1 Sevê Evin Çiçek

Transkript

1 Sevê Evin Çiçek
9 Temmuz 1937; Makyevelizmin, kemalizme dönüştürülen
versiyonu Kürdistan’da lider kesimi yok etme de kullanılır. Alşan Bey’i,
Zarife Hanım’ın erkek kardeşine, Zarife Hanım ve Alşer (Alîşêr)
Efendi’yi, Seyd Rıza'nın oğlunu, Seyd Rıza'nın kardeşinin oğlu Reyberê
Qopo’ya öldürtmek.
Sevê Evin Çiçek
Türk devletini idare edenler 1921 Koçgiri soykırımından sonra yeni bir
Kürd ulusal gelişmesinden korkarlar. Gelişmeyi durdurmayı hedeflerler. Alşan ve
Heyder Bey’lerin ulusal duyğularını bilirler. Alşan ve Heyder Beyler ; Mustafa
Kemal’in milletvekilliği teklifini red eden, Kongre’ye değer vermeyen, itibar
etmeyen, kendilerini temsil eden parlamento olarak görmeyen, uzak durmayı
yeğleyen Koçgiri’li iki kardeş. Koçgiri bölgesindeki jenosidi bizzat yöneten
M.Kemal o günün koşullarından dolayı doğrudan bu iki kardeşi öldürtemez.
Onların mal varlıklarına el koydurtur ve sürgüne göndertir. Sürgün sonrası
Alşan-Heyder Beyler, Koçgiri’ye dönerler.
Kemalistler tarafından Kürd halkının, bölgenin hassasiyeti gözönüne alınır.
Onlar, kendilerinin doğrudan öldüremedikleri Kürd ulusunun bağımsızlığının
tutkunu, Kürd halkına kendi toprakları üzerinde özgür, bağımsız yaşamayı
yakıştıran, layık gören, osmanlı sömürgeciliğine tahamülleri olmayan bu iki
önderi, iki kardeşi bölge insanının, yakınlarının eliyle öldürtmeyi planlarlar.
Bölge insanını birbirine düşmanlaştırmak, birbiriyle vuruşturmak, intikama
yöneltmek, güvensizlik, kayğı, korku yaratmak isterler. Bundan dolayı da nasıl ki
Seyd Rıza’nın yakınlarını daha sonra Dêrsim’de taraftarları yapıp istihbaratçı, can
1
alıcı olarak kullandılarsa, Koçgiri’de de Zarîfe Hanım’ın kardeşi Gaxur’u Kürd
ulusal direnişinin önderlerinden Alşan ve Heyder Bey’leri öldürtmek için ikna
ederler. Gaxur, Koçgiri aşiretinin Îbîkî boyundandır. En önemlisi de Zarife
hanımla kan bağı vardır.
Alşan ve Heyder Bey’lerin babası olan Mistê Paşa’yı da daha önce Sêwaz (Sivas)
da zehirlerler.
Neden ; a-Mıstê Paşa’nın Mart ayındaki Kürd ulusal günlerini özel
müsabakalarla günlerce kutlatması.
b-Animizm inancına göre,-bügünkü deyimle içi boşaltılarak, özüne
yabancılaştırılarak adı Alevilik yapılan-olan ibadet günlerini, Çarşema Sur’u,
doğanın uyanışını kitlesel olarak karşılamaları, kitlesel olarak ibadet etmeleridir.
Bundan dolayıdırki « allahsız-dinsiz-kafir » olarak değerlendirmeye tabi
tutulurlar.
Mıstê Paşa, osmanlının Sêwaz-Sevastia-Sivas vilayeti yetkilieri
tarafından merkeze davet edilmiş ve yemeğine zehir katılması sonucu
öldürülmüştü. Onun aynen babaları gibi ulusal, dinsel, kültürel kimliklerine sahip
çıkan çocuklarını da yine osmanlı bürokratı, osmanlı sarayının en güvenilir
padişah yaverlerinden, T.C.ni şekillendirenlerden makyavelist Mustafa Kemal
öldürtmek için özel proğram yapar. O, asker ve siyasetçi olarak elindeki siyasi
gücü sınırsız bir şekilde diktatörlüğün geleceğini garantiye almak için kullanır. O,
osmanlı ajan-asker yetiştirme okullarında osmanlı işgalciliğinin devam
ettirilmesinin, sömürge edinme başarısının koşulunun halkları iknadan çok,
şiddet-zor kullanma yoluna başvurulmasıyla sağlandığını öğrenir. Bu anlayışı
ilke edinir ve sürekli gündemde tutar.
M.Kemal, kendisinin bizat yöneticisi olduğu ve Koçgiri’de de
kadroları bulunan « özel büro » sunun -bugünkü Ergenekon- özel kadrolarını
görevlendirir. Onlar da Gaxur’u tespit ve ikna ederler. Gaxur, kendisine verilen
proğrama göre hareket eder. Kendisine verilen bombayla 1921 Koçgiri ulusal
kurtuluş hareketinin diplomasisini yapan Alşan Bey’i öldürür. Gaxur, Alşan ve
Heyder Bey’leri birlikte öldürmek ister. Haydar Bey tesadüfen kurtulur. Daha
2
sonra Qereçayır köyünden Katuli’de Gaxur’u öldürür. Gaxur’un eliyle Alşan Bey’in
canını alanlar daha sonra Gaxur’u da öldürtürler. Pazarlıklar, projeler bilinmez.
Alşan Bey’in öldürülmesi üzerine ağıtlar yakılır. Söylenilen iki ağıttan kısa bir
kesit ;
Bejna Alşan Begê şıvlı şekır
Xadê rındiya Alşan Begê çekır.
Gaxur zalım bonbe avıt
Tılli bêçiyên Alşan Begê jêkır.
Giya rıstiye dı ber bendê
Gaxur mal şewıti
Alşan Beg ani firsendê…..
*****
Miro miro mirê miran
Tu mezine 12 aşiran…..
Alşan Bey’in mezarı yöre halkı tarafından ziyaret edilir. İnsanların
Alşan Bey’e değer vermeleri, mezarını ziyaret etmeleri Angora-Ankara’dan
Zara’da ki görevlilere emir verip, onu öldürtenleri rahatsız etmeye devam eder.
İkinci bir emir üzerine Zara’dan gönderilen topla, Alşan bey’in mezarı top atışına
tutularak yıkılır. Kendisinin bedenini bombayla parçalatanlar, mezar taşlarını da
topla parçalarlar. Koçgiri’de sürekli olarak korku üretilir ve yayılır. O Alşan Bey
ki, Sêwaz’da Mustafa Kemal’le görüşürken, « Kürdlerin kendi devletlerini kurma,
bağımsız yaşama hakları vardır. Bu haktan dolayı da sizin önerilerinizi kabul
etmiyoruz. » diyen Kürd beyidir.
Alşer Efendi’nin bir yakının anlatımları ve soyağacı.
Sosin Keleş (New-York) ; « Benim dedemle Alşer Efendi amca
çocukları, yeğendirler. Zarife Xanım, Alşer Efendi’nin hanımı, Gaxur’un kız
kardeşidir. Benim kayınpederim, Çulfan köyünden olan Gaxur’un torunudur.
Zarife Xanım, benim kayınpederimin halasıdır. Eşim, Gaxur’un oğlunun
torunudur. Gaxur’un üç oğlu var. Qollo, Remo, Axa (Eziz). Benim eşim Axa’nın
3
torunudur. Gaxur’un üç eşi varmış. Eşlerinden biri olan Pemix, babamın
halasıdır.
Alşer Efendi’nin babası bizim köyden, Kewreş’den-asimil edilmiş adı
Karataş-Azgêr köyüne taşınmış. Onlara Muso’giller denir. Alşer Efendi’nin
babasının adı Muso’ymuş. Bazı yakınlarımızda Gemecug ve Qadıkoy köylerine
gidip yerleşmişler.
Kele Çawuş, Muso, Çaqo, Heso, Gonco (dedemin babası)
kardeştirler. Kele Çawuş’un çocukları ; Nuro, Allık, Huso, Taao, Wezo. Gonco,
Kewreş köyünde kalıyor. Kardeşleri ise diğer köylere gidiyorlar. Çaxo ölüyor.
Çaxo’unu eşi, 1921 Koçgiri jenosidinden sonra her üç oğlunu alıp Canik’in
(Samsun) Bafra ilçesine gidip, oraya yerleşiyor. Sadece onlar değil, Koçgiri’den
başkaları da gitmişler.
Alşer Efendi, Azgêr köyünde doğmamış. O, Kewreş köyünde
doğmuş. Orada büyüyor ve Azgêr köyünde Gulaxa, bu isteği kabul etmiyor.
Gulaxa, Dursun Kanber’in dedesidir. Alşer Efendi, Xatun’u kaçırıyor. Gulaxa o
günün şartlarında zengin bir insan. Kızı Xatun’u bir ağayla, varlıklı biriyle
evlendirme niyetinde. Alşer Efendi onun ölçülerine göre yoksul. Bundan dolayı
evlilik istemini red ediyor. Xatun’u, Alşer Efendi’nin elinden alıyorlar. Evlilik
önleniyor. Kız kaçırma, kızın kaçması biz de çok normaldir. Bu girişim hep
anlaşmayla sonuçlanır. Bunlarda ise böyle olmuyor.
Alşer
Efendi,
Xatun’un
kendisinden
uzaklaştırılmasını
kabullenemiyor. Gulaxa’yı bir konuda suçluyor. Gulaxa gözaltına alınıyor ve
hapse atılıyor. İçerdeyken de ölüyor. Bu gelişmeden sonra Alşer Efendi’nin
babası Muso’yu Kewreş’de istemiyorlar. Tatsızlık çıkıyor. Muso, Azgêr köyünde
olan amcası Xido’nun yanına gidiyor ve o köye yerleşiyor. Çıkan gerilimden
dolayı Kele Çawuş ve Çaxo’da köyden taşınıyorlar. Îbîkê dînin oğlu Hesik, Allikê
Fatikê nin kardeşinin oğlu, çok yiğit bir erkekmiş. Artık ne oluyorsa, bu
gelişmelerden dolayı öldürülüyor.
Babam, Koçgiri jenosidi sırasında 7 yaşındaymış. Geçmişi, soykırımı
anlatırdı. Kendisi kaçakçılık yapıyordu. Çît bölgesinde tanınıyor. Kendisine Allıkê
Haco veya Qacaxçi Allık derlerdi. Güney Kürdistan’a gidip mal getirirdi. Güneye
gidişinde gidip Baytar Nurî Dêrsimî ile görüşmüş. Benim hatırladığım kadarıyla
1973 yılı olmalı. Babam, Baytar’la görüştüğünde abimin A.B.D.de okumaya
gittiğini söylediğinde, O, çok mutlu oluyor ve « Ben biliyordum ki Alşer Efendi’nin
soyundan gelenler okuyacaklar, öğrenecekler, öğretecekler ve biz kürdlerin
ulusal davasına sahip çıkacaklar. İdeallerimiz, amaçlarımız sahipsiz ve yerde
kalmayacaklar. » diyor.
Annem şimdi 90 yaşında. Bu bilgileri annemden aldım. Onun
anlattığına göre Baytar Nuri, Alşer Efendi’yi birlikte Dêrsim’den ayrılmaları için
ikna etmeye çalışmış. Ama Zarife Hanım bu isteği hep red etmiş. Kesinlikle
Dêrsim’den ayrılmak istememiş. Annem onların gidişi red ederken neler
söylediklerini, hangi nedenleri ortaya koyduklarını bilmiyor. Baytar’ın iki kızı
varmış.Kewreş köyünde yerleşik olan kabileler; Ibiki, Gegel, Pewrızi, Gamıx,
Zerıki. Biz İbiki boyundanız. »
Alşer, Alşêr, Arşer, Arşêr, Alişer, Alişêr, Alişir isimleriyle kendisinden
bahsedilen Koçgiri’li özgürlükçü için yakınları Alşer ismini kullanıyorlar. Bundan
dolayı da en doğru ismin Alşer olduğuna kanaat getirdim. Alşan Bey için
Koçgiri’de Alşan Bey denirken, T.C.deki kayıtlarda Alişan denmekte. Alşan ve
Alşer Koçgiri’ye özgü iki erkek ismidir.
Alşer Efendi 1882’de Koçgiri’nin Kewreş köyünde dünyaya geliyor. Baba
tarafından Koçgiri aşiretinin İbiki boyundandır. Sêwaz’ta (Sivas) öğrenim
görüyor. Bir süre Mustafa Paşa’nın katipliğini yapıyor. Katipliğinden dolayı
4
Koçgiri'deki aşiretler arasında tanınan, sevilen bir insan oluyor. O, otorite
sahibidir. Koçgiri ve Dêrsim aşiretleri arasında birlik oluşturandır. Akrabası olan
Zefê (Zarife) ile evlenir. Kürt dili üzerinde çalışması olur. Beyitleri ve sazı ile halk
arasında birliği ve ülke sevgisini işler. 1914’de özgür bir Kürdistan için
çalışmalara başlar. Ruslarla görüşür. Ermeni'lerle ilişki sağlar. Sêwaz, Meleti ve
Dêrsim'de çalışmaların sorumluluğunu alır. Zêrenig’de Osmanlının örgütlerini
tasfiye eder. Kürt organizasyonunu harekete geçirir. 1919’da Kürdistan Teal-i
Cemiyeti'ne bir mektup göndererek, « Dêrsim ve Koçgiri Kürdlerinin kendilerine
bağlı olduklarını » bildirir. « Tümüyle cemiyete bağlıyız » der.
Edebiyatçı, öğrenci yetiştiren sanatçı, diplomat, askeri örgütleyici,
önder olan bu Kürd aydını ile ilgili olarak atama yoluyla Büyük Millet Meclisine
çağrılanlar, mebus yapılanlar neler söylüyorlardı.
Angora’da (Ankara) Büyük Millet Meclisindeki tartışmalar sırasında;
Fevzi Efendi (Erzingan): “ ...İşte Umraniye'den Dersim dahi etkilenmiştir.
Ümraniye’de nedenler ve sebepler pek çoktur. Fakat siyasi amaç olmadığı
tahakkuk etmiştir. Birincisi Alişo gibi bir iki fesadın etkilemesinin ürünüdür...”
03. 10. 1921
Pılemori (Pülümür) idari amiri, Bursalı Emin Bey Erzincan’ı temsilen
milletvekilidir) : “...Bizim bölge arkadaşlarınca bilinen Alişir adındaki
tümör.......(....)....Bu adi haydutluğa siyasi bir renk vererek, bundan
yararlanmak amacıyla kendisi de içinde meydana atılmıştır. Fakat kalemi ile
atılmıştır....” 04. 10. 1921 (1)
Alşer Efendi bölge de idari yöneticidir. Koçgiri ulusal kurtuluş
hareketinin başlatılması için Kürdistan ordusu oluşturulur. Gelişmeler üzerine
Angora'daki yöneticiler onun idam fermanını hazırlarlar. O, sömürgecilerin
hakkında verdiği kararları umursamaz. İç ihanetler, teslimiyet sonucu birliğin
sağlanamaması ve yenilgiye doğru gidiş karşısın da Doğu Dêrsim'e çekilir.
Dêrsim'de Kürdistan devletini oluşturma girişimlerini sürdürür. Örgütleyici,
direnişçi olarak 1937 harekatın da yer alır. Ordu ve askeri planları hazırlar ve
uygular. O dönem gelişmeleri yakından izleyen yabancı ülkelerin askeri ateşeleri
gelişmeleri kendi üst birimlerine haber verirler. Bir askeri ateşenin Mayıs
1937’de hazırladığı rapor ve gerçekler ;
“Dersim gizli belge
N 141/Is
20 Mayıs 1937
ÖZEL NOT
GİZLİ
Türkiye
Yeni Kürd ayaklanamsı
İki yıldan beri, hükümet tarafından Kürtlere ilişkin olarak alınan önlemlere
rağmen, Kürdler, türkler tafından idare edilen kendi kürd bölgelerindeki türk
yönetime karşı enerjik bir biçimde karşı çıkmaya devam ediyorlar. Türk
5
hükümetinin, Kürd hanedanlarını zorla sürgüne göndermesi, onların topraklarına
zorla el koyması, aşiretler arasındaki birliği engelleme çabaları, sadece türke
karşı Kürdün kinini artırmaktan başka bir işe yaramıyor.
