KUŞ VE YABAN HAYAT FOTOĞRAF DERGİSİ

Transkript

KUŞ VE YABAN HAYAT FOTOĞRAF DERGİSİ
KUŞ VE
YABAN HAYAT
FOTOĞRAF DERGİSİ
3 Ayda bir yayınlanır.
2013 / 1 • SAYI - 1
www.ornitofoto.org
1
2
KUŞ VE
YABAN HAYAT
FOTOĞRAF DERGİSİ
“Selam olsun”
0
9 Haziran 2006 tarihinde “Kuş ve Yaban Hayat Fotoğrafçılığı” sanatının toplumsal işlevini gerçekleştirmek, kuş ve
yaban hayat fotoğrafçılığı sanatı aracılığıyla kitlelerle bağ
kurmak amacı ile bir oluşum olarak doğan grubumuz,12
Nisan 2010 tarihinde 06-097-30 kütük numarası ile ORNİTOFOTO Kuş ve Yaban Hayat Fotoğrafçıları Derneği çatısı altında faaliyetlerine başladı.
Kurucularımızdan Cavit BİLEN bu oluşum sırasında şu sözleri söylemişti;
“Dilerim sevginin ve kardeşliğin birincil sırada hep yerini koruyacağı, kıskançlığın yerini arkadaşının başarısından mutlu olmayı öğrenen
ve kendisinin de buradaki paylaşımın yardımı ile benzer ve daha ilerideki başarıyı yakalayabileceği inancını hiç yitirmeyeceği bir oluşuma
imza atmış oluruz. Ya da bazı oluşumlar gibi yok olur gideriz. Fotoğraf
makineleri kuşların kanatlarına yönelmiş, tanıdığım tanımadığım tüm
tutkunları bu oluşumun içinde yer almaya davet ediyorum.”
Bizler zor olan yolu seçtik, var olmak için mücadele ettik ve de etmeye devam edeceğiz.
Kuş ve Yaban Hayat Fotoğrafçılığı, sanatı anlatarak daha fazla doğa
ile iç içe ve yararlı olmak, destek vermek, fotoğraf sanatçılarının tanışma ve dayanışmalarını sağlamak, bir araya toplamak ve onlara yapıt
verecek olanaklar hazırlamak, yapıtlarını değerlendirmek, yapıtların
sağlam temellere oturtulması için bilimsel araştırmalar yapmak, sanat
kurullarıyla ortak çalışmalar yapmak, dayanışmaya gitmek, kuş ve yaban hayat fotoğrafçılığı konusundan kitap, dergi, broşür v.b. yayınlar
çıkarmak, ulusal ve uluslararası yarışmalar düzenlemek derneğimizin
amaçlarındandır.
Amaçlarımızdan biri olan dergi yayınlamak ve doğa ve fotoğraf sevdalılarına ulaşmaktan büyük mutluluk ve onur duymaktayız.
Saygılarımla.
Mehmet Gürbüz
Ornitotofoto Kuş ve Yaban Hayat
Fotoğrafçıları Derneği Başkanı
Sahibi:
Masal Medya Hizmetleri
Yayıncılık ve Ticaret Ltd. Şti.
Genel Yayın Yönetmeni:
Mehmet Gürbüz
Editör:
Yeşim Özcan
Fotoğraf Editörü:
M. Ergun Turan
Sanat Yönetmeni:
Özgür Hakan Aslan
Tasarım ve Yayın Hazırlığı:
www.sorbetpr.com
Yazılım
Serkan Konaçoğlu
Kapak Fotoğrafı
Kürşat Akın
Katkıda Bulunanlar:
Arş. Gör. Esra Per
Doç. Dr. Halit Uzun
Murat Çelik
Burak Doğansoysal
Melik Özbek
Uzm. Dyt. Banu Topalakçı
Uzm. Dr. Behiç Oral
Av. Özlem Bora
Serhat Tigrel
Bahtiyar Kurt
Tansu Gürpınar
Murat Solakoğlu
Seyfettin Arkan
Mahmut Nezih Tavlaş
Vildan Bozacı
Cliff Raby
Yağmur Çalışkan
Kürşat Akın
Timur Türker
Caner Demircan
Tamer Zeybek
3
içindekiler
06
10
16
56
4
Vizörden Bakan
‘Gönül Gözü’dür Aslında
Kuş Fotoğrafçılığı:
Ekipmanın sınırlarında
Teleobjektifler
20
24
26
30
38
42
52
56
Yayınlarda
Kuş Fotoğrafçılığı
Çizgilerle
doğa
Türk Hukukunda
Fotoğraf Sanat mıdır?
Neden
Doğa Fotoğrafçılığı?
Fotoğraf Sanatı
Beslenme Sanatıyla Birleşirse
Sarı Kız’ın
Hikâyesi
Kırım Kongo
Kanamalı Ateşi
Küçük
Kerkenez
© Murat Solakoğlu
66
76
80
66
Dörtdivan Akbabaları
Koruma Projesi
Sultan
‘Danaus chrysippus’
TRAKUS’u
tanımayan var mı?
86
90
98
Mogan Gölü’nde
Dört Mevsim Doğa Gözlemciliği
Kuş Gözlemciliği ve
Kısa Tarihçesi
Güney Afrika’nın büyüsü
Cape Town
76
5
6
Vizörden Bakan
‘Gönül Gözü’dür
Aslında
Murat Çelik
[email protected]
F
otoğraf çekmek,
sağ el işaret parmağının deklanşöre
basmasından ibaret
olsaydı, fotoğrafçılık
bir sanat dalı olmazdı.
Teknik donanım elbette çok
önemlidir ama nihayetinde, ancak bir araçtır, aracıdır.
Çünkü fotoğraf, esasen makine ile çekilmez.
Göz ile çekilir.
Hatta gönül gözü ile çekilir.
Bu yüzdendir ki, aynı yere binlerce insan bakar ama içlerinden
birinin çektiği kareyi diğerleri
hayranlıkla izler.
Fotoğrafın ruhu vardır. Ve o
ruh, temadan ziyade çeken kişiden sirayet eder.
**
Çoğunluğun ‘fotoğraf’a, ‘resim’ dediği bir ülkede yaşıyoruz.
Ve aynı zamanda; aşırı hızla
seyreden teknolojinin hediyesi
cep telefonları sayesinde, sokaktaki herkesin artık çok megapikselli ‘resim’(!)ler çektiği bir
ülkede.
36’lık dia makarayı, makine-
nin tırnaklarına tam ucundan
takıp, çok az ileri sardıktan sonra
arka kapağı dikkatlice kapattığımız; böylece 36’lıktan 38-39
kare çıkarmayı başardığımız
günlerden, sonsuz-sınırsız dijital
karelerimizi photoshopladığımız,
çeşit çeşit filtrelerle süsleyip
instagrama yüklediğimiz günlere
geldik.
Makineler, objektifler değişti
ama aslında işin özü değişmedi.
İşin özü; fotoğrafı çekenin
esas olması çünkü.
Bakmak ile görmek arasındaki farkı hayata geçirenler hep bir
adım önde. Aslında hayatın diğer
alanlarında da öyleler.
**
Vizörün ardında ‘sabırlı’
7
8
olmak, konunun diğer can alıcı
boyutlarında biri. Yine aslında
hayatın diğer alanlarında da
olduğu gibi.
Doğru zamanda doğru yerde
(açıda) olmak, en doğru anı yakalamak için akıl, gözün yanında
sabır da şart çünkü.
Bir çocuğun yüzündeki ifadeyi
yakalamak...
Gün doğumundaki ışığın suya
yansımasında ideali bulmak...
Bir martının kanat çırpışındaki
ahenge nefesinle eşlik etmek...
Rüzgarın çiçeğe konmuş
kelebek üzerinde yarattığı etkiyi
hesaplamaya
çalışmak...
Yağmur damlalarının cam
üzerinde yarattığı
efekti netleme
çabası...
Her kare ayrı
bir hesap, her
kare ayrı bir mücadele, her kare
ayrı bir keyif.
Bazen de hayal
kırıklığı elbette.
Resim sanatındaki soyutlamaları çağrıştıran yansımalar
özellikle...
Ters ışık ve gölge de yine
beni heyecanlandıran fotoğraf
türlerinden.
Otomatik ayarda çekilen kareleri sevemiyorum bir türlü.
Keza, (çok mecburi durumlar
dışında) ‘seri çekim’i.
Enstantane ve diyafram ayarı
manuel yapılmış ve ‘tek kare’
çekilmiş fotoğrafları, ilk bakışta
ondan daha güzel görünenlere
değişmem.
Biri kişiye özel hazırlanmış bir
yemek; diğeri yemekhanedeki
tabldot bana göre.
**
Hayata dair fotoğrafları seviyorum ben.
Derinliği olan, ışığı olan, rengi olan...
Hayatın kendisi gibi yani.
Fotoğraf insanın yaşama sevincini artırmalı.
İlk bakışta içini karartsa, hatta
irkiltse bile...
‘Gönül gözü’ ile çekilen her
kare işte bu yüzden ‘özel’dir.
**
Her fotoğrafçının ayrı öncelikleri, ayrı hassasiyetleri, ayrı
alışkanlıkları, ayrı
saplantıları var.
Benim için
‘macro’nun flunet dengesinin
yarattığı duygu
fotoğrafçılıktaki
vazgeçilmezlerden örneğin.
Ve tabii yansıma...
9
Kuş
Fotoğrafçılığı
Ekipmanın
sınırlarında
Melih Özbek
www.melihozbek.com
10
11
K
uş fotoğrafçılığı her ne kadar
“doğa fotoğrafçılığı” kategorisinde
değerlendirilse
de, aslında bir “aksiyon” fotoğrafçılığıdır. Çünkü fotoğrafını
çekmeye çalıştığınız canlılar
aslında bırakın poz vermeyi, size
görünmek bile istemezler ve
büyük çoğunlukla sizin geldiğinizi önceden farkeder ve kaçarlar.
Bu yüzden kuş fotoğrafçılığı çok
yüksek konsantrasyon ve dikkat
gerektiren bir fotoğrafçılık dalıdır. Fotoğraflamaya çalıştığınız
kuşun hangi çalının ya da sazın
arkasından çıkacağını önceden
bilemezsiniz. Üstelik bu birdenbire çıkan kuşun hangi yöne gideceğini kestirmek ise tamamen
imkansızdır. Bu şartlarda istediğiniz fotoğrafı çekebilmenin
çok önemli bir kaç şartı vardır:
12
Ekipmanı iyi tanımak, sınırlarını
bilmek ve fotoğrafçılığın temel
kurallarını çok iyi uygulamak.
Bir geziye gittiğinizde kafanızda ya daha önce görmediğiniz
ve çekmeyi çok istediğiniz bazı
türler vardır ya da bir kuşun
daha önce çekmediğiniz bir
pozunu düşünerek gidersiniz,
örneğin tam suya dalıp balık
yakaladığı anda bir yalıçapkını
ya da pençelerinde avıyla bir
yırtıcı gibi. Her iki durumda da
şunu bilerek gidersiniz geziye:
bu şans karşınıza hiç çıkmayabilir ya da çıkarsa da o fotoğrafı
çekmek için çok az zamanınız
olacaktır. Bu yüzden kuş fotoğrafı
çekerken kafanızda başka hiç bir
düşünce olmaz. Tüm duyularınızı
yaptığınız işe verirsiniz. Ve karşınıza aradığınız fırsatın çıkmasını beklersiniz. Beklediğiniz an
geldiğinde ise çekebileceğiniz
en iyi fotoğrafı çekebilmek için
elinizden geleni yaparsınız. Bunun için “ışık ölçümü”, “netlik”,
“net alan derinliği” gibi konulara
çok hakim olmak gerekir. Örneğin gölgede kalmış sazlık bir
alandan kalkan bir kuşun fotoğraflarını çekerken, bu gölgeli
alandan beyaz bulutların önüne
doğru uçtuğu sırada değişen
ışık koşullarını dikkate almanız
ve bir yandan deklanşöre basarken aynı anda kuşun bulunduğu
ortama göre artı eksi pozlama
değerlerini değiştirmeniz gerekebilir.
Kuş fotoğrafçıları ilk bir kaç
gezide çekim zorluklarının
farkına varırlar ve kendilerine
yardımcı olacak bütün yardımcı
ekipmanlardan sonuna kadar
faydalanma yoluna giderler.
Kuş fotoğrafçılarının en yoğun
kullandığı ekipmanlar:
Fotoğraf makinası
Fotoğraf makinaları çeşit
çeşittir ve bütün fotoğraf makinaları fotoğrafçının kafasındaki
fotoğrafları çekmek için uygun
olmayabilir. Uçan kuş çekmek
isteyen bir fotoğrafçının elinde
“takip yeteneği yüksek” bir fotoğraf makinası olmalıdır. Fotoğraf
makinalarındaki “sürekli netleme” yöntemi (AI Servo – continuous focus – AF-C vb) makinadan
makinaya farklılık gösterir. Çok
zikzaklı ve hızlı uçan kuşlarda
bazı makinalar netlemeyi başaramaz ve fotoğrafçı kuşu gözüyle
takip edebilse bile net fotoğraflar
çekebilmesine engel olur. Bunun
yanında makinanın “arka arkaya
çekebilme hızı” da önemli bir
faktördür. Çünkü kuşlar özellikle
avlanırken insan gözünün gördüğünden daha hızlı hareket eder.
Bu yüzden böyle bir sahnede
fotoğrafı çekilecek “doğru an”
büyük ihtimalle bizim gözümüzle
göremeyeceğimiz bir an olacaktır. Gözümüzle göremediğimiz
bir anın fotoğrafını çekmek ancak o anın yaklaştığını anlayınca
deklanşöre basarak arka arkaya
fotoğraf çekmekle mümkün olabilir. Bunun için saniyede en az
3-5 kare çeken fotoğraf makinaları bu tür aksiyon fotoğrafları
çekmek için gereklidir. Eğer
fotoğrafçı dalda duran, dinlenen,
süzülen kuşların fotoğrafını çekmek istiyorsa o zaman bu özellilkler çok da önemli değildir.
Süper teleobjektifler
Kuşlara yaklaşmak her zaman
kolay değildir. Bazen hayalinizdeki poz sizden uzaktadır ya da
çok ender bir türü karşı kıyıda
fark edebilirsiniz.Böyle durumlarda odak uzaklığı 400 mm ve
üzeri objektifler, yakınına gitmeden kuşları yakından fotoğraflamanıza yardımcı olur. Ancak
süper teleobjektifler kullanması
alışkanlık gerektiren ve kullanıcı
hatalarını çok gösteren objektiflerdir. Tripod üzerinde bile kullanılsa bu objektiflerde en yaygın
hata titreme sonucu oluşan
netsizliktir. Bu yüzden fotoğraf
çekerken perde hızınıza daima
dikkat etmeli ve gerektiğinde
yüksek asalara çıkmaktan kaçın-
13
mamanız gerekir. Kuşa yaklaştığınızda ise yüksek odak uzaklığı
ve düşük mesafe nedeniyle alan
derinliğinin çok azalması, netlediğiniz yerdeki küçük bir kaymanın fotoğrafı kullanılmaz hale
getirmesine neden olur. Elinizde
kuyruğu net ama kafası netsiz bir
kuş fotoğrafı kalır. Bu yüzden bu
tür objektiflerle fotoğraf çekerken bu faktörler de göz önüne
alınmalıdır.
Flaş
Flaşlar doğa fotoğrafçılarının
“standart” ekipmanları arasına
girmiştir. Çektiğiniz konu “kuşlar” olunca, bazı zorunlu durumlar kaçınılmazdır: Kuşlar sizden
çoğunlukla yukardadır, bir
ağacın dalları arasında olabilir
14
ve fon genellikle parlak (ve daha
da kötüsü bembeyaz bulutlu) bir
gökyüzüdür. Bu durumun doğal
sonucu, kuşun bulunduğu yerin
gölgede olması ve arka planın
da aşırı aydınlık olmasıdır. Flaş
böyle durumlarda kuş fotoğrafçılarının en büyük yardımcısıdır.
Flaşın doğru kullanımı, pek çok
durumda, aksi takdirde kullanılmaz durumda olacak birçok
fotoğrafın “çok iyi” kategorisinde
kullanılabilmesine olanak sağlar. Bu yüzden Türkiye’deki kuş
fotoğrafçıları arasında flaş kullananların sayısı giderek artmıştır.
Ancak flaşların makinanın perde
hızını “flaş uyum hızı”na sınırlamak gibi bir yan etkisi vardır ve
fazla ışıkta bu hız çok düşük kalabilir. Bu yüzden flaş kullanımı
aşırı dikkat ve tecrübe gerektiren
bir durumdur.
Flaş uzatmaları (flaş
extenders)
Kuş fotoğrafçılarının büyük çoğunluğu odak uzaklığı 300 mm
ve üzeri “süper tele” objektifler
kullanır. Ancak flaşlar bu kadar
büyük odak uzaklıklarında kullanılmak için tasarlanmamıştır.
Bu yüzden tek başına kullanılan
flaşın ışığı dağılacak ve çekmek
istediğiniz kuşa ulaştığında
gücü çok azalacaktır. Bunun için
flaşın önünde, deniz fenerlerinde kullanılan “fresnel mercek”
denilen ve ışığı toplayarak bir
noktaya güçlü bir şekilde göndermeye yarayan “uzatmalar”
kullanılır. Bunlar sayesinde flaşın
ışığı dağılmaz ve 20 m gibi uzun
mesafelerde etkili olur.
Tele konvertörler
Kuşlar sizden daima uzak durmak isteyen canlılardır. Onlara
yaklaşmanın belli kuralları vardır
ancak istisnalar dışında kuşlara
fazla yaklaşmak mümkün olmaz. Bu nedenle odak uzaklığını
artırmak ve elinizdeki mevcut
objektifle daha yakından fotoğraflar çekebilmek için telekonvertör (TC) denen uzatmalar
kullanmak gerekir. Bu uzatmalar
için genel kanının pek de olumlu
olmamasına rağmen son yıllarda kuş fotoğrafçılarının başarılı
kullanımları sonucu pek çok
fotoğrafçının çantasında yerlerini
almışlardır. Çok uzak mesafeler-
de detay kaybına yol açabilen
bu TC ler 15-20 m mesafede
çok iyi sonuçlar verir ve TC siz
çektiğiniz fotoğraflarda elde
edemeyeceğiniz detayları alabilmenizi sağlar. Yan etkilerinden
en önemlisi, içeri giren ışığın
azalmasıdır. Bu da perde hızının
düşmesi ve netleme hızının azalmasına neden olur. Bu nedenle
kullandığınız fotoğraf makinasının netleme yeteneği ne kadar
üst düzeydeyse TC kullanımı o
kadar başarılı olur. TC kullanırken genellikle 400 asa ve üzeri
kullanmak, perde hızının makul
düzeylerde kalmasını sağlar. Monopod
Arazide gezerek fotoğraf çekmek
bazı durumlarda tripod taşıma-
yı çok yorucu ve zahmetli hale
getirebilir. Böyle durumlarda bir
monopod hem hafifliğiyle hem
de etkin kullanımıyla fotoğraflarda titremeyle kaybedeceğiniz
netliğin önüne geçer. Doğru
kullanılan bir monopod düşük
perde hızlarında bile neredeyse
tripod kadar etkili olacaktır.
Kamuflaj
Kuşlara yaklaşmanın en yaygın yoludur. Fotoğrafçı üzerine
örttüğü bir kamuflaj ağın altında
bekler ve kuşların kendini farketmeden yaklaşmasını umar. Eğer
doğru yerdeyse bu bekleyişin
ödülü büyük olabilir. Bu tekniği
kullanarak kuşlara çok yaklaşabilir ve hatta makro objektiflerle
bile kuş fotoğrafı çekebilirsiniz.
15
Teleobjektifler
Kuş fotoğrafçılığında etkili bir fotoğraf elde etmek için teleobjektif
kullanmak neredeyse bir zorunluluktur. Bu alanda ustalaşmış
ve özellikle ilgisini yaban hayatını fotoğraflamaya yöneltmiş
fotoğrafçılar için tek odak uzaklıklı-açık diyaframa sahip
teleobjektifler bulunmaktadır.
Murat Solakoğlu
[email protected]
F
otoğrafçılıkta
çarpıcı bir fotoğraf
elde edebilmek için
konuya mümkün olduğunca yaklaşmak
en önemli prensiplerden biridir.
Makro çekimlerde olduğu gibi,
çekilen konuya bağlı olarak, bazı
objelere yaklaşıp fotoğraf çekmek mümkündür.
Ornitofotografi gibi konularda
veya yaban hayatı fotoğrafçılığında özel teknikler dışında konuya
yaklaşmak çok mümkün değildir.
Kuş fotoğrafçılığında etkili bir
fotoğraf elde etmek için teleobjektif kullanmak neredeyse bir
zorunluluktur.
Konuya yaklaşımınıza, bütçenize, ve kullandığınız fotoğraf
makinası sistemi ve tercihlerinize bağlı olarak piyasada çeşitli
alternatifler bulmak mümkündür.
Türkiye de teleobjektifler
yaklaşık 300 TL ile 32.000 TL
arasında fiyatlarla satılmaktadır.
