İklim Fiziği
Transkript
İklim Fiziği
IARS İKLİM FİZİǦİ YAZ OKULU DERS NOTLARI 10-20 HAZİRAN 2009 ITAP Marmaris İKLİM FİZİǦİ Prof. Dr. Levent KURNAZ BOǦAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ DERS ASİSTANI : Şükrü Murat CEBECİ (Boğaziçi Üniversitesi) DERS NOTU ASİSTANLARI : Tuğba ÖZTÜRK GÖKGÖL (Boğaziçi Üniversitesi) Hamza ALTINSOY (Boğaziçi Üniversitesi ) İİNDEKİLER İÇİNDEKİLER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ii BÖLÜM BİR - İKLİM MODELLERİNDE FİZİKSEL SİSTEMLER 1.1 1.2 1 İKLİM MODELLERİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 1.1.1 Sıfır Boyutlu Modeller . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 1.1.2 Tek Boyutlu Enerji Denge Modeli . . . . . . . . . . . . . . 2 1.1.3 Işınımsal iletim modelleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4 1.1.4 Genel Dolaşım Modelleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6 Fiziksel Parametrelendirme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8 1.2.1 Atmosfer Modellerinde Fiziksel Parametrizasyon . . . . . . 9 1.2.2 Sayısal Modellerde Parametrelendirmeyi Nasıl Yaparız? . . 10 1.2.3 İklim Sisteminde Bulut Etkileri . . . . . . . . . . . . . . . 10 BÖLÜM İKİ - IŞINIM VE BULUTLAR . . . . . . . . . . . . . . 11 2.1 Işınımsal Transfer . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 11 2.2 Güneş Işınımı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 13 2.2.1 Işınım cinsinden Solar Enerji . . . . . . . . . . . . . . . . . 15 2.2.2 Yoğunluk . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 15 2.2.3 Güneş Enerjisi Sabiti (Solar Katsayı) . . . . . . . . . . . . 16 Bulutlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18 2.3.1 Yoğunlaşma . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20 2.3.2 Yüksek bulutlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20 2.3.3 Orta Bulutlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22 2.3.4 Alçak Bulutlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24 2.3.5 Sis . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27 2.3.6 Dikey bulutlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28 2.3.7 Dünya’nın Gezegensel Döngüsü . . . . . . . . . . . . . . . 30 2.3.8 Tropopoz & Bulut yükseklikleri . . . . . . . . . . . . . . . 31 2.3.9 Yıldırım (Atmosfer büyük bir kapasitürdür) . . . . . . . . 32 2.3.10 Tropikal Siklonlar (alçak basınç merkezleri) . . . . . . . . . 33 2.3 ii 2.3.11 Hortumlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 34 2.3.12 Mezosiklon ’süper hücre’ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 35 Açıkhava Işınımı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 36 2.4.1 Dünya Döngüsü ve Devrimi . . . . . . . . . . . . . . . . . 36 2.4.2 Dünyanın Enerji Bütçesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 40 2.4.3 Antropojenik değişiklik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 43 2.4.4 Işınım Isı Dengesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 43 2.4.5 Işınımın Fiziksel İşlemleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . 44 Işınım ve Bulutlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 61 2.5.1 Güneş Radyasyonunun Kontrolü . . . . . . . . . . . . . . . 61 2.5.2 WRF Modeline Genel bakış . . . . . . . . . . . . . . . . . 62 BÖLÜM ÜÇ - BULUT VE YAǦIŞ . . . . . . . . . . . . . . . . . . 67 2.4 2.5 3.1 Bulut ve Yağış . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 67 3.2 Model eşitliklerindeki su terimleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . 68 3.2.1 Yağış Olarak Su Düşüşü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 70 3.2.2 Hidrolojik Döngü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 73 3.2.3 Küresel Su Bütçesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 76 Yağış Süreçleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 77 3.3.1 Orografik Yükselme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 77 3.3.2 Konveksiyonel Yükselme . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78 3.3.3 Atmosferin Kararlılığı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78 3.3.4 Cephe Yükselmesi: (Yakınsama) . . . . . . . . . . . . . . . 78 3.3.5 Yağış Süreçleri: İki Model . . . . . . . . . . . . . . . . . . 79 Konveksiyon şemaları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 80 3.4.1 Düzenli Konveksiyon . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 81 3.4.2 Isı İletim Ayarlaması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 82 3.4.3 Tek Boyutlu Bulut Modellerinin Kullanımı . . . . . . . . . 82 3.4.4 Kümülüs Alan Modelinin Kullanımı Veya Eşdeğer Gözlemlerin Düzeni 82 3.3 3.4 3.5 Bulut Mikrofiziği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 83 3.5.1 Sonuçlanmış (inferred) Bulutlar . . . . . . . . . . . . . . . 83 3.5.2 Basit Bulut . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 84 3.5.3 Kompleks Bulutlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 85 iii 3.5.4 Mikrofizik NAM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 85 3.6 WRF modeline genel bakış . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 86 3.7 Kümülüs Bulutu Parametrizasyon şemaları . . . . . . . . . . . . . 87 3.7.1 Manabe Nem Konvektif Ayarlama şemaları . . . . . . . . . 87 3.7.2 Kuo Parametrizasyonu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 87 3.7.3 Arakawa-Schubert Parametrelendirmesi . . . . . . . . . . . 88 3.7.4 Fritsch-Chappell Parametrelendirmesi . . . . . . . . . . . . 90 3.7.5 Betts-Miller Parametrelendirmesi . . . . . . . . . . . . . . 91 3.7.6 Grell Parametrelendirmesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . 92 3.7.7 Kain-Fritsch Parametrelendirmesi . . . . . . . . . . . . . . 93 3.7.8 PENN State Shallow Konveksiyon Parametrelendirmesi . . 93 BÖLÜM DÖRT - SÜRTÜNME VE YÜZEY İŞLEMLERİ 4.1 4.2 4.3 4.4 . . . . 95 Subgrid ölçekli akılar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 95 4.1.1 İklim Sistemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 95 4.1.2 İklim modelleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 96 4.1.3 Hareket ölçeği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 97 Sürtünmeden kaynaklanan işlemler . . . . . . . . . . . . . . . . . 99 4.2.1 Açık atmosfer ve PBL . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 99 4.2.2 Sınır katmanı taşınımı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 101 WRF modeline genel bir bakış - yüzey katmanı . . . . . . . . . . 101 4.3.1 Gezegen Sınır Katmanının Yapısı-PBL . . . . . . . . . . . 103 4.3.2 Ekman Sarmalı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 106 4.3.3 Orografik yerçekimi dalgası çekimi 4.3.4 Popüler Yeryüzü şemaları . . . . . . . . . . . . . . . . . . 107 Küresel Topoğrafya ve Yüksek Noktalar 4.4.1 4.5 4.6 . . . . . . . . . . . . . 107 . . . . . . . . . . . . . . 108 Yüzey işlem şemaları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 110 Yeryüzü Modelleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 111 4.5.1 5-katmanlı termal difüzyon . . . . . . . . . . . . . . . . . . 112 4.5.2 Noah LSM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 112 4.5.3 Hızlı güncelleme döngüsü (RUC) modeli LSM . . . . . . . 113 Türbülans, Hissedilir Isı Akısı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 114 4.6.1 Buharlaştırıcı (gizli) ısı akısı (QE ) . . . . . . . . . . . . . . 115 iv BÖLÜM BEŞ- İKLİM MODELLERİ . . . . . . . . . . . . . . . . . 5.1 1 İKLİM MODELLERİ NEDİR? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 5.1.1 Küresel İklimi simule eden araçların hiyerarşisi . . . . . . . 1 5.1.2 İklim Modelinin Dinamik çekirdeği . . . . . . . . . . . . . 2 5.1.3 İklim Modellerinde Fiziksel Parametrileştirme . . . . . . . 2 5.2 İklim Modelinin Fiziği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3 5.3 Küresel İklim Modellerinin Performansı . . . . . . . . . . . . . . . 9 BÖLÜM ALTI - BÖLGESEL İKLİM MODELLERİ . . . . . . . . 1 6.1 Neden Bölgesel İklim Modellemesi? . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 6.2 Büyük Ölçekteki Doğal İklim Zorlamaları . . . . . . . . . . . . . . 1 6.3 Bölgesel İklim Modellemesini İç içe Geçirme Teknik ve Stratejileri 2 6.4 Bölgesel İklim Modellemesi Avantajları . . . . . . . . . . . . . . . 3 6.5 Bölgesel İklim Modellemesi Limitleri . . . . . . . . . . . . . . . . 3 6.6 Kısa, Tarihsel Bir özet: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 3 6.7 Bölgesel İklim Modeli Uygulamaları . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 6.8 Bölgesel İklim Modelleme Konuları . . . . . . . . . . . . . . . . . 6 6.8.1 Sınır koşullarının gösterimi . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6 6.8.2 Model Fiziği . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6 6.8.3 Model Konfigurasyonu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7 6.8.4 Eklenen Değer . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7 v BÖLÜM BİR İKLİM MODELLERİNDE FİZİKSEL SİSTEMLER 1.1 İKLİM MODELLERİ Atmosfer, okyanus, kara yüzeyi ve buz etkileşimlerini gösterebilmek için sayısal yöntemler kullanılmalıdır. Bunlar nispeten basitten çok daha karmaşığa doğru derecelenebilirler. Dünyayı tek bir nokta olarak alan ve dışa verdiği enerjiyi ortalayan basit bir ışınımsal ısı transfer modeli mevcuttur. Bu model dikey olarak (ışınımsal-iletimli modeller) ya da yatay olarak genişletilebilir. Bütünüyle (birleştirilmiş) atmosfer-okyanus-deniz buz küresel iklim modellemeleri, kütle ve enerji transferi ve ışınımsal değişimlerden bütün halindeki denklemleri kavrayabilir ve çözebilir. 1.1.1 Sıfır Boyutlu Modeller Dünyanın ışınımsal dengesinin çok basit bir modeli, aşağıdaki denklemle gösterilebilir. (1 − a)Sπr2 = 4πr2 ²σT 4 (1.1.1) Denklemde sol taraf, Güneş’ten gelen enerjiyi, sağ taraf dünyadan çıkan enerjiyi temsil etmektedir. Bu denklem Stefan-Boltzmann kanunundan, ışınımsal sıcaklık T sabit farz edilerek hesaplanmıştır. S yaklaşık 1367 W/m2 olan solar sabitidir (birim alandaki güneş ışınımı), a dünyanın 0.3 olarak hesaplanan ortalama aklığıdır. r dünyanın yarıçapıdır ve yaklaşık 6.371x106 m dir. π iyi bilindiği gibi yaklaşık 3.14159 dir. σ Stefan-Boltzmann katsayısıdır - yaklaşık 5.67x10−8 JK −4 m−2 s−1 , ², dünyanın 0.612 civarında olan etkin yayma oranıdır. πr2 kat1 2 Şekil 1.1: Işınımsal dengenin basit bir modeli sayısı denklemin iki tarafında bölünerek çıkarılabilir; (1 − a)S = 4²σT 4 (1.1.2) Buradan ortalama dünya sıcaklığını 288K olarak bulabiliriz. (15◦ C, 59◦ F ). Bunun sebebi yukarıdaki denklemin dünyanın (bulutlar ve atmosferi de dahil ederek) etkin ışınımsal sıcaklığını göstermesidir. Etkin yayma oranının kullanımı sera etkisi adına önemlidir. 1.1.2 Tek Boyutlu Enerji Denge Modeli Si : i enlem şeridindeki solar akı Bu S/4(küresel ortalama güneş katsayısı) ve güneş radyasyonu si ’nin çarpımıdır. si : güneş radyasyonu, mevcut solar akının her bir enlem şeridine dağılımı alphai: i enlem şeridindeki aklık, buzun aklığı kara/su aklığından çok daha fazladır. Ti > Tc için αi = 0.3 ve Ti ≤ Tc için αi = 0.6 kullanarak, aklığın sıcaklığa bağlılığının basit bir modelini yapabiliriz. 3 Şekil 1.2: Gezegenlerin aklıkları, ortalama sıcaklıkları ve atmosfer bileşenleri. Şekil 1.3: Tek boyutlu model. Tc : Bu sıcaklığın altına düşüldüğünde kalıcı buz yığını oluştuğunu farz ediyoruz. (Tc = −10◦ C) F : Isı taşınım katsayısı (F =3.80 W m−2 ◦ C) TAve : Ağırlıklı ortalama küresel sıcaklık. Bu sıcaklık, önceden tekrarlanan tüm enlem bölgelerinin 4 sıcaklıklarının ağırlıklı ortalamasıdır. fi ağırlık faktörleri, kürenin yüzey alanlarının her bir enlem bölgesindeki göreceli dağılımıdır. A and B: Kızılötesi ışınım kaybını gösteren katsayılardır. (A = 204 W m−2 ve B = 2.17 W m−2◦ C −1 ) CE : Isı sığası(kapasitesi) (CE : 2.08x108 J/m2◦ C) dT = (Pgain − Ploss )dT /CE (1.1.3) Bu durumda i=1..9. bölgelerinin her biri için Pgain = Si (1 − αi )/4 (1.1.4) Ploss = A + BxTi + F x(Ti − Tave ) (1.1.5) Bu denklemin denge limiti (dT =0 yaparak): Ti = [Si (1 − αi ) + F Tave − A]/(B + F ) (1.1.6) olarak bulunur. 1.1.3 Işınımsal iletim modelleri Tek boyutlu ışınımsal iletim modeli enerji taşınımının, atmosfer tabakalarından yukarı ve aşağı doğru akan ışınımsal transfer, iki tür de kızılötesi ışınımı soğuruyor ve yayıyorlar ve ısının yatay iletim yoluyla yukarı doğru taşınımı (aşağı troposferde özellikle önemlidir) olmak üzere iki işlemini hesaba katar. Cp ∂hT i = hQrad i + hQcon i ∂t (1.1.7) hQrad i Net ışınımsal ısınma. hQcon i Yoğunlaşma işlemleriyle bağıntılı ısınma. Işınımsal iletim modellerinin basit modellerden üstün avantajları vardır: çeşitlenen sera gazı yoğunluklarının etkin yayma oranına ve böylece yüzey sıcaklığı 5 üzerine etkilerini belirleyebilirler. Dünya Atmosferi Su buharı da dahil atmosfer gazlarının %99’u dünya yüzeyinden sadece 30km uzağa yayılmışlardır. Hava olaylarının büyük bir çoğunluğu ilk 10 ve 15 km arasında olur. Şekil 1.4: Atmosferin düşey yöndeki sıcaklık profili. Basınç & Yoğunluk Yerçekimi gazları dünyanın yüzeyine doğru çekmekte ve gazların bütün bir sütunu deniz yüzeyinde 1013.25mb veya 29.92 Hg değerinde bir basınçta 14.7 psi ağırlık oluşturmaktadır. 6 Şekil 1.5: Basınç ve yoğunluk. 1.1.4 Genel Dolaşım Modelleri İklim sistemi büyük ülçüde doğrusal olmayan bir eşleşmiş sistemdir. İklim sistemi bileşenleri, açık, izole edilmemiş alt sistemlerdir. Büyük oranda uzaysal ve zamansal ölçülerde etkileşimlere girerler. Güçlü bağlara sahiptirler. Gezegen ölçülerinde mikrodan mesoya uzanan çeşitli uzay ve zaman dilimlerinde gerçekleşen yoğun etkileşimlerle nitelendirilmişlerdir. Küresel iklime benzetebilmek için sırayla yapılması gerekenler Basit iklim modelleri, iklim sisteminin farklı bileşenlerini içeren ve bütün halinde GCM’lerin küresel davranışını belirlemeye yönelik oluşturulmuş birkaç parametre dahil eden 1D veya 2D boyutlarında modellerdir. Ara düzeyde kompleksliğe sahip Dünya Sistemi modelleri(EMICS) düşük çözünürlüğe ve fiziksel işlemlerin oldukça basitleştirilmiş gösterimine sahip üç boyutlu, eşleşmiş modeller. İklim sis- 7 temi modelleri (veya Dünya sistemi modelleri) daha yüksek çözünürlüğe ve fiziksel işlemlerin kapsamlı ve karmaşık gösterimlerine sahip üç boyutlu, eşleşmiş modeller. İklim sistemi modelleri, iklim sisteminin davranışını ve bileşenleri arasındaki etkileşimleri açıklayan temel denklemlerin sayısal gösterimleridir( atmosfer, okyanus, cryosphere, biyosfer, kemosfer). İklim Modellemelerinin özet tarihi (I) 1922: Lewis Fry Richardson. -Sayısal hava durumu tahminlerinin temel metodoloji ve denklemleri. 1950: Charney, Fjortoft ve von Neumann(1950). -İlk sayısal hava durumu tahmini(barotropik girdap denklemi modeli). 1956: Norman Phillips. -İlk genel dolaşım denemesi(iki katmanlı, yarı jeostrofik yarıküre modeli). 1963: Smagorinsky, Manabe ve USA, GFDL’de bulunan iş arkadaşları - 9 seviyede ilkel denklem modelleri. 1960 ve 1970’ler: Diğer gruplar ve onların şubeleri çalışmaya başladı. -California, Los Angeles üniversitesi (UCLA), Ulusal Atmosfer Araştırmaları Merkezi(NCAR, Boulder, Colorado) ve UK Meteoroloji Ofisi. İklim Modellemelerinin özet tarihi (II) 1980’ler: İlk eşleşmiş model simülasyonları. 1990’ların başları: Döngülü Karşılaştırma Modelinin Devri. -AMIP, CMIP, SMIP, ENSIP, PMIP.. 2000’lerin Başları: Multimodel mevsimsel grup tahmin sistemleri. -DEMETER 2004: EU ENSEMBLES Project (EU Guruplar Projesi)- mevsimselle-on yıllık birleştirilmiş multi-model iklim değişikliği grupları 2007: IPCC Dördüncü Değerlendirme Raporu. - 18 eşleştirilmiş okyanus-atmosfer-cryosphere(soğuk-küre) modellerinden 2100 tarihi için hazırlanmış iklim tahminleri. 8 Bir İklim Modelinin Denklemleri(atmosfer) Momentumun Korunumu ∂V ∇p + V · ∇V = − − 2Ω × V + g + FV ∂t ρ (1.1.8) Enerjinin Korunumu Cp ( Kütlenin Korunumu ∂T 1 dp + V · ∇V ) = + Q + FT ∂t ρ dt ∂ρ + V · ∇ρ = −ρ∇ · V ∂t (1.1.9) (1.1.10) Su Korunumu(veya kimyevi izleyici) ∂q Sq + V · ∇q = + Fq ∂t ρ (1.1.11) p = ρRT (1.1.12) Durum Denklemi 1.2 Fiziksel Parametrelendirme Atmosferik hareketlerin farklı ölçümleri vardır. İklim model çözünürlükleri, bölgesel 50 km, küresel 100-200km dir. Alt-grid ölçekli atmosferik işlemler modeller tarafından açık bir şekilde çözümlenememektedir. Fiziksel parametrelendirme çözümlenebilir ölçek alanları kullanılarak alt-grid işlemlerin etkisini gösterebilmek için kullanılır. Suyun faz değişimi gibi işlemler çok küçük ölçeklere sahiplerdir ve çok karmaşıklardır. Bulut mikrofiziği gibi işlemler çok az anlaşılabilmiştir. Bilgisayarlar bunun için yeterince güçlü değildir. Modelin fiziği ışınımsal transfer, yüzey işlemleri, dikey türbülans işlemleri, bulutlar ve büyük ölçekli yoğunlaşma, 9 küme bulut yatay iletimi, yerçekimi dalga sürüklemesi gibi işlemleri dahil eder. Model gridinin ana denklemlerinde, temel dinamik ve termodinamik değişkenlerle açıkça gösterilmemiş işlemler parametrelendirmelere dahil edilmelidir. Şekil 1.6: Atmosferik hareketler. 1.2.1 Atmosfer Modellerinde Fiziksel Parametrizasyon bu ç çeşit parametrizasyon vardır. Bunlardan ilki grid ölçeğinden daha küçük ölçeklerde gerçekleşen, bu yüzden çözümlenmiş hareketle açıkça belirtilmemiş işlemlerdir. Bu hareketler yatay iletim, sınır katman sürtünmesi ve türbülansı, yerçekimi dalga sürüklemesidir. Bunların hepsi dikey momentum taşınımını içermektedir. Ayrıca ısının, su kaynaklarının ve izleyicilerin (kimyasallar, aerosollar gibi) taşınımını da içermek zorundadır. Bir diğeri iç ısıtmaya katkıda bulunan işlemlerdir (adiyabatik olmayan). Işınımsal transfer ve yağış, her ikisi de bulut örtüsü öngörüsünü gerektirmektedir. Sonuncusu da kara yüzeyi işlemleri, karbon döngüsü, kimya, aerosoller gibi temel model değişenlerinin dışında başka değişenler de içeren işlemlerdir. 10 1.2.2 Sayısal Modellerde Parametrelendirmeyi Nasıl Yaparız? Bazı işlemler göz ardı edilir (basit modellerde). Bazı varsayımlara dayanarak karmaşık işlemler basitleştirilir. Gözlemlere dayalı istatistiksel/deneysel ilişkiler kurulur ve yakınlaştırmalar yapılır. İç içe modeller ve süper-parametrelendirme yapılır. Bir bulut modeli parametrelendirme örneği olarak iklim modelinin içine dahil edilebilir. 1.2.3 İklim Sisteminde Bulut Etkileri Emilimi değiştirme, dağılım ve salınım bulut ışınım etkilerindendir. Bulutların zemin yüzeyine yakın sınır tabakasına etkisi ısının dikeyde taşınmasına, rutubete ve momentuma etkisi olarak sayılabilir. Bulutların hidrolojik etkilerini de yoğunlaşma, buharlaşma ve yağış olarak tanımlayabiliriz. Şekil 1.7: Bulut Etkileri BÖLÜM İKİ IŞINIM VE BULUTLAR 2.1 Işınımsal Transfer Amacımız, ışınım ve bulutlar arasındaki ilişkiyi anlamak, solar kısa dalga ışınımını, dünya-atmosfer uzun dalga ışınımını ve ışınım işlemlerinde bulutların etkisini anlamak ve yüksek çözünürlüklü sayısal modellerde ışınımsal işlemleri göstermek için geliştirilmiş hatasız metotları öğrenebilmektir. Bunun için ilk önce iklim modellerinin arkasında yatan fiziği öğrenmek gerekir. Cp ( ∂T 1 dp + V · ∇V ) = + Q + FT ∂t ρ dt (2.1.1) Işınım, elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar biçimindeki enerji emisyonu (yayımı) ya da aktarımıdır. Bilindiği gibi maddenin temel yapısını atomlar meydana getirir. Atom ise, proton ve nötronlardan oluşan bir çekirdek ile bunun çevresinde dönmekte olan elektronlardan oluşmaktadır. Herhangi bir maddenin atom çekirdeğindeki nötronların sayısı, proton sayısına göre oldukça fazla ise; bu tür maddeler kararsız bir yapı göstermekte ve çekirdeğindeki nötronlar alfa, beta, gama gibi çeşitli ışınlar yaymak suretiyle parçalanmaktadırlar. çevresine bu şekilde ışın saçarak parçalanan maddelere "radyoaktif madde", çevreye yayılan alfa, beta ve gama gibi ışınlara ise "radyasyon" adı verilmektedir. Güneş’te yaklaşık 0, 2 güneş yarıçapından 0, 7 güneş yarıçapına kadar bulunan madde, çekirdekteki yoğun ısıyı dışarı doğru termal radyasyonla taşıyacak kadar sıcak ve yoğundur. Bu bölgeden ısı yayımı yoktur, yükseklik arttıkça madde soğusa da sıcaklık düşümü adiyabatik sapma oranından düşük olduğu için ısı yayım oluşamaz. Isı ışınım 11 12 yoluyla iletilir. Hidrojen ve helyum iyonları foton açığa çıkarır. Fotonlar diğer iyonlar tarafından emilmeden bir miktar yol alır. Bu şekilde enerji dışarı doğru çok yavaş bir hızla ilerler. Buna solar ışınım denir. Termal ışınım ise, herhangi bir cismin, ısısına bağlı olarak salınan elektromanyetik ışımadır. Elektromanyetik ışınım, oluşma tarzına göre iki gruba ayrılır. Termal ışınıma, kara cisim ışıması da denilmektedir. Güneşin ışınım tayfı çeşitli spektral bantlara bölünmüştür. Her bir bant için saçılım ve emilim parametrelendirilmiştir. Bu saçılım ve emilimde gazların (H2 O, CO2 , O3 , GHG), aerosollerin ve bulutların katkısı büyüktür. Solar ve termal ışınım birbirinden bağımsız olarak incelenmelidir. Dünyanın yörüngesi üzerinde, uzayda, birim alana ulaşan güneş ışınları, güneşe dik bir yüzey üzerinde ölçüldükleri zaman 1368 W/m2 ’dir. Güneşten gelen gücü, tüm dünya yüzeyine eşit olarak dağıtacak olursak yüzey başına düşen birim güç 1368/4 = 342 W/m2 olur. Bu ışınımın 77 W/m2 si dünya yüzeyine gelmeden bulutlar ve atmosfer tarafından uzaya geri yansıtılır. 