Rapor 1

Transkript

Rapor 1
Rapor 1
Dolar Endeksi 92 puana doğru haraketeni sürdürürken, TCMB'den döviz
kurlarına yönelik ek tedbir geldi. Gelişmekte olan ülkeler, dolardaki
güçlenmeye karşı dayanıklıkları anlamında test edilecekler. Euro-dolar
paritesinin 1,20 doları kırmış olması, 1,18 dolara kadar çekilmenin başladığına
işaret ediyor olabilir. Yıl sonu için euronun 1,10-1,07 dolara kadar
çekilebileceği, 2016 yılı için paritede 0,99 doların çok uzak olmadığı
konuşuluyor.

Kanımca, piyasa faiz hadlerinde önemli bir hareketlilik ve yukarı yönde değişim
görene kadar, ABD Merkez Bankası'nın (FED) para politikası faizi ile ilgili tutumu
netleşene kadar, hisse senedi piyasalarının ilgi ve yatırımcı çekmeye devam ettiği
bir sürecin içinden geçeceğiz. Bu noktada, gelişmekte olan ekonomilerin hisse
senedi piyasalarında yatırımcı iştahı, FED'in açıklamalarının netlik kazanmasına
devam edebilir. Bununla birlikte, FED'in politika faizini arttırma sinyali ile birlikte,
önde gelen gelişmekte olan ekonomiler arasında bir ayrışma kendisini
gösterecek. Büyüme, enflasyon, işsizlik gibi temel makro ekonomik
göstergeleriyle, sanayi üretimi, satın alma yöneticileri endeksi (PMI) ve/veya
doğrudan yabancı sermaye çekme becerisi gibi destekleyici makro
göstergeleri ile, hangi gelişmekte olan ülke pozitif ayrışıyor ise, FED'in
pozisyonuna bağlı olarak, o ülkelerden daha az sermaye çıkışı yaşanması
umut edilecek.

Bu noktada, faiz hadleriyle ilgili hareketlilik başlayana kadar, Dolar Endeksi'ni,
hayli belirleyici bir gösterge olması nedeniyle yazmayı sürdüreceğiz. Uzak değil,
daha 16 Aralık Salı günü 88 puan civarını dahi görmüş olan Dolar Endeksi'nin, 31
Aralık, yani 2014 yılının son işlem günü 90 puan çıtasını yeniden kırıp, 2015
yılının ilk işlem günü olan 2 Ocak Cuma günü, 91,08 puan düzeyinde
kapanış gerçekleştirerek, tırmanışını sürdürmesi, 88-92 puan aralığındaki
hareketin devam ettiğine işaret ediyor. 5 Ocak Pazartesi günü itibariyle 91,586
puan ile yukarı yöndeki hareketini sürdürmekte olan dolar endeksi, 92 puana
çabuk ulaşması halinde, 2006'daki düzeyini yeniden test etmiş olacak. Peki, bu
durumda, euro-dolar paritesi ne olacak? Öncelikle, ABD Doları'nın 2015 yılına
güçlü bir hareket ile başlamış olması, euro-dolar paritesini 2014 sonu, son
4,5 yılın en düşük düzeyine getirmiş iken, 2015 yılının ilk günlerinde ise,
neredeyse son 9 yılın en düşük seviyelerine getirmiş durumda.

Euronun dolar karşısında son 1 yılda 1,4 doları, sonbahar başında da 1,30 doları
test ettiğini dikkate aldığımızda, paritenin 1,26-1,22 dolar bandından, 1,22-1,18
dolar bandında yeni bir bant hareketine geçmiş olması, küresel rekabet ve Türk
ihracatçısının ve Türk turizm endüstrisinin 'euro' ile dansı açısından dikkat
etmemiz gereken bir gelişme. 5 Ocak sabahına 1,2002 dolar düzeyinde
başlamış olan paritenin, 1,20 dolar çıtasını hızla kırarak, daha ilk işlem
saatlerinde 1,1864 puanı dahi görüp, ilk saatlerde 1,2007 dolar ile 1,1864
dolar aralığında işlem görmüş olması, volatilitenin ne kadar yüksek
olduğuna işaret etmekte. Biz bu satırları yazarken, 1,1960 doların üzerine
toparlanmış olan paritenin, tekrar 1,20 dolar düzeyine toparlanıp,
toparlanamayacağını birlikte göreceğiz.

Paritenin önce 1,20, ardından 1,18 doları çok hızlı kırması halinde, paritenin 1,14
dolara kadar çekilmesi, Türk ihracatçısı ve Türk Turizmi açısından ortalama yüzde
7'lik bir kar kaybı anlamına gelecek. Gerek Avrupa Merkez Bankası (ECB)
Başkanı Draghi'nin Euro Bölgesi'ndeki deflasyon ve resesyon (negatif
enflasyon ve ağır durgunluk) riskine bağlı olarak parasal genişlemeyi
arttıracakları sinyali, gerekse de petrol fiyatlarının yeniden gerilemesi, ABD
Dolarını 16 önemli para birimi karşısında güçlendirmiş durumda ve bu
trendin devamı halinde, uluslararası finans kurumları olarak, Barclays 2015
yılı sonunda euro-dolar paritesinin 1,10-1,07 dolara, Goldman Sachs 1,15
dolara inebileceğini öngörüyor. 2016 yılı için ise, 0,99 dolar düzeyi dahi
konuşulmakta.

Euro'daki değer kaybının bir diğer sebebi ise, Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nin
sonuçsuz kalması sonrasında, erken seçime gidecek olan Yunanistan'da, partiler
arasında 'Euro Bölgesi'nden Çıkış' mesajlarının slogana dönüşmesi riski.
Yunanistan’ın politik partileri, 3 haftadan kısa bir süre gerçekleşecek seçimler için
şimdiden flaş kampanyalara girişmiş durumdalar. Başbakan Antonis Samaras
seçimden çıkacak sonucun ülkenin Euro Bölgesi üyeliğinin kaderini belirleyeceğini
söylemeye başladı bile. Samaras 2 Ocak’ta yaptığı konuşmada, ana muhalefet
partisi Syriza’nın seçimlerden zaferle çıkmasının temerrüde düşme ve
Yunanistan’ın 19 üyeli Euro Bölgesi’nden çıkması ile sonuçlanabileceği
uyarısında bulundu. Syriza lideri Alexis Tsipras ise, iktidara gelmeleri
halinde, partisinin Almanya öncülüğündeki tasarrufu sonlandıracağını
söyledi.

Bunun anlamı, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve AB Komisyonu, Troyka ile
yürütülen ve Yunan ekonomisinin toparlanmasına yönelik tedbir paketinin de
sonlandırılacağı anlamına gelmekte. Bu arada, Almanya'nın dünyaca meşhur
siyaset dergisi Der Spiegel, Alman Şansölyesi Merkel’in Yunanistan’ın çıkışını
kabul etmeye hazır olduğunu ve Syriza’nın anketlerle paralel olarak seçimleri
kazanması halinde, bu gelişmenin Berlin tarafından kaçınılmaz ve yönetilebilir
görüldüğünü belirtti. Yani, Yunanistan'daki seçim sonuçlarına bağlı olarak,
Almanya'nın öncülüğünde, AB tarafı 'her şeyi göze aldık' diyerek, Yunanlı
seçmene bir nevi gözdağı veriyor. 25 Ocak’ta gerçekleştirilecek olan seçim,
Yunanistan’ı Avrupalı politika yapıcıların dikkatinin merkezine yerleştirdi. Politika
yapıcılar, Euro Bölgesi’nin yeniden borç krizine girmesini önlemeye
çalışıyor. 10 yıllık Yunanistan tahvil faizleri, Eylül ayındaki yüzde 5.57
seviyesinden geçtiğimiz hafta yüzde 9’a yükseldi. İtalya’dan İrlanda’ya tahvil
faizlerindeki gelişmeler kötü etkinin sınırlı olduğuna işaret ediyor.

Euro, Yunanistan'ın Avrupa para birliğinden çıkabileceği endişeleri ile birlikte
yaklaşık dokuz yılın en düşük seviyesine yaklaşırken, Avrupa hisse senetleri de
düşüşünü ikinci iş gününe taşımış durumda. Çin hisse senetleri ise, tersine,
sıçrama yaparken, petrol 2009'dan bu yana en düşük seviyesine geriledi.
Yunanistan'dan kaynaklanan siyasi belirsizlik ve Euro Bölgesi'ne yönelik endişeler
ise, altının ons değerine yansımış gözüküyor. Yani, küresel vasat büyüme ve
Euro Bölgesi endişeleri ile, ham petrolün varil fiyatı yeni haftanın ilk işlem
gününde yüzde 1,9 düşerken, altının ons fiyatı yüzde 0,6 yükseldi. Petrolün
55 dolar seviyelerine kadar çekilmesi ve halen bir taban fiyatta
tutunamaması, Rus rublesine de yüzde 5,1 değer kaybettirmiş durumda.

5 Ocak sabahı itibariyle, Stoxx Europe 600 yüzde 0.4 kaybederken, Standard &
Poor’s 500 (S&P 500) endeks vadeli kontratları yüzde 0.2 geriledi. Çin'de
Şanghay Bileşik Endeksi yüzde 3.6 yükselerek, beş yılın en yüksek seviyesine
sıçradı. Küresel tahvil faizlerini içeren endeks rekor düşük seviyeye yaklaştı. 5
Ocak haftası açıklanacak olan veriler, Avrupa'da tüketici fiyatlarının Aralık
ayında son beş yılda ilk kez düştüğünü göstermesi ve bunun da Avrupa
Merkez Bankası (AMB) Başkanı Mario Draghi'nin teşviklerin artırılması
yolundaki görüşüne desteği güçlendirmesi bekleniyor. Merkezi Sydney'de
bulunan Westpac Banking Corp. döviz stratejisti Sean Callow, "Haftasonu euro
satışı için sebep oldukça açıktı; Draghi parasal genişlemeye (QE) bir adım daha
yakın ve Yunanistan'ın siyasi durumuna ilişkin endişeler derinleşiyor," dedi ve
"Euro, bizi uçurumdan yuvarlaması için yeni haberlere ihtiyaç duymadığımız, 1,20
dolar gibi oldukça istekli bir biçimde izlenen yuvarlak rakama oldukça yakın"
şeklinde görüş bildirdi.

Cleveland FED Başkanı Loretta Mester ise, yılın ilk yarısında bir faiz artırımının
düşünülebileceğini belirtti. ABD ekonomisinin temelinin sağlam olduğunu
kaydeden Mester, ''Para politikasının sıkılaştırılma konjonktürünü veriler
yönlendirecek, önceden belirlenmiş bir formül yok. Enflasyon biraz düşük
seyrediyor ancak bu büyük olasılıkla geçici. Büyüme bu yıl yüzde 3'e yükselebilir''
değerlendirmesinde bulundu.

Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Mario Draghi, merkez bankasının fiyat
istikrarı korunma görevini yerine getirememesine yönelik risklerin 6 ay önceye
göre yükseldiğini söyledi. Draghi gerekli hale gelmesi halinde 2015 başında
harekete geçmeye hazır olunduğu ifadesini yineledi. Uluslararası haber ajansı
Reuters'ın haberine göre Draghi, Alman ekonomi gazetesi Handelsblatt’a verdiği
röportajda, politikacıların gerekli reformları gerçekleştirmeleri, vergi yüklerini
düşürmeleri ve Euro Bölgesi toparlanmasını desteklemek için bürokratik
formaliteleri azaltmaları çağrısında bulundu. Draghi Euro Bölgesi’nde ekonomik
toparlanmanın “kırılgan ve istikrarsız” olduğunu vurguladı.

Euro Bölgesi’de sınırlı bir deflasyon riskinin olduğunu dile getiren merkez
bankası başkanı enflasyonun fazla uzun bir süre aşırı düşük seviyede
kalması ve bu durumun enflasyon beklentilerini aşağı çekmesi halinde
AMB’nin görevini yerine getirmek için harekete geçmesi gerekeceğini ifade
etti. Draghi, “Fiyat istikrarına ilişkin görevimizi yerine getiremememize yönelik
riskler 6 ay önceye göre daha yüksek seviyede. Düşük enflasyonun uzun süreli
seyrine karşı harekete geçmemiz kaçınılmaz hale gelirse 2015 yılı başlarında
alabileceğimiz önlemlerin miktarı, hızı ve kompozisyonu üzerinde düzenlemeler
yapmak üzere teknik bir hazırlık içerisindeyiz. Yönetim Kurulu’nda bu konu
hakkında görüş ayrılığı yok.” dedi. Draghi AMB’nin kullanacağı araçlar arasında
ülke tahvili alımlarının da bulunduğu sözlerine ekledi.

"Küresel Vasat Büyüme" başlığı, ABD ve Çin gibi iki dev sanayi üreticisinin imalat
sanayi verileri de beklenenden düşük gelince, küresel emtia fiyatlarını aşağı
çekmeye devam ediyor. Bakır, dünyanın en büyük sanayi metali tüketicileri Çin ve
ABD’de imalat sanayinin yavaşlamasının ardından talebin zayıflayacağı
spekülasyonu ile düşüşü 3. güne taşıyarak 4 yıldan uzun bir sürenin en düşük
seviyesinden kayıpları genişletiyor. Bakır, 2 Ocak’ta Haziran 2010’dan bu yana en
düşük seviyeden kapanış yapmasının ardından Londra’da yüzde 0.6 kadar
geriledi. Geçtiğimiz hafta açıklanan verilere göre, ISM’nin ABD fabrika göstergesi
6 ayın en düşük seviyesine gerilerken, Çin’in resmi Satın Alma Yöneticileri
Endeksi 18 ayın en zayıf seviyesine indi.

