Önsöz - Gençlik Online

Transkript

Önsöz - Gençlik Online
Önsöz
Esselamu Aleykum değerli Kardeşlerim,
İslam Toplumu Milli Görüşün yıllarca çabaladığı ve durmadan dahada güzelleştirmeye calışılan Eğitim çalışmalarında
çok mesafe katdetti. Bizler çocuklarımızı ana sınıflardan tutup, üniversite çağına kadar takip etmemize rağmen,
özellikle Orta Öğretim yaşlarında olan gençlerimizde sıkıntıar çekiyoruz.
Gençlerin bir çoğu klasik Camii Eğitiminden sıkılıp daha cazip ve daha heycan verici çalışmalar bulamayınca
ellerimizden kaybolu veriyorlar. Bazılarına hafif gelen dersler diğerlerine ise sıkıcı yada tekrarlayıcı eğitim olarak
gelmektedir. Bir çözüm ararken öncelikle bir gençlerin durumunu bilmemiz gerekir:

Gençlerimiz ana okulundan başlayıp ortalama 14 yaşlarına kadar camiilerimizde hafta sonları temel
eğitimlerini alıyorlar. Bu eğitimler çoğu şubelerimizde cumartesi ve pazar dörder dersler ile gerçekleşirken
gençler haftada toplam 8 ders saati görmüş oluyorlar.

Gençlerimiz temel Diini Eğitim yanında, güzel Kuran okuma ve ezberleme eğitiminide görüyorlar
Bu durumu göz önüne alarak ve özellikler ergenlik çağı dediğimiz bu yaşlardaki gençleri nasıl elde tutabilme
düşüncesine girdiğimizde sadece akla su şekilde bir çözüm geliyor:

Gencimiz hala bu yaşlarda, yani 14-17 yaş arası, Kuran okuma ve ezberleme dersleri görmeye müsaittir.

Gençlerimize özellikle Türkce ve Almanca olmak üzere, temel bilgisi seviyesi üstünde olan, gündemde konu
olan yada hayatlarını ve şahsiyetlerini şekillendirecek olan farklı uslupda ders ihtiyaçları vardır.

Gençlerimizin birbirlerini dahada iyi tanımak ve o yaşlardaki enerjiyi aktif eğitimi dökmek için bir Sosyal
Aktiviteyede ihtiyaçları vardır

Ve son olarak geçlerimizin o yaşlardaki okul ve arkadaş çevresi yoğunluğundan vakit darlığına girmemesi
için, bu Eğitim haftada tek gün olması gerekmektedir.
Bu durumları ve seviyemizi bilerek çalışmalarımızı ona göre şekillendirmemiz gerekir.
Hedefi olmayan Gemiye Rüzgar fayda etmez...
Bizler Eğitim dedikmi cok hızlı konseptler ve çalışmalar ortaya çıkarabiliyoruz, ama hedefimiz nedir diye soracak
olursak genelde klasik cevaplarımız oluyor. Fakat bir Eğitime başlamadan önce hedefimizi iyi tespit etmemiz ve ona
göre yol almamiz gerekir. Çünkü bunu yapmaz isek genelde çalışmaların ortasında değişik fikirler ortaya çıkıp
hedefimiz dışına kolayca ve farkına varmadan çıkabiliyoruz.
O halde Hedefimiz ne olmalı?
Hedefimiz temel bilgilere sahip olan bir gencin ergenlik dönemindeki sıkıntı gelecek konulara hazırlıklı ve tetbirli
olmasıdır. Hayatının ve şahsiyetinin tam bu noktasında dini şuur ile şekilenmesidir. Kendisinin hem kendisine hemde
etrafındakilere (aile, arkadaş ve çevre) örnek bir kişilik olması ve onlara faydalı olması.
Hedeflerimizi iyi bilmemiz gerekir. Ve önceden istişare etmiş olduğumuz yöntemleri dışına çıkmamamız gerekir.
Çalışmalarımız azda olsa ÖZ olması gerekir. En faydalı Eğitim azda olsa devamlı olan Eğitimdir. Dışardan gelen artı
fikirlere yada bu oluşacak olan Eğitimi az görenlere fırsat vermememiz gerekir. Ve konsept dışına çıkmamamız gerekir.
Orta Öğretim Kursları Konsepti


Okul tatilleri hariç her haftasonu bir gün (her cumartesi, senede ortalama 40 hafta)
Toplam 3+1 ders (saat 10-14 arası)
o 1 adet Kuran okuma ve ezberleme dersi (45 dak.)
o 1 adet türkce din dersi (45 dak.)
o 1 adet almanca din dersi (45 dak.)
o 1 adet sosyal aktivite (süresi değişebilir)


Kurs katılımcılarınla bir senelik kayıt yapılıp, aylık (25€) ücret alınmalıdır
Sezon boyu 3 adet Orta Öğretim Yatili Eğitim Semineri (OÖYES)
o YES´ler ders günü olmalıdır
o YES günlerinde ayrıyetten 10€ alınmalıdır
o YES´ler sezonbaşı, ortası ve sonunda olmalıdır
o Son YES gezi yada sezonkapanışı olarak, farklı bir biçimde değerlendirilebilir
En çok katılan gence „Yılın Genci“ olarak bir hediye verilmelidir.

Organizasyon
Komisyon Oluşturma
Kurs müdürü şubedeki Orta Öğretim Başkanıdır. Fakat bazı özel durumlarda başka bir şube idarecisine bu sorumluluk
verilebilir, yanlız sadece Gençlik İdarecisi olmak üzere (mesela: Gençlik Eğitim Başkanı).
Bu müdür mutlaka bir komisyon kurmalı ve komisyon üyeleri ile beraber calışmalıdır. Çünkü bu kurs sezon boyu, tam 40
hafta sürecektir. O halde bu yükü ve takibi tek başına yapabilmek mümkün değildir.
Görev dağılımı
Kurs müdürünün ana görevi komisyonunu ve Orta Öğretim gençlerini takip etmektir; Hafta içi check-listelerini kontrol
edip hafta sonuna hazırlık yapmaktır; Eksiklikleri hafta içi telefon ile basit bir şekilde hatırlatıp, gidermelidir. Aynı
zamanda kurs günü, gündem ve gün akışı ile sorumludur.
Bu komisyonda kurs müdüründen hariç en az 3 kişi yer almalıdır:
o
Bir „Öğrenci Sorumlusu“. Bu görevi kabullenen kardeşimiz kayıtları yapıp, Orta Öğretim gençlerinin
bilgileri ve aydatları ile ilgilenmesi gerekmektedir. Ayrıyetten bu gençler ile sürekli iletişim halinde
olmalıdır. Açılacak olan bir Online Plattformdaki (facebook-Grubu) takibi ile ve güncelleştirmesi ile
sorumludur.
o
Bir „Hatip Sorumlusu“. Bu „Hatip Sorumlusu“ özellikle hatipler ile irtibat da olması gerekmektedir.
Hangi hatibin, nezaman, nerde ve hangi dersi vereceğini ona bildirmeli ve takip etmelidir.
Almanca ve türkce ders verecek olan hatiplerin farklı olmalarında fayda var, ama Kuran dersi
verecek olan hatibin değişmesi gerekmiyor. Bu hatipler gençlik idaresinden, üniversitelilerden yada
başka abilerden oluşabilirler. Bu hatiplerde önemli olan mevzu, gençlerin seviyesine inebilmeleri,
motive ve heyecan verici olmasıdır.
o
Bir „Aktivite Sorumlusu“. Haftalık sosyal faaliyetlerdeki Organizeyi bu kardeşimiz üstlenmektedir.
Aktivitelerin maddi boyutunu ve ulaşımı gibi konularında cözümlemesi ona aittir.
Kurs başlamadan önce Organizasyon
Komisyon oluşturma:
Komisyonda yer alacak olan kardeşlerimiz mümkün oldukca gençlik idaresinde yoğun calışmalarda bulunmaması
gerekir. Orta Öğretim gencine örnek ve onlara karşı samimi davranabilmesi gerekir.
Kayıtformu:
Orta Öğretim kursuna girecek olan gençlerin bilgilerini alıp bu forma düzenli bir şekilde geçirip arşiflenmesi gerekir. Bu
form gencin velisinden imzalanmadığı halde geçersizdir.
Çalışma Yılı : 2012/2013
Kayıt T arihi : 15.10.2012
İGMG
Gençlik Teşkilatı
Orta Öğretim Kursu Senelik Kayıt Formu
Hasan Basar
Ad, Soyad:
Doğum Tarihi: 01.01.1995
M ustermannstr. 123
Adres:
30167
Posta Kodu:
Hannov er
Şehir:
0177 123 45 67
Telefon:
m usterm ann@hotm ail.com
E-Mail:
Gymnasium: Goethe Schule
Okul:
İmza Katıl ımcı
Diğer:
İmza Vel i
İmza Müdür
Orta Öğretim Kursu için katılım ücretleri aylık (25€) ödenecektir
Genç Takip Çizelgesi:
Kayıt formundan aldığımız bilgileri bu forma taşıyarak, tüm gençlerle irtibat içinde kalmayı sağlayıp, şart gerektiğinde
onlara önemli bilgileri aktarmak. Bu Form sayesinde tüm gençlerin bilgileri, sene boyunca göz önünde bulunmaktadır.
Mekan Organize:
Yapılacak olan Orta Öğretim kursu sabit bir mekanda olması gerekir. Kurs başlamadan önce o mekanın tesbit
edilmesi gerekir. Bu sorumluluk Şube Gençlik Başkanına aittir. Şube Gençlik Baskanı kurs günlerinin tarihlerini Cemiyete
bildirmelidir.
Kurs öncesi Checkliste: Bu Llste ilk adımlar atılırken kullanılması gereken ilk listedir.
Görev
Sorumlusu
Son Tarih
Yapıldımı
Komisyon oluşturuldumu / Kimlerden ?
_________________________ ______________
o
_________________________ ______________
o
_________________________ ______________
o
Mekan ve Sınıf Hazırmı ?
_________________________ ______________
o
Hatip Çizelgesi oluşturuldumu ?
_________________________ ______________
o
Sosyal Aktivite Çizelgesi oluşturuldumu ?
_________________________ ______________
o
Gençlere, Kabul Mektubu gönderildimi ?
_________________________ ______________
o
Komisyon Üyeleri ile toplantı yapıldımı /Görevler dağıtıldımı ?
Kayıt Formlar dolduruldumu / Kayıtlaralındımı / bittimi ?
Hatip Çizelgesi:
Bu çizelgedeki amaç: Hatip ve konuyu daha önceden belirleyip gelecek haftalara hazır bir şekilde bulunmasını
sağlamak. Önceden kimin geleceğini ayarlarsak ve hatibimize tekrar gün ve saatini hatırlatırsak, gündem akışında
sıkıntı çekmeyiz inşaAllah.
İGMG GT Orta Öğretim Kursu Hatip Çizelgesi
Tarih
Hatip 1
Konu
Hatip 2
Konu
01.01.2012
Ali Kemer
Sabır
Ahmed Güneş
Gottesfurcht
08.01.2012
Fatih Yılmaz
Takv a
Soulejman Basri
Hoffnung
15.01.2012
Serkan Şahin
İhlas
İbrahim Yıldırım
Großzügigkeit
22.01.2012
Tayyip Öz
Niyet
Necati Yıldız
Gutes Benehmen
29.01.2012
Recep Çetin
Sıdk
Abdullah Çelik
Versprechen halten
05.02.2012
M uhammed Kaya
Emanet
Hüseyin Doğan
Hochmut
12.02.2012
Hasan Ateş
Namaz
Adem Demir
Sparsamkeit
19.02.2012
İsa Öztürk
Şefaat
Kadir Aydın
M enschenumgang
26.02.2012
Bilal Çakar
Sıdk
Kerim Tekin
Gehorsamkeit
04.03.2012
Abdulkadir Acar
Aile Geçimi
Ömer Arslan
Verzeihung
Sosyal Aktivite Çizelgesi:
Bu çizelgedeki amaç: Bir sonraki sosyal aktivitenin ne olduğunu önceden görebilmek ve ona göre gençlere
hatırlatmak. Gençlerimiz´de hazırlıklı bir şekilde kurs gününe gelebilirler.
İGMG GT Orta Öğretim Kursu Sosyal Aktivite Çizelgesi
Tarih
Sosyal Faaliyet
Gerekli Bilgi
01.01.2012
S occer Park
Fut bol Eşyal arı
08.01.2012
Pi zza yemek
15.01.2012
Mesci t de Güreş
Rahat Kı yafet l er
22.01.2012
Basket bol oynamak
S por Eşyal arı
29.01.2012
Döner yemek
05.02.2012
LAN-Part i si
12.02.2012
S i nemaya gi t mek
19.02.2012
Kahv e i çmek
26.02.2012
Hast ane zi yaret i
04.03.2012
Masa Teni si oynamak
Bi l gi sayar
Masa Teni si Raket i
Mektup çıkartılması:
Kayıtlar ve bilgiler alındıktan sonra, fakat kurs başlamadan önce gencin velisine kursun tarih ve yerini bildirmemiz
gerekir. Aynı mektubda ilk gün yapılacak olan sosyal faaliyeti ve aydatın getirilmesini bildirmeliyiz.
Sefa Öztürk
Mustermannstr. 123
30167 Hannover
Burak Kaya
Beispiel Weg 8
30419 Hannover
10.10.2012
Esselamu Aleykum değerli Kardeşim,
öncelikle Orta Öğretim kursuna katılmandan dolayı seni tebrik ederim. Diğer kardeşlerin gibi 27.10.2012 tarihinde
senide aramızda görmekten mutluluk duyuyoruz. Sabırla beklediğimiz ilk gün için sosyal aktivite için lütfen Futbol
eşyalarını getirmeye ve 25€’luk aylık ücretini unutma!
Allah gideceğin yolda yar ve yardımcın olsun.
Selam ve Dua ile
Ders Konuları ve Usulu:
Dersler 40 tane almanca ve 40 tane türkce olarak kitabın sonunda hem konu olarak hemde içerik olarak
hazırlanmıştır. Bu konuları hatiplerimize önceden verip çizelgemize aktarmamız gerekiyor. Hatipimiz konuyu 30 dakika
içerisinde hem hazır olan içerik ile hemde kendi verecek olan misal ve örnekle ile bitirmelidir. Geriye kalan 15
dakikasınıda Soru-Cevap bölümü için ayırarak toplam 45 dakika içinde dersini bitirmelidir.
Kurs Günü Organizasyon
Katılım Takibi:
Gençlerin kurs günlerindeki katılımı buraya not alınır. Sene sonu en çok katılmış olan gencimize bir hediye takdim edilir.
Böylelikle diğer gençler motive olur ve devamlılığı sağlanır.
Derslerin Vaktinde olmasını takip etme:
Ciddiyeti ve düzeni sağlamak için kurs günü derslerin başlangıç ve bitiş vakitlerine dikkat etmemiz gerekir. Mutlaka
hatiplerin sürelerini geçmemelerini hatırlatmak ve takip etmemiz gerekir. Ancak bu şekilde gençlerin disiplinini ve
eğitimini sağlıyabiliriz.
Online Platform oluşturma / facebook:
Facebook Grubu gibi online platformlar ile çalışmaları destekleyebiliriz. Burdan ayrı gençlerimize mesajlar yada
hatırlatmalar yapabiliriz. Dikkat edilmesi gerekilen mevzular şunlardır:
 Bu grub Bölge Gençlik Teşkilatı ile bağlantılı olup, yüklenen ve yazılan materiallerin dikkat ile yapılması
gerekir.
 Sadece bir bilgi alış-veriş için yada gençleri diğer haftalardaki ders günleri için motive edilmesi için
kulanılmalıdır.
Tenefüs Sohbetleri:
Tenefüslerde gençlerin bulunmuş oldukları ortamda kendilerine iyi hissetme duygusu verebilmek için, onlarla hem
komisyon abileri hemde kurs müdürü güler yüzlü bir şekilde muhabbet etmeleri gerekir. Gençlerle bir gönül bağının
oluşması şarttır.
Hatiplerin Takibi ve Teşekkürü:
Hatipleri en iyi bir şekilde misafir edip, ders sonunda onlara teşekkür etmemiz ve güzel bir şekilde uğurlamamız gerekir.
Böylelikle onlarda tekrar gelmeyi arzu ederler.
Haftalık Checkliste: Bu liste hafta içi takibin sağlanması için kullanılmalıdır.
Görev
Sorumlusu
Son Tarih
Yapıldımı
Sınıf hazırmı ?
_________________________ ______________
o
_________________________ ______________
o
_________________________ ______________
o
Bu Haftanın Hatibleri hazırmı / haberdarmı ?
Sosyal Aktivite için herşey hazırmı / Gençlerhaberdarmı ?
Aydatların durumu nasıl ?
_________________________
Gündem
Gündemimiz her hafta yeni olmak üzere 3 adet ders (her biri 45 dak.) ve ardından Sosyal Aktivite olmak üzere
doldurulması gerekir.
Ders
Hatip
Konu
10:00-10:45
Ahmet Yılmaz
Kuran-ı Kerim
Sonu degerlendirmesi
40 haftalık yoğun ders
sonrasında gençlerimiz
12:00-12:45
Fatih Kırmızı
Thema 6: Gottesfurcht
elbette yorulmuştur. Bu
13:00- .........
Sosyal Aktivite
Soccer Park
zamanda uzak yakın
demeden her cumartesi
camiilere varan gençlerimizi yaptıkları hicretten dolayı ödüllendirmek gerekir. Öyle ise Orta Öğretim kurslarının 40. ve
son cumartesi gününü özelleştirmek pek etkili olur. Peki gençlerimizin beklentilerini nasıl karşılamalıyız?
11:00-11:45
Mustafa Sarıoglu
Konu 3: Sabır
Orta Öğretim kurslarının son günü sosyal gün olarak gerçekleşmelidir. Gençlerimizi mutlu edebilmek için yemeği ve
sporu kombine etmek yeterlidir. Sınıf ve komisyon ile birlikte ızgara yapılabilir. Izgaranın yapıldığı zamanı da iyi
değerlendirmek gerekir. Bu sürede hep beraber oturulup geçen yılın değerlendirmesini yapmak faydalı olur.
Değerlendirme esnasında herkese söz hakkı verilip Orta Öğretim kursunun iyi ve kötü yönlerini açık açık söylemek
şarttır. Bunlar not edilip düzeltmemiz gerekenleri birdahaki dönemde gerçekleştirmeliyiz. Bu notlar ve tecrübelerde
Bölgenin yapmış olduğu Orta Öğretim Başkanlar Toplantısında değinilmelidir.Komisyondan sonra kurs müdürününde
bir kaç sözler etmesi mecburdur.
Kamp Organizesi ve Gündemi
Bir Orta Öğretim kampı için yapılması gerekilen farklı farklı şeyler var. Bu kamp bir komisyon ile yapılması faydalıdır.
Böylece ne fazla zaman sarf etmiş oluruz nede enerji tüketmiş oluruz. Bir kampın organizesini bir komisyon ile yapmak
için görevler adil şekilde dağıtılması ve aşağadaki noktalara dikkat edilmesi gerekiliyor.
Kamp öncesi
Davetiye ve Duyuru
Bütün Orta Öğretim gençleri bir mail ile veya telefon aracılıyla davet edilmesi gerekiliyor. Burada mekan, tarih, sosyal
aktivite için getirilmesi gerekenler ve kamp ücreti yazılması lazım. Bundan ötürü ev sobetlerinde kampı tekrar
hatırlatmakta ve gençleri tekrar davet etmekte fayda var.
Afiş
Gerçekleştirilecek olan kamp için bir afiş yapılabilir. Bu afiş Gençlik Lokalinde asılabilir ve facebook platformuna
eklenebilir. Bu afişin gençlere ulaşırsa motivasyon ve heyecan verecektir.
Mekan
Gençlerin nerede ders görecekleri, nerede yemek yiğecekleri ve nerede istirahat edecekleri en az iki hafta önceden
belirlenmesi gerekiyor. Böylece gençleri davet ederken mekanda açıklanabilir. Belirlenmiş olan mekan vaktince
cemiyete söylenmesi gerekiliyor.
Hatip
Hatip ve konular önceden kesinleşmesi gerekiyor. Hatipler en iyi şekilde gençlerin dilinden anlayabilecek olan örnek
insanlar olmalıdır. Lakin gençleri en iyi anlayan, gençlerlin yaşadıklarını en iyi bilendir. Bu hatiplerde ayarlanıp devamlı
takipte bulunmalari gerekiyor.
Yemek
Genelde üç öğün yemek verilir: İlk olarak öğle yemeği verilir. Kamp erken vakitte başlayacak ise ilk dersden önce;
olmadı ilk derslerden sonra verilir. Akşam yemeği gençlerin sosyal aktivitede kaybetmiş olduğu enerjiyi geri getirir. Ve
son olarak ertesi gün sabah namazından sonra ve ilk dersden önce kahvaltı verilir. Yemek ne kadar güzel olur ise
kampın değeri de o şekil artar.
Sosyal Aktivite
Sosyal aktivite gençler için kampın en önemli noktalarından birisidir. Burada gençliğin vermiş olduğu bütün enerjiyi bir
kaç saat içerisinde almamız gerekiyor. Öyle bir sosyal aktiviteyi seçmekte fayda var ki, her gencin ter döküp istirahat
zamanı uykuları gelebilsin. Gençler için sosyal faaliyet kamp değerini aşırı etkiler.
Kamp ücreti
Kamp ücreti konusunda giderlerimizi iyi hesaplamamız lazım. Giderlerimize göre kamp ücretini belirleyip gençlere
kamp ücretini açıklamalıyız. Bu konuda ne çok harcayıp borç yapmalıyız nede gençlerden çok para alıp kar
yapabiliriz. Elimize geçen paranın tümünü gençlere vermemiz şarttır. Orta Öğretim kursuna katılan gençlerimiz aydat
ödediği için (25€) onlardan ayriyetten ortalama 10€ almak yeterlidir.
Kamp Müfredatı
Orta Öğretim YES´ler cumartesi ve pazar günleri gerçekleşecektir. Bundan dolayı cumartesi olması gereken Orta
Öğretim kursu iptal edilmesi gerekiyor. Böylece o günki müfredat yapılacak olunan kamp için kullanılması gerekiyor.
Yani cumartesi günü Orta Öğretim kursunda işlenmesi gerekilen dersler kampta işlenilmesi şarttır.
Kamp Gündemi
Saat
Konu | Cumartesi, __ _____ ____
Süre
14:00
Açılış Kuran-ı Kerimi
5 dk
14:05
Yoklama ve Gündem Takdimi
10 dk
14:15
Açılış Konuşması
15 dk
14:30
Ders I: „ ... “
60 dk
15:30
15:45
Mola
Ders II: „ ... ”
16:45
17:30
15 dk
60 dk
İkindi Namazı
Ders III: „ ... “
Saat
18:30
45 dk
60 dk
Konu | Pazar, __ _____ ____
Akşam Yemeği
Süre
45 dk
Kahvaltı
60 dk
60 dk
Akşam Namazı
45 dk
30 dk
Mola
15 dk
105 dk
Yatsı Namazı
45 dk
30 dk
Mola
15 dk
08:00
19:15
Ders IV: „ ... “
10:00
20:15
Ders IV: „…“
10:45
20:45
Sosyal Aktivite
11:00
22:30
Ders V: „…“
11:45
23:00
İstirahat
Takdim
Dilek ve Temenniler
12:00
30 dk
Değerlendirme ve kapanış konuşması
Takdim
Kamp gündemi
hazırlanırken ders sayıları
ve saatleri, namaz
vakitleri, yemek saatleri
vs. önceden belirlenmesi
lazım. Bundan ötürü
gündeme namaz
vakitleri, kamp yeri ve
irtibat yazılması gerek.
Solda bir kamp
gündeminin örneği
bulunmaktadır.
Bunlardan ötürü Namaz
vakitleri, kamp yeri ve
irtibatı gündeme
ayrıyetten yazılması
gerek. Artık başarılı bir
kamp yapmak için
önünüzde engel
kalmamıştır.
Dökümanalar
Kayıt Formu:
Çalışma Yılı :
İGMG
Gençlik Teşkilatı
Kayıt Tarihi :
Orta Öğretim Kursu Senelik Kayıt Form u
Ad, Soyad:
Doğum Tarihi:
Adres:
Posta Kodu:
Şehir:
Telefon:
E-Mail:
Okul:
Gymnasium:
İmza Katılımcı
Diğer:
İmza Veli
Orta Öğretim Kursu için katılım ücretleri aylık (25€) ödenecektir
İmza Mü
Hatip Çizelgesi:
İGMG GT Orta Öğretim Kursu Hatip Çizelgesi
Tarih
Hatip 1
Sosyal Aktivite Çizelgesi:
Konu
Hatip 2
Konu
İGMG GT Orta Öğretim Kursu Sosyal Aktivite Çizelgesi
Tarih
Sosyal Faaliyet
Gerekli Bilgi
01.01.2012
Soccer Park
Futbol Eşyaları
08.01.2012
Pizza yemek
15.01.2012
Mescitde Güreş
Rahat Kıyafetler
22.01.2012
Basketbol oynamak
Spor Eşyaları
29.01.2012
Döner yemek
05.02.2012
LAN-Partisi
12.02.2012
Sinemaya gitmek
19.02.2012
Kahv e içmek
26.02.2012
Hastane ziyareti
04.03.2012
Masa Tenisi oynamak
Bilgisayar
Masa Tenisi Raketi
Kabul Mektubu:
__________ __________
_____________________
_____ _______________
__________ __________
_____________________
_____ _______________
____.____.________
Esselamu Aleykum değerli Kardeşim,
öncelikle Orta Öğretim kursuna katılmandan dolayı seni tebrik ederim. Diğer kardeşlerin gibi ____________________
tarihinde senide aramızda görmekten mutluluk duyuyoruz. Sabırla beklediğimiz ilk gün için sosyal aktivite için lütfen
________________________________________getirmeye ve 25€’luk aylık ücretini unutma!
Allah gideceğin yolda yar ve yardımcın olsun.
Selam ve Dua ile
Sosyal Aktivite İmkanları
Aşağıda 40 tane Sosyal Aktivite sıralanmaktadır. Bu 40 aktivitenin yapabildiğiniz kadar çoğunu yapınız çünkü gençler
değişiklik yaşaması gerek. Elbette hepsini yapmak mümkün olmayacaktır. Bu yüzden bazı aktiviteleri bir kaç defa
yapmak serbestir. Ama bunu uygularken şuna dikkat etmemiz lazım. Bu tekrarlamadan önce en az 2 farklı aktivite
gerçekleşmesi şarttır.
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
Pizza yemek
Müze ziyareti
Döner yemek
Gençlik cezaevi ziyareti
Lahmacun yemek
Dondurma yemek
Hastane ziyareti
Spaghetti yemek
Mescitde güres
„Schnitzeljagd“
Çin yemeği yemek
Mezarlık ziyareti
Gözleme (Waffel) yemek
Cig Köfte Partisi
Baklava/Künefe Partisi
Sıcak çikolata içmek
Futbol oynamak
MilkShake içmek
Bubble Tea içmek
Bowling oynamak
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
34.
35.
36.
37.
38.
39.
40.
Basketbol oynamak
Minigolf oynamak
Dart oynamak
Bilardo oynamak
Playstation oynamak
Nintendo Wii oynamak
Go Kart´a gitmek
Sinemaya gitmek
Paten sürmek
Deniz bisikleti sürmek
Bisikletli tur
Masa tenisi oynamak
Tırmanmaya gitmek
Voleybol oynamak
LAN-Partisi
Masa futbolu oynamak
Kano sürmek
Başka cemaat veya lokal ziyareti (Şubeler)
Stadyuma gitmek
Sınıfta fılm izlemek
40 tane Türkce Din Dersi
1) Selamın Ve Selamlaşmayı Yaygınlaştırmanın Fazîleti
1. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhüma şöyle dedi:
Bir adam, Resûlullah (s.a.v.)e:
– İslâm’ın hangi özelliği daha hayırlıdır, diye sordu? Resûl–i Ekrem:
“Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir” buyurdu.
2. Ebu Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Allah Teala Adem sallallahu aleyhi ve sellem’i yaratınca ona:
– Git şu oturmakta olan meleklere selam ver ve senin selamına nasıl karşılık vereceklerini de güzelce dinle; çünkü senin
ve senin çocuklarının selamı o olacaktır, buyurdu. Adem (a.s.) meleklere:
– es–Selamu aleykum, dedi. Melekler:
– es–Selamu aleyke ve rahmetullah, karşılığını verdiler. Onun selamına “ve rahmetulllah‘ı ilave ettiler.”
* Nisa: 4/86 ayetiyle öğretilen selamlaşma şeklini Allah burada da melekle Hz. Adem arasında tatbikatlı olarak
göstermiştir.
3. Ebu Umare Bera İbni Azib (ra) şöyle demiştir:
Rasulullah (s.a.v.) bize şu yedi şeyi emretti: Hasta ziyaretini, cenazeye iştirak etmeyi, aksırana hayır dilemeyi, zayıfa
yardım etmeyi, mazluma yardımcı olmayı, selamı yaygın hale getirmeyi ve yemin edenin yemininin yerine gelmesini
temin etmeyi.
4. Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edildiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman
birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.”
* Çünkü selam barışıklığın, dostluğun, karşılıklı konuşma ve anlaşmaya hazır oluşun ilk göstergesidir.
5. Ebu Yusuf Abdullah İbni Selam (ra) şöyle dedi:
Ben Rasulullah (s.a.v.)’i:
“Ey insanlar! Selamı yayınız, yemek yediriniz, akrabalarınızla alakanızı ve onlara yardımınızı devam ettiriniz. İnsanlar
uyurken siz namaz kılınız. Bu sayede selametle cennete girersiniz” buyururken işittim.
6. Tufeyl İbni Übey İbni Ka’b, söylediğine göre Abdullah İbni Ömer’e gelir ve onunla birlikte çarşıya çıkarlardı. Tufeyl
sözüne şöyle devam etti:
Biz çarşıya çıktığımızda, Abdullah, eski eşya satan, değerli mal satan, yoksul veya herhangi bir kimseye uğrasa
mutlaka selam verirdi. Bir gün yine Abdullah İbni Ömer’in yanına gelmiştim. Çarşıya gitmek için kendisine arkadaş
olmamı istedi. Ona:
– Çarşıda ne yapacaksın? Alış verişe vakıf değilsin, malların fiyatlarını sormuyorsun, bir şey satın almak istemiyorsun,
çarşıdaki sohbet yerlerinde de oturmuyorsun? Şurada otur da, birlikte konuşalım, dedim. Bunun üzerine Abdullah:
– Ey Ebu Batn! –Tufeyl, iri göbekli bir kişi olduğu için böyle hitap etmiştir– Biz, sadece selam vermek üzere çarşıya
çıkıyoruz; karşılaştığımız kimselere de selam veriyoruz, cevabını verdi.
* Sadece selam verip almak suretiyle sevap kazanmak için çarşı ve pazara çıkıyor İbni Ömer. Şimdi ise ne maksatlarla
çarşı ve pazara çıkılıyor.
1.2) Selâmı Tekrarlamak (Bir Yere Tekrar Girip Çıkan Veya Aralarına Ağaç Gibi Bir Engel
Girmesi Sebebiyle Birbiriyle Tekrar Karşılaşan Kimselerin Her Defasında Selâm Vermelerinin
Müstehap Oluşu)
1. Ebu Hureyre (ra) namazını, namazın gerektirdiği edeplere riayet etmeyerek kılan kimse hakkındaki hadisinde
belirttiğine göre, o kişi mescide gelip namaz kıldı, sonra Nebı (s.a.v.)’in yanına geldi ve ona selam verdi; Rasul–i Ekrem
onun selamına mukabelede bulundu ve:
“Dön ve namaz kıl, çünkü sen namaz kılmadın” buyurdu. Adam dönüp yeniden namaz kıldı, sonra Nebi (s.a.v.)’in
huzuruna gelip tekrar selam verdi. Neticede bu durum üç defa tekrarlandı.
2. Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edildiğine göre, Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz din kardeşine rastladığında ona selam versin. Eğer ikisinin arasına ağaç, duvar ve taş girer de tekrar
karşılaşırlarsa, tekrar selam versin.”
2) Selam Alıp Vermenin Şekli
1. İmrân İbni Husayn radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam geldi ve:
– es–Selâmü aleyküm, dedi. Hz. Peygamber onun selâmına aynı şekilde karşılık verdikten sonra adam oturdu.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
– “On sevap kazandı” buyurdu. Sonra bir başka adam geldi, o da:
– es–Selâmü aleyküm ve rahmetullah, dedi. Peygamberimiz ona da verdiği selâmın aynıyla mukâbelede bulundu. O
kişi de yerine oturdu. Hz. Peygamber:
– “Yirmi sevap kazandı” buyurdu. Daha sonra bir başka adam geldi ve:
– es–Selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh, dedi. Hz. Peygamber o kişiye de selâmının aynıyla karşılık verdi. O
kişi de yerine oturdu. Efendimiz:
– “Otuz sevap kazandı” buyurdular.
* Selamdaki ifadeler arttıkça sevap ta artıyor.
2. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
– “Şu zât Cibrîl aleyhi’s–selâm’dır; sana selâm ediyor” buyurdu. Ben de:
– Ve aleyhi’s–selâm ve rahmetullâhi ve berekâtüh, dedim.
Bu hadis, Buhârî ve Müslim’in bir kısım rivayetlerinde buradaki şekilde “ve berekâtüh” ziyadesiyle, bazı rivayetlerde ise
“ve berekâtüh” olmaksızın nakledilmiştir. Kaide olarak, güvenilir râvilerin ziyadesi makbuldür.
3. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir söz söylediği zaman, onunla
ne kasdettiğinin iyice anlaşılması için sözünü üç defa tekrarlardı. Bir topluluğun yanına geldiğinde onlara üç defa
selâm verirdi.
4. Mikdâd radıyallahu anh, uzun bir hadisinde şöyle dedi:
Biz, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in süt hissesini ayırıp kaldırırdık. Resûl–i Ekrem geceleyin gelir, uyuyanı
uyandırmayacak, uyanık olanlara işittirecek şekilde selâm verirdi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir gece geldi, yine
her zamanki gibi selâm verdi.
* Hiç kimseyi rahatsız etmemek peygamberimizin adetlerindendi, selamla bile olsa...
5. Esmâ Binti Yezîd radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün
mescide uğradı. Kadınlardan oluşan bir cemaat orada oturmaktaydı. Hz. Peygamber onlara eliyle işaret ederek
selâm verdi.
6. Ebû Ümâme radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsanların Allah katında en makbulü ve O’na en yakın olanı, önce selâm verendir.”
* Yakın olduğu zaman sesle selam verdiğine dair rivayetler vardır. Burada ise kadınlar biraz uzakta olmuş olacaklar ki
eliyle de onları işaret ederek uyarmıştır. El ile işaret ederek selam verip almak gayri müslimlerin adetidir. Fitne korkusu
olmadığı takdirde kadınlara da selam verilebilir.
7. Ebû Cürey el–Hüceymî radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldim ve:
– Aleyke’s–selâm yâ Resûlallah! dedim. Peygamber Efendimiz:
– “Aleyke’s–selâm deme; çünkü aleyke’s–selâm ölülere verilen selâmdır” buyurdu.
8. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Binitli olan yürüyene, yürüyen oturana, sayıca az olan çok olana selâm verir.”
Buhârî’nin bir rivayetinde: “Küçük büyüğe selâm verir” ilâvesi vardır.
9. Ebû Ümâme Suday İbni Aclân el–Bâhilî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“İnsanların Allah katında en makbul olanları, selâma ilk başlayanlardır.”
Tirmizî’nin Ebû Ümâme radıyallahu anh’den rivayetine göre bir adam:
– Yâ Resûlallah! İki kişi birbirleriyle karşılaşınca onlardan hangisi daha önce selâm verir? diye sordu. Peygamber
Efendimiz de:
– “Allah Teâlâ’ya daha yakın olan” buyurdu.
“... evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından bolluk, bereket ve esenlik dileyerek, birbirinize mutlaka selam veriniz...” (Nur:
24/61)
10. Enes radıyallahu anh şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
“Yavrucuğum! Kendi ailenin yanına girdiğinde onlara selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun” buyurdu.
3) Îman Etmeyenlere Selâm Verip Almak (İnanmayanlara İlk Olarak Bizim Selâm Vermemizin
Haram Olduğu, Onların Selâmlarına Nasıl Karşılık Verileceği, Müslümanlarla Müslüman
Olmayanların Bir Arada Oturduğu Meclise Selâm Vermenin Müstehap Olduğu)
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yahudi ve hıristiyanlara öncelikle siz selâm vermeyin. Yolda onlardan biriyle karşılaştığınız zaman, eziyet etmemek
şartıyla, onları yolun kenarından yürümeye zorlayınız.“
* Hadislerin genel muhtevası ve İslam tarihindeki tatbikata göre müslümanlar ehli kitap denilen hristiyan ve yahudilere
selam vermemişler, onlar verirlerse “ve aleyküm” diye alınması uygun görülmüştür. Onlara saygı ifadesi olarak yol
vermek uygun değildir. Allah’tan gelen son mesaja, İslama kulak vermedikleri ve kabul etmediklerinden dolayı oların
yeryüzünün gerçek sahibi olan müslümanlara da hürmet edip yol vermeleri gerekir. Müslüman olmamız hasebiyle
yoldan ve umumi olarak istifade edilen yerlerden istifade hakkına ilk olarak Allah’ın son mesajına itaat edenler layıktır.
Diğerleri kenara zorlanarak müslümanlar yoldan geçerler.
2. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kitap ehli olanlar size selâm verdiklerinde, onlara: Ve aleyküm, deyiniz.”
3. Üsâme radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, müslümanlar, müşrikler –puta
tapanlar– ve yahudilerden oluşan bir topluluğa rastladı ve onlara selâm verdi.
3.1) Ayrılırken Selâm Vermek (Bir Kimsenin Meclisten Kalktığı Bir Veya Daha Çok
Arkadaşından Ayrıldığı Zaman Selâm Vermesinin Müstehap Olduğu)
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz bir meclise vardığında selâm versin. Oturduğu meclisten kalkmak istediği zaman da selâm versin. Önce
verdiği selâm, sonraki selâmından daha üstün değildir.”
* Bir yere girerken ve çıkarken selam verilmesi peygamberimizin hem sözüyle hem de davranışıyla öğrendiğimiz
sünnetlerdendir. Her ikisi de fazilet ve sevap yönünden birbirinden farklı değildir. Bu selam vermeler müslümanlar
arasında iyi ilişkilerin geliştirilmesi ve devamını sağlayan ahlaki kurallardandır.
İlk gelindiğinde verilen selam gelen kişinin iyi niyet ve hayır için geldiğinin ve kötülük ve şer bulunmadığının bir ilanıdır.
Ayrılırken verilen selam ise kendisinin o kimseler yanında bulunmadığı sürece hem kendi kötülüklerinden hem de her
türlü kötülüklerden emniyette olmaları arzusunun bir ilanı olduğunun işaretidir. Böylelikle iki selam arasında bir fark
yoktur.
3.2) Bir Eve Girerken İzin İstemenin Gereği Ve Uyulması Gereken Edepler
“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere sahiplerinden izin almadan, selam vermeden girmeyin...” (Nur:
24/27)
1. Ebû Mûsa el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İzin istemek üç defadır. İzin verilirse girersin, verilmezse geri dönersin.”
2. Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İzin istemek göz(ün evin ayıplarını görmemesi) için şart kılınmıştır.”
* Bu hadisi daha iyi anlamak için (Müslim, Adab 43) de geçen “Bir kimse izni olmaksızın bir kimsenin evinin içine
bakarsa o kimsenin gözünü çıkarmak onlara helal olur.” Bugünkü ismiyle röntgencilik yapmak haramdır. Çünkü bu iş
bakan kimse için ahlaki düşüklük ve hasta ruhluluk alameti, bakılan için ise mahcubiyet kaynağıdır. Eve girmek için izin
istemek böyle bir gerekçeden dolayıdır.
3. Rib’î İbni Hirâş şöyle dedi:
Benî Âmir’den bir adamın bize haber verdiğine göre, bu zât, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem evde iken, “İçeri gireyim
mi?” diye izin istemişti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hizmetçisine:
“Çık, bu adama izin istemeyi öğret. Önce es–Selâmü aleyküm desin, sonra gireyim mi diye sorsun?”, buyurdu. Adam
Peygamberimizin söylediklerini duyarak:
es–Selâmü aleyküm, girebilir miyim? dedi. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ona izin verdi o da içeri girdi.
4) Aksırana Yerhamükellah Demek (Aksıran Elhamdülillah Dediğinde Yerhamükellah
Demenin Müstehap, Allah’a Hamdetmediğinde Yerhamükellah Demenin Mekruh Olduğu
Aksırana Cevap Vermenin Aksırmanın Ve Esnemenin Edepleri)
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz Allah aksıranı sever, fakat esneyeni sevmez. Sizden biriniz aksırır ve Allah Teâlâ’ya hamdederse, onun
hamdini işiten her müslümanın yerhamükellah demesi üzerine bir vecîbedir. Esnemeye gelince, o şeytandandır. Sizden
birinizin esnemesi geldiği zaman, onu gücü yettiği kadar engellemeye çalışsın. Çünkü sizden biriniz esnediği zaman
şeytan ona güler.”
* Esnemek bir sıhhat alameti olmayıp şeytandan olduğunun söylenmesi insanların gaflet ve tenbelliğinin belirtisi
olduğu duyurulmuş oluyor. Esnemenin sebebi: Çok yiyip içme suretiyle vücudun hareket kabiliyetinin azalması, uyku
ve gafletin öne geçmesidir. Bu duruma şeytan sevinir ve güler. O kişiyi esir aldığından ve dünyalık şeylere muhtaç
ettiğinden dolayı. Bu sebeple esnemek hoş karşılanmamış ve önüne geçilmesi emredilmiştir. Dolayısıyla el ile ağız
kapatmak gerekir.
2. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz aksırdığı zaman: Elhamdülillah desin. Kardeşi veya arkadaşı da ona: Yerhamükellah desin. Aksıran da:
Yehdîkümullahu ve yuslihu bâleküm = Allah sizi hidayette kılsın ve kalbinizi ıslah etsin, desin.”
* Aksırmak bir nimet olup sıhhatli olmanın alametidir. Her türlü nimete hamdettiğimiz gibi aksırma bu nimetine de
hamdetmemiz gerekir.
3. Ebû Mûsa radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Sizden biriniz aksırdığı zaman elhamdülillah derse, ona yerhamükellah deyiniz. Şayet Allah’a hamdetmezse siz de
yerhamükellah demeyiniz” buyururken işittim.
* Bir sünneti terkedene hatırlatmak ve yapmaya teşvik için bu tehdit konulmuş oluyor.
4. Enes radıyallahu anh şöyle demiştir:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında iki kişi aksırdı. Efendimiz onlardan birine yerhamükellah dedi, diğerine ise
söylemedi. Kendisine yerhamükellah demediği kişi:
– Filân kişi aksırdı, ona yerhamükellah dedin; ben aksırdım, bana ise demedin, deyince Peygamberimiz:
– “O kişi elhamdülillah dedi, sen ise demedin” buyurdular.
5. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem aksırdıkları zaman elini veya mendilini ağzına tutar, böylelikle sesini azaltmaya –
veya ağzını yummaya– çalışırdı.
6. Ebû Mûsâ radıyallahu anh şöyle dedi:
Yahudiler, kendilerine yerhamükümullah diyeceğini ümit ederek, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında
yapmacıktan aksırırlardı. Peygamber Efendimiz de onlara:
“Yehdîkümüllah ve yüslıhu bâleküm = Allah size hidayet versin ve hâlinizi ıslah etsin” buyururdu.
7. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz esnediği zaman eliyle ağzını tutsun. Çünkü şeytan onun ağzına girer.”
* Gaflet halinin belirtisi olan esnemekten sakındırmak için söylenen bu hadiste de ağzımızı kapamamız emrediliyor.
Ağzı açarak karşımızdakilere çirkin bir durum sergilemekten bizi uzaklaştırıyor. Şeytanın güleceği, sevineceği her türlü
davranıştan uzak durma gayreti böylece bize öğretilmiş oluyor.
5) Musafaha Yapmak (Müslümanların Birbirleriyle Karşılaşınca Musâfaha Yapmaları,
Güleryüzlü Davranmaları, Sâlih Bir Kimsenin Elini Öpmenin, Çocuğunu Şefkatle Öpmenin,
Yolculuktan Dönenle Kucaklaşmanın Mübah, Birinin Önünde Eğilmenin Mekruh Olduğu)
1. Ebü’l–Hattâb Katâde şöyle dedi:
Ben Enes’e:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ashâbı arasında el sıkışma âdeti var mıydı diye sordum. O da:
– Evet, diye cevap verdi.
2. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Yemen halkı gelince, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Size Yemen halkı geldi, el sıkışma âdetini ilk başlatan onlardır.”
3. Berâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İki müslüman karşılaştıklarında el sıkışırlarsa, birbirlerinden ayrılmadan önce günahları bağışlanır.”
4. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
– Bir adam:
– Yâ Resûlallah! Bizden bir kişi kardeşi veya arkadaşıyla karşılaştığında onun için eğilebilir mi, diye sordu.
Peygamberimiz:
– “Hayır eğilemez” buyurdu. Adam:
– Ona sarılıp öpebilir mi, diye sordu. Efendimiz:
– “Hayır” buyurdular. Bu defa adam:
– Elini tutup musâfaha edebilir mi, dedi. Peygamberimiz:
– “Evet” buyurdu.
* Saygı ve hürmet maksadıyla rükû eder gibi veya baş eğmek şeklinde bir kimsenin önünde eğilmek İslam’da caiz
değildir. Uzaktan gelen ve çoktandır görüşmeyen kimselerin veya uzun yolculuklardan dönen kimsenin
yakınlarıyla muanaka denilen kucaklaşması caizdir. Bu kucaklaşma birbirine haram olan kimseler arasında olamaz.
Yani nikahlanabileceği kimselerden olmaması gerekir. Musafaha = Tokalaşmak ise müslümanlar arasında sevgi ve
saygıyı artıran sünnetlerden biridir.
5. Safvân İbni Assâl radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir yahudi kendisi gibi yahudi olan arkadaşına:
– Gel şu peygambere gidelim, dedi. İkisi birlikte Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldiler ve müslümanlarla
yahudiler arasında ortak olan dokuz kesin âyeti sordular. Peygamberimiz cevapladıktan sonra onun elini ve ayağını
öperek:
– Şehâdet ederiz ki, sen gerçekten bir peygambersin, dediler.
