Tam sayfa faks yazdırma

Transkript

Tam sayfa faks yazdırma
Yeni Evrede
Ýþçi Eylemleri
Mücadele Birliði
DÜNYA DEVRÝMÝ
KÜRESEL
ÝÇSAVAÞ
ve ÖZGÜRLÜK ÇAÐI
T
ekelci kapitalizm, kapitalist
merkezileþmede (ekonominin merkezileþmesi) daha
yüksek bir aþamaya geçiþi temsil eder.
Kapitalizmin emperyalizm aþamasýna
geçiþinden sonraki süreçte, emperyalizmin her yeni eðilimi kapitalist merkezileþtirmeyi biraz daha derinleþtirmiþtir. Devlet-tekel bütünleþmesi, tekelci devlet kapitalizmi eðilimi merkezileþmenin en üst düzeye çýkmasýný getirir. Emperyalizmin bu eðilimi (sermaye birikiminin tarihsel eðilimi) sürecin ilerlemesiyle güçlü bir merkezileþmeye ulaþtý. Ekonominin tüm dallarý, kapitalist merkezileþmeye tabi olarak iþliyor. Merkezileþme dünya çapýndadýr ve dünyanýn maddi zenginliði
daha az sayýdaki elde toplanýyor (küresel kapitalist merkezileþme).
Merkezileþme toplumsal üretimin
ilerlemesi temelinde gerçekleþir. Toplumsal üretim merkezileþmeyi geliþtirdiði gibi; merkezileþme de toplumsal
üretimi geliþtiriyor. Sermayenin belli
ellerde birikimini artýran her teknik,
her yeni bilimsel keþif, ayný zamanda,
toplumsal üretimde yeni bir ilerleme
demektir. Her kapitalist birikim merkezileþmeyi de geliþtirir. Hem toplumsal
üretim, hem merkezileþme önlenemez
bir güçle yol alýyor. Çaðdaþ geliþme bu
düzeye çýktýktan sonra, buradan geri
gitmeyi kabul etmez. Fakat, insanlýk ulaþtýðý ileri geliþme düzeyinin meyvelerinden yoksun kalmamak için, üretimin toplumsal karakterini tanýmak zorunda. Zaten kapitalizm, fiilen toplumsal üretime dayanýyor. Üretim araçlarýnýn özel mülkiyetine el koyup, toplu-
mun ortaklaþa mülkiyetine dönüþtürmek (üretimin toplumsal karakterini
tanýmak) çok daha olanaklý ve kolay
hale gelmiþtir. Çünkü kapitalist merkezileþme bu süreci kýsaltmýþtýr. Proletarya sosyalizmi inþa ederken hazýr bir temel bulacaktýr.
Burjuva merkezileþme (sermayenin merkezileþmesi) sistemin tüm uzlaþmaz çeliþkilerini þiddetlendirir. Emperyalizmin tüm eðilimleri çeliþkilerin
dozunu biraz daha artýrýr. Bu, ayný zamanda çeliþkilerin rahatlýkla soyulup
atýlacak kadar olgunlaþmasý demektir.
Bu, emeðin sosyal karakteri ile üretim
araçlarýnýn özel mülkiyeti arasýndaki
çatýþma, çeliþki ve karþýtlýðýn kapitalist
toplumu havaya uçuracak kadar geliþmesi demektir; sýnýf mücadelesi, bu
anlamda yeni bir toplumsal düzene geçiþ, toplum için bir varlýk yokluk sorunudur.
Emperyalizm gittiði her yere kendi
iliþkilerini götürür. Bu iliþkiler daha
sonra baðýmlý hale gelecek olan kýtalarda kapitalist geliþmenin temeli olur.
Kapitalist temel üzerinde, sistemin
tüm uzlaþmaz çeliþkileri de geliþip olgunlaþýr. Emek-sermaye çatýþmasý da
tüm dünyaya yayýlmýþ olur. Tekelciliðin her yerde oluþmasý ve kapitalist
merkezileþme (dünya düzleminde) sýnýf savaþýmýnýn belli bir aþamada iç savaþa dönüþmesini de birlikte getirdi.
Toplumsal kurtuluþ mücadelesi her yeri sardý. Kapitalist sistem bir çok yerinden kýrýldý; kýrýlmayan yerlerde ise
mücadele süreklidir. Kapitalist egemenliðe karþý ayaklanma haberleri daha sýk gelmeye baþladý. Latin Ameri42. Sayý / 25 Mayýs-8 Haziran 2005
ka’ya bakýn, neredeyse her ülkedeki
hükümetler halk ayaklanmalarýyla yýkýlýyor; yenisi yine ayaklanmayla geliyor. Üstelik bu, Latin Amerika’yla sýnýrlý olmayýp, bir dünya eðilimi oldu.
Kitle ayaklanmalarýyla, ardý arkasý kesilmeyen devrimci eylemlerle sarsýlan
burjuva sýnýfýn dengesi iyice bozuldu.
Proletaryanýn küresel iç savaþý egemenlerin aklýný baþýndan alýrken (dengesini bozarken), emekçi halk kitlelerini ise iþçi sýnýfýnýn etrafýnda birleþtiriyor, eðitiyor, örgütlüyor.
Kapitalist merkezileþme nüfusun
büyük bir çoðunluðunun mülksüzleþmesi, ekonomik bunalým, yýkým, emekçi kitlelerin yoksullaþmasý, baskýnýn artýþý, iç çeliþkilerin olgunlaþmasý
ve sýnýf savaþýmýnýn yoðunlaþmasýyla
elele gider. Bu süreçte ekonomik, toplumsal ve politik kriz, yani sistem krizi derinleþerek tepe noktaya çýkar. Bu,
ekonomik, politik krizin olduðu her
yerde, devrimci durumun da ortaya
çýkmasý demektir. Sistem krizi emperyalist merkezleri de sarsýnca, uzun süre görülmeyen devrimci durum kendini gösterdi. Devrimci durumun geliþmesine baðlý olarak devrim tüm dünyanýn gündemine geldi.
Her yerde ol gunlaþ mak ta o lan,
dünya devrimidir. Dünya devrimini hazýrlayan koþullar; sistem krizi, yoksulluk, açlýk, iþsizlik, emekçilerin biriken
ve artan öfkesidir. Kitlelerin öfkesi ayaklanmalar, isyanlar, silahlý eylemler
biçiminde patladý. Bu patlama, potansiyel enerjinin harekete geçmesidir,
dönüþüme uðramasýdýr. Niceliðin nitel
bir sýçrama göstermesidir. Niceliðin
3
Yeni Evrede
Baþyazý
niteliðe dönüþümü her ülkede farklý
farklý seyir izlemekle birlikte; nitel dönüþüm zorunluluðu dünya genelinde
ortaya çýkmýþtýr. Dünya devrimi her
yerde gündeme gelen devrimlerin birbi ri ni zincir leme te tik le me siy le tamamlanacaktýr. Dünya devriminin tüm
dünyayý sarmasý, sayýsýz kitle eylemiyle kendini göstermesi ve önlenemez
yükseliþi karþýsýnda burjuvazi eli-kolu
baðlý durumda, çözümsüzdür.
Dünya devrimi yalnýzca kapitalist
ekonomik etkenlerle gündeme gelmedi; devrimci teorinin, devrimci politik
mücadelenin ve savaþ mücadelesinin
de bunda etkisi var. Devrimci teori dönüþtürücü bir güçtür. Kitlelerce kavrandýðý için de maddi bir güç olmuþtur.
Tarihin devindirici gücü olan sýnýf mücadelesi, teorik, politik ve pratik olarak
her bakýmdan en yoðun dönemine girmiþtir.
Bu sürecin öne çýkan en önemli özelliklerinden biri emekçi kitlelerin
kendi yaþadýklarý koþullarýn bilincine
varmýþ olmasýdýr. Ücretli kölelerin, ücretli köleliðin bilincine varmasý sýnýf
mücadelesinde büyük bir geliþimdir.
Bu bilinç, sadece kapitalizmi kavramayla sýnýrlý deðildir; kapitalizmin
baðrýnda maddi koþullarý oluþan, yeni
toplumu ve bu topluma geçiþi de kavramadýr. Emekçilerin yaþadýklarý toplumu kavramalarýnýn en belirgin tarafý,
sýnýf mücadelesinin kendisidir; fakat
ayný zamanda düþünce ve ifade biçiminde deðiþimdir. Kavramlarýn günlük
yaþamda kullanýþýna bakýldýðýnda, nasýl bir deðiþimin yaþandýðýný görürüz.
Emekçiler dünyaya ve olaylara bakarken sýnýfsal dil kullanýrlar. Sýnýfsal
kavramlar, kitleler içinde yaygýn olarak kullanýlýyor. Ýþte belli örnekler;
“proletarya”, “burjuvazi”, “sermaye”,
“ücretli emek”, “kapitalizm”, “emperyalizm”, “sýnýf mücadelesi”, “sosyalizm”. Bir zamanlar ancak belli ve eðitilmiþ (kültürel) çevrelerce kullanýlan
sýnýfsal kavram ve ifadeler, artýk geniþ
kitlelerce kullanýlýyor. Kitleler bu kavramlarý kullanmadýklarý yerde de, içerik olarak ayný sýnýfsal çözümlemelere
baþvururlar. Burada kesinlikle anlaþýlmasý gereken þey, emekçilerin, sýnýflý
toplumu, sýnýflarýn varlýðýný ve arala-
4
Mücadele Birliði
rýndaki savaþýmýn bilincinde olduklarýdýr. Açýktýr ki, kavramak, deðiþtirmeyi
getirir. Emekçi sýnýflarýn kesintisiz olarak sürdürdükleri sýnýf savaþýmýnýn amacý, kapitalist dünyayý alt-üst etmeye
yöneliktir; sömürü ve baskýnýn, köleliliðin, bezginliðin dýþta kaldýðý yeni bir
dünya kurmaktýr. Ve bu savaþým kuþaklar boyu devam ediyor. Ve kim ileri
sürebilir, emekçilerin yaþadýklarý þartlarýn ve bunu deðiþtirmek için verdikleri savaþýmýn bilincinde olmadýklarýný?
Ýnsanlar bir þeyin daha bilincine
vardýlar: sýnýflý toplum ve sýnýflarýn
varlýðý insanlýðýn sýrtýnda bir yüktür artýk. Sýnýf ayrýmýna ve karþýtlýðýna dayanan bir toplumla daha ileri gidilemez. Tersine, mevcut sistemin devam
etmesi halinde, ulaþýlan modern geliþme düzeyinin meyvelerini yitirilebilir.
Bir avuç burjuvanýn ayrýcalýðý ve çýkarlarý için maddi zenginliklerin tüm
kaynaklarý kurutuluyor. Öte yandan,
kapitalist sýnýf, kendi çýkarlarý için toplumsal geliþmenin temposunu sýnýrlayabiliyor. Kapitalizmin bu sýnýrlayýcý
rolü olmasa, insanlýðýn daha ileri bir
geliþme düzeyinde olabileceðini biliyoruz. O halde kapitalizmden kurtuluþ,
insanlýðýn daha ileri geliþme düzeyine
ulaþmasýnýn koþulu olduðu gibi, bu geliþmede tüm toplum bireylerinin yararlanmasýnýn da ön koþuludur.
Daha ileri bir toplumun dayanacaðý maddi öðeler kapitalist toplumda olabilecek kadar (kapitalizm sýnýrlarýnda olabilecek kadar) üretilmiþtir. Komünizm hazýr bulduðu bu maddi öðelere dayanarak kurulacaktýr. Ýnsanlýk o
zaman kesinlikle daha ileri gidecektir.
Çünkü komünist toplumda, toplumsal
geliþmeyi sýnýrlayacak hiçbir ayrýcalýklý toplumsal grup, sýnýf yoktur. Yalnýzca, maddi üretimin doðal sýnýrlarý olabilir; fakat bu sýnýrlar, her seferinde aþýlacaktýr. Ýnsanlýk ancak o zaman, ekonomik yaþamýný (maddi üretimi) doðayla uyumlu biçimde inþa edebilecektir. Bu tarihsel aþamaya gelinmiþtir.
Ancak bu tarihsel aþamada, ancak
sosyalist merkezileþme þartlarýnda, ancak tüm üretim araçlarýnýn insanlarýn
ortaklaþa mülkiyetinde olduðu ve üleþilecek niceliklerin bolca üretildiði bir
42. Sayý / 25 Mayýs-8 Haziran 2005
toplumda; insanlarýn hayalleriyle, gerçek yaþamý arasýnda bir çeliþki olmayacaktýr. Özgür ve mutlu yaþayacaðý
bir toplumu hayalinde canlandýrmasýna
gerek olmayacaktýr, çünkü böyle bir
toplumu kendi elleriyle kurabilecektir.
Ýlk defa tarih tarafýndan sürüklenmeden, kendi geleceðini, “kendi elleriyle”
kurabilecektir. Ýþte o zaman þairin söylediði gibi yaþayacaðýz; elele tutuþup,
yýldýzlara bakarak, “yaþamak ne güzel
þey” diyeceðiz. Þairin düþlerindeki o
hayat, zorunluluðun serpilip geliþmesiyle, serpilip geliþecektir.
Özgürlük alemi, maddi alemin ötesinde baþlar. Üretim araçlarýnýn insanlar tarafýndan denetleneceðine, insanlarýn üretim araçlarýnýn baskýsý altýnda
olduðu bir toplumda, özgürlükten söz
edilemez. Ýnsanlar üzerinde ekonominin baskýsýnýn olduðu bir yerde özgürlük filizlenmez. Özgürlük, ekonominin
insanlar üzerindeki baskýsý bittiðinde
baþlar. Toplumsal üretimde saðlanan ilerleme, bilimsel teknolojik geliþmenin ulaþtýðý düzey ve emeðin üretkenliðindeki artýþ bunun genel koþullarýný
hazýrlamýþtýr. Bu koþullar insanlýðýn
ortaklaþa üretiminde olduðu bir toplumda bireylerin çok yönlü geliþmesini
güvence altýna alýr. Ýnsanlar, daha ileri
bir yetkinlik düzeyine ulaþmasýný saðlayacak yeterli “serbest zamaný” bulacaktýr. Bu, tarihin yeni geliþme evresidir. Yeni Evre bütünlüklü bir kavramdýr. Yeni dönemin içeriðinin kavramsal
ifadesidir. Yeni Evrenin geçmiþi kapitalizmdir, geleceði ise sýnýfsýz topluma
geçiþtir, özgürlük çaðýna geçiþtir. Ýnsanlar daha üst bir toplumun koþullarý
oluþmadan eski toplumu býrakmazlar,
fakat eðer daha üst bir toplum biçiminin koþullarý oluþmuþ ve hele olgunlaþmýþsa, hiçbir güç, onlarý eski toplumda
tutmaya yetmez. Ýþte, on yýllardýr kapitalizme karþý yapýlan saldýrýlarýn altýnda bu bilinç yatýyor. Burjuvazi artýk ne
yaparsa yapsýn, insanlarý bu sistemde
kalmaya ikna edemez. Yeni bir dünya
kurmak için hazýr olan koþullar, insanlarý “ikna” etmek için tüm araçlara sahip. Ve tamamen “ikna olmuþ” olarak,
bu açlara ortaklaþa el koymak için büyük bir coþkuyla harekete geçiyor.
