (ILD) in childhood is a group of diseases characterized by interstitial
and alveolar inflammation and fibrosis. Idiopathic pleuroparenchymal fibroelastosis (IPPFE) is a rare ILD which
have not been reported in children. It is characterized by predominantly upper lobe pleural thickening and
subpleural elastosis and intraalveolar collagenous fibrosis.
CASE: 15-year-old male presented with dry cough, exertional dyspnea and weight loss since two years. Physical
examination revealed failure to thrive and tachypnea with severe restriction (FVC 30%, FEV1 32%, FEV1 / FVC
109%) findings on pulmonary function test. Total lung capacity and CO diffusion capacity were low. Thorax
tomography revealed pleural thickening and subpleural fibrosis mainly in the upper lobes and bronchiectasis.
Interstitial lung disease was considered due to clinical and laboratory findings. Lung biopsy was performed.
Histopathologic diagnosis was consistent with pleuroparenchymal fibroelastosis. Oral prednisolone was
started and patient was referred to lung transplantation clinic. He is currently followed with supportive
treatment.
CONCLUSION: Although interstitial lung disease is rare in childhood it must be considered in children with
chronic cough, exertional dyspnea, persistent tachypnea, failure to thrive and diffuse radiologic findings. This
case showed that idiopathic pleuroparenchymal fibrosis can present during childhood.
Keywords: Pleuroparenchymal fibroelastosis, interstitial lung disease, child
Resim 1
Figur 1
Toraks BT’sinde özellikle apikal bölgelerde belirgin plevral kalınlaşma, plevra komşuluğunda intra-interlobüler
fibrotik değişiklikler ve tübüler bronşektaziler
Thorax tomography revealed pleural thickening and subpleural fibrosis mainly in the upper lobes and
bronchiectasis
EPS248 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Çocukluk Çağında Fleksible Bronkoskopi Deneyimi: 320 olgunun değerlendirilmesi
Seda Aras, Ezgi Barış, Nilay Baş İkizoğlu, Emine Atağ, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Fazilet Karakoç,
Refika Ersu, Bülent Karadağ
Marmara Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı,İstanbul
GİRİŞ VE AMAÇ:Fleksible Fiberoptik Bronkoskopi (FOB), çocuk göğüs hastalıkları bölümünde tanı ve tedavi
amacıyla sık kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı Marmara Üniversitesi Çocuk Göğüs Hastalıkları
Polikliniğinde yapılan FOB’ların endikasyonlarını, bulgularını, komplikasyonlarını, tanı ve tedaviye katkılarını
değerlendirmek amaçlanmıştır.
YÖNTEM:Kliniğimizde Ocak 2011 ve Mart 2014 tarihleri arasında yapılan bronkoskopiler retrospektif olarak
incelenmiştir. 320 hasta çalışmaya dahil edilmiştir.
BULGULAR:Olguların 186 erkek (% 58.1) ve 134 (%41.9) kız hastadır. Yaş ortalaması 5.41( + 5.1 ), yaş aralığı 2
ay- 20 yaştır. FOB endikasyonları en sık tekrarlayan akciğer enfeksiyonları, kronik öksürük, bronkopulmoner
displazi ve beraberindeki persistan hırıltıdır. 71 hasta (%22.2) bronkoskopik olarak normal olarak bulunmuştur.
Bronkoskopi sırasında en sık pürülan (58 hasta,%18.1) ve seröz sekresyon (39 hasta, %12.2 ), laringomalazi (44
hasta, %13.8) ve trakeomalazidir.(13 hasta, %4.1). Bronkoalvaolaj lavaj örneğinden gönderilen kültürlerde 170
hastanın kültüründe (%55) üreme yok iken, 26 hastada h.influenza (%8.1), 9 hastada p.aerigunosa (% 2.8), 3
hastada m.tüberculosis (%0.9), diğer üremeler (%3.2) olarak bulundu. Sadece 1 hastada ( %0.3 ) anestezi
uygulanma sırasında desatürasyon gelişti, servis takibinde normale döndü.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Fleksible Fiberoptik Bronkoskopi pediatrik göğüs hastalıklarında tanı ve tedavide sık
kullanılan güvenli bir yöntemdir.
Anahtar Kelimeler: Pediatri, bronkoskopi, fiberoptik, göğüs hastalıkları
Flexible Bronchoscopy in Childhood: Evaluation of 320 cases
Seda Aras, Ezgi Barış, Nilay Baş İkizoğlu, Emine Atağ, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Fazilet Karakoç,
Refika Ersu, Bülent Karadağ
Department of Pediatric Pulmonology, Marmara University, İstanbul
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Flexible fiberoptic bronchoscopy (FOB) is an available tool for the investigation of
pediatric pulmonary diseases. The aim of the study is to evaluate the indications, findings, complications of
FOB and effect on diagnosis and treatment.
METHOD:FOB procedures between January 2011 and March 2014were retrospectively analyzed and 320
patients were enrolled in the study.
RESULTS:There were 186 male (58.1%) and 134 (41.9%) female patients. The mean age was 5.41 ±5.1 wit a
range of 2 months to 18 years. The most common indications of FOB were recurrent pulmonary infections,
chronic cough, and persistent wheezing. 71 patients (22.2%) were found to have normal findings. The most
common findings were purulent (58 patients, 18.1%) and serous secretion (39 patients, 12.2%), laryngomalacia
(44 patients, 13.8%) and tracheomalacia (13 patients, 4.1%). In 170 patients (55%) there was no growth in
bronchoalveolar lavage fluid culture, whereas in 26 patients (8.1%) H.influencia, in 9 patients (2.8%)
p.aerigunosa, in 3 patients (0.9%) m. tuberculosis and in 3.2% of patients other microorganisms were found.
Only one patient (0.3%) developed desaturation during the anesthesia.
CONCLUSIONS:Flexible fiberoptic bronchoscopy is a safe procedure widely used in the practice of pediatric
pulmonology.
Keywords: Pediatrics, bronchoscopy, pulmonology
EPS249 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Bronşiektazili Çocuklarda Soluk Havasında Nitrik Oksit’in Değerlendirilmesi
İlknur Bostancı, Serap Özmen, Şennur Keleş, Nazlı Cörüt
Dr.Sami Ulus Kadın Doğum ve Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk Alerji ve
İmmunoloji Kliniği, Ankara
GİRİŞ VE AMAÇ:Bronşiektazi, bronş duvarının anormal dilatasyonu ile karakterize kronik inflamatuvar bir
akciğer hastalığıdır. Soluk havasında nitrik oksit (NO) ölçümü astım ve bazı inflamatuvar akciğer hastalıklarında
yapılmaktadır. Çocuklarda kistik fibrozis dışı bronşiektazilerde soluk havasında NO ölçümü ile hava yolu
inflamasyonunun değerlendirildiği çok az çalışma vardır. Bu çalışmada Çocuk İmmünoloji ve Allerji Kliniğimizde
takip edilen kistik fibrozis dışı bronşiektazili çocuk hastaların klinik özellikleri, solunum fonksiyon testleri ve
soluk havası NO düzeylerinin değerlendirilmesi amaçlandı.
YÖNTEM:Ocak 2013-Temmuz 2013 tarihleri arasında bronşiektazi tanısı konulan 26 hastanın yaş, cinsiyet,
başvuru yakınması, tomografi bulguları, alerji deri testleri, solunum fonksiyon testleri, soluk havası nitrik oksit
düzeyleri, eşlik eden hastalıkları, IgE ve eozinofil düzeyleri değerlendirildi.
BULGULAR:Hastaların 16’sı (%61.5) erkek ve yaş ortalaması 137.5± 40.14 (67-215) ay idi. Tanı anında ortalama
yaş 115.4 + 39.79 (55-215) ay idi. Hastaların soluk havasında NO ölçümü ortalaması 21.32±13.20 (0-48) ve
ortancası 20.50 ay olarak saptandı. Astımı olan ve olmayan bronşektazili hastalarda soluk havasında NO
ölçümü karşılaştırıldığında fark yoktu (sırasıyla 22.56±14.19; 18.75±11.10)(p>0.05). İnhale kortikosteroid
kullananlarla kullanmayanlar arasında da NO düzeyleri arasında fark bulunmadı (sırasıyla 22.77±14.42;
20±12.32)(p>0.05).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Çalışmamızda kistik fibrozis dışı bronşiektazili çocuk hastalarımızda eşlik eden astım ve
inhale steroid kullanımı ile soluk havası NO düzeyi arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Bronşiektazili çocuk
hastalarda inflamasyonun izleminde invazif olmayan bir yöntem olarak soluk havasında nitrik oksit
değerlendirilmesi konusunda ek çalışmalara ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: bronşektazi, çocuk, soluk havasında NO
Evaluation of exhaled nitric oxide in children with bronchiectasis
İlknur Bostancı, Serap Özmen, Şennur Keleş, Nazlı Cörüt
Dr. Sami Ulus Maternity and Women's Health Training and Research Hospital, Department of Pediatric Allergy
and Immunology, Ankara, Turkey.
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Bronchiectasis is a chronic inflammatory lung disease which is characterized by
abnormal dilation of the bronchial wall. Exhaled breath nitric oxide (NO) measurement is carried out in asthma
and certain chronic inflammatory lung disease. There are very few studies which evaluated airway
inflammation using NO measurement in children with non-cystic fibrosis bronchiectasis.In this study, we aimed
to evaluate clinical characteristics, pulmonary function tests, and NO levels of the patients with non-cystic
fibrosis bronchiectasis.
METHOD:Age, gender, symptoms, CT findings, allergy skin tests, pulmonary function tests, exhaled breath
nitric oxide levels, and concomitant disease were evaluated in 26 patients with the diagnosis of bronchiectasis
between January -July 2013.
RESULTS:16 patients (61.5%) were male and the mean age was 137.5 ± 40.14 (67-215) months. The average
age at the diagnosis was 115.4 ± 39.79 (55-215) months. Measurement of NO of the patients was found 21.32
± 13:20 (0-48) and median 20.50 months. In the bronchiectasis patients with and without asthma there was no
difference according to NO (respectively 22.56 ± 14.19; 18.75 ± 11.10) (p> 0.05). There was no difference
between the NO levels among the patients who use or not inhaled steroids (respectively 22.77 ± 14.42; 20 ±
12.32) (p> 0.05).
CONCLUSIONS:In our study no significant relationship was found between concomitant asthma, and inhaled
steroid usage and exhaled NO measurements in the patients with non-cystic fibrosis bronchiectasis. In
pediatric patients with bronchiectasis there is a need for additional studies used exhaled breath NO as a
method of non-invasive monitoring of lung inflammation.
Keywords: bronchiectasis, children, exhaled breath NO
EPS250 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Primer Siliyer Diskinezi Hastalarında Radyolojik Bulguların Değerlendirilmesi
Nagehan Emiralioğlu1, Berna Oğuz2, Altan Güneş2, Ebru Yalçın1, Deniz Doğru Ersöz1, Nural Kiper1, Uğur Özçelik1
1
Hacettepe Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı, Ankara
2
Hacettepe Üniversitesi, Radyoloji Ana Bilim Dalı, Ankara
GİRİŞ VE AMAÇ:Akciğer tomografisi ile akciğer parankimindeki yapısal değişikliklerin değerlendirilmesi kronik
obstrüktif akciğer hastalıkları, bronşiektazi ile giden hastalıklarda histolojik bulgularla korelasyon
göstermektedir ve bronşiektazinin tanısında ve yönetiminde önemli bir yere sahiptir. Primer siliyer diskinezide
(PSD) akciğer tomografi bulguları ile ilgili sınırlı sayıda çalışma mevcuttur. Çalışmamızın amacı PSD
hastalarındaki radyolojik bulguları incelemek ve radyolojik bulguların klinik bulgularla korelasyonunu
değerlendirmektir.
YÖNTEM:Hacettepe Üniversitesi Çocuk Göğüs Hastalıkları bölümünde izlenen öyküsü, klinik ve radyolojik
bulgularıyla PSD olduğu düşünülen 218 hastadan 95’inin akciğer tomografisi bulguları değerlendirildi.
Bilgisayarlı tomografi (BT) bulgularının, solunum fonksiyon testleri, mikrobiyolojik incelemeleri ve klinik
semptomları ile ilişkisi incelendi.
BULGULAR:Hastaların yaş ortalaması 10.8 (1-20 yıl) yaştı. %52’si (n=49) kız cinsiyetteydi. Situs inversus totalis
%13.7, heterotaksi %5.3 oranında saptandı. Toraks BT de %7.4 pektus ekskavatum, %3.2 sternal tilt, %4.2
pektus karinatum mevcuttu. En sık tutulan akciğer lobları sırasıyla sağ orta lob %60, sol alt lob %58.7, sol
lingula%53, sağ alt lob %41.6, sağ üst lob %22.8, sol üst lob %7.5 olarak bulundu. Tüm loblarda santral
bronşiektazinin en sık bulgu olduğu görüldü. Yaş arttıkça bronşiektazi skorunun arttığı ve hastalarda
bronşiektazi skoru arttıkça, solunum fonksiyon testlerinin düşme eğiliminde olduğu saptandı.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Akciğer tomografisi bulguları PSD de akciğer hastalığının sıklıkla orta ve alt lobu
etkilediğini gösterdi. Bu bulgular öncelikli olarak üst lob tutulumu ile seyreden kistik fibrozisteki difüz akciğer
tutulumundan farklılık göstermektedir. Primer siliyer diksinezide bronşiektazi skorunun hastalığın prognozu ile
ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Primer Siliyer Diskinezi, Akciğer tomografisi, Bronşiektazi
Radiological Findings of Patients With Primary Ciliary Dyskinesia
Nagehan Emiralioğlu1, Berna Oğuz2, Altan Güneş2, Ebru Yalçın1, Deniz Doğru Ersöz1, Nural Kiper1, Uğur Özçelik1
1
Department of Pediatric Pulmonology, Hacettepe University, Ankara, Turkey
2
Department of Radiology, Hacettepe University, Ankara, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Structural changes in the lung visualized with CT may correlate with histologic
findings in a number of chronic airway diseases, chronic obstructive pulmonary disease, and
bronchiectasis.Chest CT is an important tool in the detection and management of bronchiectasis, but there is
little information about CT findings in primary ciliary dyskinesia(PCD).The aim of this study was to analyze the
chest CT findings of patients with PCD and make clinical correlation with radiological findings.
METHOD:We analyzed the radiological findings of the 95 patients diagnosed with PCD according to history,
clinical, radiological findings in Hacettepe University Pediatric Pulmonology Department. CT findings were
correlated with clinical findings, spirometry and microbiologic findings in the airways.
RESULTS:The mean age of the patients were 10.8(1-20 years)years and 49 (%52) of the patients were female.
Situs inversus totalis(%13.7) or heterotaxy(%5.3) was identified in %18 of the patients. Chest CT revealed out
%7.4 pectus excavatum, %3.2 sternal tilt, %4.2 pectus carinatum. The most commonest lung lobes involved
were %60 right-middle lobe, %58.7 left-lower lobe, %53 left-lingula, %41.6 right-lower lobe, %22.8 right-upper
lobe, %7.5 left-upper lobe and central bronchiectasis was the most common finding. It was found that
bronchiectasis score increased with age and lung function tests decreased with bronchiectasis severity.
CONCLUSIONS:Chest CT shows that pulmonary disease related to PCD predominantly involves the middle and
lower lobes of the lungs.This finding contrasts to the more diffuse disease of cystic fibrosis, which has an
upper-lobe predilection.Bronchiectasis severity correlated with worse pulmonary function as reflected by FEV1
and older age at CT.
Keywords: Primary Ciliary Dyskinesia, Chest CT, Bronchiectasis
EPS251 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Kistik Fibrozisli Hastalarda Alerjik Bronkopulmoner Aspergillozisin Kliniğe Etkisi ve
Tedavi Cevabı
Nilay Baş İkizoğlu, Emine Atağ, Mahmut Kara, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Bülent Karadağ, Fazilet
Karakoç, Refika Ersu
Marmara Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları, İstanbul
GİRİŞ VE AMAÇ:Allerjik bronkopulmoner aspergillozis (ABPA) kistik fibrozisli hastalarda bronşiyal mukusta
kolonize olan Aspergillus fumigatus’un antijenlerine karşı gelişen bir hipersensitivite reaksiyonudur. Relapslar
ve solunum fonksiyonlarında hızlı kötüleşme ile karakterize olan bu hastalıkta tedavide sistemik steroidler ve
antifungal ilaçlar kullanılır.
YÖNTEM:Çalışmamızda Marmara Üniversitesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Polikliniğinden 2005-2015 yılları
arasında ABPA tanısıyla takipli 6 KF hastasının demografik özellikleri retrospektif olarak incelendi. Solunum
fonksiyon testleri, klinik ve laboratuvar bulguları, tedavi yanıtı değerlendirildi.
