pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası
Transkript
pdf ındır - Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası
Editörden TEKSTİL İŞVEREN 373 - Nisan 2011 Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Adına İmtiyaz Sahibi HALİT NARİN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü AV. BAŞAR AY Yayın Danışma Kurulu SEVİL BURSA TUĞRUL BORNOVALI AV. SAMİM ERGENELİ Basın Müşaviri MİNE ŞENKUL ERGÜVEN Yayın Kurulu LERZAN ÖZTÜRK AV. ÇİĞDEM SUBAŞI AV. ÖMER EMRE KAYNAK BORA KOCAMAN CEREN ERMİŞ MERVE ŞENEREN İdari Merkezi TÜRKİYE TEKSTİL SANAYİİ İŞVERENLERİ SENDİKASI Metrocity A Ofis Blok Büyükdere Cad. No: 171 K.19 34330 1. Levent-İstanbul Tel: (0212) 344 07 77 (pbx) Fax: (0212) 344 07 66-67 İnternet Adresi www.tekstilisveren.org.tr Ofset Hazırlık DÜNYA YAYINCILIK A.Ş. Tel: (0216) 681 18 39 Grafik Tasarım ve Uygulama ALİ BAYRAM Basıldığı Yer DÜNYA YAYINCILIK A.Ş. “Globus Dünya Basınevi” 100. Yıl Mah. 34440 Bağcılar-İstanbul Tel: (0212) 629 08 08 Basıldığı Tarih: 8 Nisan 2011 Yayın Türü: Yerel Süreli Yayın ISSN: 1307-6566 Tekstil İşveren Dergisi, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası tarafından aylık olarak yayınlanır. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir. Dergide bulunan imzalı yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. BANKALAR TEKSTİLE DÖNDÜ AMA... Malum bugünlerde bankacılık sektörü yeniden gündemde. Ekonomiyi soğutmak için alınan tedbirlerin ucunun bankalara dokunması yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Merkez Bankası, bankaların dağıttığı kredilere fren için munzam karşılıkları artırdı. Bunun üzerine 'krediler pahalanır' diyen bankacılık sektörü ayağa kalktı. En büyük tepki ise emekliliği geldiği için görevini bırakma kararı alan İş Bankası Genel Müdürü ve Bankalar Birliği Başkanı Ersin Özince'den geldi. Özince, "Merkez Bankası sürekli önlemler, polisiye tedbirler, diyor. Polislik bir şeyimiz varsa yerimizde durduğumuz kabahat. Polisiye tedbir, derken geriye bir tek gelip götürmek kaldı. Bu uygulanacaksa, teslim... Munzam karşılıklar daha da artsın. Hatta tamamını verelim" sözleriyle tepkisini dile getirdi. Tartışmalar nereye varır bilinmez ama şüphesiz bankacılık sektöründe yaşananlar tekstil ve hazır giyim sektörünü de yakından ilgilendiriyor. Çünkü garip ama gerçek tekstil ve hazır giyim sektörü son yıllarda bankacılığın en büyük müşterilerinden biri haline gelmiş. Sektöre verilen krediler 9 yılda neredeyse 3 kat artmış. Üstelik bugüne kadar cimri davranan bankaların 2010 yılında tekstil ve hazır giyim sektörüne bakışı, verilen kredilere bakılırsa bayağı değişmiş. Bankaların tekstil sektörüne kullandırdığı toplam kredi 2010'da 17 milyar 208 milyon lira olurken bir önceki yıla göre de yüzde 35 artış yaşanmış. Bu artış tüm bankacılık sektörünün kullandırdığı toplam kredilerdeki büyümenin de üzerinde bir rakam. da tekstil ve hazır giyime bakışı değişmiş, önce karşılıklı güven gelmeye başlamış. Ardından kredi muslukları açılınca tekstilci hammadde almış, yeni yatırım yapmış ve üretim çarkları yeniden dönmüş. Ve sonuçta karşımıza global krizden kısa sürede sıyrılarak hızla büyümeye geçen bir Türkiye ekonomisi çıkmış... Sonuçta 'tüketene' değil 'üretene' verilen krediler istisnalar dışında yerini bulmuş görünüyor. Peki, ya bundan sonrası? Bankalar, tekstil ve hazır giyime aynı şartlarda kredi kullandırmaya devam edecek mi? Bu sorunun cevabını Özince çok net olarak söylemiyor ama bundan sonra olacakları da şöyle özetliyor: "Korkarım şu olacak; biz milyonlarca müşteriye 'pardon kredi bitti, limite dayandık' diyemeyeceğimize göre büyük ihtimalle daha çok büyük müşterilerden çekileceğiz. Veyahut imkânı olan bankalarımız, eğer yurtdışında bir bankanın iştirakiyse oraya gönderecekler. Daha olmadı yurtdışındaki bankalarla birtakım yapılandırmalara girip, krediyi buradan verip, orada gösterecekler. Daha da olmadı birtakım kredilerini yurtdışındaki bankalara satacaklar..." Görüldüğü gibi bankacılık sektörü büyük bir "havuz problemi" ile karşı karşıya. Bundan sonrası için hesap-kitap biraz karışık. Umarız bu karışıklık, reel sektörün kredi musluklarının kapanmasına yol açmaz. Yoksa ‘tüketime’ verilen kredileri yavaşlatayım derken, ‘üretene’ darbe vurmuş oluruz. Yine verilere göre son 9 yılda tekstil ve hazır giyim sektörünün takipteki kredi oranı da yarı yarıya düşmüş. Bunu, biz değil, detaylarını kapak konusu olarak seçerek haber yaptığımız BDDK verileri söylüyor. Verilere göre 2002 yılında 6.6 milyar lira kredi kullanan tekstil ve hazır giyim sektörüne kullandırılan her 100 liralık kredinin 18 lirası takibe düşerken, bugün bu rakam yüzde 9'lar seviyesine kadar gelmiş. Ayrıca uzun bir süredir bankaların kara listesinde yer alan tekstil ve hazır giyim sektörü artık bu konumunu başka sektörlere devretmiş... BDDK verileri bize şunu da söylüyor: Ekonomideki iyileşme tekstil ve hazır giyime yansıyınca bankaların henüz tam olmasa Sayı: 373 - Nisan 2011 1 İçindekiler 04 08 KAPAK GÜNCEL Tekstil ve hazır giyime cimri davranan bankalar 2010 yılında kesenin ağzını açtı Canlanan geleneksel pazarlarımız moda merkezlerini Türkiye'ye yöneltti 10 12 14 İthalatta ek vergi, tekstilde yüzde 11-20, konfeksiyonda yüzde 17-30 aralığında olacak Sendikamızdan iş hukuku ve çalışma hayatına iki kaynak kitap Yurtdışı hediyelik eşyada bazı ince noktalar GÜNCEL BİZDEN VERGİ DÜNYASI 16 KONFERANS Bu fırsat bir daha gelmez, Torba Yasa fırsatını kaçırmayın 20 GÜNCEL 24 EKONOMİK DİYALOG Laf çok, tahmin yok! Sayı: 373 - Nisan 2011 2 Tekstil ve hazır giyim sektörü iddiasını sanal dünyaya taşıyor 30 26 AYIN KONUSU HAZNEDAR Emtia fiyatlarında ufukta bir düşüş var mı? Türk Ticaret Kanunu’ndaki değişiklik üzerine… 28 36 38 Finansal istikrar ve rezervler Japonya depremi ve ekonomik etkileri Dijital baskı, tekstil sektörünün hizmetinde PARANIN MERKEZİNDEN FİNANS TEKNO-TEKSTİL 42 ENERJİ Tükenmez enerji kaynağı: Biyokütle 50 TASARIM DÜNYASI Songül Cabacı, hayallerinin peşinde koşuyor 54 GEZİ 56 KÜLTÜR SANAT 60 MEDYADAN YANSIMALAR 62 İNGİLİZCE ÖZET Sayı: 373 - Nisan 2011 3 Kapak TEKSTİL VE HAZIR GİYİME CİMRİ DAVRANAN BANKALAR 2010 YILINDA KESENİN AĞZINI AÇTI Uzun yıllardır “demode ve bitik bir sanayi” nitelemeleri yapılmasına karşın uluslararası ticarette küresel bir oyuncu olduğunu her zaman Türk ve dünya kamuoyuna ispat eden tekstil ve hazır giyim sektörü, bir zamanlar “batık kredi” korkusuyla kendisine destek vermekten intina eden finans sektörüne de büyük bir sürpriz yaptırdı. Bankacılık sektörünün 2010 yılında toplam kredi hacmindeki artış yüzde 34 olurken, tekstil ve hazır giyim sektörüne kullandırdığı kredilerdeki artış ise yüzde 35’e ulaşarak ortalamayı aştı. Kredilerle ilgili son veriler, bugüne kadar tekstil ve hazır giyim sektörüne cimri davranan bankaların 2010 yılında tavır değiştirdiğini ortaya koydu. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) son raporuna göre 2010 yılında kredi kartları dâhil bankalar, toplam 563.6 milyar lira kredi dağıttı. Aralık 2010 itibariyle tekstil sektörünün kullandığı toplam kredi ise 17 milyar 208 milyon lira oldu. Bankacılık sektörünün bu dönemde toplam kredi hacmindeki artış yüzde 34 olurken, tekstil ve hazır giyim sektörüne kullandırdığı kredilerdeki artış ise yüzde 35’e ulaşarak ortalamayı aştı. Böylece tekstil ve hazır giyim sektörüne verilen kredilerde 2002 yılından bu yana ilk kez ciddi bir sıçrama yaşanmış oldu. Tekstile verilen kredilerde bir diğer sürpriz ise bu yılın ilk ayında yaşandı. Hükümetin ekonomiyi soğutmak için banka kredilerine yönelik aldığı tedbirlere rağmen ocakta tekstil ve hazır giyime verilen krediler yüzde 5.8 artarak 18.2 milyar liraya çıktı. Bankacılık sektörünün gözdesi olan ve kredilerde aslan payını alan enerji, gıda, perakende, inşaat gibi sektörlerde ise Ocak 2011’de yavaşlama görüldü. 2010’da yüzde 50’lik artışla 18.9 milyar lira kredi kullanarak tekstili geçen gıda sektöründeki kredi genişlemesi ocakta sadece yüzde 1 oldu. Sayı: 373 - Nisan 2011 4 Bankaların tekstil ve hazır giyime son bir yılda yeniden ilgi göstermesinde sektörün gösterdiği performans etkili oldu. Tekstil ve hazır giyim temsilcileri global krizin en can alıcı günlerinde kredi vermeyi kesen bankaların sektöre yeniden yönelmesinde yaşanan sipariş patlamasının da etkili olduğunu belirtiyor. Ayrıca uzun bir süredir bankaların kara listesinde yer alan sektörün artık bu konumunu başka sektörlere devretmesinin de kredi musluklarının açılmasında etkili olduğu ifade ediliyor. Sektör temsilcilerinin bu görüşünü BDDK verileri de doğruluyor. Verilere göre 2002 yılında 6.6 milyar lira kre- di kullanan tekstil ve hazır giyim sektöründe takipteki krediler ise 1.2 milyar dolar oldu. Yani tekstil ve hazır giyime kullandırılan her 100 liralık kredinin 18 lirası takibe düşmüştü. Aynı dönemde genel ortalama da hemen hemen bu düzeydeydi. Ancak 2010 yılına gelindiğinde tekstile kullandırılan kredilerdeki takip oranı yüzde 9’a düştü. Bu oran 2011 Ocak ayında ise yüzde 8.2’ye kadar geriledi. Bu oran tüm sektörlere kullandırılan toplam nakdi kredilerdeki takip oranının üstünde olsa da tekstildeki ‘batık kredi’ ortalamasını yükselten asıl nedenin sektörden ‘elenenler’den kaynaklandığı biliniyor. Bankaların tekstil ve hazır giyim sektörüne bakışında 2010 yılında pozitif gelişme yaşanmasına rağmen son 9 yıllık sürece bakıldığında aynı şeyi söylemek mümkün değil. Son 9 yılda bankacılık sektörünün kredi hacmi yüzde 1072 oranında büyüyerek 48 milyar liradan 563 milyar lira düzeyine ulaştı. Aynı dönemde tekstil ve hazır giyimin kullandığı kredilerdeki artış ise yüzde 160’ta kaldı. Oysa tekstil ve hazır giyime verilen krediler aynı hızla büyüseydi bugün sektöre ve- SEKTÖREL KREDİ DAĞILIMI (BİN TL) Sıra 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 Sektör Tarım Avcılık Kereste ve Orman Ürünleri Balıkçılık Enerji Üreten Madenlerin Çıkarılması Enerji Üretmeyen Madenlerin Çıkarılması Gıda, Meşrubat ve Tütün Tekstil ve Tekstil Ürünleri Deri ve Deri Ürünleri San. Ağaç ve Ağaç Ürünleri Kağıt ve Kağıt Ürünleri Petrol Rafineri ve Kok Kömürü Kimya Ürünleri San. Kauçuk ve Plastik Ürünler Diğer Metal Dışı Madenler Metal Ana San. Makina ve Techizat San. Elektrikli ve Optik Aletler Ulaşım Araçları San. Başka Yerlerde Sınıflandırılmamış İmalat Elektrik, Gaz ve Su Kaynakları Ürt. Dağt. İnşaat Ferdi Kredi Diğer Ferdi Kredi Konut Ferdi Kredi Otomobil Motorlu Araçlar ve Yakıtlarının Per. Satışı Toptan Ticaret ve Komisyonculuk Perakende Ticaret ve Kişisel Ürünler Oteller Restoranlar Diğer Turizm Demiryolu Taşımacılığı Karayolu Yolcu Taşımacılığı Karayolu Yük Taşımacılığı Deniz Taşımacılığı Hava Taşımacılığı Diğer Taşımacılık Faaliyetleri Haberleşme Parasal Kurumlar (Banka, Leasing, Faktoring) Diğer Finansal Aracılar İsteğe Bağlı Sigorta ve Emeklilik Hiz. Diğer Finansal Aracılık Emlak Komisyonculuğu Kiralama (Ulaşım Araç, Makina) Bilgisayar ve İlgili Faaliyetler Araştırma Danışmanlık Kredi Kartları Savunma ve Kamu Yönetimi Eğitim Sağlık ve Sosyal Hizmetler Kanalizasyon ve Atıkların Tanzimi Örgütsel Faaliyetler Kültür Eğlence ve Spor Faal. Diğer Bireysel Hizmetler İşçi Çalıştıran Özel Kişiler Uluslararası Örgüt ve Kuruluşlar Diğer Toplam Takipteki kredi 942.866 1.119 31.602 23.507 49.712 60.004 620.393 1.550.130 51.059 47.091 214.882 65.761 253.911 232.396 181.870 374.360 163.510 196.552 343.392 195.203 32.397 1.278.101 2.418.296 859.255 360.511 312.651 1.338.835 722.579 242.131 35.096 36.796 1.380 101.941 123.892 146.939 9.412 108.180 34.132 91.975 6.628 8.365 4.123 8.924 24.779 159.963 170.545 3.860.266 7.511 16.828 65.908 1.972 2.797 83.635 175.632 12.148 493 1.528.075 19.993.067 Toplam kredi 22.548.878 12.307 796.054 474.634 3.271.673 2.453.209 18.995.765 17.208.537 1.001.148 1.625.776 3.875.514 5.734.056 6.778.321 4.930.975 6.411.126 21.012.339 5.997.462 4.404.457 7.292.221 5.804.654 16.289.145 31.389.846 64.993.320 61.659.670 6.026.445 10.114.985 31.785.345 17.552.083 8.891.940 972.252 1.910.141 308.216 4.272.763 3.140.062 4.898.684 1.258.427 4.583.966 6.163.689 30.555.369 2.392.499 2.460.201 260.151 1.474.157 1.379.509 1.129.908 9.125.347 49.051.250 15.038.450 1.464.380 4.381.206 442.385 639.027 3.712.502 8.491.205 335.971 11.370 14.404.511 563.590.139 Sayı: 373 - Nisan 2011 5 Kapak TEKSTİL SEKTÖRÜNE KULLANDIRILAN KREDİLER (BİN TL) Takipteki krediler Kullandırılan krediler SEKTÖREL KREDİ DAĞILIMI (BİN TL) Enerji Gıda İnşaat rilen kredi 18 milyar değil 70.7 milyar lira düzeyinde olacaktı. Yine BDDK verilerine göre son 9 yılda tekstil sektörüne verilen kredilerdeki artış hemen hemen tüm sektörlerin gerisinde kaldı. Veriler bankacılık sektörünün son 9 yılda tekstil yerine özellikle inşaat, enerji ve perakende gibi sektörlere kesenin ağzını iyice açtığını ortaya koydu. Verilere göre enerji sektörüne 2003 yılı başında tekstilin 10’da biri kadar kredi kullandıran bankalar bugün bu rakamı ocak ayı itibariyle 17.2 milyar liraya ulaştırdı. Enerji kredi kullanımında tekstili yakalarken aynı gelişme gıdada da yaşandı. 2002 yılında tekstilin 3’te biri kadar kredi kullanan gıda sektörü bugün tekstili yakalamış durumda. Tekstili yakalayan bir diğer sektör ise perakende. Bu sektörün 2002’de kullandığı kredi sadece 273 milyon lira iken Ocak 2011 itibariyle tekstile kullandırılan 18.2 milyar lira kadar pay aldı. İnşaat sektörü ise kullandığı 32 milyarlık kredi ile tekstil ve hazır giyim sektörünü neredeyse 2’ye katlar hale geldi. BDDK’nın 2010 raporuna göre kredi kartları dâhil nakdi kredi hacmi bir önceki yıla göre yüzde 34 artışla 563 milyar 590 milyon TL’ye ulaşırken sektörel bazda incelendiğinde kredilerden en büyük payı toptan ticaret ve komisyonculuk, inşaat ve tarım sektörü aldı. 2010 yılın- Sayı: 373 - Nisan 2011 6 Tekstil da toptan ticaret ve komisyonculuk sektörünün nakdi kredi hacmi bir önceki yıla göre yüzde 30.3 artışla 31 milyar 735.4 milyon TL’ye ulaştı. En yüksek kredi hacmine sahip sektörlerden bir diğeri ise inşaat oldu. İnşaat sektörü kredileri 2010 yılında bir önceki yıla göre yüzde 25.5 büyüyerek, 31 milyar 390 milyon TL düzeyinde gerçekleşti. Toptan ticaret ve komisyonculuk sektörü ile inşaat sektörünün aldığı krediler, toplam kredi hacminin (kredi kartları dahil) yüzde 11’ini oluşturdu. Tekstil sektörü ise Aralık 2010 itibariyle kullandığı 17.2 milyar lira ile kredi pastasından yüzde 3 pay aldı. 2010 yılında tarım sektörüne yönelik verilen krediler bir ön- ceki yıla göre yüzde 47.9 artışla 15 milyar 246 milyon TL’den 22 milyar 549 milyon TL’ye yükseldi. Tarım sektörü kredilerinin toplam krediler içindeki payı yüzde 4’e ulaştı. Gıda, meşrubat ve tütün sanayine verilen kredilerin yüzde 49.6 artışla 18 milyar 996 milyon TL’ye ulaştığı 2010 yılında, metal ana sanayi ve işlenmiş maden üretimi yüzde 43.2 artışla 21 milyar 12 milyon TL oldu. Perakende ticaret ve kişisel ürünler pazarına yönelik olarak verilen nakdi krediler geçen yıla göre yüzde 39 artışla 17 milyar 553 milyon TL’ye ulaştı. BDDK verilerine göre 2009 yılsonunda yüzde 5.3 olarak gerçekleşen kredilerin takibe dönüşüm oranı sorunlu alacak bakiyesindeki azalışın yanı sıra kredi hacmindeki artış nedeniyle 2010 yılı içerisinde 1.7 puan azalarak Aralık 2010 itibarıyla yüzde 3.6 olarak gerçekleşti. Kredilerin takibe düşme oranının yüzde 3.6'ya gerilemesine karşın, bazı sektörlerde takibe düşme oranının bu düzeyin üzerinde gerçekleştiği görüldü. Kredilerin takibe düşme oranının en yüksek olduğu sektör yüzde 14.2 ile bilgisayar oldu. 2010 yılında bir önceki yıla göre kredi hacmini yüzde 25.8 oranında artışla 1 milyar 130 milyon TL’ye taşıyan sektörde, takibe düşen kredilerde yüzde 67.4 oranında artış yaşandı. Tekstilde takipteki krediler ise bir önceki yıla göre yüzde 10.3 düşüşle 1 milyar 550 milyon TL’ye indi. 2010 yılında inşaat sektöründe takibe düşen krediler bir önceki yıla göre yüzde 6.5 artışla 2 milyar 417 milyon TL düzeyine ulaşırken, her 100 TL’lik krediden 4.1 TL’si battı. 2010 yılında en çok krediyi çeken toptan ve perakende ticaret sektörünün takipteki kredileri 2009 yılına göre yüzde 20.2 gerilemeyle 1.3 milyar TL düzeyinde gerçekleşti. 2010 yılında takibe düşen tarım kredileri ise bir önceki yıla göre yüzde 8 artışla 943 milyon TL’ye ulaştı. Toptan ticaret sektöründe her 100 TL’lik krediden 4.1 TL’si, tarım sektöründe 4.2 TL'si takibe düştü. Bu dönemde takibe düşen krediler gıda, meşrubat ve tütün sanayinde yüzde 16.4 azalışla 620 milyon TL, metal ana sanayi ve işlenmiş maden üretimin yüzde 4.4 azalışla 374 milyon TL düzeyine geriledi. NAKDİ KREDİLERİN SEKTÖREL DAĞILIMI Yıllar 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011* (*) Ocak Enerji 607.792 536.580 678.250 883.362 1.902.166 3.168.238 6.911.567 10.054.929 16.289.145 17.266.367 Gıda 2.264.464 4.388.742 4.047.563 6.576.733 8.081.981 10.321.985 12.241.954 12.694.965 18.995.765 19.105.996 İnşaat 6.202.883 3.858.735 3.755.439 6.375.546 9.537.786 14.356.631 20.910.055 25.004.945 31.389.846 32.337.071 Perakende 273.273 366.223 955.583 2.253.636 4.137.078 7.119.966 10.107.197 12.628.620 17.552.083 18.231.526 Tekstil 6.606.092 9.987.600 8.411.004 9.317.312 10.579.493 12.291.828 13.564.402 12.678.804 17.208.537 18.209.745 TEKSTİL SEKTÖRÜNE VERİLEN KREDİLER Yıllar Takipteki krediler 2002 1.217.483 2003 1.080.485 2004 1.061.556 2005 1.353.587 2006 1.211.657 2007 1.610.314 2008 1.509.231 2009 1.728.203 2010 1.550.130 2011* 1.553.107 (*) Ocak Toplam krediler 6.606.092 9.987.600 8.411.004 9.317.312 10.579.493 12.291.828 13.564.402 12.678.804 17.208.537 18.209.745 Sayı: 373 - Nisan 2011 7 Güncel CANLANAN GELENEKSEL PAZARLARIMIZ MODA MERKEZLERİNİ TÜRKİYE'YE YÖNELTTİ Tekstil ve hazır giyim ihracatı isyan çıkan pazarlarda kan kaybı yaşıyor ancak geleneksel pazarımız Avrupa yönünü tamamen Türkiye’ye döndü. Özellikle moda üssü ülkelerden Fransa, İngiltere ve İspanya’ya ihracatta ilk 2 ayda beklenmedik artışlar yaşandı. Türkiye'nin tekstil ve hazır giyimdeki geleneksel pazarı Avrupa yönünü Türkiye'ye döndü. Sipariş artışında dünya konjonktüründe yaşanan gelişmelerin etkisi büyük oldu. Çin'in kendi iç piyasasına yönelmesi ve tekstilde üretime başlayan Mısır, Cezayir, Tunus, Yemen gibi ülkelere sipariş vermekten kaçınan alıcılar, Türk tekstilini Avrupa'nın gözdesi yaptı. Yaşanan müşteri artışı, kriz dışındaki birkaç Avrupa ülkesi hariç ihracat rakamlarına da yansıdı. En son açıklanan verilere göre Türkiye'nin toplam tekstil ihracatı yılın ilk 2 ayında önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 29.26 arttı. Hazır giyimdeki ihracat artışı ise yüzde 13.66 düzeyinde oldu. Bu dönemde 1.2 milyar dolarlık tekstil, 2.6 milyar dolarlık da hazır giyim ihracatı yapıldı. İlk 2 ayda en fazla hazır giyim ihracatı 768 milyon dolarla Almanya'ya gerçekleştirilirken, tekstilde en fazla ihracat yaptığımız ülke İtalya oldu. İtalya'ya tekstil ihracatı yüzde 61.5 artarak 157 milyon dolara çıktı. Tekstilde ikinci sırada ise Rusya pazarı yer aldı. Bu ülkeye de tekstil ihracatında yüzde 33'lük artış yaşanması dikkat çekti. Rusya'ya hazır giyim ihracatı da ilk 2 ayda yüzde 65 arttı. İlk 2 ayda tekstil ve hazır giyimcileri sevindiren en önemli gelişme Avrupa pazarından Türkiye'ye dönük yaşanan gözle görülür sipariş artışı oldu. Özellikle modanın kalbi sayılan İtalya, İspanya, İngiltere ve Fransa gibi ülkelere yapılan ihracattaki artış tekstil ve hazır giyimcileri memnun etti. Bu ülkelerden Fransa'ya tekstil ihracatı yüzde 19.1, İngiltere'ye yüzde 24.3, İspanya'ya ise yüzde 76.2 arttı. Yaşadığı kriz nedeniyle kemer sıkmak zorunda kalan Avrupa ülkelerinden İrlanda'ya tekstil ihracatı yüzde 40 azalırken, Yunanistan'a da hazır giyim ihracatımızda yüzde 22.6 düşüş yaşandı. İlk 2 ayda Amerika'ya yapılan ihracat da sürpriz yaptı. Amerika'ya tekstil ihracatı yüzde 83.2 artarken hazır giyimdeki ihracat artışı yüzde 8.3'te kaldı. Sayı: 373 - Nisan 2011 8 Tekstil ve hazır giyim ihracatında Cezayir, Tunus ve Mısır gibi isyan ateşinin düştüğü pazarlarda ise kısmen gerilemeler yaşandı. İlk 2 ayda Libya pazarında ise ilginç bir durum ortaya çıktı. Rakamlar Libya'nın tekstilde yönünü tam Türkiye'ye dönmüşken operasyona takıldığını ortaya koydu. Askeri müdahalenin yaşandığı Libya pazarına geçen yılın ilk iki ayında 2.6 milyon dolarlık tekstil ihracatı yapılırken, bu rakam 2011 yılının aynı döneminde yüzde 150 artarak 6.5 milyon dolara çıktı. Giyim ihracatı ise 2 ayda geçen yılın aynı düzeyinde kaldı. Ancak askeri müdahalenin yaşandığı mart ayı ortasından itibaren bu ülkeye ihracat tamamen durdu. Tekstil ve hazır giyimciler isyan çıkan bölgelerde yapılan ihracatın küçük olduğunu bu nedenle başka pazarlara yönelerek rahatlıkla kapattıklarını anlatırken, aynı zamanda yeni bir rüzgâr yakaladıklarını da anlatıyorlar. Merter Sanayici ve İşadamları Derneği (MESİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ercan Tan, Uzakdoğu'daki olumsuz koşullar, Çin'in tüketime yönelmesi ve Çin üreticisinin de iç tüketime hizmet etmeye ve üretmeye dönmesiyle dış siparişleri ötelediğini anlatarak bu durumun Türkiye için büyük avantaj yarattığını belirtiyor. Tan, "Mısır, Cezayir, Tunus gibi ülkelerin demokrasi sancısı yaşaması ülkemiz için müşteri potansiyelinin artmasını sağlamıştır. Şu an üreticilerimiz, ihracatçılarımız, imalatçılarımız ürünlerini diktirecek atölye bulamamaktadır. Mevcut atölyelerimizin yüzde 80'i tam kapasite ile vardiyalı bir şekilde çalışmaktadır" diyor. Derneğe her gün atölye aradığını söyleyen 1520 telefon geldiğine işaret eden Ercan Tan, "Telefonlar hiç susmuyor. Şu anda siparişlere yetişemiyoruz. Herkes atölye arıyor. AB ülkelerinden gelen tüketicilerin nazını artık çekmiyoruz. Ortadoğu'dan, Rusya'dan yoğun talep var. Ancak 3-6 ay sonra bu talepleri karşılayamazsak onlar da yeni pazarlar arayacaklar. Mısır'ın bu durumda olması işimize yaradı, yoksa Mısır'a kaçacaklardı" diyor. İstanbul Tekstil Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı İsmail Gülle ise Ortadoğu'da yaşanan gerginliğin tekstil ihracatına ciddi etki yapmadığını belirterek, Mısır'da kaybettikleri pazarı bölgedeki Suudi Arabistan, Irak, İran gibi ülkelerle telafi ettiklerini anlatıyor. Gülle, süreç bu şekilde iyi yönetildiği takdirde Türk tekstil ihracatının yüzde 40, hazır giyim ihracatının da en az yüzde 20 civarında artacağını belirtiyor. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan olayların beklendiği gibi tekstil sektörüne olumsuz bir yansıma yapmadığını söyleyen İstanbul Hazır giyim ve Konfeksiyon ihracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Hikmet Tanrıverdi ise "Özellikle hazır giyim sektörünün neredeyse hiç etkilenmediğini söylemek yanlış olmaz. Zaten bu bölgelere çok ciddi rakamlarda ihracat yapmıyoruz. Bölgenin diğer ülkelerinde artış oldu. Kısacası bir denge var. Abartılacak bir durum yok" diyor. BAZI ÜLKELERE YAPILAN İHRACAT (Ocak-Şubat) Ülke Fransa Hollanda Almanya İtalya İngiltere İrlanda Danimarka Yunanistan Portekiz İspanya Belçika Norveç İsveç Finlandiya Avusturya Polonya Romanya Bulgaristan Rusya Sırbistan Fas Cezayir Tunus Libya Mısır ABD Suriye Irak İran Çin TEKSTİL 2010 2011 (Milyon $) (Milyon $) 24.5 29.2 20.6 24.8 56.2 73.3 97.2 157.6 35.0 43.5 1.5 0.9 3.9 4.0 20.9 26.7 11.1 17.0 23.6 41.6 19.8 22.2 0.3 0.3 2.8 4.6 1.3 3.4 3.4 5.0 36.9 47.9 40.9 45.5 31.8 34.1 113.0 150.3 13.7 12.9 18.6 26.8 15.0 6.0 18.4 24.3 2.6 6.5 24.7 26.3 20.3 37.2 17.9 24.3 8.3 3.4 43.1 57.1 20.4 22.1 Artış (%) 19.1 20.3 30.4 61.5 24.3 -40 2.5 27.7 53.1 76.2 12.1 0 64.2 161.5 47.0 29.8 10.1 7.3 33.0 -5.9 44.0 -60 32.0 150 6.4 83.2 35.7 -59.0 32.5 8.3 KONFEKSİYON 2010 2011 (Milyon $) (Milyon $) 183.3 220.9 123.0 151.5 582.3 678.3 162.9 174.8 297.1 327.4 11.4 10.6 71.4 94.5 24.7 19.1 1.8 1.6 169.8 205.0 71.8 77.5 14.8 16.1 47.5 59.3 5.5 7.8 24.2 24.7 18.7 18.9 29.1 24.0 9.4 14.5 33.5 55.3 1.8 0.8 2.1 2.4 13.6 8.7 8.0 5.6 8.2 8.3 5.7 4.7 59.7 64.7 1.1 1.6 26.9 28.2 15.8 14.0 4.3 8.0 Artış (%) 20.5 23.1 16.4 7.3 10.1 -7.0 32.3 -22.6 -11.1 20.7 7.9 8.7 24.8 41.8 2.0 1.0 -17.5 54.2 65.0 -55.5 14.2 -36.0 -30 1.2 -17.5 8.3 45.4 4.8 -11.3 86.0 Sayı: 373 - Nisan 2011 9 Güncel İTHALATTA EK VERGİ, TEKSTİLDE YÜZDE 11-20, KONFEKSİYONDA YÜZDE 17-30 ARALIĞINDA OLACAK Bakanlar Kurulu’nun 2011/1476 Sayılı “İthalat Rejimi Kararına Ek Karar”ı, 24 Mart 2011 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Yerli tekstil ve hazır giyim üreticilerinin ithal ürünlere karşı uğradığı haksız rekabetin önüne geçmek için getirilen vergi, dokuma kumaşta yüzde 11-20, örme ve dokuma konfeksiyon ürünlerinde ise yüzde 17-30 aralığına çekildi. Dış Ticaret Müsteşarlığı 13 Ocak’ta Resmi Gazete’de yayınlanan tebliğ ile ‘haksız ithalat’a dur diyerek ‘koruma önlemleri soruşturması’ açılmasını ve bu süreçte AB ve serbest ticaret anlaşması yapılan ülkeler hariç belirli kategorilerdeki dokuma kumaşların ithalatından yüzde 30, dokuma ve örme hazır giyim ithalatından ise yüzde 40’a varan oranlarda ek vergi getirilmesini öngörmüştü. Bakanlar Kurulu tarafından yapılan değerlendirme ertesinde, açılan korunma önlemi soruşturması paralelinde, söz konusu tekstil ve konfeksiyon ürünlerinin ithalatında uygulanacak ilave Gümrük Vergisi’nin tüm ürün gruplarında 10’ar puan indirilmesine karar verildi. Uygulama, kararın yayınlandığı tarih olan 24 Mart'ı takip eden 120'nci günde, 22 Temmuz 2011 tarihinde yürürlüğe girecek ve ilave Gümrük Vergisi teminata bağlanmak suretiyle tahsil edilecek. İthalat rejiminde dokuma kumaşta 5111, 5112, 5208, 5209, 5210, 5211, 5407, 5408, 5512, 5513, 5514, 5515, 5516’lı, örme konfeksiyonda, 6101, 6102, 6103, 6104, 6105, 6106, 6107, 6108, 6109, 6110 ve 6112’li ve dokuma konfeksiyonda 6201, 6202, 6203, 6204, 6205, 6206, 6207, 6208 ve 6211’li Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu’nda (GTİP) yer alan ve Karar’da 12’li GTIP pozisyonunda isimleriyle belirtilen ürünlerin ithalatında, ilave gümrük vergisi teminata bağlanmak suretiyle alınacak. Söz konusu Karara göre, AB, EFTA ile Türkiye'nin serbest ticaret anlaşması bulunduğu İsrail, Makedonya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Fas, Batı Şeria ve Gazze Şeridi, Tunus, Suriye, Mısır, Gürcistan, Arnavutluk, Sırbistan, Karadağ ve Kosova'dan gerçekleştirilecek ithalatta, ilave gümrük vergisi alınmayacak. En az gelişmiş ülkeler (EAGÜ), gelişme yolundaki ülkeler (GYO), özel teşvik düzenlemelerinden yararlanacak ülkeler (ÖTDÜ) ile diğer ülkelerden (DÜ) ithalatta alınacak ve teminata bağlanacak ilave gümrük vergisi oranları, vergi sütunlarında 'artı' işaretinden sonra parantez içerisinde gösterildi. Parantez içinde gösterilen nispi vergi artışı, 'MİN USD/KG' olarak gösterilen miktardan düşük hesaplanması durumunda minimum mik- Sayı: 373 - Nisan 2011 10 tarlar, 'MAK USD/KG' olarak gösterilen miktardan yüksek olarak hesaplanması durumunda ise maksimum miktarlar dikkate alınarak söz konusu maktu vergiler ABD Doları cinsinden hesaplanarak teminata bağlanacak. Her halükarda hesaplanan toplam vergi oranı Gümrük Giriş Tarife Cetveli Hakkında Kanun'da gösterilen hadlerin yüzde 50 artırılmış düzeyini aşamayacak. Aşması durumunda söz konusu kanunda gösterilen hadlerin yüzde 50 artırılmış düzeyi uygulanacak. DTM, yerli üreticilerin başvurusu üzerine, bazı tekstil ve konfeksiyon ürünlerinin ithalatında, Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması'nın eki Korunma Tedbirleri Anlaşması kapsamı dışında olmak üzere, İthalatta Korunma Önlemleri Hakkında Karar çerçevesinde gümrük vergilerinin yükseltilmesine ilişkin korunma önlemini de içeren soruşturma başlatmıştı. Soruşturma açılmasına ilişkin kararları içeren tebliğler, 13 Ocak 2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştı. Yerli üreticiler, 'dokuma kumaşların' ve 'hazır giyim eş- yasının' ithalatında son yıllarda artış olduğu ve yerli üretimin bu ithalattan ciddi zarar gördüğü ve ciddi zarar tehdidine maruz kaldığını belirterek, DTM'ye başvurmuştu. Başvuruya ilişkin olarak yapılan ön incelemede yıllar itibarıyla ithalatın seyri ve yerli sanayinin ekonomik göstergelerine bakılmış, soruşturma açılması ve geçici önlem alınması için gerekli şartların oluştuğu tespit edilmişti. Ayrıca İthalat Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan ön inceleme raporu, İthalatta Korunma Önlemlerini Değerlendirme Kurulu'na sunulmuştu. Kurul, İthalat Genel Müdürlüğü tarafından sunulan ön inceleme raporunu değerlendirmiş ve başvuru konusu eşya için İthalatta Korunma Önlemleri Yönetmeliği hükümleri çerçevesinde korunma önlemi soruşturması açılmasına karar verirken, söz konusu ürünlerin ithalatında geçici önlem uygulanmasını, geçici korunma önleminin gümrük vergisinde artış şeklinde uygulanmasını önermişti. Kurul; gümrük vergisi artışının, Diğer ülkeler (DÜ) için tekstil ürünlerinde yüzde 30, konfeksiyon ürünlerinde yüzde 40 olarak uygulanmasını önermiş, ayrıca gelişme yolundaki ülkeler (GYÜ), en az gelişmiş ülkeler (EAGÜ) ve özel teşvik düzenlemelerinden yararlanacak ülkeler (ÖTDÜ) için de yüzde 3040'ın altında vergi oranları teklif etmişti. Kurul ayrıca, ilave gümrük vergisi için kilogram başına minimum ve maksimum tutarlar be- lirlemişti. Buna göre, kurul, tekstil ürünlerinde, kilogram başına, DÜ için maksimum 4.5 dolar, minimum 1.25 dolar, GYÜ için maksimum 4 dolar, minimum 1 dolar, EAGÜ ve ÖTDÜ için maksimum 3.75 dolar, minimum 0.75 dolar ilave vergi önermiş ve ilave verginin her halükarda 474 No’lu Gümrük Giriş Cetveli Hakkında Kanunda başvuru konusu eşya için gösterilen vergi hadlerinin yüzde 50 fazlasını aşmayacak şekilde sınırlandırılmasını istemişti. Kurul, soruşturma kapsamında konfeksiyon ürünleri ithalatında, DÜ için yüzde 40, GYÜ için yüzde 37, EAGÜ ve ÖTDÜ için yüzde 27 ilave gümrük oranları, vergi tutarının kilogram başına DÜ'ler için maksimum 20 dolar, minimum 5.5 dolar, GYÜ'ler için maksimum 18 dolar, minimum 4.5 dolar, EAGÜ ve ÖTDÜ için maksimum 16 dolar, minimum 3.5 dolar olarak önermişti. Bakanlar Kurulu, İthalatta Korunma Önlemlerini Değerlendirme Kurulu tarafından önerilen ilave gümrük vergilerini tekstil ürünlerinde yüzde 30'dan yüzde 20'ye, konfeksiyon ürünlerinde ise yüzde 40'tan yüzde 30'a indirerek uygulanmasına karar verdi. DTM'nin yapacağı inceleme sonucunda, tekstil ve konfeksiyon ürünlerinin yerli üretim ve kullanım durumu tespit edilecek. İnceleme sonucunda, Bakanlar Kurulu’nca ilave gümrük vergisi uygulanmamasına karar verilmesi halinde, teminata bağlanan tutar ilgiliye iade edilecek. İnceleme sonucunda, Bakanlar Kurulu’nca ilave gümrük vergisinin teminata bağlanan miktardan daha düşük belirlenmesi halinde belirlenen ilave gümrük vergisi ile teminata bağlanan tutar arasındaki fark ilgiliye iade edilecek. Bakanlar Kurulu tarafından ilave gümrük vergisinin teminata bağlanan miktar ile aynı olarak belirlenmesi halinde, teminata bağlanan tutar Hazine'ye irat kaydedilecek. İnceleme sonucunda Bakanlar Kurulu’nca ilave gümrük vergisinin teminata bağlanan miktardan daha yüksek olarak belirlenmesi durumunda ise teminata bağlanan tutar Hazine’ye irat kaydedilecek, ancak aradaki fark tahsil edilmeyecek. Bakanlar Kurulu tarafından ilave gümrük vergisi teminata bağlanmamış ürüne ilave gümrük vergisi getirilmesi halinde bu karar kapsamında geçmişe yönelik herhangi bir işlem tesis edilmeyecek. DTM'nin Ocak 2011 ayında başlattığı soruşturma için 9 aylık bir süresi olmasına rağmen soruşturmanın bundan daha önce tamamlanması bekleniyor. TEKSTİL VE KONFEKSİYON İTHALATINDA ALINACAK İLAVE VERGİLER • DOKUMA KUMAŞ - En az gelişmiş ülkeler (EAGÜ) - Özel teşvik düzenlemelerinden yararlanacak ülkeler (ÖTDÜ) - Gelişme yolundaki ülkeler (GYO) - Diğer ülkeler (DÜ) 0 + (% 11, MİN. 0.75 USD/KG MAK. 3.75 USD/KG) 0 + (% 11, MİN. 0.75 USD/KG MAK 3.75 USD/KG) 6.4 + (% 18, MİN. 1 USD/KG MAK. 4 USD/KG) 8 + (% 20, MİN. 1.25 USD/KG MAK. 4.25 USD/KG) • DOKUMA VE ÖRME GİYİM EŞYASI - En az gelişmiş ülkeler (EAGÜ) 0 + (% 17, MİN. 3.5 USD/KG MAK. 16 USD/KG) - Özel teşvik düzenlemelerinden yararlanacak ülkeler (ÖTDÜ) 0 + (% 17, MİN. 3.5 USD/KG MAK. 16 USD/KG) - Gelişme yolundaki ülkeler (GYO) 9.6 + (% 27, MİN 4.5 USD/KG MAK 18 USD/KG) - Diğer ülkeler (DÜ) 12 + (% 30, MİN. 5.5 USD/KG MAK. 20 USD/KG) Not: İlave Gümrük Vergisi oranları, vergi sütunlarında 'artı' işaretinden sonra parantez içerisinde gösterildi. Sayı: 373 - Nisan 2011 11 Bizden SENDİKAMIZDAN İŞ HUKUKU VE ÇALIŞMA HAYATINA İKİ KAYNAK KİTAP Sendikamız geçen ay işletmeler için rehber niteliği taşıyan iki yeni kitap yayınladı. Kitaplardan biri, Prof. Dr. Fevzi Şahlanan'a ait. Şahlanan'ın Aralık 2004’ten bu yana dergimizde yayınlanan Yargıtay Karar incelemeleri, ‘İş Hukuku ile İlgili Yargıtay Kararları: Karar İncelemeleri’ adıyla kitap haline getirildi. SGK Başmüfettişleri Murat Göktaş ve Cüneyt Olgaç'ın imzasını taşıyan ikinci kitap ise 'Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Çerçevesinde İşveren Uygulama Rehberi' adını taşıyor. Bugüne kadar Türk tekstil sektörü için birçok projeye imza atan Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası, geçen ay iki yeni çalışmayı daha tamamladı. Sendikamız, biri çalışma hayatı, diğeri de iş hukuku alanında iki ayrı önemli başucu kitabına imza attı. Kitaplardan biri, sendikamızın yayın organı 'Tekstil İşveren Dergisi'ni takip edenlerin yakından tanıdığı bir isim olan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fevzi Şahlanan'a ait. Prof. Şahlanan'ın Aralık 2004’ten bu yana dergimizin Hukuk ekinde yayınlanan yazıları ‘İş Hukuku ile İlgili Yargıtay Kararları: Karar İncelemeleri’ adıyla kitap haline getirildi. İkinci kitap ise ‘Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Çerçevesinde İşveren Uygulama Rehberi' adını taşıyor. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Hükümleri çerçevesinde hazırlanan bu kitabı hazırlayanlar ise yine alanında uzman isimler olan SGK Başmüfettişleri Murat Göktaş ve Cüneyt Olgaç. İşletmeler için önemli bir başvuru kaynağı olacağını düşündüğümüz her iki kitabın da geçen ay baskısı tamamlanarak, dağıtımına başlandı. Kitaplarla ilgili bilgi veren sendikamız Genel Sekreteri Başar Ay, ‘İş Hukuku ile İlgili Yargıtay Kararları: Karar İncelemeleri’nin gelen yoğun ta- Sayı: 373 - Nisan 2011 12 lepler üzerine kitap haline getirildiğini belirtiyor. Başar Ay, Prof. Dr. Fevzi Şahlanan'ın kitabına yazdığı sunuş bölümünde bu süreci şöyle anlatıyor: "Dergimiz içerisinde yer alan Yargıtay Kararları ve karar incelemeleri bölümü, gördüğü yoğun ilgi üzerine Mayıs 2006 sayımızdan itibaren ayrı bir hüviyet kazanarak ‘Hukuk’ eki haline dönüştürülmüştür. Sendikamızın internet sitesinde de yer alan ‘Hukuk’ ekimiz işçi ve işveren kesimi arasındaki İş Hukuku’na ilişkin davalarla ilgili Yargıtay Kararları ve karar incelemelerine yer vermesi nedeniyle sadece tekstil sektöründe faaliyet gösteren işletmelerimiz için değil, tüm iş ve hukuk çevreleri tarafından büyük bir beğeni kazanmıştır ve merakla izlenmektedir. Birçok hukuki yayında kaynakça olarak gösterilen ‘Hukuk’ ekimiz, Aralık 2004 tarihinden itibaren Prof. Dr. Fevzi Şahlanan tarafından hazırlanmaktadır. Gelen yoğun talepleri değerlendiren sendikamız, dergimizde Aralık 2004-Ocak 2011 tarihleri arasında yayınlanan Prof. Dr. Şahlanan’ın Yargıtay Kararları ile ilgili yapmış olduğu yorumları kitap haline getirmiş bulunmaktadır” Prof. Dr. Fevzi Şahlanan ise kitabın önsözünde, 40 yıllık meslek hayıtının objektif ve hukukun doğru olarak yorumlanması ve uygulanması çabası içinde geçtiğini hatırlatarak, “Bu temel anlayış, kitapta yer alan kararların seçiminde ve değerlendirilmesinde de egemen olmuştur” diyor. Şahlanan, çalışmanın kitap haline getirilmesini ise şöyle anlatıyor: “Bilindiği gibi Yargıtay 9. Hukuku Dairesi’nin tarafımızdan seçilen bir kararı her ay Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası Dergisi’nde değerlendirilmektedir. 2004 yılının Aralık ayında yayınlamaya başladığımız karar incelemeleri aradan geçen 6 yıl içerisinde ciddi bir birikime ulaşmıştır. Başlangıçta sendikanın aylık yayın organı olan dergi içerisinde yer alan karar incelemeleri günümüzde dergi ile birlikte okuyucuya bir 'Hukuk Eki' olarak sunulmaktadır. Dergi içerisinde yer alan veya 'Hukuk Eki' olarak sunulan bu yayınların okuyucunun kolaylıkla ulaşabilmesi ve sözkonusu aylık yayınlar arasında kolaylıkla ilgi kurulabilmesi düşüncesiyle topluca bir kitap olarak yayınlanması uygun görülmüştür." Prof. Dr. Fevzi Şahlanan, Yargıtay Kararları'nın İş Hukuku açısından önemini ise şöyle anlatıyor: "Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun İş Hukuku’na ilişkin kararları, uyuşmazlığa konu somut olayın çözümünün ötesinde, konuya ilişkin mevzuatın uygulanması ve yorumu açısından Yüksek Mahkeme’nin görüşlerini ortaya koymakta ve yol gösterici bir nitelik taşımaktadır. Bu kararların akademik çevrelerce bilimsel açıdan objektif olarak değerlendirilmesi ve tartışılması ise yargı ile öğreti arasında karşılıklı bir etkileşim yoluyla İş Hukuku’nun ge- lişimine katkı sağlamaktadır. Bu konudaki yayınların, toplantıların, seminerlerin temel amacı da budur. Nitekim bu olgu akademik çevrelerde olduğu kadar Yargı çevrelerinde de zaman zaman ifade edilmektedir.” Çalışma hayatı için önemli rehber Sendikamızın geçen ay yayınladığı ikinci çalışma olan 'Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Çerçevesinde İşveren Uygulama Rehberi' isimli kitapta ise sosyal güvenlikle ilgili son mevzuatları bulmak mümkün. Kitabı SGK Başmüfettişi olan iki isim yazdı. Bu isimlerden Murat Göktaş, 1997 yılında Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'nden mezun oldu. 2008 yılında SGK İstanbul İl Müdür Yardımcılığı görevine atandı. 2009 yılında SGK Başmüfettişliği'ne getirildi. 100’ü aşkın eğitim semineri veren Göktaş, halen Çalışma Hayatı adlı bir de canlı yayın programı yapıyor. Kitaba Göktaş ile birlikte imza atan Cüneyt Olgaç ise 1998 yılında Hacattepe Üniversesi İİBF Maliye Bölümü'nden mezun oldu. Kopenhag Üniversitesi Ekonomi Enstitüsü'nde master programına katıldı. Halen SGK Başmüfettişliği ve Başkanlık Danışmanlığı görevini sürdürüyor. Sosyal Güvenlik Dergisi Genel Yayın yönetmenliği de yapan Olgaç’ın çalışma hayatı alanında yayınlanmış 5 kitabı ve 250'den fazla makalesi bulunuyor. Göktaş ve Olgaç'ın sendikamızın katkılarıyla yayınlanan 'Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Çerçevesinde İşveren Uygulama Rehberi’ kitabında, sosyal güvenliğin temel kavramlarından işyerinin tesciline veya devrine kadar birçok konuda tanımlar ve mevzuata yer veriliyor. Kitapta sosyal güvenlikte primler ve teşvik uygulamaları başlığı altında prim oranları, genel sağlık sigortası primi, işsizlik sigortası primi, sigorta prim teşvikleri, yemek parası, çocuk zammı, aile yardımı ve kıdem-ihbar tazminatı konularındaki mevzuatlar yer alıyor. Kitabın 'aylık prim-hizmet belgelerinin sosyal güvenlik kurumuna verilmesine dair usul ve esaslar' başlığı altındaki bölümünde ise e-bildirgeden bildirime ilişkin sürelere kadar tüm detaylı mevzuata ulaşmak mümkün. Kitapta asgari işçilik uygulaması ve uzlaşma müessesesi ise ayrı bir başlık altında inceleniyor. Yine sosyal güvenlik sistemindeki para cezaları da ayrı başlıkta konu ediliyor. İş kazasının tanımından meslek hastalığının tanım ve kapsamına, geçici iş görememezlik ödeneğinden ölüm geliri ve bağlanma usulllerine kadar birçok konuya açıklık getiren kitapta ayrıca terimler sözlüğü ve örnek bildirim formları da ek olarak yer alıyor. Sendikamız Genel Sekreteri Başar Ay, kitap için hazırlanan sunuş yazısında Türk çalışma hayatının ilklerine imza atan ve yalnızca iş barışının değil ülke ekonomisinin de sigortası olma misyonunu sürdüren Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası'nın, ülke istikrarına ve Türk milli eğitimine her zaman büyük katkılar sağlayan bir teşkilat olarak çalışmalarını sürdürdüğünü belirterek, bu doğrultuda sosyal sorumluluk projeleri kapsamında yer alan mesleki konularda üye işyerlerini ve kamuoyunu bilgilendirme amacıyla yapılan yayınlara bir yenisinin daha eklendiğine dikkat çekiyor. Ay, "Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yürürlüğe konulan hükümlerin uygulama esaslarını anlatan bu eseri, değerli üyelerimiz için bir başvuru kaynağı olması temennisi ile işletmelerin beğenisine sunuyoruz" diyor. Sayı: 373 - Nisan 2011 13 Vergi Dünyası YURTDIŞI HEDİYELİK EŞYADA BAZI İNCE NOKTALAR Nisan ayı geldi. Yurtdışına çıkışlar yavaş yavaş hızlanacak. Yurtdışına çıkanlar, Türkiye’ye beraberlerinde (yurtdışında aldıkları da dahil) kişisel eşyaları ve hediyelik eşyalarla birlikte dönüyorlar. Bunun dışında bir de yurtdışından posta ile gelen eşyalar var. Bilmeyenler olabilir, bu konuda bazı düzenlemeler oldu ve önceki uygulamalar değişti. Bu yazımızda, son durumu Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün 2010/46 Sayılı Genelgesi doğrultusunda açıklayacağız. Yolcu beraberi eşya Yurtdışından, yolcu beraberinde getirilen eşyalarla ilgili ikili bir ayırım var. 1. Kişisel Eşya: Yurtdışına çıkanlar, ülkeye dönerken beraberlerinde bir kısmını da yurtdışından aldıkları kişisel eşyaları getiriyorlar. Bu konuda rahatlatıcı bir haber verelim; gümrük vergisi açısından yurtdışından getirilen kişisel eşyaların değeri yönünden herhangi bir sınırlama yok. Örneğin, 5 bin ya da 25 bin dolarlık kişisel eşya (yurtdışında alınanlar dâhil) getirilebilir. Hiçbir vergi ödenmez. Ancak 2009/15481 Sayılı Kararname Eki Ek-9’daki listede yer alan eşyalar (sigara, alkol, kozmetik ürünler, elektronik/dijital eşya, vs.) için, değerine bakılmaksızın karşılarında yazılan miktarlarla sınırlı bir kısıtlama var. 2. Hediyelik Eşya: Yurtdışından getirilen hediyelik eşyalarda 430 Euro’luk bir sınırlama var. Hediyelik eşyanın değeri bu tutarı aşarsa, aşan kısım; - AB ülkelerinden getirilen hediyelik eşyalar için yüzde 18, - AB dışındaki ülkelerden getirilen hediyelik eşyalar için yüzde 20, oranında vergiye tabi tutuluyor. Sayı: 373 - Nisan 2011 14 Prof. Dr. Şükrü KIZILOT Hemen belirtelim, hangi eşyaların “kişisel”, hangilerinin “hediyelik” eşya olduğu, gümrük muayene memurunun takdirine bağlı. Posta ile gelen Posta ile gelen eşyalarda muafiyet 430 değil 150 Euro ile sınırlı. Buna göre, gönderim başına değeri 150 Euro’yu aşmayan eşyalar vergiden muaf. Gümrük yetkilileri, posta ile gelen eşyalara, hangi sıklıkta geldiğine göre ba- kıyor ve devamlılık arz ettiği kanaatine vardıkları takdirde, 150 Euro’luk muafiyeti de uygulamadan, ticari eşya olarak değerlendiriyorlar. Posta ile gelen, ticari bir özellik taşımayan ve değeri 151-1.500 Euro arasında olan eşyalar; AB ülkelerinden gönderilmişse yüzde 18, bunun dışındaki ülkelerden gönderilmişse, yüzde 20 oranında vergiye tabi tutuluyor. Değeri 1.500 Euro’nun üzerinde olan posta ya da kargo ile gelen mallar ise mal ithalatı kapsamında değerlendiriliyor. Cep telefonu Cep telefonunun (TV, müzik çalar ve video oynatabilme özelliğine sahip olanlar dâhil) vergiden muaf olabilmesi için yolcu beraberi kişisel eşya statüsünde olması gerekiyor. Her bir yolcunun, iki takvim yılında bir adet ile sınırlı olmak üzere, telefonun değerine bakılmaksızın cep telefonunu gümrük vergilerinden muaf olarak yurda ge- tirmeleri mümkün. Kullanılabilmesi için telefonun yurda girişten itibaren bir ay içinde GSM operatörlerinin yetkili mağazalarına gidilip pasaporta yazdırılması gerekiyor. Ayrıca hediyelik eşya statüsünde veya posta/hızlı kargo taşımacılığı yoluyla muafen veya vergileri ödenerek cep telefonu getirilmesi mümkün değil. Yurtdışına gidenlerin, bu yazıyı gitmeden önce bir daha okumalarında yarar var. 5.000 dolarlık sınır Konumuz yurtdışına çıkışla da ilgili. Bu nedenle, yurtdışına çıkışta beraberinizde taşıyacağınız nakit parayı da hatırlatalım. Yurtdışına çıkarken, kişi başına 5 bin dolar ya da buna eşit yabancı parayı yanınızda çıkartabiliyorsunuz. Daha fazla olursa, müsadere ediliyor ve ceza kesiliyor. Banka kartı ile harcama yönünden ise hiçbir sınırlama yok. Kartınızın ya da kartlarınızın durumuna göre 50 bin ya da 200 bin dolar harcayabilirsiniz. Yurtdışına para havale etmeniz yönünden de sorun yok. 50 bin ya da 500 bin doları hiçbir sorgu sual olmadan havale edebilirsiniz. Ancak beraberinizde 5 bin doların üzerinde para olursa, işin rengi değişiyor. Nasıl, fıkra gibi değil mi? Sayı: 373 - Nisan 2011 15 Konferans BU FIRSAT BİR DAHA GELMEZ, TORBA YASA FIRSATINI KAÇIRMAYIN Kamuoyunda 'Torba Yasa' olarak bilinen borçların yeniden yapılandırılmasını öngören kanundan yararlanmak için zaman azalıyor. Yasa, sendikamızın Danışma Kurulu Toplantısı'nda Şükrü Kızılot ve Ekrem Sarısu'nun da katıldığı toplantıda masaya yatırıldı. Konuşmacılar yasanın büyük bir fırsat olduğunu belirterek, 2 Mayıs'a kadar herkesi başvuru yapmaya çağırdılar. Kamuoyunda 'Torba Yasa' olarak bilinen borçların yeniden yapılandırılmasını öngören kanun sendikamızın Danışma Kurulu Toplantısı'nda masaya yatırıldı. Toplantıda, Gazi Üniversitesi İİBF Maliye Bölüm Başkanı ve dergimiz yazarı Şükrü Kızılot ile Posta Gazetesi yazarı Ekrem Sarısu, uygulamanın mali ve sosyal güvenlikle ilgili bölümleri hakkında üyelerimize bilgi verdi. Toplantının açılışında konuşan sendikamız Yönetim Kurulu Başkanı Halit Narin, düzenlemenin herkesin menfaatine olduğunu belirterek, "Yasada çok güzel şeyler var. Ama bunlar bedavayla kapanacak şeyler değil. Yani bir miktar parasını verirseniz büyük yükten kurtulabiliyorsunuz. Eğer 'Parayı vermeden ben bundan sıyrılayım' diyorsanız, onu yapamıyorsunuz. Üstünüzdeki bu yükten kurtulmak istiyorsanız, bir miktar para verip bu fırsattan istifade etmeliyiz. Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında ilk defa bu kadar geniş kapsamlı, af diyeceğimiz bir fırsat çıkmıştır" dedi. Sayı: 373 - Nisan 2011 16 Daha sonra söz alan Şükrü Kızılot ise Torba Yasa'nın adının bile 832 kelimeden oluştuğunu ve 141 adet yasada değişiklik yaptığını belirterek, "Kapsama giren alacaklar yönüyle baktığımızda, gazetelerden okuduğunuz; vergiler, idari para cezaları, sosyal güvenlik primi, odalara olan aidat borçları, elektrik, su, doğalgaz borçları, kaynak kullanım destekleme primi, liste uzayıp gidiyor ve 31 Aralık 2010 tarihine kadar olan borçları ve bu tarihe kadar verilmesi gereken beyannameleri kapsıyor. Bu yönüyle neredeyse herkesi ilgilendiriyor" şeklinde konuştu. Devletin birikmiş alacağının ciddi boyutta olduğunu belirten Şükrü Kızılot, "2011 yılı bütçesinde herhangi bir tahsilat konulmamış durumda. SSK, Bağ-Kur ve vergi yapılandırılmasıyla ilgili alacakların belli bir kısmı 2011 yılında tahsil edilecek. Ama 2011 yılı bütçesi hazırlanırken ve kabul edildiği aşamada da buradan bir lira gelir gözükmüyor ve kuşkusuz buradan devlete ciddi anlamda bir gelir olacak. Mayıs ayında ödemeler başlayacak. O yüzden 2011 yılında bütçenin zaman zaman fazlalık vereceğini görebileceğiz. O sevindirici bir şey" dedi. Anaparada indirim olmadığını söyleyen Kızılot, şunları söyledi: "Faizler siliniyor ve yeniden hesaplanıyor; düşük oranlı bir faiz ve 36 aya kadar vade oluyor. Örneğin, 2005 yılında 38 olan oran TEFE oranına göre alındığında 13’te 1’e falan iniyor. Gecikme faizi ve gecikme zammı oranları yıllara göre değişiyor. TEFE oranları da değişiyor. Şöyle bir cümle kullanırsam çok yanlış olmaz: Birikmiş borçların işlemiş faizlerinin ortalama olarak 4’te 3’ü silinecek, 4’te 1’i tahsil edilecek, dersem genel mesajı vermiş olurum. Borcu olanlar başvuru süresini aman kaçırmasınlar. 2 Mayıs'ta bitiyor. Bu tarihe kadar dilekçelerin verilmesi gerekiyor. Ondan sonra da ödemeler başlıyor. Yani Mayıs’ta vergilerin taksiti, Haziran’da da sigorta primlerinin taksitleri başlıyor. Bakanlar Kurulu’nun bir ay uzatma yetkisi var. Tahmin ediyorum uzatacak. Ayrıca ödemelerin aksama noktası da çok önemli. İkiden fazla bir takvim yılında aksatma olmayacak. Yani 1 Ocak-31 Aralık arasındaki döneme takvim yılı diyoruz. Bir takvim yılında ikiden fazla aksaklık olmayacak. Aksayan taksitlere her ay yüzde 1.40 faiz uygulanacak. Üç tane aksarsa o zaman 'yok arkadaş sen hakkını kaybettin' denecek. Eskiye dönecek, o nedenle ne yapıp yapıp, bulup buluşturup bunu ödemek gerekiyor. Ciddi de bir tahsilat olacağa benziyor. Çünkü iş sıkı tutuluyor bu kez." Yasadaki bazı konulara da açıklık getiren Şükrü Kızılot, "Eğer haciz varsa, hacizler kalkmayacak, devam edecek. Sadece ödenen kısma isabet eden haciz kalkacak. O da çok dü- şük oranlı bir kısım. Ama banka kartıyla ödenirse, onların tamamı peşin ödeme gibi kabul edilecek. Fakat faizi uygulanacak. Maliye 'seçenekleri biliyorsunuz, durumunuza göre kararınızı siz verin' diyor. Ayrıca 'Peşin ödersek indirim var mı' diye çok soruyorlar. Hayır, peşin ödemeye kesinlikle indirim yok. Anaparada hiçbir şekilde bir indirim söz konusu değil. Ama vadeli ödeyenle, peşin ödeyen arasında bir ayırım yapılmış, O da şu; her yıl için yüzde 5 faiz konmuş. Bir yıl vadeli mi ödeyeceksiniz 12 ay, onun üzerine yüzde 5 ekliyor toplam borcunuz ortaya çıkıyor. 36 aya kadar taksit imkânı sağlanıyor. 36 ay bildiğiniz gibi üç yıl ettiği için toplam yüzde 15 faiz eklenecek. Ve her yıl itibarıyla da ikiden fazla taksitin aksatılmaması gerekiyor. Bunu bir kez daha belirteyim. Bu, normal bildiğimiz esnaf, sanatkar, tüccar, şirket, vatandaşla ilgili tablo" dedi. Sadece futbol kulüpleri için 84 ay taksit imkânı tanındığını da anlatan Şükrü Kızılot, İl Özel İdareleri ve belediyelere olan borçlarda da 36 taksitte 72 ayı bulabilen bir ödeme kolaylığı yapılacağına dikkat çekti. Şükrü Kızılot, matrah artırımı konusunda ise şu bilgileri verdi: "Genel olarak biliyorsunuz bundan önceki yıllarda da uygulandığı için matrah artırımında vergi incelemesi yok. Burada öncelikle şu ipucunu vermek istiyorum. Varlık Barışı Yasası çıktı, bazı şirketler veya işadamları yüzde 2 ödeyerek ya yurtdışından para getirdiler ya da yurtiçinde belli bir miktar beyanda bulundular. Burada da o durumda olanlar var. Şimdi bu matrah artırımı 2006’dan başlıyor, 2006, 2007, 2008, 2009 varlık barışından dolayı eğer beyanda bulunduysanız matrah artırımı yapmanıza gerek yok. Hatta o Varlık Barışı'ndan getirdiğiniz para, matrah artırımından daha sağlam bir para. Şöyle ki: İşlemi itibarıyla hem Gelir Vergisi yönünden hem Kurumlar Vergisi yönünden hem KDV yönünden bütün matrah farklarını kapsıyordu. Oysa burada matrah artırımında her bir vergi türü için ayrı ayrı artırım, ayrı ayrı vergi ödemek gerekiyor. Matrah artırımı yapanlar 2006-2007’yi artırmazsanız olabilir. Dikkat çekmek istiyorum: Sonradan unutulabilir, 'Biz atladık, dört yıllık birden matrahı artırdık oysa biz iki yıllık da varlık barışından ödeme yapmıştık' dememeniz için belki notlarınıza, o durumda olanlar, varlık barışını unutma, diye kendi kendinize bir not düşmenizde yarar var. Önce Ku- Sayı: 373 - Nisan 2011 17 Konferans rumlar Vergisi yönünden bahsedersek, 'şirketinizin beyan ettiği kazancı 2009 yılında yüzde 5 artırın' deniyor. Geriye dönük de 20, 25, 30 artırdığınızda ve bununla ilgili olarak da yüzde 20 oranında bir vergi ödediğinizde vergi incelemesi, kurumlar vergisi yönünden yapılmayacak. Vergisini düzenli olarak ödeyenlere burada bir avantaj sağlanarak 'yüzde 15 olacak' deniyor. Diyelim ki şirketiniz 2009'da 200 bin lira kazanç bildirmiş. Yüzde 15 artıracak. 