PDF SAYI 83 - Hayat Online

Transkript

PDF SAYI 83 - Hayat Online
Wuppertal CDU’lu Belediye
Başkanı Peter Jung’dan
Sayfa: 11
DİTİB’den Komşulara İftar
Müslüman Cemaatlara İftar
Sayfa: 08
27 Ekim İtibariyle Frankfurt
Sabiha Gökçen Havalimanı,
Herşey Dahil 99,- Euro Sayfa: 09
HASENE Bosna’da da
Sayfa: 10
Ramazan Kumanyası Dağıttı
Hayat
Gerçekler “Hayat”ın Ýçinde Gizlidir
Aylık Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung • S ay ı / N r . : 8 3 • Yıl/Jahre: 10 • Aðustos / August 2013 / Ramazan 1434
İslamafobi
Gölgesinde
ı
s
a
r
a
r
e
l
n
i
D
g
o
l
Diya
Dr. Detlef Görrig ile röportaj:
DİNLERARASI DİYALOG Sayfa: 06
Ozan Yusuf Polatoğlu ile ‘Göç ve
Müzik’ İlişkisini Konuştuk Sayfa: 17
Müslüman
İçin
Plan ve
Programın
Önemi
Dr. Yusuf IŞIK
SunExpress Almanya’dan Alanya
Sayfa: 05
Gazipaşa’ya Uçacak
Kültürler
Çatışmasının
Gölgesinde
Dinlerarası
Diyalog
05 Mahmut AŞKAR
Sigara
Hacarabın
Serüvenleri
70
07 M. Salih AYDIN
21 Alaattin DİKER
Din
ve
Diyalog
Tüttüren
Zeynel’in
Sorusuna
Cevap
15 Mustafa KASALAK
19
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Müslümanların
Hal-i Pür Melali
[email protected]
Impressum / Künye
S
Sinan AKTÜRK
Bu girişi şunun için yaptık; bizler eğer uysal
koyun gibi her denileni kabul edersek, birileri bize hört dediğinde pısırıklar gibi sinersek, zalimler
gelip elimizdekine vurup bunu bizden almak için
her istediğini yaparsa ve biz de buna ses çıkarmazsak, maalesef biz bunları hakediyoruz.
Öyle hamasi nutuklar atarak; müslümanlar
sadece tükürükleri ile istese şunu şunu yapar demekle bu işler olmaz. Öyle hayal mahsulü laflarla
kendimizi kandırmayalım. Eğer birileri bize zulmetmek istiyorsa, ilk olarak buna müsaade etmemeliyiz. Bunu da bulunduğumuz çağın gerekleri
ile yapmalıyız. Karşımızdaki en ileri teknolojilere
sahipse biz de bu teknolojilerin daha üstünlerine
sahip olmalıyız. İlimde daha ileri iseler biz daha
da ileri olmak için çaba sarfetmeliyiz. Bu saydıklarımız işin idealde olmasını istediklerimiz. Peki
pratikte neler yapılmalı bunları da ortaya koymalıyız.
Derlerki Sultan II. Abdülhamid döneminde
Avrupa`da yapılan bir fuara katılım sağlanacakmış. Heyetin hazırlıklarını bizzat Sultan kontrol
eder ve çok kızar. Bakarki heyet klasik Şark usulü
geleneksel kıyafet ve ev hali durumlarını fuara götürüyorlar. Buna kızan Sultan derhal o dönemde
Osmanlı`nın sinai üretimi ile ilgili hazırlıklar yapılmasını ve fuarda bunların tanıtılmasını ister. Ve
yine kendisine armağan edilmek istenen otomobili de kabul etmez. Ama birilerini dediği gibi teknolojiye karşı olduğu için değil; eğer bu teknolojiyi ben kendi ülkemde üretmiyorsam dışarıdan
gelen ithal teknolojiyi daha da ileri şekilde geçemiyorsam buna binmem diyerek kabul etmiyor.
Bu bölümde işin siyasi, coğrafi ve tarihsel boyutuna kısaca değindik.
Diğer bir boyutu da sosyal, bilimsel, ilimsel
boyutudur. Bugün dünyada İslam dünyası ilmi
olarak Batılı ülkelere göre geride kalmıştır. Tamam kalmıştır ama bu şekilde kalacak diye bir
durum da söz konusu olmamalıdır. Müslüman bilim ve ilim adamları hem kendi ülkelerinin ve
hem de dünyanın faydasına olan çalışmalarını her
daim ileriye götürmek için gayret sarfetmelidir.
Tabi bunu yaparken de sinsi mihrakların kendilerine vermek istedikleri zararlara karşı da dikkatli
olmalıdırlar. İşte örneklerini zaman zaman Türkiyemizde ve değişik ülkelerde görmekteyiz.
Bunun olabilmesinin olmazsa olmaz ilk şartı
da inandığımız ve hayatımıza uygulamaya çalıştığımız dinimiz İslamı en iyi şekilde öğrenmektir.
Burada öğrenmekten kastımız sadece ilim olarak
öğrenmek değildir. Öğrendiklerimizi Efendimiz
(s.a.v)in ve Sahabe-i Kiram`ın yaptığı gibi hayatı-
Bunun olabilmesinin olmazsa olmaz ilk şartı
da inandığımız ve hayatımıza uygulamaya çalıştığımız dinimiz İslamı en iyi şekilde öğrenmektir.
Burada öğrenmekten kastımız sadece ilim olarak
öğrenmek değildir. Öğrendiklerimizi Efendimiz
(s.a.v)in ve Sahabe-i Kiram`ın yaptığı gibi hayatımızın her safhasına uygulamamızdır.
mızın her safhasına uygulamamızdır.
Son dönemde İslam dünyasında yaşanan ilmi
ve dini gelişmelere baktığımızda yine bizim gündemimiz başkaları tarafından ve profesyonelce
yönlendirilmektedir. Son dönemdeki tartışmalara
bakın; Kur`an sadece yeter, sünnete ne gerek var.
Müslümanlar artık kabuklarını kırmalı diğer dinler ile diyalog kurmalı yani dinlerarası diyalog.
Özellikle Ramazn aylarında; oruç ve teravihle ilgili sürekli kafa karıştırıcı açıklamalar. Tamam bunlara da varız ama bizim asıl gündemimiz müslümanlar olarak dinimizi asli kaynaklarından öğrenerek hem kendimize ve hem de tüm insanlığa
nasıl faydalı olmalıyız bunun derdinde olmalıyız.
Kimisi çıkıyor; Kur`an tek başına yeterli diyor. Sünnete ne gerek var diyor. Ama diyenler de
biliyorlarki sünnet olmadan yani Efendimiz
(s.a.v)in uygulamaları olmadan Kur`an`ın anlaşılması zordur. Zor olan Kur`an`ın anlaşılması değil
bununla beraber hayata uygulanmasıdır. Hayata
uygulanmayan Kur`an ve Efendimizin sünneti sadece masal anlatırken insanların dinlediği gibi bir
şey olur.
Çocuklarımıza Kur`an`ı ve Efendimizin sünnetini sadece namaz kılmaları veya ara sıra cuma
namazlarına gitmeleri, cenaze olduğunda da birer
dua okumaları için öğretmeyelim. Çocuklarımız
bunu tüm hücreleriyle hayatlarına uygulamaları
gerektiğini öğrenmeliler. O zaman belki gelecek
müslümanlar için ve insanlık için daha yaşanabilir bir hal alır.
Gelin Ramazan ayını da fırsat bilerek bu konuda yeni bir başlangıç yapalım. Belki yapılacak
bu başlangıç ile hem kendimizi gerçek manada
yenilemiş ve geliştirmiş oluruz ve hem de belki bu
şekildeki bir başlangıç tüm müslümanların uyanışına vesile olacak bir katkı olur. Allah-ü Teala bizlere bu şekilde bir bereket ve azim verir de özelde
İslam dünyası genelde insanlık zulümlerden kurtulur.
Son olarak yaklaşmakta olan Ramazan Bayramınızı en kalbi duygularla tebrik ediyorum. Bayramın tüm insanlık ve İslam Alemi için hayırlar
getirmesini Cenab-ı Allah`tan niyaz ediyorum.
Not: Kıymetli dostum Oğuz Üçüncü Bey`in
BABASI Hakk`ın rahmetine kavuşmuştur. Merhuma Cenab-ı Allah`tan rahmet, sevenlerine ve
ailesine başsağlığı diliyorum.
Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın.
Çalışmak bizden başarı Allah`tandır.
Allah`a emanet olun.
HAYAT
Yayın Kurulu
Aylık Ücretsiz Gazete
Ağustos - August 2013
Ramazan 1434
Dr. Yusuf Işık, Mehmet Ateş, Bilal Demiroğlu, Fikret Ekin,
Mustafa Uyanık, Mahmut Aşkar, Yaşar Cimşit, Cengiz Şahbaz,
M. Salih Aydın, Habib Yazıcı, Gülsen Aktürk, Sinan Aktürk,
İskender Güngör
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni
Sinan AKTÜRK
editör
Gazetemizde Yayınlanan Yazıların ve Reklamların İçeriğinden Sorumlu Değiliz.
hasbihalhasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal
evgili dostlar!
Özellikle son ikiyüzyıllık dönem
içerisinde İslam Dünyası sürekli kargaşa içerisinde ve müslümanlar sürekli zulüm altında inlemektedir. Bunu kimi zaman düşman diye
tabir edeceğimiz yabancı güçler yaparken kimi zaman da bu güçlerin yörüngesinde olan içerideki
zalim yöneticiler de yapmaktadır.
20. asrın başlarından günümüze kadar gelinen
sürece baktığınızda bunun müşahhas örneklerini
görmek mümkündür. Özellikle ortadoğudaki
coğrafyaya baktığınızda petrol yüzünden buraları
yaklaşık yüz yıldır hiç durulmadı. Bir de bunun
üzerine dünya savaşları eklenince bu coğrafyadaki
insanlar ve tabiki özellikle de müslümanlar sürekli zulümlere ve katliamlara maruz kaldılar. İşte
son örnek Amerika`nın Irak`a sözde demokrasi ve
özgürlük getirme adına yaptığı katliamlar. Bu katliamlarda yaklaşık 2 milyon insan hunharca katledildi.
Yine İsrail devletinin kurulma çabalarından
sonra sözde din mücadelesi adına hala devam
eden ve maalesef bizlerin de kanıksadığı baskı ve
ölümler. Artık nerede ise hergün İsrail askerlerinin masum sivilleri katletmesi normal bir hadise
halini aldı.
İşte yine Pakistan, Afganistan, Bangladeş, Mısır, Suriye, Körfez ülkeleri v.b. bunların halleri içler acısı. Zalim yöneticiler yüzünden veya yönetim yüzünden kendi halkları zulüm altında inlemektedir.
Bakıyorsunuz bu ülkelerde maalesef aynı kaderi paylaşan insanlar ve sözde inançları adına birbirlerini katletmektedir. İşte Suriye`den haberleri
izlediğinizde bomba atan veya birisini öldüren
tekbir getiriyor. Ne adına tekbir getiriyor zavallı
belki kendisi de bilmiyor. İşte son süreçte
Mısır`da yaşananlar. Milyonlar demokratik haklarını kullanmak için yaptıkları sivil inisiyatifleri yine kendi askerleri tarafından hunharca ve alçakça
katlediliyorlar ve namaz kılarken. İşte bu insanın
kanına dokunan son nokta. Bre alçaklar; hangi kitapta yazar ibadet eden insana dokunulacağı. Bırakın dokunmayı siz öldürmek için silah kullanıyorsunuz. Siz hangi dine mensupsunuz. Yoksa
dinsiz olan firavun babalarınızın tohumları mısınız.
Emperyalist güçlerin kontrolü dışında yaşanan Arap Baharı dediğimiz süreçte insanlar demokratik taleplerini ortaya koydular. Ama sanki
siz kime sordunuz da bunu yaptınız der gibi bedeli ağır şekilde ödettirilmek isteniyor.
❬
❬ 03 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
Merkez
Königsbergerstr. 16
61169 Friedberg
Tel: 06031-162411
Fax: 06031-738644
E-Mail: [email protected]
Web: www.hayatonline.eu
Baskı: Sunprint GmbH Offenbach
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Norveç’teki Irkçı Terörün
Yıldönümünde Yapabildiğimiz Tek Tespit, Tüm Fırsatların Kaçırıldığıdır
‟
Breivikʼin korkunç eylemi, hepimiz için nefretin ve fikri kışkırtmaların hangi sonuçlara
varabileceğine dair
bir ders olmalıyken,
bugün büyük bir endişeyle hiçbir şeyin
değişmediğini
görüyoruz.ˮ ifadesinde bulunan İslam Toplumu Millî Görüş Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu,
Norveçʼin Oslo ve Utoya şehirlerinde gerçekleştirilen ve 77 insanın hayatını kaybettiği, 22 Temmuz 2011 tarihli suikastin yıldönümü münasebetiyle yaptığı açıklamada,
suikastin failinin, eyleminin nedeni olarak
Norveçʼi İslamʼa karşı müdafaa etmek olduğunu öne sürdüğünü hatırlattı. Yeneroğlu
açıklamasında ayrıca şu hususlara değindi:
‟Norveçʼin Oslo ve Utoya kentlerinde işlenen dehşet verici suikastlar, önyargılı polemiklerin ve genelleme yapılarak atılan iftiraların sonuçları hakkında hepimiz için bir ibret teşkil etmeliydi. Çünkü fail, fikir dünyasını bunlarla yoğurmuştu. Failin 500 sayfalık
terekesi, kışkırtmaların ‟fikri kundaklamaˮ
niteliğinde olduğunun ve hangi sonuçlara
varabileceğinin en iyi ispatıdır.
Buna rağmen yazılı basında, radyo ve televizyonlarda yabancılara ve İslamʼa düşman
olan kişilere platform sunulduğunu büyük
bir endişeyle izliyoruz. Çoğu kez sosyal konuları tartışıp, kendilerini İslam eleştirisi yapıyormuş gibi gösteren ve asıl niyetlerini gizleyen bu kişiler nefretin temel taşlarını döşeyerek toplumun arasına fitne tohumları ekmeye çalışıyorlar. Bunun yanı sıra, devlet
mercilerinin de yabancı ve İslam düşmanlarının işini kolaylaştırdığına şahit olduğumuzda endişelerimiz daha da artıyor. Aşırı
sağcı grupların bir caminin hemen önünde
gösteri düzenlemelerine izin verilmesi bu
durumun örneklerinden sadece biri. Bu kişilerin niyetlerinin açıkça provokasyon olduğu
belli olduğu hâlde ne yazık ki devlet eliyle bu
tür gösterilere izin veriliyor.
Bu tür kararlardan temelde iki farklı gruba mesaj çıkar: Bunların birincisi kendini istenmemiş ve dışlanmış hissedenlerdir, ikincisi ise kendilerini ırkçı davranışlarında tasdik
edilmiş hissedenlerdir. Her iki mesaj da birlikte yaşamın önünde ciddi engeller
oluşturmaktadır.
Umarız ki Norveçʼteki acılar tekrar yaşanmaz. Bugün için elimizden, suikast kurbanlarının yakınlarına başsağlığı dilemekten
ve acılarını paylaşmaktan başka bir şey gelmiyor. Onlara sabır ve metanet diliyor, her
daim yanlarında olacağımızı bilmelerini
istiyoruz.ˮ
❬ 04 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
haber
DİTİB, Kadın, Aile ve Sosyal Çalışmalar Komisyonu İftar Programı
İTİB Kadın, Aile ve Sosyal
Çalışmalar Komisyonu tarafından hanımlara yönelik iftar programı düzenlendi.
İftar programına DİTİB Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Emine Seçmez'in yanı sıra Eyalet Birlikleri Kadın Kolları başkan ve yöneticileri,
Müslüman kadın kuruluşlarının yöneticileri, Alman kuruluşlarının kadın yöneticileri ile Köln bölgesi cami dernekleri bayan cemaati iştirak
etti.
Kur’an-ı Kerim tilaveti ve mealinin okunması ile başlayan programda DİTİB Yönetim Kurulu Üyesi, aynı zamanda Kadın, Aile ve Sosyal Çalışmalar Komisyonu Başkanı
D
Dr. Emine Seçmez bir konuşma
yaptı. DİTİB Yönetim Kurulu adına
misafirleri selamlayan Dr. Seçmez,
"Davetimize icabet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Güzelliklere ve
hayırlara vesile olmasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum" dedi.
Dr. Seçmez konuşmasına şöyle
devam etti: "Bu birlikteliğin, ön yargıların ve olumsuzlukların bertaraf
edilmesine çok büyük katkısı bulunmaktadır. Ön yargılar aslında yabancı olduğumuz şeylere bizleri yaklaştırır. Ön yargılar sayesinde birbirimizi ve yabancı gördüğümüz şeyleri tanırız. Tanıdıkça önyargıları gözden geçirir ve gerekli düzeltmeleri
yaparız. Bu sayede gerçeğe ve doğru-
ya biraz daha yaklaşma imkanımız
olur. Farklı olmak, değişik olmak
daha az değerli anlamına gelmez,
gelmemelidir. Yaşadığımız ülke çok
dil ve kültürün bir arada yaşandığı
bir toplum. Biz de bu toplumda
Müslüman olarak yaşayan bu zenginliğin bir parçasıyız. İnşallah ortak
birlikteliklerle daha güzel günler ve
gelecek bizi bekliyor.
Bu anlamda Ramazan ayının ve
bu güzel gecenin hepimize hayırlar
getirmesi Cenab-ı Allah”tan niyaz
ediyorum."
DİTİB Tasavvuf Musikisinin
seslendirdiği ezgilerin ardından okunan akşam ezanıyla birlikte oruçlar
açıldı.
ATİB Yeni Genel Merkez Binasında İlk İftar
vrupa Türk İslam Birliği
ATİB, tüm kurumlarca gelenek haline gelen iftar davetini
yeni aldığı inşaat halindeki Nippes
deki genel merkezinde verdi.
İftar davetine T.C. Köln Çalışma
Ataşesi Oğuz Tuncay, STK temsilcileri, Müslümanlar Merkez Konseyi
dönem başkanı Aiman Mazyek, Almanya Müslümanlar Konseyi
(KRM) Başkanı Ali Kızılkaya,
IGMG`den Yavuz Çelik Karahan,
DİTİB Genel Başkanı Prof.Dr. İzzet
Er,Osnabruck İlahiyat Fakültesinden
Prof.Dr. Bülent Uçar, Hristiyan
Müslüman Birlik teşkilatından Dr.
Thomas Lemmen, Yeşiller NRW
Eyalet Milletvekili Arif Ünal, BİG
Parti Genel Başkanı Haluk Yıldız,
NRW Eyalet MÜSİAD Başkanı Orhan Bilen, Türk basın mensubu ve
televizyon ekipleri, başta olmak üzere siyasi, iş adamı, ATİB`in üst düzey
yöneticileri iftara katıldılar.
Proğram sunumunu ATİB Genel
Sekreteri Mahmut Aşkar yaptı. ATİB
Genel Başkanı İhsan Öner davete katılan misafirlere teşekkür ettiği konuşmasının satır aralarında önümüzdeki Eylül ayında Almanya genel seçimlerinde vatandaşlarımızın mutlaka sandığa gitmesi gerektiğini hatırlattığı konuşmasında şu ifadelere yer
verdi: “İİçinde yaşadığımız bu toplumlarda gelişen İslam düşmanlığını
özünde cehalet ve bilgisizlik vardır.
Bunların Şarkiyatçı geçinenleri de
maksatlı veya peşin hükümlüdür.
A
Tıpkı Suriye`de Allah Allah, nidalarıyla karşısındaki din kardeşini vurmayı cihat sanan cehalet gibi. Biz 50
yıldır burada yaşıyoruz. Kendi kimliğimizle bu ülkenin bir parçası olmak
istiyoruz” diyerek sözlerini sürdürdü.
