stêrka cıwan

Transkript

stêrka cıwan
Kapak.qxp_3) Kapak #6 24.11.2014 22:32 Page 1
STÊRKA CIWAN
K o v a r a
C i w a n a n
a
M e h a n e
Kanûn 2014
Hejmar:139
Kapak.qxp_3) Kapak #6 24.11.2014 22:21 Page 2
ROBOSKİ KATLİAMI’NI UNUTMADIK
Kod Adı: Serhıldan Brindar
Adı-Soyadı: Erhan Korkmaz
Doğum yeri: Adana
Şahadet Tarihi ve Yeri:
2 Kasım 2014 Medya Savunma Alanları
01 içerik.qxp_Layout 1 24.11.2014 22:30 Page 1
Kanûn
İÇİNDEKİLER
Editörden
Merhaba Güneşin Genç Yoldaşları !
Güneşimizden aldığımız umut, inanç
ve direniş ruhuyla dalga dalga yayılan
özgürlük şarkımızı zaferle taçlandırmanın
zamanıdır.
Genç başlayıp, yine genç bir ruhla başarıya kilitlendiğimiz bir süreçten geçiyoruz. İnanç direnişimiz bugün Ortadoğu’da
dengeleri yeniden şekillendiriyor.
Egemenlerin ve bölgedeki gerici güçlerin
ortaklaşa geliştirdikleri bu savaş, Kürt
halkının kazanımlarını alıp, onları kökten
yok etmeye dönük bir savaştır.
Ancak hesap edilmeyen bir şey vardıkı,
o da bu halkın Önderliğine, topraklarına
ve şehitlerine ihanet etmeyecekleridir.
Önderliğinden ve şehitlerinden aldığı
güç ile Zilanlaşarak, Beritanlaşarak ve
Arînleşerek ihanetin ve komplonun zincirlerini kırmışlardır.
Şimdi yeni bir yıla giriyoruz. Bu yılın
özgürlük zamanları olmasını sağlamak
Güneşin Genç yoldaşlarının özgürlük mücadelesine kendilerini katmaları ve söylenen özgürlük şarkılarının peşinden gitmelerine bağlıdır. Biz bu şarkıyı ne kadar
yürekten ve sesli söylersek ona ulaşmamızda o kadar yakın olacaktır.
Bizler, Önderliğimize, şehitlerimize ve
toprağımıza olan inanç ve bağlılık temelinde
bulunduğumuz bütün alanlarda onlara bağlılığımızın gereği üzerimize düşen görev
ve sorumlulukları yerine getirmeliyiz.
Yeni yılda bir önceki yılın kazanımlarını
arıracak ve büyütecek eylemsellikler de
bulunarak ve bu yılı Önderliğimiz ile özgür
yaşamak için özgürlük yılı yapalım.
Bu temelde güneşin ışığıyla yol alalım
ve özgürlüğü yaratalım !
Genç Kalın…
A. Öcalan
2
Dönem Sorumluluklarımız ...
K.C.A.Koor.
6
Kobanê Bir Millatır
K.Engin
8
TC Devleti’nin Gözdesi DAİŞ ...
R.Serxwebûn
10 Kobanê Direnişi’nin Dersleri Ve Sonuçları
H.Engin
13 Devletin Varlığını Polisler Korur
S.Ciwan
15 Neden Genç Kadın ?
N.Çiğdem
17 Yeni Bir Yıla Girerken ...
J.Têkoşîn
21 Sizce Öz Savunma Nedir ?
R.Munzur
23 Uyanın Artık !
S.Ciwan
25 Maraş Katliamı’nın Hatırlaıkları...
R.Semsûr
27 Güler Yüzlü Yoldaşıma
S.Amed
29 Kürt Kültürü ...
Z.Rojîn
31 Yolun Açık Olsun Gurbet Abla ...
34 Şiir Köşesi
36 Di Neteweya Demokratîk De ...
S.Ciwan
A. Öcalan
A.Ezda
39 Rastiya Gelê Cengaver
41 Berê Xwe Didin Rojê Û Dûayên Xwe Dikin
R.Sorgul
43 Ji Bîr Neke Dil Çavên Xwe Hene
D.Avesta
44 Die IS-Terroristen ...
J.M.Jung
46 Der Letzte Neandertaler
Q.Engin
48 Warum Lachen Wir ?
K.Ortakkaya 49 Ma Chêre Famille, Je Suis  Kobanê
50 De Rollen
N.Erzincan
Dr.A.Stahl
Mail adresi: [email protected]
02-05.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:08 Page 2
STÊRKA CIWAN
Dönem
Sorumluluklarımız
Ve Devrimci
Görevler Üzerine
n n
n
Türk tarihinde ister Osmanlılar döneminde, isterse Cumhuriyet döneminde olsun, bir çok direnme yaşanmıştır. Bize tarih bilinci de gereklidir.
İncelerseniz göreceksiniz ki, en değme
başkaldırıların bile uzun vadeli gelişimi
şurada kalsın, parlayıp sönmekten ve
derin çöküşlere yol açmaktan öteye
gidememiştir. Tarihin bir diyalektiği
vardır. Türkiye tarihinin, Türk egemenlik sisteminin bir diyalektiği vardır.
Gittikçe ustalaşan, kitleleri başkaldıramaz bir duruma getiren; ideolojik,
siyasi, eylemsel alanlarda onları mahkûm eden, adeta tüketen bir egemenliktir bu. Afrika'da, Asya'da, Latin
Amerika'daki halklar, bırakın böyle
sürekli zamlara ve dayanılmaz yaşam
koşullarına boyun eğmeği, hepsi de
bir günlük hükümet uygulamasına bir
ihtilal ile karşılık veriyor. Türkiye'de
Kanûn 2014
n n
Reber Apo
n
Parti çizgimiz,TC'yi
dehşetle korkutuyor
ve onu son derece
geriletiyor, ama
pratik uygulayıcıların muazzam
yaramazlıkları da
bilakis onu
umutlandırıyor.
2
ise, yıllardır bütün bunlar uygulanıyor,
ama kitlelerden ses seda yok. Türkiye
insanının düşürüldüğü kadar, hiçbir
halk düşürülmemiştir. Bunları ortaya
koymaya çalışıyoruz, halktan yana
olduğumuzu ve düzene karşı isyanı
örgütlemek gerektiğini söylüyoruz.
PKK’nin Tarihsel önemi
Bu noktada PKK'nin tarihsel önemi
ortaya çıkıyor. Günlük olarak tüm
gücümüzle bunun başarısını garantiye
alacak çalışma biçimini, bunu mümkün kılacak militan tipi ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Yalnızca Kürdistan
veya PKK meselesi de değildir. Bölgemiz açısından çok ihtiyaç duyulan
bir kurumlaşmanın ortaya çıkarılması
meselesidir. Bu yüzden zaman çok
02-05.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:10 Page 3
STÊRKA CIWAN
önemlidir. Bugün, yenilgili yaşamı
ve yenilgili kafayı tamamen bertaraf
etmek, zafer için uzun ve kısa vadeli
çalışmaların nasıl yürütülebileceğini
belirlemek bir örgüt meselesi değildir;
bir halkın tarihinin ciddi bir ihtiyacını
giderme meselesidir. Mademki halklar
adına yola çıktınız, o halde bu sanatı
hakkıyla icra etmek zorundasınız.
Çok çeşitli düzeylerde sorunlarınız
var, hatta basitlikleriniz var. Ben de
kendi gerçeklerimi söylüyorum. Mühim olan sizin bireysel özelliklerinizi
ortaya koymanız değil, bir halkın,
halkların zaferini mümkün kılacak
bir çalışmanın ortaya konmasıdır. Burada bireyin kendine sevdalanmışlığı,
sadece yüzyıllardan beri bin defa yenilmiş olan, hiçbir sonuç almamış
olan bir kısır döngüyü tekrarlanmaktan
başka bir anlam taşımaz. Bu da bir
tükenmişliği ifade eder. Ama Parti'nin
ısrarla dayattığı gerçekler ve emrettiği
yaşam, her gün yeni gelişmeleri mümkün kılan ve yeni yaşamı yaratacak
olan bir tipi ortaya çıkarıyor.
Çoğunuz çok çeşitli nedenlerle belki de bazıları mazur görülebilinir gelişmeye sınırlı yaklaşıyorsunuz, onu
adeta kendi bireysel imbiğinizden geçiriyorsunuz, bireysel çıkarlarınıza
göre ayarlıyorsunuz. "Fazlasını kaldıramam, fazlasına hükmedemem"
demek, kişinin kendisi için durmak,
ilerlemeyi kabul etmemek anlamına
gelir. Bu anlayışla güçlü hareket,
güçlü örgüt ortaya çıkmaz, onun örgüt
temelleri giderek tıkanır, büzülür ve
tasfiyecilik biçiminde ürünlerini bol
bol ortaya çıkarır. Kendisiyle birlikte
örgüte de büyük zararlar verir. Yakın
pratiğimizi incelerseniz; bu konudaki
çözümlemelerin anlamının ne kadar
önemli ve hayati olduğunu, devrimle
oynanamayacağını bir kez daha göreceksiniz. Bu konuda ölmenin, yaşamanın pek bu kadar anlam ifade
etmediğini; önemli olanın göreve doğru yaklaşıp, doğru gerçekleştirmek
olduğunu göreceksiniz.Üstün görev
anlayışı ve onun doğru yöntemlerle
başarılmasının her şeyden önde geldiğini, burada bireysel özelliklerin ve
içinde bulunulan koşulların olumlu
ve olumsuz yönlerinin fazla anlam
ifade etmediğini, bunun sadece işlerimizi daha iyi ele alıp ilerletmek
için, somut durum değerlendirilmesi
itibarıyla hesaba alınabileceğini, bundan başka bir sonucun
çıkarılamayacağını
göreceksiniz. Demek
oluyor ki, faaliyetlerimizin merkezine,
mevcut iktidar karşısında devrimin zaferini mümkün kılacak
ideolojik ve pratik uygulama düzeyindeki
gelişmelerin nasıl sağlama alınacağını yerleştiriyoruz. Bu konuda tüm sorunları
ortaya koymada ve çözüm yollarını göstermede çabamızı yoğunlaştırıyoruz.
Temel Parti okulunun bu konuda rolünü
mutlaka oynaması ve
burada bulunan bütün
öğelerin bu işi tüm
ciddiyetiyle benimsemeleri gerekiyor.Çok
ileri düzeyde bir katılımın gösterilmesi, bu3
nun coşkusuyla başarılması gerekiyor.
Eğer özgürlük denen olayı çok özlüyorsanız ve buna her şeyden daha fazla
değer biçiyorsanız, bu böyledir. Ama
eski yaşamın şu veya bu kalıntıları
sizde güçlüyse, elbette ki yapıyla ve
gelişmeyle çatışacaksınız. Elbette ki
fazla bir ilerlemeyi yaşayamayacaksınız.
Bu durumda birey sadece kendi yenilgisini ve bundan sonraki iddiasızlığını
kanıtlamış olur ki, bunun da tercih edilecek hiçbir yönü yoktur.
1988’de Gelişen Nitelikli
Dönüşümler
Kanûn 2014
02-05.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:11 Page 4
STÊRKA CIWAN
1988, gerek TC için, gerekse bizim
için önemli niteliksel dönüşümlerin
yaşanacağı bir dönemi ifade etmektedir. İçinde yaşadığımız bu yıl kendine has özellikleri olan bir yıldır.
Kürdistan halkının ulusal kurtuluşu,
Partimiz'in olgunlaşması ve Türkiye'de demokrasi hareketinin gelişimi
açısından, hatta Kürdistan geneli itibarıyla devrimin bölgede biraz daha
atılım kaydetmesi açısından hayati
bir yıl oluyor. Onun için de, bu dönemi çok çeşitli yönleriyle değerlendirmeye tabi tutacağız. Gelişmeleri
lehimize çevirmek için kendimizi
olağanüstü vermemiz gerekiyor.
Karşı kuvvetler, hatta dostluk adı
altında yaklaşanlar bile çok çalışıyorlar.
Dostların da çıkarları vardır. Düşmanın
çıkarları bizim yok olmamız temelindedir. Bu kuvvetler çok şiddetli çalışıyorlar. Kürdistan halkı ise, tarihin ve
günümüzün en çok gadre*, zulme uğramış, ulusal toplumsal hakları, temel
insanlık hakları şurada kalsın, varlığı
bile kabul edilmeyen bir halk konumundadır. Hiçbir halk açısından kabul
edilmesi mümkün olmayan, çok talihsiz
ve haksız bir yargılamanın, uygulamanın
hedefi durumundadır. Halkımız bu dönemde bunu yırtmaya çalışıyor. Bunun
için başını kaldırıyor ve sesini yükseltiyor. Böylece geleneksel ve toplumsal
yapıyı, bölgeyi sarsıyor, çağa soru işaretleri yağdırıyor.
Bir hesaplaşma olacak ve bu hesaplaşmada herkes kendine göre cevaplar verecektir. Bu yıl, bu açıdan
çok önemli bir imtihan dönemi oluyor.
Biz bu imtihanı kaybetmemek için,
her şeyimizi ortaya koyarak, basit bir
hatanın bile nelere yol açtığını görerek
Kanûn 2014
4
02-05.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:11 Page 5
STÊRKA CIWAN
değerlendirme yapacağız. Sınırlı bir
gelişmenin ve bir olanağın nasıl kullanılması gerektiğini açık olarak ortaya
koymaya çalışacağız. Çalışanlarımızın
çalışma tarzının nasıl olması gerektiğini;
oynamak şurada kalsın, daha disiplinli
bir çalışma yürütmenin neden zorunlu
olduğunu ortaya koyacağız. Bu yeni
bir yaşamdır. Yalnızca Partimiz'in içinde
gerçekleşen bir yaşam değil, bütünüyle
Kürdistan halkının günlük olarak yaşamını altüst eden ve devrime çağıran
bir yaşamdır. Aynı şekilde Türkiye'de
yıllardır süregelen ve günümüzde de
12 Eylül faşizminin tam bir karşıdevrim
uygulamasından ibaret olan, toplumu
büyük bir kaosa sürükleyen, görülmemiş
sömürü ve baskı yöntemleriyle sürdürdüğü düzenini alt edebilecek olan yaşamdır. Bunun önemi ortadadır ve bunlardan birinci dereceden sorumluyuz.
Sorumluluğuzu derinden duyacak ve
gerekeni yapacağız. Çünkü kazanmak
zorundayız.
İnsan Küçültülmüştür
Türkiye'de insan küçültülmüştür dedik. Kürdistan'da daha da küçültülmüştür. Küçülme bir hakarettir. Küçültülen, ezilen emekçi sınıftır, onların
ruhsal, kültürel dünyalarıdır. Büyüyenler,
oburlaşanlar ise, Türk egemenlerinin
işbirlikçileridir. Bunlar tarihte görülmemiş yöntemlerle çok ucuza satın
alınmaktadırlar. Sömürgeciler, köleci
ve feodal sömürü yöntemlerini bile
çok çok geride bırakan bir sömürü yürütmektedirler. Bu anormal bir sömürü
sistemidir. Bununla toplum gerçekten
tam bir sömürü altına alınmıştır. Bu
bir de katmerli baskı ve ideolojik saptırmalarla iç içe yürütülünce, küçül-
menin, kendi kendini kaybetmenin düzeyi daha da büyümektedir. Çoğunuz
böylesi bir gerçeklikten geliyorsunuz.
O halde bu küçüklük temelinde gelmeyi
savunmak hakarettir. En azından kişinin
kendisine karşı bile hakarettir.
Biz düzenin bu niteliklerini ortaya
koyarken, aynı zamanda halkı büyütmenin ve halkı büyütmek için hareket
edenlerin büyütülmesinin büyük önemini de ortaya koyduk. Onurlu ve iyi
yaşamak istiyorsanız büyüyeceksiniz.
Halk önderi büyümek zorundadır.
Halk önderi, halkı küçülten tüm güçlere ve onların politikalarına karşı,
halkı büyütecek politikalara ulaşmayı
bilen adamdır. Çoğunuzun özlemleri
var, yaşama isteğiniz var. O zaman,
buna bir gerçeklik kazandırmak için,
kitle temelimizi büyüteceğiz. Bu, örgütle, ideolojik faaliyetle, eylemle büyütülür. Bunun başka anahtarı, başka
bir bilimi söz konusu değildir. Partimiz, bu konuda bazı gelişmelerin
mümkün olduğunu ortaya koyuyor.
Bireyin nasıl büyüyüp gelişebileceğini
burada göstermek istiyoruz. Onu burada gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Devrimci Eğitimin Özü
Parti silahı nedir, bu silah nasıl kullanılır, kullandığında nelere kadirdir?
Pratiğimiz bunu ispatlıyor. Biz çok
adam vurmak, ya da kelle sayısını arttırmak için faaliyet yürütmüyoruz. insanımızı Biz, elinden her şeyi alınan
ve gittikçe daha çok yitirilen kazanmak
istiyoruz. Bunun için eylem, bunun
için örgütlenme diyoruz. Ve biraz bunu
kanıtlamaya çalışıyoruz. Eğitimin özü
bunu vermektir, sizlerin de bunu almasını sağlamaktır. Devrimci eğitimin
5
özü budur. Yoksa bilgilerin biriktirilmesi, bazı tekniklerin elde edilmesi
değildir. Bunlar, ancak bu amaca hizmet
ettiği sürece bir anlam ifade eder.
Eğitimin ve gelişmelerin böyle ele
alınması gerekirken, yalnızca buradakilerin değil, ülkede savaşanların
ve yurt dışında faaliyet yürütenlerin
içine düştükleri durum da bunun tam
tersidir. Bunu kabul etmekte son
derece zorluk çektiğimiz bilinmelidir.
Kabul etmek bir yana, bilakis üzerine
gitmemize rağmen, ağırlığını gittikçe
daha da fazla duyuran budur. Israrla
böyle davrandıkları için de çok büyük
zararlara yol açmaktadırlar. Parti'yi
temsil etmek şurada kalsın, onunla
çok çelişen, ancak örgüt adına hareket
ettiğini söyleyen öğelerimiz az değildir.
Onların yarattığı sıkıntı ve olumsuzlukların düşmanı umutlu kıldığı ortadadır. Bunu görüyoruz.
Düşman bugün, Parti'yi direkt baskı
kuvvetleriyle ve politikalarıyla değil,
yetmezlik ve hatalara dayanarak, Parti'yi yıkıp dağıtmayı sağlayamasa bile,
geriletme umuduna kapılmıştır. Bu
umudu düşmana veren, içimizdeki
yaramaz öğelerin durumudur. Parti
çizgimiz, TC'yi dehşetle korkutuyor
ve onu son derece geriletiyor, ama
pratik uygulayıcıların muazzam yaramazlıkları da bilakis onu umutlandırıyor. Bu durumun tasfiyesi üzerinde
duracağız. Yapımız içinde yer alan
ve genelde Türkiye için de söz konusu
olan, bu tipin üzerine gideceğiz.
Bu tip derken, şu veya bu şahsı
kastetmiyoruz, kastedilen özelliklerdir.
Şu veya bu kişide, şu veya bu kadar
etkisini gösterir.
1998 HAZİRAN
Kanûn 2014
06-07.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:37 Page 6
STÊRKA CIWAN
Kobanê Bir Milattır
n n
n
K.Ciwan Avrupa Koordinasyonu n
n n
Toprağının uzağında ne kadar yaşarsa yaşasın, nasıl bir gelişme gelişirse
gelişsin, yani kısacası ne olursa olsun, birey her zaman topluma
ve toprağına karşı sorumludur.
Kobanê’nin Kürtleri harekete geçirmediğinin
aksini ispat edecek
var mı acaba ?
Kobanê’deki direniş rüzgarı Amerika’dan, Avrupa’ya, Afrika’ya, hatta
Afganistan’a kadar esmiştir.
Bunun için Kobanê, Kürtler için
bir millatır. Kürtleri uyandıran, canlandıran ve harekete geçirme bir
öneme sahiptir.
Dünyanın her yerinde kendisini hisettiren bu direniş her şeyden önce
en fazla etkisini Kürtler üzerinde göstermiştir. İnsanlık Kobanê için kenetlenmiş, hiç beklenilmeyen kesimler
bile Kobanê için seferber olmuştur.
Elbette, burada direnişin yaratmış
olduğu birliği ve komün anlayışını
görmek önemli…
Kobanê eylemsellikleri sürecinde,
Gezi direnişi sırasında açığa çıkan
birlikten de öte bir komün gerçekliği
ortaya çıktı.
Komünlerin geliştiği her alanda
Kanûn 2014
6
06-07.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:11 Page 7
STÊRKA CIWAN
örgüt oluşur, komüne dayalı örgütün
oluştuğu her alanda ise mutlak başarı
elde edilir.
İşte Kobanê süreci bu anlamıyla öğreticidir.
Devletlerin, işbirlikçilerin ‘düştü düşecek’ diye sevinç beklentileri içerisinde
olduğu anda, IŞİD faşizmi yenilgiye
uğratıldı, direniş başarıya ulaştı.
Eğer bugün Kobanê düşmediyse
bunun tek bir gerekçesi var, o da iradenin gücünü bir kez daha açığa çıkartan kahraman YPG-YPJ savaşcılarının militan direnişçiliğidir.
Elbette bu kahramanlar dayanaklarını, morallerini Önderlikten, halktan şehitlerden ve haklı mücadelelerinden alıyorlar…
Zaten bütün direnişler
böyle değil midir?
Önderlik kurumu, YPG-YPJ savaşcıları açısından başlı başına bir direniş
gerekçesidir. Önderlik kavramı asla
bireyden ibaret olarak ele alınmıyor.
Toplum ile bütünleşmiş bir varlık söz
konusudur, yani toplumun kendisi ve
uğruna verilen özgürlük mücadelesi
Önderlik kurumunda bütünleşmiştir.
Bu da Kobanê’de barbarlığa karşı
amansızca bir direniş sergileyen gençlerin ana gücü olmaktadır.
Halk uğruna hakikat ile harmanlanmış, hakikatin temel amacı olan
bu direniş, asla kaybetmeyeceğini ispatlamıştır.
Uluslararası toplumun Kürtlere vermiş olduğu desteği bile göz önünde
bulundurursak, çokca ifade edilen 21.
yüzyılın Kürtlerin yüzyılı olduğu tüm
gerçekliği ile doğrulanacaktır.
