Gençler ve Politik Katılım: Gezi Parkı Eylemleri`nde “Apolitik” Nesil

Transkript

Gençler ve Politik Katılım: Gezi Parkı Eylemleri`nde “Apolitik” Nesil
Gençler ve Politik Katılım: Gezi Parkı
Eylemleri’nde “Apolitik” Nesil
Bahar Tanyaş
Okan Üniversitesi, Psikoloji Bölümü
1.1.
Giriş
Gençlerin politik katılımı gerek Batı1 toplumlarında gerekse Türkiye’de
gündemde ve tartışmalı bir konu olmuştur. 2000’lerin genç nesilleri (özellikle
popüler söylemlerde) politik katılımları sınırlı ve önceki nesillerin aşina
oldukları politik süreçlere yabancılaşmış olarak resmedilmektedir (Benedicto,
2008). Çeşitli disiplinlerden ve farklı ülkelerden araştırmalar da gençlerin
politik katılımlarının ve politikaya olan ilgilerinin düştüğü yönünde bulgulara
ulaşmaktadır (ARI, 2008; Phelps, 2005; Pirie ve Worcester, 1998). Diğer
taraftan, kabaca otuz yıllık bir geçmişi değerlendirmemize olanak tanıyan
araştırma bulguları ve bu bulguların sonucunda ortaya çıkan gençlere dair
olumsuz algılar son yıllarda tartışmalı hale gelmiştir. Bu tartışmalarda politik
katılım, gençlerde sınırlı ya da eksik bir pratik olarak değil; değişen, dönüşen
ve farklı anlamlara bürünebilen bir olgu olarak ele alınmaktadır (Lüküslü,
2008; O’Toole, Marsh ve Jones, 2003; Sloam, 2007). Gençlerin
formel/geleneksel politik bağlılıklarının zayıfladığı; ancak bu durumun
bilinen/klasik biçimlerin dışında gelişen, günümüz toplumsal dinamiklerine
ve teknolojik gelişmelerine paralel politik yatırımlarla dengelendiği ileri
sürülmekte, apolitik gençlik söylemi eleştirilmektedir (Benedicto, 2008;
Norris, 2003).
Tüm bu tartışmalar süregiderken, Avrupa’da ve Türkiye’de son dönem sosyal
ve politik hareketlerde gençler etkin rol oynamış ve büyük ölçekli
protestolarda başı çekmişlerdir. Bu örnekler arasında Yunanistan’daki 2008
Gösterileri (Karamichas, 2009), İngiltere’deki 2010-2011 Harç Protestoları
26| Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015
(Ibrahim, 2011) ve Türkiye’deki 2013 Gezi Parkı Eylemleri sayılabilir. Bu
eylemlerin farklılıkları kadar önemli ortak noktaları da bulunmaktadır ve bu
noktalardan biri gençlerin politik sisteme -direkt ve zorlayıcı biçimlerdedirenerek (yeniden) müdahil olmasıdır. Bu noktada gençlik ve politik katılım
olguları, toplumsal ve akademik tartışmalara yeni şekiller vermeye
başlamıştır.
Türkiye’de apolitik gençlik söylemi 1980 sonrası dönemi işaret etmektedir. Bu
söylemin oluşmasında 80 darbesi ve sonrasındaki toplumsal ve politik inşanın
kritik rol oynadığı, 1970’lerde doğan ve zaman zaman “Özal çocukları” olarak
isimlendirilen darbe sonrası genç nesilden başlayarak bugünün gençlerini de
için alacak şekilde popülaritesini sürdürdüğü öne sürülebilir. Bu bağlamda,
Gezi Parkı Eylemleri (özellikle popüler medyada) şaşkınlık yaratmış, apolitik
gençlik söylemini sorgulanır hale getirmiş (Alev, 2013; Erkmen, 2013; Nigiz,
2013), bazı tartışmalarda bir “efsanenin” çöküşü olarak kutlanmıştır (Aytekin,
2013).
Bu makalenin amacı, tüm bu tartışmaların odağındaki apolitik gençlik
söylemini bu söylemin nesnesi olan kuşağın/bireylerin perspektifinden
değerlendirmektir. Bu bağlamda araştırma, gençlerin politik mi apolitik mi
olduğunu tespit etmeye çalışmamaktadır. Aksine çalışmanın bütününde,
politiklik/apolitiklik kavramlarını sabit, değişmez ve bireysel olgular olarak
ele alıp, belli kriterlere uygun olarak nicel ya da nitel olarak “ölçmenin”
sorunlu bir çaba olduğu varsayılmıştır. Bu nedenle araştırmanın merkezinde,
katılımcıların öznel anlayışları, bireysel duruşları, yatırımları ve karşı çıkışları
yer almaktadır. Araştırmada söyleme odaklanmak ve gençleri bu söylemi
değerlendirmeye davet etmek, toplumsal kurgularla bireysel anlatıların
kesişimini incelemek açısından avantajlar sağlamaktadır. Bu yaklaşım, tarihsel
ve sosyo-politik dinamiklerin bireyseli anlamlandırmadaki rolünü ve genç
bireylerin bu dinamikleri nasıl yeniden kurguladıklarını göstermesi açısından
önemlidir. Aynı zamanda, gençlerin politik ve apolitik kavramlarını nasıl
deneyimledikleri ve bu kavramlarla ilişkili olarak kendilerini ve ötekileri nasıl
konumlandırdıklarını anlamak için bir kaynak oluşturmaktadır.
Makalede sunulan veri, Gezi Parkı Eylemleri özelinde politik katılım ve
aktivizm olgularını inceleyen daha geniş bir araştırmadan seçilmiştir. Bu
sunum çerçevesinde temel olarak
“Gezi Parkı Eylemleri’ne
katılan/destekleyen gençler apolitik gençlik söylemini nasıl anlamlandırmakta
ve kendilerini/kendi kuşaklarını bu söylemle ilişkili olarak nasıl
konumlandırmaktalar?” sorularına cevap aranmaktadır. Makalede, öncelikle
araştırmanın analiz birimi olan apolitik gençlik söyleminin arka planını
değerlendirebilmek için yurt dışı ve yurt içi çalışma ve yaklaşımların
derlemesi yapılacaktır. Gençlik ve politik katılım olgularının nasıl ele alındığı
tarihsel ve karşılaştırılmalı olarak sunulacaktır2. Bunu takiben çalışmanın
yöntemi açıklanacaktır. Bulgular “Apolitik Nesil Gezi Parkı’nda” ana başlığı
altında dört ana tema merkezinde - 1980 askeri darbesi, bilişim teknolojileri,
geleneksel/formel siyasî yapılanma ve Gezi Parkı Eylemleri - ele alınacaktır.
Bulguların son bölümünde katılımcıların apolitiklik söylemiyle ilişkili olarak
kendilerini nasıl konumlandırdıkları sorusu daha direkt ve bütüncül olarak
örneklendirilecektir. Bulgular, 90 kuşağı ve kuşaklar arası dinamiklerle ilişkili
olarak tartışılacaktır.
1.2.
Gençlik ve Politik Katılım: Batı Çalışmaları
Geleneksel politik yapı, etkinlik ve süreçlere katılımın düşüş göstermesine
dair tartışmaları 70’lerin sonları 80’lerin başlarından itibaren incelemek
Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015 |27
mümkündür (örn. Barnes ve Kaase, 1979); ancak politik katılımın özellikle
gençlerle ilişkili olarak akademik araştırma ve tartışmaların gündemine
alınmasını ağırlıklı olarak 90’ların sonları ve 2000’lerin başlarından itibaren
görmekteyiz. Bu çalışmalarda, gençler arasında oy kullanım oranlarının
düştüğü, gençlerin politik partilerde ve sistemin kilit yapılarında aktif olarak
yer almadıkları ve bu yapılara inanmadıkları ya da politik süreçlerle
ilgilenmediklerine dair bulgulara rastlanmakta; geleneksel politik yapılara
yabancılaştıkları vurgulanmaktadır (Benedicto, 2008; Phelps, 2005; Pirie and
Worcester, 1998). Politik umursamazlık (politik apathy) ya da apolitiklik
söylemi içinde de değerlendirilen bu durumun, toplumun genelini yansıttığı
iddia edilse de özellikle genç nesil için kronik hale geldiğinin altı çizilmektedir
(Sloam, 2007). Örneğin Birleşik Krallık’ta 2001 yılında oy kullanım oranı %
59.4’tür ve 1997 seçimiyle karşılaştırıldığında %12 oranında bir düşüş
gözlenmektedir. Bu oranlar 18-24 yaş grubunda incelendiğinde ise oy
kullanım oranının %39, bir önceki seçime oranla düşüşün yaklaşık %29
olduğu belirlenmiştir. Takip eden 2005 seçimlerinde de, katılımı arttırmak için
gösterilen çabaya rağmen, tablo benzerdir (Phelps, 2005).
Bu ve benzeri bulgular araştırmacıları kabaca iki alanda çalışmaya teşvik
etmiştir. Bunlardan biri geleneksel anlamda politik katılımdaki düşüşün
nedenlerini, diğeri ise gençlerin kullandığı alternatif ve yeni kanalları
anlamaya yöneliktir (Sloam, 2007). Çalışmalarda git gide belirginleşen
yaklaşım politik olmanın kavramsal ve yöntemsel olarak çok dar bir çerçevede
ele alındığı, politik süreçlerle ilişkilenmenin seçime katılmaya
indirgenemeyeceği
ve
nicel
taramaların
olgunun
karmaşıklığını
açıklayamadığı eleştirisidir (O’Toole, Marsh ve Jones, 2003). Bazı yazarlar,
seçimlere düşük katılımı umursamazlığın değil, farkındalığın bir işareti olarak
değerlendirmektedir. Örneğin Hill ve Robinson (2002) 2000’lerin başlarında
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki seçim ortamını değerlendirdikleri makalede
gençlerin, politik sistemin arızalarını yetişkinlerden daha iyi görebildiklerini
öne sürmüşlerdir. Diğer taraftan, gençlerin politik katılımının, sadece
alternatif ve yeni katılım biçimleri merkezinde ele alınamayacağı, seçimlerin
halen demokratik süreçlerin sürdürülmesinde kilit rol oynaması dolayısıyla
seçimlere katılımın göz ardı edilmemesi gerektiğini savunan araştırmacılar da
vardır (örn. Phelps, 2005).
Gençlerin ana akım ya da geleneksel politikaya ve politik yapılara görece
mesafeli duruşunu anlayabilmek için toplumsal ve politik bağlama
odaklanmak önemlidir. Örneğin Benedicto (2008) Avrupa demokrasilerinde
(1950’ler ve 60’larla karşılaştırıldığında) politik figürlere ve partilere güvenin
sarsıldığına, politik sistemin ürettiği sonuçların çok daha fazla şüpheyle
karşılandığına gönderme yapmıştır. Özellikle Avrupa’da yeni nesillerin iş
güvenliğinin sağlanamamış olmasının ve sürekli bir tehdit olan işsizliğin,
gençlerin politik sisteme olan inancını zayıflattığı düşünülmektedir (Furlong
ve Catmel, 2007). Ayrıca yine sosyal adaletten neoliberalizme kayan bir
politik ajandanın gençleri politik olana yabancılaştırdığı vurgulanmaktadır
(Adsett, 2003). Dolayısıyla gençlerin geleneksel politik süreçlere olan
mesafesi bir boşluğun içinde kendiliğinden ortaya çıkan bir olgu olarak değil,
toplumların genel sosyo-politik dinamikleri ve ideolojik dönüşümleri
bağlamında ele alınmalıdır.
Bazı araştırmacılar ise olguyu, gençlerin geleneksel yapı ve süreçlere
yabancılaşması olarak değil; bu yapı ve süreçlerin gençlere mesafesi olarak
ele almışlardır.
Örneğin Mathews ve arkadaşları (akt. Sloam, 2007)
devletlerin yapılanma biçiminin temelde politik katılımı desteklemediğine,
aksine gençlerin fikir ve taleplerini ifade etmelerinin önünü kestiğine işaret
28| Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015
etmektedirler. O’Toole ve arkadaşları (2003) da politik karar süreçlerinde
toplumun genç üyelerinin dışlandığının ve gençlerin, politikayı
etkileyebilecekleri bir yapıdan çok, maruz kaldıkları bir yapı olarak
algıladıklarının altını çizmiştir. Yazarlar, Britanya’da farklı sosyo-ekonomik,
cinsiyet ve etnik gruplardan gençlerle birebir görüşmelerinin sonucunda
gençlerin politik umursamazlığın çok uzağında olduğunu iddia etmişlerdir.
Bulgular, genç katılımcıların gündelik hayatlarını etkileyen meselelerin
aslında ne kadar politik olduğunun ve ana akım politikanın bu meselelerin ne
kadar uzağında kaldığının bilâkis farkında olduklarını göstermektedir.
Bu bağlamda son yılların gençlik literatüründeki hâkim görüş, gençlerin
politik olanla ilişkilerinin zayıflamadığı, aksine değişip dönüştüğü yönündedir.
Aslında politik katılım biçimlerinin değiştiğine dair iddialar ve ilgili
kavramsallaştırmalar siyaset bilimi ve sosyolojinin genelinde yeni değildir.
Barnes, Kaase ve arkadaşlarının 1979 yılında yayınlanan klasik eserinde
politik katılım biçimleri “conventional” ve “unconventional” olarak
sınıflandırılmış, bu çerçeve ayrım daha sonra Inglehart (1990), Dalton (2008)
ve Norris (2003) tarafından da dönüştürülerek benimsenmiştir. Birinci grup
oy kullanma, parti üyelikleri, lobi faaliyetleri gibi katılım biçimlerini ve
medyada politik haberleri takip etme, arkadaşlarla politika tartışma vb.
etkinlikleri içerirken, ikinci grup sosyal protestoları, boykot hareketlerini,
toplu dilekçeleri, işgal hareketlerini, “resmî olmayan” grevleri, etik ya da
politik nedenlerle tüketim şekillerini değiştirme gibi biçimleri içermektedir.