Yeni Evrede
Bayrak
Mücadele Birliði
da “devletin bekasý”ný görmüþtür. Cumhuriyetin ilk yýllarýndan
bugüne bu bayrak, ilhak politikalarýnýn simgeleþmiþ hali olmuþtur. Dikildiði her yerde
halklara daha fazla göz yaþý,
kan ve zulüm getirmiþtir. Bunu
en iyi ezilen halklarýn iþçi ve emekçileri bilirler. Onlar “devleti Ali’nin yüksek çýkarlarý”nýn ezilen uluslara nasýl bayrak sopalarýyla kabul ettirildiðini her an
yaþayarak öðrenmiþlerdir.
Ýþte bu nedenledir ki, hiç kimse yoksul Kürt iþçi ve emekçilerinden baský ve katliamlarýn simgesi olan ezen ulusun bayraðýna saygý duymasýný bekleyemez. Ýþte bu yüzdendir ki,
hiç kimse onlara Türk bayraðýný sahiplenmesini telkin edemez.
Her kapitalist ulus, özünde iki ulustan oluþur; burjuva ve
proleter uluslar. Ezen-egemen ulus, özünde burjuva ulustur.
Ama hemen her yerde proleter ulusu, “tek ulus”, “ortak çýkar” söylemleriyle kendi burjuva “ulusal çýkarlarýna” alet
etmeye çalýþýr. Ezen ulus proleterleri, kendi sýnýfsal çýkarlarýnýn bilincinde olmaz, burjuva ulusal yargýlara kapýlýrsa,
baþka uluslarýn köleleþtirilmesine karþý mücadele etmezlerse, kendi özgürlüklerinin önüne en büyük engeli dikmiþ olurlar. Bu yüzden proletarya, kendi burjuvalarýnýn “ulusal
çýkarlarýyla”, “ulusal deðerleriyle” köklü bir hesaplaþma içine
girmelidir.
Eðer bir gün bu topraklar üzerinde Türk ve Kürt halklarý birlikte yaþamaya karar verirlerse
onlarýn ortak bayraðý kuþkusuz
bu bayrak olmayacaktýr. Adý üstünde; bu, tek ulusun bayraðýdýr;
bugün Kürt ulusunu ezen ve
Kürdistan’ý ilhak eden Türk
“burjuva ulusunun” bayraðýdýr.
Bu nedenle halklarýn ortak geleceðinde, Türk bayraðýnýn yeri olamaz. Bu, ulusal baský, çeliþki
ve çatýþmalarýn sürekli olmasý
anlamýný taþýr.
“Baþka bir ulusu ezen ulus asla özgür olamaz” diyor Marx,
dolayýsýyla, baþka bir ulusu ezen
bir ulusun bayraðý, asla baðým-
BAYRAK HÝSTERÝSÝ
VE
PROLETARYANIN
KIZIL BAYRAÐI
Bu yýlki Newroz kutlamalarý sýrasýnda yaþanan “bayrak
provakasyonu” sonrasýnda geliþtirilen þovenist histeri ile faþizm, kitle tabanýný harekete geçirdi. Türk bayraðý tozlu raflardan indirilerek saða sola asýlmaya baþlandý. Tüm toplum
bayrak histerisinin etkisine sokulmaya çalýþýldý; ama patlayýcýlarla dolu karanlýk bir mahzende kibritle oynamanýn üzerindekileri de havaya uçurabileceði bilindiðinden, bayrak
merasimlerine þimdilik son verildi.
Yapýsal kriz içinde olan sistemi ayakta tutabilmek için iþbirlikçi tekelci burjuvazinin elinde kala kala tanklarla ve
toplarla koruduðu “ulusal gurur” demogojisi kaldý. Eskiden
sistemin kökleri çürük bir diþ gibi sallanmaya baþladýðýnda
“din elden gidiyor” feryatlarý yükseltilirdi, þimdi ise “vatan
elden gidiyor” figanlarý yükseltiliyor.
Burjuvazi için bunun da bir
çýkýþ olmayacaðýný, yapýsal
krizini aþamayan bir sistemin
çatýrdamaya devam edeceðini
bir kez daha söyleyerek, bütün
bu yaþananlar vesilesiyle bayrak konusu hakkýndaki görüþlerimizi aktarmak istiyoruz.
Ezen Türk ulusunun bayraðý
tüm ulusal baský ve katliamlarýn üzerini örten bir þal; Kürt
ulusunun asimile edilmesinde
kullanýlan etkili araçlardan biri
olmuþtur. Kürt halký onun önünde baþ eðmeye zorlanmýþ,
onun gölgesi altýnda en büyük
kýrýmlardan geçirilmiþtir. Ordu, atalarýndan aldýðý fetih siyasetini onunla sürdürmüþ, on-
42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
5
Yeni Evrede
Bayrak
Mücadele Birliði
sýzlýðýn simgesi deðildir, olmamýþtýr. Yani Türk bayraðý ayný nasýl kabul edilebilir? Türk iþçi ve emekçileri bunu kabul
zamanda Türk ulusunun baðýmsýzlýðýný, özgürlüðünü vb. de ettikleri sürece asla özgür olamayacaklardýr. Bugün ulusal
kurtuluþ hareketinin önderliðinin Kürt ulusunun Kendi Kasimgelememektedir.
derini Tayin Hakkýný, “demokratik cumhuriyet” içinde eritBugün artýk hiç kimse ezen ve ezilen ulusu tek bir ulusal
mek istemesi kabul edilebilir bir þey deðildir. Burjuvaziyle
bayrak altýnda toplayamaz. Sýnýflarýn varlýðý ve toplumun
ayný ipte oynamaya çalýþmak giderek onlarýn argümanlarýný
sýnýflara bölünmüþlüðü ne kadar nesnel bir gerçeklikse ukabul etmeye götürüyor UKH önderliðini. Öcalan’ýn “Kürt
luslarýn varlýðý ve birbirlerinden farklý oluþlarý bir o kadar
halkýnýn devlete ihtiyacý yoktur”(bahsi geçen Kürt devletinesnel bir gerçekliktir. Bu nesnel gerçeklik ancak komüdir) belirlemesi bugünden uzak geleceðe bakýldýðýnda doðnizmden sonra ortadan kalkacak, sýnýflarýn ve sýnýrlarýn olmadýðý bir dünyada uluslarýn birbiriyle kaynaþmasý gerçek- rudur; çünkü komünist toplumda hiçbir halkýn devlete ihtiyacý olmayacaktýr; ama o günden bugüne
leþecektir. Enternasyonalizm gerçek anlamda
bakýldýðýnda bu doðru deðildir. Bugüancak o zaman saðlanabilecektir. Unün somut koþullarý bunun tam
luslarýn birbirine karþý ön yargýlaHer kapitalist ulus, özünde iki ulustersini söylüyor. Türk ve Kürt
rýnýn ortadan kalktýðý, bütün
tan
o
lu
þur;
bur
ju
va
ve
pro
le
ter
u
lus
lar.
E
iþçi ve emekçilerine, devbir insanlýðýn “bir aðaç gibi
zen-egemen ulus, özünde burjuva ulustur. Ama
rimci ve komünistlerine
tek ve hür ve bir orman gihemen her yerde proleter ulusu, “tek ulus”, “ortak düþen, bunun koþullarýný
bi kardeþçesine” yaþadýðý
toplumsal sistemde bayçýkar” söylemleriyle kendi burjuva “ulusal çýkarlarý- oluþturmak ve Kürt uluraða da gerek kalmayana” alet etmeye çalýþýr. Ezen ulus proleterleri, kendi sunun kendi kaderini dicaktýr. Proletaryanýn bir
sýnýfsal çýkarlarýnýn bilincinde olmaz, burjuva ulu- lediðince tayin etmesini
saðlamaktýr.
sýnýf olarak kendisinin de
sal yargýlara kapýlýrsa, baþka uluslarýn köleleþ“Ortak vatan” söylemi,
ortadan kalkacaðý bir düntirilmesine karþý mücadele etmezlerse, kenbugün Kürt ulusunun kendi
yada proletaryanýn kýzýl baydi özgürlüklerinin önüne en büyük enkaderini tayin hakkýna karþý çýraðý da gereksizleþecektir. Bu
geli dikmiþ
kýþ anlamý taþýyor. Ve özellikle de
nedenle bugün bütün dünya proleolurlar.
ezen ulusun devrimci ya da komünistleri
terlerinin altýnda toplanmasý gereken kýtarafýndan yapýldýðý zaman sosyal-þovenizme
zýl bayrak geçici bir dönemin simgesi olacaktýr.
Ve varolduðu süre boyunca bütün uluslarýn iþçi hareketleri- denk düþüyor. Tüm iþçi ve emekçileri proletaryanýn kýzýl
bayraðý altýnda birleþtirmek, sýnýrlarý ortadan kaldýrmaya çanin ve emekçi halklarýnýn birliðini temsil etmeye devam elýþmak ayrý bir þeydir; ezen ulusun burjuvazisi tarafýndan ildecektir.
Bugün ezen ve ezilen ulusun iþçi ve emekçileri burjuvazi- hak edilmiþ ezilen ulusun topraklarýný “vatan” olarak addetye karþý mücadelelerinde tek bir bayrak altýnda, proletarya- mek ayrý bir þeydir. En azýndan ezilen ulusun bireylerinin
nýn kýzýl bayraðý altýnda toplanmak zorundadýr. Günümüzde böyle kabul etmeyeceklerini görmek gerekiyor. Onlarý bugün “ortak bir vatan” düþüncesini kabule zorlamak, “ortak
enternasyonalizm ancak böyle saðlanabilir. Bugün kýzýl
bir bayrak” düþüncesine kabule zorlamaktan farklý deðildir.
bayrak, proletaryanýn bayraðýdýr; çünkü proletarya çok uUluslarýn Kendi Kaderini Tayin Hakký, her þeyden önce
luslu devletlerde bile dar ulusal sýnýrlarý, uluslarýn entegre
ezilen ulusun “ayrýlma hakký”ný koþulsuz savunmaktýr. Buve birbir içlerinde asimile olduðu, ulusal kültürlerin evrennun yaný sýra onlarýn kendi bayraklarýný seçme hakkýný da
sel kültür halinde senteze ulaþtýðý sýnýfsýz evrensel insanlýk
koþulsuz savunmaktýr. Bu bayraðýn renginin ne olacaðý prodünyasýný temsil eder. Proletarya enternasyonalizmi, her ulustan proleterlerden oluþur. Ve geleceðin, dünya iþçilerinin letaryanýn kýzýl bayraðýnýn olup olmayacaðýný belirleyecek
birliðini temsil eder. Bilinen bir sözdür; “proletaryanýn vata- olan tamamýyla ezilen ulusun iþçi ve emekçilerinin ve özelný yoktur”. Proletarya bugünden “ulussuzluðu” temsil ettiði likle de onlara önderlik eden komünistlerin tavrýna baðlý olacaktýr.
için, proletaryanýn bayraðý da “ulussuzluðu” temsil etmek
Biz, bugünden baktýðýmýzda geleceðin proletarya enterzorundadýr. Bu nedenle bugünden proletaryaya verilmesi
nasyonalizminin zaferini ilan edeceðini görebiliyoruz. Progereken ulusal bilinç deðil, enternasyonalizmdir. Ezen ululetaryanýn kýzýl bayraðýnýn tüm uluslardan komünistlerin elsun da, ezilen ulusun da komünistlerinin görevi budur.
lerinde dalgalanmaya devam edeceðinden ve bir gün tüm
Bugün özellikle dikkat edilmesi gereken þey “ortak vayeryüzünü kaplayacaðýndan eminiz.
tan” söyleminden kaçýnmaktýr. Ezilen bir ulusun ülkesi, ilhak edilmiþ ve ezen ulus için “vatan” haline getirilmiþse bu
6
42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
Yeni Evrede
1 Mayýs
Mücadele Birliði
2006’DA DA
TAKSÝM’DE
KIZIL MEYDANDA OLACAÐIZ
Uluslararasý proletaryanýn birlik, dayanýþma, mücadele ve kapitalizme karþý
savaþýmýn yükseltildiði gün olan 1 Mayýs,
1 Mayýs alanýnda Taksim’de özüne uygun
bir biçimde kutlandý.
Bizler Devrimci Ýþçi Komiteleri(DÝK)’nde örgütlenmiþ iþçiler, tarihsel
rolümüzün, toplumsal sorumluluklarýmýzýn bilinciyle davrandýk.
Çünkü biliyorduk ki, “kurtuluþun
beyni felsefe, yüreði proletaryadýr” ve
devrimci proletaryanýn tarihsel ve toplumsal görevi; kendisiyle birlikte tüm ezilen
ve sömürülenleri kurtuluþa götürmektir.
Ve proletarya bunu yapabilecek biricik
öncü ve temel güçtür. Ýþte bizler bu bilinç-
1M
ay
ýs
hazýrlandýk proletaryanýn devrimci 1 Mayýs’ýný kutlamaya. Ve dövüþtük gücümüz
yettiðince son neferimize dek…
Bizler DÝK’lerde örgütlenmiþ iþçiler
olarak, önceden hareket ederek öncü, devrimci militan iþçilere yol göstermek istedik. Ýstedik ki erken davranalým, samimi
iþçileri, öncü devrim güçlerini 1 Mayýs’ta
1 Mayýs Alaný’na çekelim. Ve birlikte birleþik bir güçle Taksim’i özgürleþtirelim.1
Mayýs özgürleþsin, proletarya özgür olsun. Mücadele yaþamýmýzdan biliyoruz ki
özgürlük lütfedilerek sunulmuyor kimseye, uðruna dövüþmek, bedel ödemek gerekiyor ve devrim sadece bizim istemimiz,
özgürlük ve sosyalizm bizim talebimiz
1M
ay
20
05
le hareket ederek 1 Mayýs’ta, 1 Mayýs Alaný’na, Taksim’e yöneldik.
Geçmiþ yýllara göre daha iyi hazýrlanmýþtýk bu 1 Mayýs’a. Mart sonu, Nisan baþýnda DÝK imzalý afiþler yaptýk. Dört bir
tarafýný donattýk Ýstanbul’un; çýkartmalar
yaptýk “1 Mayýs’ta Taksim’e” diye þenlendirdik her tarafý; binlerce bildiri bastýrdýk,
DÝK imzalý onbinlerce kuþla donattýk her
yaný. Ve zaman geldiðinde DÝK imzalý kýzýl bayraklarýmýz ellerimizde, göðsümüz
de Deniz Gezmiþ baskýlý tiþörtlerimiz, sýrtýmýzda iþçi tulumlarýyla Taksim’deydik.
Taksim bir 1977’yi görmüþtür iþçi tulumlarýyla, bir de 2005’i herhalde. Ýþte böyle
ýs
19
77
deðil. Madem ki istemlerimiz, özlemlerimiz bir, öyleyse mücadelemiz de bir olmalýydý. Hem geçen yýldan da biliyorduk
ki DÝSK ve KESK ile birlikte, sol çevreler
de Taksim’de olacaklarýný açýklamýþlardý.
Ama son anda Ýstanbul valisi ve emniyet
müdürünün tehditlerine boyun bükülmüþtü. Yani aslýnda herkesin bilincinde ve yüreðinde TAKSÝM vardý, ama cesaret yoktu. Biz de “cesaret, cesaret, daha fazla cesaret” diye dostlarýmýza, sýnýf kardeþlerimize güç katarak cesaret vermek istemiþtik.
Ve nihayet baþardýk diyorduk; çünkü
devrimci 1 Mayýs Platformu kurulmuþ ve
42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
1 Mayýs’ý Taksim’de kutlamak gerektiðini
açýklamýþlardý.