Devletlerin pozitif yaklaşımını bir
kenara bırakıp sadece uluslararası kamuoyunun göstermiş olduğu ilgiye
bakarsak bile, haklı olanın Kürtler
olduğu şüphesiz fark edilecektir.
Ortadoğu’nun genelinde örgütlü
güç halini almış ve radikal demokrasinin gereklerini yerine getiren tek
halk, PKK öncülüğündeki Kürtler olmaktadır.
Ortadoğuda bir çok güç, bir çok
örgüt ve hatta bir çok hükümet varlığını idame ettirmek istedi ama hiçbirisi, PKK gibi ne etkili olabildi ne de
güç olabildi. PKK küçük çapta bir
grup, dar çapta bir örgüt, ve hatta sıradan bir parti sıfatını çoktan aştı.
Artık milyonların düşüncesinde kendisini var etmiş bir yaşam, felsefe ve
düşünce biçimidir. PKK milyonların
gönlünü feth etmiş bir harekettir.
PKK demokratik modernite
sisteminin kendisidir.
Biz kürt gençleri olarak insanlığa
öncülük eden, insanlığında mevcut
sistemsel kriz ve kaosa alternatif
olarak gördüğü demokratik modernitenin kurucu halkının en aktif, heycanlı ve dinamik kesimi olmaktayız.
Bu nedenle hata yapma gibi bir lüksümüz ve şansımız yok. Hele içinde
bulunduğumuz ‘Kobanê sonrası’ sürecinde, bu hakka hiç sahip olmamaktayız.
Kobanê sürecinin yeni aşaması,
Kürt gençlerine büyük sorumluluklar
biçmektedir.
Kobanê’yle yaşamsallaştırılmak istenen Ahlaki Politik Toplum esaslarına
göre uyarlanmış Demokratik Ulus
7
Projesi, tüm insanlık tarafından fark
edilmiştir. Bu yaşam biçimi ve sisteminin büyük bir şaşkınlık ve hayranlık
ile izlenmesi, kapitalist modern sistemin çöküşüne biraz daha yaklaşıldığının ifadesi anlamına geliyor. Tabiki
kapitalist modernitenin çöküşü, Demokratik Modernitenin inşasını ifade
ediyor. Demokratik Modernite ise
tekrardan kökleri üzerinde yeşeren
insanlık değerlerinin anlamını taşıyor.
O nedenle sorumluluğumuz ağır, büyük ve bir o kadarda ciddidir.
Bu yönüyle Ahlaki ve Politik Toplumun bir başka boyutu ise, görev ve
sorumluluk anlayışıdır. Toprağının
uzağında ne kadar yaşarsa yaşasın,
nasıl bir gelişme gelişirse gelişsin,
yani kısacası ne olursa olsun, birey
her zaman topluma ve toprağına karşı
sorumludur. Hele bir de bu birey genç
oldu mu, sorumluluğu doğal olarak
iki katına yükseliyor. Çünkü gençlik
toplumsallığın en etkili, en dinamik,
en heycanlı ve coşkulu kesimidir.
Böylesine güçlü özelliklere sahip olan
birey, tabiki daha fazla çalışıp emek
sarf etmesi gerekecektir. Bu emeğini
daha da güzelleştirmek için, toplumsal
bir inşa sürecinin içinde bulunduğumuzu fark edip bunun gerektireceği
duygu, düşünce ve hareket tarzıyla
yaklaşım sergilemek gerekecektir. Sürecin ruhunu doğru okumayıp, dar
ve yöntemsiz bir pratiğin sahibi olmak
kesinlikle bize misliyle kayb ettirecektir.
Bu nedenle de doğru yoğunlaşmayı
sağlayıp, doğru yöntemi tespit edip,
doğru tarz ve tempoyu edinip, doğru
pratiği sergilemenin dışında doğru ne
bir gerekçemiz, neden bir hedefimiz
olmalıdır.
Kanûn 2014
08-09.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:11 Page 8
STÊRKA CIWAN
TC DEVLETİ’NİN GÖZDESİ DAİŞ
PLANLI BİR SOYKIRIM
GÜCÜDÜR
n n
TC Devleti, insanlık tarihinin gördüğü en karanlık güçlerinden biri
olan DAİŞ ile sıkı fıkı ilişki içerisindedir. Hatta yer yer DAİŞ ile ilişkilerinin organik bağlar taşıdığı artık bilinen bir gerçek. DAİŞ denen uluslararası toplama çete örgütünün, uluslararası güçler tarafından nasıl kullanıldığı ve yönlendirildiği de defalarca
gündeme geldi. Uluslararası güçler
Ortadoğu’da planları istedikleri gibi
işlemeyince böyle bir müdahalede
bulundular. Ve böylece amaçlanan
‘Ortadoğu’da birçok gücün burnunu
sürtme’ planı işlemeye devam etti.
Plan dahilinde yürüyen birçok saldırı
ardından, aşırı güçlenen DAİŞ’in eskiden planlanmış olanlara göre hareket
etmemesi, uluslararası güçleri DAİŞ’e
yönelmeye götürdü. DAİŞ ise daha
önce flört yaptığı uluslararası güçlerle
arasını açtı ancak kapitalist modernitenin yaratımı olan ulus devletçi hastalığı milliyetçilikle, bölgede tam faşizan bir politik yönelim içerisine
girdi. Bölgede yaşayan birçok halka
ve inanç grubuna vahşice ve faşizanca
Kanûn 2014
n
saldırarak işlediği insanlık suçlarına
her gün yenisini ekledi.
Irak ve Güney Kürdistan'da Şebek
Kürtlerine, Kakai Kürtlerine, Êzidî
Kürtlerine, Hristiyanlara, Asurilere,
Şii Araplara, Şii Türkmenlere ve Rojava’da yaşayan Kürtlere, Alevilere ve
daha farklı Ortadoğu renklerine karşı
nasıl bir katliam içerisine girdiğini,
tecavüz, kaçırmalar, gasp, kafa kesmeler ile insanlığın hafızasında ne
kadar çok kötülük varsa hepsini bir
arada temsil ve uygulamasıyla DAİŞ’in
yaptıklarını hep beraber gördük.
İnsanlık tarihinin belki de en karanlık sayfalarından biri olan böylesine
faşizan bir yapıyla TC Devleti özelde
de AKP, en ileri düzeyde organik bağ
içerisindedir.
DAİŞ’in adını saydığımız ve sayamadığımız bir çok toplumsal renge
yöneldiği bir gerçektir. Ancak en çok
yöneldiği yapı ise Kürtler olmaktadır.
DAİŞ sadece Kürt halkının farklı
inanç ve yapıdaki renklerine yönelmiyor. Daha da ileri giderek Kürtlerin
en kadim renklerini topraklarından
8
Kasım Engin
n n
n
sürüyor. Şebekleri, Êzidîleri, Kakaileri
her yönteme başvurduğu ortadadır.
Yaklaşık 500 binin üzerinde Êzidî
yurtlarından sökülüp atıldı. Benzer
durum Şebekler için de geçerlidir.
Yine Halep’te Kürtlerin sürülmesi,
en son olarak da Kobanê’de 160 bin
insanın Kuzey Kürdistan’a nasıl geçtiği
ortadadır.
Benzer bir trajedi çok yakın bir
zamanda Güney Kürdistan’ı beklemektedir. Xaneqîn’e, Mendelîn’e
DAİŞ’in saldırmayacağını kim iddia
edebilir? Yine farklı yerlerde yaşayan
Şii inancına mensup Feyli Kürtlere
yönelmeyeceğini kim söyleyebilir?
Kerkük’e saldırılmayacağını kim söyleyebilir? Şengal’de yaşananların başka yerlerde de yaşanmayacağını kim
söylebilir?
Güney Kürdistan’a bir bütünen Rojava’yı da eklediğimizde yaşanacak
olan bir toplum kırım olacaktır, bir
soykırım, göçertme olacaktır.
Kürt halkının tarih boyunca birçok
kez böyle köklü soykırımlarla yüz
yüze geldiğini hepimiz biliyoruz.
08-09.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:12 Page 9
STÊRKA CIWAN
Kürtlerin ağıtlarını dinlerken, bu kırımların ne kadar köklü yaşandığını
görmek mümkündür. Ya da yakın tarihte Kuzey Kürdistan'da boşaltılan
4 bin köy hala hatırlardadır. Yine Güney Kürdistan'da Saddam tarafından
Enfal’de katledilen yüzbinleri, yakılan
binlerce köyü ve buralardan göçertilen
yüzbinlerce Kürdistanlıyı da hala
unutmadık. Rojava’da Arap Kemeri
adı altında uygulanan politikayla ne
kadar çok insanın sürüldüğü zaten
ortadadır. Ve tabii 1981-82 yıllarında
İran’da katledilen binlerce Kürt’ü,
boşaltılan köy ve sürgün edilen yüzbinlerce Kürt’ü unutmamalıyız.
AKP’nin Kürtlere
karşı soykırım
politikalarını
ısrarla sürdürdüğü
gerçeği de dikkate
alarak, Kürtlerin hangi
soykırım tehlikesi ve
tehdidi altında
olacağını da bilerek,
olağanüstü bir
katılımla, her yerde,
hızla, kendimizi
örgütlemeliyiz.
70 yıl önce Dêrsim’in ve diğer
Kürdistan şehirlerinin nasıl boşaltıldığını herkes biliyor. Toplu kıyımları
ve jenositleri ise tarih kitapları yazmasa da büyüklerimiz bizlere defalarca anlatmıştır.
Özcesi Kürtler hep sürgünlere, göçertilmelere, kırımlara maruz kaldılar.
Bugün ise yeni bir tehlikeyle karşı
karşıyayız. Tehlikeleri yukarıda anlatmaya çalıştık. Hem Güney Kürdistan'da hem de Rojava’da Kürtlerin
sürülme tehlikesi vardır. Ancak yarın
aynı tehlikenin Doğu Kürdistan'da ve
Kuzey Kürdistan'da yaşanmayacağını
kim söyle bilirki?
Halkımız bu soykırım tehdidi altındayken AKP hükümeti ise bize
karşı DAİŞ ile her türlü ilişkiyi geliştiriyor. Kürtler bu büyük tehlikeye
karşı öfkesini ortaya koyup sokağa
çıktığında ise onlarca insanımız AKP
ve ona yakın duranlar tarafından öldürüldü. Peki bu saldırı dalgası altında
Kürtler ne yapmalı sorusunu sormamız gerekiyor.
Bir kere önce Kürtlerin Rêber
Apo’nun defalarca dediği gibi çok
acilen ulusal birliklerini sağlamaları
gerekiyor. Bunun yolu Ulusal Kongre’dir. Geçmişte ileri sürülen içi
boş birçok gerekçeyi bir köşeye bırakarak bu tarihsel görevi gerçekleştirmek artık zorunludur. Kürtlerin
yine ortak bir diplomasi kurumu
oluşturmaları gerekiyor. Güney Kürdistan’a DAİŞ saldırısı olduğunda
gerillaların müdahaleye gitmesi ve
pêşmergenin Rojava’ya gitmesi ortak
askeri güç oluşturulabileceğini ortaya
çıkardı. Ve bir yönetim mekanizması
da oluşturulması da gerekmektedir.
9
Bunlar yeter mi?
Elbette ki yetmez.
Niçin yetmez? Kürtler büyük bir
kıyım ve sürülmeyle yüz yüzedirler.
Onun için de herşeyden önce Kürt
halkı tüm parçalarda ‘Savaşan Halk
Gerçekliği ’ne göre kendilerini örgütlemek durumundadır. Dikkat edelim, DAİŞ Maxmur’a yöneldiği zaman
eğer HPG gerillaları yetişmeseydi,
halka güçlü bir moral ve motivasyon
sağlamasaydı, Hewlêr’i boşaltma ihtimali bile tartışılır hale gelmişti.
Evet, böylesi durumların yaşanmaması için tüm Kürtler, Kürdistan'da
yaşayan tüm halklar ve hatta Ortadoğu’da yaşayan tüm renkler, inançlar,
halklar ve ne kadar farklı azınlık yapılar varsa, bu ‘Savaşan Halk Gerçekliği’ stratejisiyle örgütlenmeli ve
Ortadoğu tarihinde yaşanmış tüm kötülüklerin bir nevi bileşkesi olan DAİŞ
faşizan çete yapısına karşı oluşturacakları öz savunmalarıyla kendilerini
korumaları gerekmektedir. Elbette
özelde Kürtler ve Kürdistan'da yaşayan
herkes bu olağanüstü duruma göre
kendilerini daha fazla örgütlemelidir.
Bunu yaparken de DAİŞ ile yan
yana, kol kola yürüyen AKP’nin ve
TC Devleti’nin politikalarına karşı
da ortak bir duruş içerisinde olmaları
gerektiği de zaten açıktır. AKP’nin
Kürtlere karşı soykırım politikalarını
ısrarla sürdürdüğü gerçeği de dikkate
alındığında, Kürtlerin hangi soykırım
tehlikesi ve tehdidi altında olacağını
da bilerek, olağanüstü bir katılımla,
her yerde, hızla, kendimizi örgütlemeli
DAİŞ ve AKP faşizmine karşı ortak
bir duruş içerisinde olmalıyız.
Kanûn 2014
10-12.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:12 Page 10
STÊRKA CIWAN
Kobanê Direnişi'nin
dersleri ve sonuçları
n n
Kanûn 2014
n
Ronahî Serxwebûn n
10
n n
15 Ağustos 1984'te Eruh ve Şemdinli Atılımı gerçekleştirildiğinde,
Kürt ve Kürdistan gerçekliğinden habersiz milyonlar bu dünyada bir Kürt
gerçeği olduğunun ve Kürtlerin özgürlük mücadelesinin Eruh ve Şemdinli'de bir kıvılcımla ateşlendiğinin
farkına vardılar. Bırakalım dünyanın,
Kürtlerin bile çoğunun duymadığı,
bilmediği, görmediği Eruh ve Şemdinli
dünya basın-yayın organlarında günlerce dillerden düşmedi. Kürtler için
ise bu iki isim yeni başlayan direniş
savaşının iki onurlu meşalesi olarak
hep akıllarda kaldı. Bu tarihten sonra
da Kürtler kimi zaman gururla, kimi
zaman acı ve öfkeyle hatırlanan birçok
vesileyle dünya gündemine taşınmaya
devam ettiler.
Kürtler, Suriye'ye yönelik emperyalist müdahaleden sonra da dünya
siyasi güçlerinin ve medyasının gündemine sıkça gelmeye başladılar. Rojava Kürdistanı'nda 19 Temmuz 2012
Devrimi'nin fitilini ateşleyen Kobanê
hem Kürdistan halkının hem de dünyanın gündemine bu devrime ve demokratik özerkliğe öncülük etmesiyle
girmiş oldu. Emperyalizmin Ortadoğu'yu yeniden dizayn etme planının
bir parçası olarak rejimden rahatsız
kesimlerin tepkilerini de kullanarak
Suriye'de körüklediği karışıklıklar ortasında Kürt halkı kendi özgür iradesini
kullanarak üçüncü bir yol tuttu. Ne
rejim güçlerinin yedeğine düştü ne
de emperyalistler ile işbirlikçisi Ortadoğu gericiliğinin desteklediği, çoğu
radikal İslamcı olan rejim karşıtlarının
saflarında yer aldı. Farklı kimlikler
ve inançlar arasında düşmanlığı körükleyerek halkları birbirine kırdırma
politikasının karşısına, halklar ve
10-12.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:12 Page 11
STÊRKA CIWAN
inançların bir arada dostluk içinde
yaşama politikasını çıkardı. Demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü
paradigma esasında kanton örgütlenmelerine giderek kapitalist moderniteye alternatif demokratik moderniteyi
bir teori olmaktan çıkarıp pratikte
yaşam bulan bir gerçekliğe dönüştürmeye başladı. Başlangıçta Kürdistan
Özgürlük Mücadelesi’ne gönül vermiş
insanlar dışında hemen herkesin gerçekleşmesi olanaksız bir ütopya gözüyle baktığı bu paradigma başta Kobanê olmak üzere Rojava'da ete kemiğe
bürünmeye başladı. Türk devleti ile
bölge gericiliği ve emperyalistlerin
radikal İslamcı çeteleri saldırtarak
boğmaya çalıştığı bu özgürlük ve demokrasi projesi zamanla başka insanların da dikkatini çekerek inceleme
ve tartışma konusu oldu. Özellikle
Ortadoğu gibi kadın üzerinde katmerli
baskının olduğu bir coğrafyada Kürt
kadınlarının ulaştığı özgürlük düzeyi
Rojava deneyine dönük ilgi ve merakı
daha da körükledi.
15 Eylül'den bu yana iki ayı aşkın
bir süredir DAİŞ çetelerinin Kobanê'ye
dönük saldırıları ve bu saldırılara
karşı sergilenen görkemli direniş Kobanê'yi hiç abartısız dünya gündeminin
odağına yerleştirdi. Tarihteki barbar
kabileler ya da Moğol sürüleri gibi
Irak ve Suriye'deki birçok yeri yakıp
yıkarak, insanların kafalarını kesip
akıl almaz bir dehşet yayarak birçok
yerleşim alanını işgal eden, yaydıkları
dehşetle adeta karşılarında durulamayacak bir güç imajı yaratan ve ağır
silahlarla donanmış olan bu katil sürüleri Kobanê'yi de kısa sürede ele
geçireceklerinden çok emin olarak
saldırıya geçtiler. Emperyalistler ve
Kürdistan gençliği Kobanê direnişini sahiplenme gücü
ve kararlılığıyla Kürdistan halkını özgürlüğe
taşıyacak en temel güçlerden biri
olduğunu kanıtlamıştır.
işbirlikçileri hergün Kobanê'nin düşmek üzere olduğunu vaaz ediyorlardı.
Ancak eşi görülmemiş bir kahramanlık
ve direniş örneği sergileyen Kürdistan
halkı ve yiğit evlatları Kobanê'yi canla
başla savunmaya ve korumaya devam
ediyor. Kobanê bütün karamsar değerlendirmeleri paramparça ederek
umudun şehri olmayı sürdürüyor...
Kobanê direnişinin ortaya çıkardığı
ve bundan sonra da etkisini sürdürmeye devam edecek hazine değerinde
dersler ve sonuçlar var...
Kobanê direnişi, hiçbir silahın insan iradesinden daha güçlü olamayacağını gösterdi. Ellerindeki her
türden ağır silaha, sayısal üstünlüğe
ve tüm dünya gericiliğinden aldıkları
desteğe rağmen DAİŞ çeteleri Kobanê
halkı ve öncü evlatlarının sarsılmaz
direnişini ve kazanma iradesini kıramadı. Kobanê'de zaferi silahlar
değil azmin gücü tayin ediyor!
Kobanê direnişi, halkın desteğiyle
beslenen gerilla direnişinin yenilmezliğini bir kez daha kanıtladı. Gerek
cephedeki çocuklarını yalnız bırakmayarak onlara her koşul ve biçimde
destek olan Kobanê halkının direnişi
ve gerekse Kürdistan halkının sınır
nöbeti başta olmak üzere Kürdistan
ve Avrupa'nın dört bir yanında aralıksız
gerçekleşen eylemler ve direnişler
Kobanê'nin bugüne kadarki savun11
masında hayati rol oynamıştır.
Gerek Şengal'den ve Rojava'dan
göç etmek zorunda kalan Kürdistanlılara sahip çıkma çabası ve gerekse Rojava kantonlarında sınırlı
olanaklar ve saldırılar altında yaşam
mücadelesi veren insanlarımıza sağladığı maddi ve manevi destekle halkımız ahlaki ve politik toplumun
her sorunun üstesinden gelme gücünde olduğunu göstermiştir. Tüm
yoksulluk ve yoksunluklarına rağmen
insanlarımızın herşeylerini paylaşma
çabası ve duyarlılığı halk olarak kenetlenmenin ve ulus olmanın güçlenmesini sağlamıştır.
Hem Şengal, Mexmûr ve Güney
Kürdistan'ın diğer alanlarına saldırılar
sürecinde ve hem de Kobanê direnişini
sahiplenme sürecinde halkımız sömürgeci sınırları anlamsızlaştırarak
dört parçada ruhsal ve fiili birliğini
daha üst bir aşamaya ulaştırmıştır.
Sömürgeci sınırların halkımızın giderek güçlenen birliği ve dayanışması
karşısında her geçen gün daha da anlamsızlaştığı gerçeği netçe ortaya çıkmıştır. Özellikle de Kürdistan gençliği
ve halkının Kuzey Kürdistan'ı Kobanê'den ayıran sınırları defalarca aşarak
Kobanê'ye akması, oradaki direnişe
katılması Kürdistan'ı ayıran suni sınırların hükümsüzlüğünün açık bir
ilanı olmuştur.
Kanûn 2014
10-12.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:12 Page 12
STÊRKA CIWAN
Kürdistan gençliği Kobanê direnişini sahiplenme gücü ve kararlılığıyla Kürdistan halkını özgürlüğe
taşıyacak en temel güçlerden biri olduğunu kanıtlamıştır. Hem Kobanê
ve diğer alanlardaki cephelerde kahramanca sergilediği direnişler hem
de Kürdistan'ın diğer alanları, Türkiye
ve Avrupa’daki eylemlilikleri ile sürece önemli güç katmış; halkının özgürlük değerleriyle sağlam bir buluşmayı gerçekleştirmiştir.
Kobanê'de savaş ve
tehlike sürmektedir.
Ancak daha
şimdiden tarihe altın
harflerle
yazılan bu direniş
Kürdistan halkının
kaderinde önemli bir
dönüm noktası olmuştur.
Kürdistan halkının
özgürlük mücadelesi
Kobanê direnişi ile
zafere doğru çok
büyük bir mesafe
katetmiştir.
Kanûn 2014
Rojava Devrimi ve Kobanê direnişinin öncü güçlerinden biri olan
Kürdistan kadını tüm dünyanın dikkatini ve hayranlığını üzerinde toplamıştır. Katmerli bir gericiliğin yaşandığı Ortadoğu gibi bir coğrafyada
gerek yeni toplumun inşasında oynadığı öncü rolle gerekse de DAİŞ
çetelerine karşı cephede sergilediği
kahramanca direnişiyle adeta efsaneleşmiştir. Dünyanın tanınmış birçok
dergisi, gazetesi ve televizyonuna
konu olan Kobanê'deki direnişçi kadınlar şahsında Kürdistan kadınlarının
özgürlük mücadelesi uluslararası boyutta tanınmaya başlandı. Kadının
yeni bir toplum yaratmadaki ve korumadaki muazzam gücü dosta ve
düşmana gösterilmiştir ki, bu Ortadoğu için başlıbaşına bir devrimdir!..