* Kur’an’da İsra: 17/101 ve Neml: 27/12’de geçen dokuz ayet dokuz mucize veya Hz. Musa’ya Allah’ın bildirdiği on
emirden birini saklayıp dokuzunu öğrenmek istemişlerdi. Peygamberimizin dokuzunu ve sakladıkları onuncuyu da
bildirince elini ve ayağını öpmüşlerdi. Bu on emir ve on husus şunlardır. (1) Allah’a hiçbir şeyi ortak
koşmamak, (2) Hırsızlık yapmamak, (3) Zina etmemek, (4) Haksız yere adam öldürmemek, (5) Bir kimseyi öldürtmek için
güç kuvvet sahibi bir kimsenin yanına gitmemek, (6) Sihir, büyü yapmamak, (7) Faiz yememek, (8)Evli ve namuslu bir
kadına iffetsizdir diye iftira etmemek, (9) Savaş meydanından kaçmamak, (10) Bilhassa sizin gizlediğiniz cumartesi
yasağına saygısızlık etmemek. Peygamberimizin el ve ayaklarını öpen bu yahudileri yasaklamayışından dolayı bazı
alimler el öpmenin bazı durumlarda caiz olabileceğini çıkarmışlardır.
6. İbni Ömer radıyallahu anhümâ, başından geçen bir olayı anlatırken şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e yaklaştık ve elini öptük.
* Bir seriyye dönüşü cephede cereyan eden bazı olayları ibni Ömer peygamberimize anlattıktan sonra özel bir durum
olan el öpme hadisesini anlatır.
7. Âişe radıyallahu anhâ şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem benim evimde iken Zeyd İbni Hârise Medîne’ye gelmişti. Sonra Resûl–i Ekrem’e
gelip kapıyı çaldı. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de elbisesini sürüyerek ayağa kalktı, onu kucakladı ve öptü.
* Çoktandır görüşmedikleri kölesi ve evlatlığı olan çok sevdiği Zeyd’e böylece muamele etti. Bu özel muamele de
böylece bize aktarıldı.
8. Ebû Zer radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
“Kardeşini güleryüzle karşılamak şeklinde bile olsa, hiçbir iyiliği küçük görme” buyurdu.
* Her şey müslümana sevap kazandırır. İşte güler yüzle bir kardeşini karşılamak da sevap kazandıran amellerdendir.
9. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Hz. Ali’nin oğlu Hasan radıyallahu anhümâ’yı öpmüştü. Bunun üzerine Akra‘ İbni
Hâbis:
– Benim on tane oğlum var, fakat bunlardan hiçbirini öpmedim, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” buyurdu.
6) Hastayı Ziyaret Etmek, Cenâzeyi Uğurlamak, Cenâze Namazını Kılıp Kabre Konulurken
Orada Bulunmak Ve Gömüldükten Sonra Mezarın Başında Bir Süre Beklemek
1. Berâ İbni Âzib radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize, hasta ziyaretini, cenâzenin arkasından gitmeyi, aksırana “yerhamükellah”
demeyi, yemin edenin yeminini yerine getirmesini, haksızlığa uğrayana yardım etmeyi, davet edenin davetini kabul
etmeyi ve selâmı yaygınlaştırmayı tavsiye etti.
2. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Müslümanın, müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâm almak, hasta ziyaret etmek, cenâzenin arkasından yürümek,
davete icâbet etmek ve aksırana “yerhamükellah” demek.”
3. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“ Allah Teâlâ kıyâmet gününde şöyle buyurur:
–”Ey âdemoğlu! Hastalandım, beni ziyaret etmedin”. Âdemoğlu:
– Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyaret edebilirdim? der. Allah Teâlâ:
– “Falan kulum hastalandı, ziyaretine gitmedin. Onu ziyaret etseydin, beni onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor
musun? Ey Âdemoğlu! Beni doyurmanı istedim, doyurmadın” buyurur. Âdemoğlu:
– Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl doyurabilirdim? der. Allah Teâlâ:
– “Falan kulum senden yiyecek istedi, vermedin. Eğer ona yiyecek verseydin, verdiğini benim katımda mutlaka
bulacağını bilmez misin? Ey Âdem oğlu! Senden su istedim, vermedin” buyurur. Âdemoğlu:
– Ey Rabbim! Sen âlemlerin Rabbi iken ben sana nasıl su verebilirdim? der. Allah Teâlâ:
– “Falan kulum senden su istedi, vermedin. Eğer ona istediğini verseydin, verdiğinin sevâbını katımda bulurdun. Bunu
bilmez misin?” buyurur.
4. Ebû Mûsâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Hastayı ziyaret edin, aç olanı doyurun, esiri kurtarın!”
5. Sevbân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir müslüman, hasta bir müslüman kardeşini ziyarete gittiğinde, dönünceye kadar cennet hurfesi içindedir.”
– Ey Allah’ın elçisi, cennet hurfesi nedir? dediler. Resûl–i Ekrem;
– “Cennet yemişidir,” buyurdu.
* Cennet hurmalığı, cennet yemişleri, cennet nimetleri anlamına gelen hurfe, harif, mahrefe kelimeleriyle hasta
ziyaretine giden kimsenin cennette yemiş toplar gibi sevap toplayacağı anlamına gelmektedir. Hasta ziyaretini yapan
kimseye yetmiş bin meleğin rahmet okuması ve istiğfar etmesini aşağıdaki hadis-i şeriften öğreneceğiz.
6. Ali radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim
demiştir:
“Bir müslüman, hasta olan bir müslüman kardeşini sabahleyin ziyarete giderse, yetmiş bin melek akşama kadar ona
rahmet okur. Eğer akşamleyin ziyaret ederse, yetmiş bin melek onun için sabaha kadar istiğfar eder. Ve o kişi için
cennette toplanmış meyveler de vardır.”
7. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in hizmetinde bulunan yahudi bir çocuk vardı. Bir gün hastalandı.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu ziyarete gitti, başucuna oturdu ve ona:
– “Müslüman ol!” buyurdu. Çocuk, düşüncesini öğrenmek için, yanında bulunan babasının yüzüne baktı. Babası:
– Ebü’l–Kâsım’ın çağrısına uy, dedi. Çocuk da müslüman oldu.
Bunun üzerine Hz. Peygamber:
“Şu yavrucağı cehennemden kurtaran Allah’a hamdolsun” diyerek dışarı çıktı.
7) Hastaya Dua Etmek (Hastaya Ne Diye Dua Edilir?)
1. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, bir kimsenin herhangi bir yeri ağrıdığında veya yara bere
olduğunda Hz. Peygamber parmağıyla şöyle yapar – râvi Süfyân İbni Uyeyne, şehâdet parmağını yere değdirip
kaldırarak Hz. Peygamber’in nasıl yaptığını gösterdi– ve:
– “Bismillah, bu birimizin tükrüğüyle karışmış bizim yurdumuzun toprağıdır, Rabbımız’ın izniyle hastalarımıza iyi
gelir” buyururdu.
* İnsan hammaddesinin toprak olması dolayısıyla bazı müslümanların tükrüğüyle yeryüzü toprağının karışımı da
hastalıklara şifa vasıtası olabilir.
2. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, aile fertlerinden biri
hastalanınca, sağ eliyle hastayı sıvazlar ve şöyle dua buyururdu:
“Bütün insanların rabbı olan Allahım! Bunun ıstırabını giderip, şifa ver. Şifayı veren ancak sensin. Senin şifandan başka
şifa yoktur. Buna, hiçbir hastalık izi bırakmayacak şekilde şifa ihsan et!”
3. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, (talebesi) Sâbit’e –Allah ona rahmet etsin–
– Sana, Hz. Peygamber’in hastaya okuduğu duayı okuyayım mı? diye sordu. Sâbit de:
– Oku!. dedi. Bunun üzerine Enes şu duayı okudu:
“Ey insanların, ıstırabları gideren Rabbi, Allahım! Senden başka şifa verecek yoktur. Buna, hiçbir iz bırakmayacak
şekilde şifa ver; şifa veren ancak sensin.”
4. Sa’d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Hastalığımda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni ziyarete geldi ve üç defa:
“Rabbim, Sa’d’ı iyileştir” diye dua buyurdu.
5. Ebû Abdullah Osman İbni Ebül–Âs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, (müslüman olduğundan beri)
vücüdunda hissettiği bir ağrıdan dolayı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e şikâyette bulundu. Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem de ona şunu tavsiye etti:
– “Vücudunun ağrıyan yerine elini koy ve üç kere “bismillah” de, yedi kere de ‘bendeki bu hastalığın şerrinden ve
ileride yenileyip elem ve hüzün vermesinden Allah’ın izzet ve kudretine sığınırım’ de!”
6. İbni Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim, henüz eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret eder de onun başucunda yedi kere; “büyük arşın sahibi yüce Allah’dan
seni iyi etmesini dilerim” diye dua ederse, Allah o hastayı iyi eder.”
7. İbni Abbâs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, hasta bir bedevîyi ziyaret
etti. Her hastayı ziyaret ettiğinde yaptığı gibi ona da, “Geçmiş olsun, hastalığın günahlarına keffâret olur
inşallah” buyurdu.
8. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Cebrâil aleyhisselâm, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’e gelerek:
– Ey Muhammed, hasta mısın? diye sordu. Hz. Peygamber de:
– Evet, dedi. Cebrâil aleyhisselâm:
– Allah’ın ismiyle seni rahatsız eden her şeyden sana okurum. Her nefsin veya hasetçi her gözün şerrinden Allah sana
şifâ versin. Allah’ın adıyla sana okurum” diye dua etti.
9. Ebû Said el–Hudrî ve Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, bunlar Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’in şöyle buyurduğuna şahit oldular:
–”Kim, Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah büyüktür”, derse; Allah onu doğrulayarak: – “Benden başka ilah yoktur,
ben büyüğüm” buyurur. Kul:
– “Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir, ortağı yoktur”, dediğinde, Allah Teâlâ, (o kulunu tasdik ederek) – “Benden
başka ilah yoktur, ben tekim, eşim–ortağım yoktur” buyurur. Kul:
– “Allah’tan başka ilah yoktur. Mülk de O’nun, hamd de O’nundur”, dediğinde Allah Teâlâ:
– “Benden başka ilah yoktur, hamd de benimdir, mülk de benimdir” buyurur. Kul:
– “Allah’tan başka ilah yoktur, güç kudret yalnız Allah’ındır”, dediği zaman Allah Teâlâ;
– “Benden başka ilah yoktur, kuvvet ve kudret ancak benimdir, benimledir” buyurur.
Bu açıklamalardan sonra Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem sözüne devam ederek; “Bu duaları bir kimse
hastalığında söyler de sonra ölürse, cehennem ateşi ona dokunmaz” buyurdu.
* Dua gerçek şifa verene direkt başvurmak demektir. Peygamberimiz hastalıklara şifa vermesi için hem kendisi Allah’a
dua eder hem de nasıl dua edilmesi konusunda ümmetine tavsiyelerde bulunurdu. 901, 909 numaralı hadisler bunların
örnekleridir.
8) Hastanın Halini Yakınlarından Sormak
1. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Ali İbni Ebû Tâlib radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’in vefat ettiği hastalığı zamanında yanından çıktı. Sahâbîler:
Ey Ebü’l–Hasan! Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem nasıl oldu, geceyi nasıl geçirdi ? dediler. O da:
– Allah’a hamdolsun, hastalığı atlattı! dedi.
8.1) Öleceğini Anlayan Kimsenin Yapacağı Dua
1. Âişe radıyallahu anhâ şöyle demiştir:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in bana yaslanarak:
–”Allahım, beni bağışla, bana merhamet et ve beni refîk–i a‘laya ilet!” diye dua ettiğini duydum.
2. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i, ölüm döşeğinde, yanıbaşındaki su kabına elini daldırıp yüzüne sürerken
gördüm. O, böyle yapıyor sonra da “Allah’ım ölümün şiddet ve sıkıntılarına karşı bana yardım et” diye dua ediyordu.
8.2) Hastaya Ve Ölüm Mahkûmlarına İyi Bakmak
(Hastanın Yakınlarına Ve Bakıcılarına, Ona İyi Bakmalarını Ve Ondan Görecekleri Tepkilere
Sabretmelerini Tavsiye Etmek; Yine Had, Kısas Ve Benzeri Cezalar Sebebiyle Ölümü Yaklaşmış
Olanlara İyi Davranılmasını Hatırlatmanın Güzelliği)
1. İmrân İbni Husayn radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Cüheyne kabilesinden bir kadın, zina sonucu gebe
kalmış olduğu halde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve:
– Ey Allah’ın Resûlü! Had cezasını gerektiren bir suç işledim. Cezamı ver! dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadının velisini çağırtıp getirtti ve ona:
–”Bu kadına iyi bak. Çocuğunu doğurunca bana getir!” buyurdu.
Adam, aldığı talimatın gereğini yaptı ve kadını doğumdan sonra getirdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadının üzerine elbisesinin iyice bağlanmasını söyledi, sıkı sıkı bağladılar. Sonra
Hz. Peygamber’in emri üzerine taşlanarak öldürüldü. Sonra da Resûl–i Ekrem kadının cenâze namazını kıldı.
* Ölmesi kesinlikle muhtemel hastalara ve ölümüne karar verilmiş mahkumlara iyi bakmak ve iyi bakılma tavsiyesinde
bulunmak peygamberimizin tavsiyelerindendir. Evli olup zina eden kimseye recm cezası uygulamasını da böylece
görmüş olduğumuz peygamberimiz; bu tür bir suçu işleyen ve recm cezasını hak eden kimseye toplum ve yakın
çevresi tarafından psikolojik baskılar kınama ve benzeri bir takım kaba, olumsuz davranışlara girilmemesi için cezadan
önce ceza anlamına gelebilecek bu tür davranışlardan uzak durulması gereğini hatırlatarak düşene düşman
olmamalı prensibini ortaya koymuştur.
8.3) Hastanın Hâlini Anlatması (Hastanın, “Hastayım, Ağrım Şiddetli, Yanıyorum, Vay Başım”
Gibi Sözler Söylemesinin Câiz Olduğu, Şikâyet Etmediği Sürece Böyle Dertlenmesinde Kerahet
Bulunmadığı)
1. İbni Mes‘ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Bir keresinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girdim, kendisi sıtmaya yakalanmıştı, elimi vücuduna
dokundurdum ve:
– Gerçekten şiddetli bir sıtma nöbetine tutulmuşsunuz, dedim.
–”Evet, sizden iki kişinin çekebileceği kadar ıstırap çekiyorum” buyurdu.
2. Sa’d ibni Ebû Vakkâs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Yakalandığım şiddetli bir hastalık dolayısıyla Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ziyaretime geldi. Ona:
– “Gördüğün gibi çok rahatsızım. Ben zengin bir adamım. Bir tek kızımdan başka mirasçım da yok…” dedim.
[Râvi, hadisin tamamını nakletmiştir.
3. Kâsım İbni Muhammed’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi: Âişe radıyallahu anhâ, bir keresinde şiddetli baş
ağrısına tutulduğundan dolayı, “vay başım, ölüyorum” dedi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
–”Asıl ben, ‘vay başım’ demeliyim” buyurdu.
(Râvi hadisin tamamını nakletti)
9) Ölmek Üzere Olan Kimseye Kelime–i Tevhid Telkini
1. Mu’âz radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kimin son sözü, “Allah’tan başka ilah yoktur” (Lâ ilâhe illallah) cümlesi olursa, o kişi cennete girer.”
* Hayatı boyunca yaşantısı Kelime-i Şehadetin muhtevasına göre olan ve müslümanca yaşayan kimsenin otomatik
olarak son nefesindeki son sözü de aynen Kelime-i Şehadet olacak ve cennete girecektir. Bir ömür boyu para ve
benzeri şeylerle ömür tüketen kimsenin son nefesinde bu kelimeyi söylemesi de mümkün değildir.
2. Ebû Sa’îd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ölmek üzere olanlarınıza Lâ ilâhe illallah demeyi telkin ediniz!”
* Ölüm esnasında yapılabilecek en büyük yardım Kelime-i Şehadet söylemeye yardımcı olmaktır. Bu hareket o
kimseye çok değerli bir ahiret armağanı sunmak demektir. İlk konuşmaya başlayan çocuğa “la ilahe illallah” öğretiniz
buyurmuş, bizzat Rasûlullah (s.a.v.) kendisi de İsra: 17/111 ayetini yeni konuşmaya başlayan çocuklara yedi sefer
tekrarlatarak öğretip belletirdi. Bu da doğumdan ölüme tevhid çizgisinde oluşu gösterir.
9.1) Ölünün Gözlerini Kapadıktan Sonra Söylenecek Söz
1. Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, (vefat etmiş olan) Ebû Seleme’nin yanına girdi. Gözleri açık kalmıştı, onları
kapattı. Sonra şöyle buyurdu:
“Ruh çıkınca gözler onu izler.”
Tam bu sırada Ebû Seleme’nin aile fertlerinden bazıları bağıra–çağıra ağlamaya başladılar. Bunun üzerine
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;
“Kendinize hayırdan başka bir şeyle dua etmeyin. Çünkü melekler dualarınıza âmin derler” buyurdu. Sonra şöyle dua
etti:
“Allah’ım! Ebû Seleme’yi bağışla. Derecesini hidâyete ermişler seviyesine yükselt! Geride bıraktıkları için de sen ona
vekil ol! Ey âlemlerin Rabbı! Bizi de onu da bağışla!. Kabrini genişlet ve nurla doldur!”
* Bu dua başka hadis-i şeriflerden de öğrendiğimize göre her hâdise karşısında yapılmalıdır. Hatta ayağımıza bir taş
takılsa bile, başa gelen her türlü sıkıntı, musibet, dert, bela vs. her şeyde aynen söylenmelidir. Biz Allah’ın mülkünde
yaşamaktayız ve sonunda da ona ulaşacağız,denmelidir. Dilimiz bu söze devamlı alıştırılmalı ve her başa gelen sıkıntı
ve işte söylenmelidir.
9.2) Ölünün Başında Söylenecek Söz (Ölünün Başında Söylenecek Söz Ve Cenaze Sahibinin
Söyleyeceği Söz)
1. Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“– Hasta veya ölünün başında bulunduğunuz zaman güzel sözler söyleyiniz. Zira melekler sizin dualarınıza âmin derler”.
Ümmü Seleme dedi ki, Ebû Seleme vefat edince Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldim ve:
– Ey Allahın Resûlü! Ebû Seleme öldü, dedim. Bana şöyle buyurdu:
“Allahım, beni ve onu bağışla! Ve bana ondan daha iyi birini nasip et!” diye Allah’a yalvar.” Hz. Peygamber’in dediği
gibi yaptım. Neticede Allah Teâlâ bana Ebû Seleme’den daha hayırlı olan Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i eş
olarak Verdi.
2. Yine Ümmü Seleme radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim:
“Herhangi bir kul sıkıntıya düşer de “Biz Allah’dan geldik, Allah’a döneceğiz. Allahım, başıma gelen musibetin ecrini
ver ve bana bundan daha hayırlısını lutfet” diye dua ederse, Allah Teâlâ onu uğradığı sıkıntıdan dolayı mükâfatlandırır
ve ona kaybettiğinden daha hayırlısını verir.”
Ümmü Seleme dedi ki, Ebû Seleme öldüğünde ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in öğrettiği gibi dua ettim.
Allah da bana Ebû Seleme’den daha hayırlısını, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i verdi.
3. Ebu Musa (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
Bir kulun çocuğu ölünce Allah meleklerine şöyle der:
- Kulumun çocuğunun ruhunu mu kabzettiniz? buyurur. Melekler:
- Evet, derler. Allah:
- Kulumun ciğerparesini gönlünün meyvesini mi kopardınız? Buyurur. Melekler:
- Evet, derler. Allah:
- Peki kulum ne dedi, buyurur. Melekler:
- Sana hamdetti ve inna lillah ve inna ileyhi râciûn = Biz senin mülkündeyiz ve sana döneceğiz dedi, derler. Bunun
üzerine Allah:
O halde kulum için cennette bir ev yapın ve adını da hamd evi koyun, buyurur.
4. Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.a.v.), Allah’ın şöyle buyurduğunu söylemiştir:
“Mü’min bir kulumun dünyada sevdiklerinden birini aldığım zaman buna sabredip sevabını Allah’tan beklerse onun
mükafatı ancak cennettir.
10) Bağırıp Çağırmadan Ölüye Ağlamak
1. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, yanında
Abdurrahman İbni Avf, Sa’d İbni Ebû Vakkâs ve Abdullah İbni Mes’ûd Allah onlardan razı olsun bulunduğu halde Sa’d
İbni Ubâde’yi ziyaret etti. Durumunu görünce Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ağladı. Onun ağladığını gören
sahâbîler de ağlamaya başladılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
– “Bilmez misiniz, gerçekten Allah, gözyaşı ve kalbin elemi sebebiyle kişiye azap etmez. Fakat – dilini işâret ederek–
bunun yüzünden azap eder veya bağışlar” buyurdu.
2. Üsâme İbni Zeyd radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, ölmek
üzere olan kızının oğlunu verdikleri zaman, Peygamber’in gözleri doldu. Bunun üzerine Sa’d İbni Ubâde:
– Ey Allahın Resûlü! Bu ne haldir? dedi. Hz. Peygamber de:
– “Bu, Allah’ın, kullarının kalbine koyduğu acıma duygusu, rahmettir. Allah, acımasını bilen kullarına merhamet
eder” buyurdu.
3. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ruhunu teslim etmek üzere
olan oğlu İbrahim’in yanına girince gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Bunun üzerine Abdurrahman İbni Avf:
– Ey Allah’ın Resûlü! Siz de mi ağlıyorsunuz?” diye sordu. Hz. Peygamber ona:
– “Ey İbni Avf! Bu gördüğün gözyaşları rahmet ve şefkat eseridir” cevabını verdi. Sonra şunları ilave etti:
–”Göz yaşarır, kalp hüzünlenir. Biz ancak Rabbimiz’in razı olacağı sözleri söyleriz. Ey İbrahim! Seni kaybetmekten dolayı
gerçekten üzgünüz.”
10.1) Ölenin Hâlini Gizlemek (Ölüde Görülen Hoşa Gitmeyen Halleri Söylemekten Kaçınmak)
1. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in âzad ettiği kölesi Ebû Râfi’ Eslem radıyallahu anh’den rivayet edildiğine
göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ölüyü yıkayıp da onda gördüğü hoş olmayan halleri gizleyen kimseyi Allah Teâlâ kırk kere bağışlar.”
* Çokluktan kinaye olarak “kırk kere bağışlar” denmektedir. Cenaze yıkayan kimselerin bazı sırları saklamaları gerektiği
böylece anlatılmış oldu. Müslümanın ayıbını örtmeyi başaranı Allah ta bağışlar olumlu durumları söylemekte bir
sakınca yoktur.
10.2) Cenaze Namazı Kılmak (Cenaze Namazı Kılmanın, Kabre Kadar Giderek Cenazenin
Mezara Konulmasında Hazır Bulunmanın İyi, Kadınların Cenazeye İştirak Etmelerinin İse
Mekruh Olduğu)
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim bir cenazede, cenaze namazı kılınıncaya kadar bulunursa, bir kîrat, gömülünceye kadar kalırsa, iki kîrat sevap
alır.”
– İki kîrat ne kadardır? diye sordular. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;
– “İki büyük dağ kadar!” cevabını verdi.
2. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim, sevâbına inanarak, karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek bir müslüman cenazesi ile birlikte gider ve namazı
kılınıp gömülünceye kadar beklerse, her biri Uhud dağı kadar olan iki kîrât sevapla döner. Kim de cenaze namazını
kılar, defnolunmadan önce ayrılırsa bir kîrât sevapla döner.”
3. Ümmü Atıyye radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Biz hanımlar cenazeye iştirak etmekten men edildik. Fakat cenâze teşyii bize kesin olarak haram kılınmadı.
10.3) Cenazeyi Süratli Taşımak
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“ Cenâzeyi süratli taşıyın. Eğer o iyi bir kişi ise, bu onun için bir hayırdır; onu bir an evvel kabirdeki hayır ve sevabına
kavuşturmuş olursunuz. Yok eğer iyi bir kişi değilse, bu da bir şerdir; onu çabucak omuzlarınızdan atmış olursunuz.”
2. Ebû Sa’îd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyururdu:
“Ölü tabuta konup da erkekler onu omuzlarına aldıkları zaman, eğer o iyi bir kişi ise; “beni bir an önce yerime
ulaştırınız!” der; eğer iyi biri değilse, “eyvah, beni bu tabut ile nereye götürüyorsunuz?” diye feryat eder. Ölünün bu
seslenişini insanlardan başka her yaratık işitir. Şayet insan bu sözleri işitecek olsaydı, düşüp bayılırdı.”
11) Cenaze Namazında Saflar (Cenaze Namazı Kılanların Çok Olması, Cemaatin Üç Veya
Daha Fazla Saf Teşkil Etmesi)
1. Âişe radıyalallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Herhangi bir ölüye, sayıları yüzü bulan bir cemaat namaz kılar ve hepsi de ona şefaatçi olursa, onların bu duaları
kabul olunur.”
2. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle
buyururken dinledim dedi:
“Bir müslüman ölür de cenaze namazını Allah’a şirk koşmamış kırk kişi kılarsa, Allah onların cenaze hakkındaki dualarını
kabul eder.”
3. Mersed İbni Abdullah el–Yezenî’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Mâlik İbni Hübeyre radıyallahu anh, cenaze namazı kılacağı zaman cemaatı az bulursa, onları üç saf hâlinde dizer
sonra da şöyle derdi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Üç saf cemaatin cenaze namazını kıldığı kişi, cenneti hakeder” buyurdu.
11.1) Cenâze Namazında Okunacak Dualar
Cenaze namazı dört tekbir ile kılınan bir namaz olup Birinci tekbir alınınca Eûzu besmele ile Fatiha suresi okunur, İkinci
tekbirden sonra Salli ve Barik denilen her namazın oturuşunda okunulan dualar okunur. Üçüncü tekbirden sonra
ilerideki hadislerde gelecek olan ölüye ve tüm müslümanlara yapılacak dualardan biri ile dua edilir. Dördüncü
tekbirden sonra en güzel dualardan biri olan “Allahümme la tahrimna ecrehû ve la teftinna ba’dehü vağfirlena ve
lehu = “Allah’ım bunun sevabından bizi mahrum etme bundan sonra da bizi fitneye düşürme. Bizi ve onu
bağışla” diye dua edilerek sağa sola selam verilip cenaze namazı bitirilmiş olur.
Üçüncü tekbirden sonra okunacak dualardan değişik rivayetleri de şunlardır.
1. Ebû Abdurrahman Avf İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir cenaze namazı kıldı. Onun şöyle dua ettiğini duydum ve ezberledim:
“Allahım! Onu bağışla, ona rahmet et, onu azap ve sıkıntılardan koru. Kusurlarını affet. Cennetten nasibini ihsan et,
gireceği yeri(kabrini) genişlet! Onu su ile, karla ve buzla yıka. Beyaz giysileri kirden (ve pisten) temizler gibi onu
günahlarından arındır. Kendi evinden daha güzel bir ev, ailesinden daha hayırlı bir aile, eşinden daha hayırlı bir eş ver.
Onu cennete koy, kabir ve cehennem azabından koru.”
İbni Avf diyor ki, bu güzel duaları duyunca “keşke ölen ben olsaydım” diye içimden geçirdim.
2. Ebû Hüreyre, Ebû Katâde ve Ebû İbrahim el–Eşhelî’nin sahâbî olan babasından radıyallahu anhüm rivayet
edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir cenaze namazı kıldı ve şöyle dua etti:
“Allahım! Dirilerimizi ve ölülerimizi, küçüklerimizi ve büyüklerimizi, erkeklerimizi ve kadınlarımızı, burada bulunanlarımızı
ve bulunmayanlarımızı bağışla! Allahım! Bizden hayatta bırakacaklarını İslâm üzre yaşat. Öldüreceklerini iman ile öldür.
Bizi bu cenazede bulunmanın sevabından mahrum etme ve ondan sonra bizi fitneye düşürme!”
3. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken
dinledim” demiştir:
“Cenaze namazı kıldığınız zaman, ölen kimseye ihlâsla dua ediniz!”
4. Yine Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem cenaze namazında şöyle dua etmiştir:
“Allahım! Bu cenazenin Rabbi sensin, onu sen yarattın, İslâm’a sen hidâyet ettin. Şimdi onun ruhunu da sen aldın.
Onun gizlisini–açığını en iyi sen bilirsin. Biz senin huzuruna, ona şefaatçi olarak geldik, onu bağışla!”
5. Vâsile İbnü’l–Eska‘ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bize müslümanlardan birinin cenaze namazını kıldırmıştı. Onun şöyle dua ettiğini
duydum:
“Allahım! Falan oğlu falan sana emanettir ve senin güvencene sahiptir. Artık onu kabir fitnesinden ve cehennem
azabından koru. Sen sözünde duran ve hamde lâyık olansın. Allahım! Onu bağışla ve ona rahmet et. Şüphesiz
bağışlayan ve merhamet eden sensin.”
6. Abdullah İbni Ebû Evfâ radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre o, kızının cenaze namazında dört defa
tekbir aldı. Dördüncü tekbirden sonra, iki tekbir arasında durduğu kadar durup kızının bağışlanmasını diledi ve ona
dua etti. Sonra da “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapardı” dedi.
Bir başka rivayette şu ifadeler yer almaktadır: “Dört tekbir aldıktan sonra o kadar bekledi ki, biz onun beşinci defa
tekbir alacağını sandık. Sonra sağına ve soluna selâm verdi. Namazdan sonra; “Bu yaptığın nedir?” dedik. O da bize,
“Resûlullahsallallahu aleyhi ve sellem’in yaptığını gördüğüm şeye bir ilave yapmış değilim, ” ya da
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem böyle yapardı” diye cevap verdi.
12) Ölünün Borcunu Hemen Ödemek (Ölünün Borcunu Hemen Ödemek, Onu Bir An Önce
Defne Hazırlamak, Ancak Ansızın Ölmüş İse Öldüğü İyice Anlaşılıncaya Kadar Bekletmek)
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Mü’minin ruhu, ödeninceye kadar borcuna bağlı kalır”
2. Husayn İbni Vahvah radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Talha İbni’l–Berâ İbni’l–Âzib radıyallahu
anhümâ hastalanmıştı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu ziyarete geldi. (Çıkarken) şöyle buyurdu:
“Talha’ya ölümün yaklaştığını görüyorum. Ölecek olursa bana haber verin; techiz ve tekfini işinde elinizi çabuk tutun.
Çünkü bir müslümanın cesedini ailesi yanında bekletmek uygun değildir.”
* Cenazenin evde bekletilmesi; cesedde meydana gelecek değişiklikler sebebiyle etrafındaki kimselerin ondan
tiksinmesine ve ölünün geride bıraktıkları üzerindeki saygınlığının ortadan kalkmasına sebep olur.
Cîfe : Hayvan ölüsüne verilen bir isim olup burada insan ölüsü hakkında kullanılması cenazenin uzun süre bekletilmesi
halinde özellikle sıcak mevsimde onun da hayvan leşi gibi kokacağını hatırlatmak ve dolayısıyla cenazeyi evde
bekletmekten ciddi şekilde sakındırmak maksadına yöneliktir.
12.1) Mezar Başında Vaaz Ve Nasihat Etmek
1. Ali radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
Bakîü’l–ğarkad Kabristanı’nda bir cenazenin defni için bulunuyorduk. Derken Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem elinde baston olduğu halde yanımıza geldi, oturdu. Biz de çevresine oturduk. Başını eğdi ve bastonuyla yere
birşeyler çizmeye başladı. Sonra da şöyle buyurdu:
– “İçinizde, cennet veya cehennemdeki yeri önceden bilinmeyen kimse yoktur.” Orada bulunanlar:
– Ey Allahın Resûlü! Biz akıbetimizi ezeldeki o yazıya havale edip ameli bırakalım mı? dediler. Hz. Peygamber:
“– (Hayır) siz görevinizi yapmaya bakın. Herkes niçin yaratıldı ise onu kolayca elde eder” buyurdu.
Râvi hadisin bundan sonraki kısmını da rivayet etti.
* Kaza ve kader meselesi uyarınca herkesin yeri belirtilmiştir. Bir ömür boyu neyi nasıl yapacağı hepsi yazıldığı gibi
neticesi de yani sonucu da yazılıdır.
12.2) Mezar Başında Dua (Ölüyü Defnettikten Sonra Dua Ve İstiğfar Etmek, Kur’an Okumak İçin
Bir Süre Mezar Başında Oturmak)
1. Ebû Abdullah veya Ebû Leylâ künyeleriyle de bilinen Ebû Amr Osman İbni Affân radıyallahu anh’den rivayet
edildiğine göre şöyle demiştir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir ölü defnedildikten sonra kabri başında durdu ve şöyle buyurdu:
“Kardeşinizin bağışlanmasını isteyiniz ve Allah’tan ona başarılar dileyiniz. Çünkü o şu anda sorgulanmaktadır”
2. Amr İbni’l–Âs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:
“Beni kabrime defnettiğiniz zaman, bir deve kesip etini parçalayacak kadar mezarımın başında bekleyin ki, sizin
varlığınızla yeni hayatıma alışma imkânı bulayım ve Rabbimin elçilerine vereceğim cevapları hazırlayayım.”
12.3) Ölü Adına Sadaka Vermek Ve Ona Dua Etmek
“Muhacir ve Ensar denilen ilk müslümanlardan sonra gelenler: Ey Rabbimiz! diye yalvarırlar: “Bizi ve bizden önce iman
etmiş olan kardeşlerimizi bağışla.” (Haşr: 59/10)
1. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam;
– Annem ansızın öldü. Öyle sanıyorum ki, şayet konuşabilseydi, sadaka verilmesini vasiyyet ederdi. Şimdi ben onun
adına sadaka versem, sevabı ona ulaşır mı? diye sordu. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de:
– “Evet” buyurdu.
* Cenaze arkasından yapılacak her türlü hayır hasenat ve iyiliklerin ona faydası vardır.
2. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsan ölünce, şu üçü dışında bütün amellerinin sevabı kesilir: Sadaka–i câriye, kendisinden istifade edilen ilim,
arkasından dua eden hayırlı evlat.”
13) Müslüman Ölüleri Hayırla Anmak
1. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Peygamber aleyhisselâm ile bazı sahâbîler birlikte bulunurlarken onların yanından bir cenaze geçti. Ashâptan bazıları
o cenazeyi hayırla andı. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Kesinleşti” buyurdu.
Sonra bir cenaze daha geçti. Orada bulunanlar onu da kötülükle andılar. Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem yine:
– “Kesinleşti” buyurdu.
Bunun üzerine Ömer İbnu’l–Hattâb:
– Ne kesinleşti Ya Resûlallah? diye sordu. Peygamber aleyhisselâm da şöyle buyurdu:
– “Şu önce geçen cenazeyi hayırla andınız; bu sebeple onun cennete girmesi kesinleşti. Bu berikini kötülükle andınız;
onun da cehenneme girmesi kesinleşti. Çünkü siz (mü’minler), yeryüzünde Allah’ın şahitlerisiniz.”
* Müslüman herkes hakkında diri veya ölü daima doğru şehadette bulunmalıdır.
2. Ebü’l–Esved’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi: Medine’ye gelmiş Hz. Ömer’in yanında oturuyordum.
Yanımızdan bir tabut geçti. İçindeki hayırla anıldı. Bunun üzerine Ömer; “kesinleşti” dedi. Sonra bir başka tabut daha
geçti, onun içindeki de hayırla anıldı. Ömer yine “kesinleşti” dedi. Daha sonra üçüncü bir tabut geçti, onun içindeki
kötülükle anıldı. Ömer yine; “kesinleşti” dedi.
Bu defa ben kendisine:
– Ne kesinleşti, ey mü’minlerin emiri? dedim. Ömer şöyle cevap verdi:
– Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in buyurduğu gibi söyledim. O:
– “Herhangi bir müslüman hakkında dört kimse hayırla şahitlik ederse, Allah onu cennetine kor” buyurmuştu. Biz
kendisine:
– Peki üç kişi şehâdet ederse? dedik.
– “Üç kişi şehâdet ederse de aynıdır” buyurdu. Biz;
– Ya iki kişi şâhitlik ederse? dedik.
– “İki kişi de şahitlik etse yine aynıdır” buyurdu.
Artık bir kişinin şahitliğini de sormadık.
13.1) Küçük Çocukları Ölen Annelerin Kazanacağı Sevap
1. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Henüz ergenlik çağına ulaşmamış üç çocuğu ölen her müslümanı Allah, çocuklara olan rahmet ve şefkati sebebiyle
cennete koyar.”
2. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Herhangi bir müslümanın (ergenlik çağına ermemiş) üç çocuğu ölürse, o kimseye cehennem ateşi ancak Allah’ın
yemini yerine gelecek kadar kısa bir süre dokunur.”
3. Ebû Sâid el–Hudrî radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir kadın Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve:
– Ey Allah’ın Resûlü! Senin sözlerinden hep erkekler yararlanıyor. Biz kadınlara da bir gün ayır, o gün toplanalım,
Allah’ın sana öğrettiklerinden bize de öğret!” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Peki şu gün şurada toplanınız!” buyurdu.
Kadınlar toplandılar. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de gidip Allah’ın kendisine öğrettiklerinden onlara öğretti. Sonra
onlara:
– “Sizden (henüz ergenlik çağına gelmemiş) üç çocuğunu âhirete gönderen her kadın için bu çocuklar cehenneme
karşı mutlaka siper olur” buyurdu.
İçlerinden bir kadın:
– “Bu durum iki çocuk gönderenler için de geçerli midir?” dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem :
– “Evet, iki çocuk gönderen için de durum aynıdır” cevabını verdi.
13.2) Zâlimlerin Kabirleri (Zâlimlerin Mezarları Yanından Ve Helâk Edildikleri Yerlerden
Geçerken Korkup Ağlamak, İhtiyacını Allah’a Arzetmek Ve Bu Gibi Hallerde Gâfil
Davranmaktan Sakındırmak)
1. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Semûd kavminin
ülkesi Hicr denilen yere varınca ashâbına şöyle hitâp etti:
– “Azâba uğratılmış olan şu milletin yurduna ancak ağlayarak girin. Ağlayamıyorsanız girmeyin ki, onların başına gelen
sizin de başınıza gelmesin.”
Başka bir rivayette Hicr’e vardığı zaman Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu bildirilmektedir:
– “Kendilerine zulmedenlerin yurduna ağlayarak girin. Yoksa onların başına gelenler sizin de başınıza gelebilir.”
Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başını örttü; o vadiyi geçinceye kadar süratle yürüdü.
14) Perşembe Günü Erkenden Yolculuğa Çıkmak
1. Kâ’b İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Tebük Gazvesi’ne
perşembe günü çıktı. Zaten Hz. Peygamber genellikle perşembe günü yolculuğa çıkmayı severdi.
Sahîhayn’daki bir rivayet şöyledir:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in, perşembe günü dışında yolculuğa çıktığı pek nâdirdir.
2. Sahâbî Sahr İbni Vedâa el–Gâmidî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem:
“Allahım! Ümmetimin erkenciliğini bereketli kıl” diye dua etmiştir.
Râvi (Sahr) diyor ki; Peygamber aleyhisselâm, seriyye veya ordu gönderdiği zaman, sabahleyin erkenden gönderirdi.
Tüccardan olan Sahr da, ticaret mal ve kervanlarını sabah erkenden yola çıkarırdı. Bu sebeple malı çoğaldı, zengin
oldu.
* Sünnete uymak bereket ve zenginlik vesilesidir. Helal kazanç ve bereket isteyenler mesailerine dikkat etmelidirler.
Kazanç ve kalkınma ve ileri gitmenin temel ilkelerinden biri de erken işe başlamaktır.
14.1) Yalnız Yolculuk Yapmamak (Yolculuğa Çıkacak Olanın Arkadaş Araması Ve
Aralarından Birini İtaat Etmek Üzere Başkan Seçmeleri)
1. İbni Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Eğer insanlar, yalnız başına yolculuk yapmakta ne sakıncalar olduğunu benim kadar bilselerdi, hiç bir binek sahibi
(yolcu) gece yolculuğuna yalnız çıkmazdı.”
2. Amr İbni Şuayb’ın babası yoluyla dedesinden rivayet ettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Bir yolcu bir şeytan, iki yolcu iki şeytan sayılır. Üç yolcu ise, kâfiledir.”
* Yolcular üç kişi olunca şeytanın yanlış yönlendirmesinden uzak kalırlar. İstişare ile işlerini hallederler. Tek kişi ve iki kişi
de bu istişare işi mümkün olmayabilir.
3. Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Üç kişi yolculuğa çıkarlarsa, aralarından birini başkan seçsinler!”
* Hayatın her cephesinde cemaat olmaya bakmak gerekir ki küçük cemaatlerden en büyük İslam cemaati
oluşabilsin.
4. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“(Yolculukta) arkadaşların en iyisi dört kişiden oluşandır. Askerî birliklerin en iyisi dört yüz kişilik olandır. Orduların en iyisi
ise dört bin kişiden meydana gelendir. Mevcudu on iki bine ulaşan ordunun mağlûp olması sayı azlığından değil
başka sebeplerdendir.”
* Yolculukta her ihtiyacın en güzel şekilde görülmesi ancak dört kişiyle daha muntazam olduğu için yolculukta dört kişi
en ideal sayıdır.
Dört yüz kişilik askeri birlikler de en ideal olandır. İslam tarihi tetkik edilirse bu rakamla yapılan savaşların neticeleri
meydandadır. On iki bin kişiden oluşan orduya hiçbir gücün karşı gelmeyeceği de bir mucize olarak bildirilmiştir. Böyle
bir ordu mağlup olursa sayıda değil başka unsurlarda mağlubiyeti sebeplerini araştırmalıdır. Tevbe: 9/25’de Huneyn
gazvesi anlatılırken bu husus anlatılmıştır.
15) Yürüyerek Yolculuk Yapmak, Konaklamak
(Yolculukta Yürüme, Konaklama, Gece Yatıp Uyuma Kuralları… Gece Yürümenin, Hayvanlara
Yumuşak Davranmanın, Haklarını Gözetmenin Ve Bu Konuda Kusurlu Davrananları Uyarmanın
Güzelliği, Eğer Hayvan Taşıyabilecekse, Terkisine Adam Almanın Câiz Olduğu)
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Otu bol yerlerde yolculuk yaptığınız zaman, otlardan istifade etmeleri için develere imkân verin. Çorak ve otsuz
yerlerde yolculuk ederseniz, takattan düşmeden gidilecek yere varmaları için develeri sür’atlice sürün. Gece mola
verip yatacağınız zaman yoldan ayrılıp bir kenara çekilin. Zira yol hayvanların geçeceği ve böceklerin geceleyeceği
yerdir.”
* Yollar asırlar öncesi motorlu taşıtlara değil hayvanlara aitti. Bu sebeple sulak ve otlaklı yerlerden geçerken onlara
fırsat tanımak kurak yerlerde ise hızla geçmek tavsiye ediliyor. Geceleri mola verilirse yollarda değil, yollardan uzak
yerlerde gecelemek uygun olur. Çünkü yollar geceleyin yırtıcı hayvanların ve haşeratların geçtiği yerlerdir. Çünkü
yolda geçen kafilelerden düşen yiyecek kırıntıları ve hayvan pisliklerini yiyerek karınlarını doyururlar. Hem onlara mani
olmamak hem de onlardan zarar görmemek için yollar üzerine değil kenarlarda konaklamak uygun görülmüştür. Bu
günkü trafik kurallarında da yaklaşık aynı kaideler geçerlidir.
2. Ebû Katâde radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yolculuğa çıkar da geceleyin konaklayacak olursa, sağ yanının üzerine yatardı.
Sabaha karşı mola verirse, sağ dirseğini diker, (bileğini büküp) başını avucunun içine alırdı.
* Sahabi her zaman Rasûlullah’ı dikkatle izler, nasıl istirahat, nasıl seyahat ettiğini takip ederlerdi. Gece mola
verdiğinde sağ yanı üzerine yatıp istirahat eden, sabaha yakın bir zamanda mola verildiğinde ise sağ dirseği üzerinde
başını avucunun içine alarak yatmadan dinlenmeyi tercih ederlerdi. Bunu uykuya dalıp da sabah namazını
geçirmemek için yaparlardı.
3. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Gece yolculuğunu tercih ediniz. Zira geceleyin yeryüzü dürülür (rahat yolculuk yapılır).”
* Gece yolculuğunda rahat yol alınır. Serinliğinden istifade edilir. Gündüz yolculuğuna nazaran gece daha az
yorgunlukla daha uzun yol alınır ve yol adeta dürülmüş gibi olur ve kısalır. Kur’an’da da İsra: 17/1, Hûd: 11/81, Hıcr:
15/65, Taha: 20/77, Şuara: 26/52, Duhan: 44/23 ayetlerinde de geceleyin yol almaktan bahsedilip adeta tavsiye
edilmiş oluyor.
4. Ebû Sa’lebe el–Huşenî radıyallahu anh şöyle dedi:
“Sahâbîler bir yerde konakladılar mı, dere boylarına ve dağ yollarına dağılırlardı. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;
– “Sizin bu şekilde dağ yollarına ve dere boylarına dağılmanız şeytandandır!” buyurdu.
O günden sonra sahâbîler, konakladıkları yerlerde birbirlerinden hiç ayrılmadılar.
* Yolcuların merkezi denetim ve yönetimi zorlaştıracak şekilde dağılmaları ve disiplinsiz olmaları şeytanın istediği bir
durumdur. Peygamber uyarmış ashab da uymuşlardır.
5. Rıdvân Bey’atinde bulunanlardan olup İbnü’l–Hanzaliyye diye bilinen Sehl İbni Amr – veya Sehl İbni Rebî’ İbni Amr
el–Ensârî– radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem karnı sırtına yapışmış (böğürleri göçmüş) bir devenin yanından geçti ve:
– “Konuşamayan bu hayvanlar hakkında Allah’tan korkun! Besili olarak binin, besili olarak kesip yiyin!” buyurdu.
6. Ebû Ca’fer Abdullah İbni Ca’fer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün beni terkisine bindirdi ve hiçbir kimseye söylemeyeceğim bir sır verdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in abdest bozacağı zaman gizlenmek için en beğendiği yer kum tepesi veya
hurma bahçesi idi.
* Konuşamayan, ağzı dili olmayan hayvanlara şefkatle davranılması ne güzeldir. Hiçbir dinde ve hiçbir liderde
bulunmayan şefkat ve merhamet örneği... Ayrıca susuzluktan ölmek üzere olan bir hayvana su veren fahişenin
bağışlandığını, aç bırakılarak öldürülen bir kedi yüzünden cehennemlik olan bir kadın da bu konunun çarpıcı
örneklerindendir.