1936’da Elaziz’de oluşturulan ve kürd bölglelerinin yönetimi ile görevlendirilen
4.Ordu Askeri Müffetişliği hiç bir katkıda bulunamıyor. Kürd aşiretlerine ne para,
ne rüşvet ne de tehditlerle boyun eğdiremiyor, onların birliğini parçalamayı
başaramıyor.
Gerek idareci niteliği, gerekse enerjisiyle tanınan Genel Müfettiş
General Abdullah, « Kürdistan’ın bu çetin bölgesinde karayolu şebekesini inşa
ederek ve bu bölgede askeri garnizonlar kurup, köylerde jandarma karakollarını
inşa ederek Kürdistan’da temizlik hareketını gerçekleştireceğine » inanıyor.
Bunun için sarfedilen harcamalar oldukça büyük. Ama alınan sonuçlar çok az
inandırıcı.
Alpdoğan, 1937 yılının başında aşiretlere karşı son derece yuşak
davranmayı denedi ama onurlu Kürdler dünkü baskıları hemen unutamıyorlardı.
Genel askeri müffetiş, yeniden güç kullanmayı denedi. Genel Müffetiş Nisan
ayının ortalarında
beylerin, aşiret ağalarının Nazimiye’de toplanmalarını
istiyerek, onlarla bölge yönetiminin yeniden organizasyon proğramı üzerinde
fikir alış verişi teklifinde bulundu.
Kürd şefleri hiç bir kuşkuya düşmedem Nazımiye’ye geldiler. Onlar toplanır
toplanmaz Genel Müffetiş onların hepsini tutuklattı ve Elaziz’e doğru yollara
sürdü. Dersimli Kürdler, gelişmeyle ilgili olarak haber alınca silahlanıp,
tutuklananların peşlerine düştüler. Hanzan cıvarında askeri konvoya saldırlar.
Elazığ yolu üzerindeki askeri birliği ortadan kaldırdılar.
Türkler buna aniden müdahale ettiler. 4. Ordu Müffetişliği’nden iki askeri
tugayı herekete geçirdiler. Kürdlerin yaşadığı bölgeler, askerlerce işgal edildi.
Askerlerin gelişini haber alan Kürdler köylerini boşalttılar. Dağlık ve ormanlık
kesime çekildiler ve gerilla savaşına başladılar.
General Abdullah’a gelince, askeri birliklerini Nazımiye ve Kuruçan çevrelerine
çekti. Ama ayaklanan Kürdler, türklere karşı beklenmedik sürpriz saldılar
düzenliyor ve onlara oldukça ağır kayıplar verdiriyorlar. Bir kaç subay öldürüldü,
hatta General Abdullah’ın ise yaralanmış olduğu (doğrulanmadı) bildiriliyordu. Bu
saldırılarda Kürdler sayısız mavzer, 18 mitralyöz ve oldukça önemli askeri
malzemeye el koydular.
Kürdler tarafından boşaltılmış bölgelere askeri baskılar yapan kara kuvvetleriyle
işbirliği yapan hava kuvvetleri, yararlı olmayan hedefleri bombalıyorlardı.
Kuşkusuz hava kuvvetleri bombardımanları gerçekleştirdiler. Ama ormanlarda
gizlenen Kürdlere karşı bu bombardımanlar hiç de başarılı olmadılar.
Askeri otorite Dersim bölge ayaklanmasını izole etmek için çaba harcıyor ve
ayaklanmanın bütün Kürdistan’a yayılmasından korkuyor.
Olayların ağır vahimliği Türkiye kamuoyundan en ince bir biçimde gizleniyor.
Hükümet, Dersim için yeni önlemler alıyor. Dersim’deki gelişmelerle ilgili
haberlerin ülke de yayınlanmasını engelliyor. Kürd tutukluları uzun süre
gözetimde tutmaktan çekiniyorlar. Genellikle onları serbest bırakıyorlar.
6
Elaziz’in bir kaç ileri geleni İstanbul’a kaçmayı başardı. Onlar
Elazığ’a gönderilen 47 subayın Çinçinik yolu üzerinde ayaklanan Kürdler
tarafından öldürüldüklerini haber verdiler. Askeri yönetim ise öldürülen bu
subayların ailelerine henüz ölüm haberlerini vermiş değil. Şimdilik Ankara’da
Genelkurmay Başkanlığı, Dersim bölgesi hakkında bilgi sahibi olan ve bu bölge
de kullanılabilecek subayları arıyor. Zorla sürgüne gönderilen
Kürd
hanedanlarını, uzun yıllardan beri Kürdistan vilayetlerinden uzak kalanları,
Dersimdekileri pasifleştriciler olarak kullanma olasılığı düşünülüyor.” (2)
Sengal Hanım’ın anlatıklarından çıkan sonuçlar; Alşer Efendi
ve Zarife Hanım
Sengal Hanıma göre
Alşer Efendi ve
Zarife Xanım’ın
öldürülmelerini organize eden Rayvero Qoop’u öldürenler; Mîstefaê Hêmêdê
Mirzaliê Silemani ve Cebrail’dirler. Sengal Xanım, torunu Ibrahim’le yaptığı
soyleşide, Ibrahimin kendisine “Alişer hakkında birşeyler biliyor musun? Alişer
Efendi’yi gördunüz mû?” sorularını cevaplar. Bizler açısından çok önemli olan
açıklamalrda bulunur.
“Alişêr Efendi’yi biz gördük, O, Alişer Efendi zaten bir peygamberdi.
-Yanınıza geldi mi? Burada kendi gözlerinle gördün m?
Alişer Efendi? Sıma Alişer di? Alişêr Efendi ma di, u hora Peyğamber
vi, Aliser Efendi. Mı 've ho çımunê ho di, ame na Goza Xırğe, u sıro ke pırd vesa,
ame bınê Zağge uza. Uza ey kıtavê ho dêne wendene, vake, na kıtavê mı vano
ke, tı na hurendiya ho de mırena. Hama o kamo ke tu kıseno ki, Haq hêfê tu
ceno. Kıtavê ho dêne wendene.
Evet, ben kendi gözlerimle gördüm. Köprüyü yaktıkları zaman bu
Goza Xırğe’ye geldi. Zağge’nin alt kısmına gelmişti. Orada, Alişer Efendi kendi
7
kitabını okutuyordu. Diyordu ki, bu kitabım buyurur ki, sen burada, kendi
toprağında öleceksin. Ama seni öldürecek kişiden de Heq-Hak intikamını alacak.
Kendi yazdığı kitabı okutturuyordu.
-Yani onun okumuşluğu ve kitabı da mı vardı?
Kıtavê u wendisê dey bi? Hıya, wendisê ho zofo. Waxto ke
Qoçgiri qırr kerdi, u u waxt ra xelesiyo, amo wertê ma. Amo wertê yanê Avasu
de vi. Avasu ra ki amo uza. Bıraê horê vaji, ma ki cêre sime, ma tavi jümini di,
Alişer Efendi.
Evet o çok bilgindi. Çok okumuştu. Qoçgiri kırımında-soykırımında
Alişêr o vakit kurtulmuş aramıza gelmişti. Başka bir deyişle, Abbasanların
aransında idi. Abbasanların arasından oraya geldi. Kardeşime söyliyeyim. Biz
aşağıdan gittik. Biz doğal olarak birbirimizi, Alişêr Efendi’yi gördük.
-Neler söylüyordu peki?
Savatene? Sevazo, qesey kerdene, sekero, o ki nia qulê jê ma vi.
Alişêr Efendi uza vi. Alişêr Efendi ke si Holıka Gule de, uza yi ke uza mendi, uza
têpia Rayvere Qopi mılet ard ser, tı diyo nêvane Rayvero Qopi teres vi yo. Ey
mılet uzara ard , uzara yi dos kerdi vi, zona? Aliser Efendi 've Bırarzay ra 've
Cınıya ho xele day pêro, pee coy esker kotive zere, hurd bojiyê hermete nia
sıkıti vi, hurd bojiyê hermete. A yi uza kıst, zona? Mend payızo pee de, Ivraime
mı gosê ho ke? Na Hesê Sodi naniyo hona weso, u Hesê Sodi si vi, ke u vıle dey
nia gırıyoooo.... vılê dinu nia gırıyoooo.... nia amo ro zeke tı vılê de diki vısnene
'ra... Nia de, meyıtê ho nêpoe. Deme ke seyıd kerde, o gırıyo.. khul amo peyser,
hen meyıtê ho vınete, Holıka Gulera, wertalığê ma u Avasude ra. He, tu hesna?
Yi vatenê, yanê mılet vatenê, nêpoe, tavi seyıd biye, seyıd biye.
Neler söylesin. Konuşuyordu. O da bizim gibi bir insandı. Alişer
Efendi oradaydı. Alişer Efendi gidince Holıka Gulê de kalıyordu. Onlar orada
kalınca, sonra Rayvere Qop saldırıya geçiyor. Görüyor musun? Bazıları saldırıyı
yapanın Raywero Qopo teres olduğunu söylemiyorlar.
Rayvere Qop onun yerini tesbit etmişti, biliyor musun? Alişer
Efendi, yeğeni ve hanımı epeyce savaşmışlardı. Sonra askeri birlik içeri
girmişti. Zarife Hanım’ın her iki kolunu böyle kırmışlardı. Bayanın her iki
kolunu...... Onları orada öldürdüler biliyor musun? Sonra sonbaharın son ayında,
İbrahim’im, bu söylediklerimi iyi dinle kulağında olsun. Bu Hesê Sodi, burada
hala hayattadır, yaşıyor. O, Hesê Sodi, Holıka Gulê’ye gitmişti. Bakıyor ki,
Alişer Efendi’nin boynu, diğerlerin boyunları kendi kendine
kaynaşarak
kapanmış. Sanki koparılan bir horozun boynunun kaynaşan boynu gibi. Bakın, o
kadar süre geçmesine rağmen cesetleri çürümemiş. Demekki şehid olmuşlar.
Kesilen boyun kaynamış, yara üstünü kapamış, çürümemiş cesetler öyle
yerlerinde kalmışlar. Holika Gulê, Abbasanlar ile bizim Demenanlar arasında
bulunan bir yerdir. Duydun mu. Millet diyordu ki cesetleri çürümemiş. Doğal
olarak şehid olmuşlar. Evet şehid olmuşlar.”
-Ninem Melek Hanım sizinle birlikte miydi?
8
Meleke u sırede made nêviye, a endi amey vi dewa Khalike tu,
amey vi Xezeriye de vi....Ma ke vejiame 'ro Vılê Xeleku, eke esker amo,
amo, amoooo... na dina gureta, keno ke Wawele kuya, keno ke Wawele
kuyo... Na vore kınıte na Mırzali, na Seydali esti vi werte. Ey 've Hemê
Cıvê Khêji ra lekan napa, esker keno ke Boğazê Sosın kuyo, vora ha!
vora ha! some, a yinu uza de nay pa, nay pa, esker çarna 'ro têser, çarna
'ro têser, çarna 'ro têser corde çarna de Ğez. Eke esker ke çarna de Ğez.
A u esker ke cêra de, na Mırzê Sare, na Bırarzaê na Xal Hemedê Mirzê
Sili, u dırvetıno. U dırvetınê ho ma berdo pee Ğez de, kerdo zare ewk,
nia kerdo zarê sikori, têde vıneto, dı hire teney ki corde serê vınete.
Uzade u dırvetıno, horê tey fetelneme, Qorude dewa Harçık de napa,
dırvetıno. Bıraê horê vajine, ma u uza no ro. Vake, waxto ke esker coro
cera de, sezıt kerdo ke na lone de qul esto, zona? Vake, jü dest u boji
semernay wo, vake, "weyyy... vake, ez sino qula Rayverê Qopi, sino,
sino ke mı Reyvere Qop kıst, vake, ez nêson qula Demenu? sino Qula
dey, Qula Demenu nêson?" Dest u pay semernay we, vake, waxto ke
bêro, na Cıvê Xal Hemedi, na Cıv 've na Xal Mıstefay vi (Laze Hemê Mirzê
Sili, biraê Aliyo Qiz), uza leê yi dırvetın de vi. A ninu nay pa çor teney
eskeri kısti, Cıvrail ramıte ser, çheke yinu 've qaputê yinu cıra gereti, ho
esti ve leê dırvetınê ho. Ma endi kês dinu ser nêma. »
Melek Hanım o sırada bizimle birlikte değildi. O, senin dedeninHemede Senika’nın, Dr.Baran’ın babası- evine Xeceriê’ye gelmişti. Biz dağa
çıktık. Vılê Xeleku’nun oraya geldiğimizde ne görelim! Baktık ki Türk ordusu’nun
askeri gelmiş. Çok asker gelmiş ve her tarafı kuşatmışlar, ortalığı tutmuşlar.
Mahşer günü. Mîrzalî karı kazdı. Bu çocuğumuz Seydali’yi, bizi kazdığı kar
kuyusunun altına attı. Mirzali ile Hemê Cıvê Khêji ayaklarına lakanları taktılar.
Asker neredeyse Sosîn boğazına ulaşacaktı. Kar ama ne kar, insan boyu kadar
kar. Biz öyle kar da yürüyoruz. Mirzali ile Hemê Cıvê Khêji askerlerin üzerine
ateş açtılar. Askeri kesintiz ateş altında tuttular. Askerler panige kapıldılar ve
geri çekildiler. Panik sonucu Ğez’e
Askerler geri çekilince, bu Mirze Sarê-büyük dayı Xal Hemedê Mirzê Sili’nin
(Melek Hanım’ın Babası) yegeni olan Mirze Saré-, yaralıydı. O yaralı olduğu halde
biz onu Ğez’in arkasına götürmüştük. Biz onu yaralı halde kayanın kovuğuna, iki
kaya arasındaki dar bir alana (zarê Şikori) sakladık. Biz kaç sefer kendisi için
orada, onun yanında kalmıştık. Onu kendimizle birlikte gezdiriyorduk. O, Harçik
köyünde bacaklarından kurşun yarası almıştı ve yaralıydı. Kardeşime söyliyeyim.
Biz Mirze Saré’yi oraya bırakmışız. Asker geri dönüp, yukarıdan aşağı gelince,
Mirze Saré, Ciwe( Cebrail) Xal Hemedi ve Mistefa Hemede Mirzalié Silemani’ye
diyor ki, ben bu mağarada (lone) insan varlığını sezdim, biliyor musun? Mirze
Saré’yi bekleyenlerden biri Mıstafaê Hemedê Mirzalîê Silêmanî elini kolunu
sıvazlayıp, içeri giriyor. “ Weey.....diyor, ben ne göreyim. Ben Rayveré
Qop’un kulasına (saklandığı yer) girmişim. Gittim, oraya girdim. Ben
orada Raywere Kop’u (ke mı Reyvere Qop kıst) öldürdüm. Ben
Demenanların kulasına girmedim. Onun kulasına gittim.”
Yani
Demenanlarn kulasına gitmiyor. Elini kolunu sıvazlayıp gidiyor, gelmek
üzereyken, bu Ciwe( Cebrail) Xal Hemedi, bu Ciw ile Xal Mistefa Hedeme Mirzalié
Silemani nin oğlu Alyo Qiz’in kardeşi (Laze Hemê Mirzê Sili, biraê Aliyo Qiz)
orada o yaralının ( Mirze Saré) yanındalar. Orada hemen ateş açıyorlar,
Raywer’le birlikte dört askeri de öldürüyorlar. Cebrail hızlı davranıyor. Dört
askerin kaputları ile silahlarına el koyuyorlar ve kendilerini yaralının bulunduğu
kaya deligine atıyorlar. Kimse de cesaret edip onların üzerine gelemiyor.”(3)
9
Yazar Cemal Taş’ın “Roé Kirmanciyê” adlı çalışmasında Hesen
Aliê Sêy Kemal’in anlattıkları;
“Alişêr Efendi ile Zarife Xanım Koçgiri’liydiler. Koçgiri soykırmından
sonra Dêrsim’e gelmişlerdi. Daha sonra Wank’ın karşısındaki mağara da kalmaya
başladılar. Zarife’nin babasının evi yana, onun bir kadın olduğunu söylemezsin.
Fes ile puşi bağlardı. O saçlarını döndürüp fesinin altına koyardı, üstüne puşu
bağlardı. Bir düzme mermiyi böyle, diğerini şöyle
atardı. Suware almanı
omuzlarına gögsünün üstüne bağlardı. Belinde tabancası vardı. Çok güzel bir
bayandı. Üstte erkekler gibi salte, altta ise panturi giyerdi.