Şanghay’da bulunan Shenyin & Wanguo Futures Co. analistlerinden Li Ye, “Tatil
döneminde açıklanan verilen negatif gelmesi ile yıl başında mutluluk verecek
hiçbir şeyimiz yok. Fiyatlardaki herhangi bir toparlanma kısa süreli olacaktır” dedi.
Üç ay vadeli bakır kontratı Londra Metal Borsası’nda (LME) yüzde 0.4 düşerek
Şanghay saati ile 15:09’da ton başına 6,230 dolardan işlem gördü. Bakır 2014’te
yüzde 14 gerileyerek 3 yılın en büyük yıllık kaybını kaydetti. Mart vadeli bakır
kontratı New York’ta yüzde 0.5 gerileyerek pound başına 2.8025 dolara geldi.
Aynı ay vadeli Şanghay’da yüzde 1.6 düşüş ile ton başına 45,080 yuandan (7,249
dolar) kapanış yaptı. Nikel Londra’da yüzde 1.8 kadar yükselerek ton başına
15,090 dolardan alıcı buldu. Metal böylece 12 Aralık’tan bu yana en büyük gün içi
yükselişi sağladı. LME’de çinko ve kurşun geriledi. Kalay ve alüminyum yükseldi.

Doların 2015 yılına hızlı girmesi, petrol ve Rusya birimi rubledeki değer kaybının
devam etmesi, gelişmekte olan ekonomilerden sermaye çıkışına yönelik risklerin
arttığı bir yıla girmiş olmamız, yılın hemen başında Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası'na, döviz rezervlerini arttıracak, dolaylı olarak döviz kurlarını dengede
tutmayı hedefleyen adım attırdı. TCMB, piyasa profesyonelleri ve finansal
piyasaların yorumda bulunup, kararın anlamını sindirmeleri adına,
geçtiğimiz hafta sonu açıkladığı karar doğrultusunda, yabancı para
yükümlülükler için zorunlu karşılık oranları ve rezerv opsiyon katsayılarında
değişikliğe gitti.

TCMB'nin "Zorunlu Karşılıklar Hakkında Tebliğ'de Değişiklik Yapılmasına Dair
Tebliğ"i Resmi Gazete'nin bugünkü sayısında yayımlandı. 13 Şubat 2015
tarihinde yürürlüğe girecek olan Tebliğ'de, tesis dönemi 27 Şubat 2015'te
başlayacak. TCMB açıklamasında, küresel piyasalardaki son gelişmeler dikkate
alınarak finansal istikrarı desteklemek amacıyla bankaların ve finansman
şirketlerinin yabancı para cinsinden yükümlülüklerinin zorunlu karşılık oranlarının,
çekirdek dışı yükümlülüklerde vadelerin uzamasını teşvik edici yönde değiştirildiği
ifade edildi.

Açıklamada, 1 yıla kadar (1 yıl dahil) vadeli yabancı para mevduat veya katılım
fonu dışı yükümlülükler için zorunlu karşılık oranının yüzde 13'ten yüzde 18'e
çıkarıldığı belirtilirken, söz konusu oranın 2 yıla kadar (2 yıl dahil) vade için yüzde
11'den yüzde 13'e yükseltildiği kaydedildi. Yabancı para mevduat veya katılım
fonu dışı yükümlülükler için zorunlu karşılık oranının 3 yıla kadar (3 yıl dahil)
yüzde 8 ve 5 yıla kadar yüzde 7 olarak belirlendiği aktarılan açıklamada, bu
oranın 5 yıldan uzun vadeler için yüzde 6 olmasının kararlaştırıldığı duyuruldu.
Açıklamada, yabancı para zorunlu karşılık oranlarındaki artışla Merkez
Bankası'nın döviz rezervlerine yaklaşık 3,2 milyar dolarlık katkı
sağlanacağına işaret edilerek, "Halihazırda yüzde 11,7 olan yabancı para
ortalama zorunlu karşılık oranı yüzde 12,8 seviyesine yükselecektir" denildi.

TCMB açıklamasında, rezerv opsiyonu mekanizmasının otomatik dengeleyici
özelliğinin güçlendirilmesi amacıyla, rezerv opsiyonu dilimlerinde ve
katsayılarında, zorunlu karşılık oranlarındaki uyarlamalar sonucunda ihtiyaç
duyulan döviz likiditesini de önemli ölçüde karşılayacak şekilde teknik ayarlamalar
yapıldığı ifade edilerek, şunlar kaydedildi: "Bu çerçevede, TL zorunlu karşılıkların
döviz cinsinden tesis edilmesi imkanı uygulamasında imkan üst limiti değişmeden
dilim sayısı artırılarak rezerv opsiyonu katsayıları değiştirilmiştir. Bankalar ve
finansman şirketleri TL zorunlu karşılıkların döviz cinsinden tesis edilmesi
imkanını istikrarlı bir şekilde kullanmakta olup, 19 Aralık 2014 tarihli tesis dönemi
itibariyle yararlanma oranı yüzde 86,1 (51,6/60) düzeyindedir. Mevcut imkan
dahilinde TL zorunlu karşılıklar için 33 milyar dolar tutulmaktadır. İmkanın aynı
oranda kullanılması halinde, yapılan bu değişiklik sonucunda Bankamız döviz
rezervlerinden yaklaşık 2,4 milyar dolar serbest kalabilecektir."

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) hafta sonu yaptığı açıklamayla,
yabancı para yükümlülükler için zorunlu karşılık oranları ve rezerv opsiyon
katsayılarında değişikliğe gittiğini duyurarak, piyasalardaki son gelişmeler
dikkate alındığında, finansal istikrarı desteklemek amacıyla bankaların ve
finansman şirketlerinin yabancı para cinsinden yükümlülüklerinin zorunlu
karşılık oranlarının, çekirdek dışı yükümlülüklerde vadelerin uzamasını
teşvik edici yönde değiştirildiği ifade etmiş oldu.

Yurtiçi piyasalar, 5 Ocak haftasına, beklentiden iyi gelen enflasyon verisi ile alıcılı
başladı. Hisse senedi piyasası, beklenenden iyi gelen enflasyon verisi ile alıcılmı
seyrederken, Hazine kağıtlarının 2. el faizi geriledi ve piyasa, 5 Ocak (bugün)
düzenlenecek olan Hazine ihalelerine de takip ediyor. Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) verilerine göre tüketici fiyat endeksi (TÜFE), aralık ayında aylık yüzde 0.44
gerilerken, uluslararası finans ve ekonomi haber ajansı Bloomberg anketine
katılan ekonomistlerin beklentisi yüzde 0.05 artış olacağı şeklindeydi. Bu
gerileme ile, yıllıklandırılmış manşet enflasyon, daha kasım ayında yüzde
9,15 iken, bir anda yüzde 8.17'ye geriledi. Oysa, piyasa profesyonellerinin
beklentisi, Türk ekonomisinde TÜFE artışının, yıllıklandırılmış enflasyonun
yılı yüzde 8.78'den kapatacağı yönündeydi. Bu gelişme, TCMB'nin, şubat
ayında veya en geç mart ayında faiz indirme ihtimalini de güçlendirebilir.
Enflasyon böylece Haziran 2012'den bu yana en dik düşüşü gerçekleştirirken,
yıllık bazda ise Şubat 1014'ten bu yana en düşük seviyede kaydedildi.

Hazine, 5 Ocak pazartesi günü (bugün) 2 devlet tahvili ihalesi düzenleyecek.
Düzenlenecek ilk ihalede 5 yıl (1645 gün) vadeli, 6 ayda bir kupon ödemeli, sabit
kuponlu devlet tahvilinin yeniden ihracı gerçekleştirilecek. İhalede itfa tarihi 10
Temmuz 2019 olacak. İkinci ihalede ise 10 yıl (3 bin 542 gün) vadeli, 6 ayda bir
kupon ödemeli, TÜFE'ye endeksli devlet tahvili yeniden ihraç edilecek. Bu
ihalenin itfa tarihi ise 18 Eylül 2024 olarak belirlendi. Geçtiğimiz haftayı yüzde
8.37'den tamamlayan, iki yıl vadeli gösterge tahvilin faizi, bugün (5 Ocak) hızlı
düşerek 41 baz puan aşağıda yüzde 7.96 seviyesinde.
Rapor 2
Gerileyen petrol fiyatları ve FED etkisiyle, gelişmekte olan ülkeler arasında bir
'sıklet değişikliği' gözlenecek. Brezilya ve Rusya eski itibarlarını devam
ettiremeyebilir. Makro verileriyle heyecan verebilen gelişmekte olan ülkeler
öne çıkacak. Türkiye, 'faiz cazibesi' silahını da iyi kullanabilir. 2015 'pozitif
ayrışma' için iyi değerlendirilmeli.

Petrol fiyatlarının 50 doların altını dahi zorlaması, bu fiyat düzeyinde hangi
ülkelerin büyümesine nasıl bir etkiye sebep olabileceği noktasında, tartışma ve
değerlendirmeleri alevlendirdi. Suudi Arabistan'ın büyümesinde 4 puan, Rusya'nın
büyümesinde 3.5 puan, Birleşik Arap Emirlikleri 1.5, Norveç 1.2 puan ve
Malezya'nın büyümesine 0.5 puan negatif etkisi olması beklenen petrol
fiyatlarındaki gerilemenin, Türk Ekonomisi'ne 0.7 puan, Çin'e 0.9 puan ve Güney
Afrika'ya 1.3 puan pozitif etkisi de bulunması öngörülüyor. Türkiye, bu durumda,
öngörülen etkiyi realize etmesi halinde, 2015 yılı için 3,5 puanlık bir GSYH
büyümesi yakalayabilir. Bu durumda, 2014'e göre Türkiye'nin büyümesi 1
puan güçlenmiş olacak.
Grafik: Petrol fiyatlarındaki gerileme ülkelerin büyümesini nasıl etkiliyor?

Bu durumda, 2015 yılı küresel piyasa profesyonelleri ve uluslararası yatırımcılar
açısından, hangi gelişmiş ve gelişmekte olan ekonominin petrol fiyatlarının
seyrinden ve FED'in para politikası aks değişikliğinden etkileneceği yönündeki
analizleri ve raporları didik didik edecekleri bir yıl olacak. Türkiye açısından, bu
raporlarda, aldığı ve alacağı tedbirlerle, makro ekonomik performansıyla,
düzelen büyüme ve enflasyon verileriyle, iyileşmesini sürdüren cari açık
verisi ile pozitif ayrışmayı sürdürmek,Türk Ekonomi Yönetimi'nin mikro ve
makro reform adımlarının takdir görmesi kritik önemde. Yeni yılın ilk hafta
sonu, TCMB'nin açıkladığı tedbirler, örnek olması açısından, çeşitli uluslararası
finans kurumlarının raporlarına olumlu yansıdı. Bu örneklere dikkat etmek
gerekiyor.

Bununla birlikte, 5 Ocak Pazartesi günü açıklanan Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) fiyat endeksleri verileri, piyasa profesyonelleri TÜFE için, yıllıklandırılmış
değişim oranının yüzde 8,7 civarı şekillenmesini beklerken, yıllıklandırılmış
manşet enflasyon daha bir ayda, yüzde 9,15'den, yüzde 8,17'ye inince, piyasaları
şaşırttı ve doğal olarak, TCMB'nin olası faiz indirimi ile ilgili beklentiyi güncelledi
ve erkene çekti. TCMB'nin olası faiz indiriminin Hazine kağıtlarına muhtemel
prim etkisine bağlı olarak, 2. el faizlerde, gösterge faizin haftayı yüzde 7,44
düzeyinde kapattığını gözlemledik. Türkiye'nin gerileyen petrol fiyatlarından
nemalanacağı beklentisi ile, hem Borsa İstanbul 100 Endeksi, hem de
Hazine kağıtlarında yabancı ve yerli yatırımcı alımı gözlemledik. Borsa 100
Endeksi, söz konusu ilgiyi bağlı olarak 88 puanın üzerini test ettiyse de, haftayı
87 bin 648 puandan kapattı.

Altın fiyatları ise, hayli dalgalı bir hafta geçirdi. Yunanistan'daki siyasi
belirsizlikten destek alan altın, ABD'nin makro ekonomik verilerinin iyi gelmesi ile
gerilerken, Paris'teki terör olayları nedeniyle yeniden hareketlendi ve 9 Ocak
cuma günü, beklenenin üzerinde gelen ABD aralık ayı tarım dışı istihdam ve
gerileyen işsizlik verisi ile bir miktar çözüldükten sonra, ABD işgücünün saat
başı ücretlerindeki aralık ayında gözlenen gerileme ile birlikte, haftayı yine
artışla kapattı. Bu arada, 5 Ocak günü açıklanan TÜİK enflasyon verileri sonrası,
aralık ayı enflasyonuna göre, aylık bazda en yüksek reel getiriyi sağlayan yatırım
aracı, Yurtiçi ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 5,16, TÜFE ile indirgendiğinde de
yüzde 4,82 ile külçe altın oldu. Bununla birlikte, altın fiyatları Fransa'daki terör
olayı ve dünya jeopolitiğindeki gergin başlıklardan nemalansa da, 2015 yılı
için var olan 'küresel vasat büyüme' ve bu başlıkla bağlantılı 'deflasyon riski'
nedeniyle altın fiyatlarının iyi bir performans göstermesi zor gözüküyor.

Altında, şubat vadeli altın kontratları, New York Comex piyasasında, iki günlük
düşüşün ardından, yüzde 0.4 değer kazanarak ons başına 1,213.80 dolara ulaştı.
Uluslararası ekonomi ve finans haber ajansı Bloomberg'in traderlar ve analistler
arasında düzenlediği bir ankete göre, katılımcıların çoğunluğu, Avrupa Merkez
Bankası'nın teşvikleri artırabileceğini işaret ederek, altının ons fiyatının üst üste
altıncı haftada da değer kazanmasını bekliyor. 20 katılımcının 10'u altının ons
fiyatında yükseliş beklerken, dördü düşüş bekliyor ve altısı nötr konumda.
ABD ve Avrupa ekonomileri arasındaki farklılaşma, yatırımcıların daha fazla
küresel teşviğe karşı daha yüksek ABD faiz görünümünü değerlendirmeleri ile
birlikte, altın fiyatlarının son bir yılda en hızlı dalgalanmasını gerçekleştirmesine
yol açtı. Altının 60 günlük tarihi volatilitesi, Bloomberg'in derlediği verilere
göre, Ocak 2014'ten bu yana en yüksek seviyesi olan 18.7'nin yakınında.
Altının ons fiyatı 9 Ocak cuma günü haftanın en yüksek değeri olarak, 1.224
doları aşsa da, geçen haftayı 1.223,25 dolardan kapattı ve 11 Ocak pazar günü
1.222,72 dolardan işlem görüyordu.