Her canlıya iyi davranılması emredilen dinimizde, çevre bakanlığı, hayvan sevenler dernekleri kurmaya hiç gerek
yoktur. Çünkü İslam toplumu gerçekten her canlıya merhametli olan bir toplumdur. Tüm hayvanlar gibi bilhassa eti
yenen ve binilerek kullanılan hayvanlara daha iyi bakıp besili ve semiz olmalarına özen göstermek gerekir. Binmeye
ya da kesilip yenmeye elverişli hale gelmeyen hayvanlardan yararlanmamalıdır. Hayvanları güçleri yetmeyecek
işlerde kullanmak Allah’ın gazabını ve peygamberimizin de hoş karşılamadığını bu hadis bize gösteriyor.
7. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Biz bir yerde konakladığımız zaman develerin yüklerini çözüp onları rahatlatmadan namaza durmazdık.
* Hayvanlara acımak ve şefkat göstermek namaz kılmaktan önce zikredildiğine göre, böyle yapılınca kişinin
namazdaki huzur ve huşusu da artar ve daha sağlıklı namaz kılınmış olur. Müslümanın namazına önem verdiği kadar
konuşup derdini anlatamayan hayvanları da rahatlatmaya önem verdiğini öğrenmiş oluyoruz. [13]
16) Yol Arkadaşına Yardım Etmek
(Bu konuyla ilgili pek çok hadis önceki 956-968 arasındaki hadislerde geçmişti.)
1. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh şöyle dedi:
Hz. Peygamber ile bir yolculukta bulunuyorken devesi üzerinde bir adam çıkageldi. Sağına soluna bakınmaya
başladı. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Yanında fazla binek hayvanı olan, hayvanı olmayana versin. Fazla azığı olan da azığı olmayana versin!” diyerek
hemen hemen her çeşit malı saydı. Öyle ki biz, hiçbir malın fazlasında, bizden hiçbirimizin hakkı olmadığı düşüncesine
kapıldık.
2. Câbir radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gazveye çıkacağı
zaman:
– “Ey muhacirler ve ensar topluluğu! Malı ve akrabası olmayan kardeşleriniz vardır. Her biriniz onlardan iki veya üç kişiyi
yanına alsın” buyurdu.
Aslında bizlerin de ancak bir kişi ile nöbetleşecek devemiz vardı. (Câbir) dedi ki, “Ben nöbetleşe binmek üzere iki
(veya üç) kişi aldım. Benim de ancak onlardan biri gibi deveme nöbetleşe binme hakkım vardı.”
* Yolculuk, binit ve azık konusunda insan belki de pek cimri davranacağı bir ortama girmiş sayılır. Peygamberimiz bu
yüzden iyilik ve fedakarlık yapmak gerektiğine ısrarla işaret etmiştir.
3. Yine Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yolculuk esnasında arkadan yürür, yürümekte güçlük çeken, kimseleri terkisine
bindirir ve onlara dua ederdi.
* Sevgili peygamberimiz, ashab ve ümmetine neyi tavsiye etmişse onu önce kendisi uygulamıştır. Yapmadığı şeyleri
hiçbir şekilde tavsiye etmemiştir. Çünkü o, yaşanan bir hayatın örneği ve önderi idi. Böylece Rasûlullah’ın şefkat ve
duasının insanlarla sınırlı kalmadığı hayvanları bile kapsadığı ortaya çıkıyor.
16.1) Yola Çıkarken Yapılacak Dua (Yola Çıkmak Üzere Bineğine Binerken Okunacak Dua)
“Ve Allah bütün karşıt çiftleri de yaratandır ve bindiğiniz hayvanları ve gemileri de yaratan Odur ki böylece onların
üzerlerine binip yerleşince Rabbinizin bunca nimetlerini hatırlayıp; bütün bunları bizim emrimize ve hizmetimize veren
Allah ne yücedir, yoksa biz onu zaptedip kendimize yanaştıramazdık.” (Zuhruf: 43/12-13)
1. İbni Ömer radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yolculuğa çıkarken
hayvanı üzerine binip iyice yerleşince üç kere tekbir getirir sonra da şöyle dua ederdi:
“Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz; yoksa biz buna güç yetiremezdik. Biz şüphesiz Rabbimize
döneceğiz.”
Ey Allahım! Biz, bu yolculuğumuzda senden iyilik ve takvâ, bir de hoşnut olacağın ameller işlemeyi nasip etmeni dileriz.
Ey Allahım! Bu yolculuğumuzu kolay kıl ve uzağını yakın et!
Ey Allahım! Seferde yardımcı, geride çoluk çoçuğu koruyucu sensin.
Ey Allahım! Yolculuğun zorluklarından, üzücü şeylerle karşılaşmaktan ve dönüşte malımızda, çoluk çocuğumuzda kötü
haller görmekten sana sığınırım.”
Râvi diyor ki, Hz. Peygamber yolculuktan döndüğünde de aynı sözleri söyler ve onlara şu cümleleri de eklerdi:
“Biz yolculuktan dönen, tövbe eden, kulluk yapan ve Rabbimiz’e hamd eden kişileriz.”
2. Abdullah İbni Sercis radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yolculuğa
çıkarken, “Yolculuğun güçlüklerinden, üzücü manzaralarla karşılaşmaktan, iyiyken kötü olmaktan, mazlumun
bedduasından ve dönüşte mal ve çoluk çoçuğu kötü hallerde bulmaktan Allah’a sığınır”dı.
3. Ali İbni Rebîa şöyle dedi:
Ali İbni Ebû Tâlib’i gördüm, binsin diye hayvanını getirdikleri zaman ayağını üzengiye koyunca ‘Bismillah’ dedi.
Hayvanın üzerine yerleşip doğrulunca; ‘Bunu bizim hizmetimize vereni tesbih ve takdis ederiz, yoksa biz buna güç
yetiremezdik. Biz şüphesiz Rabbimize döneceğiz’ dedi. Üç defa ‘el–Hamdülillah’, üç defa ‘Allahu ekber’ dedi. Sonra
da ‘Ey Rabbim, seni tesbih ederim. Ben kendime zulmettim, beni bağışla. Çünkü senden başka günahı bağışlayacak
kimse yoktur’ âyetini okudu ve güldü.
Bunun üzerine,
– Ey mü’minlerin emiri! Niçin güldün? dediler. O da şu cevabı verdi:
– Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in, benim yaptığım gibi yaptığını ve benim güldüğüm gibi güldüğünü görmüş ve
‘Niçin güldün ey Allah’ın Resülü?’ diye sormuştum.
– “Yüce Rabbin, benden başka günahları bağışlayacak bir kimsenin olmadığını bilerek, günahlarımı bağışla! diye dua
eden kulundan hoşnut olur,” buyurmuştu.
* Her işimizde olduğu gibi yolculukta da nasıl dua edeceğimizi, nelerden Allah’a sığınacağımızı bize Rasûlullah
böylece öğretmiştir. Biz de yolculuklara çıkarken bu duaları yaparak bu sünneti yaşatabiliriz.
17) Yolculukta Tekbir Ve Tesbih
(Yolcunun Tepelere Ve Benzeri Yüksek Yerlere Çıktıkca Allahüekber, Vadilere Ve Benzeri Düz
Yerlere İndikce Sübhânellah Demesi, Tekbir Ve Tesbih Getirirken Yüksek Sesle Bağırmaktan
Kaçınması)
1. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
Biz (sahâbîler yolculukta) yokuş çıktığımızda Allahüekber; iniş indiğimizde de sübhânellah derdik.
2. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem ile askerleri tepelere çıktıklarında Allahüekber derler, düzlüklere indiklerinde de
sübhânellah diye tesbih ederlerdi.
3. Yine İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem hac veya umreden dönerken her yokuş veya yüksek yere çıktığında üç
kere “Allahüekber” der sonra:
– ‘Allah’tan başka ilâh yoktur, O’nun ortağı yoktur. Mülk O’nundur, hamd O’na hastır. O, her şeye gücü yetendir. Biz
yolculuktan dönen, tövbe eden, kulluk yapan ve Rabbimiz‘e hamd eden kişileriz. Allah verdiği sözü yerine getirdi,
kuluna yardım etti ve o toplulukları hezimete uğratıp perişan etti’ buyururdu.”
4. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, bir adam Hz. Peygamber’e:
– Ey Allah’ın elçisi! Sefere çıkmak istiyorum, bana öğüt ver, dedi. Hz. Peygamber ona:
– “Allah’a karşı saygılı ol ve her tepeye çıktığında Allahü ekber de! buyurdu.
Adam gittikten sonra arkasından:
– “Allahım, ona uzakları yakın et ve bu seferi ona kolay kıl” diye dua etti.
5. Ebû Musâ el–Eş’arî radıyallahu anh şöyle dedi:
Biz bir yolculukta Hz. Peygamber ile birlikte idik. Tepelere çıktıkça Allahüekber, lâ ilâhe illallah diye yüksek sesle tekbir
ve tehlil getirdik. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Ey müslümanlar! Kendinizi zorlamayınız. Zira siz sağıra veya burada olmayan birine seslenmiyorsunuz. Allah daima
sizinle beraberdir, işitir ve size sizden daha yakındır” buyurdu.
* Yolculuklarda da tesbih = Subhanellah ve tekbir = Allahüekber demek bize belletilmiştir. Kişi her zaman ve her
zeminde Allah hatırlanmalı ve fazla bağırıp çağırmamalıdır. Çünkü Allah bize şah damarımızdan daha yakındır. Bkz.
Kaf: 50/16, Vakıa: 56/85.
17.1) Yolculukta Dua Etmek
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Makbul olduğunda şüphe bulunmayan üç dua vardır:
Mazlumun duası; misafirin duası; babanın çocuğuna duası.”
* Yolcu nerede olursa olsun garib ve mazlum gibidir. Dolayısıyla duası makbul olan kimselerdendir. Misafirlikte ve
yolculukta yapılacak dualarda dikkatli davranmak lazımdır.
17.2) Korku Anında Yapılacak Dua (Bir Kimsenin Yolculukta İnsanlardan Ya Da Başkalarından
Korktuğu Zaman Yapacağı Dua)
1. Ebû Musâ el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir topluluktan
kuşkulandığı zaman şöyle dua ederdi:
– “Allahım! Senden, onların önünü kesmeni istiyoruz. Onların verecekleri zarardan sana sığınıyoruz”
* Herhangi bir toplumdan korkan kimse onların zararından kuşkulandığı takdirde Allah’a dua edip, Allah’a sığınması
sünnettir. Peygamberimiz bile bazan kuşkulanır ve korku duyardı. Onun da insânî yönü korkmaya müsaittir.
17.3) Konaklama Duası (Yolcunun Bir Yerde Konakladığı Zaman Yapacağı Dua)
1. Havle Binti Hakîm radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle
buyururken dinledim” dedi:
“Kim bir yerde konaklar da sonra “Yarattıklarının şerrinden Allah’ın mükemmel kelimelerine (âyet, sıfat ve isimleri)
sığınırım derse, konakladığı o yerden ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar vermez.”
* Cahiliye döneminde insanlar bir yerde konakladıklarında o vadinin efendisi olan bir cinne sığınırlardı. (Cin: 72/6’da
bahsedilir.) En güzel güvenlik sistemi Allah’a güvenmektir. Her zaman ondan yardım beklenmeli.
18) Çabuk Dönmek (Yolcunun, İşini Bitirdikten Sonra Ailesinin Yanına Dönmekte Acele Etmesi)
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Yolculuk bir çeşit azâbtır. Doğru dürüst yiyip içmekten ve uyumaktan sizi alıkor. Herhangi biriniz işini bitirince, evine
dönmekte acele etsin!.”
* Yolculuk ne kadar konforlu vasıtalarla yapılsa bile yine de sıkıntı ve azap durumundadır. Günlük alışılagelmişin
dışında olduğu için kişinin rahat ve huzuru kaçar, dolayısıyla bir an önce evine dönmesi uygundur. [
18.1) Eve Gündüz Dönmek (Yolcunun, Evine Gündüz Dönmesi, Bir Zorunluluk Olmadıkça Gece
Gelmemesi)
1. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Uzun bir süre ailesinden ayrı kalan kimse, evine gece vakti ansızın gelmesin!”
Bir başka rivayette, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, yolculuktan dönen kimsenin evine geceleyin dönmesini
yasakladı denilmektedir.
2. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yolculuktan döndüğü
zaman evine gece girmezdi. Kuşluk vakti veya akşam üstü gelirdi.
* Haber verilme imkanı olmayan yerlerde gündüz gelmek suretiyle evdekilerin şeklen ve ruhen hazırlanmaları ve eve
çeki düzen vermeleri uygundur. Belki de uygunsuz ve sürpriz bir durumla da karşılaşılabilir. Uzun yolculuklarla duygusal
olarak kırılmış ve soğumuş olan hanımın yeniden sıcak aile ortamını hazırlaması önceden bilgilendirmekle ve haber
vermekle toparlanma zamanı olan gündüz saatlerinde eve gelmesine bağlıdır.
18.2) Yolcunun Dönüşte Söyleyeceği Söz (Yolcunun Yolculuktan Dönüp Memleketini Gördüğü
Zaman Söyleyeceği Söz)
1. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in maiyyetinde (bir seferden) dönüyorduk. Medine’yi görebilecek bir yere gelince
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şunları söyledi:
“Yolculuktan dönüyor, tövbe ediyor, kulluk yapıyor ve Rabbimiz’e hamdediyoruz.”
Hz. Peygamber bu sözleri Medine’ye gelinceye kadar söylemeye devam etti
* Rasûlullah (s.a.v.)’in her türlü yolculuktan –ki bunların pek çoğu savaş idi- dönüşte ve yolculuğa çıkarken ve yolculuk
esnasında savaş esnasında Allah’a sığınmak, tevbe ve istiğfar edip sadece Allah’a olan kulluğunu ortaya koymaları
adetleri idi. Yaptığı dualarla bu durum bugün bizlere kadar nakledilmiştir. Bu da demektir ki kulluk sürekli olacaktır.
Hazarda, seferde, savaşta, barışta her zaman ve her yerde kulluk şuuru ve sorumluluğu altında bulunmalıyız.
18.3) Yoldan Dönüşte Mescide Uğramak (Yolculuktan Dönen Kişinin Doğruca En Yakın
Mescide Gidip Orada İki Rek’at Namaz Kılması)
1. Kab İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir yolculuktan
döndüğü zaman ilk iş olarak mescide uğrar ve iki rek’at namaz kılardı.
18.4) Kadının Yolculuk Yapması (Kadın İçin Tek Başına Yolculuk Yapma Yasağı)
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah’a ve âhiret gününe inanmış bir kadının, yanında, kendisiyle evlenmesi haram olan bir yakını bulunmadan bir
gün–bir gecelik yolculuğa çıkması helâl değildir.”
* Bir kadın yanında kocası, oğlu, kardeşi veya akrabasından nikahlanması haram olan birisi olmaksızın yolculuğa
çıkması haramdır. Bu günkü modern vasıtalarla bile olsa bu hüküm geçerliliğini kaybetmemiştir. Kıyamete kadar her
şartta geçerlidir. Bu kadının seyahat hakkını kısıtlama değildir. Bizzat onu her türlü fitne, fesat ve sıkıntılardan ve
tehlikelerden korumak için tedbir almak demektir.
2. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Bir erkek, yanında mahremi olmayan kadınla yalnız kalmasın; hiçbir kadın da yanında mahremi bulunmaksızın (tek
başına) yolculuğa çıkmasın” buyurdu. Bunun üzerine bir sahâbî:
– Ey Allah’ın Resulü! Karım hac için yola çıkmak üzere, ben de falanca savaşa katılmak için yazıldım” dedi.
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Git, karınla birlikte haccet!” buyurdu.
19) Kur’ân-ı Kerîm Okumanın Fazileti
1. Ebû Ümâme radıyallahu anh, ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçı olarak gelecektir” buyururken işittim,
demiştir.
2. Nevvâs İbni Sem’ân radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Kıyamet gününde Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’an ehli kimseler mahşer yerine
getirilirler. Bu sırada Kur’an’ın önünde Bakara ve Âl–i İmrân sûreleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa
için birbiriyle yarışırlar” buyururken işittim.
3. Osmân İbni Affân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.”
4. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kur’an’ı gereği gibi güzel okuyan kimse, vahiy getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir. Kur’an’ı kekeleyerek
zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır.”
5. Ebû Mûsa el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kur’an okuyan mü’min portakal gibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur’an okumayan mü’min hurma gibidir: Kokusu
yoktur, tadı ise güzeldir. Kur’an okuyan münâfık fesleğen gibidir: Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur’an okumayan
münâfık Ebû Cehil karpuzu gibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır.”
6. Ömer İbni Hattâb radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Allah şu Kur’an’la bazı kavimleri yükseltir; bazılarını da alçaltır.”
* Tarihe baktığımızda bunun örneklerini görmemiz mümkündür. Kur’an’a sarılıp ona göre hayat tanzim edildiğinde
devletler ve insanlar rahat içinde ve huzurla yükselmişler. Kur’an’dan uzak kaldığında da alçalmışlardır.
7. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sadece şu iki kimseye gıpta edilir: Biri Allah’ın kendisine Kur’an verdiği ve gece gündüz onunla meşgul olan kimse,
diğeri Allah’ın kendisine mal verdiği ve bu malı gece gündüz O’nun yolunda harcayan kimse.”
* Taklit edilecek örnek alınacak iki tür şahsiyet ancak bunlar olmalıdır. Bunun dışındaki şahsiyetler takdir edilemez,
örnek alınamaz.
8. Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Bir adam Kehf sûresini okuyordu. Yanında iki uzun iple bağlanmış bir at vardı. O adamın üzerini bir bulut kapladı ve
yaklaşmaya başladı. Atı da o buluttan ürkmeye başlamıştı. Sabah olunca, adam Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e
geldi ve bu durumu anlattı. Bunun üzerine Peygamberimiz:
“O sekînedir; okuduğun için inmiştir” buyurdu.
9. İbni Mes’ûd radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim Kur’ân–ı Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben, elif
lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.”
10. İbni Abbâs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.”
* Allah’ın yarattığı insanın harabe haline gelmemesi mamur olması ancak onu yaratan Allah’ın indirdiği Kur’an’ın
onun hafızasında ve kalbinde yer almasıyla mümkündür. Kalbin süsü zineti doğru inançlar ve doğru sözlerdir. En doğru
söz ise Kur’an olduğu için o insanı bir harabeye dönmekten Kur’an kurtarır.
11. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Her zaman Kur’an okuyan kimseye şöyle denecektir: Oku ve yüksel, dünyada tertîl ile okuduğun gibi burada da tertîl
ile oku. Şüphesiz senin merteben, okuduğun âyetin son noktasındadır.”
* Kur’an’ın ve surelerin faziletiyle alakalı pek çok hadisler vardır. Tüm hadis kitaplarının Fezailü’l-Kur’an bölümünde pek
çok rivayetler zikredilir. Ayrıca kaleme alınan bu eserlerde değişik bölümler ve kısımlar vardır. En meşhuru İbn Kesir
tefsirinin yazarı Ebul Fida İsmail ibni Kesirin Fedailü’l-Kur’an’ıdır. Bu konuda biraz hadis ve pek çok ayetlerle Kur’anın
nasıl okunup nasıl anlaşılacağını anlatmak için kaleme aldığımız makaleyi burada veriyoruz.
20) Kur’an’ı Sık Sık Tekrarlamak Ve Unutulmaya Terketmekten Sakınmak
1. Ebû Mûsa radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şu Kur’an’ı hâfızanızda korumaya özen gösteriniz. Muhammed’in canını kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim
ki, Kur’an’ın hâfızadan çıkıp kaçması, bağlı devenin ipinden boşanıp kaçmasından daha hızlıdır.”
* (Müslim, Müsafirin 230)’da geçen bir hadiste şöyle buyurulur: “Filan veya falan sureyi unuttum demek ne kadar
çirkindir. Belki de bana unutturulmuştur”, demesinin uygun olacağı hatırlatılır. Bilerek ve ihmalkar davranıp Kur’an’ı
unutmanın çok çirkin davranış olduğu hatırlatılmıştır. Kaçan deveyi yakalayıp tekrar zaptetmek ne kadar zor ise
Kur’an’ı hafızada tutmak da o kadar zordur. Bu yüzden hafız olanlar ve ezberinde ayetler ve sureler bulunan kimseler
her zaman tekrarlamalı ve unutmamaya gayret etmelidirler.
2. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kur’an hâfızı, bağlı devenin sâhibine benzer. Deve sahibi devesini sürekli gözetirse elinde tutar. Eğer onunla
ilgilenmezse kaçıp gider.”
20.1) Sesi Kur’an’la Süslemek (Sesi Kur’an’la Süslemenin, Sesi Güzel Olandan Kur’an
Okumasını İstemenin Ve Onu Dinlemenin Müstahaplığı)
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Allah, güzel sesli bir peygamberin, Kur’an’ı tegannî ile yüksek sesle okumasından hoşnut olduğu kadar hiçbir şeyden
hoşnut olmamıştır” buyururken işittim, demiştir.
* Teğanni, birden çok anlama gelen kelimelerden olup, Kur’an’ı okuyup güzelleştirmek, okurken sevinç ve hüznü belli
etmek demektir. Ayrıca yetinmek, başka bir şeye ihtiyacı olmamak, Kur’an okuyan kimsenin geçmiş milletlerin
haberlerinden ve eski kitaplardan uzak kalıp ihtiyaç duymaması anlamına da gelir. Meşgul olmak, zenginlik
anlamlarına da gelen teğanni, açıktan ve yüksek sesle okumak anlamına da gelir. Bu kelimenin kullanıldığı yerlerde
duruma göre bu anlamlardan biri kabul edilebilir. (Bunun için bkz. Yunus: 10/61, Ankebut: 29/48-51, Alak: 96/1-5)
2. Ebû Mûsa el–Eş’arî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle
buyurdu:
“Şüphesiz Dâvûd’a verilen güzel seslerden bir nağme de sana verilmiştir.”
Müslim’in bir rivayeti şöyledir:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebû Mûsâ’ya şöyle dedi:
“Dün gece senin okuyuşunu dinlerken beni bir görmeliydin!”
3. Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’i yatsı namazında “Ve’t–tîni ve’z–zeytûni” sûresini okurken dinledim. Ondan daha
güzel sesli bir kimse işitmedim.
4. Ebû Lübâbe Beşîr İbni Abdülmünzir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Kur’an’ı tegannî ile okumayan kimse bizden değildir.”
5. Abdullah İbni Mes’ûd radıyallahu anh der ki: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:
– ”Bana Kur’an oku” buyurdu.
–Yâ Resûlallah! Kur’an sana indirilmişken ben sana nasıl Kur’an okurum? dedim.
– ”Ben Kur’an’ı başkasından dinlemeyi gerçekten çok severim” buyurdular. Bunun üzerine ben kendilerine Nisâ sûresini
okudum. “Her ümmetten gerçek bir şahit, seni de bunlara hakkıyla şahit getirdiğimiz zaman halleri nice olur” (Nisa:
4/41) anlamındaki âyete gelince:
– ”Şimdilik yeter” buyurdular. Kendisine dönüp baktım, iki gözünden yaşlar boşanıyordu.
* Manayı düşünerek dinleyen peygamberimizin gözü önüne kıyamet manzaraları geldiği için ağlıyordu.
21) Belirli Bazı Sûre Ve Âyetleri Okumaya Teşvik
Bu bölümdeki ondört hadis-i şeriften; Fatiha suresinin Kur’an’ın en büyük suresi olduğunu, İhlas suresinin Kur’an’ın
1/3’ine denk olduğunu ve İhlas suresindeki gibi Allah’ı tanıyarak bir ömür sürdüren kimsenin mutlaka cennete
gireceğini, cin, şeytan vb gibi şeylerden korunmak için nas ve felak surelerinin okunması gerektiğini, mülk suresinin
içerisindekilere göre yaşayan kimseye o surenin şefaat edip bağışlanacağını, Bakara suresi son iki ayeti okunduğunda
ve gereği gibi yaşandığında o kimseye her yönden kafi geleceğini, evlerimizi Kur’an okumamak suretiyle kabir haline
getirmememiz gerektiğini, Bakara suresi okunan ve içerisindekilere göre yaşanan evden şeytanın kaçacağını Ayet-el
Kürsi’nin çok kıymetli ve değerli bir ayet olduğunu, şeytanın bazen doğru söz söyleyebileceğini, Kehf suresinin baştan
veya sondan on ayeti okunduğunda deccal şerrinden korunulabileceğini öğreneceğiz.
1. Ebû Saîd Râfi‘ İbni Muallâ radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
– ”Mescidden çıkmazdan önce sana Kur’an’daki en büyük sûreyi öğreteyim mi?” buyurdu ve elimi tuttu. Çıkmak
istediğimizde ben:
–Yâ Resûlallah! Bana Kur’an’daki en büyük sûreyi sana öğreteyim mi demiştiniz? dedim. Bunun üzerine:
– ”Elhamdülillâhi Rabbi’l–âlemîn’dir. O seb’ul–mesânîdir; bana verilen Kur’ân–ı Azîmdir” buyurdular.
* Fatiha suresi Kur’an’ın en kapsamlı suresidir. Kur’an’ın anası, kitabın anası isimleri de verilir. Tevhid inancı Allah’a
kulluk ve Allah’ın tüm kainatın işlerini ayarladığı da bu sure ile bildirilmiştir. Kur’an’ın tamamı bu surede gizlidir. Çünkü
bu sure çok kısa olmasına rağmen Allah’tan, kuldan ve kulluk prensiplerinden bahseden tek kısa suredir. Tefsirlerde
faziletiyle alakalı çok bilgiler verilen bu sure için “Fatiha suresi tefsiri” adı altında pek çok müstakil eserler yazılmıştır.
Kur’an’daki sure ve ayetler birbirinden farklı ve faziletli olabilir.
Şifa olması dolayısıyla tedavi için okunacak surelerdendir.
Hıcr: 15/87 ayetine göre Kur’an’ın tamamına denk bir sure olduğu da beyan edilir.
2. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Kul hüvallahü
ahad” sûresi hakkında şöyle buyurdu:
“Canımı gücü ve kuvvetiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bu sûre Kur’an’ın üçte birine denktir.”
Bir başka rivayete göre: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz bir gecede Kur’an’ın üçte birini okumaktan âciz mi kalıyor?” Bu onlara gerçekten zor geldi ve:
–Buna hangimizin gücü yeter ki, yâ Resûlallah! dediler. Bunun üzerine Efendimiz:
“Kul hüvellahü ahad Allahü’s–samed, Kur’an’ın üçte biridir” buyurdular.
3. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, bir adam başka bir adamın “Kul hüvellahü ahad”’ı
tekrar tekrar okuduğunu duydu. Sabah olunca Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip bu durumu anlattı.
Adamın kendisi bunu azımsıyordu. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Canımı gücü ve kudretiyle elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, o sûre Kur’an’ın üçte birine denktir” buyurdu.
4. Ebû Hüreyre radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Kul hüvellahü
ahad” sûresi hakkında:
“Şüphesiz ki o sûre Kur’an’ın üçte birine denktir” buyurdu.
5. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, bir adam:
–Ben şu “kul hüvellahü ahad” sûresini seviyorum, dedi. Peygamberimiz:
“Şüphesiz ki onun sevgisi seni cennete sokar” buyurdular.
* Bu surede Fatiha suresi gibi birden fazla isimle anılır.
Tevhid suresi: İnsanları şirk ve küfürden kurtarıp tek Allah’a yöneltir.
Marifet suresi: Allah’ı en özlü biçimde tanıtan sure.
Necat suresi: Küfür ve şirkten kurtaran sure.
İslam dininin üç temel esasa dayandığı Kur’an’ın pek çok ayetleriyle sabittir. Bunlar;
Tevhid: Allah’ın birliği.
Risalet: Peygamberlik ve peygamberler.
Ahiret: Öteki dünya hayatı.
Bu üç esastan “Tevhid”i en güzel ve kısa bir şekilde izah ettiği için anlam ve mana itibarıyla Kur’an’ın üçte birine
denktir. Dolayısıyla kişi bu sureyi sever hayatını küfür ve şirkten uzak olarak devam ettirirse mutlaka cennete girecektir.
Çünkü Allah iyiliklere en az 10 karşılık sevap veriyor veya yedi yüz katı ve fazlasını veriyor. Veya otuz bin kat ve derece
fazlasıyla lütufta bulunuyor. Böyle olunca bu sure de değişik yönlerden Kur’an’ın üçte birine denk olabilir. Çünkü Allah
Rasulü yalan ve yanlış söylemez, onun söyledikleri mutlaka vahye dayanır. Her şeyin bir özü ve mayası olduğu gibi bu
surede es Samed ismi geçmektedir ki çok geniş anlamları içermektedir. Mesela: Geniş ve yüksek makam, açlık ve
susuzluk hissetmeyen, zor durumda başvurulan reis, kendisine danışılmadan hiçbir karara varılamayan, herkesin her
ihtiyacını istediği kişi eksiği bulunmayan, kendisinden üstün hiçbir kimse ve şey olmayan, hiçbir kimseye muhtaç
olmayan fakat herkesin ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu zat gibi pek çok anlamlarda Rabbimiz, kendisini bu
surede tanıtmış oluyor.
6. Ukbe İbni Âmir radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bu gece indirilen âyetleri görmedin mi? Onların benzerleri asla görülmemiştir: Kul eûzü birabbi’l–felak ve kul eûzü
birabbi’n–nâs.”
22) Abdesti Güzelce Almanın Fazileti
Bu bölümdeki bir ayet ve 9 hadis-i şeriften; abdestin farzlarını tarif edilen ayetle abdestin nasıl alınacağını, yıkanması
gereken yerlerin daha ötesinde yıkamanın kıyametteki nurlu oluşu daha da artıracağını, bu nurlu yerin miktarına göre
cennette ziynetler takınılacağını, abdestle birlikte küçük günahların döküleceğini, abdesti güzelce almanın günahların
bağışlanmasına sebep olacağını, mahşer yerinde müslümanların abdest uzuvlarının parlaklığıyla tanınacaklarını,
güzelce abdest alıp mescidlere giderken adımları çoğaltmanın ve bir namazı kıldıktan sonra öteki namazı iştahla
beklemenin faziletini iman ve temizliğin bir bütünün iki parçası olduğunu, abdestten sonra okunması gereken duayı
okuyanın cennetin 8 kapısından hangisini isterse oradan gireceğini öğreneceğiz.
“Ey iman edenler! Namaz kılacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi; ve başlarınızı meshedip, topuklara
kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer boy abdestini gerektirecek bir halde iseniz guslediniz. Eğer hasta iseniz veya seyahatte
iseniz, yahut tabii ihtiyacınızı gidermişseniz veya kadınlarınızla cinsi birleşme yapmışsanız ve bu halde su
bulamamışsanız, o zaman temiz toprağa ellerinizi ve onunla yüzünüzü ve kollarınızı hafifçe ovun. Allah sizi zora koşmak
istemez; ama sizi tertemiz kılmak ve size olan nimetini tamamlamak istiyor ki; şükredenlerden olasınız.” (Maide: 5/6)
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak
çağırılacaktır. Yüzünün nûrunu artırmaya gücü yeten kimse bunu yapsın” buyururken işittim.
* Yani abdest uzuvlarındaki beyazlığın ve nurluluğun artmasını isteyenler onları farz olan yerlerin ötesine de geçerek
dirsek ve topuklardan daha yukarını da yıkamaları gerekmektedir.
2. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben dostum sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:
“Mü’minin nuru ve beyazlığı, abdest suyunun ulaştığı yere kadar varır.”
* İnsan: 76/21, Kehf: 18/31, Hac: 22/23, Fatır: 35/33 ayetlerinde de ifade olunduğuna göre mü’minler cennete ziynet
eşyası olarak bilezikler takınacaklardır, abdest uzuvları ne kadar geriden itibaren yıkanırsa orada el ve ayaklara
takılacak bileziklerde o kadar çok olacaktır.
3. Osman İbni Affân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim güzelce abdest alırsa, o kimsenin günahları tırnaklarının altına varıncaya kadar bütün vücudundan çıkar.”
* Kişi içinde bulunduğu durum, zamana ve imkana göre farz ve sünnetlerine uygun biçimde abdest alırsa kul hakları
dışındaki Allah’ın hakkını ilgilendiren küçük günahları ve bilmeden işlediği günahları affedilir. Büyük günahların
affedilmesi ise şartına uygun tevbe ile mümkün olacaktır.
4. Osman İbni Affân radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i benim şu abdestime benzer şekilde abdest alırken gördüm. Sonra da şöyle
buyurdu:
“Bir kimse bu şekilde abdest alırsa geçmiş günahları bağışlanır. Onun namazı ve mescide kadar yürümesi de fazladan
kazanç sayılır.”
* Sahabi abdest, namaz ve her şeyini Rasûlullah’tan gördüğü gibi yapıyor ve başkalarına da aynen göstererek örnek
oluyorlar biz de öğrendiğimiz doğruları bizden sonrakilere örnek olarak öğretmeliyiz.
5. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Müslüman –veya mü’min– bir kul abdest alır ve yüzünü yıkarsa, gözleri ile bakarak işlediği her günah abdest suyu –
veya suyun son damlası– ile yüzünden çıkar. İki elini yıkadığında, elleriyle tutarak işlediği her günah abdest suyu –veya
suyun son damlası– ile ellerinden çıkar. Ayaklarını yıkadığı zaman, ayaklarıyla yürüyerek işlediği her günah abdest suyu
–veya suyun son damlası– ile ayaklarından çıkar. Neticede o mü’min kul günahlardan temizlenmiş olur.”
6. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kabristana geldi ve:
“Selâm size ey mü’minler diyarı! İnşâallah biz de size katılacağız. Kardeşlerimizi görmemizi çok isterdim” dedi. Ashâb–ı
kirâm:
– Biz senin kardeşlerin değil miyiz, yâ Resûlallah? dediler. Resûl–i Ekrem:
– “Sizler benim ashâbımsınız, kardeşlerimiz henüz gelmemiş olanlardır” buyurdular. Bunun üzerine ashâb:
– Ümmetinden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksın, ey Allah’ın Resûlü? dediler. Peygamber Efendimiz:
– “Ne dersiniz? Bir adamın alnı ak ve ayakları sekili bir atı olsa, yağız ve doru at sürüsü içinde kendi atını tanımaz mı?”
diye sordu. Sahâbe:
– Evet, tanır, ey Allah’ın Resûlü, dediler. Resûl–i Kibriyâ:
“İşte onlar da abdestten dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları parlak olarak gelecekler. Ben havzın başına onlardan önce
varacağım” buyurdular.
23) Ezanın Fazileti
Buradaki 8 hadis-i şeriften; Ezan okumanın İslam’ın vazgeçilmez esaslarından olduğunu birinci safta namaz kılmanın
diğer saflara göre daha faziletli olduğunu cemaata yetişmenin de faziletli olduğunu, sabah ve yatsı namazlarının da
münafıklara ağır gelen iki namaz olduğunu müezzinlerin kıyamette boylarının uzun olacağını, Ezan seslerinin ulaştığı
yerlerin kıyamette okuyan kişiye şahadetlik edeceğini şeytanın ezan okunurken kaçtığını namaz esnasında da
vesvese vermek üzere bazı şeyleri hatırlattığını ezan okunurken yapılması gereken tavır ve duaları ezan ve kamet
arasında yapılacak duaların reddedilmeyeceğini öğreneceğiz.
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsanlar ezan okumanın ve namazda birinci safta bulunmanın ne kadar faziletli olduğunu bilselerdi, sonra bunları
yapabilmek için kur’a çekmek zorunda kalsalardı kur’a çekerlerdi. Şayet camide cemaate erken yetişmenin ne kadar
faziletli olduğunu bilselerdi, birbirleriyle yarışa girerlerdi. Eğer yatsı namazı ile sabah namazındaki fazileti bilselerdi,
emekleyerek ve sürünerek de olsa bu iki namaza gelirlerdi.”
2. Muâviye radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Kıyamet günü boyunları en uzun olanlar müezzinlerdir” buyururken işittim, demiştir.
3. Abdullah İbni Abdurrahman İbni Ebû Sa‘saa’dan rivayet edildiğine göre, Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh ona
şöyle dedi:
“Ben senin koyunu ve kır hayatını sevdiğini görüyorum. Koyunlar arasında veya kırda iken, namaz için ezan
okuduğunda sesini iyice yükselt. Çünkü müezzinin sesinin ulaştığı yere kadarki alanda olup da onu işiten cin, insan ve
her varlık, kıyamet gününde ezan okuyanın lehine şahitlik yaparlar.” Ebû Saîd:
Ben bunu Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den işittim, dedi.
* Kırda bayırda çölde bile olsa her namaz için ezan okumak gereklidir. Ezan sesini insan cin ve diğer varlıklar da
duyarlar.
4. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Namaz için ezan okunduğu zaman, şeytan ezanı duymamak için arkasını dönüp yellenerek kaçar. Ezan bitince
tekrar geri gelir. Namaz için kamet edilince yine arkasını dönüp kaçar. Kamet bittiğinde yine gelir ve kişi ile nefsi
arasına sokulur ve ona: Filân şeyi hatırla, filân şeyi hatırla diyerek, namazdan önce aklında olmayan şeyleri hatırlatır
da, neticede insan kaç rek’at namaz kıldığını bilemez olur.”
5. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Ezanı işittiğiniz zaman, müezzinin söylediklerinin aynısını siz de söyleyin. Sonra bana salâvat getirin. Çünkü bir kimse
bana bir defa salâvat getirirse, Allah buna karşılık ona on defa salât eder. Daha sonra benim için Allah’tan vesîleyi
isteyin. Çünkü vesîle, cennette Allah’ın kullarından bir tek kuluna lâyık olan bir makamdır. O kulun ben olacağımı
umuyorum. Benim için vesîleyi isteyen kimseye şefatim vâcip olur.”
6. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ezanı işittiğiniz zaman siz de müezzinin söylediklerini söyleyiniz.”
7. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim ezanı işittiği zaman: Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi Allahım! Muhammed’e vesîleyi ve fazîleti
ver. Onu, kendisine vaadettiğin makâm–ı mahmûda ulaştır, diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim
vâcip olur.”
8. Sa’d İbni Ebî Vakkas radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim müezzini işittiği zaman: Tek olan ve ortağı bulunmayan Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in O’nun
kulu ve resûlü olduğuna şahitlik ederim. Rab olarak Allah’tan, resûl olarak Muhammed’den, din olarak İslâm’dan razı
oldum, derse, o kimsenin günahları bağışlanır.”
24) Namazların Fazileti
Bu bölümdeki tek ayet ve 5 hadisten; namazın kişiyi tüm kötülüklerden alıkoyduğunu, alınan her abdest ve kılınan her
namazla kişinin günahlarının silindiğini namazlar arasında işlenen günahlara namazların keffaret olduğunu büyük
günahlardan sakınıldığı sürece beş vakit namazın küçük günahlara keffaret olacağını öğreneceğiz.
“Kitaptan sana vahyedileni oku ve insanlara ulaştır. Namazında dikkatli ve devamlı ol çünkü namaz insanı çirkin
işlerden, vahye ve ona teslim olan akla aykırı her türlü şeyden alıkoyar. Allah'ı gündemde tutmak elbette en büyük
ibadettir. Allah ne işlerseniz hepsini bilir. (Ankebut: 29/45)
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken
işittiğini söyledi:
– “Ne dersiniz? Birinizin kapısının önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir
şey kalır mı?” Sahâbîler:
– O kimsenin kirinden hiçbir şey kalmaz, dediler. Resûl–i Ekrem:
– “Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder” buyurdular.
2. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Beş vakit namazın benzeri, sizden birinizin kapısı önünden akıp giden ve her gün içinde beş defa yıkandığı bol sulu bir
ırmak gibidir.”
* Hem ayetlerde Rabbimiz hem de hadislerde peygamberimiz bizlere bazı şeyleri örneklerle açıklamışlardır yukarıdaki
iki hadis-i şerifte bu şekilde gelmiştir bizleri büyük günahlardan Ankebut: 29/45 ayeti gereği namaz koruyacaktır namaz
kılmamak kişiyi küfre götürecek kadar büyük günahlardandır. (Bak 1078 – 1079 – 1080 numaralı hadisler) Bu bilinçle
günde beş vakit namaza devam eden kişinin küçük günahları da kıldığı namazlarla temizlenmiş olur. Müslüman
bilerek günah işlemez bilmeyerek işlediği günahlarına da namaz ve abdest keffarettir.
3. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, bir adam bir kadını öptü. Sonra Nebî sallallahu aleyhi ve
sellem’e gelip durumu haber verdi. Bunun üzerine: “Gündüzün iki yanında ve gecenin gündüze yakın saatlerinde
namaz kıl. Şüphesiz iyilikler kötülükleri giderir” (Hûd: 11/114) anlamındaki âyet nâzil oldu. Adam:
– Bu sadece bana mı mahsus yâ Resûlallah, dedi? Resûl–i Ekrem:
– “Ümmetimin tamamı içindir” buyurdular.
* Bu ve benzeri hadiselerde sahabiler işledikleri bir suçu ve günahı pişmanlık duyarak Rasûlullah’a gelip itiraf ederler
cezasını çekmek isterlerdi. Bu husus onların ahirete olan inançlarının bir göstergesiydi bu dünyada işledikleri suçun
cezasını çektikleri taktirde ahiretteki cehennem azabından kurtulacakları veya cezanın hafifletileceği inancına
sahiplerdi. Rasûlullah’ta önceden bir hüküm gelmişse ona hüküm verir yoksa vahiy gelmesini beklerdi burada da
önceden hüküm gelmediği için (Hud: 11/114) ayeti nazil oldu.
4. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Büyük günahlardan kaçınıldığı müddetçe, beş vakit namaz ile iki cuma, aralarında işlenen küçük günahlara
keffârettir.”
* İbadetleriyle hayatına düzen vermiş olan müminler abdest, namaz v.b. ibadetlerle tüm hayatına da düzen vermiş
olurlar günahlardan uzak stres, bunalım, sıkıntı olmayan huzurlu bir hayat sürerler ve gerçek kurtuluşa ermişlerdir.
Mü’minun: 23/1-2 ayetlerinde belirtildiği gibi.
5. Osman İbni Affân radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini söyledi:
“Bir müslüman, farz namazın vakti geldiğinde güzelce abdest alır, huşû içinde ve rükûunu da tam yaparak namazını
kılarsa, büyük günah işlemedikçe, bu namaz önceki günahlarına keffâret olur. Bu her zaman böyledir.”
* Peygamberimiz başka bir hadislerinde “Nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız sizde öylece kılınız.” buyurmaktadır.
Dolayısıyla tavuğun yem topladığı gibi değil başka şeylerle meşgul olmaksızın huzur ve huşu içerisinde kılınan namaz
önceden işlenmiş günahların silinmesine vesile olur. Kalp huşu içerisinde olursa vücut ve azalar da huşu içinde
olacağından öncelikle namaza başlamadan kalbi huzursuzluklardan temizlemek, meşguliyetlerinden arındırmak
gerekir ki namazımız gerçekten namaz olsun.
25) Sabah Ve İkindi Namazlarının Fazileti
Bu bölümdeki 6 hadis-i şeriften; Bu iki vakitte fedakarlık yapıp uyku ve ticaretini veya işlerini bırakarak namaza devam
etmenin kişiyi cennete ulaştıracağını, cehennemden kurtaracağını ve o kişinin Allah'ın himayesi altında olacağını,
meleklerin nöbet devir teslim vakitlerinin sabah ve ikindi vaktinde olduğunu Rabbimizi cennette apaçık göreceğimizi
öğreneceğiz.
1. Ebû Mûsâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İki serinlik namazını, sabah ve ikindiyi kılan kimse cennete girer.”
2. Ebû Züheyr Umâre İbni Ruveybe radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini
söyledi:
“Güneş doğmadan ve batmadan önce namaz kılan bir kimse cehenneme girmeyecektir.” Resûl–i Ekrem bu sözüyle
sabah ve ikindi namazlarını kastetmişti.
* Nur: 24/37 ayetine göre; “Gerçek müminleri ne ticaret ne de alışveriş Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekat
vermekten alıkoymaz.”
Uyku ve ticari meşgaleler vasıtasıyla en çok terk edilen namaz bu ikisi olduğu için dikkatler bu iki namaza çekiliyor
değilse diğer vakit namazları da bunlardan farklı değildir. Rızık temini için yapılan çalışmalar ve aşırı uyku sever
olmamız bizi bu ibadetlerden alıkoymamalıdır.
3. Cündüb İbni Süfyân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Sabah namazını kılan kimse Allah’ın himayesindedir. Dikkat et, ey Ademoğlu! Allah, bizzat himayesinde olan bir
konuda seni sorguya çekmesin.”
* Bir kimse önce Allah'a verdiği sözü yerine getirmelidir eğer verdiği sözü yerine getirmez veya gücü yeten işleri
yapmaz güzel davranışlarda bulunmazsa mutlaka hesaba çekilir kim de hesaba çekilecek işler yapmışsa mutlaka
azap görür. Hesaba çekilecek işlerden kul uzak olmalıdır bu hadis bize bunu anlatmaktadır. Belki de bu iki namazın
vaktine fazla değer verilmesi bir sonraki hadisten öğreneceğimiz üzere meleklerin de şahit olmalarından dolayıdır.
4. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Birtakım melekler geceleyin, diğer birtakımı da gündüz vakti birbiri ardınca gelip sizin aranızda bulunurlar. Onlar
sabah namazı ile ikindi namazında bir araya gelirler. Geceleyin aranızda kalmış olanlar Allah’ın huzuruna çıkarlar.
Allah Teâlâ, kullarının halini çok iyi bildiği halde, meleklere:
–Kullarımı ne halde bıraktınız? diye sorar. Melekler:
–Onları namaz kılarken bıraktık; yanlarına da namaz kılarken varmıştık, derler.”
5. Cerîr İbni Abdullah el–Becelî radıyallahu anh şöyle dedi:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında idik. Dolunay halindeki aya bakarak şöyle buyurdu:
“Siz şu ayı güçlük çekmeden gördüğünüz gibi, Rabbinizi de açıkça göreceksiniz. Güneş doğmadan ve batmadan
önceki namazları kaçırmamak elinizden geliyorsa, kesinlikle kaçırmayıp kılınız.”
Buhârî’nin bir rivayetinde: “Resûl–i Ekrem, ayın on dördüncü gecesi aya bakmıştı” denilmektedir.
6. Büreyde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İkindi namazını terkeden kimsenin işlediği amelleri boşa gider.”
* Namazı bile bile terk etmek (uyku, unutma ve baygınlık) dışında ya dünyevi çalışma ticaret vs. olur veya bilerek terk
etmekle olur. Bilerek namazları terk eden ise küfre girecek kadar büyük günah işlemiş olur. İleride gelecek (1078-10791080) nolu hadisler bu hadis-i şerife ışık tutmaktadır. Böylece kişi namazı dünyevi işleri bahane ederek veya bile bile
terk etme durumuna düşerse tüm yaptığı ameller boşa gitmiş olur çünkü kafir olarak ölümle karşı karşıya gelmiştir.