Genel görüş conventional katılım biçimlerinin düşüş gösterdiği ve
unconventional katılım biçimlerinin güç kazandığı yönündedir. Bu dönüşümün
anlamlandırılmasında
endüstrileşme
sonrası
(postindustrial)
Batı
toplumlarında bireyin konumu ön plana çıkmaktadır. Inglehart (1990) siyasal
partiler gibi hiyerarşik bir yapılanma gösteren geleneksel kurumların kitleleri
harekete geçiren etkisini kaybettiğini, buna karşılık bireylerin artan eğitim ve
politik becerilerine paralel olarak politik katılımda ağırlıklı olarak bireysel
ihtiyaç ve deneyimlerin ifade bulduğunu belirtmiştir. Benzer şekilde Giddens
da (1991) özgürleşmeci politikanın (emancipatory politics) yerini yaşam
politikasının (life politics) aldığını ileri sürmüştür. Yaşam politikası bir “hayat
tarzı politikasıdır” ve “bizzat bireysel-kimliği etkileyen kararlar”ı içerir (s.267268).
Batı’da unconventional katılım biçimleri özellikle gençler arasında yaygın
olarak benimsenmektedir (Norris, 2003). Örneğin Norveç’te politik olarak çok
aktif olan gençler arasında, politik aktivitelerin büyük oranda protestolardan
oluştuğu görülmektedir. Öyle ki aktif olarak protestolara katılan gençlerin
bazıları hayatlarında hiç görece geleneksel sayılan politik aktivitelere dâhil
olmamışlardır (Odegard ve Berglund, 2008). Ayrıca gençlerin hemen hemen
her konuda hassasiyet gösterdiklerinin, tartışma ve kampanyalara aktif olarak
müdahil olduklarının da altı çizilmektedir. Bu meseleler arasında çevre
hareketleri, ayrımcılık, savaş karşıtlığı, terörizm, istihdam, adalet sistemi,
global şirketler ve sürdürülebilir gelişim, çocuk hakları, insan hakları, hayvan
hakları, öğrenci hakları, cinsellik, zorbalık, taciz vb. sayılabilir (Banaji, 2008).
Ayrıca internetin politik ve sivil katılım amaçlı kullanımının da yaygın olduğu
belirtilmiştir (ibid).
Diğer taraftan devlet, hükümet ve otoriteyi temsil eden diğer kurumların,
gençler arasında artan bu politik aktivitelerden ve değişen katılım
biçimlerinden çok da hoşnut olduğu söylenemez. Banaji (2008) Irak’ın son
işgalinden yola çıkarak, gençlerin, otoritenin uygun gördüğü şekilde politik
olmaya teşvik edildiğine, uygun bulunmayan biçimlerin ise ciddi şekilde
cezalandırıldığına dikkati çekmiştir. İngiltere’nin ABD ile birlikte Irak’a
Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015 |29
saldırıya geçtiği ilk günlerde ülkede binlerce öğrenci derslere girmeyi
reddetmiş ve okulları boşaltarak protestolara katılmışlardır. Buna karşılık
bazı okullar kapıları kilitleyerek öğrencileri engellemeye çalışmış, bazı okullar
velilere uyarı mektupları göndermiş, bazıları ise öğrencilere okuldan atma ve
uzaklaştırma cezaları vermiştir. O dönemde The Guardian gazetesine demeç
veren 18 yaşındaki bir eylemci, gençlerin politikleşmesinin, onları uzun
zamandır umursamaz ve ilgisiz addedenlere nasıl da sevimsiz geldiğinden
şikâyet etmektedir (ibid). Aslında Irak protestolarında ortaya çıkan durum,
otoritenin/devletin onaylamadığı ve/veya disipline edemediği gençlik
hareketlerine verdiği geleneksel refleksin oldukça “yumuşak” bir formudur.
Örneğin gençlik hareketlerinin zirvesinde olduğu 1960’ların sonu ve
sonrasında 1970’ler, gençlerin polis şiddeti ve sert bastırma taktiklerine
maruz kaldığı yıllardır (Della Porta, 2004). Irak protestolarındaki bu
“yumuşak” refleks 2000’lerin sonlarına doğru yerini yeniden polis şiddetine
bırakacak; Yunanistan’daki 2008 Eylemleri 15 yaşındaki Alexis’in polis
tarafından öldürülmesi (Karamichas, 2009) ve İngiltere’deki 2010/2011 Harç
Protestoları, polisin üniversitelere girmesi, gözaltılar ve yaralanmalarla
(Power, 2012) hatırlanacaktır.
1.3.
Gençlik ve Politik Katılım: Türkiye Çalışmaları
Türkiye’de apolitik gençlik söylemi 1980 sonrasındaki kuşaklara gönderme
yapmaktadır (Lüküslü, 2008); ancak gençlerin siyasetle olan ilişkisi sadece
1980’lerin konusu değildir. Cumhuriyet tarihinin başından beri gençlik, belli
bir siyasal misyonun taşıyıcısı olmuştur (Lüküslü, 2008; Neyzi, 2001). Neyzi
(2001) gençlerin yeni ulusu inşa etme ve erken dönem Cumhuriyet
ideallerinin taşıyıcısı olma misyonunun altını çizmiştir. Lüküslü (2008) de,
özellikle eğitimli gençlere atfedilen ideal “gençlik miti” ve “vatanı kurtarma”
misyonu açısından 80 darbesine kadar bir devamlılık olduğunu öne
sürmüştür. Bu analizlerde ortak olan yaklaşım, 80 darbesinin gençliğin
politikayla ilişkisi açısından bir kırılma noktasını ve yeni bir dönemi
nitelediğidir3.
Apolitik gençlik söylemi, bu yeni dönemde özellikle 1990’larda popüler dile
girmiştir. Milliyet gazetesi baz alınarak yapılan bir ön çalışma bu söylemin
gerek gençleri eleştiren gerekse savunan biçimlerde medyada yer aldığını
göstermektedir4. Neyzi (2001) bu söylemin kurgulanışını 68 kuşağına dair
nostaljiyle birlikte kavramsallaştırmaktadır. 68 kuşağını idealleştiren bu
anlayış, 80 sonrası kuşağın eleştirisini de içermekte; 68 gençliği ve 80 sonrası
kuşakları birbirine karşıt şekilde kurgulamaktadır. Lüküslü (2008) ise
söylemdeki “12 Eylül çocukları”, “tüketim toplumunun çocukları”, “değerlerini
yitirmiş”, “vurdumduymaz”, “işe yaramaz” kuşak ve “televole kuşağı” gibi
gençleri olumsuzlayan nitelendirmelere dikkati çekmektedir.
Bu nitelendirmeler gençlerin kendi kuşaklarına dair algılarını da
şekillendirmiştir. 1998 yılında Türkiye temsili örneklemiyle gerçekleştirilen
bir çalışmada, katılımcıların %60,7’sinin “gençlik içinde amaçsızlık, idealsizlik,
vurdumduymazlık yaygındır” ifadesine katıldığı görülmüştür (Konrad
Adenauer Vakfı, 1999). 2008 yılında siyasi parti gençlik kollarına üye
gençlerle gerçekleştirilen bir odak grup çalışmasında ise bazı katılımcılar
akranlarını “fikir üretmeyen”, “düşünmeyen, sorgulamayan”, “şuursuz”,
“apolitik” olarak tanımlamışlar; “sadece yemek, içmek, gezmek gençliği” olan
bu gençlerin “tek derdi[nin] finansal” olduğunu ifade etmişlerdir (Erdoğan,
2010, s.19).
30| Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015
Gençlerin politik olanla ilişkisi üzerine akademik söylem ve araştırmalar ise
bazı istisnalar dışında [örn. Türk Gençliği 98: Suskun Kitle Mercek Altında
(Konrad Adenauer Vakfı, 1999)] 2000’li yıllarda kendini göstermektedir.
Türkiye bağlamındaki bu çalışmalar Batı literatürü ile önemli paralellikler arz
etmektedir. Çalışmaların bir kısmı gençlerin siyasetten uzak durduğunu
destekleyen büyük örneklemli nicel araştırmalardır. Diğerleri ise gençlerin
perspektifini merkeze alan, siyasetle olan ilişkilerini bireysel/öznel ve sosyopolitik koşullar bağlamında anlamlandırmaya çalışan ve kullandığı söylem
açsısından gençleri “savunan” küçük örneklemli nitel incelemelerdir.
Türkiye temsili büyük örneklemlerle yapılan araştırmalar arasında Konrad
Adenauer Vakfı’nın 1998 çalışması, Arı Hareketi’nin 1999, 2003 ve 2008
çalışmaları ve Şebeke Ekibi’nin Gezi Parkı Eylemleri’nin hemen öncesinde,
Mayıs 2013 tarihli araştırmasını (Yılmaz ve Oy, 2014) sayabiliriz. 25 yıllık
uzunca bir zaman dilimine yayılmış olan bu çalışmalar, örtüşmeler olmakla
birlikte farklı nesilleri değerlendirmişlerdir. Bulgular tutarlı bir şekilde politik
katılımın ve politik olanla ilişkinin –oy kullanma haricinde– gençler arasında
sınırlı olduğunu göstermektedir. Bu çalışmaların tüm bulgularını burada
sunmak ya da tartışmak bu sunumun amacı dâhilinde değildir; genel bir fikir
vermesi açısından bazı bulgular özetlenecektir.
Konrad Adenauer Vakfı’nın Türk Gençliği 98 raporunda, katılımcıların siyasî
parti üyeliği %3,7, bunların dışında siyasal, kültürel ya da sosyal bir örgüt
üyeliği %2,5’tur. Aslında partilerin gençlik kollarının 1997’ye kadar kapalı
olduğu düşünülürse sonuç hiç de şaşırtıcı değildir. Diğer taraftan araştırmada,
siyasî meselelerin arkadaşlar arasında konuşulan konular arasında da çok
popüler olmadığı görülmüştür. Devletten beklentiler arasında ilk üç sırada
%34,5 oranıyla iş/maddi destek, %21,3 oranıyla eğitim, %13,7 oranıyla birlik,
huzur ve daha iyi bir dünya talebi bulunmaktadır. Demokrasi beklentisi
%5,2’dir ve demokrasi, özgürlük, inanç özgürlüğü gibi siyasî beklentilerinin
toplamı %19’dur. Bu çalışmayı bugün incelediğimizde belki de en çarpıcı
bulgu, katılımcıların ülke yönetiminde söz sahibi olması istenen kişi olarak
%21,6 oranıyla Recep Tayyip Erdoğan’ı ilk sırada seçmiş olmalarıdır.
ARI hareketinin 2008 yılında yaptığı alan çalışmasının raporlanmasında 1999
ve 2003 verileri ile karşılaştırmalı bir sunum ortaya konulmuştur. Oy
kullanımı bu on yıllık sürede tutarlı bir şekilde en yaygın politik katılım biçimi
olarak kendini göstermiştir. Örneğin 1999 taramasında gençler arasında oy
kullanım oranı %80’ler civarında tahmin edilmiş ve yetişkinlerden çok farklı
bir oran sergilememiştir (Erdoğan,2001). Diğer katılım biçimleri, [örn. siyasî
parti üyelikleri, yürüyüş ve protestolar ve sivil katılım (1999’daki Marmara
Depremi’nde görülen ivme hariç)] 10 yıllık süreçte oldukça sınırlıdır ve
önemli bir değişim göstermemektedir. Öte yandan bir üst bölümde ele alınan
conventional-unconventional katılım biçimleri ayrımı, Türkiye’deki gençler
arasında da gözlemlenmiştir. Erdoğan’ın (2001) ARI’nın 1999 verisi üzerinde
yaptığı analiz eğitim, cinsiyet ve çalışma/öğrencilik durumunun katılım
biçimleri ile ilişkili olduğuna işaret etmektedir. Unconventional katılım
biçimleri üniversite düzeyinde eğitim alma ve öğrenci olmakla ilişkilidir.
Conventional katılım biçimleri ise lise eğitimi ve çalışıyor olmakla ilişkili
bulunmuştur. Eğitim düzeyi düştükçe katılımın her iki kategoride de azaldığı,
genç kadınların politik katılımının ise sınırlı olduğu bulgular arasındadır.
2013 yılındaki Şebeke ekibinin araştırmasında ise öncekilerle
karşılaştırıldığında gençlerin politik katılım oranlarında görece bir yükselme
vardır. Örneğin parti üyelikleri/etkin katılım oranı %12; sivil toplum üyeliği,
gönüllük ya da aktivizm oranı %27,1, son üç ay içinde toplu yürüyüş, gösteri
Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015 |31
ve protestolara katılım %10,7, internette toplumsal bir sorun ile ilgili bir
ileti/mesaj yazma %20,1’dir. Ancak bu çalışmada da çoğunluğun politik olanla
ilişkisi sınırlı gözükmektedir. Araştırmacılar politik katılımın yüksek sosyoekonomik statü ile yakından ilişkili olduğunu tespit etmişlerdir. Yani sosyal,
ekonomik, eğitimsel ve kültürel kaynaklar açısından avantajlı olmak
beraberinde politik katılım açısından da avantaj sağlamaktadır. Dezavantajlı
gençlerin avantajlı gençlere oranla daha yüksek oranda rağbet ettiği tek
katılım biçimi oy kullanmaktır.