Ucuz, plastik gövdeli bir 75300 zoom ile (fotoğraf makinanızın sensör çarpanı ile 300 ila
600 m arasında bir tele değerine
sahip olur) yaklaşık olarak 300
16
TL bir masraf yaparak belli ölçülerde yaban hayatı
fotoğrafı çekmeye
başlayabilirsiniz.
Bu alanda ustalaşmış ve özellikle
ilgisini yaban hayatını fotoğraflamaya
yöneltmiş fotoğrafçılar için tek odak
uzaklıklı-açık diyaframa sahip teleobjektifler
bulunmaktadır. Bütçenizin
elverdiği ölçüde ve taşımak
istediğiniz ağırlığa bağlı olarak tercihlerinizi yapabilirsiniz.
Marka bazında konumuzu
detaylandıracak olursak:
Canon
Son yıllara kadar özellikle AF hızı
nedeniyle tercih edilen markaların başında Canon gelmektedir.
Canon’un giriş ve orta seviye
makinaları 1.6 çarpana sahiptir.
Bu nedenle satın alacağınız 75300 gibi basit bir objektif ile tam
zoom yapıldığında 480 mm’ye
eşit bir görüntü elde etmek
mümkündür.
Bu tarz objektiflerle iyi ışık koşullarında çok başarılı sonuçlar
elde edebilirsiniz.Canon’da ilk
akla gelen objektifler ise Canon
100-400 mm 5.6 L ve Canon 400
mm 5.6L dir. Diğer teleobjektiflere göre göreceli olarak daha
ucuz ve hafif olmaları nedeniyle
bu objektifler çok tercih edilmektedir. Özellikle Canon 400
mm 5.6 nın görüntü kalitesi bu
objektifi öne çıkarmaktadır.
Pahalı ve ağır olmalarına karşı
çok başarılı sonuçlar veren ve
harcanılan parayı sonuna kadar
hakeden objektifleri Canon 400
mm 2.8 L , Canon 500 mm 4L,
Canon 600 mm 5.6 L, Canon 800
mm 5.6 L olarak sıralayabiliriz.
Bu objektiflerin en eski versiyonları bile son derece keskin
fotoğraflar vermektedir, yeni
versiyonlarının daha hızlı
AF veya daha iyi
IS özelliklerine sahip olduğunu
ve daha hafif yapıda olduğunu
unutmamak gerekir.
Canon sisteminde Canon
400 mm f 4 DO gibi özel yapıda
özel objektifler bulunduğu gibi
Canon 300 mm 2.8 L gibi bir
teleobjektifin de 2X teleconverter
de vardır.
Nikon
Nikon sisteminde giriş-orta
seviye makinaların çarpanı 1.5
dir. Bu nedenle maksimumu 300
mm odak uzaklığına sahip bir
zoom objektifle 450 mm’ye eşit
bir görüntü almak mümkündür.
Nikon sisteminin en büyük
eksikliği 400 mm sabit odaklı bir
objektifinin olmamasıdır. Nikon
80-400 mm f 4.5-5.6 bu konudaki
açığı bir noktaya kadar kapatabilse de tek odak uzaklığına sahip bir objektifin
keskinliğine
sahip değildir.
Yaban hayat fotoğrafçılığında kullanılabilecek bir objektif olan
Nikon 80-400 mm f 4.5-5.6
nin yanısıra son derece keskin
ve başarılı bir objektif olan Nikon 200-400 f4 VR’yi unutmamak
gerekir. Bu objektif pahalı olmasına rağmen çok tercih edilen
bir objektiftir. Tek odak uzaklığına sahip Nikon objektiflerine
bakacak olursak Nikon 300 mm
f2.8, Nikon 500 mm f4 ve Nikon
600 mm f4 objektiflerini düşünebiliriz. Bu objektiflerin AF-S
özelliğine sahip olanların çok iyi
AF performansına sahip olduklarını ve VR, VRII serilerinin daha
etkin görüntü sabitleme özelliklerine sahip olduğunu hatırlatmakta yarar vardır. Ayrıca Nikon
sisteminin hiç bir zaman bayonet
değiştirmemesi nedeniyle 1959
yılından itibaren üretilen bütün
objektifleri ve 80’li yıllarda üre-
tilen çok başarılı teleobjektifleri
de MF olarak kullanabilmesi
Nikon’un bir avantajıdır.
Pentax
Yaban hayatı fotoğrafçılığında
Pentax sisteminde öne çıkan ve
keskinliği ile meşhur olan ilk
objektif Pentax 300 mm f4
DA’dır. 2012 yılında tanıtılan Pentax 560 mm 5.6
DA da oldukça başarılı
bir objektiftir.
Pentax sistemi de
Nikon gibi bayonet
değiştirmemiştir. Bu
nedenle şu anda üretimden kalkmış olmakla birlikte ikinci el bulunabilecek Pentax FA 300 mm f2.8
Pentax FA 400 mm 5.6 Pentax
FA 600 mm f4 objektifler bulunmaktadır. Diğer bir alternatif
çok pahalı ve çok ender olarak
bulunabilecek Pentax FA 250-600
mm f5.6 zoom objektiftir.
Yukarıda belirttiğimiz objektifleri değerlendirirken Pentax
sisteminde bulunan bütü DSLR
lerin 1.5 çarpana sahip olduğunu ve titreşim önleme sisteminin gövdede olması nedeniyle
kullanılan bütün objektiflerin bu
özellikten yararlanabileceğini
hatırlatmakta fayda var.
Sony
Eskinin ünlü markası
Minolta’yı satın alan ve sistemini
Minolta sistemi üzerine geliştiren Sony, son zamanlarda çok
ciddi ataklar yapmaktadır.
Sony sistemi, Sony markalı
objektiflerin yanısıra Minolta A
bayonete sahip AF lensleri de
kullanabilmektedir. Titreşim
engelleme sistemi Pentax ve
Olympus’ta olduğu gibi gövde-
17
18
dedir. Bu nedenle kullandığınız
bütün objektifler bu özelliği
kazanmaktadır. Sony Alpha sisteminde öne çıkan objektifler Sony
300 mm f2.8 , Sony 500 mm f4 ve
Sony 70-400 mm f4-5.6 dır. Piyasaya yeni çıkan Sony 70-400 mm
f4-5.6 nın ikinci versiyonu çok
başarılı sonuçlar vermektedir.
Minolta tarafından üretilmiş olan
300 mm 2.8, 300 mm f4, 400 mm
f4.5 ve 600 mm f4 objektifler de
Sony sisteminde başarılı sonuçlar vermektedir.
Olympus
Olympus’un m43 ve 4/3 sisteminin çarpanı 2’dir. Bu sistemde
görüntü sabitleyicinin gövdede
olması nedeniyle kullanılan bütün objektifler bu özelliğe sahip
olmaktadır.
Çeşitli dezavantajları olmasına rağmen m43 sisteminde
parlak ışık koşullarında kulla-
nılabilecek Zuiko 75-300 mm f4.8-6.7 ucuz bir alternatif olarak
karşımıza çıkmaktadır. Olympus
4/3 sisteminde Zuiko 90-250 f2.8,
Zuiko 50-200 mm f2.3.5 ve Zuiko
300 mm f2.8 çok keskin sonuçlar
veren objektifler olarak dikkatimizi çekmektedir.
Sigma
Yan sanayi objektif üreticileri
arasında en öne çıkan marka
çeşitli bayonetlerde aynı objektifleri üretmektedir. Başta Nikon
ve Canon olmak üzere Pentax ve
Sony sistemine uygun objektif
üreten firmanın çok pahalı ve
çok ağır 200-500 mm f2.8 objektifi dünyada tektir. Sigmanın ürettiği 300-800 mm f5.6 , 800 mm
f5.6, 500 mm f4.5, 300mm f2.8
objektiflerinin yanında Sigma 50500 mm f4.5-6.3 de yaban hayat
fotoğrafçıları tarafından tercih
edilen bir objektiftir.
19
Yayınlarda Kuş
Fotoğrafçılığı
Doç. Dr. Halit Uzun
[email protected]
E
ski bir Çin atasözü
olan ‘Bir resim bir
kelimeye bedeldir‘
cümlesini adeta
doğrularcasına
insanoğlunun gördüklerini
resmetme isteği ve çabalarının
mağara devrine kadar gerilere
uzanmakta olduğu çok iyi bilinmektedir. Doğanın en ilgi çekici
ve en güzel yaratıklarından olan
kuşlar da bu çabaların başlıca
hedeflerinden olmuştur. Mağara
duvarlarında ilk insandan kalan
kuşlara ait çizimlerin çok sayıda
örnekleri bulunmaktadır (1).
Fotoğrafçılık tarihinde ilk örneklerin alınmaya başlandığı
19. yüzyıl başlarına kadar olan
dönemdeki kuş görüntü kayıtları
değişik tekniklerde yapılmış resimlerden ibarettir. Bu tür resimlere ait kayıtlar oldukça ayrıntılı
ve kaliteli renkler içermesine
rağmen şüphesiz fotoğraf görüntülerinin yerini tutamaz. Londra
Ulusal Tarih Müzesi yayınlarından ve Jonathan Elphick tarafından yazılmış olan “Birds: The
Art Of Ornithology” isimli kitapta
15. yüzyıldan 20. yüzyıl sonlarına
kadar olan dönemdeki resim
ağırlıklı Ornitoloji görüntüleri
20
 Fotoğraf 1
son derece ayrıntılı olarak bulunmaktadır (Foto 1).
Günümüze ulaşan ilk fotoğraf
görüntüsünün 1826 veya 1827’de
Fransız Joseph Nicéphore Niépce
tarafından elde edilmesinin ardından (2) ilk kuş fotoğrafını ise
1887’de İngiltere’de Abbotsbury,
Dorset’de kuğuları görüntüleyerek J. C. Mansell-Pleydell
olduklarını ileri
süren Avustralya’lı
araştırmacılar ise
doğal yaşam alanında çekilmiş ilk kuş
fotoğrafının 1889’da
Batı Avustralya’da
Rottnest Adasında
A.J. Campbell’ın
görüntülediği Tepeli
Sumru’ya ait olduğunu ileri sürmektedirler (3). Bunu takiben
19. yy sonları ile 20.
yy ilk çeyreğinde kuş
fotoğrafçılığı konusunda çok sayıda
kitap yayınlanmıştır.
Artık telif hakkı süreleri bitmiş olan bu
kitaplara internetten
ulaşmak mümkündür
(Foto 2).
Günümüzde
kuş fotoğrafçılığı
ile ilgili çok sayı Fotoğraf 2
da basılı ve dijital
doküman bulmak
elde etmiştir (3). 1888’de ise
kolaylaşmıştır. Basılı yayınların
yine İngiltere’de Benjamin
çok büyük bir bölümünü kitaplar
Wyles, martıların fotoğrafını
oluşturmaktadır. Kitapların bir
kısmı tamamen kuş fotoğrafçılığını konu almaktadır
(Foto 3). Bu kitaplarda kuş
“ELİMDE KALAN SON
fotoğrafçılığı ile ilgili genel
DİAPOZİTİF FİLMLERİ
prensip ve tekniklerin yanı
BİTİRMEK İÇİN ESKİ ANALOG
sıra yazarların farklı deneGÖVDEMLE KUŞ FOTOĞRAFI
yimlerini de anlatmış olmaÇEKERKEN GÖZLERİMİNİN
ları nedeniyle son derece
GÖRÜNTÜYÜ HEMEN
eğitici olmaktadır. Analog
KONTROL ETMEK
film fotoğrafçılığı dönemine
AMACIYLA LCD EKRANI
kitaplardaki fotoğrafların kaARADIĞIMI GÜLÜMSEYEREK
litesi ve fotoğrafçının ancak
uzun deneyimler sonrasında
HATIRLIYORUM.”
ulaşabileceği teknik veriler
ise insanda büyük bir saygı
çekmiştir (3). Ancak bu kuşlahissi uyandırmaktadır. Teknolojirın insana alışkın ve domestik
ye insanoğlu çok kolay alışmakta
 Fotoğraf 3
ve geçmişi unutmaktadır. Elimde
kalan son diapozitif filmleri bitirmek için eski analog gövdemle
kuş fotoğrafı çekerken gözleriminin görüntüyü hemen kontrol
etmek amacıyla LCD ekranı
aradığımı gülümseyerek hatırlıyorum. Bazı kitaplar ise genelde
doğa fotoğrafçılığı konu almaktadır (Foto 4). Bu kitaplardaki kuş
fotoğrafçılığı bölümleri de çoğu
kez yararlı bilgiler içermektedir.
 Fotoğraf 4
21
 Fotoğraf 5
veriler bulunmaktadır
(Foto 5). Son olarak
sadece rehber niteliğinde olan ancak hiç
teknik bilgi verilmemiş
de olsa son derece
ilginç fotoğraflar içeren
Ornitoloji kitap ve
rehberlerini sayabiliriz
(Foto 6).
Günümüzde ikinci
tür basılı yayın değişik
dönem aralıklarında
yayınlanan dergilerdir.
Birkaç kez tekrarladığım internet taramalarında doğrudan kuş
fotoğrafçılığını konu
alan sadece tek bir dergi bulabildim (Foto 7).
Buna karşın çok
çeşitli fotoğraf dergilerinde genelde doğa ve özelinde
kuş fotoğrafçılığını konu alan
bölümlere sık rastlanmaktadır
(Foto 8). Dergiler söz konusu
olunca National Geographic
Society dergisini belki de baş
22
köşeye koymak gerekir. National
Geographic Society dergisi ilk
yayınlanmaya başladığı Ekim
1888‘den günümüze ornitoloji
ve kuş fotoğrafçılığını konu alan
çok sayıda makaleye ev sahipliği
yapmıştır. Derginin başlangıç
yıllarındaki tarihi siyah beyaz fotoğrafların yerini günümüzde çok
NATIONAL GEOGRAPHIC
SOCIETY DERGİSİ
İLK YAYINLANMAYA
BAŞLADIĞI EKİM 1888
‘DEN GÜNÜMÜZE DEK
ORNİTOLOJİ VE KUŞ
FOTOĞRAFÇILIĞINI
KONU ALAN ÇOK SAYIDA
MAKALEYE EV SAHİPLİĞİ
YAPMIŞTIR.
 Fotoğraf 6
Doğrudan kuş veya doğa fotoğrafçılığı ile ilgili olmayan ancak
sadece Ornitoloji rehberi şeklinde de olmayıp bazı özel konuları
seçmiş ve çok sayıda görüntü
içeren kitaplarda ise sınırlı da
olsa yardımcı olabilecek teknik
 Fotoğraf 8
 Fotoğraf 7
kaliteli renkli fotoğraflar ve hatta
dijital iPad abonelerinin büyük
bir keyifle izleyebileceği yüksek
çözünürlükteki video görüntüler
almıştır. (Foto 9)
 Fotoğraf 9
National Geographic Society Dergisinin Aralık 2012
dijital sayısında Cennet Kuşları ile ilgili yayınlanan
makalenin odyovizüel avantajlarını gösteren
görüntü.
Sadece kuş fotoğrafçılığı ile
ilgili dergilerdeki kıtlığa karşın
çok sayıda Ornitoloji dergisi
vardır (Foto 10). Bu dergilerde
az yer tutmasına karşın kuş fotoğrafçılığı teknik bilgileri veren
bölümler zaman zaman bulunmaktadır.
Günümüzde artık basılı yayınların yerini yavaş yavaş (ya
da hızlı bir şekilde mi desem
?) dijital ortamda ulaşılabilen
kitap ve dergilerin
larınıza duyduğualmakta olduğunu
nuz sayfalarının
rahatlıkla söyleyeçevrilme sesini o
biliriz (Foto 11 ve
harika cihazdan
12). Diğer taraftan
almamız mümdijital ortam söz
kün mü ? Aslında
konusu olunca
sonuçta kaynağıson derece yararlı
na bağlı olmakbilgiler içeren
sızın bilginin var
web siteleri, CD
ve ulaşılabilir
veya DVD ler
olması önemliunutulmamalıdır.
dir. Bu nedenle
Dijital ortamdakişisel nostaljik
ki yayınların ulaşıduygularımızı bir
labilme ve saktarafa bırakarak
 Fotoğraf 10
lanma kolaylıkları
günümüzdeki
ile fiyat avantajları
bilgiye erişim
yadsınamaz ancak kişisel duymükemmelliğinin tadını çıkartgularım basılı yayınları bir türlü
maya devam edelim…Nankörlük
terk edememektedir. Eminim bu
etmemek lazım çünkü okumakta
duygularda
olduğunuz
olanlarınız
bu dergide
GÜNÜMÜZDE ARTIK
vardır.Tüm
dijital...
BASILI
YAYINLARIN
kitaplığınızı
Dergimizin
YERİNİ YAVAŞ YAVAŞ
bir iPad’e
bu köşesin(YA DA HIZLI BİR
sığdırmanız
de ilerleyen
ŞEKİLDE Mİ DESEM?)
mümkündür.
sayılarda
Peki kitabı
basılı ve dijital
DİJİTAL ORTAMDA
veya dergiyi
kitaplığımda
ULAŞILABİLEN KİTAP VE
eline aldığınız
var olan kuş
DERGİLERİN ALMAKTA
andaki avucufotoğrafçılığı
OLDUĞUNU RAHATLIKLA
nuzdaki dokaynaklarını
SÖYLEYEBİLİRİZ.
luluk hissini,
ayrıntılı ve
burnunuzdaki
daha geniş
kuşe kağıdının kokusunu hatta
tanıtan ve özellikle geçmişe
okumaya başladığınızda kulakait olanlardan ilginizi çekecek
bölümleri aktaran yazılarda buluşmak üzere...
Kaynaklar
• http://www.craigmore.co.nz/maori_rock_art.html
• http://en.wikipedia.org/wiki/History_
of_photography
• http://rwyoung.id.au/images/pdffiles/April%202012/History%20of%20
 Fotoğraf 11
 Fotoğraf 12
Dijital ortamda dergi ve kitaplar. iPad kitap ve dergi kütüphanesi görüntüleri
Bird%20Photography%20in%20Australia.pdf
23
çizgilerle doğa
Caner Demircan
[email protected]
24
25
Türk Hukukunda
Fotoğraf Sanat mıdır?
Bir fotoğraf sanatçısı fotoğraf üretirken kompozisyon, kadraj,
netlik, diyafram gibi birçok faktörü düşünmek zorundadır.
Dikkate alması gereken konulardan biri de etik kurallar ve
fotoğrafın yasal olup olmadığı konusudur.
Av. Özlem Bora
[email protected]
5
846 sayılı Fikir
ve Sanat Eserleri
Kanunu’nun (FSEK)
1. ve 4. maddesi bir
arada değerlendirildiğinde sahibinin hususiyetini
taşıyan ve estetik değer içeren
fotoğrafların güzel sanat eseri
olarak kabul edildiğini görüyoruz. Hatta FSEK 2. maddesi
uyarınca güzel ve estetik değeri
olmayan her nevi teknik ve ilmi
mahiyette fotoğraf eserleri dahi
ilim ve edebiyat eseri olarak
kabul edilmiştir.
Mevzuatımızda fotoğraf bu
kadar önemli iken toplumda
fotoğrafa halen sanatsal anlamda
yeteri kadar önem verilmemesini
sorgulamak yerinde olur. Fotoğrafın deklanşöre basmak kadar
kolay bir eylem olması ve günümüzde herkesin cep telefonlarıyla dahi fotoğraf çekiyor olması
fotoğrafı toplumda hakettiği yere
taşıyamamaktadır. Oysa ki, iyi bir
26
fotoğraf üretmek en zor sanatFotoğraf sanatçısı fotoğraf
lardan biridir. Fotoğraf sanatçısı
üretirken özgür müdür?
bir yandan mekanik ya da dijital
Bir fotoğraf sanatçısı fotoğraf
bir tasarıma hakim olmak diğer
üretirken kompozisyon, kadyandan da herkesin gördüğünraj, netlik, diyafram gibi birçok
den farklı
faktörü düşünbir şeyi
mek zorunda5846
SAYILI
FİKİR
yakalamak
dır. Dikkate almücadelesi
ması gereken
VE SANAT ESERLERİ
içindedir.
konulardan
KANUNU 86. MADDESİ
Kısaca;
biri de etik
ESER MAHİYETİNDE
fotoğraf
kurallar ve foOLMASA BİLE PORTRE
üretmek
toğrafın yasal
FOTOĞRAFLARININ
sadece
olup olmadığı
KİŞİDEN İZİN ALINMADAN
deklanşöre
konusudur. Bu
TEŞHİR
EDİLEMEYECEĞİNİ
basmak
bağlamda en
VE UMUMA
değildir.
zor fotoğrafARZEDİLEMEYEĞİNİ
Görüntüyü
ların başında
kaçırmaportre fotoğDÜZENLEMİŞTİR.
mak adına
rafları gelir.
çok kısa bir
5846 sayılı
sürede ışık, netlik, kompozisyon,
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu
teknik ölçümler gibi onlarca
86. maddesi eser mahiyetinde
unsuru düşünerek karar vermek
olmasa bile portre fotoğraflazorunda kalan fotoğraf sanatçısırının kişiden izin alınmadan
nın işi aslında çok zordur.
teşhir edilemeyeceğini ve
FOTOĞRAF
BİRLEŞTİRİLMESİ İLE
KİŞİLİK HAKLARINA
VE ÖZEL HAYATA
MÜDAHALEDE
BULUNURSANIZ KENDİNİZİ
YARGI KARŞISINDA
BULABİLİRSİNİZ.
umuma arzedilemeyeğini
düzenlemiştir. Aynı maddede bu
kurala bazı istisnalar getirilmiştir.