9 Ocak Cuma günü, ABD'nin beklenenden iyi gelen tarım dışı istihdam ve
işsizlik verileri sonrası, 92,5 puan ile, 2006'dan beri en yüksek değerini
yakalayan Dolar Endeksi ise, hemen ardından açıklanan ABD işgücü saat başı
ücretlerinin aralık ayında gerilemeye işaret etmesi ile, 91,895 puanı da görüp,
haftayı 91,935 puandan kapattı. ABD Merkez Bankası FED'in faiz artırım ihtimali
güçlendikçe, Dolar Endeksi'nin de yükselişini sürdüreceği aşikar. Bununla
birlikte, FED Açık Piyasa Komitesi (FOMC) tutanakları, 7 Ocak Çarşamba
günü, nisan ayının bekleneceğine ve en erken ihtimal, faiz artırımı için
haziran ayına işaret edince, bundan sonra Dolar Endeksi'nin tırmanışını
sürdürmesi, kuvvetli ABD datalarına bağlı olacak.

Gelelim, Avrupa Ortak Para Birimi Euro'ya.Euro, Yunanistan için gündeme gelen
erken seçim süreci ve seçilecek hükümete kadar, Uluslararası Para Fonu'nun
(IMF) Yunanistan'ın kurtarma paketini askıya alması ile, yine gereksiz ve
dayanağı olmayan 'Yunanistan Euro Bölgesi'nden çıkacak mı' tartışmalarına
maruz kaldı. Yunanistan ile ilgili tartışmalar, tam Almanya'dan da böyle bir
ihtimalin söz konusu olmadığı mesajı kuvvetli bir şekilde gelmesiyle,
yatışmışken; bu defa da Fransa'daki terör olayları gündeme damgasını vurdu.
Almanya'nın ortalığı sakinleştirmesi ile ve FOMC tutanaklarının FED'in faiz
artırımı konusunda acele etmeyeceğine işaret etmesi ile, euro-dolar paritesi 1,20
ile 1,18 arasında salındığı adeta 3 iş günü geçirdi.

Ancak, 8 Ocak Perşembe günü, ABD'li kuruluş ADP Araştırma Enstitüsü
tarafından açıklanan rakamlara, ABD'de özel sektör istihdamının geçtiğimiz aralık
ayında 241 bin kişi artış gösterdiğine işaret etti ve haber ajansları tarafndan
yapılan anketlere katılan ekonomistlerin tahmin ortalaması 225 bin kişilik bir artış
beklendiğine işaret ediyordu. Bu veri, 9 Ocak'taki ABD aralık ayı istihdam
verilerinin kuvvetli geleceği beklentisini kuvvetlendirmesinin yanı sıra, Fransa'daki
terör şoku ile de, euro-dolar paritesi 1,1754 doları gördü ve Perşembe gününü
1,18 doların hemen altında kapattı. 9 Ocak Cuma günü, beklenenden iyi gelen
ABD istihdam verileri ile, 1,1763 doları görmüş olsa da, saat başı
ücretlerdeki gerileme ile, parite haftayı 1,1842 dolardan kapattı ve 11 Ocak
Pazar günü 1,1855 dolardan işlem görüyor.

Paritenin gerilemesiyle ilgili kimi değerlendirmelere gelince, dünyanın tanınmış
finans kurumlarından Alman Deutsche Bank'ın ekonomik etütler dairesinden
Stefan Schneider, euronun değer kaybetmesinin endişe verici olmadığını, aksine
Avrupa'da yapılan alışverişin ucuzladığını ve buna da en çok Almanya gibi
ihracatçı ülkelerin sevindiğini ifade ediyor. Nitekim, Avrupa şirketleri son
aylarda devalüasyonla Yen kurunu düşüren Japonya karşısında da ucuz
Euro sayesinde rekabet gücü kazanmakta. Finans piyasaları uzmanı Christoph
Zwermann da, Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) gelişmelerden memnun
olduğunu; ancak, eurodaki değer kaybı nedeniyle, güven ortamının sarsılmaması
gerektiğini hatırlatıyor ve Euro Bölgesi'nin ortak para birimi değer kaybetmeye
devam ederse, yeni bir Euro Krizi'nin patlak verebileceğini de vurguluyor.

Zwermann, yatırımcının euroya olan güvenini kaybetmesinin, euronun aşırı
değer kazanmasından daha tehlikeli olduğuna işaret ederek, gerektiğinden,
Alman şirketlerinin euro-dolar paritesi yeniden 1,40 dolara çıksa da, rekabet
gücünü kaybetmeyeceğini ifade ediyor. Dolayısı ile, beklenenden iyi gelen
ABD aralık tarım dışı istihdam ve işsizlik verisi nedeniyle, yeniden 1,18 doların
altına inen paritenin, 1,1640 dolardaki kuvvetli desteğinde tutunup, yeniden
1,18-1,22 dolar bandına geri dönmesi, Türk ihracatçısı ve turizmi açısından
olumlu olacaktır.

Bu arada, Avrupa Merkez Bankası (ECB) da, 2015 yılının ilk toplantısını 7 Ocak'ta
yaptı; ancak, 7 Ocak'taki toplantıda genel değerlendirme yapılıp, ilginç bir şekilde
para politikası tercihlerinin esas açıklanacağı toplantı 22 Ocak Perşembe'ye
bırakıldı. Euro Bölgesi'ne katılan yeni üyeyi de dikkate alarak, ECB, 2015'de
yapacaklarına dair bir detay paylaştı. Buna göre:
1- Takvim: ECB Yönetim Konseyi bundan sonra para politikası toplantılarını altı
haftada bir gerçekleştirecek. Toplantılar daha önce her ayın ilk iş gününe denk
gelen Perşembe günlerinde yapılıyordu. Böylece bu yıl 8 toplantı
gerçekleştirilecek ve her birinin adından Draghi gelecekte hangi tedbirlerin
duyurulabileceğine yönelik medya bilgilendirmesi yapacak. İlk toplantı 22 Ocak'ta
ECB'nin 1.3 milyar euroya (1.6 milyar dolar) malolan yeni merkezinde
gerçekleştirilecek ve yetkililer devlet tahvili alımlarını da içeren parasal genişleme
(QE) programı üzerinde görüşecek. Ayrıca yılda iki toplantı Almanya dışında
gerçekleştirilecek. Bunlardan ilki 5 Mart'ta Güney Kıbrıs'ta yapılacak. ECB, ek
olarak toplantılar arasındaki altı haftalık süreçlerde iki ara toplantı yaparak para
politikası dışındaki konuları görüşecek. Bu toplantıların ilki 7 Ocak Perşembe
günü Frankfurt'ta gerçekleştirildi.
2- Litvanya: Euro Bölgesi 1 Ocak itibarıyla 19. üyesi olarak Litvanya'yı kabul etti.
Litvanya böylece Estonya ve Letonya'nın ardından euro kullanmaya başlayan
üçüncü Baltık ülkesi oldu. Litvanya'nın büyüyen ekonomisi ve düşük borcu ile üye
olması, ECB'nin ekonomik istikrar için çabaları arasında euronun çekiciliğini
kaybetmediği düşüncesini doğuruyor. Litvanya dışında Romanya euro için hedef
olarak 2019 yılını gösterirken, Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan da kendi
para birimlerini kullanmaya devam ediyor.
3- Oy döngüsü: Litvanya Merkez Bankası Başkanı Vitas Vasiliauskas'ın 19.
merkez bankası başkanı olarak katılmasıyla birlikte, Yönetim Konseyi'nde oy
hakkı rotasyonu dönemi başladı. Euro Bölgesi'ndeki en büyük ekonomiler
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve Hollanda böylece her beş ayda bir oy hakkını
kaybedecek, geri kalan üyeler ise üç ayda bir oy kullanamayacak. Draghi
başkanlığındaki Yönetim Kurulu'nun altı üyesi ise her toplantıda oy hakkına sahip.
Sistem Konsey'in işleyişini daha iyi hale getirmeyi hedeflerken, etkilerinin fazla
büyütülmemesi gerektiği düşünülüyor. AB'nin 25 üyesi toplantılara katılmaya
devam ederek konuşma hakkına sahip ve ECB genellikle resmi oylamadan daha
çok ortalamaya bakarak karar alıyor.
4- İletişim; ECB ilk defa FED, İngiltere Merkez Bankası (BoE) ve Japonya
Merkez Bankası'na (BoJ) benzer şekilde para politikası toplantılarının detaylarını
açıklamaya hazırlanıyor. ECB'ye göre kayıtlar her toplantıdan dört hafta sonra
yayımlanacak ve bireylere değinilmeden "görüşmelerin özeti" hakkında bilgi
sağlayacak. Para politikasının görüşülmediği toplantılara yönelik özet
yayımlanmayacak ve toplantının tam tutanağı 30 yıllığına saklanmaya devam
edecek. ECB ayrıca aylık bültenin yerine her toplantıdan iki hafta sonra bir
"Ekonomik Bülten" yayımlayacak. Yeni bülten kararların özetiyle birlikte ekonomik
analizler ve araştırma makaleleri de içerecek.
5- Denetim: Bu yıl, ECB'nin Euro Bölgesi bankalarının denetçisi olacağı ilk "tam"
yıl olacak. Bankaların sermaye ihtiyaçları ve finansal sıkıntılar yaşanan ve
desteklenen bir ekonomiye karşı tepkilerine yönelik detaylı bir değerlendirme
yapılmasının ardından ECB Kasım'da sorumluluğu üstlenmişti. Merkez Bankası
böylece 123 en büyük bankanın günlük denetimini yapacak, daha küçük
bankaların denetimi için ise ülkelerin denetçileri ile birlikte çalışacak. Fransız
Daniele Nouy liderliğindeki Tek Denetim Mekanizması, 19 ülkenin ulusal denetim
alışkanlıklarına uyum sağlamak ve bankaları krizlere karşı daha fazla önlem
almaya teşvik etmeyi amaçlayacak.

Bu arada, 7 Ocak'taki ECB toplantısından ilginç bir detay da ekonomi
basınına sızdı. Verilen bilgiye göre, ECB yetkilileri parasal genişleme (QE)
için 500 milyar euroluk (591 milyar dolar) devlet tahvili alım planı hazırladı.
Yönetim Konseyi toplantısına katılan ve adını gizli tutan bir yetkilinin
açıklamalarına göre, taslak plan ECB yönetim kurulu üyeleriyle paylaşıldı. ECB
taslak plan çerçevesinde sadece yatırım yapılabilir ülkelerin tahvillerini alabilecek.
Ayrıca yetkiliye göre aylık hedeflerle birlikte 500 milyar euro altında tahvil alımları
da ihtimaller arasına alındı. Açıklamaları yapan yetkili ayrıca politika yapıcıların
raporlarıyla ilgili yorum yapmayı reddetti. Taslağa göre Yunanistan gibi yatırım
yapılamaz tahviller alımlara dahil edilmedi; sızan bilgilere göre, ECB Yunan
tahvilleri için ayrı bir plan üzerinde çalışıyor.

500 milyar euroluk alım programı ile ECB, bilançoyu artırma ve deflasyon
döngüsünden kaçınma hedefine yönelik yarı yolu kat etmiş olacak. ECB
halihazırda varlığa dayalı menkul kıymet ve ipotekli tahvil alımı yaparken,
devlet tahvili alımı 22 Ocak'taki toplantıda alınacak yeni bir teşvik kararı
olabilir. ECB yetkilisi ayrıca toplantıdaki sunumda devlet tahvili alımlarına
odaklanıldığını, kamu borçlarının üstlenilmesinin önemli yer tuttuğunu bildirdi.
Bununla birlikte, küresel piyasa profesyonelleri 7 Ocak'taki toplantıdan sızan
bilgiler ışığında, 500 milyar euroluk tahvil alım paketini yeterli bulmadılar ve
beğenmediler. Piyasa profesyonelleri, ekonomi basınına sızan bilgilerin 22
Ocak'taki toplantıda karara dönüşüp, dönüşmeyeceği konusunda emin
değil. Ayrıca, 500 milyar euroluk tahvil alımının, 7 Ocak'taki toplantıda konuşulan
olası senaryolardan birisi de olabileceği belirtiliyor. Bu noktada, 500 milyar
euroya bakıldığında, piyasanın daha fazla bilgiye ihtiyacı olduğu; kaldı ki,
500 milyar euro olarak paket açıklanır ise, ciddi bir hayal kırıklığı olacağı da
hatırlatılıyor.

