12 yıl atatürkün doktorları arasında vazife aldım
Transkript
12 yıl atatürkün doktorları arasında vazife aldım
12 YIL ATATÜRK’ÜN DOKTORLARI ARASINDA VAZİFE ALDIM BAKİ SARISAKAL 12 YIL ATATÜRK’ÜN DOKTORLARI ARASINDA VAZİFE ALDIM On İki Yıl ATATÜRK’ÜN Özel Kulak Burun Boğaz Doktorluğunu Yapan Eski Ordu Milletvekili Ziya Naki Yaltırım’ın Anlattıkları Dr. Ziya Naki’ye “ ışık “ manasına gelen Yaltırım soyadı, bizzat Atatürk tarafından verilmiştir. Dr. Yaltırım’la Belediyedeki evinde karşı karşıyayız. Doktor, Atatürk’e ait hatıralarını anlatırken, yaşlarla dolu gözlerini, cama doğru çevirerek gizlemeğe çalışıyordu. Anlatmaya başladı: “ Kalbimizde ebediyen yaşayacak olan Büyük Ata’nın Türk Ulusuna verdiği enerji neticesi istediği ve beklediği gibi dünyanın en büyük milletleri arasına eşit haklarla katıldığımız ve dünya mukadderatı hakkında fikrimizin alındığı bugünde Onun büyüklüğünü, ileri görüşünü bir kat daha takdir ederek 14’üncü ölüm yılında Onu hûşû ve saygı ile anarken kendilerine ait pek çok hatıralarım arasında ilk tanımak şerefine nail olduğum gün ile, yaptığım birçok tedaviler arasında büyük takdir ve iltifatlarına nail olduğum iki enteresan tedaviye ait hatıramı anlatayım: Cumhuriyet Gazetesi Muhabiri Dr. Ziya Naki Yaltırım’la Sene 1926 Haziran’ının başı, Balıkesir’de Kolordu ve Memleket Hastaneleri Kulak Mütehassısı bulunuyorum. O esnada Gazi, Bursa’da bulunuyorlar. Kulaklarından rahatsızlanmışlar, ilk olarak Bursa’da ki arkadaşımız Şefik İbrahim Bey, arkasından İstanbul’dan Profesör Sani Yaver Bey çağrılmış. O sırada Bursa’da Gazi’nin yanında bulunan Kolordu Kumandanım Ali Hikmet Paşa’dan aldığım bir telgraf emri üzerine ben de acele Balıkesir’den Bursa’ya geldim ve hemen Ali Hikmet paşa’yı gördüm. Gazi’nin kulağından rahatsız olduğunu, tedavisi için çağrıldığımı, hemen Başyaveri görmemi söylediler. Vakit akşamüstü. Başyaveri ziyaret ettim. Bu gün tedavinin yapıldığını, yarın saat 9’da Sani Yaver Beyle beraber huzurlarına kabul edileceğimizi, istirahat etmemi söylediler. Ertesi sabah 9’a çeyrek kala Bursa’da Gazi Köşkü’nde Sani Yaver Beyle birleştik ve biraz sonra yatak odalarında bizi kabul buyurdular, muayenemizi yaptık, Sani Bey İstanbul’a dönecekler siz devam edeceksiniz buyurdular. Otomobillerle hareket ederek Mudanya’ya geldik. Avrupa Limanlarına gitmek üzere hazırlanmış olan seyyah sergi gemisi Karadeniz’e 6 Haziran’da bindik. Sergi gezildi ve öğle yemeği vapurda yendi. Bu esnada vapur Bandırmaya doğru yol alıyordu. Aynı gün Bandırma’dan trenle Balıkesir’e geldik. Balıkesir’de tedavilerine devam ettim. Balıkesir’den İzmir’e hareketlerinden bir saat evvel yaptığım son muayenede kulakları tamamıyla iyileşmişti. Çok memnun olarak İzmir’e hareket buyurdular. Bu seyahatleri. İzmir suikastına tesadüf eden seyahattir. İşte Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı ilk görüşüm ve ona ilk hizmetim böyle başlamıştır. Bu ilk görüş ve tedaviden sonra birkaç defa boğazlarından rahatsız olmuşlar. Rahmetli Ziya Nuri Paşa Hocamız ile Profesör Sani Yaver ve Taptas Beyler tedavi ve konsultasiyon yapmışlar. Sene 1932, İstanbul’da Haseki Hastanesi Kulak mütehassısıyım. Sabah saat 