30 W/m2 si de dünya yüzeyi tarafından yansıtıldığından toplam uzaya geri yansıyan güç 107 W/m2 dir. Güneşten gelen gücün 67 W/m2 si atmosfer tarafından 168 W/m2 si de yüzey tarafından soğurulur. Şekil 2.1: Küresel Isı Akışı 13 Şekil 2.2: Dünya günışığı haritası (Her 3 saatte bir güncellenmiş Dünya üzerine düşen Güneş Işığı) Dünya, gündüz Güneş’ten gelen ışıma sayesinde ısınır. Fakat geceleri, Güneş’ten ışıma yoluyla ısı gelmez. Gündüz, Güneş’ten gelen ışıma nedeniyle daha çok ısınan dünya, geceye göre daha fazla termal ışınım yayar. Geceleri de aynı şekilde dünyanın yaydığı termal ışınımın bir kısmı bulutlar tarafından emilir. 2.2 Güneş Işınımı Güneş, Güneş Sistemi’nin merkezinde yer alan yıldızdır. Orta büyüklükte olan Güneş tek başına Güneş Sistemi’nin kütlesinin % 99, 8’ini oluşturur. Geri kalan kütle Güneş’in çevresinde dönen gezegenler, asteroitler, göktaşları, kuyrukluyıldızlar ve kozmik tozdan oluşur. Güneş’in yüzey sıcaklığı 5500◦ C ve çekirdeğinin sıcaklığıysa 15, 6 milyon ◦ C’dir. Güneş’ten çıkan enerjinin 2 milyonda 1’i yeryüzüne ulaşır. Güneş’in üç günde yaymış olduğu enerji, dünyadaki tüm petrol, ağaç, doğalgaz, vb. yakıta eşdeğerdir. Güneş ışınları 8, 44 dakikada yeryüzüne ulaşır. Güneş dünyaya en yakın yıldızdır. çekim kuvveti dünya yer çekiminin 28 katıdır. 14 Şekil 2.3: Gece gündüz termal ışınım Solar enerji, Güneş çekirdeğinde nükleer füzyonla Hidrojen atomlarının Helyum’la kaynaşması sonucu oluşmaktadır. çekirdek, Güneş’in merkezinden bir yıldız yarıçapının yaklaşık çeyreği kadar bir alan kaplamaktadır. Yerçekimi, Güneş’in tüm kütlesini çekirdekte içeri doğru çeker ve iç basınç oluşturur. Bu basınç atomik kütlelerin kaynaşmasını tetiklemek için yeterli büyüklüktedir. Şekil 2.4: Güneş 15 2.2.1 Işınım cinsinden Solar Enerji Güneş ve Dünyayı neredeyse 150 milyon km ayırmasına rağmen, solar enerji dünyanın iklimini belirlemektedir. Dünyadaki pek çok sistemi (iklim sistemleri, ekosistemler, hidrolojik sistem vb.) çalıştıran bütün enerji çeşitleri Güneş’le beslenmektedir. Günışığı şeklinde Güneş’ten yayılan enerji, fotosentez yoluyla Dünya üzerindeki hayatın hemen hemen tamamının var olmasını sağlar ve Dünya’nın iklimiyle hava durumunun üzerinde önemli etkilerde bulunur. Şekil 2.5: Güneş sistemi 2.2.2 Yoğunluk Dalga, bir fizik terimi olarak, uzay veya uzay zamanda yayılan ve sıklıkla enerjinin taşınmasına yol açan titreşime verilen isimdir. Yoğunluk ise enerjinin bir dalga tarafından hangi oranda taşındığının ölçüsüdür. Yoğunluk, bir yüzeyde ortalama 16 enerji transferinin (güç) alan başına oranıdır. I = P/A (2.2.1) Birimler watt/metre2 (W/m2 ). Şekil 2.6: Güneş Sistemindeki Güneş Işığı yoğunluğu 2.2.3 Güneş Enerjisi Sabiti (Solar Katsayı) Solar katsayı, birim alan başına giren solar elektromanyetik ışınım miktarıdır, Dünya atmosferinin dış yüzeyinde ışınlara dik bir düzlemde hesaplanmaktadır. Dünyanın yörüngesi üzerinde, uzayda, birim alana ulaşan güneş ışınları, Güneş’e dik bir yüzey üzerinde ölçüldükleri zaman 1368 W/m2 ’dir. Bu değer Güneş enerjisi sabiti olarak da anılır. Atmosfer bu enerjinin %6’sını yansıtır, %16’sını da sönümler ve böylece deniz seviyesinde ulaşılabilen en yüksek güneş enerjisi 1, 020 W/m2 ’dır. Uydu tarafından ölçülen solar katsayı kabaca 1368 W/m2 ’dır, bu değer ocakta 1412 W/m2 , temmuzda 1321 W/m2 olmaktadır ve yıl boyu değişmektedir. 17 TOA (atmosferin en üst tabakası)’da, Dünya 174 petawatt (1015 W) boyutunda güneş ışınımına maruz kalmaktadır. Şekil 2.7: Güneş Işınımı Şekil 2.8: Güneş döngüsündeki değişiklikler 18 Şekil 2.9: Yıllık Güneş akıları ve insanlığın enerji tüketimleri (Ej, Exajoule, 1Ej= 1018 j) 2.3 Bulutlar Bulut, su damlacıkları, buz kristalleri ya da bunların karışımlarından oluşan, toprağa değmeyen, gözle görülür kütledir. Dünya’da yoğunlaşan madde su buharıdır. Bu da, küçük su damlacıklarını, genellikle 0.01 mm buz kristallerini oluşturur. Milyarlarca damlacık ve kristallerin beraber durmasıyla bulut olarak görünürler. Bulutlar tüm görünür dalga boyutlarını yansıtır ve genellikle beyazdır fakat gri veya siyah olarak görünebilirler. Siyah görünmelerinin sebebi, çok kalın veya yoğun olması ile güneş ışığının geçmesine izin vermemesindendir. Öte yandan bulutun Meteorolojideki tanımı ise yoğunlaşmadır. Bir bulut, Dünya yüzeyinin üzerinde, atmosferde yüzen donmuş kristal damlalarından oluşan görünür bir kütledir. Yoğunlaşan madde, genellikle küçük damlacıkları veya 0.01mm çapında olan buz kristallerini şekillendiren su buharıdır. Bulutlar yüksek bulutlar, orta bulutlar, alçak bulutlar, dikey bulutlar, diğer türlerde bulutlar ve bulut tarlaları olarak sınıflara ayrılırlar. 19 Şekil 2.10: Güneş batarken gün ışığında görülen bulutlar Şekil 2.11: Pasifik üzerinde bulut yayı, ve bulutlar Şekil 2.12: Yellowstone Milli Parkında kontrol edilemeyen yangın 20 Şekil 2.13: Stratokumulus perlucidus(saydam) bulutlar 2.3.1 Yoğunlaşma Yükselen hava kütlelerinin genişlemesi sonucu hava parselleri soğuyunca, su buharı, toz, buz ve tuz gibi yoğunlaşma çekirdekçiklerinde yoğunlaşmaya başlar. Bu işlem bulutları şekillendirir. Bazen ön bölgenin taşınan kısmı, üst kısımlarda açık alanlar oluşmasını sağlar, bu da altostratus ve cirrostratus gibi bulut güvertelerinin oluşmasını sağlar. Stratus; durağan, soğuk bir hava kütlesi sıcak hava kütlesinin altına sıkıştığında oluşan, koyu, geniş, alçak bir bulut güvertesidir. Aynı zamanda, hafif esintili ortamlarda sislerin yatayda iletilerek taşınmasıyla da oluşurlar. Bulutlar ayrıca dağların ve başka topoğrafik alanların üzerinden taşınmalarla da oluşabilir. 2.3.2 Yüksek bulutlar Cirrocumulus (Cc) Gölgesiz ince beyaz parça, örtü ya da katman biçiminde bir buluttur. Birbirine karışmış ya da ayrı ayrı ve oldukça düzgün dizilmiş taneler, dalgacıklar biçiminde çok küçük öğelerden oluşur. Bu öğelerin gürünür genişlikleri 1 dereceden azdır. 21 Şekil 2.14: Cirrocumulus bulut, 6000m’nin üzeri Cirrus (Ci) İnce beyaz iplikler, beyaz parçalar ya da dar şeritler biçiminde birbirinden ayrı bulutlardır. Bu bulutların ipliksi bir gürünümü ya da ipeksi bir parlaklığı vardır; Kimi zaman her ikisi bir arada bulunur. Şekil 2.15: Cirrus Bulutu, 7000m’nin üzeri 22 Cirrostratus (Cs) Genellikle ışık halkası oluşturan ipliksi ya da düzgün gürünümlü, saydam ve gökyüzünü tümüyle ya da kısmen örten beyazımsı bulut türüdür. Şekil 2.16: Cirrostratus Bulut, 6000m’nin üzeri 2.3.3 Orta Bulutlar Altocumulus (Ac) Beyaz ya da gri, ya da beyaz gri renklerde parça, örtü ya da katman biçiminde buluttur. Genellikle gölgeli yerleri olur; katmanlardan, yuvarlak kütlelerden ve tomarlardan oluşur. Kısmen ipliksidir ya da dağılıp yayılmış durumdadır; karışıp birleşmiş olabilir ya da olmayabilir. Düzenli dizilmiş küçük öğelerinin 1 ile 5 derece arasında belirgin bir genişliği vardır. 23 Şekil 2.17: Altocumulus Bulut, 2400-6100m Altostratus (As) Grimsi ya da mavimsi renklerde bulut örtüleri ya da çizgili ipliksi ya da bir örnek görünümlü katmanlardır. Gökyüzünü tümüyle ya da kısmen örter; güneşi, bir buzlu camın arkasından görünüyormuş gibi bulanık bir biçimde gösterecek kadar ince bölümleri vardır. Şekil 2.18: Altrostratus Bulut, 2400-6100m 24 2.3.4 Alçak Bulutlar Cumulus (Cu) Birbirinden ayrı bulutlardır. Genellikle yoğun olurlar ve dış çizgileri keskindir. Kabarık duran üst bölümü, karnabahara benzeyen, yükselen tepeler, kubbeler ya da kuleler biçiminde düşey olarak oluşur. Güneş’in aydınlattığı bölümleri çoğu zaman parlak beyaz renk alır. Bu bulutların zemini görece koyu ve yataydır. Kimi zaman parçalı görünümde olurlar. Şekil 2.19: Cumulus Bulutu 2000m nin altında Şekil 2.20: Cumulus mediocris 25 Şekil 2.21: Cumulus congestus Stratocumulus (Sc) Gri ya da beyazımsı, ya da gri ve beyazımsı renklerde parça, örtü ya da katman biçiminde, hemen her zaman koyu parçaları olan buluttur. Mozaik gibi, yuvarlak kütlelerden, tomarlardan oluşur. Yere ulaşmadan buharlaşan yağış durumu dışında ipliksi değildir. Birleşmiş ya da birleşmemiş durumda olabilir. Düzgün dizilmiş küçük öğelerin çoğunun genişliği görünürde 5 dereceden çoktur. Şekil 2.22: Stratocumulus bulutu, 2400 m nin altında 26 Nimbostratus (Ns) Gri renkli bulut katmanı. Genellikle koyu renklidir. Oldukça sürekli yağan ve çoğu kez yere kadar ulaşan yağmur ya da kar yüzünden görünümü yayılmış gibidir. Güneş’i tümüyle örtecek kadar kalındır. çoğu kez bu katmanın altında, parçalı bulutlar bulunur; nimbostratus bulutları bunlarla birleşmiş ya da birleşmemiş durumda olabilir. Şekil 2.23: Nimbostratus bulutu, 2400 m nin altında Stratus (St) Genellikle bir örnek bir zemini olan gri bulut katmanıdır. Çisenti, buz prizmaları ve kar taneleri verebilir. Güneş, bulutun arkasından göründüğünde çevresi açıkça ayırt edilebilir. Stratus ayla oluşturmaz; ayla olayı çok düşük sıcaklıklarda ortaya çıkabilir. Stratus, kimi zaman parçalar halinde de görülebilir. 27 Şekil 2.24: Stratus bulutu 2000 m nin altında 2.3.5 Sis Sis yatay görüş mesafesini 1 km’nin altına düşüren meteorolojik bir olaydır. Stratus bulutunun yerde veya yere yakın seviyede oluşması olarak da bilinir. Yerle temas eden hava içindeki su buharının yoğuşması veya donarak kristalleşmesi sonucu ortaya çıkan çok küçük su damlacıkları veya buz kristallerinden meydana gelmiştir. Sis içinde çisenti biçiminde çok hafif yağış olabilir. Zirai açıdan faydalı olduğu kadar, Güneş’e engel olduğu için deniz, kara ve hava ulaşımında büyük ölçüde olumsuz etkileri de görülmektedir. Şekil 2.25: Sis=Yer bazlı bulut 28 Şekil 2.26: Sisli gün ile güneşli günde görüş. 2.3.6 Dikey bulutlar Cumulonimbus (Cb) Dağ ya da çok büyük kuleler biçiminde, düşey doğrultuda büyük yer kaplayan, ağır ve yoğun buluttur. Üst bölümünün bir kısmı genellikle düzgün, ipliksi ya da çizgilidir ve hemen her zaman yassıdır. Bu bölüm, örs ya da çok büyük bir sorguç biçimi alana kadar yayılır. çoğu kez koyu renkte olan bulutun zemininin altında, sık sık onunla birleşmiş ya da birleşmemiş durumda parçalı bulutlar vardır. Burada çoğu kez yağış olur; bu yağış kimi zaman yere ulaşamadan buharlaşan türden olabilir. Bu bulutlara dış dünyayla bağlantısız kasırgalar denilebilir. Uzaktan bakıldığında sadece bir şekilli bulut gibi gözükür ama içinde 30, 000◦ C ısılı ve yüz binlerce vatlık elektrik enerjili şimşeklerle saatte 260km’yi bulan rüzgarlar vardır. şu anda hiçbir cumulonimbus bulutun içi görüntülenmemiştir. Sadece sağ çıkan çok nadir görgü tanıkları ve radarlar sayesinde bilgi sahibi olunmuştur. 29 Şekil 2.27: Cumulonimbus calvus 2000-16000 m (ağır yağış ve fırtına ile birlikte). Şekil 2.28: Cumulonimbus incus. Şekil 2.29: Cumulonimbus mammatus. 30 Şekil 2.30: Cumulus congestus 6000m ye kadar. Şekil 2.31: Pyrocumulus (ateş bulutu). 2.3.7 Dünya’nın Gezegensel Döngüsü Atmosferde havanın dolaşımı, yer yüzeyinin her yerinin eşit ısınmaması sonucunda oluşur. Güneş’ten gelen enerjinin kutuplara göre büyük bir kısmı ekvatora gelir ve ekvator daha fazla ısınır. Kutuplar ekvatora göre daha soğuktur. Bu da küresel ölçekte basınç ve rüzgarın yeryüzü üzerindeki dağılımını etkiler. Bu dolaşım, kutuplardan ekvatora soğuk havayı, ekvatordan kutuplara sıcak havayı taşıyacak şekilde çalışır. Enerji dengesi ise; kutuplardaki net enerji kaybının ekvatordaki net enerji kazancıyla sağlanmış olur. Bu dolaşım, üç hücreli küresel dolaşım modeli ile açıklanmaktadır. üç hücre modeli, her bir yarımküre döngüsünü üç ayrı hücreye 31 böler: Tropikler ve alt-tropikler arasında havayı sirkülasyona sokan ısıya dayalı Hadley hücresi, orta enlemlerde Ferrel Hücresi ve bir Kutup hücresi. Hadley hücresi ekvatordaki ısınmaya bağlı olarak ısınan havanın tropopoza kadar yükselmesi ve kutuplara doğru hareket ederken soğuyarak çökmesiyle oluşan direkt bir hücredir. Ferrel hücresi polar hücre ve hadley hücresi arasında kalan bölgede oluşan indirekt bir hücredir. Daha yukarı enlemlerdeki soğuk havanın yükselmeye zorlanması, daha düşük enlemlerdeki sıcak havanın ise alçalmaya zorlanmasıyla oluşur. Bu nedenle hidrodinamik olarak zorlanmış bir hücre olarak kabul edilir. Polar hücre kutuplardaki soğuk havanın çökmesi ve daha düşük enlemlerdeki sıcak havanın yükselmesi ile oluşan direkt bir hücredir. Şekil 2.32: Üç hücre modeli. 2.3.8 Tropopoz & Bulut yükseklikleri Bu üç hücreli küresel dolaşım modeli, yer yüzeyinde de yüksek ve alçak basınç kuşaklarının oluşmasına ve bu kuşaklar arasında rüzgarlara neden olur. Ekvator bölgesindeki net enerji kazancı sonucunda ısınan hava tropopoza kadar yükselir 32 ve tropopozda yayılarak kutuplara doğru yünelir. Bu bölgedeki yüksek bulutların nedeni ısınan havanın tropopoza kadar yükselmesidir. Yaklaşık 30◦ enlemlerine geldiğinde bu hava soğur ve çökmeye başlar. Bu enlemlerde tropopoz seviyesinden çöken hava adiyabatik olarak ısınır ve bağıl nemi azalır. Yere doğru çöken hava yayılarak 60◦ enlemlerinde, kutuplarda net ısı kaybı nedeniyle soğuyan ve tropopozdan yere doğru çöktükten sonra yer seviyesinde ekvatora doğru yayılan soğuk hava ile karşılaşır ve yükselmeye zorlanır. Şekil 2.33: Tropopoz ve bulut yükseklikleri. 2.3.9 Yıldırım (Atmosfer büyük bir kapasitürdür) Yıldırım, gök gürültüsü ve şimşekle görülen, gökyüzü ile yer arasındaki elektrik boşalmasıdır. Şimşek, bir bulutun tabanı ile yer arasında, iki bulut arasında veya bir bulut içinde elektrik boşalırken oluşan kırık çizgi biçimindeki geçici ışığa denir. Gök gürültüsü ise, şimşek çakması ya da yıldırım düşmesi esnasında duyulan, patlamaya benzer çok yüksek sestir. Volkanik patlamalar ve kum fırtınaları esnasında da, toz veya kül bulutu içerisindeki statik elektrik nedeniyle yıldırım oluşabilir. 33 Oluşan çarpışmalar yüklü parçacıklar üretir. Ağır(-) parçacıklar bulutların alt kısımlarında daha hafif(+) parçalarsa üst kısımlara yakınlarda toplanır. Yıldırım oluşumu; kademeli lider, atraksiyon, akan yük ve temas şeklinde isimlendirilerek, dört kademeye ayrılabilir. 1)Kademeli Lider= Negatif yükle yüklenmiş elektronlar aşağı doğru zigzag yaparak ilerler. ∆V ∼ 200 M volt 2)Atraksiyon=Kademeli lider zemine yaklaştıkca, pozitif yük şeridini yukarı doğru çeker. I ∼ 40, 000 amper 3)Akan yük=Lider ve şerit bir araya geldikce, güçlü elektrik akımı akmaya başlar. ∆t ∼ 30ms 4)Temas=Pozitif yükün yoğun dalgası, ’dönüş çizgisi’, 108 m/s hızla yukarı doğru ilerler. P ∼ 1012 W 2.3.10 Tropikal Siklonlar (alçak basınç merkezleri) Pasifik bölgede tayfun, Atlantik bölgede kasırga olarak adlandırılırlar. Yoğunlaşma sürecinin oluşturduğu erime ısısından enerji açığa çıkarırlar. Rüzgarlar 125 km/saat’tan daha büyük bir hıza sahiptir. Rüzgarların çıktığı maksimum hızlar 200-300km/saat arası değişir, yatayda 15-30km/saat hızları arası değerlere sahiplerdir. Ortalama 600km büyüklüğünde çapa sahiplerdir, merkezi basınç 950mb’dir. Alçak yüzeyli atmosferik dalgalardır. SSTs ( 27◦ C), ılık hava, az oranda dikey rüzgar yön değişiminden oluşmaktadır, ciddi miktarlarda su buharı kaynağıdırlar. Kuzey Yarım Küre için Ağustos ve Eylül en aktif zamanlardır. Kasırgalar dünyanın pek çok bölgelerinde yüksek boyutlarda can ve mal kaybına sebep olmaktadır. Japonlar ise yağışlarının yarıdan fazlasını tayfunlardan edinirler. Kasırgalar aynı zamanda sıcak nemli tropik havayı orta enlemlere ve kutuplara taşıyarak küresel ısı dengesinin de sağlanmasına yardımcı olurlar. Tayfun ve kasırgaları neyin başlattığı çok az anlaşılabilmiştir. Merkezi göz, havayı berraklaştırır, rüzgarları oluşturur, 25 km çapa sahiptir. Göz duvarı, kümülüs, kümülonimbus gibi bulutlardan oluşmaktadır, yoğun konveksiyon halkasıdır (günde 2500mm). Yükselen havada nemin yoğunlaşmasıyla açığa çıkan enerji, sıcak okyanus suları üzerinden pozitif geri besleme döngüsünü sonuçlandırır. Nor’easters, 34 Şekil 2.34: Kasırga. Avrupa kasırgaları ve Kutup alçalmaları gibi diğer alçak basınçlı (siklonik) kasırgalardan onları besleyen ısı mekanizması yönüyle ayrılır, bu da onları ’sıcak katman’ fırtına sistemleri yapan niteliktir. 2.3.11 Hortumlar Hortum, kümülüs bulutları ile bağlantılı olarak silindir şeklinde dönerek gezen bir rüzgar türüdür. Bu hortum bulutlardan yere kadar uzanır ve büyük yıkıcı güce sahip olan bir doğa felaketidir. Hortumlar hakkında bir bilimsel teori ilk olarak 1917 yılında Alfred Wegener tarafından üretilmiştir ve bu teori günümüzde de doğru olarak kabul edilmektedir. Hortum, kuru soğuk hava, sıcak nemli havayla karşılaşınca oluşur. Sıcak nemli havaya yüzeyde ihtiyaç vardır. Yoğunlaşmış birikinti, girdabı görünür kılar. Merkezi basınç oldukça düşüktür. ölçülmüş en düşük değer 813hPa’dır. US(Great Plains) Muhteşem Düzlükler dünyanın en başta gelen kasırga bölgesidir. Aşağı ve yukarı doğru hava akımlarının beraber bulunduğu alanlarda şekillenir. Bir denizin ya da gölün üzerinde meydana gelen bir hortum, yerden emdiği sular ile bir "Su hortumu" oluşturur. 35 Şekil 2.35: Girdap. Şekil 2.36: Çoklu girdap. 2.3.12 Mezosiklon ’süper hücre’ Süper hücre, derin ve sürekli dönen yukarı çekiş olan mezosiklonun varlığı ile karakterize edilen gök gürültülü fırtınadır. Gök gürültülü fırtınanın (süper hücre, bora hattı, çoklu hücre ve tekli hücre) dört alt sınıfından biridir. Süper hücre bunlar arasında en az yaygın meydana gelir ve en şiddetli olma olasılığına sahiptir. Süper hücre çoğu zaman diğer gök gürültülü fırtınalardan izole olup 20 mil (32 kilometre) uzaklığa kadar ki yerli iklime hakim olabilir. Mezosiklon döngüsü, içinde oluşabilecek bir kasırgadan çok daha büyük alan kaplar. 36 Şekil 2.37: Mezosiklon. 