Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri

Transkript

Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
Herkül Millas: Fransa’da 'Genese-Oluşum' dergisine yayınlanmıştır (Mayıs/Ağustos1999)
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri
Türk-Yunan ilişkileri denilince genellikle akla tarihsel bir boyut da içeren siyasal ilişkiler gelir. Bu,
her iki ülkede ilişkilerle ilgili yayımlanmış yüzlerce yazıdan ve televizyon ve radyolarda hemen
her gün duyulan demeç ve konuşmalardan kolaylıkla saptanabilr. Arada kültürel ilişkilere de
değinilir; siyasal amaca ve vurgulanmak istenen siyasal mesaja göre, taraflar kimi zaman
'çarpıcı' benzerlikleri, ki bu benzerliklerin iki tarafın, uluslar düzeyinde, dost olması gereğini
gösterdiği kabul edilir, kimi zaman da 'uzlaşmaz' farkları vurgularlar, ki bunların da iki tarafın bir
arada yaşayamayacağını gösterdiği kabul edilir. Burada siyasal alanla doğrudan ilişki
kurmadan, iki ulusun 'kadın' konusu çerçevesinde 'öteki'ni nasıl algıladığına değinilecektir.
Bu yazının hazırlanması için araştırılan ilişkilerin, gerçek insanların yaşamış olduğu kadın-erkek
ilişkileriyle bir ilgisi yoktur. Türk ve Yunanlılar'ın erkekli/kadınlı ilişkileri, edebiyat metinlerinin ve
temelde romanların içinden incelenmiştir. Amaç ilişkilerin kendileri değil, bu ilişkilerin nasıl
algılandığıdır. Yani bu yazı bir imaj çalışmasıdır: Yunan ve Türkler 'öteki(nin) kadını(nı)' ve
dolaylı olarak 'öteki'nin karşısında kendini nasıl gördüğü temel konudur. [1]
Bulgular toplam 150 Türk ve Yunanlı yazarın 400'ü aşkın romanı ve öykü ve anı kitaplarıyla
birlikte 500'ü aşkın kitabının incelenmesindendir. Temelde, 1870-1997 yıllarının Türk romanları
ve 1834-1997 yıllarının Yunan romanları Incelenmiştir. Kadın, kadın erkek ilişkileri, aşk gibi
konular bu kitapların bir kısmında temel bir konu olarak belirmekte, kimilerinde ikincildir. Burada,
kadın ve cinsellik konusuyla sınırlı kalarak, özet olarak temel anlayışlar ele alınacaktır.
*
Yunan Roman ve Öyküsünde Müslüman/Türk Kadını
1 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
Edebiyat türü olarak roman, ulusçu ideolojiyle eş zamanlıdır. Yunan ve Türk romanları da,
karşılıklı olarak, buna işaret eder gibi 1830'lu ve 1870'li yıllarda ortaya çıkmıştır. Ancak Yunan
romanları, Yunan ulusçu ideolojisinin Yunan toplumu içinde yerleşmesinden sonra ve yeni
ulus-devletin sistemli eğitimi sonucunda bu ideolojinin kabul görmesiyle birlikte gelişirken, Türk
romanı Türk ulusçu devletinin ve anlayışının oluşmasından önce ortaya çıkmıştır. Buna ek
olarak Yunan toplumu ve romanı, 'ulusal kimlik' ve 'öteki' konusunda, etnik yapı gereği de
olarak, çeşitlilik sergilemez belli bir konsensüs etrafında odaklanırken, Türk, tarafı 'öteki'
konusunda bir çeşitlilik göstermektedir. Bundan dolayı da Türk romanı üstünde daha fazla
durulacaktır.
Yunan romanında 'yönetici' konumunda olan yada tarihsel bir çerçevede ele alınan 'Türkler'
genel olarak olumsuzdur: yeniçeriler, askerler, kadılar, ağalar vb. olumsuz kimselerdir,
Yunanlı'yı ezen, kaba, acımasız ve kültürsüz kimseler olarak sergilenirler. Somut kimseler ise,
yani adlarıyla bildiğimiz mahalledeki komşu, çocukluk arkadaşı vb. olumlu yada 'normal'
kimseler olarak belirirler. Birinciler, ulusal kimliğin oluşmasında simgesel bir rol üstlenmiş gibidir;
ikinciler, genel olumsuz Türk imajını yok edemeyen bir gerçeklik gibi. [2] Ancak Yunan
edebiyatı bir bütün olarak ele alındığında, 'soyut' ve simge gibi resmedilen 'yönetici' Türkler'e
kıyasla, 'halk' sayılan, sıradan kimseler olan ve dolayısıyla olumlu da sayılan, sivil meslek
sahibi Türkler sayıca daha azdır.
[3]
Türk kadınları ise genellikle olumlu yada kusur ve erdemli yanlarıyla 'normal' kimselerdir.
Genelde güzeldirler. Türk kadını Yunan romanında anne, kapı komşusu, bir Türk'ün hareminde
köle/cariye olarak ortaya çıkar. Türk kadını 'sert' Türk erkeğinin aksine yumuşak huyludur. Bu
kadın 'yönetici' sınıfının içinde sayılmaz, 'halk'tır. Dolaylı olarak Türk kadın 'doğulu' olarak da
sergilenir; daha içe dönüktür, mistik bir yanı vardır, duyguludur ve sezgi gücü güçlüdür. Bu
özellikler Batı dünyasında yaygın olan 'oryantalist' anlayışla çakışmaktadır. Türk (Osmanlı,
Müslüman) kadın genellikle romantik bir çerçeve içinde gizemli 'Doğulu'dur.
Türk kadını bu romanlarda kimi zaman bir Türk erkeğinin kurbanı gibi sergilenir, haremde
aşktan ve özellikle 'özgürlükten' mahrum yaşar. Hristos Hristovasilis'in (1861-1937) 'Leyla' adlı
öyküsünde örneğin, 'Türk erkek, kadını hayat arkadaşı olarak değil bir köle olarak görür'
demektedir ama öksüz Leyla'yı evlat edinen ağayı olumsuz gösterirken, karısı Nuriyeyi şefkatli,
Leyla'yı olumlu gösterir. Yunanistan'da ünlü bir yazar sayılan Aleksandros Papadyamandis'in
(1851-1911)
Hristos Millionis
(1885) adlı uzun öyküsünde Türk ağa, kadıyla işbirliği ederek Millionis'in vaftiz ettiği kızı zorla
haremine kaçırır. Bu haremde kadınlar 'özgür' değildir, dolayısıyla mutsuzdurlar. Türk ağa ile
2 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
Türk kadın ayırımı belirgindir. Kostis Palamas'ın (1859-1943
) Delikanlının Ölümü
(1887) adlı kitabındaki 'Yeldeğirmeninin Sonu' adlı öyküde Türk ağa Yunanlıyı öldürüp karısını
kaçırır.
Türk kadını kimi zaman da Yunanlı'nın kurbanı olur. St. Ksenos'un 1852 yılında yayımlanan ve
1821 Yunan İhtilali'ni konu edinen Yunan Ihtilalinin Kadın Kahramanı adlı romanında örneğin,
Yunanlılar'ın Türk halkına karşı nasıl kıyımlarda bulundukları anlatılmakta ve bu davranış
'Yunanlılar'ın tarihinde kara bir leke' olarak yerilir. Bu bağlamda 'hanım'ların ırzına geçildiği de
anlatılır (192).
[4] Türk
kadına karşı aynı vahşet savaş karşıtı bir yazar sayılan Stratis Mirivilis'te (1890-1969) de açıkça
görülür.
Kırmızı Kitap
'ta (1952) 'Ateş Çiçeği' adlı öyküsünde Makedonya'da 1905 yıllarında ulusal çarpışmalarda
Yunanlılar'ın Türk kadınlarına nasıl tecavüzde bulundukları çarpıcı bir biçimde anlatılır.
Türk kadınının konumunu göstermek için Türkçe'ye çevrilmiş yapıtlardan örnekler de verilebilir.
Viziinos'un (1848-1896) 'Kardeşimin Katili Kimdi?' adlı öyküsünde, çocuklarının başına gelen
aksilikler Yunan ve Türk anneyi birbirine yaklaştırır; iki annenin yakınlığı etnik farklardan
etkilenmez. Venezis'in (1904-1973) Numara 31328 (1931) başlıklı romanında da Türk kadını
Yunanlı ere acır, ona bir ana gibi yardım eder ve roman kahramanı genç de ona Türkçe olarak
'ana' der (Millas 1998: 96).