Büyük örneklemli bu tarama çalışmaları gençlerin siyasetle ilişkilerinin genel
profillerini çıkarmaya çalışırken, küçük örneklemli ve katılımcı merkezli
çalışmalar bunun nedenlerine ve gençlerin politik katılımı anlamlandırma
biçimlerine yoğunlaşmışlardır. Örneğin Lüküslü (2008) siyasete mesafeli
duruşun vurdumduymazlık olarak yorumlanamayacağını aksine bir tercih
olabileceğinin altını çizmiştir. Çalışmasında gençlerin siyasî düzene
güvenmediklerini; siyasî parti, grup ve dernekleri sadece bir grubun parçası
olacakları “otoriter” yapılar olarak algıladıklarını; mutsuzluklarının,
huzursuzluklarının ve eleştirilerinin klasik siyaset içinde yer bulamadığını
belirtmektedir. Oktar (2001) da gençlerin politik katılımının önündeki
engelleri “demir üçgen” olarak tanımlanmıştır. Bu üçgeni oluşturan unsurlar
aile, eğitim sistemi ve devletin/siyasetin yapılanma biçimidir. Oktar’a göre bu
sistemlerin birinde ya da hepsinde değişim ve dönüşüm talebi sistemli bir
şekilde cezalandırılmaktadır. Erdoğan (2010) ise ailenin gençlerin siyasete
katılmasında da [örn. aile üyelerinden birinin parti mensubu olması] uzak
durmasında da [örn. 1980 öncesi döneme dair olumsuz algıların aile içinde
(yeniden) üretilmesi] etkili olduğuna işaret etmiştir.
Gençlerin siyasi partilerle ilişkisine odaklanan çalışmalar da parti içi
yapılanmaların gençlerin önünde engel teşkil ettiğinin ve gençlerin
dönüştüremedikleri bu yapıya uyum sağladıklarının altını çizmektedir.
Yılmaz (2010) siyasî partiler ve sivil toplum örgütlerindeki yaş hiyerarşilerine
dikkati çekmiş, bu yapılar içerisinde sürekli gelecekle eşleştirilen gençlerin
bugüne dair taleplerinin üstünün örtüldüğünü öne sürmüştür. Yılmaz’ın
çalışması geçmişin gençler üzerinde kısıtlayıcı bir rolü olduğunu da
göstermektedir. Katılımcılar 80 darbesini yaşamamış olmanın, konuşma
haklarını belirleyen bir baskı unsuru olduğunu belirtmektedirler. Bu
bağlamda, kimin yaşadıklarının “daha önemli ve geleceği kurarken daha fazla
hesaba katılması gereken deneyimler” olduğunun cevabı bellidir. Yılmaz’a
göre yaş hiyerarşisi – gerek biyolojik gerekse sosyo-politik kurgulanma
biçimleriyle- gençlerin siyaset içinde özneleşmesinin önünü kesmektedir.
Caymaz (2008) ise “gençlerin parti içerisinde var olan iktidar yapılanmalarını
ve iktidar ilişkilerini sorgula(ya)madıklarını, aksine söz konusu iktidar
bloğunun dış cephelerine eklemlenmeye çalıştıklarını” öne sürmüştür (s.310311). Bu yapılanmalarda “büyüklere saygı ve hürmette kusur etmemek”,
“zamanla sıranın kendisine gelmesini beklemek” ve “parti üst yönetiminin
isteklerini yerine getirmek” önemlidir (s.328). Benzer şekilde Erdoğan (2010)
da parti sisteminde gençlerin hiyerarşik bir yapılanmaya müdahil olup
siyasetin yapılış biçimlerine eleştirel bir duruşları olmadığına işaret etmiştir.
Bütün bu tartışmalar devam ederken Mayıs 2013 tarihindeki Gezi Parkı
Eylemleri karşımıza çıkmakta ve politik katılım, sosyal hareketler, gençlik ve
diğer birçok alandaki çalışmalara yeni bir yön vermektedir5. Her ne kadar
doğası gereği kitlesel hareketlerde temsili örneklemlere ulaşmak zor olsa da
büyük örneklemli çalışmalar baz alınarak, Gezi Parkı Eylemleri’ne katılanların
çoğunun gençlerden oluştuğu net olarak bilinmektedir. Örneğin KONDA
eylemcilerin %50’sinin 25 yaş ve altında olduğunu ve çoğunluğun (%30,8) 21-
32| Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015
25 yaş arası gençlerden oluştuğunu tespit etmiştir. Eylemlerin yürütücü
gücünün gençler olması apolitik gençlik tartışmalarını yeniden gündeme
getirmiştir. Yapılan tartışmalarda gençliğin statüsünü yeniden kazanmaya
başladığı görülmektedir. Değerlendirmelerde, apolitik gençlik “önkabulünün”
“yerle bir olduğu” ifade edimiştir (Alev, 2013; Aytekin, 2013; Erkmen, 2013;
Nigiz, 2013). Örneğin Serhat Nigiz’e göre, “Gezi ve Taksim süreci, ‘apolitik’
gençlik kesimlerine ilişkin yaygın stereotipi (kalıp yargıyı) tek kelimeyle yerle
bir et”miş; gençler “polis terörüne karşı, aktif savunma çizgisinde kalarak,
ürettikleri yaratıcı ve mizah dolu yöntemler sayesinde geleneksel sol siyasetin
bile ezberini boz”muşlardır. Bu çalışmanın temel analiz birimi de apolitik
gençlik söylemidir. Ancak amaç bu söylemin/kalıbın ne kadar geçerliliğini
koruduğunu değerlendirmek değil; bu söylemi, Gezi Parkı Eylemleri’ne
katılan ya da bu eylemleri destekleyen gençlerin gözünden incelemektir.
2.
Yöntem
2.1.
Katılımcılar
Çalışmada Gezi Parkı Eylemleri’ne aktif olarak katılmış ya da eylemleri
desteklemiş 24 katılımcı ile birebir görüşmeler yapılmıştır. Araştırma,
araştırmacının bireysel akademik kontakları ve öğrencileri üzerinden farklı
üniversitelerde ve gruplarda duyurulmuş ve kartopu yöntemi ile
genişletilmiştir. Görüşmeler Ekim 2013’de başlatılmış Mayıs 2014’e kadar
devam etmiştir. İlk üç ay içerisinde 18 katılımcıyla görüşülmüştür. Ancak bu
sürede yeterince kadın katılımcıya ulaşılamamış; erkek/kadın oranı 14/4
düzeyinde kalmıştır. Bu tarihten sonra kadın katılımcılara yönelik olarak çağrı
yapılmasına rağmen çalışmanın tamamında kadın katılımcı sayısı görece az
sayıda kalmıştır (15 erkek/9 kadın). Ayrıca kadın katılımcılarda erkeklerde
ulaşılan politik ve sosyo-ekonomik heterojenlik de sağlanamamıştır.
Katılımcıların yaşları 18-26 aralığındadır. Yirmi katılımcı 4 yıllık bir lisans
programına devam etmekte ya da mezun durumundadır. Bir katılımcı
üniversiteye hazırlanmakta, diğer 3’ü iki yıllık programlara devam etmektedir.
Devam ettikleri ya da mezun oldukları okullar devlet (n=13) ve vakıf (n=10)
olmak üzere şu üniversiteleri kapsamaktadır: Beykent, Boğaziçi, İstanbul,
İstanbul Bilgi, İstanbul Teknik, Kocaeli, Marmara, Mimar Sinan ve Okan
Üniversitesi. Mezun durumunda olanların tamamı tam zamanlı bir işte
çalışmaktadır (n=5). Eğitimlerine devam eden öğrencilerin yarıya yakının yarı
zamanlı ya da az zamanlı iş deneyimi olmuştur, bir katılımcı iş yeri sahibidir.
Katılımcıların anne eğitim durumu okuma yazma bilmeme ile üniversite
mezunu aralığında değişkenlik göstermektedir. Oran olarak ilk sırada
üniversite mezunu (n=9), ikinci sırada ilkokul mezunu ya da hiç okula
gitmemiş (n=7) anneler bulunmaktadır. 11 katılımcının annesi çalışmaktadır.
Babaların eğitim durumu ise ilkokul mezunu ile üniversite mezunu aralığında
değişkenlik göstermektedir. Oran olarak birinci sırada üniversite mezunu
(n=9), ikinci sırada ilkokul mezunu (n=8) babalar bulunmaktadır.
Katılımcıların 3’ünün babası emekli, diğerlerinin tümü çalışmaktadır.
Dolayısıyla katılımcıların ailesel sosyo-ekonomik yapıları açısından kabaca iki
eğilim ön plana çıkmaktadır: Birinci grup, ebeveynlerin de yüksek eğitim
kaynaklarına sahip olduğu ve çift gelirli (hem annenin hem de babanın
çalıştığı) ailelerdir. İkinci grup ise anne-babanın eğitim kaynaklarının görece
kısıtlı olduğu ve babanın ailenin geçimini sağladığı ailelerdir.
Katılımcıların 8’i daha önceki seçimlerde yaş durumundan dolayı oy
kullanamamışlardır. Diğer katılımcıların oy kullanma durumları/kullandıkları
Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015 |33
partiler şu şekildedir: Boş oy/sandığa gitmeme (n=2), AKP (n=2), CHP(n=5),
TKP (n=4), BDP/Bağımsız (n=2), Saadet (n=1). Katılımcıların 4’ü gelecek
seçimlerde oy kullanmayı düşünmediklerini; 7’si TKP’ye, 4’ü CHP’ye, 3’ü
BDP/HDP’ye ve 2’si AKP’ye oy vermeyi planladıklarını belirtmişlerdir.
Katılımcıların eylem geçmişlerine bakıldığında yarısından çoğunun (n=14)
daha önce eylemlere katıldığı; ancak eylemlerin içeriklerinin değişken olduğu
görülmektedir. Katılınan eylemler arasında şehit yürüyüşleri, formasyon
eylemleri, YGS 2011 protestoları, YÖK protestoları, 1 Mayıs gösterileri ve
Emek Sineması protestoları yer almaktadır. Katılımcıların sadece 3’ü 31 Mayıs
öncesi Taksim Dayanışması’nın düzenlendiği oturma/kamp eylemlerine
destek vermiştir.
Nitel araştırmalarda örneklemin amaca uygun olarak seçilmesi önemlidir.
Amaca yönelik seçim, çok genel bir tanımla, araştırma sorusunun önemli ve
anlamlı olduğu kişilere ulaşabilmektir (Smith ve Osborn, 2003). Ayrıca gerek
katılımcı sayısı gerekse örnekleme stratejisi düşünüldüğünde nitel
çalışmalarda temsili bir örnekleme ulaşmak mümkün (ve amaç dâhilinde)
değildir. Diğer taraftan bu araştırmanın örnekleminin Gezi Parkı Eylemleri’ne
katılanların genel profilinden nasıl farklılaştığını belirtmek sonuçların
yorumlanması açısından önemlidir. KONDA’nın 2013 verisi referans
alındığında Gezi Parkı eylemcilerinin yüksek oranlarda CHP’ye oy verdiği
(%41) ve bir sonraki seçimlerde de CHP’ye oy vermeyi düşündüğü (%31)
görülmektedir; TKP’nin yer aldığı diğer partiler kategorisinde ise bu oranlar
sırasıyla %3 ve %12’dir. Bu verilerle karşılaştırıldığında, bu çalışmada CHP
destek oranının düşük, TKP destek oranının yüksek olduğunu belirtmek
gerekir.
Diğer bir deyişle, Gezi Parkı eylemcilerinin geneliyle
karşılaştırıldığında “sol” ve “örgütlü” gençlerin bu çalışmada daha fazla temsil
edildiğini söylemek mümkündür6.
2.2.
Yarı-Yapılandırılmış Görüşmeler ve Metin Analizi
Katılımcılarla araştırmacı tarafından yaklaşık bir saat süren birebir
görüşmeler yapılmıştır. Bu görüşmelerde aşağıdaki soru ve hususlar
tartışılmıştır:
Nasıl haberdar oldular/ilk katıldıkları gün nelere şahit oldular?
Eylemlere katılmaya motive eden faktörler neler?
Eylemlerde neyi değerli, neyi itici buldular?
Yoğun duygu yaşatan deneyimler: mutluluk, öfke, şaşkınlık, korku,
ağlamaklı olma.
Eylemlerde yeni bulunan deneyimler, tanışılan insanlar.
Gezi neyi temsil ediyor/amacı nedir? Amacına ulaştı mı?
Apolitik gençlik
Akranlarından eylemlere katılmayanlar
Türkiye’nin sorunları
Sosyal sınıf olgusu, sınıfsal konum ve Gezi Parkı Eylemleri
34| Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015
Bu çalışma dâhilinde katılımcıların sadece apolitik gençlik söylemi üzerine
değerlendirmeleri sunulacaktır. Burada belirtilmesi gereken bir husus vardır.
Nitel araştırma görüşmeleri birebir görüşme protokolünün takip edildiği ve
standart bir sıranın gözetildiği görüşmeler değildir. Aksine sorular ve
meseleler görüşmeyi açmak için kullanılan başlatıcılardır. Görüşmeyi,
katılımcının şekillendirmesi teşvik edilir ve onun öncelik verdiği konular ve
temalar tartışılır. Bu bağlamda yukarıda bahsedilen tüm hususlar, özelinde
apolitik gençlik meselesi, her bir katılımcı ile aynı şekilde (aynı sırada, aynı
cümlelerle ya da aynı sorularla) ele alınmamıştır. Bazı katılımcılarla apolitik
gençlik meselesi hiç konuşulmamış, bazı katılımcıların kendileri tarafından
gündeme getirilmiş, kimi katılımcılara ise araştırmacı tarafından sorulmuştur.