Kobanê direnişi, reel sosyalizmin
çöküşü ardından uzun süredir halklar
için ilham verici bir gelişmeye hasret
kalan dünya ilerici insanlığı için yeni
bir umut ve çekim merkezi olmuştur.
Rojava deneyi ve demokratik, ekolojik,
kadın özgürlükçü toplum projesi daha
geniş kesimler tarafından incelenmeye
başlanmıştır. İlerici insanlık sosyalizm
uğruna mücadelenin ruhunu ve heyecanını Kobanê'de bulmaktadır. Bu
nedenledir ki, dünyanın dört bir yanından insanlar Kobanê direnişi ile
dayanışma içine girmekte; çeşitli biçimlerde katkıda bulunmanın yollarını
aramaktadırlar. Dünyanın bir ucundan
gelip kamplardaki Kürdistanlılara hizmet eden, sınır nöbetinde yer alan ya
da Kobanê'de savaşan insanlar vardır.
Adeta İspanya İç Savaşı'ndaki “Enternasyonal Tugay” deneyi bir kez
daha canlanmaya başlamıştır.
Kobanê direnişi Türkiye'deki dev12
rimci, demokrat ve ilerici insanlarla
Kürdistan halkı ve öncüleri arasındaki
bağların güçlenmesinde de rol oynamıştır. Kobanê direnişinde şehit düşen
ya da savaşmaya devam eden Türkiyeli
devrimciler vardır. Türkiye halklarından kamplardaki Kürdistanlılara
destekler de gerçekleşmekte; bu tür
dayanışmalar iki halkın dostluğuna
büyük katkıda bulunmaktadır.
Kobanê direnişinin en önemli sonuçlarından biri de emperyalistler
tarafından Kürdistan halkının mücadelesi ve öncüsüne ilişkin on yıllardır kafalarda yaratılan 'terörist' algısının önemli oranda kırılması ve
dünya kamuoyunun Kürdistan halkının mücadele gerçeğini ve öncüsünü
daha objektif değerlendirme zeminini
edinmeye başlamasıdır. Hatta emperyalist güçler bile Kobanê direnişinin görkemi karşısında Kürt halkı
ve öncü güçlerine ilişkin değerlendirmelerinde ve yaklaşımlarında bazı
değişiklikler yapmak zorunda kalmışlardır. Şüphesiz ki bu yaklaşımların emperyalist çıkarlarla bağını
asla göz ardı etmemek ve dikkatli
olmak gerekmektedir. Yine de direnişin gücünün karşıtları bile er geç
dize getirebileceği de bir gerçektir...
Kobanê'de savaş ve tehlike sürmektedir. Ancak daha şimdiden tarihe
altın harflerle yazılan bu direniş Kürdistan halkının kaderinde önemli bir
dönüm noktası olmuştur. Kürdistan
halkının özgürlük mücadelesi Kobanê
direnişi ile zafere doğru çok büyük
bir mesafe katetmiştir...
13-14.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:12 Page 13
STÊRKA CIWAN
Devletin Varlığını Polisler
Korur
n n
atırlayanlar bilir; birkaç yıl
önce polislere dönük birçok
yazı yazılmıştı. Bu yazılarda polisin
ve polis teşkilatının devlet yapıları
için ne anlama geldiği anlatılmaya
çalışılmıştı. Yazılardan birinde polisin
devlet için ne anlama geldiğine ilişkin
bir Japon atasözü de vardı. Bu atasözü
aynen şöyleydi;
“Hırsızlık yapanı bağışlayabilirim,
ırza geçeni bağışlayabilirim, adam
öldüreni bağışlayabilirim, imparatoruma kılıç çekeni bile bağışlayabilirim,
ama polisime el kaldıranı asla!”
Burada her kim ne yaparsa yapsın
affedilebilir, hatta Japonlar için tanrı
olan imparatora kılıç çeken bile affedilebilir, ancak “polisimi” vuran değil,
polise el kaldırana bile tahammül edilemeyeceği, affedilemeyeceği çok açık
bir dille ifade ediliyor.
Neden polise el kaldıranın asla
affedilemeyeceğini bunun için iyi irdelemek gerekiyor. Bu konuya ilişkin
yıllar önce şöyle bir ifade kullanılmıştı:
“Hepimiz toplumu baskılayan gücün
askeri güç olduğunu düşünürüz. Ne
de olsa Türkiye tarihinde sistem karşıtlarına yönelik son tahlilde askerler
yani ordu kullanılmıştır. Asker yetişen,
yetiştiren bir toplumda bu algının
oluşması anlaşılırdır. Ordular savaşçı,
H
n
iktidarcı, tahakkümcü güçlerin en örgütlü gücü olarak elbette günahsız
kabul edilemez. Ordu nedir? Savaşın
en örgütlü kullanımın örgütüne ‘ordu’
deniliyor. Ordular da savaşı iki alana
yöneltiyorlar. Bir; ordunun denetlediği
sınırlar içerisindeki topluma yönelttiği
şiddet. İki; ordunun sınırları dışında
kalan toplumlara ve devletlere yönelttiği saldırı ve şiddet. Yani ordu
normal durumlarda egemen, iktidarcı
savaş güçlerinin çıkarlarını koruyan
bir güçtür. Ancak bu güç her zaman
aktif bir şekilde kullanılmaz. Fakat
iktidarcı savaş güçleri denetimlerinde
bulundurdukları toplumu ya da toplumları ilk elden polis güçleriyle zapt
u rapt altına almaya çalışırlar. Daha
doğrusu iktidarcı savaş güçleri toplumu
kontrol altında tutmak için temel güç
olarak polisi kullanırlar. Bunun içindir
ki polis kutsal kabul edilir. Bunun
içindir ki emperyal güçlerde polislerin
her zaman özel bir yeri vardır. Çünkü
sistemi ayakta tutan, kollayan, koruyan,
muhalifleri hizaya getiren, farklı düşünceleri baskılayan güçlerin başında
hep polis gelir.”
Polis sözlüklerde, “Şehirde kamu
düzenini, huzur ve güvenliği sağlayan
kuruluş, kolluk, zabıta” olarak ele
alınır. Ve kapitalist egemen güçler
13
Hayri Engin
n n
n
kendi çıkarlarını korumak ve zenginliklerine zenginlik katmak için baskıyla
ve şiddetle dahi olsa kendisine uygun
bir ‘huzur’ ortamını her zaman tercih
ederler.
Başka bir söylemle, polisin ya da
polis teşkilatının ilk görevinin yaratılan
bu haksız, hırsız, baskıcı, kan emici,
tahakkümcü ve anti-insanı düzeni korumakla hatta ayakta tutmakla görevli
olduğu aşikârdır. Burada insanlık karşıtı sitemi ayakta tutanların ‘huzuru’
kast ediliyor.
Yukarıda ifade edilenlerden polisin
hangi görevleri üstlendiğini net görebilmek mümkündür. Polis yapılarının
halklara karşıtlık temelinde kuruldukları, kollandıkları, korundukları,
örgütlendiklerini belki de en çok Türkiye Cumhuriyeti Devleti denilen yapının kendisinde görebiliriz. Dünyanın
her yerinde polisler devletten yana
ve topluma karşıtlık üzerinden örgütlendiklerini ifade etmiştik. Türkiye
ve Kuzey Kürdistan’da da polisin en
çok demokratik yapıları pervasızca,
hiçbir ölçü tanımadan saldırdığını
herkes günlük olarak görebilir. Lakin
bu saldırıların Kürdistan'da, Kürtlerin
gençlerine, kızlarına, analarına, çocuklarına, ihtiyarlarına, melelerine,
sanatçılarına, aydınlarına, sivil topKanûn 2014
13-14.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:13 Page 14
STÊRKA CIWAN
lumcularına yani toplumun ne kadar
böyle tabaka ve kesimleri varsa faşizanca yöneldiğini herkes görmektedir.
Bunun ise nedeni açıktır;
polis eşittir sömürgeciliktir,
polis eşittir devlet,
polis eşittir işgal
ve işgalciliktir.
Böyle olunca da Kürdistan'da polise
yönelik her tepki devlet tarafından
en sert yönelimlerle karşılık buluyor.
Dikkat edelim polisler söz konusu
Kanûn 2014
oldu mu, kararlar dünyanın her yerinde en erken alınan kararlar olmaktadır. Ve tüm alınan kararlar
ağırlıklı olarak polisi koruma ve kollama üzerine olmaktadır. Çünkü devletler hele bir de bu devletler sömürgeci devletler ise polislere toz
kondurtmazlar. Çünkü polise toz
kondurtulduğunda orada artık devletin, sömürgeci devletin varlığı tartışılır hale gelir. İşte bu nedenledir
ki polise yönelik her tepki, her karşı
koyuş en sert tavırla karşılık bulur.
Evet, polis devlettir; ancak Kürdistan'da polis sömürgeci ve derin
devletin ta kendisidir. Gerçeklik budur.
14
O zaman biz Kürtlerin yapması gereken ise polisi Kürdistan'dan çıkartmaktır. Peki, gerçeklik bu mudur?
Hayır. Tüm tutuklamaları, insan öldürmeleri, toplumun tüm kesimlerine
pervasızca saldırmaları, coplamaları,
yakmaları, yıkmaları polis yapmaktadır. Gençlerin üstüne TOMA’ları
sürenler, su sıkanlar, kelepçe takanlar
yine bu polislerdir. Asıl gerçek bu
olunca Kürdistan gençlerine düşen
sorumluluk polise gençlik ruhuyla direnmektir. En zengin yöntemlerle
polisi kutsal toprağımızdan çıkarmak
her Kürdistanlı ve sol-sosyalist ve demokrat gencin görevi olmaktadır.
15-16.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:13 Page 15
STÊRKA CIWAN
neden genç kadın ?
n n
n
Sara Ciwan
n n
n
Nasil ki birşeyi kökten değiştirmek için baştan yapmak gerekiyorsa
yaşamı değiştirecek kadının da baştan başlaması gerekiyor.
Bir çok genç, gençlik çalışmaları
içerisinde ayrı örgütlenen genç kadın
çalışmalarının neden ayrı örgütlendiğini ve bunun gereğini anlamış değildir. Kimileri gereksiz kimileri de
ayrımcılık olarak görüyor. Bu yaklaşımın anlaşılması için genç kadın
kimliğini iyi anlamak gerekir. Çünkü
kimlik iyi anlaşılırsa genç kadın çalışması da anlam kazanır.
Her doğan bir genç kadın
yaşama verilen bir şanstır.
Topluma göre yorumlarsak; genç
kadın, başta genç olduğu için ve kadın
olduğu için cahil, güçsüz ve hata
yapma potansiyeli çok yüksek olarak
görülür. Genç kadın fazla konuşmaz,
söz dinler ve ‘saygılı’ olur. Onların
istediği ‘saygılı’ genç kadın, köle gibi
herşeye boyun eğen ve kabul edendir.
Ne yazık ki bu zihniyete toplumun
her kesiminde rastlanıyor ve bu nedenle genç kadınlar yaşamda her
zaman geri planda tutuluyor.
Halbuki genç kadın demek, kadın
ilkelerinin ilk somutlaştığı ve bununla
birlikte yaşamın ölçülerinin ilk belirleyen toplumsal kesim demektir. Yaşamda rolü bu kadar önemli olan bir
toplumsal kesimin bu kadar önemsiz
ve geride tutulması, kadının yaşama
dokunmasını engellemektir.
Bu nedenle genç kadın sürekli mücadele vermek zorundadır. İki kimliğe
sahip olan genç kadın işte bu nedenle
iki türlü saldırı altındadır. Bir; kadın
olarak kadın değerlerinden uzaklaştırılmak istenirken buna paralel olarak,
ağaç yaşken eğilir mantığı ile gençlik
kimliğinin özgürlükçü, isyankar ruhu
etkisiz kılınmaya çalışılır.
Genç kadına yapılan saldırılar ilk
olarak aile içerisinde başlar. Genç
kadın hakkında kendisi dışında herkes
karar alabilir ve düşünce belirtebilir.
Yukarıda topluma göre tanımladığımız genç kadın profilini oluşturan
başta ailelerimizdir. Aileyi toplumdan
ayıran nokta daha mülkiyetçi yakla15
şımıdır. Aile genç kadına kendi isteği
ve kendi doğruları doğrultusunda
yaklaşır. Çünkü aileye göre genç
kadın ailenin mülküdür. Her aile için
en ideal genç kadın fazla konuşmayan,
sorgulamayan, kendi kararları olmayan iyi bir köle kızdır.
Genç kadının beyni ve bedeni kendisi tarafından yönetilmeye kapatılmış
durumdadır. Yani güzelliklerle dolu
olan kadın doğası bu yaklaşım ve
zihniyet tarafından bastırılmaktadır.
Eğer topluma göre en özgür cins
erkek ise ve bu cins şimdiye kadar
böyle bir yaşamı tasarlamış ise bunun
alternatifini de ancak kadının tasarladığı yaşam olabilir. Nasil ki birşeyi
kökten değiştirmek için baştan yapmak
gerekiyorsa yaşamı değiştirecek kadının da baştan başlaması gerekiyor.
Bunu da ancak yaşamın başlangıcında
olan genç kadınlar yapabilir.
Herşeyin tersyüz edildiği yaşamda,
doğruyu ve güzeli yaratıp, aynı zamanda bunun savunmasını yapmakla
görevlidir genç kadın. Tasarladığı özKanûn 2014
15-16.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:13 Page 16
STÊRKA CIWAN
gür yaşamı ayakta tutup topluma yayarak, altarnatif bir yaşamın kurucusu
olacaktır. Yaşamın başlangıcında yapılan bu köklü dönüşüm, her genç
kadın şahsında yaygınlaşarak, esas
alınacak yaşam tarzı olacaktır.
Kadın doğası gereği nasıl ‘yaratıcı’
ise genç kadın da bu kadın doğasının
başlangıç aşamasını temsil ediyorsa
bu durum genç kadına önemli roller
yüklemektedir. Doğrunun, güzelliğin
ve yaratıcılığın sembolü olan kadın,
yanlışa, kötüye ve çirkine karşı sürekli
bir savaş halindedir. Bin yıllardır
tarih boyunca toplumu şekillendiren,
kültürü nesilden nesile taşıyan kadın
bugünün dünyasında neredeyse ‘sıfır’
noktasına getirilmiştir. Ve bu gerçeğin
farkında olan kadınlar ise bugün ta-
Kanûn 2014
rihlerinden aldıkları güçle ve insan
toplumunun yarısını oluşturmalarından aldıkları güçle ‘yeni bir yaşam
mümkün’ diyerek mücadele etmektedirler. Ve kadın, bu yeniyi yaratma
gücünü öncelikle genç kadının dinamizminden, enerjisinden, coşkusundan ve güzelliklere açık olan saf
ve temiz doğasından almaktadır.
Genç diyorum çünkü genç olmak
değişim ve dönüşüme açık olmaktır.
Kadın diyorum çünkü kadın, doğruya
ve güzele can verendir. Kadınlık ve
gençlik özelliklerinin bileşkesi olan
genç kadın toplumun öncü gücü olan
gençliğinde öncü gücüdür yani herşeyin başlangıcıdır diyebiliriz.
Tüm bu toplumsal gerçekler bize
şunu çok net göstermektedir: Bugün
16
eğer erkek baskısına, onun çirkinleştiren, köleleştiren, mülkleştiren, yok
sayan zihniyetine karşı bir başkaldırı,
bir isyan büyütülecekse bunun başlangıcını yapacak olan da genç kadındır. Toplumun bu geriye doğru gidişini, egemen erkek zihniyetinin dünyayı günden güne çirkinleştiren tüm
ekonomik, diplomatik, siyasi girişimlerine karşı kadının insani değerleri
öne çıkartan, güzellik yaratan emeğini
doğru tanımlayarak, örgütlenerek, eyleme geçerek yeniyi yaratacak gücünü
de genç kadın oluşturacaktır. İşte bu
nedenle genç kadın bugün daha çok
örgütlenmeli, daha çok bilinçlenmeli,
daha çok kendini, tarihini, doğasını
tanımalı ve tüm bunlarla birlikte kendini özgürleştirmelidir.
17-20.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:13 Page 17
STÊRKA CIWAN
Yeni Bir Yıla
Girerken:
Ya Özgürce
Yaşamak,
Ya Da Hiç
Yaşanmamış
Saymak
n n
2014 yılını büyük öğreticiliğiyle
geride bırakıyoruz. Reber APO, 'uçurumun kenarında kanatlanmak' diye
bir belirlemesi vardı, hatırlarsınız.
Kürt halkı için, bu belirleme 2014
yılında çok önemli büyük bir anlam
kazandı. Özgürlük, en zor olanın başarılması ve en tehlikeli süreçlerde
kazanılan bir değerdir. Uçurumlar,
özgürlük için yola düşen her birey,
her insan ve toplumlar için karşı karşıya kalınan gerçeklerden sadece biridir. Düz, inişsiz-çıkışsız, rahat mıdır
yaşam? Hele de özgür bir yaşam?
n
Hele de, binlerce yılın köleliğine karşı
büyük bir özgürlük arayışı ve çıkışı
yapmışsanız, karşınıza uçurumların
çıkmaması düşünülemez bile.
2014 yılına şöyle bir baktığımızda,
40 yıla yaklaşan Kürdistan özgürlük
mücadelesinin en yoğun direniş sahnelerine, olaylarına tanıklık ettiğimizi
görürüz. Sadece tanıklık mı? Elbette
hayır... İçindeydik, hem de taa yüreğindeydik.
Yaşam ne kadar zorlu da olsa, 'yaşandı' demek için onda başarılar ve
zaferler yaratmak gerekir. Reber APO
17
Nuda Çiğdem
n n
n
diyor ya 'Ey yaşam, ya özgür yaşanacaksın, ya da hiç yaşanmamış sayılacaksın!'. İşte Kürt halkı 2014 yılına,
diğer yıllara olduğu gibi, bu temelde
yaklaştı. 2014, öyle sıradan yaşanmıyor, yaşanmadı. Acıları, bedelleri ağır
olduysa da, özgür yaşanması temelinde
tarihsel direnişlere tanıklık etti. 2014
yılına damgasını vuran ise Bakur,
Başur, Rojhelat ve Rojava'dan yükselen
kahraman Kürdistan şehitleri olmuştur.
2014 yılına damgasını vuran en
önemli olaylara baktığımızda bunu
açıkça göreceğiz.
Kanûn 2014
17-20.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:14 Page 18
STÊRKA CIWAN
2014 yılı Newroz'unda Reber
APO'nun çağrısı, halklarımıza dönük
oldu. Milyonlara seslenen Reber APO,
savaş kadar barış mücadelesinin de
büyük örgütlenme ve büyük direnişle
sağlanacağını bir kez daha ortaya
koydu. Kürt sorununun demokratiksiyasal temelde çözümlenmesine dönük barış arayışımıza dönük görevleri
hatırlatan bu çağrıda Ortadoğu devriminin öncülüğü de Kürt halkının
demokratik özerklik temelindeki mücadelesiyle gerçekleşeceği vurgulandı.
Coğrafyamız Ortadoğu'da dayatılan
bir dünya savaşı vardır. Buna 3. dünya
savaşı diyoruz. Kapitalist modernite
sisteminin gerici güçleri bu 3. dünya
savaşını yürütüyorlar. Bu Ortadoğu'nun
yeniden işgali, paylaşımı, talanı, yıkımı
amaçlıdır. Afganistan'da yapılan ABD
ve NATO müdahalesi, yine Suriye'de
derinleştirilen çatışma ve savaş gerçekliği karşısında Kürt özgürlük mücadelesi tarihi bir duruş sergiledi.
2011 yılından bu yana Rojava Kürdistan'da demokratik konfederalizm
ve demokratik özerklik inşası yürü-
tüldü. Bunun zirvesi de Kobane'de
başlayan kanton örgütlenmesi ve ilanı
olmuştur. Bunu Cizire kanton ilanı
izlemiş, en son da Ocak 2014'teki
Afrin kantonu ilanı izlemiştir.
2013 yılı ve 2014 yılının ilk aylarında gerçekleşen bu ilan farklı bir
aşamaya ulaşıldığını bizlere gösterdi.
Bu ilanlar şunun da ilanıydı: 'Biz Rojava ve Suriye'deki halklar olarak ne
mevcut gerici Esad rejimini ve ulusdevlet çözümünü, ne de kapitalist sistemin savaşa-şiddete dayalı müdahalesini kabul ediyoruz. Bizler kendi
öz çözümümüz olan demokratik özerkliği kabul ediyoruz. Kendi özgücümüze dayanarak bunu inşa edeceğiz
ve özsavunmamız temelinde kendimizi
savunacağız...' Dünyaya verilen mesaj
buydu. 2011 yılından beri de rejim
güçleri ve DAİŞ vb çetelerle savaşıldı.
Yani DAİŞ ile savaş 2014 yılında
başlamadı. Öncesi de vardı. Bu saldırılar da hem Suriye rejimi, hem de
küresel sömürgeci güçlerce desteklenerek yapıldı ve 'özeklikten vazgeçin'
mesajını içeren saldırılardı.
Son 40 yılda Ortadoğu'da doğan
ve büyüyen Kürdistan devrimi, bu yıl
içinde daha da çok sınırları aştı ve
Ortadoğululaşan bir karaktere büründü. Yılın ikinci yarısından itibaren
bu saldırılar daha da yoğunlaştı. Kanton sistemine engel olma yanında
imha etme hedefiyle DAİŞ eliyle saldırılar arttı. Bakur'da ise AKP faşizmi
Reber APO'nun büyük sabır ve özveriyle geliştirdiği çözüm arayışlarına
karşı tıkatan-süreci bitiren politikalar
izledi. Bu da 'teslim alma' politikasının
bir yansımasıydı. Reber APO her seferinde 'Kobane, Rojava bizim kırmızı
çizgimizdir' diyerek, demokratik özerklik çözümündeki ısrarını ortaya koymuştur. Ama cevap, zamana yayma,
çürütme olmuştur.