Osnabürück İslam Üniversitesinden İlahiyatçı Prof.Dr. Bülent Uçar,
Federal Almanya Bilim Bakanının
basına duyurduğu Cemaatların desteğiyle kurulan müslümanlara ait resmi olarak kurulan vakıftan bahsettiği
konuşmasında şu ifadelere yer verdi.
“Biliyorsunuz Konrad Adanuer Vakfı var Hıristiyan Demokratlara yakın
Heinrıch Vol vakfı var. Yeşillere yakın, Fedrick İbadtictung var SPD`ye
yakın Katolik Yahudilerin var, Protetanların var, bir tek bugüne kadar
müslümanların yoktu. Ve hamdolsun cemaatların islami kuruluşların
birlikte hareket etmesinden dolayı
hepsinin aynı anda desteğinden dolayı biz bu vakfı kurmuş olduk.” diyerek sözlerini sürdürdü.
Proğramda Aiman Mazyek, Dr
Arif Ünal ve Dr.Thomas Lemmen de
kısa birer selamlama konuşması yaptı. ATİB yönetimi iftar davetine katılanlara teşekkür etti.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Müslüman İçin
Plan ve
Programın Önemi
[email protected]
üslüman için plânlı ve
proğramlı olmak bir gereklilik değil bir zorunluluktur. Bütün sağlıklı ve başarılı işlerin kökeninde plânlı ve
proğramlı olmak yatar. Plânsız ve
proğramsız işlerde başarıdan söz
etmek hemen hemen imkânsızdır.
Peki, nasıl bir plân ve proğram? Herkesin öngördüğü ve tavsiye ettiği türden plân ve proğramlar mı? yoksa apayrı bir plân
ve proğram mı?
Burada apayrı bir plân ve
proğramı değerlendireceğiz. Şöyleki, burada üç şey öne çıkmaktadır;
- Okumak
- Yazmak
- İbadetler
Ne olursa olsun bilinçli, önceden plânlanmış, belirli bir hedef
güdülerek, tasarlanmış plânlı
proğramlı çalışma ve işler, hayırlı
ve bereketli sonuçlar verecektir.
Güzel sonuçlar veren her çalışma
ve iş, failine kendine güven, sevinç ve mutluluk getirir. Bunun
aksine plânsız, proğramsız ve düzensiz bir çalışma ve iş hayatı kişiyi sonu gelmez bunalımlara sürükler; güvensiz, mutsuz ve
umutsuz kılar. En vahimi de bir
ömür boyunca, hayatını, yaşamını boş ve anlamsız kılar.
Okumakta plânlı ve
proğramlı olmak;
Okumak bir kültür meselesidir. Ancak, okuma yöntemi doğru olmalıdır. Eğer yöntem doğruysa, burada okuyan, ne okuduğunu, niçin okuduğunu bilir. Ne
zaman, nerede, ne kadar okuyacağını tesbit eder. Böylece plânlı ve
proğramlı okuduğu için de düzenlidir. Günlük bir-iki saat, onyirmi sayfa gibi az bir zamanda ve
az bir miktar okumuş olsa bile sonunda çok okumuş olacağı, okuduğundan anlamış olacağı ve de
okuduklarıyla amel edip faydalanacağı görülecektir.
M
❬
❬ 05 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
Dr. Yusuf IŞIK
Yazmakta plânlı ve proğramlı
olmak;
Yazmak da aynen okumak gibidir. Plânlı ve proğramlı olma
noktasında okumayla kıyaslanabilir; fakat ‘yazmak’ bir sanattır.
Yazılan her şey bir anlık düşünceyle başlar. Bir fikir gelir kaleme
sinyal verir, kalem de yazar. Bazen
anlamlı bir sözde kalır, bazen de
bir makale, bir hikâye ya da bir
roman oluverir. Ya da bir bakarsın
ki, köklü bir düşüncenin ilk adımı olur.
Yazmaktan hiç bir zaman korkulmamalıdır. Kişi kendindeki bilgi hazinesini- ki, herkesin kendine
göre bir bilgi hazinesi mutlaka vardır- kalem/ yazı ile soyut alemden
somut dünyaya taşımalıdır. Çünkü
zihindeki bilgiyi ve kalpteki duyguyu başkası okuyamaz, bilemez. Oysa yazılanları, okuma-yazması olan
herkes okuyabilir. Düşünceyi okumanın, kalbi anlamanın en kestirme yolu da budur; ama plânlı ve
proğramlı...
İbâdetlerde plânlı ve
proğramlı olmak;
İbadetlerde plânlı ve proğramlı olmak, okumak ve yazmak noktasındaki plânlı ve proğramlı olmaktan daha kolaydır. Çünkü
ibadetlerdeki plân ve proğramı
Allah ve Peygamberimiz önceden
belirlemiştir. Bu plân ve proğramı
bizzat Peygamberimiz uygulamış,
bizlere de bir kısmını emir ve bir
kısmını da tavsiye etmiştir. Bu
bağlamda meselâ; Beş vakit namaz baz alınarak günü beş parçaya, gecenin üç bölümünü baz alarak geceyi üç parçaya, ayda üç
gün oruç baz alınarak ayı üç parçaya, her ay başı baz alınarak yılı
on iki parçaya ayırarak sağlıklı ve
düzenli proğramlar yapılabilir.
Ancak hiçbir plân ve proğram ibadetler ile ilgili plân ve proğramın
önüne geçmemelidir. O halde, diğer tüm işler de ibadetler ile ilgili
plân ve proğrama bina edilmeli ki,
diğer işler de ibadet hükmünü alabilsin.
dosya
Ne olursa olsun bilinçli, önceden plânlanmış, belirli bir hedef güdülerek, tasarlanmış plânlı proğramlı çalışma ve işler, hayırlı
ve bereketli sonuçlar verecektir. Güzel sonuçlar veren her çalışma ve iş, failine kendine güven, sevinç ve mutluluk getirir.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz
ki, plânlı ve proğramlı olmak işin
bereketidir. Okunan, yazılan ve
edinilen bilgiyle amel etmek, bilgiyi pekiştirir, sabit kılar; kişiyi
saygın ve güvenilir hale getirir.
İbadetlerdeki plân ve proğramın ilk adımı, bir müslüman için
İslâm’ın farz kıldığı ibadetler ve
Peygamberimizin müekked olsun, gayri müekked olsun Sünnet-i Seniyyesine sıkı sıkıya sarılmaktır ve ona bağlı kalmaktır.
Öncelikli olarak;
- Beş vakit namaz... Beş vakit
namazı, imkân dahilinde cemaatle camide kılmak gerekir.
- Peygamberimizin sürekli kıldığı vakit sünnetlerinin dışında
kala n duha, evvabin, teheccüt
s ü n n e t le r i y l e t a h i y y e t ü ’ l - m e s c i t
sünnet namazlarını kılmak...
- Kur’ân-ı Kerîm okumak...
Hergün düzenli, bir miktar
Kur’ân’ı anlamaya ve duygulanmaya çalışarak okumak gerekir.
- Ramazan orucunun dışında
sünnet olan; ayda üç gün ya da
p a z a r t e s i v e p e r ş e m b e g ü n le r i
oruç tutmak...
- Zekât vermek... Bununla beraber zekât dışında kalan sadaka
vermeyi de âdet edinmek.
- Tevhid ve Şehâdet cümleleri... Bu cümleleri, inanarak kalben ve dil ile söylemek... Bu aslında her şeyden önce gelmeli ve
ömür boyu son nefese kadar ara
vermeden hep söylemek, hep tekrar etmek gerekir.
- Peygamberimizin genel ahlâkı... Her okur-yazar ve ibâdet
eden müslüman, Peygamberimizin ahlâkını, ahlâk prensiplerini
bilmeli ve kendine bu doğrultuda
yön vermelidir.
Son olarak, düstur ve şiarımız;
“ook u-ya z-uygula ” olmalı ama;
müslümanca, Peygamberimizin
yolunda insanlara, insanlığa hizmet aşkıyla...
SunExpress
Almanya’dan Alanya
Gazipaşa’ya Uçacak
ürk Hava Yolları ve Lufthansa’nın ortak kuruluşu SunExpress, Almanya’nın üç kenti,
Frankfurt, Düsseldorf ve Leipzig/Halle’den Alanya Gazipaşa Havaalanı’na bu
kış uçuş başlatıyor.
Turizm taşımacılığı alanında tartışmasız üstünlüğünü sürdüren SunExpress
Türk Riviyera’sı olarak adlandırılan tatil şeridinde Antalya’dan sonra Alanya Gazipaşa Havaalanı’na da uçuş başlatıyor. İlk uçuşunu 5
Kasım’da Leipzig/Halle’den Gazipaşa Havaalanı’na gerçekleştirilecek.
SunExpress Genel Müdürü Paul Schwaiger, Alanya’ya gerçekleştirilen bu uçuşları,
bölgenin turizm potansiyeli çerçevesinde, tur
operatörlerinin de kullanacağını belirterek
“2010 yılında sadece iç hatlar için açılan ve
2011’de uluslararası uçuşlara da izin verilen
Gazipaşa Havaalanı, Almanların yoğunlukta
yaşadığı Alanya ve Side çevresine hitap ediyor.
Bu çerçevede biz de bu potansiyeli değerlendirmek istiyoruz” dedi.
“Alanya uzun zamandan doğası, havası,
denizi ve sunduğu çeşitlilikle Türk turizmi
için özel bir yere sahip. Birçok Alman vatandaşı kışı bu bölgede geçiriyor” diyen Schwaiger bu uçuşlarla Türk Riviyera’sındaki uçuşları güçlendirmiş olacaklarını belirtti: “Gazipaşa Havaalanı’na gerçekleştireceğimiz uçuşlarımızla, SunExpress‘in Antalya’ya olan güçlü
uçuş programını mükemmel bir şekilde tamamlamış olacağız. Gazipaşa’ya gerçekleştireceğimiz bu uçuşlarla Almanya’ya gidecek yolcularımıza daha rahat ve konforlu bir uçuş sunacağız.”
Gazipaşa Havaalanı’ndan haftada üç gün
Düsseldorf, 2 gün Frankfurt ve bir gün de Leipzig/Halle’ye uçuş gerçekleştirilecek. Uçuşlara www.sunexpress.com, çağrı merkezi 444 0
797’den ve ya seyahat acentelerinden rezervasyon yapılabilir.
T
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 06 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
röportaj
Dr. Detlef Görrig ile röportaj: DİNLER ARASI DİYALOG
Arkadaşımız Mahmut Aşkar`ın yapmış olduğu
röportajı sunuyoruz.
Hayat: Sayın Dr. Görrig, siz Almanya Protestan
Kilisesinde (EKD’de) dinler arası diyalog konusunda
görevli biri olarak ‘Dinler arası diyalogdan ne anlıyorsunuz ve dinler arası diyalog ile dinlerin temsil
eden şahısların mı diyaloğunu yoksa dinlerin, mesela ‹slam’ la Hıristiyanlığın mı diyaloğunu kastediyorsunuz?
Dr. Görrig: Elbette önce diyalog için adım
atan insanları kastediyorum. Dinler arası diyalogdan iki veya daha fazla insanın bir araya gelmelerini karşılıklı olarak birbirlerini tanımalarını anlıyorum. Bu insanlar inanmış insanlar veya herhangi bir kuruluşu temsil eden insanlar, teologlar, din
adamları olabilirler. İslam’la Hıristiyanlık arasındaki diyalogdan bahsedecek olursak bu da ancak
insanlar arasındaki karşılıklı tanışma ve konuşma
ile başlayabilir. Tabii olarak dünyanın bu iki büyük dinin arasındaki farklar insanların dine ve
Tanrı’ya bakış açılarından da kaynaklanmaktadır.
Bu bakış açıları tarihi süreç içinde sürekli değişmiş
ve farklılaşmıştır. Benim düşünceme göre, dinler
arası diyalog, bu iki din arasında ancak ve ancak
Tanrı’ya değil de dünya görüşleri konusunda gerçekleşebilir.
Hayat: Bir taraftan yıllardan beridir Alman Kiliselerinin temsilcileri ile Almanya’da yaşayan Müslüman azınlıklar arasında diyalogla ilgili çalışmalar
yapılırken öte taraftan Müslümanlar gittikçe yükselen İslam düşmanlığı ile mücadele etmek zorunda
kalıyorlar. Sizce nerde hata yapılıyor?
Dr. Görrig: Benim tecrübelerime göre artan
İslam düşmanlığı diyalog çalışmaları dolayısıyla
artmıyor. Aksine, Müslümanlarla sürekli görüşen
insanlar onları daha iyi anlıyorlar. Tabii ki yapılan
eleştirileri bunun dışında tutuyorum. Problem
olan İslam hakkında önyargılı ve genel bilgilere
sahip olan insanlardan kaynaklanmaktadır. Bu
önyargılar ve eksik bilgiler İslam düşmanlığını körüklemektedir. Bütün bunları önlemek ve azaltmak için toplumu sürekli bilgilendirmek ve diyalog çalışmalarına hız vermek gerekir.
Hayat: Bakınız, okuyorum: ‘Halkın Müslüman
azınlığı anlama ve onları kabul etme duygusu yok
denecek duruma gelmiştir. Bu nedenle ülkede Müslüman azınlığı zor günler beklemektedir.’ (Deutsche
Zustände, Folge 6, S. 258)
EKD’nin diyalogdan sorumlu birisi olarak size
göre de durum bu kadar vahim mi? Eğer cevabınız
evetse neler yapmalı?
Dr. Görrig: Meseleyi o kadar dramatize etmeği doğrusu uygun bulmuyorum. Dinler arası di-
yalog konusunda hazırlanmış bir sürü projeler
vardır. Tabii ki problemler bölgelere göre değişiklikler göstermektedir. Ayrıca bu konuda zaman
zaman hayal kırıklıkları da yaşanabilir. Toplumdaki bıkkınlık ve ümitsizlik aşılabilir. Bütün toplumlarda değişim konusundaki en büyük risk alışılmışın ve geleneksel yaşamın dışına çıkma korkusudur. Bu açıdan toplumlar yeniliklere devamlı şüpheyle yaklaşırlar ve ilk aşamada reddederler.
Bu konularda dikkatli olmalı ve sabırla yol alınmalıdır. Tabii olarak toplumun bir dine veya kültürel azınlığa yönelik önyargılı bakış açısı da tenkit edilmelidir.
Hayat: Ülkedeki Hıristiyan çoğunluk Müslüman
azınlıktan ne beklemektedir? Ve Hıristiyan tarafından bakınca Müslümanların hangi konuda yanlış
yaptığını söylenebilir?
Dr. Görrig: Katıldığım çeşitli toplantılarda
Hıristiyan temsilcilerin Müslümanlarla iletişim
kurma azminde olduklarını, bunu samimi olarak
istediklerinin şahidi olmuşum. Ama ne yazık ki,
Müslümanlarla iletişim kuranların sayısı hala çok
azdır. Bu korku duvarı yıkılmalıdır. Bazen dil
problemi, bazen yanlış bir şey söylerim korkusu
insanlar arasındaki iletişimi engelliyor. Bazen de
komşu olarak etrafında bir Müslüman bulamıyorsun. Eğer bir insan iletişim kurma arzusundaysa
bütün bu engelleri ortadan kaldırmayı bilmelidir.
Örneğin ramazan oruçları ve iftarlar az da olsa
Müslümanlarla Hıristiyanları bir araya getirmeğe
vesile olmaktadır. Bu imkân değerlendirilmelidir.
Ayrıca Hıristiyanlar da başka inançta olan insanların gelenekleri, bayramları konusunda bilgi sahibi olmalı, onlarla beraber kutlamalarda bulunmalı ve aradaki bağları daha da güçlendirmelidirler.
SunExpress Frankfurt’ta Acenteleriyle İftarda Buluştu
ürk Hava Yolları ile Lufthansa’nın ortak kuruluşu SunExpress, acenteleri buluştuğu geleneksel iftar yemeklerine Düsseldorf ’tan sonra
Frankfurt’ta da devam etti.
Her yıl Almanya’daki farklı kentlerdeki acenteleriyle bir araya gelerek iftar yemekleri düzenleyen SunExpress yöneticileri, Frankfurt’ta yüzün üzerinde
acentesiyle bir araya gelerek hem iftar yaptı hem de
yılın ilk yarısını değerlendirdi.
SunExpress Almanya Genel Müdür Yardımcısı
Server Aydın’ın ev sahipliğinde gerçekleşen Frankfurt’taki iftar yemeğinde, acenteler müzik eşliğinde
iftarlarını açtıktan sonra yılın ilk yarısını Server Aydın ile interaktif bir değerlendirme yaptılar.
İftar yemeğinde konuşan Aydın, geçen yıl yine iftar yemeği vesilesi ile acenteler ile bir araya geldiklerini belirterek, “Geçen yıl acentelerimize bazı sözler
verdik, ücretsiz yemek, bagaj hakkının artırılması gibi. Bugün, geçen yıl ne söz verdiysek hepsini tutmanın gururunu yaşıyoruz. SunExpress büyümeye devam ediyor. Bugün 58 uçağımız var. Filomuzdaki 30
uçak SunExpress markasıyla uçarken, geri kalan 28
uçak da Türk Hava Yolları ve AnadoluJet ile yaptığı-
T
mız wet-lease operasyonunda kullanılıyor” dedi.
SunExpress Almanya olarak Mısır’a, Tunus’a da
uçtuklarını belirten Aydın, “Yakında Fas uçuşlarımız
da başlayacak. Bizim acentelerimizden beklentimiz,
artık Türkiye dışında da başka yerlere odaklanmaları.
Almanya’daki acentelerimiz artık bir Türkiye uzmanı
ama bu uzmanlıklarını başka yönlere de kaydırmaları gerekiyor. Türk acentelerinin ve tur operatörleri de
Alman tur operatörleri gibi bu alanda etkin olabilirler. Biz SunExpress olarak bu konuda sizlerle işbirliği
yapmaya hazırız” dedi.
Kış uçuşları hakkında bilgi veren Aydın, “Kasım
ayında Almanya’nın Frankfurt, Düsseldorf ve Leipzig
kentlerinden Alanya Gazipaşa Havaalanı’na uçuş
başlatacağız. Yaz-kış bu uçuşlar devam edecek. Bunun yanı sıra, bir ilki gerçekleştirdiğimiz Anadolu
uçuşlarımız da aynı şekilde devam edecek. Belçika ve
Fransa’dan İzmir’e uçuş başlatacağız. İzmir artık bizim aktarma merkezimiz, İzmir üzerinden büyümeye
devam edeceğiz” dedi.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Kültürler Çatışmasının Gölgesinde
Dinlerarası Diyalog
[email protected]
Eğer beklemediğiniz bir konuşma yaptıysam bundan
memnun olacağım. Çünkü
Türkiye’de beklentiler ambalajlanmış
haldedir”(İsmet Özel)
Bir Alman gazetesiyle yaptığı söyleşide Prof. Tarik Ramadan diyor ki:
“Kardinal Ratzinger’i Papa seçilmeden önceden tanıyordum. Çok tartışılan Regensburg konuşmasından
sonra kendisiyle tekrar karşılaştığımda, çok önemli bir şey söyledi: Bugün Avrupa için en önemli olan nedir? İslâm’la mı, yoksa kendisiyle mi
diyalog?”. Hangi niyetle böylesi bir
sorunun zihinlere havale edildiğini
bilmemekle beraber, hem Hıristiyan
hem de İslâm Dünyası için çok yerinde bir sorgulama... şayet Hıristiyan-Batı, kendi içinde Kilise yanlısı
ve karşıtları arasındaki uçurumun
kapanmasına yardımcı olur niyetiyle, her iki cephe için ortak düşman
olarak İslâm’ı seçerse, kendilerinin
icat ettikleri “dinlerarası diyalog”da
bir art niyet aranır. Yine benzeri bir
durumda, kendi farklılıklarıyla diyalog kuramamış Müslüman dünyasının Hıristiyanlık veya başka dinlerle
hummalı diyalog gayretleri, ancak
“abesle iştigal” statüsünde muamele
görür. Söyleşinin devamında ise Tarık Ramadan; “Bazı kültür savaşçılarının yaptığı gibi, şayet kendi tarihinizi başkalarını reddetme seviyesine
indirgerseniz, bu sefer kendinize
olan güveni kaybedersiniz(1)” diyor.
