Ürgüp Dergisi 56. Sayısı
Transkript
Ürgüp Dergisi 56. Sayısı
KÜNYE ve İÇİNDEKİLER Yıl: 20 Sayı: 56 Kasım 2015 / Mayıs 2016 Ürgüplüler Turizm Tanıtma Kültür ve Dayanışma Derneği adına sahibi Zekai ULUSOY Yazı İşleri Müdürü Hasan ALBAYRAK / İşadamı Yayın Kurulu ve Baskıya Hazırlama H. Hüseyin DiLAVER / Akademisyen Hilmi ÇALIŞKAN / Öğretmen Zekai ULUSOY / İşadamı Fotoğraflar Ürgüp Dergisi Zekai ULUSOY • Faruk ÖZZENGİN Hasan Hüseyin DİLAVER Dizgi & Grafik Muhammed ÇİÇEK 0 507 576 69 40 • [email protected] Baskı Tufan Ofset Elif Sokak Sütçü Kemal İş Merkezi No:7/11 İskitler-ANKARA Tel: 0312 384 70 09 Dergimizde yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Dergimize gönderilen yazılar yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilmez. Dergimiz Basın Ahlak Yasası’na uymayı taahhüt eder. İÇİNDEKİLER Başyazı....................................................................4 Bir Mübadele Hikayesi............................................5 Bir Binek Taşı Üç Çınar..........................................14 Çiftçi Malları Koruma Bşklığı ve Arazi Bekçileriı....17 Tandır.....................................................................18 Ürgüp ve Kapadokya’da Çevrilen Dizi ve Filmler.. 20 Dernek Genel Merkezi ve Dergi Koordinasyonu Sağlık-2 Sokak No: 71/4 Yenişehir/ANKARA Tel: (0.312) 432 00 66 Kitap Tanıtımı.........................................................25 ÜRGÜPLÜLER DERNEĞİ Banka Hesap Numaraları Ziraat Bankası Mithatpaşa Şubesi Hesap No : 1262 7968249 5003 IBAN : TR25 0001 0012 627 9682 4950 03 Öğretmen Necip Oğuz (BİYOGRAFİ)....................28 Web Sitesi: www.urgupder.org [email protected] Müderris Arpacızade Mehmet Efendi....................33 Bu sayı ÜRGÜP Belediye Başkanlığı’nın destekleri ile çıkarılmıştır. Öğretmenim Necip Oğuz (ANI).............................26 Bir Anı - Bir Şiir.......................................................30 Ürgüp Ortaokulu Tarihçesi.....................................31 Ürgüpten Haberler................................................36 Vefat Listesi...........................................................40 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 1 ÜRGÜP ve ÇEVRESİ ÜRGÜP VE ÇEVRESİ T.C. Nevşehir Valiliği tarafından bastırılan “Kapadokya Turistik Haritası”dan alınmıştır. 2 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı ÜRGÜP ÜRGÜP KAMU KURUM VE KURULUŞLARI Kaymakamlık ................................................... 341 40 01 BANKALAR Yazı İşleri Müdürlüğü....................................... 341 48 29 Akbank ............................................................ 341 41 63 Belediye Başkanlığı ......................................... 341 70 76 Denizbank ....................................................... 341 25 29 Askerlik Şube Başkanlığı ................................. 341 24 80 Garanti Bankası ............................................... 341 74 05 Cumhuriyet Başsavcılığı .................................. 341 40 06 Halk Bankası ................................................... 341 20 02 İcra Müdürlüğü ................................................ 341 20 06 İş Bankası ........................................................ 341 40 38 İlçe Seçim Kurulu ............................................ 341 44 42 Emniyet Müdürlüğü ......................................... 341 40 58 Gençlik ve Spor Müd. ...................................... 341 85 92 Gümrük Müdürlüğü ......................................... 341 44 88 80. Yıl Hanife M. Aksoy Reh. Merkezi Müd. .... 341 54 30 Jandarma Komutanlığı .................................... 341 40 05 Mal Müdürlüğü ................................................ 341 24 78 Meteoroloji Müdürlüğü .................................... 341 41 23 Milli Eğitim Müdürlüğü ..................................... 341 40 17 Müftülük ........................................................... 341 40 85 Müze Müdürlüğü ............................................. 341 40 82 Vakıflar Bankası ............................................... 341 42 03 Yapı Kredi Bankası .......................................... 341 42 00 Ziraat Bankası ................................................. 341 41 50 BELEDİYE BAŞKANLIKLARI Ortahisar Belediye Başkanlığı ......................... 343 32 24 MUHTARLIKLAR Ürgüp Muhtarlar Odası ................................... 341 30 39 Akçaören Mahalle Muhtarlığı.................. 0 532 449 04 02 Nüfus ve Vatan. Müd. ...................................... 341 24 87 Ağçaşar Mahalle Muhtarlığı ................... 0 533 938 63 00 Özel İdare Müdürlüğü ..................................... 341 33 67 Gönen Mahallesi Muhtarlığı................... 0 535 618 28 29 PTT Müdürlüğü ................................................ 341 45 55 Salur Mahallesi Muhtarlığı...................... 0 537 303 02 41 Toplum Sağ. Mer. Tabipliği .............................. 341 43 49 Yenicami Mahallesi Muhtarlığı................ 0 536 632 62 29 Devlet Hastanesi ............................................. 341 40 31 Akköy Muhtarlığı .................................... 0 536 984 33 58 Aile Sağlık Merkezi .......................................... 341 43 49 Ayvalı Köyü Muhtarlığı ........................... 0 536 936 35 84 Sosyal Yard. ve Day. Vakfı Müdürlüğü ............ 341 66 67 Başdere Köyü Muhtarlığı........................ 0 535 206 02 22 Sosyal Güv. Merkezi Müd. ............................... 341 56 10 Bahçeli Köyü Muhtarlığı ........................ 0 537 742 60 34 Tahsinağa Halk Kütüp. Müd. ........................... 341 40 26 Boyalı Köyü Muhtarlığı ........................... 0 535 604 11 04 Toplum Merkezi Müdürlüğü ............................. 341 43 65 Cemil Köyü Muhtarlığı ........................... 0 533 307 02 79 Tapu Sicil Müdürlüğü ....................................... 341 40 70 Tarım İlçe Müdürlüğü ....................................... 341 40 56 Kadastro Şefliği ............................................... 341 64 48 Medaş İşletme Şefliği ...................................... 341 49 75 Turizm Tanıtma Bürosu .................................... 341 40 59 Türk Telekom Şefliği ........................................ 341 40 00 ODALAR Esnaf ve Sanatkarlar Odası ............................. 341 42 44 Ticaret ve Sanayi Odası .................................. 341 41 33 Ziraat Odası ..................................................... 341 40 32 Çökek Köyü Muhtarlığı .......................... 0 532 743 08 90 Demirtaş Köyü Muhtarlığı ...................... 0 539 368 76 63 İbrahimpaşa Köyü Muhtarlığı ................ 0 539 852 97 17 İltaş Köyü Muhtarlığı .............................. 0 537 319 44 75 Karacaören Köyü Muhtarlığı .................. 0 538 447 22 77 Karain Köyü Muhtarlığı .......................... 0 530 353 47 97 Karakaya Köyü Muhtarlığı ..................... 0 536 489 66 57 Karlık Köyü Muhtarlığı ........................... 0 530 656 63 29 Mazı Köyü Muhtarlığı ............................. 0 533 516 20 12 Mustafapaşa Köyü Muhtarlığı............. 0 535 443 31 87 Tarım Kredi Kooperatifi .................................... 341 40 56 Sarıhıdır Köyü Muhtarlığı ....................... 0 538 304 20 21 Şoförler Odası.................................................. 341 41 07 Sofular Köyü Muhtarlığı ......................... 0 537 623 67 33 THK Başkanlığı................................................. 341 26 47 Şahinefendi Köyü Muhtarlığı ................. 0 532 780 05 77 Kızılay Başkanlığı.............................................. 341 20 31 Taşkınpaşa Köyü Muhtarlığı ................ 0 535 846 18 86 SS.Ürgüp Esn. ve San. Kr. ve Kef. Koop...... 341 40 51 Ulaşlı Köyü Muhtarlığı ............................ 0 555 329 40 96 Yeşilöz Köyü Muhtarlığı ......................... 0 535 373 40 21 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 3 BAŞYAZI HOŞGÖRÜLÜ OLMAK ÇOK MU ZOR Biz insanlar bir arada yaşayan, toplum ile iç içe olmak zorunda kalan bireyleriz. Birbirimize karşı insanca davranan, yardımlaşan hoşgörülü ve adeta birbirleriyle kardeş olan bir toplumun bireyleri, güzel davranışlarını sürdürdüğü sürece; huzur, güven ve mutluluk dolu bir dünyayı şekillendirirler. Birbirimize katlanmak, müsamaha göstermek, tahammül etmek, hataları görmezden gelmek , göz yummak çok mu zor acaba? Kendi görüşümüze zıt, başkalarının görüşünü hoşgörüyle, sabırla, hem de taraf tutmadan katlanmak bizlere ne kazandırır ne kaybettirir. İnsanların güzelliklerini görmeye, eksikliklerini kapamaya çalışmak bize ne kaybettirir? Çok sabırsız bir toplum olduk. Her şeye karşı çıkan kolay beğenmeyen insan olduk. Arkadaş olanlar bile, birbirilerine şakayı kaldıramaz oldu. Acaba çok mu karamsarım. Yanlış mı düşünüyorum? Küçüklüğümde yöremizde bizden büyük insanların nasıl güzel yaşaZekâi ULUSOY dıklarını düşünüyorum da onlar mı yanlış yoldaydı biz mi? Kavgasız, gürültüDernek Başkanı süz, yardımsever yaşam sürdürmek az şeyle mutlu olmak, mutluluğu paylaşmak güzel şey olsa gerek. Kavga ve küslük yok. Hatırlıyorum da küçüklüğümde köyümüzde çocukken mahalledeki arkadaşlarımızla kavga ettiğimiz zaman eve geldiğimizde, Annemizden de dayak yerdik. Dövsek de dayak yerdik, dövülsek de. Sebep niye kavga ettin? Sonuç bu. Kavga etmeyeceksin .Herkesle iyi geçineceksin. Şimdi düşünüyorum da Annem ne kadar haklıymış. Hoşgörünü koruyacaksın. Evindeki çiçek bile sevgini vermezsen çiçek açmaz. Yıllar önce birlik ve beraberlikten kuvvet doğar bilinci ile köylerimizde, İmece usulü köyün ihtiyacı olan işler yapılırdı. Neşe ile ahenk içinde çalışılırdı. Yine böyle bir zamanda çocukluğumda yaşadığım bir olay aklıma geldi. Köyümüzün sulama ihtiyacını karşılamak için köy adına su kuyusu açmak üzere imece usulü ile on kişilik köyümüz halkından kişilerle çalışma yapıyorduk. Köy halkımızdan birisi baba evinden yeni ayrılmış kendine yeni bir ev kurmaktadır. Tabi bir eve her şey lazım köy yerinde. 6 tane kümesinde tavuk var, fakat bir de horoz lazım. Şehirde yakın köyde oturan dayısını görüp; “-Dayı benim kümese bir horoz lazım” der. Dayısı da “yarın bizim köye gel ben de fazla var, vereyim” der. Bu garibim ertesi gün yakındaki köyün yolunu tutar. Giderken de kuyuda çalışan köylülerine kolay gelsin demeden geçmez. Saatler sonra, köye gider, dayısından horozu alır, ayağını bağlar, koltuğunun altına alıp ve geri dönerken, yine kuyuda çalışan köylülerinin yanına gelir. Horozu almıştır. Gönül rahatlığı ile köylülerinin yanında soluklanmak ister. Horozu bir ağacın altına gölgeye bırakır. Lafa dalar. Bu arada, muzip imecelerden birisi öğle yemeği için azığında getirdiği pişmiş yumurtayı arkadaşa göstermeden ağacın altında ayağı bağlı duran horozun altına koyar. Biraz zaman geçer ve dinlenmiş olan abimiz yola koyulmak ister. Horozu bıraktığı ağacın altından alır. Ama altında bir yumurta görünce şaşırır. Orda çalışan köylülerine çaktırmadan yumurtayı da cebine koyarak biraz da sinirlenerek tekrar dayısının köyüne geri yönlenir. Bunu takip eden köylüler; “Yahu nereye gidersin şimdi geldin ya o köyden” derler?. Bu abimiz; “Sormayın yaa dayım olacak horoz yerine tavuk vermiş” der ve hızla kendi kendine konuşarak dayısının köyünün yolunu tutar. Arkasından çağırırlar, gel biz şaka yaptık, o yumurta pişmiş yumurta derler. Kaldı mı şimdi bu şakalar hoşgörüler. Özlüyorum o günleri.. Kalbiniz hep sevgi dolu olsun, Saygımız eksik olmasın. Sevgi ve Saygılarımla. 4 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı ARAŞTIRMA/TARİH Kesriye’den Ürgüp’e BİR MÜBADELE HİKAYESİ Hasan Hüseyin DİLAVER GİRİŞ Kesriye, 92 yıl önce Ürgüp’e gelip yerleşen mübadillerin yaşamış olduğu, şimdi ise Yunanistan toprakları içinde kalan bir Osmanlı şehriydi Yunanistan’ın kuzey bölgesinde Arnavutluk ve Makedonya sınırında yer alan bu şehrin Yunanca’da ki ismi KASTORİA, Makedonca da KOSTUR, Osmanlıca da KUSTUR/KESRİYE olarak geçmektedir. Kesriye bölgesine MS. 378’de ilk gelen Hunlar olmuş, daha sonraları da Peçenekler, Kuman/Kıpçaklar ve Osmanlılar gelmişler. 1340’larda Aydın’daki Umur Bey, Rodop ve Makedonya bölgesine yüzbin türkmen yerleştirmiş, ardından Çakabey’de yaklaşık ellidörtbin Türkmeni Orta Rodoplara yerleştirmiştir. Böylece, 1065-1340 arası sadece Anadoludan getirilip, bu bölgelere yerleştirilen Türkmen sayısı ikiyüzbini bulmuştur. Osmanlı döneminde de Anadoludan buralara müslüman türk aileleri iskan edilmiştir. Balkan topraklarına yerleşim kısaca üç başlıkta ele alınabilir: - İlk fetihlerle yeni alınan yerlere devlet eliyle göçmen nakli - Fetihlere gönüllü katılan GaziAlperenler ve gaza için gelen Aşiret mensuplarının bir kısmının kalelerde muhafız olarak kalması, diğerlerinin bölgeye yerleştirilmesi. - Türk dervişlerinin stratejik noktalarda kurdukları tekke ve zaviyelerin faaliyetleri ve yerleşim merkezlerinin oluşturulması.1 İşte, kesriye bölgesi 13841385’lerde Gazi Evrenos Bey tarafın- dan feth edilmiş2, buralara Anadoludan getirilmiş müslüman türk aileleri yerleştirilmiştir. Ürgüp’te yaşayan mübadillerle yapılan görüşmelerimizde dedelerinin Anadolu’dan, Konya civarından geldiklerini belirtmişlerdir. Osmanlı, Balkan harbi ile birlikte (1912-1913)de buradan ayrılınca, bölgede yaşayan müslümanlar da Türkiye’ye mübadeleyle göç etmek zorunda kalmıştır. KESRİYE’DEN ÜRGÜP’E 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ile Yunanistan hükümetleri arasında Türkiye’de yaşayan Rum Ortodokslar ile Yunanistan’da yaşayan Türk müslümanların zorunlu göçünü ihtiva eden mubadele sözleşmesi imzalandı. 19 maddelik sözleşme hükümleri kapsamında, 1.500.000 civarında Rum Ortodoks Türkiye’den Yunanistan’a, 650.000 müslüman Türk de (kaynaklar farklı rakamlar vermektedir) Yunanistan’dan Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır.3 Karşılıklı zorunlu göçe “MÜBADELE/DEĞİŞİM”, bu göçe tabii tutulanla- ra da “MÜBADİL” denmektedir. Ürgüp’ten Kesriye’ye giden Mübadil Rum ailelerin yerine Kesriye’den gelen Mübadil Türk aileleri yerleştirilmişlerdir. Ürgüp’e yerleşen bu ailelere yerli halk “MUHACİR” adını vermiştir. 31 Temmuz – 04 Eylül 1924 tarihleri arasında Yunanistan’ın Kesriye (Kastorya) şehir merkezi ve köylerinden Ürgüp, M. Paşa ve Cemil köyüne yerleşen mübadil Müslüman Türk ailelerinden 1.,2., ve 3. kuşaklarıyla mübadele hikayesini konuştuk. Aile büyüklerinden dinledikleri Mübadele hikayesini onların geldikleri yerdeki lakablarını, geçimlerini, sanat ve mesleklerini, ev, mal-mülklerini, komşularıyla ilişkilerini, düğünlerini, bayramlarını, türkü ve oyunlarını, mutfak kültürlerini, ailenin yolda ve Türkiye’ye geldikten sonraki yaşadıklarını sorduk. Görüştüklerimizden (yer darlığı sebebiyle) sadece dört mübadil ailenin mübadele hikayesini kendi ağızlarından aktararak sizlere sunuyoruz. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 5 ÜRGÜP Faysal GÜNTAŞ Ürgüp- Cemil Köyü D. 1952 Görüşme 26.04.2016 “Annemin adı kıymet (d.191 – ö.1996), babamın adı Kemal’dir(d.1917-ö.1981) Annem ve babam Yunanistan’da Kesriye Şehrinde doğmuşlar. Babamın babası Salih dedem Kesriye’de vefat etmiştir. Annemin babası Karanfil dedem (otuz yaşındayken) annemin annesi Fatma, dayılarım Sami Osman ve annem Kıymet mübadil olarak Türkiye’ye gelmişler. Amcam Mustafa (d.1915 – ö.1973) ile babam Kemal de aynı vapurla gelmişler. Bize orada karanfiller derlermiş. Büyük dedelerimiz, bu topraklara Konya’dan 1700’lü yıllarda gelip yerleşmişler. Kesriye Selanik’e bağlı bir ilçeymiş. Rahmetli babamın konuştuğu dil Arnavutca, Türkçe ve Makedoncaydı. Annem ise, Makedonca ve Türkçe konuşurdu. Salih dedem, orman ve ziraat 6 işleriyle uğraşırmış. Karanfil dedem (Ö.1941) ise esnafmış, bakkallık yapmış. 100 dönüme yakın ekilip-dikilen arazimiz ve geniş bir evimiz varmış. Kestane, fasulye, patates, pırasa gibi mahsuller yetiştiriyorlarmış. İnek ve koyun da beslerlermişler. Rahmetli dedem Türkiye’ye dönmeden oradaki bahçemizin bir köşesine biriktirdiği Osmanlı lirasının bir kısmını gömmüş, kalanları da zulada Türkiye’ye getirmişler. Aile büyüklerimin orada ki yaşantısına gelince; geldiğimiz topraklarda Osmanlı zayıflamadan önce, (güçlü iken) büyüklerimiz rahat ve huzur içinde yaşayan çevrede itibarı olan, ailelermiş. Babamın akrabalarından biri de, Osmanlı zabitiymiş, ismi Faysal’mış. Onun ismini bana vermişler. 1912 yılına kadar Yunan komşularımızla ilişkilerimiz çok iyiymiş. Biz o zaman nüfus olarak daha çoğunluktaymışız. Ne zaman, balkan harbi başlamış, bazı köylerde çeteler oluşturup, bizi rahatsız etmeye başlamışlar. Baskı altına almışlar. Büyüklerimiz de, kendilerini savunmak için silahlanıp geceleri nöbetleşerek hanelerini beklemişler. Ekseriye nacak ve mavzerlerle kendilerini korumuşlar. Herkes korku içinde yaşamaya başlamış. Milli mücadele sırasında bu baskı ve şiddet daha da artmış. Türkiye Cumhuriyeti kurulunca, Türkiye-Yunanistan arasında nüfus mübadelesi söz- Ürgüplüler Derneği Yayın Organı leşmesi imzalanmış. Kesriye’de, alınan göç karar ıduyulunca, bazı aileler, ilçenin ileri gelenlerinden olan dedem Karanfil’e gelerek bu göç hakkında sorular sormuşlar: “Gideceğimiz yer nasıl acaba, orada da sıkıntıya girer miyiz? diyerek tereddütlerini dile getirmişler. Dedem bunları: “Türk bayrağının dalgalandığı topraklarda sıkıntı bile olsa, biz bayrağımızın altında daha güvende oluruz” demiş. Türkiye’ye hareket etme haberi geldiğinde, aileler hazırlıklara başlamış. Yanlarına fazla eşya alamamışlar. Ancak, değerli eşyaları, yolda, ihtiyaç duyacaklarını (Giyim, yatak – yorgan, gıda gibi) almışlar. Arazi ve evlerini olduğu gibi bırakmışlar. Ailelere “mal tasfiye beyannamesi verilmiş”, bu aynı zamanda nüfus bilgilerini de ihtiva ediyormuş. Kağnı ve at arabalarıyla Kesriye’den toplu olarak yola çıkılmış. Selanik’e varılmış, orada önce çadırlarda kalınmış, sonra Gülcemal Vapuruyla İzmir – Urla üzerinden Mersin’e gelinmiş, yolculukları çok acı ve çileli geçmiş. Gemide ölenler olmuş, cesetleri denize atılmış. Bazı anneler, ölen küçük çocuklarını denize atmamak, karaya ulaştığında gömmek için günlerce emziriyor görüntüsü vererek İzmir’e kadar getirmişler. İzmir’e indikten sonra, yetkililer ailelere “Nereye gitmek, yerleşmek istediklerine” dair bir liste vermişler. İzmir, Niğde, Nevşehir, Kayseri, Maraş, Yoz- ARAŞTIRMA/TARİH gat, İstanbul, Sinop, Samsun gibi şehirlerden birisini seçip, ona göre hareket etmişler. Seçtikleri şehirleride, kalanların 40 yıl içinde yer değiştirme hakları varmış. Vapurla Mersin’e inen aileler, trenle Niğde Ulukışla’ya ulaşmışlar. Niğde’de kalanlar olmuş. Ürgüp’ü tercih eden ve çoğu birbirine yakın akraba olan aileler, Ürgüp, M. Paşa ve Cemil’e yerleşmişler. Ürgüp’ün idarecileri gelen aileleri karşılayıp ellerindeki belgeye göre, Rumlar’dan boşalan evlere (tercihlerine göre) yerleştirilmişler. Bağ, bahçe ve tarlalardan ailenin nüfus sayısına göre arazi dağıtılmış ve bunlar tüm aile fertleri (çocuklar dahil)nin isimlerine düzenlenen tapular verilmiş. Dedeme 100 dekar arazi ile bir ev ve dükkan düşmüş. Yeni bir hayata başlamışız. Geldiklerinde, kendilerine ihtiyaç için Türk Lirası da verilmiş. Annemin ailesi, Ürgüp’te Mustafa Paşa yolu üzerinde sağda köşebaşındaki üç katlı eve yerleşmiş. Babam ise ai- lesiyle Niğde Bor’da kalmış. 1938’lerde Ürgüp Cemil Köyüne yerleşmişler. Annem babamla evlenince Cemil Köyüne gitmiş. Bizler de orada doğmuşuz. Annemin anlattıklarına göre; Ürgüp’te bulunan Rum aileleri zoraki olarak Yunanistan’a götürmüşler. Hatta bir ailenin gitmek istemediklerini, jandarma zoruyla götürüldüklerine şahit olmuş. Aileler, Ürgüp’e ilk geldiklerinde bazı sıkıntılar yaşamışlar. İki toplum birbirini tanımadığı ve dil probleminden dolayı anlaşamadıkları için, birbirlerine karşı soğuk ve uzaktan bakmışlar. Zaman içinde birbirlerini anlamaya ve kaynaşmaya başlamışlar ve sıkıntılar aşılmaya çalışılmış. Karanfil Dedem, şimdiki hamamın bulunduğu yerde bakkal dükkanı açmış. Birgün tellâl çarşıda: “Yunanistan’dan getirilen Osmanlı sarıliralarının bankadan Türk lirası ile değiştirileceği” duyurusunu yapmış. Belli bir tarihten sonra ellerindeki paranın geçersiz sayılacağını söylemiş. Bazıları dedeme gelip akıl almışlar. Dedem de; “Altın geçersiz olmaz. Acele etmeyin” demiş. 40 yaşın üzerinde olanların bazıları Türkçe bilmediği için, ilk günlerde dışarı çıkıp ihtiyaçlarını almak için yanlarında Türkçe bilenleri götürüyorlarmış. 40 yaşın altındakilerden bazıları ise, kırık Türkçe ile konuşup anlaşmaya çalışmışlardı. 1970’lere kadar Ürgüp’ün yerlisiyle nadiren evlilikler olsa da bu tarihten sonra giderek artmıştır. Kesriye’de Bağbahçelere kadınlar-kızlar çalışmaya gitmezlermiş. Burada da önceleri gitmezlerdi. Ama artık gidiyorlar. Oradan gelen erkeklerin çoğu inşaatta çalışırdı ve sanatkardı. Örf, adet ve geleneklerimizi, tamamını burada yaşamaya devam ediyoruz. Düğünlerimizi, alaylarımızı, oyunlarımızı sürdürüyoruz. Madekonca, Bayraçe, Samiyeto, Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 7 ÜRGÜP Caneçe, Leleyano, bopçoce gibi alaylar halen düğünlerde oynanıyor. Davul ve Gırnata bizim düğün çalgılarımızdır. Bunun yanında bazan keman, darbuka (oturum halinde) çalınırdı. Bu sırada Arnavutça ve Makedonca türküler söylenirdi. Çocuk oyunları: Körebe, Uzun eşek, birdirbir, met, topaç, çember, kızak kayma, cızak Giyim, Kuşam: Oradaki erkekler günlük hayatta dar, düğmeli, paçalı salvara benzeyen bir kıyafet ile üstünde yelek bulunurdu. Kadınlar ise, uzun entari giyerler, önünde ise peşkir (önlük) bağlarlardı. Peşkirsiz dışarı çıkmazlardı. Gezmeye çıkacakları zamanda siyah çarda giyerlerdi. Bayramlar; Bayram sabahı erkekler, erkek çocuklarını yanlarına alıp, namaza giderlermiş. Ramazan orucunda, sahura çocuklarla hep birlikte kalkılır, oruçlar tutulur, iftar açılıp, teravih namazlarına gidilirmiş. Burada da devam ediyor. Bayram sabahı, özellikle 8 “kokoşka” yemeği olmazsa olmaz yemeklerdendir. Yemekten sonra bayramlaşmalar olur, çocuklara para verilirmiş. Bütün mahalle erkekleri mahallenin en yaşlı kişisinin evinde toplanıp bayramlaşırlarmış. Türkiye’de de uzun süre bu adet devam etti. 1970’lerden sonra yavaş yavaş unutulmaya başladı. Yemek Kültürü: Kesriye’de pişirilen yemeklerimiz, evimizde de halen yapılmaktadır. Pırasa, Fasulye, Pilav çeşitleri, Çorbalar (Tarhana, Un çorbası, Kesme hamur çorbası, İşkembe çorbası, kelle-paça Ürgüplüler Derneği Yayın Organı çorbası gibi.) Hamur Börekler: Macir Mantısı, Pita, (Peynirli, soğanlı, pırasalı, kıymalı, domatesli börekler.) Yufka Börekler: Kokoşka (özel), Maznik (yağlı), fasulnik, leşçavnik (mercimekli) Bulgur ve Pirinçle Yapılan Yemeklerimiz: Biryanik, Burmanik. Diğer Yemekler: Rosniki, erişte, mantı. Tatlılar: Paluze, Kayişka, gözleme tatlısı, macir baklavası (dilimli), revani, un helvası, irmik helvası, aside.” ARAŞTIRMA/TARİH Muammer KOÇ, D.1921, Kesriye/Siliveri Köyü Doğumlu, Görüşme 28.04.2016 “Ben Yunanistan’ın Kesriye şehrine bağlı Siliveri köyünde doğdum. Babamın adı Ramazan, annemin adı Emine’dir. Ailem Arnavutça ve Türkçe konuşurlardı. Babamlar rençberdi. Tarla ve bahçelerimiz vardı. Arpa, buğday, yulaf ekerlerdi. Kestane, elma, armut, erik ağaçlarımız vardı. 100 civarında koyun, 8-10 camuz beslerdik. Buraya gelmeden bir süre önce Rum çeteleri, koyunlarımıza el koyup, çobanı babama gönderip, “Söyle ona, istiyorsa gelsin alsın” demişler. Babam da “beni öldürürler” korkusuyla gitmemiş ve yeniden koyun almış. Mübadele ilânı olup Türkiye’ye göç edeceğimizi öğrenince hazırlıkar yapıldı. Canlı mallarla, ev ve tarlalar olduğu gibi kaldı orada. Selanik’e ulaşıldı. Oradan da İzmir üzerinden Mersin’e vapurla varılmış. Oradan Niğde’ye trenle gelip, bazı aileler oraya yerleşmişler. Bizim aile de Ürgüp’e gelmiş (Kasım 1924). Ürgüp’e 100’ün üzerinde aile bizimle birlikte Ürgüp’e yerleşmişti. Bizim aileden Babam, annem, ben, abim Ali (19171979) gelmiş. Amcam Emirşah, Şefik ve Rıfat gelmişler, ama onlar Boğazlayan’a yerleşmişler. Babamın annesi ile babası yolda ölmüşler. Yunanistan’daki yemeklerimizi, börek ve tatlılarımızı, bazı adet ve geleneklerimizi yaşatmaya devam ediyoruz. Bazı Börek çeşitleri: Pita (kıymal,ı soğanlı, peynirli, etli, ciğerli) Kokuşka (İnce yufka, tavuk, ceviz ve tereyağından) cızlağan otundan yapılan börek (Mart aylarında) Tatlılar: Kayışka, Revaniye, Biryan (pirinç ve et), Gözleme (tahin ceviz ve üstüne pekmez). Bir anımı da anlatmak istiyorum. Birgün Ürgüp’teki evimize (6 -7 sene önce) dört Rum bayan geldi. Evin eski sahipleri olduklarını söylediler. Bahçedeki dut ağacının altında oturdular. Bu dut ağacının altında babalarının çok oturmuş olduğunu ve bu ağacı kendilerine defalarca anlattığını söylediler. Torağa yüzlerini sürdüler ve ayrıldılar.” Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 9 ÜRGÜP Zübeyir AYDIN, Yaş 100, Kesriye/ Zabordini doğumlu Görüşme : 15.04.2016 “Selanik’e bağlı Kesriye’nin Zabordini köyünde doğmuşum. Babam Hamil , annem Hasime’dir. Dedemin ismi Süleyman’dır. Kendisine Sülo derlerdi. Babamlar, orada rençberlik yapardı. Ormanda odun kesip, pazarda satarlarmış, ihtiyaçlarını alırlarmış. Hayvancılıkta yaparlarmış. İki ineğimiz, davar ve keçimiz varmış. Muhacirce (Boşnakçaya yakın dil) konuşurduk. Orada tarlamız, bahçemiz, iki katlı evimiz varmış. Bazı yerlerde tütün ekilirmiş. Kestane ağaçları varmış, kestane, geçim kaynağıymış. Orada, komşularımızla iyi ilişkilerimiz olmuş. Son zamanlarda aramız bozulmuş (1912 Sonrası). Türkiye’ye göç emri gelince, evden bazı eşyalar ve kıyafetler hariç hiçbir şey almadan, akrabalarla birlikte köyümüzü bırakıp, Kesriye’den Selanik’e geldik. 3 gün çorba verdiler. Vapurla Mersin’e oradan, Niğde üzerinden Ürgüp’e at arabalarıyla gelmişiz. Atatürk, “istediğiniz yeri – evi seçebilirsiniz” dediği için (elimizde belge vardı) Ürgüp’te istediğimiz evleri seçtik. Adımıza tapu verdiler. Tarla, bağ, bahçe verildi. Babamlar, Ürgüp’te eşek, inek aldılar. Patates diktik. Aldığımız arazilerde meyva ağaçları vardı. İlk geldiği- 10 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı miz günlerde biz çarşıya inince kahvelerde nacakla otururduk. Kavga olur diye korkardık. Dillerini de bilmediğimiz için başlarda anlaşamadık, ısınamadık. Sonraları bu soğukluk kalmadı. Kaynaştık. Kadınlarımız bağa bahçeye gitmezlerdi. Orada da öyleydi. Daha sonraları dışarda tarlada çalışmaya başladılar. Boş dükkanlardan verdiler, ama kullanamadık. Büyüklerimiz inşaat ustasıydı (sıva, duvar işleri). Ben de daha sonraları Fırıncı yanında çalışmaya başladım. İşi öğrendikten sonra fırın dükkanı açtım. 60 seneye yakın fırıncılık yaptım. 9 evlat sahibiyim, ikisi öldü. İsimleri, Yaşar, Ayten, Aynur, Makbule, Nurten, Hülya, Besim. 18 torunum, 6’da torunum çocukları var. Ailemizden oğullarım Yaşar ve Besim Aydın Yunanistan’daki dedemizin evine gidip ziyaret ettiler ve toprak getirdiler. Düğünlerimiz, Bayramlarımız, Yemeklerimiz Düğünlerimizde davul-zurna çalınırdı. Çalgıları çingeneler çalarlardı. Onlar da Türkiye’ye geldiler. Düğünlerde alay çekilir. Üç ayak, sameta gibi oyunlar oynanırdı. Ürgüp’te oynanan oyunların bir kısmı oradan gelmedir. Bayramlarımız çok iyi geçerdi. Kesilen kurbanlar komşulara dağıtılırdı. Börek, kabuska, sulu yemek olarak fasulye pişirilirdi. Çoban salatası, ıspanak, pırasa yaparlardı. Pizza’ya benzeyen börekler pişirilirdi. Tatlılardan, Revani, Gözleme, Baklava yenirdi. ARAŞTIRMA/TARİH Ramazan Koç, D. 1955, Ürgüp, Görüşme 02.05.2016 Ürgüp’te 20.03.1955 tarihinde doğdum. Annem, Elmas Bozaslan kızı Sülbiye Koç babam, Ramazan (ö.1996) oğlu Hamza Koç. Ailem Selanik ili Kesriye ilçesi Zabordini köyünden olup orada çiftçilikle uğraşmışlar. Babam 2 yaşında iken Lozan Antlaşmasıyla Ürgüp’e gelip yerleşmişler. Amcam Gani Koç’da aynı kafileyle 6 yaşında iken gelmiş. Amcam güreş tutar, güçlü olduğu için herkesi yenermiş. Bu sebeple de ailemiz Koç soyadını almış. Biz yedi kardeşiz. Coşkun, Hatice, Gülizar, Yıldız, Ramazan, Pakize, Özcan. Coşkun 1959’da, Özcan 1980’de vefat etti. Bize orada Ramazanoğulları derlermiş. Oradayken ailemiz Boşnakça konuşuyormuş. Köyümüzün 20 km batısında Arnavutluk, 20 km kuzeyinde Mekodonya sınırı vardı. Bosna da Makedonya sınırına yakın olması nedeniyle Boşnak dili konuşulmaktaymış. Derdimi anlatacak kadar Makedonca biliyorum. Orada tek katlı evde oturuyormuşuz. Kestane ve Ceviz ağaçları çokmuş. Koyun, inek, keçi, beslerlermiş. Büyüklerimiz uzun eşek, birdirbir, takla, saksı, metini dik, incik, aşık gibi oyunlar oynarlarmış. Bizlerde küçükken bu oyunları oynardık. Düğünlerde oynanan Oyunlar: Samiyeto, Bekcarçe, Düz, üç ayak, hoşbilezik, cantemurağa, leblebi. Bu oyunlar düğünlerimizde halen oynanmaktadır. Düğün çalgılarımız, davul ve klarnetti. Düğünlerde at sırtında gelin getirilirmiş. 