Alişêr Efendi biraz yaşlıydı. Çocukları yoktu. Zarifa Xanım, Koçgirili
Aşiret ağası Alşan Bey’in torunu idi. (Büyük Alşan olmalı) Alişêr Efendi ise onun
akrabasıydı. Birbirleriyle evlenmişlerdi. Onların memleketinde başkaldırı
olmuştu. Hükümete karşı savaşmışlardı. Zara’da savaşmışlardı. Bilmiyorum,
fişekleri mi bitmiş, ne olmuşsa Dêrsim’e gelmişlerdi.
Alişêr Efendi ile Zarifa Xatun aşiretler arasında barış istiyorlardı.
Gerçek ismi Alişêr Bey’dir. Kısaca Alişêr Efendi derlerdi. Alişêr Efendi çok
okumuş, çok bilgindi. O, o vakitlerde çok şeyler bilirdi, konuşurdu. Hergün defter
ve kalem elindeydi. Yazı yazıyordu. Alişêr Efendi yedi dil bilirdi. Bilge bir
insandı. Asla kötülük istemiyordu. T.C. hükümeti ile arası yoktu. Hükümet onu
Sêyd Rıza’dan istemişti. Seyd Rıza, Dêrsim bahtını yıkmadı, son gününe kadar
ona sahip çıktı.
Gafet’de kivram vardı. Bir gün Gafat’a gittim. Yol Alişêr Efendi’nin
mağarasının yanından geçiyordu. Gidip kendilerine konuk oldum. Biraz
dinlendim. Sonra tekrar yoluma koyuldum. Wank’ın karşısında Gafat’ın altında
Çermu derler, kayalığın altında mağara var, öte kısmında kaynak suyu var,
orada evini yapmıştı. Orada kalıyorlardı. Adamcağız orada üç yıl kaldı. Onlar
orada hindi besliyorlardı. Günün birinde bir hindi uçup, Wank’da geliyor.
Wanklılar gelip Cermu’da hindiyi yakalıyorlar. Onun Alişêr Efendi’ye ait olduğunu
biliyorlar. O gece orada bırakıyorlar ve ertesi sabah götürüp Alişêr Efendi’ye
teslim ediyorlar.
Her sonbahar geldiginde, Zarife Xatun Wank’a gelir, dört beş katır
ile adamları alır, Sagnk’a gider, bir yıllık yiyeceklerine yetecek kadar 40-50
teneke buğday satın alırdı. Buğdaylarını degirmende öğütür, alıp mağaraya
götürürdü.Turşmeg, Şeğank, Robaig köyleri Hesen Efendi’nin elindeydi. Bir yan
Sehu’lar, diğer yan Kudu’lardır. Hesen Efendi Kudu’lardandır. Use Seyde ise
Sexu’lardandır. Kudu ise Mameki’den biraz aşağıdadır, iniş aşağı gelindiğinde
Segank ve Tursmeg’e inilir. Ama o köyler değerli köylerdir. Dinar ve Robayig
köyleri Hesen Efendi’nin köyleridirler. Otuz, kırk marabası (topraksız köylü), üç
tane değirmeni vardı. Toprakları çoktu. Hese Misti giller tahılı ambarlara korlardı.
Onların, büyük buğday ambarları vardı. Çiçeg buğdayı ekerlerdi.
Alişer Efendi’nin eşi tahıl satın almak için Turşmeg’e gider. Zarife
Hanım gidip Şeğank’ta Hesen Efendi’ye konuk oluyor. Onlara Smailê Qeri’nin evi
denilirdi. Evleri Asurlardan kalmadır. Evlerin büyük ve yanyana üç taş sutunları
vardı. Üzerilerine ağaç atıp örtmüşlerdi. Ahırlar epeyce büyüktü. Otuz, kırk katır
bağlanırdı. Duvarların önünden hayvanların yemlikleri yapılmıştı.
Taşım
hayvanları geldiginde o ahırlara bağlardı. Ahırın üstünde ise odalar vardı. Zarifa
10
Hanım geldiginde hal hatır sorar. Hesen Efendi adamlarına gelen bayanın kim
olduğunu sorar.
-Kimdir bu bayan?
-Alişer Beğ’in eşidir. Beş yük buğday satın almak için gelmiş.
Zarife Hanım ile birlikte adamları da vardır. Hayvanlarını bağlarlar.
Zarife Hanım’ın bindigi kısrağa yem verirler. Kendilerine hizmet sunarlar. Sögüs
yemegini ikram ederler. Tartışır ve yatarlar.
Ama Hesen Efendi çok çillek
adamdır. Misafirine hizmet etmekte kusur etmiyor. Bu bayan gelmiş ben ne
yapayım? Ruhu çıkıyor. Eskilerin ağaları kadınlar için ölürlerdi, geberirlerdi.
Kadınlara çok düşkünlerdi.
Hasan Efendi de onlardan biriydi. Zarife Hanım’la yatmak, cinsel
ilişkiye girmek istiyor. Gece bayan hizmetçilerinden birinie; “Git Zarife Hanım’a
de ki Hesen Efendi diyor ki, eğer bu gece benimle yatarsa, ben yarın ona beş
hayvan yükü ile birlike iki hayvan yükü de benden olmak üzere ihtiyacı olan
tahılı ücretsiz olarak vereceğim. Tahılı adamlarıma verip, kendilerinin kaldıkları
yere kadar da yollarım.
Hizmetçi kadın, Zarife Hanım’ın yanına gider, kendisiyle biraz
sohbet eder ve kendisine; “Zarife Hatun, ağam diyor ki” Eğer bu gece
benimle yatarsa, yarın beş hayvan yükünün yanı sıra iki hayvan yüküde
benden, ücretsiz olmak üzere yükleri yükletirim. Onun bulunduğu yere
kadar da adamlarımla birlikte yollarım.”
Hizmetçi kadın böyle konuşunca, O da başını kaldırıp; “ Git o
ağanadeki, her hayvan kendi seviyesindeki yemlikten yem yer. Eşek ise hiç bir
zaman, atın seviyesindeki yemlikten yem yiyemez.”
Pepug kuşu bayanın yaylasına konsun, ötsün. Hizmetçi kadın geri
dönüp Hesen Efendi’ye Zarife Hanım’ın söylediklerini aktarıyor. Hesen Efendi’nin
kafası önüne düşüyor. Hiç bir şey söylemiyor. Ne söylesin ki imkânı mı var?
Zarife Hanım, o gece sabaha kadar uyuyamıyor. Oturduğu yerde
sabahlıyor. Sabah gün agarınca da adamlarına sesleniyor; “Hayvanları dışarı
çıkarın. Eğer ben bilseydim, bunlar böyledirler. Ben bu ev de yemek de
yemezdim.”
Kısrağını dışarı çıkarır, zengiyi bağlar, biner, sürer. Hesê Mışti’nin
evi Hesen Efendi’nin evinin biraz yukarısındadır. Hesê Mışti’nin evine gider.
Kendisi karşılanır. O, oturur ve “Buğdayınız var mı?” Sorusunu sorar.
Onlar ise “Vardır.”derler.
Zarife Hanım adamlarına döner ve “Gidin buğdayı kontrol edin.”der.
Adamları gider buğdayı görür ve kontrol ederler. Zarife Hanım’a “Biz buğdayı
beğendik. Değerli bir ürün bilgisini verirler.”
Zarife Hanım, “O halde beş
katır
yükünü ölçün, ve dışarı
getirin.”der.Buğdayı ölçüp galelere korlar ve dışarı taşırlar. Zarife Hanım cebine
el atar, diğer yandan da Hesê Mışti’ye “ Buğdayın bedeli ne kadardır?” sorusunu
sorar.Hesê Mışti, tutarı belirtir.
Zarife Hanım kesesinden altınları çıkarır, sayar ve verir.
11
O zaman bir altın beş mecidiye idi. Mecidiyeler ise gümüşten
yapılmaydılar. Bir mecidiye
yirmi kuruştu. Satın aldığı buğdayını yükler,
gideceği yere kadar götürür. Onlar Gafet’in altında üç yıl kaldılar.
Türk hükûmeti sürekli olarak Seyd Rızay’a elçiler gönderdi ki
Koçgirilileri teslim etsin. Seyd Rıza ise “ Koçgirililer, Dêrsimlilerin bahtına
düşmüşler. Biz onları teslim etmeyiz.”derdi. Alişêr Efendi, Dêrsime gelir gelmez
sürekli olarak aşiretler arasında barış istedi. Barış sağlamak için uğraştı.
Alişêr Efendi, Raywer Qop’a “ Sen hükümeti ağzından düşürmüyorsun. Kendine
dikkat et. Onlarla dostluk olmaz.”diyor. Hükümet ise Qop’u ikna ediyor.” Eğer
siz Alişêr Efendi’yi öldürseniz, asker dağdan geri çekilir, geri döner.”
Qopo ise Zeynel Ali yi görüyor. Ona diyorki, “Sen Alişêr’i öldürürsen
asker çekilecek, suyun karşı tarafı senin, bu tarafı da benim olacak.”
Yani toprağı bölüşüyorlar. Artık kendisi reis olacak. Haydi sen söyle
Mewrandır, Mewran. Sen hükümetten daha mı akıllısın Qopo? Sonra asker dağa
çıktı. Millet dara düştü. Alişêr Efendi ile Zarife Hanım hazırlandılar ki Rusya’ya
gideler. Zeynel, Wank’lı Efendi ve Qopo, gidip onları öldürdüler. Alişêr Efendi
ölmeden önce Seyd Rızay’a haber yolluyor. “Beş gün daha bizi ele vermeyin,
koruyun. Beş gün sonra ben Rusya ‘da olacağım. Ben oraya kavuşur kavuşmaz
siz hiç merak etmeyin.”
Alişêr Efendi, Sultan Baba yaylasında yol gereksinimlerini tedarik
ediyor. O gün yol yemeklerini hazırlıyorlar. T.C. alayı, Bokır mıntıkasındadır.
Qopo ise boş durmuyor ve Zeynel’i tembih ediyor. O gün gidip onları
öldürecekler. Zarife Hanım hiç bir zaman silahını bırakmazdı. Sürekli silahlıydı.
Gece gündüz düzmeleri boyundaydı. Öldürüldüğü gün yeğeni ve yeğeninin eşi
oradaydılar. Öldürme timi kaşı taraftan mağaraya doğru ilerlerken, Zarife Xanım
onları görüyor ve Alişêr Efendi’ye “ Kivran Zeynel geliyor. Kivran Zeynel budur
geliyor. Ama yanında silahlı adamlar var. Yanlarında yabancılar var. Kendini
koru. Bir bahtsızlık yapmasınlar.” Alişêr Efendi ise; “Biz altı yıldır buradayız.
Kimse bize kötü bir söz söylemedi. Sen niye öyle yersiz sözler söylüyorsun?
Korkma.”
Alişêr Efendi, gelenleri karşılamaya gider. Onları kaldıkları
mağaranın içine kadar götürür. Birlikte otururlar. Hal hatır sorarlar. Mağaranın
kapısı geniştir. Aniden Alişêr Efendi’ye ateş ederler. Zarife Hanım yerinden atılır,
fırlar ve tabancasını alır, onlara doğru ateşler. Kurşun, İbê Mıroşi ve Efendi’nin
gipikindan önden girer, arkadan çıkar. Kurşunun biri de Mïstêy Alibeg’in çapraz
kayışına isabet eder. Onlar ateşlerler ve bayan yere düşer. Orada başlarını kesip,
götürüp Bokır dağındaki alaya teslim ederler.Qop’un kemikleri rahat durmasın.
Rapbero Qoop, o dakika orada değilmiş. Misto Qır oradaymış. Misto Qır’ın
yeğeni Zeynel oradaymış. Pupug kuşu senin babanın yaylasına konsun Raywer.
Sen bu mileti nasıl kandırdın ve birbirine düşürdün. Raywer, itin gunahını bile
boynuna alırdı. Sen bu insanları nasıl birbirine düşürtün, fırıldakları nasıl
çevirdin? Alişêr Efendi’nin altınlarını ise Pulur’un ağası olan Mahmud Ağa’nın
yeğeni Nurali yedi. Zeynel’in karısı Nurali ile evlendi. O altınlar Zeynel’e nasip
olmadı.” (4)
Alşer Efendi ve Zarife Hanım’la ilgili söylenilen ağıtlar, şiirler.
Zarifé
Bezna hu derga baria, tî vana rié hu, jî asm û roza
Lewe Alişer de şirina délal û pak û qimeta
12
Né vana ez, vana ma ime,
Çinévéia Kurdistan ia Zarifa
Ekhe kote’ra raé tî vana maina rextkerdia zerda
Çe ho de côanîka,teverde jî mordemeka
Nermo ilvan sano dormé saré hu
Pişto giredo mia ho’ra
duzmé qêrqêsûnû esto séré şéné hu ser
nüa bîrnena raa čéndermuné tîrku Zarifa
cengavera coamerdu’ra jedê çekh erzena
nisané cena nana pa pée kemeru’ra
mêriki lewée daé de tîm bié jî tâyrû
Axaé Kocgiri wuairé mal u milki ê
Dewûji véré çeveré bonune yîne de naléné
Halé kîrmancû vêsneno zeria aa bélé
Lawukî vatene,bervéné, çîmu’ra hierşi amené
Çeke hu guret şié Dersim pêrodaisê çereni ča nê verda
Côkaro saré hu da seveta xelaşiana Kirmancu
Pers me kerene kewrau , yîne rew saré hu berd roth tirkû
Yîne saré kewraune hu birnai eve bîraku
Qewul nê kerd Zarifa wuastena Miste Khori
çekhe çarné’ra zagone yî ser
eve çereni roé hu da, raa pêrodaiskaria ho de
Vatene,Ma bî mîrimé khé saré yine ma vind kéré
Xainu, çîme wêsanu welate ma viran û talan kerd
Kewrai eve desté kéwrau amei kistene
Ma’ra nê verdai Mordeme rindi, têde pia berdi qirkerdi
Mîsté Khori vêsna qedena Kocgiri, sîré ard Dersim ser de
Gîle kou’ra hona mendi vi perodaiskari côkaro, tersonik tersai
Zarifa Xanîm, ma yî derdu qeitan hu vira nê keme
Nika,domonê ma, ma vera silav dané cengaveria sima.
Zarife
Cengawewera azadia ma vié Zarifa
Gégané jî Ğezala, gégané jî şerra
Raa azadia welate ma ’de can û dil vié
Uste’ra hu ser, çek gire dai sevata welati
Pêrodaisê Zarifa Xanim xof est zéré dîsmeni
Delalé zéré ma de çef û wess bié
Esq û khûlûnê welat’ra nê wess bié
Adır bê vêsno çe mordemuné xıravınu
Xainu nê wuast khe a bi vino murode hu
Dormé Dersîmî çaralî guretî vî
Welaté ma tola kerd, pê deste ma nê guret Kîrmancu
Kurdistan kerdî vî xan û xîravé, zu Dersim mendi vî
Khéla péene de juyina pêrodaisî nê mendî vi
Delalé vatene, koé Dersimî ma’re çe o
Namé Kîrmancu qê vindî nê beno
Hata khe zu kîrmanc rié na dina de bî mano
Avdila pasai vatî vi na sene coanıka
Rayver çıxaşî zernu wuazena ez dan to
Tu ho ra su mî’re sarê yîne bia
Zeynelî sarê yîne cî’ra kerdi
13
Dîsmenu çef ra deste hu héné kerdi,
Alişer vano
Ma vame, na çî juina, na séné braia nêa nena
Tîrkû her çié ma gureto,hale ma hêşiria
Čengé tirku de mîleté ma qîr bi qedia
Vêsan û têsan vîme Çeûne ma de sorxaz çine vî
Her ča de yîne ma kerdime herrê bari,niştro ma ser
Nê wuazene qê poşta ma’ra endi béréne wuar
Ala rèe niadénê dûlgeriné binû de derd û ciran
Bîné lîngûne tîrkude kess nê mendo na dina de ma’ra qêéri
Ju ma bime bomm, ma boa hérénié gureta çik a?
Bérene têde pia juvime ra’urjîme lingune hu ser
Ma khe ewrû sarê nê werda hu ser çek nê gûret desté ho
Meste têdê Kîrmancû dina’ra daré wé, bene vindi sonê
Kîrmanc çûtîr coamerdia hu cirtè kerdene osneno’ra dina
Ma kî hen juvime, mufrézé tîrku ma ver hen vozdane sone
Sîma rînd şehr bî kerene, mufreze tîrku kamo ma kami me?