2014 yılı, her gününe
özgürlük kavgası
yedirilerek 'dolu dolu
ve anlamlı yaşanmış'
oldu. Şimdi sıra
2015'te...
Kanûn 2014
18
17-20.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:14 Page 19
STÊRKA CIWAN
Bu genç kadınlar 5000 yıllık kadının sessiz ve yazısız direniş
tarihini günyüzüne çıkardılar. Görünür ve sesli kıldılar
30 Mart 2014'te Bakur'da yapılan
yerel yönetimler seçimi önemli bir
gelişmeyi ifade etmiştir. Özellikle kazanılan yeni yerel yönetimlerin yanında, Kürt özgürlük mücadelesinin
temel ölçüsü olan kadının özgürlük
düzeyinin yükseltilmesinin bir göstergesi olan eşbaşkanlık sistemine geçildi. Burada başarılan önemli nokta
şu olmuştur: Türk devlet yasalarında
eşbaşkanlık sistemi olmamasına rağmen 'ey devlet bana bu hakkı ver' denilmemiş olmasıdır. Yani 'köle-efendi'
ilişkisinin aşılmasıdır. Köle-efendi
ilişkisini artık doğal bir ilişkiymiş
gibi algılama aşılmıştır. Bu konuda
en son Kobane direnişi sırasında
halkın serhıldanı sırasında Türk dev-
letinin 'sokağa çıkma yaşağına' karşı
verilen cevap çok anlamlı ve önemli
olmuştur: 'Asıl biz, sömürgecilere sokağa çıkma yasağı ilan ediyoruz' denilmiştir. İşte bu, Kürdistan ve Ortadoğu devrimi olmaktadır.
Eşbaşkanlık sistemi, yaşamın kadın
ve erkek eşitliğine dayalı inşasının
adı olmaktadır. Yine faşismin-milliyetçiliğin-cinsiyetçiliğin de temeli
olan 'tekçiliğe' karşı ilaçtır, çözümdür.
40 yıllık özgürlük mücadelesinin diğer
hareketlerden farkını ifade eden 'kadın
özgür-özerk örgütlülüğü' bu temelde
kadın öncülüğündeki demokratik özeklik inşasına hız kazandırmıştır.
2014 yılının Temmuz ayından sonraki gelişmeler ise, önümüzdeki yıllara
19
damgasını vurmuştur. DAİŞ çeteleri,
Haziran ayında Başure Kürdistan'ın
Musul kentini işgal etti. Daha doğrusu
Musul, Haziran ayı başında Ürdün'de
yapılan toplantıda ve ABD'den TC'ye,
Suudi Arabistan'dan KDP'ye kadar
kapitalist sistem güçlerinin aldığı kararla adeta DAİŞ'e teslim edildi. Amaç
belliydi; Musul ve Rojava ile Başur
arasındaki bölge (Şengal) DAİŞ'e verilecek ve Rojava devrimi her taraftan
boğuntuya uğratılacaktı. Şengal'deki
Ezidi Kürt halkımıza dönük soykırım
bu temelde yapıldı.
Ama hesaplanmayan bir şey vardı:
YPJ-YPG, HPG-YJA STAR güçleri.
YPJ-YPG güçleri Rojava-Başur arasındaki yapay sınırı aştılar ve Şengal'e
Kanûn 2014
17-20.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:14 Page 20
STÊRKA CIWAN
doğru koridor açtılar. Bir avuç kadın
ve erkek gerilla Şengal'deki halkı katliam çemberinden çıkarmayı başardılar. Ve Kürt basın yayını tarihi bir
rol oynayarak, Şengalde yaşanan Kürt
ihanet ve teslimiyetini deşifre etti:
'Nereye kaçıyorsunuz, Şengal'i neden
savunmuyorsunuz?' soruları binlerce
yılın ihanetinin yaralarını hem yeniden
canlandırdı, hem de 'edi bese-artık
yeter' diyen direnişte karar kılan bir
halkın çığlığını yükseltti.
Binlerce insanımız, kadın ve çocuğumuz ya katledildi, ya kaçırıldı.
Köle diye satışlara sunuldu. DAİŞ,
kapitalist sistemin Ortadoğu yüzüdür
aslında. Insanı, kadını alım satım malı
olarak görme durumları vardır. Kapitalizmde kadın bir maldır, pazara
sunulur. Feodal sistemde de ister din
adına ister toplumsal gelenek adına
olsun, kadın alınan satılan (berdel,
Kanûn 2014
başlık parası adına) bir nesnedir. DAİŞ
için bu nedenle, kapitalist sistemin
vurucu-provokatör gücüdür tespiti yapılmıştır.
Erkek egemenlikli sistemin 2014
yılı boyunca sallanan egemenliğini
korumak için yaptığı saldırılara örnekler çokça verilebilir. Nijerya'da
Boko Haram adlı çete yapısı yüzlerce
genç kadını kaçırdı, öldürdü ya da
sattı. Geçen aylarda ise Ukrayna'da
286 kadının katledildiği ve toplu mexzarlarının bulunduğu söylendi. Ama
sonrasında bunun üzerine duran, açıklama yapan, açıklık getiren olmadı.
Türkiye'de çocuk yaşta evlendirmeler,
sokak ortasında kasdınların katledilmesi devam etti. Yani kadın kırımı
(feminicide) bir insanlık suçu olarak
yaşanmaya devam etti.
Ama bu saldırı ve şiddet dalgasını
kıran duruş yine kadın katliamlarının
20
en acı yaşandığı Kürt ve Ortadoğu
topraklarından geldi. Kadınlar uçurumun kenarında kanatlanmaya, uçmaya devam ettiler. Kanatlarını özgürlüğe açmaya devam ettiler. YPJ
ve YJA STAR güçleri tarihi direnişte
öncülük rolü oynadılar, yine DAİŞ'in
elinden kurtulan genç kadınlar Şengal
direniş birliklerine katılmaya başladılar.
Dünya kamuoyu, kadın hareketleri
büyük bir merak, ilgi ve heyecanla
bu gerçekliği anlamaya çalıştılar. Dünya basını Avrupa'dan Latin Amerika'ya, Avustralya'dan Hindistan'a, Afrika'ya kadar 'Kim bu kadınlar, nasıl
bir inanç ve ideolojiye sahipler, dayandıkları güç nedir' diye sorular sordular.
Bu genç kadınlar 5000 yıllık kadının
sessiz ve yazısız direniş tarihini günyüzüne çıkardılar. Görünür ve sesli
kıldılar. Şehit Sara'ların, Zilanların,
Viyanların, Şirin Elemhuyilerin, Şilan
Kobanelerin seslerini dünyaya duyurdular. Bu genç kadınların yaşları 16,
19, 25, 30, 45, 60'lara kadar çıkıyor.
Aynı 67 yaşındaki genç delikanlı APE
NEMİR gibi Kürdistan devriminin
genç ruhunu-düşüncesini direnerek
temsil ettiler. Kobane direnişi bu açıdan Kürt halkının ve tüm ezilenlerin
uçurumun kenarında kanatlandıkları
bir mekan oldu. En zor anda, uçmayı
öğrenmenin adı oldu.
2014 yılı, her gününe özgürlük
kavgası yedirilerek 'dolu dolu ve anlamlı yaşanmış' oldu. Şimdi sıra
2015'te...
2015 de 'ya özgürce yaşanacak ya
da hiç yaşanmamış sayılacak....'
Yeni özgürlük ve direniş yılımız
Reber APO'ya, tüm direnen halklara
kutlu olsun, özgürce olsun...
21-22.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:14 Page 21
STÊRKA CIWAN
Sizce Öz Savunma Nedir?
n n
n
Jiyan Têkoşîn
n n
n
Kürt gençliği ve özgürlükten yana olan tüm gençlerin insanlık değerlerini korumak,
geliştirmek adına bulundukları her yerde, her toplumda öz savunmalarını
geliştirmeleri gerekmektedir.
Öz savunma dendiğinde, bence çok
uzak düşünülmemeli. Aslında cevabı
sorunun içerisindedir. Kendini birşeylerden korumaktır. Peki Kürt Özgürlük Mücadelesi’nde yani PKK'de
öz savunma nasıl ele alınıyor?
Rêber Abdullah Öcalan'ın demokratik ulus ve özgür yaşam paradigmasında 8 boyutun altı önemle çizilir.
Sekiz boyut ise şunlardan oluşur;
Sosyal, hukuk, özgür eş yaşam,
kültür, ekonomi, diplomasi, ekoloji
ve öz savunma.
Peki Kürt Halk Önderi Abdullah
Öcalan neden sürekli bunları bize hatırlatır? Özellikle de gençlere ve kadınlara? Çünkü insanın yaşam gerekçeleridir bu belirtilen 8 boyut ve geleceğimizi de bu ilkeler üzerine kuracağız.
Biz gençler toplumumuzu, ülkemizi
ve kendi yaşamımızı yeniden inşa etmek istiyorsak, yenilenmeye ihtiyaç
duyuyorsak, kendimizi ve öncülük
etmeyi hedeflediğimiz toplumu yeniden şekillendirmek istiyorsak anlamlar
oldukça açık. Bu anlamı ve önemi
şöyle de açıklayabiliriz:
Bilindigi gibi Kürt halkına, onun
özgürlük arayışına her zaman saldırılar
yapıldı. Bugüne kadar onlarca katliam
yaşatıldı. Kirli politikalar hala da devam etmektedir. TC Devleti yıllardır
imha ve inkar politikalarını farklı
maskeler aracılığı ile sürdürmektedir.
Yüksek teknik gelişimi ile sürüleştirme politikası ile adeta maneviyatını boşaltan politikalar.
Peki tüm bu politikalar
nasıl sonuçlar doğuruyor?
Örneğin; gençlerin yürüyüş ve fesÖzellikle de bu politikalarıtivallere olan yaklaşımından bu sonı uyguladığı kesimlerin
nuçları anlamak mümkündür. Herkesin
başında gençler geliyor.
elinde son teknolojiye uygun iletişim
Asimile eder, uyuşturucu ve fuhuşa
bulaştırır, inanç adı altında şekil verir
ve insanlık düşmanı DAİŞ çetesi
haline getirmeyi amaçlar. Buna karşı
çıkan ise açıktan düşmandır ve yok
edilmelidir.
Kapitalist modernite dediğimiz,
yani özgürlükçü ideolojiye zıt olan
sistemlerde aynı şekilde ancak farklı
yöntemler kullanarak gençleri hedefler.
Nasıl mı? Gençlere sunduğu sınırsız görünen ama bir o kadar da
bağlayıcı koşullar, topluma verdiği
rahatlık görünümü adı altında aslında
içini boşaltan uygulamalar.
21
araçları, doyumsuzluğu derinleştiren
abartı ve gösterişi içeren sözde yaşam
gerekleri. Peki bu kadar oynanmış
bir ruh, festival alanına gelişine nasıl
anlam biçebilir. Nerdeyim diye sormak
için özü korumak dolayısıyla öz savunma gerekli değil midir?
Halkına ve ülkesine karşı yapılmış
zulmü hissetmek için sistemlerin sunduğu tüm bu sözde imkanlara karşı
sırt çevirmek gerekmez mi?
İşte bundandır 8 boyut, insan kalmak, demokratik toplumun öncüsü
gençler olmak için hayatidir. Bundandır ille de 8 boyutu yaşama indirgemeliyiz ve özellikle de öz saKanûn 2014
21-22.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:14 Page 22
STÊRKA CIWAN
vunmayı en ince ayrıntılarına kadar
yaşamalıyız. Öz savunma aslında
geri kalan 7 maddenin de özünü
oluşturur. Yani dilini, kültürünü, içinde yaşadığın doğayı, birlikte yaşadığın
toplumu, inandığı değerleri korumak
ve geliştirmek öz savunma ile olur.
Ancak böyle yaparsa kişi kendi benliğini, yüreğini ve beynini koruyabilir.
Geliştiren ve yaratan gençlik öz savunması olan gençlik demektir.
dayalı bir yaşam tarzı olan demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü
toplum paradigmasını yani bugün
özgür yaşam olarak formüle ettiğimiz
Öz savunmasını geliştiren
birey toplumundan
da sorumludur.
Olası her türlü saldırıya karşı tetiktedir. Saldırıları çürütecek kadar
düşünsel alt yapısı olandır.
Yani biz gençler kendimizi sistemden ancak bu 8 boyuta sahip çıkarak,
anlayarak ve yaşama geçirerek koruyabiliriz. Kürt Özgürlük Mücadelesi
bu ilkeler sayesinde dünyaya örnek
oldu. Yine çok uzağa gitmeye gerek
yok diyerek noktalayalım. Sadece Kobanê'ye bakmak yeterlidir. Eğer bugün
dünya Kobanê direnişi ile özgürlüğe
yürüyenlere selam durduysa işte ruhu,
bu ruhun öncüsü PKK'yi var eden bu
sekiz boyut sayesindedir.
Bu temelde kürt gençliği ve özgürlükten yana olan tüm gençlerin
insanlık değerlerini korumak, geliştirmek adına bulundukları her yerde,
her toplumda öz savunmalarını geliştirmeleri gerekmektedir. Kapitalist
sistemin kirli, iki yüzlü, çıkarcı, bencil, bireyci ve biçimci yaşam ilişkilerine karşı insanlıktan beslenmiş
ve kökünü toprağa salmış, kadına
Kanûn 2014
22
yaşamı hayata geçirmek için ve dünya
insanlığına ‘yeni bir dünya mümkün’
diye haykırmak için öz savunmamızı
güçlendirmemiz gerekmektedir.
23-24.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:15 Page 23
STÊRKA CIWAN
Uyanın Artık !
Biz Avrupa’da Özgür değiliz ve sivil elbiselerimiz ile savaş içerisindeyiz. Biz Avrupa’da düşmanın nefesini ensemizde hissediyor
ve bunu artık kabul etmeyerek dur demenin vakti geldi,
ayağa kalkıp mücadele etme vakti geldi diyoruz…
n n
n
Roştîyam Munzur n
Kıralım artık üstümüzdeki paslı
zincirleri 'biz uyandık artık' diyelim.
Sizin oyunlarınızın farkındayız ama
bu defa sessiz kalmayacağız, zamanımız geldi artık!
Zaman birlik ve beraberlik zamanı,
artık ayaklanma zamanı, Zilan'ların,
Arin Mirkan'ların yolunda yürüme
zamanıdır. Bu ağır ve zorlu süreçte
Öncülerimizin ve ardıllarının bize
bıraktığı mirası sahiplenme zamanıdır. Eğer biz bunu şimdi başaramazsak nezaman başaracağız? Bütün dünyanın gözü önünde, Önderliğimize ''yeterli yoldaş ''olma çabamızı ve ona laik bir şekilde direnişimizi sürdürebileceğimizi göstererek
Mazlum'ların Kemal'lerin Hayri'lerin
ve dörtlerin yaktığı ateşi alevlendirebiliriz, onları yine bir direniş sürecinde
yaşatabilmek için onların direniş ruhlarını kendimize talimat olarak almalıyız. Yine tarihimizin bize öğrettiği
gibi yılmadan, direnerek ve her zaman
inançla düşmana karşı savaşmalıyız.
n n
Biz onurlu Kürt gençleri olarak,
her zamankinden daha çok haykırmamız lazım, bu defa ayaklarımızı
daha sert daha emin bir şekilde yere
vurarak intikam duygumuzun heybetiyle yürümemiz lazım. Herkese Apocu
gençliğin keskin iradesini tanıtarak,
yaşatarak, doğruyu göstererek sempati
kazandırmamız lazım ki bilsinler biz
öncülerimizin mirasına nasıl sahip
çıkıyoruz ve bu direnişi her nerede
olursak olalım yaşatma kararlılığındayız. Sloganlarımızla belirttiğimiz
gibi ''yanlış öğretilmiş bir yaşam doğru
yaşanılmaz''. Bunun için kapitalist
sistemin dayattığı yaşamı reddetmeliyiz. Çünkü biz tüm dünyaya, iliklerimize kadar hissettiğimiz sistemin
farkında olduğumuzu ve onların bize
karşı oynadığı kirli savaşın farkında
olduğumuzu göstererek Önderliğimize
cevap olmayı esas almalıyız. Biz Kürt
halkı olarak inkar edilemez bir gerçeğimiz vardır ki o da dünyadaki
bütün devletlerin ve onun egemenliği
altında yaşamakta olan toplulukların
bize karşı oldukları ve bizi kabul etmedikleri gibi ellerinden gelse bizi
hemen yarın yok etmeye hazır oldukları gerçeğidir. Ve bunu Kobanê sürecinde hepimize bir kez daha gösterdiler. Lakin bu yüzyıllardır sürdürülen soykırımlara yine sessiz kalmayacağız, senelerdir bize karşı gelişitirilen imha ve inkar politikalarına
boyun eğmeyeceğiz. Bizi tanımayan
ve senelerdir gözlerini kapalı tutan
devletçi topluma artık varlığımızı kabullendireceğiz, geçmişimizi tanıtarak
bizim istediğimiz özgür yaşamı anla-
Biz Avrupa’da Özgür değiliz ve sivil elbiselerimiz
ile savaş içerisindeyiz.
23
Kanûn 2014
23-24.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:15 Page 24
STÊRKA CIWAN
tacağız şuanda bile bizi korumak için
halkımızın özgürlüğü için ve o küçücük çocuğa gelecek vermek için savaşan gerillalarımızın insanlık mücadelesini anlatacağız. ABD'nin oluşturduğu barbar çete
gruplarını üstümüze sıçratarak bizi yok
etmeyi istiyorlar ve bu kirli onursuz
oyunun içinde olan bütün devletler
artık bir köşeye sıkışmış haldeler kendi
kuyruklarını tehlikeye atmış haldeler.
Savaş alanına bile girmeye korkan bu
devletler kendi yarattıkları barbar, insan
dışı çetelere havadan su atıyor, havadan
bombalıyor. Bir insan hiç kendi eliyle
büyüttüğü canavardan korkar mı? İşte
bu zalim, iki yüzlü devletler onursuzlar
korkuyor! Herkesi kandırabilirler
ama bizi asla!
Bütün bu yaşananlara karşı biz
birlik olarak kimliğimize, halkımıza,
yoldaşlarımıza, direnişçilerimize sahip
çıkarak mücadelemizi büyütebiliriz.
Bunun temeli örgütlülüktür, ideolijimizdir, irademizdir. Bu süreçte bizim
daha fazla gençlere ulaşıp onları asimilasyona, kapitalist sisteme ve en
önemlisi IŞİD gibi barbar dini guruplara karşı korumamız bizim en temel
görevimizdir. Artık ellerinden tutarak
değil adeta kollarından tutarak bilinçli
ve örgütlü yaşama katmalıyız. Çoğumuz Avrupa’da bize karşı
sürdürülen sinsi savaşın daha farkında
olmayabilir ama eğer biz Avrupa’nın
en gelişmiş kentlerinden birinde üç
arkadaşımızı şehit veriyorsak, eğer
Hamburg gibi bir şehirde derneğimize saldırma cesaretinde bulunuyorsa, halen aramıza devlet eli ile
işbirlikçiler koyuluyorsa, ailelerimiz
oturum kağıdı ile tehdit ediliyorsa..
Biz Avrupa’da Özgür değiliz ve sivil
elbiselerimiz ile savaş içerisindeyiz.
Biz Avrupa’da düşmanın nefesini
ensemizde hissediyor ve bunu artık
kabul etmeyerek dur demenin vakti
geldi , ayağa kalkıp mücadele etme
vakti geldi diyoruz…
YPJ ve YPG saflarında direnişe davet var!
Kanûn 2014
24
25-26.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:15 Page 25
STÊRKA CIWAN
Maraş Katliamının
Hatırlattıkları Ve
Düşündürdükleri
n n
n
Stêrka Ciwan
Maraş katliamının üzerinden 36
yıl geçti. 24 Aralık 1978’de başlayan
katliam günlerce sürmüş, giriş-çıkışların devlet tarafından kontrol altına
alındığı Maraş’ta yüzlerce insan katledilmiştir. Katledilen insanların büyük
çoğunluğunun Alevi Kürtler olması
dikkat çekmek kadar planın büyüklüğünü ve tehlikesini de gözler önüne
sermektedir. Sonraki katliam denemeleri de bu planın hayata geçirilmeye
çalışıldığını göstermiştir. Maraş’ta
başlatılan bu katliam adeta bir prova
rolünü oynamış, Maraş öncesi ya da
sonrası diğer Alevi-Sunni çelişkisinin
yoğun yaşandığı Malatya, Sivas, Çorum’da aynı kapsam da olmasa da,
aynı içerikte katliam denemeleri yapılmış, Adıyaman’da, Elazığ’da da
benzer bir plan geliştirilmek istenmiş
ancak başarılamamıştır.
Maraş katliamı durduk yerde yapılmamıştır. Bu katliamın Kürdistan’da gelişen özgürlük mücadelesiyle
bağlantılı olduğu kesindir. İnkar ve
imha siyasetinin egemen kılınmaya
çalışıldığı Kürdistan’da özgürlük mücadelesinin gelişmesi, asimilasyona
dayanan 80 yıllık ulus inşa etme sü-
n n
n
recini etkisiz duruma getirince; bu
saldırılar devreye sokulmuş, katliamlar yapılmıştır.
1970’li yıllarda ne oldu?
Açıkçası 1970’li yılları hatırlamak
önemlidir. Çünkü Kürtlük bu tarihlere
gelindiğinde yok olmayla yüzyüze
gelmiştir. Kürtlük sahip çıklan bir
değer olmaktan çıkarılmıştır. Kürt insanı kendi gerçeğinden utanır, kaçar
hale getirilmiştir. Her karış toprağı
işgal edilen Kürdistan’da Kürtlük utanılması ve uzak durulması gereken
en tehlikeli bir şey olarak insanların
hafızalarında yer ettirilir hale getirilmiştir. Kürtlüğünü dile getirmenin
yargılama ve cezalandırmalara konu
olduğu, “Kürdüm” demenin mahkemelerde yargılanmak kadar, köşebaşlarında kurşunların hedefi haline gelmeye neden olduğu bir yerde, hele
de örgütsüzlük hakimse değerleri sahiplenme zayıf kalacaktır.
Kürtler, kendi gerçekliğinden kaçan
ender topluluklardan, halklardan biri
haline getirilmiştir. Ülkesi ve halkı
25
Düşman baskı,
tutuklama, işkence ve
katliamlarla halkımızın
PKK öncülüğünde
geliştirdiği özgürlük
mücadelesini yok
etmeye çalışmıştır.