Bizler de heyecanlandýk, coþkulandýk; nihayet Taksim beklenen, istenen, özlenen kitlesel devrimci 1 Mayýsla, proletaryanýn devrim ve sosyalizm þiarýyla inleyecekti; ama yine olmadý. Yine, öncü iþçiler ve emekçiler, DÖB’lü öðrenciler, yani Leninistler yalnýz býrakýlmýþlardý. O
meydanda, Taksim’de Kýzýl Meydanda emekle sermaye arasýnda kýyasýya bir savaþ
yaþandý. Uzlaþmasýz göðüs göðse hem de
ve hiç de eþit olmayan kuvvetlerle dövüþüldü, dövüþüldü ve sonunda tutsak düþtük, ama özgür tutsaklardýk.
Bizler (DÝK)’li iþçiler olarak bir kez
daha yineliyoruz; yasaklar dövüþülerek
kaldýrýlýr. Zafer savaþýlarak kazanýlýr. Bizler 2006’da da Taksim’de, Kýzýl Meydan’da olacaðýz ve dövüþeceðiz, savaþacaðýz “Yeryüzü aþkýn yüzü oluncaya dek”;
“ZAFERE KADAR DAÝMA.”
Dostlarýmýza, sýnýf kardeþlerimize
söylemeye devam edeceðimiz þey ise
“Devrimci Ýþçi Komiteleri”ni önemseyin,
ciddiye alýn ve orada örgütlenin. Çünkü;
Devrimci Ýþçi Komiteleri devrimin ve iktidarýn dayanacaðý temel mücadele ve iktidar organlarýdýr. Eðer “patronlarla çýkarýmýz ortaktýr, patronumu seviyorum” diyen
burjuva sendikacýlarýný, iþçi sýnýfýnýn gerçek temsilcileri olarak görmüyorsanýz, onlarýn peþinden gitmekten vazgeçin. Onlar,
sizleri burjuva bataklýðýna, Devrimci Ýþçi
Komiteleri ise özgürlüðe taþýr.
Ýþte bütün bu nedenlerden ötürü sizleri “tüh, lanet olsun, kahrolsun” demekten
kurtaracak olan “Yaþasýn DÝK, Yaþasýn Ýþçilerin Mücadele Birliði, Yaþasýn Birleþik
Ýþçi Cephesi” demeye çaðýrýyoruz. 2006 1
Mayýs’ýnda da 1 Mayýs Alaný’na Taksim’e, devrime, özgürleþmeye çaðýrýyoruz.
Cesaret, Cesaret Daha Fazla Cesaret
Zafer Savaþan Ýþçilerin Olacak
DÝK
(Devrimci Ýþçi Komiteleri)
7
Yeni Evrede
Vergi
Mücadele Birliði
VERGÝLERÝN
KAYNAÐI
Kapitalist toplumda vergiler ne anlama geliyor? Daha da önemlisi, vergilerin esas kaynaðý nedir? Bu sorulara
cevap bulmadan, burjuva hükümetlerin
“vergileri indirdik, toplumsal adaleti
saðladýk” yalanlarýna karþý mücadele
eksik kalýr. AKP Hükümeti, bazý lüks
tüketim mallarýnda vergileri yükseltip,
bazý gýda maddelerinde vergileri düþürdüðünde, reformistlerin bu düzenlemeleri bir alkýþlamadýklarý kaldý. Ne
bönlük!!
Önceki üretim biçimlerinden ayrý
olarak, kapitalist üretim biçiminde vergiler, bir sömürü aracý deðildir. Kapitalist, üretilen artý-deðere el koyarak sömürüyü gerçekleþtirir. Vergi, üretilen
bu artý-deðerin hangi burjuva güçler arasýnda ve ne oranda daðýtýlacaðýný belirleyen araçlardan bir tanesidir.
Vergi, sermayeden baðýmsýz bir
devletin zoruyla ortaya çýkmaz. Tersine, kapitalizmde vergi, sistemin bir zorunluluðu olarak ortaya çýkar. Sistemin
kendisini yeniden üretmesinin bazý kaçýnýlmaz koþullarý, devlet örgütlenmesi
aracýlýðýyla saðlanýr. Kapitalist devletin özü olan özel silahlý adamlarýn beslenmesi, sistemin devamlýlýðýnýn saðlanmasý içindir. Ayrýca, ücretli kölelik
sisteminin sürekliliðinin düzenli biçimde saðlanabilmesi için gerekli olan
genel saðlýk, genel eðitim, adliye gibi
üretim ve hizmetler, ancak devlet tarafýndan örgütlenebilir. Bütün bu üretim
ve hizmetler, güvenlik ve yönetim iþlemleri olmadan, kapitalist sistem ayakta kalamaz, üretici güçlerini yenileyemez.
Üretim sürecinde, iþçinin karþýlýðý
ödenmemiþ emeðine el koyan, üretici
kapitalist sýnýftýr. Fakat bu sýnýf, el
koyduðu artý-deðeri, diðer sýnýflar ve
güçlerle paylaþmak zorundadýr. Örne-
8
ðin, toprak ve emlak sahiplerine, bu artý-deðerin bir kýsmýný kira bedeli olarak devreder. Borç veren para sahibi
kapitalist, bu artý-deðerden kendi payýný faiz biçimi altýnda alýr. Tüccar, reklamcý, vb. ayný kaynaktan beslenirler.
Burjuva iktisadýn, bir amentü gibi
tekrarlanan genel-geçer söylemlerinden biri þudur: Üretim süreci sonunda
sermaye kendi katký payýný kâr ve faiz
olarak alýr; toprak rant (kira) olarak; emek ise ücret olarak alýr. Oysa Marksizm, bu en kaba ve en yavan amentüyü yerle bir etmiþ; üretim süreci sonunda ortaya çýkan kâr, faiz ve kiranýn
ayrý ayrý kaynaklardan deðil, tek bir
kaynaktan, yani artý-deðerden, iþçinin
karþýlýðý ödenmemiþ emeðinden geldiðini göstermiþtir. Verginin kaynaðý da
aynýdýr. Kapitalist devlet, sistemin zorunlu iþlevlerini yerine getirdiði ölçüde, bu artý-deðerden kendi payýný alýr.
Vergiler Ve Ücretler
Þimdi, kârýn, faizin kiranýn (rantýn)
ve vergilerin kaynaðý olan artý-deðerin
Türkiye kapitalizminde nasýl paylaþtýrýldýðýna bir bakalým. Ücretlerle vergilerin iliþkisi, bu somut tabloda daha iyi
anlaþýlacaktýr. Bunun için, DÝE’nin
(Devlet Ýstatistik Enstitüsü) gelir araþtýrmalarýndan ve ayrýca 2004 yýlý için
açýklanan devlet bütçesi rakamlarýndan
yararlanacaðýz.
DÝE’nin gelir hesaplarý, 2004 yýlý
için þöyledir: 62 katrilyon TL, maaþ ve
ücretlere gelir olarak gitmiþtir. Bunun
29 katrilyon TL’si, devletin memurlarýna ve iþçilerine ödediði maaþlarýdýr.
Bu rakamýn içinde, KÝT’lerde (Kamu
Ýktisadi Teþebbüsü) çalýþan sanayi iþçileri de var. Fakat bu kamu iþçilerinin
ücreti, toplamýn içerisinde gözardý edilebilecek bir orandadýr. Öyleyse, kaba42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
ca þu sonuca ulaþabiliriz: 62 katrilyonluk ücret ve maaþ toplamý içinden,
devletin vergiler yoluyla finanse ettiði
29 katrilyonu çýkarmalýyýz. Çünkü 29
katrilyonun kaynaðý artý-deðerdir. Bu
durumda, geriye kalan 33 katrilyonluk
ücret toplamý, artý-deðer üretiminde
kullanýlan emek-gücünün deðerini ifade ediyor. Þüphesiz, bu 33 katrilyon içinde, þirketlerin üst düzey yöneticilerinin oldukça yüksek olan ücretleri de
mevcuttur. Ancak, bunlarýn da gözardý
edilebilecek oranda olduðu düþünülmelidir.
Yine DÝE raporlarýna göre 2004 yýlý için faiz, kira (rant) ve kâr olarak gelirlerin toplamý 62 katrilyon TL hesaplanmýþ. Ayný dönemde, devletin topladýðý vergiler, 100 katrilyon. Bunlarýn
tümünün kaynaðý, üretimde yaratýlan
artý-deðerdir.
Kaba bir hesapla, 33 katrilyonluk
ücret karþýlýðýnda emek-gücü, toplam
162 katrilyonluk artý-deðer üretmiþtir.
%500’lere varan bir artý-deðer oraný
mevcut. Bunun anlamý þu: eðer iþçi, bir
saatte kendisi için çalýþýyorsa, beþ saatte de, faizi, kârý, kirayý, vergiyi oluþturan deðerleri üretmek için çalýþýyor.
Bu tablo içinde, vergilerin indirilmesinin ne anlama geldiði açýktýr.
Devletin kasasýna vergi olarak girmesi
gereken artý-deðerin bir kýsmý, bu indirimle birlikte yeniden paylaþýlacak;
kâr, faiz ve kira (rant) arasýnda yeniden
bölüþülecektir. Vergilerin düþürülmesinde, emekçilerin sefaletini dindiren
bir yön yok. Çünkü iþçi, kendi emekgücünün karþýlýðýný ücret biçiminde almýþtýr. Bu ücretlerde gerçek bir yükselme olmadan, vergi indirimlerinin sömürü oranýný indiren bir etkisi olmaz
(Kuþkusuz tüketim mallarýna uygulanan vergi oranlarý, dolaylý vergi oran-
Yeni Evrede
Vergi
Mücadele Birliði
larý, indirildiðinde, bu mallar emekçilerin tüketim nesnelerine denk düþtüðü ve indirim fiyatlara yansýdýðý
ölçüde, emekçilerin alým-gücü artar.
Yani emek-gücü ucuzlar. Ücretler sabit
kalýrsa, bu, çok sýnýrlý da olsa, emekçilerin durumunda bir düzelme anlamýna gelir).
Asgari Ücret Üzerinden
Vergi Yükünün Kaldýrýlmasý
Bu talep en çok, ASO, ÝSO gibi orta büyüklükteki sermaye gruplarýnýn
temsilcileri tarafýndan dile getiriliyor.
Ama zaman zaman, sol adýna bu talebi
sahiplenenlere rastlýyoruz. Her þeyden
önce asgari ücret, brüt deðil, net rakam
olarak belirlenir. Çünkü bunun üzerine
bindirilen vergiler, ancak bu net rakamýn yüzdelik oranlarý biçiminde hesaplanabilir ve bu sayede brüt rakam
ortaya çýkar. Yani devlet ve patronlar,
asgari ücreti belirlerken, önce brüt rakama karar verip, sonra buradan net
ücret rakamýna ulaþamazlar. Kaldý ki,
emekçileri ilgilendiren, her zaman bu
net ücret kýsmýdýr. Üretici yaþamlarýný,
yani emek-güçlerinin yeniden üretimi
için gerekli olan harcamalarýn hesabýný
tutarken, emekçiler sadece ellerine geçecek olan rakamý göz önünde tutarlar.
Emekçiler, sermayeyle giriþtikleri ekonomik mücadelede, oranlarý belli olan
vergilerden arýndýrýlmýþ çýplak ücretin
hesabýný yaparlar. Ayrýca, Türkiye’de
ücretlilerin vergilendirilmesi kaynaktan, yani kesinti (stopaj) biçiminde yapýlýyor. Ücretli, vergi olarak ödeyeceði
kýsmý hiç elde edemeden, sadece bordrosunda kesinti olarak görüyor. Gerisi,
devletle patron arasýnda bir alýþ-veriþtir. Bu nedenle “asgari ücretler üzerinden vergi baskýsýný kaldýrmak” talebi,
en çok patronlarca dile getiriliyor.
Sürekli Derinleþen Uçurum
Þimdi, bu bilgiler ýþýðýnda, son
vergi indirimlerini deðerlendirebiliriz.
2005 yýlý için açýklanan bütçede,
toplanacak vergilerin %72’si Özel Tüketim ve Katma Deðer adý altýnda toplanan dolaylý vergilerden oluþuyor.
Geri kalaný ise, bankalarýn, holdinglerin, en zengin kaynak tabakanýn “beyana dayanan gelirler”inden ve ücretlerden kesinti yoluyla alýnan, dolaysýz
vergilerden oluþuyor.
En zengin kaymak tabakadakiler,
kâr ve faiz olarak kazandýklarý muazzam gelirleri, yýl sonunda kendileri
“beyan” ederler. Türkiye’de zenginliklerin büyük çoðunluðuna sahip olan bu
tekelci burjuvalar ve diðer zenginler,
toplanan tüm vergilerin %1’ini bile
bulmayan “gelir vergisi” öderler. AKP
hükümeti, bu kadarýný bile fazla görmüþ olmalý ki, bu en zengin tabakanýn
vergi oranlarýný düþürdü. Yýllýk gelirini
78 milyar TL’den fazla beyan edenler
artýk %45 deðil, %40 vergi ödeyecekler. Burjuva tosuncuklarý da, dünya
turlarýna çýkarken daha bol keseden
har ca yýp gönül lerince eðlenecekler.
Tekelci kapitalist devlete de bu yakýþýrdý zaten.
Gelelim KDV oranlarýnda yapýlan
indirimlere. KDV, pazardan, marketten
alýnan her ürüne devletin koyduðu bir
vergi. Daha önceden de gördüðümüz
gibi bu vergi, artý-deðerin yeniden paylaþýmýndan öte bir anlam taþýmýyor.
Emekçilerin, emek-güçlerini ve üretici yaþamlarýný yeniden üretmek için
gerekli tüketim harcamalarýný ve ödeyecekleri vergileri göz önünde tuttuklarýný, ücretlere iliþkin hesap ve pazarlýklarýný buna göre yaptýklarýný söylemiþtik. KDV; %18’lere varan oranlarda tüketim mallarýndan devletin artýdeðer sýzdýrmasýný ifade ediyor. Bu oran belli olduðu için, emekçiler ücret
pazarlýklarýnda bu belli oraný hesaba
katarlar. Bunu önlemek amacýyla devlet, yýl sonunda KDV geri ödemesi yapýyor. Ancak her zaman, KDV toplamýnýn ancak üçte biri geri ödeniyor.
Örneðin 2004 yýlýnda 34 katrilyon
KDV toplanmasýna karþýlýk, geri ödenen miktar 10 katrilyon lira. Bu anlamýyla KDV, ekonomi teorisinde deðil,
ama fiiliyatta, devletin ücretlere belli
oranda el koymasý anlamýna geliyor.
Devlet,bu vergi yoluyla sadece artý-deðere deðil, emekçinin kendisini yenilemesi için ihtiyacý olan ücretlere de el
atmýþ oluyor. Týpký, ekonomi-politikte
ancak eþdeðer mallarýn deðiþtirilebileceði var sayýlýrken, gerçek hayatta tekellerin kendi mallarýnýn piyasa fiyatlarýný ayarlayarak bu eþdeðer kanunu
bozmalarý gibi.
Öte yandan, KDV oranlarýnda indirimi esas olarak isteyenler, burjuvalardýr. Bu sayede, maliyetlerinde bu
vergi indirimi oranýnda düþme olacak
ve daha fazla hammadde satýn alýp daha çok üretimle, emekten artý-deðeri
daha fazla sýzdýrabileceklerdir. Vergi
indiriminin burjuvaziye iki yönlü etkisi var. Sadece maliyetler inmiyor, ayný
zamanda artý-deðerin bir kýsmýna el
koyan devletin elinden, daha fazla deðeri kendine mal etmiþ oluyor.
