gazetesinde - İşçi Kardeşliği Gazetesi

Transkript

gazetesinde - İşçi Kardeşliği Gazetesi
ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet!
İSCİ
KARDESLİĞİ
. .
.
Sayı 40 • Ekim 2009 • 1 YTL
İşçi Kardeşliği Partisi
merkezi gazetesidir
mazluma dini, milliyeti sorulmaz!
İşçiye, çiftçiye, yoksul halka düşman Kürt’e dost mu olacakmış?
HADİ CANIM SEN DE!
İKP Merkez Yürütme Kurulu
T
ürkiye’de gelmiş geçmiş bütün hükümetler büyük patronların dostu,
buna karşılık işçinin, çiftçinin, memurun
kısacası fakir fukaranın düşmanı oldular.
Ama bu memlekette açıkça “ben zenginleri severim” diyen Özal’ınki dahil
hiçbir hükümet, fakir fukaraya Tayyip
Erdoğan’ın AKP hükümetinin yaptığı
ATV-Sabah ve Halkalı
zulmü yapmadı. Kamu mallarının yerliKağıt grevleri
yabancı büyük patron şirketlerine bu
kadar pişkinlikle peşkeş çekilmesine,
milyonlarca işçinin işten atılmasına,
köylünün ürününün bu kadar değersizleştirilmesine, emeklilerin üç kuruşa
muhtaç hale gelmesine, açlığın ve sefaletin bu kadar ayyuka çıkmasına hiçbir
patron hükümeti bu hükümet kadar
sebep olmadı. İşçi Kardeşliği Partisi (İKP)
olarak başından beri söylüyoruz: “bizim
için demokrasi her şeyden önce işçinin,
köylünün, çalışanın hakları demektir”.
Oysa bu hükümet ilk kurulduğu günden
beri yerli-yabancı büyük patron şirketleri
ne isterlerse onu yapıyor. İMF, Avrupa
Birliği, ABD ne isterse onu yapıyor. İşçile- Ordu Fındık Mitingi
rin sendikalarını yok etmek için çalışıyor,
sosyal güvenlik sistemini yok etmek için
çalışıyor. Bütün işçilerin taşeron şirketlerde sendikasız, kıdem tazminatı ve yasal
izin haklarını kullanamaz koşullarda olduğu bir yeni çalışma düzeni kurmaya
çalışıyor. Memurlara Toplu İş Sözleşmesi
ve grev hakkı vermemeye çalışıyor. Bütün
bunlar yetmezmiş gibi, bir de işçilerden
yapılan kesintilerle oluşan işsizlik fonunda biriken paraları büyük patronlara
ikram ediyor. Kürt vatandaşların ezici
çoğunluğu fakir fukara insanlar, hayatlarını büyük şehirlerde en pis işleri üç
beş kuruşa yaparak geçiriyorlar. Şimdi
sormak lazım: Nasıl oluyor da bu kadar
işçi düşmanı bir hükümet, birdenbire
ezici çoğunluğu fakir fukaradan oluşan
Kürtlerin dostu olabiliyor? Bunda hiç
inandırırcı bir yan var mı? İşte bu haklı
soruyu sorduğumuzda da bize, “aman
siz de öküz altında buzağı aramayın,
yapılan iyi işte ne var bunda? ”diyorlar.
Biz İKP olarak en başından beri akan
kanın durması için mücadele ettik, memlekette Türk ile Kürt düşmanlığı olmaması
gerektiği gibi Alevi ile Sünni düşmanlığı
da olmaması gerektiğini belirttik. Türk ve
Kürt halkının diğer halklarla beraber
ortak bir Türkiye Cumhuriyeti Milleti
meydana getirdiklerini söyledik. Kurulduğu günden beri işçi-çiftçi düşmanlığı
yapan AKP, bugün eğer Kürt dostluğu
yapmaya çalıyorsa bunun altında ne
yattığını bilmek zorundayız. Evet, öküz
altında buzağı aramıyoruz ama tabii ki bu
plan AKP’nin planı değil, tabii ki ABD’nin
ve AB’nin planı. “Ama olsun, akan kanı
durduracaksa ona da razı oluruz” diyebiliriz. “Yeter ki gencecik fidanlar ölmesin.”
diyebiliriz, ama yeter ki sebebini bilelim.
AB ile ABD Türklerle Kürtlerin kara
kaşlarına ve kara gözlerine mi hayranlar yoksa başka planları mı var? Bunları
bilmek zorundayız. 25 yılda kırk bin
canımızı kaybettik derken, acaba 5 yılda
yeni yüz binlercesini kaybetmeye mi hazırlanıyoruz sorusunu sormak zorundayız
kendimize. Kürtlerle Türkleri barıştırıp
onları hep birlikte İran’ın üzerine saldırtalım hesabı mı yapılıyor yoksa? Öyle bile
olsa öncesinde akan kanın durması iyidir
denebilir. Ama biz İKP olarak her şeyden
önce şunu söylüyoruz: Kürtlerle Türkleri
sonuna kadar kardeşleştirecek olan, kimin
hesabına yapıldığı bilinmeyen yukarıda
yürütülen pazarlıklar olamaz. KardeşleşDTP Urfa Viranşehir Mitingi me tabanda olmalıdır ki kalıcı olabilsin.
Yoksa günün birinde çeşitli provokatörlerin yakacağı tek bir kıvılcımla her şeyin
şimdi var olandan bile daha kötü hale
gelebileceği bir yangın yerine dönmemenin güvenini içimizde hissedebilelim.
İKP olarak, tabanda kardeşleşmenin mümkün tek yolunun bir Kurucu
Meclis olduğunu hep söyledik, şimdi de
söylüyoruz. Mevcut seçim sisteminin
değiştirildiği, barajların kalktığı, herkesin
aldığı oy oranında temsil edildiği, parti
genel başkanlarının sultasının kalktığı,
her partinin eşit imkânlara sahip olarak
propaganda imkânlarına sahip olacağı bir genel oyla oluşacak bir Kurucu
Meclis. Washington’dan ve Brüksel’den
emir almadan faaliyet gösterecek egemen bir Kurucu Meclis. İşte bu Kurucu
Meclis’in yapacağı bir anayasa, Türklerle Kürtlerin eşit Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları olabileceklerini güvence
altına alabilir, barışı sağlayabilir, mevcut Türkiye hükümetinin emperyalist
odakların hizmetinde Ortadoğu’da
ve dünyada maceralara atılmasını
engelleyebilir. Ülkede ve bölgede barışın başka bir yolu mümkün değildir.
GÜNCEL
İşçi Sınıfın Yılmayan Savaşçısı:
İşçi Kardeşliği Partisi adına Engin Bodur
Yönetim Yeri:
(1949–2009)
Y
Bizim
Taraf
Zeki Kılıçaslan
Talan... Sel... ve 8 Kadın İşçi
Önce kentleri yağmaladılar. Yağmalamaya devam ediyorlar ve bu
gidişle daha da yağmalayacaklar.
Türkiye 50-60 yıldır hızla kentleşti, kentleşiyor. Birçok yeni alanın
imara açılması zorunlu idi ve halen
bu zorunluluklar da devam ediyor.
Bu kaçınılmazdı ama planlanamaz
değildi. İnsanlığın binlerce yıldan
beri çeşitli uygarlıklarda yaptığı şey
yapılacaktı. Kent arazilerinin tümü
kamulaştırılacak ve toplumsal çıkarlar temelinde imarı planlanacaktı.
Bu yapılamadı, yapılmadı. Çünkü
kamusal olan yani toplumsal, ortaklaşa
olan çıkarları savunacak bir güç yoktu
ve halen de yok. Ülkeyi ve kentleri yönetenler hep egemen sermaye
güçlerinin birer temsilcisi oldular
ve halen de öyleler. Halk güçlerine
dayanan, kamunun çıkarlarını savunan siyasal gücün olmadığı yerde
kamusal çıkar nasıl gerçekleşebilir ki?
Kamusal, yani toplumun çoğunluğunun ortaklaşa çıkarı siyasal güç değilse ne olur?
İşte şimdi kentlerimizde, çevremizde gördüklerimiz gerçekleşir. Yani
birilerinin çok pahalı lüks arabaları
olur; ama onlar eğer kenti dolaşmak
isterlerse çoğu zaman içinde lağımın,
pisliğin aktığı, yürünemez, geçilemez
sokaklarla karşılaşırlar. Çünkü bireysel
talan ve çıkar vardır ama toplumsal
2 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
Sayı: 40 • Eylül - Ekim 2009
Sahibi ve
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Aziz Vatan
akalandığı amansız ve habersiz
gelen hastalık nedeniyle hayatını kaybeden Aziz Vatan’ı, yazılarındaki mahlasıyla Ali Dehri’yi 11
Ağustos’ta, Çengelköy Mezarlığı’nda
ailesi, dostları ve yoldaşları eşliğinde son yolculuğuna uğurladık. Eşi
Fatoş , “Kırk yıllık mücadele arkadaşımı, dostumu kaybettim” dedi.
1980 darbesi öncesinde devrimci faaliyet içerisinde aktif olarak yer alan Ali
Dehri, 12 Eylül sonrası da mücadeleyi
bırakmayarak aktif olarak işçi sınıfının
mücadelesi içinde yer aldı, teorik ve
pratik katkılarda bulundu. Bu süre için-
İşçi Kardeşliği
İKP Genel Merkezi
de Birleşik İşçi Emekçi Partisi Girişimi
(BİEP), Birleşik Sosyalist Parti (BSP) ve
Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP)
içinde faaliyet yürütürken çeşitli dergilerde yazıları
yayımlandı. Son
olarak 12 Mart
ve 12 Eylül
faşist darbelerinin zulmüne uğrayanları bir araya
getiren Yaşam Ağacı Derneği kurucuları arasında yer alıyordu.
Cenazesinde konuşan Yaşam Ağacı
Derneği Başkanı Hikmet Şenses,
“Vatan’ı tarif etmek gerekirse kendinden
çok yoldaşlarını düşünen insan diye anlatabilirim” diye konuştu, ayrıca “Mücadele içerisinde hiç yakınmadığını belirtti.”
Ali Dehri örnek bir yoldaştı, hayatında hiç abartıya ve modaya yer
yoktu, maddi olan her şey onun için
ihtiyacı ve yeteneği kadar kullanıla-
bilirdi, fazlasına gerek yoktu. Sade
giysiler, sade sözcükler ve sade bir
mücadelesi vardı. Tam gün çalışırdı,
yani ücretli bir işçiydi (özel bir şirkette
muhasebeci olarak çalışıyordu) günde 9 saat veya daha fazla çalışır fakat
parti görevlerine de zaman bulurdu.
Ali Dehri’nin işçi sınıfın yılmayan savaşçısı olmasının bir nedeni de
nerede grev, direniş ve mücadele varsa
orada yer alması, imkânları ölçüsünde
maddi olarak desteklemesiydi. Bir greve
gittiğinde, grevdeki işçilerle kırk yıllık
bir dost gibi konuşur onların fikirlerini dinler ve onlara kendi fikirlerini
anlatırdı. Herkese karşı sevgi ile yaklaşır, sakin ve saygılı bir şekilde konuşurken kolay kolay sesini yükseltmez
ve bağırmazdı. Onu kızdırmak zordu.
Ali Dehri hep örgütlü işçi sınıfı
mücadelesi içinde yer aldı, son günlerde
işçi sınıfının kapitalist saldırılar karşısında geri çekilmesi ve sosyalistlerin za-
olan yoktur. Gerçek kamu gücü yoktur.
İstanbul Büyükşehir Belediye
Meclisi’nin her yıl yaptığı, bazen binleri
bulan imar değişikliklerinin sayısı bile
bize yağmanın nasıl gerçekleştiğini
anlatır. Toplum bunların bazılarını
duyar. Ama ne zaman duyar? Eğer
sermaye gruplarının çıkarları çatışırsa veya şimdiki felakette olduğu gibi
durum ayyuka çıkarsa. Ama genellikle
bu olmaz. Kentler, sessizce, “ortaklaşa” yağmalanmaya devam eder. Çok
geç de olsa 2006 yılında tamamlanan
ve meclise gönderilen “Kentsel Dönüşüm Alanları Hakkındaki Kanun
Tasarısı”nın hala meclis gündemine alınmamasında olduğu gibi.
Kentler böyle yağmalanırken olan daha çok işçilere, emekçilere, yoksul halka olur.
Fakat Halkalı Pameks Tekstil
fabrikasında çalışan 8 kadın işçinin sel sularındaki ölümü aslında
sadece kentsel talana değil, bütün
toplumsal ilişkilerdeki azgın talan,
sömürü ve baskı düzenine bir ayna
daha tuttu. Tuzla’daki iş cinayetleri, Davutpaşa patlaması ve binlerce
kot kumlama işçisinin hastalık veya
ölüme mahkumiyetinde olduğu gibi.
Yük taşıma amaçlı kapalı kasa
minibüs içinde “mal” gibi taşınan ve
ölüme sürüklenen kadın işçiler tek
olay değil. Örneğin fındık toplamaya
giden işçiler gibi her yıl çok sayıda
işçi kamyon ve uygunsuz araç kasalarında taşınırken ölmüyor mu?
Kentlerde yaşayan halkın çıkarlarını, yani kamunun çıkarını esas alan
bir siyasal güç olmadığı gibi üretim
alanında da işçinin, emekçinin, yani
çoğunluğun, toplumun çıkarlarını
savunan bir güç de yok. Siyasal güç
sıfıra yakın. “Sendikal güç” ise AB’nin
ve onun “demokrat” liberal taraftarlarının “vicdanları” ölçüsünde!
Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B
Çankaya/Ankara
Tel: (312) 369 65 49
İnternet:
http://www.ikp.org.tr
[email protected]
Hesap No:
PTT Posta Çeki: 1051319
Akbank: 462 0000908-4
Baskı:
Ofis Matbaa Yayın Kağıt Sanayii Ltd.
Davutpaşa Kışla Cd. Güven Sanayi Sitesi No:
388 Topkapı/İstanbul Tel: (212) 576 47 15
yıflığı onu çok düşündürdü ve çıkış yolları için çok çabaladı. Ömrü vefa etseydi
bu konuda mutlaka çok katkısı olacaktı.
İşçi sınıfı yiğit bir evladını yitirdi.
Gökte bulut yan yan gider
Yaralarından kan gider
Töresi batası dünya
Kahpe kalır, şahan gider
-- Gülten Akın
Son söz; Sermayenin azgın
“seli” ancak işçilerin, yoksul halkın bağımsız siyasal, sosyal, sendikal güçleri ile durdurulabilir!
Ankara
İKP İrtibat
Genel Merkez: Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan
Apt. 7/B Çankaya/Ankara Tel: (312) 430 32 68
Cebeci: Hidayet Düzyurt Tel: (545) 663 13 70
Mamak: Sevim Şimşek Tel: (312) 391 20 54
İstanbul
İl Merkezi: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh.
Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih (Aksaray
Metro karşısı) Tel: (212) 635 88 52
Anadolu Yakası: Rasimpaşa Mh. Nüzhet Efen­di Sk.
No: 36/5 Kadıköy Tel/Faks: (216) 330 95 67
Bağcılar: Mustafa Durdağı Tel: (536) 212 10 48
Bayrampaşa: Salih Aşkın Tel: (534) 366 54 69
Esenler: Erhan Taş Tel: (535) 787 10 75
Küçükçekmece: Osman Zorba Tel: (535) 484 96 68
Gaziosmanpaşa: İsmail İşcan Tel: (546) 557 50 50
Sarıyer: Yaşar Avcı Tel: (533) 443 90 43
Zeytinburnu: Necdet Kılıçaslan Tel: (537) 737 22 48
Antalya Hasan San Tel: (532) 363 13 49
Balıkesir Adnan Menderes Mh. Çarşı Mevkii
No: 12 (Megyad üstü)
Nadir Bıçakçı: (542) 352 75 01
Muharrem Kartefe: (544) 452 47 60
Edirne
Tel: (535) 762 18 43 • (538) 728 08 97
Eskişehir: Cumhuriye Mh. Porsuk Bulvarı, Dilem
Sk. Çağlayan İş Merkezi, Kat 5, No: 47/d
Tel: (222) 233 55 46
Gaziantep
Malatya
Mersin
Mustafa Yanılmaz Tel: (536) 812 83 04
Nazire Sarıkaya Tel: (536) 517 27 15
İ. Halil Çakırlı Tel: (537) 431 51 46
Çorlu/Tekirdağ Saffet Bilgi Tel: (535) 943 08 13
Yalova
Enver Karagünli Tel: (505) 424 35 77
Zonguldak
Kadın işçilere mezar olan minibüs
İnternet
Kadir Tuncer Tel: (542) 296 88 73
[email protected], www.ikp.org.tr
GÜNCEL
SENDİKALARIMIZ
Asil Çelik’te direniş sürüyor
Asil çelik patronları en sonunda açlık grevine giden işçiyi sıfır beden yapmak için sıfır zam önerdi
B
ursa Orhangazi’de bulunan Asil
Çelik’te 30 Ocak 2009 tarihinde
başlayan grevden bugüne tam yedi ay
geçmiş olmasına rağmen işverenden
net bir açıklama yok. 750 işçi yedi aydır
haklı mücadelelerini anlatmak ve haklarını almak için her yolu deniyor. En
sonunda açlık grevine gittiler, seslerini
aç kalarak duyurdular işverene. Ancak
yaşanan son gelişmeler ve DİSK Genel
Başkanı Süleyman Çelebi tarafından
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer nezdinde başlatılan
girişim sonucunda işyeri yönetimi ile
görüşme yapıldı. Bu görüşme sonucunda işveren birkaç gün kendi aralarında
değerlendirme yaparak geri bildirimde
bulunacağını açıklamış olduğundan son
durumu değerlendiren sendika yönetimi, bu sürecin sekteye uğramaması için
açlık grevini sonlandırma kararı aldı.
Hiç bir şekilde sendikanın önerilerine sıcak bakmayan işverenin görüşmelerin başlangıcından beri Birleşik
Metal Sendikası’nın teklifine gösterdiği
olumsuz yaklaşım, arabulucu aşamasında ve grev kararının alınmasından
sonra da sürmüş ve işveren işçilere
ücret zammı olarak “sıfır zam” önerisinde bulunmuştur. İşveren, yıllık
olarak belirlenen sosyal haklara yönelik
olarak da, yüzde üç ile yüzde dokuz
oranlarında artış teklif etmiştir.
Bugün yaşanan krizi gerekçe göstererek, işçileri açlığa ve sefalete sürüklemek isteyen sermaye çevrelerine şimdi
yaşamak için ücret artışı taleplerine
karşılık “sıfır zammı” dayatmaktadır.
Oysa Asil Çelik Bursa Ticaret
ve Sanayi Odası’nın “Bursa’daki 250
Büyük Firma Araştırması”na göre,
• Makine/metal sektörü
de Asil Çelik işvereni eklenmiştir.
Bir süredir işçilerin toplu sözleşmeden beklentilerini baskı altına
almak amacıyla ücretsiz izin uygulaması yapan Asil Çelik işvereni, krizi
bir bahane olarak kullanmakta ve bu
gerekçe ile şimdi de işçilerin insanca
Ormanların yağmalanması için
bir adım daha atıldı
M
aden şirketi
şeklindeki kararı,
patronlarıböylece geçerlilinın uzun zamandır
ğini yitirdi. Hukuk
süren lobi faaliyetçevrelerinin verleri sonuç verdi.
diği bilgilere göre
Hükümet orman
Anayasaya aykırı
alanlarını maolan bu kararla
dencilere açan bir
AKP Hükümeti,
yönetmelik çıkardı.
maden patronlaOrmanlık
AKP, anayasaya rağmen patronlar için rının karları için
alanlarda arama
ormanların talan
orman alanlarının talan edilmesinin
yapmaları yasakönünü açıyor.
edilmesinin yolulanan madenciler,
nu tam olarak açtı.
Resmi Gazete’de yayımlanan bir kararla
ormanlara girebilmek için yeniden
“vize” aldı. Bakanlar Kurulu’nda geçen
hafta karara bağlanan yeni uygulamaya göre, madenciler artık ormanlık
alanlarda da arama-çıkarma faaliyeti
AKP hükümeti aldığı bir kararla
yapabilecek. 19 Ağustos 2009 tarih
lüks yatlara uygulanan KDV oranıve 2009/15307 Karar Sayılı “Madennı yüzde 1’e, Özel Tüketim Vergisi
cilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliğinde
(ÖTV) oranını ise yüzde 0’a indirdi.
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeİlaçta KDV yüzde 8,
lik” Bakanlar Kurulu’nda onaylandı
Süte uygulanan KDV yüzde 8,
ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de
Simidin KDV’si yüzde 8,
yasayı onaylayarak yürürlüğe soktu.
Lüks yatların KDV’si
Orman Genel Müdürlüğü’nün Anayasa Mahkemesi kararlarına dayanarak
Ocak 2009’da aldığı “ormanlık alanPırlanta, yakut, elmas ve
larda madencilik faaliyetlerini sürdüzümrüdün KDV’si ise
rebilmek için gerekli ruhsat izinleri,
ikinci bir emre kadar durdurulmuştur.”
AKP’nin vergi
“adalet”i
Yüzde 1
Yüzde 0
•
•
•
•
içerisinde Bursa üçüncüsüdür.
2007 yılı verileriyle cirosuna
göre ilk 10,
2007 yılı içerisinde katma
değere göre ilk 10,
Firma bazında kârlılık
analizinde ilk 7,
En yüksek kâr elde eden firma
Selde hayatını
kaybeden 8 kadın
işçinin ölümünden
patronları
sorumludur
İ
kitelli’deki sel baskınında ölenlerin
çoğu işçi ve emeğiyle geçinen insanlardı. Hayatlarını kaybedenlerden
kimi tekstil atölyesinde makineci, kimi
overlokcu, kimi şoför, kimi gece bekçisi
olarak yaşamlarını
sürdürmeye ve eve
ekmek götürmeye çalışıyorlardı. Sel felaketinde yaşanan bir olay
var ki içler acısı. Radikal Gazetesi haberi
şu şekilde veriyor:
bazında ilk 7,
En fazla ihracat yapan firma
olarak da ilk 8. sırada yer
almıştır.
Daha düne kadar işçilerin sırtından,
işçilerin çok yoğun çalışması ile yüksek
oranlarda verimlilik ve büyük kâr elde
eden işveren, bugün kriz gerekçesi ile
işçilerin en temel taleplerini görmezden
geliyor. İşçilerin bu yoğun çalışmaları
sayesinde her geçen gün büyüyen Asil
Çelik işvereni şimdi krizin faturasını
işçilere, çalışanlara kesmeye çalışıyor.
Bu büyük kârlar, 1.400 santigrat
derecede adeta cehennem ateşinin
karşısında fedakârca çalışan Asil
Çelik işçilerinin emekleri ile yaratılmıştır. İşçilerden daha fazla üretim,
daha fazla çalışma isteyip kârlarına
kâr katarlarken işçiye bu kârdan en
küçük bir pay bile vermeyi akıllarından geçirmeyenler, şimdi yaşanan
bu geçici sıkıntının yükünü işçilerin
sırtına yıkmaya çalışmaktadırlar.
Çok zor ve ağır koşullarda ölümle
burun buruna gelme pahasına, gece
gündüz çalışıp evlerine ekmek götürmeye çalışan Asil Çelik işçileri, haklarına sahip çıkma kararlılığını uzun zamandır sürdürmeye devam etmektedir.
•
yet Savcısı tarafından incelemeye alındı.
Halkalı’da sel baskını sonucu 7 kadın
işçinin ölümüyle Pameks Tekstil’in
işçi servis aracının kapalı tip, yük
taşımaya yarayan kapalı kasa minibüs
olduğu ortaya çıktı. Minibüsün önde 2,
arkada da yük konulması için düşünülen kapısından başka kapısı yok.
Yük bölümünde taşınılan personelin
tehlikeyi fark edemedikleri, suların
çok ani yükselmesi yüzünden yardım
alamadıkları için boğulduğu sanılıyor.
Kurtulan şoför ve iki kişi önde oturan
kişiler. Sürücü gözaltına alınırken aracın, servis taşımasında kullanılmasının
kesinlikle yasak olduğu belirtiliyor.”
Pameks Tekstil’in patronu üç kuruş
daha fazla para
verse ve pencereleri
olan, kapısı otomatik yana açılan bir
servis aracı kiralasa
bugün bu sekiz işçi
yaşayacaktı. Servisin
içinde olan işçiler
penceresi olmadığı
“Bağcılar’da servis
Sekiz kadın işçinin ölümüne sebep için seli fark edememinibüsünden
diler ve hemen tepki
olan servis aracı
inerken sel sularına
gösteremediler. Bu
kapılan 7 kadın hadurum
tekstil
işçilerinin
ne kadar
yatını büyük bir ihmal sonucu kaybetti.
İkitelli-Halkalı sapağında, tekstil atölyesi kötü şartlar altında çalıştıkları ve
işe gelip gittiklerini gösteriyor.
çalışanlarını taşıyan bir minibüs, sel
suları arasında mahsur kaldı. Servis
Halkalı Pameks Tekstil Fabrikası’nın
minibüsü yolcusu 10 kadın, araçtan
giderken servis aracında boğulan
inmeye çalışırken sel sularına kapıldı.
işçilerinin adları şu şekilde Nebahat
Sel sularına kapılan kadınlardan üçü
Salkım, Nuriye Taş, Bircan Karataş,
ekiplerce kurtarıldı, diğerleri sele kapıÖzden Binal, Fikriye Özen, Altın Yüklarak kayboldu. Daha sonra 7 kadının
sek, Mevide Kırcı ve Fikriye Özentürk.
cesedine ulaşıldı ve Bakırköy CumhuriİŞÇİ KARDEŞLİĞİ
3
GÜNCEL
SENDİKALARIMIZ
İşsizlik ödeneği
İşsize para yok, müteahhite, rantiyeye para çok! Adaletin bu mu AKP?
S
igortalı işsizin, işsizlik ödeneğinden yararlanabilmesi için; iş sözleşmesinin sona ermesinden önceki
son 120 gün prim ödeyerek sürekli
çalışmış olması, son üç yıl içerisinde
en az 600 gün prim ödemiş olması,
kendi istek ve kusuru dışında işini
kaybetmiş olması gerekmektedir.
Sigortalı işsizlerin iş sözleşmesinin sona erdiği tarihi izleyen günden
itibaren 30 gün içerisinde işten ayrılma
bildirgesi ile birlikte doğrudan İş Kur
İl/Şube Müdürlüklerine veya elektronik ortamda başvurması durumunda,
en az 600 gün çalışmış sigortalılar
180 gün, 900 gün çalışmış sigortalılar
240 gün, 1080 gün çalışmış sigortalılar 300 gün süre ile işsizlik sigortası
hizmetlerinden yararlanabileceklerdir.
İlk işsizlik ödeneği, başvuruyu
izleyen ayın sonuna kadar ödenmektedir. 30 günlük süre yasal başvuru süresi
olup, bu süreden sonra başvurulması
halinde, geç kalınan süre toplam hak
sahipliği süresinden düşülmektedir.
Günlük işsizlik ödeneği, sigortalının son dört aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan
günlük ortalama brüt kazancının
yüzde kırkıdır. Bu şekilde hesaplanan
işsizlik ödeneği miktarı, 4857 sayılı İş
Kanunu’nun 39.maddesine göre on
altı yaşından büyük işçiler için uygulanan aylık asgari ücretin brüt tutarının yüzde seksenini geçemez. Bu da
en az 272 TL ile en fazla 554 TL’dir.
İşsizlik Sigortası Ödeneğinde Süre ve Miktar Artırılsın. Hak
kazanma koşulları eksiltilsin.
2008 Mayıs ayında işsizlik sigortası ödenen kişi sayısı 119.256, 2009
Haziran ayında ise 292.947’dir. Son bir
yılda işsizlik sigortasından yararlanan
sayısına 173.691 kişi eklenmiştir.
Uygulamada görüldüğü üzere
çok sayıda kişi; iş sözleşmesinin sona
ermesinden önceki son 120 gün prim
ödeyerek sürekli çalışmış olması
kaydıyla son üç yıl içerisinde en az
600 gün prim ödemiş olması, kendi
istek ve kusuru dışında işini kaybetmiş olması şartlarını taşımadığından
işsizlik ödeneğinden yararlanamıyor.
İşsizlik ödeneğinden en az 600 gün
çalışmış sigortalılar 180 gün (6 ay), 900
gün çalışmış sigortalılar 240 gün (8
ay), 1080 gün çalışmış sigortalılar 300
gün (10 ay) süre ile yararlanmaktadır.
2008 Aralık ayrında işsizlik ödeneğinden yararlanmaya başlayan
kişilerin yararlanma süresi bu aydan
Konut fonu da elden gidiyor
Önce konut fonu, sonra tasarruf fonu, şimdi de işsizlik fonu
patronların cebine bayram harçlığı oldu.
E
n sonunda başardılar, İşsizlik
Sigortası Fonu’ndaki paralarımıza
da el koydular. Hükümet şimdi patronlara bu geliri nasıl aktarsam diye
düşünüyor. Daha önce Konut Edindirme Fonu, Tasarrufu Teşvik Fonu nasıl
gittiyse şimdi sıra İşsizlik Fonu’nda.