Diğer taraftan Batı düşünce sisteminde; “Millet (Nation) zaten ötekileştirme veya dışlamayla eşanlamlıdır. Ötekileştirme olmadan, millet
olmaz(2)”. Meselelere bu zaviyeden
baktığımızda, Müslüman/Türk asimilasyona direndiği müddetçe, dışlanmaktan ve öteki muamelesi görmekten kurtulamayacak demektir.
Dinlerin mi, yoksa dindarların
mı?
Dr. Gottfried Müller; “Anlaşılan
o ki, korkulacak bir şey olduğunda,
Avrupa kamuoyunun kahır ekseriyetinde İslâm’a olan ilgi artış gösteriyor(3)” diyor. Maalesef bu ilgi, tahmin edebileceğiniz gibi, önyargılar
“
❬
❬ 07 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
Mahmut AŞKAR
ve husumetlerle dolu aleyhte bir ilgidir. O hâlde korkulacak bir “fenomen” olan İslâm nötrüleştirilmeli,
müslümanlar da zapturapt altına
alınmalıdırlar. Başka bir ifadeyle;
‘korkulacak bir şey’ vaveylasından
sonra Batı kamuoyunda iyice hırpalanan müslüman, dinlerarası diyalog
masasında biraz okşanmış olmayı bir
başarı ve teselli olarak görür.
Akademik seviyesi oldukça yüksek ve Almanya’da sistematik olarak
yapılan kamuoyu araştırmalarından
birisinde, “Görünen o ki, halkın,
Müslümanlara anlayış gösterme
kapasitesi tükenmiştir(4)” gerçeğinin dile getirildiği bir ülkede, onyıllardan beri yürütülen dinler ve kültürlerarası diyalog çalışmalarını masaya yatırmaz, mercek altına almaz
mısınız? Biz Türkler/Müslümanlar
olarak en fazla ihtiyaç duyduğumuz,
önemsediğimiz, zaman harcadığımız, insan istihdam ettiğimiz ve
ümit bağladığımız bir sahada en asgarî (minimum) seviyede bile netice
alamıyorsak, gün gelir çevremizde,
“bizi alışverişte gören dostlar” bile
kalmaz. Herşeyden önce, dinlerin
veya kültürlerin diyaloğu olmaz!
Farklı din veya kültürlere mensup
insanların birbiriyle diyaloğu olabilir. Nitekim, Diyanet İşleri Başkanı
Mehmet Görmez de; “Ben, dinlerarası diyalog kavramının yeniden ele
alınması gerektiğini düşünüyorum.
Bugüne kadar ele alınış şekliyle yoluna devam etmesi mümkün değildir. Bazıları dinlerin şahsî manevilerinin biraraya gelerek diyalog yapacağını zannetti ki bu tamamen bir
vehimden ibarettir” diyor(5).
Bir kültüre bak, bir de kültür adına konuşana...
Kilise kaynaklı “Dinlerarası Diyalog”da öteki konumundaki Müslümanlarla yapılan görüşmelerde,
dört duvar arası ve kapalı kapılar ardında hâkim olan dostane ve hoşgörü atmosferinin niçin dışarıya yansımadığını, tabana bir türlü yayılmadığını sormak ve sorgulamak zamanıdır. Masanın karşı tarafına oturan
Müslümanlarla sürdürülen görüş-
dosya
Kilise kaynaklı “Dinlerarası Diyalog”da
öteki konumundaki Müslümanlarla yapılan
görüşmelerde, dört duvar arası ve kapalı kapılar ardında hâkim olan dostane ve hoşgörü atmosferinin niçin dışarıya yansımadığını, tabana bir türlü yayılmadığını sormak
ve sorgulamak zamanıdır.
meler, beklentilere cevap veriyor, bu
diyalog çalışmalarımız sayesinde Alman kamuoyunda husumete dönüşen İslâm karşıtlığı, ülkedeki müslüman varlığına olan tahammülsüzlük
ve önyargı gerçekten beş-on puan
azaldı diyebilecek birileri var mı?
şahsen iştirak ettiğimiz dinler veya
kültürlerarası diyalog toplantılarında, garnitürlük konuları bir kenara
bırakacak olursak, asıl meselenin;
Müslümanları zapturapt altında tutmak olduğu yönündeki intibamızı
ortadan kaldıracak bir zemin henüz
daha oluşmadı maalesef... Bildik
Müslüman-Hıristiyan diyaloğunun
işleyiş tarzı; bulunduğu pozisyondan
zerre kadar taviz vermeden, Müslümanları önceden belirlenen çizgiye
yaklaştırmak olursa, bu doğrultuda
sürdürülen çalışmalar da kağıt üzerinde kalır. Tepedekiler farklı dinlere
mensup kardeşler olarak kucaklaşırken, farklı dinlere mensup aşağıdakilerin biribirine düşmanca tavır almasının izahı henüz daha yapılmamıştır. Bu “kardeşliğin” niçin ete kemiğe büründürülemediğinin izahını
istemek; barış ve hoşgörüden yana
her Müslüman, Yahudi ve Hıristiyan’ın hakkıdır!
Dünya görüşünü İslâm korkusu
ve karşıtlığı üzerine kurgulamış
olanların yürüttükleri diyalog çalışmaları, şimdiye kadar dinler veya
kültürler adına yakınlaşmadan uzak
bir yerdedir. Farklı kültür veya din
değerlerine sahip tarafların verimli
diyalog çalışması yapabilmeleri için
karşılıklı güvenin olması şarttır. Aksi taktirde, Almanya’da olduğu gibi,
değişik platformlarda yapılan bu tür
çalışmalar, açığa vurulmayan karşılıklı güvensizliğin gölgesinde kalır.
Şayet buradaki gaye, farklı dinlerin veya kültürlerin tanıtımı, diğerleri tarafından kabulü ise, -diğerlerini bilmem ama- biz Türkler daha orta öğretimin ilk sıralarından itibaren
Batı kültürü, edebiyatı ve düşünürünü öğrenmeğe, o değerlerle tanış olmaya başlıyoruz zaten. Sözkonusu,
Batı’ya biz Müslüman-Türklerin
kültürünü, dini inançlarını tanıt-
MÜSİAD Hessen
İftar Yemeği
üstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD)
Hessen, Frankfurt yakınlarında bulunan Mörfelden’de bir iftar
yemeği verdi.
T.C. Frankfurt Başkonsolosu
Ufuk Ekici, T.C. Frankfurt Başkonsolosluğu Ticaret Ataşesi Gülay Babadoğan Tarakcıoğlu, UETD Genel Sekreteri Av. Metin İlhan, Kadın Kolları
Başkanı Nejla Kara, Hessen Bölge
Başkanı Muhsin Şenol, Rhemarex
Başkanı Erdem Bayazıt ve Ziraat
Bank AG Genel Müdürü İsmail Eroğlu gibi isimlerin yer aldığı yemekte,
MÜSİAD yöneticileri ve üyeleri de
hazır bulundu.
T.C. Frankfurt Başkonsolosu
Ufuk Ekici, seksenli yıllarda Almanya’da başarılı olan bir Türk görmenin
kolay olmadığını ifade ederek, “Şimdi
gurur duyduğumuz insanlarımızın sayısı çok arttı. İlk gelenler, ‘Bir süre
sonra kendi vatanımıza döneceğiz’ diyorlardı. Artık buralı olduk ve kendi
kültürümüzü de Almanya’ya getirdik.
Bugün birçok Alman da, bu kültürden etkilenerek yaşamını sürdürüyor”
dedi.
Ekici, Türk ekonomisinin Cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne
kadar geçirdiği süreçten de övgüyle
söz ederek, “Birinci Dünya Savaşı sonunda bir toplu iğne bile üretemeyen
bir millet, şimdi kendi savunma sanayi ihtiyaçlarını karşılayacak noktaya
geldi. Hangi dilden, dinden ve etnik
kökenden olursa olsun, insanı insan
olduğu için hoşgörüyle karşılayan büyük bir neslin çocuklarıyız” dedi.
MÜSİAD Başkanı Musa Aydın
da, Ramazan ayının hayırlı ve bereketli günlere vesile olmasını dileyerek,
MÜSİAD Hessen olarak iş adamlarının ortak çalışmalar yapmasına dair
projeler yürüteceklerini dile getirdi.
Genç MÜSİAD Başkanı Fatih Karahan ise, yaptığı konuşmada gençlerin önümüzdeki dönemlerin lider
kadrolarını oluşturacaklarını ifade
ederek, birlikte çalışmanın ve dayanışma içerisinde hareket etmenin önemine vurgu yaptı.
M
HAYAT
maksa şayet; Batılı’nın buna gerçekten ilgisi olup olmadığından bağımsız olarak, Armin Nassehi gibi sormak isterdim: Kültür adına orada
konuşan kim?
Kültürlerin veya dinlerin diyaloğunda tercih edilen yol hangisi olmalıydı? Kendimden olan mı, yoksa
kendimi karşıdakine benzettiğimden mi? Kendimin beğendiği ben
mi, yoksa karşıdakine beğendirmeğe
çabaladığım ben mi? Karşılıklı görüşmelerde (diyalog) bizi bir taraftan
maddi öte taraftan manevi baskı ablukasına almadan ve olduğumuz gibi kabule çalışılsa, öpüp başımıza
koyacağız. Fakat gözardı ettikleri bir
husus da, Terry Eagleton’un dediği
gibidir: Sizi anlamak için kendim olmayı bırakacak olursam, geriye sizi
anlayacak kimse kalmaz.(6)
Almanya’da Mevlana adını taşıyan cami derneklerimizden birisi,
farklı kültürlerle diyalog hâlinde
olan bir grup Almanla Hz. Mevlana
hakkında sohbet etmemi istemişti.
Uzmanlık saham değildi, fakat daha
önceleri Hz. Mevlana üzerine yazdığım uzunca bir makalemi özetledikten ve Almanca’ya çevirdikten sonra
10-15 kişilik seçkin grubun karşısına geçtim. Doğrusu, “Türlü din,
mezhep ve tarikatlere mensup bir
mürid kitlesine sahip (7) “ Mevlana’yı anlatmanın tam da yeriydi.
Daha sonra monologdan diyaloğa
dönüşen sohbetimizde, bazı Almanların, Celaledini Rumi hakkında küçük çaplı da olsa, bir araştırma yaptıkları ve önbilgi edinerek toplantıya
geldiklerini gördüm. Hele Hz. Mevlana’nın Almanca’ya çevrilmiş bazı
sözlerindeki derinliğe ve hoşgörüye
atıfta bulunan yaşlı bir Alman’ın;
“Daha biz Ortaçağ karanlığında yaşarken, siz de böylesi bir düşünürün
olduğunu, doğrusu hayranlıkla ve
ilk defa öğrenmiş oldum.” dediğini
hiç unutmuyorum. Oradan ayrılırken, kendi kültürümüzün çok
önemli şahsiyetlerinden birisine duyulan ilgi ve yakınlığa vesile olduğumdan son derece memnun olmuş
ve “kültürlerarası diyalog böyle bir
şey olsa gerek” demiştim kendi kendime...
Özellikle Hıristiyan yerli çoğunlukların içinde Müslüman azınlık
olarak yaşayan göçmenlerin hayatî
önem arz eden ortak konularından
birisi de, din eksenli kültürel kimliklerinin kabul görmesidir. Bu çerçevede ele aldığımız dinler- ve kültürlerarası diyalog meselesini kuruluş,
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 08 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
cemaat veya şahıslar bazında değerlendirmediğimizin altını çizmek isteriz. En son katıldığım MüslümanHıristiyan diyalog zirvesinde bir daha gördüm ki, Müslümanlar bazen
zanlı bazen de şikâyetçi sandelyesinde oturanları andırırken, Kilise temsilcileri, her zaman olduğu gibi, bazen hâkim bazen de hâkem makamındakiler gibi davranıyorlardı.
Kültürler çatışması, dinler diyaloğu...
Ben, sizinle diyalog masasına
otursam, sizin anlattığınıza değil, size bakarım! Donanımınıza, temsil
kabiliyetiniz ve liyakatınıza, ondan
da önemlisi, temsil ettiğinize değil,
yaşadığınız kültüre bakarım. İlber
Ortaylı’nın, “Bu kıtada üstünlük
kompleksi çok eskiden beri vardır(8)” dediği Avrupa’da sizi diyaloğa davet edenlerin, sizi anlamak gibi
bir dertlerinin olmadığını, tam tersine; size birşeyleri anlatmak için çağırıldığınızı hatırlatmak isterim. Dostlar alışverişte görsün babından sahnelenen ‘Kültürlerarası Diyalog’un
kendisinin de artık ‘kültürlerarası
diyaloğun kültürü’ oluşmaya başladığını söylüyor Armin Nassehi...
“Kendi pozisyonundan taviz vermeden, karşı tarafı kültürler diyaloğunda kabullenmiş görünmek(9)”, size
davet çıkaranların değişmez tutumları olduğunu bildiğiniz hâlde, sesinizi niçin yükseltmiyorsunuz?
R. Sennet’in geliştirdiği; “Çatışma ortamında yetişen topluluğun
bir düşmana ihtiyacı var. Sadece ortak düşmanı olanlar birbirine karşı
kardeşlik duygusu beslerler.(10) ”
şeklindeki sosyolojik tesbit, ev ödevini bihakkın yerine getirmeyen bize hitap ettiği kadar, kendi içindeki
dağınıklığı ve uyuşukluğunu bertaraf etmek için İslâm’ı veya Müslüman Göçmenleri, ‘mal bulmuş mağribi’ gibi malzeme olarak kullanan
Avrupa’nın yerli cemaatleri, belli kesim aydınları ve toplum mühendisliğine soyunan kuruluşlarına da hitap
eder. Herhangi bir dine, ideolojiye
veya siyasî kuruluşa mensup topluluklarda, ortak gaye ve hedefler etrafında hayat bulan, birleştirici rol oynayan kardeşlik bağları zamanla buharlaşınca; bazen kendi kuruluşu,
cemaati, bazen de kendi sosyal oluşumlarının dışında keşfettikleri
“müşterek düşman” üzerinden birlik
ve beraberliklerini muhafaza etmeği
çıkar yol, bir metot olarak görürler.
Kendimi bildim bileli bizim devlet ve siyaset adamlarımızın meydan
konuşmaları, bayramlarda halka yönelik hitapları, umumiyetle “Her zamankinden daha çok millî birlik ve
beraberliğe ihtiyacımız var” cümlesiyle ya başlar, ya da son bulur. Meselâ onyıllardan beri yaşadığımız Almanya’da böylesi temenni ve telkinlerle başlayan veya biten konuşmaları devlet veya siyaset erbabının ağzından duyduğumu pek hatırlamıyorum. Konu üzerinde biraz tefekkür edince; ihtiyaç duyulmayan bir
konu veya mesele üzerine konuşmaya, onun reklâmını yapmaya gerek
olmadığı neticesi çıkıyor. İslâm dinine mensup dört milyonun üzerinde
bir azınlığın yaşadığı Almanya’da
dinlerarası diyalog vurgusu çok yapıldığına göre, burada da bir diyalogsuzluk var demektir. Kültürler savaşına atıfta bulunan Terry Eagleton, eskiden kültür barış sağlayan
bir güç iken, bugün çatışma kavramı
olarak değerini yitirdiğini haklı olarak dile getiriyor.
Bizim gayemiz de; tarafların kavgasına değil, biribirini daha yakından tanımak ve anlamak uğruna yakınlaşmasına yardımcı olmak, netice
vermeyen metot ve yaklaşım tarzlarını tartışmaya açmaktır. Farklı değerlere mensup kitle ve toplumların
karşılıklı diyaloğundan yana, fakat
tek taraflı dayatma ve üstünlük sağlama girişimlerinin karşısındayız.
Din veya kültür adına sahip olunan değerlerinizden, sizi tanımayan
veya size karşı önyargılı olan kamuoyuna, onların düşünce ve sanat dünyasına, sosyo-kültürel hayatına birşeyler sunabilirseniz, mensubu olduğunuz din ve kültür adına gerçek diyaloğu hayata geçirmiş olursunuz.
Kaynaklar:
1. Die Zeit, Der Islam ist eine deutsche Religion, 2.12.10
2. Holm Sundhaussen, Die Unsterblichkeit der Nation, Journal für
Philosophie, Nr.7
3. Dr. Gottfried Müller,Konrad
Adenauer-Stiftung, Konferenzberichte
2000
4. Deutsche Zustände, s. 258, Folge 6
5. MG, 31.05.13
6. Terry Eagleton, Kültür Yorumları
7. Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti
8. İlber Ortaylı, Avrupalı ve Biz
9. A. Armin Nassehi, Gesellschaft
verstehen
10. Richard Sennet, Verfall und Ende des öffentlichen Lebens
dosya
DİTİB’den Komşulara İftar Yemeği
iyanet İşleri
Türk İslam
Birliği (DİTİB) Köln Merkez
Camii, faaliyet gösterdiği
Ehrenfeld
semtindeki komşularını iftar yemeğine
davet etti.
Komşulara yönelik DİTİB Merkez
Camii’nde verilen iftar yemeğine çoğunluğu Alman,
Türk ve diğer milletlerden yaklaşık
200’ün üzerinde davetli katıldı.
DİTİB Tasavvuf Musiki dinletisinin ardından DİTİB Genel Başkanı Prof. Dr. İzzet Er, Ehrenfeld semti sakinleriyle aynı sofrada olmaktan
duyduğu memnuniyeti ifade etti. İslam’da komşu hakkının önemine değinen Prof. Dr. Er, Peygamber Efendimizin komşu hakkı ile ilgili “Kim
Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa
komşusuna iyilik etsin. Kim Allah'a
ve ahiret gününe inanıyorsa misafire
ikramda bulunsun” hadis-i şerifini
aktardı. Prof. Dr. Er konuşmasına
şöyle devam etti: “’-Ev alma komşu
al, -Komşuda pişer bize de düşer’
Anadolu tabirleri de komşunun ne
kadar önemli olduğunu bize hatırlatır. Toplumsal kaynaşma, birlik ve
beraberlik açasından, Peygamber
Efendimiz komşuluk ilişkilerine son
derece önem verir. Bu konuda
Kur’an-ı Kerim’de de komşuya iyilikte bulunmak tavsiye edilir. Bizde
bir özdeyiş vardır; ’komşu komşunun külüne muhtaçtır’. Bizleri kendinize komşu ettiniz. Sizlere teşekkür ediyorum. Biz de sizleri, özellikle Ramazan ayında iftar soframızda
beraber olmaya davet ettik. Bu mutlu anımızı sizinle paylaşmak istedik.”
Ehrenfeld sakinlerinden Herr
Krämer de, aynı semtte yaşayan
komşularına vermiş olduğu iftardan
ötürü muhit sakinleri adına DİTİB’e teşekkür etti.
DİTİB Yönetim Kurulu Üyeleri’nin de hazır bulunduğu iftar programı, ezanın okunması ve hep birlikte iftar yemeği yenilmesiyle sona erdi.
D
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 09 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
haber
Rheinfelden’de Karne Töreni
THY Frankfurt’tan Basına İftar
Avrupa’nın en iyi Havayolu Şirketi’ ünvanını koruyan ve milli gururumuz olan (THY) Türk Hava
Yolları, son on senede yaptığı ataklarla dünya devleri arasına girmeyi başardı. Bütün personelini çağın en
son teknolojisine sahip olarak eğitimden geçiren THY,
artık yabancı havayollarına eğitim verecek seviyeye
gelmenin haklı gururunu yaşıyor.