Bu konu konuşulduğunda, gençlerin apolitik olduğuna dair söylenenlere ve
Gezi Parkı Eylemleri gibi kitlesel bir hareketle gündeme gelmelerinin yarattığı
şaşkınlığa araştırmacı tarafından gönderme yapılmış; kendilerinin bu hususta
ne düşündüğü, kendi neslini ya da kendilerini apolitik bulup bulmadıkları,
a/politik olanın onlar için ne ifade ettiği sorulmuştur.
Görüşmelerin tamamı kayıt altına alınmış, daha sonra gönüllü öğrenciler
tarafından birebir olarak metne dökülmüş; metinlerin analizi araştırmacı
tarafından yapılmıştır. Görüşmelerde temel olarak tematik analiz kullanılmış
(Braun ve Clarke, 2006); anlatıların yapısal özellikleri görece göz ardı
edilmiştir. Tematik analiz özellikle az çalışılmış olgularda, bu olguları birinci
dereceden deneyimleyen kişilerin hangi unsurları/deneyimleri ön plana
çıkardığını tespit etmek için kullanışlıdır. Basit bir ayrımla iki şekilde
uygulanabilir: Birincisi, metinlerin bütünü, bireysel olarak ortaya çıkan tüm
temaları tespit etmek için analiz edilir. İkincisi belli bir temanın
varlığı/yokluğu, varsa hangi bağlamda gündeme geldiği metin içinde taranır.
Bu çalışmada ikinci şekilde metinler taranmış; katılımcıların apolitiklik
üzerine değerlendirmeleri görüşmeler arası karşılaştırmalı olarak analiz
edilmiştir. Bunun sonucunda aşağıda örnek olarak verilen alıntılar, bu
konuşmaların geçtiği bireysel görüşmelerin kendi bağlamından çıkarılmış,
yeni ve ortak bir bağlamda araştırmacı tarafından yeniden söylenmiştir.
Son olarak, araştırmanın gerekli etik kurul onayının alındığı, katılımcıların
gizliliği ve anonimitesinin korunması için yüksek düzeyde dikkat gösterildiği,
çalışmanın her aşamasının katılımcılara açık olduğu tüm metin dökümlerinin
araştırmacının birebir gözetiminde yapıldığı ve aşağıda kullanılan tüm
isimlerin araştırmacı ya da katılımcıların kendileri tarafından seçilmiş takma
isimler olduğu belirtilmelidir.
3.
Apolitik Nesil Gezi Parkı’nda: Darbeden “33 Yıl” Sonra “Kahraman
mıyız”?
Görüşmelerin analizi dört ana temaya işaret etmektedir: 1980 askeri darbesi,
bilişim teknolojileri, geleneksel/formel siyasî yapı ve Gezi Parkı Eylemleri.
Katılımcılar, 80 askeri darbesinin ve bilişim teknolojilerinin kendi nesillerini
ne denli etkilediklerini farklı farklı perspektiflerden tartışmışlar, var olan
siyasî parti ve seçim sistemine dair fikirlerini sunmuşlar ve Gezi Parkı
Eylemleri
ile
ilişkili
olarak
politiklik/apolitiklik
olgularını
değerlendirmişlerdir.
3.1. 80 Darbesi: “33 Yıl” Sonra
Katılımcılar arasında 80 darbesiyle ilişkili olarak apolitikleştirme ve/veya
apolitikleşme süreci yaşandığına dair görüşler yaygındır. Ancak bu süreçlerin
kendilerini/kendi nesillerini nasıl etkilediğine dair fikirler farklılaşmaktadır.
Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015 |35
Bazı katılımcılar için darbe ve sonrasında yaşananlar yakın bir tarih değildir
ve kendi nesilleri üzerindeki etkisi sınırlıdır; bazı katılımcılar ise nesiller arası
aktarılan korku kültürünün gençlerin katılımının önünde - Gezi yaşanana
kadar - engel teşkil ettiği görüşündedir. Örneğin Yıldız, darbe sonrasında
“gençlerin politikadan uzak tutulmasını” tartışırken bunu “şahsen gördüğü” bir
şey olarak değil, “okuyunca öğrendiği” bir bilgi olarak aktarmaktadır. Yıldız’a
göre kendi nesli de “bi nebze” bundan etkilenmiştir; ancak kendisinin apolitik
olduğunu düşünmemektedir. Okuduğu bölüm nedeniyle politikayla yakından
ilgilenen Yıldız, daha önce yaşı tutmadığı için oy kullanamamıştır. Kendi siyasî
çizgisini “Sözcü okuyan” ailesinden farklı tanımlamaktadır ve gelecek seçimler
için AKP’ye oy vermeyi planlamaktadır7.
Eylül Devrim’e göre ise apolitik gençlik ““80 sonrası Kenan Evren’in Türkiye’ye
verdiği armağandır” ve kendi nesli de bu durumdan “nasibini almıştır”:
“Çünkü o dönemde örgütlü olan eylemlere katılan, hakkını arıyan anne babalar
bile o kadar kötü günler geçirmişler ki. Yani bize sokağa çıkmamamız için anne
babalar bunu hep, bunu herkes, en örgütlü bildiğim bile, ‘sakın olaylara karışma’
diye üniversiteye böyle gönderildik hepimiz. ‘Aman bir şeye karışma, aman şöyle’
bu korkuyla bizler de böyleydik”
Eylül de “AKP tabanı” olarak tanımladığı ailesinden farklı olarak daha önce
CHP’ye oy vermiştir ve gelecek seçimlerde HDP’yi desteklemeyi
planlamaktadır.
Daha önceki seçimlerde TKP ve BDP/bağımsızları desteklemiş olan Osman ise
yeni neslin artık bu “korku toplumu analiziyle” anlaşılamayacağını
düşünmektedir. Görüşme sırasında altını çizerek sormuş ve cevaplamıştır:
“Kaç yıl oldu? 33 yıl. Çok yani geçti artık. O baskıyı hissetmiyor artık yeni nesil
[kendi nesli]. O korkuyu hissetmiyor.”
3.2. “Atariler, play stationlar, bilgisayarlar, internetler…”
Katılımcılar politiklik/apolitiklik tartışmaları sırasında kendi nesillerinin bilgi
teknolojileri, bilgisayar ve internet kültürüyle ilişkilerine de gönderme
yapmışlardır. Bu olgunun ele alınışı da katılımcılar arasında farklılık
göstermektedir. Yıldız’a göre kendi kuşağının bilgi teknolojileri ile ilişkileri, bir
önceki kuşağa göre önemli bir “üstünlük” sağlamaktadır. Bu bağlamda, Yıldız,
bir tür deficit/eksiklik söylemi olan apolitik gençlik söylemine direnç
gösterirken, kendi neslini değil; önceki nesilleri eksik olarak kurgulamaktadır.
“Apolitik miyiz? Çok da değiliz aslında. Çünkü bizim, hani bizden bi üst
jenerasyondan farkımız, biz bilgiye çok rahat ulaşabiliyoruz hani. Ve çok farklı
karşıt bilgilere ulaşabiliyoruz hani. Bunu, tabi bizim aramızda da farklılıklar
var. Ama hani üstün olduğumuz bi nokta. Hani nasıl de, nasıl diyelim hani sosyal
medya, internet. Hani bunu kullanarak, bi güncel kültür mü desem, bu konuda
biraz daha iyiyiz. Tabi bunu iyi kullanmayı başarabilirsek. Bazı olayları
büyüklerimizden daha iyi de görebiliyoruz hani. (…) Siz, biz işte boş iş yapıyoruz
düşünürken, aslında biz öğreniyoduk yani. Bu yüzden işte mesela espiri
yeteneğimiz size göre daha iyi, algımız daha açık ve şaşkınlıkları buydu
beklemiyolardı yani”
Diğer taraftan Ayhan, bu şaşkınlığı anlamaktadır. Hatta kendi de
şaşırmaktadır. Çünkü yeni nesle yönelik görüşlerin “bir kısmı” doğrudur,
90’ların “kötü kuşağının” bilgi teknolojileri ile ilişkileri sorunludur ve bu
sorunun kendinden küçükleri daha da fazla etkilediğini düşünmektedir. Artık
36| Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015
çocukluğunun kütüphaneleri kalmamıştır ve kardeşi sürekli internete girdiği
için evdeki interneti iptal ettirmiştir. (Ayhan daha önce “baraj” nedeniyle
CHP’ye oy vermiştir, yine CHP’ye vermeyi planlamaktadır.)
“Çok şeyler söyleniyordu. Bir kısmı doğru bunların (B: Ne kısmı?) Yani 90
kuşağından, hakkını savunamayan, vurdumduymaz bir kuşak olarak
bahsediliyordu. Yani çok kötü kuşak. Aslında bunun kötü olması, teknoloji yani
2000 yılından sonra teknoloji çok hızlı ilerledi, sosyal ağlar ilerledi. Teknolojinin
ilerlemesi ile herkesin elinde bir telefon. Düşünceyi öldürdü, araştırma
kabiliyetini öldürdü. Millet gününü gün edip internette sürekli oyun oynamak ve
vs. yapıyordu. (…) İşte 90 kuşağı da bu teknolojinin gelişme dönemine geldiği
için bazı şeyleri öldürdü. Ondan dolayı da bu tarz bir tepki beklenmiyordu.
Onları şaşırttı. Beni de şaşırttı ben de bu kadar beklemezdim yani.”
Yusuf Ekberşah ise kendi neslini “arada kalmış sürpriz nesil” olarak
tanımlamaktadır. Sürpriz nesil, bir yandan “sokakla bilgisayar arasında”
kalmıştır; diğer yandan kendinden öncekiler ve sonrakiler arasında. Sokakla
bağlantısı tam olarak kopmamıştır; ancak “öbür yanı” bilgisayarlara dönüktür.
Ne kendinden öncekiler kadar “yüreklidir” ne de önlerindekiler kadar
“bilgisayara bağlı” ve “asosyal” yetişmişlerdir. Ama tam da bu arada
kalmışlıklardan dolayı 90 neslinin “napıcağı belli olmaz bir hali var”dır ve bu
nedenle de Gezi’deki “sürpriz” Yusuf’un çok da beklemeyeceği bir şey değildir.
(Ailesini muhafazakâr bir aile olarak tanımlayan Yusuf, daha önce AKP’ye oy
vermiştir, oy kullanmamayı planlamaktadır.)
Mezam Orta da benzer şekilde, 90 kuşağının teknolojiyle olan ilişkilerinin
apolitikliği teşvik ettiğini söylemekle birlikte bunun siyasî katılım önünde çok
da büyük bir engel olmadığını düşünmektedir. En azından Gezi Eylemleri
deneyimi buna işaret etmiştir. (Mezam, babasının ısrarları dolayısıyla Saadet
Partisi’ne oy verdiğini belirtmiştir, gelecek seçimlerde CHP’yi desteklemeyi
planlamaktadır.)
“Yani hani teknoloji bizi apolitik olmaya yöneltmiş midir, yöneltmemiş midir
açıkçası bunun cevabını ben de veremiyorum. Çünkü hani ivme kazandığı bir
dönemdeydik biz teknolojinin. Atariler, play stationlar, bilgisayarlar, internetler.
İster istemez bunlar bireyleri tabi toplumsal meselelerden uzak tutmaya yol
açmıştır kanaatim. Ama Gezi olaylarına katılanlar da, büyük bir kısmı üniversite
camiasından olduğu için, bunların siyasî olarak eylemlerde yer almasına etki
edecek derecede olmadığını düşünüyorum. Yani teknolojik gelişmelerin.”
Mezam’ın aksine, Âlim Horasan, katılım olgusunun teknolojiyle ilişkisini çok
daha problemli bir bağlantı olarak inşa etmiştir. Eylemlere tüm katılım
biçimleri siyasî/politik değildir. TKP bazında örgütlü olan Âlim, siyasal bir
süreci mücadele sürecinden ayırmaktadır. Buna göre “söylemler ve neyin
peşinden gittiğin önemlidir” ve bazı akranları Gezi’de oyun oynamışlar,
“herhangi bir siyasal söylemin arkasından veya sıkıntının ürünü olarak” sokağa
çıkmamışlardır.
“Hakkaten arkadaşlar, öyle bir oyun oynamışlar ki, sokağa çıkıp oynadılar. Yani
örneklendirim ben bunu, bir arkadaşım var. XX. Onun kardeşi. Herhangi siyasal
hiç bi şeyi olmayan, bağı olmayan, bi görüşü olmayan biri. Gezi Eylemleri’ne
sürekli katıldı. Ve aslında baktığımda ben, o oyun oynadı. Ya mesela o, o çok
kötüydü benim için. Çünkü o kişi, siyasal bir sürece değil de bir mücadele
sürecine döndürdü.”
Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015 |37
Âlim’e göre Gezi Parkı, eylemler sırasında mekânsal olarak aslında
bölünmüştür. “Merdivenlerin aşağı tarafı” “siyasetlerin olduğu bir toplam”ı,
“yukarı tarafı” ise “siyasetsiz bir toplam”ı temsil etmektedir.
3.3. “Siyasetsiz Toplam”
Genelinde geleneksel politik katılım biçimlerine yönelik, özelinde ise siyasî
partilere ve oy kullanmaya karşı eleştirel yaklaşımlar görüşmelerde sık sık
ortaya çıkmıştır. Bu karşı duruş, bir ucunda siyasî partilerin liderlik rolünü
sorgulayan bir diğer ucunda ise siyasî partileri toptan reddeden bir yelpazede
kendini göstermektedir. Burada altı çizilmesi gereken nokta, geleneksel
siyaseti reddedişin bir apolitizm örneği olarak değil; politik bir duruş ve tercih
olarak kurgulanmasıdır. Bu bağlamda, Âlim’in yüklediği anlamla siyasetsiz
olmak ya da siyasetsiz olmak istemek tüm katılımcılar için sorun teşkil
etmediği gibi kendi anladıkları şekliyle de siyasetsiz olmayı ifade
etmemektedir.
