Tarihte kötülükle ittifak eden gizli örgütler

Transkript

Tarihte kötülükle ittifak eden gizli örgütler
Monatliche Kultur, Kunst u. Informations-Zeitung
Jahr/Yýl: 2
Ausgabe/Sayý:15
1 Juli 02
1,50 Є
Sayfa 3’de
Almanya’da kadýna yönelik
þiddete karþý önlemler
sertleþti
K
adýna yönelik
þiddet dünyanýn
hiçbir yerinde
engellenemiyor.
Almanya’da her yýl
yaklaþýk 40 bin kadýn
ev içi þiddetten kaçýp
kadýn evlerine sýðýnýyor.
Ýstatistiklere göre her
üç kadýndan biri eþinin
þiddetine maruz kalýyor,
her yedi kadýndan biri
de cinsel taciz ya da
tecavüzle karþý karþýya
kalýyor.
Sayfa 4’de
Mey
M
ey, müzikte
nefesli bir
çalgýya
verilen isimdir. Ancak
sözlüklerimize girmesi
çok eski deðildir,
Kamus-ý Türki‘de
bile çalgý anlamýna
rastlanmamýþtýr.
Zaten Gazimihal‘de,
T.D.K. sözlüklerine bu
kelimeyi 1929 yýlýnda
kendisinin verdiðini
ve lügatlarýmýz gibi,
ferhenk ve kamuslarda
izine rastlanmadýðýný
söylemiþtir.
Sayfa 11’de
Haþiþiler-II
Nizari Ýsmaili‘lerin
Kökeni
H
aþiþi inancýnýn
herkesce
anlaþýlabilir
bir açýklamasý hiç
yapýlmamýþtýr. Haþiþi‘ler
kendi öðretilerini gizli
tutmuþlar, düþmanlarý
ise, sapkýn olduklarý
gerekçesiyle, inceleme
araþtýrma yapmadan
onlarý neredeyse yok
saymýþlardýr.“
Sayfa 2’de
HASAN YÜKSELÝR
ÝLE NAZIM
ÞARKILARI
B
u iþin güzelliði
müzisyenlerin
çok yüksek
deðerde olmasý. Ve
Avrupa’nýn hemen
hemen tanýnmýþ
elemanlarý. Deðiþik
milletlerden geliyorlar.
Mesela piyanistimiz
HIROKO NAKANO
Japon. Onunla piyano
eþlikli türkü konserleri
yaptým. Özelliklede
Köln Filarmoni salonunda. Televizyonlar canlý
yayýnladýlar. Polonya asýllý kemancý BARBARA
SADOWSKÝ’yi bu çalýþmada tanýdým.
Olaðanüstü bir kemancý, tema duygu çok
yüksek. Aramýzda bir Türk ve benimle
beraber TURGAY AYAYDINLI. Alto saksafoncu
çalýþmaya hemen damgasýný vurdu. Flütçü
arkadaþýmýz Lüxemburg, perküsyoncu
arkadaþýmýz Ýstanbul Ermenisi.
Sayfa 9’da
ÞÝÝRLERÝYLE YERALTINDAKÝ TAÞLARI
OKÞAYAN ÞAÝR METE ALP
K
endimi anlatýr gibi rahatlýkla
anlatabileceðim bir sanatçýdan,
çaðdaþ bir þairden söz ediyorum.
En zor iþ de bu zaten; “kendini anlatmak”.
Kendimi anlatamadan þiirin Türkiyeli haþarý
çocuðu Mete Alp’i anlatmak da ayný külfet.
Ama baþlamak bile keyifli. Sayfa 13’de
SPOR
FUTBOL YASAÐINDAN
DÜNYA ÜÇÜNCÜLÜÐÜNE
1
900‘lü yýllarýn
baþýnda
Kadýköy‘de oturan
James Lafontaine
adýndaki Ýngiliz
olmasaydý, Osmanlý
tebasý belki futbol
topuyla daha geç
tanýþacaktý. o zaman
da Galatasaray’ýn
kuruluþ yýlý 1905,
Fenerbahçe‘nin kuruluþ yýlý 1907
olmayacaktý. Belki renkleri, belki isimleri
bile baþka baþka olacaktý. Sayfa 19’de
PASHA’DA KADIN VE
UYUÞTURUCU TÝCARETÝ ÝDÝASI
K
adýn ve uyuþturucu ticareti
yapýldýðý idialarýný araþtýrmak
için Stuttgart’daki eðlence
merkezlerinden Pasha’ya giden
muhabirimiz tartaklandý. Basýn kartýný
gösteren muahbirimize, Paþa’nýn
sahibiyle birlikte, korumalarý tartakladý.
Muahbirimizin sorma imkaný bulamadýðý
sorularý buradan soruyoruz:
1-Ýdia edildiði gibi merkezinizde kadýn ve
uyuþturucu ticareti yapýlýyor mu?
2-Elemanlarýnýzdan bu iþe bulaþanlar oldu
mu? Müeseinizde cerayan ettiði idia edilen bu
olaylara karþý ne gibi önlemler aldýnýz?
3-Muahbirimizin görmesini istemediðiniz þey
neydi?
arihte kötülükle ittifak eden gizli örgütlerin
günümüze kadar gelen uzantýlarý, yanlýþ
bir fikri uzun bir zaman boyunca ve etkili
propaganda yöntemleriyle kitlelere kabul
ettirebilmiþtir. Ancak 21. Yüzyýl, Allah’ýn izniyle
kötü ittifaklarýn umduklarý gibi kendilerinin deðil,
Ýslam ahlakýnýn yüzyýlý olacaktýr.
Sayfa 6’da
Türkiye’de dayatýlan yoz kültürden
uzak kalmaya çalýþýyoruz.
B
ir ekol oluştu. Yani bilinçli bir şekilde
yapýlmýþ bir şey yok. Tamamen halkýn
yönlendirmesiyle, yýllar önceki ilk
çýkýþým „hapishanelere güneş doðmuyor“
M E D YA
Tarihte kötülükle ittifak eden gizli örgütler
T
SELDA BAÐCAN:
ve „ adaletin bu mu dünya“ ile sene 1971 de
oldu. Ýlk çýkýþým bu türkülerle oldu. Tamamen
halkýmýzýn yönlendirmesiyle, kendimize bir
mecra seçtik. Halk da o yolu açtý önümüze
yani. Hani Musa´ya, Hz. Musa´ya nasýl kýzýl
deniz açýldý ise, onun gibi halk da bize açtý.
Nasýl yürümemiz gerektiðini halk bize öðretti.
Sayfa 5’de
NÝBELUNGEN DESTANI
NIBELUNGENLIED
R
en Nehri ile ilgili destanlarýn en tanýnmýþý
kuþkusuz Nibelungen Destaný’dýr. Destan
Ren Nehri kýyýsýnda, eski Worms þehri
civarýnda geçer.
Destanýn en eski þekli elimize
on üçüncü yüzyýldan kalma bir
el yazmasý ile ulaþmýþtýr. Ancak
daha önceki dönemlerde
söylenen Latince baladlarda
içinden bölümlerin olduðu
düþünüle bilinir.
Pagan inançlarý destan içinde
sýk yer almaktadýr. Fakat ayný
zamanda, Hristiyan inançlarý ve
törenleri de destanda bulunmaktadýr. Bunun
yanýnda kral-senyör-vasal iliþkisi de destanýn
Orta Çað’a ait izler taþýdýðýný göstermektedir.
Sayfa 8’de
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
HAÞÝÞÝLER-II
Nizari Ýsmaili‘lerin Kökeni
Haþiþi’lerin Gizli
Öðretileri
(1) Düþünce Okullarý
„Genel olarak Ýsmaili‘lerin, özel
olarak da Nizari Ýsmaili‘lerin asýl
sorunu, her dönemde resmi Ýslam
tarafýndan sapkýn kabul edilerek baský
altýnda tutulmak istenmeleridir (Mýsýr
Fatými halifelerinin yönetiminde Ýsmaili
inancýnýn resmi dinsel görüþ olarak
kabul edildiði dönem dýþýnda). Bu
baskýnýn sonucu olarak, Haþiþi inancýnýn
herkesce anlaþýlabilir bir açýklamasý hiç
yapýlmamýþtýr. Haþiþi‘ler kendi öðretilerini
gizli tutmuþlar, düþmanlarý ise, sapkýn
olduklarý
gerekçesiyle,
inceleme
araþtýrma yapmadan onlarý neredeyse
yok saymýþlardýr.“
Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam
„Hasan Sabbah, sýradan kiþilerin bilgi
edinmesine engel olmuþ, her kitabýn
tehlikesini ve her yazarýn daðarcýðýný
zaten bilenler dýþýnda, bilginlerin eski
kitaplarý incelemelerine izin vermemiþtir.
Yandaþlarý ile birlikte, teoloji alanýnda,
„Allah‘ýmýz Muhammedin Allah‘ýdýr“
demekten öteye geçememiþtir.“
Şehrestani
„Ýslam bir mesih dini deðildir ve bir
kurtarýcý-mesih kavramýna yer vermez.
Yine de, büyük olasýlýkla Hýristiyan etkisi
altýnda, Ýslam‘da Peygamberin soyundan
gelen bir kiþi ya da yeniden dünyaya
gelen Ýsa kiþiliðinde, „imanýn eskatolojik
onarýmcýsý“ yani „Mehdi“ (Tanrýsal Rehber)
kavramý zamanla geliþmiþtir. Ýsa‘nýn
ortaya çýkmasýyla, „son yargý“ dönemi
baþlayacaktýr. Ýyiler cennete giderken,
kötüler cehenneme atýlacaklar; cennette
ödüller, cehennemde ise cezalar
olacaktýr. Böylece öngörülen „Son“dan
önceki dönem de oldukça karamsardýr:
Kabe yol olacak, Kur‘an sayfalarý boþ
kaðýda dönüþecek, Kur‘an‘ýn buyruklarý
belleklerden silinecek, Allah bile „Tanrýsal
Söz“ü (logos-kelam) terk edecektir. Ýþte o
zaman kýyamet kopacaktýr.“
Encyclopaedia Brittanica
„Çeþitli duygu yüklü isimler altýnda,
Ýsa‘dan Kur‘an‘da tam otuz beþ kez söz
edilir; „Allah‘ýn Habercisi“ ve „Mesih“ gibi...
Ama, Kur‘an‘ýn hiç bir yerinde Ýsa, ölümlü
bir
peygamberden,
Muhammed‘in
yolunu açan kiþi ve tek yüce Allah‘ýn
bir sözcüsü olduðundan daha farklý bir
niteliðe sahip deðildir. Týpký Basilides
ve Mani‘nin söyledikleri gibi, Kur‘an
Ýsa‘nýn çarmýhta ölmediðini yazar; „Onu
öldürmediler, onu çarmýha germediler,
öyle yaptýklarýný zannettiler“. Bu pek de
açýk olmayan sözler dýþýnda baþka bir
yorum yoktur. Ancak Ýslam yorumcularýna
göre, ölmek üzere Ýsa‘nýn yerine geçen
bir baþkasý vardýr. Her zaman olmasa
da, bu kiþinin Sirene‘li Simon olduðu ileri
sürülür. Bazý Ýslam Yazarlarý, Ýsa‘nýn bir
duvar girintisine gizlenerek, týpký NagHammadi yazýtlarýnda da belirtildiði gibi,
taklidinin çarmýhta can veriþini izlediðini
yazarlar.“
Baigent, Leigh, Lincoln-The Holy
Blood and the Holy Grail
„Yeniden Doðuþ“ öðretisi, ya da daha
doðrusu „ruh göçü“ kavramý, Ýran‘da
geniþ kabul görmüþ ve Ýslam‘daki Mehdi
inancýna evrimlenmiþtir. Bu öðretinin,
Ýsmaili versiyonu iki ayrý düþünce
okulu biçiminde ortaya çýkmýþtýr. Ýlki,
Ýsmail“in kendisini doðrudan ölümsüz
ve dolayýsýyla Mehdi olarak kabul eder.
Ýkincisi, Ýsmail‘in oðlu Muhammed‘in
Mehdi olduðunu ve tüm dünyayý
fethetmeden önce ölmeyeceðini ileri
sürer.
Dürzi‘ler „yeniden doðuþ“u kendi
inançlarýnýn temel ve ayýrt edici bir ilkesi
olarak benimserler. Dürzi‘liðin kurucusu
Hakim‘in on ikinci imamýn ruhuna sahip
olduðuna inanýrlar. Hakim‘in tüm dinsel
yetkisi de bu olgudan kaynaklanmaktadýr.
Haþiþi‘lere oranla daha fazla bilgi
sahibi olduðumuz Dürzi‘lerin öðretileri
aslýnda hemen hemen Haþiþi‘lerin
öðretisiyle eþtir: „tüm ruhlar hep bir
anda yaratýlmýþlardýr, sayýlarý sýnýrlýdýr.
Her ruh bir dizi ruh göçü ile geliþir ve
mükemmelliðe doðru yükselir.“
Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam
(2) Haka‘ik - Ýçrek
Gerçekler
„Ýnsanlýðýn dinsel geliþiminin, her
biri yedi yýl süren, yedi ayrý peygamber
döneminde
gerçekleþtiði
tasavvur
edilmektedir. Bu yedi peygamberin ilk
altýsý: Adem, Nuh, Ýbrahim, Musa, Ýsa ve
Muhammed‘tir. Bu Tanrý habercilerinin
her biri, sýradan insanlarýn bile anlayýp
yorumlayabileceði bir dinsel yasa
ortaya koymuþlardýr. Buna „zahir“,
yani dýþ görünüþ denilebilir. Ancak, bu
peygamberlerin verdiði her bir mesajýn
bir de, içrek, gizli gerçekleri vardýr.
Bu içrek gerçekleri ancak az sayýda
aydýnlanmýþ kiþi anlayýp yorumlayabilir.
Buna da „batýn“, ya da içrek gerçek adý
verilir.“
„Haka‘ik (içrek gerçeklerin bütünü),
bu yedi peygamberi izleyen birer „Vasi“
(elçi) ya da „Samit“(suskun) tarafýndan
açýklanabilir. Bu kiþinin görevi kutsal
yazýlar ve kurallardaki batýný izah
etmektir. Her bir vasiden sonra, ayrýca
yedi tane imam dünyaya gelir. Yedinci
imam bu dizgedeki yeni peygamberdir
ve böylece çember tamamlanýr. Son
döneme damgasýný vuracak olan
Mehdi, herkese tüm içrek gerçeklerin
açýklamasýný yapacak ve böylece Tanrýsal
bilgi dönemini baþlatacaktýr.“
„Ýsmaili teolojisi, iþte bu denli
„vahiyci“ (revelationary) bir nitelik taþýr.
Ýnsan aklýndan aþkýn olup, insanýn
anlayamayacaðý düþünülen haka‘ik,
aslýnda gnostik öðretiden türetilmiþtir.
Tümüyle Neo-platoncu deðerlerden
yola çýkarak, maddi ve manevi dünyanýn
ilkelerini
açýklama
iddiasýndadýr.
Gnostikler, maddi dünyanýn ikincil bir tanrý
tarafýndan yaratýldýðýný düþünürler. Bu
Eski Ahit‘teki Yahova‘dýr. Yehova, gerçek
Tanrýnýn dünyayý yanlýþ inançlardan
temizlemek için Ýsa‘nýn bedeninde oðlunu
göndermesine kadar, belirli bir özgürlüðe
sahip olabilmiþtir. Muhammed‘in gnostik
bir görüþ olan, çarmýhta ölen kiþinin
sadece bir hayal, Romalýlarla Yahudilerin
yaralayamadýklarý bir görüntüden ibaret
olduðunu Ýslam‘a uyarlamasýyla, birçok
gnostik öðenin Ýslam‘a geçiþ yolu açýldý.
Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam
„Ýsmaili haka‘ikinin özü, „Ýlk Neden“
olarak
Tanrý‘nýn
reddedilmesinde
ve kendi içinde belirli bir akýlcýlýða
yönelmesindedir.
Bu
öðreti
ayný
zamanda
Ýsmaili‘lerin
sapkýnlýðýnýn
temelidir. Onlara göre „Ýlk Neden“
evrensel akýlla birleþen Tanrýsal buyruk
yani Tanrý Sözüdür (logos-kelam). Bu
yüzden, Ýsmaili‘lerin buyruk-düzen-yasa
hakkýndaki düþünceleri, içrek öðretilerinin
çekirdeðini oluþturur ve Neo-platoncu
felsefe ile Ýslam‘ýn sentezini gerçekleþtirir.
Hasan Sabbah‘ýn gücü ve fedailerinin
baðlýlýðý, Tanrý‘nýn aþkýn doðasý hakkýnda
Ýsmaili öðretisinin kategorik ýsrarýndan
kaynaklanýr. Böylesi mutlak bir Tanrý ve
mutlak bir imam, mutlak bir inanç ve itaat
gerektirir.“
1-Ýmam (Ali ve Nizar‘ýn soyundan)
Tam Aydýnlanmýþlar:
2-Dai‘d-D‘uat (Baş Dai)
3-Dai‘l-Kebir (Büyük Dai)
BÝZÝM SAYFA
4-Dai
Yarý Aydýnlanmýþlar:
5-Refik
6-Lasik
7-Fedai
„Her ne kadar, aydýnlanma
derecelenmelerinin
ayrýntýlarý,
1332 yýlýnda Dürzi‘ler hakkýnda
kaleme alýnmýþ tarihi bir belgeden
aktarýlmýþsa da, Haþiþi‘ler ile asýl
fark, derece sayýsýnýn Dürzi‘lerde, belki
de dokuz göksel cisimle uyum saðlamak
için, dokuza yükseltilmiþ olmasýndadýr.“
Edward Burman, The Assassins-Holy
Killers of Islam
(3) Dokuz Derece
Adaylar, yaþam boyu kendilerini
de öðretmenleri kadar önemli kýlacak
olan, ebedi bilgelik ve gizli güç sahibi
olacaklarýna inanarak örgüte katýlýrlar ve
dokuz dereceden oluþan bir aydýnlanma
sürecinden geçirilirler.
Ýlk Derece
Ýlk derecede, öðretmenler adaylarý,
tüm önceden öðrenip kabul ettikleri
dinsel ve siyasal düþünce ve yargýlardan
kuþku duyma durumuna düþürürler.
Daha önce kendilerine öðretilen her
türlü bilginin önyargýlý ve sarsýlabilir
olduðuna, olasý her çeþit tartýþma
tekniði kullanýlarak, inandýrýlýrlar. Arap
tarihçi Makrýzi‘nin aktardýðýna göre;
bunun sonucu, öðrencilerin her sorunun
en doðru yorumunu yapabilen tek
gerçek bilgi kaynaðýnýn öðretmenleri
olduðuna inanmalarý ve öðretmenlerinin
kiþiliklerine baðýmlý duruma gelmeleridir.
Öðretmenler, ayný zamanda, formel
bilginin
aslýnda,
hazýr
duruma
geldiklerinde öðrenecekleri, gerçek,
gizli ve güçlü sýrrýn sadece bir örtüsü
olduðu hakkýnda sürekli ipuçlarý verirler.
Bu akýl bulandýrma tekniði, öðrencinin
bir öðretmene körü körüne baðlýlýk andý
içecek hale gelmesine kadar sürdürülür.
Ýkinci Derece
Öðrencilere bu derecede, korunmasý
Ýmama teslim edilmiþ olan içrek bilgiler
olmadýkça, bu içrek öðretinin basit birer
simgesi durumunda olan dinsel kurallar
izlenerek Allah‘ýn rýzasýna ulaþmanýn
imkansýz olduðu öðretilir.
Üçüncü Derece
Bu derecede, gelmiþ geçmiþ
imamlarýn sayýsý ve kiþilikleri, yedi sayýsýnýn
maddi ve manevi dünyadaki anlamý
aktarýlýr. Artýk, kesinlikle „Onikiimamcý“
inanç ve görüþlerden uzaklaþýlarak,
son altý imamýn saygý duyulmaya gerek
olmayan, manevi bilgilerden yoksun,
sýradan insanlar olduklarý öðretilir.
Dördüncü Derece
Öðrenciye, yedi „Natýk“ (bildirenpeygamber) dönemleri, onlarý izleyen
altý „Samit“ (suskun imamlar) ve her yeni
natýðýn kendinden önce gelenlerin dinsel
öðretisini nasýl deðiþtirdiði öðretilir. Bu
eðitim, Muhammed‘in son peygamber
ve Kur‘an‘ýn da Allah‘ýn son vahyi
olamadýðýnýn kabul ettirilmesini içerir
ki, tüm bunlar öðrenciyi Ýslam dininden
çýkarýr. Bu derecede ayrýca, yedinci ve son
natýk, „Sahib-ul-Amr“ (varlýklarýn sahibi)
Ýsmail‘in oðlu Muhammed‘in „Eskilerin
Bilimi“ni (Ulum-ul Evvelin) tamamlayýp,
içrek öðretinin bilimi olan „Tevil“ bilimini
(Alegorik yorum) kurduðu aktarýlýr.
Beşinci Derece
Bu derecede, geleneklerin tümü
terk edilerek, „Sayýlar Bilimi“ ve „Tevil“
uygulamalarýnýn öðretimine baþlanýr.
Sürekli konuþulan konu dindir. Kur‘an‘ýn
sözcük anlamýna giderek daha az
önem verilirken, Ýslam dininin tüm kural
ve koþullarý ortadan kaldýrýlmak istenir.
On iki sayýsýnýn anlamý ve on iki „hucca“
(kanýt) öðretilir. Bu „hucca“lar, imamlarýn
propagandasýna temel oluþturan ve
onlarýn kiþisel öðretilerini yönlendiren
kanýtlardýr. Ayný zamanda, „hucca“
sözcüðü, her imam tarafýndan, baþ
dai olarak atanan kiþilere de ad olarak
verilmiþtir. Sonradan, on iki „hücce“
insan omurgasýndaki on iki sýrt omuru ile
baðdaþtýrýlýr; yedi kafa omuru (cervical)
ise yedi peygamberi ya da yedi imamý
simgeler.
Altýncý Derece
Ýslam dininin koþullarý (namaz, oruç,
hac, zekat, kelime-i þahadet) ve tüm
diðer ritlerinin alegorik anlamlarý bu
derecede öðrenciye aktarýlýr. Görünümde
uygulanan bu koþul ve ritlerin temelde
önemsiz olduðu ve bilgiye ulaþmýþ
kiþilerin bunlardan vazgeçebileceði
öðretilir. Çünkü bu uygulamalar, kurnaz
yasa koyucular tarafýndan, cahil ve kaba
halký yönetmek için konulmuþtur.
Yedinci Derece
Bu ve bundan sonraki derecelere,
öðretinin gerçek yapýsý ve amaçlarýný
kavrayabilen önde gelen kiþiler kabul
edilir. „Önceden varolan“ (Pre-existent)
ve „Sonradan ortaya çýkan“ (Subsequent)
kavramlarý ve bunlarýn düalist yapýsý bu
derecede öðretilir ve böylece, kiþinin Tek
Tanrý öðretisine olan inancýnýn yýkýlmasý
amaçlanýr.
Sekizinci Derece
„Önceden
var
olan“-“Sonradan
ortaya çýkan“ ikili öðretisi geliþtirilir,
öðrenci
tarafýndan
derinlemesine
kavranmasýna çalýþýlýr. Ayrýca, en
önemlisi, bu iki kavramýn da üzerinde,
ne adý, ne nitelikleri bilinebilen, hakkýnda
hiç bir bilgi bulunmayan, tapýnmak bile
mümkün olmayan bir yüce Varlýk olduðu
hakkýnda ilk bilgiler verilmeye baþlanýr.
Bu isimsiz Varlýk, Zerdüþt inancýndaki,
„Zervan Akanana“yý (Sonsuz Zaman)
andýrmaktadýr. Ancak, öðretinin bu
noktasýnda, Ýsmaili‘ler arasýnda farklý
anlayýþlar, çatýþma ve karýþýklýklar ortaya
çýkmýþtýr. Yine de, Nuveyri „bu fikirleri
kabul edenlerin yeri, düalistlerin ya da
maddecilerin yanýndan baþka bir yer
olamaz“ diyerek tümünü ayný sepete
yerleþtirmiþtir. Bu derecede, öðrenciye
peygamber olmak için, mucizeler
yaratmaktansa politik, sosyal, dini ve
felsefi bir sistem yaratýp uygulamak
kabiliyetini göstermek gerektiði öðretilir.
Ayrýca,
dünyanýn
sonu,
yeniden
doðuþ, cennet-cehennem gibi alegorik
kavramlarýn yaný sýra çeþitli „kýyamet“
doktrinleri de aktarýlýr.
Arkon Daraul, Secret Societies
Dokuzuncu Derece
Aydýnlanma‘nýn
bu
en
son
derecesinde,
tüm
dogmatik
din
kurumlarýndan sýyrýlan kiþi artýk, en saf
ve basit anlamýyla, bir filozof olmuþtur.
Kendi arzusuna ve keyfine uygun
düþen, düþünce sistem veya karýþýmýný
istediði gibi kabul etme özgürlüðüne
kavuþmuþtur.
Edward Granville, St Bard‘s Hospital
Journal (Mart 1897)
„Yedinci
derece
Büyük
Giz‘in
açýklamasýný getirir; tüm insanlar ve
evrendeki tüm varlýklar aslýnda bir
bütündür, en basit þey bile bu bütünün
bir parçasýdýr ve bu bütünün yaratma/
yok etme gücü vardýr. Bir Ýsmaili olarak
birey, kendinde uyanmaya hazýr olan
bu gücü kullanma þansýna sahiptir. Bu
nedenle, gücün bir parçasý olduðunu
kavrayan kiþi, insanlýðýn bu muazzam
potansiyelinden habersiz olan diðer
bilgisizleri yönetebilir. Bu güç, „Zamanýn
Tanrýsý“ (Lord of Time) adý verilen esrarlý
varlýk sayesinde edinilmiþtir.“
„Sekizinci dereceye hak kazanabilmek
için, kiþi tüm dinlerin bir sahtekarlýk
olduðuna inanmalýdýr. Önemli olan
yalnýzca birey ve bireysel akýldýr; o da
ancak, en büyük güç olan imama hizmet
ederek mükemmelliðe erişebilir.“
„Dokuzuncu derece, inanç diye bir
kavramýn mevcut olmadýðý, aslýnda her
þeyin „eylem“den ibaret olduðu sýrrýnýn
açýklandýðý son derecedir. Her hangi bir
eylemi düþünüp uygulamak da, tüm akýl
ve mantýðýn yegane sahibi olan imamýn
elindedir.
Arkon Daraul, Secret Societies
(4) Okült Gelenek
Þeyh-ül Cebel Sinan‘a duyulan
büyük saygýnýn hatýrý sayýlýr bir bölümü,
herkesçe bilinen telepati ve duru görü
gücünden kaynaklanmaktadýr. Ebu Firaz
tarafýndan aktarýlan öyküde, bahçede
bulunan bir kiþinin düþüncelerini
okuyarak, aklýndan geçirdiði sorulara
cevap verebildiði anlatýlmýþtýr. Hasan
Sabbah da döneminin tanýnmýþ bir simya
ustasýdýr. Haþiþi‘lerin günümüzde okült
uygulamalar olarak bilinen, karanlýk
konularla uðraþtýklarý su götürmez.
Zaten, o zamanlar, simya ve astroloji
felsefe eðitiminin ayrýlmaz bir parçasý
olarak kabul edilirdi.
Edward Burman, The AssassinsHoly Killers of Islam
Avrupa‘da dinsel ya da din dýþý, tüm
gizli örgütlerin oluþmasýna yol açan
temel kavramlar Haçlýlar tarafýndan
Ýsmaili‘lerden alýnmýþtýr. Tampliye ve
Hospitalye þövalyeleri, Loyola tarafýndan
kurulan Cizvit‘ler gibi örgütlerin tümü
davalarýna kendilerini adayýþ biçimleri
günümüzde asla görülemeyen özveri
sahibi kiþilerden oluþmuþtur. Haþin
Dominiken‘ler, ýlýmlý Fransisken‘ler ve
tüm kardeþlik örgütleri, ya Kahire‘ye ya
da Alamut‘a ulaþacak biçimde geriye
baðlanabilirler.
Özellikle
Tampliye
Þövalyeleri, Büyük Üstad‘larý, Prior‘larý,
dinsel adanmýþlýklarý ve hiyerarþik
yapýlarý ile Doðu‘daki Ýsmaili‘lerle en
güçlü benzeşmeyi gösterirler.
S. Ameer Ali
[email protected]
HATÝCE ELDENÝZ
sayfa
2
[email protected]
Ýlkesiz toplum
G
ünümüzde bireylerin dikkatini çeken olaylarýn
baþýnda, geçim sorunu, ailevi sorunlar,
kendini gerçekleþtirmek uðruna çektiði
sýkýntýlar, yaþam standartýný yükseltme, toplumda yer
edinme v.b. sorunlarla uðraþmaktadýr. Bunu yaparken de
sorunlarý oluþturan kaynaktan alabildiðince uzaklaþmasý
söz konusudur. Yaþam tarzýmýza dikkat edelim. Her
birimiz bir yýðýn sorunlarla uðraþýrken sorunlara doðru
dürüst çözüm getirmek için zamanýmýzý geçiriyoruz.
Bir yarýmýz aile sorunlarý altýnda ezilip büzülürken ve
bunlara sözüm ona çözüm bulmaya çalýþýrken, diðer
yarýmýz kendimizi gerçekleþtirme uðruna çektiðimiz
sýkýntýlarýn altýnda eziliyoruz. Kimimiz ekonomi sorunlarýn
çözümü için uðraþýrken, diðer birimiz yarýnýmýzý nasýl
deðerlendireceðimiz peþine düþüyoruz. Bütün yaþadýðýmýz
sorunlar da kendimizi „Allah kerimdir, yarin yeni bir gündür“
diye teselli ederken, bunun için yaþadýðýmýz sýkýntýlardan
kurtulmak için kendimizce yöntem ve yol yaratýrýz.
Kaynaktan bahis ederken, derin düþünmekten fayda vardýr.
Biz bireyler evlerimizde kendi sorunlarýmýzla baþ baþa
olduðumuz akþamlardan birisini düþünüyorum. Hepimizin
alýþtýðý bir durum. Ýþler bittikten sonra þöyle alýþtýðýmýz yere
oturur, yada uzanýrýz. Sonra Televizyonu açarýz, bir taraftan
çerezlerimizi yeriz, diðer taraftan ev halkýyla konuþuruz.
Ayný esnada televizyonda haberleri izleriz. Malum ya Türk
TV kanallarý açýlýr. Gözlerimiz TV deyken beynimiz o günün
sýkýntýlarý arasýndan bir gezinti yapar. Fakat ayný zamanda
TV haberlerindeki hükümet krizini, ekonomik krizi, filan kiþi
þurada intihar etti olayýný, filan bakan þuna karþý çýktý olayýný,
vs. bir birini izleyen aslýnda bizi ilgilendiren fakat bizim ilgi
alanýmýz dýþýndadýr diye düþündüðümüz günlük hayatýmýza
alýþkanlýk olsun diye adapte ettiðimiz haberleri izler dururuz.
Ýzledikten sonrada adet yerini bulsun diye ardýndan bir
deðerlendirme yaparýz. Nede olsa duyarlý insanlarýz. Ve
sabah uyandýðýmýzda geçen günde kalma ve bir türlü
çözüm bulamadýðýmýz sorunlarýn peþinde bir daha koþarýz.
Bu durum insanlarý bir ilkesizliðe ve kararsýzlýða sürükler.
Ýlkesiz ve kararsýz bir toplum geleceði olmayan bir sürüye
benzemez mi? Ýstem de budur ya. Ýnsanlarýn yaþamlarýný
zorlaþtýrmak için alabildiðince engel, sýnýrlar konulur ve
insanlar bu engel ve sýnýrlarý aþmak için uðraþýr. Bunlarla
uðraþýrken bireyler, hakimiyet saðlamak isteyen güçler
yeni politikalarýný hayata geçirme adýmlarý atar. Oturup
da neden bu sorunlara bir türlü çözüm gücü olamýyoruz
sorusunu ne kendimize sorarýz ne de doðru bir cevap
buluruz diye düþünmeyiz tabi. Neden acaba? Herkes
bizim hakkýmýzda karar versin dursun ve bizim bundan
haberimiz olmasýn, haberimiz olsa dahi vurdum duymaz
davranalým. Düþünecek olursak yasalarý. Tüm hayatýmýzý
yasalar belirlemiyor mu? Attýðýmýz adým, aldýðýmýz maaþ,
yaptýðýmýz alýþ veriþ, yürüme tarzýmýz, konuþma kriterlerimiz,
çocuk eðitimimiz, bir iþi yapabilmemiz için alýp verdiðimiz
vekaletler, evraklar, kimliðimizin tespiti için taþýdýðýmýz
numaralar. Bunlar deðil mi günlük olarak çarpýþýp da bir
türlü üstesinde gelemediðimiz sorunlarýn kaynaðý. Çözmeye
çalýþtýðýmýz sorunlar bunlardan kaynaklý deðil mi? Sadece
bu saydýklarým deðil, bireyin kendisini gerçekleþtirmesi
önünde de yasal sorunlar, toplumsal sýnýrlar yok mudur.
Hal böyleyken sorunlarýn doðru çözümüne girmekten
yarar vardýr diye düþünürüm. Buda kuþkusuz bireylerin „Bu
sorun benim kendi yarattýðým sorun, kendim ettim kendim
buldum“ düþünmesi deðil, sorunun kaynaðý olan yasalar
ve bu yasalarý oluþturmada etken olan hükümet ve onun
partilerini ele almasý gerekir. Burada kendi rolünü oynamasý
ve karar gücünü kullanmasý gerekir. Ýlkesizlik, her þeye boþ
vermiþlik ve alýþkanlýk karar gücümüzü böyle etkilemeye
devam ederse, biz insanlar, asýl bizi ilgilendiren konularla
deðil de, bizi bundan men edecek sorunlarla vaktimizi
geçirir dururuz ki, ne sorunlara çözüm ne de yaþam da bir
deðiþiklik yaratabiliriz. Bütün sorun insanca yaþamak deðil
mi? O halde neden insanca yaþamak için adým atmýyoruz
ve insanlarca yaþamýyoruz. Bu konuda kendi sorunlarýmýz
altýnda boðulacaðýmýza, toplum da, sosyal alanda bir
deðiþiklik yapmak içinde harekete geçmenin zamanýdýr
diye düþünüyorum. Zamaný gelsin harekete geçelim diye
düþünürken, zamanýn çoktan gelip geçtiðini fark etmez olur
insan.
DEM® NACHRICHTEN
UND WERBEAGENTUR
Hack str. 3
70190 Stuttgart
Tel: 07113000711/ 12
Fax: 0711 4205003
Hatice Eldeniz
Herausgeber/ Geschäftsführerin
Þükrü Yýldýz
Chefredakteur
www.dem-ajans.de
[email protected]
Der Verlag übernimmt keine
Haftung für den Inhalt der
Haf
Anzeigen und Anzeigentexte.
Die von Verlag gestalteten
Anzeigen sind urheberrechtlich
geschützt.
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
HABER
[email protected]
eflatunî
sayfa
3
ÞÜKRÜ YILDIZ
Türkiye’ye
kýymayýn efendiler!
Y
Fransa’da Le Pen
cumhurbaþkanlýðý
seçimlerinde yüksek
oy almasý baþta
Fransýzlar olmak üzere
bir çok kesimi harekete
geçirmiþti. Yapýlan
gösterilerde „Fransýz
olmaktan utanýyorum“
pankartlarý taþýndý.
Fransýzlar ýrkçýlýðý
içlerine sindirmediklerini
sokaklardaki
gösterilerle ve daha
sonrasý yapýlan ikinci
tur seçimlerde ortaya
koydu. Tüm dünyada,
uluslararasý medyada
bu olay yankýsýný buldu.
Avrupa’da geliþen ýrkçý
eðilimin yaratacaðý sonuçlar
üzerinde duruldu. Alýnmasý
gereken önlemler tartýþýldý.
Avrupa’da sað
partilerinin giderek
oylarýný artýrmasý,
biz göçmenler için
milliyetçi tehlikenin
kapýda olduðu
biçiminde yorumlandý.
Geleceðe iliþkin
kaygýlarý derinleþtirdi.
Solingen’i hatýrlattý.
Ýçselleþmiþ
milliyetçilik/ýrkçýlýk
Avrupa’daki milliyetçi partilerin
varlýðýndan ve ýrkçý eðilimlerden en çok
etkilenen göçmen kesimlerinin baþýnda
gelen biz Türkiyeliler, içselleþtirdiðimiz
milliyetçiliðimize ve ýrkçý düþüncelere
olan eðilimlerimize dönüp bakamaz
duruma gelmiþiz. „Almanya
Almanlarýndýr“ sloganýyla yola çýkan
partilere ateþ püskürtürken, „Türkiye
Türklerindir“ diyen kendi ülkemizde
MHP gibi kardeþ partileri iktidarda
görmekten
bir sýkýntý
duymuyoruz.
En çok satan
ve liberal yayýn
politikasý yürüten
Hürriyet gibi bir
gazetenin logosu
yýllardýr „Türkiye
Türklerindir“
sloganýyla
süslenmekte.
Ülkemizde
að taþ ve bir çok þehrin giriþinde
„Bir Türk dünyaya bedeldir“ yazýlarý
kimsenin dikkatini çekmemektedir.
Günlük alýþkanlýklarýn bir parçasý
olan bu durum, ýrkçýlýðý ne kadar
içselleþtirdiðimizin göstergesi oluyor.
Türkiye’nin geleceði
ýrkçýlara teslim
edilmemeli
Son günlerde Türkiye’de cereyan
eden olaylar, ülkemizin geleceði için
kaygýlarý artýrmaktadýr. MHP ve onun
diðer milliyetçi versiyonlarý Türkiye’yi
kendi içine kapatmak isterken, halkýn
büyük bir bölümü baþta AB üyeliði
olmak üzere, dünyada etkin bir Türkiye
özlemektedir. Bunun düzenlemesinin
yapýlmasýný beklemektedirler.
Halkýn beklentilerine savaþ açmýþ
olan MHP, Avrupa’daki ýrkçý partilerle
el ele, Türkiye’nin Avrupa Birliðine
alýnmamasý için çalýþmaktadýr.
Avrupa’daki partiler Türkiye’nin
Almanya da Ýddialý bir Türk giriþimcisi
A
lman ya ekonomisine Türk
yatýrýmcýlarýnýn Giriþimde
bulunmalarý artýk ikinci kuþaðýn öncü
düþüncelerinde biri haline
gelmiþtir. Bunlarýn arasýnda olan
Almanya’ya 1982 de Tokat’ýn
Almus köyünde 12 yaþýnda
çýkarak Lauda ya gelen sayýn
Cafer Aksoy Toruna tesviye
üzerine meslek yapmýþ, 1991’de
Reklam „Iþýklý Tabela vb.“ iþ yapan
bir iþletme de iþe baþlayarak
baþarýsýndan dolayý
bölüm þefliði yapmaya
baþlamýþ, 2001 yýlýnda
çalýþtýðý iþletmeyi devir
almasý kararýný vererek,
firmanýn sahibi olmuþtur.
Sayýn Aksoy girisimcilini
çöyle anlattý:“iflas eden bir
firmayý canlandýrdým. Bu
benim ve çalýþan tüm is
arkadaþlarýmýn sayesinde
oldu Ümidimi kýrmadým
bu firmayý su an 1 yýllýk
geçmiþi olmasýna raðmen islerimizin çok
iyi. Mevcut durumda komþu ülkelerle
de ticareti yapmaya hazýrlanýyorum .Bu
benim Öncelikli düþüncelerim olacak
ticaretin Avrupa da sýnýrlarý yoktur, bende
bir Türk Giriþimcisi olarak Almanya’da
emek ve gücümü göstermek istiyorum .Su
an Alman
piyasasýnda
en son
bilgisayar
teknolojisiyle
çalýþýyoruz,
Muþamba,
Bez, PVC,
Branda iþleri
yapýyoruz
her türlü ýþýklý
kasalar ve
dijital baský
yapmaktayýz
.ben azmin
elinde hiç
bir þeyin yok olmayacaðýný
inanarak bu ise soyundum
Werbe-Team isimli isletmemi
ayaða kaldýrdým ve daha da
geliþtirmeyi düþünüyorum.
Daha yüksek performansla
çalýþma yollarýný aramaktayýz.
Temel ýþýk / Heilbronn
Yargýtay, “Gazi
Olaylarý Davasý”
kararýný yerinde
bularak onadý
Y
argýtay 1. Ceza Dairesi,
Ýstanbul‘da Gazi
Mahallesi‘nde, 12-13
Mart 1995‘de meydana gelen ve
9 kiþinin ölümüyle sonuçlanan
olaylarla ilgili olarak, Trabzon
Aðýr Ceza Mahkemesi‘nin, iki
polis memuru hakkýnda 5 Aralýk
2001‘de verdiði toplam 4 yýl 32 ay
hapis cezasýný yerinde bularak
onadý. Kamuoyunda �‘Gazi
Olaylarý Davasý‘‘ olarak bilinen ve
Trabzon Aðýr Ceza Mahkemesi‘nde
görülen davada mahkeme heyeti,
4 kiþiyi öldürmek suçundan
yargýlanan, ancak bu kiþilerden
birini öldürdüðüne dair yeterli delil
bulunmadýðý için 3 kiþiyi öldürmek
suçundan, Adem Albayrak‘a, 3 yýl
24 ay hapis ve 9 ay süreyle kamu
haklarýndan mahrumiyet cezasý
alýnmamasý için kampanyalar
yürütürken, MHP, Türkiye’nin AB üyesi
olabilmesi için gereken düzenlemelerin
yapýlmamasý için çalýþmaktadýr. MHP’nin
iþini kolaylaþtýrmak ve söylediklerini
güçlendirmek için þimdiden Avrupalý
ýrkçý partilerin
sözcüleri bir
biri ardýna
açýklamalarda
bulunarak,
AB’de Türkiye’nin
yerinin olmadýðýný
söylemektedirler.
MHP bu söylemleri
kullanarak „Siz
bu deðiþimleri
yapsanýz da, AB’ye
alýnmazsýnýz“ diyor.
Geçmiþteki MHP ve Avrupalý ýrkçýk
partilerin birlikte yürüttükleri çalýþmalarý
hatýrlatan bu durumun, Avrupa’da
yaþayan ýrkçý maðdurlarý tarafýndan
onay bulmasý büyük bir çeliþki olacaktýr.
Türkiye 21. yüzyýlda
olmasý gereken
yeri arýyor
Gelenekçi, içselleþmiþ ýrkçýlýðýn
kýskacýndan sýyrýlarak bir dünya devleti
olmak isteyen Türkiye’nin karþýsýnda,
içselleþmiþ ýrkçýlýkla palazlanan milliyetçi
kesim durmakta. Ülke çýkarlarýný, ýrkçý
kesimin çýkarlarý olarak gören bu kesim,
içerdeki egemenliklerine bir müdahale
olarak gördüklerinden, AB’ye girmeye
karþý duruyorlar.
Türkiye ya AB üyeliðiyle bir dünya
devleti olma yolunda ciddi bir adým
atmýþ olacak yada mevcut statüsünü
koruyarak ABD’nin Ortadoðu’daki
bir ileri karakolu olmaktan öteye
gidemeyecek. (Þükrü Yýldýz)
vermiþti.
Ýki kiþiyi öldürmek suçundan
yargýlanan Mehmet Gündoðan,
bir kiþi için 1 yýl 8 ay hapis ve 3
ay süreyle kamu haklarýndan
mahrumiyet cezasý ile
cezalandýrýlmýþtý. Diðer maktulü
öldürdüðüne dair hakkýnda yeterli
delil bulunamayan Gündoðan, bu
suçtan beraat etmiþti. Sanýklarýn
cezalarý, 4616 sayýlý infaz yasasý
hükümlerine göre ertelenmiþti.
Yargýtay 1. Ceza Dairesi, daha önce
Trabzon Aðýr Ceza Mahkemesi‘nin
Adem Albayrak‘a 4 kiþiyi
öldürmekten verdiði 6 yýl 8 ay aðýr
hapis ve kamu haklarýndan 4.5
ay mahrumiyet, 2 kiþiyi öldürmek
suçundan Mehmet Gündoðan‘a
verdiði 3 yýl 9 ay hapis ve 2
ay 15 gün kamu haklarýndan
mahrumiyet, diðer 18 polis memuru
hakkýndaki beraat kararýný, söz
konusu iki polis memuru hakkýnda
�‘Haklarýnda adam öldürme ile
ilgili net bir açýklama olmadýðý‘‘
gerekçesiyle 5 Nisan 2001‘de
bozarak, sanýklarýn TCK‘nýn 49.
maddesine göre yargýlanmalarýný
istemiþti.
ýllar gösterdi; nasýl dev
bir imparatorluktan,
Edirne’den , Ardahan
arasýna nasýl sýkýþtýðýmýzý. Þimdi
kendimizi tekrarlýyoruz. Deðiþim zorunluluðuna Donkiþot’un
yel deðirmenlerine meydan okumasý gibi, meydan okuyoruz.
Beslediðimiz ve baþýmýzda iktidar yaptýðýmýz ýrkçýlýðýn
meyvesini topluyoruz.
Beyinlerimizdeki kini, nefreti körükleyen ve bunun
siyasetini yapan partilerin varlýðýndan rahatsýzlýk duymak
bir yana onlarla yana yana olmanýn tadýný çýkarýyoruz.
Unutuyoruz. Geliþmeye karþý yýllarca duran bir gelenekten
geliyoruz. Bunun bedelini, hesabýný fazlasýyla ödediðimiz bir
geçmiþe sahibiz.
Þimdilerde bizleri tek sevindiren þeyin Milli Takýmýn
kazandýðý üçüncülük olduðunu biliyoruz. Bu sayýmýzdaki bir
yazýyla hatýrlatýyoruz. Bu topraklarda bir zamanlar futbol
yasaktý ve oynayanlarýn baþý vuruluyordu. Þimdi dünya
üçüncüsüyüz. Ve bir çok sýkýntý içindeki tek sevincimiz.
Bunu kursaðýmýzda býrakan geliþmeyi sadece hükümet
sorunda görmeyi bir körlük sayýyorum. Çok üzüldük.
Zaferimizi gönül rahatlýðýyla kutlamanýn olanaðýný
býrakmayan ve kameralara ýrkçý iþaretler yapan insanlarýn
resmi geliyor aklýmýza. Solingen, Möln, Rostock geliyor
gözlerimizin önüne, birden Maraþ, Sivas, Çorum, Gazi
oluveriyor. Sevincimizi böylesine gölgeleyenlerin, Avrupa’daki
benzerleriyle þimdilerde Türkiye’nin Avrupa Birliðine giriþini
engellemek için nasýl canla baþla çalýþtýklarýna þahit
oluyoruz.
Bunun artýk bir son bulmasý ve bizim ülkemizde de,
bu ýrkçý ve milliyetçi yapýlarýn Avrupa’daki benzerleri gibi
kovuþturmaya uðramasý gerekmektedir. Halký geriliðe,
toplumlar arasý kin ve nefret yaratmaya çalýþan bu
güruhlarýn devletin birliði ve beraberliði önünde en büyük
tehlike olduklarý görülmelidir.