BULGULAR:Hastaların 3’ü kızdı, ortalama yaş 15.5±4.7 yıldı. ABPA tanı yaşı 9,6±3.8, tedavi süresi 5.3±3.8 yıldı
(0,8 yıl- 10,6 yıl). Tüm hastalar tanı sırasında Pseudomonas ile kolonizeydi. Tanı öncesi FEV1 değeri %76±26
saptanırken tanı sırasında anlamlı olarak düşerek %59±23’e gerilediği (p=0.001) görüldü. Tedavi sonrasında
FEV1 %54±16 idi ve tanı sırasındaki FEV1 ile karşılaştırıldığında anlamlı fark saptanmadı. Tanıda total IgE
2970±1927 IU/ml iken tedavi sonunda 441±253 IU/ml ölçüldü, anlamlı düşme saptandı (p<0.005). Aspergillus
spesifik IgE’de tedavi ile anlamlı gerileme gözlendi. Tanıda IgE yüksekliği ile FEV1’de düşme ilişkili bulundu
(p=0,029). Hastaların tümü oral steroid, pals steroid ve antifungal tedavi ( itrakonazol ve/veya vorikonazol)
alırken, iki hastaya ek olarak omalizumab tedavisi verildi. Tedavi sırasında tüm hastalarda yan etki gözlendi. Üç
hastada steroid miyopatisi, ikisinde diyabet, birinde katarakt, birinde hiperglisemi saptandı. Tedavi sonunda
hastaların sadece biri remisyona girerken üç hastada relaps gelişti. İki hasta kaybedildi.
TARTIŞMA VE SONUÇ:KF’li hastalarda ABPA, tedavisi güç, solunum fonksiyonlarında anlamlı azalmaya sebep
olan, relapslarla seyreden kronik bir hastalıktır. Standard tedaviyi belirlemek için ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: Allerjik bronkopulmoner aspergillozis, kistik fibrozis
Allergic Bronchopulmonary Aspergillozis in Cystic Fibrosis: Clinical Course and Treatment
Nilay Baş İkizoğlu, Emine Atağ, Mahmut Kara, Ela Erdem Eralp, Yasemin Gökdemir, Bülent Karadağ, Fazilet
Karakoç, Refika Ersu
Marmara University, Division of Pediatric Pulmonology, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Allergic bronchopulmonary aspergillosis (ABPA) is a hypersensitivity reaction to
Aspergillus fumigatus antigens in cystic fibrosis (CF). It is characterised by relapses and accelerated decline in
lung function. Systemic steroids and antifungal drugs are the mainstay of treatment.
METHOD:Clinical course of 6 CF patients with ABPA followed at Marmara University Pediatric Pulmonology
Division between 2005-2015 were reviewed. Pulmonary function tests, clinical and laboratory findings,
response to treatment were evaluated.
RESULTS:There were 3 females (age 15.5 ± 4.7 years). Age at ABPA diagnosis was 9.6 ± 3.8 years, treatment
duration was 5.3 ± 3.8 years (0.8 - 10.6 years). FEV1 before ABPA was 76 ± 26%pred and decreased at the time
of diagnosis (59± 23%pred, p = 0.001). No significant change was observed in FEV1 at the end of treatment
(54± 16 %) compared to FEV1 at diagnosis. Total IgE was 2970 ± 1927 IU/mL at diagnosis and decreased to 441
± 253 IU/ml with treatment(p <0.005). Patients with higher IgE had lower FEV1 (p<0.05). All patients received
oral steroids and pulse intravenous steroids and antifungal drugs (itraconazole and/or voriconazole).
Omalizumab was given to two patients. All patients experienced side effects (myopathy: 3 pts, diabetes:2 pts,
cataract:1 pt, hyperglycemia: 1 pt). Only one patient had remission, relapse occurred in three and two patients
died.
CONCLUSIONS:ABPA in CF is a difficult to treat, relapsing chronic problem which causes significant
deteoriation in lung function. Further studies are needed to determine the standard treatment.
Keywords: Allergic bronchopulmonary aspergillosis, cystic fibrosis
EPS252 [Pediatrik Akciğer Hastalıkları]
Hematopoetik Kök Hücre Nakli Yapılan Çocuklarda Pulmoner Fonksiyonların
Değerlendirilmesi
Nilay Baş İkizoğlu1, Emine Atağ1, Gülsün Karasu2, Suar Çakı Kılıç2, Ela Erdem Eralp1, Yasemin Gökdemir1, Fazilet
Karakoç1, Refika Ersu1, Bülent Karadağ1
1
Marmara Üniversitesi, Çocuk Göğüs Hastalıkları, İstanbul
2
Bahçeşehir Üniversitesi, Pediatrik Hematoloji Bölümü, İstanbul
GİRİŞ VE AMAÇ:Çocuklarda hematopoietik kök hücre nakli (HKHN) sonrası gelişen pulmoner komplikasyonlar
(PK) önemli bir morbitide ve mortalite nedenidir. Enfeksiyöz ve nonenfeksiyöz nedenlere bağlı olarak PK
gelişebilir. Çalışmamızda HKHN yapılan çocuklarda pulmoner fonksiyonların ve komplikasyonların
değerlendirilmesi amaçlandı.
YÖNTEM:Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Hematoloji Bölümü’nde 2011-2014 yıllarında HKHN
yapılan 23 çocuk çalışmaya alındı. Demografik özellikler, solunum fonksiyon testi, akciğer hacim ve CO difüzyon
kapasitesi, 6 dakika yürüyüş testi sonuçları ve pulmoner komplikasyonlar değerlendirildi.
BULGULAR:Hastaların 17’si (%74) erkekti, ortalama yaş 10.4±4.6 yıldı. HKHN yapılan yaş 8.0±4.7 yıl, nakil
sonrası geçen süre ortalama 2.4±1.1 yıldı. Nakil endikasyonu 11 hastada talasemi majör, 5 hastada akut
lenfoblastik lösemi, 3 hastada akut myeloid lösemi, 2 hastada aplastik anemi, bir hastada ağır kombine immün
yetmezlik ve bir hastada diskeratozis konjenitaydı. Hastaların 12’sinde (%52,2) enfeksiyöz veya nonenfeksiyöz
PK saptandı. Bunlardan 9’unda pnömoni, 2’sinde bronşiyolitis obliterans, birinde restriktif akciğer hastalığı
tanısı kondu. Pulmoner komplikasyonların nakil sonrası ortalama 6 ay (1-34 aylar arasında) geliştiği gözlendi.
Tüm hastaların 6 dakika yürüyüş testi normal saptandı. PK gelişen hastalar komplikasyon gelişmeyenlerle
karşılaştırıldığında solunum fonksiyon testi, akciğer hacim ve CO difüzyon kapasitesi, 6 dakika yürüyüş testi
sonuçlarında anlamlı farklılık gözlenmedi.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Çalışmamızda kök hücre nakli sonrası pulmoner komplikasyonların sık geliştiği gösterildi.
Solunum fonksiyonlarında gruplar arasında farklılık saptanmaması olgu sayısının az olmasına bağlı olabilir.
Erken tanı ve tedavi morbidite ve mortalitenin azaltılmasında önemli olduğundan bu hastaların yakın takibi,
risk altındaki hastaların belirlenmesi önemlidir.
Anahtar Kelimeler: bronşiolitis obliterans, hematopoetik kök hücre nakli
Evaluation of pulmonary functions after hematopoietic stem cell transplantation in children
Nilay Baş İkizoğlu1, Emine Atağ1, Gülsün Karasu2, Suar Çakı Kılıç2, Ela Erdem Eralp1, Yasemin Gökdemir1, Fazilet
Karakoç1, Refika Ersu1, Bülent Karadağ1
1
Marmara University, Division of Pediatric Pulmonology, Istanbul, Turkey
2
Bahçeşehir University, Division of Pediatric Hematology, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Pulmonary complications (PC) are significant causes of morbidity and mortality
after hematopoietic stem cell transplantation (HSCT) in children. PC can occur due to infectious and
noninfectious causes. In our study we aimed to evaluate pulmonary functions and complications in children
after HSCT.
METHOD:23 children who underwent HSCT at Bahçeşehir University Medical Faculty,Pediatric Hematology
Department between 2011-2014 were enrolled in the study. Demographic characteristics, spirometry tests,
lung volumes, CO diffusion capacity, 6-minute walk test results and pulmonary complications were evaluated.
RESULTS:17 patients (74%) were male, mean age was 10.4±4.6 years. Age at HSCT was 8.0±4.7 years, average
time after transplantation was 2.4±1.1 years. Indication for HSCT was thalassemia major in 11 patients, acute
lymphoblastic leukemia in 5 patients, acute myeloid leukemia in 3 patients, aplastic anemia in 2 patients,
severe combined immunodeficiency in one patient and dyskeratosis congenita in one patient. Infectious or
noninfectious PC was observed in 12 (52.2%) children (pneumonia: 9 pts, bronchiolitis obliterans: 2 pts,
restrictive lung disease: 1 pt). PC developed at mean 6 months (range 1-34 months) after transplantation. 6minute walk test was normal in all patients. No significant diffference was observed in pulmonary function
tests, lung volumes and CO diffusion capacity, 6-minute walk test results of patients with or without
pulmonary complications.
CONCLUSIONS:Our study showed that PC are frequent after HSCT. Failure to demonstrate differences between
groups may be due to low number of cases. Close monitoring and identifying patients at risk is important since
early diagnosis and treatment of PC reduces morbidity and mortality.
Keywords: bronchiolitis obliterans, hematopoietic stem cell transplantation
EPS253 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Üst Ekstremite Günlük Yaşam Aktiviteleri Performansı Düşük ve Yüksek Olan KOAH’lı
Hastalarda Üst Ekstremite Kas Kuvveti, Fonksiyonel Egzersiz Kapasitesi ve Hastalığa
Özel Yaşam Kalitesinin Karşılaştırılması
Ebru Çalık Kütükcü1, Hülya Arıkan1, Melda Sağlam1, Naciye Vardar Yağlı1, Çiğdem Öksüz2, Deniz İnal İnce1, Sema
Savcı3, Tülin Düger1, Lütfi Çöplü4
1
Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Ankara
2
Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Ergoterapi Bölümü, Ankara.
3
Dokuz Eylül Üniversitesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, İzmir.
4
Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara.
GİRİŞ VE AMAÇ:KOAH’lı hastalarda desteksiz üst ekstremite hareketlerini içeren günlük yaşam aktiviteleri
(GYA) sırasında dispne ve yorgunluk algılaması artmaktadır. Bu çalışmanın amacı, üst ekstremite GYA
performansı düşük ve yüksek olan KOAH’lı hastalarda üst ekstremite kas kuvveti, fonksiyonel egzersiz
kapasitesi ve hastalığa özel yaşam kalitesinin karşılaştırılmasıydı.
YÖNTEM:Otuzdokuz stabil KOAH’lı hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların üst ekstremite kas kuvveti (el
dinamometresi), fonksiyonel egzersiz kapasitesi (6 dakika delikli pano ve halka testi-6DDPHT), GYA (GYA
simülasyon testi) ve hastalığa özel yaşam kalitesi (KOAH Değerlendirme Testi-KDT) değerlendirildi. 6DDPHT
sırasında, 6 dk. boyunca olabildiğince fazla sayıda omuz seviyesi üzerine hareket ettirilen toplam halka sayısı
kaydedildi. GYA simülasyon testi sırasında 10 dk. boyunca tamamlanan döngü (tahta silmek, bulaşık yıkamak,
ağırlıkları kaldırmak, lambaları takmak ve çıkarmak) sayısı kaydedildi. Hastalar GYA simülasyon testi tur sayısına
göre, performansı düşük (<5.5, n=19) ve yüksek (≥5.5, n=20) olarak iki gruba ayrıldı.
BULGULAR:İki grup arasında ölçülen tüm üst ekstremite kas kuvvetleri ve KDT skorları açısından istatistiksel
olarak anlamlı bir fark saptanmadı (p>0.05). Üst ekstremite GYA performansı düşük olan hastaların 6DDPHT
sırasında hareket ettirdikleri halka sayısı, performansı yüksek hastalardan anlamlı olarak daha düşüktü
(p=0.003).
TARTIŞMA VE SONUÇ:GYA sırasında performansı düşük olan KOAH’lı hastaların fonksiyonel kol egzersiz
kapasiteleri olumsuz etkilenmektedir. Pulmoner rehabilitasyon programlarında, KOAH’lı hastaların GYA
performansını geliştirmek için kol egzersiz kapasitesini arttıracak aerobik egzersiz eğitimine odaklanılmalıdır.
Anahtar Kelimeler: KOAH, aerobik eğitim, günlük yaşam aktiviteleri, dispne, kas kuvveti, yaşam kalitesi
A Comparison of Upper Extremity Muscle Strength, Functional Exercise Capacity and Health-Related Quality
of Life in Patients with COPD with Low and High Upper Extremity Activities of Daily Living Performance
Ebru Çalık Kütükcü1, Hülya Arıkan1, Melda Sağlam1, Naciye Vardar Yağlı1, Çiğdem Öksüz2, Deniz İnal İnce1, Sema
Savcı3, Tülin Düger1, Lütfi Çöplü4
1
Hacettepe University, Faculty of Health Sciences, Department of Physiotherapy and Rehabilitation,Ankara
2
Hacettepe University, Faculty of Health Sciences, Department of Ergotherapy, Ankara.
3
Dokuz Eylül University, School of Physiotherapy and Rehabilitation, Izmir.
4
Hacettepe University, Faculty of Medicine, Department of Chest Medicine, Ankara
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Dyspnea and fatigue perception increases during activities of daily living (ADL)
including unsupported upper extremity movements in patients with COPD. The aim of this study was to
compare upper extremity muscle strength, functional exercise capacity and health-related quality of life in
patients with COPD with low and high upper extremity ADL performance.
METHOD:Thirthy-nine stabile COPD patients were included in the study. Upper extremity muscle strength
(hand-held dynamometer), functional exercise capacity (6 minute pegboard and ring test-6PRT), ADL (ADL
simulation test) and health-related quality of life (COPD Assessment Test-CAT) of patients evaluated. The total
number of rings moved as many as possible over shoulder level in 6 minutes were recorded during 6PRT. The
number of cycles (erasing board, washing dishes, removing weights, inserting and removing lights) completed
in 10 min during ADL test were recorded. Patients were divided into two groups as patients with low (<5.5,
n=19) and high (≥5.5, n=20) performance according to the number of cycles in ADL simulation test.
RESULTS:There were not any statistically significant differences in all of upper extremity muscles' strength
measured and CAT scores between two groups (p>0.05). The number of rings moved of during 6PRT patients
with low upper extremity ADL performance were significantly lower than those of patients with high
performance (p=0.003).
CONCLUSIONS:Functional arm exercise capacity of COPD patients with low performance during ADL are
adversely affected. Pulmonary rehabilitation programs should focus on aerobic exercise training to increase
the arm exercise capacity of patients for improving ADL performance of COPD patients.
Keywords: COPD, aerobic training, activities of daily living, dyspnea, muscle strength, quality of life
6 dakika delikli pano ve halka testi
6 minute pegboard and ring test
Hastaların Karakteristikleri
Patients' Characteristics
Üst Ekstremite GYA Performansı Düşük ve Yüksek Olan Hastalarda Fonksiyonel Egzersiz Kapasitesinin
Karşılaştırılması
Comparison of functional exercise capacity between patients with low and high upper extremity ADL
performance
GYA Simülasyon Testi
ADL Simulation Test
EPS254 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Uzun Süreli Oksjen Tedavisi Kullanan KOAH'lı Olgularda Pulmoner Rehabilitasyon
Etkinliği
İpek Candemir, Dicle Kaymaz, Pınar Ergün, Sakine Nazik, Neşe Demir, Filiz Taşdemir, Nurcan Egesel, Fatma
Şengül
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara
GİRİŞ VE AMAÇ:Uzun süreli oksijen tedavisinin (USOT) KOAH tanılı olgularda, yaşam süresini uzatmakta,
hastaneye yatışı ve pulmoner arter basıncında artışı azaltmakta, günlük yaşam aktivitesinin ve yaşam
kalitesinin düzeltmektedir. Günümüzde pulmoner rehabilitasyonun (PR) GOLD evre 3-4 KOAH tanılı olgularda
standart bir tedavi yaklaşımı olarak önerilmektedir. Bu çalışmada USOT kullanan KOAH'lı olgularda Pulmoner
Rehabilitasyon etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
YÖNTEM:2008-2013 yılları arasında merkezimize başvuran kardiyak hastalığı bulunmayan ve ekokardiyografik
değerlendirmeye göre sistolik pulmoner arter basıncı ≤ 36 mmHg olan stabil, GOLD spirometrik Evre 3-4 KOAH
tanılı 40 olgu çalışmaya alındı. Olgular, USOT kullanım durumlarına göre iki gruba ayrıldılar. Tüm olgulara kişiye
özel multidispliner, ortalama 8 hafta süren pulmoner rehabilitasyon programı uygulandı. PR programı öncesi ve
sonrası dispne algıları MRC dispne skalası, sağlıkla ilişkili yaşam kaliteleri S. George yaşam kalitesi anketi
(SGRQ), egzersiz kapasiteleri ise Artan Hızda Mekik Yürüme Testi (AHMYT) ve Endurans Mekik yürüme testi
(EMYT) ile ve vücut kompozisyonları biyoelektriksel impedans yöntemiyle değerlendirildi.
BULGULAR:Tüm olgularda PR sonrası dispne algısı (p:0.00), yaşam kalitesi (p:0.00), egzersiz kapasitesinde
(AHMYT p:0.00, EMYT p:0.00) istatiksel anlamlı kazanımlar izlendi. USOT kullanım durumuna göre iki gruba
ayrılan olguların PR öncesi ve sonrası değerleri tablo’ 1 de verildi. USOT kullanmayanların hepsi erkek ve
ortalama yaşları 61± 5, kullananların ise biri kadın olmak üzere ortalama yaşları 62± 6 yıldı. İki grubun dispne
algısı, yaşam kalitesi ve egzersiz kapasitesindeki kazanımlar karşılaştırıldığında istatiksel anlamlı fark izlenmedi.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Olgular, ileri evre ve solunum yetmezliğinde olsa da, PR programlarına alınmalıdır.PR,
USOT kullanımından bağımsız olarak Evre 3-4 KOAH olgularında etkili bir yaklaşımdır.