Bilirsiniz Anadolu’da düğünlerde
takı merasimi yapılır. Hani gelinle
damat yan yana durur. Yanlarında da
biri gelin tarafını diğeri damat tarafını
tanıyan birer kişi bulunur. Akrabalar
ve diğer davetliler takıları takarken sunucu anons eder: “Damadın amcasından 100 TL”, sonra “Gelinin ablasından
bir bilezik”. Takı merasimi uzar gider…
Hükümet bütçe açıklarını makul seviyeye çekmek için kaynak
arıyor ya. Aradığını buldu İşçiden: “İşsizlik Sigortası Fonu’ndan
bütçeye 10 milyar lira”
İşsizler için oluşturulan fonda çok
büyük para birikti. 42,1 milyar TL. Bu
parada çok kişinin gözü var. Önce işadamları bu paranın kendilerine kredi
olarak dağıtılmasını istedi. Derken
hükümet GAP için bu fondan bütçe-
4 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
ye 1,3 milyar TL aktarma yaptı. Kriz
döneminde piyasayı hareketlendirmek
için bu fondan halka hediye çeki dağıtılması önerildi. Şimdi de hükümet,
bu fondan duble yol müteahhitlerinin
ödenemeyen paralarını ödemek istiyor.
Bugüne kadar işçiler ve işverenler
fona 14,8 milyar TL ödedi. Devlet
5 milyar TL katkıda bulundu. Mart
2002’den bu yana fona akan paralar faizde çoğaldı. Ve bunun sonucu fondaki
para miktarı 42,1 milyar TL’ye ulaştı.
Şimdi hükümet, fona 2009 ve
2010 yıllarında gelecek faizin dörtte
üçünü duble yol müteahhitlerinin
borçlarını ödemek için kullanmak
arayışında. Fonun getirisi kabaca
yüzde 17 dolayında. Demek ki bu yıl
ve gelecek yıl fondan her yıl 4,5 – 5
milyar TL dolayında para eksilecek.
Kabul edilen yasaya göre 2009 ve
2010 yılında “ İşsizlik Sigortası Fonu
nema gelirinin dörtte üçü “ bütçeye
gelir olarak aktarılacak. Bu şekilde 5
yılda fondan bütçeye aktarılacak gelir
10 milyar lira olarak hesaplanıyor.
itibaren dolmaya başlayacak ve uygulamadan yararlanan sayısı süre
dolumu nedeniyle azalacaktır.
Azalış da mevcut rakamlara
göre başlamıştır. 2009 Mayıs ayında 313.860, Haziran ayında 306.213,
Temmuz ayında ise 292.947’dir. 3 ay
içinde 20 bin kişi sistemden çıkmıştır
koşullar yüzde 50 oranında indirilirken, işsizlik ödeneği süresi yüzde
50 artırılarak uygulanmalıdır. Uygulama şu şekilde olmalıdır: İşsizlik
ödeneğinden en az 300 gün çalışmış
sigortalılar 270 gün (9 ay), 450 gün
çalışmış sigortalılar 360 gün (12 ay),
540 gün çalışmış sigortalılar 450 gün
( 15 ay) süre ile yararlanmalıdır.
İşçi Kardeşliği Partisinin
İşsizlik sigortasının ödenek miktarı
önerisi
yeniden düzenlenmeli ve ödemeler
İşsiz kişilere işsizlik sigortası fonunyüzde 50 oranında artırılarak uygulandan işsizlik ödeneği olarak en az 272
malıdır, işsizlik ödenek miktarı ise en az
TL, en çok 554 TL
408 TL, en fazla 831
ödenmektedir. 2008
TL olmalıdır. Fondaki
İşsizlik
Kasım-Aralık aylapara bu koşulları raödeneğinden
rında işsizlik ödenehatlıkla karşılayabilir.
ğinden yararlanmaya
yararlanma
Fonda o kadar fazla
başlayan kişilerin
koşulları yeniden para birikmişti ki hüyararlanma süresi bu
kümet müteahhitlere,
aydan itibaren doldüzenlenmeli bu rantiyeye para aktarmaya başlayacak ve
mak için fonun faiz gekoşullar yüzde
uygulamadan yararlalirlerine el koymuştur.
nan sayısı süre dolu50 oranında
İşsizlik Sigorta
mu nedeniyle hızla
indirilirken,
işsizlik
Fonu
nemalarının
azalacaktır. Kriz halen
dörtte üçüne el koyan
devam etmekte, yeni
ödeneği süresi
hükümet, bir an önce
iş olanakları bir yana
yüzde
50
artırılarak
bu kararından vazişyerleri kapanmakta
geçmeli ve yukarıda
uygulanmalıdır
ve işsizler ordusuna
önerdiğimiz sistemi
yenileri katılmaktadır.
bir an önce hayata geçirmelidir. İşçiİşsizlik ödeneğinden süre dolumu
nedeniyle yararlanamayan kişinin yasal nin parası işçiye ve yoksula verilmeli.
Müteahhide, rantiyeye, bütçedüzenleme gereği işsizlik sigortasından
ye aktardığın fon parası var, işsizlik
tekrar yararlanması için hemen bir
fonundan ödemesi biten ve halen
iş bulup 20 ay boyunca işsizlik sigoriş bulamayan işsize para yok.
tası primi ödemesi gerekir. Mevcut
şartlara göre de bu kişilerin uzun bir
süre işsizlik sigortasından yararlanmaları mümkün görünmemektedir.
İşsizlik ödeneğinden yararlanma
koşulları yeniden düzenlenmeli bu
Bu mudur
“adalet”in AKP?
Santek işçileri hukuksal mücadelelerini
sürdürüyor
İ
zmit Arslanbey Organize Sanayi
Bölgesi’nde üretim yapan Santek
fabrikası çalışanları, maaşlarının 4
ay boyunca ödenmemesi üzerine iş
görmeme haklarını kullanmışlardı.
İşçilerin iş ahlakına uymadıklarını
gerekçe gösteren Santek patronu, 12
Haziran’da 59 çalışanı tazminatsız
işten çıkarmıştı. İşten atılmaların
ardından 5 çalışanın istifa etmesiyle
fabrikadaki işçi sayısı 28’e düşmüştü.
İşten atılmalarının ardından işe iade
davası açan Santek işçilerinin ikinci duruşması 2 Ekim’de yapılacak.
25 yıldır sendikanın bulunduğu Santek’te sırasıyla Özdemir-İş,
Öz Çelik-İş ve Çelik-İş bugüne
kadar 11 sözleşme imzaladılar.
SENDİKALARIMIZ
Petrol-İş Ankara yöneticileri açlık grevinde
Süreç nasıl gelişti anlatır mısınız?
Şube İdari Sekreteri Cengiz
Yavuz: Türk-İş TİS sürecini sağlıklı
bir şekilde tamamlayamadı. Türkİş’in süreci merkezileştirip gücümüzü büyütmekten çok merkezi olarak
süreci engelleyen bir pozisyonu söz
konusuydu. Koordinasyon kurulunda
daha önce imzalanan çerçeveye bağlı
kalmadılar. Beklentilerin altında bir
ücretle süreci bitirdik dediler. Birçok
sendikada sözleşmeyi imzalayıp bizi
yalnızlaştırdılar. Bugüne kadar Türkİş’ten ciddi bir destek görmesek de
işyerimize ilişkin sıkıntılar giderilinceye kadar süreci devam ettireceğiz.
Şube Mali sekreteri Enver Öztekin: Türk-İş’in hükümetle imzaladığı
çerçeve anlaşmasından dolayı herkes
TİS sürecine bitmiş gözüyle bakıyor.
TİS sadece ücret zammına endeksli
değil! Ama bizler protokolün dışında
kendi işyerimize yönelik 70–80 tane
müzakere edecek sorunun olduğunu ve
müzakere masasında dile getireceğimizi
başından beri söyledik. TPAO’da işveren tarafından esnek çalışma maddeleri
dayatıldı. Ayrıca işyerinde ücret dengesizliği, sondaj primine ilişkin sıkıntılar da mevcut. Bu yüzden sözleşmeyi
masada bitiremedik. Sözleşme Yüksek
Hakem Kurulu’na (YHK) gitti. 25
Ağustos günü YHK süreci de tamamlanmış oldu. Bu süreçte bizler de genel
merkezimizin kararları doğrultusunda
örgütlü olduğumuz dört bölgede eş
zamanlı iki gün işyerini terk etmeme, iş
başı yapmama ve toplu vizite eylemlerini gerçekleştirdik. Ankara şube olarak
yönetim kurulunda karar alıp 3 günlük
açlık grevine başladık. Bugün açlık gre-
Tek Gıda iş bölge yönetiminden Lütfi Ceylan ve sendika başkanları
ziyarete geldiler. Ziyarette Petrol-İş’in kendi eylemlerinde her zaman
yanlarında olduğunu, özellikle Elmadağ sürecinde yapılan destekler için
minnettar olduklarını dile getirip her zaman yanlarında olacaklarını bunu
genel başkanlarının bizzat iletmelerini istediğini aktardılar.
vinin ikinci günü, Cuma saat 17.30’da
son bulacak. Gerek genel merkez
gerekse şubemizin alacağı karara göre
süreci sonuna kadar devam ettireceğiz.
İşçilere, belirttiğiniz eylemlere
katılmasından ötürü işveren tarafından bir baskı geldi mi?
Enver Öztekin: İşbaşı yapmama
eyleminde üye arkadaşlara işe girmeleri yönünde işveren vekili tarafından
baskı oldu. Öğlen arasında arabalarla
sizi evden alalım gibi tekliflerle karşılaşıldı. İşyerini terk etmeme ve iş
başı yapmama eylemlerinde işveren
noter getirerek noter tespiti yaptırdı.
Ücretlerinden iki gün kesinti yapıldı.
Peki TPAO genel müdürlüğü önünde sizlerin açlık grevi yapmanıza
ilişkin bir engelleme oldu mu?
Enver Öztekin: Hayır, olmadı.
TPAO’daki örgütlülüğünüzün sayısal durumuna ve eylemlerdeki katılıma ilişkin bilgi verir misiniz?
Cengiz Yavuz: TPAO genelinde
3450 Petrol-İş üyesi var. Ankara’da
bulunan TPAO genel müdürlüğünde ise
450 üyemiz bulunmaktadır. Üyelerimizle süreci beraber değerlendirip belirlediğimiz için eylemlere katılımın yüzde
98 olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Diğer sendikalar, meslek örgütleri
ve partilerin desteği ne durumda?
Şube Başkanı Mustafa Özgen:
Türk-İş’e bağlı sendikalardan; TezKopİş 1 ve 2 No’lu şube, Tümtis, Yol-İş
yöneticisi Fahri Yıldırım ve 3 No’lu
şubeden ziyaretimize geldiler. Emekten
yana siyasi partiler de dayanışma için
yanımıza uğradılar. ODTÜ’den taşeron
işçi arkadaşlar geldi. KESK’ten yarın
sabah geleceklerini söylediler. Dostlarımızın ve işçilerimizin dayanışması
sayesinde kararlılığımız daha da artmış
durumda. Özellikle üye olan işçilerimizin desteğini belirtmek gerekir. Sabah
işbaşı yapmadan önce servislerden
inerek yanımıza geliyorlar. Gelişmeleri değerlendiriyoruz, gerekirse basın
açıklaması yapıyoruz. Yine aynı şekilde
akşam iş çıkışlarında da uğruyorlar.
Görüşmeler işverenle devam ediyor mu?
Enver Öztekin: Genel başkanımız
ve genel müdürün bakanla görüşmesi
sürmekte olup, sözleşmenin masada
biteceğini umut ediyoruz. Bizler de
eylem ve etkinliklerimizle bu sürecin
lehimize sonuçlanması için çalışıyoruz.
TPAO işyeri olarak grev yasağı kapsamında olduğu için eylemlerimiz daha
da önem kazanıyor. Çünkü YHK’nun
kararı, bağlayıcı nitelik taşıyor.
Mustafa Özgen: Grev yasağının
bizim için ne demek olduğunu şu şekilde
örneklersek daha iyi anlaşılır. Ringde
iki boksör var. Birinin eli kolu bağlı
diğerinde ise eldivenden başlığa her şey
var. Eşit olmayan şartlarda adil bir dövüş
beklenmesi gibi. Esas olarak bu yanlışlıkla
mücadele edip sorunu buradan doğru
ele almak gerekiyor. Süreci grevli toplu
sözleşmeye çevirmeye çalışıyoruz.
Kamu emekçilerin Tis ve grev süreci
ile bu mücadele birleştirilebilir mi?
Mustafa Özgen: Kamu emekçilerinin TİS ve grev hakkı mücadelesi
ile birleştirilebilir. Ama bunu öncelikle konfederasyonlar düzleminde
ele almak ve geliştirmek gerekiyor.
Sendikal hareket buna uzanan bir rota
çizmeli. Ayrım yapılmadan TİS ve grev
hakkı için mücadele verilirse bundan hem
işçiler hem de memurlar kazançlı çıkacaktır.
Bu mücadeleleri Emek Platformu gibi bir yapı içinde yapmak
işi daha kolaylaştırmaz mı?
Mustafa Özgen: Emek Platformu
gibi birleşik mücadeleyi sağlayacak
yapılara ihtiyaç var. Ancak şu andaki
Emek Platformu işlevsizleşti. Bunun
birçok nedeni bulunmakla birlikte en
başta Türk-İş ile Hak-İş arasındaki
malum sıkıntılar buna engel. Hak-İş’e
biçilen misyon çok açık. Tabi bunda Hak-İş işçilerinin bir kusuru yok,
bütün kusur buna zemin sunan yöneticilerinde. Yeni bir modele ihtiyaç
var. Mücadele etmek isteyen sendika
konfederasyonları, sendikalar, meslek
örgütlerinin bir araya gelmesi daha
etkili olacaktır. Hak-İş işçileri ile de tabandan birleşmenin yolları aranmalıdır.
“İşten atmalar yasaklansın!”, “İşsize
iş” gibi somut ihtiyaçlardan hareket eden kampanyalar mücadelenin
birleşmesine vesile olabilir mi?
Mustafa Özgen: Tabii, olabilir.
Kamu emekçilerinin toplu görüşme süreci
Kamu emekçilerinin ortak mücadeleye davet edilmesi her zamankinden daha acil bir görevdir
K
amu emekçilerinin sendikaları bu
yıl yedinci kez toplu görüşme masasına oturdu. Görüşmeler başlamadan
önce basına açıklama yaparak bu yıl
kamu emekçilerine verecekleri zamları bildiren Çalışma Bakanı, bu yıl da
uzlaşma olmayacağının ilk işaretini vermiş oldu. Görüşmeler, bütün konfederasyon yöneticilerinin Bakan’ın bu tavrını sert bir dille eleştirmesiyle başladı.