Türkiye’nin geleceðe yönelik attýðý tüm adýmlarda
çýban baþý haline gelen, ayrýlýkçý, bölücü ve ýrkçý kesimin
varlýðý doðal olmaktan çýkarýlmalýdýr. Nasýl ki Almanya’da,
Avrupa’da ýrkçý ve milliyetçi partiler takibe alýnýyor ve
haklarýnda davalar açýlýyorsa, Türkiye’nin geleceðini
karartmak isteyen, Türkiye insaný içinde ayrýmcýlýk yapan bu
kesiminde yargýlanmasý gerekmektedir.
Ýktidar olacak kadar eðer bir örgütlenme yapabilmiþse
buna üzülmek, ülkemizde böyle bir partinin iktidarda
olmasýndan utanmak gerekmektedir. Fransýzlarýn deyimiyle
“Fransýz olmaktan utanýyoruz” sloganý, MHP gibi bir iktidar
olan bizler için daha da geçerli olmakta.
Baðýmsýz devlet olmaktan söz eden bu kesime
hatýrlatmak gerekmez mi. Hangi baðýmsýzlýktan
bahsediyorsunuz? Ýsrail’le olan iliþkileri belirleyen bu halk
mý? ABD ile anlaþmalar yapan onlarýn Ortadoðu’daki sopasý
olan siz deðil misiniz?. Hangi baðýmsýz politikanýn temsilcisi
oldunuz? Kore, Somali, Afganistan, Filistin politikanýz neydi?
Bunlarýn tümü efendilerinize endeksli deðil mi?
Neden korkuyorsunuz?
Yoksa baðýmsýzlýktan kastýnýz, Türkiye içindeki çetelerin,
hortumcularýn, cinayet þebekelerinin özgürlüðü mü?
Buna dokunulmasýndan mý korkuyorsunuz? Þimdiye
kadar kurban verdiðiniz bu devletin onuru, kimliði ve
baðýmsýzlýðý karþýlýðýnda elde ettiðiniz, Türkiye’nin içinde
özgürce davranma þansýnýz mý elinizden gidecek? Biliyoruz;
tek korkunuz bu. Türkiye’nin baðýmsýzlýðý deðil, sizlerin
ýrkçý güdülerinize bunun karþýlýðýnda tanýnan özgürlük.
Vazgeçemediðiniz bu efendiler.
Gazeteniz DEM þimdi tüm Avrupa’da
Teknik eksiklik ve formalitelerden dolayý þimdiye kadar
Almanya içinde daðýtýlan gazetemiz artýk tüm Avrupa’da.
Artýk her vatandaþýmýzýn olduðu yerde bizde varýz. Daðýtým
þirketimizden her gün iyi haberler almaya devam ediyoruz.
Resmi tirajýmýz elimize ulaþýr ulaþmaz sizlerle paylaþacaðýz.
Þimdiden söyleyelim ki aylýk gazeteler içinde ilk sýradayýz.
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
Almanya seçimlerinde
350 bin Türk oy kullanacak
B
erlin-Brandenburg Türkiye
Toplumu (TBB) Genel Sekreteri
Kenan Kolat, Almanya‘da
22 Eylül‘de yapýlacak genel seçimlerde
350 bin Türk kökenli seçmenin önemli rol
oynayacaðýný belirtti.
Kolat, başkent Berlin‘de TBB
sözcüsü Eren Ünsal ile düzenlediði
basýn toplantýsýnda, Berlin‘de Türk
vatandaþlýðýndan Alman vatandaþlýðýna
geçiþin diðer eyaletlere göre çok uzun
sürdüðünü belirtti. Vatandaþlýða geçiþ
süresinin yasalarda öngörüldüðü gibi
daha az olmasý gerektiðini ifade eden
Kolat, Berlin‘de bazý nedenlerle bu sürenin
uzun tutulduðunu belirtti.
Türk vatandaþlarýnýn Alman
vatandaþlýðýna geçmek için 4 yýl beklediðini
söyleyen Kolat, ‘Türkler bu kadar
beklemek istemiyor. Çoðu beklemekten ve
bürokrasiden býkarak müracatlarýný geri
çekiyor‘‘ dedi.
Ünsal ise Berlin‘de Alman
vatandaþlýðýna geçenlerin sayýsýnýn
2000 yýlýndan itibaren düþtüðünü,
düþüþ nedenlerinin de görevliler
tarafýndan bilindiðini söyledi. Düþüþün
yeni Vatandaþlýk Yasasý‘ndan dolayý da
gerilediðini ifade eden Ünsal, ‘Türkler çok
duygusal. Bir taraftan Türk vatandaþlýðýný
kaybetmek istemiyor, diðer taraftan
Almanya‘daki haklara sahip olmak için
Alman vatandaþlýðýna geçmek istiyor‘‘
dedi. Berlin‘de Türklerin iþsizlik sayýsýnýn
son zamanlarda arttýðýna dikkat çeken
Ünsal, vatandaþlardan çalýþtýklarýna dair
belge istendiðini belirterek, ‘Bu insanlar
devletin ekonomisinden dolayý iþsiz
kaldýlar. Bundan dolayý vatandaþlýða geçiþ
dilekçelerini ret etmek doðru deðildir‘‘ diye
konuþtu. Ünsal, Berlin Eyaleti Ýçiþleri Bakaný
Erhard Körting‘in (SPD) vatandaþlýða
geçiþ sürecinin hýzlandýrýlmasýna iliþkin
bir genelge yayýnlamasýnýn sevindirici
olduðunu belirtti. Berlin Eyaleti Türk kökenli
milletvekili Özcan Mutlu da, ‘Körting‘in
doðru yolda olduðunu‘‘ belirtti, ancak bunu
‘geç atýlan bir adým‘‘ olarak deðerlendirdi.
Gurbetçiler Bulgar
bürokrasisinden dertli
T
atillerini geçirmek üzere
Türkiye‘ye gelen gurbetçilerimiz,
Bulgaristan‘da kendilerinden
„rüþvet“ alýndýðýný iddia ettiler.
Avrupa‘nýn deðiþik ülkelerinde çalýþan
iþçilerin yaz tatillerini geçirmek için
Türkiye‘ye geliþleri sürüyor. Gurbetçiler,
yollarýn güvenli olmasýna karþýn,
Bulgaristan‘daki uygulamalardan
yakýnýyorlar. Edirne‘nin Kapýkule
Sýnýr Kapýsý‘ndan Türkiye‘ye gelen
ve Almanya‘da iþçi olarak çalýþan
Veli Altýndað, sýnýr kapýsýna ulaþana
kadar geçtikleri ülkelerden yanlýzca
Bulgaristan‘da sorun yaþadýklarýný ve
burada kendilerinden „Rüþvet“ alýndýðýný
iddia etti.
Güvenlik yeterli deðil
Bulgaristan‘da yaþadýklarý sorunlar
konusunda Türkiye‘deki yetkililerin
kendileriyle yeterince ilgilenmediðinden
yakýnan Altýndað, þöyle konuþtu: „Türkiye‘ye
gelecek iþçiler, Bulgaristan‘dan gündüzleri
geçsinler. Gece geçtikleri takdirde güvenlik
konusunda sorunlarla karþýlaþabilirler.
Türkiye‘ye komþu olan Bulgaristan‘ýn
bizlerden rüþvet almasýna bir anlam
veremiyorum. Bizlere sahip çýkýlmadýðý
takdirde Alman vatandaþý olmak zorunda
kalacaðýz“ dedi.
Hollandalý gurbetçi Ali Karakurt‘ta, eþi
Emine ve 1,5 yaþýndaki kýzlarý Gizem‘le
Türkiye‘ye tatil için geldiklerini belirterek,
Bulgaristan‘da pasaport baþýna alýnmasý
gereken vize ücretinin kiþi baþýna
alýnmasýndan þikayetçi olduklarýný bildirdi.
Hollanda’da göçü
durdurmak isteyen
partiye göçmen bakanlýðý
H
ollanda‘da mayýs ayýnda
bir suikasta kurban giden
Pim Fortuyn‘un, ülkeye
göçün durdurulmasýný isteyen partisine
yeni merkez sað koalisyonda Göçmen
Bakanlýðý‘nýn verildiði bildiriliyor. Pim
Fortuyn‘un Listesi adlý parti, Hýristiyan
Demokratlarýn liderliðindeki koalisyonda 14
bakanlýktan dördünü alacak.
Koalisyon ortaklarýnýn baskýlarý sonucu
partinin göçü tamamen durdurma
isteðinden vazgeçtiði belirtiliyor. Ancak
buna karþýlýk dil ve yurttaþlýk sýnavlarýný
geçemeyen mültecilere yaptýrýmlar
getiriliyor, ayrýca akrabalarýný ülkeye
getirme haklarý da kýsýtlanýyor.
HABER
[email protected]
sayfa
4
Almanya’da kadýna yönelik
þiddete karþý önlemler sertleþti
Caoline Michel
K
adýna yönelik þiddet dünyanýn
hiçbir yerinde engellenemiyor.
Almanya’da her yýl yaklaþýk 40
bin kadýn ev içi þiddetten kaçýp kadýn evlerine
sýðýnýyor. Ýstatistiklere göre her üç kadýndan
biri eþinin þiddetine maruz kalýyor, her yedi
kadýndan biri de cinsel taciz ya da tecavüzle
karþý karþýya kalýyor. Ev içi þiddet hala açýkça
konuþulamayan bir tabu. Almanya’da bu yýlýn
baþýnda yürürlüðe giren “Þiddetten Korunma
Yasasý” ile kurbanlarýn konumu güçlendirildi
ve polisin duruma müdahalesi de kolaylaþtý.
Almanya’da ev içi þiddete karþý yürürlüðe
giren yeni yasa ile þiddet uygulayanlara karþý
polis dava açabiliyor. Daha önce þiddete
uðrayan kiþinin dava açmasý gerekiyordu
ve bu durum çoðu kez maddi ya da manevi
baðýmlýlýk yüzünden ya hiç açýlmýyor ya da
geri çekiliyordu. Köln Emniyet Teþkilatý‘ndan
Maren Leisner yeni yasa ile deneyimlerini
þöyle anlatýyor:
“Eðer bir kiþinin bedeni ya da özgürlüðü
açýsýndan tehlike mevcutsa, o zaman þiddet
uygulayaný evden uzaklaþtýrabiliyoruz
ve on güne kadar eve dönmesini
engelleyebiliyoruz. Geçmiþte, böyle bir
tehlikeye tanýk olduðumuzda, þiddete
baþvuraný evden çýkarýyorduk ama ertesi gün
yine eve dönebiliyordu. Büyük ihtimalle zaten
uðradýðý þiddetle sinmiþ olan kadýný daha da
korkutuyordu. Bu durumda kurbanlarýn kadýn
evine sýðýnmaktan baþka þansý kalmýyordu.
Þimdi on günlük uzaklaþtýrma ile en azýndan
kadýnýn kendine gelmesini saðlayabiliyoruz.”
Yasa ile getirilen on günlük uzaklaþtýrma
cezasý ile þiddet
kurbanlarýna
bu süre içinde
kendini
toparlama
ve gelecek
hakkýnda
düþünme
fýrsatý veriliyor.
Kadýnlarýn yasal
haklarý ile sosyal
açýdan alabilecekleri
yardým hakkýnda bilgi
edinebilecekleri Kadýn
Danýþma Merkezleri,
bu sürede þiddet
kurbanlarýna destek
veriyor. Köln’deki
merkezden Elisabeth
Fassbender, þiddet
kurbanlarýna yol
gösterdiklerini
anlatýyor:
“Biz, önce þiddete
uðrayan kiþinin
durumunu anlamaya
çalýþýyoruz. Neden
þiddet ortamýna varýldý?
Ýliþkiyi devam ettirmek
istiyor mu? Alternatifleri
neler? gibi sorulara cevap
arýyoruz. Çoðu kadýn, alacaðý
yardýmlarý ve yasal haklarýný öðrendikten
sonra rahatlýyor ve geleceði
daha kararlý planlayabiliyor.
Ayný zamanda çocuklar için,
örneðin eðitim konusunda
yardým ediyoruz.
Yeni yasa, kadýnlarýn eþlerini,
evin sahibi bile olsa kapý dýþarý
etmelerine izin veriyor. Bu
durumda erkeklerin nereye
gittiði ise henüz istatistiklere
geçmemiþ. Benzeri bir
yasanýn 1997 yýlýndan bu
yana geçerli olduðu
Avusturya’da yapýlan
araþtýrma ise,
erkeklerin çoðunun,
sayýsal olarak
üçte
Bundan sonra kadýnýn eþinden ayrýlmayý
isteyip istememesi kendine kalmýþ bir þey.”
ikisinin,
annesinin
evine gittiðini
gösteriyor. Þiddetten
Korunma Yasasý‘nýn evden atma
hakký veren bu maddesinin kötüye
kullanýlmamasý için de önlem alýnmýþ. Polis
olay yerine çaðrýldýðý zaman, evin ve þiddete
maruz kalan kiþinin durumunu ayrýntýlý
olarak raporluyor, komþularla ve tanýklarla
konuþuyor, kurban için tehlikenin devam
edip etmediðini araþtýrýyor. Polisler
bu iþ için eðitim alýyor ya da eðitimli
meslektaþlarýný olay yerine çaðýrýyor.
Böylece yasanýn kötüye kullanýlmasý önlenmiþ
oluyor. (DW)
Almanya´da hormonlu yem skandalý yayýlýyor
B
elçika‘dan bir firmanýn
Almanya’ya ithal ettiði hormonun
bulaþtýðý yemlerle ilgili patlak
veren skandal yayýlýyor. Belçika’ya komþu
Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde geçici olarak
kapatmasýna karar verilen çiftlik sayýsý her
geçen gün artýyor. Almanya genelinde
þimdiye dek bin 860 hayvan yetiþtirme çiftliði
kapatýldý.
Almanya genelinde yaklaþýk 1860
hayvan yetiþtirme çiftliðinin geçici olarak
kapatýlmasýna karar verildi ve bu iþletmelerin
bin 540‘ý Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nde.
Çiftliklerin, ayný eyaletteki iki yem üreticisi
firmanýn müþteri listesinde bulunmasý ise
dikkat çekiyor. Üstelik bu firmanýn ürünlerini
incelemeye alan Krefeld’deki Veterinerlik
Araþtýrma Enstitüsü, yemlerde yasaklanmýþ
olan bir hormonun bulunduðunu tesbit etti.
Doðum kontrol haplarýnýn yapýmýnda
kullanýlan ve ilaç atýðý olan bu hormonlarýn,
yemlerle karýþtýrýlmak üzere hazýrlanan
þuruba eklendiði belirlendi. Haziran ayý
sonunda Hamburglu bir aracý firmanýn
Hollanda’dan teslim aldýðý bu þurubu Kuzey
Ren Vestfalya Eyaleti’ndeki yem üreticisi iki
firmaya sattýðý ortaya çýktý. Bu firmalarýn da
satýn aldýklarý hammadeyi iþleyerek eyalet
içinde ve dýþýndaki çiftliklere sattýðý bildirildi.
Yemlere el konuldu
Almanya’nýn bir diðer eyaletinde,
Rheinland Pfalz’da 290, Belçika’da 18,
Lüksemburg’da 3 ve Hollanda’da da 5
hayvan yetiþtiricisi iþletmenin bu yemleri
kullandýðý belirlendi. Kuzey Ren Vestfalya
Eyaleti Tarým Bakaný Bärbel Höhn yaptýðý
basýn toplantýsýnda, skandaldan etkilenen
bölgelerdeki veterinerlerin bilgilendirildiðini,
bu iþletmelerin geçici olarak kapatýldýðýný ve
tüketilmemiþ olan yemlere el konulduðunu
açýkladý. Höhn test kapasitelerinin yetersiz
olduðu iddialarýný þöyle yanýtladý:
“Elimizdeki test kapasitelerini geliþtirdik.
Yaþadýðýmýz darboðaz testlerin kendisinden
kaynaklanýyor. Yani artan talep karþýsýnda
yeni test paketlerinin üretiminin arttýrýlmasý
gerekiyor.”
Hukuki yollar
Eyalet Tarým Bakaný Bärbel Höhn, maðdur
hayvan üreticilerinin izleyebilecekleri hukuki
Yerel gazetecilikte baþarýlý bir örnek
YENÝ POSTA
G
ü n e y
Almanya’da,
Mayýs 1992
tarihinde aylýk olarak yayýn
hayatýna baþlayan Yeni
Posta gazetesi bir yýldýr
15 günlük olarak yoluna
devam etmekte. Güney
Almanya’da
yayýnlana
ilk yerel gazetelerden
olan Yeni Posta, çýktýðý
günden bugüne her sayýsý
yoðun ilgi ile karþýlanýyor.
Yeni Posta þimdi de bir
ilki deniyor. Bir Alman
gazetesinde
Almanca
olarak haftalýk çýkýyor.
Genel tirajý 490 bin olan bu
gazetenin, 130 binlik çýkýyor. Bu tiraj yakýnda 200 bine çýkýyor.
Yine Ýnternet’te günlük olarak aktüelleþtirilen bir gazete
Yeni Posta. Finansmanýný aldýðý reklamlarla karþýlayan ve
bedava daðýtýlan gazeteden, -Yeni Posta’nýn sahibi Mustafa
Bozturgut’un belirttiði gibi- okuyucu, günlük gazete iþlevini
beklemek gibi bir durumu yaþýyor.
Bozturgut „Her yeni çýkan gazete gibi basta teknik ve
buna benzer sorunlar yaþadýk. Okuyucular günlük gazetede
bekleneni Yeni Postada beklediler. Günlük gazeteler
burada yaþayan insanlarýmýzýn sorunlarýna fazla ilgi
duymadýklarýndan yerel gazeteler bu sorunlarla ilgilenmek
zorunda kaldýlar. Gazetemiz yabancýlarýn Almanya’dan
kaynaklanan sorunlarýný ele almak, demokratik ve çaðdaþ bir
yollarý olduðunu ifade ederek „Olayýn
sorumlularýna karþý bir özel hukuk davasý
açmalarý gerekiyor. Hakkýnda dava açýlmasý
gerereken, sadece Belçika’daki iflas eden
firma deðil, ayný zamanda Ýrlanda’daki ilaç
firmasý ile ayný ülkedeki ilaç atýklarýný yok
sýrasýnda olduðu gibi üreticilere ucuz kredi
vermeye ikna etmeye çalýþýyoruz.”
Kuzey Ren Vestfalya’da kapatýlan
iþletmelerin yüzde 60’ý sýðýr, yüzde 30’u da
domuz çiftliði. Olaydan etkilenen iþletme
sayýsýnýn çok yüksek olmasý Eyalet Tarým
eden þirket. Biz eyalet olarak açacaðýmýz
bir örnek dava ile üreticileri hukuksal olarak
destekleyip destekleyemeyeceðimize
bakacaðýz. Ayrýca skandal maðdurlarýný
maddi olarak desteklemenin yolunu arýyoruz.
Bu kapsamda bankalarý, nitrofen skandalý
Bakaný’ný gelecekte bir yardým fonunun
oluþturulmasý fikrini aklýna getirmiþ. Bu fikri
deðerlendirmeye aldýðýný söyleyen Bakan,
böylesi bir fonun oluþturulabilmesi için özel
þirketlerinin desteðine ihtiyaç olduðunu
kaydediyor.
gazete olma iddiasýndaydý. Öylede olduk.“ diyor.
Tüm dünyada yerel gazetelerin sayýsýnýn arttýðýný belirten
Mustafa Bozturgut, „Bunun kaynaðý, insanlarýn birey olarak
özgürleþtiði oranda basýndan beklentisi artýyor. Elindeki
yeterli olmuyor ve daha geliþmiþini istiyor, bekliyor... Ne kadar
özgürleþirse o kadarda talep artýyor. Gazetede böyledir, bu
her alanda aslýnda böyledir..
Günlük
gazeteler
fazla ciddiye alýnsa da
kendi formlarýnýn dýþýna
çýkamaz
durumundalar.
Belirlenmiþ bir yapýlarý var.
Beklentilere diðer gazeteler
cevap veremediði için
ilan gazetelerine böylesi
bir misyon düþmektedir.
Sadece Yeni Posta deðil,
Yeni Posta sahibi Mustafa Bozturgut sözlerine þöyle devam
ediyor; „Yeni Posta’nýn haberciliði ile halka kazandýrdýðý çok
olgular oldu. Örneðin ilk sayý ‘kesin çözüm çifte vatandaþlýk’
O dönemde kimsenin aklýnda öyle bir þey yoktu. Oturma
hakký almak dahi çok zordu. Toplu vatandaþlýða geçme
kampanyalarý ilk yeni posta deðerlendirdi. Daha sonra
çocuk parasý, yabancý düþmanlýðý, ýrkçýlýða karþý vb. Konular
iþlenerek halký bilgilendirmede isabetli çalýþmalarý oldu.
Buradaki insanlar iþçi ve emekçi olduðu için onlarýnýn
haklarýný savunmaya çalýþmýþtýr. Yeni Posta yazarlarýnýn birisi
DGB’nýn ilk Türk isçi temsilcilerindedir. Ýsmail Kahraman. Buna
benzer çok sayýda insan ile birlikte çalýþtý Yeni Posta.“
Son dönemlerde Yeni Posta’da yaptýklarý haberlerden
dolayý kimi çevreler tarafýndan hakaretlere uðradýklarýný,
gazetelerine karþý kampanyanlar baþlatýldýðýna dikkat
çeken Mustafa Bozturgut, gazeteciliðin ettik kurallarýna baðlý
kalacaklarýný ve çalýþmalarýný sürdüreceklerini söylüyor.
Mustfa Bozturgut
M
buna durumu müsait olan her
gazete bu misyonu yüklenebilir.
Yeni Posta’nýn durumu buna
müsait
olduðundan
bu
misyonu yüklen yüklenmiþtir.
Zorunluda kalmýþtýr.“ Derken,
eskisi gibi gazetecilere ilgi ve
saygý olmadýðýný söylemekte.
Amatör ruhun eksilmesi,
maddi amacýn daha çok
ön plana çýkmasý tüm basýn
dünyasýnda ettik bir erozyon
a sebep olduðunu kaydeden
ustafa
Bozturkgut
Ortaokul
yýllarýnda
Adapazarý’nda gazeteciliðe baþlýyor. Lise
döneminde sosyalistlerin çýkardýklarý gazetelerde
yer almýþ, Ýlke, Kitle gazetelerinde ve Ürün dergilerinde
çalýþmýþ, zaman zaman Atýlým gazetesine yazýlar
yazmýþtýr. Yeni Ortam gazetesinde gece amiri olarak
görev yapmýþ olan Bozturgut, 1974, üniversite
yýllarýnda profesyonel gazeteciliðe baþlamýþ.
Uður Mumcu ile birlikte çalýþmýþ. 1992 yýlýndan
bu yana Yeni Posta gazetesini çýkaran
Mustafa Bozturgut: „Hala kendimi gazeteci
saymýyorum ama olmaya çalýþýyorum.
Benim gözümde insanlarýn ölümden sonra
ulaþabileceði bir meslek, kutsal bir görev.
Her meslekte olduðu gibi bu meslekte de
kendisini arýndýrýr bir yere oturur. Ýyiliðin
ve doðrunun her zaman üstün geleceðine
inanýyorum.“ diyor.
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
KONSER
SELDA BAÐCAN: Türkiye’de dayatýlan
Açlýk sýnýrý
380 milyon
4 kiþilik bir ailenin aylýk zorunlu gýda
harcamalarýndan oluþan ve “açlýk sýnýrý‘‘ olarak
deðerlendirilen miktar 380 milyon 646 bin liraya
yükseldi. Haziran 2001‘de 781 milyon 41 bin lira
olan “yoksulluk sýnýrý‘‘ ise 1 milyar 79 milyon 185
bin liraya çýktý.
T
ürkiye Kamu-Sen Ekonomik ve
Sosyal Araþtýrmalar Merkezi, 4
kiþilik bir ailenin aylýk zorunlu gýda
harcamalarýndan oluþan ve “açlýk sýnýrý‘‘ olarak
deðerlendirilen miktarýn 380 milyon 646 bin
liraya yükseldiðini bildirdi.
Hazýrlanan rapora göre, 4 kiþilik bir ailenin
aylýk zorunlu gýda harcamalarýndan oluþan ve
Haziran 2001‘de 269 milyon 506 bin lira olan
“açlýk sýnýrý‘‘, Haziran 2002 için 380 milyon 646
bin lira olarak belirlendi.
4 kiþilik bir ailenin, aylýk zorunlu gýda
harcamalarýnýn yaný sýra konut, saðlýk, ulaþým,
haberleþme, eðitim, giyim, yakýt giderlerinden
oluþan ve Haziran 2001‘de 781 milyon 41 bin lira
olan “yoksulluk sýnýrý‘‘nýn ise 1 milyar 79 milyon
185 bin liraya çýktýðý bildirildi.
Daha önce araþtýrma kapsamýnda
bulunan ‘Ev Eþyasý‘ harcamalarýnýn, ekonomik
kriz dolayýsýyla vatanadaþýn alým gücünün
zayýflamasý nedeniyle araþtýrma kapsamý
dýþýnda tutulduðu kaydedildi.
Abdurrahman Dilipak
hapse mahkum
yoz kültürden uzak kalmaya çalýþýyoruz.
Sevgili Selda, önce Dem gazetesi
adýna Almanya’ya hoþ geldiniz
diyorum. Türkiye de yýllardýr müzik de
aktif olarak yer alýyorsunuz. Öncellikle
son dönemdeki çalýþmalarýnýzý
anlatabilir misiniz?
Selda Baðcan: Son dönemde bir
kaset çalýþmam vardý. Son bir yýldýr
uðraþýyorum. Çok vaktimizi aldý. Bütün
günlerim stüdyoda geçiyor. Hafta
arasý, hafta sonlarým da konserlere
gidip geliyorum. Örneðin geçen hafta
Ýsrail´de festivale gittik, oradan geldim.
Şimdi de burada Almanya’da dört
konserim var. Burada hep geliş gidişler
oluyor. Geçen hafta gelip gittik. Bu hafta
gerçi gitmeyeceðiz..
Türkiye’de sizin çalýþma alanýnýzdan beðendiðiniz birisi var mý?
Tarz olarak ben kendimi beðeniyorum, kendimin dýþýnda kimseyi
beðenmem. Bu sorunun cevabý bu çok
kesin kararlý bir cevap.
Türkiye’de sanat severlere göre
siz bir ekol yarattýnýz. Bunu nasýl
deðerlendiriyorsunuz?
Halkla birlikte, halka iç içe. Benim
gençlik yýllarýma rastlayan günlerde,
bizler yeniden Halk müziðini keşfettik.
plak firmamýz var. on 15 yýldýr,yani
1985 yýlýndan beri
hata 16 17
yýldýr, kendi işimizle
ilgileniyoruz. Sabah
gidiyoruz, akşam
evimize geliyoruz.
Hafta sonlarý konserler,
bu şekilde geçiyor.
En beðendiðim kitabý
sorarsanýz Yaşar Kemal´in
kitaplarý. O eski tat yok şimdi.
Yani ben Orhan Pamuk´un
kitaplarýný maalesef sonuna
kadar okuyamam, Hep
elime alýp alýp býrakýyorum.
Benim gibi bir sürü
insan var. Kitaplarýný
okuyamamam. Ama Yaþar
Kemal´in kitaplarýný elimden
býraktýðýmý hatýrlamam.
Arada uçurumlar, tabi belki
de bir kuşak farký vardýr,
bilmiyorum.
En beðendiðim film
„ Doktor Şivago“ bir de
Douglas´in „ Spartaküs“
filmi. Bu iki filim beni çok
etkilemişti. Türkiye de
sinema derseniz, Sinema oyuncusu
Halil Ergün benim arkadaþýmdýr. Benim
son kasetimde benim besteme, Ahmet
V
Özel hayatýnýzda
ve sanat hayatýnýzda
baþarýlar diliyoruz
Ben teşekkür ederim
yayýn hayatýnýz da
baþarýlar dilerim.
Uzan artýk
parti baþkaný
þadamý Cem Uzan, „GençParti“
adý altýnda bir parti kurdu. Uzan,
partisinin kuruluþu nedeniyle Star TV,
Show TV, NTV, TV8, Kanal 6, Star 2, Habertürk,
NumberOne, Skytürk, M-1, Best, Flash, Bursa
As TV, Ege TV, Tatlýses TV, Adana Tempo TV,
Trabzon Zigana TV‘de canlý yayýnlanan bir
konuþma yaptý. Sözlerine, „Mutsuz, umutsuz,
saðlýksýz yaþamak istemeyen Türk insaný adýna
konuþuyorum“ diye baþlayan Uzan, „Türkiye‘nin
yönetiminden her Türk insaný gibi þikayetçi
olduðunu“ söyledi.
Uzan, Türkiye‘nin batýya, Hazine‘nin de
yabancýlara emanet edildiðini savunarak,
Türkiye‘nin sahip olduðu insan gücü, tarihi,
kültürü ve kaynaklarýyla her þeyin üstesinden
gelebileceðini belirtti. Bugünden itibaren
iþadamý kimliðini bir kenara koyduðunu
kaydeden Uzan, „Türkiye‘yi, önünü týkayanlardan
kurtarmak gerekiyor. Ülkenin olmasý gereken
yere hýzla ulaþmasý için Türkiye‘nin yönetimine
talip oluyorum“ diye konuþtu.
Uzan‘ýn konuþmasýnýn ardýndan marþ
eþliðinde, birbirine dönük iki ay ve ortasýnda bir
yýldýzýn bulunduðu GençParti‘nin logosu ekrana
geldi.
Daha sonra üniversite caðýnda Halk
müziði meraký oldu. Profesyonel
olduklarýný sonra da zaten iþte Halkýn
talebi doðrultusunda, onlarýn seveceði
şeyler yaptýk. Kendiliðinden duyusu, bir
yandan da bizim saðduyumuz bir ortak
noktada kesişti. Böylece bir ekol oluştu.
Yani bilinçli bir şekilde yapýlmýþ bir şey
yok. Tamamen halkýn yönlendirmesiyle,
yýllar önceki ilk çýkýþým „hapishanelere
güneş doðmuyor“ ve „ adaletin bu mu
dünya“ ile sene 1971 de oldu. Ýlk çýkýþým
bu türkülerle oldu. Tamamen halkýmýzýn
yönlendirmesiyle, kendimize bir mecra
seçtik. Halk da o yolu açtý önümüze
yani. Hani Musa´ya, Hz. Musa´ya nasýl
kýzýl deniz açýldý ise, onun gibi halk da
bize açtý. Nasýl yürümemiz gerektiðini
halk bize öðretti.
Sizin dilinizde aile hayatýnýz, en
güzel kitap, en güzel filim ve en
beðendiðiniz sinema oyuncusunu
sorsak!
Şimdi aile yaþantým dersen, çok
mütevazý bir aile yaþantým var. Bir de
FÝNANZBERATER
SERVÝCBÜRO
Inh.
Hüseyin UÇURUM
è
è
è
Reha Muhtar haberin içine
de etti. Anlayacaðýnýz
haber yerine bir
sürü artistin özel
hayatlarýný izlettirmek
durumundalar. Sanki
biz bunlarý izlemek
zorundaymýþýz
gibi. Mankenler
ve Showmenler
dünyasý. Hangi
manken hangi
showmenle ne
yapmýþ? Ne etmiş,
neler yapmýþlar?
Artýk býktýk onun
için onu da
izlemiyoruz artýk.
Yani bir yabancý
kanal var CNBC.
Mesela o kanal
filimler gösteriyor,
onu izliyoruz.
Diðer kanallarda
hayvanlarla
ilgili belgesel
yayýnlar var, onlarý
izliyoruz. Yani
Türkiye deki bu yoz kültürden dayatýlan
kültürden mümkün olduðu kadar
uzakta kalmaya çalýþýyoruz.
DEM Gazetemizi
incelediniz nasýl
buluyorsunuz?
Evet gördüm gayet
güzel, gayet dolu. Son
derece güzel bir gazete
ve gurbette böyle bir
gazete çýkarmak büyük bir
başarý ve böyle bir şeye
adým atmak bile büyük
bir baþarýdýr. Kutluyorum.
Þu basýndan Allah bizi
ve halkýmýzý korusun
diyorum. Yani yýllardýr TRT
yi eleştirdik „namussuz
„diye şimdi o bile onlardan
daha namuslu kaldý.
akit
Gazetesi
yazarý
Abdurrahman Dilipak,
Cuma dergisinde
çýkan ‘Kur’an Kurslarý’
baþlýklý yazýsýnda,
“halký din farklýlýðý
gözeterek kin ve
düþmanlýða alenen tahrik etmek’ suçundan 1 yýl
8 ay hapis cezasýna çarptýrýldý.
Dilipak’ýn cezasý, sabýkasýz olmasý ve ayný
suçu bir daha iþlemeyeceði kanaatiyle ertelendi.
Dilipak, mahkeme çýkýþýnda karara itiraz
edeceðini söyledi.
Ý
[email protected]
PRÝVAT KREDÝ
EV KREDÝSÝ
SATLIK DAÝRELER
Erhan’ýn bir şiirini
bestelemişti.
Şiiri okudu bir
bütünüyle. Ben o
þarkýyý söylerken, o
da şiiri okudu. Çok
güzel bir þarký çýktý
ortaya. Otuz yýldýr
tanýþýyoruz. Ama
yani Türkiye’den
şu aktörü,
yada bu aktörü
beðenemiyorum
diye bir şey
söylememem.
Çünkü çok fazla
filim izlemiyorum.
Televizyon bütün
hayatýmýzý işgal
etti .Ama fazla
da Televizyon
izlemiyorum
sadece haber
programlarýný
izliyorum, çoðu
sulandýrdýlar. Artýk,
K
Almanya‘nýn
her yerinde
Bütün krediler birleþtirilerek
tek kredi haline getirilerek eizene kredi verilir!
STUTTGARTER STR. 6, 71522 BAKNANG
Tel: 07191 36 72 84 Fax: 07191 367285
Mobil: 0173 9735 380
[email protected]
hayatýna mâl olmuþtu. Amerikalýlar
üç gün sonra birinci bombadan iki
misli daha etkili olan ikinci bir atom
bombasýný ise Nagazaki kentine
atmýþlardý. Ölümcül etkisini bugün bile
hissettiren atom bombasýnýn yaydýðý
5
OLGUN ÞENSOY
ÝHTÝLAL ÜZERÝNE
S
orgumda bulunan
ve söylediklerimi
yazdýranbeni
de tanýrmýþ-birkaç
eskiden
kere gelip,
-Hazýrlanýn, neyim var? Oturduðum yerden ayaða
kalkýp yürüyeceðim, o kadar...
Bu polis, Milli Birlik zamanýnda yine burdaki bir
sorgumda, Emniyet Müdür Muavini olan binbaþýya,
-Ýhtilali biz yaptýk binbaþým... dediðimi söylüyor.
Hatýrlamýyorum.
-Biz yapsaydýk, böyle yapmazdýk... diye þaka
ediyorum.
-Evet siz kanlý yaparsýnýz...
Beni bir gülme alýyor...
Soruyorum:
-Gerçekten, ne yapacaðýmý sanýyorsunuz?
-Sen kanlý yapmazsýn, yumuþak adamsýn,ama
seninkiler?
Gidiyor. Az sonra yine geliyor.
-Adliye gazetecilerle doluymuþ... Hadi yine popüler
oldun?Popülariten arttý.
-Benim popüler olmaya ihtiyacým yok...
Öyle bir “Hadi yine popülariten arttý...” diyor ki,
içimden ”Borcumuz ne kadar? Ne ödeyeceðim?” diye
sormak geçiyor.
Saat onbeþ...
-Gidiyorsunuz...
Yanýmda iki genç polisle kapýdan çýkarken,eskiden
beni tanýdýðýný söyleyen polis bana büyük bir öðütte
bulunuyor:
-Çocuklarýný iyi yetiþtir!
Bakýyorum yüzüne...
-Sende çocuklarýný iyi yetiþtir! diyorum.
Karþýlýklý bu birer cümlelik diyalogumuz,dünyanýn
en büyük trajikomik sahnelerinden biridir bence.Bunu
anlayabileceðiniz için, o polisle beni yanyana görmeniz
ve bana acýyarak ”Çocuklarýný iyi yetiþtir” diyen polisle
on dakikacýk konuþmanýz yeterdi.
Emniyet Müdürlüðü’nün merdiveninden iniyoruz.
Gazete fotoðrafçýlarýnýn otuz-kýrk flaþý çakýp çakýp
sönüyor.
Savcýlýktayýz...
Arkasýný gazetelerden az çok biliyorsunuz.
Gecenin yirmiikisi... Yeni bir dramýn içindeyim, o
bitmek bilmeyen, derim, etim gibi olan...
Kurtuluþ kýyýsýna geçecek mutlu kuþaða bütün
omuz verenlerin kahredici yaþamýný yaþamaktayýz.
Yaþadýðýmýz sürece, hep böyle gelmiþ ama böyle
gitmeyecek; biz o günleri görmesek de böyle
gitmeyecek!... Bitakým insanlar varki, çocuklarý, onlarýn
atlarýndan bile utanacaklar. Biz, yarýnlardan utanmak
istemiyoruz.
6 Aðustos 1967-ÝST.
AZÝZ NESÝN
1
6 Aðustos 1945 Hiroþima
yýkýmý 57 yaþýnda
üçük Oðlan“ ismi koyulan
ve patlamasýnýn ardýndan
4 kilometrekarelik
alanda bütün varlýklarý yok eden atom
bombasý ilk aþamada 140 bin insanýn
yeterki kararmasýn
sayfa
radyasyonda ikinci ve üçüncü nesil de
payýný aldý. Geçtiðimiz yýllarda birinci
atom bombasýnýn etkisiyle hayatini
kaybeden 6 bine yakýn insanla birlikte
Hiroþima ölü sayýsý 208 bine çýktý.
Bir küçük kýz çocuðunun
çýðlýklarýnda Nazým Hikmet’in yazdýðý
þiir ile Hiroþima yýkýmýný söyle dile
getirmiþtir:
Kapýlarý çalan benim
kapýlarý birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroþima’da öleli
oluyor bir on yýl kadar.
Yedi yaþýnda bir kýzým,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarým tutuþtu önce,
gözlerim yandý kavruldu.
Bir avuç kul oluverdim,
kulum havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir þey istediðim yok.
Seker bile yiyemez ki
kaðýt gibi yanan çocuk.
915
yýlýnda
Ýstanbul’da
doðdu.
Ortaöðrenimini Kuleli Askeri Lisesinde,
yükseköðrenimini Harp Okulu (1937) ve
Fen Tatbikat Okulunda tamamladý (1939). Asýl adý
Nusret olan Nesin, ilk ürünlerini ve Vedia Nesin takma
adýyla Yedigün dergisinde yayýnlamaya baþladý. 1944
yýlýnda Ordudan ayrýldý, Karagöz ve Tan gazetelerinde
çalýþtý. Tan gazetesinin yaðmalanmasý ve ardýndan
da kapanmasý üzerine, bakkallýk, muhasebecilik,
fotoðrafçýlýk, kitapçýlýk gibi çok çeþitli iþler yaptý.
Sabahattin Ali ve Rýfat Ilgaz ile birlikte Markopaþa mizah
dergisini çýkardý (1946). Markopaþa ‘da yayýmlanan bir
yazýsý nedeniyle 10 ay hapis, 13 ay sürgün (1947) cezasý
aldý. Ardýndan Politzer’in Marksist Felsefe Dersleri adlý
kitabýndan çevirdiði bir bölüm nedeni ile de 16 ay hapis
cezasý aldý (1950). Dönemin bir çok gazete ve dergisinde
mizah yazýlarý yazdý. 1956 yýlýnda Düþün yayýnevi’ni
kurdu. 1962 de de Zübük adlý Mizah dergisini çýkardý.
Birçok kez kovuþturmaya uðradý, yazdýklarýndan,
söylediklerinden dolayý yargýlandý.
Ýtalya’ da her yýl düzenlenen uluslar arasý gülmece
öyküleri yarýþmasýnda 1956-1957 yýllarýnda Altýn
Palmiye, Bulgaristan’da Altýn Kirpi (1966), Moskova’da
Krokodil (1969), Türkiye’de Türk Dil Kurumu Tiyatro
Ödülü (1970), Asya-Afrika Yazarlar Birliði Lotüs (1975),
Bulgaristan Uluslararasý Gülmece Kitaplarý (1977), Yaþar
Ne Yaþar Ne Yaþamaz romaný ile de Madaralý Roman
(1978) ödüllerini kazandý. Yapýtlarý, Ýran, Sovyetler
Birliði, Bulgaristan, Romanya, Almanya, Ýtalya,Fransa,
Yugoslavya gibi ülke dillerine çevrilerek birçok kez
basýmlarý yapýldý. Yapýtlarýndan bazýlarý televizyon ve
sinemaya uyarlandý.
Nesin Vakfý’ný kurdu, kitaplarýndan elde ettiði bütün
gelirleri bu Vakfa baðýþlayarak kimsesiz çocuklarýn
eðitilmesine harcadý. Aziz Nesin, 2 Temmuz 1993 Sivas
toplu öldürümün de yobaz kesimin baþlýca hedefi oldu.
6 Temmuz 1995 tarihinde Ýzmir’de aramýzdan
ayrýlan Nesin’in öykü, roman, gezi, oyun, aný-deneme
ve þiir türlerinden oluþan 100 dolayýnda yayýmlanmýþ
kitabý vardýr.
Baþlýca Eserleri: Öykü: Geriye Kalan (1948), Ýt
Kuyruðu, Yedek Parça, Fil Hamdi, Kadýn olan Erkek
(1955), Damda Deli Var (1956), Deliler Boþandý, Erkek
Sabahat (1957), Nazik Alet (1958), Bir Koltuk Nasýl
Devrilir (1961), Biz Adam Olmayýz (1962), Toros Canavarý
(1963), Sosyalizm Geliyor Savulun (1965), Büyük Grev
(1978), Hayvan Deyip Geçme (1980), Kalpazanlýk Bile
Yapamýyoruz (1984), Nah kalkýnýrsýn (1988).
Roman: Kadýn Olan Erkek (1955), Gol Kralý Sait
Hop Sait (1957), Saçkýran (1959), Zübük (1961), Þimdiki
Çocuklar Harika (1967), Tatlý Betüþ (1974), Yaþar Ne
Yaþar Ne Yaþamaz, Dünya Kazan Ben Kepçe (1977),
Tek Yol (1978).
[email protected]
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
Dr. HÜSEYÝN NAZLIKUL
[email protected]
Kendin içine iyi bakýn
ve derinliklerine keþfe çýk
Y
azýn bu sýcaklýðýnda ve
boðucu ortamýndan ne
yazýlýr, bilmem! Onun için
bugün biraz farklý olacak ama, kendi
içimize bir yolculuk yapmanýn heyecaný
sizinle paylaþmak istedim... Yazý bir anlamda paylaþmak deðil
mi zaten! Kendi derinliklerimize bir seyahatte ne dersiniz?
Pek çoðumuz, kim olduðumuzu, bekleyip baþka
insanlardan, çevremizden aldýðýmýz hakkýmýzdaki görüþleri ve
düþüncelerden çýkarmaya çalýþýrýz. Kendi asýl imajýmýzý diðer
insanlarýn bize biçtiði görüntüye dayandýrmaya çalýþýrýz. Kendi
öz güvenimizden ziyade baþkalarýn bize duyduðu güvenle moral
bulmaya çalýþýrýz... Kendimizden ziyada, baþkalarý hakkýmda
nasýl düþünür diye çýrpýnýr dururuz. Dolaysýyla farkýnda olmadan
toplumun bize taktýðý maskelerle ortalýkta dolaþýr, dururuz...
Hele çok önemsediðimiz biri tarafýndan bize iltifatta
bulunduðu zaman ve bizi övdüðü zaman ona “Ah, ben bu
konuda bu kadar iyi miyim?” diye sorarýz. Bu deðerlendirme
hakkýnda samimi olup olmadýðýný sorup ve karþýdaki insanýn
söyleminde samimi olduðunu öðrendiðimizde, kendi deðerimizi
bir kademe yukarý çýkarýrýz. Kýsacasý kendimize olan güven ve
saygýyý baþkalarýna onaylatmak ve karþý taraftan iltifat almak
bizi mutlu eder. Bu insanýn kendi doðasýnda vardýr. Oysa gerçek
anlamda baþkalarýndan alacaðýmýz övgü ve onaydan ziyade,
kendimize olan güvenimiz ön yargýsýz davransak ve kendimizle
barýþýk bir yaþam sürdürebilecek olsak daha mutlu olacaðýz.
Ama her nedende kendimize güven duymaktansa, baþkalarýnýn
bize güven duymasý insaný daha mutlu etmektedir.
Baþkalarýndan kendi hakkýmýzda geri bildirim almak, üstelik
de bu geri bildirim olumluysa, harikadýr.... Her birimizin de
iyi yaþayýp kendimizi iyi hissedebilmek için buna gereksinimi
vardýr... Kendini buna baðlý kýlan ve baþarýsýný baþkalarýnýn
deðerlendirmelerine býrakanlar eninde sonunda mutsuz
olacaklardýr...Oysa unuttuðumuz bir gerçeklik var. Baþkalarý
ancak bizim dýþa yansýttýðýmýz kadar bizi tanýrlar. Ýçimizde
gizli yanýmýzý ve derin düþüncelerimizi bilmelerine imkan
yoktur. Dolayýsýyla baþarýmýzý ve doðru yolda olduðumuzu
hep baþkalarýndan aldýðýmýz olumlu söylemlere baðlýyarak
yaþamýmýz idame etmeye çalýþýrsak, unutmamak gerekir ki
günün birinde muhakkak hayal kýrýklýðý yaþarýz.
Doðru olan ise geleceðimize emin adýmlarla yürümenin
asýl yolu, kendi içimizde ve kendi düþünlerimizin eþliðinde
yaptýðýmýz yolculuktur. Kendi derinliklerimize, hep daha
derinlere uzanmalýyýz. Bu yapacak olursak ancak o zaman
kendi içimizdeki potansiyelimizi keþfedebilme olanaðýný elde
edebiliriz. Kendi potansiyelimiz asýl kimliðimizin ta kendisidir.
Yoksa baþkalarýn bize biçtiði kimlik ve çehre deðildir. Kendi
içinizdeki gücü ortaya çýkarmak kendi elimizdedir. Bunu
baþkalarýndan aramak ve onlarýn olumlu iltifatlarýna dayandýrýp
beklemek zaman kaybýnda baþka bir þey deðildir.
Kendimizle barýþýk bir yaþam sürdürmek için sýk sýk kendi
derinliklerimize yolculuk yapmamýz gerekmektedir. Bundan
baþarýlý olmak için bu yolculuðu sýk yapmak gerekir. Derin nefes
almak ve kendine barýþýk olmak bunun temelini oluþturur.
Baþaklarýndan alacaðýmýz iltifatlar býrakýn yalnýzca bir lezzet
olarak kalsýn.Ama kendi yaþamýnýzýn asýl yemeðini siz kendiniz
hazýrlayýn. Kim olduðunuzu bulmak için sakýn siz kendiniz
dýþarýlara bakýnmayýn, kendi içinize bakýn ve kim olduðunuzu
ve kim olmak istediðinizi kendiniz yaratýn. Unutmayýn ki
derinliklerinize yapacaðýnýz yolculuk sizi er veya geç olmak
istediðiniz yere taþýyacaktýr. Kendin içine iyi bak ve kendi içinde
ki derinliklerine keþfe çýk. Onu bulacak ve yaþatacak olan sensin,
bunu unutma....