Va mordem bî mîro nê mano bê welat
Endi beso zîlmo khe tîrku ardo saré ma serdé
Tirki ho ho’re vane “ Kîrmancî herré maé”
Ma nê wuzeme rié tirku bi vinime welate ho de
Domone ma tirku ju hessu û vergu vinene
Tirki jî hessu her çi wene sero ki mija hu kene
Vane Kîrmancî mordem nié,va têde pia bî mîre,
Ma guréeme,pozeme amé ver,
Tirki eve zor desté ma’ra céné béné
Xêrê çekune gîranu’ra bié cengaver
Yiyè khe verva taburune lazu danê pêrô, béné wuairé xêri
Yiye khe çeune ho’de nisene ro, mordem niè, tuaire nê bené
Dîsmen pê hale ma huyno
Ma Kongre mongre tuha ki nê wuazeme,
Pôşta ma nê nîsé, Pôşta ma’ra béré wuar, ma’re nê ve bar
Zavîtûne yîne astike ma vîlesnai ro,astike ma koti qêdênaî
Ma zoneme her çiye na welati pasai wené
Côka seré welate ma mîz û dumané voré gureto
Çekê maé girşi khe deste ma de bî vîéné
Kess tîrkû’ra nê tersene
Bêguman dewlete dulgeri hevaltiya Kongra kene
Mufreze tirku Kirmancu qîrkene, kîsene
Dulgeri tei nê niadané nê vinene
Fîrna wendiskarune ma qonax û taxtû de hewa ra wa
Yîye khe hevaltiya Kongra kené bê bextié kené
Ma zoneme dismeno tirk baqîl o, hilekâr o
Pôşta wendiskarune ma wess tîmar keno
Hata khe kare hu xelesna,qedena berd ser
Dismen Pôşta wendiskarune ma tîmar keno
Yîye khe raştia welati hona fam nê kene
Ma khe ju vime, beme wuaire karê welate hu
Ma vane endi zîmîston besso,
va zîmîston şerro endi usari me vindo bero.
14
Pénia kare Miste Khori qirkerdena ma wa
Bérené ewru roza pêrodaisa
Berene bine ala Kirmancu
Teslim biané merdena
Pénia kare Miste Khori qirkerdena ma wa
Eve juina ma raştia ma gam est vê şié
Tirki kamié khe ma sero bi ve qomutan
Misto Khor nê wuazeno kess yî’ra avê şero
Bomu,xeğu eve taxtu xapneno
Kurdistan khe çine vi ez taxt se bi kerine
Yine eve risvet juina ma kerdé xiravè
Ne wuazeme khe Çhime vêsani sero ma’ro bi vé bela
Riyê yine ra welate qîr bi qêdia, daria we vêsania’ra
Welat khe azad ne vi ez taxt se bi kerine
Ma nika, seveta domonune hu halenu vîrazeme
Name mî Alişer o, verva dîsmeni de perodaiskar o çerro
Rozune xelas û azad biyana welate ma moron
Bésé nê kerdene khe rau’ra şéréné
Yî maé ma ki ağa û pasaé ma bî
Şî hu roth Mîsté Khori,gînai waro peide qîneser mendi
Şî bi hêşir û berdeştié Mìste Khori
Welat de her roz gonia şaé rişina hardi serde
Were yine de werdêna dewléte wess vîé
Nê la lao Hesen Xeiri, na Anqera to’re çixaş bia şirené
Sima qè nê hesnéné, çikenia Qoçgiri
Sima qè nê vinené Qoçgiri vêsno, qêdeno
Qoçgiri naleno, çikeno bîne boa ğezalbondi’ra
Mìsto Khor sîma ra vano,” ez jarru sero sond won
Bérénée ma ve braié zu vime,”
Fîrsat khe koth’ra Mìste Khori dest, sîma’a kess wess nê verdano
Ma sondé Tîrku’ra qê bawer nê kemé
Yîne çhimuné ho sayno nezelno welate ma Kirmancû
Dewleta tirku dêwê ma vêsnai,mîlete ma qîrkerd, welate ma kerd virané
Ma vêsan û têsan û rutrupal mendime zere gemu de
Vass çine vi khe çel û çûkê ma ho ho re borene
Zav û jeçê ma bîne voré, torgè siliè de mend
Serd’ra bê nê weşi, lingé hu bivi kung
Bésée nê kerdene khe rau’ra şéréné
Mordemi berdi dai kistenné seferbeglia ali osmani de
Yîye peide mendi têdê pia berdi qîrkerdi qedenai
Dayîku bésé nê kerd bîs xelesné domonune qiskheku
Ma zoné me khe zavutune Nurettin Pasai,
Zulm û zordarié ardé sarée ma serdé
Mordeme dirvetini şaset kerdi, têdê ne weşî berdi qîr kerdi.
Nê la lao eve sondé pasaune tirkû qê hu me xapné
Mezelûne Pi û Khalkûne hu bi arene çhîmune hu ver. (5)
15
Kontur-gerilla, bugünkü anlamıyla Ergenekon’a bağlı çalışan “JİTEM ”
elemanı olan jandarma albay Nazmi Sevgen’in anlatımıyla Alşer Efendi ve Zarife
(Zefê) Hanım “.......Alişir öldüğü zaman 9 Temmuz 1937’de tahminen elli beş
yaşlarındaydı. Alişir'i ilk defa siyaset ve kötülük sahasında Koçgiri aşireti reisi
Mustafa’nın (Paşa) katibi olarak görüyoruz. Dersim alanında tanınması 1.Dünya
Savaşı’nda Erzincan'da Ruslarla işbirliği ettiği zamana tesadüf eder.
Erzincan'da Rusların müteahhidi olarak ortaya çıkan Alişir, Rus
kumandanlığından orduya ağır alışveriş etmek üzere yedi yüz Türk altını yanına
da bir manga kadar Rus askeri ve on at almış. Munzur dağlarını aştıktan sonra
Rusların elinden hayvanlarını zorla alıp, askerlerden de üçünü esir ederek
Dersim'e yürümüştür.
Bu olay esasen Türk düşmanı olan Erzincan'da ki Rus komutanı
Lahof'un büsbütün Türkler aleyhine harekete geçmesine sebep olmuştur. Alişir,
Dersim'e geldikten sonra « Ovacık » da ki halk gücünden oluşan alayın katibi
olmuş, alayın Rusları önlemek üzere Munzur dağı mıntıkasına hareketinde
beraber gitmiş, bir süre de « Sebil Baba » dağında kalmıştır.
Büyük harpten sonra Koçgiri’ye geri dönen Alişir, eski görevi olan
Koçgiri aşireti reisi Mustafa « Paşa » nın oğlu olan Alişan Bey'in sekreterliğini
yapmıştır. İşte Alişir’i burada memleket ve devlet aleyhindeki hareketlerin
başında bir beyin olarak görmek üzereyiz. Alişir’i Koçgiri aşireti reisi Mustafa
« Paşa » kendisin de bazı yetenekler görerek yetiştirmiş, onu özellikle sık sık
Dersim'e göndererek Dersim aşiretleri üzerinde etkili ve aktif olmasını
sağlamıştır.
Alişir, zeki, karıştırıcı ve cesurdur. Çok güzel Türkçe okur ve yazar.
Dersim'de elimize geçmiş bir çok siyasi, eleştirel şiirleri, yazıları vardır. Kendisine
bu bölgenin kurtarıcısı süsünü vermiş, daima öyle görünmek istemiştir. Onda
Kürtlük düşünce ve amacı da vardır. İşte bu düşünce ve amaçlarıdır ki birinci
dünya savaşı antlaşması sonrası Alişiri bütün kirli, fesatçı amaçları ile ortaya
çıkarmıştır.
Sevr Muahedesine, Kürdlerin ekseriyet teşkil ettikleri yerlere
muhtariyet idaresi verileceği mealinde bir madde konulmuş olması Kürdleri
ümidlere düşürmüştü. Bu sırada Koçgirili Mustafa « Paşa »nın oğlu Haydar Bey
İstanbul’a giderek Kürd Teâl-i Cemiyetine girmiş, Koçgiri’ye avdetine
« Ümraniye » de cemiyetin bir şubesini açmıştı.
Şubenin riyasetini de deruhde eden Haydar Bey, Dersim’deki aşiret
reisleriyle sair mütenffizleri, Koçgiri’nin ileri gelenlerini cemiyete kaydetmiş. Kürd
amâline müteallik eserlerle beraber cemiyetin nâşiri efkârı olan kürdçe « Jin »
gazetesini de getirterek işe bu noktadan hız vermişti.
İyi bilmek lazımdırki Haydar Bey bu işleri yapacak, başarabilecek bir
adam değildir. Perdenin arkasında Alişir vardır. Asıl faal, muharrik olan odur.
Nihayet Alişir’i 1920 senesi martın da maskelerini atarak, gerçek
siyasi kimliğiyle Dersim'de, Ovacık ve Hozat'ta halka kışkırtıcı hitabeler verirken
görüyoruz. Yanında Refahiye'nin Şadıllı aşireti reisi Paşa Bey ve arkadaşları
vardır. Alişir bu cesareti Kürt Teal-i Cemiyeti reisi Abdulkadir'den almıştır. Çünkü
16
Dersim'e gelmeden bir süre önce Koçgiri'nin Armudan köyünden Mıgırdıç isminde
bir ermeniyi özel amaçla İstanbul'a göndermiş, bu vasıta ile Seyyid
Abdulkadir'den talimat almıştır.
Alişir Dersim'deki konuşmalarını Türkçe yapmıştır. Dersimli'ler ve
Koçgiri'ler zazaca konuşurlar, aralarında lehçe farkı vardır. Bu sebeple Koçgiri'li
Zaza, Dersim'li Zazanın söylediğini anlıyamaz ” (6)
Dêrsim ve Koçgiri'de büyük oranda kürdçenin kurmanci lehçesi
konuşulmaktadır. Batı Dêrsim-Koçgiri bölgesinin Zara ve Hafik ilçelerinde
yaşayan kürdlerin bir bölümü “dımıli-kırmançki ” lehçesi konuşmaktadırlar. Diğer
yerleşim yerlerinde kurmanci lehçesi konuşulur. Doğu Dersim'in ilçelerinde de
her iki lehçe konuşulmakta. Alşer Efendi türkçe konuşmuş olsa o günün
şartlarında Kürdler kendisini nasıl anlayacaklardı? Ki Osmanlı İmparatorluğu’nun
resmi dili osmanlıcaydı. O, osmanlıcayla öğrenim görmüştü, türkçeyle değil.
Osmanlıca da ; kürdçe, farsça, arapça karışımdan oluşmuştu. Ermenice, rumca,
arnavutça danda kelimeler alınmıştır. Alşer Efendi, Osmanlı İmparatorluğu’nun
idari işlerini yaparken bu dili kullanıyordu. Kendi halkıyla kendi anadilini konuşur.
Kewreş ve Azgêr köylüleri tümüyle Koçgiri kürdçesini konuşurlar.
Alşer Efendi osmanlıca da yazmıştır. Şiirlerinde bu durum açıkça
görülüyor. Kendi ana dilinin kurmanci lehçesiyle de yazmıştır. Dımılki-kırmançki
yazmış olması da büyük olasılık. Bu lehçeyi bilmemesi mümkün değil. Yıllarca
dımılki lehçesini konuşanlarla iç içe yaşıyor. Alşer Efendi’nin bilinen beyitleri bu
günde Animist « Alevi » Kürdler tarafından zevkle dinleniliyorlar.
Onun şiirleri kendisi sağken basılmış. O dönemin Teşkilad-ı
Mahsusa’sı « Özel Büro » görevlileri tarafından basılan, basılmayan şiirlerine el
konulmuştur. İstihbarat, sabotaj, adam kaçırtma, öldürtmeyle, görevli olan
N.Sevgen, sömürgeciliği en doğal hak olarak gördüğü, kemalizme hizmet
sunduğu, anti-kürd olduğu için rahatlıkla Alşer Efendi’nin aleyhine yazıyor.
Kemalizmin temel prensibi; « Aslolan şey amaçtır. » Amaçların
hangi yolda elde edildiği önemli değildir. İstihbaratçıların en büyük
özelliklerinden
biri
de
“yalan
haber”
yapma,
bilgisizlendirme,
dezenformasyondur. Nazmi Sevgen ’de en üst komutanı Mustafa Kemal’in
makyavelist anlayışını benimsemiş bir ajan-asker olarak amaca hizmet için
bilgisizlendirmeye gidiyor. Öyle ya aldatmak isteyen biri, mutlaka aldanacak
birini bulur. Aldatmak, kandırmak, bilgisizlendirmek, en üst basamağında
M.Kemal’in bulunduğu dikta rejiminin temel kıstaslarından biridir.
“Alişir Kürtçe de şiir yazmış, şiirler söylemiştir. Bunlarda aynı
sebeple Dersim'de yer tutmamış, okunamamış, bellenememiştir. Bunun içindir ki
Alişir'in fikri faaliyeti Dersim'i çorak bulmuştur. Alişir karıştırıcı sözleri ile Ovacık
ve Hozat'ta tahmin ettiği alaka ve temayülü bulamamıştır. Dersim denizinde
fırtına ancak kendi aşiretlerinin işareti ile kopar. Zaten Dersimliler daha evvel
büyük devletlere telgraf çekerek Osmanlı hükümetinden ayrılmak istemediklerini
bildirmişlerdi” (7)
O dönem de bütün haberleşme birimleri ittihatçıların denetim
altındadır. Osmanlı’ya ait olan haberleşme birimlerinde görev alanlar İttihad-ı
Terakki’nin Angora’ya yerleşmeye başlayan kadrolarına, Kongreye hizmet
17
etmektedirler. Kürdlerin haberi olmadan, kürdler adına, uluslararası diplomasi
yapılan değişik merkezlere, telgraflar çekilmiştir.
Kürdler
tarafından
verilen
telgraf
metinlerinin
ise
nasıl
değiştirildiğini ya da nelerin eklenip, çıkarıldığını hangimiz biliyoruz ki? Köyünde
oturan aşiret ağasının ittihatçıların kendisi adına telgraf çektiklerinden haberdar
olması mümkün degil. (Çewlık-Çolık) Bingöl’ün, Dêrsim’in, (Diarbekır)
Diyarbakır’ın, (Erzerum) Erzurum’un, (Bilis) Bitlis’in, (Sêwaz) Sivas’ın kürdü
kendi adına ittihatçılar tarafından Paris’e ve diğer merkezlere telgraf
gönderildiğinden nasıl haberdar olacak ?
“Alişir buna da bir sebep bulmakta gecikmedi. Denildi ki "Osmanlı
memurlarının etkisi ile Dersimli'ler gerçek amaçlarını anlatamamış,
gösterememişlerdir.” Amaçları bağımsız Kürdistan hükümetine katılmak ve
onun özünü teşkil etmektir. Alişir tarafından bu içerik de, anlamda hazırlanan
uyarı yazısı, diplomatik not, Kürd Teal-i-Cemiyeti aracılığıyla büyük devletlere
gönderildi.
Ne garip tecelli dir ki, bu sırada Koçgiri aşireti reislerinden Alişan
Bey Refahiye kaymakamlığı vekaletin de bulunuyor, kardeşi Haydar Bey’in ve
bilhassa Alişir'in siyasi faaliyetlerinden güya habersiz, onlarla tamamen alakasız
bulunuyordu.
Alişir’in Dersim'de ektiği fesat tohumları bu sırada filiz vermeye,
tesirini göstermeye başladı. Esas olarak Ovacık kazasının Tarpazin nahiyesi eski
müdürü Mustafa Ağa Kemah köylerine gelerek “Asker toplanmasına
padişahın emri olmadığını, Dersimlilerin asker vermeyeceklerini,
Kemahlılarında vermemelerini ” tembih etti ve bunu temine çalıştı.
Artık isyan fikri genelleşmişti....(....)...Esas olarak Bolucan nahiyesinin
Karaibo köyünden Deli Esat oğlu Rıfat 20 kadar adamı ile halkı Türk olan Günlü
çiftliğini bastı, köylülerin bir çoğunu öldürdükten sonra, emvalini de yağma
ettikten sonra, çiftlik halkına hitaben “ Siz Ermenilere yaptınız, biz de size
yapıyoruz. Dersim aşiretleri geliyor. Biz Sivas’ı işgal edeceğiz ve sonra
Ankara'ya
gidip
Milli
Hükümeti (buna
kongre
diyorlardı)'de
devireceğiz.” dedi.