30 bin lira yapar. 30 bin liranın eğer vergisini düzenli ödediyseniz 30 bin liranın yüzde 15’i 4 bin 500 lira eder. 4 bin 500 liralık bir artırım yaptığınızda vergide, ödediğinizde, vergi incelemesi yapılmayacak. Eğer 2009’da vergilerinizi biraz aksatmışsanız o zaman yüzde 20’den ödeyeceksiniz. Diğer yıllarda da gördüğünüz gibi 2008 yılı yüzde 20 artırılacak, 2007 yılı yüzde 25 artırılacak, 2006 yılı ise yüzde 30 artırılacak. Bu arada bana göre 2006 yılını artırmasanız da olabilir, diye düşünüyorum. Nedeni de şu: Maliye Bakanlığı'ndaki yetkili, 'Biz incelemelerde frene bastık. 2006 yılında kimseyi incelemeyi istemiyoruz. Matrah artırımları için belli bir süre var. Arkadaşlarımıza söyleyeceğiz bırakın defteri kitabı, elinizdekileri bir an önce temizleyin ve gidin il il dolaşın, anlatın, devlete de para lazım, bunları izah edin, diyeceğiz. Ve ondan sonra da 2012’den başlayarak bir strateji belirleyeceğiz' dedi. Dolayısıyla 2006 yılının bundan sonra inceleme istenmesi zayıf bir ihtimal. Hepinizin de bildiği gibi 2006 yılı, 2011 yılının sonunda zaman aşımına uğruyor. 2006 yılının, 2012’de inceleme istenmesi hukuken mümkün değil. Kişisel görüşüm bu, tabii ki kararı siz vereceksiniz. Eğer şirket çok düşük kazanç bildirdiyse veya zarar ettiyse o zaman Maliye, '2009 yılında 24 bin 460 liradan aşağı kabul etmem' diyor. Mesela şirketiniz 100 bin lira kazanç bildirdi. Yüzde 15 artırırsa 15 bin lira eder. O zaman 15 bin liranın vergisini ödemek yerine Maliye, '24 bin 460 liradan aşağıyı kabul etmiyorum. Asgari matrahın bu olacak' diyor. Gelir Vergisi yönünden de oranlar Kurumlar Vergisi'ndeki gibi aynı 15, 20, 25. Yani 2006, 2007, 2008, 2009’da gelir elde etmiş olup, bu gelirini vergi dairesinin bilgisi dışında bırakanlar, matrah artırımı yapıp kurtulabilecekler. Kira geliriniz var bildirmediniz, çok komik rakamlarla bunları sıfırlıyorsunuz. 2009 yılında 1 milyon kira gelirini bildirmeyen birisi 489 lira ödediğinde 'sen 2009’da kira geliri elde etmişsin hani bunun vergisi' denilemeyecek. Eş dost, komşu varsa yani dört yıldır gizleyen birisi, 1.700 lira civarında ödediğinde isterse 4 yılda bir milyon lira kira gizlesin, ona bundan sorgu sual yok. Para ödemeye alışık değilim, tansiyonum yükselir, diyorsa 36 aya kadar da vade var. Kaçırılacak fırsat değil." Sayı: 373 - Nisan 2011 18 Sosyal güvenlik uygulamaları Torba Yasa'yı çalışma hayatı açısından yorumlayan Ekrem Sarusu ise Torba Yasa 'nın sosyal güvenlik prim borçlarını da yeniden yapılandırdığına dikkat çekerek, "Yasa SSK prim borcu, Bağ-Kur prim borcu, isteğe bağlı prim borcu, sigortalılıkları durdurulanların borcu, özel inşaatlar ve ihale konusu işleri nedeniyle asgari işçilik üzerinden hesaplanan prim borçları, idari para cezaları, işverenlere iş kazası ve meslek hastalığından işverenlerimize rücu edilen borçlar, sosyal güvenlik kurumunun yaptığı fazla ve yersiz ödemeler ve sosyal güvenlik kurumuna olan kira borçları yeniden yapılandırılıyor" dedi. 30 Kasım 2010 ve geçmiş aylara ait prim borçlarının aftan yararlandığını belirten Ekrem Sarısu, şunları söyledi: "İdari para cezalarında da 31 Aralık 2010 tarihine kadar işlenen fiillere ilişkin olarak kesilen idari para cezaları af kapsamında. Af kapsamından yararlanmak için öncelikle 2 Mayıs 2011 tarihine kadar bir başvuru yapmamız şart. Ama beklemeyin, hemen yarın gidip başvurunuzu yapın. Neden, derseniz; başvuru hemen para ödeme anlamına gelmiyor. Prim borçlarını yapılandırdığımızda peşin ödeyebiliyoruz, 36 aya kadar taksitle ödeyebiliyoruz. Peşin ödemenin güzel tarafı şu, Haziran 2011 Perşembe günü mesai saati sonuna kadar yaptığımız ödemeler peşin sayılıyor ve kanunun yayınlandığı 25 Şubat 2011 ile 30 Haziran 2011 tarihleri arasındaki dönem için herhangi bir faiz, fark ödemiyoruz. Bu güzel bir imkân. Prim borçlarının aslından silinme yok, aslını ödüyoruz. Gecikme cezası ve gecikme zamları siliniyor. Bunların yerine de enflasyon oranında bir gecikme zammı hesaplanıyor. Gerçekten çok ciddi ve büyük avantajlar var. Bir yılda altı eşit taksitle ödersek borca yüzde 5, 1.5 yılda dokuz eşit taksitte ödersek yüzde 7, 2 yılda 12 eşit taksitle ödersek yüzde 10, 3 yılda 18 eşit taksitle ödersek yüzde 15 taksitlendirme faizi ilave ediliyor. Taksit şöyle hesaplanıyor: Prim borcunun aslı, prim borcuna vade tarihinden kanunun yayınlandığı 25 Şubat 2011 ta- rihine kadar hesaplanan enflasyon faizi, bir de taksit seçeneğimize göre hesaplanan taksitlendirme faizini yazıp topluyoruz, tercih ettiğimiz taksit sayısına böldüğümüzde ödeyeceğimiz taksit tutarı çıkıyor. Taksitleri her ay ödemiyoruz, iki ayda bir ödüyoruz. İlk taksit 30 Haziran 2011 Perşembe günü mesai saati sonuna kadar ödeniyor. Ancak dava açılmaması gerekiyor. Bu konuda açılmış davamız varsa vazgeçiyoruz, kanuni yollara başvurmuyoruz. İsteğe bağlı sigorta borçları da, prim borçları da af kanunundan yararlanıyor. İşadamlarımızın bir bölümü isteğe bağlı sigortalı veya eşi çocukları, ailesinde, çevresinde çok sayıda isteğe bağlı sigortalı var. İsteğe bağlı prim borçları da 30 Kasım 2010 ve geçmiş aylar olacak. Af kanununun yayınlandığı 25 Şubat 2011 tarihine kadar ödenmemiş bulunacak. İsteğe bağlı prim borçlarında da aynı 2 Mayıs'a kadar başvuru var. İşadamlarımızı ilgilendiren çok önemli ve bilinmeyen bir konu da sosyal güvenlik destek primi borçları. Sosyal güvenlik destek primi borçları da yararlanıyor. Destek primi şu: Sisteme 8 Eylül 1999 tarihinde geldi. Biliyorsunuz 8 Eylül 99’da bir kanun çıktı, emekli olmayı oldukça zorlaştırdı. Emekli olma çok zorlaştığı için de toplum buna 'mezarda emekli- lik yasası' dedi. Emekli olup emekli aylığını kestirmeden Bağ-Kur'lu olmayı gerektiren bir iş yapan yani kendi nam ve hesabına çalışan şirket ortağı olan anonim şirketlerin yönetim kurulu başkanı ve yönetim kurulu üyeliği yapanların, sosyal güvenlik destek primi ödemesi gerekir. Bunu kimse bilmiyor, çoğu kişi de ödemedi. Şu anda on bin lira civarında ortalama borç geliyor. Destek primi 8 Eylül 1999’da Bağ-Kur'dan emekli olanlara geldi. 2 Ağustos 2003’te de diğer kurumlardan yani SSK, Emekli Sandığı ve sigorta ve bankaların özel vakıf emekli sandıklarından emekli olanlar için geldi. Sonra siyasi otorite bu güzel tatlı bir para, çünkü destek priminin hep getirisi var götürüsü yok, tekrar bir yasa yaptılar. 28 Ocak 2004 tarihinden sonra da tüm şirket ortakları, anonim şirketin yönetim kurulu başkanları, anonim şirketin yönetim kurulu üyeleri ve kurucu ortak, anonim şirket kurucu ortakları için de bu zorunluluk geldi. Ama 1 Ekim 2008’den itibaren anonim şirket kurucu ortakları Bağ-Kur sigortalısı olma zorunluluğundan çıktığı için kurucu ortaklar için 1 Ekim 2008’den sonra bu zorunluluk yok. Destek primi borcu için aftan yararlanmak için öncelikle 2 Mayıs'a kadar gidip bir destek primi tescili yaptırmak gerekiyor. Tahakkuk eden prim borcunun aslını ve enflasyon oranında hesaplanan gecikme bedelini aynı diğerleri gibi klasik şekilde Haziran sonuna kadar ödersek başka bir bedel ödemeden, ama taksitle ödersek tercih ettiğimiz takside göre makul bir faiz ilave edilecek ve gecikme cezası ve gecikme zammının tamamı silinecek. Bir sıkıntılı konu da özel inşaat ve ihale konusu işlerdeki asgari işçilik üzerinden hesaplanan primler. Özel inşaatlar bittiğinde dosyasının kapatılıp belediyeden iskân, oturma izni alabilmek için SSK’ya gidip bir ilişiksizlik belgesi almamız gerekiyor. O belgeyi istediğimizde de SSK dosyayı açıyor, inşaatın maliyetine göre bir işçilik bildirilmiş mi, bildirilmemiş mi onu kontrol ediyor, eksik işçilik bildirildiyse onu çıkartıyor. Onun üzerinden bir prim hesaplıyor. Onu ödersek ilişiksizlik belgesi alıp belediyeye götürüp iskân belgesi alıyoruz. İşte bundan dolayıdır ki büyük kentlerde konutların, binaların çok büyük bir bölümü, yüzde 80’e yakın olduğu ifade ediliyor maalesef oturma izni, iskânı yok. İşte yasa buna da imkân getiriyor 30 Kasım 2010 tarihinden önce bitmiş olan özel inşaatlar ve ihale konusu işler için eksik işçilik primi tebliğ edilmişse kuruma başvurarak ödeyebilirsiniz." Sayı: 373 - Nisan 2011 19 Güncel TEKSTİL VE HAZIR GİYİM SEKTÖRÜ İDDİASINI SANAL DÜNYAYA TAŞIYOR Malum yeni Türk Ticaret Kanunu’na göre her şirketin bir internet sitesi olması zorunluluk. Ancak Türk tekstil ve hazır giyimcilerin çoğu bu süreci çoktan geride bıraktı. Bugünlerde neredeyse ‘özel alışveriş siteleri’ kurmak zorunluluk haline geldi. Artık tekstil ve hazır giyimciler, kurumsal sitelerinin yanında bu tür platformlar kurarak yeni şubelerini internette açıyor. Geçen ay bu rüzgâra kapılan iki ünlü marka Vakko daybuyday.com’u, Boyner ise morhipo.com’u hayata geçirdi. Şüphesiz hayattaki en keyifli şeylerden biri alışverişe gitmek... İster Metrocity ister StarCtiy'de olsun isterse Osmanbey veya Nişantaşı gibi süslü bir sokakta, güzel renklere, tasarımlara ve de fiyatlara bakarak dolaşmak insanı gezerken dinlendirir. Hatta bazen sakinleştirir, dertlerini unutturur. Bu geziler sırasında ya kendimize bir şeyler alırız ya da başkasına hediye. Ancak tüm bunlar için vakit ayırmak zorundayız. Bugün dünya, bu işi internet ile çözdü. Herşeye yetişemeyenler artık makyaj malzemelerinden giysilere internette görüp, seçip sipariş veriyorlar. Elbette gezerek, seçerek ve görerek alışveriş yapmaya benzemiyor ama insanlara sunulan bu yepyeni alternatif her geçen gün çığ gibi büyüyor. geçen gün yaşanan artış oldu. Boyner Holding Yönetim Kurulu Başkanı Cem Boyner, holdingin e-ticaret dünyasına girişinin en önemli nedeni olarak Türkiye'de internet kullanıcı sayısının 30 milyona ulaşmasının ve online alışverişe gösterilen ilgideki artışın bu alana giriş yapma kararlarında en etkili faktörler olduğunu bildirdi. Türkiye'nin önde gelen tekstil ve hazır giyimcileri de sektördeki iddiasını on-line dünyaya da taşıyarak rakiplerinden aşağı kalmadığını gösteriyor. Şüphesiz bugün tekstil ve hazır giyimcilerin birçoğu, henüz yürürlüğe girmese de yeni Türk Ticaret Kanunu'nun getirdiği zorunluluk çerçevesinde internet sitesine sahip. Bu şirketlerin birçoğu da bu siteleri, fonksiyonel hale getirerek markalarını tanıttıkları, müşterilerini yeni ürün ve koleksiyonlar konusunda haberdar ettikleri bir platforma dönüştürmüş durumda. Bu şirketler arasında Söktaş, Altınyıldız, Levi's, Epengle, Orta Anadolu ve daha birçok işletmeyi saymak mümkün. Ancak bugünlerde bazı işletmeler var ki, mevcut kurumsal internet sitelerinin yanında ‘özel alışveriş siteleri’ de kurarak sanal dünyaya yeni bir soluk getiriyor. Cem Boyner, sitenin tanıtım toplantısında, Çığ gibi büyüyen sanal alışverişin rüzgârına sadece geçtiğimiz mart ayında iki isim birden katıldı. Boyner Grubu’nun kurduğu ‘morhipo.com’ 22 Mart'ta, Vakko'nun hepsiburada.com ile birlikte hayata geçirdiği ‘daybuyday.com’ ise 3 Mart'ta açıldı. Her iki ünlü markanın da özel alışveriş sitesi kurmasında en büyük etken, internet kullanıcı sayısında her Sayı: 373 - Nisan 2011 20 dünyada e-ticaretin çığ gibi büyürken, medya ürünleri, hazır giyim ve tüketici elektroniği olmak üzere 3 büyük kategorinin öne çıktığını, Türkiye'de hazır giyim, yani ayakkabı, aksesuar ve ev tekstili bölümünün en büyük olduğunu söyledi. Boyner Grubu'nun bütün işinin hazır giyim, ayakkabı, aksesuar ve ev tekstilinden oluştuğunu, bu alandaki deneyimlerini ve tüketici bilgilerini kullanarak e-ticaret alanına girmeye karar verdiklerini belirten Boyner, "Bugüne kadar perakendede çok ezber bozduk. 1980'lerde 'müşteri kraldır' dedik, koşulsuz müşteri mutluluğunu getirdik. Advantage Card'ı çıkardık, Fish, Back-up derken bu kadar yenilikçi bir kurum olarak alışverişin yenidünyasının dışında kalmamız beklenemezdi. Ama bu dünyaya girerken de herhangi bir oyuncu olarak giremezdik. Bütün internet alışveriş sitelerini taradık, birbirlerini tekrarlayan alışkanlıkları, ezberleri inceledik, sorguladık, didik didik ettik ve çok farklı bir dünya yaratmaya karar verdik. Morhipo aslında bu dünyanın adı..." dedi. Sadece kendi markaları değil, piyasadaki yeni markalar ve rakiplerinin markalarının da Morhipo'da bulunacağını bildiren Cem Boyner, "Aslında Morhipo çift sarılı bir yumurta... İçinde hem sezon ürünlerinin indirimle alınacağı bir bölüm var hem sezon sonu ürünlerinin dehşet indirimlerle alınacağı bir bölüm var. Bu alanda belki de bir ilk. Müşterilerimiz perakende alanında bizden çok yüksek beklentilere sahip. Bizi sürekli iğne üzerinde tutuyorlar" diye konuştu. Perakendedeki servis, sunum, kalite standartlarını internet ortamına taşıma misyonu ile yola çıktıklarını ifade eden Cem Boyner, morhipo.com sitesinin her yaş ve gelir grubuna sesleneceğini belirterek, şunları kaydetti: "Yıllara dayanan perakende tecrübemiz ile müşterilerimizi yakından tanıyor ve bizden beklentilerini takip ediyoruz. Bu tecrübemizi ve Boyner Grubu'nun sahip olduğu sinerjiyi internet ortamına taşıyarak müşterilerimize farklı bir satış kanalından ulaşacak, onları yine şaşırtacağız, şımartacağız ve mutlu edeceğiz. morhipo.com'un, exclusive bölümünde olağanüstü markaları yüzde 90'lara varan indirimlerle sunarken, aynı zamanda bir ilki gerçekleştirerek yeni sezon ürünlerini de mağazalara göre daha avantajlı koşullarla satacağız. Amacımız bütün müşterilerimize onları her açıdan çok mutlu edecek on-line alışveriş tecrübesi yaşatmak. Sitenin yaşama geçtiği ilk günden itibaren sunduğumuz markalar, ürün çeşidi ve lojistik hizmetlerinde mükemmellik ile liderliği hedefliyoruz. Biz bu işe girerken tekerleği yeniden icat etmedik. Biz aslında 1971 yılından beri yaptığımız herşeyin toplamını çözüm ortaklarımızla beraber internet alanına taşıdık. Bir yıldır bu işe hazırlanıyoruz. Bize en iyi malzemelerle en iyi böreği yapmak düştü." Sayı: 373 - Nisan 2011 21 Güncel İNTERNETTEKİ ÖZEL ALIŞVERİŞ SİTELERİ MAĞAZA SATIŞLARINI DA ARTIRIYOR Türkiye’de son zamanlarda tekstil ve hazır giyimcilerin kurduğu özel alışveriş sitelerinin yanında çeşitli girişimciler tarafından kurulan ‘özel alışveriş kulüpleri’ de artmaya başladı. Bu şekilde hizmet veren özel kulüpler arasında Trendyol, Markafoni, Limango, Giyimsepeti, Modaport gibi birçok platformu saymak mümkün. Bu kulüpler yaptıkları kampanyalarla giyim markalarının bilinirliliğini de artırıyor. Örneğin bu tür bir alışveriş kulübünü ziyaret eden bir tüketici, beğendiği bir ürünü, o markanın mağazasında da görme ihtiyacı hissediyor. Böylece alıcı o markanın yolunu tutuyor. Uluslararası araştırma şirketi TNS Sofres'in yaptığı bir araştırma da bu tezi doğruluyor. TNS Sofres’in özel alışveriş kulüpleri pazarıyla ilgili olarak genel internet kullanıcıları üzerinde yaptığı araştırmaya göre, 10 kullanıcıdan 4'ü bir ürünü özel alışveriş sitesinde beğenip daha sonra mağazadan alma eğilimi gösteriyor. Özel alışveriş sitesinde yapılan kampanyanın ardından mağazadaki satışların artmasının nedenlerinin başında yüzde 62 ile ürünün özel alışveriş sitesinde beğenilmesi ancak stoklarda kalmadığı için site üzerinden alınamaması geliyor. Kampanyayı gördükten sonra mağazadan alışveriş yaptığını söyleyenlerin yüzde 31'i, markayla özel alışveriş sitesi sayesinde tanıştığını, yüzde 19'u da özel alışveriş sitesi sayesinde markayı hatırladığını belirtiyor. Yine aynı araştırmanın sonuçlarına göre siteden alışveriş yapanların yüzde 61'i fiyat daha uygun olduğu için, yüzde 22'si kendi yaşadığı bölgede markaya ulaşma imkânı olmadığı için ve yüzde 17'si de geleneksel yoldan alışverişe vakit bulamadığı için özel alışveriş kulübünden alışveriş yapmayı tercih ediyor. Kampanyası yapılan markaların, özel alışveriş sitesi üyelerinin yüzde 13'ü ve son 6 ayda alışveriş yapmış üyelerin yüzde 23'ü arasında bilinirliği artıyor. Site üyelerinin yüzde 39'u ve son 6 ayda alışveriş yapmış üyelerin yüzde 53'ü özel alışveriş kulübü ile yeni bir markayla tanışıyor. Uzmanlar, araştırma yurtdışında yapılmasına rağmen, sonuçlarının Türkiye'de de farklı olmadığını belirtiyor. Cem Boyner, "Bu projeye, bir internet yatırımı, diye girmedik. Nasıl Akmerkez, İstinye Park'ta, Cevahir'de olmamak olmazsa, internet kanalında satış kanalımız olmadan da olmuyor. Markalarımız ve grubumuz için internet kanalında olmamak imkânsız. Yeni bir satış kanalında varolmak, diye de bakabilirsiniz" şeklinde konuştu. Cem Boyner, "Neden Morhipo?" sorusu üzerine "Gerçek cevabı; başka isim bulamadık. İnternet alanında herşey alınmış. 1.5 ay çalıştık. Sonunda Morhipo'da bir boşluk bulduk. Çok da hoşumuza gitti. Çok da benimsedik. Buradan çok kuvvetli bir marka yaratacağız" dedi. Cem Boyner, grup olarak ne kadarlık bir on-line satış hedeflediklerine ilişkin soruya da, ''2011 için cirosunun yüzde 5'ten biraz fazlasını hedefleyen markalarımız var. Morhipo ile birlikte 2012'de bu rakamların yüzde 10'ların üzerine çıkacağını tahmin ediyoruz. Önümüzdeki 1-2 ay bütün enerjimizi Morhipo işimize vereceğiz. Grup markalarının bir kısmı diğer internet alışveriş sitelerinde var. Önümüzdeki birkaç ay geçtikten sonra tekrar bütün grup markaları, rakip olan bütün internet sitelerinde iş yapabilecek" yanıtını verdi. Morhipo.com Genel Müdürü Kaan Dönmez de Türkiye'nin, genç ve büyük nüfusu ile e-ticarette büyük bir potansiyele sahip olduğunu vurguladı. On-line alışverişe gösterilen ilginin her geçen gün arttığına işaret eden Dönmez, "Morhipo.com ile hedefimiz en geç 6 ay içerisinde günde 10 bin adet ürünü müşterimize ulaştırabilmektir" diye konuştu. Dönmez, e-ticaret cirosunun 3 milyar lira olduğunu belirterek, "Krize rağmen yüzde 50 büyümeler gösteren bir sektör..." dedi. Kaan Dönmez'in verdiği bilgiye göre tekstilden ayakkabıya, çantadan aksesuara yüzler- Sayı: 373 - Nisan 2011 22 ce markayı, dünya modasına yön veren tasarımları, çarpıcı ürün seçeneklerini, kadın, erkek, çocuk, ev&yaşam ve designers kategorileri altında cazip fiyatlar ile tüketicilerin beğenisine sunacak olan morhipo.com, sadece geçmiş sezonun ürünlerini değil, yeni sezon ürünlerini de indirimli satacak. Sitede, ayrıca dünyaca ünlü markaların ürünlerinin yüzde 90'lara varan indirimlerle tüketiciyle buluşacağı 'Morhipo Exclusive' bölümü de yer alacak. Hakko'dan daybuyday.com Vakko Yönetim Kurulu Başkanı Cem Hakko'nun, Hepsiburada.com ve yatırımcı Dinç Artman'ın ortaklığında kurduğu yeni e-ticaret markası 'daybuyday.com' ise 3 Mart'ta açıldı. Açılışını Vakko ürünleri ile yapan daybuyday.com, moda ve aksesuar kategorilerinin yanı sıra kozmetik ve çocuk gibi kategorilerde de faaliyet gösteriyor. Site, hepsiburada.com'un altyapısından faydalanıyor. Daybuyday.com Genel Müdürü Dinç Artman, 'private shopping (özel alışveriş)' olduğunu belirterek, amaçlarının öncelikle firmaların stoklarını eritmek olduğunu söyledi. Türkiye'den ve dünyadan birçok firmayla iletişimde bulunacaklarını ifade eden Artman, öncelikle yerel tedarik yapmak istediklerini ancak yurtdışından da projeye katkı gelmesini öngördüklerini belirtti. Sitede ilk 4 gün tamamen Vakko Outlet satışı yapıldığını belirten Artman, geleneksel hale gelen Vakko Alışveriş Çadırı'nın internet üzerinden müşterilerle buluştuğunu söyledi. Artman, Vakko'nun bugüne kadar internetten hiç satış yapmadığını da hatırlattı. İlk yıl için 20 milyon lira civarında ciro beklediklerini kaydeden Artman, Vakko'nun ardından Valentino, Prada gibi markaları sunacaklarını dile getirdi. Dinç Artman’ın verdiği bilgiye göre daybuyday.com'a açılışın ardından siteye iki günde 50 bin kişi üye oldu. Siteye en büyük ilgi, büyük metropollerden geldi. Satış listesinin başında İstanbul bulunuyor. Daybuyday.com İstanbul, Ankara ve İzmir’in yanı sıra ülkemizin Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden de yoğun ilgi gördü. Daybuyday.com’da ilk gün rekor satış gerçekleşti ve ürünlerin yaklaşık yüzde 30’u tükendi. Hedeflerinin, markaları stok yükünden kurtarmak ve müşterilere hayallerindeki markaları satın alabilecekleri fiyatlarda sunmak olduğunu belirten Dinç Artman, "Beklenti çıtamız yüksekti ancak müşterinin teveccühü bizi bu çıtanın çok üzerine taşıdı" dedi. Hepsiburada.com'un Genel Müdürü Aytuğ İğneli ise yaptığı değerlendirmede Türkiye'de 2011-2014 yılları arasında e-ticaret hacminde 'patlama' beklendiğini ifade ederek, pek çok markanın e-ticaret yatırımlarına başladığını, pek çok oyuncunun da sektör için hazırlandığını belirtti. NAKO İNTERNETİ ÖRGÜ PALTFORMUNA DÖNÜŞTÜRMEYİ BAŞARDI Satış ve pazarlamanın yanı sıra interneti eğlenceli hale getirerek tüketicilere çeşitli alternatifler sunan markalardan biri de Nako markasıyla üretim yapan Ormo Yün… Şirket nako.com.tr’den satış yaparken aynı zamanda yaptığı kampanyalar ve hediye seçenekleriyle sanal alışverişi renklendiriyor. 40’a aşkın ürün çeşidi bulunan Nako, aynı zamanda bu sitede kurduğu Nako TV ile de örgü meraklılarına hizmet veriyor. Türkiye’nin ilk ve tek kadın örgü internet televizyonu yayını özelliği taşıyan Nako TV’nin prodüksiyonları ise İMM stüdyolarında gerçekleştiriliyor. Aynı zamanda Facebook’ta da sayfası bulunan Nako’nun, internet sitesindeki çeşitli bilgiler bloglara ve tartışma platformlarına da konu oluyor. İşte o tartışma platformlarından birinde Nako’nun internetteki gücünü yansıtan bir ziyaretçiye ait birkaç cümle: “Malumunuz kaliteli keçe çok zor bulunan bir ürün. Ben ya istediğim renkte ya da kalınlıkta bulmakta zorlanıyorum. En azından İzmir' de satan çok az yer var ve ben daha hiçbirini bulamadım. Gerekli olduğunda internetten sipariş veriyorum. Yine sipariş vermek için internette gezinirken Nako'nun sayfasıyla karşılaştım. Meğer keçe evde de yapılabilecek bir şeymiş. Hemen sizinle de paylaşmak istedim. Vaktiniz bolsa buyurun deneyin.” Dinç Artman'ın 'patlama bekliyoruz' dediği sanal ticaret platformuna önümüzdeki dönemde birçok perakendecinin de katılması bekleniyor. Hatta Abdullah Kiğılı, Yılmaz Yılmaz (Koton), Ümit Zaim (Derimod), Mehmet Hotiç, Yüksel Başeskioğlu (Zeki Triko), Nejdet Ayaydın (İpekyol), Tekin Acar ve Burak Çelet'in (Desa) aralarında bulunduğu 17 ismin ‘Perabayt Bilişim Pazarlama ve Dış Ticaret’ adlı bir şirket kurarak satışlarını internete taşımaya hazırlandığı belirtiliyor. Sayı: 373 - Nisan 2011 23 Ekonomik Diyalog LAF ÇOK, TAHMİN YOK! Zaman çabuk geçiyor. Ekonomik Diyalog köşesinde altı ay önce yazdıklarımı okumaya oturduğumda gayri ihtiyari gerilmiştim. Acaba vahim bir tahmin hatası var mı? Neyse, tedbirli davranıp somut tahmin vermekten kaçınmışım; galiba akıllanıyorum. Son yazım (Eylül 2010) şu sorularla bitiyor: “Bir: Aşırı değerli TL’ye rağmen ekonomi makul sayılacak büyüme hızları tutturabilir mi? İki: Tutturursa dış açık artışı hangi düzeye tırmanır? Üç: Bu çapta bir dış açığın finansmanında sorunlar çıkar mı? Dört: Büyüme duraklarsa iktisat politikası tepkisi ne olmalıdır? Konjonktürün sırrı bu soruların cevaplarında gizlidir.” Soruların gerçekçiliği sizi aldatmasın. İşler öngördüğüm gibi gitmedi. Kafamdaki senaryoyu iyi hatırlıyorum. Pek çok meslektaş gibi, ekonominin 2010 sonunda yavaşlamasını bekliyordum. Çünkü kriz döneminde geciktirilen tüketim doymaya başlamıştı. Zaten talep artışı iç üretimden ziyade ithalatı besliyordu. Yani “normal se- Sayı: 373 - Nisan 2011 24 naryoda” sorunu dış açıkta ve finansmanında değil, talep ve büyümenin teklemesinde görüyordum. Kış aylarında ekonomiyi canlandıracak iktisat politikalarını tartışacağımızı düşünüyordum. Çok ilginç şekilde, sonbaharda konjonktür vites değiştirdi. Özel kesimin tüketim ve yatırım harcamaları aniden hızlandı. Bırakın yavaşlamayı, ekonomi yeniden canlandı. Bir yandan dış açık her ay yeni bir rekora koşarken aynı anda TL tekrar değer kazandı. Dolayısı ile beklediğimin tersine, yılsonuna gelmeden gündemin zirvesine ekonomiyi soğutma arayışları oturdu. Yeni harcama dalgasının kaynağında kredi hacminde hızlı genişlemenin yattığını sanırım sağır sultan bile duydu. Ancak korelasyon nedensellik değildir. Kredi artışının üç unsurunu hatırlayalım: Vatandaş (tüketici ve müteşebbis) gelirinin üzerinde harcama yapmayı arzulayacak; bankalar ona kredi vermeyi kabul edecek; kredi için kaynak olacak. Son ikisini kolay çözüyoruz. Bankalar arası rekabetin sert- leşmesi ve sıcak para girişi finansman boyutunu açıklıyor. Dolayısı ile vatandaşın tavır değişikliğine odaklanmak gerekiyor. İlk akla gelen düşük faizdir. Fakat yazdan sonbahara faiz değişmedi. İşsizlik oranındaki düşüş de açıklamaya yetmiyor. Demek ki başka bir yerde aramalıyız. Soruyu açık soralım. Vatandaşı geleceğe güvenle bakmaya ve borçlanma riskini alıp gelirinin üzerinde harcamaya iten ne oldu? Cevabım var: Referandumdan çıkan güçlü “evet” oyu siyasi istikrar ufkunu uzattı. Vatandaşa güven verdi. Deja vu: Olumlu siyasi gelişmeler daha önce de ekonomide kırılganlığı beslemişti (“Hollanda hastalığı” demiştik). Kasım’dan itibaren para politikasında köklü bir değişikliğe gidilmesi bu sürecin doğal sonucudur. Küresel krizde, kamu maliyesi sağlam bile olsa, “kredi-iç talepdış açık” döngüsünün özel kesim bilançoları üzerinden ekonomiye büyük hasar verdiği bir kez daha görüldü. IMF bile eski dogmalarını terketti. Mali istikrarı tek Prof. Dr. Asaf Savaş AKAT başına faizin sağlayamayacağını, geçmişte olduğu gibi gereğinde döviz ve kredi piyasasına doğrudan müdahale gerekeceğini kabullendi. Türkiye’ye yeni para politikası bileşimi ile yansıdı. Bir yandan faiz indirimi ile TL’ye değer kaybettirmek, aynı anda munzam karşılık artışı ile kredi genişlemesini yavaşlatmak hedefleniyor. Ekonomi yönetiminin amacı mevcut konjonktürün piyasa tarafından şok tedavisi ile düzeltilmesini engellemektir. “İntizamlı düzeltme” arayışına tekabül ediyor. Fevkalade önemli bir gelişmedir. Merkez Bankası’nın biraz gecikerek de olsa “yüksek faiz-değerli TL” kısır döngüsünün reel ekonomiye uzun dönemli maliyetlerinin kısa dönemde sağladığı yararlardan çok daha yüksek olduğunu anladığına işaret ediyor. Ayrıca, 2001 krizinde mali piyasaların yaşattığı psikolojik travmayı da atlattığını gösteriyor. Nitekim yeni politika bileşimine bankacılık kesiminden gelen saldırıları büyük ölçüde göğüslediğini memnuniyetle izledik. Önümüzdeki dönemin kritik sorusuna gelelim. Yeni politika bileşimi büyüme hı- zını ve döviz kurunu sürdürülebilir düzeylere çekmekte başarılı olur mu? Başarıdan ne anladığımıza bağlıdır. Eğer büyüme modelinde kısa sürede radikal bir değişim, yani döviz kurunun ihracata yönelik büyümeyi teşvik edecek düzeye tırmanması bekleniyorsa, cevap olumsuzdur. Hükümet istikrarı bozacak ve ekonomiye “kazık fren” yaptıracak politikalara sıcak bakmıyor. Uzun (birkaç yıl) geçiş dönemi içinde tedrici bir düzeltme istiyor. Siyasi, toplumsal ve ekonomik maliyetler açısından haklı da olabilir. Ancak “intizamlı ricat” senaryosunun da riskleri vardır. Kısa dönemde daha muhtemel duranı, “kantarın topuzunu kaçırma” korkusu ile parasal sıkılaştırmanın koşulların gerektirdiğine kıyasla yetersiz ve geç kalmasıdır. Son dört aylık uygulama bunu çağrıştırıyor. Munzam karşılıklarda tedrici artış yöntemi şu ana kadar kredi hacmini denetim altına alamadı. Mart’ta daha sert önlemler geldi. Sonucu önümüzdeki aylarda göreceğiz. Buna paralel bir risk dış dünyada TL varlıklarına talebin tekrar yükselmesidir. Bu yönde işaretler geldiğini belirtelim. “Risk iştahı” deniyor. Mali piyasaların her zaman akılcı davranmadığı, çeşitli nedenlerle ekonominin gerçeklerinden kopabildiği biliniyor. Düşük faize rağmen TL’nin değer kazanması Türkiye’nin politika açmazını derinleştirir. Kredi genişlemesinin denetimini zorlaştırır. Sanırım sermaye hareketlerine müdahale arayışlarını güçlendirir. Üçüncüsü dış dünya kökenli olumsuz şoklardır. Petrol fiyatı tehlikeli düzeylere tırmandı. Euro Bölgesi’nde sorunlar bir türlü çözülemiyor. Japonya’da deprem ve nükleer sızıntı küresel ekonomiye ek sorunlar getirdi. Mali piyasaların “risk iştahı” aniden düşebilir. Üstelik bölgede yaşanan son olaylar Türkiye için ciddi siyasi riskler taşıyor. Bir ya da birkaçının gerçekleşmesi, sermaye hareketleri ve tüketici güveni üzerinden ekonomik ve mali istikrarı bozar. Aslında ekonomi yönetimi bu şoklara karşı nispeten geniş bir manevra alanına sahiptir. Ancak politika tepkisinin ne olacağını hiç kestiremiyorum. “Lafı uzattın, hoca!” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız; ama ben de haklıyım. Onyedi yıldır ilk kez bu yılbaşında gelen yıl için tahmin yapmadım. Yukarıda anlattığım nedenlerini iki başlıkta özetleyebilirim. Bir: Belirsizlik çok yüksek, eğilimleri göremiyoruz. İki: Mevcut konjonktür kısa dönemde bile sürdürülebilirliğin sınırına gelmiştir, 2011’de şu ya da bu şekilde kırılması gündemdedir. Velhasıl önümüzdeki dönemde sürprizlere hazırlıklı olmak gerekiyor. Sakın gaza gelmeyin, tedbiri elden bırakmayın derim. Sayı: 373 - Nisan 2011 25 Haznedar TÜRK TİCARET KANUNU’NDAKİ DEĞİŞİKLİK ÜZERİNE… Yıllardır medyadan hep birlikte izledik. Türk Ticaret Kanunu değişikliği için çalışmalar başladı. Uzun bir uğraşı sonunda Prof. Dr. Ünal Tekinalp’in başkanlık ettiği bir bilimsel kurul tarafından yasa taslağı yeniden hazırlandı. Kanun Tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi. Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. Ve nihayet 14 Şubat 2011 tarihli Resmi Gazete’de yeni Türk Ticaret Kanunu yayınlandı. Hazırlıkların başladığı haberinin verildiği 1999 yılından, Kanun’un yayınlandığı 2011 yılına kadar tam 12 yılı geride bıraktık. Oysa hazırlıklar çok kısa sürede olmasa bile makul bir sürede tamamlanmıştı. Ancak hazırlanan Yasa Tasarısı, Meclis’te kabul edilmesi için çok uzun süre bekledi. 1.535 maddeden oluşan Tasarı’nın görüşülmesi çeşitli nedenlerle uzadı. Bir gün baktık ki, Kanun, Meclis Komisyonları’ndan ve Genel Kurul’dan jet hızı ile geçip yasalaşmış bile. Eğer iktidar ve muhalefet partileri arasında uzlaşı olmasa idi bu Meclis döneminde de Tasarı’nın yasalaşamayıp kadük olması kaçınılmaz olacaktı. Şimdi hukuki açıdan gerekli ikincil mevzuat çalışmalarının yapılması gerekiyor. Yasanın yürürlüğe gireceği 1 Temmuz 2012’ye kadar yapılan değişikliklerin ve getirilen yeniliklerin kamuoyu ile paylaşılması icap ediyor. Pek çok kurum ve kuruluş tarafından yapılan, yapılmakta olan ya da yapılacak seminer, panel ya da çalıştaylarla hem kendi üyelerine hem basın aracılığıyla kamuoyuna hem de Kanun’un uygulamasına taraf olacak tüm ilgililere yapılan değişikliklerin ve getirilen yeniliklerin duyurulmasına çalışılıyor. Bunlardan bir tanesi de TÜSİAD tarafından başlatılan seminerler serisi… İlki 15 Şubat’ta, diğerleri de 22 Mart, 1 Nisan ve 22 Nisan da olan seminerler… Aslında yapılan değişiklikler ve getirilen yeniliklerle 1.535 maddelik çok geniş kapsamlı bir Yasa’yı iki sayfada özetlemek ya da tartışmak nasıl mümkün değilse, benim de iki sayfadan oluşan bu sütunda Türk Ticaret Kanunu hakkında ahkâm kesmemin mümkün olamayacağının bilincindeyim. Söylemek istediğim odur ki, hemen herkesin de bildiği üzere, 1956 yılında Yahudi asıllı Alman bilim ada- Sayı: 373 - Nisan 2011 26 mı Prof. Ernst Eduard Hirsch tarafından hazırlanan eski Türk Ticaret Kanunu aradan geçen 55 yıllık süreçte güncelliğini kaybetmiştir. Yeni ekonomik yaşantımızda eksiklikleri ve eskidiği gerçeği karşısında değiştirilmesi kaçınılmaz bir hale gelmiş bulunan 1956 tarihli eski yasal düzenleme olmasa idi, bugünkü yeni yasal düzenlemenin yapılamayacağını ifadeden kaçınmayan Prof. Tekinalp’in de söylediği gibi yasalar eskiyecektir, yeni koşullara uyum sağlayacak düzenlemeler yapılması yeniden gerekecektir. Gördüğüm ve gözlediğim kadarıyla yeni Türk Ticaret Kanunu, eski yasal düzenlemede pek çok esasın değişmesine ve yepyeni düzenlemelerin getirilmesine vesile olacak bir düzenleme olarak uygulanacağı günü beklemektedir. Belki de uygulanacağı 1 Temmuz 2012 tarihinde bile bazı düzenlemeleri kısa sürede değiştirilmek durumunda kalacaktır. Bunu zaman ve uygulama sonuçları ile görme şansına sahip olabileceğimizi de şimdiden kabullenmek gerekir… Yeni yasal düzenlemedeki temel esaslar Yeni Türk Ticaret Kanunu ile ilgili olarak ya- pılan toplantılardaki konuşmalardan ve özellikle değerli hocamız Tekinalp’in konuşmalarından edindiğim bilgiler çerçevesinde yeni yasal düzenlemede temel amaç, 24 Ocak Kararları ile Türk ekonomisinde uygulanmaya başlayan serbest piyasa mekanizmasının işlemesine ve Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlamaktır. Şüphesiz bir ekonominin büyümesinde özellikle Devletçilikten ya da karma ekonomiden uzaklaşarak serbest piyasa mekanizmasına geçiş söz konusu ise hukuki düzenlemelerin de “piyasa önceliklerine” göre yapılması gerekmektedir. Bu çerçevede düşünüldüğünde zaten, piyasa esaslarının belirlenmesinde temel hukuki düzenleme niteliğini taşıyan Türk Ticaret Kanunu’nun öncelik alması ve bu yasal düzenlemede serbest piyasa esaslarının uygulanmasını sağlayacak ve kolaylaştıracak düzenlemelerin yapılması gündeme gelmektedir. Anladığım ve görebildiğim kadarıyla, yeni Türk Ticaret Kanunu’nda bu temel amaca yönelik yeni düzenlemeler getirilmiştir. Her şeyden önce yeni Türk Ticaret Kanunu mevcut hacmi ve içeriği itibariyle düşünülürse, ticari hayatın hemen her alanında değişiklik ve yeniliklerle dolu düzenlemeler içermektedir. Bugün bu yenilik ve değişikliklerin bir defada ve iki sayfada anlatılmasının mümkün olmadığını ifade ederken değineceğim bir iki başlığın da dergimiz okurlarının profiline ve ilgi alanlarına uygun olmasına özen göstermek durumundayım. Bu çerçevede, yeni Türk Ticaret Kanunu’nun şirketlere ilişkin yasal düzenlemelerinde benim dikkatimi çeken esasların bazılarını aşağıdaki şekilde özetlemekte yarar görüyorum. • Şirketlerde şeffaflık esastır. • Bunun için modern çağın imkânlarından da yararlanılarak elektronik ortamda şirketlerle ilgili her türlü idari ve mali bilgilere yasaların öngördüğü sınırlar içeriğinde ulaşmak mümkün olacaktır. Buna ilişkin olarak yapılacak ikincil hukuki düzenleme ile esasların belirlenmesi gerekmektedir. Sermaye şirketlerini ilgilendiren bilgiler kendi internet si- Tevfik ALTINOK Hazine ve Dış Ticaret Eski Müsteşarı Finans Kulüp Başkanı telerinde 1 Temmuz 2013 tarihinden itibaren, yani Yasa’nın yürürlüğe girişinden bir yıl sonra yayınlanacak hale gelecektir. • Şirket ve yöneticileri için hesap verilebilirlik ön planda tutulmuştur. Bu amaçla, öncelikle uluslararası finansal raporlama düzenine geçişe elverecek muhasebe standartlarının uygulanması öngörülmüştür. Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu’nun hazırlıkları ve düzenlemeleri tamamlanmıştır Yeni Türk Ticaret Kanunu’na göre 2012 yılı bilançoları eski usulde hazırlansa bile 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren başlayan süreçte yeni Muhasebe Standartları’na göre finansal raporlama esasları yürürlüğe girmiş olacaktır. • Yeni Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre denetim mekanizması değiştirilerek şirketlerin bağımsız denetime tabi tutulmaları öngörülmüştür. Türk denetim standartlarına göre denetim uygulanmasına 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren başlanmış olacaktır. • Şirketlerde sermaye ile sınırlı mali sorumluluk ilkesi getirilmiştir. Ancak alacaklı Devlet olduğunda yine de bu sınırlı sorumluluğun pek geçerli olmayacağı anlaşılmaktadır. Piyasada sınırsız sorumluluk nedeniyle her şeyini kaybeden işadamları yerine, yatırım yapanların girdikleri riski bilerek yatırım yapmaları ya da borç verenlerin verdikleri borcun şirketin mal varlığı ile sınırlı olduğunu bilerek vermeleri tercih edilmiştir. Bu tercih yapılırken, riski alanın sorumluluğuna doğru yönelen Avrupa Birliği’ndeki yaklaşıma uyum sağlanmasına yönelinildiği gözlenmektedir. • Yeni Ticaret Kanunu’nda Türk mali piyasa- larının uluslararası mali piyasalara entegrasyonunu sağlayacak düzenlemelere gidilmiştir. Türk şirketlerinin dışa açılımını kolaylaştıracak, yabancı yatırımcının da önünü açacak bir düzen getirilmek istenmektedir. Bu çerçevede kolay sermaye artırımı, alacakların sermayeleştirilmesi, kurumsal yönetişim, yönetim kurulu toplantılarında kolaylık, anonim şirketin kendi paylarını satın alması, tek ortaklı anonim şirket modeli, dönüştürülebilen ya da konvertibl haklar, KOBİ’ler için özel programlar hakkında Kanun’daki yenilikleri öğrenmek ve öğretmek gerekmektedir. • Yeni Ticaret Kanunu’nun belki de üzerinde en fazla durulması gereken bir diğer ana konusu kayıtdışılıkla ilgili getirilen yeni düzenlemelerdir. Bugün maalesef Türk piyasalarının belki de en büyük zaaflarından biri olarak görülen ve gözlenen kayıtdışılığın sona erdirilebilmesi yönünde Yeni Kanun’da öngörülen esasların uygulanması gerekecektir. • Yeni Yasa, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na yepyeni görevler vermiş ve sorumluluklar yüklemiştir. Ticaret sicilinin elektronik ortam- da tutulmasından, elektronik imzaya, “online” genel kurul ya da yönetim kurulu toplantılarından, halka açılmada ve sermaye piyasalarındaki kolaylıklardan doğrudan yabancı sermayenin gelişindeki kolaylıklara kadar pek çok yeniliğin yakından izlenmesi şirketlerin kendi menfaatleri açısından büyük önem taşımaktadır. • Bizzat Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün tarafından yapılan açıklamalarda, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın önderliğinde oluşturulan 25 ayrı komisyon çalışmaya Mart ayının ilk günlerinde başlamıştır. Bu çalışmalarda, özellikle Yasa’nın uygulamaya geçirilebilmesi için gerekli ikincil hukuki düzenlemelere ilişkin mevzuatın oluşturulması, elektronik ortamın kurulması, ilgili bilgisayar yazılımlarının tamamlanabilmesi ve her türlü hazırlığın en geç Yasa’nın yürürlüğe gireceği 1 Temmuz 2012 tarihine kadar yetiştirilmesi çabasına girişildiği anlaşılmaktadır. Dileğim ve beklentim Dileğim ve beklentim odur ki, Türk Ticaret Kanunu’nun 2012 ve 2013 yıllarında iki partide yürürlüğe girerek uygulanmasından önce, Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası’nın da kendi üyelerini çok yakından ilgilendirdiğine ve ilgilendireceğine inandığım yeni hukuki düzenlemeler hakkında onları bilgilendirecek girişimlerde ve uygulamalarda bulunmasıdır… Sayı: 373 - Nisan 2011 27 Paranın Merkezinden FİNANSAL İSTİKRAR VE REZERVLER Gelişen ülkeler için 60’lı ya da 70’li yıllarda uluslararası rezerv kavramı hem değişik hem de biriktirme nedenleri farklıydı. O dönemlerde ülkeye gelen dövizler merkez bankalarının elinde toplanırdı. Ticari bankaların döviz bulundurma ve bunları kullanma yetkileri çok sınırlıydı. Döviz biriktirmenin amacı ise mal ithalatı için yapılacak ödemelerde döviz sorunu yaşamamaktı. Yurtdışından alınan malların üç aylık finansmanını karşılayacak dövizin merkez bankasında bulundurulması yeterli sayılıyordu. Bu tanımlamaya hizmet ithalatı girmiyordu. Sadece mal ithalatında zorluklarla karşılaşmak, o dönem için ödemeler dengesinin “dengesini” bozan bir unsur sayılıyordu. “Böyle duruma düşen ülkelerin son müracaat merci” de IMF oluyordu. Sermaye hareketleri serbest bırakılınca... 70’li ve 80’li yıllarda durum değişti. Sermaye hareketleri hem serbestleşti hem de miktarı arttı. Dışarıdan borç bulabilme olanakları çoğaldı. Aynı zamanlarda bankacılık sektörünün döviz bulundurmasına olanak tanıyan düzenlemeler yapılmaya başlandı. Buna karşı sermaye hareketlerindeki oynaklıklar (volatilite) yükseldi. Ülkeler sadece mal ithalatını karşılamak için değil, “birden duran” ya da akışı yavaşlayan dış sermayenin olumsuz etkilerinden kendilerini korumak için rezerv biriktirmeye hız verdiler. İşte bu aşamalardan geçerken bazı ülke deneyimleri de döviz rezervlerindeki artış trendini hızlandırdı. Türkiye’nin 1994 yılında yaşadığı kriz iç kaynaklı olmasına karşın ürken yabancı sermaye kısa bir süre içinde 6 milyar dolarlık dövizi yurtdışına çıkardı. Döviz rezervi 3 milyar dolar olan Merkez Sayı: 373 - Nisan 2011 28 Bankası’nın bu duruma müdahale edecek gücü yoktu. Bu durumda IMF’nin kapısına bırakıldık. Asya krizi ise rezerv biriktirme kültürünü tamamen değiştirdi. Asya’da rezervi yüksek olan ülkeler krizi hafif bir şekilde atlatırken, tersi durumunda bulunanlar ağır yaralar aldılar. Grafikten de izleneceği gibi 90’lı yıllarda durumu fark eden gelişen piyasalara sahip ülkeler Asya krizin- den sonra rezerv biriktirme yarışına giriştiler. Çin bu dalganın başını çekti. Rezervlerin maliyeti Rezerv biriktirmenin bir maliyeti olduğu kuşkusuz. Merkez Bankaları bu rezervlere ya satın alarak ya da borçlanarak sahip olabiliyorlar. Satın aldıklarında piyasaya verdikleri likiditeyi çekmek için fa- Gazi ERÇEL Merkez Bankası Eski Başkanı iz ödüyorlar. Borçlandıkları taktirde bu işlemin de bir faiz maliyeti var. Profesör Dani Rodnik bu maliyeti uluslararası sermaye hareketlerindeki dalgalanmalardan kurtulmak için ödenen bir sigorta primi olarak nitelendiriyor. Tutulan rezervlerin maliyetinin milli gelirin yüzde 1’i kadar olmasının normal karşılanması gerektiğini belirtiyor. Son küresel krizde yüksek rezerve sahip olan ülkeler durumu yine daha az hasarla atlattılar. Ancak bu kez “az hasarla atlatmanın kaynağı” değişikti. Geçmişte sermaye hareketlerindeki “ani duruşlar” nedeniyle dövize gereksinimin arttığı dönemlerde ödemeler dengesi krizi çıkarken, şimdi bu dalgalanmalar finans sistemi zayıf olan ülkelerde bankacılık krizine neden oluyordu. Bu gerçek döviz rezervlerinin tutulmasının felsefesini değiştirdi. Rezerv biriktirmenin amacı finansal istikrarın sağlanması için yapılan bir sigorta şekline dönüştü. Dışarıdan borçlanan ya da döviz şeklinde kullanılan kredilerde sorunlarla karşılaşan ülkeler biriktirdikleri rezervleri buraların tamirinde kullandıkları taktirde hasarı azaltacaklarını anladılar. Bunun da ötesinde, küresel kriz sonrası merkez bankalarına bir de finansal istikrarı koruma ve kollama görevi ve- rildi. Krizle karşılaşan birçok sanayileşmiş ülkede finans sisteminin makro denetiminde ortaya çıkan aksaklıkların bankacılık krizine neden olduğu konusundaki görüş birliği, merkez bankalarının “makro prudential” diye nitelendirilen görevi de üstlenmelerini zorunlu hale getirdi. Merkez bankaları bir taraftan ellerindeki para basma yetkisini yüksek döviz rezervleri ile birleştirerek yeni bir güce kavuşurken diğer taraftan da uygulayacakları makro politikalarla finans sektörünü daha sağlıklı bir hale getirerek yeni krizlere olanak tanımamak gibi bir şablona oturtuldular. Kriz sırasında bu türden silahlara sahip merkez bankalarının sorunlarla en iyi şekilde savaşacakları varsayıldı. Ne kadar rezerv gerekli? Optimal döviz miktarının ne kadar olacağı konusunda tam bir görüş birliği yok. Geçmişte üç aylık ithalatı kaşılayacak rezerv tutma yaklaşımı halen geçerliliğini yitirmiş durumda. Son dönemlerde yapılan ampirik çalışmalar 4 kritere işaret ediyor. 1- Finansal piyasaların derinliği: Derinlik geniş anlamlı para arzının (M2) milli gelire oranı ile ölçülüyor. Finansal de- rinliği fazla olan ülkeler daha düşük rezerv tutabiliyorlar. 2- Sermaye hareketlerinin açıklığı: Sermaye hareketleri bir kısıntıya tabi olmayan gelişen piyasalara sahip ekonomilerin rezerv gereksinimi daha fazla oluyor. 3- Dış ticaretin serbestliği: Dış ticaret işlemlerinde kısıtlamaya gitmemiş ülkelerin döviz rezervi gereksinimi daha yüksek düzeylerde oluşuyor. 4- Döviz kuru rejiminin niteliği: Bir kura bağlı (peg) döviz kuru uygulamasında rezerv ihtiyacı daha fazla. Son krizde de bu saptama açıkça gözlendi. Bu kriterlere göre genelde gelişen piyasalara sahip ülkelerin resmi rezervlerinin milli gelirlerinin yüzde 20’si civarında olması optimal nokta olarak kabul ediliyor. Öte yandan finansal sistemin açıklığını gösteren M2/milli gelir rasyosu düşük ülkelerde rezervlerin fazla tutulması gereği ortaya çıkıyor. Yüzde 40 oranı genelde benimsenen bir oran oluyor. Bu kriter ve kurallara göre ve milli gelirimizin 1 trilyon TL, M2 tutarının da 600 milyar TL olduğunu dikkate aldığımızda, Türkiye’nin 150 milyar dolar civarında bir rezerve sahip olması gerekeceği karşımıza çıkıyor. Türkiye’nin rezervlerinin şu an 85.8 milyar dolar olduğunu düşündüğümüzde, gelecekte olası bir krizden korunmak için rezervlerimizi 60-70 milyar dolar daha artırma zorunluluğu bir kez daha karşımıza çıkıyor. Finansal istikrar için bu şart. Sayı: 373 - Nisan 2011 29 Ayın Konusu EMTİA FİYATLARINDA UFUKTA BİR DÜŞÜŞ VAR MI? Çatışmalar, şiddet olayları, doğal afetler emtia fiyatlarında büyük bir ralli dönemi başlattı. Pamuk ve petrolün fiyat artışında liderliğe oynadığı bu yılın ilk 3 ayında yaşananlar aynı soruyu yine gündeme getirdi: 1980-2000 döneminde yaşanan büyük fiyat düşüşlerini bir daha görebilecek miyiz? Nobelli Ekonomist Prof. Robert Solow'un, 1980-2000 dönemini ifade ederken kullandığı, "büyük emtia fiyatları düşüşü yılları", bugünlerde yerini tam tersi bir döneme bıraktı. Bugünlerde kime sorsanız en büyük endişe kaynağı olarak emtia fiyatları gösteriliyor... Yükselen fiyatlar dünya ekonomilerini tehdit ederken, bazıları için de kazanç kapısı haline geldi. 3 yıl öncesine kadar paraşütsüz düşüşe geçen emtia fiyatları, krizden çıkış yılı olarak tanımlanan 2010'dan bu yana dur durak dinlemeden artıyor. Uzmanlar, ekonomideki canlanmanın yanında Kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki gelişmeler, doğal afetler ile Çin ve Hindistan gibi yeni endüstriyel güçlerin ortaya çıkmasıyla birlikte emtia fiyatlarında yıllar sürecek bir rallinin startının verildiği görüşünde. Ancak uzmanlar emtia fiyatlarında toplu hareket yerine bundan sonra her bir ürünün kendi başına hareket edeceğini savunuyor. Uzmanlar buna en iyi örnek olarak mart ayını gösteriyor. Savaş, çatışma, şiddet olayları ve doğal afetler nedeniyle bu ayda emtia fiyatlarında oynaklık had safhaya çıktı. Pamuk, kahve, mısır, hampetrol, gümüş, nikel ve kalay gibi ürünlerde yılbaşından bu yana ciddi artışlar yaşanırken, şeker, paladyum ve çinkoda ise düşüş görüldü. Uzmanlara göre bundan sonra ise genel ekonomik görünüm emtia fiyatlarını etkilemeye devam edecek, fakat fiyatların şekillenmesinde her bir ürünün kendi dinamikleri, arz ve talep dengesi büyük oranda belirleyici olacak. Uzmanlara göre geçen yıl olduğu gibi bu yıl da en iyi performansı değerli metaller gösterecek. Sayı: 373 - Nisan 2011 30 Hatta geçen yıl başlayan tarım ürünlerine ve metallere olan ilgi, kendi içinde değişik ürünlere kaydı. Bazı gözde ürünler yerini petrol, bakır, kalay, pamuk ve hububata bıraktı. Öyle ki çok değil daha 1 yıl önce petrole 2011 için ortalama 90-100 dolar fiyat biçen uzmanlar bu tahminini çoktan tutturdu. Mart sonu itibariyle Brent türü petrolün fiyatı 115 dolar düzeyine yükseldi. Yılbaşından bu yana yaşanan artış ise yüzde 22 oldu. Benzer tahmini altın için yapanlar da doğru yolda ilerliyor. Ekim 2010'da, altının 2011'de 1.400 dolar olacağını öngören JP Morgan, bu rakamı daha mart başında tutturdu. JP Morgan sadece gümüş fiyatında şaştı. Şu an 30 dolar düzeyinde bulunan gümüş için ise 21.5022.50 dolarlık fiyat öngörmüştü. ABD’li milyarder yatırımcı Jim Rogers'ın, "Altının onsu Emtia... 2000 doları görecek" dediği öngörü ise henüz gerçekleşmedi. Ancak altının onsu, Nobelli Ekonomist Prof. Robert Solow'un "büyük emtia fiyatları düşüşü yılları" diye tanımladığı 1980-2000 döneminin başında da 850 dolar civarındaydı. Fiyat 2000 başında 170 dolara kadar geriledi. Sonrasında ise yeniden artış trendine girdi Irak Savaşı'nda 300 dolara, 2008'deki mortgage krizi sırasında 1000 dolara yükseldi. Altın bugünlerde Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerindeki Yasemin Devrimi'nin etkisi ile daha da yükselerek 1.400 dolar civarına geldi. Bazı uzmanlar 'fiyatlar yaza 1000 dolara geriler' dese de bazıları 1980 yılı fiyatı baz alındığında, altının reel gücünü yansıtan gerçek fiyatının 2 bin 500 dolar seviyelerinde olduğu görüşünde. İstanbul Mücevherciler, Kuyumcular ve Sarraflar Derneği Başkanı Mehmet Ali Yıldırımtürk ise "Altındaki yükseliş bazı yatırım fonlarının spekülatif yönlendirmelerinden kaynaklanıyor. İçeride bu artışı destekleyecek bir talep yok. Yazın, temmuz ayından sonra dünya genelinde hızlı bir likidite gerilemesine geçilirse ons 1000 dolarlara kadar gerileyebilir” öngörüsünde bulunuyor. Altının beklendiği kadar yükselmediğini ileri süren Yıldırımtürk, “Altında bir yorgunluk söz konusu, satış ağırlıklı seyirler oluşuyor. Kaddafi görevi bıraktığında petrol ve altın fiyatları gerileyecek. Bu yorgunluğun bir diğer belirtisi ise gelişmekte olan ülkelerde sıcak paraya ilişkin alınan tedbirler. Faiz artırım süreci başlarsa yatırım fonlarının nakde geçme eğilimi artacak ve altına satış gelecek" diyor. Kolayca tahmin edilebileceği gibi, diğer değerli metaller ve emtialarda da benzer fiyat artışları ve tartışmalar yaşanıyor. Örneğin, buğdayın ton fiyatı, 1980'de 186 dolardı. Ağustos 2000'de 71 dolara kadar düştü. Ardındansa rekor bir artış göstererek 500 doların üzerine çıktı. 2008'e gelindiğinde ise ekmeklik buğdayın tonu ABD'de 660, Kanada'da 490, Arjantin'de 325 dolara çıktı. 2008'de makarnalık durum buğday ise İtalya'da 725, Fransa'da 890 dolara kadar tırmandı. Sonrasındaki 2 yıl boyunca ise ekim alanlarının genişlemesine bağlı olarak fiyatlar 200-300 dolar arasına çekildi. Şubat ayına gelindiğin- de ise fiyatlar 400 dolar civarına ulaştı. Hatta Çin'de son 6 ayda küresel ısınmanın yol açtığı kuraklık ve aşırı yağış gibi nedenlerle fiyatı neredeyse iki katına ulaşarak 460 dolara çıktı. Ancak Japonya'da yaşanan deprem sonrası buğday bugünlerde ise biraz gevşemiş durumda. Dünyanın en büyük hububat ithalatçılarından Japonya'nın talebinin düşeceğine ilişkin beklentiler buğday fiyatlarını yılbaşına göre yüzde 6 aşağı çekti. Tekstil ve hazır giyim sektörünün yakından takip ettiği pamukta da benzer bir süreç yaşanıyor. Fiyatlar bir yıl içinde neredeyse iki katına çıktı. Yılbaşından bu yana yaşanan artış ise yüzde 35 düzeyinde. Pamuk şu anda iç piyasada 7 liraya satılıyor. Diğer emtialara göre yılbaşından bu yana en fazla artış kaydeden pamuk aynı zamanda son 140 yılın en yüksek seviyesine ulaşmış bulunuyor. Peki, fiyatlar bundan sonra nasıl bir seyir izleyecek? Uzmanlara göre bazı emtialarda yüksek fiyat düzeyi bir süre devam edecek. Bilindiği gibi genel kural, ekonomiler iyiye gidiyorsa önce emtialara talep artar ve emtia fiyatları yükselir. Yok, eğer ekonomide kötüye gidiş varsa bu kez para basılıp, altın, gümüş türünden bazı pasif yatırım araçları prim yapar. Emtia fiyatları yaklaşık 11 yıl önce yukarı yönlü bir trend içine girmiş, kriz ile beraber kısa bir mola sonrasında fiyatlar tekrar zirveye çıkmıştı. Şimdilerde ise bu zirveye taşınan fiyatların arz-talep dengesine bağlı bir artış mı yoksa sanal mı olduğu yönünde tartışmalar var. Petrolün, demirin veya buğdayın bir yıl içerisinde ne kadar üretileceği aşağı yukarı zaten bellidir. Ne kadar tüketildiği de yaklaşık olarak hesaplanabilir. Siz talep tarafını, sanal talepler ile şişirirseniz fiyatların katlanması kaçınılmazdır. Uzmanlara göre bugünlerde emtiaya hem reel hem de sanal talep devamlı olarak artıyor. O yüzden emtialarda önümüzdeki dönem de yüksek fiyat devam edecek. Ünlü yatırımcı Jim Rogers da gelecekte daha fazla sosyal ve siyasi çalkantı yaşanacağını ve emtia fiyatlarının artmaya devam edeceğini düşünüyor. Rogers, "Çok fazla hissem yok. Ne olacağını bilmiyorum ama kurlarda daha fazla çalkantı, daha fazla sosyal rahatsızlık ve daha fazla hükümetin çökmesini bekliyorum. Bu yüzden kur ve emtia yatırımlarım hisselerden fazla" diyor. 