Ancak Türkler ve Yunanlılar arasındaki aşk ve cinsel ilişkiler konusu gündeme geldiğinde,
roman ve öykü ile belirlenen edebiyatın ulusçu özü kuşku bırakmayacak biçimde belli
olmaktadır. [5] Üç konuda iki ülke edebiyatında farklar ve farklı ulusal algılamalar, ters
yorumlar, çatışma görülmektedir. Bu alanlar a) Irza geçme olayları, b) fahişelerin hangi ulustan
çıktığı, c) kadın erkek ilişkilerinde hangi yanın erkek hangi yanın kadın rolünü üstleneceğidir.
Yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi Yunan romanında Türkler Yunan kadınlarına sürekli göz
diker, onları zorla kaçırır ve ırzlarına geçerler. Yunan kadınları ise (ilerde Türk 'ulusçu'
edebiyatında göreceğimizin aksine) fahişe değildir; iki ulusun kadınları bu konumda
karşılaştırılmak gerektiğinde de - ama bu 'karşılaştırma' Yunan romanında çok seyrektir fahişeler Türk kadınlarıdır. Örneğin Yorgos Theotokas'ın (1905-1966) Argo Gemisi (1936) adlı
Yunanistan'da çok ünlü kitabında ulusal gıpta, kıskançlık ve taraflılığın cinsellikle ortaya çıktığı
görülebilir: Türk Istiklâl Savaşının sevincini kutlayan İstanbullular arasında 'sokaklara dökülen
fahişeler' de görülür (171).
3 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
En çarpıcı ulusal fark (yada bir bakıma ulusal benzerlik) kadın erkek ilişkileri konusunda ve aşk
alanındadır. İncelenmiş olan Yunan roman ve öykülerde onlarca Yunan-Türk erkek-kadın
ilişkisiyle karşılaşılmıştır. Bunlar ulusal bir konsensusla belirlenmiş gibi bütünüyle tek yanlı
işlemiştir: erkek Yunandır, kadın Türktür. Şimdiye kadar bunun tersine, yani (Yunan roman ve
öyküsünde) Yunanlı bir kadının bir Türk erkeğini sevdiğine rastlanmamıştır. Türk romanında
durum tam tersidir; Yunan kadını Türk'ü sever. [6]
Oysa böyle bir olay, yani bir Yunanlı (yada Ortodoks/Grekofon/Rum) bir kadının, kendi isteğiyle
bir Türk'e (yada Osmanlı'ya/Müslüman'a) varması yada onunla evlenmesi yada onu sevmesi,
hem pratikte görülen bir olaydır hem de, konumuz açısında daha önemlisi, Yunan dilindeki
edebiyatta ve ulusçu dönem öncesinde doğal karşılanan ve rastlanan bir olaydır. [7] İki örnekle
yetinilecektir.
Yunanca halk dilinde ağızdan ağza geçerek yaşamış olan ve nihayet yazılı edebiyata da geçmiş
olan Bizans dönemi epik şiirlerinde ünlü bir kahraman, sekizinci yüzyılda yaşamış olan Diyenis
Akritas'tır. Kelime anlamı 'uç beyi' anlamına yakın olan 'Akritas', Arap/Müslüman saldırılarına
karşı savaşmış bir halk kahramanıdır. Ama köken olarak baba tarafından Müslüman/Arap'tır;
'di-yenis' de bunu ifade etmektedir: iki-soylu (Dimaras, 23). Yani ulus öncesi dönemde, 'bizden'
olan bir kahramanın köken ve soy açısından 'karışık' olması, anlaşılan, gizlenmesi yada
unutulması gereken bir sorun oluşturmuyordu. Ancak gene de bir özellik dikkati çekmektedir.
Efsaneye göre Diyenis'in annesini kaçıran Amir, kızın erkek kardeşleri tarafından zorlanınca,
sevdiği kadından ayrılmamak için din değiştirir ve Hristiyan olur. Bu tema, yani din değiştirip
'bizden' bir kadınla evlenme olayı, özellikle çağdaş Türk edebiyatında sık bir biçimde karşımıza
çıkmaktadır.
İkinci örnek, Tepedelenli Ali Paşa'nın (1744-1822) çevresiyle ilgilidir. Evli ve soylu bir kadın,
kira-Frosini, Ali Paşa'nın oğlu Muhtar'a aşık olur. Ama Muhtar'ın karısı kocasıyla kira-Frosini'nin
ilişkisini Ali Paşa'ya duyurur ve paşa bu kadını on altı tane başka soylu kadınla birlikte,
uygunsuz davranışları nedeniyle Yanya'nın gölünde boğdurur. Bu olay Yunan halk edebiyatında
etnik bir içerikten arındırılmış olarak 'kadın' ve 'aşk' yanıyla ele alınır ve şiirlerde bu özelliğiyle
görülür. Halk şiirlerinde kira-Frosini ölüme giderken bile Muhtar Paşa'yı görmek istediğini söyler.
Ulusçu dönemin ürünleri olan romanlarda ise, Yunanlı bir kadının bir Türk'e aşık olduğu
görülmez. Görülen, Türk kadınlarının Yunan erkeklerine aşık olduklarıdır. Türkçe'ye de çevrilmiş
olan romanlardan bir örnek, Kazantzakis'in Kaptan Mihalis'idir. Nuri Bey'in karısı Emine Hanım
Kaptan Mihalis'i sever; sonra başka bir Yunanlı'yla kocasını aldatır. Bu kadın dinini değiştirip
4 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
'serbest' olmak ister. Türk romanlarında da bu olayın öteki yüzüne rastlanır. Ama Türk
edebiyatındaki Yunan/Rum kadını, Yunan edebiyatındakine Türk kadınına kıyasla çok daha
çeşitlilik ve renklilik içerir.
*
Türk Roman ve Öyküsünde Yunan/Rum Kadını
Osmanlı Dönemi Yazımı
Osmanlı döneminde yazılmış romanlarda, herhalde 'ulusal bilinç' yeterince belirmemiş
olduğundan, Yunan/Rum kadını oldukça dengeli bir biçimde ve ulusal yanı vurgulanmadan
sergilenir. Bu kadınlar genel olarak iyi ve kötü yanlarıyla 'normal' yada olumlu kimselerdir.
Şemsettin Şami'nin (1850-1904) Taaşuk-i Tal'at ve Fitnat (1872) romanında (Hristiyan)
'madamalar' edepli kadınlar olarak övülür (34). Ahmet Mithat'ın (1844-1912) bütün romanlarında
Hristiyan ve Rum kadınlarına karşı bir saygı ve beğeni sezilir; bütün kahramanları 'insan'
yanlarıyla belirmekte ve 'ulusal' yanları vurgulanmamaktadır. Özellikle
Henüz Onyedi Yaşında
(1881) adlı romanındaki kötü yola düşen Rum kızı, aslında çok iyi bir insandır. Ahmet Bey onu
kurtarır, bir Rum genciyle evlendirir. Kötü eve düşmesi ise ekonomik nedenlerdendir (125).
Jön Türk
(1910) romanında rastlanan ve evin işlerini gören Kiryaku ve Despina Türk eve sahiplerinin
saygısını kazanmış kadınlardır (115).
[8]
Halit Ziya Uşaklıgil'de de (1866-1945) aynı yaklaşım görülür. Örneğin
Aşk-ı Memnu'da
(1900) Türk çocuklarını büyüten Katina ve Emma olumlu kimselerdir (34. 125, 305). Ahmet
Rasim'in (1864-1932)
Güzel Eleni'
si (1891)
'bayağı ahlâklı'
bir kadındır. Normal ve olumlu Rum kadınları örnekleri çoktur ancak bu dönemin romanlarında
iki din ve iki etnik gurup arasında aşk ilişkilerine rastlanmaz.
[9]
5 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
Ulusçu Anlayış ve Yazımı
1912 yılı Türk roman ve öyküsünde ulusçu söylem açısından bir dönüm noktası sayılabilir. [10]
Bu dönemden başlayarak, cinsellikle ilgili olan konumuz açısından metinlerde başlıca şu
özellikler gözlenir:
1) Türk kadınının Yunan/Rum erkeğine sevgi göstermemesi ve aşık olmaması bütün Türk
edebiyatında olduğu gibi bu dönemde de sürdürülmektedir.
2) Yunan/Rum kadını artık ulusal bir çerçeve içinde 'düşman' olarak algılanır. [11]
3) Yunan kadını ahlak açısından da aşağı bir kimseye dönüşür. Yunan kadını genellikle 'hafif
meşrep' hizmetçi yada fahişedir. İlginç olan fahişelerin Rumlar'dan çıkması değil, Rum
kadınların fahişe olmalarıdır.
4) Yunan kadını Türk erkeğinin cinsel çekiciliğine aşırı bir düşkünlük sergiler. Yunan kadınları
Türk erkeklerine aşık olurlar, 'kendi' erkeklerini terk ederler.
4) O denli yaygın olmamakla birlikte yeni olan başka 'cinsel' bir özellik, Yunan erkeklerinin de
arada pasif eşcinsel olarak sergilenmeleridir.