Şöyle ki; siyasi ve sosyal hayatta
rol oynayan kişilerin fotoğrafı
teşhir edilirken izin alınmasına
gerek yoktur.Yine geçit resmi,
resmi tören ya da genel toplantılarda kişilerden izin alınması
şart değildir. Maddenin son istisnası olan günlük olaylara ilişkin
dığından en
doğal halinin
yakalanması
FOTOĞRAF
fotoğraflarla
sözkonusu
BİRLEŞTİRİLMESİ
İLE
radyo ve film
olduğundan
KİŞİLİK HAKLARINA
haberleri için
etkileyici
VE
ÖZEL
HAYATA
de onay alınfotoğraflarMÜDAHALEDE
ması beklendır. Ancak,
mez.
sıradan bir
BULUNURSANIZ KENDİNİZİ
Teleobjekvatandaşı
YARGI KARŞISINDA
tif ile çekilen
dahi fotoğBULABİLİRSİNİZ.
portre çeraflarken
kimlerinde
izin alınnet alan derinliğinin düşük
ması gerekliliği vardır. Gizli
olması ve kişinin haberi olmakamera,teleobjektif ve elektronik
27
müdahalelerde yasa hükümleri
Carter bir gazeteci sorumluluğu
bedelin üç katı tutarında tazmive etik kurallar asla unutulmaile bu fotoğrafı tüm dünyaya dunat talep edilebilir. Burada rayiç
malıdır. Misal olarak fotoğrafın
yurmuştur. Ancak, gazetecinin o
bedel takdir edilirken varsaesaslı bir unsuru ile ilgili değilçocuğu neden kurtarmadığı koyımsal sözleşme bedeli dikkate
se, kadraj
nusunalınır. Yani, fotoğrafı çeken kişi
düzendaki
kendi rızası ile fotoğrafı o çalışlemesi,
vicdan
mada, mesela bir kitap kapaFOTOĞRAF SANATÇISINDAN
başka bir
azabı
ğında kullanılmasına izin vermiş
YAZILI İZNİ OLMADAN
ifade ile
onu
olsa ve bu konuda bir sözleşme
FOTOĞRAF KULLANILIRSA FSEK
crop hoşaynı yıl
yapmış olsa idi sözleşme bedeli
68. MADDEYE GÖRE RAYİÇ
görülebilir.
intiharne olurdu? İşte bu rayiç bedelin
BEDELİN
ÜÇ
KATI
TUTARINDA
Ancak fola ölü3 katına kadar tazminat talep
TAZMİNAT TALEP EDİLEBİLİR.
toğraf birmüne
edilebilir. Ayrıca manevi tazminat
leştirilmesi
kadar
talep etmek mümkündür.Talep
ile kişilik
götüredilen maddi ve manevi tazminahaklarına ve özel hayata müdamüştür. Herşeyde olduğu gibi
ta faiz işletilmesini talep etmek
halede bulunursanız kendinizi
fotoğrafda da etik kuralların
de yasalarımıza göre mümkünyargı karşısında bulabilirsiniz.
sorgulanması gerektiğine inanıdür.
Aslında her somut olayı ayrı
yorum.
Fotoğrafınız izinsiz olarak kulayrı değerlendirmek yerinde
Themis, Yunan mitolojisinde
lanıldığı için eylemin durdurulolur. Misal olarak genel bir
adalet tanrıçasıdır. Themis’in
masını ve mahkeme kararının da
toplantıda çekilmiş olsa bile
elindeki “Kılıç” adaletin verdiği
gazetede yayınlanmasını isteme
kişilik haklarına saldırı mahiyeti
cezaların caydırıcılığını ve gücühakkı vardır. Eğer fotoğraf izinsiz
taşıyan bir fotoğraf ya da fotoğraf
nü, “Terazi”
kullanıma
altı yazısı yasal değildir. Böyle
adaleti ve buhazırlanıyor
bir fotoğrafı çeken kişi tazminat
nun dengeli
ve henüz kulAMATÖR YA DA
ödemek ve yaptırımlarla karbir şekilde
lanılmamışsa
PROFESYONEL
şılaşmak durumunda kalabilir.
dağıtılmasını
bu durumun
TÜM FOTOĞRAF
Ya da ıslak imzalı bir modellik
simgeler.
önlenmesi
TUTKUNLARININ
ETİK
sözleşmesi ile fotoğraf çekimi
“Kadın” olmaiçin de mahKURALLARA UYMASI VE
yapmış olsanız dahi o fotoğrafın
sı bağımsızlıkeme kanatamamen yasal olduğu anlamına
ğı ifade eder.
lıyla talepde
THEMİS’İ ÜRKÜTMEDEN
gelmez. Kısaca her somut olaAyrıca tanrıbulunabilirFOTOĞRAF ÇEKMESİ ASIL
yı ayrı ayrı değerlendirmek ve
çanın gözü
siniz.
GAYE OLMALIDIR.
özellikle profesyonel çekimler
bağlıdır, bu
FSEK aniçin uzmanlardan yardım almak
da tarafsızlığı
lamında eser
yerinde olacaktır.
ifade eder.
tanımına girmeyen fotoğraflar da
Amatör ya da profesyonel tüm
haksız rekabet hükümlerine veya
Fotoğraf üreritken etik
fotoğraf tutkunlarının etik kurallaözel hukukun genel hükümlerine
kurallara uymak zorunda
ra uyması ve Themis’i ürkütmegöre korunmaktadır.
mıyız?
den fotoğraf çekmesi asıl gaye
Görüldüğü üzere fotoğraf,
Gazeteci Kevin Carter’a 1994 yıolmalıdır.
Türk Hukukunda ciddi bir
lında Pulitzer ödülü kazandırmış
koruma altındadır. Amatör ya
olan aç Sudanlı çocuğun içler
İzin alınmadan fotoğraf
da profesyonel fotoğrafçıların
acısı hali ve arka planda beklekullanılırsa?
haklarını bilerek fotoğraf üretyen akbabadan oluşan fotoğraf
Fotoğraf sanatçısından yazılı
meleri dileğimle, tüm fotoğraf
karesi etik kuralların sorgulanizni olmadan fotoğraf kullanılırsa
tutkunlarının yolu açık, ışığı bol
ması için iyi bir örnektir. Kevin
FSEK 68. maddeye göre rayiç
olsun diyorum.
28
29
Neden Doğa
Fotoğrafçılığı?
“Boş günlerinde alışveriş mağazalarında sürüklenmek yerine
ne yapabileceklerini merak edenlere; dışarı çıkın, burada Fyldes
sahilinde vahşi yaşamın içine girin; nefes kesici olabilir!”
Doğa fotoğrafçısı Cliff Raby, fotoğrafçılığa nasıl başladığını
Ornitofoto için kaleme aldı.
Cliff Raby
www.fyldecoastwildlife.co.uk
30
Çeviri:
Yağmur Çalışkan
Why Nature
Photography?
For anyone wondering what to do with their days off rather
than trail round the shops - get out & take in the wildlife
here on the Fylde coast, it can be breathtaking!
Nature photographer Cliff Raby tells about the beginning
of his career to Ornitofoto
31
H
er zaman bir
hobim oldu; daha
genç olduğum
günlerde futbol,
squash ve tenis
gibi daha enerji dolu olan bu
meşgaleler, otuzlarıma geldiğimde golfe terfi etti. Birkaç yıl
boyunca Fyldes’deki golf kurslarını deneyerek ve gerçek anlamda bir ilerleme kaydetmeyerek
kendi yolumu katettikten sonra,
çocukluk meşgalem olan balıkçılığa geri döndüm. Büyük bir
piknikte çene çalmak için bahane ettiğimiz pek çok cumartesiyi,
sosyal toplantılarımızı baltalayan
düzenli balık tutmalarla geçirebilirdim.
Balık tutmaktan sıkılmaya
başlamıştım fakat yemek ve
arkadaşlıktan hala keyif alıyordum, böylece sürmeye devam
etti, fakat dikkatim giderek daha
fazla oranda balık tuttuğumuz
gölün etrafındaki vahşi yaşama
32
doğru kayıyordu. Bir kuş veya
kelebek görüp onun ne olduğundan emin olamadığımda, eve dönüp araştırmaya
çalışıyordum fakat, küçük vahşi
yaşam rehberimi karıştırırken, ne
görmüş olduğumu hiçbir zaman
hatırlayamıyordum. Yaklaşık 8
yıl öncesine tekabül eden bu
noktada, beni idare edecek bir
fotoğraf makinesi almaya karar
verdim, böylece balık avlarken
gördüğüm vahşi yaşamı yakalayabilecek ve daha sonra rehberimdeki fotoğraflarla gerçekte
gördüklerimi kıyaslayabilecektim. Bu da yeni bir hobinin ayak
sesleri demekti.
Birkaç ay sonra, balık avlamak ve vahşi yaşamı gözlemlemeyi/ fotoğraflamayı kombine
etmeye karar verdim, -her iki
hobiye de gereken dikkati vermiyordum- böylece hepsini balığa
gitmenin içinde birleştirdim ve
tüm dikkatimi vahşi yaşamı araş-
tırmaya verdim.
Batı
Yorkshire’da çiftlik
ve kır kenarında büyüyen biri
olarak her zaman
vahşi yaşama ilgi
duymuştum fakat
bu alanı tanımak
konusundaki
bilgilerim dehşete
düşürücüydü.
Örneğin kelebekleri ele alalım, bildiğim tek
kelebek isimleri
Aglasi Kelebeği,
Kırmızı Amiral ve
Lahana Kelebeği
idi; ilk ikisi kırmızı; sonraki ise beyaz olan herhangi
bir şeye isim olarak verilebilirdi.
Şimdi, gördüğüm vahşi yaşam
fotoğrafçılığına duyduğum tutkunun bir sonucu olarak, yakındaki
Blackpool’un güzellikleri de
dahil olmak üzere, 30 türün üzerinde kelebeği fotoğraflayabiliyor
ve tanımlayabiliyordum. Gözlerim açılmadan önce hepsi nerede saklanıyordu? Kuşları tanıma
becerim de aynı şekilde zayıftı
ve yine dışarı çıkıp fotoğraf çekmem sayesinde, Fyldes kıyısında
bulunan muhteşem çeşitlilikteki
kuşlarla büyülendim.
Bu uğraşı edineli çok geçmeden, idareten kullandığım makinemi terfi ettirerek ilk DSLR mi
ve takiben zoom lensimi edinirken yeni hobim bir tür takıntıya
dönüştü ve bir makro lens satın
aldım; böylece çevremizdeki her
türlü küçük yaratığı fotoğraflayabilecektim. Bir vahşi yaşam
fotoğraf forumuna kaydoldum ve
oradaki güzel insanlar bana yeni
I
’ve always had a hobby;
in my younger days it
was more energetic
pursuits like football,
squash & tennis, which
progressed to golf as I got into
my thirties. After hacking my way
around many of the Fyldes golf
courses for a number of years,
without ever really improving,
I returned to my old childhood
pursuit of fishing. I would spend
many a Saturday with a couple
of buddies in what was really an
excuse to have a huge picnic &
chinwag, with the occasional fish
interrupting our social gathering.
I started to get bored of fishing, but was still enjoying the
food and company so carried
on going, but my attention was
getting more & more
drawn to the wildlife
around the lake where
we fished. I’d see a
bird or a butterfly & not
being sure what it was
would try to look it up
when I got home, but
thumbing through my
little wildlife ID guide
I could never quite
remember just what it
was I’d seen.
At this point, which
was about 8 years ago,
I decided to buy a half
decent (bridge)camera so I could snap the
wildlife I saw whilst out
fishing, I could then
check my photographs
back to my ID guide
& figure out just what
I was actually seeing. It was at
this point the shoots of a new
hobby started to emerge.
After a few months I decided
that by trying to combine fishing
& observing/photographing wildlife I wasn’t paying either discipline the attention it needed – so I
packed in going fishing altogether and focused all my attention
in pursuit of wildlife.
Growing up in West Yorkshire on the edge of farmland &
countryside I’ve always been
interested in wildlife, but my
wildlife ID skills were appalling.
Take butterflies as an example,
the only butterfly names I knew
were Tortoiseshell, Red Admiral & Cabbage White, the first
two ID’s were randomly given
to anything reddish, the latter
to anything white. Now, as a
result of my passion for wildlife
photography I have seen, pho-
all hiding before my eyes were
opened?? My bird identification
skills were equally poor &, again
as a result of getting out & taking
photographs, I’ve been amazed
at the wonderful variety of birds
that be found in and around the
Fylde coast.
Soon after taking up the
hobby I upgraded my bridge camera to my first DSLR, followed
by a zoom lens &, as my new
hobby started to become more
of an obsession, a macro lens
too so I could photograph the
mini beasts that are all around
us. I signed up to a wildlife photography forum & the good folk
there mentored me, teaching me
how to use my new kit & improve
my photography skills.
tographed & can identify over
30 species of butterfly, including
some real beauties right here in
Blackpool – just where were they
Unlike fishing, which I pretty
much only got to do on a Saturday, I can find time most days
to grab a few photographs. My
33
ekipmanımı nasıl daha iyi kullanıp geliştireceğimi öğreterek
bana akıl hocalığı yaptılar.
Büyük ölçüde yalnızca cumartesileri sürdürebildiğim balık
avlamaktan farklı olarak, haftanın
pekçok günü, birkaç fotoğraf
yakalamak için vakit bulabiliyordum. Fotoğraf makinem
genellikle dışarıda çalışırken
benimle oluyordu, böylece ilgimi
çeken bir şeyi seçtiğimde, onu
yakalayıp birkaç kare alabiliyor;
eğer doğal ortama yakın bir
öğle yemeği molasındaysam, bir
elimde çörek, bir elimde makine
bir saatimi kuşları saklandığı bir
koyukta bekleyerek geçiriyor
veya eve vardığımda bir saatimi
bahçedeki kuşları ve böcekleri
fotoğraflayarak geçirebiliyordum.
Kısa süre
sonra, dijital
fotoğraflardan meydana gelen
genişce bir
portfolyo
oluşturmaya
başlamıştım
ve sonra
bunlarla ne
yapacağım
sorunuyla
baş başa
kaldım. Pek
çoğunu
forumdaki
arkadaşlarımla paylaştım ve aynı zamanda eşimi,
kendisi ilgilenir görünürken,
hayal edilebilir her açıdan yakaladığım en son görüntülerimin
bombardımana tuttum. Hakkını
yemeyeceğim, eşim her zaman
34
çok destekleyici oldu ve fotoğraflarımı, örneğin bir balıkçıl ya da
baykuşu, görmekten keyif aldı
fakat bir buğday biti ya da salyangozu göstermeye çalışırsam
çok da umurunda olmuyordu,
garip kadın!
Sonra, temelde Fyldes Sahilinde görülebilen vahşi yaşamı
ön plana çıkaran bir websitesi
fikri geldi aklıma. Böylece, www.
fyldecoastwildlife.co.uk doğdu.
Websitesi bana, tüm fotoğraflarımı depolamam için bir yer
verdi ve umarım internette vahşi
yaşam alanında arama yapan
herkese faydalı bir referans olarak da hizmet eder.
Bu anlamda öne çıkan yerler
arasında Stanley Park ta bulunu-
yor. Bu kadar işlek bir parkta, ne
kadar çok vahşi yaşamın gözlemlenebileceğini görmek harika..
Burada, göl adalarından biri olan
Blackpool’da toplu balıkçıl yuvalarına sahip olmak büyük şans
gerçekten... Genellikle Şubat’tan
itibaren külrengi balıkçıllar yuvalarında görülebiliyor ve baharla
birlikte yetişkin kuşlar yiyecek
ve yuva malzemesi için uçarlarken, punk saç modelleriyle genç
balıkçıllar kafalarını yuvalardan
çıkarmaya başlayarak gerçek bir
tantana yapıyorlar.- izlemesi gerçekten müthiş. Stanley Park aynı
zamanda Tırmaşık Kuşu, Sıvacı
Kuşu, Orman Ağaçkakanını görmek için de harika bir yerdir ve
birkaç kırılmış yer fıstığı koyduğunuzda eğer güvercinler oraya
daha evvel varmazsa, bu son
ikisinin dikkatini onları beslemek
bahanesiyle çekebilirsiniz. Benim favori yıllık gözlemim, Tepeli
Batağanların çiftleşme ritüelleridir, onların
birbirlerinin
kafalarına
vurarak göğüs göğüse
gidişlerini izlemekten hiç
sıkılmam ve
onları izleyip
fotoğraflarken pek çok
park ziyaretçisinin
burunlarının
dibindeki bu
muhteşem
manzaradan
bihaber yürüdüklerini
görürürüm;
aslında bir
zamanlar
ben de o gözleri kapalı yolculardan biriydim.
Marton Gölü (Marton Mere)
Doğal Koruma Alanı, Fyldes Krallığında gerçek bir mücevher; kasabanın kıyısındaki vahşi yaşam
camera is often with me
whilst out working, so if I
spot something of interest
I can pull up & grab a
few shots, if near a nature
reserve at lunchtime spend
an hour in a bird hide, camera in one hand and pie
in the other, or when I get
home I can spend an hour
in the garden photographing birds or insects.
I soon started to build
up quite a large portfolio of
digital images and you’re
then faced with the problem of what to do with them
all? I shared many with my
peers on the photography
forum, and would also bombard
my wife with photos from every
conceivable angle of my latest
sightings whilst she’d try to look
interested. To be fair, she’s been
very supportive & does like to
see photos of, say, a Kingfisher
or an Owl, but isn’t quite so bothered if I try to show her a weevil
or a snail, strange girl!
I then came up with the idea
of a website that, in the main,
features the wildlife that can be
seen here on the Fylde coast
and where you can go to see it.
It was then that www.fyldecoastwildlife.co.uk was born. The
website gives me somewhere to
store all of my photographs and
I hope it also serves as a useful
reference source to anyone searching the internet for information about wildlife in the area.
The venues featured include
Stanley Park – for such a busy
park it’s amazing just how much
wildlife can be seen there. We’re
so lucky here in Blackpool to
have the heronry on one of the
lakes islands. The Grey Herons
can be seen at their nests usually from February onwards &
their young, complete with punk
hairstyles, will start popping
their heads out of the nests by
spring, making a real racket as
the adult birds fly in with food or
nesting material – they’re fantastic to watch. Stanley Park is also
great for getting Treecreeper,
Nuthatch & Great spotted Woodpecker sightings – put some
crushed peanuts out & you can
often attract the latter two down
to feed on them – as long as the
pigeons don’t get there first. My
favourite annual sighting at the
park is the mating rituals of the
Great crested Grebes, I never
tire of seeing them go chest to
chest whilst flicking their heads
from side to side, & as I watch
& photograph them I see many
park visitors walking by oblivious to this wonderful spectacle
going on right under their nose
– in fact I used to be one of those
blinkered passers by.
A real jewel in the Fyldes
crown is Marton Mere nature reserve, a real oasis for wildlife on
the edge of town. In winter the
reserve plays host to hundreds
of ducks, such as Teal, Gadwall,
Wigeon and many more. The
teal numbers alone can reach a
thousand & just listening to their
whistling call, or seeing them
all take flight as a raptor flies
overhead spooking them is a
real thrill. The secretive and very
elusive Bittern is also a winter
visitor to the Mere, hiding away
in the reedbeds and only giving
observers an occasional glimpse
as it flies from one hideaway to
another, or occasionally in winter
one will step out onto the frozen
mere giving slightly longer views. Long-eared owls also regularly roost by day at the reserve
over the winter months. In spring
the warblers arrive & treat us to
their wonderful chattering songs
from atop the reeds.
Of course another excellent
wildlife resource is the Fyldes
35
bakımından gerçek bir vahadır.
Kışları burası; Çamur Ördeği,
Boz Ördek, Yaban Ördeği ve pek
çok farklı çeşitten yüzlerce ördeğe evsahipliği yapar. Tek başına
Çamur Ördeklerinin sayısı binlere ulaşabilir ve yalnızca onların
ıslıklarını dinlemek ya da yırtıcı
bir kuş korkutarak üzerlerinden
uçarken havalanışlarını görmek,
gerçek bir heyecandır. Zor bulunan gizemli Balabankuşu da,
yine gölün sazlıklarının arasında
saklanan ve ara sıra gizlendiği
bir yerden diğerine uçarken
gözlemcilere kendini bir anlık
gösteren ya da bazen içlerinden biri donmuş gölün üzerine
konduğunda daha uzun görüntüler verebilen kış ziyaretçilerindendir. Uzun Kulaklı Baykuşlar
da yine kış ayları boyunca,
düzenli olarak gün içinde bu
alanda tünerler. İlkbaharda,
Çalıbülbülleri gelir ve sazların
tepesinden söyledikleri geveze
şarkılarıyla bize ziyafet çekerler.