Stuttgart havalimanýndan
Türk yolculara yönelik hizmet
Almanya’da Türklerin en çok giriþ çýkýþ yaptýðý
sýnýr kapýlarýndan olan Stuttgart Havalimaný’nda
Türk yolcularýn giriþ çýkýþlarýna yardýmcý olunmasý
amacýyla internet üzerinde Türkçe bilgi verilmeye
baþlandý.
www.dem-ajans.de
www.dilararesisen.com
www.dilanlogo.de
www.sevdilli.com
www.atakoyu-tatilkoyu.com
ÝSLAMÝ BAKIÞ
[email protected]
sayfa
6
Tarihte kötülükle ittifak eden gizli örgütler
Muhammed Yahya
Tarihte kötülükle ittifak
eden gizli örgütlerin
günümüze kadar gelen
uzantýlarý, yanlýþ bir fikri
uzun bir zaman boyunca
ve etkili propaganda
yöntemleriyle kitlelere kabul
ettirebilmiþtir. Ancak 21.
Yüzyýl, Allah’ýn izniyle kötü
ittifaklarýn umduklarý gibi
kendilerinin deðil, Ýslam
ahlakýnýn yüzyýlý
olacaktýr.
Gizli örgütlerin
tarihini inceleyen
uzmanlarýn ortak
görüþü, örgütlerin
tarihlerinin
Haçlý Seferleri‘ne kadar
uzandýðýdýr. Haçlý Seferleri
her ne kadar Hýristiyan
inancýnýn bir ürünü olarak
anlaþýlsa da, aslýnda temeli maddi
çýkarlara dayanan savaþlardýr. Avrupa‘nýn
büyük bir yoksulluk ve sefalet içinde
yaþadýðý bir devirde, Doðu‘nun ve özellikle
de Ortadoðu‘daki Müslümanlarýn refah
ve zenginliði, Avrupalýlarý cezbetmiþtir.
Bu motivasyonun, Hýristiyanlýðýn dini
sembolleriyle süslenmesi sonucunda,
dini görünümlü, fakat gerçekte dünyevi
amaçlara yönelik bir „Haçlý“ düþüncesi
doðmuþtur. Kendilerine „Haçlýlar“ denen
güruh, pek çok yeri yakýp-yýktýktan, pek
çok Müslümaný kýlýçtan geçirdikten
sonra 1099 yýlýnda Kudüs‘ü iþgal edip
ele geçirdi. Ýki gün içinde yaklaþýk 40,000
Müslümaný vahþice öldürdükten sonra
sýnýrlarý Filistin’den Antakya’ya uzanan
bir Latin krallýðý kurdu ve Haçlýlarýn
Ortadoðu‘da tutunabilme mücadelesi
baþladý. Bu nedenle daha önce benzeri
bulunmayan „askeri tarikatlar“ kuruldu.
Bu tarikatlarýn üyeleri, Avrupa‘dan Filistin‘e
göç edip, burada bir tür manastýr hayatý
yaþýyor, bir yandan da Müslümanlara
karþý savaþmak üzere askeri eðitim
görüyorlardý.
Ýþte bu tarikatlardan biri, diðerlerinden
farklý bir yol tuttu. Ve tarihin akýþýna etki
edecek bir deðiþim yaþadý. Bu tarikat,
„Tapýnakçýlar“ tarikatýydý. (Harun Yahya,
Global Masonluk)
edildiler. Çoðu hapse mahkum edildi.
Tarikat daðýtýldý ve resmi olarak tarihten
silindi.
Ancak tarikatýn „resmi“ olarak yok
olmasý,
fiilen
gerçekten
yok olduðu anlamýna
gelmiyordu.
Öncelikle, 1307
yýlýndaki
a n i
tutuklama
s ý r a s ý n d a
Tapýnakçýlar‘ýn bir kýsmý kaçýp izlerini
kaybettirmeyi baþarmýþlardý. Çeþitli
tarihsel kayýtlarla da desteklenen bir teze
göre, bu kaçak Tapýnakçýlar‘ýn önemli bir
bölümü, 14. yüzyýl Avrupasý‘nda Katolik
Kilisesi‘nin otoritesini tanýmayan yegane
Krallýða, yani Ýskoçya‘ya sýðýndýlar. Ýskoç
Kralý Robert Bruce‘un himayesi altýnda
yeniden örgütlendiler. Bir süre sonra da,
varlýklarýný sürdürmek için iyi bir kamuflaj
yöntemi buldular: Ortaçað‘da Britanya
Adasýndaki en önemli „sivil toplum
örgütü“ olan duvarcý loncalarýna sýzdýlar
ve bir süre sonra da bu localarý tamamen
ele geçirdiler. (John J. Robinson, Born in
Blood: The Lost Secrets of Freemasonry)
adýyla anýlmýþtýr. (Mason Dergisi, sayý
48-49)
Doðu’daki bir gizli örgüt: Ýhvanüssafa
Evrim fikrinin geliþtirildiði bir diðer
masonik örgütlenme ise, Batý‘da deðil
Doðu‘da kurulmuþ olan bir baþka
teþkilattýr. Üstad Mason Selami Iþýndað,
„Kuruluþundan Bugüne Masonluk ve
Bizler“ baþlýklý makalesinde bu konuda
aþaðýdaki bilgileri verir:
“Ýslam
dünyasýnda
adeta
masonluðun karþýlýðý olan Ýhvanussafa
derneði vardý. Abbasiler zamanýnda
Basra‘da kurulan bu gizli
dernek, 52 büyük fasikülden
oluþan bir ansiklopedi
yayýnlamýþtý. Bunlarýn 17‘si
Doða Bilimlerini içerir. Bu
fasiküllerde Darwinizm‘e
çok benzeyen bilimsel
açýklamalar vardýr. Bunlar
Ýspanya‘ya kadar yayýlmýþ ve Batý‘da
düþünür çevresini etkilemiþtir.”
Ýslam
dünyasýnda
geliþmesine
raðmen
Ýslam‘ýn temel esaslarýndan
uzaklaþan bu dernek, Eski
Yunan felsefesinden etkilenmiþ
ve bu felsefeyi üstü kapalý bir
sembolizm ile ifade etmiþtir. Selami
Iþýndað, üstteki açýklamasýna þöyle
devam etmektedir:
„Ýsmailiyye mezhebinden kaynaðýný
alan bu gizli derneðin baþlýca amacý,
dinsel dogmalarýn benzetmeler ve
simgesel açýklamalarla ussal (aklî) yola
getirilmesi idi. Bu derneðin felsefesi,
Pithagore ve Eflatun‘dan etkilenmiþtir. Bu
gizli derneðe girebilmek için, insan önce
mistik öðütlerle heyecanlandýrýlýr, sonra
dinsel boþ inançlar ve dogmalardan
kurtarýlýrdý. Daha sonra da filozofik ve
simgesel yöntemlere alýþtýrýlýrdý.” (Dr.
Selami Iþýndað, Kuruluþundan Bugüne
Masonluk ve Bizler)
Bu alýntýda yer alan „dinsel boþ
inançlar ve dogmalardan kurtarma“
ifadesinden kasýt, dini inançlarýn
Gül-Haç (Rose-Croix)
Yeniçað Avrupasý tarihinde önemli
rol oynamýþ gizli derneklerden biri,
Tapýnakçýlar ile masonlar arasýnda
bir tür „geçiþ aþamasý“ olarak kabul
edilen Gül-Haç (Rose-Croix) derneðidir.
15. yüzyýlda adý duyulmaya baþlayan
bu dernek, Avrupa‘da özellikle simya
konusunda bir furyanýn doðmasýna
neden olmuþ, derneðin üyelerinin bu
konuda „gizli bilgilere“ sahip olduðu
efsanesi yayýlmýþtýr. Ancak Gül-
Tapýnakçýlar
Tapýnakçýlar ya da tam adýyla
„Ýsa‘nýn ve Süleyman Tapýnaðý‘nýn
Fakir Askerleri“ adlý tarikat 1118
yýlýnda, yani Kudüs‘ün Haçlýlar
tarafýndan ele geçirilmesinden
yaklaþýk 20 yýl sonra kuruldu.
Kendilerine „Süleyman Tapýnaðý“
ile ilgili bir isim verilmesinin nedeni,
üs olarak seçtikleri yerin, bu yýkýk
tapýnaðýn yeri olan „tapýnak tepesi“
olmasýydý. Bu yer ayný zamanda
Mescid-i Aksa‘nýn da bulunduðu
yerdi.
Tapýnakçýlar kendilerini „yoksul
askerler“ olarak tanýmlamýþlardý,
ancak kýsa sürede zenginleþtiler.
Avrupa‘dan Filistin‘e gelen Hýristiyan
hacýlarýn yolculuklarý tamamen
bu tarikatýn kontrolündeydi ve
hacýlardan topladýklarý paralarla
büyük bir servetin sahibi oldular.
Dahasý, ilk kez „bankacýlýk“ benzeri
bir çek-senet sistemi kurdular. Hatta
BBC yorumcularý Michael Baigent ve
Richard Leigh‘e göre bir tür Ortaçað
kapitalizmi oluþturmuþlar ve faiz
iþleterek „modern bankacýlýða
öncülük“ etmiþlerdi. (M. Baigent, R.
Leigh, The Temple and the Lodge)
Bu siyasi güç, kuþkusuz Avrupa‘daki
krallarý rahatsýz ediyordu. Ancak
sadece krallarý deðil, ayný zamanda
din adamlarýný da rahatsýz eden bir
baþka özelliði daha vardý Tapýnakçýlar‘ýn:
Tarikatýn giderek Hýristiyan inancýndan
koptuðu, tuhaf ayinler düzenlediði
söylentileri yayýlýyordu.
Ve sonunda 1307 yýlýnda, Fransa
Kralý Philip le Bel ve Papa V. Clement‘in
ortak bir kararý ile tarikat hakkýnda
tutuklama kararý çýktý. Tapýnakçýlar‘ýn
bir kýsmý kaçmayý baþardýysa da çoðu
yakalandý. Bunun ardýndan uzun bir
sorgu ve yargý dönemi baþladý. Ve çoðu,
gerçekten „sapkýn“ olduklarýný, Hýristiyan
inancýný terk ettiklerini, ayinlerinde Hz.
Ýsa‘ya hakaretler ettiklerini kabul ettiler.
Sonunda, Tapýnakçýlar‘ýn „büyük üstad“
adýný verdikleri liderleri, en baþta da en
büyük üstad Jacques de Molay, 1314
yýlýnda Kilise ve Kral‘ýn onayý ile idam
Haçlar‘dan günümüze kalan en önemli
miras, natüralist felsefe ve onun ayrýlmaz
bir parçasý olan „evrim“ fikridir. Mason
dergisinde, masonluðun Tapýnakçýlar ve
Gül-Haçlar‘a uzanan kökeni anlatýlmakta
ve ardýndan Gül-Haçlar‘ýn evrimci
felsefesi þöyle vurgulanmaktadýr:
“Rozkrua Tarikatý‘nýn nerede ve
nasýl kurulmuþ olduðu kesinlikle
bilinmemektedir. Bu tarikatýn izlerine
Avrupa‘da ilk kez 15. yüzyýl ortalarýnda
rastlanmaktadýr. Fakat tarikatýn çok
daha eski bir kuruluþ olduðu da bellidir.
Tampliye Tarikatý‘ndan farklý olarak
Rozkrua Tarikatý‘nýn temel uðraþý alaný
bilimseldir. Üyeleri geniþ çapta alþimi
(simya) ile uðraþmýþlardýr... Tarikat
üyelerinin en önemli özelliði, her
oluþumda bir evrim süreci olduðunu
benimsemiþ olmalarý, bu nedenle de
felsefelerinin temelinde natüralizme yer
vermiþ bulunmalarýdýr. Bu nedenle de
Rozkrua Tarikatý Tabiyyun (natüralistler)
reddettirilmesidir. Mason
Iþýndað, dini kendince
böyle
tanýmlamaktadýr.
Oysa „boþ inanç ve dogma“
asýl olarak masonluðun
kendi felsefesine uyan
tanýmlardýr.
Masonlarýn
din aleyhinde kullandýklarý
bu gibi sözlerin, hiçbir
delile
dayanmayan,
sadece propaganda ve
telkin amaçlý kavramlar
olduðuna dikkat etmek gerekir. Dine
karþý fikri bir itiraz getiremedikleri için,
bu gibi telkin yöntemlerine, insanlarda
psikolojik etki uyandýrmasýný umduklarý
kelimelere sýðýnmaktadýrlar.
Büyük Ýslam alimi Ýmam Gazali
Ýhvanussafa‘nýn,
Eski
Yunan
düþüncesinden
etkilenen
sapkýn
felsefeyi savunduðunu açýklamýþ ve
Ýhvanussafa‘nýn da dahil olduðu Ýsmailiye
mezhebinin öðretilerinin çarpýklýðýný
ortaya koymuþtur.
„Aydýnlanmacýlar“ ve
Evrim Hurafesinin Çýkýþý
Materyalist ve evrimci fikirlerin Avrupa
toplumlarýnda yaygýn bir kabul görüp
toplum yapýsýný dinden uzaklaþtýracak
þekilde etkileyiþi, „Aydýnlanma“ dönemi
olarak bilinir. Bu döneme damgasýný
vuran gizli örgüt ise “iluminati”dir.
Kuþkusuz bu terimi seçenler, (yani bu
fikri deðiþime „aydýnlanmak“ gibi olumlu
bir taným getirenler) bu fikri sapmanýn
öncüleridir. Daha önceki dönemi
„karanlýk dönem“ olarak tanýmlamýþlar,
bunun sorumluluðunun din olduðu
yalanýný öne sürmüþler ve Avrupa‘nýn
sekülerleþmesiyle,
yani
dinden
uzaklaþmasýyla birlikte „aydýnlandýðýný“
iddia etmiþlerdir. Bu, taraflý, çarpýk
ve sahte tablo, günümüzde hala din
karþýtlarýnýn en temel propaganda
malzemelerinden birini oluþturur.
Gerçekte ise ‘Aydýnlanma‘ Batý‘ya
hiç de olumlu þeyler getirmemiþtir.
Aydýnlanma‘nýn en önemli ayaðý
Fransa‘da yaþanmýþtýr ve bu süreçten
sonra gelen Fransýz Devrimi, ülkeyi bir kan
gölüne çevirmiþtir. Bugün aydýnlanmacý
literatürde Fransýz Devrimi övülerek
anlatýlýr, oysa devrim Fransa‘ya çok þey
kaybettirmiþ, 20. yüzyýla kadar sürecek
olan sosyal çatýþmalarý baþlatmýþtýr.
Ünlü Ýngiliz düþünür Edmund Burke‘ün
Fransýz Devrimi ve Aydýnlanma dönemi
hakkýndaki analizleri bu konuda oldukça
yol göstericidir. Burke, 1790‘da yayýnladýðý
Reflections on the French Revolution
(Fransýz Devrimi Hakkýnda Düþünceler)
adlý ünlü eserinde, gerek Aydýnlanma
fikrini gerekse onun meyvesi olan Fransýz
Devrimi‘ni eleþtirmekte, bu hareketlerin
toplumu birarada tutan din, ahlak, aile
yapýsý gibi temel deðerleri parçaladýðýný,
teröre ve anarþiye zemin hazýrladýðýný
vurgulamakta, Aydýnlanma‘yý „insan
aklýnýn parçalayýcý bir hareketi“ olarak
nitelemektedir.
(Edmund
Burke,
Reflections on the Revolution in France)
Fransýz Devrimi sýrasýnda dine karþý
çok ciddi bir düþmanlýk sergilenmiþtir.
Pek çok din adamý giyotine gönderilmiþ,
kiliseler
tahrip
edilmiþ,
dahasý
Hýristiyanlýðý tamamen kaldýrýp yerine
„Akýl Dini“ denen ve pagan sembolleri ile
ifade edilen sapkýn bir din oluþturulmak
istenmiþtir. Devrime liderlik edenler de
giyotine en son kendi baþlarýný vermiþtir.
Bugün pek çok Fransýz „devrim yapmakla
iyi mi yaptýk“ sorusunu
tartýþmaktadýr.
Fransýz
Devrimi‘nin
din
aleyhtarý
dalgasý kýsa sürede Avrupa‘ya
yayýlmýþ ve 19. yüzyýl, din
düþmanlýðýnýn en küstah ve
saldýrgan dönemi olmuþtur.
Tarihteki örgütlenmelerin
nasýl bir atmosferde geliþtiði,
kiþileri nasýl etkilediði üzerinde
düþünmek gerekir. Gizemli,
merak uyandýrýcý, cezbedici
örgütler
olarak
ortaya
çýkmýþlar, üye olan kiþilerde,
toplumun genel inançlarýna
aykýrý davranmanýn getirdiði
bir tür psikolojik tatmin
meydana getirmiþlerdir. Tören
ve ayinlerinde ise, Ýlahi dinlerin
sembol ve kavramlarý yerine
pagan sembol ve kavramlarý
yüceltilmektedir.
Böylece,
sadece sembolizm yoluyla
dahi, bu örgütlerle tanýþan
kiþiler ilahi dinlerini terk ederek,
eski çaðlarýn putperest dini
olan paganlaþmýþlardýr.
Ancak
bu
örgütlerin
sonuncusu olan masonluk
sadece
garip
ayinler
düzenlemekle
kalmamýþ,
Avrupa‘yý
Ýlahi
dinlerden
uzaklaþtýrýp
pagan
bir
kültüre sürüklemek için siyasi bir
strateji de izlemiþtir. Fakat masonluðun
bu siyaseti 19. ve 20 yüzyýllarda çok
acý meyveler vermiþtir. Baþka türlü
olmasý da düþünülemez, çünkü
bu Ýlahi bir kuraldýr. Tarihte, Allah‘ýn
dinine karþý gelerek atalarýnýn dinini,
geleneksel hurafelerini tercih eden
tüm pagan kavimler, kendilerini helake
sürüklemiþlerdir. Bu paganlarýn çaðdaþ
temsilcisi olan masonluk ise, kendisiyle
birlikte tüm dünyayý da helake doðru
sürüklemektedir.
Ýþte bu nedenle, insanlýðý bu felaketten
korumak, Bediüzzaman‘ýn ifadesiyle
„maddiyun ve tabiyyun taununun“
(maddecilik ve tabiatçýlýk hastalýðýnýn)
telkinlerini kýrmak ve bu yolla kitlelerin
imanýný
kurtarmak
gerekmektedir.
Yapýlmasý gereken þey, bilimin ortaya
koyduðu gerçekleri de kullanarak,
materyalist felsefenin geçersizliðini
kitlelere anlatmaktýr.
Müslümanlar
bu
görevi
üstlendiklerinde, Allah‘ýn izniyle, „Biz hakký
batýlýn üstüne fýrlatýrýz, o da onun beynini
darmadaðýn eder. Bir de bakarsýn ki,
o, yok olup gitmiþtir“ (Enbiya Suresi, 18)
hükmü tecelli edecektir.
Ve o zaman, 21. yüzyýl, kötü ittifaklarýn
umduklarý gibi kendilerinin deðil,
“yok olup gidecek” olan tüm kötülük
temsilcilerinin ardýndan, Ýslam ahlakýnýn
yüzyýlý olacaktýr.
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
SÝNEMA
TÜRKÝYE’DE SÝNEMANIN TARÝHÝ
Sinema, Türkiye‘ye Lumiere
Kardeþlerin 28 Aralýk 1895‘deki
ilk gösteriminden birkaç ay
sonra girmiþtir. Yýldýz Sarayý‘nýn
gedikli hokkabazý Bertrand‘ýn
eliyle 1896‘da yapýlan ilk
gösterimi diðer gösteriler
izlemekle birlikte, zamanýn
padiþahý II. Abdülhamid‘in
kendisine
yapýlabilecek
bir suikastý önleyebilir
düþüncesiyle
Ýstanbul‘a
elektrik
baðlanmasýna
izin vermemesi, ilk yerleþik
sinemanýn açýlmasýný 1908
yýlýna ertelemiþtir.
Ý
lk
film,
Osmanlý
Ýmparatorluðunun
Birinci Dünya Savaþý‘na girdiði
1914 yýlýnda, Fuat Özkýnay tarafýndan
çekilmiþ (Ayastefanos‘taki Rus Abidesi‘nin
Yýkýlýþý), düzenli olarak film yapabilen ilk
kurum da, baþýnda Sigmund Weinberg ile
Fuat Özkýnay‘ýn bulunduðu Merkez Ordu
Sinema Dairesi olmuþtur. Film yapýmýna,
1915 yýlýnda, savaþla ilgili belgesel / haber
filmlerinin çekimiyle burada baþlanmýþ
ve arada sayýsý çok olmamakla birlikte
konulu film çekimi de yapýlmýþtýr. Pençe,
Casus (1917), Himmet Aða‘nýn Ýzdivacý
(1918), Mürebbiye ve Binnaz (1919) öykülü
filmlerden bazýlarýdýr. 1922‘ de çok önemli
bir Kurtuluþ Savaþý belgeseli olan Ýstiklâl,
Ýzmir Zaferi isimli filmle tamamlanan 8 yýllýk
bu süre, Türk Sinemasýnýn „ilk dönemi“ gibi
kabul edilir.
1923 yýlý ile baþlayan ve 17 yýl boyunca
bir tiyatro insaný olan Muhsin Ertuðrul
tarafýndan, tek elden yürütülen ikinci
dönem, çekilmiþ onlarca filme karþýn,
sinema dilinin oluþmadýðý, tiyatro kokulu
filmlerin üretildiði bir dönem olmaktan
ileri gidememiþtir. Bir Millet Uyanýyor
(1932), Aysel, Bataklý Damýn Kýzý (1935),
Leblebici
Horhor (1934) bu dönemin
görece dikkat çekici
filmleriydiler.
1939‘dan
1950‘ye
k a d a r
s ü r e n
dönem,
geçiþ
dönemi olarak adlandýrýlýr ve Ýkinci Dünya
Savaþý yýllarýna rastlayan bu dönem
de sinemacýlar açýsýndan pek verimli
geçmemiþtir. Bu döneme iliþkin kayda
deðer en önemli geliþme, sinemacý
kuþaðýn, gerek endüstri gerekse sanat
üzerinde tiyatrocularýn kurduklarý tekeli
yýkmayý baþarabilmeleridir.
1950‘den 1960‘a kadar geçen sürede,
geçiþ döneminde kazanýlan bu baþarýnýn
ürünleri alýnmaya baþlanýr. Sinema
terimleriyle düþünmek, sinema diliyle
film çekmek açýsýndan anlamlý çabalara
giriþilen bu dönemin yönetmenleri olarak
Lütfü AKAD, Osman SEDEN, Atýf YILMAZ,
Metin ERKSAN, Memduh ÜN en baþta
sayýlabileceklerdir.
Film olarak ise, öykü, dil, mekan,
tipleme ve kurgusu ile salt bir sinema ürünü
olmalarý açýsýndan Lütfü AKAD ve Osman
SEDEN‘in birlikte yaptýklarý Kanun Namýna
(1952), Atýf YILMAZ‘ýn Gelinin Muradý (1952),
Memduh ÜN‘ün Üç Arkadaþ (1958), Metin
ERKSAN‘ýn Gecelerin Ötesi (1960) en dikkat
çekici olanlardýr.
Türk Sinemasý, özellikle 1955-60
arasýnda yaþadýðý bu geliþmeye ve önemli
sinemasal çýkýþlara raðmen yeniden
düþüþe geçtiði bir on yýl daha yaþamýþtýr.
Çünkü, buraya kadar yaklaþýk olarak
yýlda 100 film üretilirken, film sayýsý kontrol
edilemez bir halde iki yüzlerin üstüne
çýkmýþ, bu yükü kaldýrabilecek yeterli bir
alt yapýnýn olmamasý da durumu ciddi bir
sarsýntýya dönüþtürmüþtür. 1970‘e kadar
süren bu dönem içinde de, yine kendinden
söz edilmeyi hak eden filmler çekilebilmiþtir.
Metin ERKSAN‘ýn Yýlanlarýn Öcü (1962),
Acý Hayat (1963), Susuz Yaz‘ý (1963, Berlin
film Festivali Altýn Ayý Ödülü), Halit REFÝБin
Yasak Aþk (1961), Karanlýkta Uyananlar‘ý
(1965), Duygu SAÐIROÐLU‘nun Bitmeyen
Yol‘u (1965) ve Erdoðan TOKATLI‘nýn Son
Kuþlar‘ý (1966) böyle filmlerden bazýlarýdýr.
1970 sonrasý dönemi için Yýlmaz GÜNEY
ve filmi Umut bir dönüm noktasý olmuþtur.
Bundan sonra gerek GÜNEY, gerekse diðer
yönetmenler tarafýndan Türkiye‘nin sosyal,
kültürel, ekonomik gerçekliklerini konu
alan, ulusal ve uluslararasý beðeniyi haklý
olarak kazanacak düzeyde pek çok film
üretilmiþtir.Tunç OKAN‘ýn ödüle doymayan
filmi Otobüs (1974), Þerif GÖREN‘in Endiþe
[email protected]
(1974), Ömer KAVUR‘un Yatýk Emine, Erden
KIRAL‘ýn Kanal (1976), Yavuz ÖZKAN‘m
Maden‘i (1978) bu dönem filmlerinden
yalnýzca bir kaçýdýr.
Film yapýmýnda yaþanan üretkenliðe,
sinema çalýþanlarý ve yapýmcýlarýnýn
örgütlenmeleri, Kültür Bakanlýðý‘ndan gelen
önemli destekler, sinema eðitimine verilen
aðýrlýðýn artýrýlmasý ve Eurimages gibi
katkýlar da eklenince, gerek nitelik gerekse
nicelik açýsýndan kendini giderek yükselten
bir verimliliðin günümüze dek uzandýðý
1980 ve sonrasý sürecinin yaþanmasý da
doðaldý denilebilir. 20 yýldýr süregelen bu
döneme senaryosu Yýlmaz GÜNEY‘e rejisi
Zeki ÖKTEN‘e, müziði Zülfü LÝVANELÝ‘ye ait
olan Sürü filmi ile baþlamak yerinde olur.
1980 yýlýnda Zürih‘te 8 hafta, Basel‘de 7
hafta gösterimde kalan film, Londra Film
Festivali‘nde 93 film arasýndan en iyi film
ödülünü almayý baþarmýþtýr.
1987 de senaryosunu yine Yýlmaz
GUNEY‘in yazdýðý, yönetmenliðini Þerif
GÖREN‘in yaptýðý Yol, Cannes Film
Festivali‘nde Altýn Palmiye Ödülünü Costa
Gavras‘ýn Kayýp (Missing) isimli filmiyle
paylaþmýþtýr.
1983 de Erden KIRAL‘ýn Hakkari‘de
Bir Mevsim‘i, 1984‘de Ali ÖZGENTÜRK‘ün
At‘ý, 1985‘de Nesli ÇÖLGEÇEN‘in Züðürt
Aða‘sý, Þerif GÖREN‘in Kurbaðalar‘ý,
Ömer KAVUR‘un Amansýz Yol‘u,
1986‘da yine Ömer Kavur‘un Anayurt
Oteli, 1988‘de Tunç BAÞARAN‘ýn
Uçurtmayý Vurmasýnlar‘ý böyle bol
ödüllü filmlerden akla ilk gelenler
olarak sayýlabilir.
1990 dan baþlayarak günümüze
kadar gelen son 10 yýlýn filmlerinden,
sayfamýz
çerçevesinde
söz
edilebilecekler,
bugün
varýlan
sinemasal düzeyi açýklamaktan çok,
konuya ilgi duyanlara ýþýk tutmasý
açýsýndan ele alýnmýþtýr. Çünkü „Türk
Sinemasý“ sahip olduðu yönetmen,
oyuncu, senarist, kameraman gibi
insan kaynaklarýnýn yanýsýra, geliþmiþ
ülkelerin teknik standartlarým yakalamaya
azmetmiþ altyapý gayretleri ve düzenlediði
uluslararasý festivalleri ile dünya sinemasý
içindeki prestiji yüksek yerini almaya
hazýrdýr.
sayfa
7
MEHMET ELDENÝZ
Nemrut Daðý
A
d ý y a m a n
ili;
Kahta
ilçesi
sýnýrlarý
içerisinde yer almaktadýr.
Adýyaman il merkezinde
Kahta‘ya baðlantý saðlayan
karayolu
ile
ulaþým
saðlanmakta olup, Milli Park alaný Kahta‘ya 9 km,
Adýyaman‘a 43 km uzaklýktadýr.
Nemrut Daðý ve Kommagene Kralý Antiochos‘a ait
Tümülüs ve kutsal alanlar, Milli Park‘ýn ana özelliðini
teþkil etmektedir.
Antiochos‘un tümülüsü ve dev heykelleri,
Arsameia(Eskikale),Yenikale, Karakuþ Tepe ve Cendere
Köprüsü Milli Park içerisinde kalan kültürel deðerlerdir.
Eski çaðlarda „Kommagene“olarak anýlan bu bölgede,
I.Mithradates tarafýndan baðýmsýz bir krallýk kurulmuþ,
krallýk onun oðlu I.Antiochos (MÖ 62-32)un egemen
olduðu yýllarda önem kazanmýþtýr. MS.72 yýlýnda da
Roma‘ya karþý yapýlan ve kaybedilen savaþ ile krallýðýn
baðýmsýzlýðý sona ermiþtir.
Nemrut Daðý doruðundaki kalýntýlarý yerleþme
yeri olmayýp Antiochos‘un Tümülüsü ve kutsal
alanlardýr. Tümülüs, 2150 metre yüksekliðinde, Fýrat
Nehri geçitlerine ve ovalarýna hakim tepe üzerinde
bulunmaktadýr. Kralýn kemiklerinin yada küllerinin
anakayaya oyulmuþ odaya konulduðu ve 50 metre
yüksekliðinde ve 150 metre çapýndaki tümülüs ile
örtüldüðü düþünülmektedir. Giriþi kuzeyden olup
doðuda ve batýda dini törenlerin yapýldýðý teras
þeklindeki avlular yer almaktadýr.
Her iki terasta da aslan ve kartal heykelleri
arasýnda yüksekliði 7 metreye ulaþan oturur vaziyette
dev heykeller sýralanýr, bunlar yazýtlarý ve kabartmalarý
olan ortostad (dik olarak konulan büyük taþ bloklar)‘la
çevrilmiþtir. Eski Kahta Köyü yakýnýnda Kommagene‘nýn
baþþehri Arsameia yer alýr. Burada, Mithridates‘in
kutsal alaný bulunmaktadýr.
Yine Eski Kahta yakýnýnda Kocahisar Köyü civarýnda
sarp kayalar üzerine kurulmuþ Yenikale yer alýr. Kale
ortaçað etkileri taþýrsa da geç devre aittir. Ýçinde su
depolarý, hamam, cami ve Kahta Çayý‘na inen gizli su
yolu bulunmaktadýr.
Kahta Çayý‘nýn bir kolu olan Cendere Çayý‘nýn
daraldýðý yerde iki ana kaya üzerinde tek kemerli
olarak yapýlan Cendere Köprüsü yer almaktadýr.
Köprü sütunlarý üzerindeki kitabeye göre Kommagene
þehirleri tarafýndan Roma Ýmparatoru Septimus
Severus(MS 193-211)ile karýsý ve oðullarý onuruna
yaptýrýlmýþtýr. Arsameia‘nýn 10 km güneybatýsýnda 21
metre yüksekliðinde krallýk kadýnlarýnýn gömüldüðü
Karakuþ Tepe Tümülüsü bulunmaktadýr.
Orman formasyonu içerisinde meþe türleri ve aðaç
alanlarý bulunur.Yaban hayatý bakýmýndan ayý, kurt,
çakal, tilki, porsuk türlerine rastlanýr.
Nemrut Daðý ve Kommagene Kralý Antiochos‘un
Tümülüsü ile kutsal alanlarý, dev heykeller,
Arsameia(Eski Kale),Yeni Kale, Karakuþ Tepe ve
Cendere Köprüsü en baþta ziyaretçilerin görmesi
gerekli yerlerdir.
Park içerisinde konaklama, yeme-içme olanaklarý
bulunmaktadýr. Nemrut Daðý Milli Parký‘nda otel,
Karadut ve Kahta‘da pansiyonlar mevcuttur.
www.dilarareisen.com
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
NÝBELUNGEN DESTANI
NIBELUNGENLIED
R
en
Nehri
ile
ilgili
destanlarýn en tanýnmýþý
kuþkusuz
Nibelungen
Destaný’dýr. Destan Ren Nehri kýyýsýnda,
eski Worms þehri civarýnda geçer.
Destanýn en eski þekli elimize
on üçüncü yüzyýldan kalma bir el
yazmasý ile ulaþmýþtýr. Ancak daha
önceki dönemlerde söylenen Latince
baladlarda içinden bölümlerin olduðu
düþünüle bilinir.
Pagan inançlarý destan içinde sýk
yer almaktadýr. Fakat ayný zamanda,
Hristiyan inançlarý ve törenleri de
destanda bulunmaktadýr. Bunun
yanýnda kral-senyör-vasal iliþkisi de
destanýn Orta Çað’a ait izler taþýdýðýný
göstermektedir.
Nibelungen Destaný Orta Çað
boyunca çok popüler olduðu için,
anlatýcýlarýn, destanýn içine, anlatýldýðý
dönemin zevkine uygun motifler
katmalarý büyük olasýlýktýr.
Destanýn bugünkü hali ile, on
ikinci yüzyýl sonlarýnda tamamlandýðý
düþünülmektedir. Destan içinde bir çok
anakronizm barýndýrmaktadýr. Örneðin
Dietrich bir antik çað kahramanýdýr. Bu
destanda bulunma nedeni büyük
olasýlýkla
kimsenin
yenemediði
Hagen’i yenip hapse atmak içindir.
Destanýn günümüze ulaþmýþ
bir çok versiyonu vardýr. Hepsinde
konu ayný olmakla birlikte aralarýnda
farklýlýklar da vardýr.
Destanýn Konusu
Destan, ‘çok eski zamanlarda’,
Niederland’da geçer. O zamanlar
güçlü kral Siegmund’un krallýk
zamanýna denk gelmektedir. Kraliçe
ise güzel Siegelinde’dir.
Destanýn en önemli kahramaný
Siegmund ve Siegelinde’nin oðullarý
Siegfried’dir. Siegfried daha genç
yaþlarýnda, maceralara atýlmak için,
babasýnýn þatosunu terk ederek
yollara düþer. Kýlýcý olmadýðý için
elinde bir sopa ile köyleri kentleri
dolaþýr durur.
Siegfried bir gün bir demirciye
rastlar ve kýlýç sahibi olabilmek için
onun yanýnda çalýþmak istediðini
söyler. Mimir adýndaki demirci bu
teklifi kabul ederek ona yatacak yer
ve yiyecek verir. Ertesi gün de yeni
çýraðýnýn bu iþi yapýp yapamayacaðýný
sýnamak için onu ocaðýn baþýna
götürür ve eline en aðýr çekici verir.
Siegfried bununla öyle bir vurur
ki, örs topraða gömülür, demir
parçalarý etrafa saçýlýr. Buna kýzan
Mimir Siegfried’i kulaðýndan tutunca,
Siegfried dayanamaz ve onu yere
fýrlatýr.
Bu
yeni
çýraðýndan
nasýl
kurtulacaðýný
bilemeyen
Mimir
yeni bir yol denemeye karar verir.
Siegfried’i çaðýrýr ve ondan, ormanýn
öteki ucundaki kömürcüden kömür
getirmesini ister. Bunu söylerken
yolu üzerindeki ejderhanýn Siegfried’i
öldüreceðini ummaktadýr.
Siegfried kendine yaptýðý kýlýcý
alýr ve yola koyulur. Tam kayalýðýn
önünden geçerken ejderha saldýrýr.
Siegfried bu saldýrýdan çevikliði
sayesinde kurtulur ve önüne ilk gelen
aðacý sökerek canavarýn kafasýna
fýrlatýr. Aðacý kökleri canavarý sarýnca,
bundan yararlanan Siegfried diðer
aðaçlarý da onun üzerine fýrlatýr. Daha
sonra bunlarý tutuþturarak ejderhayý
yakar.
Ejderha yanarken bedeninden
bir yað akmaya baþlar. Bu akan yað
dereciðine parmaðýný sokan Siegfried
parmaðýnýn ‘boynuz’ gibi sertleþtiðini
görür. Bunun üzerine üstündekileri
çýkartarak bu yað ile bütün vücudunu
yýkar. Siegfried bu iþi yaparken bir
ýhlamur aðacý altýnda durmaktadýr
ve aðaçtan bir yaprak sýrtýna, iki
omzunun arasýna düþerek oranýn bu
yað ile yýkanmasýný engeller. Ýþte bu
yapraðýn dýþýnda kalan hiç bir yere
silah iþlemeyecektir, fakat Siegfried’in
vücudunun da yara alabileceði tek yer
burasý olacaktýr.
Kömürcünün
yanýna
varan
Siegfried, ona, Mimir ve arkadaþlarýnýn
daha önce sözünü ettikleri, aðýzýndan
ateþler saçan ve üzeri pullarla kaplý
olan ejderhayý sorar. Kömürcü
canavarýn nerede olduðunu gösterir.
Artýk Siegfried’i baþka bir macera
beklemektedir. Zorlu bir yolculuktan
sonra, Siegfried ejderhanýn bulunduðu
Nibelungen ülkesine varýr. Burada
Schilbung ve Niblung adýnda iki kral
hüküm sürmektedir. Bu iki kral ve
onlara baðlý savaþçýlar, çok büyük bir
hazineyi de beklemektedirler.
Siegfried, þehrin giriþine
geldiðinde ejderha ile
karþýlaþýr. Dövüþmeye
baþlarlar.
Ejderha
aðýzýndan
ateþler
çýkartarak Siegfried’e
s a l d ý r m a k t a d ý r.
Sonunda Siegfried
canavarý öldürmeyi
baþarýr. Canavarýn
attýðý korkunç çýðlýðý
duyan Schilbung ve
Niblung saklandýklarý
yerden
çýkarlar.
Korkunç
canavarý
öldüren
kahramaný
tebrik ederler ve ondan, hazineyi
aralarýnda paylaþtýrmasýný isterler.
Bunun karþýlýðýnda ona bütün kýlýçlarýn
en iyisi olan Balmung’u vereceklerdir.
Bu büyük hazineyi, Siegfried krallar
arasýnda paylaþtýrýr. Fakat hýrstan gözü
dönmüþ krallar bundan memnun
olmazlar ve Siegfried’i hile yapmakla
suçlarlar.
Savaþçýlarý
toplayarak
Siegfried’e saldýrýrlar. Yapýlan dövüþ
sonrasý Siegfried iki kralý ve beþ yüz
kadar savaþçýyý öldürür. O anda dövüþ
alanýna Tarnkappe ile cüce Alberic
gelir. Öldürülen krallarýn intikamýný
almak için Siegfried’e saldýran Alberic
onu uðraþtýrsa da sonunda yenilir
ve onun vasalý olmak için and içer.
Nibelungen ülkesi savaþçýlarý da
and içerek Siegfried’in hükmü altýna
girerler. Bütün Nibelungen hazinesi
de onun olmuþtur. Fakat hazinede
gözü olmayan Siegfried bu hazineden
sadece taþlý bir yüzük alýr. Alberic,bu
yüzüðün uðursuzluk getireceðini
söyleyerek onu engellemeye çalýþýr.
Fakat Siegfried onu dinlemez ve
yüzüðü parmaðýna takar. Bunun
üzerine Alberic ona tehlikelerden
korunmasý için Tarnkappe’yi verir.
Siegfried’in bundan sonra gideceði
yer Kuzey ülkeleridir ve buralarda
maceradan
maceraya
koþar.
Bunlardan birinde Danimarka kralý
ona Grani adýnda bir at hediye eder.
Siegfried’in yolu Ýzlanda’ya kadar
düþer. Burada, bir daðýn tepesinde
alevleri gökyüzüne kadar yükselen
bir ateþ görür. Daða çýkar ve Grani
alevlerin
arasýndan
atlamayý
baþarýr. Alevlerin arasýnda bir þato
bulunmaktadýr. Siegfried þatonun
içine girdiðinde içeride, zýrhlar
içinde uyumakta olan bir genç kýz
ile karþýlaþýr. Zýrhlarý çýkartýr ve genç
kýzý dudaklarýndan öper. Bunun
üzerine genç kýz uyanýr ve kendine
geldiðinde hikayesini anlatmaya
baþlar. Adý Brunehild’dir. Wodan’ýn
Walkyri’lerinden biri iken ona karþý
geldiði için Wodan onu deðneði ile
uyutmuþ ve bu þatoya koymuþtur.
Siegfried onu kurtarana kadar da
uyumuþtur.
Siegfried bir kaç gün þatoda
kaldýktan sonra Brunehild ile vedalaþýr
ve parmaðýndaki yüzüðü ona
býrakarak ayrýlýr.
Siegfried sonunda babasýnýn
þatosuna döner. Siegmund ve
Siegelinde oðullarýnýn dönüþünden
çok mutlu olmuþlardýr ve bu
Niederland’da ve baþkent Xanten’de
törenlerle kutlanýr. Her yerden gelen
þarkýcýlar Siegfried’in kahramanlýklarýný
þarkýlarla anlatýrlar.Þarkýcýlar, bunun
yanýnda Burgond kralý Gunther, güzel
kardeþi prenses Krimehild ve sadýk
vasalleri Hagen hakkýnda da þarkýlar
söylerler. Siegfried’in içi bir anda Ren
Nehri’nin ötesindeki bu ülkeye gidip
bu insanlarý tanýma arzusu ile dolar.
Þenliklerin sonunda fikrini ailesine
açar. Babasý önce razý olmasa da
daha sonra oðlunun yanýna on iki
þövalye alýp gitmesi koþulu ile kabul
eder. Siegfried ailesi ile vedalaþarak
ayrýlýr.
Burgond’larýn
ülkesinde
kral
Gunther’in
kardeþi
Krimehild’in
güzelliði dillere destandý. Krimehild
kral Gunther’in ve ve diðer iki erkek
kardeþi Gernot ve Giselher’in korumasý
altýnda büyümüþtü.
Krimehild bir gece rüyasýnda, kendi
yetiþtirdiði þahinlerden birinin iki kartal
tarafýndan boðulduðunu görmüþtü. Bu
rüyayý annesi Ute’ye açtýðýnda, annesi
rüyasýnda gördüðü þahinin, en mutlu
anýnda kaybedeceði kocasý olduðunu
söylemiþti. Genç kýz da bunun üzerine
evlenmemeye karar vermiþ ve bütün
taliplerini geri çevirmiþti.
Siegfried on iki þövalye ile birlikte
Burgondlar’ýn ülkesine varýr. Onlarý
gören Gunther, gelenlerin soylu
DESTAN
kiþiler olduðunu anlayarak hemen
karþýlanmalarýný buyurur. Siegfried’i hiç
görmemiþ
olmasýna
raðmen
kahramanlýklarýný
bilen
Hagen
konuklarýný büyük saygý ile karþýlar.
Siegfried önce dövüþmeyi düþünürse
de onlarýn bu konuksever davranýþlarý
karþýsýnda dayanamaz ve konuklarý
olmayý kabul eder.
Siegfried’in konukluðu bir sene
sürmüþtür. Bu bir sene boyunca
Siegfried Krimehild’i hiç görmemiþtir.
Fakat Krimehild gizlice savaþ oyunlarýný
seyretmiþ, Siegfried’i görmüþ ve kalbi
onun sevgisi ile dolmuþtu.
Bu
arada
Saxonlar’ýn
ve
Danimarka’nýn krallarý Burgondlar’a
alarak yola çýkarlar. On ikinci günün
sabahý Brunehild’in þatosuna varýrlar.
Brunehild
onlarý
kabul eder.
Savaþ oyunlarý
baþladýðýnda ise
bir oyun oynarlar ;
Siegfried Tarnkappe
ile
görünmez
oluark Gunther’e
yardým edip onun
kazanmasýný
saðlar.
Böylece
Gunther Brunehild’i
de kazanýr.
G u n t h e r
ve
Siegfried
Burgond ülkesine
döndüklerinde
c o þ k u y l a
k a r þ ý l a n ý r l a r.
Siegfried Gunther’e
verdiði
sözü
hatýrlatýr. Gunther
kýzkardeþine sorar.
Krimehild Gunther ile evlenmeyi kabul
eder ve masaya birlikte otururlar. Bu
Brunehild’e çok aðýr gelir ve aðlamaya
baþlar. Gunther’e Siegfried’i Krimehild’e
layýk görmediðini ve Krimehild’in bir
vasal ile evlenmemesi gerektiðini
söyler. Gunther ise kararlýdýr.
Gece olunca Gunther ile Brunehild
odalarýna çekilirler. Brunehild Gunther
ile yatmak istemez, hatta onu havaya
kaldýrarak duvardaki bir kancaya
takar. Gunther geceyi böyle geçirir.
Sabaha doðru Brunehild acýyarak onu
indirir. Gunther’in Brunehild’e sahip
karþý savaþ açarlar. Siegfried bu
savaþta
Burgondlar’ýn
yanýnda
savaþýr ve iki düþman kralý da esir
etmeyi baþarýr. Haberciler Siegfried’in
baþarýlarýný
bildirince
Krimehild
sevincini gizleyemez ve habercileri
mükafatlandýrýr.
Gunther bu zaferi kutlamak için
büyük þenlikler düzenler. Ýþte bu
þenlikler sýrasýnda Siegfried sonunda
Krimehild’i görür. Krimehild nedimeleri
ile birlikte salona girdiðinde Siegfried
onu karþýlar, elini uzatýr Siegfried
onunla beraberken hiç duymadýðý
duygularý tadacaktýr.
Krimehild’i
hiç
bir
zaman
elde
edemeyeceðini
düþünerek
umutsuzluða
kapýlan
Siegfried
Burgond ülkesini terk etmeye karar
verir. Tam gidecekken Giselher
tarafýndan caydýrýlarak kalmaya karar
verir.
Þölenlerden birinde bir þarkýcý, bir
adada yaþayan güzel bir prensesin
þarkýsýný söylemektedir. Ada Ýzlanda,
prenses de Brunehild’dir. Brunehild
taliplerini savaþ oyunlarýna davet
ediyor, rakip olarak da kendisi
karþýlarýna çýkýyordu. Brunehild en
cesurlarýný dahi yeniyor, oyunlardan
kaçanlarý öldürüyordu.
Gunther bunlarý duyunca Ýzlanda’ya
gidip Brunehild’i Burgondlar ülkesine
getirmeye karar verir. Brunehild’i
tanýyan Siegfried onu vazgeçirmeye
çalýþsa da baþaramaz ve Gunther’in
ricasý üzerine onunla gitmeye razý olur.
Tek koþulu vardýr ; Krimehild’i eþ olarak
alacaktýr. Gunther kabul eder.
Gunther ve Siegfried yanlarýna
Hagen’i ve kardeþi Dankwart’ý
olmasý yine Tarnkappe ‘yi takarak
görünmez olan Siegfried sayesinde
olur. Bu arada Siegfried Brunehild’e
verdiði yüzüðü de alýr ve döndüðünde
Krimehild’e verir.
Siegfried Krimehild ile evlendikten
sonra onunla birlikte babasýnýn
ülkesine döner. Çok mutlu olan kral
Siegmund krallýðýný oðlu Siegfried’e
býrakýr.
Siegfried’in hükümdarlýðý on seneyi
tamamlamýþtýr. Krimehilde ona bir
erkek çocuk verir ve adýný Gunther
koyarlar. Ayný þekilde Gunther ve
Brunehild de oðullarýnýn adýný Siegfried
koyarlar.
Gunther ile Brunehild Worms’da,
Siegfried ile Krimehild de Xanten’de
mutlu
yaþamaktadýrlar.