Ömer Seyfettin (1884-1920), Halide Edip (1882-1964) ve Yakup Kadri'nin (1889-1974) bütün
eserleri göz önüne alındığında (yaklaşık 30 roman ve on öykü kitabı), Yunan kadınıyla ilgili
olarak ortaya çıkan tablo şudur: 'tarafsız' sayılabilecek kimi değerlendirmeler dışında bu
yazarlar 36 kez Yunan kadına değinmişler ve her seferinde bu kadınlar 'olumsuz' kimseler
olarak değerlendirmişlerdir. Bu yazarların roman ve öykülerinde 'öteki' kadınla ilgili olarak bir tek
olumlu değerlendirme görülmez; bu kadınlar fahişe, cinsel açıdan çekici ama ahlaksız ve Türk
düşmanıdırlar. [12] Bu oranlar sonraki yıllarda da sürdürülür. Peyami Safa'nın (1899-1961),
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın (1901-1962), Tarık Buğra'nın (1918-) romanlarında Yunan/Rum
kadını bu konumdadır
[13] . Bütün bu yazarlarda bir tek 'olumlu' hatta
6 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
'normal' Yunan kadını, örneğin bir anne, normal bir meslekte çalışan biri, bir Yunan/Rum aile, bir
öğrenci vb. yoktur. Yunan kadınına olumsuz bakan yazarların listesi çok uzundur. Burada
birkaç örnekle yetinilmiştir.
[14]
Tarık Buğra'da, ama başka yazarlarda da, özel bir durum sayılan 'olumlu Rum kadınları' görülür:
bu kadınlar genellikle Türk erkeklerine aşık olurlar, ve romanın bir yerinde din, isim ve saf
değiştirerek 'bizden' olurlar. Bu Rum kadınlarının olumlu yanları Türklük'ü ve İslamı
seçmeleridir. Peyami Safa'nın Noraliya'sı (Matmazel Noraliya'nın Koltuğu: 1949) böyle bir
kimsedir. Etnik özelliklerini kaybettikleri oranda beğenilen 'Yunan/Rum roman kahramanlarına'
gerçekten olumlu algılanan 'öteki'nden ayırmak için 'safça olumlu' (naively positive) terimi kullanılmıştır. Yunan edebiyatında da 'safça olumlu' olan Türkler pek çoktur. Örnek olarak
Viziinos'un
Moskof
Selim'
i
anımsatılabilir; Türkler'i kötülediği oranda iyidir. Tarık Buğra'nın
Osmancık
(1983) romanında olumlu Rum kadınları, Zoe, Holofira ve Evdoksiya, Türk erkeklerine aşık
olanlardır. Birini kötü Rumlar öldürür, biri Sanıye, ötekisi Nilüfer olur İslam'ı seçerek. Bu
'Türkleşme/İslamlaşma' motifi, yaygındır ve olaylara 'sınıfsal' bir açıdan bakan Orhak Kemal gibi
yazarlarda da görülür:
Gâvurun Kızı'n
d
a
(1959) romanın sonunda Evdoksiya Kâmran'a
'Türklüğüne ve dinine kabul eder misin
?' diye sorar ve 'saf' değiştirir (91). Kısaca söylendiğinde, ulusçu yazarlarda Yunan kadını ya
ahlaksızdır yada değilse Türk olmayı seçer.
[15]
Yakup Kadri ve Atilla İlhan'da Yunan kadını Yunanistan'ın kendisi gibi de algılanır; bu kadınlarla
yatılırken Yunanistan'la yatılır gibidir. Hüküm Gece'sinde (1927) Despina Ahmet Kerim'e
Yunanlılar'ın İstanbul'u nasıl alacaklarını küstahca anlatır; Ahmet de kadını
'çıplak pazularından yakalayıp'
yere yuvarlar ve onunla yatar (97).
Sırtlan Payı
(1974) adlı romanda fahişe Kalyopi ile olumlu bir kimse olan Ferid, iki ulus gibi, karşı karşıya
gelirler. Birlikte yatarlar: Binbaşı Ferid
'Osmanlı yatağanı gibi, yalın sert, kadının içine girdi, garip şey, altında o an boylu boyunca
uzanmış yatanın, Yunanistan olduğunu sandı'
(82).
7 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
Bu yazarlar Yunan erkeklerini her fırsatta Türk kadınlarına tecavüz eden insanlar olarak
resmederler. Kimi sahneler korkunçtur. Yakup Kadri'nin Milli Savaş Hikâyeleri'nde küçük
kızların ırzına bile vahşice geçilir. Yunan askerlerinin saldırısı ve Türk tarafının savunması sanki
bu konu için yapılır
[16]
. Özellikle popüler romanlarda bütün bu vahşet daha çarpıcı bir biçimde dile getirilir. Ercüment
Ekrem Talu (1886-1956), Turhan Tan (1896-1939), Abdullah Ziya Kozanoğlu (1906-1966) gibi
yazarların romanlarında her olay ve değerlendirme daha da abartılarak verilmektedir. Irza
geçmeleri Rumlar 'fıtraten müsait' (yaradılıştan uygun) oldukları için de yaparlar. (
Kan ve İman
, 1922, 47). Turhan Tan ise Rum kızı almanın ve gebe bırakmanın
'yılanı gebe etmekten'
de kötü olduğunu anlatır (
Gönülden Gönüle
, 1931, 47). İslamcı yazar Raif Cilasun (1940-) ise
Onlar Olmasaydı
(1986) romanında çok aşırı olumsuz ifadelerden başka Yunan erkeğinin Türk kadınına
dokunmasını bir tür tabu gibi ifade eder:
'Nasıl olur da bir gâvur, orospu da olsa bir Türk kadına dokunabilir?'
(256).
Ancak dikkat edilmesi gereken, aynı dönemdeki Türk erkek yazarlar ile Türk kadın yazarlar
arasında bir farkın bulunduğudur. Yunan imajı pek değişmese de Halide Edip, Samiha Ayverdi
(1906-1993) ama özellikle popüler romanlar yazan Muazzez Tahsin Berkand (1900-1984),
Kerime Nadir Azrak (1917-1984) Mebrüre Sami Koray ( 1910-1970) gibi yazarlar Yunan kadını
konusunda farklı bir konumdadırlar. Popüler kadın yazarlar genellikle 'ulusal' konularla
ilgilenmemişlerdir; dolayısıyla yapıtlarında Yunan yoktur. Batılı kadınlar ise, göründüklerinde,
'normal' kimselerdir. Halide Edip ise Yunan imajını romanlarında alabildiğinde olumsuz çizerken
kadın konusunda ilginç bir konumdadır. Irza geçme olaylarının ayrıntılarına fazla
girmemesinden başka, Vurun Kahpeye (1926) romanında Yunan subayı Damyanos'un, Aliye'ye
aşık olduğunu, bu yolda vatanına bile ihanet etmeye hazır olduğunu ama sonunda Türk
kadınına elini süremediğini okuyoruz. Bu bayan yazarın romanlarında Yunan kadınların da Türk
erkeklerine aşık oldukları pek görülmez.
Ulusçu ideolojinin belirgin olduğu yazarlarda iki özelliğe daha dikkat etmek gerekir. Birincisi
Yunanlı kadınların Türk erkeklerine cinsel açıdan aşırı düşkünlükleri ve ikincisi, bu özellikle
dolaylı olarak ilgili görünen Yunan erkeğinin efemine yanı yada cinsel açıdan güçsüzlüğüdür.
Ulus anlayışının egemen olduğu romanlarda Yunan/Rum kadının Türk erkeklerine hayranlık
duyması öylesine yaygın, öylesine alışılmıştır ki bu durumun tuhaf yanı sezilmiyor bile. Yukarıda
adı geçmiş olan bütün erkek yazarların romanlarında Yunan kadının Türk erkeğine hayranlık
duyması, 'kendi erkeğini' terk edip Türk'e varması en doğal davranıştır. Bu eğilim, duyguların en
saf bir biçimde dile getirilen popüler romanlarda hiç gizlenmeden açığa vurulur: 'Bir Türk'ün
8 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
karısı olmak ... mazhariyettir'
diyecektir Rum kızı, Turhan Tan'ın romanında (
Gönülden Gönüle
, 88). Elena
'işte erkek böyle olur'
diyecektir Türk erkeği için Feridun Fazıl Tülbentçinin romanında (
Osmanoğlular
, 1949, 17).
Bu eğilim Yunan/Rum'a anlayış, sempati hatta sevgiyle bakan yazarlarda da görülür. Örneğin
Yılmaz Karakoyunlu'nun İstanbul'daki azınlıklara karşı uygulanmış ve '6/7 Eylül' (1955) diye
bilinen olayları anlatan Güz Sancısı (1992) romanında bütün gayrimüslim kadınlar Türk
erkeklerine onlarla karşılaşır karşılaşmaz hemen ve tutkuyle aşık olurlar.