Bu yıl yapılan görüşmelerde Türkiye Kamu-Sen başkanlığı Memur-Sen’e
kaptırdı, KESK ise gün geçtikçe üye
kaybı yaşadığından tek bir sendikasıyla
temsil edilebildi. Görüşmelerin ikinci
turunda hükümet yüzde 2,5+2,5’luk
zam önerisini getirdi ancak Memur-Sen
ve Türkiye Kamu-Sen’in öneriyi kabul
etmemesiyle uzlaşmazlık doğdu. Bu
uzlaşmazlık sonucunda Türkiye KamuSen bugüne kadar yapılan görüşmelerde konfederasyonlarının fedakarlık
yaptığını, bundan sonraki süreçte
böylesi bir fedakarlık yapmayacaklarını açıkladı. Bugüne kadar hükümetin
kendilerini desteklemesiyle kendini var
etmiş, işveren ve devlet güdümlü bu
iki konfederasyon, bu görüşmelerde hükümetin kendilerini daha görüşmelerin
ilk gününden yok sayması karşısında
bu yıl son kez toplu görüşme
masasına oturduklarını,
bundan sonraki yıllarda toplu sözleşme
haklarıyla masaya
oturacaklarını ifade ettiler. Her iki
konfederasyon da
hükümet eliyle kuruldukları gibi yine
hükümet eliyle yok
edilebilecekleri gerçeğine
karşı sınırlı bir bayrak açtılar.
Peki, bütün bu süreçte üç yıldır
hükümet ile görüşmeyi reddeden KESK
ne yaptı? KESK toplu görüşme masasına oturulan ilk gün görüşmeye girerek
bu toplu görüşmelerin meşru olmadığının, toplu iş sözleşmesi olmaksızın
masaya oturmayacağının açıklaması-
nı yaparak masadan kalktı ve hiçbir
komisyon toplantısına girmeyeceğini
deklare etti. KESK süreç boyunca tüm
emekçi ve emeklilere asgari 1.500 TL
maaş talebini yineledi. Toplu görüşmelerin ilk gününden bugüne
bir dizi eylem yapan
KESK’in ana sloganı
“Toplu iş sözleşmesi yoksa grev
var”dı. İstanbul
ve Diyarbakır’dan
Ankara’ya giden
bir dizi KESK üyesi
bu sloganla eylemlerini yaptılar. Aslında
aynı sloganı diğer iki konfederasyon da dillendirmesine
ve hatta Türkiye Kamu-Sen bu sloganla
bir yürüyüş yapmasına rağmen KESK
eylemlerini bu iki konfederasyonla ortaklaştırmadı ve ayrı durmakta direndi.
Son toplu görüşmeler göstermiştir ki
hükümet kendi eliyle kurdurduğu Türkiye Kamu-Sen’in görevlerini çıkarla-
rına bugün daha uyumlu olan MemurSen’e devredebilmekte, Memur-Sen’i
uzlaşılacak bir muhatap olarak bile
görmemekte, KESK’i de üye ve yöneticilerine yaptığı baskılarla tasfiye etmeye
ve marjinalleştirmeye çalışmaktadır.
Hükümet, birkaç yıl içinde 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’na bağlı kadrolu (4/A’lı) kamu emekçisi bırakmama,
yerine 4/B’li hiçbir sosyal ve sendikal
güvencesi olmayan kamu çalışanlarını
ikame etme planları içinde olduğunu
açıkça göstermektedir. Bütün bu şartlar
altında mücadeleci fakat aynı zamanda
hızla üye kaybeden KESK’e düşen görev,
var olan bu süreci değerlendirerek
bütün kamu emekçileri konfederasyonlarını ortak eylem ve mücadeleye
davet etmektir. Kamu emekçilerinin
bu denli kamplara bölündüğü bir
süreçte “toplu iş sözleşmesi yoksa
grev var” şiarının bir slogan olmaktan
çıkıp gerçekliğe kavuşması ancak ve
ancak konfederasyon ve ona üye olan
tabanın ortak mücadelesinden geçer.
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
5
KONGRE
DİSİP
SENDİKA
Kongreye Doğru İKP
İkinci Konferans
T
ürkiye, Sovyetler Birliği’nin yıkılışı
ile başlayan ve soğuk savaş dönemi
sonrası yeni dünya/bölge düzeninin
arayış, çatışma ve kuruluş süreci içinden
geçiyor. Önceki dönemde batı/ABD/
NATO ittifakının sınır ülkesi olarak
anti-komünizmi, Türk milliyetçiliğini ve
yukarıdan dayatılan resmi Sünni devlet dinini temel alan kapitalist egemen
yapı, şimdi değişim sancılarını yaşıyor.
Son yıllardaki gelişmeler devlet içindeki
başlıca iki gücün çekiştiğini gösterdi. Bir
yanda ABD/AB, NATO ittifakının devamından, küresel kapitalizmle tam bir
entegrasyondan yana olan “ılımlı İslam”
olarak adlandırılabilecek bir ideolojik
yapıya dayalı yeni devlet yapılanmasını
savunan AKP, bazı sermaye güçleri ve
güçlü dini cemaatlerin başını çektiği bir
taraf vardır. Bu taraf bir yandan ABD’nin
Ortadoğu’ya yönelik liberal-“ılımlı
İslam” temelindeki yeniden yapılandırma
planının asli bir unsuru olmaya adayken
diğer yandan da “kendi” “Yeni Osmanlı”
alt emperyal hayallerinin peşindedir. Diğer taraf ise Rusya, Çin, İran gibi ülkelerle ittifaka, otoriter “ulusalcı” bir kapitalist
yapı içinde Avrasya Türk unsurlarına
yönelik yine alt emperyal bir geleceğe
bakan ve esas olarak bazı büyük sermaye
kesimleri ile eski devlet yapısı içindeki
bazı asker-sivil bürokratik unsurlara
dayanan taraftır. ABD/AB ekseninin
ağırlığını koyması ve Türkiye sermaye
güçlerinin küresel güçlerle ileri entegrasyonunu temel alan gelişmeler, özellikle
askeri bürokrasi ile AKP hükümeti ve
destekçileri arasındaki süre giden çatışmayı önemli ölçüde Liberalizm-“ılımlı
İslam” görüşü lehine dönüştürmüş
Genel Kurmay da bu yönde evrilmiştir.
Kürt sorununda “çözüm”
var, çözüm var.
Şimdi yüz yüze gelinen sorunların en
önemlisi Kürt sorunudur. Soğuk savaş
döneminde Türk milliyetçiliğine dayanan “milli devlet” görüşünün yeni
dönemde sürdürülmesi mümkün görünmemektedir. Kürt halk kimliği temelinde
uzun süredir yürütülen, ülke ve topluma
büyük maddi ve manevi maliyeti olan
silahlı ve siyasi mücadele, ABD’nin bölgesel politikaları ve AB’nin “bölgeselleştirici” politikaları ile etkileşerek ve sinerji
kazanarak bir çözüm noktasını zorlamaktadır. Bugünkü ulusal ve uluslararası
güçler hesaplandığında bu “çözüm”ün,
esasta Türk, Kürt emek ve yoksul halk
güçlerinin değil uluslararası ve ulusal büyük sermaye güçlerinin istekleri
yönünde gelişmesi kaçınılmazdır. Sosyal
mücadeleden tam olarak kopuk şekilde
yürürlüğe girebilecek kimlik temelli çözüm adımları bu ülkede süre giden ve bir
Türk-Kürt halk çatışması için sürekli kin
biriktiren bu çatışmayı bitirme yönünde
birazcık bile etkili olacaksa sınıf/emek
6 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
Partimiz İKP 27 Eylül 2009 tarihinde ikinci konferansını, bunu takiben de ikinci kongresini gerçekleştirecektir. Konferans ve kongreye
doğru giderken İKP’nin ortaya çıkış gerekçesini gelinen aşamada
yeniden değerlendirmek ve gelecek dönem yönelimlerini bu çıkış
gerekçesi temelinde belirlemek görevi ile karşı karşıyayız.
güçleri tarafından desteklenmesi gerektiği tartışılmazdır. Ama öte yandan sosyal/
sınıfsal olandan kopuk ve bu anlamıyla
zayıf bu “çözüm” adımlarının tetikleyebileceği yeni çatışma alan ve tehlikelerine karşı ve Kürt sorununun gerçek bir
çözümü yolundaki mücadelemizin de
süreceği açıktır. İşçi emekçi ve yoksul
halk kitlelerinin sosyal ve siyasal olarak
bu kadar örgütsüz ve güçsüz olduğu
bugünkü koşullarda şimdilik başka bir
çözüm de ufukta görünmemektedir.
Ne demokrasi/özgürlük talepleri
ne de emperyalizm karşıtlığı bir işçi/
emek siyasetinin asli kurucu unsuru olmak için yeterli değildir.
Türkiye’de emperyalizm karşıtı mücadele de demokrasi, özgürlük taleplerinin
gerçek çözümü de sermaye ve devletten
bağımsız güçlü bir sınıf/emek siyasetinin
var edilmesine bağlıdır. Bunun gerçekleştirilmesi yolu ise hiç de öyle kolay gibi
görünmemektedir. İKP, 2006 yılında yola
çıkarken, işçi sınıfının sendikal/sosyal/
siyasal güç ve örgütlülük durumunun
çok gerilemiş, sistemin saldırıları ile
işçi sınıfı örgütlerinin önemli ölçüde
dağıtılmış olduğu gerçeğinin farkındaydı. Gerçekte kitlesel bir işçi partisi
ancak yükselen bir sınıf mücadelesi
koşulunda ortaya çıkabilirdi ama var
olan koşullarda bu anlayışı sınıf içinde
savunan, bunun kadrolarını yetiştiren
ve yapılabildiği kadar da bunu inşa eden
bir çalışma olmadan bu amacın hiçbir
zaman gerçekleşmeyeceği de açıktı. İşte
İKP kendi görevini bu siyasal gücün
inşasına katkı olarak belirledi ve şimdiye kadar da bunu yapmaya çalıştı.
Türkiye’de işçi ve diğer emek kesimlerinin sendikal ve mesleki örgütlü yapıları
bağımsız, bütünlüklü bir siyasal arayışın uzağında dururken işçiler ve diğer
emekçi kesimler içinde var olan siyasallaşmış sosyalist azınlık unsurlar da bir
yandan liberal/demokrat diğer yandan
ulusalcı sol akımlar tarafından etkilenmeye devam edilmektedir. Bazı yapılar
esas olarak ulusal/etnik ve dini/mezhebi
kimlik talepleri üzerinden demokratik
hak ve özgürlük mücadelesini bazıları
ise emperyalizm karşıtı ulusal duyarlılık taleplerini esas almakta ve emekçi
kitlelerle bağ kurmaya çalışmaktadırlar.
Fakat burada görülmesi gereken en
belirleyici gerçek göz ardı edilmektedir.
Eğer sınıf ve emekçi kitleler içinde kök salmış, burjuvazinin her partisinden kendisini ayırmış ciddi bir
sosyal gerçekliğe tekabül eden bir işçi
siyaset ve örgütlülüğü yoksa; sol/sosyalist öbeklerin demokrasi ve/veya
anti-emperyalizm çağrıları esasta bu
taleplere yakın görünen burjuva siyasetlerinin gölgesinde kalacak, bağımsız
bir işçi siyasetinin inşası ve/veya güçlenmesi için fazla etkili olamayacaktır.
Türkiye’de anlamlı bir toplumsal
gerçekliğe tekabül eden bir işçi/emek
siyaseti yoktur. Bir işçi siyaseti/partisi
tabiî ki demokrasi/özgürlük ve anti- emperyalist talepleri de savunmalıdır. Öte
yandan var olan bir işçi partisi, belirli
koşullarda demokrasi/özgürlük ve/veya
anti-emperyalizm talepleri etrafında
sınıfla ve tüm toplumla bağlarını geliştirip kitleselleşebilir de. Ama olmayan bir
işçi partisinin inşası esasta bu taleplere
dayanarak gerçekleştirilemez. Dünyanın her yerinde ve her tarihte anlamlı
güçteki işçi partileri ancak işçilerin
güncel somut ekonomik/sosyal talepleri
ve patronlar karşısında siyasal olarak da
var olma arayış ve mücadeleleri üzerinde
inşa edilmişlerdir. Bir araya gelen sınıf
içi her mücadeleci öbeğin kendisini
gerçek bir işçi partisi imiş gibi görüp
güncel siyasal tartışmalarda fikirler ileri
sürmesi ve bu temelde propaganda ve
eylemleri öne alması ile ciddi bir toplumsal karşılık bulunamayacağı bellidir.
Görev; işçi sınıfı ve emeği
esas alan bir siyasal kimlik
ve örgüt inşa etmek.
Bu gerçekler ışığında önümüzdeki görev
açıktır; işçi sınıfı ve emeği esas alan
bir siyasal kimlik ve örgüt inşa etmek.
Siyasal bir taraf ancak “ötekine” karşı kurulabilir. “Biz” işçiler, emekçiler
ve yoksul halkız. “Ötekiler” patronlar,
büyük zenginler ve sermaye güçleridir.
Gerek işçi ve emek örgütleri gerekse işçi
ve emekçiler arasındaki siyasallaşmış
öncü unsurlar, öncelikle kitleler içinde
bu basit gerçeklik etrafında güçlü birleşik
bir propaganda ve örgütlenme faaliyeti
yürütme görevi ile karşı karşıyadırlar.
İşte İKP başta sendikalar olmak üzere
hem örgütlü emek güçlerini hem de
sınıf içinde mücadele eden siyasallaşmış
kişi ve çevreleri bu “basit” ama temel
görev için birlikte mücadeleye çağırmaktadır. Bu “basit” mücadelede birlikteliğin ve geleceğin önünü açacak olan
örgütsel ilke ise sınıf içi demokrasidir.
İşçi sınıfı ve yoksul halk
içindeki bir eğilimin/
görüşün partisi değiliz.
İKP kurulurken öncelikle şu ön saptama
ile yola çıkmıştır. Türkiye’de işçi ve emekçi sınıfların farklı kesimleri tarafından
oluşturulan, farklı “sol” ideolojik/politik
çizgileri temsil eden çeşitli siyasi parti
ve yapıların varlığı, sınıfın ve ülkenin
gerçek ihtiyacı olan sermayenin partilerinden bağımsız, birleşik, kitlesel bir işçi/
emek partisi ihtiyacını karşılamamaktadır. Bu nedenle de yola çıkarken İKP
programında “Ülkenin ve işçi sınıfının
geleceği, işçilerin, patronlardan ve devletten bağımsız, sınıf içi farklı eğilimlerin demokratik birliğini gözeten, siyasi, sendikal
ve diğer öz örgütlenmelerinin geliştirilip
güçlendirilmesine bağlıdır.” belirlemesi
esas alınmıştır. Bu amaç doğrultusunda
İKP, tüzüğünde “İKP, işçi sınıfının içindeki herhangi bir ideolojik, politik eğilimin partisi değildir. İKP, patronlardan
ve devletten bağımsız olarak mücadele
etmek isteyen her türlü sınıf içi eğilimi
demokratik temelde bir araya getiren
bir partidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Her kimlikten ve dini/mezhebi inançtan işçi, emekçi ve yoksul halk kesimlerinin kapitalizme v emperyalizme karşı
emek ve adalet temelindeki siyasal birliği.
