KAYAKAPI`YA HAYAT VERENLER – 3
Transkript
KAYAKAPI`YA HAYAT VERENLER – 3
United Nations Educational, Scientific and Cultral Organization World Heritage Center Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü ARALIK 2013 MAYIS 2012 Sayı: 7 Sayı:2 Dünya Kültür Mirası Merkezi “YOLUMUZU”TEK PREMIUM HIZMETIN ADI... KAYAKAPI’DA BELİRLEDİK Y. Murat ÖZGÜÇ - Muammer SAK Doç.Dr. Neriman ŞAHİN GÜÇHAN TURİZM SEKTÖRÜNDEN KAYAKAPI NEDEN KAYAKAPI PREMIUM CAVES ÜRGÜP SEVDALISI BİZİM İÇİN NE DEDİLER?: DIANA PAUL EMITT’TE TURİZMCİLERDEN KUŞÇUOĞLU konağı’nın TOKER EVİ HİKAYELERİ 1: MAHALLEKAYAKAPI MUHTARLARI İYİ TURİZMMUHİTTİN PROJESİ ÖDÜLÜ KA-BA MİMARLIĞA EUROPA BAKIŞ AÇISI gelini VEZİR SUYU TAM NOT ALDI KAYAKAPI’DAYDI ▶▶Sayfa 2’de ▶▶ Sayfa 2 ▶▶Sayfa 3’te KAPADOKYA’DA YILIN EN KAYAKAPI’NIN ▶▶ Sayfa 3 ▶▶Sayfa 4’te KAYAKAPI PROJE ORTAĞIMIZ ▶▶ Sayfa 4-5 NOSTRA ÖDÜLÜ ▶▶Sayfa 4’te ▶▶ Sayfa 6-7 ▶▶Sayfa 6’da KAYAKAPI’YA HAYAT VERENLER - 3: ÖNEMLİDİR ? ZAHİDE (ÖZAŞIK) BAYRAKTAR ▶▶Sayfa 5’te ▶▶ Sayfa 8 ▶▶Sayfa 6-7-8’de 2 ARALIK 2013 Sayı:7 BİZİM İÇİN NE DEDİLER?: DIANA PAUL Oğuz ÖZDEM Kayakapı Basın Danışmanı Bayan Paul, Kapadokya’ya ilk gelişiniz mi? firler eskiden burada kimlerin yaşadığı ile ilgili de bir fikir sahibi Evet, ilk defa geliyorum. Her zaman gelmeyi çok istedim, derin oluyorlar. Bu yolla aynı zamanda da o insanları ve ailelerini onur- bir tarihi, eşsiz bir güzelliği olan bir bölge. landırmış oluyorsunuz. Bölgede nereleri gezip görme imkanı buldunuz? Kayakapı’da sizi en çok etkileyen ne oldu? Başta Göreme olmak üzere bir çok yeri gezdim. Vadilere, kilisele- Her şey! Evet her şey. İnanın olumsuz ve kötü söyleyecek tek bir re, peri bacalarına hayran kaldım ama benim için en önemli aktivite şey bulamıyorum. Yine de altını çizmek istediğim birkaç konu var. balonla uçmak oldu. Vadilere, peri bacalarına ve diğer Royal Balloon farkı ile yukarıdan bakmak harikaydı. Çok benzersiz bir duygu; bence her insan hayatında bir kez bu duyguyu yaşamalı. Otelimizle ilgili duygularınızı öğrenebilir miyim? Gelmeden önce nerede kalacağıma dair bir araştırma yapmıştım çünkü bu benim için çok özel bir seyahatti. İlk kez Türkiye’ye ve Kapadokya’ya geliyordum. “TripAdvisor’da” Kayakapı ile ilgili okuduğum yorumlar muhteşemdi ancak beni özellikle otelin tarihsel dokusu ilgilendirmişti. Mağaraları modern dokularla nasıl birleştirdiğinizi, birbirine adapte ettiğinizi görmek istedim, onun için tercihim Kayakapı Premium Caves – Cappadocia oldu. Gelip gördüğümde yazılanların az bile olduğunu fark ettim. Gerçekten de bu özel yerde her adımda tarihi hissediyorsunuz. Evlere, eskiden burada yaşayan sahiplerinin adlarının verilmesi çok iyi düşünülmüş bir detay. Böylelikle konaklamaya gelen misa- Öncelikle tarihsel doku ve modernist yaklaşımın sentezi inanılmaz güzel olmuş. Sonra çalışanlar çok arkadaşça ve candan. Özellikle Misafir İlişkileri departmanı bizlerle çok ilgiliydi. Gelmeden önce defalarca mail ortamında yazıştık. Bana burası hakkında çok özel bilgiler verdiler. Çalışan herkes geldiğim andan itibaren, beni kendi evimdeymiş gibi hissettirmek için ellerinden geleni yaptılar. Sonra odaları dekore etme şekliniz inanılmaz. Geleneksel dokuyu koruyarak modern tarzda eşyalarla desteklemek büyük bir sanatkârlık işi, bu nedenle de burada çalışan sanatkârları da kutlamak istiyorum çünkü sadece eşyalar değil, ahşap doğramalara, duvardaki taşlara, kemerlere büyük bir usta eli değdiği bir gerçek. Kısaca her şey olağanüstü. Bölgenin gizemini ve güzelliğini otele taşımayı başarmışsınız. Sizleri gönülden kutluyorum. Kesinlikle ileriki bir tarihte yeniden geleceğim. 