2.4 2.4.1 Açıkhava Işınımı Dünya Döngüsü ve Devrimi Dünya kendi çevresinde (23 saat, 56 dakika, 4.091 saniye) ve Güneş çevresinde (365 gün, 6 saat, 48 dakika) hareket eder. Günlük ve yıllık hareketlerine bağlı olarak gece, gündüz, mevsimler, kayaçların oluşması ve diğer canlılık ve biyolojik olaylar gerçekleşir. Mevsimlerin oluşmasında etken ise 23 derecelik eksen eğikliğidir. Sürekli olarak hareket eden dünyanın iki çeşit hareketi vardır. Bu hareketlerden birisi kendi ekseni etrafında olur ve batıdan doğuya doğrudur. Bu dönmesini 24 saatte tamamlar. Dünyanın kendi ekseni etrafındaki bu dönmesi ile birlikte olan ikinci hareketi, Güneş etrafındadır. Güneş etrafında dünya, elips şeklinde çok geniş bir yörünge üzerindeki hareketini de 365 1/4 günde, yani bir yılda tamamlar. Dünyanın kendi ekseni etrafındaki ve Güneş etrafındaki bu iki hareketi, iki önemli olaya sebep verir. Kendi ekseni etrafında dönmesi ile gece ve gündüz, Güneş’in etrafında dönmesi ile mevsimler meydana gelir. Dünyanın yüzölçümü 509.200.000 kilometrekaredir. Bunun % 70 i denizler 360.600.000 kilometrekare, % 39 u karalar, 148.600.000 kilometrekare dir. Kuzey kutup çevresinde karalarla çevrilmiş bir deniz, Güney Kutup çevresinde denizlerle kuşatılmış bir 37 kara parçası vardır. Şekil 2.38: Dünyanın kendi eğimli ekseni etrafındaki hareketi. Şekil 2.39: Gece gündüz eşitliği, gündönümü, günöte ve Dünya’nın Güneş etrafındaki yörüngesiyle bağıntılı perihelyon konumları. Enöte, bir gök cisminin yörüngesi boyunca, etrafında dolandığı ’merkezi cisim’e en uzak olduğu nokta. Enöte noktası eliptik bir yörüngenin iki odak noktasından geçen büyük ekseni üzerinde bulunur ve enberi noktasına tam karşıt konumdadır. Güneş etrafında dolanan bir cismin (örneğin bir gezegen) yörüngesinin Güneş’e en uzak noktası günöte olarak adlandırılır. Aynı kavram, Yer’in uyduları için 38 yeröte adını alır. Dünyanın rotasyonel ekseni, eliptik düzleme dik çizilmiş kırmızı Şekil 2.40: Eliptik düzlem. çizgiyle 23.5◦ eğimlidir. Eğim, Dünya’nın Güneş etrafındaki yörüngesinin herhangi bir yerinde aynıdır. Bu eğim, Dünya’nın Güneş ekseni etrafındaki hareketi ile beraber mevsimlerin oluşmasını saılar. Mevsimler, bir yılın farklı astronomik ve iklimsel özelliklere sahip olan bölümleridir. Orta iklimli paralellerde ilkbahar, yaz, sonbahar ve kışa ayrılırlar. Kutuplarda ve kutuplara yakın paralellerde bir yıl sadece yaz ve kış mevsimi diye ikiye ayrılır. Kutuplarda ayrıca 6 ay gece ve 6 ay gündüz olur. Mevsimler Dünya’nın Güneş etrafında dönmesi sonucunda, gün ve gecelerin uzunluğuna bağlı olarak belirlenen, senenin dört bölümünden her biri. Dönme sonucu ortaya çıkan değişiklik, Güneş’ten alınan ısı miktarının da farklı olmasını doğurur. Mevsimler arası sıcaklık değişmesi, özellikle ılımlı bölgelerde kendisini en fazla gösterirken, ekvatorda bu oldukça azdır. Kutuplar ise daima soğuktur. Ancak sıcaklıkta, mevsimlere bağlı olarak bir değişiklik fark edilir. Mevsimler, ekliptik denilen Dünya’nın Güneş etrafındaki yörüngesinin düzlemiyle Dünya’nın dönme ekseninin yaptığı açı sonucu ortaya çıkar. Bu sebeple Dünya’nın Güneş etrafındaki hareketi sırasında kuzey ve güney yarım kürelerin 39 yönelmesi değişir. 21 Mart’tan 23 Eylül’e kadar kuzey yarım küre, güneye göre Güneş’e daha dönüktür ve daha çok Güneş tarafından ısıtılır. Bu durum 23 Eylül21 Mart arasında tersine döner. Böylece kuzey yarım küresindeki mevsimlere 21 Marttan başlayarak aşağıdaki gibi isim verilmiştir: ilkbahar, 21 Mart-22 Haziran; yaz, 22 Haziran-23 Eylül; sonbahar, 23 Eylül-22 Aralık; kış, 22 Aralık-21 Mart. Güney yarım küresinde mevsimlerin sırası tersine olup, ilkbahar 23 Eylül de başlar. Mevsimler Dünya’nın kendi dönüşünün, Güneş’in etrafında döndüğü yörünge ile aynı hizada dönmemesinden kaynaklanırlar. Böylece yeryüzünden göğe bakıldığında Güneş Dünya’nın her yerinde farklı bir yükseklikte gökyüzünden geçer. "Kuzey-kışı" döneminde Dünya’nın Güney küresi Güneş’e doğru yöneliktir ve Kuzey küresi daha az Güneş ışığı alır. "Güney-kışı" döneminde ise Dünya’nın Kuzey küresi Güneş’e yöneliktir ve kuzeyde sıcak mevsimler başlar. Yani Dünya’nın Kuzey küresinde yaz başladığı zaman Güney küresinde (örneğin Güney Afrika ya da Avustralya’da) kış başlar. Şekil 2.41: Dünya’nın Güneş etrafındaki hareketi. Presesyon(Devinme), dünya ekseninin 26.000 yılda bir tamamladığı 360 dere- 40 celik dönüşe verilen isimdir. Devinme, yatık yapıda olan Dünya’nın büyük oranda Güneş’in biraz da Ay’ın çekim etkisi nedeniyle ekliptiğini ekvatora doğru çeken kuvvetleri karşılamasından dolayı gerçekleşmektedir. Bir topacın dönüşü sırasında yaptığı devinim gibidir. Tam küre olmayan veya küresellikten uzaklaşan her gök cisminin dönüşü aynı zamanda devinme hareketini de beraberinde taşır. Bu hareket, tam küre olmayan bir topaçta dönmenin sonlanmaya başladığında gözlemlediğimiz kafa sallaması hareketinde olduğu gibi şeklinde tanımlanabilir. Şekil 2.42: Dünya’nın devinim hareketi. 2.4.2 Dünyanın Enerji Bütçesi Dünya, giren enerji kazançlarını ve çıkan enerji kayıplarını içeren bir enerji bütçesine sahip fiziksel bir sistem olarak incelenebilir. Gezegenimiz yaklaşık olarak dengededir. Girenlerin toplamı neredeyse çıkanların toplamına eşittir. 41 Şekil 2.43: Dünya’ya giren çıkan enerji miktarı. Giren enerji Dünya atmosferine giren toplam enerji akısı 174 x 1015 watt olarak hesaplanır. Bu enerji; Güneş radyasyonu (% 99.978, yaklaşık 174 petawatt; ya da diğer bir deyişle 340 W m−2 ), jeotermal enerji (% 0.013, yaklaşık 23 terawatt; ya da diğer bir deyişle 0.045 W m−2 , depolanmış ısı ve Dünya’nın iç kısımlarından sızan radyoaktif bozunumdur), gelgit enerjisi (% 0.002, yaklaşık 3 terawatt; 0.0059 W m−2 , Dünya’nın kütlesiyle yerçekimi alanına sahip Ay ya da Güneş gibi kütlelerin etkileşimiyle üretilir) ve de fosil yakıt tüketiminden meydana gelen atık ısı (yaklaşık % 0.007, 13 terawatt; 0.025 W m−2 ) olmak üzere dört gurupta incelenebilir. Bu hesaplamalarda ihmal edilmiş küçük çapta enerji kaynakları vardır: uzaydaki termal radyasyon, yıldızlardan gelen ışınlar, güneş rüzgarları. İhmal edilecek kadar küçük olmalarının bilinmesine rağmen, bu her zaman kesin değildir: Joseph Fourier ilk zamanlarda sera etkisinden bahsederken uzaydan gelen radyasyonun önemli olduğunu düşünmüştür. 42 Çıkan enerji Dünya’nın ortalama yansıtabilirliği 0.3’tür. Bu ise giren güneş enerjisinin %30’unun uzaya geri gönderildiği anlamına gelir. %70’i ise kızılötesi olarak emilir. Dünya’nın yansıtabilirliği aydan aya farklılık gösterir, tümünün ortalaması ise 0.3’tür. Boyutsal olarak ise çok değişkendir: örneğin buzulların yansıtabilirliği yüksek, okyanuslarınki ise düşüktür. Jeotermal ve gelgit enerjisinin etkisi çok küçük olduğundan aşağıdaki hesaplamalarda ihmal edilmiştir. öyleyse %30 oranındaki yansıtılan enerji, %6’sı atmosferden, %20’si bulutlardan, %4’ü yerden (sular ve buzlar dahil) olmak üzere hesap edilir. Şekil 2.44: Dünya’nın bulutlardan, atmosferden ve yerden yaptığı uzun dalga termal ısısal radyasyonu. Geriye kalan %70 oranındaki enerji ise emilir: %51’lik oran; %23 atmosfere suyun buharlaşması ile gizli ısı olarak geri iletilerek, %7 ısınıp yükselen havayla atmosfere geri iletilerek, %6 doğrudan uzaya gönderilerek, %15 radyasyonla atmosfere iletilip sonra uzaya saçılarak, %19 atmosfer ve bulutlar tarafından soğurularak, %16 uzaya geri saçılarak, %3 bulutlara iletilerek, karalar ve sular tarafından 43 emilir. Dünya ısıl dengedeyken, %70 emilen aynı miktar tekrardan, %64 bulutlar ve atmosfer tarafından, %6 yer tarafından olmak üzere tekrar ışıma yapar. 2.4.3 Antropojenik değişiklik Sera gazları emisyonu ve karaların kullanımındaki değişiklikler gibi diğer faktörler enerji bütçesini az ama önemli derecede değiştirir. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IP CC) bu etkiyi bilindiği kadarıyla sunar. Sera ga- zlarından en çok miktardaki ve en iyi bilineni (CO2 , CH4 , halokarbonlar vb.) toplamda 2.4 W m−2 bir yükselişe neden olur. Bu miktar toplam giren güneş enerjisinin %1’inden daha azdır, fakat atmosfer ve okyanus sıcaklıklarının yükselmesine katkıda bulunur. Dünya’nın Güneş radyasyonu ve karasal kızılötesi ışınımı arasında yıllık enerji dengesi, yerel olarak sadece iki enlem çizgisinden edinilmektedir. Ekvatoral bölgeden kutuplara transfer edilen fazla ısıdan küresel bir denge edinilir. 2.4.4 Işınım Isı Dengesi Işınım (radyasyon), elektromanyetik dalgalar veya parçacıklar biçimindeki enerji emisyonu (yayımı) ya da aktarımıdır. Bilindiği gibi maddenin temel yapısını atomlar meydana getirir. Atom ise, proton ve nötronlardan oluşan bir çekirdek ile bunun çevresinde dönmekte olan elektronlardan oluşmaktadır. Herhangi bir maddenin atom çekirdeğindeki nötronların sayısı, proton sayısına göre oldukça fazla ise; bu tür maddeler kararsız bir yapı göstermekte ve çekirdeğindeki nötronlar alfa, beta, gama gibi çeşitli ışınlar yaymak suretiyle parçalanmaktadırlar. çevresine bu şekilde ışın saçarak parçalanan maddelere "radyoaktif madde", çevreye yayılan alfa, beta ve gama gibi ışınlara ise "radyasyon" adı verilmektedir. Işınım, soğurulduğunda enerji açığa çıkaran foton dalgaları gibi hareket etmektedir. 0◦ K’nin üzerinde bütün nesneler ışınım yayarlar ve ısı enerji değerleri sıcaklığın 4. kuvvetiyle 44 yükselir. Şekil 2.45: Solar ve Karasal Işınım. 2.4.5 Işınımın Fiziksel İşlemleri Işınımın fiziksel işlemleri, geçiş, yansıma, saçılım, emilim ve salınımdır. Geçiş işleminde, geçiş katsayısı 0.0-1.0’a değerlerdir. Yansımada yansıtıcılık değerleri de 0.0 − 1.0’a değerlerdir. Saçılım, ışık ve madde arası etkileşimler sonucu ışığın yeniden yönlendirilmesidir. Yansıtıcılık ve saçılım eş kavramlardır. Emilimde emme sığası(katsayısı) 0.0-0.1 arası değerlerdir. Emilim ısıya sebep olur. Son olarak salınımda, salıcılık değerleri 0.0-0.1 arasındadır ve salınım soğumaya sebep olur. 45 Güneş ve Dünya sıcaklıklarında mükemmel radyatörler için dalga boyu başı salınım Monokromatik, yani tüm ışık fotonları tek ve aynı dalga boyunda olan salınım için Planck Yasası kullanılır. Planck Yasası, farklı sıcaklıklardaki bir karacismin ışınımını hesaplamak için kullanılan denklemdir. Kara cisim ışınımının özelliği Planck tarafından açıklanabildi. Planck özellikle ışığın "foton" lardan (enerji taneleri) meydana geldiğini kabul ederek fotonun sahip olduğu enerjiyi frekansı cinsinden, E = hν (2.4.1) şeklinde ifade etti. h, Planck sabiti olup değeri 6.62x10−27 erg/sn’dir. Karacisim radyasyonunun dalga boyuna göre dağılımı, sadece sıcaklığın fonksiyonudur ve Planck kanunuyla verilir. T sıcaklığındaki karacismin, ν frekansındaki ışınımın şiddeti Bν = 2hν 3 1 (P lanckKanunu) 2 hν c e kT − 1 (2.4.2) olup, burada; h: Planck sabiti, c: Işık hızı = 3.108 m/s, k: Boltzman sabiti = 1, 38x10−23 j/k dir ve Bν nün birimi, (W/m2 Hz stread) dir. Planck kanunuyla verilen karacisim spektrumu süreklidir. Sürekli spektrum hemen hemen bütün üzellikleri Planck tarafından açıklanabilmiştir. Planck ışınım kanununun, karacisimdeki enerji yoğunluğu ifadesi: U (λ, T ) = ( 8πhc 1 ) (P lanckKanunu) hν λ5 e kT − 1 (2.4.3) U (λ, T ), λ dalga boyunda, T sıcaklığındaki birim dalga boyu için oyuk içindeki enerji yoğunluğudur. Mükemmel bir radyatör için tüm dalga boylarında emilim için Stefan-Boltzmann Kuralı kullanılır. Stefan-Boltzmann kanunu bir kara cismin oluşturduğu toplam enerji ile ilgilidir (Planck ve Wien kanunları ise dalga 46 boyları ile ilgilidir). Bu kanuna göre, bir kara cismin birim yüzeyinden saldığı toplam ışınım (yani bütün dalga boylarındaki ışınımın toplamı) onun mutlak sıcaklığı ile orantılıdır. (Yani kara cismin yüzeyinin 1 cm2 ’lik kısmının 1 saniyede saldığı toplam enerji miktarı bu cismin sıcaklığının 4. kuvvetiyle orantılıdır. E = σT 4 (2.4.4) Bu Stefan-Boltzman Kanunudur. σ = 5, 6697.10−8 cal/cm2 sn derece4 tur ve Stefan-Boltzman sabitidir. Herhangi ışıyan bir cisim için pik (maksimum değer) Şekil 2.46: Monokromatik enerji yoğunluğunun dalga boyuna göre grafiği. salınımının dalga boyu(mikrometre cinsinden) Wien Kanunu ile verilmektedir. Wien Kanunu daha sıcak cisimlerin, soğuklara nazaran daha kısa dalga boylarında enerji ışınımı yaptıklarını belirtmektedir. Belli bir süre ısıtılan cisimlerin önce, görünen ışık içinde donuk kırmızı, sıcaklık arttıkça maviye kadar değişim gösteren ışınım yaydığı bilinir. Verilen bir sıcaklık için, deneysel olarak elde edilen enerjinin dalga boyuna göre değişimleri, cisimlerin cinsine bağlı olmaksızın aynı özellikleri 47 taşır. Değişimlerdeki maksimum dalga boyları (λmax ) ile sıcaklık (T ) arasında λmax T = b = sabit (2.4.5) şeklinde bir bağıntı vardır. Buna Wien yer değiştirme kanunu denir. b = Wien yer değiştirme sabiti = 0, 298978 cmK’dir. Wien yer değiştirme kanununa göre; bir cisim tarafından salınan ışınımın şiddeti bütün dalga boylarında aynı değildir, tayfın belli bir noktasında maksimumdur, bu noktanın yeri cismin sıcaklığına bağlıdır. Dalga boyu λmax ’dan çok kısa veya çok uzun olduğu zaman, Planck fonksiyonunun basit bir yaklaşık ifadesi bulunabilir. λ ¿ λmax (veya hc/λkT À 1) olduğu zaman ehc/λkT À 1 olur. Bu durumda Wien yaklaşımı: hc 2hc2 ∼ Bλ (T ) = 5 e λkT λ (2.4.6) olur. hc/λkT ¿ 1 (λ À λmax ) olduğu zaman ise; ve hc hc e λkT ≈ 1 + λkT (2.4.7) 2hc2 λkT 2ckT Bλ (T ) = 5 = λ hc λ4 (2.4.8) olur. Bu denklem, Rayleigh Jeans yaklaşık denklemidir ve özellikle astronomide kullanılır. Pik salınımının dalga boyu, sıcaklıkla ters orantılıdır. Başka bir deyişle, cisim sıcaklığı arttıkça pik salınımının dalga boyu küçülür. Kirchoff Kanunu Belirli bir dalga boyundaki (λ) iyi güzlemciler, iyi emicilerdir. Aynı λ’da zayıf gözlemciler, zayıf emicilerdir. Denge halinde, emilen ışınım salınan ışınıma eşit 48 olmak zorundadır. Bu yüzden; 1−ε=R (2.4.9) Burada ε emicilik katsayısı, R ise yansıtıcılık katsayısıdır. Denklem, nicelikler dalga boyu üzerinden, ama herhangi bir dalga boyu olması şart değil(gelen görünür ışık kızılötesi olarak yeniden ışınlanabilinir) düzgün bir şekilde ortalandığı zaman geçerlidir. Uzun boylu & Kısa boylu dalgaların ışınımları Nispeten daha sıcak olan Güneş, daha fazla enerji taşıyan kısa dalga boylarında ışınlanmaktadır. Ve Wien Kanunu’ndan öngürülebileceği gibi, daha soğuk olan Dünya’nın emilim dağılımı daha uzun dalga boylarında yeniden ışınlanmıştır. Solar Işınım, spektrumun gürünür kısmında en yoğun olandır. Işınımın çoğu, kısa dalga boylu ışıma dediğimiz 4 mikrometreden küçük dalga boylarına sahiptir. ls /le = 160000 (2.4.10) Dünya yüzeyinden ve atmosferden yayılan ışınım, temel olarak, uzunluğu genellikle 4 mikrometreden fazla dalga boylarından oluşmaktadır. Bu çeşit elektromanyetik enerji uzun dalga ışınımı olarak adlandırılır. Elektromanyetik Işınım Elektromanyetik ışınım veya elektromanyetik radyasyon, atomlardan çeşitli şekillerde ortaya çıkan enerji türleri ve bunların yayılma şekillerine verilen addır. İçinde X ve γ ışınlarının ve görülebilir ışığın da bulunduğu ışımalar, dalga boyları ve frekanslarına göre elektromanyetik spektrumu oluştururlar. Bu spektrumun bir ucunda dalga boyları en büyük, enerjileri ve frekansları ise en küçük olan radyo 49 Şekil 2.47: Dünya ve Güneş ışınım grafiği. dalgaları bulunur. Diğer ucunda ise; dalga boyları çok küçük, fakat enerji ve frekansları büyük olan X ve γ ışınları bulunur. Işığın parçacık teoremine göre elektromanyetik ışımanın da en küçük birimi fotondur. Fotonların kütlesiz olduğu ve boşlukta ışık hızında enerji paketleri şeklinde yayıldığı kabul edilir. Görülebilir ışık için geçerli olan bütün fizik kuralları tüm elektromanyetik ışımalar için de geçerlidir. Elektromanyetik ışımaların ortak özellikleri şunlardır; Boşlukta düz bir doğrultuda yayılırlar, hızları ışık hızına (yaklaşık 300.000 km/sn) eşittir, geçtikleri ortama frekanslarıyla doğru orantılı dalga boylarıyla ters orantılı olmak üzere enerji aktarırlar, ve de enerjileri maddeyi geçerken yutulma ve saçılma nedeniyle azalır, boşlukta ise uzaklığın karesiyle ters orantılı olarak azalır. Elektromanyetik ışınımlar, sinüsoidal yayılım yaparlar. Sinüsoidal yayılımı anlayabilmek için, dalga modelini incelemek gerekir. Elektromanyetik dalgaların elektriksel ve manyetik güçleri birbirine dik ve eş zamanlı olarak salınım yaparlar. Sinüsoidal yayılımdaki hız, frekans ve dalga boyu parametreleri fotonun yayılımını açıklamaktadır. Dalga yüksekliğinin (genlik veya amplitüd) burada diğer parametrelerle bir ilişkisi yoktur. Hız; dalga boyu (λ) ile frekansın (f ) çarpımına eşittir. Elektromanyetik 50 radyasyonların hızları, ışık hızına eşittir. Bu nedenle formül "c" (ışık hızı) ile gösterilmektedir. c = λf (2.4.11) Işığın yayılım alanına dikey birim alandan birim sürede geçen enerji miktarına ışık şiddeti adı verilir ve bu nicelik uzaklıktan bağımsızdır. Nokta ışık kaynağından yayılan elektromanyetik radyasyonların enerjileri, uzaklığın karesi ile azalır. d1 l1 = ( )2 l2 d2 (2.4.12) Bu formüle göre ışık kaynağına 2x uzaklıkta ışığın aydınlanma şiddeti, x uzaklığına göre 4 kat azalır. Fotonlar ışık hızı ile hareket ederler ve enerjileri frekansları ile doğru orantılıdır. Enerjileri; E = hf (2.4.13) denklemiyle gösterilebilir. Burada E; fotonun enerjisi, h; Planck sabiti (4, 13x10−18 keVsn), f ; frekansı gösterir. Bu denklem daha önce verilen c = λf denklemiyle birleştirilirse, E=h c 12.4 =⇒ λ λ (2.4.14) denklemi elde edilir. Tanısal amaçlı X ışını fotonlarının enerjileri 100keV, dalga boyları 10−2 nm frekansları 1019 Hz civarındadır. Elektromanyetik radyasyonların madde ile etkileşimini dalga boyları belirler. Dalga boyları metreleri bulan radyo dalgaları, radyo antenleriyle alınabilir. Mikrodalgaların dalga boyları santimetrelerle belirtilir. Görülebilir ışığın dalga boyu, görme hücrelerini (rod ve cone) etkileyecek boyuttadır. Ultraviyole ışık, X ışını ise atom ve subatomik parçacıklarla etkileşir. Elektromanyetik spektrumun algılayabileceğimiz bölümü olan görülebilir ışık, spektrumun çok dar bir bölümünü oluşturur. Görülebilir ışığın, bir uçta kısa uzun dalga boyu olan kırmızı radyasyona uzanan bir renk spektrumu vardır. Elektromanyetik spektrumda görülebilir ışığa yakın yerleşen morötesi ve kızılötesi radyasyonlar insan gözüyle görülmezler fakat fotografik emülsiyon ve benzeri diğer yöntemlerle saptanabilirler. Görülebilir ışığın madde 51 ile etkileşimi X ışınından farklıdır. Görülebilir ışık fotonu maddeye çarptığında madde uyarılır ve foton, maddenin moleküler yapısına göre değişen diğer bir ışık fotonu şeklinde yansıtılır. Bir madde, günışığında eğer kırmızı görülüyorsa, bu madde gün ışığındaki kırmızı dışında tüm görülebilir ışık fotonlarını soğurur, yalnızca uzun dalga boylu olan kırmızı ışığı tekrar yayar. Görülebilir ışığın ve dolayısıyla elektromanyetik radyasyonların birçok özellikleri, yukarıda da belirtildiği gibi dalga modeliyle açıklanabilmiştir. Yapay dalgalarla yapılan deneylerde elektromanyetik radyasyonların; yansıma (refleksiyon), emilim (absorbsiyon) ve maddeyi geçebilme (transmisyon) gibi özellikleri gösterilebilmektedir. Görülebilir ışığı geçiren maddeler saydam (transparent), yarı geçirgen maddeler translusent, geçirmeyen maddeler ise opak olarak adlandırılır. Radyoloji pratiğinde kullanılan tanısal amaçlı X-ışınını fazla geçiren vücut yapıları (akciğerler, yağ dokusu gibi) radyolusent, az geçiren vücut yapıları (kemik, kalsifikasyon gibi) ise radyoopaktır. Daha sıcak olan Güneş kısa dalga boylu ışınımı (ultraviyole, görünür, ve kısa dalga boylu kızılötesi) yaydığı gibi, daha soğuk olan Dünya, çoğunlukla atmosferden çıkamadan geri emdiği (karbondioksit gibi) uzun dalga boylu (kızılötesi) ışınımı yayar. Şekil 2.48: Atmosferde Elektromanyetik Işık geçirmezlik. 52 Dünya’dan yapılan astronomik gözlemlerde bilindiği gibi atmosferin bozucu etkisi çok büyüktür. Elektromanyetik spekturumun gama ışını, kızılötesi gibi bantları atmosferden geçemiyor. Kızılötesi bantın belirli dar aralıkları geçerken bir taraftan da atmosferin kendisinin kızılötesi bantta ışınım yapması bu gözlemlerin Dünya’dan yapılmasını imkansız hale getiriyor. Atmosferin geçirgenliği; dalga boyunun soldan sağa arttışı yukarki grafikte çukur bölgeler atmosferin geçirgen olduğu bantları gösteriyor. Optik bantın ve radyo bantının tamamını geçirirken diğer dalga boylarında kısmen geçirgen olduğu veya hiç geçirmediği görülüyor. Gama ışınları, X ışınları ve morötesi ışınlar atmosferin üst katmanı tarafından engellendiği için bu dalgaboylarındaki en iyi gözlemler ancak uzay araçları ile yapılabilmektedir. Görünür ışık atmosferden biraz bozularak da olsa geçer ve yeryüzünden çıplak gözle algılanabilir. Kızılötesi tayfın büyük bir kısmı atmosferdeki gazlar tarafından emildiğinden bu dalga boyları en iyi uzaydan gözlemlenir. Radyo dalgaları atmosferi aşabilir ve yeryüzünden kolayca algılanabilir. Uzun-dalga radyo emisyonları tamamen bloke edilir. Giren Solar Işınım Giren mevcut solar ışınım atmosferden geçerken birtakım işlemlere maruz kalmaktadır. Atmosferde bulutlar ve gazlar 19 ve 6 birimi radyasyon yoluyla uzaya geri yayar. Atmosfer diğer 25 birimi de soğurur. Atmosfer tepesindeki güneşlenmenin sadece yarısı, gerçekte yüzeye erişir ki bunların 5i tekrar uzaya yansıtılır. Yüzey tarafından soğurulan net solar ışınım 45 birimdir. Sera etkisi Evren, üzerine düşen güneş ışınlarından çok, dünyadan yansıyan güneş ışınlarıyla ısınır. Bu yansıyan ışınlar başta karbondioksit, metan ve su buharı olmak üzere at- 53 Şekil 2.49: Giren solar ışınım muhasebesi. mosferde bulunan gazlar tarafından tutulur, böylece Dünya ısınır. Işınların bu gazlar tarafından tutulmasına sera etkisi denir. Atmosferde bu gazların miktarının artması Yerküre’de ısınmayı artırır. Dünyanın enerji dengesi sabit bir sıcaklık dengesine ulaşmak üzere soğurulmuş solar ışınımın salınmasını gerektirmektedir. Sera gazlarının doğal seviyelerdeki varlığı göz ardı edilecek olsaydı, yüzey sıcaklığı ölçülmüş değerinden 33◦ C daha soğuk olurdu. Günümüzdeki tehlike, karbondioksit ve diğer sera gazlarının miktarındaki artışın bu doğal sera etkisini şiddetlendirmesinde yatmaktadır. Binlerce yıldır dünyamızdaki karbon kaynakları kararlı kalırken, şimdi modern insanoğlu aktiviteleri, fosil yakıtların kullanımı, ormanların yok oluşu, aşırı tarım yapılması, atmosfere büyük miktarlarda karbondioksit ve diğer sera gazlarının atmosfere salınmasına sebep olmaktadır. Küresel ısınma, sera etkisiyle atmosferin periyodik olarak sıcaklığının artarak ısınması olan, doğal bir süreçtir. İnsanların aktiviteleri sonucunda atmosfere, özellikle gazların girdileri arttığından etki giderek fazlalaşmaktadır. 