Dolaylý vergilerden olan Özel Tüketim vergisi; petrol, doðalgaz, tütün
ve içki ve otomobile uygulanýyor. 2005
yýlý içinde devlet, esas olarak bu alanlarda vergi artýrýmýna gidiyor.
Bu türden dolaylý vergilerin özelliði þudur: Tüketim yaparsan vergiye tabi olursun. Bunun yerine tasarruf yaparsan, vergiden kurtulursun. Oysa, emekçiler için, tüketimden kaçmak; þu
durumlarýnda mümkün deðil. Emekçilerin hemen hemen tümünün yaptýklarý
harcamalar, zorunlu harcamalardýr. Ya-
Harcama Türü (2003) (%) En Yoksul %20
Gýda ve Alkolsüz Ýçecekler
13.1
Alkollü Ýçki, Sigara ve Tütün
11.3
Giyim ve Ayakkabý
6.4
Saðlýk
9.1
Ulaþtýrma
3.8
Eðlence ve Kültür
3.5
Eðitim Hizmetleri
1.2
Çeþitli Mal ve Hizmetler
5.5
Toplam Tüketim Harcamasý
8.8
En Zengin %20
28.2
31.0
44.2
43.5
58.2
59.5
69.1
51.2
39.8
Kaynak: DÝE, Hane Halký Tüketim Anketi, 2003
42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
9
Yeni Evrede
Vergi
Mücadele Birliði
ni, bu harcamalar içinde lüks harcama yoktur. Dahasý, bir
çok araþtýrmanýn saptadýðý gibi, nüfusun %60’tan fazlasý,
bu zorunlu harcamalarýn çok çok altýnda bir parayla, sefalet
içinde bir yaþam mücadelesi veriyor.
Oysa, nüfusun en varlýklý %20’lik kesiminin tüketim
harcamalarýnýn, toplam tüketim içindeki oranlarý, ne denli
lüks bir tüketim çýlgýnlýðý içinde olduklarýný göstermeye yetiyor. Aþaðýda, bu konuya iliþkin bir tablo sunalým:
Tablo içindeki rakamlar, toplam harcamalar içindeki oranlarý temsil ediyor.
Tablodan da anlaþýlacaðý üzere, ÖTV, KDV gibi dolaylý vergilerdeki deðiþim, esas olarak, tüketimin büyük bir bölümünü gerçekleþtiren burjuva sýnýfý ilgilendiriyor. Eðer dolaylý vergiler yükselirse, tosuncuk burjuvalarýmýz, artýk senede 3 araba deðiþtireceklerine 2 araba alacaklar, burjuva
kadýnlarýn gardýroplarýný dolduran gece kýyafetlerinin sayýsý, ayakkabý koleksiyonlarýnýn sayýsý, lüks tüketimlerini kýstýklarý oranda düþecek.
Boþ kafalý soysal-reformist, hemen alkýþa baþlamak için, kendinden geçmeye hazýrdýr. Ne de güzel! Burjuvalar
lüks tüketimden vazgeçecek, tasarrufa gidip, yatýrým yapacaklar ve ne iyi iþte, istihdamla üretim artacaktýr. Burjuva
mabedi ekonomi fakültelerinde de böyle öðretmiyorlar mý?
Ama bu hamkafalýlarýn aklýný baþýna getirmek için, kapitalist üretimde tüm bir sermaye birikim tarihinin en temel sonucunun, sefaletin artmasý olduðunu, onlara hatýrlatmak bir
iþe yarar mýydý? Evet, lüks tüketimi kýsan her vergi artýrýmý,
sermaye birikimin hýzlanmasýna yol açar. 3 araba yerine 2
araba alan burjuva, vazgeçtiði tek arabanýn deðeriyle yeni
hammaddeler, yeni makineler alýr. Sermaye birikimi hýzlandýkça, iþçinin önünden geçen bant da hýzlanýr, emek yoðunluðu artar, aþýrý çalýþma artar, yeni makineler, yeni iþsizler
doðurur. Ve bu hikaye böyle sürüp gider. Hamkafalý sosyalreformist ise, lüks tüketimden vazgeçip sefalet biriktiren
burjuvayý alkýþlamaktan avuçlarý patlar, burjuvalarýn bu fedakârlýðý karþýsýnda gözleri yaþarýr.
Ayrýca belirtmekte fayda var: Burjuva sýnýfýn devlete
vergi olarak kattýðý artý-deðerin büyük bir kýsmý, borçlar ve
faiz ödemeleri yoluyla, sýnýfýn en kodaman kesimlerine geri dönüyor. IMF ile birlikte hazýrlanan bütçenin artýk tek bir
hedefi var: borç döngüsünün týkanmadan iþlemeye devam
etmesi. Oluþturulan bütçenin yarýsý faiz ve borç ödemelerine gidiyor. Devlete borç verebilen en kodamanlar, vergi olarak ödediklerinden kat kat fazlasýný, devletten geri alýyor.
Çoðunluðunu emekçilerin oluþturduðu nüfusun tüm kesimlerinden ve tüketimden saðlanan vergi gelirlerinin yarýsý,
birkaç büyük finans þirketi ve bankalarýn kasalarýna geri akýyor. Vergiler, sadece sermayenin birikmesine deðil, geri
ödemeler yoluyla merkezileþmesine de büyük hýz katýyor.
Görüldüðü gibi, kapitalist toplumda vergiler ister çýksýn, ister insin, çeþitli mekanizmalar yoluyla, emekçilerle
tekeller arasýndaki uçurumu derinleþtirmeye yarýyor.
MADENLER PATLAMAYA
HAZIR BOMBA GÝBÝ
Kütahya’nýn Gediz ilçesinde kýsa süre
önce yaþanan ve 18 iþçinin hayatýný kaybettiði göçükten sonra 18 Mayýs’ta bu kez
Zonguldak’ýn Kozlu ilçesinde bir madende grizu patlamasý sonucu 3 iþçi daha öldü. 18 Mayýs’ta sabah 05:00 sularýnda önce madenin tavan kýsmýndan bir göçük yaþanmýþ. Ve ardýndan grizu patlamasý olmuþ. Ocakta kazancý olarak çalýþan Kamil
10
Burgucu ilk anda göçük altýnda kalmýþ.
Arkadaþlarýný kurtarmak için geri dönen
Þahin Akkurt ve Ýsmail Akyol ise gazdan
zehirlenerek ölmüþler.
Katliamý gizlemek için yetkililer yine
bildik açýklamalar yaptýlar TTK Genel
Müdürü Rýfat Daðdelen “Üzüntülüyüz.
Ne yazýkki ocaklarda meydana gelen iþ
kazalarý, madencinin kaçýnýlmaz kaderidir” dedi. Herhalde genel müdür soðuk kýþ
günlerinde sýcak evinde otururken, evinin
ýsýnmasýnýn birilerinin yaþamý pahasýna olduðunu görüyor ve bunu da “kader”le açýklýyor. Yani kiminin kaderinde yaþamak
için, çalýþmak zorunda olmayanlarýn rahatý için ölmeleri yazýlýyken, kiminin kaderinde de yaþamak için, yeraltýnýn yedi kat
dibine inip maden çýkarmak zorunda olanlarýn hayatlarý pahasýna vaat edilmiþ bir
mutluluk var.
TTK Genel Müdürünün açýklamalarý
bununla da sýnýrlý kalmýyor: “Arkadaþlarýmýzda maske vardý; ama herhalde heyecandan takmayý unuttular” diyor hazret ve
42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
ölenler için allahtan rahmet dilemeyi ihmal etmiyor. Birincisi bu maskelerin hiçbir gazý süzmediðini, uyduruk olduðunu
artýk saðýr sultan bile duydu. Ýkincisi mesele grizu patlamasý olduktan sonra önlem
almak deðildir. Bunun öncesinden gerekli
önlemleri almak ve böyle bir ihtimal belirdiðinde madeni tahliye etmektir. Bunun
donanýmýný saðlamak mümkündür. Ama
kapitalistler ve elbette tekelci kapitalist
devlet bu harcamalardan kaçtýðý için madenler patlamaya hazýr birer bomba gibi
duruyor. Kapitalizm kar oranlarý düþmesin
diye gerekli olan koruyucu önlemlerden
kaçtýðý içindir ki iþ kazalarý oluyor. Sonra
da buna utanmazca “iþçinin kaderi” diyorlar.
Kapitalizm insana düþman bir sistemdir. Onda insan hayatýnýn zerresinin bile önemi yoktur. Bu patlamada göçük altýnda
kalan arkadaþlarýný çýkartmak için geri dönen ve yaþamlarýný tehlikeye atan insanlarýn fedakarlýðý ise, kapitalist insan iliþkilerine deðil sosyalist insan iliþkilerine örnek
gösterilecek türdendir. Ve bu olay birkaç
gazete dýþýnda basýnda hiç yer almamýþtý.
KAPÝTALÝZM ÖLDÜRÜR,
KAPÝTALÝZMÝ ÖLDÜRÜN!
Yeni Evrede
15-16 Haziran
Mücadele Birliði
ÝÞÇÝLER, EMEKÇÝLER
DÝSK (Devrimci Ýþçi Sendikalarý Konfederasyonu) 15 Þubat 1967'de kuruldu.
DÝSK'in kuruluþu CÝA tarafýndan yönlendirilen, denetlenen TÜRK-Ýþ'e, burjuva sendikal anlayýþa karþý sýnýf ve kitle sendikalýðý
anlayýþýna dayanýyordu.
DÝSK, TÝP, TSÝP ve TKP gibi sosyal reformist partilerin de kurucularý olan küçük burjuva sosyalistleri tarafýndan kurulmuþtu.
DÝSK, devrimi, sömürüsüz bir toplum düzenini, sosyalizmi savunuyordu. Ýþçi sýnýfýný, bilimsel sosyalizm temelinde eðitip
örgütleyen bir okul iþlevi görüyordu.
DÝSK, bu temelde birçok eylem örgütledi. "141-142'ye hayýr", Faþizme ihtar eylemleri, DGM boykotlarý gibi. Burjuvazi geliþen
tehlikeyi erken fark ederek DÝSK'i kapatmak istedi. Hükümetin parlamentodan geçirdiði DÝSK'i kapatma kararý, iþçilerin sendikalarýný
savunma amacýyla "fabrika dýþýnda küçük küçük yürüyüþler" biçiminde aldýðý eylem kararýyla karþýlandý.
"Küçük küçük yürüyüþler" bir anda büyüdü ve ayaklanmaya dönüþtü. 15-16 Haziran 1970 büyük iþçi eylemleri iki gün boyunca
Ýstanbul, Ýzmit, Kocaeli'ni etkisi altýna aldý. DÝSK'li iþçilerin eylemine TÜRK-Ýþ'ten iþçiler, devrimci gençlik de destek verdi. Tam bir
ayaklanmaya dönüþen çatýþmalarda 3 iþçi ve bir toplum polisi öldü. Demirel hükümeti parlamentodan geçirdiði yasayý geri çekmek
zorunda kaldý.
DÝSK'in o dönemdeki genel baþkaný Kemal Türkler radyodan yaptýðý açýklamada Ýþçilere "fabrikalarýna dönerek iþbaþý yapmalarýný, þerefli Türk ordusuna karþý kýþkýrtmalara gelmemeleri" çaðrýsýnda bulunmuþtu.
Ancak çok geçmeden ayný "þerefli Türk ordusu", tekelci sermayenin istemi doðrultusunda 12 Mart 1971 darbesini yapmýþ ve
devleti ele geçirerek faþistleþtirmiþti. Devleti ele geçiren tekelci sermaye devrimci parti ve örgütlere devrimci kurum ve kuruluþlara
savaþ açmýþ, devrimin önder kadrolarý Sinan Cemgil, Alparslan Özdoðan ve Kadir Manga Nurhak daðlarýndaki çatýþmalarda, Deniz
Gezmiþ, Yusuf Aslan, Hüseyin Ýnan ise idam edilerek katledilmiþlerdi.
Ýþçiler, Emekçiler;
Ýþbirlikçi tekelci sermaye, onun egemenlik aracý Faþist devlet ve onun militarist gücü ordusu halk düþmanýdýr. 12 Mart'ta devleti
ele geçiren tekelci sermaye sýnýfý ve onun has adamý S. Demirel "bu ülke bu anayasa ile yönetilemez" diyerek 12 Eylül askeri faþist
darbesinin yolunu açmýþ ve o yoldan yürüyen ordu, 12 Eylül 1980'de faþist bir darbeyle yönetime el koyarak daha önce yapamadýðýný
yapmýþ DÝSK'i kapatmýþ ve iþçileri TÜRK-Ýþ'e yönlendirmiþti.
Kýsaca söylemek gerekirse sermaye sýnýfý 15-16 Haziran 1970'te geri çektiði ama hiçbir zaman vazgeçmediði DÝSK'i kapatma
amacýna ulaþmýþtý. DÝSK'in neredeyse tüm yöneticileriMilli Güvenlik Konseyi (MGK)'nin çaðrýsý üzerine Selimiye Kýþlasý'nýn önünde
teslim olmak için sýraya girmiþlerdi. Faþist cuntaya teslim olan sendikacýlarýn bine yakýný idamla yargýlanmýþlardý.
DÝSK'in yýllar sonra açýlýþý, mal varlýklarýnýn devri ve kýdem tazminatlarý vb. Dönemin hükümet ortaklarý SHP-DYP'nin lutfuyla
olmuþ, Abdullah Baþtürk öncülüðünde DÝSK'in yeniden açýlmasý, ancak diyet ödemesi sonucu olmuþtur. Böylece DÝSK 12 Eylül
darbesinden ders çýkarmýþ, sýnýf ve kitle sendikacýlýðý yerine "çaðdaþ sendikacýlýðý" keþfetmiþ, ve burjuva düzene uyum saðlamýþtý.
Ýþçiler, Emekçiler;
Dün sendikal örgütünüz olan DÝSK'i korumak için ayaklandýnýz 15-16 Haziran tarihsel eylemini yarattýnýz, her ileri fýrlayýþýnýzda
burjuva sendikacýlarýn ihanetine uðradýnýz arkanýzdan hançerlendiniz. Artýk uyanmalý burjuva sendikacýlarýn sizi aldatmalarýna, sizlere
ihanet etmelerine izin vermemelisiniz! "Patronlarla çýkarýmýz ortaktýr, patronlarýmýzý seviyoruz" diyen sendikacýlar açýkça ihanetin itirafýný yapýyorlar.
Ýþçiler, Emekçiler;
Kendi öz örgütlülükleriniz olan komite ve konseylerde örgütlenin. Komite ve konseyler sizin kitle örgütlerinizdir. Komite ve konseylerde örgütlenerek söz ve karar hakkýnýzý kendi ellerinize alýn. Kendi geleceðiniz üzerinde özgürce söz ve karar sahibi olun. Komite
ve konseyler sizlerin ekonomik demokratik taleplerinizden yola çýkarak nihai kurtuluþunuz olan sýnýfsýz sömürüsüz bir topluma
geçiþin temel mücadele araçlarýdýr. Bugün mücadele araçlarý olan komite ve konseyler yarýnýn iktidar araçlarý olacaktýr.
Ýþçiler, Emekçiler;
Leninist Parti size sesleniyor; komite ve konseylerde örgütlenerek kendi iktidarýnýz için savaþýn Leninist Parti devrim ve iktidar
savaþýmýnýzda güvenebileceðiniz biricik öncü müfrezenizdir.