THY Frankfurt Müdürü Serdar Külçür, çok sayıda Türk gazeteci ve basın mensubunun katıldığı bir iftar daveti düzenledi.
Hanau’nun nezih mekanı olan Lalezar Restaurant’ta Türk gazetecilerine verilen iftar davetinde THY
Frankfurt Müdürü Serdar Külçür ve ekibi tam kadro
katılarak gazeteci dostlarına güzel bir misafirperverlik
örneği gösterdiler. İftar vaktine kadar yapılan sohbetlerle gündemdeki konular ve THY’nin atılımları ile ilgili birebir görüşler serdedildi.
Biz de Hayat Gazetesi olarak iftar öncesi THY
Frankfurt Müdürü Serdar Külçür’den THY’nin 2013
yılını değerlendirmesini istedik. Külçür, 2013 yılının
ilk altı ayın rakamlarının hedeflerinin çok üzerinde olduğunu ifade ederek şunları söyledi: “2013’ün ilk 6
ayında elde ettiğimiz sonuçlar belirlenen hedeflere
emin adımlarla ilerlediğimizi gösteriyor. Büyümemiz
devam ediyor, hizmet kalitemiz ile yolcu memnuniyetimiz artarak sürüyor. Yaz dönemi de beklediğimizden
daha iyi gidiyor, doluluk oranlarımız oldukça yüksek.
Açıkcası pazardaki talebi karşılamak ve yolcularımıza
daha fazla uçuş alternatifi sunabilmek için ekibimizle
birlikte çok yoğun çalışıyoruz’’ dedi.
Frankfurt-Sabiha Gökçen Havalimanı,
herşey dahil 99,-Euro
Bu yoğun taleplere imkan dahilinde cevap verebilmek amacıyla bir süredir yaptığımız çalışmaların sonucu olarak THY markasıyla, 27 Ekim itibarıyla her
gün Frankfurt-Sabiha Gökçen Havalimanı’na direk
uçuşlara başlayacaklarını ifade eden THY Frankfurt
Müdürü Serdar Külçür: ‘Sabiha Gökçen uçuşlarımız
için satışlar başladı. Bir de kampanyamız var; bu sene
sonuna kadar herşey dahil 99,-Euro’dan başlayan fiyatlarla uçma fırsatı sunuyoruz. Bilindiği üzere İstanbul
Havalimanı artık kapasitesinin üzerinde bir taleple
karşı karşıya. Bu nedenle bir alternatif olarak THY, Sa-
‘
biha Gökçen Havalimanında belli sayıda uçağını oraya konuşlandırarak oradan operasyon yapıyor. Doğu
batı ekseninde birçok noktadan Sabiha Gökçen’e
uçuşlar olacak, böylece sadece İstanbul değil iç hat ve
dış hat bağlantılı yolcular da yeni Sabiha Gökçen
uçuşlarımızı kullanabilecek. Bu uçuşları 2014 yaz döneminde yine talebe bağlı olarak artırmayı planlıyoruz. Aynı şekilde şu anda haftada 3 kez uçtuğumuz
Frankfurt-Ankara uçuşlarımıza yolcularımızın yüksek
ilgisi sebebiyle uçuş sayımızı kış döneminde artırmak
için çalışmalarımız devam ediyor” dedi.
THY Frankfurt Şubesi Müdürü Serdar Külçür, bir
soru üzerine İstanbul’a günde 4 uçuş yaptıklarını ifade
ederek, uçaklardan iki tanesinin büyük, geniş gövdeli
uçak olacağını da sözlerine ekledi. Külçür; “11:45 ve
18:30’da Frankfurt’tan kalkan uçaklarımız çift koridorlu büyük uçaklar olacak. Dolayısıyla İstanbul Atatürk havalimanı uçuşlarımızda da bir kapasite artışı
söz konusu’’ dedi.
Yeni bir alan; Kurumsal Anlaşmalar
İFTAR vaktinin girmesiyle birlikte yemekler yendi. Yemeğin ardından Restaurant’ın önünde kurulan
çadıra geçilerek çay sohbeti yapıldı. Gazetecilerle tanışma faslından sonra sorulan sorulara THY Müdürü
Serdar Külçür cevap verdi. Külçür, çay sohbetinde kurumsal anlaşmalardan bahisle şunları söyledi: “Kurumsal Anlaşmalar olarak adlandırabileceğimiz bir
segment var ve bu bizim için yeni bir alan. Son dönemdeki hızlı büyümeyle beraber uçaklarımıza daha
fazla yolcuyu nasıl kazandırabiliriz diye çalışmalar yapıldı. Çok sık seyahat eden ve seyahat bütçesi yüksek
olan firmalara birtakım özel sartlar vererek onlarla bir
ticari seyahat işbirliği kurmuş oluyoruz. Şirketler yıl
boyunca belli miktarda uçuş yapmayı vadediyor, biz
de onlara bagaj hakkı ve bilet ücretleri vb. konularda
bir takım özel şartlar sunuyoruz.’’ dedi.
Konuyla ilgili olarak kısa bir açıklama yapan Kurumsal Anlaşmalar Sefi Aykut Yıldırım, bu sistemle şu
anda Almanya’nın ilk 500 şirketinden 380’i ile kurumsal anlaşma yapıldığını belirtti.
Karşılıklı gerçekleşen sohbetten sonra proğram
sona erdi.
27 Ekim
İtibariyle
FrankfurtSabiha
Gökçen
Havalimanı,
herşey dahil
99,-Euro
GMG Freiburg Donau Bölgesine bağlı müteşebbis
olarak hizmet veren Rheinfelden Kadınlar Teşkilatı
güzel bir proğrama imza attı.
Salonda yapılan proğramda Anaokulu öğrencileri ve
ilim yolcuları (gençlik) öğrencileri bir yıllık çalışmanın ardından aile ve yakınlarının huzurunda karnelerini aldılar.
Proğramda Rheinfelden Kadınlar Teşkilatı Başkanı
Birgül Çınar bir konuşma yaparken, çocukları ve aileleri
tebrik etti.
Yine sınıf hocaları Ayşe ve Sümeyye Çınar da birer konuşma yaparak, aileleri bilgilendirdiler ve çocuk eğitiminin önemine vurgu yaptılar.
Anaokulunda yaşları 5 ila 7 arası 20 çocuk ve genç kızlar da yaşları (14-22) 22 genç kızın eğitim gördüğü belirtildi.
Proğramda ilahiler söylendi, şiirler okundu, sema gösterisi yapıldı.
Sonunda ise Sümeyye Çınar ve Mukaddes Gültekin
hocahanımlar karne ve gül dağıtımını gerçekleştirdi. Daha sonra katılımcılara cemiyet tarafından ikram verildi.
I
Worms Fatih Camiinde
Ramazan Coşkusu
GMG RNS Bölgesi Worms Fatih Camiinde geleneksel
hale getirilen Ramazan çadırı iftar programları coşkulu
bir şekilde her gün sürdürülüyor.
Eski başkan Hüseyin Koşar ve idaresi tarafından beş sene önce başlatılan iftar çadırları iki ay önce göreve Doğan
Dilci ve ekibi tarafından da bu güzel gelenek devam ettiriliyor.
Katılımın günlük yaklaşık üçyüz elli – dörtyüz civarında olduğu ve katılanların oldukça memnun kaldıkları bildirildi. Ayrıca geçtiğimiz günlerde kurum ve kuruluşlara
verilen iftara Mainz Başkonsolosluğundan Konsolos Muavini Osman Acar, Worms Emniyet Müdürü, Worms SPD
milletvekili, iki CDU milletvekili, Yeşiller Partisi Worms
Başkanı, belediyeden yetkililer, kardeş cemiyetlerden DİTİB, Islamischer Dachverband idaresi, kilise yetkilileri,
beşyüze yakın cemaat katıldı. Gecede kısa bir konuşma yapan Mainz Konsolos muavini Osman Acar Worms Fatih
camiinin düzenlemiş olduğu bu güzel gece için teşekkürlerini ileterek Ramazan ayının herkese hayır huzur ve bereket
getirmesi temennisi ile sözlerini tamamladı.
Coşkunun had safhada olduğu günlerde ve gecelerde
çocuklarda unutulmamış ve onlara her zaman kullanabilecekleri bir zıplama balonu da alınmış.
I
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 10 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
haber
Bosna’dan Ramazan’ın İlk Günlerinden Bol
Selam ve Kucak Dolusu Dua Gönderiyoruz
Sinan Aktürk-Sarayevo-Bosna
asene Derneği Sekreteri
Mustafa Uyanık Bey telefonla arayarak bizim Bosna`ya kumanya dağıtımı ile ilgili
gidecek görevli arkadaşlarla beraber
gidip gidemeyeceğimizi sordu. Biz
de tabiki olur dedik. Aynı zamanda
eşimin de bizimle gelmesini talep
ettiler.
Pazar günü kıymetli Ömer
Benli bey ve eşi ile beraber IGMG
Kadınlar Gençlik Teşkilatından ve
HASENE`den 4 görevli kardeşimizle birlikte toplam 8 kişi bize
tahsis edilen araç ile yola çıktık.
Yaklaşık 1500 km`lik bir yolculuktan sonra sabaha karşı Sarayevo`ya
vardık.
Otelde biraz dinlendikten sonra Hasene Bosna Sorumlusu Adem
Kasa bey ile birlikte yapılacak çalışma ile alakalı kısa bir toplantı yaptık. Niye kısa diyorum; çünkü kardeşlerimiz zaten gerekli tüm hazırlıkları önceden yapmışlardı.
Dağıtılacak malzemelerin ilk
kısmı yolda gelirken biz de ekip arkadalarımız ile birlikte otelimizin
hemen
yanında
bulunan
Bosna`nın Bilge Kralı Alija İzzetbegoviç`in mezarını ziyaret ederek
dualarımızı ettik.
Ben ve eşim daha önce de Bosna`ya geldiğimiz için buraları kısmen biliyorduk. Ekipteki diğer arkadaşlar ilk olarak buralara geldikleri için, özellikle Alija`nın mezarında biraz duygulandılar.
Mihmandarımız Adem Kasa
bey bize Başçarşıda ikramda bulunduktan sonra bir yandan da kısaca
tarihi mekanları tanıtım yaptı. Gazi Hüsrev Bey Camiinde öğlen namazlarımızı kıldıktan sonra,
IGMG`nin düzenlediği Bosna Yaz
Okulundaki öğrencileri ziyarete
gittik. Burada hem hocalarımız ve
hem de öğrencilerimiz tarafından
coşku ve sevgi ile karşılandık.
Kısa konuşmalardan sonra dağıtılacak kumanya malzemelerinin
geleceği mekana gittik.
Toplam olarak 1100 aileye dağıtılması planlanan kumanya paketlerinin ilk kısmı olan 100 paketlik kısmı orada organize edilerek
ekiplere teslim edildi. Bizim ekiple
beraber Sarayevo`nun içindeki yerlere giderek dağıtımımızı yaptık.
Bu arada kumanya paketindeki
malzemeler hakkında da bilgi vermek gerekir diye düşünüyorum. 19
parçadan oluşan kumanya paketinde; makarna, pirinç, tuz, şeker, re-
H
çel, çikolata, deterjan, sıvı sabun,
bulaşık sabunu, kahve, baharat, sıvıyağ, hurma, diş macunu gibi
malzemeler bulunuyordu.
Buradaki yaşayan insanların ihtiyaçları gözönüne alınarak hazırlanan paketler bizce güzel ve yeterli
idi.
Bizim dağıtım yaptığımız yerlerdeki insanların sevgi ile yaklaşımları ve bol bol dua etmeleri inanın yorgunluğumuzu çekip aldı.
Ramazanın ilk gününe girilirken
aldığımız dualar daha doğrusu aldığınız dualar yapılan çalışmanın
ne kadar önemli ve güzel bir çalışma olduğunu bir kere daha ortaya
koyuyordu.
Bizler başta Srebrenitsa olmak
üzere tespit edilen 5 değişik bölge
ve yerde, ki buralarda yaklaşık 15`e
yakın mahalle, kasaba ve şehir
mevcut, 1100 civarı kumanya paketinin ekipler halinde dağıtımını
gerçekleştirdik.
Özellikle Doboj yakınlarındaki
yaşlılar yurdu ve akıl hastanesi görevi gören kurumu ziyaret ettiğimizde oldukça etkilendik. Sadece
gıda değil akıl nimeti de ne kadar
önemli imiş. Buraya yaklaşık 200
kumanya paketini bizzat teslim ettik.
Son gün Ömer Benli Bey ve
ekibin diğer kısmı Banyaluka`ya
gittiler. Biz de Gorajde`ye gittik.
Gorajde çok güzel ve şirin bir şehir.
Buradaki partner kuruluştaki arkadaşlarımız hazırlıklarını mükemmel şekilde yaptıkları için hiç vakit
kaybetmeden yaklaşık 100 aileye
kumanyalarımızı dağıttık.
Tasedüfen burada bir park ve
sergi açılışına da denk geldik. Türkiye`den İstanbul`dan Güngören
Belediyesi ile Gorajde Belediyesi
kardeş şehir olmuşlar. Bunu pekiştirmek için Güngören Belediyesi
bir park inşaa ettirmiş ve güzel bir
hat sanatları sergisini de başkanlar
beraberce açılış yaptılar. İftarda da
yine Türkiyeli müslümanların yaptırdığı Kayseri Camiinde verilen
güzel iftara ekibimizle beraber iştirak ettik.
Hasılı Almanya`dan mihmandarımız Ömer Benli bey ve Bosna`da mihmandarımız Adem Kasa
bey gerekli tüm organizeyi mükemmel şekilde yaptıkları için bize
sadece dağıtıma eşlik etmek düştü.
Son olarak Bosna`dan tüm kardeşlerimizin sizlere kucak dolusu
sevgi, selam ve dualarını gönderiyoruz.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 11 ❭
haber
Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
Wuppertal CDU’lu Belediye Başkanı Peter Jung’dan Müslüman Cemaatlara İftar
uppertal’ın Bütün Camileri ve farklı yerlerinde toplu iftarlara bir yenisi daha katıldı. Wuppertal Belediye Başkanı Peter Jung tarafından
Barmen Uterdörner Gesamtschule adresinde Wuppertal`da yaşayan Müslüman Camii ve derneklere iftar verildi. İftar salonunun % 65 sandalyenin dolu olduğu salona
gelen Peter Jung katılımcıları selamladı.
Programın sunucuları üniversiteli Nilay Doğan
(ehem START-Stibendiatin) Funda Gümüşbaş (Kulturund Bildungszentrum) idi.
Programın akışına göre sahneye gelen Başkan Oberbürgermeister Peter Jung Bir selamlama konuşması yaparak; "Hoş geldiniz iyi akşamlar dedi günün anlam ve önemine deginen başkan İslam Mezarlıgı Kurumbachers-
W
tre`de olacak Hristiyan, Yahudi ve Müslüman Mezarlıgı
olacak. Burada Alman kimliği almış insanlar var seçimler
geldiğinde oylarınızı kullanın dedi.
Vetreter der Wuppertaler Moscheevereine wird Herr
Samir Bouaissa selamlama konuşması yaptı.
Herrn Aiman A. Mazyek Sprecher des Kordinatinsrats der Müslime konuştu.
Gebetsruf zum Sonnenuntergang ezan okundu. Hurmayla oruçlar açıldı ve Sporthallede namazlar kılındı. İftarlar yapıldı ve Wuppertaler
Moschee tarafından Belediye Başkanı Peter Jung’a
bir çiçek takdim edildi.
IGMG Hessen Bölgesi
Geleneksel Bölge İftarı
GMG Hessen Bölgesi Geleneksel Bölge İftarı
Frankfurt`ta Bulunan Tekbir Restaurant`ta yapıldı.
IGMG Hessen Bölgesi BYK Üyeleri ve eşleri,
Cemiyet Başkanları ve eşleri, IRH Başkanı Ramazan Kuruyüz, DİTİB Hessen Bölge Danışmanı Dr.
Hüseyin Kurt, T.C. Frankfurt Başkonsolosluk
Muavin Konsolosu Özkan Durmaz, Milli
Gazete`den Mehmet Karacabey, T.C. Ziraat Bankası Frankfurt Genel Müdürü Gürbüz Gündüz,
Türk Havayollarından Gökhan Okur, Stellvertretender Vorsitzender TG Hessenden Atila Karabörklü yaklaşık 100 kişilik bir topluluk iftar programına iştirak etti.
İftar öncesi gerçekleşen program açılış Kur`anı Kerimi ile başladı. Daha sonra IGMG Hessen
Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz bir selamlama konuşması yaptı. Kaçmaz konuşmasında Ramazanın güzelliklerinden istifade edilmesi gerektiği vurgusunu
yaptı. Ramazan içerisindeki ibadetlerin diğer zamanlara göre daha faziletli olduğunu hatırlatan
Kaçmaz güzel bir Ramazan ayı ve Ramazan Bayramı dileklerini iletti.
T.C. Frankfurt Başkonsolosluk Muavin Konsolosu Özkan Durmaz da bir konuşma yaparak katılımcıların Ramazanını tebrik etti.
Akşam ezanının okunmasıyla her birlikte oruçlar açılıp iftarlar yapıldı. İftar programından sonra
Tekbir Restaurantın mekanının nezih ve güzel bir
ortamda olması çaylar eşliğinde güzel sohbetler yapılmasına imkan tanıdı.
I
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 12 ❭
haber
Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
T.C. Köln Çalışma Ataşesi Oğuz Tuncay İş Ajansını Ziyaret Etti
.C. Köln Başkonsolosluğu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ataşesi Oğuz TUNCAY,
Köln İş Ajansı Meslek Danışmanlığı Birimini ziyaret etti ve çalışmalar hakkında bilgi aldı.
Bir günlük seminer şeklinde Mart ayında planlanan ziyarette İş Ajansı Müdürü Roswitha STOCK
çalışmaları hakkında bilgi verdi ve bu ziyaretin sadece Ataşe TUNCAY’ın bilgilendirilmesine değil,
aynı zamanda Ajansın da Türk vatandaşları arasında tanınırlığının artırılmasına katkı sağlayacağını
belirtti. Bayan STOCK ayrıca, “Köln Başkonsolosluğu ile aramızdaki yoğun işbirliğinin sürdürülmesinin yanı sıra bizim çalışmalarımıza gösterilen
ilgi de beni memnun etti” dedi.
T
TALEP SİZDEN, PARA BİZDEN, EV BİZDEN
DEWA
PR
MA
GMBH
İcradaki evinizi kurtarıyoruz.
Schufa’nız olsa bile destek imkanı sağlıyoruz
∂ Annelere Özel İmkanlar
∂ “Vadesi Dolmuş Ev
www.dewaeg.de
Ödemelerinizi Günün
En Cazip İmkanları
İle Yeniliyoruz”
Çalışsanız ya da çalışmasanız, yardım dahi alsanız,
hayal kurduğunuz, bize gösterdiğiniz evi alıyoruz.
Hiç kredi kullanmadan sizi ev sahibi yapıyoruz.
Köln
0221-78804100
Stuttgart
0711-99764300
Mannheim
0621-8624070
G-MEDIA UG c
BANKAS IZ SCH UFASIZ
HERKESE EV ALMA İMKANI
wohnungsbau eG
Köln çalışma Ateşesi Tuncay Ajansın çeşitli birimlerinde yapılan çalışmalar ve meslek eğitim biriminde gençlere verilen danışmanlık hizmetlerine
de iştirak etti.
Ataşe Oğuz TUNCAY, Türk gençlerinin meslek eğitimi yapmalarına ve çalışma hayatına katılmalarına katkıda bulunmanın en önemli görevlerinden biri olduğunu ifade etti.