Merdivenin “yukarısındakiler” de “aşağının” farkındadır. Ancak aşağısı
yukarısını, en azından Murat’ı, ikna edememiş görünmektedir. (Murat daha
önce CHP’yi desteklemiştir; gelecek seçimler için kararını vermemiştir.)
“Aşağıdaki dediğim meydana küçük küçük çadırlar kurmuş olan partilerin, ÖDP
ve TKP’nin neden hala ayrı ayrı çadırlar kurduklarını hiç anlayamadığımı
gördüm. Sorduğumda da pek net cevap veremediler. Mahirciler, Denizciler diye
saçma sapan gruplara ayrılmışlar. Hiçbiri benim destekleyemeyeceğim yani
gidip arkasında benim bağıramayacağım, ben buyum diyemeyeceğim partilerdi.
İçeride bayrak açan hiçbir parti beni temsil edemezdi. Ama parti bayraklarını
kaldırdığınızda hepsi insandı. Yani hepsiyle oturup muhabbet edebiliyordum.
Gezide partilerle tanıştım ben aslında. En çok partilerle tanıştım ve hiçbirinin bir
işe yaramadığını gördüm.”
Çarşı grubu ile eylemlere katılan Arda ise siyasî partilerin Gezi’yi kendilerine
mal etmeye çalıştıklarını düşünmekte ve bunu şiddetle eleştirmektedir. Arda
da daha önce CHP’ye oy vermiş; ancak gelecek seçimler için “kafasında bir
parti” olmadığını belirtmiştir. Arda’ya göre partileşme insanları
kutuplaştırmaktadır:
“Şu konuya da değiniyim. O Gezi Parkı olaylarında, hani bi takım siyasî
partilerin, hani orda sahiplenmeye çalışması o eylemi, bana göre çok yanlıştı.
Hatta en büyük erm (…) En büyük darbeyi de onlar vurdu diyebilirim bu olaya.
Bence bu bi halk hareketi olmalıydı ve herhangi bi, en ufak siyasî hani logo
olmaması bile lazımdı bana göre. Ben bunu her parti için söylüyorum- ki bunu
sahiplenmeyen parti kalmadı nerdeyse. Hani ben şeyi bekledim. Yakında AKP’nin
bile çıkıp ‘Gezi Parkı olayları bizim’ diyeceğini falan sandım yani. Hani böyle bi
durumda halk bu sefer kendi içlerinde kutuplaşıyor. Gene ordaki insanlar. Hani
bunun baştan yapılmaması lazımdı. Oraya siyasî olarak gitmeyeceksin. Kişi
olarak gideceksin. Hani vatandaş olarak.”
BDP/Bağımsızlar’ı destekleyen ve Gezi öncesinde de çeşitli eylemlere katılmış
olan Feodal ise siyasî parti meselesini farklı bir açıdan ele almıştır. Gezi Parkı
Eylemleri’ne dair olumlu bulduğu birçok şey vardır. Bunlardan biri eylemlerin
toplumu politikleştirmesi, bir diğeri ise eylemlerden bir siyasî parti
çıkmamasıdır çünkü kendi desteklediği siyasî ve sivil aktörler de dâhil olmak
üzere kimse tarafından yönlendirilmek istememektedir.
38| Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015
“F: Bir siyasî parti çıkabilirdi orada. Bir dayanışma yapabilirdi. Ama bence bu da
yanlış olurdu. Bence böyle kalması daha iyi oldu. Eğer bir parti falan çıksaydı bir
anlamı kalmazdı. Çünkü kitle partiye karşı bir şey zaten, yani insanlar
yönlendirilmek istemiyor aslında.
B: Parti çıksa gezinin amacına aykırı mı olacaktı?
F: Gezinin amacına aykırı olurdu ve bu son yaşananlar da başarılı olmazdı.
Zaten şu anda Gezi Eylemi ruhu olmuyor. Parti için olmuyor. Yani şimdi ben de,
HDP basın açıklaması yaptı bugün şurda olacağız diye. Kimse geliyor mu?
Gelmiyor. Taksim Dayanışması yapıyor. Gelmiyor. Buna ben de karşıyım yani
spontane bir şey olsun. HDP çağırdı diye gitmek istemiyorum ya da Taksim
Dayanışması çağırdı diye gitmek istemiyorum. Kimsenin beni yönlendirmesini de
istemiyorum.”
Oy kullanmakla ilgili olarak da bazı katılımcılar çok net bir karşı tavır ortaya
koymuşlar ve gelecek seçimlerde oy vermeyeceklerini belirtmişlerdir.
Bunlardan biri olan Yusuf daha önce AKP’ye oy vermiştir. Ancak hükümetin
özellikle eğitim politikalarında yarattığı hayal kırıklığı sonrası partiyi
desteklememe kararı almıştır. Başka bir partiyi desteklemeyi de
düşünmemektedir, “zaten” bir alternatif de yoktur.
“ Ama onlara vermiycem. Çünkü çok üzdüler beni. Çünkü ben şu yaşımda, 21,
hayatımın en güzel döneminde diyemiyorsam ki ben şunu şunu yapıcam; şunu
şunu yapıcam diyemiyorsam bence bu hükümetin suçudur. Bunda benim de
payım vardı. Ama ağırlıklı olarak hükümetin suçudur.”
Bir diğeri ise Deniz’dir. Daha önce CHP’ye oy vermiştir. Ancak artık siyasî
partileri destekleme fikrini tamamen terk etmiştir ve kendini siyasî partileri
dışlayan bir devrimci hareket içinde konumlandırmaktadır. Bu bağlamda
aslında oy vermeye karşı çıkan diğer katılımcılarla karşılaştırıldığında
örgütlüdür; ancak siyasî parti merkezinde örgütlenmeleri reddetmektedir.
“Yani gerçekten bir şey kazanılırsa sokakta kazanılır. (…) Parlemento içinde
kazanmak zaten mümkün değil. Yani az önce sorduğunuz soru da şey, CHP’ ye oy
verir misiniz tekrar sorusu da benim için tamamen mantıksız. Çünkü o da bu
sistemin bir partisi. AKP gidip yerine CHP geldiğinde değişen çok fazla bir şey
olmayacak. Evet kısmi bir iyileşme olacaktır ama kısmi. Bir çözüm olmayacaktır.
Her zaman ezilen bir kesim, halk olacak bir de bu işin kaymağını yiyen bir kesim
olacaktır yani”
Namık ise sistemli bir şekilde herhangi bir siyasî partiye oy vermeyi
reddetmektedir. Daha önce vermemiştir bundan sonra da vermeyecektir.
Namık, oy verme üzerine soru-cevaba dönüşen kısacık sözlü alışveriş
üzerinden apolitik gençlik söylemini ve söylemin somut halini temsil ettiğini
düşündüğü araştırmacıyı eleştirmiştir. Namık’ın alıntıdaki son ifadesi
“apolitize” ile araştırmacının/benim (ki bu ilişkide bir otorite figürüdür bkz. 6.
satırda “hoca”)
düşündüğümü varsaydığı yorumu söze dökmekte, bu
bağlamda, “otoriterinin” oy vermemeyi apolitiklik olarak değerlendirdiğini
söylemektedir. Namık’a göre siyasî parti merkezinde sorun apolitik olup
olmamak değil; temsil edilip edilmemektir.
“B: Sen oy kullandın mı bu arada?
N: Hayır. Ya kullandım da vermedim kimseye oy=
Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015 |39
B: Vermedin.
N: Vermedim.
B: Önümüzdeki seçimler için düşündüğün?
N: Düşünmüyorum hocam.
B: Yine vermeyeceksin.
N: Vermicem.
B: Peki.
N: Apolitize (gülümsüyor)”
Bu noktada, gençler arasında siyasî partilerle olan ilişki bazında bir farklılık
olduğunu ve bir grubun siyasî partileri destelediklerini bir grubun ise
reddettiklerini düşünebiliriz. Fakat bunu çok keskin bir ayrım olarak ele
alamayız. Örneğin Âlim tüm eleştirilerine rağmen yukarıdakilerin eylem
biçimlerinden etkilenmiştir. Murat ise, görüşmenin yapıldığı tarihte, son
kararını vermemekle birlikte “çizgisini bozmaz”, “sol cephe olayını devam
ettirirse” TKP’ye oy verebileceğini belirtmiştir.
3.4. Gezi’den Önce Gezi’den Sonra
Görüşmeler sırasında politiklik/apolitiklik tartışmaları sıklıkla Gezi Parkı
Eylemleri üzerinden tartışılmıştır. Bunun temel nedenlerinden biri
araştırmanın bu eylemler üzerine kurulmuş oluşu ve katılımcılara apolitiklik
söylemi hakkında ne düşündükleri sorulurken Gezi Eylemleri’ne ve yaşanan
şaşkınlığa araştırmacı tarafından gönderme yapılmasıdır. Dolayısıyla Gezi
Parkı bağlamında a/politiklik kurguları katılımcıların kendiliğinden ortaya
koydukları değil; araştırmacı tarafından dolaylı ya da direkt olarak teşvik
edilen anlatılardır. Katılıcımlar Gezi Parkı Eylemleri’ni politiklik/politikleşme
açısından kabaca üç şekilde kurgulamışlardır: 1. Gezi Parkı Eylemleri aslında
kendi nesillerinin apolitik olmadığını göstermektedir. 2. Gezi Parkı Eylemleri
apolitik yeni nesli politikleştirmektedir. 3. Gezi Parkı Eylemleri apolitik neslin
katılımı dolayısıyla şaşırtıcıdır.
Örneğin Muharrem Mutlu, birinci grubu temsil etmektedir. Muharrem’in
anlatısındaki en dikkat çekici nokta ise apolitiklik söyleminin gençlere dair
olumsuz algıyı nasıl kendilerine de benimsettiğinin altını çizmesidir. Tıpkı,
Namık gibi Muharrem de otoriteye (bu anlatıda “siyaset bilimciler” ve yine
akademisyenler, “profesörler”) gönderme yapmaktadır. Bu “önemli insanlar”
“gençlerden
bir
şey
olmayacağını”
dillendirmişlerdir.
Muharrem
üniversitesinin FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) oluşumda aktiftir; ancak oy
kullanmayı düşünmemektedir.
“İşte öyle görüyorduk aslında. Bu= Orda apolitik gençler yokmuş demek ki.
Aslında oraya gelen oraya destek veren hani bizimle olan bizimle omuz omuza
yürüyen apolitik olamaz. Yani herhalde bir şeyleri okuyup bir şeylerin görülmesi
lazım. Bunu gerçekleştirebilen, eyleme katılan biri için, demek ki apolitik
değilmiş ya da biz öyle görüyorduk. Ya da hani bir şeyi çok söylerseniz, hani
terör mesela. Terör var, terör var diye sürekli dillendirirseniz bunu hani
benimsemiş olursunuz. Hani ister istemez bilinçaltında bir şeyler yaratır belki de
hani bu siyaset bilimciler ya da bu profesörler ya da bununla ilgili konuşan
insanlar, önemli insanlar. Hep bundan bahsederlerdi. İşte bu gençlerden bir şey
40| Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015
olmaz, nereye gidiyoruz. Ya da o tarz söylemler belki de bende o etkiyi bıraktı.
Ama onu görmedik, hepimiz onu görmedik.”
Seçimlerde BDP/Bağımsızlar’ı destekleyen Baran için de Gezi Eylemleri
apolitik olmadıklarının “dışavurumunu” ifade etmektedir.
“Gezi benim için bir dışavurum dediğim gibi. Hani bir hikayenin dışavurumu ve
bu gençliğin, bu neslin apolitik olmadığının. (…) Benim için politik olmak şu
demek yani bizi etkileyen çevremizde yaşanan tüm siyasî gelişmeleri takip
etmek, bunun biraz daha gerisine bakmak. Geçmişte neler yaşanmış? Hem
Cumhuriyet tarihinde hem öncesinde. Felsefi akımları ölçmek hani bunları
bilmek öğrenmek. Yani benim için politik olmak bunlar demek. Hani bugün bi
liberalizmi, komünizmi, kapitalizmi işte sosyal devletin, demokrat, demokrasinin
ne olduğunu öğrenmek. Geçmişte yaşanan olaylara, tecrübelere bakmak ve
şimdiki siyasî gelişmeleri ölçmek benim için politik olmak demek. En önemlisi
bunun hakkında yorum yapabilmek. (…) Ben kendi çevremde apolitik bir gençlik
görmüyorum kesinlikle.”
Birinci gruptaki öyle zannediyorduk/zannediyorlardı ama değilmişiz/değiliz
görüşünün yerini ikinci grupta öyleydik ama artık değişiyoruz görüşü
almaktadır.
“Bir cümleyle özetlemek gerekirse Gezi benim için ne ifade ediyor, Barış Atay’ın
da dediği gibi, apolitik bir kesimin kendisini politik düzleme oturtuşu.” (Cem,
daha önce CHP’ye oy vermiştir. Gelecek seçimlerde yine CHP’yi desteklemeyi
düşünmektedir)
“O gözleme ben de çok katılıyorum hani o dönem çok konuşuldu biz de hatta bu
konu hakkında çok tartıştık. Hani gerçekten öyle mi? Cidden öyle. Yani
düşündüğümüzde şöyle bir on beş yirmi sene öncesine baktığımızda yani o
dönemlerde genç olan kişilerle şu anda genç olanlar, yani bizim yaşlarımızda
yaklaşık olarak bizim yaşlarımızda olanlar arasında yani çok büyük fark var.
