Ürgüp Dergisi 56. Sayısı

Transkript

Ürgüp Dergisi 56. Sayısı
KÜNYE ve İÇİNDEKİLER
Yıl: 20 Sayı: 56
Kasım 2015 / Mayıs 2016
Ürgüplüler Turizm Tanıtma Kültür ve Dayanışma
Derneği adına sahibi
Zekai ULUSOY
Yazı İşleri Müdürü
Hasan ALBAYRAK / İşadamı
Yayın Kurulu ve Baskıya Hazırlama
H. Hüseyin DiLAVER / Akademisyen
Hilmi ÇALIŞKAN / Öğretmen
Zekai ULUSOY / İşadamı
Fotoğraflar
Ürgüp Dergisi
Zekai ULUSOY • Faruk ÖZZENGİN
Hasan Hüseyin DİLAVER
Dizgi & Grafik
Muhammed ÇİÇEK
0 507 576 69 40 • [email protected]
Baskı
Tufan Ofset
Elif Sokak Sütçü Kemal İş Merkezi No:7/11
İskitler-ANKARA
Tel: 0312 384 70 09
Dergimizde yayınlanan yazıların sorumluluğu
yazarlarına aittir. Dergimize gönderilen yazılar
yayınlansın veya yayınlanmasın iade edilmez.
Dergimiz Basın Ahlak Yasası’na uymayı taahhüt eder.
İÇİNDEKİLER
Başyazı....................................................................4
Bir Mübadele Hikayesi............................................5
Bir Binek Taşı Üç Çınar..........................................14
Çiftçi Malları Koruma Bşklığı ve Arazi Bekçileriı....17
Tandır.....................................................................18
Ürgüp ve Kapadokya’da Çevrilen Dizi ve Filmler.. 20
Dernek Genel Merkezi ve
Dergi Koordinasyonu
Sağlık-2 Sokak No: 71/4
Yenişehir/ANKARA
Tel: (0.312) 432 00 66
Kitap Tanıtımı.........................................................25
ÜRGÜPLÜLER DERNEĞİ
Banka Hesap Numaraları
Ziraat Bankası
Mithatpaşa Şubesi
Hesap No : 1262 7968249 5003
IBAN : TR25 0001 0012 627 9682 4950 03
Öğretmen Necip Oğuz (BİYOGRAFİ)....................28
Web Sitesi: www.urgupder.org
[email protected]
Müderris Arpacızade Mehmet Efendi....................33
Bu sayı ÜRGÜP Belediye Başkanlığı’nın
destekleri ile çıkarılmıştır.
Öğretmenim Necip Oğuz (ANI).............................26
Bir Anı - Bir Şiir.......................................................30
Ürgüp Ortaokulu Tarihçesi.....................................31
Ürgüpten Haberler................................................36
Vefat Listesi...........................................................40
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
1
ÜRGÜP ve ÇEVRESİ
ÜRGÜP VE ÇEVRESİ
T.C. Nevşehir Valiliği tarafından bastırılan “Kapadokya Turistik Haritası”dan alınmıştır.
2
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
ÜRGÜP
ÜRGÜP KAMU KURUM VE KURULUŞLARI
Kaymakamlık ................................................... 341 40 01
BANKALAR
Yazı İşleri Müdürlüğü....................................... 341 48 29
Akbank ............................................................ 341 41 63
Belediye Başkanlığı ......................................... 341 70 76
Denizbank ....................................................... 341 25 29
Askerlik Şube Başkanlığı ................................. 341 24 80
Garanti Bankası ............................................... 341 74 05
Cumhuriyet Başsavcılığı .................................. 341 40 06
Halk Bankası ................................................... 341 20 02
İcra Müdürlüğü ................................................ 341 20 06
İş Bankası ........................................................ 341 40 38
İlçe Seçim Kurulu ............................................ 341 44 42
Emniyet Müdürlüğü ......................................... 341 40 58
Gençlik ve Spor Müd. ...................................... 341 85 92
Gümrük Müdürlüğü ......................................... 341 44 88
80. Yıl Hanife M. Aksoy Reh. Merkezi Müd. .... 341 54 30
Jandarma Komutanlığı .................................... 341 40 05
Mal Müdürlüğü ................................................ 341 24 78
Meteoroloji Müdürlüğü .................................... 341 41 23
Milli Eğitim Müdürlüğü ..................................... 341 40 17
Müftülük ........................................................... 341 40 85
Müze Müdürlüğü ............................................. 341 40 82
Vakıflar Bankası ............................................... 341 42 03
Yapı Kredi Bankası .......................................... 341 42 00
Ziraat Bankası ................................................. 341 41 50
BELEDİYE BAŞKANLIKLARI
Ortahisar Belediye Başkanlığı ......................... 343 32 24
MUHTARLIKLAR
Ürgüp Muhtarlar Odası ................................... 341 30 39
Akçaören Mahalle Muhtarlığı.................. 0 532 449 04 02
Nüfus ve Vatan. Müd. ...................................... 341 24 87
Ağçaşar Mahalle Muhtarlığı ................... 0 533 938 63 00
Özel İdare Müdürlüğü ..................................... 341 33 67
Gönen Mahallesi Muhtarlığı................... 0 535 618 28 29
PTT Müdürlüğü ................................................ 341 45 55
Salur Mahallesi Muhtarlığı...................... 0 537 303 02 41
Toplum Sağ. Mer. Tabipliği .............................. 341 43 49
Yenicami Mahallesi Muhtarlığı................ 0 536 632 62 29
Devlet Hastanesi ............................................. 341 40 31
Akköy Muhtarlığı .................................... 0 536 984 33 58
Aile Sağlık Merkezi .......................................... 341 43 49
Ayvalı Köyü Muhtarlığı ........................... 0 536 936 35 84
Sosyal Yard. ve Day. Vakfı Müdürlüğü ............ 341 66 67
Başdere Köyü Muhtarlığı........................ 0 535 206 02 22
Sosyal Güv. Merkezi Müd. ............................... 341 56 10
Bahçeli Köyü Muhtarlığı ........................ 0 537 742 60 34
Tahsinağa Halk Kütüp. Müd. ........................... 341 40 26
Boyalı Köyü Muhtarlığı ........................... 0 535 604 11 04
Toplum Merkezi Müdürlüğü ............................. 341 43 65
Cemil Köyü Muhtarlığı ........................... 0 533 307 02 79
Tapu Sicil Müdürlüğü ....................................... 341 40 70
Tarım İlçe Müdürlüğü ....................................... 341 40 56
Kadastro Şefliği ............................................... 341 64 48
Medaş İşletme Şefliği ...................................... 341 49 75
Turizm Tanıtma Bürosu .................................... 341 40 59
Türk Telekom Şefliği ........................................ 341 40 00
ODALAR
Esnaf ve Sanatkarlar Odası ............................. 341 42 44
Ticaret ve Sanayi Odası .................................. 341 41 33
Ziraat Odası ..................................................... 341 40 32
Çökek Köyü Muhtarlığı .......................... 0 532 743 08 90
Demirtaş Köyü Muhtarlığı ...................... 0 539 368 76 63
İbrahimpaşa Köyü Muhtarlığı ................ 0 539 852 97 17
İltaş Köyü Muhtarlığı .............................. 0 537 319 44 75
Karacaören Köyü Muhtarlığı .................. 0 538 447 22 77
Karain Köyü Muhtarlığı .......................... 0 530 353 47 97
Karakaya Köyü Muhtarlığı ..................... 0 536 489 66 57
Karlık Köyü Muhtarlığı ........................... 0 530 656 63 29
Mazı Köyü Muhtarlığı ............................. 0 533 516 20 12
Mustafapaşa Köyü Muhtarlığı............. 0 535 443 31 87
Tarım Kredi Kooperatifi .................................... 341 40 56
Sarıhıdır Köyü Muhtarlığı ....................... 0 538 304 20 21
Şoförler Odası.................................................. 341 41 07
Sofular Köyü Muhtarlığı ......................... 0 537 623 67 33
THK Başkanlığı................................................. 341 26 47
Şahinefendi Köyü Muhtarlığı ................. 0 532 780 05 77
Kızılay Başkanlığı.............................................. 341 20 31
Taşkınpaşa Köyü Muhtarlığı ................ 0 535 846 18 86
SS.Ürgüp Esn. ve San. Kr. ve Kef. Koop...... 341 40 51
Ulaşlı Köyü Muhtarlığı ............................ 0 555 329 40 96
Yeşilöz Köyü Muhtarlığı ......................... 0 535 373 40 21
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
3
BAŞYAZI
HOŞGÖRÜLÜ OLMAK ÇOK MU ZOR
Biz insanlar bir arada yaşayan, toplum ile iç içe olmak zorunda kalan
bireyleriz. Birbirimize karşı insanca davranan, yardımlaşan hoşgörülü ve
adeta birbirleriyle kardeş olan bir toplumun bireyleri, güzel davranışlarını
sürdürdüğü sürece; huzur, güven ve mutluluk dolu bir dünyayı şekillendirirler.
Birbirimize katlanmak, müsamaha göstermek, tahammül etmek, hataları görmezden gelmek , göz yummak çok mu zor acaba?
Kendi görüşümüze zıt, başkalarının görüşünü hoşgörüyle, sabırla,
hem de taraf tutmadan katlanmak bizlere ne kazandırır ne kaybettirir. İnsanların güzelliklerini görmeye, eksikliklerini kapamaya çalışmak bize ne
kaybettirir? Çok sabırsız bir toplum olduk. Her şeye karşı çıkan kolay beğenmeyen insan olduk. Arkadaş olanlar bile, birbirilerine şakayı kaldıramaz oldu. Acaba çok mu karamsarım. Yanlış mı düşünüyorum?
Küçüklüğümde yöremizde bizden büyük insanların nasıl güzel yaşaZekâi ULUSOY dıklarını düşünüyorum da onlar mı yanlış yoldaydı biz mi? Kavgasız, gürültüDernek Başkanı
süz, yardımsever yaşam sürdürmek az şeyle mutlu olmak, mutluluğu paylaşmak güzel şey olsa gerek. Kavga ve küslük yok.
Hatırlıyorum da küçüklüğümde köyümüzde çocukken mahalledeki arkadaşlarımızla kavga ettiğimiz
zaman eve geldiğimizde, Annemizden de dayak yerdik. Dövsek de dayak yerdik, dövülsek de. Sebep niye
kavga ettin? Sonuç bu. Kavga etmeyeceksin .Herkesle iyi geçineceksin. Şimdi düşünüyorum da Annem ne
kadar haklıymış. Hoşgörünü koruyacaksın. Evindeki çiçek bile sevgini vermezsen çiçek açmaz.
Yıllar önce birlik ve beraberlikten kuvvet doğar bilinci ile köylerimizde, İmece usulü köyün ihtiyacı olan
işler yapılırdı. Neşe ile ahenk içinde çalışılırdı. Yine böyle bir zamanda çocukluğumda yaşadığım bir olay
aklıma geldi.
Köyümüzün sulama ihtiyacını karşılamak için köy adına su kuyusu açmak üzere imece usulü ile on
kişilik köyümüz halkından kişilerle çalışma yapıyorduk. Köy halkımızdan birisi baba evinden yeni ayrılmış
kendine yeni bir ev kurmaktadır. Tabi bir eve her şey lazım köy yerinde. 6 tane kümesinde tavuk var, fakat
bir de horoz lazım. Şehirde yakın köyde oturan dayısını görüp; “-Dayı benim kümese bir horoz lazım” der.
Dayısı da “yarın bizim köye gel ben de fazla var, vereyim” der. Bu garibim ertesi gün yakındaki köyün yolunu
tutar. Giderken de kuyuda çalışan köylülerine kolay gelsin demeden geçmez. Saatler sonra, köye gider, dayısından horozu alır, ayağını bağlar, koltuğunun altına alıp ve geri dönerken, yine kuyuda çalışan köylülerinin
yanına gelir. Horozu almıştır. Gönül rahatlığı ile köylülerinin yanında soluklanmak ister. Horozu bir ağacın
altına gölgeye bırakır. Lafa dalar.
Bu arada, muzip imecelerden birisi öğle yemeği için azığında getirdiği pişmiş yumurtayı arkadaşa
göstermeden ağacın altında ayağı bağlı duran horozun altına koyar. Biraz zaman geçer ve dinlenmiş olan
abimiz yola koyulmak ister. Horozu bıraktığı ağacın altından alır. Ama altında bir yumurta görünce şaşırır.
Orda çalışan köylülerine çaktırmadan yumurtayı da cebine koyarak biraz da sinirlenerek tekrar dayısının
köyüne geri yönlenir.
Bunu takip eden köylüler; “Yahu nereye gidersin şimdi geldin ya o köyden” derler?. Bu abimiz; “Sormayın yaa dayım olacak horoz yerine tavuk vermiş” der ve hızla kendi kendine konuşarak dayısının köyünün
yolunu tutar. Arkasından çağırırlar, gel biz şaka yaptık, o yumurta pişmiş yumurta derler.
Kaldı mı şimdi bu şakalar hoşgörüler. Özlüyorum o günleri..
Kalbiniz hep sevgi dolu olsun, Saygımız eksik olmasın.
Sevgi ve Saygılarımla.
4
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
ARAŞTIRMA/TARİH
Kesriye’den Ürgüp’e
BİR MÜBADELE
HİKAYESİ
Hasan Hüseyin DİLAVER
GİRİŞ
Kesriye, 92 yıl önce Ürgüp’e gelip yerleşen mübadillerin yaşamış
olduğu, şimdi ise Yunanistan toprakları içinde kalan bir Osmanlı şehriydi
Yunanistan’ın kuzey bölgesinde Arnavutluk ve Makedonya sınırında yer
alan bu şehrin Yunanca’da ki ismi
KASTORİA, Makedonca da KOSTUR,
Osmanlıca da KUSTUR/KESRİYE olarak geçmektedir.
Kesriye bölgesine MS. 378’de ilk
gelen Hunlar olmuş, daha sonraları da
Peçenekler, Kuman/Kıpçaklar ve Osmanlılar gelmişler.
1340’larda Aydın’daki Umur Bey,
Rodop ve Makedonya bölgesine yüzbin türkmen yerleştirmiş, ardından
Çakabey’de yaklaşık ellidörtbin Türkmeni Orta Rodoplara yerleştirmiştir.
Böylece, 1065-1340 arası sadece
Anadoludan getirilip, bu bölgelere
yerleştirilen Türkmen sayısı ikiyüzbini
bulmuştur.
Osmanlı döneminde de Anadoludan buralara müslüman türk aileleri
iskan edilmiştir. Balkan topraklarına
yerleşim kısaca üç başlıkta ele alınabilir:
- İlk fetihlerle yeni alınan yerlere
devlet eliyle göçmen nakli
- Fetihlere gönüllü katılan GaziAlperenler ve gaza için gelen Aşiret
mensuplarının bir kısmının kalelerde
muhafız olarak kalması, diğerlerinin
bölgeye yerleştirilmesi.
- Türk dervişlerinin stratejik noktalarda kurdukları tekke ve zaviyelerin
faaliyetleri ve yerleşim merkezlerinin
oluşturulması.1
İşte, kesriye bölgesi 13841385’lerde Gazi Evrenos Bey tarafın-
dan feth edilmiş2, buralara Anadoludan getirilmiş müslüman türk aileleri
yerleştirilmiştir.
Ürgüp’te yaşayan mübadillerle
yapılan görüşmelerimizde dedelerinin
Anadolu’dan, Konya civarından geldiklerini belirtmişlerdir.
Osmanlı, Balkan harbi ile birlikte
(1912-1913)de buradan ayrılınca,
bölgede yaşayan müslümanlar da
Türkiye’ye mübadeleyle göç etmek
zorunda kalmıştır.
KESRİYE’DEN ÜRGÜP’E
30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye
ile Yunanistan hükümetleri arasında
Türkiye’de yaşayan Rum Ortodokslar
ile Yunanistan’da yaşayan Türk müslümanların zorunlu göçünü ihtiva eden
mubadele sözleşmesi imzalandı.
19 maddelik sözleşme hükümleri kapsamında, 1.500.000 civarında Rum Ortodoks Türkiye’den
Yunanistan’a, 650.000 müslüman
Türk de (kaynaklar farklı rakamlar vermektedir) Yunanistan’dan Türkiye’ye
göç etmek zorunda kalmıştır.3
Karşılıklı zorunlu göçe “MÜBADELE/DEĞİŞİM”, bu göçe tabii tutulanla-
ra da “MÜBADİL” denmektedir.
Ürgüp’ten Kesriye’ye giden Mübadil Rum ailelerin yerine Kesriye’den
gelen Mübadil Türk aileleri yerleştirilmişlerdir.
Ürgüp’e yerleşen bu ailelere yerli
halk “MUHACİR” adını vermiştir.
31 Temmuz – 04 Eylül 1924 tarihleri arasında Yunanistan’ın Kesriye
(Kastorya) şehir merkezi ve köylerinden Ürgüp, M. Paşa ve Cemil köyüne yerleşen mübadil Müslüman Türk
ailelerinden 1.,2., ve 3. kuşaklarıyla
mübadele hikayesini konuştuk. Aile
büyüklerinden dinledikleri Mübadele
hikayesini onların geldikleri yerdeki lakablarını, geçimlerini, sanat ve
mesleklerini, ev, mal-mülklerini, komşularıyla ilişkilerini, düğünlerini, bayramlarını, türkü ve oyunlarını, mutfak
kültürlerini, ailenin yolda ve Türkiye’ye
geldikten sonraki yaşadıklarını sorduk.
Görüştüklerimizden (yer darlığı sebebiyle) sadece dört mübadil ailenin
mübadele hikayesini kendi ağızlarından aktararak sizlere sunuyoruz.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
5
ÜRGÜP
Faysal GÜNTAŞ
Ürgüp- Cemil Köyü D. 1952
Görüşme 26.04.2016
“Annemin
adı
kıymet
(d.191 – ö.1996), babamın adı
Kemal’dir(d.1917-ö.1981) Annem ve babam Yunanistan’da
Kesriye Şehrinde doğmuşlar.
Babamın babası Salih dedem
Kesriye’de vefat etmiştir. Annemin babası Karanfil dedem
(otuz yaşındayken) annemin
annesi Fatma, dayılarım Sami
Osman ve annem Kıymet mübadil olarak Türkiye’ye gelmişler.
Amcam Mustafa (d.1915 –
ö.1973) ile babam Kemal de
aynı vapurla gelmişler.
Bize orada karanfiller derlermiş. Büyük dedelerimiz, bu
topraklara Konya’dan 1700’lü
yıllarda gelip yerleşmişler. Kesriye Selanik’e bağlı bir ilçeymiş.
Rahmetli babamın konuştuğu
dil Arnavutca, Türkçe ve Makedoncaydı. Annem ise, Makedonca ve Türkçe konuşurdu.
Salih dedem, orman ve ziraat
6
işleriyle uğraşırmış. Karanfil
dedem (Ö.1941) ise esnafmış,
bakkallık yapmış. 100 dönüme
yakın ekilip-dikilen arazimiz ve
geniş bir evimiz varmış. Kestane, fasulye, patates, pırasa gibi
mahsuller
yetiştiriyorlarmış.
İnek ve koyun da beslerlermişler.
Rahmetli dedem Türkiye’ye
dönmeden oradaki bahçemizin
bir köşesine biriktirdiği Osmanlı
lirasının bir kısmını gömmüş,
kalanları da zulada Türkiye’ye
getirmişler.
Aile büyüklerimin orada
ki yaşantısına gelince; geldiğimiz topraklarda Osmanlı zayıflamadan önce, (güçlü iken)
büyüklerimiz rahat ve huzur
içinde yaşayan çevrede itibarı
olan, ailelermiş. Babamın akrabalarından biri de, Osmanlı zabitiymiş, ismi Faysal’mış. Onun
ismini bana vermişler. 1912
yılına kadar Yunan komşularımızla ilişkilerimiz çok iyiymiş.
Biz o zaman nüfus olarak daha
çoğunluktaymışız.