3 ARALIK 2013 Sayı:7 KAYAKAPI HİKAYELERİ 1: VEZİR SUYU Nevşehirli Damat İbrahim Paşa (1660-1730) Padişah 3. Ahmet Saltanatında (9 Nisan 1718-1 Ekim 1730) tarihleri arasında 12 yıl vezirlik yapmıştır. Vezirliği döneminde doğduğu yer olan Muşkara’nın, Nevşehir olması için verdiği emir sonrasında ne olup bittiğini yerinde görmek için Nevşehir’e gelmişti. Muşkara, Nevşehir olunca çehresi değişmiş, etraftan ve uzak vilayetlerden toprak ve iskân verildiğini duyan Müslüman veya Gayrimüslim pek çok aile buraya akın etmişti. Hızla büyüyen Nevşehir, idari mekanizmaları da bünyesine toplamaya başlamıştı. Bilindiği gibi Nevşehir o yıllarda idari olarak Niğde’ye bağlı idi, adli meseleler ise bir sancak konumunda olan Ürgüp’te görülmekte idi çünkü Kadı orada oturmaktaydı. Bu konumun Nevşehir’in gelişmesine bir engel teşkil edeceğini bilen İbrahim Paşa, Kadılık makamını Nevşehir’e aldırmış, bununla da kalmayarak halkın yoğun akışını sağlamak için haftanın iki günü Pazar kurulmasını emretmiş ve bunu bir yazılı padişah fermanı ile tescillemişti. Kadılık makamının Nevşehir’e aktarılması nedeniyle cazibesinin kaybolacağına inanan ve bu durumdan pek hoşlanmayan Ürgüp halkınının gönüllerini almak için Damat İbrahim Paşa Ürgüp’ü ziyaret etmek istedi. O yıllarda Ürgüp’ün en önemli sorunlarından biri kuşkusuz su sıkıntısıydı. Suyu dereden alıyorlardı. Dereye yakın olan mahalleler için az sorun olsa da özellikle Kayakapı halkı için büyük bir sorundu. Bulunduğu konum itibarıyla deredeki suyun o noktaya nakli oldukça zor ve maliyet gerektiren bir durumdu, bu nedenle testilerle taşınması gerekiyordu. Evlerin büyüklüğü, yaşayan insan sayısı ve gereksinime göre günde birkaç kez o uzunca yol kadınların omuzlarında, ellerinde, varsa merkep sırtlarında evlere taşınıyordu. Bu şekilde taşınan suyun da evler için ne kadar değerli olduğu malumdur. Paşa’nın Ürgüp’ü ziyaret edeceğini öğrenen Ürgüp halkı kalabalık bir heyetle onu karşılar. Heyet mahalle arasından merkeze doğru ilerlerken bir olay, Paşa ve yanındakilerin dikkatini çeker. İki kadın yüksek sesle birbirleriyle tartışmaktadırlar. Paşa, yanındakilerden bu kavganın nedenini öğrenmelerini ister. Görevli memurlar meseleyi öğrenip gelirler ve “Paşam, mesele şu ki kadınlardan biri diğerinden iki testi ödünç su almış ve uzun süre suyu geri vermemiş, kavganın sebebi bu” der. Paşa hayretler içinde “yahu nasıl olur su için kavga mı edilir yoksa burada su yok mu?” diye Ürgüp’ün ileri gelenlerine sorunca onlar da yıllardır yaşadıkları su sorunundan bahsederler. Ürgüp’te bir süre incelemelerde bulunan Paşa ve maiyetindekiler, akşam Kayakapı’da Davut Ağa’nın evinde konuk olur. Konak o dönemin en görkemli ve büyük konaklardan biridir. Yemeğin ardından içilen kahvelerden sonra Paşa, oradaki eşraftan su meselesinin iç yüzünü öğrenmek ister ve yakınlarda su olup olmadığını sorar. Onlar da “Kavak köyünde su var ama oradan da getirmek hayli müşkül ve masraflı” der. Paşa bunun üzerine Ürgüp tarihine altın harflerle geçecek şu sözü söyler. “Peki sarı liraları oraya kadar uç uca eklesek yine mi müşküldür suyu getirmek?” Ürgüp halkı oldukça sevinir bu duruma. Her ne kadar Kadılık Oğuz ÖZDEM Kayakapı Basın Danışmanı makamı gittiyse de onun yerine belki çok daha elzem olan su gelecektir. Nitekim bir süre sonra İstanbul’a dönen Paşa’nın gönderdiği fermanla su getirme çalışmaları başlar. Kayalar oyularak, yeraltı tünelleri açılarak, savaklar oluşturularak su getirilir Ürgüp’e. İşin belki de en