Tamam bu Gezi’de herkes bir şekilde çıktı bilgilendi edildi ama ondan öncesinde
gerçekten büyük bir kayıplık, kayıp yani büyük bir nasıl tarif edeyim, yani bir
boşluk vardı yani. Onun nedenini ben tamamen şeyine bağlıyorum eğitim
sistemi, teknoloji ve özenti. (…) Ama Gezi Parkı’yla sanırım onu kırdık. Hepimizin
tabuları yıkıldı aslında orda. Hepimizin. Düşünceleri kırdık. Gerçekten aslında
bizim neslimiz de işe yarayan bir nesilmiş dedik yani ” (Mavi, daha önce TKP’ye
oy vermiştir. Gelecek seçimlerde yine TKP’yi desteklemeyi düşünmektedir)
Bazı katılımcılar ise eylemlerden sonra hala şaşkındır:
“Hiç bi belki bi siyasete değil mitinge bile katılmamış, haberleri seyretmeyen,
gazete okumayan belki gazete okuyodur ama toplumsal meselelere fazla alaka
göstermeyen, konu açıldığında kapatmak isteyen rahatsız olan, yani kısacası bu
arkadaşların, gençliğin, bu tarzda yaşam tarzını süren gençliğin hani orda daha
aktif bir biçimde orayı daha fazla savunması, Gezi Parkı’nı, daha fazla sahip
çıkması beni etkilemişti ve şaşırtıcı bulmuştum. Hep bunu düşünmüştüm. Ne
olabilir? Belki bi doğa meselesi onları etkilemiş olabilir belki farklı bir şey olsa
patlamayabilirdi. Onu düşündüm. Acaba doğa olayından, şeyden dolayı mı; hani
biraz daha onların hani belki apolitik bi insanı bile bir çevre, çevreci yanı vardır
ondan dolayı mı dedim acaba”(Taylan Demir, önceki seçimlerde yaşı
tutmamıştır. Gelecek seçimlerde TKP’ye oy verecektir)
Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015 |41
3.5. Size apolitik dediler?
Bu çalışmanın ana çıkış noktalarından biri Gezi Parkı Eylemleri’ne katılan
gençlerin kendilerini/kendi kuşaklarını apolitik gençlik söylemiyle ilişkili
olarak nasıl konumlandırdıkları idi. Bazı okurlar bu sorunun cevabının
bulguların en başında verilmesi gerektiğini düşünebilirler. Diğer taraftan
böyle bir sunuşun –öncesinde kategorize eden bir yaklaşımın- verideki
çeşitliliği geri planda bırakma ihtimali vardır. Bu noktada okurun kendisi de
yukarıdaki verilere dayanarak bu soruya bazı cevaplar verebilir. Özellikle Gezi
Parkı Eylemleri odağında bir önceki bölümde sunulan tartışmalar
katılımcıların apolitik gençlik söylemi ile ilişkili olarak kendilerini nasıl
konumlandırdığını tanımlamaktadır. Katılımcıların genel eğilimi, kendilerini
apolitik gençlik söylemine mesafeli konumlandırmaktır. Ya zaten apolitik
olmadıklarını/Gezinin bunu ispatladığını düşünmektedirler ya da Gezi
Eylemleri ile birlikte politikleşmeye başladıklarını öne sürmektedirler. Üçüncü
bir eğilim ise bu söyleme görece yakın durmaktır. Örneğin Âlim’in, Taylan’ın
ya da Ayhan’ın anlatıları. Ancak bu anlatılarda söylem kendilerini tanımlamak
için değil; diğer akranlarını tanımlayan bir kurgu olarak sunulmuştur.
Dolayısıyla bireysel olarak kendilerini bu söylemin içine yerleştirmemişlerdir.
Ancak kaba hatlarıyla tanımlanan bu üç yaklaşıma istisnalar yok değildir.
Örneğin Osman, olgunun çok daha karmaşık bir arka planı olduğunu ve Gezi
Parkı Eylemleri’nde politik okunan direnişin “uygun konjonktürde” politik
talepler olarak ortaya çıkan bireysel/bireyci talepler olduğu görüşündedir.
“Ya.. Orda ikili bir ilişki var. Bence bizim neslimiz bir yandan hakkaten apolitik
ama bir yandan yetiştirilme şekli yetiştirildikleri dönem onları ister istemez
özgürlükçü yapıyor. Baskıdan ötürü özgürlükçü değil. Ya şu yoruma
katılıyorum ben, ya bu nesil hakkaten istediğini almak isteyen bir nesil. Ya bu
bireyci bir nesil. Bireycilik. Ya bu başka ülkelerde, zamanlarda da oldu
toplumda bireycilik pompalandığı zaman kendini kurtarma, bu bi yerden sonra
sadece ekonomik talepler değil politik taleplere de dönüşüyor bence. Bence bu
kaçınılmazlığı kaçırdı egemenler. Bu kadar bireyci genç yetiştirdikten sonra
benim istediğim olsun dedi. Niye olmuyor dedi. (…) Bu yeni nesil [kendi nesli],
işte bireycilik, istediğini yaparımcılık, istedim mi olucakçılık, konjonktür uygun
olduğunda çat diye politik taleplerle ortaya çıktı. O zaman ‘Tayyip kim ki?’
diyor. Tayyip niye bana niye karışabilir ki? Karışamaz. Ama bi yandan şey de var
. (…) İşte 80 lerde 70 leri yaşamış orta yaş üstü hanım söylemişti ‘Biz böyle
sokağa çıksak bizi kurşunlarlardı.’ Hakkatten. ‘Şimdi siz biber gazına laf
ediyorsunuz. Yüzlerce ölü olurdu biz böyle sokağa çıksaydık diye.’ bir durum
var. Yani nispeten de olsa küreselleşme ya da ne dersiniz ona küresel
entegrasyon ister istemez biraz da olsa şeffaflığı, demokratikliği biraz da olsa
şiddetin daha az meşru olduğu bir konjonktürü getirdi.”
Osman’ın anlatısı politik olanın ne kadar bağlamsal olduğuna dikkat
çekmektedir. Bu noktada, kuşakların politik olup olmadığı sorusu da problemli
hale gelmiştir. Osman, “politik” ve “bireysel” talepleri iki ayrı kategori olarak
ele almakla birlikte aslında sosyal, politik ve ideolojik bağlamın ikisi
arasındaki sınırı nasıl bulanıklaştırdığına gönderme yapmaktadır. Diğer
taraftan, Osman’ın anlayışı “kişisel olan politiktir” söyleminden farklıdır. Talep
özünde politik değildir; ama sonucunda politik bir biçim alır. Osman’ın
anlatısının bir diğer dikkat çekici özelliği, kullandığı akademik söylemdir.
Görüşme sırasında lisansüstü çalışmalarına devam eden Osman, oldukça
incelikli, pratikte ve teoride iyi temellendirilmiş, kapsayıcı bir analiz ortaya
koymuştur. Aslında görüşmeler genelinde de sanattan edebiyata, tarihten
siyaset bilimine, sosyolojiden müziğe göndermeler, örnekler, teorik analizlerle
42| Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015
doludur. Bu, bir yanıyla, gençlerin kendi dönem ve hareketlerini analiz etmede
oldukça donanımlı olduklarına işaret etmektedir. Yüksek eğitim düzeyi politik
deneyimleri anlamlandırmada, dolayısıyla da duyurmada, avantaj
yaratmaktadır. Çünkü toplumun diğer elit güç odakları (örn. akademisyenler),
tarafından daha duyulabilir, daha anlaşılabilir dolayısıyla daha caziptir. Diğer
yandan, Türkiye’de bu sosyo-kültürel birikimi sağlayacak araçlara gençlerin
ne kadarının sahip olabildiği tartışmalıdır.
Maral ise gençlerin politik olduklarına Gezi Parkı Eylemleri’ne rağmen/Gezi
Parkı Eylemleri de dâhil olmak üzere ikna olmamıştır. Eylemleri gençlik
hevesleri ve devletin resmî ideolojisinin kesişiminde anlamlandırmaktadır. Bu
bağlamda, politik olandan değil politik görünenden bahsetmektedir. Aslında
Maral’ın politik olma anlayışı ve bunu önemsemesi, yukarıda sunulan Baran’ın
anlayışıyla benzerlikler göstermektedir; bilgi, birikim, öğrenmek vb. Ayrıca
Baran gibi o da gelecek seçimlerde BDP’yi desteklemeyi planlamaktadır (daha
önceki seçimlerde yaşı tutmamıştır). Ancak etrafında apolitik gençlik
göremeyen Baran’ın aksine, Maral gençlerin yeterli “ideolojik” “birikime”
sahip olmadıkları görüşündedir.
“Evet apolitik bir gençliğiz ve sadece bizim zamanımıza denk geldi Gezi. Yani
gereğinden fazla. Tabi ki ölenleri falan kastetmiyorum. Ama genel olarak
hepimizin gereğinden fazla kahramanlaştırıldığımızı düşünüyorum. Çünkü
gençler çok kolay heyecana kapılan, ortaya atlayan insanlardır. Oraya atlayan
gençlerin çoğu da bu heyecanla atladı. Onun dışında yine çok merak eden
insanlardır. Tabi tecrübeye sahip olmadıkları için oraya atlamalarının bir sebebi
de buydu. Bunun dışında orda bulunanların aileleri genelde işte Atatürkçü kesim
olduğu için ilkokuldan beri bize Atatürkçülük aşılandığı için işte Atatürkçüyüm
deyip oraya atlayan çok kesim oldu. Çok fazla bir ideolojiye siyasî görüşe sahip
olmadan. O yüzden bu güzel bir şeye vesile oldu mu? Bence oldu. Ama kahraman
bir kesim miyiz? Hayır, değiliz.”
Maral’ın anlatısını apolitik gençlik söylemi ile özdeşim kurma veya direnme
ekseninde diğer görüşmelerden farklı kılan ise “Ben [de] apolitiğim” diyen tek
anlatı olmasıdır: “Ben politik olmayı isterdim ama o kadar birikime sahip
değilim açıkçası.”. Bu farklılığı anlamak için araştırmanın bağlamını gözden
kaçırmamak önemlidir. Maral, dini ve etnik eksende ötekileştirilen, toplumsal
alanda açık saldırılara hedef olan bir gruba mensuptur. Araştırmacı ise
çoğunluk/baskın grubu temsil etmektedir. Bu karşılaşmada, baskın bir
söylemi eleştirmek/ ona meydan okumak (örneğin Yıldız’ın “biz sizden daha
iyiyiz” anlatısı, Namık’ın “apolitize” eleştirisi ya da Muharrem’in “önemli
insanlar” böyle söylediler ama “biz onu görmedik” sitemi) ya da zaten azınlık
olduğun bir grubun içinde kendini ayrı tutup diğerlerini/çoğunluğu apolitik
olarak olumsuzlamak daha zor, kendini ideal bir kurgunun/politik olmanın
dışında tutmak daha kolaydır. Burada sıkıntı, Yılmaz’ın ifadesiyle kimin “daha
önemli ve geleceği kurarken daha fazla hesaba katılması” gerektiği konusunda,
bir azınlık olarak Maral’ın -aslında fazlasıyla politik ve toplumsal olanbirikiminin ve analizinin kendi tarafından da azımsanmasıdır.
4. Tartışma
Katılımcılar arasında genel eğilimin, kendilerini direkt ya da dolaylı olarak
apolitik gençlik söylemine mesafeli konumlandırmak olduğunu belirtmiştik.
Bu aslında beklenen/beklenmesi gereken bir sonuçtur. Çünkü apolitik gençlik
söylemi özünde gençleri olumsuzlayan, toplumsal ve politik kaynakların
dağılımında (örneğin kendi adına söz hakkına sahip olmak ya da karar
mekanizmalarına katılmak gibi) gençlere düşen kısıtlı payı meşrulaştıran bir
Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015 |43
söylemdir. Bireysel anlatılar ise özünde birer kimlik kurgularıdır ve sahip
olduğu varsayılan kimliği aktif olarak inşa eder, teyit eder ve olumlarlar
(Mishler, 1986; Riessman, 2008). Bu bağlamda, kuşaksal kimlik üzerinden
özneyi küçümseyen bir söylemin özne tarafından dirençle karşılanması
beklenir. Bunun da aslında Gezi Parkı Eylemleri gibi bir deneyimden görece
bağımsız olduğu söylenebilir. Diğer taraftan kitlesel bir politik direnişe
dönüşen, toplumun bir kesiminde büyük umutlarla karşılanan ve genç nesille
eşleştirilen Gezi Parkı Eylemleri gibi bir hareket, anlatılarda bu
olumsuzlamaya direnişte önemli ve meşru bir zemin olarak kullanılmaktadır.
Bu bağlamda eylemler, gençlerin kendilerini ötekinin/otoritenin gözünde
aklayabildikleri ya da bu göze açık açık meydan okuyabildikleri önemli bir
deneyimdir. Dolayısıyla Gezi, 90 kuşağı için kendini bu göz üzerinden değerli
görebilmeyi önceki kuşaklara göre daha mümkün kılmıştır. Bu konudaki
önemli bir istisna Maral’ın anlatısıdır. Çünkü Maral, taşıdığı kimlikle, ne
yaparsa yapsın o gözün kendini olumlamayacağının farkındadır. Görüşmesinin
ilerleyen bölümlerinde, Maral “Ölenlerden biri ben olsaydım nifak tohumu
atmaya çalışan Hristiyan kız olacaktım. Yani kendimi bu ülke için feda etsem
bile ben bölücü gücüm ve hep böyle kalıcam.” ifadesini kullanmıştır.