Ne zaman, balkan harbi
başlamış, bazı köylerde çeteler
oluşturup, bizi rahatsız etmeye
başlamışlar. Baskı altına almışlar. Büyüklerimiz de, kendilerini
savunmak için silahlanıp geceleri nöbetleşerek hanelerini
beklemişler. Ekseriye nacak
ve mavzerlerle kendilerini korumuşlar. Herkes korku içinde
yaşamaya başlamış. Milli mücadele sırasında bu baskı ve
şiddet daha da artmış.
Türkiye Cumhuriyeti kurulunca, Türkiye-Yunanistan arasında nüfus mübadelesi söz-
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
leşmesi imzalanmış.
Kesriye’de, alınan göç karar
ıduyulunca, bazı aileler, ilçenin
ileri gelenlerinden olan dedem
Karanfil’e gelerek bu göç hakkında sorular sormuşlar: “Gideceğimiz yer nasıl acaba, orada
da sıkıntıya girer miyiz? diyerek
tereddütlerini dile getirmişler.
Dedem bunları: “Türk bayrağının dalgalandığı topraklarda sıkıntı bile olsa, biz bayrağımızın
altında daha güvende oluruz”
demiş.
Türkiye’ye hareket etme
haberi geldiğinde, aileler hazırlıklara başlamış. Yanlarına
fazla eşya alamamışlar. Ancak,
değerli eşyaları, yolda, ihtiyaç
duyacaklarını (Giyim, yatak –
yorgan, gıda gibi) almışlar.
Arazi ve evlerini olduğu gibi
bırakmışlar. Ailelere “mal tasfiye beyannamesi verilmiş”, bu
aynı zamanda nüfus bilgilerini
de ihtiva ediyormuş.
Kağnı ve at arabalarıyla
Kesriye’den toplu olarak yola
çıkılmış. Selanik’e varılmış,
orada önce çadırlarda kalınmış,
sonra Gülcemal Vapuruyla İzmir – Urla üzerinden Mersin’e
gelinmiş, yolculukları çok acı
ve çileli geçmiş. Gemide ölenler
olmuş, cesetleri denize atılmış.
Bazı anneler, ölen küçük çocuklarını denize atmamak, karaya
ulaştığında gömmek için günlerce emziriyor görüntüsü vererek İzmir’e kadar getirmişler.
İzmir’e indikten sonra, yetkililer ailelere “Nereye gitmek,
yerleşmek istediklerine” dair
bir liste vermişler. İzmir, Niğde,
Nevşehir, Kayseri, Maraş, Yoz-
ARAŞTIRMA/TARİH
gat, İstanbul, Sinop, Samsun
gibi şehirlerden birisini seçip,
ona göre hareket etmişler. Seçtikleri şehirleride, kalanların 40
yıl içinde yer değiştirme hakları
varmış. Vapurla Mersin’e inen
aileler, trenle Niğde Ulukışla’ya
ulaşmışlar. Niğde’de kalanlar
olmuş. Ürgüp’ü tercih eden
ve çoğu birbirine yakın akraba
olan aileler, Ürgüp, M. Paşa ve
Cemil’e yerleşmişler.
Ürgüp’ün idarecileri gelen
aileleri karşılayıp ellerindeki
belgeye göre, Rumlar’dan boşalan evlere (tercihlerine göre)
yerleştirilmişler. Bağ, bahçe ve
tarlalardan ailenin nüfus sayısına göre arazi dağıtılmış ve bunlar tüm aile fertleri (çocuklar
dahil)nin isimlerine düzenlenen
tapular verilmiş. Dedeme 100
dekar arazi ile bir ev ve dükkan
düşmüş.
Yeni bir hayata başlamışız.
Geldiklerinde, kendilerine ihtiyaç için Türk Lirası da verilmiş.
Annemin ailesi, Ürgüp’te
Mustafa Paşa yolu üzerinde
sağda köşebaşındaki üç katlı
eve yerleşmiş. Babam ise ai-
lesiyle Niğde Bor’da kalmış.
1938’lerde Ürgüp Cemil Köyüne yerleşmişler. Annem babamla evlenince Cemil Köyüne
gitmiş. Bizler de orada doğmuşuz.
Annemin anlattıklarına göre;
Ürgüp’te bulunan Rum aileleri
zoraki olarak Yunanistan’a götürmüşler. Hatta bir ailenin gitmek istemediklerini, jandarma
zoruyla götürüldüklerine şahit
olmuş.
Aileler, Ürgüp’e ilk geldiklerinde bazı sıkıntılar yaşamışlar.
İki toplum birbirini tanımadığı
ve dil probleminden dolayı anlaşamadıkları için, birbirlerine
karşı soğuk ve uzaktan bakmışlar. Zaman içinde birbirlerini
anlamaya ve kaynaşmaya başlamışlar ve sıkıntılar aşılmaya
çalışılmış.
Karanfil Dedem, şimdiki hamamın bulunduğu yerde bakkal
dükkanı açmış.
Birgün
tellâl
çarşıda:
“Yunanistan’dan getirilen Osmanlı sarıliralarının bankadan
Türk lirası ile değiştirileceği”
duyurusunu yapmış. Belli bir
tarihten sonra ellerindeki paranın geçersiz sayılacağını söylemiş. Bazıları dedeme gelip
akıl almışlar. Dedem de; “Altın
geçersiz olmaz. Acele etmeyin”
demiş.
40 yaşın üzerinde olanların
bazıları Türkçe bilmediği için, ilk
günlerde dışarı çıkıp ihtiyaçlarını almak için yanlarında Türkçe
bilenleri götürüyorlarmış. 40
yaşın altındakilerden bazıları
ise, kırık Türkçe ile konuşup
anlaşmaya çalışmışlardı.
1970’lere kadar Ürgüp’ün
yerlisiyle nadiren
evlilikler
olsa da bu tarihten sonra giderek artmıştır. Kesriye’de Bağbahçelere kadınlar-kızlar çalışmaya gitmezlermiş. Burada da
önceleri gitmezlerdi. Ama artık
gidiyorlar.
Oradan gelen erkeklerin
çoğu inşaatta çalışırdı ve sanatkardı. Örf, adet ve geleneklerimizi, tamamını burada
yaşamaya devam ediyoruz.
Düğünlerimizi,
alaylarımızı,
oyunlarımızı sürdürüyoruz. Madekonca, Bayraçe, Samiyeto,
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
7
ÜRGÜP
Caneçe, Leleyano, bopçoce
gibi alaylar halen düğünlerde
oynanıyor. Davul ve Gırnata
bizim düğün çalgılarımızdır.
Bunun yanında bazan keman,
darbuka (oturum halinde) çalınırdı. Bu sırada Arnavutça ve
Makedonca türküler söylenirdi.
Çocuk oyunları: Körebe,
Uzun eşek, birdirbir, met, topaç,
çember, kızak kayma, cızak
Giyim, Kuşam: Oradaki erkekler günlük hayatta dar, düğmeli, paçalı salvara benzeyen
bir kıyafet ile üstünde yelek
bulunurdu. Kadınlar ise, uzun
entari giyerler, önünde ise peşkir (önlük) bağlarlardı. Peşkirsiz
dışarı çıkmazlardı. Gezmeye çıkacakları zamanda siyah çarda
giyerlerdi.
Bayramlar; Bayram sabahı
erkekler, erkek çocuklarını yanlarına alıp, namaza giderlermiş.
Ramazan orucunda, sahura
çocuklarla hep birlikte kalkılır,
oruçlar tutulur, iftar açılıp, teravih namazlarına gidilirmiş. Burada da devam ediyor.
Bayram sabahı, özellikle
8
“kokoşka” yemeği olmazsa olmaz yemeklerdendir.
Yemekten sonra bayramlaşmalar olur, çocuklara para verilirmiş. Bütün mahalle erkekleri
mahallenin en yaşlı kişisinin
evinde toplanıp bayramlaşırlarmış. Türkiye’de de uzun süre
bu adet devam etti. 1970’lerden sonra yavaş yavaş unutulmaya başladı.
Yemek Kültürü: Kesriye’de
pişirilen yemeklerimiz, evimizde de halen yapılmaktadır.
Pırasa, Fasulye, Pilav çeşitleri, Çorbalar (Tarhana, Un
çorbası, Kesme hamur çorbası,
İşkembe çorbası, kelle-paça
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
çorbası gibi.)
Hamur Börekler: Macir
Mantısı, Pita, (Peynirli, soğanlı,
pırasalı, kıymalı, domatesli börekler.)
Yufka Börekler: Kokoşka
(özel), Maznik (yağlı), fasulnik,
leşçavnik (mercimekli)
Bulgur ve Pirinçle Yapılan
Yemeklerimiz: Biryanik, Burmanik.
Diğer Yemekler: Rosniki,
erişte, mantı.
Tatlılar: Paluze, Kayişka,
gözleme tatlısı, macir baklavası
(dilimli), revani, un helvası, irmik helvası, aside.”
ARAŞTIRMA/TARİH
Muammer KOÇ, D.1921,
Kesriye/Siliveri Köyü Doğumlu, Görüşme 28.04.2016
“Ben Yunanistan’ın Kesriye
şehrine bağlı Siliveri köyünde
doğdum. Babamın adı Ramazan, annemin adı Emine’dir.
Ailem Arnavutça ve Türkçe
konuşurlardı. Babamlar rençberdi. Tarla ve bahçelerimiz
vardı. Arpa, buğday, yulaf ekerlerdi. Kestane, elma, armut, erik
ağaçlarımız vardı. 100 civarında
koyun, 8-10 camuz beslerdik.
Buraya gelmeden bir süre önce
Rum çeteleri, koyunlarımıza el
koyup, çobanı babama gönderip, “Söyle ona, istiyorsa gelsin
alsın” demişler. Babam da “beni
öldürürler” korkusuyla gitmemiş
ve yeniden koyun almış.
Mübadele
ilânı
olup
Türkiye’ye göç edeceğimizi öğrenince hazırlıkar yapıldı. Canlı
mallarla, ev ve tarlalar olduğu
gibi kaldı orada. Selanik’e ulaşıldı. Oradan da İzmir üzerinden
Mersin’e vapurla varılmış. Oradan Niğde’ye trenle gelip, bazı
aileler oraya yerleşmişler. Bizim
aile de Ürgüp’e gelmiş (Kasım
1924). Ürgüp’e 100’ün üzerinde
aile bizimle birlikte Ürgüp’e yerleşmişti. Bizim aileden Babam,
annem, ben, abim Ali (19171979) gelmiş. Amcam Emirşah,
Şefik ve Rıfat gelmişler, ama
onlar Boğazlayan’a yerleşmişler. Babamın annesi ile babası
yolda ölmüşler. Yunanistan’daki
yemeklerimizi, börek ve tatlılarımızı, bazı adet ve geleneklerimizi
yaşatmaya devam ediyoruz.
Bazı Börek çeşitleri: Pita
(kıymal,ı soğanlı, peynirli, etli,
ciğerli)
Kokuşka (İnce yufka, tavuk,
ceviz ve tereyağından) cızlağan
otundan yapılan börek (Mart aylarında)
Tatlılar: Kayışka, Revaniye,
Biryan (pirinç ve et), Gözleme
(tahin ceviz ve üstüne pekmez).
Bir anımı da anlatmak istiyorum.
Birgün Ürgüp’teki evimize (6
-7 sene önce) dört Rum bayan
geldi. Evin eski sahipleri olduklarını söylediler. Bahçedeki dut
ağacının altında oturdular. Bu
dut ağacının altında babalarının
çok oturmuş olduğunu ve bu
ağacı kendilerine defalarca anlattığını söylediler. Torağa yüzlerini sürdüler ve ayrıldılar.”
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
9
ÜRGÜP
Zübeyir AYDIN, Yaş 100,
Kesriye/ Zabordini doğumlu
Görüşme : 15.04.2016
“Selanik’e bağlı Kesriye’nin
Zabordini köyünde doğmuşum. Babam Hamil , annem
Hasime’dir. Dedemin ismi
Süleyman’dır. Kendisine Sülo
derlerdi.
Babamlar, orada rençberlik
yapardı. Ormanda odun kesip,
pazarda satarlarmış, ihtiyaçlarını alırlarmış. Hayvancılıkta
yaparlarmış. İki ineğimiz, davar
ve keçimiz varmış. Muhacirce
(Boşnakçaya yakın dil) konuşurduk. Orada tarlamız, bahçemiz, iki katlı evimiz varmış. Bazı
yerlerde tütün ekilirmiş. Kestane
ağaçları varmış, kestane, geçim
kaynağıymış.
Orada, komşularımızla iyi
ilişkilerimiz olmuş. Son zamanlarda aramız bozulmuş (1912
Sonrası).
Türkiye’ye göç emri gelince,
evden bazı eşyalar ve kıyafetler hariç hiçbir şey almadan,
akrabalarla birlikte köyümüzü
bırakıp, Kesriye’den Selanik’e
geldik. 3 gün çorba verdiler.
Vapurla Mersin’e oradan, Niğde
üzerinden Ürgüp’e at arabalarıyla gelmişiz. Atatürk, “istediğiniz yeri – evi seçebilirsiniz”
dediği için (elimizde belge vardı)
Ürgüp’te istediğimiz evleri seçtik. Adımıza tapu verdiler. Tarla,
bağ, bahçe verildi. Babamlar,
Ürgüp’te eşek, inek aldılar. Patates diktik. Aldığımız arazilerde
meyva ağaçları vardı. İlk geldiği-
10 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
miz günlerde biz çarşıya inince
kahvelerde nacakla otururduk.
Kavga olur diye korkardık. Dillerini de bilmediğimiz için başlarda anlaşamadık, ısınamadık.
Sonraları bu soğukluk kalmadı.
Kaynaştık. Kadınlarımız bağa
bahçeye gitmezlerdi. Orada da
öyleydi. Daha sonraları dışarda
tarlada çalışmaya başladılar.
Boş dükkanlardan verdiler,
ama kullanamadık. Büyüklerimiz inşaat ustasıydı (sıva, duvar
işleri). Ben de daha sonraları
Fırıncı yanında çalışmaya başladım. İşi öğrendikten sonra fırın
dükkanı açtım. 60 seneye yakın
fırıncılık yaptım.
9 evlat sahibiyim, ikisi öldü.
İsimleri, Yaşar, Ayten, Aynur,
Makbule, Nurten, Hülya, Besim.
18 torunum, 6’da torunum çocukları var. Ailemizden oğullarım
Yaşar ve Besim Aydın Yunanistan’daki dedemizin evine gidip
ziyaret ettiler ve toprak getirdiler.
Düğünlerimiz, Bayramlarımız, Yemeklerimiz
Düğünlerimizde davul-zurna
çalınırdı. Çalgıları çingeneler çalarlardı. Onlar da Türkiye’ye geldiler. Düğünlerde alay çekilir. Üç
ayak, sameta gibi oyunlar oynanırdı. Ürgüp’te oynanan oyunların bir kısmı oradan gelmedir.
Bayramlarımız çok iyi geçerdi.
Kesilen kurbanlar komşulara
dağıtılırdı. Börek, kabuska, sulu
yemek olarak fasulye pişirilirdi.
Çoban salatası, ıspanak, pırasa
yaparlardı. Pizza’ya benzeyen
börekler pişirilirdi. Tatlılardan,
Revani, Gözleme, Baklava yenirdi.
ARAŞTIRMA/TARİH
Ramazan Koç, D. 1955,
Ürgüp, Görüşme 02.05.2016
Ürgüp’te 20.03.1955 tarihinde doğdum. Annem, Elmas
Bozaslan kızı Sülbiye Koç babam, Ramazan (ö.1996) oğlu
Hamza Koç. Ailem Selanik ili
Kesriye ilçesi Zabordini köyünden olup orada çiftçilikle uğraşmışlar. Babam 2 yaşında iken
Lozan Antlaşmasıyla Ürgüp’e
gelip yerleşmişler. Amcam Gani
Koç’da aynı kafileyle 6 yaşında
iken gelmiş. Amcam güreş tutar, güçlü olduğu için herkesi
yenermiş. Bu sebeple de ailemiz Koç soyadını almış.
Biz yedi kardeşiz. Coşkun,
Hatice, Gülizar, Yıldız, Ramazan, Pakize, Özcan. Coşkun
1959’da, Özcan 1980’de vefat
etti. Bize orada Ramazanoğulları derlermiş.
Oradayken ailemiz Boşnakça konuşuyormuş. Köyümüzün
20 km batısında Arnavutluk, 20
km kuzeyinde Mekodonya sınırı vardı. Bosna da Makedonya
sınırına yakın olması nedeniyle
Boşnak dili konuşulmaktaymış.
Derdimi anlatacak kadar Makedonca biliyorum.
Orada tek katlı evde oturuyormuşuz. Kestane ve Ceviz
ağaçları çokmuş. Koyun, inek,
keçi, beslerlermiş. Büyüklerimiz
uzun eşek, birdirbir, takla, saksı,
metini dik, incik, aşık gibi oyunlar oynarlarmış. Bizlerde küçükken bu oyunları oynardık.
Düğünlerde oynanan Oyunlar: Samiyeto, Bekcarçe, Düz,
üç ayak, hoşbilezik, cantemurağa, leblebi.
Bu oyunlar düğünlerimizde
halen oynanmaktadır. Düğün
çalgılarımız, davul ve klarnetti.
Düğünlerde at sırtında gelin getirilirmiş. 3 gün boyunca çalgı
çalınır, oynanırmış. Gelen misafirlerin karnı doyurulurmuş.
Misafirler, komşular düğün evine ekmek, yemek ve baklava
getirirlermiş.
Orada büyüklerimiz komşuları Rumlarla hoşgörü ortamında yaşıyorlarmış. Mübadeleden
sonra orada kalanların (Selanik,
Gümülcine, İskeçe) bazı sıkıntılar yaşadığı bilinmektedir.
Ailemizin göç hikayesine gelince;
Mübadele ile ilgili köylere ilân
verildiğinde, Türk halkı bu kararı Atatürk’ün alması nedeniyle
“biz bayrağımızın dalgalandığı
yere gidiyoruz” demiş ve karara
tepki olmamıştır.
Yolculuk hazırlığı yapılmış,
canlı mallar, arazi ve evler olduğu gibi bırakılmış, sadece yoldaki ihtiyaçlar için (yiyecek, içecek, giyecek) yanlarına alınmış.
Kesriye’den Selanik”e geldikten
sonra bir vapurla Mersin’e,
Mersin’de bir süre kalınmış,
yerleşebilecekleri yerlerin listesini vermişler. K. Maraş, İzmir,
Bursa, Niğde, Boğazlayan, Ürgüp, M. Paşa gibi birini tercih
etmeleri istenmiş.
Ürgüp’e gelenler, ilk yıllarda
yerli halkla ilişkiye girememişler. Daha sonraları kaynaşma
olmuş. Kendilerine verilen arazileri ekip – dikmişler, geçimlerini
temin etmişler.
Bu vesileyle birkaç anımı
paylaşmak istiyorum:
Yunanistan’daki Nev Prokopi (Yeni Ürgüp) den gelip
burada dedemin evini ziyaret
eden birkaç aileye şahit oldum.
Bunlardan birisi, Karağandere
mahallesi Nergiz sokaktan eniştem Mustafa Can’ın evine gelip
gezdiler.
Yine, Yunanistan’daki Ürgüplüler Derneği Başkanı Sayın Sofia Hanımın Dutlu Cami Mahallesindeki dedesinin evini bulup
gezdirdik ve fotoğraflar çekildi.
Büyük bir mutlulukla ayrıldılar.
Hatta odanın birine girdiğimizde
“Yüklük” dediğimiz dolabı görünce ağladı ve fotoğrafını çekti.
Oradan buraya ziyarete gelenler buradaki insanlarla karşılaştıklarında gördükleri ilgiden
dolayı ağlayarak ayrılmışlardır.
Buradan oraya dedelerimizin
evlerini görmeye – gezmeye gidenler de orada gördükleri yakın
ilgiden dolayı aynı duygularla
ayrılmışlardır.