16.02.2001 tarihinde Cenevre’de açıklanan BM çevre Raporu’na göre 21.Yüzyılda, ortalama hava sıcaklığının 1.4 ◦ C ile 5.3 ◦ C arasında artacağı, buzulların erimesiyle denizlerin 8-88 54 cm kadar yükseleceği, uzun vadede dünyanın fiziksel yapısında geri dönüşümü olmayan değişiklikler ortaya çıkacağı, Afrika kıtasında, tarım rekoltesinin düşeceği, ortalama yıllık yağış miktarının azalacağı, su sıkıntısı görüleceği, Asya kıtasında, kurak ve tropik bölgelerde yüksek sıcaklıklar, seller ve toprak bozulması, kuzey bölgelerinde ise tarım rekoltesinde artış görüleceği, tropik kasırgaların artacağı, Avrupa kıtasında, güney bölgelerinin kuraklığa eğilimli hale geleceği, Alp Dağları buzullarının yarısının 21. Yüzyılın sonunda yok olacağı ve tarım rekoltesinin azalacağı, Kuzey Avrupa’da ise tarım rekoltesinin artacağı, Latin Amerika’da kuraklık olacağı, sellerin çok sık tekrarlanacağı, tarım rekoltesinin azalacağı, sıtma ve koleranın artacağı, Kuzey Amerika’da tarım rekoltesinin artacağı, özellikle Florida ve Atlantik kıyılarında deniz seviyesinin yükseleceği, büyük dalgaların oluşacağı ve sellerin görülebileceği, sıtma ve ateşli humma gibi hastalıkların artacağı, sıcaklık ve nem artışıyla ölüm oranının artacağı, Polar bölgelerde buzulların eriyeceği, bitki ve hayvan türlerinin sayısının ve dağılımının etkileneceği, buzulların erimesiyle bağlantılı olarak deniz seviyesi her yıl 0.5 cm kadar yükseleceğinden, gelecek 100 yıl içersinde mercan kayalıklarının zarar göreceği, çok sayıda küçük ada ve kıyı kentlerinin sulara gömüleceği gibi öngürülere yer verilmekte ve dünyanın bilinmezlerle dolu bir geleceğe doğru yol aldığı ortaya konmaktadır. Küresel ısınma üzerinde en etkili gaz olan karbondioksit emisyonlarını % 5 oranında azaltmak için bütün ülkelerin doğayı etkilemeyen yeni endüstri politikalarını devreye sokmak zorunda olduğu belirtilmektedir. Net ışınım, güneş ışınımının emiliminin ve uzun dalga boylu ışınımların emiliminin ve ışınımının sonucudur. Yüzey 29 birimlik bir ışınım fazlalığına sahiptir, atmosfer ise 29 birim ışınım açığı içindedir. 55 Şekil 2.50: Sera etkisi olmasaydı Dünya’nın ortalama sıcaklığı. Şekil 2.51: Sera etkisi olduğunda Dünya’nın ortalama sıcaklığı. Atmosferik emilim Atmosferdeki çeşitli gazların gelen ışınımı hapsetmesi o ışınımın dalga boyuna bağlıdır. Emilme katsayısının sıfır olması emilimin olmadığını, 1 olması tam emilimi göstermektedir. Kızılötesi ışınımın baskın emicileri arasında su buharı ve karbobdioksit gelirken, oksijen ve ozon Güneş’in morötesi ışınımını büyük ölçüde emerler. Güneş ışınımı atmosferden serbestçe geçer, fakat dünyadan yayılan uzun dalga boylu enerji ya dar bir pencereden geçebilir ya da sera gazları tarafından emilip yeryüzüne geri yollanır. 56 Şekil 2.52: Atmosferin enerji muhasebesi. Şekil 2.53: Sera gazlarının geçirgenlikleri. Aklık Aklık ya da Albedo, yüzeylerin yansıtma gücü; veya bir yüzeyin üzerine düşen elektromanyetik enerjiyi yansıtma kapasitesidir. Genel olarak güneş ışığını yan- 57 sıtma kapasitesi için kullanılır. Albedo, cismin yüzey dokusuna, rengine ve alanına bağlı olarak değişir. Elektromanyetik tayfın tümünde veya belirli bir bölümünde hesaplanabilir. Uzaydan dünyamıza bakıldığında, bulutlar parlak, okyanus yüzeyi ise genelde koyu olarak gözükür. Beyaz bulutlar üzerlerine düşen ışığın büyük bölümünü yansıtırlar; yani albedoları yüksektir. Deniz yüzeyi ise üzerine düşen ışığın büyük bölümünü emer, ancak çok küçük bölümünü yansıtır; yani albedosu düşüktür. Gezegenimizin yüzeyinde en yüksek albedo oranına sahip olan cisimler arasında kar ve kum sayılabilir. En düşük albedo değerlerine ise yeni sürülmüş nemli topraklarda ve ormanlık alanlarda rastlanır. Karanlık bir yüzey düşük aklık değerine sahiptir. örneğin okyanusların aklığı düşüktür. Yaklaşık 0.1’dir, %10’u yansıtılmaktadır. Dolayısıyla solar enerjinin %90’ı soğurulmaktadır. Açık renk bir yüzeyinse aklığı yüksektir. Örneğin kar aklığı yüksektir. Yaklaşık 0.8’dir ve solar enerjinin %80’i yansıtılmaktadır. Yani sadece %20’si soğurulmaktadır. Geri Besleme Sistem teorisinde, geri besleme, sebep ve sonuç arasındaki karşılıklı etkileşim anlamına gelir. Sistem teorisinde, iki tür geri besleme vardır; negatif geri besleme ve pozitif geri besleme. Negatif geri besleme, kendi kendini dengeleyen (selfcorrecting) anlamındadır. Bunun anlamı sistemin iki unsurundan biri (sebep veya sonuç) değiştiğinde, sistem değişikliğe karşı direnç gösterir ve eski haline geri dönmeye çalışır. Pozitif geri besleme, kendi kendini güçlendiren (self-reinforcing) demektir. Bunun anlamı sistemin iki unsurundan biri değiştiğinde, sistem içi etkileşimler, bu değişikliğin giderek artmasına sebep olur. Yeryüzündeki su döngüsü dinamik bir sistemin örneği olarak ele alınabilir. Bu sistemin unsurları bulutlar, atmosfer, güneş, toprak ve deniz, bitkiler ve diğer canlılardır. Güneş yeryüzündeki denizleri ve canlıları ısıtır, canlılar ve denizler ısındıkça su kaybederler, buharlaşan su atmosferdeki hava akımlarının etkisiyle yükselir ve yoğunlaşır. Yoğunlaşan su buharı bulutları oluşturur. Güneş’in yeryüzünün farklı yerlerini birbirinden 58 farklı şekilde ısıtması sonucunda basınç farklılıkları meydana gelir. Bu basınç farklılıklarından dolayı, bulutları hareket ettiren hava akımları oluşur ve belirli şartlarda bulutlardaki su buharı yoğunlaşarak yağmur ancak yeryüzüne düşer, deniz ve toprak tarafından emilir. Buradan da yeniden canlılara geçer. Bu döngü sürekli olarak birbirini besleyerek devam eder. Bu sistemdeki unsurlar arasında geri-besleme döngüleri vardır, çünkü denizlerden ve canlılardan buharlaşan su döngünün sonucunda denizlere ve canlılara geri döner. Ayrıca, sistemin unsurları arasındaki su alışverişi gecikmelidir, örneğin bir gölden yazın buharlaşan su ancak aylar sonra ve de dolaylı yollardan oraya geri döner. Ancak bir bütün olarak ele alındığında, dünyadaki farklı farklı su stokları arasındaki su alışverişi sonucunda yine başka bir yerden bir şekilde su baharlaşan yere geri dönmektedir. Şekil 2.54: Pozitif geri besleme. Bulut geri beslemesi, bulutluluk ve yüzey hava sıcaklığı arasındaki eşleşmedir, ki yüzey hava sıcaklığında bir değişim bulutlarda değişime sebep olabilir. Bu da başlangıçtaki sıcaklığın düzensizliğini arttırabilir ya da azaltabilir. 59 Şekil 2.55: Negatif geri besleme. Şekil 2.56: Su buharı geri beslemesi. Şehirsel ısı adası şehirsel ısı adası kavramı, şehirsel alanlar bitişiklerindeki kırsal kesimlere göre doğal alanların asfaltlanmış ve inşa edilmiş olmaları ve insan aktivitelerinin yerel çevreye ısı bırakmaları sonucu daha yüksek sıcaklıklara sahiplerdir. En yüksek sıcaklıklara genellikle şehir merkezinde rastlanılmaktadır. şehirsel-kırsal sıcaklık farkları gece geç saatlerde ve kış aylarında en yüksek değerindedir. Gelen ışınım bir binayla etkileştiği zaman, bir kısmı her yöne dağıtılır, bir kısmı soğurulur. Dağıtılmış ışınım, sırayla bitişik binalara çarpabilir, böylece şehirsel aklık düşerek daha çok emilim gerçekleşir. şehirsel aktivitelere bağlı olarak arttırılmış parçacık- 60 Şekil 2.57: Bulut geri beslemesi. lar, gelen solar ışınımı soğurabilir ve dağıtabilir. Ayrıca atmosferdeki uzun dalga boylu enerjinin emilim ve yeniden ışınım miktarlarını arttırabilir. Parçacıkların artması bulut örüsünü de arttırması şeklinde sonuçlanabilir. Şekil 2.58: Gelen solar ışınımın şehirsel ısı adasında yansımaları. Isı adası geceleyin de varlığını sürdürme eğilimi gösterir. Parklar şehirsel ısı adası etkisini azaltabilir. Sulanmış bitkiler şehri soğutabileceğinden çölsel şe- 61 hir bölgeleri genellikle ısı adaları bulundurmazlar. Kırsal alanlarda nispeten Şekil 2.59: Yerleşim alanlarındaki değişikliğe göre hava sıcaklığının değişimi. düşük sıcaklıklara rastlanılır. Terleme ve buharlaşmanın birleşimine evapotiranspirasyon denir. Yüksek sıcaklıklara ise şehirsel alanlarda rastlanılır. Su kanalize edilmiştir, böylece kuru yüzey olma eğilimi gösterebilecek yüzeyler çoğunlukla siyahtır(asfalt). Yapı malzemeleri ısıyı tutar ve böylece yapılardan da ısı salınır. 2.5 2.5.1 Işınım ve Bulutlar Güneş Radyasyonunun Kontrolü Güneç açısı (yoğunluğu), enleme bağlı olarak değişir, gündüz süresini, yıl süresini belirler. Süreç yani gün uzunluğu, enleme bağlı olarak değişir, yıl süresini belirler. Bulut örtüsü dünyanın genel yansıtıcılığını belirler. Yüzey aklığı da su, toprak, 62 kar, buz, bitki örtüsü ve arazi kullanımı gibi parametrelere bağlıdır. αp = αc + t2c αs + t2c αs2 αc + t2c αs3 αc2 + t2c αs4 αc3 + ... (2.5.1) = αc + t2c αs [1 + αs αc + αs2 αc2 + αs3 αc3 + ...] (2.5.2) = αc + t2c αs 1 − αs αc (2.5.3) Şekil 2.60: Yüzey ve tek bir bulut katmanından oluşan sistemden yansıyan Güneş ışını diagramı. 2.5.2 WRF Modeline Genel bakış WRF modelinde uzun ve kısa dalga boylu ışınımlardan oluşan 7 tane ışınım şeması bulunmaktadır. 63 Şekil 2.61: WRF modelindeki yedi ışınım şeması. Atmosfer Işınımı Işınım düzeni, ışınımsal akı dağılımıyla ve zemin ısı hesabı için aşağı doğru uzun ve kısa dalgalarda ışınımla atmosferin ısınmasını sağlar. Uzun dalga ışınımı, gazlar ve yüzey tarafından soğurulan ve salınan kızılötesi ve termal ışınımı kapsar. Zeminden yukarı doğru uzun dalga ışınımının akısı yüzey yansıtıcılığına bağlıdır. Yüzey yansıtıcılığı da, arazi kullanımı türüne ve zemin yüzey sıcaklığına bağlı değişir. Kısa dalga ışınımı solar spektrumu oluşturan görünür dalga boyu ve çevresindeki dalga boylarını dahil eder. Tek kaynak Güneş olduğu haliyle, işlemler emilimi, yansıtmayı ve atmosfere ve yüzeylere dağıtımı dahil eder. Kısa dalga boylu ışınım için, yukarı yönlü akı yüzey aklığının yansımasıdır. Işınım, atmosferde modeli öngörülmüş bulutlara ve su buharı dağılımına etki ettiği gibi, karbondioksit, ozon ve gaz (tercihen) izi konsantrasyonlarına etki eder. Işınım şemalarında WRF, sıklıkla (bir boyutlu) sütun şemasıdırlar, yani her bir sütun birbirinden bağımsız hareket eder ve akılar onlara yatayda aynı, sonsuz düzlemlerde karşılık gelir. Bu da model katmanlarının dikeydeki kalınlığı yatay grid 64 uzunluğundan çok daha az ise iyi bir yakınlaştırmadır. Bu varsayım yüksek yatay çözünürlük kullanılsaydı daha az kesinliğe sahip olurdu. Uzun dalga Ani Işınımsal Transfer Modeli (RRTM) MM5’ten edinilen bu model (RRTM) Mlawer’a (1997) dayanmaktadır ve ilişkili-k metodu kullanılan bir spektral band şemasıdır. Su buharı, karbondioksit, ozon, gaz izine (mevcutsa) bağlı olan uzun dalga işlemlerini net bir şekilde gösterebilmek için, ayrıca bulut optik derinliğini de hesaba katmak için önceden oluşturulmuş tabloları kullanır. Eta Uzun dalga Jeofizik Sıvı Dinamiği Laboratuarı (GFDL) Bu uzun dalga ışınım şeması GFDL’den edinilmiştir. Fels ve Schwarzkopf’un(1975) ve Schwarzkopf ve Fels’in(1991) su buharı, karbondioksit ve ozonla ilişkili spektral band üzerinden hesaplanmış, basitleştirilmiş Exchange yöntemini takip etmektedir. İçerikler; Schwarzkopf ve Fels’in(1985) karbondioksit geçiş katsayıları, Roberts et al.(1976) su buharı sürecidir, ve de su buharı-karbondioksit örtüşmesiyle ve Voight çizgi-şekil doğrulamasının etkileridir. Rodgers (1968) formülasyonu ozon emilimi için uygulanmıştır. Bulutlar rastgele örtüşmektedir. Bu şema işlevsel Eta modeliyle karşılaştırmalar yürütmek üzere uygulamaya geçirilmiştir. CAM Uzun dalga NCAR Ortak Atmosfer Modelinde(CAM 3.0) iklim simülasyonları için kullanılan bir spektral band şemasıdır. Bazı gaz izlerini değerlendirebilecek potansiyele sahiptir. çözünürlüklü bulutlar ve bulut dağılımları ile etkileşir. Collins et al.(2004) 65 tarafından bütünüyle belgelenmiştir. Eta Kısa dalga Jeofizik Sıvı Dinamiği Laboratuarı (GFDL) Bu kısa dalga boylu ışınım Lacis ve Hansen(1974) parametrelendirmesinin bir GFDL versiyonudur. Atmosferdeki su buharının, ozonun (her ikisi de Lacis ve Hansen(1974)den edinilmiş), ve karbondioksitin (Sasamori et al. 1972) etkileri dahil edilmiştir. Bulutlar rastgele örtüşmüştür. Kısa dalga boyu hesaplamaları zaman aralığı boyunca ortalama-gündüz solar kosinüs zirve açısı kullanılarak yapılmıştır. MM5 (Dudhia) Kısa Dalga Bu şema Dudhia’ya (1989) dayandırılmış ve MM5’ten alınmıştır. Açık hava dağıtımını, su buharı emilimini (Lacis ve Hansen,1974) ve bulut aklığı ve emilimini hesaplamak için basit aşağı yönlü bir solar akı entegrasyonuna sahiptir. Bulutlar için Stephens’ın (1978) yukarı yönlü tablolarını kullanır. 3 numaralı versiyonunda şema, arazi eğimi ve yüzey solar akısının gölgelendirme etkisini hesaba katmak için bir opsiyona sahiptir. Goddard Kısa dalga Bu şema Chou ve Suarez’e (1994) bağlıdır. Toplamda 11 spektral bandı vardır. Dağınık ve doğrudan solar ışınım bileşenlerini; dağıtılmış ve yansıtılmış bileşenleri hesaba katan iki-akımlı araştırmada dahil eder. Ozon mevcut birtakım iklimsel profillerle incelenmiştir. 66 CAM Kısa dalga NCAR Ortak Atmosfer Modelinde(CAM 3.0) iklim simülasyonları için kullanılan bir spektral band şemasıdır. Birtakım aerosol türleri ve gaz izlerinin optik özelliklerinin üstesinden gelecek kabiliyetlere sahiptir. Bulut dağılımlarını ve örtüşme varsayımlarını doymamış bölgelerde kullanır ve aylık bölgesel bir ozon iklimbilimine sahiptir. Collins et al.(2004) tarafından bütünüyle belgelenmiştir. CAM ışınım şeması, aylık ortalama-bölgesel iklim verilerine bağlı olarak simülasyon boyunca çeşitlenen ozon dağılımlarına sahip olmalarıyla, özellikle bölgesel iklim simülasyonları için uygundur. BÖLÜM ÜÇ BULUT VE YAǦIŞ 3.1 Bulut ve Yağış Bulut ve yağışın nasıl oluştuğunu anlayabilmemiz için buz ve sıvı fazlar ve onların etkileşimi dahil bulutta yağışın mikro fiziksel gelişimini anlamalıyız. Ayrıca çok yüksek çözünürlükteki sayısal modellerle yağış oluşumunu sunmak üzere geliştirilmiş metotları belirlemek de önemlidir. Konveksiyonel (Alt-Grid Yağış) yağış bir yağış oluşum mekanizması, aynı zamanda bu mekanizma sonucu gerçekleşen yağıştır. Konveksiyon bir ısı iletim mekanizması olup, meteorolojide genel olarak çevreye göre daha düşük yoğunluktaki hava parselinin yükselmesiyle eşdeğer anlamda kullanılır. Burada anahtar kelime yoğunluktur; ki atmosferde yoğunluk doğrudan ölçülebilen bir parametre değildir. Ancak sıcaklık, nem ve basınç gibi değişkenler yardımıyla hesaplanabilir. Hava parselinin çevre ile dengeye ulaşana dek yükselmesi ve yükselme esnasında genişleyerek adyabatik soğuması sonucu içerisindeki nemin yoğuşması, konveksiyonel bulutları meydana getirir. Genel olarak cumulus humilis, cumulus congestus bu tip bulutlara örnek olarak verilebilir. Yükselerek soğuma esasına dayandığından, konvektif bulutların ve dolayısıyla konvektif yağışların etki alanı dar, ancak bıraktıkları miktar önemlidir. Yaz aylarında İç ve Doıu Anadolu’da görülen kırkikindi yağışları, konveksiyonel yağışlara güzel bir örnek teşkil eder. Anadolu’nun iç kısımlarında Nisan ve Mayıs aylarında görülür. 67 68 3.2 Model eşitliklerindeki su terimleri Su, bilinen tüm yaşam biçimleri için gerekli ve vazgeçilmez olan tatsız ve kokusuz bir maddedir. Su, canlıların yaşaması için hayati bir öneme sahiptir. Canlılık için gereken tüm fiziksel olaylar hep suyun özellikleri ile gerçekleşebilmektedir. Dünya üzerinde farklı şekillerde bol miktarda bulunur. Suyun kimyasal formülü H2 O’dur. Bunun anlamı bir su molekülünün iki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluştuğudur. Oksijen atomunun 2 yanında 104, 45◦ açı oluşturacak şekilde bağlanmış iki hidrojen atomu bulunur. Iyonik olarak da, (H+) bir hidrojen iyonuna bağlanmış, (OH − ) hidroksit iyonu; yani HOH şeklinde tanımlanabilir. Standart sıcaklık ve basınçta, suyun buhar fazı ve sıvı fazı arasında dinamik (değişken) bir denge vardır. Su moleküllerinin bir tarafı negatif, bir tarafı pozitif yüklüdür. Bu nedenle suyun pozitif yüklü hidrojenleri diğer moleküllerin negatif yüklü kısımları ile zayıf da olsa bir bağ oluşturur. Hidrojen bağı denilen bu özel etkileşim sayesinde su molekülleri birbirlerine ve çevrelerinde bulunan diğer maddelere tutunurlar. Şekil 3.1: Suyun moleküler yapısı Su yerkürede değişik hallerde bulunur: su buharı, (bulutlar), su (denizler, göller), buz (kar, dolu, buzullar) gibi. Su sürekli olarak su döngüsü olarak bilinen döngü içinde değişik fiziksel hallere dönüşür. 69 Şekil 3.2: Sıvı fazındaki suyun yarı-düzenli moleküler yapısı. Sıvı Faz: Su, bulut suyu. Şekil 3.3: Katı suyun düzenli moleküler yapısı. Katı Faz: Buz, kar, dolu, bulut buzu. Şekil 3.4: Buharlaşmış suyun rastgele dağılmış, moleküler arası bağlarının çok zayıf olduğu moleküler yapısı. Gaz Faz : Su buharı. 70 Suyun korunum yasasını şu şekilde yazabiliriz. dqn = Sqn n = 1, 2, 3 dt (3.2.1) q1 , q2 , q3 sırasıyla suyun katı, sıvı ve buhar fazlarının kütlerinin aynı hacimdeki gaz kütlesine oranıdır. S1 , S2 , S3 terimleri de kaynağın yüzey terimidir. 3.2.1 Yağış Olarak Su Düşüşü Yağışın insanlık ve tarım için öneminden dolayı, değişik biçimlerine farklı isimler verilmiştir: çoğu ülkede genel ismi yağmurdur, dolu, kar, sis ve çiy diğer örneklerdir. Temel olarak, su akışı, nehirler ve tarım için su ihtiyacı gibi, insanlık tarihinde büyük roller oynamıştır. Su akışı, erozyon etkisi ile çevrenin şekillenmesinde büyük roller oynamıştır. Su aynı zamanda zemine nüfuz ederek, yer altına doğru iner. Bu yeraltı suları daha sonra tekrar yüzeye çıkarak doğal kaynaklar, sıcak su kaynakları ve gayzerler oluşturmaktadır. • Harekete göre yağış: – Dikey (düşüş) yağışı: Yağmur, Donan yağmur, çiselemek Kar, Kar yumakları, Buz yumakları, Donan yağmur: Dolu, Buz kristalleri. – Yatay (oturmuş) yağış: Çiğ, Kırağı, Atmosfer buzlanması, ince buz tabakası. • Hale göre yağış: – Sıvı yağış: Yağmur, Donan yağmur, çiselemek, çiğ – Katı yağış: Kar, Kar yumakları, Buz yumakları, Donan yağmur: Dolu, Buz kristalleri, kırağı, Atmosfer buzlanması, ince buz tabakası 71 – Karışık yağış: 0◦ C civarında sıcaklıklarda düşen yağış. Şekil 3.5: Kar Tanecikleri. Faz değişim Süreçleri Sq1 =[Donma-erime] + [Kırağlaşma-Süblimleşme] + [Yukarıdan düşen - Aşağı düşen] Sq2 =[Donma-erime] + [Yoğunlaşma -Buharlaşma] + [Yukarıdan düşen - Aşağı düşen] Sq3 =[Buharlaşma-Yoğunlaşma] + [Süblimleşme-Kırağlaşma] 72 Su Buharı değişimi ve Potansiyel Isı Akışı Moleküler hareketin ölçüsü olan ısı enerjisi; su buharı, sıvı ve buz fazları arasında hareket eder. Su buhara doğru hereket ederken, hissedilmeyen potansiyel ısı emilir ki; moleküllerin hareketi sağlansın. Gizli ısı akısı (Latent heat flux) dünya yüzeyindeki buharlaşma ve terlemeyle ve bunu takiben traposferde suyun yoğunlaşmasıyla ilişkili olan, dünya yüzeyinden atmosfere doğru akan ısı akışıdır. Bu dünya yüzeyi enerji kapasitesinin önemli bir bileşenidir. Gizli ısı akısı genellikle Bowen oranı tekniği yada Eddy kovaryansı ile ölçülür. Şekil 3.6: Su Buharı değişimi ve Potansiyel Isı Akışı. Fırtınalar için Isı Enerjisi Enerji dönüşümünün en önemli etkilerinden biri, rüzgar sistemlerini ve fırtınaları meydana getirmektir. Meydana gelen bu rüzgarlar aynı zamanda enerji (ısı) dönüşümüne yardım eder. Bu da atmosferdeki karışık hadiseleri izah etmeye 73 yarar. Yoğunlaşma ve bulut oluşumu sırasında salınan potansiyel enerji havayı ısıtır ve daha uzun bulutların oluşumu tetiklenir. 