Katılımcıların geneli apolitik gençlik söylemini benimsememekle beraber, bu
söylemi topyekûn yok saymamış ya da tamamen haksız bulmamışlardır. Bazı
katılımcılar bu görüşü en azından kısmî olarak haklı bulmakta, kendilerini ayrı
tutmakla beraber bu söylemin içinden konuşabilmekte hatta sonraki kuşaklar
için endişe duymaktadırlar. Ek olarak, yine bazı katılımcılar Gezi’den öncesini
olumsuzlamaya devam etmektedirler. Bir diğer yandan, söylemi reddetmekle
birlikte bunun nasıl kafalarına kazındığının altını çizenler de vardır. Ayrımcı
söylemlerin (ben/biz değerli- sen/siz değersiz) toplumsal alandaki gücünü
gösteren önemli ölçütlerden biri, bu söylemin hedef aldığı nesnesi tarafından
ne kadar benimsendiğidir. Bu bağlamda apolitik gençlik söyleminin
azımsanmayacak bir gücü olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca görüşmelerde, diğer
bazı kavramların aksine (sosyal sınıf gibi) apolitik kavramının anlaşılmasında
kuşaklararası bir ortak anlayış ya da devamlılık sorunu olmadığı görülmüştür.
Katılımcılar darbe sonrası bu söylemin hedef aldığı üçüncü kuşak, araştırmacı
ise ilk kuşak olmasına rağmen katılımcıların hiç biri apolitik gibi bir kavramın
ne anlama geldiği konusunda kafa karışıklığı yaşamamış, araştırmacı da başka
başka şeylerden bahsediyoruz gibi bir hisse kapılmamıştır.
Katılımcıların anlatılarında politik olmanın kendileri için ne anlama
geldiğine/ne anlama gelmediğine dair önemli kurgular mevcuttur. Örneğin
bazı katılımcılar için örgütlü olmak politik olmaktır. Bu katılımcıların ortak
paydaları Gezi Parkı Eylemleri’nden bağımsız olarak zaten örgütlü olmalarıdır.
Ama örgütlü olmak, özellikle siyasî partiler merkezinde, tüm katılımcıların
paylaştığı bir politik olma hali değildir. Öyle ki bazılarının eylemlerden
çıkardığı sonuç siyasî partilerin bir işe yaramadığı ya da Gezi’de olmasalar
daha iyi olacağıdır. Dolayısıyla Gezi Parkı Eylemleri sonrasında akıllara gelen
gençlerin siyasî partilerle olan ilişkisi kuvvetlendi mi sorusuna bu araştırma
çerçevesinde cevap olumsuzdur. Aksine Gezi deneyimi, lidersiz bir hareket
olarak siyasî örgütlerin liderlik rolünü en azından bazı gençler için daha da
sorgulanır hale getirmiş gözükmektedir. Diğer taraftan, araştırmanın yöntemi
genellemelere uygun değildir. Bu sonuçların her birinin daha temsili ve büyük
örneklemlerle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Diğer bir politik olma kurgusu ise bilgi ve birikim söylemidir. Siyasî olayları
takip etme, geçmişi bilme, ideolojik birikim, okuyup, öğrenme vb. tanımlar
görüşmelerde politik olmanın önemli kriterleri olarak ortaya çıkmıştır. Bu
söylem, dolaylı da olsa eğitimli olarak avantajlı bir gurubu işaretlemektedir.
44| Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015
Bu durum aslında, Cumhuriyet tarihi boyunca görev yüklenen gençliğin
eğitimli gençler olduğu düşünülürse (Lüküslü, 2008) tesadüf değildir. Diğer
taraftan bu kurgu, ister istemez dezavantajlı, sosyo-kültürel ve eğitim
kaynakları kısıtlı gençleri dışarıda bırakacaktır [ki gerek geçmişte gerekse
bugün dezavantajlı grupların politik katılımının sınırlı olduğuna dikkati
çekilmektedir (Enneli, 2011; Yılmaz ve Oy, 2014)]. Dolayısıyla dışlayıcı bir
kurgu olan apolitik gençlik söylemine yönelik direncin her bağlamda kapsayıcı
bir özellik kazanamadığının altını çizmek gerekir. Eğer politik/apolitik olmak
bilgi, birikim ve donanım üzerinden kurgulanırsa gençler arasındaki sınıfsal
ve eğitimsel eşitsizlikler yok sayılacak; bu bilgi ve donanımı onlara
kazandıracak yapısal kaynaklara sahip olmayan gençler dezavantajlı durumda
kalacaktır.
Görüşmelerde ortaya çıkan bir başka husus bilişim teknolojileri ile politik
katılım ilişkisidir. Katılımcılar, bu konuda birbirlerinden bir hayli farklı
düşünceler ortaya koymuş olsalar da, bu teknolojilerin kullanımının apolitiklik
söylemini besleyen unsurlar olduğunun fazlasıyla farkındadırlar. Dolayısıyla
apolitikliğe koymak istedikleri mesafe ister istemez bu teknolojilerle ilgili
eleştirel yaklaşımları da beraberinde getirebilmektedir. Teknolojinin
kullanımı konusundaki en ilginç bulgu belki de bazı katılımcıların bir üst
kuşaktan onlara aktarılan kaygıları kendinden sonra gelenlere aktarmalarıdır.
Katılımcılara göre de yeni nesil asosyal yetişmektedir; ama bu yeni nesil
kendileri değil kendilerinden sonra gelen çocuklardır. Bu örnekler belki de
apolitiklik söylemini kuşaklar arası yeniden üreten mekanizmalar hakkında
bir fikir verebilir: Taşınmak istenmeyenin yükünden kurtulmanın bir yolu onu
bir sonraki kuşağa devretmek gibi görünmektedir. Hiç kuşkusuz Gezi Parkı
Eylemleri 90 kuşağı için bu anlamda büyük bir avantaj sağlamıştır.
Bu araştırmanın bulguları ve öncesinde sunulan literatürdeki bulgular göz
önüne alındığında, belki artık “yeni nesil politik midir apolitik midir?” sorusu
tartışılmalıdır. Farthing (2010) gençlerin politik katılımına yönelik
yaklaşımların politik olarak ilişkili (politically engaged) ya da kopuk
(disengaged) olarak iki paradigma arasına sıkıştığı ve ikili karşıtlıklar
içerisinde cevap arandığı görüşündedir. Bu ikiliğin dışında bir üçüncü
alternatife ihtiyaç vardır. Bu bağlamda yukarıda sorduğumuz sorunun çıkış
noktası problemlidir. Politik katılım olgusu gerek mikro gerekse makro
bağlamı düşünüldüğünde gençlerin sahip olduğu ya da olmadığı bir özellik
olarak ele alınamaz. Diğer taraftan bu soruyu problemli hale getiren tek unsur,
cevabı politik/apolitik ikilisine indirgemesi değil; başka bazı soruları sormayı
da çok mümkün kılmamasıdır. Oysaki sorulacak sorulardan biri neden
hükümetinden politik partilerine, medyasından üniversitesine; Avrupa’da,
Kanada’da, Birleşik Devletler’de, Avusturya’da ve elbette Türkiye’de gençlerin
politik olup olmamasının bu denli sorun olduğudur? Edwards (2010)
Avustralya bağlamında yaptığı tartışmada gençlerin politik katılımına yönelik
yoğun vurgunun Batı demokrasilerinin kendilerinin sorgulanmasının önüne
geçtiğini ve gençleri (politik ya da apolitik) temelde bu demokrasiye bir tehdit
ya da risk olarak kurguladığını iddia etmektedir. Diğer bir deyişle,
“demokratik” olduğu varsayılan sistemin asıl sorunları göz ardı edilmekte,
sanki iyi işleyen bir sistem varmışçasına sorun gençlerin bu sisteme
katılıp/katılmadıklarına ya da nasıl katıldıklarına indirgenmektedir. Bu
bağlamda Edwards, a/politik gençlik söyleminin içeriğine değil; işlevine
(stratejik olarak neyi ön plana çıkartıp neyi sakladığına) odaklanmakta ve
analiz birimi olarak gençlik olgusunu değil; bu olguyu belli biçimlerde inşa
eden söylemleri temel almaktadır.
Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015 |45
Bu görüşü direkt olarak Türkiye bağlamına ithal etmek mümkün değildir.
Çünkü Batı’nın demokrasisine (sorunlu) inancı Türkiye’de halen bir idealdir.
Gençlerin politik katılımı olgusunun demokrasi sorununun önüne geçtiği gibi
bir önerme de yanıltıcı olur. Diğer taraftan, söylemin içeriğinden çok işlevine
odaklanmamız gerektiği fikri önemsenmelidir. Bu söylem gençlerle ilgili
tartışmaları öncüllerken, neyi konuşmadan bırakmaktadır? 80 darbesinden
beri niye her yeni kuşağı politik olarak öncekilere bu nedenli borçlu
hissettirmeye ihtiyacımız vardır? Apolitik gençlik efsanesi çökünce hepimiz
rahatladık mı? Bu noktada, olguyu psikolojikleştirme/indirgeme eleştirisini de
göze alarak, sonraki kuşağa devredilen yükün aslında on yıllardır rejimin
sistemli olarak çocuklarını/gençlerini kurban etmesine/öldürmesine şahit
olmanın yarattığı kırılganlık ve utançla ilişkili olabileceğinin ve apolitik
gençlik söyleminin konuşulabilen kadar konuşulamayanın da depolanıp
taşındığı kuşaklar arası bir aktarım olduğunun altı çizilmelidir.
Teşekkür
Öncelikle bu araştırmayı mümkün kılan tüm katılımcılarıma teşekkür ederim.
Ayrıca bu makalenin son şeklini almasında değerli katkıları bulunan Doç. Dr.
Emre Erdoğan’a ve Yrd. Doç. Dr. Elif Çelebi’ye ve metnin tashihinde
yardımlarını esirgemeyen Prof. Dr. Dilek Şirvanlı ve Yrd. Doç. Dr. Çilem
Tercüman’a teşekkür etmek isterim. Son olarak gerek katılımcılara
ulaşılmasında gerekse kayıtların metne dökülmesinde özveriyle çalışan
öğrencilerim Artun Mert Akça, Aslı Özsoy, Birsen Korkmaz, Baran Gürsel,
Çağla Özcan, Ege Küçümen, Deniz Külahdaş, Funda Çal, Gülşah Nacargil,
Handan Erdoğan, İrem Gizem Yılmaz, Melike Artar, Nuray Kolay, Seda
Aydoğdu, Selin Aydınlık, Yaprak Gezici, Yeşim Üçüncü ve Yiğit Onur Şen’e de
teşekkür etmek istiyorum.
Notlar
1.
Bu metin içerisinde “Batı” kavramı coğrafî bir topluluk olarak değil
ideolojik bir inşa olarak ele alınmaktadır. Örneğin Avustralya da bu tanımın
içinde değerlendirilmiştir.
2.
Makalede literatür çalışması politik katılım olgusunu gençlerle ilişkili
olarak ele alan yazınla sınırlandırılmıştır. Bu durum, politik katılım olgusuna
dair tartışmaların çok daha eskilere dayandığını yok saymamakta; ancak
çalışmanın odağı gereği hem yurt dışındaki hem Türkiye’deki bu çalışmaları
görece dışarda bırakmaktadır. Ayrıca gençlerin özellikle protesto geleneğinin
içinden seslerini duyurmaya çalışmaları yeni bir toplumsal olgu değildir.
1960’lar ve 1970’ler bu anlamda kritik dönemlerdir. Ancak çalışma apolitiklik
söyleminin popülerlik kazandığı 1980 sonrası döneme odaklanmıştır.
3.
Darbe ve sonrasındaki toplumsal dinamikleri bu makalenin sınırları
içerisinde analiz etmek mümkün olmamakla birlikte, genel olarak sivil
özgürlüklerin ve hakların ciddi şekilde kısıtlandığını, toplumsal ve politik
aktivitenin sıkı bir denetim altında tutulduğunu ve sıklıkla cezalandırıldığını,
liberal ekonomik politikaların hız kazandığını ve toplumun farklı kesimleri
arasındaki eşitsizliklerin derinleştiğini, tüketim toplumunun yükselişini,
kırsaldan kente olan yoğun göçü ve çarpık şehirleşmeyi, yeni bilgi ve iletişim
teknolojilerinin kullanıma girişini ve medyanın artan gücünü hatırlamak
yararlı olabilir (Aydın ve Taşkın, 2014; Keyder, 2014; Zürcher, 2014)
4.
Arşivi 80’leri de içerek şekilde açık olduğu için Milliyet Gazetesi
seçilmiştir. Sınırlı bir ön çalışmadır. Söylemin medya temsillerinin sistemli bir
şekilde incelenmesine ihtiyaç vardır.
5.
Gezi Eylemleri üzerine popüler ve akademik sayısız değerlendirme
yapılmış ve yapılmaktadır.
46| Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015
Ancak bu makalede Gezi Eylemleri araştırmalarının gözden geçirilmesi
yapılmamıştır. Bunun nedeni değerlendirme yapmak için erken olmasıdır
çünkü araştırmalar halen devam etmektedir.
6.
KONDA’nın 2013 verileri sunumu tüm yaş gruplarını bir bütün olarak
ele almıştır (http://www.youtube.com/watch?v=5zP6TnfALQU). Parti
seçimleri yaş grupları arasında karşılaştırılmamış, özel olarak genç grup baz
alınarak sunulmamıştır. Bu nedenle bu örneklemin KONDA örnekleminden ne
kadar farklı olduğunu net olarak söyleyebilmek mümkün değildir.
7.
Görüşme sırasındaki “gelecek seçimler” Mart 2014 yerel seçimleridir.
Kaynaklar
Adsett, M. (2003) Change in political era and demographic weight as
explanations of youth ‘disenfranchisement’ in federal elections in Canada,
1965-2000. Journal of Youth Studies, 6(3), 247-264.