1996 yılında Ürgüp’ten bir
kafileyle Kastorya (Kesriye) ye
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
11
ÜRGÜP
ve oradan babam ve dedemin
doğduğu köy olan Zabordini’ye
gittiğimizde; 1924 yılında 16
yaşında ailece ayrılıp Türkiye’ye
gelen Yaşar Mizaçla aynı kafilede beraberdik. Dedemin evini göstermesini istedim. Evi
gösterdi. Evden geriye sadece
samanlığın iki duvarı kalmıştı.
Yıkılan yere müstakil tek katlı
bir ev yapılmış, önüne de peribacasından bir çeşme yapılmıştı. Köyün muhtarı burada
oturuyordu. Muhtara; “dedemle
ilgili bir kayıt var mı” diye sorduğumda, “Tahsildar Defteri”ne
benzeyen bir defter çıkardı ve
orada dedemin İzmir doğumlu
olduğu, 1800 yılları sonlarına
doğru Zabordini’ye geldiğinin
yazılı olduğunu söyledi.
Son olarak şu olayı da anlatmadan geçemeyeceğim; Ürgüple kardeş şehir ilan edilen
Larissa’nın Belediye Başkanının
bizler için düzenlediği etkinliklere katılmak için ve bizlerle birkaç dakika daha geçirmek için
bir hafta boyunca Larissaya 70
km mesafeden gelip etkinliğe
katılıp döndüklerine şahit olduk.
Neden bu kadar yolu zahmet
çekip geliyorsunuz?” diye sorduğumuzda “Ürgüp’ten buraya
gelip yerleşen büyüklerimiz;
sizlerin ataları hakkında öyle
güzel şeyler anlattılar ki bizim
bu yaptığımız az bile. Meselâ:
“Mübadele başladığı zaman,
bizimkiler Ürgüpteki bağ ve
12 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
tarlalarındaki meyve –ürünlerini gidip alamamışlar. (buralar
Yunanistan’dan mübadil olarak
gelenlere verilecekmiş dolayısıyla, Mübadil Türkler de bağ ve
bahçelerindeki meyva – ürünleri
olduğu gibi bırakıp gelmişler).
Sizin atalarınız kendi bağ ve
bahçelerindeki elma ve üzümleri sepet sepet Ürgüpten henüz ayrılmamışlara, bizimkilere
getiriyorlarmış. Biri hastalansa,
börek – çörek yaparak “geçmiş
olsun”a gidiyorlarmış. Çocuk
doğduğunda “Gözaydınlığı”na
geliyorlarmış.”
ARAŞTIRMA/TARİH
Kesriye (Kastorya) Ve Türk Mimari Eserleri
1
8-26 Nisan 2015 Tarihinde Ürgüplüler Derneği olarak Yunanistan’a yaptığımız gezide, Türk-Osmanlı
eserlerinden görebildiklerimizin fotoğraflarını çekmiş, kısa bilgiler edinmiştik. Zaman darlığından dolayı görmediklerimizde oldu. Türkiye’ye dönüşte göremediğimiz
eserleri bazı kaynaklardan yararlanarak fotoğraf ve bilgilerini de derleyerek sizlerle paylaşmak istedik.
Bunu zaten 55. Sayımızda önceden duyurmuştuk.
Bu sayımızda ilk olarak Kesriye’de ki Türk mimari eserlerini sizlere tanıtmaya çalıştık. Sonraki sayılarda ise Gümülcine, Kavala, Halkida, Selanik, Atina, Larissa, Vardar
Yenicesi’nden kısaca söz edeceğiz.
KESRİYE ve ESERLER
Gazi Evrenos Bey 1384-1385’de Kesriye’yi aldıktan
sonra, Kale’de bulunan büyük kiliselerden birini camiye çevirip, şehre müslüman türk nüfusunu iskan etti. İstanbul’un
fethinden sonra özellikle 1550’lerde müslüman nüfustaki
artışa paralel olarak kale içinde Kanuni Sultan Süleyman’a
ait Kurşunlu Camii ve şehir duvarları dışında Tabaklar Camii ile Kasım Baba Türbesi inşaa edilmiştir. Bu türbe 1959
yılına kadar ayakta kalmıştır. Evliya Çelebi, kale kapısına
yakın inşaa edilmiş, Valide Camii’nden, Sultan Süleyman
Camii’nden ve kale dışındaki Kadı Camii’nden özellikle bahsetmektedir.
Bizim de görmüş olduğumuz Kurşunlu Camii’ne II.
Dünya Savaşı’nda, İtalya’nın attığı top güllesinin isabet etmesi sonucu hasar görmüş, minaresinin peteği yıkılıp sadece şerefe altı kalmıştır. Eskiden yanında birde türbeden
söz edilemktedir.
Daha çok kürk üretimi ve
ticaretinden dolayı ekonomik
açıdan çok iyi olan Kesriye’de
18.ve 19. yüzyıllarda yeni inşaa edilen camiler, medreseler
ve hamamlar gibi binalarla,
şehir daha yoğun bir islami
karaktere büründü. Bunlardan
birisi de Kesriyeli defterdar
Ahmet Paşa’nın yaptırdığı
büyük medrese ve kütüphanedir. 1828’lerde nüfusun
6.000-8.000 olduğu tahmin
edilmektedir. Osmanlı dönemi sonunda şehirde, yedi camii, iki medrese, üç tekke, iki hamam, bir rüştiye ile iptidai
mektepleri bulunuyordu. 6.190 olarak tespit edilen nüfusun
1600’ü Müslüman Türkler, geri kalanlarıda Yunan, Arnavut,
Bulgar ve Yahudiler oluşturmaktaydı. Kesriye kazasında
126 köyde toplam 70.022 nüfus bulunmaktaydı. Bunlardan
26’sını Müslüman Köyler (Jerveni, Zabordini, Siliveri dahil)
oluşturuyor ve bu Müslüman köylerde de Türkçe, Arnavutça veya Bulgarca konuşan toplam 11.875 kişi yaşıyordu.
Kesriye 1912’de ki ilk Balkan
Savaşları’nda Yunan Ordusunca
ele geçirildi. Lozan Anlaşmasının
ardından müslümanlar bölgeden
ayrılınca geride kalan dini yapıların pek çoğu yıkıldı. 1970’lerden
sonra ekonomik krizler ve fiziki
gelişme, şehrin güzelliğini ve Osmanlı karakterini yavaş yavaş yok
etti. 70 tarihi kilisenin yanı sıra
Kurşunlu ve Kesriyeli Ahmet Paşa
Camiileri restarasyon ve bakım
ihtiyacı içerisindedir. Osmanlı Sufiilerinden Hüseyin Hamdi Kesrevi ve Şeyh Selim Kerimi
burada yaşamışlardır.4
Kesriye’de yaşayan halkın yıllara göre hane ve nüfus
sayısı. (TDV.İA. Cilt 25, S.312)
1445
1519
1550
1570
1900
Müslüman
Yıl
22
67
83
169
415
Hıristiyan
792
732
63
644
690
Yahudi
84
8
10
12
170
Toplam hane
898
807
756
825
1275
Toplam nüfus
3800
3700
3250
4000
6190
%2
%8
%11
%20
%32
Müslüman
oranı
Dipnotlar;
1. Hazar, M.-İlhan, Cevdet “Mustafa Paşa’daki Makedonca konuşurların Türkçesi üzerine” Tebliğ, II. Uluslararası, Nevşehir Tarih ve Kültür
sempozyumu (2-3-4 Mayıs 2016). Nevşehir.
2. Eyice, Semavi, “Yunanistan’da Türk Mimari Eserleri”, Türkiyat
Mecmuası, C.12, S.207-208
3. www.lozanmubadilleri.com; Aytaş, Süreyya, Bitmeyen Muhacirlik,
Lozan Mübadilleri Vakfı Yayını, 2007,S.15-16; Yılmaz Aycan, Bir Mübadele Öyküsü, 30.01.2013, S.1-3.
4. TDV İslam Ansiklopedisi, “Kesriye” Md., C.25, S.311-312;
Eyice, Semavi, “Yunanistan’da Türk Mimari Eserleri”
Türkiyat Mecmuası C.12, S.207-208; Araslı, Altan,
Avrupa’da Türk İzleri, İstanbul, 1986, S.298
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
13
ÜRGÜP
BİR BİNEK TAŞI ÜÇ ÇINAR
Latif YALÇIN - E. Albay
‘’Mazide, muktedirken bütün kuvvetiyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin istikbale
güvenle bakmaya hakkı yoktur.’’ Mustafa Kemal ATATÜRK
Kıymetli Ürgüplü hemşehrilerim;
Ürgüplüler Derneği olarak 1993 yılından bu tarafa hizmet veren arkadaşlarımız içerisinden aramızdan ayrılan
birçok kıymetli dostumuz olmuştur.
Mekanları cennet olsun.
Ben bu yazımda aramızdan ayrılan bu kıymetli arkadaşlarımın
üçünden bahsedeceğim. Onun için
yazımın başlığını ‘’Bir binek taşı , üç
çınar’’ koydum. Onlarla bizzat görüşüp konuştuğum için kendi kalemlerinden çıkan sözlerle ; hayatlarından
aldığım kesitlerle aramızda bedenen
olmasalar bile ruhen yaşamalarını istedim. Böylece sevgi,saygı ve minnet
duygularımızı ifade edececeğimize
inanıyorum. Ruhları şad olsun.
Ölüm mukadder olup her canlı
onu tadacaktır. Bu husus değişik şekillerde ve görüşlerde ifade edilmiştir.
‘’O ki, hangimizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O mutlak galiptir, çok
bağışlayandır’’ (Mülk 2)
Gönüller sultanı Mevlana, ölüme
mülk suresinin 2. ayetinin şuuruyla
bakarak;
‘’Ölüm Mevlana’nın gözünde kavuşmaktır. Yokluk değil bir doğumdur.
Gerçek aleme göçmektir. Zahiri çirkin
görünse de hakikati Cemali isimlerin
tecellileri ile doludur.’’
Yine Mevlana, ölüm için şunları
söylemiştir.:
‘’Batmayı gör dünya, doğmayı da
seyret. Güneşe ve aya batmadan ne
ziyan geliyorki? Sana batmak görünür ama o, doğmaktır. Mezar hapis
gibi görünür ama o, canın kurtuluşudur. Hangi tohum yere ekildi de
bitmedi! Ne diye insan tohumunda
şüpheye düşüyorsun! Hangi kova ku-
yuya sallandı da dolu dolu çıkmadı?’’
Neylesin ölüm herkesin başında
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misali o musalla taşında.
Cahit Sıtkı Tarancı
Sayın merhum Hasan Hüseyin
Samur (Esnaf)
Kıymetli ağabeyim. Büyük insan. Ürgüp’ün ve
Ürgüplülerin biricik
dostu. Saygın ve
onurlu kişi. Bıraktığın eserler ve yapmış olduğun iyilikler
sizi sonsuza kadar
belleklerden ve yüreklerden çıkartmayacaktır. Ben de dükkanından aldığım defter, kalem, silgi nedeniyle
yetişmeyen param için söylediğiniz
‘’ Memet ağamın oğlu. Al götür ben
babandan alırım’’ diye beni geri çevirmeyip, yumuşak güler yüzlü davranışınızı, unutmadım unutamam.
Mekanın cennet, ruhun şad olsun.
Sizi 05.05.2008 tarihinde kaybetmenin üzüntüsü içerisindeyiz. Daima
kalbimizdesiniz.
Dernek genel kurulu veya özel
yemeklerde sizi baş köşede, düzgün
bir kıyafet saygı duyulan bir görünüşünüzle özlemler anıyoruz.‘’
Üç derdin var birbirinden seçilmez,
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm.’’
Karacaoğlan
‘’ Bize Samurağalar derler, Sebep
ise dedem Hacı Mehmet samur kürk
giyermiş. Sonra babam Samurağa
14 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
zade Osman Efendi,
Evvelce, lakap olan Samur’u sonradan soyadı olarak almış ve devam
ettirmiş.
Evimiz dedemin zamanında
Kayakapı’da imiş. Dedem Ağa imiş
oda açarmış misafiri eksik olmazmış.
Rumlar gidince Süphanverdi
mahallesine gelip bir rum evini alıp
yerleşmiş. Bu ev 3 katlı 12 odalı bir
evdi. Babam Osman Samur bu evde
aile geleneğine uygun olarak misafir
ağırlamayı devam ettirdi.
Evimizde babam Osman, annem
Değirmencioğlu İsmail Efendi’nin kızı
Fatma Samur, ağabeyim hacı Mehmet, ablam Emine ( Gülbostanların
Ali Osman Efendi’nin eşi) ve Ben
vardık.
Annemin tarafı Değirmencioğulları çok kalabalık sülale olduklarından
bizim evden çıkmazlar, hemen her
akşam dört dayımdan birisi ya da aile
büyükleri bizim evde kalırlardı.
Evimizin yanında kilise vardı.
Orası bir zamanlar cami oldu. Hatta
meşhur Hafız Burhan orada mevlüt
okumuştur.
1936’da Ürgüp’e gelen askerler
bu kiliseyi kullandı. 1938’de 2. Cihan
savaşında askerler gidince bu kilise
kuru üzüm deposu oldu. Daha sonra
savaş zamanında toplanan buğdaylar
konuldu.
İlokul mezunuyum. Bizim zamanımızda iki okul vardı. Zafer okulu 3
sınıf idi. Orada Arıklı Hoca Efendi vardı. Babamın dostu olduğu için beni
oraya kaydettirdi. Üçten sonra İnkılâp
okuluna geldim. 4 ve 5. sınıfları oradan okuyup bitirdim. Yıl 1935. Sonra okuyamadım. Bu içimde bir ukde
olarak kaldığı için ömrümce okuyan
BİYOGRAFİ/ANI
çocuklara çok yakınlık hissettim ve
kolaylık sağlamaya çalıştım. Şu anda
82 yaşındayım. Hala okuyanlara yardım için çaba harcamaya, katkıda
bulunmaya çabalıyorum.
Biz tuhafiyeci değil, aktar idik. O
zamanlar Tuhafiyeciler, giyim eşyası
satar. Aktar olarak biz ise halkın ihtiyacını karşılamak için bin bir çeşit
kalem mal satardık. Baharatın bin
bir çeşitini , yer kabağına varıncaya
kadar satardık. Aktarlığın en büyük
sırrı müşterinin sorduğu her şeyi
masada hazır bulunan deftere yazar,
İstanbul’a mal almaya gidince de
kapı kapı dolaşıp mutlaka bulur alır
getirirdik. Bu çeşitleri hani köylü dediğimiz efendiler olan çarıklı erkan-ı
harplerin sayesinde öğrenmiş olduk.
Sevgili Latif, sen mahallemizin
güzide bir evladısın. Üstelik baban
Mehmet Ağayı çok severdim. Sessiz
sakin beyefendi bir adamdı. 1947
‘den Ürgüp’ten ayrıldığım 1972
sonuna kadar 25 yıl süre zarfında
ilk-orta-lise talebeleri paralı olsun
parasız olsun defter kalem v.s okul
malzemelerini benden alırlardı. Ürgüp küçük bir yer olduğu için her
çocuğun kimin olduğunu bilirdim.
Deftere yazar daha sonra durum müsait olunca babasından alırdım. Köy
talebelerinin yaptığı alışverişi ise harmandan harmana öderlerdi.’’
Sayın Merhum Bekir Taylan
(Emekli Haritacı)
Kıymetli kardeşim. Ürgüplülerin
kadim dostu idi.
Hafta sonları ve
Çarşamba günleri
derneğe, Ürgüp’ten
yeni gelen birileri oldu mu “gel biraz
sohbet edelim” der, Ürgüp’le ve Ürgüplülerle ilgili bilgi almaya bayılırdı.
Boş kaldığı anda ise “gel bir iki el tavla atalım” derdi. Ürgüp dergisine kendisini adamıştı. Derginin zamanında
yetiştirilmesi, yazıların tamamlanması, eksiklerin giderilmesi için gece
gündüz çalışırdı. Tatil, yaz, kış demez
fedakarca koşturmaktan zevk alırdı.
Aziz ve insanlık abidesi Bekir Taylan kardeşimiz, 21.06.2012 tarihinde
aramızdan ayrıldı. Mekanı cennet
olsun. Ruhu şad olsun. Araştırmacı
yazar ve şair Hasan Şahin’in ‘’GİTTİ’’
adlı şiirinin şu dörtlüğü, onun insalcıl
tavırlarını ve sevgisini çok güzel anlatıyor. Kendisini, saygı ve rahmetle
anıyor ve arıyoruz.
Hasan Şahin derki yıllar geçse de
Düşmeyecek ismin asla dillerde
Yer ettin gönüllerde kalplerde
Şanıyla şerefiyle namusuyla gitti
‘’Dedemin Osmanlı Saraylarında sağlık memuru sıfatı ile hizmet
yapmasının sonunda ailem ‘Aşıcılar’
lakabını almış. Soyadı kanunu ile de
Taylan soyadını almışız. Babam Mehmet Taylan ile annem Fatma Taylan’ın
ilk çocukları olarak 6 Mayıs 1929’da
Ürgüp’te dünyaya gelmişim. Babaannem dedemin ismine izafeten adımı
Bekir koymuş. Çocukluğumun ilk yılları Ürgüp’te geçti. Yıl 1936. Babamın
Ankara’ya gelip Gümrük ve Tekel Bakanlığında işe başlamasından bir yıl
sonra annem ve kardeşim Recai ve
ben Ankara’ya geldik. Recai o zaman
bir yaşında ben de sekiz yaşındaydım. Babam beni Yüksel Caddesindeki Mimar Kemal ilkokuluna yazdırdı. İlkokulu bu okulda bitirdim.’’
‘’ Okulda her yıl iftihar listesine
seçilen çok başarılı bir öğrenci idim.
Son sınıfı okurken resim hocamın
teşvikiyle çalıştığım resimlerimi o yıl
İstanbul’da yeni açılan Güzel Sanatlar Lisesine gönderdik. Çalışmalarım
beğenilip dereceye girince kaydımı
yapıp beni İstanbul’a çağırdılar. Ancak yaşam şartlarımın yetersizliği
karşısında o çağrıya olumlu cevap
veremedim.’’
‘’1952 yılında eşim Adalet hanımla tanıştım. Altı aylık nişanlılık
döneminden sonra evlendik. 1954
yılında dairemizin kendi bünyesinde
açtığı kartoğrafya tekamül kursuna katılarak İsviçreli Prof.Dr. Edvard
Imhof’un öğrettikleri doğrultusunda
Desinatör Kartoğraf ünvanını aldım.’’
Sayın Merhum Süleyman Sucu
(Emekli Memur)
Değerli insan,
Ürgüplüyü çok iyi
tanıyan asil ve vefakar abim. Seni genel
kurul toplantısında,
özel yemeklerde erkenden gelip yerini
alan güler yüz tatlı
dilinle
tanımayan
yok gibidir.
Senin yokluğunu, güler yüzünü,
kendinden emin duruşunu, candan
davranışını daima hatırlayacağız.
15.06.2015 tarihinde aramızdan
ayrılmanız bizleri çok üzmüştür. Ama
siz Ürgüplülerin kalbinde yaşayan
asil bir abimiz olarak kalacaksınız.
Ruhunuz şad olsun mekanınız cennet olsun.
‘’Tanrı sevdiklerine tez ölüm verir’’ Lord. Byron
‘’Bizim
lakabımız
Ekmekçi
Aliler’dir. Baba dedem Ekmekçi
Ali Ağa , Babaannem Ürgüp Ağası
Mustafa’nın kızı Afife’dir. Anne dedem
Büyük Cami müezzini Salim Hoca,
Anneannem ise Emine Hanımdır. Babam Ekmekçi Mehmet Ağa, (sucu)
annem Hatice, ben de Mehmet’ten
olma Hatice’den doğma 1932 doğumlu Süleyman Sucu’yum.’’
‘’Evimiz Temenni Mahallesi, Cami
Kebir Sokak, numara 6’da bulunuyor.’’
