Vecihi Dergisi Sayı 3
Transkript
Vecihi Dergisi Sayı 3
BÜLTENİ 2016 YAZ SAYI: 3 ÜCRETSİZDİR euro 2016 pamukkale-karahayıt EKONOMİK SİSTEMLER çİZGİ DİLİ NASIL ÇALIŞIR? EMRULLAH ALİ YILDIZ moda Santorini, Fira, Oia türk mutfak kültürü GELENBEVİ İSMAİL VENTILATION TECHNIC 1 Futbol ateşi Fransa’da 22 Cvsair Bülteni Vecihi Evde tadilat ve dekorasyon yaparken hastanelik olmayın SAYI 03 - YAZ SAHİBİ CVS HAVALANDIRMA SİSTEMLERİ SAN. TİC. A.Ş ADINA Tolga YOLCU YAYIN KURULU Tayfun DİNÇ Leyla CİVELEK Alev KAHRAMAN Murat PARLAK 26 Interstellar Uzay Sergisi 12 PamukkaleKarahayıt 32 SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Tayfun DİNÇ [email protected] YÖNETİM YERİ Cumhuriyet Mah. Kartal Cad No: 101/1 Kartal İstanbul YAYINA HAZIRLIK Safran Yayıncılık A.Ş. 0212 290 33 44 [email protected] Beybi Giz Plaza, Dereboyu Cad. Meydan Sk. No: 28 Kat: 2 34398 Maslak / İSTANBUL İçindekiler İstanbul’la adını verenler 10 Santorini, Fira ve Oia BASKI YERİ Portakal Baskı İt. İh. San ve Tic. A.Ş. Huzur Mh. Tomurcuk Sk. No: 5/1 Sarıyer / İSTANBUL 0212 332 28 01 pbx 36 Dergide yer alan makalelerdeki fikirler yazarlarına aittir. Yazılar kaynak gösterilerek yayınlanabilir. Vecihi Cvsair’in şirket içi bültenidir. Ücretsizdir, para ile satılmaz. Emrullah Ali Yıldız 04 Ekonomik Sistemler 29 Nasıl Çalışır? -2- ÇİZGİ DİLİ Mehmet Ören 3 Bizi ancak çalışmak kurtarır Güneş bazı günler nazlansa da yaz geldi. Yaz genel için tatil demek, deniz, kum, güneş… Fakat tatil de olsa bizim aklımızın bir kenarında işimiz vardır. Sorumluluğumuzun hep farkındayız. İş hayatının bir deyişiyle; “Bizi ancak çalışmak kurtarır.” Bunun için yöneticisinden işçisine CVSair bu farkındalıkla üretmeye, hizmet sunmaya devam ediyor. Üçüncü sayımızla karşınızdayız. Yine çok bilinmeyen bir ismi sayfalarımıza taşıdık. Söylemiştik bu topraklarda Vecihi bir tane değil. Belki de çoğunluk ilk kez duyacak bu ismi. Emrullah Ali Yıldız. İç sayfalarda detaylı anlattık ama birkaç başlıkla değinelim. Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ uçak fabrikasını kurdular, üretim yapıyorlar. Fakat bu üretilen uçakları kim test edecek? Emrullah Ali Yıldız… Ona sadece pilot dersek haksızlık etmiş oluruz. Otomatik paraşüt açma sisteminin mucididir aynı zamanda. 1950’li yıllarda Beyoğlu’nda “Gör-Çek” Fotoğraf Stüdyosunda kendi kendinize fotoğraf çekmeyi sağlayan sistemin de mucidi. Sonrası ise yine bilindik hikâye; Amerika sahip çıkıyor Emrullah Ali Yıldız’a Amerika’ya götürülmüş. Otomatik paraşüt açma sisteminin patenti de orada kalmış. Emrullah Ali Yıldız’ı Hava Astsubay Mustafa Kılıç, Vecihi için yazdı. Fotoğraflar da kendi arşivinden. Kendisine teşekkürü borç biliyoruz. İlk iki sayımıza gelen ve daha çok sözle ifade edilen tepkiler bizi oldukça mutlu etti. Yazı yazmayı çok fazla sevmeyen bir toplumuz farkındayız ama gerek daha iyi hizmet sunabilmemiz gerekse Vecihi’de daha farklı konulara yer verebilmemiz için lütfen yazılı olarak da belirtmenizi rica ediyoruz. Merhaba Değerli Arkadaşlarım; Derginizin ilk 2 sayısını işletme ziyaretlerimiz esnasında inceleme fırsatım oldu. Çok beğendiğimi ifade etmek isterim. Özellikle gizli kalmış vatansever mucit, iş adamı ve girişimci kişileri gün yüzüne çıkartıp manşet yapmanız ve hatta derginize isim yapmanız çok hoşuma gitti. Dergilerinizi o işletmemiz den aldım ve bölüm panosuna öğrencilerimizin incelemesi için astım. Bundan sonraki dergilerinizden de yararlanmak ve öğrencilerimizle paylaşmak isterim. Bu nedenle derginizi bize de göndermenizi rica ederim. Zekeriya Hikmetumut Düzce Borsa İstanbul Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Elektrik-Elektronik Teknolojisi Alan Şefi EMRULLAH ALİ YILDIZ EMRULLAH ALİ YILDIZ: YELKENKANAT’IN BABASI 5 1927 yılında mezun olan Tayyare Makinistlerinin diploma töreni. YAZI MUSTAFA KILIÇ İLK okuduğunuzda “Yelkenkanat’ın Babası” ifademi abartılı bulabilirsiniz. Aşağıdaki Emrullah Ali Yıldız’ın özelliklerini okuduğunuzda, bu tanımlamama sanırım hak vereceksiniz. • Tayyare Makinisti Küçük Zabit (Astsubay). • Dünyada Yelkenkanat benzeri ilk hava aracını yapan kişi. • Planör Pilotu (2.700 saat/uçuş). • Paraşütçü (115 atlayış). • Motorlu Tayyare Pilotu (10.000 saat/uçuş). • Modelci. • Planör ve Motorlu Uçuş Öğretmeni. • Türkiye Planör Rekortmeni (18 saat 35 dakika/ tek başına, 29 Ağustos 1936) • THK Türkkuşu Baş Öğretmeni. • THK Türkkuşu, İnönü Yüksek Planör Kampı Müdürü. • THK Uçak Fabrikası Test Pilotu. • Otomatik paraşüt açma cihazı (Kap-3) mucidi. • Otomatik fotoğraf çekme stüdyosu (Gör-Çek) işletmecisi. Gizli kalmış bir havacılık efsanesidir, Emrullah Ali Yıldız. Değerli büyüğüm yazar Bahattin Adıgüzel onu anlatan kitabına, “Gökteki Venüs” ismini vermişti. Zira gökte en çok parlayan yıldızın adıdır Venüs. Bu günlerde gökyüzü oldukça kararsa da, sisler bulutlar ile örtülse de, o ve onun gibi gerçek havacılar daima parlamaya devam edeceklerdir. Sisleri dağıtmakta bizlerin görevi olacaktır. Küçük Zabit Emrullah Ali Yıldız, İstanbul Yeşilköy Makinist Mektebinde. EMRULLAH ALİ YILDIZ Bursa Yelkenlisi önünde Emrullah Ali Yıldız. KİMDİR, EMRULLAH ALİ YILDIZ? 1909 yılında Bursa’da dünyaya gelir. Vidinli baba ve Kafkas bir annenin oğludur. 1926’da 17 yaşında iken Türk Tayyare Cemiyeti (T.Ta.C.) tarafından İstanbul Yeşilköy’de açılan Tayyare Makinist Mektebine girer. 1927 yılında okulu birincilikle bitirir. Okul Hava Kuvvetlerine makinist yetiştirmek üzere açılmış Küçük Zabit (Astsubay) okuludur. Okula girişte imzalatılan taahhütname gereği mezun olanlar 4 yıl mecburi hizmet yapmak zorundadırlar. E. Ali Yıldız, 1928-1931 yılları arasında Eskişehir Askeri Hava Okulu Hazırlama Bölüğü’nde, tayyare makinisti olarak görev yapar. Bu görevi sırasında 1930 Ağrı isyanı olarak bilinen ayaklanmanın bastırılması için Doğu’da görevlendirilen tayyare bölüğünde yer alır. Görev bitimi Eskişehir’e döndüğünde karar vermiştir, 1931 yılında mecburi hizmeti biter bitmez Hava Kuvvetlerinden istifa eder. Bursa’ya dönen E. Ali Yıldız kardeşlerinin yanında fotoğrafçılığa başlar. Ancak havacılık aşkı içinde yaşamaya devam eder. 1934 yılında Bursa Halkevi tarafından kurulan havacılık kulübünün kaptanı E. Ali Yıldız’dır. Zaten o tarihte üzerinde çalıştığı “Bursa Yelkenlisi” adını verdiği planörü yapması bu kulübün kurulmasını sağlamıştır. Tamamen kendi düşüncesi ve parasıyla yaptığı Bursa Yelkenlisi ile Ziraat Mektebi yakınlarında uçuş tecrübeleri yapmaya başlar. Bursa Yelkenlisi’nin gövdesi 6 metre, kanat açıklığı ise 12 metredir. Ali Yıldız’ın bu denemeleri ile ilgili haberler ulusal gazetelere yansımaya başlamıştır. Bursa Yelkenlisi ile ilgili haberleri okuyan THK Başkanı Fuat Bulca, E. Ali Yıldızı bir mektupla, oluşturdukları Türkkuşu’na çağırır. 22 Mayıs 1935’te kuruluşundan 19 gün sonra E. Ali Yıldız da Türkkuşunda’dır. RUSYA HAVACILIK EĞİTİMLERİ 10 Temmuz 1935’te Sabiha Gökçen ve yedi arkadaşının da bulunduğu grupla Rusya’ya havacılık eğitimine gönderilir. Yurda dönüşlerinde artık öğretmen olmuşlardır. 1936-1941 yılları arasında THK Türkkuşu’nda uçak ve planör pilotluğu ile paraşütçülük / model uçak eğitimleri verir. Havacılık kariyerinin yükselişi ise Öğ- 7 Bir uçuş öncesinde Habicht planörünü kontrol ederken. Ağrı Harekatından bahseden gazete küpürü. retmenlik, Başöğretmenlik, İnönü Yüksek Planör Kampı Müdürlüğü, Uçak Fabrikası Tecrübe Pilotluğu (19411949) olarak devam etmiştir. 12 HAZİRAN 1938 E. ALİ YILDIZ’IN DÜNYA REKORU 1 Eylül 1936 Ulus Gazetesi küpüründe E.Ali Yıldız. İnönü Yüksek Planör Kampı’nda dünya rekoru kırılması o günün dergilerine şöyle yansır; “Türkkuşu öğretmeni pilot Emrullah Ali Yıldız, Ş-5 (İki kişilik) planör ile yanında öğretmen adayı Sezai Göksu ile birlikte Eskişehir/ İnönü’de 14 saat 20 dakika havada kalarak rekor kırmıştır.” Kalkışını İnönü “C” tepesinden yapan E.Ali Yıldız o yıllardaki dünya rekoru olan 13 saat 59 dakikayı, 21 dakika geçerek geliştirmiştir. Planörle ilk dünya rekoru ise; Alman tayyarecilerinden Ernest Jachtmann ve Flossdorf tarafından bir MR-4 planörüyle Wermingstad Sylt’de 26/27 Kasım 1937’de yapılmıştı. Daha önce, 29 Ağustos 1936’da ise 18 saat 35 dakika/ tek başına havada kalarak bir başka Dünya rekoruna imza atmıştır. THK GN. BŞK. ŞÜKRÜ KOÇAK’IN ÖZEL EMRİ E. Ali Yıldız ile yapılan bir söyleşide anlatılanları okuyunca hayretler içersinde kalmıştım. Çok önemli ipuçlarını barındıran sözleri hiç bozmadan olduğu gibi siz okuyucular ile paylaşmalıyım. Bence son yıllarda sıkça vurgulanan neden yerli uçak üretemiyoruz sorusunun cevaplarından bazıları gün yüzüne çıkmakta. “Bütün güçlüklere rağmen Nuri Demirağ çok sayıda E.Ali Yıldız’ın İstanbul Gülhane Parkında ağaç üzerine inişi. Ali Yıldız’ın ölümünden çok sonra 2002 yılında verilen Tıssandier diploması (sağda). E.Ali Yıldız’ın 16 Nisan 1942’de verilen Planör Kısım Şefi Kimliği. Planörün İstanbul Gülhane Parkında ağaç üzerinden indirilişi. uçak üretti (NuD-36) ve hatta üretilen bu uçaklardan Türk Hava Kurumu da satın almak için sipariş verdi. O tarihte THK Genel Başkanı Şükrü Koçak’tı. Şükrü Koçak bir gün beni Nuri Demirağ fabrikasına uçakları görmem için gönderdi. Yetkililer uçakları bana tanıttıktan sonra ben de uçtum, o uçaklardan biriyle. Hatta uçakla akrobasi dahi yaptım. Dönüşte olumlu rapor verdim Türk Hava Kurumuna. ” Anlaşılacağı üzere Nuri Demirağ üretimi uçakların ne kadar başarılı oldukları, onları test eden Türkkuşu pilotu tarafından da onaylanmış oluyor. Sonuç: Şükrü Koçak’ın başkanlığındaki THK uçakları almaktan vazgeçiyor ve/ veya vazgeçiriliyor. 1947 yılında bir paraşüt atlayışında sakatlanan E.Ali Yıldız, ağaçtan indirilen planörünü sökerken. Yıldız Hocamız paraşütçülükten ayrılarak sadece uçuşa ağırlık vermiştir. Sakatlığının da etkisiyle yararlı olamayacağı düşüncesi ile 10 Mayıs 1948 tarihinde THK Uçak Fabrikası Müdürlüğüne bir dilekçe vererek aktif havacılık yaşamını sonlandırır. Örnek bir havacı olan Emrullah Ali Yıldız’ın hayatı havacılığa olan büyük bir aşkla geçmiştir. 1996 yılında İstanbul’da vefat eden hocamızı saygı ve minnetle anıyorum. Bu günlerde Türk Hava Kurumu Üniversitesi Türkkuşu Kampüsü olarak adlandırılan yerleşkede Emrullah Ali Yıldız Hocamızın ismini yaşatacak şekilde bir düzenleme yapmamız gerektiğini önemle vurgulamak isterim. İçiniz gökyüzü ile dolsun. Saygılarımla. Mustafa KILIÇ (1959, Eskişehir) Havacılığa Ankara paraşüt kulesinden atlayışlar ile başladı. 1977 yılında Türk Hava Kurumu (THK) İnönü Eğitim Merkezinde paraşüt başlangıç eğitimi aldı. Eskişehir Bahçelievler Lisesi Havacılık Kolunu kurdu. Hava Teknik Okulları’nı 1978 yılında bitirdikten sonra Hava Astsubay olarak ilk birliği Sinop, Ayancık’a gitti. Birçok model uçağını denizde ya da ormanda kaybetti. Diyarbakır BHM’ de 1983-88 yıllarında görev aldı. Hava Kuvvetleri Radar Kıymetlendirme Kıtasında Kalite Kontrol öğretmenliği yaptı. Anadolu Üniversitesi’ni bu yıllarda bitirdi. Ahlatlıbel Radarında mübadele personel koordinatörlüğünü yürüttü. Emekli olduğu 2002 yılına kadar Emir Astsubaylığı görevinde bulundu. Son olarak THK 22. Genel Başkanı Korg. E.Karakuş ile birlikte iken yolu THK ile bir kez daha kesişti. 2002 yılında açılan THK Müzesinin kurucuları arasında yer aldı ve ilk amiri olarak görev yaptı. Havacılık tarihi, özellikle THK tarihi ile ilgili araştırmalara yoğunluk verdi. Çeşitli dergilerde makaleleri yayımlandı. THK Uçantürk dergisinde tarihsel yazılar ve resimler yayımladı. Kuruluş yıldönümü, kitap fuarları, bölgesel faaliyet kapsamında fotoğraf ve belgeler sergisi açtı. THK Kültür Yayınlarından “THK-13 Uçan Kanat” kitabını yayımladı. 2006 yılı sonlarında THK Basımevi Kısım Şefi olarak atandı. Uzun yıllar üzerinde çalıştığı “THK Dizinseli” adlı kitabı THK yöneticileri tarafından dikkate alınmadı. Basımevinde ve THK yönetiminde gözlemlediği olumsuzlukları paylaşmaya başlayınca 2012 yılında THK’dan kovuldu. 9 AKTÜEL İSTANBUL’A ADLARINI VERENLER Harf sırası gözeterek isimlerini dönemlerinin önemli şahıslarından alan istanbul’un semtlerinin hikâyelerini ilk sayımızda yazmıştık. Yine harf sırasına göre semtlerin tarihçelerine devam ediyoruz. FATİH Malum olduğu üzere şehrin fatihi Fatih Sultan Mehmed’den gelmektedir. Fatih Sultan Mehmed, fetihten sonra adını taşıyan Camii ve Külliyenin inşasını burada başlattı. Cami, Fatih Sultan Mehmet’in türbesi, Daruşşifa, Medreseler, Tabhane, İmaret, Kervansaray, Sübyan mektebi, Kütüphane, Hamam, Saraçlar çarşısının bulunduğu külliye çok geniş bir alanı kaplamaktadır. 11 FENER İstanbul’un en eski yerleşimlerinden biri olan semtte, denizcilerin koruyucusu Aziz Nikola’ya ait kilise vardır. Denizcilere yol gösteren, ışık tutan anlamındaki Panarion isminin zamanla Fener’e dönüştüğü düşünülüyor. FİRUZAĞA Beyoğu ilçesine bağlı bir mahalle ismidir. II. Bayezid’in Hazinebaşısı Firuz Ağa tarafından yaptırılan cami sebebiyle mahalle bu isimle anılmış. Hazinebaşı Firuz Ağa’nın adını taşıyan Sultanahmet tramvay istasyonu karşısında da (Bizans’ın Mese denilen eski görkemli ana caddesinin başı ve Ayasofya’nın çaprazı) bir cami daha vardır. 