(Bakara: 2/217 ayetin hükmüne girmiş olur.)
26) Camilere Gitmenin Fazileti
Bu bölümdeki 8 hadis-i şeriften; mescidlere ibadet için gelip gidişlerimiz cennetteki bize yapılacak ikramı arttırır.
Mescide giderken attığımız her adım bir küçük günahımızı silip derecemizi yükseltir. Cemaatle kılınan namaz tek
başına kılınandan daha büyük sevap kazandırır, karanlık gecelerde mescide giden kimselerin kıyamet gününde tam
bir aydınlığa kavuşacaklarını, gerçek müminlerin bir sıfatlarının da mescidlere gitmelerinin olduğunu, öğreneceğiz.
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim sabah akşam camiye gider gelirse, her gidip gelişinde Allah Taâlâ o kimseye cennetteki ikramını hazırlar.”
2. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse evinde güzelce temizlenir, sonra Allah’ın farzlarından bir farzı yerine getirmek için Allah’ın evlerinden birine
giderse, attığı adımlardan her biri bir günahı silip yok eder; diğer adımı da onu bir derece yükseltir.”
3. Übey İbni Kâ’b radıyallahu anh şöyle dedi:
– Ensardan bir adam vardı. Evi mescide ondan daha uzak olan bir kimse bilmiyorum. Buna rağmen hiçbir namazı
kaçırmıyordu. Kendisine:
– Keşke bir merkep satın alsan! Karanlık ve sıcak günlerde ona binerdin? denildi. Adam:
– Evimin mescide yakın olması beni sevindirmez. Ben mescide gelip giderken attığım her adıma sevap yazılmasını
istiyorum, dedi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– “Allah Teâlâ bunların hepsinin sevabını senin için bir araya topladı” buyurdu.
4. Câbir radıyallahu anh şöyle dedi:
– Mescidin etrafındaki arsalar boş kalmıştı. Benî Selime, mescidin yakınına taşınıp yerleşmek istediler. Bu arzu
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e ulaşınca, onlara:
– “Bana gelen bilgiye göre, mescidin yakınına taşınıp yerleşmek istiyormuşsunuz, öyle mi?” buyurdu. Onlar:
–Evet, ey Allah’ın Resulü! Böyle arzu etmiştik, dediler. Resûl–i Ekrem iki defa:
– “Ey Selime oğulları! Yurtlarınızdan ayrılmayınız ki, adımlarınıza sevap yazılsın” buyurdu. Onlar da:
– Şu halde yerlerimizden göçmek bizi sevindirmeyecek, dediler.
5. Ebû Mûsa radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Şüphesiz namazdan en çok sevap kazanacak insanlar, uzak mesafelerden camiye yürüyerek gelenlerdir. Namazı
imamla birlikte kılmak için bekleyen kimsenin sevabı, namazı tek başına kılıp sonra uyuyan kimseden daha büyüktür.”
6. Büreyde radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Karanlık gecelerde mescidlere yürüyerek giden kimselere, kıyamet gününde tam bir nura kavuşacaklarını
müjdeleyiniz.”
7. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
– ”Size, Allah’ın kendisiyle günahları yok edip, dereceleri yükselteceği hayırları haber vereyim mi?” buyurdular. Ashâb:
– Evet, yâ Resûlallah! dediler. Resûl–i Ekrem:
– ”Güçlükler de olsa abdesti güzelce almak, mescidlere doğru çok adım atmak, bir namazı kıldıktan sonra öteki
namazı beklemek. İşte ribâtınız, işte bağlanmanız gereken budur” buyurdular.
27) Namazı Beklemenin Fazileti
Bu bölümdeki üç hadisten, niyet namaz için beklemek olduktan sonra kişinin daima namazda sayılacağını, abdestini
bozmaksızın mescidlerde oturanlara meleklerin rahmet ve bağışlanma dualarına layık olacaklarını, namaz için
beklendiği sürece namazda olma sevabı yazılacağını öğreneceğiz.
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kılacağı namaz sizden birini yerinde tuttuğu, ailesine dönmesine engel olduğu sürece, o kişi namazda sayılır.”
2. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz, abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde oturduğu müddetçe, melekler kendisine:
– Allahım! Bunu bağışla, buna rahmetinle muamele et, diye dua ederler.”
* Bu maksatlarla mescidde oturan kişi mutlaka namazda imiş gibi sevap kazanacağı Kur’an ve hadis okumak vb.
işlerle meşgul olacağı için yani camiyi o anda islami bilgilenme ve bilgisini yenilemede kullanacağı için ileride bir güç
ve hareket olacak olan bu bilgilenmelerde camiyi kullandığı için aynen namazda imiş gibi sevap kazanacak ve
meleklerin duasını da kazanacaktır.
3. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gece yatsı namazını
gece yarısına kadar geciktirmişti. Namazı kıldıktan sonra yüzünü bize döndü ve:
“Halk namaz kıldı ve uyudular. Sizler ise, namazı beklediğinizden bu yana hep namazda gibi olmaya devam
ettiniz” buyurdular.
* Mevsim ve hava şartlarına ve kişilerin iş durumlarına göre yatsıyı ilk vaktiyle veya böylece son vaktine kadar
beklemekte bir mahsur yoktur. Her namaz gibi bu namaz da ilk vaktinde ve son vaktinde veya her ikisinin arasındaki
her hangi bir vakitte kılınabilir fakat faziletli olanı ilk vaktinde kılmaktır.
27.1) Cemaatle Namaz Kılmanın Fazileti
Bu bölümdeki 7 Hadis-i Şeriften; cemaatle kılınana namazın tek başına kılınandan 27 kat daha faziletli oluşunu, ezanın
okunuşu işitilirse mutlaka cemaate gitmenin gerekli oluşunu, cemaate gelmeyenlerin Peygamberimiz tarafından
evlerinin yakılması isteğini içinden geçirdiğini, cemaate devam etmenin peygamberimizin sünneti olduğunu
münafıkların cemaatı terk ettiklerini, kırda ve yolda da olsa üç kişi cemaatle namaz kılmazlarsa şeytana mağlup
olabileceklerini öğreneceğiz.
1. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi derece daha faziletlidir.”
2. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimsenin cemaatle kıldığı namazın sevabı, evinde ve çarşı pazarda kıldığı namazdan yirmi beş kat daha fazladır.
O kimse abdestini güzelce alıp, sonra sadece namaz kılmak maksadıyla mescide giderse attığı her adım sebebiyle bir
derece yükseltilir, bir hatası da silinir. Namazını kıldıktan sonra abdestini bozmadan namaz kıldığı yerde kaldığı
müddetçe, melekler ona:
Allahım! Ona rahmetinle muamele et, ona acı! diyerek dua etmeye devam ederler. O kimse namazı beklediği sürece
namazda imiş gibidir.”
3. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e âmâ bir adam
gelip:
– Yâ Resûlallah! Beni mescide götürecek bir kimsem yok, diyerek namazı evinde kılabilmek için Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’den kendisine müsaade etmesini istedi. Peygamber Efendimiz de müsaade etti. Âmâ dönüp
giderken Resûl–i Ekrem onu çağırarak:
– “Sen namaz için ezan okunduğunu işitiyor musun?” diye sordu. Âmâ:
–Evet, cevabını verdi. Peygamber aleyhisselâm:
– “O halde davete icâbet et, cemaate gel” buyurdular.
4. Kendisine Amr İbni Kays da denilen meşhur müezzin Abdullah İbni Ümmü Mektûm radıyallahu anh :
–Yâ Resûlallah! Muhakkak ki Medine’nin zehirli haşereleri ve yırtıcı hayvanları çoktur, dedi. Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem:
– “Hayye ‘ale’s–salâh, hayye ‘ale’l–felâh’ı işitiyor musun? Öyleyse mescide gel” buyurdu.
28) Sabah Ve Yatsı Namazlarında Cemaatte Bulunmayı Teşvik Eden Hadisler
Bu bölümde üç Hadis-i Şeriften; Yatsı namazını cemaatle kılanın gece yarısına kadar namaz kılmış sayılacağını sabah
namazını cemaatle kılanın ise bütün geceyi namaz kılmış gibi olacağını, insanlar yatsı ve sabah cemaatlerindeki
sevabı bilselerdi topyekün emekleyerek de olsa cemaate gelmiş olacaklarını münafıklara sabah ve yatsıdan daha
ağır bir namaz olmadığını öğreneceğiz.
1. Osman İbni Affân radıyallahu anh şöyle dedi:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:
“Yatsı namazını cemaatle kılan kimse, gece yarısına kadar namaz kılmış gibidir. Sabah namazını cemaatle kılan kimse
2. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsanlar yatsı namazı ile sabah namazındaki fazilet ve sevabı bilselerdi, emekleyerek bile olsa mutlaka camiye,
cemaate gelirlerdi.”
3. Ebû Hüreyre radıyallahu anh ‘den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok
ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi.”
* Birisi uykunun tatlı olduğu vakte diğeri de yorgunluğun galip geldiği vakitlere rastlayan bu iki vakit namaz ikisinin bu
iki gaflet halini yenmesi karşılığında sevabı da arttırılmıştır ki müslüman her vakit namazında olduğu gibi bilhassa bu iki
vakitte de cemaate devam etmelidir ki bilinç ve şuur yenilemesi gün boyu devam etmiş olsun değilse iki yüzlü
insanlara ağır gelen bu iki vakitte cemaate gitmemeyi alışkanlık haline getirenler Allah korusun onlara benzemiş
olurlar kişi kime benzerse onlardan olacağına göre benzeyeceğimiz kimse ve kişileri iyi tesbit edip en güzel örneklere
uymaya çalışmalıyız.
28.1) Farz Namazlara Devam Etmenin Önemi (Farz Namazlara Devam Etmenin Emredilmiş
Terketmenin İse Ciddi Biçimde Yasaklanmış Olduğu)
Bu bölümde 2 ayet ve 8 hadisten; Vakit namaza devamın gerekliliğini, müşriklerin tevbe edip, İslama girip, namazı kılıp
zekatı verdikleri taktirde mü’min olacaklarını, en faziletli amelin vaktinde kılınan namaz olduğunu islamın beş temel
üzerine kurulduğunu bunlardan birinin de namaz olduğunu, insanlarla kelime-i şahadet namaz ve zekat görevlerini
yerine getirenlerle savaşılmayacağını, İslama girişin kelime-i şahadetten sonraki ilk şartının namaz olduğunu, kişi ile şirk
ve küfr arasındaki ilk şartının namaz olduğunu, namazı terk edenin küfre düşeceğini, namazdan başka herhangi bir
amelin terk edilmesinin küfür sayılmadığını ancak namazı terk etmenin küfür sayılacağını, kıyamette ilk hesaba
çekilecek hususun namaz olduğunu, kıyamette hesap görülürken müslümanın namazında eksiklik varsa nafile
namazlarıyla bunun tamamlanacağını öğreneceğiz.
“Tüm namazlarınıza ve özellikle sabah ve ikindi namazınıza devam edin ve Allah'ın huzurunda içten bir bağlılıkla
durun” (Bakara: 2/238)
“Eğer kafirlik ve müşriklikten dönüp tevbe ederlerse tevbe ve imanlarının gereği namazı kılarlar, zekatı da verirlerse
artık onları serbest bırakın.” (Tevbe: 9/5)
1. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İslâm beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna
şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah’ın evi Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan
orucunu tutmak.”
2. Abdullah İbni Ömer radıyallahü anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:
“Ben, insanlarla Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şehâdet edip, namazı
tastamam kılıp, zekâtı hakkıyla verinceye kadar savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları zaman kanlarını ve
mallarını benden korumuş olurlar. İslâm’ın gerektirdiği haklar bunların dışındadır. Onların kalplerinde gizledikleri şeylerin
hesabı da Allah’a aittir.”
29) Namazı İlk Safta Kılmanın Sevabı (Namazı İlk Safta Kılmanın Sevabı, Öndeki Safları
Doldurmayı, Safları Düzgün Ve Sık Tutmayı Emretme)
Bu bölümde 15 Hadis-i Şeriften; namazda safların melekler gibi düzenli tutulmasını, ezan okuma ve ilk safta durmanın
sevabı bilinseydi kura çekilmesi gerektiğini erkeklerin en sevaplı safları ilk saf az sevaplı safların son saf olduğunu
kadınlar ise en sevaplı olan son saf en az sevap kazanacakları saffında erkeklere yakın saf olduğunu, safları
sıklaştırmak için ilerlemenin gerekliliğini, safların eğri büğrü değil dosdoğru tutulmasını, eğri olursa kalplerimizin de
farklılaşacağını, saffın düzgün olmasının namazın mükemmel oluşunun işareti olduğunu, Rasulullah’ın arkadan da
gördüğünü, safların düzgün olmamasıyla Allah'ın aramıza düşmanlık sokacağını, ilk safta bulunanlara Allah'ın rahmet
meleklerinin dua ettiklerini, safları düzene koyanlara hoş davranılacağını, saflar sık tutulmaz ise araya şeytanın
gireceğini, boşluk kalacaksa en son safta kalacağını saf düzenlemesinin imamın ortaya alınarak yapılmasını
öğreneceğiz.
1. Câbir İbni Semüre radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem evinden çıkıp yanımıza geldi ve şöyle buyurdu:
– “Meleklerin Rableri huzurunda saf bağlayıp durdukları gibi saf bağlasanız ya!”
Bunun üzerine biz:
– Yâ Resûlallah! Melekler Rablerinin huzurunda nasıl saf bağlayıp dururlar? diye sorduk. Şöyle buyurdu:
– “Onlar öndeki safları tamamlayıp birbirine perçinlenmiş gibi bitişik dururlar.”
* Saff suresi ilk ayeti ve 165. ayetinde Meleklerin saf saf dizilip Allah'ın emrini beklediklerini öğreniyoruz. Hadis-i Şerifte
de bizim o melekler gibi birbirimize kenetlenmemiz gerektiğini öğrenmekteyiz. Kalplerdeki düzgünlüğün veya
yamukluğun kalıplara bedenlere intikali diyebileceğimiz saf düzeni müslümanın şuur uyanıklık ve birlikteliğinin de bir
göstergesidir.
2. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İnsanlar ezan okumanın ve namazda ilk safta bulunmanın sevabını bilselerdi, sonra bunları yapabilmek için kur’a
çekmek zorunda kalsalardı, mutlaka kur’a çekerlerdi.”
3. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Erkeklerin en çok sevap kazanacağı saf ilk saf, en az sevap kazanacakları saf son saftır. Kadınların en çok sevap
kazanacağı saf son saf, en az sevap kazanacakları saf ise ön saftır.”
* Ahzab: 33/33.ayetiyle evde oturmaları gereken kadınlara ibadet için mescidlere çıkmalarına cevaz verildiğinde bile
yine erkeklerden uzak durmalarının daha fazla sevap kazandıracağı belirtilmektedir.
4. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbının
gerilerde saf tutmaya çalıştığını gördü; bunun üzerine onlara:
“Öne doğru gelin ve bana uyun! Sizden sonrakiler de size uysunlar. Bir topluluk devamlı surette gerilerse, Allah onları
geri bırakır” buyurdu.
* İlim öğrenme ve sevap kazanma yerlerinden uzak durulmamalı mümkün oldukça yakından yer almalıdır. İlim, fazilet
ve sevaptan uzak durmayı alışkanlık haline getirenleri Allah her yönüyle geri bırakır. Dinden ve dini işlerden uzak
kalmayı tercih ettiğimiz şu günlerde Allah'ın bizi her şeyden mahrum ettiği gibi.
5. Ebû Mes`ûd radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namaza başlayacağımız zaman omuzlarımıza dokunarak şöyle buyururdu:
“Safları düz tutunuz. İleri geri durmayınız. Sonra kalpleriniz de birbirinden farklı olur. Aklı başında ve bilgili olanlarınız
benim arkamda, onlardan sonra gelenler daha arkada, daha sonra gelenler daha arkada dursunlar.”
6. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Saflarınızı düz
tutunuz. Zira safların düz olması namazın tamam olmasını sağlayan hususlardan biridir.”
30) Sünnet Namazların Fazileti (Farz Namazlarla Birlikte Kılınan Sünnetlerin Fazileti Ve Miktarı)
Bu bölümdeki üç hadis-i şeriften; her gün farz namazların ön ve arkasında on iki rekat sünnet kılana cennette bir köşk
yapılacağını, bu on iki rekatın vakitlere göre dağılımını, her ezanla kamet arasında mutlaka sünnet olarak kılınması
gereken bir namaz olduğunu öğreneceğiz.
1. Mü’minlerin annesi Ümmü Habîbe Remle Binti Ebû Süfyân radıyallahu anhümâ, Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem’i şöyle buyururken dinledim, dedi:
“Müslüman bir kimse, farzların dışında nâfile olarak her gün Allah rızası için on iki rek`at namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona
cennette bir köşk yapar” veya “Ona cennette bir köşk yapılır.”
2. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte öğle namazından önce iki, öğle namazından sonra iki rek`at,
cumadan sonra iki rek`at, akşam namazından sonra iki rek`at ve yatsı namazından sonra da iki rek`at namaz kıldım.
3. Abdullah İbni Mugaffel radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Her ezan ve kamet arasında namaz vardır. Her ezan ve kamet arasında namaz vardır. Her ezan ve kamet arasında
namaz vardır” buyurdu. Üçüncü defasında “kılmak isteyene” dedi.
30.1) Sabah Namazının Sünnetinin Önemi
Dört hadis-i şeriften sabah namazının sünnetinin hiç terk edilmeden kılınacağını, fazilet ve sevabının çok olduğunu
Rasulullah’ın hiç terk etmemiş olduğunu öğreneceğiz.
1. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem öğle namazının farzından önceki dört rek`at ile sabah namazının farzından
önceki iki rek`atı hiç terk etmezdi.
2. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının iki rek`at sünnetine diğer nâfile namazlardan daha fazla
önem verirdi.
3. Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sabah namazının iki rek`at sünneti, dünya ve dünyadaki her şeyden daha hayırlıdır.”
Yine Müslim’in bir rivayetine göre sabah namazının sünneti hakkında:
“O bana bütün dünyadan daha değerlidir” buyurdu.
* Ebu Davut Tatavvu: 3; Müsned II/405’de geçen bir diğer bir hadiste de Peygamberimiz “Atlı kimseler sizi arkanızdan
kovalasalar bile bu iki rekat sünneti terk etmeyin” buyurmaktadır.
31) Sabah Namazının Sünnetinin Nasıl Kılınacağı (Sabah Namazının Sünnetinin Fazla
Uzatmadan Kılınacağı, Bu Sırada Ne Okunacağı Ve Ne Zaman Edâ Edileceği)
Bu bölümdeki 6 hadis-i şeriften; Peygamber (s.a.v.)in sabah namazının sünnetini bazen çok hafif sureler okuyarak
kıldığını bu iki rekatta okuduğu ayetleri sureleri öğrenmiş olacağız.
1. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının ezanı ile
kameti arasında fazla uzatmadan iki rek’at namaz kılardı.
Buhârî ile Müslim’in diğer bir rivayetine göre Hz. Âişe şöyle dedi:
Resûlullah sabah namazının iki rek`at sünnetini o kadar hafif kılardı ki, acaba Fâtiha sûresini okudu mu diye kendi
kendime sorardım.
Müslim’in bir rivayetine göre Hz. Âişe şöyle dedi:
Resûl–i Ekrem sabah ezanını duyduğu zaman sabah namazının sünnetini fazla uzatmadan kılardı.
Diğer bir rivayette Hz. Âişe, tanyeri ağardığı zaman kılardı, dedi.
2. Hafsa radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre, müezzin sabah ezanını okuduğu ve tan yeri de ağardığı
zaman Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem fazla uzatmadan iki rek`at namaz kılardı.
Müslim’in diğer bir rivayetine göre Hz. Hafsa şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tan yeri ağardığı zaman hafifçe kıldığı iki rek`at namazdan başka nâfile kılmazdı.
3. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem gece namazlarını ikişer rek`at kılar, gecenin sonunda ise bir rek`at vitir kılardı.
Sabah namazının farzından önce de, kulağı kamette olduğu halde, çabucak iki rek`at namaz kılardı.
* Rasûlullah (s.a.v.) zaman ve durumuna göre bazen hafif, bazen de çok uzatarak kılarlardı, bu da bize gösteriyor ki,
tüm ibadetlerde olduğu gibi namazların önünde ve sonunda kılınan nafilelerde de belli bir kalıplaşma yoktur.
Müslüman zamanın ve kendi durumunun elverdiği şekle göre uzun veya kısa kılabilir.
4. İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının
iki rek`at sünnetini kılarken birinci rek`atta, Bakara sûresindeki “Biz Allah’a ve bize indirilen Kur’an’a…
inandık” anlamındaki âyeti, ikinci rek`atta da “Biz Allah’a inandık; şâhid ol ki, biz müslümanlarız” anlamındaki âyeti
okurdu.
Diğer bir rivayete göre ise, ikinci rek`atta Âl–i İmrân sûresindeki “Söyle onlara: Ey kendilerine kitap verilenler! Gelin,
aramızda müşterek olan bir kelime etrafında toplanalım” âyetini okurdu.
5. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah namazının iki
rek`at sünnetinde Kâfirûn ve İhlâs sûrelerini okurdu.
6. İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Bir ay boyunca Peygamber aleyhisselâm’ın namazına dikkat ettim, sabah namazının sünnetinde Kâfirûn ve İhlâs
sûrelerini okurdu.
32) Öğle Namazının Sünneti
Bu bölümdeki altı hadis-i şeriften, Rasulullah (s.a.v)in öğle farzından önce ve sonra ikişer rekat sünnet kıldığını bazen
farzdan önce dört rekat kıldığını, öğlenin farzından önce ve sonra dörder rekat sünnet kılana cehennemin haram
olacağını, farzdan önce kılamadığı dört rekat sünneti farzdan sonra kıldığını öğreniyoruz.
1. İbni Ömer radıyallâhu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber öğle namazının farzından önce iki, farzından sonra da iki rek`at
namaz kıldım.
2. Âişe radıyallâhu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm öğle namazının farzından önce dört
rek`at namaz kılmayı hiç ihmal etmezdi.
3. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Peygamber aleyhisselâm öğle namazının farzından önce benim evimde dört rek`at namaz kılar, sonra mescide çıkıp
halka öğle namazının farzını kıldırırdı. Daha sonra eve gelerek iki rek`at namaz kılardı. Cemaate akşam namazını
kıldırdıktan sonra evime gelerek iki rek`at sünnet kılardı. Yatsı namazının farzını kıldırdıktan sonra yine evime gelerek iki
rek`at sünnet kılardı.
4. Ümmü Habîbe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse öğle namazının farzından önce dört, farzından sonra da dört rek`at sünneti devamlı olarak kılarsa, Allah
Teâlâ onu cehenneme haram kılar.“
5. Abdullah İbni’s–Sâib radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zeval
vaktinden sonra ve öğle namazının farzından önce dört rek`at sünnet kılar ve şöyle buyururdu:
“Bu vakit, gök kapılarının açıldığı bir zamandır. O saatte iyi bir amelimin Allah’ın huzuruna çıkmasını isterim.”
6. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem öğle namazının farzından
önce dört rek`at sünnet kılamadığı zaman, onu farzdan sonra kılardı.
* Hadislerden anladığımıza göre nafile namazlardan farz namazlar gibi belli bir kalıplaşma ve standartlık yoktur. Kişi iş
ve zamanının müsaitliğine göre herhangi bir şekilde yani değişik rekatlarda kılabilir. Hepsi sünnettir ve bize örnektir. Farz
namazlar gibi belli bir sayıya şartlanıp kalmamak lazımdır.
32.1) İkindi Namazının Sünneti
Bu bölümdeki üç hadis-i şeriften; Rasûlullah (s.a.v.)’ın ikindiden önce dört rekat başında iki rekat kıldığını dört rekat
kılanlara Allah rahmet etsin diye dua ettiğini öğreneceğiz.
1. Ali İbni Ebû Tâlib radıyallahu anh şöyle dedi:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ikindi namazının farzından önce dört rek`at namaz kılardı. İkinci rek`atın
tahiyyatında Allah Teâlâ’ya en yakın meleklere ve onların yolunca giden müslüman ve mü’min kimselere selâm
ederdi.
2. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’nın rivayetine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“İkindi namazının farzından önce dört rek`at namaz kılan kimseye, Allah rahmetini ihsân etsin.”
3. Ali İbni Ebû Tâlib radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ikindi namazının
farzından önce iki rek`at namaz kılardı.
* Müslümanlar bu hadislerde de görüleceği üzere kalıplaşmış bir model olmaksızın nafileleri bazen 2 + 2 bazen 4
bazen de 2 rekat olarak kılabilmeliler farzlar dışındaki tüm nafile ibadetlerde de zamana ve durumlarına göre
herhangi birini tercih etmelidir.
33) Akşam Namazının Öncesi Ve Sonrası Kılınan Sünnetler
Bu bölümdeki dört hadisten, Akşam namazının farzından önce iki rekat sünnet kılınmasının emredildiğini, Ashabın
büyüklerinin bu namaza koştuklarını ve akşam namazının sonunda ve önünde de sünnet kılındığını öğreneceğiz.
1. Abdullah İbni Mugaffel radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem üç defa:
“Akşamın farzından önce (iki rek`at) namaz kılınız” buyurdu. Üçüncü defasında “Dileyen kılsın” diye ekledi.
2. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sahâbîlerinden büyük zevâtın akşam olunca aceleyle direklere doğru durup
(iki rek`at) namaz kıldıklarını gördüm.
3. Yine Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında güneş battıktan sonra ve akşam namazından önce iki rek`at
namaz kılardık.
Ashaptan biri Enes’e:
– Bu namazı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de kılar mıydı? diye sordu.
Enes ona şu cevabı verdi:
– O bizim kıldığımızı görür, fakat bize kılın veya kılmayın, demezdi.
4. Yine Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Biz Medine’de iken, müezzin akşam ezanını okuyunca, ashap aceleyle direklere doğru durup iki rek`at namaz
kılarlardı. Öyleki yabancı biri mescide gelirdi de, bu iki rek`at namazı kılanların çokluğuna bakarak akşam namazının
kılındığını zannederdi.
* Yine bizdeki alışılagelmiş akşamın farzından sonraki iki rekat sünnetin tersine hadislerin ve sahabenin tatbikatına göre
ve her ezanla kamet arasında bir sünnet namaz vardır hadisine göre akşamdan önce de sünnet kılınabileceği bir
gerçektir. Kişi zaman ve zemine göre kalıplaşmış bizdeki şeklin dışına da çıkarak akşamdan önce de sünnet
kılabilmelidir veya kılanlara ters bakmamalıdır.
33.1) Yatsı Namazının Sünneti (Yatsı Namazının Farzından Önce Ve Sonra Kılınan Sünnetler)
Bu bölümde Peygamberimizin yatsıdan sonra iki rekat sünnet kıldığını cumadan sonra da yine iki rekat sünnet kılıp dört
rekat sünnet kılınmasını emrettiğini öğreneceğiz.
Bu konuyla ilgili olarak daha önce iki hadis geçti.
Biri İbni Ömer’in “Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte yatsının farzından sonra iki rek`at namaz kıldım”
dediğine dair (1100 numaralı) hadistir.
İkincisi de Abdullah İbni Mugaffel’in Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet ettiği ve üç defa “Her ezan
ve kamet arasında namaz vardır” buyurduğunu belirttiği (1101 numaralı) hadistir.
33.2) Cuma Namazının Sünneti
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz cumanın farzını kılınca, ardından dört rek`at namaz daha kılsın.”
2. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem cumanın
farzından sonra evine gitmedikçe namaz kılmazdı. Sonra evinde iki rek`at namaz kılardı.
* Bu iki hadisten başka Cuma namazının önünde ve sonunda kılınacak namazları bildiren bir kaynağa sahip değiliz
yalnızca 1099 numarayla öğrendiğimiz her ezanla kamet arası namaz vardır hadisine göre cumadan önce 2 veya 4
rekat namaz kılınabilir kılınmadığında bir sakınca yoktur. Cumadan sonra ise Peygamber (s.a.v.)in evinde iki rekat
kılmasını veya bize olan emrini örnek alacak olursak 2 veya 4 veya 2+4 = 6 şeklinde cumadan sonra sünnet kılabiliriz
böylece hem Peygamberimizin emrini hem de kendi yaptığını yapmış oluruz.
34) Nâfile Namazları Evde Kılmak
(Farzlardan Önce Ve Sonra Kılınan Sünnetleri Veya Diğer Nâfile Namazları Evde Kılmanın
Müstehap Olduğu, Nâfile Namazları Farz Kılınan Yerden Başka Bir Yerde Kılmanın Veya Farzla
Nâfilenin Arasında Konuşarak Onları Birbirinden Ayırmanın Emredildiği)
Buradaki dört hadis-i şeriften; Evlerimizde de namaz kılmamızın gerekliliğini farz dışındaki kılınan namazın en faziletli
olanının kişinin evinde kıldığı namaz olduğunu, Evlerimizi namaz kılınmayan kabirlere çevirmememizi, nafileleri evlerde
kılmak suretiyle evlerimize de namazdan bir pay ayırmamız gerektiğini, Cuma’nın farzından sonra mescidden çıkarak
konuşmak suretiyle ara vererek sünnet namazını kılmamız gerektiğini öğreniyoruz.
1. Zeyd İbni Sâbit radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ey İnsanlar! Evinizde namaz kılınız. Zira farz namaz dışındaki namazların en makbûlü, insanın evinde kıldığı namazdır.”
2. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Namazınızın bir kısmını evlerinizde kılınız da oraları kabirlere çevirmeyiniz.”
3. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz farz namazını mescidde kıldığı zaman, o namazından evine de bir pay ayırsın. Zira Allah Teâlâ bu namaz
sebebiyle evinde hayır yaratır.”
4. Ömer İbni Atâ’dan rivâyet edildiğine göre, Nâfi` İbni Cübeyr onu Sâib İbni Yezîd İbni Uhti Nemir’e göndererek,
Muâviye’nin namaz kılarken kendisinde gördüğü durum hakkında bilgi istedi.
Sâib de şunları söyledi:
– Evet, Muâviye ile birlikte maksûrede cuma namazı kıldım. İmam selâm verince ben olduğum yerde ayağa kalkıp
cumanın sünnetini kıldım. Muâviye evine gidince bana haber gönderdi ve şunları söyledi:
– Bir daha öyle yapma. Cuma namazını kıldıktan sonra biriyle konuşmadıkça veya mescidden çıkmadıkça cuma
namazına bir başka namaz ekleme. Zira Resûlullah bize, konuşmadıkça veya mescidden çıkmadıkça farz namaza bir
başka namazı eklememeyi emretti.
* Cuma’nın farzından sonra sünnet kılacak kardeşlerimiz ya biriyle konuşmalı veya farz kıldığı yeri değiştirip sünnetleri
orada kılmalıdır ki bu sünnete de uyulmuş olur.
34.1) Vitir Namazı (Vitir Namazı Kılmaya Teşvik, Vitrin Sünnet–i Müekkede Olduğu Ve Vitrin
Vakti)
Bu bölümde yedi hadis-i şeriften, Allah'ın tek oluşunu ve vitir namazının tek olarak kılınacağını, vitir namazının kılınacağı
vakti, vitir namazının gecenin son namazı olacağını ve sabah vakti girmeden vitirin kılınması gerektiğini Rasulullahın
gece namazlarını kılıp arkasına da vitri ekleyip hanımlarını uyandırdıklarını, gece kalkabilecek kimselerin gecenin
sonunda vitri kılmalarını kalkamayacak kimselerin ise gecenin baş tarafında kılmalarının uygun olacağını
öğreneceğiz.
1. Ali radıyallahu anh şöyle dedi:
Vitir namazı, farz namazlar gibi kesin şekilde emredilmiş bir namaz değildir. Fakat Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem onu devamlı surette kılmış ve şöyle buyurmuştur:
“Allah tekdir; tek olanı sever. Ey Kur’an ehli! Siz de vitir namazını kılınız!”
2. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gecenin her vaktinde vitir namazı kıldı. Bazan gecenin ilk saatlerinde,
bazan gece yarısı, bazan da gecenin sonuna doğru kıldı. Sonraları vitir namazını hep seher vaktinde kıldı.
35) Kuşluk Namazının Fazileti (Kuşluk Namazının Fazileti, En Azının, En Çoğunun Ve Yeteri
Kadarının Kaç Rek`at Olduğu Ve Devamlı Kılınması)
Bu iki bölümdeki beş hadisten, Rasûlullah 2 rekat Kuşluk namazını tavsiye ettiğini, her bir eklememiz için verilmesi
gereken sadaka türlerinden birinin de kuşluk namazı kılmak olduğunu Rasulullah’ın kuşluk namazının dört ve daha
fazla olarak sekiz rekatta kıldığını bu namazın kılınma zamanının sıcaktan deve yavrularının ayaklarının yanması vakti
olduğunu öğreneceğiz.
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Dostum Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana her ay üç gün oruç tutmayı, iki rek`at kuşluk namazı kılmayı ve
uyumadan önce vitri edâ etmeyi tavsiye buyurdu.
* İbadetlerimizden farz olanların yanı sıra nafile olanlarına da dikkat edip yapmamız gerektiğini pek çok hadislerinde
beyan eden efendimiz burada da üç nafileyi tavsiye ediyor. Her Kameri ayında 13-14-15inde (1259-1260 hadislerde
gelecek) üç günlük oruçla gündüz nafilelerinden kuşluk ve gece nafilelerinden vitr olmuş oluyor.
35.1) Kuşluk Namazının Vakti (Kuşluk Namazı Güneşin Yükselmesinden Zeval Vaktine Kadar
Kılınabilir. Sıcağın Arttığı, Güneşin İyice Yükseldiği Vakitte Kılmak Daha Sevaptır)
1. Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Her birinizin her bir eklemi için günde bir sadaka vermesi gerekir. İşte bu sebeple her tesbih bir sadaka, her hamd bir
sadaka, her tehlîl (lâ ilâhe illallah demek) bir sadaka, her tekbîr bir sadaka, iyiliği tavsiye etmek sadaka, kötülükten
sakındırmak sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rek`at namaz bunların yerini tutar.”
* İbadet ve hayırlı ameller yapabilmek sağlıklı bir beden ve afiyet içerisinde olmakla mümkündür bu sebeple insan
vücudunda bulunan 360 eklem (124. hadise bkz.) ve oynamakta olan hareketli kemik vardır hareket edene tüm bu
kemiklerin hepsi için şükretmek üzere her gün her birine bir sadaka vermek gerektiği hadiste bildirilmektedir. Kişinin
diliyle söyleyeceği Sübhanallah (Tesbih) elhamdülillah (Tahmid) la ilahe illallah (Tehlil) Allahuekber (Tekbir) lafızlarının
her biri birer sadaka yapmış sevabı kazandırır. İyiliği tavsiye ve kötülükten sakındırma da bir sadaka sevabı kazandıran
amellerdendir. Yani hayır yolları çoktur. (118 ve 144 nolu hadislere bkz.)
2. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kuşluk namazını dört rek`at kılar, Allah’ın dilediği kadar da artırırdı.
3. Ümmü Hânî Fâhite Binti Ebû Tâlib radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Mekke’nin fethedildiği yıl Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i ziyarete gittim. O sırada yıkanıyordu. Yıkanması bitince
sekiz rek`at namaz kıldı. Vakit kuşluk zamanıydı.
* Tüm nafilelerde olduğu gibi bu namazda da kalıplaşmış bir model yok herkes zamana ve durumuna göre 2-4-6-8-10
rekatlarından biriyle de bu nafileyi geri getirebilir.
4. Zeyd İbni Erkam radıyallahu anh kuşluk namazını erken kılan bazı kimseleri gördü de şöyle dedi:
Şüphesiz bunlar da bilirler ki, kuşluk namazını sonraki bir saatte kılmak daha sevaptır. Zira Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Tövbe edip Allah’a dönenlerin (evvâbînin) namazı, sıcaktan deve yavrularının ayağı yandığı zamandır.”
* Bu namazın kılınma zamanını daha net belirlemek gerekirse güneşin doğmasından 45 dakika sonrası yani bayram
namazı kılınma vaktinden başlayarak öğle namazına yarım saat kalana kadar ki zaman diliminde kılınabilir. Güneş
sıcaklığının kumlara ve taşlara fazla tesir ettiği zamanda kılmanın da daha sevap olduğunu öğrenmekteyiz.
36) Cuma Gününün Fazileti
(Cuma Gününün Fazileti Ve Cuma Namazının Farz Oluşu, Cuma Namazı İçin Boy Abdesti
Almanın, Güzel Koku Sürünüp Erkenden Câmiye Gitmenin, Cuma Günü Dua Etmenin, Resûl–i
Ekrem’e Salavât Getirmenin, O Gün Duaların Kabul Olunduğu Zamanı Beklemenin Ve Cuma
Namazından Sonra Allah Teâlâ’yı Çok Zikretmenin Sevabı)
Bu bölümdeki bir ayet ve 12 hadisten Cuma namazını müteakip yeryüzüne dağılıp rızık aranabileceğini, Cuma’nın en
hayırlı gün olduğunu, Adem (a.s.)’ın yaradılışı, cennete girişi ve cennetten çıkarılışının Cuma günü olduğunu, güzelce
abdest alıp Cuma’ya gelen hutbeyi güzelce dinlerse, bir haftalık günahlarının bağışlanacağını, hutbe esnasında
başka şeylerle meşgul olmanın hoş olmadığını, Cuma’yı terk edenlerin kalblerinin mühürleneceğini, akıl baliğ olan
herkese Cuma günü boy abdesti almanın gerekliliğini, Cuma’ya giderken temiz elbiseler ve kokular sürünerek
gitmenin iyi olacağını, Cuma için camiye erken gidenlerin büyük baş hayvan kurban etmiş gibi sevap kazanacaklarını
geç kalanların sevabının yumurta infak etmiş gibi küçüleceğini, meleklerin de hutbeyi dinlemek üzere cemaatin
arasına katılacağını, Cuma günü icabet saatinde dua edenin duasının hemen kabul edileceğini, bu faziletli günde
çok salevat getirmenin gerektiğini öğreneceğiz.
“Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrıldığınızda her türlü dünyevi alışverişi bırakıp Allah'ı anmaya yani
hutbeyi dinleyip namazı kılmaya koşun. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Ve Cuma namazı kılınıp bittiğinde
yeryüzüne serbestçe dağılın ve Allah'ın lütfundan rızkınızı aramaya devam edin ve Allah'ı namaz dışında da daima
gündemde tutun ki mutluluğa erişebilesiniz.” (Cuma: 62/9-10)
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Üzerine
güneş
doğan
en
hayırlı
gün
o gün cennete konuldu ve yine o gün cennetten çıkarıldı.”
cuma
günüdür.
Âdem
o
gün yaratıldı,
2. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir kimse güzelce abdest alarak cuma namazına gelir, hutbeyi ses çıkarmadan dinlerse, iki cuma arasındaki ve fazla
olarak üç günlük daha günahları bağışlanır. Kim hutbe okunurken çakıl taşlarıyla oynarsa, boş ve mânasız bir iş yapmış
olur.”
3. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Büyük günahlardan kaçınıldığı sürece, beş vakit namaz ile iki cuma ve iki ramazan, aralarında geçen günahlara
keffaret olur.”
* Cuma hutbesi aynen namaz gibidir. Namazda nasıl başka şeylerle meşgul olmak namazın bozulmasına veya
sevabının azalmasına sebep olursa, hutbe esnasında da çakıl taşlarıyla, tesbihle veya başka şeylerle meşgul olup
hutbeyi dinlememek ecrin azalmasına sevabın yok olmasına sebep olabilir. 1150 hadis-i şerifde ise büyük
günahlardan olan (şirk, sihir, ana babaya isyan vb.) şeylerden sakınmak şartıyla Cuma namazını geçen Cuma
namazıyla ikisinin arasındaki Allah'a yönelik hata ve günahlara keffaret oluyor. Allah dilerse o günahları silebilir ama
kul hakkı dediğimiz cinsten günahlar ise onların bu dünyada helallaşılması gerekir, onları Allah affetmez.
4. Ebû Hüreyre ile İbni Ömer radıyallahu anhüm’den rivayet edildiğine göre bu iki sahâbî Resûlullah sallallahu aleyhi
ve sellem’in minber üzerinde şöyle buyurduğunu duymuşlardır:
“Bazı kimseler cuma namazlarını terketmekten ya vazgeçerler veya Allah Teâlâ onların kalplerini mühürler de
gafillerden olurlar.”
* Müslümanların her hafta buluşup ibadet etmesi gerekir. Haftalık Müslümanların mesaj alma gününden istifade
etmesi ve bu günü kaçırmaması ve böylece manevi bir çöküntüye uğramaması için böyle bir tehdit getirilmiştir.
Değilse Cuma’yı küçümsediği ve inkar ettiği için kılmayan kafir olduğundan dinden çıkmış olur. Hataen Cuma’ya
gitmeyenler tevbe ve istiğfara devam edip Cuma namazına devam etmelidirler.
5. İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Biriniz cuma namazına gideceği zaman boy abdesti alsın.”
6. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Her bâliğ olan kimseye cuma günü boy abdesti almak gereklidir.”
37) Gece Namazının Fazileti
Bu bölümdeki 3 ayet ve 27 hadis-i şeriften gece teheccüd kılmanın peygamberimize emredildiğini, gerçek
mü’minlerin yataklarından ayrılarak gece ibadet edip uykuyu azalttıklarını, Rasulullah’ın ayakları şişinceye kadar
namaz kılıp şükreden bir kul olmayayım mı dediğini, gece ibadeti için aile fertlerinin uyandırılabileceğini, gece namazı
kılmakla kişinin daha mükemmel olacağını ve bu ibadetin devamlı yapılması gerektiğini, sabaha kadar devamlı
uyuyan kimsenin kulağına şeytanın işemiş olduğunu, uyuyan kimsenin boyun köküne şeytanın üç düğüm vurduğunu,
gece uyanıp Allah'ı anarsa bir düğüm, abdest alırsa ikinci düğüm, namaz kılarsa üçüncü düğümün çözülüp sabaha
dinç olarak çıkacağını, selamlaşmak, yemek yedirmek ve insanlar uyurken geceleri namaz kılmakla cennete
selametle girileceğini, farz namazdan sonra en faziletli namazın gece namazı olduğunu, gece namazlarının ikişer
rekat kılınacağını, gece namazlarında Rasulullah (s.a.v)’in elli ayet okuyacak kadar miktar secdede kaldığını,
Rasulullah (s.a.v)’in ne Ramazan ne de başka zamanlarda gece namazını sekiz rekattan fazla kılmadığını, yine
Rasulullah (s.a.v)’in gecenin ilk kısmında yatıp uyuduğunu, son kısmında da gece namazı kıldığını ve gece
namazlarında çok uzun sure ve ayetler okuduğunu, bir rekatta bazan 660 ayete varan Kur’an’ın 104 sayfasını
okuduğunu, ayakta durması uzun olan namazın daha faziletli olduğunu, Allah'ın en çok sevdiği namaz ve oruç
modelinin Davut peygamberin tuttuğu oruç ve kıldığı namaz olduğunu, gecelerde de duaların kabul edileceği bir
vakit olduğunu, gece namaz için kalkınca önce hafif 2 rekatlı kılınmasının gerektiğini, Rasulullah (s.a.v)’ın gece
kılamadığı namaz yerine gündüz 12 rekat namaz kıldığını, gece yapılamayan ibadetin gündüz telafi edilebileceğini,
aile bireylerinden karı kocanın birbirlerini gece namaza kaldırmalarının Allah'ın merhametine vesile olacağını ve Allah'ı
çok anan kimseler olarak yazılacaklarını, uyuklar vaziyette namaz kılmamak ve Kuran okumamak gerektiğini
öğreneceğiz.
“Gecenin bir kısmında da uyanıp namaz kıl. Bu sadece sana mahsustur. Farz namazlardan fazla olarak kılınan bir
namazdır. Bundan dolayı Rabbin Ahirette seni övgüye değer bir konuma yükseltir.” (İsra: 17/79)
“Onlar yataklarından geceleri kalkarak, korku ve ümid içinde Rablerine yalvaranlardır ve kendilerine geçinmeleri için
verdiğimiz rızıktan başkalarına harcayanlardır.” (Secde: 32/16)
“O müminler geceleri pek az uyurlardı.” (Zariyat: 51/17)
1. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem geceleyin kalkıp ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Bunun üzerine ona:
– Yâ Resûlallah! Senin geçmiş ve gelecek bütün hataların bağışlandığı halde niye böyle kendini yoruyorsun? dedim.
Bana cevâben:
– “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” buyurdu.
2. Mugîre İbni Şu`be’den bu hadisin benzeri rivayet edilmiştir.
* Verilen tüm nimetlere bilhassa İman, İslam, sıhhat ve afiyet nimetlerine her an şükretmek ve gerekli ibadetlerde
bulunmak vazifelerimiz cümlesindendir. (Feth: 48/2)’de belirtildiğine göre geçmiş ve gelecek günahları bağışlanan
peygamberimiz bu ve benzeri nimetlere şükür için ayakları şişinceye kadar namaz kılıyordu.
3. Alî radıyallahu anh’den şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Bir gece Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Ali ile Fâtıma’nın kapısını çaldı ve onlara:
“Namaz kılmayacak mısınız?” buyurdu.
* Burada sadece hadisin baş tarafı alınmıştır. Devamında Hz. Ali Allah bizi ölü gibi uyutakaldı demek istercesine Zümer:
39/42 ayetine göre itiraz etmek istedi ve peygamberimiz de Kehf: 18/54 ayetini okuyarak “Ama insan tartışmaya her
şeyden daha çok düşkündür” diyerek oradan ayrılmıştır. Taha: 20/132’de yakınlarına namazı emret buyurulmaktadır.
Bu sebeble bizler de evde çoluk çocuğumuzu öncelikle farz namazlara sonra da nafileler için teşvik etmeli ve
uyandırmalıyız.
4. Ömer İbnü’l–Hattâb’ın torunu Sâlim’in, babası Abdullah İbni Ömer’den rivayet ettiğine göre Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem:
“Abdullah ne iyi adam! Keşke bir de gece namazı kılsa!” buyurdu.
Sâlim diyor ki:
O günden sonra Abdullah geceleri pek az uyurdu.
* Rasûlullah (s.a.v) 1162. hadiste kızı ve damadını, bu hadiste de kayınbiraderinin gece namaz kılmasını teşvik etmiştir.