Fakat
Brunehild’in içi içini yemektedir
çünkü Krimehild ve Siegfried’i
görememektedir. Gunther’e onlarý
çaðýrmasýný söyler, çünkü Siegfried
hala onun vasalýdýr ve çaðýrýlýnca
gelmek zorundadýr. Gunther buna
karþý çýkar ve onlarý ancak dostlarý
olarak davet edeceðini söyler.
Siegfried bu daveti kabul eder ve
bin þövalye ile yola çýkarlar. Worms’a
vardýklarýnda Gunther onlarý sevinçle
karþýlar.
On gün sakin geçer. On birinci gün,
savaþ oyunlarý tertip edilir. Ýki kraliçe,
Brunehild ve Krimehild yanyana
otururlar. Her ikisi de kocalarýný
övmeye baþlarlar. Fakat övmeyle
baþlayan tartýþma þiddetlenir ve
birbirlerine küfür etmeye kadar varýr.
Dayanamayan Krimehild gerçeði
söyler ; her þeyi yapan Gunther deðil
Siegfried’dir. Burnehild inanamaz. O
[email protected]
zaman Krimehild kanýt olarak yüzüðü
gösterir. Brunehild yýkýlmýþtýr. Olayý
öðrenen Hagen intikam alacaðýna
yemin eder. Siegfried’in öldürülmesi
gerekmektedir. Önceleri buna karþý
çýkan Gunther sonunda razý olur.
Siegfried’e bir oyun oynamaya karar
verirler.
Sahte haberciler Saxon ve
Danimarka
krallarýnýn
saldýrýya
geçeceklerini bildirir. Siegfried hemen
sefere çýkmaya karar verir. Hazýrlýklar
tamamlandýðýnda, Hagen, Krimehild’e
giderek nasýl yardýmcý olabileceðini
sorar.
Krimehild
Hagen’den
kocasýný korumasýný ister. Siegfried
ancak iki omuzunun arasýndan
yaralanabilmektedir; eðer Hagen
dikkat ederse Siegfried yara almadan
dönebilecektir. Bunun için Krimehild
Siegfried’in elbisesinin üzerine, tam o
bölgeye bir haç diker. Hagen amacýna
ulaþmýþtýr.
Tam sefere çýkacaklarý zaman
yine ayný haberciler gelerek barýþ
yapýldýðýný bildirirler. Bunun üzerine
savaþa gitmek yerine ava gitmeye
karar verirler.
Krimehild kocasýný engellemeye
çalýþýr. Gece rüyasýnda iki yaban
domuzunun onu takip ettiðini
gördüðünü ve çiçeklerin de kan
kýrmýzýsý olduðunu söyler. Siegfried
onu dinlemez ve ava çýkar.
Av sýrasýnda bir kaynaðýn yanýna
gelirler. Siegfried Hagen ile yarýþarak
kaynaða daha önce varýr, su içmek
için silahlarýný çýkartýr. Gunther su
içtikten sonra Siegfried de su içmek
için eðilir. Ýþte tam o anda Hagen
mýzraðýný
alarak
Siegfried’in
elbisesinin üzerinde iþli haçýn üstüne,
yani Siegfried’e silah iþleyebilecek tek
yere fýrlatýr.
Bir anda neye uðradýðýný þaþýran
Siegfried silahlarýný arar fakat
bulamaz. Gücü tükenmiþtir. Hainlere
lanet ederek yere yuvarlanýr. Herkes
onun yanýna gelir. Gunther gözyaþý
dökecekken Siegfried onu engeller ve
bu iþi yapanýn böyle davranmamasý
gerektiðini söyler. Daha sonra Hagen
ve Gunther’e, onu öldürmekle kendi
sonlarýný hazýrladýklarýný söyler ve
can verir. Etraftaki bütün çiçekler kan
kýrmýzýsýna boyanmýþlardýr.
Hagen Siegfried’in cesedini, kilise
dönüþü bulsun diye Krimehild’in
kapýsýna taþýr. Uþaklardan biri cesedi
görerek, Kirmehild’in kapýsýnda bir
þövalye cesedi olduðunu söyler.
Krimehild onun kim olduðunu
anlar ve aðýzýndan kanlar akarak
yere yýðýlýr. Ayýldýðýnda bu iþi kimin
yaptýðýný tahmin etmektedir.
Gunther’in bu iþi haydutlarýn
yaptýðýný söylemesine raðmen ona
inanmaz ve Hagen ile Gunther’den
cesedin
yanýna
yaklaþarak
masumiyetlerini
göstermelerini
ister. Gunther yaklaþtýðýnda bir þey
olmaz fakat Hagen yaklaþtýðýnda
yaralardan kan akmaya baþlar.
Krimehilde
kocasýnýn
cesedi
baþýnda üç gün üç gece bekler.
Siegfried’i gömecekleri gün onu son
bir kez daha görmek ister ve tabutu
açtýrýr. Siegfried’in baþýný kaldýrýr,
dudaklarýndan son bir kere öper.
Gözlerinden kanlý yaþlar akmaktadýr.
Daha sonra da bayýlýr kalýr.
Krimehild, kendisine katedralin
yanýnda bir yer yaptýrýr. Her gün
kocasýnýn
mezarýna
aðlamaya
gitmektedir. Dört yýl boyunca Gunther ile
tek bir kelime bile konuþmaz, Hagen’i
görmek bile istememektedir. Hagen
ise Nibelungen hazinesini getirmeyi
düþlemektedir. En sonunda Krimehild’i
razý ederek hazineyi getirir. Krimehild,
hazine gelince, herkese daðýtmaya
baþlar. Krimehild’in çok fazla yandaþ
kazanacaðýndan korkan Gunther ve
Hagen hazineyi Krimehild’in elinden
alýrlar. Gernot, hazinenin daha fazla
bela getirmemesi için Ren nehrine
atýlmasý gerektiðini söyler. Hagen bu
görevi yerine getirir. Hazinenin battýðý
yeri bilen tek kiþi olduðu için, bir gün
onu yerinden çýkarmayý ummaktadýr.
Siegfried’in ölümünün üzerinden
on üç sene geçmiþtir.Bu arada Hun
kralý Etzel’in de karýsý ölmüþtür. Etzel’e
eþ olarak Krimehild’i almalarýný
söylerler. Etzel de sadýk Rudiger’i elçi
olarak Burgond ülkesine gönderir.
Gunther ve kardeþleri bu teklifi
memnuniyetle karþýlarlar. Buna bir tek
Hagen karþý çýkar çünkü Krimehild’in
güçlenmesinden korkmaktadýr.
Krimehild önceleri bu teklife karþý
çýkmasýna raðmen, Siegfried’in öcünü
alabilmek amacý ile kabul eder ve
kendine sadýk olan Eckewert, beþ yüz
þövalyesi ve habercilerle birlikte Hun
ülkesine doðru yola çýkar.
Düðün Viyana’da olur. Daha
sonra da Tuna Nehri’ni geçerek krallýk
merkezi Etzelbourg’a varýrlar.
Aradan yedi yýl geçmiþtir. Krimehild
Etzel’e bir de erkek çocuk vermiþtir.
sayfa
8
Fakat her þeye raðmen Krimehild’in
içindeki intikam ateþi sönmemiþtir.
Bir gün kralýn yanýna gelir ve
ailesini görmek istediðini söyler.
Krimehild’in oynamak istediði oyunu
anlamayan Etzel bu isteði kabul eder
ve habercilerini Worms’a gönderir.
Haberciler yola çýkarken Krimehild
özellikle Hgaen’in de gelmesini
istediðini söyler.
Haber Worms’a ulaþtýðýnda Hagen
tuzaðý anlar, fakat Gunther gitmek
istemektedir. Gunther ve kardeþlerinin
kararlýlýklarý karþýsýnda, Hagen, korkak
durumuna düþmemek için, gitmeyi
kabul eder. Yanlarýna kendilerine baðlý
binlerce þövalyeyi alarak yola çýkarlar.
Haberciler döndüðünde Krimehild
ise
sevinçlidir.
Artýk
intikamýný
alabilecektir.
Gunther
ve
beraberindekiler
Hun ülkesine vardýklarýnda Rudiger
tarafýndan karþýlanýrlar. Rudiger ve
beþ yüz adamý onlarýn güvenliðinden
sorumlu
olacaklardýr.
Yolda
Hunlar arasýnda yaþayan Dietrich
ile karþýlaþýrlar. Dietrich onlara
Krimehild’in yasýnýn hala sürdüðünü
söyler ve uyarýr. Fakat dönmek için
artýk çok geçtir.
Etzel’in sarayýna vardýklarýnda
Krimehild
konuklarýný
yapmacýk
bir sevinç ile karþýlar. Hagen’e ise
Nibelungen hazinesini sorar. Hagen
hazinenin dünyanýn sonuna kadar
Ren Nehri’nin dibinde kalacaðýný
söyler. Krimehild hiddetlenir. Bütün
konuklar tedirgin olurlar ve silahlarýný
býrakmazlar.
Hagen
suçunu
Krimehild’e itiraf eder fakat piþman
deðildir, o sadece görevini yapmýþtýr.
Hagen meydan okur, fakat kimse
onunla dövüþmeye cesaret edemez.
Ertesi gün Hagen bütün adamlarýna
silahlarýný yanýnda bulundurmalarýný
çünkü dövüþeceklerini söyler.
O gün turnuvalar sýrasýnda
Burgond senyörü Volker bir Hun
savaþçýsýný öldürür. Ailesi intikam
almak ister. Etzel zorla yatýþtýrýr.
Krimehild Burgondlar’ý yok etmesi
için Etzel’in kardeþi Blödlin ile anlaþýr.
Blödlin ilk önce Burgond komutaný
Dankward’ý öldürmek ister. Fakat
Dankward ondan önce davranýr ve
onu öldürür. Artýk müthiþ bir dövüþ
baþlamýþtýr.
Dankwart olanlarý Hagen’e haber
verir. Hagen Etzel ve Krimehild’in
oðlunu öldürür ve yoluna çýkan
Hunlar’ý öldürmeye baþlar.
Artýk olaylar kontrolden çýkmaya
baþlamýþtýr. Saray öldürülen Hunlar’ýn
kanlarý ile kýrmýzýya boyanmýþtýr.
Burgondlar’ý
korumaya
çalýþan
Rudiger’in de öldürülmesi Hunlar’ý
çileden çýkarýr. Tecrübeli savaþçý
Hilderbrand’ýn da savaþa girmesi ile
Burgondlar’ýn sonu gelmiþtir. Hagen
ve Gunther dýþýnda hiç bir burgnd
hayatta kalmamýþtýr. Gunther de
Dietrich tarafýndan öldürülür. Hagen
ise hapse atýlýr.
Krimehild Hagen’i zindanda bulur
ve ondan Nibelungen hazinesini ister.
Fakat Hagen yerini söylemez. Hazine
sonsuza kadar Ren Nehri’nin dibinde
kalmalýdýr. Krimehild Hagen’in yanýnda
Balmung’u görür. Kýlýcý iki eliyle kavrar
ve Hagen’in baþýný gövdesinden ayýrýr.
Artýk intikamýný almýþtýr.
Hildebrand bütün bu insanlarýn
ölümüne dayanamaz ve Krimehild’e
saldýrýr. Kadýnýn bütün baðýrmalarýna
raðmen onu orada öldürür.
Destan bütün „ölmesi gerekenlerin“
ölümü ile son bulur.
Destan hakkýnda :
Destan, ilk incelemeden de
anlaþýlacaðý gibi, farklý bir çok
hikayenin ustaca birleþmesinden
meydana gelmiþtir. Bu yüzden bir
versiyonda olan bölün bir diðerinde
olmayabilir.
Örneðin
Siegfried’in
Brunehild’i kurtarmasý bir çok
versiyonda yoktur. Hatta daha sonra
inceleyeceðimiz Volsunga Saga’ya
göre Krimehild’in annesi Siegfried’e
Brunehild’i unutmasý için büyülü bir
ilaç içirir. Bunun dýþýnda destanda hem
pagan öðelerin hem de Hristiyanlýða
ait motiflerin yer almasý, destanýn
yazýldýðý tarihi gösterdiði kadar,
destanýn farklý parçalardan meydana
geldiðini de göstermektedir.
Nibelungen Destaný’nýn kökeni
de tartýþmalýdýr. Destanýn Ren Nehri
kýyýlarýnda doðduðunu söyleyenlerin
yanýnda, kökeninin daha kuzeyde,
Ýskandinavya’da olduðunu söyleyenler
de vardýr. Bize göre, destanýn köken
olarak kuzeyde doðmasý, sonra da
içine Ren Nehri kýyýlarýna ait öðelerin
katýlmasý daha olasý gözükmektedir.
Bunun en önemli kanýtý daha sonra
göreceðimiz gibi kuzeyde bu destana
kaynaklýk eden daha eski destanlarýn
varlýðýdýr.
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
ROPÖRTAJ
HASAN YÜKSELÝR ÝLE
NAZIM ÞARKILARI
Röportaj: Figen GENÇ
Nazým Hikmet’in doðumunun 100.
yýl kutlamasý nedeniyle siz de Ateþten
Bir Gömlek adlý bir albüm çýkardýnýz.
Nazým Þarkýlarýndan oluþan bu albümün
tohumu nasýl oluþtu?
Hasan Yükselir: 1997 yýlýnda Yeraltýnda
Güldüren Eller Gül Oda Operasýný
yazdýðým dönemde bir repertuar çalýþmasý
yapmýþtým. Suars adlý kurduðum tiyatronun
repertuarýydý. Ýkinci esere Sevda Ateþten
Bir Gömlek ismini koymuþtum. Kýsmet
2002 yýlýna denk düþtü. 98-99 yýllarýnda
çalýþmalarýmý devam ettiriyordum. 2002
yýlýnda Nazým’ýn 100.
doðum yýldönümü
kutlanacaðýný
duydum.
Bu albüm bir
konser kaydý deðil
mi?
Hasan Yükselir:
Evet. Sevda Ateþten
Bir Gömlek eseri bir
konser kaydýdýr. Bu
konserin prömiyerini
01.Aralýk
2001
yýlýnda
Berlin’de
yaptým. Çok yüksek
bir stüdyo kaydýna
yakýn bir teknikle
kaydedildi. Onun
için çok saðlam
kayýt.
Konserde deðiþik memleketlerden
müzisyenler yer alýyor. Albümünüzü
dinledim. Gerçekten çok etkileyici, naif,
duru bir çalýþma sizinle beraber tüm
sanatçýlarýn solistlik yönleri öne çýkmýþ.
Biraz tanýtýr mýsýnýz?
Hasan Yükselir: Bu iþin güzelliði
müzisyenlerin çok yüksek deðerde
olmasý. Ve Avrupa’nýn hemen hemen
tanýnmýþ elemanlarý. Deðiþik milletlerden
geliyorlar. Mesela piyanistimiz HIROKO
NAKANO Japon. Onunla piyano eþlikli
türkü konserleri yaptým. Özelliklede
Köln Filarmoni salonunda. Televizyonlar
canlý yayýnladýlar. Polonya asýllý kemancý
BARBARA
SADOWSKÝ’yi bu çalýþmada
tanýdým. Olaðanüstü bir kemancý, tema
duygu çok yüksek. Aramýzda bir Türk ve
benimle beraber TURGAY AYAYDINLI. Alto
saksafoncu çalýþmaya hemen damgasýný
vurdu. Flütçü arkadaþýmýz Lüxemburg,
perküsyoncu
Ermenisi.
arkadaþýmýz
Ýstanbul
Albüme klip çekildi mi?
Hasan Yükselir: Evet. Klip dönüyor
televizyonlarda.
Müzikseverler
tarafýndan,
özellikle de türkü severler tarafýndan
beðeniliyorsunuz.
Hasan Yükselir: Valla bilemiyorum.
Sizler söyleyeceksiniz. Ben seninle çalýþtým.
Evet 1990’da Yunus Emre Korosunda
sizin yazdýðýnýz Yunusça ezgiler adlý
eserde Ankara’da ve Mersin’de konserler
vermiþtik. Çok keyifliydi. Ankara’da Kýzýlay
meydanýndaki açýk hava konserinde
halkýn ilgisi büyüktü. Orkestra, koro,
HOYTUR ekibinin Semah gösterisi ve
sizin solistliðinizdeki sahne performansý
beni de heyecanlandýrmýþtý. Kostümlü
fotoðraflarýmýzý hala saklýyorum. Yine
Mersin turnesi de keyifliydi. Sanýyorum
daha sonra Yunusça Ezgiler geniþletilerek
Yunustan Nazýma adlý eser gerçekleþti.
Hasan Yükselir: O zamanlara tanýksýn.
Yunusça Ezgiler daha sonra iki perde
olarak Yunustan Nazýma diye geniþletildi.
Konserlerin devamý Efes’te gerçekleþti.
Diðer çalýþmalara geçmeden önce
müzik severler kýsaca müzik eðitiminizi
aktarabilir misiniz?
Hasan Yükselir: G.Ü. Müzik Bölümü
mezunuyum. Önce branþým kemandý.
Sonra Þan oldu. Okuldaki eðitimle
yetinmedim. Operadan iki solistle çalýþtým.
Daha sonra A.Ü.
Dil, Tarih, Coðrafya
Fakültesi
Tiyatro
Bölümünde mastýr
yaptým.
Mastýr
yaptýðým dönemde
oyun
müzik
iliþkisi
beni
çok
ilgilendiriyordu. Film
müziði ile uðraþtým.
Umut Sokaðý adlý
filme müzik yaptým.
TUNÇ BAÞARAN’ýn
Uzun Ýnce Bir Yol film
müziði, 1987 Umut Sokaðý, 1990 Uzun Ýnce
Bir Yol yine 1990 Yunustan
Nazýma.
1993
yýlýnda
Ayrýlýk-Herkes Gibisin adlý
kaset çýktý. 1997 yýlýnda Su
Türküleri çýktý.
Almanya’da
Berlin
þehrinde
yaþýyorsunuz.
Türkiye’den geçiþ nasýl
oldu?
Hasan Yükselir: 1993
yýlýnda Avrupa Almanya’ya
bir
tiyatro
grubunun
davetiyle
gittim.
Kalýr
mýsýnýz dediler kaldým. Çok
yoðun bir tempoyla çalýþtým.
Ankara Devlet Tiyatrosuna
üç oyun müziði yaptým.
Bilgesu Erenus’un oyununa.
Ayrýca çocuk oyunlarýna.
Arkasýndan konserler devam etti.
Yurt içi, yurt dýþý?
Hasan Yükselir: Tamamen yurt dýþý.
Almanya’ya yerleþtikten sonra gezmediðim
nokta kalmadý. Kanada’ya, Amerika’ya
kadar gittim. Daha sonra baðlama için bir
konçerto yazdým. Arif Sað ve arkadaþlarý
çaldý.
Tekrar Nazýma dönelim. Nazýmla ilgili
turneleriniz var mý?
Hasan Yükselir: Ekim ayýna kadar
yaklaþýk 8 konser var. Avrupa’daki ülkeler
Belçika, Fransa ve Almanya.
Bu arada müzikseverler sizin tarzýnýzý
Ruhu Su’ya benzetiyorlar.
Hasan Yükselir: Ruhi Su gençliðimizin
en iyi modellerinden biridir. Ayný çizgiden
geçmemizden kaynaklý bir benzerlik
var diðeri de ses rengi benzerliði.
Ruhi Su dinleyicileri çok benzetmezler.
[email protected]
Benzemesinden gücenmek mümkün deðil.
Ýnsan iyi modele benzemekten gücenir mi?
Ama bu aynýsý olmak anlamýna gelmiyor.
Eðitici olarak bir çalýþmanýz oldu mu?
Hasan
Yükselir: Öyle bir þey
yapmýyorum. Daha yaþlanmadým, ihtiyar
deðilim.
Dem Gazetesinin de yazarý olan,
deðerli ozanýmýz Mahzuni Þerif ile ilgili
düþüncelerinizi okurlarýmýzla paylaþýr
mýsýnýz?
Hasan Yükselir: Mahzuni, bu kadar
üretip de bunun rantýný yiyemeyen bir
adam. Çok ürün sahibi bir insan, yüzlerce
binlerce türküsü var. Ve bu türküler dillerden
düþmedi. Hala insanlarýn çoðu ondan
geçiniyor. Yani bu çok trajik bir durum.
Ölümüne ayrýca üzülüyorum. Bir de bu
yaþadýklarýna daha çok üzülüyorum.
Mahzuni Þerif Anadolu ozan geleneðinin
en önemli temsilcilerinden biriydi. Özellikle
Aþýk Veysel’den sonra. Bunun yanýnda 8 –
10 tane kitabý vardý. Bu anlamda Türkiye’de
onun yerini kimsenin doldurabileceðini
sanmýyorum. Bence Mahzuni sanki sondu.
Mahzuni baþlý baþýna tüm Türkiye’nin
okuluydu. Radyoda Nazým Þarkýlarý konulu
söyleþiye katýldýðýmda her gelen telefon
Mahzuni’nin ölümü ile ilgiliydi. Özellikle
medyanýn
sorumluluðu
konusunda
sorguladýlar. Çok ilginçti bu, bir tepkiydi.
Ayný zamanda Mahzuni’yi zaten çok
seviyorlardý. Mahzuni gerçekten çok büyük
bir adamdý. Fakat malýnýn sahibi olamadý.
Burada harami çok var.
Avrupa-Türkiye arasýnda sanatta
köprü görevindesiniz. Müziðinizi nasýl
deðerlendiriyorsunuz?
Hasan
Yükselir:
Ben
senteze
inanmýyorum. Ne hissediyorsam onu
ifade ediyorum. Topraðýmýn kaynaklýk ettiði
ürünleri çýkarmak ve onu yüksek bir þekilde
tüm dünya insanýnýn anlayabileceði bir
biçimde sunabilmek yerel olmadan ayný
zamanda yerel olarak ifade edebilmek.
A
BAK ÞU ADALETE!
Yani Amerikan adaletine göre,
bir Afgan vatandaþýnýn deðeri bir
Çinli’nin deðerinin 700’de biri, bir
Ýtalyan’ýn deðerinin ise 10 binde biri
kadar... Amerikan Çevre Koruma
Ajansý
PETA’nýn
hesaplarýna
göre Amerikalýlarýn her birinin
hayatýnýn deðeri ise 6 milyon dolar. Bir kiþinin hayatý
boyunca kazanacaðý paranýn ve üretime yaptýðý katkýnýn
hesaplanmasýyla ortaya çýkarýlan bu rakama göre bir
Afgan’ýn deðeri, bir Amerikalý’nýn tam tamýna 30 binde
biri... Hangi açýdan bakarsanýz bakýn onur kýrýcý ve komik
bir rakam.
Peki gerçekte Afgan insanýn hayatýnýn deðeri 200 dolar
mý? Tabi ki deðil.
BÝR AFGAN’IN GERÇEK DEÐERÝ
PETA’nýn kullandýðý yöntem „O kiþi yaþasaydý yaþamý
boyunca ne kadar para kazanabilirdi?“ sorusundan yola
çýkýyor. Yani 65 yaþ ve üzerindeki bir emeklinin hayatý,
ekonomistler açýsýndan hiçbir maddi deðer taþýmýyor.Yani
ölürse sýfýr tazminat..
Gelin
bu
modeli
Afganistan’a
uyarlayalým.
Afganistan’daki ortalama yaþam süresi 45 yýl. Kabil’de
yaþayan bir insanýn aylýk ortalama geliri ise 30 dolar
civarýnda. Bu miktar, Amerikan bombardýmanýnýn
gerçekleþtiði Urguzgan’da daha da az. Bombardýmanda
ölenlerin çoðunun genç, 15 yaþýnda olduðunu kabul
edersek, daha önlerinde para kazanabilecekleri 25 yýl
bulunuyor. Bu da ömürlerinin kalan kýsmýnda en az 30003500 dolar civarýnda para kazanabilecekleri anlamýna
geliyor. Ancak ödenen para ise 200’er dolar...
SU SAMURU DAHA DEÐERLÝ
Benzer bir durum 1984’te Hindistan’da da yaþanmýþtý.
Bhopal’daki kimyasal facianýn ardýndan ölenlere kiþi baþýna
3 bin 200 dolar ödenmiþti. Çinliler ve Ýtalyanlar için ödenen
miktarýn yanýnda yine de çok küçük bir rakam. Ancak bu bile
Afganistan’da ölenlere ödenen paradan kat kat fazla. Yine
bir hatýrlatma yapalým: Exxon Valdez þirketi Alaska’da petrol
sýzýntýsýndan etkilenen su samurlarýný kurtarmak için, su
samuru baþýna 40 bin dolar masraf yapmýþtý. Bir hatýrlatma
daha: Afganistan’da hükümet üyelerinin kullandýðý Toyota
Land Cruiser marka ciplerin fiyatý 60 bin dolar. Yani 300
Afgan’ýn hayatýnýn deðerinin toplamý kadar...
9
Av. MUSTAFA DOÐAN
Yeni Türk
Medeni Yasasý
mal rejimleri
S
1 AMERÝKALI 30 BÝN AFGAN’A BEDEL
merika kendi vatandaþlarýna milyonlarca
dolar tazminat öderken, ölen Afganlýlar’ý
sadece 200 dolarla geçiþtiriyor Amerika, bir
Afgan’ýn hayatýna 200 dolar deðer biçiyor
Amerika, bir Afgan’ýn hayatýna 200 dolar deðer biçiyor.
Bir Çinli’nin hayatýna 150 bin, Ýtalyan’ýnkine ise 2 milyon
dolar veriyor. Tek bir Amerikan vatandaþýna biçilen deðer ne
kadar biliyor musunuz? Sýký durun. Tam 6 milyon dolar...
Bu çarpýcý rakamlarý New Hampshire Üniversitesi
Ekonomi ve Kadýn Araþtýrmalarý bölümü uzmaný
Marc Herold’un yakýn geçmiþte yaþanan bazý olaylarý
karþýlaþtýrarak hazýrladýðý bir rapordan aldým.
7 Mayýs 1999’da, Kosova harekatý sýrasýnda Amerikan
ordusuna baðlý bir B-52 uçaðý Yugoslavya’nýn baþkenti
Belgrad’daki Çin elçiliðine yanlýþlýkla 3 bomba attý. Olayda
3 Çinli gazeteci ölürken, 27 elçilik görevlisi de yaralandý.
Büyük tepki yaratan olayýn ardýndan ABD ölen ve yaralanan
Çinliler’in ailelerine toplam 4.5 milyon dolar tazminat
ödemek zorunda kaldý. Yani kiþi baþýna 150 bin dolar...
Belgrad’daki elçilik bombardýmanýndan kýsa süre sonra, baþka
bir Amerikan savaþ uçaðý Ýtalya’da
teleferik kablolarýna çarparak çok
sayýda sivilin ölümüne ve yaralanmasýna yol açtý. ABD, kiþi baþýna
2 milyon dolar tazminat ödeyerek
hatasýný telafi etme yoluna gitti.
Tarih bu kez 1 Temmuz 2002...
Yer: Afganistan. Amerikan AC-130
bombardýman
uçaðý
Uruzgan
bölgesindeki Deh Rawud köyünde
bir düðünü yanlýþlýkla bombaladý.
Bu yanlýþlýk 60 sivilin canýný aldý. 120
kiþi de yaralandý. Bir hafta sonra
kurbanlara
ödenecek
tazminat
miktarý açýklandý. Tam 200 dolar!
hukuk
sayfa
evgili
DEM
okuyucularý,
Bu sayýda
size Nürnberg’ten yazan
bir okuyucumuzun sorularý
doðrultusunda yeni Türk
Medeni Yasasý mal rejimleri hakkýnda bilgi vermeye
çalýþacaðým.
Sevgiden ve evlilikten söz edenler, genellikle
para ve mal hesabý yapmak istemezler. Duygusal
bir ortamda maddi konulara deðinmemek,
anlaþýlabilir olmakla birlikte, bu anlayýþ bir çok kimse
için evlilik sona erdiðinde büyük hayal kýrýklýðýna ve
sýkýntýya yol açmýþtýr, özellikle kadýn açýsýndan evlilik
bitiminde hayal kýrýklýklarý ve maddi sýkýntýlar ortaya
çýkmýþtýr. Bu nedenle eþleri kýsaca bilgilendirmekte
fayda görüyorum.
01.01.2002 tarihinden itibaren evlenenler için,
yasal mal rejimi, EDÝNÝLMÝÞ MALLARA KATILMA
REJÝMÝ olarak yeni medeni yasada düzenlenmiþtir.
Bu tarihten önce evlenenler 01.01.2002 tarihine dek
(baþka bir mal rejimi sözleþmesi yoksa) mal ayrýlýðý
rejimine 01.01.2002’den sonrada edinilmiþ mallara
katýlma rejimine tabidir.
Edinilmiþ mallara katýlma rejimi paylaþým
esasýna dayalý bir mal rejimidir. Eþlerin kiþisel mal
ve edinilmiþ mal ve olmak üzere iki gurup malý
vardýr. Eþler kiþisel mallarý üzerinde diðer eþin onayý
olmadan tasarrufta bulunma ve yönetme hakkýna
sahiptir.
Kiþisel Mallar: manevi tazminat alacaklarý, evlilik
öncesi mallar, miras ve baðýþ yoluyla geçen mallar,
kiþisel kullanýma yarayan eþyalar, kiþisel mal yerine
geçen deðerlerdir.
Edinilmiþ Mallar ise: maaþ, ücret, kiþisel mal
gelirleri, edinilmiþ mal yerine geçen deðerler,
çalýþma gücünün kaybý nedeniyle ödenen
tazminatlardýr.
Edinilmiþ mallarda evlilik birliði sona erdiðinde
eþit paylaþým söz konusu olur. Her bir eþ ancak
diðer eþin onayý ile tasarruf yetkisine sahiptir. Bu
mal rejiminde mallarýn paylaþýmý (ayný taksim) deðil
parasal paylaþým yapýlýr. Taksim ise dört aþamalý
yapýlýr. Önce her bir eþin mallarý ayrýlýr, eþlerin
birbirinde olan mallarý geri verilir, kiþisel ve edinilmiþ
mallarý ayrýlýr. Edinilmiþ mal ile kiþisel mallarý
arasýnda gerekiyorsa ekleme yapýlarak denkleþtirme
yapýlýr. Her bir eþin “artýk deðeri” belirlenir, her eþ
diðer eþe ait artýk deðerin yarýsý üzerinde hak sahibi
olur, kiþisel mallarý kendilerinde kalýr.
01.01.2002’den önce evlenenler mal rejimi
sözleþmesi yaparak 01.01.2003’e kadar mal ayrýlýðý
veya paylaþmalý mal ayrýlýðý yada mal ortaklýðýný
seçebilirler. Veya yeni yasal mal rejimini evlenme
tarihinden baþlamak üzere tabi olacaklarýný
kararlaþtýrabilirler.
Tüm bu mal rejimi sözleþmeleri bir avukat
eliyle noterden yapýlabilir. Özellikle 01.01.2002’den
önce evlenenlere mal rejimi sözleþmesi yaparak
edinilmiþ mallara katýlma rejimini seçmelerini
tavsiye ediyoruz. 01.01.2003 tarihine kadar mal
rejimi sözleþmesi yaparlarsa evlilik tarihleri 1960 bile
olsa o tarihten itibaren edinilmiþ mallara katýlma
rejime tabi olur ve tüm mal varlýðý ortak paylaþtýrýlýr.
Aksi taktirde 01.01.2002’ye dek mal ayrýlýðý rejimi
uygulanýr. Yani gayri menkul, araba, banka hesabý
kimin adýna ise onun olarak kalýr, diðer eþ hiçbir
þey alamaz. 01.01.2002’den sonrasý içinde edinilmiþ
mallara katýlma rejimi uygulanýr. Örnek verecek
olursak, 1960 yýlýnda evlenen çift 05.07.2002 yýlýnda
boþanma davasý açarsa; 1960 ile 01.01.2002 arasý
mal ayrýlýðý rejimi , 01.01.2002 ile 05.07.2002 arasý
edinilmiþ mallara katýlma rejimi uygulanacaktýr.
Türkiye’de gayrimenkullerin %90’ý erkek eþ adýnadýr.
Kadýnlarýmýz boþanma ile tüm mallar kocasý adýna
kayýtlý olduðu için kocasýna býrakmak zorunda
kalmaktadýr. Bu nedenlerle yeni medeni yasada
getirilen mal rejimini 01.01.2003 tarihine de evliliðin
baþýndan itibaren geçerli olmak üzere seçmenizi
tavsiye ederim. Noterde düzenleme yada onaylama
þeklinde mal rejimi sözleþmesi yapýlabilir.
Sorularýnýz için:
Millet Cad. S.Sinan Sk.
No:55/5 Haseki / ÝSTANBUL
Tel: 0212 621 73 60 (4 hat ) Fax: 0212 621 79 68
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
DEUTSCH
[email protected]
sayfa
10
Die Rolle der Türkei für die Außen- und Sicherheitspolitik der EU
Dr. habil. Hans Endres
G
eboren am 26.2.1911 in Stuttgart.
Studium der Philosophie, Psychologie,
Pädagogik, Anthropologie und
Psychiatrie in Heidelberg, Wien, Graz und
London. Forschungen auf
allen
Gebieten der Kultur- und
Religionswissenschaften
bzw. Ethnologie und
Symbolkunde sowie
Parapsychologie und
Grenzwissenschaft.
Promotion in Psychologie
und Psychiatrie.
Habilitation und Dozent
für vergleichende
Religionswissenschaft
und
Religionspsychologie.
Seit 1948
selbständige Tätigkeit
als praktischer
Psychologe, später
Unternehmensberater und
Managementtrainer. 1972
Gründung des Instituts
für Lebensmotivation,
später umbenannt in
Institut für ganzheitliche
Lebensgestaltung.
Seit 1987 Zentrum
für Bewusstseinsbildung mit Ausbildung und
Diplomabschluss in folgenden Disziplinen:
Transpersonale Psychologie, Menschenkenntnis,
Symbolpsychologische Geburtsdatenanalyse.
Als Pionier der transpersonalen Psychologie und
parapsychologischen Forschungen erstreckt sich
sein Hauptanliegen auf die gesamte Problematik
der PSI-Phänomene und der spirituellen Evolution.
Bisherige Veröffentlichungen:
Das spirituelle Menschenbild, Knaur TB
Das Beste aus dem Leben machen, Knaur TB
Menschenkenntnis schnell und sicher, Knaur TB
Goethes Vision der Zeitenwende, Dr. Fischer
Der Mensch als Mittelpunkt, Dr. Fischer
Seit dem 11. September
2001 hat die Außen- und
Sicherheitspolitik der EU an
Gewicht gewonnen und vieles
spricht dafür, den Aufbau der
„Schnellen Eingreiftruppe“ der
EU zu beschleunigen. Seit
dem EU-Gipfel in Helsinki im
Dezember 1999 steht fest,
dass die Union eine eigene
Streitmacht aufbauen wird.
Diese soll jedoch nicht parallel
zur NATO bestehen, sondern
wird deren Aufgaben im
Rahmen der Petersberger
Beschlüsse ergänzen.
D
as heißt: Es wird auf
vorhandenes
Material
zurückgegriffen, das schon
aus Kostengründen Doppelstrukturen
vermieden werden sollen. Im Einsatzfall
soll die „Schnelle Eingreiftruppe“ den
Planungsstab und, nach vorheriger
Zustimmung der NATO-Mitglieder in
jedem Einzelfall, die Kommandostruktur,
die
Awacs-Flugzeuge
zur
Luftaufklärung, die Ölpipelines und das
abhörsichere Kommunikationsnetz des
Verteidigungsbündnisses nutzen können.
Blockadehaltung der Türkei
Darin liegt auch das Problem begründet:
Einige europäische Staaten, darunter die
Türkei, sind zwar Mitglied der NATO, nicht
jedoch der EU. Geostrategisch ist die Türkei
durch die Nachbarschaft zum Nahen Osten
ein wichtiger Verbündeter in der NATO. In
der Vergangenheit hat Ankara genau
diese Zusammenarbeit von NATO und EU
blockiert, da sie als einziges Mitglied der
Union die Zustimmung zur Benutzung von
NATO-Material verweigert hat.
In Ankara besteht die Furcht,
dass die Waffen der Bündnispartner
in den eigenen Krisenregionen
wie dem kurdischen Gebiet und
vor allem Zypern zum Einsatz
kommen
könnten.
In
dem
jahrelang schwelenden Konflikt
forderten türkische Politiker ein
Mitspracherecht bei allen Einsätzen
der „Schnellen Eingreiftruppe“.
Griechenland
lehnte
das
kategorisch ab. Der griechische
Außenminister Jorgos Papandreou
sieht die Entscheidungsbefugnis
der „Schnellen Eingreiftruppe“ allein
bei den EU-Mitgliedern, während
die Beitrittskandidaten allenfalls zu
Rate gezogen werden könnten.
Kompromissbereitschaft
auf
beiden Seiten
Im Dezember 2001 haben
die Türken dem EU-Plan dann
doch zugestimmt: Britische und
amerikanische
Unterhändler
vermittelten einen Kompromiss
zwischen der Europäischen Union
und der Türkei. Der türkische
Regierungschef Bülent Ecevit gab
nach einem Gespräch mit wichtigen
Militärvertretern bekannt, dass den
„gerechtfertigten
Erwartungen
in der Frage der europäischen
Verteidigung“ zu einem großen
Teil entsprochen worden sei.
Vorgesehen ist, dass die Türkei
vorab bei allen Einsätzen der EUEingreiftruppe informiert werden
soll, auch dann, wenn ihre eigenen
Interessen nicht berührt werden.
Ein förmliches Mitspracherecht
bekommt die Türkei nicht. Einsätze,
die
die
Sicherheitsinteressen
der Türkei berühren, wie z.B. im
Irak, sollen aber nur mit deren
Zustimmung möglich sein. Zudem
erklärt sich die EU bereit, bei
Streitigkeiten zwischen NATO-Partnern
nicht einzugreifen. Die letzte Klausel ist eine
Berlin: Grüne und Zentralrat der Muslime
D
ie in diesem Jahr vom ZMD
verabschiedete „Islamische
Charta“ war ein zentraler
Gesprächsgegenstand. Herr Dr. Elyas
erläuterte deren Grundlinien und betonte,
die einstimmige Verabschiedung der
Charta durch die 19 Mitgliedsverbände
des Zentralrates stelle eine hohe
Integrationsleistung dar. Die Charta
enthalte ein klares Bekenntnis zum
deutschen Grundgesetz mit eindeutigem
Selbstverpflichtungscharakter. Claudia
Roth würdigte die Charta als ein sehr
positives Dokument. Sie formulierte
jedoch auch kritische Nachfragen zum
Grundverständnis des Verhältnisses
zwischen Islam und Staat und äußerte den
Wunsch, über diese Punkte im Gespräch
zu bleiben.
Im Zentrum des Gespräches standen
auch Fragen der Integrationspolitik. Kerstin
Mueller hob dabei vor allem hervor,
dass es mit dem Einwanderungsgesetz
gelungen sei, den Rechtsanspruch
auf Integration zu verankern. Sie
benannte die Verabschiedung
eines Antidiskriminierungsgesetzes,
das auch die Frage religiöser
Diskriminierung umfassen soll, als
wichtige Aufgabe für die nächste
Legislatur. Seitens des ZMD
erklärte Dr. Koehler, der ZMD sei
mit den referierten Auffassungen
weitestgehend einig. Er stellte darüber
hinaus aber auch die Frage nach mehr
praktischer Unterstützung für Muslime
gegen Diskriminierung, die seit dem
11. September eindeutig zugenommen
habe. Dr. Elyas legte mit Nachdruck dar,
Muslime als größte religiöse Minderheit
in Deutschland müssten von der Politik
aktiver einbezogen werden.
Zum islamischen Religionsunterricht
wiederholte die grüne Seite ihre
Unterstützung für einen solchen Unterricht
auf der Grundlage des Grundgesetzes
sowie für die Einrichtung dem
entsprechender islamisch-theologischer
Lehrstühle an Hochschulen. Es wurde auch
angeregt, eine gemeinsame Tagung über
anti-islamische Vorurteile in Schulbüchern
durchzuführen.
versteckte Anspielung auf den ZypernKonflikt. Im Gegenzug soll die EU den
gewünschten Zugang zu Einrichtungen
Die Welt
27 Juli 2002, Berlin
Dem europäischen
Experiment der Türkei
droht ein ungewisser
Verlauf
Vizepremier Yilmaz legt dem
Parlament ein umfangreiches
Reformpaket vor. Neuwahlen
könnten die fortschrittlichen
Kräfte schwächen
Von Evangelos Antonaros
Athen - Vor wenigen Tagen noch von
schwerer Krankheit gezeichnet, demonstriert
Ankaras greiser Ministerpräsident Bülent Ecevit
unerwartete Vitalität: Nach langer Pause hat
er an einer Sitzung des mächtigen Nationalen
Sicherheitsrates teilgenommen, und den 45Minuten-Flug nach Istanbul hat er sich ebenfalls
zugetraut. Kein Wunder, dass er nach einem
solchen Comeback Mut gefasst und seine
tiefe Überzeugung aufs Neue verbreitet hat:
„Die vorgezogenen Wahlen können nur Unheil
bringen. Sie könnten den Weg in Richtung
Europa bremsen.“
Mit seinem Zickzackkurs mag der 77jährige Sozialdemokrat viele Türken irritieren.
Aber mit seinen Sorgen ist er nicht allein.
Sogar Vizepremier Mesut Yilmaz, der Anfang
dieser Woche das Parlament aufforderte, die
Reformen mit Blick auf die EU zu beschleunigen,
macht sich keine Illusionen: „Nur die wenigsten
Abgeordneten sind zur Zeit daran interessiert,
dem großen Thema Europa absolute Priorität
einzuräumen.“
Im Kabinett für Europa-Fragen zuständig,
versucht Ex-Premier Yilmaz im inzwischen kaum
überschaubaren Dickicht der türkischen Parteien
möglichst viele Verbündete für seine Vision zu
gewinnen. Es handelt sich um ein unerwartet
umfangreiches Reformpaket: neben der
Abschaffung der Todesstrafe und der Zulassung
der kurdischen Sprache sollen auch 13 Artikel
im türkischen Strafgesetzbuch von Grund auf
umgeschrieben werden
Dass die Abgeordneten, die zugleich über
vorgezogene Neuwahlen befinden sollen,
dem wirklich zustimmen, ist äußerst unsicher.
Denn sie haben im Moment andere Sorgen
- wie sie nämlich wiedergewählt werden.
Höchstwahrscheinlich werden sie daher sofort
in den Wahlkampf entschwinden, die Kammer
und Kapazitäten der NATO
erhalten.
Der
ausgehandelte
Kompromiss
würde
beiden Parteien nützen:
Die Türkei hofft auf eine
baldige
Mitgliedschaft
in der EU und ist zur Zeit
bemüht, Differenzen aus
dem Weg zu räumen. Die
Europäische Union sieht
ihre Krisentruppe bereits
2003 im Einsatz und möchte
weitere Schritte möglichst
schnell beschließen. Doch
die neue Formel stößt
auf Widerstand bei den
Griechen: Die sind nach
wie vor gegen eine engere
Einbindung
der
Türkei
wegen des Zypernkonflikts.
Eine Lösung scheint nicht
in Sicht: Wiederholte Treffen
der Kontrahenten Türkei
und Griechenland haben
bislang zu keinem Ergebnis
geführt. Griechenland macht
jegliches Entgegenkommen
gegenüber Ankara von
einer Entspannung auf
der zwischen Griechen
und Türken geteilten Insel
Zypern abhängig, doch
danach sieht es im Moment
nicht aus.
Der Hohe Repräsentant
für Außenpolitik, Javier
Solana, sieht in einem
Arrangement mit Ankara
zwar
„keine
absolute
Bedingung“
für
die
Zusammenarbeit zwischen
NATO und EU. Doch gerade
die Verteidigungssituation
nach dem 11. September
2001 macht die Türkei durch
die Nähe zu den neuen Krisenherden zu
einem unablässigen Partner.
wird kaum noch beschlussfähig sein, die
Europa-Gegner, die es haufenweise in jeder
Partei gibt, könnten die Reformen blockieren
oder bis zur Unkenntlichkeit verwässern.
Konkrete Zusagen für sein Vorhaben
hat Yilmaz so gut wie keine erhalten. Sogar
beim Gespräch mit Ex-Außenminister Ismal
Cem, der an der Spitze der neu gegründeten
Partei „Neue Türkei“ steht, hat Yilmaz nur
„Widersprüchliches“ heraushören können.
Auch der neue Hoffnungsträger Cem geht
kontroversen Themen wie Kurdensprache oder
Todesstrafe aus dem Weg. Sie könnten ihn
vor allem in den ländlichen Gebieten, wo er
sowieso als zu intellektuell gilt, viele Stimmen
kosten. Und die braucht er dringend. Denn trotz
massiver Unterstützung bei den Massenmedien
und Istanbuls Wirtschaftswelt gestaltet sich die
Gründung von Ortsverbänden schwierig, nicht
nur aus Zeitmangel. Viele Sympathisanten aus
anderen Parteien, von denen man zunächst
angenommen hatte, sie würden sich der neuen
Formation anschließen, verhalten sich noch
abwartend. Auch Wirtschaftsminister Kemal
Dervis, der zunächst Cem seine Mitwirkung fest
zugesagt hatte, hüllt sich in Schweigen.
Westliche Diplomaten in Ankara sind von
Yilmaz‘ Paket „stark beeindruckt“. Doch gerade
weil es so anspruchsvoll ist, geben sie ihm vor
dem Hintergrund der innenpolitischen Schieflage
kaum Erfolgsaussichten. Und wenn die von der
EU als „absolut nötig“ betrachteten Reformen
doch, wie nun befürchtet, auf der Strecke bleiben
sollten, könnten die 15 beim Kopenhagener
Gipfel in Dezember der Türkei die kalte Schulter
zeigen. Der Traum von einem festen Termin zur
Aufnahme der Beitrittsverhandlungen wäre
dahin. Vor allem in Washington, wo die Türkei
nicht zuletzt mit Blick auf die Lage im Nahen
Osten und dem geplanten Feldzug gegen
den Irak als unersetzlicher Partner betrachtet
wird, greift die Angst um sich, dass in diesem
Fall antiwestliche Kräfte an Einfluss gewinnen
könnten.
Aus ihrer Warte haben Ankaras engagierte
Europa-Befürworter ähnliche Sorgen: Weil eben
der Ausgang der geplanten Parlamentswahl
im November so offen ist, will man jetzt schon
diejenigen politischen Kräfte einbinden, die aus
ihrer Aversion gegen „Europas Diktat“ keinen
Hehl machen, also die Nationalisten und die
Islamisten. Eigentlich müsste diese Zielsetzung
die säkularen Kräfte der Türkei zu einer
gemeinsamen Linie zusammenschmieden.
Aber gerade diese Gruppen stehen vor einer
unsicheren Zukunft, Meinungsumfragen sagen
ihnen voraus, dass sie an der Sperrklausel
scheitern werden. Und diese Unsicherheit
verleitet sie - wie „Milliyet“-Kommentator
Sami Kohen festgestellt hat - zu politischen
Klimmzügen, deren Folge das Scheitern des
Experiments Europa sein könnte.
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
KÜLTÜR-SANAT
MEY
M
ey, müzikte nefesli
bir çalgýya verilen
isimdir. Ancak
sözlüklerimize girmesi çok eski
deðildir, Kamus-ý Türki‘de bile çalgý
anlamýna rastlanmamýþtýr.