Koçgiri olayının başlangıcında Alişir'de efendisi Alişan gibi yine
Dersim'e geldi. Çünkü Koçgiri hazırdı. Koçgiri ile birlik Dersim'i de hazırlamak ve
ortak harekete geçirmek lazımdı. Nihayet Alişir, naili meram olmuştu. 8 Mart
1921’de Koç Uşağı aşireti reisi Bra İbrahim’i tahrik ederek onu iki yüz kadar
avenesiyle beraberine alıp Kemahın Hoğus köyüne gelmiş, Polis Munzur
namındaki sergerdeyi yüz kadar maiyetiyle Üskübürk köyüne sevk etmişti. Bu
sırada o havalide bulunan Kemah Kaymakamı ile jandarma komutanını bir
baskınla esir etmişler ve 9 Mart 1921 günü her iki eşkiya kümesi Terkilok
köyünde yerleştikten sonra bu mıntıkada faaliyetlerine devam etmişlerdir.
Kuruçay Kaymakamı Talât Bey’in Kuruçay’ın Sime köyünde
bulunduğunu haber alan eşkiya oraya yürüyerek Talât Bey’i tutmuş ve
soymuşlardır. Cür’etlerini arttıran bu hâdise üzerine Kuruçay’a yürümüşler,
hükümet dairelerini yağma ve memurları esir ederek alıp götürmüşlerdir. Bu
mel’unane ve bâğiyane hareketlerine sebep ve âmili Alişirdir. Mevcudu beş yüze
18
yakın olan ve Alişir’in komutasında bulunan bu güruhu 14 Mart 1921’de
Ümraniye’ye yürürken görüyoruz. Alişir’in peşine takıp sürüklediği Dersim kuvayi
muavenesi ! Koçgiri’nin merkezine doğru yaklaşmaktadır.
Dikkat çekicidir asilerin Büyük Millet Meclisine çektikleri telgrafta
Alişir'in de imzası vardır. Kendisine çok cazip bir de sıfat eklemiştir. Sadattan
Alişir.Bu Alişir’in kaleminden çıkmıştır. O, böyle bir yazı işini 27 Mart 1921
tarihinde Sin’e vukubulan taarruzu müteakip, maslûb Seyyid Rıza’nın Elâzığ’da
IV.Umum Müfettişliğe gönderdiği arizeyi de yazmak suretiyle tekrar yapmıştır.
Böyle siyasi ve manalı yazılarda yeteneği vardır.
Nihayet devletin kahir ve kadir eli 24 Nisan 1921’de Koçgiri
hâdisesini yerinde söndürmüş, Alişir de mukadder olan âkibetinden bir müddet
için kendisini kurtararak Dersim’e firar ve iltica etmişti. Dersim’e firar tarihi olan
Nisan 1921’den ölüm tarihi olan 9 Temmuz 1937 tarihine kadar on altı sene
zarfında Alişir, Tunceli’de hemen hiç bir siyasi faaliyette bulunmamış fakat o
tarihten itibaren maslûb Seyyid Rıza’nın da yanından ayrılmamıştır. Bu sebeple
onu yine maskelenmiş olarak Seyyid Rıza’nın arkasında görmek kabildir. Bu
sırada fırsat buldukça gizliden gizliye halkı tahrik ve teşciden fariğ olmamıştır.
Onun biraz da tahrikâmız olan Dersim hakkındaki şu manzumesi
fikri mel’unanesinin bariz bir tezahürüdür.
Gönül gel gezelim Munzur dağını
Ne hoş memlekettir ili Dersim’in
Seyran eyliyelim Sultan dağını
Ne hoş çiçektir gülü Dersim’in
Nice padişahlar geldi cihana
İlim almak için düştü gümana (sanma, şüphe)
Her bir çeşit atmış bir yana
Kesilmemiş kıylü kali (halısı) Dersim’in
Aslanlar yurdudur tilkiler girmez
Gerçekler sırrıdır akıllar ermez
Evliyalar gülüdür zalimler dermez
Ona bağlıdır yolu Dersim’in
Merdan-i Hüdaya (Yiğit, yüce tanrıya) kim ki yaklaşır
İmdada kavuşur, hemen ulaşır
Cüşa gelir, şimşek gibi savaşır
Etrafı yıkar seli Dersim’in
Aşair (aşiretler) cömerd (mert) hakkın rahına (malını rehineye koyan)
Sultan Munzur durmuş kıblegahına (kuzey rüzgarı, herkesin darlıkta baş
vurduğu kapı)
Sultan baba derler onun Şahına (padişah, dal, budak)
Atılır topları beli (evet) Dersim’in
Takinin Şeyh Ahmed ced-i alası (soyunun başı, soy)
Seyyid ile Şeyh Hasan onun binası
Şükür Hakka geçmiş onların duası
Cümleye üstündür eli Dersim’in
Son kıt’ada işaret ettiği « taki » nazmda kullandığı mahlasıdır….(…)… Alişir
mütareke günlerinde, Koçgiri’den Dersim’e geldiği zaman yeni oluşturulmak da
19
olan Milli Hükümeti küçültme, değersiz göstermek için şöyle bir mısra da
uydurmuş, bunu bir müddet elindeki sazına da söyletmiştir.
“Ayağında kundura
Gittim düştüm tandıra
Padişahın haberi yok
Bunu eden kongre”
Alişir'in eşi Zarife'de dikkate değer, layık bir tiptir. Kocasının mücadelesinde
bu kadının etkisi çoktur. Kocasına silahlı olarak her zaman eşlik etmiş ve gayrete
getirmiş, çalışma isteğini güçlendirmiş, yüreklendirmiştir. Sonuç da oda
kocasıyla beraber kaçınılmaz sona ermiş, fakat bu anda dahi Vank'lı Efendi
adında birisinin canına kıymıştır.
Alişir, Dersim'e geldikten sonra bir süre Agdat'da Koç uşağı aşireti
alanında kalmış, 1936 yılında Abbas Uşağı aşireti mıntıkasına gelerek, 1936
kışını asılarak öldürülmüş olan Seyyid Rızanın Sohson dağındaki evinde ve
kısmen Vank köyünde geçirmiştir.
1937 senesi ilkbaharında Kafat köyü çıvarındaki mağaraya geçmiş ve
orada hayatını korumaya çalışmıştır. Koç ve Ferhad Uşağı aşiretlerine karşı
devletçe yapılan harekat ve neticesini bir manzumede toplamak istemiş, bunda
devleti keklikle sembolize etmiştir....(....)...
Alişir Dersim'deyken Koçgiri'deki akrabalarıyla haberleşmiştir. Bilhassa
yeğeni Mustafa'nın dikkate değer bir mektubu elimize geçmiştir. Mustafa
mektubunda amcasına nasihat etmekte, devletin bağışına sığınarak af
dilemesini, dağlar da dolaşmaktan vazgeçmesini, bilhassa Tunceli kanununun
yayınlanmasından yararlanmasını tavsiye ve rica etmektedir. Başkaları da aynı
tavsiyelerde bulunmuşlardır.
Kaldıkları yerde bırakılan şeyler, gördüğümüz bazı mektuplar bunu
kuvvetlendirilmiştir. Fakat Alişir sürekli kaçmış, sayısız suçlarının sonuçlarından
korkmuştur.
Alişir, Koçgiri’den geldikten sonra Dersim’de hiç bir işe karıştırılmamıştır.
Bunun iki sebebi vardır.
1-Aşiret reislerinin, Alişir’in mevkilerini işgal etmesinden korkarak onu
yanlarına yaklaştırmamaları,
2-Dersim de aşiretlerin ancak reislerine bağlı bulunmaları.
Buna rağmen Dersim’de herkes ondan « Alişir Efendi » diyerek hürmetle
bahsederdi. Son zamanlarda bir miktar keçi ve koyun tedarik ederek, bunlardan
elde ettiği ve dışardan aldığı yağları Hozat'a sevk etmek, satmak süratiyle gelir
elde etmeye başlamıştı. Yaşadığı yerde bulduğumuz bir kaç mektup yağ alış verişini göstermektedir. Halktan zahire toplayarak geçinmeye çalıştığına güzel ve
manzum bir misal daha veriyoruz. Alişir bu bu mektubu, Bahtiyar Aşireti reisi
Yusuf Ağa’nın oğlu şaki ve maktul Şâhine yazmıştır. Hitap dikkate şayandır ;
Ey hain semavet (sema, gökler) ey lem’al (parlama, parıltı) şecaat (yiğitlik,
yüreklilik)
Ali hem-i (bütün) menbaai (kaynak) sehavet (cömertlik, el açıklığı)
Zatı kerem zatına eylerim arzı (sunma, yer, toprak) necat (kurtulma)
20
Selam ve dualarla ihtiramat (sayğılar)
Sensin ezelden muhibb-i (muhabetli, seven) hanedan (büyük aile)
Sana şayestedir (yaraşır, uygun) hem şöhret ve şan
Namın layıktır şanına nam-ı Bahtiyar (mutlu, bahtlı, ocak)
Daim (her zaman) muîn (yardımcı) olsun Hayder-i Kerrar (döne döne
saldıran, yürekli yiğit)
Bu sene zuhur (oluşmak) etti bir darlık (yokluk, kıtlık)
İşte gönderdim Hazreti Teberi
Elbette halimizden verecek haberi
Emanet zahiresini (ambarda saklanan yiyecek) Butkane (bir köy ismi)
Kaldırmasan köyden büyük iane (yardım için toplanan yardım parası)
Ummamız (ümidimiz, beklentimiz) budur zatınızdan (şahsınızdan) bu sene
Hak kerimdir elbet gelecek sene
Ümid ile gönderdim bu manzum mektubu
Necabetin (soyun) büyüktür bilirsiniz üslubu (yöntem)
Bir diğerinde ise toprağa, doğaya olan sevgisini, hayranlığını dile
getirmektedir.Dersim’i kutsallaştırmaktadır, yüceltmektedir.
Alişir 9 Temmuz 1937 cuma günü, Kafat köyü çıvarın da karısı Zarife ile
gizlenmiş olduğu mağara da, kendisi gibi Dersim'in kötülükler, günahlar
tarihinde yeri ve adı bulunan Zeynel tarafından karısı ile beraber öldürülmek
suretiyle kaçınılmaz sona ermiştir. Alişir Dersim'in Genel Kurmayı diye
anılırdı...”.(8)
Resmi tarihi yazanlar kendilerinden bir öncekini, öncekileri kaynak
olarak kullanmayı alıskanlık haline getirmişlerdir. Rahmi Apak ise “ ....İlk
olaylarda halkı tahrikte ön ayak olan Alişir'in rolü büyüktü. Koçgiri
ayaklanmasında bu adam elebaşı durumunda ve pek çok kötülüklerinde başı
olarak ileri atılmıştı....” der. (Rahmi Apak, Türk İstiklal Harbi) (9)
Kürdistan dogası
bir yandan yasamı
zorlastırsa da diger yandan
barındırdıgı canlıları muhafaza da eder. Onlara hayatta kalabilmeleri için kucak
açar. « Karagöl gediği ; Eşkiya gediğidir. Kemah’a gider. Seyit Rıza’nın yanında
ve himaye ettiği Koçgirili soyguncular ve eşkiyalar bu boğazdan
geçerler…..(…)…. Koçgirili Alişir’in etrafta yaptığı menfi propagandanın halk
üzerindeki etkisi de büyüktü. Bu durum dolayısıyla Yukarı Abbas uşağı aşireti
reisi Seyit Rıza ; Haydaran, Demenan, Yusufan, Kureyşan aşiretlerine adamlar
göndermek suretiyle bunların hükümet aleyhine ittifakını sağlamış oldu. » (10)
Koçgiri kürdlerinin ulusal kurtuluş hareketi hazırlığı yaptığını tespit eden
İttihad-ı Terakki Partisi mensupları hareketin örgütlendirilmesi sırasında, kürdler
tam
olarak
birliklerini
sağlayamadan
saldırıya
geçerler.
Osmanlı
İmparatorluğu’nun bütün imkanlarını kullanarak jenosidlerini gerçekleştirirler.
Birlik sağlanamamış, Koçgiri yalnız kalmıştır. Mücadeleye devam etme kararlılığı
içindedirler. Alşer Efendi ve eşi, yoldaşı, mücadele arkadaşı Zarife'nin Koçgiri'de
kalma olanakları yoktur. Koçgirili diğer Kürd direnişçileri gibi onlarda teşkilatçıkontra Osmanlı yöneticilerinin ellerinin kendilerine ulaşamayacağı Doğu Dêrsim'e
gitmeye karar verirler. Alşer Efendi, Dêrsim'de sazını Kürd ulusunun
mensuplarını uyandırmak, ulusal birliği sağlamak için en uygun araç olarak
kullanır. Osmanlı zulmünü, kürdlerin kendi kendilerini yönetme haklarının
olduğunu, bölge insanının kimliklerinin farklılığını işlediği deyişleriyle halkı
21
bilinçlendirir. Bir yandan da Osmanlı İmparatorluğu’nun sömürgelerini yönetme
tarzının mirası olan ve bölge de de rahatsızlık veren aşiretler arasındaki
kavgaları, çatışmaları en aza indirgemeye çalışır. Kan davalı olan aşiret
mensuplarını barıştırıp, biraraya getirip bireysel enerjilerini ulusal enerjiye,
osmanlı sömürgeciliğine karşı koyuşa çevirtmeye çalışır. Onlar, Kürd halkının
birikiminin, bilgisinin, becerisinin, cesaretinin, otoritesinin, sınır karşıtı hislerinin
sömürgeciliğe karşı kullanılması için çaba sarf ederler. Alşer Efendi’nin beyitleri
dilden dile dolaşır.
Alşer Efendi, ittihatçı-teşkilatçı Mustafa Kemal’in makyavelist yönünü onun
pratiklerinden dolayı tespit eder ve kişiliğini çok iyi algılar. M.Kemal, siyasette
her türlü ahlak yasasını hiçe sayan, dürüstlükten yoksun siyaseti savunan,
siyasette başarıya ulaşmak için her yola, her araca başvurmayı siyasetin gereği
olarak benimseyen, amaca ulaşmak için her türlü araca başvurmanın meşru ve
mübah olduğunu kabul eden kişidir. O, Makyavel’in şu düşüncesini ilke etmiştir ;
« İkna yoluyla hiçbir zaman başarı sağlanamaz. Zorlama gücüne sahip olanlar
her zaman başarılı olurlar. Silahlı peygamberlerin zaferlere ulaşmaları,
silahsızların yenilmiş olmalarının nedeni budur….(..)… Temel de aslolan şey
amaçlardır. Bu amaçların hangi yolda elde edildiği ise o kadar önemli değildir. »
A.Efendi, M.Kemal’in, Kürdleri oyalama, kandırma, sorunları sürece
yayma, çürütme politikasını çözmüştür. Bundan dolayı da aşağıdaki dörtlüğü
söyler;
“Sarı paşa
Çetelerden sonra girip savaşa
Geçmiştir başa
Ankara'da otağına kurulup
Bizi oyalamakla
Başlamış işe”
Niyazi Ahmet Banoğlu ; iki meslek sahibidir. Asıl görev « Özel
Büro »elemanı, kadrosudur. İkinci görev ; Dêrsim’de Özel Büro-Bu günkü
Ergenekon-Jitem elemanı olarak görev yaparken gazeteci kimliği taşır. O, Özel
Büro’nun gazeteci ve yazarıdır. İnci dergisindeki yazılarında sürekli Kürd halkını
aşağılar. Onların bütün kimliklerine hakaret etmeyi bir meziyet, yücelik sayar.
Gazetecilik adı altında ırkçılık yapar. « İptidai…. » Dêrsimli mi ilkeldi, vahşiydi,
Dêrsimlinin bütün değerlerine saldıran, değişik jenosidler gerçekleştiren dikta
mı ? Dêrsimli mi işgalciydi ? Kimin ülkesini işgal etti ? Dêrsimli vali hangi ülkeye
gidip de, orada yerleşik olan halkın kutsal mekanında pisliğini yaptı, ziyaretini
yaktı, yıktı ? Kimin inancını, dilini, kültürünü yasakladı ? Kimin mülkiyetine
devlet adına el koydu ve şiddet kullanarak müslümanlaştırdığı, hilafete
tapmalarını sağladığı kendi öz memeleketlerinden göçertiği halklara sundu ?