önemli detaylarından biri şu ki; Paşa Kayakapı’da evinde kaldığı aileyi yani Davut Ağaları unutmamış ve onlara özel bir jest yaparak herkesten farklı bir masralık, (masra: döneme ait halk arasında kullanılan bir sıvı ölçüsü) tahsis eder ve bunu da bir fermanla imzalayıp mühürleyip gönderir. Davut Ağa bu olaya o kadar sevinir ki, böyle büyük bir olayı herkese sergilemek için bahçesine bir havuz yaptırır. O dönemde Kayakapı’daki tek havuzlu evdir ve o havuz tüm mahallenin imrenerek baktığı bir yer olmuştur. Paşa’nın gönderdiği ferman, Davut Ağa ailesinin en değerli eşyası olarak yıllarca evlerinin duvarını süslemişti. Yıllar yıllar sonra, Davut Ağanın torunlarından Mehmet Cazgır, ailesinden kalan bu fermanı damadı Refik Çopuroğlu’na verir. Refik Bey de bu belgenin sadece kendilerinin için değil, Ürgüp tarihinin önemli bir belgesi olduğu düşüncesiyle, Ürgüp Belediyesi’ne teslim eder. Bir zamanlar Damat İbrahim Paşa’yı konuk eden ve onun iltifatına mazhar olan Davut Ağa Konağı, 2013 yılı itibarıyla gördüğünüz gibi acınacak halde. Ancak çok değil kısa bir süre sonra, Kayakapı Projesi kapsamında eski gösterişli günlerine geri dönecek ve belki de bu kez devletin en üst kademesindeki konuklarını yıllar sonra tekrar ağırlayacak. 4 ARALIK 2013 Sayı:7 MUHİTTİN TOKER EVİ Oğuz ÖZDEM Kayakapı Basın Danışmanı Kayakapı: hemen herkesin yüreğinde birtakım duygular çağrıştıran bir Kapadokya gerçekliği! Doksanlı yıllara kadar bu duygularla gelindi. Nice güzel insanlara barınak olmuş bu mahalle, Kentsel Sit Alanı olması nedeniyle bakım ve onarımının yapılamaması, olumsuz doğa şartları ve yerleşim alanlarının değişmesi nedeniyle Ürgüp’ün en güzel manzarasına ve havasına sahip olsa da ne yazık ki yok olmak üzere terk edilmişti. Şu dünyada, konumlarıyla ilgili öyle ilginç yerler vardır ki üzerinde yaşanan iyi ya da kötü olaylar nedeniyle insanın aklına mıh gibi çakılır kalır ve ne zaman o ismi duysanız önce aklınıza o olay gelir. Malazgirt, Çubuk ve Mohaç; artık bir yerleşim yeri olmaktan çok yüzyıllar önce üzerinde yaşanan savaşlarıyla kazınmıştır aklımıza. Lozan, Mudanya ve Sevr ise yapılan antlaşmalarla. Özetle, dünya üzerinde birçok yer, tarihteki özellikleriyle insan beynine kazınmıştır. Bu bir yönden olumlu bir imge gibi görülse de diğer yandan insana yaşattığı acı duygular nedeniyle hüzün verir. Kayakapı, benim ve benim gibi düşünen pek çok kişi için de benzer duygular yaşatan bir yerdir. Çok eskiye dayanan tarihsel gelişim süreci bilinmemekle birlikte, son yüzyıl içinde yaşanılan gelişmelere baktığımızda, bulunduğu yer ve zemin nedeniyle, üzerinde yaşamın artık olanaksız olduğu ve bu nedenle terk edilmesi gereken bir afet bölgesi olarak tanımlanan ve yüzyıllarca bir yaşam olanı olarak, nice hayatlara barınak olan bu mahalle, yalnızlık ve terk edilmişliğe mahrum edilen bir yer olarak yerleşmiş beyinlerimize. Metruk ve bakımsız... Sürekli doğa ve özellikle insan eliyle erozyona uğrayan, adeta can çekişen bir anıtsal yapılar topluluğu. Her sokağında, her binasında yüzlerce hayata şekil vermiş, acıların, neşenin, hüznün, sevginin harmanlandığı ama bulunduğu coğrafik konumu nedeniyle daha fazla yaşamanın mümkün olmadığı, bu nedenle terk edilmeye mahkûm bırakılmış bir mahalle. Kayakapı ile ilgili önemli bilgiler alabileceğiniz yerlerden biri Ürgüp Muhtarlar Derneği. Derneğin adeta beyni, herkesin “Samur” olarak bildiği Muhtar Mustafa Sepet’in yanına Kayakapı’da yaşayan ve isimleri yaşadıkları evin duvarlarına asılarak ölümsüzleştirilen şahıslara ait bilgiler almak için gidiyorum. Kendisi “beni boş ver, asıl bilgileri alacağın kişiyi çağırayım, sen ona sor ne soracaksan, ben de ondan öğreniyorum her şeyi,” diyor ve beş dakika geçmeden Naci Abi geliyor lokale. Bu sayıdaki konuğumuz, bu olaylara vakıf, hayatının uzunca bir bölümünü Kayakapı’da geçirmiş, baba ocağı dediği Toker Evi’nde büyümüş bir Ürgüplü: Naci Toker. Ürgüp’ün Naci Abisi. Namı diğer Briketçi Naci. Gerçek bir Kayakapı bilirkişisi. Kayakapı’nın bir ucundan diğer ucuna kadar tek tek evlerin sahiplerini sayıyor bize. 1933 Ürgüp doğumlu olan Naci Toker’in 3 kızı var; bir tanesi Kayseri’de diğer ikisi Ürgüp’te yaşıyor. İnsanı rahatlatan huzur veren bir sakinliğe sahip Naci Toker. Yüzünde yaşanmış acılardan, çekilmiş sıkıntılardan çok, hayatında birçok şeyi düzene koymuş, tevekkülü rehber edinmiş Anadolu insanının, herkesi “iyi insan” gören yaklaşımı, yanlış olana bile “bu onun bakış açısı” diyebilecek kadar olgun ve saygın bir Ürgüp Beyefendisi. “Kayakapı’daki Toker evi sizin miydi Naci Abi?” diyorum, “Evet, orası benim dedem Mehmet Toker’e aitti. Rahmetlik dedem imammış ama şimdiki gibi değil tabi ARALIK 2013 Sayı:7 5 o zamanki durum, variyet yok, öyle ahım şahım gelir yok, köylere buğday arpa karşılığı gidermiş imamlığa. Dedem rahmetli olduktan sonra oradaki ev amcam Kunduracı Mehmet Toker’e kalıyor, ben de orada o evde doğdum büyüdüm, 1933-1965 yılları arasında tam 32 yıl orada yaşadım. O zamanlar iki tane okul vardı Ürgüp’te biri Zafer Okulu, diğeri ise İnkılap Okulu. Ben ikisinde de okudum. İskândan önce oradan ayrıldık, Ürgüp merkeze indik. Kahvecilik ve briket satışı yaptım, emekli oldum sonra.” dedi. taş üzerinde taş da kalmayacaktı, zaten pek de bir şey kalmamıştı, çünkü buranın taşları “Esbelli Taşı” denilen çok kıymetli bir taş. Oteller, pansiyonlar, villa tipi evlerin yapımında kullanıldığı için söküp söküp götürdüler, korunaksız bir alan çünkü orası. Sonra belediye orayı kamulaştırarak, büyük bir firmaya ihale etmiş, onlar da bir süre uğraştılar ama yapamadılar. Daha sonra da Mustafa Beyler almış, valla çok sevindim gözümüzün önünde çürüyüp gidiyor, gün be gün yok oluyordu.” “Kayakapı’nın sizin hayatınızda önemli bir yeri var yani” dedim. “Elbette!” dedi. “Şimdi bile hatırlıyorum o günleri, gerçi fakir bir mahalleydik, çoğu rençperdi mahalle sakinlerinin, her evde birkaç hayvanı olurdu, bahçelerimiz bağlarımız vardı onlarla meşgul olurduk, birkaç da esnaf vardı mahallede. Mahalle derken şimdiki gibi çoğunun birbirini tanımadığı bir mahalle değil tabii, herkes birbirini bilir adeta kocaman bir aile gibiydi, daha eskileri bilemiyorum tabii. Mesela Kayakapı’nın yukarıdan girişteki ilk ev Emine Aba dedikleri birine aitti ama ben kendini hiç görmedim, tanımadım. Bildiğim kadarıyla kimse de bilmiyor kimdir necidir ama orayı biz hep öyle Emine Aba evi diye hatırladık.” Baştan aşağıya doğru evleri ve sahiplerini sayıyor Naci Abi. “Boşaltılan evler için bir bedel ödendi mi? Mesela bazı kesimlerden tepki geliyor, yok paraya elimizden aldılar, şimdi olsa dünya para ederdi diye?” “Yok canım olur mu öyle şey, evet ödenen bedel bugüne kıyasla az, fakat şimdi dursaydı bilmem şu kadar ederdi demek yanlış çünkü eğer orası eski halinde kalsaydı zaten beş para etmez, kimseye de satamazdınız. Tamir edilemeyen, bakımı yapılamayan, içine girilemeyen yeri kim ne yapsın. Çok değerli olsaydı zamanında boşaltılmazdı, belediyenin sonradan yaptığı değişiklikle düzene girdi orası. Yer de mülk de zaten belediyenin, karşı çıkan bir kesim var tabii, o da onların özel meselesi, bir şey diyemem ama ben ve benim gibi düşünen, eski hali ile şimdikini karşılaştıran pek çok insan, Ürgüp’ün tepesinde virane gibi duran o yerlerin bu günkü duruma gelmesinden çok memnun.” “Camimiz küçük ama bize yetecek durumdaydı ve sürekli hocası vardı. Önünde de musalla taşı vardı ama şimdi yok herhalde o taş. Cenazeleri şimdiki Turban Oteli’nin olduğu yerde mezarlık vardı oraya defnederdik. 