Mahalle fırını ile çarşı fırının farkı
nedir? Diye sorulduğunda merhumun vermiş olduğu cevap ‘’ Mahalle
fırınları evler arasında olup evlerde
yoğrulan hamurlar, teknelerde mayalanmaya bırakılır. Mayası gelince yani
hamur kabarıp mayalanınca tekne ile
mahalle fırınına getirilir. Fırıncı bu hamurdan bezeler alarak biraz bekletip
somun halinde açar ve fırın ocağına
atar. Orada 15-20 dk. Pişip ekmek
haline getirilirdi. 60 yıl önce tanesi 1
kertikli kuruştan pişirme parası alınırdı.
Çarşı fırınları ise adından da anla-
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
15
ÜRGÜP
şılacağı üzere çarşı içerisinde olurdu.
Hamuru fırın sahibi yoğurur, çeşitli
biçimde pişirir ve satar. ‘ Tırnaklı’ denen pide sabahın erken saatinde pişirilip satışa sunulur. Komşu esnafın
bazıları bir kangal sucuğu fırında kızartır tırnaklının arasına koyup yerdi.
Kıymalı, tahinli, peynirli, yağlama gibi
pide çeşitleri ve güveç pişirilirdi.’’
Merhuma Ürgüp’ten ne zaman
ayrıldınız? Eğitiminiz nedir? Şimdi ne
yapıyorsunuz? Diye sorulduğunda;
‘’1955 yılında askerden geldiğimde Ürgüp’te büyük bir iş krizi vardı.
Ne iş yapacağıma bir türlü karar veremiyordum. Çok saygı duyduğum
babamın arkadaşı Bostancıoğlu Ali
Osman amcama sordum. ‘ Ben ne
yapayım, Ürgüp’te kalayım mı? ‘ diye
tek kelime ‘oğlum Ürgüp’te durma
büyük şehre git. Burası her geçen
gün geri kalıyor’ dedi. Bunun üzerine
1955 yılında Ankara’ya geldim. O tarihte Ürgüp’ün zenginleri İstanbul ve
Ankara’ya gidiyorlar, tanıdık bildiklerini, sonradan yanlarına çağırıyorlardı.’’
‘’İlkokul mezunuyum ‘’
‘’Bayındırlık İskan Bakanlığında 28 yıl memurluk yaptıktan sonra
emekli oldum. Eşim ev hanımı. İki kızım bir oğlum ve bir torunum var. Çocuklarımın üçü de üniversite mezunu
ve çalışıyorlar’’ cevabı alınmıştır.
Kıymetli hemşehrilerim, bu sohbetimizi üç çınar ağabeylerimiz adına
Yahya Kemal Beyatlı’nın bir şiiri ile
noktalıyorum. Selam ve hürmetler
sizlerle olsun.
‘’Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Mechule giden bir gemi kalkar bu
limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil
ne de bir kol’’
Yahya Kemal Beyatlı
KANLICA BAHÇELERİ
Selahattin Bedir/Emekli memur
Ürgüp şehir merkezinde bir doğa
harikası olan Temenni tepesinden
kuşbakışı ile eski ve yeni şehir manzarasını seyretmeye doyum olmaz.
Topuz Dağları, Avla Dağı eteklerinden Eğrim Tepesi ve Teslime
Tepesinden aşağıya doğru baktığımda Kanlıca’nın eski ve yeni hali hep
aklıma gelir. Artık yeşil alan yoktu.
Evimin İmran Mahallesinde olması
nedeniyle Kanlıca’nın eski durumunu
iyi bilirim.
Kanlıca’nın sebze ve meyve bahçeleri çukur dere yatağında sulak arazide olması nedeniyle sebzeler erken
yetişir, buraya “Ürgüp’ün Adana”sı
derlerdi.
Karahandere ve Dereler mahallesinden gelen Rumlar tarafından yapılan çatmaaltı kemerlerle çevrili kanallar Kanlıca’ya dökülürdü. Buraya halk
B.Kanlıca derdi.
Kanlıca bahçelerinde yetiştirilen
turfanda sebzeler şunlardır: Ispanak, pırasa, marul, maydonoz, tere,
kabak, yeşil fasulye, yeşil soğan,
domates ve biberdir. Meyve ağaçları
ise: Amasya elması, yaz mayahoşu
elma, misket ve tavşanbaşı gibi elma
çeşitleri, ayrıca erken yetişen hafızayı güçlendiren can erikleri, nefis ve
güzel kokulu idi. Yaz sonlarına doğru
sarı erik, kara erik ve ayva, doğal lezzetli ve vitaminli meyvelerdir.
Kanlıca’nın orta kısmında, Mezbane vardı. Burada kesilen hayvanların kanı dere yatağına akardı. Kanlıca
isminin buradan geldiğini düşünüyorum.
Eski
Pazaryeri,
Kanlıca’ya
çok yakındı. Şimdiki Tahsin Ağa
Kütüphanesi’nin 20-25 metre üzerin-
16 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
de (zahire) buğday pazarı üstü çinko
kaplıydı. Bedesten sokağının (melek
girmez) sonundaki meydanda sebze
ve meyve pazarı vardı. Buranın da
üstü çinko ile kaplıydı. Babam Adana
ve Tarsus’tan 1950’li yıllarda karpuz,
kavun getirir, orada sergi açardık.
Kanlıca bahçelerinde yetişen
sebze ve meyveler ile köylerimizden
gelen örme sepetler içinde kat kat
samanla dizilen köy yumurtalarını
pazara getirilir, satılırdı.
Cumartesi günü Ürgüp’ün pazarı
çok kalabalık ve hareketli olurdu. Hanlar, Cuma günü at,eşek,katır ve develerle dolardı. Kozaklı ,Avanos, Develi
ve çevre illerden buğday,arpa,çavdar
v.s gelirdi.
Ürgüp pazarı diğer yerlerde kurulan pazarlardan daha üstündü. Burası ticaret merkezi idi çünkü bütün
sanat ve ustalar burada vardı. Kunduracı, yemenici, palancı, nalbant,
marangoz, terzi, berber, sobacı,
demirci,bakırcı, fırıncı, helvacı v.s
Kanlıca bahçeleri, 1970’li yıllarda hafriyat çalışmaları ile çukur alan
doldurularak oto terminal binası ile
otopark meydanı ve etrafındaki dükkanlar yapılmıştır.
1980’li yılların başında eski Pazar
yeri ve meydanı çevreleyen işyeri ve
dükkanlar yapılmıştır.
1990’lı yılların başında Kanlıca
vadisine Ürgüp Belediyesi’ne ait kapalı otopark ve üst kısmına Turgut
Özal iş merkezi ve kültür salonu yapılmıştır.
Kanlıca alanı böylece şehrin genişlemesine ve zamanın şartlarına
yenik düşerek yok olmuştur. Sadece
küçük bir vadi kalmış ise de orası bakımsız, harap, çalılık ve kavak ağaçları mevcuttur.
ANI
Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı ve
Arazi Bekçileri
İsmail ÇOPUROĞLU / ÇMKB Emekli
E
skiden Ürgüp’te her mevkide bekçilerimiz vardı. Bunlar
Çiftçi Malları Koruma Başkanlığına
bağlıydı. Çok eskilere dayanan bu
kuruluşun amacı arazideki tüm mahsüllere ve kullanılan malzemelere
zarar verilmesini önlemekti. Benim
uzun yıllar çalıştığım bu kuruluş ve
bekçilerimiz hakkında bilgi vermek
istiyorum.
Belediye Encümeni, 4081 Sayılı
Kanun gereğince koruma başkanlığını yürütmek üzere 5 asıl, 5 yedek
üyeyi seçer ve isimlerini Kaymakamlık Murakabe Heyetine gönderirdi. Heyet bunu inceledikten sonra
seçilen şahıslara ayrı ayrı bildirirdi.
Bu beş asil üye de, kendi arasında koruma başkanı ve azasını belirlerdi. Koruma başkanlığı idare heyeti
oluşmuş olurdu. Bu heyetin görevi;
Arazi mevkilerindeki ihtiyaca göre,
bekçi alımı için ilân verir. Bu ilân üzerine Koruma Başkanlığına başvuru-
ların içinden göreve ehil olanlardan
ihtiyaç kadarı seçilir ve seçilenlerin
kimlikleri yine kaymakamlığa bildirilirdi. Bunların mazbataları kaymakamlıktan geldikten sonra görevlerine başlatılırdı.
İdare heyeti dışında, bekçilerin
maaş ve giderlerini karşılamak için,
heyet toplanır, arazinin sulu ve kıraç oluşuna göre değerlendirilirdi.
Dönüm hesabı üzerinden giderler,
halktan karşılanırdı. O yıllarda bekçi
maaşı 375 liraydı. Daim ve geçici
bekçilerimiz vardı. Yaz dönemi bekçi
sayısı 15’e kadar çıkardı. Daim olarak 2 bekçi, 1 tahsildar ve 1 katip
bulunmaktaydı. Bunlara da Bekçibaşı ünvanı üzerinden maaş verilirdi.
Daim bekçilere araziye çıkmak
için kedilerine ait atlarının yem, nal,
eğer gibi masrafları karşılanırdı.
Araziye gönderilen bekçilerin araziyi
en iyi görecekleri ve kontrol edebilecekleri hakim tepelerde çalı-çırpıdan
yapılan “alaçıklar”ı vardı. Bunlar dinlenmek için kullanılan gölgeliklerdi.
Dürbünleri ile o alaçıkların önünden araziye gelip – gidenleri gözetlerlerdi.
Bu kuruluşun nasıl kapandığından da söz ederek yazıma son vereceğim. Masraflar için halktan toplanan paralar, halka ağır geldi. Biz para
toplamak için dükkanlara, kahvelere
ya da evlerine gittiğimizde “Ekip –
dikmediğim, görmediğim araziye
para istiyorsunuz, vermek istemiyorum” diye tepki gösterenlerin sayısı
artmaya başlamıştı. Biz de koruma
heyeti olarak toplandık. Kaymakamlık Murakabe Heyetine başvurduk.
Emekli olan bekçilerin yerine yenisi
alınmadı. Kalanları da Belediyeye
aktardık. Böylece Çiftçi Malları Koruma Başkanlığı kapanmış oldu.
Yeri gelmişken Koruma Başkanlığına intikal eden ve şahit olduğum
bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.:
Bir gün bir arazi sahibi gelerek
“arazimdeki sebzeleri topluyorlar,
bunu bulun” diye şikayette bulundu.
Biz de bekçiye emir verip, bunun bulunmasını istedik. Bekçi takipteyken
sebzeleri toplayan kişiyi görüyor ve
hemen yanına gidiyor. Adam bekçinin kendisine yaklaştığını farkeder
etmez hemen secdeye kapanıp,
“namaz kılıyor” gibi yapıyor. Ancak,
kıblenin tersine durduğunu unutuyor.
Bunun farkına varan bekçi elindeki
çatallı sopasıyla, adamın boynuna
çatal kısmını bastırarak “lan kıble o
tarafta mı?” diyerek alıp, bize getirdi. Orada tövbe etti ve mal sahibiyle
barıştırıp, gönderdik.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
17
ÜRGÜP
TANDIR
Prof. Dr. Mustafa YANDI KTÜ Tıp Fakültesi - Ortahisar/TRABZON
Bugün sizlerle gerilerde kalmış,
günümüzde örneklerine çok seyrek rastladığımız, çocukluğumuzda günlük yaşantımızın ayrılmaz
bir parçasından, günümüze çıkarımlar da yaparak, bir bahis açmak
istiyorum. Tandır! Tandır deyip de
geçmeyin. Aslında ev/ülke ekonomisinden, bireyin kişisel gelişimine
kadar ne derin etkileri olmuştur bizim kuşağın üzerine, bir bakalım:
Şimdilerde çokça duyduğumuz
“insan ilişkileri zayıfladı; insanlar yanında ki komşusu acından
ölse fark etmiyor !!” yakınmasının
gerisinde yatan aslında değişen
sosyoekonomik ilişkilerdir. Bu ilişki değişimi kaçınılmaz bir şekilde
önce beldeyi, mahalleyi, sonra
da aileyi birbirinden uzaklaştırmış
ve insanlar belki ekonomik kazanımlar elde ederken öte yandan
sosyal ilişkiler zayıflamış, ülke
ekonomisi de bir o kadar dışa bağımlı hale getirilmiştir. Bu felsefi
girizgahı bir kenara bırakalım; biz
nostaljik tandırımıza dönelim. Çocukluğumuzda özellikle belde ve
köylerimizde her ev kendi ekmeğini
kendi yapar; kimi beldelerde tandır
ve tandır ekmeği; kimilerinde ise
yufka geleneksel gıda temel maddesini oluştururdu. Her ikisinde
de günlük yapım olmaz; ekmek,
tandırda ortalama haftalık, yufka
ise 1-3 aylık yapılırdı. Benim bel-
18 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
dem Ortahisar’ da yufka bilinmez,
tandır ekmeği yapılırken; çok değil
3-4 km mesafede Maççan (şimdilerde Göreme) da tandır ekmeği
bilinmez, yufka yapılırdı. Bu konu,
aslında sosyal antropologların
alanına girer ama, bana göre bu
beldelere Orta Asya’dan gelip yöreye yerleşen boy farkından olsa
gerektir. Yufkayı bir kenara alalım,
biz tandırımıza dönelim. Tandır, her
evin avlusu, hayat (üstü açık yada
yarı kapalı evin bahçesi) veya kış
evi (evin daha ziyade kış mevsiminde oturulan odası) nde, ev inşa
edilirken yapılan evin olmazsa olmazıdır. Zemin, yaklaşık 1 m derinliği, 0.5 üst, 0.80 m alt çapında
KÜLTÜR
silindirik kazılır ve açılmış çukura,
aynı boyutta Kızılırmak toprağından hazırlanmış, fırınlanmış küp
yerleştirilir. Burada amaç, hamuru
yapıştırmak üzere düzgün satıhlı
ısıyı da dengeleyen bir zemin oluşturmaktır. Tabii ki yanma olayının
gerçekleşmesi içinde dip kısmına
bir havalandırma deliği ( külle )
konur; pişirme sonunda ısıdan
daha uzun yararlanmak için külle tıkaçla tıkanır; böylece tandırın
ısısından 18-20 saat faydalanılırdı.
Hemen her evde tandır, ortalama
5-7 günde bir gün yakılır. Tandırın
yakılacağı günün ( tan ) vaktinde,
evin anası, tarlalarında üretilmiş
güzün “ Un Teknesi ”ne doldurulmuş undan hamuru mayalayarak
hazırlar; birkaç saat sonra kendi
bağından bahçesinden getirilmiş,
odun ve gılamada (budanmış
üzüm çubuk) larını tuturuk (kurumuş ot) la tutuşturur; tandırda ki
ateş alevli iken tandırında ilk görevi
başlar. Hem o evin hem de yakın
komşuların yemekleri, tandırın üstüne yerleştirilen hecirget ( gözleri üzerine pişirilecek yemeklerin
konulduğu + şeklinde demir araç
) üzerinde pişer; ateşin alevli halinden duman ve isin azalmasını,
yemeklerin pişmesini takiben artık
kıvama gelmiş, ortası delikli, şekil
verilmiş hamur duvara yapıştırılır
ve yuvarlak taştan tandır kapağı
kapatılır; 20-30 dakika sonra pişmiş ekmekler eğiş ( bir ucu yassı,
diğer ucu çengelli demir ) yardımı
ile tandırdan çıkarılır tekneye yerleştirilir; ev nüfusuna göre hazırlanmış hamur bitene kadar pişirme
tekrarlanır. Tabi pişirme her zaman
yolunda gitmez, hamurun kıvamı
ve pişirenin yapıştırma becerisine göre ateşe düşende olur. Bu
durumdan beis olmaz, küllenmiş
ateşe düşen hamur oradan alınmaz; düştüğü külün üstünde pişen
ekmek ( tap ) de biraz sert, yüzeyi
yanık ama daha farklı lezzette olur.
Ekmek pişirmenin sonunda, hamur teknesinde kalan ( tekne kazıntısı )hamur ufak boyutlarda tandıra yapıştırılır; azalmış ısıda, uzun
süre pişer, biz çocukların özellikle
hoşlandığı küçük boyutlu peksimet
( keskiç ) olur. Ekmek pişer ama
tandırın görevi bitmez. Küllenmiş
kör ateşin üzerine koyulan sac
ayağına yerleştirilen güveçlerde,
küllenmiş ateşe yerleştirilmiş çömlek ( osbar ) lerde sadece o evin
değil konu komşunun yemekleri
pişirilirdi. İçinde yemekler pişmiş
çömlekler çıkınca tandırın bir başka görevi başlar. Üzerine yerleştirilen 4 ayak (iskemle ) üzerine kırk
yama “ çul ” altında ayaklar tandıra uzatılarak oturulup, uzun kış
gecelerinde başka bir ısınma yöntemine gerek kalmadan sohbetler
edilir; anneanne, babaanne, hanım
nine (haminne ), hala, teyze ( ame
), lerden unutulmaz, her birimizi
farkettirmeden şekillendiren masallar dinlenirdi. Dikkat ederseniz,
dışa hiç bağımlı olmadan yenilir,
içilir ve yaşanırdı. O dönemin politikacıları da seçim meydanlarında
çoğunlukla ( gaz, tuz ve bez temini ) vaatleri ile yetinirlerdi. Hoş
çoğumuzun evinde dokunan bezler
(culfalık ) sayesinde sadece kişilik ( bayram, seyran ) giysileri ile
tuz dışında beze de ihtiyaç olmaz,
sadece aydınlatma için gaz ve yemeklere tat vermek için tuz satın
alma dışında hiç bir şeye vatandaşın müdanesi olmazdı. Ayakkabı (
iskarpin ) olarakda ya kendi yaptığı
çarık ya da köydeki ustanın elle
yaptıkları giyilirdi. Elbette bugün
o günkü gibi yaşayalım demiyoruz. Ancak, aile/ülke ekonomisini
dışa bağımlı kılan günümüz yaşam
tarzı yerine örneğin güneş enerjisinden yararlanan ısıtma/pişirme
yöntemlerini geliştirme, ortaklaşa
kullanma alışkanlıklarını topluma
kazandırma da toplumu yöneten
ve yönlendirilenlerin derdi olmalı diye düşünüyorum. Muhabbet,
sağlık ve esenlik dileklerimle..
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
19
ÜRGÜP
ÜRGÜP ve KAPADOKYA’DA
ÇEVRİLEN
FİLM ve DİZİLER
Kadir ÜZÜMKUŞU - E. Muh. AstSb
SİNEMA: Güzel sanatların bir dalı olan sinema, film
üzerine kayıt edilmiş durağan görüntüleri bir projeksiyonla karanlık bir yerde bir perde üzerine yansıtmaya
ve hareketli görüntüler elde etmeye dayanan bir sanattır. Bizleri bazen güldüren,bazen ağlatan bazen
düşündüren,bazen de dersler veren
filmleri ve fedakar sanatçıları sizlerle
yad etmek isterim.Önce;
DÜNYA SİNEMASI: 1895’te
Paris’te bir kahvede LUMİERE kardeşler paralı ilk filmi sahneye koydular.Sonraki yıllarda İtalya, Amerika, İngiltere, Belçika v.s. ülkelerde
filmler çekmeye başladılar.
İlk akla gelen Ünlü yabancı
oyuncular: Charlıe Chaplin- Laurel ve Hardy- Charlton HestonKırk Dauglas- Alain Delon- Tony
Curtis-Cint easwood- Lee Van
Cleef- John Wayne- Charles
bronson- Jean Paul Belmondo- Dean Martin- Burt Lancanter- Marlon Brando- Anthony
Quing- Paul Newman- Ömer Şerif-Jim Brown- Sophia
20 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Loren- Elizabeth Taylor- Marilyn Monroe- Brigitte Bardot- Raguel Welch- Ursula Andress-Do Derek- Merly
Streep- Kim novak-Jacqueline Bisset – Angalina Jolie…
gibi nice oyuncular.
Unutulmuyan filimler: Rüzgar gibi geçti- Benhur- On EmirSpartaküs- Kleopatra- İyi, Kötü
ve Çirkin- Baba- Çıplak SilahRambo- Kırık Ok- Love Story- Çöl
Aslanı- Yedi Silahşörler- Babaİndia Jones- Titanik- Son TangoKuşlar- ….gibi yüzlerce filimler.