5. Abdullah İbni Amr İbni
Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet
edildiğine göre
Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:
“Abdullah! Falan kimse gibi olma! Çünkü o gece ibadetine devam ederken artık kalkmaz oldu.”
* Her ibadet ve taat de olduğu gibi gece namazında da az da olsa devamlı olanı makbuldur.
6. İbni Mes`ûd radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında, bütün gece sabaha kadar uyuyan bir adamdan söz edilince
Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“Öyleyse o adamın kulaklarına –veya kulağına– şeytan işemiştir.“
38) Ramazan Gecelerinde Terâvih Namazı Kılmak
Bu bölümdeki iki hadisten gündüzü oruçla geçirilen ramazan ayının gecesini de namaz kılarak geçirmenin geçmiş
günahlarımızın bağışlanmasına vesile olacağını öğreneceğiz.
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kim ramazanın faziletine inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa, geçmiş günahları
bağışlanır.“
2. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kesin emir vermeksizin ramazan gecelerinde ibadet etmeyi tavsiye eder ve şöyle
buyururdu:
"Kim ramazanın faziletine inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa, geçmiş günahları
bağışlanır.“
* Nafile namazlar cinsinden olan bu Ramazan namazı yani Teravih, Peygamberimizin hayatı boyunca kıldığı gece
namazlarının Ramazan ayındaki aldığı isimdir. Teravih mevzuunda Türkçede derli toplu malumatı Sahih-i Buhari
Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, Cild: 4, sh. 70-96 arasında bulmaktayız. Tüm hadislerle açıklanan bu meselenin
özetini vermek gerekirse şöylece alıntı yaparak aktarabiliriz.
Rasûlullah (s.a.v.) ne Ramazanda ne de başka aylarda kıldığı gece namazı onbir rekatı geçmemiştir. (592 no'lu Aişe
(r.anha) hadisi)
Sabah namazının iki rekat sünnetiyle vitir namazı da bu sayıya dahildir. (586 no'lu hadis.)
Zeyd ibni Sabit (r.a.)'den rivayete göre Rasûlullah (s.a.v.) mescidde hasırdan edindiği hücresinden çıkarak bir kez
gece hem farz namaz olan yatsıyı hem de teravihi cemaatle kılmıştı. Cemaatin teravih namazına hücum ettiğini
görünce, yatsıyı kıldırıp odasına çekilerek teravihi kendi başına kılmıştır.
Buhari'nin Aişe'den rivayetine göre Rasûlullah (s.a.v.)'in teravih namazını böyle cemaatle kılması iki ve üçü geçmez.
Cemaatın aşırı arzu ve taleplerine binaen "Üzerinize farz kılınacağından ve sizin de muktedir olamayacağınızdan
korktum"buyurmuşlardır.
Peygamberimizin vefatından sonra halifelerden Ebubekir (r.a.) döneminin tamamında ve Hz. Ömer (r.a.) döneminde
herkes kendi başına kılıyordu. Hz. Ömer dağınık vaziyette teravih namazını kılan insanları bir imam arkasında toplasam
iyi olacak dedi ve Übey ibni Ka'b'ı teravih imamı tayin ederek cemaatı onun arkasında topladı ve bir seferinde de "Bu
şekilde teravih kılma ne güzel adet oldu" buyurdular.
İbn-i Ebi Şeybe'nin, Taberani'nin, Beyhaki'nin İbn Abbas'tan yaptıkları zayıf bir rivayette 20 rekat kılındığı da haber
verilmektedir.
Asrı saadet ve sonraki dönemlerde 8 ile 36 rekata varan teravih kılındığı da bize gelen haberler arasındadır. Ebu
Davut'ta rivayet edilen “Ashabım! Benim sünnetime ve benden sonra da Hulefa-i Raşidin'in sünnetine uyunuz” emrine
göre bizler 8 rekatı kılmak suretiyle Peygamberimizin sünnetine +12 rekatla 20 rekat kılarak Halifelerden Hz. Ömer'in
sünnetine uymuş oluyoruz. İsteyen 8 rekat kılabilir, isteyen 20 rekata tamamlayabilir. İsteyen 36 rekat da kılabilir. Nafile
namazdır, her müslüman içinde bulunduğu durum ve şartlara göre hangisini isterse kılabilir. Hiçbir kimse de değişik
rekatlarda kıldığından dolayı da kınanmaz, kınanamaz. Din ve ibadet konusu kınama konusu yapılamaz.
38.1) Şükür Secdesi (Bir Nimete Kavuşunca Veya Bir Sıkıntıdan Kurtulunca Şükür Secdesi
Yapmanın İyi Bir Davranış Olduğu)
1. Sa`d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber Medine’ye gitmek üzere Mekke’den yola çıkmıştık. Azverâ
denen yere yaklaştığımızda Resûl–i Ekrem bineğinden indi. Sonra ellerini kaldırarak bir süre dua etti. Sonra secdeye
kapandı, uzunca bir süre secdede kaldı. Tekrar ayağa kalktı, yine ellerini kaldırıp bir müddet dua etti. Sonra secdeye
kapandı. Bunu üç defa tekrarladı. Buyurdu ki:
“Rabbimden dilekte bulundum ve ümmetim için şefaat niyaz ettim. O da ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Ben
de Rabbime şükretmek için secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi bağışlamasını
diledim; O da bana ümmetimin üçte birini bağışladı. Ben de bunun üzerine Rabbime şükür secdesine kapandım.
Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi diledim; O da bana ümmetimin geri kalan üçte birini bağışladı. Ben
de Rabbime şükretmek üzere secdeye kapandım.”
39) Kadir Gecesini İhyâ Etmek (Kadir Gecesini İhya Etmenin Fazileti Ve Daha Ziyade
Ramazanın Hangi Gecelerinde Olduğunun Açıklanması)
Bu bölümdeki bir sure, bir ayet ve yedi hadisten; Ramazandaki bu gecenin bin ay yani 83 sene 4 aydan daha hayırlı
olduğunu, inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek bu geceyi değerlendirenin günahlarının bağışlanacağını, bu
gecenin Ramazanın son on veya yedi gününün tek olanlarında aranması gerektiğini, bu gecede Rasûlullah (s.a.v.)'ın
bize en çok okunmasını tavsiye ettiği duayı ve hayatı boyunca Ramazanın son on gününde ibadeti artırıp itikaf
yaptığını öğreneceğiz.
"Şüphesiz biz o Kur'an'ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesi nedir bilir misin? Kadir gecesi bin aydan daha
hayırlıdır. O gece melekler ve ruh Rabbinin emriyle herbir iş için veya herbir kişi için inerler de inerler. O gece tan
yeri ağarıncaya kadar selam ve esenliktir." (Kadir: 97/1-5)
"Biz o Kur'an'ı mübarek bir gecede indirdik, zaten biz insanlığı her zaman uyarmaktayız." (Duhan: 44/3)
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Kadir gecesini değerlendiren kişinin geçmiş günahları
bağışlanır.“
2. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, bir grup sahâbî, rüyalarında Kadir gecesinin
ramazan'ın son yedi gecesinde olduğunu görmüşler (ve bunu Hz. Peygamber'e bildirmişler)di. Bunun üzerine
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
– "Kadir gecesi ile ilgili rüyalarınızın, ramazanın son yedi gecesi üzerinde toplandığını görüyorum. O halde Kadir
gecesini arayan onu ramazanın son yedi gecesinde arasın!"
3. Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ramazan ayının son on
gününde câmiye kapanır ibadete soyunur ve şöyle buyururdu:
"Kadir gecesi’ni ramazanın son on günü içinde arayınız!”
4. Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyururdu:
"Kadir gecesi’ni ramazanın son on günündeki tek gecelerde arayın!"
5. Yine Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Ramazan ayının son on günü girdiğinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem geceleri ihyâ eder, ev halkını uyandırır,
ciddiyetle ibadete soyunur ve eşleriyle ilişkiyi keserdi.
6. Yine Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ramazanda diğer
aylardan daha fazla (kulluk yapmaya) çalışırdı. Ramazanın son on gününde de ramazanın öteki günlerinden daha
fazla ibadet ederdi.
7. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
– Ey Allah'ın Resulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim? diye sordum.
– "Allahım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla! diye dua et" buyurdu.
* Yukarıdaki ve diğer hadis kitaplarından öğrendiğimiz tüm hadisi şeriflere göre Kadir gecesinin hangi gece olduğu
hakkında 40 civarında görüş nakledilmiştir ve ifadelerden de "Son yedi geceden dokuz geceden biri" şeklinde gibi
esneklik bırakılmıştır.
Rasûlullah (s.a.v.)'in hayatına baktığımızda Ramazanda senenin diğer aylarından daha çok kendini ibadete verdiğini,
Ramazanın da son on gününde mescide kapanarak ailesinden ve dünyalıklardan uzaklaşarak itikafa çekildiğini
görmekteyiz ki, bu geceyi yakalayabilme Ramazanın son 1/3'de olacağı, bunun da sadece gecelerine değil,
gündüzlerini de değerlendirmek gerekecektir. Çünkü yeryüzünün bir kısmı gece iken diğer yarı kürenin gündüz olması
dolayısıyla icabında bu gecenin gündüz de olabileceğine ihtimal verilmelidir. Ramazanı ve bilhassa son on gününü
geceli gündüzlü değerlendirmek için müslümanın tam bir gayret içinde olması da gerekmektedir. Bu konuda daha
geniş bilgi için tefsirlerden Kadr suresinin tefsirini gözden geçirmek faydalı olacaktır kanaatindeyiz. [9]
40) Misvak Kullanmak (Misvak Kullanmanın Ve Yaratılış Özelliklerinin Faydası)
Buradaki 10 hadis-i şeriften, müslümanlara zor gelmeseydi peygamberimizin (s.a.v.) ağız ve diş sağlığı konusunda kesin
emirler vereceğini ve kendisinin sabah kalkınca ilk işinin ağzını misvaklamak olduğunu ve tüm peygamberlerin
sünnetlerinden olan fıtrî hususiyetleri öğreneceğiz.
1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Ümmetimi (veya insanları) zora sokmaktan endişe etmeseydim, onlara her namaz vaktinde misvakla dişlerini
temizlemelerini emrederdim."
2. Hüzeyfe radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem uykudan uyanınca misvakla dişlerini temizlerdi.
3. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in misvakını ve abdest suyunu akşamdan hazırlardık. Allah onu, gecenin
dilediği saatinde uyandırırdı. Hz. Peygamber uyanınca hemen misvakla dişlerini temizler, abdest alır ve namaz kılardı.
4. Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Misvak kullanma hakkında size pek çok tavsiyede bulundum.“
5. Şüreyh İbni Hânî şöyle dedi: Hz. Âişe'ye;
– Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem evine girdiği zaman ilk önce ne yapardı? diye sordum.
– "Dişlerini misvaklardı" dedi.
* Ağız ve diş sağlığı konusundaki bu konunun tüm hadisleri bugünkü modern tıbbın daha yeni keşfettiği bir gerçeği 14
asır önce ortaya koymuştur. Ağız kokusu ve dişlerin bakımı ile alakalı tüm bu tavsiyeler insan sağlığının korunması için
atılan adımlardan birisi olup, hem temizlik, hem de dinimizin yapılması gereken işlerindendir. Uykudan kalkınca her
abdest ve namaz başlangıcında yapılan bu temizlik sayesinde hem ağız kokusunu gidermiş olacak insanları ve
böylece de Rabbimizi hoşnut etmiş olacağız.
Buradaki ağız ve diş sağlığının yanısıra mide sağlığı ve yeme içme yüzünden de nasıl hareket edeceğimizi bildiren 491521 no'lu hadisler tekrar gözden geçirilmelidir.
6. Ebû Mûsa radıyallahu anh şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına girdim. Misvağın ucu ağzındaydı.
7. Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Misvak kullanmak ağzın temiz kalmasına ve Rabbın razı olmasına sebeptir.“
8. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Peygamberlerin sünneti (fıtrat) beştir – yahut beş şey fıtrat gereğidir– :Sünnet olmak, kasıkları tıraş etmek, tırnakları
kesmek, koltuk altını temizlemek, bıyıkları kırpmak."
9. Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"On şey fıtrat gereğidir: Bıyıkları kırpmak, sakal bırakmak, misvak kullanmak, burna su çekmek, tırnakları kesmek,
parmak boğumlarını temizlemek, koltuk altı kıllarını gidermek, apış arasını temizlemek, istinca yapmak."
Râvî "onuncuyu unuttum; ancak onun da mazmaza (ağıza su vermek) olması muhtemeldir" dedi.
10. İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Bıyıklarınızı kırpınız, sakallarınızı bırakınız!"
* İnsanların yaratılışı ve Peygamberlerle birlikte ortaya çıkan yaratılışın gerekleri cümlesinden on haslet sayılmaktadır ki
hepsi insan sağlığı ve temizlik yönünden mutlaka gerekir. Müslüman olmayan toplumlarda sünnet olmamak, tırnakları
uzatmak, etek ve koltuk traşlarına riayet etmemek, bıyıkları dudaklarından aşağıya salıvermek suretiyle ne kadar pis
ve sağlıksız bir durumda oldukları görülmektedir. Müslüman erkeklerin sakallarını kesmeleri bu hadis ve Nisa Suresi 119.
ayeti gereğince pekçok alim ve mezhep imamı tarafından haram olarak kabul edilmiştir. Sadece İmam-ı Şafi mekruh
sayar. Sakal hakkında daha geniş bilgi için tüm tefsirlerin Nisa suresi 119. tefsirine bilhassa Elmalı Tefsirine bakılabilir.
40 tane Almanca Din Dersi
41) „Die gesetzliche
Bestimmungen“
Pflichtabgabe
(Zakat),
deren
Vorrang
und
diesbezügliche
Kapitel 41, Nummer 1:
Allah, der Erhabene, spricht:
"Und verrichtet das Gebet und bezahlt die gesetzliche Abgabe" (Sura 2:43)
"Und doch nichts anderes war ihnen geheißen, als Allah zu dienen, reinen Glaubens und lauter, und das Gebet
zu verrichten und die Zakat-Abgabe zu zahlen; denn das ist derrechte Glauben der Aufrichtigen." (Sura 98:5)
"Nimm Almosen von ihrem Gut, auf dass du sie dadurch reinigen und läutern mögest." (Sura 9:103)
Kapitel 41, Nummer 2:
Ibn 'Abbas(ra) berichtete, dass der Prophet(s) Mu'âd(r) in den Jemen schickte und zu ihm sagte: „Fordere sie auf, das
Glaubensbekenntnis abzulegen, dass sie bekennen, dass es keinen Gott außer Allah gibt und ich der Gesandte
Allahs bin! Wenn sie dir darin gehorchen, so sage ihnen, dass Allah für jeden Tag fünf Gebete vorgeschrieben hat.
Kommen sie dieser Pflicht nach, dann erklär ihnen, dass Allah eine Zakat-Abgabe auf ihren Besitz verfügt hat, so dass
diese Abgabe von ihren Reichen gefordert und unter ihren Armen verteilt wird." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 41, Nummer 3:
Abu Huraira(r) berichtete: Ein Beduine kam zum Propheten (sav) und sagte zu ihm:
"O Gesandter Allah‘s, sage mir was ich tun soll, um ins Paradies zu kommem!"
Er (sav) erwiderte: "Du sollst allein Allah dienen und Ihm nichts zur Seite setzen, das vorgeschriebene Gebet
verrichten, die Zakat-Abgabe bezahlen und den Monat Ramadan fasten!"
Der Beduine sagte: "Bei dem, in dessen Hand mein Leben ist, ich werde dies tun, und nichts mehr als das."
Als er sich entfernte, sagte der Prophet(s) zu den Gefährten(r): "Wenn es euch freut einen Mann zu sehen, der ins
Paradies eingehen wird, dann schaut euch diesen (Beduinen) an!" (Al -Bukhari und Muslim)
Kapitel 41, Nummer 4:
Abu Huraira(r) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: "Es gibt keinen Besitzer von Gold oder Silber, der die
dafür gesetzlich bestimmte Zakat-Abgabe nicht entrichtet, dessen Gold und Silber am Tage des Gerichts nicht zu
Platten geschmolzen und im Höllenfeuer erhitzt werden, und somit werden seine Seiten, seine Stirn und sein Rücken
gebrandmarkt. Kühlen sich jene Platten ab, so werden sie immer wieder erhitzt, und seine Bestrafung dauert einen
Tag lang, der Fünfzigtausend Jahre wahrt (nach unserer Rechnung), bis zwischen den Dienern gerichtet wird, so wird
jedem sein Ausgang gezeigt werden: Entweder ins Paradies oder in die Hölle."
Man fragte ihn: "O Gesandter Allahs, und wie ist es bezüglich der Kamele?"
Er sagte: "Es gibt auch keinen Kamelbesitzer, der die dafür bestimmte Zakat-Abgabe nicht entrichtet, dazu gehört
der Anteil der Armen an der Kamelstutenmilch am Tage ihrer Tränke, dessen Kamele am Tag des Gerichts nicht im
besten Zustand und vollzählig wieder kommen, während er auf seinem Bauch vor ihnen in einer Ebene Einöde
geworfen wird, und sie dann mit ihren Hufen zertratnpeln und mit ihren Mäulern zerbeissen, Ist das letzte von ihnen
über ihn hingekommen, so wird das erste von ihnen von neuem mit der Bestrafung beginnen. Dies dauert einen Tag
lang, der Fünfzigtausend Jahre wahrt (nach unserer Rechnung), bis zwischen den Dienern gerichtet wird, so wird
iedern sein Ausgang gezeigt werden: Entweder ins Paradies oder in die Hölie."
Man fragte ihn: "O Gesandter Allahs, und wie ist es bezüglich Rinder und Schafe?" Er sagte: "Es gibt auch keinen
Besitzer von Rindern und Schafen, der die dafür bestimmte Zakat- Abgabe nicht entrichtet, dessen Rinder and
Schafe am Tag des Gerichts nicht im besten Zustand und vollzählig wieder kommen, wobei jedes Vieh von ihnen
über scharfe Hörner verfügt, die weder knntim noch beschädigt sind, während er auf seinem Bauch vor ihnen in eine
Ebenen Einöde geworfen wird, und sie ihn mit ihren Hörnern stoßen und mit ihren Hufen treten werden. Ist das letzte
von ihnen über ihn hingekommen, so wird das erste von neuem mit der Bestrafung beginnen. Dies dauert einen Tag
lang, der Fünfzigtausend Jahre wahrt (nach unserer Zeitrechnung), bis zwischen den Dienern gerichtet wird, so wird
jedem sein Ausgang gezeigt werden: Entweder ins Paradies oder in die Hölle."
Man fragte ihn: "O Gesandter Allahs, und wie ist es mit den Pferden'?"
Er sagte: "Die Pferde sind dreierlei: Für den einen Besitzer sind sie eine Bürde, für den zweiten ein Schutz (vor der Hölle)
und für den dritten eine Belohnung. Die Pferde als Bürde sind solche, deren Besitzer, angeberisch ist, sie zur Schan
stellt und pflegt, und sie als Waffe gegen die Muerte einsetzt. Die Pferde als Schutz sind solche, deren Besitzer sie für
Allahs Sache auf einer Wiese oder in einem Garten anpflockt und für die von Allah vorgeschriebenen Rechte
bezüglich ihrer Pflege aufkommt, so werden sie für ihn ein Schutz (vor der Hölle). Hinsichtlich der Pferde als
Belohnung, so sind es solche, deren Besitzer sie für Allahs Sache, um den Muslimen dienlich zu sein, auf einer Wiese
oder in einem Garten a-npflockt, so werden dem Besitzer so viele gute Taten angerechnet, wie die Anzahl ihrer Bisse,
ihrer Pferdeäpfel und ihres Urins. Und niemals reißt ihre Leine und sie gallopieren ein gutes Stück hin und her, sie
hinterlassen Spuren und Kot, ohne dass Allah dem Besitzer entsprechend viele gute Taten anrechnet. Und niemals
geht ihr Besitzer mit ihnen an einem Fluss vorbei und lässt sie trinken oder will sie tränken, ohne dass ihm gute Taten
gemäß ihrem Trinken angerechnet wird."
Man fragte ihn weiter: "O Gesandter Allahs, und wie ist es mit den Eseln?"
Er (sav) sagte: "Diesbezüglich ist mir nichts offenbart worden, außer der außerordentlich umfassenden Aya: "Wer
auch nur eines Stäubchens Gewicht Gutes tut, wird es (am Tag des Gerichts) sehen, und wer auch nur eines
Stäubchens Gewicht Böses tut, wird es sehen." Sura 99:7-8
(Al-Bukhari und Muslim)
42) „Die Pflicht des Fastens im Ramadan. Der Vorrang des Fastens und dessen
Bestimmungen“
Kapitel 42, Nummer 1:
Allah, erhaben ist Er, spricht:
"O die ihr glaubt! Das Fasten ist euch vorgeschrieben, wie es denen vor euch vorgeschrieben war, auf dass ihr
(Allah) fürchten möget" (Sura 2:183)
"Der Monat Ramadan ist der, in welchem der Quran als Rechtleitung für die Menschen herabgesandt worden ist und
als klarer Beweis der Rechtleitung und der Unterscheidung. Wer von euch also in dem Monat zugegen ist, der soll in
ihm fasten. Und wer krank oder auf Reise ist, so soll er eine (gleiche) Anzahl anderer Tage (fasten)..." (Sura 2:185)
Kapitel 42, Nummer 2:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: "Wer um die Sache Allahs ein Paar spendet (bzw.
stiftet), dem wird (am Tage des Jüngsten Gerichts) von den Toren des Paradieses zugerufen: "O Diener Allahs! Das ist
besser (für dich, willkommen!). So wird jeder (nach Leistung) zum Eintreten aufgerufen: Gehörte er zu den wahren
Betenden, so wird er aus dem Tor des Gebetes aufgerufen, zählte er zu den wahren Mudschahidin, so wird er aus
dem Tor des Dschihads aufgerufen, zählte er zu den wahren Fastenden, so wird er aus dem Rayyan-Fasten-Tor
aufgerufen, und gehörte er zu den wahren Mildtätigen, so wird er aus dem Tor der Mildtätigkeit aufgerufen."
Daraufhin sagte Abu Bakr(r): "O Gesandter Allahs! Für mich bist du wichtiger als mein Vater und meine Mutter! Es ist
keine Notwendigkeit für denjenigen, der aus jenen Toren aufgerufen wird. Wird auch jemand aus all jenen Toren
aufgerufen?"
Er (sav) sagte: "Ja, und ich hoffe, dass du zu ihnen zählen wirst!" (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 42, Nummer 3:
Sahl Ibn Sa'd(r) berichtete: Der Prophet (sav) hat -gesagt: "Eines der Tore des Paradieses heißt Ar-Rayyan. Durch
dieses Tor werden nur die Menschen, die das Fasten eingehalten haben, am Tage der Auferstehung ins Paradies
eintreten dürfen. So wird gefragt werden: "Wo sind diejenigen, die gefastet haben?“ Die Genannten werden sich
erheben und niemand außer ihnen wird durch dieses Tor ins Paradies eintreten dürfen. Und wenn sie eingetreten
sind, wird es verschlossen werden und niemand wird es mehr passieren können." (Al-Bukhari)
Kapitel 42, Nummer 4:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Prophet (sav) hat gesagt: "Wer immer aus tiefem Glauben heraus und in der
Hoffnung auf die Belohnung Allahs den Ramadan fastet, dem werden seine vergangenen Verfehlungen vergeben."
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 42, Nummer 5:
Abu Huaira(r) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: "Wenn der Monat Ramadan beginnt, werden die
Tore des Paradieses geöffnet und die Tore der Hölle verschlossen. Und die Teufel werden in Ketten gelegt." (Al-Bukhari
und Muslim)
Kapitel 42, Nummer 6:
"Der Gesandte Allah‘s (sav) war der großzügigste aller Menschen. Und im Ramadan, wenn Gabriel zu ihm kam, war
er noch großzügiger als sonst. In jeder Nacht des Monates Ramadan kam Gabriel, Friede sei mit ihm, zum Propheten
(sav), und er rezitierte für ihn den Qur‘an, Während der Begegnung mit Gabriel war er (sav) großzügiger als der Wind,
der die Regenwolken treibt." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 42, Nummer 7:
Aischa (ra) berichtete: "Der Gesandte Allahs (sav) pflegte mit dem Beginn der letzten zehn Tage des Monates
Ramadan, die Nacht betend zu verbringen, seine Familie dafür zu wecken, und sich von seinen Frauen fern zu
halten. (Al-Bukhari und Muslim)
43) „Das Verbot, unmittelbar vor dem Monat Ramadan bzw. ab mitte Schaban zu fasten, mit
Ausnahme von Fastenden, die zwei Tage hintereinander fasten oder von Fastenden, deren
Gewohnheit ist, montags und donnerstags zu fasten“
Kapitel 43, Nummer 1.1:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Prophet (sav) hat gesagt: "Keiner von euch darf vor Beginn des Ramadans einen
Tag oder zwei Tage (vorsorglich) fasten, außer einem, dessen (gewohnter) Fastentag auf den Tag vor dem Beginn
des Monats Ramadan fällt, so soll er diesen einen Tag fasten" (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 43, Nummer 1.2:
Ibn Abbas (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: "Fastet nicht unmittelbar vor Beginn des Monates
Ramadan. Beginnt mit dem Fasten (des Ramadans), sobald ihr dessen (Neumond) seht, und brecht das Fasten (des
Ramadans) erst, wenn ihr ihn wieder seht! Sollte (euch) die Sicht wegen Wolken nicht möglich sein, so vervollständigt
(die Fastentage im Ramadan) auf dreißig!"
(At-Tirmidi)
Kapitel 43, Nummer 2: „Die Vortrefflichkeit des Sahur-Frühstücks und dessen Späteinnehmen, solange man sicher ist,
dass dies vor dem Tagesanbruch geschieht“
Kapitel 43, Nummer 2.1:
Anas (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs(s) hat gesagt: „Nehmt vor dem Tagesanbruch (in der Fastenzeit) die
Sahur-Mahlzeit ein, denn im Sahur ist ein Segen. (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 43, Nummer 2.2:
Zaid Ibn Thabit (ra) berichtete: „Wir nahmen mit dem Gesandten Allahs (sav) zusammen die Sahur-Mahlzeit ein, dann
standen wir zum Frühgebet auf."
Man fragte ihn: „Wieviel Zeit verging zwischen den beiden?"Er sagte: „Ungefähr die für das Rezitieren von fünfzig
ayat nötige Zeit." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 43, Nummer 2.3:
Ibn 'Umar (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hatte zwei Gebetsrufer: Bilal und Ibn Umm Maktum (ra), da
sagte er (sav): „Bilal ruft während der Nacht, so esset und trinkt bis Ibn Umm Maktum zum Gebet ruft." Ibn 'Umar fügte
hinzu: „Und zwischen den beiden war nur (eine kurze Weile), sobald der eine (vorn Dach) absteigt, steigt der andere
darauf." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 43, Nummer 2.4:
Amr Ibn-ul-'As (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) habe gesagt: „Der Unterschied zwischen unserem Fasten
und dem Fasten des Volkes der Schrift ist die Mahlzeit vor dem Tagesanbruch." (Muslim)
44) „Die Vortrefflichkeit, das Fasten rechtzeitig zu brechen, was man zum Fastenbrechen
einnimmt und was man nach dem Fastenbrechen sagt“
Kapitel 44, Nummer 1:
Sahl Ibn Sadr (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Den Menschen wird es gut gehen, solange sie
ihr Fasten rechtzeitig brechen."
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 44, Nummer 2:
Abu 'Atiyya (ra) berichtete: Masruq und ich besuchten Aischa (ra), da fragte Masruq sie: „Zwei Gefährten
Muhammeds (sav) vernachlässigen beide nicht, das Gute zu verrichten: Der eine drängt darauf, das Fasten zu
brechen und das Abendgebet zu verrichten, während der andere das Gebet und das Fastenbrechen hinauszögert
(Wer von ihnen verhält sich richtig?)"
Sie (ra) fragte: „Wer (von ihnen) drängt auf das Abendgebet und das Fastenbrechen?"
Er antwortete: „'Abdullah Ihn Mas‘ud." Sie sagte: „Ebenso pflegte der Gesandte Allahs(s) es zu tun."
(Muslim)
Kapitel 44, Nummer 3:
Abu Huraira(r) berichtete: Der Gesandte Allähs(s) hat gesagt: Alläh. der Erhabene. sagt: „Der liebste Meiner
(fastenden) Diener ist der schnellste mit dem rechtzeitigen Fastenbrechen."
(At-Tirmidi)
Kapitel 44, Nummer 4:
'Umar Ibn-ul-Khattab (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Wenn die Nacht an dieser Seite (Osten)
hereinbricht und der Tag auf jener Seite (Westen) dahinschwindet und die Sonne untergeht, dann bricht der
Fastende das Fasten."
(Al-Bukhari und Musilm)
Kapitel 44, Nummer 5:
Salman Ibn 'Ämir Ad-Dabbi (ra), ein Gefährte des Propheten (sav), berichtete: Der Prophet (sav) hat gesagt „Wenn
einer von euch sein Fasten bricht, dann soll er es mit einigen Datteln tun, und wenn er keine Dattel findet, dann mit
einem Schluck Wasser, denn es ist rein."
(Abu-Dawud und At-Tirmidi)
Kapitel 44, Nummer 6:
Anas(r) berichtete: „Der Gesandte Altahs (sav) pflegte, bevor er das Abendgebet verrichtet hatte, sein Fasten mit
einigen frischen, reifen Datteln zu brechen. War dies nicht vorhanden, dann mit einigen trockenen Datteln und wenn
nicht, dann mit einigen Schlucken Wasser."
(Abu-Dawud und At-Tirmidi)
45) „Ermahnung des Fastenden, seine Zunge zu hüten, seine Glieder von Übertretungen
fernzuhalten und sich nicht an Streitereien u.a. zu beteiligen“
Kapitel 45, Nummer 1.1:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Wenn einer von euch einen Fasttag einlegt, so
soll er weder sinnliche Begierde noch Trubel treiben. Und wenn jemand ihn beschimpft oder gegen ihn vorgeht, so
soll er erwidern: «Ich faste!»"
(Al-Buldiari und Muslim)
Kapitel 45, Nummer 1.2:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Prophet (sav) hat gesagt: „Wer vom falschen Aussagen und Handeln nicht ablässt,
von dem braucht Allah nicht, dass er auf Essen und Trinken (als Fastender) verzichtet." (Al-Bukhari)
Kapitel 45, Nummer 1.3:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Prophet (sav) hat gesagt: „Wenn jemand von euch vergisst (dass er fastet) und isst
oder trinkt, dann soll er sein Fasten fortsetzen, denn Allah ließ ihn essen und trinken." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 45, Nummer 1.4:
Lagit Ibn Sabira (ra) berichtete: Ich bat den Propheten: „O Gesandter Allahs, belehre mich über die
Gebetswaschung!"
Er(s) sagte: „Verrichte die Waschung gründlich, reinige dich zwischen den Fingern und den Zehen, säubere die Nase
durch gründliches und sanftes Spülen und Schnauben, außer wenn du fastest."
(Abu Dawud und At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter bis starker Hadith)
Kapitel 45, Nummer 1.5:
'Aischa und Uruni Salama (ra) berichteten: Es kam vor, dass der Gesandte Allahs (sav) am Tagesanbruch nicht auf
Grand eines Traumes, «dschunub» aufwachte, dann fastete er. (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 45, Nummer 2: „Die Vortrefflichkeit des Fastens in den Monaten Al-IVIuharram, SchalUn und in den heiligen
Monaten“
Kapitel 45, Nummer 2.1:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Das beste Fasten nach dem Pflichtasten des
Monates Ramadan ist das freiwillige Fasten im Monat Muharram, dem Monat Allahs und das beste Gebet nach den
vorgeschriebenen Gebeten ist das freiwillige (Tahadschud-) Gebet mitten in der Nacht."
(Muslim)
Kapitel 45, Nummer 2.2:
'Aischa (ra) berichtete: „Der Prophet (sav) fastete in keinem Monat häufiger als im Scha'ban, denn er pflegte den
ganzen Scha'ban zu fasten." In einer anderen Version steht: «er pflegte den Monat Schaban, außer einigen Tagen, zu
fasten.»
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 45, Nummer 3: „Die Vortrefflichkeit, in den ersten Tagen des 12. Monats_ Dul-Ilidscha zu fasten und gute Taten
zu verrichten“
Ibn Abbas (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Es gibt keine Tage, in welchen die guten Taten
Allah lieber als jene Tage." (Er meinte die ersten zehn Tage des ersten Monates Al-Muharram). So fragte man ihn: „O
Gesandter Allahs, sogar nicht der Einsatz für die Sache Allahs?" Er sagte: „Sogar nicht der Einsatz für die Sache Allahs,
außer einem Mann, der zum Kampf auszieht und sein Leben und Vermögen opfert, so dass er mit nichts davon
heimkehrt."
(Al-Bukhari)
Kapitel 45, Nummer 4: „Die Vortrefflichkeit des Fastens am Tag von 'Arafat, sowie am 9. und am 10. Tag des Monats
AI-Muharram“
Kapitel 45, Nummer 4.1:
Abu Qarada (ra) berichtete: Man fragte den Gesandten Allahs (sav) nach dem Fasten am Tag von 'Arafa. Er (sav)
sagte: „Es tilgt die Verfehlungen im vorherigen und im laufenden Jahr." (Muslim)
46) „Die Vorzüglichkeit, sechs Tage im Schawal zu fasten“
Kapitel 46, Nummer 1.1:
Abu Ayyub (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Wer (den ganzen Monat) Ramadan fastet und
noch dazu sechs Tage im Schauwwal (nach dem Fastenbrechenfest) fastet, dem wird so angerechnet, als hätte er
immer gefastet"
(Muslim)
Kapitel 46, Nummer 2: „Die Vorzüglichkeit des Fastens am Montag und am Dennersag“
Kapitel 46, Nummer 2.1:
Abu Qarada (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) wurde nach dem Fasten am Montag gefragt, da sagte er
(sav): „An einem Montag wurde ich geboren und an einem Montag wurde ich als Prophet gesandt." Der Überlieferer
berichtete oder: er (sav) habe gesagt: „und an einem (Montag) ist die erste Qur‘an-Offenbarung zu mir
herabgesandt worden " (Muslim)
Kapitel 46, Nummer 2.2:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Jeden Montag und jeden Donnerstag werden
die Taten jedes (Menschen) aufgeführt, und ich möchte, dass meine Taten, während ich faste, gezeigt werden."
(At-Tirmidi, mit dem Vermerk: Ein guter Hadith, Muslim hat diesen Hadith ohne das Fasten zu erwähnen überliefert)
Kapitel 46, Nummer 2.3:
'Aischa (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) pflegte montags und donnerstags zu fasten.
(At-Tirrnidi, mit dem Vermerk: Ein guter Hadith)
Kapitel 46, Nummer 3: „Die Vortrefflichkeit desjenigen, der einen Fastenden mit Essen für das Fastenbrechen versorgt
und die Vortrefflichkeit des Fastenden als Gastgeber und die Fürbitte des Gastes für den einladenden Gastgeber“
Kapitel 46, Nummer 3.1:
Zaid Ibn Khalid Al-Juhaniy (ra) berichtete: Der Prophet (sav) hat gesagt: „Wer einen Fastenden mit Essen zum
Fastenbrechen versorgt, dem wird der gleiche Lohn des Fastenden berechnet, ohne jegliche Minderung des Lohnes
für den Fastenden."
(At-Tirmidi, mit dem Vermerk: Ein guter bis starker Hadith)
Kapitel 46, Nummer 3.2:
Umm 'Umara Al-Ansariya (ra) berichtete, dass der Prophet (sav) sie besuchte, da bot sie ihm Essen an. Er sagte zu ihr:
„Iss mit!" Sie erwiderte: „Ich faste." Da sagte er (sav): „Die Engel beten für den Fastenden, solange man bei ihm isst,
bis man mit dem Essen fertig ist." Sie berichtete, er (sav) habe vielleicht gesagt: «bis man satt ist.»
(At-Tirmidi, mit dem Vermerk: Ein guter Hadith)
Kapitel 46, Nummer 4: „Der Vorrang des I'tikaf“
Kapitel 46, Nummer 4.1:
'Umar (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) pflegte in den letzten zehn Tagen des (Monates) Ramadan, sich (in
der Moschee) zurückzuziehen und sich eifrig mit dem Gebet zu beschäftigen.
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 46, Nummer4. 2:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Prophet (sav) pflegte, sich in jedem Ramadan zehn Tage zurückzuziehen, jedoch im
Ramadan des Jahres, in welchem er starb, zog er sich (in der Moschee) zwanzig Tage zurück.
(Al-Bukhari)
47) „Die Pflicht der Wallfahrt (Al-Hadsch) und deren Vorrang“
Kapitel 47, Nummer 1:
Ibn 'Umar (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs hat gesagt: "Der Islam basiert auf fünf (Grundeckpfeilern): Dem
Glaubensbekenntnis -«Es gibt keinen Gott außer Allah, und Muhammad ist der Gesandte Allahs»-, dem Verrichten
des Gebetes, dem Entrichten der Zakat (gesetzlichen Abgabe), der Wallfahrt zum Hause, und dem Fasten im
Ramadan."
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 47, Nummer 2:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hielt uns eine Predigt, in der er sagte: "Ihr Menschen! Die
Hadsch (Wallfahrt) wurde euch vorgeschrieben, also vollzieht sie!" Ein Mann fragte ihn: "O Gesandter Allahs! In jedem
Jahr?" Der Prophet (sav) schwieg, bis der Mann dies dreimal fragte, dann sprach er (sav): "Wenn ich "ja" gesagt
hätte, wäre auch dies euch auferlegt, und diese (Pflicht) hätte man nicht (jährlich) erfüllen können." Dann fuhr er fort:
"Bedrängt mich nicht (mit solchen Fragen), solange ich euch (in Ruhe) lasse, denn die (Völker) vor euch gingen zu
Grunde wegen ihrer vielen Fragen. Also wenn ich etwas anordne, so sollt ihr davon erfüllen, was euch möglich ist,
und wenn ich euch etwas verbiete, dann unterlasst es auch."
(Muslim)
Kapitel 47, Nummer 3:
Abu Huraira (ra) berichtete: Man fragte den Propheten (sav): "Welches ist die beste Tat?" Er erwiderte: "Der Glaube
an Allah und Seinen Gesandten." Man fragte weiter: "Und was ist die zweitbeste Tat?" Er sagte: "Der Einsatz für die
Sache Allahs." Man fragte: "Und was kommt danach?" Er sagte: "Die pflichtgemäß verrichtete Wallfahrt (nach
Mekka)." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 47, Nummer 4:
Abu Huraira (ra) berichtete: Ich hörte den Gesandten Allahs (sav) sagen: "Wer die Hadsch vollzieht und
(währenddessen) nichts Anstößiges redet und tut, der kehrt wie neugeboren (nach Hause) zurück."
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 47, Nummer 5:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: "Die 'Umra (kleine Wallfahrt) ist eine Sühne für die
Vergehen, die zwischen ihr und der vorangegangenen 'Umra begangenen wurden. Und der Lohn für die vollständig
und vorschriftsgemäß vollzogene Hadsch (große Wallfahrt) ist nichts Geringeres als (der Einzug ins) Paradies."
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 47, Nummer 6:
'Aischa (ra) berichtete: Ich sagte zum Gesandten Allahs (sav): "O Gesandter Allahs, wir dachten, der Einsatz für die
Sache Allahs wäre das beste aller Taten! Sollen wir nicht in diesem Sinne unser Möglichstes tun?" Er erwiderte: "Der
beste Einsatz für die Sache Allahs ist die vorschriftgemäß und vollständig vollzogene Wallfahrt." (Al-Bukhari)
Kapitel 47, Nummer 7:
'Aischa (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: "Es gibt keinen Tag, an dem Allah so viele Seiner Diener
von der Hölle befreit, wie am Tag von 'Arafa." (Muslim)
Kapitel 47, Nummer 8:
Lagit Ibn 'Ämir(r) kam zum Propheten(s) und sagte: "Mein Vater ist ein betagter Mann, und er kann weder die Hadsch
noch die 'Umra verrichten, und die Strapazen der Reise kann er nicht aushalten." Er(s) antwortete: "Verrichte für ihn
die Hadsch und die 'Umra!"
(Abu Dawüd und At-Tirmidi, mit dem Vermerk: Ein guter bis starker Hadith)
Kapitel 47, Nummer 9:
Ibn 'Abbas (ra) berichtete: Der Prophet (sav) begegnete einem Reiterzug in Rauh, da fragte er: "Was für Leute seid
ihr?" Sie erwiderten: "Die Muslime! Wer bist du?" Er (sav) sagte: "Der Gesandte Allahs!" Daraufhin hob eine Frau (von
ihnen) einen Jungen hoch und fragte: "Zählt die Pilgerfahrt für diesen auch?" Er entgegnete: "Ja, und du bekommst
auch dafür einen Lohn."
(Muslim)
48) „Der Vorzug des Dschihads“ – Teil 1
Kapitel 48, Nummer 1:
Allah, der Erhabene, spricht:
"Und bekämpft die Götzendiener insgesamt, wie sie euch bekämpfen insgesamt, und wisset, dass Allah mit den
Gottesfürchtigen ist." (Sura 9:36)
"Vorgeschrieben ist euch der Kampf, doch ist er euch ein Abscheu. Aber vielleicht verabscheut ihr etwas, das gut für
euch ist, und vielleicht liebt ihr etwas, das übel für euch ist. Allah weiß, ihr aber wisset nicht." (Sura 2:216)
"Zieht aus, leicht und schwer, und streitet mit eurem Gut und Blut für Allahs Sache..." (Sura 9:41)
"Wahrlich, Allah hat den Gläubigen ihr Leben und ihren Besitz abgekauft und ihnen dafür das Paradies gegeben,
(so) kämpfen sie für Allahs Sache, sie töten und fallen - eine Verheißung, bindend für Ihn, in der Thora und im
Evangelium und im Quran. Und wer hält seine Verheißung getreuer als Allah? Freut euch also dieses Handels, den ihr
abgeschlossen habt; denn dies fürwahr ist die höchste Glückseligkeit." (Sura 9:111)
"Nicht gleich sind unter den Gläubigen, die (daheim) Sitzenden - außer den Gebrechlichen - und die, welche für
Allahs Sache ihr Gut und Blut einsetzen. Allah hat die mit ihrem Gut und Blut Streitenden im Range erhöht über die
(daheim) Sitzenden. Allen hat Allah das Gute versprochen; aber den Eiferern hat er vor den (daheim) Sitzenden
hohen Lohn verheißen: Rangstufen von Ihm und Vergebung und Barmherzigkeit; denn Allah ist (allein) allvergebend,
barmherzig" (Sura 4:95-96)
"O ihr, die ihr glaubt, soll ich euch einen Handel zeigen, der euch vor schmerzlicher Strafe retten wird? Ihr sollt an
Allah und an Seinen Gesandten glauben und mit eurem Gut und eurem Blut für Allahs Sache eifern. Das ist besser
für euch, wenn ihr es nur wüßtet. Er wird euch eure Sünden verzeihen und euch in Gärten führen, durch die Ströme
fließen, und in entzückenden Wohnungen in den Gärten Edens, dies ist die höchste Glückseligkeit. Und noch andere
Dinge, die ihr liebt: Hilfe von Allah und nahen Sieg, so verkünde frohe Botschaft den Gläubigen." (Sura 61:10-13)
Kapitel 48, Nummer 2:
Abu Huraira (ra) berichtete: Man fragte den Gesandten Allahs (sav): "Welches sind die besten Taten?" Er erwiderte:
"Der Glaube an Allah und Seinen Gesandten." Man fragte weiter: "Und was danach?" Er sagte: "Der Einsatz für die
Sache Allahs." Man fragte: "Und was danach?" Er sagte: "Die (von Allah) gesegnete Hajj"
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 48, Nummer 3:
Sahl Ibn Sa 'd As-Sa 'idiy (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: "Die Überwachung der Grenze
(auch) für einen Tag lang auf dem Weg Allahs ist besser als die Welt und was auf ihr ist, und die kleinste Fläche im
Paradies, die die Peitsche eines von euch einnimmt, ist besser als die Welt und was auf ihr ist. Und der Aufbruch des
Dieners am Abend oder am Morgen auf dem Weg Allahs ist besser als die Welt und was auf ihr ist."
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 48, Numemr 4:
Fudala Ibn 'Ubaid (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: "Mit dem Tod jedes Menschen wird seine
Leistung (auf Erden) beendet und versiegelt, außer dem Grenzenüberwacher auf dem Weg Allahs: Allah lässt seine
Leistung unaufhörlich bis zum Jüngsten Tag wachsen, und er wird sicher vor der Versuchung im Grabe."
(Abu Dawrid und At-Tirmidi, mit dem Vermerk: Ein guter bis starker Hadith)
Kapitel 48, Nummer 5:
Mu'ad (ra) berichtete: Der Prophet (sav) hat gesagt: "Jeder Muslim, der für die Sache Allahs (allein aus Glauben und
tiefer Überzeugung) kämpft, auch wenn sein Kampf nur einen Moment dauert, dem ist das Paradies sicher. Und wer
auf dem Weg Allahs verletzt, oder von einem Unglück heimgesucht wird, dessen Wunde wird am Tag der
Auferstehung deutlich und frisch, wie sie auf Erden war, erscheinen, mit der Farbe des Safrans, und dem Duft des
Moschus."
(Abu Dawtid und At-Tirmidi, mit dem Vermerk: Ein guter bis starker Hadith)
Kapitel 48, Nummer 6:
Abu Huraira (ra) berichtete: Ein Gefährte des Gesandten Allahs (sav) ging an einem Bergpfad vorüber, in welchem
sich eine Süßwasserquelle befand. Die Quelle gefiel ihm so sehr, dass er bei sich dachte: "Ich wünschte, ich könnte
mich von den Menschen zurückziehen, um auf diesem Bergpfad zu leben. Doch dies werde ich nie tun, bevor ich
den Gesandten Allahs (sav) um Erlaubnis gebeten habe." Als er dem Gesandten Allahs(sav) dies erwähnte, sagte
dieser zu ihm: "Tu es nicht, denn die Dienstbereitschaft (Wache) eines von euch auf dem Weg Allahs ist besser (für
ihn), als wenn er in seinem Haus (allein) siebzig Jahre betet. Wollt ihr denn nicht, dass Allah euch verzeiht und ins
Paradies führt?" Also, dann zieht in den Kampf für die Sache Allahs! Wer auf dem Weg Allahs für einen Moment
kämpft, dem ist das Paradies sicher."
(At-Tirmidi, mit dem Vermerk: Ein guter Hadith)
49) „Der Vorzug des Dschihads“ – Teil 2
Kapitel 49, Nummer 1:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: "Wahrlich, im Paradies gibt es einhundert
Rangstufen, die Allah für die Kämpfer für Seine Sache bestimmt hat. Der Abstand zwischen zwei solchen Stufen
entspricht dem zwischen Himmel und Erde."