Kanûn 2014
25-26.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:15 Page 26
STÊRKA CIWAN
adına mücadele geliştirmek, halkının
ve toplumunun gerçekliğini kabullenmek, onun uğruna savaşım vermek
kimsenin aklına gelmemiş veya bundan
ısrarla kaçınılmıştır. Bir kadın, bir
tarla sınırı vb. gibi basit nedenden
dolayı büyük kavgaların verildiği yerde, cennet misali bir ülke uğruna kıllarını bile kıpırdatmaz olmuşlardır.
Şayet bir toplumun ölümünden bahsedilecekse, o da budur ve bu da
Kürtler arasında egemen hale getirilmiştir. Bu ise Türk Devleti’nin insanlıkdışı yaklaşımlarındaki ‘başarısı’
olmuştur.
Önder Apo Kürtlerin yaşadığı bu
durumu, kendi köklerinden ve değerlerinden kaçmayı utanç verici bulmuş,
insan olanın bu değerlere sırtını çeviremeyeceğini, buna karşı mücadele
edilmesi gerektiğini belirterek özgürlük
mücadelesini başlatmıştır.
Önderliğin etrafında daha ilk grup
oluştuğunda düşmanın arayış ve saldırıları da gündeme gelmiştir. Katliamlarla mesajlar verilmiştir. Grubun
Kürdistan’a açılımı Haki KARER’in
katledilmesiyle karşılık bulmuştur.
Verilen mesaj daha fazla ileri gidilmemesi yönündedir.
PKK’nin kuruluşu
PKK, Kuruluş Kongresi’ni büyük
bir gizlilik içerisinde 27 Kasım
1978’de gerçekleştirmiş, mücadele
tarihinde önemli bir evreye girmişti.
Partileşme Kürdistan tarihinde denilebilir ki bir ilkti. Halk adına bir parti
ilk kez kuruluyordu ve oldukça önemliydi. Bu gelişme Kürdistan halkının
kurtuluş mücadelesinin örgütlü ve
kesintisiz sürdürülmesinde önemli bir
Kanûn 2014
araç olacaktı. Bunun düşmanı çılgına
çevirmemesi düşünülemezdi. Bir de
bilgisinin dışında gelişmişti, dolayısıyla
engelleyememişti. Duyduğu zaman
da artık deyim yerindeyse iş işten
geçmişti. İşte bunun için geliştirilecek
olan bir katliamın bu anlamda caydırıcı
etkisi olabilirdi. Denenen Maraş katliamıyla bu oldu. Vazgeçilmezse sonucun nasıl olacağı bu örnekle Kürdistan halkına gösterilmeye çalışıldı.
PKK’nin kongresini gerçekleştirmesinin üzerinden daha bir ay geçmeden Maraş katliamı gerçekleştirilmiş, bu katliamı gerekçe gösteren Ecevit hükümeti sıkıyönetim ilanına gitmiş, önce birkaç, sonra da tüm Kürdistan illeri sıkıyönetim altıdaki iller
kapsamına alınmışlardır. Mesaj çok
açıktı; Türk devleti PKK’nin öncülük
ettiği özgürlük mücadelesine her türlü
silahı kullanarak karşı koyacağını ilan
ediyordu. Kürt halkına da katliamın
ucunu gösteriyordu. Bu amaçla faşistler ve Özel Harp Dairesi kullanılmıştır. Kürt halkının dini duyguları
da istismar edilerek mezhep çelişkileri
derinleştirilip toplum parçalanmaya,
parçalanan ilişkileri çatışmalara dönüştürmeye ve bu temelde halkın birliğinin yaratılması ve özgürlük mücadelesinin gelişmesinin önüne geçilmeye çalışılmıştır. Maraş, Malatya,
Sivas ve Çorum’da Alevilerin hedef
seçilerek saldırıların geliştirilmesinin
bu mezhep çelişkilerinin körüklenmesi,
derinleştirilmesi amacıyladır. Bu çelişkiler günümüze kadar da kullanılagelmiştir.
Katliam ve sıkıyönetimle geliştirilen
saldırılar istenen amacı gerçekleştirmede yetersiz kalmış olmalı ki, ordu
tüm gücüyle devreye girmiş, 12 Eylül
26
faşist cuntasıyla iktidarı ele geçirmiştir.
Baskı, tutuklama, işkence ve katliamlarla halkımızın PKK öncülüğünde
geliştirdiği özgürlük mücadelesini yok
etmeye çalışmıştır. Günümüze kadar
da bu saldırılar hızından hiçbir şey
yitirmeden devam etmişlerdir. Katliamlar daha değişik biçimde ve zamana
yaydırılarak devam ettirilmiştir.
Maraş katliamı Kürt halkının özgürlük yürüyüşünü engelleme hedefini
gerçekleştirememiştir. Yeni katliam
tehditleri, örgütlenip bilinçlenen Kürt
halkının özgürlük mücadelesini bugünden sonra hiç durduramayacaktır.
27-28.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:16 Page 27
STÊRKA CIWAN
Güler Yüzlü Yoldaşıma
n n
Yürektir duyguların kasıp kavrulduğu yer, en çok yanan… En çok
acıyan ve en çok direnen. Bir gün, o
yüreğin özgürlük arayışıyla düşmüştü
yollara. Kürdistan sokakların da başlayan kavga kapitalizmin merkezinde
daha büyük kavgalara tutuşdurdu yüreğini. Gittiği her yer kavgaydı onun
için çünkü kavgadan uzak kalmak
özgürlükten uzak kalmaktı. Özgürlüğü
aramak ve yaşamak için güler yüzünü
ve yüreğini döndü dağlara …
O da diğer özgürlük savaşçıları
gibi uygarlığın çaldığı ateşi almaya
evreni ve tüm insanlığı bu ateş etrafında birleştirmek ve özgürleştirmek
için yol aldı..Yol aldı çünkü dünya
coğrafyasında varlığı kabul edilmemiş
bir halkın evladıydı.Yaşamı kavgayla,
çocukluğu Kürdistan’da silahların gölgesinde geçmişti.
Serhıldan Brindar (Erhan Korkmaz)
yoldaş ne zaman Avrupaya gelmişti
hatırlamıyorum. Çok da önemli değildi
aslında ne zaman geldiği, Onunla geçirmiş olduğum güzel ve anlamlı anlar
daha önemliydi. Düşünüyorum da, o
azimli, hep gülen yüzünü anımsıyorum.
Yoldaşlarına bağlılığı ve dostça ilişkileri… dilini bile bilmediği bu ülkede
tüm zorluklara karşı inadına gülümsemesi, girdiği ortamda arkadaşlarının
moral kaynağı olması, bu morali ve
azmi dil bilmediği halde, önderliğe
olan bağlılığı ve coşkusuyla bütünleşince
önderliğin özgürlüğü için yüzlerce imza
toplaması ile sonuçlanıyordu, dil bi-
n
Rojbîn Semsûr n
n n
lenlere karşı mutluluğu görülmeye değerdi ve her zaman bu başarısını halayla
taçlandırırdı…Yanındayken dikkatli
bakmadığım ama özlemle anımsadıkça
gülüşleri geliyor gözümün önüne…
Onunla yaşadıklarımız geliyor aklıma,
bir keresinde hiç unutmam bir gençlik
meclis toplantısı alacaktık kendisi kültür
çalışmalarında yer alıyordu bana ısrarla
bu çalışmalarını bir yazıya aktarmasının
imkansız olduğunu hayatında böyle bir
sey yapmadığını ve yapamayacağını
söylemişti bütün bir gece mesaj atıp
27
durmuştu, çalışmaların değerlendirileceği gün geldiğinde bir tek çalışmaları
yazıya aktaran arkadaş olarak sevincinden yerinde duramıyordu bir tek
yazan kişi olduğu için değil sorumluluğunu yerine getirdiği için de çok
mutluydu ve aynı zamanda yazım anlamında da onun için bir ilk
olmuştu.Topraklarından ayrılmış olsada
kökleriyle, kültürüyle sıkı sıkı bağlılığı
vardı kapitalist modernitenin merkezinde
dengbej dinlerdi çünkü dengbej tarihiydi, diliydi, özlemiydi, toprağıydı…
Kanûn 2014
27-28.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:16 Page 28
STÊRKA CIWAN
Her şeye inat halay çekerdi xelefe dururdu, onun halaya duruşunda Şehit
Viyan'ı anımsar insan o da şehit yoldaşı
gibi halay çektiği zaman kanatlanıp
Kürdistan dağlarında uçtuğunu hissederdi…
Bu kadar her anı coşku, her anı
dolu dolu yaşayan yoldaşımın artık
hayatta olmadığını duyduğumda yüreğimdeki acı ve onu bir daha görememenin öfkesi gözlerimden sel olup
aktı. Bana bunu söyleyen arkadaşa
inanmak istemedim ve onu tanıyan
arkadaşları aradım.. Sorduğum soruya
aldığım cevaplar hep aynıydı, düşünmek istemediğim, duymak istemediğim bütün cümleler yüzüme tokat
gibi çarpıyordu her cümle duygularımı, umutlarımı bir bir uçurumlardan
atıyordu… O anları anlatmak ne kadar
zor... beni umutlandıran tek bir şey
vardı 2 gün geçmesine rağmen hala
haber sitelerine bu yönlü bir haberin
düşmemiş olmasıydı ve bu beni biraz
daha umutlandırıyordu. Geçen 2 günün
ardından rutin olarak baktığım haberlere yine korkuyla göz atarken bu
defa korktuğum gerçekle yüz yüze
geldim ve sadece gözlerimden süzülen
yaşlarla şehitlikteki omuzlarda taşınan
fotoğraflarına baka kaldım…
Belki de hakikat arayışına girdiğim
bu uzun soluklu özgürlük yolunda
yoldaşlık sırrına erişemeden kaybettiğim, ilk tanıdığım, bildiğim yoldaşım
olmasının verdiği acı biraz daha fazlaydı sanırım.. Onunla Agitlerin, Zilanların, Nudaların kanıyla sulanmış
kutsal topraklarda birlikte omuz omuza
savaşarak özgürlüğü yaratacaktık, dağların zirvelerinde xelefe duracak, Şengal dağlarında ihaneti kabul etmeyecek,
derweşin aşkıyla savaşarak şengal’deki,
Kanûn 2014
Kobanê’deki çıplak ayaklı çocuklara
barışı armağan edecektik. Biz mücadele yoldaşları olarak insanlık için
yaratacağımız özgür ve onurlu yaşamın
ardılları olacağımızın sözünü Serhıldan
28
yoldaşımızın şahsında bütün insanlık
mücadelesi veren yoldaşlarımıza bu
sözümüzü yineliyoruz. Onlar dağlara
aydınlık, yüreğimizde ise anı ve inanç
olarak kalacaklar…
29-30.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:16 Page 29
Kürt kültürü:
İnsanlığın aydınlık kültürü
n n
n
Serhat Amed
Kürt kültürü insanlığın en eski kültürlerinden biri olup, her türlü zorluğa
rağmen varlığını günümüze kadar dipdiri taşıyabilmiş, oldukça zengin bir
içeriğe sahip tarihi bir hazinedir. Kürt
halkının kültürünü bugüne getirme direngenliği sürekli devletler baskısında
olmasını da hesaba katarsak oldukça
zor bir durumdur. Savaşlar, göçler, katliamlar vb de düşünürsek kadim ve
güçlü kültürün bugüne gelebilmesi hiç
de kolay olmamıştır. Kürt kültürü bugün
de yaşamın bir bütününde güçlü bir
şekilde halen yaşamaktadır. Kürt kültürü
Mezopotamya topraklarındaki köklü
bir tarihe sahip olmakla birlikte uygarlığın gelişmesinde de önemli katkıları
bulunmaktadır. Kürdistan yani Kürtlerin
n n
n
yaşadığı coğrafya konumu itibariyle
insanlığın ana gelişim mekanlarından
olma şansını yakalamış, bu vesileyle
kültür hazinesine ev sahipliği yapmıştır
diyebiliriz. Elde edilen son bilimsel
veriler de bir nevi uygarlığın doğuşunun
ve şekillenişinin Kürdistan topraklarında
gerçekleştiğini kanıtlar niteliktedir. Mezopotamya'da gerçekleşen bu kültür
elbetteki komünal değerleri ön planda
olan bir kültürdü. İnsanı esas alan, üretim odaklı, kadın eksenli bir kültürdü.
Günümüzde her ne kadar kapitalist
sistem tarafından tahrip edilerek yok
edilmek istense de halen izlerini görmek
mümkündür. Bu kollektif değerler toplumu birarada tutan yani toplumsallaşmayı doğuran değerlerdir. Dayanış29
mayı, sevinci, üretimi, kültürü, müziği,
yemek çeşitlerini, hayvan besiciliğini
oluşturan bu öğelerin toplamına kültür
diyoruz. Ve bu kültür Mezopotamya'da
hem toplumu şekillendirmiş hem de
uygarlığın gelişmesine büyük katkı
sunmuştur. Bu sayede toplumsal bilinç
gelişmiştir. Bu toplumsal bilinci yüksek
topluma bugün ahlaki-politik toplum
diyoruz. Bu kültürel değerle donanan
Kürt toplumu, toplumsal yapısını işte
bu ahlaki değerler üzerinden yönetmiş
ve koruyabilmiştir. Her ne kadar devlet
denilen bir sisteme dönüşmemişse de
bin yıllardır yarattığı bu toplumsal gelenekle bugüne kadar varlığını korumuş
ve getirebilmiştir. Devlet ve hukuk denilen ve egemenlerin, baskının ve zorun
Mijdar 2014
29-30.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:41 Page 30
STÊRKA CIWAN
hizmetinde olan uygarlık ürünlerindense
kendi doğal toplum yapısını aşiretler
şeklinde bin yıllarca sürdüren Kürt
toplumu hukuk kavramı yerine ahlaki
ölçüleri, egemenlerin kullandığı zora
karşı ise öz savunmasını dağlarına yaslanarak yapmıştır.
Konumuzun esası olan kültür kavramına dönersek; günümüzde kültür
kavramı dar bir bakış açısıyla, egemenlerin çizdiği çerçevede ele alınıp
değerlendirilmektedir. Kürt gençleri
ise ya sadece sanat eksenli yaklaşmakta
kültüre ya da kapitalist sistemin dayattığı popüler kültürün etkisinde
kalıp ona göre bakmaktadır. Bu da
Kürt gençlerinin kendi öz kültüründen
uzaklaşmasının göstergesi olmaktadır.
Oysa Kürt toplumunda kültür kavramı
daha kapsamlı ve zengin bir anlam
taşımaktadır. Toplumun anlam dünyası,
düşünce ve yaşam tarzı, sanatı, felsefeyi, doğayı ele alışını içermektedir
kültür. Hepsinden önemlisi Kürt kültürü güçlü vicdani değerler taşıdığı
için bir yasa ve hukuka dayanmadan,
toplumdaki adalet duygusunu ayakta
tutabilmiş ve bu sayede günümüze
kadar taşınabilmiştir.
Kürt kültürü üzerindeki baskılara
değinmek istediğimizde, şöyle bir tarihe
dönüp bakmakta fayda vardır. 4'e bölünmüş ülke gerçeği, 4 ayrı egemen
güç tarafından ezilme, asimilasyona
uğratılma ve inkar edilme gerçeği ve
bunların hepsinden öte fiziki ve kültürel
soykırım gerçeğiyle karşı karşıya kalmış
bir tarihsel gerçeklik ortadadır. Yüz
yıllardır Kürtlere ait kültürel değerler
tıpkı coğrafyası ve insanı gibi imha
politikalarıyla yüz yüze kalmıştır. Bir
de bunlara inkar ve yok sayma politikaları da eklenince bin yılların birikimi
Mijdar 2014
olan bu kadim kültür günümüzde kısmen bazı yerlerde unutulmakla yüz
yüze kalmıştır. Ancak genel anlamda
Kürt kültürü bugün Kürdistan'ın büyük
bir bölümünde tüm bu soykırım politikalarına rağmen halen ayakta durmaktadır. Fakat şunu da unutmamak
gerekir ki; günümüzde hala Kürt kültürü
yoğun saldırı altındadır ve kapitalistmodernist sistem asimilasyoncu ve popülist politikalarıyla Kürt kültürünü
yok etmek için bin bir politik oyun
oynamaktadır. Kürt kültürünü uzun
vadede eritmeyi hedefleyen politikaları
halen günceldir. Bunu son olarak
Şengal ve Kobanê'de gördük. Burada
yaşanan sadece bir DAİŞ saldırısı değil
Özgürlük Hareketiyle açığa çıkmış,
gelişmiş, boy vermiş bir 'öz kültürel
devrim'e karşı bir saldırıdır. Kürtlerin
ata inancı olan Êzîdîliğe yönelik bir
saldırıdır. DAİŞ bu saldırıyla hem bin
yılların köklü toplumu olan Kürtleri
ve onun bugün ayakta kalmasını sağlayan kültürel değerlerini yok etmek
istemektedir hem de Kürtlerin katkısıyla
açığa çıkmış olan toplumsallaşma, dayanışma, kadın eksenli toplum gerçeğini
kısaca özgürlükçü ve eşitlikçi, doğaya
dayanan toplum gerçeğini yok etmek
istemektedir. Bir yanda özgürlük için
savaşan, yaşayan bir toplum gerçeği
dururken diğer tarafta kadını köleleştiren, yok eden gerici, iğrenç vahşi bir
kültür savaşmaktadır. Bir yanda insanlığın eşitlik-özgürlük ve adalet değerlerini bin yıllardır kendi doğal toplumunda yaşamış bir toplum olarak
Kürtler dururken diğer yanda egemenlikçi erkek zihniyetin yarattığı, hiçbir
din ile bağdaşmayan, toplumsallık ve
insanlık değerlerinden nasibini almamış
vahşi kapitalist sistemin çöp artığı olan
30
DAİŞ bulunmaktadır. Ve bugün yürütülen savaş da bu iki değerler sisteminin
savaşıdır. Yani aydınlığı, insanlık değerlerini savunan Kürtler ile köleliği,
karanlığı getirmeye çalışan, sistem
güçlerinin gizli-açık desteklediği DAİŞ
savaşmaktadır. Eğer bugün 'nasıl bir
dünyada yaşamak istiyoruz?' sorusunun
doğru cevabını arıyorsak ve bunun
için de yaşananlara bakıyorsak göreceğimiz gerçek şudur; Bir yanda insanlığı ve bu insanlık ailesinin bugüne
kadar kimseye zarar vermemiş yegane
halkı olan Kürtlerin aydınlığa çağıran
özgürlük geleceği, diğer yanda ise bin
yıllardır savaşlara, katliamlara, insan
boğazlamalara, diri diri toprağa gömmelere, kutsal dinlerin en büyük değer
kabul ettiği insanı ve onun yarattığı
değerleri yok etmek isteyen, kadına
kölelik dışında bir yer tanımayan vahşileşmiş, kan emici bir gelecek sunan
karanlık gelecek. İşte bu nedenle dün
Şengal'de bugün ise Kobanê'de yürütülen savaş sadece Kürtler ile karşıtlarının savaşı değildir. Kürt toplumunda
temsilini bulan insanlığın aydınlık kültürü ile DAİŞ ve onun arkasındaki
güçlerde temsilini bulan karanlık güçlerin savaşıdır. Ve bugün biz Kürt
gençleri nerede yer almamız gerektiğini
çok iyi biliyoruz. Biz ateşin ve Güneşin
çocuklarıyız. Biz zulme boyun eğmeyen, para, pul, çıkar için yaşamaktansa,
özgürlük için, bir çocuğun gülüşü için,
gelecekte çocukların özgürce büyüyecekleri bir dünya için yaşamasını
biliriz. Biz fedakarlığın, direnişin büyüttüğü Kürt gençleriyiz. Biz tıpkı
Arîn Mîrkan'ın açtığı yolda özgürlük
için başı dik, onurlu Kürt gençleriyiz...
31-33.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:16 Page 31
STÊRKA CIWAN
Yolun Açık Olsun Gurbet Abla
Güle Güle
n n
n
Zafer Rojîn
n n
n
Yalçın yüksek kayalıklarıyla Cudi dağının efsanevi görüntüsü hafızamdan hiç silinmeyecek bir olgudur. Batısında
Cizre, güneyinde Silopi, kuzeyinde Şırnak, uzaklardan görebildiğimiz Zaho şehri ve doğusunda Haftanin yaylalarıyla Cudi; Olağan üstü güzelliktedir. Her zaman içimde onu görüyormuş ve sanki onu her zaman hissediyormuşum
gibi varlığını sürdürür.
1988 yılı bahar sonlarıydı. Altı yaşına giriyordum ve her hangi bir insanın gözlerini yaşama yumabileceğini düşünemeyecek kadar küçüktüm. Dar düzlüklerde bahar yağmurlarıyla küçük su gölleri oluşmuş, çiçekler solmaya başlamıştı. Ağaç yaprakları arasından güneş ışınları “Sefine” doruğundan içimize kadar geliyordu. Tarihte büyük bir
öneme sahip olan Cudi’nin en yüksek doruğu “Sefine”, Nuh’un gemisinin durduğu yer olarak bilinirdi. Toplumda
Nuh’un Tufanı denilen büyük sel olayının ardından ilk kurulan köy olarak söz edilen “Heştan” köyü –ki bu köy
1996 yılında Türk ordu güçleri tarafından boşaltıldı- Cudi’nin eteklerinde hala varlığını sürdürüyordu.
Cudi’nin kuzey yamaçlarında içinde yaşadığımız Gundikê Remo köyü, stratejik bir platoda kuruluydu. Soğuk, tatlı
pınar suları, küçük ırmakları, her türden meyve ağaçlarıyla doğasal olarak büyük bir ihtişama sahipti. Köy Cudi dağında her zaman isyanlara tanık olmuş, yurt severlik duyguları gelişkin, bu yüzden de ağır baskılara maruz kalmış
bir yapıya sahipti. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan köyümüz tüm ihtiyaçlarını kendi üretimiyle karşılamak durumundaydı. Köyümüz yer altı madenleri açısından da zengindi ve bunlardan işlenebilen kömür için açılan ocaklar vardı.