Zaten Gazimihal‘de, T.D.K.
sözlüklerine bu kelimeyi
1929 yýlýnda kendisinin
verdiðini ve lügatlarýmýz
gibi, ferhenk ve kamuslarda
izine rastlanmadýðýný söylemiþtir.
Halen T.D.K. sözlüðünde mey; eksik ve
yanlýþ olarak þöyle tarif edilmektedir:
‘‘Doðu Anadolu‘da kullanýlan bir tür
küçük zurna“. Son yýllarda basýlan
müzik ansiklopedi ve sözlüklerinde
de, „Halk müziðimizde kullanýlan
bir çalgý“ gibi eksik açýklamalar
mevcuttur. Gazimihal etimolojik
olarak, mait kelimesi üzerinde
durmuþtur .“Firavunlar Mýsýr‘ýndan
kabartmalarda resmi var, adý o
ilk çaðda mayýt‘tý; fakat sonradan
uzun asýrlar unutulmuþtur. Meyi ve
mayýt kelimeleri arasýndaki morfoloji
týpkýlýðý açýktýr“ diyerek, Saygun‘un
da görüþüne katýldýðýný belirtmiþtir.
Ancak bu açýklamada iki çeliþki vardýr:
Birincisi, Gazimihal‘in iddiasýna göre
uzun yýllar unutulan bir çalgý nasýl
oluyor da Kars‘ta meyi ismiyle çýkýyor.
Ýkincisi ise, Mýsýr kabartmalarýnda bu
çalgýnýn ismi mayýt olarak deðil, mait
olarak geçmektedir. Türkçe’mizde
mey‘e yakýn kelimelere baktýðýmýzda:
„Meyi; eriyip akma. Meyi: Ney (Kars).
May: Su arký, su mecrasý olarak
geçmektedir.
Müzikte mey kavramýný incelemeye
kalktýðýmýzda balaban ile iliþkisini
ortaya koymak gerekiyor. Balaban,
nefesli bir çalgý olarak Asya‘da birçok
ülkede sevilerek kullanýlmaktadýr. Bu
çalgý, fizyolojik ve ses olarak mey ile
çok benzerdir. Balaban‘ýn Türkçe‘deki
kelime anlamý; iri cüsseli adam veya
hayvan, davul tokmaðý, oynatýlan ayý,
balaban kuþu ve davuldur. Asya‘nýn
Kazak-Kýrgýz ve Kazan Türkçelerinde
koca davul anlamýndaki balaban
þeklinde görülür. Ýslavcanýn Rus,
Ruten, Bulgar, Sýrp, Hýrvat lehçelerinde
de davula baraban denir. Erzurum
doðusunun mey denilen kamýþ
çalgýsýný andýran balaban daima
davulla birlikte çalýndýðý için adýnýn
baraban‘dan ‘‘r>l‘‘ deðiþikliði ile
geldiði de düþünülür. Maragalý
Abdülkadir‘in nayçe-i balaban‘ýnýn,
günümüzde kullanýlan mey ve
balaban olduðuna dair herhangi
bir þüphemiz yoktur. Ancak nayçei balaban ismi bazý deðiþikliklere
uðramýþtýr .Bazý bölgelerde
Sessizliðin Sesi
yaþayanlar balaban,
belman, balaman, yasti balaban,
nay ismini kullanarak bu çalgýyý
günümüze kadar yaþatmýþlardýr.
Türkiye‘de ise mey ismini almýþtýr.
Bu çalgýnýn isminin neden mey
olduðu konusunda yöre sanatçýlarý
ile görüþülmüþ, ancak bundan fazla
sonuç alýnamamýþtýr. Kimine göre
mey; yumuþak anlamýna gelmekte ve
sesinin yumuþaklýðý nedeniyle bu ismi
almaktadýr. Kimine göre muhabbet
anlamýndadýr. Muhabbet anýnda
kullanýlýr olmasý ve insana hoþluk
duygusu vermesi, içkinin verdiði
hoþlukla özdeþleþmiþ ve mey ismi bu
nedenle çalgýya verilmiþtir. Ney‘den
ayýrmak için ‘mey‘‘ isminin verildiðini
de söyleyen olmuþtur.
Bize göre, Mey ismi nay-ý
balaban veya nayçe-i balaban
isminin günümüze yansýmasýdýr.
Bilindiði üzere Farsça „çe‘‘ küçültme
ekidir. Nay ise eski Ýran dilindeki
nada‘dan türemiþ bir kelimedir.
Nada‘nýn anlamý da kamýþtýr. Nay
dilimizde ney olmuþtur. ‘‘Ney, Farsça
nay kelimesinin muhaffefidir‘‘. Mey
kamýþla çalýnan bir çalgýdýr ve kamýþ
bu çalgýya karakteristik özelliðini verir.
Nay‘ýn anlamý da kamýþtýr .Büyük bir
olasýlýkla, mey kelimesi dilimize nay
‘dan incelerek giren ney‘den ayrýlmasý
için girmiþ bir kelimedir. Çünkü ney,
Klasik Türk müziðinde kullanýlmakta
olan bir çalgýdýr. Mey ise halk
müziðimizde kullanýlmaktadýr. Belki
de vurgulanmak istenen bu ayrým idi.
Örneðin mey halen Ermenistan‘da
nay ismi ile de kullanýlmaktadýr. Ayrýca
Gaziantep‘te, nay denilen ve Erzurum
pazarý için yapýlan mey gövdelerinin
varlýðý da bilinmektedir.
Tarihçe
Mey, Asya‘da yaygýnlýk kazanmýþ,
köklü, fazla deðiþime uðramamýþ
çok eski bir çalgýdýr. Benzerleri
halen Türkiye dýþýnda Azerbaycan,
Gürcistan, Daðýstan, Ermenistan, Ýran,
Çin, Japonya ve Kore gibi ülkelerde
çeþitli isimlerde kullanýlmak tadýr.
Tarih öncesi sitelere kadar gittiðimizde
‘‘kamýþlý çalgýlar görülmemektedir.
Bunun nedeninin de, kamýþýn bizzat
OZAN ÞAH TURNA
Çýðlýk!..
Erimiþ kurþun gibi içimi
yakan
mazlumlarýn
acýsý,
dostluða ve esenliðe varmanýn
sancýsý
kývrandýrýr
durur
benliðimi, daðlar yüreðimi!...Yer
küremizin neresinde olursa
olsun; Ýnsanlýðýn bu dramýna
sessiz kalýnamaz, kalmamalý
da. Kendisine ‘Ýnsaným’ diyenler.. Bilindiði üzere, insan
olabilmenin de koþullarý, bir yordamý vardýr.Yoksa,
insan canlýsýndan ‘birkaç damla hücreden’
oluþmakla... Ýnsan olunmuyor.
Hele ki,‘Can’ hiç olunmuyor! Hayvanlar aleminin
paylaþýmýný, sevgisini görünce, biz Ýnsan kardeþlerin
bunca bireyciliðine ve etrafýnda olup.bitenlere karþýn,
neme lazýmcýlýðýna,sorumsuzluðuna ne demeli?! Evet
dostlar, bir þeyler yapmak gerekli...Her þeyin pahalý,
ama ‘insanýn ucuz’ olduðu memleketimizde Ýnsan
Onurunu ayaklar altýndan çýkarmak için mücadele
etmek,iþin ucundan tutmak gereklidir!
Canlar, hiç bir þey elinden gelmeyenler; bari bir
‘ÇIÐLIK’ atsýnlar! Ses’e ses katsýnlar...
Deðerli Sanatçý ve Yazar Dostumuz Ozan ÞÝAR
ýn bu konuyu iþleyen güzel bir yapýtýyla süsleyelim
temamýzý:
ÇIÐLIK!
Ýnsanlýk gemisi batýyor suya
Haydi bire DURMA zamaný deðil
Ateþ sardý baca, dalma uykuya
Boþa hayal KURMA zamaný deðil!
Nakarat: Feryat ediyorum, duyum sesimi
Çýðlýðýmý, bari; son nefesimi!...
‘Adalet’ yaralý, ‘Sevdalar’ kesir
‘Barýþ-Kamber’ tutsak, Arzular esir
Kafiye ahenksiz, boþlukta nesir
Geç peþrevi, ZURNA zamaný deðil
kendisinin, kemik
flütlerin aksine
kolaylýkla bozulabilir
materyalden
yapýlmýþ
olmasýndan
kaynaklanýyor
olabilir. Kamýþlý
çalgýlar hakkýnda
elimizde bulunan
en eski bulgu
Helenistik dönem
Mýsýr‘ýna aittir.
‘‘Kamýþlý borulara
mait adý verilir.
Dördüncü
hanedanda
hem uzun hem
kýsa tiplerine rastlamaktayýz.
Bunlar muhtemelen modern obua
gibi çift kamýþla çalýnmaktadýr‘‘.
Mait, monaulos olarak da
adlandýrýlmaktadýr. Mey ve benzeri
çalgýlar ‘‘Helenestik çaðý Mýsýr
kalýntýlarý arasýnda bulunan monaulos
ile yakýn benzerlik gösterirler. (Detaylarý
bilinen tek antik tip). Ýngiliz araþtýrmacý
Picken de bazý kaynaklara dayanarak
ayný iddiada bulunmaktadýr: ‘‘Mey‘in
ve Azerbaycan‘da kendisine çok
benzeyen kamýþ borulu (balaman),
Sovyet Ermenistan (düdük), Gürcistan
(duduki), Daðýstan (balaban)‘m antik
çaðýn son dönemlerine ait monaulos
ile iliþkisi vardýr. Evliya Çelebi‘nin
balabanýnýn, mey olduðundan kuþku
duyulmaz. Saygun‘un Kars yöresinden
sekiz delikli çalgýsýna ait raporu
Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan
ve Daðýstan kaynaklý çalgýlar
tarafýndan da desteklenir. Sekiz
delik, Brüksel Müzesi‘nde bulunan
Ptolemaic Mýsýr‘ýna ait monaulos‘ta
da vardýr. Wegner de son dönem
Atina vazo resimlerinden yapýlan
reprodüksiyon da, mey’in son dönem
auloi‘sine benzerliðini belirtmektedir.
Capitoline Museum‘daki bir
mozaikin collotype‘leri, (Salla Delle
Colombe‘deki) incelendikten sonra
temsil edilen nesnelerin kamýþ
olduðuna tamamen ikna oldum.
Bunlar halen kullanýlan kýskaçlar
gibi yapýlmýþ görünüyorlar ve
kamýþýn dudaða gelen kýsma
yerleþtirilmelerine raðmen, þekilleri
hickiriki‘nin yamuk þeklindeki kamýþ
baþlýklarýndan tamamen farklýdýr.
Borularýn kendileri de tibiae ya da
auloi‘nin bildiðim diðer tasvirlerinden
daha çok mey‘e yakýndýr. Kamýþlar
mey‘in uzunluðu ile orantýlýdýr. Altýna
doðru eðim kazanarak incelir.
Gövdenin mafsal ucundan kamýþa
doðru alan daralmasý çok hafiftir.
Bu mozaik, 1824 yýlýnda, Trajanus
Decius tarafýndan 252 yýlýnda
inþa edilmiþ Thermae Decianae
sitesinde bulunmuþtur. Bu mozaik
stilistik olarak Pergamon (Bergama)
mozaikleri ile iliþkilidir. Öyle ki bu
çift kamýþ yan silindirik boru çiftinin,
Beþ kýta’da siyah-beyaz-al-sarý
Doðsun güneþ, erisin kýþýn karý
Aðlatma, daðlatma Ozan Þiar’ý
Boþ boþuna YORMA zamaný deðil!
Feryat ediyorum, duyun sesimi
Çýðlýðýmý, bari, ‘son nefesimi’!...
Söz ve Müzik:Ozan ÞÝAR
Sanat Yönetmeni:Ozan ÞAHTURNA
Sevgili Canlar,Ýnsanlýðýn paylaþýmcý-kültür mirasýný
bozanlar her zaman olagelmiþtir. Kendinden,çevre
sinden,
toplumundan,memleketinden
ve
dünyamýzdan sorumlu sorumlu olanlarýn; bir ayaðýmýz
bulun duðumuz ülkelerde, ama bir diðer ayaðýmýz da
memleketimizde, doðduðumuz topraklarda olmalýdýr!
Yani,ayaðýmýz betona deðil, topraða basmalýdýr!
Doyduðumuz ve doðduðumuz topraklar...Her ikisi de
kutsaldýrlar. Birine saplanýp kalýp, diðerinin tuzaðýna
düþmeden, uzaðýna savrulmadan...!
Bazý balýklar var ki, doðurmak için, doðduðu
yere dönerler...Gerçek çok yönlü sanatçý-aydýn da
Doyduðu yerle, doðduðu yerin sentezine varabilendir.
Her toplum ve halk kesimleri benzerli-benzersiz;
ama insanlýk ‘tüm’ olmalýdýr...Ayrýca, sanat ve yaþam
baþkalarý ile paylaþmaktýr...Yüreði hapis olanlar,
kuramazlar Özgürlük Sevdasýný. Süremezler Ýnsanlýk
davasýný. Gözünden hiç yaþ akmamýþ olanlar var.
Baþkalarýnýn derdi için, hiç bir þey yapamayanlar
olduðu gibi; yüzleri kýzarmayan robotlar vardýr.
Böylelerine (hoþgörün) hayvan bile denemez.
Çünkü, hayvanlara hakaret olur bu deðim.
Yavrusu için, hatta baþka hemcinsleri için göz
yaþlarý döken hayvanlara tanýk olmuþuzdur...Ýnsanlýk
bu kadar düþürülmemeli... Ekmek-meyve yerine,
dýþký (affedersiniz) yedirilen insanlarýn dramýný
görmezlikten gelmek...! Yada, çocuðuna bir portakal
dahi götürememenin ezik duvarlarý içinde çýrpýnan
Anne-babanýn hali.
Savaþta napalm bombalarýnda cesetleri
parçalanan,elini-gözlerini kaybeden bebelerin
yürek par çalayan vahþet görüntülerine duyarsýz
kalmak... Ýnsan denir mi bunun adýna?!.. Hangi
Anadolu‘da Hýristiyanlýk döneminin
ilk yüzyýllarýnda görülen bir tip olduðu
kuþkusuzdur. Kýskaçlar (eðer öyleyse)
her iki uca baðlanan tipten ziyade
Bayburt(Kuzeydoðu Anadolu)‘un mey
ve hiçhiriki kýskaçlarýnýn karakteristiði
olarak bir uca baðlanan tiptendir‘‘.
Çeþitli araþtýrmacýlarýn mey‘in,
zurna‘dan daha eski bir çalgý
olduðu hakkýnda iddialan mevcuttur.
‘‘Zurnalar türünün atasý mey‘dir‘‘.
‘‘Silindirik obualar (mey ve benzeri
çalgýlar) yüksek sesli koniklerden
(zurna) daha eskidir fakat daha az
rastlanýr‘‘. Bu çalgýya ait elimizdeki
Türklere ait en eski kaynaðýn
Maragalý Abdülkadir‘e (1350?1435) ait olduðunu zannetmekteyiz.
Nayçe-i balaban ismiyle yer alan bu
çalgýya, ‘‘Surnaya benzer surnayýn
talimi bununla yapýlýr, yumuþak ve
hazin bir sesi vardýr.‘‘ demektedir.
Abdülkadir‘den iki asýr sonra yaþamýþ
Evliya Çelebi‘de de (1611-1683) benzer
bir tanýma rastlamaktayýz; ‘‘Belban
(veya balaban, Türkmen kamýþlý
düdüðü) Þiraz‘da icad edilmiþtir.
Zurnadakine benzer kulaðý yoktur.
Türklerce çok kullanýldý. 100 çalaný
vardýr‘‘. Bunlarýn dýþýnda Cumhuriyet
Türkiyesi‘nde tarihçeye girmeden kýsýr
araþtýrmalar yapýlmýþtýr. Helenestik
Dönem Mýsýr‘ýna ait mait veya
monaulos adlý çalgýyla benzerlik
gösteren mey, bazen balaban,
belban, nayçe-i balaban, nay-ý
balaban, balaman, nay, düdük,
duduki, mey, kuan, hiçkiriki, hyanpiri,
vb. isimlerle günümüze deðin gelmiþ
ve yaþamakta olan bir çalgýdýr.
Ses Sistemi
Mey, bir oktav ses sahasý olan
çalgýdýr. Yapýsýnda, yedeni de
bulunan rast makamý dizisi mevcuttur.
Diatonik bir çalgýdýr. Kromatik ses
elde edebilmek için deliklerin yarým
açýlmasý ve dudaklarýn yardýmý
gerekir. Ýcracý parmaklarý yarým
açýp kapama dýþýnda dudaklarýný
sýkarak veya gevþeterek kromatik
sesin alýnmasýna yardýmcý olur.
Ses sýnýrýnýn dar olmasý nedeniyle
mey‘de transpoze olanaðý sýnýrlýdýr.
Belirlenen her bir tam ton için ayrý bir
mey kullanmak gerekmektedir. Yarým
tonluk farklýlýklar kamýþ deðiþimi veya
kamýþa eklenen ve boðaz ismi verilen
parça yardýmýyla olur. Fakat ayný
gövde üzerine kamýþ yardýmýyla bir
tonluk farklýlýk yapýlmaya kalkýldýðýnda
seslerde bozulma olmaktadýr. Meyler,
Ana, Orta ve Cura olmak üzere üç
ayrý yapýsal özellikte sýnýflandýrýlmýþtýr.
Esas itibariyle mey notalarý yazýlýrken
fa anahtarý kullanýlmalýdýr. Halk
Müziðimizin pes sesli bu çalgýsýnda,
Türk Müziði notalama sisteminden
kaynaklanan (doðruluðu tartýþýlabilir)
zorunluluklardan dolayý sol anahtarý
kullanýlmaktadýr.
insan?..
Ýnsanlýk bu kadar düþürülmüþ, aðýr-utanç
çukurundan çýkarýlmalýdýr!
Artýk, zaman ve zemin tüneli de daralmak üzeredir.
Tarihe bir daha kara leke ile geçmenin aðýr vebali ni
taþýma takatý kalmadý.Yüreyi bu kadar da,taþ parçasýkatý olamaz-olmamalý insanlýk. Þayet,bir nebze olsun
duygu, yürek taþýyorsa...? Ancak,torbaya büzülmüþ
ceset taþýyor böyleleri olsa-olsa...
Baþkalarý acýlar-ýzdýraplar içindeyken. Sefil çocuklar
aðlarken kendisi gülen, Ýnsan olamaz herhalde!...
ÖLÜM ÇANLARI ÇALARKEN!...
Ölüm çanlarý çalarken
Ben nasýl mutlu olurum
Kan topraklarý sularken
Ben nasýl kutlu olurum?!
Doðan doðduðuna piþman
Pusuda yatýyor düþman
Milyonlarca mutsuz insan
Ben nasýl mutlu olurum
Tel örgüler kanlý pusu
Kaçtý dünyanýn uykusu
Ülkemde ‘açlýk ordusu’
Nasýl Umutlu olurum
Dünyada aç milyon milyon
Atoma rest çekti, ‘nötron’
Bas düymeye,dünya’ya son
Ben nasýl mutlu olurum
Þah Turna’nýn intizarý
Ay geçti,gün oldu yarý
Ortadoðu kan pazarý
Ben nasýl kutlu olurum
Ben nasýl mutlu olurum?!...
Söz ve Müzik:Ozan ÞAH TURNA
Sevgili Okuyucularým, Ozanca güzel sözü sizlerle
de paylaþayým dedim: Ýnsan çeþit çeþit, yer damar
damar... Kimisi ot yer,kimisi et yer,kimisi halt yer...Ama,
kimileri de biribirlerini yerler...
Ýnsanlýk biribirini yemeden,dostluk sevgi ve
paylaþým güllerinin katmer açtýðý’Yeryüzü baðýnda’ ya
þamak adýna... Sevgiyle kalýn!.. .
www.Sahturna.com
[email protected]
[email protected]
meteseler
sayfa
11
METE ALP
Havalar daha
çok ýsýnacak
Ö
nceki
aylardaki
yazýlarýmda
hep
toplumsal
acýlarýmýzdan,
yaralarýmýzdan, zedelenmelerimizden
söz ettim. Ama sonuç mesajlarýmla hep bir
þeylere dikkat çekmek istedim. Önceki yazýlarýmý
okuyanlar bilirler. Sonuç mesajým hep “HAVALARIN
ÇOK AMA ÇOK ISINACAÐI” üzerineydi.
Ben bir maden mühendisiyim. Yaþamýmýn yirmiiki yýlý maden
ocaklarýnda, tünellerde, karanlýk galerilerin içinde, göçüklerin, alýþtýðýmýz
ölümlerin, gözyaþlarýnýn, yetim çocuklarýn burun çekmelerinin hüznünü
yaþayarak ama birbirimize aydýnlýk umutlar aþýlayarak geçti. Geçiyor.
Yeraltýnda göçüðün habercisi, fay kýrýklarýnýn birbirlerinin üzerinden
kaymalarý, kýrýlmalarý, parçalanmalarý sýrasýnda oluþturduðu tansiyon,
ýsýnma ve bunaltýcý bir gerilim ortamýdýr. Çalýþma birimine gittiðinizde
deneyimleriniz size aþýrý ýsýnmayý, çalýþanlar arasýndaki gerginliði,
kaya yapýsýndaki yüksek tansiyonu, zemindeki fýrtýna öncesi sessizliði
hissettirir. Göçüðü haber verir.
Gerek parlamentodaki, gerek uluslararasý iliþkilerdeki, gerek
hükümetteki, gerekse Demokratik(!) Sol(!) Parti’deki hissettiðimiz tansiyon,
ýsýnma ve gerginlik geniþ kapsamlý bir göçüðün habercileriydi.
ABD Irak’a müdahale hazýrlýðý içindeydi. Türkiye olmazsa olmazdý.
Hükümet ekonomik bozgunla AB’ye girme hayalleri arasýnda sýkýþmýþ
kalmýþ parlamento ve halk muhalefetini nasýl savuþturacaðýnýn sýkýntýsýný
yaþýyordu.
DSP, Irak’a müdahale konusu, hükümet ortaklarýnýn idam, anadil,
AB’ye giriþ gibi konularda farklý düþüncelerinin ortaya çýkmasý, AB’ye
girme gereklerinin bu nedenle bir türlü yerine getirilemiyor olmasý ve
parti içi muhalefeti arasýnda sýkýþmýþ kalmýþtý.
Özellikle Milliyetçi(!) Hareket Partisi idamlar ve ana dilde eðitim
konusunda tabanýnýn sesini kesmek ve oy kaybýna uðramamak
kaygýsýyla sesini yükseltmiþti.
Anavatan(!) Partisi da MHP gibi seçime hükümetteyken gitmenin
avantajlarýndan vazgeçmemekle “Hasta Adam”ýn yükünü taþýmak
zorunda kalmanýn angaryasý arasýnda sýkýþmýþ kalmýþtý.
Daha Afganistan operasyonunun teri kurumamýþken Kýbrýs ile ilgili
çatlak sesler T.C. Hükümetinin neredeyse sessiz kalmasýna yol açýyordu.
Dünya Kupasýndaki baþarý da halký bir süre oyalamýþ “maçlar” bitince
herkes evlerine çekilmiþti;
Açlýðýna, tedavi edilemeyen, ilaç alýnamayan hastalýklarýna,
pahalýlýða, dövizdeki ve borsadaki fýrtýnalara, trafik kazalarýna,
kapkaççýlýðýna, hortumlamalara, cinayetlerine, tecavüzlerine, delik
deþik edilmiþ sokak ve caddelerine, tüp patlamalarýna, düðünlerine,
sünnetlerine, mahalle kavgalarýna ve iþçi-memur eylemlerinin yapay
hazýrlýk kavgalarýna....
Parlamentonun tatile girmesi de kesmedi fay kýrýklarýnýn hareketini.
Deprem geliyordu. Göçük kaçýnýlmazdý. HAVA ISINACAK deðil ISINMAYA
BAÞLAMIÞTI bile.
Taþ üstüne taþ koyarak bir inþaatý zor da olsa yapabilirsiniz. Ama
bina bir kere göçmeye baþladý mý tek tek taþlarý, tuðlalarý, kolonlarý,
kiriþleri tutmaya çalýþsanýz bile üzerinize yýkýlýr. Ýþte “YENÝ OLUÞUM” ya
da tüm “YENÝ OLUÞUMLAR” yýkýlanýn(göçüðün) altýnda kalmamak adýna
ama daha da önemli senaryolarýn figüranlarý olarak kaçýþtýlar...
Elbette akýl verenleri vardý. ABD ve AB. Aman, aman ne çeliþki anne.
Hem ABD’nin hem AB’nin sevimli çocuðu olacak bir yeni yavru, bir
yeni siyasi oluþum olmak nasýl bir þeydir.
“En Son” , “En Hakiki”, “En Has”, “En Öz” YENÝ OLUÞUM, Hüsamettin
Özkan TETÝKLETTÝRÝLMESÝYLE, Uluslararasý Ýsmail Cem liderliðinde ve
IMF zýrhýna bürünmüþ Kemal Derviþ uzlaþmacý ekonomistiyle neler
yapýlýr......
Ya da neler yapýlamaz........
ABD ve AB’nin ayrý ayrý hassas dengelerle desteði alýnýr.
Ya bu ülkede yaþayan halkýn desteði
BU BAÞKA BÝR GÖÇÜK ÖYKÜSÜ
Gelin uzatmayalým. AB’ye girme tatlý hayalleriyle, Dünya Kupalarýndaki
baþarýlarla, Hükümet bunalýmlarýyla, Irak Operasyon sendromuyla,
insanlarýmýzý oyalayanlar, maç sonrasý evlerine dönenlerin þaþýrtýcý
sessizliðine kulak verin.
Sendikalar, sivil toplum örgütleri, evlerine bir baþýna çekilenler,
çocuklarýmýz, sevgililer, çöp toplayanlar, kapkaççýlar, hýrsýzlar,
“teröristler”(!), annem, komþularým, arkadaþlarým......
Hepsi ama hepsi çok sessiz...
Dünya baþýnýza yýkýlacak...
Ya da dünya bizim baþýmýza yýkýlacak...
Ne kadar seviyorum bu özdeyiþi ; ”fýrtýna öncesi sessizlik”........
Karmaþa..........
Yoksa bizlere mi baþka türlü gösteriliyor?
Irak senaryolarý için yapay bunalýmlar mý yaratýlýyor?
AB’ye girme hayallerinin olumsuzlamalarýný, parlamento ve halk
muhalefetinin önünü kesmek için birileri örgütlü biçimde kullanýyor mu ?
Hem iç ekonomik sýkýþtýrmalarýn oluþturduðu toplumsal muhalefeti
suspanse etmek, hem de savaþ karþýtlarýnýn protestolarýný göðüslemek
mi amaç?
Biz edebiyatçýlar, ülke sorunlarýna politikacýlar gibi kafa yormaktan
yeni ürünler yaratmakla uðraþamýyoruz neredeyse. Elbette hiçbir
duygumuz, hiçbir üretimimiz, ülkemizin sorunlarýný, bu güzelim
memleketin dünyadaki jeopolitik, politik, ekonomik yerini ve rolünü
unutturmuyor bize. Canýndan bezmiþ insanlarýmýz, “kelebeðin kanadýyla,
kuþun gagasýyla, sevgilinin özlemiyle nasýl uðraþýyorsun” diye aþaðýlýyor
bile kimileyin bizi!!!
Bu nasýl iþtir, söyler misiniz? Toplumun eðitilmiþlik düzeyi ne kadar
iyi ise sanat ve edebiyat ürünlerindeki çýta, toplumsal geliþime paralel
olarak daha yüksek deðil midir?
Gönlüm, hep aþkýn, sevdanýn, doðanýn, çalýþma yaþamýnýn,
insanlarýn, insanlýðýn þiirini yazmaktan yana. Maden ocaklarýnýn ve
acýmasýz zirvelerin ya da.
Sevdiðime iki dize karalayabilmiþ olmak mutlu ediyor beni.
Oysa hep acýnýn, ezilmiþliðin, açlýðýn, tutsaklýðýn, iþkencenin,
mutsuzluðun dizeleri saçýlýyor ortalýða.
Kahýr var, isyan var, insan haklarýný ihlal var öykülerimizde.
Gazete haberleri gibi öykülerimiz.
Çocuklarýmýzýn, sokak aralarýnda oynadýðý oyunlarýn, kendi
çocukluðumuz tadýnda özlemini yaþarken, medya, çocuklarýmýzýn sokak
sevinçlerini, çocuklarýmýzýn beyinlerini yýkamanýn, kimliksizleþtirilerek
ana-babalarýndan koparýlmalarýnýn aracý haline getiriyor. Biz direniyoruz.
Çocuklarýmýz henüz direnemiyor.
Çocuklarýmýzýn kimliklerini çalanlarý arýyoruz.
Çocuklarýmýzýn tazecik yüreklerini çalanlarýný arýyoruz.
Çocuklarýmýzýn beyinlerini yýkamaya çalýþanlarý arýyoruz
Çocuklarýmýzýn geleceklerine zehir akýtanlara karþý panzehir arýyoruz.
Bulduðumuz çareler yalnýzca çocuklarýmýzýn geleceðini yaratmak
deðil sizin göçüðünüz olacak....Kimin ? Sizin!....
HAVALAR ÇOK AMA ÇOK DAHA FAZLA ISINACAK!
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
ROPÖRTAJ
[email protected]
„Sinema dilinin evrensel ve barýþçýl bir dil“ olduðunu söyleyen gazeteci Mehmet Aktaþ;
„Sinema, kültürler arasýnda evrensel bir köprü“
yönetmen yer aldý. Misafirlerimiz arasýnda
Türkiye, Ýsrail, Ýran, ABD ve daha birçok
ülkeden yönetmenler vardý.
Tabii ki baþlangýçta bu projeye yönelik
önyargýlar da vardý ve onlarý kýrmak kolay
olmadý. Buna karþýlýk Festivalinden sonra
farklý çevrelerden aldýðýmýz tepkiler son
derece olumluydu.“
NURAN MARAÞLI
7-16 Haziran 2002
tarihleri arasýnda Berlin’de
düzenlenen 1. Berlin Kürt Film
Festivali sonrasýnda festival
düzenleme komitesi baþkaný
Gazeteci Mehmet Aktaþ ile
bir kafede oturmuþ festival
hakkýnda sohbet ederken
kendisiyle DEM için bir röportaj
yapma düþüncesi oluþtu.
Zaten sohbet konusu da yine
festival olduðu için ne ben
sorularýmda ne de kendisi
yanýtlamada hiç zorlanmadan
hoþ bir ortamda gerçekleþti.
Yayýnlanmak amacýyla
ulaþtýrdýðý resim ise arþiv
deðerindeydi;festivale katýlan
bütün ekip küçük bir aile
oluþturmuþ, herkes yüzünde
tebessümler taþýyor...
Sohbet boyunca Mehmet’ýn
„hiç bitmeseydi“ dercesine
yüz ifadesi de önümüzdeki
yýllarda karþýlaþacaðý
zorluklarý yenerek yeni filmlerle
yine buluþacaðýmýzý müjdeliyor
gibiydi..
Film Festivali gibi organizasyonlarýn
kolay olmadýðý bir gerçek. Mehmet
Aktaþ’a, festivale hazýrlýlýk sürecinde ne
tür zorluklarla karþýlaþtýklarýný sordum.
„1.Berlin
Kürt
Film
Festivali’nin
hazýrlýklarýna bir yýl kadar önce baþladýk.
Öncelikle Film seçimi ve dünyanýn dört bir
yanýna daðýlmýþ Kürt sinemacýlarla iliþki
kurmak önemliydi. Amacýmýz Kürt sinemasý
yaratma düþü kuran ve bu konuda somut
ürünler ortaya koyan herkesi Berlin’de
aðýrlamaktý.
Bu çalýþma elbette ki çok zaman
aldý.Ancak uzun yýllardýr sinema dünyasý
ile iç içe olduðumuz için Kürt sinemacýlarla
iliþki kurmada fazla zorlanmadýk. Sonuçta
festival programýnda 32 film, 20 de
Festivalle
ilgili
beklentilerinin
neler olduðu ve hedeflerine ne kadar
ulaþabildikleri sorumu de þöyle yanýtlýyor
Aktaþ;
„Son
yýllarda,
Kürt
dünyasýnda
sinemaya büyük bir ilgi var. Bu festivalin
bir çok sinemacýyý yeni çalýþmalarýnda
cesaretlendirdiðini de söylemeliyim. Birçok
arkadaþýmýzýn filmleri ilk defa bu festival
aracýlýðýyla seyirciye ulaþtý. Doðrusu
Festivalden en büyük beklentimiz, Kürt
sinemacýlarýný, olarýn filmlerini bir araya
getirmek, Kürt sinemasý adýna ortaya çýkan
ürünleri toplu olarak seyirciye ulaþtýrmaktý.
Bu gerçekleþti.
On gün boyunca yaptýðýmýz gözlemlere
göre Berlin’de nitelikle bir Kürt sinema
seyircisi de var. Bu festival bunu da ortaya
çýkardý. Ancak Festivale Türk, Alman, Fars
izleyicileri de büyük ilgi gösterdi. Bu da
bizi sevindirdi. Sinema Kültürler arasýnda
evrensel bir köprü. Yýlmaz Güney’in anýsýna
bu festivalin düzenlenmesi de bizim için
ayrý bir önem taþýyordu. Onun böylesi bir
festivalle anýlmýþ olmasý herkes için çok
anlamlýydý.“
-Festivalin periyodik olarak yapýlmasý
gibi bir hedefiniz var mý?
Cem Karaca
M
uhtar Cem Karaca
5
Nisan
1945‘de
Ýstanbul‘da dünyaya
geldi. Tiyatrocu bir ailenin tek çocuðuydu
ve sanatçý bir ailenin çocuðu olmak
onun sanatla içiçe büyümesini saðladý.
Ortaöðretimini Robert Koleji‘nde yapan
Cem Karaca‘nýn müzikle tanýþmasý
oldukça ilginçtir. Ergenlik çaðýndayken
hoþlandýðý kýzý etkilemek amacýyla þarký
söylemeye baþlamýþ ve bu baþlangýcýn
arkasýndan devam eden olaylar
sonucu kendisini müzik piyasasýnýn
içinde bulmuþtur.Cem Karaca‘nýn
sesinin keþfedilmesi ise annesi
Toto Karaca tarafýndan olmuþtur. Ýlk
dönemlerde Jaguarlar, Dinamitler gibi
gruplarla amatörce çalýþmalar yapan
Cem Karaca bu dönemlerde henüz
Anadolu müziðiyle tanýþmamýþ batýnýn
Rock‘n‘Roll müziðine gönül vermiþ bir
þekilde o dönemin popüler parçalarýný
söylemekteydi. O dönemlerde Cem
Karaca‘nýn en büyük destekçilerinden
biri de Ýlham Gencer‘di ve onun
orkestrasýnda müzikal deneyimini o
dönemlerde oldukça ilerletmiþti. Bu
dönemlerde müziðin yanýnda tiyatro ile
de ilgileniyordu Cem Karaca ve çeþitli
oyunlarda da görev aldý.
Anadolu insanýyla tanýþma
Cem Karaca‘nýn Anadolu müziði ile
ciddi anlamda ilk tanýþmasý ise askerliði
esnasýnda oldu. Askerliði sýrasýnda
Anadolu‘yu daha yakýndan tanýmasýnýn
yanýsýra birgün orada askerliðini yapan
birisinin saz çalýþý sonucu daha önce
son derece ilkel ve sýkýcý bulduðu bu
müziðin aslýnda onun o anki gerçek
duygularýný yansýttýðýný ve hiçbir
batý müziðinin o sazýn içerdiði
duygularý
içeremeyeceðini
anladý.
Cem
Karaca‘nýn
profesyonel olarak ilk müzikal
deneyimi ise Apaþlar grubu ile
1967 yýlýnda Hürriyet‘in düzenlediði
Altýn Mikrofon yarýþmasýnda Emrah
isimli parçalarýyla aldýðý ikincilikle
oldu. Aldýklarý bu dereceden sonra
Apaþlar grubu müzikal çalýþmalarýna
dört elle sarýldý ve daha önceki tutkularý
olan batý beat müziði ile yeni tutkularý
doðu müziðini sentezleyip AnadoluBeat tarzýnda çalýþmalara giriþtiler. Bir
süre sonra arkalarýna Ferdy Klein
orkestrasýný da alarak müzikal
altyapýlarýný iyice güçlendiren
Cem Karaca ve Apaþlar grubu
Ferdy Klein orkestrasý eþliðinde
de bir süre yollarýna devam
ettiler. Bu beraberlik 1969‘un
sonlarýna kadar sürdü ve ortaya çýkan
saðlam ve baþarýlý eserlere raðmen
grupta gitarist Mehmet Soyarslan ve
Cem Karaca arasýnda doðan bazý
politik anlaþmazlýklar sonucu Cem
Karaca ve Apaþlar grubu daðýldý. Bu
grubun daðýlmasýndan sonra Cem
Karaca kafasýndaki gerçek anlamda
„Festivali baþlangýçta her yýl, ya da iki
yýlda bir yapma gibi bir düþünce vardý.
Berlin de birçok açýdan uygun bir yer.
Bu yýl misafirimiz olan yönetmenlerin
de çoðunun isteði bu yönde. Ancak festival
komitesi olarak biz, önümüzdeki aylarda 2.
festivali yapýp yapmama konusunda kesin
kararýmýzý vereceðiz.“
Gördüðüm kadarýyla Politik örgütlerden
baðýmsýz ama onlarý da dýþtalamayan ,
her parçayý ve her kesimi kucaklayan bir
çizgi izlediniz. Bunun Festivale engel veya
katkýlarý oldu mu, diye soruyorum.
„Festival boyunca bizim siyasal anlamda
izlediðimiz çizgi „ulusal“ bir çizgiydi. Bir
film festivalinde bizim bir partiyi dýþlamak
ya da bir parti adýna
festival yapmak gibi bir
tutumumuz olmazdý.
Biz
ulaþabildiðimiz
herkesi festivale katkýda
bulunmaya,
izlemeye
davet
ettik.
Festivalin
programýnda yer alan
yapýmcýlar, yönetmenleri
farklý dünya görüþlerine,
farklý geçmiþlere sahipti.
Aramýzda
neo-liberal,
Müslüman. Sosyalist ve
milliyetçi Kürtler vardý.
Ancak
ortak
ulusal
refleksler
ve
sinema
tutkusu on gün boyunca
güzel diyaloglar verimli
tartýþmalar ortaya çýkardý.
Biz festival komitesi
olarak, ürünlerin niteliðini
ve
Kürt
sinemasýna
katkýyý temel aldýk, siyasal
duruþlarý deðil. Zaten
açýlýþta da büyük Kürt
partilerinin
hepsinin
temsilcileri,
farklý
çevrelerden çok sayýda
aydýn, gazeteci, yazar
bizimle birlikte oldu .
Sinema
dili
evrensel,
barýþçýl bir dil. Bir film
festivalini
dar
politik
çýkarlara alet etmemek gerekirdi. Biz de
onu yapmaya çalýþtýk.“
Ben de bu düþünceleri paylaþýyorum.
Festival daha önce birbirini tanýmayan,
iliþkisi olmamýþ sinemacýlarý, sanatçýlarý
da buluþturdu. Bu buluþmalardan ileriye
dönük somut sinema projeleri çýktý mý
diye merak ediyorum.
„Zaten festivalin önüne koyduðu
amaçlardan biri de buydu.Ayný amaç
için çalýþan, ancak henüz birbirinin adýný
bile duymamýþ insanlar ilk defa bir araya
geldi. Dünyanýn dört bir yanýndan yirmiye
yakýn Kürt sinemacý ve Kürt kültürünü, Kürt
dramýný beyazperdeye yansýtan sanatçýlar
birbiriyle tanýþmýþ oldu.
Ve en önemlisi de bazý somut film
ya da prodüksiyon projelerine iþbirliði
yapma kararý alan arkadaþlar oldu.
Sinemacýlarýmýz arasýnda Berlin’de kurulan
iliþkilerin süreceðini umuyorum.“
sol söylemde ve doðulu kimliðiyle
Rock müzik yapma düþüncesini
gerçekleþtirmek amacýyla Apaþlar‘ýn
basçýsý Seyhan Karabay‘ý da yanýna
alarak, yeni bir grup kurmak amacýyla
genç ve yetenekli
bir
gitarist
olan
Ünol
Büyükgönenç‘i
ziyarete
gitti
ve
görüþme olumlu sonuçlanýnca bu üçlü
Kürtleri konu alan sinema ile, Kürtlerin
kendileri için yaptýklarý sinema arasýnda
bir ayrým yapýlamaz mýydý? Örneðin
„Mem u Zin“ ve son zamanlarda aktüel
olan „Büyük Adam Küçük Aþk“ gibi
filmlerin niçin festivalde yer almadýðý
sorusunu bir çok arkadaþtan duydum.
„Festival hazýrlýklarý sýrasýnda film
seçiminde iki kategori belirledik. „Kürtleri
konu alan filmler“ ve „Kürt filmleri“..
Saydýðýnýz iki film de birçok nedenden
dolayý Kürt filmi deðil, Kürtler üzerine
yapýlmýþ filmler..
Ehmed e Xani’nin „Mem u Zin“i Kürt
halkýnýn en önemli kültür hazinelerinden
biri, bir baþyapýt. Ancak ayný adý taþýyan
film için ayný þeyler söylemek çok zor. Bir
kere film, eserin dili olan Kürtçe göz ardý
edilerek Türkçe çekildi. Ve film daha çok
ticari kaygýlarla yapýldýðý için, o dev eserin
içeriðinin binde biri sinema perdesine
yansýtýlamadý. Festival sýrasýnda, filmin
daðýtýmcýsý bizi aradý, Kürtçe dublaj
yapýldýðýný söyledi. Baþlangýçta bunu
bilseydik, her þeye raðmen, Bu filmi
programa alabilirdik. „Büyük Adam Küçük
Aþk“ filmini ise, biz çok istediðimiz halde
teknik nedenlerden dolayý Berlin’e getirmek
mümkün olmadý. Bu film bildiðiniz gibi
Türkiye’de yasaklandý. „
Mehmet Aktaþ’ýn bazý gazetelerde
çýkan söyleþilerinde „önümüzdeki yýl
festivalin kýsa film yarýþmasý bölümü
olacak“ diye açýklamalarý olduðunu
anýmsatýyorum kendisine.Bu çalýþma
hakkýnda biraz daha bilgi verebilir misin
bize?
„Eylül ayýna kadar 2003 yýlýna kadar
kadar festival yapýp yapmama konusunda
kesin karar alacaðýz. Kararýmýz olumlu
olduðu takdirde, „kýsa film yarýþmasý“ ile
ilgili þartlarý ve Jüri üyelerimizin isimlerini
kamuoyuna açýklayacaðýz.
Yeniden aktüel hale getirdiðimiz
www.kurdischesfilsmfestival.de internet
sitesinden Eylül ayýndan itibaren bu konuda
ön bilgileri yayýnlayacaðýz.“
Festivalde Aktaþ’ýn, Kofî ve Karapetê
Xaço isimli 2 belgeseli yer aldý. Özellikle
Karapetê Xaço belgeseli beðeni kazandý.
Baþka belgesel filmler hazýrlamayý
düþünüyor mu diye bir soru takýlýyor
aklýma. Þöyle yanýtlýyor bu sorumu da;
„Uzun zamandýr üzerinde düþündüðüm,
araþtýrmalarýný yaptýðým birkaç konu
var. Teknik imkanlar olgunlaþtýðýnda
yeni çalýþmalara baþlayacaðým. Daha
önce Yezdiler ile ilgili televizyon için bazý
çalýþmalar yapmýþtým. Þimdi Yezidilerin
tarihi ve yaþayan kültürüyle ilgili, geniþ bir
belgesel çalýþmasý yapmak için hazýrlýklar
yapýyorum. Umarým önümüzdeki yýl bu
çalýþma tamamlanýr.“
Bu tür kültürel sanatsal etkinliklerin daha
çoðalmasý, yetkinleþmesi için emek veren
tüm insanlara bir kez daha kucak dolusu
teþekkürler..
Cem Karaca-KARDAÞLAR grubunu
kurma giriþimlerinde bulundu ve hep
beraber müzisyen arayýþýna girdiler.
Birkaç baþarýsýz kombinasyondan
sonra vokalde Cem Karaca gitarlarda
Ünol Büyükgönenç bas ve ýklýð‘da
Seyhan Karabay ve davulda Hüseyin
Sultanoðlu tarafýndan kardaþlarýn ilk
gerçek kadrosu kurulmuþ oldu.Fakat
ilk baþtaki maddi sýkýntýlar nedeniyle
Cem Karaca, Almanya‘ya biraz para
kazanýp gruba adam gibi ekipmanlar
alabilmek için Ferdy Klein orkestrasý
eþliðinde çalýþmalar yapmaya gitti.
Almanya‘dan dönüþte Karaca‘nýn
Almanya‘dan getirdiði yeni gitarist
Alex Wiska‘yý da yanlarýna alarak tam
gaz çalýþmalara baþladýlar ve Cem
Karaca-KARDAÞLAR‘ýn çýkýþ 45‘liði
olan Dadaloðlu‘nu yayýnladýlar.
Bu 45‘liðin listelerde iyi bir sýraya
yerleþmesinden sonra çok saðlam
45‘lik çalýþmalarýna devam eden
Kardaþlar bir dönem Alex Wiska
gruptan ayrýldýktan sonra Fehiman
Uðurdemir‘le son kadrolarýný oluþturup
bir süre daha çalýþmalarýna devam
ettiler. Dýþarýda grubun durumu oldukça
iyi gözükmesine raðmen gerek grubun
davulcusu Hüseyin Sultanoðlu‘nun
psikolojik
rahatsýzlýklarý
gerekse
Cem Karaca ve Seyhan Karabay
arasýndaki tartýþmalar Cem Karaca
Kardaþlar‘ýn daðýlmasýna sebep oldu.
Grup Hüseyin Sultanoðlu yerine
baþka bir davulcu bulduktan sonra
gerçekten Türk müzik piyasasý ilginç
bir deðiþ tokuþa sahne oldu. Cem
Karaca, Kardaþlar grubundan ayrýlýp
Anadolu Pop‘un güçlü sesi Moðollar‘la
birleþirken Kardaþlar‘da o dönemliðine
sayfa
12
FÝGEN GENÇ
Yaþamýn Güzelliðine
Hasan Yükselir’le
Nazým Þarkýlarý
Sanatýmýn kökü yurdumun topraklarýndadýr.
Ama dallarýyla bütün topraklara.
Doðuda Batýda, Güneyde Kuzeyde.
Uçsuz bucaksýz yayýlan bütün topraklara
O topraklar üzerinde kurulmuþ medeniyetlere
Tüm insanlýða uzanýr.
Nazým Hikmet
H
asan Yükselir’in Sevda Ateþten Bir
Gömlek Adlý eserinde yer alýyor
Nazým’ýn þiirleri. Nazým Hikmet’in
doðumunun 100. yýlý kutlamalarý nedeniyle çeþitli
sanat dallarýnda eserler üretiliyor. Tiyatro, kitap
vb. Nazým’a armaðan olarak sanatseverlere
sunulan ürünlerin kaynaðý Nazým. Aslýnda, Nazým
Hikmet armaðan sanatçýlara. Onlarýn üretimini
güçlendirdiði, içlerindeki ateþi alevlendirdiði için.