(Al-Bukhari)
Kapitel 49, Nummer 2:
Abu Sa'id Al-Khudriy (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: "Wer aus tiefer Überzeugung an Allah als
einzigen Gott glaubt, den Islam als alleinige Religion annimmt, und Muhammad, als Gesandten Allahs akzeptiert,
dem ist das Paradies sicher." Dies versetzte Abu SaTd in Staunen, dass er bat: "O Gesandter Allahs! Bitte, wiederhole
es!"
Er (sav) wiederholte es, dann fügte er hinzu: "Eine andere Sache lässt Allah den Diener einhundert Rangstufen im
Paradies erhöhen, (der Abstand) zwischen zwei solchen Stufen entspricht dem zwischen Himmel und Erde." Abu Sa‘id
fragte: "Und was ist das, o Gesandter Allahs?" Er erwiderte: "Der Dschihad um Allahs Willen! Der Dschihad um Allahs
Willen!"
(Muslim)
Kapitel 49, Nummer 3:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: "Ein Mann, dessen Tränen vor Gottesfurcht
(reumütig) flossen, kommt nicht in die Hölle, es sei denn die schon (gemolkene) Milch, könne in die Euter
zurückkehren! Ein Diener Allahs, der durch den Einsatz für die Sache Allahs den Staub erfuhr, wird nie den Rauch der
Hölle erfahren."
(At-Tirmidi, mit dem Vermerk: Ein guter bis starker Hadith)
Kapitel 49, Nummer 4:
Zaid Ibn Khalid (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: "Wer einen Glaubenskämpfer für die Sache
Allahs ausgerüstet hat, der hat auch für die Sache Allahs (mit ihm gemeinsam) mitgekämpft, und wer sich redlich um
die Familie und die Interessen des Glaubenskämpfer kümmert, der hat auch (mit ihm gemeinsam) mitgekämpft."
(Al-Buchari und Muslim)
Kapitel 49, Nummer 5:
Abu Umama(r) berichtete: Der Gesandte Allahs(s) hat gesagt: "Die besten Almosen sind ein Zelt, das den
Glaubenskriegern auf dem Wege Allahs(s) schatten spendet, das Bezahlen des Dieners auf dem Wege Allahs(s),
oder das Bereitstellen eines Kamels auf dem Wege Allahs(s)."
(At-Tirmidi, mit dem Vermerk: Ein guter bis starker Hadith)
Kapitel 49, Nummer 6:
Al-Bara (ra) berichtete: Ein im Panzereisen vermummter Mann kam zum Propheten (sav) und sagte: "O Gesandter
Allahs! Soll ich zuerst kämpfen oder zum Islam übertreten?" Er erwiderte: "Werde Muslim, dann kämpfe!" Er trat zum
Islam über, dann zog in den Kampf und er wurde getötet. Daraufhin sagte der Gesandte Allahs (sav) "Er leistete nur
wenig, und wurde reichlich belohnt." (Al-Bukhari und Muslim. mit Wortlaut von Al-Bukhari)
Kapitel 49, Nummer 7:
'Abdullah Ibn 'Amr Ibn-ul-'As (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: "Allah vergibt dem Märtyrer all
seine Verfehlungen, mit Ausnahme der Schulden."
(Muslim)
Kapitel 49, Nummer 8:
Anas (ra) berichtete: Es kamen Leute zum Propheten(sav) und baten ihn, einige seiner Gefährten mit ihnen zu
schicken, damit sie ihnen den heiligen Quran und die Sunna unterrichten. Also schickte er (sav) mit ihnen (für diesen
Zweck) siebzig Männer von den Al-Ansar - es handelte sich um die sogenannten Leser (bzw. Kenner des Qurans),
unter ihnen war auch Haram mein Onkel mütterlicherseits. Sie pflegten den Quran zu lesen und ihn in der Nacht zu
lernen. Am Tage stellten sie Trinkwasser in die Moschee und sammelten Brennholz, dann verkauften sie es, um Essen
für die As-Suffa-Leute und andere Mittellosen zu kaufen, doch die hinterlistige Gruppe ermordete die siebzig Leser,
bevor sie ihr Bestimmungsziel erreicht hatten. Jene (Märtyrer) baten vor ihrer Ermordung: "O Allah! Bitte lass Deinen
Propheten wissen, dass wir Dich fanden, und dass wir darüber sehr erfreut sind, und dass Du mit uns zufrieden bist!"
Einer der Mörder durchbohrte Haram, den Onkel von Anas, mit seinem Speer von hinten, dabei schrie Haram: "Bei
dem Herrn der Ka'ba, ich habe mein Ziel erreicht!" Daraufhin sagte der Gesandte Allahs(sav) (zu den anwesenden
Gefährten): "Eure Brüder wurden ermordet, und sie sagten dabei: "0 Allah! Bitte lass Deinen Propheten wissen, dass
wir Dich fanden, und dass wir darüber sehr erfreut sind, und dass Du mit uns zufrieden bist."
50) Der Vorrang des Wissens
Kapitel 50, Nummer 1:
Allah, erhaben ist Er, spricht:
"Und sprich: "0 mein Herr, bereichere mich an Wissen!" (Sura 20:114)
"Sprich: „Sind etwa gleich diejenigen, welche wissen, und jene, welche nicht wissen?" (Sura 39:9)
"Allah wird die unter euch, die gläubig sind, und die, denen Wissen gegeben ward, um Stufen.." (Sura 58:11)
"Wahrlich, es fürchten Mäh nur die Wissenden unter Seinen Dienern.." (Sura: 34:28)
Kapitel 50, Nummer 2:
Mu'awiya (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Wem Allah wohlgesonnen ist, den lässt Er Einblick in
die Religion gewinnen."
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 50, Nummer 3:
Masiud (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Keinen Neid (darf es geben) außer in zwei Fällen: Im
Falle eines Menschen, dem Allah Reichtum gegeben und den Er befähigt hat, mit ihm in rechter Weise zu verfahren,
und im Falle eines Menschen, dem Allah Weisheit gegeben hat, und der in ihrem Sinne handelt und sie anderen
weitergibt."
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 50, Nummer 4:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Wer einen Weg beschreitet, um Wissen zu
erlangen, dem wird Allah deswegen einen Weg zum Paradies leicht machen."
(Muslim)
Kapitel 50, Nummer 5:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Wer zur Rechtleitung aufruft, bekommt einen
Lohn, wie die Gesamtlöhne aller, die ihm folgen, ohne Verminderung derer Löhne."
(Muslim)
Kapitel 50, Nummer 6:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Wenn der Mensch stirbt, hört sein Werk auf Erden
außer in drei Fällen auf: Ein andauerndes Almosen, oder nützliches Wissen, oder ein Nachkomme, der für ihn betet."
(Muslim)
Kapitel 50, Nummer 7:
Abu Huraira (ra) berichtete: Ich hörte den Gesandten Allahs (sav) sagen: „Verdammt ist die diesseitige Welt und das
Vergängliche in ihr, außer dem Gedenken an Allah - erhaben ist Er -, und allem, was Allah gehorcht und beisteht,
einem Gelehrten und einem Strebenden nach Wissen!" (At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter Hadith)
Kapitel 50, Nummer 8:
Anas (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Wer auf der Suche nach Wissen hinauszieht, der ist auf
dem Wege Allahs, bis er heimkehrt." (At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter Hadith)
Kapitel 50, Nummer 9:
Abu Umama (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Der Rang des Gelehrten dem (einfachen)
Betenden gegenüber ist wie mein Rang dem gewöhnlichsten Menschen unter euch gegenüber." Dann fügte der
Gesandte Allahs (sav) hinzu: „Wahrlich, Allah, Seine Engel und all die Geschöpfe der Himmel und der Erde, sogar die
Ameise in ihrem Loch und der Fisch (alles was schwimmt), beten für solche Lehrer, die der Menschheit das Verrichten
des Guten lehrt." (At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter Hadith)
Kapitel 50, Nummer 10:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Wer immer auch eine Wissenschaft, die um
Allahs willen - erhaben und mächtig ist Er - erwirbt, nur um etwas von den Gütern des Diesseits zu erlangen, der wird
den Wohlgeruch des Paradieses - das heißt dessen Duft - nicht einmal riechen."
(Abu Dawild, mit einer starken Überlieferungskette)
51) Die Vorzüglichkeit des Lobpreises und des Dankes
Kapitel 51, Nummer 1:
Allah, erhaben ist Er, spricht:
"Also gedenkt Meiner, Ich will euer gedenken; und danket Mir und seid nicht undankbar gegen Mich." (Sura 2:152)
"Wenn ihr dankbar sein werdet, werde Ich euch fürwahr noch mehr geben" (Sura 14:7)
"Und sprich: „Preis sei Allah, Der Sich niemals einen Sohn genommen hat. Und Der keinen Teilhaber an Seiner
Herrschaftsgewalt hat, und Der niemanden braucht, um Ihn vor Schmach zu beschützen. So rühme Ihn
allenthalber!" (Sura 17:111)
"Und zuletzt werden sie rufen: „Lob sei Allah, dem Herrn der Welten."" (Sura 10:10)
Kapitel 51, Nummer 2:
Abu Huraira (ra) berichtete: Dem Propheten (sav) wurden, in der Nacht seiner Himmelfahrt (von der Aqsa-Moschee
in den Himmel), zwei Becher, in einem Wein und in dem anderen Milch, angeboten. Er betrachtete sie und wählte
den mit der Milch. Daraufhin sagte Gabriel (as): „Aller Preis gebührt Allah, Der dich zu der (reinen) Natur rechtgeleitet
hat! Hättest du dich für den Wein entschieden, dann wäre deine Gemeinde irre gegangen!" (Muslim)
Kapitel 51, Nummer 3:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: "Jedewichtige Handlung, die nicht mit der
Lobpreisung Allahs beginnt, ist verstümmelt." (Abu Dawrid u.a.)
Kapitel 51, Nummer 4:
Abu MUSE Al-Asch'ariyu (ra) berichtete: Der Gesandte All-ahs (sav) hat gesagt: „Wenn das Kind eines Dieners Allahs
stirbt, sagt Allah zu Seinen Engeln: "Habt ihr die Seele Meines Dienerskindes dahingenommen?"
Sie antworten: "Ja."
Er wird sagen: "Habt ihr (also) seines Herzens Frucht abgepflückt?"
Sie antworten: "Ja."
Er wird fragen: "Und was hat Mein Diener gesagt?"
Sie sagen: "Er bat: „Preis sei Allah! Ihm sind wir und zu Ihm kehren wir zurück."
Daraufhin wird Allah sagen: "Errichtete für ihn eine Stätte im Paradies und nennt sie „Stätte der Lobpreisung"
Kapitel 51, Nummer 5:
Anas (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Fürwahr, Allah hat Wohlgefallen an jedem (dankbaren)
Diener, der Allah sogar für nur einen Bissen und einen Schluck (Wasser) dankt."
52) Die Vortrefflichkeit des Bittgebetes für die Segnung des Propheten (sav)
Kapitel 52, Nummer 1:
Allah, allmächtig ist Er, spricht:
«Wahrlich, Allah und Seine Engel segnen den Propheten, drum ihr Gläubigen, segnet ihn und wünscht ihm aufrichtig
Friede!» (Sura 33:56)
Kapitel 52, Nummer 2:
'Abdullah Ibn 'Amr Ibn-ul-'As (ra) berichtete, dass er den Gesandten Allahs (sav) sagen hörte: „Wer um die Segnung
Allahs für mich bittet, den wird Allah dafür zehnfach segnen."
(Muslim)
Kapitel 52, Nummer 3:
Ibn Mased (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Fürwahr sind die mich am Tag der Auferstehung
Nächststehenden unter den Menschen jene, die für mich am meisten um die Segnung Allahs bitten."
(At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter Hadith)
Kapitel 52, Nummer 4:
Aus Ibn Aus (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Fürwahr ist der Freitag einer eurer besten Tage, so
betet für mich am Freitag häufig, denn eure Gebete werden mir vorgeführt."
Man fragte ihn: „O Gesandter Allahs! Wie sollte unser Gebet dir vorgeführt werden, wenn dein Körper verfällt?!"
Er erwiderte: „Allah - erhaben und mächtig ist Er - hat der Erde die Leichname der Propheten verboten (zu
schädigen)."
(Abu Dawad, mit einer starken Überlieferungskette)
Kapitel 52, Nummer 5:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Verloren (seines absichtlichen Ungehorsams
willen) hat der Mensch, der mir Segnung und Heil Allahs verweigert, wenn ich vor ihm erwähnt werde."
(At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter Hadith)
Kapitel 52, Nummer 6:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Macht meine Begräbnisstätte nicht zum Festort,
sondern bittet Allah um Segnung und Heil für mich, denn euer Bittgebet wird mir übermittelt, wo auch immer ihr seid."
(Abu Dawrid, mit einer starken Überlieferungskette)
Kapitel 52, Nummer 7:
Abu Huraira (ra) berichtet: Der Gesandte Alla-hs (sav) hat gesagt: „Kein Mensch grüßt mich (nach dem Tod), ohne
dass Allah meine Seele zu mir kehren lässt, damit ich dessen Gruß erwidern kann."
(Abu Dawrid, mit einer starken Überlieferungskette)
Kapitel 52, Nummer 8:
Fadala Ibn 'Ubaid (ra) berichtete: Einmal hörte der Gesandte Allahs (sav) wie ein Mann im Gebet Allah um etwas
bat, ohne Allah zu preisen und ohne dem Propheten (sav) die Segnung Allahs zu wünschen. Der Gesandte Allahs
(sav) sagte dazu: „Dieser hat es voreilig!", dann rief er ihn zu sich und sprach - entweder zu ihm oder zu den
Anwesenden -: «Wenn jemand von euch ein Bittgebet aussprechen möchte, so soll er zuerst mit dem Dank und der
Lobpreisung Allahs beginnen, dann Ihn um die Segnung des Propheten (sav) bitten, dann kann er sich zu Ihm mit
seiner (persönlichen) Bitte, was immer sie auch ist, wenden!"
(Abu Dawrid, und At-Tirmidi(r), mit dem Kommentar: Ein guter bis starker Hadith)
Kapitel 52, Nummer 9:
Abu Muhammad Ka'b Ibn 'Udschra (ra) berichtete: Als der Prophet (sav) einmal zu uns kam, sagten wir zu ihm: „O
Gesandter Allahs! Wir wissen jetzt, wie wir für dich Frieden erbitten, doch wie erbitten wir Heil für dich?" Er (sav)
erwiderte: „Sagt: «O Allah, schenke Muhammad und den Angehörigen Muhammads Heil, so wie Du auch den
Angehörigen Abrahams (Ibrahims) Heil geschenkt hast, denn wahrlich bist Du (allein) der Gepriesene, der
Ruhmreiche! O Allah, schenke Muhammad und den Angehörigen Muhammads Segen, wie Du auch den
Angehörigen Abrahams (Ibrahims) Segen geschenkt hast, denn wahrlich bist Du (allein) der Gepriesene, der
Ruhmreiche!
Allahumme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ salleyte alâ Ibrahîme ve alâ âli Ibrahîm,
inneke hamîdum-mecîd.
Allahumme bârik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed, kemâ barakte alâ Ibrahîme ve alâ âli Ibtahîm,
inneke hamidum-mecîd. (Al-Bukhari und Muslim)
53) Der Vorrang des Gedenken an Allah
Kapitel 53, Nummer 1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
Und das Gedenken an Allah ist das höchste (Gebot)..." (Sura 29:45)
«Drum gedenkt Meiner, dass Ich eurer gedenke...» (Sura 2:152)
«Und gedenke Deines Herrn in deiner Seele in Demut und Furcht und ohne laute Worte morgens und abends; und
sei nicht einer der Achtlosen!» (Sura 7:205)
«Und gedenkt Allahs häufig, so dass ihr Erfolg habt!» (Sura 62:10)
«Wahrlich die Muslime und die Musliminnen - die Gläubigen, die Gehorsamen, die Wahrhaftigen, die Standhaften,
die Demütigen, die Almosenspendenen, die Fastenden, die Schamhütenden und die Allah häufig gedenkenden
Männer und Frauen - Allah hat ihnen Vergebung und herrlichen Lohn bereitet.» (Sura 33:35)
Die Verse diesbezüglich sind zahlreich.
Kapitel 53, Nummer 2:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: «Zwei Worte, leicht auszusprechen, aber von
großem Gewicht in der Waagschale (des Dieners am Tag der Auferstehung): Gelobt sei Allah und Sein ist aller Preis!
Gelobt sei Allah, der Allmächtige!: Subhanallahi wa bihamdihî! Subhanallahil-'Azim!»
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 53, Nummer 3:
Abu Huraira (sav) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Die Worte der Lobpreisung Allahs
(Subhanallah!), des Dankes an Ihm (Al-Hamdu Lilah!), der Verherrlichung Seiner alleinigen Gottheit (La iIaha illallah!)
und der Anerkennung Seiner unvergleichlichen Größe (Allahu Akbar!) sind mir lieber als alles unter der Sonne."
(Muslim)
Kapitel 53, Nummer 4:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Wer (aus Überzeugung) an einem Tag (täglich)
hundertmal wiederholt: «La Ilaha illallahu Wandehu la Scherike leh, lehul-Mulku walahul-Hamdu wa Huwa alâ Kulli
Schey-in Kadîr - Es gibt keinen Gott außer Allah, Er ist der Einzige, Er hat keinen Teilhaber, Sein ist die Herrschaft und
Sein ist aller Lobpreis, und Er hat die Macht über alles», dem wird es belohnt, als hätte er zehn Sklaven befreit, dann
werden ihm einhundert gute Taten vergolten und einhundert seiner Verfehlungen getilgt. Dieses (morgens
ausgesprochene Bittgebet) schützt ihn vor dem Satan bis zum Abend, und keiner wird besser belohnt als er, außer
einem, der mehr vollbringt als dessen Leistung."
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 53, Nummer 5:
Abu Malik al-Aschariyu (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Die Reinheit ist die Hälfte des
Glaubens, Al-Hamdu lillah - Aller Preis gebührt Allah - füllt die Waagschale (des Betenden am Tag des Gerichts) und
Subhanallahi wal-Hamdu lillah - Gepriesen ist Allah und aller Preis gebührt Allah - füllen was zwischen Himmeln und
Erde (an Raum) ist."
(Muslim)
Kapitel 53, Nummer 6:
Thauban (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) pflegte nach Beendigung des (obligatorischen) Gebetes,
dreimal Allah um Vergebung (Istighfar) zu bitten, danach sprach er (sav): «Allahumma Antas-Salamu, waminkasSalam, tabarakta Yazel-Celâli, wal-Ikram! - 0 Allah! Du bist der (wahre) Friede, und von Dir (nur) kommt der Friede!
Segensreich bist Du, o Herr der Majestät und der Ehre!» Man fragte den Al-Auzä 'iy - einen der Hadith-Überlieferer -:
„Wie bittet man um Vergebung (Istighfar)"? Er erwiderte: „In dem du sagst: «Astaghfirullah! Astaghfirullah! - Ich bitte
Allah um Vergebung! Ich bitte Allah um Vergebung!»
Kapitel 53, Nummer 7:
Abu Huraira (ra) berichtete: Es kamen bedürftige mekkanische Auswanderer zum Gesandten Allahs (sav) und
sagten: „O Gesandter Allahs! Nur die Vermögenden haben den höchsten Rang (im Paradies) und die ewige Wonne
sicher erlangt, (denn) sie beten genauso wie wir, und sie fasten genauso wie wir, wobei sie Almosen geben, und wir
nicht, und sie befreien Sklaven, und wir nicht!" Da sagte der Gesandte Allahs (sav): «Soll ich euch nicht etwas lehren,
womit ihr den Vorrang derer, die vor euch sind, erreicht, und derer, die nach euch kommen, übertreffen könnt,
wobei keiner besser sein kann als ihr, außer wenn er das gleiche leistet?!» Sie sagten: „Gewiss doch, o Gesandter
Allahs!" Er erwiderte: «Lobpreist Allah (d.h.: Subhanallah sagen), dankt Ihm (d.h. Al-Hamdu lillah sagen), und
verherrlicht Ihn (d.h. Allahu Akbar sagen) dreiunddreißig Mal nach jedem Gebet!»
(Al-Bukhari und Muslim)
54) Die Vorzüglichkeit der Versammlungen, in denen Allah‘s gedacht wird und die
ausdrückliche Empfehlung, immer daran teilzunehmen und das Verwehren, sie ohne trifftigen
Grund zu verlassen
Kapitel 54, Nummer 1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
«Und gedulde dich (zusammen) mit denen, die ihren Herrn des Morgens und des Abends anrufen, im Trachten nach
Seinem Angesicht, und wende deine Augen nicht von ihnen ab im Trachten nach dem Schmuck des irdischen
Lebens..» Sura 18:28
Kapitel 54, Nummer 2:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Fürwahr Allah hat bestimmte Engel, die auf den
Wegen umherstreifen, um die Leute, die Allahs gedenken zu suchen. Wenn sie auf Leute stoßen, die Allahs
gedenken, rufen sie einander zu: «Kommt her zu eurem Ziel!»" Er (sav) sagte: "Dann umgeben sie sie mit ihren Flügeln
bis zum untersten Himmel. Hier fragt sie ihr Herr - erhaben und mächtig ist Er - und Er weiß besser Bescheid als sie:
«Was sagen diese Meine Diener?» Sie' erwidern: «Sie preisen Dich, rühmen Deine Größe, loben Dich und verherrlichen
Dich.» Er fragt: «Haben sie Mich gesehen?» Sie erwidern: «Nein! Bei Deiner Gottheit, sie haben Dich nicht gesehen!» Er
sagt: «Und was würden sie tun, wenn sie Mich gesehen hätten?» Sie sagen: «Wenn sie Dich gesehen hätten, sie
würden Dir viel häufiger als vorher dienen, Dich intensiver verherrlichen und Dich noch mehr lobpreisen.» Er fragt:
«Und worum bitten sie Mich?» Sie sagen: «Sie bitten Dich um das Paradies.» Er fragt: «Haben sie es etwa gesehen?»
Sie erwidern: «Nein! Bei Deiner Gottheit, sie haben es nicht gesehen!» Er fragt: «Und wie denn, wenn sie es gesehen
hätten?» Sie antworten: «Hätten sie es gesehen, so würde ihr Streben danach größer, ihre Mühe, es zu erlangen,
stärker und ihr Verlangen danach mächtiger!» Er fragt: «Und wovor suchen sie Zuflucht bei Mir?» Sie sagen: «Vor dem
Höllenfeuer.» Er erwidert: «Haben sie es etwa gesehen?» Sie erwidern: «Nein! Bei DeinerGottheit, unser Herr!» Er fragt:
«Und wie denn, wenn sie es gesehen hätten?» Sie sagen:«Hätten sie es gesehen, würden sie sich fluchtartig mit aller
Kraft zurückziehen, und ihre Furcht vor ihm wäre viel tiefer.» Er erwidert: «So rufe ich euch zum Zeugen, dass Ich ihnen
(ihre Sünden) vergeben habe.» Einer der Engel vermerkt: «Aber unter ihnen ist der Soundso, und er gehört nicht zu
ihnen; denn er war nur wegen einer anderen Sache dabei!» Allah sagt: «Sie sind gewiss die (wahrhaften) Gefährten,
so soll derjenige, der mit ihnen zusammensitzt, nicht leiden!»" (Al-Bukhari und Muslim )
Kapitel 54, Nummer 3:
Abu Huraira und Abu Sa' Td Al-Khudriy (ra) berichteten: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: «Nie versammeln sich
Leute in einem der Häuser Allahs, um Allah zu gedenken, ohne dass die Engel sie mit ihren Flügeln (beschützend)
umgeben, (Allahs) Barmherzigkeit sie bedeckt, Allahs friedvolle Gegenwart (Sakina) auf sie herabkommt und Allah
ihrer gedenkt.» (Muslim)
Kapitel 54, Nummer 4:
Abu Waciid Al-Harith Ibn 'Auf (ra) berichtete: Als der Gesandte Allahs (sav) einmal in der Moschee saß und die Leute
(wie gewohnt) bei ihm waren, trafen drei Männer ein. Zwei von ihnen näherten sich dem Gesandten Allahs (sav) und
der dritte nahm Abstand. Einer der beiden sah eine Lücke in der Runde und nahm dort Platz, und der zweite setzte
sich hinter der Runde nieder. Was den dritten angeht, so kehrte er ihnen den Rücken zu und verschwand. Nachdem
der Gesandte Allahs (sav) seine Rede beendet hatte, sagte er: «Soll ich euch nicht über die drei Leute Bescheid
sagen?! Was den einen betrifft, so suchte er Zuflucht bei Allah und Allah hat ihm Zuflucht gewährt. Der andere war
schüchtern, so hat Allah auch ihn aufgenommen. Was den letzten betrifft, so wandte er sich ab, und somit wandte
Allah sich von ihm ab.» (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 54, Nummer 5:
Abu Salid Al-Khudriy (ra) berichtete: Mu awiya (ra) erblickte einen Kreis von Leuten in der Moschee und fragte„Was
hat euch veranlasst, euch so zu setzen?" Sie sagten: „Wir sitzen zusammen, um Allah zu gedenken." Er fragte:
„(Schwört ihr) bei Allah, dass ihr nur deswegen zusammen sitzt?" Sie antworteten: „Nichts außer diesem (Gedenken
Allahs) lässt uns hier zusammensitzen!" Er erwiderte: „Gewiss ließ ich euch schwören, nicht weil ich euch verdächtige,
sondern weil ich den Propheten (sav) sah - und keiner, dessen Rang wie meiner bei ihm war, hat weniger als ich von
seinen Aussprüchen überliefert - als er (sav) eine Runde seiner Gefährten in der Moschee erblickte, da fragte er sie:
„Was hat euch veranlasst, euch so zu setzen?" Sie sagten: „Wir sitzen zusammen, um Allah zu gedenken, Ihn zu
preisen, Ihn für Seine Gnade und dass Er uns zum Islam geleitet hat, zu loben." Er (sav) fragte sie: „(Schwört ihr) bei
Allah, dass ihr nur deswegen zusammensitzt?!" Sie sagten: „Bei Allah, nichts außer diesem Grund ließ uns
zusammensitzen!" Er erwiderte: „Gewiss ließ ich euch schwören, nicht weil ich euch verdächtige, sondern weil Gabriel
zu mir kam und mir erzählte, dass Allah euch bei den Engeln lobt!" (Muslim)
55) Das Gedenken Allahs morgens und abends
Kapitel 55, Nummer 1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
«Und gedenke deines Herrn in deiner Seele in Demut und Furcht, und ohne laute Worte, morgens und abends, und
sei nicht einer von den Achtlosen!» (Sura 7:205)
«..und lobpreise deinen Herrn vor Sonnenaufgang- und untergang; und in den Stunden der Nacht und an den
Enden des Tages..» (Sura 20:130)
«..und lobpreise deinen Herrn am Abend und am Morgen..» (Sura 40:55)
«..(Allah führt Seinem Licht zu, wen Er will..)..in Häusern, die zu erbauen und zu ehren Allah Erlaubnis gegeben hat, um
dort Seines Namens ständig zu gedenken, in diesen preisen ihn des Morgens und des Abends Männer, die sich weder
durch Handel noch durch Geschäfte vom Gedenken an Allah und vom Gebet und von der Entrichtung der Zakat
abhalten lassen...» (Sura 24:36-37)
«Wir machten ihm die Berge dienstbar, mit ihm zu lobpreisen des Abends und des Morgens.» (Sura 38:18)
Kapitel 55, Nummer 2:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Wer morgens und abends hundertmal (demütig)
sagt: «Sublirmallahi, wa bi-Hamdihi!: Gepriesen ist Allah, und Ihm gebührt aller Lobpreis! »113 dessen Leistung wird von
keinem am Tag der Auferstehung übertroffen, außer von einem, der die gleiche Lobpreisung oder mehr aussprach."
(Muslim)
Kapitel 55, Nummer 3:
Abu Huraira (ra) berichtete: Ein Mann kam zum Propheten (sav), und sagte: „O Gesandter Allahs, gestern litt ich sehr,
da ein Skorpion mich gebissen hat!" Er (sav) sagte zu ihm: „Hättest du abends gesagt: „«Ich suche Zuflucht bei den
vollkommenen Worten Allahs vor dem Unheil Seiner Geschöpfe», hätte er dir nicht geschadet!" (Muslim)
Kapitel 55, Nummer 4:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Prophet (sav) pflegte, wenn er morgens aufwachte, zu sagen: «Allahumma bika
asbahna, wa bika amssaina, wa bika nahya, wa bika namtitu, wa ilaikan-Nuschiar: 0 Allah! Durch Dich (=In Deinem
Namen) beginnen wir den neuen Tag und durch Dich treten wir in die Abendzeit ein! Du schenkst uns Leben, und Du
lässt uns sterben, und nur zu Dir ist die Rückkehr.» Am Abend pflegte er (sav) zu sagen: «Allahumma bika amssaina,
wa bika nahya, wa bika namutu, wa ilaikan-Nuschtar: 0 Allah! Durch Dich treten wir in die Abendzeit ein, und Du
schenkst uns Leben, und Du lässt uns sterben, und nur zu Dir ist die Rückkehr!»
(Abu Dawtad, und At-Tirmidi mit dem Kommentar: Ein guter Hadith)
Kapitel 55, Nummer 5:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass Abu Bakr As-Siddig (ra) zum Propheten (sav) sagte: „0 Gesandter Allahs! Gib mir
einige Worte, damit ich sie morgens (beim Aufstehen) und abends (vor dem Schlaf) als Bittgebet verwende." Er (sav)
sagte zu ihm: „Sprich: «0 Allah! Schöpfer der Himmel und der Erde! Kenner des Verborgenen und des Offenbaren!
Herr, Beherrscher und König aller Dinge! Ich bezeuge, es gibt keinen Gott außer Dir! Ich suche Zuflucht bei Dir vor
dem Unheil meines Ichs und vor dem Unheil des Satans und dessen Verleitung, Dir Nebengötter zur Seite zu stellen!» Er
sagte: „Diese (Worte) sollst du sprechen, wenn du den neuen Tag beginnst, wenn du in die Abendzeit eintrittst und
wenn du dich schlafen legst."
(Abu Dawad, und At-Tirmidi mit dem Kommentar: Ein guter bis starker Hadith)
Kapitel 55, Nummer 6:
Abdullah Ibn Khubaib (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) sagte zu mir: „Lies: «Qul Huwallahu Ahad» dreimal,
und die «Mu'auwidataini» (Falag und Nâs) dreimal, abends (wenn du ins Bett gehst) und morgens (wenn du früh
aufstehst), und sie werden dich gegen alles schützen."
(Abu Dawrid, und At-Tirmidi mit dem Kommentar: Ein guter bis starker Hadith)
Kapitel 55, Nummer 7:
Uthman Ibn 'Affan (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Kein Diener, der am Beginn jeden Tages
und am Abend jeder Nacht dreimal rezitiert: «Im Namen Allahs. mit Dessen Namen nichts auf der Erde oder im
Himmel Schaden anrichten kann; denn Er ist der Allhörende, der Allwissende», dem etwas schaden kann."
(Abu Dawrid, und At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter bis starker Hadith)
56) Was man zu erbitten pflegt, wenn man ins Bett geht
Kapitel 56, Nummer 1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
«Fürwahr sind in der Erschaffung der Himmel und der Erde und im Aufeinanderfolgen von Nacht und Tag gewiss
(deutliche) Zeichen für diejenigen, die Verstand haben, die Allahs gedenken im Stehen, Sitzen oder Liegen...»
(Sura 3:190-191)
Kapitel 56, Nummer 2:
Hudaifa (ra) berichtete: Wenn der Gesandte Allahs (sav) ins Bett ging, pflegte er zu erbitten: «Bissmikallahumma
ahya, wa amât...: Aller Lobpreis gebührt Allah, Der uns zum Leben bringt, und uns in einen Zustand des Todes (im
Schlaf) bringt...» (Al-Bukhari)
Kapitel 56, Nummer 3:
Ali (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) zu ihm und zu Fatima (ra) sagte: „Wenn ihr ins Bett geht - oder
euch hingelegt habt -, dann rühmt die Größe Allahs dreiunddreißigmal (Alluhu Akbar), verherrlicht Ihn (Subhanallah)
und lobpreist Ihn (Al-Hamdu lillah) dreiunddreißigmal!"
(In einer anderen Version ist die Verherrlichung vierunddreißigmal und laut einer anderen Version ist das Rühmen
Seiner Größe vierunddreißigmal.) (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 56, Nummer 4:
Aischa (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) pflegte, wenn er ins Bett ging, sanft in seine Hände zu blasen und
die Schutzsuren 113-114 (Falag und Nâs) zu lesen und dann mit ihnen über seinen Körper zu streichen.
(Al-Bukhari und Muslim)
In einer anderen Version steht: Er faltete seine Hände zusammen, blies in sie und las die letzten drei Suren (112-114),
dann strich er dreimal mit beiden Händen über seine erreichbaren Körperteile, angefangen vom Kopf und dem
Gesicht und was er außerdem noch erreichte.
Kapitel 56, Nummer 5:
Al-Barg Ibn 'Azib (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) sagte zu mir: „Bevor du ins Bett gehst, verrichte die
übliche Gebetswaschung, dann lege dich auf deine rechte Seite und sprich: «0 Allah! Dir vertraue ich meine Seele
an! Dir wende ich mein Gesicht zu. Deiner Obhut überlasse ich meine Angelegenheit(en), an Dir ruhe ich meinen
Rücken aus, in Hoffnung (auf Dich) und in Ehrung und Furcht vor Dir; denn es gibt keine Zuflucht vor Dir und kein
Entkommen von Dir außer zu Dir. Ich glaube an Dein Buch, das Du herabgesandt hast, und an Deinen Propheten,
den Du gesandt hast!» Denn wenn du (danach im Schlaf) sterben solltest, stirbst du wie ein Neugeborenes, und diese
Worte sollen das Ende deines Bittgebetes (vor dem Schlaf) sein." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 56, Nummer 6:
Anas (ra) berichtete: Der Prophet (sav) pflegte, wenn er sich schlafen legte, zu erbitten: «Aller Preis gebührt Allah, Der
uns zu Essen und zu Trinken gab, das Böse von uns abwandte und uns Zuflucht gab; denn es gibt so viele Menschen
ohne Erhalter oder Beschützer..» (Muslim)
Kapitel 56, Nummer 7:
Hudaifa (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) pflegte, wenn er zu schlafen beabsichtigte, seine rechte Hand
unter seine Wange zu legen und dann zu erbitten: «0 Allah, schütze mich vor Deiner Bestrafung am Tage, an dem Du
Deine Diener wiedererweckst! (Allahumma qini 'Adabaka, Yauma tab 'thu 'Ibadaka!»
(At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter Hadith)
Abu Dawud überliefert diesen Hadith in der Version von Hafsa (ra), in der steht, dass der Gesandte Allahs (sav) dieses
(Bittgebet) dreimal aussprach.
57) Der Vorrang der Bittgebete
Kapitel 57, Nummer 1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
«Euer Herr spricht: Ruft Mich, dann werde Ich euch erhören!» (Sura 40:60)
«Rufet zu eurem Herrn in Demut und insgeheim. Wahrlich Er liebt nicht die Übertreten» (Sura 7:55<9
«Und wenn Meine Diener dich nach Mir fragen, so Ich bin nahe. Ich erhöre das Gebet des Bittenden, wenn Er Mich
ruft..» (Sura 2:186)
«Wer sonst erhört den, der in Not ist, wenn er ihn anruft und nimmt das Übel hinweg?» (Sura 27:62)
Kapitel 57, Nummer 2:
An-Nu'rnAn Ibn Baschir (ra) berichtete: Der Prophet (sav) hat gesagt: «Das Bittgebet ist das Wesentliche des
Gottesdienstes.»
(Abu Dawild und At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter bis starker Hadith)
Kapitel 57, Nummer 3:
Äischa (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) bevorzugte die (für Diesseits und Jenseits) umfassenden Formeln
der Bittgebete, und sonstige (Bittgebete) achtete er nicht sehr.
(Abu Dawild, mit einer guten Überlieferungskette)
Kapitel 57, Nummer 4:
Anas (ra) berichtete: Das meiste Bittgebet des Propheten (sav) war: «0 Allah, gib uns im Diesseits Gutes, und im
Jenseits Gutes, und bewahre uns vor der Strafe des Höllenfeuers!: (Rabbana, atina fid-Dunya)
Kapitel 57, Nummer 5:
Tariq Ibn Aschyam (ra) berichtete: Wenn ein Mensch den Islam annahm, lehrte der Prophet (sav) ihn das
Pflichtgebet, dann wies er ihn an, mit folgenden Worten zu erbitten: «0 Allah, vergib mir, erbarme Dich meiner, leite
mich recht, schütze mich und schenke mir Heil und Versorgung!»
Kapitel 57, Nummer 6:
Abu Huraira berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) pflegte zu erbitten: «0 Allah! Verbessere mir meinen Glauben
recht, denn er ist die Bewahrung meiner Sache, verbessere mir mein Diesseits recht, denn in ihm ist mein
Lebensunterhalt und verbessere mir mein Jenseits recht, denn zu ihm kehre ich zurück! Mache das Leben zur
Steigerung an Gutem für mich, und mache den Tod zu einer Erlösung für mich vor dem Unheil!» (Muslim)
Kapitel 57, Nummer 7:
Anas (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) pflegte zu erbitten: «0 Allah, ich nehme Zuflucht zu Dir vor der
Unfähigkeit und der Faulheit, der Feigheit, dem Geiz und der (unerträglichen) Altersschwäche! Und ich nehme
Zuflucht zu Dir vor der qualvollen Bestrafung im Grab, und ich nehme Zuflucht bei Dir vor der Versuchung, des Lebens
und des Todes!» (Muslim)
Kapitel 57, Nummer 8:
Abu Bakr As-Siddig (ra) berichtete, dass er dem Gesandten Allahs (sav) sagte: „Bitte lehre mich ein Bittgebet, das ich
in meinem Gebet erbitte!" Er sagte: "Sage: «0 Allah, ich habe an meiner Seele viel Unrecht getan, und keiner vergibt
die Sünden außer Dir, so erbitte ich eine umfassende Vergebung von Dir, und habe Erbarmen mit mir, denn Du allein
bist der Allverzeihende, der Barmherzige!»
Kapitel 57, Nummer 9:
Abu Muer berichtete: Der Prophet (sav) pflegte folgendes Bittgebet zu sprechen: «0 Allah, vergib mir meine Fehltritte
und meine Unwissenheit, meine Überschreitungen in meiner Sache, und vergib mir, was Du besser weißt als ich! 0
Allah, vergib mir meine ernsthaft und scherzhaft begangenen Verfehlungen, unabsichtliche und vorsätzliche, denn
ich gestehe all diese Missetaten! 0 Allah, vergib mir, was ich einst beging und was ich künftig begehen werde,
heimlich oder offenkundig, und auch das von mir, was Du besser weißt als ich, denn Du allein bist Derjenige, Der
voraussendet und Der zurücksendet, und Du bist über alle Dinge mächtig.»
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 57, Nummer 10:
Aischa (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) pflegte in seinem Bittgebet zu sagen: «0 Allah, ich suche Zuflucht
bei Dir vor dem Übel dessen, was ich tat, und dessen, was ich nicht tat!»
(Muslim)
58) Der Vorrang der Bittgebete und die Vortrefflichkeit, für Abwesende zu bitten
Kapitel 58, Nummer 1:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) pflegte gewöhnlich zu beten: «0 Allah! Ich suche Zuflucht bei
Dir vor dem Hunger; denn Er ist ein übler Begleiter und Bittgenosse, und ich nehme Zuflucht bei Dir vor dem Verrat;
denn er ist das schlimmste Gefolge!»
(Abu Dawrid, mit einer starken Überlieferungskette)
Kapitel 58, Nummer 2:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
«Und die nach ihnen kamen, sprechen: «Unser Herr, vergib uns und unseren Brüdern, die uns im Glauben
vorangingen..» (Sura 59:10)
«..Und bitte um Vergebung für deine Verfehlungen und für die gläubigen Männer und die gläubigen Frauen..» (Sura
47:19)
«Unser Herr, vergib mir und meinen Eltern und den Gläubigen am Tage, an dem die Abrechnung stattfindet.» (Sura
14:41)
Kapitel 58, Nummer 3:
Abud-Darda (ra) berichtete, dass er den Gesandten Allahs (sav) sagen hörte: „Immer wenn ein Muslim für einen
muslimischen Bruder in dessen Abwesenheit betet, wird der Engel sagen: „Dasselbe für dich auch!" (Muslim)
Kapitel 58, Nummer 4:
Abud-Darda (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) pflegte zu betonen: „Das Bittgebet eines Muslims für einen
muslimischen Bruder in dessen Abwesenheit geht in Erfüllung. Immer wenn er für den Bruder um Gutes betet, erwidert
der an seinem Kopf bewachende, für ihn zuständige Engel: „Amen, und das Gleiche für dich auch!" (Muslim)
Kapitel 58, Nummer 5:
Usama Ibn Zaid (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Wem eine Wohltat erwiesen wurde und er
dem Wohltäter sagte: „Möge Allah dich dafür reichlich belohnen!", den hat er angemessen gelobt."
(At-Tiimidi, mit dem Kommentar: Ein guter bis starker Hadith)
Kapitel 58, Nummer 6:
Dschabir (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Verwünscht weder euch noch eure Kinder, noch
euer Vermögen, falls dies auf eine Stunde fällt, in der Allah die Gebete erhört, und eure Verwünschungen in Erfüllung
gehen!" (Muslim)
Kapitel 58, Nummer 7:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Der Diener ist seines Herrn am nahesten in seiner
Niederwerfung (im Gebet/Secde), so fleht Ihn oft in dieser Niederwerfung an!" (Muslim)
Kapitel 58, Nummer 8:
Abu Huraira(r) berichtete: Der Gesandte Allähs(s) hat gesagt: „Alläh erhört jeden einzelnen von euch, solange er
nicht voreilig und verzweifelt sagt: „Ich bat meinen Herrn, doch mein Bittgebet wurde nicht erhört."
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 58, Nummer 9:
Abu Umama (ra) berichtete: Man fragte den Gesandten Allahs (sav): „Welches Bittgebet wird am meisten erhört?" Er
sagte: „Im letzten Teil der Nacht und nach dem Verrichten jedes Pflichtgebetes."
(At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter Hadith)
Kapitel 58, Nummer 10:
'Ubada Ibn-us-Samit (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Es gibt keinen Muslim auf Erden, der
Allah - erhaben ist Er - um etwas bittet, ohne dass Allah sein Bittgebet erhört, oder dass Er ein entsprechendes Unheil
von ihm abwendet, solange er um keine Sünde oder um das Zerschneiden der Verwandschaftsbande bittet." Da
sagte einer der Anwesenden: „Dann werden wir oft erbitten!" Er (sav) erwiderte: „Allahs Belohnung ist noch mehr!"
(At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter bis starker Hadith)
59) Die segensreichen Wunder und die Vortrefflichkeit der Freunde Allahs
Kapitel 59, Nummer 1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
"Fürwahr, diejenigen - die AllAh nahestehen - keine Furcht soll über sie kommen, noch sollen sie traurig sein.
Diejenigen, die glauben und stets gottesfürchtig sind, für sie ist frohe Botschaft in dieser Welt und im Jenseits.
Unabänderlich sind Allahs Versprechen. Dies ist fürwahr die höchste Glückseligkeit. (Sura 10:62-64)
"Und biege den Stamm der Palme zu dir. So werden frische Datteln auf dich herabfallen. So iß und trink also und sei
frohen Mutes. Und wenn du irgendeinen Menschen sehen solltest, dann sprich: Wahrlich, ich habe dem
Barmherzigen ein Fasten gelobt und werde heute zu keinem Menschen sprechen." (Sura 19:25-26)
"Ihr Herr nahm sie auf das Gnädigste an und ließ sie auf das Schönste heranwachsen. Und Er vertraute sie der Obhut
von Zakariyya an. Jedesmal wenn Zakariyya in ihre Kammer trat, fand er bei ihr Nahrung. Er sagte: "Oh Maryam,
woher bekommst du dies?" Sie antwortete:" Es ist von Alle denn Allah gibt Nahrung wem Er will, ohne zu rechnen."
(Sura 3:37)
"Und da ihr euch von ihnen abgesondert habt und von dem, was sie außer Allah anbeten, so zieht euch in die
Höhle zurück. Euer Herr wird Seine Barmherzigkeit über euch ausgießen und euch in eurer Angelegenheit einen
Ausweg finden lassen. Und du hättest sehen können, wie die Sonne beim Aufgang sich von ihrer Höhle nach rechts
neigte, und beim Untergang sich von ihnen nach links abwandte, während sie im Inneren (der Höhle) lagen. Dies
gehört zu den Zeichen Allahs. Wen Allah leitet, der ist fürwahr rechtgeleitet, und wen Er irregehen läßt, für den wirst
du niemals einen Beschützer finden, der ihn auf den rechten Weg führt." (Sura 18:16-17)
Kapitel 59, Nummer 2:
Abu Muhammad 'Abd-ur-Rahman Ibn Abu Bakr As-Siddig (ra) berichtete: „Die Leute der Suffal waren arme
Menschen, daher sagte der Prophet (sav) eines Tages: «Wer genug Essen für zwei Leute hat, soll noch einen dritten
(von diesen Bedürftigen) speisen. Und wer für vier Leute hat, soll noch einem fünften und einem sechsten zu essen
geben!» Abu Bakr brachte drei (dieser Leute) mit zu uns nach Hause, und der Prophet (sav) nahm sogar zehn (von
ihnen) mit zu sich. Abu Bakr begab sich zum Propheten (sav), um bei ihm zu Abend zu essen, anschließend blieb er
(dort) bis er das Nachtgebet (in der Moschee) verrichtete, und kehrte darauf wieder (zum Propheten (sav) zurück).