Yaz başı sıcak bir gündü. Köyün yukarısında, sık ormanlığın içinde “Nevaner” dediğimiz köyün otlağı vardı. Köylüler koyunlarını hep orada otlatırdı. Güneşin yakıcı ışınlarına karşı ağaçların altından geçerek koyunları araziye götürüyorduk. Köyden epey uzaklaşmıştık. Ormanın giderek sıklaştığı bir yerde ağaçların arasından çıtırtılar işittik.
İnsan olduğunu tahmin ettik. Derken ansızın silahları ve teçhizatlarıyla üç kişi çıkıp yanımıza doğru geldi. Dört ki31
Kanûn 2014
31-33.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:17 Page 32
STÊRKA CIWAN
şiydik. Her dördümüz de daha çocuktuk. Kim olduklarını anlayamayacak kadar küçüktük ve epeyce korkuyorduk.
Ama soğukkanlı olmaya çalışıyorduk. İçlerinden biri bizi çağırdı. Tereddüt içinde tebessümlü bir yüzle yaklaştık,
“Merhaba Heval” dediler.
“Merhaba” diye karşılık verdik.
“Buyurun oturun” dediler. Oturduk, bize sorular sordular, teker teker hepimize sordular. Kekeleyerek teker teker
hepimiz kendimizi tanıttık. Sıra onlara geldiğinde hala tedirgince bekliyorduk. Kim olduklarını henüz söylememişlerdi. Fakat bizim dilimizden konuştukları için biraz cesaretlenmiştik.
Konuşmaya başladılar. Konuşmalarına tam olarak anlam vermesek bile iyi niyetli yanları içimize akıyordu. Adeta
o güne kadar anlayamadığım, eksik kalmış bir yanımı anlatıyorlardı. Ve ilk defa yüz yıllardır duygularını kaybetmiş,
hakir görülmüş bir Kürt olduğumu anlıyordum. Kırmızı zemin üzerine sarı ve yeşil renklerden çizilmiş bir bayrak
çıkardılar.
“Bu, biz Kürtlerin bayrağıdır” dediler. O an gözümün önünde ay yıldızlı Türk bayrağı yok oldu. Bir halkım vardı,
sevgilere muhtaç bir hayatım, kaybedilmiş duygularım canlandı. Duygularıma anlam veremeyecek kadar çocuktum.
Ama etkilenmiştim. Bir sevinç sarmıştı beni, ilk defa silahlı insanlardan korkmuyordum. Var olduğum duygusu dolmuştu içime. Hani bilirsiniz çocukken herkes yaşamıştır aynı duyguları. Kimisi oyuncaklarıyla oynarken tatmıştır
bu duyguyu, oysa çocukluğu elinden alınmış bir halkın çocuğuysanız, oyuncaklarla hiç oynamamışsanız, böyle bir
sevgi dolu davranış...
Eve dönünce aile içerisinde en çok sevilen ve örnek aldığım, çok sevdiğim ablam Gurbete anlatmaya karar verdim.
Ailenin tüm sıcak duygularını onda bulurdum. Her görüşümde çocuksu bir duyguyla hasret giderirdim. Tıpkı hiç ayrılmak istemeyen iki arkadaş gibiydik. Yanına yaklaştığım her adımda bir an önce anlatma heyecanı sarıyordu benliğimi.
“Bu gün yüzünde bir sevinç var. Anlat bakalım seni bu kadar sevindiren şey nedir?” diye sordu.
Sanki benim gördüğümü o da görmüştü. Çünkü içimdeki sevinci biraz onda da görüyordum. Gördüklerimi kısık
bir sesle kulağına anlattım. En çok etkilendiğim çıkardıkları bayraktı. Önce derin bir nefes çekti. Sanki hep hasret
duyduğu bir şey duymuştu benden. Usulca sokularak beni öptü. Ve onları bana anlatmaya başladı. Hava kararıncaya
kadar konuştuk.
O hem aileye hem de köyün gericiliğine karşı tepkiliydi.
Kabullenmediği bir şeyler vardı, isyankar ve asi bir kızdı. Anlattıkları sevgi ve umutlara yol gösterir gibiydi. Konuşurken hem geriliklere duyduğu tepkiyi hem de gerillaya duyduğu sempatiyi öylesine güzel anlatıyordu ki, sanki
bir çocuk masalını anlatır gibiydi. İlk defa o konuşmadan sonra garip bir his tahakküm ediyordu benliğime. Duygularıma anlam biçemeyecek kadar küçüktüm ve sessiz kalıyordum. Ama onu her görüşümde asi duruşundan tepkilerinin daha da çoğaldığını anlayabiliyordum. Her şeye rağmen siyah saçlarının çevrelediği dolgun yüzünden umut
belirtileri ve sevecenlik eksik olmuyordu.
Her gece erkenden yatıp onları bir daha görebileceğimi düşünüyor, diğer bir günün gelmesini bekliyordum. Ta ki, bu
köyün içinde kalabalık sesler duyana kadar sürüp gitti. Kalabalık topluluğun bir kısmı evimizin önünde birikmişti. Sürekli bazı isimler söyleniyordu ve onlara ağıtlar yakılıyordu. Annemin sesini daha derinlikli duyuyordum. Çünkü o ablam Gurbet’i sayıklıyor ve ağıt yakıyordu. Kime baksam ağlıyordu. Geriye sadece ağlayan yüzler kalmıştı. Oysa ben hiçbir şeye akıl erdiremiyordum. Hissettiğim bir şey vardı, oda, onu bir daha hiç göremeyeceğimdi. O içimde her zaman çocukça sevincimin neşesi oldu. Bir kırlangıcın kafesinden özgürlüğe uçması gibi dağa uçmuştu. Bana kalan tek şey sanki
hiç gitmemiş gibi gülen yüzüne tüm çocukluğumla, “Yolun açık olsun Gurbet abla güle güle” demekti.
Kanûn 2014
32
31-33.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:17 Page 33
STÊRKA CIWAN
Ben seni “Gurbet” ablam olarak küçük yaşımın belleğiyle yazmaya çalışırken seni yani, “Rojin Cudi” yi partideki
yaşamında tanıyan ve şahadetine tanık olan Nefel arkadaştan sorduğumda anlattıkları, beni hem düşündürdü hem
onurlandırdı hem de ağır bir sorumluluk yükledi.
“Rojin, 1988’de Botan’da gerillaya ilk gönüllü katılan bayan arkadaştı. Bir grup olarak katılmışlardı ve Botan’ı
çok derinden etkilemişlerdi. Botan’ın yurtseverlik özü Rojin’in ailesinde olsa da ağır feodalizmin, feodal sistemin
ağır dayatmalarıyla da karşı karşıyaydı. Böylesi bir toplumsal ortamda ya var olan toplumsal sisteme uyacak, ya da
karşı çıkacaktı. Rojin sıradan biri değildi, asi karakterliydi. İsyancıydı ve kölelik zincirlerini anlamlandıramasa da
hissediyordu ve kurtulmak istiyordu. İşte bu arayış onu gerillaya kadar getiriyordu. Katılımında duygusallık olsa da
zincirlerinden kurtulmak özgürlük özlemiydi aynı zamanda ve bu özlemi gerillada görüyordu, savaşta görüyordu.
İşte sevdalı olduğu dağlara bunun için gönüllü geldi.
İlk gelişi Cudi alanıdır. Daha sonra da Botanın pek çok alanında kaldı. Bestler, Garisa, Çatak, Pervari onun silahıyla dolaştığı yerlerdi. Hep en zor yerlerde kaldı ve dayandı. Bütün zorluklara karşı amansız direniyordu. Savaşın
her boyutunu yaşadı, her boyutuna katıldı ama hiçbir zaman da duygularını kurutmadı. Savaşın vahşileştiren yanlarına da karşı koydu. Doğayla dağlarla çok erken bütünleşmişti. Dağlar sanki ayaklarının altından kayıyordu. Öylesine emin ve ihtişamlı bir duruşa sahipti ki, silahıyla çok çabuk bütünleşmişti. Silah onun için hep bir tutkuydu. Hiç
yanından ayırmıyor ve her zaman tertemiz tutuyordu. Bir ananın yavrusuna, nazlı bir çocuğa bakması gibi özenli
yaklaşıyordu. Silah savaşıydı, özgürlüğüydü onun için. Gelişme istemi yoğun, hırslı bir arkadaştı. Hep kendini ifadelendirmek istiyor, Parti Önderliğini anlamaya çalışıyordu. Yaşamın özgürleştirici gücünü gördükçe aklına köydeki
kız arkadaşları düşüyordu ve onları merak ediyordu. ‘Acaba ne yapıyorlar nasıl zorlanıyorlar?’ diye kaygılanıyor ve
onlarında hep gerillaya gelmelerini umuyordu. Gittikçe ağır feodal koşullara karşı öfkesi artıyordu. İlişkilerindeki
tutarlılığı, yaşama ve savaşa katılım biçimiyle her bakımdan duruşu güven veriyordu. İşte bu yüzden 1990 yılında
bulunduğu mangadaki tek bayan arkadaş olmasına rağmen manga komutanı olarak görevlendirilmişti.
Savaşa vurgundu. Sayısız eylemde, çatışmada ve saldırıda yer aldı. Hep savaşmak istiyordu. Bu tutku onu daha da
güzelleştiriyor, güçlendiriyordu. Botan’da ağır silah kaldıran ilk bayan arkadaştı. İlk BKC’yi o kaldırmıştı ve silahını çok seviyor, özenle koruyordu. Girdiği eylemlerin birinde yaralandığında tek korkusu sakat kalıp bir daha savaşamamaktı. Yine arkadaşların şahadetleri derin bir intikam duygusu oluşturmuştu neyse ki sakat kalmamış tekrardan
savaşa girebilmişti.
1991-92 kışında Bestler alanında üstlendiğimizde bayan arkadaşlar ilk kez manga oluyorlardı. Bu, Rojin’e büyük
coşku ve moral vermişti. ‘Biz de yapabiliriz’ diyordu. Ve ilk bayan mangasının komutanı o oldu. O kış Herekol’ün
derin dollerindeydik ve Rojin bundan çekiniyordu. Çünkü o savaşa bağlı olduğu kadar yaşama da bağlıydı. Ucuz
ölümleri kabul etmiyor, sindiremiyordu. ‘Bahar hamlesine katılabilmek için kışı sağlam geçirmeliyiz, burası tehlikelidir. Çıkalım, onlar gelmiyorsa gerekirse biz manga olarak yalnız çıkalım’ diyor, var olan üstlenmeyi eleştiriyor,
kaygılarını belirtiyordu ama kimse dinlememişti onu.
Ve 20 ocak 1992 sabahı saat 7.30’da eğitime gitmek için herkes hazırlık yapıyordu. Rojin’de gece karası saçlarını
tarıyordu. Birden yeri göğü inleten bir ses duyuldu. Ve o sesin ardından gelen çığ her şeyi altına aldı. Kar ölüm getirmişti. Diğer arkadaşlarla birlikte çıkardığımızda cansız bedenindeki yüzünde hala tebessüm vardı ve tarağı gece
saçlarına takılı duruyordu... ”
Nefel arkadaş bunları anlattı bana. Saçına takılı kalan tarağın şimdi nerelerdedir bilmiyorum ama senin de diğer
yoldaşların gibi baharla birlikte Bestler dolusu çiçek olup açtığını okudum şiirlerden. Senden sonra katılan çok sayıda arkadaşın Rojin adını aldığını duydum. Senden sonra Botan’da ve ülkemde intikam çığlığı olduğunu duydum. Ve
senin duymanı isterim ki, o büyük coşkuyu duyduğun bayan mangası senden sonra ordulaştı, örgütleşti ve şimdilerde Partileşti.
O büyük coşkuyu senin adına biz taşıyoruz bilesin...
33
Kanûn 2014
34-35.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:17 Page 34
İ
S
E
Ş
Ö
K
R
İ
Şİ
XU VİR RA MEKE
Xu vir ra meke, t’awa xu vir meke:
Zulımie, surgın, pêrişiayene, feqırie,
Xu vir ra meke,
qe t’awa xu vir ra meke:
Bıne pasha to de hardi,
Heg de araqê çareî,
Zindanu de dec u dırbetie,
Kou de gonia cengdaru
u bındestie.
Xu vir ra meke,
t’awa xu vir ra meke,
Roce bena çerxê ma ki cereno,
Roce yena zerrê ma ki bêterso,
Xu vir ra meke, mı qıda,
zonê xu qe xu vir ra meke.
MILLET BÛ RÊWÎ
Jîna me kurt e naghê heştî sal
Dijmin rê nadê em bighin heval
Mane belengaz bêcih û bêwar
Serma me bûrand bi rengê dewar
Gelek me bûrand kuştin û lêdan
Li bin vê xakê li heps û zindan
Zindana me kûr wek zindana
Mem
Dijmin civandin tê de derd û
Xem
Millet bû rêwî ji bajar û gund
Bûye cehneme Kurdistana rind
Kanûn 2014
34
34-35.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:17 Page 35
İK
İSİYD
L
İ
G
V
RIN SE
A
L
Ğ
DA
iz
irlerim
i
irdi
ş
u
d
r
n kirlet
ederdi
a
d
n
a
n
r
a
Mağdu
i
v
p
durm
eler he
rimizi
e
l
z
i
n
Kelepç
e
d
ü
çöpleri
rküsün
ü
t
Şehrin
m
u
l
ın maz
Dağlar
ylerdik
ö
s
e
d
n
rk e
Biz ölü
le
rdük
liğimiz
ç
n
e
g
ak üşü
r
a
n
a
r
Yetim
k ıv
nlarda
b ile
Meyda
e olsak
d
r
e
l
e
r
c
ndan
Ayrı hü
ar ardı
l
r
a
v
u
d
rdik
ik …
Nemli
ep özle
h
i
z
gilisiyd
i
v
e
m
i
s
r
i
k
l
b
i
Bir
ar ı n
iz dağl
b
ü
k
n
Çü
ÜLKEM
E DAİR
Kursal
lı ğ ı n a l
eke sür
b üt ün
ülmüş
zaman
bir top
ların bü
Var olm
rakta
y
ü
temedi
anın be
ğ
i bir ço
delini a
Yazgısı
cuktur
ğır öde
acının
h al k ı m
r
her çağ
künyes
Dünün
.
da.
idir.
günahl
a
r
ı boynu
Anın s
ıcaklığ
na takı
ı
n
lmış bi
d
a kavru
Hala ik
r p r ag a
lurken
i yaban
ndadır
y ar ı n ı n
cı gibiy
Kavuşt
.
iz ve ç
hesabın
ukça u
ü
ı
r
zaklaşa
öte zam
ümüş e
Bir doğ
n.
ski zam
an l ar a
uşun sa
erteler
a
n l ar a m
ncılarıy
Sevdas
yine.
ah k u m
la yaşa
ının ad
u
z
r
ı
.
z
ı
ö
y
zlem o
ine de.
Güzell
lan bir
iğinin b
sevgili
edeli z
dir ülk
ulümd
em.
ür.
35
Kanûn 2014
36-38.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:18 Page 36
STÊRKA CIWAN
Di Neteweya Demokratîk De Jiyana
Polîtîk û Xweseriya Demokratîk
Eşkere ye ku vê demê di
nava şert û mercên nû de
wê di navbera sazî û
hêzên dewleta netewe û
hêz û saziyên KCK’ê
de raqebet,
xwelihevrakişandin
û şerekî mezin
pêk bê.
n n
n
Abdullah Öcalan n
n n
irov di avakirina neteweya
demokratîk a KCK’ê de dikare alî û şaxê polîtîk weke xweseriya
demokratîk bike têgîn. Mirov bêyî
xwebirêvebirinê nikare li neteweya
demokratîk bifikire. Bi giştî bi tevahî
şêweyên neteweyan, bi taybetî jî neteweyên demokratîk hebûnên civakî
yên xwedî rêveberiyên xwe ne. Eger
civakek ji rêveberiya xwe mehrûm
be, ew ji netewebûnê derdikeve. Di
rastiyên civakî yên hemdem de mirov
nikare li neteweyan bêyî rêveberî bifikire. Heta neteweyên mêtingeh jî
herçiqasî ji xerîban pêk bê jî rêveberiyeke wan heye. Lê ji bo civakên
M
Kanûn 2014
36
36-38.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:18 Page 37
STÊRKA CIWAN
ketine pêvajoya jihevbelavbûnê mirov
nikare behsa rêveberiyê bike. Eger
mirov behsa rêveberiyê bike jî ew
rêveberî ya hêza ji hev belavker e,
rêveberiya tesfiyekirinê ye, û vê bi
demê re û bi kontrol dike. Dema
Kurd ne xwedî rêxistiniya xwe bûn,
rewşa wan jî bi vî rengî bû. Ne bi
tenê nedihiştin Kurd bibin netewe,
di heman demê de ew ji civakbûnê
jî derdixistin. Pêşengiya PKK’ê û
polîtîkaya KCK’ê ne bi tenê ev pêvajo
rawestand, ji civaka polîtîk ber bi
netewebûyîna demokratîk ve pêvajoyek da destpêkirin. Di vê qonaxê
de ku em gihiştinê, Kurd bi qasî ku
dibin civaka polîtîk, vê rastiya polîtîk
li ser riya netewebûyîna demokratîk
têra xwe bi rêxistin dikin.
Di serdema me de polîtîkbûna civakê bi xetên sereke ji du aliyan ve
civakê dibe netewebûyînê: Riya kapîtalîst a ji rêûresmê ew rê ye ku ber
bi dewleta netewe ve dibe. Di şert û
mercên kapîtalîst de eger civakek
bêdewlet be, dewleta wê hilweşiya
be yan di rewşa jihevdektinê de be,
polîtîkayên dîndar û mîlliyetgir wê
civakê ber bi dewleteke nû ve, ber
bi dewleta netewe ve dibe. Eger dewleteke wê civakê ya ji rêûresmê hebe
û bêhêz be, li şûna wê dewletê wê
dewleteke netewe ya bi hêztir bê danîn. Riya duyemîn a netewebûyînê,
riya netewebûyîna demokrtîk e. Nexasim karekterê dewleta netewe yê
pirsgirêkan diafirîne, di roja me ya
îro de civakên polîtîk û hêzên wan
ên rêveberiyê ber bi netewebûyîna
demokratîk ve dixe nava tevgerê, yan
bi reformê yan jî bi şoreşê wan neçarî
netewebûyîna demokratîk dike. Dema
ku kapîtalîzm mezin dibû meyla ser-
dest dewletên netewe bûn, lê di van
şertên roja me ya îro de ku hildiweşe,
bêhtir ber bi netewebûyîna demokratîk ve diberide. Di vê mijarê de
gelekî girîng e ku mirov hêza polîtîk
bi desthilatdariya dewletê re wekhev
neke. Di xwezaya polîtîkayê de azadî
heye. Netewe û civakên polîtîk dibin,
ew civak û netewe ne ku azad dibin.
Her civak û neteweya hêza desthilatdarî û dewletê bi dest dixe çawa ku
azad nabe, eger xisletên wê yên demokratîk hebin, dikeve rewşekê ku
azadiyên xwe yên heyî jî ji dest bide.
Lewma mirov civakekê ji diyardeyên
desthilatdarî û dewletê çiqasî bişo,
37
ewqasî li azadiyê vedike. Şertê bingehîn ê mirov wê civak û neteweyî
azad bike ew e, divê mirov timî wê di
rewşeke polîtîk de bihêle. Civakeke
ji desthilatdarî û dewletê hatibe şuştin,
lê polîtîk nebûbe, dibe civak an neteweya teslîmî kaos an anarşiyê bûyî.
Eger civak û netewe demeke dirêj ji
anarşî û kaosê rizgar nebin wê birizin,
ji hev belav bibin û wê bibin alavê
kozmosên xerîb ên din. Kaos û anarşî
bi tenê ji bo demeke kin û demî
dikarin bi roleke afirîner rabin. Ji bo
vê jî şert e ku diyardeya polîtîk bikeve
dewreyê. Polîtîka, bi tenê azad nake,
di heman demê de tenzîm dike. PolîKanûn 2014
36-38.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:18 Page 38
STÊRKA CIWAN
tîka hêzeke bêhempa ya tenzîmkirinê
ye. Li cem netewe û civakê polîtîka
çiqasî bi hêz be, ew dewlet û desthilatdarî jî ewqasî lawaz in, divê lawaz
bibin. Berevajiyê vê jî dibe. Li cem
netewe an civakê dewlet an hêza desthilatdariyê çiqasî zêde be, polîtîka
ango azadî jî ewqasî lawaz dibe.
Di avakirina neteweya demokratîk
de Koma Civakên Kurdistanê KCK
bi rola darê piştê radibe. Ji bo netewebûyîna demokratîk divê KCK bi
rola organa polîtîkaya demokratîk
rabe. Tevlîhevkirina wê bi dewleta
netewe re berevajîkirineke bi zanîn
e. KCK weke prensîb dewleta netewe
amûrê çareseriyê nabîne. Ne qonaxa
pêşî û ne jî qonaxa dawî ya dewleta
netewe ye. Herdu têgînên ji hev cuda
yên otorîteyê ne, û xwedî xisletên
cihêreng in. Herçiqasî ji aliyê şemayê
ve ji hin aliyan ve bişibe bisazîbûna
dewleta netewe jî bi xwe û naveroka
xwe cuda ye. Weke organa biryarê
ya KCK’ê KONGRA GEL bi rola
Meclîsa Gel radibe. Girîngiya wê
ew e, gel bi xwe biryarên xwe dide.
Meclîsa Gel an KONGRA GEL organeke demokratîk e. Ew alternatîf
e, li beramberî netewebûyîna di tebeqeya jor de an jî pêşketina netewebûyînê bi pêşengiya hêmanên bûrjûwa. KONGRA GEL netewebûyîna
bi pêşengiya çînên gel û tebeqeya
rewşenbîr bi pêş dikeve, îfade dike.
Ji aliyê naverokê ve ji sîstema bûrjûwa ya parlementeriyê vediqete.
Lewma dewletên netewe yên serwer
divê sîstema xwe ya hilbijartinê û
navenda civînên xwe li gorî şertên
li cih bi rêxistin bikin. Konseya Rêveber a KCK’ê pîramîda rêveberiya
rojane ya navendîkirî û xurtkirî îfade
Kanûn 2014
dike. Ew ê yekeyên xebatê yên li
nava gel belav bûne, koordîne bike.