Yaþasýn Ýþçi Sýnýfýnýn Mücadele Birliði
42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
11
Yeni Evrede
Gündem
Mücadele Birliði
YOLUNU AÇIYOR
yandýðý ve kýsmi olarak Amerika’dan,
AB’den de bu yönüyle bazý destekler aldýðý
açýktýr.“
Türk devletinin savaþ ýsrarý onu savaþa
zorlayan güçlü nedenlerin varlýðýyla açýklanabilir. Bu nedenlerin baþýnda, Kürdistan
devriminden duyduðu korku geliyor. Türk
burjuvazisi özgürlük hakký için ayaða kalkmayý ve savaþmayý öðrenmiþ, bunun için
büyük acýlara katlanmýþ bir halkýn silah elde
kalmasýna katlanamaz ve kesin bir zafer elde etmeden gözüne rahat uyku girmez. Bu
anlamda, UKH’nin hedef, politika ve ideoloji düzlemindeki tüm gerilemeleri savaþ için devleti cesaretlendirmekten baþka bir iþe
yaramadý, yaramayacaktýr da. DEHAP’ýn
parti binalarýna Türk bayraðý asmaya baþlamasý da bu gerçeði deðiþtirmeyecektir.
Türk burjuvazisinin bu korkularýnýn
çok yersiz olduðunu söylemek doðru deðil.
Kürt halký kendi kaderini tayin hakkýný eline
almak için bunca acýya katlandýktan sonra
artýk eski günlere dönemez. Kürt halkýnýn
büyük acýlara katlandýðý savaþ yýllarý, ayný
zamanda onun en özgür olduðu yýllardýr. Bu
nedenle, ne Leyla Zanalarýn barýþ çaðrýlarý
ne “Demokratik Cumhuriyet” hayalleri ne
de vaadedilen diðer kýrýntýlar Kürt halkýnýn
özgürlük özlemini bastýrmaya, devrimci ruhunu söndürmeye yetmedi. Savaþýn en þiddetli haliyle sürdüðü yýllar ayný zamanda
Kürt halkýnýn bilincinde bir sýçramanýn gerçekleþtiði yýllardýr. Kürt halkýnýn, önüne atýlacak her öneriye balýklama atlayacaðýný sananlar fena halde yanýlýyorlar. “Demokratik
Cumhuriyet” tartýþmalarý buna bir örnek. Bu
öneri, belirsizliði, ulaþýlan düzeyin çok gerisinde oluþu vb. nedenlerle Kürt halký içinde
ilgi görmedi ve unutulmaya terkedildi.
Oysa, “Demokratik Cumhuriyet” önerisi Kürt halkýný devrimci hedeflerinden vazgeçirmek için ortaya atýlmýþtý. Leyla Zana
ve arkadaþlarýnýn çabalarý da ayný amaca yöneliktir. Ama Leyla Zana, uzlaþmacý kiþiliðini o kadar açýk ortaya koydu ki (burjuvaziye ve emperyalistlere güven vermek için
baþka türlü davranma þansý da yoktu) bütün
þiþirmelere raðmen Kürt halký üzerinde istedikleri etkiyi yaratamadý. O, þimdi gözlerden uzak durma yolunu seçmiþ durumda.
Kürt halkýnýn devrimci amaç ve hedeflerinden, özgürlük hakký ve eþitlik isteminden vazgeçirmek için þimdi de, ortaya atanlarýn dahi ne olduðunu bilmedikleri “Demokratik Konfederalizm” önerisi ortalýkta
dolaþtýrýlýyor. Bu öneride belli ve açýk olan
tek nokta, Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin
hakkýnýn bir tarafa atýlmasýdýr. Bu önerinin
Kürt halký içinde ilgi görmeyeceðini söylemek için çok þey bilmek gerekmiyor. Kürt
halký, bugün bu öneriye az-çok ilgi gösteriyorsa, bunun tek nedeni, bu önerinin muðlaklýðý içinde, onu ortaya atanlarýn amaçlarýný deðil, kendi özlemlerini okumasýdýr. Kürt
halkýnýn önüne bu engelleri dikenler, engellerinin týpký “Demokratik Cumhuriyet” hikayesinde olduðu gibi aþýlacaðýný görmüþ
olmalýlar ki, þimdiden bir “statü” tartýþmasýný hazýrlamaya çalýþýyorlar. Bu tartýþmayý
baþlatmaya çalýþanlarýn tek amacý, Kürt halkýný kendi kaderini tayin hakký isteminden
vazgeçirerek mevcut yapý içinde belli bir
“statü”ye razý etmektir. Statü (bu ister özerklik, ister kültürel özerklik, ister kimlik tanýnmasý ya da baþka bir þey olsun, farketmez)
en geniþ þekliyle bile uygulansa Kürt halkýnýn ezilen ulus durumunu deðiþtirmez; aksine pekiþtirir. Kürt halkýna belli bir “statü”
tanýnmasý demek, onu ezilen ulus konumuna razý etmek ve bu konumu güvenceye almak demektir. Kürt halký artýk bu tuzaklara
düþmeyecek kadar devrimci uyanýklýða sahiptir. Sýrasý gelmiþken söyleyelim: “Yeniden yargýlama” etrafýnda koparýlan gürültüler de Kürt halkýný oyalamaya dönük boþ çabalardýr.
SAVAÞ YAYGINLAÞACAK
Kürt halký eþitlik ve özgürlük hakký için
sürdürdüðü devrimci savaþýný çeþitli çevre
ve güçlerin önüne diktiði ve yukarýda özetlediðimiz engelleri aþarak geliþtirdi. Devrimci hedeflerinden vazgeçen UKH’ne Kürt
halkýnýn tepkisi, ona tarihinin en aðýr bunalýmýný yaþattý. Kürt halkýndaki devrimci ruh,
özgürlük hakkýnda ýsrar, kararlýlýk ve bilinç
uzlaþma çabalarýnýn önündeki baþlýca engeldir. Bu yýlýn Newroz’u ve 1 Mayýs’ýnda bu
kararlýlýk ve canlýlýk bir kez daha görüldü.
Geçen beþ yýllýk soluklanma dönemin42. Sayý / 25 Mayýs-8 Haziran 2005
den en çok Türk devletinin yararlandýðý
doðrudur. Fakat, ayný dönemden gerilla da
yararlanmayý bilmiþ, ders çýkarma, gerilla
savaþý üzerinde yeni yöntemler geliþtirme,
saflarýný yeniden düzenleme olanaðýný elde
etmiþtir. Ýþte, gerillanýn geçmiþin muhasebesini doðru bir þekilde yaptýðýný gösteren bir
örnek:
“Geri çekilme süreciyle birlikte bizim
yaptýðýmýz deðerlendirmelerde, elbette ki
þöyle bir muhasebeye girdik; Bu kadar yoðun süren bir savaþ durumuna raðmen biz
neden baþarýlý olamadýk? Biz nerelerde hata yaptýk? Nerede yetersiz kaldýk? sorularýný kendimize sorduk. Þüphesiz ulaþtýðýmýz en
temel sonuçlardan biri þuydu; biz savaþý
Kürdistan ile daðlarýyla sýnýrlý tuttuk. Eðer
önümüzdeki süreçte Kürt sorununun demokratik barýþçý yöntemlerle çözümü deðil de
klasik tenkil hareketiyle bastýrýlmasý esas alýnýrsa, buna karþý geliþtireceðimiz savaþýn
mekaný da deðiþecektir. Bu da dönem savaþýnýn karakteri gereði metropoller ve Türkiye þehirleri olacaktýr. Elbette ki Kürdistan
daðlarýnda savaþacaðýz, bu en meþru yerimiz ve en fazla direnebileceðimiz yer. Fakat
sadece Kürdistan halkýnýn bulunduðu mekanlarla Kürdistan daðlarýnda savaþýn yürütülmesiyle de caydýrýcý olamayacaðýmýz,
büyük baþarýlara ulaþamayacaðýmýzýn kesin
deðerlendirmesi ve tespitini yaptýk. Bu açýdan geliþecek bir savaþýn temel hedefleri, temel yerleri konusunda da yoðun tartýþmalar
yürütülmüþtür.“
Gerçek bir savaþýn içinde yer alanlar bu
tür deðerlendirmeleri yapmadan edemezler.
Sorunun “Demokratik, barýþçý yöntemlerle
çözümü” umuduna gelince: Türk Ordusu
gerilla cesetlerine uyguladýðý vahþet yöntemleriyle bunlarýn boþ umutlar olduðunu
zaten anlatmýþ bulunuyor.
Önümüzdeki sürecin temel çizgileri
bunlardýr ve pratik politik faaliyetin hazýrlýklarý buna göre yapýlmalýdýr. Ýþçi sýnýfýnýn
enternasyonalist bir bilinçle eðitilmesi þimdi
her zaman olduðundan daha acil hale gelmiþtir. Türkiye iþçi sýnýfýna þu gerçek öðretilmeli ki, Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin
hakkýný elde etmesi ayný zamanda iþçi sýnýfýnýn toplumsal kurtuluþunun ilk koþuludur.
13
Yeni Evrede
Gündem
Mücadele Birliði
DEVRÝM KENDÝ
Kürdistan’da savaþ yayýlýyor. Türk Ordusu Mart ayýnda baþlattýðý operasyonlarý
Kürdistan geneline yayarak savaþ düzeyine
çýkartmýþ durumda. Kürdistan’da savaþýn
önlenemez biçimde þiddetlendiði çok açýk.
Þimdiden belli oluyor ki, yeniden þiddetlenen savaþ geçmiþin basit bir tekrarý biçiminde geliþmeyecek. Savaþ, geçmiþ yýllarda süren biçimini çok aþan bir düzeyde geliþiyor
ve geliþmeye devam edecek.
Türk Ordusu’nun savaþta kullandýðý
yöntemler bu konuda bize açýk bir fikir veriyor. 90’lý yýllarda görülen kulak kesme vb.
vahþi uygulamalar þimdi sýradanlaþmýþ, yerini, öldürülen gerillalarýn beynini çýkartmaya býrakmýþ. Nisan ayýndaki çatýþmalarda
Türk Ordusu’nun kimyasal silah kullanmasý
savaþýn ileri aþamalarýnda ne yapacaðýnýn iþaretleridir. HPG Ana Karargah Komutanlýðý Türk Ordusu’nun askeri komuta kademesini “1990’lý yýllarda görev yapan özel savaþ
birlikleri”ne teslim ettiðini tespit etmiþ durumda. Bunun ne anlama geldiðinin üzerinde durmaya bile gerek yok.
Ýþaret edilmesi gereken nokta þu: Türk
Ordusu savaþý kazanmak amacýyla karþý tarafýn iradesini kýrmak için her türlü vahþet
yöntemine baþvurmaya, her türlü silahý kullanmaya hazýr. Ne ahlaki öfke yaðdýrmak,
ne de sosyal pasifistlerin yaptýðý gibi dindarca dileklerde bulunmak Türk Ordusu’nu bu
yöntemlerden vazgeçirmeye yetmeyecektir.
Öyle görünüyor ki, HPG de sorunu bu þekilde tespit etmiþ durumda. Ýþte bir HPG’li komutanýn Türk ordusunun vahþet uygulamalarýna ve savaþ yöntemlerine iliþkin sözleri:
“Bu çirkin uygulamalarý (Gerilla cenazelerinin köpeklere parçalatýlmasý, kulak
kesme, beyinlerin çýkartýlmasý, kimyasal silah kullanýlmasý vb. kastediliyor.) tümüyle irade kýrmaya dayalý, çok yönlü sosyal mesajlar içeren bir yaklaþým olarak deðerlendirmek gerekiyor. Verilmek istenilen mesajý
somut bir biçimde þöyle algýlamak gerekiyor; ‘hepinizin sonu budur. Böyle olacaksýnýz. Bundan baþka yol yoktur. Bundan baþka
bir son yoktur sizin için. Sizi bekleyen budur.’ (Bunlar) üstten planlanmýþ, psikoloji
uzmanlarý tarafýndan gerçekleþtirilen bir
plan ve uygulamasý oluyor. Böyle deðerlen-
12
dirmek gerekiyor.”
Bu sözlerin Türk Ordusu’nun yöntemlerindeki amacý doðru bir þekilde tespit ettiðinden kuþku yok. Devlet, Kürt halkýna karþý yürüttüðü savaþý kesin bir þekilde kazanmak üzere adým atmýþtýr. Devletin bu adýmý,
bir gerçeðin altýný bir kez daha kalýn çizgilerle çizmiþ oluyor: Uzlaþmaz karþýtlýða dayalý sýnýflý toplumlarýn yaþamlarýndaki büyük temel sorunlar, ancak zora dayanýlarak
çözülebilir. Kürt halkýnýn kendi kaderini tayin etmek hakký gibi temel bir sorunun çözümü için, burjuvazi üzerinde kesin zafer
kazanmaktan baþka yol yoktur.
SOSYAL REFORMÝSTLERIN
HAYAL KIRIKLIÐI
UKH’nin 1990’dan itibaren izlediði politikalardan medet umarak, faþist devletle
Kürt halký arasýndaki savaþýn sona ereceði
boþ umuduyla yaþayan Türkiye’nin sosyal
reformistlerine, Kürt küçük burjuva politikacýlarýna, sosyal pasifist “barýþseverler”e
bu anlamda verilebilecek bir “müjde” bulunmuyor. Savaþ, savaþý önlemek için tüm
devrimci hedef ve politikalarýndan vazgeçen
UKH’ni de önüne katarak geliþiyor. Bu biz
öyle olmasýný istediðimiz için deðil, yaþamýn diyalektiði baþka türlü olmasýna izin
vermediði için böyle oluyor.
Savaþýn sona erdiði ya da biteceði boþ
hayaliyle yaþayýp da þimdi hayal kýrýklýðýna
uðramýþ olanlarýn þunu görmeleri gerekirdi:
Savaþ, kendisini doðuran nedenler orta yerde durduðu sürece hiçbir biçimde bitmez.
Olsa olsa, savaþan taraflarýn saflarýný düzenlemek, güçlerini tazelemek, eksikliklerini
tamamlamak, geçmiþin muhasebesini yapýp
dersler çýkarmak için verdikleri kýsa süreli
molalardan sözedilebilir.
1999’da önderinin tutsak düþmesinden
sonra UKH, düþmanýna altýn deðerinde böyle bir mola olanaðý verdi. Tek taraflý ateþkes
ilan ederek, gerilla güçlerini Güney Kürdistan’a çekerek, devrimci hedef ve politikalardan vazgeçtiðini ve uzlaþmaya hazýr olduðunu ilan ederek düþmanýna çok ihtiyaç duyduðu o soluklanma fýrsatýný tanýdý. Saflarý
daðýlmýþ, asker bulmakta zorlanan, ekonomik olarak çökmüþ, moral bakýmýndan yý42. Sayý / 25Mayýs- 8 Haziran 2005
kýlmýþ TC’nin bu molaya yaþamsal ihtiyacý
vardý. Zamanýn Cumhurbaþkaný bu durumu,
“Böyle bir morale ihtiyacýmýz vardý” sözleriyle özetlemiþti.
Türk Ordusu arkasýnda býraktýðý yaklaþýk beþ yýllýk toparlanma, saflarýný düzenleme, güçlerini tazeleme olanaðý bulduðu bir
mola süresinden sonra savaþ zamanýnýn geldiðine karar vermiþ görünüyor. Aslýnda devlet bu kararýný küçük Uður Kaymaz’ýn bedenine yarým metreden on üç kurþun sýkan polisleri terfi ettirerek ilan etmiþti. Devletin bu
tavrý, Kürt Halkýna karþý yürütülen savaþta
yeni bir sürece gelindiðinin açýk mesajýydý.