Erst spät in der Nacht kam er nach Hause. Seine Frau empfing ihn mit den Worten: „Was hat dich so lange von
deinen Gästen ferngehalten?" Er erwiderte: „Hast du ihnen denn das Abendessen nicht serviert?" Sie antwortete: "Sie
weigerten sich zu essen, bevor du da bist! Man hat es ihnen angeboten, aber sie wollten nicht!" Er (Abd-ur-Rahnon)
sagte: „Ich hörte dieses Gespräch mit an. Schnell entfernte ich mich, um mich zu verstecken, da schrie er mich an:
„O du Narr!", schimpfte und tobte. Dann sagte er: „Esst jetzt, und es möge euch nicht bekommen! Und ich schwöre
bei Allah! Niemals werde ich diese Speisen anrühren!" Wir begannen mit dem Essen. Und ich schwöre bei Allah, wir
nahmen nicht einen Bissen von den (Schüsseln), ohne dass von unten ein größerer Bissen dazukam! Dies geschah so
lange, bis alle gesättigt waren. Da mehr Essen war als zuvor da war, schaute Abu Bakr erstaunt und fragte seine Frau:
„O Schwester des (Stanunes) Bani Firas, was ist das?!" Sie erwiderte: „Unglaublich! Bei (dir) meinem Augentrost, jetzt
sind sie (die Speisen) dreimal soviel wie vorher!" Darauf aß auch Abu Bakr davon und sagte: „Bestimmt war dies (ein
Werk) des Satans!" Er meinte damit seinen Schwur, die Speisen nicht anzurühren, dann aß er einen Bissen davon und
brachte sie (die übriggebliebenen Speisen) zum Propheten (sav), wo sie bis zum Morgen aufbewahrt wurden.
Zwischen uns und einigen Leuten gab es einen Vertrag (hinsichtlich der Versorgung der Armen), der zu jener Zeit
abgelaufen war. Wir waren zwölf Männer, denen jeweils einige dieser Leute zugewiesen wurden - Allah weiß es am
besten, wieviele (Bedürftige) jeweils auf einen Mann kamen -, so aßen sie alle davon."
Kapitel 59, Nummer 3:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: «In den Gemeinden vor euch gab es Leute, zu
denen gesprochen wurde. Sollte sich in meiner Gemeinde einer von ihnen befinden, dann ist es 'Umar!» (Al-Bukhari
und Muslim)
Kapitel 59, Nummer 4:
Dschabir Ibn 'Abdullah (ra) berichtete: In der Nacht vor der Uhud-Schlacht ließ mich mein Vater zu sich kommen,
dann sagte er zu mir: „Ich glaube fest daran, dass ich zu den ersten Gefallenen unter den Gefährten des Propheten
(sav) zählen werde. Ich werde keinen hinterlassen, der für mich teuerer als du ist, außer dem Gesandten Allahs (sav).
Ich habe Schulden, die du begleichen sollst, und ich lege dir ans Herz, Gutes für deine Schwestern zu tun. Als der
Morgen kam, fiel er als Erster (in der Schlacht), und ich begrub einen anderen (Märtyrer) mit ihm zusammen. Danach
war mir unwohl, ihn mit einem anderen in einem Grab zusammen zu lassen, sodass ich ihn nach sechs Monaten
herausnahm. Sein Leichnam war genauso wie am Tage seiner Beerdigung mit Ausnahme von seinem Ohr, und ich
beerdigte ihn in einem Grab für sich allein." (A-Bukhari)
Kapitel 59, Nummer 5:
Anas (ra) berichtete: Zwei Gefährten des Propheten (sav) verließen sein Haus in einer dunklen Nacht, und sie hatten
vor sich Lichter wie zwei Lampen. Als sie sich trennten, begleitete jeden eins der beiden Lichter, bis jeder von ihnen zu
seiner Familie kam."
60) Das Verbot der Verleumdung und der üblen Nachrede
Kapitel 60, Nummer 1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
«Und führt nicht üble Nachrede untereinander. Würde wohl einer von euch gerne das Fleisch seines toten Bruders
essen? Dies verabscheut ihr. So fürchtet (auch) Allah! Wahrlich, Allah ist allein langmütig, barmherzig.» (Sura 49:12)
«Und verfolge nicht das, wovon du keine Kenntnis hast. Wahrlich, der Gehörsinn, der Gesichtssinn und das Gemüt,
sie alle werden zur Rechenschaft gezogen werden.» (Sura 17:36)
«Kein Wort bringt er (der Mensch) hervor, ohne dass ein wachsamer Wächter bei ihm ist» (Sura 50:18)
Kapitel 60, Nummer 2:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Prophet (sav) hat gesagt: «Wer (wirklich) an Allah und den Jüngsten Tag glaubt, der
soll Gutes sprechen, sonst hat er zu schweigen!» (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 60, Nummer 2:
Abu Musa (ra) berichtete: Ich sagte zum Propheten (sav): „O Gesandter Allahs, welcher Muslim ist der beste? Er (sav)
sagte: «Der, vor dessen Zunge und Hand die Muslime sicher sind!»
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 60, Nummer 3:
Sahl Ibn Sa'd berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: «Wer sich bei mir für das, was zwischen seinen Kiefern
und das, was zwischen seinen Oberschenkeln ist, bürgt, dem garantiere ich das Paradies.»
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 60, Nummer 4:
Abu 'Abd-ur-Rahman Bilal Ibn Al-Hrith Al-Muzani (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sa v) hat gesagt: «Der Mensch
redet manches Wort, was das Wohlgefallen Allahs - erhaben ist Er - hervorruft, ohne dabei an dessen gewaltige
Wirkung zu denken, weshalb Allah ihm Sein Wohlgefallen schenkt, bis er Ihn (am Jüngsten Tag) trifft, und der Mensch
verliert das Wort, wodurch er sich den Zorn Allahs zuzieht, ohne dabei an dessen gewaltige Wirkung zu denken,
weshalb ihm Allahs Zorn trifft, bis er Ihn (am Jüngsten Tag) trifft.
(Malik und At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter bis starker Hadith)
Kapitel 60, Nummer 5:
Ibn 'Umar (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Redet nicht viel, ohne Allahs zu gedenken, denn
viel reden, ohne Allahs - erhaben ist Er - zu gedenken, führt zu Hartherzigkeit! Wahrlich, der Mensch, der am weitesten
entfernt von Allah ist, ist derjenige, dessen Herz (gegen das Gedenken an Allah) verhärtet ist!» (At-Tirmidi)
Kapitel 60, Nummer 6:
'Uqba Ibn 'Amir (ra) berichtete: Ich sprach: „O Gesandter Allahs, was ist das Heil?" Er sagte: «Zügle deine Zunge,
begnüge dich mit deinem Haus als Zufluchtort (vor der Versuchung) und sei reumütig wegen deiner Sünde!»
(At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter Hadith)
Kapitel 60, Nummer 7:
Abil Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) fragte uns: „Wisst ihr, was üble Nachrede ist?" Man antwortete:
„Allah und Sein Gesandter wissen es am besten." Er sagte: «Deine Erwähnung von Dingen über deinen Bruder, die er
nicht leiden mag.» Man erwiderte: „Und wenn in meinem Bruder ist, was ich über ihn sage?" Er erklärte: «Wenn in ihm
ist, was du über ihn sagst, ist es üble Nachrede, und wenn in ihm nicht ist, was du über ihn sagst, hast du ihn
verleumdet!» (Muslim)
Kapitel 60, Nummer 8:
Ani Bakra (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat in seiner Predigt am Tag der Opferung in Mina während der
Abschiedswallfahrt gesagt: «Wahrlich euer Blut, euer Vermögen und eure Ehre sind einander unantastbar heilig, wie
das Heiligtum eures heutigen Tages, in diesem euren Monat und in dieser euren Stadt. Habe ich nicht (die Botschaft)
deutlich überbracht?!» (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 60, Nummer 9:
Anas (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: «Während meiner Himmelfahrt kam ich an Menschen
vorbei, deren Fingernägel aus Kupfer waren, und mit denen sie sich ihre eigenen Gesichter und Brüste zerfleischten.
Ich sagte: „O Gabriel, wer sind diese?" Er sagte: „Diese sind die, die von den anderen übel reden und ihre Ehre
verletzen!" (Abu Dawud)
61) Wenn Nachrede zulässig ist
Wisse, dass die Verleumdung erlaubt ist, und zwar nur für gerechte, gesetzlich legitime Zwecke, die nur dadurch
durchfürbar sein können. Dies beschränkt sich auf sechs Fälle:
I. Bei Beschwerden: Der unrechtmäßig verurteilte oder benachteiligte Kläger darf sagen: „Soundso hat mir dies und
dies angetan", entweder vor dem Herrscher, Richter oder vor jedem Zuständigen, der ihm zu seinem Recht
gegenüber dem ungerechten Beklagten verhelfen kann.
2. Bei der Zuhilfenahme, um das Verabscheute zu ändern und den Sünder zum richtigen Verhalten zurückzuführen.
Nur in diesem Sinne darf er der erhofften Person, die dies durchführen könnte, anvertrauen, dass Soundso dies und
jenes betreibt, dass er mit ihm diesbezüglich spreche. Hat er etwas anderes im Sinn, dann ist sein Verrat untersagt.
3. Bei Befragung eines religiösen Rechtsgelehrten um Rat: z.B.: Man fragt: Mein Vater, mein Bruder, mein Ehepartner
usw. tat mir soundso an. Darf er das? Wie kann ich mich retten und zu meinem Recht kommen. Dies ist dann
zulässig, aber es ist besser, indirekt zu fragen, in dem man sagt: Was meinst du über dasunddas? So kommt man
auch zum Ziel, ohne Namen zu nennen, obwohl dies erlaubt ist, wie wir später, so Allah will, an Hand des Hadiths von
Hind belegen werden.
4. Bei der Warnung der Muslime vor dem Unheil, und um ihnen Rat zu geben, in folgender Hinsicht: Zur Feststellung
der Unglaubwürdigkeit von unglaubhaften Gewährsleuten, Überlieferern und Zeugen. Laut Übereinstimmung der
muslimischen Gelehrten ist dies nicht nur erlaubt, sondern eine Pflicht der Zuständigen wegen des notwendigen
Gemeinwohls.
-Zur
Beratung
durch
Befragung
(glaubwürdiger)
Referenzen
in
Sachen
Eheschließung,geschäftlicheTeilhaberschaftundBeteiligung,Deponierung (von Vermögen, Wertsachen u.a),
Beschäftigung und Zusammenarbeit, Nachbarschaft usw. Der Berater darf nichts verbergen, sondern muß im
Gegenteil Nachteile und Mängel aufdecken, mit der Absicht, redlich zu beraten.
-Zur Warnung des nach Wissen Strebenden vor seinem Meister falls dieser ein Frevler oder ein Ketzer ist, wobei der
Warner fürchtet, dass der Lernenden dadurch Schaden erleiden könnte. In diesem Falle ist es seine Pflicht, die Lage
zu schildern, mit der Absicht, redlich zu beraten. Dies ist aber eine heikle Sache, denn der Neid könnte den Mahner
veranlassen, üble Nachrede zu begehen, weil Satan ihn verwirrt, so dass er denkt, dass er redlich berate. Also soll
der Mahnende dies genau begreifen und beachten.
- Zur Überprüfung des Vormundes bzw. des Treuhänders, der seine Pflichten diesbezüglich nicht erfüllt, wegen
bestimmter Mängel wie Unfähigkeit, Lasterhaftigkeit, Unachtsamkeit usw. In diesem Falle ist es erforderlich, den
Zuständigen davon zu unterrichten, damit er (das Erforderliche unternimmt, in dem er) ihn absetzt, einen anderen
Fähigen nennt, oder ihn entsprechend behandelt, sich nicht von ihm abwickeln lässt und sich bemüht, ihn zu
Gradlinigkeit bzw. Korrektheit anzuspornen, weil er ihn andernfalls auswechseln würde.
5. Im Falle des Frevlers, der öffentlich seine Lasterhaftigkeit und Unmoral betreibt oder sie zugibt, z.B. Alkohol
öffentlich trinken (und damit auch prahlen), oder das Eigentum anderer Menschen rauben durch
Beschlagnahmung oder ungerechten Zoll oder unberechtigte Steuer, sowie unmoralisches Handeln betreiben. In
diesem Fall ist es erlaubt, solche (Sünder) in Verbindung mit ihrem Treiben, das sie offen begehen, zu erwähnen,
ohne andere Mängel zu nennen, außer wenn einer der oben erwähnten Gründe vorhanden ist.
6. Bei der Vorstellung (oder der Bekanntmachung) eines Menschen, dessen Beiname auf Gebrechen o.a. hinweist,
wie: Der Triefäugige, der Hinkende, der Taube, der Blinde, der Schielende usw. In diesem Fall ist es erlaubt solche
Menschen so aufrichtig zu benennen, und es ist verboten, dies als Herabwürdigung zu erwähnen. Wäre es aber
möglich, diese anders zu beschreiben (oder vorzustellen), dann ist dies angemessener. Dies sind sechs Gründe, die
die Gelehrten nennen. Diesbezüglich sind sich die meisten von ihnen einig, denn die Beweise und Argumente dafür
sind in den starken Hadithen bekannt, z.B.:
Kapitel 61, Nummer 1:
'Aischa (ra) berichtete: Ein Mann bat um die Erlaubnis, beim Propheten (sav) eintreten zu dürfen, da sagte er: „Lasst
ihn hereinkommen, aber welch übler Mitmensch er doch ist!" (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 61, Nummer 2:
'Aischa (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: «Ich denke nicht, dass Soundso und Soundso etwas
von unserem Glauben wissen!» (Al-Bukhari)
Kapitel 61, Nummer 3:
Fatima, Tochter des Qais (ra) berichtete: Ich kam zum Propheten (sav) und sagte: „Abul-Jahm und Mu'awia baten
um meine Hand." Er sagte: „Was Muawia betrifft, so ist er ein Strolch, ein Habenichts, und was Abul-Jahm betrifft, so
trennt er sich kaum vom Stock, den er immer auf seiner Schulter (bereit) trägt!" (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 61, Nummer 4:
'Aischa (ra) berichtete: Hind, die Ehefrau des Abu Sufyan, sagte zum Propheten (sav): „Abu Sufyan ist wahrlich ein
Geizhals und er gibt mir keinen Unterhalt, der mir und den Kindern genügt, außer was ich mir von ihm nehme, ohne
dass er es merkt." Er sagte zu ihr: „Nimm nur was dir und euren Kindern genügt nach Billigkeit!" (Al-Bukhari und Muslim)
62) Das Verbot, Gehörtes aus niederen Beweggründen weiterzugeben
Kapitel 62, Nummer 1.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
«Und gehorche nicht jedem Schwüremacher, der verächtlich ist, der umhergeht, um üble Nachreden zu
verbreiten.» (Sura 68:10-11)
«Kein Wort bringt er (der Mensch) hervor, ohne dass neben ihm ein wachsamer Wächter ist.» (Sura 50:18)
Kapitel 62, Nummer 1.2:
Hudaifa (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Ein Verbreiter von üblen Nachreden wird nicht ins
Paradies kommen!"
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 62, Nummer 1.3:
Ibn 'Abbas (ra) berichtete: Als der Gesandte Allahs (sav) einmal an zwei Gräbern vorbeikam, sagte er: „Wahrlich die
beiden (Toten) leiden, und dies ist nicht wegen einer großen Sache, aber doch wegen etwas Schwerwiegendem:
Der eine von ihnen pflegte üble Nachreden zu verbreiten, und der andere pflegte zu urinieren, ohne sich (ordentlich)
zu verbergen."
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 62, Nummer 1.4:
Ibn Mas'ud (ra) berichtete: Der Prophet (sav) hat gesagt: „Soll ich euch nicht mitteilen, was Al-'Adh ist? Es ist die
boshafte Verleumdung und die Verbreitung von üblen Nachreden unter den Leuten."
(Muslim)
Der Verfasser erkärt: 'Adh, auch 'Idah bedeutet: Lüge; (öffentliche) ungerechte Verleumdung. Das Wort 'Adh selber
ist ein Verbalsubstantiv, abgeleitet von ('adaha)
Kapitel 62, Nummer 1.5:
Ibn Mas'ud (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: «Keiner meiner Gefährten soll mir über einen
anderen etwas erzählen, denn ich möchte zu jedem von euch mit reinem Herzen kommen.»
(At-Tirmidi)
Kapitel 62, Nummer 2: Das Verabscheuen des Doppelzüngigen
Kapitel 62, Nummer 2.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Sie verbergen sich vor den Menschen und sie verbergen sich nicht vor Alläh, wo Er doch bei ihnen ist, wenn sie
nächtens Reden ausbrüten, die Er nicht billigt.« (Sura 4:108)
Kapitel 62, Nummer 2.2:
Abu- Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Ihr seht, dass die Menschen (verschiedener
Herkunft) wie Metalle sind. Die besten unter ihnen in der Jahiliya (vor dem Islam) bleiben unter dem Islam die besten,
wenn sie (ihn als Muslime) begriffen haben. Ihr findet auch, dass unter den besten Leuten in dieser Hinsicht, solche
sind, die ihn (den Islam) am meisten hassen, und ihr werdet feststellen, dass der schlimmste unter den Menschen,
derjenige ist, der zwei Gesichter hat, der zu einer Partei mit dem einem Gesicht kommt, und zur anderen mit dem
anderen Gesicht."
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 62, Nummer 2.3:
Muhammad Ibn Zaid berichtete, dass einige Leute zu seinem Großvater 'Abdullah Ibn 'Umar(s) sagten: „Wenn wir vor
unseren Herrschern erscheinen, sagen wir ihnen das Gegenteil von dem, was wir (hinter ihren Rücken) sagen ,
nachdem wir sie verlassen haben!" Er antwortete: „Zu Lebzeiten des Gesandten Allahs (sav) betrachteten wir dies als
Heuchelei."
(Al-Bukhari)
63) Die Untersagung des Lügens
Kapitel 63, Nummer 1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Und verfolge nicht das, wovon du keine Kenntnis hast, denn wahrlich der Gehörsinn, der Gesichtssinn und das
Gemüt, sie werden alle zur Rechenschaft gezogen.« (Sura 17:36)
»Kein Wort bringt er (der Mensch) hervor, ohne dass neben ihm ein wachsamer Wächter ist.« (Sura 50:18)
Kapitel 63, Nummer 2:
Ibn 'Umar (ra) berichtete: Der Prophet (sav) hat gesagt: „Die unerhörteste Lüge ist (die Selbstverleumdung), in dem
man den eigenen Augen zeigen will, was sie nicht sahen!" (Al-Bukhari)
Kapitel 63, Nummer 3:
Samura Ibn Dschundub (ra) berichtete: Es kam oft vor, dass der Gesandte Allahs (sav) seine Gefährten fragte: „Hat
jemand unter euch etwas geträumt?", danach erzählte ihm (davon) derjenige, den Allah vorbestimmt hatte. Eines
Tages erzählte er (sav) uns: „Vergangene Nacht erschienen mir (im Traum) zwei Besucher und sagten zu mir: „Los !",
und so ging ich los mit ihnen, bis wir zu einem hingestreckten Mann kamen, an dessen Kopf ein Mann, der einen
Felsbrocken trug, stand. Plötzlich stürzte er sich mit dem Felsbrocken auf dessen Kopf, bis dieser zerbrach und der
Stein wegrollte. Er folgte dem Stein, holte ihn und kam zu dem hingestreckten Menschen, dessen Kopf inzwischen
wieder ganz geworden war, dann wiederholte er erneut, was er zuvor tat!" Der Prophet (sav) sprach: „Ich sagte zu
den beiden (Begleitpersonen): „Gepriesen sei Allah! Was ist mit diesen beiden da?" Sie sprachen zu mir: „Los! Los!" So
gingen wir los, bis wir zu einem sich auf dem Rücken hingestreckten Mann kamen, wobei an dessen Kopf ein anderer
Mann, der eine eiserne Krampe (Spitzhacke) trug, stand. Plötzlich schnitt er zackenartig die eine Seite seines Gesichts
auf, nämlich von einem Mundwinkel bis zum Nacken, dann von seiner Nase bis zum Nacken und vom Auge bis zum
Nacken. Danach wiederholte er das gleiche Aufschneiden auf der anderen Seite des Gesichts. Kaum war er mit
dem Aufschneiden der zweiten Seite fertig, da wurde die erste wieder ganz, und so mußte er das Ganze immer
wiederholen!" Er (sav) lautes Geschrei emporstieg" -. Wir schauten hinein, und sahen nackte Männer und Frauen, die
immer schrien, sobald die von unter ihnen aufsteigenden Flammen sie erreichen. Ich fragte: „Was ist mit diesen los?!"
Sie erwiderten: „Los! Los!" So gingen wir los, bis wir zu einem Fluss kamen. - Der Überlieferer sagte: „Ich denke, er (sav)
sagte: „dessensprach: „Ich sagte: „Gepriesen sei Allah! Was treiben diese beiden da?!" Sie sprachen (erneut): „Los!
Los!" So gingen wir los, bis wir zu etwas wie eine Ofenanlage in einer Grube kamen. - Der Überlieferer sagte: „Ich
denke, der Prophet (sav) hat gesagt: „aus welchem Farbe rot wie Blut war!" - Im Fluss war ein Schwimmer, der zum
Ufer schwamm. Dort erwartete ihn ein Mann, der viele Steine vor sich hatte. Der Schwimmer ging zu ihm mit weit
geöffnetem Mund, da steckte dieser einen Stein in dessen Mund, dann schwamm er weiter, um von neuem an zu
ihm mit weitgeöffneten Mund zurückzuschwimmen und erneut einen Stein zu schlucken! Ich fragte: „Was ist mit den
beiden da los?!" Sie erwiderten: „Los! Los!" So gingen wir los, bis wir zu einem sehr schrecklich hässlich aussehenden
Mann kamen während bei ihm Feuer, welches er emsig entfachte und umkreiste, brannte. Ich fragte sie: „Was ist
das?!" Sie erwiderten: „Los! Los!" Wir gingen los, bis wir zu einem mit üppigen dunkelgrünen Pflanzen dicht
bewachsenen Garten kamen, und in welchem es von allen möglichen Frühlingsblüten jede Menge gab. In der Mitte
stand ein von vielen vielen Kindern umkreister Riese, der so groß war, dass ich seinen bis zum Himmel hochragenden
Kopf kaum sehen konnte. Ich fragte: „Was ist das und was sind diese?!" Doch sie erwiderten: „Los! Los!" Wir gingen los,
bis wir zu einem gewaltigen Baum kamen, von einer Größe und einer Schönheit, wie ich sie zuvor nie gesehen hatte.
Sie sagten zu mir: „Erklettere den Baum!" Wir erkletterten ihn und erreichten eine Stadt, deren Ziegel je wechselweise
aus Gold und Silber waren. Als wir zum Stadttor kamen, baten wir, dass uns göffnet würde. Man öffnete (das Tor) und
wir traten ein. Es empfingen uns Männer: Einige von größter Schönheit, die du dir vorstellen kannst, und einige von
größter Hässlichkeit, die du dir vorstellen kannst, da sagten die beiden zu ihnen: „Los, werft euch in jenen Fluss!" - und
es war ein Fluss, dessen Wasser rein und weiß wie Milch war! - Die (hässlichen Männer) warfen sich in ihn hinein, dann
kehrten sie zu uns ohne irgendeinen Makel, geheilt und bildschön, zurück." Der Überlieferer sagte: „Er (sav) sprach (zu
uns): „Die beiden sagten zu mir: „Dies ist das Eden-Paradies und dies dort ist dein Haus!" Ich wandte meinen Blick
aufwärts, da sah ich einen Palast weiß wie eine Wollke! Sie sprachen zu mir: „Das ist deine Wohnstätte!" Ich sagte zu
ihnen: „Alläh segne euch! So lasst mich sie betreten!" Sie erwiderten: „Nicht jetzt, aber du wirst sie sicherlich betreten!"
Ich sagte: „In dieser Nacht sehe ich merkwürdige (Dinge), was bedeuten sie?!" Sie erwiderten: „Nun werden wir dich
unterrichten: Was den ersten Mann anbelangt, an dem du vorbeikamst, wobei dessen Kopf immerwieder mit dem
Stein zerbrochen wurde, so ist dies164 der Mensch, der den Quran nimmt, ihn dann ablehnt165, und die Augen vor
dem Pflichtgebet verschließt166. Der Mann, an dem du vorbeikamst, während dessen Mundwinkel, Nase und Augen
rechts und links bis zum Nacken aufgeschlitzt wurden, ist der Mensch, der sein Haus verlässt, und dann erzählt er die
Lüge, die in alle Welt drängt und verbreitet wird. Was die nackten Männer und Frauen in jener Grube mit der
Ofenanlage anbelangt, so sind sie die Ehebrecher und die Ehebrecherinnen. Was den Mann anbelangt, an dem du
vorbeikamst, der im Fluss schwimmen und Steine schlucken musste, so ist es der Mann, der Zins verschlingt. Was den
schrecklich hässlichen Mann anbelangt, der beim Feuer ist und es entfacht und umkreist, so ist dieser Malik,
Dschahannams Wächter. Was den Riesen im Garten anbelangt, so ist er Ibrähiem { Abraham(s) }, und was die Kinder
um ihn anbelangt, so sind dies die Neugeborenen, welche in der Fitra-Ergebenheit sterben167 - Al- Barqani sagt in
seiner Überlieferung: Jedes Neugeborene, welches mit der Fitra geboren wird - Daraufhin fragten einige Gefährten
ihn: „0 Gesandter Allahs, und was ist mit den Kindern der Ungläubigen?!" Er(s) antwortete: "Auch die Kinder der
Ungläubigen." Was die Leute anbelangt, von denen ein Teil schön und ein Teil hässlich waren, so sind dies die
Menschen, die eine gute Tat mit üblen vermischen, und (deren Übel) Allah übersehen hat.»
(Al-Bukhari)
64) Das
erlaubte Lügen
Kapitel 64, Nummer 1:
Der Verfasser sagt: Obwohl das Lügen grundsätzlich verboten ist, ist es in manchen Fällen und unter bestimmten
Bedingungen zulässig. Solche Fälle habe ich in meinem Buch „Das Gedenken Allahs" erläutert. Kurz gefasst: Reden ist
ein Mittel zum Verwirklichen der Absichten. So ist es verboten, ein lobenswertes Ziel durch Lügen zu erreichen,
solange man es ohne zu lügen verwirklichen kann. Ist dieses Ziel nur durch Lügen zu erreichen, so ist das Lügen hier
erlaubt. Ist das Erreichen jenes Zieles zulässig, dann ist das Lügen diesbezüglich zulässig. Ist das Erreichen jenes Zieles
notwendig, dann ist das Lügen hier notwendig; z.B.: Wenn sich ein Muslim vor einem Tyrannen versteckt, weil dieser
ihn töten oder ihm sein verstecktes Geld rauben will, so muss jeder danach gefragte Mensch lügen, um ihn zu
schonen. Auch wenn er ein anvertrautes Gut bewahrt, welches ein Tyrann nehmen will, so hat er zu lügen, in dem er
dieses versteckt. Die beste Vorsichtsmaßnahme in all diesen Fällen ist, dass er sich der Zweideutigkeit (Tauriya)
bedient. Dies bedeutet, dass er Worte verwendet, die für ihn persönlich einen wahrhaften Vorsatz darstellen, wobei
sie nach äusserlichem Kontext und nach dem Verständnis des Gesprächspartners gelogen sind. Selbst wenn er sich
der Zweideutigkeit bzw. Verheimlichung nicht bedient, in dem er eine glatte Lüge ausgesprochen hat, so ist dies in so
einem Fall keine Sünde.
Die Gelehrten argumentierten über das erlaubte Lügen in so einem Fall mit dem von der Tochter des Propheten(sav)
Umm Kulthrim (ra) überlieferten Hadis berichtete, dass sie den Gesandten Allahs (sav) sagen hörte:„Es ist derjenige
kein Lügner, der zwischen den Menschen Frieden und Versöhnung stiftet, in dem er das Gute mitteilt oder das Gute
sagt."
(Al-Bukhari und Muslim)
Imam Muslim fügt hinzu: Umm Kulthrim sagte: „Ich hörte ihn (sav) nie solche (Unwahrheit) erlauben, außer in dreierlei
Fällen, nämlich im Krieg, in der Versöhnung zwischen den Menschen und beim intimen Gespräch des Ehemannes mit
seiner Frau und der Ehefrau mit ihrem Ehemann."
Kapitel 64, Nummer 2: Sich ernsthaft von dem vergewissern, was man hört und was man weitererzählt
Kapitel 64, Nummer 2.1:
Allah - erhaben ist Er-spricht:
"Und verfolge nicht das, wovon du keine Kenntnis hast; (denn wahrlich der Gehörsinn, der Gesichtssinn und das
Gemüt, sie werden alle zur Rechenschaft gezogen)« (Sura 17:36)
»Kein Wort bringt er (der Mensch) hervor, ohne dass neben ihm ein wachsamer Wächter ist« (Sura 50:18)
Kapitel 64, Nummer 2.2:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Prophet (sav) hat gesagt: „Es ist Grund genug einen Menschen als Lügner zu
bezeichnen, der jedes Wort, das er hört, weitererzählt." (Muslim)
Kapitel 64, Nummer 2.3:
Samura (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Wer von mir etwas berichtet, wobei er es als falsch
ansieht, gehört zu den Lügnern." (Muslim)
Kapitel 64, Nummer 2.4:
Asma (ra) berichtete: Eine Frau sprach zum Propheten (sav): „0 Gesandter Allahs! Ich habe eine Nebenfrau: Ist es für
mich eine Sünde so zu tun, als bekäme ich von meinem Mann mehr (Gaben) als er mir in der Tat gibt?" Daraufhin
sagte der Prophet (sav): „Derjenige, der vorgibt, etwas (in Fülle) bekommen zu haben, ohne dass er es tatsächlich
bekam, ist wie derjenige, der zwei Kleider der Falschheit trägt."
(Al-Bukhari und Muslim)
Kommentar des Verfassers: Al-Mutaschabbi' ist derjenige, der die Sättigung zeigt, wobei er nicht satt ist; gemeint ist
das Vortäuschen einer Tugend, welche nicht vorhanden ist. Der Träger zweier Falschheitskleider ist der Scheinheilige,
der die Leute betrügt, indem er die Entsagung oder die Gelehrtheit oder den Reichtum vortäuscht, um etwas zu
erreichen, wobei er über diese Eigenschaften nicht verfügt. Diesbezüglich gibt es verschiedene Auslegungen, aber
Allah allein weiß es am besten.
65) Das strenge Verbot, ein falsches Zeugnis abzulegen
Kapitel 65, Nummer 1.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»..und meidet falsche Aussagen!« (Sura 22:30)
»Und verfolge nicht das, wovon du keine Kenntnis hast..« (Sura 17:36)
»Kein Wort bringt er (der Mensch) hervor, ohne dass neben ihm ein wachsamer Wächter ist.« (Sura 50:18)
»Wahrlich, dein Herr ist auf der Wacht.« (Sura 89:14)
»Und diejenigen, die nicht Falsches bezeugen...« (Sura 25:72)
Kapitel 65, Nummer 1.2:
Abu Bakr (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) sagte zu uns: „Soll ich euch die übelsten Sünden nennen'?" Wir
sagten: „Aber bitte, o Gesandter Allahs!" Er sagte: „Allah jemanden beigesellen und die Pflichtvergessenheit den
Eltern gegenüber." Er (sav) lag leicht geneigt, dann richtete er sich auf und sagte: „Und vor allem das falsche
Zeugnis!" Er (sav) wiederholte diesen Satz so oft, dass wir wünschten, er möge aufhören! (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 65, Nummer 2: Das ausdrückliche Verbot, einen bestimmten Menschen oder ein Tier zu verfluchen
Kapitel 65, Nummer 2.1:
Abu Zaid Thabit, Sohn des Ad-Dahhak Al-AnsUri (ra) einer der Gefährten der Ar-Ridwan-Huldigung - berichtete, dass
der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Wer (auch) bei einem anderen Glauben als der Islam absichtlich einen
falschen Eid leistet, der ist so wie er sagt (d.h. Lügner). Wer sich mit einem Gegenstand tötet, wird am Tage der
Auferstehung mit jenem gepeinigt. Kein Mensch darf ein Gelübde geloben von etwas was er nicht besitzt, und das
Verfluchen eines Gläubigen ist genauso wie dessen Ermordung." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 65, Nummer 2.2:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Ein rechtschaffener Mensch soll nicht Flüche
und Verwünschungen aussprechen." (Muslim)
Kapitel 65, Nummer 2.3:
Abud-Darda (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Die Verflucher werden weder Fürsprecher
noch Zeugen am Jüngsten Tag sein." (Muslim)
Kapitel 65, Nummer 2.4:
Samura Ibn Jundub (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Ihr sollt euch einander nicht
verwünschen, weder mit Allahs Fluch noch mit Seinem Zorn oder mit dem Höllenfeuer!"
(Abu Däwiid und At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter bis starker Hadith)
Kapitel 65, Nummer 2.5:
Ibn Mass'ild (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Der Gläubige ist kein Verleumdner, kein
Verflucher, kein Schamloser und keiner der unzüchtig ist."
(At-Tirmidi, mit dem Kommentar: Ein guter Hadith)
Kapitel 65, Nummer 2.6:
Abu Barza Nadla Ibn 'Ubaid Al-Aslami (ra) berichtete: „Während eine junge Frau eine mit Gegenständen des
Stammes beladene Kamelstute ritt, sah sie den Propheten (sav) (in Begleitung) kommen. Da der Bergpass für sie alle
eng wurde, beschimpfte sie ihre Kamelin und sprach: „Hail 0 Allah, vefluche sie!". Daraufhin sagte der Prophete(sav):
»Eine mit Fluch verwünschte Kamelstute soll uns nicht begleiten!« (Muslim)
Kapitel 65, Nummer 2.7:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Wahrlich, möge Allahs Fluch die Ungerechten treffen!« (Sura 11:18)
»So wird ein Rufer zwischen ihnen rufen: „Allahs Fluch über die Ungerechten!"« (Sura 7:44)
66) Das Verbot, Muslime ohne Grund zu beleidigen
Kapitel 66, Nummer 1:
Allah - erhaben ist Er – spricht:
»Und diejenigen, die den gläubigen Männern und Frauen ungerechterweise Ungemach zufügen, laden auf sich
Verleumdung und offenkundige Sünde.« (Sura 33:58)
Kapitel 66, Nummer 2:
Abu Darr (ra) berichtete, dass er den Gesandten Allahs (sav) sagen hörte: „Ein Mann soll einen anderen nicht der
Lasterhaftigkeit oder des Unglaubens beschuldigen, sonst fällt dies auf ihn zurück, wenn der Gegner unschuldig ist."
(Al-Bukhari)
Kapitel 66, Nummer 3:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Wenn zwei sich gegenseitig beleidigen,
trägt derjenige, der angefangen hat, die Schuld bis der Unschuldige sich hiernach vergeht." (Muslim)
Kapitel 66, Nummer 4:
Abu Huraira (ra) berichtete: Man brachte dem Propheten (sav) einen Betrunkenen, da sprach er (sav): „Schlagt ihn!"
Abu Huraira (ra) berichtete: „Manche von uns schlugen mit der Hand, manche mit der Schuhsohle und manche mit
dem Gewand. Als er verschwand, sagte jemand von uns: „Möge Allah dich in Schande stürzen!" Daraufhin sagte der
Gesandte Allahs (sav): „Sagt dies nicht! Helft nicht dem Satan gegen ihn!" (Al-Bukhari)
Kapitel 66, Nummer 5:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass er den Gesandten Allahs (sav) sagen hörte: „Wer seinen Sklaven der Unzucht
beschuldigt, der wird dafür am Jüngsten Tag vorschriftsgemäß bestraft, es sei denn, dass es so war, wie er
behauptete." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 66, Nummer 6:
'Aischa (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Beleidigt die Toten nicht, denn sie sind schon bei
dem, was sie getan haben." (Al-Bukhari)
Kapitel 66, Nummer 2: Das Verbot des Verletzens
Kapitel 66, Nummer 2.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Und diejenigen, die den gläubigen Männern und Frauen ungerechterweise Ungemach zufügen, laden auf sich
Verleumdung und offenkundige Sünde.« (Sura 33:58)
Kapitel 66, Nummer 2.2:
'Abdullah Ibn 'Amr Ibn-ul-As (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Der (wahre) Muslim ist
derjenige, vor dessen Zunge und Hand die Muslime sicher sind, und der (wahre) Auswanderer ist derjenige, der
meidet, was Allah verboten hat." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 66, Nummer 2.3:
'Abdullah Ibn 'Amr Ibn-ul-'As (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Wer dem Höllenfeuer
entrückt und ins Paradies geführt werden möchte, zu dem soll der Tod kommen, während er an Allah und den
Jüngsten Tag glaubt, und er soll die Menschen genauso behandeln, wie er sich wünscht von ihnen behandelt zu
werden." (Muslim)
67) Das Verbot, sich gegenseitig zu hassen, zu boykottieren und sich einander den Rücken
zuzukehren
Kapitel 67, Nummer 1.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Die Gläubigen sind gewiss Brüder; so stiftet Frieden unter euren beiden Brüdern und fürchtet Allah, auf dass euch
Barmherzigkeit erwiesen werde.« (Sura 49:10)
»0 die ihr glaubt, wer von euch sich von seinem Glauben abkehrt, wahrlich, über den erhebt Allah ein Volk, das Er
liebt und das Ihn liebt, sanftmütig gegen die Gläubigen und hart gegen die Ungläubigen. (Sura 5:54)
»Muhammad ist der Gesandte Allahs, und diejenigen, die mit ihm sind, sind hart gegen die Ungläubigen, doch
barmherzig untereinander..........« (Sura 48:29)
Kapitel 67, Nummer 2.1:
Anas (ra) berichtete, dass der Prophet (sav) gesagt hat: „Ihr sollt euch gegenseitig nicht hassen, nicht beneiden,
nicht einander den Rücken kehren, nicht einander boykottieren, und seid (wahre) Diener Allahs, in Bruderschaft
zueinander! Es ist nicht zulässig, dass ein Muslim seine Beziehung zu seinem Glaubensbruder für einen längeren
Zeitraum als drei Tage abbricht." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 67, Nummer 3.1:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Die Tore des Paradieses werden am
Montag und am Donnerstag geöffnet, da wird jedem Diener, der am nichts zur Seite setzt, vergeben, außer einem,
der Hass gegen seinen Glaubensbruder hegt. Es wird gerufen: „Gewährt diesen beiden Aufschub, bis sie sich
versöhnen! Gewährt diesen beiden Aufschub, bis sie sich versöhnen!" (Muslim)
Kapitel 67, Nummer 2: Das Verbot des Neides
Kapitel 67, Nummer 2.1:
Gemeint ist, dass man einem Menschen die Wohltaten Gottes, seien es weltliche oder religiöse nicht gönnt.
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Oder beneiden sie etwa die Menschen um das, was Allilh ihnen aus Seiner Huld gegeben hat....« (Sura 4:54)
Kapitel 67, Nummer 2.2:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Prophet (sav) gesagt hat: „Hütet euch vor Neid, denn der Neid verschlingt die
guten Taten, wie das Feuer das Brennholz - oder er sagte »das Gras« - verschlingt." (Abu Dawild)
Kapitel 67, Nummer 3: Das Verbot des Spionierens und des Abhörens
Kaapitel 67, Nummer 3.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Und spioniert einander nicht nach..« (Sura 49:12)
»Und diejenigen, die den gläubigen Männern und Frauen ungerechterweise Ungemach zufügen, laden auf sich
Verleumdung und offenkundige Sünde.« (Sura 33:58)
Kaapitel 67, Nummer 3.2:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Hütet euch vor Mutmaßungen, denn diese
sind wahrlich die verlogensten aller Reden! Sucht nicht gegenseitig nach euren Fehlern, verrichtet keine
Spitzeldienste, seid einander nicht missgünstig, beneidet euch nicht gegenseitig, hasst einander nicht, wendet euch
nicht voneinander ab, sondern seid Allahs Diener, und seid Brüder, wie Er euch befohlen hat. Der (wahre) Muslim ist
der Bruder jedes Muslims: Er darf ihm kein Unrecht zufügen, ihn nicht im Stich lassen und ihn nicht erniedrigen. Die
(wahre) Furcht Allahs ist hier! Die (wahre) Furcht Allahs ist hier! - und er zeigte auf seine Brust - „Es ist sündhaft genug,
dass ein Muslim seinen Glaubensbruder verachtet. Jedes Muslims Blut, Würde und Eigentum sind jedem anderen
Muslim heilig. Allah sieht nicht auf eure Körper oder eure Erscheinungsbilder, sondern Er sieht auf eure Herzen und
eure Taten."
Kaapitel 67, Nummer 3.1:
Mu'awiya (ra) berichtet, dass er den Gesandten Allahs (sav) sagen hörte: „Wenn du nur die Schwächen der Muslime
zu erforschen pflegst, treibst du sie dadurch - oder er habe gesagt „beinah" - in die Verdorbenheit."
(Abu Dawlid, mit einer gesunden Überlieferungskette)
68) Das Verbot der unbegründeten Verdächtigung
Kapitel 68, Nummer 1.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»0 ihr, die ihr glaubt, vermeidet (entschieden) viel von des Argwohns, denn wahrlich mancher Argwohn ist eine
Sünde und spioniert einander nicht nach..« (Sura 49:12)
Kapitel 68, Nummer 1.2:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Hütet euch vor Mutmaßungen, denn diese
sind wahrlich die verlogensten aller Reden! (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 68, Nummer 3.1:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Hütet euch vor Mutmaßungen, denn diese
sind wahrlich die verlogensten aller Reden! Sucht nicht gegenseitig nach euren Fehlern, verrichtet keine
Spitzeldienste, seid einander nicht missgünstig, beneidet euch nicht gegenseitig, hasst einander nicht, wendet euch
nicht voneinander ab, sondern seid Allahs Diener, und seid Brüder, wie Er euch befohlen hat. Der (wahre) Muslim ist
der Bruder jedes Muslims: Er darf ihm kein Unrecht zufügen, ihn nicht im Stich lassen und ihn nicht erniedrigen. Die
(wahre) Furcht Allahs ist hier! Die (wahre) Furcht Allahs ist hier! - und er zeigte auf seine Brust - „Es ist sündhaft genug,
dass ein Muslim seinen Glaubensbruder verachtet. Jedes Muslims Blut, Würde und Eigentum sind jedem anderen
Muslim heilig. Allah sieht nicht auf eure Körper oder eure Erscheinungsbilder, sondern Er sieht auf eure Herzen und
eure Taten." (Muslim)
Kapitel 68, Nummer 2: Das Verbot, die Muslime zu verabscheuen
Kapitel 68, Nummer 2.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»0 ihr, die ihr glaubt! Männer sollen nicht über andere Männer spotten, vielleicht sind diese besser als jene; und
Frauen sollen nicht über andere Frauen spotten, vielleicht sind diese besser als jene! Und verleumdet einander nicht
und gebt einander nicht Schimpfnamen. Die Widerspenstigkeit ist wahrlich verabscheuunswert nach dem Glauben;
und diejenigen, die nicht (reumiitig) ablassen, das sind die Ungerechten.« (Sura 49:11)
»Wehe jedem Lästerer, Verleumder!« (Sura 104:1)
Kapitel 68, Nummer 2.2:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat:,,Es ist sündhaft genug, dass ein Muslim seinen
Glaubensbruder verachtet..." (Muslim)
Kapitel 68, Nummer 2.3:
Abdullah Ibn Masud (ra) überliefert, dass der Prophet (sav) sagte:" Wer auch nur eine Spur von Überheblichkeit in
seinem Herzen hat, wird nicht ins Paradies eintreten." Ein Mann sagte:" Und was ist mit dem Mann, der gerne schöne
Kleidung und schöne Schuhe trägt?" Er (sav) sagte: Allah ist schön und liebt Schönheit. Hochmut verachtet das Recht
und ist Geringschätzung des Menschen." (Muslim)
Kapitel 68, Nummer 2.4:
Jundub ibn 'Abdullah (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Ein Mann schwor: »Bei Allah, Allah
wird nie dem Soundso vergeben!" Daraufhin sprach Allah - erhaben und mächtig ist Er - »Wer erlaubt sich, Mich zu
beschwören, Soundso nicht zu vergeben? Ich habe ihm wahrlich vergeben und dein Werk vereitelt." (Muslim)
69) Das Verbot, Schadenfreude gegenüber den Muslimen zu zeigen
Kapitel 69, Nummer 1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Diejenigen, die wünschen, dass sich Unsittlichkeit unter den Gläubigen verbreitet, verdienen schmerzliche Strafe im
Diesseits und im Jenseits; und Allah weiß, doch ihr wisset nicht.« (Sura 24:19)
Kapitel 69, Nummer 1:
Watila ibn-ul-Asqa' (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Zeige keine Schadenfreude
gegenüber deinem Glaubensbruder, sonst wird Allah Sich seiner erbarmen und dich prüfen.« (At-Tirmidi, mit dem
Vermerk: ein guter Hadith)
Kapitel 69, Nummer 2: Das Verbot, legitime Abstammung zu schmähen und zu verleugnen
Kapitel 69, Nummer 2.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Und diejenigen, die den gläubigen Männern und Frauen ungerechterweise Ungemach zufügen, laden auf sich
Verleumdung und offenkundige Sünde.« (Sura 33:58)
Kapitel 69, Nummer 2.2:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Zwei Unsitten in den Menschen zählen zum
Unglauben: Verleugnen der Abstammung und die laute Totenklage." (Muslim)
Kapitel 69, Nummer 3: Das Verbot der Betrügerei und des Schwindelns
Kapitel 69, Nummer 3.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Und diejenigen, die gläubigen Männern und Frauen ungerechterweise Ungemach zufügen, laden auf sich
Verleumdung und offenkundige Sünde.« (Sura 33:58)
Kapitel 69, Nummer 3.2:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Wer die Waffen gegen uns erhebt, gehört
nicht zu uns: und wer uns betrügt, gehört nicht zu uns." In einer anderen Überlieferung sagte Abu Huraira (ra): Der
Gesandte Allahs (sav) war unterwegs, da sah er einen Haufen Getreide (zum Verkauf). Als er seine Hand
hineinsteckte, wurden seine Finger nass. Er sprach: „O Inhaber der Essware! Was ist das?" Er erwiderte: „O Gesandter
Allahs! Der Regen hat sie durchnässt." Er (sav) sagte: „Du hättest es obendrauf legen sollen, dass die Leute es auch
sehen können. Wer uns betrügt, gehört nicht zu uns."