ECB Başkanı Draghi'nin en büyük sıkıntı, Euro Bölgesi'nin karşı karşıya olduğu
'Deflasyon Riski'. Nitekim, geçtiğimiz hafta açıklanan verilerin ışığında, 19 üye
ülkeden oluşan Euro Bölgesi'nde tüketici fiyatları aralık ayında yıllık bazda
yüzde 0,2 gerilerken, Euro Bölgesi "2010 Avrupa Borç Krizi"nden bu yana ilk
kez deflasyona girdi. Uzmanlar, Euro Bölgesi'nde deflasyonun kalıcı hale
gelmesinin küresel yatırımcıların 2015 tercihleri açısından, yatırım
eğilimlerinin yönünü değiştireceğine dikkat çekiyorlar. Buna göre:
Nakit Para Cazip mi?: Gelişen dünyada sıfır ve sıfıra yakın faiz oranlarıyla
birlikte nakit tutmak getiri sağlamıyor. Diğer yandan bütünüyle deflasyon durumu
nakdi kral yapabilir. Enflasyon, nakdin değerini eritiyor fakat deflasyonla birlikte
dolar bugün daha değerli çünkü fiyatların düşüşe devam etmesi durumunda daha
fazla alım imkanı yaratıyor. Pek çok yatırımcı 2008'den yılından beri yüksek
seviyede nakit bulunduruyor, hisse senetleri ve tahvilleri daha ucuz fiyattan almak
için bekliyor. Bu yıl, piyasada artan volatilite nakdi çalıştırmak için yeni fırsatlar
yaratabilir. Fakat deflasyonun yeteri kadar sürmemesi halinde nakitten çok fazla
beklentiniz olması. Küresel ekonomi toparlansa ve FED bu yıl kısa dönemli faiz
oranları artırmaya başlasa dahi, analistler FED'in 2015 sonu itibariyle yalnızca
yüzde 1 faiz vermesini bekliyor.
ABD Tahvillerinde Ralli Sona Ermiş Olabilir mi?: Tahvil faizlerinde görülen
2008 yılındakine benzer düşüş az yatırımcıyı şaşırttı. Az kişi FED'in kısa vadeli
faiz oranlarını bu kadar uzun süre sıfıra yakın tutmasını bekliyordu. FED'in tahvil
alım cümbüşü Ekim ayında sona erdi fakat uzun vadeli tahvil faizleri, deflasyon
endişeleriyle düşüşüne devam etti. Deflasyonun fırtına koparması durumunda
Hazine tahvilleri, yüksek dereceli kurumsal tahviller gibi yüksek kalitedeki tahviller,
kendisini güvende hissetmek isteyen yatırımcıların ilgisini çekebilir. Bu da
getirilerin daha da düşeceği anlamına geliyor.
Diğer Ülke Tahvillerinde Düşük Getiri, Yüksek Risk mi?: Pek çok Avrupa
Hükümeti ile Japonya'da tahvil faizleri ABD tahvil faizlerinin altında seyretmeye
devam ederken, bu ekonomilerde faizlerin yakın dönemde yükseleceğine piyasa
inanmıyor. Ve eğer değersiz getiriler ABD'li yatırımcıların uzak durması için yeterli
bir neden değilse, güçlü dolar başka bir neden olarak gösterilebilir. Doların, euro,
Yen ve diğer rakipleri karşısındaki yükselişi ABD'liler tarafından tutulan yabancı
varlıkları devalüe ediyor. Sonuç olarak: Dünya tahvil fonu ortalama dördüncü
çeyrekte yüzde 1,2 oranında kaybettirirken gelişmekte olan ülke tahvil fonları
daha kötü bir performans sergileyerek yüzde 4 oranında kaybettirdi. DoubleLine
Capital CEO'su Jeffrey Gundlach'ın da dediği gibi ''Yabancı paraya sahip
olmayın.''
ABD Hisse Senetlerinde Seçici Olma Zamanı mı?: Wall Street'te neredeyse 6
yıldır süren boğa piyasası ucuz paradan ve kurumsal şirketlerin yükselen
karlarından destek buldu. Deflasyon, paranın ucuz kalmasını sağlayabilir fakat
işletmelerin harcamalarında kesintiye gitmesi nedeniyle karlardan çalabilir.
Altın Cazip mi?: Eğer altın enflasyona karşı bir önlem olarak görülüyorsa, peki
deflasyon riski altını nasıl etkiler? Dolarda rekabetin artmasıyla altın kaybettiriyor.
Doların diğer para birimleri karşısında değerini gösteren endeks geçen yıl yüzde
13 yükselirken, altın yaklaşık yüzde 2 kaybettirdi.

Dünyanın en büyük tahvil fonunun PIMCO'nun eski yöneticisi ve Janus Capital
fon yöneticisi Bill Gross, 9 Ocak Cuma günü açıklanan verilerin ışığında, ABD'de
saat başı ücret artışının istihdam rakamlarının arkasında kalmasının, FED'in faiz
artışı için gerekli gördüğü ekonomik büyüme hızının sürdürülmesi için yeterli
olmadığını belirtti. Gross, 10 yıllık tahvil faizinin bu kadar düşük olmasının
sebebinin beklenenin altında kalan saat başı ücret artışı olduğunu hatırlatarak,
piyasanın FED'in ne yapacağı konusunda kafası karışmış durumda olduğunu
vurguladı.

Gross "Oldukça yüksek düzeyde istihdam yaratıyoruz. Ancak bir kısmı yarı
zamanlı olabilir. İstihdam sağlanmasından ziyade ücret artışı daha önemli.
Aralık'ta yüzde 0.2 gerileme ve yıllık bazda yüzde 1.7'lik artış, ABD ekonomisinin
sürdürebileceği bir düzeyde değil" dedi. Bill Gross, ABD Merkez Bankası Fed'in,
petrol fiyatlarının düştüğü ve doların güçlendiği bir ortamda en erken bu yıl
sonunda faiz artırabileceğini veya hiç artırmayacağını söyledi. Bill Gross ayrıca,
Janus Capital'ın tahmin raporunda, FED'in parasal genişleme olarak bilinen tahvil
alımını bitirdiği dönemde, neredeyse tüm gelişmiş ekonomilerde faizlerin sıfıra
yakın seviyelerde olduğunu ve Avrupa ile Japonya'nın da benzer projelere
hazırlandığını ifade ediyor.

Gross "ABD dolarının güçlenmesi ve petrol fiyatlarının düşmesi nedeniyle, Fed
şayet bu yıl böyle bir adım atacaksa dahi, faizleri 2015 sonlarına kadar artırmasını
görmek mümkün değil. Gevşek para politikasının yararının önemli bir kısmı hali
hazırda piyasalarda fiyatlanmış durumda. Daha muhafazakar bir yatırım yaklaşımı
bir takım nakit ayarlamaları yapılarak sağlanabilir. Neredeyse tüm varlık sınıfları
için düşük getirilere hazırlıklı olunmalı" deniliyor. Bill Gross'un değerlendirmeleri
bu şekildeyken, Minneapolis FED Başkanı Narayana Kocherlakota, ABD faiz
oranlarının 2015’te artırılmasının enflasyondaki toparlanmaya engel teşkil
edebileceğini söyledi. Kocherlakota; “2015’te borçlanma maliyetlerini artırmak
‘enflasyondaki hali hazırda yavaş toparlanmaya engel teşkil edebilir. İşsizlik
oranı, 2014’teki hızlı düşüşe rağmen FED’in uzun dönem değeri ile ilgili
açıklaması karşısında ‘yüksek seviyeyi’ koruyor” mesajını vermekte.
Kocherlakota, “Enflasyonu yüzde 2’ye tekrar çıkabilirsek ve uzun vadede
yüzde 2’de tutabilirsek maksimum istihdama ulaşırız”a vurgu yapıyor.

Chicago FED Başkanı Charles Evans ise, FED’in ekonomi ve istihdam
piyasasının gelişme göstermesine rağmen enflasyonun birkaç yıl daha hedefin
altında kalabileceği olasılığı nedeniyle borçlanma maliyetlerini artırmada acele
etmemesi gerektiğini söyledi. Evans, Federal Açık Piyasa Komitesi’nin (FOMC)
duyarlılığını tekrar etti. Evans’ın politika düzenleyici FOMC’ta bu yıl oy kullanma
hakkı bulunuyor. Evans, ABD ekonomik görünümü ile ilgili iyimser olduğunu dile
getirdi ve 2015 büyümesinin yüzde 2.6 olacağı tahmininde bulundu. Evans,
işgücü piyasasının aylık olarak 200 bin veya üzerinde istihdam üretmeye
devam edeceğini öngörüyor; ancak, yine de FED’in enflasyon hedefine 3-4
yıldan önce ulaşamayacağı tahmininde bulunuyor. Nobel ödüllü ekonomist
Lars Peter Hansen de, Chicago Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, “Faiz
oranlarını yükseltmede acele etmememiz gerektiğini düşünüyorum.
Sıkılaştırmaya yönelik erken hareket edilmesi ‘yıkım’ ile sonuçlanabilir”
vurgusu yaptı.

Bizim, yani iktisat hocalarının kendi aralarındaki tabir ile, finansal piyasalarda kimi
aktörlerce 'üfürmeler'in arttığı bir döneme girdik. Maşallah, küresel petrol
fiyatlarının 30-40 dolar düzeyine gerileyeceğine dair 'üfürmeler' hayli yoğunlaşmış
durumda. Kuzey Yarı Küre hayli soğuk bir kış yaşamaktayken ve dünya
ekonomisi 'vasat' da olsa, pozitif büyümesini sürdürürken, enerji talebinde
radikal bir gerileme olmayacağı gerçeği ile, 30-40 dolar aralığına gerileyecek
bir petrol fiyatı iddiasını doğrulayacak veya destekleyecek bir tablo
olmadığını da vurgulamak gerekiyor.

Uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch'e bağlı Business Monitor International
adlı kuruluşun analistlerine göre, Brent petrolünde bu yıl ortalama fiyatın 55
dolar/varil olması, bununla birlikte yılın ilk çeyreğinde petrol fiyatının daha da
düşmesi bekleniyor. Yılın ikinci yarısında ise toparlanma bekleyen analistler, bu
yıl petrolün 45-60 dolar/varil bandında dalgalanacağını öngörüyorlar. Demek ki
maksimum 45 dolara kadar gerilemesi ve o seviyeden yeniden 60 dolara
doğru toparlanması beklenen bir varil petrol fiyatı söz konusu.

Kaldı ki, diyelim ki, ağırlıklı olarak Rusya'yı ve daha sınırlı ölçüde Körfez
Ülkeleri'ni üzmeye yönelik bir fiyat kırılması ise, petrolün varil fiyatındaki gerileme,
50 dolar düzeyi, ABD'li enerji şirketlerinin de karını vurmaya başladı. Dünyanın
tanınmış ABD kökenli finans kurumu Bank of America'nın stratejisti Dan Suzuki
konu ile ilgili olarak, düşük petrol fiyatının enerji sektörü ve sanayi sektöründeki
enerji bağlantılı şirketlerin karlarına doğrudan olumsuz etkisinin, tüketici
sektörlerine yönelik pozitif etkiye göre ağır bastığını hatırlatıyor; diğer sektörlere
olan pozitif etkinin aslında oldukça zayıf olduğunun altını çiziyor. Yani, ABD
piyasalarından mesaj şu: " Petrol fiyatlarındaki düşüşün çivisini
çıkarmayın". Bu durumda, petrol fiyatı orta vadede 55-60 dolar bandına
oturur ise, bu Türkiye'nin lehine olacaktır.

Yukarıda belirttiğimiz noktalara bir örnek olarak, Venezuela Merida’da bulunan
Coromoto, ülkenin yüzde 64 seviyesindeki dünyanın en yüksek enflasyon
oranının süt sıkıntısına sebep olması ile en yoğun sezonu olan Kasım ayında
kapandı. Petrol üreticisi olan Venezuela’da durum böyle iken, ABD gibi tüketim
ülkeleri petrol fiyatlarındaki düşüşten fayda sağlıyor. Ward’s Automotive Group’un
verilerine göre daha fazla benzin yakan kamyonlar, Aralık ayında otomobillerden
2005’ten bu yana en büyük oranda çok sattı.

Enerji fiyatlarında 2008’deki küresel resesyondan bu yana en büyük çöküşün
yaşanması ile varlık ve güç, otokrat petrol devletlerinden endüstrileştirilmiş
tüketicilere geçiyor. Berenberg Bank AG’ye göre bu durum dünyayı daha güvenli
bir hale getirebilir. ABD’de artan kaya petrolü üretimi, zayıflayan Asya ve Avrupa
talebi ve güçlenen dolar 5 buçuk yılın en düşük seviyesine gerileyen petrolü sınırı
geçmeye itiyor. Seattle’daki U.S. Bank Wealth Management kıdemli yatırım
stratejistlerinden Rob Haworth, “Varil başına 40 doların altını görmek ihtimal dışı
değil” dedi.

Harvard Ünivesitesi Ekonomi Profesörü Kenneth Rogoff ise, “Petrol fiyatları
2015’te gündemin büyük bir kısmını kaplayacak. Petroldeki durum bir
nesilde bir kez olabilecek nitelikte ve büyük yansımaları olacak”
açıklamasında bulundu. United-ICAP baş teknik stratejisti Walter
Zimmerman, “Eğer fiyatlar varil başına 39 doların altına gerilerse, 30 dolara
kadar indiğini de görebiliriz. Fiyatlatın hangi seviyede tabana ulaştığı
duygusal bir karara bağlı olacak. Arz-talep prensiplerine dayanmayacak”
diye konuştu.

Peki düşük petrol fiyatı niçin S&P'yi düşürüyor? New York merkezli Bank of
America stratejistleri Savita Subramanian ve Dan Suzuki’ye göre Amerikan hisse
senetlerinin gösterge endeksinde kazançlar, petrolün varil başına 50 doların
seviyesini sürdürmesi halinde, analistlerin bu yıl için olan tahminlerinin
hisse başına 6 dolar kadar altında olabilir. S&P 500, 29 Aralık’tan bu yana
yüzde 4.2 geriledi. Petrolde Haziran ayından bu yana görülen yüzde 55’lik
gerileme mağazalar ve restoranlar için olumlu etki yaparken, Suzuki’ye göre bu
sektörlerin S&P 500 için olan önemini göz ardı etmek hata olur. Hisse senetleri,
işletme harcamalarından büyük bir başlama işaret alıyor ve bu sektörlerin emtia
ile oldukça bağlantılı olmasından dolayı düşük petrolün gelecek birkaç ayda
gelirler üzerindeki net etkisi olumsuz görünüyor.

Suzuki konu ile ilgili olarak, “Düşük petrolün enerji sektörü ve sanayi
sektöründeki enerji bağlantılı şirketlerin karlarına doğrudan etkisi, tüketici
sektörlerine yönelik pozitif etkiye ağır basıyor. Diğer sektörlere olan pozitif
etki aslında oldukça zayıf” değerlendirmelerini yaptı. Petrol fiyatlarındaki
gerileme, enerji hissesi analistlerinin gelecek yıl için olan yatırım harcamaları
tahminlerini düşürmeye itti. Uluslararası ekonomi ve finans haber ajansı
Bloomberg’in derlediği verilere göre, analistler tahminlerini Temmuz
ayından bu yana yüzde 9.1 oranında düşürdüler. Petrol ve gaz şirketlerinin
yatırımları nı, 2015’te yüzde 6 ile 6 yılın en yüksek seviyesinde düşürmesi
bekleniyor.
Rapor 3
Erdoğan, bu defa Cumhurbaşkanı olarak merkez bankası politikalarını eleştirdi
ve yine bu defa, Babacan daha net tavır koydu. Genel seçimlerden çıkacak
sonuca bağlı olarak, kendimizi yeni bir Ekonomi Yönetimi'ne hazırlayalım.
İsviçre Merkez Bankası'nın 'ters köşe'ye yatıran adımı, parite ve altın ile ilgili
tüm beklentileri yeniden pozisyonlattırdı.