3 gün boyunca çalgı çalınır, oynanırmış. Gelen misafirlerin karnı doyurulurmuş. Misafirler, komşular düğün evine ekmek, yemek ve baklava getirirlermiş. Orada büyüklerimiz komşuları Rumlarla hoşgörü ortamında yaşıyorlarmış. Mübadeleden sonra orada kalanların (Selanik, Gümülcine, İskeçe) bazı sıkıntılar yaşadığı bilinmektedir. Ailemizin göç hikayesine gelince; Mübadele ile ilgili köylere ilân verildiğinde, Türk halkı bu kararı Atatürk’ün alması nedeniyle “biz bayrağımızın dalgalandığı yere gidiyoruz” demiş ve karara tepki olmamıştır. Yolculuk hazırlığı yapılmış, canlı mallar, arazi ve evler olduğu gibi bırakılmış, sadece yoldaki ihtiyaçlar için (yiyecek, içecek, giyecek) yanlarına alınmış. Kesriye’den Selanik”e geldikten sonra bir vapurla Mersin’e, Mersin’de bir süre kalınmış, yerleşebilecekleri yerlerin listesini vermişler. K. Maraş, İzmir, Bursa, Niğde, Boğazlayan, Ürgüp, M. Paşa gibi birini tercih etmeleri istenmiş. Ürgüp’e gelenler, ilk yıllarda yerli halkla ilişkiye girememişler. Daha sonraları kaynaşma olmuş. Kendilerine verilen arazileri ekip – dikmişler, geçimlerini temin etmişler. Bu vesileyle birkaç anımı paylaşmak istiyorum: Yunanistan’daki Nev Prokopi (Yeni Ürgüp) den gelip burada dedemin evini ziyaret eden birkaç aileye şahit oldum. Bunlardan birisi, Karağandere mahallesi Nergiz sokaktan eniştem Mustafa Can’ın evine gelip gezdiler. Yine, Yunanistan’daki Ürgüplüler Derneği Başkanı Sayın Sofia Hanımın Dutlu Cami Mahallesindeki dedesinin evini bulup gezdirdik ve fotoğraflar çekildi. Büyük bir mutlulukla ayrıldılar. Hatta odanın birine girdiğimizde “Yüklük” dediğimiz dolabı görünce ağladı ve fotoğrafını çekti. Oradan buraya ziyarete gelenler buradaki insanlarla karşılaştıklarında gördükleri ilgiden dolayı ağlayarak ayrılmışlardır. Buradan oraya dedelerimizin evlerini görmeye – gezmeye gidenler de orada gördükleri yakın ilgiden dolayı aynı duygularla ayrılmışlardır. 1996 yılında Ürgüp’ten bir kafileyle Kastorya (Kesriye) ye Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 11 ÜRGÜP ve oradan babam ve dedemin doğduğu köy olan Zabordini’ye gittiğimizde; 1924 yılında 16 yaşında ailece ayrılıp Türkiye’ye gelen Yaşar Mizaçla aynı kafilede beraberdik. Dedemin evini göstermesini istedim. Evi gösterdi. Evden geriye sadece samanlığın iki duvarı kalmıştı. Yıkılan yere müstakil tek katlı bir ev yapılmış, önüne de peribacasından bir çeşme yapılmıştı. Köyün muhtarı burada oturuyordu. Muhtara; “dedemle ilgili bir kayıt var mı” diye sorduğumda, “Tahsildar Defteri”ne benzeyen bir defter çıkardı ve orada dedemin İzmir doğumlu olduğu, 1800 yılları sonlarına doğru Zabordini’ye geldiğinin yazılı olduğunu söyledi. Son olarak şu olayı da anlatmadan geçemeyeceğim; Ürgüple kardeş şehir ilan edilen Larissa’nın Belediye Başkanının bizler için düzenlediği etkinliklere katılmak için ve bizlerle birkaç dakika daha geçirmek için bir hafta boyunca Larissaya 70 km mesafeden gelip etkinliğe katılıp döndüklerine şahit olduk. Neden bu kadar yolu zahmet çekip geliyorsunuz?” diye sorduğumuzda “Ürgüp’ten buraya gelip yerleşen büyüklerimiz; sizlerin ataları hakkında öyle güzel şeyler anlattılar ki bizim bu yaptığımız az bile. Meselâ: “Mübadele başladığı zaman, bizimkiler Ürgüpteki bağ ve 12 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı tarlalarındaki meyve –ürünlerini gidip alamamışlar. (buralar Yunanistan’dan mübadil olarak gelenlere verilecekmiş dolayısıyla, Mübadil Türkler de bağ ve bahçelerindeki meyva – ürünleri olduğu gibi bırakıp gelmişler). Sizin atalarınız kendi bağ ve bahçelerindeki elma ve üzümleri sepet sepet Ürgüpten henüz ayrılmamışlara, bizimkilere getiriyorlarmış. Biri hastalansa, börek – çörek yaparak “geçmiş olsun”a gidiyorlarmış. Çocuk doğduğunda “Gözaydınlığı”na geliyorlarmış.” ARAŞTIRMA/TARİH Kesriye (Kastorya) Ve Türk Mimari Eserleri 1 8-26 Nisan 2015 Tarihinde Ürgüplüler Derneği olarak Yunanistan’a yaptığımız gezide, Türk-Osmanlı eserlerinden görebildiklerimizin fotoğraflarını çekmiş, kısa bilgiler edinmiştik. Zaman darlığından dolayı görmediklerimizde oldu. Türkiye’ye dönüşte göremediğimiz eserleri bazı kaynaklardan yararlanarak fotoğraf ve bilgilerini de derleyerek sizlerle paylaşmak istedik. Bunu zaten 55. Sayımızda önceden duyurmuştuk. Bu sayımızda ilk olarak Kesriye’de ki Türk mimari eserlerini sizlere tanıtmaya çalıştık. Sonraki sayılarda ise Gümülcine, Kavala, Halkida, Selanik, Atina, Larissa, Vardar Yenicesi’nden kısaca söz edeceğiz. KESRİYE ve ESERLER Gazi Evrenos Bey 1384-1385’de Kesriye’yi aldıktan sonra, Kale’de bulunan büyük kiliselerden birini camiye çevirip, şehre müslüman türk nüfusunu iskan etti. İstanbul’un fethinden sonra özellikle 1550’lerde müslüman nüfustaki artışa paralel olarak kale içinde Kanuni Sultan Süleyman’a ait Kurşunlu Camii ve şehir duvarları dışında Tabaklar Camii ile Kasım Baba Türbesi inşaa edilmiştir. Bu türbe 1959 yılına kadar ayakta kalmıştır. Evliya Çelebi, kale kapısına yakın inşaa edilmiş, Valide Camii’nden, Sultan Süleyman Camii’nden ve kale dışındaki Kadı Camii’nden özellikle bahsetmektedir. Bizim de görmüş olduğumuz Kurşunlu Camii’ne II. Dünya Savaşı’nda, İtalya’nın attığı top güllesinin isabet etmesi sonucu hasar görmüş, minaresinin peteği yıkılıp sadece şerefe altı kalmıştır. Eskiden yanında birde türbeden söz edilemktedir. Daha çok kürk üretimi ve ticaretinden dolayı ekonomik açıdan çok iyi olan Kesriye’de 18.ve 19. yüzyıllarda yeni inşaa edilen camiler, medreseler ve hamamlar gibi binalarla, şehir daha yoğun bir islami karaktere büründü. Bunlardan birisi de Kesriyeli defterdar Ahmet Paşa’nın yaptırdığı büyük medrese ve kütüphanedir. 1828’lerde nüfusun 6.000-8.000 olduğu tahmin edilmektedir. Osmanlı dönemi sonunda şehirde, yedi camii, iki medrese, üç tekke, iki hamam, bir rüştiye ile iptidai mektepleri bulunuyordu. 6.190 olarak tespit edilen nüfusun 1600’ü Müslüman Türkler, geri kalanlarıda Yunan, Arnavut, Bulgar ve Yahudiler oluşturmaktaydı. Kesriye kazasında 126 köyde toplam 70.022 nüfus bulunmaktaydı. Bunlardan 26’sını Müslüman Köyler (Jerveni, Zabordini, Siliveri dahil) oluşturuyor ve bu Müslüman köylerde de Türkçe, Arnavutça veya Bulgarca konuşan toplam 11.875 kişi yaşıyordu. Kesriye 1912’de ki ilk Balkan Savaşları’nda Yunan Ordusunca ele geçirildi. Lozan Anlaşmasının ardından müslümanlar bölgeden ayrılınca geride kalan dini yapıların pek çoğu yıkıldı. 1970’lerden sonra ekonomik krizler ve fiziki gelişme, şehrin güzelliğini ve Osmanlı karakterini yavaş yavaş yok etti. 70 tarihi kilisenin yanı sıra Kurşunlu ve Kesriyeli Ahmet Paşa Camiileri restarasyon ve bakım ihtiyacı içerisindedir. Osmanlı Sufiilerinden Hüseyin Hamdi Kesrevi ve Şeyh Selim Kerimi burada yaşamışlardır.4 Kesriye’de yaşayan halkın yıllara göre hane ve nüfus sayısı. (TDV.İA. Cilt 25, S.312) 1445 1519 1550 1570 1900 Müslüman Yıl 22 67 83 169 415 Hıristiyan 792 732 63 644 690 Yahudi 84 8 10 12 170 Toplam hane 898 807 756 825 1275 Toplam nüfus 3800 3700 3250 4000 6190 %2 %8 %11 %20 %32 Müslüman oranı Dipnotlar; 1. Hazar, M.-İlhan, Cevdet “Mustafa Paşa’daki Makedonca konuşurların Türkçesi üzerine” Tebliğ, II. Uluslararası, Nevşehir Tarih ve Kültür sempozyumu (2-3-4 Mayıs 2016). Nevşehir. 2. Eyice, Semavi, “Yunanistan’da Türk Mimari Eserleri”, Türkiyat Mecmuası, C.12, S.207-208 3. www.lozanmubadilleri.com; Aytaş, Süreyya, Bitmeyen Muhacirlik, Lozan Mübadilleri Vakfı Yayını, 2007,S.15-16; Yılmaz Aycan, Bir Mübadele Öyküsü, 30.01.2013, S.1-3. 4. TDV İslam Ansiklopedisi, “Kesriye” Md., C.25, S.311-312; Eyice, Semavi, “Yunanistan’da Türk Mimari Eserleri” Türkiyat Mecmuası C.12, S.207-208; Araslı, Altan, Avrupa’da Türk İzleri, İstanbul, 1986, S.298 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 13 ÜRGÜP BİR BİNEK TAŞI ÜÇ ÇINAR Latif YALÇIN - E. Albay ‘’Mazide, muktedirken bütün kuvvetiyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin istikbale güvenle bakmaya hakkı yoktur.’’ Mustafa Kemal ATATÜRK Kıymetli Ürgüplü hemşehrilerim; Ürgüplüler Derneği olarak 1993 yılından bu tarafa hizmet veren arkadaşlarımız içerisinden aramızdan ayrılan birçok kıymetli dostumuz olmuştur. Mekanları cennet olsun. Ben bu yazımda aramızdan ayrılan bu kıymetli arkadaşlarımın üçünden bahsedeceğim. Onun için yazımın başlığını ‘’Bir binek taşı , üç çınar’’ koydum. Onlarla bizzat görüşüp konuştuğum için kendi kalemlerinden çıkan sözlerle ; hayatlarından aldığım kesitlerle aramızda bedenen olmasalar bile ruhen yaşamalarını istedim. Böylece sevgi,saygı ve minnet duygularımızı ifade edececeğimize inanıyorum. Ruhları şad olsun. Ölüm mukadder olup her canlı onu tadacaktır. Bu husus değişik şekillerde ve görüşlerde ifade edilmiştir. ‘’O ki, hangimizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O mutlak galiptir, çok bağışlayandır’’ (Mülk 2) Gönüller sultanı Mevlana, ölüme mülk suresinin 2. ayetinin şuuruyla bakarak; ‘’Ölüm Mevlana’nın gözünde kavuşmaktır. Yokluk değil bir doğumdur. Gerçek aleme göçmektir. Zahiri çirkin görünse de hakikati Cemali isimlerin tecellileri ile doludur.’’ Yine Mevlana, ölüm için şunları söylemiştir.: ‘’Batmayı gör dünya, doğmayı da seyret. Güneşe ve aya batmadan ne ziyan geliyorki? Sana batmak görünür ama o, doğmaktır. Mezar hapis gibi görünür ama o, canın kurtuluşudur. Hangi tohum yere ekildi de bitmedi! Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun! Hangi kova ku- yuya sallandı da dolu dolu çıkmadı?’’ Neylesin ölüm herkesin başında Uyudun uyanamadın olacak Kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak Taht misali o musalla taşında. Cahit Sıtkı Tarancı Sayın merhum Hasan Hüseyin Samur (Esnaf) Kıymetli ağabeyim. Büyük insan. Ürgüp’ün ve Ürgüplülerin biricik dostu. Saygın ve onurlu kişi. Bıraktığın eserler ve yapmış olduğun iyilikler sizi sonsuza kadar belleklerden ve yüreklerden çıkartmayacaktır. Ben de dükkanından aldığım defter, kalem, silgi nedeniyle yetişmeyen param için söylediğiniz ‘’ Memet ağamın oğlu. Al götür ben babandan alırım’’ diye beni geri çevirmeyip, yumuşak güler yüzlü davranışınızı, unutmadım unutamam. Mekanın cennet, ruhun şad olsun. Sizi 05.05.2008 tarihinde kaybetmenin üzüntüsü içerisindeyiz. Daima kalbimizdesiniz. Dernek genel kurulu veya özel yemeklerde sizi baş köşede, düzgün bir kıyafet saygı duyulan bir görünüşünüzle özlemler anıyoruz.‘’ Üç derdin var birbirinden seçilmez, Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm.’’ Karacaoğlan ‘’ Bize Samurağalar derler, Sebep ise dedem Hacı Mehmet samur kürk giyermiş. Sonra babam Samurağa 14 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı zade Osman Efendi, Evvelce, lakap olan Samur’u sonradan soyadı olarak almış ve devam ettirmiş. Evimiz dedemin zamanında Kayakapı’da imiş. Dedem Ağa imiş oda açarmış misafiri eksik olmazmış. Rumlar gidince Süphanverdi mahallesine gelip bir rum evini alıp yerleşmiş. Bu ev 3 katlı 12 odalı bir evdi. Babam Osman Samur bu evde aile geleneğine uygun olarak misafir ağırlamayı devam ettirdi. Evimizde babam Osman, annem Değirmencioğlu İsmail Efendi’nin kızı Fatma Samur, ağabeyim hacı Mehmet, ablam Emine ( Gülbostanların Ali Osman Efendi’nin eşi) ve Ben vardık. Annemin tarafı Değirmencioğulları çok kalabalık sülale olduklarından bizim evden çıkmazlar, hemen her akşam dört dayımdan birisi ya da aile büyükleri bizim evde kalırlardı. Evimizin yanında kilise vardı. Orası bir zamanlar cami oldu. Hatta meşhur Hafız Burhan orada mevlüt okumuştur. 1936’da Ürgüp’e gelen askerler bu kiliseyi kullandı. 1938’de 2. Cihan savaşında askerler gidince bu kilise kuru üzüm deposu oldu. Daha sonra savaş zamanında toplanan buğdaylar konuldu. İlokul mezunuyum. Bizim zamanımızda iki okul vardı. Zafer okulu 3 sınıf idi. Orada Arıklı Hoca Efendi vardı. Babamın dostu olduğu için beni oraya kaydettirdi. Üçten sonra İnkılâp okuluna geldim. 4 ve 5. sınıfları oradan okuyup bitirdim. Yıl 1935. Sonra okuyamadım. Bu içimde bir ukde olarak kaldığı için ömrümce okuyan BİYOGRAFİ/ANI çocuklara çok yakınlık hissettim ve kolaylık sağlamaya çalıştım. Şu anda 82 yaşındayım. Hala okuyanlara yardım için çaba harcamaya, katkıda bulunmaya çabalıyorum. Biz tuhafiyeci değil, aktar idik. O zamanlar Tuhafiyeciler, giyim eşyası satar. Aktar olarak biz ise halkın ihtiyacını karşılamak için bin bir çeşit kalem mal satardık. Baharatın bin bir çeşitini , yer kabağına varıncaya kadar satardık. Aktarlığın en büyük sırrı müşterinin sorduğu her şeyi masada hazır bulunan deftere yazar, İstanbul’a mal almaya gidince de kapı kapı dolaşıp mutlaka bulur alır getirirdik. Bu çeşitleri hani köylü dediğimiz efendiler olan çarıklı erkan-ı harplerin sayesinde öğrenmiş olduk. Sevgili Latif, sen mahallemizin güzide bir evladısın. Üstelik baban Mehmet Ağayı çok severdim. Sessiz sakin beyefendi bir adamdı. 1947 ‘den Ürgüp’ten ayrıldığım 1972 sonuna kadar 25 yıl süre zarfında ilk-orta-lise talebeleri paralı olsun parasız olsun defter kalem v.s okul malzemelerini benden alırlardı. Ürgüp küçük bir yer olduğu için her çocuğun kimin olduğunu bilirdim. Deftere yazar daha sonra durum müsait olunca babasından alırdım. Köy talebelerinin yaptığı alışverişi ise harmandan harmana öderlerdi.’’ Sayın Merhum Bekir Taylan (Emekli Haritacı) Kıymetli kardeşim. Ürgüplülerin kadim dostu idi. Hafta sonları ve Çarşamba günleri derneğe, Ürgüp’ten yeni gelen birileri oldu mu “gel biraz sohbet edelim” der, Ürgüp’le ve Ürgüplülerle ilgili bilgi almaya bayılırdı. Boş kaldığı anda ise “gel bir iki el tavla atalım” derdi. Ürgüp dergisine kendisini adamıştı. Derginin zamanında yetiştirilmesi, yazıların tamamlanması, eksiklerin giderilmesi için gece gündüz çalışırdı. Tatil, yaz, kış demez fedakarca koşturmaktan zevk alırdı. Aziz ve insanlık abidesi Bekir Taylan kardeşimiz, 21.06.2012 tarihinde aramızdan ayrıldı. Mekanı cennet olsun. Ruhu şad olsun. Araştırmacı yazar ve şair Hasan Şahin’in ‘’GİTTİ’’ adlı şiirinin şu dörtlüğü, onun insalcıl tavırlarını ve sevgisini çok güzel anlatıyor. Kendisini, saygı ve rahmetle anıyor ve arıyoruz. Hasan Şahin derki yıllar geçse de Düşmeyecek ismin asla dillerde Yer ettin gönüllerde kalplerde Şanıyla şerefiyle namusuyla gitti ‘’Dedemin Osmanlı Saraylarında sağlık memuru sıfatı ile hizmet yapmasının sonunda ailem ‘Aşıcılar’ lakabını almış. Soyadı kanunu ile de Taylan soyadını almışız. Babam Mehmet Taylan ile annem Fatma Taylan’ın ilk çocukları olarak 6 Mayıs 1929’da Ürgüp’te dünyaya gelmişim. Babaannem dedemin ismine izafeten adımı Bekir koymuş. Çocukluğumun ilk yılları Ürgüp’te geçti. Yıl 1936. Babamın Ankara’ya gelip Gümrük ve Tekel Bakanlığında işe başlamasından bir yıl sonra annem ve kardeşim Recai ve ben Ankara’ya geldik. Recai o zaman bir yaşında ben de sekiz yaşındaydım. Babam beni Yüksel Caddesindeki Mimar Kemal ilkokuluna yazdırdı. İlkokulu bu okulda bitirdim.’’ ‘’ Okulda her yıl iftihar listesine seçilen çok başarılı bir öğrenci idim. Son sınıfı okurken resim hocamın teşvikiyle çalıştığım resimlerimi o yıl İstanbul’da yeni açılan Güzel Sanatlar Lisesine gönderdik. Çalışmalarım beğenilip dereceye girince kaydımı yapıp beni İstanbul’a çağırdılar. Ancak yaşam şartlarımın yetersizliği karşısında o çağrıya olumlu cevap veremedim.’’ ‘’1952 yılında eşim Adalet hanımla tanıştım. Altı aylık nişanlılık döneminden sonra evlendik. 1954 yılında dairemizin kendi bünyesinde açtığı kartoğrafya tekamül kursuna katılarak İsviçreli Prof.Dr. Edvard Imhof’un öğrettikleri doğrultusunda Desinatör Kartoğraf ünvanını aldım.’’ Sayın Merhum Süleyman Sucu (Emekli Memur) Değerli insan, Ürgüplüyü çok iyi tanıyan asil ve vefakar abim. Seni genel kurul toplantısında, özel yemeklerde erkenden gelip yerini alan güler yüz tatlı dilinle tanımayan yok gibidir. Senin yokluğunu, güler yüzünü, kendinden emin duruşunu, candan davranışını daima hatırlayacağız. 15.06.2015 tarihinde aramızdan ayrılmanız bizleri çok üzmüştür. Ama siz Ürgüplülerin kalbinde yaşayan asil bir abimiz olarak kalacaksınız. Ruhunuz şad olsun mekanınız cennet olsun. ‘’Tanrı sevdiklerine tez ölüm verir’’ Lord. Byron ‘’Bizim lakabımız Ekmekçi Aliler’dir. Baba dedem Ekmekçi Ali Ağa , Babaannem Ürgüp Ağası Mustafa’nın kızı Afife’dir. Anne dedem Büyük Cami müezzini Salim Hoca, Anneannem ise Emine Hanımdır. Babam Ekmekçi Mehmet Ağa, (sucu) annem Hatice, ben de Mehmet’ten olma Hatice’den doğma 1932 doğumlu Süleyman Sucu’yum.’’ ‘’Evimiz Temenni Mahallesi, Cami Kebir Sokak, numara 6’da bulunuyor.’’ Mahalle fırını ile çarşı fırının farkı nedir? Diye sorulduğunda merhumun vermiş olduğu cevap ‘’ Mahalle fırınları evler arasında olup evlerde yoğrulan hamurlar, teknelerde mayalanmaya bırakılır. Mayası gelince yani hamur kabarıp mayalanınca tekne ile mahalle fırınına getirilir. Fırıncı bu hamurdan bezeler alarak biraz bekletip somun halinde açar ve fırın ocağına atar. Orada 15-20 dk. Pişip ekmek haline getirilirdi. 60 yıl önce tanesi 1 kertikli kuruştan pişirme parası alınırdı. Çarşı fırınları ise adından da anla- Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 15 ÜRGÜP şılacağı üzere çarşı içerisinde olurdu. Hamuru fırın sahibi yoğurur, çeşitli biçimde pişirir ve satar. ‘ Tırnaklı’ denen pide sabahın erken saatinde pişirilip satışa sunulur. Komşu esnafın bazıları bir kangal sucuğu fırında kızartır tırnaklının arasına koyup yerdi. Kıymalı, tahinli, peynirli, yağlama gibi pide çeşitleri ve güveç pişirilirdi.’’ Merhuma Ürgüp’ten ne zaman ayrıldınız? Eğitiminiz nedir? Şimdi ne yapıyorsunuz? Diye sorulduğunda; ‘’1955 yılında askerden geldiğimde Ürgüp’te büyük bir iş krizi vardı. Ne iş yapacağıma bir türlü karar veremiyordum. Çok saygı duyduğum babamın arkadaşı Bostancıoğlu Ali Osman amcama sordum. ‘ Ben ne yapayım, Ürgüp’te kalayım mı? ‘ diye tek kelime ‘oğlum Ürgüp’te durma büyük şehre git. Burası her geçen gün geri kalıyor’ dedi. Bunun üzerine 1955 yılında Ankara’ya geldim. O tarihte Ürgüp’ün zenginleri İstanbul ve Ankara’ya gidiyorlar, tanıdık bildiklerini, sonradan yanlarına çağırıyorlardı.’’ ‘’İlkokul mezunuyum ‘’ ‘’Bayındırlık İskan Bakanlığında 28 yıl memurluk yaptıktan sonra emekli oldum. Eşim ev hanımı. İki kızım bir oğlum ve bir torunum var. Çocuklarımın üçü de üniversite mezunu ve çalışıyorlar’’ cevabı alınmıştır. Kıymetli hemşehrilerim, bu sohbetimizi üç çınar ağabeylerimiz adına Yahya Kemal Beyatlı’nın bir şiiri ile noktalıyorum. Selam ve hürmetler sizlerle olsun. ‘’Artık demir almak günü gelmişse zamandan Mechule giden bir gemi kalkar bu limandan Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol’’ Yahya Kemal Beyatlı KANLICA BAHÇELERİ Selahattin Bedir/Emekli memur Ürgüp şehir merkezinde bir doğa harikası olan Temenni tepesinden kuşbakışı ile eski ve yeni şehir manzarasını seyretmeye doyum olmaz. Topuz Dağları, Avla Dağı eteklerinden Eğrim Tepesi ve Teslime Tepesinden aşağıya doğru baktığımda Kanlıca’nın eski ve yeni hali hep aklıma gelir. Artık yeşil alan yoktu. Evimin İmran Mahallesinde olması nedeniyle Kanlıca’nın eski durumunu iyi bilirim. Kanlıca’nın sebze ve meyve bahçeleri çukur dere yatağında sulak arazide olması nedeniyle sebzeler erken yetişir, buraya “Ürgüp’ün Adana”sı derlerdi. Karahandere ve Dereler mahallesinden gelen Rumlar tarafından yapılan çatmaaltı kemerlerle çevrili kanallar Kanlıca’ya dökülürdü. Buraya halk B.Kanlıca derdi. Kanlıca bahçelerinde yetiştirilen turfanda sebzeler şunlardır: Ispanak, pırasa, marul, maydonoz, tere, kabak, yeşil fasulye, yeşil soğan, domates ve biberdir. Meyve ağaçları ise: Amasya elması, yaz mayahoşu elma, misket ve tavşanbaşı gibi elma çeşitleri, ayrıca erken yetişen hafızayı güçlendiren can erikleri, nefis ve güzel kokulu idi. Yaz sonlarına doğru sarı erik, kara erik ve ayva, doğal lezzetli ve vitaminli meyvelerdir. Kanlıca’nın orta kısmında, Mezbane vardı. Burada kesilen hayvanların kanı dere yatağına akardı. Kanlıca isminin buradan geldiğini düşünüyorum. Eski Pazaryeri, Kanlıca’ya çok yakındı. Şimdiki Tahsin Ağa Kütüphanesi’nin 20-25 metre üzerin- 16 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı de (zahire) buğday pazarı üstü çinko kaplıydı. Bedesten sokağının (melek girmez) sonundaki meydanda sebze ve meyve pazarı vardı. Buranın da üstü çinko ile kaplıydı. Babam Adana ve Tarsus’tan 1950’li yıllarda karpuz, kavun getirir, orada sergi açardık. Kanlıca bahçelerinde yetişen sebze ve meyveler ile köylerimizden gelen örme sepetler içinde kat kat samanla dizilen köy yumurtalarını pazara getirilir, satılırdı. Cumartesi günü Ürgüp’ün pazarı çok kalabalık ve hareketli olurdu. Hanlar, Cuma günü at,eşek,katır ve develerle dolardı. Kozaklı ,Avanos, Develi ve çevre illerden buğday,arpa,çavdar v.s gelirdi. Ürgüp pazarı diğer yerlerde kurulan pazarlardan daha üstündü. Burası ticaret merkezi idi çünkü bütün sanat ve ustalar burada vardı. Kunduracı, yemenici, palancı, nalbant, marangoz, terzi, berber, sobacı, demirci,bakırcı, fırıncı, helvacı v.s Kanlıca bahçeleri, 1970’li yıllarda hafriyat çalışmaları ile çukur alan doldurularak oto terminal binası ile otopark meydanı ve etrafındaki dükkanlar yapılmıştır. 1980’li yılların başında eski Pazar yeri ve meydanı çevreleyen işyeri ve dükkanlar yapılmıştır. 1990’lı yılların başında Kanlıca vadisine Ürgüp Belediyesi’ne ait kapalı otopark ve üst kısmına Turgut Özal iş merkezi ve kültür salonu yapılmıştır. Kanlıca alanı böylece şehrin genişlemesine ve zamanın şartlarına yenik düşerek yok olmuştur. Sadece küçük bir vadi kalmış ise de orası bakımsız, harap, çalılık ve kavak ağaçları mevcuttur. ANI Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı ve Arazi Bekçileri İsmail ÇOPUROĞLU / ÇMKB Emekli E skiden Ürgüp’te her mevkide bekçilerimiz vardı. Bunlar Çiftçi Malları Koruma Başkanlığına bağlıydı. Çok eskilere dayanan bu kuruluşun amacı arazideki tüm mahsüllere ve kullanılan malzemelere zarar verilmesini önlemekti. Benim uzun yıllar çalıştığım bu kuruluş ve bekçilerimiz hakkında bilgi vermek istiyorum. Belediye Encümeni, 4081 Sayılı Kanun gereğince koruma başkanlığını yürütmek üzere 5 asıl, 5 yedek üyeyi seçer ve isimlerini Kaymakamlık Murakabe Heyetine gönderirdi. Heyet bunu inceledikten sonra seçilen şahıslara ayrı ayrı bildirirdi. Bu beş asil üye de, kendi arasında koruma başkanı ve azasını belirlerdi. Koruma başkanlığı idare heyeti oluşmuş olurdu. Bu heyetin görevi; Arazi mevkilerindeki ihtiyaca göre, bekçi alımı için ilân verir. Bu ilân üzerine Koruma Başkanlığına başvuru- ların içinden göreve ehil olanlardan ihtiyaç kadarı seçilir ve seçilenlerin kimlikleri yine kaymakamlığa bildirilirdi. Bunların mazbataları kaymakamlıktan geldikten sonra görevlerine başlatılırdı. İdare heyeti dışında, bekçilerin maaş ve giderlerini karşılamak için, heyet toplanır, arazinin sulu ve kıraç oluşuna göre değerlendirilirdi. Dönüm hesabı üzerinden giderler, halktan karşılanırdı. O yıllarda bekçi maaşı 375 liraydı. Daim ve geçici bekçilerimiz vardı. Yaz dönemi bekçi sayısı 15’e kadar çıkardı. Daim olarak 2 bekçi, 1 tahsildar ve 1 katip bulunmaktaydı. Bunlara da Bekçibaşı ünvanı üzerinden maaş verilirdi. Daim bekçilere araziye çıkmak için kedilerine ait atlarının yem, nal, eğer gibi masrafları karşılanırdı. Araziye gönderilen bekçilerin araziyi en iyi görecekleri ve kontrol edebilecekleri hakim tepelerde çalı-çırpıdan yapılan “alaçıklar”ı vardı. Bunlar dinlenmek için kullanılan gölgeliklerdi. Dürbünleri ile o alaçıkların önünden araziye gelip – gidenleri gözetlerlerdi. Bu kuruluşun nasıl kapandığından da söz ederek yazıma son vereceğim. Masraflar için halktan toplanan paralar, halka ağır geldi. Biz para toplamak için dükkanlara, kahvelere ya da evlerine gittiğimizde “Ekip – dikmediğim, görmediğim araziye para istiyorsunuz, vermek istemiyorum” diye tepki gösterenlerin sayısı artmaya başlamıştı. Biz de koruma heyeti olarak toplandık. Kaymakamlık Murakabe Heyetine başvurduk. Emekli olan bekçilerin yerine yenisi alınmadı. Kalanları da Belediyeye aktardık. Böylece Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı kapanmış oldu. Yeri gelmişken Koruma Başkanlığına intikal eden ve şahit olduğum bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.: Bir gün bir arazi sahibi gelerek “arazimdeki sebzeleri topluyorlar, bunu bulun” diye şikayette bulundu. Biz de bekçiye emir verip, bunun bulunmasını istedik. Bekçi takipteyken sebzeleri toplayan kişiyi görüyor ve hemen yanına gidiyor. Adam bekçinin kendisine yaklaştığını farkeder etmez hemen secdeye kapanıp, “namaz kılıyor” gibi yapıyor. Ancak, kıblenin tersine durduğunu unutuyor. Bunun farkına varan bekçi elindeki çatallı sopasıyla, adamın boynuna çatal kısmını bastırarak “lan kıble o tarafta mı?” diyerek alıp, bize getirdi. Orada tövbe etti ve mal sahibiyle barıştırıp, gönderdik. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 17 ÜRGÜP TANDIR Prof. Dr. Mustafa YANDI KTÜ Tıp Fakültesi - Ortahisar/TRABZON Bugün sizlerle gerilerde kalmış, günümüzde örneklerine çok seyrek rastladığımız, çocukluğumuzda günlük yaşantımızın ayrılmaz bir parçasından, günümüze çıkarımlar da yaparak, bir bahis açmak istiyorum. Tandır! Tandır deyip de geçmeyin. Aslında ev/ülke ekonomisinden, bireyin kişisel gelişimine kadar ne derin etkileri olmuştur bizim kuşağın üzerine, bir bakalım: Şimdilerde çokça duyduğumuz “insan ilişkileri zayıfladı; insanlar yanında ki komşusu acından ölse fark etmiyor !!” yakınmasının gerisinde yatan aslında değişen sosyoekonomik ilişkilerdir. Bu ilişki değişimi kaçınılmaz bir şekilde önce beldeyi, mahalleyi, sonra da aileyi birbirinden uzaklaştırmış ve insanlar belki ekonomik kazanımlar elde ederken öte yandan sosyal ilişkiler zayıflamış, ülke ekonomisi de bir o kadar dışa bağımlı hale getirilmiştir. Bu felsefi girizgahı bir kenara bırakalım; biz nostaljik tandırımıza dönelim. Çocukluğumuzda özellikle belde ve köylerimizde her ev kendi ekmeğini kendi yapar; kimi beldelerde tandır ve tandır ekmeği; kimilerinde ise yufka geleneksel gıda temel maddesini oluştururdu. Her ikisinde de günlük yapım olmaz; ekmek, tandırda ortalama haftalık, yufka ise 1-3 aylık yapılırdı. Benim bel- 18 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı dem Ortahisar’ da yufka bilinmez, tandır ekmeği yapılırken; çok değil 3-4 km mesafede Maççan (şimdilerde Göreme) da tandır ekmeği bilinmez, yufka yapılırdı. Bu konu, aslında sosyal antropologların alanına girer ama, bana göre bu beldelere Orta Asya’dan gelip yöreye yerleşen boy farkından olsa gerektir. Yufkayı bir kenara alalım, biz tandırımıza dönelim. Tandır, her evin avlusu, hayat (üstü açık yada yarı kapalı evin bahçesi) veya kış evi (evin daha ziyade kış mevsiminde oturulan odası) nde, ev inşa edilirken yapılan evin olmazsa olmazıdır. Zemin, yaklaşık 1 m derinliği, 0.5 üst, 0.80 m alt çapında KÜLTÜR silindirik kazılır ve açılmış çukura, aynı boyutta Kızılırmak toprağından hazırlanmış, fırınlanmış küp yerleştirilir. Burada amaç, hamuru yapıştırmak üzere düzgün satıhlı ısıyı da dengeleyen bir zemin oluşturmaktır. Tabii ki yanma olayının gerçekleşmesi içinde dip kısmına bir havalandırma deliği ( külle ) konur; pişirme sonunda ısıdan daha uzun yararlanmak için külle tıkaçla tıkanır; böylece tandırın ısısından 18-20 saat faydalanılırdı. Hemen her evde tandır, ortalama 5-7 günde bir gün yakılır. Tandırın yakılacağı günün ( tan ) vaktinde, evin anası, tarlalarında üretilmiş güzün “ Un Teknesi ”ne doldurulmuş undan hamuru mayalayarak hazırlar; birkaç saat sonra kendi bağından bahçesinden getirilmiş, odun ve gılamada (budanmış üzüm çubuk) larını tuturuk (kurumuş ot) la tutuşturur; tandırda ki ateş alevli iken tandırında ilk görevi başlar. Hem o evin hem de yakın komşuların yemekleri, tandırın üstüne yerleştirilen hecirget ( gözleri üzerine pişirilecek yemeklerin konulduğu + şeklinde demir araç ) üzerinde pişer; ateşin alevli halinden duman ve isin azalmasını, yemeklerin pişmesini takiben artık kıvama gelmiş, ortası delikli, şekil verilmiş hamur duvara yapıştırılır ve yuvarlak taştan tandır kapağı kapatılır; 20-30 dakika sonra pişmiş ekmekler eğiş ( bir ucu yassı, diğer ucu çengelli demir ) yardımı ile tandırdan çıkarılır tekneye yerleştirilir; ev nüfusuna göre hazırlanmış hamur bitene kadar pişirme tekrarlanır. Tabi pişirme her zaman yolunda gitmez, hamurun kıvamı ve pişirenin yapıştırma becerisine göre ateşe düşende olur. Bu durumdan beis olmaz, küllenmiş ateşe düşen hamur oradan alınmaz; düştüğü külün üstünde pişen ekmek ( tap ) de biraz sert, yüzeyi yanık ama daha farklı lezzette olur. Ekmek pişirmenin sonunda, hamur teknesinde kalan ( tekne kazıntısı )hamur ufak boyutlarda tandıra yapıştırılır; azalmış ısıda, uzun süre pişer, biz çocukların özellikle hoşlandığı küçük boyutlu peksimet ( keskiç ) olur. Ekmek pişer ama tandırın görevi bitmez. Küllenmiş kör ateşin üzerine koyulan sac ayağına yerleştirilen güveçlerde, küllenmiş ateşe yerleştirilmiş çömlek ( osbar ) lerde sadece o evin değil konu komşunun yemekleri pişirilirdi. İçinde yemekler pişmiş çömlekler çıkınca tandırın bir başka görevi başlar. Üzerine yerleştirilen 4 ayak (iskemle ) üzerine kırk yama “ çul ” altında ayaklar tandıra uzatılarak oturulup, uzun kış gecelerinde başka bir ısınma yöntemine gerek kalmadan sohbetler edilir; anneanne, babaanne, hanım nine (haminne ), hala, teyze ( ame ), lerden unutulmaz, her birimizi farkettirmeden şekillendiren masallar dinlenirdi. Dikkat ederseniz, dışa hiç bağımlı olmadan yenilir, içilir ve yaşanırdı. O dönemin politikacıları da seçim meydanlarında çoğunlukla ( gaz, tuz ve bez temini ) vaatleri ile yetinirlerdi. Hoş çoğumuzun evinde dokunan bezler (culfalık ) sayesinde sadece kişilik ( bayram, seyran ) giysileri ile tuz dışında beze de ihtiyaç olmaz, sadece aydınlatma için gaz ve yemeklere tat vermek için tuz satın alma dışında hiç bir şeye vatandaşın müdanesi olmazdı. Ayakkabı ( iskarpin ) olarakda ya kendi yaptığı çarık ya da köydeki ustanın elle yaptıkları giyilirdi. Elbette bugün o günkü gibi yaşayalım demiyoruz. Ancak, aile/ülke ekonomisini dışa bağımlı kılan günümüz yaşam tarzı yerine örneğin güneş enerjisinden yararlanan ısıtma/pişirme yöntemlerini geliştirme, ortaklaşa kullanma alışkanlıklarını topluma kazandırma da toplumu yöneten ve yönlendirilenlerin derdi olmalı diye düşünüyorum. Muhabbet, sağlık ve esenlik dileklerimle.. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 19 ÜRGÜP ÜRGÜP ve KAPADOKYA’DA ÇEVRİLEN FİLM ve DİZİLER Kadir ÜZÜMKUŞU - E. Muh. AstSb SİNEMA: Güzel sanatların bir dalı olan sinema, film üzerine kayıt edilmiş durağan görüntüleri bir projeksiyonla karanlık bir yerde bir perde üzerine yansıtmaya ve hareketli görüntüler elde etmeye dayanan bir sanattır. Bizleri bazen güldüren,bazen ağlatan bazen düşündüren,bazen de dersler veren filmleri ve fedakar sanatçıları sizlerle yad etmek isterim.Önce; DÜNYA SİNEMASI: 1895’te Paris’te bir kahvede LUMİERE kardeşler paralı ilk filmi sahneye koydular.Sonraki yıllarda İtalya, Amerika, İngiltere, Belçika v.s. ülkelerde filmler çekmeye başladılar. İlk akla gelen Ünlü yabancı oyuncular: Charlıe Chaplin- Laurel ve Hardy- Charlton HestonKırk Dauglas- Alain Delon- Tony Curtis-Cint easwood- Lee Van Cleef- John Wayne- Charles bronson- Jean Paul Belmondo- Dean Martin- Burt Lancanter- Marlon Brando- Anthony Quing- Paul Newman- Ömer Şerif-Jim Brown- Sophia 20 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Loren- Elizabeth Taylor- Marilyn Monroe- Brigitte Bardot- Raguel Welch- Ursula Andress-Do Derek- Merly Streep- Kim novak-Jacqueline Bisset – Angalina Jolie… gibi nice oyuncular. Unutulmuyan filimler: Rüzgar gibi geçti- Benhur- On EmirSpartaküs- Kleopatra- İyi, Kötü ve Çirkin- Baba- Çıplak SilahRambo- Kırık Ok- Love Story- Çöl Aslanı- Yedi Silahşörler- Babaİndia Jones- Titanik- Son TangoKuşlar- ….gibi yüzlerce filimler. TÜRK SİNEMASI: 1922 yılında Kemal filmi, Kemal ve Şakir seden kardeşler kurarlar. 1922 yılında, Facia-i Aşk, Boğaziçi esrarı filmleri ile başlar. 1923 yılında Ateşten gömlek o dönemin en iyi filmi olmuştur.Daha sonra Bir millet uyanıyor, Aysel Bataklı Damın Kızı, Sözde Kızlar gibi filmlerle devam edilmiş.Bu döneme Muhsin Ertuğrul damgasını vurmuştur. Türk sinemasının ilk starı, Cahide Sonku’dur. Her yıl sayısı az da olsa filmler çekilir. Ferdi tayfur, Talat KÜLTÜR - SANAT artemel, Hadi hün,Sami ayanoğlu, Orhon M. Arıburnu gibi oyuncular rol alırlar. 1952 yılında, Yavuz Sultan Selim ve yeniçeri Hasan, filmiyle, Ayhan Işık kendini ispatlar. Kanun namına- üç arkadaş- Şimal Yıldızı- Bu Batanın Çocukları- Otobüs Yolcuları- Yılanların Öcü- Acı Hayat-Şoför Nebahat- Fosforlu Cevriye- Susuz Yaz- Buzlar Çözülmeden- Gurbet Kuşları- Üç Tekerlekli Bisiklet- Hudutların Kanunu- Vurun Kahpeye-Arkadaş- Zavallılar-Kara Haydar- Bekçi- Yaprak Dökümü- Malkoçoğlu- Köroğlu- Karaoğlan- Battal Gazi- Vesikalı Yarim- Acı- Ağıt- Kızgın Toprak- BabaSürü- Yol- Duvar- Adak- Züğürt Ağa- Selvi Boylum Al Yazmalım- Tatar Ramazan- Turist Ömer- Adanalı Tayfur- Kart Horoz- Cilali İbo- Hababam Sınıfı- Şaban Oğlu Şaban... Gibi yüzlerce film. Sinemaya sırasıyla giren sanatçılar, başta KRAL Ayhan ışık, 200 film çevirdi, hepsinde de baş rol oynar. Orhan Günşiray- Eşref kolçak- Fikret Hakan- Ahmet Mekin- Yılmaz Duru- Ekrem Bora- Göksel ArsoyYılmaz Güney- İzzet Günay-Tamer Yiğit- Tanju Gürsu- Ediz Hun-Yusuf Sezgin- Cüneyt Arkın- Kartal TibetSalih Güney- Tugay Toksöz-Yılmaz Köksal- Murat Soydan- Tanju Korel- Kadir İnanır- Serdar Gökhan-Tarık Akan- Aytaç Arman- Hakan Balamir- Halil Ergün- Bulut Aras- Talat Bulut…. Bayanlara Gelince, Cahide Sonku’dan Sonra, Gülistan GüzeySezer Sezin- Nevin Aypar- Adile Naşit- Aliye Rona- Neriman Köksal- Nurhan Nur- Belgin Doruk-Muhterem Nur- Neşe Yulaç- Nilüfer AydanFatma Girik- Leyla Sayar- Pervin Par- Figen Say- Sema Özcan- Sevda Ferdağ- Zeynep Değirmencioğlu- Tijen Par- Türkan Şoray- Nebahat Çehre- Semra Sar- Parlo Şenol- Filiz Akın- Fatma Belgen- Hülya Koçyiğit-Sezer Güvenirgil- Selma Güneri- Feri Cansel- Selda Alkor- Esen Püsküllü-Figen Say- Mine Mutlu- Hülya Darcan- Zeynep Aksu- Arzu Okay- Meral Zeren- Perihan Savaş- Hale Soygazi- Meral Orhonsay- Gülşen Bubikoğlu- Necla Nazır- Ahu Tuğba- Müjde Ar- Hülya Avşar- Serpil ÇakmaklıHarika Avcı… gibi nice sanatçılar. Kötü rollerde, A.Tarık tekçe, Erol taş, Hayati Hamzaoğlu, Hüseyin baradan, Bilal İnci, Nuri Alço, Suzan Avcı, Mine Soley, Devlet Devrim… Babacan rollerde, Kadir Savun, Hulisi Kentmen, Nubar Terziyan, Komedi rollerinde ise, Sadri Alışık- Vahi Öz- Suphi Kaner- Öztürk Serengil- Ferudun Karakaya- Kemal Sunal- Şener Şen- İlyas Salman- Aydemir Akbaş- Halit Akçatepe- Münir Özkul- Adile Naşit- Mualla Süer- Zeki Alasya- Metin Akpınar- Levent Kırca- Müjdat Gezen… gibi niceleri. Bu güzel insanları, unutmak mümkün değil, ÜRGÜP SİNEMALARI: 1956 yılında hacı musa’nın kahvede, Yahyalılar ara sıra film oynatırlarken, bu makineyi Gülşehir’e satarlar, o makine’de, Ahmet bilir makinistlik yapar, bir süre Salim üzümkuşu onlarla beraber çalışır. 1957 yılında da, Elektrikçi Nafi hastürk ile maliyede çalışan bir memurla ortaklaşa 16.lık bir makine alırlar, onlarda Hacı musa’nın kahvesinde bazende Alaman’ın kahvede filmler oynatırlar. Daha sonra bu makine ile Necdet Güner, Hacı Mehmet Eroğlu, Öğretmen Hidayet Öçmen ve Fikri görelilerden ayrı Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ile Ömer Çubuk’ta filmler oynatmışlar. 1962 yılında, bu makineyi Mustafa Yağlı (Yağcı) ile Tomarzalı Ahmet ile satın alırlar melek girmezde İPEK sinemasını açarlar. Salim üzümkuşu ile Cafer Tezer makinistlik yaparlar.Sonra tomarzalı Ahmet ortaklıktan ayrılır. 1964 yılında, Bakkal Efendi Bekir Tokat’la Hatem Yüksekkaya ortaklaşa 35‘lik büyük bir makine alırlar, Bahri uğur merkez kahvesini, SARAY sinemasına çevirirler. Saray sinemasına karşı, Mustafa Yağlı (Yağcı) Sivritaş’taki hızarhanesinin üstüne, açık hava ipek sinemasını açar. Ahmet bilir her iki sinemaya da ortaklık yapar, Tatlı rekabet ortamında iki sinemada güzel filmler oynatmaya başlarlar, Saray sinemasının, makinistliği önce, Hatem yüksekkaya ve sonra da Osman Tokat üslenir. Büyük İpek sinemasının Makinistliğini de, Ahmet bilir’den sonra, Salim üzümkuşu ile Cafer Tezer devam ederler. Uzun süre Ürgüp halkını eğlendiren sinemalar, Televizyon yayınlarının çoğalması, uygunsuz filmler devri, müşterileri azaltır, önce SARAY sineması, sonrada, 1986 yılında da, İPEK sineması kapanır. Sinema, ailelerin, biz gençlerin tek eğlencesiydi. Ses yayın cihazları yaygın değilken, levha üstüne yapıştırılmış film afişini iki genç çocuk çarşı, pazar dolaştırırken, ara sıra da, yanlarındaki huni’den bağırarak filmin tanıtımını yaparlardı. Daha sonra, Cumhuriyet meydanından, Suat Hayri Ürgüp’lü caddesine inerken sağ tarafa film reklam panoları yapıldı, biz öğrenciler okula Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 21 ÜRGÜP gelip giderken, film afişlerine mutlaka bir göz atar, hafta sonunu iple çekerdik.Cumartesi dışında, öğrencilerin sinemaya gitmeleri yasaktı. Orta okul müdürümüz Neşet atay’ın mesaisi gece de devam eder, çarşı, Pazar, han kahve demez dolaşır, öğrencilerin gölgesi olurdu. Buna rağmen, güzel filmler oynarken, ara sıra da bizim takım, (Muzaffer samur, Kürşat numanoğlu, Yusuf Terzioğlu, Turan sapmaz, Hilmi Çalışkan, Mehmet Sezen,) yani okulun sosyal faaliyetlerinde yer alan bizler kaçamak yapardık. Film başlar, yazılar geçerken bizler içeri sessizce girer, antrak olacakken Salim abim, ışık yakıp söndürerek, bizleri uyarır, herkesden önce de sinemadan çıkardık. İpek sinemasına gidenler, önce, arkadaşımız büfeci Emin ekmekçi’den, kuru yemiş veya olmazsa olmazımız ayçekirdek ikmalini yaparlar, antraktada, sigaralar tüttürülür, çay, gazoz gibi içecekler de içilirdi. Sinema 50 Krş’tu, harçlığı az öğrencileri, anlayışlı sinemacılar, 25 Krş’tan alırlardı. filmde kavga yoksa, o filme iyi demezdik. Sinemalar her akşam gösteri yaparken, cumartesi, pazar, çarşamba günleri, gündüz, öğleden sonra, bayanlara, matine gösterisi yaparlardı. Sinemaya annemlerin mahallece gittiklerini hatırlıyorum.Hele kapı komşumuz, PTT memuru Avni amcanın, sinemaya ayrı sevdası bir vardı. Her sinemada onun özel koltuğu vardı. Ürgüp’te oynayan filmleri seyreder. Ayrıca haftanın iki gününde de bir minibüs ayarlayıp Nevşehir sinemalarınındaki filmleride kaçırmazdı. Bu ekip’e ara sıra ağabeyim, Mustafa Üzümkuşu’ nun da katıldığını hatırlıyorum. Sene 1960, bir yaz akşamı, hacı musanın kahvede, ilk sinemaya, ağabey’imle gitmiştim, Ayhan ışık, Neriman köksal Turan Seyfioğlu ve Leyla Sayar’ın baş rolünü oynadıkları devlerin öfkesi filmini seyrettik, filmi de oyuncuları da çok sevdim. O günden bugüne bir Ayhan ışık sevdalısıyım. 93 tane filmi arşivimde mevcut. Alaman’ın kahvede de,verem hakkında bir belgesel izlemiştim. 1961 yılında ise eren bakkaliyesi önünde, İnleyen dağlar filminin bir sahnesine tanık olmuştum, Ekrem Bora, 22 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Mehmet erenlerin dükkana girdi bir sigara alıp çıkmıştı.1963 yılında, cumhuriyet meydanında havuzun başında, bir çekim yapılıyordu, sanatçının elin de saz, dolaştım güllüşah hep senin İçin türküsünü söylüyordu. Bu filmin adını araştırıyorum. 1970 yılında, İstanbul’dan Ürgüp’e izine gelmiştim, çimenli kampingi, dayı oğlu Yüksel kanlıyı işletiyordu. Bir gün ziyaretine gitmiştim,o sıra, Ürgüp’te DAĞLARIN KARTALI filmi çevriliyordu, havuz başına gittik, havuz kenarında, Hayati hamzaoğlu, Bilal inci güneşleniyorlardı, hoş sohbetler etmiştik.Daha sonra da kral Ayhan ışık’ı uzaktan görebilmiştim. İstanbul’da, ise Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Yılmaz Köksal, Türkan Şoray, Nurhan nur, meslektaşım Hulisi Kentmen, Ali şen, Tunç Oral, Mine Mutlu, Sevim emre, Sezer Güvenirgil gibi daha nice sanatçılarla anılarım oldu, onlar bende kalsın ama bir anımı sizlerle paylaşmak isterim. Hemşerimiz, terzi Dilaver arıklı ağabeyimiz, bizim oturduğumuz, bağlarbaşında, bir butikte terzilik yapıyordu, gelip geçerken uğrar hoş sohbetler ederdik. Bir gün de kapısı açıldı, gelen, Kırşehir’li Yılmaz Köksal’dı. Tanıştık, kaynaştık meğer Ürgüp’te film çekeceklermiş, elbiselerini dilaver ağabey’e diktiriyordu, AMAN iki kat dik hemşerim, atlayacağım zıplayacağım, kavgalar yapacağım toprağımızda, demişti. Bu yalancı dünyaya kimler geldi, kimler geçti. Ayhan Işık’tan, Yılmaz güney’e, Cahide sonku’dan Neriman Köksala... Sinemaya gönül vermiş tüm sanatçılarımıza, sinema emektarlarına, bu filimleri bizlere sunan, Ürgüp’ün saygı değer insanlarından, Nafi Hastürk, Necdet Güner, Hacı Mehmet Eroğlu, Öğretmen Hidayet Öçmen, Fikri göreli, Mustafa Yağlı (Yağcı), Efendi Bekir tokat, Osman Tokat- Ahmet Bilir, Hatem yüksekkaya, Salim Üzümkuşu, Tomarzalı Ahmet, Cafer Tezel ve Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ile Ömer Çubuk gibi sinemaya katkı veren bu vefakar insanları sevgi ve saygı ile yad ederken aramızdan ayrılanlara, Allah’tan rahmet, Hayatta olanlara da, sağlıklı uzun ömürler dilerim. Hoşçakalın, dostça kalın, sevgili Ürgüp’lüler. KÜLTÜR - SANAT ÜRGÜP ve KAPADOKYA’DA ÇEVRİLEN FİLMLER 1. 1952 Karanlık Dünya (Aşık Veysel): Ayfer FerayKemal Öz- Ahmet Sayıl 2. 1952 Bu Vatanın Çocukları : Nurhan Nur- Y.güneyA. Kaptan- B. Zobu 3. 1961 İnliyen Dağlar :Ekrem Bora-Muhterem Nur 4. 1968 Şeyh Ahmet :Fikret Hakan-Sara Stephan 5. 1969 Bir Türke Gönül Verdim :Ahmet Mekin-Eva Bender 6. 1970 Dağların Kartalı :Ayhan Işık-Hülya DarcanKadir İnanaır 7. 1970 Çeko :Yılmaz Köksal- Ahmet Mekin- Hayal Sürer 8. 1971 Acı :Yılmaz Güney- Fatma Girik 9. 1971 Ağıt :Yılmaz Güney- Şermin Hürmeriç 10. 1972 Darağacı :Arzu Okay- İrfan Atasoy 11. 1973 Mapus :Türkan Şoray- Hakan Balamir. 12. 1973 Küçük Kovboy :Cüneyt Arkın-İlker İnanoğlu 13. 1973 Topal :İrfan Atasoy-Meral Orhonsay-Y.gencer-Eşref Kolçak 14. 1974 Kuma :Fatma Girik-Hakan Balamir 15. 1976 Deprem :Türkan Şoray-Kadir İnanır 16. 1976 Nereye Arkadaş :Aytaç Arman-Yılmaz Köksal-Melek Ayberk 17. 1977 Dila Hanım :Türkan Şoray-Kadir İnanır 18. 1978 Derviş Bey : Kadir İnanır-Melike Zobu-Ahu Tuğba 19. 1982 Dünyayı Kurtaran Adam :Cüneyt Arkın-Aytekin Akkaya-Füsun Uçar 20. 1984 Firar :Hülya Koçyiğit-Bulut Aras 21. 1984 Kaşık Düşmanı :Perihan Savaş-Halil Ergün-Mesut Ergin 22. 1989 İsa-Musa-Meryem :Tarık Akan-Meral Kontrat-Oktay Sözbir 23. 1999 Propaganda :Kemal Sunal-Metin Akpınar 24. 2002 Mumya Firarda :Nurgül Yeşilçay-TeomanNurseli İdiz 25. 2003 Asmalı Konak-Hayat :Özcan Deniz-Nurgül Yeşilçay-Selda Alkor 26. 2004 Yazı Tura :Kenan Mirzalıoğlu-Olgun Şimşek 27. 2005 Cenneti Beklerken :Serhat Tutumluer-Melisa Sözen 28. 2005 Dilekler Zamanı :Lale Yavaş-Erhan EmreHilmi Sözer 29. 2005 Yolda :Halil Ergün-Yeşim Bebür 30. 2006 Dünyayı Kur.adamın Oğlu :Cüneyt ArkınMehmet Ali Erbil 31. 2006 Aşkın Dansı :Tolga Savacı-Yıldız Asyalı 32. 2007 Gomeda :Serkan Altunorak-Feride Çetin 33. 2007 Peri Tozu :İpek Değer-Mehmet Ali Nuroğlu 34. 2009 Kapadokya Düşleri :Devrim Saltoğlu-Emel Çölgeçen 35. 2011 Moya-Hitit Yıldızı :…. 36. 2013 Yunus Emre=Aşkın Sesi :Kürşat KızbazDevrim Evin-B.emin Yarar-A.mekin 37 2014 Kış Uykusu :Haluk Bilginer-Melisa SözenDemet Akbağ 38. 2014 Patron Mutlu Son İstiyor :Tolga Çevik-Ezgi Mola-M.başoğlu-Erkan Can Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 23 ÜRGÜP ÜRGÜP’te ÇEKİLEN TÜRK DİZİLERİ : 1. 1999 Cemalım :Alp Emre Kököz-Bergüzar Korel 2. 2003 Kırık Ayna :Kadir İnanır-Yeşim Büber-Burak Hakkı-B. Kayabaş ve S. Güneri 3. 2003 Asmalı Konak :Özcan Deniz-Nurgül Yeşilçay-Selda Alkor-M.samancılar 4. 2006 Adak :Emrah-Hande Subaşı-Ş.hürmeriçTansel Öncel-F.belgen 5. 2007 Dicle :Aslı Tandoğan-Tolgahan Sayışman 6. 2008 Son Ağa :Tamer Karadağlı-Feride ÇetinEmel Müftüoğlu 7. 2009 Kapadokya Düşleri :Devrim Saltoğlu-Ozan Dağgel-Aytaç Öztuna-Dilşad Çelebi 8. 2012 Hayat Devam Ediyor : Fikret Kuşkan- A. Ergin- M. Miroğlu- Ş. Gürler- Suna Selen 9. 2013 Yer Gök Aşk :Birce Akalay- Işıl Yücesoy 10. 2014 Emanet :Mehmet Akif Alakurt-Özlem Yılmaz-Engin Şenkan-Semra Dinçer 11. 