Meslek danışmanlığı biriminde gençlere nasıl
yol gösterildiğini ve motivasyonun nasıl sağlandığını yerinde görmek ve bu yöntemlerden kendi
çalışmalarında da istifade etmek isteyen Oğuz
TUNCAY, konuyla alakalı düşüncelerini basınla
paylaşarak şunları aktardı: “Danışmanlar büyük
bir sabır ve ilgiyle her gence özel hizmet vermekte, olumsuz sonuçları dahi makul bir şekilde
açıklayarak birlikte alternatif arayışına girmektedirler. Gençlere eğitim durumuna en uygun meslekleri önermeye çalışan danışmanlar, onların cesaretlerini de kırmamaya özen göstermektedirler”
dedi.
İş Ajansında son olarak Ağustos 2012 tarihinden bu yana faaliyette olan ve ikinci basamak
işsizlik parası alan 25 yaş altındaki gençleri en
geç 6 haftada meslek eğitimine ya da işe yerleştirmeyi amaçlayan “befit4job” (işe hazır ol) isimli
birimi ziyaret eden Ataşe TUNCAY, birim yetkililerinden bilgi aldı ve katılımcı gençlerle sohbet
etti.
Ziyareti değerlendiren Oğuz TUNCAY,
gençlerin gerek mesleki gerekse yüksek eğitim çağını geldiklerinde İş Ajanslarına başvurmalarında
büyük yarar olduğunu, velilerin de çocuklarıyla
birlikte danışmanlık hizmetlerinden istifade edebileceğini ve ailelerin çocuklarına cesaret vermeleri gerektiğini belirtti.
Konursulular Köln’de Buluştu
ayburt'un Konursu kasabasında yaşayan
gurbetçiler her sene geleneksel olarak düzenledikleri, Dostluk ve Kaynaşma Gününü büyük bir katılımla Köln'de gerçekleştirdiler.
Almanya'nın çeşitli şehirlerinde yaşayan Konursu'lular futbol sahasında gençlere yönelik futbol turnavası, çocuklara yönelik yumurta, yoğurt
yemek ve ip çekme yarışmalarından sonra etkinliklere katılan çocuklara hediyeler verildi.
Futbol maçı yapan takımlara kupa töreninden sonra etkinliğe katılanlar Köln Chorweiler
DİTİB caminin toplantı salonuna gidildi. Salonda toplanan Konursululara Lokman Köklüoğlu
günün konusu hakkında bilgi verdikten sonra
katılanlara teşekkür ve birlik, beraberlik çağrısında bulundu.
Daha sonra Köln Bayburt Derneğinin hazırlamış olduğu ikramlar sunuldu. İkramlar yendikten sonra söz alan Turgut Kantaroğlu Allah nasip
ederse bu etkinliğin 2014 seneye Dortmund'a
yapılacağı haberini verdikten sonra bu güzel organizasyonda emeği geçen başta Köln Derneği
yöneticileri Emrah Yazıcıoğlu, Bünyamin Karabacak, Fikret Taşcıoğlu ve orada hizmeti geçen
herkese teşekkür etti.
B
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 13 ❭
haber
Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
ATiB Gençlik Kolları
Ramazan Sohbetleri
Bizim sohbetimiz nisan yağmuruna benzer;
Balığın ağzına düşse inci,
Yılanın ağzına düşse zehir olur...
Hz. Mevlana’ nın bu muhteşem sözünden yola çıkan ATİB Gençlik Kolları 11 Ayın Sultanı Ramazan da
da hız kesmeden sahur sohbetlerine devam ediyor. Sohbet programlarının du sefer ki durağı ATİB Fürth Türk
Ocağı oldu.
Genel Başkan Özel Kalem Müdürü Yavuz Kul,
Gençlik Kolları Genel Başkanı Süleyman Yıldırım ve
Hessen Bölge Gençlik Kolları Başkanı İsmail Hakkı
Öner`in iştirak ettiği sohbetin ana konusu Müslüman
Türk Gençliğinin sorumlulukları oldu. Sohbet sonrasında, Türk Kültüründe büyük önem arz eden, saz ve
bağlama ile söylenen türküler, katılımcıların memleket
hasretlerini üst düzeye çıkarırken; birlikte söylenen
marşlar ise bir o kadar manevi duyguları pekiştirdi.
Daha sonra Fürth Gençlik Kolları Başkanı Hacı
Aktürk ve ekibi tarafından hazırlanan Halil İbrahim
sofrasına geçildi. Sabah namazının kılınmasıyla program son buldu.
Gençlerle Sahur Sohbeti
ATİB Gençlik Kolları Ramazan Ayı sohbetlerine
bir yenisini ekledi. Ramazan Ayı’nın başlamasıyla birlikte iftar ve sahur programları düzenleyen ATİB Gençlik Kolları, Köln’de düzenlediği sahur programında
gençlerle bir araya geldi.
ATİB Köln Türk Kültür merkezinin ev sahipliği
yaptığı sahur programına Gençlik Kolları Genel Başkanı Süleyman Yıldırım, GYK Üyesi Yavuz Kul ve Eğitimci-Yazar Hamza Eravşar katıldılar.
Eğitimci-Yazar Hamza Eravşar’ın sohbetiyle başlayan programda Eravşar, tarih öğrenmenin önemine değindi. Örneklerle sohbetini zenginleştiren Eravşar, “Geleceğe yön vermek aynı hataları tekrarlamamak ancak
geçmişi tam ve doğru kaynaktan öğrenmek ile mümkündür” dedi.
Ardından Gençlik Kolları Genel Başkanı Süleyman
Yıldırım da yaptığı sohbette gençlere, milli ve manevi
değerlerin yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması
noktasında üzerimize düşen sorumlulukları hatırlattı.
Oldukça verimli geçen gençlik kolları sahur programı yapılan ikramların ardından son buldu.
Kriegk Straße 49-51
60326 Frankfurt Main
Mobile: 0163 - 47 37 301
www.cenaze-sabir.com
Tel: 069 - 53 08 75 85
Fax: 069 - 53 08 75 84
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 14 ❭
Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
haber
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ Köln’de NRW MÜSİAD İftarına Katıldı
urt dışındaki Türklerden Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, iftar
için geldiği Almanya`nın Köln şehrinde bir dizi
temaslarda bulundu. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Kemal Yurttnaç, Türkiye Müsiad Yönetimi Genel Başkan Yardımcısı Eyüb Akbal, T.C.
Münster Konsolosu N. Cemal Tosyalı ve Köln Muavin
Y
Konsolosu Yonca Sunel, Bekir Bozdağ`ın proğramına
gün boyu eşlik ettiler.
Bozdağ iki günlük proğram için bulunduğu
Köln’de ilk önce Müsiad’ın Marıtım otelde düzenlediği eyalet iş adamlarının toplantısında beraber oldu.
Günün ikinci proğramında Bakan Bozdağ İlk kuşak Almanya`ya gelenlerden Köln`de danışmanlık ter-
cümanlık yapmış eski Milli Görüş cemiyet başkanı, şu
an Hansarıng semtinde bulunan Kale Cami adıyla tanınan cemiyetin başkanı Şefik Karagüzel’i ziyaret etti.
Kale cami ziyaretinde Şefik Karagüzel Bakan Bozdağ`a “Almanyadaki mahkemelerin kararlarını Türkiye
tanıyor. Ama burada her hangi bir sebeple eşinizden
ayrılsanız bir daha Türkiye`de ayrılmak zorunda kalıyorsunuz. İki tane avukat tutulmasını istiyorsunuz.
Sorusu üzerine Bozdağ; “Bu konunun vatandaşları ne
kadar rahatsız ettiğini meslekten avukatlıktan geldiğim
için çok iyi biliyorum ve çözümü gereken bir sorun olduğunu da görüyorum. Bildiğim kadarıyla bakanlık
bu konuda bir çalışma yapıyor’’ dedi. Bozdağ ayrıca askerlik borçlanmasının istişareyle 6 bin Euroya çekildiğinin altını çizdi. Karagüzel “12 Eylül döneminde vatandaşlıktan çıkarılmış kişiler Türkiye`ye giremiyorlar.” diğerek sorduğu soruya Bakan Bozdağ “mahkemeye başvursunlar biz Nazım Hikmette dahil olmak üzere pek çok mağduriyeti gideren düzenlemeler yaptık’’
dedi.
Kale cami yöneticileri Bakan Bozdağ’a Osmanlı
imparatorluğundan kalma bir vesika hediye etti.
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ Ehrenfelddeki
Merkez cami inşaatını da gezerek yetkililerden cami ile
ilgili bilgi aldı. Cami inşaatını gezen Bozdağ burada
yöneticilerle hatıra fotoğrafı çektirdi.
MÜSİAD İFTARI
NRW MÜSİAD Başkanı Orhan Bilen’in davetlisi
olarak Almanya`ya gelen Bekir Bozdağ MÜSİAD yöneticileri başta olmak üzere Kölnlü iş adamı ve sivil
toplum temsilcilerinin katıldığı 400 kişilik gurupla iftar yaptı. Buraya IGMG Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü, Yavuz Çelik Karahan, UETD Genel Başkanı Süleyman Çelik, BiG parti Genel Başkanı Haluk Yıldız,
ABTT, Atib, MÜSİAD Avrupa Eyaletleri, başta olmak üzere pek çok sivil toplum temsilcileri katıldılar.
IGMG Köln hatiplerinden Mehmet Yılmaz’ın
okuduğu Kuran-ı kerimle proğram start aldı. Müsiadın slayt gösterisiyle proğram devam etti. Müsiad Başkanı Orhan Bilen; “MÜSİAD 23 senedir üyeleriyle ülkeye yeni bir soluk yeni bir iklim kazandırdığı gibi, Almanya’da da önce insan diğerek kanaat bereket ve takvanın izinden giderek, milleti ve insanı bir para kaynağı ekmek kaynağı bir iş gücü yığını değil, bir eşrefi
mahlukat olarak değerlendirip çalışmalarını bu doğrultuda köprü vazifesi olmuştur. İş adamları ancak huzur ortamında başarılı olabilir’’ diyerek sözlerini sürdürdü.
Orhan Bilen’in ardından Türkiye MÜSİADdan
Genel Başkan Yardımcısı Eyüp Akbal, Akraba Topluluklar ve Dış Türkler Başkanı Kemal Yurtnaç, Münster Baş Konsolosu Naci Tosyalı kısa birer selamlama
konuşması yaptı. Günün konuğu Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ burada yaptığı konuşmada MÜSİAD’ın iftarına teşekkür ederek başladığı konuşmasını
Türkiyedeki siyasi çalışmalar ve yapılan hukuki anayasal değişiklikler, Cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi düzenlemesi Türkiyedeki ekonomik iyileşmeler
ve dış güçlerin provokatif planları ve son olarak gezi
parkıyla alakalı 45 dakikalık bir sunum yaptı.
Proğram sonunda MÜSİAD yönetimi tarafından
Bakan Bozdağa hediye takdimi yapıldı.
Yemeğin ardından Bekir Bozdağ ve ekibi Yatsı namazını IGMG Köln Fatih camisinde kılarak cemaatle
hasbihal etti.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 15 ❭
Din ve
Diyalog
[email protected]
nutulan değerler yeniden
hatırlanmalıdır
Malum hikayedir, büyük
zatlardan biri bir sabah dergahına
gelerek müritlerine hitab eder: “Ey
insanlar dün gece rüyamda bana
Cehennem gösterildi.” - “Anlat,”
derler diğerleri, “ne gördün, orada
dedikleri gibi ateşler ve o ateşte yananlar var mı?” - “Hayır,” der ermiş
“öyle şey yok. Ama büyük ve uzun
bir sofra gördüm. Cehennemlikler
karşılıklı bu sofraya oturtulmuşlardı. Önlerinde birbirinden güzel yemekler vardı. Hepsi de açtılar. Gel
gör ki, kollarına uzun saplı kaşıklar
bağlanmıştı. Kaşıkların sapı o kadar
uzundu ki, yemeklerden alamıyor,
aldıkları yemekleri de ağızlarına götüremiyorlardı. Sonuçta aç ve perişan bir halde o sofrada, birbirinden
güzel yemeklerin önünde oturmakta idiler.” Kalabalık hayret nidaları
ile mırıldanırken ermiş oradan kalkar ve gider.
Ertesi gün tekrar dergaha gelir
ve yine konuşur: “Ey insanlar dün
gece rüyamda bu kez de bana Cennet gösterildi.” - “Anlat,” derler diğerleri, “ne gördün, orada dedikleri
gibi Huriler, şarap kadehleri ve altın tahtlar var mı?” - “Hayır,” der
ermiş kişi “öyle şey yok. Ama büyük ve uzun bir sofra gördüm.
Cennetlikler karşılıklı bu sofraya
oturtulmuşlardı. Önlerinde birbirinden güzel yemekler vardı. Gel
gör ki, kollarına uzun saplı kaşıklar
bağlanmıştı. Kaşıkların sapı o kadar
uzundu ki, yemeklerden alamıyor,
aldıkları yemekleri de ağızlarına götüremiyorlardı. Ama herkes karşısındakinin önündeki tastan uzun
kaşığıyla yemek alıp ona yediriyor,
karşıdakiler de berikileri böyle besliyorlardı. Bütün gün birbirinden
güzel yemekler yiyerek bitmez bir
ziyafet ve zevk-u safa içinde yaşamakta idiler.”
Diğerinin hakkını korumak
toplum hayatının da, devlet düzeninin de başlangıcı olsa gerektir.
U
❬
dosya
Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
Alaattin DİKER
Belki bugünün bir kasırga şiddetinde esen bireysel başarı ve bireysel
çıkar rüzgarlarının ikliminde “diğerinin hakkı” bahsi çok eskilerden
kalma bir türkünün kulaklardaki
etkisini yapabilir. Ama küresellik
çağında dünyamızı sağlam temeller
üzerinde yeniden inşa etmek için
unuttuğumuz
bazı
şeyleri
hatırla(t)maya ihtiyaç var.
İlahiyat değil,
dini algı değiştirilmelidir
Önce bir hakikatın altını çizelim: Batı, Türkleri tarih boyu “şiddet kültürünün çocukları” olarak
gördü ve görmeye devam ediyor.
Bu bağlamda bir imaj sorunu yaşadığımız kesin. Batı zihniyeti varolmak için ‘öteki’ yaratmaya meyyal
olduğu sürece bizim bu önyargıyı
kırmamız hiç kolay olmayacak. Bu
minvalde Hıristiyan dünya ile kurulacak sağlıklı bir iletişime elbette
gerek duyulabilir, ancak burada dini algıyı düzeltmek yerine ilahiyatı,
yani İslam’ın kendisini dönüştürmek yanlışına düşülmektedir. Mesela, eski Diyanet İşleri Başkanı ve
Kur’an müfesseri Süleyman Ateş’in
içselleştirilmesini önerdiği (Cicero,
Sayı: 11/2004) ve ünlü fakih Hayrettin Karaman’ın girmemize caiz
fetvası verdiği Avrupa değerler sistemi nihayetinde Hıristiyanlıkta ki
Tanrı ve insan anlayışının seküler
izdüşümünden başka bir şey değildir. O zaman bu hocalara şu temel
soruyu soralım: “Acaba başarı olarak telakki ettiğiniz Avrupa Birliği
müktesebatı içerisinde, dinî ilimlere bir yer olur mu?” Malum dinî
ilimlerin öğretildiği müesseseler
dindar insanlar tarafından bir tür
sığınak gibi düşünülmektedir, lakin
İslamiyet, izzet dini olduğu için
başka aziz kabul etmez.
İsterseniz, önceki yıl cereyan
eden ve resmi görüşü yansıtan bir
anekdotu size aktaralım ki, ne söylemek istediğimiz tam olarak anlaşılsın..
Son devir âlimlerinden Ahmed
Kilise kaynaklı “Dinlerarası Diyalog”da
öteki konumundaki Müslümanlarla yapılan
görüşmelerde, dört duvar arası ve kapalı kapılar ardında hâkim olan dostane ve hoşgörü atmosferinin niçin dışarıya yansımadığını, tabana bir türlü yayılmadığını sormak
ve sorgulamak zamanıdır.
Davudoğlu’nun ailesi, onun “Sahih-i Müslim Tercüme ve şerhi”
isimli eserini, daha kalıcı olması
açısından, Diyanet İşleri Başkanlığı’na basması için müracaat ettiklerinde, reis bey, ilkin kitabı basacaklarını ve çok mühim bulduklarını
söyler. “Ancak” diyor damadı İbrahim Yıldız, “Yaklaşık 2 senelik ‘tetkik’ sürecinden sonra Ankara’ya davet edildiğimde aldığım cevap şuydu: “Eseri basamayız, çünki kitabın
içeriği Avrupa normlarına uymuyor.” şaka gibi duruyor, değil mi?
Yine, bir cemaat lideri son olarak Hadis hakkında son derece
önemli bir iddiada bulunuyor ve
Peygamberimizin hadis-i şerifleri
üzerinde konjonktüre göre tasarruflarda bulunulabileceğini söylüyor; bunu da “hadis bi’l-ma’nâ”*
olarak adlandırıyor. Hemen belirtelim ki, bu görüşler hem çıkış noktası, hem de varılan sonuç itibarıyla aşikâr hatâlar içermektedir.
Batıcılık iki keskin
tepki doğurmuştur
Tanzimat’tan beri bu ülkede ilginç bir aydın heyecanı yaşıyoruz.
Batının kültür ikliminde ve büyük
ölçüde bu iklimin toplumsal sorunlarını yansıtan tartışmalar Türk aydınlarının ve dahi din adamlarının
öncelikli gündemi olabilmiştir.
Ama bu olgunun üzerinde durulması gereken bir yanı vardır. O da
aydınların, Batının kavramsal ve zihinsel aşamalarına, ya ‘ondan bizde
zaten var’, ya da ‘bizde de hemen
ondan olmalı’ şeklinde iki keskin
tepki ile ayrışmalarıdır.
Bu örtüşme geleneği günümüze
de intikal etmiştir. Osmanlı modernleşmesine benzer şekilde yeni
Türkiye’nin düşünce tasnifini de
belirlemiştir. Bu gerekçeler söz konusu farklılaşmada kendine coşkulu taraftarlar bulabilmiştir. Postmodernizim, ikinci cumhuriyet, sivil toplum vs. konular Türkiye’de
aydın öykünmesinin popüler ilgileri arasında sayılır. Özellikle Batılı
Fırat Sunel’e
Veda Ziyareti
GMG Düsseldorf Bölgesi yönetimi, görev süresi biten ve Eritte
Büyükelçiliğine atanan Fırat Sunele veda ziyareti bulundu.
4 yıllık görev süresi içinde çok
olumlu çalışmalar yapan Sunel’e teşekkür eden IGMG Düsseldorf Bölge yöneticileri bundan sonraki görevinde başarılar dilediler.
Karşılıklı fikir alış verişinde bulunulan görüşmede, yeni görevinin
heyecan verici olduğunu söyleyen
Sunel 350 yıl Osmanlı idaresinde
bulunan Eritre’nin ilk büyükelçisi
olması hasebiyle yeni görevinin Türkiye'nin Hint Okyanusu'na açılan
kapısı olacağını da söyleyen Sunel
ilk yapacağı icratıda THY İstanbul
Eritre seferinin başlaması için çalışma başlatmak olacağını da dile getirdi.
Fırat Sunel IGMG teşkilat çalışmalarını çok yakından takip ettiğini
ve Başkonsolos olarak ayırım yapmaksızın tüm camileri ziyaret etmeye çalıştığını dile getirdi.
Daha sonra söz alan IGMG
Düsseldorf Bölgesi Başkanvekili Erdoğan Ok, Sunel’e yaptığı hizmetlerden dolayı teşekkür ederek son 4
yılın çok olumlu hizmetleri olduğunu söyleyerek kendilerini unutmayacaklarını söyledi.