1512 yılında hayata gözlerini yuman Firuz Ağa’nın mezarı da caminin bahçesinde bulunuyor. FERİKÖY 18. yüzyılda bölgeye gelen, Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde kendisine geniş topraklar bağışlanan Mösyö Feri adındaki bir Fransız tüccardan geldiği söylenmektedir. Eski adı Aya Dimitri olan bu küçük Rum köyü zamanla Mösyö Feri’nin köyü olarak anılmaya başlanmış ve bölgeye yerleşen diğer Gürcü, Ermeni ve Rum asıllı vatandaşlarla birlikte gelişmeye başlamış. FINDIKLI Bizans dönemindeki adı Ayanyhios dur. Semtin isminin kaynağı net değildir. Tarihçi Hammer’e göre semt ismini İtalyanca Fanduco’dan almıştır. Fanduco Han, konukevi anlamındadır. Bizans döneminde burada bulunan han semte ismini vermiştir. Osmanlı döneminde burada ilk yerleşimler Kanuni döneminde başlamıştır. Kıyı ve yamaçlar boyunca bulunan fındık bahçelerinden dolayı bu ismin verildiği de öne sürülmektedir. Osmanlı kaynaklarında da burada fındıklı deresinin bahsedilmektedir. FİRUZKÖY Avcılar İlçesine bağlı bir mahalle ismidir. Bulgaristan’ın Ortaköy’üne (İvaylovgrad) bağlı Balcıbük (Madenbuk) köyünde yaşamlarını sürdüren Türklerin, 1928 yılında Türkiye’ye gelmeleri ve Avcılar köyü yakınlarındaki Firuz’un satılık olan çiftliğini almaya karar vermeleri sonrasında kurulur. Firuz’un çiftliğine 60 hane olarak kurulan köye Firuzköy derler. FINDIKZADE Ufak tefek olduğundan küçük anlamında; “Fındık” lâkaplı Mustafa Efendi adlı zatın oğlu olan ünlü hattat; “Fındıkzâde İbrahim Efendi”nin, bu semtte Kızılelma’da yaşayıp ölmüş olması, lâkabının semtle anılmasında sebep olmuş. Bu gün Fındıkzade Mescidi’nin bulunduğu yerde Fındıkzâde Tekkesi Mescidi bulunuyormuş. Fındıkzâde İbrahim Efendi, aynı yere 1700’lü yıllarda cami yaptırmış. 1915’te tüm binalar yanmış ve zamanla tamamen yok olmuş. 2009 yılında izbe bir yer olan mekân temizlenerek Fındıklı Mescidi yapılmış. FLORYA Florya’nın ismi hakkında ise pek çok rivayet bulunuyor. Reşad Ekrem Koçu’ya göre, İskender Çelebi, Arnavutluk’un Florina kasabasındandı ve inşa ettirdiği bahçeye verdiği bu isim, zamanla “Florya” adına dönüştü. KÜLTÜR SANAT INTERSTELLAR UZAY SERGİSİ 2030 senesinin teknolojilerine ışık tutan, 3 boyutlu ve etkileşimli enstalasyonların yer alacağı sergi, bilimsel alt yapısı ve heyecan verici serüveni ile 4 Haziran – 4 Eylül 2016 tarihleri arasında Torium Avm Sergi Alanı’nda ziyaretçileriyle buluşuyor. Uzayın derinliklerinde kaybolmaya hazır mısın? Bilim, sanat ve teknolojinin hangi boyutlara ulaşabileceğini deneyimleyebileceğiniz Interstellar Uzay Sergisi katılımcılarıyla buluşuyor. Uzayın gizemini yaşanabilir hale getiren sergi; video mapping , 3D etkileşim simulasyonları, artırılmış ve sanal 07 Haziran 2016 10:00 - 04 Eylül 2016 11:00 Torium Alışveriş Merkezi, İstanbul gerçeklilik teknolojilerini 360 derece sonsuzluk algısıyla sunuyor. Big Bang’den kara deliklere, Mars yüzeyinden ay yüzeyine, güneş sisteminden yıldızlara uzanan uzay yolculuğunu kaçırmayın. - Ziyaret saatleri: Hafta içi 10:00 – 20:00, hafta sonu 11:00 – 21:00. 13 HARBİYE CEMİL TOPUZLU AÇIKHAVA SAHNESİ ETKİNLİK TAKVİMİ Karagöz Müzikali 11 Haziran 2016 21:30 Duman 16 Haziran 2016 21:15 Şebnem Ferah 18 Haziran 2016 21:15 MFÖ 19 Haziran 2016 21:15 Bülent Ortaçgil & Birsen Tezer 20 Haziran 2016 21:15 Teoman 24 Haziran 2016 21:15 Kenan Doğulu 25 Haziran 2016 21:15 Karagöz yüzyıllar sonra müzikal ile hayat buldu. Yüzyıllardır gölge oyununda yaşananlar, Şimdi, usta tiyatrocularla kimliğe büründü. Hem büyükler, hem çocuklar için, 7’den 77’ye müzikal komedi, bir kültür şöleni. The Orchestra of Syrian Musicians Duman, Atlantis Yapım organizasyonuyla Vodafone Red Harbiye Açıkhava Konserleri kapsamında 16 Haziran Perşembe akşamı Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde! Allan Harris, Roy Hargrove, Roberta Gambarini ve TRT Hafif Müzik ve Caz Orkestrası 27 Haziran 2016 21:30 25 Temmuz 2016 21:00 Şebnem Ferah, Atlantis Yapım organizasyonuyla Vodafone Red Harbiye Açıkhava Konserleri kapsamında 18 Haziran’da Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava sahnesinde! Funda Arar MFÖ, Atlantis Yapım organizasyonuyla Vodafone Red Harbiye Açıkhava Konserleri kapsamında 19 Haziran Pazar akşamı Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde! Mustafa Ceceli Bülent Ortaçgil & Birsen Tezer, Atlantis Yapım organizasyonuyla Vodafone Red Harbiye Açıkhava Konserleri kapsamında 20 Haziran Pazartesi akşamı Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde! Sertab Erener Teoman, Atlantis Yapım organizasyonuyla Vodafone Red Harbiye Açıkhava Konserleri kapsamında 24 Haziran Cuma akşamı Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde! Volkan Konak Kenan Doğulu, Atlantis Yapım organizasyonuyla Vodafone Red Harbiye Açıkhava Konserleri kapsamında 25 Haziran Cumartesi akşamı Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde! Ajda Pekkan 05 Ağustos 2016 21:00 13 Ağustos 2016 21:00 16 Ağustos 2016 21:00 21 Ağustos 2016 21:00 23 Haziran 2016 21:00 Şef Issam Rafea ve diğer üyeleriyle birlikte ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriye Ulusal Orkestrası; Africa Express projesi kapsamında Damon Albarn ve sürpriz konukları ile Suriye kültürü ve müziğine bir saygı duruşu gerçekleştirecek. 23. İstanbul Caz Festivali, 20’nin üzerinde mekanda 200’ü aşkın yerli ve yabancı sanatçının katılımıyla gerçekleştirilecek yaklaşık 50 konserle, bu yaz da İstanbulluları caz müziğinin efsaneleriyle buluşturacak. Pera Event tarafından gerçekleştirilen Turkcell Yıldızlı Geceler bu yıl 32 konser ile Çeşme, Bodrum ve İstanbul’da. Pera Event tarafından gerçekleştirilen Turkcell Yıldızlı Geceler bu yıl 32 konser ile Çeşme, Bodrum ve İstanbul’da. Pera Event tarafından gerçekleştirilen Turkcell Yıldızlı Geceler bu yıl 32 konser ile Çeşme, Bodrum ve İstanbul’da. Pera Event tarafından gerçekleştirilen Turkcell Yıldızlı Geceler bu yıl 32 konser ile Çeşme, Bodrum ve İstanbul’da. Pera Event tarafından gerçekleştirilen Turkcell Yıldızlı Geceler bu yıl 32 konser ile Çeşme, Bodrum ve İstanbul’da. KÜLTÜR SANAT MUSTAFA V.KOÇ’UN İKİ HOBİSİ RAHMİ M. KOÇ MÜZESİ’NDE BULUŞUYOR Tarih: 01 Haziran 2016 Çarşamba ~ 30 Aralık 2016 Cuma Yer: Rahmi M. Koç Müzesi Adres: Keçeci Piri Mah. Hasköy Caddesi No: 5, Hasköy Beyoğlu İstanbul Telefon: 0212 369 66 00 Dahili: 133 Faks: 0212 369 66 06 Web: http://www.rmk-museum.org.tr Rahmi M. Koç Müzesi, merhum Mustafa V. Koç’un renkli kişiliğini yansıtan çok özel iki sergiye ev sahipliği yapıyor. ‘Hem Yerde Hem Gökte’ teması ile Mustafa V. Koç’un tutkuyla bağlı olduğu ralli sporu ve model uçak hobisine dair düzenlenen iki özel sergi 1 Haziran – 30 Aralık tarihleri arasında ziyaretçilerle buluşuyor. Ralli sporunun tarihini yeni nesillere aktarmayı hedefleyen ‘Retro Rally Sergisi’ ve model uçakların renkli dünyasını gözler önüne seren ‘Yerden Göğe Sergisi’nin açılışı, Koç Ailesi üyelerinin katıldığı bir törenle gerçekleşti. Sergilerin açılışı vesilesiyle düzenlenen törende Rahmi M. Koç Müzesi’nin 1994 yılında ilk olarak faaliyete geçtiği bölüm olan Lengerhane Binası’nın ismi de “Lengerhane Mustafa V. Koç Binası” olarak değişti. Sadece iş insanı kimliği ve liderlik özellikleriyle değil, yaşama renk katan hobi ve ilgi alanlarıyla da tanınan merhum Mustafa V. Koç, Rahmi M. Koç Müzesi’nde açılan iki özel sergiyle anılıyor. Mustafa V. Koç’un gençlik yıllarında ilgilendiği ralli sporunun Türkiye’deki tarihini 18 efsane pilotun 25 aracını sergileyerek anlatan ‘Retro Rally Sergisi’nin yanı sıra yine son dönemde çocukluğundan beri tutkuyla bağlı olduğu model uçakları konu alan ‘Yerden Göğe Sergisi’ 1 Haziran’dan itibaren Rahmi M. Koç Müzesi’nde ziyaretçilerini bekliyor. ‘Hem Yerde Hem Gökte’ temasıyla düzenlenen Retro Rally ve Yerden Göğe sergileri Koç Ailesi üyeleri, Koç Holding üst yönetimi, ralli sporuna gönül veren iş insanları ve davetlilerin katılımıyla ziyarete açıldı. Efsane sürücülerin 25 aracı sergileniyor. Türkiye’de 1960’lı yılların sonundan itibaren bilinmeye başlanan ralli sporunun aradan geçen yarım asırlık dönemde çıkarttığı şampiyonların ve onlara ait araçların tanıtıldığı sergi, bu sporun Türkiye’de tanınmasına büyük emek harcayan Mustafa V. Koç’a ithaf edildi. İlk planlaması ve hazırlık çalışmaları Mustafa V. Koç’un sağlığında başlayan ve vefatının ardından tamamlanan ‘Retro Rally Sergisi’nde Renç Koçibey’den Cem Hakko’ya, Ali Karacan’dan Volkan Işık’a, bu spora gönül veren 18 efsane pilotun model yılları 1968-2006 arasında değişen 25 farklı otomobili yer alıyor. Opet, Ford, Fiat, Opel, Pirelli, Allianz, LG, Norm Cıvata, Beyçelik Gestamp, Martur, Power Grup ve Number 1’in da destekçileri arasında yer aldığı sergide Mustafa V. Koç’un 1991 Rallikros Şampiyonası’nda birincilik kazandığı Ford Sierra model araç da ziyaretçileri karşılayacak. Türk ralli tarihine ışık tutan geçmiş dönem yarış afişleri, zaman karneleri, yol notlarının yanı sıra pilotların şampiyonluk kupaları, tulumları, kaskları, yarış ayakkabıları, yarış eldivenlerinin de görülebileceği sergide, araç sahibi ünlü pilotların birebir maket fotoğrafları da olacak. Sergi süresince ziyaretçilere interaktif bir ortam sağlayabilmek amacıyla bir ralli simülatörü de hazır bulunacak. Model uçakların renkli dünyasına yolculuk 1 Haziran - 30 Aralık tarihleri arasında Rahmi M. Koç Müzesi’nin ev sahipliği yapacağı bir diğer sergi olan ‘Yerden Göğe’ ise, model uçakçılığın Türkiye’deki tarihini gözler önüne seriyor. Türkiye’de; kuruluşuna Atatürk’ün öncülük ettiği Türk Tayyare Cemiyeti’nin çabalarıyla Cumhuriyet’in ilk yıllarında tanınmaya başlayan ve 1930’ların ilk yarısında ders programlarına dahi giren model uçakçılık, 1963 yılında yurtdışı organizasyonlara katılım ile uluslararası bir kimlik kazandı. Zaman içinde teknolojideki gelişimle birlikte şekil değiştiren model uçakçılık, Mustafa V. Koç’un da en sevdiği hobileri arasındaydı. Mustafa V. Koç’un kupa ve madalyaları da sergileniyor Çocukluğundan bu yana uçak uçurmaya meraklı olan Mustafa V. Koç, Amerika’da üniversitede okurken tanıştığı uzaktan kumandalı planörlerle bu hobisini geliştirmişti. Katıldığı yarışmalarda Türkiye’yi de temsil eden Mustafa V. Koç, Türk Milli Takımı ile 2004 yılında Kanada F3J Model Dünya Şampiyonası’nda ülkemize gümüş madalya da getirmişti. Yerden Göğe Sergisi’nde Mustafa Koç’a ait 12 uçak ile 3 planörün yanı sıra, 2002-2013 yılları arasında düzenlenmiş olan çeşitli ulusal ve uluslararası model uçak yarışmalarında Mustafa V. Koç’un kazandığı kupalar ile Avrupa ve dünya şampiyonlarında F3J Türk Milli Takımı’yla kazandığı üç adet madalya da yer alıyor. 15 LIFE IN COLOR Dünyanın en renkli partisi Life in Color, yepyeni turu Kingdom ile bu yıl Türkiye’yi rengarenk boyamaya geliyor! İstanbul’da gerçekleşen ve büyük beğeni toplayan Unleash ve the Big Bang Tour şovlarının ardından Life in Color, önce 28 Mayıs’ta İzmir’de; sonra da 6 Ağustos’ta İstanbul’da elektronik müzikseverlerle! Günlük hayatın sıradanlığından ve şehrin gürültüsünden uzaklaşacağınız Life Park’ta dünyaca ünlü DJler, sıradışı şovlar, muhteşem sürprizlerle dolu rengarenk bir yaz günü için hazır olun! Life In Color Festival 06 Ağustos İstanbul Life In Color Kingdom 28 Mayıs 2016 15:00 İzmir Arena, İzmir KÜLTÜR SANAT CROSSROADS 4 | AHMET ÇERKEZ, OLCAY KUŞ, ERMAN ÖZBAŞARAN, OLGU ÜLKENCİLER ART ON İSTANBUL, 11 Haziran- 30 Temmuz 2016 tarihleri arasında Ahmet Çerkez, Olcay Kuş, Erman Özbaşaran ve Olgu Ülkenciler’in eserlerinin yer aldığı “Crossroads 4” adlı karma sergiye ev sahipliği yapıyor. Art On İstanbul’un kuruluşundan bu yana üstlendiği genç sanatçıların gelişimine katkıda bulunma misyonu için bir görünürlük alanı açan Crossroads serisi, bu kez galerinin yeni temsil etmeye başladığı sanatçıların güncel önermelerini, üretimlerindeki canlılık ve arayışlarını izleyebilmek için bir kesişme noktası oldu. Sergi, sanatçıların ilk defa bu çerçeve ile görülecek üretimlerini bir araya getiriyor. Aynı atölyeyi paylaşan Ahmet Çerkez (1976, Bulgaristan) ve Erman Özbaşaran’ın (1982, Çorlu) ortaklaşa ürettikleri “Metabolit” isimli seriye eklenen heykel yerleştirmesi, atık parçaların yeniden örülerek sağlam bir yapıya dönüştürülmesiyle oluşturuluyor. Sanatçıların bu kez inşaat molozlarından topladıkları ahşap ve metal atıklar, birleştirilmeden sonra yer yer açılan deliklerin betonla doldurulması sonucunda 3 metrelik bir kolona dönüşüyor. Daha önceki kişisel sergilerinde resimleri ve desenlerini sergileyen Olgu Ülkenciler (1981, İstanbul), katıldığı karma sergilerde dokümantasyon ağırlıklı enstalasyon çalışmalar da göstermişti. Aralık ayında Art On İstanbul’da açılan “Heavy Burden” sergisinde gösterdiği Çöküş isimli heykelden sonra ilk defa bu sergide sanatçının üç boyutlu soyut heykelleri ve rölyefleri izleyici ile buluşuyor. Ülkenciler, kentin verdiği bilinçdışı doğa algısını soyutladığı metal kütlesel heykelleriyle, tekrarlanabilen modüler parçaları kullanarak formun sürekliliğini vurguluyor. Sanatçının epoksi ve polyester malzeme ile ürettiği rölyef çalışmalarında ise farklı yüksekliklerdeki tekrarlayan form elemanları, yekpare bir yüzeyde dalgalı bir ritim yaratıyor. Sanatçının heykellerine, kendi resim belleğiyle bir kesişme noktası teşkil eden desenleri eşlik ediyor. Art On İstanbul’da daha önce de kişisel sergilerini izlediğimiz Olcay Kuş (1985, İzmir), “Crossroads 4” için hazırladığı yeni işlerinde, gazete kağıtları ve boyayla kurduğu katmanların yanında cam gibi yeni yüzeyler de deniyor. Sanatçı, hakim iktidar ve medyanın kurduğu baskın dili, beden üzerinden ele alıyor. Ekranlarda ve gazetelerde gördüğümüz, aralıksız dozlarla verilen baskıcı ve şiddetli eril dilin neredeyse benimsenmiş olduğunu, fanatizmin bağlılık adı altında övülerek baskılanmanın gördüğü kabulü, “futbol” üzerinden gösteriyor. Ziyaret saatleri: Salı-Cumartesi 10.00-19.00 17 TİYATRO UŞAK, KRAL VE ÖTEKİLER Usta Oyuncu Köksal Engür, BO Sahne yapımı “Uşak, Kral Ve Ötekiler” oyunuyla tiyatro sahnelerine dönüyor. Levent Özdilek’in yönettiği oyunda Merve Engin ile sahneyi paylaşacak olan usta oyuncu, yaz boyu güldürecek. 