Sosyal reformistler mesajý doðru okuyacaklarýna kafalarýný kuma gömerek “insan haklarý ihlalleri”ne iliþkin açýklamalar yapmayý
tercih ettiler. Arkasýndan gelen Kara Kuvvetleri Komutaný’nýn açýklamasý verilen iþareti pekiþtirdi. Sonrasý biliniyor: Bayrak provakasyonu, Genel Kurmay Baþkaný’nýn
“sözde yurttaþlar“ açýklamasý ve savaþ boyutuna ulaþan operasyonlar…
Þimdi, Kürt Halkýnýn “geçici yol arkadaþlarý”nýn büyük bir korkuyla kendi kendilerine sorduklarý soru þu: 90’lý yýllarýn savaþ
ortamýna geri mi dönüyoruz? Hayýr, o döneme geri dönülmüyor, o dönemin yanýnda sýradan bir çatýþma olarak kalacaðý savaþýn
yeni bir dönemine giriyoruz.
DEVRÝM ENGELLERE RAÐMEN
ÝLERLÝYOR
Peki, UKH’nin devrimci hedeflerinden
vazgeçmesine ve tüm gerilemesine raðmen
Türk devletinin savaþtaki bu ýsrarý neden?
Gerçeði görmek istemeyenler ya da görme
yeteneðinde olmayanlar, iþin kolayýna kaçarak, sorunu, savaþ rantçýlarý, savaþ aðalarý
vb. þeylerle açýklamaya çalýþýyorlar. Þayet
durum böyle olsaydý, Türk tekelci burjuvazisi ve emperyalist güçler savaþýn bir gün bile sürmesine izin vermezlerdi. Oysa, biliyoruz ki, þimdiki savaþ, tekelci burjuvazinin
politikalarýnýn bir devamý, bir ürünü olarak
ve emperyalistlerin desteðini, onayýný alarak
yürütülüyor. HPG’li komutanýn sözleriyle
söylersek, “Bunu sadece Türk devletinin
yaklaþýmlarýyla da izah etmek mümkün deðil. Türk devletinin burada bir konsepte da-
Yeni Evrede
Zindanlar
Mücadele Birliði
ÖLÜM ORUCU SÜRÜYOR
Zindanlarda yýllara yayýlan Ölüm Orucu Eylemi Sürüyor. DHKP-C davasýndan Fatma Koyulpýnar Gebze zindanýnda,
Faruk Kadýoðlu Tekirdað zindanýnda ve Serdal Demirel Sincan F tipi zindanýnda ölüm orucunu sürdürüyorlar. 9 Mayýs
tarihinde 12.Ölüm Orucu ekibi olarak eyleme baþlayan savaþçýlar, Çanakkale zindanýnda 19 Aralýk katliamýnda kendisini
yakarak feda eylemi yapan Fidan Kalþen’in adýný alarak çýktýlar yola. Fidan Kalþen Ölüm Orucu Ekibi, eylemini kararlýlýkla sürdürüyor.
Zindanlarý Yýkacak Zaferi Biz Kazanacaðýz
Yaþasýn Ölüm Orucu Eylemimiz
Zindanlarda Yeni Saldýrý Hazýrlýklarý
CEZA ÝNFAZ KANUNU (CÝK)
YÜRÜRLÜÐE GÝRÝYOR
Yeni Ceza Ýnfaz Kanunu’nun Adalet Komisyonunda kabul edilmesinden
sonra zindanlarda devrimci ve komünist tutsaklara saldýrýlarýn artmasý bekleniyor. CÝK, Hazirandan itibaren yürürlüðe girecek ve saldýrýlar boyutlanacak. Dýþarýda faþist terörü yoðunlaþtýran devlet zindanlarda ise devrimin sesini boðmak
için saldýrýlarýna yenilerini ekleme hazýrlýðýnda. Çürüyen sistem kendini ayakta
tutabilmek için devrimci ve komünistleri dört duvar arasýnda düþüncelerinden
soyundurmak, diðer devrimci tutsaklardan ve ailelerinden tamamen yalýtarak
yalnýzlaþtýrmak, çürütmek istiyor.
CÝK’in ilk uygulamalarýndan biri tutsaklarýn savunma haklarýna getirilen kýsýtlamalar. Avukatlarýn, savunma dosyalarýna dek aranmalarý hazýrlýk aþamasýndaki savunmanýn gizliliði ilkesinin ayaklar altýna alýnmasý anlamýný taþýyor. Yine
hükümlü tutsaklara avukat yasaðý konmasý, savunma hakkýnýn ihlali olarak nitelendiriliyor. Bu þekilde hüküm almýþ olan devrimci, komünist tutsaklar diri diri
hücre duvarlarýnýn arasýna, tabutluklara gömülmek isteniyor.
Getirilen bir diðer uygulama, sorgu amacýyla zindanlardan insan alýnabilmesi. 12 Eylül’de devrimci tutsaklarýn uzun süren direniþleri sonucu geri adým atýlan bu uygulama þimdi yine gündemde. Yargýlamasý bitmiþ hüküm almýþ, insanlarýn ikinci kez cezalandýrýlmasýný amaçlayan bu uygulama 12 Eylül döneminde tam bir iþkenceye dönüþtürülmüþtü. Yeniden gündeme gelmesi, zindanlarda iþkencelerin yoðunlaþacaðýný gösteriyor.
CÝK, daha yürürlüðe girmeden pratik olarak uygulanmaya baþladý. Kandýra F Tipi zindanýnda “adlilerde uyuþturucu bulunduðu” gerekçesiyle devrimci komünist tutsaklarýn bulunduðu hücrelere baskýnlar düzenlendi ve devrimci komünist tutsaklar darp edildiler.
Yeni Ceza Ýnfaz Yasasýna karþý mücadele þimdi devrimci ve komünistlerin görevi deðildir. Kendisine “insaným” diyen herkesin içeriden yükselen bu çaðrýya kulak vermesi gerekiyor. Yüreðinin kulaklarý saðýr olmayan herkes, göðsünün kafesinden yüreðini çýkarýp bu ateþe atmalý, yüreðini yüreklerimizin yanýna katmalý.
Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük
14
42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
Yeni Evrede
Eylemler
Mücadele Birliði
EÐÝTÝM-SEN KAPATILAMAZ
25 Mayýs’ta görülecek olan EðitimSen’in kapatýlma davasý, emekçiler tarafýndan eylemlerle protesto edilmeye devam ediyor.
24 Mayýs’ta iþ býrakacak olan emekçiler,
21 Mayýs’ta Ankara’da uyarý mitingi düzenledi. “Eðitim-Sen’i Kapattýrmayacaðýz” sloganý ile yaklaþýk 5 bin emekçi bayraklarýyla,
þapkalarýyla, pankartlarýyla Türkiye ve Kürdistan’ýn dört bir yanýndan sendikalarýna sahip çýkmak için oradaydýlar. Kitle henüz yürümeye baþlamadan burjuva devletin kolluk
güçleri tarafýndan panzerlerle barikat kuruldu. Sýhhiye Meydaný’ndan MEB binasýnýn önüne geçiþe izin vermiyordu kolluk güçleri.
Biz Mücadele Birliði okurlarý ve Ayýþýðý Sanat Merkezi emekçileri olarak her zamanki
gibi iþçi sýnýfýnýn yanýnda olduðumuzu, onlarla birlikte savaþmaya, düþmanla çarpýþmaya ve de onlarýn sesine ses olmak geldiðimizi
gösterdik. Emekçilere Ýktidar hedefi taþýyan
dergimizi daðýttýk. Korteji defalarca baþtan
sona ajitasyonlarla, sloganlarla dolaþtýk. 1
Mayýs’ta ortalama solun sözünde durmayýp
Kadýköy’e gittiðini, bizim yine 1 Mayýs Ala-
ný’nda Taksim’de olduðumuzu, F tipi zindanlarda insanlýðýn deðerleri uðruna gözünü
kýrpmadan ölüme yürüyenleri, hepsi duydu,
hepsi bildi. Ýstanbul’dan Amed’e, Siirt’ten
Trabzon’a, Balýkesir’e, gelen bütün emekçilere ulaþtýk. Bu sese kulak verin; yüreklerinin
kulaklarý saðýr olmamýþ herkese, tüm emekçilere sesleniyoruz. “Devrimci Tutsaklar Özgürleþtirilmeden Ýþçiler Emekçiler Özgürleþemez”. Zindanlardaki Ölüm Orucu’na kulak
verin. Zaten en çok emekçiler “Zindanlar Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Bütün Ýktidar
Emeðin Olacak” sloganýna katýlýyor, içten
haykýrýyor ve alkýþlýyorlardý. “Fabrikalar Tarlalar Siyasi Ýktidar Her Þey Emeðin Olacak”,
“Bütün Ýktidar Emeðin Olacak”, “Zindanlar
Yýkýlsýn Tutsaklara Özgürlük”, “Ölüm Orucu
Sürüyor, Sürecek Zafere Kadar”, “Yaþasýn
Ölüm Orucu Eylemimiz”, “Devrimci Tutsaklar Özgürleþtirilmeden Ýþçi ve Emekçiler
Özgürleþemez”, “Eðitim-Sen Kapatýlamaz”,
“Anadil Haktýr, Engellenemez”, “Ji Bo Azadi Aþiti Þer, Þer, Þer” sloganlarýný miting boyunca kortejleri dolaþarak emekçilere haykýrdýk. Birkaç reformistin “Parasýz Saðlýk, Para-
SAVAÞ SÜRÜYOR
Irak direniþinin gün geçtikçe güçlenmesi Irak iþbirlikçilerinin
ve ABD emperyalizminin iþini olduðundan fazla zorlamaya baþladý.
Faþist ABD emperyalizmi Irak içerisinde seçim yapma bahanesiyle
oradaki direniþi bir nebze olsa azaltmak oradaki halkýn (Güney Kürdistan) bütünlüðünü elinde bulundurmak ve pis mikrobunu (emperyalizmi) oradaki halklara zorla aþýlamak istiyordu. Ama istediði gibi
olmadý. Seçim sandýklarýný bile kendisi dolduran ABD faþizmi oradaki insanlarýn seçime gitmediðini görünce oradaki halka boþ vaatler ve yalanlarla kandýrýp seçime kendi liderlerini seçmeleri için
reklamlar ve soytarýlýk yapmaya baþladý.
Seçimlerin atlatýlmasý zor çok zor… ABD faþizmi için bir ka-
sýz Eðitim” talebine bizde, “Ýktidar Dýþýnda
Her Þey Hiçbir Þeydir”, “Emekçiler Saldýrýlara Karþý Ýktidar Ýçin Savaþalým” þiarýný emekçilere haykýrdýk. Emniyetler yapýlan görüþmeler sonucu barikatlar açýldý. Emekçilerin tek þeritten yürümesine izin verildi. Yol
boyunca Ankara halkýnýn ve özellikle dershane öðrencilerinin alkýþlarla destek verdiði
eylemde, miting alanýna girildiði zaman yapýlan konuþmalarda iki slogan öne çýktý; “Hepimiz Birer Eðitim-Sen’liyiz”, “Eðitim-Sen
Kapatýlamaz”.
Emekçiler Saldýrýlara Karþý
Ýktidar Ýçin Savaþalým !
Mücadele Birliði Okurlarý ve
Ayýþýðý Sanat Merkezi Emekçileri
rarsýzlýðýn baþlangýcý oldu. Emperyalist-kapitalist sistem kendine
güveneceði parti ararken seçimin ardýndan günler geçmiþti. Bu seçimlerin bir oyun olduðunu bütün dünya halklarý gördü. Seçimi kime devrettikleri önemli deðil, sonuçta ABD Ortadoðu’da bulunan
maþasýnýn bir koluna devredildi. Nereye saldýracaklarý, hangi masum halka saldýracaðý belli olmayan ölüm makinasýný, bu faþizmin
önüne geçmek Irak’ta kurtuluþ mücadelesi veren savaþçýlarýn yanýnda olduðumuzu göstermek elimizde.
O zaman hep beraber Irak’ta sosyalizm için, proletarya diktatörlüðü için savaþalým Irak halklarýnýn geleceðini kurtarmak için.
SAV RA SAV RA HAT TA NASR
Antakya’dan Bir Leninist
HER ÞEY DEVRÝM VE PARTÝMÝZ ÝÇÝN…*
Mart Ayý Ayaklanma Ayýdýr;
Bunun önemini çok iyi bilen, yaþayan ve yaþatan biz Leninistler 13 Mart’ta sokaklardaydýk. 13 Mart Savaþçýlarý, Seyit Konuk, Ýbrahim Ethem Coþkun ve Necati Vardar yoldaþlar; “Denizlerin Yolunda Leninist Saflara” sloganýnýn nasýl içselleþtirileceðini ve devrimciliðin ne olduðunu;
1981 yýlýnýn 1 Mayýs’ýnda çýkarýldýklarý mahkeme salonunda, mahkeme heyetini 1 Mayýs için saygý duruþuna davet etmekle gösterdiler…
Onlar politik mücadele tarihimizde idam edilen ilk komünist iþçilerdi. 13 Mart Savaþçýlarý için ve Mart ayýnýn önemini içeriðini anlatan (8
Mart Dünya Emekçi Kadýnlar Günü, 13 Mart Savaþçýlarý, 21 Mart Newroz ve siper yoldaþýmýz Mahir Çayan’ý anlatan bir bildiri hazýrlanmýþtýr.)
Ayrýca, Harbiye beldesindeki; Pazaryeri, Harbiye Lisesi, Hidro Tesisine “13 Mart Savaþçýlarý Ölümsüzdür”, “13 Mart Savaþçýlarý Yaþýyor Leninistler Savaþýyor”, “Ya Devrim Ya Ölüm”, “Yaþasýn Partimiz TKEP/Leninist” yazýlamalarý yapýlmýþtýr.
Antakya’dan Leninistler
*Elimize posta yoluyla geçen bu yazýyý haber niteliðinden dolayý yayýmlýyoruz.
DENÝZLERÝN YOLUNDA
LENÝNÝST SAFLARA*
8 Mayýs’ta Antakya’nýn Harbiye beldesinde 6 Mayýs’la ilgili yazýlamalar yapýlmýþtýr. Yazýlamalar; “Deniz Yusuf Ýnan Savaþa Devam”, “Denizlerin Yolunda Leninist Saflara”, “Ya Devrim Ya Ö-
lüm”, “Devrim Savaþçýlarý Ölümsüzdür”, “Faþizmi Döktüðü Kanda
Boðacaðýz”, “Zafer Savaþan Ýþçilerle Gelecek”, “Faþizme Karþý Silah Baþýna”
YAÞASIN HALKLARIN MÜCADELE BÝRLÝÐÝ
Antakya’dan Leninistler
*Elimize posta yoluyla geçen bu yazýyý haber niteliðinden dolayý yayýmlýyoruz.
42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
15
Yeni Evrede
Özbekistan
Mücadele Birliði
TARÝH, YAPICILARINI BEKLERKEN
Özbekistan, kanlý olaylarla bir anda gündeme geldi. Son dönemdeki ezberi bozan tarzda geliþti olaylar. Emperyalist destekli
“kiralýk muhalefet” gösterilerine ve “bitki devrimlerine” alýþmýþ
kamuoyu için beklenmedik olaylardý. Bir tereddüt ve bekleme sürecine girildi. “Demokrasi havarisi” basýn sustu. Çünkü kýbleleri
suskundu. Güçlü sýnýf sezgisine sahip burjuva basýn, olaylarda açýk emperyalist parmaðý ve desteði göremeyince durakladý.