Kapitel 69, Nummer 3.3:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Überbietet euch nicht gegenseitig!" (AlBukhari und Muslim)
Kapitel 69, Nummer 3.4:
Ibn 'Umar (ra) berichtete, dass der Prophet (sav) die gegenseitige Überbietung verboten hat. (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 69, Nummer 3.5:
Ibn 'Umar (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Ein Mann klagte bei dem Gesandten Allahs
(sav), dass man ihn bei Geschäftabwicklungen oft betrüge. Daraufhin sagte er (sav): „Du sollst dem Handelspartner
dabei sagen: Der Betrug ist ausgeschlossen." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 69, Nummer 3.5:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Wer die Ehefrau oder den Diener eines
Menschen verdirbt, zählt nicht zu uns." (Abu Dawud)
70) Das Verbot der Untreue
Kapitel 70, Nummer 1.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»0 die ihr glaubt, erfüllt die Verträge!« (Sura 5:1)
»Und haltet die Verpflichtung, denn wahrlich über die Verpflichtung muss Rechenschaft abgelegt werden.« (Sura
17:34)
Kapitel 70, Nummer 1.2:
'Abdullah ibn 'Amr ibn-ul-'As (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Vier Eigenschaften, wer sie
hat, der ist ein absoluter Heuchler, und wer eine davon hat, der hat etwas von der Heuchelei, bis er sie abgelegt hat:
Wenn ihm etwas anvertraut wird, handelt er treulos. Wenn er etwas erzählt, lügt er. Wenn er etwas verspricht, bricht
er es, und wenn er streitet, überschreitet er jedes Maß." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 70, Nummer 1.3:
Abu Sad Al-Khudri (ra) berichtete, dass der Prophet (sav) gesagt hat: „Am Tag der Auferstehung wird jedem
Untreuen ein Banner am Gesäß befestigt. Dies wird nach der Größe seiner Untreue hochgehalten, doch kein
Untreuer übertrifft einen gegen sein Volk untreuen Führer an Untreue!" (Muslim)
Kapitel 70, Nummer 1.4:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Allah - hocherhaben ist Er - sprach: „Gegen
drei bin Ich Verfechter am Tage der Auferstehung: Ein Mann, der in Meinem Namen handelt und den (Partner)
reinlegt, ein Mann, der einen freien Menschen als Sklaven verkauft und den Verkaufserlös verbraucht und ein Mann,
der jemanden anstellt und ihn für die vollbrachte Leistung nicht bezahlt. (Al-Bukhari)
Kapitel 70, Nummer 2: Das Verbot des Vorhaltens von Geschenken, Spenden und ähnlichen Gaben
Kapitel 70, Nummer 2.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»0 die ihr glaubt, macht eure Gaben nicht ungültig durch Vorhaltungen und Verletzungen...« (Sura 2:264)
»Die ihr Gut hingeben für Allahs Sache und dann ihrer Gabe weder Vorhaltung noch Verletzung folgen lassen,
(haben ihren Lohn bei ihrem Herr und keine Furcht kommt über sie, und sie werden nicht traurig sein).« (Sura 2:262)
Kapitel 70, Nummer 2.2:
Abu Darr (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Drei wird Allah am Tag der Auferstehung
weder anreden noch läutern, und ihnen ist eine schmerzliche Strafe bestimmt worden." Als er (sav) dies dreimal
vorlas, sagte Abu Darr: „Möge Allah, dass sie zuschanden werden und verlieren! Wer sind sie, o Gesandter Allahs?" Er
sagte: „Derjenige, der das Gewand selbstgefällig herabhängen lässt, derjenige, der seine (Gaben) vorhält, und
derjenige, der seine Ware unter falschem Eid vertreibt." (Muslim)
Kapitel 70, Nummer 3: Das Verbot der Arroganz und der Ungerechtigkeit
Kapitel 70, Nummer 3.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Drum erklärt euch nicht selbst für rein; denn Er weiß gewiss, wer aufrichtig ist.« (Sura 53:32)
»Zu strafen sind solche, die den Menschen Unrecht antun und auf Erden freveln ohne Rechtfertigung. Jenen ist eine
schmerzliche Strafe bestimmt worden.« (Sura 42:42)
Kapitel 70, Nummer 3.2:
lyati ibn Himar (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Allah - hocherhaben ist Er - offenbarte
mir: Seid bescheiden, auf dass ihr euch nicht gegeneinander vergeht, und dass ihr nicht einander zu übertrumpfen
sucht." (Muslim)
Kapitel 70, Nummer 3.3:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Wenn ein Mann (anmaßend) sagt: „Die
Menschen sind sehr verdorben, dann ist er selber am Schlimmsten betroffen." (Muslim)
71) Das Verbot, die Verbindung untereinander für mehr als drei Tage abzubrechen, außer im
Falle von Ketzerei und Unsittlichkeit
Kapitel 71, Nummer 1.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Die Gläubigen sind gewiss Brüder; so stiftet Frieden unter euren beiden Brüdern und fürchtet Allah, auf dass euch
Barmherzigkeit erwiesen werde.« (Sura 49:10)
»..und helfet einander nicht in Sünde und Übertretung.. « (Sura 5:2)
Kapitel 71, Nummer 1.2:
Anas (ra) berichtete, dass der Prophet (sav) gesagt hat: „Ihr sollt euch nicht gegenseitig hassen, nicht beneiden,
nicht einander den Rücken zukehren und nicht einander boykottieren, und seid Diener Allahs in (wahrer)
Bruderschaft zueinander! Es ist nicht zulässig, dass ein Muslim seine Beziehung zu seinem Glaubensbruder für einen
längeren Zeitraum als drei Nächte abbricht." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 71, Nummer 1.3:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Die Werke (der Menschen) werden jeden
Montag und jeden Donnerstag (Allah) unterbreitet, so wird jedem Diener, der Allah nichts zur Seite setzt, vergeben,
außer jenem, der Streit mit seinem Glaubensbruder hat. Es wird gerufen: „Gewährt diesen beiden Aufschub, bis sie
sich versöhnen." (Muslim)
Kapitel 71, Nummer 1.4:
Jabir (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Der Teufel hat keine Hoffnung mehr, dass er auf
der Arabischen Halbinsel von den Dienern Gottes angebetet wird, aber er hat Hoffnung, sie gegeneinander
aufzuhetzen zu können." (Muslim)
Kapitel 71, Nummer 1.5:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Dem Muslim ist es nicht erlaubt, seinen
Glaubensbruder länger als drei Nächte lang zu meiden. Wer dies tut und währenddessen stirbt, kommt in die Hölle."
(Abu Dawud, mit einer (starken) Überlieferungskette nach den Kriterien von Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 71, Nummer 1.6:
Abu Khirasch Hadrad ibn Abi Hadrad Al-Aslami - oder As-Sulami (ra), ein Gefährter des Propheten (sav) - berichtete,
dass er den Propheten (sav) sagen hörte: „Wer seinen Glaubensbruder ein Jahr lang meidet, begeht eine Sünde, als
hätte er ihn ermordet."
(Abu Dawud, mit einer starken Überlieferungskette)
Kapitel 71, Nummer 1.7:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: "Einem Gläubigen ist es nicht erlaubt, einen
Gläubigen länger als drei Nächte lang zu boykottieren. Nach der dritten Nacht soll er ihn aufsuchen und grüßen.
Erwidert dieser den Gruß, so sind beide am Lohn beteiligt. Erwidert er den Gruß nicht, so trägt er allein die Schuld,
während sich der Grüßende von der Boykottschuld erlöst hat."
(Abu Dawud, mit einer guten Überlieferungskette, mit dem Vermerk: Wenn der Boykott um Allahs willen ist, dann ist
das eine andere Sache..)
Kapitel 71, Nummer 2: Es ist nicht zulässig, dass zwei Leute in Anwesenheit einer dritten Person vertraulich miteinander
reden, indem sie flüstern oder dies in einer für die dritte Person unverständlichen Sprache tun, außer wenn es
erforderlich ist
Kapitel 71, Nummer 2.1:
Allah- erhaben ist Er - spricht:
»Geheime Verschwörung ist gewiss von Satan..« (Sura 58:10)
Kapitel 71, Nummer 2.2:
Ibn Masud (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Wenn ihr zu dritt seid, dann sollen nicht zwei
von euch unter Ausschluss des dritten miteinander flüstern, bis ihr unter Leute kommt, denn die stimmt ihn traurig." (AlBukhari und Muslim)
72) Das Verbot der Grausamkeit dem Sklaven, dem Reittier, der Frau und dem Kind
gegenüber
Kapitel 72, Nummer 1:
Allah-erhaben ist Er - spricht:
»..Und (erweist) Güte den beiden Eltern, den Verwandten, den Waisen und den Bedürftigen, dem anverwandten
Nachbarn, dem fremden Nachbarn, dem Gefährten an der Seite und dem Sohn des Weges und denen, die eure
Rechte besitzen. Wahrlich Alläh liebt nicht die Stolzen, die Prahler.« Sura 4:36
Kapitel 72, Nummer 2:
('Abdullah) ibn 'Umar (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Eine Frau wurde (schmerzlichst)
bestraft wegen einer Katze, die sie eingesperrt hatte bis sie starb. Deswegen kam sie in die Hölle, denn weder gab sie
ihr zu essen und zu trinken, noch ließ sie sie laufen, um vom Getier der Erde zu fressen." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 72, Nummer 3:
'Abdullah ibn 'Umar (ra) berichtete, dass er einmal an einigen Jugendlichen aus dem Stamm Quraisch vorbeiging,
die einen Vogel als Zielscheibe nahmen und ihn mit Pfeilen beschossen. Der Vogelbesitzer bekam (im gegenseitigen
Einvernehmen) jeden ihrer verfehlten Pfeile. Als sie Ibn 'Umar sahen, gingen sie auseinander. Daraufhin sagte er: „Wer
hat dieses (Verbrechen) begangen? Möge Allah diesen Täter verdammen. Wahrlich der Gesandte Allahs (sav)
verfluchte denjenigen, der ein Lebewesen als Zielscheibe missbraucht." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 72, Nummer 4:
Anas (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) verboten hat, dass man die Tiere verhungern lässt. (Al-Bukhari
und Muslim)
Kapitel 72, Nummer 5:
Abu 'Ali Suwaid ibn Muqrin (ra) berichtete: Ich erlebte, als einer der siebenköpfigen Nachkommenschaft des Muqrin,
mit einer nur einzigen Sklavin, wie der jüngste von uns sie einmal ohrfeigte. Daraufhin befahl uns der Gesandte Allahs
(sav), sie freizulassen. (Muslim)
Kapitel 72, Nummer 6:
Abu Mased Al-Badri (ra) berichtete: Während ich einen jungen Sklaven auspeitschte, hörte ich eine Stimme hinter
mir: „Wisse, Aha Mastid!", aber ich konnte die Stimme vor Zorn nicht verstehen. Als der Sprechende näher kam,
erkannte ich den Gesandten Allahs (sav), da sagte er: „Wisse, Aba Mastid, dass Allah mehr Macht über dich hat, als
du über diesen Diener!" Daraufhin versprach ich, dass ich nie wieder einen Slaven auspeitschen würde. ( Muslim)
Kapitel 72, Nummer 7:
Ibn 'Umar (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Wer auch immer seinen Sklaven wegen einer
nicht begangenen strafbaren Sünde schlägt oder ohrfeigt, muss ihn als Sühne dafür freilassen." (Muslim)
Kapitel 72, Nummer 8:
Hischam ibn Hakim ibn Hizam (ra) berichtete, dass er in Damaskus bei einigen Nichtarabern vorbeikam, die in der
Sonne gefoltert wurden und auf deren Köpfe Öl gegossen wurde. Auf seine Frage danach, wurde geantwortet, dass
dies wegen des Nichtentrichtens der Grundsteuer sei - und in einer anderen Version wegen der Kopfsteuer -, da
sagte Hischam: Ich bezeuge, dass ich den Gesandten Allahs (sav) hören sagte: „Allah wird diejenigen, die die
Menschen auf Erden foltern, foltern lassen." Danach erschien er vor dem Herrscher und berichtete ihm davon, so
ordnete dieser ihre Freilassung an. (Muslim)
Kapitel 72, Nummer 9:
Ibn 'Abbas (ra) berichtete: Als ein an der Stirn mit einem Brandzeichen versehener Esel an dem Gesandten Allahs
(sav) vorbeiging, verabscheute er dies, und sagte: „Bei Allah, ich würde ihn nur am äußersten Fleck im Gesicht
brandmarken". So ließ Ibn 'Abbas seinen Esel an der oberste Stelle der Hinterbeine brandmarken, und damit war er
der Erste, der diese Stelle der Hinterbeine brandmarken ließ. (Muslim)
Kapitel 72, Nummer 10:
Ibn 'Abbas (ra) berichtete auch: Als ein an der Stirn mit einem Brandzeichen versehener Esel am Propheten (sav)
vorbeiging, sagte er: „Möge Allah denjenigen, der ihn brandmarken ließ, verfluchen!" (Muslim)
In einer anderen Version von Muslim auch, verbot der Gesandte Allahs (sav) das Schlagen ins Gesicht und das
Brandmarken im Gesicht eines Tieres.
73) Das Verbot, ein Lebewesen mit dem Feuer züchtigen, und sei es eine Ameise oder
ähnliches Getier
Kapitel 73, Nummer 1.1:
Abu Huraira (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) sandte uns auf eine Mission und sagte: „Wenn ihr die beiden
Soundso und Soundso - zwei Männer aus dem Stamme Quraisch - findet, dann verbrennt sie!". Als wir aber gehen
wollten, sagte der Gesandte Allahs (sav): „Ich hatte euch befohlen, die beiden Soundso und Soundso zu
verbrennen, aber keiner außer Allah darf mit dem Feuer strafen, also tötet sie nur, falls ihr sie erwischt." (Al-Bukhari)
Kapitel 73, Nummer 1.2:
Ibn Maslid (ra) berichtete: Wir waren mit dem Gesandten Allahs (sav) auf einer Reise zusammen. Während er sich
zurückzog, um seine Notdurft zu verrichten, entdeckten wir ein brütendes Rothuhn mit seinen zwei Küken, und wir
nahmen uns die Küken. So begann das Rothuhn mit den Flügeln (über uns) zu flattern. Als der Prophet (sav) eintraf,
sagte er: „Wer hat diesen Vogel unglücklich gemacht und ihn seiner Küken beraubt? Gebt ihm seine Küken zurück!"
Als er einmal sah, dass wir einen Ameisenhügel verbrannten, fragte er: „Wer hat dies getan?" Wir sagten: „Wir!" Er
erwiderte: „Keiner darf mit dem Feuer foltern, außer dem allmächtigen Herrn des Feuers." (Abu Dawud, mit einer
starken Überlieferungskette)
Kapitel 73, Nummer 2: Es ist unzulässig, dass der verschuldete Reiche die Zahlung seiner Schulden an den fordernden
Gläubiger aufschiebt
Kapitel 73, Nummer 2.1:
Allah- erhaben ist Er - spricht:
»Allah gebietet euch, die euch anvertrauten Güter, ihrem Eigentümern zurückzugeben«.. (Sura 4:589
»Und wenn einer von euch dem anderen etwas anvertraut, so gebe der, dem das Unterpfand anvertraut ist, es
wieder zurück«.. (Sura 2:2839
Kapitel 73, Nummer 2.2:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Das Hinauszögern des Reichen ist Unrecht,
und wenn jemand von euch um die Unterstützung gegen einen Wohlhabenden diesbezüglich gebeten wird, so soll
er folgen." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 73, Nummer 3: Es ist unerwünscht, das man das versprochene, nicht ausgehändigte Geschenk
zurückzubehält und dass man das schon als Gabe-, Almosen- oder Bußegespendete wieder ankauft, außer wenn
man dies einem neuen Besitzer abkauft
Kapitel 73, Nummer 3.1:
Ibn 'Abbas (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Das Gleichnis dessen, der sein Geschenk
oder seine Spende zurücknimmt, ist wie das Gleichnis des Hundes, der sich erbricht und dann sein Erbrochenes frisst."
(Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 73, Nummer 3.2:
'Umar ibn-ul-Khattab (ra) berichtete: Ich spendete ein Pferd für die Sache Allahs, doch derjenige, dem es gegeben
wurde, behandelte es sehr schlecht. Ich wollte es (deshalb) zurückkaufen, und ich dachte, er würde es mir billiger
verkaufen. Ich befragte den Propheten (sav) diesbezüglich, da sprach er (sav): "Kaufe es nicht zurück, auch wenn er
es dir für einen einzigen Dirham überlassen sollte! Denn wer seine Spende zurücknimmt, ist wie derjenige, der sein
Erbrechen isst." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 73, Nummer 4: Die Unantastbarkeit des Vermögens der Waise
Kapitel 73, Nummer 4.1:
Allah- erhaben ist Er - spricht:
»Diejenigen, die das Vermögen der Waisen zu Unrecht aufzehren, verschlingen nur Feuer in ihren Bäuchen, und sie
werden im Höllenbrand schmoren.« (Sura 4:10)
»Und kommt dem Vermögen der Waise nicht nahe, es sei denn auf die bestgerechte Art..« (Sura 6: 152)
»Und sie fragen dich nach den Waisen, so sprich: „Verwirklichung ihrer Wohlfahrt ist am besten. Und wenn ihr euch
mit ihnen zusammentut, dann sind sie eure (unantastbaren) Glaubensbrüder, und Alläh weiss (wohl) zwischen dem
Unheilstifter und dem aufrichtigen Wohltäter zu unterscheiden.« (Sura 2:220)
74) Das ausdrückliche Verbot der Wucherei
Kapitel 74, Nummer 1.1:
Allah- erhaben ist Er - spricht:
»Diejenigen, die Wucherzins verschlingen, stehen nicht anders da als einer, den der Satan schlagend bearbeitet
durch Besessenheit. Dies, weil sie sagen: »Handel ist gleich dem Zinsnehmen«, während Allah doch Handel erlaubt
und Zinsnehmen verbietet. Wer nun eine Ermahnung von seinem Herrn bekommt und sich enthält, dem soll das
Vergangene verbleiben; und seine Sache ist bei Allah. Diejenigen, die es wieder tun, das sind die Gefährten des
Feuers, und in ihm werden sie ewiglich verweilen. Allah wischt den Wucher aus, und mehrt die Abgaben. Und Alläh
liebt keinen undankbaren (und) ungläubigen Erzsünder. 0 die ihr glaubt, fürchtet Alläh und lasset184 den Rest des
Wuchers fahren, so ihr gläubig seid.« (Sura 2:275-278)
Kapitel 74, Nummer 1.2:
Ibn Maslid (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) den Verzehrer des Wuchers und denjenigen, der ihm
Wucher gibt verflucht hat. (Muslim)
Kapitel 74, Nummer 2: Das Verbot der Scheinheiligkeit
Allah- erhaben ist Er - spricht:
»Und doch ist ihnen nichts anderes befohlen, als Allah allein zu dienen, in lauterem Gehorsam gegen Ihn und
aufrechtem Glauben...« (Sura 98:5)
»0 die ihr glaubt! Macht nicht eure Spenden zunichte durch Vorhaltung und Verletzung, wie derjenige, der sein
Vermögen hergibt, um von den Leuten (an)gesehen zu werden, (wobei er weder an Aläh noch an den Jüngsten
Tag glaubt).« (Sura 2:264)
»Sie (machen mit) um von den Menschen gesehen zu werden, und sie gedenken Allahs nur wenig..« (Sura 4:142)
Kapitel 74, Nummer 2.1:
Abu Huraira( r)y berichtete, dass er den Gesandten Allah (sav) sagen hörte: Alläh - erhaben ist Er - spricht: »Ich bin
Derjenige, Der absolut keine Teilhaber benötigt. Wer etwas tut und dabei Mir jemanden beigesellt, den verwerfe Ich
und mit ihm seine Vielgötterei.« (Muslim)
Kapitel 74, Nummer 2.2:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass er den Gesandten Allahs (sav) sagen hörte: „Der erste Mensch, der am Tag des
Gerichts verurteilt wird, ist ein Märtyrer(typ). Er wird min vorgeführt, dann wird Allah ihm Seine Wohltaten wissen
lassen, und er wir dies auch bestätigen. Dann wird Er ihn fragen: „Und wast hast du dafür getan?" Und er wird sagen:
„Ich kämpfte um Deinetwillen, bis ich getötet wurde." Daraufhin sagt Er: „Gelogen hast du, denn du hast gekämpft,
damit man sagt, du bist tapfer. Dies wurde auch gesagt." Dann wird befohlen, ihn mit dem Gesicht auf den Boden zu
schleifen und dann ins Feuer zu werfen. Der zweite ist einer, der Wissen erwarb und es weiter lehrte und den Qurtan
studierte. Er wird Allah vorgeführt, dann wird Allah ihm Seine Wohltaten wissen lassen, und er wir dies auch
bestätigen. Dann wird Er ihn fragen: „Und wast hast du dafür getan?" Und er wird sagen: „Ich erwarb Wissen und
lehrte es und studierte den Qur'an um Deinetwillen." Daraufhin sagt Er: „Gelogen hast du, denn du hast gelernt,
damit man sagt, du bist ein Gelehrter, und du hast den Quran studiert, damit man sagt, du kennst ihn auswendig.
Dies wurde auch gesagt." Dann wird befohlen, ihn mit dem Gesicht auf den Boden zu schleifen und dann ins Feuer
zu werfen. Der Dritte ist ein Wohlhabender, dem Allah vielerlei Reichtümer schenkte. Er wird Allah vorgeführt, dann
wird Allah ihm Seine Wohltaten wissen lassen, und er wird dies auch bestätigen. Dann wird Er ihn fragen: „Und wast
hast du dafür getan?" Und er wird sagen: „Ich habe keinen Weg zum Spenden unterlassen, so wie Du es empfohlen
hast." Daraufhin sagt Er: „Gelogen hast du, denn du hast es getan, damit man sagt, dass du großmütig bist. Dies
wurde auch gesagt." Dann wird befohlen, ihn mit dem Gesicht auf den Boden zu schleifen und ins Feuer zu werfen."
(Muslim)
Kapitel 74, Nummer 2.3:
Ibn 'Umar (ra) berichtete, dass einige Leute zu ihm sagten: „Wenn wir vor unseren Herrschern erscheinen, sagen wir
ihnen das Gegenteil von dem, was wir (hinter ihren Rücken) sagen, nachdem wir sie verlassen haben." Daraufhin
sagte Ibn 'Umar (ra): „Zu Lebzeiten des Gesandten Allahs (sav) betrachteten wir dies als Heuchelei." (Al-Bukhari)
Kapitel 74, Nummer 2.4:
Jundub ibn Abi Sufyan (ra) berichtete: Der Prophet (sav) hat gesagt: „Wer auch immer Gutes tut wegen seines Rufes,
den wird Allah entlarven, und wer auch immer wegen des Ansehens heuchelt, den wird Allah öffentlich bloßstellen."
(Al-Bukhari und Muslim)
75) Es ist unzulässig, eine fremde Frau oder einen schönen Knaben zu betrachten, ohne einen
legitimen triftigen Grund
Kapitel 75, Nummer 1.1:
Allah- erhaben ist Er - spricht:
»Sage den gläubigen Männern, sie sollen ihre Blicke zu Boden schlagen
und ihre Keuschheit wahren«.... (Sura 24:30)
»Wahrlich, der Gehörsinn, der Gesichtsinn und das Gemüt werden alle zur Rechenschaft gezogen.« (Sura 17:36)
»Er kennt der Verräterei Blicke und alles, was die Herzen verbergen.« (Sura 40:19)
»Wahrlich, dein Herr ist auf der Wacht.« (Sura 89:14)
Kapitel 75, Nummer 1.2:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Prophet (sav) gesagt hat: „Jedem der Kinder Adams ist sein bestimmter Anteil
der Unzucht vorgeschrieben, so ist es auch unvermeidlich, diese zu begehen: Die Augen begehen Unzucht durch
(lüsterne) Blicke, die Ohren begehen Unzucht durch Zuhören, die Zunge begeht Unzucht durch Sprechen, die Hand
begeht Unzucht durch Gewalttätigkeit, die Füße begehen Unzucht durch Schritte, das Herz begeht Unzucht durch
Begehren und Verlangen, und die Geschlechtsorgane stimmen zu oder nicht." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 75, Nummer 1.3:
Abu SaTd Al-Khudri (ra) berichtete, dass der Prophet (sav) gesagt hat: „Hütet euch vor dem Sitzen an den Wegen."
Man sagte: „0 Gesandter Allahs (sav) unsere Sitzungen sind doch notwendig, denn in ihnen besprechen wir unsere
Angelegenheiten." Er erwiderte: „Wenn ihr darauf besteht, dann beachtet das Recht des Weges!" Man fragte: „Und
was ist das Recht des Weges, o Gesandter Allahs?" Er sagte: „Niederschlagen der Blicke, Beseitigung von
Hindernissen und Schmutz, Erwidern des Grußes, und das Gute zu gebieten und das Üble zu verbieten." (Al-Bukhari
und Muslim)
Kapitel 75, Nummer 1.4:
Abu Talha Zaid ibn Sahl (ra) berichtete: Wir saßen (wie gewöhnlich) im Vorhof und unterhielten uns, als der Gesandte
Allahs (sav) vorbeikam, dann blieb er stehen und fragte uns: „Was ist mit euch, dass ihr an den Wegen sitzt? Ihr sollt
die Straßensitzungen meiden!" Wir erwiderten: „Wir sitzen nicht, um Unheil zu verrichten: Wir tauschen Erinnerungen
aus und unterhalten uns." Da sagte er: „Wenn dies sein muss, dann erfüllt die Pflichten dem Weg gegenüber:
Niederschlagen der Blicke, Erwidern des Grußes und anständiges Reden." (Muslim)
Kapitel 75, Nummer 2: Es ist unzulässig, mit einer fremden Frau (ungesehen) allein zu sein allein
Kapitel 75, Nummer 2.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Und wenn ihr sie um irgendetwas bittet, dann bittet sie hinter einem Vorhang..« (Sura 33:53)
Kapitel 75, Nummer 2.2:
'Uqba ibn 'Amir (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs gesagt hat: "Hütet euch vor dem Alleinsein mit (fremden)
Frauen!" Daraufhin fragte ein Mann vom Stamm der Ansar: „Gilt dies auch für den Schwager der Frau (Bruder des
Ehemannes)?" Er erwiderte: „Der Bruder des Ehemannes ist der Tod!" (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 75, Nummer 2.3:
Ibn `Abbas (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Keiner von euch soll allein mit einer
(fremden) Frau zusammen sein, außer in Anwesenheit eines Mahrams!"
Kapitel 75, Nummer 2.4:
Buraida (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Die Unantastbarkeit der Frauen der Mujahidin die Kämpfer um Allahs willen - für die zurückgebliebenen Männer ist wie die Unantastbarkeit ihrer eigenen Mütter.
Wer auch immer von den zurückgebliebenen Männern, an die Stelle eines Mujahids tritt und dessen Vertrauen
missbraucht, der wird am Tag der Auferstehung dafür geradestehen müssen, und der andere wird von dessen guten
Taten soviel für sich wegnehmen, bis er zufrieden ist." Dann wandte sich der Gesandte Allahs (sav) an uns und sagte:
„Was denkt ihr jetzt?" (Muslim)
76) Es ist unzulässig, dass Männer Frauen nachahmen und dass Frauen Männer nachahmen in
Kleidung, Bewegung usw.
Kapitel 76, Nummer 1.1:
Ibn 'Abbas (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs Männer, die sich weiblich geben und Frauen, die sich männlich
geben, verfluchte. In einer anderen Version steht: Der Gesandte Allahs (sav) verfluchte die Männer, die Frauen
nachahmen und die Frauen, die Männer nachahmen. (Al-Bukhari)
Kapitel 76, Nummer 1.2:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) den Mann, der sich wie eine Frau kleidet und die Frau,
die sich wie einen Mann kleidet verfluchte.
(Abu Dawrid, mit einer starken Überlieferungskette)
Kapitel 76, Nummer 1.3:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs gesagt hat: „Zwei Typen der Höllenbewohner sind mir bis jetzt
noch nicht begegnet: Männer mit Peitschen wie Rinderschwänze, mit welchen sie die Menschen peitschen und
Frauen, die bekleidet und trotzdem nackt sind und deren Frisuren wie schräge Dromedarhöcker aussehen. Diese
werden weder das Paradies betreten noch seinen Duft riechen können, obwohl dessen Duft aus weiter Entfernung zu
spüren ist." (Muslim)
Kapitel 76, Nummer 2: Das Verbot, den Satan und die Ungläubigen zu imitieren
Kapitel 76, Nummer 2.1:
Jabir (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Esst nicht mit der linken Hand, denn der Satan isst
und trinkt mit seiner Linken." (Muslim)
Kapitel 76, Nummer 2.2:
Ibn `Umr (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Meidet es, mit der linken Hand zu essen und zu
trinken, denn der Satan isst mit seiner Linken, und trinkt mit ihr." (Muslim)
Kapitel 76, Nummer 2.3:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Die Juden und die Christen färben ihre
Haare nicht, drum sollt ihr das Gegenteil tun!" (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 76, Nummer 3: Männer und Frauen sollen ihre Haare nicht schwarz färben
Kapitel 76, Nummer 3.1:
Jabir (ra) berichtete: Am Tag der kampflosen Einnahme Mekkas wurde Abu Quhafa - der Vater Abu Bakrs (ra) - (dem
Propheten) gebracht, dessen weißer Bart wie trocknes Tughamkraut aussah, da sagte der Gesandte Allahs (sav):
„Färbt diesen, aber meidet schwarz!" (Muslim)
Kapitel 76, Nummer 4: Das Verbot des Qaza', d.h. des Rasierens eines Teiles des Kopfes, wobei einige Haarbüschel
stehengelassen werden und die Erlaubnis für Männer, nicht aber für Frauen, sich den Kopf zu rasieren
Kapitel 76, Nummer 4.1:
Ibn 'Umar (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) die Qaza'-Frisur verboten hat. (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 76, Nummer 4.2:
Ibn 'Umar berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) sah einen Knaben, dessen Haare teils rasiert und teils nicht rasiert
waren. Er verbot solch eine Frisur und sagte: „Schneidet das Ganze oder lasst das Ganze!" (Abu Dawud, mit einer
starken Überlieferungskette gemäß der Kriterien der beiden Imame Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 76, Nummer 4.2:
'Abdullah ibn Ja'far (ra) berichtete, dass der Prophet (sav) den Familienmitgliedern des Ja'far (ra) drei Tage Zeit gab,
dann kam er zu ihnen und sagte: „Ab heute hört ihr auf, meinen (verstorbenen) Bruder zu beweinen." Dann sagt er:
„Bringt mir die Kinder meines Bruders!" 'Abdullah (ra) berichtete: Man brachte uns zu ihm, wobei wir wie Küken
aussahen. Er sagte: „Holt mir den Friseur!" So befahl er (sav) ihm, uns die Köpfe zu rasieren.
(Abu Dawrid, mit einer starken Überlieferungskette gemäß der Kriterien der beiden Imäme Al-Bukhari und Muslim)
77) Die Unzulässigkeit der Verlängerung der Haare (durch anderes Haar) und des Feilens der
Zähne
Kapitel 77, Nummer 1.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Sie rufen nichts als weibliche (Götzen als Fürbitter) bei Ihm, doch ist es nur ein hartnäckiger Teufel, den sie anrufen.
Verflucht hat ihn Allah, doch er versprach: „Ich werde bestimmt einen vorbestimmten Teil Deiner Diener versklaven.
Ich werde sie wahrlich in die Irre führen, sie mit leeren Wünschen speisen und ihnen befehlen, dass sie in die Ohren
der Schlachttiere schneiden und ihnen befehlen, die Schöpfung Allahs zu verändern.« (Sura 4:117-119)
Kapitel 77, Nummer 1.2:
Asm-a (ra) berichtete, dass eine Frau den Propheten (sav) fragte: „0 Gesandter Allahs, meine Tochter erkrankte an
Masern, und ihre Haare fielen aus. Ich bin dabei, sie zu verheiraten. Sollte ich ihre Haare (durch fremdes Haar)
verlängern?" Daraufhin sagte er: „Allah verflucht die (Haar-) Binderin sowie diejenige, die dies trägt." (Al-Bukhari und
Muslim)
Kapitel 77, Nummer 1.3:
Humaid ibn 'Abdur-Rahman (ra) berichtete, dass er Mu'awia (ra) hörte, in dem Jahr, als er die Wallfahrt nach Mekka
vollzog - er stand auf der Kanzel, griff nach einem Toupet, das einer der Wachsoldaten in der Hand hielt, und rief: „0
Leute Medinas! Wo sind bloß eure Gelehrten?! Ich hörte den Gesandten Allahs (sav) solches verbieten und sagen:
»Wahrlich, die Kinder Israels gingen zugrunde, als ihre Frauen anfingen, sich solcher Dinge zu bedienen!«" (Al-Bukhari
und Muslim)
Kapitel 77, Nummer 1.4:
Ibn 'Umar (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) diejenige verfluchte, die (künstliches) Haar herstellt oder
trägt, und diejenige, die tätowiert oder sich tätowieren lässt. (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 77, Nummer 1.5:
Ibn Mased (ra) sagte: Allah verflucht die Tätowiererinnen und die Frauen, die sich tätowieren lassen, die Frauen, die
sich die Augenbraue auszupfen, und solche, die die Zähne wegen Schönheit feilen oder andere Veränderungen an
der Schöpfung Allahs vornehmen. Daraufhin sagte eine Frau zu ihm: „Wieso?!" Er sagte: „Warum sollte ich nicht
verfluchen, was der Gesandte Allahs (sav) verflucht hat? Und in Allahs Buch heißt es: »Und was auch immer der
Gesandte Allahs euch gibt, das nehmt an, und was auch immer er verbietet, sollt ihr unterlassen.«"
Kapitel 77, Nummer 2: Es ist verboten, graues Haar vom Bart und Kopf beim Erwachsenen, sowie die ersten Barthaare
eines jungen Mannes auszuzupfen
Kapitel 77, Nummer 2.1:
'Amr ibn Schu'aib (ra) berichtete von seinem Vater (ra), dass sein Großvater (ra) berichtete: Der Prophet (sav) hat
gesagt: „Zupft nicht das graue Haar aus, denn es ist des Muslims Licht am Tag der Auferstehung." (Abu Dawud, AtTirmidi und An-Nassie mit guten Überlieferungsketten. At-Tirmidi sagt: „Er ist ein guter Hadith.")
Kapitel 77, Nummer 2.2:
'Aischa (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Wer eine Tat verrichtet, die unserer Sache
widerspricht, solche wird zurückgewiesen." (Muslim)
78) Das Reinigen nach Verrichten der Notdurft mit der rechten Hand und das Berühren der
Genitalien mit derselben ist unerwünscht
Kapitel 78, Nummer 1.1:
Qatada (ra) berichtete, dass der Prophet (sav) gesagt hat: „Wenn jemand von euch uriniert, soll er seinen Penis nicht
mit der rechten Hand halten, seine Genitalien auch nicht mit der rechten Hand waschen, und er soll nicht in das
Trinkgefäß atmen!" (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 78, Nummer 2: Es ist unerwünscht, mit nur einem Schuh oder einer Socke zu laufen, sowie es unerwünscht ist,
Schuhe oder Socken im Stehen anzuziehen, es sei denn für beides gibt es einen plausiblen Grund
Kapitel 78, Nummer 2.1:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Keiner von euch soll laufen, wenn er nur
einen Schuh anhat. Entweder zieht er beide Schuhe an, oder er zieht beide Schuhe aus!" (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 78, Nummer 2.2:
Abu Huraira (ra) berichtete, dass er den Gesandten Allahs (sav) sagen hörte: „Wenn ein Sandalenriemen des einen
von euch gerissen ist, soll er nicht mit dem anderen laufen, bis er den gerissenen repariert hat." (Muslim)
Kapitel 78, Nummer 2.3:
Jabir (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) verboten hat, dass man sich die Schuhe im Stehen anzieht. (Abu
Dawrid, mit einer guten Überlieferungskette)
Kapitel 78, Nummer 3: Das Verbot, ins Bett zu gehen, wenn offenes Feuer bzw. eine Öllampe usw. in der Wohnung
brennt
Kapitel 78, Nummer 3.1:
Ibn Umar (ra) berichtete, dass der Prophet (sav) gesagt hat: „Lasset kein Feuer in euren Häusern brennen, wenn ihr
schlaft." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 78, Nummer 3.2:
Abu Musa Al-Asch'ari (ra) berichtete: Ein Haus in Madina brannte nachts mit samt seinen Bewohnern nieder. Als man
dem Gesandten Allahs (sav) davon erzählte, sagte er: „Wahrlich dieses Feuer ist ein Feind für euch, also löscht es,
wenn ihr schlafen geht. (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 78, Nummer 3.3:
Jabir (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Deckt die Essgefäße zu, verschnürt die
Wasserschläuche, schließt die Türe ab, und löscht die Öllampen aus, denn der Satan löst keine verschnürten
Wasserschläuche, öffnet keine (verschlossenen) Türen und deckt keinen Behälter auf. Findet man nichts außer einem
Zweig, so soll er ihn auf den Behälter quer legen und den Namen Allahs erwähnen; denn eine Maus könnte den
Docht mit sich ziehen und die Hausbewohner in Brand setzen." (Muslim)
Kapitel 78, Nummer 4: Das Verbot der Affektiertheit, d.h. das Nutzlose mit Mühe verrichten
Kapitel 78, Nummer 4.1:
Allah - erhaben ist Er - spricht:
»Sprich: „Weder bitte ich euch um einen Lohn dafür, noch bin ich einer derer, die sich anmaßen."« (Sura 38:86)
Kapitel 78, Nummer 4.2:
'Umar ibn-ul-Khattab (ra) berichtete: „Uns ist das Getue verboten worden." (Al-Bukhari)
Kapitel 78, Nummer 4.3:
Mast-er berichtete: Als wir zu Abdullah ibn Mastid (ra) kamen, sagte er zu uns: „Ihr Leute, wer von euch etwas weiß,
der soll dies sagen. Wer aber nicht weiß, soll sagen: »All-ah weiß es am besten!«, denn es gehört zum Wissen zu sagen,
über das was du nicht weißt: »Allah weiß es am besten!« Allah - erhaben ist Er - lehrte Seinen Propheten (sav): »Sprich:
„Weder bitte ich euch um einen Lohn dafür, noch bin ich der Heuchler einer."« (Al-Bukhari)
79)
DieUnzulässigkeitderTotenklage,des
Sich-selbst-ins-Gesicht-Schlagens,des
Kleiderzerreißens, des Auszupfens oder des Abrasierens der Haare und des Wehklagens
Kapitel 79, Nummer 1:
'Umar ibn-ul-Khattab (ra) berichtete, dass der Prophet (sav) gesagt hat: „Der Tote wird in seinem Grabe gestraft,
wegen der Wehklage über ihn." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 79, Nummer 2:
Ibn Mas'du (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs gesagt hat: „Zu uns gehört keiner, der sich ohrfeigt, sein Kleid
zerreißt, und die Wehklagen der Jahiliya (der vorislamischen Heiden) heraufbeschwört." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 79, Nummer 3:
Abu Burada (ra) berichtete: Als Abu Musa erkrankte und bewußtlos war und sein Kopf im Schoß seiner Frau lag,
begann sie laute Wehklagen zu erheben, was er nicht verhindern konnte. Als er zu sich kam, sagte er: „Ich habe
nichts zu schaffen mit dem, was der Gesandte Allahs (sav) verabscheut hat. Wahrlich, der Gesandte Allähs(s)
verabscheute diejenige, die laute Wehklagen erhebt oder diejenige, die sich den Kopf rasiert, oder die sich das Kleid
zerreißt." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 79, Nummer 4:
Al-Mughira ibn Schu'ba (ra) berichtete: Ich hörten den Gesandten Allahs (sav) sagen: „Wer mit Wehklagen beweint
wird, wird am Tage der Auferstehung gestraft." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 79, Nummer 5:
Ummu Atiya - Nusaiba bzw. Nasiba -(ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) nahm uns bei unserem Treueid ab,
dass wir das Wehklagen unterlassen würden." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 79, Nummer 6:
An-Nu'man ibn Baschir (ra) berichtete: Als Abdullah ibn Rawaha (ra) bewusstlos lag, begann seine weinende
Schwester lautes Wehklagen, wie »0 mein (Schutz)-Berg! 0 Soundso! 0 Soundso« zu erheben und seine Vorzüge und
ihren Verlust zu betonen. Als er zu sich kam, sagte er zu ihr: „Was auch immer du (über mich) sagtest, ich wurde
danach gefragt: „Bist du wirklich so ?!" (Al-Bukhari)
Kapitel 79, Nummer 7:
Ibn 'Umar (ra) berichtete: Sa'd ibn lbada (ra) erkrankte, da besuchte ihn der Gesandte Allahs (sav) in Begleitung der
Gefährten Abdurrahman ibn Auf, Saad ibn Abu Waqqas und Abdullah ibn Mas'ud. Als der Gesandte Allahs (sav) sein
Zimmer betrat, war er (ra) gerade bewusstlos, da fragte er (sav): „Ist er schon gestorben?" Man antwortete: „Nein, o
Gesandter Allahs." Daraufhin weinte der Gesandte Allahs (sav). Als die Gefährten sein Weinen sahen, weinten sie
auch, da sagte er (sav) zu ihnen: „Hört bitte gut zu! Wahrlich, Allah bestraft nicht für das Tränenvergießen oder die
Herzenstrauer, aber wegen dieser - und zeigte auf seine Zunge - bestraft Er oder hat Er Erbarmen." (Al-Bukhari und
Muslim)
Kapitel 79, Nummer 8:
Abu Malik Al-Asch'ari (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Diejenige, die lautes Wehklagen
erhebt und dies vor ihrem Tod nicht bereut hat, wird am Tage der Auferstehung in einem Gewand aus Teer und
einem Unterhemd aus Raude (Krätze) vorgeführt. (Muslim)
Kapitel 79, Nummer 9:
Usaid ibn Abi Usaid at-Mibily (ra) berichtete: „Eine von den Frauen, welchen der Gesandte Allahs (sav) den Treueid
abnahm, sagte: „Zu jenem Treueid, welchen der Gesandte Allahs (sav) uns abnahm, ihm nicht ungehorsam zu
werden, in dem, was recht ist, gehörte: Dass wir unsere Gesichter nicht zerkratzen, keine Wehklage erheben, unsere
Kleider nicht zerreißen, und unsere Haare nicht offen tragen.“ (Abu Dawud, mit einer guten Überlieferungskette)
Kapitel 79, Nummer 10:
Abu Musa (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Kein Sterblicher stirbt, wobei man Wehklagen
erhebt, wie: „O mein (Schutz)-Berg! 0 mein Herr (Gebieter)! usw., ohne dass (die) zwei (bevollmächtigten) Engel ihn
vornehmen, und ihn unter Schlagen mit den Fäusten in die Brust fragen: „Warst du etwa so?!"
(At-Tirmidi, mit dem Vermerk: Ein guter Hadith)
80) Die Unzulässigkeit der Befragung der Wahrsager und der Astrologen und der Geomantie;
sei es Wahrsagerei auf Grund des Malens von Linien im Sand, des Werfens von Kieseln und
Gerstekörnern o.a.
Kapitel 80, Nummer 1.1:
'Aischa (ra) berichtete: Einige Leute fragten den Gesandten Allahs (sav) nach den Wahrsagern, daraufhin sagte er
(sav): „Das basiert auf nichts!" Man sagte zu ihm: „0 Gesandter Allahs, sie erzählen uns manchmal einiges, was sich
auch bewahrheitet." Daraufhin sagte der Gesandte Allahs (sav): „Jenes, was sich davon bewahrheitet, ist ein wahres
Wort, was der Teufel lauschte und ins Ohr seines Dieners setzte, dann vermischen es die Wahrsager mit einhundert
Lügen." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 80, Nummer 1.2:
Safiyya bint Abi 'Ubaid (ra) überlieferte von einigen Frauen des Propheten (sav), dass dieser (sav) gesagt hat: „Wer
sich zu einem Wahrsager begibt und ihn nach irgendetwas fragt und ihm Glauben schenkt, dem werden seine
Gebete vierzig Tage lang nicht angenommen." (Muslim)
Kapitel 80, Nummer 1.3:
Qabisa ibn - ul – Mukharig (ra), berichtete: Ich hörte den Gesandten Allahs (sav) sagen: „Wahrsagerei auf Grund des
Vogelfluges, d.h. schlechtes oder gutes Omen auf Grund dessen, zählen zum teuflischen Aberglaube." (Abu Dawud,
mit einer guten Überlieferungskette)
Kapitel 80, Nummer 1.4:
Ibn 'Abbas (ra) berichtete: Der Gesandte Allahs (sav) hat gesagt: „Wer sich Wissen von der Astrologie aneignet, der
hat sich einen Teil der Magie angeeignet, und dies wächst, je mehr er lehrnt." (Abu Dawud, mit einer starken
Überlieferungskette)
Kapitel 80, Nummer 1.5:
Mu'awiya ihn -ul- Hakam (ra) berichtete: Ich sagte: „0 Gesandter Allahs (sav), ich bin erst neulich aus der Jahiliyya
ausgetreten und Allah hat (uns) den Islam geschickt, aber einige Männer von uns besuchen die Wahrsager." Er
sagte: „Also besuche du sie nicht!" Ich sagte: „Und einige Männer von uns glauben an Omen (auf Grund des
Vogelfluges)." Er (sav) sagte: „Dies ist eine Sache, die sie in ihren Herzen fühlen, doch dies soll sie nicht zurückhalten!"
Ich sagte: „Und einige Männer von uns malen Striche in den Sand." Er (sav) sagte: „Früher hat ein Prophet auch
Striche in den Sand gemalt; wer es also dementsprechend tut, kann Recht haben." (Muslim)
Kapitel 80, Nummer 1.6:
Abu Mased al-Badriy (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) den Erlös aus dem Verkauf des Hundes, das
Brautgeld der Hure, und das Honorar des Wahrsagers verboten hat." (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 80, Nummer 2: Die Unzulässigkeit, an schlechte Vorboten zu glauben
Kapitel 80, Nummer 2.1:
Anas (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Es gibt keine Ansteckungsgefahr, und es gibt keine
bösen Vorzeichen im Vogelflug, und mir gefällt das gute Omen." Man fragte ihn: „Was ist das gute Omen?" Er(s)
erwiderte: „Das gute Wort.“ (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 80, Nummer 2.2:
Ibn 'Umar (ra) berichtete, dass der Gesandte Allahs (sav) gesagt hat: „Es gibt keine Ansteckungsgefahr, und es gibt
keine bösen Vorzeichen im Vogelflug, und wenn es ein schlechtes Omen gäbe, dann wäre es in der Wohnstätte, der
Ehefrau und dem Pferd!" (Al-Bukhari und Muslim)
Kapitel 80, Nummer 2.3:
'Urwa ibn 'Amir (ra) berichtete, dass man über die Vorzeichen im Vogelflug in der Gegenwart des Gesandten Allahs
(sav) sprach, da sagte er (sav): „Das beste hier ist das gute Omen, doch dies soll keinen Muslim von seinem
Vorhaben zurückhalten; und wenn jemand von euch etwas wahrnimmt, das ihm unangenehm ist, soll er bitten: „O
Allah! Keiner erweist (uns) das Gute außer Dir, und keiner vertreibt das Übel außer Dir, und es ist weder Macht noch
Kraft außer bei Dir!"
(Ein starker Hadith, welchen Abu Dawud, mit einer starken Überlieferungskette überliefert hat)
Notlar
Notlar
Notlar
Notlar

Benzer belgeler