Anahtar Kelimeler: KOAH, Uzun Süreli Oksijen Tedavisi, Pulmoner Rehabilitasyon
The Efficacy of Pulmonary Rehabilitation in COPD Patients Who Were Given Long Term Oxygen Therapy
İpek Candemir, Dicle Kaymaz, Pınar Ergün, Sakine Nazik, Neşe Demir, Filiz Taşdemir, Nurcan Egesel, Fatma
Şengül
Ataturk Chest Diseases and Surgery Education and Research Hospital, Ankara, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Long Term Oxygen Therapy(LTOT) in patients with COPD prolongs survival,
reduces the frequency of hospitalization and development of pulmonary hypertension, and improves daily
living activities and quality of life.Pulmonary rehabilitation(PR) is now being recommended as standart therapy
for COPD GOLD stage 3-4 patients.This study aimed to evaluate PR efficacy in COPD patients who were given
LTOT.
METHOD:40 stable stage 3-4COPD patients, who had pulmonary arterial pressure ≤ 36 mmHg with
echocardiography and didnot have any cardiac disease, admitted to our center between 2008-2013 were
enrolled into study.Patients were divided into 2 groups according to utilization of LTOT and underwent an 8week multidisciplinary PR program.Dyspnea was assessed with MRC scale, quality of life with St. Geoerge
Respiratory Questionnaire (SGRQ).Exercise capacity was evaluated using the Incremental Shuttle Walk Test
(ISWT), Endurance Shuttle Walk Test (ESWT); the body composition with bioelectrical impedance method.
RESULTS:In all patients, statistically important improvements in sensation of dyspnea(p:0.00),quality of
life(p:0.00), exercise capacity(ISWT &ESWT p:0.00) were observed.Before,after PR values of patients who were
divided into two groups according to use of LTOT were outlined inTable1.Patients without LTOT were all male
with a mean age of 61± 5years.One of the patients with LTOT was female with a mean age of 62± 6years.When
the improvements in sensation of dyspnea,quality of life,exercise capacity of 2groups were compared, there
was no statiscally important difference.
CONCLUSIONS:Patients should undergo PR no matter how advanced disease stage or respiratory failure
was.PR is an efficient intervention option in stage 3-4 COPD patients independent of use of LTOT
Keywords: COPD, Long Term Oxygen Therapy, Pulmonary Rehabilitation
Tablo 1: Grupların PR öncesi ve sonrası değerleri
Table1:Before and after PR the values of patients who were divided into two groups according to use of
LTOT
VKİ: Vücut kitle indeksi, YVKİ: Yağsız vücut kitle indeksi
BMI: Body Mass Index, FFMI: Fat Free Mass Index
Tablo 1: Grupların PR öncesi ve sonrası değerleri
Table-1: Before and after PR the values of patients who were divided into two groups according to use of
LTOT
VKİ: Vücut kitle indeksi, YVKİ: Yağsız vücut kitle indeksi
BMI: Body Mass Index, FFMI: Fat Free Mass Index
EPS255 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Restriktif tipte solunum fonksiyon bozukluğunda pulmoner rehabilitasyonun
etkinliği; 2 olgu nedeniyle
Seçil Sari, Tuğba Göktalay
Celal Bayar Üniversitesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Manisa
Restriktif tipte solunum fonksiyon bozukluğu olan 2 hasta pulmoner rehabilitasyon programına alındı. İlk hasta;
68 yaşında, interstisyel akciğer hastalığı tanılı, kadın hasta idi. Diğeri 61 yaşında, kifoskolyozu olan erkek hasta
idi.
Hastalar 8 hafta süre ile haftada 3 gün, günaşırı 1 saat/gün olacak şekilde pulmoner rehabilitasyon (PR)
programına alındı. PR programı öncesi hastalara solunum fonksiyon testi yapıldı, arter kan gazı alındı. Nefes
darlığı algısı modifiye Medical Research Council (mMRC) ve BORG dispne skalaları ile değerlendirildi. Yaşam
kalitesi değerlendirmesi St. George’s yaşam kalitesi anketi (SGRQ) ile yapıldı. Egzersiz kapasitesi
değerlendirmesi 6 dakika yürüme testi (6DYT), artan hızda mekik yürüme testi (AHMYT) ile yapıldı. 8 haftalık
program sonrasında hastalar aynı ölçeklerle yeniden değerlendirildi.
Hastalara akciğer anatomisi, fizyolojisi ve patolojisi, bronşiyal hijyen teknikleri, egzersiz teknikleri (solunum,
aerobik, gevşeme ve germe), günlük yaşam aktivitelerinde enerji tasarrufunu içeren eğitim programı verildi.
8 haftalık pulmoner rehabilitasyon uygulaması sonucunda, hastaların ikisinde de nefes darlığı algısında azalma,
arter kan gazındaki hipoksemide ve yaşam kalitesinde iyileşme gözlenirken kifoskolyozu olan olguda egzersiz
kapasitesinde iyileşme gözlenmiştir. Literatürde restriktif tipte solunum fonksiyon bozukluğu olan hastalıklarda
pulmoner rehabilitasyon ile ilgili çok fazla veri bulunmamakla birlikte bu iki olguda gözlemlerimiz restriktif tipte
akciğer hastalıklarında da pulmoner rehabilitasyonun yararlı olabileceğini ve uygulanabileceğini
düşündürmüştür.
Anahtar Kelimeler: interstisyel akciğer hastalığı, Pulmoner rehabilitasyon, Restriktif akciğer hastalığı
Effectiveness of pulmonary rehabilitation in restrictif lung diseases; because of 2 case
Seçil Sari, Tuğba Göktalay
Department of respiratory diseases, celal bayar university, Manisa, Türkey
Two patients with restrictive pulmonary disfunction are included in the pulmonary rehabilitation program.
First patient was 68-year-old female with intertitial lung disorder and the other patient was 61-year-old male
with kyphoscoliosis.
Patients were included in the pulmonary rehabilitation program (PR) for eight weeks, three times a week,
every other day for 1 hour/day. Before the PR program, patients underwent pulmonary function tests and
arterial blood gases were taken. Dyspnea was assessed by modified Medical Research Council (mMRC) and
BORG dyspnea scales. Quality of life assessment was performed by St. George's Respiratory Questionnaire
(SGRQ). In order to evaluate exercise capacity, 6-minute walking test (6MWT) and incremental shuttle walking
test (ISWT) were used. Patients were re-evaluated after the 8-week program with the same scales.
During the program, patients were trained on lung anatomy, physiology and pathology, bronchial hygiene
techniques, exercise techniques (breathing, aerobics, relaxation and stretching) and energy-saving activities in
daily life. As a result of the 8-week pulmonary rehabilitation program, both cases had a decrease in dyspnea
perception and improvement in hypoxemia in the arterial blood gas and quality of life. Only patient with
kyphoscoliosis showed improvement in exercise capacity.
In the literature, there are very few data regarding the types of restrictive pulmonary rehabilitation for
diseases of the respiratory dysfunction.
Our observations in these two cases show that pulmonary rehabilitation would be useful and applicable in
restrictive lung diseases as well.
Keywords: Interstitial lung disease, pulmonary rehabilitation, restrictive lung disease
Hastaların PR öncesi ve sonrası değerlendirme verileri
OLGU 1
OLGU 1
OLGU 2
OLGU 2
PR ÖNCESİ PR SONRASI PR ÖNCESİ PR SONRASI
FEV1 (%)
Yapamadı Yapamadı
%47
%50
FVC (%)
Yapamadı Yapamadı
%40
%45
FEV1/FVC %
Yapamadı Yapamadı
95
82
- pH
7,40
7,39
7,41
7,35
- PO2
51,2
60
37
64
- PCO2
44,2
42,1
49
53
- SpO2
82
89
65
90
İstirahat nabız
116/dk
81/dk
121/dk
102/dk
İstirahat SpO2
%74
%81
%90
%95
BORG
7
3
3
1
MRC
4
3
4
3
6DYT (m)
200 m
200 m
420 m
440 m
AHMYT (m)
Yapamadı Yapamadı
330 m
350 m
- Semptom
66,60
53,90
48,00
23,00
- Aktivite
66,19
79,19
86,63
86,63
- His
73,00
29,20
58,29
62,11
TOTAL
69,88
48,40
65,17
63,08
AKG
parametreleri
SGRQ
Değerlendirmesi
evaluation of the patient data before and after PR
CASE 1
CASE 1
CASE 2
CASE 2
BEFORE PR AFTER PR BEFORE PR AFTER PR
FEV1 (%)
couldn't
couldn't
%47
%50
FVC (%)
couldn't
couldn't
%40
%45
FEV1/FVC %
couldn't
couldn't
95
82
- pH
7,40
7,39
7,41
7,35
- PO2
51,2
60
37
64
- PCO2
44,2
42,1
49
53
- SpO2
82
89
65
90
Resting pulse
116/dk
81/dk
121/dk
102/dk
Resting SPO2
%74
%81
%90
%95
BORG
7
3
3
1
MRC
4
3
4
3
6MWT(m)
200 m
200 m
420 m
440 m
SHUTLLE(m)
couldn't
couldn't
330 m
350 m
symptom
66,60
53,90
48,00
23,00
activity
66,19
79,19
86,63
86,63
sense
73,00
29,20
58,29
62,11
TOTAL
69,88
48,40
65,17
63,08
AKG
parameters
SGRQ
quality of life questionnaire
EPS256 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
KOAH’ta Pulmoner Rehabilitasyon Programına Katılımın Egzersiz ve Sosyal Destek
Algısı Üzerine Etkisi
Naciye Vardar Yağlı1, Melda Sağlam1, Deniz İnal İnce1, Ebru Çalık Kütükçü1, Cemile Bozdemir Özel1, Özge
Müezzinoğlu1, Hazal Sonbahar1, Aslıhan Çakmak1, Hülya Arıkan1, Lütfi Çöplü2
1
Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü
2
Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı
GİRiŞ VE AMAÇ:Kronik bir hastalık olarak, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) bireyin yaşamını çok yönlü
etkilemekte, yardım ve destek gereksiniminin artırmasına ve yaşam kalitesinin bozulmasına neden olmaktadır.
Bu çalışmanın amacı pulmoner rehabilitasyon (PR) programına katılan ve katılmayan kişilerin egzersizin
faydaları ve engellerine bakış açısı ve sosyal destek algılarını karşılaştırmaktı.
YÖNTEM:Çalışmaya PR’a katılan (n=15) ve katılmayan (n=16) toplam 31 KOAH’lı hasta dahil edildi. Hastaların
fiziksel ve demografik özellikleri kaydedildi. Fiziksel aktiviteye yönelik algılanan egzersizin faydalarını ve
engelleri değerlendirmede, Egzersizin Yararları/Engelleri Ölçeği (EYEÖ) kullanıldı. Kişilerin sosyal destek algısı
ise Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği (ÇBASDÖ) ile değerlendirildi. PR programına alınan hastalar 8
hafta süre ile istasyon eğitimine alındı.
BULGULAR:PR’a katılan ve katılmayan hastaların yaş, cinsiyet, havayolu obstrüksiyonu, eğitim düzeyi ve
hastalık süreleri benzerdi (p>0.05). PR’a katılan hastaların EYEÖ- toplam, EYEÖ-yarar puanları PR’a katılmayan
hastalardan anlamlı olarak daha yüksek, EYEÖ-engel puanları anlamlı olarak daha düşüktü (p<0.05). PR’a
katılan hastaların ÇBASDÖ’ye göre aile, arkadaş ve çevre desteği PR’a katılmayan hastalara göre anlamlı olarak
daha fazla idi (p<0.05).
TARTIŞMA VE SONUÇ:KOAH’lı hastaların PR programına katılmaları egzersiz yarar ve engel algısını olumlu
desteklemektedir. Sosyal desteğin varlığı, PR programına katılım oranını artırmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Egzersiz, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı, Pulmoner rehabilitasyon, Sosyal destek
Effects of Participation to Pulmonary Rehabilitation Program on Perception of Exercise and Social Support in
COPD
Naciye Vardar Yağlı1, Melda Sağlam1, Deniz İnal İnce1, Ebru Çalık Kütükçü1, Cemile Bozdemir Özel1, Özge
Müezzinoğlu1, Hazal Sonbahar1, Aslıhan Çakmak1, Hülya Arıkan1, Lütfi Çöplü2
1
Hacettepe University, Faculty of Health Science, Department of Physiotherapy and Rehabilitation
2
Hacettepe University Faculty of Medicine Department of Chest Diseases
INTRODUCTION - OBJECTIVE:As a chronic disease; chronic obstructive pulmonary disease (COPD) affects
individual's life in many aspects that lead to deterioration of the quality of life and increase of the assistance
and support requirements. The aim of this study was to compare perspective of exercise benefits and barriers
and the perception of social support of patients who participated and not participated in pulmonary
rehabilitation (PR) program.
METHOD:The total of 31 patients with COPD who participated (n=15) and not participated (n=16) in PR
program were included in this study. Demographic and physical characteristics of patients were recorded.
Perception of barriers and benefits of exercise evaluated using Exercise Benefits/Barriers Scale (EBBS). The
perception of social support was assessed with Multidimensional Perceived Social Support Scale (MPSSS).
Patients who participated to PR program underwent circuit training for 8 weeks.
RESULTS:Age, gender, airway obstruction, education level and duration of disease were similar between
groups (p> 0.05). EBBS-total and EBSS-benefits scores were statistically higher; EBSS- barriers score was
statistically lower in patients with participating PR than control group (p<0.05). According to MPSSS scores,
family, friends and environmental support of PR group were significantly higher than in non-PR group (p
<0.05).
CONCLUSIONS:Participation to pulmonary rehabilitation program favourable supports the perception of
exercise and barriers in COPD patients. The presence of social support can increase the participation rate of
pulmonary rehabilitation.
Keywords: Exercise, Chronic obstructive lung disease, Pulmonary rehabilitation, Social support
EPS257 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Meme kanserinin yaşam kalitesi, yorgunluk, solunum kas kuvveti ve enduransı
üzerine etkisi
Aslıhan Çakmak1, Naciye Vardar Yağlı1, Melda Sağlam1, Deniz İnal İnce1, Cemile Bozdemir Özel1, Hazal
Sonbahar1, Özge Müezzinoğlu1, Ebru Çalık Kütükçü1, Hülya Arıkan1, Kadri Altundağ2
1
Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Ankara
2
Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı, Ankara
GİRİŞ VE AMAÇ:Meme kanseri öyküsü olan kadınlarda kas iskelet sistemi, lenfatik sistem, kardiyovasküler
sistem ve solunum sistemi etkilenir. Çalışmamızdaki amaç, meme kanseri tanısı olan kadınlarla sağlıklı
kontrollerin yaşam kalitesi, yorgunluk, solunum kas kuvveti, enduransı ve solunum işini karşılaştırmaktı.
YÖNTEM:Çalışmaya meme kanseri tanısı almış 9 birey (ort.yaş: 54±6 yıl) ve kontrol grubu olarak sağlıklı 9 birey
(ort.yaş: 45±12 yıl) dahil edildi. Yaşam kalitesi için The European Organisation for Research and Treatment of
Cancer (EORTC) QLQ-C30 Yaşam Kalitesi Değerlendirme Anketi ve yorgunluk Yorgunluk-Şiddet Ölçeği ile
değerlendirildi. Solunum kas kuvveti ve solunum işinin ölçülmesinde Powerbreath K5 cihazı kullanıldı.
BULGULAR:EORTC QLQ-C30 Yaşam Kalitesi Değerlendirme Anketi fonksiyonel skalası alt parametrelerinden rol
fonksiyonu ve sosyal fonksiyon parametrelerinde meme kanseri olan kişilerle sağlıklı kişiler arasında anlamlı
fark bulundu (p<0.05). İki grup arasında yorgunluk açısından anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Meme kanseri
olan kişilerin ortalama zirve inspiratuar akım değeri, solunum kas kuvveti ve enduransı sağlıklı gruba göre
anlamlı olarak daha düşük bulundu (p<0.05). Meme kanseri olan kadınların solunum işi kontrol grubuna göre
anlamlı olarak daha yüksek bulundu (p<0.05).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Meme kanseri olan bireylerde, yaşam kalitesi, solunum kas kuvveti ve enduransı sağlıklı
kontrollere göre azalmıştır. Aynı zamanda bu hastaların solunum işi artmıştır. Meme kanseri hastalarının
solunum işinin ve kas kuvvetinin ölçülmesi önemlidir.
Anahtar Kelimeler: meme kanseri, yaşam kalitesi, yorgunluk, solunum kas kuvveti, solunum işi
Effects of breast cancer on quality of life, fatigue, respiratory muscle strength and endurance
Aslıhan Çakmak1, Naciye Vardar Yağlı1, Melda Sağlam1, Deniz İnal İnce1, Cemile Bozdemir Özel1, Hazal
Sonbahar1, Özge Müezzinoğlu1, Ebru Çalık Kütükçü1, Hülya Arıkan1, Kadri Altundağ2
1
Hacettepe University, Faculty of Health Sciences, Department of Physiotherapy and Rehabilitation, Ankara
2
Hacettepe University, Faculty of Medicine, Department of Medical Oncology, Ankara
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Musculoskeletal system, lymphatic system, cardiovascular system and respiratory
system are affected in women with breast cancer. In this study, we aimed to compare quality of life, fatigue,
respiratory muscle strength, endurance and work of breathing in women with breast cancer with healthy
controls.