Görüşmeden sonra Hatice Kaya
hanımefendi ve Zehra Karataş hanımefendiler Başkonsolos Sunel’e
çiçek takdim ederek yeni büyükelçimize yeni görevi hayırlı olsun diyerek teşekkür ettiler.
Başkonsolos Fırat Sunel de
IGMG heyetine ziyaretlerinden dolayı teşekkür etti.
I
HAYAT
toplumların zihni dönüşümünü
yansıtan sivil toplum, ve onunla eşzamanlı olarak ortaya çıkan dinlerarası diyalog kavramı 90’lı yılların
başından itibaren Türk kamuoyunu da ilgilendirir oldu.
Dinlerarası diyaloğun sistemli
bir faaliyet olarak yürütülmesinde
Vatikan öncülük etmiş ve II. Vatikan Konsili’ (1965)nde alınan kararlar ve Papalık Konseyi’ (1991)
nda edilen tavsiyeler gereği diğer
dinlerin mensuplarıyla diyaloğa girilmesini istemişlerdir.
Türkiye’de ise dinlerarası diyaloğun temelleri, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı onursal başkanı Fethullah
Gülen’in önderliğinde 1996 yılında
atıldı. İlk görüşme Gülen ve Rum
Ortodoks Patriği I.Barthemolos’un
katılımıyla Polat Rönasans Otel’de
gerçekleşti. Görüşmenin en önemli
noktası – Hürriyet gazetesinin de
ifade ettiği gibi – sivil bir cemaat liderinin Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana ilk kez Hırıstiyan bir
din temsilcisi ile buluşması anlamına gelmesiydi. İlk adımları “Ben
diğer Müslümanlardan farklıyım”
iddiasıyla başlayan bir yolculuk
1998 yılına gelindiğinde ülke sınırlarını aşmıştı. Bu durum, Katolik
dünyasının ruhani lideri Papa Jean
Paul II görüşmesi ile zirveye taşındı. 11 Eylül saldırısı dikkate alındığında “iislamofobi”nin alabildiğine
medeniyetler çayaygın olduğu ve “m
tışması” tezinin yoğun ilgi gördüğü
bir dönemde dinlerarası diyalog
adına atılan bu adım, bir hayli
önem taşımaktadır.
Sivil toplum şark tarzı
bir gelişme izlemiştir
Devlet eliyle düzenlenmeyen bu
tür buluşmalar, yanlış anlaşılmaya
mahal bırakacak şekilde, halk nezdinde belli bir kesime İslam dininin tek temsilcisi olmaya yönelik
girişimler olduğu izlenimi uyandırmaktadır. İslamı asırlar boyunca tanımaya yanaşmayan, 1991 yılında
fikir değişikliğine giden Hıristiyan
alemi, niçin bizleri birden tanımak
istesin? Yüzyıllardır sürdürdüğü
misyonerlik faaliyetini neden bir
anda noktalasın? Bu sorulara henüz
tatmin edici bir cevab alınmış değildir.
Aynı yıllarda milli devlet anlayışına karşı ‘yeni bir toplumsal proje’
Medine Vesikaiçin kollar sıvandı. ‘M
sı’ sivil topluma tevâfuk eden bir
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 16 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
belge olarak gündeme girdi. Belgenin asıl mesajı toplumun sivil açılıma duyduğu ihtiyaçtan çok ‘social
contrat’ olayı bizde de yaşandı duygusunu öne çıkarmasıydı. Yüzyıl
önce de Ali Suavi, Fransa’dan yayılan eşitlik anlayışının “şeriat-ı islâmiyece de adl-ü insafa riayete”** tekabül ettiğine işaret ederek Demokrasi’nin bizde Asr-ı Saadet devrinde var olduğunu öne sürmüştü!
Tüm bu tartışmaların özü sosyal
yapımızın cüzlerine toplumsal olduğu kadar siyasal rüşt kazandırmaktadır. Çok sesliliği çözülmenin
ayrıntılarına dayandıran anlayış bireyi - toplumsal değişimin mantığına aykırı bir biçimde - mensubiyetleri nispetinde değerli bulmaktadır.
Onlara göre birey mensubiyetleri
dışında (cemaat, dernek, etnik köken vs) koskoca bir hiçtir. Adeta bireylerin mensubiyetleri içinde tescil
edildiği bu anlayışın potansiyel olarak ‘clan’ esasına dayalı bir yaşamın
övgüsünü yaptığı, bireyi benzer yaşamlara mahkum ettiği söylenebilir.
O nedenle ferdi değil de sadece
cemaatları kapsayan bir gelişmenin
toplumun tümünü temsil edemeyeceği açık bir gerçektir. Vasıf dokusu gelişemediği için cemaatlar ile
kaçınılmaz bağları olan bireylerin
önlerine gelen sivil toplum ve diyalog türü çağdaş kavramlara büyük
bir aşkla sarılmaları yadırganamaz.
Gelinen nokta işte bu vasıfsız insanların sözcülerine rüşt verme
kavgasıdır. Sivil toplumun Batılı serüvenine uymayan da işte bu noktadır. şablonun Batıdaki zemininde
temel öğe birey, Türkiye’de ise -her
biri birer sığınak vazifesi gören- cemaatlardır. Böyle bir örgütlenme
ister istemez sivil toplum uyarlaması yeni cemaat liderleri üretecektir.
Ayrıca cemaat milliyetçiliğini de
körükleyecektir.
Dinlerarası diyalog
ayrı bir dünya görüşüdür
Son 20 yılın söylemi, cemaat liderlerini siyasal rüşt ile tescil ederken işte asıl bu boyutu görmezden
gelmektedir. Üstelik din üzerinden
piyasaya sürülen bazı mefhumlar
bir süre sonra kutsal değerlere dönüşürken, sözcüleri de dokunulmazlık kazanıyorlar. Bu süreçte, değişim rüzgarının zihinleri nasıl savurduğunu ne yazık ki, kimse görebilecek durumda değil. Çünkü modernliği henüz anlayamadan post-
modernliğe yakalandık. O yüzden
modern siyaset çapraşık ve karmaşık olayları kavramakta zorlanıyor.
Modernlik nasıl ekonomi üzerinden küresel hakimiyet kurduysa,
postmodernlik değerler üzerinden
yeni bir dünya düzeni tesis edecek
gözüküyor. Ne gariptir ki, karşı çımekılması suç haline getirilmiş “m
deniyetler ittifakı” kavramı da, Risale-i Nur markasıyla ortalıkta dolaşmaktadır. Gerçi dinimizde Ehl-i
Kitap ile münasebetlere ait Kur’ân
ve Hadis’e dayanan bazı fikir ve uygulamalar vardır; fakat bu faaliyetler ile “dinlerarası diyalog” arasında
bir ilişki kurmak imkansızdır.
Netice itibarıyla, dinlerarası diyalog meselesi körün fili tarifine
benzer bir mahiyet almakta ve ona
şimdilik bazı şahsiyetlerin özel merakı olarak bakılmaktadır. Bu nedenle dinlerarası diyalog konusu
hep siyasi ve ekonomik bağlamlar
içinde ele alındı. Meseleye hâla büyük bir kuşku ile yaklaşılıyor. Bu
şüphecilik İslam ülkeleri ve müslümanlar siyaset ve ekonominin bir
nesnesi olarak kabul edildiği ve eşit
ortaklar olarak sayılmadığı sürece
devam edecektir.
Karşılıklı anlayış esasında ve
karşısındakine güven aşılayacak bir
söylem geliştirmek belki ilerde işe
yarar. Görünürde araç olarak kullanılan bu meselenin ciddiye alınması için; ötekini aşağı görmeler, kendini beğenmeler ve kuşkular mutlaka ortadan kalkmalıdır. Resmin
bütününe bakmadan, diyaloğu bahane ederek, güncel siyasi ve toplumsal gelişmeleri değerlendirmek
maksadıyla toplantılar düzenlemek
ve sonuçta İslamiyete karşı duyulan
önyargıları pekiştirmek yalnızca bir
basiretsizlik sayılabilir.
Ama bu tartışmanın bize hatırlattığı en önemli nokta; Kur’an’ın
oluşturduğu dünya görüşü ile Müslümanların buradan hareketle oluşturdukları dünya görüşü arasındaki
farktır. Hayatın bütününü kuşatan
dini bir bakış açısının varlığı kuşkusuz kişilerin düşünce yapısını etkilemekte, ancak okuma, anlama
ve yorumlama işinin bir bütünlük
içinde yapılması gerekmektedir.
*Kelâm itibarı ile değil de mânaca doğru olan hadis.
**İslam hukukuna göre eşitlik
kavramı merhamet ve adâlet dâiresi
içerisindedir.
dosya
M.Kemal Basa’ya
Veda Ziyareti
009 Yılında Kemal Demirciler
beyin yerine atanarak Köln
Başkonsolosluk görevine getirilen Mustafa Kemal Basa 4 yıllık
görev süresinin dolmasıyla yeniden
Anavatan Türkiye’ye dönüyor. Kamuoyunda her kesimin hoşnutluğunu kazandığını rahatlıkla söyleyebileceğimiz Basa dolu dolu dört yıllık bir hizmet süresinde kapısını
herkese açtı.
Sıradan bir vatandaştan Hristiyan vatandaşımıza alevisinden sünnisine bölücü olmamak kaydıyla en
uçtaki vatandaşa bile gerektiğinde
ayağına giderek gerektiğinde de misafirini makamında konuk etti.
Toplum gerçeği olan ne huzur evine
ilgisiz kalabildi, ne ilik bankasını
katkısız bıraktı, ne Türk dilini çizdirdi, devletin önemli günlerini
protokolü çizerek büyük salonlarda
yad etti. Ülkemiz evlatları sanatçıyı,
futbolcuyu, üniversiteliyi pas geçtiğine biz basın olarak tanık olmadık.
Ülkemize döviz kazandıran iş veren
ve ihracatcılarımızı katılım ortaklığıyla yada bireysel olarak fuarlara
gelen tüm iş adamlarımızın sıkıntılarını sorarak el uzattı. Tarihte hiç
kapısından girilmedik başta Süryani
vatandaşlarımız olmak üzere kiliselerine hem kendisini hem de Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davudoğlunu ziyaret ettirerek devlet baba adına kadirşinaslık gösterdi.
Görev süresi dolduğu için rahatlıkla yaptıklarının bir kaçını burada
zikrettik. Türk Basınına tereddütsüz
ayırım gözetmeden aynı mesafede
durdu. Alman basınında da sık sık
gündeme gelen Mustafa Kemal Basa’nın son bir aydır veda için gelenlerden dolayı yoğun mesai harcadı.
IGMG Köln Bölge Başkanı
Mehmet Dal ve ekibini de makamında ağırlayan Basa, Mehmet
Dal’a hitaben “Efendim sanki dün
gibi koca 4 yılı bir nefeste tükettik
dedi.’’ IGMG Köln Bölge Başkanı
“İnsanların en hazırlısı insanlara
fazdalı olanıdır diye buyuran Peygamber Efendimiz hayırlı çalışmaları övmüştür. Toplumun her kesimine eşit duran çok faydalı hizmetler
yapan şahsınızdan bizler oldukça
memnun olduk’’ diyerek yeni görev
yerinde başarılar diledi.
Ziyarete Bölge icra kurulu üyeleri Kazım Çakılcı ve İskender Güngör de eşlik etti.
2
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
evgili Ozan, malum türkülerin de bir tarihi var. Bu bağlamda “Göç ve Müzik”
arasındaki ilişkiyi inceleyen bir kitap çalışmanız olduğunu biliyoruz. Önce bu
konu üzerine konuşalım isterseniz.
Türkülerin tarihini, hayat ve zaman içinde
sürekli yer alan haliyle görmemiz gerekmektedir. Bu bağlamdan bakınca hayata dair diğer temalar yanında “Göç ve Müzik” ilişkisi de türkülerin dilinde ifade bulmuştur. Kitap çalışması,
göçün Anadolu noktasından başlayan ilk günlerinden, yarım asrı geçen içinde bulunduğumuz
günlere kadar, bu toplumsal olayın şiire ve müziğe yansımalarını içine alıyor. Bu büyük göçün
sanat ve duygu diliyle ortaya konmuş olması ayrıca önem arz ediyor. Bunu iki açıdan değerlendirmek icap ediyor. Zira bu çizgide, hem göç tarihine belge ve bilgi olma özelliğini, hem de bir
edebiyat oluşması anlamını görmek gerekiyor
Gurbet türküleri deyince, aklımıza hemen
Almanya’ya ‘göçen’ ve orada ‘yaşayan’ insanları
anlatan ve çoğunlukla da onlar tarafından yaratılan bir edebiyat türü çıkıyor karşımıza. Ezgi
eşliğinde söylenen Almanya temalı şiirler sizce
artık “halk türküsü” olmuş mudur?
Zaman zaman tartışılan, bazı eserlerin “Türkü” mü yoksa henüz “Beste” aşamasında mı sayılması konusunun ötesinde görmek gerekir diye düşünüyorum Almanya eksenli türküleri.
Bunu şundan dolayı söylüyorum: Artık değişen
şartlardan dolayı belki eski yıllarda söylenmiş o
türkülerin çoğu yeni dönemlerde tekrar söylenmeyecekler. Ama o türkülerin, o şiirlerin bizim
hangi noktalardan geçerek bugüne geldiğimizi
anlatması bakımından önemi çok büyük. Nitekim inceleme yaptığımda fark ettim ki, göç tarihini anlatan kalemlerin görmedikleri hatta göremeyecekleri ince, hassas anlatımlar bu göç şiir ve türkülerinde var. Mesela Yemen türküleri
olmasaydı Yemen’de yaşanan o derin acılar bu
denli halkın bilgisine, yüreğine yansımayacaktı.
Sadece tarih anlatımlarında, tarih sayfalarında
kalacaktı, bunu da ancak okuyanlar bilecekti.
Bu göç türkülerinin bazıları da zaman zaman
dillerde terennüm edilecektir.
Peki, bu yeni halk müziğinin temel karakteristiği nedir? Gerek biçim gerek üslub gerekse
konu bakımından bize genel bir panorama çizer
misiniz?
Aslında format ve karakteristik yapı Anadolu halk türkülerinden çok farklı değil, çünkü
ana kaynak yine Anadolu. Ve zaten Almanya
türküleri Almanya’da değil önce Anadolu’da
başlamıştır. İncelediğimizde görüyoruz ki Almanya eksenli türkülerin sayı itibarıyla çoğu
Anadolu noktasından Almanya’ya doğru söylenmiştir. Hatta bazen de uyarlama yapılmış,
aynı türküde Türkiye’deki yer adı Almanya olarak değiştirilmiştir sadece. Sonradan Almanya
içinde söylenenler de bu yekunu oluşturan, tamamlayan ikinci cephedir. Müziğimizin Avrupa’da ki müzik akımlarıyla temas etmesinden
dolayı karakteristik yapıya bazı yansımalar olabilir ama bunu genelleştirmek gerekmez, istis-
❬ 17 ❭
Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
röportaj
S
Almanya Yolcuları 1. Perona
Ozan Yusuf Polatoğlu ile ‘Göç ve Müzik’ İlişkisini Konuştuk
nai durum saymalı bunu. Mesela Köln Flarmoni senfoni orkestrasıyla bizim bağlamalar bir
araya getirilip gösteriler sunmuştu. İleride Alman ve Türk müzisyenlerin buna benzer ortak
çalışmaları da beklenebilir.
Yayın tarihi belli türkülerden yola çıkarak
bir konu tarihçesi çizmek mümkün mü? Mesela, 1970li yılların başında, türküler hasret duygularını, yeni ülkeye uyum zorluklarını ve ailelerin parçalanmışlığı konularını işliyor. Bu ilk
dönemi bize kısaca açar mısınız?
Sorunuz türkülerin bu noktadaki önemini
anlatması bakımından isabet arz ediyor. şöyle ki
bazen türkünün çıkış tarihini kronolojik araştırmak icap etmeden, içindeki sözler o dönemi zaten ortaya koyuyor. Türkülerin doğuş tarihini
1970’de değil, göçün ilk yıllarında görmek lazım. Zira 60’lı senelerin fotoğraf kareleri, o
günkü plaklara yansıyan bu türkülerde çok açık
görülmektedir. Sözünü ettiğiniz ailelerin parçalanmışlığının hatta dağılmaların yaşandığını bire bir anlatan türkülerin sayısı da hayli çoktur.
Çünkü çok aile dramları yaşanmıştır. Mesela
plağa düşen kayda göre “Zehra”, Almanya’ya giden kocası “Ahmet’i uğurlamaktadır. Ahmet Almanya’ya varır varmaz, Zehra’ya istek yapacağını söylemektedir. Ve anons yapılır: “Almanya
yolcuları 1. perona!.. Almanya yolcuları 1. perona!..” Zehra ve Ahmet sarılıp vedalaşırlar, ağlama seslerine, iyi yolculuk seslerine trenin kalkış
sesi karışır. Ve türkü başlar. Belli ki sonra beklenen umulan durum gerçekleşmemiş, vaat edildiği gibi Zehra’ya istek çağrısı yapılmamıştır.
Türkü: “Sarmaş dolaş olmuştuk giderken Almanya’ya/Söz vermiştin sen beni yanına aldırmaya”
demekte sonra,,“Ha bugündür ha yarın bir buçuk
sene oldu” beni oyalıyorsun diye sitemlerle devam eder türkü. Bir örnek daha eklemek gerekirse, o günkü bir plak yine canlandırma ile
başlar. Gümrük muayenesinden çıkıp, yolcunun taksiye binip evine kadar gelmesi türkünün
girişinde seslendirilir. Kapı çalınır...”Kim o? “ sesine, “Benim Ahmet, Zehra aç kapıyı ben geldim”
diye cevap verilir. Zehra, “Ne yüzle geldin” diye
sitem eder. Zehra’nın yanındaki küçük kız,
“Anne bu amca kim?” diye sorar. Ve “Kim olacak
kızım? Almanya’ya gidip bizi burada süründüren, ele güne muhtaç eden baban, baban..” diye
cevap gelir.. Müteakip hemen müzik başlar:
“Almanya’ya varınca hepimizi unuttun” gibi,
“Çocukların büyüdü babam nerde dediler/Sen
zevkinde sefanda sormadın ne yediler” diye söylenen türküler o günlerin aile dramlarından karelerdir. Sayısız örneklerin sadece ikisidir bu iki
türkü. Çekenler bilmektedir ki bu ailevi acılar
yaşanmıştır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu
sesler hangi noktalardan geçip bugüne geldiğimizin zamana kaydıdır.
70li yılların ortasında ise, ek olarak şu konular öne çıkıyor: Türk-Alman dostluğuna ihanet
ettiği düşünülen Almanlara duyulan öfke, Şirin’in Düğünü filmine gösterilen tepkiler, Almanlarla evlilikler ve Türk devletine yönelik şikayetler. Bu türküler göçün bir özeleştirisi sayılır mı?
Evet 70’li senelerin ortasında Alman Televizyonunda oynatılan bir Alman filminde ‘Şirin’
isimli bir işçi Türk kızı rol alır ve filmin bir sahnesinde tecavüze uğrar. Bu Türk işçileri üzerinde büyük bir infial uyandırır. Günlerce bu konu konuşulur, gazetelere dahi yansır bu tepki.
Ama işin tuhaf tarafı eleştirilen büyük bir oranda sadece Şirin’dir. Filmin yapımcılarına, televizyonun tutumuna tepki yok denecek kadar
azdır. Buna mukabil Şirin’e maksadı da aşacak
kadar aşırı derecede bir yüklenme, kınama olur.