1965’den sonra yavaş yavaş insanlar terk etmeye başladı mahalleyi, çünkü tehlikeli olmaya başlamıştı. Neredeyse mahallenin yarısı iskândan önce terk etmişti orayı. 80’den sonra da yeni evler yapılınca kalanlar da terk etti mecburen.” Bu noktada duraklıyor Naci Abi. Belli ki o yıllara gidiyor, arkadaşları, komşuları, tanıdıklar geliyor aklına, insana huzur ve güven veren sakin halini hiç bozmuyor ellerini önüne bağlıyor ve öylece kalıyor bir müddet konuşmadan. Ben de sormuyorum bir şey ama bu halini ölümsüzleştirmek için bir fotoğrafını çekmek geliyor içimden. “Bir de arkadaşlarımla birlikte hepimizi birden çek Oğuz Bey, kim öle kim kala hatıra olsun” diyor ve çekiyorum. “Peki, terk ettikten sonra ne oldu insanlar oraya neden sahip çıkmadı, korunabilirdi mesela?” diyorum. “Korunsa iyi olurdu tabii ama Sit Alanıymış dediler, çivi bile çakılmasına izin verilmedi, tadilat yapılamadı öyle olunca, bakımsızlıktan çürüdü kayaları, kapı ve pencereleri. Ta ki Ürgüp Eski Reisi Bekir Ödemiş yeni düzenleme yaptırana kadar. Allah razı olsun öyle olmasaydı şimdi Kapadokya değişiyor, değişirken gelişiyor da, bu gelişim aynı zamanda tüm dünyadan da izleniyor. Gelişime kapalı kalmayan, sergilenen güzellikleri fark eden, çağdaş yaşamı benimseyen, tek pencereden değil birçok açıdan bakarak olayları değerlendiren Naci Toker gibi Ürgüplülere teşekkür ederiz. 6 ARALIK 2013 Sayı:7 KUŞÇUOĞLU KONAĞI’NIN GELİNİ Oğuz ÖZDEM Kayakapı Basın Danışmanı Kuşçuoğlu Konağı Kayakapı’nın en güzel konaklarından, ne- ta yaşamını sürdürmüş. İki kez evlenen Sami Bey’in ilk hanımı Ha- redeyse Kayakapı ile birlikte anılan, zarif işçiliği ve heybetiyle nife Aliye Hanımdan 1 oğlu 3 kızı, daha sonra evlendiği eşi Pembe Ürgüp’ün simge yapıtlarından biri. Hanımdan da bir kızı olmuştur. Kuşçuoğlu adının Osmanlı Sarayına kadar dayanan bir hikâyesi var. Konağın en eski sahiplerinin sarayda kuşçubaşılık yaptığı rivayet edilir. Padişahların kuşlara olan sevgileri düşünüldüğünde, kuşçubaşılık sarayın en önemli hizmetlerinden ve makamlarından Zeliha (Nermin) Erkuş, Sami Beyin oğlu Agah Erkuş’un hanımı. Bundan sonrasını onun ağzından dinleyelim: “Ben 14 yaşında gelin geldim bu eve. Babamın tek kızıydım, ne yazık ki okula gidemedim. Çok küçük yaşta evlendirdi babam beni. biri olarak düşünülebilir. Birçok padişahın kuşlara olan düşkünlüğü bilinen bir gerçektir Evlenme hikayem de çok ilginçtir aslında. Kayınpederim Sami Er- ama özellikle Kanuni’nin gözdesi Hürrem Sultan’ın kuşlara mera- kuş, bir düğün sonrasında babamı evine kahve içmeye çağırır, ara- kı ve düşkünlüğü dillere destandır. Kuşlar için özel barınaklar ve larında iyi bir dostluk vardır. Babama evin bahçesinde bir bardak hastaneler yaptırmıştır. Aslen Ürgüplü olan Kuşçuoğulları, mem- süt ikram eder. İşte o süt benim evlenmeme vesile olan araçtır. leketlerinin en güzel yerine böyle bir konak yaptırarak taçlandır- Sohbet dönüp dolaşıp oğlu Agah’ın evlenmesine gelir ve babam- mışlar ailelerinin mesleğini. dan üstü kapalı da olsa beni oğluna ister. Babam o sütün hatırına Soyadı kanunu çıkınca da dede mesleğini anımsatsın diye Erkuş soyadını almışlar. Rahmetli Sami Erkuş, uzun