Hasan Yükselir’in Sevda Ateþten Bir Gömlek adlý
eseri, “Nazým Þarkýlarý”nýn tohumu 1997’de atýlmýþ.
UNESCO 2002 Nazým Hikmet anýsýna DMC Alaturka
tarafýndan yayýnlanan bir konser kaydý. Deðiþik
ülkelerin sanatçýlarýnýn yer aldýðý çalýþma, sade ama
doyurucu. Büyük keyifle dinledim. Müzisyenlerin usta
performansý Hasan Yükselir’in müzikal duygusunu
dinleyiciye aktarýyor.
Hasan Yükselir’le ilk sanatsal tanýþmam,
kendisinin yazdýðý “Yunusça Ezgiler”le olmuþtu.
Yunus Emre Korosu adýyla Ankara ve Mersin’de
konserler vermiþtik. Çok yönlü bir çalýþmaydý.
Orkestrasyondan kostüme ve danslara kadar.
Yýllar sonra Ankara’da görüþtüm kendisiyle. “Nazým
Þarkýlarý” vesilesiyle söyleþi yaptýk.
Günümüzde sanatsal ürünler belli deðerlerin(!)
uðruna harcanýrken, Hasan Yükselir ýsrarla ‘yüksek
kalitede eserler üretilmesini, sanatsal kimliðin üst
boyutta anlatýlmasý gerektiðini’ vurguluyor.
Yine, Ankara’dayken, 20 Temmuz’da, gazetemiz
yazarlarýndan Olgun Þensoy’un davetiyle, Kültür
Bakanlýðý ve Yenimahalle Belediyesi’nin ortaklaþa
düzenlediði Açýk hava Film Festivali’nde açýlýþ konseri
verdim. 22 Aðustos’ta da 1. Gölköy Film Festivali’nde
bir konser vereceðim.
Muðla Gölköy’de doðal güzelliklerin içinde
sanatý yaþamak ve yaþatmak heyecan verici. Zaten,
ekonomik krizin olduðu, her kesimden insanýn
bunu dile getirmekten çekinmediði bir dönemde
böyle etkinliklerin insanlarýmýza sunulmasýnýn
sevindirici olduðunu düþünüyorum.
Bizde “öz önemlidir” derler ve sözlü sanata
aðýrlýk verirler. Biçimsel kaygýlar geri planda kalýr.
Türküleri bir baðlamayla okursanýz, “yeterli” derler.
Baðlama elbette özeldir bizim kültürümüzde. Ama
Hasan Yükselir’in de ifade ettiði gibi; o özü en üst
boyuta taþýmak özü de güçlendirmez mi ?
konserlerde solistlik yapmak için
Moðollar‘la anlaþmýþ Ersen Dinleten‘i
gruplarýna dahil ettiler. Cem Karaca
Moðollar‘la Anadolu Rock tarzýnda
çalýþmalarýna Kardaþlar sound‘undan
çok daha farklý olsa da devam ettiler.
Moðollar‘ýn Cahit Berkay‘ýn Fransa‘ya
gitmesi üzerine daðýlmasýyla, Cem
Karaca yeniden bir grup kurma
arayýþýna giriþti ve müzikal kariyerinin en
önemli ve olgun dönemlerinden birini
yaþayacaðý grup olan Cem KaracaDERVÝÞAN kuruldu. Cem Karaca bu
grubu kurarken esas amacý Kardaþlar
ve Moðollar‘daki Anadolu Rock tarzýna
devam etmekti fakat gruba yeni giren
basçý Oðuz Durukan ve Klavyeci Uður
Dikmen‘in uzun süre Ýsveç‘te Asia Minor
Mission isimli grupla beraber yaptýklarý
müzikten ötürü batý progressive rock
müziði konusunda deneyimli fakat
Anadolu- Rock konusunda deneyimsiz
olmalarý bu grubun soundunun
batýya kaymasýna sebep oldu. Cem
Karaca bu grubu Ünol Büyükgönenç
ile birlikte kurmuþtu fakat daha bir
45‘lik yapýmýna bile giriþmeden
grupla verilen birkaç konser sonrasý
grubun kuruluþ ilkelerine uyulmadýðý
gerekçesiyle
Ünol
Büyükgönenç
gruptan ayrýldý. Derviþan grubu müzik
yaptýðý sürece gerçek anlamda birçok
kadro deðiþikliðine uðramýþ bir gruptu.
Bu grubun kilit isimleri ise Cem Karaca
ve Uður Dikmen‘di. Cem Karaca‘nýn
Kardaþlar ve Moðollar‘da politik rock
müziði
çalýþmalarýna
(KardaþlarOy Gülüm Oy, Moðollar-Ýhtarname)
yer vermiþ olduðu görülse de ciddi
anlamda sol söyleme geçtiði ve sanat
toplum içindir düþüncesini gerçek
[email protected]
anlamda benimsemiþ olduðu esas
grup Derviþan‘dýr. Derviþan politik-rock
yapmanýn yanýsýra Ýngiltere‘de King
Crimson,Yes,Emerson
Lake&Palmer
gibi gruplarýn öncülük ettiði progressive
rock müziðinin Uður Dikmen ve Oðuz
Durukan gibi ustalar sayesinde Türkiye
ile tanýþmasýnda önemli rol oynamýþtýr.
Türkiye‘de bu tarz çalýþmalar zaten
olmuyor
deðildi(Barýþ
Manço‘nun
2023 albümü gibi) fakat Derviþan
gerçekten
„Zamanýnda
acaba
Türkiye‘de progressive rock yapýldý mý?“
sorularýnýn hepsini safdýþý edebilecek
nitelikte bir grup olarak Türk Rock
tarihinde derin izler býrakmýþtýr. Cem
Karaca toplama olmayan ilk LP‘sini
yine bu grupla çýkarmýþtýr.“Yoksulluk
Kader Olamaz“ adýndaki bu LP adýndan
da anlaþýlacaðý gibi sol söylemde bir
albümdür. Bu albümün kadrosu son ve
en uzun sürmüþ Derviþan kadrosudur.
Basta-Hami Barutçu, davulda-Sefa
Ulaþtýr, gitarda-Taner Öngür, klavyedeUður Dikmen ve vokalde-Cem Karaca...
Derviþan‘ýn daðýlmasýndan sonra ise
Cem Karaca 70‘lerdeki son grubu
olan Edirdahan‘ý kurmuþ ve bu grupla
Safinaz isminde bir Long Play yapmýþtýr.
Bu Long Play, Barýþ Manço-Kurtalan
Ekspresi‘nin 1975 yýlý albümleri 2023
ile birlikte Türkiye‘nin sayýlý senfonik
rock albümlerindendir.. Edirdahan‘dan
sonra uzun bir süre Almanya‘da
yaþayan Cem Karaca yurda döndüðü
zaman solo olarak müzik çalýþmalarýna
devam etmiþtir. Sanatçýnýn en son
albümü, Nisan-1999‘un baþlarýnda
piyasaya sürülmüþ olan „Bindik Bir
Alamete Gedeyoz Kýyamete“ isimli
albümdür
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
Mehmet Altan’ýn
onikinci kitabý
Marksist-Liberal,
Ýthaki Y.’ndan çýktý
K
anatlý Karýnca, Süperler
ve Türkiye, Marks‘tan
Sevgilerle, Darbelerin
Ekonomisi, Matadorun Ölümü,
Kapitalizm Bu Köye Uðramadý,
Amerikan
Rapsodisi,
Esir Çocuklar
Cehennemi,
Köylüler
Ne Zaman
Manþet
Olur?, Birinci
Cumhuriyet
Üzerine
Notlar,
On Yýl Önce Bugün‘den Sonra,
yazarýmýz Mehmet Altan‘ýn onikinci
kitabý „Marksist-Liberal“de Ýthaki
yayýnlarýndan çýktý.
„Marksist bakýþ açýsý insanýn
kullandýðý aletler deðiþince, insanýn
doðayla ve toplumla iliþkilerinin
deðiþeceðinin berrak þekilde
görülmesini, doðanýn ve toplumun
yaþadýðý sürekli deðiþimin izlenmesini
saðlar“ diyor Mehmet Altan.
20. yüzyýlý þekillendiren çok
temel ve köklü düþünce akýmlarý var.
Bu akýmlarý günümüz siyasetiyle
baðlantýlý olarak iki kampta toplarsak;
birine liberalizm, diðerine Marksizm
diyebiliriz. Çünkü dünya siyaseti esas
iki kaynaðýný bu iki akýmdan alýyor.
Bugün liberal ve Marksist paradigma,
Türk düþünce hayatýný beslemiyor. O
nedenle, ortalýkta zavallý bir seviyesizlik
var. Cami, kendi inanç diktasýný
yýkacak olanlara „kafir“ diyor. Kýþla,
üç asýrlýk liberal düþünceye „liboþ“,
Marksizme de „Rus uþaðý“ diyerek
durumu idare etmeye çalýþýyor. Ancak
bu ucuz yaklaþýmlara raðmen, cami
ve kýþla paradigmasýnýn da çürüdüðü
ve hiçbir toplumsal talebe cevap
vermediði inkar edilemeyecek kadar
belirginleþiyor.
Prof.Dr. Mehmet Altan
Ocak 1953‘te Ankara‘da doðdu. Ýlk,
orta ve yüksek öðrenimini Ýstanbul‘da
yaptý. Yüksek öðrenimi sýrasýnda özel
bir þirkette ve Türk Haberler Ajansý‘nda
çalýþtý. 1979 yýlýnda doktora yapmak
için Fransa‘ya gitti.
Paris I.Pantheon-Sorbonne
Üniversitesi‘nde Türkiye-IMF
çalýþmalarýný inceleyen çalýþmasýyla
1980 yýlýnda uzman, Türkiye‘nin ABD
ve SSCB ile iliþkilerini inceleyen teziyle
de iktisat doktoru oldu. Doktora eðitimi
sýrasýnda çeþitli gazetelerde yazýlar
yazdý. Cumhuriyet gazetesinin Paris
muhabirliðini yaptý. 1984 yýlýnda
Türkiye‘ye döndü.
1985 yýlýnda Paris‘ten yazdýðý
denemeleri Kanatlý Karýnca adlý kitapta
topladý. Akademi Kitabevi deneme
ödülü alan bu kitaptan sonra tezinden
esinlenerek yazdýðý Süperler ve Türkiye
adlý bilimsel çalýþmasý yayýnlandý.
Altan‘ýn Türkiye‘deki devlet
kavramýný irdelemeyi amaçladýðý
Marks‘tan Sevgilerle adlý kitabýnýn
yanýnda ülkemizde neredeyse her on
yýlda bir yinelenen askeri darbelerin
ekonomik nedenlerini inceleyen
Darbelerin Ekonomisi ve Türkiye‘den
yeryüzüne bakmaya çalýþtýðý edebi
yazýlarýný içeren Matadorun Ölümü
adlý kitaplarý da bulunmaktadýr.
Altan‘ýn son beþ yýlda yaptýðý
fikri çalýþmalarý da þu isimlerle yine
kitaplaþtý: Amerikan Rapsodisi,
Esir Çocuklar Cehennemi, Köylüler
Ne Zaman Manþet Olur, Birinci
Cumhuriyet Üzerine Notlar, On Yýl
Önce Bugün, Marksist-Liberal... Altan
halen Ýstanbul Üniversitesi Ýktisat
Politikalarý Ana Bilim Dalý Profesörü
ve Sabah gazetesi ve Nethaber.com
yazarýdýr.
[email protected]
ÞÝÝRLERÝYLE YERALTINDAKÝ TAÞLARI
OKÞAYAN ÞAÝR METE ALP
Ýsmail Gençtürk
Anadil-3
üreselleþme
yutturmacasýnýn
cilasý her geçen
gün çatlamakta, altýndaki kaba
görüntü ortaya çýkmaktadýr.
Bunun
mimarlarý
yeni
manevralarla bu çatlaklarýn bile çok güzel
olduðunu yutturmaya çalýþsalar da, bu uðurda
elinde olmadýk
yerlerde dolaþmaya
baþlamýþtý bile...
Belli ki Mete
Alp artýk bir þiir
adamýydý.
Ýbram Erdem’in
anlatýmýyla;
Kastamonu’nun
Küre ilçesinde, yerin
yedi kat altýnda,
galeriler boyunca
duvarlardaki,
yerlerdeki taþlarý
söke söke,
tadýna baka
baka madencilik
yaparken, zaten
aþkýn, sevdanýn,
yaþamýn, acýnýn,
ölümlerin, yaþamýn,
sevinçlerin,
çocuklarýn, bayramlarýn,
direncin, savaþýmýn, yani
K
endimi
anlatýr gibi
rahatlýkla
anlatabileceðim bir
sanatçýdan, çaðdaþ bir
þairden söz ediyorum.
En zor iþ de bu zaten;
“kendini anlatmak”.
Kendimi anlatamadan
þiirin Türkiyeli haþarý
çocuðu Mete Alp’i
anlatmak da ayný külfet.
Ama baþlamak
bile keyifli.
Türk dilini
ne denli kývrak
zekasýyla
kullanýyorsa,
Arapça’dan,
Farsça’dan ve
Kürtçe’den hatta
Avrupa dillerinden;
(Ýngilizciden,
Fransýzcýdan)
kullandýðýmýz dilin
içinde çoðalmýþ
her sözcüðün
kaynaðýný arayýp
bulma konusunda
Mete Alp,
“cümlemizi” aþan
bir enerjiye sahip.
Þiirlerinin
tümünde bu kullanýmý bir þekilde
açýklayarak okuyucuya kaynaðý araþtýrma
meraký veriyor þair.
Mete Alp bir madenci. SÝYAH ALEVLER
HAVZASI kitabýnda, “karanlýk tünellerin
aydýnlýk umutlarýný yitirmeden, ölümlere,
acýlara dayana dayana sevinebilmenin
ve kararlýlýkla savaþabilmenin ve
sevinebilmenin yollarýný öðretiyor.
Direniþ Þarkýlarý adlý birinci kitabýyla
þiir penceresine cesaretle sokulan Mete
Alp, bir yýl sonra Mülteci Sevdalar adlý
þiir kitabýyla ne denli kararlý olduðunu
gösterirken, þiirin toplumsal açmazlarla,
ölümlerle, iþkencelerle, sevinçlerle öpüþe
öpüþe nasýl büyüdüðünü görmüþ olmalý
ki, bir yýl sonra Siyah Alevler Havzasý, iki yýl
sonra Buzdumanlarý adlý kitabýnýn dosyasý
ÝBRAM ERDEM
K
KÝTAP
yaþamýn kendisinin þiirini
yazaduruyordu.
Dergilere, gazetelere ve
diðer tüm sanat yayýnlarýna
pek yanaþmadý þair.
Önyargýsý, inançlarý, ilkeleri
ya da koþullarý...
Þiiri artýk okunuyor.
Okunmasýna izin
vermiþ gibi okunuyor.
Kýr saçlý bir genç
þair geliyor. Bu
adrese bakýn. Ýyi
bakýn...
Onca
dayanýlmaz
iþkenceyi
çeken o
deðildi.
Bir ayda
on bir
yakýnýný
yitiren o
deðildi.
Açlýk
ve üþüme
sýnýrýný
zorlayan o
deðildi.
“Ellerimin
yokluðuna
dayanamam”
diyen o deðildi.
Güleryüz
kýzýn sevdasýyla
çoðalan o deðildi.
Öykü kýzý, Ozan, Ekin oðullarýyla
sevinen o deðildi
27 Mayýsçý öðretmen anasýnýn
marþlarýný
söyleyen o
deðildi.
Çocuklarýn
ve çocuklarýnýn
geleceði için
dünyanýn en çok
kaygýlanan insaný
o deðildi.
Ankara’da
Lalegül’de
metesel bir
çorba içtik bu
gece. Damardan
tuzlama.
Mete Alp’in
þiiri de, hem
metesel hem
de damardan
tuzlama...
Anadolu Müzik Grubu
Yaptýðýmýz iþte ýsrarlýyýz
5
yýldýr Almanya ve Avrupa’nýn çeþitli
þehirlerinde düðün, niþan ve sanatsal
etkinliklerin vazgeçilmez bir parçasý
olan Anadolu Müzik Grubu, baþarýlý çalýþmalarýna
devam ediyor.
Avrupa’da olmanýn vermiþ olduðu
dezavantajlara raðmen birlikte çalýþma
þartlarýný zorlayan grup, üç kiþide oluþuyor.
Finansmanýný düðün, niþan, sünnet gibi eðlence
programlarýn katýlarak saðlayan grup, sanatçýnýn
anlaþýlmamasýndan yakýnýyorlar.
GRUP ANADOLU´nun solisti Ýbrahim Paytak,
iyi bir ortamda sanatlarýný icra etmek istediklerini
söylerken „en çok beklentimiz sanatçýya saygýdýr“
diyor. Özellikle eðlence programlarýndan sonra
kendilerine fonda çalan bir müzik gözüyle
bakýldýðýný, sanatlarýnýn icrasýnýn anlaþýlmadýðýný
belirten Paytak, „Topluluk sanata çok az saygý
duyuyor. Oysa halkýn kutladýðý eðlencelerde
bölgelere göre müzik istemi farklýlaþýyor. Bizler her
bölgenin müziðini biliyor ve icra ediyoruz. Bunun
ne kadar yoðun bir çalýma olduðunu insanlarýmýz
bilmiyor. Bizler günlerce çalýþarak sanatsal bir
hizmet veriyoruz.“ derken, en rahatsýz olduklarý
konun özellikle kendilerinin geldikleri bölge olan
Pazarcýk yöresinin insanlarýnýn sanata fazlý tutkun
olmamalarý olduðunu söylüyor.
Tüm olumsuzluklara raðmen kendilerinin
çalýþmalarýný ýsrarla sürdüreceklerini belirten
Ýbrahim Paytak, Anadolu Müzik Grubunun geliþerek
devam edeceðini belirtiyor.
ellerinden geleni esirgemeseler
de, gerçek saklanamýyor.
Teknoloji ne kadar hýzlý geliþirse
geliþsin,
insanýn
kazandýðý
deðerler
akþamdan
sabaha
deðiþmiyor.Oligarþik
güçler
kültürden sanata, kadýnýn meta
olarak kullanýlmasýndan modaya,
bilimsel bulgularýn göz boyamada
kullanýlmasýna kadar geniþ bir
alanda at koþtursalar da dilediklerini
hemen koparýp alamýyorlar. Burada
insan gerçeði var. Modalar bile
öyle ha deyince topluma benimsetilemiyor.
Çünkü küreselleþme çaðdaþ bir bölüþme
deðildir. Güçlüden yana olan bir paylaþýmdýr.
Güçlünün daha çok kazanç elde edeceði bir
yutturmacadýr. Ýþte tam burada yeniden ve
tekrar geri dönüp ulus bilincine ve ulusal dilin
önemine bakmamýz gerekiyor.
Küresel sarmal öncelikle yazýný iðdiþ
ederek iþe baþlýyor, sonra dili kemiriyor,
kirletiyor. Bunlar da yeni insan, çaðdaþ insan
ve insansal olan her þey adýna yapýlýyor.
Haklýlýðý ve gerekliliði öylesine pompalanýyor
ki, saðduyulu insan-yazar ,”demek ki, böyle
yapmak gerek”zokasýný yutuyor. Uygulamaya
geçiyorsa, baþaramýyor, gereken ilgiyi
sayfa
13
ZÜLFÝKAR YALÇINKAYA
Kendini dev
aynasýnda görme
Toplumsal olaylarý
yaratan aydýnlardýr
ve emek verenlerdir
B
ir toplumda aydýnlardan söz edince;
bazen kararsýz Hamlet’i, bazen de
Donkiþot gibilerini görürüz. Aydýnlar
tarih boyunca hem halka önderlik etmiþ doðru
yola sürüklemiþ, hem de bazý olaylarý çarpýttýklarýný
görmekteyiz ve görürüz.
Aydýn olmak: Yaþadýðýmýz topluma bilgi ve
birikimleri ile yön verecek kapasitede olmak.
Kendinden ve baþkalarýndan, bugüne haberli
olmaktýr. Gereðini her þartta yerine getirecek
beceriye sahip olmaktýr.
Tarih boyunca tutucularla, aydýnlar devamlý
sýcak ve soðuk savaþ halindedirler. - Aydýn demek
toplumu ve insanlýðý özgürlüðe ulaþtýracak ve bu
davada savaþacaktýr. Bir fikrin, bir düþüncenin
toplumsal taleplerini bir platformda oluþmasý ve
hayata geçirmesi önemlidir.
Ýster sýnýfsal, ister Ulusal, isterse inançsal bir
hareketin mensuplarý, Aydýn’ýný, Sanatçýsý’nýn,
yazarýný üretememiþse ne kadar haklý olursa olsun
baþarý þansý azdýr.
- Aydýn belli bir birikime ulaþmýþ yaþadýðý çaðý
tahlil etme ehliyetine sahip olmaktýr. Geleceði
önceden görebilmelidir.
DEM GAZETESI için bu mücadeleye atýlan
arkadaþlar bir dizi riskleri de göze almýþlardýr.Belli
fedakarlýklar ve özveri yaparak çeþitli araçlarla yola
çýkmýþlardýr.Kendi toplumunun çýkarý için, gelecek
toplumsal yapýyý deðiþtirmek içindir.
Gene þunu da iyi bilinmelidir ki güç her zaman
silah ve para deðildir. Güç para olsa idi KREZÜS‘ün
altýnlarý iþe yarardý. Güç silah olsa idi en çok silaha
ve orduya sahip devletler tarih þartlarý gelince
yerle bir olmazdý. Demek ki deðiþmez iktidar ve
güç“BILGÝDIR „ yeter ki doðru amaca yönlendirelim.
O halde bugün toplumsal haklarýný doðru tespit
etmek gereklidir
Dünya tarihine baktýðýmýzda, Örneðin Arap
yarým adasýnda Hz. Muhammet ve Hz. Ali ile
baþlayan aydýnlanma hareketi Ýslam filozoflarýný
okuduðumuzda birbirlerinin talebesi ve hocasý
olmuþlar ve birbirlerine üstünlük taslamak yerine
destek olmuþlardýr,Bu filozoflar þimdi ayaða kalksa
bir milyar Arap dünyasýnýn yüzüne tükürürler bizim
býraktýðýmýz miras bumu diye sorarlar? Anadaoluda
Hacý Ahmet Yesevi Üniversitesinde yetiþen 360
Anadolu Rum erenleri ve liderleri H. Hacý Bektaþ
Veli ile Mevla’na, Þeh Edibali ile baþladýðýný
görmekteyiz:
* Avrupa da Rönesans ve Reformun öncüleri
olmasa idi bugünkü Avrupa olmazdý.
* Fransýz aydýnlarý olan, Jan Jak Russo, Rohspier,
Viktor Hugo v.s gibi olmasalardý Fransýz devrimi
olmazdý.
*Sosyalizm ve Sosyal demokrasi varlýðý, Marks,
Engels, Kautsky, Bukharin, Lenin, Trosky, Rosa
LüÐenburg gibi aydýnlar ve düþünürlere borçludur.
* Türk Ulusal Kurtuluþu için MUSTAFA KEMAL ne
ise, Çin devrimi içinde Mao dur.
Fikir ve düþünceler kendi baþlarýna ne kadar
doðru olursa olsun, Onu savunacak mücadelesini
verecek aydýnlar yoksa „Atasözü olmaktan ileri
gitmez“ Bir toplumda aydýnýna, sanatçýsýna,
siyasetçisine, ozanýna sahip çýkmýyorsa o önce
kendine sahip çýkmýyor demektir.
Sonuç olarak þunu demek istiyorum içimizden
yetiþmiþ aydýnlarýn deðerlerini kýymetini bilmeliyiz.
Aydýnlara verilen önem bilgiye verilen önemdir.
Sözlerimi Seyit Nesimi‘nin bir deyiþini sunu
olarak noktalýyorum.
Ey gönül el aynasýna bakmanýn faydasý ne
Sermayede zararýn çok satmanýn faydasý ne
Güferini alana ver satma güferini ladene
Merkebin boynuna Cevahir takmanýn faydasý ne
Civana geyiðe geniþ bir yer gerek, hem yata hem gerneþe
Hubaný meþeide Imam tutmanýn faydasý ne
Kargaya bir üleþ gerek hem yiye hem gerine
Karganýn önüne þeker dökmenin faydasý ne
Ey NESIMI sen sýrrýnýfarþ eyleme ladene
Arapý hamama sokup yumanýn faydasý ne?
göremiyor, benimsenmiyor. (Çünkü o misyonu
üstlenenler seçilmiþ, korunup kollananlardýr.)
Ama bir adam daha harcanmýþ oluyor.
Bu da güzel bir kazanç onlar için. (Ýþte iki
yollu bir kazanç, bu kazançlarýn çoðalmasý
ister istemez baþarýyý ,oligarþi adýna, gün
yüzüne taþýyor.) Yaratýcý, yazar, öðretmen
ve giderek anne, baba, öðrenci kýsaca okur
(sayýsý gittikçe azalýyor ama) dirençle bu
saldýrýlardan kendisini korumasý gerekiyor ve
dilinin gereklerine sarýlýp inceliklerinin tadýna
varmayý baþarmasý gerekiyor.
Son 2002 Dünya Kupasý futbol maçlarý
çok önemli bir konuyu gözler önüne
Beni dinlediðiniz için teþekkürlerimi sunarým.
www. alisim-reisen.de
[email protected]
serdi: Ulusallýk. Ýtalyanlar transfer ettikleri
futbolcunun ulusal takýmýnda onlara gol attýðý
için cezalandýrmalarý gibi, yenilen tarafýn
taraftarýnýn üzülmesi , aðlamasý gibi, yenen
tarafýn baþarýyý utkuya çevirmesi gibi çok
önemli olaylar yaþandý. Ulusallýk böylesine
diri ve sarýcýysa (sevindiricidir) dilsiz ulusallýk
olmaz. Her þeye top yekün bakmamýz
gerekiyor. Bir gerçeðin tüm boyutlarýyla
görmeye alýþmalýyýz. Böyle baktýðýmýzda da
hiçbir eksiði arkamýzda býrakmayýz. Ýþte þu son
uyarý, görünüm bize bunu öðretiyor. Özellikle
dilimizle sevindiðimizi, üzüldüðümüzü nasýl
yadsýyabiliriz ki...
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
ÝLAN
[email protected]
sayfa
www.dilar ar eisen.com
14
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
AZ ÇALIÞIN
ÇOK
DÝNLENÝN
J
apon ve Ýngiliz
bilim adamlarýnýn
ortak çalýþmalarý
haftalýk çalýþma saatinin
en fazla 40 saat olmasý
gerektiðini ortaya koyuyor.
Buna göre, çok çalýþmak
zorunda kalanlar mutlaka
daha uzun molalar vermeli
ve daha uzun uyumalý. Aksi
takdirde genç yaþta hayata
gözlerini yummak zorunda
kalabilirler.
Sonuçlarý Occupational
and Environmental
Medicine adlý dergide
yayýmlanan Ýngiliz-Japon
ortak araþtýrmasýna göre,
haftada 60 saat ya da daha
fazla çalýþmak ve sürekli
az uyumak, kalp krizi riskini
artýrýyor. Haftanýn en az iki
gecesini 5 saat ya da daha
az uykuyla geçirenlerde bu
riski iki katýna hatta üç katýna
çýkabiliyor.
Kalp krizi geçiren 40-79
yaþlarý arasýndaki 260 erkek
ile saðlýklý 445 erkek arasýnda
1996-1998 arasýnda yapýlan
araþtýrmada, deneklerin
çalýþma, dinlenme, uyku
alýþkýnlarý ve yaþam
biçimleri ile kilolarý, diyetleri,
tansiyonlarý ve kolestrol
düzeyleri incelendi.
Araþtýrma sonucunda,
kalp krizi geçiren kiþilerin
daha uzun saatler çalýþtýklarý,
az dinlendikleri ve diðer
gruptakilere göre daha sýk
bir þekilde 5 saatin altýnda
uyuduklarý ortaya çýktý.
Araþtýrmayý kaleme
alan Japon ve Ýngiliz bilim
adamlarý, az uykunun
tansiyonun yükselmesine,
kronik stresin de kalp
fonksiyonunda anormalliklere
yol açtýðýný, bu iki unsurun
kalp krizinin potansiyel
tetikleyicileri olduðunu
söylediler.
Bilim adamlarý, en fazla
çalýþma saatinin haftada
40 saat olmasý gerektiðini
belirttiler ve çok çalýþmak
zorunda olanlara, en azýndan
daha uzun mola vermeleri
ve daha çok uyumalarý
tavsiyesinde bulundular.
SAÐLIK-YAÞAM
Sýcaklarla gelen tehlike
Y
az mevsimi, birçok güzelliðin
yanýsýra bazý hastalýklarý da
beraberinde getiriyor. Bu
hastalýklarýn baþýnda da ishal geliyor.
Yaz mevsimi, birçok güzelliðin yaný sýra
maalesef bazý hastalýklarý da beraberinde
getiriyor. Bu hastalýklarýn baþýnda da ishal
geliyor. www. bebek.com‘un haberine
göre Amerikan Hastanesi Çocuk Saðlýðý
ve Hastalýklarý Uzmaný Özlem Yörükalp
bu hastalýða sebep olan virüs ve ona
karþý alýnmasý gereken tedbirler hakkýnda
açýklamalarda bulunarak, ishale sebep olan
„Rotavirüs“ adlý virüsün, her yýl dünyada
milyonlarca çocuðu etkilediðini belirtiyor.
Yörükalp, „Rotavirüs, ince baðýrsaklarý
etkileyip, sývý ve elektrolit emilimini bozan bir
mikroptur. Hastada ciddi sývý kaybýna sebep
olabilir. En çok kýþ aylarýnda görülmekle
beraber tüm yýl boyunca olabilir. Bazen
salgýnlar yapar. Ýnsandan insana, rotavirüslü
dýþkýlarýn bulaþtýðý yiyeceklerle bulaþýr“
þeklinde açýklamada bulunuyor.
Ýshale karþý yoðurt
Ýshalin özel bir tedavisi olmadýðýný
kaydeden Yörükalp, tedavide en önemli
noktanýn, kaybedilen sývýnýn yerine konmasý
ve vücudun susuz kalmamasý olduðunu
belirtiyor. Bu yüzden hastaya bol sývý gýdalar
vermek ve bir süre az yaðlý ishal diyeti
uygulamak gerektðini açýklayan Yörükalp þu
ilginç noktaya dikkat çekiyor: „Son yýllarda,
artýk ishalde en iyi yiyecek maddesinin
yoðurt olduðu anlaþýlmýþtýr. Yurt dýþýnda en
son yapýlan çalýþmalarda, yoðurdun vücuda
yararlý „Lactobacillus“ denen, bir mikrobu
içerdiði ve bu mikrobun baðýrsaklara
yapýþarak, virüsün yapýþmasýný engellediði
gösterilmiþtir. Bu nedenle, ishalli çocuk bol
bol yoðurt yemelidir.“
Oyuncaklardaki
temizliðe dikkat...
Çocuklarýn oyun oynadýðý alanlar ve
kullandýðý oyuncaklarýn, birçok hastalýða
sebep olabilecek mikroplarý barýndýrdýðý ve
çocuðun yaþadýðý çevrenin temiz tutulmasýnýn
hastalýktan korunmanýn birinci þartý olduðu
bildirildi. Bursa Saðlýk
Müdürü Hüseyin
Serdar, bebekler ve
küçük çocuklarýn
oyuncaklarýný
paylaþmamasý
tavsiyesinde bulunarak,
„Küçük çocuklar
genellikle oyuncaklarýný
aðýzlarýna götürürler.
Bu sebeple oyuncaklar
bir baþka çocuk
kullanmadan önce iyice
yýkanmalý ve dezenfekte
edilmelidir.“dedi.
Serdar, þu tavsiyelerde
bulundu:
„Çocuðunuz
oyuncaklarý ile oynadýktan sonra onlarý kirli
oyuncuklar için ayýrdýðýnýz ve çocuklarýn
ulaþamayacaðý bir yere koyduðunuz kutuya
alýn. Uygun bir vakitte temizledikten sonra,
temiz oyuncaklarýn durduðu diðer kutuya
aktarýn. Sert plastikten yapýlmýþ oyuncaklarý
Pratik “zayýflayýn”
Fazla kilolarýndan
kurtulma isteyenler
bunu çok pratik
yöntemlerle de
baþarabilirler. Aldýðýnýz
her lokmadan sonra
kaþýðýnýzý masaya geri
koyun, yerken gazete
okumayýn..
Ý
nternet sayfalarý,
þiþmanlýk sorunu olan ve
zayýflamak isteyenlere,
“Aðzýnýza aldýðýnýz her lokmadan
sonra kaþýðýnýzý elinizden
masanýn üzerine býrakýnýz.
Yemek yerken gazete okumayýn
Selülit nedir?
Týptaki adý
hidrolipodistrofi olan
selüloit ya da kýsaltýlmýþ
þekli ile selülit, derinin
alt tabakasýnda, yað
dokusunun hemen
çevresinde oluþan ve
derinin üst kýsmýnda pütür
pütür görüntüye sebep
olan bir tablodur. Bu
bölgelerde, deri iki parmak
arasýnda sýkýþtýrýldýðýnda,
cildin dýþ tabakalarýnda
girinti ve çýkýntýlar meydana
gelir ki, týpta buna ‘portakal
kabuðu görünümü‘ adý
verilir ve þiþmanlýkla
karýþtýrýlmamasý gerekir.
düþünülerek, yemeklerde tuz oraný
azaltýlmalý, bol su içmelidir. Ancak
suyu içerken de yudum yudum
içmeye dikkat etmek gerekir. Çünkü
yavaþ içilen su, dokulardaki gereksiz
maddeleri eritirken, birden içilen su
böbreklere yönelir, aþýrý miktarda
birden içilen su ise, suda eriyen
vitaminleri bedenden alarak, idrar
yoluyla beraberinde
sürükler. Sabahlarý aç
karnýna taze sýkýlan
limon suyuna, bir
miktar çið patates
suyu katarak içmenin
de selülite iyi geldiði
bilinir.
Selüliti önlemenin
yollarý nelerdir?
Her þey, için
olduðu gibi, selüliti
önlemek için de
bazý kurallar yerine
getirilmelidir. Bunlar
Þ
iþmanlýk, bedenin çeþitli
bölümlerinde oluþurken
selülit, özellikle
bacaklarýn üst kýsmýnda, kalçada ve
kaba etlerde yer eder. Uygulanan
zayýflama rejimleri, bedenin
yaðlarýný eritse de, selüliti etkilemez.
Nelerden kaçýnmalý?
Öncelikle sigara doku
oksijenizasyonunu azalttýðý için
selülitin yerleþmesine sebep olur. Ýçki
de selülitin bir numaralý düþmanýdýr.
Alýnan besin mümkün
olduðu kadar doðal olmalý, yani
sanayileþmiþ besinlerden kaçýnmalý,
her gün bir miktar çið sebze-meyve
ve çimlendirilmiþ buðday yemelidir. 1
gr. tuzun 125 gr. suyu kendine çektiði
aþaðýdaki gibi sýralanabilir.
1) Derin nefes alýp verme: Kaný
temizler, iç salgý bezlerini uyarýr,
karaciðerin kan akýmýna uðramasýný
sýcak sabunlu su ile iyice ovalayarak yýkayýn.
Daha sonra temiz su ile durulayýn. 10-20
dakika çamaþýr suyu ile hazýrlayacaðýnýz
karýþýmda bekletin.“
Kutulu içecekler
tehlike saçýyor
Kutulu içeceklerin dýþ kýsmýnýn
temizlenmeden içilmesi halinde, tifo ve
veba gibi tehlikeli hastalýklara davetiye
çýkardýðý bildirildi. Selçuk Üniversitesi
Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü
Mikrobiyoloji Anabilim Dalý Baþkaný Prof. Dr.
Yusuf Durak, hijyenik olmayan koþullarda
depolanan kutulu içeceklerin dýþ kýsmýnýn
mikrop kaynaðý olduðunu kaydetti. Kutulu
içeceklerin depolama sýrasýnda, özellikle
kanalizasyonlarda gezen fare ve hamam
böceklerinin temasýna uðrayabildiðine
dikkati çeken Durak, „Bu tür canlýlar kendileri
ile birlikte mikrop taþýdýðý gibi, dýþkýlarýný da
býrakarak daha tehlikeli duruma gelebilirler“
dedi.
yaðsýz olanlarý seçilmeli ve
yaðsýz hazýrlanmalýdýr. Kepekli ve
bitkisel ürünler tercih edilmelidir.
ve televizyon seyretmeyin‘‘ gibi
pratik önerilerde bulunuyor.
Þiþmanlýk sorunu olan ve
zayýflamak isteyenler, artýk internet
sayfalarýndan yararlanabiliyor.
Þiþmanlýðýn, fiziksel olarak, ömrü
kýsalttýðý, hipertansiyon, kroner
kalp hastalýðý, solunum güçlüðü,
horlama, kabýzlýk, göðüs ve
rahim kanseri riskini arttýrdýðý
belirtiliyor.
Ýnternet sayfalarýnda,
kilolarýndan þikayetçi olan ve
zayýflamak isteyenlere faydalý
olabilecek pratik önlemler ve
tavsiyeler ise þöyle sýralanýyor:
“Patates, pirinç ya da
makarna ile sebze ve salata bir
öðün esas yemeði olmalý. Et ya
da balýk çok az miktarda alýnmalý.
Besin maddeleri satýn alýnýrken
engeller ve yaðlarý eritir.
2) Jimnastik veya yoga: Her gün
yapýlan beden hareketleri yaðlarý
eritir. Kan dolaþýmýný olumlu etkiler,
yorgunluðu giderir.
3) Masaj: Selülite karþý alýnacak
en uygun tedbir, her gün selülitin
yerleþtiði yerleri, kuru keseyle veya
banyo fýrçasý ile ovmaktýr. Amaç kan
dolaþýmýný olumlu etkilemektir. Kese
ve fýrçayý fazla bastýrmadan, yüzey
kýzarýncaya kadar uygulamak gerekir.
Cilt kýzardýðýnda, amaca ulaþýlmýþtýr,
yani kan dolaþýmý olumlu etkilenmiþtir.
Masajýn
daha da etkili
olabilmesi
için, ýslak bezi
veya süngeri
cilt üzerinde
gezdirmek
yayarlýdýr.
Masaj,
toksinleri
yerinden
oynatarak
bunlarý
solunum yolu
ile (nefes), cilt
yolu ile (ter),
böbrek yolu
ile (idrar) ve
sindirim yolu
ile (dýþký) atar.
4) Unlu
mamuller ve tuzdan kaçýnmalýdýr.
5) Yemekte su içmemeli
aksine yemekler arasý suyu veya
þekersiz bitkisel çayý içki içer gibi
yudumlamalýdýr.
6) Yemeklerden yarým saat önce,
bir bardak su içmelidir.
7) Besinler iyi çiðnenmelidir.
8) Baðýrsaklarýn her gün
boþalmasýný saðlamalýdýr.
9) Uykusuz kalmamalýdýr.
10) Açýk havada bol bol yürüyüþ
yapýlmalýdýr.
[email protected]
Enerjisi az olan içecekler tercih
edilmelidir. Aðzýnýza aldýðýnýz her
lokmadan sonra kaþýðý elinizden
masaya býrakýnýz.
Özellikle yavaþ
yiyiniz ve içiniz. Ýyice
çiðneyiniz, yiyeceklerin
tadýna varmaya
çalýþýnýz. Küçük
porsiyon yemek, küçük
bir tabakta daha
fazla görünür. Yemek
esnasýnda asla gazete
okumayýn ve televizyon
seyretmeyin.
Ýþtahýnýz olmadýðý
halde kesinlikle artan
yemekleri yemeyiniz.
Haftada sadece bir
kere vücut aðýrlýðýnýzý
kontrol ediniz. Sadece
yemeklerden sonra ve
tok karnýna alýþveriþ
yapýnýz.‘‘
saðlýðýnýz
sayfa
15
Dr. FAHRETTÝN ADSAY
Almanya saðlýk
sisteminde neler
oluyor?
B
ildiðiniz
gibi
Almanya da çalýþan
ve
çalýþmayan
herkes aþaðý yukarý bir saðlýk
sigortasýnda kayýtlý olup ödediði aylýk aidatla hastane
ücreti çok cüzi ve ilaç ücretinin cüzi bir miktarý dýþýnda
doktor ve diðer saðlýk masraflarýný ödemiyor. Aslýnda
herkesin saðlýk sigortasýna kayýtlý olmasý ve saðlýðýnýn
güvence altýnda olmasý çok iyi bir sistem olarak
görüyorum. Yalnýz Almanya‘da ki saðlýk sigortalarý her
sene birkaç milyar, (geçen senelere nazaran)daha
fazla saðlýk masrafý yapýyor. Saðlýk sigortalarý fazla
para ödediklerinde hemen aylýk aidatlarý yükseltiyor.
Dolayýsýyla fazlalaþan saðlýk masraflarýnda bizler yani
saðlýk sigortasý üyesi olanlar ödemiþ oluyor.
Almanya‘da saðlýk sisteminin masraflarýnýn
artmasýnýn çeþitli nedenleri vardýr.Yaþ ortalamasýnýn
yükselmesi, yeni çýkan pahalý ilaçlar, hastaneye
gidenlerin artmasý, doktorlarýn sayýsýnýn artmasý,
bürokratik yan masraflarýn artmasý Derken çeþitli
nedenleri göstermek mümkün. Bu günkü hükümette
artan saðlýk masraflarýný düþürmek için yeni bazý
düzenlemeler ve kanunlar çýkýyor. Bunlardan bizi
ilgilendiren iki önemli nokta üzerinde durmak istiyorum.
Birincisi Aut-idem denen yöntem.Buna göre bundan
böyle her doktor ya en ucuz olan ilaçlarý yazacak, yada
eczaneci mecburen ucuz ilaçlardan birisini verecek.
Kronik hastalýðý için yýllarca ilaçlarýný alan bir hasta,
deðiþik bir firmanýn isim verdiði ama farmakolojik içeriði
eski ilacýyla ayni olan yeni isimli ilacý alýnca bu ilacýn
ne ilacý olduðunu bilmemesi ve kafasýnýn karýþmasý
doðaldýr. Hasta eski alýþtýðý isimdeki ilacý almayýnca ilaca
ve doktora dolayýsýyla tedaviye olan güvenini kaybediyor.
Her doktor ve eczacý yürürlükteki kanunlara göre
çalýþmasý zorunlu ve gereklidir. Dolayýsýyla doktorda ya
yeni isimli ucuz ilacý yazacak yada hastasýyla lüzumsuz
nahoþ hatta çirkin bir tartýþmaya girmesi kaçýnýlmaz
oluyor.
Sonuç itibarýyla bu yeni durum tedavinin gerekliliðini
deðil ilacýn fiyatýný ön plana çýkarýyor. Bu durum doktorluk
mesleðinin tadýný, huzurunu kaçýrýyor ve bir doktorun
zekasýný aptal þeylerle uðraþtýrmasýný gerekli kýlýyor.
Ýkinci önemli bir kanun deðiþikliði ise haziranýn baþýnda
yürürlüðe girmesi gereken, DMP programý denen yeni
‘reform‘. Basýna sýzan haberlere göre bu yeni DMP
reformu Kronik seker hastalýðý,Asma, yüksek tansiyon,
göðüs kanseri gibi hastalýklarýn tedavisiyle ilgilidir. Bu
kanunda, yýl sonunda yürürlüðe girmesi bekleniyor. Bu
yeni saðlýk kanunu yürürlüðe girerse saðlýk sigortasý
hastalýk üzerine bilgileri hastadan isteye bilecek.
Dolayýþýyla tedavisini düzenli yapmayan hastaya baský
uygulaya bilecek. Bu yeni kanunun en önemli özelliði ise
hastayý hastalýk hakkýnda bilgilendirmek, yani hastayý bir
ne hastalýðý ne tedavisi üzerine ders vermek olacak.Bu
yeni kanunda hasta ile doktor arsýndaki ‘Dil sorunu‘
bir problem haline gelecek mesela bir þeker hastasý,
hastalýðý ile ilgili yetersiz bilgilenmesi tedavisinde
sorunlara neden olabilir.
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
GENÇLER
ARASINDAKÝ
OYUNLAR
zun kýþ gecelerinde, gençler
arasýnda,
haftanýn
belirli
günlerinde
eðlenceler
düzenlenirdi. Bu eðlenceler, grupda bulunan
kiþilerin evlerinde yapýlýrdý. Buna, „sýra“ ismi
verilirdi. Bu eðlencelerde oynanan oyunlarýn
hepsi, dayak atma ve aldatmaca üzerine
kurulurdu.
HOCA: Oyuna katýlanlar, hoca ve üç
öðrenciden ibarettir. Hocaya bir kavuk
giydirilir, kavuðun ortasýna bir tas su konur. Ýlk
konuþmayý hoca alýr:
„-Þam‘dan geliyorum, amacým üç
öðrenciye ders vermektir.“ dedikten sonra
oyunu bilmeyen üç kiþi öðrenci olarak seçilir.
Hoca, öðrencilerine ders vermeye baþlar.
„-Ayak bütün, baþ bütün hocanýndýr“ bütün
öðrenciler bunu tekrarlarlar. Bu arada hoca,
öðrencilerden izin ister:
„-Benim haným hastalanmýþ; onun için
fazla kalamayacaðým, beni unutmamanýz
için sizlere birer aný vermek istiyorum“ diyerek
birinci öðrenciye teþbihini, ikinci öðrenciye
bastonunu verir, üçüncü öðrenciye dönerek:
„-Evladým sana verecek bir þeyim kalmadý.
Sen de þu kavuðumu hatýra olarak al“ der ve
kavuðunu çýkarýr. Su dolu tasý oyunu bilmeyen
öðrencinin üzerin döker.
KÜLAH OYUNU: Oyunu oynayacak her
kiþi, kaðýttan birer külah yaparak baþlarýna
geçirirler. Bir tepsinin üzerine, gaz ve karýþýmý
yayýlýr. Oyuncular, kaðýttan külah baþlýklarýyla,
tepsinin üzerine eðilirler, bu arada, bir baþka
kiþi, tepsinin üzerindeki karýþýmý kibritle
tutuþturur. Külahý yanan kiþinin, hemen
kaçmasý gereklidir. Kaçmayanlar, oyunu
arar gibi yapar, birden acemi oyuncunun
þapkasýnýn üstüne þiddetli vurur. Oyunu
bilmeyen acemi oyuncu böylelikle, yumurta
ile yýkanmýþ olur.
HÖLLÜK OYUNU: Ýkiden fazla kiþiyle
oynanýr. Oyuncularýn elinde el büyüklüðünde
yassý taþlar vardýr. Ön tarafa da yumurta
büyüklüðünde „Höllük“ adý verilen bir taþ
dikilir. Amaç belirli bir yerden höllüðü uzaklara
götürmektir. Bu iþ de, eldeki taþlarýn ustaca
höllüðe fýrlatýlmasýyla olur. Höllüðü vuran kiþi,
höllüðün gittiði mesafeyi ayakla sayar. Her
ayak atýþta þu tekerleme sýra ile söylenir:
Nanaç, bibiç, kýrküç, kýrkdört, kýrkbeþ...
Kýrksekiz, kýrkdokuz, elli, belli, süllü, sÜlÜman,
ardavut, kelenavut, savt, savtbir, savt iki. ..savt
on, dalla dedimi oyunu kazanmýþ olur.
YÜKSÜKLÜ: Ýki grup tarafýndan oynanýr.