Metin Türköz bu olay üzerinden “ŞŞirin’in Düğünü” diye bir albüm çıkarır. Bunu “Şirin’in
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Doğumu” diye bir albüm daha takip eder. Ve bu
albümler çok satar. O günkü şartların farklılığı
çerçevesinde izah etmek ancak mümkün olacaktır bu durumu. Zira maksadı aşan bir abartı
vardır, o günlerden hatırladığım ve kayıtları da
hala bende olan bu albümlerde aşırı argo ve hamaset söz konusudur.
Tepkisellik durumu ve Türk devletinden şikayet periyodik olarak hep gündemde olmuştur. Bu aktüel çözümsüzlüklerin eleştirisinden,
köklü tarihi sorgulamalara kadar gitmiştir. İlginç bir misal vereyim. Metin Türköz’ün bir
türküsü, “Ellinci yılda milletim/Anayasa hürriyetim/Gelin bizi etmen yetim/Biz vatandaş değil
miyiz.” diye başlayıp devam etmektedir. Bu göçün değil, Cumhuriyet’in 50. yılıdır. Yurt dışındaki insanımızın oy hakkının neden olmadığı o
gün bile konuşulmaktadır. Bugün oy hakkı hâlâ yoktur.
Köklü sorgulamaya gelince, Almanya acı vatan ifade ve ibaresini de içinde saklayan meşhur
türkü, “Almanya acı v atan/Gelene hiç
gülmeyi/Nedendir bilemedim/Bazıları gelmeyi”
diyerek biz neden buradayız diye sorgular. Bizim bir türkümüzde dediğimiz, “Bilmem bu düzeni böyle kim kurdu/İmkânlar içinde durdu da
durdu/Bizim Anadolu ekmeğin yurdu/Almanya’da doyduğumuz nedendir” aynı sorguya dikkat çekmektedir.
Öte yandan, tarihle bağlantı kuran mukayeseler olmuştur. Maraşlı Âşık Yener, “Süleyman
Han emir vermiş askere/Avrupa’ya seferi var kaç
kere/ Viyana’da at sürdüğü yerlere/Çöpçülüğe
akın eden göç bizim” diyerek, tarihteki fetih seferleri ile, şimdiki iş göçü seferlerinin mukayesesini kurar. Şairin bu şiiri “Âşık Mahzuni”nin
Sazıyla sesiyle bir deyiş, bir türkü olur. Bu ve
buna benzer örnekler çoktur. Olayı kendi içinden değerlendiren bakışlardır bunlar.
1980-1990 yılları arasında yeniden bir karamsarlık duygusunun hakim olduğunu görmekteyiz. İki kültür arasında bocalayan yeni
kuşaklar seslerini mi duyurmak istediler anavatana?
Seksenli senelerin ortalarına gelince iki kültür arasında olmanın sancıları iyice hissedilmeye başlandı. Bizim, “Ren Kıyılarında Mehmetler”
türküsü de o yıllarda doğmuştur. O yıllarda değişik ozanların ürettiği deyişler ve türkü formatında ürünler bu folklorik yapı içinde yerini almıştır.
Türkülerle beraber, bir başka tarz müziğin
yer alışını da görmekteyiz o günlerde. O yıllarda uzun bir süre Almanya’da kalan “Cem Karaca” da kendini göçmen biri olarak hissetmiş ve
❬ 18 ❭
Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
sanatçı duyarlılığıyla müzik eserleri ortaya koymuştur. 1982’de “Bekle Beni” isimli albümü yayınlanır. İsminden de belli olduğu üzere bu albümde Türkiye hasreti içeren eserler vardır. Albümdeki, “Oğluma”, gibi eserler vatan özlemini
dile getirirken, “Almanya Berbadı” gibi eserler
Almanya’daki sorunları dile getirmektedir: “Çok
uzaktan fetva ile bilinmez/Alamanya gurbetinin
halleri/İşten eve evden işe sökülmez/Alamanya
milletinin dilleri.” Bu ve buna benzer, yanlış entegrasyon ısrarlarını eleştiren diğer parçaları albümde yer almıştır.
Bu albümü müteakip 1984’te bütün şarkıların Almanca olduğu “Die Kanaken” çalışması
yayınlanır. Medyatik bir sanatçının Almanca
olarak yaptığı albüm ses getirir ve albümün içeriği tiyatro oyununa çevrilerek de sahnelenir.
Bu albümde Prof. Max Frisch’in, “İşgücü istedik
insanlar geldi” itiraf ve ironisini müzik diliyle
ele alınır.
Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte ırkçı
saldırılar artar ve Almanya gerçekten ‘acı vatana’ dönüşür. Tüm bu sorunlara karşı sizin de
önerdiğiniz bir çözüm mevcut: Toplumsal Dayanışma. Almanya Türk Toplumu sizce bu
alanda başarı gösterebildi mi?
1990’lı seneler Almanya’da yabancı düşmanlığının diğer vakitlerden daha fazla şiddete dönüştüğü zaman dilimidir. Göçmenler de haliyle
her alanda bu etki ve tepki durumunu yaşamışlardır. Her türlü savunma, şikayet ve itirazın yanında müzik diline de yansımıştır bu tepki tabiatıyla. Bu sefer farklı olarak “HipHop ve Rap
müzik” tarzı ile adeta gençlerin sesi olarak, ifade biçimi olarak ve hatta özgüven gösterme gayreti olarak bir müzikal yapılanma ortaya çıkmıştır. Rap müziği, HipHop tarzı kendine özgü ritim ve söylem biçimi ile dikkatleri üzerine çekmiştir. Kendi içine kapanma ile dışarıya açılmanın bir hassas dengesini ortaya koyan bu çıkış,
kendini dışlayanlara karşı var olduğunu ispat etmek gayreti güderken, öte yandan da kendi fikrini işleyip, sahip olduğu bakış açısını belirtip,
Türkleri kendi özgüveni ile buluşturmayı hedeflemiştir. Yani bir savunma ile meydan okuyuş iç
içedir. ‹lk olarak kurulan “İslamic Force” grubu
ismi ile de bir mesaj vermek istemiştir. İçinde
bir bayan solistin de bulunduğu grup bir protest eda ile, “Hemşerim memleket nere/Yanlışsın
Bütün dünya memleketimdir/Hemşerim memleket nere/Anlatamadım galiba dünya benim semtimdir” gibi çıkışlar ile albüm ve konserlerinde bir
tavır sergilemişlerdir. Yine aynı zaman diliminde
“Cartel” rap grubu ortaya çıkmıştır. Cartel
Grubu, Almanya’da üç ayrı rap grubun bir araya gelmesiyle oluşturulmuştur. Cartel’in çıkar-
röportaj
dığı ilk albüm Almanya’da yirmi bin tane satarken, aynı albümün Türkiye’deki satış rakamı üç
yüz bine ulaşmıştır. Ayrıca yabancı TV Müzik
programlarında da Cartel’in müziğine yer verilmiştir. Cartel bu anlamda geniş ses getirmiştir.
Görüldüğü gibi bu da bir kendini savunma refleksinden, kendini ifade etmeye doğru gitmektedir:: “Cartel yan yana can cana beraber/Almanya’nın caddelerinden al sana haber/Durum beter
bak Cartel’e saygı göster/Konuş da söyle de susma
da sen de/Problemin çözümü bizde ve bende/Yabancısın diye seni ezmesinler/Cartel Almanya’nın
üç köşesinde.
Anavatana şarkıcılar ihraç ettiğimiz ve henüz
ismi konulmamış yeni bir süreç içerisindeyiz.
Sosyolojik açıdan bu son dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Artık en önemli husus şimdi bu olsa gerektir.
Kalıcı bir yapı oluşurken Batı Avrupa’da yerimizi alırken kültürel kurumlaşma ana gündem ve
bunun da ötesinde ana hedef olacaktır. Ruh derinliğimiz ve yapımız Anadolu potansiyeli taşımaktadır. Şimdi Türkiye’deki bir çok ünlü sanatçımızın Almanya doğumlu olması bunun bir
işaretidir. Hızlı iletişim çağında mesafe ve mekânların hükmü değişmiş gibi görünse de Batı
Avrupa’daki yapılanmamız kendi kültür dokusunu oluşturmalıdır. Kendi Anadolu ruh potansiyelimize, Avrupa renklerinin de karışmasıyla
yeni bir terkip meydana gelecektir. Millet olarak
sahip olduğumuz edebiyatın Batı Avrupa kolunu oluşturamazsak bu bir affedilir durum olmayacaktır. Ya da bunun olumsuz etkisi büyük olacaktır.
Yarın ki nesiller Türkçeden koptukça ya da
zayıf bir Türkçe konuştukça bu zordur diye düşünmek biraz teslimiyet anlamı taşır. İmkân hep
vardır fakat imkân daima gidilecek noktadadır,
imkân kendi gelecek değildir. Tabii ki bir oran
kaybı zaten olacaktır. Devletimizin bunu önemsemesi lazım. Ayrıca her şehirde sayısı yirmiyi
aşan kültür dernekleri, yöresel hemşeri dernekleri, cami dernekleri bulunmaktadır. Bu kuruluşlar sistemli olarak ve içeriği dolu olarak her
ay bir kültür sanat edebiyat akşamı yapsalar her
şehirde yılda yüz elliye yakın kültür faaliyeti
gerçekleşir. Tabi ki bunun sürekliliği önemlidir,
gençliğin ilgisini çekecek zevk ve cazibe renklerine sahip olması lazımdır.
Yani yarına uzanan bu zaman çizgisinde şiirimizin, türkülerimizin, şarkılarımızın yeni nesiller için önemi hep büyük olacaktır. Çünkü
müzik ve şiir gençliğimizin Türkçeyle bağını korumakta bir işlev görecektir. Ve zaten gençliğimizi en kolay çağırabileceğimiz alan şiir ve müzik alanıdır.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 19 ❭
Sigara Tüttüren
Zeynel’in
Sorusuna Cevap
[email protected]
Sevgili Dostlar. Kucak
dolusu selamlarımı sunar, Rabbimden duhulu ile müşerref olduğumuz Ramazan ayını idrak edenlerden
olmamızı dilerim. Ramazan ayının hanelerimize bereket, huzur
ve neşe getirmesini temenni
ederim. On iki ayın sultanı olan
bu ay biz müslümanlar için bir
sürü fırsatlar sunar. Hiç bir ay
bu ay kadar bize imkan tanımaz. Bakın sizlere birkaç örnek
sunayım;
“Sigara kullananların sigarayı
bırakmaları için süper bir fırsat.”
“Günlerin oldukça uzun olması. Açlık ve tokluğun farkını,
Allah’ın bizler için sunduğu sayısız nimetlerin idraki yönünden ayrı bir fırsat.”
“Mali hesablarımız olan fitre
ve zekatlarla yer yüzündeki fakirlerin ve fakirliğin ne demek
olduğunu anlamak için iyi bir
fırsat. İçinde bin geceden hayırlı olan `Leyleyi Kadir Gecesinin
bulunmuş olması bizim gibi günahı bol olanlar için tövbe edebilme fırsatını sunar.”
“Dargın, kırgın ve küs olanların barışıp helalleşmesi için
arayıp da bulamadıkları fırsat.”
“Belki de en önemlisi insanın
kendi iç dünyası ve nefsi ile hesablaşması için yegane fırsat.
Ama bu en önemli konu tabiki
düşünebilenler için geçerli. İdrak ve idaresinin kullanım hakkını başkalarına devretmiş kişi
ve şahıslar maalesef bu en
önemli konudan bihaberdirler.
Eğer yine de bir şansları var ise
Allah akıllarını kullanabilmeleri
için onlara fırsat versin.
AMİNNN... Velhasıl sayısız
faydaları olan bu mübarek Ramazan ayı tek kelime ile HARİKA. Ne mutlu ki müslümanız.
Allah idrak edenlerden eylesin.
-
Mustafa KASALAK
- Ramazanın birinci günü
yani 09.07.2013 Salı günü işyerine vardım. Günlük alışkanlığım olan sekersiz sütlü kahvemi
çektiğim automatın önünde kısa bir duraklamadan sonra niyetli olduğumuzun farkına varıp hemen uzaklaşmak istediğim anda yanimda bizim Erdoğan belirdi. Abi bozuk paran
yok galiba? Hangi kahveden istiyorsan buyur ben çekeyim dedi. Önce yanına bir ortak aradığını sandım. Sen niyetli değil
misin Erdoğan diye sordum.
- Estagfirullah abi tabiki niyetliyim. O halde neden bana
kahve çekmek için bu kadar heveslendin. CEVABI ilginç.
-Abi geçenlerde camide hoca
bu ayı çok iyi değerlendirmemizi, bu ayın bereket ve sevab
ayı olduğunu ne kadar iyilik ve
yardım yaparsak Allah’ın kullarına o kadar ecir ve sevab vereceğini, özellikle büyüklerimize
hizmette kusur etmememizi
söyledi. Anladım...
Kendisine
-Bak koçum, Hoca doğru
söylemiş söylemesine de, sen
uygulamayı yanlış yapıyorsun.
Sevab alacağım diye ciddi mazereti olmadan oruç tutmayanlara
kahve ısmarlamaya kalkarsan
hem parana yazık hem de sevabına yazık. Tam tersine oruç tutanlara ve garibanlara iyilik ve
yardım etki ecir ve sevabın bol
olsun, diyerek kendisini ikaz ettim. Hala saf ve temiz insanlarımız mevcut.
- 11.04.2013 günlerden Perşembe. Ramazan’ın dördüncü
günü Saat: 11 civari hava oldukça sıcak. Biraz hava almak için
hallemizin dışarı açılan kapılarının bana en yakın olanından dışarıya kendimi attım. Dışarı da
beş altı kişilik bir grup iş arkadaşı sigara ve kahve molası yapı-
❬
dosya
Haziran · Juni 2013 · Recep 1434
yor. Grubun yarısı bizim Türk
arkadaşlar. Beni karşılarında görünce içlerinden biri aha Mustafa abi de geldi diyerek sanki beni bekliyorlarmış gibi bir intiba
verdi. Baktım hallerinde bir değişme yok kahveler ellerinde sigaraları tellemişler. Muhabbet
gıcır. Geri içeri girmek için yeltendiğimi ilk fark eden ve içlerinde en muzip olan Zeynel.
-Hoca gel hele gel tam sana
göre bir sorumuz olacak, bakalım sen bize nasıl cevap vereceksin diyerek benim geri dönmemi engelledi. Kendilerine şu an
herhangi bir sorularına cevap
veremiyeceğimi ifade ettimse de
laf anlatamadım. Bizimkiler kararlılar. Bizim Zeynel fetvaz biri
hemen lafa boğdu. Nurol abi
senden biraz önce bize bir soru
sordu. Biz de sana sormak istiyoruz bakalim senin cevabın nasıl olacak çok merak ediyoruz
diyerek hemen soruyu sordu.
“Dünya nüfusu arttıkça, insan sayısı azalıyor.” Söyle bakalım bundan sen ne anlıyorsun.
Yanlarından biran evvel uzaklaşmak için kendilerine cevaben;
“Ben buna farklı cevap vermek
isterdim. Mamafih sizlerin şu
pozisyonunuza göre anlayacağınız dilden cevap vereyim.”
- “Mübarek Ramazan günü
resmen oruç yiyip yüzüme sigara üfürenlerin Dünya`da nüfusu
arttıkça, bizim gibi oruç tutan
insanların sayısı maalesef azalıyor. Bence bu kibar olan anlamı, bir de bu sorunun kaba versiyonu var. Ama bu dumanlı kafanızla onu anlamanız mümkün
olmaz. Evet beyler ben de sizlere ikinci cevabı bulmanızı öneriyorum. Haydi size iyi tüttürmeler dedim ve geri döndüm.”
Şimdiden Ramazan bayramınız mübarek olsun.
İzincilere iyi tatiller.
DenizBank(Wien) AG
Frankfurt Şubesi’nden
İftar Daveti
rankfurt başta olmak üzere Mannheim,
Dortmund ve Berlin şubelerinden yapılan
havaleleri, Türkiye’nin 81 şehrindeki 630
DenizBank A.Ş. şubesine bir saat içerisinde ve
Türkiye’de ek masraf kesilmeden ulaştıran DenizBank (Wien) AG’nin Frankfurt şubesi bir iftar daveti verdi.
Ramazan ayının girmesiyle iftar davetleri de
verilmeye başlandı. DenizBank(Wien) AG Frankfurt şubesi de bu geleneği devam ettirerek Ramazan’ın 3. orucu, Frankfurt Münchener Strasse’de
mütevazi bir Restaurant’ta iftar daveti gerçekleştirdi.
Personelinin tam kadro hazır olduğu bu davette, başta DenizBank(Wien) AG Frankfurt şube
müdiresi Berin Kutlutan ve personeli, misafirlerini kapıda karşılayarak ‘hoş geldiniz’ dediler. Sırasıyla Havaleler Koordinatörü Kemal Şafak, Kemal
Ayturan, Muhammed Toklu, Orhan Dönmez ve
Veli Şahin davetlilerle birebir ilgilendi. İftar vaktine kadar davetliler kendi aralarında sohbet ederek
birbirleriyle de tanışma fırsatı buldular.
Frankfurt ve çevresinden davetli çok sayıda tanınmış işadamı, sivil toplum kuruluşu temsilcileri
ve Türk basın mensubunun katıldığı davette kısa
bir hoşgeldin konuşması yapan Frankfurt DenizBank Şubeler Havale Koordinatörü Kemal Şafak,
Frankfurt Şubesi personeli adına uzaktan ve yakından davete katılan herkese teşekkür etti.
Okunan ezan ve duanın ardından yemekler
yendi. Daha sonra DenizBank’ın vatandaşlara şu
ana kadar sunduğu hizmetlerin yanısıra yeni projelerden de bahisle Avrupa’da Frankfurt Merkez
olmak üzere şube sayısının arttırılacağı ve hizmetlerin daha da yaygın hale getirileceği yönünde yapılan çalışmalar anlatıldı.
Hanau’dan proğrama davetli olarak katılan
İşadamı Mehmet Kuşçu da davetliler adına bir teşekkür konuşması yaptı. DenizBank ile birlikte
çok güzel çalışmalar yaptığını ifade eden Kuşçu,
bu nazik davetlerinden dolayı DenizBank Müdiresi Berin Kutlutan Başta olmak üzere tüm personele hizmetlerinde başarı dileğinde bulundu.
Almanya’nın Frankfurt şehrinde Münchener
Strasse 7’de, vatandaşlarımıza özellikle ‘Hızlı havale’ hizmeti veren DenizBank, Ağustos ayından itibaren Türklerin yoğun olduğu Mannheim’da yeni
şubesini açacak. Berlin’de Friedrichstr. 56 ile Dortmund Westenhellweg 108 numaralı adreste de
hizmetlerini sürdüren DenizBank ayrıca Stuttgart
ve Hamburg’da da yeni şubeler açmayı planlamakta.
Kemal Şafak, Hızlı Havale konusuna açıklık
getirerek, DenizBank’ın Alternatif Havale Hizmetleri ile ilgili olarak şunları ekledi:
1-Almanya genelindeki 80’i aşkın acentamız
üzerinden EC kartı ile,
2-DenizBank(Wien) AG, havale çeklerini kullanarak herhangi bir Alman bankanızdaki hesabınızdan veya
3-İnternet şubemizi kullanarak,
Türkiye’nin 81 şehrinin 4 bin 200 noktasına
havalelerini ulaştırabilirler” dedi.
Detaylı bilgi için, www.denizbank.de
F
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 20 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
rol Bey, Almanya’da “diyalog”
denilince, öncelikli olarak bir
tarafta İslam’ı temsilen Müslümanlar diğer tarafta ise Hıristiyanlığı
temsilen Kilise Temsilcileri akla gelir.
İslam-Hıristiyan diyaloğu farklı zeminlerde ve farklı dini gruplar tarafından aralıksız olarak yürütülürken, Avrupa’da İslam’a ve Müslüman göçmenlere karşı önyargılar da giderek artıyor. Yaşadığınız veya karşılıştığınız
tecrübeleri de gözönünde bulundurduğunuzda, mevcut durumu değerlendirir misiniz? Dinler ve kültürlerarası diyalog sizin beklentilerinize cevap verebiliyor mu?