2014 Yılanların Öcü :Cemal Toktaş-Hande SoralCeyda Ateş-Rüçhan Çalışkur- N.Kırmızıgül Ayrıca,Rasim Öztekin’in Türk Tutkusu-İnadına Yaşamak Gibi Dizi Ve Filimler Çevrilmiştir. ÜRGÜP ve KAPADOKYA’DA ÇEVRİLEN YABANCI FİLİMLER: 1.1969 Medea :Maria Callas-Pier Paolo Pajolini 2.1970 Paralı Askerler :Tony Curtis- Charles Bron- 24 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı son- F. Hakan- Salih Güney 3. 1985 Piyordlu Küçük Hoca :Davit Bertelsen 4. 1988 Semiramis’in Asası : 5. 1988 Bartolde Bertoldino : 6. 1988 Ukela : 7. 1989 Skipstrem : 8. 1994 Türk Tutkusu : 9. 1999 Ali Baba Ve Kırk Haramiler : 10. 2003 Şark Lezzetler : 11. 2003 İbrahim Bey Ve Kuran’ın Çiçekleri :Ömer Şerif 12. 2003 Truvaya Karşı Üç Silahşör : 13. 2003 İpek Yolu : 14. 2004 Kurtlar İmparatorluğu :Jean Reno-Arly Jover 15. 2006 Sankranthi, Hindistan :Venka Tesh Daggu Batı 16. 2006 Iımercante Di Piete :Harrey Keitel – Jane March 17. 2010 Hayalet Sürücüsü-2 : Nicolas Cage 18. 2010 Anaganaga-Hindistan :Siddhartu-Lakshmi Manchu 19. 2011 Nuhun Gemisi :Stephan Luca-Julia 20. 2013 Hititya =Madalyonun Sırrı :Bruno EyronEmir Berke Ayrıca , Periplus- Bir Zamanlar Bir Savaş Vardı-Taş Tüccarları-La Pasion Turca-Türk Tutkusu-Fırsat-Toute Vune Vie-Derviş-Talih Ve Tesadüfler-Arabistan GeceleriYor-Hodja Fra Pjort-Selam Aziz Jorge-Kayıp Hazine –Tüm Bir Yaşam-La Pasion Turca Gibi,Çok Sayıda Film,Belgesel Ve Diziler Çekilmiştir. YABANCI TV. DİZİLERİ 1. 2000 Binbir gece masalı :Milli Avital-Alan bates 2. 2008 Jack hunter and the lost treasure :Ivan sergel-Susan ward 3. 2008 Jack hunter and the quest for akhena :Ivan sergel-Joana kelly 4. 2009 Jack hunter and the star of heaven :Ivan sergel-Joana kelly 5. 2009 Sports IIIustrated swimsuit :Tv. filmi KAYNAKÇA: 1. 5555 afişle Türk sineması-Türker inanoğlu(1096 sayfa) 2. Thema-larousse-tematik ans.406-435.sayfalar 3. Cumhuriyet ans.2911-2925.sayfalar 4. Gelişim hachette,3712-3738.sayfalar 5. Göreme-National park and rock sites of cappodocio 6. Peribacaları-Ürgüp sinema günleri 7. Milliyet yayınları,sinemada,video ve tv.de 5000 film kitabı 8. Ürgüp belediyesi,internet sayfası 9. Kadir Üzümkuşu,arşivi(film,gazete,dergi,kitap..vs.) 10. Not :Bu araştırmalarıma katkı veren ,Ahmet Bilir-Salim Üzümkuşu-Mustafa Kaya-Muammer Güzelgöz-Ersan Yüksekkaya ağabeylerime, Asım Durusu ve Mustafa Kırboğa kardeşlerime içten teşekürler ederim. TANITIM DERGİMİZ YAZARLARINDAN ALİ AKUZUN ve MUSTAFA KAYA’NIN YENİ KİTAPLARI YAYINLANDI Her iki hemşehrimizi de, kitaplığımıza kazandırdıkları eserlerden dolayı kutlarız. “Ürgüp Seni Çok Seviyorum” isimli kitabının ardından “Şen Olasın Ürgüp” isimli kitabını yayınlayan Ali Akuzun, bu kitabında emekliliğinden günümüze kadarki gördüklerini, yaşadıklarını, sosyal faaliyetlerini, anılarını okurlarıyla paylaşıyor. GÜLDESTE-İ ÜRGÜP “Ürgüplü Şairler Antolojisi Yayınlandı 1- Dr. Rasim DENİZ ve Mustafa KAYA’nın beş yıldan fazla süren bir emekle hazırladığı antoloji tamamlanarak matbaaya verilmiş durumdadır. Eser, Osmanlı Döneminde, Cumhuriyet döneminde ve yaşayan Ürgüp köy, kasaba ve ilçe merkezinin şairlerini kapsamaktadır. Osmanlı Döneminde 1600 yılından günümüze dek 99 şairin kısa yaşamları, şecereleri ve şiirlerinden örnekleri içermektedir. Ayrıca Ürgüp kültürel yapısı, şiir ortamları ile şiiri bulunamayan, ihtimal olarak Ürgüplü olduğu sanılan şairlerle, araştırmacılara göre Ürgüplü şairlerin listeleri verilmiştir. Antoloji 1877 yılından şair fotoğraflarını da içermektedir. Şiirlerin birçoğu ilk kez burada yayımlanmaktadır. Yeşilhisar Başköy, Göreme ve Uçhisar da Osmanlı döneminde idari olarak Ürgüp’e bağlı olduklarından ve bilhassa Ürgüple birlikte şiir ortamları oluşturduklarından kitaba dahil edilmişlerdir. Terzioğlu Holdingin sponsorluğu ile basılan antolojide günümüzde anlaşılmayan Osmanlıca sözcükler de okuyucular düşünülerek şiirlerin altında açıklanmıştır. Kitabın tanıtımı Osmanlıca şiirlerin özgün nüshalarının bulunabilenleri, Ürgüpte bulunmuş şiir defterleri, mecmuaları ve cönklerinin sergileneceği bir sergi ile yapılacaktır. Fresco Otelde yapılacak sergi ve kitabın tanıtımının tarihi davetiye ve ilanla duyurulacak olup yazarları da kitabı okuyucularına imzalayacaklardır. Kitabın burada sunduğumuz kapağında Ürgüplü şair, hattat ve santur üstadı Tayyarzade Nuri Gökaşan’ın hat ve süslemesini görüyoruz. Yazıda “İnne mineşşiirü le hikmetü” (Muhakkak ki şiirde hikmet vardır” Arap atasözü veya hadis yazılıdır. 2- Ürgüp Anı Fıkraları ve Ürgüp’te Garip Vakalar” Kitabı Yakında Yayımlanacak “Ürgüp Anı Fıkraları ve Ürgüp’te Garip Vakalar” adlı kitap da yakında yayımlanması bekleniyor. 200 garip vaka ve anı fıkrayı kapsayan kitap Mustafa KAYA tarafından hazırlanmıştır. Mizahımızın ilçemizdeki düzeyi bakından da ilginç , nükteli ve garip olaylara düşünecek ve güleceksiniz… Ürgüp , köy ve kasabalarına ait bu tür olayları işitip de kaynağı belirtilerek bu kitaba yazılmasını isteyen hemşehrilerimiz şu adrese bildirerek hem Ürgüp mizahına katkı sunmuş hem de eserin kapsamını genişletmiş olacaklardır : Mustafa KAYA P.K: 82 Ürgüp. e.posta: [email protected] Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 25 ÜRGÜP Öğretmenim Necip OĞUZ Ahmet ÖZARSLAN - E. Hakim ve Avukat Yazı başlığından anlaşıldığı gibi konumuz ilkokul öğretmeni. Bunlardan da birisi, öğretmen Necip Oğuz Beyefendi. Ben Ürgüp İnkılâp İlkokulunda beş yıllık eğitimden sonra, o tarihte Ürgüp’te ortaokul olmadığı için Kayseri Lisesine, oradan da devamla Ankara’ya giderek eğitimimi tamamladım. 1941-42 yılları, İkinci Dünya Savaşı’nın en şiddetli devam ettiği yıllardı. Devletimiz, Trakya Hududuna kadar Alman birliklerine savunma amaçlı karşılık olarak, tedbir mahiyetinde önce erlerden sonra yedek subaylardan ikinci kere askere alma kararı vererek, tüm ülke genelinde celp işine başladı. Sıra ile erler, sonra da yedek subaylar askere alındı. Çoğunluğu öğretmen okulu olan okullar boşaldı ve kapandı. Şehirlerde de okulların çoğu aynı şekilde kapatıldı. Hatırladığım kadarı ile, Ürgüp’ten öğretmen dayım Osman Elmacı , Galip Müftüoğlu ve Hidayet Ölçmen ( Benim 1 ve 2. Sınıf öğretmenimdir.) Kıtaya sevk edildi. Tabii olarak Ürgüpte’ki Zafer İlkokulu da kapanmış oldu. Yanlış hatırlamıyorsam Ürgüp köylerinden yalnız Ortahisar ve Sineson (Mustafapaşa) okulları açık kaldı. Okulsuz kalan köylerden, tanıdığı olanlar çocuklarını Ürgüp’e veya yakın ise bu açık okullu iki köye yolladı. Babamın bir tanıdığının öğrenci olan oğlu, bize Ürgüp’e gelerek İnkılâp İlkokulunda 3 yıl bizim yanımızda, benimle okudu. Okula birlikte gittik. Arkadaşımız Damsa(Taşkınpaşa) köyünden idi. Ben o tarihte 3. Sınıf öğrencisiyim, öğretmenimiz de , rahmetli saygı ile andığım , hiç unutamadığım , babacan tavırlı , aşırı alçak gönüllü her şeyi güzel ve hoş gören, müşfik öğretmen Necip Oğuz beydi. Kendisinde iki yıl 3 ve 4. Sınıflarda okuyarak eğitim ve feyz aldım. Okulları kapanan Zafer İlkokulunun öğrencisi ile yaşları nedeni ile ikinci tertip yedek subay olmayan öğretmenler de bizim okula geldi. Öğrenciler eş değer sınıflara kaydoldu. Sınıflar , özellikle bizim sınıf çok kalabalık idi. Ek sıralar kondu. Ayrıca sıralarda üçer kişi olarak oturduk. Ama biz hiç şikayetçi değildik. Yalnız yeni arkadaşlarımızın bir kısmı bize göre uzak ve biraz da yabancı olduğumuz Yeni Camii ve Süphanverdi mahallelerinden olduğu için biraz ayrı gibiydik. 26 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Ama yumuşak tavırlı, hoş görülü öğretmenimizin ara ara uyarıları ile bunu atlatıp, kısa sürede kaynaştık, eğitimimiz hiç aksamadı. Bize aktardıkları kadarı ile öğretmenlerin, biraz sert tavırlı, disiplin için otoriteyi bu şekilde sağlar gibi zannetsek de rahmetli Necip Öğretmenimizin o mülayim tavrı, koruyucu bir büyük gibi davranışları ile yapılan bu eğitimin güzelliğini şimdi daha iyi mükayese eder gibiyiz. Bu amaçla kendisi ile olan birkaç çocukluk anımı sizlerle paylaşmak istedim. Zamanın da ilkokul öğretmenlerinin bir kısmı müzik aletlerini kullanmasını bilirdi. Nitekim Hidayet Bey, Galip Bey, Veli Beyler keman çalarlardı. Tabi müzik dersleri de daha keyifli olurdu. Hele uyumlu bir marş ya da sevilen bir türkünün, müzik eşliğinde koro şeklinde söylenmesi, biz küçük öğrencilere unutulmayacak neşe verirdi. Necip öğretmenimizin böyle bir becerisi yoktu, ama onunda ‘la’ sesi çıkaran ufak düdük gibi bir aleti vardı. Müzik dersinde önce bu aletle ‘la’ sesi çıkarır ve bizi bu sese uyumu sağlardı. Dersimiz böyle başlardı. İyi hatırlıyorum öğretmenimizin meşhur iki şarkısı vardı, onları önce kendisi söylemeye başlar, sonra da bizi iştirak ettirirdi. Bunların ilki ‘Ilgaz Anadolu’nun Sen Yüce Bir Dağısın’ ikincisi de ‘Kozan Dağı’ idi. Bu ikisi peş peşe söylenirdi. Biz sanki bunlar söylenmese, ders olmuyor gibi itiraz ederdik. Bilhassa öğretmenimiz, Ilgaz Anadolu’yu o güzel davudi sesi ile biraz da kafasını sağ ve yukarı kaldırarak söylemeye başlayınca neşeyle dolardık. Öğretmenimizin bize ilk olarak uyguladığı iki güzel olayı da nakletmek isterim. Birgün sınıftaki düzeni önceden sağlamak ve kendisine ön bilgi vermek için sınıf başkanı(biz kolcu derdik) seçimi yapmamızı, bunu da sınıfın yapmasını söyleyip hemen tatbikine geçti. Çok doğru idi. İki okul birleşmiş , özellikle bizim sınıf çok kalabalık ayrıca iki okul öğrencileri henüz birbirini iyi tanımıyor. Zafer Okulunun öğrencilerinin birçoğu bize göre biraz uzak mahallelerden gelmiş. Bu şekilde seçim içerisinde daha yakın olma ve kaynaşma da olabilirdi diye düşünüldü. Seçim oy verme şeklinde yapıldı, başkan seçildi. Öğretmenimizin uyarısı ile birde, ona eşlik etsin diye başkan yardımcısı seçimi yapıldı. Ancak , yardımcı, asıl başkanın semtinin aksi yö- ANI nündeki mahalleden oldu. Bu da o zamanda dahi adil bir sistem uygulandığını her şeçimde bana hatırlatır. Bir yeni uygulama da yine bizim sınıfta yapıldı. Öğretmenimiz, yakın ilçelerin aynı senedeki sınıflarına, komşu okul mektubu göndereceğimizi, seçimi kendisinin yapacağını ancak iki önemli kısım olduğunu söyledi. Hem güzel yazı olacak hem de mektubun içeriği. Bunun için bir hafta süre verildi. Biraz da mektup yazma şekli hakkında bilgi verdi. Sürenin sonunda , yarışmaya iştirak eden arkadaşlar yalnızca öğretmenimizin bileceği şekilde mektuplarını kendisine verdiler. Ben de iştirak etmiştim. Seçim sonunda benim mektubumu, Nevşehir Cumhuriyet Okulu’nun 3.sınıfına gönderdik. Onlarda da bir kız öğrencinin mektubu bize geldi. (okulun ismini böyle hatırlıyorum). Tabi diğer ilçelerden de cevap verenler oldu. Bu arada öğretmenim beni mektubumda tarih olmadığı konusunda uyardı. Ben Necip öğretmenimizi hep sevdim. Onun bir özelliği daha varmış. Ürgüp dışında okuyan eski öğrencilerini, onların aileleri kanalı ile takip edermiş. Bunu bana rahmetli babam söyledi. Yazımı benimle ilgili ve çok onurlandığım bir özel olayla bitirmek istiyorum. Üçüncü sınıfın son günleri. Okul tatile girmek üzere, Mayıs ayının ortaları gibi karneler verilecek. Heyecanla bekliyoruz. O gün öğretmenimiz bizi bir çay kenarına götürdü. Karne dağıtımı orada olacaktı. Çocukluk tabi, gezme de olacağı için çok sevindik. Çay kenarına gittik. Orası yeşillik ve güzel bir yerdi. Sevgili öğretmenimizin elinde karneler beni yanına çağırdı. Ahmet bugün bunları sen dağıtacaksın diyerek karneleri bana verdi. Biraz heyecanlandım, beklemediğim bir olaydı. Karneleri aynı heyecan ve biraz da gururlanarak dağıttım. Yalnız sıralı olan karnelerden benimki çıkmadı. Elim boş öğretmenime baktım. Biraz da sorar gibi durmuşum. Elinde karnem yanıma geldi. Önce tebrik ederek karnemi verdi. Karnem de çok iyiymiş. Bu ânı hiç unutmadım. Çocuklarıma da anlattım. Sevgili öğretmenimi son olarak Ankara’da bir 10 Kasım günü Anıtkabir’de yalnız gezerken gördüm. Yanına gidip elini öptüm. Bir daha da göremedim. Yattığınız yer nurla dolsun sevgili öğretmenim. Saygılarımla - DUYURU - BİZE YAZIN - YAYINLAYALIM Başta Emekli Öğretmenlerimiz olmak üzere tüm okuyucularımız için “Bir Biyografi - Bir Anı” Başlığı altında dergimizde bir sayfa ayırdık. Ürgüp ile ilgili önemli buldukları anılarını okuyucularımızla paylaşmak isteyenlerin kısa biyografileri ile birlikte yazılarını e-posta ile bize ulaştırmalarını bekliyoruz. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 27 ÜRGÜP Öğretmen Necip OĞUZ Ailesi ve Tahsil Hayatı 1899/1900 Ürgüp doğumlu olan Necip Oğuz’un babası Ahmet Ağa, annesi ise, Nazik Hanımdır. Arşiv kayıtlarında lâkapları “Küçükağa zâde Necip” olarak geçmektedir. Nüfus bilgilerinin bulunduğu nüfus tezkiresinde, Niğde vilâyeti, Ürgüp Kazası, Yunak mahallesi, 29 nolu haneye kayıtlı olduğu yazılıdır. Altı dersaneli Ürgüp Merkez ibtidâisini a’lâ (iyi) derecede bitirerek 11 Teşrîn-i Evvel 1332 (1916) tarihli şehadetnâme alan Necip Oğuz, Niğde Darulmuallimîn’e (öğretmen okulu) girmiş ve 1921 yılında mezun olmuştur. Aşağıda derslerin isimleri ve not dereceleri yazılı bulunan muallimlik Hasan Hüseyin DİLAVER - Emekli Prof.Dr. şehadetnamesinde mezuniyet derecesinin “Karîb-i A’lâ” (iyiye yakın) olduğu görülmektedir. 1920’lerdeki öğretmen okulların şekadetnamesinin metni okutulan derslerin sayısı, isimleri ve muhtevaların zenginliği dikkat çekmektedir. Görev Yerleri Evlatlarının ağzından Necip Necip Oğuz, Öğretmen Okulunu Oğuz bitirdikten 12 Ekim 1337 (1921) Turan Oğuz (d.1927) Görüşme: tarihinde Ürgüp Numûne Mektebi 27.02.2013, Ankara) öğretmenliğine atanmış, sonra sı“Rahmetli babam öğretmendi. rasıyla, Zafer, İnkılâp, Başköy ve Bende O’nda okudum. Her zaman tekrar İnkilâp okulunda öğretmenlik sınıfta doğru ve dürüst olmamızı yaptıktan sonra 31.08.1952 tarihinöğütlerdi. Dindar bir insandı. Cuma de 32 hizmet yılı üzerinden emekli namazlarını hiç kaçırmazdı. olmuştur. Evliliği ve Çocukları Necip Oğuz, 1907 Ürgüp doğumlu Hanife Hanımla, 1920 yılında evlenmiş, bu evlilikten bir kız, dört erkek evlâdı olmuştur. Bedia (d.1925), Turan (D. 1927), Fevzi (D.1929), Ahmet (D. 1933) ve Turgut (D. 1936). Hastalığı, Vefatı ve Mezarı Öğretmen Necip Oğuz, 1952’de emekli olmuş, nefes darlığından 24.04.1971 tarihinde vefat etmiştir. Eşi ise 1984’de vefat etmiş, her ikisi de Ankara – Karşıyaka Mezarlığında yatmaktadır. Ruhu Şad Olsun. Bedîa Öztürk (d.1925) Görüşme: 2013, İstanbul) “Ürgüp’te Hamamın yukarısında evimiz vardı. Evimize üç gazete gelirdi. Babam merhum bize namaz kılmamız öğütlerdi. Kendisi de namazını hiç bırakmazdı. Cuma namazına okul Md. İzin vermezdi ama yine giderdi. Bu yüzden Cumartesi günleri öğrencileri toplardı. Cuma günleri giremediği ders saati kadar kurs verip telafi etmeye çalışırdı. Bir gün müfettiş geldi ve babamı, önce Yuva köyünde görevlendirildi, sonra da Sineson ve Başköy’de görev yaptı ve Ürgüp’e sonra geri döndü. Babam kız çocuklarının okutulmasına önem verirdi. Halkevlerinde müsamere, spor ve halı dokuma konularında çok çalıştı ve emek verdi. Limen ambarlarını keşfeden de babamdır. Mekanı cennet olsun Kaynak; 1. 