TÜRK SİNEMASI: 1922 yılında Kemal filmi, Kemal ve Şakir
seden kardeşler kurarlar. 1922
yılında, Facia-i Aşk, Boğaziçi esrarı filmleri ile başlar. 1923 yılında
Ateşten gömlek o dönemin en iyi
filmi olmuştur.Daha sonra Bir millet
uyanıyor, Aysel Bataklı Damın Kızı,
Sözde Kızlar gibi filmlerle devam
edilmiş.Bu döneme Muhsin Ertuğrul
damgasını vurmuştur. Türk sinemasının ilk starı, Cahide Sonku’dur. Her
yıl sayısı az da olsa filmler çekilir. Ferdi tayfur, Talat
KÜLTÜR - SANAT
artemel, Hadi hün,Sami ayanoğlu, Orhon M. Arıburnu
gibi oyuncular rol alırlar.
1952 yılında, Yavuz Sultan Selim ve yeniçeri Hasan,
filmiyle, Ayhan Işık kendini ispatlar. Kanun namına- üç
arkadaş- Şimal Yıldızı- Bu Batanın Çocukları- Otobüs
Yolcuları- Yılanların Öcü- Acı Hayat-Şoför Nebahat- Fosforlu Cevriye- Susuz Yaz- Buzlar Çözülmeden- Gurbet
Kuşları- Üç Tekerlekli Bisiklet- Hudutların Kanunu- Vurun
Kahpeye-Arkadaş- Zavallılar-Kara Haydar- Bekçi- Yaprak Dökümü- Malkoçoğlu- Köroğlu- Karaoğlan- Battal
Gazi- Vesikalı Yarim- Acı- Ağıt- Kızgın Toprak- BabaSürü- Yol- Duvar- Adak- Züğürt Ağa- Selvi Boylum Al
Yazmalım- Tatar Ramazan- Turist Ömer- Adanalı Tayfur- Kart Horoz- Cilali İbo- Hababam
Sınıfı- Şaban Oğlu Şaban... Gibi
yüzlerce film. Sinemaya sırasıyla giren sanatçılar, başta KRAL
Ayhan ışık, 200 film çevirdi,
hepsinde de baş rol oynar. Orhan Günşiray- Eşref kolçak- Fikret Hakan- Ahmet Mekin- Yılmaz
Duru- Ekrem Bora- Göksel ArsoyYılmaz Güney- İzzet Günay-Tamer
Yiğit- Tanju Gürsu- Ediz Hun-Yusuf
Sezgin- Cüneyt Arkın- Kartal TibetSalih Güney- Tugay Toksöz-Yılmaz
Köksal- Murat Soydan- Tanju Korel- Kadir İnanır- Serdar Gökhan-Tarık Akan- Aytaç Arman- Hakan Balamir- Halil Ergün- Bulut Aras- Talat
Bulut….
Bayanlara Gelince, Cahide
Sonku’dan Sonra, Gülistan GüzeySezer Sezin- Nevin Aypar- Adile
Naşit- Aliye Rona- Neriman Köksal- Nurhan Nur- Belgin Doruk-Muhterem Nur- Neşe Yulaç- Nilüfer AydanFatma Girik- Leyla Sayar- Pervin Par- Figen Say- Sema
Özcan- Sevda Ferdağ- Zeynep Değirmencioğlu- Tijen
Par- Türkan Şoray- Nebahat Çehre- Semra Sar- Parlo
Şenol- Filiz Akın- Fatma Belgen- Hülya Koçyiğit-Sezer
Güvenirgil- Selma Güneri- Feri Cansel- Selda Alkor- Esen
Püsküllü-Figen Say- Mine Mutlu- Hülya Darcan- Zeynep
Aksu- Arzu Okay- Meral Zeren- Perihan Savaş- Hale
Soygazi- Meral Orhonsay- Gülşen Bubikoğlu- Necla Nazır- Ahu Tuğba- Müjde Ar- Hülya Avşar- Serpil ÇakmaklıHarika Avcı… gibi nice sanatçılar.
Kötü rollerde, A.Tarık tekçe, Erol taş, Hayati Hamzaoğlu, Hüseyin baradan, Bilal İnci, Nuri Alço, Suzan Avcı,
Mine Soley, Devlet Devrim…
Babacan rollerde, Kadir Savun, Hulisi Kentmen, Nubar Terziyan,
Komedi rollerinde ise, Sadri Alışık- Vahi Öz- Suphi Kaner- Öztürk Serengil- Ferudun Karakaya- Kemal
Sunal- Şener Şen- İlyas Salman- Aydemir Akbaş- Halit
Akçatepe- Münir Özkul- Adile Naşit- Mualla Süer- Zeki
Alasya- Metin Akpınar- Levent Kırca- Müjdat Gezen…
gibi niceleri.
Bu güzel insanları, unutmak mümkün değil,
ÜRGÜP SİNEMALARI: 1956 yılında hacı musa’nın
kahvede, Yahyalılar ara sıra film oynatırlarken, bu makineyi Gülşehir’e satarlar, o makine’de, Ahmet bilir makinistlik yapar, bir süre Salim üzümkuşu onlarla beraber
çalışır. 1957 yılında da, Elektrikçi Nafi hastürk ile maliyede çalışan bir memurla ortaklaşa 16.lık bir makine alırlar,
onlarda Hacı musa’nın kahvesinde
bazende Alaman’ın kahvede filmler
oynatırlar. Daha sonra bu makine ile
Necdet Güner, Hacı Mehmet Eroğlu,
Öğretmen Hidayet Öçmen ve Fikri
görelilerden ayrı Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ile Ömer Çubuk’ta
filmler oynatmışlar. 1962 yılında,
bu makineyi Mustafa Yağlı (Yağcı)
ile Tomarzalı Ahmet ile satın alırlar
melek girmezde İPEK sinemasını
açarlar. Salim üzümkuşu ile Cafer
Tezer makinistlik yaparlar.Sonra
tomarzalı Ahmet ortaklıktan ayrılır.
1964 yılında, Bakkal Efendi Bekir
Tokat’la Hatem Yüksekkaya ortaklaşa 35‘lik büyük bir makine alırlar, Bahri uğur merkez kahvesini,
SARAY sinemasına çevirirler.
Saray sinemasına karşı, Mustafa Yağlı (Yağcı) Sivritaş’taki hızarhanesinin
üstüne, açık hava ipek sinemasını açar. Ahmet bilir her
iki sinemaya da ortaklık yapar, Tatlı rekabet ortamında iki
sinemada güzel filmler oynatmaya başlarlar, Saray sinemasının, makinistliği önce, Hatem yüksekkaya ve sonra
da Osman Tokat üslenir. Büyük İpek sinemasının Makinistliğini de, Ahmet bilir’den sonra, Salim üzümkuşu
ile Cafer Tezer devam ederler. Uzun süre Ürgüp halkını
eğlendiren sinemalar, Televizyon yayınlarının çoğalması,
uygunsuz filmler devri, müşterileri azaltır, önce SARAY
sineması, sonrada, 1986 yılında da, İPEK sineması kapanır. Sinema, ailelerin, biz gençlerin tek eğlencesiydi.
Ses yayın cihazları yaygın değilken, levha üstüne yapıştırılmış film afişini iki genç çocuk çarşı, pazar dolaştırırken, ara sıra da, yanlarındaki huni’den bağırarak filmin
tanıtımını yaparlardı. Daha sonra, Cumhuriyet meydanından, Suat Hayri Ürgüp’lü caddesine inerken sağ
tarafa film reklam panoları yapıldı, biz öğrenciler okula
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
21
ÜRGÜP
gelip giderken, film afişlerine mutlaka bir göz atar, hafta sonunu iple
çekerdik.Cumartesi dışında, öğrencilerin sinemaya gitmeleri yasaktı.
Orta okul müdürümüz Neşet atay’ın
mesaisi gece de devam eder, çarşı,
Pazar, han kahve demez dolaşır, öğrencilerin gölgesi olurdu. Buna rağmen, güzel filmler oynarken, ara sıra
da bizim takım, (Muzaffer samur,
Kürşat numanoğlu, Yusuf Terzioğlu, Turan sapmaz, Hilmi Çalışkan,
Mehmet Sezen,) yani okulun sosyal
faaliyetlerinde yer alan bizler kaçamak yapardık. Film başlar, yazılar
geçerken bizler içeri sessizce girer,
antrak olacakken Salim abim, ışık
yakıp söndürerek, bizleri uyarır, herkesden önce de sinemadan çıkardık. İpek sinemasına
gidenler, önce, arkadaşımız büfeci Emin ekmekçi’den,
kuru yemiş veya olmazsa olmazımız ayçekirdek ikmalini
yaparlar, antraktada, sigaralar tüttürülür, çay, gazoz gibi
içecekler de içilirdi. Sinema 50 Krş’tu, harçlığı az öğrencileri, anlayışlı sinemacılar, 25 Krş’tan alırlardı. filmde
kavga yoksa, o filme iyi demezdik. Sinemalar her akşam
gösteri yaparken, cumartesi, pazar, çarşamba günleri, gündüz, öğleden sonra, bayanlara, matine gösterisi
yaparlardı. Sinemaya annemlerin mahallece gittiklerini
hatırlıyorum.Hele kapı komşumuz, PTT memuru Avni
amcanın, sinemaya ayrı sevdası bir vardı. Her sinemada
onun özel koltuğu vardı. Ürgüp’te oynayan filmleri seyreder. Ayrıca haftanın iki gününde de bir minibüs ayarlayıp Nevşehir sinemalarınındaki filmleride kaçırmazdı. Bu
ekip’e ara sıra ağabeyim, Mustafa Üzümkuşu’
nun da katıldığını hatırlıyorum.
Sene 1960, bir yaz akşamı, hacı musanın kahvede, ilk sinemaya, ağabey’imle gitmiştim, Ayhan
ışık, Neriman köksal Turan
Seyfioğlu ve Leyla Sayar’ın
baş rolünü oynadıkları devlerin öfkesi filmini seyrettik, filmi
de oyuncuları da çok sevdim.
O günden bugüne bir Ayhan ışık
sevdalısıyım. 93 tane filmi arşivimde mevcut. Alaman’ın kahvede
de,verem hakkında bir belgesel izlemiştim. 1961 yılında ise eren bakkaliyesi önünde, İnleyen dağlar filminin bir
sahnesine tanık olmuştum, Ekrem Bora,
22 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Mehmet erenlerin dükkana girdi bir sigara alıp çıkmıştı.1963 yılında, cumhuriyet meydanında havuzun başında,
bir çekim yapılıyordu, sanatçının elin
de saz, dolaştım güllüşah hep senin
İçin türküsünü söylüyordu. Bu filmin
adını araştırıyorum. 1970 yılında,
İstanbul’dan Ürgüp’e izine gelmiştim,
çimenli kampingi, dayı oğlu Yüksel
kanlıyı işletiyordu. Bir gün ziyaretine
gitmiştim,o sıra, Ürgüp’te DAĞLARIN
KARTALI filmi çevriliyordu, havuz başına gittik, havuz kenarında, Hayati
hamzaoğlu, Bilal inci güneşleniyorlardı, hoş sohbetler etmiştik.Daha sonra
da kral Ayhan ışık’ı uzaktan görebilmiştim. İstanbul’da, ise Cüneyt Arkın,
Ediz Hun, Yılmaz Köksal, Türkan Şoray, Nurhan nur, meslektaşım Hulisi Kentmen, Ali şen,
Tunç Oral, Mine Mutlu, Sevim emre, Sezer Güvenirgil
gibi daha nice sanatçılarla anılarım oldu, onlar bende
kalsın ama bir anımı sizlerle paylaşmak isterim. Hemşerimiz, terzi Dilaver arıklı ağabeyimiz, bizim oturduğumuz,
bağlarbaşında, bir butikte terzilik yapıyordu, gelip geçerken uğrar hoş sohbetler ederdik. Bir gün de kapısı açıldı,
gelen, Kırşehir’li Yılmaz Köksal’dı. Tanıştık, kaynaştık
meğer Ürgüp’te film çekeceklermiş, elbiselerini dilaver
ağabey’e diktiriyordu, AMAN iki kat dik hemşerim, atlayacağım zıplayacağım, kavgalar yapacağım toprağımızda, demişti.
Bu yalancı dünyaya kimler geldi, kimler geçti. Ayhan Işık’tan, Yılmaz güney’e, Cahide sonku’dan Neriman
Köksala... Sinemaya gönül vermiş tüm sanatçılarımıza, sinema emektarlarına, bu filimleri
bizlere sunan, Ürgüp’ün saygı değer insanlarından, Nafi Hastürk, Necdet Güner, Hacı
Mehmet Eroğlu, Öğretmen Hidayet Öçmen, Fikri göreli, Mustafa Yağlı (Yağcı),
Efendi Bekir tokat, Osman Tokat- Ahmet
Bilir, Hatem yüksekkaya, Salim Üzümkuşu, Tomarzalı Ahmet, Cafer Tezel
ve Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz
ile Ömer Çubuk gibi sinemaya katkı
veren bu vefakar insanları sevgi ve
saygı ile yad ederken aramızdan
ayrılanlara, Allah’tan rahmet, Hayatta olanlara da, sağlıklı uzun
ömürler dilerim.
Hoşçakalın, dostça kalın,
sevgili Ürgüp’lüler.
KÜLTÜR - SANAT
ÜRGÜP ve KAPADOKYA’DA ÇEVRİLEN FİLMLER
1. 1952 Karanlık Dünya (Aşık Veysel): Ayfer FerayKemal Öz- Ahmet Sayıl
2. 1952 Bu Vatanın Çocukları : Nurhan Nur- Y.güneyA. Kaptan- B. Zobu
3. 1961 İnliyen Dağlar :Ekrem Bora-Muhterem Nur
4. 1968 Şeyh Ahmet :Fikret Hakan-Sara Stephan
5. 1969 Bir Türke Gönül Verdim :Ahmet Mekin-Eva
Bender
6. 1970 Dağların Kartalı :Ayhan Işık-Hülya DarcanKadir İnanaır
7. 1970 Çeko :Yılmaz Köksal- Ahmet Mekin- Hayal
Sürer
8. 1971 Acı :Yılmaz Güney- Fatma Girik
9. 1971 Ağıt :Yılmaz Güney- Şermin Hürmeriç
10. 1972 Darağacı :Arzu Okay- İrfan Atasoy
11. 1973 Mapus :Türkan Şoray- Hakan Balamir.
12. 1973 Küçük Kovboy :Cüneyt Arkın-İlker İnanoğlu
13. 1973 Topal :İrfan Atasoy-Meral Orhonsay-Y.gencer-Eşref Kolçak
14. 1974 Kuma :Fatma Girik-Hakan Balamir
15. 1976 Deprem :Türkan Şoray-Kadir İnanır
16. 1976 Nereye Arkadaş :Aytaç Arman-Yılmaz Köksal-Melek Ayberk
17. 1977 Dila Hanım :Türkan Şoray-Kadir İnanır
18. 1978 Derviş Bey : Kadir İnanır-Melike Zobu-Ahu
Tuğba
19. 1982 Dünyayı Kurtaran Adam :Cüneyt Arkın-Aytekin Akkaya-Füsun Uçar
20. 1984 Firar :Hülya Koçyiğit-Bulut Aras
21. 1984 Kaşık Düşmanı :Perihan Savaş-Halil Ergün-Mesut Ergin
22. 1989 İsa-Musa-Meryem :Tarık Akan-Meral Kontrat-Oktay Sözbir
23. 1999 Propaganda :Kemal Sunal-Metin Akpınar
24. 2002 Mumya Firarda :Nurgül Yeşilçay-TeomanNurseli İdiz
25. 2003 Asmalı Konak-Hayat :Özcan Deniz-Nurgül
Yeşilçay-Selda Alkor
26. 2004 Yazı Tura :Kenan Mirzalıoğlu-Olgun Şimşek
27. 2005 Cenneti Beklerken :Serhat Tutumluer-Melisa Sözen
28. 2005 Dilekler Zamanı :Lale Yavaş-Erhan EmreHilmi Sözer
29. 2005 Yolda :Halil Ergün-Yeşim Bebür
30. 2006 Dünyayı Kur.adamın Oğlu :Cüneyt ArkınMehmet Ali Erbil
31. 2006 Aşkın Dansı :Tolga Savacı-Yıldız Asyalı
32. 2007 Gomeda :Serkan Altunorak-Feride Çetin
33. 2007 Peri Tozu :İpek Değer-Mehmet Ali Nuroğlu
34. 2009 Kapadokya Düşleri :Devrim Saltoğlu-Emel
Çölgeçen
35. 2011 Moya-Hitit Yıldızı :….
36. 2013 Yunus Emre=Aşkın Sesi :Kürşat KızbazDevrim Evin-B.emin Yarar-A.mekin
37 2014 Kış Uykusu :Haluk Bilginer-Melisa SözenDemet Akbağ
38. 2014 Patron Mutlu Son İstiyor :Tolga Çevik-Ezgi
Mola-M.başoğlu-Erkan Can
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
23
ÜRGÜP
ÜRGÜP’te ÇEKİLEN TÜRK DİZİLERİ :
1. 1999 Cemalım :Alp Emre Kököz-Bergüzar Korel
2. 2003 Kırık Ayna :Kadir İnanır-Yeşim Büber-Burak
Hakkı-B. Kayabaş ve S. Güneri
3. 2003 Asmalı Konak :Özcan Deniz-Nurgül Yeşilçay-Selda Alkor-M.samancılar
4. 2006 Adak :Emrah-Hande Subaşı-Ş.hürmeriçTansel Öncel-F.belgen
5. 2007 Dicle :Aslı Tandoğan-Tolgahan Sayışman
6. 2008 Son Ağa :Tamer Karadağlı-Feride ÇetinEmel Müftüoğlu
7. 2009 Kapadokya Düşleri :Devrim Saltoğlu-Ozan
Dağgel-Aytaç Öztuna-Dilşad Çelebi
8. 2012 Hayat Devam Ediyor : Fikret Kuşkan- A. Ergin- M. Miroğlu- Ş. Gürler- Suna Selen
9. 2013 Yer Gök Aşk :Birce Akalay- Işıl Yücesoy
10. 2014 Emanet :Mehmet Akif Alakurt-Özlem Yılmaz-Engin Şenkan-Semra Dinçer
11. 2014 Yılanların Öcü :Cemal Toktaş-Hande SoralCeyda Ateş-Rüçhan Çalışkur- N.Kırmızıgül
Ayrıca,Rasim Öztekin’in Türk Tutkusu-İnadına Yaşamak Gibi Dizi Ve Filimler Çevrilmiştir.
ÜRGÜP ve KAPADOKYA’DA ÇEVRİLEN
YABANCI FİLİMLER:
1.1969 Medea :Maria Callas-Pier Paolo Pajolini
2.1970 Paralı Askerler :Tony Curtis- Charles Bron-
24 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
son- F. Hakan- Salih Güney
3. 1985 Piyordlu Küçük Hoca :Davit Bertelsen
4. 1988 Semiramis’in Asası :
5. 1988 Bartolde Bertoldino :
6. 1988 Ukela :
7. 1989 Skipstrem :
8. 1994 Türk Tutkusu :
9. 1999 Ali Baba Ve Kırk Haramiler :
10. 2003 Şark Lezzetler :
11. 2003 İbrahim Bey Ve Kuran’ın Çiçekleri :Ömer
Şerif
12. 2003 Truvaya Karşı Üç Silahşör :
13. 2003 İpek Yolu :
14. 2004 Kurtlar İmparatorluğu :Jean Reno-Arly Jover
15. 2006 Sankranthi, Hindistan :Venka Tesh Daggu
Batı
16. 2006 Iımercante Di Piete :Harrey Keitel – Jane
March
17. 2010 Hayalet Sürücüsü-2 : Nicolas Cage
18. 2010 Anaganaga-Hindistan :Siddhartu-Lakshmi
Manchu
19. 2011 Nuhun Gemisi :Stephan Luca-Julia
20. 2013 Hititya =Madalyonun Sırrı :Bruno EyronEmir Berke
Ayrıca , Periplus- Bir Zamanlar Bir Savaş Vardı-Taş
Tüccarları-La Pasion Turca-Türk Tutkusu-Fırsat-Toute
Vune Vie-Derviş-Talih Ve Tesadüfler-Arabistan GeceleriYor-Hodja Fra Pjort-Selam Aziz Jorge-Kayıp Hazine –Tüm Bir Yaşam-La Pasion Turca Gibi,Çok Sayıda
Film,Belgesel Ve Diziler Çekilmiştir.