Dinlerarası diyalog günümüzde
popüler söylemlerden birisidir. Herkes
gerekliliğini vurgular, dünya barışının
dinlerarası diyalogtan geçtiğini söyler.
Ancak dinlerarası diyaloğun herkes tarafından kabul görmüş müşterek bir
tarifini bulmak mümkün değildir.
Müslümanların ve Hristiyanların dinlerarası diyaloğa farklı şekilde yaklaşımlarının olduğunu görüyoruz. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet
Görmez “Dinlerarası diyalog olmaz.”
derken “Allah indinde hak din İslamdır.” ilkesini vurgulamaktadır.
Aynı zamanda katoliklerin eski ruhani lideri Papa 16. Benedikt te, “kişinin kendi dinini parantez içine alma-
E
O
ğuz Bey, uzun yıllardan beri Almanya’daki köklü Türk/Müslüman çatı kuruluşlarından birisi olan IGMG’nin Genel Sekreteri olarak dinlerarası diyalog toplantılarının
varlığından haberdar olduğunuz gibi,
benzeri toplantılarda bulunduğunuzu da
zannediyoruz. En azından özellikle Müslüman-Hıristiyan ikilemindeki tartışmaların odak noktasındaki Almanya Müslümanları açısından, yıllardan beri yürütülen “Dinlerarası Diyalog” toplantıları
beklentilere cevap verebiliyor mu? Mesela, diyalog çalışmaları aralıksız devam
ederken, diğer tarafta İslamofobi yerli
Hıristiyan halk arasında giderek endişe
verici bir noktaya doğru tırmanıyor. Siz
gidişatı nasıl değerlendiyorsunuz?
Oğuz Üçüncü:
“Dinlerarası Diyalog” kavramını
doğru bulmuyorum. Burda yapılan ve
olması gereken “dindarlar arası
diyalog”dur. Avrupa toplumlarında yaşadığımız sekülerleşme tecrübesi dindar olmayı gitgide “normal olan” tecrübesinin
dışına itmekte. Bu çerçevede dinî cemaatlerin dindarlık tecrübesinden yola çıkarak biraraya gelip ortak meseleleri görüşüp konuşmasını doğal olarak karşılamak gerekir. Bizim açımızdan kiliseler ile
yaptığımız görüşmeler kurumsal ilişkilerimizin doğal bir parçasıdır. Önemli
olan, görüşenin dinler değil dindarlar olduğunun bilincinde olmak.
Bizim için bu görüşmelerde içerik
olarak da somut konuları ele almak
önemli. Burda görüşülmesi gereken dinlerin ilahiyatı değil, dindarlar olarak karşı karşıya kalınan ortak pratik sorunlar ve
bunlar için çözüm yolları olmalı. Farklı
dinî anlayışlarının sözde birbiri ile bağdaşdırılması gibi bir hedef zaten sözkonusu olamaz. Bizim bu noktadaki duruşumuz bellidir: Onun dini ona, benim
dinim bana.
Dindarlar arasındaki hedef birlikte
yaşam tecrübesini geliştirmek olmalı.
Çoğulcu toplumun temelleri, farklı toplumsal grupların birbiri ile görüşmesi ve
gerektiği yerlerde ortak çalışmaları geliştirmesidir. Kiliseler ile yaptığımız görüşme ve çalışmalar da sivil toplum diyaloğumuzun dindarlar ile olan ayağını teşkil
etmektedir.
r. Bekir Alboğa, Avrupa’daki
Müslüman Göçmen kuruluşların en büyüğü olan DİTİB’in
uzun yıllar diyalog çalışmalarını yürüttünüz. Bir taraftan, samimi olarak dinlerarası diy alog toplantılarına iştirak
ederken, farklı dinlere mensup insanların biribirine karşı saygılı ve hoşgörülü
olması için gayret edilirken, diğer taraftan da, Almanya ve benzeri ülkelerde
özellikle İslam’a ve dolayısıyla Müslümanlara karşı giderek artan bir önyargı
ve tahammülsüzlüğün olduğunu görünce, ne düşünüyorsunuz? Size göre farklı
dinlere mensup, özellikle müslüman ve
hıristiyan temsilcilerin diyalog çalışmaları beklentileri karşılıyor mu, yoksa işin
özünde bir eksiklik mi var?
Rahmet Dini İslam ehliyet ve rüşd
sahibi müntesiplerinden henüz İslam dini ile tanışma imkanı bulamayan ve
iman nimetine erişemeyen insanlarla İslam’ın rahmet, merhamet ve adalet mesajları arasında birer iletici ve birer köprü olmalarını bekler. Bu hayatın acısı,
tatlısı, başarısı ve hayalkırıklıkları ile geçici olduğuna işaret eden ilahi işaretleri
hepimiz her saniye yaşıyor ve hissediyoruz. Rahmet kitabı Kur’an-ı Kerim ve
sünnet-i muhammediyye insanlığa ebedi alemde fayda sağlayacak kalıcı amellerin içerisinde bu rahmet mesajları ile insanlığın buluşmasına vesile ve aracı olmayı da zikrederler. Her hizmet alanında olduğu gibi başarı ve kimi hayal kırıklıkları birine paralel gelişen olgulardır. Nihayet herkes yaratıcısının huzurunda toplanınca mesuliyet alanındaki
hizmetinin karşılığını görecektir. İnsanlığın iyiliği ve evrensel insanlık değerleri
için hizmet sunmak için çırpınan inançlı
röportaj
dan” gerçek anlamda dinlerarası diyaloğun mümkün olamıyacağını ve kültürler arası diyaloğun doğru olacağını
ifade ederken kendi dininden taviz
vermediğini görüyoruz.
Aslında diyalog dine mensup olan
insanlar arasında gerçekleşir. Almanya’da Müslüman ve Hristiyanlar arasındaki diyalog geçmiş yirmi otuz sene
içersinde karşılıklı tanışmak ve dini
konular ağırlıklı toplantılar ve görüşmeler şeklinde geçmiştir. İnişli ve çıkışlı zamanları olmuştur. Mahalli olarak yapılan görüşmelerin faideli olduğunu söyleyebiliriz.
Geniş manada Müslüman ve Hrıs-
tiyanlar arası diyalog tamamıyla misyon gölgesinden kurtulamamıştır.
1960’lı senelerinde İkinci Vatikan
Konsili’nde diğer dini cemaatlere yönelik münasebetler yeniden düzenlenirken yahudilere yönelik aktif misyon yasaklanmış, ancak müslümanlara
yönelik böyle bir yasaklama karara
bağlanmamıştır.
Dünya barışını ve sorunların çözümünü sadece dinler arası diyaloğa
bağlamak kısır kalır. Küresel dünyada
birçok milli, siyasi, ekonomik ve stratejik menfaatler birbiriyle yarışmakta
ve çatışmaktadır.
Ayrıca Almanya’da senelerce yapılan diyaloglara rağmen İslam ve müslümanlara karşı kamoyunda önyargıların arttığını görüyoruz. Cami ve kilise mensuplarının kendi aralarında diyalog yapmaları yeterli değildir. Toplumun çeşitli kurum ve kuruluşlarını
kapsayan ve işbirliği hedefleyen bir diyaloğa ihtiyaç vardır. Farklı din ve kültüre, kurum ve kuruluşlara ait olan insanlar biraraya gelerek toplumsal sorunlar için birlikte çözümler üretmelidir. Dinlerarası diyalogtan toplumsal
diyaloğa geçme zamanı gelmiştir. Bunun yolu muhatabını eşit insan olarak
kabul etmek, saymak ve ona değer vermekten geçer.
insanlar peşinen kimi hayal kırıklıkları
ile karşılaşacaklarını bilmeliler. Bu önbilgi onların üzüntülerinin tahammül
sınırları içinde kalmasını sağlar. İlahi
vahye mazhar ve vahyi mesajların tebliği
ile sorumlu kılılan Peygamberler dahi bu
olguyu yaşamışlardır. Bu konuda en büyük teselli kaynağımız dinimizin kimseyi zorla hidayete erdirmek gibi bir sorumluluğumuzun olmadığı öğretisidir.
Hidayet Allah’ın sonsuz rahmet ve kudretindedir. Elbette İslam’a ve Müslümanlara karşı artan önyargı ve tahammülsüzlük bizi çok üzmektedir. Ancak
tam da böyle durumlarda bir rahmet dininin mensupları ve bir rahmet Peygamberi olan Hz. Muhammed’in (S.A.V.)
ümmeti olduğumuzu hem lisan-ı kal
hem de lisan-ı hal ile ortaya koymalıyız.
Şunu söylemek istiyorum: güzel ahlaklımız, merhametimiz, anlayışlı tavırlarımız ve sonsuz ümidimizle tahammül
göstermeli ve insanların İslam Dininin
rahmet mesajları ile buluşmaları için çabamızı artırmalıyız. Şiddet ve teröre alet
olanlar maalesef insanlığa bu bağlamda
da en büyük kötülüğü yapmaktadırlar.
Ayrıca insanların İslam dini ile buluşmasını istemeyen kötü niyetli ve sömürücü güç ve çevrelerin ekmeklerine yağ
sürmektedirler. Şu temel hikmeti asla
unutmamak gerekir: her bir insan tek
tek sinesinde ilahi nefes taşımaktadır.
Ancak batılı medya ve devletler iç ve dış
politikaları gereği, ayrı farklı dini organizasyonlar İslam Dininin tabi algılanma seyrini engellemek amacıyla karalama propaganları sürdürmektedirler. Çoğunluk insanlar televizyon ve gazetelerde
gördükleri ve okudukları ile dinimizi
yanlıkş tanımakta ve değerlendirmektedirler. Bu kara propagandaya rağmen
rahmet vahyi kalblere ulaşmaya devam
etmektedir. Ben sadece şunu soruyorum: Neden ehliyet ve rüşd sahipleri de
İslamı kendilerine rakip ve engel gören,
sömürü ve istismar için gece gündüz çalışanlar kadar çalışkan ve başarılı değiller? Onların fani dünya gayreti kadar ihlas ve samimiyet sahibi olabilmek gibi
bir meziyet eksikliği mi var? Herşeye
rağmen şunu söylemek istiyorum: inanıyorsanız hüzne ve ümitsizliğe düşmezsiniz, düşemezsiniz. Ancak insanlığın barışı, kardeşliği ve hidayeti için çalışanların hayal kırıklığı yaşama hakları vardır.
Çünkü hayal kırılığı bir gayretin neticesidir. Ümit ve Allah’a tevekkülümüz ise
en büyük sermaye ve yol azığımızdır. Tohumu tarla için buluşturmak için ellerini dahi sallamayanların ekin bitmedi gibi şikayette bulunma hakları yoktur.
Gayret kuldan, tevfik ve hidayet
Hakk’tandır.
D
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Hacarabın
Serüvenleri 70
[email protected]
uhumuz unuttuğumuz eski dostumuz...
Sanki tanıyormuşuz kendisini.
Bedenimize girdiğinden beri sanki acı çekiyordu.
Öyle üzgün bir halde idi ki, acılar içinde kıvranıyordu.
O yüzden dünya ahvalini görünce bastı narayı, ağlıyordu, ağlıyordu.
İki kafesin arasına sıkışmıştı adeta, sıkılarak
mücadelesine başlamıştı.
Dünyadan olan beden denen kafese karşı hep
ahireti savunacaktı.
Ama, o bedeni istediği gibi yönlendiremiyordu.
Yürümek, dokunmak, hissetmek, duymak,
koklamak, görmek, söylemek onun elindeydi.
Adeta tutsaktı o kafesin arasında.
Bütün gücüyle mücadele etmeye karar vermişti.
Verilen görevi yerine getirmek için.
Hasta bir hayatın içinde reçete üretmeye
mecburdu, sıhhate kavuşsunlar diye.
Çocukluk, gençlik, olgunluk, yaşlılık kendisini epey yormuştu.
Artık anavatanını özlemişti!
Yaradan:
-Elestü birabbiküm demişti de.
Ruhlar:
-Kalü bela diye cevap vermişlerdi.
İşte ogünden beri tanıdıktır ruhumuz....
Hatıra...
Tarihini bilemediğim nice geceler geçti ufuktan, hatıraları daha dün gibi apaydınlık duruyorken, yine, gözlerim buğulandı yüreğim ateşler
içinde, gözlerimin önünde canlandılar adeta yüreğimi burarak...
Hasretin bağrında yanan bir ateş gibiyim.
Kül olup serinlemek zamanı geldiği halde,
Hala uzaklardan haber beklerim.
Yusuf'u gözleyen Yakup'lar gibi.
Benim Adım Kara...
Adamın birisi, bir deve katarının kendisine
doğru gelmekte olduğunu görmüş. Katarın başındaki Karaman'lıya sormuş:
-Nereden geliyorsun?
-Karaman’dan
-Nereye gidiyorsun?
-Karapınar’a
-Yükün ne?
-Karabiber
R
❬
❬ 21 ❭ Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
M. Salih AYDIN
-Bindiğin devenin adı ne?
-Karamaya
-Adın ne?
-Karabekir
Adam sonunda ağzındaki baklayı çıkarmış:
-Zift olasın be adam, sende hiç ak olan bir şey
yok mu?
Eee Karaman hikayesi bu kadar olur.
Hoşgeldin Ya Ramazan.
Bir Ramazan-ı Şerif daha geldi, ufuklardan
doğarak.
Her Ramazan-ı Şerif geldiğinde, dünyada acı,
zulüm, elem çoğalırken bunun nedenini hiç
araştırdık mı? Müslüman niçin kardeşini boğazlar? Bilmez mi ki bunun vebali büyük. Dünyanın neresine bakarsan bak boynu bükük insanlar, zulüme, acıya, eleme terkedilmiş. Kim o insanlara yardım etmek istediğinde ise, o da aynı
zulüme uğruyor. Zulüm ebedi kalmaz. Ama bunasıl olacaktır. Tarihteki zalimler tarih sayfalarına zulmüyle gömülmüşlerdir. Şimdiki zamane
zalimleri de tarihin tozlu sahifelerine zalim diyerek gömüleceklerdir. ALLAH c.c. Ramazan-ı Şerif hürmetine, edilen halis dualar hürmetine,
dünyaya barış, birlik, beraberlik nasip etsin. Kin,
nefret, zulüm, sömürgeler sona ersin inşa-ALLAH. Ve bütün şer odakları, ıslah olacaklarsa ıslahını, ıslah olmayacaklarsa yine RAB’bime havale ediyoruz. Yine bir Ramazan-ı Şerif ve yine
zulüm ve çığlıklar kulaklarımızı tırmalarken hayırlı iftarlar.
Şikayetlerimiz ve Biz.
Hep olumsuzluklar dolunca boğazımıza kadar başlarız:
Eskiden bu durumlar daha güzeldi.
Veya:
Eskiden çocukluk çok güzeldi.
Şimdi çocuklar okullarda yarış atı gibi oldu.
Ya başarmalı ya başarmalı ya da başarısız bir şekilde en alt tabakalardan bir yer ayırmalı kendine. Başdöndürücü bir teknik gelişme ve bunun
akabinde pazar, ekonomi, albeni etrafta cirit atıyor. Evde bir kişinin çalışması yetmiyor. Anne de
çalışmak zorunda kalıyor. Çocuğun her dediği
yapılıyor ama velakin sevgi ilgi görmeyen çocuk
anne ve babaya yabancı kalıyor. İşte püf nokta
burası istisnalar hariç kültür, din, geleneklerimiz
yerine başkaları yer alıyor. Sevgiler, saygılar sümen altında kalıyor.
Ve diyoruzki:
Eskiden, evet eskiden insanlar doyumsuz değildi. Eskiden insanlar kanaatkardı. Eskiden in-
özel köşe
sanlar ne bulurlarsa ona şükrederlerdi.
Ya şimdi öyle mi?
Bir arabası olması, evi olması, teknolojik donanımlı olması yetmiyor. Dahasını istiyor. Teknolojinin en yenisine daima sahip olmak istiyor.
Bu başdöndürücü teknoloji almış başını gidiyor.
Zavallı insanlar da teknolojiye yetişmeye çalışıyor. Bu durum bir zaman sonra yetişilemez hal
alıyor. Bu durum orta direğin çökmesine sebeb
oluyor. Evet geriye ne kalıyor? Fakirler ve zenginler. İşte felaket o zaman geliyor. Belirli bir
azınlık rahat içinde yaşarken, milyonlar hatta
milyarlar onlara kölelik yapıyor. Adalet her kesime lazım. Keser döner, sap döner, gün gelir, hesap döner.
Hacarap.
Hacarabın yemek konusunda nasıl bir tutum
içinde olduğunu artık hepiniz biliyorsunuz. Hele, hele tatlı hususunda hiç dayanamaz.
Mesela evde çiğköfte yapıldı.
Hacarabın kan şekeri yüksek olduğundan yemek az bir miktar verilir.
Hemen küçük torunlarından birini yanına
çağırır ve kulağına fısıldar:
-İki tane daha köfte kap gel.
Eğer kimse farketmezse köfteleri götürür.
Bakar durum kritik kimse getirmiyor.
Mutfağın boşalmasını bekler.
Fırsatını buldu mu hemen köfteleri ağzına
alır, yatak odasında halleder.
Birisi yatak odasına girerse hemen uyuma
moduna geçer.
İyice sessizlik çöktü mü kalkar etrafı kolaçan
eder.
Kimse yoksa mutfağa gider meydan onundur.
Bazen gider yatar yatağa bakarki kendinden
konuşuluyor.
Gider cevabını verir ve yatağına geri yatar.
Tabii millet temkinli davranarak konuyu hemen değiştirirler.
Hacarap da yatağında kıs kıs güler.
Hacarap bütün bunları yaparken, bunun arkasında çektiği sıkıntı, fakirlik ve yalnızlık var.
Onun için kendini daima korumaya almıştır.
Burada sizlerden ayrılmadan önce izine gideceğimden hakkınızı helal edin bizim varsa helal
olsun ve ayriyeten Ramazan-ı Şerifinizin, Kadir
Gecenizin ve Bayramınızın mübarek olmasını ve
ümmete hayırlar getirmesini RAB’bimden dilerim.
ALLAH’a emanet olun.
Selam ve dua ile.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
❬ 22 ❭
Ağustos · August 2013 · Ramazan 1434
bulmaca
İBADETE DAHA FAZLA
ZAMAN AYIRIN DİYE...
HACI ADAYLARININ DİKKATİNE
HEDİYELİK HAC MALZEMELERİNİ
HİZMETİNİZE SUNUYORUZ
Daha Pek Çok Çeşit Hediyelik Hac Malzemesi İle Hizmetinizdeyiz
www.hacdunyasi.de
- HAC'DA YÜK
PROBLEMİNE SON
11.90
- KALİTE GARANTİSİ
- İADE GARANTİSİ
- LÜX HEDİYELİK PAKET
- 20 SET VE ÜZERİ
SİPARİŞLERDE POSTA
ÜCRETİ BİZDEN
HEDİYELİK SETİMİZDE
BULUNAN MALZEMELER
seccade - takke - kina - tesbih - esans
- misvak - sürme - namaz başörtüsü
iTiBAR
EN
euro'dan
HED
HAC S İYELİK
ETLER
İMİZ
Bonner Straße 40 . 65428 Rüsselsheim Tel: 06142-2309224
Web: www.hacdunyasi.de . E-Mail: [email protected]

Benzer belgeler

PDF SAYI 95 - Hayat Online

PDF SAYI 95 - Hayat Online BABASI Hakk`ın rahmetine kavuşmuştur. Merhuma Cenab-ı Allah`tan rahmet, sevenlerine ve ailesine başsağlığı diliyorum. Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın. Ça...

Detaylı