2011 yılından bu yana Tiyatro sahnelerinden uzak olan oyuncu performansıyla seyircisini kahkahaya boğacak. Yaz boyu gösterimde kalacak oyun BO Sahne’de seyredilebilir. Uşak, Kral Ve Ötekiler: “Krallığın altın yüzü ve tavuk poposu”na dair bir hikâyedir bu… Oyunumuz herhangi bir ülkenin herhangi bir krallığında geçmekte. Elbette bir tane kralımız var ve tabi ki bir tane de uşağımız, krala krallığını hatırlatacak. Peki ya ötekiler? İşte bu oyun onlar hakkında, onlara rağmen… Yazan: Süleyman Karaahmet Yöneten: Levent Özdilek Oynayanlar: Köksal Engür & Merve Engin Dekor & Kostüm Tasarım: Oğuz Şahin Işık Tasarım: Onur Alagöz Reji Asistanı: Tayfun Karataş Prodüktör: Nilüfer Bıyıklı “Uşak, Kral ve Ötekiler“i 21, 23, 30 Haziran ve 15, 27 Temmuz tarihlerinde BO Sahne’de seyredebilirsiniz. KÜLTÜR SANAT ÖLÇÜMÜN BELLEĞİBELLEĞİN ÖLÇÜMÜ Pera Müzesi’nin Suna ve İnan Kıraç Vakfı Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri koleksiyonu ile Cevdet Erek’in 4. Jameel Ödülü sergisinde yer alan eseri, “Gündüz Gece Cetveli”nden ilham alan atölyede katılımcılar kendi kişisel tarihlerinde keyifli bir yolculuğa çıkıyor. Sanatta ölçümün tarihi üzerine bir sohbetin ardından katılımcılar, kendi mikrotarihlerini diledikleri şekilde birimlere ayırarak, kişisel bellek cetvellerini yaratıyorlar. İlişkili Sergi: 4. Jameel Ödülü Pera Müzesi 4. Jameel Ödülü sergisini, Victoria ve Albert Müzesi ile paydaşı Art Jameel kurumlarının iş birliğiyle düzenliyor. Kontenjan: 10 kişi Süre: 2 saat Atölye Başına Katılım Bedeli: 40 TL YAZ EĞİTİM ETKİNLİKLERİ İSTANBUL VİTRAYLARI Jameel Prize sergisine yönelik bu atölyede çocuklar, İstanbul’un yerel öğeleriyle beslenen vitrayları tanıyor. Temel geometrik formları kullanarak, İstanbul’daki vitraylarda yaygın olarak tercih edilmiş renkleri esas alan vitraylar yaparken, form-malzeme-renk bileşenlerinin algıdaki etkisi hakkında da sohbet ediyor. Eğitmen: Atölye Mil İlişkili Sergi: 4. Jameel Ödülü Pera Müzesi 4. Jameel Ödülü sergisini, Victoria ve Albert Müzesi ile paydaşı Art Jameel kurumlarının iş birliğiyle düzenliyor. Kontenjan: 10 kişi - Süre: 2 saat Atölye Başına Katılım Bedeli: 45 TL 19 Tanıtım videomuzu izlediniz mi? video.cvsair.com.tr SİNEMA SİNEMA VİZYON HİTLER’E SUİKAST Vizyon Tarihi: Temmuz 2016 Yapımı : 2015 - Almanya Tür : Dram Süre: 114 Dak. Yönetmen : Oliver Hirschbiegel Oyuncular : Katharina Schüttler, Burghart Klaußner, Christian Friedel, Michael Kranz, Johann Von Bülow Senaryo : Léonie-Claire Breinersdorfer, Fred Breinersdorfer 1939 Kasım ayında Hitler’e suikast girişiminde bulunan, ancak başarısız olan marangoz George Elser’in (Christian Friedel) hapiste yaşadıkları ve bu olaya giden süreçte karşılaştığı olaylar anlatılıyor. Buz Devrİ 5 Vizyon Tarihi: Temmuz 2016 Yapımı : 2016 - ABD Tür : Animasyon, Komedi Süre: 99 Dak. Yönetmen : Mike Thurmeier, Galen T. Chu Seslendirenler : Jennifer Lopez, Queen Latifah, Simon Pegg, John Leguizamo, Jessie J Senaryo : Michael J. Wilson Scrat’in meşe palamudunun peşindeki bitmeyen takibi, bu kez Dünya’nın dışına çıkmasına neden olur. Ancak Scrat, birtakım şanssız tesadüfler sonucunda dünyayı yok edebilecek olaylar zincirini başlatır. Dünyaya çarpacağı kaçınılmaz olan göktaşından kaçabilmek için Manny, Sid, Diego ve arkadaşları, daha önce hiç görmedikleri yerler ve yaratıklarla karşılaşacakları bir yolculuğa çıkarlar. Colonia Vizyon Tarihi: Temmuz 2016 Yapımı : 2015 - Almanya Tür : Dram Süre: 110 Dak. Yönetmen : Florian Gallenberger Oyuncular : Emma Watson, Daniel Brühl, Michael Nyqvist, August Zirner 1973’te Şili’de gerçekleşen hükumet darbesi ve General Augusto Pinochet’nin iktidara gelişi esnasında ülkede bulunan hostes Lena (Emma Watson) ve fotoğrafçı Daniel (Daniel Brühl) çifti, bir anda kendilerini sokak çatışmaları ve diktatörlüğün baskısı arasında bulur. Solcu gruplarla ilişkisi olduğu gerekçesiyle Daniel, Pinochet’nin gizli polis teşkilatı DINA tarafından alıkonur. Sevgilisinin, diğer birçok siyasi suçlu gibi ülkenin güneyindeki Colonia Dignidad kampına götürüldüğünü öğrenen Lena, oldukça zorlu şartların söz konusu olduğu ve hiçkimsenin kaçamadığı bu komüne katılmaya karar verir. Free State Of JonES Vizyon Tarihi: 12 Ağustos 2016 Yapımı : 2016 - ABD Tür : Dram, Gerilim, Tarih Yönetmen : Gary Ross Oyuncular : Matthew McConaughey, Keri Russell, Mahershala Ali, Gugu Mbatha-Raw, Lara Grice Senaryo : Gary Ross Yapımcı : Gary Ross, Scott Stuber Amerikan İç Savaşı yıllarında Güney’de fakir bir çiftçi olan Newton Knight (Matthew McConaughey), yüksek vergilerden, savaşlardan ve yok yere hayatını riske atmaktan bıkmıştır. 1862’deki Corinth Savaşı’nın ardından kendisi gibi çiftçiler, köleler ve firarilerle birlikte Güney Konfederasyonu’ndan ayrılarak Jones County, Mississippi’de bağımsız bir devlet kurulmasına öncülük eder. Ancak bölgesel hükumet, bu isyanı her ne pahasına olursa olsun bastırmak isteyecektir. 21 HAVUZLARA DİKKAT! YÜZMENİN yapılacak en sağlıklı spor çeşidi olduğuna hiç kuşku yok. Ödemi ve duruş bozukluğuna bağlı ağrıları azaltması, tüm kasları çalıştırması, tansiyonu düzenlemesi ve saymadığımız pek çok olumlu etkisi nedeniyle gebelikte de bu aktivite çok faydalı. Ancak, İngiltere’de gebelikleri boyunca düzenli olarak yüzme aktivitesine katılan kadınların çocuklarında alerjik hastalıkların hızla artışı, yüzme havuzlarının mercek altına alınmasına sebep oldu. O HASTALIKLARDA BEŞ KAT ARTIŞ Bilim insanları özellikle son 50 yılda astım, egzama gibi alerjik hastalıkların yeni doğan döneminden itibaren nerdeyse beş kat artış göstermesinin ardındaki sebeplerden birini özellikle halka açık havuzlarda bulunan klor ve benzeri temizlik ürünlerinin havaya karışarak yarattığı zararlı etkiye bağlıyor. HAMİLELER; KALABALIK VE KAPALI HAVUZLARA DİKKAT! Kimyasallara maruz kalan annenin taşıdığı fetüsün bağışıklık sistemi değişime uğruyor ve doğduktan sonra bu bebeklerde ciltte soyulma ve kızarmalar, besin alerjileri, egzama, astım gibi hastalıklara çok sık rastlanıyor. Devamlı ve düşük dozda alınan kimyasalların bağışıklık sistemine etkisi hakkında kesin kanıt olmasa da ikna edecek düzeyde veri mevcut olduğunu belirten Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Betül Görgen, anne karnındaki fetüsün kimyasal maddelere karşı aşırı derecede duyarlı olduğunu vurguluyor. Bakterileri ve bulaşıcı enfeksiyonları ortadan kaldırmak için, bu maddelerin havuzlarda bolca kullanıldığına dikkati çeken Op. Dr. Betül Görgen, sıcak yaz ayları için havuz programı yapan anne adaylarına şu uyarılarda bulundu: “En çok dikkati çeken madde -yaygın dezenfeksiyon ürünü- THM (trihalometan)’lardır. Bu madde, kullanılan klorun deri hücreleri, idrar ve ter gibi organik maddelerle karışması sonucu oluşur. Çok kalabalık, bol klorlu havuzlarda da yüksek sevide bulunur. Özellikle havalandırmanın pek de yeterli olmadığı kapalı havuzlarda yoğun klor kokusunu mutlaka hissetmişsinizdir. Çocukta beynin ve bağışıklık sisteminin gelişimi, kimyasal haberci olan hormonların doğru zamanda doğru miktarda bulunmasıyla olur. Fakat artan miktarlarda endişe veren bu kimyasallarla etkileşen doğal kimyasal haberciler bağışıklık yanıtında değişmeye yol açar. Havuzlarda kullanılan temizlik maddeleri, solunan klorlu hava bu yolla alerjik hastalıklara yol açar.” YÖNETMELİK VAR AMA... Türkiye’de de halka açık yüzme havuzlarında olması gereken sağlık esasları ve şartlar hakkında Sağlık Bakanlığı’nın yönetmeliği var. Bu yönetmelikte pek çok teknik detay ve rakamsal değer var. Havuzdan numuneleri alması gereken kişinin bile teknik işler, sağlık ve kimya eğitimi almış bir kişi olması gerektiği belirtiliyor. ANALİZ VERİLERİ NEDEN PAYLAŞILMIYOR? Havuz aktivitesi bulunan birçok spor merkezi bile, her bilgiyi paylaştıkları internet sitelerinde, nedense havuzlarına ait temizlikle ilgili analiz verilerini ve sıklığını paylaşmıyor. Çünkü, kurallara ne kadar uyulduğu tartışmalı. Birçok havuz çamaşır suyu kokuyor... Op. Dr. Betül Görgen, hamilelere; gidecekleri havuzda Sağlık Bakanlığı’nın yönetmeliğindeki kurallara uyulup uyulmadığını araştırıp öyle gitmelerini tavsiye ediyor. HAVUZ MU DENİZ Mİ? Op. Dr. Betül Görgen, deniz suyunun havuz suyu gibi kimyasal içermediği için daha hijyenik olduğunu söylüyor. Op. Dr. Görgen, gidecekleri havuzun temizliğinden emin olmayan hamilelere imkanı varsa denizi öneriyor. Tabi ki denize girilecek plajın da ölçümlerinin yapılmış ve yetkililer tarafından ‘denize girilebilir yerler’ arasında ilan edilmiş olduğuna dikkat etmek gerekiyor. EURO 2016 FUTBOL ATEŞİ FRANSA’DA 23 Avrupa Futbol Şampiyonası1960’tan beri UEFA tarafından 4 yılda bir düzenlenen bir futbol organizasyonudur. Avrupa Uluslar Kupası adıyla kurulan organizasyon, 1968 yılında şimdiki ismini aldı. Turnuvaya katılım göstermek için ev sahibi ülke dışında kalan takımlar ön eleme oynamak mecburiyetindedir. Günümüze kadar oynanan 14 turnuvayı 9 farklı millî takım kazanmıştır:Almanya ve İspanya 3’er kez, Fransa 2 kez, SSCB, İtalya,Çekoslovakya, Hollanda, Danimarka ve Yunanistan birer kez turnuvayı birinci olarak tamamlayan ülkelerdir. 2008 ve 2012 yıllarında düzenlenen turnuvayı kazanma başarısı gösteren İspanya bu turnuvayı üst üste kazanabilen tek takım olma unvanını taşımaktadır. Avrupa’da bir futbol turnuvası düzenleme fikri ilk olarak 1927 yılında Fransa Futbol Federasyonu genel sekreteri Henri Delaunay tarafından ortaya atılmış ancak bu fikrin hayata geçirilmesi Henri Delaunay’ın ölümünden çok sonra 1958 yılında gerçekleşmiştir. 1960 Avrupa Uluslar Kupası, Avrupa kıtasında millî takımlar bazında düzenlenen ilk uluslararası şampiyonadır. Avrupa Futbol Şampiyonası’nın öncülü ve ilki olarak kabul edilen bu organizasyon dönem konjonktürü nedeniyle bazı ülkelerin turnuvaya katılmaması üzerine Avrupa Uluslar Kupası adıyla düzenlenmiştir. Turnuvaya toplam 17 ülke katılmış, yarı final ve final maçları Fransa’da oynanmıştır. Final maçında Yugoslavya’yı, uzatmalarda attığı golle deviren SSCB ilk Avrupa şampiyonu olmuştur. Turnuvanın en dikkat çeken olayı ise, çeyrek finalde Sovyetler Birliği ile eşleşen İspanya’nın siyasi nedenlerle turnuvadan çekilmesi ve SSCB’nin doğrudan yarı finale çıkmasıydı. Avrupa’da bir futbol turnuvası düzenleme fikri ilk olarak 1927 yılında Fransa Futbol Federasyonu genel sekreteri Henri Delaunay tarafından ortaya atılmış ancak bu fikrin hayata geçirilmesi Henri Delaunay’ın ölümünden çok sonra 1958 yılında gerçekleşmiştir. kazanmışlardır. 1964 (İSPANYA) 1960 (SOVYETLER BİRLİĞİ) 1960 Avrupa Uluslar Kupası, Avrupa kıtasında millî takımlar bazında düzenlenen ilk uluslararası şampiyonadır. Avrupa Futbol Şampiyonası’nın öncülü ve ilki olarak kabul edilen bu organizasyon dönem konjonktürü nedeniyle bazı ülkelerin turnuvaya katılmaması üzerine Avrupa Uluslar Kupası adıyla düzenlenmiştir. Turnuvaya toplam 17 ülke katılmış, yarı final ve final maçları Fransa’da oynanmıştır.Final maçında Yugoslavya’yı, uzatmalarda attığı golle deviren SSCB ilk Avrupa şampiyonu olmuştur. Turnuvanın en dikkat çeken olayı ise, çeyrek finalde Sovyetler Birliği ile eşleşen İspanya’nın siyasi nedenlerle turnuvadan çekilmesi ve SSCB’nin doğrudan yarı finale çıkmasıydı. 1980 yılından itibaren turnuvaya katılma hakkı 8 takıma çıkarılmış iki gruba bölünen takımlar arasında ki mücadele sonunda gruplarını lider tamamlayan takımlar final oynamaya hak İspanya’da 17-21 Haziran tarihlerinde yapılmıştır. Bu turnuvayı finalde SSCB’yi 2-1 yenen İspanya kazanmıştır. 1968 (İtalya) İtalya’da 5-10 Haziran tarihlerinde yapılmıştır. Bu şampiyona Avrupa Futbol Şampiyonası’sının 3.’dür. Bu yılda beraber biten maçların sonunda seri penaltı atışları uygulaması henüz başlamadığından, İtalya ve SSCB arasındaki 0-0 biten yarı final maçı ardından para atışı yapılmış ve İtalya finale çıkmıştır. Final maçında bu kez İtalya ile Yugoslavya 1-1 berabere kalmış, uzatmalar sonunda da sonuç değişmeyince iki gün sonra bir tekrar maçı oynanmıştır. İkinci kez oynanan final maçını 2-0 kazanan İtalya şampiyon olmuştur. EURO 2016 1972 (batı almanya) 1984 (fransa) 14-18 Haziran 1972 tarihleri arasında Belçika’da düzenlendi. Elemelerine toplam 32 takım katılmış, çeyrek finali geçen 4 takım final turnuvasına katılmaya hak kazanmıştır. Şampiyonluk, final maçında SSCB’yi 3-0’la geçen Batı Almanya’nın olmuş, bu aynı zamanda Almanya’nın ilk Avrupa şampiyonluğudur. 1976 (çekoslavakya) 16- 20 Haziran 1976 tarihleri arasında Yugoslavya’da düzenlenen futbol turnuvasıdır.Turnuvayı finalde penaltı vuruşları sonunda Batı Almanya’yı 5-3 mağlup eden Çekoslovakya kazanmıştır. 1980 (batı almanya) 12- 27Haziran 1984 tarihleri arasında Fransa’da düzenlenmiştir. Turnuvayı finalde İspanya’yı 2-0 mağlup eden Fransa kazanmıştır. 1988 (hollanda) 1025 Haziran 1988 tarihleri arasında Batı Almanya’da düzenlenmiş olan futbol turnuvasıdır. Son şampiyon Fransa elemeleri geçemezken,Belçika, 1986 FIFA Dünya Kupası’nın ardından Euro 1988 için de vize almayı başarmıştı. Finalde SSCB’yi 2-0 mağlıp eden Hollanda kazanmıştır. 1992 (danİmarka) 11-22 Haziran 1980 tarihleri arasında İtalya’da düzenlenmiştir. Final karşılaşmasında Belçika’yı 2-1 mağlup eden Batı Almanya kazanmıştır. 10-26 Haziran 1992 tarihleri arasında İsveç’te düzenlenmiştir. 