3.2.2 Hidrolojik Döngü Hidrolojik döngü, suyun okyanus ve denizlerden atmosfere, atmosferden yeryüzüne, ve yeniden deniz ve okyanuslara ulaşması şeklindeki genel turuna verilen isimdir. Bugün kullandığımız suyun milyonlarca yıldır dünyada bulunduğu ve miktarının çok fazla değişmediği doğrudur. Dünyada su hareket eder, formu değişir, bitkiler ve hayvanlar tarafından kullanılır, fakat gerçekte asla yok olmaz. Hidrolojik döngünün bir başlangıç veya sonu yoktur. Bu döngüde suyun hareket etmesini sağlayan beş değişik olay vardır: Yoğunlaşma (kondansasyon), yağış (precipitation), Toprağa geçiş (Infiltration) ve yeraltı sularının oluşumu, Yüzeysel akıntı (Runoff) ve yüzey suları ile yeraltı sularının oluşumu. Su buharı yoğunlaşarak bulutları oluşturur, koşullar uygun olduğunda yağış meydana gelir. Yağış şeklinde yeryüzüne düşen su, toprağa sızarak yeraltı sularına veya yüzeysel akıntı olarak okyanuslara, denizlere karışır. Yüzey sularının buharlaşmasıyla su atmosfere geri döner. Yoğunlaşma suyun buhar formundan sıvı formuna değişim sürecidir. Havadaki su buharı konveksiyon yardımıyla artar. Ilık-nemli hava yükselirken soğuk hava aşağı doğru hareket eder. Ilık hava yükseldikçe sıcaklığı azalıp enerjisini kaybettiğinden gaz halden sıvı veya katı (kar veya dolu) haline döner. Yoğunlaşmayı buzdolabından soğuk bir su şişesi aldığınızda ve oda ısısında bıraktığınızda şişe yüzeyinde açıkça görebilir, su şişesinin oda ısısında nasıl terlediğini rahatlıkla izleyebilirsiniz. Atmosferde yoğunlaştığı, atmosferik hava akımında kalmasının zorlaştığı durumda su buharından sonra yağış meydana gelir. Dünya yüzeyine erişen yağışların 74 bir kısmı toprağa sızar (infiltrasyon) ve yeraltı sularını meydana getirirler. Toprağa sızan su miktarı, toprağın eğimi, bitkilerin tipi ve miktarı, toprağın su ile doygun olup olmamasına bağlı olarak değişir. Yüzeyde büyük yarıklar, delikler bulunması, toprağa su geçişini kolaylaştırır. çok fazla yağış olduğunda, toprak suya doyar ve suyun fazlasını alamaz. Kalan su toprağın yüzeyinden akar (Runoff). Suyun toprağa emilemeyen kısmı yüzey suları olarak isimlendirilir. Yüzeysel sular kar ve buzların erimesiyle de oluşabilir. Yüzey suları çaylara, derelere ve nehirlere akar. Yüzey suları daima daha alçak noktalara doğru taşınır, dolayısıyla okyanuslara karışır. Dünya yüzeyine erişen yağışların bir kısmı toprağa sızar (infiltrasyon) ve yeraltı sularını meydana getirir. Yeraltı sularının bir bölümü derinde kapalı bir su katmanına ulaşır ve kullanılabilmeleri için yeryüzüne özel bir yöntemle çıkarılmaları gerekir. Yeraltı sularının diğer bir bölümü ise basınç etkisiyle üst toprak katmanlarına doğru hareket eder ve yeryüzüne ulaşır. Bu sulara kaynak suyu denir. Yeraltı suyu toprak katmanlarından geçerken temas ettiği yüzeydeki mineral vb maddeleri de yapısına alır. Bu maddeler suyun yararlı bileşenlerini (demir, magnezyum vb) oluşturabileceği gibi arsenik, nitrat, tarım ilacı kalıntıları gibi zehirli maddeler de olabilir. Toprak sarsıntıları, yağmur ve eriyen kar suları, bu zehirli maddelerin suya karışma riskini artırır. Bu nedenle suyun bileşimindeki değişikliklerin sürekli izlenmesi ve güvenli hale getirilmesi için etkin filtrasyon yöntemleriyle arındırılması gereklidir. Buharlaşma bitkilerin nemlenmesiyle ve toprağın buharlaşmasıyla oluşan sudur. Evapotranspiration, atmosfere yeniden giren su buharıdır. Evapotranspiration, buhar olarak atmosfer içinde artmaya başlayan su moleküllerinin neden olduğu güneş enerjisinin suyu ısıttığı durumda oluşur. Görüldüğü gibi, gereksinmemiz olan suyun bize ulaşması için birçok oluşum gerçekleşmektedir. Ve bu oluşumlar daima iş başındadır. Uç örneklerde ise döngü farklı şekillerde gerçekleşir. örneğin, Antartika donmuş olduğundan buharlaşma oluşmaz (buzlar sublimation adı verilen bir oluşumla doğrudan su buharına dönüşür). Yine örneğin, Sahra çölü çok kurak olduğundan yağış olmaz (su, yere düşmeden buharlaşma oluşur). 75 Ancak döngü hep sürer. İşte bu nedenle her gün içtiğimiz su, dinozorlar dünyayı dolaştığında da aynı döngü içerisinde dünyamızda dolaşmaktaydı. Şekil 3.7: Su Döngüsü. Yeryüzündeki su döngüsü dinamik bir sitemin örneği olarak ele alınabilir. Bu sistemin unsurları bulutlar, atmosfer, güneş, toprak ve deniz, bitkiler ve diğer canlılardır. Güneş yeryüzündeki denizleri ve canlıları ısıtır, canlılar ve denizler ısındıkça su kaybederler, buharlaşan su atmosferdeki hava akımlarının etkisiyle yükselir ve yoğunlaşır. Yoğunlaşan su buharı bulutları oluşturur. Güneş’in yeryüzünün farklı yerlerini birbirinden farklı şekilde ısıtması sonucunda basınç farklılıkları meydana gelir. Bu basınç farklılıklarından dolayı, bulutları hareket ettiren hava akımları oluşur ve belirli şartlarda bulutlardaki su buharı yoğunlaşacak yağmur ancak yeryüzüne düşer, deniz ve toprak tarafından emilir. Buradan da yeniden canlılara geçer. Bu düngü sürekli olarak birbirini besleyerek devam eder. Bu sistemdeki unsurlar arasında geri-besleme döngüleri vardır, çünkü denizlerden ve canlılardan buharlaşan su döngünün sonucunda denizlere ve canlılara geri döner. Ayrıca, sistemin unsurları arasındaki su alışverişi gecikmelidir, örneğin 76 bir gölden yazın buharlaşan su ancak aylar sonra ve de dolaylı yollardan oraya geri döner. Ancak bir bütün olarak ele alındığında, dünyadaki farklı farklı su stokları arasındaki su alışverişi sonucunda yine başka bir yerden bir şekilde su baharlaşan yere geri dönmektedir. Dolayısıyla küresel çapta bir su dengesi vardır. Buharlaşma = yağış + Kaçırılan Şekil 3.8: Küresel Su Dengesi. 3.2.3 Küresel Su Bütçesi Küresel su Kapasitesi, su döngüsünün içerdiği yıllık su miktarıdır. Tüm dünya üzerine düşen günlük ortalama yağış miktarı yaklaşık 86 cm’ dir. Bunun %77’si okyanuslar üzerine %23’ü ise karalara düşmektedir. Bitkilerin terlemesini de kapsayan, karada oluşan buharlaşma, edinilen toplam yağışın %16’sına ve denizlere nehirler ve yeraltı nehirleriyle dönen küresel yağışın %7’sine denk gelir. 77 3.3 Yağış Süreçleri Yağışın olabilmesi için ön şart su buharı (nem)dir. Ancak bu yeterli değildir. Bununla beraber artarda 4 ayrı olay daha gereklidir. Soğuma, yoğunlaşma, damlaların büyümesi ve yağış alanına yeni bulutların gelmesi. Yoğunlaşma için havanın soğuması gerekir. Soğuma soğuk ve sıcak hava kütlelerinin karışmasıyla veya konvektif yükselmeyle olabilir. Soğuma da konveksiyon, radyasyon kaybı, karışma ve adyabatik olmak üzere 4 şekilde olur. Konveksiyonla soğuma da sıcak hava soğuk yeryüzüne temas ederek soğur. Radyasyon kaybı ile soğuma açık gecelerde atmosferden uzaya radyasyonla ısı kaybı sonucu olur. Karışma ile soğumada ise sıcak ve soğuk 2 hava kütlesi karışarak soğuma olur. Adyabatik soğuma çevresiyle ısı değişimi olmadan yükselerek soğumadır. Bu durumda hava ısınır genleşir hafifler yükselir ve soğur. Yoğunlaşmanın olabilmesi için havada yoğunlaşma çekirdeklerinin olması gerekir. Bunlar suyu üzerinde tutan 10 mikrondan küçük çaplı parçacıklardır. Yoğunlaşma çekirdekleri olmazsa yoğunlaşma olmaz. Yoğunlaşma çekirdeklerinin etrafındaki ince film su tabakası higroskopik su olarak adlandırılır. Bu su kalınlaşır, kalınlaşır ve havada kalamaz hale gelir. Sonra da düşmeye başlar. Düşerken diğer su damlacıklarıyla da birleşir ve yağış olur. çok soğuyan havada buz kristalleri oluşabilir. Bunların üzerinde de yoğunlaşma olabilir. Bulutlardaki su buharı miktarı 2 − 3 g/m3 kadardır. Dolayısıyla yağışta bu su hemen tükenir. Yeni bulutlar gelip beslemedikçe uzun süreli yağışlar oluşmaz. 3.3.1 Orografik Yükselme Orografik Yükselme, yükselmiş olan karanın basıncıyla yükselmeye zorlanan havanın varlığında oluşur. Hava parseli yükseldikçe, adiyabatik genişlemenin sonucunda 1000 metrede ortalama 10◦ C sıcaklık düşer, hava parseli doygunluğa ulaşana kadar. Kanada’nın batı kıyılarındaki bulut ve yağış oluşumu genellikle bu tür süreçlerle gerçekleşir. 78 3.3.2 Konveksiyonel Yükselme Sıcak hava soğuk havadan daha hafif olduğu için yükselir. Konveksiyonel yükselme, zeminde hava yüzeyinin ısınmasıyla alakalıdır. Yeterince ısınırsa, çevresiyle kıyasla hava kütlesi daha sıcak ve hafif olur, sıcak hava balonu gibi, yükselir, şişer ve soğur. Yeterince soğuma olduğunda hava parseli doygunluğa ulaşır ve bulutlar oluşur. Bu süreç, iç kıtalarda ve ekvator çevresinde etkilidir. Burada Kümülüs ve Kumulonimbus bulutlarını oluştururlar. Gökgürültülü fırtına yaratan bulutların çok büyük kısmının kısa sürelerde yerel bölgelerde taşınan yağmurla ilgilidir. 3.3.3 Atmosferin Kararlılığı Atmosferin içerisinde havanın ya düşme ya yükselme eğilimi, kararlı şartlar havanın yükselmesini önler, kararlı olmayan şartlar havanın ani yükselişine sebep olur. Kararlılığı belirlemek için eş yükseltide çevresel lapse rate sıcaklığı, yükselen havanın sıcaklığı ile karşılaştırılır. Yükselen havanın sıcaklığı çevresel lapse rate sıcaklığından yüksekse, kararlı olmayan bir yapı vardır ve hava parseli yükselmeye devam edecektir. çevresel lapse rate sıcaklığına ulaşana kadar hava yükselmeye ve soğumaya devam edecektir. 3.3.4 Cephe Yükselmesi: (Yakınsama) çökme iki farklı hava kütlesi yan yana gelince meydana gelir. Genellikle ikisinin birbirlerinden farklı nem özellikleri ve sıcaklıkları vardır. Biri sıcak ve nemlidir, diğeriyse kuru ve soğuktur. İkincisi eğimli bir duvar gibi davranır ve sıcak-nemli hava onun üzerinden yükselmeye başlar. Tabi ki bu yükselme şişmeden soğumaya, dolayısıyla doygunluğa sebep olur. Bu bulut oluşma mekanizması, kutuplu cepheler boyunca siklonların olduğu orta enlemlerde ve ticaret rüzgarların birleştiği tropikler arası çökelme bölgelerinin olduğu ekvatora yakın yerlerde görülür. 79 Şekil 3.9: Cephe Yükselmesi. Cephe çarpışan hava kütlelerinin arasındaki sınırdır. Durağan cephe sınır yatay uzantıda durağandır. Soğuk cephe, sıcak havanın kapladığı alana doğru soğuk havanın hareketiyle oluşur. Sıcak cephe, soğuk havanın kapladığı alana doğru sıcak havanın hareketiyle oluşur. Yayılan cephe soğuk cephenin sıcak cepheyi arkasına alıp yerdeki sıcak havayı kaldırmasıyla oluşur. 3.3.5 Yağış Süreçleri: İki Model Yağış nasıl gerçekleşir? Meteorolog ve bilim adamlarının önerdiği iki model vardır, yağışın oluşması için: 1) çarpışma ve birleştirme süreci. 2) Buz-Kristal süreci. Bunların arasındaki en önemli fark bulutun sıcaklığıdır. Sıcak Bulutlar, kütleleri donma seviyesinin üzerinde bulunan; soğuk bulutlar ise kütlelerinin sıcaklığı donma seviyesinin altında bulunan bulutlardır. Sıcak bulutların sıcaklığı 0◦ C’nin üzerindedir. çarpışma ve birleştirme sürecine göre, en büyük damla 80 (Toplayıcı damla, yoğuşma çekirdeği) sıcak bir buluttan düşer ve daha küçük damlaları toplar; çünkü bu süreçten dolayı büyük damlanın düşüş hızı daha fazladır. Birleşme, sıcak bir buluttaki küçük damlaların çarpışmasıyla daha büyük damlaların oluşmasıdır. Birleşme, bulutlarda asılı duran küçük su damlalarının oluşturduğu atmosferik dengeyi bozar. Birleşen damlalar bazen o kadar ağır hale gelir ki; bulutların yükselmelerini önlerler. Bu damlalar bulutlardan yağış olarak düşmeye başlar. Buluttan aşağı düşerken büyüyen damlalar, çevreden damlalarla birleşmesini sürdürür ve yağış böylelikle devam eder. Bazen de bu damlalar ayrılırlar. Birleşmenin farklı elektrik yüklerine sahip damlalarda daha iyi sağlandığı bulunmuştur. Eğer bulutun çevresi nemli ise, damlalar yeryüzüne çise olarak ulaşır. Eğer bulut yeryüzünden çok yukarda ise, damla yeryüzüne ulaşana kadar buharlaşacaktır. Soğuk bulutların 0◦ C sıcaklıkta buz kristalleri, süper dondurulmuş damlacıkları ve her ikisinin karışımı vardır. Serin bulutların ise 0◦ C’nin üzerinde sıcaklıkları ve erime şartlarının üzerindedir. 3.4 Konveksiyon şemaları İlk konveksiyon şemaları sıcaklık profilini adyabatik katmanları kaldırmak için basitce ayarlamışlardır. Daha sonra büyük ölçekte zorlamayı göstermek için denenmiş nem stoklarına dayalı şemalar tanıtılmıştır. En güncel konveksiyon şemaları farklı seviyelere ulaşmak için itilen ve çekilen batmayan akıntılarla kütle-akış yaklaşımını kullanır. Bu şemalardan bazıları şunlardır. Arakawa and Schubert (1974) Gregory and Rowntree (1990) Tiedtke (1989) Kain and Fritsch (1990) Aşağı doğru inen doymuş hava ve momentumun etkilerinin de içerilmesi gereken önemli süreçlerdendir. örneğin: Grell (1993), Gregory, Kershaw and Inness (1997) 81 3.4.1 Düzenli Konveksiyon Günümüzdeki kümülüs konveksiyon şemaları düzenli konveksiyonların benzetimini yapmaya elverişli değildir. Bu, (bulut) çözünürlüğü yüksek GCM grid kutusuna gömülü bir modelleme gerektirebilir. Şekil 3.10: Küme Bulutların şemaları. Rutubetli havanın, dikey akımlarla yoğunlaşmanın olacağı seviyeye taşınması halinde oluşurlar. Küme bulutlar, içerlerindeki dikey akımlar nedeniyle, istisnasız bir dereceye kadar türbülans içerirler. Genel olarak gökyüzünün 5/8’ini kapatırlar ve sağnak şeklinde yağmur veya kar yağışı yaparlar. Atılmış pamuk yığınları veya karnıbahar görünümündedirler. Bunları dört grupta incelemek faydalı olur; ısı iletim ayarlaması, tek boyutlu bulut modellerinin kullanımı, kümülüs alan modelinin kullanımı veya eşdeğer gözlemlerin düzeni ve nemli termodinamiklerin açık gösterimleri. 82 3.4.2 Isı İletim Ayarlaması Doyma oluştuğunda düşey sıcaklık değişimi hepsinin üstünde veya grid modelin bir kısmının üzerinde nemli adiyabatik olmaya mecburdur. Isı iletim ayarlaması en basit ve ucuz şekildedir. Mezoskala model için uygun değildir ve potansiyel kararsızlık bölgeleri çabucak yer değişebilir. Bu şema ortalama altgrid ölçeğin zayıf düşey ısınma ve nemlenme profillerini gösterir. 3.4.3 Tek Boyutlu Bulut Modellerinin Kullanımı En önemli makaleler tek boyutlu bulut modellerini kümülüs ölçeklerden büyük ölçeklere olan geri dönüşümü göstermek için kullanır veya tartışırlar. Bunlardan bazıları şunlardır. Kuo (1965, 1974), Anthes (1977) Arakawa and Schubert (1974) Fritsch and Chappell (1980a,b) Hong and Pan (1998) 3.4.4 Kümülüs Alan Modelinin Kullanımı Veya Eşdeğer Gözlemlerin Düzeni İki veya üç boyutlu kümülüs alan modeli (aka, bulut çözücü modeller veya bulut topluluğu modeli) simülasyonları veya gözlemlerin düzeni kümülüs bulutların mezoskala bağımlı değişkenlerin belirli düzenine olan geçici ve mekana dayalı tepkilerini ve bir sonraki mezoskalaya olay geridönüşümlerini belirlemek için hesaplanır. Böyle kümülüs modellerin kümülüs bulutların büyük ölçekli çevreye olan tepkilerinin parametrizasyonunda ki kullanımı yeniliktir ve gelişmiş parametrizasyon şemaları için büyük bir umut kaynağıdır. 83 3.5 Bulut Mikrofiziği Su buharı kılavuz denklemleri farklı su değişkenleri için çözülmektedirler. Bunlar taşıma ve ulaştırma koşullarını açıklar. Mikrofiziksel gözlemlerin çok azı model parametrizasyonlarını kıyaslamaya karşıdır. Tamamen doğru yapmak hesap olarak pahalıdır. Aşırı komplex ve bazı durumlarda süreçler zor anlaşılıyor. (örneğin; buz süreci) Şekil 3.11: Mikrofiziksel Süreç. 3.5.1 Sonuçlanmış (inferred) Bulutlar Grid ölçek bağıl nem değerine bağlıdır (eşik %100’e yakın). Aşırı buhar bir anda tamamen yağışa dönüşür. Bulutlarda su bulunmaz, hepsi buhardır veya yağışla düşmüştür. Doyma eşiğinde zorluklar; 1) özellikle doymuş grid hücrelerinde. 2) Bağıl nem %100 den küçükken buza göre doyma bulut oluşumu demektir. 84 Şekil 3.12: Sonuçlanmış bulut şemaları. 3.5.2 Basit Bulut Tahminen su veya buzdur. önce bulut oluşur sonra yağış. Bağıl nem eşik değeri % 100 dür. Bu da kısmi bulut örtüsünün nedenini açıklar. Güçlü taraflar, bulutlar yatay hareket edebilir bulut su alanı değişmez. Bağıl nem değerleri gerçeğe daha yakındır. CP şemaları ile daha direk etkileşir. Direk bulut/ışıma bağlantısı (buz ve su). Tasviri ve model uyduyu kıyaslayabilir. Bulutları başlangıçtaki vaziyetine benzetebilir. Zayıf tarafları, daha fazla hesaplama gideri vardır. Yağış yere bir zaman aralığında düşer. Hidrometeor tahminleri açık değildir. Yatayda hidrometeor adveksiyonu yoktur (kar). Modeller : GFS (2001 yenilemesinden önceki) 85 3.5.3 Kompleks Bulutlar Tahmini bulutlar ve yağış RH değerine bağlıdır, direk olarak hidrometeorların yağışının tahminine ve bulutun iç yapı sürecine bağlıdır. Yüksek çözünürlüklü modellerde kullanılır; mikrofiziği etkileyen küçük ölçekli değişkenlik çözünürlüğü gerektirir. RH grid üzerinde eşiği geçmiştir. Bulut oluşur; gizli ısı açığa çıkar. T ve Td buna göre düzenlenir. Hidrometeor alanları (kar, yağmur, sulusepken, vs.) oluşur. Yağış düşüşü hız uygular. Erimenin direk sebebi budur. Yağış yüzeye ulaşır. Buharlaşma soğuması bulut tabanına yakındır. Güçlü yanları, ulaşılan yüzeyden direk olarak yağış ve miktarları tahmin edilebilir. Buharlaşmada veya erimede direk olarak soğuma tahmin edilebilir. Karın yatay konveksiyonunun gerçekçi sebebi. Konvektif sistemin tabaka veya kök kısmını tahmin edebilir. Uçak buzlanmasını direk olarak tahmin edebilir. Işıma şemalarının etkileşiminde daha fazla yenilikler. Zayıf tarafları; daha fazla hesaplama masrafı. Gözlemleri kıyaslamak zorur. Daha uzun spin up süresi gereklidir- model hidrometeor sırasını doldurmak zorundadır. Birçok RUC, MM5, NAM modelleri ve WRF şemaları kompleks bulutlardır ( bulut buzları, bulut sıvısı, kar, sulusepken). 3.5.4 Mikrofizik NAM Ferrier şemaları (WRF-NMM varsayılan, Eta-NAM); basit ve kompleks şemalar arasındaki fark. Hidrometeorları dört sınıfa ayırabiliriz; asılı kalmış bulutta su damlacıkları, yağmur, büyük buz (kar, sulusepken vs.), küçük buz (genellikle asılı bulut buzu, buza göre havanın alt tabakasında çabucak buharlaşır). Sadece adveksiyonu içeren toplam nem için yapılmış ful tahmin denklemlerini içerir (dört hidrometeor sınıfının toplamı). Mikrofizik modelleri ne zaman ne kadar iş yapar? Kış havasını ele aldığımızda (örneğin, eriyen tabaka ayrımı). Kompleks bulut durumlarında (çekirdek oluşumu destekleyicisi). Kış sistemlerinde deneyler mikrofizikte CP şemalarından ve başlangıç koşullarından daha az hassaslık gös- 86 terir. 3.6 WRF modeline genel bakış WRF’de yedi farklı seçenek mevcuttur. Mikrofizik sürecinde hepsi farklı parametrize edilir. Gösterilen değişkenler farklı şemalarda aynı değildir. Tahmini değişken bu şema için qv , qc , qr , qi , qs , qg dir. Mikrofizik şemaları yeryüzü modeli için önemli bir girdi verisi sağlar. Şekil 3.13: Mikrofizik Seçenekleri. 87 3.7 3.7.1 Kümülüs Bulutu Parametrizasyon şemaları Manabe Nem Konvektif Ayarlama şemaları Manabe and Strickler (1965). En eski ve basit modeldir. Temel fikir: eğer düşey sıcaklık değişimi adiyabatik nem düşey sıcaklık değişiminden büyükse, düşey nem ve ısı hava katmanını doygun yapmak için ayarlanır ve düşey sıcaklık değişimi adiyabatik düşey sıcaklık değişimine eşittir. Nem aşırılığı yağmur olarak düşünülür. Sınırlar: konveksiyon çok yavaştır. Konveksiyon kararsız tabakayla sınırlıdır. 3.7.2 Kuo Parametrizasyonu Kuo (1965, 1974); Anthes (1977). ARPS, COAMPS, MC2, MM5, OMEGA, RAMS, RegCM ile kullanılır. Kuo-Anthes şeması başlangıçta Kuo tarafından kuruldu(1965), Anthes geliştirdi(1974). Hareket modu: Konveksiyonun nem uyumundan oluştuğunu tahmin eder.(bu yanlıştır!). Nemin bir sütuna doğru yakınsanması sütun nemlenmesi ile yağış arasında bölünmüştür. Termodinamik profiller adiyabatik nem ve zaman ölçeği T’nin oranına doğru gevşer. Qc = θa − θ τ (3.7.1) Kuo şeması çoğunlukla derin konveksiyon için GCM’de kullanılır. Temel fikir: yağış oranı nemin ve yüzey buharının yatay uyum oranıyla dengelidir. çok basittir, konveksiyonun gerçekçi fiziksel davranışını güstermez. Sığ konveksiyonu göstermez. b sabittir. Kapanma altgrup konveksiyonun yoğunluğu bütünleşmiş yakınsama bir grid sütununda su-kütle ile orantılı olmasına bağlıdır. Bu net çözünürlüklü ölçek nem 88 yakınsaması, Mt, (yüzey buharlaşmasını içeriyor) kritik eşik değerini, Mc, geçmeli. Nem yakınsamasının konveksiyonu başlatması için hem bulut derinliğinin hem de sütundaki batmayan var enerjinin (ABE) kritik eşik değerini geçmesi gerekir. Nem yakınsaması kapaması grid kutu alanının ısı iletiminin yukarı doğru yükselmesi alanına kıyasen daha büyük olduğunu tahmin eder.