YABANCI TV. DİZİLERİ
1. 2000 Binbir gece masalı :Milli Avital-Alan bates
2. 2008 Jack hunter and the lost treasure :Ivan sergel-Susan ward
3. 2008 Jack hunter and the quest for akhena :Ivan
sergel-Joana kelly
4. 2009 Jack hunter and the star of heaven :Ivan
sergel-Joana kelly
5. 2009 Sports IIIustrated swimsuit :Tv. filmi
KAYNAKÇA:
1. 5555 afişle Türk sineması-Türker inanoğlu(1096 sayfa)
2. Thema-larousse-tematik ans.406-435.sayfalar
3. Cumhuriyet ans.2911-2925.sayfalar
4. Gelişim hachette,3712-3738.sayfalar
5. Göreme-National park and rock sites of cappodocio
6. Peribacaları-Ürgüp sinema günleri
7. Milliyet yayınları,sinemada,video ve tv.de 5000 film kitabı
8. Ürgüp belediyesi,internet sayfası
9. Kadir Üzümkuşu,arşivi(film,gazete,dergi,kitap..vs.)
10. Not :Bu araştırmalarıma katkı veren ,Ahmet Bilir-Salim Üzümkuşu-Mustafa Kaya-Muammer Güzelgöz-Ersan Yüksekkaya ağabeylerime,
Asım Durusu ve Mustafa Kırboğa kardeşlerime içten teşekürler ederim.
TANITIM
DERGİMİZ YAZARLARINDAN ALİ AKUZUN ve
MUSTAFA KAYA’NIN YENİ KİTAPLARI YAYINLANDI
Her iki hemşehrimizi de,
kitaplığımıza kazandırdıkları
eserlerden dolayı kutlarız.
“Ürgüp Seni Çok Seviyorum” isimli kitabının ardından
“Şen Olasın Ürgüp” isimli kitabını yayınlayan Ali Akuzun,
bu kitabında emekliliğinden günümüze kadarki gördüklerini, yaşadıklarını, sosyal faaliyetlerini, anılarını okurlarıyla
paylaşıyor.
GÜLDESTE-İ ÜRGÜP
“Ürgüplü Şairler Antolojisi Yayınlandı
1- Dr. Rasim DENİZ ve Mustafa KAYA’nın beş yıldan fazla süren bir
emekle hazırladığı antoloji tamamlanarak matbaaya verilmiş durumdadır.
Eser, Osmanlı Döneminde, Cumhuriyet döneminde ve yaşayan Ürgüp köy,
kasaba ve ilçe merkezinin şairlerini kapsamaktadır. Osmanlı Döneminde 1600
yılından günümüze dek 99 şairin kısa yaşamları, şecereleri ve şiirlerinden örnekleri içermektedir. Ayrıca Ürgüp kültürel yapısı, şiir ortamları ile şiiri bulunamayan, ihtimal olarak Ürgüplü olduğu sanılan şairlerle, araştırmacılara göre
Ürgüplü şairlerin listeleri verilmiştir. Antoloji 1877 yılından şair fotoğraflarını
da içermektedir.
Şiirlerin birçoğu ilk kez burada yayımlanmaktadır.
Yeşilhisar Başköy, Göreme ve Uçhisar da Osmanlı döneminde idari olarak
Ürgüp’e bağlı olduklarından ve bilhassa Ürgüple birlikte şiir ortamları oluşturduklarından kitaba dahil edilmişlerdir.
Terzioğlu Holdingin sponsorluğu ile basılan antolojide günümüzde anlaşılmayan Osmanlıca sözcükler de okuyucular düşünülerek şiirlerin altında
açıklanmıştır.
Kitabın tanıtımı Osmanlıca şiirlerin özgün nüshalarının bulunabilenleri, Ürgüpte bulunmuş şiir defterleri, mecmuaları ve cönklerinin sergileneceği bir sergi ile yapılacaktır. Fresco Otelde yapılacak
sergi ve kitabın tanıtımının tarihi davetiye ve ilanla duyurulacak olup yazarları da kitabı okuyucularına imzalayacaklardır.
Kitabın burada sunduğumuz kapağında Ürgüplü şair, hattat ve santur üstadı Tayyarzade Nuri Gökaşan’ın hat ve süslemesini görüyoruz. Yazıda “İnne mineşşiirü le hikmetü” (Muhakkak ki şiirde hikmet vardır” Arap atasözü veya hadis
yazılıdır.
2- Ürgüp Anı Fıkraları ve Ürgüp’te Garip Vakalar” Kitabı Yakında Yayımlanacak
“Ürgüp Anı Fıkraları ve Ürgüp’te Garip Vakalar” adlı kitap da yakında yayımlanması bekleniyor. 200 garip vaka ve anı
fıkrayı kapsayan kitap Mustafa KAYA tarafından hazırlanmıştır.
Mizahımızın ilçemizdeki düzeyi bakından da ilginç , nükteli ve garip olaylara düşünecek ve güleceksiniz…
Ürgüp , köy ve kasabalarına ait bu tür olayları işitip de kaynağı belirtilerek bu kitaba yazılmasını isteyen hemşehrilerimiz şu adrese bildirerek hem Ürgüp mizahına katkı sunmuş hem de eserin kapsamını genişletmiş olacaklardır : Mustafa
KAYA P.K: 82 Ürgüp.
e.posta: [email protected]
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
25
ÜRGÜP
Öğretmenim
Necip OĞUZ
Ahmet ÖZARSLAN - E. Hakim ve Avukat
Yazı başlığından anlaşıldığı gibi konumuz ilkokul
öğretmeni. Bunlardan da birisi, öğretmen Necip Oğuz
Beyefendi.
Ben Ürgüp İnkılâp İlkokulunda beş yıllık eğitimden
sonra, o tarihte Ürgüp’te ortaokul olmadığı için Kayseri Lisesine, oradan da devamla Ankara’ya giderek
eğitimimi tamamladım.
1941-42 yılları, İkinci Dünya Savaşı’nın en şiddetli
devam ettiği yıllardı. Devletimiz, Trakya Hududuna kadar Alman birliklerine savunma amaçlı karşılık olarak,
tedbir mahiyetinde önce erlerden sonra yedek subaylardan ikinci kere askere alma kararı vererek, tüm ülke
genelinde celp işine başladı. Sıra ile erler, sonra da yedek subaylar askere alındı. Çoğunluğu öğretmen okulu
olan okullar boşaldı ve kapandı. Şehirlerde de okulların
çoğu aynı şekilde kapatıldı.
Hatırladığım kadarı ile, Ürgüp’ten öğretmen dayım
Osman Elmacı , Galip Müftüoğlu ve Hidayet Ölçmen (
Benim 1 ve 2. Sınıf öğretmenimdir.) Kıtaya sevk edildi. Tabii olarak Ürgüpte’ki Zafer İlkokulu da kapanmış
oldu. Yanlış hatırlamıyorsam Ürgüp köylerinden yalnız
Ortahisar ve Sineson (Mustafapaşa) okulları açık kaldı. Okulsuz kalan köylerden, tanıdığı olanlar çocuklarını Ürgüp’e veya yakın ise bu açık okullu iki köye
yolladı. Babamın bir tanıdığının öğrenci olan oğlu, bize
Ürgüp’e gelerek İnkılâp İlkokulunda 3 yıl bizim yanımızda, benimle okudu. Okula birlikte gittik. Arkadaşımız Damsa(Taşkınpaşa) köyünden idi.
Ben o tarihte 3. Sınıf öğrencisiyim, öğretmenimiz
de , rahmetli saygı ile andığım , hiç unutamadığım ,
babacan tavırlı , aşırı alçak gönüllü her şeyi güzel ve
hoş gören, müşfik öğretmen Necip Oğuz beydi. Kendisinde iki yıl 3 ve 4. Sınıflarda okuyarak eğitim ve feyz
aldım. Okulları kapanan Zafer İlkokulunun öğrencisi ile
yaşları nedeni ile ikinci tertip yedek subay olmayan
öğretmenler de bizim okula geldi. Öğrenciler eş değer
sınıflara kaydoldu. Sınıflar , özellikle bizim sınıf çok
kalabalık idi. Ek sıralar kondu. Ayrıca sıralarda üçer
kişi olarak oturduk. Ama biz hiç şikayetçi değildik. Yalnız yeni arkadaşlarımızın bir kısmı bize göre uzak ve
biraz da yabancı olduğumuz Yeni Camii ve Süphanverdi mahallelerinden olduğu için biraz ayrı gibiydik.
26 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Ama yumuşak tavırlı, hoş görülü öğretmenimizin ara
ara uyarıları ile bunu atlatıp, kısa sürede kaynaştık,
eğitimimiz hiç aksamadı. Bize aktardıkları kadarı ile
öğretmenlerin, biraz sert tavırlı, disiplin için otoriteyi
bu şekilde sağlar gibi zannetsek de rahmetli Necip Öğretmenimizin o mülayim tavrı, koruyucu bir büyük gibi
davranışları ile yapılan bu eğitimin güzelliğini şimdi
daha iyi mükayese eder gibiyiz. Bu amaçla kendisi ile
olan birkaç çocukluk anımı sizlerle paylaşmak istedim.
Zamanın da ilkokul öğretmenlerinin bir kısmı müzik aletlerini kullanmasını bilirdi. Nitekim Hidayet Bey,
Galip Bey, Veli Beyler keman çalarlardı. Tabi müzik
dersleri de daha keyifli olurdu. Hele uyumlu bir marş
ya da sevilen bir türkünün, müzik eşliğinde koro şeklinde söylenmesi, biz küçük öğrencilere unutulmayacak neşe verirdi. Necip öğretmenimizin böyle bir becerisi yoktu, ama onunda ‘la’ sesi çıkaran ufak düdük
gibi bir aleti vardı. Müzik dersinde önce bu aletle ‘la’
sesi çıkarır ve bizi bu sese uyumu sağlardı. Dersimiz
böyle başlardı. İyi hatırlıyorum öğretmenimizin meşhur iki şarkısı vardı, onları önce kendisi söylemeye
başlar, sonra da bizi iştirak ettirirdi. Bunların ilki ‘Ilgaz
Anadolu’nun Sen Yüce Bir Dağısın’ ikincisi de ‘Kozan
Dağı’ idi. Bu ikisi peş peşe söylenirdi. Biz sanki bunlar
söylenmese, ders olmuyor gibi itiraz ederdik. Bilhassa
öğretmenimiz, Ilgaz Anadolu’yu o güzel davudi sesi ile
biraz da kafasını sağ ve yukarı kaldırarak söylemeye
başlayınca neşeyle dolardık.
Öğretmenimizin bize ilk olarak uyguladığı iki güzel
olayı da nakletmek isterim. Birgün sınıftaki düzeni önceden sağlamak ve kendisine ön bilgi vermek için sınıf
başkanı(biz kolcu derdik) seçimi yapmamızı, bunu da
sınıfın yapmasını söyleyip hemen tatbikine geçti. Çok
doğru idi. İki okul birleşmiş , özellikle bizim sınıf çok
kalabalık ayrıca iki okul öğrencileri henüz birbirini iyi
tanımıyor. Zafer Okulunun öğrencilerinin birçoğu bize
göre biraz uzak mahallelerden gelmiş. Bu şekilde seçim içerisinde daha yakın olma ve kaynaşma da olabilirdi diye düşünüldü. Seçim oy verme şeklinde yapıldı,
başkan seçildi. Öğretmenimizin uyarısı ile birde, ona
eşlik etsin diye başkan yardımcısı seçimi yapıldı.
Ancak , yardımcı, asıl başkanın semtinin aksi yö-
ANI
nündeki mahalleden oldu. Bu da o zamanda dahi adil
bir sistem uygulandığını her şeçimde bana hatırlatır.
Bir yeni uygulama da yine bizim sınıfta yapıldı.
Öğretmenimiz, yakın ilçelerin aynı senedeki sınıflarına,
komşu okul mektubu göndereceğimizi, seçimi kendisinin yapacağını ancak iki önemli kısım olduğunu söyledi. Hem güzel yazı olacak hem de mektubun içeriği.
Bunun için bir hafta süre verildi. Biraz da mektup yazma şekli hakkında bilgi verdi. Sürenin sonunda , yarışmaya iştirak eden arkadaşlar yalnızca öğretmenimizin
bileceği şekilde mektuplarını kendisine verdiler. Ben de
iştirak etmiştim. Seçim sonunda benim mektubumu,
Nevşehir Cumhuriyet Okulu’nun 3.sınıfına gönderdik.
Onlarda da bir kız öğrencinin mektubu bize geldi. (okulun ismini böyle hatırlıyorum). Tabi diğer ilçelerden de
cevap verenler oldu. Bu arada öğretmenim beni mektubumda tarih olmadığı konusunda uyardı.
Ben Necip öğretmenimizi hep sevdim. Onun bir
özelliği daha varmış. Ürgüp dışında okuyan eski öğrencilerini, onların aileleri kanalı ile takip edermiş.
Bunu bana rahmetli babam söyledi.
Yazımı benimle ilgili ve çok onurlandığım bir özel
olayla bitirmek istiyorum.
Üçüncü sınıfın son günleri. Okul tatile girmek üzere,
Mayıs ayının ortaları gibi karneler verilecek. Heyecanla
bekliyoruz. O gün öğretmenimiz bizi bir çay kenarına
götürdü. Karne dağıtımı orada olacaktı. Çocukluk tabi,
gezme de olacağı için çok sevindik. Çay kenarına
gittik. Orası yeşillik ve güzel bir yerdi. Sevgili öğretmenimizin elinde karneler beni yanına çağırdı. Ahmet
bugün bunları sen dağıtacaksın diyerek karneleri bana
verdi. Biraz heyecanlandım, beklemediğim bir olaydı.
Karneleri aynı heyecan ve biraz da gururlanarak dağıttım. Yalnız sıralı olan karnelerden benimki çıkmadı.
Elim boş öğretmenime baktım. Biraz da sorar gibi
durmuşum. Elinde karnem yanıma geldi. Önce tebrik
ederek karnemi verdi. Karnem de çok iyiymiş. Bu ânı
hiç unutmadım. Çocuklarıma da anlattım.
Sevgili öğretmenimi son olarak Ankara’da bir 10
Kasım günü Anıtkabir’de yalnız gezerken gördüm. Yanına gidip elini öptüm. Bir daha da göremedim.
Yattığınız yer nurla dolsun sevgili öğretmenim.
Saygılarımla
- DUYURU -
BİZE YAZIN - YAYINLAYALIM
Başta Emekli Öğretmenlerimiz olmak üzere
tüm okuyucularımız için “Bir Biyografi - Bir
Anı” Başlığı altında dergimizde bir sayfa ayırdık. Ürgüp ile ilgili önemli buldukları anılarını
okuyucularımızla paylaşmak isteyenlerin kısa
biyografileri ile birlikte yazılarını e-posta ile
bize ulaştırmalarını bekliyoruz.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
27
ÜRGÜP
Öğretmen Necip OĞUZ
Ailesi ve Tahsil Hayatı
1899/1900 Ürgüp doğumlu olan
Necip Oğuz’un babası Ahmet Ağa,
annesi ise, Nazik Hanımdır. Arşiv kayıtlarında lâkapları “Küçükağa zâde
Necip” olarak geçmektedir. Nüfus
bilgilerinin bulunduğu nüfus tezkiresinde, Niğde vilâyeti, Ürgüp Kazası,
Yunak mahallesi, 29 nolu haneye kayıtlı olduğu yazılıdır.
Altı dersaneli Ürgüp Merkez
ibtidâisini a’lâ (iyi) derecede bitirerek
11 Teşrîn-i Evvel 1332 (1916) tarihli şehadetnâme alan Necip Oğuz,
Niğde Darulmuallimîn’e (öğretmen
okulu) girmiş ve 1921 yılında mezun
olmuştur.
Aşağıda derslerin isimleri ve not
dereceleri yazılı bulunan muallimlik
Hasan Hüseyin DİLAVER - Emekli Prof.Dr.
şehadetnamesinde mezuniyet derecesinin “Karîb-i A’lâ” (iyiye yakın)
olduğu görülmektedir.
1920’lerdeki öğretmen okulların
şekadetnamesinin metni okutulan
derslerin sayısı, isimleri ve muhtevaların zenginliği dikkat çekmektedir.
Görev Yerleri
Evlatlarının ağzından Necip
Necip Oğuz, Öğretmen Okulunu
Oğuz
bitirdikten 12 Ekim 1337 (1921)
Turan Oğuz (d.1927) Görüşme:
tarihinde Ürgüp Numûne Mektebi
27.02.2013, Ankara)
öğretmenliğine atanmış, sonra sı“Rahmetli babam öğretmendi.
rasıyla, Zafer, İnkılâp, Başköy ve
Bende O’nda okudum. Her zaman
tekrar İnkilâp okulunda öğretmenlik
sınıfta doğru ve dürüst olmamızı
yaptıktan sonra 31.08.1952 tarihinöğütlerdi. Dindar bir insandı. Cuma
de 32 hizmet yılı üzerinden emekli
namazlarını hiç kaçırmazdı.
olmuştur.
Evliliği ve Çocukları
Necip Oğuz, 1907 Ürgüp doğumlu Hanife Hanımla, 1920 yılında evlenmiş, bu evlilikten bir kız,
dört erkek evlâdı olmuştur. Bedia
(d.1925), Turan (D. 1927), Fevzi
(D.1929), Ahmet (D. 1933) ve Turgut (D. 1936).
Hastalığı, Vefatı ve Mezarı
Öğretmen Necip Oğuz, 1952’de
emekli olmuş, nefes darlığından
24.04.1971 tarihinde vefat etmiştir.
Eşi ise 1984’de vefat etmiş, her ikisi
de Ankara – Karşıyaka Mezarlığında
yatmaktadır.
Ruhu Şad Olsun.
Bedîa Öztürk (d.1925) Görüşme: 2013, İstanbul)
“Ürgüp’te Hamamın yukarısında evimiz vardı. Evimize üç gazete
gelirdi. Babam merhum bize namaz
kılmamız öğütlerdi. Kendisi de namazını hiç bırakmazdı. Cuma namazına okul Md. İzin vermezdi ama
yine giderdi. Bu yüzden Cumartesi
günleri öğrencileri toplardı. Cuma
günleri giremediği ders saati kadar
kurs verip telafi etmeye çalışırdı. Bir
gün müfettiş geldi ve babamı, önce
Yuva köyünde görevlendirildi, sonra
da Sineson ve Başköy’de görev yaptı ve Ürgüp’e sonra geri döndü.
Babam kız çocuklarının okutulmasına önem verirdi. Halkevlerinde
müsamere, spor ve halı dokuma konularında çok çalıştı ve emek verdi.
Limen ambarlarını keşfeden de babamdır. Mekanı cennet olsun
Kaynak;
1. 14.101916 tarihli Nüfus Tezkiresi,
Emekli Sandığı Sicil Dosyası: .
2. Niğde Darulmuallimin Şehadetnamesi.
3. 31.8.1952 tarihli MEB Zat İşleri Md.lüğü
Hizmet cetveli.