Ebe olan grup 10 tane ceviz kabuðunu yere
sýralar. Birinin içine de gizlice bir üzüm tanesi
AÇGÖZLÜ
ÝLE KISKANÇ
Ý
ki komþu,
Jüpiter’in
huzuruna çýkarak
ondan gönüllerindeki
dileklerini yerine getirmesi
için ricada bulundular.
Bu komþulardan bir
tanesi açgözlülükten,
diðeri ise, kýskançlýktan
ölmek üzereydi. Jüpiter,
bu kötü hisleri için,
onlarý cezalandýrmak
istedi ve kendilerine, her
arzu ettiklerine sahip
olacaklarýný bildirdi. Ancak,
þöyle ki: Her ikisinin dileði
derhal yerine gelecek fakat
komþusu, kendi dileðinin
iki misline sahip olacaktý.
Açgözlü adam, derhal
bir oda dolusu altýn
diledi. Daha dileyeli çok
kýsa zaman olmasýna
raðmen kendisini çok
kötü hissetmeðe baþladý,
çünkü komþusu o kýymetli
madenden tam iki odaya
sahipti.
Derken sýra,
kýskanç adama geldi.
Hele o, komþusunun,
dünyanýn nimetlerinden
faydalanmasýna asla razý
deðildi. Bu sebeple, onu iki
gözünden de edebilmesi
için kendi gözlerinden
birinin kör olmasýný diledi.
DÜNYANIN
DENGESÝ
K
öylülerden biri
bir gün Hocanýn
yanýna gelir.
„Hocam her sabah
insanlara bakýyorum
ve hepsi ayrý ayrý
yönlerde gidiyorlar
bu bana çok karýþýk
geliyor.Neden hepsi
bir yönde gitmiyor.Bir
türlü anlayamýyorum“
demiþ. Hoca elini
sakalýna götürüp,
hafifçe sývazladýktan
sonra cevap vermiþ:
„Eðer bütün insanlar
ayni yöne doðru
gitselerdi dünyanýn
dengesi bozulurdu
ve hepimiz aþaðýya
düþerdik „demiþ.
YER FISTIGINDAN
PAPAGAN
seyredenler tarafýndan dövülürler.
YAÐCI: Oyunu bilen bir kiþi, yað satýcýsý
olarak; bilmeyen biri de yað tuluðu olarak
seçilir. Yað satýcýsý, elinde bastonu, beli bükük
olarak odaya girer; muhtar kuruluna gelerek,
yað satýþý için izin ister. Ýzin verilir, satýcý, yaðýný
getirmek için odadan çýkar. Bir müddet sonra,
odaya, yað tulumu rolündeki genci, sýrtýna
sýkýca iplerle baðlamýþ olarak döner. Yað
tulumunun aðzý bir bezle sýkýca baðlanmýþtýr.
Muhtar kurulu, yaðý kontrol eder ve satýþ
baþlar. Önce muhtara, yaðý almasý için teklif
gelir. Muhtar, elindeki iðneyi yað tulumuna
batýrýr; sonra sýra ile, herkes ellerindeki iðneyi
tuluma batýrýrlar. Yað tuluðu, sýký sýký baðlý
olduðu için kýmýldayamaz ve baðýramaz.
BERBER: Oyunu bilen bir kiþi, „ben
berberim“ der ve köy muhtarýndan iþ ister.
Muhtar, iþ isteyen kiþiye izin verir. Sonra, masa
yapabilmek için tahta ister; muhtar da oyunu
bilmeyen iki kiþiyi tahta diye verir. Oyuncu
berber, iki gencin ayaklarýný ve kollarýný, gergin
þekilde baðlar, üstlerine de, çeþitli eþyalar
doldurur. Berber, bir çanta içinden aletlerini
çýkartýr. Bunlar, sopa, kaþýk, kova, kömür tozu,
çamur, fýrça gibi eþyalardýr. Berber, masa
rolündeki kiþilerin üzerine oturur; kaþýk ile
birinin yüzüne çamur; fýrça ile de diðerinin
yüzüne kömür tozu sürer; sonra, satýr ile traþ
eder; traþ bitince, yüzlerine tükürür. Bu da
[email protected]
Hazýrlayan: Döne Köylüce
berberin kolonyasýdýr.
YILDIZ SEYRETME: Yýldýzlý havalarda
oynanýr. Oyunu bilmeyen bir kiþi seçilir. Bütün
oyuncular dýþarýya çýkarýlýr. Acemi oyuncuya,
bir ceketin kolundan, yýldýzlara baktýrýlýr.
Sonucu bilmeyen oyuncu, yýldýzlara baka
dursun; ceketin kolundan dökülen bir kova su
her tarafýný ýslatýr.
KARI KOCA: Yine acemi bir oyuncu seçilir.
Bu oyuncuyla birlikte, oyunu iyi bilen bir kiþi,
yorganýn altýna girerler. Yüzleri tamamen
örtülüdür. Bu iki kiþiye, dýþardan seçilen iki
kiþi vuracaktýr. Vuranýn bilinmesiyle de ebeler
deðiþecektir. Gerçekte, dayak yiyen hep
acemi oyuncudur. Usta oyuncu, dayak yemiþ
gibi sesler çýkarsa da aslýnda acemi oyuncuyu
döven, kendisidir.
YUMURTA OYUNU: Oyunu bilmeyen
bir kiþi seçilir; baþka bir kiþi de ebe olur.
Acemi oyuncunun þapkasýnýn içine bir
yumurta saklanýr. Ebe, bu sýrada dýþarýda
beklemektedir.Önceden nereye saklandýðýný
bildiði yumurtayý bulacaktýr. Ebe içeri girer,
þüpheyi çekmemek için, yumurtayý sahiden
U
ÇOCUK
saklar. Karþý grup bu üzümü bulacaktýr.
Bulduktan sonra saklama iþi diðer gruba
geçer.
Eðer üzüm, hemen birinci kaldýrýþta
bulunursa, geri kalan cevizlerin sayýsý cevizi
bulan grubun aleyhine yazýlýr. Ýkinci kaldýrýþta
bulunursa, part ifade eder ve geri kalan
cevizler, çift sayýlarak grubun aleyhine yazýlýr.
Oyunda mühim olan, üzümü son kaldýrýþta
bulmaktýr.
BENÝM GÝBÝ OL: Ebe olan oyuncu
dýþarýdan, çorabýnýn teki çýkmýþ, ceketini ters
çevirip tek kolunu giymiþ, pantolonunun tek
bacaðýný giymiþ vaziyette elinde tura, içeri
girer ve „Benim gibi ol“ diyerek içerdekileri
dövmeye baþlar. Ebe gibi olununcaya kadar
bu dövme iþlemi sürer.
SANATKAR OYUNU: Oyuna odada
bulanan herkes katýlýr. Ýçlerinden bir ebe, bir
de ebe yardýmcýsý seçilir. Ebe ile yardýmcýsý
dýþarýya çýkarlar. Ebe dýþarýda, marangoz,
demirci, terzi, vs. gibi bir sanat ve seçtiði bu
sanat dalýnýn bir aletini seçer. Yardýmcýsý ile
birlikte içeri girerler. Yardýmcý:
Benim oðlum filan sanatý seçti, ona ne
lazým? Diyerek bütün kiþilere sorar. Amaç,
dýþarýda ebenin seçtiði aletin bulunmasýdýr.
Alet söyleninceye kadar, bazý taraflarda ebe,
bazý taraflarda da oyuna katýlanlar dövülür.
Aleti söyleyen ebe olur.
Gövdesi için en
irisinden bir tane
kabuklu yer fýstýðý
secin. Ýnce, renkli
kaðýtlardan 15 cm.
Uzunluðundan yarim
cm. Kalýnlýðýnda þeritler
kesin. Bunlarýn birer
uçlarýný fýstýðýn yuvarlak
tarafýna yapýþtýrýn.
Yeþil kaðýttan, resimde
gördüðünüz gibi iki
kanat kesip yanlarý
yapýþtýrýn. Ýnce bir
sopayý gövdenin altýna
geçirin. Sopanýn diðer
ucuna yerde durmasý
için plastikten bir de
kaide yapýn.
Keloðlan’la
kör hacý
B
ir
varmýþ,
bir
yokmuþ. Var demesi
zormuþ. Keloðlan‘ýn
mahallesinde Kör Hacý adýnda
biri varmýþ. Kör hacý huysuz,
dýrdýrcý, hilebaz, madrabaz,
hokkabaz
birisiymiþ.
Bencil
mi bencil, nekesmi nekesmiþ.
Fesatlýkta, fitne fücurlukta üstüne
yokmuþ.
Çocuklar Kör hacý‘yý hiç
sevmezlermiþ. Onu yolda görünce
hep birlikte baðýrýrlarmýþ:
Hacý
Burnumun ucu
Baþýmýn tacý
Soðan sarmýsaktan acý
Çocuklar bazen de,
Hacý hasta
Çorbasý tasta
Mendili ipek
Kendisi köpek
Diye tempo tutarlarmýþ.
Kör hacý kendisini kimsenin
sevmediðini
bildiðinden,
insanlara karþý soðuk durur,
herhese kötülük etmek istermiþ.
Bir gün keloðlan‘ýn gelip
geçtiði yola derin bir çukur
kazmýþ. Çukurun üstüne çalý çýrpý,
ot, çöpler örtmüþ. Kendi kendine
„KELOÐLAN DÜÞSÜN,BELKÝ BÝR
YERÝ KIRILIR“ diye söylenmiþ.
Keloðlan yoldaki otu çöpü
görünce hileyi sezmiþ. Çukurun
üstündeki otu çöpü kaldýrmýþ,
hemen yakýnýndaki yere Kör
Hacý‘nýn býraktýðý gibi koymuþ.
Çukurun üstüne ince bir tahta
koyduktan sonra topraklamýþ.
Beklemeye baþlamýþ.
Kör Hacý „acaba keloðlan
niye düþmüyor“ diye içinden
geçiriyormuþ. „Belki de otun çöpü
iyi koyamadým, belli oluyor“ diye
düþünmüþ. Çukuru daha belirsiz
duruma getirmek için ota çöpe
yaklaþýrken, hop kendi açtýðý
çukura düþmüþ.
Keloðlan koþarak gelmiþ.kör
hacý‘yý çýkarmýþ. Baþlamýþ onunla
alaya:
Seni saymam sayýya
Benzettim yampiri ayýya
Kendi açtýðýn kuyuya
Düþersin de kör hacý
Kör hacý cevap vermeden
ayrýlýp gitmiþ. Kendi oyununa
gelmesini
hazmedememiþ.
Keloðlan‘dan
öç
almayý
düþünmüþ.
Ortalýk
kararýr
kararmaz mezarlýða koþmuþ.
Topraða yeni verilen bir ölüyü
çýkarýp getirmiþ. Keloðlan‘ýn
penceresinden içeri Atmýþ.
Sonra sokaklarda dolaþýp
söylenmeye baþlamýþ:
--keloðlan cinayet iþlemiþ.
Evinde
bir
ölü
saklýyor…
Keloðlan kör hacýnýn kendisine
bir kötülük edeceðini bildiði için
hazýrlýklýymýþ. Çarþýdan bir takým
elbise almýþ. Ölüye giydirmiþ.
Eþeðiyle kör hacýnýn tarlasýna
getirmiþ. Ölünün aðzýna bir
sigara yakýp vermiþ, eþeðin
üstüne oturtmuþ.Eþek baþaklarý
yemeye baþlamýþ,
Kör hacý‘ya haber vermiþler:
sayfa
16
adamýn
biri eþeði
s e n i n
tarlaya
sürmüþ,
o t l a t ý y o r.
Kendisi
e þ e ð e
kurulmuþ sigara tüttürüyor…
mal canlýsý kör hacý deliye
dönmüþ. Sopayý alýp koþmuþ. Bir
taraftan da baðýrýyormuþ:
---Hey…
Buðdayýmý
yedirme… eþeðini çek, sür git.
Adam oralý deðil.
Adamýn vurdumduymazlýðýna
iyice kýzmýþ. Sopayý bütün gücüyle
kafasýna vurmuþ. Sopa kýrýlmýþ,
ölü yuvarlanmýþ. O sýrada
keloðlan saklandýðý yerden çýkýp
gelmiþ. Baðýrmaya baþlamýþ:
---O benim gözü görmez
kulaðý duymaz misafirimdi. Onu
öldürdün.
Keloðlan‘ýn sesine komþular
yetiþmiþler. Ýki tutam baþak için
adam öldürdü diye Kör Hacý‘ya
kýzmýþlar. Sonra tutup kadýya
teslim etmiþler.
Keloðlan yine söylemiþ:
SENÝ
SAYMAM
SAYIYA:
BENZETTÝM MANKAFA AYIYA
KENDÝ
ETTÝÐÝN
OYUNA
GELÝRSÝN BE KÖR HACI
Kör hacý yine kendi oyununa
geldiðini anlamýþ. Anlamýþ ama
ne fayda. Ýþ iþten geçmiþ. Kötü
komþudan kurtulan mahalleli
düðün bayram yapmýþ. Yel
üfürdü, sel götürdü. Bir masal da
burada bitti.
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
YAÞAM
SEZEN AKSU’DAN BEKLENEN ALBÜM:
Þarký Söylemek Lazým
Sezen Aksu’nun „Þarký
Söylemek Lazým“ isimli yeni
albümü üç yýllýk bir aradan
sonra DMC etiketiyle 22
Mayýs Çarþamba günü
müzik marketlerdeki yerini
aldý.
[email protected]
KÖÞKE TAÞINIYOR
S
eksi pop
þarkýcýsý
Jennifer
Lopez, Miami
Beach’te 9.5 milyon
dolara muhteþem
bir malikane satýn
aldý. 1.000 metrekare
geniþliðinde, 8 odalý,
þömineli pembe
renkli malikanenin
dev yatlarýn bile
yanaþabileceði
geniþlikte bir de
iskelesi bulunuyor...
Jennifer Lopez
9.5 milyon dolarlýk
malikane satýn aldý
Seksi pop þarkýcýsý Jennifer Lopez, Miami
Beach’te 9.5 milyon dolara muhteþem bir
malikane satýn aldý.
1.000 metrekare geniþliðinde, 8 odalý, þömineli
pembe renkli malikanenin Biscayne körfezine
baktýðý bildiriliyor. Bahçesinde büyük bir yüzme
havuzu bulunan malikanenin, dev yatlarýn bile
yanaþabileceði geniþlikte bir de iskelesi bulunuyor.
Villanin çevresi mahremiyeti saðlamak amacýyla 4
metre yüksekliðinde duvarlarla çevrili.
Jennifer Lopez’in malikaneyi otel iþletmecisi
Pier Francesco Bennati’den satýn aldýðý belirtildi.
Lopez’in komþularý arasýnda Ricky Martin, Bee
Gees, Lenny Kravitz ve Robin Gibb bulunuyor.
Jennifer Lopez’in taþýndýðý bölgede daha önce
oturan yýldýzlardan Madonna, Sylvester Satollone
ve Cher birkaç yýl önce buradan taþýnmýþtý.
Sezen Aksu’nun Kanlýca’daki
evinin kapýsýyla açýlan
CD’nin kartonetinde Sezen’in
farklý fotograflarý yer alýyor.
Albümde söz ve müziði
Aksu’ya ait olan 8 yeni
parçanýn yaný sýra daha önce
Müslüm Gürses’in yorumladýðý
sözleri Ali Avaz’a, bestesi
Mustafa Sayan’a ait olan
„Tanrý Ýstemezse“, bir Þehrazat
anatçýnýn CD tasarýmý farklý þarkýsý olan „Su Gibi“ ve Onno
konseptiyle hemen dikkat
Tunç besteleri olan „Seni
çekiyor
Ýstiyorum“ ve „Deli Gönlüm“
Sezen Aksu’nun „Þarký Söylemek
isimli parçalar yer alýyor.
Lazým“ isimli yeni albümü üç yýllýk bir
Albümdeki diðer parçalarýn
aradan sonra DMC etiketiyle 22 Mayýs isimleri ise þöyle: „Þarký
Çarþamba günü müzik marketlerdeki
Söylemek Lazým, Ýstanbul
yerini aldý.
Ýstanbul Olalý, Savaþma
Sanatçýnýn CD tasarýmý farklý
Seviþ Benle, Nihayet, Dansöz
konseptiyle hemen dikkat çekiyor.
Dünya, Güngörmemiþler, Þen
Þarký, Kýran
Karaca, Tuba Önal, Handan Çivicik,
Kýrana“. Albümde
Zeynep Casaline, Nurcan Eren, Bahar
iðne ucu ile...
ELÝF KAYA
Sezen’in fotoðraflarýný
Þimþek eþlik ediyor.
Yaþar Gaga çekti.
Sezen Aksu’nun ilk klibi albümün
Düzenlemeler Kývanch isim parçasý da olan „Þarký Söylemek
K., Erdem Yörük, Ayda Lazým“ isimli þarkýya Umur Turagay
Sevgisiz bir dünya
Tunç ve Aytuð Yargýç’a tarafýndan çekilecek. Doðan Music
düþünemiyorum
ait. Sezen Aksu’ya
Company yetkilileri çekim tarihi için
insani iliþkilerde
vokallerde Fuat Güner, acele edilmediðini bu konuda daha
Cihan Okan, Levent
sonra ayrýntýlý bilgi verilebileceðini
avaþ
yavaþ
Yüksel, Sertab Erener,
belirtiyorlar.
kaybolan insan
Özkan Uður, Iþýn
iliþkilerine ne
demeli...
Günümüzde
eski dostluklar aranýr oldu. Çünkü Toplumsal
olarak deðer verdiðimiz dostça iliþkiler bir bitiþin
eþiðine gelmiþ. Ýnsanlarýn birbiriyle olan diyaloglarý
nerdeyse yok olmuþ.
on bir araþtýrma uzun
sahibi olup olmadýklarýný kaydetti.
Bireyselleþiyor muyuz yoksa! „Avrupa yaþam
boylu erkeklerin, kadýnlarýn Ardýndan elde edilen bu verilerle,
þartlarý bizleri egoistleþtiriyor mu“ diye bir soru
ilgisini daha çok çektikleri
söz gelimi, daha
geliyor akýllara. Galiba bizler aramýzda ki sevgi
için, çocuk sahibi olma açýsýndan kýsa yakýn bir geçmiþte
baðlarýmýzý yitiriyoruz. Evet sevgi diyorum çünkü
boylu hemcinslerine kýyasla daha
doðanlarýn daha iyi
insan doðasýnýn en güzel ve en deðerli kaynaðýdýr
þanslý olduklarýný ortaya koyuyor.
beslenme ve bakým
sevgidir. Günümüzde bu kavram farklý yorumlarla
Kadýnlardaki bu eðilim günümüzde
sonucunda daha
kendisini açýk bir þekilde gösteriyor.
bile erkekler üzerinde evrimsel bir
uzun boylu olma
Sevgi adý altýnda bu gün sayýsýzca yuvalar
baský oluþturabilir.
eðilimi gibi etmenler
daðýlýyor, yýkýlýyor, acý çekiliyor ve hayal kýrklýðý
Daha önce gerçekleþtirilen bir
karþýlaþtýrýldý.
yaþanýyor. Ne anlýyoruz? Bilerek veya bilmeyerek
araþtýrmada, Liverpool Üniversitesi
Sonuçta, çocuksuz
hayati kedimize zindan ediyoruz. Bu nedenle sevgiyi
evrimsel ruhbilim uzmaný Robin
erkeklerin genelde
dýþardan ve baþka yerlerden arayanlarýn sayýsý az
Dunbarerkek ve kadýnlarýn eþlerinde
bir ya da daha
deðildir. Bunun en yakýcý örneklerini çevremizde
ne tür özellikler aradýklarýný görmek
çok çocuðu olan
görebiliyoruz, ki bizlerde de sevginin eksikliði az
üzere arkadaþ bulma ilanlarýný taradý. erkeklerden çok daha
deðildir. Her þeyden önce sevgi insanýn kendi içinde
Bu tarama sonucunda erkeklerin
kýsa olduklarý görüldü.
ve ruhundan olmalý. Bir bakýþla, bir görmeyle „seni
yalnýzca uzun boylu olduklarýnda bu
Dunbar‘a göre bu
seviyorum“ diyenler de az deðil. Sevmek ve sevgi
bilgiyi ilana yansýttýklarýna tanýk oldu.
durum kadýnlarýn
bu kadar kolay ve ucuz mudur? Hayýr, sevgi emektir,
Kýsacasý, arkadaþ arayanlar yalnýzca
uzun boylu erkekleri
sevgi mücadele ister, savaþ ister. Her þeyden önce
olumlu niteliklerini sayýyorlardý.
yeðlediklerinin bir
karþýlýklý saygý güven, karþýlýklý deðer ister. Sevgide
Bunun üzerine Dunbar þöyle bir
kanýtýydý. Dahasý, bekâr erkeklerin evli
çýkarýn yeri yoktur. Sevgi kutsal bir deðer olarak
sonuca vardý: Kadýnlar uzun boylu
hemcinslerine oranla daha kýsa boylu
algýlanmalýdýr, korunmalýdýr.
erkeklere daha çok ilgi duyduklarýna
olmalarý da bu görüþü destekliyordu.
Hangimiz yanýlmadýk, hangimiz zaman zaman
göre, bu erkeklerin çocuk sahibi olma
Kadýnlarýn uzun boylu erkekleri
hayal kýrýklýðýna uðramadýk var olan iliþkilerimizde.
olasýlýðý da daha yüksek olmalýydý.
yeðlemelerinin birçok nedeni olabilir.
Sözüm ona sevgiliyle baþlayan ve sonu hüsranla
Dunbar bu görüþünü kanýtlamak
Toplumda boylu poslu erkekler
bitten evlilikler, arkadaþlýklar, dostluklar vs.
için iki meslektaþýný da yanýna
genellikle varsýllýk, baþarý ve iyi saðlýkla
günümüzde yoðunca yaþanýyor, hepimiz çok iyi
alarak bir araþtýrma baþlattý. Bu
özdeþleþtirilirler. Ancak böylesi bir
biliyoruz. Hatalý iliþkilerden dolayý bir çok insan
araþtýrma kapsamýnda, 1983-1989
etkinin son derece yaygýn olmasý
doðru olmayan durumlar içine girmiþ ve kýsa bir
yýllarý arasýnda zorunlu olarak týbbi
kadýnlardaki bu eðilimin genlerde
süre sonra ne yazýk ki acý bir sonla bitirilmiþtir.
incelemeden geçen, yaþlarý 25 ile
programlanmýþ olabileceði görüþünü
Ýlk baþta sevgisi uðruna hiç bir fedakarlýktan
60 arasýnda deðiþen 4400 saðlýklý
doðuruyor. Bu tür bir programlama
kaçýnmazken bir bakýyorsun ki bu güzel duygunun
erkeðin kayýtlarý gözden geçirildi.
avlanmayla geçinen toplumlarda
yerini nefret, kin öfke ve hata düþmanlýk almýþ. Ýki
Ekip deneklerin boylarýný ve çocuk
uzun boylu erkeklerin daha güçlü ve
taraflý birbirlerine acýmazsýzca yüklenir. O, onu
suçlar, o onu! Gerçek haklý kim bu bilinmez. Herkes
kendi acýsýndan haklýdýr.
BULMACA
Sonuçta kendimizi kandýrmanýn ve aldatmanýn
bedelini öderiz. „Nerede yanlýþ yapýldý“ sorusu
aklýmýza hiç gelmez. Bir bütün olmasa da genelde
insanlara karþý güvenimizi yitiririz. Ýçten içe
düþmanlýk besleriz. Daha yaramýz kapanmadan
yeni arayýþlar içine girerek ayný hatayý bir çoðumuz
tekrar yaþarýz.
Her þeyden önce bir insan kendisiyle barýþýk
olmalý ve insani deðerleri sevip saygý duymalý. Biz
insan olarak bir baþkasýný sevmeden önce ilk baþta
kendimizi sevmeliyiz. Saygý duymalýyýz, eðer biz
bunu kiþisel olarak uygulamazsak bir baþkasýnýn
bize karþý saygýlý olmasýný da beklemek yanlýþ olur.
Kendimize saygýmýz ve sevgimiz yoksa bir baþkasýný
da sevemeyiz, saygý duyamayýz.
Ýnsan iliþkilerinden gerçek sevgiyi yakalamak
zordur. Her insanýn içinden bitmez tükenmez bir
sevgi kaynaðý vardýr. Çoðu zaman yanlýþ yere
kanalize ederiz. Bu konuda hiç bir fedakarlýktan
çekinmeyiz ne gerekiyorsa yaparýz. Asýl hak edene
deðil de hak etmeyene zorla vermeye çalýþýrýz.
Unutmayalým ki her kesin kendisine göre bir sevgi
anlayýþý ve arayýþý vardýr. Önemli olan gerçeði
yakalamak ve yaþatmaktýr. Sevgi olmazsa insanýn
da bir deðeri olmaz. Bu konuda önce kendimizde
köklü bir savaþ vermeli akla karayý seçmeli ki
saðlam ayaklar üstünden durabilelim. Çünkü sevgi
insanlýðýn en deðerli temel yaþam kaynaðýdýr.
Sevgide; hor görmek, kullanmak, aþaðýlamak,
aldatmak ve hile yoktur. SEVGÝ bir su kadar berrak
ve temizdir.
Unutmayalým ki sevgiyi yaratanda bizleriz
güzelleþtiren de çirkinleþtirende yine bizleriz.
Önce kendimiz yürekten baþkalarýný sevmesini
bilelim daha sonrasý kendiliðinden gelir.......
[email protected]
S
Y
KISA BOYLU ERKEKLER HOR GÖRÜLÜYOR
S
bu iþe daha uygun olduklarý dönemde
gerçekleþmiþ olabilir.
Dunbar
bu araþtýrma
sonucunda bilim
adamlarýnýn,
cinsel seçimin
davranýþ biçimini
etkilediðine
inanacaklarýný
ümit ediyor
ve ‘‘Toplumsal
bilimlerde insanlar
evrim ilkelerinin
davranýþ biçemini
etkilediðine
pek inanmak
istemiyorlar.
Araþtýrma
sonuçlarý sanýrým
bu eðilimi deðiþtirecek‘‘ diyor.
Dunbar‘ýn araþtýrmasý uzun boylu
erkeklere gösterilen ilginin kadýnýn
seçim yapamayacaðý durumlarda
yok olduðunu da ortaya koyuyor.
30‘lu yýllarda doðan erkekler evlilik
piyasasýna II. Dünya Savaþý‘nýn hemen
ardýndan girdiler. Bu dönemde
erkeklerin sayýsý her zamankine
kýyasla daha düþüktü. Bu yüzden,
kýsa ya da uzun boylu olsun, tüm
erkekler çocuk sahibi olma açýsýndan
ayný oranda þanslýydýlar. Kadýnlar
bulduklarýyla yetinmek zorundaydýlar.
SOLDAN SAÐA
sayfa
17
HÜSNÝYE ERGÜN
Berliner Love Parade
Berlin’deki Sevgi
Geçidi
1
4cü tekno müzik
þöleni
“Barýþa
acýlan kapý (Tor
zum Frieden)” þiarý altýnda
Berlin`de gerçekleþtirildi. Þölen öncesi haberlerde yer
alan „terörist saldýrýlarýn” olabileceði söylentisi katýlýmýn
geçen yýla nazaran düþük olmasýna neden oldu.
Geçen yýl 1 Milyonun üzerinde kiþi bu geçite katýlýrken
Berlin polisi bu yýlki geçide 500 ila 600 bin insanýn
katýldýðýný açýkladý.
Nedir bu sevgi geçidinin (Love Parade`nin) özelliði?
Bilindiði gibi Almanya`nýn her köþesinden tekno müzik
severleri býr þehirde toplanýr sabaha kadar dur durak
bilmeden dans ederler. Nedir bunda yazýlmaya deðer
veya ilginç olan diyeceksiniz? Ýlginç olan büyük bir insan
kitlesinin nasýl delice ve müsrif bir þekilde hem fiziki
güçlerini hem de ekonomik vede tabiat-cevre gücünü
sorumsuz bir þekilde tüketmesi, bundan da delice
zevk almasý. Katýlýmcýlarýn kýlýk kýyafetinden baþlarsak,
olduðundan fazla çýplak vücut gösteren, giydikleri pelüþ
külotlar, Ýskoçya etekleriyle dolaþan baylar, acayip
ayakkabýlar, renga renk saçlar ve yine öyle renga renk
boyalara bürünmüþ yüzler ve vücutlar. Bunlarýn yaný
sýra su gibi içilen alkol, alýnan uyuþturucu, hem de her
çeþidinden. Alkol ve uyuþturucu kullanarak vücutlarýný
müzik eþliðinde sabaha kadar ayakta tutmaya çalýþan,
konuþmasý ve davranýþlarý kontrolünün dýþýna taþan,
çýlgýnca kendinden geçen, bu insanlarýn eðlenme tarzý.
Daha mütevazý bir þekilde, kýrýp dökmeden, çevreyi
kirletmeden arkalarýnda bir çöp daðý býrakmadan,
binlerce Euro`yu telef etmeden eðlenmek varken, bu
arada olan yaralanma ve kazalarý da unutmadan,
ayrýca geçit bitip eve dönüldüðünde en az bir hafta bu
tahribattan dinlenip kendine gelmeye çalýþan o vücut
ve kafalarý da unutmadan….…
Geçit sonrasý bazý otobanlarda yapýlan trafik
kontrollerinin sonucuna bakalým: sadece otoban 24`te
11 kan testi- alkol nedeniyle, 36 sürücü uyuþturucu etkisi
altýnda, Hamburg tren garýndaki kontrollerde (Berlin’e
gitmekte olan Raver`lerden) 2 kiþi tutuklanmýþ 44 kiþi
hakkýnda suç duyurusunda (Anzeige) bulunulmuþtur.
Polis memurlarý 220 Ecstay-uyuþturucu tabletleri, 60
gr. Marihuana, 40gr. Haþhaþ ve
105 gr. Amphetamine denilen uyuþturucu maddeleri
ele geçirmiþtir. 176 erkek 8 kadýn uyuþturucu ve hýrsýzlýk
suçundan yakalanmýþlardýr (yapýlan kontrollerinde
sýnýrlý olduðunu hatýrlatmada yarar var).
40 Arabadan (Love-Trucks) 9,5 saat boyunca
1 milyon Watt
elektrik harcanarak ýþýklandýrma,
seslendirme v.s. yapýlmýþtýr. 2000 polis memuru o gün
için görevlendirilmiþtir.
Özel arabalarýyla gelenlerin yaný sýra Berlin’e 134
özel tren seferleri normal tarifin dýþýnda konulmuþtur.
Bu eðlence süresince 463 kiþi (Raver) hastahanelik olup
hastahanede tedavi- 3985 kiþide eðlence alanýnda
týbbi yardýn görmüþlerdir, o gün 899 saðlýkçý, 45 doktor
ve 5 rahipçe (pastor) görev almýþlardýr. Eðlence sonrasý
Berlin þehir temizleme merkezinden 570 iþçi 245 özel
çöp arabalarýyla yaklaþýk 150 ton çöp temizlemek
zorunda kalmýþlardýr.
Bütün bu tablodan sonra bunlarý gerçekleþtirmek
için harcanan paralarýn miktarýný oturun da sizler
hesaplayýn sayýn okuyucular.
Dünyamýzýn diðer ucunda insanlar açlýktan,
sefaletten ölürken, Afrika’daki çocuklar açlýk yüzünden
þiþmiþ karýnlarýný bacaklarý üzerinde taþýyamaz hale
gelmiþken, Latin Amerika’da insanlar yokluktan
dükkanlarý yaðmalarken, Rusya’da yaþlý nineler
çöplükte bir parça küflenmiþ ekmek ararken…
..sýralanacak bir çok örnek varken, bu savurganca
eðlenme tarzýný görüp de yüreði sýzlamayan, bu neden
böyle sorusunu sormayan var mý acaba?
1- (1894 - 1960) Eve Düþen Yýldýrým
(roman), Eski Resimler (öyküler),
Muharrir (inceleme) gibi yapýtlarý
bulunan yazarýmýz. 2- Benzodiapezin
öbeðinden, kimyevî yolla elde edilen
ve ruhsal çöküntü iyiletiminde kullanýlan
ilâç - Boþanma. 3- Arka, sýrt - Ýsim
- Ýzmir‘in bir ilçesi. 4- Kasýk - Bir þeyin
niteliklerini övme - Kuzu sesi - Doðu
ülkelerinde, yerli beyler ve Kýrým giraylarý
için kullanýlan san. 5- Alýþkanlýkla sýk sýk
yinelenen gülünç, sýkýcý söz ya da el, kol,
yüz hareketi - 1960’lý yýllarýn baþlarýnda
doðan Jamaika müziði - Ur- Sanzatunun
kýsa yazýlýþý 6- Buda/ Konfüçyüs’çü
mutluluk tanrýlarýndan biri - Bir nota
- Verme, ödeme. 7- Ateþle yumuþatýlýp
çekiçle dövülerek türlü biçimlere sokulan
demir çubuk - Kimi çiçeklerin miskle
karýþtýrýlýp dövülmesinden elde edilen
kokulu özdek. 8- Aracý - Utanma,
utanç duyma - Belirti, iz - Üzme, üzüntü
verme. 9- Bir tür þekerleme - Kendisine
inanýlan kimse. 10- Akdeniz bölgesinde
bir akarsu - Ýki düzlemin ya da iki
doðrunun kesiþimi. 11- Bir harf üzerine
konulan im - Kokarca cinsi etçillerden
elde edilen kürk. 12- Yüzyýlýn kýsa yazýlýþý
- Bir þeye karþý isteði olan. 13- Görüntü
ve sesleri kaydedip ekranda gösteren
aygýt - Okyanusya‘da bir devlet - Küçük
bir limon cinsi. 14- Selçuklu Devleti‘nin
yýkýlmasýndan sonra, Orta Anadolu‘da
kurulan beyliklerden biri - Bir renk
- Bir tür yumurtalý süt tatlýsý. 15- Kuþku
- Lâboratuvar maþasý - Ýki büyüklük, iki
nicelik arasýndaki baðýntý.
YUKARIDAN AÞAÐIYA
1- (1929 - 1993) Türk halk bilimcisi,
müzikçisi ve saz sanatçýsý - Sözcüklerin
sonuna gelerek “gibi” anlamý veren
bir benzetme ilgeci. 2- Zonguldak
yöresinde oynanan bir halk oyunu - Bir
göz rengi - Od, alaz. 3- Hileci olma
durumu - Gök gürlemesi - Düzen, hile.
4- Asarak öldürme cezasý - Çalýþkanlýk,
etkinlik. 5- Biçim deðiþimi, dönüþüm.
6- Düz dokunmuþ, açýk saman
renginde bir tür ipek kumaþ - Yemiþlerde
çekirdekle kabuk arasýndaki bölüm - Bir
binek hayvaný. 7- Tekil birinci kiþi iyelik
eki - Bir haber ajansýnýn kýsa yazýlýþý
- Daha çok hekimlik ve fotoðrafçýlýkta
kullanýlan, hayvanlarýn deri, kemik ve
kýkýrdaklarýndan elde edilen saydam,
renksiz, kokusuz bir özdek. 8- Hoþgörülü,
açýk yürekli, güvenilir kimse, gönül eri
- Gök - Zaman. 9- Radonun simgesi
- Bizmutun simgesi - Ýkinci Dünya Savaþý
sýrasýnda Alman Hava Kuvvetlerince
kullanýlan bombardýman uçaklarýna
verilen ortak ad. 10- Gözleri görmeyen
- Deride türlü nedenlerle oluþan kaþýntýlý
döküntüler. 11- Sakallý akbaba, karakuþ
- Ana babaya baþ kaldýrma. 12Sýðýrtmaç - Baba -Hollânda‘nýn plâka imi
- Yunan abecesinde bir harf. 13- Tanrý
- Kanada‘da yaþayan yerli boylardan
biri. 14- Hanlarýn baðlý olduðu devlet
baþkaný - Bunaltma, tedirgin etme Üstü kapalý olarak anlatma. 15- Dede
Korkut öykülerinden birisinin kahramaný
- Ýnanç.
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
OKUYUCU
GÖZÜYLE
H
er þey büyük bir sýkýntýyla
geçeceðini
sandýðým
uzun bir tren yolculuðu
ile baþladý. Bu uzun saatleri nasýl
geçireceðimi
düþünürken
Trene
binmeden önce gazetelere göz atmak
istedim.Uzun zamandýr takip ettim ama
artýk hiç bir þey öðrenemedim,bana hiç
bir deðeri olmayan ayný konularý, devamlý
ayný. Tabiri caizse insaný sömüren
boþ kalemleri okumak istemiyor ve bu
konudaki rahatsýzlýðým uzun zamandýr
devam ediyordu. Adýný ilk defa duyduðum
DEM gazetesini aldým.Trene bindiðimde
fazla seçeneðim olmamasýna raðmen
yinede bir kaç gazete daha alabilirdim
diye düþündüm. Hikaye burada baþlýyor.
Tren hareket ettiði an gazetenizi ilk
sayfasýndan itibaren okumaya baþladým
Okudukça yavaþlýyor, neredeyse her
cümlede duraklýyor, konular üzerinde
düþünüyor, muhasebeler yapýyorken bir
anda trenin bir durakta mola vermesiyle
bende baþýmý kaldýrýp inanýn derin bir
mutluluk ifadesi ve bir rahatlama iç
çekiþinden sonra elimdeki gazetenin
bir hazine olduðuna karar verdim. Beþ
saat boyunca DEM Gazetesi elimden
düþmedi cümlesinde yoðunlaþtýðýný
anlayabiliyorum. DEM gazetesine emeði
geçen deðerli insanlar; ben okumayý
hobi edinen bir kiþi deðil, bunu kendime
iþ edinmiþ bir insaným. Gazetenizdeki
deðerli bilgileri hele tarih konularýný yeni
bir þeyler öðrenebilmenin mutluluðu
ile sadece okuyup geçmek deðil kendi
düþünce ve dünya bakýþ açýmla birleþtirip
en sonunda hak vererek bir bilgisayar
gibi gazetenizde öðrendiðim bilgileri
beynime kodladým. Bir kaç gün süren
bu yolculuktan geri dönene kadarda
gazetenizi bir hazine gibi sakladým: Eve
döndüðümde gazetenizin inernetteki
arþivine girerek, kaçýrmýþ olduðumdan
büyük üzüntü duyduðum sayýlarýnýzý
okudum. Çevreme gazetenizi okumalarý
için tavsiyelerde bulundum.
Deðerli DEM gazetesi çalýþanlarý
çok ihtiyaç duyulduðu bir anda böyle
bir kültür sanat tarih edebiyat ve
yaþamýn gerçeklerine dair bir eser
meydana getirdiðiniz için sizlere sonsuz
teþekkürlerimi sunuyorum.
Artýk
Avrupa’da
yaþayan
insanlarýmýzýn illaki de gençlerimizin
büyük bir çoðunluðunun silkinip, kendi
kendine gelip, hayat nereye kadar
götürürse düþüncesinden sýyrýlýp bir
kenarda soyutlamaktan ziyade gerçekten
bir dünya insaný olabilmeleri için Artýk
kültür sanat ve edebiyatla yoðrulup,
tahammül ve teþebbüs kabiliyetlerine
sahip
olabilmeleri
gerekmektedir.
Buda gördüðü gibi DEM gazetesi
çalýþanlarýnýn iþ baþýndaki insanlarýnýn
bu iþe manevi dürbünlere sahip olarak
gönül vermeleriyle baþlamýþ. Ben böyle
deðerli atýlýmlarýn ve adýmlarýn bütün
Avrupa’yý saracaðýna inanýyorum. Sizler
gibi duyarlý insanlarýn çoðalmasý ve
kendi düþüncelerimizi çevremizdeki
dostlarýmýzýn tecrübeleri ile birleþtirerek
inanýyorum ki insanlarýnda elbirliði
ile dünyanýn geliþimini yakalayýp ileri
gidebilecekleridir. Zira geri kalmanýn
maliyeti ileri giderken çýkabilecek
Euro
Sayýn Dem ilgilerine
Dem gazetesinin Dr. Levevent Seçer Bey tarafýndan
tanýdým. Dem ile tanýþtým. Saygýdeðer Dost sanatçýdýr.
Levent Seçer beye þimdiden teþekkür ediyorum beni
DEM´le buluþturduðu için ve ayrýca sizlere de kalben
teþekkürler, sevgiler. Böyle kaliteli bir gazeteyle
beni baþ baþa býraktýðýnýz için binlerce teþekkürler
efendim. Her köþesi, konusu, yazýsý birbirinden güzel
özellikle Dr. Levent Seçerin Röportajý muhteþem. Sizleri
kutlarým.
Benim tanýdýðým bu insan için az bile yazýlmýþ. O
günümüzün maskaralarý içinde bence bin efsanedir.
Efendim. Sað olun, varolun DEM ilgilileri diyorum.
Yazýnýza ve dilinize, elinize saðlýk.
Her sayýsýný sabýrla bekliyorum. Baþka dostlarýmda
çok beðendiler. Buralarda Dem’ciler çoðalýyor
haberiniz ola. Biz akademisyenler olarak DEM´i her
zaman yaþatacaðýz efendim. DEM gerçekten çok
seviyeli, çizgili bir gazete Almanya’da çýkanlarýn
arasýnda en saygýnýdýr. Teþekkürler DEM, teþekkürler
Dr. Levent Seçer, saygýlarýmýzla, basari dileklerimizle
Kemal Kýþlalý
Firdevs Erkin /Kiel
BÝZÝM SAYFA
Mark ile sürülen, o yüce zavklar
Cehenneme döndü, gelince Euro
Bir dedin üstüne, bin daha ekler
Yaþamýn içine, dalýnca euro
Kontolar yetiþmez haftaya aya
Süvari olanlar, kaldýlar yaya
Koskoca þehirler, benzedi köye
Banka makamýnda, kalýnca euro
Avrupa’yý yakýp yakýp kavurdu
Sosyalamtý Afrika’ya cevirdi
Bir tek þamar ile marký devirdi
Ýzi de kayboldu, silince euro
Almanlarýn forsu, marki ile gitti
Temizlikçi Türkler yorganý sattý
Azul Kürtlerinde hevesi bitti
Yerli, yabancý, yolunca euro
Ýsçiden koparýp patrona verdi
Beyni kör olan da bu hali gördü
Simdi dolar ile yarýþa girdi
Ele iktidarý alýnca euro
Sentler doðduðunda, fenikler öldü
Maden fabrikasý mezarý oldu
Halklar aðlayýnca devletler güldü
Emekten kendini çalýnca euro
Vicdani bak euro baþa oturdu
Sabit gelirliyi yere batýrdý
Dönülmez bir yola salýnca euro
maliyetten daha fazladýr. Hiç bir þey için
geç kalýndýðý inancýnda deðilim. Bana
göre zamaný geçmek üzere olan bir þeyi
yakalamaya çalýþmak olumlu manada
acele etmektir. Bizler Avrupa’da yaþayan
insanlar olarak artýk acele etmeli,
geliþme ve yürüme kudretini kendimizde
bulabilmeliyiz ki, bizlere emanet edilen
çocuklarýmýzda gelecekte daha akýlý
olabilsinler, hele ki geliþen teknolojinin
karþýsýnda istikbale ümit ve baþarýyla
bakabilsinler.
Bu baðlamda DEM gazetesinin yeni
þartlara hakim olabilen her yaþta insanýn,
fikir, düþünce, ihtiyaç, dostluk, itimat itibar,
heyecan ve istikrarlarýyla çok büyüyeceði,
uzun ömürlü olacaðýna bütün kalbimle
inanýyorum. Ýnsanlýða has olan bütün
bu unsurlarýnda DEM gazetesiyle tekrar
canlandýðýný görebiliyorum. Baþarýnýzýn
sonsuz ve daim olmasýný arzularken
ayný zamandan DEM gazetesini evlerine
misafir eden okurlarýnýza da GERÇEKTEN
KALÝTEDEN YANASINIZ BRAVO demek
istiyorum.
Zeynep Büyük
KARLAR YAÐARKEN
Karlar düþerken
Evlerin,aðaçlarýn üzerine
Bembeyaz kaplayýþý kadar
Evreni
Sokaklarda gidiþen insanlarý
Düþünürüm
Üzerinde giyecek,evinde yakacak
Sofrasýnda sýcak bir as
Olmayanlarý…….
Sevgilisinin elinden tutup
Karlarda yürüyenleri düþünürüm
Karda oynayan bir çocuðu
Ve, yaðan karlarý
Düþüþünü………
Evreni mutlu gösterircesine
Bembeyaz örtüsünü düþünürüm
Doðayý.........
Kemal Yar
Baðýmsýzlýk, Demokrasi, Emek ve Laiklik için Mücadele
Haftasýnýn açýlýþ konuþmasýný olduðu gibi yayýnlýyoruz
Sevgili Þehit Aileleri, Emeði ile tüm
zorluklarý aþarak yaþam savaþý veren
Emekçiler, Ülkemizin güzel günlere
ulaþmasý için mücadele eden, can
veren devrimciler, yurtseverler ,
demokratik kitle örgütlerinin sevgili
üyeleri ve yöneticileri, basýnýmýzýn
deðerli temsilcileri, Deðerli Canlar,
sizleri katýlýmcý kurumlar ve tertip
komitesi adýna selamlýyorum.
Baðýmsýzlýk, Demokrasi, Emek ve
Laiklik için Mücadele Haftasý içerisinde
düzenlediðimiz mitingimize,
Hoþ geldiniz.
yükselen, þeriatçýlarýn “Yak ula yak..” nidalarý
da aklýmýzdadýr, belleklerimizdedir.
Ýþte bunlar ve benzeri bir çok nedenle
Sivas’ý unutmadýk ve unutturmayacaðýz.
Çünkü Sivas’ý unutmak; kendimize ihanettir.
Halkýmýza ihanettir.
Çünkü Sivas’ý unutmak yeni katliamlara
zemin hazýrlamaktýr. Þeriat ve Faþizme geçit
vermektir.
Bu inanç ve bilinçle; Þeriata ve Faþizme
geçit vermeyeceðiz.
Þeriatý ve Faþizmi; Avrupalýlarýn engizisyonu
gibi tarihe gömecek güç bizlerin elindedir,
kardeþ olur. Kimse konuþtuðu düden, yaþadýðý
bölgeden dolayý potansiyel tehlike sayýlmaz.
Halklar kardeþ olur, halk düþmanlarý kahrolur.
Her türlü farklýlýðýmýz kültürel bir zenginliðimiz
olur.
Ülkemiz topraklarýnda Halklarýmýz barýþ
içerisinde, yan yana , iç içe dostça yaþar.
Yaþamaya devam eder.
Örgütlü
olursak
eðer;
IMF’ciler,
TAHKÝM’ciler, HORTUM’cular, her türden
Emperyalistler ve yerli iþbirlikçileri, ülkemiz
zenginliklerini kolayca talan edemezler.
Cumhuriyet Tarihi boyunca, bu halkýn diþiyle,
bizlerin bilincindedir.
Güçlerimizi ve bilincimizi birleþtirerek,
þeriata ve faþizme karþý duracak gücü
oluþturmak, yaratmak durumundayýz.
Yaþamýn her alanýnda, demokrasi güçleri,
güçlerini birleþtirmeli ve örgütlenmelidir.
Toplumun tüm kesimleri, yani Ýþçiler, Emekçiler,
Memurlar, Köylüler, Öðrenciler örgütlenirsek
ve örgütlü güçlerimizi birleþtirirsek eðer; bir
daha Madýmak katliamýný, Çorum, Maraþ,
Gazi, Ulucan’lar ve hayatta dönüþ adýnda F
Tipi Katliamlarý yaþamayýz.