Türkiye'yi konuşmazdan önce, beklenenden sert geçen 12 Ağustos haftasını ve
19 Ağustos haftasını değerlendirelim. Geride bıraktığımız haftanın iki ters
köşeye yatıran gelişmesi, Hindistan Merkez Bankası'nın beklenmeyen faiz
indirimi ve İsviçre Merkez Bankası'nın 'sarsıcı' adımlarıydı. Hindistan Merkez
Bankası Güvernörü Rajan'ın Uluslararası Para Fonu (IMF) tecrübesi ve sertliği
dikkate alındığında ve enflasyonu kabul edilebilir seviyelere indirmeden, büyümeyi
destekleyecek, daha makul bir para politikası konusunda kendisinden kimsenin bir
beklentisi olmaması gerektiği yönündeki mesajlarını dikkate alırsak; aynı Rajan'ın
bu defa 'küresel deflasyon' riskine bağlı olarak, faiz indirme kararı alması,
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından da dikkate alınması gereken
bir gelişmedir.

Deflasyon, yani sıfır enflasyon veya negatif enflasyon anlamına gelen süreç,
'küresel vasat büyüme' endişeleri ile birlikte, ülke ekonomilerinin ciddi büyüme
sorunu riskiyle karşı karşıya kalmaları anlamına geliyor. Eğer, ülke
ekonomisinin çarklarını daha hızlı döndürmek adına, ekonomi
politikalarında değişiklik yapılacak ise, bu süreç merkez bankalarının para
politikasını gevşetmesinden ve/veya maliye politikasını da kamu
harcamalarını kısmen artıracak tedbirlerden geçiyor. Nitekim, Hindistan
Merkez Bankası Başkanı Raghuram Rajan, 15 Ocak perşembe günü,
enflasyonun yavaşlamasını, deflasyon ve küresel vasat büyüme risklerini dikkate
alarak, Hindistan ekonomisinin büyümesini desteklemek adına, beklenmedik
şekilde faiz oranlarında indirime gitme kararı aldı.

Rajan yaptığı açıklamada, para politikasında genişlemeye gidilmesinin ana
nedeninin deflasyon baskılarının sürdüğünü gösteren veriler olduğunu hatırlattı.
Bu durumda, aralık ayında yıllık enflasyonun beklenmedik ölçüde, bir puan
gerilemesi ve bir çok dünya merkez bankasının ya faiz hadlerini
değiştirmediği, ya da indirime başladığı bir konjonktürde, Türkiye
Cumhuriyet Merkez Bankası'nın 20 Ocak Salı günkü toplantısında 0,25, hatta
0,50 puan faiz indirimi ile 2015 yılına başlayabileceği ihtimalini
güçlendiriyor. Ben ise, 17 Mart'taki toplantı en geç olmak üzere, faiz
indiriminin 1 puana ulaşacağını öngörüyorum. Bu noktada, Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ın, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) yönetimine ciddi
eleştirileri, 20 Ocak'taki, 2015 yılının ilk Para Politikası Kurulu toplantısı
öncesinde, piyasaları gerdi; dolar-TL kuru 16 Aralık Cuma günü 2,33 TL'nin
üstünü gördü.

12 Ocak haftası yayınlanan Dünya Bankası Küresel Ekonomik Görünüm
Raporu'nda da, dünya ekonomisinin 2015 yılı büyüme beklentileri aşağı doğru
revize edilmişken ve petrol fiyatlarında aşağı yönde baskı sürerken, TCMB'nin
toplantısı öncesi, Cumhurbaşkanlığı makamının çıkışı, yurt içi piyasalar ve
uluslararası finans çevreleri daha öncede bu tür çıkışlara alışık olmasına rağmen,
'nedense' yine 'siyasi baskı' şeklinde algılandı. Oysa, piyasaların 'siyasi baskı'
tartışmasına değil, TCMB PPK'dan çıkacak olası faiz indiriminin oranına
esas odaklanmaları gerekiyor. Türkiye'nin de içinde yer aldığı önde gelen
gelişmekte olan ekonomilerin ihracat hacimlerini artırma ve korumada
zorlandıkları bir konjonktürde, Türkiye'nin faiz oranlarını makul bir tempo ile
aşağı çekmemesi, uluslararası sermaye akımlarının yoğunlaşması ile TL'nin
ciddi ölçüde değerlenmesine yol açabilir. Bu nedenle, hayli proaktif bir para
politikası sürecinin yönetilmesi gerekiyor.

Gelelim, İsviçre Merkez Bankası'nın (SNB) tüm küresel piyasaları 'ters köşeye'
yatıran kararına. İsviçre Merkez Bankası (SNB) 15 Ocak Perşembe günü, 3
yıldır uyguladığı İsviçre Frangı'nın Euro karşısında değerlenmesini
engelleyen '1,20 euro düzeyindeki müdahale kuru' uygulamasını kaldırdı.
Üstelik, bu beklenmedik 'şok' kararı, SNB Başkan Yardımcısı Jean-Pierre
Danthine'in, kur tavanının para politikasının odak noktası olması gerektiğini
karardan üç gün önce söylemesinin ardından aldı ve bu karar, İsviçre Frangı'nın
Euro karşısında yüzde 41 yukarı taşıdı. Yeni Zelanda'daki Global Brokers gibi
birçok şirket piyasanın dışında kalırken, birçok farklı kurum da milyonlarda dolar
kayıp yaşadı.

İsviçre Merkez Bankası'nın kararı, bu hafta, 22 Ocak Perşembe günü faiz
toplantısı yapacak olan Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB), tahvil alım programı
açıklayarak, parasal genişleme yapabileceği ihtimalini de neredeyse kesinleştirdi.
SNB'nin şok kararı öncesi, ECB'nin, 22 Ocak günü 500 milyar euroluk bir
tahvil alım programı açıklayacağı konuşuluyordu; şimdi, 1 trilyon euro
olabileceği konuşuluyor. İsviçre Merkez Bankası'nın 'ters köşeye yatıran'
kararı, dünyanın önde gelen paraları karşısında ABD Doları'nın pozisyonunu
gösteren Dolar Endeksi'ni de 93,26 puan gibi ciddi bir seviyeye taşıdı.
Endeks 16 Ocak gününü 92,52 puandan kapattı ve 19 Ocak haftasına hangi
seviyeden başlayacağı önemli olacak.

Dolar Endeksi'ndeki bu gelişmelerin doğal sonucu olarak, euro-dolar paritesi,
sabah 1,18 doların hemen altından işlem görürken, SNB kararından sonra 1,1568
dolara kadar çöktü ve 1,16 doların ancak bir miktar üzerine toparlanabildi. Ertesi
gün, yani 16 Ocak günü parite 1,1649 doları en yüksek değer olarak görmüş olsa
da, 1,1460 doları da gün içinde test etti ve geçtiğimiz haftayı 1,1567 dolardan
kapattı. Euro-Dolar paritesi 19 Ocak haftasına 1,1550 doları kırabilme ihtimali
ile başlıyor. Eğer, paritede 1,1640 dolar çıtası kırıldıysa, Türk ihracatçısı ve
turizmcisi için bu iyi bir sinyal değil. Bu arada, SNB'nin bu akılları karıştıran
adımı arkasında Almanya'nın da olabileceği teorileri var. İsviçre Merkez
Bankası'nın, bu yolla Avrupa Merkez Bankası otoritelerine, 22 Ocak'taki
toplantıdan hayli bir tahvil alım paketi kararı ile çıkmamaları hususunda bir mesaj
verdiği de belirtiliyor.

Küresel piyasalar, SNB'nin kararı sonrası ciddi şok yaşarken, Euro İsviçre Frangı
karşısında, sabah 1,2011 Frank düzeyindeyken, Euro-İsviçre Frangı paritesi,
yüzde 41'lik sıçrama il,e 85.17 sente ulaşarak, Euro'nun tedavüle girdiği 1999'dan
bu yana en yüksek seviyeyi gördü ve ardından akşam saatlerinde İsviçre Frangı
Euro karşısında 1,0108 düzeyinde tutunmaya çalışıyordu. Euro-Frank Paritesi 16
Ocak Cuma gününü 0,9941 Frank'tan kapatıp, yeni haftaya 1 Frank (0,9955)
düzeyini yakalayarak başlamaya çalışıyor. Dünyaca meşhur İsviçre saat
markası Swatch Group CEO'su Nick Hayek "bu ihracat, turizm ve tüm ülke
için tam anlamıyla bir tsunami" tepkisini dile getirdi. SNB'nin Frank
değerlenmesin diye yürüttüğü 'müdahale kuru' yöntemini niçin kaldırdığı
meçhul.

Ancak, Macarlara 2008 küresel finans krizinden önce çoğunluğu İsviçre
frangı olan döviz cinsinden mortgage kredisi olarak 14 milyar dolarlık kredi
veren OTP Bank, Erste Group Bank ve Unicredit gibi bankalar, bu karar
sonrası ciddi kayıplarla karşı karşıya. Çünkü, geçtiğimiz kasım ayında çıkan bir
yasa ile, söz konusu bankaların bu kredileri Macar para birimi forinte çevirmeleri
zorunlu tutulmuştu ve Macaristan Merkez Bankası, bu döviz kuru gereksinimlerini
karşılamak için bir ayarlama yapmıştı. Yasaya göre, bankalar frank/forint kurunu
257'den hesaplayarak kredileri dönüştürmüşlerdi. SNB'nin şok kararı ile, Frank'ın
değeri 310 Forint'e çıktı ve bankalar ciddi kayıplarla karşı karşıya.

Bank of New York Mellon döviz stratejisti Simon Derrick ''Neden hafta sonu
değil? Neden insanlara bu haberi sindirmeleri için zaman tanınmadı?
Kurdaki hareket eninde sonunda yüzde 15-20'yi bulabilirdi. Ancak en
azından insanların daha dikkatli düşünebilecekleri bir zamanda
gerçekleşebilirdi'' dedi. Simon Derrick hasarın yalnızca finans sektörü ile sınırlı
kalmayacağını söyleyerek, Swatch Group CEO'su Nick Hayek'in endişelerini teyit
etti. Bloomberg View yazarı, dünyanın en büyük tahvil fonu PIMCO eski baş
ekonomisti ve bugün Allianz'ın ekonomi danışmanı Muhammed El Erian da
kararın zamanlamasını sorgulayanlar arasında. El Erian Twitter hesabından
''Foreks işlemlerinin tarihini göz önünde bulundurduğumuzda, SNB'nin
neden hafta sonunu bekleyerek daha iyi iletişim kurmadığını anlamak güç''
görüşünü paylaştı.

İsviçre Merkez Bankası'nın beklenmedik kararı ve Hindistan Merkez Bankası'nın
faiz indirim kararının piyasalardaki yankıları sürerken, bu hafta, yani 19-24 Ocak
haftasında da ekonomi ve piyasa gündemi yoğun olacak. Türkiye'de TCMB'nin
20 Ocak'taki PPK toplantısı öncesinde, Türk Demokrasi Tarihi açısından
önemli bir ilk yaşanacak ve Seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan 19 Ocak
Pazartesi günü Bakanlar Kurulu'na başkanlık edecek. Bu toplantı, TCMB'nin
faiz kararını açıklayacağı toplantı öncesinde gerçekleşiyor ve
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 16 Ocak'taki TCMB'ye yönelik çağrısına,
Başbakan Yardımcısı Babacan'ın Anadolu Ajansı'ndaki röportajla bir nevi
cevap vermesinin üzerine gerçekleşiyor.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Anadolu Ajansı'nda, bir grup gazeteci ile
yaptığı sohbet röportajda, Merkez Bankası’nın faiz politikalarıyla ilgili olarak
kurumun piyasa gelişmelerini çok yakından izlediğini ve bütün görüşleri de
dinleyerek dikkate aldığını belirtti. Merkez Bankası’nın ne yapması gerektiği
konusunda herhangi bir şeyi prensip olarak söylemediklerinin altını çizen
Babacan, “Bu yeni de değil, benim 12 yıldır Merkez Bankası ile ilgili ‘Şöyle yapsın,
böyle yapsın’ gibi bir ifadem olmadı. Bunun mutlaka ruhuna da dikkat etmek
lazım. Para Politikası Kurulumuz bütün bu gelişmeleri eminim ki dikkate alır,
değerlendirmelerini yapar, karar günü geldiği zaman da kararını açıklar” diye
konuştu.

Başbakan Yardımcısı Babacan'ın açıklamalarının piyasaları ne ölçüde
sakinleştireceği henüz netleşmiş değil. Hindistan Merkez Bankası'nın faiz
indirim kararı sonrası, Türkiye ile piyasa boyutunda pozitif ayrışma algısının
arttığı bir noktada, 14 Aralık Çarşamba günü Dolar-TL kuru 2,28 TL'nin de
altını görmüştü. 15 Ocak Perşembe günü İsviçre Merkez Bankası'nın 'ters
köşeye yatıran' kararı ile, ABD Doları değer kazanınca, Dolar-TL kuru 2,3123
TL'ye yükseldi ve üstüne, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın TCMB'nin faiz
indirmek için daha ne beklediği eleştirileri de gelince, geçen haftayı kur
2,2329 TL'den kapattı. 18 Ocak Pazar günü verileri, Dolar-TL kurunun yeni
haftaya yine 2,2329 TL düzeyine yakın bir yerden başlayacağına işaret
ediyor.