Divê hewldanên rêxistinî-çalakî yên
rojane yên netewebûyîna demokratîk
koordîne bike, bi rê ve bibe û biparêze. Rast nîne ku bi organên hukûmetên dewletê re bê tevlîhevkirin.
Bêhtir nêzî sîstema konfederasyona
civakên sivîl ên demokratîk e. Saziya
Serokatiya Giştî ya KCK’ê ku bi
hilbijartina gel tê destnîşankirin, bi
awayekî giştî asta herî jor a neteweya
demokratîk îfade dike. Ahenga di
nava tevahiya yekeyên KCK’ê de û
pêkanîna polîtîkayên bingehîn dişopîne û kontrol dike.
Pirsgirêka KCK’ê ya legalbûnê bi
dewletên netewe yên serwer re heye.
Tevî ku pêşî cih dide xebatên legal
jî dewleta netewe vê qebûl neke wê
ev yek li Kurdistanê rê li ber rêveberî
û otorîteyeke duserî veke. Eşkere ye,
kengî li ser van erdan û di nava van
civakan de rêveberiya dewletê û rêveberiya KCK’ê bêne meşandin wê
ev yek bibe sedema şer û tengezariyê.
Eger daxwazên der barê legalbûn û
qanûnîbûnê de ji dewletên pêwendîdar
re têne pêşniyarkirin bersiva xwe
nebînin û berevajî bi şîddet, girtin û
şopandinê bersiv bê dayîn, KCK jî
wê texsîr neke rêveberî û otorîteya
xwe bi awayekî yekalî pêk bîne. KCK
di sala 2005’an de hat îlankirin. Ji
wê rojê ve bi dewletên netewe yên
pêwendîdar re yekser û neyekser diyalog çêbûn û heta niha ji wan encameke çareseriyê ya qanûnî bi dest
nehatiye xistin. Eger diyalogên behsa
wan tê kirin encamên erênî nedin,
di dema pêş de KCK wê weke otorîte
û hêza rêveberiyê li Kurdistanê bi
civaka Kurd û hindikiyayên li heman
38
cografyayê re bivênevê bi awayekî
yekalî xwe pêk bîne.
Kengî KCK xwe bi awayekî yekalî
di nava hemû alî û şaxên neteweya
demokratîk de pêk bîne, ev yek wê
demeke nû bide destpêkirin. Ev dem
wê ji dema PKK’ê xwe ava dikir û
şerê gel ê şoreşgerî pêşde dibir cuda
be. Di vê demê de wê bi tenê partî û
rêveberiya şer tinebin. Tevî ku wê
dîsa xebatên PKK û HPG’ê û şerên
parastinê hebin, lê di vê demê de
erka bingehîn wê ji hemû alî û şaxan
ve avakirin û rêvebirina neteweya
demokratîk be. Eşkere ye ku vê
demê di nava şert û mercên nû de
wê di navbera sazî û hêzên dewleta
netewe û hêz û saziyên KCK’ê de
raqebet, xwelihevrakişandin û şerekî
mezin pêk bê. Li bajaran, li dewrûbera bajaran û gundan dibe ku otorîte
û rêveberiyên cuda pêk bên.
39-40.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:18 Page 39
STÊRKA CIWAN
Rastiya
Gelê
Cengawer
n n
n
Qasim Engîn n
n n
Îro gelê kurd di bin erîşek pir
giran de ye û li gelek cihan jî bi metîrsiyên mezin re rû bi rûye. Ev tê
wateyê ku rewş pir zêde awarte ye.
Demên awarte jî, nezîkbuyînên awarte û fedakariyên taybet dixwaze.
Tiştên Taybet Û Fedakariyên Ku Tên Xwestin
Çine?
Rewşa ku li Şengal tê jiyin ne
tiştên ku vejartînin ango îstîsnaînin,
berovajiya wê, giştî ne. Erê li Şengal’e bi nezîkbûyînên çewt yên hinek
hêzan, gelê me bi mişextkirin û
komkujiyek giran rû bi rû ma û ser
cîhanê belav bû. Xûyaye ku ev mişext
kirin û komkujî yê tenê li wê derê
namîne û yê bidome. Tiştên ku li
Maxmur qewimîn nîşane vê bû. Erîşên li ser kurdên Şebek û kurdên
Kakaî ji heman tişt e. Û dîsa êrîşên
li ser Celawle û Kerkuk jî heman
tiştin. Û hîn bêhtir jî ev rewşa jibo
êrîşên çeteyên li ser Rojava û taybet
jî êrîşên li ser Kobanê derbas dibe.
Carek din em bi dengek bilind bejin yek
çareserî û tedbîrek heye, ev jî: bi
RASTİYA GEL Ê CENGAWER jîn kirine
û gorî wê tevger kirine.
39
Em bala xwe bidinê, li kuderê êrîş
birine ser kurdan li wê derê kurd derxistine, mişexst û koçandin e û wek
me li jor anî ser ziman qetilkirine,
kuştine, komkuji re derbas kirine.
Keçên wan, jinên wan, zarokên wan
jî revandine, destdirêjî û tecawiz kirine.
Bi kurtasî, gelê kurd bi yek gotinekê: Bi jenositeke (jenosîd) nû ango
nîjadkujî û tevkujiyek nû bi rû bi rû
ye. Em dubare bikin; xuyaye ku ev
rewşa heqe em tedbîrên pêwîst negirin
wê bidome.
Tedbîr çi ye? Em kurd heta em
mirovên ku li ser vê axe jîn dikin,
divê çi bikin? Em ê çawa him van
êrîşan bidin seknandin, him ji çawa
xwe biparêzin?
Ji bo van pirsan tenê yek bersiv
heye, serî de gelê me û dîsa gelê din
yên ku li herême dijîn bi RASTİYA
GELÊ CENGAWER tevbigirin û xwe
rêxistin bikin.
Çî Ye Rastiya Gel Ê
Cengawer
Hember ewqas êrîşan seknandin
bi tenê rêbazekê gengaz e. Ev jî; xwe
bi tevahî civaka xwe, bi xwe xwe rêxistin kirinê dibe. Civakek rêxistinkirî;
civakek bi tedbîr e, civakek bi dîsîplîn
e, civakek yek bûyiye, civakek şiyare,
civakek hestyare û hisgire, civakek
bi hêz e. Û bê guman civakeke ku
parastina xwe ya cewherî bi xwe xwe
pêş dixe û peşxistiye.
Parastina Cewherî ev e ku; herkesek
berî ku xeterî ango metirsî derbikevin
holê tedbîre xwe girtiye. Xwe rêxistin
kiriye. Perwerde xwe ya leşkerî ji
têde xwe perwerde kiriye. Civak wek
Kanûn 2014
39-40.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:18 Page 40
STÊRKA CIWAN
yekeyek xwe tanzîm kiriye. Ev li jor
haye jêr wiha ye. Yek mirovek ku li
derve vê rexistin kirine nameye. Li
yekekek haye yekeyên gelek mezin,
xwe bi dîsîplînek bilind, bi hevre,
hundirî hestyariyek de tevger kirine.
Bi kurtasî; gelê ku tevahi xwe li
gorî şertên şer amade kiriye. Heta
derfet hebin tevahi kesên ku li ser vê
axe jîn dikin werin çek kirin, herkes
karibi hemû çekan kar bîne, bi hemû
rebazên xwe parastine, xwe çekîri be.
Dîsa cihe ku li têde dijîn; çeperên,
sengerên xwe ango sîperên xwe çêkirî
be. Tenêliv û libat nekin tevgerek
tenê nekin. Bi tevger bin.
Dîsa li gori rewşa awarte ferî jîn
kirine bibin. Gori wêstok kirin, nijîn
kirin, îstif kirin şert e. Berê de jibo
mehan amede kirin pêwîste.
Em bifikrin ku her roj şer e. Em
bifikrin ku wek Kobanê, wek Gazze
her roj erîş hene. Her roj dorpêç kirin
henê. Her roj erîş henê.
Em ji bîr nekin ku li dîroka kurdan
de kengî kurd bi komkujiyan rû bi
rû mane, wê demê kurd herdem bêrêxistin bûne û rêxistinek wan ser
bingeha parastina cewherî nebûye.
Ev heman deman jibo gelên din yên
ku li ser vê axan jiyan kirine û katılkirine ve, bi rû bi rû mane ji derbas
dibe. Wanan jî tedbîrên xwe dij komkujiyan negirtî bûn. Xwe xwe rexistin
nekirî bûn. Em bala xwe bidin Kela
Dimdimê, li wê derê Kurdan tedbirên
xwe girtî bûn û bi salan karîbûn xwe
bi parêzin û jîn bikin.
Encamê de; heqe gelê vê herême
dixwazin xwe hember komkujiyên
faşîzan biparêzin û hêna zêdetir jî
gelê kurd dixwaze li ser vê erdnîgariya
de bi serbilindî û azad bijî, wê deme
Kanûn 2014
tenê reyek heye, ew jî; bi rûhe RASTİYA GEL Ê CENGAWER xwe rexistin bike û jîn bike. Wek din li ser
vê axa Rojhilatanavin ku hezên faşîzan
wek DAİŞ hebin, dîsa wek dewletên
dagirkerî Komara Tirkiye hebin û
dewletên ser esase heşmendiya netew
40
dewlet hebin ev xeteriya, metirsiya,
talûke her tim yê hebe.
Jibona wê carek din em bi dengek
bilind bejin yek çareserî û tedbîrek
heye, ev jî: bi RASTİYA GEL Ê
CENGAWER jîn kirine û gorî wê
tevger kirine.
41-42.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:33 Page 41
STÊRKA CIWAN
Berê Xwe Didin Rojê Û
Dûayên Xwe Dikin
n n
Yên berê xwe didin rojê û dûa dikin, yên jin û xwezayê pîroz
dibînin.Yên bi ti awayî pergala desthilatdar qebûl nekirine û li ber xwe
dane.Mirovên di nasnameya wan de
li xaneya ola wan 'X' hatiye nivîsîn
ango '0' hatine hesibandin.Rastî êş
û elemên mezin hatine û bi çavên
cûda lê wan hatiye mêzandin..Lê
belê ti carî serê xwe li ber zilmê ne
tewandin û teslîm nebûn, pişta xwe
dan çiyayên xwe û li ber xwe dan.
n
Avesta Ezda
n n
Êzîdî ango Ezda yanî yên
ku 'Xwedê ew dane'
Xelkê Êzîdî li hemberê hemû komkujî, zordestî û zordariyê hata salên
80'ê yî reng didan axa mezopotamyayê, lê belê piştî salên 80'ê yî ji ber
zilm û zorê naçar man ku ji ser axa
dapîr û bapîrên xwe koç bikin.Êzîdî
li Irak, Sûrî, Rusya, Gurcîstan, Ermenîstan, Turkiye û gelek welatên
Ewrupayê belav bûne. Rewşa civaka
41
n
êzîdiyên li van welatan dimînin, trajediya wan radixe berçavan.Di nava
bawerî û civaka kurdên ezîdî de cihê
jinê pîroz e. Ne tenê jin, bi tevahî
zayenda mê pîroz tê dîtin. Ji ber ku
ew hêza afirandinê ne.
Li gorî mitolajiya ola êzîdiyan, jin
xwedî qedr û qîmeteke mezin e. Di
baweriya ola Ezdayetiyê de gelek
xwedawendên jin hene, yek ji wan,
anahîta nahît îştar, yanî star ku hê jî
kurd baweriya xwe pê tînin.
Kanûn 2014
41-42.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:33 Page 42
STÊRKA CIWAN
Îro jî gelek kes ji xwedawenda starê
bawer dikin. Û bi gotina "ya Star"
hewara xwe jê re dibin. Star bi xwe
xwedawenda av, hewa, xweza û bi
gistî xwedawenda evîn û hezkirinê
ye. Dîsa mîtra ku heta serdema dawî
jî gelek bawermendê wê hene û nêzî
6 hezar peykerê wê li dêrên ewrûpayê
hatine dîtin û niha jî tên parastin.
Di nava civaka Ezdayî de her beşekî
civakê û her tiştek Pîr û xwedaneke
xwe heye. Lewre li gorî mîtolojiya
ezdayî xatûna Fexra jî xwedana zayînê
ye. Xwedana bereket û zêdebûnê ye.
Beşek ji jinên civaka ezdayî ji bo
Xatûna Fexra rojiyê digirin lê belê
ne ferz e ku her jinek bigire. Li hin
herêmên Kurdistanê ji Xatûna Fexra
re "Xas" an jî "Xasa" tê gotin. Yanî
kesa qenc, kesa baş. Dîsa tê zanîn ku
ji marolê re jî xas dibêjin. Ji ber vê
yekê beşek ji kurdên êzidî ji bo rêza
Xatûna Fexra yanî ji bo rêzgirtina
"Xasa", marolê yanî xasê naxwin..
Di nava Êzdiyan de jin di asta
desthilatiyê de jî cih digirin û heta
dikarin bibin mîr jî. Di dîrokê de
mînakên vê yekê hene. Di sala 1913'an
li Mûsilê Meyan Xatûn bi Osmaniyan
re dikeve nava bazarê. Dan û standinê
bi wan re dike. Di encamê de di sala
1914'an de Meyan Xatûn bi ser dikeve
û dînê êzdiyan bi awayekî fermî bi
desthilatiyê dide qebûlkirin. Di nava
êzdiyan de beşa ku herî zêde rêzê dibînin û qedrê wan tê girtin jî beşa
ruhanî ye. Beşa ruhanî ji 6 çînan pêk
tê. Ew ruhaniyet bi awayekî irsî yanî
wekî mîrate derbas dibe û jin jî dibin
waris û paşmaya ruhanî. Di nava merasim û civatan de jî pêwîst e ku jin
bê temsîlkirin Bo nimûne di dema
merasima Hecê ango Cimaya Lalişê
Kanûn 2014
de, beşa semayê gelekî girîng e.
Di nava gerana semayê de jin jî
hene. Sema heft beş in ku beşa herî
mezin beşa "Maka Êzî" ye. Mak jî
rêza ji bo dayîk, makê yanî rêza jinan
nîşan dide. Di dema veşartin û definkirina miriyan de jî jin cihekî taybet
digirin. Li ser gore jî jin sê caran li
dora gorê digerin. Bi vê yekê re Xwedayê mirî dide xatirê pakî û paqijiya
jinê. (Hejmara sê jî balkêş e. Ji ber
ku di nava zerdeştiyan de jî Gotina
Baş, Karê Baş û Ramana Baş heye)
Ev yek hejmara sê tine bîra mirov.
Di nava şerê eşîrtî de jî, Jin û
zarok nabin hedefa êrîşan. Mafê wan
ê destnedanê heye. Dema yek bikeve
42
pişt dergûşê, ji êrîşê xilas dibe. Dema
şerek hebe, jin herin hewarê şer radiweste. Dema jinek bikeve navbera
du eşîran û laçika li serê xwe, bavêje
ortê, her du alî jî disekinin. Di warê
zewacê de jî tekzewacî esas tê girtin.
Ger jin sax be, mêr nikare bi jineke
din re bizewice.
Yanî pirjinî ango pir zewacî qedexe
ye. Eger hin kesan ev pîvan binpê
kiribin jî, heta niha civakê ev yek
helal nekiriye. Ji ber ku di nava
civaka êzidî de pirzewacî heram e. Ji
bo têkbirin û asîmlekirina vê çanda
pîroz, gelek hewildan hatin kirin. Lê
belê vê civakê ti carî ev yek ne pejirand û li ber xwe dan....
43.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:33 Page 43
STÊRKA CIWAN
''Ji Bîr Neke Dil Çavên Xwe Hene''
n n
Evdal hêrs bûyî û bêzarbûyî dikeve hundur li ber
kuçikê rûdinê.Radihîje darekî û agirê di tifikê de tev
dide.Zoq li nava agir dinere.Weke diponije xuya dikir lê yarastîn mîna mejiyê wî rawestiyaye,neçar matmayî disekine.Diya
wî ya pîrejin li quncikekê rûniştiye û teşiya xwe dirêse.Lê
hayil bû,Evdal li ber agir rûnişt.Diya pîrejin bi guman dipirse.
n
Rêşad Sorgul
n n
n
-Lawo Evdal berxê min tu çi dibêjî.Qey tu dîn bûyî?
-Na dayê ez dîn nebû me.Lê teresî û sitû tewandina li
ber vî mîrî ranakim.Dest diavêje hemû jiyana me.Dixwaze
ez bibim berdestiyê wî.Ma mirovê vê yekê çawa qebûl bike
dayê?
-Lawê min Evdal,ma tu ewqas xeşîmî,qey tu nizanî di
dil û mijiyê her kesî de mîrek heye.Tu bimire kiyê lı ber te
bikeve.Mîrê her hebin. Belkî mirina te mîran hê bike mîr.
-Tu rast dibêjî.Çima ez xwe dikujim.Ez xwe bikujim
mîrê aveke sar bi ser de vexwe.Erê erê…ezê mîr bikujim.
Diya Evdal li hemberî vê rewşê vediciniqe û dibêje:
-Evdal kurê min tu nikarî mîr bikujî.Mîr xurt e.Pişta wî
heye.Jixwe tu bi tenê nikarî tiştekî bikî.
-Tenêbûn.
-Tu sor bû.Qey tu tirsiya Evdalê min?
Evdal matmayî kêliyekê rawestiya û nişkê ve bi dengekî
sivik got:
-Dayê çavên te tarî bûne tu çawa dibîni?
-Min te mezin kiriye û ji bîr neke dil çavên xwe hene.
-Evdal lawo te xêr e?
-Dayê ezê biçim.
-Tê biçî ku?
-Ezê dûr biçim cihekî kes lê nebe.
-Lawo devê xwe li xêrê vebike.Tu ji ber çi diçe.Kê çi bi
te kir,me çi te kir?
-Ez ji ber we naçim,ez ji ber êşa di dilê xwe de diçim.
-Lawo Evdal, eger te dil girtibe kurê min,emê biçin bixwazen,ma hêjaye mirov ji ber vê yekê biçe.Xwedê derd
daye derman jî daye.
-Na dayê.Tu li rewşa min serwext nabî.Ez behsa çûyîna
cihê veger jê nîne dikim.
43
Kanûn 2014
44-45.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:19 Page 44
STÊRKA CIWAN
Die IS-Terroristen
Scheinen
Verlierer Unserer
Gesellschaft Zu
Sein
n n
n
Doza Avesta
Der IS (Islamischer Staat) wurde
als dschihadistisch-salafistische Terrororganisation während des Irakkrieges 2003 unter dem Namen ISIS (Islamischer Staat im Irak und der Levante) aufgebaut und bezog sich anfangs auf Al-Qaida. Sie kämpfte dann
auch in Syrien zunächst gemeinsam
mit Al-Qaida gegen das Assad-Regime, spaltete sich jedoch 2013 von ihr
ab. 2014 begann IS auch im Irak Gebiete zu erobern und rief im Sommer
2014 für ihren Herrschaftsbereich das
Kalifat aus. IS ist in Syrien und im
Irak verantwortlich für Massaker an
Tausenden so genannten Ungläubigen
und in brutalster Weise vor allem an
Kanûn 2014
n n
n
Frauen. Unterstützt wird IS vor allem
von der Türkei, Saudi-Arabien und
Katar. Die dschihadistisch-salafistische
Ideologie der IS zielt auf die gewaltsame Errichtung eines Kalifates, d.h.
eines islamischen Gottesstaates, auf
Grundlage der Scharia. Als eine der
am schnellsten wachsenden ultrakonservativen Strömungen des Islams ist
der Salafismus Nährboden für Radikalisierung und bildet die Basis für
islamistische-dschihadistische Ideologien. Er bezieht sich allein auf die
Lehren des Korans und lehnt dabei
die meisten historischen Entwicklungen im Islam als nicht wahrhaft muslimisch ab, fordert die Rückkehr zum
44
ursprünglichen Islam, steht allgemein
feindlich zur heutigen Welt und ist
als Mittel zur Unterdrückung von Frauen die ausgeprägteste unter den Strömungen des Islam.
Wie bekannt, greift die Terrororganisation IS mit schweren Waffen
besonders seit dem 15. September
das Kanton Kobanê in Rojava/NordSyrien an. Vom Süden, Westen und
Osten ist die Region durch den IS
belagert. Im Norden patroulliert der
türkische Staat und unterstützt dadurch
diese Angriffe. Wenn nichts unternommen wird, sind Massaker an die
Bevölkerung mit tausenden Opfern
vorprogrammiert. Internationale
Mächte haben jahrelang aktiv oder
durch nichts-tun passiv die Stärkung
des IS unterstützt. Vor allem spielt
die Türkei dabei eine tragende Rolle.
Die Kraft die am effektivsten gegen
die Angriffe des IS Widerstand leistet
sind die Einheiten der Kurdischen
Freiheitsbewegung, die YPG und die
HPG, die seit dem 15. September im
besonderen in Kobanê, seit Monaten
aber auch in Shengal und Maxmur,
das Leben von Zehntausenden, KurdInnen, ChristInnen, EzidInnen, TürkmenInnen und viele andere Volks-,
Religions-, und Sozialen Gruppen
verteidigen.
Die Kurdische Gesellschaft vor allem
die kurdische Jugend in Europa sind
sehr stark angetrieben. Sie empfinden
Hass Wut und Trauer zugleich. In Europa wie in anderen Teilen in Kurdistan
organisiert sich die Jugend untereinander
und veranstaltet Demonstration, Informationsstände und Disskussionssabende. Sie versuchen mit ihren Aktionen
die Zivilbevölkerung zu erreichen.
44-45.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:19 Page 45
STÊRKA CIWAN
Viele nicht Kurden wissen nicht
was in Kurdistan los ist sie hören
und lesen das Wort Kobanê haben
aber wenig Information dazu was
wirklich im nahen Osten los ist.
Die Jugend muss sich besser in
den Organisationen und Gruppen stärken sie müssen sich weiter Bilden
Verantwortung übernehmen und selber
strukturieren und planen.
Sie müssen viel mehr Kontakt zu
außen Politik aufbauen.
Sehr erschreckend ist es in Europa,
das viele Jugendliche, sehr viele
junge Frauen vor allem von den IS
manipuliert und in den nahen Osten
geschickt um im "Namen Gottes "
zu töten.
Den Männern wird Geld und Reichtum versprochen, die sich an IS
wir müssen heute was
tun und nicht
morgen, den
Morgen kann es schon
zu spät sein.