28 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
BİYOGRAFİ
İsim ve Şöhreti
: KÜÇÜKAĞAZÂDE NECİB
Pederi ismiyle mahall-i İkameti
: Ahmed Ağa
Validesi ismiyle mahall-i İkameti
: Nazik
Tarih ve mahall-i velâdeti : 1315
Milliyeti
: Türk
San’at ve sıfat ve hizmet ve intihab salahiyet:
Müteehhil ve refikası müteaddid olub olmadığı: Derecat ve sunûf-ı askeriyesi : Eşkali: Boy: - Göz; - Sima; - Alameti Farikası-i Sabitesi: Sicillî Nüfusa kaydolunan mahal
Vilayeti
Kazası
Mahalle ve Karyesi
Sokağı
Mesken No
Nev’i mesken
Niğde
Ürgüp
Yunak
-
29
Hane
Balâda isim ve şöhreti muharrer olan Küçükrağa-zade Necib Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetini hâiz olub ol-sûretle ceride-i nüfusda mukayyed olduğunu müs’ir işbu tezkire i’ta kılındı. 1 Teşrin-i Evvel 332 (14.10.1916)
Memur Ürgüp Kazası
Mehmed Said Nüfus Memurluğu
Ürgüp kazasının Yunak Mahallesi ahalisinden müvtevvefa Ahmet Ağa
mahdumu Necib Efendi. Bâlâda isim ve künyesi zikrolunan Necib
Efendi (1913-1914)altı dersaneli mülgâ Ürgüp Merkez İbtidâisinin
329-330 senesi imtihan-ı umumisinde bulunarak a’lâ derecede
şahadetnâme ile çıktığı ve hâl-i hareket numarasında noksaniyet bulunmadığını mübeyyin vesikadır.
11 Teşrin-i evvel 1332 (24.10.1916)
Ürgüp Nümûne Mektebi
Müdüriyeti
Şakirdin ismi
Necib Efendi
Mahall-i veladeti
Ürgüp
Tarih-i velâdeti
315
Mezhebi
İslâm
Tabiiyeti
Türkiye Cumhuriyeti
DARULMUALLİMİN ŞAHADETNÂMESİ
Ders
No
Derecesi
Ders
No
Dercesi
Ders
No
Dercesi
Ders
No
Derecesi
Kur’an-ı
Kerim
7
Karib-i a’lâ
Hüsn-i hat
7
Karib-i a’lâ
Coğrafya
8
A’lâ
Malûmat-ı
Medeniyye
ve Hukukiye
8
A’lâ
Malûmat-ı
diniye
7
Karib-i a’lâ
Edebiyat
8
A’lâ
Teşrih
10
Aliyyül a’lâ
Musiki
10
Alliyül a’lâ
Fenn-i
Terbiye
8
A’lâ
Lisan-ı
Fransevî
7
Karib-i a’lâ
Hikmet-i
Tabiiye
8
A’lâ
Resim
6
Vasat
Tarih-i
Terbiye
7
Karib-i a’lâ
Hisab
7
Karib-i a’lâ
Kimya
7
Karib-i a’lâ
El işleri
5
Karib-i a’lâ
Usûl-i
tedris
tatbikatı
8
A’lâ
Cebir
6
Vasat
Hayvanat
7
Karib-i a’lâ
Terbiyei
bedeniyye
10
Alliyül a’lâ
Sarf ve
Nahiv
7
Karib-i a’lâ
Usûl-ı
defterî
6
Vasat
Nebatat
-
-
Ruhiyat
6
Vasat
Kıraat ve
İmlâ
8
A’lâ
Hendese
ve fenn-i
mesaha
7
Karib-i a’lâ
Tabakat
6
Vasat
Malumat-ı
iktisadiye
8
A’lâ
…….. ve
İnşa
9
Aliyyü’l a’la
Kozmoğrafya
6
Vasat
Hıfzıssıhha-i
mekâtib
10
Aliyyul a’la
Tahrir
6
vasat
Tarih
8
A’lâ
Ziraat ve …
9
Aliyyul a’la
Şahadetnâme derecesi:
Karib-i a’lâ
Tavr-ı hareket numarası 10: Aliyyü’l-a’lâ
İşbu şahâdetnâme sahibi Necib Efendinin 37 senesi (1921) mezunu olduğu tasdik olunur. 14 Mart 341 (1925)
Niğde Maarif Müdüriyeti
Ali Haydar
Ahmet Efendi mahdumu NECİB Efendi Niğde Daru’l mualliminde esâmisi bâlâda muharrer dürûsu bittahsil her sene icra kılınan imtihanlarda kazanmış
olduğu numaraların mecmuuna nazaran Karîb-i a’lâ dereceyi ihraz eylemiş olduğundan mûmâileyhe işbu muallimlik şahadetnâmesi i’tâ kılınmışdır. 18
Zilhicce 1341 ve 2 Ağustos 1339 (1923)
Mekteb Müdürü Maarif Müdürü
Niğde Daru’l-muallimin Müdüriyeti
Niğde Maarif Müdüriyeti
Naci
4 Haziran (?) 341 (1925)
Ürgüp Orta Mektebi Müdüriyeti
(Pul ve Tarih)
Evrak-ı müsbit suretlerinin asıllarına muvafık olduğu tasdik olunur. 4 Haziran 341 (1925)
(Resmi Mühür ve imza)
Evrak-ı müsbitelerinin asıllarına muvafık olduğu anlaşılmakla.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
29
ÜRGÜP
BİR HİKAYE
BİR ŞİİR
Hayriye Sertkaya / Emekli Öğretmen
Bir zamanlar bu civarlarda bir aile yaşarmış.
Ailenin evli bir oğlu, 9, 10 yaşlarında da bir kızı
varmış. Her aile gibi geçimlerini çiftçilik yaparak
sağlarlarmış. Evin hanımları da halı dokuyarak
aile bütçesine katkıda bulunurlarmış.
Günlerden birgün evin gelini ve küçük kızı halı
dokurken, evin oğlu hanımına bir sakız almış.
Gelin sakızı bir yandan çiğniyor, bir yandan da
patlatıyormuş. Küçük kız da buna imrenmiş ve
yengesinden kendisine bir miktar sakız vermesini istemiş. Gelin vermemiş, kız istemiş, gelin
vermemiş. Aralarında epey bir sürtüşme olmuş,
ama gelin “Nuh” demiş “Peygamber” dememiş.
En sonunda küçük kızın aklına bir hinlik gelmiş, çarşıya gitmiş, ağabeyine evde kibrit kalmadığını, kibrit alacağını söylemiş, ağabeyi de ona
25 kr. vermiş. Kızcağız gitmiş, o paraya bir adet
sakız almış, neşeyle eve gelmiş, o da yengesi gibi
bir yandan çiğnemiş, bir yandan patlatmış.
Akşam yaklaşıp da yemek yapma zamanı gelince; gelin hanım evde hiç kibrit olmadığını farketmiş, her ihtimal dahilinde köşe bucağı da aramış, tek bir kibrit bile bulamamış. Tesadüf bu ya
konu komşuda da bulamamışlar. Tabii ki yemek
de yapılamamış.
Hava kararmış, ağabey çarşıdan, anne baba da
bağdan gelince bakmışlar ki evde yemek pişmemiş. Niye yemek pişirmediğini geline sormuşlar.
O da “kibrit” kalmadığı için yemek yapamadığını
söylemiş. Bunun üzerine ağabey kız kardeşinin
kendisinden kibrit alması için para aldığını söylemiş. İşte kızın yalanı da böylece açığa çıkmış.
Bunun üzerine çok sinirlenen ağabeyi kardeşini
öylesine dövmüş, öylesine dövmüş ki, kızcağız
korkudan ve şiddetten altına kaçırmış. Bu dayağı
gerçekte kimin hakettiğini sizin yorumunuza bırakıyorum. 24 Kasım 2015
30 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Eskidendi “O”
Ekerdim ekini kara saban ile,
Savururdum harmanı kırık yabam ile,
Kimimiz çarıklı, kimimiz çatlak taban ile,
Hiç aklıma gelmezdi bugünleri göreceğim.
Sürerdik harmanı döven ile
Kışı geçirirdik kuru keven ile
Pilavın yanına bir baş soğan ile
Hiç aklıma gelmezdi bugünleri göreceğim.
Kış geldi mi mekandı ahır odası,
Gübrenin sıcaklığı zamane sobası,
Nerde şimdinin suyu sabunu sodası,
Hiç aklıma gelmezdi bugünleri göreceğim.
Yakardık odada bezir çırası
Her yeri kirletirdi isi, karası
Onu da bulamazsan,yürek yarası
Hiç aklıma gelmezdi bugünleri göreceğim.
Hayriye Sertkaya / Emekli Öğretmen
EĞİTİM - TARİH
ÜRGÜP ORTAOKULU’NUN
TARİHÇESİ
Ali AKUZUN - Emekli Albay
Ü
rgüp Ortaokulu Gez Mahallesi’ndeki Akıllılar’ın
evi (şimdiki Fresko Oteli) kiralanarak 1948/49
eğitim-öğretim yılında açılmıştır. Cumhuriyet
döneminde çevrede yalnızca Ürgüp’te (Avanos, İncesu,
Yeşilhisar) ortaokul açılmıştı. Ortaokulun açılışını kimlerin sağladığını hatırlamıyorum. 1948 yılında ortaokul
yeni açıldığında öğrenci miktarını artırabilmek için ilkokulu yeni bitirmiş öğrencilerin dışında önceki yıllarda
ilkokulu bitirmiş ve çeşitli esnafların yanında çıraklık yapanlar da okula kabul edilmiş böylece okulun birinci sınıf
mevcudu ancak 18-20 öğrenci olmuştu. 1948 yılından
önceki yıllarda ilkokulu bitiren bazı ailelerin çocukları
Nevşehir, Kayseri, Ankara ve diğer illerde ya yatılı
veya akrabalarının yanında
ya da birkaç öğrenci bir ev
kiralayarak çok zor şartlarda ortaokulu bitirmişlerdir.
1960’lı yıllarına kadar ortaokulu bitirmek büyük bir
tahsil sayılırdı. O tarihlere
kadar ortaokulu bitirenler bir memuriyete girme
imkânı bulabildiği gibi askerde de doğrudan doğruya çavuş olurlardı. Geçmiş tarihte ortaokulu Nevşehir’de
okuyan Bekir Taylan ağabeyimiz bu husustaki anılarını
anlatırken uzaklara bakıp gözleri buğulanarak Taylan
özetle “Nevşehir’de Ürgüplü bir arkadaşımla ev kiralamıştık. Çocuk yaşımızda yalnız evde kaldık ve okuduk.
Cumartesi günleri öğleden sonra okul tatil olduğundan
hafta tatili için Uçhisar, Göreme ve Ortahisar bağları
arasındaki kestirme yollardan yaya olarak 3-4 saatte
Ürgüp’e gelirdik. Yağışlı havalarda mağaradan mağaraya
koşar veya eğmelerin altına sığınırdık. Pazartesi günleri
anamızın hazırladığı 3-5 günlük azık çıkımızı heybemize
koyar gün ağarırken yola koyulurduk. Ürgüp-Nevşehir
arasında çalışan atlı posta arabasında yer bulabilirsek
bizden mutlu kimse olamazdı. Bazen birinci derse geç
kalır öğretmenimizden söz işitirdik” diye ortaokul anıları-
nı aktardığında doğrusu ben de çok etkilenmiş ve burnumun direği sızlamıştı.
Ürgüp eşrafından H. Mehmet Sucu ve arkadaşları
1948 yılında “Ürgüp Ortaokulu Yaptırma Derneği” kurarlar ve Sucu dernek başkanı olur. Halkın büyük bağış ve
yardımlarıyla 1949 yılında Altıkapılı Mezarlığı içinde inşaatına başlanan Ürgüp Ortaokulu’nun birinci katı 1950
yılında yarım yamalak tamamlanır ve 2 yıl kirada olan
okul 1950 yılında yeni binasına taşınır. Böylece 1950/51
eğitim-öğretim dönemine yeni binada başlanır. Okulun
mezarlığa yapılması nedeniyle bazı art niyetli kişiler “bu
okul kısa zamanda yıkılır,
bu okulda okunmaz” gibi
okul hakkında kötü propaganda yapmışlardı. Yaşı
ilerlemiş büyüklerimizden
biri H. Mehmet Sucu’nun
dernek başkanlığı sırasında başından geçen bir
olayı şöyle aktarmışlardı.
Dernek başkanı faaliyetleri sırasında derneğe gelir
sağlamak amacıyla Ürgüp
ileri gelenlerinden bağış
topladığı ve geceler tertip
ettiği gibi ayrıca cumartesi günleri kurulan pazarda belediye kantarının başında
bulunur ve satılarak kantarda tartılan ürünlerden makbuz karşılığında cüzi bir para toplarmış. Bir gün yine
pazarda vatandaşın birinin kantarda tartılan ürünü için
35 kuruşluk bir makbuz kesmiş. Vatandaş “ben geçen
hafta da para vermiştim, neden benden tekrar 35 kuruş
kesiyorsun?” diye sinirlenerek Sucu’nun yüzüne bir tokat atmış. Sucu, bu kaba davranışa hiç sinirlenmeden
öbür yüzünü dönerek “şu yüzüme de bir tokat daha at
ve bir 35 kuruş daha ver” diyerek gerekli olgunluğu ve
fedakârlığı göstermiştir. Bugünkü lisenin Ürgüp Ortaokulu olarak temelini atıp yılmadan usanmadan çalışarak
inşaatın tamamlanmasını sağlayan ve 1950 yılından bugüne kadar bu ilim irfan yuvasında yetişen gençler olarak başta H.Mehmet Sucu olmak üzere yardımcılarına
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
31
ÜRGÜP
minnet ve şükranlarımızı sunarız. Bu vesileyle Ürgüplüler
Derneği olarak Ürgüp Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi
Müdürlüğü’nden ricamız okul giriş kapısının yan tarafına
okul banisi Sucu’nun bir fotoğrafı, özgeçmişi ve okulun
ilk mezunları köşesinin kurulmasıdır.
Ben Ürgüp Ortaokulu’nda 1951/54 yıllarında okudum. Ürgüp’te ortaokul açıldığında en çok sevinenlerden
biri de ben olmuştum. Çünkü okumaya çok hevesli olduğum halde nalbant olan babamın kısıtlı bütçesi ile Nevşehir veya Kayseri’de okuma imkânım asla olmayacaktı.
Zamanında ortaokulu ve daha yükseğini okuyabilecek
nice kabiliyetli öğrenciler maddi olanaksızlıklar nedeniyle okuyamamışlardır. Dönemimizde okulda bir müdür, bir
müdür yardımcısı, 4 veya 5 asli öğretmenimiz vardı. Bazı
derslerimize dışarıdan görevlendirilen vekil öğretmenler
(kaymakam, Jan. Bl. K. ilkokul öğretmenleri, liseyi bitirmiş gençler) girerlerdi. Edremitli matematik öğretmenimiz rahmetli Okyay Kımız biz öğrencilere çok yakındı
ve babacan bir kişiliği vardı. Okulun öğrenci mevcudunu
artırabilmek için çarşıda kapı kapı esnafı dolaşır, velilerle
sohbet ederdi. 1953/54 eğitim-öğretim yılında okulun
yalnızca üç sınıfı vardı ve Ürgüp’ün nüfusu da 5.5006000 civarındaydı. Birinci sınıf 21, ikinci sınıf 18 ve
üçüncü sınıf 19 olmak üzere okulun toplam 58 öğrencisi
vardı. Zamanımızda kızlar önlük giyer yaka takarlardı, erkekler özel ortaokul şapkası giymek mecburiyetindeydi.
Okul inşaatı henüz tamamlanmadığında okulun çevresi
tamamen mezarlıktı, teneffüs alanımız çok kısıtlıydı. Çamur nedeniyle anayoldan okulun giriş kapısına kadar dö-
32 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
şenmiş taşlar üzerinde yürürdük. Okulun henüz tek katı
yapılmış olduğundan zamanla sınıflarımızın üzeri akar
sıralarımızın yerini değiştirirdik. Tarım dersinde üst kata
kum çeker beton dökerdik. Okulun birkaç haritasından
ve eğitim materyalinden başka hiçbir laboratuarı yoktu.
O dönemlerde yokluk ve mahrumiyet içinde okuduk ama
okuduk. Şimdiki gençler uygulamalı laboratuarlarıyla,
çağın her türlü teknik ve teknolojik imkânlarıyla en güzel
şekilde okumaktadırlar.
1954/56 yıllarında yine dernek vasıtasıyla binanın
ikinci katı tamamlanmıştır. 1948 yılında açılan Ürgüp
Ortaokulu Ürgüp’ün, köylerinin ve kasabalarının yegâne
ortaokulu olarak 1972 yılına kadar hizmet vermiştir.
1969 yılında devletçe üçüncü katı tamamlanan ortaokul
binasında 1972 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın onayı
ile aynı binada Ürgüp Lisesi açılmıştır. 1994/95 eğitimöğretim yılında ortaokul ayrılarak Ürgüp Lisesi bağımsız
bir lise haline dönüştürülmüş ve 2013 yılına kadar Ürgüp Lisesi olarak hizmet vermiştir. 2013/14 eğitim-öğretim yılında Anadolu Sağlık Meslek Lisesi’ne ve nihayet
2014/15 eğitim-öğretim yılında da Ürgüp Mesleki ve
teknik Anadolu Lisesi’ne dönüştürülmüş ve sağlık alanında eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir.
1962 yılında Ürgüp halkından eczacı Asım MANAP
okula yakın bir binayı satın alarak fakir öğrenciler için 68
öğrenci kapasiteli özel pansiyon açılmıştı. Bu pansiyon
1966 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na bağışlanarak resmi
pansiyon kurulmuştur. 1968 yılında okul bahçesine 200
öğrenci kapasiteli pansiyon binasının temeli atılmış ve
1975 yılında tamamlanmıştır. Eski pansiyon binası da
Çocuk Yetiştirme Yurdu’na devredilmiştir. Bu pansiyonumuz yıkılarak yerine daha modern 200 kişilik pansiyon
yapılmaktadır. 2016-2017 Eğitim-Öğretim yılında hizmete geçmesi planlanmaktadır.
Rahmetli Hacı Mehmet SUCU’nun oğlu Sayın Esat
SUCU babasının yadigârı Ürgüp Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ne 2015 yılında büyük bir maddi destekle
2 ayrı uygulamalı laboratuarın donanımını sağlamış ve
bilgisayar desteğinde bulunmuştur. SUCU ailesinin bu
katkılarından dolayı okul müdürlüğü şükran ve teşekkürlerini sunmuşlardır. SUCU ailesinin bu davranışı ilçemizin varlıklı ailelerine örnek teşkil etmiştir.
BİYOGRAFİ
Müderris Arpacızâde
Mehmed Efendi
Hasan Hüseyin DİLAVER
19. Yüzyılda yaşamış olan, ulaşılabilen yazılı kaynaklarda hakkında pek az bilgi bulunan Arpacızâde Mehmed
Efendi’nin ; Ürgüp’te doğduğu, temel eğitimini burada aldığı ve medrese tahsili için Göynüklü bir arkadaşı ile birlikte
Kırşehir’e gidip geldikleri bilinmektedir.
Müftülük ve Naiblik yapmış olan Nar doğumlu Mehmet
Şükrü Efendi(D.1845-Ö.1900?), İncesu–Hamurculu Hafız
Osman Efendi (1860-1910) ile Göynüklü müderris Halid
(İsteyen) Efendi (D.1854-Ö.1939) Arpacızâde’nin öğrencileri arasındadır. Arpacızâde Mehmet Efendi, Adalı Mustafa
b. Hamza’ya ait ‘Netâicü’l- Efkâr Şerhü’l İzhâr’ adlı yazma
eserin H.1259 (M.1841) tarihli nüshasının müstensihidir
(Kendi el yazısıyla suretini çıkaran). Bu eserin son sayfasında adı, ‘Arpacızâde Mehmed b. Ahmed Ürgübî’ olarak
geçmekte, böylece baba adının ‘Ahmet’ olduğu anlaşılmaktadır.
Arpacızâde’nin ilk eşinden 7 (?) kızının olduğu söyleniyorsa da ancak dördünün (Hatice, Fadime, Emine ve Zahide) isimleri ve kendilerinden günümüze kadar gelen soy
kütüğü çıkarılabilmiştir. 1946’da Ürgüp Hükümet Konağı
yangınında nüfus kayıtları yok olduğundan bazı kimlik bilgilerine ulaşılamamıştır.