METHOD:Nine subjects who diagnosed with breast cancer (mean age: 54±6 years) and 9 healthy subjects
(mean age: 45±12 years) were included in this study. Quality of life evaluated using The European Organization
for Research and Treatment of Cancer (EORTC) QLQ-C30 Quality of Life Questionnaire and fatigue assessed
using Fatigue-Severity Scale. Powerbreath K5 device was used for the measurement of the respiratory muscle
strength and work of breathing.
RESULTS:Role function and social function subdomains in functional scale parameters of EORTC QLQ-C30
Quality of Life Assessment Questionnaire were significantly different between subjects with breast cancer and
healthy subjects (p<0.05). There was no significant difference in fatigue between two groups (p>0.05). Peak
inspiratory flow, respiratory muscle strength and endurance were statistically lower in subjects with breast
cancer than the healthy group (p<0.05). Work of breathing was statistically higher in women with breast
cancer than control group (p<0.05).
CONCLUSIONS:Quality of life, respiratory muscle strength and endurance decreased in subjects with breast
cancer compared to healthy control. Besides, work of breathing increased in these patients. The assessments
of work of breathing and respiratory muscle strength are important in patients with breast cancer.
Keywords: breast cancer, quality of life, fatigue, respiratory muscle strength, work of breathing
EPS258 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Postural Deformiteler ve Solunum Problemleri Arasındaki İlişki
Özden Canbay1, Esra Doğru1, Fatma Duman1, Nihan Katayıfçı1, İrem Hüzmeli1, Bircan Yücekaya1, Esra Okuyucu2,
Nilüfer Çetişli Korkmaz1, Emine Şeker1
1
Mustafa Kemal Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, Hatay
2
Mustafa Kemal Üniversitesi, Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı
GİRİŞ VE AMAÇ:Solunum problemleri Multiple Sclerosiz'lİ(MS) hastaların biyopsikososyal anlamda dezavantajlı
hale gelmesine sebep olmaktadır. Primer solunum kaslarının etkilenimine bağlı olarak MS’li hastalarda
yardımcı solunum kasları daha fazla çalışmakta ve MS’e bağlı oluşan deformiteler solunum kaslarını
etkileyebilmektedir. Çalışmanın amacı, MS'li hastalarda yardımcı solunum kaslarının kuvvetinin ve MS'li
hastalarda görülen postüral deformitelerin solunuma etkisinin saptanmasıdır.
YÖNTEM:MS tanısı konulmuş yaş ortalaması olan 19kadın, 6erkek toplam 25birey; demografik bilgileri
alındıktan sonra göğüs çevre ölçümü, solunum tipi, solunum frekansı, postür analizi, kas kuvveti, kas kısalığı
değerlendirildi. Dispne durumu Medical Research Council(MRC), bağımlılıkları Barthel İndeksi(Bİ) ve ruhsal
durumları Beck Depresyon Ölçeği(BDÖ) ile değerlendirildi.
BULGULAR:Çalışmamızda MS'li hastaların solunum tipi ile paroksismal nokturnal dispne(PND) arasında anlamlı
ilişki bulunmuştur. PND problemi yaşayan bireylerin daha çok göğüs solunumu yaptığı saptanmıştır(p<0.05).
Çalışmada ileri yaşta olan ve göğüs hareketliliği azalmış olan hastaların yüzeyel solunum yaptıkları
görülmüştür(p<0.05). Pektoral kas kısalığı, torakal kifoz ve baş anterior tilti olan hastaların yüzeyel solunum
yaptığı görülmüştür(p=0.000). Solunuma yardımcı kas aktivitesi fazla olan bireylerde skapula alata ve pektoral
kas kısalığı olduğu bulunmuştur(p<0.05). Hastaların BDÖ’ye göre %30' unun sınırda klinik depresyon, %35'inin
ise hafif ruhsal sıkıntıda olduğu tespitedilmiştir. Ayrıca Bİ sonucuna göre hastaların %35'inin hafif bağımlı,
%30'unun orta derecede bağımlı olduğu görülmüştür.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Multiple Skleroz otonomik bozukluklara ve solunum problemlerine de yol açan bir
hastalıktır. MS'li hastalarda postüral deformitelerden kaynaklı solunum problemleri olduğu görülmüştür.
Özellikle pektoral kasların kısalığı ve torakal kifozdaki artış akciğer vital kapasitesinin azalmasına neden olmakta
bu da bireylerin solunum sıkıntısının artmasına sebep olmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Postural Deformiteler,Solunum Problemleri, Multiple Sclerosis
Relationship Between Postural Deformities And Respiratory Problems With Ms Patients
Özden Canbay1, Esra Doğru1, Fatma Duman1, Nihan Katayıfçı1, İrem Hüzmeli1, Bircan Yücekaya1, Esra Okuyucu2,
Nilüfer Çetişli Korkmaz1, Emine Şeker1
1
Mustafa Kemal University Physical Therapy and Rehabilitation Department, Hatay
2
Mustafa Kemal University, Medicine Faculty Neurological Department
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Respiratory problems causes multiple sclerozis patients to become disadvantaged
in terms of biopsychosocial. Seconder respiartory muscles work more because of weakness of primer
respiratory muscles and postural deformities effect respiratory muscels. The purpose of the study is to asses
strength of seconder respiratory muscels and affects of postural deformities on respiartory muscels.
METHOD:19women, 6men totally with mean age 39.60±12.92, 25 MS patient were included in the study.
Demographic data, chest circumference, respiratory pattern, respiratory rate, posture analysis, muscle
strength, muscle shortening was evaluated. Dyspnea status were evaluated with Medical Research
Council(MRC), the dependence with Barthel Index(BI) and mental condition with Beck Depression
Inventory(BDI).
RESULTS:In our study was found significant relationship between breathing type and paroxysmal nocturnal
dyspnea (PND) in MS patients.People experiencing PND have chest breathing(p<0.05).Geriartric people and
decreased mobility of chest make shallow breathing (p<0.05).Patients with pectoral muscle shortness, head
anterior tilt and thoracic kyphosis were seen that have shallow breathing(p<0.05).Individuals with increased
scapula alata and pectoral muscle shortening were found that have more activity of seconder respiratory
muscle(p<0.05).According to BDI scores, 30% of the of the patients are in clinical depression while 35% are
mild psychological distress.Also, according to the result of BI 35% of the patients were found to be a partial
dependent and 30% of them were totally dependent.
CONCLUSIONS:MS cause otonomic and respiratory problems. MS patients have respiratory problems because
of postural deformities. Increased thorocal kyphosis and shortening pectoral muscels cause decreased vital
capaticy and this results with respiratory problems.
Keywords: Postural Deformities, Respiratory Problems, Multiple Sclerosis
EPS259 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
NÖROMUSKÜLER HASTALIKLARA MULTİDİSiPLİNER YAKLAŞIM,20 hasta deneyimimiz
Dicle Kaymaz1, Pınar Ergün2, İpek Candemir1, Sakine Bahçecioğlu1, Neşe Demir1, Filiz Taşdemir1, Fatma Şengül1,
Nurcan Egesel1
1
Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi EAH,ANKARA
2
Kafkas Üniversitesi,Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı,KARS
GİRİŞ VE AMAÇ:Nöromusküler hastalıklara bağlı solunum sisteminin etkilenmesi hem akut hem de kronik
dönemde mortalite ve mobiditenin en önemli nedenidir. Bu hastalarda solunumsal komplikasyon riskinin erken
belirlenmesi önemlidir.Amacımız merkezimizin verileri ile bu bilgilere katkıda bulunmaktır.
YÖNTEM:Kronik solunum yetmezliği kliniği (KSYK) ve pulmoner rehabilitasyon (PR) merkezine başvuran 20
(E:15,K:5) nöromüsküler hasta (NMH) (yaş ortalaması:42/yıl) multidisipliner ekip tarafından değerlendirildi.
Multidisipliner ekipte 3 göğüs hastalıkları uzmanı, 2 fizyoterapist,1diyetisyen,1psikolog ve hemşireler
bulunmaktaydı.. Noninvaziv mekanik ventilasyon (NIMV) ve invaziv mekanik ventilasyon ihtiyacı KSYK’de uyku
çalışması ve tüm gece transkütanöz monitörizasyon ile yapıldı. Perkütanöz endoskopik gastrostomi (PEG)
ihtiyacı olan stabil hastalar ise KBB kliniğine konsulte edilerek yutma fonksiyonları video floroskopi kullanılarak
değerlendirildi. PR programı eklem açıklığını koruma, eğitim, bronsial hijyen, solunum kontrol teknikleri, diyet
önerileri ve psikolojik danışmanlıktan oluşmaktaydı. 7 hasta tüm ihtiyaçları doğrultusunda değerlendirildikten
sonra merkezimizin bir bölümü olan evde bakım ekibi tarafından takibe alınarak yapılandırılmış takip
programına dahil edildiler
BULGULAR:Tüm hastalara biri dışında tanı konulmuştu.4 hasta DMD,6 hasta ALS,5 hasta serebralpalsi,1 hasta
mitokondriyal metabolik miyopati,2 hasta musküler distrofi, 2 hasta ise miyopati idi. 9 hasta NIMV
kullanmaktaydı bu hastaların 4’ü ALS idi.5 hasta invaziv mekanik ventilasyon kullanmaktaydı. 6 hastada PEG
ihtiyacı saptandı.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Nöromüsküler hastalıklarda semptom kontrolü, yaşam kalitesi ve bazı durumlar için sağ
kalım avantajı sağlanmasında bütüncül yaklaşım önemlidir. Merkezimiz Türkiye’de bütüncül yaklaşımı
uygulayabilen az sayıdaki merkezden biridir. NMH’ların yönetimindeki tecrübelerimiz paylaşılmıştır
Anahtar Kelimeler: Nöromusküler Hastalıklar, Multidispliner Yaklaşım, Kronik Solunum Yetmezliği
A MULTIDISCIPLINARY APPROACH TO NEUROMUSCULAR DİSEASE; experience of 20 patients
Dicle Kaymaz1, Pınar Ergün2, İpek Candemir1, Sakine Bahçecioğlu1, Neşe Demir1, Filiz Taşdemir1, Fatma Şengül1,
Nurcan Egesel1
1
Department of PulmonaryRehabilitation and Home Care Center, Ataturk Chest Diseases and Thoracic Surgery
Training and Research Hospital,ANKARA
2
Department of Pulmonary Medicine, Kafkas University School of Medicine,KARS
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Neuromuscular diseases(NMD) that affect the respiratory system are a major
cause of morbidity and mortality in both acute and long-term settings. It is important to identify patients at
risk of respiratory complications early in the course of their disease. We aimed to contribute our center’s data
with these knowledges.
METHOD:20(M:15,F:5) NMD patients(mean age 42/years) who admitted to our chronic respiratory care(CRC)
clinic and pulmonary rehabilitation(PR) center were evaluated retrospectively.Our team consists of three chest
physician, two physiotherapists,one dietitian, one psychologist and nurses Needs of thearapies including
noninvasive(NIV) or invasive ventilation evaluated in the CRC clinic with sleep studies or with transcutaneous
monitorization during night.For the need of percutaneous endoscopic gastrostomy(PEG) patients have been
consultated with ear-nose-throat department for swallow assessment using video fluoroscopy in stable
patients.PR program included range-of-motion exercise, educational support,bronchial hygiene and breathing
control techniques, dietary advices, psychological counseling.After evaluating for all needs seven patients have
been refered to home care which also one the component of our center.They have included in a structured
follow up program.
RESULTS:All patients had a diagnose except one patient.Four patients were diagnosed as DMD,six patients had
ALS,five had serebralpalsy,one had mitochondrial metabolic myopathy,two had muscular dystrophy and two
patients had myopathy.Nine patients received NIV therapy.Among them four were ALS and five individuals
were on invasive ventilation.Six patients required the use of PEG.
CONCLUSIONS:NMD are incurable, but their symptoms are treatable.We want to underline the importance of
a holistic approach and to identify health care professionals who need to be involved early on.
Keywords: Neuromuscular diseases,Multidisciplinary Approach,Chronic Respiratory Failure
EPS260 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Torakotomili Hastalarda Postoperatif Sedasyonun Algılanan Ağrı Şiddetine Etkisi
Anıl Özkır1, Mükerrem Erdoğan1, Abdullah Erdoğan2
1
Akdeniz Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Antalya
2
Akdeniz Üniversitesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Antalya
GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmanın amacı, torakotomili hastalarda postoperatif ağrı kontrolü sağlamak için
uygulanan postoperatif sedasyonun algılanan ağrı şiddetine etkisini araştırmaktır.
YÖNTEM:Çalışmada; yaşları 15-70 arasında değişen ve torakotomi uygulanan toplam 60 hasta, çalışma grubu
(n=30) ve kontrol grubu (n=30) olmak üzere iki gruba ayrıldı. Postoperatif dönemde, çalışma grubu 0.02mg/kg
dozunda Midazolam (Dormicum) ile ortalama 3 saat sedatize edilirken kontrol grubuna hiçbir medikasyon
uygulanmadı. Ekstübasyon kriterleri sağlandıktan sonra her iki hasta grubu da ekstübe edildi ve tüm hastalara
aynı dozda analjezik medikasyon uygulandı. Tüm hastalara aynı pulmoner fizyoterapi uygulamaları yapıldı ve
tüm hastaların istirahatte algıladıkları ağrı şiddeti Vizuel Analog Skalası (VAS) ile ölçüldü.
BULGULAR:VAS skoru ortalaması; çalışma grubu 5.33±2.56 ve kontrol grubu 6.27±2.55 olarak bulundu.
Çalışmada, torakotomili hastalarda postoperatif sedasyonun algılanan ağrı şiddetine etkisi gruplar arasında
istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p=0.164, p>0.05). Ancak çalışma grubu hastalarının pulmoner fizyoterapi
uygulamalarında daha az zorlandıklarını gözlemledik.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Torakotomili hastalarda postoperatif sedasyonun algılanan ağrı şiddetine etkisinin
değerlendirildiği ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: Algılanan Ağrı Şiddeti, Postoperatif Sedasyon, Pulmoner Fizyoterapi, Torakotomi.
The Effect of Postoperative Sedation on Perceived Pain Severity in Patients with Thoracotomy
Anıl Özkır1, Mükerrem Erdoğan1, Abdullah Erdoğan2
1
Vocational School of Health Sciences, Akdeniz University, Antalya, Turkey
2
Department of Thoracic Surgery, Akdeniz University, Antalya, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Purpose of this study was to investigate the effect of postoperative sedation,
applied for providing postoperative pain control, on perceived pain severity in patients with thoracotomy.
METHOD:In study, total of 60 patients with thoracotomy whose ages ranging from 15-70 were divided into
two groups: study group(n=30) and control group(n=30). In postoperative period while study group patients
were sedated an average 3 hours with 0.02mg/kg dose of Midazolam (Dormicum), control group patients were
received no medication. After providing extubation criterias, both groups were extubated and the same dose
of analgesic medication was administered to all patients. Same pulmonary physiotherapy practices were
applied to all patients and all patients’ perceived pain severity was measured with Visual Analogue Scale(VAS)
at rest.
RESULTS:Mean of VAS scores were found; study group 5.33±2.56 and control group 6.27±2.55. In study, the
effect of postoperative sedation on perceived pain severity in patients with thoracotomy was no statistically
significant (p=0.164, p>0.05). However, we observed that the study group patients were forced less in
pulmonary physiotherapy practices.
CONCLUSIONS:Further studies are needed to evaluate the effect of postoperative sedation on perceived pain
severity in patients with thoracotomy.
Keywords: Perceived Pain Severity, Postoperative Sedation, Pulmonary Physiotherapy, Thoracotomy.
Araştırma Gruplarının Tanımlayıcı İstatistikleri
Kontrol grubu Çalışma grubu P değeri
Yaş
49,83±15,18
49,67±14,42
0,96
Boy (cm)
167,27±8,89
166,20±8,26
0,63
Kilo (kg)
74,43±12,88
70,10±15,28
0,24
VKİ (kg/m2)
26,70±4,94
25,36±5,47
0,27
5,33±2,56
0,16*
VAS Skoru (cm) 6,27±2,55
Descriptive Statistics of Research Groups
Control Group Study Group P value
Age
49,83±15,18
49,67±14,42 0,96
Height (cm)
167,27±8,89
166,20±8,26 0,63
Weight (kg)
74,43±12,88
70,10±15,28 0,24
BMI (kg/m2)
26,70±4,94
25,36±5,47
0,27
5,33±2,56
0,16*
VAS score (cm) 6,27±2,55
EPS261 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Obez Koah'lı hastalarda Düşük Şiddetteki Aerobik Training Programının Kan Basıncı
Üzerine Etkisi
Çağtay Maden, Sema Özberk, Tuba Kaplan, Birol Yamak, Dilek Yamak, Özlem Altındağ
Hasan Kalyoncu Üniversitesi,Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Gaziantep,Türkiye
GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışmanın amacı obez Kronik Obstüriktif Akciğer Hastalığı hastalara bisiklet ergometresi ile
verilen düşük şiddetteki aerobik egzersiz eğitiminin kan basıncı üzerine etkisini araştırmaktı.