12 yıldır emtialarda uzun pozisyonda olduğunu kaydeden ve gıda fiyatlarının çok fazla yükseleceği tahminini yapan Rogers, gıda ürünlerinin azlığının uzun süre devam edeceğini ve daha fazla gerginlik yaratacağını söylüyor. Yatırımcı Rogers'ın öngörüsü Nobelli Ekonomist Prof. Robert Solow'un, 1980-2000 dönemini ifade ederken kullandığı, "büyük emtia fiyatları düşüşü"nün bir daha yaşanma ihtimalini de zayıflatıyor. Sayı: 373 - Nisan 2011 31 Ayın Konusu TEKSTİLCİLERE GÖRE PAMUKTAKİ FİYAT DÜŞÜŞÜ KESİN İplikçilere ve tekstil üreticilerine geçen yıl oldukça zor günler yaşatan pamuğun fiyatında 'hasat' beklentisi başladı. Spekülatif gelişmeler dolayısıyla bir yıl içinde 2 katına çıkan pamuk fiyatları, çiftçileri de pamuk ekimine yöneltmişti. Dünyada pamuk ekiminin artması, iplikçi ve tekstilcileri beklenti içerisine soktu. Uluslararası piyasalarda, pamuk arzının artması dolayısıyla pamuk fiyatlarında düşüş beklenirken, Türk tekstilciler ise şimdiden 2012 yılı Ocak ayı için '3 dolara' fiyat garantili Amerikan pamuğu sırasına girdi. Önümüzdeki yıl pamuğu uygun fiyattan almak isteyen tekstilciler, stoklarının belli bir kısmını anlaşmalı pamuğa ayırdı. Şu sıralar '7 TL'den satılan pamukta, üretim artışıyla birlikte fiyat düşüşünün yaşanacağına kesin gözüyle bakan bazı sektör temsilcileri ise şimdiden bu tür anlaşmaların yapılmasını riskli buluyor. Ekimine bağlı olarak fiyatın daha da düşebileceğine işaret edilirken, tekstil ve hazır giyim sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin borsalara bağlı olarak hareket etmemesi gerektiğine dikkat çekiliyor. Pamuk fiyatlarındaki spekülatif hareketler dolayısıyla, Türkiye'de artık pamuk yerine 'polyester' kullanımının artacağı görüşüne de dikkat çeken sektör temsilcileri, üretim dolayısıyla Türkiye'nin pamuktan vazgeçemeyeceğini ifade ediyor. Örme Sanayicileri Derneği Başkanı (ÖRSAD) Fikri Kurt, pamuk ekimindeki artışın 2011 sonunda fiyatlarda düşüşe yol açacağına işaret ederek, "2012 yılı Ocak ayı için Amerika 3 dolardan pamuk satmaya başladı bile. Sayı: 373 - Nisan 2011 32 Şimdiden Amerika'dan pamuk alımını bağlayan Türk işletmeleri var" dedi. Şu anda pamuk fiyatının 7 TL seviyesinde olduğunu hatırlatan Kurt, "3 dolar düşük bir rakam. Yani bu bize gösteriyor ki pamukta eski fiyatlar olmasa bile bir düşüş olacak" dedi. Emtia... Türk tekstilcilerin düşük fiyat dolayısıyla stoklarını tamamlamaya çalıştığına, dikkat çeken Fikri Kurt, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ancak şu anda iş yok piyasada. Örmeci de iplikçi de sıkıntılı. İş var, diyenlerin yaklaşımını yanlış buluyorum. Herkes, Türkiye bu konuda kazançlı, diyor. Ama öyle değil. Pamuk üretimi 1990'lı yıllarda olduğu gibi 900 bin tonlara ulaşırsa, üretici de tekstilci de rahatlarsa ancak o zaman Türkiye kazançlı, diyebiliriz. Ancak şu anda hanemizde 7 zarar var. Türkiye pamuktan vazgeçemez. Arz-talep dengesi bozuldu. Artık fiyatlar tutmuyor. Avrupa'dan gelen siparişler de azaldı. Daha önce yüzde 100 kapasiteyle çalışan işletmem şu an yüzde 30-40 kapasiteyle çalışıyor. Dengesiz bir fiyat artışı var. Pamuk fiyatı nerelerde durabilir bilmiyoruz. Dünyada pamuk ekimi arttı. Eylül-Ekim'e kadar pamuktaki bu spekülatif fiyatlar sürer. Sonrasında yeni ürünler geleceği için bir düzelme olur gibi." Tekstil sektöründe 2008 yılı krizinin atlatıldığını ancak 2011 yılında hammadde fiyatlarındaki artış ve yeterli sermayenin olmaması dolayısıyla yeni bir kriz başladığını söyleyen Fikri Kurt, "Artık işletmeler birbirinin sırtından çalışmaya başladı. Hammadde fiyatlarında da spekülatif artışlar var. İşletmeler banka garantisi almadan birbirlerini destekliyorlar" açıklamasını yaptı. Türk tekstil sektörünün Avrupalı işletmeleri de finanse ettiğini ifade eden Kurt, "Avrupa, Çin'den mal aldığı zaman onlara yüzde 30 ödemeyi avans olarak baştan yapıyor. Ürünle birlikte de paranın kalanını ödüyorlar. Biz çok zenginiz ya Avrupa'yı da finanse ediyoruz. 90-120 günlük vadelerle Avrupa'ya mal veriyoruz" diye konuştu. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Cem Negrin, pamuk fiyatlarının bir sene içerisinde 2 katına çıktığını hatırlatarak, "Petrol fiyatları da 140 dolar iken 70 dolar seviyesine düştü. Yani pamukta da bir düşüş olacak. Fiyatlar hayat boyu bu şekilde kalamaz" dedi. Tarımsal anlamda pamuk ekiminin tüm dünya genelinde artış gösterdiğini kaydeden Negrin, "Çünkü fiyatlar spekülatif şe- PAMUK ARTTI, DOLARIN MALİYETİ DE YÜKSELDİ Pamuk fiyatlarının rekor yüksekliklere çıkması, içeriğinde pamuk olan ABD Doları'nın üretim maliyetini de iki katına çıkardı. ABD hükümeti geçen yıl 6.4 milyon yeni banknot üretti. Her birinin üretim maliyeti 9.6 sentti. Bunun içine kâğıt ve basım maliyeti de dâhildi. Washington yönetiminin kamu harcamalarını denetleyen Government Accountability Office (GAO), banknotlarda kullanılan kâğıtlar için ödenen paranın, banknotların üretim maliyetinin büyük bir kısmını oluşturduğunu söyledi. Normalde, gazeteler ve kitaplar ağaç hamurundan yapılıyor. Ancak doların kâğıt hamurunun yüzde 75’i pamuk, yüzde 25’i ketenden oluşuyor. ABD, banknotlarında kullandığı kâğıtları Massachusetts merkezli Crane&Company’den alıyor. Şirket konu hakkında yorum yapmaktan kaçınırken, ABD yönetimi de banknot 1 doları, madeni 1 dolarla değiştirmeyi şimdiden tartışmaya başladı. Gerekçe olarak da demir paraların daha uzun süre kullanılabileceği ve çok sık değiştirilmek zorunda olmadığı belirtiliyor. Bu değişimin Washington yönetimine önümüzdeki 30 yılda 5.5 milyar dolar tasarruf ettireceği kaydediliyor. kilde artıyor. Eylülde bir mal fazlası olursa bu da pamuğun çıktığı hızda tekrar düşeceği anlamına gelir" dedi. "Şimdiden mal alan firmaların da işi daha zor olacak. Tekstil ve hazır giyim sektörü borsalara göre hareket etmemeli" diyen Cem Negrin, "Sattıkça mal almanız gerekir. Fiyatlamada sorun yaşamamak lazım. Siz petrolü ekemediğiniz halde fiyatı düşüyor. Pamuk ekilebilir bir şey. Yani artışı size bağlı. Ancak onu da etkileyen hava şartları var. Bir kısım insanlar şimdiden anlaşmalar bağlıyorlar. Kapasitesinin belli bir kısmını ayırıyorlar. Ama her şey Haziran ayında belli olur. Fiyatlar da 10. ayda oturmaya başlar" diye konuştu. İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı İsmail Gülle, pamuğun altından hızlı değerlendiğini belirterek, ''Türk hazır giyimciler endişelenmesin. Stoklarımız onları mağdur duruma düşürmeyecek kadar yeterli. Bu süreçte hem tekstilci hem hazır giyimci hem de ülke kazanacak" dedi. Sayı: 373 - Nisan 2011 33 Güncel ENFLASYON 41 YIL SONRA YÜZDE 4'ÜN ALTINDA Yıllık enflasyon gıda fiyatlarındaki düşüşün de etkisiyle martta daha da eridi. Enflasyon TÜFE'de 1970'in Haziran ayından bu yana ilk kez yıllık bazda yüzde 4'ün altına indi. Enflasyon yıllık bazda düşüşünü mart ayında da sürdürerek 41 yılın dibini gördü. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, mart ayında aylık enflasyon TÜFE'de yüzde 0.42, ÜFE'de yüzde 1.22 arttı. TÜFE'nin yüzde 0.77, ÜFE'nin ise yüzde 1.18 artış göstermesi bekleniyordu. Mart ayı itibariyle yıllık enflasyon ise TÜFE'de yüzde 3.99, ÜFE'de yüzde 10.08 oldu. TÜFE'de ortaya çıkan yüzde 3.99 oranındaki yıllık enflasyon, 1970 Haziran ayından bu yana gerçekleşen en düşük enflasyon oranı oldu.1970 yılı Haziran ayında yıllık enflasyon yüzde 1.85 olarak belirlenmişti. TÜİK'in açıkladığı verilere göre ÜFE çift hanede kalmaya devam ederken Merkez Bankası'nın temel aldığı çekirdek yerine açıklanan gıda ve alkolsüz içecekler, alkollü içkiler ile tütün ürünleri ve altın hariç fiyatlar martta yüzde 0.59 artış kaydetti. Yıllık çekirdek enflasyon ise yüzde 3.77 olarak belirlendi. TÜFE'de ana harcama grupları itibariyle bir ay önceye göre en yüksek artış yüzde 1.57 ile ulaştırma grubunda gerçekleşti. Mart ayında endekste yer alan gruplardan çeşitli mal ve hizmetlerde yüzde 1.17, ev eşyasında yüzde 0.94, giyim ve ayakkabıda yüzde 0.77, eğlence ve kültürde yüzde 0.46, lokanta ve otellerde yüzde 0.43, konutta yüzde 0.38, haberleşmede yüzde 0.34, eğitimde yüzde 0.29, sağlıkta yüzde 0.15, alkollü içecekler ve tütünde yüzde 0.03 artış olurken sadece gıda ve alkolsüz içeceklerde yüzde 0.41'lik düşüş görüldü. Yıllık bazda TÜFE’de en yüksek artış yüzde 8.01 ile lokanta ve oteller grubunda meydana geldi. Mart ayında fiyatı en çok artan ürün yüzde 29.10'la ayva oldu. Onu yüzde 8.47'lik artışla elma, yüzde 8.45'le banka ile para havale ücreti, yüzde 6.57'yle yumurta, yüzde 6.52'yle mazot, yüzde 5.69'la tavuk eti izledi. Fiyatı en çok düşen ürün yüzde 21.31'le kabak olurken, salatalık yüzde 19.55, domates yüzde 16.19, kuru soğan yüzde 13.32 geriledi. Bu arada Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, gerek kamu maliyesi gerekse para politikasının ekonominin genel dengelerini gözeten anlayışla koordineli olarak uygulanmasının, enflasyon konusunda elde edilen başarıda önemli rol oynadığını belirtti. Babacan, "2011 yılı Mart ayı itibariyle gerçekleşen yüzde 3.99 seviyesindeki TÜFE yıllık artış hızı, son 41 yıllık dönemdeki en düşük enflasyon seviyesi olarak kayıtlara geçmiştir" dedi. Geçen yıl özellikle kırmızı et ve işlenmemiş bazı gıda ürünlerindeki arz yönlü fiyat hareketleri tüketici fiyatları enflasyonunda yukarı yönlü baskı yaparken, bu yılın ilk çeyreğinde bu mallarda görülen gerilemenin enflasyonu olumlu yönde etkilediğini belirten Babacan, genel olarak hizmet fiyatların- Sayı: 373 - Nisan 2011 34 daki düşüş seyrinin, 2010 yılından itibaren ana enflasyon eğilimine uygun şekilde devam ettiğini kaydetti. Babacan, fiyatların, geçen seneki baz etkisi ve özellikle petrol, diğer emtia ve işlenmemiş gıda fiyatlarındaki gelişmelere bağlı olarak, yılın kalan döneminde dalgalı seyretmesi ve yılsonu itibariyle TÜFE yıllık artış hızının hedefin bir miktar üzerinde gerçekleşmesinin beklendiğini bildirdi. AYLIK ENFLASYON Aylar Ocak 2011 Şubat 2011 Mart 2011 ÜFE 2.36 1.72 1.22 TÜFE 0.41 0.73 0.42 YILLIK ENFLASYON Aylar Ocak 2011 Şubat 2011 Mart 2011 ÜFE 10.80 10.87 10.08 TÜFE 4.90 4.16 3.99 Bizden ADANA METEM ÖĞRENCİLERİ PROJELERİYLE BAŞARIYA KOŞUYOR Türkiye Tekstil Sanayii İşverenleri Sendikası bünyesindeki Türk Tekstil Vakfı'nın hayata geçirdiği METEM'lerden biri olan Adana Sarıçam Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezi başarıya doymuyor. Hazırladığı "Tekstil Sertifika Programlarının İncelenmesi" konulu projesi ile Avrupa Birliği tarafından desteklenmeye değer bulunan Adana Sarıçam METEM, bu kez Milli Eğitim'in düzenlediği iki ayrı proje yarışmasında dereceye girdi. Projelerden biri bölge, diğeri ise Türkiye finallerine kaldı. Adana METEM, British Council, MEB, Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü, Kadın Girişimciler Kurulu, Endeavor Türkiye sponsorluğunda düzenlenen "İşte Biz de VarızIII- Girişimcilik ve Yenilikçilik Yarışması"nda hazırladığı "Koton-Fil" adlı projesi ilk elemeleri geçerek Adana genelinde 17 projeden 1'inci, Türkiye genelinde 726 projeden ise ilk 60'a girdi. Böylece proje 5-7 Nisan 2011 tarihleri arasında Gaziantep'te yapılacak bölge finallerine kaldı. Adana METEM'in finallere kaldığı bir diğer yarışma ise "6'ncı Proje Tabanlı Beceri Yarışması" oldu. "Sağlığıma Dokunma" adını taşıyan proje önce il birincisi seçildi, ardından Mersin'de düzenlenen yarışmada bölge birincisi seçildi. "Üretim ve Mühendislik Da- lı"nda bölge birincisi seçilen "Sağlığıma Dokunma" adını taşıyan proje; toplu yemek yenen alanlarda bir kişinin birden fazla çatal, kaşık ve bıçak gibi yemek ekipmanlarına dokunmasını önlemeyi amaçlıyor. Okul bünyesindeki "Robot Kulübü" tarafından tasarlanan makinede pnömatik, mekanik ve elektronik kontrol uygulanırken, projenin giderlerini ise okul-aile birliği karşıladı. Proje, bölge birincisi olarak Ankara'da 4-8 Nisan tarihleri arasında yapılacak Türkiye finallerinde yarışacak. Bu arada Adana METEM yetkilileri 12-13 Mayıs 2011 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı Erkek Teknik Genel Müdürlüğü'nce 5'inci Robot Yarışması düzenlendiğini de hatırlatarak, bu yarışmaya da 'temalı robot' dalında katılmak istediklerini söylediler. Okul bünyesindeki 'Robot Kulübü'nün çalışmalarını sürdürdüğünü anlatan okul yetkilileri, "Bu yarışma içerisinde 2 adet robot yapılacak olup zorlu bir parkuru tamamlaması istenecektir. 2 etaptan oluşan bu yarışmada 1 adet otonom ve 1 adet insan kontrollü 2 adet robot yapılacak. 2 adet robotun tahmini maliyeti 8 bin TL civarında olacaktır. Bu yarışmaya katılım amacımız Robot Kulübü'nde bulunan öğrencilerimizin pratik bilgilerini geliştirmek, seçtikleri mesleği sevmelerini sağlamak ve ülke genelinde okulumuzun adını duyurmaktır" dediler. Adana METEM 30'ar kişilik 10 sınıfta eğitim veriyor. Okulda 80 yataklı yurt ve 42 yataklı misafirhane de bulunuyor. Sayı: 373 - Nisan 2011 35 Finans JAPONYA DEPREMİ VE EKONOMİK ETKİLERİ Japonya’da deprem, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da karışıklıklar, Avrupa’da mali problemleri aşma çabaları, Amerika’nın zor toparlanan ekonomisi. Küresel piyasalar, dünyanın dört bir yanındaki coğrafyaları çok farklı açılardan takip etmek zorunda kalıyorlar. Bu ay gündemin öne çıkan başlığı hiç şüphesiz Japonya. Deprem ve sonrasında ise tsunami ile beraber nükleer santrallerde yaşanan patlamalar ve radyoaktif sızıntı endişeleri piyasaları derinden etkiledi. Ancak şurası muhakkak ki depremin faturasının zaman içinde netleşmesi ile piyasalar üzerindeki potansiyel etkileri sonradan hesaplanabilecek. Aslına bakacak olursanız Japon ekonomisi depremden önce de çok parlak durumda değildi. Daha birkaç hafta önce uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor's Japonya'nın kredi notunu düşürmüştü. Oysa bundan 20 yıl önce ekonomistlerin en büyük favorisi Japonya idi. Tah- Sayı: 373 - Nisan 2011 36 minler; 2010 yılında Japonya’nın Amerika’yı geçerek dünyanın birinci ekonomisi olacağı yönündeydi. Japonlar 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yıkılmış ülkeyi, ABD’nin ardından dünyanın ikinci büyük ekonomisi haline getirdiler. Ekonomik kalkınmanın sadece dünyanın batı tarafında gerçekleştiğine ve gerçekleşebileceğine inananlara derslerini veren ilk doğu ülkesi Japonya oldu. Bugüne geldiğimizde Japonya ekonomisi dünyada en hızlı gerileyen ekonomilerden biri haline geldi. Şimdilerde ekonomistler, Japonya’nın 20 yıl sonra ilk beşte bile kendine yer bulamayacağını tahmin ediyor. Bu durum da yavaş yavaş gerçekleşiyor. Japonya borsası şu anda 1989’daki değerinin beşte birinde, emlak piyasası felaket (1983’teki değeriyle hâlâ aynı) ve genel anlamda hiçbir değerlenme yaşanmıyor. Yaşam standartları her geçen gün dü- şen halen zengin ülkede, yeni nesil ekonomik durgunluktan başka bir şey bilmiyor. Japon halkı çok uzun yaşıyor ve emeklilik fonlarından uzun yıllar boyunca yüklü maaş alıyorlar. Emekliliğe ayrılanların yerine koyabilecekleri genç nüfusları da yok! Emeklilerin sayısı her geçen gün artarken, prim ödemeleri azalıyor. Kaynak kuruyor… Japonya'nın kamu borcu neredeyse İngiltere, Fransa ve Almanya'nın ekonomilerinin toplamı kadar. Borcun milli gelire oranına bakıldığında Japonya yüzde 226 ile gelişmiş ülkeler arasında açık ara en önde. Japonya Başbakanı geçen yıl itiraf etti; “Biz bu borçları ödeyemeyiz!” Geçen yıl dünyanın en büyük ikinci ekonomisi tahtını Çin’e kaptıran bir zamanların ihracat devi, mucizeler yaratan Japonya şimdi yenilgiyi kabullenmiş bir şekilde kabuğuna çekiliyor. Ellerinde ne genç bir nüfus ne de kullanabilecekleri doğal kaynakları var. Çin Murat SAĞMAN Ekonomist / Bankacı ile başa çıkmaları neredeyse imkânsız. Çin ise acımasızca Japonya’nın elinde olan her üretim pazarını birer birer ele geçiriyor. Güney Koreli ve Çinli rakipleri karşısında devamlı olarak zemin kaybeden ülkenin neredeyse elinde kalan tek kozu, ufak ufak eriyen güçlü sermayesi. Deprem ile beraber Japonya, felaketin yaralarını sarmak için şimdi daha çok kamu harcamasına ve borçlanmaya gidecek. Nitekim depremin hemen ardından, Japon Merkez Bankası piyasalara 265 milyar dolar tutarında fon sağlamaya hazır olduğunu açıkladı. Neler olabilir? - Kısa vadede altyapı yatırımlarının ve konut gibi varlıkların zarar görmesi arzı olumsuz etkilerken, tüketim talebi daha da yavaşlar. - Üretimde de azalmalar görülecektir. Nitekim Sony, Toyota, Honda gibi önemli ihracatçı şirketler, Japonya’daki fabrikalarında üretime ara verdiler. - Orta vadede ise kamu yatırımlarının, sermaye yatırımlarının ve konut yatırımlarının mili geliri artırması beklenebilir. Ünlü Japon aracı kurumlarından Nomura, ekonominin yılın son çeyreğinde pozitif büyümeye geçmesini öngörüyor. Yine de nükleer sızıntının sonuçlarını bu kadar erken öngörmek zor. Hasar büyüyebilir. Depremden zarar gören bölgenin ekonomisi bilgi teknolojileri ağırlıklı. Geçmişten örnek alırsak, Kobe depreminde verilen mali destek 40 milyar dolar idi. Bu depremin hasarının daha büyük olmasının beklenmesi ile 200 milyar dolar rakamları telaffuz ediliyor. Bunun da milli gelire yüzde 3’e yakın katkıda bulunabileceği hesaplanıyor. Ülkenin kamu borcuna, GSYİH oranı yüzde 226. Japonya bu yeniden inşanın fonlamasında problem yaşar mı? Japonya zengin bir ülke ve ABD’nin aksine yurtiçi tasarruf sahiplerinden fonlama sağlıyor. Japonya’da hane halkı tasarrufunun GSYİH’ya oranı yüzde 23 ile çok yükseklerde… Japonya ayrıca düşük maliyetle borçlanan bir ülke ve bu ülkenin 10 yıllık devlet tahvili getirisi yüzde 1.2 ile Almanya ve ABD’nin yarısından daha az. Japon hane halkının, yurtdışındaki yatırımlarını yene çevirerek ülkeye çekmeleri bekleniyor. IMF’nin tahminlerine göre Japon tasarruf sahiplerinin ülke dışında 166 milyar doları var. Japonya yaklaşık 900 milyar dolar ABD devlet tahvili tutuyor. Yeniden inşa ve yaşanan servet kaybının telafisi için bu kaynakların bir kısmının ülke içine gelmesi yenin değer kazanmasını getirecek. Ayrıca başta Avrupa olmak üzere ülke dışındaki sigorta şirketlerinin deprem nedeniyle yapacakları yüklü ödemeler yen cinsinden olacağından, bu durum yene olan talebi artırarak yenin değer kazanmasına sebep olabilir. Yen cinsinden borçlanarak yatırım yapmış olan yatırımcıların pozisyon kapatmaları da yenin değerini yükseltebilecek. 1995 Kobe depreminin ardından da yen 3 ay içerisinde yüzde 20 değer kazanmıştı. Ancak izleyen 6 ay içerisinde ise parite yeniden deprem öncesi seviyelerine dönmüştü. Dolar - Japon Yen’i paritesinin 80’lerde oturmuş seviyesi Japon ihracatçıları için sınır olarak görülüyor. Bundan sonra ilk etapta Japonya’daki felaket dolayısıyla başta Amerika ve Çin olmak üzere tüm küresel üretimde düşüş gözlenecektir. Enerji ve hammadde ithalatçısı olan Japonya’nın daralması, petrol üreticilerini de olumsuz etkileyecektir. Hisse senedi, gelişmekte olan ülke varlıkları ve petrol, bakır gibi büyümeye dayalı emtialar gibi riskli aktiflerden çıkış gerçekleşti. Söz konusu etkileşimler dünya ekonomisinin büyüme hızını yavaşlatacaktır. Dünya emtia fiyatlarını düşürecektir. Bu durumda gelişmiş ülke devlet tahvili ve değerli metaller gibi güvenli liman olarak görülen enstrümanların ise talep görmesi beklenebilir. Dünyanın 3’üncü büyük ekonomisi olan, geniş istihdam sağlayan ve verimliliği yükselten Japonya ekonomisinin istikrarı kısa vadede küresel ekonomi için önem taşıyor. Türkiye de mutlaka etkilenecektir. Petrol ve emtia fiyatlarının düşmesi bu kalemlerde net ithalatçı Türkiye’nin maliyetlerini düşürecektir. Dış ticaret açığı ve cari açığı küçülecektir. Olumlu olacaktır. Ancak başlangıçta yaşanacak ekonomilerin duraksaması devresi mutlaka Türkiye piyasalarına da olumsuz yansıyacaktır. Sonuçta unutmamak gerekir ki globalleşmiş dünyada küresel ekonomilerin oluşturduğu denizde yaşanacak her dalga bizi de her zaman mutlaka etkileyecektir. Sayı: 373 - Nisan 2011 37 Tekno-Tekstil DİJİTAL BASKI, TEKSTİL SEKTÖRÜNÜN HİZMETİNDE Kumaşa doğrudan dijital baskıda önemli konulardan biri, baskı yapılacak kumaşın ön hazırlık ve baskı sonrası fikse yapılması konusu. Kumaş ön hazırlığında, reaktif, asit, dispers boya tipleri için kullanılacak kumaş içeriğine göre farklı işlemler uygulanıyor. Bu ön işlemler sayesinde kumaş, baskı öncesinde hazırlanıyor ve baskıda boyanın akmaması, yayma yapmaması, kumaş üzerinde en iyi kalitede baskıyı tutma imkânı sağlanıyor. Bu sistemde, yaptığınız baskıda iz olmadığından emin olmak için, sürekli olarak makine başında bulunup baskıyı izlemenize bile gerek kalmıyor. D ijital baskı, kelime anlamı olarak baskının bilgisayar destekli dijital ortamlarda yapılması demek. Biraz daha açıklayıcı olmak gerekirse son yıllarda geliştirilmesine hız verilen hassas dijital ortamların birden çok sağlayıcı desteğiyle bez, kumaş, naylon gibi yüzeylere yazılma işidir. Günümüzde özellikle kumaş ve tekstil firmaları artık dijital baskı kullanıyor. Böylece hazırlanacak numuneler için günlerce kalıp, şablon hazırlanmasına gerek kalmıyor. Tekstil sektörüne yaklaşık olarak 15 yıldır hizmet veren BTC - Bilgi Teknolojileri ve Danışmanlık Hizmetleri Ltd. Şti., 2005 yılı itibarıyla emprime baskı ve dijital baskı sistemleri konusundaki temsilciliklerini tek bir çatı altında topladı. Emprime baskı ve tekstil dijital baskı konularında dünyadaki yeni ve kabul görmüş teknolojileri sektörle buluşturan BTC, bugün itibarı ile Türkiye’de yedi Avrupa merkezli firmanın Türkiye distribütörlüğünü yürütüyor. Tekstil dijital baskı teknolojileri konularında yapılacak yatırımların doğru olarak planlanması konusunda danışmanlık hizmetleri de veren BTC, sektöre bilgi aktarımı ve paylaşımı konularında da tanıtım seminerleri ve workshop’lar düzenliyor. Sayı: 373 - Nisan 2011 38 Kumaşa direkt dijital baskıda önemli konulardan biri baskı yapılacak kumaşın ön hazırlık ve baskı sonrası fikse yapılması konusudur. BTC’nin distrübütörlüğünü yaptığı dijital baskı makinesi üreticilerinin metraj makinelerde DuPont Artistri, Konica Minolta, Monna Lisa, Reggiani ve Rimslow, parça baskıda ise Kornit olduğunu görüyoruz. Dünya çapında çok sayıda kullanıcısı bulunan Rimslow, özellikle dijital baskı makineleri için geliştirmiş olduğu kumaş ön hazırlık, buhar fikse ve yıkama makineleri ile kullanıcıya pratik çözümler sunuyor. Bu sayede dijital baskı makinesi yatırımı yapacak olan firmalar, ürünlerle birlikte bir dijital baskı işletmesi kurmuş olacak. Bu ürünler, kumaşın baskıya ilk hazırlık aşamasından itibaren baskı sonrası fikse, yıkama ve kurutmaya kadar tüm ara ürünleri kapsar. Böylece bünyesinde dijital baskı makinesi yatırımı yapmış olan bir tesis, baskı öncesi ve sonrası tüm işlemleri kendi bünyesinde tamamlamış olur. Tüm bu kumaş ön hazırlık ve baskı sonrası işlemler, kumaşa direkt baskıda kullanılacak olan reaktif, asit, dispers ve pigment baskıda ihtiyaç duyulacak işlemler olacaktır. Kumaş ön hazırlığında, reaktif, asit, dispers boya tipleri için kullanılacak kumaş içeriğine göre farklı işlemler uygulanır. Bu ön işlemler sayesinde kumaş baskı öncesinde hazırlanır ve baskıda boyanın akmaması, yayma yapmaması, kumaş üzerinde en iyi kalitede baskıyı tutma sağlanır. Kumaş yıkamada ise baskı sonrası buhar ile fikse olan baskılı kumaş, kullanmadığı boyayı yıkama esnasında üzerinden atar. Böylece dijital baskıda tamamlanmış olan baskı, buharlama ve yıkama sonrası hazır hale gelir. Kayıpsız çalışma imkânı Spot Ltd.’nin ithal ettiği markalardan biri olan D-Gen’in Artrix GT makinesi, 100m²/saat gibi bir üretim gücünü ve yüksek kaliteyi birlikte sunan uygun maliyetli endüstriyel dijital tekstil baskı makinesi. Kayıpsız ve etkili üretimi birleştiren endüstriyel baskı makinesi Artrix GT, 508 delikli düzeye sahip baskı kafası ve mürekkep, RIP yazılımı, CMS yazılımı entegrasyonu ile kayıpsız çalışabilmeye olanak sağlıyor. Yapışkan blanketli banda sahip besleme sistemi, bi-streç tayt gibi kuvvetli elastiklerde bile stabil kumaşta besleme yapılabilmesine olanak tanımakta. Bant yıkama ve kurutma sistemi ile donatılarak bandın her zaman temiz, yüksek baskı kaliteli çalışması sağlanıyor. Makine, masaüstü yazıcısı gibi kolay bir kullanıma sahip. D-Gen Baskı Makinesi, mürekkep, RIP yazılımı, renk yazılımı ve ön-işlem reçetesi için tek bir uygulamada tam entegrasyon oluşturarak, masaüstü yazıcısı kadar kolay bir kullanımı di- jital tekstil baskısında mümkün hale getirir. Artrix GT, final sarım öncesi kurutucuya ihtiyaç duyar. FumeBuster (Duman Emici) opsiyonuna, kurutma esnasında oluşan dumanı (çoğunlukla buhar ve az miktarda tozdan oluşur) filtreleyip emmek için ihtiyaç duyulabilir. Bant yıkama ünitesi, bandı temiz tutmanın haricinde yapışkanlı kalma süresinin de uzamasına yardımcı olur. Fırça hem mürekkep kalıntılarını hem de kumaş havını yıkayarak yüksek kaliteli baskıya olanak sağlar. Mürekkep kartuş sistemi, her biri 2 kg’lık 8 renkli bir kombinasyondan oluşur. Dahili çalışan IC çip, mürekkep tipi, kalan mürekkep miktarı gibi bilgileri, en iyi baskı şartlarını oluşturmak için üzerinde barındırır. Spot Ltd.’nin ithal ettiği bir diğer marka da Konica Minolta. Bu markanın Nassenger VII adlı makinesi, sahip olduğu 217 m²/saat üretim gücünü, sahip olduğu sorunsuz imalat donanımları ile en verimli şekilde kullanmanızı sağlar. Etkileyici özelliklere ve yüksek kaliteli donanımlara sahip sistem, kumaş roliğinin başından sonuna gözetim gerektirmeden, kesintisiz basılmasını sağlar. Makinenin 24 adet KM512 model çoklu damla özelliğine sahip kafalarından her biri, basılacak kumaş tipine göre farklı miktarda boyayı kumaşa gönderir. Sistem otomatik olarak, kapalı düze bulunup bulunmadığını lazerli sensör ile kontrol eder. Yaptığınız baskıda iz olmadığından emin olmak için, sürekli olarak makine başında bulunup baskıyı izlemenize bile gerek olmaz. Ayrıca gereksiz temizlik (cleaning) işlemleri ile boya kaybını engeller, doğruca eksik atış yapan kafayı otomatik olarak açar. Yapışkan blanketli kumaş taşıma sistemi 15 mm yüksekliğe kadar ayarlanabilir. Yükseklik ayarı blanketi hareket ettirerek yapılır, baskı sisteminin yüksekliği değişmediği için her zaman aynı baskı ayarlarını koruduğunuza emin olursunuz. Pnömatik baskı silindiri sayesinde kumaşın en iyi şekilde blankete basması sağlanır. Maksimum baskı eni 1850 milimetredir. Paslanmaz çelikten imal edilmiş olan blanket temizleme ünitesi, bakım amaçlı olarak makineden ayrılabilir. Motorlu döner fırçalar ve çift silikon sıyırıcı ile en iyi yıkama/kurutma etkisi garanti altına alınır. Sistem daha etkili yıkama suyu yenilenmesi ve daha düşük atık için seviye sensörleri ile donatılmıştır. Makinenin çalışmadığı aralıklarda, kafalar, kurumamaları için, her zaman yoğun nemli ortamda bekletilir. Sistem filtreleme ve hava alma (balon engelleme) donanımlarına sahiptir. Seviye kontrolü donanımına sahip sistemin kapasitesi boya başına 10 litredir. 