Kimin milyarları bulan değerdeki taşınmaz varlıklarını gasp edip, devlet adına
sattı ? Kimin köyünü yaktı ? Her askeri seferle kimin çoğalmasını engelledi,
kimin nufusunu azalttı ? Kimi toprağından sürgün etti ? Kimin çocuğunu özel
projeler sonucu yatılı okula alıp kürdleştirdi. Dedeyi-nineyi ve torunu birbirine
yabancılaştırdı ? Kimin köyüne zorla cami yaptırdı ? Kimin dağına, bağına,
mağarasına zehirli gazlar atarak « fareler gibi zehirledi » ?
Kimin can
damarlarını kesti ve toprağı üzerinde açlığa mahkum etti ?
22
1938 öncesi, Rayv(b)er ve Dêrsim`de soykirim faaliyetlerini yürüten
subaylardan biri. (11)
Niyazi Ahmet Banoğlu, « Dersim Medeniyete Açılırken »başlığını
kullanıyor. Yapılan yollar, köprüler, okullar, kışlalar, karakollar vasıtasıyla Dêrsim
medeniyete değil, sömürgeciliğe açıldı. 1937-38’de amaç o bölgeyi
sömürgeleştirme, insanları bütün değerlerinden, kimliklerinden uzaklaştırma,
yabancılaştırma, asimile etmedir. Bundan dolayı Dêrsim halkının yarattığı kültür,
medeniyet aşağılanır, tarımar edilir.
Sömürgeciliği kabul etmeyen, teslim olmayan « vahşi, ilkel » oluyor.
Amerika kıtasındaki yerlilerden kırk milyonunu jenosidlere tabi tutan ispanyollar
ve ingilizlerde « vahşi, ilkel »diyorlardı. Ama bu gün hala o yerlilerin yaptıkları
binalardaki mimariyi, fiziksel hesaplarla taşların yerleştirilmesini, güneşin
mevsime göre binanın içine girişinin sağlanmasını,
kullanılan tekniği
çözemiyorlar ve şaşkınlıklarını gizlemeden belgesellerde anlatıyorlar. Yerliler
ilkellerdiyse, niye onlara ait medeniyeti, kültürü onlardan çalarak kendi
ülkelerine taşıdılar ? Niye onların altından yaptıkları heykelleri devlet saraylarına
götürme gereği duydular ?
23
Amerika kitasinin yerlileri.
Yerliler ilkeldiylerse bu gün neden « modern tıb » hastalıklara çözüm
bulamıyorda, yerlilerin binlerce yıl önce deneyimler sonucu tespit ettikleri
bitkilerden yapılan doğal ilaçları kullanma mecburiyeti duyuyorlar ? Yerlilerin
terapilerini öğreniyorlar ve uyguluyorlar. Doğayı anlamaya çalışıyorlar.
Dêrsimli bayanın kök boya kullanarak yaptığı halılar, kilimler, heybeler,
önlükler zor kullanılmak suretiyle gasp edildi. Bu eşyalar, subayların, idari
yöneticilerin evlerinde zengin görünüm vermek amacıyla kullanıldılar. Onlar,
Dêrsimli bayanın emeğinin bedelini ödeyerek mi almışlardı ? Hayır. Asırlar
boyunca kuşaktan kuşağa korunan günlük araç gereçler, antika özelliği taşıyan
metalden, taştan veya ağaçtan yapılma bütün el eserleri çalınmış ve işgalci ordu
mensuplarının evlerinde, bürolarında dekorasyon olarak kullanılmıştır.
Ölü veya diri Dêrsimlinin takıları, süs eşyaları üzerinden alınmış, alanlar bu
zihnet eşyalarını yakın çevrelerine hediye olarak sunmuşlardır, kendilerine
sermaye yapmışlardır. « Dêrsimli vahşi »nin yarattığı değerlerde vahşi olmalı!
Uygara, gelişmişe hizmet sunacak seviye de olmamalı, güne cevap vermemeli,
dokunulmamalı ! Modern, çağdaş T.C. görevlileri niye vahşilerin maddi
zenginliklerine el uzattıp gasp ettiler ki ? Niye ölülerin altın dişlerini söküp aldılar
ki ? Medeni olmak, ceset-mezar soygunculuğu, ölünün altın dişini sökmekse bu
bakış Özel Büro-JİTEM elemanına özgüdür.
M.Kemal’in komutası altında Dêrsim jenosidini yöneten diğer komutanların
Dêrsim’de amaca, hedefe varmak için kaleyi içten fetetmenin yolu olan yerli
ajan-eleman bulma, kullanma projeleri sonucu Zeynel ajanlaştırılmıştır. Niyazi
Ahmet Banoğlu, okuru algılamaz, soru soramaz canlı yerine koyuyor. Sadece
yerel çekememezlik, tepki sonucu Alşer Efendi’nin başı kesilmiş izlenimi
yaratıyor. Mustafa Kemal dahil o dönem de Dêrsim bölgesinde jenosid suçunu
işleyen diktanın bütün kadrolarını temizleyen, gizleyen hamleler yapıyor.
1925’den itibaren Dêrsim’e yönelik yapılan soykırım hazırlıklarını, 1936-38
Jenosid sürecin de yapılanları, yaşanılanları bilmeyen de konuya sadece yerel bir
sorun olarak algılayacak.
24
Nazmi Sevgen kesilen başların resimlerini niye çekti ? Mağara’da bulunan
bütün eşyalara niye el koydunuz ? Niye bu çifte ait eşyaları yakınlarına iade
etmediniz ? Niye bu çiftin arşivini ilgili okurlara sunmuyorsunuz ? Öldürme
eylemi gerçekleştirildikten sonra Zeynel’e Elazığ’da hangi görev verilmişti ? Niye
sadece Alşer Efendi’nin öldürülmesinden bahsediyorsunuz ? Zarife Hanım’ı
öldürtüğünüzü niye gizliyorsunuz ? Zeynel’in özelliği neydiki üst birimlerinizden
izin alarak kendisiyle görüşebildiniz ? « Zeynel, Elâzığ’a geldiği vakit alâkadar
makamlardam müsaade alarak otele dâvet etmiş, onunla uzun uzun
konuşmuştum » diyorsunuz. Demek ki Zeynel sıradan bir Dêrsimli değildi !
Sıradan cinayetler işlememişti. Üst birimleriniz için önemli bir şahsiyetti.
Niyazi Ahmet Banoğlu, Özel Büro görevlisi olarak Zeynel’i daha çok hangi
konularda sorguladınız ? « Medeniyete açtığınız » Dêrsim’in bu « vahşi yerlisi »
sizin için ne ifade ediyordu ? Dêrsimlilerin sosyal ilişkilerini, sosoyolojik yapıyı
hangi kurum adına araştırıyordunuz ?
Zeynel’e kimlerin idam edilişlerini seyrettirdiniz ? İdam iplerini O « iptidaî-ilkel »
emi çektirdiniz ? « Kendini ilk defa idam esnasında gördüğü zaman bu koca
adamdan beklenmiyen bir hayret gösteren Zeynel, ruhunu ve dimağını
çerçeveleyen müstesna gösterişi dışında tam, beş değil altı, yedi asır geride
kalmış iptidaî insanın düşünüşünden ileri gidemiyordu. » diyorsunuz. Cümle
aralarında « Zeynel’in tipik bir türk » olduğunu belirtiyorsunuz. « İptidai »
sıfatıyla Türk ırkından olan insanlara da hakaret etmiş olmuyor musunuz ?
Bölgeyi türk gösterme çabanız ve hakaretleriniz birbirlerini çürütmüyorlarmı ?
Rayber’de Dêrsim’li vahşi bir yerli değil miydi ? Dêrsim’li beyaz donlu Rayber’in
özelliği neydi de ingiliz fötr şapka, kıravat, çizme ve takım elbiseyle « medeni
erkek » kılığına büründürdünüz !? Nasıl oluyordu da T.C.Ordusunun nazi bıyıklı
medeni subayı Rayber gibi bir iptidainin koluna girerek fotograf çektiriyordu ?
Rayber’in üzerindeki kostümü M.Kemal’mi, İsmet İnönü’mü kendisine hediye
etmişti ? Neye bedel, karşılık olarak ? Rayber’e daha sonra hangi görevleri
verdiniz ? Rayber, Ğez’deki mağaralarda, Sosın dağlarında T.C.Ordusu
subaylarıyla birlikte ne yapıyordu ?
Amerika kıtası yerlisini diğer yerlilere karşı kullanan, onun saçlarını
kestirten, kostum giydirten, başına fötr şapka koydurtan, onu geleneksel
elbiselerinden, kolyelerinden, kuş tüylerinden yapılma başlığından uzaklaştıran,
onu annesinden, babasından farklı bir tabloya « modern adam » tablosuna
yerleştiren ispanyol veya ingiliz devlet görevlisiyle sizin farkınız nedir ? Amaç ve
araçlarınız bir değil mi ? Niye farklı olanı yok etme de bu kadar isteklisiniz ? Her
kültür dünya halkları için bir zenginlik değil mi ?
« Kutu Deresine (Çheme serxanu) Yolculuk
Dersim’in erkânıharbi diye anılan Ali Şir, taraftarlarının gayretlerini artırmak için
şu manzumeyi yazıp her tarafa yaymıştı. « Gönül gel gezelim Munzur Dağını…..
Manzume daha çok uzamaktadır ve Dersime hiç bir yabancının giremeyegeği
anlaşılmaktadır. Bu Ali Şir, başka bir manzumesinde (Tayyare sesleri bize vız
gelir) diyordu. » (12)
« Dersim’in Erkânıharbi Ali Şir’i öldüren Zeynel neler anlattı ?
Kutlu deresine yaklaşmak, kutlu deresini görmek imkânsızlaşmıştı. Çünkü
teyyarenin bombaları bu dereye sığınanlara tesir yapmıyordu. O günlerde de
Dersimli erkânıharp denen meşhur Ali Şir öldürülmüştü.
25
Birinci umum harpte Erzincanda Ruslarla birleşerek onların et
müteahhitliğini de yapan bu hain sergerde, daha sonraları Koçgiri aşireti reisi
Mustafa Paşa’nın kâtipliğini yapmağa başlamış ve Dersimlileri hükûmet aleyhinde
kışkırtmağa devam etmişti.
Ali Şir’in menfi faaliyeti senelerce devam etmişti. 9 temmuz 1937 yılında,
gene Dersimli bir düşmanının kurşuniyle can veren Ali Şir, Dersimliler için
hakikaten bir kuvetti. Okuma yazmasından başka müfsit zekâsı ile kabileleri
birbirine katmak (birleştirmek), sonra müstakil bir Dersim kurmak gibi
hayallerle binlerce günahsız insanın ölümüne sebep olmuş ve hükûmeti yıllarca
uğraştırmıştır. Ali Şir’i öldüren Zeynel, Dersim’in tipik bir siması idi. Heykel gibi
bir vucudu, yılmaz bir cesareti vardı.
Bu haberi alır almaz Zeynel’i aradım. Tam bir Türk tipi olan bu dağ adamı,
ilk defa ayna görüyor, ilk defa medeni bir şehre geliyor, elektiriği görüyordu.
Zeynel, Ali Şir’i nasıl öldürdün ?
-Kurşunla vurdum. Sonra başını kestim.
Neden yaptın bu işi ?
-Fena mı yaptım ? Dersim’i kötülüklerden kurtardım işte…
Zeynel, hükûmete yaranmak için değil, muhakkak ki eski bir intikamını almak
için yapmıştı. Fakat sebebini söylemekte bir menfaat görmediği için
söylemiyordu » (13)
« Meşhur Ali Şir’i öldüren Zeynel, Elâzığ’a geldiği vakit alâkadar
makamlardam müsaade alarak otele dâvet etmiş, onunla uzun uzun
konuşmuştum. Bakılmaya kıyılamayacak levent bir yapısı vardı. Sıktığını
avuçları içinde tuzla buz haline getirebilecek olan bu pos bıyıklı, yüzünden kan
damlayan Dersimli, hakiki bir Türk tipi idi. Ali Şir’i öldürmüştü amma,
Dersimliliğini bırakmıyor ve bir türlü o yaşına kadar bellediği yaşayışından
başkasını kabul etmiyordu.
-Peki diyordu, bizim kimseye zararımız yok…yâni hükûmete bir düşmanlığımız
yoktur. Kabile arasındaki husumete gelince, bundan hükûmete ne ?...Ben onu
öldürürüm, O, beni öldürür. Tasası hükûmete mi düştü ?
Zeynel’in üç de maiyeti vardı. Onlar, önce oturmak istememişlerdi. Ben ısrar
edince Zeynel de işaret etti. Oturdular ve ellerini önlerine kavuşturarak
kımıldamadan durdular. Ismarladığımız çayı içmek istemediler. Gene Zeynel’in
müsaadesiyle içtiler.
Ben asıl onlarla konuşmak Dersimlilerin hakiki karakterlerini canlı misallerle
tespit etmek istiyordum. » (14)
« Kesik başın resmini alırken ürperdim, tüylerim diken diken oldu.
Günlerce o baş gündüz hayalimde, gece rüyamda yaşadı….diyen Nazmi
Sevgen. » « Dersim’in erkânıharbi diye anılan Ali Şir’i öldüren ve bu suretle
asilerin kol ve kanatlarını kıran Zeynel ile olan bir konuşmamı da tarfsilatıyle
kaydediyorum.
26
Hiciv dolu ve çok güzel selis bir ifade ile yazılmış şiirleri, mahrem
kitaplar meyanında basılmıştı. Türkçe kadar kürtçe de bilen türkçe de şiirler
yazan Ali Şir Kürd Taali Cemiyeti reisi Seyid Abdulkadir ile muhaberede
bulunmuştu.
1921 yılında Koçuşağı aşiretini teşvik ederek köyleri bastıran ve bu şekilde
huzursuzluk çıkaran Ali Şir hükûmet dairelerini de bastırıyor memurları
soyduruyordu…(…)….1921 yılında Koçgiri âsilerini tenkil için yapılan bunca
fedakarlık ve bunca kuvvet bu millete pek pahalıya mal olmuştu. Ali Şir bir yılan
gibi başı ezilen isyandan sonra kendisi de 1937 isyanına kadar kış uykusuna
çekilmiş Dersim dağlarında uyumuştu. 1937’de onu sade « Sadattan » değil,
« Dersim’in erkânıharp », « milli şairi » olarak da görüyoruz.
Tayyyare seslerinin bir « sinek vızıltısı » olduğunu terennüm eden bir
kahramandı ( !) Ali Şir söz de padişahı sever, padişah taraftarı imiş gibi milli
hükümet kurulduğu vakit bir herze daha yumurtlamıştı.
« Ayağında
kundura…. »
Kongura dan maksat Erzurum, Sivas kongresi…ve bir aralık Sivas
kongresi üzerine yürümek isteyen Dersimliler gurubu da, onun ilhamı ve
onun telkini ile fetihler yapacaktı. Ali Şir hükûmetten daima kaçmış, ömrünü
dağlarda, kaya oyuklarında geçirmişti. Onun yakınları kendisini hükûmete teslim
olmaya davet etmişler, hepsini reddetmişti. Bu davet, davet edenler
cehaletlerinden, davete icabet etme (memesi olmalı) sini de, şüphesiz Ali Şir’in
zekâsından ileri geliyordu.
« Dersim’in erkânı harbi » diye anılan Ali Şir‘i öldüren ve bu suretle asilerin
kol ve kanatlarını kıran Zeynel ile olan bir konuşmamı da tafsilâtı ile
kaydedeyim. Zeynel, pehlivan yapılı, iri fakat güzel cüsseli bir erkek güzeliydi,
kıpkırmızı kanlı yüzü, pos ve gür bıyıklarına rağmen, dünya erkekleri arasında bir
müsabaka yapılsa, birinciliği muhakkak Zeynel alırdı.
Ali Şir’i öldürdüğü gün kendisine yüz altın verilmişti. Fakat Zeynel’in bu cinayeti
cumhuriyet hükümetine ve orada çarpışan kuvvetlere bir iyilik olsun diye
yaptığına kani değildi. Çünkü maalesef o da Dersim’in kötü an’anelerinin esiri idi
ve Ali Şir’i düşmanı olduğu için öldürmüştü. Kendini ilk defa idam esnasında
gördüğü zaman bu koca adamdan beklenmiyen bir hayret gösteren Zeynel,
ruhunu ve dimağını çerçeveleyen müstesna gösterişi dışında tam, beş değil altı,
yedi asır geride kalmış iptidaî insanın düşünüşünden ileri gidemiyordu. Onu en
çok meraklandıran şey teyyare idi ve büyük arzusu da tayyareye binmek,
İstanbul’a gelmek idi. Zeynel’in üç, dört yakın adamı ile Elâzığ’ da kaldığı motelin
salonuna davet ederek görüşmüştüm. Yanyana ve adamları ile gurup halinde
resimleri çektirdik, kendisine ve adamlarına çay ısmarladım. Adamları ağızlarını
açmıyor, iki elleri dizlerinde, tazim ile duruyorlardı.