930’da mühim bir kulak ameliyatına yeni başlamıştım. Hastane Baştabibi Esat Bey ameliyathaneye gelerek Cerrahpaşa Hastanesinden Neşet Ömer Beyin telefon ettiğini, beraber Dolmabahçe Sarayı’na gitmek üzere şimdi beni almaya geleceğini söyledi. Biraz sonra rahmetli Neşet Hoca ameliyathaneye kadar geldi ve sabırsızlıkla ameliyatın neticesini bekledi. Rahmetli Neşet Hoca ile beraber Cağaloğlu’ndaki muayenehanesine uğrayarak lüzumlu muayene aletlerini aldım. Yolda kendileri vaziyet hakkında izahat verdiler. Birkaç gündür öksürük ve ses kısıklığı varmış: “ Siz kendisini evvelce bir kere tedavi etmişsiniz, sizi Balıkesir’de biliyormuş. Burada olduğunuzu bu hastalığı münasebetiyle birisi söylemiş ve sizi istemişler “ dedi ve “ Aman Ziya Be, çok hassastırlar, yormadan muayene ve tedavi edelim. “ diye hoca dikkatimi çekiyordu. Sarayda Gazinin çalışma odasının önündeki büyük salonda o vakit Sıhhiye Vekili olarak Refik Saydam sabırsızlıkla bizi bekliyormuş. Nerede kaldınız, çok beklettiniz, dedi. Ameliyatta olduğumu söyledim. Merhum Refik Saydam’da: “ Ziya çok dikkat et, boğazı fevkalâde hassastır, sonra çok ıstırap çekiyor “ dedi. Hep beraber huzurlarına girdik. Yanlarında Başyaver ve Hususi Kalem Müdürü hasan Rıza Bey vardı. Rahatsızlıkları hakkında kendilerinden icap eden malumatı aldıktan sonra muayeneye müsaade buyurmalarını rica ettim. Atatürk; Refik Saydam ve Neşet Ömer merhumlara; “ doktora boğazımın çok hassas olduğunu söylediniz mi? “ buyurdular, ben de: “Evet Paşam, müsterih olunuz, sizi yormamaya azami gayret edeceğim “ dedim. Muayenelerini yaptıktan sonra tedavi için ne düşündüğümü sordular. Dahilen alınacak ilaçlarla beraber mutlaka mevziî tedavi azlım geldiğini, bu suretle kısa zamanda geçeceğini söyledim. Arkadaşlarınız birçok defalar bu mevziî ilaç sürmeyi yaptılar, bu beni çok yoruyor, başka bir tedavi yolu yok mu, buyurdular. Müsterih olunuz, itimad buyurunuz Paşam, sizi hiç yormadan bu tedaviyi yapacağım, dediğim zaman dikkatle yüzüme baktıktan sonra, pekâlâ, hazırlayın, dediler. Lazım gelen ilaçlar eczaneden gelinceye kadar huzurlarında kaldık. İlaçlar gelince, boğazın hissini iptal edecek olanı beraber götürdüğüm bir pjivarizatöre boşalttım ve sürülecek ilacı da hazırladıktan sonra muayene edilecek sandalyeye oturmalarını rica ettim. Evvelce tedavi yapan arkadaşlarım klasik usulde portkotone sarılmış pamuğu uyuşturacak ilaca batırarak müteaddit defalar boğaza sokup çıkarmak suretiyle his iptal etmişler. Ben ise, fevkalâde hassasiyetlerini dikkat nazarına alarak pülvarizasyon ile bu işi daha mükemmel ve etraflı olarak temin ettim. Gazi hiçbir şey söylemeden ve konuşmadan gözleri ile fasılalı olarak yaptığım bu his iptal hareketini takip ediyor, bu değişikliğin ne netice vereceğini sabırsızlıkla beklediği halinden belli oluyordu. Boğazın uyuştuğuna iyice kanaat getirdikten sonra ilaca batırılmış portkotunu hançereye soktum ve lüzumlu yerlere temas ettikten sonra çıkardım. Gazi’de en ufak bir rahatsızlık hissi, şikâyet ve reaksiyon yoktu. Çünkü boğaz çok güzel uyuşmuştu. Oturduğum sandalyeden kalkarak geçmiş olsun Paşam dedim, Hayretle yüzüme bakarak: “ Nasıl ilaç sürüldü