(À%100). Su yakınsaması yağmur üretmek için veya sütunu nemlendirmek için kullanılabilir. Dışarı yağan kısım, b, sütunun ortalama bağıl nem kısmı demektir. Nem-yakınsama kapsamı tropikler ve büyük grid uygulamaları için iyi tasarlanmıştır. çok çeşitlilikte büyük grid uygulaması için sağlam olma eğilimindedir(NCEP’nin NGM ve pek çok küresel model). Anthes, konveksiyondan gelen net ısınma ve nemlenme için basitce ölçülmüş deneysel olarak temellendirilmiş bir profil eklemiş bu da doğanın geri beslemelerini etkili hesaplamaya izin vermiştir. 30km veya altı gözcük sayılarında ayrıntılı mikrofizik uygulamaları için Molinar ve Dudek’in (1992) "grid-noktası fırtınaları" na benzer ciddi çapta yağmur yağışları üretebiliyor. Konvektif aşağı yönlü akımları dahil etmez, yani orta ölçek sınırlarından kuvvetlice etkilenilmiş konvektif sistemleri göstermek için çok uygun değildir. 3.7.3 Arakawa-Schubert Parametrelendirmesi MC2, MM5’ta kullanılan Arakawa ve Schubert(1974) Arakawa ve Schubert’in 1974 Kompleks şemasının konveksiyon, farklı yükseklik ve karıştırma oranlarıyla karışan dumanların bütünü olarak gösterilebileceği düşünülebilir. Konveksiyon atmosferi neredeyse nötr olarak tutar. Dengeye yakın durum varsayımı: Konvektif eğilimler çok hızlı gerçekleşir. Böylece büyük ölçekli eğilimler konvektif eğilimleri yaklaşık olarak dengeler. Karmaşıklık daha uzun zaman alır. Detaylı bulut gurup modeli gerektirmektedir. Bir bulut tarlası, gittikce 89 Şekil 3.14: Yanai Bulut Modeli. sayıları azalan art arda gelen daha büyük bulutlarla daha küçük bulutlardan oluşmuş bir gurup olarak bulunur. Bu kapanım, konveksiyon yoğunluğunun bulutiş fonksiyonu tarafından kontrol edildiği varsayımına dayanmaktadır. Bulut-iş fonksiyonu, doğada entegre edilmiş kaldırma kuvveti oluşumunun bir ölçüsüdür, ki sonra bu buluttaki kinetik enerji oluşumuna dayandırılmaktadır. Yani konveksiyon, grid ölçeğindeki batmazlık üretimi oranıyla yakından ilişkilidir. Bulut modeli, katılım etkilerini dahil eder, fakat bulut tepesini katmaz (bazı araştırmacılar tarafından katılmamıştır) ve denge-durumunda bir gaz sütunu tanımlar. Yağmur oranı, bulut boyutu ve rüzgar değişimine bağlı olan bulut yukarı yönlü akım sıvı su dağılımı oranıdır. Bir bulut gurubu kapsamının değerlendirilmesi, bir grid kutusundaki tüm bulutları bir örnek düşünen diğer parametrelendirmelerden fiziksel olarak daha mantıklıdır. şema, kaldırma kuvveti oluşum oranının kademeli olduğu tropik okyanuslar üzerindeki konveksiyon için güzel dizayn edilmiştir. Bulut-iş fonksiyonu kapsamı denge durumuna erişmemiş durumlarla çok alakalı değildir, orta enlem kıtaları üzerinden limitsiz konveksiyon gibi. Bulut-boyut guruplarının hesaplamalarıyla kıyaslanınca pahalı kalmaktadır. Konveksiyon-ölçek aşağı yönlü 90 akım davranışlarını dahil etmiyor (Grell 1993 aşağı yönlü bir akım şeması dahil etmesine rağmen). 3.7.4 Fritsch-Chappell Parametrelendirmesi Fritsch ve Chappell (1980); Fritsch ve Kain (1993). MC2, MM5’te kullanılmıştır. 10-30 km arası grid ölçeği için dizayn edilmiştir. Konvektif aktivite, kaynağını Potansiyel Kaldırma Enerjisi(PBE) kavramından ya da bir termodinamik diyagramda serbest konveksiyon(LFC) seviyesi ve denge seviyesi arasındaki pozitif alandan alır. Eğer LFC’nin altındaki negatif alan aşılabilirse, böylece bir alt-bulut parseli pozitif dikey hareketle LFC’ ne ulaşırsa, enerji ’elde edilebilir’ hale gelir. Böylece elde edilebilir konvektif potansiyel enerji(CAPE), PBE olur-LFC’nin altındaki negatif alan. Konveksiyonun zaman ölçeği tc, yatay rüzgar hızına bölünmüş grid uzunluğu olan advektif zaman olarak tanımlanmıştır. Kapsam, konvektif eğilimlerin sütundaki bütün CAPE’lerin bir konvektif zaman periyodu tc’ye taşındığı varsayımına dayanmaktadır. Ayrı yukarı yönlü ve aşağı yönlü akımlar hesaplanmıştır. Bulut modeli parsel katılımının yukarı yönlü akım (katılan gaz sütunu bulut modeli) olmasına izin verir. Bulutlar sadece tepelerinden örs bulutuna doğru ya da tabanlarında aşağı yönlü akımdan dolayı katılımdan ayrılırlar. Yukarı yönlü akım alanı başlarda %1 olarak farz edilmiştir ve hesaplanmış yukarı yönlü/aşağı yönlü akım bütün CAPE’leri tc sırasında taşıyana kadar alt-model tekrarlanır. Tetikleyen mekanizma, Tv ’li ve qv ’li(alt-bulut karışım tabakası için ortalama değerler) bir parselin ve de düzensizlik sıcaklığı DT ’nin LF C’ye pozitif batmazlıkla ulaşıp ulaşamayacağına bağlıdır. DT =C1 w1/3 düzensizliğinde C1 bir katsayı, w LFC’deki çözünürlüklü-ölçek dikey hızdır. İleri sürülmüş CAPE, Büyük Ova Fırtınaları için uygun bir kapsamdır. Meso-β-scale uygulamaları için özellikle tasarlanmış muhtemel ilk konvektif parametrelendirmedir. Zayıf noktası su ve hava kütlesini muhafaza etmemesidir. 91 3.7.5 Betts-Miller Parametrelendirmesi Betts ve Miller (1986). ETA, MM5, WRF’da kullanılmıştır. Temel olarak, Tropik, denizle ilişkili gözlemlere dayanmaktadır. GATE ve Betts-Miller-Janjic’in ETA modelinde kullandığı değişken gibi. Konvektif düzensizlik serbest bırakıldığında T ve q’ya ait grid-ölçek profilleri denge profillerine doğru uzanmıştır. Denge profilleri, donma yüzeyinin altında, bir dereceye kadar değişkendir. şemanın esas versiyonunun kara ve su için farklı denge profilleri vardır, bu da problemlere sebep olabilir. Sıcaklık ve karışım oranı profillerini, dengesiz katmandaki referans profiline yakınlaştırmaktır. Derin konveksiyon ve sığ konveksiyon ayrı düşünülmüştür: Derin Konveksiyon: Konvektif katmanın derinliği belirli bir değeri aşarsa oluşur. Referans profili deneysel olarak gözlemlerle belirlenmiştir. Sığ Konveksiyon: Konvektif katmanın derinliği belirli olan değerden az olursa, yağış oluşturmayacaktır. Sınırlandırmalar: RH’ın sabit referans profili iklim modellemelerinde problemlere sebep olabilir. Bulut tabanının altındaki değişikliklerin etkisi yoktur. Konveksiyondan ötürü doğanın hareket ettiği yöne doğru denge benzeri termodinamik yapı vardır. Bu yapı, gözlemsel verilerden belirlenen ’karışım çizgisi’ ile tanımlanabilir. Küresel modellerde konveksiyonu gösterebilmek için, ısınmayı ve nemlenmeyi detaylı bir şekilde göstermek yukarı yönlü hava akımının, aşağı yönlü hava akımının, katılmanın ve ayrılmanın alt-grid işlemleri yüzünden gereksizdir. Tasarımın basitliğinin daha kullanışlı ve hatalara daha az meyilli olduğu varsayımıyla, bütün bunlar yüzeysel geçilmiştir. Kapsam, doğada oluşan konvektif düzensizlik oranının, doğa profilinin karışım çizgisine doğru ne sıklıkla değiştiğini belirlediğini farz eder. Konvektif için gevşeme süre ölçüsü kabaca 2 saattir. Karışım çizgisi kapsamı, tropik okyanuslar, büyük gridler, ve doğanın tepkisinin yavaşca geliştiği olaylar için güzel tasarlanmıştır. Büyük çeşitlilikte uygulamalar için oldukça sağlamdır ve birkaç parametrenin eklenmesiyle orta ölçeğe (mesoscale) adapte edilebilir. Uygulamaları itibariyle NCEP’in Eta modelindedir. Zayıf noktaları, konvektif ölçekte aşağı yönlü akım parametrelendirmesi içermez (sonraki versiyonlarda bazı araştırmacıların etkilerini katmak istemesine 92 rağmen). Karışım çizgisi kapsamı aşırı derin konveksiyon durumları için çok uygun gözükmemekte ve genellikle meso-β-scale alçak ve yükseği doğrudan üretmemektedir. 3.7.6 Grell Parametrelendirmesi Grell et al. (1991); Grell (1993). MM5, RegCM, WRF’ta kullanılmıştır. Arakawa ve Schubert(1974) şemasının sadeleştirilmesidir. Bulut türleri spektrumu yerine, tek bir baskın bulut türü vardır. Konvektif düzensizlik büyük ölçek (grid ölçeği) tarafından üretilmiş, ve küçük ölçek (kümülüs ölçek) tarafından zaman ölçümü τ ’da dağıtılmıştır. Düzensizliğin oluşumu ve dağıtımı arasında bir yarı-denge vardır. Derinlik tetikleyiciyi taşıma: Taşınılmış yoğunlaşma düzeyi ve serbest konveksiyon düzeyi arasındaki dikey uzaklık, belirli bir ∆p eşik değeri derinliğinden daha küçük hale gelir. Saptanmış, ∆p = 150 mb RegCM2’de ve ∆p = 50 mb MM5’te. Derin konvektif bulutların hepsinin bir ölçüde olduğunu farz eder. Orijinal Grell şeması, Arakawa ve Schubert bulut-iş fonksiyonunu kapsamı için kullanmıştır, ama bu sonraları Kain-Fritsch’de olduğu gibi CAPE kapsamı olarak değişmiştir. Doğayla doğrudan bir karışımı, yukarı yönlü ve aşağı yönlü akımların oluşum ve bağlantı seviyeleri haricinde, yanlamasına oluşturmaz (katılma ya da ayrılma yok). Böylece kütle akısı yükseklikçe sabittir. Yanlamasına karışım olmadığı için (Reynolds ortalaması), grid sütunundaki yukarı ve aşağı yönlü akımların bölümlü alan kapsamının küçük olduğunu farz etmeye gerek yoktur. Bu şemaya daha iyi ölçeklerde hesaplama imkanı vermektedir, ama belli derecede ölçek ayrımı hala önemlidir. Daha çok Kain-Fritsch’e benzemesi için çeşitlendirilmiş oldukça sağlam bir şemadır. Aşağı yönlü akımların etkilerini dahil eder. 1012 km gridleri için bile iyi adapte edilmiştir. Zayıf noktaları kapsamın orijinal Arakawa-Schubert özellikleri çoğunlukla yer değiştirilmiştir (ama bu derin konveksiyon performansını geliştirmiştir). Katılma-ayrılma etkilerini görmezlikten gelir. 93 3.7.7 Kain-Fritsch Parametrelendirmesi Kain ve Fritsch (1990, 1993). ARPS, COAMPS, MC2, MM5, WRF’da kullanılmıştır. Fritsch ve Chappell (1980, J. Atmos. Sci.) araştırmasının geliştirilmesidir. Orta enlem orta-ölçek konvektif sistemler için geliştirilen orijinal tek şemadır. τ zaman ölçeğinde, anlık konvektif düzensizlik (CAPE) tüketilmiştir. Grid-ölçek kararlı halden uzaklaşma oranı ile konvektif-ölçek kararlı hale gelme oranı arasındaki ilişkiye dair varsayımlar üretmez. Taşınmış yoğunlaşma düzeyindeki parsel, kendi serbest konveksiyon seviyesine ulaşabilir. Bir parsel, LCL ve LFC arasındaki negatif batmazlığı aşmalıdır. Grid-ölçek dikey hıza bağlı bir sıcaklık düzensizliği eklenmiştir. Bulut ve çevresel parseller beraber düşünülür, sonra batmazlık değerlendirilir. ∼ 20-25 km grid ölçeği için tasarlanmıştır. FritschChappell parametrelendirmesinin pek çok varsayımı, alıkonulmuştur, kritik CAPEdeğiştirme kapsamı dahil. Bulut modeli, bir katılma-ayrılma modelinin içerisine, çevre ve yukarı yönlü akım arasında yanlamasına karışmış parsel fonksiyonlarının hesaplanmış parsel batmazlığıyla, yeniden formüle edilebilir. Farklar; kütleyi, termal enerjiyi ve momentumu korumak amacıyla yeniden formüle edilmiştir. O an için mevcut konvektif parametrelendirmenin, bulut içi fiziksel işlemlerinden, en tamamlanmaya yakın halini dahil eder. Aşağı yönlü akım parametrelendirmesi, orta ölçek etkilerine pek çok şemada olabileceğinden daha iyi bir simülasyon sağlar. Zayıf noktası, CAPE kapsamı tropik çevreler için yeterli uygunlukta değildir ve aşırı güçlü konveksiyonla sonuçlanabilir. 3.7.8 PENN State Shallow Konveksiyon Parametrelendirmesi Seaman et al. (1996); Deng (1999); Deng et al. (1999, 2000)’da kullanılmıştır. Kapsam, konvektif yoğunluğun, bulut-temeli kütle akısı açısından, sınır katman türbülanslı kinetik enerji (TKE) ve sütundaki CAPE tarafından bir hibridle kontrol edildiği varsayımına dayanmaktadır. Bulut yarıçapı, dünya sınır-katman 94 derinliği ve bulut derinliğinin bir fonksiyonudur. Bulut tepe yüksekliği, bulut tepesindeki çevresel dirençten dolayı maksimum yukarı yönlü akım hızının bir parçası olarak büyür. Sığ konvektif yukarı yönlü akımlardan ayrılan bulut kütlesi, doğayla birde karışmaz, bunun yerine ayrılma seviyesinde neredeyse nötr olarak yüzmekte olan (NBC) bir bulutun parçası haline gelir. NBC içerisi alan ve sıvı su; kümülüs yukarı yönlü akımın, bulut özelikleri adveksiyonunun, ve karışma, yerleşme, düzensizlik ve yağış işlemlerinin dağılımının kaynak terimlerine bağlı olarak öngürülmüştür. Yukarı yönlü akımı başlatan parseller, PBL’in tepesinde serbest bırakılmıştır, PBL’in aşağı %20’sindeki havada tanımlanan termal ve nemli özelliklere sahiptirler ve PBL’deki maksimum TKE’ye bağlı bir yatay hıza sahiptirler. Sığ bulutların ışınımsal etkileri NBC’lerin kısmi dikey rastgeleliğinin etkilerini de kapsar. Hibrid kütle-akı kapsamı atmosferdeki boyuta bağlı kümülüs zorlamayla sabittir. Bir NBC sınıfının dahil edilmesi, stratokümülüs ve kümülüs çevreleri arasında değişebilirliği sağlar. Sığ konveksiyondan deri konveksiyona (Kain and Fritsch 1990), katı statiform buluta (Dudhia 1989) doğrudan bir geçiştir. Deniz ve kara çevreleri ve orta-ölçek modellerde kullanmak için uygundur. Zayıf noktası belli bir sayıda parametre ve alt-grid işlemlerinin daha sonra üzerinde durulmaya ve LES ile ilave gözlemlere dayalı şekilde modellendirilmeye ihtiyacı vardır. BÖLÜM DÖRT SÜRTÜNME VE YÜZEY İŞLEMLERİ 4.1 Subgrid ölçekli akılar Subgrid ölçeğinde akıları incelemek için öncelikle ortalama dikey ve yatay subgrid akıları ve yüzey katmanındaki akılarla ilgili parametrelendirme işlemlerini anlamak ve çok yüksek çözünürlüklü sayısal modellerde sürtünmeden kaynaklanan işlemlerin geliştirilmiş temsil metotlarını belirlemek gerekir. 4.1.1 İklim Sistemi İklim, bir yerde uzun bir süre boyunca gözlemlenen sıcaklık, nem, hava basıncı, rüzgar, yağış, yağış şekli gibi meteorolojik olayların ortalamasına verilen addır. Hava durumundan farklı olarak iklim, bir yerin meteorolojik olaylarını uzun süreler içinde gözlemler. Bir yerin iklimi o yerin enlemine, yükseltisine, yer şekillerine, kalıcı kar durumuna ve denizlere olan uzaklığına bağlıdır. İklimi inceleyen bilim dalına klimatoloji adı verilir. İklim türleri, sıcaklık ve yağış rejimi gibi durumlara bakılarak sınıflandırılabilir. İklim ile hava durumu arasındaki fark ise iklim beklenendir, hava durumu elde edilendir şeklinde açıklanmaktadır. Tarihsel süreçte iklime etki eden etmenler enleme, yükseltiye, yer şekillerine, kalıcı kar durumuna ve denizlere olan uzaklığa bağlı olsa da bazı dinamik etmenler de iklime etki etmektedir. Bu etmenlerden olan okyanus akıntıları nedeniyle Atlantik Okyanusu’nun iki kuzey yakasından batıda olan Kanada kıyılarında hava olması gerekenden daha soğukken, doğu yakasındaki Avrupa kıyıları olması gerekenden yaklaşık 5◦ C (9◦ F ) daha sıcaktır. Yine bir yerdeki bitki örtüsünün sıklığı, 95 96 o bölgedeki yer katmanının daha serin olmasına neden olur. Bitki örtüsünün yoğun olması bölgesel olarak yağışı arttırır. Bunun dışında sera gazlarında görülen değişiklikler dünyadaki sıcaklığı değiştirerek Küresel Isınma veya Küresel Soğuma gibi iklimsel değişiklikleri ortaya çıkarır. Bu bağlamda iklime etki eden tüm durumlar tam olarak açıklanamayan karmaşık bir sistemin parçalarıdır. İklim uç değerleri, şiddetli olayları, sıklık dağılımlarını ve değişkenliği de kapsamaktadır. İklim sistemi, atmosfer, kara yüzeyleri, kar ve buz, okyanuslar ve diğer su kütleleri ile canlıları kapsayan karmaşık ve etkileşimli bir sistemdir. Temel olarak bu sistem, bileşenleri zamansal ve uzaysal ölçekte geniş bir yelpazesiyle temas halinde olan, yüksek ölçüde doğrusal olmayan eşleşmiş bir sistemdir. Şekil 4.1: İklim sistemi 4.1.2 İklim modelleri İklim modelleri, atmosfer, okyanus, kara kütleleri ve buzulların etkileşimlerini gösteren modellerdir. Bu modeller gelecekteki iklim durumlarını belirlemek için ve iklim konusunda ortaya konan çalışmaları açıklamak üzere hazırlanır. Tüm ik- 97 lim modellerinde, dünyaya giren kısa dalga elektromanyetik ışınımı ile, dünyadan çıkan uzun dalga (kızılötesi) ışınları dengede veya hemen hemen dengede gösterilir. Herhangi bir dengesizlik, dünyadaki ortalama sıcaklığın belirlenmesinde farklı sonuçlar ortaya çıkarır. Son yıllarda en çok üzerinde durulan modeller, atmosferdeki başta karbon dioksit olmak üzere belli bağlı sera gazlarındaki artış hesaba katılarak hazırlananlardır. Bu modeller, dünyanın gelecekteki ortalama sıcaklık konusunda gösterdiği eğilimi tahmin etmekte kullanılır. Modeller çok basit olarak hazırlanabileceği gibi, çok karmaşık da olabilir. 4.1.3 Hareket ölçeği Atmosfer çalışmalarında meteoroloji zamansal ve uzaysal olarak çeşitli dallara ayrılır. Zaman ölçeği saatlerden günlere uzanırken, uzay ölçeğinde mikro, mezo, synoptic ve küresel olarak ayrılır. Mikro ölçekteki sistemler yatay yünde 1km veya daha az uzanan sistemlerdir. Tek başlarına gükgürültülü fırtınalar, bulutlar ve binalar ve diğer engellerin sebep olduğu yerli turbulanslar bu kategori içerisine girerler. Mezo ölçekteki sistemler mikro ölçekle synoptic ölçek arasında yatay olarak uzanan sistemlerdir. Dikey ölçek dünya yüzeyinden başlar, atmosferik sınır katmanını, troposferi, tropopozu ve stratosferin alt kısımlarını da içine alır. Zaman ölçeğinde ise bir günden daha az bir zaman diliminden başlayıp atmosferik olayın ömrüne kadar uzanır. Bu zaman bazı durumlarda haftalar da olabilir. Bu olaylar yine gök gürültülü fırtınalar, tüm sağnak çizgileri, cepheler, tropiklerdeki yağış bantları ve ekstratropikal siklonlar olabilir. Synoptic ölçekteki sistemler hem zamanda hem uzayda genellikle büyük alanları kapsar. Bu sistemlerden bazıları ekstratropikal siklonlar, cephesel bölgeler ve bazen jet akımlardır. Küresel ölçekli sistemler de ise çok büyük çaplı salınımlar önemlidir. Mesela ısının tropiklerden kutuplara taşınması, El Nino güney salınımı, on yıllık Pasifik salınımı ve MaddenJulian salınımını örnek olarak verebiliriz. 98 Şekil 4.2: Hareket ölçekleri. Şekil 4.3: Hareket ölçeği örnekleri. Basınçlı konveksiyon (ya da mekanik türbülans), bir akışkanın geniş ölçekli bir akıntının etkisi altına girerken düzensiz girdap hareketleri yaptığında oluşur. 99 Şekil 4.4: Mekanik türbülans. 4.2 Sürtünmeden kaynaklanan işlemler Sürtünmeden kaynaklanan işlemler temel olarak, gezegen sınır katmanı, yatay difüzyon, dikey difüzyon ve yerçekimi dalgası sürüklemesidir. Sürtünme kuvveti sürtünen yüzeylerin cinsine bağlıdır. Cisme etkiyen sürtünme kuvveti yüzeylerin cinsine göre değişir. Sürtünme kuvveti (yatay düzlemde) cismin ağırlığıyla doğru orantılı değişir. Sürtünme kuvveti sürtünen yüzeylerin büyüklüğüne bağlı değildir. Sürtünme kuvveti daima harekete zıt yöndedir. Sürtünme kuvvetinin hareket ettirici özelliği yoktur. Sürtünme hareket halindeki cismin hızı ve cismin yol aldığı akışkanın bağıl akışkanlığı olmak üzere iki etkene bağlıdır. Sürtünme yükseklere göre (havanın büyük oranda daha az yoğunlukta ve çalkantılı olduğu yere göre) yüzeye yakın yerlerde (havanın daha yoğun ve daha fazla çalkantılı olduğu yerlerde) çok daha fazladır. Sürtünme yüzeye yakın havada önem arz eder fakat 1 km’nin üzerinde önemsizdir/ etkisi önemsenmeyebilir. 4.2.1 Açık atmosfer ve PBL Türbülans işlemlerine (sürtünme kaynaklı) maruz kalan alçak hava katmanları gezegen sınır katmanı (PBL) olarak bilinir. Troposferdeki geri kalan hava açık 100 atmosfer olarak bilinir. Şekil 4.5: Gezegen Sınır Katmanı. Sürtünme, gezegen sınır katmanında önemli ölçüde yer yüzeyine hava direnci şeklindedir. Sürtünmeye bağlı yüksek enerji yayımı vardır. Bununla birlikte açık atmosferde hava direnci önemsizdir. Sürtünme olmamasından dolayı az miktarda enerji yayımı vardır. Gezegen sınır katmanında devamlı türbülans meydana gelmektedir. Açık atmosferde ise sadece konvektif bulutlarda ve jet dalgalanmalarının yakınlarında türbülans oluşmaktadır. Gezegen sınır katmanının kalınlığı 100 ve 3000 m arasındadır, bu mesafe arazi üzerinde günlük olarak değişmektedir. Açık atmosferin kalınlığı 8 ve 18 km arasındadır ve az miktarda değişmektedir. Açık atmosfer trapopoz ve PBL arasında bulunmaktadır. Gezegen sınır katmanındaki karışım yatayda ve dikeyde hızlı türbülans karışım sayesinde olmaktadır. Açık atmosferde hızlı yatay karışım ve biraz da moleküler difüzyon ile karışım meydana gelmektedir. 101 4.2.2 Sınır katmanı taşınımı Sınır tabakasındaki türbülans taşınımını hesaplamanın en kolay yolu moleküler difüzyonla aralarındaki benzerlik yardımıyla K-teorisini kullanmaktır. u0 w0 ≈ −K ∂U ∂z ∂u0 w0 ∂ ∂U ∂2 ≈ (−K ) ≈ K 2U ∂z ∂z ∂z ∂z (4.2.1) (4.2.2) Difüzyon katsayıları sabitlilik fonksiyonlarıdır (örneğin Monin-Obukhov Benzerlik Teorisi’ne dayalı) ve yerel ya da yerel olmayan dengeye dayandırılabilirler. Yüksek düzen şemaları, eşitliklerin sınır tabakası değişkenlerinin fırtınalı bileşenleri için geliştirilmiş eşitliklerde mevcuttur. 