Alev, S. (13 Haziran 2013). Y kuşağının apolitik gençleri ve Gezi direnişi. 10
Ekim 2014 tarihinde indirildi. http://www.simtoalev.com/y-kusagininapolitik-turk-gencleri-ve-gezi-direnisi/
ARI Düşünce ve Toplumsal Gelişim Derneği (2008). Türk gençliğinin siyasal
tutumları araştırması raporu. 3 Ekim 2014 tarihinde indirildi:
http://www.ari.org.tr/TR/wp-content/uploads/2013/11/ Turk-GencligininSiyasal-Tutumlari-Arastirmasi-Yorum-Metni.pdf
Aydın, S. ve Taşkın, Y. (2014). 1960’dan günümüze Türkiye tarihi (2. Baskı).
İstanbul: İletişim Yayınları
Aytekin, E.A. (9 Haziran 2013). Beyaz Türk’ ve ‘Apolitik Gençlik’ efsanelerinin
çöküşü. 10 Ekim 2014 tarihinde indirildi. http://haber.sol.org.tr/yazarlar/eattila-aytekin/beyaz-turk-ve-apolitik-genclik-efsanelerinin-cokusu-74402
Banaji, S. (2008). The trouble with civic: a snapshot of young people’s civic and
political engagements in twenty-first century democracies. Journal of Youth
Studies, 11(5): 543-560.
Barnes, S.H. ve Kaase, M. (Eds.). (1979). Political action: Mass participation in
five western democracies. Beverley Hills and London: Sage Publications.
Benedicto, J. (2008) Young people and politics: disconnected, sceptical, an
alternative, or all of it at the same time? İçinde J. Benedicto ve A. Lopez Blasco,
Young People and Political Participation: European Research (s. 13-27). Young
People’s Studies Magazine, 81.
Braun, V. ve Clarke, V. (2006). Using thematic analysis in psychology.
Qualitative Research in Pscyhology, 3(2), 77-101.
Caymaz, B. (2008) Siyasî partilerin gençlik kolları. İçinde N. Yentürk, Y.
Kurtaran ve G. Nemutlu (ed.) Türkiye’de gençlik çalışması ve politikaları (s.
299-330). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Dalton, R.J. (2008). Citizen politics: Public opinion and political parties in
advanced industrial democracies. Chantam: Chantam House.
Della Porta, D. (2004). Social movements and the state: thought on the policing
of protest. İçinde D. McAdam, J.D. McCarthy, M.Y. Zald (Ed). Comparative
Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015 |47
perspectives on social movements (s. 62-92). Cambridge: Cambridge University
Press.
Edwards, K. 2010 Beyond the blame game: examining ‘the discourse’ of youth
participation in Australia. Proceedings of the future of sociology, Canberra,
ACT, 1-4, December, 2009. 25 Ekim 2014 tarihinde indirildi:
http://www.tasa.org.au/conferences/conferencepapers09/papers/Edwards,
%20Kathy.pdf
Enneli, P. (2011). The Turkish young people as active citizens: equal
participation or social exclusion? İçinde R.Ö. Dönmez ve P. Enneli (ed.).
Societal peace and ideal citizenship for Turkey (s. 257-280). Plymouth:
Lexington Books.
Erdoğan, E. (2001). Türk gençliği ve siyasal katılım boyutları: Bir katılım
endeksi denemesi. İçinde ARI Toplumsal Düşünce ve Gelişim Derneği Türk
gençliği ve katılım: Katıl ve geleceğini yarat (s. 9-26).20 Kasım 2014 tarihinde
indirildi:http://www.ari.org.tr/TR/wpcontent/uploads/2013/12/Turk_Gencligi _ve_Katilim_ARI_Hareketi.pdf
Erdoğan, E. (2010). Olanaksızlığın kuramını anlamak: Türk gençliği ve siyasal
katılım. İçinde C. Boyraz (Ed.), Gençler tartışıyor: Siyasete katılım, sorunlar ve
çözüm önerileri (s.1-19). 20 Kasım 2014 tarihinde indirildi: http://www.festuerkei.org/media/pdf/Publikationen%20Archiv/Ortak%20Yay%C4%B1nlar
/2009/2009%20TUSES%20GEN%C3%87LER%20TARTI%C5%9EIYOR%20S
%C4%B0YASETE.pdf
Erkmen, D. (24 Temmuz 2013) Politik olmak, apolitik olmak ve Gezi Olayları.
10 Ekim 2014 tarihinde indirildi.
http://www.bianet.org/bianet/siyaset/148666-politik-olmak-apolitik-olmakve-gezi-olaylari
Farthing,R. (2010). The politics of youthful antipolitics: representing the
‘issue’ of youth participation in politics. Journal of Youth Studies, 13 (2), 181195.
Furlong, A. ve Catmel, F. (2007) Young people and social change. Buckhingham:
Open University Press.
Giddens, A. (1991). Modernity and self identity: self and society in the late
modern age. Standford, CA: Standford University Press (Eserin Türkçe çevirisi:
Modernite ve bireysel kimlik: geç modern çağda benlik ve toplum. Say
Yayınları)
Hill, S. ve Robinson, R. (3 Kasım 2002). Are young people too smart to vote?
28 Kasım tarihinde indirildi:
http://www.alternet.org/story/14443/are_young_people_too_smart_to_vote
Karamichas, J. (2009). The December 2008 riots in Greece. Social Movement
Studies: Journal of Social, Cultural and Political Protest, 8 (3), 289-293.
Keyder, Ç. (2014). Türkiye’de devlet ve sınıflar (19. Baskı). İstanbul: İletişim
Yayınları
Konrad Adenauer Vakfı ( 1999). Türk gençliği 98: suskun kitle mercek altında.
İstanbul Mülkiyeliler Vakfı Sosyal Araştırmalar Merkezi.
KONDA GEZİ RAPORU. (5 Haziran 2014) 15 Kasım 2014 tarihinde indirildi:
48| Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015
http://www.konda.com.tr/tr/raporlar/KONDA_GeziRaporu2014.pdf
Ibrahim, J. (2011). The new toll on higher education and the UK student
revolts of 2010-2011. Social Movement Studies, 10 (4), 415-421.
Inglehart, R. (1990). Culture shift in advanced industrial society. Princeton:
Princeton University Press.
Lüküslü, G.D. (2008) Günümüz Türkiye gençliği: ne kayıp bir kuşak ne de
ülkenin aydınlık geleceği. İçinde N. Yentürk, Y. Kurtaran ve G. Nemutlu (ed.)
Türkiye’de gençlik çalışması ve politikaları (s. 287-297). İstanbul: İstanbul
Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Mishler, E. (1986). Research interviewing: Contact and narrative. Cambridge:
Harvard University Press.
Neyzi, L. (2001). Object or subject? The paradox of “youth” in Turkey.
Autrepart, 18, 101-117.
Nigiz, S. (28 Ağustos 2013) Gezi direnişi, Taksim ayaklanması ve sonrası:
“apolitik” gençlik, sosyalist yapılar ve Kürt hareketi. 10 Ekim 2014 tarihinde
indirildi.
http://serhatnigiz.tumblr.com/post/59580515623/gezi-direnisitaksim-ayaklanmas-ve-sonras
Norris, P. (2003). Young people & political activism: from the politics of
loyalties to the politics of choice? Cambridge, M.A: Harvard University, Report
for the Council of Europe Symposium, 27-28 November. 27 Ekim 2014
tarihinde indirildi: http://www.usc-cei.org/pdfs/Norris_YoungPeopleand
PoliticalActivismPP.pdf
Odegard, G. ve Berlung, F. (2008). Political participation in late modernity
among Norwegian youth: an individual choice or a statement of social class?
Journal of Youth Studies, 11(6), 593-610.
Oktar, S. (2001). Demir üçgen: Türkiye’de gençliğin katılımını anlamak. İçinde
ARI Toplumsal Düşünce ve Gelişim Derneği Türk gençliği ve katılım: Katıl ve
geleceğini yarat (s.27-36). http://www.ari.org.tr/TR/wpcontent/uploads/2013/12/Turk_Gencligi_ve_Katilim_ARI_Hareketi.pdf
O’Toole, T., Marsh ve Jones, S. (2003) Political literacy cuts both ways: the
politics of non-participation among young people. The Political Quarterly,
74(3), 349-360.
Phelps, E. (2005) Young voters at the 2005 British General Election. The
Political Quarterly, 76(4), 482-487.
Pirie, M. ve Worcester, R. M. (1998) The millennial generation. London: Adam
Smith Institute.
Power, N. (2012). Dangerous subjects: UK students and the criminalization of
protest. South Atlantic Quarterly, 111 (2), 412-420.
Riessman, C.K. (2008). Narrative methods for the human sciences. London:
Sage.
Smith, J.A., ve Osborn, M. (2003). Interpretative phenomenological analysis.
İçinde J.A. Smith (Ed.). Qualitative Psychology (pp.51-80). London: Sage.
Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015 |49
Sloam, J. (2007) Rebooting democracy: youth participation in politics in the
UK. Parliamentary Affairs, 60(4), 548-567.
Yılmaz, V. (2010) Siyasî örgütlenmelerde genç olmak: kurtarmaya giderken
yakalandıklarımız. İçinde C. Boyraz (ed.) Gençler tartışıyor: siyasete katılım,
sorunlar ve çözüm önerileri (s.188-200). İstanbul: Tüses Yayınları.
Yılmaz, V. ve Oy, B. (2014) Türkiye’de gençlik ve siyasî katılım: Sosyo-ekonomik
statü fark yaratıyor mu? İstanbul Bilgi Üniversitesi Şebeke Gençleri Katılımı
Projesi
Kitapları
No:5.
2
Kasım
2014
tarihinde
indirildi:
http://www.sebeke.org.tr/wp-content/uploads/2014/04/sosyaekonomikstatufaryaratiyo rmu.pdf
Zürcher, E.J. (2014). Modernleşen Türkiye’nin tarihi (29. Baskı). İstanbul:
İletişim Yayınları
Gençler ve Politik Katılım: Gezi Parkı Eylemlerinde “Apolitik” Nesil
Bahar Tanyaş
Gençlerin politik katılımı gerek Avrupa gerekse Türkiye bağlamında tartışmalı bir
konudur. 2000’lerde genç nesiller, özellikle popüler söylemlerde politik katılımları
sınırlı ve önceki nesillerin aşina oldukları politik süreçlere yabancılaşmış olarak
resmedilmektedirler (Benedicto, 2008). Diğer taraftan Avrupa’da (İngiltere ve
Yunanistan örneklerinde görülebileceği gibi) ve Türkiye’de (Gezi Parkı eylemlerinde)
son dönem politik hareketlerde gençler etkin rol oynamış vebüyük ölçekli
protestolarda başı çekmişlerdir. Bu çalışmada “apolitik genç nesil” söylemi Gezi Parkı
eylemlerine katılmış 18-26 yaş grubu gençlerle (n=24) değerlendirilmektedir. Amaç,
gençlerin kendi nesillerinin “apolitikliğini” nasıl anlamlandırdıklarını ve bu söylemi
Gezi Eylemleri ile nasıl ilişkilendirdiklerini incelemektir. Araştırma nitel bir
çalışmadır. Yarı yapılandırılmış görüşmelerin metne çevrilmesi devam etmektedir.
Sunumda bu metinlerin tematik ilk analizleri sunulacaktır.
Ciwan û Beşdariya Polîtîk: Di Çalakiyên Parka Geziyê de Nivşê “Apolîtîk”
Bahar Tanyaş
Beşdariya ciwanan a polîtîk çi li Tirkiyeyê çi jî li Ewropayê mijareke bi nîqaş e. Di
salên 2000’î de nivşên ciwan, bi taybetî jî bi vegotinên populer bi awayekî ku
beşdariya wan a polîtîk kêm e û ji pêvajoyên polîtîk ên ku nivşên beriya wan tê re
derbas bûne re biyanî ne, hatine nasandin (Benedicto, 2008) . Li aliyê din li Ewropayê
(weke ku di mînakên Îngîltere û Yewnanîstanê de dikare bê dîtin) û li Tirkiyeyê
(Çalakiyên Parka Geziyê) di van demên dawîn de ciwan di nav tevgerên polîtîk de
xwediyê roleke berbiçav bûne û di çalakiyên mezin de serkêşî kirine. Di vê xebatê de
vegotina “nivşê ciwanan ê apolîtîk” bi ciwanên temenê wan di navbera 18 û 26 salî
(n=24) yên ku beşdarî çalakiyên Parka Geziyê bûne re tê nirxandin. Armanca xebatê
vekolandina ka ciwan wateyeke çawa li “apolîtîkbûn”a nivşê xwe bar dikin û têkiliya
vê vegotinê bi Çalakiyên Geziyê re çawa datînin e. Lêkolîn, xebateke çawaniyê ye.
Veguherandina hevdîtinên sînorkirî ya li metnê hîna didome. Di pêşkêşeyê de
dahûrandina pêşîn a tematîk a van metnan dê bê ragihandin.
50| Eleştirel Psikoloji Bülteni, Sayı 6, Nisan 2015
Young People and Political Participation: The “Nonpolitical” Generation in the
Gezi Park Movements
Bahar Tanyaş
Bahar Tanyaş Political participation of young people is a subject of discussion both in
the contexts of Europe and Turkey. In the 2000’s young generations are shown,
especially in popular discourses, as having low political participation and being
alienated to political processes that are familiar to former generations (Benedicto,
2008). On the other hand, young people has played an active role in and leaded recent
large scale political movements in Europe (as seen in the examples of England and
Grrece) and Turkey (in Gezi Park Movements). In this study, the discourse of
“nonpolitical young generation” is evaluated with young people who are between the
ages of 18 and 26 and have joined Gezi Park Movements. The aim here is to look at
how young people conceptualize their generation in the sense of being “nonpolitical”
and how they associate this discourse with Gezi Movements. The research is a
qualitative study. Turning semi structured interviews into text is an ongoing process
in this moment. In the presentation, first thematic analyses are going to be presented.

Benzer belgeler