4 farklı şehirde oynanan 15 maçta, maç başına ortalama 2,13 gol atılmıştı. Ev sahibi İsveç dışında 33 takım elemelerine katıldı ve finaller son kez 8 takımla oynandı. SSCB ülke dağılmadan kısa süre önce turnuvaya katılmaya hak kazanmıştı. Takım turnuvaya BDT adı altında turnuvaya katıldı. BDT, Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan, Ermenistan, Moldova ve Tacikistanülkelerini temsil ediyordu. BDT’nin içinde yer almayan 5 cumhuriyet ise futbolcularını göndermedi. Bu ülkeler Azerbaycan, Estonya, Gürcistan, Litvanya ve Letonya’ydı. Yugoslavya turnuvaya katılmaya hak kazandı ama Yugoslavya’nın Dağılması nedeniyle diskalifiye edildi. Onun yerine çağrılan grup ikincisi Danimarka sürpriz biçimde şampiyon olmuştur. Ya da diğer bir tabirle tatilden gelerek şampiyon olmuştur. Turnuvanın resmi marşı Towe Jaarnek ve Peter Jöback tarafından yazılan “More Than a Game”’di. Turnuva, ülkenin bayrağı ile UEFA yazısının son kez logo olarak kullanıldığı ve kısaca “Euro” adı verilmeden, “Avrupa Futbol Şampiyonası” adıyla oynanan son turnuvadır. Ayrıca futbolcu isimlerinin formanın arkasına yazıldığı ilk büyük futbol yarışmasıdır. 1996 (almanya) 8-30 Haziran 1996 tarihleri arasında İngiltere’de düzenlenmiştir. Euro 96 olarak da bilinen turnuva toplam 8 şehirde oynanmış, oynanan 31 maçta toplam 25 64 gol atılmıştır. Turnuvanın final karşılaşmasında Çek Cumhuriyeti’ni 2-1 mağlup eden Almanya kazanmıştır. 2000 (fransa) neredeyse hiç şans verilmeyen Yunanistan’ın favorilerin formsuzluğundan da yararlanarak oynadığı savunma futboluna rağmen şampiyon olmasıdır. Aynı savunma taktiğiyle oynayıp finalde ev sahibi Portekiz’i 1-0’la geçen Yunanistan ilk şampiyonluğunu yaşadı. 2008 (İSPANYA) 10 Haziran2 Temmuz 2000 tarihlerinde Hollanda ve Belçika’nın ortaklığı ile düzenlenmiş olan futbol turnuvasıdır. Finalde Fransa ve İtalya karşılaşmış uzatma dakikalarında bulduğu golle karşılaşmayı 2-1 kazanan Fransa şampiyon olmuştur. 2004 (yunanİstan) 12 Haziran ile 4 Temmuz 2004 tarihleri arasında Portekiz’de düzenlenen futbol turnuvasıdır. Organizasyon tarihinde ilk kez açılış ve final maçları aynı takımlar arasında oynandı. Turnuvanın hatırda kalan özelliği Diğer kullanımıyla UEFA Euro 2008, sadece UEFA üyesi ülkelerin millî takımlarının katılabildiği Avrupa Futbol Şampiyonası’nın 13. turnuvası. Avusturya ve İsviçre’nin ev sahipliğinde, 7 - 29 Haziran 2008 tarihleri arasında düzenlenen turnuvayı, finalde Almanya’yı 1-0 yenen İspanya şampiyon olarak tamamladı. Şampiyona kapsamında oynadığı tüm maçlardan galip ayrılan ispanya, 1984’te Fransa, 1996’da ise Almanya’nın ardından tüm maçları kazanan üçüncü takım oldu. İspanya, bu başarısı ile ilk kez 1964’te kazanmış olduğu kupayı, 44 yıl aradan sonra tekrardan elde etti. Turnuvaya katılan 16 takım, dörder takımdan oluşan 4 grupta mücadele etti. Ev sahipleri Avusturya ve İsviçre turnuvaya eleme maçları oynamadan katıldı. Diğer 14 takım ise, 16 Ağustos 2006’da 21 Kasım 2007’ye kadar süren elemelerde yer aldı. Son turnuvanın şampiyonu Yunanistan ise oynadığı üç maçtan da mağlubiyetle ayrılarak takımlar arasındaki en kötü performansı sergiledi. Avusturya ve Polonya, tarihlerinde ilk kez bir Avrupa Futbol Şampiyonası’na katıldı. Şampiyonayı kazanan takım olan İspanya, 2009 yılında Güney Afrika Cumhuriyeti’nde düzenlenen FIFA Konfederasyonlar Kupası’nda Avrupa’yı temsil etti. 2012 2012: (İSPANYA) UEFA tarafından organize edilen ve millî futbol takımlarının katıldığı 14. Avrupa Futbol Şampiyonası. Ukrayna ve Polonya’nın ortak ev sahibi olduğu turnuva 8 Haziran ve 1 Temmuz 2012 tarihleri arasında düzenlenmiştir. Turnuvayı düzenleyecek ülkeler oylama sistemi ile 2007 yılında UEFA İcra Komitesi tarafından seçilmiştir. Bu şampiyona 1996’dan beri düzenlenen onaltı takım formatlı şampiyonalar arasında maç başına (46.481) ve toplamda (1.440.896) en fazla biletli seyircinin izlediği şampiyona olmuştur. 2016 15. Avrupa Futbol Şampiyonasına yirmi dört ülke katılım sağlayacaktır. Takım sayısı, UEFA’ya üye 53 ülkenin federasyonlarının ileri gelen yöneticilerinin oybirliği ile aldığı kararla, 16’dan 24’e çıkarılmıştır. DEKORASYON TÜRKİYE’DE yapı marketlerinin çoğalmasıyla birlikte ‘evdeki tadilat ve dekorasyonu kendin yap’ fikri kulağa hoş gelmeye başladı. Bu işler gerçekten eğlenceli. Fakat dikkat edilmezse hastanelik olabilir hatta ailenizin de sağlığını riske sokabilirsiniz. Mimar Funda Varlık ve İç Mimar Oya Çavdar, evinizde tadilat ve dekorasyon sırasında karşılaşabileceğiniz gizli tehlikeleri ve almanız gereken önlemleri sizler için kaleme aldı. EVİNİZİ BOYARKEN KANSER RİSKİNİ GÖZ ARDI ETMEYİN Evde kullanılan boyaların içindeki çözücüler ve bir takım uçucu organik bileşikler sağlığa zararlı kimyasallar içerir. Boyalar kururken bu kimyasallar havaya karışır ve tarafımızdan teneffüs edilir. Konut için günümüzde en çok kullanımda olan boyalar; plastik boyalar, su bazlı boyalar ve yağlı boyadır. Su bazlı boyalar akrilik esaslı. Alerjik ve koku hassasiyeti olan kişiler için üretilmiştir. Su ile inceltilebilmesi ve solvent salgılamaması önemli bir avantaj. Yağlı boyalar ise daha çok parlak görünüm için kullanılan boyalar. Boyanın eşit şekilde dağılması ve incelmesini sağlamak için çözücü yani tiner eklemek gerekiyor. Ve kuruması sırasında içerdiği kimyasalları ortama salgılıyorlar. Boyadan çıkan gazların solunması astım ve sinüs problemlerinin körüklenmesine neden oluyor. Boya yapılırken boya yapısında barınan kimyasal gazlar ve çözücüler açığa çıkmakta. Bunlar akciğerler tarafından emilip kan dolaşımına karışır. Baş ağrısı ve baş dönmesi yapabilir. Havalandırma olmayan bir odada uzun süre boya yaparsanız bayılmanıza bile neden olabilir. Bu tür uçucu karışımlar teneffüs edildiğinde, göz, burun ve boğaz rahatsızlıkları ortaya çıkabiliyor. Büyük miktarlara maruz kalındığında, hayvanlarla yapılan deneyler; bu kimyasalları doğuştan sakatlıklarla, kanser ve sinir EVDEKİ 8 GİZLİ TEHLİKE EVDE TADİLAT VE DEKORASYON YAPARKEN HASTANELİK OLMAYIN sisteminde oluşan zararlarla doğrudan ilişkilendirmiştir. Profesyonel boyacılar ne yazık ki büyük risk altındadır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre boyacıların özellikle akciğer kanseri olma riski normalden %20 daha fazla. Danimarka’da, uzmanlar uzun zaman boya ve çözücülere maruz kalanlarda “boyacı bunaması” dedikleri nörolojik durum tespit ettiler. Sheffield ve Manchester üniversitelerinin çalışmalarında düzenli olarak bu kimyasallara maruz kalan erkeklerin üreme problemlerine daha yatkın oldukları görüldü. Cilt üzerine bulaşan boya da alerjik döküntü gibi bir reaksiyona neden olabiliyor. Ama bunu ciltten çıkarmak için kullanılan tinerin ciltte yaratabileceği hasar çok daha vahim maalesef.. Alternatif olarak uçucu organik karışım içermeyen ve kokusuz doğal boyaların denenmesi gerekmektedir. Doğal boyalar toksin salınımı yapmazlar. Fırçalar da su ile yıkanabildiği için ayrıca terebentin veya tiner kullanmayı gerektirmez. Boya yaptığınız odanın sürekli iyi şekilde havalandırılmasını sağlayın ve camları açık tutun. Sık sık temiz hava almak için dışarı çıkın, boya kuruyana kadar odaya girmeyin. Nefes filtreli maske kullanın. Solventler yüksek derecede yanıcıdır, boya tenekelerini ateşten uzak tutun. Yağlı boya bulaşmış bezler de kolaylıkla tutuşabilir. Kullandığınız boyalı bezleri, fırça ve ruloları, boya tenekelerini kimyasal atık olarak uygun şekilde yok edin. SU BAZLI BOYALAR, SENTETİK BOYALARDAN DAHA AZ RİSKLİ DUVARDAKİ ESKİ BOYAYI KAZIMAYIN, KURŞUN YAYILABİLİR ÇÖZÜM: Su bazlı boyalar, çözücü bazlı boyalardan daha az risklidir, kimyasal toksin içermez ve daha az kokarlar. Günümüzde kullanılmasa da eski evlerdeki boyayı duvardan kazıyarak sökerken kurşun yayılabilir ve bu da 27 teneffüs edilebilir. Eskiden kurşun, boyaya renk katması ve daha çabuk kuruması için kullanılırdı. Kurşun vücutta birikir ve düşük IQ’ya ve çocuklarda davranış bozukluklarına neden olabilir. Duvarları kazırken küflerden çıkacak gazlar da o ortamda solunacaktır. Ardından ciğerlerde birikerek balgam, hırlama, nefes alma zorluğu ve potansiyel astım hastalığına neden olabilir. Evinizin yaşı boyada kurşun olup olmadığının ipuçlarını verir. Özellikle 1978 yılından önce inşa edilen binalarda istemeseniz de buna maruz kalırsınız. Kapılarda, çerçevelerde, radyatörlerde ve süpürgeliklerde de bulunabilir. ÇÖZÜM: Boya yaparken kurşunla baş etmenin en kolay yolu eski boyanızın üstünü modern yeni bir boya ile kaplamaktır. Bu kurşunun size zarar vermesini engelleyecektir. Eğer kurşunlu eski boyayı kaldırmaya ihtiyacınız var ise profesyonel yardım almalısınız. Böylece boya kaldırılırken boya partiküllerinin evinizin başka yerlerine yayılmasını da engellemiş olursunuz. YERLERİ ZIMPARALARKEN CİĞERLERİNİZ ZARAR GÖREBİLİR Zımpara işi kolaylıkla teneffüs edebileceğimiz ince tozlar meydana getirdiğinden ciğerlerimize zarar verebilir. Bu ince tozlar deri üzerinde de tahribat yapabilir. ÇÖZÜM: Bu işlem sırasında toz geçirmez maske ve eldiven kullanılmalı. Ya da ıslak zımpara yapmalı, bunun için de özel bir zımpara kağıdı kullanmalısınız. Bu daha az toz meydana getirecektir ve ciğerleriniz ve derinizin daha az etkilenmesine yardımcı olacaktır. CİLA YAPARKEN ÇOCUĞUNUZ ASTIM OLABİLİR Boyada olduğu gibi ahşap üzerinde kullanılan cilalar da uçucu organik maddeler içerir. Teneffüs edildiğinde baş ağrısı, göz, burun ve boğaz rahatsızlıklarına neden olabilir. Bu tür kimyasallara maruz kalmış çocukların astım olma riski diğer çocuklara göre dört kat fazladır. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda bu maddelerin kanserle bağlantısı bulunmuştur. ÇÖZÜM: Odada camlar açık bir şekilde çalışın. Daha iyisi açık alanda solvente dirençli koruyucu eldiven kullanarak çalışın. Kimyasala maruz kalma sürenizi sınırlayın ve sık sık ara verin; yarım saatte bir temiz hava almak için dışarı çıkın. DUVAR KAĞIDI TUTKALI EGZAMAYI TETİKLER Duvar kağıdı tutkalları küfü önlemek için mantar ilacı içerir, bu da bazı kişilerde deri problemlerini ve egzamayı tetikler. Ve cilt bir kere alerjik reaksiyon gösterirse aynı ortama her maruz kaldığında bunu tekrar edecektir. ÇÖZÜM: Duvar kağıdı tutkalına temas etmemek için eldiven kullanınız. Daha da iyisi eğer mümkünse mantar ilacı içermeyen yapıştırıcı kullanmaya özen gösteriniz. CAM YÜNÜ CİĞERLERİNİZE VE BOĞAZINIZA ZARAR VERİR Yalıtım malzemeleri cam yününden oluşmaktadır, derinizin içine nüfuz edebilir ve zarar verir. Ayrıca teneffüs edildiğinde ciğerleriniz ve boğazınız da tehlike altındadır. ÇÖZÜM: Elleriniz ve cildiniz eldivenle, yüzünüz maske ve gözlükle korunmalıdır. YEMEKLERİNİZİN ÜZERİNE ÇÖKEBİLİR, YILLARCA VÜCUDUNUZDA KALABİLİR Duvardan duvara halılar yanmayı geciktirici madde içerebilir. Ürünleri yanmaz hale getirmek için kullanılan kimyasallar, insanlar ve yaban hayatı üzerindeki etkilerinin kaygılarından dolayı zaman içinde yasaklandı. Hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarda meme kanseri ile bağlantılı olabileceği görüldü. Midyelerde ve deniz salyangozlarında kısırlık, farelerde ise düşüğe neden olduğu tespit edildi. Uzmanların insanlarda da aynı sonuçları doğuracağı ile ilgili ciddi kaygıları oluştu. Bromlu alev geciktiriciler bulundukları ortamda insanlar tarafından solunabilir hatta ev tozu ile karışıp yemeklerinizin üzerine çökebilir. Yağda çözülebilir olduklarından vücuttan atılmaları zordur ve yıllarca vücudumuzda kalabilir. ÇÖZÜM: Düzenli olarak evinizi süpürerek toz birikmesine engel olun. Yün, pamuk, jüt (hint keneviri) ve rattan gibi doğal ürünlerden yapılan halı satın almayı tercih edin. GÖZLERİNİZ, BURNUNUZ VE BOĞAZINIZ ZARAR GÖREBİLİR Çoğu ağartıcılar, küf ve kireç sökücüler Sodyum Hipoklorit adında bir kimyasalı içerir. Yüksek derecede yıpratıcıdır. Salgıladığı zehirli gazlar; gözler, burun ve boğaz için zararlı olabilir. Ağartıcı ve amonyaklı maddeler içeren ürünleri aynı odada kullanmak çok tehlikelidir. Bu karışım boğaza ve akciğerlere saldıran ölümcül bir gaz olan klorun açığa çıkmasına neden olur. ÇÖZÜM: Mümkün olduğunca çok pencere açarak odanın iyice havalanmasını sağlayın. Bir maske yardımı ile kendinizi açığa çıkan gazları teneffüs etmekten koruyun. Mimar Funda Varlık ve İç Mimar Oya Çavdar, son olarak dekorasyon ürünlerinin sağlık ve çevre unsurlarının düşünülerek dikkatle seçilmesi, bütün etiket ve açıklamaların okunması ve bir nevi ilaç kullanır gibi kullanılması gerektiği uyarısında bulundu. SAĞLIK DİŞLER İÇİN EN ZARARLI 10 YİYECEK SAĞLIKLI dişlere sahip olmak için günde 2 kere dişlerimizi fırçalamamız, diş ipi kullanmamız ve düzenli aralıklarla diş hekimi kontrolüne gitmemiz gerektiğini belirten Bağcılar Hospitadent Diş Hastanesi Başhekimi Diş Hekimi Oğuz Kara, “ Ancak bunun yanında hangi gıdaların dişlerimize ne kadar zarar verdiğini de bilmemiz gerekir. Özellikle dişler için en zararlı ve uzak durulması gereken şey yiyecek ve içeceklerin içerisindeki asittir. Asit, gıdaların içinde direk bulunabileceği gibi aldığımız besinlerdeki 1 SİGARA Diş ve diş etlerine zarar verir, ağız kokusuna neden olur. 3 2 ALKOL karbonhidratların ağızdaki bakteriler tarafından aside dönüşmesiyle de oluşur. Dişlere en çok zarar veren karbonhidrat ve asit içeren gıda ve içeceklerden mümkün olduğu kadar uzak durulması gerekmektedir” dedi. Bağcılar Hospitadent Diş Hastanesi Başhekimi Diş Hekimi Oğuz Kara,sağlıklı bir gülümseye sahip olmak için uzak durulması gereken 10 zararlı yiyeceği ve içeceği açıkladı. MEYVE SULARI PH’ı 7 den düşük olan gıdalar dişlere zarar verir. PH ‘I 2,5 olduğu için meyve suları da dişlere zararlıdır Tükürük ağızımızdaki plağın ve asidin etkisini azaltacak ilk savunmamızdır. Bu yüzden ağız kuruluğuna sebep olacak her şey diş için zararlıdır. Alkol de ağız kuruluğuna sebep olacağı için kullanılmaması gereken bir içecektir. 4 5 7 KOLA En zararlı içeceklerden biridir. Çünkü hem fosforik asithem şeker hem de sitrik asit içerir. LİMON PH’ı 2 olduğu için dişler için zararlıdır. 