36
Elbette, bir diğer kusursuz
vahşi yaşam kaynağı da Fyldes
sahil şerididir. Ribble ve Wyre
Haliçleri ve bunları çevreleyen
kıyı şeridi; Deniz Saksağanı,
Karakarınlı Kumkuşu ve Ak
Kumkuşu gibi çok sayıdaki
çamurda yürüyen kuşun desteklenmesi bakımından hayati
öneme sahiptir. Yakın görüntüler
alabilmek için bir diğer iyi yer
ise Fleetwood’dur. Gelgitten bir
saat ya da daha fazla süre önce
ilginizi çeken bir nokta belirleyin
ve med cezirin, dalıcı kuşları
sizin daha da yakınınıza itmesini
bekleyin.
Fyldes Çiftlik Alanı da vahşi
yaşam için mükemmeldir. Kış
ayları boyunca, Kısa Kulaklı
Baykuşları, Peçe Baykuşları,
binlerce pembe ayaklı kazı ve
güzel Ötücü Kuğuları görmeyi
umabilirsiniz.
Vahşi yaşam hakkında daha
çok şey keşfettikçe, daha çok
şey öğrenmek istediğimi his-
sediyorum. Keşfetmek için dışarı
çıkmak ve vahşi
yaşamı fotoğraflamak benim için bu
uğraşla ilgilenmeye
başladığım 8 yıl
önce olduğundan
daha büyük bir
tutku haline geldi;
aslında bu, beni bu
kadar uzun süre
cezbeden tek meşgale oldu ve ilgimin
azaldığını tahayyül
edemiyorum. Bir
zamanlar bana ait
olan vahşi doğayı
tanıma rehberim,
sonradan yanına
eklediğim diğerleriyle birlikte şimdi torunumun ve
kendisi benimle saha gezilerine
gelmeye bayılıyor. Blackpool’da,
Amerikan Menekşelerini gören, (yerel bölgede değil; 30
mil ötede), kör kertenkeleleri
ve semenderleri tutan, geceleri
bahçemizdeki gümüş y (silver y
moths) biçimli gece kelebeklerinin sırtını okşayan ve kurtarılmış
Pipistrelle yarasalarını bir boya
fırçasından sütle besleyen çok
fazla 8 yaşında çocuk yoktur ve
umarım o, benim vahşi yaşam
için duyduğum sevgiyi paylaşmaya devam eder. Kendime ait
vahşi yaşam referans kütüphanem bir kitaptan, muhtemelen 30
ve üstünde kitaba ulaştı. Yine de
hala, balık avladığım günlerimdeki piknikleri özlüyorum.
Boş günlerinde alışveriş mağazalarında sürüklenmek yerine ne yapabileceklerini merak
edenlere; dışarı çıkın, burada
Fyldes sahilinde vahşi yaşamın
içine girin; nefes kesici olabilir!
coastline. The Ribble
& Wyre estuaries and
surrounding coastline is
massively important for
supporting huge numbers of wading birds
such as Oystercatchers,
Dunlin & Sanderling. A
good place to get close
views is Fleetwood, find
a likely spot an hour or
so before high tide &
wait for the incoming
tide to push the waders
closer & closer to you.
The Fyldes farmland
is also excellent for
wildlife. Over the winter
months you can expect
to see Short-eared
owls, Barn owls, thousands of
Pink-footed Geese and beautiful
Whooper Swans.
out to discover and photograph
wildlife is now greater than when
I started pursuing the hobby 8
The more I discover about
wildlife the more I feel I want
to learn. My passion for getting
years ago, in fact it’s the first
hobby that’s captivated me for
so long & I can’t envisage my
interest waning. My granddaughter now has that old ID
guide of mine, along with a few
others I’ve handed on and
she loves coming on field
trips with me. There can’t be
many 8 year olds in Blackpool who have seen Adders
(not locally – 30 miles away),
held Slow worms and Newts,
stroked the back of Silver Y
moths feeding in our garden
at night and fed rescued
Pipistrelle bats with milk
from a paintbrush - & I hope
she continues to share my
love for wildlife. My own
wildlife reference library has
grown from that one book
to probably 30+. I do still
miss those picnics from my
fishing days though.
For anyone wondering
what to do with their days
off rather than trail round
the shops – get out & take in the
wildlife here on the Fylde coast,
it can be breathtaking!
37
Fotoğraf Sanatı
Beslenme Sanatıyla
Birleşirse
Uzm. Dyt. Banu Toplalakçı
Beslenme ve Diyet Uzmanı
www.banutopalakci.com
B
eslenme... Bence o
bir sanat. Beslenebilmek de... Besleyebilmek de...
Beslenme
vücudumuzun temel gereksinimidir. Alınan besinler, vücudumuzun yapılanması ve
yürüttüğümüz aktiviteler için
gerekli enerjiyi sağlamaktadır.
YETERLİ MİKTARDA VE
DENGELİ BİR BESLENME
MOTİVASYONU
SAĞLAMAK, YAPILAN
FAALİYETTE BAŞARILI
OLMAK VE BUNDAN
ZEVK ALMAK İÇİN
GEREKLİDİR.
Beslenme fizyolojik bir durum
olmasının yanı sıra aynı zamanda
psikolojik bir ihtiyaçtır. Yeterli
miktarda ve dengeli bir beslenme motivasyonu sağlamak,
yapılan faaliyette başarılı olmak ve bundan zevk almak için
38
gereklidir. Bütün
bunlardan dolayı
“Beslenme Becerisi” ortaya çıkmakta
olup, yeterli ve
dengeli beslenmeyi
kahvaltıdan başlayarak doğru seçimlerle
uyku saatine kadar
taşıyabilmek çok
önemli bir sanata
dönüşmektedir...
Beslenme Sanatına.
Bir başka sanata gelince, fotoğraf
sanatı. Yağlıboya resimle
uğraşan birisi olarak sanata çok
uzak olmadığımı düşünüyorum.
Fotoğraf sanatı ise benim dilimin
dönemeyeceği kadar özel bir
sanat... Çünkü içinde keşfetmek
var, heyecan var, doğa var, bakmakla görmek arasındaki farkın
ayırdına varılmışlık var.
Özellikle doğa ve doğadaki
canlılara yönelik fotoğraf sanatıyla uğraşan bireylerin arazi
koşullarında uzun bir zaman geçirdiklerini düşünürsek, peşinde
koştukları sanat aşkını, beslenme sanatıyla birleştirmeleri
gerekliliği kaçınılmaz görünüyor.
Arazi Koşullarında Beslenme
Besinlerde 3 çeşit enerji kaynağı
bulunur; karbonhidrat, yağ ve
protein. Enerji için kullandığımız
ilk kaynak ise karbonhidratlardır.
Karbonhidratlar arazide temel
besin kaynağıdır ve glikojen olarak kaslar ve kanda depo edilirler. Kasların çalışması için birinci
derecede önemlidirler.
Saf karbonhidratlardan olan
sofra şekeri, bal ve bunlardan
yapılmış yiyecekler kana hızla
karışırlar; kısa zamanda enerji
verirler fakat vücudun enerji seviyesini bir süre sonra düşürdükleri için tercih edilmezler. Ekmek, makarna, kepekli krakerler,
yulaf ezmesi gibi kompleks
karbonhidratlar ise vücut tarafından sindirilip glikoza dönüştürüldükten sonra daha uzun sürede kana karışırlar. Kompleks
karbonhidratlar sindirildikten
sonra vücut enerji seviyesini
düşürmedikleri için arazi
koşullarında daha çok
tercih edilmelidirler.
Protein ve yağ grubu besinler ise önceliği enerji sağlamak
olmayan ancak pek
çok açıdan beslenmemizde yeterli oranlarda
alınması gereken besin
gruplarıdır. Arazi koşullarında ise, özellikle
protein kaynaklı
besinler çabuk bozulma
özelliklerinden
ötürü dikkatli
seçilmelidirler.
Yağlı besinler
sindirimlerinin zorluğu nedeniyle
tırmanış ve uzun yürüyüşler sırasında alınmamalıdır. Kaslar glikojen ihtiyaçlarını en üst seviyede tırmanışın sona ermesinden 2
saat sonra karşılamaya başlarlar.
Az yağlı sandviçler, muz, kurutulmuş meyveler, pekmezli çay ve
bisküvi bu süreç için en uygun
gıdalardır.
Arazi koşullarında aklımıza
gelen her besin maddesini
kullanabilir miyiz?
Bu sorunun cevabını verebilmek
için bir dizi soruya daha öncelikle cevap vermemiz gerekir.
Bu sayede beslenme çantamızı
daha doğru ve etkin hazırlayabiliriz.
•Hangi besinler ihtiyaç duyduğumuz enerjiyi bize kolay
ve kısa sürede kazandırır?
•Hangi besinlerin sindirim
süresi daha kısadır? Kolayca
kana geçer ve enerjiye dönüşür?
•Hangi besinler doğada az malzeme ile kolayca hazırlanır?
•Hangi besinler kolay taşınır?
•Hangi besinler bozulmadan
uzun süre kalır?
Enerji yükü yüksek, kolay
taşınma, hazırlanma ve bozulmadan uzun süre korunması
özellikleri ile doğada tercih
edilen temel besinleri oluşturmaktadır. Bu temele dayanarak
katılımcı yanına küçük şeker,
çikolata, kuru üzüm, kuruyemiş
gibi kolay taşınabilen ve az yer
kaplayan ara öğün yiyecekleri ile
makarna, toz çorba, müsli benzeri yiyecekleri ana yemeklerde
tercih edebilirler. Az yer kaplayacak, kuru ağırlığı ile yükte hafif
olacak, kolay ve az malzeme ile
hazırlanacak bu tür besinlerin
çeşitliliği sizin yaratıcılığınıza
kalacaktır. Dikkatli düşünerek
ve danışarak hazırlık yapmanızın karnı tok biri olarak etkinlik
sürdürmenize olanak sunacağını
unutmayınız. İçecek olarak arazi
koşullarında ne içelim?
Tabii ki Su!
Ancak arazi koşullarında üzerimizde taşıyabileceğimiz su miktarı sınırlıdır. Bu durum önemli
bir sorun olmaktadır. Doğada
yükü hafifletmek için taşınan su
miktarını azaltmak gideceğiniz
bölgelerde su kaynağı bulma
riski bulunduğunda büyük sorun
olabilir. Doğada yapılan aktiviteler sırasında vücudun kaybettiği
suyu geri kazandırmak için günde ortalama 4 lt su tüketilmelidir.
Fotoğrafçı özellikle yürüyüşler
sırasında belirli periyotlar içinde susamasa dahi su içmelidir.
İdrarın rengi bize vücuttaki su
miktarı ile ilgili bilgi verir. İdrarın
rengi koyu ise su ihtiyacınız var
demektir. Sıvı alınmasında dikkat
edilmesi gereken en önemli nokta kısa aralıklarla sıvı alınmasının
gerektiğidir.
Yeterince su alınmadığı
takdirde kanda pıhtılaşma olur
ve kan dolaşımı yavaşlar, buna
bağlı olarak daha çabuk yorulur
ve daha fazla enerji sarf ederiz.
Su kaybı (dehidratasyon) çok
ciddi bir sorundur. Bilinç kaybı,
hayaller görme, algıda bozulma,
kan akışkanlığının azalması, emboli riski gibi pek çok olumsuz
etkileri görülebilir. Bu durumda
kaybedilen suya rağmen bir süre
sonra susama hissi de azalabilir.
“Bu nedenle düzenli olarak
azar azar su içilmelidir.”
Su ihtiyacı doğada bulunan su
kaynakları ya da arazide yer alan
çeşmelerden de yararlanılarak
su eksikliği giderilmelidir. Ancak
bu tür kaynaklardan alınan su
temiz olmayabilir. Bunun için
klor tabletleri ya da taşınılabilir
özel filtreler kullanılabilir. Ayrıca mineral takviyesi sağlamak
amacıyla da gün içinde 1-2 şişe
maden suyu içilebilir.
Kışın ise kar eritmek su
edinmenin tek yolu olabilir.
Ancak kar suyu hiçbir minerali
39
içermediği için kar suyu içerisine limon, mineral tablet, meyve
tozları gibi katkı maddeleri ekleyerek bu eksiklik giderilmelidir.
Gece yatmadan önce içilen bir
bardak sıcak çikolata sıcak bir
gece geçirtir, lezzetlidir ve iyi
bir enerji kaynağıdır.
Vitamin ve
Mineraller
Arazi koşullarında B ve
C vitaminlerine
fazlaca ihtiyaç
duyulur. C vitamini
hem vücut direncine
olumlu etkileri hem
de konsantrasyon ve
performansa etkileri sebebiyle çok
önemlidir.
Mineraller,
organizmanın iletim
sistemleri ve sinir
sistemi için çok
önemli maddelerdir.
Uzun süren yürüyüş
ve tırmanışlarda
vücutta, Fosfor, Potasyum, Magnezyum gibi
mineral kayıpları görülür. Kaybolan bu minerallerin yerine konması
çok önemlidir. Aksi takdirde
kısa süre içerisinde kramplar
olmaya başlar.
Arazi koşullarında mineral
kaybı, kayısı kurusu, pestil,
badem , kuru üzüm, tuzlu fıstık,
susam, patates, pekmez, maden
suyu vb. yiyecek-içeceklerle
karşılanabilir. Vücuttaki su kaybı
3lt. kadarsa mineral kaybı besinlerle karşılanabilir, ancak 3lt.’nin
üzerinde bir kayıp söz konusu
ise vücuda ekstra tuz ve mineral
maddelerden verilmesi gerekir.
40
Arazi Koşullarında Ne Tür
Yiyecekler Seçmeliyiz?
Yiyecek ve içecekler;
•Hafif olmalıdır,
• Yüksek enerji vermelidir,
• Kolay taşınabilmeli ve ezilmemelidir,
• Kolay ve hızlı pişirilebilmeli ya
da pişirme ihtiyacı olmayanlar seçilmelidir,
•Mümkün olduğunca sıvı
olmalıdır,
• Sindirilmesi kolay
olmalıdır,
• Kullanım
sonunda
ambalaj
atığı fazla olmamalıdır...
Yiyecek ve
İçeceklerin
Taşınması
Yiyecekler
için özel taşıma kapları
kullanılabilir.
Ancak ağır
metalden ya
da camdan
yapılan kaplar
kullanılmamalıdır. Özellikle cam
kaplar kırılma riski nedeniyle
tercih edilmemelidir. Kırıldıklarında hem yiyecek hem de kendi
ya da çantasındaki eşyalar zarar
görebilir. Hafif plastik kaplar(
gıda taşımaya uygun olanlar)
ezilebilecek gıdalar (krakerler,
muz, yumurta, peynir vs...) için
kullanışlıdır. Ezilme tehlikesi
olmayan gıdalar için en uygun
seçim su geçirmez poşetlerdir.
Poşetler çok yararlıdır ve değişik ebatlarda çok sayıda bulun-
durulmalıdır. Konserve gıdalar
yemek pişirme imkanının olmadığı durumlarda tercih edilebilir.
DOĞADA YAPILAN
AKTİVİTELER
SIRASINDA VÜCUDUN
KAYBETTİĞİ SUYU GERİ
KAZANDIRMAK İÇİN
GÜNDE ORTALAMA 4 LT
SU TÜKETİLMELİDİR.
Arazi Koşullarında
Tüketilebilecek Yiyecek ve
İçecekler
•Makarna
•Pratik makarna (soslu &hızlı
pişen)
•Hazır mantı
•Patates püresi (toz yada paket
halinde)
•Hazır çorba (kaynar suya)
•Konserveler
•Haşlanmış mısır ve değişik
tarz garnitür
•Ton balığı (Poşette)
•Tuzlu fıstık
•Peynir
•Zeytin
•Tahin, pekmez
•Bal
•Fındık ezmesi
•Müsli yulaf ezmesi
•Bol bol çay, kahve ve çeşitleri
Atıştırmalıklar
•Ceviz, tuzlu fıstık
•Fındık
•Kuru incir
•Kuru üzüm
•Kayısı kurusu
•Cevizli sucuk
Sarı Kız’ın
Hikâyesi
Mehmet Gürbüz
www.mgurbuz.net
Y
ıl 1951... Sakarya
nehri bütün coşkusu ile akıyor,
Anadolu yaban
koyunları dağlarda
özgürce dolaşıyordu. Nallıhan’ın
Sarıyar köyünde ise Türkiye’nin
ilk hidroelektrik santralinin
inşaatının temeli atılıyordu. Çok
değil beş yıl sonra inşaat tamamlandı ve insanoğlu, coşku
ile akan Sakarya nehrine set
çekmeyi başardı. Baraja, “Hasan
Polatkan” adı uygun görüldü.
İlerleyen yıllarda ise bu isim,
42
Sarıyar Barajı olarak değiştirildi.
Anadolu yaban koyunlarının nesli
İnsanoğlu, kimi zaman ihtitükenme noktasına geldi.
yaçları kimi zaman da durduraYeterli değildi ama insanoğlu
madığı hırsları için doğa ana ile
doğaya verdiği zararı bir nebze
her türlü mücadeleyi yaptı. Çevde olsa azaltmak için bu kez
reye verilen zabozduğunu tamir
rar çoğu zaman
etmeye girişti.
görmezden ge2004 yılında
İNSANOĞLU, KİMİ
lindi. Nallıhan’da
Doğu Koruma ve
ZAMAN İHTİYAÇLARI
da böyle oldu.
Milli Parklar GeKİMİ
ZAMAN
DA
Aradan yılar
nel Müdürlüğü,
DURDURAMADIĞI
geçti. Nallı“Anadolu Yaban
HIRSLARI
İÇİN
DOĞA
han’daki doğal
Koyununun Eski
ANA İLE HER TÜRLÜ
yaşam alanında
Yaşam Alanlarına
MÜCADELEYİ YAPTI.
özgürce dolaşan
Yeniden Yerleş-
tirilmesi” projesine girişti. Bu
kapsamda Konya-Bozdağ’daki
üretme istasyonundan alınan 52
adet yaban koyunu, eski anavatanları olan Nallıhan’daki Karatepe Mevkii’ne getirilerek doğal
yaşam alanlarına salıverildiler.
16 Hektar telle çevrili alan
içinde yaşayan bu koyunlar,
yuvalarına döndükten kısa bir
süre sonra 11 yavru dünyaya
getirdiler. Doğa Koruma ve Milli
Parklar Genel Müdürlüğü 2006
yılında 15, 2007 yılında ise 46
adet Anadolu Yaban Koyununu
daha bölgede özgürlüğe bıraktı.
Koyunlara hergün bir yenisi eklendi. Salıvermelerin dışında 18
yavru daha dünyaya “merhaba”
dedi. Elbette kaybedilenler de
oldu. 2013 yılının Mayıs ayında
sayımları yapıldı. Bugün 100
hektarlık tel ile çevrili alanda 64
yaban koyunu yaşıyor.
“Anadolu Yaban Koyununun
Eski Yaşam Alanlarına Yeniden
Yerleştirilmesi” projesi sadece
koyunları yurduna kavuşturmadı.
Bölgede yaşan halk, kaybettiği
sonra da kavuştuğu kıymetlerin
değerini anladı. Bu bilinçlenme
onları doğal yaşamın gönüllü
koruyucuları yaptı.
“Hayata Tutun Emi”
Yıl 1997… Aylardan Mayıs. Sarıyar Barajı’nda güvenlik görevlisi
olarak çalışan Fikret, baharın
serin bir gecesinde nöbetini yeni
bitirmişti. Görevi arkadaşına
devredip evine doğru yol alırken
çocukları ile yapacağı kahvaltı,
sonrasında da derin bir uykunun hayalini kuruyordu. Kulaklarına bir ses çalındı. İçinden,
43
“Yorgunluktan gaipten sesler
duyuyorum” diye geçirdi. Ancak
ilerledikçe ses artıyordu. Meraklı bakışlarla sağı solu taramaya
başladı.
Az ilerde bir karaltı gördü.
Temkinli yaklaştı. Heyecanı bir
anda tebessüme dönüştü. Gözlerine inanamıyordu. Karşısında
henüz birkaç günlük yavru bir
Anadolu yaban koyunu duruyordu. Kayaların arasına sıkışmıştı
ve acı içinde inliyordu.
44
Fikret hemen çevreyi daha
dikkatli taramaya başladı. Yavru
varsa annesi de burada olmalıydı. Ancak tüm araştırmaları boş
çıktı. Annesi, onu sıkıştığı yerden
kurtaramamıştı. Doğa hatayı affetmez. Annesi onu terk etmişti.
Fikret yavruya doğru atıldı.
İncitmekten korkuyordu. Her
hamlesi bir babanın şefkatini,
güvenini veriyordu. Yavruyu
nazikçe sıkıştığı yerden çıkardı.
Burnunun üstüne bir öpücük
kondurdu. Ardından kendini
toparladı ve yavruda bir sorun
olup olmadığını kontrol etti. Bir
anda yüzünü ekşitti. Maalesef
yavrunun arka bacağı kırılmıştı.
Yanlış bir şey yapmamak,
dönülmez zararlar vermemek
için hiçbir müdahalede bulunmadı. Hemen Milli Parkları Genel
Müdürlüğü’nü aradı. Telefona
çıkan görevli sakin olmasını
tembihledi. Yavruyu korumasını,
en kısa sürede gelip kendisin-
den alacaklarını eklemeyi de
unutmadı.