Türkiye’nin modernleşme süreci
ve siyasal tarihinin özgül yönlerinden
dolayı Türkiye’de “sağ” ve “sol” siyasal
kimlikler emek-sermaye, ezen-ezilen,
baskıcı devlet-özgürlük karşıtlıkları temelinde oluşmadı. “Sağ” ve “sol”
ayrımlar genelde din, laiklik tartışmaları
veya mezhebi kimlik temelinde oluştu ve “sağ” sermaye siyaseti bu yolla
çoğunluk Sünni Müslüman emekçi
ve yoksul halk katmanlarının temsili
rolünü üstlenerek hep çoğunluk oldu.
Bu nedenle bu ülkede işçi, emekçi
halk kesimlerinin kitlesel bir siyasal
birliğini oluşturmak “sol” kavramı
etrafında bir birlik mücadele çağrısı
ile değil emeği, adaleti ve özgürlüğü
esas alan ve her inançtan ve kimlikten
sınıf/emek/yoksul halk unsurlarına
dayanan bir hareketle mümkündür.
İKP kendi yapısını hiçbir zaman kitlesel bir işçi/emek partisi arayışının önüne
engel olarak koymama kararlılığındadır.
Bu nedenle İKP önümüzdeki dönemde de tüm emek güçlerine çağrı yapmaya
devam edecek fakat doğal olarak diğer
yandan da bu yürüyüşün bir parçası olan
kendi yapısını güçlendirmeye çalışacaktır. Anlayışımızın işçi emekçi kitleler
ve yoksul halka ulaşabilmesi açısından
seçimlere girebilecek bir örgütlü yapıya
ulaşmak ve seçimlere katılabilmek önemli bir hedef olarak önümüzdedir. Bunun
için bütün partilileri, parti dostlarını ve
yukarıda belirtilen amaçları paylaştığımız bütün sınıf içi mücadeleci eğilimleri
daha özverili çalışmaya çağırıyoruz.
Çağrımız bütün sınıf,
emek, yoksul halk
güçlerinedir.
E SÜRECİ
PLİN
ALARIMIZ
Türk Metal Sendikası, MKE ile
son anda anlaşma sağladı
A
nkara, Kırıkkale ve Çankırı’da Makina Kimya Endüstrisi Kurumu’na
bağlı işyerlerinde çalışan yaklaşık 3 bin
işçi 27 Temmuz 2009 Pazartesi günü
kurum yönetimini protesto etmek
amacıyla Ankara’da Genel Müdürlüğe, Kırıkkale ve Çankırı’da ise Bölge
Müdürlüğü’ne yürüyüş yapacak.
Türk Metal Sendikası, kamu sözleşmesi çerçeve
anlaşmasının teknik detayları konusunda Makine Kimya
Endüstrisi Kurumu Yönetimi ile anlaşamadı ve aşağıdaki
kararları aldı.
Yemek boykotu
Protesto eylemlerinin ikinci ayağında
28 Temmuz 2009 Salı günü yurt genelinde MKEK’ya bağlı işyerlerinde
çalışanlar yemek boykotu yapacak…
Grev
Eylemlerin ardından Türk Metal
Sendikası, 30 Temmuz 2009 Perşembe sabahı Makine Kimya Endüstrisi
Kurumu’na bağlı tüm işyerlerinde
3 bin işçi ile greve başlayacak.
“Grevi biz değil MKEK yönetimi
başlatıyor”
Türk-İş Genel Teşkilatlandırma Sekreteri
ve Türk Metal Sendikası Genel
Başkanı Pevrul Kavlak,
grev süresince Makine
Kimya İşçilerinin
mağdur edilmeyeceğini belirterek, “MKEK’nın
üretim ve ihracat
bakımından
önemli bir süreçte
olduğunu biliyoruz. Tabanca, tüfek
ve mermi gibi hafif
silahlarla, top, obüs,
uçaksavar, roket ve roketatar türü ağır silahları üreten
Makine Kimya’da grevi biz değil, sözlerini tutmayan kurum yönetimi başlatıyor. Fabrikalarda, atölyelerde kurumda
Türk Metal İş Sendikası Kırıkkale şubesi üyesi işçiler MKE yemekhanesi Lokali
önünde toplanarak, “Sadaka değil toplu sözleşme istiyoruz, paşa istifa” sloganları
attılar.
çalışan işçilere söyledikleri ile vaatleri, iş
toplu sözleşme masasına gelince unutuluyor. Bugüne kadar, kurum çalışanları
her türlü fedakârlıkta bulundu. Hatta
daha önceki sendika döneminde
haklarının gasp edilmesine
bile sesini çıkarmadı. Biz
MKEK çalışanlarının
ekmek kavgası için,
onların sahipsiz
olmadığını göstermek için greve
çıkacağız.” dedi.
Makine
Kimya’da son anda
anlaşma sağlandı.
Türk Metal Genel Merkezi ile birlikte
Ankara 2 No’lu, Kırıkkale
ve Çankırı Şubeleri 30 Temmuz
2009 günü başlayacak grev için hazırlıklarına devam ederken, yapılan
Ankara İKP üyesi Sevim Şimşek’in
parti kongresine ilişkin görüşleri
P
artimizin 2. kongresinin yapılmasına az bir zaman kaldı. 2 yılı aşkın
bu süreçte yapılan işler, yapılmak istenip de kadro yetersizliğinden yapılamayanlar ve yapılması gerekenlerle bugüne
geldik. Bir avuç insanla başarılan işler
zor ve ancak sağlam kadroların yapacağı
işlerdi. Bizler başından beri biliyoruz ki
Türkiye’de işi en zor olan parti İKP’dir.
Bunca her tür ayrımcılığın her grup
ve devlet tarafından pompalandığı bir
ortamda, sahici bir ayrımın; sınıf ayrımının üzerinde diretmek ve buna uygun
politikalar yapmak gerçekten zordur.
Üstelik bunu ne milliyet ne ırk ne
de din ayrımının kucağına düşmeden yapabilmek Türkiye’de yapılmaya
alışılmış politikanın dışında bir tavırdır
ve aslında hiç de rağbet görmez. Ne sol
söylemlerle solcu dediğimiz gurupların
ne de din ve milliyetçilik söylemleriyle
İslamcı ve milliyetçi kesimleri cezbedemeden, taş gibi kaya gibi bir sınıf
mücadelesinde diretmek; üstelik buna,
işçi olan her inançtan insanı katmak,
bunun için mücadele vermek zor bir
iştir. Bu durum Türkiye’de çok alışılmış
bir politik yol değilken İKP’nin sadece ama sadece bu anlayışı, benim bu
partinin kuruluşundan itibaren içinde
olma sebebimdir. Yol uzun ve zordur.
Eksiklerimiz çoktur, farkındayız. İçinde
patron barındırmayan sendika ağalarının olmadığı tek partidir. Bu parasal
zorluklarımızın da sebebidir. Ama
davet üzerine Türk Metal Sendikası
Yönetimi ile Makine Kimya Endüstrisi
Kurumu yönetimi 29 Temmuz 2009
Çarşamba günü tekrar bir araya geldi.
Müzakerelerden sonra Makine
Kimya Endüstrisi Kurumu’nun Ankara,
Kırıkkale ve Çankırı’daki işletmelerinde çalışan 2 bin 810 Türk Metal üyesi
adına 1 Ocak 2009 tarihinden geçerli
olacak sözleşmenin içeriği konusunda
taraflar arasında anlaşmaya varıldı.
İmzalanan sözleşmeyle Makine
Kimya Endüstrisi Kurumu’na bağlı
işyerlerinde çalışan işçilerin ücretlerinde
•İlk altı ayda yüzde 4,5’e varan artış sağlandı.
•İkinci altı ayda yüzde 5,5,
•Üçüncü ve dördüncü altı aylarda da
yüzde 2,5 oranında artacak.
•Ayrıca aşması durumunda enflasyon
farkı ikinci yıldaki bu oranlara eklenecek.
işçiler de öyle değil midir? Kendi durumunun farkında olup kendi davasına
sahip çıkacak ki kendi adına bir şeyler
yapanlar veya yapmaya çalışanların
yedeğinde değil kendi gücünün farkında olarak hedefine kendi yürüsün.
Ankara’da örgütlenme boyutunda
sıkıntılarımız olmakla birlikte, siyasi
hareketlerin hep az önce bahsettiğim
zeminlerde siyaset yapması bunun
nedenlerinden biri sayılabilir. Belirttiğim gibi işimiz parti olarak da zor
fakat doğru insanlarla doğru işler
yapıyoruz. Bu da bana doğru yerde
olduğumu ve partimle gurur duyduğumu söylememe yeterlidir. Kongreden
de umudumuzu çoğaltacağımıza olan
inancın tam. Hepimize kolay gelsin.
Kritik Zamanlar – 2
Mustafa Çubuk
Egemenlerin "güzel şeyler"inin
ne olduğunun ortaya çıkması uzun
sürmedi. Herkesin güzeli kendine.
"Milli birlik açılımı" ile kirli savaşı
devam ettireceklerini ilan ettiler.
Yönetemiyorlar! Ölmeye ve öldürmeye yönetim mi diyeceğiz şimdi?
Hayır, yönetemiyorlar işte!
Gönüllerinin cennetliğinden
dem vururken günahlarını örtmeye çalışıyorlar. Kirli savaşı
örgütlüyorlar. Bataklıkta yaşıyorlar
ve gırtlaklarına kadar batmışlar.
Tamamen batmamak için sistemlerini yeniden düzenlemeye çalışıyorlar. "Ergenekon", "Kürt açılımı"
ve "ekonomik tedbirler" adı altında
bunu yapmaya çalışırken, ellerinde daha fazla şiddet, daha fazla
sömürüden başka bir araçları yok
ve olamaz da. Çünkü soy ağaçları
bunun üzerine kurulu. Bu gerçeği
görmeyenler, görmek istemeyenler
akıl veriyorlar, ricada bulunuyorlar. Eğer ortak değillerse büyük
bir zaaftır bu. Patronlara, "Barışı
sağlayın, kazancınızı iki katına çıkarın" diyorlar. Bunun "Türkiye’nin
çıkarlarına” olduğunu söylüyorlar, "Büyük Türkiye"nin yolunu
gösteriyorlar. Hangi Türkiye?
Ezilenlerin, sömürülenlerin yarattığı Türkiye mi, ezenlerin, sömürenlerin el koyduğu Türkiye mi?
Bütün tarihine, coğrafyasına
el konmuş Kürt halkının eşitlik
talebi hangi Türkiye ile örtüşüyor?
Sorun, ezilenlerin, sömürülenlerin emekleriyle yarattıkları kendi
Türkiyelerine sahip çıkamamaları,
görünür kılamamalarıdır. Kendi geleceklerini patronlarından
ayıramamalarıdır. Bu bir zorunluluk değil yetmezliktir. Aşılabilir
bir yetmezliktir. Evet aşabiliriz.
Özgürlüğün, eşitliğin tanımını
egemenlerin, patronların gölgesinden çıkarak yapmakla başlayabiliriz buna. Onların tıkandığı yere
gözümüzü çevirerek yapabiliriz
bunu. Eşitliğin ve özgürlüğün
Anayasasını örgütleyebiliriz.
Her yerde "Kurucu Meclis!",
"Güzel günler göreceğiz çocuklar!" diyebilmeyi hak etmek için
bunu yapmalıyız, başarmalıyız.
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
7
PARTİMİZ
DİSİPLİN
Eskişehir ETİ’de imzalar atıldı
Toplu iş sözleşme süreci grevin ardından sonlandı
E
skişehir’in en önemli sanayi kuruluşlarından olan ETİ’de işçiler
greve gitti. Her toplu sözleşme döneminde grev noktasına gelen; ama son
anda sağlanan anlaşmalarla yoluna
devam eden Eti fabrikasında 2009
görüşmeleri grev kararıyla sonuçlandı.
Peki, işçileri greve götüren nedenler
neydi? Eti patronları her toplu sözleşme
döneminde olduğu gibi işçilerin açlık
sınırının altında ücret almalarında ısrar
etti. Sendikanın talep ettiği miktarın
çok uzağında bir zam yapmak istedi.
Fabrikada uyguladığı “kademe sistemi” ile aynı işi yapan işçilere farklı
katsayılar uygulayarak işçiler arasında düşmanlık yarattı. Sponsorluğa,
reklâma, “hayır işlerine” trilyonlar
harcarken krizi bahane ederek sosyal yardımları vermemeye başladı.
Dokuz gün süren grevin işçilere öğrettiği çok şey oldu. Öncelikle
aynı şehirde bulunan ve yine Eti’ye
ait olan Tam Gıda Fabrikasında üretime deva edilmesi, Eti patronunun
greve dayanma gücünü artırıyor. Bu
iki fabrikanın toplu sözleşme tarihleri aynı zaman dilimine çekilmedikçe
işçilerin kazanımları istenen düzeyde
olamayacaktır. Eskişehir’de önemli
bir güce sahip olan yerel gazeteler ve
TV’ler ne yazık ki daha çok Eti patronu
tarafından kullanıldı. Büyük paralarla
verdiği ilanlarla işçileri ve sendikayı
halka şikâyet etmekten çekinmedi.
Oysa Eskişehir halkına Eti işçilerinin
haklı mücadelesi çok daha başarılı bir
şekilde anlatılabilirdi. Çünkü nerdeyse
her evde Eti ile bağlantısı olan insanlar
yaşıyor. Zaten bu durumu gören Eti
patronu da 9. gün sendikayla yeniden masaya oturmak zorunda kaldı.
İşçi Kardeşliği gazetesinin geçen
sayısında Tek Gıda-İş’in Eskişehir
örgütlenmesi üzerine konuştuğumuz
Kadir ÖZENLER başkandan bu sefer
grevin değerlendirmesini aldık:
Başkanım, grev nasıl başladı ve
işçilerin tutumu nasıl oldu?
Eti Gıda A.Ş ile Tek Gıda-İş Sendikası arasında 175 gün süren toplu
sözleşme görüşmeleri 25 Temmuz 2009
tarihi itibariyle yakacak yardımlarının
ödenmemesi ile işçi arkadaşların patlamasına yol açmıştır. Fakat – daha önce
yaşandığı gibi - üyelerimizin sendikaya
saldırmaları beklenirken, sendikalarına bağlanmalarına sebep olmuştur.