-Zeynel, Ali Şir’i niçin öldürdün ?
-O, bizim başımıza çok belâlar getirdi.
Zeynel, yerden göge kadar haklıydı. Ali Şir hakikaten Dersim’in başına birçok
felâketler getirmişti. Ama, Zeynel, Dersim davasının Ali Şir gibi hareket edenlerin
temizlenmesi ile tamamıyle sona ereceğine inansa idi, iş Ali Şir’in öldürülmesiyle
sona ermiyeceğini bilseydi, elbette ki bu işi yapmazdı. Çünkü Zeynel medeni bir
şehirde yaşamak istiyordu. Dağlara şose yapılmasına aklı ermiyor.
-Biz o yolları rahat geziyoruz. Büyük araba yoluna lüzum yok, diyordu.
27
Ve Zeynel silâh yerine sapan, tırpan istiyor, silahın her şeyi halledecegine
inanıyordu.
-Zeynel dedim, senin adamların ile, sen yok iken, öbür odada konuşmak
istiyorum. Senden utanıyorlar. Onlara bazı şeyler soracağım, dediğim zaman,
Zeynel’in kan fışikıran yüzü bembeyaz kesildi.
-Ülen etm,e dedim. Soracağım şeyler harbe dair değildir. Nasıl evlenirler ? Nasıl
yaşarlar ? Onları soracağım. Ve emrivaki yaparak onları salondan odama aldım.
Gene Zeynel’in emriyle içeri girmişlerdi. Bir tanesi ile konuştum.
-Zeynel sizin ağanız mıdır ?
-Evet.
-Onun için canınızı satar mısınız ? Anlamamıştı.
-Onun her söylediğini yapar mısınız ?
Sanki Zeynel kapının önünde kendilerini dinliyormuş gibi korkuyorlardı.
-Elbette, dediler.
Ama yapacağınız işin iyi iş olup olmadığına bakmazsınız, değil mi ?
Tuhaf, tuhaf yüzüme bakıyorlardı. Ağa kötü iş söyler mi ? Demek istiyorlardı.
Zeyneli fazla üzmek istemedim. Dışarı çıktım.
-Zeynel, dedim. Adamların seni çok seviyorlar. Yüzü yüzüz.
-Biz hep kardeşiz, dedi.
Buna da benim gülmem lâzımdı. Fakat kendi zekâsıyle beni inandırabildiğini
kabul ederek bu kadarcık numara yapmayı esirgemedi.
Zeynel’e sordum ; Ali Şir’in türkülerini bilir misin ?
-Hiç bilmem.
Yeni not ettiğim bir türküsünü defterimden okudum.
« Gönül……. »
Dersimin bütün dünya teşebbüsünü ve tarih boyunca takındığı tavrı ifade
eden bu türküyü okurken yan gözle onları süzüyorum. Hepsinin gözlerinde dalğın
bir düşünce vardı. »(15)
Bu çift nasıl öldürüldü?
1921'den
itibaren
Dersim'de
yaşamaya
başlarlar.
Dersim'deki
yurtseverlerle ilişkileri iyidir. 1937'de Palaxine'de kalırlar. Düzenli olarak Seyd
Rıza’yla görüşürler. Bu çiftin çocukları olmaz. Alşer Efendi'nin kardeşinin oğlunu
yanlarına getirirler. O çocuk bu aileye ait olan hayvanlara bakıp kendilerine
yardımcı olur.
Seyd Rıza'nın yemek yediği sofrada yalnızca erkekler oturabilirler. Bu geleneği
Zarife Hanım bozar. O erkeklerle aynı masaya oturan, Seyd Rıza’yla birlikte
yemek yiyebilen tek kadındır. Seyd Rıza’yla son görüşmelerinde Gogene'de bir
araya gelirler. Bu anlatım, iddialar hakkında elimde belge yok. Söylenilene göre ;
Seyd Rıza bu görüşme de bu çifte Dêrsim'ı terk etmeleri önerisinde bulunur.
Kemalistlerin uzun vadeli çalışmalarıyla Dêrsim’de aşiretlerin birliğini
bozduklarını, direnişçi kesimin yalnız kaldığını açıklar. T.C.ni yöneten ittihatçıkemalist kadronun kendilerinin kellelerini alma düşüncesinde olduklarını his
ettiğini belirtir. Dêrsim'in sarıldığının, yalnızlaştırıldığının gerçek bir durum
olduğunu söyler. Kendilerini savunmak için yeterli cephaneye sahip
olmadıklarına değinir. Dêrsim'ın durumunun dünyaca bilinmesi gerektiğini, Nuri
Dêrsimi'yle diyaloga girmeleri gerektiğini, Dêrsim dışındaki bölgeler de yaşayan
Kürdlerin kendilerine destek sunmaları gerektiğine değinir.
28
Bu çift 1921’den itibaren Doğu Dêrsim’de yaşadıklarına göre kendileri de
gelişmeleri görüyorlardı. 1921 ve sonrası Dêrsim üzerine düzenlenen seferlerde
oluşturulan her yönlü tahribatı gözlemliyorlardı. Merkezini Angora’ya taşıyan
ittihatçıların, yeni adlandırmayla kemalistlerin Dêrsim’deki sosyal, siyasal yapıyı
çözme, işbirlikçi bulma, istihbarat bağlarını güçlendirme, karakollar, köprüler,
yollar yapma, aşiret liderlerini Dêrsim’e özgü ulusal direnişden uzaklaştırma,
pasifleştirme çalışmalarından rahatsız oldukları, tahribatı en aza indirmeye
çalıştıklarını tahmin etmek zor değil.
Batı Dêrsim-Koçgirili bu çift T.C. siyasal sistemine, sömürgeciliğine karşı direniş
de olan Doğu Dêrsim bölgesini nasıl terk edebilirlerdi ? Yaşamları özgürlük
mücadelesi içinde geçmiş olan bu insanların bölgeyi terk etmeleri, halkı yalnız
bırakmaları hiç de kolay değildi. Gidişle kendileri sağ kalabilirlerdi. Kendi
gidişlerinden sonra gerçekleştirilecek soykırımın haberlerini duydukça devamlılık
arz eden bir huzursuz yaşamayacaklar mıydı ? Onlar kendi canlarını, dersim
insanının canından üstün görmezler.
Söylenilene göre bu çift ; Dêrsim'den ayrılmaları durumunda durumun yanlış
anlaşılabilinecegini, kaçmakla suçlanabileceklerini, ittihatçı-kemalistlerin bu gidişi
propaganda malzemesi olarak kullanabileceklerini düşünürler. Seyd Rıza'yla
düşünce alış verişinde, durum değerlenlendirmesinde bulunurlar. Seyd Rıza
rahat olmalarını, Alişêr Efendi'nin bütün işlemlerde kendisinin imzasını
kullanabileceğini belirtir. Dêrsim'den ayrılma güzergahını belirtir. Mêras, Dewa
Pile, Kerte Askerigy Palanas'tan Pırde Muti'ye kadar gece yolculuk yapmaları
gerekir.
Bu çiftin öldürülmesinde rol alan kişiler kimlerdi?
Brüksel’de görüştügüm küçük güneyli (Suriye’nin sömürgesi olan Kürdistan
parçası) İzzedin Zaxurani, Baytar Nuri Dêrsimi’nin kendisine; “Seyit Rıza bize
“Reyber haindir. Onu ortadan kaldırın”dedi. Biz Seyd Rıza’ya olan
saygımızdan dolayı isteğini yerine getirmedik. Rehber o ailedendi.
Kendisini öldüremezdik.” dediğini belirtti.
Reyberê Qopo; Seyd Rıza'nın kardeşinin oğludur.Alı Haydar Vezıroğlu nun
dedesıdır. T.C. yetkilileri kendisini ajanlaştırmışlardır. Bir yandan istihbarat
toplar, diğer yandan ulaşabildiği kişileri etkileyerek istihbaratçı, işbirlikçi
yapmaya çalışır.
Zeynel Top ; Ali Ağa’nın oğludur. Seyd Rıza'nın koruması altında büyür. Aileye
bağlıdır. T.C.'ye bağlı askeri güç Sin ile Hozat arasındaki alandadır. Bu güce 17'ci
karargah tümeni adı verilir. General Kamil komutanlığı yapmaktadır. Dêrsim'liler,
T.C. askeri güçlerine yönelik olarak saldırılar düzenlerler. Zeynel de bu
saldırılarda yer alır. Reyberê Qopo, Zeynel’in direnişçi gurupta yer aldığını
öğrenir. Kendisini korkutarak, çeşitli vaatlerde bulunarak T.C. lehine çalışmaya
ikna etmeye çalışır. Zeynel'e “ Durumun ordu mensuplarınca biliniyor. Bir şeyler
yapmazsan seni af etmezler. Devlete bağlı güçler Alişêr'in peşindeler. Onun
ortadan kalkmasıyla Dêrsim'in durumu da düzelecek. ” der.
Reyber’in amacı, Zeynel'in vasıtasıyla bu çiftin yaşamına son vermektir.
Böylelikle Abbasan aşireti yöneticileriyle Seyd Rıza arasında gerilim
29
oluşturulacaktır. Reyber, Nazmi Sevgen ve diğer Özel Büro görevlilerinin
ajanlaştırma, ikna metodlarını iyi algılamıştır. Kendisini ajanlaştıranların yol
göstermeleri sonucu Zeynel'i manuple etmeyi, T.C. adına çalışmaya ikna etmeyi
başarır.
Seyd Rıza’nın konumu, durumu ilginçtir. Aynı köy de, ev de bir yanda direniş,
direnişçiler, diğer yanda teslimiyet, işbirlikçilikler bulunmaktadırlar. Seyd
Rıza’nın yakınında bulunan iki kişi Nazmi Sevgen ve diğer istihbaratçıların özel
çabaları sonucu T.C.ye bilgi vermeye başlamışlardır. Duyduğuma göre Seyd
Rıza’nın bir eşi de Diyab Ağa’nın kızıdır. Diyab Ağa’nın duruşu belli. Koçgiri’de
ulusal anlamda örgütlenme yapılırken, jenosid gerçekleştirilirken O, M.Kemal’in
mebus olma teklifini red etmeyen, Kongre’de yer alan atama kişidir. Kürd
birliğini parçalayıp, Angora’ya gitmeyi tercih eder. Kızı aracılığıyla direnişçi
cephedeki gelişmelerden haberdar olmaması mümkün değil.
Zeynel, Usê Xıdêy Murt, Efendiyê Wankê, Mıstê Tornê Surê, Celoy Usêy Feri,
Palaxine'de ki mağaraya doğru yola koyulurlar. Bunlar yalnız değildirler. Diğer
Özel Büro elemanları da kendileriyle beraberdirler. İlk mermilerin hedefi Alşer
Efendi'dir. Mistoy Surê, Alşer Efendi’yi öldürür. Zarife Hanım savunmadadır ve
işbirlikçilerden Efendi'yi vurur. Zarife Hanım yaşına rağmen kendine olan
güveniyle Mısto’yu da cezalandırmak ister. Yere yuvarlanır. Yerde Mısto’yla
birbirlerini vurmak için uğraşırlar. Zarife Hanım’ın her iki kolu kolunu kırarlar. Bu
arada Zeynel mağaraya doğru yönelir, içeri girer. Alişêr Efendi'nin yeğenini ve
yerde Mistoy'la boğuşan Zarife Hanımı vurur. Nazmi Sevgen ve ekibi tarafından
ajanlaştırılan, işbirliğine ikna edilen Doğu Dêrsimlilerden biri ölmüş, ikisi de
yaralanmıştır.
Alşer Efendi’nin bir yeğeni Kasım 1993’de Frankfurt’da bana yeğenlerinin
saklanabildiğini belirtmişti. Tam emin değildi. Sosın ise, Alşer Efendi’nin kardeşi
Qaso Çawış’ın oğlu Uso-Usıv’ın Alşer Efendi’nin yanında olduğunu ve
öldürüldüğünü anlattı. Usıv, evlidir. 4 kızı vardır. İki kızı Badun köyünde, biri
Keveli’de, bir diğeri de Azgêr’dê evlidirler.
Özel Büro’nun yabancı ve yerli elemanları kendilerine verilen emri gereği gibi
yerine getirmişlerdir. Ayrıca Zarife Hanım ve Alişêr Efendi’nin kafalarını keserek
eylemlerini başarıyla sonuçlandırdıklarını Teşkilat-ı Mahsusa-Özel Teşkilat-Özel
Büro’nun o dönemde Dêrsim bölgesinde görevlendirilen çalışma ekibine
kanıtlamak isterler. Başlar gövdeden koparıldıktan sonra, mağarayı tümden
ararlar. Bu çifte ait olan değerli eşyaları, doküman-belgeleri, yazışmaları, kitap,
not defterlerini, diğer maddi varlıkları alırlar.
Rayber Qopo, Mezikê'de Zeynel'i bekler. Tilagê'ye oradan da karargaha giderler.
Üsttegmen Nazmi Sevgen kendilerini karşılar. Her iki kürd direnişçinin kesilen
başları Arnavut Nurettin Paşa'nın yakını Abdullah Alpdoğan'a teslim edilir.
Abdullah Alpdoğan, Dêrsim’in adını değiştirip "Tunceli " yapandır.
Magaradaki bütün yazışmalara, notlara niye el konuldu ? Çünkü M.Kemal ve
çalışma ekibi Dêrsimle ilgili olarak özel jenosid proğramı hazırlamışlardır. Bu
projelerini başarıya ulaştırmak için de kürdlerin kendi aralarındaki bütün
yazışmalardan, bilgi alış-verişlerinden haberdar olmak isterler. Alşer Efendi
kimlerle görüşüyordu ? Kim neredeydi ? Diğer bölgelerde kimler Dêrsim
bölgesindeki
direnişi
destekliyorlardı ?
Direnişçilerin
zayıf
ve
güçlü
yanları nelerdi? Kürdler, hangi noktalarda en iyi savunmayı yapabilirlerdi ?
30
Savunma planları nelerdi ?.....Direnişin merkezi, bilgi bankası o magaraydı.
Orası ele geçirilmişti.
Bugünkü adlandırmayla JİTEM’ci Nazmi Sevgen’in bahsettiği mektuplar ve
belgeler o mağaradan alınmıştır. Mağaradan alınan belgeler Genelkurmay
yetkilililerine teslim edilir. Dêrsim’de görevlendirilen ordu mensupları ilk
incelemeleri yapanlardırlar. Bu kişiler M.Kemal ve çalışma ekibini bilgilendirirler.
Bu bilgilendirmeden sonra M.Kemal ve çalışma arkadaşları Dêrsim’de jenosidi
kendileri açısından en az zaiyatla, sorunsuz bir şekilde gerçekleştirme projelerini
hazırlarlar. Nazmi Sevgen anıların da her şeyi açıklamaz. Hangi yöntemlerle
Kürdleri birbirlerine kırdırdıklarını belirtmez.
Dêrsimliler sürekli Dêrsime askeri seferler düzenleyen Osmanlı-Türk ordusu
mensuplarını, onların özel örgütleri aracılığıyla bölge de sosyal yapıyı, ilişkileri
tespit edip ajan-işbirlikçi bulma, görevlendirme çalışmalarını hafife almanın
sonuçlarını en ağır şekilde yaşamışlardır.
Halk kutsal gördüğü dağlarının, ziyaretlerinin, Xızırê Kal’ın bu çifti koruyacağına
inanır. Başlarına ödül konan iki insan o mağarada ve korumasızdırlar. T.C.
yetkilileri hafife alınırlar. Korumalar olmuş olsaydı özel ekip o kadar rahat
mağaraya doğru yol alamazdı. Bir halk aydınını korumaya almazsa, tedbirsiz
davranırsa elbette ki bu son kaçınılmazdır. Tahmin edilemeyen son yaşanır.
Kürdler tarafından bu çift için ağıtlar yakılır.
Alişêr Efendi’nin bir şiiri ulusal birlik sağlanmadan başarıya ulaşamayacağımızı
anlatması açısından bu gün de önemini korumaktadır. Bölge de söylenen bir
cümle gerçeği tümüyle yansıtır. “Hükümetin tası dolu bal da olsa parmağını
batırma! ” Yani devletten uzak dur.