10 kg’lık bidonlarda gelen boyaların reaktif, dispers ve asit tipleri mevcuttur. Kumaş bes- Sayı: 373 - Nisan 2011 39 Tekno-Tekstil tiyaç duyanlar için tasarlanmıştır. Anahtar özelliklere gelince; geniş kapasiteli boya kartuşu vardır. Her kartuş 2 kg boya alır. Yedek hazne sistemi ile baskıya ara vermeksizin yeni kartuş takabilirsiniz. IC çipleri en iyi baskı koşullarını hafızasında saklar. Isı Fiksaj Ünitesi - HeatMAN GT ünitesi, Teleios'un hem baskıyı hem de fikseyi eşzamanlı yapmasına izin verir. Tümleşik bilgisayar, otomatik olarak ısıtma hızını ve sıcaklığı, sarf edilen mürekkep miktarına oranlı şekilde kontrol ederek yüksek kaliteli ve etkili bir üretim hattı oluşturur. leme sistemi, 500 mm çapına kadar roliklerin beslenmesini mümkün kılar. Sarımı düzgün olmayan kumaşların düzgün hizalanması için, merkezleme sistemi mevcuttur. Ayarlanabilir tolerans içinde sürekli olarak kumaş kenarları fotosellerle kontrol edilir ve otomatik merkezleme yapılır. Blanket, bağımsız tahrikli silindirler serisi ile en iyi gerilimi sağlayacak şekilde hareket ettirilir. Sistem üzerindeki, kenar kıvrılmalarını engellemek için spiral açıcı silindir mevcuttur. Kumaş sarım yönündeki farklılıklar sebebi ile kullanıcının hata yapmasını engelleyen sensörler ve yine blanket üzerinde kumaşın kıvrılması durumunda, baskıyı durduran güvenlik sistemleri vardır. Özel talep ile 1500 mm kadar jumbo rulolar için de besleme opsiyonu mevcuttur. Kumaş sarımı, blanket ile senkronize çalışır; herhangi bir sarım problemini engellemek için çeşitli fotosellerle ve silindirlerle donatılmıştır. Kurutma sistemi hem sıcak hava hem de IR lambaların kombinasyonu en iyi kurutma etkisini garanti altına alır. Tüm makine fonksiyonları bir PC server tarafından kontrol edilir ve LCD PC ekranı ile takip edilir. Gönderilen işlerin kontrolü, rapor tekrarı, çeşitli baskı ayarları da bu ekran üzerinden yapılabilir. Daha önceden RIP’lediğiniz bir işin tekrarı için, bilgisayar bağlantısı dahi olmaksızın sadece Nassenger’i kullanabilirsiniz. Bu sistem ile tekrarlanabilirlik daha yüksek ve RIP’leme işlemi çok hızlıdır. Ekran üzerinden işe ek yapabilir, kaç metre basıldığını görebilirsiniz. Kilit bileşenlerden biri sayılan Teleios'un patentli kumaş besleme sisteminde, kumaşlarda gerilim, kıvrılma ya da katlanma problemi yaşanmaz. Ergonomik yerleşime sahip sekiz adet en son teknoloji baskı kafası mevcuttur. 2.5 inç uzunluğunda, 508 adet jetli ve eşsiz geniş yerleşimli yapı ile 4 renk 3 geçişte 100 m²/saatlik bir hıza erişir. D-Gen makinelerde bulunan fumebuster (opsiyonlu), güçlü emiş fonksiyonu ile fiksaj ünitesinde ortaya çıkan dumanı, buharı ve hatta tozu emer ve filtreler. Böylece Teleios'un küçük bir kapalı alanda çalışabilmesi sağlanır. Fumebuster filtreleri, her 3-6 ayda bir su ile yıkanarak yeniden kullanılabilir. Bazı filtreler ise 3-6 ayda bir değiştirilmelidir. İnce malzeme üzerine baskı imkânı Kağıda baskı kadar kolay Spot Ltd’in D-Gen Dijital Tekstil Baskı Makinesi Teleios GT, yüksek verimlilik ve tasarruf sağlıyor. Makinenin baskı ve fiksaj özelliklerine gelince; göz alan renkte gerçek kırmızı, derin zengin siyah ve parlak mor ile renk gamınızı genişletebilirsiniz. Ön ve arka yüzde harika görünüm sağlamak için mükemmel penetrasyon imkânı sağlar. Makine sayesinde hiç kayıpsız, tam üretkenliğin tadını çıkartabilir, fark edilir ölçüde iş gücünüzden tasarruf edersiniz. Kağıda baskı kadar kolay dijital tekstil baskısı elde edersiniz. Teleios GT - 540dpi, 3 geçişte 100 m²/saatlik hıza sahiptir, profesyonel dijital baskıcılar için uygundur. En iyi performans ile gerçek dijital tekstil baskı makinesidir. Teleios V8/74 - 540dpi, 3 geçişte 38 m²/saatlik hıza sahip, yarı-profesyonel kullanıcılar için en uygun strateji, en iyi fiyat performansına sahiptir. Teleios V6/74 - 540dpi, 3 geçişte 19 m²/saatlik hıza sahiptir ve tasarımcılar için en uygun numune makinesidir. Daha fazla renk, daha da iyi fiyat imkânı sunar. Teleios 100 - 540dpi ise, 3 geçişte 19 m²/saatlik hıza ulaşır. Geniş ene ih- Sayı: 373 - Nisan 2011 40 Dijital baskı ve dijital tekstil baskılarında her biri birer dünya markası olan Mutoh, Mimaki, La Meccanica gibi makine üreticilerinin ürünlerini tedarik, makinelerin teknik servisi, makinenin kullanmış olduğu boya çeşitlerinin tedarikini sağlayan ve kendi geliştirdikleri yazılımlarla dijital ortamda hazırlanmış her türlü deseni anında istediğiniz kumaşa uygulayabilme imkânı sunan AIT, aynı zamanda Miracle tekstil yazılımlarının da üreticisi. 1996 yılından bu yana hizmet veren AIT, elektronik ortamda varyant tasarım, desen tasarım, dijital numune ve kısa metraj baskı konularında yazılım, donanım ve teknik destek sağlıyor. Firmanın ithal ettiği Mimaki TX3 - 1600 Dijital Baskı Makinesi, sürekli bant sistemi ile esnek malzemelere baskı yapabilme, besleme mekanizması ile ince malzemeler üzerine baskı yapabilme ve müdahalesiz çalışma olanağına sahip. Uzun metrajlı işlerde sorunsuz baskı, 2 lt/renk boya tankı, OND (otomatik nozzle düzeltme) sistemine sahip, 270 mm'ye kadar büyük rulolar kullanılabilir. Firmanın bir diğer markası olan Mutoh Viper TX - Tekstil Baskı Makinesi, her türlü kumaşa baskı imkânı sağlar. Viper TX, numune ve kısa metraj üretim için ve numune baskı, kupon üretim, her türlü tekstil ürününe baskı imkânı sağlar. Mutoh Viper TX Blanketli - Tekstil Baskı Makinesi ise likra, jarse gibi ince ve esnek kumaşların yanı sıra deri gibi çok kalın kumaşlara da baskı yapmayı kolaylaştırır. Numune ve kısa metraj üretim için Viper TX Blanketli Baskı Sistemi profesyonel bir çözümdür. Mimaki JV5 – La Mechanica QualiJet JV5 HSB, reaktif, asit, dispers baskı gruplarında yüksek hız ve çözünürlük oranına sahip, uzun metrajlı baskılar için blanket ve boya yükleme ünitesi özel olarak geliştirilmiş endüstriyel bir baskı makinesidir. Daha az enerji harcıyor Met Tekstil, 2008 yılı itibarıyla kardeş firması Endotek Baskı Teknolojileri Ltd. bünyesinde dijital tekstil (kumaş) baskı makineleri, mürekkepleri ve diğer yardımcı malzemelerinin satışına başladı. Firma bu alanda dünyanın en önde gelen firmalarının ürünlerinin Türkiye'de satışını gerçekleştiriyor. Türk tekstili, bayrakçılık ve reklamcılık alanlarında kullanım ağırlığı hızla artan dijital kumaş baskı sistemleri konvansiyonel baskı sistemleri ile be- raber kullanılıyor ve sundukları önemli avantajları sayesinde her geçen gün hızla yaygınlaşıyor. Her geçen gün ağırlaşan çevre koşullarında konvansiyonel sistemlere göre çok daha az enerji, su ve boya kullanarak kumaş üzerine baskı yapılmasını sağlayan dijital sistemler, artan üretim hızları ile beraber son yıllarda giderek önem kazanıyor. Firmanın ithal ettiği markalardan biri, Vega Endüstriyel Dijital Tekstil Baskı Makinesi, Hangzhou Honghua Digital (ATEXCO), Çin firması tarafından üretiliyor. Vega serisi dijital baskı makineleri sadece kumaşa direkt baskı uygulamaları için sıfırdan geliştirilmiş, endüstriyel hızlarda ve kapasitede çalışabilen dijital baskı sistemleridir. Çin’in en büyük üreticisi ATEXCO, Vega serisi makineleri geliştirirken amaç, yüksek endüstriyel hızlarda ve kalitede kumaşa direkt baskı yapabilen ve bu işlemi mümkün olduğunca ekonomik maliyetlerde gerçekleştiren bir makine üretmekti. Sonuçta ortaya çıkan Vega Baskı Makinesi, sahip olduğu 16 endüstriyel tip baskı kafası (her kafada 256 sprey nozzle), üstün kumaş hareket kontrol sistemi ve software desteği ile 140 metrekare/saate varan hızlarda direkt kumaş üzerine baskı gerçekleştirebiliyor. Vega, 1080 dpi maksimum çözünürlüğe sahip ve sekiz farklı renkte baskı yapabilmesi sayesinde Pantone renk gamını baskıda uygulayabiliyor. Vega, kumaş taşıma işlemini yüksek kaliteli bant taşıma sistemi ile gerçekleştiriyor. Otomatik kumaş hizalama sistemleri ile her çeşit kumaş (örme, dokuma, non-woven, stretch vd.) bant üzerinde güvenle taşınıyor ve yüksek kaliteli baskı işlemi gerçekleşiyor. Vega, su bazlı tekstil baskı mürekkeplerini kullanıyor (reaktif, dispers, asit, pigment) ve baskı kafasında buna uygun özel düzenlemelere sahip. Nem oranı kontrol altında tutulan baskı kafası sayesinde, mürekkep kuruması sonucunda oluşan tıkanmaların önüne geçiliyor. Vega, toptan topa baskı yapıyor ve otomatik kumaş besleme ve makine çıkışında çift infrared kurutma ile birlikte otomatik kumaş sarma sistemine sahip. Vega ile hemen her tür kumaş üzerine baskı yapılabiliyor ve yüksekliği ayarlanabilen baskı kafası sayesinde kalın kumaş materyaller üzerinde de baskı mümkün oluyor. Vega Dijital Kumaş Baskı Sistemi, düşük enerji ve su tüketimi, verimli üretim teknolojileri ve kullandığı su bazlı mürekkepler ile hem çevreye hem de insana saygılı bir sistem. Makine, yoğun enerji ve su kullanımının olduğu konvansiyonel kumaş baskı üretimlerine önemli bir alternatif sunuyor ve sahip olduğu ileri teknolojiler sayesinde mükemmel baskı kalitesi, üstün endüstriyel hız ve ekonomik maliyetlere aynı anda sahip olabilen, sınıfındaki en üstün dijital baskı çözümlerinden biri olarak dikkat çekiyor. Sayı: 373 - Nisan 2011 41 Enerji TÜKENMEZ ENERJİ KAYNAĞI: BİYOKÜTLE Biyokütleden enerji yanında, mobilya, kâğıt, yalıtım maddesi yapımı gibi daha birçok alanda yararlanılıyor. Biyokütle, tükenmez bir kaynak olması, her yerde yetiştirilebilmesi, özellikle kırsal alanlar için sosyoekonomik gelişmelere yardımcı olması nedeniyle uzmanlar tarafından uygun ve önemli bir enerji kaynağı olarak görülüyor. Orman Genel Müdürlüğü’ne göre ülkemiz ormanlarındaki biyoenerjide kullanılabilecek biyokütle, yıllık yaklaşık 5-7 milyon ton dolayında bulunuyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarından biri olan biyokütle enerjisine insanoğlu aslında yabancı değil. İnsanoğlu tahta veya odunları yakıp yemek pişirmeye veya ısınmaya başladığından beri bu enerjiyi kullanıyor. Günümüzde tahta halen en büyük biyokütle enerji kaynağı, ancak bugün çok daha farklı biyokütle enerji kaynakları da kullanılıyor. Çeşitli bitkiler, tarım veya ormancılık artıkları, endüstriyel ve şehirsel atıklar biyokütle enerji kaynakları arasında sayılıyor. Biyokütle, yeşil bitkilerin güneş enerjisini fotosentez yoluyla, kimyasal enerjiye dönüştürerek depolaması sonucu meydana gelen organik madde kaynakları olarak tanımlanıyor. Biyokütleden elde edilen enerjiye de biyokütle enerjisi deniyor. Biyokütle, tükenmez bir kaynak olması, her yerde yetiştirilebilmesi, özellikle kırsal alanlar için sosyoekonomik gelişmelere yardımcı olması nedeniyle uzmanlar tarafından uygun ve önemli bir enerji kaynağı olarak görülüyor. Petrol, kömür ve doğalgaz gibi tükenmekte olan enerji kaynaklarının kısıtlı olması, ayrıca bunların çevre kirliliği oluşturması nedeniyle biyokütle kullanımı enerji sorununu çözmek için giderek önem kazanıyor. Güneşten aldıkları ışık enerjisini depolayabilen ve süreklilik arz eden bir kaynak olan bitkiler ve ormanlar adeta can- Sayı: 373 - Nisan 2011 42 lı birer pil görevi üstleniyor. Dünyadaki güneş enerjisini depolayabilen bu canlı pillerin yüzde 90’lık kısmını ormanlar teşkil ediyor. Hızlı büyüyen ağaçlar gibi biyokütle alanında kullanılmak için yetiştirilen bitkilere biyotkütle hammaddesi deniyor. Halen elde edilmekte olan biyokütle enerjisinin yüzde 64’ü odun ve odun atıklarından, orman bakım ve üretim çalışmalarında ortaya çıkan ince çaplı materyallerden, orman endüstrisinde oluşan talaş ve yongalardan ayrıca kullanıl- mayan (hurda) odunlardan elde ediliyor. Yüzde 24’ü belediye katı atıklarından, yüzde 5’i tarımsal atıklardan, tarımsal bitki ve artıklarından, sert meyve kabuklarından (zeytin çekirdeği ve posası, fındık v.b. kabukları gibi) ve yüzde 5’i ise deponi gazlardan üretiliyor. Biyokütle kullanım alanları Güneş enerjisinin depolanmasına olanak sağlayan ve çevreye zarar vermeyen bu yakıtın, son zamanlarda, gelişmekte olan ülkelerin yanı sıra gelişmiş ülkelerde de büyük oranlarda kullanılmaya başlandığı görülüyor. Fosil yakıt kullanımı yüzünden dünyanın giderek artan boyutta çevre kirliliği problemi yaşaması bu enerji kaynağının yaygınlaşmasını artırıyor. Biyokütlenin daha çok ve verimli yetiştirilmesi için hızlı büyüyen özel bitkiler ve genetik mühendisliği yardımıyla yeni tohumlar geliştiriliyor. Birçok gelişmekte olan ülke biyoenerjiyi, geleceğin temel enerji kaynağı olarak görüyor. Biyokütleden enerji yanında, mobilya, kâğıt, yalıtım maddesi yapımı gibi daha birçok alanda yararlanılıyor. Enerji olarak kullanılmasında ise, katı, sıvı ve gaz yakıtlar elde OLUMLU VE OLUMSUZ YÖNLERİ Biyokütle enerjisinin de her enerji kaynağı gibi birtakım olumlu ve olumsuz yönleri bulunuyor. Olumlu yönlerini şöyle sıralamak mümkün: “Hemen her yerde yetiştirilebilmesi, üretim ve çevrim teknolojilerinin iyi bilinmesi, her ölçekte enerji verimi için uygun olması, düşük ışık şiddetlerinin yeterli olması, depolanabilir olması, 5-35 derece arasında sıcaklık gerektirmesi, sosyoekonomik gelişmelerde önemli olması, çevre kirliliği oluşturmaması, sera etkisi oluşturmaması ve asit yağmurlarına yol açmaması…” Düşük çevrim verimine sahip olan biyokütle enerjisinin su içeriğinin fazlalığı ve tarım alanları için rekabet oluşturması da olumsuz yönleri olarak ortaya çıkıyor. etmek için çeşitli teknolojiler kullanılıyor. Biyoetanol, biyogaz, biyodizel gibi yakıtların yanı sıra yine biyokütleden elde edilen, gübre, hidrojen, metan ve odun briketi gibi daha birçok yakıt türünü saymak mümkün. Bu yakıtların elde edilmesinde termokimyasal ve biyokimyasal olarak sınıflanabilen yeni teknikler geliştirildi ve yıllar içinde verimlilikleri artırıldı. Önümüzdeki yıllarda bu teknolojilerde yeni gelişmelerin yanında, yalnız biyokütle kaynağıyla çalışan büyük termik santrallerin yapımı planlanıyor. İsveç ve Finlandiya gibi ülkelerde bölgesel biyokütle santralleri ile elektrik üretimi yapılırken, yeni santrallerin yapımı da sürüyor. Özellikle biyokütle enerjisi karbondioksit salınımını azaltmaya yönelik çalışmalarda en iyi seçenek olarak ortaya çıkıyor. Orta verimdeki bir arazi parçası üzerinde yapılan hesaplara göre 1 hektar tarladan yılda ortalama 80 ile 100 ton yaş veya 2 bin 530 kilo biyokütle elde ediliyor. İklim koşulları açısından daha uygun olan yarı tropik bölgelerde ise verim hektar başına 40 ton biyokütle düzeyine kadar çıkabiliyor. Biyokütleden elde edilen enerjinin birim maliyeti diğer yakıtlarla yarışabilecek durumda olduğundan bu enerji kaynağına yönelmek alternatif gibi görünüyor. Dünyada biyokütle kullanımı Özellikle Orta ve Kuzey Avrupa ülkeleri biyoenerji kullanımında lider durumda bulunuyor. Finlandiya ülke enerji gereksiniminin yüzde 22’sini, İsveç yüzde 18’ini, Avusturya yüzde 14’ünü biyokütle santrallerinde odun ve bitki atıklarını yakarak veya gazlaştırarak karşılayan ilk üç ülke arasında yer alıyor. ABD’de toplam enerjinin yüzde 4’ü de biyokütle yakıtlarından elde ediliyor. Hindistan’da halen çeşitli büyüklükte bir milyondan fazla biyogaz üretim tesisi bulunuyor. Çin’de 1 milyarın üzerindeki nüfusun büyük çoğunluğu yakıt olarak biyokütle kullanıyor. Daha çok yemek pişirmek ve aydınlanmak için kullanılan biyogaz üretimi için 5 milyondan Sayı: 373 - Nisan 2011 43 Enerji fazla küçük tesis yaklaşık 25 milyon insan tarafından işletiliyor. Sayıları 10 bin dolayında olan orta ve büyük ölçekli tesislerden üretilen biyogaz ise elektrik üretimi ve büyük fabrikaların enerji gereksinimi için kullanılıyor. Çin’de büyüklüğü 10 kW ve üzeri olan 800 biyogaz üretim tesisinin toplam kapasitesi 8 bin 500 kW dolayında enerji üretiyor. Brezilya biyokütlenin geniş çapta, özellikle taşıtlarda kullanılması yönünden dünyadaki en iyi örneklerden birini teşkil ediyor. Brezilya’da yaklaşık 5 milyon taşıt, 1989’dan bugüne yakıt olarak benzin yerine şeker kamışı veya benzeri ürünlerden elde edilen saf biyoetanolu, yine birçok araç da benzin/etanol karışımını kullanıyor. Bu enerji kaynağı istihdama da önemli bir katkı sağlıyor. Brezilya’da biyokütle yakıtları ile doğrudan ilgili olarak 700 bin kişiye iş imkânı yaratıldı. Dolaylı olarak bu enerji kaynağının ise 1.5 ile 2 milyon insanın geçimini sağladığı belirtiliyor. 1976 ile 1987 yılları arasında Brezilya’da petrol ithalatı yerine yerli üretim etanol kullanılmasından dolayı tasarruf edilen miktar yaklaşık 12.5 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Ülke ekonomisine büyük katkı yapan bu enerji kaynağı için yapılan yatırım ise 6.97 milyar dolar oldu. Üretim maliyetinin 1979’dan bugüne hâlâ her yıl yaklaşık yüzde 4 dolayında düştüğü de biliniyor. Mauritius'daki şeker kamışı endüstrisi, ürettiği biyokütlenin atıklarını modern fırınlarda yakarak elektrik üretiyor ve enerji gereksiniminin yüzde 60’ını karşılıyor. Zimbabwe, 1983-1990 yılları arasında, şeker kamışından 40 milyon litre etanol üretip, taşıtlarda yakıt olarak kullandı. Türkiye’de biyokütle kullanımı Türkiye’de klasik biyokütle, yani odun ve tezek, enerji üretiminde önemli bir orana sahip. 1995 yılı verilerine göre odun yaklaşık yüzde 30, tezek de yüzde 10 oranında enerji üretimi içinde pay alıyor Ancak, son yıllarda azalan ormanlar ve hayvancılıkta görülen gerileme ile doğalgaz ve kömür gibi ithal ürünlerin artması bu oranları azaltıyor. Orman Genel Müdürlüğü’ne (OGM) göre ülkemiz ormanlarındaki biyoenerjide kullanılabilecek biyokütle, yıllık yaklaşık 5-7 milyon ton dolayında bulunuyor. OGM uzmanlarına göre 5 milyon ton odunsu biyokütle, kömür yerine kullanıldığında üç milyon ton kömürün ithal edilmemesi Sayı: 373 - Nisan 2011 44 anlamına geliyor. Üç milyon ton kömüre ödenen para da yaklaşık 485 milyon TL olarak hesaplanıyor ve 285 milyon dolarlık dövizin Türkiye’de kalacağı belirtiliyor. Sadece maliyette tasarruf sağlamıyor biyokütlenin kullanımı. Üç milyon ton kömür yerine, 5 milyon ton biyokütlenin kullanılmasıyla atmosfere 4 milyon 750 bin ton daha az karbondioksit salınımı sözkonusu oluyor. Uzmanlar, Türkiye’nin sadece odun, bitki ve hayvan atık-artıklarından yakacak olarak ısınma ve pişirmede yararlandığını, dünyadaki modern biyokütle kullanım eğiliminin dışında kaldığını vurguluyor. Türkiye’deki hayvansal ve bitkisel artık miktarının 10.3 Mtep değerinde olduğunu söyleyen uzmanlara göre bu değer ülkemiz enerji tüketiminin yüzde 13’üne karşılık geliyor. Türkiye de bu potansiyelle, ekolojik yapıya sahip ülkeler arasında gösteriliyor. Enerji üretimine yönelik olarak, modern biyokütle çevrim teknolojilerinin de kullanıldığı çalışmalar küçük ölçekli olarak 1993 yılından sonra başlıyor. Mischantus ve tatlı sorgum bitkileri üzerinde yapılan çalışmalar örnek olarak gösterilirken, etanolu, Brezilya örneğinde olduğu gibi Türkiye’de de taşıtlarda benzine seçenek olarak rahatlıkla kullanmak olanaklı görünüyor. 2009 yılında OGM Biyokütle Enerji Grubu’nun yaptığı çalışma, Türkiye’de 12 bin 431 adet köyde yaşayan yaklaşık 4 milyon köylünün, orman içi artıklarından enerji üretme çalışmaları konusunda teşvik edildiğini gösteriyor. Ülkemizin enerji ormancılığına uygun (kavak, söğüt, kızılağaç, okaliptüs, akasya gibi hızlı büyüyen ağaçlar) 4 milyar hektar devlet orman alanına sahip olduğu belirtiliyor. Sözkonusu alanların uygun planlamalar dâhilinde, modern enerji ormancılığında değerlendirilmesi ve kıymetli ağaçların yakacak olarak kesiminin önlenmesi önem kazanıyor. Türkiye’de toplam arazinin sadece yüzde 33.1’i işleniyor. İşlenmeyen arazi içinde tarıma uygun yüzde 3’lük bir alanın enerji tarımında kullanılması, kota kapsamından çıkarılan ürünler (tütün, şeker pancarı gibi) yerine de enerji amaçlı tarım (sorgum, miskantus, kanola, C4 bitkileri ekimi gibi) yapılması gerekiyor. Bu çalışmaların kırsal kesimden kente göçü istihdam yarattığı için önleyeceğini söyleyen uzmanlar, tarım kesimine yön verecek çalışmaların ulusal geliri de artıracağının altını çiziyor. “Güneydoğu Anadolu Projesi, Yeşilırmak Havza Projesi gibi projeler kapsamında biyokütle enerji teknolojisi plan ve uygulamaları mutlaka yer almalıdır” diyen uzmanlar, Türkiye’de günde 65 bin ton çöp çıktığını, çöplerin düzenli depolama ile elektrik elde edilmesinde değerlendirilmesinin göz ardı edilmemesini de öneriyor. TÜRKİYE’DEKİ UYGULAMA ÖRNEKLERİ Türkiye’nin de üyesi olduğu “Avrupa Ormanlarının Korunması Bakanlar Konferansı MCPFE” 2007 yılı Ekim ayında, ormanlarda biriken biyokütlenin enerji üretiminde kullanılmasına dair bir karar aldı. Bu kararın ardından çalışmalara başlayan OGM, bir genel müdür yardımcısının başkanlığında “OGM Biyoenerji Komisyonu”nu kurdu. Komisyon ilk toplantısını 10 Eylül 2008 tarihinde yaptı ve bir iş planı hazırladı. Öncelikle enerjide kullanılabilecek biyokütle potansiyeli belirlendi ve haritalandırması yapıldı. OGM aynı zamanda kendi faaliyetleri içinde biyokütleyi farklı bölgelerde farklı şekillerde kullandı. İzmir Bergama Kozak Orman İşletme Şefliği’nde fıstık çamı kozalakları idare binası ve lojmanların ısıtılmasında kullanıldı. Çanakkale Gelibolu’da kök ve dallar uygun kazanlarda yakarak kullanıldı. Gölyaka Aydınpınar Orman İşletme Şefliği’nin idare binası ve 4 adet lojmanı üretim artıklarıyla ısıtılmaya başlandı. Bolu Aladağ Orman İşletme Şefliği Değirmenözü mevkiinde bulunan misafirhane sıklık bakımından elde edilen ürünler ve üretim artıkları ile ısıtılmaya başlandı. BİYOKÜTLE KAYNAKLARINDA KULLANILAN ÇEVRİM TEKNİKLERİ Biyokütle Orman artıkları Tarım atıkları Enerji bitkileri Hayvansal atıklar Çöpler (organik) Algler Enerji ormanları Çevrim Yöntemi Havasız çürütme Piroliz Doğrudan yakma Fermantasyon Gazlaştırma Hidroliz Biyofotoliz Yakıtlar Biyogaz Etanol Hidrojen Metan Metanol Sentetik yağ Dizel Uygulama alanları Elektrik üretimi Isınma Su ısıtma Otomobiller Uçaklar Roketler Ürün kurutma Sayı: 373 - Nisan 2011 45 Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi FUARLARDA OCAK BEREKETİ Sendikamızın yürüttüğü “Fuarlara Katılımı Teşvik Projesi”nde ocak ayı bereketi yaşandı. Birçok işletme, yoğun fuar programının yaşandığı ocak ayını yurtdışında geçirdi. Bu yıl yine en gözde fuarlar Heimtextil ve Pitti Immagine oldu. Her iki fuara da çok sayıda Türk tekstil ve hazır giyimcisi katılarak, dünyadaki yerini sağlamlaştırmaya çalıştı. İşte ocak ayında katıldığı fuarlarla ilgili izlenimlerini bizimle paylaşan işletmelerden birkaçı: BAHARİYE MENSUCAT: Firma, 15-18 Ocak tarihleri arasında düzenlenen ve 70'ten fazla ülkeden bin 350 firmanın katıldığı Domotex Hannover Halı Fuarı'nda yerini aldı. Ziyaretçilerin yüzde 40'ının Almanya dışından geldiği ve yaklaşık 40 bin kişinin ziyaret ettiği fuarda Bahariye Mensucat en son trend ve tasarımlarını tanıtma fırsatı buldu. Bahariye Mensucat ocak ayında ayrıca Frankfurt’taki Heimtextil Fuarı’na da katıldı. 136 ülkeden 73 bin ziyaretçinin uğrak yeri olan fuarda Bahariye Mensucat ile birlikte 153 Türk firması boy göstererek, Türk ev tekstilinde önemli bir dünya oyuncusu olduğunu gösterdi. 