6 9 YAPIŞIK GIDALAR (lokum, jeli bon vb.) : Tatlı şekerlemelerden daha zararlıdır. Çünkü daha fazla şeker verirler ve aynı zamanda sitrik asit içerirler. 8 ENERJİ İÇECEĞİ Sitrik asit ve şeker içerdiklerinden dolayı dişler için zararlıdırlar. BUZ Buz çiğnemek iyi bir fikir değildir. Buz çok serttir. Eğer eski büyük dolgularınız varsa buz yediğiniz zaman çok kolay bir şekilde dişleriniz kırılabilir. Soğuk aynı zamanda dişlerinizin kamaşmasına sebep da olabilir. KURU MEYVE Kuru meyveler karbonhidrat ihtiva eder. Aynızamanda kuru meyveler yapışkanlığı sebebiyle ağız içinde daha uzun süre kalır. Sürekli kuru meyve yiyip dişlerinizi fırçalamamanız dişlerinizin çürümesine sebep olur. 10 BEYAZ EKMEK Tükürükte bulunan amiloz enzimi karbonhidratları şekere çeviren enzimdir. Fakat şekeri zararlı kılan şey ağızdaki bakterilerin şekeriyemesi ve asit ortaya çıkarmasıdır. Eğer ağızda hiç plak yoksa şekeri aside çevirecek ve diş çürüğü oluşturacak bir şey de yoktur. 29 EKONOMİK SİSTEMLER NASIL ÇALIŞIR? (2.BÖLÜM) PİYASALARDAKİ ARZ-TALEP DENGESİZLİĞİNİN İKTİSADİ SONUÇLARI YAZI A.Taner AGÜN Her ekonominin belli ölçülerde karşılaştığı enflasyon/deflasyon, işsizlik, büyüme/resesyon ve cari açık (dış açık) gibi temel makroekonomik sorunlar çoğu zaman, karar alıcıların piyasalardaki iletişim eksikliklerinden ya da uyumsuzluklarından kaynaklanır. Başka bir deyişle, makroekonomik sorunlara, mikroekonomik alanda (piyasalarda) yaşanan arz-talep dengesizlikleri/şokları sebep olur. Ayrıca bir ülke ekonomisi diğer ekonomilerle ne kadar çok reel ve finansal ilişkiler içerisinde olursa, dış piyasalarda ortaya çıkan arz-talep dengesizliklerinden/ dış ekonomik konjonktürden o kadar çok etkilenir ve iktisadi sorunları ithal etmiş olur. Bu durumları her bir piyasa özelinde açıklarsak; Yukarıda belirttiğim gibi ekonomilerin en temel sorunu kaynak kıtlığı olduğundan makroekonomik sorunların altında temel olarak faktör piyasalarındaki arz-talep uyumsuzluğu yatar. Bir ülkenin iktisadi kaynakları nitelik ve nicelik olarak ne kadar az ise (Faktör Arzı < Faktör Talebi) toplam üretim de o kadar EKONOMİ düşük olacaktır. Yetersiz, ve etkin biçimde dağıtılamayan kaynaklar sebebiyle üretim yapılamaması, arz-talep dengesini arz aleyhine bozacak ve enflasyon sorunu yaşanacaktır. Çünkü kaynakların kıt olması onları daha pahalı hale getirecek bu durumda üretim maliyetleri artacak, firmalar da maliyet artışlarını fiyatlara yansıtacaktır (maliyet enflasyonu). Zaten arz ve talep arasındaki uyumsuzluğun ilk ve en belirgin göstergesi fiyatlardır. İktisadi büyümenin temel bileşenleri olan eğitimli emek (beşeri sermaye), sabit sermaye ve teknoloji ülkelerin kaderini belirler. Türkiye gibi beşeri sermaye birikimi yetersiz olan ve yatırım mallarıyla (sabit sermaye) teknolojiyi çoğunlukla ithal ederek üretim yapmaya çalışan ekonomiler uzun dönemde önemli yapısal sorunlara maruz kalırlar. Ayrıca Türkiye gibi yeterli düzeyde doğal kaynaklara (petrol, doğalgaz vs.) sahip olmayan ülkeler bu üretim faktörünü de hem tüketimde hem de üretimde kullanmak için ithal etmek zorundadırlar. Doğal kaynağı ve sabit sermayesi yeterli olmayan ülkelerin cari açık (X < M) sorunları da kronik bir hâl alır. Çünkü Türkiye gibi ihraç mallarının üretilmesi için enerji, sermaye ve teknolojiye ihtiyaç duyan ekonomiler bunları ithal edemedikçe ihracatlarını artıramazlar. İthalatın büyük bir kısmı bu pahalı faktörlerden oluştuğundan ihracatı artırmak istedikçe ithalat da artar ve cari açık sorunu süreklilik kazanır. Kısaca faktör talebinin faktör arzından fazla olması, yeterli üretim yapılamayacağından ülke ekonomisinin büyüyememesine, işsizliğe, enflasyona ve cari açığa sebep olacaktır. Ayrıca enerji maliyetlerinin yükselmesi 1970’lerin başında dünya ekonomisinde gözlendiği gibi, aynı anda hem resesyona hem de maliyet enflasyonuna sebep olabilir (stagflasyon). Mal ve hizmet piyasalarında arzın, artan talebi karşılayamaması (AS < AD) ekonomide talep enflasyonuna sebep olabilir. Toplam talebin düşmesi ise resesyon ve deflasyon sorunlarını ortaya çıkarabilir. Çünkü düşük talep karşısında ürünlerini satamayan üreticiler, fiyatları daha da düşürecek ve bir sonraki dönem için de üretim motivasyonlarını kaybedeceklerdir. Bu durumda işten çıkarmalar da (işsizlik) artacaktır. Öte yandan, mal ve hizmet piyasasındaki aksaklığın ya da değişmenin müsebbibi –piyasadaki arz ve talep dengesizliği değil- direkt kamu sektörü de olabilir. Örneğin kamu harcamalarını artıran yani piyasadan mal ve hizmet talebini yükselten devlet bir süre GSYH’nin artmasına sebep olur. Ancak kamunun büyük miktarlı harcamaları genel fiyat düzeyinin artmasına ve dolayısıyla paranın fiyatı olan faizin de artmasına sebep olup özel sektörü (özel yatırım taleplerini) mal ve hizmet piyasasından dışlayabilir (crowding-out). Bu durumda uzun dönemde GSYH düşecektir. Mal ve hizmet piyasaları yabancı alıcı ve satıcılara da hitap etmektedir. Yabancılarla alışveriş, dış ticaret firmaların sorumluluğundadır. Dışa açık bir ülke ekonomisinin ihraç ettiği mallarına karşı talep esnekliği ne kadar yüksek, ithal ettiği mallara karşı kendi talep esnekliği de ne kadar düşükse cari açık o düzeyde yüksek olacaktır. Tabii ki dış ticaret, ülke gelirlerine de bağlıdır. İthalat yapan ülkelerin gelirleri ne kadar azalırsa, onlara mal satan ihracatçı ülkenin geliri de o kadar azalacak ve cari açık büyüyecektir. Cari açığı azaltmak isteyen hükûmetler, ihracat firmalarına vergi indirimi sağlama, lüks ithal mallarının gümrük vergilerini artırma gibi çeşitli politikalar uygulayabilirler. Makro sektörlerin finansal piyasalarda fon alışverişinde yaşadıkları aksaklıklar ya da amaç farklılığı da, makroekonomik sorunlara sebep olabilir. Örneğin –gerçekleşme sırasına göre açıklarsak- para arzının para talebini aşması (Ms > Md ) faizlerin düşmesine, yurtiçi ve ihracatçı firmaların yatırım taleplerinin artmasına, tüketimin artmasına ve sonuçta enflasyona yol açabilir. Para arzının azaltılması ya da faizlerin artırılması ise, tüketimin azalmasına, yatırım talebinin düşmesine ve dolayısıyla üretimin düşmesine (büyümenin azalmasına ya da daralmaya) ve işsizliğe sebep olabilir. Diğer yandan, reel faizlerin yükselmesi yabancıların tahvil, bono gibi enstrüman alımlarını (ülkeye sıcak para girişini) artırır. Sıcak para girişinin koşullara göre farklı sonuçları olabilir. Örneğin yüksek oranda finansal sermaye girişinin yaşandığı 2000’li yıllar Türkiye’sinde sıcak para girişiyle birlikte Türk Lirası (TL) yabancı paralar karşısında değer kazanmış, TL’nin değer kazanması döviz cinsinden borcu olan firmaların net değerini ve dolayısıyla yatırım taleplerini artırmıştır. Ayrıca değerli TL, sabit sermaye ithalatının ucuzlamasına, satın alım gücünün artması sebebiyle tüketimin artmasına ve dolayısıyla ekonominin canlanmasına sebep olmuştur. Ancak sıcak para girişinin (yüksek reel faiz-düşük kur) uzun vadeli sonuçları Türkiye için olumsuzdur. Türk Lirası’nın değerlenmesi, ihraç mallarının pahalılaşmasına yol açarak cari açığın artmasına sebep olmuştur. Sıcak paranın diğer bir olumsuz sonucu da kısa vadeli finansal sermaye akışkanlığının, Merkez Bankasının tam anlamıyla bağımsız bir para politikası uygulama becerisini zorlaştırmasıdır. Sonuçta, cari açığın artması ve iç tasarruf hacminin daralması gibi sorunlar üreten bu süreç, Türkiye’de iktisadi kaynakların etkin biçimde dağılımını bozarak özel sektörün dış borçlanmasına dayalı istikrarsız ve vasat bir büyüme trendi yaratmıştır. Şimdi de para piyasasında, reel döviz kurlarının 31 yükseldiğini düşünelim. Bu durum, ithal sermaye (makine, aramalı, hammadde vs.) kullanan sanayilerde maliyetlerin artmasına sebep olacaktır. Döviz kurunun maliyetlere olumsuz etkisi fiyatlara yansıyacak ve enflasyon sorunu yaşanacaktır. Türkiye gibi yatırım mallarının (sabit sermaye) ve enerji ihtiyacının (doğal kaynaklar) büyük bir kısmını ithal eden ülkelerde ihraç mallarının üretimi de bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Diğer yandan reel döviz kurunun yükselmesi yani yerli paranın değer kaybetmesi yabancılar için ihraç mallarını ucuz hale getireceğinden ihracatın artması gerekir. Ancak bahsettiğim yüksek maliyetler sebebiyle ihracatçı firmalar bunu başaramayabilir ve cari açık sorunu yaşanabilir. Basit bir ifadeyle bir ülkenin diğer ülkelerle olan reel ve finansal alış verişinde, sattığından daha çok satın alması ödemeler dengesinin bozulması anlamına gelir. Dolayısıyla cari açık bu bozulmanın sadece bir yüzüdür. Çünkü ülkeler yalnızca mal ve hizmet alış verişi yapmazlar; karşılıklı olarak reel yatırımlar (doğrudan yabancı yatırımlar -FDI) ve finansal yatırımlarda (portföy yatırımları) bulunurlar. İşte mal-hizmet vs. alış verişinden dolayı ortaya çıkan cari açık da; döviz borçlanması, FDI ve yabancıların portföy yatırımlarıyla finanse edilir. Ayrıca finansal piyasalardaki sığlık, uzun dönemde büyüme ve kalkınmayı engelleyen yapısal bir soruna dönüşür. Örneğin, Türkiye’de temel makroekonomik sorunlardan biri olan, iç tasarruf (S) miktarının düşük olması (Fon Arzı < Fon Talebi) sürdürülebilir büyümeyi olumsuz etkileyen yapısal bir sorundur. — Makroekonomik sorunlar da karşılıklı olarak birbirlerini etkileyebilir ve yeni sorunlar yaşanmasına sebep olabilir. Örneğin enflasyon, ekonomideki fiyat dengesini bozduğundan kaynakların dağılımında etkinsizliğe sebep olabilir. Dolayısıyla uzun dönemde enflasyon, ekonominin büyümesini engelleyebilir. Hükûmetler kısa dönemde enflasyon ve işsizlik arasında tercih yapmak zorunda kalabilirler (Phillips Eğrisi). Ancak uzun dönemde enflasyon ve işsizlik arasında bir değiş tokuş söz konusu değildir. Büyüme sorunu yaşayan ekonomilerde toplam üretim azaldığı ya da düşük seviyede olduğu için işsizlik sorunu da yaşanıyor demektir. Cari açık veren bir ekonomi, ihracatı aşan ithalat yoluyla sızıntı yaptığından, uzun dönemde büyüme sorunuyla karşı karşıya demektir. Ancak ilginç biçimde Türkiye örneğinde olduğu gibi, üretimleri faktör ithaline bağlı olan ülkelerde iç talep azlığından dolayı büyüme oranı düşerse, cari açık da düşme eğilimi gösterir. Çünkü yatırım motivasyonunun düştüğü bu durumda, toplam ithalatın büyük bir kısmını oluşturan yatırım (sermaye) malları ve petrol ürünleri ithalatı da düşecektir. PİYASA DIŞI İLETİŞİMİN İKTİSADİ SONUÇLARI Şekil 2, makroekonomik sorunların sadece piyasalar yoluyla ya da direkt olarak piyasalara yapılan devlet müdahalesiyle ortaya çıkmadığını göstermektedir. Kamu sektörü, piyasa dışında hane halkları ve iş dünyası sektörleriyle girdiği iletişim sebebiyle de ekonomik dengeleri değiştirebilir. Yani makroekonomik sorunlar bizzat hükûmetlerin piyasa dışında gerçekleştirdikleri vergi ve harcama politikalarından da kaynaklanabilir. Örneğin transfer harcamalarının azaltılması ve vergi oranlarının yükseltilmesi hem tüketimi hem de üretimi olumsuz etkileyerek resesyon, işsizlik ve deflasyon gibi sorunları ortaya çıkarabilir. Tabii ki piyasalardaki arz-talep uyumsuzluklarından kaynaklanan sorunları da devletin piyasa içinde ve/ veya dışında kendisinin sebep olduğu sorunları da çözme sorumluluğu yine devletin/hükûmetlerin omuzlarındadır. Hükûmetler, piyasa içinde uyguladıkları para ve maliye politikalarının yanında, piyasa dışında uyguladıkları maliye politikalarıyla, ekonomik dengeyi ve gelirin adaletli biçimde yeniden dağılımını sağlamaya çalışırlar. Maliye Bakanlığı’nın yürüttüğü maliye politikası araçları; kamu harcamaları, vergiler ve devlet borçlarıdır. Merkez Bankasının para politikası araçları ise; faiz, zorunlu karşılıklar ve para arzı gibi değişkenlerdir. Kamu sektörünün yukarıda bahsedilen, özellikle kısa süreli iktisadi sorunları çözmek için başvurduğu iktisadi (para ve maliye) politikalarına istikrar politikaları, uzun dönemli ve arzı iyileştirmeye yönelik politikalarına da yapısal politikalar denir . Son olarak, “peki dünyada bu kadar iktisatçı varken, toplumların iktisadi sorunları neden bir türlü çözülemiyor?” diye sorabilirsiniz. Öncelikle iktisadi kaynaklar dünyanın sonuna kadar kıt olmaya devam edecektir. Uluslararası siyasi ve iktisadi ilişkilerin iç içe geçtiği günümüz ortamında, dünyanın nüfusu/ihtiyacı arttıkça kıtlığın şiddeti ve diğer iktisadi sorunların çeşitliliği/giriftliği de artacaktır. İktisadi sorunlar çok yönlü/çok değişkenli toplumsal olgular olduğundan, iktisatçıların her zaman aynı fikirde olmamaları bir yana, gelişmiş ekonometrik modellere sahip olmak da sorunları mutlak anlamda tespit etmeye ve çözmeye yetmez. Ayrıca ekonomilerin sorunlarını çözmeye çalışan ve son sözü söyleyen iktisadi politika yapıcıları iktisatçılar değil, farklı amaçları ve yetenekleri olan siyasi hükûmetlerdir. PAMUKKALE - KARAHAYIT BİR DAĞIN ETEĞİNDEN İKİ SU ÇIKTI BİRİ BEYAZA BOYADI, BİRİ KIRMIZIYA... 