YÖNTEM:Bu çalışmaya,obez KOAH tanısı konulmuş (n=30 16 erkek 14 kadın ) 40-78 yaş aralığında hastalar
alındı. Hastalar için planlanan 30 ‘ ar dakika ve gün aşırı uygulanan 17 seans egzersiz programının başlangıcında
hastaların KB ve vücut kitle indeksi değerleri kaydedildi. KB manuel tansiyon aleti ile ölçülüp sistolik ve diastolik
değerler kaydedildi. Bireylerin obezite yatkınlık düzeyleri ise VKİ = kilo\boy2 formülü ile hesaplanıp VKİ>25
olarak alındı. Bisiklet ergometresiyle 0.4-1.0 W\kg(Birim doku kütlesi başına soğurulan güç olarak tanımlanır ve
birimi) ‘ lık yüklenme ile verilen düşük şiddetli egzersiz eğitimi sonunda KB kaydedildi ve başlangıç-bitiş
dönemleri arasındaki fark kaydedildi.
BULGULAR:Obez KOAH’lı 30 hastanın düşük şiddetli aerobik egzersiz eğitim programı sonunda KB ‘de 2 Kişide
anlamlı bir değişim gözlenmezken 10 kişide azalma 18 kişide ise artma belirlenmiştir..
TARTIŞMA VE SONUÇ:Obez KOAH’ lı hastalarda yapılan bu çalışmada düşük şiddetli training programı
sonrasında KB ‘da beklenilen düşüş gözlenmemiş olup aksine 18 bireyde KB ‘de artış gözlenmiştir
Anahtar Kelimeler: Obezite KOAH
Effects Of Mıld Aerobıc Training Programme on Blood Pressure ın Obose Patıents With Copd
Çağtay Maden, Sema Özberk, Tuba Kaplan, Birol Yamak, Dilek Yamak, Özlem Altındağ
Hasan Kalyoncu University,Health Sciences Institute, Gaziantep, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:This study’s aim is investigate to effects of mild aerobic training programme on
blood pressure in obese patients with COPD
METHOD:In this study,the age range of patients who have obesity and COPD are 40-78(n=30 16female,14
male)Each patients participated 17 sessions which are 30 minutes and on alternate days(every other days). In
the beginning of the training programme,every patients BP and BMI values noted.Sistolic and diastolic BP
assesed by manual BP monitor and predisposition of obesity was calculated by formul of BMI=weight/height2
and BMI>25kg/m2 are named obese. The mild training programme planned with bicycle ergometer level as
0,4-1,0W/kg(watts per kilogram),After the mild training programme,sistolic and diastolic BP noted again,then
first and last values compared.
RESULTS:After the mild training programme in 30 obese patients with COPD;in 2 patients there is not a
significant changing on blood pressure,in 10 patients blood pressure decreased and 18 patient’s increased.
CONCLUSIONS:As a result of the study,after the mild training programme in obese patients with COPD,
contrary to expectations,blood pressure values observed increased in 18 patients.
Keywords: Obese COPD
EPS262 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Core Kuvvet, Solunum Kas Kuvveti ve Egzersiz Kapasitesi Arasındaki İlişki
Hayriye Kul Karaali1, Duygu Ilgın1, Özlem Özcan1, Ertuğrul Yüksel1, Fatih Söke1, Tuğba Göktalay2
1
Celal Bayar Üniversitesi, Manisa Sağlık Yüksekokulu, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Manisa
2
Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Manisa
GİRİŞ VE AMAÇ:Core kuvvet (CK); solunum mekaniğinde ve solunumsal hastalıkların rehabilitasyonunda önemli
bir yeri olan diyafragma, latissimus dorsi, quadratus lumborum ve abdominal kaslarıda kapsayan bir grup kasın
gücünü ifade eder. Bu nedenle çalışmamızda CK ile solunum kas kuvveti (SKK) ve egzersiz kapasitesi (EK)
arasında bir ilişki olup olmadığının incelenmesi amaçlandı.
YÖNTEM:Çalışma kapsamında, 168 sağlıklı üniversite öğrencisi değerlendirildi. Olguların demografik bilgileri
kaydedildi. CK; side plank ve prone plank test ile, inspiratuar ve ekspiratuar SKK (MİP, MEP); taşınabilir
elektronik ağız içi basınç ölçüm cihazı (COSMED Pony FX, Italy) ile ve EK; 6 dakika yürüme testi ile
değerlendirildi.
BULGULAR:Öğrencilerin yaş ortalaması 19.29±1.22 yıl idi. Side plank test ile; MİP ve MEP arasında zayıf
(r=0.380, 0.376, p=0.00, 0.00 sırasıyla), 6 dakika yürüme mesafesi ile (6DYM) ise çok zayıf pozitif yönlü ve
anlamlı bir ilişki olduğu (r=0.257, p=0.00), prone plank test ile; MİP, MEP ve 6DYM arasında zayıf pozitif yönlü
ve anlamlı bir ilişki olduğu (r=0.368, 0.412, 0.328, p=0.00, 0.00, 0.00 sırasıyla) bulundu.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Araştırmamızdan elde edilen bu sonucun CK’nın geniş bir kas grubunun fonksiyonunu
ifade etmesi ile ilişkili olabileceği ve bu ilişkinin sistemik inflamasyon, mekanik dezavantajlar ve solunumsal
semptomlar gibi yetersizlikleri bulunan hasta gruplarında da incelenmesinin yararlı olabileceği düşünüldü.
Anahtar Kelimeler: Core kuvvet, solunum kas kuvveti, egzersiz kapasitesi
Relationship Between Core Strength, Respiratory Muscle Strength and Exercise Capacity
Hayriye Kul Karaali1, Duygu Ilgın1, Özlem Özcan1, Ertuğrul Yüksel1, Fatih Söke1, Tuğba Göktalay2
1
Celal Bayar University, School of Health, Department of Physiotherapy and Rehabilitation, Manisa, Turkey
2
Celal Bayar University, Faculty of Medicine, Department of Chest, Manisa, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Core strength (CS) represents the power of a group of muscles that are comprised
of diaphragm, latissimus dorsi, quadratus lumborum as well as abdominal muscles which play an important
role in the mechanics of breathing and the rehabilitation of respiratory diseases. Therefore, in our study, we
aimed to investigate whether there is a relationship between the core strength (CS) and the respiratory muscle
strength (RMS) and exercise capacity (EC).
METHOD:Within this study, we evaluated 168 healthy university students. The demographic data were
recorded. CS is evaluated by side plank and prone plank tests. Inspiratory and expiratory RMS (MIP,MEP) are
evaluated by portable electronic intraoral pressure meter (COSMED Pony FX, Italy). EC is evaluated by a 6minute walking test.
RESULTS:Students mean age was 19.29±1.22 years. Between the side plank test and the MIP and MEP, it was
found to be a weak correlation (r= 0.380/p=0.00, r=0.376/p=0.00, respectively), but on the other hand, for the
6-minute walking distance (6MWD) it was found to be very weak positive and significant relationship
(r=0.257/p=0.00). And between the prone plank test and the MIP and MEP, and 6MWD it was found to be a
weak positive and significant relationship (r=0.368/p=0.00, r=0.412/p=0.00, r=0.328/p=0.00, respectively).
CONCLUSIONS:t has been suggested that this result should be related to the content of CS which is expressing
the function of a large muscle groups and this relationship could be useful to examine the groups of patients
with failures such as systemic inflammation, mechanical disadvantages, and respiratory symptoms.
Keywords: Core strength, respiratory muscle strength, exercise capacity
EPS263 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Preoperatif fiziksel aktivite düzeyinin açık abdominal cerrahi sonrası erken dönemde
respiratuvar kas kuvveti üzerine etkisi: Pilot çalışma
İsmail Özsoy1, Ersin Avcı1, Seher Özyürek1, Meriç Yıldırım1, Didem Karadibak1, Serhan Derici2, Tufan Egeli2
1
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir
2
Genel Cerrahi Anabilim Dalı, Tıp Fakültesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir
GİRİŞ VE AMAÇ:Preoperatif fiziksel aktivite düzeyinin postoperatif respiratuvar kas fonksiyonu üzerine rolü
literatürde henüz açıklanmamıştır. Bu nedenle, bu çalışmanın amacı preoperatif fiziksel aktivite düzeyinin açık
abdominal cerrahi sonrası erken dönemde respiratuvar kas kuvveti üzerine etkisini araştırmaktı.
YÖNTEM:Açık abdominal cerrahi geçiren 24 hasta çalışmaya alındı. Demografik ve cerrahi bilgiler hastaların
medikal kayıtlarından elde edildi. Cerrahi öncesi fiziksel aktiviteyi değerlendirmede Uluslararası Fiziksel Aktivite
Anketi–Kısa Form (UFAA) kullanıldı. Respiratuvar kas kuvveti [maksimum inspiratuvuar basınç (MİB),
maksimum ekspiratuvar basınç (MEB)] postoperatif 3. günde değerlendirildi. Hastalar UFAA skorlarının ortanca
değerlerine göre iki gruba ayrıldı: fiziksel olarak daha az aktif (< 2059 MET-dk/hafta, n=12) ve fiziksel olarak
daha çok aktif grup (≥ 2059 MET-dk/hafta, n=12). Gruplar arasındaki ortanca değer farklılıkları Mann - Whitney
U testi ile analiz edildi.
BULGULAR:Demografik ve cerrahi bilgiler açısından gruplar arasında anlamlı fark gözlenmedi (p>0.05). Fiziksel
olarak daha aktif grupta (MİB= 68.5 cmH2O, MEB= 57.0 cmH2O), az aktif gruba (MİB= 48.5 cmH2O, MEB= 46.0
cmH2O) göre inspiratuvar ve ekspiratuvar kas kuvveti daha yüksek olmasına karşın, gruplar arasında anlamlı
fark bulunmadı (p>0.05).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Sonuçlarımıza göre respiratuvar kas kuvveti farklı fiziksel aktivite düzeyine sahip
hastalarda benzerdi. Hastaların cerrahinin akut etkilerine bağlı olarak respiratuvar kas kuvvet değerlendirmesi
sırasında yeterince performans gösteremediğini düşünmekteyiz. Bu nedenle fiziksel aktivitenin rolünü daha iyi
açıklamak için daha geniş örneklem gruplarıyla cerrahi sonrası geç dönem (taburculuk, taburculuk sonrası)
değerlendirmeleri de içeren ileriki çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Abdominal cerrahi, preoperatif fiziksel aktivite, respiratuvar kas kuvveti
Effect of preoperative physical activity level on respiratory muscle strength in early period after open
abdominal surgery: a pilot study
İsmail Özsoy1, Ersin Avcı1, Seher Özyürek1, Meriç Yıldırım1, Didem Karadibak1, Serhan Derici2, Tufan Egeli2
1
School of Physical Therapy and Rehabilitation, Dokuz Eylül University, Izmir, Turkey
2
Department of General Surgery, School of Medicine, Dokuz Eylül University, Izmir, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:The role of preoperative physical activity level on postoperative respiratory
muscle function has not yet been clearly defined in the literature. Therefore, the aim of this study was to
investigate the effect of preoperative physical activity level on respiratory muscle strength in early period after
open abdominal surgery.
METHOD:Twenty-four patients undergoing open abdominal surgery were included in the study. Demographic
and surgical data were obtained from patients’ medical records. International Physical Activity QuestionnaireShort Forum (IPAQ) was used to assess physical activity before the surgery. Respiratory muscle strength
[maximum inspiratory pressure-(MIP), maximum expiratory pressure-(MEP)] was evaluated on the third
postoperative day. Patients were divided into 2 groups according to median value of IPAQ score: physically less
active (<2059 MET.min/week, n=12) and more active groups (≥2059 MET.min/week, n=12). Differences in
median values between the groups were analyzed with Mann-Whitney U test.
RESULTS:No significant differences were observed in demographic and surgical data between the groups
(p>0.05). Although the more active group (MIP= 68.5 cmH2O, MEP= 57.0 cmH2O) had higher inspiratoryexpiratory muscle strength than the less active group (MIP= 48.5 cmH2O, MEP= 46.0 cmH2O), no significant
difference was found between the groups (p>0.05).
CONCLUSIONS:According to our results, respiratory muscle strength was similar in patients with different
levels of physical activity. We consider that patients couldn’t perform sufficiently during respiratory muscle
strength evaluation probably due to acute effects of surgery. Therefore, further research including evaluations
at late periods following surgery (discharge day-after discharge) with larger sample size is needed to clarify the
physical activity role.
Keywords: Abdominal surgery, preoperative physical activity, respiratory muscle strength
EPS264 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Akciğer Hastalıkları İle İlişkili Ulusal ve Uluslar Arası Birer Derneğin Yayın
Organlarında Pulmoner Rehabilitasyon Alanındaki Bilimsel Yayınların Dağılımının
İncelenmesi
Hayriye Kul Karaali1, Duygu Ilgın1, Tuğba Arslan2, Özlem Özcan1, Tuğba Göktalay3
1
Celal Bayar Üniversitesi, Manisa Sağlık Yüksekokulu, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü, Manisa
2
Manisa
3
Celal Bayar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Manisa
GİRİŞ VE AMAÇ:Kronik akciğer hastalığı nedeniyle semptomları olan ve günlük yaşam aktiviteleri etkilenmiş
bireylerin fonksiyonel düzeylerini geliştirmede Pulmoner Rehabilitasyon (PR) önemli yer tutan bir uygulamadır.
Bu nedenle amacımız PR kapsamında sık kullanılan yöntemlere ait bilimsel içerikli yayınların akciğer hastalıkları
ile ilişkili bir ulusal ve bir uluslararası derneğin resmi yayın organlarında yer alan dağılımını incelemektir.
YÖNTEM:Çalışma kapsamında, European Respiratory Journal (ERJ) ve Türk Toraks Dergisi’ nin (TTD) resmi web
sitelerinde 2014 yılında yayınlanan tüm sayıları incelendi. Bu sayılarda; egzersizi sınırlandıran faktörler, egzersiz
eğitim programları, solunum fizyoterapi yaklaşımları, fiziksek aktivite, egzersiz testleri, yaşam kalitesi ölçümleri,
semptom değerlendirmesi ve fonksiyonel kapasite gibi konuları içeren bilimsel yazıların olup olmadığı
araştırıldı.
BULGULAR:TTD’nin 2014 yılında yayınlanan dört sayısının olduğu ERJ’nin ise 12 sayı olarak yayınlandığı
görüldü. Bu sayılarda yukarıda belirtilen konularda bilimsel içerikli bir yayın olup olmadığı incelendiğinde;
TTD’de herhangi bir yayına rastlanmazken, ERJ’de 26 adet yayının olduğu ve bu yayınların en sık egzersiz testi
(%30.7), fiziksel aktivite (%23.1) ve egzersiz programı (%23.1) konularını içerdiği bulundu.
TARTIŞMA VE SONUÇ:TTD’de PR alanında herhangi bir yayına rastlanmamasının bu alanda çalışan özellikle
akademisyen dışı sağlık profesyonellerinin bilimsel yayınlara ulaşımını zorlaştırabileceği, ayrıca araştırmamızın
ulusal literatürün desteklenmesi konusunda da dikkat çekici olabileceği düşünülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Dergi, bilimsel yayın, pulmoner rehabilitasyon
Investigation of the Distribution of Scientific Publications about Pulmonary Rehabilitation in the Media
Organs of one National Associacion and one International Association Related to Lung Diseases
Hayriye Kul Karaali1, Duygu Ilgın1, Tuğba Arslan2, Özlem Özcan1, Tuğba Göktalay3
1
Celal Bayar University, School of Health, Department of Physiotherapy and Rehabilitation, Manisa, Turkey
2
Manisa, Turkey
3
Celal Bayar University, Faculty of Medicine, Department of Chest, Manisa, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Pulmonary Rehabilitation (PR) is an application that holds an important place in
improving functional levels of the individuals whose daily living activities are affected with symptoms
originating from chronic lung disease. Therefore, our aim is to analyse the distribution of scientific publications
about commonly used methods within the scope of PR in the official media organs of one national and one
international association related to lung diseases.
METHOD:In the study, all issues of the European Respiratory Journal (ERJ) and Turkish Thoracic Journal's (TTJ)
that published in 2014 were examined on their official website. In those issues, it was searched if there were
scientific writings about factors limiting exercise, exercise training programs, respiratory physiotherapy
approaches, physical activity, exercise testing, quality of life measures, assessment of symptoms and
functional capacity.
RESULTS:In the year 2014, TTJ was seen to have published 4 issues, while ERJ published 12 issues. In those
publications, having searched for a scientific writings about the above mentioned topics, while it could not be
found any publication in TTJ, it was found that in ERJ, there were 26 related publications of which, the most
frequent encountered topics contained exercise test (%30,7), physical activity (%23.1) and exercise program
(%23.1).
CONCLUSIONS:Considering the fact that in TTJ there were no publications related to PR, so, it has been
deliberated that that would make it difficult for the health professionals working on this subject, especially
non-academic, to reach to scientific writings. Moreover, our research may be remarkable in supporting the
national literature, as well.