[17]
Türkiye ve Yunanistan halkları arasında kardeşliği sağlamayı amaçlayan Ertuğrul Aladağ'ın
Sekene, Türkleşmiş Rumlar/Dönmeler
(1997) adlı kitabında da aynı temayı görüyoruz. Atina'dan Türkiye'ye turist olarak gelen Yunanlı
Maria on-onbeş dakika içinde Ali'ye içi ısınır, bindiği motosikletinde hemen ensesine bir de
öpücük kondurur (99);
'oysa'
diyecektir genç bayan
, 'Atina'daki erkek arkadaşının motosikletine bindiğinde hiç bu kadar heyecanlanmazdı'
.
Yunanlı erkekler de arada pasif eşcinsel yada cinsel açıdan kadınları tatmin etmeyen kimseler
olarak belirlerler. Zaten Yunan kadınları bu yüzden Türk erkeklerini tercih eder gibidirler; yada
bu tercihlerini açıkça dile getirirler. Yakup Kadri'nin Hüküm Gecesi'nde Beyoğlu'nda 'yüzü
pudralı, dudakları boyalı Rum gençler adeta kaldırım fahişeleri gibi bir yukarı bir aşağı dolaşıp
müşteri arıyorlardı'
(73). Tarık Buğra'nın
Osmancık
'ında Türk erkeği 'kadını kendisine bağlayan bir pınar'ken, Rum erkeğinin soyunda, cinsellik
konusunda bir 'ilgisizlik' vardır (157).
Küçük Ağa'
da Niko, Salih'in karşısında 'kız gibi birşey'dir, 'kız çocuğu güzelliği' taşır (10). Ercüment Ekrem
Talu gibi popüler romancılarda bu tema çok kullanılır:
'Geceleri Beyoğlu'nun kaldırımlarında müşteri kovalayan şâbb-ı emred gâvur oğlanları'
görülür (
Kan ve Iman
, 37).
[18]
Türk kadın yazarlarda bu tema görülmez. İlginç olan, Yunan romanında cinsel sapık anlamında
9 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
Türkler sergilendiğinde bu kez de aktif eşcinsel olarak sergilenirler. Örneğin Kazantzakis'in
Isa'nın Yeniden Çarmıha Gerilişi
adlı romanında Yeniçeri Ağası böyle bir kimsedir. Venezis'in
Numara 31328
romanında iki erkek çocuğu Türkler tarafından cinsel tecavüze uğrayacaklarından endişelidirler
(Millas: 1998, 81).
[19]
İnsancıl (ve sınıfsal) Yaklaşım
Ancak Türk romanının bütünü yukarıda anlatıldığı gibi değildir. Olaylara 'sınıfsal' yada 'insancıl'
bir açıdan bakan yazarlar, ulusçu ideolojiden uzaklaştıkları derecede, 'öteki'ni, yani Yunan'ı da
farklı algılamışlar ve göstermişlerdir. Bu tür yazar pek çoktur, ancak burada, iki nedenden, bu
yazarlara ve roman ve öykülerine kısaca değinilecektir: birincisi, bu yazarlarda Yunan kadını
ulusçu yazarlarda olduğu gibi sık gündeme gelmez, ikincisi, Yunan kadını gündeme geldiğinde
de çarpıcı bir özellik sergilemez. Burada kısaca 'insancıl' diyeceğimiz bu yazarlar, yaklaşık
olarak 1950'li yıllarda görülmeye başlanır ve sayıları hızla artarak günümüze kadar görülürler.
Bu yazarlar 'öteki' kadın konusunda 'Osmanlıcı' yazarları da anımsatır: Yunan/Rum kadını
genellikle 'normal'dir, yani Türk kadınları gibi iyi ve kötü yanlarıyla belirirler. Cumhuriyet
döneminde böyle bir anlayışı dile getiren yazarların öncüsü herhalde Reşat Nuri Güntekin'dir
(1889-1956). Bütün romanlarında 'öteki' kadın aleyhine en ufak bir saldırı eğilimi izlenmez.
Yunan/Rum kadınla sınırlı kalındığında, örnek olarak, Ateş Gecesi (1942) anımsatılabilir. Bu
romanda Milas kasabasındaki Rum kadınları sevimli, dürüst, akıllı, güzel, çalışkan, kısaca
olumludurlar. Bu romanda, belki de Türk edebiyatında tek kez iki olay, ve aynı anda, görülür: a)
Kemal Bey Rum kızına sokulur, ilişki kurmak ister, ancak Rum kızı cinsel konularda namuslu
olduğundan bu Türk erkeğine yüz vermez; ve b) üstelik Türk erkeğinden daha
'kuvvetli olduğu için'
ona
'elinin tersiyle hürmetlice bir şamar'
da atar (177).
Harabelerin Çiçeği'
nde de (1953), Süleyman Kemal ile Maryanti'nin romantik aşkını okuyoruz. 1926 yılında
yazılmış olan
Akşam Güneşi'
nde de, ermiş bir kimse olan Nazmi Bey en doğal bir biçimde annesi Rum olan çocukları evlat
edinir, Türk kızları Rum gençlerle arkadaşlık ederler (112, 140-151).
10 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
Bu tür 'normal' yada olumlu Yunan kadın örnekleri çoktur. Sabahattin Ali'nin (1907-1948)
'Çirkince' adlı öyküsünde (Sırça Köşk-1947) Rum köyündeki erkekli kadınlı herkes olumludur. Orhan Kemal'in (1914-1970)
Baba Evi'nde (1949) Eleni,
özellikle siyasal alanda ilerici yanıyla örnek bir genç kızdır
. Avare Yıllar'
da da (1950) 'Rum kızı Eleni' yeniden hatırlatılır, sevilmiş güzel dürüst bir kız olarak (124).
Bu alanda Sait Faik Abasıyanık (1909-1954) özel bir konumdadır. Yunan/Rum kadınına sevgi
ve hayranlıkla yaklaşmıştır: 'Öteki' kadın yürekli, içten pazarlıklı olmayan, cinsel isteklerini açık
seçik ve kararlı bir biçimde açığa vuran kimsedir. Kendisinin açığa vurmadıklarını, gizlediklerini
bu kadın gerçekleştirir gibidir. Onun için bu yazarda fahişeler bile sevimlidir, hatta özgürlük
simgesi gibidir. Ama en önemlisi Sait Faik ne zaman bir Rum fahişeden söz etse, her seferinde
yanına mutlaka bir de Türk fahişe yerleştirir. Bunun böylesine sistemli yapılmış olması yazarın
bilinçli bir kararıyla açıklanabilir. Ancak Sait Faik bütün yapıtlarında beş-altı Rum fahişeden söz
ederken aynı zamanda hepsi de olumlu yada 'normal' olan yirmiye yakın aile ve çocuk sahibi
Rum kadından da söz eder. [20]
'Insancıl' metin örnekleri çoğaltılabilir ancak yeni bir şey söylenemez. Bir çok Türk yazar Yunanlı
kadını 'insan' olarak algılamıştır, ulusal bir stereotip olarak değil. Bu yazarların birkaçı anılabilir:
Haldun Taner, Necati Cumalı, Salim Şengil, Nezihe Meriç, Ayla Kutlu, Nedim Gürsel, Turgut
Özakman, Alev Alatlı, Mehmet Eroğlu, Demir Özlü, Sevgi Soysal, Feride Çiçekoğlu ve daha
birçokları. Bu yazarlar Yunan/Rum kadınına karşı sempati (ve herhalde empatiyle)
yaklaşmışlardır. Özellikle N. Meriç'in Topal Koşma'sı (1956), T. Özakman'ın Korkma İnsancık
Korkma
(1993), A.
Alatlı'nın
Y
aseminler Tüter Mi Hâla?
(1984), M. Eroğlu'nun
Issızlığın Ortasında
(1978) gibi romanlarda Yunan kadını en başta 'insan' kimliğiyle, ikincil olarak da ulusal kimliğiyle
ama yine bir 'yakınlık' duygusu içinde anlatılmıştır.
Sevgi Soysal/Sabuncu (1936-1976) ise Türk edebiyatı içinde çok özel bir konumdadır. Rumlar
konusundaki duyarlılığının yanısıra, yazar Türk romanı içinde ilk kez bir Türk kızı ile,
Yunanistan'ı öven bir Rum gencini öptürür. Yürümek (1970) romanında Aleko adındaki Rum
genci ile Ela birbirini sever; bu kız tarafını rahatsız eder. Ela daha sonraları, Türk olan kocasını, Gökçeada Rumları'na karşı devletçe uygulanan baskıları görmezlikten geldiği için terk eder. Bu
özel erkek-kadın/Rum-Türk ilişkisine yeniden değinilecektir.