Küresel piyasalarda, 19 Ocak haftasının en önemli gündem maddesi ise, Avrupa
Merkez Bankası'nın (ECB) 22 Ocak Perşembe günü gerçekleştireceği toplantıda
alacağı ve açıklayacağı tahvil alım programı kararı olacak. 19 Ocak haftası, 21 ile
24 Ocak arası, İsviçre'nin Davos kasabasının ev sahipliği yapacağı ve dünya
liderlerinin ve iş dünyasının önde gelen isimlerinin buluşacağı Dünya Ekonomik
Forumu da düzenlenecek ki, Başbakan Davutoğlu, 19 Ocak'taki tarihi
Bakanlar Kurulu toplantısından hemen sonra, Ekonomi Yönetimi Ekibi ile
birlikte, önce Londra'ya, ardından da Davos'a geçecek. Davutoğlu, 24 Ocak
Cumartesi günü, G-20 Grubu'nun dönem başkanı olarak Dünya Ekonomik
Forumu'nda da bir konuşma gerçekleştirecek.

Haftanın bir diğer önemli gündemi de, 12 Ocak haftası Dünya Bankası'nın
açıkladığı rapordan sonra, Uluslararası Para Fonu'nun açıklayacağı Dünya
Ekonomik Görünümü raporu olacak. Uluslararası Para Fonu, geçen ekimde,
alışılmış takviminde açıkladığı raporun revize edilmiş halini ve dünya
ekonomisiyle ilgili olarak, revize, büyüme, enflasyon ve benzeri veri tahminlerini
paylaşacak. Bu hafta, ABD'de konut başlangıçları verisi de, ABD ekonomisinin
canlılığının ölçülmesi açısından önemli. Çin'in ekonomik büyüme rakamlarının da
yayımlanacağı haftada, Japonya, Kanada ve Brezilya da para politikası kararları
da geliyor. Ülkelerin satın alma yöneticileri (PMI) verileri de yakından izlenecek.

Biz, bu hafta IMF'in raporunu bekleye duralım, geçen hafta açıklanan Dünya
Bankası Küresel Ekonomik Görünüm 2015 Raporu’nun birinci ve ikinci
bölümü, Dünya Bankası'nın petrol fiyatlarındaki gerilemeye rağmen, küresel
ekonomik büyüme tahminlerini de düşürdüğüne işaret ediyor. Dünya
Bankası, 2015 büyüme beklentisini yüzde 3,4'ten yüzde 3'e, 2016 beklentisini ise
yüzde 3,5’ten yüzde 3,3'e indirmiş durumda. Banka, büyüme tahminlerini aşağı
çekmesine gerekçe olarak, Avrupa, Japonya ve bazı gelişen ülkelerdeki ekonomik
görünümün hayal kırıklığı yaratmasını gösteriyor. Dünya Bankası raporunda,
Türkiye ekonomisinin 2015'te yüzde 3,5, 2016 yılında yüzde 3,7, 2017 yılında ise
yüzde 3,9 oranında büyüme kaydedebileceği tahmini de paylaşılmakta. Raporda,
"Türkiye'de 2015 -2016 yıllarında güçlenen tüketim büyümesinin ve düşük petrol
fiyatlarının cari açığı azaltmasının ardından ekonominin kademeli olarak hız
kazanmasını bekliyoruz" ifadesinin yer aldığını görüyoruz.

Dünya Bankası Raporu'nda, Türkiye'nin 2014'teki büyümesinin hızını azaltmış
olmasına rağmen tahminlerin üzerinde bir performans sergilediği belirtilerek cari
açığının, 2013 yılında gayrisafi yurtiçi hasılasına (GSYH) oranla yaklaşık yüzde
7,9 oranında olduğu hatırlatıldı. Raporda, "Güçlü kamu harcamaları ve ihracat
büyümesi, yüksek enflasyonla ilişkili yatırım ve tüketim zayıflığını, yerel politika
belirsizliklerini ve artan jeostratejik riskleri hafifletti. Altın ithalatındaki geçici
düşüşün yanında güçlü ihracat ve yavaşlayan iç talep birleşimi cari açığın 2014
yılında GSYH'nin yüzde 5,6 oranına çekilmesine yardımcı oldu" değerlendirmesi
yapıldı.

Türkiye'ye sermaye akışlarına da değinilen Dünya Bankası raporunda,
"Küresel yatırımcıların fonlarını Rusya'dan Türkiye'ye yönlendirmeleri
sebebiyle sermaye akışları güçlü olmaya devam etti. Türkiye'de ekonomik
büyümenin 2015-2017 yılları arasında tüketimin güçlenmesi ile kademeli
olarak artmasını bekliyoruz" öngörüsü yer aldı. Raporda, Türkiye'nin gelecek
yıllarda ekonomik büyümesini kademeli olarak artıracak olmasına rağmen yine de
ekonomik büyümenin geçmiş yıllardaki tarihsel büyüme ortalamasının altında
kalabileceği vurgulanarak, küresel emtia fiyatlarındaki düşüşün ve Euro
Bölgesi'nde artan talebin, Türkiye'nin cari açık oranının düşürmesine katkıda
bulunabileceği bildirildi. Raporda ayrıca Kazakistan ve Türkiye gibi yüksek
enflasyon ya da sermaye çıkışı riski ile karşı karşıya olan ekonomilerin, ilerleyen
süreçte enflasyon hedeflerini tutturabilmek ya da sermaye akışlarını
sürdürebilmek için mali sıkılaştırma yoluna gidebileceği kaydedildi.

Dünya Bankası Küresel Ekonomik Görünüm Raporu'nda, 2014 yılının birçok
ekonomi için "hayal kırıklığına" neden olduğu ifade edilerek, gelişmekte olan
ekonomilerin 2015'te düşük petrol fiyatlarının desteklemesiyle ekonomik
büyümelerini artırabilecekleri kaydedildi. Dünya Bankası raporuna göre
gelişmekte olan ekonomilerin 2016'da yüzde 5,3, 2017 yılında ise yüzde 5,4
oranında büyüme kaydetmesi bekleniyor. Konuya ilişkin yazılı değerlendirmede
bulunan Dünya Bankası Başkanı Jim Yong Kim, şunları kaydetti: "Bu belirsiz
ekonomik ortam içerisinde gelişmekte olan ekonomiler, akıllı bir şekilde toplumsal
programları desteklemek için kaynaklarını harekete geçirmeli, hızla fakirlere
odaklanarak, insanlara yatırım yapacak yapısal reformlara koyulmalı. Özel sektör
yatırımları önündeki gereksiz engellerin kaldırılması da son derece önemli."

Raporda Euro Bölgesi'nin bu yıl yüzde 1,1, 2016 yılında yüzde 1,6, 2017 yılında
ise yüzde 1,6 oranında büyümesinin beklendiğine yer verilirken, ABD
ekonomisinin bu yıl sonunda yüzde 3,2, 2016 yılında yüzde 3,0, 2017 yılında ise
yüzde 2,4 oranında büyüyeceği tahminine yer verildi. Raporda İngiltere'nin de bu
yıl sonunda yüzde 2,9, 2016'da yüzde 2,6 ve 2017'de yüzde 2,2 büyümesinin
beklendiği kaydedildi. Rusya ekonomisinin bu yıl sonunda yüzde 2,9 oranında
daralmasının beklendiği belirtilen Dünya Bankası raporunda, Rusya'nın
2016'da yüzde 0,1, 2017'de ise yüzde 1,1 oranında büyüyebileceği
öngörüsünde bulundu. Raporda bu yıl Hindistan'ın yüzde 6,4, Çin'in yüzde
7,1 Brezilya'nın ise yüzde 1 oranında büyümesinin beklendiği belirtildi.

Dünya Bankası Başekonomisti Franziska Ohnsorge, Türkiye'nin düşük petrol
fiyatlarından yararlanarak büyümesini artıracağını belirterek, cari açık ve
enflasyonun ise önümüzdeki dönemde azalacağı öngörüsünde bulundu.
Ohnsorge, Dünya Bankası'nın Küresel Ekonomik Görünüm Raporu'na göre
Türkiye ekonomisinin 2015 yılında yüzde 3,5, 2016 yılında yüzde 3,7, 2017
yılında ise yüzde 3,9 oranında büyüme kaydetmesinin beklendiğini belirtti.

Ohnsorge, "Türkiye petrol fiyatlarındaki düşüşten faydalanmasını beklediğimiz
ülkelerden biri. Petrol fiyatlarına ilişkin büyüme tahminimizi yaklaşık yüzde 30
oranında aşağı yönlü olarak revize ettik. Türkiye net enerji ithalatçısı ülkeler
arasında ve cari açığın iyileşmesini bekliyoruz. Aynı zamanda enflasyonun
da düşmesini bekliyoruz" dedi. Türkiye'nin düşük petrol fiyatlarının oluşturduğu
küresel ekonomik ortamdan olumlu bir şekilde etkileneceğinin altını çizen
Franziska Ohnsorge, bu durumun otoritelerin ve Merkez Bankası'nın enflasyonu
azaltmasına, parasal politikalarını uygulamalarına yardımcı olacağını kaydetti.

Ekonomik büyüme açısından ise, Türkiye'nin ekonomik büyümesinin bu yıl
sonunda yüzde 3,5, gelecek yıl ise yüzde 3,7 oranında gerçekleşmesini
beklediklerini yineleyen Ohnsorge, bu büyümenin büyük kısmının güvende
artıştan kaynaklandığını belirterek, "Güvenin artmasını, tüketim büyümesinin ise
dirençli olmasını bekliyoruz" dedi. Dünya Bankası'nın geçen yıl Türkiye'nin
büyüme tahminlerini yukarı yönlü revize ettiğini anımsatan Ohnsorge, "Türkiye
arada bir büyüme konusunda yukarı yönlü sürprizler yapabilen ülkelerden biri.
Türkiye için 2014 yılında yüzde 3,1 ile oldukça güçlü bir büyüme beklemiştik.
Şimdi bu büyümenin yüzde 3,5 ile devam etmesini bekliyoruz" diye konuştu.

ABD Merkez Bankası FED'in olası faiz artışı kararının gelişmekte olan ülkelerin
ekonomileri üzerindeki muhtemel etkilerini değerlendiren Dünya Bankası
Başekonomisti Ohnsorge, FED'in faiz oranlarını 2015'in ortalarında artırmasını
beklediklerini kaydetti. "Fakat bu artış son derece kademeli olacaktır ve
finansman koşulları kolay olmaya devam edecektir" diyen Ohnsorge, bu durumun
Türkiye gibi geniş çaplı kısa vadeli finansman ihtiyacı olan ülkelere yardımcı
olacağını ifade etti.

Türkiye'ye yönelik sermaye akışlarını da değerlendiren Franziska Ohnsorge,
şunları kaydetti: "Genel olarak 2015 yılında sermaye akışlarının ılımlı
olmasını bekliyoruz. Yatırımcıların ülke bazlı yapısal özelliklere, yerel
politikalara ve yerel risklere biraz daha odaklanmasını bekliyoruz. Türkiye
açısından bizim tahminlerimize göre bu destekleyici bir unsur. Biz sermaye
akışının dirençli olmasını bekliyoruz. Türkiye düşük petrol fiyatlarından
faydalanacak ve cari açığını sonuç olarak azaltacak sağlam mali pozisyonu
olan ülkelerden biri.

Dünya Bankası'nın en son yayınlanan verilerine göre bu yılın petrol fiyatlarına
ilişkin tahminlerimiz varil başına 46-65 dolar arasında. Bu yılın sonuna doğru
fiyatlarda çok hafif bir artışın beklenmesine karşın genel olarak fiyatların düşük
seyretmesini öngörüyoruz. Diğer emtia fiyatları da düşmeye devam edecek.
Rusya'ya uygulanan yaptırımlar devam edecek fakat jeopolitik risklerde geçen
seneye oranla küresel bazda kayda değer bir artış ana senaryolarımıza göre
beklenmiyor."
Rapor 4
ECB ve Yunanistan seçimleri, euro-dolar paritesini 2015 yılı sonu tahmin
seviyelerine, daha yılın başında getirdi. ABD Hazine Bakanı Lew'ün 'güçlü
dolar'dan rahatsız olmadıklarını belirtmesi, eurodaki değer kaybını
hızlandırabilir. Türk ihracatçısının yaşamaya başladığı parite şokunu
hafifletmek adına, TCMB reeskont kredilerinin miktarını arttırıyor.

1981'de, ABD'nin 40. Başkanı olarak seçildiğinde, Başkan Reagan'ın,
Cumhuriyetçi başkan olarak, Demokrat Başkan Carter'dan devraldığı hayli sıkıntılı
bir makro ekonomik tablo ve diplomasi kargaşası vardı. Humeyni'nin dini lider
olarak, İran'daki rejimi değiştirmesi sonrası, Rehine Krizi ve buna yönelik
operasyon fiyaskoyla sonuçlanmış ve ABD ekonomisinin makro ekonomik
sorunları ciddi boyuttaydı. Buna rağmen, Dolar Endeksi 120.90 puan
düzeyindeydi. ABD halkı Reagan'dan da pek umutlu değildi. Ancak, ekim
ayındaki suikast sonrası, Kongre Reagan'ın arkasında kenetlendi ve Reagan
'arz yanlısı' ekonomi politikaları ile ABD'yi şaha kaldırdı.

Bu dönemde, güçlenen ABD doları sayesinde, Dolar Endeksi 164.72 puana
kadar yükseldi ve ABD Doları'nın aşırı güçlenmesi ile paraları ciddi değer kaybı
yaşayan Federal Almanya, Japonya, Fransa, İngiltere, ABD ile 22 Eylül 1985'de
New York The Plaza Oteli'nde bir araya geldiler ve ABD Doları'nın değerini
normalleştirecek ve paritelerdeki dalgalanmaları azaltacak bir anlaşmaya (Plaza
Accord veya Plaza Agreement) imza attılar. Bu anlaşma sonrası, ABD Doları
devalüe oldu; yani değer kaybı yaşadı ve bunun doğal sonucu olarak dolar
yüzde 51 değer kaybederken, Dolar Endeksi de 164.72 puandan, 85.42
puana geriledi. Dolar Endeksi bu dip nokta sonrası, 1987 ortasından 1989
ortasına kadar 105.10 puana kadar tekrar yükseldi.