Gerçekten de Özbekistan’daki kanlý olaylar iç dinamiðin aðýrlýk taþýdýðý geliþmeydi. Haliyle ezber bozuldu. Ve burjuva çevreler tereddüt içine girdi.
13 Mayýs’ýn ilk saatlerinde Andican olaylarýnýn haberleri gelmeye baþladýðý anda “Kýrgýzistan’dan sonraki durak belli oldu”
havasý esmeye baþladý. Ama gözlerin çevrildiði Kabe’den, Beyaz
Saray’dan bir türlü umulan açýklama gelmedi. Tam tersine, Kerimov yönetimine çok cýlýz bir uyarý, ayaklananlara ise “silahlý teröristleri serbest býraktýklarý” için sert söylemlerle karþýlaþtýlar.
Sermaye dünyasý tepkisini hemen buna göre ayarlamaya baþladý.
“Ýnsan haklarý ihlalleri” dolayýsýyla Ýslam Kerimov yönetimi eleþtirildi ama ayaklananlara açýk bir arka çýkýþtan uzak duruldu. Almanya ve NATO Genel Sekreteri de benzer bir yaklaþým içindeydi. Görece en sert tepki Ýngiltere’den, Dýþiþleri Bakaný Straw’dan
geldi. Bunu da normal karþýlamak gerekirdi; zira Ýngiltere’nin eski Özbekistan Büyükelçisi’nin çýkýþlarý nedeniyle iki ülke arasýndaki iliþkiler gerilmiþ ve iþ, Büyükelçi’nin görevinden ayrýlmasýyla sonuçlanmýþtý. Þu halde “Garp cephesinde” olumsuz bir iþaret yoktu.
Rusya’ya gelince… Ýþin baþýndan beri en net tepkiyi koyan
Putin yönetimi oldu. Açýkça Kerimov’u destekledi. Rus Dýþiþleri
Bakaný olayý “Özbekistan’ýn iç iþleri’ gördüklerini belirtirken, olaylardan Taliban destekli tosuncuklarý sorumlu tuttu. Kerimov’un 17 Mayýs tarihli konuþmasýndan anlaþýldýðýna göre, Rusya’nýn desteði sadece Dýþiþleri’nin açýklamasýyla sýnýrlý deðil. Eylemcilerin yaptýklarý telefon görüþmelerinin dinlenmesi, Afganistan ve Kýrgýzistan’da yerlerinin saptanmasý türünden geliþmeler,
olaylarýn en baþýndan beri Moskova’nýn Taþkent hükümetine teknik destek de sunduðunun açýk kanýtlarý olsa gerek. Ýþin ilginci, eðer doðruysa, olaylarýn diðer ucunda yeralan eylemcilerin de, arabulucu olarak Putin’i istemiþ olmalarý. Yani hem hükümet, hem
eylemciler Moskova’ya baþvuruyor!
Kerimov, tam bir dikta rejimi kurarak, emperyalizme yaklaþtý. Daha 11 Eylül’den bir yýl önce CIA’ye üs vererek ABD ile iliþkileri geliþtirdi. 2001’de ise ABD’ye askeri üs verdi. Kendi iktidarýnýn güvenliðini Washington’la yakýnlaþmakta aradý. Son olaylar sýrasýnda Beyaz Saray’ýn ýlýmlý tepkisinin altýnda yatan baþlýca sebep budur.
Ama özellikle Gürcistan ve Ukrayna olaylarý, koltuðun bu
yolla saðlama alýnamayacaðýný anlamasýna yetti. Ýlk iþ olarak Soros Vakfýný kapý dýþarý etti. Bir yandan ABD ile iliþkileri sýkýlaþtýrdý, diðer yandan “nifak odaklarý”ný kapý dýþarý etti ve baskýlarý
daha da artýrdý. Ama bu tür olaylarýn sadece dýþ güçlerce tezgahlandýðýný düþünmekle hata etti. Ýçeriyi unuttu. Sonuçta 13 Ma-
16
yýs’ýn ilk saatlerindeki gösteriler ve silahlý baskýnlar meydana geldi. Ve bu olaylar, öyle sanýldýðý gibi sadece Taliban tosuncuklarýn
silahlý eylemlerinden ibaret deðildi. O var. Ama onun yanýnda, iþsizlikten ve baskýlardan bunalan, bir çýkýþ yolu arayan insanlarýn
da rol aldýðý bir hareket idi bu. Dinsel yansýmalarý da içeren bir
kitle hareketiydi ve kökleri, çok büyük oranda Özbek topraklarýnda bulunuyordu.
Özbek karþýdevrimci iktidarý da bölgedeki hemcinsleri gibi
köksüz. Sovyetler Birliði’ni daðýtan karþýdevrimin ürünü. Soysuzlaþmýþ bir iktidar olarak, koyu bir baský rejimi olarak ayakta
duruyor. Sovyetlerden devralýnan iktisadi yapý, bütünden koparýlmýþ bir parça olarak, çalýþmýyor. Ülke yer altý madenleri açýsýndan alabildiðine zengin. Petro-kimya sektörü aðýrlýkta. Ekonomiyi ayakta tutan üç temel sektör var: doðalgaz, altýn yataklarý ve
pamuk üretimi. Her üçü de Sovyet iktisadi þekilleniþinin ürünleri. Dünyanýn en büyük on altýn üreticisinden biri. Pamuk üretiminde ise dünya dördüncüsü. Tarým, kolhoz (kolektif çiftlik),
sovhoz ve meþhozlarda (devlet çiftlikleri) yapýlýyor. (Kapitalist özel mülkiyet tarýma hala girememiþ durumda. Sanayide ise küçük
iþletmeler özelleþtirilirken, büyük iþletmelerde bu baþarýlamadý.)
1991 karþýdevrimi sonrasýnda üretimde %30’lara varan düþüþler yaþandý. Üretimin eski düzeyine çýkmasý için aradan bir on
yýl geçmesi gerekti. Tüm bu dönem boyunca yoðun iþsizlik ve sefalet hüküm sürdü. Özbek halký, Sovyet döneminden kalan kazanýmlarý sayesinde yaþamýný sürdürebildi. Bu yoðun yoksullaþma
ve sefalet koyu bir baský rejimiyle birleþince, her türlü “kýþkýrtma” için uygun zemin oluþtu.
Dinsel gericiliðe gelince… Onlar, olaylarýn meydana geldiði
Andican’ýn da yeraldýðý Fergana vadisinde geleneksel çalýþma alanlarýný bulmuþlardý. 23 yerel “iþadamý”nýn tutuklanmasýnýn ateþlediði hoþnutsuzluðu ve gerginliði fýrsat bilerek harekete geçtiler. Askeri bölüðü bastýlar, silahlarý ele geçirdiler, hükümet binalarýný ele geçirdiler. Belki de kýsa yoldan baþarýya ulaþacaklarýný
düþünüyorlardý. Ama Özbek Özel Kuvvetlerinin harekete geçirilmesiyle kýrým baþladý. Kesin sayý belli olmasa da en azýndan birkaç yüz kiþinin ölümüyle bu raund sona erdi.
Kerimov, emperyalizmin istemleri doðrultusunda, geliþmelerin de bunun zorladýðýný düþünerek, “demokratik açýlýmlar”dan
bahsetmeye baþladý. Deðiþimi kendi denetiminde gerçekleþtirmenin bu þekilde olabileceðine inanýyor olmalý. Emperyalistler de
gerekli dersleri çýkarmýþ olmalýlar. Toplumdaki deðiþim dinamiklerinin farkýna vardýlar. Þimdi bunlarý kendi denetimlerine almak
için tosuncuklarla dirsek temasýna girmek dahil tüm “muhalefet”
ile yakýn iliþkiler kuracaklardýr. Her zaman olduðu gibi birden
fazla ata oynamak, sermayenin temel kuralýdýr. Bu kýsýr döngünün dýþýna çýkmak ancak proletaryanýn devrimci hareketiyle olanaklýdýr. Henüz ufukta güçlü bir proleter siyasal hareket görünmüyor. Ama tarih, sebatla yapýcýlarýný bekliyor.
42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
Yeni Evrede
31 Mayýs
Mücadele Birliði
ROYÜÞÜNÖD EMÝRVED ÞETA NANAY ADRALKAHRUN
31 Mayýs 1971’de Adýyaman’ýn Nurhak Daðlarýnda ölümsüzleþen THKO’nun önder kadrolarý Sinan Cemgil, Alparslan
Özdoðan ve Kadir Manga, THKO’nun ölümsüzleþen ilk gerillarý oldular. Onlar, devrim yapmak için çýkmýþlardý yola ve bu
hedeflerine mutlaka varacaklardý. Elerlide silahlarýyla devlet
güçleriyle girdikleri savaþta da, devrimin önce cesaretli yüreklerde baþladýðýn herkese göstermiþlerdi. Ýnekli Köyü’nün muhtarýnýn ihbarýyla etraftan sarýldýðýnda, askerlerin “teslim olun”
seslerine, Sinan’ýn “Asýl siz teslim olun. Sizi vurmak istemiyoruz” sesi karþýlýk verir. Çatýþma baþladýðýnda THKO’nun yiðit
savaþçýlarý; üç gündür aç, susuz ve yorgundurlar. Kadir Manga
ve Alparslan Özdoðan açýlan ateþ sonucu ölümsüzleþmiþtir. Sinan ise bacaðýndan ve omzundan vurulmuþtur. O anda bile eli
silahýn tetiðinde, kuru bir aðacýn arkasýnda etrafý taramaktadýr.
Bir komutana yakýþýr þekilde çatýþa çatýþa ölür Sinan. Kimbilir
belki de o son anda daðda kaldýklarý günler boyunca kendilerine her türlü desteði veren birisine söylediði sözler vardý aklýnda. Sinan ona bir silah vermiþ ve “bu silahý hiç kimseye verme,
hep sen taþý. Devrim yolunda ölürsem, taþýyacaðýn bu silah vesilesiyle ben hatýrla”. Babasý Adnan Cemgil, oðlunun ölüsünü
almak için Ýnekli Köyü’ne girdiðinde orada halka yaptýðý konuþmada “o sizin iyiliðiniz için öldü” demiþti. THKO’nun yiðit
önder ve savaþçýlarýný unutulmaz kýlan iþte bu olmuþtur. Onlar
iþçi ve emekçilerin mutluluðu için yaþamlarýný ortaya koymuþlar, öðrenci kökenli olmalarýna raðmen her zaman emekçi halkýn içinde olmuþlar ve onlarý kurtuluþa götürecek olan devrim
için savaþý, sözde deðil pratik olarak baþlatmýþlardý.kYa
týklarý devrim ateþi büyüyerek geliþmeye devam ediyor.
8 MAYIS 1945
FAÞÝZMÝN YENÝLDÝÐÝ GÜN
faþizme baþvurduðunu görüyorlardý. Faþizm, sosyalizmi
boðmak için beslenmiþ bir köpekti. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliði’nin iþçi ve emekçi halklara kazandýrdýklarýný hazmedemeyen sermaye, çareyi dünyanýn bu ilk sosyalist ülkesini haritadan silmekte görüyordu. Onlar için komünizm esas tehditti ve sýra þimdi Sovyetlere gelmiþti; ama
baþta Stalin olmak üzere Sovyet komünistleri ve halklarýnýn
strateji ve taktik alandaki büyük dehalarý sayesinde Nazi faþizmi, önce Stalingrad’da durdurulmuþ ve sonra da yenilmiþti. Stalin o dönemde yaptýðý her radyo konuþmasýný “Pubet
Budet Naþa” olarak (yani “Zafer Bizim Olacak”) bitiriyordu.
Sovyet Halký, Stalin’in baþkomutanlýðýndaki Kýzýlordusu’na
güvendi, Nazileri inlerine kadar kovaladý. Ve yendi. 8 Mayýs
sabahý Alman Parlamentosu Reichtag’ýn tepesinde gamalý
haç deðil, orak çekiçli kýzýl bayrak dalgalanýyordu. Ve Hitler,
çoktan kendi yaþamýna son vermiþti.
Kýzýlordu’nun Nazi faþizmine karþý kazandýðý bu büyük zafer, Rusya’nýn giriþimiyle, BM tarafýndan tüm dünyada faþizme karþý zafer günü olarak kutlanýyor.
Nazi faþizmi 22 Haziran 1941’de Sovyetler Birliði’ne
saldýrdýðýnda II. Paylaþým Savaþý farklý bir boyut kazanýyordu. Nihayet Hitler, savaþýn baþýndan beri kafasýnda olan asýl
düþünceyi gerçekleþtirebiliyordu. Stalin’in komutanlýðýndaki
Kýzýlordu, Hitler’in bu niyetini çok önceden sezmiþlerdi. Onlar savaþýn politikanýn baþka araçlarla devamý demek olduðunu biliyorlardý. Faþizmin Almanya’da iktidara gelmesinin
temelinde Thysen, Krupp ve Siemens tekellerinin finansmaný olduðunu, sermayenin içine yuvarlandýðý krizi aþmak için
42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
17
Yeni Evrede
Eylemler
Mücadele Birliði
EMEKLÝLER ALANLARA
ÇIKTILAR
KESK 2.KONGRESÝ
GERÇEKLEÞTÝ
Gazetelerde, TV haberlerinde geçer bir kaç cümleyle: “
emekli kuyruðunda öldü” veya “karþýdan karþýya geçerken
kazada öldü” ya da “hastane kuyruðunda öldü…” vs.
Çalýþma yaþamý biten birçok insan bir köþede ölümü beklemeye baþlýyor. Çoðu emekli kahvehane köþelerinde veya
geçim sýkýntýsý içinde az bir ücretle çalýþabileceði bir iþ
peþinde.
Emek cephesinde mücadele vermiþ binlerce insan 1995
yýlýnda bir araya gelerek EMEKLÝ-SEN’i kurdular. EmekliSen, DÝSK ve ETUC’ e üye Avrupa Emekli Sendikalarý
Federasyonun (FERPA) üyesidir. 7 milyondan fazla emeklinin yaþadýðý ülkelerimizde emekliler açlýk sýnýrýnýn altýnda
maaþ almaktadýr. Açlýk sýnýrý 670 YTL iken bir BAÐKUR
emeklisi 309YTL, SSK emeklisi 450 YTL, emekli sandýðý
525 YTL almakta. Sosyal haklardan mahrum, neredeyse yok
sayýlan emekliler yaþamdan emekli olmadýklarýný yaptýklarý
çalýþmalarla gösteriyorlar. Ýþçi sýnýfýnýn örgütlenmesinde
öncülük etmiþ Emekli-Sen liler, gençliðe ve diðer emekçilere
haklarýný aramalarý, örgütlenmeleri için çaðrýda bulunuyorlar.
Ýþsizlere iþ, çalýþanlara güvence, çocuklarýmýza aydýnlýk bir
gelecek için örgütlenelim diyor alanlarda, dayanýþma çaðrýsý
yapýyorlar. Örgütlü olmak onurlu insan olmaktýr.
Yolsuzluklarýn hesabýný sormaktýr. En büyük emeðimiz
çocuklarýmýzýn torunlarýmýzýn birileri menfaatine ölmesine
karþý olmaktýr. Örgütlü olmak gelecek kuþaklara güzel bir
yaþam býrakmaktýr diyorlar.