[21]
11 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
Türkiye'de 'Azınlık'ların Romanı
Sınırlı da olsa Türk edebiyatında bir tür 'azınlık' kimliği belli olan bir roman türü vardır. [22]
Örneğin kimilerine göre 'ilk Türk romancısı' sayılan Evangelinos Misailidis'in (ölümü 1980)
Seyreyle Dünyayı
(1872) romanında Ortodoks Hristiyan Karamanlı kimliği bellidir. Özel bir alfabe ile belli bir
Türkofon cemaate seslenen bu romanında ise çeşitli etnik ve din gruplarının kadın-erkek
ilişkileri konusunda belirgin bir özellik görülür.
[23]
Misaylidis'in romanında aşk konusunda görülen, Müslüman/Osmanlı kadınlarının
Ortodoks/Hristiyan erkekleri sevdikleridir: bir hanım bir
'gâvura meyl-ü muhabbet eyler'
(500) örneğin.
Gayrimüslim azınlıklardan kimseler 1923-1966 yılları arasında Türkçe olarak roman
yayınlamamışlardır. Bu uzun suskunluktan sonra Zaven Biberyan'ın (1921-1985) Yalnızlar
(1966) romanında aynı tema işlenir: Ermeni bir genç, Türk bir kızla ilişki kurar ve bu yüzden de
Türk erkek gençlerce öldüresiye dövülür. Mario Levi'nin (1955-) bu kez de
Bir Şehre Gidememek
(1990) kitabında bir Türk erkek ile bir Yahudi kızın aşk bağının drama dönüştüğünü okuyoruz
(67). Böyle bir aşk toplumca kabul görmemektedir.
Madam Florides Dönmeyebilir
(1990) öyküler kitabında da Rum kadınlar sevimli ve olumludur. Nihayet Kriton Dinçmen'in
(1924-)
Symphonia Kakophonica'
sında (1992) genç bir papazı seven Mehpeyker'i hüsranla sonuçlanan aşkını görüyoruz 'Hiçliğin
Ballad'ı adlı öyküde.
Yani yüzlerce Türk romanı ve öyküsü içinde hemen hiç görülmeyen 'bir Türk kadının bir
Hristiyan erkeği (yada Rum erkeği) sevmesi' motifi, altı-yedi kitabı geçmeyen 'azınlık'
edebiyatında dört ayrı kitapta gündeme gelir. [24] Hepsinde ise sonuç felakettir, dramdır,
acılara neden olur. Burada Yunan edebiyatında görülen etnik guruplar arasındaki cinsel ilişkiden
farklı yoruma dikkat edilmelidir: Yunan edebiyatında Yunan'ı seven Türk kadınları felakete
neden olmazken, Türkiye'deki 'azınlık' edebiyatında bu ilişki iyi sonuçlanmaz.
*
12 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
Bazı Sonuçlar ve Türk-Yunan Ilişkileri
Etnik iki gurubun, Yunan ve Türk ulusunun romanları incelenip 'öteki' taraf için söylenenlere
bakıldığında, kimlik, ulusal algılamalar, tarihsel yorumlar, ikili ilişkilere bakış açısı, bütün bunları
içeren kimi ulusal özelliler vb. görülebilir. Bu yazıda yalnız 'kadın' ve 'cinsellik'le sınırlı
kalınmıştır. Yine de bir dizi 'sonuç' elde edilmiş sayılabilir. Bunlar kısaca şunlardır:
1- Iki ulusun roman/öyküleri arasında, en başta, bir tarihsel devre farkı egemendir. Yunan
romanları, Yunan ulusu, devleti ve ulusal minimum konsensüsü oluştuktan sonra yazılmaya
başlandığından yada başka nedenlerden de, Yunan yazımında 'öteki' durumunda olan (Türk
ve) Türk kadın konusunda çarpıcı farklı yaklaşımlar görülmez. Türk erkeğinin aksine Türk
kadını, 'öteki'nin kadını olmakla birlikte, sıradan halkla birlikte, 'tehlike' ve 'tehdit' oluşturmayan,
genellikle suya sabuna dokunmayan, günü geldiğinde Yunanlı bir erkeğe aşık da olabilen
'normal', ama kimi zaman 'safça olumlu', arada 'ulusunun Doğu özellikleri'ni taşıyan bir kadındır.
Türk romanında Yunan/Rum kadını konusunda 'çok seslilik' vardır. Bu çok seslilik, çağdaş
anlamda, çok sesliliğin hoşgörüyle karşılandığı bir çevredeki değişik görüşler anlamında
değildir; ulus içinde temel bir konuda, 'öteki' konusunda bir konsensüsün oluşmamasının bir
sonucu olarak vardır. Bir imparatorluk düşü taşıyan Osmanlıcı yazarlar, devlet sınırları içinde
tek bir etnik gurup isteyen ve 'öteki'leri düşman olarak algılayan 'ulusçular' ve nihayet daha
çağdaş bir anlayışla 'öteki'ne farklı bir ulus, ama aynı zamanda 'sınıfsal' yada 'insan' yanını da
görerek yaklaşanlar vardır. Bu farklı anlayışlar Türk edebiyatının içinde farklı ve aşılmaz
bölmelere neden olmuştur: dönem dönem bir kesim ötekini yok saymaya dek varmıştır. Kimi
zaman Osmanlı miras, kimi zaman dinci gelenek, kimi zaman marksist edebiyat susturulmuş
yada yok varsayılarak okul kitaplarından çıkarılmışlar, hatta kovuşturmalara uğramışlar yada
'desteklenmemişlerdir'. Yunan edebiyatında böyle bir bölünme, iç savaş döneminde kısa bir
süre dışında (1945-1955) pek olmamıştır. [25]
2- Türk edebiyatında 'azınlık' sayılan insanların, sınırlı da olsa Türkçe olarak ortaya koydukları
romanlar vardır. Yunanistan'da bu olayın karşıtı yoktur. Bu roman/öykülerin 'kadın' konusunda,
geri kalan bütün Türk edebiyatından ayrı bir konumda olduklarını yukarıda görmüştük. Bu etnik
grupların kadın ve kadın-erkek ilişkileri algılamaları kendilerine özgüdür ve Müslüman/Türk
çoğunluktan ayrı bir söylem geliştirmişlerdir: 1- Erkek bir Rum (yada Ermeni vb.) bir Türk
kadınla cinsel ilişki kurabilmekte; 2- ancak bu ilişkinin sonucu hoş değildir, sorunludur.
3- Eşcinsellik konusunda da önemli bir fark vardır. Türk (erkek) ulusçu yazarlar, olumsuz
13 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
göstermek istedikleri erkek Yunanlı'yı pasif eşcinsel olarak çizerken, Yunanlı yazarlar Türk'e
aktif eşcinsel rolünü daha yakışık bulmaktadırlar. Bunun nedenlerini bulmak bu yazının
sınırlarını fazlasıyla aşmaktadır. Neden, Türk tarafının belki 'erkek özellik'lere daha fazla değer
vermesi yada pasif eşcinsellik Türk toplumunda fazlasıyla olumsuz olması yada 'kadın' gibi
olmak 'çok kötü' sayılması olabilir. Ya Yunanlı yazar neden Türk toplumundaki erkekleri aktif
eşçinsel görmektedir? Acaba Türk tarafına böyle bir özellik yakıştırdığında aynı sayıda Türk'ü
'pasif' kılarak hepsini kötülediğinden mi? Yoksa 'Greek way' diye bilinen cinsel ilişkiyi 'öteki'ne
aktarma isteğinden mi?
4- Türk romanında farklı olan, (erkek ulusçu) Türk yazarların, Yunanlı kadını Türk erkeklerine
hayranlık duyup onlara büyük bir tutkuyla varan kadınlar olarak sergilemeleridir. Bu tema farklı
içerikte ve söylemlerle hep gündemdedir ve arada en 'insancıl. 'sol' yada 'çağdaş' yazarlarda da
dile getirilir. Yunan edebiyatında Türk kadınları Yunanlı erkeklerle ilişki kurarlar; ancak Türk
edebiyatında bu ilişki ulusal bir dava gibi dile getirilir: Yunanlı kadın cinsel yada etnik nedenler
yüzünden kendi Yunan erkeğini terkeder ve Türk erkeği tercih eder. Seçimi erkekler arasında
değildir, etnik özellikler sergileyen erkekler arasındadır. Bu bağlamda Türk romanlar 'siyasal'dır.