Keywords: Journal, scientific publications, pulmonary rehabilitation
EPS265 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Pulmoner Arteriyel Hipertanssiyonlu Hastalarda Fiziksel Aktiviteyi Etkileyen Faktörler
Serap Acar1, Sema Savcı1, Buse Özcan1, İsmail Özsoy1, Ebru Özpelit2, Bahri Akdeniz2, Can Sevinç3
1
Dokuz Eylül Üniversitesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, İzmir
2
Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Kardiyoloji AnaBilim Dalı, İzmir
3
Dokuz Eylül Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı, İzmir
GİRİŞ VE AMAÇ:Pulmoner arteriyel hipertansiyon fiziksel aktiviteyi etkileyen bir hastalıktır. Bu çalışma
pulmoner arteriyel hipertansiyonlu hastalarda fiziksel aktiviye etkileyen ana faktörleri araştırmak üzere
planlandı.
YÖNTEM:Çalışmaya ortalama yaşları 45.87 ± 18.01 yıl olan 15 pulmoner arteriyel hipertansyion hastası dahil
edildi. Olguların fiziksel aktivite düzeyleri Uluslar arası fiziksel aktivite anketi ile sorgulandı. Fiziksel aktiviteyi
etkileyen faktörlerden egzersiz performansı altı dakika yürüme testi ile, günlük yaşam aktiviteleri Miliken
günlük yaşam aktiviteleri skalası ile, depresyon ise Beck depresyon ölçeği ile değerlendirildi. Parametreler
arasındaki ilişkiyi belirlemede Spearman korelasyon analizi kullanıldı.
BULGULAR:Pulmoner hipertansiyonlu olgular Uluslar arası fiziksel aktivite skalasına ortalama 475.20 MET dk/
hafta aktivite düzeyine göre minimal aktif olarak bulundu. Fiziksel aktiviteyi etkileyen faktörlerden altı dakika
yürüme testi ile herhangi bir ilişki bulunmazken (p > 0.05), günlük yaşam aktiviteleri ile pozitif yönde güçlü
korelasyon ve depresyon düzeyi ile negatif yönde orta düzeyde ilişki bulundu (p < 0.05).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Limitli günlük yaşam aktiviteleri ve depresyon pulmoner arteriyel hipertansiyonlu
hastalarda fiziksel aktivite düzeyini etkileyen faktörler olarak bulundu. Bu olgular sedanter grup olup düşük
günlük fiziksel aktivite göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: fiziksel aktivite, günlük yaşam aktiviteleri, depresyon
Factors Influence The Physical Activity in Patients with Pulmonary Arterial Hypertension
Serap Acar1, Sema Savcı1, Buse Özcan1, İsmail Özsoy1, Ebru Özpelit2, Bahri Akdeniz2, Can Sevinç3
1
Dokuz Eylul University, School of Physical Therapy and Rehabilitation, İzmir
2
Dokuz Eylul University, Faculty of Medicine, Department of Cardiology, İzmir
3
Dokuz Eylul University, Faculty of Medicine, Department of Chest Disease, İzmir
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Pulmonary arterial hypertension is disease that affect the physical activity. The
objective of this study was to research the main factors that influence on physical activity in patients with
pulmonary arterial hypertension.
METHOD:Fifteen pulmonary arterial hypertension patients with mean age 45.87 ± 18.01 years were included
the study. Physical activity level of the patients were questioned with International Physical Activity
Questionnaire - short from (IPAQ). Factors that influence physical activity such as exercise performance was
assessed with 6 minute walk test, daily living activites was assessed with Miliken daily living activities
questionnaire and depression was assessed with Beck Depression Scale. The relationship among the
parameters was assessed with Spearman correlation test.
RESULTS:The patients with pulmonary arterial hypertension were found as minimal active with the mean score
475.20 MET min/week as a result of IPAQ. While there was no relationship according to 6 minute walk test (p >
0.05) there was positively strong correlation with daily living activities and there was negatively modarate
correlation with depression level (p < 0.05).
CONCLUSIONS:Limited daily living activites and depression were the main factors that influence on physical
activity level of the patients with pulmonary arterial hypertension. These subjects display low daily physical
activity level as sedantary group.
Keywords: physical activity, daily living activites, depression
EPS266 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Akciğer Transplantasyonu Aday Hastalarında Kognitif Fonksiyonlarla, Egzersiz
Kapasitesi ve Solunum Fonksiyon Parametreleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi: Pilot
Çalışma
Esra Pehlivan1, Arif Balcı1, Lütfiye Kılıç1, Hüseyin Cem Tigin2
1
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Pulmoner Rehabilitasyon
Birimi,İstanbul.
2
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,1.Göğüs Hastalıkları
Kliniği,İstanbul.
GİRİŞ VE AMAÇ:Kronik akciğer hastalıklarında solunum fonksiyonları yanı sıra beyin fonksiyonları da olumsuz
bir şekilde etkilenebilmektedir.Çalışmamızda akciğer nakil listesinde bulunan terminal dönem akciğer
hastalarında, solunum fonksiyonları ve egzersiz kapasitesi düzeylerinin, kognitif fonksiyonlar üzerine olan
etkilerini incelemeyi amaçladık.
YÖNTEM:Pulmoner Rehabilitasyon birimimize başvuran, terminal dönem akciğer hastası olup, akciğer nakli
bekleme listesine alınan 10 hasta çalışmaya dahil edildi.Fonksiyonel egzersiz kapasitesini değerlendirmek için
6-dakika yürüme testi mesafesi(6DYM),solunum fonksiyonlarının düzeylerinin belirlenmesi için solunum
fonksiyon test(SFT) parametreleri, Kognitif fonksiyonların düzeyinin belirlenmesinde ise Montreal Bilişsel
Değerlendirme Ölçeği(MOCA) kullanıldı.MOCA skorlarında 21 puanın altı yetersiz kognitif durum olarak
değerlendirildi.
BULGULAR:Olguların ortalama yaşı 31,4±13,41 yıl olup 5’i bayan, 5’i erkekti. Hastalardaki tanı
dağılımları:2(%20) bronşektazi,3(%30)silikozis,3(%30) kistik fibrozis ve 2%20) Kronik obstruktif akciğer
hastalığı(KOAH) şeklindeydi. Eğitim durumlarına bakıldığında 4 hasta ilkokul, 4 hasta ortaokul ve 2 hasta lise
mezunuydu. 6DYT beklenen yürüyüş mesafesi ort. 703,04±98,19 ve testle elde edilen yürüyüş mesafe
ort.323,5±85,65 m idi.Beklenen yürüyüş mesafesinden %53,99 daha azdı.Solunum testi parametrelerinden;
beklenen FEV1 ortalaması 3,01±0,42 ve ölçülen FEV1 ortalaması 0,63±0,17 (%21,22) idi.Beklenen FVC
ortalaması 3,53±0,47 ve ölçülen FVC ortalaması 1,06±0,24 (%30) idi. 6DYT mesafesinde beklenen mesafe ort.
703,04±98,19, testte ölçülen mesafe ort. 323,50±85,65 idi (%46).MOCA skorları ortalama 22,5±2,12(19-26) idi.
21 Puanın altında kalan 2 kişi vardı.MOCA skorlarının diğer parametrelerle korelasyonuna bakıldığında;
yaş(r=0,574) ile pozitif yönde kuvvetli korele olduğu; eğitim düzeyi (r=0,133), FEV1,(r=-0,302), FVC (r=0,144)
değerleri ve 6 dakika yürüyüş testi yürüyüş mesafeleriyle (r=0,1) korele olmadığı tespit edildi.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Akciğer nakil listesinde bulunan terminal dönem akciğer hastalarında, Solunum
fonksiyon parametreleri ve egzersiz kapasitesindeki azalış, kognitif fonksiyonlarla korole değildir.Çalışma bir
pilot çalışmadır.Limitasyonumuz hasta sayısının yetersiz oluşudur.
Anahtar Kelimeler: Akciğer transplantasyonu, kognitif, MOCA, SFT
The relationship of pulmonary functions and exercise capacity with cognitive functions in the patients with
terminal stage lung disease in the lung transplantation list: Pilot Study
Esra Pehlivan1, Arif Balcı1, Lütfiye Kılıç1, Hüseyin Cem Tigin2
1
Yedikule Chest Disease and Chest Surgery Education and Research Hospital,Pulmonary Rehabilitation
Unit,İstanbul.
2
Yedikule Chest Disease and Chest Surgery Education and Research Hospital,1th Chest Disease Clinic, İstanbul.
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Pulmonary function in patients with chronic lung disease, as well as brain
function can be affected in a negative way.We planned to examine the relationships of pulmonary functions
and exercise capacity with cognitive functions in the patients with terminal stage lung disease in the lung
transplantation list.
METHOD:The10patients with terminal stage lung disease in the lung transplantation list were included in
study.6minute walking test distance(6MWD)to assess the functional exercise capacity, pulmonary function
tests(PFT)to determine the level of pulmonary functions and the determination of levels of cognitive function
in Montreal Cognitive Assessment Scale (MOCA)were used.Values below21points in theMOCAscores were
assessed as inadequate cognitive status.
RESULTS:The mean age of the patients was31.4 ± 13.41years and 5female,5male.The distribution of patients
diagnosed:2(%20) bronchiectasis,3(%30)silicosis,3(%30) cistic fibrosis ve2(%20)COPD.Patients education levels
were 4patients with the primary education,4patients with middle school and 2patients with high school.The
average of6MWDexpected was703,04±98,19and the walking distance obtained in the test
was323,5±85,65m.So it was less53.99%than expected to walk the distance.ThePFT parameters;mean
expectedFEV1was3,01±0,42 and measuredFEV1was0,63±0,17(%21,22).The mean expected FVC was
3,53±0,47and measured FVCwas1,06±0,24(%30).In the6MWTexpected walking distance
was703,04±98,19,walking distance obtained in the test was323,50±85,65(%46).The mean MOCA score
was22,5±2,12(19-26).There were 2people staying less than 21points. The correlations with other parameters
of MOCA score was correlated positively strong with age(r = 0.574), but also it was not correlated with
education level(r=0,133).
CONCLUSIONS:In the patients with terminal stage lung disease in the lung transplantation list, the decreased
of PFTand exercise capacity doesn’t correlate with cognitive functions. The study is a pilot study. Our limitation
is small number of patients.
Keywords: Lung transplantation, cognitive, MOCA, PFT
Kaydedilen Parametrelerin Ortalama Değerleri
Ort±SS
Yaş(yıl)
31,40±13,41
BMİ(kg(m2)
18,24±3,98
MOCA
22,50±2,12
FEV1 beklenen
3,01±0,42
FEV1 ölçülen
0,63±0,17
%FEV1
21,22±6,93
FVC beklenen
3,53±0,47
FVC ölçülen
1,06±0,24
%FVC
30,43±8,39
6DYT beklenen mesafe (m) 703,04±98,19
6DYT ölçülen mesafe (m)
323,50±85,65
The average values of the recorded parameters
Mean±SD
Age(year)
31,40±13,41
BMI (kg/m2)
18,24±3,98
MOCA
22,50±2,12
FEV1_expected
3,01±0,42
FEV1-measured
0,63±0,17
FEV1%
21,22±6,93
FVC-expected
3,53±0,47
FVC-measured
1,06±0,24
FVC%
30,43±8,39
6MWT-expected distance(m) 703,04±98,19
6MWT-measured distance(m) 323,50±85,65
MOCA ve Diğer Parametreler arasındaki Korelasyonlar
Yaş
Eğitim
FEV1
FVC
6DYT_Mesafe
MOCA r=0,574 r=0,133 r=0,302 r=0,302 r=0,1
The Correlation Between MOCA and the Other Parameters
Age
Education FEV1
MOCA r=0,574 r=0,133
FVC
6MWT_Disease
r=0,302 r=0,302 r=0,1
EPS267 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Dispneli Olgularda Solunum Kas Gücü İle Periferik Kas Gücü Arasındaki İlişkinin
İncelenmesi
Güzin Kara1, Ali Yalman1, Orçin Telli Atalay1, Recep Erdal2, Zeynep Soğancı2, Harun Taşkın1
1
Pamukkale Üniversitesi Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon YO,Denizli
2
Pamukkale Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü,Denizli
GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışma dipsne nedeniyle solunum fizyoterapisi için yönlendirilen olgularda solunum kas
gücü ile periferik kas gücü arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla yapıldı.
YÖNTEM:Çalışmaya Pamukkale Üniversitesi Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon YO Kardiyopulmoner Rehabilitasyon
birimine dispne tanısıyla yönlendirilen olgular edildi. Olguların dispne düzeyleri Modified Medical Research
Council (MMRC) skalası ile, solunum kas gücü Maksimal inspiratuar ve ekspiratuar basınçlar ölçülerek
değerlendirildi. Periferik kas gücü el dinamometresiyle ölçüldü.
BULGULAR:Çalışmaya yaş ortalaması 52,5±8,05 olan 6 kadın 14 erkek 20 olgu dahil edildi. MMRC’Ye göre
dispne düzeyi 4(%20) olgunun 2, 14 (%70) olgunun 3 ve 2 (%10) olgunun 5 olarak belirlendi. Olguların
inpiratuar ve ekspiratuar kas gücü ortlamaları sırasıyla 40,30±16,04 cmH2O ve49,00± 21,88 cmH2O’du.
Periferik kas gücü ortlalaması28,36±10,89 kg/N olarak ölçüldü. Olguların periferik kas gücü ile inspiratuar ve
ekspiratuar kas gücü arasında pozitif yönde orta düzeyde anlamlı ilişki belirlendi (p<0,05).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Solunum kas gücündeki bozukluklar ve artan ventilasyon ihtiyacı dispne gelişimine neden
olan faktörler arasındadır. Ventilasyon ihtiyacının artışı periferik kas gücündeki azalmanın hem nedeni hem de
sonucu olabilir. Bu çalışmada dispnenin nedenlerinden biri olan solunum kas gücünün periferik kas gücüyle
ilişkili olduğu görülmüştür. Bu nedenle pulmoner rehabilitasyon programlarında dispneyi kontrol etmek
açısından hem solunum kas gücü eğitimine hem de periferik kaslara yönelik kuvvetlendirme çalışmalarına yer
verilmelidir.
Anahtar Kelimeler: dispne,solunum kas gücü,periferik kas gücü
The Relationship Between Respiratory Muscle Strength And Peripheric Muscle Strength Of Subjects With
Dyspnea
Güzin Kara1, Ali Yalman1, Orçin Telli Atalay1, Recep Erdal2, Zeynep Soğancı2, Harun Taşkın1
1
School Of Physical Therapy And Rehabilitation, Pamukkale University, Denizli,Turkey
2
Instutue Of Health Sciences, Pamukkale University, Denizli,Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim of this study was to analyze the relationship between respiratory muscle
strength and peripheric muscle strength in subjects with dyspnea.
METHOD:The study was carried out among subjects with dyspnea who were referred to the cardiopulmonary
rehabilitation unit of Pamukkale University School of Physical Therapy and Rehabilitation.The Modified
Medical Research Council Scale (MMRC) was used to assess dyspnea level of subjects.The respiratory muscle
strength was assessed by measuring maximal inspiratory and expiratory pressures (MIP&MEP).The peripheric
muscle strength was measured with a hand dynamometer
RESULTS:Six female and 14 male subjects with a mean age of 52, 5±8,05were included in the study. MMRC
scores of subjects were as follows; 3 in 14 (70%) subjects, 2 in 4 (20%) subjects and 5 in 2 (10%) subjects.The
average inspiratory and expiratory muscle strength of subjects were 40, 30±16, 04 cmH2O and 49±21, 88
cmH2O respectively. The average peripheric muscle strength was found as 28, 36±10, 89 kg/N. A significant
positive moderate correlation was found between MIP-MEP and periphericmuscle strength (p <0.05).
CONCLUSIONS:The respiratory muscle strength disorders and increased ventilation requirement are the two
among many factors that lead to dyspnea. The increase in ventilation needs may be both the reason and the
result of the decrease in peripheric muscle strength. In this study, the decrease in respiratory muscle strength
has been found to be associated with the decrease in peripheric muscle strength. Therefore both respiratory
muscle training and strengthening exercises for peripheric muscles should take place in pulmonary
rehabilitation programs.
Keywords: dyspnea,respiratory muscle strength,peripheric muscle strength
EPS268 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
İnme’de Dispne, Fonksiyonel Durum, Yorgunluk, Uyku ve Yaşam Kalitesi Arasındaki
İlişki: Ön Çalışma
Rüstem Mustafaoğlu1, Abdurrahim Yıldız2, Ebru Kaya Mutlu1, Arzu Razak Özdinçler1
1
İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü
2
İstanbul Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon Eğitim Ve Araştırma Hastanesi
GİRİŞ VE AMAÇ:İnmenin solunum kontrolünü, solunum mekanizmalarını ve solunum paternini etkilediği
bilinmekle birlikte dispne ve öksürememe en çok karşılaşılan problemlerdir. Pulmoner hastalıklarda dispne’nin
fonksiyonel durumu, uyku kalitesini ve yaşam kalitesini etkilediği bilinmektedir ancak, literatürde nörolojik
hastalıklarda bunların nasıl etkilendiğiyle ilgili çok kısıtlı sayıda çalışma vardır. Bu nedenle çalışmamızın amacı,
inmeli hastalarda dispne, fonksiyonel durum, uyku kalitesi, yorgunluk ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi
araştırmaktı.