33 YAZI ve FOTOĞRAFLAR MEHMET ÖREN Çökelez Dağı’nın eteklerinde yaşayan bir oduncu ile her yeri çıban ve sivilceli bir kızı varmış. Kız, bu yüzden aynaya bile bakamaz, durgun sularda kendini seyredemez, utandığından kimselere görünemezmiş. Yolda ona rastlayanlar da yolunu değiştirirlermiş. Oğlan anaları, “Aman çirkin kız, Allah oğlumu senden esirgesin” diye dua ederlermiş, çirkin kızı her gördüklerinde. Ama bu çirkin kızın altın gibi bir kalbi varmış. Altın kalpli çirkin kız, çirkinliğine ve insanların ona reva gördüğü haksızlıklara hiç alışamamış. Bir gün çirkin kız çıkmış Çökelez Dağı’nın en tepesine ve kendini bırakmış aşağıya. Yuvarlana yuvarlana dağdan çıkan ve her tarafı beyazlara bürüyen suların içine düşmüş. Uzunca bir zaman suların içinde kalmış. Onu Çökelez Dağı’nda keklik avlamaya çıkan beyin oğlu bulmuş. Birde bakmış ki, su birikintisinin içinde sırma saçlı, güzel yüzlü bir kız. Onu alıp bir ağacın gölgesine yatırmış. Bir süre sonra kendine gelen oduncunun kızı “Ben ölmedim mi” diye ağlamaya başlamış. Neden ölmek istediğini sormuş beyin oğlu. Kız, çirkin olduğunu, bu nedenle herkesin kendisiyle alay ettiğini söylemiş. Bey oğlu, “Sen mi çirkinsin oduncu güzeli? Eğil suda kendine bir bak, senden güzeli var mı?” deyince, korkarak sudaki silüetine bakmış. Bir de ne görsün... Sivilceli, her tarafı yaralardan geçilmeyen kız gitmiş, onun yerine dünya güzeli kız gelmiş. Meğer, Çökelez’in taşlarını Pamukkale yapan sırlı sular, oduncunun kızını da eşi bulunmaz bir güzele çevirmiş.” Masalı anlatan söylemedi ama bütün masallardaki gibi beyin oğlu, muhtemelen bu oduncunun kızıyla evlenmiştir. Efsane böyle olunca o günden beri özellikle kadınlar şifa bulmak için Pamukkale’nin sularına akın akın gelmişler. Travertenlerin beyaz görüntüsü ve dağıttığı şifa dilden dile dolaşmış. Çevresindeki oteller yıkılınca Pamukkale şimdilerde beyazlığını yeniden kazanmaya başladı. Yeni yeni oluşan travertenlerle daha geniş bir alana yayılmış durumda. Oduncunun kızı Karahayıt’a da düşmüş mü bilinmez ama en az Pamukkale kadar ilgi çeken bir kaplıca daha var, Pamukkale’nin hemen yakınında. Kırmızı su travertenleri 60 derece sıcaklıkta çıkan termal su çevresinde oluşmuş. Kırmızı su travertenleri yaklaşık PAMUKKALE - KARAHAYIT 500 m² lik bir alandadır. Termal suyun içindeki maden oksitleri nedeniyle kırmızı, yeşil ve beyaz renkli traverten tabakaları oluşturmaktadır. Karahayıt’da ki termal kaynakların romatizma, kalp, damar sertliği, tansiyon ve deri rahatsızlıklarına iyi geldiği ifade ediliyor. Su ılık içildiğinde spazmlı mideleri rahatlattığı, idrar yolu iltihaplarında etkili olduğu ifade ediliyor. Pamukkale’deki oteller yıkılınca otellere Karahayıt bölgesi turistik tesis yapımına açılmış durumda. Bölgedeki bazı oteller, termal tedavi konusunda eğitim almış uzman personeliyle sağlık turizmine yönelik faaliyetlerini sürdürüyor. Bir yanda bembeyaz gelinlikler gibi Pamukkale, diğer yanda geçtiği her yeri kızıla boyayan kırmızı sularıyla Karahayıt. Yazın daha kalabalık, daha şenlikli olur buralar. Ama bana kalırsa son bahar en iyisi sıcak sulardan daha fazla yararlanmak için. TRAVERTENLER, çeşitli nedenlere ve ortamlara bağlı, kimyasal reaksiyon sonucu çökelme ile oluşan kayalardır. Pamukkale termal kaynağını meydana getiren jeolojik olaylar geniş bir bölgeyi etkiliyor. Bölgede sıcaklıkları 35-100 C arasında değişen 17 sıcak su alanı var. Kaynak, antik dönemlerden beri kullanılıyor. Termal su kaynaktan çıktıktan sonra, uzun bir kanal ile traverten başına gelerek, çökelmenin olduğu traverten katkatlarına dökülüyor. Kaynaktan çıkan sıcak yüksek miktarda Kalsiyum Hidro Karbonat bulunan suyun havadaki oksijen ile teması sırasında Karbondioksit ve Karbonmonoksit uçarak, kalsiyum karbonat çökelmekte ve zaman içinde sertleşmekte ve travertenler oluşmaktadır. Beyazlığın oluşumunda, hava şartları, ısı kaybı, akışın yayılımı ve süresi etkilidir. Termal sudaki karbondioksit ile havadaki karbondioksit dengeye gelene kadar, çökelme devam etmektedir. 35 DÜNYA ŞEHİRLERİ Santorini, Fira ve Oia Bugün Sophia Loren ile birlikte Brad Pitt & Angelina Jolie çiftinin de ev sahibi olduğu bu köy halen popülaritesini tüm hızıyla sürdürmektedir. Internet üzerinde Yunanistan diye bir araştırma yapıldığında rastlanacak ilk resimler Oia Köyü’nün mavi kubbeli şapellerinin resimleridir. Sadece Yunanistan’ın değil, dünyanın en çok ziyaret edilen yerlerinden birisidir Oia Köyü. 37 Yunanistan’ın meşhur adası Santorini’ye arabayla gidiyoruz kemerlerinizi bağlayın uzun bir yol sizi bekliyor. İlk varış yeri Atina. Mesafe 1135 km. Arabada şoför sayısı 2. Gün ağarmadan yola çıkılır bu saatler en sevdiğim saatlerdir. İstanbul sessizdir, gökyüzü farklı bir tondadır, hava estirir, ezan sesi ürpertir. Vakit erken olduğu için İpsala sınırından çok rahat geçilir. Yolumuz otoban. Vur kendini aşağıya Kavala iline kadar dümdüz bir yol. Kavala’dan Selanik (Thesalloniki) tabelasını takip et. Daha sonra sırayla Katerini, Lamia merkezlerini geç, bu kısım yazlıkların olduğu bir bölge, kalabalıklaşır hareket başlar, sonra ver elini Atina! Yolda araç sayısı az, sol şerit boş. Yolculuk boyunca sol şeritte giden araba göremedim. 34 plakalı aracımız alışkanlıkla sol şeritte kaptırır, selektör yapmayı, kornaya basmayı özlemeden ilerler rahat bir yolculuk olur. İstanbul-Antalya 730 km arabayla gidildiğinde sersemletir Atina yolu ise şaşırtıcı bir şekilde kolay, yol alma süresini kısaltır. Yurdumun otobanından başka bir farkı çok sık paralı geçiş olması gişe sayısı fazla. Yine mi? Yine mi? Dedirten cinsten. Sanırım bu nedenle kullanılmıyor olabilir otoban sakin. Atina’ya vardığımızda Mikanos adasına gidecek olan İstanbullu arkadaşlarımızla buluşuyoruz. Atina’yı değil ama insanlarını sevdim, halk olarak çok benzetiyorum bize. Saat gece yarısı olduğunda Santorini adasına geçmek için feribot bileti alınmadığı hatırlanır. PİRE LİMANINA VARIŞ Şaşırıyorum, denizcilik gelişmiş, limanda bir koşuşturma mevcut, her milletten insan var, çekçekli valizleriyle gemilere inenler, çıkanlar, liman ve çevresi ışıl ışıl, tatil heyecanı sarıyor beni. Blue Star Delos feribot gişesi kapanmış sabah erkenden açılmasını bekleyeceğiz. Otele gidip uyumak istemiyorum Atina sokaklarında kaybolarak açık mekanlarda geceleyip birer birer kapatıyoruz mekanları. Yabancısı olduğumuz bu şehirde sabah 7’deki Pire-Santorini arabalı feribota biletlerimizi ayarlıyorum. Arabayla feribota binerken Santorini telaffuzumdan Türk olduğumu anlayan Dedeağaçlı Türk görevli “gil, gil” (gel-gel) diyerek arabamıza yol gösteriyor ardından “hepimiz Mehmetçiğiz “ diyor. Araba yolculuğumuz süresi kadar daha yol gideceğim ve yorgunum. Akıllık edip kabinli bilet alıyorum. Hemen odama çıkıyor yatağa atıyorum kendimi. Başka yunan adalarına uğrayıp yolcu indiriliyor bindiriliyor hiçbirini görmüyorum yorgunluktan uyuyorum ta ki kapım yumruklanana kadar. İngilizce bilmeyen görevli yunanca hararetli bir şeyler anlatıyor. Santorini Adası’na varış. Bundan sonrası çok kolay adada yaşayan tek Türk arkadaşımız Aytunç Yıldız var. Adaya gelmeden ne okuduk, ne araştırdık, ne inceledik, ne program, ne yer ayırttık, İstanbul’da ki kariyerini bırakıp ani bir kararla rehberlik yapmaya başlayan daha sonra Santorini’de yaşamaya başlayan arkadaşımız Aytunç Yıldız bizim için her şeyi ayarlamış. Otelimiz Oia köyünde. (Adanın en güzel yeri.) Renkli rehberimiz varken Santorini’yi anlatmak bana düşmez. Adayı Aytunç’un kaleminden aktaracağım. O kadar güzel anlattı ki, gezdirdi ki bir şeyleri atlamak istemiyorum. Enfes tarih bilgiyle, muhabbetiyle, neşesiyle tatilimize başka bir boyut kattı. Sevgili arkadaşımızın Santorini ile buluşması okuduğu bir kitapla başlamış olaylar tesadüfler silsilesiyle şu anda Santorini de yaşayan tek Türk kendisi. SANTORİNİ’DE YAŞAYAN TEK TÜRK AYTUNÇ YILDIZ ANLATIYOR Adanın naçizane tavsiyelerim üzerine gezilecek yerlerine göz atarsak, elbette ki en önemli iki yer Fira ve Oia köyleridir. Fira zaten adanın merkezidir ve resmi adıdır. Örneğin, uçak bileti alırken Santorini seçtiğinizde Fira (Thera) Havalimanı karşınıza çıkar. Oia Köyü; anlatılmaz, yaşanır. Dünyanın en çok fotoğraf çekilen yerlerinden birisi olmakla birlikte, Santorini’nin bugünkü popülaritesinde %100 katkısı olan yerdir. Hatta “Santorini’yi Santorini yapan Oia Köyü’dür!” dersek yanlış olmaz. Çünkü Oia Köyü olmazsa Santorini bugünkü Santorini olamazdı. 19. yüzyılda Oia Köyü popülerliğini kazanmaya başlamıştı. Gemi kaptanları buradaki Cave House (Mağara Ev)’lara yerleşmeye başlamıştı olağanüstü manzarasından dolayı. 1950’li yıllarda turizmin başlaması, 1960’lı yıllarda buradaki Cave House’ların yavaş yavaş otele dönüşmesine sebep olmuştur. Buradaki olağanüstü atmosferi keşfeden turistlerin adaya gösterdikleri yoğun ilgi, adanın tarıma ve balıkçılığa dayalı hayatının turizme yönelmesine sebep olmuştur. Bugün Sophia Loren ile birlikte Brad Pit & Angelina Jolie çiftinin de ev sahibi olduğu bu köy halen popülaritesini tüm hızıyla sürdürmektedir. Internet üzerinde Yunanistan diye bir araştırma yapıldığında rastlanacak ilk resimler Oia Köyü’nün mavi kubbeli şapellerinin resimleridir. Sadece Yunanistan’ın değil, dünyanın en çok ziyaret edilen yerlerinden birisidir Oia Köyü. Beyaz mermer yürüyüş yolları, merdivenlerle inilen yamaçları, sanat galerileri ve elbette yerel halkın katkıları ile bir estetik abidesi olarak karşımıza dikilmektedir. Romantik çiftlerin ya da balayı çiftlerinin en çok tercih ettiği yerlerden birisi olan Oia Köyü’nde Caldera manzaralı cafe ve restoranlarında yemek yemek ve bir kadeh şarap içmek en önemli ritüellerdendir. Tüm Ege Denizinde olduğu gibi, tadına doyulmaz bir günbatımı sunmaktadır Oia Köyü. Özellikle buradaki günbatımı, bir başka ritüeldir. Genellikle köyün en ucundaki Lotza Kalesi’nden izlenir ve güneş alkışlarla uğurlanır yeni geleceği bir sonraki gün için. Her akşamüstü, birçok grubun otobüslerle bu günbatımına şahit olmak için geldiklerini göreceksiniz. Eğer yüksek sezonda Santorini’deyseniz, günbatımı için yerinizi önceden almanız gerekir. Çünkü buradaki günbatımı başka hiç bir yere benzemediğinden, ilgisi de aynı orandadır. Caldera Koyu’na bakan yamaç evlerin balkonlarında ya da havuzlarında güneşlenenler, yollarda ellerinde kamerayla görüntü alanlar, bir restoranda oturup manzaranın keyfini çıkaranlar… Dünyanın her yerinden insanların gelip buluştuğu bir yerdir yaşadığım Oia Köyü. Santorini’nin merkezi Fira Köyü’dür fakat kalbi Oia Köyü’dür. Mavi kubbeli beyaz şapelleri DÜNYA ŞEHİRLERİ ile Yunan Bayrağının sembolü olmuş, bir Kiklad Adasından farklı bir atmosferdir. Doğal güzelliği ve romantizmiyle dikkatleri çeken bu köy elbette ki romantik çiftlerin dikkatini de çekmekte gecikmemiştir. Bu büyüsü ile Santorini evlilik ve balayı konusunda da dünyanın en popüler yerlerinden birisi olmayı başarmıştır. Her yıl dünyanın her yerinden bini aşkın çift evlenmek ve balayılarını geçirmek için bu adaya gelirler. Özellikle yüksek sezon olan temmuz ve ağustos aylarında hergün birkaç evlilik törenine denk gelebilirsiniz. Olağanüstü büyüsü ve romantizmi sebebi ile Oia Köyü evlenmek için en çok tercih edilen yerdir. Hem Caldera manzaralı muhteşem evlendirme dairesi ile, hem de muhteşem atmosferi ile çiftler için en önemli seçenek olma özelliğini yıllardır korumaktadır. Burada evlenmek isteyen çiftler 5-6 ay öncesinden rezervasyonlarını yaptırırlar ki özellikle günbatımı rezervasyonları birkaç yıl önceden dolmaktadır. A.Güleçal- Oia Köyü’nde akşam yemeği mekânı tavsiyesi için araya gitmek istiyorum. (Bu tavsiyeler Aytunç Yıldız sayesinde keşfedilmiş denenmiş beğenilmiştir) Blue Sky Restaurant Oia Köyü. Bir akşam Aytunç Bey’in davetlisi olarak gittik. Çok neşeli bol muhabbetli bir akşamdı mekan sahiplerine bayıldım. Özellikle bayan olanı Türk dizilerini seyrederek Türkçeyi epey geliştirmiş Türk hayranıdır. Thera Köyü ise (Thira ya da Osmanlı döneminde çağırıldığı adıyla Fira Köyü) adanın merkezi olduğu için adadaki her yere ulaşımı buradan sağlayabilirsiniz. Fira köyünde hayat 24 saat sürmektedir. Gece hayatının tüm sezon boyunca aktif olduğu merkezdir. Elbette ki yazın turistlerle, kışın da yerlileriyle aktif bir yaşamı bulunmaktadır. Burada yaşayan insanlar çoğunlukla yaz sezonunda çalıştıklarından dolayı fazla ortalarda görülmezler. Sezon sona erdiğinde ancak ortaya çıkmaya başlarlar ve Fira’nın merkezindeki cafelerde ve restoranlarda görülürler. Bu bakımdan Fira, yazın turistlerle, kışın da adanın yerelleri ile her zaman aktif bir hayat önermektedir. Kışı Santorini’de geçiren bizim gibi yereller Kamari Plajında bile açık olan cafelere gideriz ve arkadaşlarımızla hoş vakit geçiririz. Oia Köyü, Fira Köyü’ne araçla ortalama yarım saat (hatta trafik yoksa 15-20 dakika) mesafededir. Fira’dan otobüsle Oia’ya geçebileceğiniz gibi, dileyenler taksiyle de gelebilirler. Araba kiralamak da makul yollardan birisidir. A.Güleçal- Fira denince aklıma güneşi batırmamız bekleyişimiz geliyor. Bir de Nicolas’ın yeri. Küçük bir dükkân küçük bir kuyruk sonrası masanıza oturabiliyorsunuz şirin lokantada yemek yemeden dönmeyiniz. Bir diğer görülmesi gereken yer, Oia Köyü’nün hemen yanında bulunan Ammudi’dir. Haritada çok belli olmamakla birlikte, Oia’dan Ammudi’ye geçmek arabası olmayanlar için biraz yorucu olabilir. Ammudi, özellikle akşam yemeği için tavsiye edilen bir yerdir. Çok güzel sahil tavernalarıyla oldukça renkli bir yerdir ve geleneksel Yunan Yemekleri’ni bulabileceğiniz en güzel yerdir. Bu bakımdan en azından Ammudi’de bir akşam yemeği yemenizi tavsiye ederim. A.Güleçal-Sevgili Aytunç’un tavsiyesiyle Ammudi de Katina adlı restoranda bir akşam yemeği yedik tadı damağımızda kaldı. Gezilerden aklımda kalan yemekler olması da ilginç. En güzel sohbetler leziz yemek eşliğinde masa başında olur diyerek kıvırayım. 