12-15 Ocak tarihleri arasındaki fuar Bahariye Mensucat’ın pazardaki hakimiyetini artırması açısından önemli bir deneyim oldu. Yoğun fuar programının olduğu ocak ayında Bahariye Mensucat’ın katıldığı bir diğer fuar ise The London Textile Fair idi. 29-30 Ocak tarihleri arasında Londra’da düzenlenen fuarda, Pazarlama ve Satış Müdürü Doğan Filiz ve Bölge Satış Temsilcisi Gözde Barkan ile temsil edilen Bahariye Mensucat, yeni koleksiyonunu İngiltere pazarındaki müşterilerinin beğenisine sundu. Firmanın İngiltere temsilcisi Elvie Talliss’in de hazır bulunduğu tanıtım sırasında mevcut müşterilerin yanında potansiyel müşterilere de ulaşıldı. ORMO YÜN: 6-8 Ocak tarihleri arasında Damascus International Fuarı’na katılan Ormo Yün, Suriye pazarındaki konumunu güçlendiriyor. Nuray Çalışkan ve Fatih Dindar’ın Ormo Yün’ü temsilen katıldığı fuarda marka tanınırlığını daha da artıran Ormo Yün, son olarak 26-28 Ocak tarihleri arasında İtalya’da düzenlenen Pitti Immagine Filati Fuarı’na da katıldı. Bu fuarda ise Ormo Yün’ü Adnan Öcalgiray, Banu Demircioğlu, İlhan Suyabatmaz, Nuray Çalışkan, Fatih Dizdar ve Elif Okumuş temsil etti. 1990 yılından bu yana yılda iki kez bu fuara katılan Ormo Yün, yaz ve kış koleksiyonlarını tanıtıyor. Sayı: 373 - Nisan 2011 46 YÜNSA: Ocak ayında fuar yoğunluğu yaşayan tekstil işletmelerinden biri de Yünsa oldu. Yünsa 11-14 Ocak tarihleri arasında katıldığı Pitti Immagine Uomo Fuarı’ndan memnun döndü. Fuarda Yünsa’yı Şevket Bora Birgin, Serhat Ödük, Durmuş Hakan Aydınlık ve Manolya Güneşdoğan temsil etti. Yünsa yetkilileri, fuarı trend takibi amacıyla ziyaret ettiklerini belirterek kadife kumaşların yoğunluğuna dikkat çektiler. Yünsa ayrıca aynı ay içerisinde Brezilya’nın Sao Paulo kentinde düzenlenen Premiere Brasil Fuarı’na da stand kiralayarak katıldı. Fuarda Yünsa üst segment müşteri grubu için yeni geliştirdiği Crystal Line ürünlerini ve 2012 yaz koleksiyonunu tanıttı. Yünsa yetkilileri, Şili ve Arjantin’de bayilik yapmak isteyen potansiyel alıcılarla işbirliği görüşmeleri yaptıklarını anlattılar. Yetkililer, rakip firmalarla yaptıkları görüşmelerde artan yün fiyatlarının listelere yansıtıldığını tespit ettiklerini de belirttiler. BEZCİ TEKSTİL: 12-15 Ocak tarihleri arasında Almanya’nın Frankfurt kentinde düzenlenen Heimtextil Fuarı’na katılan Bezci Tekstil de fuardan memnun ayrıldı. Dünyada yaşanan hammadde fiyatlarındaki artışa rağmen fuarda önceki yıla göre hemen hemen aynı doluluğun yaşandığını belirten Bezci Tekstil yetkilileri, 2011’in de canlı geçeceği görüşünde. HİSAR İPLİK: Şirket yeni trendleri ve örgü kumaşlardaki talebi takip için 26-28 Ocak tarihleri arasında Pitti Immagine Filati Fuarı’na katıldı. Fuarla ilgili bilgi veren Leon Kandiyoti, “Özellikle son 1 yıl içinde örgü kumaş gelişmelerinde ve talep edilen kalitelerde, iplik karışımları, fantezi iplikler, özel örgüler, eksi düz jarse, interlok gibi basit ve klasik kumaşların yerini almaktadır. Standart viskon, pamuk gibi standart örgülerde kıyasıya bir rekabet yaşanmakta iken özel Napoli, elyaf karışımlı ipliklerden, gramajı düşük kumaşların yeni moda trendinde olduğu görülmüştür” dedi. FUAR TAKVİMİ (MAYIS-HAZİRAN-TEMMUZ 2011) TARİH FUAR MAYIS 21.05.2011-23.05.2011 Şanghay (Çin) CTFE 2011-Uluslararası Kumaş, Moda Giyim, Üretim Fuarı 21.05.2011 - 23.05.2011 Milano (İtalya) Moda Prima- Uluslararası Örgü ve Hazır Giyim Makineleri Fuarı 24.05.2011 - 26.05.2011 Frankfurt (Almanya) Techtextil Frankfurt-Teknik Tekstil Fuarı 24.05.2011 - 26.05.2011 Atlanta (ABD) Techtextil North America-Tekstil Fuarı HAZİRAN 03.06.2011- 12.06.2011 Londra (İngiltere) Ev Dekorasyonu ve Halı Fuarı 08.06.2011 - 10.06.2011 Tunus (Tunus) Texmed 2011- Tekstil ve Hazır Giyim Fuarı 14.06.2011-17.06.2011 Floransa (İtalya) Pitti Immagine Uomo-Giyim-Moda Fuarı 18.06.2011-22.06.2011 Milano (İtalya) Milano Moda Uomo-Giyim- Moda Fuarı 20.06.2011-23.06.2011 Sao Paulo (Brezilya) Bebe-Çocuk Giyim Fuarı 23.06.2011-25.06.2011 Floransa (İtalya) Pitti Immagine Bimbo-Bebe Çocuk Giyim Fuarı TEMMUZ 05.07.2011-07.07.2011 Floransa (İtalya) Pitti Immagine Filati-Ev Tekstil ve Kumaş Fuarı 06.07.2011-08.07.2011 Berlin (Almanya) Bread and Butter-Tekstil Fuarı 09.07.2011-11.07.2011 Paris (Fransa) Interfiliere-Tekstil-Kumaş ve İç Giyim Fuarı 19.07.2011-21.07.2011 New York (ABD) TEXWORLD USA-Tekstil ve Kumaş Fuarı 19.07.2011-20.07.2011 New York (ABD) SPINEXPO-İplik ve Örme Kumaş Fuarı 20.07.2011-23.07.2011 Hannover (Almanya) Domotex-Halı ve Zemin Kaplamaları Fuarı 20.07.2011-23.07.2011 Dakka (Bangladeş) Textech International Expo-Tekstil ve Tekstil Makineleri Fuarı 20.07.2011-22.07.2011 Tokyo (Japonya) IFF-JFW International Fashion Fair-Giyim Fuarı 24.07.2011-26.07.2011 Düsseldorf (Almanya) CPD Signatures 2011-Moda Fuarı 27.07.2011-30.07.2011 Moskova (Rusya) Decotex-Kumaş ve Ev Tekstili Fuarı Sayı: 373 - Nisan 2011 47 Moda BAŞKENT'TEN MODA GEÇİDİ Ankara Giyim Sanayicileri Derneği'nin (AGSD) geleneksel olarak düzenlediği 'Uluslararası Başkent Moda Günleri', bu yıl şehre indi. Bu yıl şehrin yaşayan mekanlarını birer podyuma dönüştürmeyi öngören Başkent Moda Günleri 7 Mart tarihinde Sheraton Oteli'nde yapılan defileyle başladı. Koreografisi Yasin Soy imzası taşıyan defilede, başkentteki bazı tekstil firmaları ürünlerini sergilendi. Etkinlik, 8 Mart'ta yine Sheraton'da Journey özel defilesi, 9 Mart'ta Ankamall'da Gamze Saraçoğlu özel defilesi ile devam etti. 11 Mart'ta ise Armada'da Lübnanlı modacı Abed Mahfouz özel defile düzenledi. Defilede aralarında Zazoe'nin de bulunduğu ünlü mankenler podyuma çıktı. Defilede Mahfouz'un ışıltılı kumaş ve işlemeleriyle dikkat çeken 20 yeni tasarımı ilk kez sunuldu. 12 Mart'ta ise modacı Cemil İpekçi, tamamı kâğıt elbiselerden oluşan 'Yansıma' isimli koleksiyonunu Kentpark Alışveriş Merkezi'nde bir defile ile sundu. İpekçi'nin tamamı kâğıttan yapılmış 35 parça koleksiyonu, ünlü mankenler tarafından podyuma taşındı. Defilede, mankenlerin kırmızı çorapları, renkli çubuklardan yapılan taçları ve beyaz ağırlıklı sıra dışı makyajları da elbiseler kadar dikkat çekti. Modacı Gamze Saraçoğlu ise 13 Mart'ta parmak izinden ilham alarak oluş- turduğu 'Papila' isimli koleksiyonunu Başkentlilere tanıttı. Ankamall Alışveriş Merkezi'ndeki defilede Saraçoğlu'nun koleksiyonu, mankenler tarafından podyuma taşındı. İSTANBUL FASHION FAIR'DE OSMANLI YANSIMASI Türkiye’nin en köklü moda fuarı İstanbul Fashion Fair'den bu yıl 'Osmanlı' geçti. İstanbul Fuarcılık tarafından 03-06 Mart 2011 tarihleri arasında CNR Expo'da düzenlenen fuarın ilk gününde 'Gelenekten Geleceğe Yansımalar" isimli defilede Şenay Akay ve Ece Gürsel’in de aralarında bulunduğu ünlü mankenler İSMEK kursiyerlerinin el emeği ürünlerini tanıttı. Defilede, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları kursiyerleri tarafından hazırlanan 60 parçalık Osmanlı koleksiyonu sunuldu. Sayı: 373 - Nisan 2011 48 6. EİB MODA TASARIM YARIŞMASI FİNALİSTLERİ BELİRLENDİ Türk hazırgiyim ve konfeksiyon sektörüne yenilikçi ve yaratıcı genç tasarımcılar kazandırmak amacıyla Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği tarafından bu yıl 6. kez düzenlenen 'EİB Moda Tasarım Yarışması'nda 10 finalist belli oldu. Güzel Sanatlar Fakültelerinde Moda ve Tasarım üzerine okuyan 10 finalistin 9'unu kadın katılımcılar oluşturdu. Yarışmada birinciye 10, ikinciye 6, üçüncüye ise 4 bin lira ödül verilecek. EİB 6. Moda Tasarım Yarışması'nda finale kalan isimler şunlar: Mevlide Cesur, Esen Ergin, Sercan Arıcı, Gözde Tekin, Mehlika Hilal Kırca, Aybüke Pak, Duygu Şenol, Duygu Eda Semercioğlu, Selin Bayraktaş ve Emir Kırmızı. Yarışmanın final gecesi 18 Mayıs'ta koreograf Uğurhan Akdeniz'in organizasyonunda Türkiye'nin tanınan mankenlerinin sunacağı defileyle gerçekleştirilecek. ARZU KAPROL'DEN 'GELECEĞİN ARKEOLOJİSİ' Modacı Arzu Kaprol, 2011-2012 sonbahar-kış koleksiyonlarının sergilendiği 'Paris Moda Haftası' kapsamında 9 Mart'ta bir defile düzenledi. Kaprol, 'Geleceğin Arkeolojisi' adını verdiği defilede deri kıyafetlere ağırlık verdi. Dünyaca ünlü moda evlerinin defile düzenlediği Paris Moda Haftası'nın takviminde yer aldığı için yabancı medyanın da büyük ilgisini çeken Arzu Kaprol'un defilesinin açılışını ünlü modellerden Jessica Stam yaptı. Defilede yabancı mankenlerin yanı sıra Türk mankenler Tuğçe Kazaz, Ece Sukan, Sinem Güven ve Demet Şener de görev aldı. Koleksiyonunu hazırlarken neorealist sanatçı Arman'dan etkilenen Arzu Kaprol, farklı şekiller ve siluetlerin birlikteliğini kullanarak geleceğin detaylarını yeniden tanımlıyor. Deri, şifon ve ipek gibi birlikte kullanılması ustalık gerektiren malzemeleri sıra dışı bir teknikle birleştiren Kaprol, mimari formlardan etkilendi. Arzu Kaprol 'Geleceğin Arkeolojisi' koleksiyonuyla Haziran 2011’de Roma'da gerçekleşecek ''Alta Moda Fashion Week''e de davet edildi. Sayı: 373 - Nisan 2011 49 Tasarım Dünyası SONGÜL CABACI, HAYALLERİNİN PEŞİNDE KOŞUYOR CPI Fuarı’nda uluslararası ilgi Tarih Ekim 2010’du… Ev-atölye, internet, sergiler derken kendi modaevine kavuşmuştu. Üye olarak kabul edildiği Moda Tasarımcıları Derneği’nin organizasyonuyla Eyüp Santral İstanbul’daki CPI Fuarı’na da katıldı. Burada büyük bir ilgi gördü. Siparişler arka arkaya yağdı. Yabancı basın temsilcileri onun hakkındaki yorumlarında iplik ve kumaş detaylarıyla modaya resimsel tatlar getirdiğinden bahsettiler. Dünyanın önde gelen fuarlarında Pret a Porter’a davet edildi. Fuar temsilcisi onun tasarımlarının Avrupa’ya mutlaka açılması gerektiği konusunda ısrarcıydı. Fuarda otoritelerden aldığı tam not onun şevkini iyice kamçıladı. Ufacık, tefecik dev kız Songül Cabacı, Galata’daki modaevinden dünyaya açılmanın hazırlıkları içinde. Gündüzlü-geceli çalıştı. Ekibini genişletti. Uyumadığı geceler çok oldu. “Başladım ve devamı da gelecek” dedi ve öyle de oldu. Songül Cabacı, Türk moda dünyasının yeni yıldızlarından… Tasarımları öylesine heyecan verici, yenilikçi ve özgün ki, kısa sürede geldiği başarılı yer hiç de şaşırtıcı değil! Yaşadıklarını önce kâğıda sonra da tasarıma döktü. Sarmaşık koleksiyonu böyle çıktı. Henüz 25 yaşında. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Giysi Tasarımı Bölümü mezunu. Çocukluğundan itibaren resim yapmaya ve modaya ilgi duyuyordu. ‘Resim mi, moda mı’ sorusunu kendisine hep sordu. Sonuçta ikisini birleştirdi ve ortaya tablo tadında giysiler çıktı. Henüz üniversitede öğrenciyken evinin bir köşesinde atölyesini kurdu. Burada yaptığı ve Cihangir Bazaart, Galata Tasarım gibi sergilerde yer alan tasarımları yok sattı. Tutkunları hızla artarken internetteki en büyük satış siteleri de onu keşfetti. Songül Cabacı imzalı giysiler artık sanal ortamda da satışa çıkar çıkmaz tükeniyordu. Bir süre büyük bir ihracat firmasında çalıştı. Ama başka markalar için değil, kendi markası için çalışmak istediğini ve böyle mutlu olacağını burada çok daha net gördü. Tasarımlarını çok beğendiği ve tesadüfen tanıştığı Simay Bülbül ile çalışmak da ona çok şey kattı. İşin hem tasarım hem de satış bölümünde bulundu. Müşteriyle diyaloglar onu çok besledi. Bu süreç içinde evdeki atölyesinde kendi tasarımlarını yapmaya devam etti. Sonuçta duruşu, başarısı, pozitif kişiliğiyle örnek aldığı Simay Bülbül’ün de yönlendirmesiyle iş kendi modaevini açmaya geldi. “Ufacık, tefecik dev kız” Songül Cabacı, o günleri şöyle anlatıyor; “Modaevimi hep Galata’da hayal etmiştim. Galata, tarihi dokusu, sanatla iç içe kişiliği, bambaşka atmosferiyle beni çok çekiyordu. Mekân ararken tesadüfen elime geçen bir kiralık ilanıyla buraya geldim ve gelir gelmez de bayıldım. Modaevimin bulunduğu apartmanın tarihi dokusunu, kocaman balkonumu, çok başarılı modacı ve sanatçılarla aynı yerde olmayı çok seviyorum.” Sayı: 373 - Nisan 2011 50 Aylin SARAÇOĞLU Sarmaşık Güz geldi. Durdurmak imkânsız, artık başladı, Duygular bedende dağılacak, saracak kalbi ruhu, İzin ver, yaşa sonuna kadar, Nefret ile aşkı, Katlanarak büyüsün, karışsın bırak! Aşk büyüsün, nefret büyüsün, Güz geldi; durmaz, bitmez, tükenmezdir o! Korkma! Bil ki; büyüteceğin senin kalbinde beslediğindir, Ruhunu besleyendir. Aşk, Sümer dilindeki ışık kelimesinden türemiş ve aşk da sarmaşık anlamına geliyor. Aşk’ın romantik, zaman zaman asiliği içeren detayları koleksiyonu oluşturuyor. Giysiler üzerinde baskı ve resimsel detaylar kullanılarak kavramsal sanatı imgeleyen resimler işleniyor. Renkler belirgin, sürprizsiz, rahatlatıcı ve sakin. Pembe, kahve ve vizonun tonları. Siyah, antrasit, kırık beyaz koleksiyonun ana renkleri. Gri ve bej dokunuş renkleri olarak kullanılıyor. Çift tonlar tercih ediliyor. Sarmaşık sarar, sonsuz noktalara ulaşabilir. Sarmaşık döner, devam eder ve her gün katlanarak büyür. Songül Cabacı bu koleksiyonunda kendi hikâyesini tasarımlarına da yükleyerek sarmaşık bir durum yaratmayı hedefliyor. Şimdilerde güneyde lüks, butik bir otelden aldığı personel kıyafeti tasarımı teklifinin heyecanı içinde. Tasarımdan önce otele gidip oranın ruhunu iyice kavrayacak. Ve orayı en iyi anlatan tasarımlara başlayacak. Shopping Fest’te de yer alıyor. Tüm moda tasarımcıları bu günlerde Serdar-ı Ekrem sokağında buluşuyor. Shopping Fest boyunca indirimli satışlar ve eğlenceli sunumlar ile o da tasarımlarıyla Simay Bülbül’ün modaevinde olacak. 25 Nisan’dan itibaren de Akmerkez’in tasarım butiği Living Room’da Songül Cabacı kıyafetleri satılmaya başlandı. Yine Kanyon Box’da tasarımları satışta. Mayıs ayında yapılacak olan GalataModa’ya katılmanın da hazırlıkları içinde. Markasının temel değeri samimiyet “Önce emekledim sonra yürümeye başladım şimdi hayallerimin peşinden koşuyorum. Koşarken düşsem de, canım yansa da ayağa kalkıp devam etmeli. Hayallerin peşini bırakmamalı” diyor ve devam ediyor; “Markamın temel değeri samimiyettir. Bir marka samimi olmalıdır. Mühim olan kâğıt üzerindeki değeri değil, gönüllerde sahip olduğu yer ve yüzlerde oluşturduğu tebessümdür. Yolculuğun sonunda bir iz bırakmak mümkün olursa bu iz mutluluk olmalıdır. Dünya kötü! İnsanlar mutsuz! Dünyayı güzelleştirmeye minik bir tebessümle başlayalım.” Minimal tasarımları detaylarda farklılık yaratıyor. İpliklerle oynuyor, kat kat kumaşlar yapıyor. Baskı boyaları kullanıyor. “Kumaşın dokunuşu yumuşak olmalı” diyor. Tasarımların hepsi dökümlü duruşlarıyla fark yaratıyor. Gürgen ağacı kabuğundan yapılmış triko kazakları ise gerçekten çok özel! Onun tasarımları çok küçük oynamalar, aksesuar takviyesiyle kolaylıkla gündüzden geceye taşınıyor. Farklı kombinasyonlar ile de yenileniyor. Gardıroplarda tam bir kurtarıcı oluyor. Değişik bağlamalı yelekleri, bluzları, etek olan üstleri… mutlaka görülmeli. Modaevindeki tek parçaların hepsi de birbiriyle kombine edilebilecek özellikte. Simay Bülbül ve Ümit Ünal tasarımlarına “delirdiği” iki isim. Jill Sander sadeliği, tasarım anlayışı; John Galliano show’ları, Karl Lagerfeld sahne şovu ile tutkunu olduğu isimlerden… Kendisini “milliyetçi duygularla giden biri” olarak tanımlıyor. Bunun için de hep yerli üretimin yanında. Kumaşları, iplikleri, aksesuarları… hep Türkiye’den. Zaten böylesine kaliteli yerli ürünler varken dışarıdan aranmasını da anlayamıyor. Yurtdışına gitmek gibi bir niyeti de yok. O İstanbul’dan dünyaya açılmanın hazırlıkları içinde. Burada başlayıp, burada devam edecek ve uluslararası çizgisinde İstanbul merkez olacak. Tasarımları insanları mutlu edip dünyayı güzelleştirecek. Sayı: 373 - Nisan 2011 51 Tekstilin Sanatı 150 YILLIK ŞİLE FENERİ'NİN GİYSİSİ ŞİLE BEZİNDEN Mimar Sinan Üniversitesi, Şile Feneri’nin 150. yılı kutlamalarını tekstille birleştirdi. “Işığa Kavuşma” projesinin sanat ürünleri bir sergi ile kamuoyuna sunuldu. İstanbul’un Karadeniz sahilindeki turizm ilçesi Şile’nin sembolü olan Şile Feneri’nin 150. yılı kutlamaları için hazırlanan "Işığa Kavuşma Projesi"nin sanat ürünleri, 3-25 Mart tarihleri arasında Mimar Sinan Üniversitesi’nde sergilendi. Işığa Kavuşma Projesi, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı ve Şile Gardens desteğiyle Temmuz 2010'da Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümü ile Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü tarafından gerçekleştirilmişti. Proje kapsamında önce Şile Feneri, ilçenin adıyla ünlenmiş ‘Şile bezi’ dokumasıyla giydirildi. Ardından da Şile Feneri farklı tekniklerle fotoğraflanırken proje kapsamında giysi koleksiyonu da tasarlandı. 3 Mart'ta açılan ve büyük ilgi gören sergi ile ilgili bilgi veren Mimar Sinan Üniversitesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kemal Can, projede Şile’yi Şile yapan yerel, kültürel ve otantik değerlerin başında gelen Şile Feneri ile Şile bezinin tarihte ilk defa sanatsal bir etkinlikte bir araya getirildiğine dikkat çekerek, "Işığa Kavuşma isimli projede yeni olan, Şile’nin kimliğinde yer alan iki mührün, çok değerli kültürel ve otantik değerlerin ilk defa örtme/giydirme yöntemi ile bir araya getirilmesi oldu" dedi. Can, "Bu büyük prodüksiyonun en önemli özelliği, aynı zamanda ışıkla boyama tekniğiyle çekilecek bir tek fotoğraf karesi için yapılmış olmasıdır. Bu özel çekim, genelde, fener-deniz-ışık ilişkisini sembolize etmek, özelde ise Şile Feneri doğum günü ışıltısına odaklanmak adına ışıkla boyama tekniğiyle gerçekleştirildi. On sekiz kişilik fotoğraf sanatçısı ekibi aynı zamanda tüm yapım aşamalarının belgelendiği gibi time-lapse, panorama, pinhole, 3D, HDR, infrared ve tilt-shift gibi birçok farklı teknik uygulamanın başarılı örneklerini ortaya koydular" diye konuştu. Projenin uygulama biçimi hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Kemal Can şunları söyledi: "Tarihsel kaynaklardan edinilen bilgilere göre, yapımına 1859 yılında başlanan ve 1960 yılında hizmete giren Şile Feneri, ışık göndermeyi engellemeyecek bir biçimde, ilgili öğretim üyeleri, öğrenci- Sayı: 373 - Nisan 2011 52 ler ve teknik elemanlardan oluşan uygulama grubu tarafından balkondan (şerefeden) aşağıya doğru dökümlü bir şekilde şilebezi ile kaplanmıştır. Kaplama işlemi fener boyunca zeminden yukarıya doğru dağcılar ve diğer ekip elemanları tarafından gerçekleştirilmiştir. Yine aynı grup Şile bezini, kaplanan fenerden yalıyara doğru devam ettirerek yar boyunca geniş zig zaglar çizecek, dalgalanmalar yapacak ve ucu denizin içinde sonlanacak şekilde geniş bantlar-drapeler halinde yerleştirmiştir. Çalışmalar sırasında bezin yanı sıra kesinlikle doğaya ve çevreye zarar vermeyecek malzeme ve araç gereçler kullanılmıştır. Uygulama boyunca Çevre Mühendisliği'nden bir öğretim üyesi saha komiseri olarak görev yapmıştır." 'Işığa Kavuşma' başlıklı projenin, çevrede yapılan sanatsal çalışmaların ne ilki ne de sonuncusu olduğunu anlatan Kemal Can, çevrede paketleme, örtme, sarma uygulamalarını sanat tarihinde, başka amaçlara yönelik olarak yapıldıklarını görmenin mümkün olduğunu da anlattı. Can, açıklamalarını şöyle sürdürdü: "60’lı yılların sonunda bir grup öncü sanatçı, yapay çevrede olan her şeyi reddedip, kendilerini doğal çevrede bulmaya çalıştılar. Doğaya çıkarak, doğanın içinde, doğa ile birlikte sanatsal etkinliklerde bulunmaya başladılar. Kimsenin bulunmadığı yerlerde, çöllerde, dağ başlarında, göl kenarlarında dozer, kepçe gibi ağır iş makineleri ile çalışmalar yapmaya başladılar. Böylece Arazi Sanatı doğmuş oldu. Bu grubun öncüleri arasında çöllere çizgi çizen, yarıklar açan Walter de Maria’yı, Michael Heizer’i, dairesel, spiral formlar, rampalar yapan Richard Long’u, Robert Smithson’u, Robert Morris’i, Nancy Holt’u sayabiliriz." Işığa Kavuşma Giysi Projesi 'Işığa Kavuşma Giysi Projesi hakkında da bilgi veren Kemal Can, "Işığa Kavuşma etkinliği kapsamında, sıradan bir bez olmanın çok ötesinde, anlam-kimlik-derinlik kazanmış olarak toplanan Şile bezinin bir kısmı, Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü öğrencileri tarafından ilgili Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Özlem Süer ve Yardımcısı Arş. Gör. Gözde Bursalıgil danışmanlığında, Giysi Tasarımı-V dersinde, özel bir koleksiyonun birer parçası olan özgün -kupon- giysi tasarımlarına dönüştürülmüşlerdir. Bez, bu koleksiyonla metamorfoza uğramış bir biçimde, geçmişinde, yaratılma sürecinde yaşanmış olan bir dizi faaliyetin düşünsel ve görsel izlerini üzerinde taşıyarak fiziksel yaşamına devam etmektedir. Koleksiyonda yer alan ürünlerin bazıları geleneksel-otantik giysi formlarına göndermeler yapacak biçimde oluşturulurken, diğerleri daha iddialı, öncü yaklaşımlarla tasarlanmışlardır. Bu durum Işığa Kavuşma etkinliğinin özünde yer alan geleneksel/kültürel değerlerin, öncü sanatsal yaklaşımla farklı bir biçimde bir araya gelmesi düşüncesi ile paralellik göstermektedir" dedi. Can, şunları söyledi: "Tasarımların gereği, giysilerin bazı bölümlerinin bezi fazla zorlamadan, üzerine çok yükleme yapılmadan, niteliğine uygun farklı tekniklerle dokulandırıldığı, ham bezin kendi renginin yanı sıra palet olarak top- IŞIĞA KAVUŞMA PROJESİNİN MİMARLARI Proje Sorumluları: Prof. Dr. Kemal Can (Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü Başkanı) Yrd. Doç. Dr. Ozan Bilgiseren (Fotoğraf Bölümü Başkan Yardımcısı) Proje Koordinatörü: Prof. Dr. Yusuf Murat (Fotoğraf Bölümü Başkanı) Uygulama Grubu Lideri: Yrd.Doç. Dr. Bülent Çınar (Heykel Bölümü Öğretim Üyesi) Yardımcılar: Arş.Gör. Tuna Karayaka (Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü) Arş.Gör.Gözde Bursalıgil (Tekstil ve Moda Tasarımı Bölümü) Uygulama Grubu: - Fotoğraf Bölümü ile Tekstil ve Moda Tasarımı öğrencileri - Teknik elemanlar rak renklerinin/tonlarının kullanıldığı, sürpriz çıkışlara pek yer verilmediği görülmektedir. Koleksiyondaki hemen her parçanın yalın ve net olduğunu söylemek mümkündür. Üretilen giysileri, yalnızca görsel yönden sınırlı klişe kalıplar içinde değerlendirmenin eksik olduğunu belirtmekte yarar vardır. Onlar, giysi olmalarının yanı sıra, daha önemli bir görevi yerine getirmek üzere tasarlanmış, Işığa Kavuşma projesinin yarınlara ulaştırılmasını sağlayan iletişim araçlarıdır." Halkın 'olur'u da alındı Proje sorumlularından Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ozan Bilgiseren ise projenin varoluş sürecini şöyle anlattı: "Şile Feneri’nin 150. yaşının kutlanmasına dair tasarlanan ve hem birbirleriyle ilişkili hem de birbirlerinden bağımsız bu ortak çalışmaların Işığa Kavuşma Projesi üst başlığında birileştirilmesine dek gelinen noktada, kat edilen yolun oldukça uzun ve kavislerle dolu olduğunu belirmek yalan olmaz. Ancak rota belirlendikten sonra bu uzun soluklu çalışmada, her aşama adım adım ilerletilmiştir. Hatta Şile Belediyesi tarafından akıl ve organize edilen geniş katılımlı bir toplantıda eldeki mevcut eskizler ve düşünceler, bir grup Şile ahalisine dijital projeksiyonlarla izah edilerek aktarılmış ve bir anlamda halkın da 'olur'u pozitif bir biçimde alınmıştır. Şile halkı projeyi algılamış, benimsemiş ve belki de sevmiş olmalıdır ki, etkinliğin yapıldığı süreç boyunca bizlere destekleri asla eksilmemiştir ve kimi zaman absürd derecelerdeki (örneğin ışıkla boyama işlemi sırasında Fener çevresi sakinlerinin tüm ev içi ve dış mekan ışıklarını kapatarak saatlerce karanlıkta beklemeleri v.s) taleplerimiz hoş görüyle yerine getirilmiştir." Sayı: 373 - Nisan 2011 53 Gezi ANTİK DÜNYANIN HARİKASI: EFES 560 yılında Artemis Tapınağı çevresine taşınıyor. Bugün gezilen Efes ise, Büyük İskender’in generallerinden Lysimakhos tarafından M.Ö. 300 yıllarında kuruluyor. Hellenistik ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan ve nüfusu 200 bine kadar çıkan Efes, Bizans Çağı’nda tekrar yer değiştirerek, ilk kez kurulduğu Selçuk’taki Ayasuluk Tepesi’ne geliyor. 1330 yılında Türkler tarafından alınan ve Aydınoğulları'nın merkezi olan Ayasuluk, 16. yüzyıldan itibaren giderek küçülmeye başlıyor. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra Selçuk adını alıyor ve bugün 30 bin kişilik nüfusa sahip turistik bir merkez olarak dünyanın ilgisini her dönem olduğu gibi çekmeye devam ediyor. Dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı, Meryem Ana Evi, Yedi Uyuyanlar mağarası ve tarih kokan atmosferi ile antik çağın en önemli sanat, kültür, ticaret ve liman kenti Efes… Antik dünyanın en önemli merkezlerinden ve klasik Yunan döneminde İyonya'nın on iki şehrinden biri olan Efes’in tarihi M.Ö. 6 bin yıllarına kadar gidiyor. Tarihi boyunca uygarlık, bilim, kültür ve sanat alanlarında her zaman önemli rol oynayan Efes, İzmir’in Selçuk İlçesi sınırları içinde bulunuyor. Asya ve Avrupa arasında başlıca kapı durumunda olan Efes önemli bir liman kenti olduğu kadar, çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olarak da biliniyor. Efes’in bu özelliği Roma döneminde Asia eyaletinin başkenti olmasını sağlıyor. Efes antik çağdaki önemini yalnızca büyük bir ticaret merkezi olarak gelişmesine ve başkent oluşuna borçlu değil. Anadolu'nun eski anatanrıça (Kybele) geleneğine dayalı Artemis kültünün en büyük tapınağı da Efes'te yer alıyor. Bu tapınak dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul ediliyor. Efes tarihi boyunca birçok kez yer değiştirdiğinden kalıntıları geniş bir alana yayılıyor. Yaklaşık 8 kilometrekarelik bir alana yayılan bu kalıntılar içinde kazı-restorasyon ve düzenleme çalışmaları yapılan ziyarete açık bölümler, her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin akınına uğruyor. Efes’i Büyük İskender’in generali kuruyor Efes’in ilk kuruluşu Neolitik Dönem olarak adlandırılan Cilalı Taş Devri’ne kadar iniyor. Hititler Dönemi'ndeki adı ise Apasas. M.