İKP Uzunköprü’de
İ
KP Genel Başkanı Zeki Kılıçaslan ve Genel Başkan Yardımcıları Şadi
Ozansü ve Muzaffer Çavuşlu 30 Ağustos 2009 Pazar günü Uzunköprü merkez ve bazı köylerinde İKP örgütlenme çalışmaları yürüttü.
İKP Çorlu üyesi 5 işçi arkadaşın da katılımı ile önce Uzunköprü merkezde
toplantı düzenlendi. Bir grup işçi, çiftçi ve esnaf arkadaşın katıldığı toplantıda
İKP tanıtıldı ve partiye katılım çağrısı yapıldı. Gelecek ay yapılması planlanan
toplantıda partiye üye olmayı istediklerini belirten arkadaşların üyeliklerinin yapılması ve Uzunköprü’de örgütlenmenin sağlanması planlandı. Daha sonra ilçeye
bağlı iki köy ziyaret edildi, işçi ve çiftçilerden oluşan gruplarla görüşme sağlandı.
İşçi Cengiz Çelik (Uzunköprü)
sil ediliyor mu?
Ne iş yapıyorsunuz?
Türkiye’de
işçilerin hiçbir
hakkı yok. Hakkını arayanlar
kendini kapının önünde buluyor. Yasalarımız biz işçilerden yana değil.
Hayır, işçiler mecliste temsil edilmiyor. Görüyoruz işte, sosyal güvenlik
yasalarından tutun da iş güvencesine
kadar yeni düzenlenen yasalar hep patronların istediği gibi
düzenlendi. Bizden
kesilerek biriken
işsizlik sigortası
fonundaki paralar
bile patronların
kasasına aktarılıyor.
Bizim sorunlarımızı
mecliste dillendiren
bir tane bile milletvekili yok. Kendi
çıkarları için mecliste kavga ediyorlar ama bizim için kavga eden yok.
Daha önce her hangi bir partiye üye oldunuz mu?
İşçi Kardeşliği Partisi’ni nasıl buluyorsunuz?
Çeltik fabrikasında çalışıyorum.
Sigortanız var mı?
Evet, SSK’lıyım.
Türkiye’deki çalışma koşullarını
nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, daha önce ANAP ve AKP’ye
üye oldum. Bizi temsil etmediklerini gördüm ve istifa ettim.
Sizce işçiler mecliste tem-
8 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
Bizim haklarımızı savunan bir
parti. Patronların üye olması bile
yasak. İşçi Kardeşliği Partisi bu ülkenin ihtiyacı, destekliyorum ve partide
çalışmak için görev almaya hazırım.
Hemen ertesi gün yemek yememe, fazla
üretim mesailerine gelmeme, servislere
binmeme ve en son şubenin önünde
kitlesel birlik beraberlik mitingi gerçekleştirilmiştir. 12.08.2009 tarihindeki
toplu sözleşme görüşmesi olumsuzlukla bitmiştir. 13.08.2009 tarihinde
de Türk-İş Genel Sekreteri ve Genel
Başkanımız Sn. Mustafa Türkel’in
son noktayı koyması ile onurlu mücadelemiz grev kararıyla taçlanmıştır.
Üyelerimiz sendikalarına küfür ederek
değil sendikalarına güven bildirerek greve tam destek vermişlerdir.
ücretlere ortalama 11.6 oranında zam
alınmıştır. Şöyle açıklayım: 724 TL brüt
maaşın altına 87 TL seyyanen, 724 TL
brüt maaşın üzerine 100 TL seyyanen
zam alınmıştır. 724 TL brütün altında 2005’ten beri var olan işçiler arasındaki
kademe sistemi dengesizliğine de en
azından kaldırılmasa da düzenleme
getirilmiştir. Ödenmeyen yakacak
paraları ve avanslar ödenmiştir. Sözleşme farkları da en kısa sürede ödenecektir. Ramazan erzakları da dağıtıldı.
Grev ne zaman sonuçlandı? Grev
sonrası nasıl bir sözleşme imzaladınız?
Toplu iş sözleşmemiz, işsizliğin
arttığı ve krizden dolayı işçi çıkartıldığı, asgari ücrete verilen zammın
bilindiği, göstermelik enflasyonun var
olduğu bir dönemde imzalandı. İmzaladığımız sözleşme elbette ki işçimize
tam anlamıyla layık denemez; ama
günün şartlarında iyi bir sözleşme
olduğuna inanmaktayız. Üyelerimize
ve Eti Gıda camiasına hayırlı olmasını diliyoruz. Her zaman çalışanımız
en iyi ücretlere ve çalışma ortamına
layıktır. Fakat bizler de onların boynunu eğdirmeden, işsiz bırakmadan haklarını almaya çalışıyoruz. 9 dokuz gün süren onurlu mücadelemizde sendikasıyla işçisiyle bir
bütün olarak başımız dik, çalışanımıza
fazla zarar vermeden, işyerimizin de
bizim olduğunu bilerek, kendimize
yakışır bir şekilde 21.08.2009 tarihinde gece saat 12’de varılan anlaşma ile
son verildi. Varılan anlaşmada herkesi
memnun etmenin mümkün olmadığı
ve göstermelik enflasyonla asgari ücrete
verilen zam, kamu sözleşmeleri ve
diğer sözleşmelerin baz alındığı ortamda toplu sözleşmenin ilk 6. ayında
Naci Yılmaz (İpsala Tevkiye
köyü)
Köyünüz kaç hane?
70 hane.
Hane başına ortalama düşen tarla kaç dönüm?
Hane başına düşen tarla miktarı
30–40 dönüm, daha fazla olanlar da
var ama sayıları az.
Neler üretiyorsunuz?
Tarlalarımızın yüzde
70’ine çeltik ekiyoruz.
Bunun yanında ayçiçeği, buğday, pancar
da ekiyoruz. Ayrıca
hayvancılık yapıyoruz.
Sorunlarınız neler?
En büyük sorunumuz hükümetin bu
ülkede çiftçi yokmuş
gibi davranması. Hayvancılık ölüyor.
Süt fiyatları düşüyor, yem fiyatları da
her gün artıyor. Çeltik birliklerimiz
var ancak mahsülü kaldırıncaya kadar
borçlanarak yaşıyoruz. Çeltiğimizi de topladığımız gibi borçlarımızı
kapatmak için tüccara ucuza satmak
zorunda kalıyoruz. Buradan da birliklerimizin nasıl işlediğini bulabilirsiniz.
Hükümetin köylü politikalarını nasıl buluyorsunuz?
Hükümet küçük çiftçileri biti-
Eti işçisi varılan anlaşmadan memnun mu?
rip, yerine büyük çiftlikler yaratmak
istiyor. Süte zam isteyen süt birliklerini hükümet süt tozu ithal ederim
sütünüzü satamasınız diyerek tehdit
ediyor. Hükümet bizlerin değil büyük
gıda şirketlerinin çıkarlarını koruyor.
Çiftçi sendikalarına üye misiniz?
Çiftçi sendikalarından haberimiz
yok. Ama şu bir gerçek, bizlerin de sendikaya ihtiyacı var. Yaşadığımız sorunları ancak örgütlenerek ve güç
birliği içinde aşabiliriz.
Köylüler sizce mecliste
temsil ediliyor mu?
Mecliste birkaç
parti var. Köylülerin
sorunlarının tartışıldığını hiç gördünüz
mü? Tartışmadıklarına
göre bizi temsil eden
kimse yok orada.
İşçi Kardeşliği Partisi’ni duydunuz
mu ve hakkında ne düşünüyorsunuz?
İnsanca yaşamak, çoluk çocuğumuza iyi bir gelecek bırakmak, işsizlik
ve açlık korkusu yaşamadan bir ömür
geçirmek istiyoruz. Bugün bu korkularla yaşıyoruz. Bu ülkede kökten bir
siyasal değişikliğe ihtiyaç var. Tabiki
işçiden, köylüden, yoksuldan yana
bir değişime ihtiyaç var. İKP’nin de
bu ihtiyaca cevap verip veremeyeceği zamana bağlı. Bunu göreceğiz.
SENDİKALARIMIZ
DİSİPLİN
Halkalı Kâğıt grevi kazanımla sonuçlandı
Ücret maddesindeki anlaşmazlık sebebiyle 17 Temmuz’da greve çıkan Selüloz-İş sendikasında örgütlü Halkalı Kâğıt işçileri; grevlerini 33.
gününde kazanımla sonuçlandırdılar.
İ
şverenin 2009 yılı için sıfır,
2010 için de seyyanen 80 lira
zam teklifinde bulunduğu toplu
pazarlık sürecinde Selüloz-İş
2009 için sıfır zammı kabul
etmiş, 2010 için 120 lira zam
talep etmiş, işverenin diretmesi
sonucu greve çıkılmıştı. Grev
sürecinde işçilerin azmi işvereni
zor durumda bıraktı ve anlaşma
2009 için 40, 2010 için 140 lira
seyyanen zam olarak sağlandı.
15 Ağustos günü Genel
Başkan Zeki Kılıçaslan ile beraber İKP heyeti grevdeki işçileri
ziyaret etti. Kılıçaslan ziyaretteki
konuşmasında yaşam koşullarını
iyileştirmek ve ülkeyi değiştirmek için
işçilerin birleşmesi, mücadele etmesi
ve iktidar olmasının tek yol olduğunu söyledi ve greve başarılar diledi.
Fatih İmel
Greve niçin çıktınız, uyuşmazlık nereden çıktı, sendikanızın talepleri neler?
Biz yedi aydır toplu iş sözleşmelerinde işverenle bir anlaşmaya varamadık. İşveren krizi bahane ederek sıfır
zam dayatmasıyla bizi greve sürükledi.
2009 yılı için işveren yüzde 0, 2010
yılı için de seyyanen 80 milyon zam
teklifinde bulundu. Sendikamız 2009
için sıfır zammı kabul etti, 2010 yılı
için seyyanen 120 milyon zam talep etti. Bu talebine karşı işveren 80
milyon zamda direndi, görüşmeler
tıkandı. Bunun sonucunda sendikamız grev kararı aldı ve greve çıktık.
Bundan sonrasını nasıl görüyorsun?
Biz 17 Temmuz tarihinde greve
çıktık. İlk günkü aşkımız gibi şu an 30.
günündeyiz ve sonuna kadar gitmeyi
düşünüyoruz. Tabii bu saatten sonra
işveren görüşme teklif ederse her türlü
görüşmeye açığız. Ama tabii ki işverenin burada bir adım atması gerekiyor.
İşveren adım atarsa biz de karşılığını
veririz. Sendikamız da iyi kötü bir
yardım yapıyor her ay. Çok şükür, bir
sıkıntımız, derdimiz, tasamız yok.
İşverenin durumu nasıl?
Biz greve çıktığımızda depoların yarısı doluydu, stokta olan malları vardı.
Şu an, 30 gün boyunca stoklarını eritti,
malını sattı. Şu an stokları yok, depoda
malı yok. Şu an işveren de sıkışık durumda. İşverenin bize karşı bir anlaşma
talebinde olacağını umuyoruz. Çünkü
lokavt kararı veremez, kolay değil
İşçi sınıfının genel durumunu krizle beraber nasıl görüyorsun? Tek
tek grevler, direnişler oluyor; ama
bunları nasıl birleştirmek lazım,
topluca nasıl hareket etmek lazım?
Bu işçinin dayanışmasıyla olacak iş.
Her işçi duyarlı olmalıdır. Herkes birey-
İnsan kaynakları bizi çağırdı, ilk
görüşmeyi yaptık. Bizi neden greve sürüklediklerini açıklamalarını
istedik. Bu kriz bahanesiyle bize
dayatılan bu ücretin, biz 2009’u
sıfır geçmemize rağmen, 2010’da
bir telafisini istediğimiz halde
yanaşmadılar. Çünkü yıllardan
beri biz bu fabrikalara hizmet
ediyoruz. Bunun karşılığı bu
olmamalıydı. Madem onlar bunu
yaptılar, biz de hakkımızı alana
kadar kesinlikle direneceğiz.
Sınıfın genel durumuyla ilgili düşünceniz nedir?
Grev yerinde moraller yerindeydi
sel menfaati düşünmemelidir. Herkes
toplumsal menfaati düşünmelidir, zaten
toplumsal menfaat içinde de işçinin
kendi menfaati var. Biz bunu söylüyoruz. Eskiden grevler daha çokmuş. Ama
maalesef günümüzde grev sayısı çok az.
Peki, işçiler arasındaki dayanışmayı nasıl örgütlemek lazım?
İlk önce bu görev sendikalara
düşmektedir. Sendikalar kendi aralarında dayanışma yaparsa bunu
işçilere de yansıtır. Şu an görüyorum,
maalesef grevde olduğumuz müddet
boyunca iki sendika ziyarete geldi.
İstanbul gibi bir yerde 20–30 sendika
olmasına rağmen. Bunlar Tek Gıda-İş
sendikası ve Petrol-İş sendikası. Bu
ilgisizlik yaz tatilinden mi kaynaklanıyor, pek bir anlam veremedim.
Kendi sendikanın tutumunu nasıl
buluyorsun?
Sendikamız sonuna
kadar işçinin
yanında,
işverene
karşı direniş
gösteren bir
sendikadır. İyi
niyetli olmasına rağmen,
2009 yılı sıfır
zamla geçmesine rağmen
işverenin
dayatması
sonucu greve
çıkmak zorunda kalmıştır.
Sonunda anlaşılacağına inanıyorum.
Çeşitli grevler, direnişler oluyor. Bir arada dayanışmayı nasıl örgütlemek lazım?
Başarı sendikadan geçer, örgütlenmesi lazım. Sendika olmadığı yerde hiçbir şey olmaz.
Peki, sendikaların birbirleriyle ilişkisi nasıl sence?
Bizi burada üç sendika destekledi (Tek Gıda-İş, Petrol-İş, Türk-İş),
diğer sendikalardan ses çıkmadı.
Bunu kınıyorum. Diğer sendikalardan destek bekliyoruz ama vermiyorlar. Ne amaçla, bilmiyorum.
Ferhat Aydoğdu, İşyeri Baş
Temsilcisi
Uyuşmazlık nerden çıktı, grevdeki talepleriniz neler?
Toplu iş sözleşmesinde herhangi
bir madde geçilemedi. Biliyorsunuz,
en önemli madde
ücret maddesidir,
bu madde de geçilemedi. Dolayısıyla
sözleşme yedi ay
boyunca ilerlemedi.
Bundan sonra nasıl devam edeceğini
düşünüyorsunuz?
Arkadaşlarımız
çok bilinçli bir
şekilde görevlerini sürdürdükİşçiler gazetemize ilgi gösterdiler
leri için kesinlikle buna boyun
Özkan Özbay
eğmeyeceğiz, hakkımızı alana kadar
devam edeceğiz. Sözleşmede geçen
Greve niçin çıktınız, uyuşmazlık
miktarın büyük bir kısmını alana
nerden çıktı, talepleriniz neler?
kadar da devam edeceğimiz kesin.