yıllar bu konak- Zeliha ERKUŞ “babası iyi olanın oğlu da iyidir” düşüncesiyle beni hiç tanımadığı Agah’a verir. Ali Osman Çökek (Zeliha HanımIın ağbeyi)- gelin Zeliha Hanım’ın kızı Ayşen-Zeliha Hanım’ın babası Ahmet Çökek 7 ARALIK 2013 Sayı:7 Agah Bey o sıralarda İstanbul’daydı, orada iş kurmuştu, henüz askerliğini de yapmamıştı. O, on yedi, ben on dört yaşımdayken evlendik. Unutmadan söyleyeyim o zamanlar öyle şatafatlı arabalar falan yoktu. Bir jeep ile getirdiler beni buraya.” “İşte şu odaya gelin geldim” diyerek konağın üst katındaki odayı (bugün Kuşçu Divan) gösterdi Zeliha hanım. “Aslında bu evde çok da fazla kalmadık fakat hemen hemen her yıl birkaç ay gelip burada yaşardık.” Allah var, küçük yaşta olmam nedeniyle çok fazla iş bilmezdim ama eşim bana çok yardımcı oldu. Kapının hemen girişinde çok güzel bir asmamız vardı, hemen ilerisinde şimdi çok güzel olmuş ahırlar vardı. Ahırların sol tarafında sofa dediğimiz yatma odaları, onun da solunda ortasında tandırı olan mutfağımız vardı. Hemen hemen her şey olduğu gibi yapılmış, daha önce görmüştüm virane, yıkık, merdiven basamakları sökülmüş, tavanı çökmüş, ahşap malzemeleri çalınmış çok kötü bir durumdaydı. Yüreğim parçalanmıştı ama şimdi görüyorum ki benim gelin geldiğim evden daha güzel hale gelmiş burası. Allah sizden razı olsun, ellerinize sağlık, mahallemiz yeniden hayat bulmuş.” Zeliha hanım bir yandan binayı dolaşıyor ve her ayak bastığı yerde anılarını tekrar yaşıyordu. Eşinin zamansız ölüşünü, kayınvalidesinin hasta yataktaki halini, yaşanan acıları düşündükçe gözleri doluyor ve ağlamaklı oluyordu. Bir ara rahmetli annesini hatırladı. Gözleri görmüyordu ama doğuştan kör değildi. Cahilliğin verdiği bir acı olaydı kör olması. Çektiği baş ağrılarından kurtulmak için kafasının bir yerini kazıyarak kuş tüyü ile sürdükleri asitli bir maddenin göz damarlarını yakması sonucu kaybetmişti annesi gözlerini. Acı dolu günlerden sıyrılmak istercesine “şu evde, konağın hemen sol yanındaki evi göstererek – burada İzzet halam otururdu. Çok muhterem bir kadındı. İstanbul’dan geldiğimiz zamanlar beni çağırarak bir bakraç yoğurt verir ve bunu Agah oğlum yesin derdi. Onun için de bizim için de ne kadar değerli bir hediyeydi ki o anlatamam. Evimizin karşısında bir teras gibi çıkıntı vardı, yanında da çeşme. Mahallenin kadınları genelde orada toplanır sohbet ederdik.” Evi dolaşırken hala onarım çalışmaları devam ediyordu. Onarımda çalışan genç çocuklar “Teyzeciğim nasıl buldun evinizin yeni halini” dediler. Zeliha Hanım son bir kez baktı gelin geldiği eve. “Ne diyeyim oğlum ellerinize sağlık, her şey aynı olmuş gözümüz arkada kalmadı, ata yadigârımız yok olmaktan kurtuldu.” dedi. Arabaya binip Kayakapı’dan uzaklaşırken, yanımızda bulunan akrabaları da mihmandarımız olan Muhtar Mustafa Sepet (Samur) abimiz de oldukça duygulanmıştı. Allah uzun ömür versin Zeliha Abla. 8 ARALIK 2013 Sayı:7 KAYAKAPI’YA HAYAT VERENLER – 3: ZAHİDE (ÖZAŞIK) BAYRAKTAR (İnşaat Teknikeri) ARALIK 2013 Sayı: 7 Sayın Bayraktar öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz? 8 Kasım 1985 Ürgüp doğumluyum. İlköğrenimimi Ürgüp Mehmet Diker ilkokulunda, orta ve lise öğrenimimi Ürgüp Kız Meslek Lisesi el sanatları bölümünde tamamladım. Liseden sonra 2 yıl Ürgüp Anadolu Meslek lisesinde restorasyon eğitimi aldım. Okulu bitirdikten sonra Muğla Milas Sıtkı Koşman Meslek Yüksek okulunda Restorasyon Bölümünü okudum. Eğitimimi tamamladıktan sonra Uçhisar’da bir otelin yapımında 2 yıl tekniker olarak görev yaptım. 