YÖNTEM:Fonksiyonel ambulasyon sınıflamasına göre 3 ve üzeri ve koopere olan 13 gönüllü inmeli hasta
çalışmaya alındı. Dispne Modifiye Borg Skalası ile, fonksiyonel bağımsızlık düzeyleri Fonksiyonel Bağımsızlık
Ölçeği ile, yorgunluk durumu Kısa Yorgunluk Formu ile, uyku kalitesi Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi ile ve
yaşam kalitesi ise Stroke Spesific Quality of Life Scale ile değerlendirildi.
BULGULAR:Çalışma grubumuzun yaş ve beden kütle indeksi ortalamaları sırasıyla 59,5±18,7 yıl ve 26,5±4,7
kg/m² idi. Dispne ile yorgunluk (r=0,59, p=0,03) ve yaşam kalitesi arasında (r=-0,59, p=0,03) istatistiksel olarak
anlamlı ilişki bulundu. Dispne ile fonksiyonel bağımsızlık düzeyi (r=-0,28, p=0,35) ve uyku kalitesi (r=0,29,
p=0,32) arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulunmadı
.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Dispne, inmeli hastalarda yorgunluk ve yaşam kalitesini etkileyen önemli solunum
problemlerinden biri olduğu görülmektedir. Bu hastalarda dispneye yönelik uygulamaların yorgunluğu
azaltacağı ve yaşam kalitesini geliştireceği düşüncesindeyiz.
Anahtar Kelimeler: inme, dispne, yorgunluk, uyku kalitesi, yorgunluk, yaşam kalitesi
Relationship Between Dyspnea, Functional Status, Fatigue, Sleep Quality and Quality of Life in Stroke: A
Preliminary Study
Rüstem Mustafaoğlu1, Abdurrahim Yıldız2, Ebru Kaya Mutlu1, Arzu Razak Özdinçler1
1
Istanbul University, Faculty of Health Science, Division of Physiotherapy and Rehabilitation, Istanbul, Turkey
2
Istanbul Physical Medicine And Rehabilitation Training Hospital, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:It is known that stroke affects the respiratory control, respiratory mechanisms
and breathing pattern, although dyspnea and inability to cough are the most common problems. In pulmonary
diseases it’s known that respiratory distress affects functional status is known to affect the quality of life and
sleep quality, but in the literature there are very limited numbers of studies of how they were affected in
neurological disorders. Therefore, aim of our study was to assess relationship between dyspnea, functional
status, quality of sleep, fatigue and quality of life in patients with stroke.
METHOD:Thirteen volunteer stroke patients were enrolled who had 3 or more points according to functional
ambulation classification and were cooperated. Dyspnea was assessed by Modified Borg Scale, functional
independence level by Functional Independence Measure, tiredness by Short Fatigue Form, sleep quality by
Pittsburgh Sleep Quality Index and quality of life by Stroke Spesific Quality of Life Scale.
RESULTS:In our study group, mean age and body mass index were 59.5 ± 18.7 years and 26.5 ± 4.7 kg/m²,
respectively. Statistically significant relationships were found between dyspnea and fatigue (r=0,59, p=0.03)
and quality of life (r=-0,59, p=0.03). There were no statistically significant relationships between the dyspnea
and level of functional independence (r=-0,28, p=0.35) and quality of sleep (r=0,29, p=0.32).
CONCLUSIONS:In stroke patients dyspnea seems to be one of the major respiratory problems that affect the
fatigue and quality of life. We believe that the management of dyspnea in these patients will reduce fatigue
and improve the quality of life.
Keywords: stroke, dyspnea, fatigue, sleep quality, quality of life
EPS269 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Wedge Rezeksiyon Yapılan Olgularla Lobektomi Yapılan Olguların Solunum Kas Gücü
Ve Egzersiz Kapasitesinin Karşılaştırılması
Harun Taşkın1, Orçin Telli Atalay1, Gökhan Yuncu2, Ali Yalman1, Betül Taşpınar3
1
Pamukkale Üniversitesi, Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon YO, Denizli
2
Pamukkale Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Ana Bilim Dalı,Denizli
3
Dumlupınar Üniversitesi, Sağlık YO, Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon Bölümü,Kütahya
GİRİŞ VE AMAÇ:Bu çalışma iki farklı rezeksiyon yapılan olgularda erken dönemde solunum kas gücü ve egzersiz
kapasitesini karşılaştırmak amacıyla yapıldı.
YÖNTEM:Çalışmaya Pamukkale Üniversitesi Göğüs Cerrahisi Kliniğinde opere edilen 25 olgu dahil edildi. Wedge
rezeksiyon yapılan(n=10) ve lobektomi yapılan (n=15) olgunun cerrahi öncesi ve sonrası solunum kas gücü
maksimal inspiratuar ve maksimal ekspiratuar basınç (MIP&MEP) ölçümleriyle, egzersiz kapasitesi 6 dakika
yürüme testi (6DYT) ile değerlendirildi. Veriler SPSS 16 ile analiz edilerek preoperatif ve postoperatif ölçüm
sonuçları karşılaştırıldı.
BULGULAR:Çalışmaya yaş ortalaması 54,87±7,64 olan 17 erkek 8 kadın olgu dahil edildi. Wedge rezeksiyon
yapılan gruptaki olguların preoperatif MIP-MEP değerleri sırasıyla 63,39±18,44 cmH2O ve 93,99±33,39 cmH2O
bulunurken 6DYT mesafesi 465,78±49,43 metre olarak belirlendi. Lobektomi yapılan olguların preoperatif MIPMEP ölçümleri ve 6 DYT mesafesi sırasıyla 62,51±19,54 cmH2O, 96,78±± 30,28 cmH2O ve 461,57±76,69metre
olarak bulundu. İki grubun preoperatif ölçüm sonuçları birbirine benzerdi( p>0,05). Olguların postoperatif
ölçüm sonuçları incelendiğinde Wedge rezeksiyon grubunda MIP-MEP ölçümleri ve 6 DYT mesafesi sırasıyla
42,96±± 18,45 cmH2O, 50,49±20,64 cmH2O ve 430,57 ±78,92 metre olarak bulunurken, lobektomi grubunda
sırasıyla 31,99±8,67 cmH2O, 44,77±18,66 cmH2O ve 405,20±80,67 metre olarak bulundu. Olguların
postoperatif sonuçları karşılaştırıldığında anlamlı farklılık olduğu görüldü (p<0,05).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Bu çalışmanın sonucunda akciğer rezeksiyonu sonrası erken dönemde solunum kas
gücünde ve egzersiz toleransında azalma olduğu, bu azalmanın lobektomide wedge rezeksiyona göre daha
belirgin olduğu görüldü. Özellikle lobektomi planlanan olgularda solunum kas eğitiminin ve egzersiz
programlarının önemli olabileceğini düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: wedge rezeksiyon, lobektomi, solunum kas gücü, egzersiz kapasitesi
The Comparison Of Respiratory Muscle Strength And Exercise Capacity Between Subjects Underwent Wedge
Resection And Subjects Underwent Lobectomy
Harun Taşkın1, Orçin Telli Atalay1, Gökhan Yuncu2, Ali Yalman1, Betül Taşpınar3
1
School of Physical Therapy And Rehabilitation, Pamukkale University, Denizli Turkey
2
Department of Thoracic Surgery, Faculty of Medicine, Pamukkale University, Denizli, Turkey
3
Department of Physical Therapy And Rehabilitation, School of Health Sciences, Dumlupınar University,
Kütahya,Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim of this study was to compare the respiratory muscle strength and
exercise capacity of subcjects early after two different resections in thoracic surgery.
METHOD:Twenty-five subjects operated at Pamukkale University Department of Thoracic Surgery were
included in the study. Subjects underwent wedge resection (n=10) and lobectomy (n =15) were evaluated by
measuring maximal inspiratory - expiratory pressures (MIP & MEP) and 6-minute walk test (6MWT) prepostoperatively. Preoperative and postoperative measurement results were compared using SPSS 16.
RESULTS:Seventeen male and 8 female subjects with a mean age of 54,87±7,64 years old were assessed. The
average preoperative MIP-MEP values of the subjects in wedge resection group were 63, 39±18,44 cmH2O and
93,99±33.39 and the 6MWT distance was found as 465, 78±49.43 meters. The average preoperative MIP-MEP
and 6-MWT distance measurements of subjects in lobectomy group were 62,51±19,54 cmH2O, 96.69± 30.28
cm H2O and 461,57±76, 69 meters respectively. Preoperative results were similar (p> 0.05). When
postoperative measurements of the subjects were examined MIP-MEP measurements and 6 MWT distance
were 42,96±18.45 cm H2O, 50,49±20,64 cmH2O and 430.57±78.92 meters respectively while they were 31,
99±8.67 cmH2O, 44,77±18,66 cmH2O and 405,20± 80.67 meters in the lobectomy group. When the
postoperative results were compared significant differences were found (p <0.05)
CONCLUSIONS:The results of this study showed after lung resection there was a decrease in respiratory muscle
strength and exercise tolerance and this decrease was more in the subjects underwent lobectomy. We think
that respiratory muscle training and exercise are important for patients scheduled for lobectomy.
Keywords: wedge resection, lobectomy,respiratory muscle strength, exercise capacity
EPS270 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Spinal Kord Yaralanmalı Hastalarda Kinesiotape Uygulamasının Solunum
Fonksiyonlarına Etkisi: Olgu serisi
Rüstem Mustafaoğlu1, Ahmet Fakirullahoğlu2, Ebru Kaya Mutlu1, Belgin Erhan2, Necibe Berrin Gündüz2
1
İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü
2
İstanbul Fizik Tedavi Ve Rehabilitasyon Eğitim Ve Araştırma Hastanesi
Amaç: Servikal bölge yaralanmalarında solunum kaslarının etkilenmesi sonucunda akciğer ve göğüs duvarı
kompliansı önemli oranda azalmaktadır ve bu solunumun verimliliğini azaltmaktadır. Solunum kaslarının zayıf
olması derin nefes almayı etkileyerek atelektazi ve pnömoni riskini artırmaktadır. Bu nedenle çalışmamızın
amacı Kinesiotape bantlamanın, solunum fonksiyon parametrelerine etkisini araştırmaktır.
Yöntem: Spinal kord yaralanma seviyesi C5-6 (ASIA sınıflamasına göre 2 AIS A, 1 AIS C ve 1 AIS B) olan 4 gönüllü
çalışmaya alındı. Uygulama öncesi ve sonrası hastaların solunum fonksiyon testleri Chestgraph HI-101
spirometre cihazı ile tekerlekli sandalyede dik oturur pozisyonda ve burun kıskacı ile kapalı iken yapıldı. Her
hasta için test 3 kez tekrarlandı ve en iyi sonuç not edildi. Kinesiotape bantlama deneyimli fizyoterapist
tarafından sırt üstü pozisyonda derin nefes alma ile birlikte ve herhangi bir gerim uygulanmadan diafram
kasına uygulandı.
BULGULAR: Hastaların 2’si kadın ve 2’si erkekti, ve ortalama yaş ve beden kütle indeksi sırasıyla 37,3±8,7 yıl ve
26,4±3,7 kg/m² idi. Uygulama sonrası VC, FVC, FEV1, PEF, MMF, FEV1/FVC, FEF %25-50-70, maksimum
inspirasyonda tutma süresi ve zorlu ekspirasyon süresi artmış olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı fark
bulunmadı (p>0.05) (Tablo 1).
Sonuç: Spinal kord yaralanmalı hastalarda diyafram bantlamanın solunum parametrelerini geliştirdiği
gösterildi. Istatistiksel olarak anlamlı fark olmamasının olgu sayısının azlığından kaynaklandığı
düşünülmektedir. Küçük bir örneklem grubunda elde ettiğimiz bu sonuçtan yola çıkarak örneklem grubumuzu
arttırarak daha net veri sunabilmeyi planlıyoruz.
Anahtar Kelimeler: spinal kord yaralanması, solunum fonksiyonu, kinesiotape bantlama
Effects of KinesioTape Application on Pulmonary Function in Patients with Spinal Cord Injury: Case Series
Rüstem Mustafaoğlu1, Ahmet Fakirullahoğlu2, Ebru Kaya Mutlu1, Belgin Erhan2, Necibe Berrin Gündüz2
1
Istanbul University, Faculty of Health Science, Division of Physiotherapy and Rehabilitation, Istanbul, Turkey
2
Istanbul Physical Medicine And Rehabilitation Training Hospital, Istanbul, Turkey
OBJECTIVE: In cervical injury, lung and chest wall compliance considerably reduce due to affected respiratory
muscles and this reduces the efficiency of respiration. Weakness of respiratory muscles increases the risk of
atelectasis and pneumonia, affecting deep breathing. Therefore, the aim of this study is to investigate the
effects of kinesiotaping on respiratory function parameters.
METHODS: Four volunteers with spinal cord injury level C5-6 (by ASIA classification, 2 were AIS A, 1 was AIS C
and 1 was AIS B) were enrolled in the study. Before and after taping, pulmonary function tests were performed
by Chestgraph HU-101 spirometer in an upright sitting position in a wheelchair and when nose was closed with
a nose clamp. Test was repeated 3 times, and the best result was noted for each patient. Kinesiotaping was
applied by experienced physiotherapist to diaphragm muscle without tension and along with deep breathing
in supine position.
RESULTS: Of the patients, 2 were male and 2 were female, mean age and body mass index were 37.3±8.7 years
and 26.4±3.7 kg / m², respectively. Although VC,FVC,FEV1,PEF,MMF,FEV1/FVC,FEF25-50-70%, at maximum
inspiration hold time and forced expiratory time were increased after application but no statistically
significance was found (p>0.05) (Table 1).
CONCLUSION: It was shown that diaphragm kinesiotaping improved the respiratory parameters in patients
with spinal cord injury. Statistically significant indifference is thought to be due to the limited number of cases.
Based on this result, that we obtained from a small sample group, we are planning to provide more accurate
data by increasing our sample group.
Keywords: spinal cord injury, respiratory function, kinesiotape
Tablo1: Kinesiyolojik Bantlama Öncesi Ve Sonrası Solunum Parametre Değerleri
Ort±SS
Bantlama Öncesi Bantlama Sonrası p değeri
VC
1,78±0,17
2,33±0,58
0,68
FVC
1,63±0,22
1,92±0,12
0,68
FEV1
1,58±0,25
1,84±0,14
0,68
PEF
3,69±0,98
3,98±1,57
0,46
MMF
2,68±1,06
3,24±1,14
0,68
FEV1/FVC 0,95±0,03
0,96±0,03
0,18
FEF 25
3,48±0,87
4,27±1,06
0,68
FEF 50
2,88±1,15
3,59±1,09
0,68
FEF 75
1,66±0,74
2,06±0,79
0,68
MITS*
28,76±18,11
36,81±21,29
0,68
ZES*
5,33±1,70
7,67±1,19
0,68
*MİTS: Maksimum İnspirasyonda Tutma Süresi *ZES: Zorlu Ekspirasyon Süresi
Table 1: Before And After KinesiologicTaping Respiratory Parameter Values
Mean ± SD
Before Taping After Taping p value
VC
1.78±0.17
2.33±0.58
0.68
FVC
1.63±0.22
1.92±0.12
0.68
FEV1
1.58±0.25
1.84±0.14
0.68
PEF
3.69±0.98
3.98±1.57
0.46
MMF
2.68±1.06
3.24±1.14
0.68
FEV1/FVC 0.95±0.03
0.96±0.03
0.18
FEF 25
3.48±0.87
4.27±1.06
0.68
FEF 50
2.88±1.15
3.59±1.09
0.68
FEF 75
1.66±0.74
2.06±0.79
0.68
MIHT*
28.76±18.11
36.81±21.29 0.68
FET*
5.33±1.70
7.67±1.19
0.68
* MIHT: Maximum İnspiration Hold Time *FET: Forced Expiratory Time
EPS271 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Fiziksel Aktivite Düzeyine Göre Merdiven Çıkma Aktivitesinin Dispne ve
Kardiovasküler Parametrelere Etkisi
Ebru Kaya Mutlu, Rüstem Mustafaoğlu, Arzu Razak Özdinçler
İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü
GİRİŞ VE AMAÇ:İnsan sağlıklı ve uzun yaşamın temel anahtarına sahip olmak isterken; hızla gelişen teknolojinin
karşısında günlük aktivite yoğunluğunu azaltıp, sedanter yaşama yönelmektedir. Sedanter yaşam tarzı
bireylerde kardiyovasküler ve pulmoner değişiklikleri beraberinde getirmektedir. Çalışmamızın amacı, fiziksel
aktivite düzeylerine göre merdiven çıkma aktivitesinin dispne ve kardiovasküler parametrelere etkisini
belirlemektir.
YÖNTEM:25 yaş üstü 42 sağlıklı ve gönüllü olgular çalışmaya alındı. Katılımcılar iki gruba ayrıldı: haftada 150 dk
ve üstü fiziksel aktivite yapan olgular aktif grup (Grup1) ve fiziksel aktivite yapmayan olgular ise sedanter grup
(Grup2). Katılımcılardan 60 basamak merdiven çıkmaları istendi ve kronometreyle çıkma süreleri not edildi.
Aktivite öncesi ve sonrası, sistolik, diyastolik kan basınçları, kalp hızları ölçüldü ve double product (DP)
hesaplandı. Dispne, Modifiye Borg Skalası ile değerlendirildi.