Sendika olarak sıfır zammı kabul
İşverenin durumu nasıl?
etmemize rağmen işveren olumlu
yaklaşım göstermedi. Uyuşmazlık oldu,
Şu anda hiç stok yok. Günlük 450
bizi buraya gönderdiler. Tabii, anlaşton mal üretilmesi gerekiyor, bir aydır
mak zorundaydık biz de. Ama işveren
bu üretim yok. Dolayısıyla işveren de
buna yaklaşmadığı için bizi kapıya
bu anlamda sıkışmış durumda. Zaten
sürdüler. Şu anda ne olur bilemem.
ilk adımını grevimizin 29. gününde attı.
İşçi arkadaşlarımıza benim
en büyük tavsiyem, kendi gücümüzün farkına varmaları gerektiği. Bu
gücü de tüm emekçi arkadaşlar olarak emek noktasında birleşerek hükümete ve patronlara göstermemiz
gerekir. Bu çok önemli bir nokta.
Sendikalara düşen sorumluluk ne?
Sendika olmazsa olmazlardandır,
çünkü yasal olarak elinde olan tek
şey. Örgütlenme anlamında işçilerin
başvurması gereken tek resmi kuruluş
olmasından dolayı sendikalara görev
düşüyor. Sendikalarda sanki bir güvensizlik seziyorum ama sonuçta yine bize
iş düşüyor. Biz eğer sendikaları çalışır
bir duruma, aktif hale getirirsek sendikalar da kendi işlerini yapacaklardır.
Daha doğrusu yönetimler daha aktif
hale gelecekler. Bu güvensizliğin mutlaka çözülmesi ve gücümüzün patrona
ve hükümete gösterilmesi gerekiyor.
Siyaseten ne yapmak lazım?
Her şey güç. Sonuçta siyasi partiler
de bizim oylarımızla başa gelir. Bunun
farkına varmamız gerekir, buna dur dememiz gerekir. Siyasi iktidar 7–8 yıllık
iktidarında işçiye ne verdi? Herkesin
bunu çok iyi görmesi gerekir, buna net
bir cevap vermesi gerekir: Ben buradayım, benim gücümle geldiniz, sizi
indirmesini de biliriz. Emeğini, oyunu
ortaya koyarak bunu sorgulamalılar.
İşçilerin siyasette temsil edildiğini düşünüyor musun?
Kesinlikle düşünmüyorum.
Peki, bunu nasıl aşmak lazım?
İşçi sınıfı kesinlikle bir araya
gelmeli. En önemli nokta; kimsenin
siyasi görüşüne, dini görüşüne, ideolojisine, dünya görüşüne bakılmaksızın emek noktasında birleşmeleri.
Bunun altını özellikle çiziyorum. Biz
bunu bire bir grevde yaşıyoruz. Biz
de belki daha önce görmüyorduk,
çünkü çalışırken her şeyi göremiyorsun. Kesinlikle, bu olursa başarı
gelecektir, işçi sınıfı ayağa kalkacaktır,
emekçi emeğini alacaktır diyorum.
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
9
SENDİKALARIMIZ
DİSİPLİN
Onlar ümidin düşmanlarıdır
Bakırköy Teksif Sendikası’nın örgütlü olduğu Serna Tekstil direnişinden tanıdığınız,
Doğan Güzel ile Kadıköy Belediyesi’nde yaşanılan taşeronlaştırmayı, işten atılmalara
karşı verdikleri mücadeleyi konuştuk.
K
adıköy Belediyesi’nde taşeronlaştırsürgünler geldi: Bayram tatilinin ardından altı
ma hızla yaygınlaşıyor. Belediyenin hizarkadaşımız çeşitli yerlere; Dumlupınar Sağlık
met satın aldığı KASDAŞ'ta 450, ALTAŞ'ta
Merkezi’ne, Kadıköy Gençlik Merkezi’ne, Ateşehir
650, MUKA'da 450, LAÇİN'de 450 sözleşmeli,
Yemek Atölyesi’ne, Diyabet Merkezi’ne, Bakkal850 kadrolu işçi ve 300 memur bulunuyor.
köy Ana Çocuk Sağlığı Polikliniği’ne sürgün edildi.
Sürgünlerin farklı yerlere olması, sendikalı arkaKadıköy Belediyesi Sağlık Polikliniği’nde, KASdaşları birbirinden koparıp iletişimin ve sendikal
DAŞ firmasına bağlı olarak çalışan işçiler olarak
çalışmanın engellenmek istendiğini gösteriyor.
maaşların düşürülmesi, yemek fişlerinin verilmemesi, radyasyon dolayısıyla sağlıksız çalışma koSaldırılar aramıza işbirlikçilerin sokulmasıyla
şulları nedeniyle arkadaşlarımızın hastalanması,
devam etti. Eski arkadaşlarımızdan biri sendikadan
koruyucu eldiven, maske verilmemesi, fazla mesai
istifa edip, işverenin işbirliği teklifini kabul ederek
ücretlerimizin ödenmemesi, çalışma saatlerinin
başkanın ispiyoncusu oldu. Bu arkadaş işverenin eline
keyfi olarak artırılması üzerine işçiler olarak 2008’in
sıkıştırdığı parayla sendikalı arkadaşlarımızı istifaya
Ağustos ayında bir araya geldik. Haklarımızı ancak
zorladı, işten attırmakla tehdit etti. 2009 yılının Ocak
örgütlü olarak koruyabileceğimizi biliyorduk. Bu
ayında işveren baskılarını artırdı. Arkadaşlarımız
nedenle sendikada örgütlenmeye karar verdik.
mesai bitiminde kapılar üzerlerine kilitlenerek, dışarı
çıkmaları engelleBulunduğumuz
nerek sendikadan
sağlık biriminde
istifaya zorlandı. İşve120 kişi çalışıyorenin baskıları sonuç
ruz. İlk aşamada
verdi. 16 arkadaşımız
47 arkadaşımızla
sendikadan istifa etti.
DİSK’e bağlı Dev
Bu süreç içerisinde
Sağlık-İş’te örgütlengüvenlikçi arkadameye karar verdik.
şımız bize destek
11 Kasım’da
olduğu için başka bir
Ağız ve Diş Sağlığı
birime sürgün edildi.
Merkezi’nde yaptıŞirket yöneticisi güğımız ilk sendikal
venlikçi arkadaşımızı
toplantımızın hemen
“Ya istifa edersin ya
ardından Diş hekimi
da hakkında soruşarkadaşımız Murat
turma açacağız.”
Akçınar işten çıkadiyerek tehdit etti.
rıldı. Bunun üzerine
DİSK Genel
Sağlık çalışanları iş yerleri önünde basın açıklaması
4 Aralık 2008’de Dev
yaptılar.
merkezine gittik.
Sağlık-İş başkanı
Süleyman Çelebi’ye
Arzu Çerkezoğlu ve
şube yöneticileriyle birlikte Kadıköy Belediye Başkanı işten atıldığımızı, mücadelemize destek olmasını isteSelami Öztürk ile görüşme yaptık. Görüşme sırasında dik. Çelebi bize “Sınıfımıza nereden, hangi partiden
saldırı gelirse gelsin karşısındayız.” dedi. Ardından
sendikaya karşı olmadığını, emeğe saygısı olduğusorunun diyalog yoluyla çözülenu söyleyen Selami Öztürk önce
ceğini ekledi. Kadıköy Belediye
olumlu bir hava yarattı. “SendiDev Sağlık-İş ve
Başkanı ile görüşerek sorunumuzu
ka üyesi olmak, toplu sözleşme
işçiler
olarak
çözeceğini zannettiğimiz Süleyyapmak sizin en doğal hakkınız;
man Çelebi başkanla kol kola
Çelebi’den
zaten belediyede iki sendika var siz
de üçüncüsü olursunuz.” dedi. Biz
beklediğimiz desteği yemekhaneye girip yemek yedi.
de bu işi gizli olarak değil açıktan
DİSK genel merkezine rağmen
göremedik. Çelebi mücadelemizi sürdürme kararı
örgütleyeceğimizi söyledik. Başkan
da kabul etti. Ertesi gün, 5 Aralık'ta
bu konuda tarafsız verdik. Ocak ayının sonuna doğru
Selami Öztürk gerçek yüzünü gösArzu Çerkezoğlu’nun da katılımıykalarak aslında işçi la CHP İl Başkanlığı’nın önünde
terdi. Bayram tatilinin başlamasına
bir saat kala, sendikal örgütlenme
düşmanı CHP'li bir basın açıklaması yaptık. Basın
yapan Asiye Yetkiner’e, Songül
açıklaması esnasında CHP'liler
belediye
başkanının
Kalkan’a ve bana hiçbir gerekçe
arkadaşlarımıza saldırdı. CHP milişçi düşmanı,
gösterilmeden, yazılı bir bildirim
letvekilleri Çetin Soysal ve Mehmet
veya tebligat dahi yapılmadan sözlü
Sevingen işçi dostu görünmek
sendika düşmanı
olarak iş akitlerimizin feshedildiği
için ilgilenir gibi göründüler ama
politikalarına destek hiçbir şey yapmadılar. Çelebi aynı
bildirildi. Sonradan gerekçe olarak
ekonomik krizi, küçülmeye gitgün tencere tava eylemine katıloldu.
tiklerini gösterdiler. Hâlbuki yeni
dı. 2,5 ay kapı önünde mücadele
ihale döneminin şartnamesinde çalıştığımız iş pozisverirken yanımıza uğramadı. DİSK Genel Başkanı
yonlarımızın korunduğu görünüyor. Bana göre krizi
Süleyman Çelebi bu olayı bildiği halde sessizliğibahane eden Öztürk, işçi düşmanlığı yapıyor. Bizi,
ni korumaya devam etti. Selami Öztürk, Kadıköy
sendikal çalışmayı engellemek için işten çıkarmıştır.
belediyesinde sendika yöneticilerini satın alıp işçileri
köle hale getirmiştir. İşten atılmakla tehdit edilen
İşverenin saldırıları böyle başladı. Ardından
10 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
on senelik, sekiz senelik, dokuz senelik işçi arkadaşlarımız dört aylık sözleşmeye imza atmak zorunda
bırakıldılar. Mücadelemize işe iade davaları açarak
devam etmeye karar verdik. 5 Ocak’ta davaları açtık.
8 Eylül’de altıncı duruşma yapılacak.
Şimdi özel bir şirkette çalışıyorum.
Süleyman Çelebi’ye,
Selami Öztürk'e ve
Türkiye işçi sınıfına açık
mektup
S
üleyman Çelebi’ye İşçi Kardeşliği Gazetesi aracılığıyla şu soruları sormak istiyorum: Süleyman
Çelebi, CHP'liler işçi arkadaşlarımızı tartakladığında genel merkez olarak bu olayı bildiğiniz halde
niçin sustunuz?
Niçin mücadelemize sahip çıkmadınız? Konfederasyonunuza bağlı
Genel-İş'te örgütlü
İzmir Kent A.Ş.
işçilerinin işten
atılmalarına neden
sessiz kaldınız?
Evde 8,5 aylık
çocuğum varken,
mücadele ederken
neden ziyaretime
gelmediniz?
Süleyman Çelebi, yoksa siz CHP'den milletvekili olmayı mı düşünüyorsunuz? Çelebi sendikacılık nedir biliyor musunuz? Sendikacılık
yılın 365 günü işçilerin hak arama mücadelesinde bulunmayıp, yılın bir günü Taksim'de cilalı kaldırım taşları üzerinde yürümek midir?
Süleyman Çelebi, bir parti temsilcisi gibi davranmayı bırakın, siz işçileri temsil ediyorsunuz.
Derhal bu tutumunuzdan vazgeçin ya da istifa edin. Bulunduğunuz yerin hakkını verin.
CHP'si, AKP'si bunların belediye başkanları, Kadir Topbaş’ı, Selami Öztürk’ü
hepsi işçi düşmanı, emek düşmanı patron partileri ve belediye başkanlarıdır.
İşçilerin örgütlenme mücadelesi, sendikal
mücadele karşısında işçilerin çıkarlarından başka çıkarları olan bazı sendika yöneticileri işverenlerle birlik oluyorlar. Buna rağmen örgütlü
mücadeleyi sendikal örgütlenmeyi savunmaya
devam edeceğim. Sendikalarımızı hem patronlara hem onların hükümetine hem de işveren
dostu sendika yöneticilerine karşı korumalıyız.
Sendikalar işverenle işbirliği yapan sendikacıların babalarının malı değildir. Sendikalar
biz işçilerin örgütleridir. Sendikalar bizim evlerimizdir. Sendikalarımızı bu bürokratlardan
temizleyelim. Mücadele örgütlerimizi patronlaşmış, işbirlikçi sendikacılara terk etmeyelim.
ULUSLARARASI
DİSİPLİN
POLİTİKA
Irak’tan defolun
A
BD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003
yönetiminin elinde sorgusuz sualsiz
yılından bu güne; Amerikan işçi
tutuklanmış 340 bin Iraklı mahkûm
sınıfını ve gençlerini seferber edebulunuyor. ABD işgal güçleri kendi
ellerindeki tutuklu sayısının 120 bin
rek işgal karşıtı eylemler düzenleyen,
civarında olduğunu resmi olarak
“Bir milyon işçi yürüyüşü” hareketini
onayladı.
başlatan ABD Savaşa Karşı İşçi Cep6.Pasaport
İşlemleri
Genel
hesi (USLAW), işgalin altıncı yılında
Müdürlüğü’nün verilerine göre 4,5
Amerikan halkının ve dünya halklamilyon Iraklı ülkelerini terk etmiş
rının vicdanına seslenerek 17 Ekim
mülteci olarak yaşıyor.
Cumartesi günü düzenlenecek kitle7.Mültecilerden
Sorumlu
Irak
sel savaş karşıtı mitinge çağrı yaptı
Bakanlığı’nın
verilerine
göre
2,5
milÇağrıda Iraklı bağımsız bir gayon
Iraklı
kendi
ülkelerinde
mülteci
zetecinin araştırmasından alınan
olarak yaşıyorlar.
Amerika’nın Irak’ı işgalinden bugüne
8.Irak
Sağlık Bakanlığı’nın verileriişgal güçlerinin doğrudan sorumlu
ne
göre,
işgalden önce AİDS vakası
olduğu katliamlar, yaşanan vahşet,
114’ün altındayken, işgalin ardından
insanlık dışı koşullar, deyim yerindeykayıtlı AİDS’li sayısı 76 bine çıktı.
se barbalık gözler önüne seriliyor:
9.Sağlık
Bakanlığı, Uyuşturucu ve
1.Kadından Sorumlu Irak Bakanlığı’nın
Madde
Bağımlılığıyla Mücadele
verilerine göre 1 milyon kadın eşini
Merkezi kaykaybetti.
naklarına göre,
2.Planlamadan
uyuşturucu
Sorumlu Irak
madde kullanımı
Bakanlığı’nın
özellikle gençler
verilerine
arasında korkugöre 4 milyon
tucu seviyeleçocuk yetim
re ulaştı. Daha
kaldı.