4.3 WRF modeline genel bir bakış - yüzey katmanı Yüzey katmanı şemaları, sürtünme hızlarını ve değişim katsayılarını hesaplar: ve bu, kara-yüzey modellerle yüzey ısısı ve nem akılarını, ve gezegen sınır katmanı şemasındaki yüzey geriliminin hesaplanmasını sağlar. (w0 θ0 )s = −CH U (θair − θground ) (4.3.1) (w0 q 0 )s = −CE U (θair − θground ) (4.3.2) Su yüzeyleri üzerinde, yüzey akıları ve yüzey diyagnostik alanları yüzey katmanı şemalarının kendisi tarafından hesaplanır. Bu şemaların hiçbir eğilimleri yoktur, sadece arazi yüzeyi ve gezegen sınır katmanı şemaları için yüzey katmanları hakkında kararlılığa bağımlı bilgi sağlarlar. Tipik NWP yatay grid çözünürlüklerinde, türbülansın çözünmediğinden bah- 102 setmiştik. Gezegen sınır katmanı (PBL) şeması, sadece sınır katmanında değil tüm atmosfer sütunundaki anafor taşınımlarından kaynaklanan dikey subgrid ölçekli akılardan sorumludur. En uygun yatay difüzyon seçenekleri yatay deformasyona veya yatay ve dikey karışımın ayrı ayrı incelendiği Kh sabitlerine bağlı olanlardır. Yüzey akıları, yüzey katmanı ve kara-yüzey şemalarıyla sağlanır. PBL şemaları iyi karışmış sınır katmanı ve sabit tabaka içindeki akı profillerini belirler ve bu yüzden sıcaklığın, nemin (bulutlar dahil) ve tüm atmosferik sütundaki yatay momentumun atmosferik meyillerini sağlar. çoğu PBL şeması kuru karışımı dahil eder, ama karışımı belirleyen dikey sabitlilikteki doygunluk etkilerini de dahil edebilir. şemalar bir boyutludur, ve subgrid anaforlarla çözünmüş anaforlar arasında açık bir ölçek ayrımı olduğunu varsayar. Şekil 4.6: Şematik atmosferik sınır katmanı. Havalandırmada sabit şartlar, zayıf türbülans, az zorlanmış konveksiyon, hafif rüzgarlar, yüksek derişimler şeklinde şartlar mevcuttur. Duman çöküşü yükselmenin tersi olup, zemin hava kirliliği için daha kötü enverziyon gecikmesi yer altında sabit olmayan, gündoğumundan hemen sonraki zaman diliminde gelir. 103 Döngüleme; gün içindeki dengesizlik, daha geniş anaforlar ve açık konveksiyon tarafından bastırılmış PBL’dir. Konileme, rüzgarlı veya bulutlu şartlardaki doğal dengedir, gündüz veya gece görülebilir. Kirlilik Dağılımı ise akşam erken vakitlerde en çok görülür, yüzey enverziyon inşası şeklindedir, ama hava yükselmesi duruma bağlı olarak dengesizdir, geçiş çok uzun zaman değildir. 4.3.1 Gezegen Sınır Katmanının Yapısı-PBL PBL 4 ayrı bileşen katmanına göre parsellenebilir; yüzey tabakası, karışık tabaka, sabit tabaka ve artık (residual) tabaka. Yüzey tabakası yüzeye en yakın ve hızlardaki değişimin max. olduğu katmandır ve gezegen sınır katmanının %10 unu oluşturmaktadır. Yüzey tabakasının üzerinde PBL türbülansı kinetik enerjisini sürtünmeyle kaybederek ve potensiyel enerjiye dönüştürerek gitgide yok olmaktadır. Türbülans kinetik enerjisinin üretilip, yok olması arasındaki denge gezegen sınır katmanının derinliğini belirlemektedir. Gezegen sınır katmanının derinliği genel olarak değişmektedir. örneğin 8 m/s lik bir rüzgar hızında ve türbülans üretiminde, gezegen sınır katmanı Arktik’te 50 m kadar sığ, orta enlemlerde 300 m ve tropiklerde de 2000 m kadar olabilir. WRF’de en son mevcut 4 tane PBL şeması var. Gezegen sınır katmanı (PBL) sadece sınır katmanında değil anafor taşınımının yapıldığı tam atmosferik sütunlarda dikey subgrid ölçek akılarından sorumludur. Bu yüzden, ne zaman bir PBL şeması aktif hale getirilirse, PBL şemasının bu işleyişe el atacağı varsayımıyla açık dikey difüzyonun aktivite ağı daraltılır. En uygun yatay difüzyon seçenekleri ve yatay ve dikey karışımın ayrı değerlendirildiği Kh sabit değerlerine ve yatay deformasyona bağlı olanlardır. Yüzey akıları yeryüzü şemaları ve yüzey katmanı şemalarıyla sağlanır. PBL şemaları iyi karışmış sınır katmanı ve sabit katman içindeki akı profillerini belirler, ve bu yüzden sıcak- 104 Şekil 4.7: Gezegen Sınır Katmanı Seçenekleri. lığın, nemin (bulutlar dahil), ve tüm atmosfer sütunundaki yatay momentumun atmosferik meyillerini sağlar. çoğu PBL şeması kuru karışımı içerir, ama karışımı belirleyen dikey sabitlikteki doyma etkilerini de içerebilir. şemalar bir boyutludur ve subgrid anaforlarla çözünmüş anaforlar arasında açık bir ölçek ayrımı olduğunu varsayar. Bu varsayım sınırlayıcı katman anaforlarının çözünmeye başladığı yerler olan birkaç yüz metrenin altındaki grid ebatlarında daha da az belirginleşir, ve bu durumlarda şema TKE difüzyon şeması gibi tamamen 3 boyutlu yerel subgrid bir türbülans şemasıyla değiştirilmelidir. Orta Dereceli Hava Tahmini Modeli (MRF) PBL şema Hang ve Pan tarafından (1996) tanımlandı. Bu PBL şeması sözde sabit olmayan koşullarda nem ve ısı için sayaç değişimli akı çalıştırır. O, PBL’de geliştirilmiş dikey akı katsayıları kullanır, ve PBL yüksekliği kritik hacim Richardson sayısından belirlenir. Belirsiz bir yerel şemayla dikey difüzyonu ele alır, ve açık 105 atmosferdeki yerel Ri ’lere bağlıdır. Yonsei üniversitesi (YSU) PBL Yonsei üniversitesi PBL(Hong et al., 2006) MRF PBL’nin bir sonraki jenerasyonudur ve yerel olmayan gradyentlere bağlı akıları temsil etmek için sayaç gradyenti terimler kullanır. Bu, MRF PBL (Hong ve Pan, 1996)’e PBL’nin zirvesindeki karıştırma tabakasına açık bir müdahale katar. Karıştırma geniş anaforlu model çalışmalarından elde edilen çizgi genişliği sonuçlarındaki yüzey boşlukta kalma akısına oransal olarak yapılır(NOh eet al.,2003). PBL zirvesi kritik bir Richardson sayısıyla belirlenir (MRF PBL’deki 0, 5’e kıyasla), bu nedenle PBL zirvesinin maksimum karışım katmanında (difüzyonluğun sıfır olduğu katmana kıyasla) tanımlandığı boşlukta kalma profiline etkin bir şekilde bağlıdır. MRF PBL’de karışık tabakanın üst kısımlarında aşırı sabit yapılar olmasına rağmen, YSU PBL’De counter-gradient karışımın küçük bir değeri, iyi karışmış sınır katmanı profili üretir. Yağış fiziği ve sınır katmanı arasındaki etkiletişimin analizini içeren detaylı bilgi Hong et al.(2006)’da mevcuttur. 3.0 versiyonunda, daha derin karışıma imkan tanıyan genişletilmiş sabit sınır katmanı difüzyonu algoritması (Hong, 2007) rüzgarlı şartlarda icat edildi. Mellor-Yamada-Janjic(MYJ) PBL PBL’deki ve açık atmosferdeki türbülansın bu parametrelenmesi ( Janjic, 1990, 1996, 2002) atmosferik türbülans rejimlerinin tam dağılımını gösteren MellorYamada seviyesi 2.5 türbülans kapatma modeli (Mellor ve Yamada , 1982)nin tekil olmayan uygulamasını temsil eder. Bu uygulamada, ana uzunluk ölçeğine bir üst limit aşılanır. Bu üst limit akımın hız değişimi ve boşlukta kalması kadar TKE’ ye de bağlıdır. Kararsız çapta, üst limitin fonksiyonel şekli büyüyen türbülansa TKE 106 üretiminin tekil olmaması gerekliliğinden türetilir. Kararlı çapta, üst limit dikey hız değişimi türetişinin değişim oranının gerekliliğinden türetilir, ve TKE kaybola türbülansın rejimine denk gelen değerden daha az olamaz. TKE üretimi, dağılımı diferansiyel eşitliği tekrarlanarak çözülür. Kabaca sabitler yenilenmiştir(Janjic, 1996, 2002). Okyanus akıntıları, suya 45 derecelik (Kuzey Yarımküre’de) sağa bir sürükleme kuvveti uygulayan ve hızları azalırken saat yönünde değişime devam eden alçak atmosfer rüzgarlarıyla oluşurlar. Yaklaşık 100 m derinlikte; akıntı, yüzey akıntısının tersi yönüne yaklaşır ve Ekman spirali olarak bilinen kalıpta sönmeye başlar. Asimetrik Konvektif Model Versiyon 2 (ACM2) PBL Konvektif modelinin ve anafor difüzyon modelinin bir modifikasyonu olan basit bir transilyen modelinin kombinasyonudur. Bu nedenle, konvektif şartlarda ACM2 havada asılı kalan kirliliğin hızlı yukarı taşınımını ve yerel rüzgar hızının yol açtığı türbülans difüzyonunu simüle edebilir. Yerel ve yerel olmayan taşınım bileşenleri arasındaki paylaşım Holtslag ve Boville (1993)’nin modeline göre yerel olmayan ısı akısının parçasından elde edilir. Sabit şartlardaki anafor difüzyonundan kararsız durumlardaki birleşik yerel ve yerel olmayan taşınımına algoritma geçişleri. 4.3.2 Ekman Sarmalı Okyanus akımları, su üzerinde sağa doğru 45◦ (Kuzey Yarımkürede) açı yapan bir hava direnci oluşturarak ve hızları azaldıkça saat yönünde kaymaya devam eden aşağı atmosfer rüzgarları tarafından sürülmektedir. 100 m gibi bir derinlikte, akım yüzey akımının ters yönüne ulaşmış olur Ekman spiral olarak bilinen bir modelde tükenmeye başlar. 107 Şekil 4.8: Ekman Sarmalı. 4.3.3 Orografik yerçekimi dalgası çekimi İklim modellerinin yatay çözünürlüğünün gelişmesiyle, bazı modeller 1980lerde orta enlemlerde çok kuvvetli batılı rüzgarların var olacağına kanıt gösterdiler. Bu kısmi olarak Met Office II- katmanlı modelinde fark edilebiliyordu ve ’batılı problemi’ olarak biliniyordu. Problem, çözünmemiş orografiyle harekete geçmiş yerçekimi dalgalarının ürettiği sürüklenmeleri parametrikleştiren Palmer, Shutts ve Swinbank(1986) tarafından çözüldü. Benzer bir parametrikleştirme McFarlane tarafından geliştirildi ve Kanada iklim modelinde kullanıldı. 4.3.4 Popüler Yeryüzü şemaları R.E. Dickinson’dan BATS1E; CLM: CoLM (Ortak Kara Modeli, Dai), CLM( Topluluk Kara Modeli) 3.5; Sib, SSIB: A. Henderson-Sellers; CLASS: Kanada Kara Yüzeyi şemaları; LSM: Bonan, G.B. (1996), NCAR; NOAH LSM: (Noah Kara-Yüzey Topluluk Modeli), NCEP; PILPS: Kara-Yüzey Parametrelendirme 108 şemalarının Döngülü Karşılaştırması. Arazi şekillerinin iklim sistemi içinde çok ünemli bir yeri vardır. Bir bölgenin yüzey cinsleri, çevresel kalite, tarım ve hidroloji bakımından ele alındığında o bölgenin su hareketini, su kalitesini ve boşaltma karakteristiğini belirler. Aynı zamanda yüzey cinslerini anlamak özellikle tarımda toprak bütünlüğü açısından çok önemlidir. öte yandan topografya hava olaylarını tanımlamada da önemlidir. Birbirine yakın iki bölgeyi ele aldığımızda, bu iki bölge coğrafik olarak farklı ise yağış seviyeleri de birbirinden farklı olur. Şekil 4.9: Bugünkü Dünya Topoğrafyası. 4.4 Küresel Topoğrafya ve Yüksek Noktalar Cordillera geniş bir dağlar veya sıradağlar halkasıdır, özellikle bağlıca geniş bir ada veya kıtaların dağ sistemi şeklindedir. Adı, Cuerda’nın küçümsenmişi ya da ’cord’ olan İspanyol kelime cordillera’dan geliyor. Her bir bitki fonksiyonel tipi için optik üzellikler. Yaprak açısı yaprak açılarının 109 Şekil 4.10: Farklı arazi yüzeyleri ve bitki örtüsü yapısı. Şekil 4.11: Genel ekotiplerin 5 x 5 gridde dağılımı (Olson et al. 1963). yatay yapraklar için 1 rastgele için 0 dikeyler için −1 değerlerini aldığı rastgele dağılımının başlangıcına karşılık gelir. Görünür ışık, yakın kızılötesi dalga boylarında yansıtma ve taşınım. NET, iğne yapraklı hep yeşil ağaç NDT, iğne 110 Şekil 4.12: Yüzey Aklığı. yapraklı her yıl yaprak döken ağaç, BET, geniş yapraklı her daim yeşil ağaç BDT geniş yapraklı her yıl yaprak döken ağaç BES geniş yapraklı her daim yeşil fundalık, BDS geniş yapraklı her yıl yaprak döken ağaç. İki cins ekin, farklı ekin psikolojilerini hesaplamak için yönlendirildi, ama sadece bir cinsi yüzey data setleri için özelleştirildi. 4.4.1 Yüzey işlem şemaları Yüzey şemalarına; atmosfer ve yüzey arasındaki enerji değişim hesabı için, yüzey sıcaklığı ve diğer değişkenleri hesaplamak için, arazi yüzey hidrolik döngüyü tanımlamak için (toprak su bileşenleri, kar, akarsu) ihtiyaç duyulur. Okyanus üzerinde, şemalar biraz basittir. Karada, şemalar birbiriyle etkileşim halindeki modüllerin (toprak su bileşenleri, kar, akarsu) kombinasyonundan oluşur. Arazi yüzey şemaları çok fazla karmaşık olabilir. 111 4.5 Yeryüzü Modelleri Yeryüzü Modelleri, kara ve deniz-buz noktalarındaki ısı ve nem akıları sağlamak için yüzey katmanı şemasındaki, radyasyon şemasındaki ışınımsal zorlamaları, ve mikro fiziğin ve konvektif şemaların zorladığı yağışı, karanın mevcut değişkenlerinin ve yeryüzü özelliklerinin atmosferik bilgilerini kullanır. Bu akılar PBL şemalarında yapılan dikey taşınım için alt sınır şartı sağlar. Yeryüzü modelleri toprağın çoklu katmanlarındaki termal ve nem akılarıyla ilgili çeşitli kapsamlılık derecelere sahiptir, ve bitki örtüsünü, kökleri, kanopi etkilerini ve yüzey karlılığı tahminini ele alabilir. Yeryüzü modeli meyil sağlamaz, ama kara toprağının kabuk sıcaklığı, toprak sıcaklığı profili, toprak nemi profili, kar örtüsü, ve mümkün kanopi özelliklerini içeren durum değişkenlerini günceller. LSM’de komşu noktaların yatay etkileşimi yoktur, bu nedenle her bir WRF kara grid noktası 1 boyutlu sütun modeli olarak varsayılabilir, ve birçok LSM yalnız durum modunda koşturulabilir. WRF de 4 tane arazi yüzeyi modeli mevcuttur. Yeryüzü Modelleri, kara ve deniz-buz noktalarındaki ısı ve nem akıları sağlamak için yüzey katmanı şemasındaki, radyasyon şemasındaki ışınımsal zorlamaları, ve mikro fiziğin ve konvektif şemaların zorladığı yağışı, karanın mevcut değişkenlerinin ve yeryüzü özelliklerinin atmosferik bilgilerini kullanır. Bu akılar PBL şemalarında yapılan dikey taşınım için alt sınır şartı sağlar. Yeryüzü modelleri toprağın çoklu katmanlarındaki termal ve nem akılarıyla ilgili çeşitli kapsamlılık derecelere sahiptir, ve bitki örtüsünü, kökleri, kanopi etkilerini ve yüzey karlılığı tahminini ele alabilir. Yeryüzü modeli meyil sağlamaz, ama kara toprağının kabuk sıcaklığı, toprak sıcaklığı profili, toprak nemi profili, kar örtüsü, ve mümkün kanopi özelliklerini içeren durum değişkenlerini günceller. LSM’de komşu noktaların yatay etkileşimi yoktur, bu nedenle her bir WRF kara grid noktası 1 boyutlu sütun modeli olarak varsayılabilir, ve birçok LSM yalnız durum modunda koşturulabilir. 112 Şekil 4.13: Yeryüzü şeması Seçenekleri. 4.5.1 5-katmanlı termal difüzyon Temel LSM MM5 5 katmanlı toprak sıcaklığı modeline dayanır. Katmanlar 1, 2, 4, 8 ve 16 cm kalınlığındadır. Bu katmanların altında, sıcaklık derin katman ortalamasına sabitlenmiştir. Enerji kapasitesi radyasyonu, hissedilir ve gizli ısı akısını içerir. Toprak nemi de arazi kullanımı ve mevsime bağlı sabit bir değerdir ve açık bir bitki örtüsü etkisi yoktur. 4.5.2 Noah LSM Noah LSM, Dudhia ve Chen (2001) tarafından tanımlanmış OSU LSM nin ardılı şema NCARE ve NCEP tarafından ortaklaşa gerçekleştirildi ve NCEP Kuzey Amerika Mezo ölçek Modeli (NAM) da kullanılan Koda neredeyse eş olan işletimsel amaçlar ve araştırma için birleştirilmiş bir koddur. Bu, analiz data setlerinde sağlanmış zamana bağlı toprak arazilerle tutarlı olmanın faydasına sahiptir. Bu, kanopi nemi ve kar örtüsü tahminli, dört katmanlı toprak sıcaklık ve 113 nem modelidir. Katman kalınlığı zirveden aşağı (2 m’ye ekleyerek) 10, 30, 60 ve 100 cm’dir. Bu, bitki kategorilerini hesaba katarak, aylık bitki örtüsü dağılımı ve toprak yapısı, kök bölgesini evapotransprasyonu, toprak drenajını ve akışı içerir. şema, sınır katmanı şemasına hissedilir ve gizli ısı akıları sağlar Noah LSM, ek olarak toprak buzluluğunu ve parçalı kar örtülülüğünün etkilerini tahmin eder, gelişmiş şehir müdahalesine sahiptir ve OSU şemasından bu yana yeni olan yüzey yayım özelliklerini hesaba katar. 4.5.3 Hızlı güncelleme döngüsü (RUC) modeli LSM RUC LSM toprak alanının zirve kısmında yüksek çözünürlüklü orta seviye bir toprak modeline sahiptir(6 seviye varsayılandır, 9 veya üstü de olabilir). Toprak modeli ısı difüzyonu ve Richardson nem transfer eşitliklerini çözer, ve soğuk mevsimde toprak suyunun faz değişimlerini hesaba katar ( Smirnova et al., 1997, 2000). RUC LSM, değişken kar yoğunluğu, kar yığınından sızan donmuş sıvı su, kar derinliği ve sıcaklığa bağlı albedo, hem karlı atmosfer arayüzüne hem de kartoprak arayüzüne uygulanmış erime algoritmaları, ve donma seviyesinin üzerine çıkan grid ortalaması kabuk sıcaklığı ihtimalini içeren parçalı kar örtüsünün temel parametrikleştirmesini bulunduran multi katmanlı bir kar modelidir. Ayrıca, kanopi suyu ve bitki örtüsü etkilerini içerir. RUC LSM’nin enerji ve nem kapasitelerinin çözümlerine bir katman yaklaşımı vardır. Katman yer yüzeyini kanatlar ve bunlara karşılık gelen özelliklerle (yoğunluk, ısı sığası, vs.) üst toprak katmanının yarısı ve ilk atmosferik katmanın yarısını içerir. Gelen akıdan kalanlar (net ışınım, gizli ve hissedilir ısı akıları, toprak ısı akısı, ısı depolamasına yağış katkısı vs.) bu katmanın ısı deposunu yapılandırır. Bu eşitliklerin çözümüne kapalı bir teknik uygulanır. Prognostik değişkenler toprak sıcaklığı, hacimsel sıvı, donmuş ve toplam toprak nemi bileşenleri, yüzey ve yüzey altı akıntı, kanopi nemi, evapotranspirasyon, gizli, hissedilir ve toprak ısı akıları, kar-su faz değişimi ısısı, kabuk sıcaklığı, kar derinliği ve yoğunluğu, ve kar sıcaklığını içerir. 114 Şekil 4.14: Atmosfer ve dünyasal ekosistem arasındaki önemli alışverişler. 4.6 Türbülans, Hissedilir Isı Akısı Bir maddeye enerji eklendiğinde; sıcaklıkta fiziksel olarak hissedebileceğimiz bir artış olur (hissedilir ısı). Sıcaklığın yükselme miktarı iki faktöre bağlıdır, bunların ilki ısı sığası , maddenin birim kütlesinin sıcaklığının belirli miktarda değişmesi için gerekli enerjidir. Artan enerjiden kaynaklanan ısı artışı maddenin kütlesine de bağlıdır. Yüzey ve üzerindeki hava arasındaki sıcaklık farkından doğar. Tipik Gün içi Senaryosunda yüzey(radyasyon sayesinde) üzerindeki havadan çok ısıtır. Isı daima sıcaktan soğuğa doğru akar. Yüzeyden atmosfere hissedilir ısı transferi kurulur. Bu yüzden; gündüzleri, yüzey havayı ısıtır. Tipik Gece Senaryosunda yüzey (radyasyonla) üzerindeki havadan daha çok soğutur. Gece, atmosfer yüzeyi ısıtır. QH aynı zamanda rüzgar tetikli bir akıdır. Rüzgar yoksa, akıda yoktur. Direk akı (W/m2 ) yüzey ve hemen yukarısındaki atmosfer arasındaki sıcaklık farkıyla ilgilidir. Akı, sıcaklık yokuşunu takip eder. Enerji, yüksek konsantrasyondan düşüşe doğru akar. Gün içinde genellikle negatif (yüzeyden uzak). Yüzeydeki 115 sıcaklıklar yukarıdaki havadan yüksek. Yüzey, hissedilir ısıyı havaya verir. Genellikle geceleri pozitif (yüzeye doğru). Gizli ısı bir maddenin faz değiştirmesi için gerekli ısıdır(katı, sıvı, gaz). Buzun erimesi durumundaki enerji, füzyon gizli ısısı denir. Sıvıdan gaza geçiş fazındaki değişim enerjisi buharlaşma gizli ısısı olarak adlandırılır. 4.6.1 Buharlaştırıcı (gizli) ısı akısı (QE ) Yüzey ve üzerindeki havanın nemlilik farkından (su buharı basıncı) doğar. Buharlaşmaya bağlı yukarı QE , yoğunlaşmaya bağlı aşağı QE . Tipik gece senaryosunda yüzey, üzerindeki havadan daha çok soğur. Isı daima sıcaktan soğuğa akar. Eğer su buharı varsa, çiy oluşumu (yoğunlaşma) benzerdir. Tipik gündüz senaryosunda yüzey üstündeki havadan daha çok ısınır. Isı daima sıcaktan soğuğa akar. Eğer sıvı taneciği mevcutsa, buharlaşma benzerdir. QE aynı zamanda rüzgar tetikli bir akıdır. Rüzgar yoksa, akıda yoktur. W m−2 biriminde dolaylı akı, suyun faz değişimleriyle (buharlaşma ve yoğunlaşma gibi) ilgili gizli ısının bir fonksiyonudur. Yüzeyde terlemenin ve buharlaşmanın olduğu durumlarda negatif (yüzeyden uzak, atmosfere doğru). Evapotranspirasyon yüzeyi soğutur. çoğunlukla gün ortasında oluşur. Yoğunlaşmanın olduğu durumlarda pozitiftir (yüzeyi ısıtır). çoğunlukla sabah erken saatlerde, çiy oluşumu olduğunda ve yağış sırasında meydana gelir. Buharlaşma QE si ılık okyanuslarda yüzeydeki su buharı genişken ve rüzgar kuvvetliyken en büyük değerindedir. Yoğunlaşma hava su buharı basıncı genişken, hava ılık, yüzey soğukken (sıcaklık enversiyonu) ve rüzgarlılık sıfır değilken en fazladır. Hem yüzey hem de atmosfer tam anlamıyla, kazandıkları kadar çok enerji kaybeder. Yüzey, hissedilir ve gizli ısının taşınımıyla atmosfere salınan net radyasyonun 29 ünitesinin bir artımına sahiptir. Atmosfer, hissedilir ve gizli ısı adlısıyla 116 eksiltilmiş 29 ünite radyasyonu yüzeyden salar. BÖLÜM BEŞ İKLİM MODELLERİ 5.1 İKLİM MODELLERİ NEDİR? İklim sistemi, bileşenlerinin geniş zaman ve uzay aralıklarında birbirleriyle etkileşim halinde oldukları doğrusal olmayan birleşik bir sistemdir. Isınmaya neden olan birçok etken onlarca yıl hatta daha fazla süre hayatta kalırken, soğumaya neden olan bütün etkenler çok daha kısa ömürlüdür. 