2010-2011 yılında Dinler Otel’de resepsiyon görevlisi olarak çalıştım. Kayakapı projesine nasıl dahil oldunuz? Bilindiği üzere uzun süre ara verilen Kayakapı Projesi, 2011 yılında Kayakapı Kültürel ve Doğal Çevre Koruma ve Canlandırma Projesi adı altında Dinler Turizm ve Mustafa Dinler Bey tarafından devralındı. Kendisi benim restorasyon bölümü mezun olduğumu, dolayısı ile bu projede daha yararlı olacağımı düşünerek, beni bu projeye dahil etti. Tekniker olarak daha önce başka projelerde de görev almıştım ancak itiraf etmeliyim ki, bırakın Türkiye’yi dünyanın gözünün üzerinde olduğu bu denli büyük ve devasa bir projede yer almak beni hem çok gururlandırdı hem de oldukça korkuttu. Neydi sizi korkutan? Her şeyden önce projenin büyüklüğü ve büyüklüğünden doğan sorumluluktu. Üstesinden gelebilmek, hem bilgi ve beceri hem de cesaret ister. Yapılacak en küçük bir yanlışlığın nelere mal olacağını düşünmek bile uykuların kaçmasına yeterlidir ancak benim şansım, hem benim bu işi başaracağıma inanan bir yönetici kadrosunun olması hem de bölgede isim yapmış; Aysun Toprak, Nazife Gürlek, İrem Kayabaşı ve Ülkünur Demir gibi tanıdık ve işlerini çok iyi yapan mimar arkadaşlarımın olmasıydı. Bir diğer şansım da ODTÜ Mezunu, Harita ve Kadastro teknikeri, Fotogrametri uzmanı Şinasi Kılıç gibi bir hocanın yanında çalışacak olmamdı ki, kendisinden on gün boyunca yoğun “total station” eğitimi aldım. İşe başlamadan önce onlarca bilgilendirme ve eğitim toplantıları yapıldı. Konusunda uzman mimar ve teknik kadro bu toplantılarla bizlere yön verdiler ve yapılacak işlerle ilgili talimat ve yönergeler hazırladılar. Bir yandan eğitim ve bilgilendirme toplantılarıyla teorik bilgilerimizi artırırken diğer yandan saha ile ilgili ön etüt çalışmaları yapıyorduk. Fiilen işe başladığınız tarihten bu yana yapılan çalışmaları değerlendirir misiniz? 2011 Nisan ayından itibaren bizzat arazi üzerinde çalışmalara başladım. Kayakapı teknik olarak harita üzerinde parsellere ayrılarak numaralandırıl- Kayakapı Turizm Yatırım Tic. A.Ş. İmtiyaz Sahibi Yakup DİNLER - [email protected] Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Oğuz ÖZDEM - [email protected] Yayın Kurulu Doç. Dr. Neriman ŞAHİN - Dr. Yusuf ÖRNEK Grafik Tasarım www.canfarkajans.com Fotoğraflar Özkan KOSLUOĞLU - İlker KATIK Kürşat ACAR - Yasin REÇBER - Faruk ÖZZENGİN Baskı İrtibat Kayakapi Premium Caves - Cappadocia Kayakapı Mahallesi, Kuşçular Sokak No:43 50400 Ürgüp / Nevşehir [email protected] - www.kayakapi.com Telefon: +90 384 341 88 77 - Faks: +90 384 341 25 77 www.facebook.com/KayakapiPremiumCaves United Nations World Heritage Center Oğuz ÖZDEM Kayakapı Basın Danışmanı mıştı. Her bölümün içinde yer alan çalışma noktaları belirlendi. 3. Parselden 20. Parsele kadar olan alan, 3 bölgeye ayrıldı. Bu üç bölge, 3 mimar arkadaşımıza verilerek herkes kendi alanında çalışmalarına başladı. Ben numaralandırılmış bu bölgelerden İlk olarak, 3-4-5-6-7-8-10-11-13-14-15-16-17-18-19-20 numaralı parsellerin rolöve ölçümlerini yaptım. Dolayısı ile 3 ayrı bölgede 3 değişik mimar arkadaşımla birlikte çalışma olanağı buldum. Ölçüm işleri tamamlanınca, ustalarla birlikte proje takibini yürüttüm. Benim için işin en kritik yanı da burasıydı. Oldukça dikkat ve özen gösterilmesi gereken bir noktadır çünkü. Ustalar işe başlamadan önce çalışma noktalarının aplikasyonu (yani koordinat noktalarının harita üzerindeki uygunluğunu) belirlemek gerekiyor. Bu çok ince ve hassas bir çalışmadır. Kimin hangi noktalar arasında çalışma yapacağı, kemer yapımlarının hangi noktalar arasında olacağı, kısaca