Fikret, üşümüş yavruyu ısıtmak için büzüştü, iyice göğsüne
yanaştırdı. Sonra hızlı adımlarla
evine doğru yola koyuldu. Bir
yandan yürüyor, bir yandan düşünüyordu: “Bu yavru nasıl beslenir? Ne yer, ne içer?” Zihnindeki
onlarca soru, adımlarından bile
hızlı ardı ardına geliyordu. Arada
bir duruyor, zihnindeki soruya
verdiği yanıta gülüyor, tekrar
yürümeye başlıyordu.
olmuştu. Tüm köylü hiç yadırSorularla meşgulken komşusu
gamadan onu aralarına kabul
Yusuf’un evinin önüne varmıştı
etmişti. Yaşlı kadınlardan biri
bile. Fikret, kapıdan komşusuna
yavruya doğru eğildi. Yılların deseslendi. Kapıyı, Yusuf’un karısı
neyimi, yaşlılığın tontonluğuyla
açtı. Fikret’in elindeki yavruyu
“Sarı Kız, güçlü ol. Hayata tutun
görünce o da irkildi. Şaşkın
emi. Sen, artık canımızın bir
bakışlarla ne olduğunu anlamak
parçasısın” dedi. Herkesin gözü
için “Hayırdır Fikret ağabey”
dolmuştu. Ancak yavruya da ad
dedi. Fikret, hemencecik orada,
bulunmuştu: Sarı Kız!
eşiğin önünde bir yandan kucağındaki yavruyu koklarken bir
Bizden Biri
yandan da başından geçenleri
Köye neşe gelmişti. Fikret, Sarı
anlattı. Daha cümlesi bitmemişti
Kız’ı kucağından hiç indirmiyorki Yusuf’un eşi içeri koştu. Girdu. Köylüler ise evlerine gitmiyor,
mesiyle çıkması sanki bir olmuşFikret’in etrafında halka olmuş,
tu. Ancak bu kez yanında iki kızı
Sarı Kız’ı seyrediyordu. Yaşlılar
ve bir elinde de içi süt dolu bir
eski hikâyeler anlatıyor, “Eskiden
biberon vardı. Çevik bir hareketburalarda bunlardan ne de çok
le elindeki biberonu yavrunun
vardı” diyor, iç çekiyordu. Çoağzına yanaştırdı. Yavru, annecuklar ise Sarı Kız’ı güldürmek
sinin sütü kadar leziz olmasa da
için türlü hareketler yapıyordu.
açlıktan biberonu hemen kaptı.
Tam bu sırada bir araba sesi duBaşladı sütü içmeye.
yuldu. Arabanın sesi gittikçe artıKöy yeri. Her haber çabuk
yordu. Fikret’in kapısının önünduyulur.
de ses
Yaralı bir
kesildi.
yavrunun
Arabanın
BİR YANDAN YÜRÜYOR, BİR
bulundukapılarıYANDAN DÜŞÜNÜYORDU:
ğu haberi
nın açılıp
“BU YAVRU NASIL BESLENİR?
de Sarıyar
ardından
NE YER, NE İÇER?”
köyünhızla
ZİHNİNDEKİ ONLARCA SORU,
de hızla
kapanma
ADIMLARINDAN
BİLE
HIZLI
duyuldu.
sesleri
ARDI ARDINA GELİYORDU.
Nineler,
işitildi.
ARADA
BİR
DURUYOR,
dedeler,
Herkes
gelinler,
donaZİHNİNDEKİ SORUYA VERDİĞİ
çocuklar
kalmıştı.
YANITA GÜLÜYOR, TEKRAR
herkes
YürekleYÜRÜMEYE BAŞLIYORDU.
ama herrinin bir
kes yavyanı Sarı
ruyu görmek için Fikret’in evine
Kız’ı kaybetmekten korkuyor,
koştu. Gelen eli boş gelmiyordu.
değir yanı “gitmesi gerekli”
Kiminin elinde yeni yolunmuş
diyordu. Evin kapısı açıktı. Milli
otlar, kiminin elinde ise koyununParklardan gelen iki görevli sedan yeni sağılmış süt vardı.
lam vererek içeri girdi. Sarı Kız’ı
Yavru, köyün artık hem masalmaya gelmişlerdi. Sarıyar köyü
kotu hem de yeni bir üyesi
yeni bebeklerini yeni bulmuş,
45
hemencecik de ondan ayrılmak
zorunda kalmıştı. Herkesin başı
öne eğikti, biri dokunsa belki
çocuklar gibi hıçkırarak ağlayacaklardı.
Köylülerin hüznünü gören
görevliler, anlattıklarıyla köylüleri
ferahlattı. Görevliler, Fikret’in
kucağındaki Sarı Kız’ı alıp özenle
araca yerleştirdiler. Sonra da
“Hoşça kalın” diyerek gaza bastılar. Köylülerin çoğu giden aracın
arkasından el sallıyordu. Bazıları
ise adet olduğu üzere arabanın
arkasından su döküyordu. Sarı
46
Kız, uzun bir yoldan sonra tedavisinin yapılacağı Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ne
vardı. Tedavi süreci Sarı Kız’ı
yoracak uzun bir süreçti. Sarı
Kız, daha küçücüktü. Kuru bir
dalın kırılganlığına sahipti. Yine
de usta ellere emanet edilmişti.
İki ağır ameliyat geçirdi. Kırık
ayağına platin takıldı. Sarı Kız,
adını veren Sarıyarlı ninenin öğüdünü dinledi. Direndi ve hayata
tutundu.
İyileşip, ele avuca gelmeye
başlayınca da bulunduğu yere
Sarıyar Barajı yakınlarındaki
Karatepe Mevkii’nde konuşlu
üretme istasyonuna getirildi.
Fikret’in yanına, baba ocağına
geri dönmüştü. Ancak ilk yılar
oldukça sıkıntılı geçti. Sürü,
kendisini kabul etmedi. Sarı Kız
yılmadı. Tüm sıkıntıların üstesinden geldi.
Öyle ki istasyon görevlisi,
bahar döneminde Sarı Kız’ın
gebe olduğunu anladı. Dede
oluyormuşçasına sevindi. Ancak
bu mutluluk uzun sürmedi. Sarı
Kız, yavrusunu kaybetti. Uzun bir
süre de bir daha hamile kaladi. Her biriyle adeta dost olmuşmadı. Herkes onun yavrulayatu. Yavru ise bu yakınlığa uyum
cağından umudu kesmişti. Sarı
sağlayamıyordu. Ayakları üstünKız, yine yılmadı. Hayata tutunde durmaya başlayınca da Sarı
du. Bir bahar
Kız’ı terk etti ve
ayında yine
sürüye katıldı.
gebe kaldı. Bu
Sarı Kız, sü“SARI KIZ, GÜÇLÜ OL.
kez sorunsuz
rüden
ayrı yine
HAYATA TUTUN E Mİ!
bir hamilelik
insanlarla kalSEN, ARTIK CANIMIZIN
geçirdi ve bir
mıştı. Yaz geldi,
BİR PARÇASISIN”
yavru dünyaya
sonbahar sonra
getirdi. Hayat,
kış. Ardından
Sarı Kız için güzeldi. Yavrusu ise
da ilkbahar. Ne mutluluk!.. Sarı
zorlanıyordu. Sarı Kız, doğduğu
kız bu yıl da gebeydi.
günden beri insanlarla birlikteyBen, bu satırları yazarken bir
telefon geldi. Of be Sarı Kız!
Sarı Kız, platinli ayağını taşların
arasına sıkıştırmış bir kez daha
ameliyatlı yerinden ayağını
kırmış. Yetmez gibi yavrusunu
da kaybetmiş. Milli P arklar
görevlisi hiç zaman kaybetmeden Sarı Kızı Ankara Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ne
ulaştırmış. Sarı Kız şu an
ameliyat masasında. Dayan sarı
Kız. Nineyi ve öğüdünü anımsa:
“Sarı Kız, güçlü ol. Hayata tutun
e mi! Sen, artık canımızın bir
parçasısın.”
47
48
49
ANADOLU
YABAN
KOYUNUNU
YAKINDAN
TANIYALIM:
Anadolu yaban koyunu, dünyadaki 5 yaban koyunu türünden
biri olan Asya Muflonu’nun 15
alt türünden biri. Tüm dünyada
yalnızca Türkiye’de yaşıyor, yani
Türkiye’ye endemik bir tür.
Anadolu yaban koyununun
hayvanlar dünyasındaki yeri,
bilimsel olarak şöyle:
Sınıf : Mammalia (Memeliler)
Takım: Artiodactyla (Çift
tırnaklılar)
Alttakım: Ruminantia (Gevişgetirenler)
Familya: Bovidae (İçiboş
boynuzlular)
Cins: Ovis
Tür: Ovis gmelinii
Alttür: Ovis gmelinii anatolica
Anadolu yaban koyunu,
Türkiye’ye özgü bir tür olmasının
yanı sıra, evcil koyunun atası olabileceği varsayımıyla da dikkat
çekiyor. Türk ve yabancı bilim
insanları, bu soruya bir yanıt
bulabilmek için halen araştırmalarına devam ediyor. Dişilerinde
boynuz görülmeyen tek yaban
koyunu türü olması, bu olasılığı
güçlendiriyor. Ancak onlar gene
de evcil akrabalarından çok farklı bir görünüme sahip.
Fiziksel Özellikler...
Kısa tüyleri, kısa kulakları ve kuyruğu, uzun ve ince bacaklarıyla
50
koyundan çok geyikgillere benBoynuzlar...
zeyen Anadolu yaban koyunu,
Koçların en belirgin özelliklerinbelki de bu nedenle halk dilinde
den biri de heybetli boynuzları.
“ceren” adını almış. Özellikle
Boynuzlar yaklaşık 4 aylıkken
görme duyusu gelişmiş olan
çıkmaya başlıyor. Yaşla birlikte
yaban koyunları, hemen hemen
boynuzlar da büyüyor. 5-6 yaşına
tüm ot oburlarda olduğu gibi
gelen erkeklerin boynuzları yugeniş bir görüş açısına sahip.
karıya ve dışa doğru kıvrılmaya
Duyma ve koku alma duyuları
başlıyor. 12-13 yaşındaki koçda gelişmiş. Son derece çevik
larda ise boynuzlar maksimum
ve hızlı hayvanlar olan yaban kobüyüklüğe ulaşıyor.
yunları, ön bacakları arka bacakBoynuz üzerindeki çizgiler,
larından kısa
aynı ağaç
olduğu için
halkaları gibi,
ANADOLU YABAN
tehlike anında
koçun yaşını
hızla tepelere
gösteriyor.
KOYUNU, TÜM
koşabiliyor.
Her yıl yenisi
DÜNYADA YALNIZCA
Yaban
oluşan halkalar,
TÜRKİYE’DE YAŞIYOR,
koyunlarının dizaman zaman
YANİ TÜRKİYE’YE
şileri 80-90 sanaylık da oluşaENDEMİK BİR TÜR.
tim boyunda ve
bilen halkalara
35-50 kilo olabigöre daha koyu
lirken, koçlar 105-140 santim ve
renkli oluyor. Yıllık halkaların
45-75 kiloya ulaşabiliyor. Dişileri
sayısı, koçun yaşını veriyor. Boygenelde 1,5 yaşında, erkekleri
nuzların bir diğer önemli özelliği
ise 3,5 yaşında cinsel olgunluğa
ise, koçlar arasında yarattığı sınıf
erişiyor. Ortalama yaşam süreleri
farkı. Küçük boynuzlu koçlar
ise 15-18 yıl.
sürünün hiyerarşik yapısında
Yaşadıkları araziyle uyum içinalt sıralarda yer alırken, büyük
de olan postları, onlara kamuflaj
boynuzlular daha baskın bir rol
avantajı sağlıyor.
üstleniyor.
Tüylerinin rengi, yalnızca
mevsimsel olarak değil, zamanla
Sürüler...
da değişiyor. 2 yaşından büyük
Anadolu yaban koyunlarında
erkeklerin postları daha koyu
erkek ve dişi sürüleri, yılın
bir renk alırken, karınlarının iki
neredeyse 10 ayını ayrı geçiyanındaki sağrı denilen bölgede
riyor. Erkekler genelde 10-15,
oluşan beyaz lekeler de yaşlandişiler ise 18-20 bireylik sürüler
dıkça daha belirginleşiyor. Yine
oluşturuyor. Sürüde lider konuyalnızca koçlarda görülen, boyun
munda olan yaşlı ve deneyimli
ve göğüs bölgelerinde oluşan
bir koyun, tehlike anında ayağını
siyah yele de yaşlı koçlarda daha
yere vurup ıslığa benzer bir ses
uzun oluyor. Tüylerin uzunluğu
çıkararak sürüyü uyarıyor ve
3,5-4 santimetreyken, yele uzungüvenli bölgelere kaçışı yönlenluğu 9-10 santimetreyi bulabidiriyor. Koç sürüleri, yalnızca
liyor. Yaşlı koçlar bu nedenle
cinsel olgunluğa erişmiş erkekgençlere oranla çok daha etkilelerden oluşuyor. Dişi sürülerinde
yici bir görünüme sahip.
bulunan genç koçlar ise, henüz
“çocuk” olanlar.
Yaban koyunları, yalnızca çiftleşme döneminde daha kalabalık ve karışık sürüler oluşturuyor.
Bu dönemlerde sürü liderliği
görevini genelde yaşlı bir dişi
üstleniyor.
Mevsimsel Davranışlar...
Yaz aylarında dişiler ve erkekler ayrı sürüler halinde ve ayrı
bölgelerde, günlerinin yaklaşık
8-10 saatini otlayarak geçiriyor.
Kasım-Aralık aylarında yavaş
yavaş dişilerin bölgesinde görülmeye başlayan koç grupları,
bu dönemde dişiler için şiddetli
kavgalara girişiyor. Çiftleşme
döneminin ardından bastıran
kış, yaban koyunları için yılın en
çetin dönemi. Kalın kar örtüsünün altında yiyecek bulmakta
zorlanan yaban koyunları, topramüjdesini veriyor.
ğı kazarak yazdan kalma yumru
Orta Anadolu’da 1000-1700
köklere ulaşıyor. Bu dönemde
metre yükseklikte kayalık ve
dişi ve erkek sürüleri yine ayengebeli alanlarda yaşayan yarılıyor. Mayıs
ban koyunları,
ayında, hamile
yaklaşık 40 yılORTA ANADOLU’DA
dişiler doğum
dır Bozdağ’da
1000-1700
METRE
yapmak üzere
koruma altında
YÜKSEKLİKTE
sürüden ayrılatutuluyor.
KAYALIK VE ENGEBELİ
rak ulaşılması
Ağırlıkları
güç bölgelere
45-70 kilogALANLARDA YAŞAYAN
gidiyor. 5 ay süram arasında
YABAN KOYUNLARI,
ren hamileliğin
değişen yaban
YAKLAŞIK 40 YILDIR
ardından bir
koyunlarında
BOZDAĞ’DA KORUMA
süre tek başyakın kan akALTINDA TUTULUYOR.
larına yaşıyor,
rabalığı nededoğum yaptıkniyle genetik
tan kısa bir süre sonra yeniden
kirlenme tespit edilirken, son
sürüye dönüyorlar. Doğduktan
yıllarda bu kirlenme yüzünden
birkaç saat sonra bile anneleri
ölü ve sakat doğumlar, dişilerde
kadar hızlı koşabilen yavrular, bir
boynuzlanma görülmeye başlansonraki yaban koyunu neslinin
mıştı.
51
Kırım Kongo
Kanamalı Ateşi
Uzm. Dr. Behiç Oral
İnfeksiyon Hastalıkları Uzmanı
[email protected]
52
Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi
Nedir?
Kırım-Kongo Kanamalı Ateş
(KKKA), keneler tarafından taşınan Nairovirüs grubundan bir virüsle oluşan ateş, cilt içi ve diğer
vücut alanlarında kanama gibi
bulgular ile seyreden hayvan
kaynaklı bir enfeksiyondur.
Keneler Nasıl Tanınır ve
Nerelerde Bulunur?
KKKA’nın bulaşmasında Hyalomma soyuna ait keneler daha
büyük bir yere sahip olmakla
birlikte, 30 kene türünün bu hastalığı bulaştırabileceği bildirilmektedir.
Keneler otlaklar, çalılıklar ve
kırsal alanlarda yaşayan küçük
oval şekilli, 6-8 bacaklı, uçamayan, sıçrayamayan hayvanlardır.
Hayvan ve insanların kanlarını
emerek beslenir ve bu sebeple
hastalıkları insanlara bulaştırabilirler.
Henüz ergin olmamış Hyalomma soyuna ait keneler, küçük
omurgalılardan kan emerken
virüsleri alır, gelişme evrelerinde
muhafaza eder. Keneler, insan
veya hayvanlardan kan emerken
virüsleri de bulaştırırlar. Türlere
göre değişmekle beraber kenelerin, küçük kemiricilerden,
yaban hayvanlarından evcil memeli hayvanlara ve kuşlara kadar
geniş bir konakçı spektrumları
mevcuttur. Küçük omurgalılar ve
özellikle yerde beslenen kuşlar,
keneleri enfekte eden en önemli
konak grubunu oluşturmaktadır.
Keneler, biyolojik evrimlerinin
değişik safhalarında bu canlılardan kan emerler.
Ülkemiz kenelerin yaşamaları için coğrafi açıdan oldukça
uygun bir yapıya sahiptir. Türlere göre değişmekle beraber
kenelerin, küçük kemiricilerden,
yaban hayvanlarından evcil memeli hayvanlara ve kuşlara kadar
geniş bir konakçı spektrumları
mevcuttur.
Kimler Risk Altındadır?
•Tarım ve hayvancılıkla uğraşanlar
•Veterinerler
•Kasaplar
•Mezbaha çalışanları
•Sağlık personeli
•Kamp ve piknik yapanlar,
askerler ve korunmasız olarak
yeşil alanlarda bulunanlar.
Kuluçka Süresi Ne Kadardır?
Kene tarafından ısırılma ile virüsün alınmasını takiben kuluçka
süresi genellikle 1-3 gündür; bu
süre en fazla 9 gün olabilmektedir. Enfekte kan, vücut çıkartısı
veya diğer dokulara doğrudan
temas sonucu bulaşmalarda bu
süre 5-6 gün, en fazla ise 13 gün
olabilmektedir.
KKKA hastalığının hangi
yollarla bulaşır?
1- Virüsü taşıyan kenelerin
ısırması ile: Kırsal kesimde
yaşayan ve gerek evcil, gerekse
vahşi hayvanlarla ilişkisi olan
kimselere, ev hayvanları ve sokak hayvanları ile ilişkisi olanlara
ve kırsal kesimde özellikle çalılıklar ve otların olduğu yerlerde
piknik, av veya çeşitli amaçlarla
bulunanlara bu yolla bulaşma
olabilmektedir.
2-Enfekte hayvanların kan ve
vücut sıvıları ile temas sonucu:
Veterinerler, avcılar, kasaplar
ve çiftçilerde, meslek hastalığı
olarak görülebilir. Ayrıca bu
hayvanların etlerinin hazırlanması sırasında ev hanımlarına ve bu
işle uğraşanlara bulaşma olabilir.
3-Hasta kişilerin kan ve vücut
sıvıları ile temas sonucu: Doktor,
hemşire, sağlık memuru ve laborantlar gibi sağlık görevlileri ile
evde hasta bakan hasta yakınlarına bu yolla bulaşma olmaktadır.
Hayvanlara Ne Oluyor?
Keneler tarafından KKKA hastalığı virüsü bulaştırılan hayvanlarda
hastalık insanlara nazaran daha
hafif bir şekilde atlatılıyor. Ve
ölümcül bir seyir taşımıyor.
Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi
Nasıl Kontrol Edilir ve Nasıl
Korunulur?
Kırım-Kongo Kanamalı Ateşinden
korunmak öncelikle hastalığa
neden olan virüsü taşıyan kenelerden uzak durmak ile mümkündür. Kene yönünden şüpheli ve
tehlikeli olan bölgelerden uzak
durulmalıdır. Hayvanlarla gereksiz temaslardan kaçınılmalıdır.
İyileşme, genellikle 10. günden sonra başlar, bazı vakalarda
dört haftaya kadar uzayabilmektedir.
*Riskli alanlarda (piknik
alanları, hayvan barınakları gibi)
bulunulan zamanlarda, kenelerin
elbiselerin altına girebileceği
muhtemel açıklıkları kapatmak
çok önemlidir. Uzun kollu kapalı
elbiseler giymek ve pantolon paçalarını çorapların içine sokmak,
basit görünse de hayli etkili bir
önlemdir. Elbiselerin açık renkte
olması, gelen kenelerin kolayca
görülmesini sağlar. Her 2 saatte bir vücudu kene yönünden
gözden geçirmek, akşamları eve
gelindiğinde vücudu tamamen
muayene etmek, kenelerin henüz
hastalık etkenini vermeye başlamadan bulunması ve uzaklaştırılması bakımından oldukça
önemlidir. Vücut belirli aralıklarla kene yönünden muayene
edilmeli, vücuda yapışan keneler
kesinlikle ezilmeden ve kenenin
ağız kısmı koparılmadan (bir
pensle sağa sola oynatarak, çivi
çıkarır gibi) alınmalıdır.
Hastalık Taşıyan Kene
Tarafından Virüs Bulaştırılan
*Kenelerin üstüne kimyasal
dökülmesi, kibrit ile yakılması
Belirtileri Nelerdir?