Berlin Duvarı'nın yıkılması ile, 105.10 puandan, bu defa 80.78 puana kadar
düzeltme yapan Dolar Endeksi, 1996 yılına kadar, önce 98.12 puanla tepe
(Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Soğuk Savaş'ın bitimi), 1992 sonbaharı 78.43
puanla dip, ardından 1994 başında 97.72 ile tekrar tepe ve 1995 ortasında 80.43
ile yine dip yana Dolar Endeksi, Clinton'ın ABD ekonomisine yaşattığı büyük
sıçramanın etkisi ile, arada gözlenen düzeltmelere rağmen, 121.29 puana
kadar yükselişini sürdürdü. Başkan Bush'un göreve başlaması ile, ABD önce
11 Eylül'ü yaşadı ve orada sınırlı bir düzeltme yaşadı. Ardından Afganistan ve
Irak operasyonları ile ABD büyük bir askeri operasyon ve savaşa girince,
2005 yılı başına kadar Dolar Endeksi'nin 80.39 puana kadar gerilediğini
gözlemledik.

En son 2006 yılı başında 92.63 puanı görmüş olan Dolar Endeksi'nin, son 1 yıl
içerisinde 78.91 puandan, içinde bulunduğumuz ocak ayın içinde önce 90 puanı
kırıp, ay ortasında bu defa 92 puanı kırıp, yeni haftaya 95 puanı kırmayı
deneyerek girmesi, uluslararası finans kurumlarının beklemedikleri bir tırmanış
oldu. Ekim, kasım, hatta aralık ayı analizlerinde, uluslararası finans
kurumlarının raporları, euro-dolar paritesi için 1,10-1,07 aralığını 2015 yılı
sonu için işaret ederken, ciddi ağırlığı olan uluslararası finans kurumları
paritede 1,15 doların kırılmasını zor bir ihtimal olarak görmekteydi. Dolar
Endeks yeni haftaya 95.30 puandan başlamışken, 94.80 puana çekilip, tekrar
95 puanın üstüne kendini atmaya çalışırken, euro-dolar paritesi 1,11 doların
altını dahi test etti. Görünen o ki, Dolar Endeksi, son 10 yılın en yüksek
değerini test ederken, 2015 yıl sonu için öngörülen parite bant aralığı daha
yıl başında görülebilir.

Dolar Endeksi'ni bu seviyeye taşıyan ve euro-dolar paritesine 1,11 doların altını
dahi test ettiren tek gelişme Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) 1.1 trilyon euroluk
tahvil alım programı ile yürüteceği bilanço büyütme ve parasal genişleme kararı
değil hiç kuşkusuz. Yunanistan'da, AB Troykası ve IMF'in 5 yıl aralıksız süren
kemer sıkma önlemlerine 'yeter' diyen Yunan seçmeni, Syriza Partisi'ni
neredeyse Yunan Parlamentosu'na çoğunluğa yakın bir milletvekili ile taşıdı.
Syriza'nın eksik kalan 2-3 milletvekilini, diğer küçük partilerden karşılaması
mümkün olabilecek. AB Liderleri, daha önceki seçimlerde, AB aleyhtarı ve
kemer sıkma tedbirlerine karşı çıkan partilerin oy oranlarını arttırmaları nedeniyle,
koalisyonu önlemiş ve seçimleri tekrarlatmıştı.

Şimdi, uluslararası medya şunu konuşuyor; Syriza'nın 40 yaşındaki Lideri
Tsipras, Brezilya ekonomisini toparlayan Lula de Silva mı olmayı mı; yoksa
Venezüella'nın eski lideri Hugo Chavez olmayı mı tercih edecek? Yale
Üniversitesi siyaset bilimi profesörlerinden Stathis Kalyvas’a göre en iyi durum
senaryosu, Tsipras’ın birkaç teşvik ile birlikte yeni bir isim altında yeni bir kurtarma
anlaşması imzalaması ve partisini bunu onaylamaya ikna etmesi olabilir. Bu
durumun gerçekleşmesi halinde Kalyvas, Tsipras’ın “kendisini sosyal demokrat
olarak yeniden keşfedeceği”, Yunan devletinde reforma gideceği ve Yunan
politikasını önümüzdeki 10-15 yılda yöneteceği olasılığına düşük de olsa bir şans
veriyor.

Kalyvas, Tsipras’ın iyi anlaşan bir koalisyon bir araya getirmeyi başarma
ihtimalinin yüksek olduğunu ve gelişen ekonomik görünümden fayda
sağlayabileceklerini söyledi. Tsipras’ın uzlaşma yoluna gitmesi halinde partisinin
bölünebileceğini söyleyen Kalyvas, bu durumun diğer kanun yapıcılardan destek
alma ihtiyacı doğuracağını belirtti. Kalyvas en kötü senaryonun Tsipras’ın ulusal
gurur çağrılarını ile birlikte uzlaşma yapılmamasına karar kılması olacağını
söyledi. Kalyvas, “bu durumda Tsipras, eurodan çıkışın ardından ekonomik
bir felaketi kontrol altına almaya çalışacaktır” dedi.

Ancak, bu tercih, 'Euro Bölgesi' Projesi için bir felaketin başlangıcını
oluşturabilir. Çünkü, bu proje "No Way Out", yani 'çıkış yok' diye bilinen bir
proje. Eğer, bir ülke çıkarsa veya çıkartılırsa, tüm Euro Bölgesi ülkeleri,
böyle bir seçenek olduğunu keşfedecektir. Bu durumda, Euro Bölgesi'nden
ayrılmaların hızlanması, bu projeyi olması gerekenden daha erken hayata
geçirdiği yönünde eleştirilen alan Almanya için ciddi bir saygınlık kaybı
anlamına gelecektir. Bu nedenle, Tsipras'ı ikna etmek ve Euro Bölgesi'nden
hiç bir ülkenin ayrılmamasını sağlamak adına, şimdi, Almanya'nın perde
arkasında liderlik ettiği AB Troykası ve IMF ile, Yunanistan arasında yeni
pazarlık süreci son derece çetin ve gergin geçecek.

Gelelim, Avrupa Merkez Bankası'nın 22 Ocak Perşembe günkü parasal
genişleme kararına olan tepkilere; Almanya ve destekçisi Avusturya elbette ki
eleştirdiler. Avusturya'yı temsilen ECB yönetim kurulu üyesi olan Nowotny; " ben
biraz daha beklemeyi tercih ederdim, riskler azımsanmayacak kadar önemli" dedi.
Alman Weidmann; "Parasal genişleme riskler taşıyor ve İtalya ile Fransa'nın
reform motivasyonunu azaltıyor. Deflasyon riski az, enerji fiyatlarındaki düşüş
canlandırma programı gibi işliyor" dedi. Almanya ve Almanya'nın etkisindeki
AB Komisyonu ve Brüksel, ECB'nin parasal genişleme kararının, başı hala
dertte olan Euro Bölgesi ülkelerini reformlara yeterince asılmamak adına,
gevşeteceğinden endişe duyuyorlar.

ECB yönetim kurulu üyesi Visco ise, "Parasal genişleme meşru bir para politikası
aracıdır ve fiyat istikrarını amaçlıyor" derken, ECB'nın Fransız yönetim kurulu
üyesi Coeure de, "piyasa tepkisi parasal genişlemenin güvenilir olduğunu
gösteriyor" yorumunu tercih etti. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, ECB'nin
hamlesinin reformların gerekliliğini ortadan kaldırmadığına işaret ederken,
İngiltere Merkez Bankası (BoE) Başkanı Carney ise, ECB'nin dünkü hamlesinin
kesinlikle gerekli olduğunu ve enflasyonu hedeflenen seviyeler getirmenin Euro
Bölgesi için çok önemli olduğunu belirtti.

IMF Başkanı Lagarde, parasal genişleme programının Euro Bölgesi ekonomilerini
destekleyecek bir adım olsa da, yapısal reformların da gerekli olduğuna vurgu
yaptı. Çin Merkez Bankası (PBoC) Başkanı Pan, ECB'nin yaptığı hamlenin
yuanın dolar karşısında daha fazla değer kaybetmesine neden olacağını
ifade ederken, Japon Merkez Bankası (BoJ) Başkanı Kuroda da, ECB'nin
hamlesinin BoJ'un işini zorlaştırmayacak bir hamle olduğunu vurguladı. Buna
karşılık, Almanya Maliye Bakanı Schaeuble, ECB işini çok iyi yapsa da, parasal
genişleme programının bazı kesimlerde reformların çok acil olmadığı algısı
yaratabileceği endişesini ve eleştirisini dile getirdi.

Bu arada, Alman Hükümeti Anayasa Mahkemesi'ne ECB'nin parasal genişleme
programını şikayet etti ve ECB'nin sorumluluklarının dışında çıktığını iddia etti ve
parasal genişleme programının devlet finansmanı olduğu görüşünü yineledi.
Alman Hükümeti, Anayasa Mahkemesi'nden parasal genişleme kararını Avrupa
Adalet Divanı'na götürmesini istiyor. Uzmanlar, OMT'de yaşanan sürece benzer
yaklaşık bir buçuk senelik bir süreç yaşanabileceğini belirtiyorlar. Kimi merkez
bankalarının, petrol fiyatlarındaki gerilemeye bağlı olarak, para politikasını
yeniden gözden geçirmekten söz ettikleri bir ortamda, ABD Hazine Bakanı Lew
ise, güçlü doların ABD için iyi olduğunu, düşük enerji fiyatlarının ABD
ekonomisi için artı olduğunu, ABD'nin sağlam bir ekonomiye sahip
olduğunu ve bundan sonra da öyle olacağını söyledi. Lew'ün bu
açıklamaları, ABD'nin eurodaki değer kaybına müdahale edeceği
beklentisini de sıfırlamış durumda, ki parite bu kadar hızlı bir şekilde 1,11
doların altını bile gördü.

ECB Başkanı Draghi'nin açıkladığı programa göre, ECB Eylül 2016 sonuna kadar,
her ay 60 milyar euroluk (69 milyar dolar) varlık alacağını duyurdu. Şimdilik,
toplam paketin büyüklüğü 1.1 trilyon euro olarak öngörülüyor. ECB, 1.1 trilyon
euro büyüklüğündeki bir varlık alım programının parçası olarak, ülke tahvilleri
alacağı taahhüdünde bulundu. Aylık alımlara ek olarak, ECB ayrıca bankalara
sağladığı uzun vadeli kredilerin maliyetini de düşürdü. St. Louis'te Stifel,
Nicolaus & Co. para yöneticilerinden Chad Morganlander, "Bu, ECB'nin
bilançosunu genişletmek için atacağı adımlara ilişkin beklentilerin üzerinde
bir paket oldu ve bu nedenle, risk piyasalarına bir adrenalin gönderdi" dedi.

Hindistan ve Kanada merkez bankalarının faiz indirimleri sonrasında, geçtiğimiz
hafta Danimarka Merkez Bankası da, kendi para birimini euro karşısında
koruyacak araçları bulundurmaması yönündeki söylentileri sona erdirmek için,
politika faizini rekor düşük seviyeye indirdi. Danimarka MB Başkanı Lars Rohde,
depozito oranını 15 baz puan düşürerek yüzde -0.35'e çekerek, bir haftadan
kısa bir süre içindeki ikinci faiz indirimini gerçekleştirmiş oldu. Danimarka
Merkez bankası, hafta başı, 19 Ocak Pazartesi günü de, 15 baz puanlık faiz
indirimi gerçekleştirmişti. İkinci indirim kararı, 22 Ocak günü, ECB'nin 1.1 trilyon
euroluk paketi açıkladığı gün, ama paketten önce geldi.

Kopenhag'da bulunan Svenska Handelsbanken baş ekonomisti Jes
Asmussen "Danimarka Merkez Bankası da AMB toplantısı öncesi müdahale
ediyor. Faiz indiriminin ardından kron üzerindeki baskının sürüp
sürmeyeceğini göreceğiz" dedi. İsviçre'nin 15 Ocak'ta müdahale kurunu sona
erdirmesinin ardından, Danimarkalılar kronun euro karşısında 2,5 yılın en yüksek
seviyeye çıkması ile sıranın kendilerine geldiğini düşünmeye başlamışlardı.
Handelsbanken'in tahminlerine göre, Danimarka Merkez Bankası, kendi parasını
zayıflatmak için, 15-20 Ocak arasında toplam 50 milyar kron (7.7 milyar dolar)
piyasaya sürdüı.

Çin Merkez Bankası (PBoC) ise, bir yıldan bu yana ilk kez ters repo kullanarak
piyasaya likidite enjekte etti. Çin’in para otoritesi, finansal sisteme likidite
sağlamak, dönemsel fon sıkıntısı ve çıkışların görüldüğü işaretleri ile birlikte
kredileri desteklemek için bir yıldan bu yana ilk kez açık-piyasa işlemlerini
kullandı. Çin Merkez Bankası (PBoC), 22 Ocak Perşembe günü yaptığı
açıklamada 50 milyar yuanlık (8.05 milyar dolar) likidite enjekte etmek amacıyla
ters repo kullandı. Merkez bankası ayrıca Çarşamba günü yaptığı açıklama ile
Ekim ayında bankalara verilen 269.5 milyar dolar yuan miktarındaki 3 aylık
kredilerin vadesini uzattı ve Yeni Ay Yılı tatili öncesinde arzı sakinleştirmek
amacıyla bir 50 milyar yuan daha eklemek için orta-vadeli kredilendirme imkanı
kullandı.

50 milyar yuan tutarında 6 aylık hazine mevduatları ihalesi de bugün ayrıca likidite
sağladı. Hong Kong’daki Australia & New Zealand Banking Group Ltd. Çin
ekonomisi yöneticisi Liu Li-Gang, “Kredilerin vadesini uzatmak için yapılan ikiz
hareketler ve repo kullanımı, ilk çeyrekte zorunlu karşılık oranlarında indirim gibi
geniş tabanlı bir genişlemenin olmayacağı sinyali verebilir. PBoC’un duruşu,
diğer önemli ekonomilerdekine göre daha az güvercin” dedi. Çin Başbakanı
Li Keqiang Davos’ta küresel liderlere yaptığı konuşmada, Çin’in sert bir
inişten kaçınacağını ve uzun vadede orta-hızlı bir büyümeyi
garantileyeceğini söyledi. Veriler, Çin ekonomisinin 1990’dan bu yana en yavaş
genişlemeyi kaydettiğini gösteriyor. Bununla birlikte, ünlü ABD'li iktisatçı Prof.
Stiglitz, Adana'daki konuşmasında, Çin'in büyüme trendini nicelikten,
niteliğe doğru dönüştürdüğünü ve büyümesinin kalitesini arttırmaya
çalıştığını ifade etti.