BULGULAR:Çalışma grubumuzun ortalama yaş ve beden kütle indeksi (BKİ) sırasıyla, grup 1 (n=23)’de 30,2±6,5
yıl ile 22,9±4,2 kg/m² ve grup 2 (n=19)’de 40,8±7,4 yıl ile 26,3±4,1 kg/m² idi. Her iki grupta, merdiven çıkma
aktivitesi sonrasında, sistolik kan basıncı ve kalp hızlarında anlamlı bir artış saptanmıştır (p<0,05). Grup 2’de
aktivite sonrası DP’de anlamlı bir değişiklik saptanmış (p>0.001), ancak Grup 1’de anlamlı bir farklılık
bulunmamıştır (p=0.15).
TARTIŞMA VE SONUÇ:Miyokardiyal yüklenme sırasında, sedanter kişilerde aktif kişilere göre miyokard oksijen
tüketiminin göstergesi olan double productın düşük olması sedanter kişilerde kardiyak fonksiyonun azaldığını
göstermektedir. Kardiyovasküler risk faktörlerinden korunmaları için düzenli aerobik egzersizlere
yönlendirilmelidir.
Anahtar Kelimeler: fiziksel aktivite, merdiven çıkma, kan basıncı, double product
Effects Of Stairs Climbing Activity On Dyspnea And Cardiovascular Parameters According to Physical Activity
Level
Ebru Kaya Mutlu, Rüstem Mustafaoğlu, Arzu Razak Özdinçler
Istanbul University, Faculty of Health Science, Division of Physiotherapy and Rehabilitation, Istanbul, Turkey
INTRODUCTION - OBJECTIVE:When the people want to have an essential key of healthy and long life, they
reduce the intensity of daily living and tend to have sedentary life across rapidly evolving
technology.Sedentary lifestyle brings cardiovascular and pulmonary changes in individuals.The aim of our
study was to determine the effect of stair climbing activitiy on dyspnea and cardiovascular parameters
according to their physical activity level.
METHOD:42 healthy volunteers over 25 years of age were enrolled in the study.Participants were divided into
two groups:active group who engaged in physical activity 150 minutes and more per week(Group1) and
sedentary group who engaged in physical activity less than 150 minutes per week(Group2).Participants were
asked to climb 60 stairs and their climbing durations were recorded by stopwatch. Before and after
activity,systolic,diastolic blood pressure,heart rate were measured and double product was
calculated.Dyspnea was assessed by Modified Borg Scale.
RESULTS:Mean age and body mass index of our study group were, respectively,30.2±6.5 years and
22.9±4.2kg/m² in group 1(n=23) and 40.8±7.4 years and 26.3±4.1kg/m² in group 2(n=19). In both groups,
significant increases in the systolic blood pressure and heart rate were determined after the climbing stairs
activity(p>0.05).In group 2, there was a significant change in DP after the activity(p>0.001), but no significant
difference was found in group 1(p=0.15).
CONCLUSIONS:Low double product,which is an indicator of myocardial oxygen consumption in sedentary
compared to active people,during the myocardial load showed that cardiac function was reduced in sedentary
subjects.They should be directed to regular aerobic exercise for prevention of cardiovascular risk factors.
Keywords: physical activity, climbing stairs, blood pressure, double product
EPS272 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Geriatrik bireylerde nefes darlığı, yorgunluk, egzersiz kapasitesi ile göğüs
ekspansiyonu ve yaşam kalitesi arasındaki ilişki
Manolya Acar, Neslihan Durutürk, Dildade Dilek
Başkent Üniversitesi. Sağlık bilimleri fakültesi. Fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü
GİRİŞ VE AMAÇ:Yaşlanma süreci dispne ve yorgunluk algılaması ile yaşam kalitesi ve egzersiz kalitesini
etkileyebilir. Çalışmamızın amacı, geriatrik bireylerde nefes darlığı, yorgunluk, egzersiz kapasitesi ile göğüs
ekspansiyonu ve yaşam kalitesi arasındaki ilişkiyi incelemektedir.
YÖNTEM:Çalışmamıza yaş ortalamaları 77.52 ± 7.19 yıl, vücut kitle indeksi ortalama 28.48 ± 4.68 kg/m² olan 42
gönüllü yaşlı birey dahil edildi. Egzersiz kapasitesi altı dakika yürüme testiyle (6DYT) değerlendirildi. 6DYT
öncesi ve sonrası SpO2 ve Modifiye Borg skalası ile ölçülen dispne ve yorgunluk şiddeti kaydedildi. Göğüs
ekspansiyonu mezura ile aksillar, epigastrik, subkostal bölgelerinden göğüs çevre ölçümleri alınarak
yorumlandı. Yaşam kalitesini değerlendirmek için Kısa Form-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği (SF-36) kullanıldı.
BULGULAR:6DYT öncesi yorgunluk düzeyi ile SF-36-genel sağlık (r=-.421, p=.00), ağrı (r=-.387, p=.01), sosyal
fonksiyon (r=-.314, p=.04) ve mental sağlık (r=-.377, p=.01) alt skoru arasında negatif ilişki vardı. 6DYT yürüme
mesafeleri ile SF-36 genel sağlık (r=.45, p=.03), ağrı (r=.49, p=.00), sosyal fonksiyon (r=.395, p=.01), mental
sağlık (r=.506, p=.00), fiziksel fonksiyon (r=.322, p=.03) alt skoru arasında pozitif korelasyon saptandı. 6DYT
sonrası nefes darlığı ile SF-36 genel sağlık (r=-.329, p=.03) ve ağrı (r=-.309, p=.04) alt skoru arasında negatif
ilişki saptandı. 6DYT sonrası yorgunluk düzeyi ile SF-36 genel sağlık (r=-.454, p=.00), ağrı (r=-.495, p=.00), sosyal
fonksiyon (r=-.395, p=.01), mental sağlık (r=-.506, p=.00), fiziksel fonksiyon (r=-.32, p=.03) ve enerji (r=-.335,
p=.03) alt skoru arasında negatif ilişki saptandı.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Çalışmamızda sonuç olarak, geriatrik bireylerde nefes darlığı ve yorgunluk algılamasının
artmasıyla yaşam kalitesinin ve egzersiz kapasitesinin azalabileceği görülmüştür.
Anahtar Kelimeler: Geriatrik bireyler, Nefes darlığı, Yorgunluk, Egzersiz kapasitesi, Göğüs ekspansiyonu, Yaşam
kalitesi
The relationship between dyspnea, fatique, exercise capacity with chest expansion and quality of life in
geriatric people
Manolya Acar, Neslihan Durutürk, Dildade Dilek
Baskent University. Health Science Faculty. Physiotherapy and rehabilitation department
INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aging process may influence the perception of dyspnea and fatique, may also
affect quality of life and exercise capacity. The aim of our study was to investigate the relationship between
dyspnea, fatigue, exercise capacity with chest expansion and quality of life in geriatric people.
METHOD:Our study was carried out with 42 voluntary geriatric people with an average age of 77.52 ± 7.19
years and body mass index 28.48 ± 4.68 kg/m². Six minutes walk test (6MWT) was performed to determine
exercise capacity. After and before the 6MWT, SpO2 and dyspnea, fatigue severity that was measured by the
Modified Borg Scale were recorded. Expansion of the thoracic was interpreted by measuring of the chest
circumference with a tape measure axillary, epigastric, subcostal region. Short Form-36 (SF-36) was used to
evaluate quality of life.
RESULTS:Before 6MWT fatigue severity was negatively correlated with SF-36 general healthy (r=-.421, p=.00),
pain (r=-.387, p=.01), social function (r=-.314, p=.04), mental healthy (r=-.377,p=.01) subgroups. Positive
correlations between 6MWT walking distance and SF-36 general healthy (r=.45, p=.03), pain (r=.49, p=.00),
social function (r=.395, p=.01), mental health (r=,506, p=.00), physical function (r=.322,p=.03) subgroups were
found. Negative correlation between after 6MWT dyspnea score and SF-36 general health (r=-.329,p=.03), pain
(r=-.309,p=.04) were found. After 6MWT fatigue severity was negatively correlated with SF-36 general healthy
(r=-.454,p=.00), pain (r=-.495,p=.00), social function (r=-.395,p=.01), mental healthy (r=-.506,p=.00), physical
function(r=-.32,p=.03), energy (r=-.335,p=.03) subgroups.
CONCLUSIONS:Our results indicated that increases in dyspnea and fatigue perception may result decrease in
quality of life and exercise capacity in elderly people.
Keywords: Geriatric people, Dyspnea, Fatique, Exercise capacity, Chest expansion, Quality of life
EPS273 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Ampute ve Sağlıklı Bireylerde Solunum Sistemi ve Günlük Yaşam Aktivitesinin
Değerlendirilmesi
Özden Canbay1, Nihan Katayıfçı1, Esra Doğru1, Fatma Duman1, Sibel Doğru2, Nilüfer Çetişli Korkmaz1, Tolga
Soylu1, Ramazan Üren1
1
Mustafa Kemal Üniversitesi, Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu, Hatay
2
Mustafa Kemal Üniversitesi Araştırma Hastanesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Hatay
Bu Bildiri Yazar Tarafından Geri Çekilmiştir.
EPS274 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Meme Kanserinde Radyoterapi Sonrası Diyafragmatik Solunum Egzersizinin
Fonksiyonel Kapasite, Solunum Kas Kuvveti, Dispne ve Yorgunluğa Etkisi
Nur Selin Öztürk, Şansın Tüzün
İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, İstanbul
GİRİŞ VE AMAÇ:Meme kanseri, dünyada kadınlarda en sık görülen ve görülme oranı yıllara göre artış gösteren
bir kanser türüdür. Meme kanserinde radyoterapi sonrası 3-9 ayda solunum fonksiyon parametrelerinde
azalma olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı; meme kanseri sonrası uygulanan
radyoterapi ile etkilenen solunum kas kuvvetine, fonksiyonel kapasiteye, dispne ve yorgunluğa diyafragmatik
solunum egzersizinin etkisini araştırmaktır.
YÖNTEM:Çalışmaya meme kanseri tanısı (Evre I-II) almış, en fazla iki yıl öncesinde radyoterapi almış, bilinen
metastazı olmayan 15 kadın alındı. Hastaların solunum kas kuvvetleri maksimum inspirasyonda tutma zamanı
ve ekspirasyon süresi ölçülerek, fonksiyonel kapasitesi altı dakika yürüme testi ile, yorgunluk ve dispne görsel
analog skalası ile değerlendirildi. Değerlendirmeler sonrasında hastalara diyafragmatik solunum egzersizi
verildi. 4 hafta sonra tüm hastalar yeniden değerlendirildi.
BULGULAR:Hastaların yaş ortalamaları 48,4 ± 7,7 yıldır. Tedavi öncesine göre tedavi sonrasındaki maksimum
inspirasyonda tutma zamanı (p=0,001), ekspirasyon süresi (p=0,001), altı dakika yürüme mesafesi (p=0,001),
dispne (p=0,002) ve yorgunluk (p=0,004) düzeylerinde anlamlı gelişmeler gözlendi.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Bulgularımıza göre 4 hafta süresince uygulanan diyafragmatik solunum egzersizi ile tüm
parametrelerde gelişme görüldü. Çalışmamız sonucunda diyafragmatik solunum egzersizinin radyoterapi
sonrası solunum sıkıntısı olan meme kanserli hastaların tedavi programına eklenmesini ve vaka kontrol
çalışmalarının yapılmasının önemli olacağını düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: meme kanseri, diyafragmatik solunum egzersizi, fonksiyonel kapasite, dispne, yorgunluk
Effects of Diaphragmatic Breathing Exercises on Functional Capacity, Respiratory Muscle Strength, Dyspnea
and Fatigue After Radiotherapy in Breast Cancer Patients
Nur Selin Öztürk, Şansın Tüzün
University of Istanbul, Cerrahpasa Medical Faculty, Department of Physical Therapy and Rehabilitation,
Istanbul
INTRODUCTION - OBJECTIVE:Breast cancer is the most commonly diagnosed type of cancer in women all over
the world and have an increased incidence rate each year. After radiotherapy treatment in breast cancer
patients, studies indicate a drop in the parameters for measure pulmonary function in 3-9 month. The purpose
of this study was to investigate the effect of diaphragmatic breathing exercises on the respiratory muscle
strength, functional capacity, dyspnea and fatigue, which are affected by the radiotherapy treatment at cancer
patients.
METHOD:A total of 15 women with breast cancer (Stage I and II)that have taken maximum two years prior
radiotherapy, without known metastases were included in the study. Respiratory muscle strength was
measured by the maximal voluntary apnea inspiratory and expiratory times, the functional capacity was
assessed by the six-minute walk test, fatigue and dyspnea were assessed by visual analog scale. Patients were
given diaphragmatic breathing exercises after evaluation. All patients were re-evaluated after 4 weeks.
RESULTS:The mean age of patients was 48.4±7.7 years. The after treatment compared to the before treatment
levels of maximal voluntary apnea inspiratory time(p=0.001) and expiratory time(p=0.001), six minute walk
distance(p=0.001), dyspnea(p=0.002) and fatigue (p=0.004) showed a significant development.
CONCLUSIONS:According to our findings that where applied for 4 weeks showed improvement in all
parameters with diaphragmatic breathing exercises. We think that this is a result of our study of breast cancer
patients with suffering respiratory distress following radiotherapy, diaphragmatic breathing exercises added to
the treatment programs and it will be important to conduct the case control studies.
Keywords: breast cancer, diaphragmatic breathing exercise, functional capacity, dyspnea, fatigue
EPS275 [Pulmoner Rehabilitasyon ve Kronik Bakım]
Parkinson Hastalarında Görülen Solunumun Problemlerinin İncelenmesi
Özden Canbay1, İrem Hüzmeli1, Esra Doğru1, Esra Okuyucu2, Emine Şeker1
1
Mustafa Kemal Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu
2
Mustafa Kemal Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı
GİRİŞ VE AMAÇ:Çalışmanın amacı Parkinson hastalığının solunum sistemi üzerine etkisinin araştırılmasıdır.
YÖNTEM:Parkinson tanılı 40-80 yaşları arasında 8’i kadın toplam 20 birey; demografik bilgileri alındıktan sonra
göğüs çevre ölçümü, solunum tipi, solunum frekansı, postür analizi, kas kuvveti, kas kısalığı değerlendirildi.
Dispne durumu Medical ResearchCouncil (MRC) ve ruhsal durumları Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ)ile
değerlendirildi.
BULGULAR:MRC dispne skalası sonucu ise hastaların %45’inde orta şiddette dispne ve %5’inde ise şiddetli
dispne olduğu saptanmıştır. Solunum derinliği ile PND arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. PND olanların
%20’sinde derin solunum; %55’inde yüzeyel solunum olduğu bulunmuştur (p<0.05). Nefes darlığı olanların
yardımcı solunum kas aktivitesinin nefes darlığı olmayanlara göre daha fazla olduğu saptanmıştır (p<0.05).
Yardımcı solunum kas kullanımı ve lumbal lordoz artışı olan bireylerde ortopne olduğu görülmüştür (p<0.05).
Kadınların %87.5 yüzeyel solunum, erkeklerin %58.33’ü derin solunum yaptığı ve solunum derinliği açısından
kadın erkek arasında anlamlı farklılık olduğu saptanmıştır. Beck depresyon Ölçeğine göre erkeklerin sınırda
klinik depresyon (%41.7), kadınların orta derecede depresyon (%25) olduğu dolayısıyla erkeklerin depresyon
düzeyinin daha ciddi olduğu bulunmuştur (p<0.05). Patolojik göğüs tipi ile yardımcı solunum kası serratus
anterior arasında anlamlı ilişki bulunmuştur (p<0.05); güvercin göğüs olanların %15’inde, çökük göğüs olanların
%20’sinde serratus anterior kas kuvveti zayıf olduğu bulunmuştur.
TARTIŞMA VE SONUÇ:Parkinson hastalarında farklı düzeylerde solunum problemleri olduğu; hastalığa eşlik
eden depresyon düzeyinin solunum problemlerini agreve ettiği düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: parkinson, solunum sistemi, postür
Researching Respiratory Problems with Parkinson Disease
Özden Canbay1, İrem Hüzmeli1, Esra Doğru1, Esra Okuyucu2, Emine Şeker1
1
Mustafa Kemal University Physical Therapy and Rehabilitation Department
2
Mustafa Kemal University Neurological Department
INTRODUCTION - OBJECTIVE:The aim is to examine the impact of Parkinson on resipratory system.
METHOD:A total of 20 individuals(8 of them is women) diagnosed with Parkinson's between 40-80years of age;
After obtaining demographic information,chest circumference,respiratory pattern,respiratory rate,posture
analysis,muscle strength,muscle shortening were assessed. Dyspnea state was assessed by Medical
researchcouncil(MRC) and the mental state were assessed by Beck Depression Inventory(BDI).
RESULTS:The result of dispnea scale was found that 45%of patients had moderate dyspnea and 5%of patient
had severe dyspnea. Significant relationship was found between procsismal nocturlan dyspnea(PND) and deep
breathing. %20of patient had PND with deep breathing and %55 of them had PND with shallow
breathing(p<0.05). Shortness of respiratory muscle in patient with dispnea, was found to be higher than in
patient with non dyspnea(p <0.05).Patients that use of accessory respiratory muscles and had increased
lumbar lordosis was seen orthopnea(p <0.05).87.5%of the women had shallow breathing, 58.33% of men had
deep breathing and respiratory depth has a significant differences between men and women was
found.According to Beck Depression Inventory limits clinical depression in men was found%41.7 and moderate
depression in women was found %25 so that levels of depression in men were more serious(p <0

Benzer belgeler