•Kırıklık
•Baş ağrısı
•Halsizlik
Kanama pıhtılaşma
mekanizmalarının bozulması
sonucu;
•Yüz ve göğüste kırmızı döküntüler ve gözlerde kızarıklık,
•Gövde, kol ve bacaklarda morluklar
•Burun kanaması, dışkıda ve
idrarda kan
•Ölüm genellikle hastalığı ağır
seyreden hastalarda, hastalığın ikinci haftasında gerçekleşmektedir.
53
zorunlu olarak temas edenler
ise mutlaka gerekli tedbirleri
almalıdırlar.
*Sağlık personeli bu konuda
yayınlanmış rehberlerde belirtilen özel tedbirleri alarak hasta
ve şüphelilere yaklaşmalıdırlar.
*Hasta ya da şüpheliler yine
konuyla ilgili rehberlerde belirtildiği şekilde izole edilmelidir.
*Hasta kimse veya hayvana ait şüpheli eşyalar, vücut
sıvıları, çıkartılar ve cesetlerin
dezenfeksiyonunda, % 0,5 klor
çözeltisinde 5 dakika tutulması gerekir. Kirli yüzeyler veya
tekrar kullanılması gereken
malzemelerin dezenfeksiyonu
için ise % 0,05’lik klor çözeltileri
kullanılmalıdır.
gibi işlemler kenelerin hastalık
etkenlerini aktarma riskini artırabilir. Bu tarz uygulamalardan
kaçınılmalıdır.
sağlamaktadır. Ancak, bazı sentetik tekstil ürünlerine ve plastik
malzemelere zarar verebileceği
göz önünde bulundurulmalıdır.
*Ormanlarda çalışan işçilerin
ve ava çıkanların lastik çizme
giymeleri veya pantolonlarının
paçalarını çorap içine sokmaları
kenelerden koruyucu olabilmektedir.
*Hayvan sahipleri hayvanlarını kenelere karşı uygun akarisitlerle ilaçlamalı,
*Keneden korunmada en
etkili yöntemlerden birisi de
insektisit/akarisit (böcek öldürücü) emdirilmiş elbiselerin giyilmesidir. Sentetik piretroid grubu
bir insektisid olan permethrin,
yüzde 0,5 yoğunlukta sprey
tarzında elbiselere uygulandığında, kenelere karşı birkaç
hafta süren çok etkili bir koruma
54
*Hayvan barınakları kenelerin yaşamasına imkân vermeyecek şekilde yapılmalı, çatlaklar
ve yarıklar tamir edilerek badana yapılmalıdır.
*Kene bulunan hayvan barınakları uygun akarisitlerle usulüne göre ilâçlanmalıdır.
*KKKA insandan insana
bulaşabilmektedir, bu nedenle
hastalarla temastan kaçınılmalı,
Klor solüsyonu, cilt ve gözler
için tahriş edici olduğundan dikkatli kullanılması ve uzun süre
maruz kalmaktan kaçınılması
gerekmektedir. Dezenfeksiyon
için bazı başka yöntemler ve
ajanlar da bulunmaktadır, ancak
en kolay temin edilebildiği ve
her yerde bulunabileceği için
klor solüsyonu (çamaşır suyu)
kullanılması önerilir.
Kırım Kongo Kanamalı
Ateşinin Aşısı Var mıdır?
Hayır. Ancak aşı çalışmaları
yoğun bir şekilde devam etmektedir.
Kırım-Kongo Kanamalı
Ateşinin Tedavisi Var mıdır?
Hastalığın kesin bir tedavisi
bulunmamaktadır. Ancak hastaya verilen destek tedavisi hayati
önem arzetmektedir.
55
Küçük
Kerkenez
Falco naumanni
Boy: 27-33cm
Kanat açıklığı: 63-72cm
Tehlike durumu: Hassas (Vu)
56
Hazırlayan:
Bahtiyar Kurt
bahtiyarkurt.wordpress.com
Fotoğraflar:
Kürşat Akın
www.dogasanat.com
57
58
K
üçük kerkenez
ülkemize bahar
aylarında gelen
göçmen bir yırtıcı
türdür. Eylül ayı
gibi tekrar kışlamak için Afrikaya
döner. Doğan diye tabir edilen
kuş grubundandır. Ülkemizde
yaygın olarak görülür. Ancak tüm
dünya popülasyonunun durumu
ve sayılarının azalması nedeniyle
tehdit altındadır.
Böcekler, fareler ve kertenkelelerle beslenirler. Genelde tarım
alanlarına yakın yerlerde üremeyi seçerler. Aslında bir çiftçinin
isteyebileceği tarıma faydalı
bir kuş türüdür. Ama sayılarının
azalmasının en önemli nedenlerinden biri de beslendiği türlerin
tarım ilaçlarıyla zehirlenmesidir.
59
60
Küçük kerkenezler uzman
uçuculardır. Doğan ailesi genel olarak uçma teknikleri ileri
seviyede canlılardır. İnce uzun
kanatları jet uçaklarına ilham
kaynağı olmuştur ve birçok
benzeri araç İngilizcedeki falcon
(doğan) tabiriyle adlandırılmaktadır. Küçük kerkenezler havada
asılı kalma hareketleriyle diğer
birçok doğan türlerinden de ayrılırlar. Kanatlarını hızlı bir şekilde
çırparak kafalarını gökyüzünde
aynı noktada tutarlar. Ne kadar
rüzgar olduğu önemli değildir.
Bu şekilde yerdeki besinleri
gözleri kıpırdamadan tarayabilirler. Sonra hedefe kitlenip aşağı
dalarak avlarını yakalarlar.
61
62
Dağılımı ve Yaşam Alanı
Kasaba ve köylerde, kaya duvarlarda ve harabalerde koloniyal
şekilde yuva yaparlar. İç Anadolu
Bölgesinin köylerinde şaşırtıcı
şekilde çok sayıda görülebilirler. Çatıların kenarlarındaki
deliklerden içeri girip çıkarak
yavrularını beslerken görülebilirler. Hasankeyf Kalesi’ni ziyaret
ederseniz kaleden aşağı baktığınızda küçük kerkenezi rahatlıkla
izleyebilirsiniz.
Nasıl Tanırız?
Öncelikle gördüğümüz kuşun
bir doğan olduğunu anlamamız
gerekir. Doğanlar yırtıcı kuşlar
içinde en küçük vücuda sahip
olanlardır. Ayrıca ince kanatları
vardır. Kuyrukları uzundur. Özellikle kanatlarının ucunda parmakları görülmez ve bu nedenle
kanat ucu çok sivridir. Bu özellikleri farkettiysek artık bir doğan
gözlemlediğimizi söyleyebiliriz.
63
Küçük kerkenez üstten bakıldığında kırmızımsı (aslında
tuğla rengi demek daha doğru)
bir kuştur. Alttan bakıldıklarında
da daha çok krem rengi – beyaz
görünür. Göğsünde siyah benekler bulunur. Kafası mavimsi-gri
renktedir. Erkek küçük kerkenezin kanatlarında mavi paneller vardır. Kuyrukları gridir ve
kuyruk uçlarında siyah bir bant
vardır. Küçük kerkeneze en çok
benzeyen tür yakın akrabası
kerkenezdir.
64
65
Dörtdivan
Akbabaları
Koruma Projesi
Yazı
Fotoğraflar
Burak Doğansoysal
Timur Türker
www.dogansoysal.com
66
www.timurturker.com
 Kızıl Akbaba
67
 Besleme istasyonundaki
Kara Akbaba sayısı aynı
anda 52 bireye kadar
ulaşabiliyor.
68
Y
aklaşık 2 sene süren hazırlık ve uğraşın ardından 2012 başında proje, olgunlaşmıştı. Farklı
kurumlara sunduğumuz proje nihayet aradığı
desteği buldu ve Birleşmiş Milletler Küçük
Destek Programı (UNDP GEF – SGP) ile söz-
leşme Mayıs ayı sonunda imzalandı.
Projeye başlarken büyük hayallerimiz vardı
ve sözleşmenin ardından hemen organize olarak
faaliyete geçildi. Öncelikle projenin uygulanması
için seçtiğimiz Bolu’nun Dörtdivan ilçesinde yerel
yönetimlerle temasa geçilerek projemiz anlatıldı
ve destekleri istendi. Daha sonra Akbaba Ziyaretçi Merkezimizi kurabilmek için şehir merkezinde
bir ofis tutuldu ve bölgedeki çalışmalarımıza aktif
olarak başlandı.
69
70
Besleme istasyonunun belirlenmesi ve fotoğraf
çekim kamuflajı inşaatı için Dörtdivan’ın Sorkun
Köyü kırsalında yer belirlendikten sonra hemen
inşaat çalışmalarına başlandı. Bu süreç içerisinde Milli Parklar IX. Bölge Müdürlüğü ve Orman
Genel Müdürlüğü yetkilileri bölgede ağırlanarak
proje hakkında bilgilendirildi ve destekleri alındı.
Projenin planlanan boyutta gerçekleşebilmesi için
Birleşmiş Milletler desteği dışında da desteğe
ihtiyacımız vardı ve bu doğrultuda bir sponsorluk
çalışması yapıldı. Çuhadaroğlu Aluminyum, Olimpia Oto Cam, T-Bank, TTAF Elektronik ve GNC
Elektronik’in katkıları sayesinde planladığımız fiziki
altyapıyı oluşturma şansını yakaladık.
Arada bayram tatili olmasına rağmen tüm ekipler
aralıksız çalışarak 20 gün gibi kısa bir sürede hem
 Besleme istasyonu civarına
yerleştirdiğimiz kayalar ve
kütükler kuşlar için tüneme
noktaları haline geldi.
71
ofisin tadilatını, hem de fotoğraf çekim kamuflajının inşaatını bitirdi ve “Dünya Akbaba Farkındalık
Günü” olan 1 Eylül 2012’de projemizin resmi açılışı
yapıldı. Bolu Vali Yardımcımız, Dörtdivan Kaymakamımız, Dörtdivan Belediye Başkanımız, Dörtdivan
İlçe Jandarma Komutanımız, Dörtdivan İlçe Emniyet
Müdürümüz, Milli Parklar IX. Bölge Müdürümüz
72
ve müdürlük yetkililerimiz, Milli Parklar eski Genel
Müdürlerimiz, Birleşmiş Milletler Yetkilileri, Doğa
Koruma Merkezi yetkilileri, Ornitofoto üyeleri ve
doğa sevdalılarının katılımıyla yapılan açılışımız
sonrası araziye çıkılarak kamuflaj incelendi.
Proje dahilinde geride kalan 1 senede neler
yapıldığına geçmeden önce kısaca hedeflerden
 Genç Akkuyruklu Kartal
73
 Karaakbaba leşin başındaki mutlak söz sahibi
bahsetmek istiyorum. Öncelikli
hedefimiz besin kaynaklarına
ulaşma sıkıntısı çeken akbabalar
için sürekli ve güvenli bir besin
destek sistemi oluşturmaktı. Bunun için bölgede kurulu yaklaşık
50 tavuk çiftliği ile anlaşmalar
sağlandı ve fiziki koşullardan
(aşırı beslenip çatlama ve/veya
nakliye esnasında verilen zayiat)
ölen tavuklar besleme istasyonu
74
olarak belirlediğimiz bölgeye
bırakıldı. Belediye ve jandarma
ile yaptığımız görüşmeler neticesinde civar köylerde ölen büyük
ve küçükbaş hayvanlardan da
haberdar olup bunlar da dönem
dönem besleme istasyonuna
bırakıldı.
Bir diğer hedefimiz bölge halkına doğrudan ve dolaylı ekonomik katkı sağlamaktı. Bunun için
projenin ilk gününden itibaren
tadilat, inşaat ve ofis malzemesi alımlarımızın ve yüklenicilik
işlerimizin tamamı bölge esnafı
ile alışveriş neticesinde halledildi. Bunun yanı sıra Akbaba ofisi
sorumlusu ve kamuflaj / alan
sorumlusu olmak üzere iki personel projemizde maaşlı olarak
istihdam edildi.
Akbabalar ve doğa ile ilgili
eğitim ve bilinçlendirme önem
verdiğimiz bir başka konuydu.
Bu çalışmamız için bölge halkı
sürekli ziyaret edildi, ofiste toplu
söyleşi ve sunumlar yapıldı, Kaymakamımız ve Dörtdivan Milli
Eğitim Müdürümüzün önderliğinde bölgedeki 4 okulda toplam 450 öğrenciye ve akademik
personele sunumlar yapıldı.
Besin destek sistemimizin
tamamen rayına oturmasının ve
organizasyonun tamamlanmasının ardından sıradaki hedefimiz
projenin sürdürülebilir olması
için gerekli eko turizm altyapısının oluşturulmasını sağlamak.
Besleme istasyonu yakınındaki
fotoğraf çekim kamuflajının yerli
ve yabancı fotoğrafçıların kullanımına açılması, alan rehberleri
yetiştirerek bölgeye gelen turistlere rehberlik hizmeti verilmesi
öncelikli hedefler. Önümüzdeki
dönemde akbabaları güvenli
ve istikrarlı besin kaynağı ile
buluşturmaya devam ederken,
bir yandan da eğitim ve turizm
faaliyetlerini geliştirmeye devam
edeceğiz...
 Zaman zaman istasyonu
halkalı veya markalı
kuşlar da ziyaret ediyor.
Bu Kızıl Akbabanın adı
“Ugotica”; 10 Mayıs 2012
tarihinde Hırvatsitan’dan,
Kuzey Adriyatik’teki
Plavnik Adası’nda yuvada
halkalanmış.
75
Sultan
‘Danaus chrysippus’
Hazırlayan:
Vildan Bozacı
[email protected]
76
77
H
er yıl Meksika ile
Kanada arasında
yaptığı büyük
göçü ile tüm dünyada bilinen Göçmen Kral (Danaus plexippus) ile
aynı grubun üyesi olan Sultan,
(Danaus chrysippus) genellikle
tropikal alanlarda bulunan Danaidae ailesinin Danaus grubunun
ülkemizdeki tek temsilcisidir.
Göçmendir.
Linnaeus tarafından 1758’de
tanımlanmıştır. Linnaeus adlandırmada Yunan Mitolojisini -pek
çok türde görüldüğü gibi- kul-
78
lanmıştır. Tip lokalitesi Güney
Çin’dir.
Bu büyük, güçlü, parlak renkli
kelebeğin yavaş, telaşsız uçuşunun zarafetine ve kızılın tonlarını
kendinde böylesine güzel taşımasına hayran olmamak mümkün değildir. Avcı türlere karşı
tehlike sinyalleri veren renkleri
ve siyah zemin üzerinde beyaz
benekli göğsü dikkat çekicidir.
Üst yüzünde; kanatlarının
zemin rengi kızılımsı turuncudur,
siyah kanat ucunu ve siyah kenar
bantlarını süsleyen beyaz lekeler bulunur, arka kanatları siyah
küçük lekelidir. Alt yüzünde; ön
kanatlar kızıl, kanat ucu ve arka
kanatlar turuncudur, kanat kenarlarındaki beyaz lekeler daha
belirgindir. Arka kanatları beyaz
olan formu vardır.
Erkek bireyler arka kanatlarındaki siyah küçük lekelere
ilave siyah leke ile ayrılır. Uzunlukları aynı olan iki çift bacakları
vardır, kullanılmayan ön bacaklar
kısalmıştır.
Tırtıl besin bitkisindeki zehirli
maddeleri sindirdiği için, kuşlar tadı nedeni ile genellikle bu
türün tırtılını, kozasını ve erişkin
kelebeğini yemek olarak tercih etmez.
Tırtıl ipekotugiller (Asclepiadaceae),
sarmaşıkgiller (Convolvulaceae), zakkumgillerden (Apocynaceae) beslenir.
Akdeniz ve Ege sahillerinde denize
yakın sazlık açıklıklarda yaz sonu ve
sonbaharda uçar, sıcaklığa bağlı olarak kış aylarında da görülür.
British Museum’da bulunan, MÖ.
1350 yılına ait resimde zengin bir Mısır devlet yöneticisi olan Nebamun’un
Mısır bataklıklarında kuş avlarken
etrafında uçuşan kelebekler Sultana
benzetilir, bu mezar resmi bir kelebeğin ayırt edilebildiği en eski resim
olarak kabul edilir.
79
TRAKUS’u
tanımayan var mı?
“Bu kadar enerjik, doğa aşkı ile dolu insanların her biri bir kelime
yazsa, Fotokritik’teki gibi arkadaşlar da birer fotoğraf çekse Avrupalıya
ihtiyacımız kalmaz. Kendi kuşlarımızı kendimiz tanır ve tanıtırız. İşte
TRAKUS’un kurulma hikâyesi böyle başlıyor.”
Serhat Tigrel
[email protected]
www.trakus.org
80
S
ene 2003... Bir arkadaşımla her ay bir
hafta sonu mutlaka
arazi aracına atlayıp alabalık tutma
bahanesi ile Trakya’da, Istranca
derelerini keşfetmeye çalışıyoruz. Motordere, Bulanık dere,
Çilingöz gibi derelerin denize
döküldüğü yerden başlayarak
kaynaklarına kadar yürüyoruz.
6-7 sene evvel hiç kumanya
almadığımız halde tutuğumuz
balıklarla bizi doyuran dereler
artık bize yiyecek sağlamayacak
kadar fakir.
Bu arada ender de olsa
memeli hayvanlara, bolca kuşa
rastlıyoruz. Çoğunu tanımıyoruz.
Köylülere sorunca çelişkili bilgiler alıyoruz, internetten arıyoruz,
buluyoruz Türkçe ismi yok. Hep
söyleniyoruz: “Niye bizde bilgi
yok, niye kaynak yok ?”
Sene 2004... Fotokritik diye
bir fotoğraf paylaşım sitesi var.
Burada tek tük kuş fotoğrafları
görmeye başlıyorum. Çok hoşuma gidiyor. Gidip 300 mm lens
alıyoruz, artık gördüklerimizi
belgelemeye çalışıyoruz.
Sene 2006... İstanbul Kuş
Gözlem Topluluğu (IKGT )’nun
toplantılarına katılıyoruz. Genci
yaşlısı enerjilerine, doğa koruma
tanıtırız. İşte TRAKUS’un kurulazimlerine hayran kalıyoruz. Bir
ma hikâyesi böyle başlıyor.
internet sitesi yapıp paylaşımlarıIKGT, bir heyet kuruyor. Bu
nı artırmak istiyorlar, gönüllü öne
heyet bana site tasarımında yarçıkıyorum..
dımcı olacak.
“Ben yapaAma benim
rım..!”
hayalim baş“ARTIK TÜRK ÇOCUĞU
Hayalim
ka, onlarınki
KUŞLARINI KENDİ
şu; Bu kadar
başka. TopÜLKESİNİN SİTESİNDE
enerjik, doğa
lantılar kısa
BULUP
TANIYACAK.”
aşkı ile dolu
sürede çıkinsanların her
maza giriyor,
biri bir kelime yazsa, Fotokrihavlu atıp çıkıyorum.
tik’teki insanlar gibi arkadaşlarArtık beni sınırlayan bir şey
da birer fotoğraf çekse Avruyok, hayalimdeki siteyi kurabilipalıya ihtiyacımız kalmaz. Kendi
rim. Kafamdaki kurgu çok basit;
kuşlarımızı kendimiz tanır ve
Fotoğraf siteleri gibi üyeler
kuş fotoğrafı gönderecek.
Tür tanımcılar bu türü tanıyıp
ilgili dosyasına atacak.
Her tür dosyası da bir üyeye
emanet edilecek onlar türe bilgi
girecek.
Kısacası anonim olarak yazılacak resimli bir kuş ansiklopedisi,
Türkiye Anonim Kuşları kısa adı
TRAKUS... Artık Türk çocuğu
kuşlarını kendi ülkesinin sitesinde bulup tanıyacak.
Sene 2007... 3 Mart tarihinde
TRAKUS yayında ve ilk fotoğraf
yükleniyor. Üye sayımız ancak
üç ay sonra 100 kişiyi buluyor.
Artık bir topluluğuz, tanışmak
81
için bir kamp
“TÜRKİYE’ DE YAŞAYAN
düzenliyoruz.
HER KUŞ TÜRÜNÜN
Bu noktada
ÜLKEMİZDE ÇEKİLMİŞ
toplum kaynaFOTOĞRAFI BİR TEK
şıyor. Siteye
BİZDE VAR.”
sahip çıkıyor
ve artık söz
meclisin, herkes bir şeyler katmaya başlıyor. Bir yönetim teşkil
ediyor onların ortak kararları ile
site yönetilmeye geliştirilmeye
devam ediyor.
Türkiye’de yaşayan her kuş
türünün ülkemizde çekilmiş
fotoğrafı bir tek bizde var.
37.500 adet tanımlanmış kuş
fotoğrafı arşivimiz tüm medya
ve eğitim kurumlarına hizmet
ediyor.
Son ay 64.500 ziyaretçimiz
olmuş.(23.000 tekil )ve ortalana
10 dakika siteden bilgi almışlar.