Örgütlü olursak eðer; ýrkçýlýk ve þovenizm
hayat bulamaz, çok kültürlülük çerçevesinde
Alevi Kimliði ve diðer kimlikler Anayasal
güvence altýna alýnmýþ olur ve Sivas’ýn davasý
Divana kalmaz.
Örgütlü olursak eðer; Alevi-Sünni, Kürt-Türk
týrnaðiyle yarattýðý ortak varlýklarýmýzý, yani
TEAÞ, TEDAÞ, Sümerbanklar, Eti banklar, Emlak
banklar vb.leri. Emperyalistlere kolayca peþkeþ
çekilmez, Hortumcular bir daha türemez. Tütün
Yasasý, Þeker yasasý, ülkenin ve üretenlerin
geleceðini yok sayarak, Parlamentomdan
geçmez. Ve Emperyalistlerin iþbirlikçisi, güya
milliyetçi ve güya ulusalcý partilerin maskeleri
kolay iner.
Örgütlü olursak eðer; Amerika” dan
gönderilen Derviþlerin, halka daðýttýðý
umutlarýn, Borsadaki deðerinin sýfýr olduðu
anlaþýlýr hemen. Kimse memurlara; grevsiz,
toplu sözleþmesiz, sahte sendika yasalarý
dayatamaz, Ýþçilere “sýfýr zam” öneremez.
Örgütlü olursak eðer; kriz diye, bu yoksul
halktan daha çok fedakarlýk isteyenlerin
uyguladýðý ekonomik politikalarýn, krizin asý!
S
ivas-Madýmak
katliamýnýn
üzerinden bir yýl daha geçti ve
dokuz yýl oldu. Bazýlarý Sivas
katliamýný unutturmak istiyor. Ýlgiyi azaltmak
istiyor.
Oysa bizler biliyoruz ki; Sivas’ý unutursak,
yeni Sivas’lar yaratacaklar. Týpký, Maraþ’ý
unuttuðumuzda yeni Corumlar yarattýklarý
gibi, týpký Corum’u unuttuðumuzda yeni
Malatyalar yarattýklarý gibi ve týpký Malatya’yý
unuttuðumuzda yeni Sivaslar yarattýklarý
gibi. Ýþte bu nedenle, yeni Sivaslar, yeni
Gaziler ve yeni Ümraniyeler yaþamamak için,
yaþanmasýna zemin hazýrlanmasýna olanak
vermemek, Sivas’ý unutmadýk, unutmayacaðýz,
unutturmayacaðýz.
Sivas-Madýmak katliamýnýn üzerinden
dokuz yýl geçmiþ olmasýna raðmen, her þey
dün gibi aklýmýzda ve belleklerimizdedir.
Þeriatçýlarýn “Allah adýna” can almaya
yönelik vahþi ve canavarca saldýrýlarýný, halka
bir þey olmasýn talimatlarý ile bir kenarda
duran güvenlik güçlerini; Pir Sultanýmýzýn, Sivas
caddelerinde heykelinin sürükleniþini; yangýna
20 dakika kala otel kapýsýna 20 metreye kadar
gelmiþken çekip giden Tugay Komutanýný;
Belediye Baþkanýnýn., þeriatçýlara yönelik
“Gazanýz mübarek olsun” kutlamalarýný; itfaiye
erlerinin, itfaiye hortumlarýný kesmelerini ve
siyasiler ile görevlilerin olaya müdahaledeki
aymazlýklarý, daha dün gibi aklýmýzda ve
belleklerimizdedir.
Ýnsanlarýmýzýn Madýmak’ ýn karanlýk
koridorlarýndaki
bekleyiþleri;
umutlarýný
yitiriliþleri; þeriatçýlarýn slogan sesleri; otelin
camlarýný kýran, döken kaldýrým taþlarý
ve yangýnýn baþlayýþý, oteli sarmalayýþý,
þehitlerimizi soluksuz ve nefessiz býrakarak
canlarýný alýþý ve tam da bu sýrada, dýþarýda
[email protected]
BIRILERI BIRILERINI YAZMALI
Biri yazmalý
Hüznün ezgisine karýþmýþ
Yaralý göçmen kuþlarýný
ve patikalarda yükselen
Acý sürgün aðýtlarý...
Biri yazmalý
Çýplak bebeðin gülüþüne
Nasýl damlýyor, analarýn gözyaþý
Ay ýþýðýnda gizleniyor
Diþlerde canlar
Soluksuz sürecek daha kaç gün var
Amansýz yolculuklarý...
Birileri yazmalý
Ki insanlýða sunulabilsin yürekler
Sairlerin þiirleri gibi
Olanca gücüyle...
Yetiþsin diye,yurdundan
uzaklaþanlara
Açlara,sürgünlere
Uzaklarda bululmayacaklarý
sevgiler...
Güney Özdemir
sayfa
18
Bochum
Ýbrahim Kartal
B
ochum’dan kaçar gibi ayrýldým. Tren raylarý
rüyalarýmý çiðniyordu. Bochum´dan kaçar
gibi ayrýldým. Bochum´da sen vardýn. Bochum
sokaklarýnda el ele, kol kola dolaþtýðýmýz þehir. Bochum
senin þehrindi, ikimizin þehriydi. Bu þehirde hiçbir hatýram
yoktu. Ama artý hayatýmýn en temiz sayfasýný yazmýþtýk.
Bu sayfaya hayatimizin en güzel þiirini yazdýk. Bochum
yoktu artýk benim için. O hayal ülkesini keþfeden sendin.
Yuvama gurbete gider gibi döndüm. Buraya ilk geliþimi
hatýrlýyorum. Fetih umutlarýyla bir gazaya koþuyor
hissediyordum kendimi. Dudaklarýmda senin sussuzluðun
vardý. Bu yazýmý yazarken satýrlarýmýn birbirine sarýldýðýný
hissediyorum. Neden daha önce tanýmadým seni. Aslýnda
seni daha önce tanýmalýydým. Ve artýk yanarak deðil,
tüterek yaþýyordum.
Ayni þehirde birbirleri için yaratýlmýþ iki insan yaþýyordu.
Yan yana ama birbirimizden habersizce. Kaderse
kahkahalarla gülüyordu bize. Kahkahalarýný sizde
mutlaka duymuþsunuzdur. Benim kulaklarým saðýrdýr.
Ama bakýþlarým belki de saçlarýnda, yüzünde korkak bir
kelebek gibi dolaþmýþtýr. Ama ben görmeden.
Bochum´da yalnýz seni aradým, kiminde saçlarýn
vardý, kiminde tenin, kiminde gülüsün bir parçasý. Bütün
yazdýklarým sana açýlmýþ bir kucaktý. Konuþurken hep
seni konuþuyordum. Seni seviyorum dediðim her kadýnla
sevdiðim sendin. Oysa sen yoktun.
Çok yorgun hissediyordum kendimi. Asýrlara deðil,
yalnýz sana seslenmek istiyorum. Paradan, Puldan bana
ne? Ýstiyorum ki, bütün yazdýklarým ve bütün yazacaklarýmý
yalnýz sen okuyasýn. Bütün rüyalarýmda yalnýz seni görmek,
bütün yazdýklarýmda yalnýz seni yazmak istiyorum. Bütün
þiirlerimi senin için yazmak istiyorum.
Dün aksam sesin karanlýklardan geliyordu.
Karanlýklarda bana gel diyordun. Kimseye görünmeden
gel. Ama neden böyle diyordun. Günahým deðil, gururum
olmaný istiyorum. Bütün korkularýný acýlarýný yen ve bekle
beni. Ölelim diyorsun. Yasamazsak ölelim. Ama dekorsuz
bir þekilde ölelim. Batan bir güneþ gibi deðil, poz olmadan
ölelim. Kaderin
bileklerimize taktýðý kelepçelerden
kurtulmak için ölelim.
Sana kavuþmak için senden ayrýlmak zorundayým.
Belki de kaderin aþktan intikamýdýr bu. Ayrýlýyordum
iþte senden. Birden ufkumda güneþ batýyor. Yýldýzlar
eskisi gibi parlamýyor artýk. Kaderin sunduðu kadehi
ellerimle kýrmamalýyým. Ne zamana kadar ayrý kalacaðýz
bilmiyorum. O zamana kadar yaþayacak mýyým? Þimdiden
özlüyorum seni. Sana kalbimi yollamak isterdim, ama
kalbim bende deðil ki! Baktým, göðsümde senin kalbin
çarpýyor. Onu sana yollayamam.
[email protected]
nedeni olduðu anlaþýlýr ve onun yerine örgütlü
güçlerin programý hayat bulur.
Örgütlü olursak eðer; Savaþýn deðil barýþýn,
ölümün deðil yaþamýn esas olduðu anlaþýlýr,
yaþam hakký anlam bulur, düþünceyi ifade
özgürlüðü yerleþir, geliþir, özgürleþir. Kimse
söylediði sözden, yazdýðý yazýdan, yaptýðý
notadan, seçtiði dilden ve ana dilden dolayý
suçlanamaz, insan haklarýnýn herkesin hakký
olduðu, mahkumun da, tutuklunun da, haklarý
olduðu bilinir, kabul edilir, tecrit politikalarý
uygulanamaz, Yaþam ve beden bütünlükleri
devlete teslim edilmiþ olan insanlar; F
Tiplerinde, ölüm oruçlarýnda, hayata dönüþ
operasyonlarý adý altýnda katliamlara
uðramazlar, ölüme terk edilemezler. Devletin
görevinîn dialoðu sürdürmek olduðu bilinir,
Temel insan haklarýna uygun çözümler üretilir.
Yaþamýn
durduðu
yerden,
yeniden baþlamasý saðlanýr.
Örgütlü olursak eðer; 12
Eylül hukuku bütünü ile tarihin
çöplüðüne gönderilir. Toplumun
tüm kesimlerinin ve örgütlü
güçlerinin katýlýmý ile, gerçekten
demokratik, gerçekten laik,
gerçekten sosyal ve gerçekten
temel hak ve özgürlükleri kendine
temel alan, çalýþanlardan yana
bir Anayasa yaratýrýz hemen.
Görüldüðü
üzere,
bütün güzellikler örgütlene
bilmemizden geçmektedir.
Hünkar Hacý Bektaþ Veli’nin
“iri olalým, diri olalým, bir olalým”
sözü ve Pir Sultan Abdal’ýn “Gelin
canlar bir olalým” sözü, örgütlü
toplum olmanýn gerekliliðini
yýllar öncesinden çizmektedirler.
Öyle
ise,
dertlerimizin,
dermaný
ellerimizdedir,
belleðimizdedir, yüreðimizdedir.
Gelinen
süreçte,
Sivas
katillerine 33 idam cezasý verildi.
Ama biz Madýmak katliamýnýn
perde arkasýnýn aydýnlanmadýðýný biliyoruz.
Dokuz yýl sonra, bu katillerin bu cezalarý hak
etmiþ olduklarý gerçeðine karþýn, olayýn asýl
tertipçilerinin ortaya çýkarýlmadýðý gerçeði de,
önümüzde durmaktadýr.
*! Temmuz günü “Müslümanlara” baþlýklý
bildiriyi, (-ki bu bildiri de halk Cihat ‘a davet
ediliyordu.) kimin kaleme aldýðý, kimin
çoðalttýðý, kimin daðýttýðý belli olmamýþtýr.
*Bir gün önceden Madýmak otelinin önüne
kaldýrým taþlarýný kimin yýðýp hazýrlýk yaptýðý
belli olmamýþtýr.
*Yangýna dakikalar kala, otelin içine
girerek buradaki sanatçýlara, “ burada polis
var mý, asker var mý ?” diye soran güvenlik
görevlisinin tutumunun nedeni þimdi daha iyi
anlaþýlmaktadýr.
*TBMM
Araþtýrma
Komisyonu
araþtýrmasýna göre, “Aziz Nesin’ e karþý bir
gösteri olacaðý” yolundaki istihbarat bilgisinin,
bir telefonla ve kim olduðu da bilinmeyen,
emniyet görevlisi polis memuruna ileten, Sivas
MÝT teþkilatýnýn bu aymazlýðý, katliam sonrasý
daha iyi anlaþýlmaktadýr.
*Olayý günler önceden tahrik eden,
þeriatçýlarý bu katliama özendiren, hazýrlayan
Sivas yerel basýnýn bu tutumu araþtýrma ve
soruþturma konusu dahi yapýlmamýþtýr.
*Olayýn baþ aktörlerinden, o günkü Refah
Partisi Sivas Belediyesi Encümen Üyesi Cafer
Erçakmak daha yakalanamamýþtýr.
*Dönemin Sivas Valisi hala konuþmamýþtýr.
*O günkü koalisyon ortaklarý, siyasi
sorumluluklarýný daha üstlenmemiþleridir.
*Savcýlar bir çok bulguyu Madýmak Otelinin
külleri arasýnda kaybetmiþlerdir. Belki de o
izler izlenseydi, yolumuz Susurlukla çýkacaktý,
derin devlete çýkacaktý. Bu yolda bilinçli olarak
köreltilmiþtir.
*Bütün bunlar gösteriyor ki, bu katliam
planlýdýr, bilinçlidir.
Katliamýn asýl sorumlularý açýða çýkýncaya
kadar bu sorularý sormaya devam edeceðiz.
Çünkü Sivas Þehitleri bu sorularý sormaya
devam ediyorlar. Þehit Aileleri bu sorularý
sormaya devam ediyorlar ve Türkiye Halký bu
sorularý sormaya devam ediyor. Bu sorgulama
gerçekler gün yüzüne çýkýncaya kadar devam
edecektir.
Bu 2 Temmuz gününde bir daha; bu
katliamý yeniden lanetliyor, sevgili þehitlerimizi
sevgiyle saygýyla bir kez daha anýyor, ülkemizin
güzel geleceðine iliþkin umutlarýmýzý bir kez
daha yineliyor, sizlere, basýnýmýzýn deðerli
temsîlcilerine ve her 2 Temmuz gününde
olduðu gibi bugün de seslerini sesimizle,
güçlerini gücümüzle birleþtiren dost-kardeþ
örgütlerimize;
ABKB,Ankara Barosu, Ankara Cem evleri
yaptýrma derneði, 6 Nokta Körler Derneði,
6 Nokta Körler Vakfý, BASÝSEN, Cumhuriyet
Kadýnlarý Derneði, Çaðdaþ Hukukçular
Derneði, DÝSK Genel- Ýþ, DÝSK Oley-Ýþ, Divriði
Kültür Derneði, Divriði Vakfý, Eðit Der, Hacý
Bektaþi Derneði, Hacý Bektaþi Veli Kültür Vakfý,
Hacý Bektaþi Veli Kültür ve Tanýtma Dernekleri
Halk Evleri Halk Ozanlarý Derneði Hüseyin Gazi
Derneði, Ýnsan haklarý Derneði, KESK Ankara
Þubeler Platformu, Kýzýlýrmak Köy Dernekleri,
ORVAK, Ozan Der, TAKSAV, TMMOB, Tunceli
Kültür ve Derneði Tunceli Kültür Dayanýþma
Vakfý, Tüketici Haklarý Derneði TÜMTÝS,
Uður Mumcu Vakfý, CHP-HADEP-HAK-PARÖDP-SHP-TKP’ ye çok teþekkür ediyor, Tertip
Komitesi adýna ve örgütüm Pir Sultan Abdal
Kültür Derneði adýna, hepinizi yeniden, Pir
sultan Abdal’ýn inancý, direnci ve bilinciyle
selamlýyoruz. Pirim Pir Sultan Sizlerle olsun
Saðolun....
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de
SPOR
FUTBOL YASAÐINDAN
DÜNYA ÜÇÜNCÜLÜÐÜNE
ÝLK TÜRK FUTBOLCUSU
FENERLÝ FUAD BEY’DÝ ...
bulunmadýðýndan çok sýkýntý çekerdik...“
FUAD HÜSNÜ BEY
1
900‘lü yýllarýn baþýnda Kadýköy‘de
oturan James Lafontaine adýndaki
Ýngiliz olmasaydý, Osmanlý tebasý
belki futbol topuyla daha geç tanýþacaktý. o
zaman da Galatasaray’ýn kuruluþ yýlý 1905,
Fenerbahçe‘nin kuruluþ yýlý 1907 olmayacaktý.
Belki renkleri, belki isimleri bile baþka baþka
olacaktý.
Ya da o zamanýn Kadýköy‘ünde, James
Lafontaine adlý futbol hastasý yerine George
Brown adýnda bir çim hokeyi meraklýsý baþka
bir Ýngiliz yaþasaydý belki de bugün milletçe
baþka bir spora aþýk olacaktýk. Hintliler ya da
Pakistanlýlar gibi.
Futbolu baðrýna sokan Ýngiliz James
Lafontaine, 1900‘lü yýllarýn baþýndaki
hallerini þöyle anlatýyor:
„Biz üç beþ Ýngiliz Moda çayýrýnda
bu iþe baþladýk. Ancak iki takým kuracak
sayýda oyuncumuz vardý. Ayný insanlarla
oynamaktan canýmýz sýkýlýyordu.
Lakin Türk gençlerini bu iþe teþvik
etmekten de korkuyorduk...“
Acaba
neden
korkuyorlardý?
Türk
gençlerinin
kuracaðý
takýma yenilip millete
rezil rüsva olmaktan
m ý ?
Yoksa maç sýrasýnda
aþka gelecek
seyircilerden dayak yemekten mi?
Ergun Hiçyýlmaz‘ý tanýrsýnýz. Hem iyi bir
tarihçi hem iyi bir arþivci hem de sýký Fenerlidir.
1992‘de yayýmlanan „Türk Futbol Tarihi“ adlý
çalýþmasýnýn birinci cildinde, Türklerin futbol
hevesini örnekleri ile naklederken ilginç bir
þahsiyeti tanýtýyor. ilk kez futbol sahasýna
çýkan bir Türk‘ten, Fuad Hüsnü
Bey‘den söz ediyor.
geçecek olan Fuad Hüsnü‘nün liderliðinde
birkaç delikanlý bir araya geliyorlar.
Ýstanbul‘un ilk Osmanlý takýmýný kuruyorlar.
Fuad Hüsnü ve Reþat Danyal ile birlikte
þevki Bey, Fahri Bey, Nurettin Bey, Emcet Bey,
Hafýz Mehmet ve Hafýz Mustafa kardeþler,
Kemani Nuri Bey ve Tamburacý Osman
Pehlivan. isimleri tespit edilenler bunlar.
Kadronun yarýsý o mevlide giden hafýzan
ekibi, diðer yarýsý saz takýmý gibi bir þey.
BLACK STOCKINGS
Bugünkü Fenerbahçe Stadyumu‘nun yeri o
vakitler Papazýn çayýrý diye biliniyor. Sonralarý
Onio club‘ýn mülkiyetine geçecek ve futbol
sahasý olarak kullanýlacak. Her neyse. iþte
bu çayýrýn yanýndan geçen yolun üzerinde bir
Halil Mahmudiye ilkokulu, onun da yanýnda
Hürþit Aða‘nýn kahvesi var. Fuad Hüsnü Bey‘in
öncülüðünde kurulan ilk futbol takýmýmýz
bu kahveyi kendine lokal yapmýþ. Burada
buluþup takým kurma iþini konuþuyorlar. En
önemli sorun da takýma ne isim verecekleri.
FUTBOL YASAK
Devir Sultan Ýkinci Abdülhamid Efendimizin
devri. Padiþahýmýz, halifemiz iyidir hoþtur da
biraz vehimlidir. Ahalinin „futbol bahanesiyle“
dahi olsa yan yana gelip, kalabalýk teþkil
etmesinden hoþlanmaz. „Nerede çokluk
orada þeylik...“ politikasý güttüðünden,
Müslüman ahaliden üç dört kiþinin yan yana
yürümesini bile yasaklamýþ.
Ýþte James Lafontaine‘i korkutan þey bu.
Türk gençlerini futbola alýþtýrayým derken
baþýnýn belaya girmesinden çekiniyor.
ö yüzden de maçlarýnda Türk gençlerini
oynatmýyorlar. Ama boþ bir tedbir bu.
olimpiyat oyunlarýnýn yapýldýðý stadyumun
önünde „kokoreç satmayý planlayacak
kadar“ gözü kara giriþimcilere sahip bir
milletin çocuklarýný, Abdülhamid‘in yasaklarý
durdurabilir mi?
Durduramamýþ nitekim...
Ýngilizlerin, Rumlarýn aralarýnda futbol
oynadýðý, Kuþdili, Moda, Papazýn çayýrý,
Bakla tarlasý, Taksim Kýþlasý gibi yerlere
biriken Müslüman ahali „Bu ne iþtir...“ deyip
maç seyretmeye baþlamýþ. Seyrettikçe de
iþtahlanmýþ. Yerinde duramaz olmuþ. ö
vakitler bugünkü gibi tribünlü, tel örgülü
sahalar yok. Futbol sahasý dedikleri yer dört
tarafý açýk alanlar.
James Lafontaine Ýngiltere‘ye döndükten
sonra
Daily
Mirror‘da
yayýmlanan
hatýralarýnda bu durumdan þikayet ediyor:
„Maçýn olmadýk bir yerinde, kafasýnda
fesiyle bir Türk seyirci dalar, yakaladýðý topu
tekmeleyip havaya dikmeye çalýþýrdý. Bu
yüzden maçlarýmýz sýk sýk kesintiye uðrardý. Bu
futbol heveslilerini durduracak bir polis kuvveti
Abdülhamid‘in
d o n a n m a s ý n ý n
amirallerinden Hüseyin Hüsnü Paþa‘nýn
Mekteb-i Bahriyesi‘nde (Deniz Harp Okulu)
okuyan oðlu Fuad Hüsnü Bey bilinen ilk
futbolcumuz.
Fuad Hüsnü Bey mükemmel Ýngilizce
konuþabildiði için Moda‘daki Ýngilizlerle
ahbaplýk ediyor. o zaman Ýstanbul’da futbol
topu da yok, futbol malzemesi satan bir yer
de.
Fuad Hüsnü Bey, Ýngiliz ahbaplarýndan bir
top tedarikleþip baþlýyor üzerinde tepinmeye.
Kah boþ bir arsa bulup peþinden koþuyor kah
bir duvarýn karþýsýna geçip durmadan þut
atýyor.
Papazýn çayýrý mevkiindeki bir okul duvarýný
futbol topuyla dövmekte olan Fuad Hüsnü‘yü
yakýn arkadaþý Reþat Danyal Bey görüyor.
önce hayretler içinde bir süre seyrediyor.
Sonra yanýna sokulup soruyor:
- Hayýrlar ola Fuad. Duvarý yýkmaya mý
çalýþýyorsun?
Fuad Hüsnü, yakýn arkadaþý Reþat Bey‘e
önce derdinin duvarý yýkmak deðil de futbol
talim etmek olduðunu anlatýyor, ardýndan da
bir teklifte bulunuyor:
- Neden bizim bir futbol takýmýmýz yok? Gel
biz de takým kuralým.
Reþat Danyal Bey‘in aklý yatýyor bu iþe. „Ýlk
Türk futbolcusu“ olarak tarihe
Türkiye’nin yeni idolü
Ýlhan Mansýz diðer
futbolculardan farklý
giyiniyor, davranýþlarý ile
alýþýlagelmiþ klasik futbolcu
tipinden çok bir pop star
tarzýný benimsiyordu.
Ve Türk halký ile gerçek
kucaklaþmasý Dünya
Kupasý Finalleri‘nde oldu...
S
amnsunspor‘dan
geçtiðimiz yýl Beþiktaþ‘a
transferi hayli gürültülü
olmuþtu...
Önce Galatasaray ile anlaþtýðý
duyuruldu. Sonra yolunu Fulya‘ya
çevirdi...
Bu ani dönüþümde Galatasaray‘ýn,
Gençlerbirliði‘nden transfer ettiði Ümit
Karan‘a daha fazla para vermesinin
etkili olduðu öne sürüldü. Ýlhan Mansýz
Galatasaray yönetimine kýzmýþ ve son
anda Beþiktaþ‘ý seçmiþti...
Ve Beşiktaþ onun bonservisini
Samsunspor‘dan uzun pazarlýklar
sonunda liglerin baþlamasýna iki gün
kala alabildi...
Gerçekte Türk futbol seyircisi
onu Samsun‘da oynarken pek de
farketmemiþti. Siyah beyazlý forma
altýnda golleri kadar hýrçýnlýðý ve trendi
Türkçe bir isim katiyen olamaz. çünkü Osmanlý
tebasýna futbol yasak. Padiþahýmýz, halifemiz
Abdülhamid Han, en laf anlamaz zaptiyesini
bu iþe memur etmiþ. Zaptiye Celal’in iþi Türk
gençlerine futbol oynatmamak. Ardýna taktýðý
iki tüfekli nefer ile Ýstanbul-Kadýköy arasýnda
mekik dokuyor. Galatasaray Lisesi‘nin bahçesi
baþta olmak üzere Mahmut Baba türbesini,
Papazýn Çayýrý’ný Kuþdili‘ni sürekli dolaþýp
„futbol heveslisi“ gençlere göz açtýrmýyor.
O vakit Boðaz köprüleri olmadýðýndan
karþýdan karþýya kolayca geçilemiyor. Bu
da futbol meraklýsý delikanlýlara arada bir
arsalara çýkýp top tepikleme fýrsatý yaratýyor.
Zaptiye Celal’in þerrinden korkan Fuad
Hüsnü ve arkadaþlarý kurduklarý takýma
ýngilizce olarak „Siyah çoraplýlar“ manasýna
gelen „Black Stockings“ adýný koyuyorlar.
Planlarý kendilerine de Ýngiliz süsü vermek.
Ýki üç idman yapýp, futbol topuna ayaklarýný
biraz alýþtýrdýktan sonra da Modanýn Rum
gençlerine maç teklif ediyorlar. onlarýn da
canýna minnet. Teklif kabul ediliyor.
26 Ekim 1901 tarihinde Papazýn çayýrý
mevkiinde Rum takýmýnýn karþýsýna çýkan
acemi Osmanlýlarýn iþi zor tabii. Maçý 5-1
kaybediyorlar. Bu arada Fuad Hüsnü Bey
eðrisini doðrusuna getirip bir gol atýyor ve
spor tarihine „gol atan ilk Türk“ olarak bir kez
daha geçiyor.
Ama maçýn yapýlacaðýný haber alan bir
muhbir durumu hemen Zaptiye Celal’e jurnalli
yor:
„Karþýlýklý kaleler kurup, Rumlarla ayný
kýyafet-i labis olduðu halde top endahtý ile
talim icra etmekte olduklarýndan...“
BASKIN VAR
Yani diyor ki: „Karþýlýklý kaleler kurmuþlar,
Rumlarla ayný kýyafeti giymiþler. Top oynayýp
darbe talimi yapýyorlar.“
Neferlerini toplayan Zaptiye Celal baskýna
hazýrlanýrken yakýnlarý da Fuad Hüsnü‘nün
babasý olan Hüseyin Hüsnü Paþa‘ya haber
uçuruyorlar:
- Aman Paþa, senin oðlan padiþahýmýzýn
yasaðýný dinlemeyip top oynamakta. Zaptiye
de baskýna hazýrlanmakta. Yetiþ, oðlunu
hapislere düþmekten kurtar.
Zavallý Paþa, telaþla faytonuna atlayýp
„olay mahalline“ doðru at koþtururken, Zaptiye
Celal de kendi askerini yola çýkarýyor. ikisi de
ayný vakitte Papazýn Çayýrý’na ulaþýyorlar. At
üstündeki Zaptiye Celal ile arkasýndaki süngü
takýp „Allah Allah“ nidasýyla sahaya dalan
neferlerini gören Türk futbolcular çil yavrusu
gibi daðýlýyorlar. Kimisi mezarlýk yönüne
kimisi denize doðru kaçýyor. Rumlar ise þaþkýn
seyrediyor. oysa futbol onlara da yasak ama
Zaptiye Celal‘in gücü Ýngiliz ve Rumlara
yetmediðinden sadece Osmanlý gençleri
ile meþgul. Fuad Hüsnü Bey
babasýnýn faytonunu görünce
içine atlayýp kuþça canýný
kurtarýyor. Reþat Danyal ise
yakalananlar arasýnda.
Fuad Hüsnü baskýndan
kaçýp kurtuluyor lakin eþkali
tespit edilmiþ, adý öðrenilmiþ.
Deniz Harp okulu öðrencisi
olduðundan askeri mahkemeye
çýkarýlýyor. „Padiþaha karþý
bir tertip içinde“ olmadýðýný
ispatlamak için dil döküyor.
Müstantik yani Sorgu Hakimi
olan Reþid Bey ise hayatýnda
futbol denilen þeyi duymamýþ.
„Top“ denince de Fatih Sultan
Mehmet‘in „Balyemez topu“
gibi bir þey anlýyor.
- Elinizin altýnda top da varmýþ, diye
tutturuyor.
Fuad Hüsnü Bey futbol topuyla askeriye
topu arasýndaki farký göstermek için „suç
aletini“ mahkemeye getiriyor. Böylece
müstantik efendi bunun bir gülle olmadýðýný
anlýyor. Yalnýz kafasýna takýlan bir mesele
daha var. Jurnal zaptýnda „Rumlarla ayný
kýyafet-i labis“ deniliyor ya. Buradan tek tip
forma giydikleri manasýný çýkarmakta.
Fuad Hüsnü onun da çaresini buluyor.
Müstantik Reþid Bey‘den izin isteyip futbol
kýyafetini giyerek huzuruna geliyor. Hakim,
karþýsýndaki komik görünümlü gence uzun
uzun hayretler içinde bakýyor. Sonra onun özel
bir komiteci kýyafeti giymediðine hükmediyor.
Komitecilik, ihtilalcilik ciddi bir iþ. „Bu genç
güpegündüz don gömlek gezdiðine göre
olsa olsa kafadan sakattýr.“ diye düþünüp
takipsizlik kararý veriyor. Ama Fuad Hüsnü‘ye
bir gözdaðý vermekten de geri kalmýyor:
- Kazýk kadar adamsýn. Bir de paþa
çocuðu olacaksýn. Böyle don paça gezmeye
utanmýyor musun?
Fuad Hüsnü böylece paçayý kurtarýrken
Dýþiþleri‘nde çiçeði burnunda bir memur
olarak çalýþan Reþat Danyal arkadaþý kadar
talihli çýkmýyor. Tahran Sefareti‘ne yani Ýran‘a
sürülüyor.
Mehmet Ali Erbey
B
W Zollernalb
bölgesinde Kreisliga
B grubuna 2000-2001
yýllýnda kurulup katýlan Türk Spor
Hechingen 2000-2002 yýlýnda 14
takýmdan oluþan gurubun içinde
tek Türk Spor kendisine en yakýn
rakibine 4 puan farkla birinciliði
alýp 2000-2002 –2003 yýlýnda
Kreislige A grubunda oynayacak.
sayfa
19
yorum
Yeni sezon hazýrlýklarý
G
alatasaray’da
Fatih
Terim’in göreve gelmesiyle
yeniden oluþan G.Saray bu
sezon maçlarýnýn bol gollü ve tempolu
geçeceðini gösteriyor. Hazýrlýk maçlarýnda
farklý
kazanan cimbom rakiplerinin
gözüne batýyor. Hazýrlýk döneminde
Milli
futbolculardan
Ergün
Hasan
Þaþ,Ümit Durda ve kaptan Bülent gibi as
oyuncularýndan yoksun çalýþtý.
Sarý
kýrmýzýlýlar
geçtiðimiz
yýlýn
þampiyonu ve Terim’de iþbaþýnda. Cimbom
kadrosuna 8 futbolcu daha dahil ederek
gücüne güç kattý. G.Saray Teknik direktörü
Fatih Terim kadro kurmakta bayaðý zorluk
çekecek gibi çünkü takýma dahil edile
oyuncular Muhammet Sarr, Felipe, Pinto,
Murat, Cihan, Müslüm Can, Ümit Davala
ve Bulic gibi oyunculardan kadro kuracak.
Bu kadar zengin bir kadroya sahip olan
cimbom da, Terim’in kimi kadroda tutacaðý,
kimleri kiralýk vereceði ve kimlerin kadro
dýþý kalacaðý, Terimin yönetime vereceði
rapora baðlý.
Beþiktaþ ise bu sezon daha þanslý gibi
görünüyor. Transferde bu defa çok titiz
davrandý ve hangi mevki ye nasýl oyuncu
alýnacaðýný iyi düþündü. Lucesen’in isteði
üzerine 2 Rumen golcü transfer edildi. 25
yaþýndaki Pancu ile G.Saray’ýn sözleþmesini
uzatmadýðý Radu Niculesen,
her iki
oyuncuda siyah beyaz takýma faydalý
olacak. Bu arada geçtiðimiz yýl G.Saray’da
oynayan Capone’ninde Beþiktaþ da forma
giyeceðini düþünürsek bir hayli kaliteli bir
takým meydana gelecektir.
Fenerbahçe’de tam bir karma savaþý
yaþanacak bu sezon. Futbolcularýn
antrenmandaki hýrsý bomba gibi bir
fener habercisi. Hazýrlýk maçlarýnda
rakiplerine gol yaðdýran F.Bahçe’de, fiziki
güç yardýmlaþma ve kolektif düþünce
mükemmeldi. Takýmda yeni bir yýldýz mý
doðuyor acaba! Aslýnda bu eski oyuncu
Revivo’dur, gerçekten müthiþ oynadý
Kaiserslautern
takýmýnýn
ortaklarýnda
zaman zaman savunmanýn içinde gözüktü
ve kazanýlan bütün toplarda kendini
göstererek bütün odaklarýn organizatörü
oldu. Etkili gol vuruþlarý yaptý ve pozisyonluk
paslar attý arkadaþlarýna galiba Ortginin
geliþi Revinoyu daha da hareketlendirmiþ.
Peki ortaðý bu takýma girebilecek mi?
Aslan üçlüde Mustafa, Ümit, Mirkovic(Fatih)
Jonson ön libero oynayacak. Yanýnda
Orgün ve Ravino saðda Ali Güneþ veya
Hakan solda Abdullah veya Cem, ilerde
Serhat ve Washington veya Oktay.
Bu durumda Ortega’ya yer kalmýyor.
Fenerbahçe’nin en büyük sorunda bu
olacak gibi. Ortega olmaya bilirdi bu defada
Ravivo,Yusuf ve Ogünde bu performasyonu
göremeyebilirdiniz.
Trabzon spor ise daha dinamik daha
güçlü ve takviyeli olarak yeni sezona
baþlayacak gibi Samet Aybaba G.Saray
ve Ýstanbul spordan sonra 3’lü savunmaya
geçen üçüncü takým olma yolunda.
Savunmadan Mustafa, Serkan Mehmet,
Yýlmaz’la Selahatine destek veren orta saha
oyuncularý gibi görünürde. Analsilan Suki
bu sezon lig çok zorlu geçecek ve bol gollü
olacak. Bütün lig takýmlarýna baþarýlar diler
ve maçlarýn Centilmenlik çerçevesi içinde
geçmesini umarýz.
Türkspor Hechingen þampiyon
R. Kaleli
giyimi ile dikkatleri çekmeye baþladý.
Ýlhan Mansýz diðer futbolculardan
farklý giyiniyor, davranýþlarý ile
alýþýlagelmiþ klasik futbolcu tipinden
çok bir pop star tarzýný benimsiyordu.
Ve Türk halký ile gerçek
kucaklaþmasý Dünya Kupasý
Finalleri‘nde oldu...
Sadece Türkiye deðil tüm dünyada
sempatik tavýrlarý, hýrsý, hýzý ve
fýrsatçýlýðý ile ünlendi...
Öyle ki Japonya‘da bile binlerce
kadýn hayraný ortaya çýktý...
Türkiye‘de de hayranlarýnýn sayýsýný
bir anda onlarca kez katladý...
Erkekler futbolunu beðenirken,
genç kýzlarýn yeni ilahý olup çýktý...
Þimdi herkes onu konuþuyor,
onunla ilgili deðerlendirmelerde
bulunuyor...
[email protected]
çocuklarýn boþ zamanlarýný spora
vermelerini istedi.
Kupa Rotemburg’un
Türk Spor Hechingen
teknik direktörü Özer
yýlmazla yaptýðýmýz
konuþmada
takýmýna güvendiðini
önümüzdeki sezonda
A grubunda da
þampiyonluk parolasý
verdi.
As baþkan Reþat
güler bu bölgeye
ilk gelen basýnýn
bizim olduðumuzu dile
getirdi ve bu takýmda
profesyonel Futbolculara
taþ çýkartacak oyuncularýn
olduðunu, Türk iþ
adamlarýna seslenerek
bu bölgeye el atmalarýný
söyledi. Bu güne kadar
en büyük desteði Avrasya
Touristik Gmbh uçak
þirketinin verdiðini ve
baþka þampiyonlara
da ihtiyaçlarý olduðunu
unutulmamasýný, bu
bölgelerde daha fazla
yabancýnýn olduðunu
söyledi. Baþkan Reþat
Güler gelecekte Abilerine
katýlacak alt takýmýnda
çalýþmalarýnýn bittiðini ve
Türk Ailelere seslenerek
Türk spor Hechingen yaptýðý
Turnuva iki gün sürdü. BW
Zollernalb bölgesinde katýlan Türk
takýmlarýnda geleceðin yýldýzlarý
parlýyordu. 1. günde elenen
takýmlar dostluðu býrakmayýp 2.
günde yarý finale katýlan takýmlara
seyirci desteði verdi. 3.ve 4.’lük için
mücadelede Türk spor Hechingen
3. Tübingen Türk 4. oldu. Final
oynayan Haigerloch Pamukkale TSV
Rotenburg maçý çok çekiþmeli geçti
gülen taraf TVS Rotenburg oldu.
Kupalarýný olan takýmlar
dostluðun sembolü beraberce
eðlendiler. Baþkan Reþat Güler,
bunun bir ilk olduðunu bundan
sonra çok daha iyi þeyler yapacaðýný
ve bu Turnuvalarý daha da çok
geliþtireceklerini, büyük takýmlarý da
davet edeceklerini söyledi.
RENKLER
doðuþu yaklaþýk ÝÖ 200 tarihlerine
kadar uzanýr.Bu insanlarýn nereden
geldikleri bilinmemektedir,ama aðýr
kayalarý biçimlendirmedeki baþarýlarý
ve yapý tekniklerindeki ustalýklarý
düþünülürse, ne kadar yetenekli
olduklarý anlaþýlýr.Tiahuanaco’da
birbirine kenetlenecek biçimde
dikkatle oyulmuþ dev bloklardan
yapýlma büyük taþ yapýlar vardýr.Çimu
ve Nazka halkýnýn ise yapý ve
piramitlerinde kayadan çok kerpiçi
yeðledikleri görünmektedir.
Varlýðý Roma Ýmparatorluðu
ile ayný döneme rastlayan bu eski
uygarlýklar Roma Ýmparatorluðu gibi
ÝS 200-400 yýllarý arasýnda çökmeye
baþladý ve ÝS 800’de çoðunun yerinde
20
yükleri lama sürüleri taþýrdý.
Taþ yontuculuðundaki üstün
becerilerine karþýn Ýnkalar’ýn Mayalar
gibi geliþkin araç gereçleri yoktu.Ne
bir yazý sistemleri ne de paralarý
vardý.Ýplere düðüm atarak hesap
yaparlardý.
Dünyada ilk patates üreticileri Ýnka
çiftçileridir.Öbür ürünleri
mýsýr,tatlý patates ve manyoktu.
Domuz,ördek,köpek ve lama
yetiþtirirler,lama tüyünden dokumalar
yaparlardý.
16.yüzyýlda iki kardeþ arasýnda
çýkan taht kavgasý imparatorluðu
zayýflattý.Tahtýn varisi Huascar’ý
üvey kardeþi Atahualpa hapse
attýrdý.Francisci Pizarro yönetimindeki
Ýspanyollar altýn aramak için Peru’ya
ayak bastýklarýnda tahtta Atahualpa
vardý.
Ýspanyol komutan Francisci
Pizarro,Atahualpa’yý tuzaða
düþürerek tutsak aldý.Atahualpa
hapisteyken Huascar’ýn öldürülmesi
için emir verdi.Emir yerine
getirildi;ne var ki,bunu gerekçe
gösteren Pizarro,Atahualpa’yý
idam ettirdi.Baþsýz kalan ülkeye
Ýspanyollar egemen oldular ve Ýnka
Ýmpratorluðu’nun topraklarýnýn
tümünü ele geçirdiler.
Günümüzde yaþayan Ýnka
nüfusu 3 milyondan daha azdýr.
Bugün And Daðlarý’nýn Keçuva dili
konuþan köylüleri Ýnkalar’ýn soyundan
gelir.Bunlar Peru’nun yüzde 45’ini
oluþtururlar.
iz
rin
dre
dre
sle
sle
rin
iz
www.dem-ajans.de
www.dilararesisen.com
www.dilanlogo.de
www.sevdilli.com
www.atakoyu-tatilkoyu.com
tte
ki a
ki a
güçlü kabilelere boyun eðdirdiler.Ele
geçirdikleri topraklardaki insanlarýn
bir bölümünü baþka bölgelere
sürerek baþkaldýrmalarýnýn önüne
geçerken,bir bölümünü de tarým ve
bayýndýrlýk iþlerinde zorla çalýþtýrdýlar.
Cuzco vadisinde yer alan ve Ýnka
Ýmparatorluðu’nun baþkenti olan
yada eritilmiþ metali,kalýplara dökerek
biçimlendirirdi.Kýyýnýn kuzey kesiminde
yaþayan halk,deðiþik anlatýmlý
insan baþý biçiminde çanak çömlek
yapýyordu.Ýnkalar basit tezgahlarda
çok güzel duvar halýlarý ve yaygýlarda
dokurlardý.Pamuklu dokumalarý o
kadar inceydi ki,Ýspanyollar bunlarý
ipek sanmýþtý.Kemik ve bambudan
flüt,toprak ve deniz kabuklarýndan
borazan ve tunçtan çanlar yaptýlar.
Ýnkalar düzgün ve geniþ yollarýný
taþlarla döþediler.Kayalarý oyarak
kýsa tüneller,tahtadan köprüler
yaptýlar.Geliþkin bir haberleþme
sistemleri vardý.Belli aralýklarda kurulu
posta istasyonlarýna ulaklar haber
taþýrdý.Yollarda ayrýca dinlenme evleri
de yapýlmýþtý.Tekerlek bilinmediðinden
tte
yalnýzca yýkýntýlar kaldý.Bundan
ortalama 300 yýl sonra Ýnka Peru’nun
ortalarýndaki Cuzco vadisinden indi
ve kendilerinden önce baþka halklarýn
yaþamýþ olduðu bu bölgeye yerleþti.
Ýnkalar daðlardan kýyýlara doðru
yayýldýlar.15.yüzyýlda çevrelerindeki
þefin buyruðunda 5 önder vardý ve bu
düzen hepsinin önderi ve yöneticisi
olan Ýmparatora kadar uzanýrdý.
Halk belirli bir yaþama ve çalýþma
düzenine uymak zorundaydý.Her
þey devletindi.Çocuklar ve yaþlýlar
dýþýnda herkesten çalýþmasý
beklenirdi.Tembellik ve insan
onuruna aykýrý davranýþlar aðýr
biçimde cezalandýrýlýrdý.Halk
yoksul deðildi;ama malý mülkü
de yoktu,özgürlükleriyse
sýnýrlýydý.Ürettiklerinin belirli bir kýsmýný
Ýmparatora ve rahiplere vermek
zorundaydý.
Ýnkalar,çatýlarý tahta kiriþler
üzerine saman örtülü,altýn süslemeli
büyük taþ kaleler ve tapýnaklar
yaptýlar.Cuzcu Kalesi’nin duvarlarý
tonlarca aðýrlýkta taþlardan
yapýlmýþtý ve yüksekliði 6 metreyi
buluyordu.Ýspanyollar Cuzco’daki
büyük güneþ tapýnaðýný bastýklarýnda
olaðan üstü güzellikte altýn ve deðerli
taþlarla süslü eþyalarýn yaný sýra
üzerinde Güneþ tanrýsýnýn resminin
bulunduðu kocaman bir altýn tabak
buldular.Ay tapýnaðýnda ise her þey
som gümüþtendi.Baþkentte yapýlan
büyük þenliklerde yaðmur tanrýsýna
rne
Daðlarý’nýn Ekvador’dan Bolivya’ya
kadar uzanan yüksek yaylarýnda
yaþayan Keçuvalar,Peru’nun
kuzeyindeki daðlarda yaþayan
Çavinler,Peru’nun güney kýyýsýndaki
Nazkalar ve kuzeyde kýyýda yaþayan
çimulardýr.Bu eski uygarlýklarýn
lamalar ve insanlar kurban edilirdi.
Ýnkalarýn evleri kendilerinden
önceki uygarlýklar oranla daha
küçüktü.Köylülerin evleri kerpiçten
ve saman damlýydý.Eski Mýsýrlýlar
gibi Ýnkalarda ölülerini mumyalar
yada baþka yöntemlerle korurlardý.
Ýnka Ýmparatorluðu’nun kýyý
halký bakýrý döverek kaplar yapar
inte
A
nd Daðlarý’nýn yüksek
kesimlerindeki vadilerde
yaþamýþ ve 12.-16.
yüzyýllarda büyük bir imparatorluk
kurmuþ olan Güney Amerika yerli
halkýdýr.16. yüzyýldaki Ýspanyol
istilasýndan önce,ortalama 5-10
milyon nüfuslu çok iyi örgütlü bu
imparatorluk,14. ve 15. yüzyýllarda
güçlenerek topraklarýný bu günkü
Bolivya, Peru,Ekvador ile Arjantin ve
Þili’nin bazý bölimlerini içine alacak
kadar geniþletti.
Ýnkalar’dan önce Güney
Amerika’da baþka uygarlýklar
vardý.Bunlar Bolivya’nýn yüksek daðlýk
bölgelerinde ,Titicaca Gölü yakýnýnda
yaþayan Tiahuanacolar,And
sayfa
rne
Cuzco ‘’Güneþin Kutsal Kenti’’olarak
bilinirdi.Ýmparatora Tanrý gözüyle
bakýlýr ve Güneþ’in soyundan geldiðine
inanýlýrdý.Ýmparatorun,yaþam ve ölüm
konusunda tartýþýlmaz bir otoritesi
vardý.
Ýnka’larda 10 ailelik gruplar
kendilerine bir önder seçer,önderler
bir þefin sorumluluðunda olurdu.Her
[email protected]
inte
Sayý 16
Aðustos 2002 www.dem-ajans.de

Benzer belgeler

Spekülatif Realizm ve Transendental Materyalizm

Spekülatif Realizm ve Transendental Materyalizm „Çeþitli duygu yüklü isimler altýnda, Ýsa‘dan Kur‘an‘da tam otuz beþ kez söz edilir; „Allah‘ýn Habercisi“ ve „Mesih“ gibi... Ama, Kur‘an‘ýn hiç bir yerinde Ýsa, ölümlü bir peygamberden, Muhammed‘in...

Detaylı

Güneydoğu`daki bazı Tekel binalarının Deniz Feneri Derneği binası

Güneydoğu`daki bazı Tekel binalarının Deniz Feneri Derneği binası var olan“-“Sonradan ortaya çýkan“ ikili öðretisi geliþtirilir, öðrenci tarafýndan derinlemesine kavranmasýna çalýþýlýr. Ayrýca, en önemlisi, bu iki kavramýn da üzerinde, ne adý, ne nitelikleri bili...

Detaylı