5- Bu farklardan başka Türk ve Yunan romanları arasında kadın konusunda önemli benzerlikler
de görülür. Her iki taraf da 'kendi' kadınlarını 'öteki'nin erkeği ile ilişki kurdurmaz. Bütün
romanlarda toplam olarak iki etnik grup arasında yüzlerce kadın-erkek ilişkisi görülmesine
rağmen, doğal olarak cinsel taciz ve ırza tecavüz dışında, 'biz'den bir kadının 'öteki' erkekle ilişki
içine girdiği görülmez. [26] Bu yasak yada 'tabu', yazarlarca büyük bir titizlik ve tutarlılıkla
uygulanır. Yunan ulus devleti kuruluşundan sonra bu kuralı bozanlar, Yunan romanında
saptanmamıştır. Türk romanında kuralı bozan, zaten farklı bir etnik grub kimliği taşıyan 'azınlık'
yazarları ve anne tarafından Alman olan Sevgi Soysal'dır.
6- Görülen şu ki, 'öteki' kadının: a) gündeme ve genellikle 'olumsuz' olarak daha sık geldiği, b)
'biz'i daha çok sevdiği, aşık olduğu, tercih ettiği ve c) din ve isim değiştirip 'biz'den olmaya karar
verdiği durumlar, 'ulus' kaygıları taşıyan, ulus sorunlarını birinci planda gören yazarların
metinlerinde görülmektedir. Bir yorum şu olabilir: 'Kadın' Türk ve Yunanlı'nın siyasal ve askeri
çatışmasında doğrudan yer almaz, izleyici yada 'ganimet' gibidir. Hatta bir yerde mücadelenin
amacı gibidir; ele geçirilmesi ise yenilginin doğrulanması anlamını taşır. Kavganın sonunda
kadının kimin 'elinde kalacağı' önemlidir Erkek söyleminin egemen olduğu bu alanda, 'kadın'
hakem rolü de oynar. Hangi tarafın, güç açısından üstün, âdil, toprak ve yönetim konusunda
hak kazanmış olduğuna kadın karar verir gibidir. 'Biz'i tercih etmesi - ve kadın olduğundan bunu
cinsel bir içerikte dile getirir - 'biz'im eylemlerimizi ve genel tutumumuzu doğrular gibidir. Yunan
kadının Türk'ü tercihi (yada tersi) 'biz' tarafın tasvibi, haklanması mesajını taşır. (Erkekler de
'safça olumlu' olarak göründüklerinde de aynı işlevi görürler).
14 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
Yani 'öteki' kadının 'biz'i sevmesi motifi, yalnız ulusal bir temelde 'erkek' olarak pohpohlayıcı bir
gurur, kişiliğimize güven ve tatmin sağlamıyor, aynı zamanda ulus olarak haklanma anlamının
da, bir meşruiyetin de kanıtı gibidir. Örneğin Türk erkeğinin, Yunan kadının karşısında sık sık,
ağır başlı, güvenilir, âdil, dengeli vb. gibi sergilenmesi de bu anlamadır. Herhalde bütün Türk ve
Yunan romanları içinde 'öteki' kadınına 'kötü' davranmış 'biz'den birini bulmak çok zordur. Eğer
varsa, hemen yanında mutlaka bu kötülüğü telafi eden 'gerçekten bizden olan' bir erkek belirir.
Yani 'kadın' motifi, her toplumda egemen cinsellik anlayışının dışında, bir siyasal mücadelede,
egemenliğe hak kazanma ve siyasal meşruiyet simgesine dönüşür gibidir. [27] Ve en önemlisi,
bu, henüz bilinç düzeyine de erişmemiştir
7- Erkeğin 'biz'den, kadının 'öteki'nden olması herhalde yalnız siyasal nedenlerle açıklanamaz.
Siyasete ve 'ulus' paradigmasına en az önemi veren yazarlarda bile etnik gruplar arasındaki
kadın-erkek ilişkilerinin aynı seyri izlemesi ilginçtir ve bu çarpıcı benzerlik Türk-Yunan ilişkileri
açısından düşündürücüdür. Ne de 'bilgi yetersizliği', 'yanlış bilgilendirme', 'ulusçu kışkırtmalar',
cinsel alanda görülen bu algılamaları ve mitosları açıklamaya yeterlidir. Tüm bir (ulusal) toplum
içinde, kişiler arasında var olan ideolojik, dinsel, sınıfsal, felsefî farkların ötesinde 'biz'im kadının
'öteki' erkeğe 'verilmemesi'nin daha geniş bir anlamı da vardır: bir 'kimlik' boyutu taşır gibidir. Bu
karşılıklılık benzerliği Iki ayrı ulusun/cemaatin, toplumsal inanç düzeyinde, varlığını kanıtlarlar
gibidir. 'Biz' ve 'öteki', ifadesini kadında bulur gibidir. Ilişkiler 'kadın' endeksli de olmaktadır.
Dinsel yada ulusal kimlik bu 'kadın' ekseni etrafında da kendini belli eder.
Cinsellik olayına bu açıdan bakıldığınında 'egemenlik' boyutundan başka bir de 'kimlik' boyutu
edinmektedir. Belki çok eskilere, tabuların egemen olduğu dönemlere dek uzanan cemaat ve
'biz' kimliği, 'öteki'nin kadınında aşılmaz sınırını bulmaktadır.
Bu durumda, ve 'roman' ve genel olarak edebiyat olayının, dış dünyanın gerçekliğiyle ilişkili
olduğu oranda, Türk-Yunan ilişkilerinin en derin ve kompleks yanına erişilmiş olmaktadır:
'egemenlik' ve 'meşruiyet' sorunlarının, ulusal güvensizliğin ve kaygılarının yanısıra, kimlikle
ilişkili sorunlarına. Siyasal vb. sorunların çözümü için gerekli sağduyu ise, bu 'tabu'ları aşmak
kadar zor olduğu görünmektedir. 'Kadınımızı' 'öteki'ne büyük sıkıntılara düşmeden 'verebilecek'
duruma gelindiğinde, (bu arada 'erkek toplum' da geride bırakılmış olacaktır), herhalde siyasal
vb. sorunlara dengeli bir biçimde eğilebilecek düzeye de gelindiği düşünülebilecektir.
***
15 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
[1] Buradaki bulgular, 1998 yılında Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde 'Türk
Edebiyatında Yunanlı'nın Imajı, Karşılaştırılmalı Bir Yöntemle Ulusçuluk ve Kimlik Sorunları'
başlıklı Siyaset Bilimi doktora tezi olarak savunulan bir çalışmanın yan ürünüdür. Bknz:
Türk
ve Yunan Romanlarında Öteki ve Kimlik
, İstanbul: İletişim, 2005.
[2] Bu konuda ayrıntılı bir inceleme için bkz: H. Millas, Ayvalık ve Venezis, Yunan Edebiyatında
Türk Imajı
, Istanbul: Iletişim 1998. Ayrıca
bkz. Millas 1998b.
[3] Jacovides-Andrieu'ya göre 'sivil' Türkler 19. yüzyıl romanında hemen hemen bütünüyle
eksiktir. Bu doğru değildir; hemen bütün Yunan romanlarında bir-iki 'normal' ve halktan sayılan
Türk bulmak olanaklıdır.
[4] Parantez içinde sayfa numarası verilmektedir. Bibliografya'da kitabın künyesi
belirtilmektedir.
[5] Ulusal/ulusçu/etnik (milli/milliyetçi/yurtsever, vb.) gibi sözcüklerin kullanımı 'ulus' olgusuna
içinden çıkılmaz bir karışıklık getirmektedirler. Burada 'ulusçu' dendiğinde, ulus kavramının
toplumsal bir ideoloji olarak benimsenmesi sonucunda ortaya çıkan anlayıştır. Barışçı yada
saldırgan bir ideoloji olması, yani ulusçuluğun konjonktürel görünümleri 'ulusçu' anlayışın özünü
değiştirmez. 'Ulusçuluk/nationalism' bir paradigmadır; ve bir başka paradigmanın, dinci,
ümmetçi, emperyal, yerel vb. bir paradigmanın yerini almıştır. Ulusçuluğun gözden
düşmesinden sonra oluşturulan 'ulusal/milli' gibi terimler birer 'euphemisme'dir ve kullanımlarıyla
amaçlanan, olumsuz çağrışımların bertaraf edilmesidir. 'Ulusçuluk' bir 'ulusal bilinç' taşımakla,
bir 'ulusla özdeşleşme' olarak da algılanabilir; bu durumda 'ulusal/ulusçu' ayırımı da gereksiz ve anlamsız olmaktadır.