Ö. 1050 yıllarında Yunanistan’dan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladığı liman kenti Efes, M.Ö. Sayı: 373 - Nisan 2011 54 1996’da Selçuk, Aydın ve Efes yol üçgeninin yaklaşık yüz metre kadar güney batısında, mandalina bahçeleri arasında Derbent Çayı'nın kıyısında, Çukuriçi Höyük saptanıyor. Yapılan kazılarda taş ve bronz baltalar, iğneler, açkılı seramik parçaları, ağırşaklar, obsidien (volkanik cam) ve sileks (çakmak taşı), deniz kabukluları, öğütme ve perdah aletleri bulunuyor. Aynı tür malzemelere, yine Selçuk, Kuşadası yolunun yaklaşık 8. kilometresinde Arvalya Deresi'nin bitişiğinde Gül Hanım tarlasında Arvalya Höyük’te de rastlanıyor. Çukuriçi ve Arvalya (Gül Hanım) höyüklerinde saptanan eserler sayesinde Efes'in yakın çevresinin tarihinin Neolitik Dönem'den Erken Bronz Çağı’na kadar ulaştığı tespit ediliyor. Efes’in tarih kokan geçmişi Efes’in yayıldığı Ayasuluk Tepesi, Artemision, Efes ve Selçuk olarak dört ana bölgedeki harabeleri yılda ortalama 1.5 milyon turist ziyaret ediyor. Artemis Tapınağı, Celsus Kütüphanesi, Meryem Ana Evi, Yedi Uyurlar (Ashabı Kehf) ve İsa Bey Camii, Efes Antik Kenti’nin tarih kokan yapılarından bazıları… Dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı, antik dünyanın mermerden inşa edilmiş ilk tapınağı olarak biliniyor ve temelleri milattan önce 7. yüzyıla kadar gidiyor. Tanrıça Artemis’e ithafen Lidya Kralı Croesus’un yaptırdığı tapınak, bronz heykellerle süsleniyor. Maalesef tapınaktan günümüze sadece birkaç mermer blok kalıyor. Roma dönemi yapılarının en güzellerinden birisi olan Celsus Kütüphanesi hem kütüphane hem de mezar anıtı görevini üstlenen bir yapı. M.S. 106’da Efes Valisi Celsus’un ölümünden sonra oğlu tarafından inşa ediliyor. Meryem Ana Evi ise Bülbüldağı’nda İsa’nın annesi Meryem’in son yıllarını St. John ile birlikte geçirdiği kilise olarak biliniyor. Hıristiyanlar için hac yeri olan ev, bazı papalar tarafından da ziyaret edildiğinden ayrıca önem atfediliyor. Bizans döneminde mezar kilisesi haline getirilen Yedi Uyurlar (Ashab-ı Kehf), Roma İmparatoru Decius zamanında putperestlerin zulmünden kaçan yedi Hıristiyan gencin Panayır Dağı eteklerinde sığındıkları rivayet edilen mağara… Dünya üzerinde ilgili mağaranın kendi sınırları içinde olduğunu iddia eden 33 kent olmasına karşın Hıristiyan kaynaklarının çoğuna göre kutsal sayılan kent Efes olarak biliniyor. 1374-1375 yılları arasında Aydınoğulları’ndan İsa Bey tarafından Ayasuluk Tepesi’ne inşa ettirilen İsa Bey Camii, Artemis Tapınağı ile St. Jean Kilisesi arasında yer alıyor. Anadolu cami mimarisinin ilk örneklerini sergileyen camide zengin süslemeler ve çiniler bulunuyor. Cami, 19. yüzyılda kervansaray olarak da kullanılıyor. Efes’in bir başka ilginç mimarisi ise “Yamaç Evleri.” Teraslar üzerine inşa edilmiş olan ve kentin zenginlerinin oturduğu bu evlerin mermer ve fresklerle kaplı duvarları, mozaiklerle kaplı tabanı, dönemin mimarisinin ulaştığı boyutları gözler önüne seriyor. Evlerin hepsinde kalorifer sistemi ve hamam bulunuyor. Efes’in diğer önemli tarihi yapıları Hadrian Tapınağı, Domitian Tapınağı, Serapis Tapınağı, Meryem Kilisesi, Saint Jean Bazilikası, Yukarı Agora ve Bazilikası, Senato (Odeon), Prytaneion (Belediye Sarayı), Mermer Cadde, Memmius Anıtı, Domitianus Meydanı, August Kapısı, Magnesia Kapısı (Üst Kapı), Doğu Gymnasiumu, Herakles Kapısı, Mazeus Mithridates (Agora Güney) Kapısı, Anıtsal Çeşme, Traianus Çeşmesi, Heroon, Büyük Tiyatro, Saray Yapısı, Stadyum Caddesi, Stadyum ve Gymnasium, Tiyatro Gymnasiumui, Liman Caddesi, Liman Gymnasiumu ve Liman Hamamı, Saint John Kalesi… Nasıl ulaşılır, ne yenir? İstanbul’dan önce Selçuk’a gidiliyor. Selçuk’tan Efes Antik Kenti‘ne minibüsler çalışıyor. Efes’e, İzmir-Aydın karayolundan da ulaşılabiliyor. Selçuk’tan 3 kilometre uzaklıktaki Efes’e, Kuşadası’na giden yolun solundan (Artemis Tapınağı’nı geçtikten sonra) Efes tabelasının bulunduğu ağaçlı yoldan (yol aynı zamanda Yedi Uyuyanlar’ın da yolu) giriliyor. Selçuk önemli yolların kesiştiği bir noktada bulunduğu için birçok otobüs firması ulaşım sağlıyor. Selçuk merkezinden bir bisiklet kiralayarak ya da yarım saatlik bir yürüyüş yoluyla da Efes’e ulaşılabiliyor. Bununla birlikte Efes Antik Kenti’ne sadece 1 kilometre uzaklıkta küçük uçakların iniş kalkışına müsait Efes Havaalanı da bulunuyor. İzmir ve yöresi yemek çeşitleri açısından son derece zengin olduğundan, Ege, Akdeniz ve Anadolu mutfaklarının özgün bir bileşimine sahip. Bulamaç çorbası, tarhana çorbası, tere çorbası, trança kellesi çorbası, kirde, sakız yahnisi, mücver, İzmir köftesi, papaz yahnisi, enginar dolması, domates bastısı, yer elması, revani, ıspanak boranisi, razı kavurması, Efes arapsaçı, şevketi bostan, ebegümeci ve radika salatası belli başlı yemekleri arasında yer alıyor. Sayı: 373 - Nisan 2011 55 Kültür-Sanat SİNEMALARDA NE VAR, NE YOK... BİR FENOMENİN SON HALKASI “KİMLİKSİZ” BİR ADAM Stieg Larsson’un tüm dünyada çok satanlar listelerinden inmeyen “Milenyum Üçlemesi”nin film versiyonunun son halkası “Arı Kovanına Çomak Sokan Kız” (The Girl Who Kicked The Hornet’s Nest), sinemalarımızda 1 Nisan’da vizyona girdi. Daniel Alfredson’ın yönettiği serinin son filminde; Noomi Rapace, Lena Endre, Annika Hallin ve Michael Nyquist rol alıyor. “Ejderha Dövmeli Kız” ve “Ateşle Oynayan Kız”ı takip eden “Arı Kovanına Çomak Sokan Kız” filminde olaylar şöyle gelişiyor: Lisbeth Salander kafasında bir kurşunla bir hastanenin yoğun bakım ünitesinde yatmaktadır. İyileşir iyileşmez de kendisini doğrudan hapse yollayacak, üç cinayetten yargılanacağı duruşmaya götürülecektir. Davasını hayatı pahasına savunan Salander, gazeteci Mikael Blomkvist’in de yardımıyla masumiyetini kanıtlamaya ve kendine acı çektiren sistemin mimarı olan derin devletin sırlarını ortaya çıkarmaya çalışacaktır. Jaume Collet-Serra’nın yönettiği “Kimliksiz”, komplo öykülerinden hoşlanan sinemaseverler için vizyonda. Başrollerinde Liam Neeson, Diane Kruger, January Jones, Aidan Quinn, Bruno Ganz ve Frank Langella’nın yer aldığı yapım bir edebiyat uyarlaması. Filmin hikâyesi şöyle ilerliyor: Dr. Martin Harris (Liam Neeson), Berlin’de geçirdiği bir araba kazasından sonra kendine geldiğinde birdenbire karısının (January Jones) kendisini tanımadığı ve başka bir adamın da (Aidan Quinn) kendisinin yerine geçtiğini fark eder. Resmi olarak kimse ona inanmamaktadır ve kimliği belirsiz suikastçılar tarafından takip edilmektedir. Birdenbire kendini, başka bir ülkede yanlız, yorgun ve kaçak durumunda bulur. Beklenmedik bir şekilde ona tek yardım eden kişi Ally (Diane Kruger) sayesinde bu durumdan kurtulmak için uğraşır. Ancak, gerçeği ortaya çıkartmak ve kimliğini geri kazanmak için kendisini ne kadar zorlayabileceğini ve ne kadar ileri gidebileceğini bilmez. BİR AŞK ÜÇGENİ Yılın iddialı yerli yapımlarından “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” nisan ayında izleyeceğimiz yapıtlar arasında yer alıyor. Barış Bıçakcı’nın romanından Seyfi Teoman’ın sinemaya taşıdığı filmde; İlker Aksum, Fatih Al, Güneş Sayın ve Taner Birsel oynuyor. “Bizim Büyük Çaresizliğimiz”, lise yıllarından beri yakın arkadaş olan, 30’lu yaşların sonundaki iki adamın, Ender ve Çetin’in dostluğunu konu alıyor. Uzun yıllar hayatları farklı yönlere giden iki yakın arkadaş, Çetin’in yıllar sonra Ankara’ya dönmesiyle çocukluk hayallerini gerçekleştirip aynı evde yaşamaya başlarlar. Tam birlikte yeni bir hayat kurmuşlarken, yurtdışında yaşayan arkadaşları Fikret Türkiye’de tatildeyken bir trafik kazası geçirir ve annesiyle babasını kaybeder. Almanya’ya geri dönmesi gereken Fikret, Ender ve Çetin’den, Ankara’da üniversite öğrencisi olan kız kardeşi Nihal’in okulunu bitirene kadar, yani iki yıl boyunca, onlarla kalmasını ister. Birlikte yaşama hayalleri tam gerçekleşmişken üçüncü birinin eve gelmiş olması ilk başlarda Ender ve Çetin’i rahatsız eder. Ölümlerin travmasını atlatamayan Nihal de onlarla iletişim kurmak istemez, ama zamanla birbirlerine alışırlar. Aralarında ev merkezli üçlü bir yakınlık oluşur; beraber vakit geçirmeye ve bundan hoşlanmaya başlarlar. Bir süre sonra kaçınılmaz olan gerçekleşir; Ender ve Çetin, birbirlerinden habersiz bir şekilde Nihal’e âşık olurlar. Sayı: 373 - Nisan 2011 56 KİTAP KURTLARI İÇİN... BİR GEORGE ELIOT KLASİĞİ George Eliot’un bütün romanları içinde en sevdiği eser olan “Silas Marner”; Can Yayınları’nın klasikler dizisinde okurlarla buluştu. İçerdiği mizah, güçlü simgeler ve toplumsal eleştiri ögeleriyle kırsal kesimin yaşamını duyarlı, ama duygusal olmayan bir ustalıkla anlatan kitabı dilimize Cem Alpan kazandırdı. Romanda; yıllar önce haksız yere hırsızlıkla suçlanarak Kilise cemaatinden kovulan dokumacı Silas Marner, gönüllü sürgün olarak Raveloe köyüne yerleşir. Köy halkıyla görüşmeyen, özel yaşamını sır gibi saklayan dokumacı için hayat, sabahtan akşama kadar tezgahı başında çalışmaktan ve kazandığı paraları biriktirmekten ibarettir. Ama günün birinde altınlarının çalınması ve çok kısa bir süre sonra da evinin yakınlarında annesi ölen bir bebeğin emekleyerek kapısına gelmesiyle yaşamı ve dünyaya bakışı tamamen değişir. Silas Marner ve bebeğin yolları, köyün en güçlü, en varlıklı adamının oğluyla da çakışacaktır. YILLAR SONRA AÇIĞA ÇIKAN SIR Gerilim edebiyatının en sevilen yazarlarından Mary Higgins Clark’ın “Cinayet Bölgesi” adlı romanı, Maviağaç Yayınları tarafından okurlara sunuldu. Clark’ın dikkatleri üzerine toplayan bu yeni kitabı; tıp bilimiyle dini inancın birbirlerine çok yakın oldukları iddiasında... Kitapta; seksen iki yaşında ve sağlığını her geçen gün daha da kaybeden Olivia Morrow, pek fazla ömrünün kalmadığının farkındadır. Hayatının son dönemecinde çok mühim bir seçim yapmak zorunda kalır: Uzun zamandır gizlenen bir aile sırrını açıklamak ya da onu beraberinde mezara götürmek... Yirmi yedi macera-gerilim romanı, üç cilt kısa öykü, bir tarihi roman ve bir biyografi olmak üzere otuz yapıta imza atan Marry Higgins Clark’ın “Cinayet Bölgesi” adlı eseri de, daha öncekilerde olduğu gibi, yayınlandığı ülkelerin çok satanlar listelerinde kendine yer buldu. GENÇ YAZARDAN ÇARPICI BİR YAPIT Man Booker Ödülü’ne aday gösterilen en genç yazar unvanını elinde bulunduran Jon McGregor, “Köpekler Bile” adlı kitabıyla Türk okurlarla buluşuyor. Jon McGregor, Yapı Kredi Yayınları’nın okurlara sunduğu kitabıyla; yarım bırakılmış düşünceler, ihmal edilmiş noktalama işaretleri, hızlı ve akıcı bir üslupla okura dünyayı umutsuz bir bağımlının hummalı gözlerinden görmeyi amaçlıyor. “Köpekler Bile”de; Noel’den kısa bir süre önce, İngiltere’nin büyük şehirlerinden birindeki yıkık dökük bir dairede cansız bir beden bulunur. Tanıdıklarıyla arkadaşlarının Robert adındaki bu alkoliğin hayatıyla ölümü hakkında düşündükleri ve anlattıkları, düzenin dışında kalan, toplumun kıyısında yaşayan bireylerin –alkolikler, uyuşturucu bağımlıları, evsizler, mülksüzler ve dokunulmazlar- trajik bir panoramasını sunar. Sayı: 373 - Nisan 2011 57 Kültür-Sanat SERGİLERİ GEZERKEN... 20 MODERN TÜRK SANATÇISI İşadamı Öner Kocabeyoğlu’nun özel koleksiyonundan seçilen 20 sanatçının 433 eserinin yer aldığı “XX. Yüzyılın 20 Modern Türk Sanatçısı 1940-2000” başlıklı sergi, Santral İstanbul’da açıldı. 19 Haziran 2011 tarihine kadar izlenebilecek serginin danışmanlığını Ferit Edgü, yerleşimini Metin Deniz’in yaptığı serginin grafik tasarımlarını ise Erkal Yavi gerçekleştirdi. Santral İstanbul Ana Galeri’nin üç katına yayılan koleksiyon, “Figüratif” ve “Soyut” olmak üzere iki temel grupta sergileniyor. Serginin birinci katında, “İki Kuşak Figüratifler” konseptinde Fikret Mualla, Abidin Dino, Avni Arbaş, Mehmet Güleryüz, Komet, Alaettin Aksoy, Ergin İnan, Yüksel Arslan ve Ömer Uluç’un toplam 136 eseri yer alıyor. Serginin ikinci kata yayılan bölümünde Fahrelnissa Zeid, Nejad Devrim, Albert Bitran, Hakkı Anlı, Selim Turan ve Mübin Orhon’un toplam 186 yapıtı “Paris Okulu Soyut Türk Ressamları” başlığı altında sergileniyor. Santral İstanbul Ana Galeri’nin son katında da, “Geometri, Işık, Müzik ve Duvarlar” başlığı altında Ferruh Başağa, Adnan Çoker ve Burhan Doğançay’ın toplam 99 yapıtı yer alıyor. Sergide, 1940-2000 döneminin önemli heykeltıraşlarından İlhan Koman’ın 3, Koray Ariş’in ise 9 eseri izleyiciler ile buluşuyor. Mehmet Güleryüz’den... ANILANMERT’İN “DÖNEMLER”İ Işık Üniversitesi Öğretim Üyesi Seramik Sanatçısı Prof. Dr. Beril Anılanmert, “Dönemler” sergisiyle Mine Sanat Galerisi’ne konuk oluyor. Mimar Sinan Üniversitesi Seramik Bölümü’nden emekli olan sanatçı, Uluslararası Seramik Akademisi üyesi. Bugüne kadar tüm kıtalarda sergi açan Anılanmert, uluslararası sanat alanında çok önemli bir yere sahip olan ve ülkemizi seramik sanatı alanında temsil eden önemli bir isim. Sanatçı “Dönemler” sergisi kapsamında sanatseverlere; “Kayıt Defteri”, “Bölünmüş” ve “Dönüşüm” gibi başlıklarla sergilediği çalışmalarını bir bütün olarak izleme olanağını sağlıyor. Sanatçının yeni çalışmaları ile birlikte, kırkı aşkın eseri bu sergide yer alıyor. Üç boyutlu soyut biçimler ve resimsel anlatımlarla yapılmış seramiklere, bir bütün olarak baktığımızda, bir leitmotifi tüm eserlerde izlemekteyiz. Ayrıca, farklı seramik malzemelerinin yanı sıra kimi zaman metal, cam, kimi zaman da keçe gibi malzemeleri kullanan sanatçı büyük bir çeşitlilikle izleyiciyi her alanda doyurmaya hazır... Sergi 30 Nisan’a kadar sürüyor. AYŞEGÜL KORA’NIN RENKLİ DÜNYASI Resimlerinde renkçi bir anlayışı vurgulayan, ışığı ve renkleri yalın ve sıcak bir anlatımla yansıtan Ayşegül Kora, altıncı kişisel sergisinde farklı tekniklerle yaşadığımız dünyayı değerli kılan doğa, deniz ve nilüfer çiçekleri ile kadın figürlerini birlikte resmettiği tablolarında mavi ve turkuvaz renkleri öne çıkartıyor. Biçimlerin ve renklerin uyumlu birlikteliğini sembolist yaklaşımla betimleyen ve eserlerinde kavramsal imgelere de yer veren Ayşegül Kora resimlerinde teknikleri karıştırmayı seviyor. Sanatçının kişiliğindeki yumuşaklık ve özgürlük duygusuyla yılların deneyimini birleştirerek kendine has oluşturduğu tarzı dikkat çekici… Renklerin enerjisi doğanın gücünü daha da belirginleştiriyor. Nilüfer çiçekleri, kadınların naif ama zor şartlarda bile güçlü duruşunu betimlerken, mavisinin akıcı yoğunluğunu turkuvazın sıcaklığı dengeliyor. Farklı teknikleri kendine özgü tarzıyla buluşturan ressam Ayşegül Kora’nın sergisi, Alkim Taksim Binası’nda 19-30 Nisan 2011 tarihleri arasında, tüm sanatseverleri bekliyor. Sayı: 373 - Nisan 2011 58 Tebessüm Gülşen KARAGÖZ Sayı: 373 - Nisan 2011 59 Medyadan Yansımalar KONFEKSİYON TEKNOLOJİ Sayı: 373 - Nisan 2011 60 Mart 2011 VATAN 30 Mart Sayı: 373 - Nisan 2011 61 Summaries in English BANKS, STINGY TOWARD TEXTILES AND CLOTHING BEFORE, SURPRISE THE SECTOR IN 2010 The latest data on loans shows that the banks, which so far were stingy toward the textiles and clothing sector, changed their tune in 2010. According to the last report of the Banking Regulation and Supervision Agency (BDDK), the banks dealt out a total of TL 563.6 billion in loans in 2010, credit cards included. As of December 2010, total loans utilized by the textiles sector amounted to TL 17.2 billion. While the banking sector’s total volume of loans increased by 34 percent, the expansion in the loans extended to the textiles and clothing sector reached 35 percent, exceeding the average. Thus, loans to textiles and clothing displayed the first significant expansion since 2002. Besides the loans extended to textiles, another surprise greeted the sector in the first month of the present year. Despite the measures the government took with bank loans to cool off the economy, in January, textiles and clothing sector loans increased by 5.8 percent, reaching TL 18.2 billion. On the other hand, the favorites of the banking sector which had been getting the lion’s share of loans—the energy, food, retailing and construction sectors, among others—experienced a slowdown in January 2011. The food sector, for example, which had experienced a 50 percent expansion of loans in 2010, signifying a loan utilization of TL 18.9 billion and surpassing the textiles sector, saw only a one percent increase in January of this year. The sector’s performance had an impact on the renewed interest of the banks in textiles and clothing over the past year. Representatives of the textiles and clothing sector say that the upsurge in orders has contributed to the banks’ redirecting their resources to this sector after a period in which they had cut off the flow of loans in the most critical days of the global crisis. It is also being said that another reason the banks have turned on the faucets for the textiles sector, which has for so long been blacklisted, is that other sectors have now lost favor with the banks. This view of the sector’s representatives is supported by BDDK data. The figures show that in 2002, the textiles and clothing sector utilized TL 6.6 billion worth of credit but TL 1.2 billion of those loans were delinquent. In other words, out of every 100 liras extended to the textiles and clothing sector, TL 18 were non-accruing. The general average was about the same in the same period as well. In 2010, however, delinquent loans from credit extended to textiles dropped to 9 percent. This percentage receded even further in January 2011, to 8.2 percent. OUR TRADITIONAL MARKETS ARE LIVENING UPFASHION CENTERS ARE HEADING FOR TURKEY Turkey’s traditional market in textiles and ready-to-wear clothing in Europe has turned its eyes to Turkey. World trends have stimulated an increase in orders. With China turning to its own domestic market and purchasers hesitant to place orders with newly launched textile producers in countries like Egypt, Algeria, Tunisia and Yemen, Turkish textiles have become Europe’s favorite. With the exception of a few European countries not affected by the crisis, the surge of customers was reflected in export figures as well. The most recent data indicates that Turkey’s total textiles export figures increased by 29.26 percent in the first two months of the year compared to the same period of the year before. The increase in exports of apparel was 13.66 percent. Exports were at a level of 1.2 billion dollars in textiles and 2.6 billion dollars in clothing during the mentioned period. While in those first two months of the year, the Sayı: 373 - Nisan 2011 62 biggest exports of ready-to-wear clothing at 768 million dollars went to Germany, the country to which the most textiles were exported was Italy. Textile exports to Italy increased by 61.5 percent, climbing to 157 million dollars. The Russian market is in second place in textile exports. Exports of textiles to this country exhibited a striking increase of 33 percent. Clothing exports to Russia, meanwhile, increased by 65 percent in the first two months. The most significant development that kept textiles and clothing manufacturers happy in the first two months was the noticeable increase of orders originating from the European market. It was especially the increase in exports to fashion hubs such as Italy, Spain, UK and France that heightened the spirits of the companies in the sector. Of these countries, increases in exports of textiles were 19.1 percent to France, 24.3 percent to the UK, and 76.2 percent to Spain. Exports to the USA during the first two months were surprising as well. While exports of textiles to the USA increased by 83.2 percent, the increase in exports of clothing remained at 8.3 percent. In his evaluation of the new developments in exports, Merter Industrialists and Businessmen’s Association (MESİAD) President Ercan Tan says that the adverse conditions in the Far East--with China turning toward consumption and the country’s manufacturers reverting to the domestic market--have caused delays in fulfilling foreign orders and that this has created a big advantage for Turkey. Tan asserts, "The phones keep ringing. We’re having a hard time keeping up with the orders." The President of the Istanbul Textile and Raw Materials Exporters Association (İTHİB), İsmail Gülle, says that if the new period is managed well, exports of Turkish textiles will increase by 40 percent and apparel exports will rise by at least 20 percent. THE TEXTILES AND CLOTHING SECTOR CARRIES ITSELF INTO CYBER WORLD As everyone knows, the Turkish Commercial Code now requires that every company has an Internet website. Turkish textiles and clothing manufacturers fulfilled this requirement long ago. What they need to do now is establish “special shopping websites.” Textiles and clothing manufacturers are now setting up these types of networks in addition to their corporate websites, establishing new branches over the Internet. Just last month, two well-known brands followed this trend—Vakko launched daybuyday.com and Boyner inaugurated morhipo.com. The Boyner Group’s “morhipo.com” opened on March 22 and Vakko’s website “daybuyday.com”, which was launched together with “hepsiburada.com”, went online on March 3. The biggest factor encouraging these two famous brands to establish their own special shopping websites is the steady day-by-day increase in the number of Internet users. Boyner Holding Chairman Cem Boyner explains that the most important reason behind the corporation’s entry into the e-trade community is the fact that the number of Internet users in Turkey has reached a level of 30 million and along with this, a parallel increase has been seen in users’ interest in on-line shopping opportunities. Pointing out that the company’s starting point was to carry the same quality of retail service, presentation and quality into the electronic medium, Cem Boyner states that the website morhipo.com will appeal to all ages and income groups. Boyner continues, “With our long experience in retailing, we know our customers very well and so we follow up on their expectations. Putting together our experience with the synergy of the Boyner Group and carrying this into the electronic medium brings our customers a different sales channel to benefit from—we will be once again surprising them, spoiling them and making them happy." The new e-trade brand “'daybuyday.com”, established under the partnership of Vakko Chairman of the Board Cem Hakko, hepsiburada.com and investor Dinç Artman, is not only offering Vakko products but also a variety of fashion items, accessories, cosmetics and children’s articles. The website benefits from the hepsiburada.com infrastructure. General Manager of daybuyday.com, Dinç Artman, says that the website’s main objective is to melt down company stocks. Artman continues by saying that the website’s sales on the first four days of the new site were made exclusively from Vakko Outlet and that the Vakko Shopping Tent, a shopping experience that has by now become traditional, is now available to customers online. TWO NEW REFERENCE BOOKS FROM THE ASSOCIATION ON LABOR LAW AND WORKING LIFE A leader over the years in many projects in the Turkish textiles sector, the Turkish Textile Employers’ Association completed two more new projects last month. The Association has just signed its name to two important reference books, one in the field of labor law and the other on working life. One of the books belongs to Prof. Dr. Fevzi Şahlanan, an academic known very well by followers of the Association’s publication, “Textile Employers Magazine”, as the Head of the Department of Labor Law and Social Security Law at Istanbul University Faculty of Law. Prof. Şahlanan's contributions to the Association’s magazine’s law supplement since December 2004 have now been compiled in a book entitled İş Hu- kuku ile İlgili Yargıtay Kararları: Karar İncelemeleri (Studies of Labor Law Decisions of the Supreme Court of Appeals). Offering information about the book, General Secretary Başar Ay says that “Studies of Labor Law Decisions of the Supreme Court of Appeals” was compiled in response to the popular demand for the articles published in the magazine. The second book published by the Association is entitled, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Hükümleri Çerçevesinde İşveren Uygulama Rehberi (Employer Guidelines on Social Security and General Health Insurance Provisions). The specialists who prepared this book on Social Security and General Health Insurance Provisions are Social Se- curity Administration (SGK) Chief Auditors Murat Göktaş and Cüneyt Olgaç. The book provides definitions and descriptions of many terms and regulations, from basic concepts to workplace certification and ownership transfers. Concerning social security premiums and incentive applications, the book explains regulations on premium rates, general health insurance premiums, unemployment insurance, insurance premium incentives, meal-child-family benefits and seniority and severance payments. The books are certain to be important sources of reference for corporations. The publication of both books was completed last month and distribution has begun. Sayı: 373 - Nisan 2011 63