İkinci evliliğini Demirtaş Köyünden Emine Hanım ile
yapan Arpacızâde Mehmed Efendi, köyün kendisine arazi
vermesi üzerine oraya taşınıp yerleşmiş ve öldükten sonra
da köyün eski mezarlığı olan şuanki yerine defnedilmiştir.
Mezar taşı kitabesinin yazısı silinmiş ve bozulmuş, ayrıca
üzeri koyu yeşil boya ile boyanmış olduğundan kitabenin
tamamı okunamamıştır.
Kitabenin okunabilen kısmı şöyledir;
“A r p a c ı z â d e
Mehmed Efendi gitti
dar-ı bekaya
Bir
Fatiha
(oku) sen de Rıza-i
Hudâya …”
Mevcut türbe,
2014 yılında Ürgüp Belediye başkanı Fahri Yıldız’ın teşvik
ve desteği ile Arpacızâde’nin altıncı göbekten torunları
Zehra ve Bülent Arıkal tarafından yaptırılmıştır.
Halk Arasında Arpacızade İle İlgili Ağızdan Ağıza Dolaşan ve Ona Yakıştırılan Rivayetler:
Arpacızade hakkında Ürgüp ve civarında halk arasında
anlatılanları derleyerek kaynak kişilerin isimleri ile birlikte
buraya almayı uygun bulduk:
‘’Ürgüp’te kıtlık oluyor, halk yağmur yağması için
Arpacızade’den dua etmesini istiyor, adeta yalvarıyorlar:
“Bekleyin, yağar” diyor, Hoca Efendi. Tekrar istemeleri
üzerine yağmur duasına çıkılıyor, fakat yağmur yağmıyor.
Halkın sorması üzerine yine “Bekleyin” diyor. O gece rüyasında ruhen gök alemini ve her bölgeye yağacak olan
yağmurun ayrı ayrı kanallarını görüyor. Kanalların başındaki görevli meleklere Ürgüp’ün kanal kapağını soruyor ve
açmalarını istiyor. Onlar da ‘’Allah’tan izinsiz yapamayız’’
diyorlar. Bunun üzerine ‘Naz Makamında’ kanal kapağına
tekme atarak açıyor. Aynı anda yanında yatmakta olan eşi
korkuyla ‘ne oluyor’ diye bağırarak uyanıyor. Meğer tekmesi ile eşine vurmuş. Hanımına ‘tekmeyi bırak, kalk dışarıdaki yağmura bak’ diyor. Hanımı pencereden dışarı bakıyor
ve ‘yağmur yağıyor’ diyor. Arpacızade de ‘çok şükür’ diye
Allah’a dua ediyor.’’
***
‘’Nevşehir’den bir çiftçi saban demirini çelikletmek
için Ürgüp üzerinden Kayseri’ye gitmek üzere yola çıkıyor.
Ürgüp’e varınca kalabalık bir cemaatin cenaze namazı kılmak üzere toplandığını görüyor. ‘Şu cenaze namazını kılıp
yola öyle devam edeyim’ diyerek saban demirini kuşağının
arasına sıkıştırıp abdest alıp, cenaze namazını kılıyor. Ve
tekrar yoluna devam ediyor. Kayseri’ye varınca demirciye
saban demirini veriyor. Tekrar demirciye döndüğünde demirci ‘be adam bu nasıl bir demirdir ki bir türlü tavına getirip çelikleyemedim. Demir hala buz gibi, kızdıramadım. Sen
bunu nerden aldın ve buraya gelmeden ne yaptın?’ diye
soruyor. Adam da ‘Ürgüp’te bir cenaze namazı kıldım bir
şey yapmadım’ diyor. Demirci ‘cenaze namazını kılarken
saban demiri üzerindemiydi’? diye sorup ‘evet’ cevabını
alınca ‘namazını kıldığın kişiyi sor soruştur’ diyor. Dediği
gibi soruşturuyor ve kıldığı cenaze namazının Arpacızade
Mehmed Efendi’nin olduğu anlaşılıyor.’’
Bu olayın hikmeti şöyle anlatılır: Cenaze namazını kılan
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
33
ÜRGÜP
kişinin üzerindeki demiri yakmayan Allah o cenazeyi ve namazını kılan cemaati yakar mı? İnşallah yakmaz. ( bu olayın
başka bir versiyonu Hacıbayram Veli için de anlatılır.)
***
‘’Arpacızade’nin gelini birgün seher vakti kalkıp pencereden baktığında bahçedeki kavakların yerinde olmadığını
görüp babasına soruyor. O da ‘hadi bir daha bak’ diyor ve
tekrar baktığında kavakların yerlerinde olduğunu görünce
‘hepsi duruyor’ diyor.Arpacızade de ona ‘ bu saatlerde onlar secde ediyorlardı. Onun için göremedin” diyor.’’
***
Akköylü Ahmet İnce’nin (d. 1934) abisi Bekir İnce’nin
(1920-2000) kaynatası Rıfat Efendinin köy odasında 15
kişiye yakın köylünün huzurunda anlattığı olay: (30 Kasım
2015 Versa Hastanesinde ziyaret ettiğimiz Ahmet İnce’den
naklen). “Ağustos ayının sonuydu. Ben Akköy’e Arpacızade
de eşekle Demirtaş’a gidiyorduk. Karacaören yakınlarında
ben arkasında yetiştim ve dedimki : ‘ Hoca Efendi senin gibi
hocalar ortaya çıktı , ortalık yanıyor (yağmur yağmıyor).
Hoca efendi ‘ Hadi git kelpin eniği (itin yavrusu) sür git yoluna benimle uğraşma’ dedi. Ben köye geldim. Karnım ağrımaya ve şişmeye başladı. Ne yaptıysam geçmedi. Sonra
hocaya söylediklerim aklıma geldi ve acaba hoca bana bir
şey mi yaptı (beddua mı etti) diyerek köyden Demirtaş’a
koşarak gittim. İkindi sonu idi ve hava çok sıcaktı. Hoca
efendiyi köy girişinde meşe odunu ile mangalı yakmış elini de aleve tutmuş vaziyette gördüm. Beni görünce ‘kelpin
eniği aklın başına geldi mi?’ dedi ve mangaldan bir avuç
kor ateş aldı, ağzına attı ve ‘Allah diyen boşta kalmaz’ dedikten sonra ağzından 1 metre ileriye ateş savruldu. Benim
karnımdaki sancı da hemen kesildi.’’
***
‘’Demirtaş Köyü ile Akköy birbirine sınırdır. Akköy tarafına kırcı yağdığı halde Demirtaş tarafına bir tek kırcı düşmez. Biz gözlerimizle gördük zaten bunu bütün köylü bilir.’’
***
‘’ Özkonaklı emekli imam Mustafa Metin (d. 1942) anlatıyor: ‘Özkonak ve Göynüklü üç arkadaş Kalaba’da tırpanla
ekin işlemeye gidiyorlar. Bunlardan birisi de bu olayı bana
anlatan Aziz Tanyıldızı. Ekin işlerken yan tarafta bir adamın
tek başına ekin biçtiğini görüyorlar. Birbirlerine ‘bu kim’ diye
soruyorlar. İçlerinde birisi ‘o Ürgüplü ermeni’ diyor. Yanlarına çağırıp oturup sohbete başlıyorlar. Dini konuda tartışma
çıkıyor. Aziz elinde tırpanla ayağa kalkıp ‘ imana gel’ diyor.
Ermeni ‘ Aziz ağa İslamın şartı kaç? ‘ diye soruyor. O da
“bilmiyorum” diyerek yanındaki arkadaşı Ethem’e soruyor.
O da bilmediği için yanındakine soruyor. Kimse bilemeyince ermeni : ‘ Arpacızade gibi ben Müslüman olamam, sizin
gibi müslümanı da ben kabul edemem. Vur boynumu.’ Diyor. O zaman Aziz’in elindeki tırpan yere düşüyor.’’
Mustafa Metin bu olayı “kendim bizzat Aziz
Tanyıldızı’ndan dinledim” diyerek aktardı bize. (Özkonak
,07.11.2015)
34 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
***
Arpacızade’nin talebesi Halid Efendi’nin Göynük’te
yaşayan torunu Mahmut İsteyen(D.1932) anlatıyor: ‘ Dedem küçükken Genezin üzerindeki tarlalarında çalışırken
bir ara yere uzanıp yatıyor ve uykuya dalıyor. Rüyasında
Peygamber Efendi’mizi görüyor. ‘’ Halid, Arpacızade’ye git
ilim tahsil et’’ diyor. Bunun üzerine dedem Ürgüp’e geliyor, hem hafızlığı hem de medreseyi bitiriyor. (Görüşme,
06.11.2015)
***
Yararlanılan Kaynaklar: • Albayrak Sadık, Son Devir
Osmanlı Uleması, c.3, s.351.
• Milli Kütüphane, Nevşehir Ürgüp Tahsinağa İlçe Halk
Kütüphanesi Koleksiyonu:50 Ür 408.
• Şeyhülislam M.Hayri Efendi’nin Meşrutiyet, Büyük
Harp ve Mütareke günlükleri(1909-1922) hzl. Ali Suat Ürgüplü, İş Bankası Yayınları,İst. 2015 S.691
• Ayverdi, İlhan, Misalli Büyük Türkçe Sözlük , Kübbealtı Lügatı,2010,S.797
• www.hamurcu.com.tr
Kaynak Kişiler: Hüseyin Terzioğlu (1929-2013),
Hulusi (d.1944) ve Zahide Terzioğlu (d.1948), Naciye
Öney(d.1935), Zahide Duyuran(d.1930), İsmail Çopuroğlu
(d.1940), Bülent Arıkal(d.1977), Recep Soylu (d.1962),
Bekir Yılman(d.1940), Ahmet Tanrıver (d.1952), Mevlüt Acar(d.1944), Celal Yazıcı (d.1938) Mahmut İsteyen
(d.1932) Mustafa Metin(d.1942)
BELGE
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
35
ÜRGÜP
ÜRGÜP’TEN HABERLER...
İstanbul NEVŞEHİRLİLER Gecesi
İSTANBUL - PENDİK Yunus Emre Kültür ve Sanat
merkezinde 25 Mart 2016
Cuma Günü Yapılan NEVŞEHİRLİLER GECESİNE ÜRGÜPLÜLER DERNEĞİNİ
etmek üzere katıldık.
Ahilik Kültürü Haftası
Bu yıl 23-29 Mayıs 2016 tarihleri arasında İzmir
Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (İESOB) Başkanı
Hemşerimiz Zekeriya Mutlu’nun daveti üzerine İzmir
de düzenlenen etkinliklere, Dernek üyemiz İzmir SGK
Md.Yrd. Nihat Seçkin ve Üyemiz Kadir Üzümkuşu ile
birlikte Derneğimizi temsilen katıldık.
36 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
HABERLER
REFİK BAŞARANI ANMA,
HIDIRELLEZ BAHAR ŞENLİĞİ
Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Nevşehir Valiliği, Ürgüp Kaymakamlığı, Ürgüplüler Derneği
ve Ürgüp Belediyesi iş birliği
ile Ürgüplü Halk Ozanı Refik
Başaran’ın vefatının 69. yılı
nedeniyle düzenlenen “Refik
Başaran’ı anma ve Hıdırellez
Bahar Şenliği” 21 Mayıs 2016
Cumartesi günü Ürgüp Turgut
Özal Kültür Merkezinde gerçekleştirilmiştir.
Resim Öğretmeni Aydın Sağlam’ın eserlerinden
Yeşilçam Sinemasının Usta Oyuncularının yağlı
boya resimlerinden oluşan yaklaşık 70 eserin yer
aldığı bir serginin de kültür merkezi fuayesinde açılışının yapıldığı etkinlikte Ürgüplü halk ozanı ile aynı
adı taşıyan torunu Refik Başaran kendi bestelerine
ait yöresel türkülerimizi seslendirdi..
Ürgüplü Araştırmacı Yazar Prof. Dr. Hasan Hüseyin Dilaver’in hazırladığı “Refik Başaran” konulu
sunum; kendisinin Ankara’da geçirdiği rahatzlıktan
dolayı yerine Dernek başkan Yar. Hasan Albayrak
tarafından yapılmıştır. Sunumun arkasından Torun
Refik Başaran’la kısa bir söyleşi yapılmıştır. Programda Ürgüp yöresi halk oyunları gösterileri, İl birincisi olan Ürgüp Türkan Diker İlkokulu Öğrencileri
tarafından yapılmıştır.
Ürgüp Yöresi Eserlerinden oluşan halk konserinde ise Ürgüplü mahalli sanatçı Erdinç Yeler, Refik
Başaran türkülerini, mükemmel ses ve yorumlarıyla anne-oğul Nevin Gürel ve Sinan Özalp Anadolu
ezgilerini Ürgüp halkına sunmuştur.
Son olarak Hıdırellez Yemeği ikram edilerek etkinlik Hıdırelez yemeği ikramıyla sona ermiştir.
Ürgüp Kültürü için önemli olan bu etkinliğe katkıda bulunan tüm katılımcılara teşekkür ederiz.
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
37
ÜRGÜP
Yol Çalışması ÜRGÜP’e İYİ GELECEK...
Yol Çalışmaları, Trafiğe, Arabalara ve Yayalara Geçici de olsa rahatsızlık
veriyorsa da, HER NİMETİN BİR KÜLFETİ OLACAK
Ü
rgüp Belediyesi tarafından
yapımı tamamlanan Atatürk
Bulvarındaki altyapı çalışmalarının ardından yağmur gideri mazgalları tamamlanan yol, çift yönlü kazınarak
kaldırımından, orta refüj taşlarına varana
kadar tamamen yeniden döşenecek.
Ürgüp Belediyesi Fen İşlerinden alınan bilgilere göre, üst yapı ihaleleri hızla
devam edecek. En kısa sürede vatandaşların Ürgüp için hak ettikleri ve bekledikleri hizmeti gerçekleştirebilmek için
mesai mefhumunu ortadan kaldırarak,
gece gündüz çalışıldığı dile getirilmiştir.
Dünya Evine Giren
Çiftlerimize
Mutluluklar Dileriz
50 Yataklı yeni Ürgüp Devlet Hastanesi
inşaatı tüm hızıyla devam etmektedir..
T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından ihale edilerek yüklenici firma tarafından çalışmaları başlatılan Sağlık İl Müdürlüğü tarafından takip edilen yeni 50 Yataklı Ürgüp Devlet
Hastanesi kaba inşaatı %60 oranında tamamlanmış olup yapımına kesintisiz olarak devam edilmektedir.
13.892 m2 üzerine yapımı devam eden 50 Yataklı Hastane bölgeye ait sarı taştan,4580 m2 kapalı alan olarak inşa ediliyor.
Bodrum Kat, Zemin Kat, 1. Kat, 2. Kat olmak
üzere 4 katlı olarak planlanan hastanede, 4 Engelli Otoparkı, 69 Otopark alanı yapılacak ve Hastane bahçesine 303 ağaç dikilmesi planlanmak-
38 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
Dernek başkanımız Sayın Zekai
Ulusoy’un yeğeni Didem dünya
evine girmiştir. Çiftimize ömür boyu
mutluluklar dileriz.
Can-Zuhal Şanal çiftimize ömür
boyu mutluluklar dileriz.
HABERLER
ÇOK AMAÇLI SEMT KONAĞI
HİZMETE AÇILDI...
Belediyemiz tarafından Aksalur
Mahallemizde bulunan eski Okul
binasındaki tadilat çalışmaları tamamlandı.
Bina yok olmaktan kurtarılarak
Çok Amaçlı Semt Konağı olarak hizmete hazır hale getirildi.
TARİHİ CAMİNİN
RESTORASYON ÇALIŞMALARI
DEVAM ETMEKTEDİR...
ATIL DURUMDA OLAN KÖY İLKOKULU,
KONAĞA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ
Ürgüp Boyalı Köyü ilkokulunun atıl
vaziyette kalması sebebiyle, Ürgüp
Belediye Başkanı Sayın Fahri Yıldız,
Dernek Başkanımız Sayın Zekai Ulusoy ve hayırsever kişilerin destekleri
ile 250 kişilik köy konağına dönüştürülmüş ve hizmete açılmıştır.
Nevşehir Valisi Mehmet Ceylan,
Belediyemiz tarafından restore edilen
tarihi H. Mustafa Ağa Cami’ndeki çalışmaları inceledi.
Vali Mehmet Ceylan’a Ürgüp Kaymakamı Alper Balcı’da eşlik etti.
Belediye Başkanı Fahri Yıldız, Camide devam eden restorasyon çalışmalarıyla ilgili Vali Mehmet Ceylan’a
bilgi verdi.
TRT AVAZ BÖLGEMİZDEYDİ
TRT Avaz kanalında yayınlanacak olan “Ninniden Ağıta Anadolum” TV programı Nevşehirde
idi. Ürgüp, Avanos ve köylerinde hala yaşayan
kına ve sadece Ürgüp yöresine özgü Nahıl Övme
geleneğimiz ile yörenin ninni ve ağıt örnekleri çekilmiştir.
Programın yapımcızı Saniha EŞMEDERELİ ve
proje sahibi sunucusu TRT Ankara Radyosu Sanatçızı Ferhat DURMUŞ’tur
Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
39
ÜRGÜP
23.09.2015 - 24.05.2016 TARİHLERİ ARASINDA
VEFAT EDENLER LİSTESİ
Bilgiler Ürgüp Belediyesi tarafından verilmiştir.
Mahmut TOKAT
24.05.2016
Mehmet ER
09.01.2016
Mertcan Elif ÇALIŞKAN
07.05.2016
Zeliha ERTURAN
09.01.2016
Mehmet ÇELİK
02.05.2016
Yaren EvraI ŞIK
05/01/2016
Ahmet GÖZEL
24.04.2016
Gufran Emin ŞIH
04/01/2016
Abidin ERCAN
22.04.2016
Muharrem AKÇAY
29/12/2015
Hasan ŞAHİN
22.04.2016
Saniye Demir
27/12/2015
Muhammed Ali ERASLAN
20.04.2016
Sahire YAZGAN
21/12/2015
Nuriye ÜĞLÜ
17.04.2016
Hidayet ÖZDOĞAN
19/12/2015
Osman ÖZER
14.04.2016
Kadir YANAR
30/11/2015
Fahrettin SAĞLAM
12.04.2016
Enver BÜLBÜL
26/11/2015
Bülent ESATOĞLU
04.04.2016
Refiye UÇAK
26/11/2015
04.04.2016
Hacı Bekir BAĞCI
20/11/2015
İsmail KUŞ
Nihat BAYKAN
04.04.2016
Bekir UĞUR
17/11/2015
Mustafa ASLAN
31.03.2016
Ali FİDAN
08.11.2015
Mehmet AKYÜZ
27.03.2016
Ayşe DUMAN
05.11.2015
Halil İLHAN
23.03.2016
Murat KAYA
04.10.2015
Pempe KAZMAOĞLU
17.03.2016
Nigar BUL
01.10.2015
İbrahim IŞILDAK
06.03.2016
Bebek UZUN
28.09.2015
Ahmet ÜNLÜ
03.03.2016
Bekir KÜÇÜK
26.09.2015
Semiha YAĞLI
23.02.2016
Yılmaz YALIM
26.09.2015
Fatma TOKAT
21.02.2016
Aysel CİNTOSUN
24.09.2015
Halime YILDIZ
20.02.2016
Hacı ALTINSOY
24.09.2015
Sulbiye İŞLER
16.02.2016
Melina BALYEMEZ
23.09.2015
Melissa ASLAN
15.02.2016
Ali ATA
23.09.2015
Mehmet ŞENYAVUZ
06.02.2016
Mustafa DERİ
01.02.2016
Nasibe KORKMAZ
28.01.2016
Sadver ÇAKIN
28.01.2016
Meryem ÖZASLAN
27.01.2016
Ayşe IŞILDAK
21.01.2016
Emine KOCA
18.01.2016
Mahir ŞAHİN
15.01.2016
40 Ürgüplüler Derneği Yayın Organı
“Ürgüplüler Derneği olarak
merhum ve merhumelere
Allah’tan rahmet ve
mağfiret diliyoruz.”