[6] Bu konudaki inceleme yaygınlaştırıldığında herhalde sürpriz bir Türk-Yunan/erkek-kadın
ilişkisine rastlanabilir. Ancak, ilerde de gösterileceği gibi, bu, genel ve çok yaygın eğilimi
kanıtlayan istisna olacaktır. Dikkat edilmesi gereken başka bir nokta (karşılıklı olan) 'aşk' ve
'sevgi' ile zorbalığın, yani kız kaçırma, ırza geçme, zorla alıkoyma gibi ilişkilerin birbiriyle
16 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
karıştırılmamasıdır. Bu bağlamda ve ulusal söylem söz konusu olduğunda, tecavüz eden,
zorbalık eden, Yunan edebiyatında hemen her zaman Türk, Türk edebiyatında her zaman
Yunanlı'dır.
[7] 'Yunan' ve 'Türk' edebiyatı terimlerine açıklık getirilmelidir. 'Ulusal bilinç' ve 'ulusallık' bir ırk,
soy, dil, 'kültür' sorunu değil de tarih içinde göreli olarak son dönemlerde ortaya çıkan bir
toplumsal inanç olduğuna göre binyıllara uzanan bir ulusal edebiyattan söz etmek ne anlama
gelmektedir? Ulusçu paradigma içinde bu konuda bir sorun yoktur: muhayyel ulusun yanısıra
pekâlâ muhayyel bir de edebiyatı olabilir. Ancak tutarlılık amaçlandığında herhalde 'Türkçe' ve
'Yunanca' dile getirilmiş bir edebiyattan söz etmek daha anlamlıdır.
[8] Ahmet Mithat ile daha sonraları ulusçu edebiyat anlayışı içinde yazmış olan Halikarnas
Balıkçısı arasında bir karşılaştırma için bkz: H. Millas, 'Avrupa Birliği, Ahmet Mithat ve
Halikarnas Balıkcısı',
Toplumsal Tarih, Istanbul, Mayıs, 1996. Halikarnas Balıkçısı'nın
romanlarında Yunanlı kadın ve daha genel olarak Batılı kadın olumsuzdur.
[9] (Ortodoks Hristiyan) Karamanlılar cemaatinin yazarlarından Evangelinos Misailidis'in (?-1890) bu dönemde kaleme alınmış olan
Seyreyle Dünyayı (1872) romanında farklı dinsel
cemaatlerden insanların aşkını konu edinir. Bu konuya aşağıda değinilecektir.
[10] Geçiş dönemi yazarları olarak Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864-1944) ve Ömer Seyfettin
(1884-1920) gösterilebilir. Örneğin H. Rahmi'nin 1912 yılında yayınlamış
Sevda Peşinde
romanında Rum kızlar Heybeli Adası'nda sevimli ve dürüstken (73), 1920 yılındaki
Kadınlar Vaazı
kitabındaki 'Ada Vapurunda' öyküsünde Rum bayan saygısız ve şımarıktır. Ömer Seyfettin de
Rumları 'umumhaneler' işleterek zengin olduklarını yazar Efruz Bey'de (203). Ayrıca bkz: H.
Millas, 'Türk Edebiyatında Yunan/Rum Imajı, Ömer Seyfettin',
Kebikeç Dergisi
, Ankara Sayı 3, 1996.
[11] Türk edebiyatında Yunan-Rum ayırımı hiç yok denecek kadar önemsizdir. Yunan ve
Rum'un imajı tüm yazarlarda hemen her zaman uyum içindedir. Bundan sonra 'Yunan/Rum'
kadınları terimi yerine 'Yunan' terimi kullanılacaktır.
17 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
[12] Bkz: H. Millas, ‘The Image of Greeks in Turkish Literature: Fiction and Memoirs’, Oil on
Fire?- Textbooks, Ethnic Stereotypes and Violence in South-Eastern Europe
, Hahnsche Buchhandlung, Hannover, 1996. Yazarların roman/öyküleri ile anılarını içeren
metinleri, Yunan'ın imajı açısından önemli ve ilginç farklılıklar sergiler. Örneğin anı kitapılarında
ona annelik etmiş olan olumlu Eleni'den söz eden Halide Edip'in romanlarında Eleni adında
fahişeler görüyoruz. Bu konuya burada değinilmiyecektir.
[13] Burada, yer darlığı nedeniyle, olumsuz Yunan kadınının hangi çerçevede ve ne tür bir
söylemle ele alındığı ayrıntılı olarak gösterilmeyecektir. Yalnız Yunan kadınının fahişe oluşunu
ırksal nedenlere yoran ve 'ulusal sürekliliği' bütün Yunan ulusuna yakıştıran yazarlar da vardır.
Örneğin Tarık Buğra 'büyük orospular yetiştiren ırk'tan, 'tarihin her devrinde kalleş orospular
yetiştiren Yunanistan'dan söz eder
(Ibiş'in Rüyası: 230 ve Siyah Kehribar: 151). Bu ırksal
anlayış popüler romanlarda daha sık görülür
[14] Bu 'ulusçu' yazarlarda Yunan erkeği de olumsuzdur. Bu tür olumsuz ve 'karşı' söylem
yalnız edebiyatla ve romanla sınırlı değildir. Yunan ve Türk söyleminde 'öteki' söz konusu
olduğunda çok yaygındır. Özellikle ulus kavramına ve ulusal kaygılara önem veren kimselerde
bu ulusal anlayış daha da belirgindir. Ozanlar, sinemacılar, tarihçiler, politikacılar, gazeteciler
vb. bu söylemi bilinçli ama daha çok bilincinde olmadan tekrarlarlar. Ancak bu alanlar konumuz
dışında kalmaktadır. Okul kitapları ve tarihçilik konusunda peşin yargılar için bkz: Millas: 1998c
ve 1994.
[15] Güzin Dino'nun bir cümlesinin 'dekonstrüksyonu' bu anlayışı başka bir açıdan oraya
koymaktadır:
'birinci evre romanlarında o gün için uygunsuz denebilecek kadın tipleri ya
Müslüman olmayan azınlıklardan seçilmiştir... yada özgür bir yaşantı sürdüren Müslüman bir
Türk kadını konu alınmış ise bu ancak... bir fahişe olabilir'
(99). Yani
uygunsuz kadın azınlıklardansa 'normal' kadındır, Türkse ancak fahişe olabilir! Gerçekte birinci
evre romanlarında görülen ise çok basittir: uygunsuz kadınlar hem Hristiyanlar'dan hem de
Müslümanlar'dan seçilirdi.
[16] Bu söylem yalnız edebiyatla ve romanla sınırlı değidir. Yunan ve Türk söyleminde çok
yaygındır. Özellikle ulus kavramına ve ulusal kaygılara önem veren kimselerde ise bu ulusal
anlayış daha da belirgindir. Ozanlar, sinemacılar, tarihçiler, politikacılar, gazeteciler vb. bu
söylemi bilinçli ama daha çok bilincinde olmadan tekrarlarlar. Ancak bu alanlar konumuz dışında
kalmaktadır. Okul kitapları ve tarihçilik konusunda peşin yargılar için bkz: Millas: 1998c ve 1994.
18 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
[17] Bu konuda ayrıntılı bir tanıtma yazısı için bkz: H. Millas, 'Tarihle İlgili bir Romanın
Eleştirisi',
Toplumsal Tarih, İstanbul, Nisan 1994.
[18] Türk roman ve öyküsünde yaklaşık 1912'den sonra ulusçu ideolojiyi dile getiren yazarlar
Beyoğlu'nu da, özellikle cinsel açıdan 'olumsuz' gösterirler. Peyami Safa bu temayı roman
başlığı da yapmıştır:
Fatih Harbiye. Beyoğlu'nu olumlu gösteren yazarlar ise hemen her
zaman ulusçu ideolojiden belli bir uzaklıkta kalmış yazarlardır (örneğin Reşat Nuri Güntekin,
Sait Faik, Orhan Kemal, Demir Özlü ve daha birçokları).
[19] Yunanistan'da erkek eşcinsel ilişkiyi belirtmek için, imalı bir biçimde, 'Othomaniko Dikeo',
yani 'Osmanlı hukuğu' terimi kullanılır ve bu tür ilişki dolaylı olarak Türklerle ilişkili gösterilir. Batı
dünyası aynı ilişki için 'Greek way" derler.
[20] 'Sait Faik ve Rumlar' çok geniş bir konudur ve bu alanda ayrı bir yazının yayınlanması
planlanmıştır.
[21] İncelenmiş olan roman ve öyküler içinde tek bu romanda bir Türk kızı/kadını, kendi
isteğiyle bir Yunanlı'yla, öyle sınırlı da olsa cinsel ilişki kurmaktadır. İncelenmemiş başka
metinlerde böyle bir ilişki bulmak mümkün olabilir. Örneğin oyun alanına baktığımızda Türk
edebiyatında böyle bir olaya ikinci kez rastlanmaktadır. Ali Neyzi'nin
Damdakiler (1989)
şiir/oyununda 1920'lerde bir Anadolu köyünde bir Türk kızı bir Rum genciyle sevişir ve çocuk
sahibi de olur.