Li Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptığı açıklamalarda, ekonominin 2015’te aşağı
yönlü büyük baskılar göreceğini ancak Çin’in sistematik finansal riskleri
olmayacağını ve “uygun” bir genişleme hızı temin etmek için büyümenin kalitesini
geliştirme arayışına gireceğini belirtti. Li’nin değerlendirmeleri, Çin’in 2014’te
yüzde 7.4’lük bir büyüme kaydederek 24 yılın en düşük genişlemesini
göstermesinden bir gün sonra geldi. Çin bu yüzyılda ilk kez hedefi yakalayamadı.

Aynı zamanda, 10 trilyon dolarlık ekonomi, gelirlerin yurtiçi hasıladaki sarsıntıyı
aşan şekilde artış göstermesi ile birlikte yeniden dengelenme sinyalleri veriyor.
Gelirlerdeki artış, tüketici harcamaları ve hizmet sektörüne destek sağlıyor.Li,
“Çin’in kentsel ve bölgesel kalkınma için oldukça fazla imkanı bulunuyor ve
yurtiçi talep büyük bir potansiyele sahip. Çin’in koşulları, gelişme
göstermeye devam edecek ve Çin, büyümesinin 10-20 yıllık sürede orta hızlı
bir tempoyu sürdürmesi halinde dünyaya daha fazla fırsat getirecek”
ifadelerini kullandı.

TCMB, 2015 yılının ilk 3 ayında, yıllıklandırılmış manşet enflasyonun seyrine bağlı
olarak, asli görevi olan 'fiyat istikrarı'nı ihmal etmediğinin altını çizerek yürümek
istiyor. Bu duruşa karşı çıkan taraf ise, manşet enflasyonun zaten çok hızlı
gerileyeceğini; bu nedenle, faiz indiriminde geç kalınmasının, Türk ekonomisinin
büyüme ve istihdam hedefleri açısından, özel sektör yatırımları açısından ve
ihracat açısından önemli bir fırsat döneminin kaçırılmasına sebep olacağını ifade
ediyorlar.

Şahsi fikrim, TCMB dünkü toplantıda 0,25 puan indirim kararı alabilirdi, ama,
Hindistan Merkez Bankası'nın 'tutucu' Başkanı Rajan'ın sürpriz indirim
kararı, indirimi 0,50 puana çekmiş olabilir. 2014 yılı ocak ayında yüzde 1.98,
şubatta 0.43 ve mart ayında 1.13 düzeyinde gerçekleşmiş olan aylık enflasyon
oranları yarıda kalır ise, mart ayı sonunda yıllık enflasyon 6,3'e inmiş olacak. O
halde, eğer 17 Mart dahil, TCMB 1 puan faiz indirir ise, politika faizi yüzde 6,75
olacak; 1,5 indirir ise yüzde 6,25. Bu durumda, 17 Mart dahil, kendimizi 1,5 puan
faiz indirimine hazırlayalım.

Bununla birlikte, başta Cumhurbaşkanımız Erdoğan ve Başbakanımız Davutoğlu
olmak üzere, Siyasi Erk TCMB'nin 0,50 puanlık faiz indirimi kesinlikle yeterli
görmedi ve en az 1-1,5 puanlık bir faiz indirimi beklediklerini hissettirdiler. Bu
durumda, TCMB Üst Yönetimi, yukarıdaki paragrafta belirttiğim ölçüde,
Türkiye'nin yıllıklandırılmış manşet enflasyonunda hızlı bir gerileme, fiyat istikrarı
açısından hızlı bir iyileşme gözlemler ise, anlaşılan o ki, Siyasi Erk, yaz ortası,
TCMB'nin politika faizi yüzde 6'nın altına, hatta yüzde 5'e çekmesini
bekliyor. Özel sektör yatırım harcamalarına ciddi bir hareketlilik kazandırmak
adına ve büyümenin 2015 yılında en az yüzde 4'ü yakalaması adına, Siyasi Erkin
TCMB ile 'fikirsel tartışması' aynı yoğunlukla devam edecek gibi gözüküyor.

Bu arada, Hindistan Merkez Bankası'nın geçen haftaki sürpriz faiz indirimi
sonrasında, Kanada Merkez Bankası da, petrol fiyatlarındaki şokun
enflasyonu aşağı çekeceğini ve ihracat, iş dünyası ve tüketici harcamalarını
da etkileyeceği gerekçeleri ile politika faizini indirdiğini açıkladı. Kanada
Merkez Bankası'nın bu kararı beklenmiyordu. Yani, Hindistan gibi sürpriz
oldu. Kanada'nın faiz indirim kararı, politika faizinin araç kiralamadan mortgage
oranlarına, her alanda referans faiz olarak alındığından hayli önemli. Kanada
Merkez Bankası, politika faizini Eylül 2010'dan bu yana yüzde 1 oranında
tutuyordu. En son faiz indirimi ise, Nisan 2009'dan gerçekleşmişti.


Siyaset ve iş dünyası, Kanada'nın en önemli ihracat maddesi ham petrol
fiyatlarının 107 dolardan 50 doların altına gerilemesinin etkisi ile baş etmeye
çalışıyor. Kanada MB'nin açıklamasında "Petrol fiyatlarının şoku, hem
enflasyonda aşağı yönlü risklere, hem de mali istikrara risk oluşturuyor. Faiz
indirimi bu risklere karşı alınan bir önlem ve ekonominin tam üretime dönmesini
sağlamak için atılan bir adım" ifadelerinin yer almasını göz ardı etmemek lazım.
Ülkeler, hızla büyüme ve deflasyon riskine yoğunlaşıyor. Herkes, enflasyon
riskinin hızla azaldığını düşünmekte. TCMB de, bu durumda, faiz indirimi
konusunda daha proaktif davranmaya yönelebilir.

TCMB üst yönetimi ve Para Politikası Kurulu (PPK) üyeleri der ki; "fiyat
istikrarı riski; yani, enflasyon riskiyle mücadele bizim için önceliğini
koruyor. Büyüme ve istihdama katkı sağlayabilecek para politikası
değişikliğini, enflasyon riskinin azalma derecesine göre ancak
gerçekleştirebiliriz". TCMB'nin bu görüşünü kimi iktisatçılar ve piyasa
profesyonellerinin desteklediği görülüyor. Siyaset Erki, kimi ekonomistler ve
piyasa profesyonelleri ise, 2015 ve 2016 için, öncelikli endişenin 'küresel
vasat büyüme' ve 'deflasyon' endişeleri olduğunu, dünyanın önde gelen pek
çok ekonomisi için, küresel petrol ve emtia fiyatları ışığında, anlamlı bir
'enflasyon riski'nden bahsetmenin mümkün olmadığını ifade etmekteler ve
bu nedenle, Türk Ekonomi Yönetimi'nin 2015 ve 2016 için, Türk ekonomisinin
büyüme performansını yüzde 3,5 ile 4 arasında tutacak ve istihdamı koruyacak bir
politika değişikliğine bir an önce gidilmesi gerektiğini ifade etmekteler. Yani,
ortada Türk ekonomisinin öncelikle ve risk algısına yönelik bir farklılık gözleniyor.

Bizim gibi 50'yi devirenler için iktisat, genç nesil için ekonomi alanının en kritik
noktalarından birisi, ülke ekonomisi bir sıkıntı veya kriz yaşıyor ise, bu sıkıntı veya
krizi atlatmak için uygulanması gereken programın, reçetenin, ilacın gecikmeden
uygulanmasıdır. Hastalık, yani ekonomik kriz ilerledikçe, derinleştikçe, sürecin
başlangıcında uygulanması halinde sonuç verebilecek ilaç veya tedavi, önlem
paketi, çok gecikerek uygulamaya kalktığınızda, beklenen sonucu veremeyebilir.
Bu nedenle, ekonomik darboğaz veya kriz başladığı anda, çok seri ve çok etkili
davranmak gerekir.

Hastalık başladığında, süreç acil bir antibiyotik tedavisi gerektirirken, aspirin ile
tedavi etmeye kalktığınızda, nasıl ki ateş kısmen düştüğünden, tedavinin sonuç
verdiğini sanıp, ardından hastayı "hastanelik" hale düşürürüz; aynı şekilde,
ekonomik kriz başladığında, "palyatif ", geçici pansuman tedbirler ile krizi
geçiştirmeye kalktığımızda, bu tablo daha ağır bir ekonomik daralma, daha ağır
işsizlik ve sonrasında alınan tedbirler ile, daha ağır bir yoksulluk bedeli ödenerek,
Allah göstermesin, kolun veya bacağın kangren olması nedeniyle kesilmek
zorunda kalınması gibi, ciddi bir bedel ödenerek ancak tedavi edilebilir.


Bu nedenle, ekonomik kriz başladığında, hükümetin, ekonomi yönetiminin tüm
kurumlarının, hızla sürece dahil olarak, müdahale ederek, 'etkili' tedbirler alması
gerekir. Ekonomik krizin boyutları ne kadar büyükse, alınacak tedbirin boyutlarını
da o derece büyük tutmak gerekir. Ekonomi çevrelerine ve piyasalara 'şok
tedavisi' uygulamak adına, para ve maliye politikası alanında alınan bu tür
geniş kapsamlı ve sert tedbirlere iktisat literatüründe 'bazuka etkisi'
(bazooka approach) diyoruz. Avrupa Merkez Bankası'nın 22 Ocak Perşembe
günkü 1,1 trilyon euroluk tahvil alım programı kararı, paketin büyüklüğü
itibariyle 'bazuka etkisi'ne örnektir.

2008 yılı sonbaharında, ABD kökenli uluslararası finans kurumu Lehman
Brothers'ın iflası ilan edildiğinde, ABD Yönetimi, küresel finans krizinin dalga
dalga, adeta ağır bir deprem sonrası kıyıları vuracak 'tsunami' gibi, Amerikan
ekonomisini ve sonrasında dünya ekonomisini nasıl vuracağını biliyordu. Çünkü,
ABD, 1929 Büyük Buhranı'nda, kriz patlak verdiğinde, ekonomik tedbirlerin geç
kalmasının bedelini, ağır bir işsizlik, yoksulluk ve sefaletle ödemişti; ilk etkileri 15
yıl, ikincil etkileri 30 yıl süren bir sefalet.

Bu nedenle, ABD Merkez Bankası (FED), ekim 2008'den aralık 2013'e kadar
devam eden bir parasal genişleme gerçekleştirdiği ve 3 aşamada piyasaya 3,5
trilyon doların üzerinde para bastı. Obama Yönetimi, aynı dönemde, ciddi kamu
alt ve üst yapı yatırımı harcamaları yapıp, özel sektörün harcamalarındaki
daralmadan kaynaklanan negatif etkiyi, kamu harcamaları ile telafi etmeye çalıştı,
kamuya geçişi personel aldı. Buna karşılık, Avrupa Birliği liderleri birbirine girdi ve
Almanya, küresel finans krizinden etkilenen ülkelere kan kusturdu. Önce İngiltere
isyan etti; ardından ciddi bedel ödeyen Akdeniz ülkeleri. Yunanistan'da en çok
oyu alan partiye hükümet kurdurtmadılar; demokrasinin beşiği Avrupa'da.

Avrupa Merkez Bankası Başkanı (ECB) Draghi, Lahey Adalet Divanı'nın ECB'nin
tahvil alım programının AB yasalarına uyumlu olduğuna dair kararı sonrasında,
1,1 trilyon euroluk tahvil programını açıkladı. Ama, hala Almanya 'bazuka etkisi'
konumundaki kararı eleştiriyor; yanlış olduğunu ifade ediyor ve söz konusu
paketin Euro Bölgesi'ni durgunluktan kurtarmasına yönelik umutları adeta
köreltmeye çalışıyor. Bu durumda, Almanlar ya 'kafayı peynir ekmekle yemiş
durumdalar'; ya da dünya ticaretinde ABD'nin arkasına düşüp, 3. sıraya
gerileyen Almanya, euro-dolar paritesini resmen 1,10 dolara kadar düşürüp,
öncelikle kendisine, ardından da Euro Bölgesi'ne küresel ihracat alanında
ciddi bir rekabet avantajı oluşturmaya çalışıyor.

TCMB üst yönetimimiz de, geçen haftaki Hindistan ve bitirdiğimiz haftaki Kanada
ve Danimarka merkez bankalarının faiz indirimleri ve ECB'nin 1,1 trilyon euroluk
paketi sonrası, şubat ayı toplantısını beklemeden, özellikle Türk ihracatçısının
rekabetçiliğine destek anlamında tedbirleri yoğunlaştırmalı. Ben, faiz kararı dışı
tedbirlerden söz ediyorum. Nitekim, ihracatçılara kullandırılan reeskont kredisi
hacminin artırılması kararı çok önemli. Ve, TCMB'nin 'bana artık euro
getirmeyin' kararı da önemli. Anlaşılan o ki, TCMB'nin proaktif kararları
gelmeye devam edecek.

Bu arada, İsviçre Merkez Bankası'nın, Euro-İsviçre Frangı kurunun 1,20 frankta
tutulmasını sağlayan 'müdahale kuru' uygulamasını kaldırmasının dedikodusu da
yürüyor. Bir dedikoduya göre Almanya yaptırdı, bir dedikoduya göre
ECB'den 1,1 trilyon euroluk paketin tüyosunu aldı ve Lahey Adalet Divanı
kararına da görünce, gereğini yaptı. Sözün özü, merkez bankalarının işi
daha da zorlayacak.

Benzer belgeler

ekonomi değerlendirme raporu

ekonomi değerlendirme raporu uluslararası finans kurumlarının beklemedikleri bir tırmanış oldu. Ekim, kasım, hatta aralık ayı analizlerinde, uluslararası finans kurumlarının raporları, euro-dolar paritesi için 1,10-1,07 aralığ...

Detaylı