çarpıcı
olanı
3.S a ğ l ı k
uyuşturucunun
Bakanlığı’nın
ülkeye sokulmave Adli Tıp’ın
sı, depolanması
r ap or l ar ı n a
hükümette bulugöre 2,5 milnan bazı partiyon kişi hayalerin ve polis ve
tını kaybetti.
“Sonunda Irak’ı geleneksel bölgelere
askerlerin
bilgisi
4.İ ç i ş l e r i
ayırmaya karar verdik.”
dâhilinde yapılıB akanlığı’na
yor ve uyuşturuyapılan şikâyetler, farklı partilerle
cudan
elde
edilen
para,
bu partilerin
bağlantılı 800 bin kişinin kaybolduseçim
kampanyalarının
finansmağunu gösteriyor.
nında ve devlet memurlarının satın
5.Irak, Arap ve Birleşmiş Milletler
alınmasında kullanılıyor.
İnsan Hakları Örgütü’nden alınan
10.
Yine Irak Sağlık Bakanlığı’nın
bilgilere göre; ABD ordusunun, Irak
verilerine göre, işgalden bu yana her
hükümetinin, Kürdistan bölgesel
Irak işgalinin altıncı yılında ABD’nin Irakta uyguladığı mezalime karşı binlerce işçi
caddelere çıkarak işgali protesto etti.
4 evlilikten 3’ü boşanma ile sonuçlandı.
11.
Irak İnsan Hakları Bakanlığı’nın
verilerine göre, Irak nüfusunun yüzde
40’ından fazlası yoksulluk sınırının
altında yaşıyor. Ancak yoksul sayısı
resmi rakamların çok üzerinde
12.
Dürüstlük
ve
Açıklık
Komisyonu’nun verilerin göre yüksek dereceli hükümet memurlarına,
parti yöneticileri adına düzenlenmiş on binlerce üniversite diploması
bulunuyor.
13.
İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre ne düğü belirsiz ve parasal
kaynağı belli olmayan 11 bin dört
yüz sivil toplum örgütü ve yabancı
istihbarat örgütlerince kontrol edilen
126 özel şirket var.
14.
Gazeteciler Cemiyeti’nin verilerine göre, amacı Iraklıların beyinlerini yıkayarak onları Irak’ın mezhepler, etnik yapılar, bölgeler arasında
parçalanmasına razı etmek amacıyla
kurulmuş yabancı gizli servis tarafından finanse edilen 200 gazete, 45
TV kanalı, 67 radyo istasyonu yayını
var.
Ayrıca Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin sahibi
olduğu Kork Şirketi, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Assia Şirketi
Ahmad Jalabi ve İslami Da'wah Partisinin yüzde 50 hissesinin bulunduğu
Zein şirketi Abdel Aziz al-Hakim’e ait
Ather Şirketine ait, her birinin değeri 12 milyar dolar civarında olan ve
parti liderleri lehinde yayın yapan 4
dijital yayın istasyonu bulunuyor.
Petrol şirketlerinin, silah tekellerinin çıkarları için Bush’un başlattığı
ve Obama’nın sürdürdüğü daha fazla
kar ve dünyaya hükmetme politikaları
uğrunda eşlerini, çocuklarını, babalarını kurban veren Amerikan işçi
sınıfı ve halkının desteğini alan USLAW Irak’ta yaşanan insanlık ayıbına
dur demek için Obama hükümetine
sesleniyor: 17 Ekim’de Iraktan defolun.
Mitingin çağrıcıları arasında; Los
Angeles Öğretmenler Sendikası adına Donna Dewitt, AFL-CİO Güney
Carolina temsilcisi Andy Griggs,
çeşitli işçi sendikaları, ayrıca partimizin de bağlantılı olduğu İşçilerin
ve Halkların Uluslarası Bağlantı
Komitesini (ILC) temsilen San Francisco İşçi Konseyi yönetim kurulu
üyesi Alan Benjamin de yer alıyor.
AB Fransa’da özelleştiriyor, işçiler direniyor
H
ükümetin özelleştirme çalışmalaposta servisini tümüyle “rekabete açık”
rına karşı Fransız posta ofisi (La
hale getirmeyi hedefliyor. Özelleştirme
Poste) işçileri tepkileriiçin öne sürdükleri
ni dile getirmeye devam
ise bizim de oldukça
300 bin Posta
ediyorlar. İşçilerin 28
aşina olduğumuz bir
işçisi Avrupa
Temmuz’da Paris’te
sebep: “La Poste artık
düzenlenen eylemde
kârlılığını yitirdi ve bir
Birliğinin
vurguladıkları temel
yük olmaktan başka
saldırısıyla karşı bir işe yaramıyor.”
talepleri, AB yönergeleri doğrultusunda
karşıya.
SUD-PTT sendikagerçekleştirilmeye çalısından Sebastien Baroşılan özelleştirilmelerin durdurulması.
ux, posta ofislerinin özelleştirilmesi ha2008 yılında 7.718 işçinin işinden
linde olacakları şöyle açıklıyor: “Zaten
olduğu La Poste’ta baskılar bu sene de
özel kargo işinde olan büyük şirketler
tüm sertliğiyle devam ediyor: Posta
daha merkezi ve kârlı posta noktalarını
ofisleri kapanıyor, fazla mesailer ödenellerine geçirip daha kârsız gördükleri
miyor, işten çıkarmalar gitgide artıyor
bölgelerdeki posta ofislerini kapatacakve sözleşmeli işçilerin sözleşmeleri yelar. Bugün Fransızlar ülkenin her yerine
nilenmiyor. Tabi bütün bunlar sebepsiz aynı ücretle mektup gönderip ertesi
yere değil. Hükümet, AB direktifleri
gün ulaşacağından emin olabiliyor.
doğrultusunda 2010 Ocak ayına kadar
Yakında birçoğu bu hizmeti kullana-
Maliye Bakanlığı önünde toplanan işçiler özelleştirmeyi protesto ettiler.
mayacak. Ayrıca son beş senede 15.000
arkadaşımızın işinden olduğu kurumda
özelleştirme sonrası işten çıkarmalar
çok daha acımasız ve sert olacak.”
Özelleştirmelere karşı işçiler ve kurumları da hareketsiz değil. Posta servisinin özelleştirilmesine karşı kurulan
Roquebrun komitesinin meclise yaptığı
“AB güdümündeki özelleştirmeleri
durdurun!” çağrısı, 33 meclis üyesi ve
6.000’den fazla seçilmiş devlet yöneticisi tarafından destek gördü ve planın
meclise sunulmadan önce son olarak
tartışılacağı 28 Temmuz’da Paris’te
sendikaların da desteği ile binlerce
işçinin katıldığı bir protesto eylemi
düzenlendi. Sendikalar ise hükümetin
sonbaharda mecliste oylamaya sunmayı
planladığı özelleştirme planına karşı
grevlerle cevap vermeye hazırlanıyor.
İŞÇİ KARDEŞLİĞİ
11
Sayın Başbakan,
Hastanede ölen bir işçi senet karşılığında
ailesine teslim ediliyorsa;
Hangi sosyal devlet,
Hangi demokrasi?
B
ugünlerde hükümet hiç bıkmadan
demokrasiden, insan haklarından
bahsediyor. Anayasamızda Türkiye Cumhuriyeti “sosyal bir hukuk
devletidir” yazıyor. Kot Kumlama
İşçileri Dayanışma Komitesi olarak,
Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’le
görüştüğümüzde bize Türkiye’de
sağlık hizmetinden faydalanmayan
hiç kimsenin kalmadığını söylüyor. Başbakan çıkıp hiçbir hastane
benim vatandaşımı rehin alamaz
diyor. Sözüm ona her geçen gün
demokratikleşiyoruz, gelişiyoruz…
Biz işin aslına yani yaşadıklarımıza dönelim.
Eski kot kumlama işçisi İbrahim
Güloğlu, 16 Ağustos’ta Diyarbakır
Dicle Üniversite Hastanesi’nde vefat
etti. Sözüm ona sosyal olan bu devlette, insan haklarının olduğu bu devlette
çalıştığı işyerinde, önlenebilen ama
tedavisi mümkün olmayan bir hastalı-
ğa yakalanıp öldü İbrahim. Gerçekten
sosyal bir devlet olsaydık işçilerin
sağlığını tehdit eden koşullarda
çalışan bu işyerleri denetlenir,
İbrahim ve onun gibi onlarcası
ölmezdi. Eğer bizde insan
haklarının en kutsalı yaşama
hakkına saygı olsaydı, devletin
denetimini yapmadığı kumlama atölyelerinde çalışan beş bin
insanın, beş bin fidanın ölümüne göz
yumulmazdı. Eğer bizde demokrasi
olsaydı silikozis hastası kot işçileri
ve arkalarında kalan aileleri sosyal
haklarını, sağlık güvencelerini elde
etmek için hukuk yoluna başvurmak
zorunda kalmazdı. Eğer başbakanın
dediği gibi hiç kimse hastanelerde
rehin kalmıyor olsaydı, Diyarbakır
Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde
vefat eden İbrahim Güloğlu’nun
naaşı 2.012 Türk Lirası senet karşılığı ailesine teslim edilmezdi.
Evet, yanlış okumadınız. Diyarbakır Dicle Üniversitesi Hastanesi’nde
vefat eden kot kumlama işçisi, yani
devlet mağduru İbrahim’in naaşı,
hiçbir sağlık güvencesi olmadığı için
hastaneye olan borcuna karşılık abisi
İsmail Güloğlu’na 2.012 Türk Lirası senet imzalatılarak teslim edildi.
Biz eğer sosyal devlet, demokratik
devlet olacaksak Sayın Başbakanım önce mağdur ettiğiniz işçinin,
emekçinin sesine kulak verin!
KAMPANYA
İşten Atmak Yasaklansın;
İşsize İş
Kriz bahanesiyle milyonlarca kişinin işten atıldığı, her beş kişiden birinin işsiz olduğu,
halen çalışanların da atılma tehdidi altında bulunduğu bir ülkede yaşıyoruz. Artık
susmayacağız. Biz aşağıda imzası bulunanlar işten atmaların yasaklanması için TBMM’nin
en kısa zamanda bir yasa çıkarmasını ve işsizlere yeni iş olanaklarının yaratılmasını
istiyor, bu konuda her türlü mücadeleyi destekleyeceğimizi beyan ediyoruz.
Destekliyorum
Adı, Soyadı:
..............................................................................................................................
İş / Meslek:
..............................................................................................................................
İl / İlçe:
..............................................................................................................................
Telefon:
..............................................................................................................................
E-Posta:
..............................................................................................................................
İmza:
..............................................................................................................................
Desteğinizi İKP irtibat noktaları (2. sayfada) üzerinden kampanyaya iletebilirsiniz.
Yalansız
Dolansız
Şadi Ozansü
İKP’den kardeş kavgasına
çözüm: Bütün tutuklu ve
hükümlülerin de katılabileceği
bir kurucu meclis seçimi
hareketi!
Dünyanın hangi ülkesinde ya da
bölgesinde çeşitli halklar arasında düşmanlık tohumları atılmış ve zaman
içinde bunlar onulmaz yaralara ve acılara sebep olmuş bir hastalığa varmışsa,
bu hastalığın tedavisinin tek ilacı özgür
bir kurucu meclis seçimi olmuştur.
Yirmi beş yıldır akan kanın durması
için atılacak ilk adım, Türkiye’nin Washington ve Brüksel’den gelen talimatlar
doğrultusunda yönetilmesini engelleyecek
egemen ve demokratik bir meclisin inşasından geçer. Genel oyla yapılması gereken
böyle bir kurucu meclis seçiminde bütün
siyasi partilere eşit propaganda imkanlarının oluşturulmasının yanı sıra adayların
belirlenmesinde genel başkanların yetkilerine son verilmesi, varolan dünyanın en
antidemokratik seçim barajının milli bakiye benzeri bir seçim sistemiyle kaldırılması (çünkü yeni bir kuruluşta en küçük oy
diliminin bile dikkate alınması bir zorunluluktur) ve ülkedeki bütün siyasi tutuklu
ve hükümlülerin de serbestçe aday olabilmelerinin koşullarının yaratılması gerekir.
Böyle bir Kurucu Meclis’in gerçekleştireceği anayasanın temel maddelerinden
biri Türkiye Cumhuriyeti’nin kendisini
meydana getiren Türk ve Kürt halkıyla diğer halkların ortak vatanı olduğu
vurgusunu yapması ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında tam bir
eşitliği güvence altına alması olacaktır.
Bütün bunlarla birlikte, kardeş kavgasının ilelebet sona erdirilmesinin yolu
“yukarıdan” yapılacak girişimlerle gerçekleştirilemez. Kuşkusuz, bu “yukarıda”
yapılacak her türlü girişime karşı olduğumuz anlamına gelmez, ancak kalıcı barışın
ancak “aşağıdaki”ler arasında gerçekleşebileceğini hiçbir zaman unutmamalıyız.
Bunun için de “şu an barıştan yana olan
herkesin” henüz barış yanlısı olmayanları da ikna edecekleri bir kurucu meclis
hareketi inşa etmeleri gerekiyor. Türklerle
Kürtlerin, Alevilerle Sünnilerin ve birbirleriyle geçinemeyen bütün kesimlerin
ortak bir mücadele içine çekilmelerini
sağlayacak bir hareket inşa etmek, o
hareketin Türkiye çapında kurucu meclis
komitelerini oluşturmak gerekir. Bu böyle
yapılamadığı takdirde “yukarıdakilerin”
barışı hiçbir kalıcılık taşımayacak ve gene
“yukarıdakilerin” ileride neden olacakları
en küçük provokasyonda paramparça olabilecektir. Biz İşçi Kardeşliği Partisi olarak
yukarıda çizdiğimiz çerçeve içinde bütün
güçlerle biraraya gelmeye hazır olduğumuzu peşinen ilan ettiğimizi bildiririz.
İşte böyle bir kurucu meclis seçimi
hareketi gerçekleştiğinde ve barış yolu
tabandan açıldığında bugüne kadar hayatını kaybetmiş olan 40 bin insanın da
yattıkları yerde kemikleri sızlamayacaktır.
Çünkü ancak o zaman o insanların aileleri, yakınlarının boşu boşuna canlarını
vermediklerini, geleceğin özgür ülkesinin
kalbinde yaşayacaklarını göreceklerdir.