14.101916 tarihli Nüfus Tezkiresi, Emekli Sandığı Sicil Dosyası: . 2. Niğde Darulmuallimin Şehadetnamesi. 3. 31.8.1952 tarihli MEB Zat İşleri Md.lüğü Hizmet cetveli. 28 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı BİYOGRAFİ İsim ve Şöhreti : KÜÇÜKAĞAZÂDE NECİB Pederi ismiyle mahall-i İkameti : Ahmed Ağa Validesi ismiyle mahall-i İkameti : Nazik Tarih ve mahall-i velâdeti : 1315 Milliyeti : Türk San’at ve sıfat ve hizmet ve intihab salahiyet: Müteehhil ve refikası müteaddid olub olmadığı: Derecat ve sunûf-ı askeriyesi : Eşkali: Boy: - Göz; - Sima; - Alameti Farikası-i Sabitesi: Sicillî Nüfusa kaydolunan mahal Vilayeti Kazası Mahalle ve Karyesi Sokağı Mesken No Nev’i mesken Niğde Ürgüp Yunak - 29 Hane Balâda isim ve şöhreti muharrer olan Küçükrağa-zade Necib Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetini hâiz olub ol-sûretle ceride-i nüfusda mukayyed olduğunu müs’ir işbu tezkire i’ta kılındı. 1 Teşrin-i Evvel 332 (14.10.1916) Memur Ürgüp Kazası Mehmed Said Nüfus Memurluğu Ürgüp kazasının Yunak Mahallesi ahalisinden müvtevvefa Ahmet Ağa mahdumu Necib Efendi. Bâlâda isim ve künyesi zikrolunan Necib Efendi (1913-1914)altı dersaneli mülgâ Ürgüp Merkez İbtidâisinin 329-330 senesi imtihan-ı umumisinde bulunarak a’lâ derecede şahadetnâme ile çıktığı ve hâl-i hareket numarasında noksaniyet bulunmadığını mübeyyin vesikadır. 11 Teşrin-i evvel 1332 (24.10.1916) Ürgüp Nümûne Mektebi Müdüriyeti Şakirdin ismi Necib Efendi Mahall-i veladeti Ürgüp Tarih-i velâdeti 315 Mezhebi İslâm Tabiiyeti Türkiye Cumhuriyeti DARULMUALLİMİN ŞAHADETNÂMESİ Ders No Derecesi Ders No Dercesi Ders No Dercesi Ders No Derecesi Kur’an-ı Kerim 7 Karib-i a’lâ Hüsn-i hat 7 Karib-i a’lâ Coğrafya 8 A’lâ Malûmat-ı Medeniyye ve Hukukiye 8 A’lâ Malûmat-ı diniye 7 Karib-i a’lâ Edebiyat 8 A’lâ Teşrih 10 Aliyyül a’lâ Musiki 10 Alliyül a’lâ Fenn-i Terbiye 8 A’lâ Lisan-ı Fransevî 7 Karib-i a’lâ Hikmet-i Tabiiye 8 A’lâ Resim 6 Vasat Tarih-i Terbiye 7 Karib-i a’lâ Hisab 7 Karib-i a’lâ Kimya 7 Karib-i a’lâ El işleri 5 Karib-i a’lâ Usûl-i tedris tatbikatı 8 A’lâ Cebir 6 Vasat Hayvanat 7 Karib-i a’lâ Terbiyei bedeniyye 10 Alliyül a’lâ Sarf ve Nahiv 7 Karib-i a’lâ Usûl-ı defterî 6 Vasat Nebatat - - Ruhiyat 6 Vasat Kıraat ve İmlâ 8 A’lâ Hendese ve fenn-i mesaha 7 Karib-i a’lâ Tabakat 6 Vasat Malumat-ı iktisadiye 8 A’lâ …….. ve İnşa 9 Aliyyü’l a’la Kozmoğrafya 6 Vasat Hıfzıssıhha-i mekâtib 10 Aliyyul a’la Tahrir 6 vasat Tarih 8 A’lâ Ziraat ve … 9 Aliyyul a’la Şahadetnâme derecesi: Karib-i a’lâ Tavr-ı hareket numarası 10: Aliyyü’l-a’lâ İşbu şahâdetnâme sahibi Necib Efendinin 37 senesi (1921) mezunu olduğu tasdik olunur. 14 Mart 341 (1925) Niğde Maarif Müdüriyeti Ali Haydar Ahmet Efendi mahdumu NECİB Efendi Niğde Daru’l mualliminde esâmisi bâlâda muharrer dürûsu bittahsil her sene icra kılınan imtihanlarda kazanmış olduğu numaraların mecmuuna nazaran Karîb-i a’lâ dereceyi ihraz eylemiş olduğundan mûmâileyhe işbu muallimlik şahadetnâmesi i’tâ kılınmışdır. 18 Zilhicce 1341 ve 2 Ağustos 1339 (1923) Mekteb Müdürü Maarif Müdürü Niğde Daru’l-muallimin Müdüriyeti Niğde Maarif Müdüriyeti Naci 4 Haziran (?) 341 (1925) Ürgüp Orta Mektebi Müdüriyeti (Pul ve Tarih) Evrak-ı müsbit suretlerinin asıllarına muvafık olduğu tasdik olunur. 4 Haziran 341 (1925) (Resmi Mühür ve imza) Evrak-ı müsbitelerinin asıllarına muvafık olduğu anlaşılmakla. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 29 ÜRGÜP BİR HİKAYE BİR ŞİİR Hayriye Sertkaya / Emekli Öğretmen Bir zamanlar bu civarlarda bir aile yaşarmış. Ailenin evli bir oğlu, 9, 10 yaşlarında da bir kızı varmış. Her aile gibi geçimlerini çiftçilik yaparak sağlarlarmış. Evin hanımları da halı dokuyarak aile bütçesine katkıda bulunurlarmış. Günlerden birgün evin gelini ve küçük kızı halı dokurken, evin oğlu hanımına bir sakız almış. Gelin sakızı bir yandan çiğniyor, bir yandan da patlatıyormuş. Küçük kız da buna imrenmiş ve yengesinden kendisine bir miktar sakız vermesini istemiş. Gelin vermemiş, kız istemiş, gelin vermemiş. Aralarında epey bir sürtüşme olmuş, ama gelin “Nuh” demiş “Peygamber” dememiş. En sonunda küçük kızın aklına bir hinlik gelmiş, çarşıya gitmiş, ağabeyine evde kibrit kalmadığını, kibrit alacağını söylemiş, ağabeyi de ona 25 kr. vermiş. Kızcağız gitmiş, o paraya bir adet sakız almış, neşeyle eve gelmiş, o da yengesi gibi bir yandan çiğnemiş, bir yandan patlatmış. Akşam yaklaşıp da yemek yapma zamanı gelince; gelin hanım evde hiç kibrit olmadığını farketmiş, her ihtimal dahilinde köşe bucağı da aramış, tek bir kibrit bile bulamamış. Tesadüf bu ya konu komşuda da bulamamışlar. Tabii ki yemek de yapılamamış. Hava kararmış, ağabey çarşıdan, anne baba da bağdan gelince bakmışlar ki evde yemek pişmemiş. Niye yemek pişirmediğini geline sormuşlar. O da “kibrit” kalmadığı için yemek yapamadığını söylemiş. Bunun üzerine ağabey kız kardeşinin kendisinden kibrit alması için para aldığını söylemiş. İşte kızın yalanı da böylece açığa çıkmış. Bunun üzerine çok sinirlenen ağabeyi kardeşini öylesine dövmüş, öylesine dövmüş ki, kızcağız korkudan ve şiddetten altına kaçırmış. Bu dayağı gerçekte kimin hakettiğini sizin yorumunuza bırakıyorum. 24 Kasım 2015 30 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Eskidendi “O” Ekerdim ekini kara saban ile, Savururdum harmanı kırık yabam ile, Kimimiz çarıklı, kimimiz çatlak taban ile, Hiç aklıma gelmezdi bugünleri göreceğim. Sürerdik harmanı döven ile Kışı geçirirdik kuru keven ile Pilavın yanına bir baş soğan ile Hiç aklıma gelmezdi bugünleri göreceğim. Kış geldi mi mekandı ahır odası, Gübrenin sıcaklığı zamane sobası, Nerde şimdinin suyu sabunu sodası, Hiç aklıma gelmezdi bugünleri göreceğim. Yakardık odada bezir çırası Her yeri kirletirdi isi, karası Onu da bulamazsan,yürek yarası Hiç aklıma gelmezdi bugünleri göreceğim. Hayriye Sertkaya / Emekli Öğretmen EĞİTİM - TARİH ÜRGÜP ORTAOKULU’NUN TARİHÇESİ Ali AKUZUN - Emekli Albay Ü rgüp Ortaokulu Gez Mahallesi’ndeki Akıllılar’ın evi (şimdiki Fresko Oteli) kiralanarak 1948/49 eğitim-öğretim yılında açılmıştır. Cumhuriyet döneminde çevrede yalnızca Ürgüp’te (Avanos, İncesu, Yeşilhisar) ortaokul açılmıştı. Ortaokulun açılışını kimlerin sağladığını hatırlamıyorum. 1948 yılında ortaokul yeni açıldığında öğrenci miktarını artırabilmek için ilkokulu yeni bitirmiş öğrencilerin dışında önceki yıllarda ilkokulu bitirmiş ve çeşitli esnafların yanında çıraklık yapanlar da okula kabul edilmiş böylece okulun birinci sınıf mevcudu ancak 18-20 öğrenci olmuştu. 1948 yılından önceki yıllarda ilkokulu bitiren bazı ailelerin çocukları Nevşehir, Kayseri, Ankara ve diğer illerde ya yatılı veya akrabalarının yanında ya da birkaç öğrenci bir ev kiralayarak çok zor şartlarda ortaokulu bitirmişlerdir. 1960’lı yıllarına kadar ortaokulu bitirmek büyük bir tahsil sayılırdı. O tarihlere kadar ortaokulu bitirenler bir memuriyete girme imkânı bulabildiği gibi askerde de doğrudan doğruya çavuş olurlardı. Geçmiş tarihte ortaokulu Nevşehir’de okuyan Bekir Taylan ağabeyimiz bu husustaki anılarını anlatırken uzaklara bakıp gözleri buğulanarak Taylan özetle “Nevşehir’de Ürgüplü bir arkadaşımla ev kiralamıştık. Çocuk yaşımızda yalnız evde kaldık ve okuduk. Cumartesi günleri öğleden sonra okul tatil olduğundan hafta tatili için Uçhisar, Göreme ve Ortahisar bağları arasındaki kestirme yollardan yaya olarak 3-4 saatte Ürgüp’e gelirdik. Yağışlı havalarda mağaradan mağaraya koşar veya eğmelerin altına sığınırdık. Pazartesi günleri anamızın hazırladığı 3-5 günlük azık çıkımızı heybemize koyar gün ağarırken yola koyulurduk. Ürgüp-Nevşehir arasında çalışan atlı posta arabasında yer bulabilirsek bizden mutlu kimse olamazdı. Bazen birinci derse geç kalır öğretmenimizden söz işitirdik” diye ortaokul anıları- nı aktardığında doğrusu ben de çok etkilenmiş ve burnumun direği sızlamıştı. Ürgüp eşrafından H. Mehmet Sucu ve arkadaşları 1948 yılında “Ürgüp Ortaokulu Yaptırma Derneği” kurarlar ve Sucu dernek başkanı olur. Halkın büyük bağış ve yardımlarıyla 1949 yılında Altıkapılı Mezarlığı içinde inşaatına başlanan Ürgüp Ortaokulu’nun birinci katı 1950 yılında yarım yamalak tamamlanır ve 2 yıl kirada olan okul 1950 yılında yeni binasına taşınır. Böylece 1950/51 eğitim-öğretim dönemine yeni binada başlanır. Okulun mezarlığa yapılması nedeniyle bazı art niyetli kişiler “bu okul kısa zamanda yıkılır, bu okulda okunmaz” gibi okul hakkında kötü propaganda yapmışlardı. Yaşı ilerlemiş büyüklerimizden biri H. Mehmet Sucu’nun dernek başkanlığı sırasında başından geçen bir olayı şöyle aktarmışlardı. Dernek başkanı faaliyetleri sırasında derneğe gelir sağlamak amacıyla Ürgüp ileri gelenlerinden bağış topladığı ve geceler tertip ettiği gibi ayrıca cumartesi günleri kurulan pazarda belediye kantarının başında bulunur ve satılarak kantarda tartılan ürünlerden makbuz karşılığında cüzi bir para toplarmış. Bir gün yine pazarda vatandaşın birinin kantarda tartılan ürünü için 35 kuruşluk bir makbuz kesmiş. Vatandaş “ben geçen hafta da para vermiştim, neden benden tekrar 35 kuruş kesiyorsun?” diye sinirlenerek Sucu’nun yüzüne bir tokat atmış. Sucu, bu kaba davranışa hiç sinirlenmeden öbür yüzünü dönerek “şu yüzüme de bir tokat daha at ve bir 35 kuruş daha ver” diyerek gerekli olgunluğu ve fedakârlığı göstermiştir. Bugünkü lisenin Ürgüp Ortaokulu olarak temelini atıp yılmadan usanmadan çalışarak inşaatın tamamlanmasını sağlayan ve 1950 yılından bugüne kadar bu ilim irfan yuvasında yetişen gençler olarak başta H.Mehmet Sucu olmak üzere yardımcılarına Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 31 ÜRGÜP minnet ve şükranlarımızı sunarız. Bu vesileyle Ürgüplüler Derneği olarak Ürgüp Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürlüğü’nden ricamız okul giriş kapısının yan tarafına okul banisi Sucu’nun bir fotoğrafı, özgeçmişi ve okulun ilk mezunları köşesinin kurulmasıdır. Ben Ürgüp Ortaokulu’nda 1951/54 yıllarında okudum. Ürgüp’te ortaokul açıldığında en çok sevinenlerden biri de ben olmuştum. Çünkü okumaya çok hevesli olduğum halde nalbant olan babamın kısıtlı bütçesi ile Nevşehir veya Kayseri’de okuma imkânım asla olmayacaktı. Zamanında ortaokulu ve daha yükseğini okuyabilecek nice kabiliyetli öğrenciler maddi olanaksızlıklar nedeniyle okuyamamışlardır. Dönemimizde okulda bir müdür, bir müdür yardımcısı, 4 veya 5 asli öğretmenimiz vardı. Bazı derslerimize dışarıdan görevlendirilen vekil öğretmenler (kaymakam, Jan. Bl. K. ilkokul öğretmenleri, liseyi bitirmiş gençler) girerlerdi. Edremitli matematik öğretmenimiz rahmetli Okyay Kımız biz öğrencilere çok yakındı ve babacan bir kişiliği vardı. Okulun öğrenci mevcudunu artırabilmek için çarşıda kapı kapı esnafı dolaşır, velilerle sohbet ederdi. 1953/54 eğitim-öğretim yılında okulun yalnızca üç sınıfı vardı ve Ürgüp’ün nüfusu da 5.5006000 civarındaydı. Birinci sınıf 21, ikinci sınıf 18 ve üçüncü sınıf 19 olmak üzere okulun toplam 58 öğrencisi vardı. Zamanımızda kızlar önlük giyer yaka takarlardı, erkekler özel ortaokul şapkası giymek mecburiyetindeydi. Okul inşaatı henüz tamamlanmadığında okulun çevresi tamamen mezarlıktı, teneffüs alanımız çok kısıtlıydı. Çamur nedeniyle anayoldan okulun giriş kapısına kadar dö- 32 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı şenmiş taşlar üzerinde yürürdük. Okulun henüz tek katı yapılmış olduğundan zamanla sınıflarımızın üzeri akar sıralarımızın yerini değiştirirdik. Tarım dersinde üst kata kum çeker beton dökerdik. Okulun birkaç haritasından ve eğitim materyalinden başka hiçbir laboratuarı yoktu. O dönemlerde yokluk ve mahrumiyet içinde okuduk ama okuduk. Şimdiki gençler uygulamalı laboratuarlarıyla, çağın her türlü teknik ve teknolojik imkânlarıyla en güzel şekilde okumaktadırlar. 1954/56 yıllarında yine dernek vasıtasıyla binanın ikinci katı tamamlanmıştır. 1948 yılında açılan Ürgüp Ortaokulu Ürgüp’ün, köylerinin ve kasabalarının yegâne ortaokulu olarak 1972 yılına kadar hizmet vermiştir. 1969 yılında devletçe üçüncü katı tamamlanan ortaokul binasında 1972 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın onayı ile aynı binada Ürgüp Lisesi açılmıştır. 1994/95 eğitimöğretim yılında ortaokul ayrılarak Ürgüp Lisesi bağımsız bir lise haline dönüştürülmüş ve 2013 yılına kadar Ürgüp Lisesi olarak hizmet vermiştir. 2013/14 eğitim-öğretim yılında Anadolu Sağlık Meslek Lisesi’ne ve nihayet 2014/15 eğitim-öğretim yılında da Ürgüp Mesleki ve teknik Anadolu Lisesi’ne dönüştürülmüş ve sağlık alanında eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. 1962 yılında Ürgüp halkından eczacı Asım MANAP okula yakın bir binayı satın alarak fakir öğrenciler için 68 öğrenci kapasiteli özel pansiyon açılmıştı. Bu pansiyon 1966 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışlanarak resmi pansiyon kurulmuştur. 1968 yılında okul bahçesine 200 öğrenci kapasiteli pansiyon binasının temeli atılmış ve 1975 yılında tamamlanmıştır. Eski pansiyon binası da Çocuk Yetiştirme Yurdu’na devredilmiştir. Bu pansiyonumuz yıkılarak yerine daha modern 200 kişilik pansiyon yapılmaktadır. 2016-2017 Eğitim-Öğretim yılında hizmete geçmesi planlanmaktadır. Rahmetli Hacı Mehmet SUCU’nun oğlu Sayın Esat SUCU babasının yadigârı Ürgüp Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ne 2015 yılında büyük bir maddi destekle 2 ayrı uygulamalı laboratuarın donanımını sağlamış ve bilgisayar desteğinde bulunmuştur. SUCU ailesinin bu katkılarından dolayı okul müdürlüğü şükran ve teşekkürlerini sunmuşlardır. SUCU ailesinin bu davranışı ilçemizin varlıklı ailelerine örnek teşkil etmiştir. BİYOGRAFİ Müderris Arpacızâde Mehmed Efendi Hasan Hüseyin DİLAVER 19. Yüzyılda yaşamış olan, ulaşılabilen yazılı kaynaklarda hakkında pek az bilgi bulunan Arpacızâde Mehmed Efendi’nin ; Ürgüp’te doğduğu, temel eğitimini burada aldığı ve medrese tahsili için Göynüklü bir arkadaşı ile birlikte Kırşehir’e gidip geldikleri bilinmektedir. Müftülük ve Naiblik yapmış olan Nar doğumlu Mehmet Şükrü Efendi(D.1845-Ö.1900?), İncesu–Hamurculu Hafız Osman Efendi (1860-1910) ile Göynüklü müderris Halid (İsteyen) Efendi (D.1854-Ö.1939) Arpacızâde’nin öğrencileri arasındadır. Arpacızâde Mehmet Efendi, Adalı Mustafa b. Hamza’ya ait ‘Netâicü’l- Efkâr Şerhü’l İzhâr’ adlı yazma eserin H.1259 (M.1841) tarihli nüshasının müstensihidir (Kendi el yazısıyla suretini çıkaran). Bu eserin son sayfasında adı, ‘Arpacızâde Mehmed b. Ahmed Ürgübî’ olarak geçmekte, böylece baba adının ‘Ahmet’ olduğu anlaşılmaktadır. Arpacızâde’nin ilk eşinden 7 (?) kızının olduğu söyleniyorsa da ancak dördünün (Hatice, Fadime, Emine ve Zahide) isimleri ve kendilerinden günümüze kadar gelen soy kütüğü çıkarılabilmiştir. 