“Bismillah ( tanrı adı ) diyelim Haktan inayet ( lütuf, iyilik )
Ta ezel mahzarı ( şereflenme ) ihsanı ( bağış, lütuf ) Dêrsim
Muhammed-ı Mustafa şahı velayet
On iki imamın lisanı ( dil) Dêrsim
Ceddimiz (soy) Şıx Hasan şahı Xorasan
Himmeti bizlere olmuş sayeban ( koruyan )
İkilik perdesini atalım hemen
Birlik makamıdır (durulan yer, ermişlerin mezarlarının bulunduğu yer ) zamanı
Dêrsim”(14)
Baytar Nuri, Dersimi Alşer Efendi'nin öldürüldüğünde 75 yaşında ve çok sağlıklı
bir yapıda olduğunu belirtmekte. Zarife Hanım’dan saygıyla bahseder. Onu her
yönüyle takdir etmektedir.
“....Alişêr, kendi akrabasından Zarife adında bir kızla evlenmiştir. Zarife dahi,
kocası gibi Kürt milli davasına bağlı aynı büyük amaçları takip eden eşsiz bir Kürt
kızı olduğunu yaşamında doğrudan ispat etmiştir.
Zarife Kürt kadınları arasında milli uyanış için eşsiz bir propagandacı olmuş ve
Alişêr'in milli faaliyetinde onun sağ kolu ve iş arkadaşı olmuştur. Zarife Alişêr'e
daima, Kürtçe arkadaş anlamına gelen « heval » sözüyle hitap ederdi. Ne yazık
ki, duygu ve fikir itibarıyla tam bir birlik olan bu ailenin çocuğu olmamıştır. Zarife
uzun boylu, iriyarı ve her konuda bir Kürt fizyonomisine sahip simasında bir
erkek cesaret ve yiğitliği okunan eşsiz bir Kürt kızıydı. Her yıl Dersim'e gider,
31
milli amaçlar hakkında nutuklar söyler ve aşiretler arasındaki çelişkileri ciddi bir
hakim gibi hallederdi....” (15)
İzzedin Zaxurani, Baytar Nuri Dêrsimi ile Halep şehrin de görüştüm. Bana Zarife
ile ilgili olarak ; “O aslan ki kendi dönemin de okuma- yazma bilen, hem siyasi
hem de askeri bir Kürt kızıydı. Çok sefer Alişêr bir şey yapmadan önce onun
düşüncesini sorar, fikrini alırdı. Ona sormadan karar vermezdi. Zarife savaşçıydı.
Çok sayı da bayan da onunla birlik de savaştılar. Onlar da silahlıydılar.
Çarpışmalar başlamadan önce silahlı eğitim aldılar, yaptılar.” dedi. “
1300 senedir ehli şehavet
Hem meydandadır hakkı hilafet
Evladiye ettiğim biat
Hakkın buda hükmü daim
Süleyman namıyla Gungar (xunxar-kan içici)
Müminlere yapılsın ateşten kafes
Söylensin Şevket -i- ( ululuk ) hem şahı Dersim
Yarab, lütfet sen bize rahim! (esirgeyen, acıyan)
Himmet-i evliya her yerde badır
Kâr etmez bize cihan seran ser (baştan başa)
Ayrılsın meydana merdan ( erler, yiğitler) Dêrsim
Yarab lütfeyle bir çarkı döndür
Erkek erenleri her yere götür
Evladı ve afradı ( bayanları ) hıfz ( saklama, koruma ) eyle sıtar
Hem kurtarsın Ehli beyti ( Alevi’lik de kutsal kişiler ) Dêrsim”
Alşer Efendi bu şiirde zulme karşı herkesin ayağa kalkmasını ve adalet için
savaşmalarını ister. Ayrıca kendisine, Kürdistan halkına olan inancını dile getirir.
Dersim'li cengaverlere karşı olan güvenini ve sevgisini belirtir. Allah' dan da
kadın ve çocukları korumasını diler. İnançları güçlü olan bir Alevidir. Dersimlilerin
“ Ehli Beyit ”i kurtaracaklarını, kurtarmaları gerektiğini belirtir. Yani Osmanlı’dan
ve onun devamı olan Kongre üyelerinden Alevilere olan yaklaşımları açısından da
rahatsızdır. Hem dini, hem ırki baskıyı, saygısızlığı çok net görüyor. Kimsenin
Dersim’i söküp koparamadığını, teslim alamadığını belirtiyor. Dêrsim’e,
Dêrsimliye sevgi beslemek de, güvenmek de.
“Nice Padişahlar geldi cihana (dünya)
İlim almak için düştü gümana (ummak)
Her bir çeşit atmış bir yana
Kesilmemiş kıylü kalı (kökünden söküp koparan)Dersim'in”
T.C’yi oluşturanlar Kürtlerin hangi kurumlarından yararlandılar ?
Kürt-Alevilerin sosyalizasyonunu, bağlı oldukları, kutsal gördükleri mekanları
bilen asker - sivil bürokrasi etkisiz kılma planlarını da ona göre hazırlar. Bu çiftin
öldürülmesinde yine Animist-Alevi geleneğin de var olan kirvalık (kirivti) kurumu
kullanılır. Suikast Dêrsim jenosidini bizzat yöneten M.Kemal’in emir-talimatı
sonucu kendisine bağlı ve Elazığ’da bulunan alt birim görevlilerin eliyle
gerçekleştirilir. Kürdistan'da ender yetişen aydın tipinin simgesi olan diplomat,
halk sanatçısı ve askeri komutan Alşer ve onun moral ve güç kaynağı,
örgütleyici, bağımsızlıkçı kürd kadını Zarife öldürüldükten sonra Dêrsim
jenosidinin boyutları genişletilir.
32
Eğer Alşer Efendi öngörüye sahip olan yoldaşı Zarife Hanım’ı dinlemiş olsaydı,
kirivlik bağını göz önüne almaz ve bu sonucu yaşamazlardı. Onlar, Dersim'de
yaşadıkları süreç içinde asalakça, başkalarının emeklerini, ürettiklerini yiyerek
değil, üreterek yaşamayı tercih etmişlerdir. Birbirlerine karşı olan saygıları ve
dayanışmalarıyla sohbetlere konu olmuşlardır. Bugün de yaşamları ve ilişkileri
açısından örnek alınması gereken aile şekillenmesine, siyasi ilişkiye sahiptirler.
Dostları onları anlatıyor
Gulşa Akkuş; “Zarife ! O, bambaşka bir insandı. O Koçgiri'liydi. Kahraman, şair,
Kürt davasına inanmış Alşer'in karısıydı. Amcam Kasım oğlu aşiret reisiydi.
Nazmiye'de kaymakamlıkta yapmıştı. Aşiretler arasında hatiplik yapardı. Seyd
Rıza'ya çok yakındı. Sık sık birbirlerini ziyaret ederlerdi. Seyd Rıza Agdat'ta
yaylaya çıkacağımız bir yeri bize temin etti. Oraya « Warê Kasım oğlu » denir.
Amcama çok misafir gelirdi. Baytar Nuri'ye « Çolık Nuri » derlerdi. Zarife ve
Alşer’de gelirlerdi. Amcam bu çifte bir ev tahsis etti. Onlarla birlikte yaşadık.
Zarife cesur, çok akıllı, silahşor, yiğit bir kadındı. Bu kadını hepimiz, herkes
seviyorduk, seviyoruz. Ben onun adını kızlarımdan birine taktım. Ve onun ismini
koyduğumu da gizli tuttum. Kızımın aynı onun gibi olmasını istiyordum.
Zarife'nin ismi dünyada kalsın, kaybolmasın diyordum. Zarife ve Alşer'in
evlilikleri çok sade ve canlıydı. Bizim orda ki karı - koca ilişkisinden ayrıydı. Biz
kocalarımızın köleleri gibiydik. Zarife’nin durumu faklıydı. Bu farklılık bizim
dikkatimizi çekiyordu. Kendi yaşamımı onların yaşamıyla kıyaslardım. Bizim
yanımız da kaldıkları süre içinde bir sefer olsun kavga ettiklerini, birbirlerine
kırgın olduklarını görmedim, duymadım. Alşer Efendi de Zarife'nin bir dediğini iki
etmezdi. Alşer Efendi Zarife'nin ismini kullanmaz, ona hep « Hevalê » derdi. Öyle
çağırırdı. Kürtleri, Kürdistan’ı ne kadar çok seviyorlardı ? Bunu ben biliyorum.
Çok, çok büyük bir bağlılıkları vardı. Her şeyleri Kürdistan’dı. Başkalarının
tayyarelerinin üzerinde uçmadığı bir Kürdistan onların bütün isteğiydi.
Bir seferinde Zarife'nin yanındaydım. Çiyay Munzur'un Zeranik (Yeşil
yazı) tarafına bakarak, bir yandan da benimle konuşuyordu. « Bu dağlar umut
dağlarıdır. Bizim isteklerimizin gerçekleşmemesi diye bir şey olmaz » diyerek
konuşmasını sürdürdü. Kürtlerin başarılı olacaklarına, kazanacaklarına kesin
gözüyle bakıyordu. Benim sorularıma, bizlerin sorularına tane tane yorulmadan
cevap verirdi. Cevap vermekten bıkmazdı. Zevk alarak anlatırdı.
Amcam kendilerine biraz hayvan vermişti. Zarife'yle birlikte ayran
yapardık. Meşk yayardık. Oda bizim gibiydi. Ev işlerini de yapardı. Evlerine çok
sayıda gelen giden olurdu. O aşiret kadınıydı. Misafirperverliği dillere destandı.
Aşiret mensuplarını zevkle misafir ederdi. Zevkle « xêr hatın » derdi. İnsanlarla
görüşme onu mutlu ederdi. Onun bir diğer yanı nişancılığıydı. Silah şördü. Her
zaman « Kollık pışto » sunu (tabancasını) beraberinde taşırdı. Kütüklüğü çapraz
bağlardı. Kütüklüğü hep mermi doluydu. Bir gün Zerenik'te (Yeşil yazı) Kem
oğulların harmanın da atış yapılacaktı. Atıcılar, nişancılar arasında Zarife'de
vardı. Bizim insanlar zaman zaman atış yaparlardı. Çevredeki aşiretlerden de
atış için gelirlerdi. O gün harmanın öbür ucuna, loğun üzerine bir şişe koydular.
O şişeye nişan alınacaktı. Kadın, çoluk çocuk herkes izlemeye geldi. İlkin Zarife
atış çizgisine geçti. O, kollik pıştosu ile ilk atışın da şişeyi vurdu. Seyredenler de
çığlık koptu. Ve bir süre aralıksız mermiler sıkıldı. Kendini kabul ettirmiş bir
kadındı. Onun yeri ayrıydı.
33
Bir seferinde kendisine neden hep burada kalıyorsunuz? Köyünüze
gitmiyecek misiniz? dedim. Gülerek «Biz artık Dêrsim'liyiz. Dêrsim, Koçgiri
Küdlerinin yaylasıdır. Bu dağlar da bizim cenazelerimize de yer var. » dedi. Bir
gün bir şey için evine gittim. İnce uzun boylu, Dêrsim kıyafeti giymiş bir genç
uzanmıştı. Kendisine hoş gelmişsin dedim. Zarife bana döndü « Gulşê çekinme,
Şewket yeğenimizdir. Gel biraz otur. » dedi. Adını daha önce duyduğum bu yiğidi
yakından görmek için oturdum. Zarife, Şewkete doğru bir pusula uzattı « Alşer
yazdı, oku » dedi. Şevket sesli okudu.
Zarife misafir ağırlar, bir kadının yaptığı her şeyi yapar ve Kürdlük davası
için uğraşırdı. Kışlada (Topuzlu köyü, Askeri konak) bir heyete karşı askeri
hareket yaptılar. Heyeti Pardia Qızık ( küçük Pardi ) köyü arasında pusuya
düşürüp, yüksek rütbelilerle beraber hepsini teslim aldılar. Her şeye el koydular.
Birkaç gün sonra aşiret kararıyla teslim aldıkları kişileri serbest bıraktılar. Bu
askeri harekatta Zarife'de vardı. Abim Hıdır (Xıdır-Xıdo) kavgacıydı, nişancıydı.
İdare (karanlıkta aydınlatıcı olarak kullanılan çıra vb. şeyler) ile gezen biriydi. Ev
de o teslim almayı ve çatışmayı anlattı. Sürekli Zarife'yi övdü. « Zarife bizimle
olsun, Hozat’ı (Xozat) teslim almak iş değil » dedi. Bu kardeşim hiç askerlik
yapmadı. 1938’de de direnişçilerin içinde dağlarda kaldı. Ah..ah..( Ax..,ax..)
Zerife ve Alşer Efendi kirivlerinin eliyle öldürüldüler. İsimlerini çocuklarımıza
verdik. Onları unutmadık.
Bibliografya
12-
Evin Çiçek, Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi, APEC, Stokolm, 1999
Dersime Elaziz Tugayı, Bayburt ve Erzurum alayları sevkedildi. Ayrıca Ankara’dan bir alay
sevk edildi. Genelkurmay Başkanı Marşal Fevzi Çakmak ile Genelkurmay İkinci Başkanı General
Assım Elaziz’de bulunuyorlar.” (20 Mai 1937, Secret, Turquie, Nouvelle İnsurection Kurde, 141 /
1., E.M.A.F., A.T.)
3- Dr D.R, Jenoside Dêrsim, kîrmançki, Munzur Dergisi, Sayı N°30, Ankara, 2008, s. 4-44,
(Röportajı yapan, İbrahim KILIÇ Tornê İvraimê Sılê Hemi, Mamekiye, 1976)
4-
Cemal Taş “Roé Kirmanciyê, Tij Yayinlari, Istanbul 2008,s.202-208
5- Evin Çiçek, Koçgiri Ulusal Kurtuluş Hareketi, APEC, Stokolm, 1999,
162,183
s. 160, 161,
6,7,8-Nazmi Sevgen, Tarih Dünyası Dergisi, yıl 1, sayı 9, 15 Agustos 1950, İstanbul, s.377, 378,
379, 380, 381, 395
9- Rahmi Apak, Türk İstiklal Harbi
10- T.C. Genelkurmay Harp tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları, Seri No: 8, Türkiye Cumhuriyetinde
Ayaklanmalar (1924-1938), B.Tunceli’nin (Dersim’in) Asayişsizlik Durumu - 1.Cumhuriyet Önceki
Durum, Ankara, Gnkur. Basımevi, 1972, s. 369, 377
11-Kârerli Mehmet Efendi, yazilmayan Tarih ve Anilarim(1915-1958), gustos 2007, Kalan
yayinlari, Ankara, s.408
12-Niyazi Ahmet Banoğlu, Cehalet, kin, aşk ve ihtiras diyarı Dersim İsyanının iç yüzü, Kutu
Deresine Yolculuk, İnci, sayı : 1, 1 Aralık 1951, s.34
13-Niyazi Ahmet Banoğlu, Cehalet, kin, aşk ve ihtiras diyarı Dersim İsyanının iç yüzü, Dersim’in
Erkânıharbi Ali Şir’i öldüren Zeynel neler anlattı? İnci, sayı : 3, 29 Aralık 1951, s.329)
14-Niyazi Ahmet Banoğlu, Cehalet, kin, aşk ve ihtiras diyarı Dersim İsyanının iç yüzü, İnci, Sayı :
6, 9 Şubat 1952, s.33)
34
15- Niyazi Ahmet Banoğlu, Seyh Sait ve seyit Rıza İsyanının Esrarı, Ali Şir’in kesik başının resmini
ben aldım…, Yeni İnci, Sayı : 44, 1953, s.48, 49
16- Nasit Ulug-Tunceli Medeniyete Açılıyor, Cumhuriyet Matbası, İstanbul, 1939, s. 50
17- Dr.Vet. Nuri Dêrsimi, Kürdistan Tarihinde Dersim, Kürd Aydını Alişêr, 4.baskı, Dilan Yayınları,
Diyarbakır, 1992, s.279, 280
Not ; şiirler, belgeler ve resimler yazara, Sevê Evin Çiçek`in arşivine aittir.
İzinsiz kullanılamaz.
www.gelawej.net 2006
Yazışma Adresi: [email protected]
35

Benzer belgeler

Letya

Letya “Biz Müslümanız, Hz. Ali’nin takipçileriyiz” diyen, hiç de Dersim’lilerde rastlanmayan bir gericiydi. Letya’nın babasına göre Hz. Ali, Cami’de Sünniler tarafından arkadan bıçakla vurularak namaz es...

Detaylı