mü” buyurdular. “Evet, Paşam hepsi tamam “ dedim. Hayret ve takdirle elimi sıktılar, oturmak için yer gösterdiler ve emir buyurdukları kahvelerimizi içtik. Bu şekilde iki üç gün daha rahat bir tedaviden sonra tamamen iyileşmişlerdi. “ — Atatürk’e ait sayısız hatıralarınızdan birini nakleder misiniz? “ – Size ikinci tedavimden bahsedeyim. İstanbul’da Haseki Hastanesi’nde KulakBoğaz mütehassısıyım. Sabah saat 9,5. Kanlıca’da yazlık olarak oturduğum yalının kapısı çalınır. Bir polis memurunun beni görmek istediğini haber verdiler. Gelen memur, Vali Beyin acele telefonla görüşmek istediğini ve en yakın telefona kadar gitmemi rica ettiğini söyledi. Beraberce yakın olan iskeleye gittik. Vali Muhiddin Bey, Çankaya’dan Başyaver Bey sizinle görüşecek, şimdi telefonu oraya bağlayacaklar, kapatmayın, dedi ve aradan çekildi. Birkaç saniye sonra Başyaverle konuşuyoruz. Atanın rahatsız olduğunu, yarınki trenle Ankara’ya istediklerini, Cumhuriyet Bayramı merasimlerine ve balosuna iştirak etmek üzere elbise getirmemi de ayrıca emir buyurduklarını söyledi. Bu emir, Atanın ne kadar hassas, hatırşinas ve her şeyi teferruatıyla düşündüğüne bir misaldir. Ankara’ya çıktığım zaman, köşkün bir arabası beni istasyonda bekliyordu. Doğru köşke gittim ve derhal huzurlarına kabul buyurdular. Çok nazik olan Ata, ilk söz olarak: “ –Sizi rahatsız ettik, buraya kadar getirttik. Fakat çok müşkül bir durumdayım. Görüyorsunuz üşüttüm. Sesim birden çok kısıldı. Haydi, merasimi idare edeyim. Fakat, meclisin açılış günü bu sesle imkânı yok nutku veremem, başkasına da okutama. Ne yapıp yapıp sesi düzeltip beni bu üzüntüden kurtarınız, size güveniyorum. Hemen vakit kaybetmeden muayene ediniz, tedaviye başlayalım. “ buyurdular. Gece gündüz köşkte kalıyor, günde iki, bazen üç defa tedavi yapıyorum. 36 saat zarfında büyük salâh olduğundan 29 Ekim akşamı Cumhuriyet Bayramı şerefine kordiplomatiğe Ankara Palas’ta verilen ziyafeti ve gece de baloyu şereflendirdiler ve bol bol konuştular. Mecliste açılış nutkunun okunacağı 1 Kasım günü sabah muayenesinde boğazları çok iyileşmiş vaziyette idi. Fakat nutuk esnasında kısıklık yapmasından korkuyorlar ve bunu hiç istemiyorlardı: “ Aman doktor, bu tehlikeyi mutlaka sağlayacak tedbir düşünmeniz ve bulmanız lazım.” Dedi. Ben de: “ – Nutuk için içtima salonuna inmeden evvel boğazınıza bir atuşman yapar, bu işi emniyet altına alırız. “ diye kendilerine teminat verdim. Çok memnun ve müsterih oldular ve hakikaten nutka başlamadan Meclisin üst katındaki salonlarında bu atuşmanı yaptım. Ve aşağıya inerken bana da salona gelip dinlememi emir buyurdular. (O vakit mebus değildim) Üzüntüsünden kurtulmuş, tamamen müsterih nutkunun sonuna kadar bir kısıklık, gıcık yapmadan okudu ve alkış tufanı içinde kürsüden indi. Nutkun devamı müddetince benim çektiğim halecanı tarif edemem. Salondan yukarı çıkınca doktoru çağırın, demişler. Huzurlarına girince hakkımda sonsuz iltifatta bulundular. Ben de öyle tarihi bir günde Büyük Gazi’yi üzüntüden kurtarmak, nutkunu kendi ağzı ile okumak imkânını sağlamakla vatani ve mesleki vazifemi yapmaktan mütevellid büyük bir haz ve gurur duydum.1 1 Cumhuriyet 10 Kasım 1951, Sayı: 9796