39 A.Yıldız- Adanın en önemli yerlerinden birisi, adanın en güneyinde bulunan Akrotiri’dir. Burası adanın tarihi bölgesi olup MÖ.1650 yılında gerçekleşen patlamadan önce bu adada yaşayan Minos Uygarlığının izlerinin “bozulmadan” görülebileceği bir yerdir. Bozulmamıştır, çünkü lavların altında kaldığı için korunmuştur. İlginç olan ise, o tarihte mümkün olmayan bir medeniyete ulaşılmış olunmasıdır. Kazılarda içlerinde “kanalizasyon sistemi” bulunan 3-4 katlı evler bulunmuş ve bu evlerin içindeki yatakların boylarının 1.20 – 1.50 metre arasında oldukları tespit edilmiştir. Restorasyon sebebi ile uzun bir süredir kapalı olan Akrotiri, içinde bulunduğumuz 2012 yazında tekrar ziyarete açılmıştır. Ziyaret edenler Aktorini’nin sessizliği ve gizeminden eminim çok etkilenecektirler. Deniz-Kum-Güneş severler için en önemli alternatifler Perissa ve Kamari plajlarıdır. Kamari daha çok tercih edilendir ancak Perissa da bir o kadar güzel bir plajdır. Buna ilaveten, adanın en güzel plajı Akrotiri’dedir. Burada kızıl, beyaz ve kara plajları yan yana bulabilirsiniz. Ancak Akrotiri ulaşım açısından çok kolay değildir. Otobüsle 45 dakikalık bir yolculuğu takiben bir de yürünmesi gereken 200 metre civarında bir yol bulunmaktadır. Tüm bu plajlarda şezlong ve şemsiye de kiralayabilirsiniz. Fiyatları sezona göre değişmekle birlikte ortalama 8 Euro civarındadır. Yine Fira’dan bu plajlara otobüsle rahatlıkla ulaşabilirsiniz. İlyas Peygamber tepesi, adanın en yüksek noktasıdır. 567 metre yüksekliğindedir ve imkanı olanlar için kesinlikle görülmesi gereken bir yerdir. Buradan adayı izlemek sizleri gerçekten başka duygular içine sokacaktır ki fotoğraf severlerin alacağı hazzı anlatmak mümkün değildir. Öncelikle Santorini hakkında en önemli noktaya değinmemiz gerek. Bu ada sürprizlerle doludur ve her an karşınıza sizi şaşırtacak bir şey çıkabilir. Santorini’nin şarapları da böyle bir şeydir, bu adadan beklenmeyen ve bir o kadar da yüksek aromalı. Öyle yüksek aroma içermekte ki, %13 alkol oranı ile üretilmekte. Elbette bunun belli sebepleri bulunmaktadır. Bu açıdan açıklamakta fayda bulunmaktadır. Santorini, üzüm bağları ile dolu bir ada. Bunun dışında adada antepfıstığı, küçük domates, beyaz patlıcan gibi başka ürünler de yetişmekle birlikte başlıca ürünü, adanın üzümlerden elde edilen şaraplarıdır. Santorini gibi su sorunu olan kurak bir yerde bu üzüm bağları nasıl sulanır? Akla gelecek en önemli sorunun tek bir cevabı vardır; Tabiat Ana! Adada baraj ya da su kaynağı olmaması, gerek üzümler gerek diğer tarım ürünlerinin yetişmesi açısından ciddi bir sorun teşkil ediyor olsa da, adanı doğası bu soruna ilginç bir çözüm getirmiş. Caldera Koyu, korunaklı olduğundan adanın aşırı rüzgârından nispeten az etkilenmektedir. Bu sayede, koydaki sıcaklık adanın diğer bölgelerine göre daha yüksektir ve lise derslerinde gördüğümüz üzere “ısınan hava yükselir” mantığı ile, koyda biriken nem yükselir ve geceleri üzümlerin üzerine yağar. Bu sayede üzümler, bu gece yağan nem ile beslenir ve ilave suya ihtiyaç duymadan büyüyebilirler. Santorini Adasının bir diğer turistik argümanlarından birisidir Santorini’nin eşekleri. Bu eşeklerin bile bir hikayesi var ve bu hikaye onları bu kadar popüler hale getirmiştir. Adanın en büyük felaketi MÖ.1650 yıllarında gerçekleşmiş büyük volkanik patlamadır. Bu dönemde adada yerleşik olan Minos uygarlığına ait kalıntılar Akrotiri bölgesinde sergilenmektedir. Adanın şahit olduğu ikinci büyük felaket ise 1956 yılı depremidir. 1956 yılındaki bu depremden önce ada balıkçılık ve tarımla geçinen, yolu olmayan, yaklaşık 30.000 kişinin yaşadığı bir adaydı. Bu dönemde adanın tek ulaşım aracı eşeklerdi ve sadece patika yolları bulunmaktaydı. Hatta adanın en zenginleri bu eşeklerin sahipleriydi. Dönem itibarı ile anneler kızlarını dışarı gönderirlerken “Don’t kiss more than a man (Bir erkekten daha fazlasını öpme)” diye tavsiyede bulunurlardı. 1956 yılında gerçekleşen büyük depremde adanın %70’i yıkıldı. Bu depremden sonra adanın yerleşiklerinin çoğu Atina ve belli başlı bölgelere göç etti ve adanın nüfusu 5.000’lere kadar düştü. Ada için gerçekten yeni bir büyük felaket olan bu deprem aslında adanın kaderini de yeniden değiştirmiştir. Çünkü ada yeniden imar edilirken, adaya yollar yapılmaya başlandı. Bu yollarla birlikte araçlar da adaya gelmeye başladılar. Yine aynı şekilde, adada 2 kattan yüksek yapım yasaklandı ve mimarı olarak sadece “Kiklad mimarisi” öngörüldü. Bu sayede ada bugünkü şeklini kazanmaya başlamakla birlikte, adanın eşeklerinin önemi yapılan yollar ve arabaların adaya gelmeye başlaması ile giderek azalmaya başladı. Rehberlik hayatımda çok yer gördüm. Ancak Santorini’nin yeri bir başka oldu hep benim için. Her gelişim benim için ayrı bir heyecana sebep olmuştu. Şu an bu adada yaşamanın verdiği hazzı size tarif etmem mümkün değildir. O yüzden her zaman söylüyorum: Yolunuz bir gün Santorini’ye muhakkak düşecek ve ben her yolu düşenle burada buluşacağım! TARİH PERİKLES’İN CENAZE TÖRENİ SÖYLEVLER Demokrasiye Övgü Thukydides’in Peloponnesos Savaşının Tarihi’nden Perikles’in Cenaze Töreni Söylevi Perikles İ. Ö. 495’te Atina’nın soylu bir ailesinde dünyaya gelmiştir. Annesi, anayasada büyük demokratik reformlar yapan Kleisthenes’in yeğeniydi. Perikles genç yaşında demokratik partinin önderi olarak siyasete girdiği zaman, aristokrasinin geleneksel kalesi olan Areiospagos adlı yukarı meclis, zaten yetkilerinden çoğunu beşyüzler kuruluna, halk meclis ve mahkemelerine kaptırmış bulunuyordu. O da demokratik programı daha ileri götürmüş, orduyu profesyonelleştirmiş, bütün jüri ve meclis üyelerini kurayla seçilen ücretli devlet memurları haline getirmiştir. Eski erdem anlayışlarını değiştirmiş, 41 toplumsal hizmetleri geliştirmiştir. Perikles’in devleti, yoksulların tiyatro paralarını bile öder olmuştur. Güzel sanatlara yardım etmiş, Akropolis’teki Parthenon onun zamanında dikilmiştir, süslemelerini de dostu heykeltıraş Phidias’a yaptırmıştır. Perikles bunlar için gerekli parayı yayılımcı ve emperyalist bir dış politika güderek, bu arada Delos-Attika birliği hazinesini Atina’ya aktarmakla sağlamıştı. İ. Ö. 450’den itibaren, Perikles’in yönetimindeki yeri öylesine sivrilmişti ki, sonradan Thukydides bu dönem Atinasının sözde bir demokrasi olduğunu, aslında her şeyi bir numaralı yurttaşın yürüttüğünü söyleyecekti. Atina’ya “Altın Çağı”nı yaşatan Perikles’in ömrünün son yılları, bir yandan Atina’nın başarılarını kıskanan Sparta’nın tehdidi, bir yandan da halkın bağnazlığı yüzünden çeşitli sıkıntılar içinde geçmiştir. Sonunda Peloponnesosluların Atina’ya karşı açtıktan savaşın üçüncü yılında baş gösteren veba salgını Perikles’i de ölüme sürüklemiştir. (İ. Ö. 429). Savaşta ölenler için yapılan geleneksel konuşmada öz söyleme vakti gelince mümkün olduğu kadar çok kimsenin sesini işitebilmesi için mezarlığın önünde kurulmuş olan yüksek bir kürsüye çıkan Perikles şunları söyledi: “Başka ulusların yasalarına bakarak kurulmamış olan bir idare şeklimiz var; başkalarını taklit etmek şöyle dursun, biz kendimiz başkalarına örnek oluyoruz. İdare şeklimizin adı Demokratia’dır. Bu ad ona bir kaç kişiye değil, bütün yurttaşlara dayandığı için verilmiştir. Yasalarımız kişisel işlerde herkese aynı hakkı veriyor; devlet işlerinde herkesin alabileceği yer şu veya bu soydan oluşuna değil, gösterdiği yüksek yetenekle kazandığı üne göredir. Yurda iyiliği dokunabilecek bir yurttaşın şerefli bir yer kazanmasına da fakirliği, alçak bir sınıftan oluşu engel değildir. Devlet işlerinde çok serbest düşünüyoruz. Bu serbest düşünüşü günlük uğraşlarımızda da gösteriyor, birbirimizi tenkit için gözetlemiyoruz. Birisi bir kere gönlünün dilediği gibi işlemişse ona kızmadığımız gibi başkalarını cezalandırmayan, fakat can sıkan somurtkan bir yüz de takınmıyoruz. Özel yaşayışımızda hepimiz dilediğimizi işlediğimiz halde bütün yurttaşları ilgilendiren işlerde kötü bir şey yapmak korkusuyla çok sıkı davranıyor, baştakilerin, yasaların, bilhassa haksızlığa uğrayanları korumak için konulmuş olan, yazılı olmadıkları halde onları ayakları altına alanlara herkesin pek doğru ve yerinde bulduğu kötü bir ad kazandıran yasaların buyruklarından dışarı çıkmaktan çok çekiniyoruz. İyilik etmekten anladığımız da, birçoklarınınkinden büsbütün başkadır. İyilik görerek değil, iyilik ederek dost kazanıyoruz. İyilik edenin durumu daha sağlamdır. Çünkü yaptığı iyilik, iyilik ettiği kimseyi sevgi ile karşılığını yapmaya borçlu kılmaktadır. Yapacağı iyiliğin bir sevgi eseri değil, ödenen bir borç yerine geçeceğini bildiğinden teşekküre borçlu olan sallantıdadır. Yalnız biz sağlayacağımız yararı göz önünde tutarak değil, fikir ve ruh asilliğimizin bir kanıtı olarak hiç korkmadan başkalarına iyilik ediyoruz. Yavuz insanların gömüldüğü yer bütün topraklardır. Onların adını yalnız yurtlarındaki mezar taşı yazıları bildirmez, yabancı illerde de yazısız anıları taş, tunç üzerinde değil her insanın gönlünde, düşüncesinde yaşar durur. Siz şimdi onlar gibi olmaya çalışın; özgürlüğün öz mutluluk, yürekli olmanın özgürlük demek olduğunu düşünerek savaşın tehlikelerinden yılmayın. Yoksulluk içinde yaşayan, kendileri için iyi bir yaşayışa kavuşmak ihtimali olmayan kimselerin, mutluluklarını yitirerek bahtsızlığa düşmek tehlikesine uğrayacak, ayakları kayıp düşünce eskisinden pek başka şartlar içinde yaşayacak olanlardan daha haklı olarak canlarını tehlikeye atabilecekleri doğru değildir. Şeref duygusu olan bir insan için korkak davranmadan doğacak alçalma, yüreklilikle yurdunun zaferini umarak döğüşürken duyulmadan gelen ölümden pek daha acıdır. Artık hayatta olmayanı herkes över; ne kadar yavuzluk gösterirseniz gösterin, sizi bunlara denk tutmayacaklar, onlardan biraz aşağı olduğunuzu söyleyecekler. Hayatta olanlar rakiplerinin kıskançlığıyla çarpışırlar, kimseye engel olmayanın ise kıskanmadan iyiliği istenir, kendisine saygı gösterilir. TARİH Cahillerin, softaların kurbanı bir alim GELENBEVİ İSMAİL Meşhur Osmanlı matematik âlimlerinden. 1730 senesinde Aydın vilâyetinin Saruhan sancağında bulunan Gelenbe kasabasında dünyâya geldi. Adı İsmâil olmasına rağmen doğduğu yerden dolayı Gelenbevî olarak tanınmıştır. 1791 (H.1206)’de Yenişehir’de vefât etti. Ataları Gelenbe kasabasında müftî ve müderrislik yapmışlardı. Kendisi ise küçük yaşta yetim kaldığından tahsîline başlayamamıştı. On iki-on üç yaşlarında bulunduğu sıralarda bir gün sokakta çocuklarla ceviz oynuyordu. Bunu gören baba dostlarından biri; “Çok yazık! Ata ve ecdâdın büyük âlim ve ilim sâhibiyken, sen sokaklarda dalgınlık ve başıboşluk içinde oyun oynuyorsun!” demesi üzerine, oyunu terk ederek o günden îtibâren ilim tahsîline başlamıştı. Sonra İstanbul’a gelerek Yâsinzâde ve diğer âlimlerden ilim tahsîlini tamamlayarak, bütün gayret ve çalışmalarını insanların yükselip, kemâl sâhibi olmaları için harcadı. 1763 senesinde müderris oldu. Aynı zamanda hocası ayaklı kütüphâne ismi ile anılan Müftîzâde Mehmed Efendi’nin evinde araştırma tarzında tahsile devâm ediyordu. Sultan Üçüncü Selim zamânında Kağıthâne’de askerî bir eğitim merâsiminde humbara atışı gösterileri yapılmıştı. Fakat yapılan atışların hiç birinin isâbet etmemesi üzerine bâzı yakınlarının aracılığıyle Gelenbevî İsmâil Efendi, Sultanın huzûruna çıkarıldı. Hesaplarının yapılıp yeniden atılması emrini alınca, hemen gerekli hesaplamaları yapıp humbarayı düzelttikten sonra atışları yaptırdı. Üç defâ tekrarlanan atışın üçü de hedefe tam isâbet etmişti. Pâdişâh bu durumdan çok memnun olarak kendisini günlük dört okka pirinç tahsis ve Mora’daki Yenişehir’e Mevleviyet ünvanıyla kadı tayin eder. Bu unvanla üçyüz dörtyüz akçe yevmiye alırdı. Padişah III. Selim’in Gelenbevi’ye olan teveccühü, Şeyh ül-İslam Hamidizade Mustafa Efendi’de bir kin bırakmış ve Fener Mollası iken İsmail Efendiye Tekdir yollu bir mektup göndermiştir. Buna çok üzülen ilmin kadrini bilen içli alim dimağ sektesinden 1791 senesinde vefat eder. Şeyh ül-İslam’ın tekdir mektubunu göndermesinin sebebi bir dönemin zihniyetini anlamamız bakımından önemlidir. Hicri-Kameri aybaşlarının tespiti, Ruyet-i Hilal yani hilalin görülmesi ramazanın başlaması için gerekli olan şart iki şahidin hilali gördüğünü söylemesi idi. İki kişi hilali gördüğünü iddia ederek Gelenbevi’ye müracat ederler. Fakat Gelenbevi İsmail Astronomi ilmine vâkıf olduğundan hesaplamaları ile bu iki şahidin sözleri uyuşmamaktadır. Gelenbevi bu şahitlere durumu izah etmeye çalışsa da bu cahil adamlar kendi iddialarında ısrar ederler ve durumu Şeyh ül-İs- lam’a şikayet ederler. Şeyh ül-İslam Hamidizade Mustafa Efendi’de şahitlere inanarak fırsatı da ganimet bilip Gelenbevi’yeçok ağır bir mektup yazarak ölümüne sebep olur. Kendisi ilmin şehidi cehaletin kurbanı oldu. Zira bu dönemde, bütün pozitif ilimler alanında olduğu gibi, astronomi alanında da çalışmalar hemen hemen durmuş hatta bu ilim kolu evham ve hurafelere kurban olmuştu. Gelenbevî İsmâil Efendi’nin hemen hemen her ilimde derin bilgisi vardı. Eski matematik hesaplara âit müşkülleri hâlleden meşhurların sonuncusuydu. Eserleri, kıymetini meydana çıkardığı gibi, şöhret bulmasına da sebeb oldu. Gelenbevî’nin İstanbul’da bulunduğu sırada, Fransa’dan bir mühendis gelerek logaritma cetvelini Bâbıâlî’ye takdim etmişti. İstanbul’da bu ilmi kimsenin bilmediğini iddiâ etmesi üzerine Gelenbevî İsmâil Efendinin evine gönderildi. Evdeki durumu gören Fransız, Gelenbevî’yi hiç yerine koyarak, logaritmayla ilgili bir mesele bırakıp; “Falan vakte kadar cevâbını isterim.” dedi. Fransız, Hocanın evine tekrar netîceyi öğrenmek için geldiğinde cevap yerine İsmâil Efendi, yazdığı logaritma risâlesini takdim etti. Çok şaşıran Fransız, Bâbıâli’de Gelenbevî İsmâil Efendinin zekâ ve kâbiliyetine hayran olduğunu beyân etti. Reîsülküttâb Efendiye; “Şu adam Avrupa’da olsaydı ağırlığınca altın ederdi.” demesi samîmi bir ifâdesiydi. Ömrünün sonunda yazdığı Cebir kitabı, çok kıymetli olup, tek başına, Gelenbevî’nin adının dillerde kalmasına fazlasiyle kâfidir. 