82
83
3300 kuş gözlemi yapmış yayınlamış durumdayız. (165,000 tür
kaydı)
Ülkemizde yaşayan kuşlar
hakkında 1000 sayfa bilgi toplamışız. (Her tür için en az iki
sayfa)
2.500 üyemiz var. Türkiye’de
kuş tür listesi olarak en güvenilir kaynağız,( Fotoğraf ile tespit
ettiğimiz için yanılma payımız
çok düşük.)
Son bir sene içinde Türkiyede
olduğu bilinmeyen 4 kuş türünü
bulduk, belgeledik, varlığını
ispat ettik.
Bugün her
“HER İLDE, İLÇEDE
yurttaşımız
BİRBİRİNİ KARŞILAYIP,
sınırlama
olmadan görGEZDİRMEYE,
düğü her kuşu
AĞIRLAMAYA CAN
TRAKUS’ tan
ATAN 1000’E YAKIN
tanımlayaARKADAŞIMIZ VAR.”
biliyor, tür
hakkında bilgi
edinebiliyor.
Amacımız olan, “ülkemizde
doğal ortamda yaşayan kuş
türleri hakkında bilgi toplanması, paylaşılması” konusunda bir
yere geldik, ama doğa sevgisinin gelişmesine katkı sağlanması konusunda daha çok yolumuz
var.
Bu arada TRAKUS’un hiç
hesaplayamadığım ve bana
çok keyif veren yanı oldu. Her
ilde, ilçede birbirini karşılayıp,
gezdirmeye, ağırlamaya can
atan 1000’e yakın arkadaşımız
var. Benim başta düşündüğüm
gibi yüzbinlere varamadık ama
maddi çıkarı olmadan çalışan
çok büyük bir gönüllü ordusu
kurduk.
Bu aile ile yüzbinleri bilgilendiriyoruz.
84
85
Mogan Gölü’nde
Dört Mevsim Doğa
Gözlemciliği
Başkente 20 km. uzaklıkta olan Mogan Gölü (Gölbaşı), barındırdığı canlı
çeşitliliği ile uzun yıllardır pek çok araştırmacıya ev sahipliği yapmış,
bilim dünyasına yeni türler ve kayıtlar sunmuştur.
Arş. Gör. Esra Per
[email protected]
86
Fotoğraf: Doç. Dr. Halit
[email protected]
Uzun
M
ogan Gölü,
Ankara’da
Özel Çevre
Koruma Bölgesi statüsüne sahip olan tek alan olmasına
rağmen halk arasında genellikle
rekreasyon alanı olarak bilinmektedir. Bunun sonucunda da
göl ve çevresi özellikle hafta
sonları günübirlik turistlerin ilgi
odağı haline gelmiştir.
Göl çevresindeki yapılaşma,
insan baskısı, tarımsal faaliyetler
ile kirlilik her geçen gün artmaktadır. Alanda yapılmış olan
pek çok araştırmanın sonucuna bakıldığında varılan nokta;
alanın koruma-kullanma dengesi
gözetilerek sürdürülebilir kullanılması gerektiğidir. Mogan Gölü
alan üzerindeki bütün olumsuz
etkilere rağmen doğaseverler,
kuş gözlemcileri, doğa fotoğrafçıları ve olta balıkçılarının uğrak
yeridir.
Mogan Gölü ve çevresi sığ
göl alanı, sazlık, ıslak çayır, bozkır, kuru tarımsal arazi, kentsel
alan ve ağaçlandırma alanından
oluşmaktadır. Gölün güney tarafındaki bataklıkların; mevsimsel
sulak çayırlar, küçük gölcükler,
deltacıklar ve tarım alanlarından
oluşması biyolojik çeşitliliği de
beraberinde getirmektedir.
Gölbaşı Özel Koruma
Bölgesi’nde toplam 488 bitki türü
ALANDA YAPILMIŞ OLAN
PEK ÇOK ARAŞTIRMANIN
SONUCUNA
BAKILDIĞINDA VARILAN
NOKTA; ALANIN
KORUMA-KULLANMA
DENGESİ GÖZETİLEREK
SÜRDÜRÜLEBİLİR
KULLANILMASI
GEREKTİĞİDİR.
tespit edilmiş. Bu türlerden 52’si
endemik olup dünya üzerinde
sadece Türkiye’de yaşamaktadır.
Endemik bitki türlerinden en iyi
bilineni; adı Gölbaşı ile özdeşleşen ve halk arasında Sevgi Çi-
87
çeği olarak bilinen, nesli tehlike
altındaki Centaurea tchihatcheffii
(Yanar Döner)’dir. Kırmızının
farklı tonlarını yansıtan yanardöner çiçeklerini çiçeklenme
döneminde görebilmek için en
uygun zaman Mayıs-Haziran
aylarıdır. Sevgi çiçekleri ile ilgili
farkındalık oluşması için kamu,
üniversiteler ve STK’ların işbirliği ile geniş katılımlı çalışmalar
yapılmıştır; Gölbaşı’nın girişine
Andezit’ten yapılmış olan Sevgi
Çiçeği heykeli dikilmiştir. 2002
yılında darphane tarafından
“Türkiye’nin Çiçekleri” adıyla
basılan 13’lük hatıra parası setinde Sevgi Çiçeklerine de yer verilmiştir.
2005 yılında “Gölbaşı
Sevgi Çiçeği” festivali
düzenlenmiştir. Ayrıca
ilçede 2007-2008 eğitim
öğretim yılında Sevgi
Çiçeği İlköğretim Okulu
açılmıştır. Sevgi çiçekleri günümüzde sadece
bilim insanlarının değil,
pek çok doğaseverin
de ilgisini çekmektedir.
Bu özellikleri ile doğa
korumada bitkilerin
korunması açısından örnek teşkil
etmektedir.
Gölün etrafındaki azilerde,
vadi içleri ve yamaçlarda iğde
(Eleagnus hortensis), söğüt
(Salix nigra), akkavak ve karakavak (Populus alba venigra), ceviz
(Juglans negia), dut (Morus
alba) ve yalancı akasya (Robinia
pseudoacaia) türleri görülebilmektedir.
Göl ve çevresindeki bozkır,
tarla ve tarla kenarı gibi alanlarda 25 memeli ve 12 sürüngen
türü yaşamaktadır. Önemli Kuş
Alanı (ÖKA) statüsüne sahip olan
88
Mogan Gölü kuşlar için üreme,
konaklama ve kışlama alanı sağlamakta olup yıl boyunca 188 kuş
türüne ev sahipliği yapmaktadır.
Göl aynası ve sazlıklar sadece
kuşlara değil 13 balık ve 3 iki
yaşamlı türüne de yaşam alanı
sunmaktadır.
Bu türlerden bazıları; kirpi
(Erinaceus concolar), cüce
yarasa (Pipistrellus pipistrellus),
gelengi (Spermophilus xanthophyrmnus), siyah ev faresi
(Mus domesticus), göçmen
sıçan (Rattus norvegicus), kızıl
tilki (Vulpes vulpes), gelincik
(Mustela nivalis), tarla kertenkelesi (Ophisops elegans), kara
kaplumbağası (Testudo graeca),
çizgili kaplumbağa (Mauremys
caspica) ve gecekurbağası (Bufo
viridis)’dır.
Bitki ve hayvanların üreme
dönemi olan ilkbahar mevsiminde alanda canlılık faaliyetlerinde
artış gözlenmekte olup yaz mevsiminde göldeki alglerin aşırı
düzeyde artışı ve buharlaşma ile
göldeki su miktarının azalması sonucunda gölün renginde
farklılıklar görülmektedir. Alg
patlaması oksijensizlik nedeni
ile balık ölümlerine de neden
olabilmektedir. Sonbahar mevsiminde yağışların tekrar başlaması ile artan su seviyesi ve oksijen miktarı canlıların yaşamsal
faaliyetlerini kolaylaştırmaktadır.
Kış mevsimi ile bitki,böcek, iki
yaşamlı ve sürüngenlerin dinlenmeye çekilmesi ile göle su kuşları hakim olmaya başlamaktadır.
Ziyaretçilerine dört mevsim
farklı güzellikler sunan Mogan
Gölü’nde en dikkat çekici hayvanlar hiç kuşkusuz kuşlardır.
Havalanabilmesi için göl yüzeyinde belli bir mesafe koşması
gereken siyah tüylü,
beyaz alınlı Sakarmeke
(Fulica atra) Türkiye’deki bütün sulak alanlarda
görülebilen en yaygın
su kuşudur. Bahri (Podiceps cristatus)’nin
erkek ve dişi bireylerinin
ilkbahar mevsiminde
gelişen siyah yakalık ve
tepeliklerini kabartması,
eş zamanlı kur davranışları, birbirlerine yosun
sunmaları ve yavrularını
sırtlarında taşımaları
görülmeye değerdir.
Bahri’nin balık, su salyangozları, böcek ve kabuklulardan su
yılanına kadar değişen geniş
mönüsü de alanda gözlenebilmektedir. Hızla suya dalabilen
Yalıçapkını (Alcedo atthis) sivri
gagası ile balık, kurbağa yavruları, su böcekleri, sülük ve su
salyangozları ile beslenmektedir.
Su arıtma özelliğine sahip
olan Saz (Phragmites australis)
ve kamış (Typhia latifolia) gibi
bitkiler aynı zamanda pek çok
kuş türüne yuva yeri sağlamaktadır. Özellikle su kuşları sazlıklardan oluşan adalarda kurdukları
yuvalarını yine saz ve kamışlarla
gizlerler. Ötücü kuşlar ise saz ve
kamışların daha orta seviyelerini
yuvalamak için kullanır. Bıyıklı
baştankara (Panurus biarmicus)
siyah bıyıkları ve tıknaz görünümü ile her mevsim bir sazın üze-
GÖL ÇEVRESİNDE BESİN
ARARKEN, DİNLENİRKEN
GÖZLEMLENEBİLEN
KÜÇÜK KERKENEZ
(FALCO NAUMANNİ)
BİREYLERİ AYRICA
GÖLÜN GÜNEYİNDEKİ
YAVRUCAK KÖYÜ’NDE
KALABALIK BİREYLER
HALİNDE BOL BOL
FOTOĞRAFLANABİLİYOR.
rinde görülebilir. Kamış bülbülü
(Cettia cetti) ise sazların içine
saklanır ancak ötüşü ile kendini
belli eder.
Küpeli yılan (Natrix natrix) su
yüzeyine yakın yüzerken ense
bölgesindeki yarım ay şeklindeki renkli yapı ile rahatlıkla ayırt
edilebilir. Sucul kuşların da besinini oluşturan su yılanı (Natrix
tessellata) özellikle balık, kurbağa, semender ve kemiriciler ile
beslenmektedir.
Ticari balıkçılık faaliyetlerinin
yasak olduğu gölde olta balıkçılığı yapılmaktadır. Alanda 13 balık
türü tespit edilmiş olup en tür çeşitliliği açısından en baskın olan
grup sazangillerdir. Görünüm
olarak yayın (Silurus glanis) ve
turna (Esox lucius) türleri dikkat
çekicidir.
Gölde ve göl çevresinde yaşayan böceklerden yusufçuklar
iyi birer sinek avcısı olup neslini
devam ettirebilmek için suya
bağımlıdır. Sinek üretim merkezi
gibi işlev gören göl ve çevresi
aynı zamanda sığırcık (Sturnus
vulgaris) ve ebabil (Apus apus)
gibi böcekçil kuş sürülerine de
besin sunmaktadır.
Göl çevresinde besin ararken,
dinlenirken gözlemlenebilen
Küçük kerkenez (Falco naumanni) bireyleri ayrıca gölün
güneyindeki Yavrucak Köyü’nde
kalabalık bireyler halinde bol bol
fotoğraflanabiliyor. Dikkuyruk
(Oxyura leucocepahala) alanda
üremeye devam ediyor olsa da
saz sökümü ve dolgu çalışmaları
nedeniyle alandaki varlığı tehlike
altına girmiştir.
Su kuşları sonbahar mevsiminde artış göstermekte olup
her kış mevsiminde “Kış Ortası
Su Kuş Sayımları” kapsamında
tür ve birey olarak sayılmaktadır.
Bu sayımlarda özellikle çamurcun (Anas crecca), elmabaş
patka (Aythya ferina), Macar
ördeği (Netta rufina), sakarmeke
(Fulica atra) ve karabaş martı
(Larus ridibundus) türlerine ait
bireyler kalabalık sürüler halinde
gözlenmektedir.
Mogan Gölü; Alaca balıkçıl (Ardeola ralloides), Macar
ördeği (Netta rufina), paspaş
patka (Aythya nyroca), dikkuyruk (Oxyura leucocephala)’un
üreme alanı, sakarmeke (Fulica
atra) ve küçük kerkenez (Falco
naumanni)’in göçte konaklama
alanı, turna (Grus grus)’nın kışlama alanı olduğu için 1997 ve
2004 yılında yapılmış olan değerlendirmelere göre Önemli Kuş
Alanı (ÖKA) statüsü kazanarak
uluslararası bir koruma statüsüne sahiptir. Ancak son yıllardaki
sayımlar dikkate alındığında kuş
tür ve birey sayılarında düşüşler yaşanmaktadır. Bu düşüşün
devam etmesi durumunda gelecek yıllarda alana ÖKA statüsü
kazandıran türler değişebilir ya
da alan ÖKA kriterlerini sağlayamayabilir.
Alanda yapılmış olan biyoloji
temelli araştırmalarda göl için
en önemli tehdit olarak kirlilik
faktörü görülmektedir. Kirliliğin
artarak devam etmesi durumunda göldeki canlı varlıklarda ciddi
bir düşüş görüleceği, bunun bir
sonucu olarak da alanın mesire
ve dinlenme alanı olarak etkinliğinin de azalacağı tahmin edilmektedir.
Kaynaklar:
• Anonim. 2012. T.C. Ankara İl Çevre
Durum Raporu, Ankara Valiliği Çevre
ve Şehircilik İl Müdürlüğü, Ankara.
• Anonim. 2010. Gölbaşı Özel Çevre Koruma Bölgesi Tür ile Habitat Koruma
ve İzleme Projesi, Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı, Tabiat Varlıklarını Koruma
Genel Müdürlüğü, Ankara
• Eyyubi, S. 2004. Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisinin Uygulanmasında
Ekosistem Yönetiminden Ülkemizde
Bir Yöntem Olarak Yararlanma, Ankara
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü,
Doktora Tezi, Ankara.
• Görgün, E., O. 1995. Mogan Gölü
Avifaunası, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi,
Ankara.
• Karauz, S. 1995. Mogan Gölünün Kuş
Yaşamı Açısından Önemi, Mogan
ve Eymir Gölleri 1. Çevre Kurultayı,
Ankara.
• Kılıç D.T, Eken G. 2004. Türkiye’nin
Önemli Kuş Alanları - 2004 Güncellemesi, Doğa Derneği, Ankara.
• Yarar, M., Magnin, G. 1997.
Türkiye’nin Önemli Kus Alanları, Doğal Hayatı Koruma Derneği, İstanbul.
89
Kuş Gözlemciliği
ve Kısa Tarihçesi
Tansu Gürpınar
[email protected]
Fotoğraflar:
Tamer Zeybek
www.tamerzeybek.com
90
K
uş gözlemciliği
Türk kavimlerinde yüzyıllar önce
başalmış olmalı.
İki yıl önce Kazakistan ve Kırgzistan’a yaptığım
ziyaretlerde kartalları av kuşu
olarak kullanan grupların gösterilerinden bir hayli etkilenmiştim.
Gözlemsiz, bilgisiz yapılabilecek
şeyler değildi marifetleri. Kuşların ötüşlerine duyulan ilginin
de avcılık kadar eski olduğunu
düşünmek yanlış olmaz sanırım.
Kuşların, filozofların ozanların,
edebiyatçıların, musikişinasların, ressamların, kısacası fikir ve
sanat insanlarının dikkatinden
kaçmamış olduğunu eserlerinden anlamak mümkün. Halk
deyişlerine, atasözlerine bakıldığında bugün anladığımz şekilde olmasa bile, bazı insanların
kuşlarla yakından ilgilendiğini
farkedebiliyoruz.
Kuş gözlemciliğinin Cumhuriyet Türkiyesi’nde ne zaman
başladığına dair kayıtlara ulaşamadım. Ancak bilimsel anlamda
ornitolojik çalışmaların Hitler
rejiminden kaçarak Türkiye’ye
sığınan Alman bilimadamları
grubunda yer alan zoolog Prof.
Dr. Curt Kosswig ile ivmelendiği
91
bilinmektedir. Kendisi 1930’lu
yılların ikinci yarısında ülkemize
gelmiş ve İstanbul Üniversitesi
Fen Fakültesinde ders vermeye
başlamıştır. O günlerin kısıtlı
ulaşım olanaklarına rağmen,
asistanlarıyla birlikte Türkiye’nin
hemen her köşesine gitmiş ve
oralardaki faunaya ait kayıtlar
oluşturup, örnekler toplamıştır.
O günlerde kuşlara ait çalışmalarını asistanı Melekpar Öktay
92
ile birlikte yürütmüş olan Prof.
Dr.C. Kosswig, 1 Nisan 1938
tarihinde balık faunasını incelemek amacıyla eski adı Manyas
Gölü olan Kuşgölüne geldiğinde kuzeydoğu kıyılarında
yer alan geniş bir söğüt korusu
üzerinde yuva yapmış görkemli
kuş kolonilerini görmüş ve eşi
Leonore Kosswig’le buraya “
Vogel paradis – Kuşcenneti”
adını vermişlerdir. Daha sonra
İ. Ü. Fen Fakültesi Hidrobiyoloji
Enstitüsünün bir labratuvarı Söğüt korusu yakınlarına kurulmuş
ve buranın bekçisi aynı zamanda
kuş kolonilerini korumakla da
görevlendirilmiştir. Daha sonraki
yıllarda Profesör olan Dr. Melekpar Öktay “ Türkiye Kuşları”
isimli kitabını yayınlamıştır.
Anımsanacağı gibi Manyas gölü
kenarında Kuşcenneti olarak
isimlendirilen Söğüt korusu 1959
yılında “milli park” statüsü ile
korumaya alınmıştır.
Prof Dr. C. Kosswig’in ekibindeki bütün asistanlar tam
bir doğa gözlemcisi olduklarını
O’nun yetiştirmiş olduğu ve bana
hocalık yapan bilim adamlarının
arazi çalışmalarımızdaki davranışlarından anlamıştım. Kendi
konuları dışında da doğayla
ilgili hemen herşeyi bilirlerdi.
Ötücü kuşları seslerinden tanı-
mak, kelebekleri havada teşhis
ve çalışmalarımdan çok daha
etmek, derelerde hangi taşın
önceleri de doğayla ilgileniyoraltında neyi bulacaklarını bildum. Hatta kendimi bildim bileli
mek olağandı onlar için. Sadece
doğayla ilgilendiğimi söyleyebifaunayı değil, ağacı, otu, çiçeği
lirim. Daha ilkokula başlamadan
de tanırlardı. Bununla birlikte
önce, Ordu’da deniz kıyısındaki
kuş gözlemciliği üzerinde Prof.
evimizin penceresinden yunusDr. M. Öktay dışında yoğunlaşan
ları seyrederdim. Sonbaharda
başka bir isim bilmiyorum.
geceleri bıldırcın kılavuzlarının
Fakülte sıralarında ornitolosesiyle uyanır, zayıf sokak lambaji derslerini Prof . Dr. Bahtiye
larının ışığında onları görmeye
Mursaloğlu’ndan
çalışırdım.
aldım. Ancak
İlkokul üçünkendisi memeli
İKİ YIL ÖNCE
cü sınfta iken
hayvanlar konuöğretmenimle
KAZAKİSTAN VE
sunda uzmandı ve
kırlangıçların
KIRGZİSTAN’A
kuşlar konusunu
ve serçelerin
YAPTIĞIM
daha çok kitapdavranışları
ZİYARETLERDE
lardan okuduğu
üzerine tartışKARTALLARI
AV
KUŞU
şekliyle bizlere
mış ve sonuçOLARAK KULLANAN
aktarırdı. 1960 lı
ta benim gözGURUPLARIN
yılların ilk yarısınlemlerimin
GÖSTERİLERİNDEN BİR
da Fakültemize
doğru olduğu
(A.Ü. Fen Fakülanlaşılmıştı.
HAYLİ ETKİLENMİŞTİM.
tesi) İstanbul’dan
Ancak kuşgelen bir arkalarla, gözdaştan orada kuşlar üzerinde
lemlerimi kayda alıp raporlama
çalışan bir asistan olduğunu
ölçeğindeki çalışmalarıma 1960
öğrenmiştim. Fakülte yıllarında,
lı yılların ikinci yarısında Orman
daha öncesinde de olduğu gibi,
Genel Müdürlüğü Milli Parklar
benim doğaya olan ilgi ve meDairesinde çalışırken başladım.
rakım geniş bir band oluşturuO yıllarda bir yandan milli park
yordu. Bir yandan Ankara çevreadayı alanların incelenmekle gösinde ulaşabildiğim yerlerde fay
revli ekiplerin içinde yer alırken
hatlarını incelerken, öte yandan
bir yandadan da nesli tehlike
ilin yarasa türlerini belirlemek
altında olan yabankoyunu, alageiçin hemen hemen bütün mağayik , geyik, karaca, yabankeçisi,
ralara giriyordum. Mogan gölünpars, sülün, turaç, kelaynak ve
deki hidrobiyoloji istasyonunda
benzerlerinin korunmaları için
plankton kepçeleri ile numune
yapılan faaliyet ve projelerin içinalırken yabanördeklerini, mekede oluyordum. Yabanhayatı çaleri, martıları gözlemekten geri
lışmalarının tamamını bu konuda
kalmıyordum. Çeltikçileri hayabilgili ve bilinçli bir insan olan
tımda ilk kez Mogan’da görmüş
rahmetli Nihat Turan’la birlikte
ve çok etkilenmiştim.
yapıyorduk. İlk yıllarda ekipte
Fakülte yıllarında öğrendikleAvni Nebioğlu’da vardı. Orman
rimin doğada sorgulanması ve
Yüksek Mühendisi olan bu iki
doğrulanmasına ilişkin gözlem
isim aynı zamanda iyi birer avcı
93
idiler ve özellikle av kuşlarını iyi
tanıyorlardı.