her adımın planlanma noktasıdır bu aşama. Bir yandan bu çalışmalar yürütülürken zaten engebeli olan arazi üzerinde kot verilecek yerleri “nivo” ile tespit ederek kot farklarını da belirliyorduk. İşe başladığım tarihten bu ana kadar 30 küsür ay gibi bir zaman geçmiş. Daha dün gibi fakat ilerledikçe ve yaptığımız çalışmanın doğru sonuçlarını aldıkça duyduğumuz sevinç ve gurur, tüm yorgunluk ve stresimizi alıp götürüyor. Bölgenin bir insanı, bir Ürgüplü olarak, değişik çevrelerden olumlu ya da olumsuz tepkiler aldığınız oluyordur. Nasıl eleştiriler alıyorsunuz? Tabii ki işin içinde biri olarak, bulunduğum her ortamda Kayakapı konusu geçiyor. Şunu hemen belirtmeliyim ki, birkaç kişi dışında projeye karşı olan insan yok. Onlar da bir şekilde istimlâk veya hukuki noktada sorun yaşamış olanlar. Bir de bölgenin tamamının müze olmasını düşünen kesim var ama yapılabilirliği olsaydı 1980 yılından bu yana bu yönde bir çalışma olurdu. Böyle geniş, doğa ve insan tarafından sürekli yıpranan bir alanın müze olarak korunabilmesi çok ama çok zor. Halkımızın ve ziyarete gelenlerin büyük bir bölümünden çok güzel ve olumlu tepkiler alıyoruz. Bu da bizim doğru bir iş yaptığımızı gösteriyor. Siz bir teknik insan olarak projenin tamamına baktığınızda nasıl bir Kayakapı görüyorsunuz, proje tamamlandığında insanlar ne görecekler? Aslında şu an bile bakıldığında projenin tamamı ile ilgili bir fikir edinmek mümkün. Bakınız proje faaliyete geçeli sadece 2,5 yıl olmuş. Keşke ilk ele alındığında aksilikler olmasaydı da proje devam etseydi şimdi Ürgüp tam anlamıyla bir “ dünya kenti” olacaktı. Hatırlıyorum da okul yıllarımda bile Kayakapı ile ilgili endişelerim vardı. Böylesine muazzam bir alan ne olacak? Çürüyüp yok mu olacak? İnsanlar ve zaman her gün bir şeyler çalıp götürüyor bu tarihi mekândan. İçerisinde adı tarihe mal olmuş, konakları, kilisesi, hamamı, çeşmeleri var. Belki sadece kilisesi ve Aziz Yuhannes’in yaşadığı mekân zaman zaman ziyaret ediliyor, kalan yerler gün be gün eriyip yok oluyor. Birilerinin bu gidişe dur demesi gerekiyordu, işte o da oldu. Ben inanıyorum ki, proje tamamlandığında herkes muhteşem bir manzara ile karşılaşacak. Dediğim gibi şimdi bile bitmiş olan ilk etabı görenler, özellikle de geçmişteki halini bilenler takdir ve teşekkürlerini iletmeden geçmiyorlar. Proje içindeki tarihsel mekânlarla ilgili endişesi olanlar için de hemen belirtmek isterim ki, bu proje salt yüklenici firmanın inisiyatifinde yürütülen bir proje değildir. Mülkiyet Ürgüp Belediyesi’nin dolayısı ile de Ürgüp’ümüzündür. Proje, her aşamasında sorumlu kurulların ve denetim elemanlarının raporlarıyla ilerlemektedir. Tescilli yapılar proje içerisinde ayrı bir değerlendirmeden geçmektedir. Onlar hep tarihin bize mirası olmuştur ve öyle de kalacaktır. Sadece dört duvarı kalmış bir hamamın, bir caminin bir konağın yeniden faal halde kullanıma ve ziyaret açılmasından kim memnun olmaz ki! Son olarak şunu söylemek isterim ki, proje ile ilgili fikir edinmek isteyen herkes sadece adını okuyarak bile projenin bütünü hakkında yargıya varabilir. Projenin adı her şey olabilirdi ama seçilen isim “KAYAKAPI KÜLTÜREL VE DOĞAL ÇEVRE KORUMA VE CANLANDIRMA PROJESİ”. Sanırım tüm anlattıklarımızın özü bu isimde gizli.
Benzer belgeler
kapadokya`nın - Kayakapi Premium Caves
United Nations Educational, Scientific and Cultral Organization
DetaylıKAYAKAPI`YA HAYAT VERENLER – 2
United Nations United Nations Educational, Scientificand andCultral Cultural Organization Educational, Scientific Organization
Detaylı