43 TÜRK MUTFAK KÜLTÜRÜ Türkiye’nin coğrafi konumu, tarihsel süreç içinde ilişki kurulan uygarlıklar, iki büyük imparatorluğun yeme-içme geleneğine getirdiği yeni açılımlar Türk mutfak kültüründeki çeşitliliğin belirleyici etkileridir. Türkiye’de yerel mutfakların özgün etkilerini içinde barındıran köklü ve çok yönlü bir mutfak kültürü yaşamaktadır. Orta Asya’da et ve mayalanmış süt ürünleri ile biçimlenen beslenme sistemi, Anadolu’ya bu etkileri taşırken; Mezopotamya’da gelişen tarıma bağlı olarak tahıl, Ege ve Akdeniz etkisiyle sebze ve meyve türleri ile çeşitlenen ve günümüze yansıyan Anadolu Mutfağını belirledi. Bizans, Ortadoğu, Avrupa ve Güney Akdeniz Mutfaklarının etkileşimi İmparatorluğun ulaştığı geniş alanda sürekli bir alış veriş çerçevesinde şekillendi. AKDENİZ MUTFAK KÜLTÜRÜ VE TÜRK MUTFAĞI 9. Yüzyıldan itibaren İslam dünyasının egemenliği altına giren Akdeniz, 15. yüzyılda giderek önemini kaybetti. Süveyş kanalının açılması ile birlikte Akdeniz, uluslararası ticaret alanında yeniden kendine yer buldu. Bu dönemde Akdeniz tahıl, zeytin, şarap ve koyuna dayalı geleneksel ekonomi alışverişinin dışına çıkmaya başladı. Akdeniz kültürü; iklimi, coğrafi yapısı, florası ve köklü geçmişi ile evrensel bir bütünlüğe ulaşmıştır. Akdeniz mutfağı bu özgün kültürel yapının en önemli bölümlerinden birini oluşturur. YEMEK KÜLTÜRÜ ZEYTİN VE ZEYTİNYAĞI TAHIL VE BUĞDAY Geleneksel Akdeniz beslenme sistemi, çok genel hatlarıyla tahıl (özellikle buğday), zeytinyağı, sebzemeyve, su ürünleri, süt türevleri, baharat ve şaraba dayandırılmaktadır. Akdeniz beslenme sisteminde birinci sırayı alan tahılın, özellikle buğdayın, tarihin ilk dönemlerinden itibaren Akdeniz’de yetiştiği ifade edilir. Kaynakların bir bölümünde, buğday tarımının M.Ö. 5000 yıllarında Türkiye’nin kuzeyi ile Kafkasya’nın güneybatısında ortaya çıkarak Mısır ve Mezopotamya aracılığı ile Avrupa ve Asya’ya yayıldığı görüşü de yer almaktadır. Buğday, Akdeniz’in eski halklarının beslenme sistemlerinde ve ticari alışverişlerinde önemli yer tutar. Akdeniz havzası buğday gereksinimini 16. yüzyıla kadar Mısır, Sicilya, Arnavutluk ve Güney İtalya’dan karşılamaktadır. Buğdaydan elde edilen öncelikli ürün ekmektir. Ekmek, Anadolu, Orta ve Ön Asya’nın geleneksel ürünü olarak değerlendirilir. Tahıl, özellikle buğday ürünleri Türk Mutfağının da belirgin özelliklerinden biridir. Buğday unundan hazırlanan ekmek türleri, unlu ve hamurlu yiyeceklerimizde çeşit fazlalığı dikkati çekmektedir. Bulgur, kuskus, yarma, firik gibi buğday ürünlerinin mutfağımızdaki kullanımı tüm bölgelerimizde özellikle Akdeniz ve Güney’de yaygındır. Zeytin ve zeytinyağı, geleneksel Akdeniz beslenme biçiminin ikinci önemli yönünü oluşturur. Zeytinin Akdeniz’deki tarihi çok eski dönemlere dayanır. Akdeniz’i çevreleyen nispeten sert ve kıraç topraklarda yetişen verimli zeytin ağaçları Romalı yazar Apicius’un yazdığı yemek kitabında anlatılmaktadır. Romalı yazar, eserinde zeytinyağı ile yapılan balık, et ve sebze kızartmalarına da yer vermektedir. Kaynaklar, “zeytinyağı” sözcüğüne, Türkçede ilk kez, Harzemşahlar döneminde yazılmış olan, ArapçaTürkçe Mukaddimetü’l-Edeb adlı sözlükte rastlandığını bildirmektedir. Akdeniz ikliminin en verimli türlerini yetiştirdiği Arabistan kaynaklı turunçgillerin yanında, Akdeniz mutfak kültürüne Ortadoğu’dan ve Atlas Okyanusu kanalından girmiş olan birçok sebze ve meyve çeşidi mutfak yapımıza, damak zevkimize uydurulmuştur. SOĞAN-SARIMSAK YABANİ OTLAR Yabani otların farklı şekillerde kullanıldığı ülkemizde her türlü yenilebilen ot, kök, mantar ve meyve türlerinden yararlanıldığını, bu kullanımın Ege ve Akdeniz bölgelerimizin yanında, coğrafyanın sunduğu olanaklar sonuna kadar değerlendirilerek diğer bölgelerimizde de sürdürüldüğünü görmekteyiz. Bugün olduğu gibi, eski Akdeniz havzasında da soğan, pırasa ve sarımsak üçlüsü Akdeniz’in en önemli besin maddeleri olarak görülmektedir. Anavatanının Akdeniz olduğu belirtilen beyaz ve kırmızı pancar, pazı, bamya; Hindistan kökenli olarak tanımlanan patlıcan ve salatalık Akdeniz’de tüketilen sebzelerden birkaçını oluşturur. Günümüzde de bu sebzelerden elde edilen yemek ve yiyeceklerin çokluğunu görmek ve tahılların eklenmesi ile zenginleştirilen örneklerini, bölgesel farklılıkları ile bulmamız mümkündür. 45 ÜZÜM VE ŞARAP Akdeniz beslenme sisteminin diğer önemli yönünü oluşturan üzümün, Akdeniz’in, tarihi kadar eski bir ürünü olduğu belirtilmektedir. Bu konu Anadolu ve Akdeniz coğrafyasında Hititlere, Yunanlıların Dionysos törenlerine kadar ulaşan çok geniş bir kültürel alanı kapsamaktadır. Günümüzde olduğu gibi eski Akdeniz havzasında da üzümün şarap haline getirilerek tüketildiği bilinir. Üzüm ve şarap konusunu Türk Mutfağı içerisinde değerlendirdiğimizde, şarabın üzümden elde edilen diğer ürünlere göre oldukça düşük bir tüketim oranı izlediği görülür. Şu andaki bilgilerimize göre üzüm SÜT VE SÜTTEN ELDE EDİLEN ÜRÜNLER Bu ürünlerin Akdeniz havzasındaki kullanımı ile ilgili yeterli bilgi bulunmamakla birlikte koyunculuğun bu coğrafyada eski dönemlerden beri var olduğu bilinmektedir. Yoğurt kavramının Türkler tarafından Anadolu’ya getirildiği, maya olarak çeşitli malzemelerin kullanıldığı kaynaklarca belirtilmektedir. Türk Mutfağını bu yönü ile değerlendirdiğimizde süt ve süt ürünlerinin yemek, yiyecek ve içecek türlerimizdeki kullanım fazlalığı dikkati çekmektedir. sözcüğü ilk olarak Uygur çağında görülmektedir. Üzümün kurutulduğu, üzümden tıp alanında yararlanıldığı konusu bundan sonraki Türk kaynaklarında da göze çarpar. Divan-ü Lügat-it Türk’de en çok adı geçen meyve üzümdür, sirke sözcüğüne de yer verilmiştir. Yine Türk Mutfağında bu konunun kısa değerlendirmesi yapıldığında; pekmez, şıra, pestil, muska, bulama, sucuk, şurup, şerbet, tükenmez vb. gibi birçok üzüm kaynaklı ürünün hemen her yöremizde yaygın olduğu göze çarpmakta, bu konudaki araştırmalar da çeşit zenginliği yönünden fikir vermektedir. BAHARATLAR Akdeniz beslenme biçiminin bir başka özelliğini oluşturan baharatlar geçmiş dönemlerde Akdeniz havzasına Suriye yolu ile Yakın ve Orta Doğu bölgelerinden geliyordu. Mutfağımızın genel yapısında baharat çeşitleri sayıca az olmakla birlikte, Doğu Akdeniz ve Güney bölgelerimizde çeşidin ve kullanım oranının fazlalaştığını görmekteyiz. Nihal KADIOĞLU ÇEVİK’in “TÜRK MUTFAK KÜLTÜRÜ” adlı makalesinden derlenmiştir. “Türk Mutfağının, Akdeniz Mutfak Kültürünün Genel Özellikleri Yönünden Değerlendirilmesinin Önemi” Nihal KADIOĞLU ÇEVİK, 5.Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Maddi Kültür Seksiyon Bildirileri, Ankara 1997, Kültür Bakanlığı HAGEM Yayınları MODA 2016 MODASI ARTIK YAVAŞ YAVAŞ KATMANLARINI ATMAYA BAŞLIYOR. İLKBAHAR/YAZ MODA TRENDLERİ BOL ALTERNATİFLİ VE FARKLI TARZLARI HARMANLAYARAK SOKAKLARA İLK ADIMLARINI ATMAYA BAŞLIYOR. 2016 İLKBAHAR YAZ MODASI HAVVA İREM YILDIZ GEÇMİŞTEN ilham alan moda, geçtiğimiz sezonun izlerini daha da derinleştirmeye hazırlanıyor. Omuzların açık, 70’lerin ayak seslerinin daha gür, dantelin romantik, fırfırlı ve ispanyol kesimlerin daha keskin olduğu bir sezon bizi bekliyor. Bahar geldi! Şimdi modanın bahara uyup, yaza doğru ilerlemesine tanıklık etmenin zamanı! Bu sene birçok farklı şeyi bir arada görmeye hazırlıklı, aksesuarlarda cesur, desenlerde bonkör, detayları ise asla es geçilmemesi gerekiyor. Katmanları fırfır detaylara emanet ederken, önce gül bahçelerini kombinlere eklemeli, sonrasında da yaza zigzag desenler çizmeliyiz. Tabii ki her daim kontrolü elden bırakmadan ve çizmeyi aşmadan. Trend Lİstesİ 1 Geçtiğimiz yaz sezonundan hatırladığımız omuzları açık bluzlar, elbiseler yeniden üzerimize konmaya hazırlanıyor. Omuzları açıkta bırakan bluzlara X yaka faktörü de ekleniyor. Bol pantolonlar, şortlar ve jeanlerle kombinleyebilir, ayakkabı seçimine uygun salaş veya şık bir tarz yakalanabilir. Yeniden anvelop kesimler sokak modası müdavimleri arasına giriyor. Günlük kombin seçimleri için basic tişörtler ön planda olurken, şık kombinleri gömleklerle tamamlayabilir ya da tam takım kıyafetlerle sade ama zarif bir stilin sahibi olabilirsiniz. Katmanlı giyim kış sezonuna özgü tavrını yaz mevsimine fırfırla taşıyor. Fırfırlı etekler ve elbiselerle iddialı ve şık stiller ise bizi bekliyor. 2 3 47 Gülçin Uzunalan Koleksiyonu 4 Omuzlar sadece açıklığı ile ön planda değil. Karpuz kol ile gösterişli ve kabarık görünümlerde yaz trendleri sıralamasında kendine yer buluyor. Gündelik stilleri bir kat daha şıklığa yöneltmek omuzları kabartmaktan geçiyor. Katmandan sonra katlanan kumaşlar pile detayı ile yine elegan bir tavrın simgesi oluyor. Gerek bluz gerek etek modelleri bu sene kendi içinde kendiliğinden katlanıyor. 6 Püskül artık haddini aşarak yeni sezonda da kendini eteklere, çantalara bağlıyor. Yaklaşık iki sezondur bizimle olan bu trend, artık aşina olduğumuz bir görünüme de vesile oluyor. 7 Bir kez düğüm atmak bele gömlek bağlama ile doğan ve şimdi yeni sezonla beraberde elbiselerin, bluzların aksesuarı haline gelen bir durum. Tişörtleri, etekleri, gömlekleri ve hatta elbiseleri giymekle kalmıyor bir de üzerimize bağlıyoruz. 8 Tül geçişler artık kombinlerin en dış katmanı oluyor. Elbise, etek, pantolon kombinlerinin üzerine şeffaf bir katman geçmek kendini olmazsa olmaz listesine resmen aday gösteriyor. Dik yakalı, dantel detaylı elbise ve gömlekler günlük hayata sızmayı bekliyor. Şık ve zarif olmak adına her an tercih edilebilecek bir forma giriyor. 10 Denim kumaş modası geçmeyenler listesinin başını çekiyor. Yırtık, yamalı, arma ile süslenmiş, püskül ve kesik paçaları ile yeni sezona girişte bizi kapıda karşılıyor. Asimetrik bluzlar, fiyonk detaylar, bohem, uzun elbiseler, yeniden 70’ler ve 90’lar İlkbahar ve yaz trendleri konusunun geri kalan kısmını tamamlıyor. 5 9 11 Fötr şapkaya farklı yorumlar Sıcak yaz günlerinde hem aksesuar, hem de işlevsel bir koruyucu olan fötr şapkaya Havva İrem Yıldız’ın eğlenceli penceresinden bakın... havvairemyildiz.com/view/baska-kafalar/ EURO 2016 cvs çalışanlarının euro 2016 tahmİnlerİ FİRMA AD SOYAD SKOR TAHMİN FİRMA AD SOYAD SKOR TAHMİN FİRMA AD SOYAD SKOR TAHMİN Cvsair Engin İzmirlioğlu 3 Fransa Cvsair Onur Yurt 1 İspanya Ontek Teknoloji Büşra Erkal 2 Fransa Cvsair Muharrem Öztürk 2 Fransa Cvsair Erdal Doğan 2 Türkiye Ontek Teknoloji Ayşegül Yakar 1 Fransa Cvsair İsmail Gönç 1 Fransa Cvsair Tanju Güler 3 İspanya Ontek Teknoloji Ömerhan Yıldırım 3 Almanya Cvsair Fazıl Ahmet Albayrak 2 Almanya Cvsair Leyla Civelek 2 İspanya Ontek Teknoloji Mehmet Turna 2 Almanya Cvsair Aykut Bacak 3 Almanya Cvsair Alev Kahraman 2 İspanya Ontek Teknoloji Duygu Davran 1 Almanya Cvsair Gökhan Uluhan 4 Almanya Cvsair Mehmet Parlak 2 Türkiye Ontek Teknoloji Tayfun Çokay 2 İngiltere Cvsair Koray Kocadağ 2 Almanya Cvsair Satılmış Yavuz 1 Türkiye Ty Teknik Murat Yılmaz 2 İtalya Cvsair Okan Yılmaz 4 Almanya Cvsair Cavit Çetinkaya 2 Türkiye Ty Teknik Tuncay Yoldaş 2 Fransa Cvsair Hamza Karataş 2 Almanya Cvsair Cansu Gülmüş 5 İspanya Ty Teknik Fırat Üçer 2 Almanya Cvsair Emre Demirhan 2 Almanya Asg Seçkin Sağlık 2 İspanya Ty Teknik Uğur Dündar 2 İspanya Cvsair Erol Tunca 1 Almanya Asg Necati Gebeş 3 Almanya Ty Teknik Hüseyin Sevinç 2 Almanya Cvsair Kübra Çağdaş 2 Almanya Asg Zeynep İpek 3 Almanya Ty Teknik Aysun Ölmez Argın 3 Almanya Cvsair Gönül Ünal 2 Almanya Cvsair Hüseyin Bilgin 3 İtalya Ty Teknik Meltem Şahin 1 İngiltere Cvsair Gizem Pamukçu 1 Almanya Cvsair Tolga Yolcu 6 Portekiz Ty Teknik Türkan Gül Özdemir 2 Almanya Cvsair Faruk Sinan Ataklı 2 Almanya Cvsair İrem Gümüş 3 Portekiz Cvsair Turhan Alkılıç 2 Almanya Cvsair Tayfun Yolcu 3 Portekiz Cvsair Mehmet Güler 2 Almanya Cvsair Alparslan Selim Aydoğan 2 Almanya Cvsair Erkan Gök 2 Almanya Cvsair Habibe Kurt 3 İspanya Cvsair Hatice Kara 2 Almanya Cvsair Tayfun Dinç 2 Türkiye Cvsair Arman Deruni 3 Almanya Apsis Teknoloji Mustafa Çiloğlu 2 İspanya Cvsair Sinan Salih 5 Almanya Apsis Teknoloji Tayfun Kaya 1 Fransa Cvsair Murat Parlak 2 Almanya Apsis Teknoloji Cihan Çetin 3 Almanya Cvsair Hamdiye Yılmaz 3 Almanya Apsis Teknoloji Mümin Kocaaku 2 Belçika Cvsair Muhammed Satılmış 3 Almanya Apsis Teknoloji E.Başar Yavaş 2 Belçika Cvsair Çağatay Karasakal 2 İspanya Apsis Teknoloji Anıl Kılınç 2 Almanya Cvsair Dilek İpekoğlu 2 İspanya Apsis Teknoloji Ö.Eren Kayhan 2 Belçika Cvsair Hasan Erdoğan 2 İspanya Mekanika Emre Mertyürek 1 Almanya Cvsair Volkan Arslan 2 İspanya Ontek Teknoloji Uğur Ekici 2 Almanya Cvsair Ebubekir Boğazkesen 2 İspanya Ontek Teknoloji Canan Akkor 2 İtalya Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar. OTOPARKLAR ARTIK NEFES ALACAK... www.cvsair.com.tr Cvsair, tüm kapalı otopark alanları için araçlardan çıkan kirli gazları ve olası bir yangın durumunda oluşan tehlikeli dumanı tahliye eden optimum sistemleri dizayn eder, bu tasarımlara uygun ürünlerin üretim ve satışını yapar. +90 216 417 12 48 ARMADA ALIŞVERİŞ VE İŞ MERKEZİ, CROWNE PLAZA, ÖNAY GARDEN RECIDENCE, SİNPAŞ İSTANBUL SARAYLARI, ACIBADEM BODRUM HASTANESİ, AIRPORT BLUE BOUTIQUE KONUTLARI REZIDANS, ÖNAY GARDEN REZIDANS, RADISSON BLU HOTEL, SELÇUKLU KONGRE MERKEZİ, SİNPAŞ LİVA REZİDANS, PLAZA OFİS MERKEZİ, ARMADA AVM OTOPARK, ASTAY 16/9 REZİDANS, SİNHAŞ BOSPHORUS CITY, MERİNOS ÇARŞAMBA OTOPARK, TRİO ÖĞRENCİ YURDU, SİNPAŞ AQUACITY 2010, TERRACITY AVM, HAN PLUS, UMA PRESTİJ KONUTLARI, UMİ PLAZA İŞ MERKEZİ, VELEDROM SPOR HANE PLUS REZİDANS, ANADOLU ADLİYE SARAYA, FER YAPI İSTWEST REZİDANS, KENT PLUS CENTRIUM REZIDANS, METROCITY AVM OTOPARK SALONU, YTÜ TEKNOPARK OTOPARK, KENT PLUS NEWPORT REZİDAN, BÜYÜK ARENA SPOR SALONU, MAR G PLUS REZIDANS