[22] Yunan edebiyatında bu biçimde nitelenebilecek romanlar yada öyküler saptanamamıştır.
[23] Bu konuda bkz: Millas: 1996d ve 1998b.
[24] Sevgi Soysal'da rastlanan özel Rum-erkek/Türk-kadın ilişkisi de, bu bağlamda yeni bir
yoruma olanak vermektedir. Sevgi Soysal anne tarafından Alman'dır ve bu kimliği
Tanta
Rosa
adlı eserinde belirgindir.
19 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
[25] Türkiye'de 'İslami', 'milliyetçi', 'sol' kitaplar, özellikle yaklaşık on yıl öncesine kadar ayrı ayrı
kitapevlerinde satılırdı. Nazım Hikmet ile Peyami Safa'yı, hele Hekimoğlu İsmail'i aynı
kitapevinde bulmak bugün de sürpriz sayılır. Yunanistan edebiyatında böylesine kesin bir
'bölünme' görülmez. Bununla ilgili olarak Türk romanının Yunan romanına göre daha 'siyasal'
olduğu da söylenebilir. Dolayısıyla 'öteki' de Türk romanında daha 'siyasal'dır.
[26] Bütün yapıtlar içinde E. Aladağ'ın Sekene, Türkleşmiş Rumlar / Dönmeler, kitabı çok özel
bir konumdadır: Türk erkekle Rum kadın arasında cereyan eden kız kaçırma ve ırza geçme
olayları 'aşk' olarak gösterilirler (13, 22 vb.).
[27] Başka bir çalışmada bu 'siyasal' projenin, 'kadın' dışında başka motiflerle de desteklendiği
gösterilmiştir (Bkz: Millas 1998b.).
BIBLİYOGRAFYA
(Burada, metin içinde gönderme yapılan yapıtlar; parantez içinde ise ilk yayın yılı
verilmektedir.)
- Ahmet Mithat (1844-1912) Henüz Onyedi Yaşında, Vakit, İstanbul, 1943 (1881); Jön Türk ,
Oğlak, İstanbul, 1995 (1910).
- Ahmet Rasim (1864-1932). Güzel Eleni, Arba, İstanbul, 1988 (1891).
20 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
- Aladağ, Ertuğrul, Sekene, Türkleşmiş Rumlar / Dönmeler, Marenostrum / Belge, İstanbul,
1997.
- Biberyan, Zaven (1921-1985). Yalnızlar , Öncü, İstanbul, 1966.
- Buğra, Tarık (1918-). Siyah Kehribar, Ötügen, İstanbul, 1991 (1955); Küçük Ağa, Ötüken,
İstanbul, 1989 (1963); Ibiş'in Rüyası,
Ötüken, İstanbul, 1980 (1970). Osmancık
, Ötüken, İstanbul, 1987 (1983).
- Cilasun, Raif (1940-). Onlar Olmasaydı, Kitsan, İstanbul, 1986.
- Dimaras, K. İstoria tis Neoellinikis Logotehnias (Çağdaş Yunan Edebiyatı Tarihi), Ikaros, Atina,
1987.
- Dinçmen, Kriton (1924-). Symphonia Kakophonica, Iletişim, İstanbul, 1992.
- Dino, Güzin. Türk Romanının Doğuşu, Cem, İstanbul, 1978.
- Güntekin, Reşat Nuri (1889-1956). Akşam Güneşi, İnkilap ve Aka, İstanbul, 1970 (1926); Ateş
Gecesi,
İnkilap ve Aka, İstanbul, 1970 (1942); Harabelerin Çiçeği,
İnkilap, İstanbul, 1994 (1953).
- Gürpınar, Hüseyin Rahmi (1864-1944). Sevda Peşinde, Atlas, İstanbul, 1984 (1912); Kadınlar
Vaizı,
Ö
zgür, İstanbul, 1995 (1920).
21 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
- Hristovasilis, Hristos (1861-1937). Apo Ta Hronia tis Sklavyas (Kölelik Yıllarından), Pella,
Atina, 1987 (1910-1920).
- Ilhan, Attilâ. Sırtlan Payı, Bilgi, Ankara, 1974.
- Jacovides-Andrieu, A.O. 'La Personnage du Turc dans le Litterature Greque de 19eme siecle',
Mayıs 1968da CERI'nin Paris, Le Difference Greco-Turc kolokyumunda sunulan bildiri.
- Karaosmanoğlu, Yakup Kadri (1889-1974). Hüküm Gecesi, Iletişim, İstanbul 1987 (1927).
- Kazantzakis, N. O Kapetan Mihalis (Kaptan Mihalis), Kazantzakis, Atina, 1981 (1953).
- Ksenos, Stephanos (1821-1894). I Irois tis Elinikis Epanastaseos (Yunan Ihtilalinin Kadın
Kahramanı
), Sideri, Atina, 1940 (1852).
- Levi, Mario (1955-). Bir Şehre Gidememek, Afa, İstanbul, 1993 (1990); Madam Florides
Dönmeyebilir
, Afa,
İstanbul, 1990.
- Misailidis, Evangelinos (ölümü 1980). Seyreyle Dünyayı, Cem, 1988 (1872).
- Millas, H. ‘Türk Edebiyatında Yunan Imajı: Yakup Kadri Karaosmanoğlu’, Toplum ve Bilim,
İstanbul, Kış 1991.
22 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
------. Yunan Ulusunun Doğuşu, Iletişim, İstanbul, 1994.
------. 'Güz Sancısı', Toplumsal Tarih, İstanbul, Nisan 1994b.
------. ‘The Image of Greeks in Turkish Literature: Fiction and Memoirs’, Oil on Fire?- Textbooks,
Ethnic Stereotypes and Violence in South-Eastern Europe
, Hannover: Hahnsche Buchhandlung, 1996.
------. Türk Edebiyatında Yunan/Rum Imajı, Ömer Seyfettin', Kebikeç Dergisi, Ankara, Sayı 3,
1996b.
------. 'Avrupa Birliği, Ahmet Mithat ve Halikarnas Balıkçısı', Toplumsal Tarih, İstanbul, Mayıs,
1996c.
------. 'The Worldviews of Christians and Muslim Turkophones: A Comparison through Literary
Texts of the late 19th Century', The Howard Gilman Uluslararası Konferansta bildiri,
Bursa/Izmir/Ankara, 23 Hazitan- 1 Temmuz 1996d.
-----. Ayvalık ve Venezis, Yunan Edebiyatında Türk Imajı, İstanbul, Iletişim, 1998.
-----. Türk Edebiyatında Yunanlı’nın Imajı, Karşılaştırmalı Bir Yöntemle Ulusçuluk ve Kimlik
Sorunları
, yayınlanmamış doktora tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,
1998b.
------, 'Türk Ders Kitaplarında Yunanlılar; Bütünleştirici bir Yaklaşım', Tarih Eğitimi ve Tarihte
'öteki' Sorunu
, Tarih Vakfı
Yurt, İstanbul 1998c.
23 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
- Mirivilis, Stratis (1890-1969). Kokino Vivlio ( Kırmızı Kitap), Estia, Atina, 1976 (1952).
- Orhan Kemal (1914-1970). Baba Evi, Varlık, İstanbul, 1974 (1949); Avare Yıllar, Varlık,
İstanbul, 1950; Gâvurun Kızı
, Izmir Matbaası, 1959.
- Ömer Seyfettin (1884-1920). Efruz Bey, Bilgi, İstanbul, 1988 (1919).
- Palamas, Kostis (1859-1943), O Thanatos tu Palikariu (Delikanlının Ölümü), Estia, Atina, 1972
(1887).
- Papadyamandis, Aleksandros (1851-1911). Hristos Millionis, Apanda-Giovanis, Atina 1972
(1885).
- Şemsettin Sami (1850-1904). Taaşuk-i Tal'at ve Fitnat , Ankara Ün. 1964 (1872).
- Tan, Turhan (1896-1939). Gönülden Gönüle, Ağah Sabri, İstanbul, 1931.
- Talu, Ercüment Ekrem. Kan ve Iman, Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1989 (1922).
- Tülbentçi, Feridun Fazıl (1912-1950). Osmanoğlular , Inkilap, İstanbul, 1949.
- Uşaklıgil, Halit Ziya (1866-1945). Aşk-ı Memnu, Inkilâp, İstanbul 1987 (1900).
24 / 25
Türk ve Yunan Romanları, Kadınları ve İlişkileri / Genese-Oluşum
Saturday, 01 May 1999 02:00 - Last Updated Monday, 19 December 2011 19:03
- Viziinos, Yeoryios (1848-1896). To Amartima tis Mitros mu ke Alla Diigimata (Annemin Günahı
ve başka Öyküler
), Estia, Atina, 1991 (1883-1895).
***
25 / 25

Benzer belgeler