1946’da Ürgüp Hükümet Konağı yangınında nüfus kayıtları yok olduğundan bazı kimlik bilgilerine ulaşılamamıştır. İkinci evliliğini Demirtaş Köyünden Emine Hanım ile yapan Arpacızâde Mehmed Efendi, köyün kendisine arazi vermesi üzerine oraya taşınıp yerleşmiş ve öldükten sonra da köyün eski mezarlığı olan şuanki yerine defnedilmiştir. Mezar taşı kitabesinin yazısı silinmiş ve bozulmuş, ayrıca üzeri koyu yeşil boya ile boyanmış olduğundan kitabenin tamamı okunamamıştır. Kitabenin okunabilen kısmı şöyledir; “A r p a c ı z â d e Mehmed Efendi gitti dar-ı bekaya Bir Fatiha (oku) sen de Rıza-i Hudâya …” Mevcut türbe, 2014 yılında Ürgüp Belediye başkanı Fahri Yıldız’ın teşvik ve desteği ile Arpacızâde’nin altıncı göbekten torunları Zehra ve Bülent Arıkal tarafından yaptırılmıştır. Halk Arasında Arpacızade İle İlgili Ağızdan Ağıza Dolaşan ve Ona Yakıştırılan Rivayetler: Arpacızade hakkında Ürgüp ve civarında halk arasında anlatılanları derleyerek kaynak kişilerin isimleri ile birlikte buraya almayı uygun bulduk: ‘’Ürgüp’te kıtlık oluyor, halk yağmur yağması için Arpacızade’den dua etmesini istiyor, adeta yalvarıyorlar: “Bekleyin, yağar” diyor, Hoca Efendi. Tekrar istemeleri üzerine yağmur duasına çıkılıyor, fakat yağmur yağmıyor. Halkın sorması üzerine yine “Bekleyin” diyor. O gece rüyasında ruhen gök alemini ve her bölgeye yağacak olan yağmurun ayrı ayrı kanallarını görüyor. Kanalların başındaki görevli meleklere Ürgüp’ün kanal kapağını soruyor ve açmalarını istiyor. Onlar da ‘’Allah’tan izinsiz yapamayız’’ diyorlar. Bunun üzerine ‘Naz Makamında’ kanal kapağına tekme atarak açıyor. Aynı anda yanında yatmakta olan eşi korkuyla ‘ne oluyor’ diye bağırarak uyanıyor. Meğer tekmesi ile eşine vurmuş. Hanımına ‘tekmeyi bırak, kalk dışarıdaki yağmura bak’ diyor. Hanımı pencereden dışarı bakıyor ve ‘yağmur yağıyor’ diyor. Arpacızade de ‘çok şükür’ diye Allah’a dua ediyor.’’ *** ‘’Nevşehir’den bir çiftçi saban demirini çelikletmek için Ürgüp üzerinden Kayseri’ye gitmek üzere yola çıkıyor. Ürgüp’e varınca kalabalık bir cemaatin cenaze namazı kılmak üzere toplandığını görüyor. ‘Şu cenaze namazını kılıp yola öyle devam edeyim’ diyerek saban demirini kuşağının arasına sıkıştırıp abdest alıp, cenaze namazını kılıyor. Ve tekrar yoluna devam ediyor. Kayseri’ye varınca demirciye saban demirini veriyor. Tekrar demirciye döndüğünde demirci ‘be adam bu nasıl bir demirdir ki bir türlü tavına getirip çelikleyemedim. Demir hala buz gibi, kızdıramadım. Sen bunu nerden aldın ve buraya gelmeden ne yaptın?’ diye soruyor. Adam da ‘Ürgüp’te bir cenaze namazı kıldım bir şey yapmadım’ diyor. Demirci ‘cenaze namazını kılarken saban demiri üzerindemiydi’? diye sorup ‘evet’ cevabını alınca ‘namazını kıldığın kişiyi sor soruştur’ diyor. Dediği gibi soruşturuyor ve kıldığı cenaze namazının Arpacızade Mehmed Efendi’nin olduğu anlaşılıyor.’’ Bu olayın hikmeti şöyle anlatılır: Cenaze namazını kılan Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 33 ÜRGÜP kişinin üzerindeki demiri yakmayan Allah o cenazeyi ve namazını kılan cemaati yakar mı? İnşallah yakmaz. ( bu olayın başka bir versiyonu Hacıbayram Veli için de anlatılır.) *** ‘’Arpacızade’nin gelini birgün seher vakti kalkıp pencereden baktığında bahçedeki kavakların yerinde olmadığını görüp babasına soruyor. O da ‘hadi bir daha bak’ diyor ve tekrar baktığında kavakların yerlerinde olduğunu görünce ‘hepsi duruyor’ diyor.Arpacızade de ona ‘ bu saatlerde onlar secde ediyorlardı. Onun için göremedin” diyor.’’ *** Akköylü Ahmet İnce’nin (d. 1934) abisi Bekir İnce’nin (1920-2000) kaynatası Rıfat Efendinin köy odasında 15 kişiye yakın köylünün huzurunda anlattığı olay: (30 Kasım 2015 Versa Hastanesinde ziyaret ettiğimiz Ahmet İnce’den naklen). “Ağustos ayının sonuydu. Ben Akköy’e Arpacızade de eşekle Demirtaş’a gidiyorduk. Karacaören yakınlarında ben arkasında yetiştim ve dedimki : ‘ Hoca Efendi senin gibi hocalar ortaya çıktı , ortalık yanıyor (yağmur yağmıyor). Hoca efendi ‘ Hadi git kelpin eniği (itin yavrusu) sür git yoluna benimle uğraşma’ dedi. Ben köye geldim. Karnım ağrımaya ve şişmeye başladı. Ne yaptıysam geçmedi. Sonra hocaya söylediklerim aklıma geldi ve acaba hoca bana bir şey mi yaptı (beddua mı etti) diyerek köyden Demirtaş’a koşarak gittim. İkindi sonu idi ve hava çok sıcaktı. Hoca efendiyi köy girişinde meşe odunu ile mangalı yakmış elini de aleve tutmuş vaziyette gördüm. Beni görünce ‘kelpin eniği aklın başına geldi mi?’ dedi ve mangaldan bir avuç kor ateş aldı, ağzına attı ve ‘Allah diyen boşta kalmaz’ dedikten sonra ağzından 1 metre ileriye ateş savruldu. Benim karnımdaki sancı da hemen kesildi.’’ *** ‘’Demirtaş Köyü ile Akköy birbirine sınırdır. Akköy tarafına kırcı yağdığı halde Demirtaş tarafına bir tek kırcı düşmez. Biz gözlerimizle gördük zaten bunu bütün köylü bilir.’’ *** ‘’ Özkonaklı emekli imam Mustafa Metin (d. 1942) anlatıyor: ‘Özkonak ve Göynüklü üç arkadaş Kalaba’da tırpanla ekin işlemeye gidiyorlar. Bunlardan birisi de bu olayı bana anlatan Aziz Tanyıldızı. Ekin işlerken yan tarafta bir adamın tek başına ekin biçtiğini görüyorlar. Birbirlerine ‘bu kim’ diye soruyorlar. İçlerinde birisi ‘o Ürgüplü ermeni’ diyor. Yanlarına çağırıp oturup sohbete başlıyorlar. Dini konuda tartışma çıkıyor. Aziz elinde tırpanla ayağa kalkıp ‘ imana gel’ diyor. Ermeni ‘ Aziz ağa İslamın şartı kaç? ‘ diye soruyor. O da “bilmiyorum” diyerek yanındaki arkadaşı Ethem’e soruyor. O da bilmediği için yanındakine soruyor. Kimse bilemeyince ermeni : ‘ Arpacızade gibi ben Müslüman olamam, sizin gibi müslümanı da ben kabul edemem. Vur boynumu.’ Diyor. O zaman Aziz’in elindeki tırpan yere düşüyor.’’ Mustafa Metin bu olayı “kendim bizzat Aziz Tanyıldızı’ndan dinledim” diyerek aktardı bize. (Özkonak ,07.11.2015) 34 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı *** Arpacızade’nin talebesi Halid Efendi’nin Göynük’te yaşayan torunu Mahmut İsteyen(D.1932) anlatıyor: ‘ Dedem küçükken Genezin üzerindeki tarlalarında çalışırken bir ara yere uzanıp yatıyor ve uykuya dalıyor. Rüyasında Peygamber Efendi’mizi görüyor. ‘’ Halid, Arpacızade’ye git ilim tahsil et’’ diyor. Bunun üzerine dedem Ürgüp’e geliyor, hem hafızlığı hem de medreseyi bitiriyor. (Görüşme, 06.11.2015) *** Yararlanılan Kaynaklar: • Albayrak Sadık, Son Devir Osmanlı Uleması, c.3, s.351. • Milli Kütüphane, Nevşehir Ürgüp Tahsinağa İlçe Halk Kütüphanesi Koleksiyonu:50 Ür 408. • Şeyhülislam M.Hayri Efendi’nin Meşrutiyet, Büyük Harp ve Mütareke günlükleri(1909-1922) hzl. Ali Suat Ürgüplü, İş Bankası Yayınları,İst. 2015 S.691 • Ayverdi, İlhan, Misalli Büyük Türkçe Sözlük , Kübbealtı Lügatı,2010,S.797 • www.hamurcu.com.tr Kaynak Kişiler: Hüseyin Terzioğlu (1929-2013), Hulusi (d.1944) ve Zahide Terzioğlu (d.1948), Naciye Öney(d.1935), Zahide Duyuran(d.1930), İsmail Çopuroğlu (d.1940), Bülent Arıkal(d.1977), Recep Soylu (d.1962), Bekir Yılman(d.1940), Ahmet Tanrıver (d.1952), Mevlüt Acar(d.1944), Celal Yazıcı (d.1938) Mahmut İsteyen (d.1932) Mustafa Metin(d.1942) BELGE Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 35 ÜRGÜP ÜRGÜP’TEN HABERLER... İstanbul NEVŞEHİRLİLER Gecesi İSTANBUL - PENDİK Yunus Emre Kültür ve Sanat merkezinde 25 Mart 2016 Cuma Günü Yapılan NEVŞEHİRLİLER GECESİNE ÜRGÜPLÜLER DERNEĞİNİ etmek üzere katıldık. Ahilik Kültürü Haftası Bu yıl 23-29 Mayıs 2016 tarihleri arasında İzmir Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (İESOB) Başkanı Hemşerimiz Zekeriya Mutlu’nun daveti üzerine İzmir de düzenlenen etkinliklere, Dernek üyemiz İzmir SGK Md.Yrd. Nihat Seçkin ve Üyemiz Kadir Üzümkuşu ile birlikte Derneğimizi temsilen katıldık. 36 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı HABERLER REFİK BAŞARANI ANMA, HIDIRELLEZ BAHAR ŞENLİĞİ Kültür ve Turizm Bakanlığı, Nevşehir Valiliği, Ürgüp Kaymakamlığı, Ürgüplüler Derneği ve Ürgüp Belediyesi iş birliği ile Ürgüplü Halk Ozanı Refik Başaran’ın vefatının 69. yılı nedeniyle düzenlenen “Refik Başaran’ı anma ve Hıdırellez Bahar Şenliği” 21 Mayıs 2016 Cumartesi günü Ürgüp Turgut Özal Kültür Merkezinde gerçekleştirilmiştir. Resim Öğretmeni Aydın Sağlam’ın eserlerinden Yeşilçam Sinemasının Usta Oyuncularının yağlı boya resimlerinden oluşan yaklaşık 70 eserin yer aldığı bir serginin de kültür merkezi fuayesinde açılışının yapıldığı etkinlikte Ürgüplü halk ozanı ile aynı adı taşıyan torunu Refik Başaran kendi bestelerine ait yöresel türkülerimizi seslendirdi.. Ürgüplü Araştırmacı Yazar Prof. Dr. Hasan Hüseyin Dilaver’in hazırladığı “Refik Başaran” konulu sunum; kendisinin Ankara’da geçirdiği rahatzlıktan dolayı yerine Dernek başkan Yar. Hasan Albayrak tarafından yapılmıştır. Sunumun arkasından Torun Refik Başaran’la kısa bir söyleşi yapılmıştır. Programda Ürgüp yöresi halk oyunları gösterileri, İl birincisi olan Ürgüp Türkan Diker İlkokulu Öğrencileri tarafından yapılmıştır. Ürgüp Yöresi Eserlerinden oluşan halk konserinde ise Ürgüplü mahalli sanatçı Erdinç Yeler, Refik Başaran türkülerini, mükemmel ses ve yorumlarıyla anne-oğul Nevin Gürel ve Sinan Özalp Anadolu ezgilerini Ürgüp halkına sunmuştur. Son olarak Hıdırellez Yemeği ikram edilerek etkinlik Hıdırelez yemeği ikramıyla sona ermiştir. Ürgüp Kültürü için önemli olan bu etkinliğe katkıda bulunan tüm katılımcılara teşekkür ederiz. Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 37 ÜRGÜP Yol Çalışması ÜRGÜP’e İYİ GELECEK... Yol Çalışmaları, Trafiğe, Arabalara ve Yayalara Geçici de olsa rahatsızlık veriyorsa da, HER NİMETİN BİR KÜLFETİ OLACAK Ü rgüp Belediyesi tarafından yapımı tamamlanan Atatürk Bulvarındaki altyapı çalışmalarının ardından yağmur gideri mazgalları tamamlanan yol, çift yönlü kazınarak kaldırımından, orta refüj taşlarına varana kadar tamamen yeniden döşenecek. Ürgüp Belediyesi Fen İşlerinden alınan bilgilere göre, üst yapı ihaleleri hızla devam edecek. En kısa sürede vatandaşların Ürgüp için hak ettikleri ve bekledikleri hizmeti gerçekleştirebilmek için mesai mefhumunu ortadan kaldırarak, gece gündüz çalışıldığı dile getirilmiştir. Dünya Evine Giren Çiftlerimize Mutluluklar Dileriz 50 Yataklı yeni Ürgüp Devlet Hastanesi inşaatı tüm hızıyla devam etmektedir.. T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından ihale edilerek yüklenici firma tarafından çalışmaları başlatılan Sağlık İl Müdürlüğü tarafından takip edilen yeni 50 Yataklı Ürgüp Devlet Hastanesi kaba inşaatı %60 oranında tamamlanmış olup yapımına kesintisiz olarak devam edilmektedir. 13.892 m2 üzerine yapımı devam eden 50 Yataklı Hastane bölgeye ait sarı taştan,4580 m2 kapalı alan olarak inşa ediliyor. Bodrum Kat, Zemin Kat, 1. Kat, 2. Kat olmak üzere 4 katlı olarak planlanan hastanede, 4 Engelli Otoparkı, 69 Otopark alanı yapılacak ve Hastane bahçesine 303 ağaç dikilmesi planlanmak- 38 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı Dernek başkanımız Sayın Zekai Ulusoy’un yeğeni Didem dünya evine girmiştir. Çiftimize ömür boyu mutluluklar dileriz. Can-Zuhal Şanal çiftimize ömür boyu mutluluklar dileriz. HABERLER ÇOK AMAÇLI SEMT KONAĞI HİZMETE AÇILDI... Belediyemiz tarafından Aksalur Mahallemizde bulunan eski Okul binasındaki tadilat çalışmaları tamamlandı. Bina yok olmaktan kurtarılarak Çok Amaçlı Semt Konağı olarak hizmete hazır hale getirildi. TARİHİ CAMİNİN RESTORASYON ÇALIŞMALARI DEVAM ETMEKTEDİR... ATIL DURUMDA OLAN KÖY İLKOKULU, KONAĞA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ Ürgüp Boyalı Köyü ilkokulunun atıl vaziyette kalması sebebiyle, Ürgüp Belediye Başkanı Sayın Fahri Yıldız, Dernek Başkanımız Sayın Zekai Ulusoy ve hayırsever kişilerin destekleri ile 250 kişilik köy konağına dönüştürülmüş ve hizmete açılmıştır. Nevşehir Valisi Mehmet Ceylan, Belediyemiz tarafından restore edilen tarihi H. Mustafa Ağa Cami’ndeki çalışmaları inceledi. Vali Mehmet Ceylan’a Ürgüp Kaymakamı Alper Balcı’da eşlik etti. Belediye Başkanı Fahri Yıldız, Camide devam eden restorasyon çalışmalarıyla ilgili Vali Mehmet Ceylan’a bilgi verdi. TRT AVAZ BÖLGEMİZDEYDİ TRT Avaz kanalında yayınlanacak olan “Ninniden Ağıta Anadolum” TV programı Nevşehirde idi. Ürgüp, Avanos ve köylerinde hala yaşayan kına ve sadece Ürgüp yöresine özgü Nahıl Övme geleneğimiz ile yörenin ninni ve ağıt örnekleri çekilmiştir. Programın yapımcızı Saniha EŞMEDERELİ ve proje sahibi sunucusu TRT Ankara Radyosu Sanatçızı Ferhat DURMUŞ’tur Ürgüplüler Derneği Yayın Organı 39 ÜRGÜP 23.09.2015 - 24.05.2016 TARİHLERİ ARASINDA VEFAT EDENLER LİSTESİ Bilgiler Ürgüp Belediyesi tarafından verilmiştir. Mahmut TOKAT 24.05.2016 Mehmet ER 09.01.2016 Mertcan Elif ÇALIŞKAN 07.05.2016 Zeliha ERTURAN 09.01.2016 Mehmet ÇELİK 02.05.2016 Yaren EvraI ŞIK 05/01/2016 Ahmet GÖZEL 24.04.2016 Gufran Emin ŞIH 04/01/2016 Abidin ERCAN 22.04.2016 Muharrem AKÇAY 29/12/2015 Hasan ŞAHİN 22.04.2016 Saniye Demir 27/12/2015 Muhammed Ali ERASLAN 20.04.2016 Sahire YAZGAN 21/12/2015 Nuriye ÜĞLÜ 17.04.2016 Hidayet ÖZDOĞAN 19/12/2015 Osman ÖZER 14.04.2016 Kadir YANAR 30/11/2015 Fahrettin SAĞLAM 12.04.2016 Enver BÜLBÜL 26/11/2015 Bülent ESATOĞLU 04.04.2016 Refiye UÇAK 26/11/2015 04.04.2016 Hacı Bekir BAĞCI 20/11/2015 İsmail KUŞ Nihat BAYKAN 04.04.2016 Bekir UĞUR 17/11/2015 Mustafa ASLAN 31.03.2016 Ali FİDAN 08.11.2015 Mehmet AKYÜZ 27.03.2016 Ayşe DUMAN 05.11.2015 Halil İLHAN 23.03.2016 Murat KAYA 04.10.2015 Pempe KAZMAOĞLU 17.03.2016 Nigar BUL 01.10.2015 İbrahim IŞILDAK 06.03.2016 Bebek UZUN 28.09.2015 Ahmet ÜNLÜ 03.03.2016 Bekir KÜÇÜK 26.09.2015 Semiha YAĞLI 23.02.2016 Yılmaz YALIM 26.09.2015 Fatma TOKAT 21.02.2016 Aysel CİNTOSUN 24.09.2015 Halime YILDIZ 20.02.2016 Hacı ALTINSOY 24.09.2015 Sulbiye İŞLER 16.02.2016 Melina BALYEMEZ 23.09.2015 Melissa ASLAN 15.02.2016 Ali ATA 23.09.2015 Mehmet ŞENYAVUZ 06.02.2016 Mustafa DERİ 01.02.2016 Nasibe KORKMAZ 28.01.2016 Sadver ÇAKIN 28.01.2016 Meryem ÖZASLAN 27.01.2016 Ayşe IŞILDAK 21.01.2016 Emine KOCA 18.01.2016 Mahir ŞAHİN 15.01.2016 40 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı “Ürgüplüler Derneği olarak merhum ve merhumelere Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyoruz.”