Wir fordern
die Menschlichkeit
auf die Augen
zu öffnen
und das Schweigen
zu brechen.
anschließen und sie dürfen sich
Frauen aussuchen und sollen dafür
die "ungläubige" töten.
Die IS-Mitglieder besteht aus
vielen Nationen, sie haben in der letzten Zeit mehr Anhänger gewonnen.
Viele nicht Muslime haben sich zum
Islam konvertiert und bringen unschuldige Menschen in Kurdistan um.
In den Augen des islamischen Staates
ist keiner außer ihnen gläubig genug.
Entweder du wirst einer von denen
oder dir wird die Kehle durchgeschnitten
oder als Frau wirst du vergewaltigt.
Die IS-Terroristen scheinen oft Verlierer unserer Gesellschaften zu sein.
Einige haben Sprachfehler und wurden
gehänselt, andere haben eine schwierige Familiengeschichte durchlebt oder
sind generell im Leben gescheitert.
Es stellt sich die Frage, welche Gewalt
diese Männer erfahren haben, um
ihre Männlichkeit auf eine solch primitive Weise unter Beweis zu stellen
Warum ich das sage, wenn wir
uns mal die Videos auf YouTube
oder Facebook und dann mal die
Biografie der IS-Terroristen angucken,
dann kommt man auch auf die gleiche
Theorie. Frauen die durch die Hände der
Terroristen entwischt worden sind berichten von Massenexekutionen, Vergewaltigungen und Morden. Die brutale Gewalt, die sich insbesondere
gegen Frauen richtet, brachte und
bringt Frauen und Mädchen dazu,
sich in den Tod zu stürzen, bevor sie
in die Hände der IS fallen. Tausende
Mädchen und Frauen sind entführt
und auf Sklavenmärkten verkauft worden. Viele werden von den Dschihadisten selbst als Sexsklavinnen miss45
braucht und gefoltert. In den von dem
IS besetzten Gebieten, werden untragbare Lebensbedingungen für Frauen gewalttätig durchgesetzt. Dazu
gehören z.B. Verschleierung, Ausgangsverbote, Genitalverstümmlung
und die zeitlich befristeten „Dschihad-Ehen“.
Die IS hat Angst vor der selbständigen Frau, nach der Aussage der
Dshasinds kommen sie nicht in den
Himmel, wenn sie von einer Frau ermordet werden.
Sie nennen sich gläubige Moslems
aber vergewaltigen die Frauen. Viele
kurdische Jugendliche lassen sich
mehr von Hass treiben und sie empfinden Wut gegen über der Ungerechtigkeit.
Die kurdische Jugend in Europa
muss sich besser organisieren und
strukturieren. Wir müssen mit unserem
Wissen handeln und nicht mit der
Wut die wir in uns tragen. Viele kurdische Familien sind politische Flüchtlinge sie mussten aus ihrer Heimat
flüchten weil sie verfolgt worden sind.
Deswegen fühlt die kurdische Bevölkerung in Europa genau mit den
Menschen aus Kobanê.
Denn die Menschen aus Kobanê
haben in der Türkei Zuflucht gesucht.
Beachtenswert finde ich das die
kurdische Jugendbewegung mit anderen Organisationen gemeinsam kooperiert und organiseren.
Es ist gerade der Zeitpunkt, wir
müssen heute was tun und nicht morgen, den Morgen kann es schon zu
spät sein.
Wir fordern die Menschlichkeit auf
die Augen zu öffnen und das Schweigen zu brechen.
Kanûn 2014
46-47.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:22 Page 46
STÊRKA CIWAN
Der Letzte Neandertaler
n n
on ihm steckt noch einiges in
unseren Genen, in ganz Europa war er verbreitet. Doch vor
40.000 Jahren war Schluss für den
Neandertaler. Forscher haben jetzt
die letzte Phase des Miteinanders mit
Homo sapiens genauer datiert. Und
zeigen einen erstaunlich zähen Urmenschen am Rande des Abgrunds.
Ob es am Ende ein friedliches Zusammenleben war, ein vertrautes Miteinander war, vielleicht sogar mit
amourösen Momenten, oder ob es
doch zu einem handfesten Verdrängungswettlauf kam zwischen den letzten Neandertalern und den aus Afrika
eingewanderten und nun sich ausbreitenden modernen Menschen, wirklich wissen kann das keiner. Es ist
nirgends in Stein gemeißelt. Was die
Wissenschaftler aber jetzt für ziemlich
sicher halten, ist das Datum des Aussterbens: Irgendwann zwischen 41.000
und 39.000 Jahren vor unserer Zeit
sollen die letzten Populationen des
Homo neanderthalensis von der Bildfläche verschwunden sein.
n
Joachim Müller-Jung n
n n
V
Kanûn 2014
Eine menschliche Nachbildung im Neandertal-Museum
in Mettmann.
Wie sicher diese in der Zeitschrift
„Nature“ soeben publizierten Daten
allerdings wirklich sind, wird sich
erst noch zeigen müssen. Denn die
vierzig Ausgrabungsstätten zwischen
Russland und Spanien, die Tom Hig46
ham von der Universität Oxford zusammen mit zahleichen Kollegen (unter anderem auch aus Tübingen) mittels einer „Hochpräzisionsdatierung“
geochemisch und damit zeitlich möglichst exakt eingeordnet haben, sind
46-47.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:27 Page 47
längst nicht alle Neandertalerfunde
in Europa. Und es dürften auch nicht
die letzten sein. Zudem gibt es genetische Analysen von NeandertalerKnochen und ältere archäologische
Befunde, die noch schwer mit den
neu publizierten Ergebnissen in Einklang zu bringen sind. Es könnte also,
wie so oft in der Urmenschenforschung, noch Überraschungen geben.
Die Forschergruppe um Higham
hat sich auf Westeuropa und den östlichen Teil des Mittelmeeraums konzentriert. Sie berücksichtigte auch
nicht nur Knochenfunde, sondern
ebenso Fundstücke, Steinwerkzeuge
insbesondere. Der als Moustérien bezeichnete steinzeitliche Epoche, die
schon vor 120.000 begann, galt ein
Augenmerk der Wissenschaftler. Sie
wird ganz klar den Neandertalern zugeschrieben. Anders die spätere Epoche
des Châtelperronien, eine in Frankreich
und Nordspanien lokalisierte archäologische Kultur, die deutlich am Ende
der Neandertalerära steht und die etwa
der Leipziger Paläoanthrologe JeanJacques Hublin als Beleg für die kulturelle Beeinflussung des Neandertalers
durch Homo sapiens wertet. Auch die
archäologische Steinzeitindustrie des
Uluzzian, das ausschließlich in einer
Region in Norditalien für einige tausend Jahre vorherrschte und abrupt
zum Aussterben des Neandertaleraussterbens endete, gilt als Übergangskultur. Die eigentliche Urheberschaft
beider Übergangskulturen wird von
dem Oxforder Team nicht abschließend
beantwortet. Sicher ist nur: Die Werkzeugtechniken des Homo sapiens breiteten sich nach dem Verschwinden
des Neandertalers sukzessive aus.
Vier Ansichten eines Knochenwerkzeugs der Neandertaler
Interessante Befunde sammelten
die Forscher für die Phase des Neben- und Miteinanders von Neandertaler und modernem Mensch. Immerhin 1,5 bis 2 Prozent unserer heutigen
DNA, das weiss man aus anderen
Untersuchungen, ist höchstwahrscheinlich auf Vermischungen mit Neandertalern zurückzuführen. In unserer
Ahnentafel ist der zum erstenmal im
Rheintal bei Mettmann entdeckte Urmensch also fest verankert. Wie lange
aber dauerte diese zwischenartliche
Beziehung? Die Oxforder Forscher
sprechen jetzt von 25 bis 250 Generationen oder 470 bis 4900 Jahren.
In dieser Zeit, in der sich die Lebensräume der beiden Menschenarten in
Europa vielerorts überlappten, dürften
auch viele Nachkommen aus „Mischehen“ hervorgegangen sein. Kulturell
jedenfalls, was etwa Rituale und Werkzeugherstellung betrifft, und das haben
auch schon frühere Arbeiten gezeigt,
waren Neandertaler und moderner
Mensch zumindest keineswegs Welten
auseinander. Der grobschlächtiger
aussehende Verwandte war denn auch
47
nicht etwa abrupt verschwunden. Die
Forscher beschreiben den Aussterbeprozess vielmehr als allmählichen
Vorgang in einem jungsteinzeitlichen
Europa, das seinerzeit gekennzeichnet
war durch ein von verschiedenen
Menschentypen geprägtes „biologisches und kulturelles Mosaik“. Das alles beantwortet immer noch
nicht die Frage, was die eigentliche
Ursache für das Aussterben der Neandertaler war. Zumindest deutet mit
den neuen Funden einiges daraufhin
hin, dass das jetzt gewählte Verfahren
der Radiokarbondatierung den früheren Verfahren deutlich überlegen
ist und dass es damit wenigstens in
der zeitlichen Einordnung der prähistorischen Vorgänge etwas mehr
Sicherheit gibt. Früher war es kaum
möglich, Fundstücke aus einer Zeit
vor 50.000 Jahren, wirklich exakt,
das heißt bis auf tausend oder ein
paar hundert Jahre, genau und verlässlich zu datieren. Die Radiokohlenstoffisotope, die dafür verwendet
werden, waren zu stark von jüngeren
organischen Resten verunreinigt.
Kanûn 2014
48.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:28 Page 48
STÊRKA CIWAN
Warum Lachen Wir?
n n
n
Dr. Alexander Stahr n
Kleine Kinder lachen etwa 400 Mal
am Tag, Erwachsene im Durchschnitt
nur 15 Mal. Das ist schon traurig für
die Erwachsenen, denn eines weiß die
Wissenschaft heute ganz sicher: Lachen
ist gesund. Warum lachen wir? Das
weiß auch die Wissenschaft bis heute
noch nicht genau.
Das Humorzentrum
Amerikanische Wissenschaftler von
der University of Rochester haben
im menschlichen Gehirn eine Art
„Humorzentrum“ entdeckt. Ein kleiner
Teil der vorderen Gehirnregion scheint
dafür verantwortlich zu sein, dass wir
einen Witz als solchen auch erkennen.
Obwohl der biologische Zweck des
Humors und des Lachens immer noch
nicht erforscht ist, steht nach Meinung
der Wissenschaftler eines fest: Humor
und Lachen sind ein wichtiger Teil
jeder menschlichen Persönlichkeit
und notwendig zum Ausgleich von
Angst und schlechten Erfahrungen.
Kanûn 2014
n n
Andere Länder
anderer Humor
Die Forscher haben auch nachgewiesen, dass einige Menschen nach
einem so genannten Gehirnschlag
jede Art von Humor verloren haben.
Das beweißt tatsächlich, dass es ein
Humorzentrum im Kopf gibt. Aber
Humor und Lachen müssen noch andere Ursachen haben. Denn Japaner
lachen über ganz andere Dinge als
zum Beispiel Engländer oder Deutsche. Und die Damen können oft nicht
über die Witze der Herren lachen.
Ostfriesen und Blondinen
Ein Grund für den unterschiedlichen Humor: Oft stehen bei Witzen
zum Beispiel bestimmte Personen
oder Volksgruppen im Mittelpunkt,
die man in anderen Ländern nicht
kennt: die Ostfriesen, die Blondinen,
die Mantafahrer oder Persönlichkei48
ten wie der ehemalige Bundeskanzler
Dr. Helmut Kohl. Einmal aufs „Korn“
genommen, entstehen riesige WitzSammlungen. Lachen ist also auch
so etwas wie Schadenfreude.
Lachen ist angeborene
Medizin
Die Fähigkeiten zu lächeln und
zu lachen ist uns allen angeboren.
„Der Mensch beginnt beim Lächeln“
sagen die „Menschenerforscher“, die
so genannten Anthropologen. Ein
Kind entwickelt sich umso besser
und schneller, je mehr es lächelt
und lacht. Manche Ärzte sagen, die
Fähigkeit zu lachen ist wie Medizin,
die uns jederzeit und kostenlos zur
Verfügung steht. Wenn wir lachen
werden 18 Muskeln in Bewegung
gesetzt, vor allem der Jochbeinmuskel. Das Zwerchfell gerät in Bewegung und massiert sozusagen Leber,
Galle und Milz.
49.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:29 Page 49
Cette guerre n'est pas seulement
celle des habitants de Kobané mais
c'est notre combat à nous tous. Je
m'engage dans cette lutte pour ma
famille que j'aime énormément et
pour toute l'humanité. Si aujourd'hui
nous ne considérons pas ce combat
comme le notre, demain quand les
bombes tomberont sur nos maisons
nous nous retrouverons seuls.
La victoire de cette lutte signifie la
victoire des pauvres et des exploités.
Je crois que pour ma famille et
toute l'humanité mon engagement
dans ce combat est plus bénéfique
qu'être fonctionnaire.
Peut-être que vous allez m'en vouloir parce que je vous rends triste
mais tôt ou tard vous allez comprendre
que j'ai raison.
Je veux que tous les humains vivent
libres et égaux. Que personne soit
exploitée durant toute sa vie pour un
morceau de pain, pour une maison à
se loger. Et pour que cela se réalise
il faut lutter.
Quand la guerre prendra fin que
Kobané aura vaincu je reviendrai.
Comportez vous bien avec mes amis
(camarades). N'essayez pas de me retrouver. Vous ne me retrouverez pas.
L'une des plus grandes raisons
pour laquelle je vous écris cette lettre
est que je ne veux pas que vous vous
fatiguez à me rechercher. Sachez que
de toute façon, sans aucun doute,
s''il m'arrivait quoi que ce soit vous
serez informés.
Si vous ne souhaitiez pas qu'à mon
retour je sois emprisonnée, qu'en prison je sois torturée, n'allez surtout
pas voir la police ou une association
gouvernemental.
Si vous faites une telle chose moi,
vous (ma famille) et mes amis, nous
en verrons les conséquences. Ne dites
à personne y compris à nos proches
que je suis partie à Kobané pour
qu'à mon retour je ne sois pas emprisonnée.
Surtout, après avoir lu cette lettre,
faites-la disparaître.
Si vous vouliez faire quelque chose
pour moi alors reconnaissez ma
cause, ma lutte.
49
Depuis des années vous êtes restés
silencieux face aux injustices du gouvernement. Dorénavant dites "stop",
"ça suffit" aux meurtres d'innocents,
aux gazages en plein rue, aux bombardements comme il fut le cas à
Roboski. Moi si j'étais à vos côtés,
j'allais continuer à participer aux
manifestations et à aller aux associations. Je vous confie ma cause
jusqu'à mon arrivée.
Je vous embrasse tous, commençant par Maman et Papa, puis Ada,
Deniz, Zelal et le futur Mahir qui
est sur le point d'arrivée. Je salue
tout particulièrement mon frère Kadri.
Il saura agir tout en dignité.
Je vous embrasse tous avec mes
sentiments de révolutionnaire.
Le téléphone était le cadeau de
mon grand frère. Dedans nous avons
nos photos. J'envoie ma carte de bourse à ma maman. Qu'elle l'utilise
pour acheter ses médicaments.
Je vous aime tous.
Aurevoir...
Kanûn 2014
50+52.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:29 Page 50
STÊRKA CIWAN
Kobani is inmiddels het symbool geworden
van de geallieerde strijd tegen IS.
Het is ook opvallend dat de
Koerden voor het eerst in de geschiedenis
internationale erkenning en
steun krijgen.
n n
De Rollen En
Verantwoordelijkheden
Van De Koerdische Jongeren
İn Europa Tegenover Kobani
Kanûn 2014
50
n Nazlıcan Erzincan n n
n
Wij als Koerdische jongeren in
Europa mogen niet vergeten dat we
in een periode zitten waar we een
eenheid moeten vormen, opkomen
voor ons eigen volk, ons bestaan,
taal en vooral onze menselijkheid.
De situatie waarin we ons bevinden
is absoluut geen periode om enkel
thuis voor onze computers en of tv
te zitten en toekijken hoe ons volk
gemassacreerd word door de IS terroristen maar om op straat te komen
en onze stem te laten horen.
50+52.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:29 Page 51
STÊRKA CIWAN
Wat gebeurt er in Kobani?
Vandaag de dag bevinden wij de
Koerden ons in een historisch keerpunt die niet enkel onze toekomst
zal bepalen, maar ook de toekomst
van de Oosterse landen.
Aan de Turks-Syrische grens is
het al ruim een maand onrustig door
de grote opmars van Islamitische
Staat (IS) in Syrië. Aan de ene kant
slaan tienduizenden Koerden voor
de soennitische terreurbeweging op
de vlucht vanuit Syrië naar Turkije,
terwijl aan de andere kant duizenden
Koerdische jongeren vanuit Turkije
naar Syrië willen om daar samen
met de strijders van YPG (volksbeschermingseenheid) en YPJ te
vechten tegen IS-strijders.
De Koerdische parlement gaf een
paar weken geleden toestemming aan
de peshmerga om zich in Kobani aan
te sluiten bij Koerdische strijders die
in de Syrische stad strijd leveren tegen
terreurgroep Islamitische Staat. De
Peshmerga kreeg ook toestemming
van de Turkse overheid om via het
Turks grondgebied de grens over te
steken. Met de extra 150 man en
zware militaire wapens wisten de Koerden meteen daarna dorpjes rond de
stad te veroveren met veel succes.
Onder leiding van de Amerikanen
worden er bombardementen uitgevoerd
bij de stad om IS te verzwakken en
de Koerdische strijders en andere
Syrische groeperingen de kans te
geven IS te verslaan. De stad is inmiddels het symbool geworden van
de geallieerde strijd tegen IS. Het is
ook opvallend dat de Koerden voor
het eerst in de geschiedenis internationale erkenning en steun krijgen.
Het verzet in Kobani is belangrijk
voor de mensheid
De internationale ‘Coalition of willing’ om ISIS te verslaan, heeft niet
tijdig kunnen ingrijpen in Rojava (Noord-Syrië) . De bombardementen hadden veel eerder moeten beginnen voordat ISIS met zware wapens de stad
Kobani had bereikt. Sommige landen
van deze coalitie, voornamelijk Turkije
steunt ISIS wat betreft logistiek, wapens en financiële middelen door het
feit dat ze bang zijn voor een democratie in Syrië waar Koerden hun rechten kunnen krijgen. Democratische
autonomie in Rojava belooft een vrije
toekomst voor al de volkeren van
Syrië. Als de wereld democratische
staten in het Midden-Oosten wil dan
moet het verzet in Kobani gesteund
worden. Het ‘Rojava Model’ brengt
eenheid in diversiteit in de praktijk.
We roepen mensen over de gehele
wereld op om hun solidariteit met
Kobani te tonen. Trek de straat op!
Steun het verzet tegen ISIS!
Steun Kobani ! Steun de Mensheid!
Op 1 november vond in verschillende landen en steden over heel de
wereld tegelijkertijd een betoging
plaats als steun voor het verzet in
Kobani tegen ISIS. In een twintigtal
landen in de hele wereld vonden zaterdag gelijkaardige betogingen plaats. Duizenden mensen kwamen de
straat op om hun stem te laten horen
51
en te tonen dat Kobani niet alleen
is. Deze wereldweide opstand werd
besloten door activisten over heel
de wereld waaronder Nobel Prijs
winnaar Adolfo Perez Esquivel en
de beroemde Amerikaanse filosoof
Prof. Noam Chomsky.
“dit is een cruciaal moment voor de
Koerdische activisme. We komen samen
als nooit tevoren met globale steun als
nooit tevoren.” zegt Aysegul Erdogan.
Een Koerdische mensenrechten activist.
Het belang van de Koerdische vrouwen
in Kobani
De mannelijke dominantie en de
kapitalistische sisteem, valt al door
de jaren heen alles en iedereen aan
die een vorm van bedreiging vormt
tegen hun macht. Ongetwijfeld zien
ze de vrouwen en jeugd als grootste
gevaar. Het doel van deze sisteem is
het vernietigen of machteloos maken
van alle andere machten die een
bedreiging kunnen vormen. Waarom
precies vrouwen en jeugd? Omdat
de kapitalistische sisteem door de
jarenlange ervaring goed weet dat
als de vrouwen en jeugd een slaaf
worden van het sisteem de rest van
de bevolking veel gemakkelijker te
manipuleren is. Want het is veel
moeilijker om een volk te manipuleren die nadenkt over het leven.
Dit is een van de redenen waarom
er in de vele Oosterse landen jonge
meisjes niet naar school mogen gaan,
want zo gaan ze zien dat ze op hun
eigen benen kunnen staan en dit zal
ervoor zorgen dat de mannen minder
Kanûn 2014
50+52.qxp_Layout 1 24.11.2014 21:29 Page 52
STÊRKA CIWAN
te zeggen hebben over hun.
Het verzet in Kobani heeft ons bewezen dat de vrouwen de kracht hebben om in opstand te komen tegen de
kapitalistische sisteem. De Koerdische
vrouwen worden gezien als leiders
van het verzet en strijden in naam
van democratie, eenheid en hun rechten. Ze zien het als een wraak van de
jarenlange onrechtvaardigheden tegen
over de vrouwen zoals; het uithuwelijken, verkrachtingen en mishandelingen. Het is niet enkel een strijd
tegen ISIS maar een strijd voor de
vrijheid van de vrouw. Kobani toont
ons dat we niet verplicht zijn het
leven te leven die voor ons is uitgeschreven door het sisteem.
Rol en verantwoordelijkheden van de
Koerdische jongeren in Europa
De Koerdische jongeren in Europa
spelen een belangrijke rol want het is
aan hun om hun vrienden en omgeving
bewust te maken van de gebeurtenissen
in Koerdistan. De periode waarin we
ons bevinden is geen periode om verder te gaan met ons leven alsof er
niets gebeurd. We moeten op straat
komen en ons stem laten horen. Tonen
dat we hier zijn en dat we bestaan.
Het sisteem is bang van de dynamiek
van de jongeren, want alle revoluties
doorheen de geschiedenis werden gevormd door de jongeren. Daarom hebben de Koerdische jongeren een grote
verantwoordelijkheid tegenover Kobani,
ze moeten een stem vormen en aandacht
trekken in naam van Kobani. Dus nogmaals kom op straat, doe je ogen open
en steun de menselijkheid!
Kanûn 2014
52

Benzer belgeler