5.1.1 Küresel İklimi simule eden araçların hiyerarşisi 1- Basit İklim Modelleri: Bütün GCM lerin küresel davranışlarını üreten, iklim sisteminin farklı bileşenlerini ve bir kaç değişkenini içeren 1 veya 2 boyutlu modellerdir. 2- Orta seviyedeki karmaşıklıktaki Dünya Sistemi Modelleri: Fiziksel işlemlerin gayet basitleştirilmiş bir şekilde sunumunu yapan, yüksek çözünürlükteki 3 boyutlu modellerdir. 3- İklim (Dünya) Sistem Modelleri: Fiziksel işlemlerin daha anlaşılır ve detaylı bir şekilde sunulduğu, yüksek çözünürlüklü 3 boyutlu modellerdir. İklim sisteminin davranışlarını ve birleşenleri( atmosfer, okyanus, biyosfer, kemosfer, kriyosfer ) ile olan etkileşimlerini tanımlayan gerekli denklemlerin bulunduğu sayısal gösterimlerdir. 1 2 Şekil 5.1: Yatay Diskretizasyon 5.1.2 İklim Modelinin Dinamik çekirdeği İntegral Yöntemi: Sınırlı Farklar, hayali(spectral), yarı Lagrangiyan, sonlu elemanlar kullanılır. çözünürlüğü de 50 ile 300 kilometre arasında değişir. Yatay Izgaralar(düzenli saçaklardır ve farklı geometriler kullanılır) ve Gerilmiş Izgaralar kullanılır. Dikey Koordinatlar, seçilen yüzeye ve bölgeye bağlı, yükseklik veya basınç cinsinden tarif edilmiş koordinatlardır. 5.1.3 İklim Modellerinde Fiziksel Parametrileştirme Modelin ızgaraları üzerindeki basit denklemlerde dinamik ya da termodinamik değişken olarak açıkça gösterilemeyen işlemler parametrize edilerek modele katılır. 3 Şekil 5.2: Dikey Diskretizasyon 5.2 İklim Modelinin Fiziği Işınımsal Taşınım: Güneşsel ve Isısal ışınımlar ayrı ayrı incelenir. Spektrum hayali bandlara bölünür. Saçılma ve emilme her bir band için parametrize edilir, aerosol bulutları, Sera gazları ve Ozonun etkisi hesaba katılır. Bulutlar ve Yağış: Tekrar çözülebilecek ölçekte ve belirgin bir şekilde görülebilen yağış şemaları kullanılır. Alt ızgaralarda ısıyı ileten şemalar kullanılır. Birçok şema bulutların GCM ızgaralarının kutusunu dikey olarak dolgurduğunu öngörür. Fakat yatay olarak da bulut kaplı olabileceğinin gösterimine ihtiyaç vardır. Bazı tanımlar: qv = su buharı karışma oranı 4 qc = bulut su (sıvı/buz) karışma oranı qs = doyma karışma oranı = F(T,p) qt = toplam su (buhar+bulut) karışma oranı RH = bağıl nem = qv /qs Bulut oluşması için bölgesel ölçütler: qt ’nin qs ’den büyük olmasıdır. Bu ölçüt aşırı doymanın olmadığını kabul eder. Yoğunlaşma işlemi hızlıdır. qv = qs , qc = qt qs Izgara kutusunun bulutla parçalı Şekil 5.3: Bulut Oluşumu olarak kaplı olması sadece sıcaklık ve/veya nemliliğin homojen olarak dağılmadığı durumlarda mümkün olabilir. Basit Kontrol şemaları 1) Bağıl nemlilik şemaları: çoğu şemada bulut kaplı alan, bağıl nemliliğe bağlıdır. RHkritik = kritik bağıl nem alt bulutun oluşmaya başlayacağının tahmin edilen bağıl nemlilik değeri (yüksekliğin bir fonksiyonudur ve genel olarak 5 Şekil 5.4: Bağıl Nem Grafiği %60 ile %80 arasında değer alır) 2) İstatistiksel şemalar: toplam su miktarının (hatta bazen sıcaklığın da) Olasılık Yoğunluk Fonksiyonunu(probability density function (PDF)) açıkça belirler. 3) Belirgin Bulut Mikrofizik şemaları: Su buharı denklemlerine benzer denklemler farklı su değişkenleri için çözülür. Bunlar taşıma ve dönüşüm terimleridir. 4) Isı İletimi şemaları: parameterizasyon yoğunlaşma/buharlaşmayı ve dikey taşınımı belirlemek için gereklidir. çoğu model sığ ısı iletimine (yağmur yağmayan) farklı bir işlemmiş gibi davranır. Isı İletim Parameterizasyonunun Yapısı: i. Isı iletiminin oluşumuna ve yerine karar verir(nem yakınsamasını tetikler). ii. Isının, nemliliğin ve momentum değişiminin dikey dağılımına karar verir (Bulut Modeli belirlenir). 6 iii. Izgara ölçeğinde dönüştürülecek toplam enerji miktarına karar verir (denge ve enerji bırakılmasının zaman aralığı belirlenir). İlk Isı İletim şemaları süper adiyabatik katmanları uzaklaştırmak için sıcaklık profiline uygun bir şekilde ayarlandı (örnek: Manabe 1965). Ardından gelen Isı İletim şemaları büyük ölçeklerin etkilerini temsil eden nem bütçesine bağlı idi (örnek: Kuo 1974). çoğu Isı İletim şeması kütle akı yaklaşımı kullanır. örnek olarak; • Arakawa and Schubert (1974) • Gregory and Rowntree (1990) • Tiedtke (1989) • Kain and Fritsch (1990) Aşağı hava akımının ve momentum taşınımının etkileride Grell (1993), Gregory, Kershaw ve Inness (1997) tarafından katılmıştır. Bugunkü kümülüs ısı iletimi şemaları organize edilmiş ısı iletimleri için uygun değildir.Bu çok yüksek çözünürlükte (bulut çözünürlüğü) gerektirir. Gezegensel sınır katmanı işlemleri PBL(Gezegensel sınır katmanı) şemaları simulate momentumun, enerjinin ve su buharının yüzeyden troposfere taşınımını simule eder. Sınır Katmanı Taşınımı: Sınır katmanındaki Turbülans taşınımını hesaplamanın en kolay yolu K- teorisi kullanmaktır. (moleküler difüzyon )Difüzyon katsayıları 7 dengenin fonksiyonudur (örnek : Monin-Obukhov Benzerlik Teorisi) ve bölgesel ve bölgesel olmayan dengeye dayanır. Sınır katman değişkenlerinin türbulans bileşenleri için denklemlerin geliştirildiği yüksek dereceden şemalar vardır. Yüzey İşlem şeması: Yüzey İşlem şemaları gereklidir çünkü; 1. Isının, nemin ve momentumun yüzey ve atmosfer arasındaki değişimi hesaplar. 2. Yüzey sıcaklığını ve diğer değişkenleri hesaplar. 3. Toprak yüzeyini ve hidrolojik döngüyü tanımlar(toprak nem miktarı, kar ve su akışı). Okyanuslar üzerinde, şemalar çok basittir. Karalar üzerinde, şemalar toprağın, bitki örtüsünün, karın ve su akışının birbirleriyle etkileşim halinde olan modüllerin birleşimleridir. Kara yüzeyi şemaları çok karmaşık olabilir. İklim Modellerinde Kara Yüzeyi Dağılımının Gösterimi: Kara Yüzeyi Dağılımı milimetrelerden kilometrelere kadar çok geniş bir alanı tarar ve tamamıyla iklim modellerinde çözünemez ve parametrize edilmeye ihtiyacı vardır. Şekil 5.5: 50km için Topografya 8 Şekil 5.6: 300km için Topografya Şekil 5.7: 50 km için deniz/kara dağılımı Şekil 5.8: 300 km için deniz/kara dağılımı 9 İklim Modellemesindeki Basit Araçlar Atmosfer-Okyanus Genel Dolanım Modeli(AOGCM): AOGCM ler küresel iklimin sayısal gösterimidir. Şekil 5.9: AOGCM nin A1B senaryosuna göre ortalama sıcaklık, yağış, basınç değişimi Büyük ölçekte İnsan Kaynaklı İklim Kuvvetleri Sera Gazı Etkisi: Dünya ışınımı kızılötesi spektrum da emer. Bu kızılötesi enerjinin bir kısmı atmosferdeki moleküller tarafından tutulur ve küresel enerji dengesini etkiler. Ekstra karbondiyoksit veya diğer sera gazları iklim sisteminde pozitif bir zorlamaya neden olur. 5.3 Küresel İklim Modellerinin Performansı Biz Neyi Simule etmeyi bekliyoruz? Atmosferin Genel Dolanımının basit özelliklerini (örnek: Hadley hücresi, orta enlem jetleri), en az 5-10 yıla dayanan klimatolojiyi (örnek: Mevsimsel ve aylık ortalamalar), İklim Değişimini (örnek: ENSO, NAO nun ana davranışları) Mevsimsel 10 Şekil 5.10: Hawai’ deki Mauna Loa dağındaki ölçüm istasyonundan elde edilen kar- bondiyoksit miktarının zamanla değişimi Değişimin istatistiğini simule etmeyi bekliyoruz. Biz Neyi Simule etmemeyi bekliyoruz? Belirli zamanlarda özel bölgeler için hava tahminini ve özel bir bölge için belli bir yıl için mevsimsel ortalama tahminini simule etmeyi beklemiyoruz. İklim Modellerini değerlendirmek için kullanılan tipik veriler ERA40, NCEP ve ERA-içterimdir. Gözlemlenen klimatolojiler verileri birleştirme farklarından dolayı farklılık gösterirler. Model Karşılaştırma Projeleri (MIP): Atmosferik (AMIP) ve Birleşik (CMIP) İklim Modelleri Performansını Değerlendirme ve Sistem Hatalarını Tanımlama • AMIP standart bir deneyle gözlemlenen deniz yüzeyi sıcaklığı ve deniz buzulu genişlemesini 1979 dan günümüze kadar arşivler. Diğer zorlamalar(sera gazları miktarı gibi) önceden belirlenir. 11 • CMIP birleşik okyanus atmosfer simulasyonlarında sabit zorlamaları ve değişen değerleri (heryıl %1 karbondiyoksit artışı gibi) arşivler. AMIP Sonuçları: Yağış Şekil 5.11: Gözlemlenen Yağış Yağış Zonal Ortalama Yağış AGCM’lerin tropiklerde ve ekstra tropiklerde maksimum yakalamak için bütün yeteneğini gösterir. Tropiklerdeki geniş yayılımı ve orta enlemlerdeki (gözlemlerin makul olmasını sağlar) genel tahmin fazlalığını not eder. 12 Şekil 5.12: Model Ortalamasından Elde Edilen Yağış Mevsimsel ve Günlük Döngüler İklim Sisteminin faydalı dış zorlama modlarıdır, iklim Sistemindeki geniş değişiklikleri gösterirler, model fiziği için basit bir test sağlarlar. İklim Sisteminin bu dış zorlamalara verdiği cevabıın büyüklüğü ve fazı iklim değişikliğinin sonuçlarından birisidir. İklim Değişikliğinin Sosyo-Ekonomik etkilerine ciddi etkisi vardır. GCM Performansının özeti • GCMler genel döngünün basit özelliklerini simule edebilirler ve önemli iklim değişiklerinin ortalamasını üretirler(sıcaklık, yağış, rüzgÃćr hızı). GCM lerin geçerliliği uzaysal ve zamansal ölçekte gerekli alanda incelenmesi gerekir. 13 İklim Sistemi Modellemesinin Doğuşu İklim Modellemesinin Kısa özeti • 1922: Lewis Fry Richardson basit denklemler ve sayısal hava tahmini methodunu bulmuştur. • 1950: Charney, Fjφrtoft and von Neumann (1950) Barotropik Vorticity Denklem Modelini kullanarak ilk sayısal hava tahminini yapmıştır. • 1956: Norman Phillips iki katmanlı, quasi-geostrofik yarıküre modelini kullanarak ilk genel dolanım deneyini yapmıştır. • 1963: Smagorinsky, Manabe GFDL’ de 9 level özel denklem modelini geliştirmişlerdir. • 1960lar ve 1970ler arasında diğer gruplarda çalışmaya başladılar( UCLA, NCAR and UK Metoffice ). • 1980lerde İlk Birleşmiş Model Simulasyonu yapıldı. • 1990larda model Karşılaştırmaları yapılmaya başladı( AMIP, CMIP, SMIP, ENSIP, PMIP ). • 2000 den günümüze ise çok modelli Mevsimsel Tahmin Sistemleri yapılabilmektedir ve geliştirmeler devam etmektedir. • 2004: Avrupa Birliği üyeleri Projesi ile mevsimselden on yıllara iklim değişikliği birleşik çoklu modelleri başlamıştır. 14 • 2007: IPCC 4. Raporu yayınlanmıştır. Bu rapor 20 birleşik okyanusatmosfer modelinin 2100 yılına kadar iklim tahmini,projeksiyonunu içermektedir. İklim/Dünya Sistemi Modellerinde önemli Gelişmeler Bugünler: atmosfer kara okyanus buz kükürt karbon kimya 2000ler: atmosfer kara okyanus buz kükürt karbon 2000ler: atmosfer kara okyanus buz kükürt 1990lar: atmosfer kara okyanus buz 1990lar: atmosfer kara okyanus 1980ler: atmosfer kara 1960lar: atmosfer İklim modelleri günlerden aylara, yıllara, on yıllara, yüz yıllara mahalliden bölgesele, kıtasala, globale devam eden zaman ve uzay ölçeği içerir. Yukarıdaki İngiltere bazlı yağış grafiklerinden de anlaşılacağı üzere genel ölçekteki (300km çözünürlükteki) model sonuçları gözlemlenen sonuçlara nazaran çok faklı sonuçlar vermekte fakat yüksek çözünürlüklü bölgesel modeller (25 km çözünürlükte) gözlemlenen sonuçlara çok yakın sonuçlar vermektedir. İklim tahminlerinde belirsizlikleri karakterize edebilmek için aşağıdaki tabloda gözüken etkileşimler kullanılır. İklim hava istatistiğidir. Hava iklim sisteminin temellerini atar. Aşırı hava olay- 15 Şekil 5.13: İngiltere bazlı yağış grafikleri ları iklim değişikliğinin çoğu etkisini gösterir. İklim Modelleri havadan başlayarak mevsimsel ve uzun zamanlı ölçeklerde işlemi simule eder. BÖLÜM ALTI BÖLGESEL İKLİM MODELLERİ 6.1 Neden Bölgesel İklim Modellemesi? Bölgesel İklim Bilgisi etkilere ulaşabilmek için kritiktir. Bölgesel ölçekte bilgiye ihtiyaç vardır. Bölgesel iklimler gezegensel(büyük) ölçekteki işlemlerle bölgesel(lokal) ölçekteki birbirleriyle etkileşimlere bakılaraktan karar verilir. gezegensel(büyük) ölçekteki zorlamalar ve dolanımlar bir bölgenin iklimini belirleyen hava olaylarının istatistiğini belirler Bölgesel(lokal) ölçekteki zorlamalar ve dolanımlar bölgesel iklim değişikliği sinyallerini düzenler,hatta büyük ölçekteki dolanımları besler İklimi (spesifik olarak iklim değişikliğini )bölgesel ölçekte simule edebilmek için, zamansal ve uzaysal değişimleri geniş bir ölçekte simule etmek gerekir. 6.2 Büyük Ölçekteki Doğal İklim Zorlamaları Volkanik patlamalar Volkanik Patlamalar sonucu atmosfere farklı oranlarda ve çeşitlerde gazlar yayılır. Bu gazlar dünyanın kısa süreli soğumasına neden olur. 1 2 Güneş Aktiviteleri Diğer önemli etken ise güneşsel aktivetelerdir. örneğin güneş lekeleri döngüsü dünyanın ısınmasının değişiminde etkiye sahiptir. Antropojenik İklim Zorlamaları Sera Etkisi: Güneş gibi, dünyada radyasyon emer.Güneşten daha soğuktur, bu yüzden kzılötesinde emilim yapar. Bu kızılötesi enerjinin bir kısmı atmosferdeki moleküller tarafından tutulur ve dünyanın enerji dengesini etkiler. Ekstra sera etkisi gazı yada karbondiyoksit iklim sistemi için pozitif bir zorlamadır. Aerosoller: Direk etkisi olarak, aerosoller güneş enerjisini emer ve yansıtır.Dolaylı olarak ise bulutların özelliklerini değiştirirler. 6.3 Bölgesel İklim Modellemesini İç içe Geçirme Teknik ve Stratejileri . Motivasyon: GCM lerin çözünürlüğü bölgesel ve lokal iklim işlemlerini inceleyebilmek için yeterli çözünürlüğe sahip değildir. . Teknik: GCM e adapte edilmiş Bölgesel İklim Modeli lokal olarak model çözünürlüğünü artırır. RCM için İlk durumlar ve sınır koşulları GCM lerden yada ölçüm sonuçlarından elde edilir. . Strateji: GCM genel dolanımların büyük ölçekteki zorlamalara cevabını simule ederken, RCM GCM lerin alt ızgara ölçeklerindeki zorlamalarını simule eder ve daha iyi bölgesel bilgi sağlarlar AOGCM Bilgilerini Alabilmek İçin Bölgeselleştirme Teknikleri şunlardır: 3 . Yüksek çözünürlüklü Zaman Dilimi AGCM Deneyleri, Değişen çözünürlüklü AGCMler, AGCM lerin içine geçmiş Bölgesel İklim Modeli (RCM), Deneysel/istatiksel ve istatiksel/dinamik kucuk alanlar icin veri elde etme, Yüksek çözünürlüklü AGCM ile RCM i birleştirme teknikleri en temel tekniklerdir. 6.4 Bölgesel İklim Modellemesi Avantajları Fiziksel bazlı kucuk alanlar icin veri elde edilir.Anlaşılabilir İklim Modellemesi Sistemleri elde edilir. Farklı GCM lerin veya gözlemlerin içine koyulabilir.Bir çok uygulama alanı vardır.( örnek :İşlem çalışmaları ve dogrulama, Paleoiklim, İklim Değişikliği, Mevsimsel Tahminler gibi ) Birden çok İçiçe koyma metodu ile yüksek çözünürlüklü (10km ile 50 km arasında ) veri elde edilebilir ve bilgisayarlarda kullanılabilir. 6.5 Bölgesel İklim Modellemesi Limitleri Tek yönlü İçiçe Koyma vardır yani Bölgesel yada global beslenme yoktur.İçiçe Koyma daki Teknik konularda ( Alan, Sınır Koşulları İşlemleri, Fizik , vb ) problemler yada zorluklar yaşanabilmektedir. Büyük ölçekli Zorlama Alanlarında Doğru Sistem Hataları İçermezler.Herzaman ,öncelikle zorlama alanlarını hesaplarlar. 6.6 Kısa, Tarihsel Bir özet: Bölgesel İklim Modellemesinin doğuşu Yucca Dağı Projesi (1987) ile olmuştur. İlk Bölgesel İklim Modeli (RegCM (1989)) yapılmıştır. Daha öncesinde , ge- 4 leneksel olarak, 1 ile 5 gün uzunluğundaki sayısal hava tahminleri yapabilmek için Sınırlı Alan Modelleri (LAM) kullanılıyordu. Dickinson ve diğerleri (1989) iklim problemlerine GCM le içiçe girmiş Kısa LAM simulasyonlarına istatistik uygulamayı amaçladılar. Kullanılan Model NCAR ın meso ölçekteki MM4 modeliydi. Giorgi ve Bates (1989) , ve Giorgi (1990) bir ay uzunluğundaki ilk LAM simulasyonunu ECMWF gözlem analizleri ve GCM bazlı iklim modelini tamamladı.Bu MM4 a dayalı ve aynı zamanda uygun bir şekilde düzenlenmiş enerji transferi ve kara yüzeyi işlemi şemasına bağlı RegCM in doğuşunu sağladı. 1. RegCM1: Dickinson ve diğerleri al (1989), Giorgi ve Bates (1989), Giorgi (1990) – NCAR/PSU MM4 (Anthes ve diğerleri 1987)dan Dinamik kısmı – NCAR CCM1 (Williamson ve diğerleri 1987) ve MM4 den fizik kısmı 2. RegCM2: Giorgi ve diğerleri (1993a,b) – Hidrostatik NCAR/PSU MM5 (Grell ve diğerleri 1994)den dinamik kısmı – NCAR CCM2 (Hack ve diğerleri 1993) ve MM5 den fizik kısmı 3. RegCM2.5: Giorgi ve Mearns (1999), RegCM özel konusu JGR (1999) – hidrostatik MM5 den dinamik kısmı – NCAR CCM3 (Kiehl ve diğerleri 1996) ve MM5 den fizik kısmı – Birleşmiş göl modeli – Birleşmiş şema taşınımı 5 4. RegCM3: Pal ve diğerleri (2007), RegCNET TAC ın özel konusu – hidrostatik MM5 in dinamik kısmı – İletimsel ve iletimsel olmayan yağış , hava deniz akıları için geliştirilmiş fizik – Basit kimya/aerosol şeması ile birleşmiş model – Alt-ızgara kara yüzeyi şeması 6.7 Bölgesel İklim Modeli Uygulamaları Model geliştirme ve doğrulama : en iyi sınır koşulları deneyleri, dünyadaki 20 den fazla RCMler kullanılarak ve bölgesel alan ve çözünürlükte çok sayıdaki seçenekten (10 ile 100 km arası ) en uygununu seçerek yapılır. İşlem çalışmaları: Kara-atmosfer etkileşimleri, topografya etkileri,döngüleri, Tropikal fırtınları, bölgesel su ve enerji Bütçesini bulabilmek için kullanılabilir. İklim Değişikliği çalışmaları’nın en genelleri Bölgesel İşaretler, değişkenler ve aşırılıklardır. Aynı zamanda geçmiş çağların İklim çalışmalarını anlamak içinde kullanılabilir. Bölgesel İklim Sistemi Modelleri, kimya/aerosol, atmosfer ( aerosollerin İklim etkileri ), Okyanus/deniz buzulu-atmosfer, Biyosfer-atmosfer ile birleşebilir. Aynı zamanda mevsimsel tahminler ve etki çalışmaları içinde bölgesel iklim modelleri kullanılabilir. 6 6.8 Bölgesel İklim Modelleme Konuları 6.8.1 Sınır koşullarının gösterimi • Standart gevşetme teknikleri: Enine tampon bölgeleri için uygulanır. Modele kendi dolanımlarını iç bölgede oluşturabilmesi için daha çok özgürlük verilmiş olur. • Spektral iç içe koyma : büyük ölçekteki zorlamalarda küçük dalga numarası için gevşetme sağlar.Bütün alan için çözümün bir parçasıdır.çözümün yüksek dalga numarası birleşeni için Standart Sınır Zorlaması kullanılır. Zorlama alanı çözünürlüğünün model çözünürlüğüne oranıı 6-8 i geçmemelidir. • RCMler GCM alanlı zorlamalarda, büyük ölçekli dolanım özellikleri için uygun değildir.Bu eksiklik sınır koşullarında uyumsuzluğa neden olabilir • LBC ( sınır koşulları ) zorlamalarından dolayı büyük ölçekli dolanımlar RCM de de GCM dede aynı sonucu verir. RCM Büyük ölçekli GCM alanlarından geçen sınır koşullarının hataları düzeltemez. Başarılı bir RCM simulasyonu için yüksek kalitede büyük ölçekli sınır koşulları gereklidir( örnekler: Jet akışlarını ve fırtına yollarının yeri; mevsim rüzgarlarının gerçeğe yakın simulasyonu gibi) 6.8.2 Model Fiziği • RCM ve GCM deki fizik aynı olmak zorundamıdır? Aynı Fizik model sonuçlarının daha iyi gösterilmesini sağlar, LBC ile RCM arasındaki uyumu maksimize eder. GCM fiziği (örneğin konveksiyon) küçük ölçekler için 7 uygun olmayabilir. Her model kendi çözünürlüğüne göre kendi şemasını kullanır. şemalar farklı çözünürlüklerde farklı davranışlar sergileyebilir GCM le aynı yada farklı fiziksel şemalar kullanılıp karşılaştırmalı simulasyonlarla en iyi kalitedeki bulunup, kullanılabiilir(PRUDENCE) 6.8.3 Model Konfigurasyonu • Alan Seçimi: model alanı dolanımları ve zorlamaları katıp, modelin kendi iç dinamiklerini oluşturabilceği kadar büyük seçilmelidir. çözünürlük Seçimi Gerekli zorlamaları yakalayabilecek ve uygulamalar içim faydalı bilgi sağlayacak çözünürlükte olmalıdır.Uzlaşma, Modelin alanın büyüklüğü ve çözünürlüğü ile sağlanabilir. Model sonuçları çoğunlukla model konfigürasyonuna bağlıdır.Model konfigurasyonu için her hangi bir şart ve kısıtlama yoktur. RCMler iç çesitliliğe bağlı olaraktan belli bir seviyede tanımlanabilir. 6.8.4 Eklenen Değer • Bizim Araştırma problemimizde eklenen değer ne demektir? • GCM e oranla çözünürlüğü artırır.(örnek : küçük ölçekli zorlamalar, Mezo ölçekli döngüler) İşlem çalışmaları için araçtır. Aerosol etkileri, kara-atmosfer etkileşimleri, bölgesel geribeslenmeler, dolanımlar ve işlemler, işlem çalışmaları için kullanılabilir.P arameterizasyon geliştirme ve test etme için araçtır. 8 Şekil 6.1: Yukarıdaki şekilde İsveç in yaz mevsiminde sel miktarının ortalamaıs sırasıyla gözlemlenen (a), GCM e göre (b) , 50km çözünürlüklü bölgesel iklim modeline göre (c ) ve 18km çözünürlüklü bölgesel iklim modeline göre( d ) gösterilmektedir. Şekil 6.2: Yukarıdaki şekillerde, tropikal bir tayfun solda GCM sağda RCM ye göre gösterilmektedir. 9 Şekil 6.3: Yukarıdaki şekillerde ise aynı şekilde tropikal bir tayfunun an ve an değişimi yukarıda RCM, aşağıda GCM için gösterilmektedir.