1967 Yılında Orman Genel
Müdürlüğü, Uluslararası Doğal Kaynakları Koruma Birliği, (IUCN) ve Türkiye Tabiatı
Koruma Cemiyeti, Ekim ayında,
Ankara’da “Sulak Alanlar Ekoloji
Teknik Toplantısı”nı düzenlediler. Türkiye Delegasyonunun bir
94
üyesi olarak toplantıya Kuşcenneti Milli Parkı’nın ornitolojik ve
ekolojik yapısı hakkında bildiri
sundum. Toplantının en önemli
sonucu sulak alanların ve su kuşlarının korunması için uluslararası bir sözleşmenin hazırlaması
yolundaki karar oldu. Bir dizi hazırlık toplantısından sonra 1971
yılında İran’ın Ramsar şehrinde
yapılan son toplantıda sözleşme
imzaya açıldı. Bu toplantının bir
diğer sonucu ise Türkiye Ornitoloji Derneğinin kurulması oldu.
Başka ilgi gruplarının derneğe
sahip olma çabaları karşısında
birkaç yıl sonra feshedildi.
1967- 68 de İngiliz Kraliyet
Kuşları Koruma Derneğinden
(RSPB) Richard Porter ve Ian
Willis ile birlikte Türkiye’nin
batısındaki sulak alanlarda
gözlemler yaptık. 1967 ilkbaharında yine RSPB den David Lea
ile birlikte eski adı Manyas Gölü
olan Kuşgölü ve Kuşcennetinde
ayrıntılı incemelerde bulunduk.
1968-1974 yılları arasında leyleklerin ve yırtıcı kuşların sonbahar
göçlerini izlemek için düzenli
olarak Çamlıca tepelerinde
gözlem yaptım. Çamlıca tepeleri
Avrupalı kuş gözlemcileri için
kendi tabirleriyle “Kabe” idi. Her
yıl farklı ülkelerden gözlemciler
göçleri izlemeye geliyorlardı.
O yıllarda Çamlıca’da Türkçe
konuşabileceğim bir tek kişinin
dahi olmamasını hep içim burkularak anımsarım.
İsmet Özer’le tanışmam 1969
yılında oldu. O yıl Feke Orman
İşletme Müdürü iken Sultansazlığını görmüş ve gördüklerinden
etkilenerek alanın değerlendirilmesi için Ankara’dan bir
kuş uzmanı gönderilmesini
istemişti. Aralık ayında sahayı
birlikte dolaştık. Sonraki yıllar
Sultansazlığı’nda yaptığım düzenli ve uzun çalışmalar alanın
ülkemiz açısından taşıdığı önemi
ortaya koydu. İsmet Özer de
Ankara’ya gelerek bizimle birlikte çalışmaya başladı. Kuşlara
büyük ilgi gösteriyordu. Kısa zamanda çok iyi bir gözlemci oldu.
Ne yazık ki O’nu genç yaşta kalp
krizi nedeniyle kaybettik.
1969 yılında Kuşcenneti Milli
Parkının yöneticiliğine atandım.
Zaten 1967 yılından itibaren milli
parkın yıllık kayıtlarını ve yönetim raporlarını hazırlıyordum.
Kuşgölü çevresinde yaptığım
gözlemlerle ilgili yorumlarımı
Kuşcennetinde uygulama şansım
oldu. Son derecede iyi sonuçlar
aldım. 1974 yılında iyi korunan
ve gelişme gösteren alanlara
verilen “Avrupa Diploması” için
Avrupa Konseyine başvurduk.
1975 yılında Konsey uzmanlarınca yerinde yapılan incelemeden
sonra 1976 yılında Kuşcenneti
A sınıfı Avrupa Diploması ile
ödüllendirildi.Kuşcenneti aynı
zamanda Avrupa Konseyi Doğayı
Koruma Komitesinin referans
alanlarından biri haline geldi.
Kuşcenneti Milli Parkında
ğine başlamışlardı. Lisede iken
yönetici olduğum yıllarda bülbül
yaz aylarında Kuşcenneti Milli
ötüşü dinleyen birkaç gurupla
Parkı ve Sultansazlığı’na giderek
tanıştım. Mayıs ayında sabaha
kamp yaptılar ve arazi deneyimkarşı Bandırma’dan Kuşcennetilerini artırdılar. Yine o dönemde
ne geliyorlar ve
Sultansazlığına
sükunet içinde
yaptığım ziyabülbüllerin
retlerde Kayseri
“O YILLARDA
şakıyışlarını
Fen Lisesinde
ÇAMLICA’DA
TÜRKÇE
dinliyorlardı.
okuyan Uygar
KONUŞABİLECEĞİM
Onlardan, benÖzesmi ile
BİR
TEK
KİŞİNİN
DAHİ
zeri grupların
tanıştım. Daha
OLMAMASINI HEP
Balıkesir, Bursa,
okul sıralarında
Samsun ve
TÜBİTAK’ın
İÇİM BURKULARAK
Sapanca’da da
Bilim Teşvik
ANIMSARIM.”
bulunduğunu
ödülünü kazanöğrendim.
mıştı. Kuşlarla
1970 li yılların ikinci yarıolduğu kadar sulak alan ekolojisında genç kuş gözlemcileri
siyle de ilgileniyordu.
Ankara’da beni buldular. Reşit
İstanbul’da ressam Salih Acar
Akçakaya ve Can Bilgin Ankara
ve eşi Belkıs Acar da kuşlarla
ve çevresinde kuş gözlemciliilgileniyor ve fırsat buldukça kuş-
95
ları gözlüyorlardı. Ancak onların
ilgileri 1960lı yıllarda başlamıştı.
Nesli tehlikede olan kelaynakların korunması için her yıl bir iki
kez Birecik’e gidiyorduk. Yolculuklarda Türkiye’de kelaynak
gibi başka canlı türleri olduğunu ve bu işe ilgi duyanları bir
araya getirmenin konuya sahip
çıkılmasında faydalı olacağını
konuşurduk. Türkiye Tabiyatını Koruma Cemiyetinin yararlı
faaliyetlerinin İstanbul’da pek
yankılanmadığının farkındaydık.
1975 yılı Mayısında Birecik’te
Belkıs Acar, Alman kuş gözlemcisi ve fotoğrafcısı Udo Hirsch
96
ve ben bir doğa derneğinin nasıl
olması gerektiği hakkında birkaç
oturumluk bir toplantı yaparak
derneğin omurgasını oluşturduk.
Belkıs Hanım İstanbul’da kurucu
olabilecek diğer kimselerele irtibat kurarak çoğunluğu sağladı
ve gerekli işlemleri tamamladı.
Derneğe ismini de O verwdi.
Böylelikle Türkiye doğa korumacılığında sivil toplum kuruluşu
olarak önemli hizmetler yapan
Doğal Hayatı Koruma Derneği
kurulmuş oldu. Anımsanacağı
gibi Derneğin logosu da rahmetli
Salih Acar’ın fırçasından çıkmış
bir kelaynaktır.
Derneğin çalışmaları paralelinde kuşlarla ilgilenenlerinde sayısı arttı. 1980’li yıllarda
mevcutlara ek olarak Kerem Ali
Boyla, Sühendan Karauz, Cem
Kıraç gibi isimler Ankara’dan;
Murat Yarar, Gernant Magnin
gibi isimler İstanbul’dan; Mehmet Sıkı, Güven Eken İzmir’den;
Barış Sancar Samsun’dan duyuluyordu. Çevre duyarlılığı da
yavaş yavaş gelişiyordu. 1990’lı
yıllarda kuşlarla ilgilenenlerin
sayısı yükselen bir eğri ile artış
gösterdi. Kuş gözlemciliğini
teşvik için yukarıda isimlerini
saydıklarım ciddi gayret içinde
oldular. Bununla birlikte
kuşçuların bir iletişim
ağına kavuşturulması,
örgütlenmesi ve kuşlar
için bir veri tabanı oluşturulmasında Güven
Eken, Bahtiyar Kurt ve
Uygar Özesmi’nin çalışmaları etkili oldu. Tabii
bu arada Kerem Ali
Boyla’nın Türkçemize
kazandırdığı “Türkiye
ve Avrupa’nın Kuşları”
kitabını ve etkisini unutmamak gerekir.
Bu arada üniversitelerde de ornitoloji
konusundaki çalışmalar artış gösterdi
OTDÜ’den Prof. Dr.
Can Bilgin, Hacettepe
Üniversitesinde Prof. Dr.
İlhami Kiziroğlu, Dokuz
Eylül Üniversitesinden
Prof.Dr. Mehmet Sıkı bu
alanda ilk akla gelen
isimler oldular.
Bugün artık binlere
ulaşan bir kuşçular
topluluğu var. Eskiye
oranlanırsa azınsanmıyacak bir sayı. Bununla
birlikte Türkiye’nin kuşlar yönünden taşıdığı önem ve zenginlik dikkate alındığında olması
gerekenin henüz çok altında.
Günümüzün iletişim ve bilgiye
erişim olanakları ile bu durumun
birkaç yıl içinde büyük ölçüde
giderileceğini umut ediyorum.
Günümüz gözlemcileri arasında çok iyi kuş fotoğrafçıları var.
Ornitolojiye yaptıkları bilimsel ve
sanatsal katkılar her türlü övgüyü
hak ediyor.
Kuş gözlemciliği ülkemizde
olduğu gibi dünyanın çeşitli
ülkelerinde doğa korumacılığın
başlangıcını oluşturduğu gibi
yönlendiririz. Bu, bir noktada
korumanın ileri düzey değerenerjimizi dağıtmadan, verimli
lendirilmesinde de başrol oybir şekilde, belirli bir amaç için
namaktadır. Gerçekten kuşlar,
kullanmak anlamına gelir. Gözdoğanın en özgür canlıları olarak
lem disiplininin başka bir yönü
en duyarlı ekolojik göstergede süratdir. Uçma eylemi belirli
lerdir. Bunun yanısıra insanlara
bir hızı ve çabukluğu gerektirir.
sağladıkları yararları, güzellik ve
Kuşlar uçmadıkları zamanlarda
sevimlilikleri, görkemleri ve beda çok hareketli olabilirler. Bu
cerileri onlarla yakından ilgilenyüzden bir kuşu tanımak ve onun
mememiz için başlıca nedenlerhakkında bilgi oluşturmak için
dir. Kuşlara özgürlükleri gereği,
genellikle dikkatimizin de çok
her yerde rastlanması ve onların
hızlı olması gerekir. Uçuş halinda biz insanlar gibi gün ışığında
deki kuşları zaman zaman ters
faal canlılar ( diurnal ) olmaları
ışık ve elverişsiz hava koşullada bizi onlara yaklaştıran önemli
rında gözlemlemek durumunda
nedenlerdir.
kalabiliriz. Bazen tanımak istediKuş gözlemciliğinin insana
ğimiz kuşun görünmesiyle kaykazandırdığı değerli özellikler
bolması bir olur. Bütün bu gibi ve
vardır. Herşeyden önce doğayla
benzeri durumlarda tanı koyabiliç içe olmak, kuşlarla birlikte
mek dikkatimizin süratine bağlıdoğanın
dır. Sadece
diğer varlıkböylesine bir
ları tanımak,
beceri eldesi
KUŞ GÖZLEMCİLİĞİ
doğada
bile kişi için
ÜLKEMİZDE OLDUĞU
yaşamasını
büyük bir
GİBİ DÜNYANIN ÇEŞİTLİ
öğrenmek
kazançtır.
ÜLKELERİNDE
DOĞA
gerçekten
Oysa kuşları
KORUMACILIĞIN
bizlere çok
gözlemleBAŞLANGICINI
şey kazanme bilgi ve
OLUŞTURDUĞU GİBİ
dırır. Bilgi
becerinin
düzeyimiz
yanısıra
KORUMANIN İLERİ DÜZEY
yükseldikçe,
harikulade
DEĞERLENDİRİLMESİNDE
gözlemleribir büyüdür.
DE BAŞROL
mizde dikkaGözlem
OYNAMAKTADIR.
timiz yoyaparken
ğunlaştıkça,
dürbünümü,
duyarlılığımız geliştikçe kazancıfotoğraf makinemi bırakıp huşu
mız da artacaktır. Kuş gözlemciiçinde onları seyrettiğm zamanliğinin özel kazanımı ise gözlem
lar çok olmuştur. Hatta kuşlara
disiplinidir. Hangi kuş olursa
ait anılarımın en önemli bölümleolsun doğru bir tanı koymak
rini böyle zamanların oluşturduiçin nerelerine dikkat etmemiz
ğunu söyleyebilirim.
gerektiğini bilmemiz gerekir. İlk
Uzun lafın kısası, kuş gözlemzamanlar biraz teferruatlı gelciliği hiç tereddüt etmeden salık
se bile zamanla meleke haline
verilecek ve asla pişman olungelen gözlem disiplini sayesinde
mayacak bir uğraştır. Benden
dikkatimizi hemen belli noktalara
size bir dost tavsiyesi.
97
Güney Afrika’nın büyüsü
Cape Town
En son ne zaman sokaklarda yürürken müziğin ritmine
kapılıp dans ettiniz? Bilmediğiniz bir dilde, tanımadığınız
insanların arasına karışıp ne zaman şarkılar söylediniz?
Peki ya uçsuz bucaksız bir sahilde güneşlenirken yan
komşunuz sevimli bir penguen oldu mu hiç? İki okyanusu
aynı anda gördünüz mü? Soruların cevabı “hayır” ise
Güney Afrika’nın büyülü şehri Cape Town tam size göre!
98
Yazı
Yeşim Özcan
[email protected]
Fotoğraflar
Murat Solakoğlu
[email protected]
Y
olculukların en çok
evde hazırlanma
kısmını seviyorum.
Önce birkaç gün
kitap karıştırma,
bilgisayar ekranında kaybolma,
eşe dosta soru sorma.... Hele bir
de işin içinde fotoğraf, doğa ve
yeni lezzetler keşfetmek varsa
değmeyin keyfime! Bu defa yolculuk uzaklara büyük kedilerle
tanışmaya...
En son ne zaman sokaklarda
yürürken müziğin ritmine kapılıp
dans ettiniz? Bilmediğiniz bir
dilde, tanımadığınız insanların
arasına karışıp ne zaman şarkılar
söylediniz? Peki ya uçsuz bucaksız bir sahilde güneşlenirken
yan komşunuz sevimli bir penguen oldu mu hiç? İki okyanusu
aynı anda gördünüz mü? Soruların cevabı “hayır” ise Güney
Afrika’nın büyülü şehri Cape
Town tam size göre!
Uzaklarda bir yerlerde..
Afrika kıtasının en uzak ucunda
bulunan Cape Town, Güney
Afrika Cumhuriyeti’nin en büyük
şehirlerinden biri. Hemen
yakınında Ümit Burnu var.
Uçsuz bucaksız kumsalları,
birbirinden farklı yüzlerce kuş
çeşidi, bağlardan kadehlere uzanan üzümlerin hikayesi, denize
girerken konuklara eşlik eden
penguenleri, sayısız bitki çeşidi,
kıymetli madenleri, birbirinden
lezzetli deniz ürünleri, müziği,
dansıyla büyülü bir şehir adeta
Cape Town...
Table (Masa) Dağı
Şehrin en yüksek yerinde Table
99
Dağı var. Tepesi
masa gibi dümdüz
olduğu için bu adı
alan, 1086 m. yüksekliğindeki Table
Dağı’na teleferikle
çıkılıyor. “Yok ben
yürüyerek çıkmak
istiyorum” derseniz o zaman uzun,
zahmetli bir yürüyüşü göze almak
gerekiyor. Tavsiyem,
oradan geçen birilerinin peşine takılıp
yürüyerek çıkmanız...Tepedeki eşsiz
manzara görülmeye
değer.
Şehrin panoramik
görüntüsü için en
doğru yer burası.
Dağın tepesinin
bembeyaz bulutlarla
örtülü olduğu zamanlar görülmeye
değer.
Victoria ve Alfred
Limanları
Victoria ve Alfred
Limanları Cape
Town’un en hareketli
yerleri... Buradaki
dev iki akvaryum
görülmeye değer.
Liman boyunca sıralanan birbirinden şık
restoranlarda seçenek çok... İsteyene
dünya mutfağının
tüm lezzetleri isteyene deniz ürünleri
ve tabi ki meşhur
Güney Afrika şarapları.... Burada
aç kaldım demeniz
mümkün değil! Ama
100
eğer deniz ürünleri vazgeçemeÜmit Burnu
dikleriniz arasında ise mutlaka
Yıl 1488... Portekizli denizci
buranın dev
Bartolomeu
karidesleriDias Hindisnin ve balıktan yolunu
ÜMİT BURNU’NDAKİ
larının tadına
keşfetmek
FENER
BUGÜN,
İKİ
bakmalısıiçin yola koOKYANUSU; HİNT VE
nız...
yulur. Güney
ATLAS OKYANUSLARINI
Afrika’nın
BİRBİRİNE BAĞLAYAN BİR
Robben
en ucunda
Adası
fırtınaya
NOKTADA, 19 MİLYONLUK
Nelson
yakalanan
MUM IŞIĞIYLA GELİP
Mandela’nın
ünlü denizci,
GEÇEN DENİZCİLERE
çok uzun
uzunca bir
REHBERLİK EDİYOR.
yıllar hapis
süre gemisini
yattığı ada
batırmaya
müze haline getirilmiş. Bu adada
çalışan dev dalgalarla boğuşur.
Güney Afrika’nın acı, gözyaşı,
İleride dünyanın en ünlü yerlerinmücadele kokan yılları var. Ada,
den biri olacak bu yere “Fırtına
UNESCO tarafından koruma
Burnu” adını verir. Dönüşünde,
altına alınmış.
gemisini neredeyse batıracak
olan o dev dalgalardan fırtınadan eser kalmamıştır... Masmavi
gökyüzü, ona eşlik eden kuşlar
ve dingin deniz. “Fırtına Burnu”
koyduğu noktanın adını “Ümit
Burnu” olarak değiştirir. Aradan
yıllar geçer...
Ümit Burnu’ndaki fener bugün, iki okyanusu; Hint ve Atlas
Okyanuslarını birbirine bağlayan
bir noktada, 19 milyonluk mum
ışığıyla gelip geçen denizcilere
rehberlik ediyor.
Boulders Plajı
Tam 18 dakika suyun içinde
nefeslerini tutup kalıyorlar! Evet
tam 18 dakika... Cape Town’un
en ünlü kumsallarından olan
Boulders Plajı’nda paytak paytak
yürüyen, denizin içinde 18 daki-
101
ka soluğunu tutup öylece kalabilen sevimli Afrika penguenleri
size eşlik edecek.
Büyük kedilerle tanışma
zamanı
Alışveriş, eğlence, yemek,
doğa... Tüm bunlar için bu
şehirde inanılmaz seçenek var.
Ama benim bitmek bilmeyen
merakım burada daha da arttı...
Bekliyorum, aslanlarla tanışmak
için sabırsızlanıyorum.
Mutlaka “görülecek” diye not
alınan yerler köşe bucak gezildi,
eşe dosta etnik pazarlardan el
yapımı ahşap objeler, cam kuşlar, boncuklu kolyeler, bilezikler
alındı...Ve nihayet büyük karşılaşmaya sıra geldi. Aslanlarla ve
diğer tüm yaban hayatın başrolündeki kahramanlarla tanışmak
için şehrin biraz uzağında yer
102
alan milli parklara gitmek gerekiyor. Anlaştığınız firmanın ilgili
kişileri sabahın erken saatlerinde gelip otelden alıyor sizi. Ve
üstü açık arabalarla o belgesellerde izlediğimiz macera başlıyor. Herkesin elinde kamera,
fotoğraf makinası... Dere tepe
dolaşıyoruz. Dediklerine göre
her safariye çıkan aslanları göremiyormuş. Eğer o gün şansınız
varsa onlarla uzaktan da olsa tanışabiliyorsunz! Aslanlar dışında
bu safaride fil, zürafa, gergedan,
leopar karşılaşacağınız diğer ev
sahipleri....
Cape Town için en güzel
zaman Eylül-Ekim-Kasım ayları.
Hadi şimdiden yapın planınızı,
büyülü şehir sizi çağırıyor....
Yazın en güzel zamanlarını yaşadığımız şu günlerde ışığınız bol,
gönlünüz hep doğada olsun!
103
104
Sonraki sayıda
buluşmak üzere...

Benzer belgeler