Ýstanbul, Ankara, Adana ve Aydýn’da bölge mitingleri
düzenlediler. Taleplerini þöyle sýralýyorlar.
* Maaþlarýmýz insanca yaþayacaðýmýz düzeye çýkarýlsýn
* Saðlýk sorunlarýmýz için gittiðimiz kurumlardaki zorluklar kaldýrýlsýn
* Maaþ kuyruklarý kaldýrýlsýn
* Saðlýk hizmetlerinin ticarileþtirilmesinden vazgeçilsin
* Yargýtay kararýyla kazandýðýmýz TÜFE alacaklarýmýz
hemen ödensin
* 10 yýldýr çýkarýlmayan sendika yasamýz derhal çýkarýlsýn
* Tüm emeklilere 2 maaþ tutarýnda ikramiye yakacak
yardýmý ve toplu taþýma araçlarýndan ücretsiz yararlanma
hakký verilsin….
Ýzmir EMEKLÝ SEN’den
MB Okuru Bir Emekli
Ýki gün süren kongrede eski baþkan Sami Evren’in aday
olmadýðý seçimlerde yeni baþkan olarak ortak ittifak listesinde bulunan SES eski baþkaný Ýsmail Hakký Tombul
seçildi. Yeni dönem çalýþma programlarýnýn ana hatlarýný;
tüm il ve ilçelerde emek ve demokrasi platformu oluþturmak, platformun iþlevini güçlendirmek; AB emekçileri ile
yürütülen iliþki aðýný Ortadoðu, Asya, Afrika ve Latin
Amerika ülkeleri ile geniþletmek; kamunun yeniden yapýlandýrmasýna yönelik yasalara karþý mücadele etmek; grev ve
toplu sözleþmeli sendika yasasýnýn çýkarýlmasý ile kamu
emekçilerinin siyaset yapma haklarýnýn yasaya konmasý için
mücadele yürütmek; ücret, sosyal güvenlik, parasýz saðlýk ve
eðitim gibi konularda mücadele yürütmek olarak belirlendi.Ayrýca Kürt ulusal sorununa da KESK’in demokratik
barýþçýl çözümlere destek olmasý kararlaþtýrýldý. Eski baþkan
Sami Evren konuþmasýnda KESK’in klasik konfederasyonlardan çok önde olduðunun söylenemeyeceðini, diðer
sendikalarda iþleyiþin çok daha iyi oturduðunu, örgütün
bürokrasi ile kurumsal iliþkiyi çözmek zorunda olduðunu
dile söyledi. 12 Eylül darbecilerinin yargýlanmasý;
Anayasa’nýn deðiþtirilmesi; özerk bir TRT’nin yaratýlmasý
için mücadele edilmesi; F tipi, tecrit ve direniþ konulu sempozyum yapýlmasý kararlaþtýrýldý. Kongreye ayrýca devlet
provokasyonu damgasýný vurdu. Çalýþma Bakaný Murat
Baþesgioðlu kürsüye çýktýðýnda “kölelik yasalarý geri çekilsin vb.” sloganlara bozulunca “bu salonda niye Türk
bayraðý yok” diye ortamý germeye çalýþýnca, emekçilerin
sloganlý tepkisiyle karþýlaþtý. Bunun üzerine salonu terk eden
bakanýn peþinden Türk-Ýþ Genel Baþkaný Salih Kýlýç’ta
alelacele salonu terk etti. Sami Evren bu olay karþýsýnda ise
“burasý resmi tören alaný deðil”dedi. Çeþitli siyasi partililerin de bulunduðu kongrede söz alan DEHAP Genel
Baþkaný Tuncer Bakýrhan konuþmasýnda ”sayýn Abdullah
Öcalan’ýn yeniden yargýlanmasýna olumlu bakýyoruz” dedi.
Daha Sonra söz alan DSP Genel Baþkan Yardýmcýsý Hasan
Macit ”sayýn diye hitap ettiði kiþi, terör örgütünün baþýdýr”
dedi.Bunun üzerine salonda yuhalamalarla karþýlaþan Macit
salonu hýzla terk etti. Böylece ikinci provokasyon önlenmiþ
oldu. Alýnan kararlarýn okunmasýndan sonra kongre tamamlandý.
EMEKLÝ SEN’DEN
“ÝNSANCA YAÞAMA”
EYLEMÝ
politikalarýnýn; emekçileri açlýða yoksulluða ve sefalete
mahkum eden politikalarýnýn hesabýný soracak ve protesto
edeceðiz” dedi.
Okunan basýn açýklamasýnda:
Yaþama koþullarýnýn iyileþtirilmesi (asgari ücret,hastane
kuyruklarý),Yargýtay kararý ile kazanýlan TÜFE alacaklarýnýn
derhal ödenmesi, 10 yýldýr kabul edilmeyen Emekli Sendikasý Yasa Tasarýsý’nýn kabul edilmesi istendi. “Kabul edilmediði takdirde demokratik meþru mücadelemizi sonuna kadar sürdürecek bu hükümeti teþhir edeceðiz” dendi. Okunan
basýn açýklamasýnýn ardýndan eylem sloganlarla son buldu.
14 Mayýs’ta Kadýköy’de Emekli-sen’in çaðrýsý ile emekçiler eylem yaptý. 500 kiþinin katýldýðý eylemde “Artýk
Yeter Ýnsanca Yaþamak Ýstiyoruz-EMEKLÝ-SEN” imzalý
pankart açýldý. Marmara Bölge Temsilcisi Hasan Kaþkýr, on
yýl sonra ilk kez miting gerçekleþtirdiklerini belirttiði konuþmasýnda “Amerikancý AKP hükümetinin AB ve ÝMF ‘ci
18
42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
Yeni Evrede
Eylemler
Mücadele Birliði
“Sanatýmýzý
Mahallelere, Evlere, Atölyelere, Fabrikalara
Götüreceðiz”
Sarýgazi Ekin Sanat Merkezi, 6 Mayýs tarihinde kapatýldý.
Sarýgazi emekçi halkýnýn bilinçlenip, kültürel, sanatsal, felsefi yönden kendilerini geliþtirerek bireysel ve toplumsal sorunlarýný çözüp, onurlu ve özgür bir yaþamý kurabilmeleri için
kurulmuþtu Ekin Sanat Merkezi.
AKP’li olan Sarýgazi Belediyesi, çalýþma ruhsatý vermemek
için aylardýr çeþitli bahaneler buluyordu. Son olarak, “binanýn
imar izni olmadýðýný o yüzden yasal açýdan ruhsat vermesine
imkan olmadýðýný, ancak sanat merkezinin tüm resmi iþlemleri
tamam olduðu için faaliyetlerine devam edebileceðini, kendilerinin, yasalar buna imkan tanýyana kadar kapatma iþlemi yapmayacaðýna” söz vermiþlerdi. Ancak tüm verilen sözlere, teminatlara raðmen, 6 Mayýs 2005 Cuma günü Sarýgazi Ekin Sanat
Merkezi, ruhsatsýz çalýþtýðý gerekçesiyle mühürlenmiþtir.
“Biz Sarýgazi Ekin Sanat Merkezi çalýþanlarý olarak hiçbir
baskýya boyun eðmeyeceðimizi; tiyatroyu, müziði mahallelere,
sokaklara atölyelere, fabrikalara ve evinize getireceðimizi iþçiemekçilere, halkýmýza duyuruyoruz” diyen Sarýgazi Ekin Sanat
Merkezi emekçileri, mühürlenen sanat merkezinin önünde
stand açarak çalýþmalarýný sokakta sürdürüyorlar.
Dün 14 Mayýs 2005 Cuma günü de önlüklerini giyerek bildiri daðýtýmý yapan sanat merkezi çalýþanlarý Barýþ Cengiz ve
Ali Ekber Sever, “Sanat merkezimiz belediye-jandarma iþbirli-
ði ile kapatýldý. Sistemin uþaklarý sanýyorlar ki, kapýlar mühürlenince devrimci sanat engellenmiþ olacak, bir daha bir þeyler
yapamayacaðýz. Oysa ki biz, kapalý mekanlar içinde deðil, dýþarýda da devrimci sanatý icra edebiliriz. Mahallelere, sokaklara, fabrikalara, hatta evlere kadar sanatýmýzý götürmeye çalýþýyoruz, götüreceðiz de. Kültür merkezimiz açýlana kadar mücadelemize devam edeceðiz. Þu an mahkemeye de baþvurduk, yürütmeyi durdurma ve tazminat davasý açýyoruz” dediler.
TÜRK METAL-ÝÞ EYLEMÝ
Düzce Akçakoca Kumpýnar Mevkinde bulunan MMC-ONUR Boru Fabrikasý’nda yaklaþýk 300 iþçiyi kapsayan toplu iþ sözleþmesi görüþmelerinden bir sonuç alýnamayýnca, gev kararý alýndý. Grev için sabah iþyeri önüne gelen iþçiler, gece saat 03:00 sýralarýnda Türk Metal-Ýþ Sendikasý Bolu Þube Baþkaný Yusuf Uyman ile patron arasýnda sözleþmenin imzalandýðýný ve ücretlerine
yüzde altý ila yüzde on arasýnda zam yapýldýðýný öðrendiler. Sermayenin çýkarlarý doðrultusunda sözleþmenin kendilerinden habersiz imzalandýðýný söyleyen ve buna tepki gösteren iþçiler fabrika önünde Türk Metal-Ýþ Sendikasýný protesto ettiler.
BREZÝLYA, TOPRAKSIZ KÖYLÜLERÝN EYLEMLERÝYLE SARSILIYOR
Devlet Baþkaný Louis Ýnacio Lula Da Silva ‘nýn iktidara gelmeden önce verdiði toprak reformu sözünü tutmamasý üzerine
(MST) Topraksýz Kýr Ýþçileri Hareketi Brezilya’da toprak iþgallerine baþlamýþ ve 1 Mayýs’ta da çaðrýda bulunarak “uzun yürüyüþ”ü baþlatmýþtý. Goinaia eyaletinden 10 binin üzerinde katýlým ile baþlayan 200 kilometrelik uzun yürüyüþ 15 Mayýs’ta bu sayýnýn 20 bine ulaþmasýnýn ardýndan baþkent Brasil’de son buldu. CHE resimleri ve KÜBA bayraklarýnýn da taþýndýðý eylemde 23
eyaletten gelen kýr iþçilerine konuþan MST Baþkaný Joao Pedro Stedile, “bu yürüyüþ bizim için bir okul, bu gün bu okuldan mezun olduk. Kendi kendilerini seferber etmek, bu ülkenin yoksul insanlarý açýsýndan, kendilerine dayatýlmýþ olan tarihsel, toplumsal özveriler karþýsýnda artýk bir onur eylemi haline dönüþmüþtür” dedi. MST’nin desteðini alarak baþa gelen devlet baþkaný toprak reformu yapacaðý, 400 bin aileyi boþ topraklara yerleþtireceði vadinde bulunmuþ ancak bu sözünde durmamýþtýr. Baþbakanlýk
binasýnýn önünde toplanan eylemciler Lula hükümetinin tarým politikalarýný acilen deðiþtirmesini istediler.
42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
19
Yeni Evrede
Ekin-Sanat
Mücadele Birliði
Küba’dan Bir Ses:
CUBA SABOR
Ayýþýðý Sanat Merkezi’nin Ýstanbul, Ýzmir ve Antep’te
düzenlediði Küba Günü’ne katýlarak Küba’nýn sesini, soluðunu, müziðini bizlere taþýyan müzik grubu Cuba Sabor’la
Küba ve oradaki yaþam üzerine kýsa bir sohbet yaptýk.
Y.E. Mücadele Birliði: Merhaba, bizler Türkiye’de
yayýnlanan sosyalist bir dergi olarak, sizinle röportaj yapmak istiyoruz. Çalýþmalarýnýzý daha çok Türkiye’de mi
yoksa Küba’da mý sürdürüyorsunuz?
Cuba Sabor: Türkiye’de.
Y.E. Mücadele Birliði: Bizler doðal olarak en çok Küba’yý merak ediyoruz. Küba’da yaþam nasýl,
sosyalizmin kazanýmlarý yaþamýn
her alanýnda hissediliyor mu?
Cuba Sabor: Küba’da
herkes eþit koþullarda yaþýyor.
Herkes ayný standartta çalýþýyor ve kazanýyor. Ulaþým ücretsiz, hastaneler, okullar ücretsiz, mesela okula gitmek
mecburi, yani eðer çocuðunu okula göndermezsen yetkililer seni
mahkemeye veriyorlar. Üstelik insanlar yaptýklarý iþi en iyi biçimde
yapabilmek için çabalýyorlar.
Y.E.Mücadele Birliði: Örneðin müzikte, devlet müziðin ve müzik topluluklarýnýn çalýþmalarý için nasýl bir destek sunuyor?
Cuba Sabor: Bütün müzik organizasyonlarýný devlet
hazýrlýyor. Örneðin sürekli festivaller düzenliyor. Irak Fes-
20
tivali, Salsa Festivali, Küba Etnik Müzik Festivali, Habanera Festivali gibi. Konservatuarlar arasý yarýþmalar düzenliyor, yani insanlarýn iyi müzik yapabilmeleri için birçok fýrsat sunuyor devlet.
Y.E. Mücadele Birliði: Buradaki yaþamý nasýl buluyorsunuz?
Cuba Sabor: Biraz karýþýk. Kübalý bir insan için alýþmak zor. Burada para çok önemli bunu fark ettik. Küba’da
da para önemlidir, fakat bir þekilde halledebiliyorsun. Para burada hayat demek, Küba’da en önemli þey insandýr.
Orada sýnýf farklýlýklarý yok. Mesela bir doktor bayanla,
þoförlük yapan bir erkek evlenebiliyor ve sorun olmuyor
bu.
Y.E. Mücadele Birliði: Buradaki müziði nasýl deðerlendiriyorsunuz? Ýnsanlarýn müziðe duyduklarý ilgi ne düzeyde?
Cuba Sabor: Türk halký müziðe çok düþkün. Burada
insanlar müzik sesi duyunca neþeleniyor. Bu çok güzel.
Küba halký da müziðe düþkündür.
Y.E. Mücadele Birliði: Hiç Türkiye’den adýný duyduðunuz müzik grubu, solist var mý?
Cuba Sabor: Fatih Erkoç, Bülent Ortaçgil, Barýþ Manço vb.
Y.E. Mücadele Birliði: Müziðin hayatý deðiþtirmede nasýl bir rol oynadýðýný düþünüyorsunuz?
Cuba Sabor: Müzik çok önemlidir, insanlarý motive eder,
moral gücü saðlar.
Y.E. Mücadele Birliði:
Sosyalizmin sanatçýlara kazandýrdýðý þeyler sizce nedir?
Cuba Sabor: Küba’da
saðlam organizasyonlar yapýlýyor. Büyük orkestralar kuruluyor, Küba’da da para önemli ama müziðini sadece para için yapmýyorsun. Oradaki müzik þirketleri
devletin kurduðu þirketler ve çalýþmalarý bu þirketler yapýyor. Ayrýca sendikalar var, bir problem yaþýyorsan burada çözebiliyorsun.
Y.E. Mücadele Birliði: Röportaj için teþekkürler, çalýþmalarýnýzda baþarýlar dileriz,
Cuba Sabor: Biz teþekkür ederiz.
42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
Yeni Evrede
Ekin-Sanat
Mücadele Birliði
ANTEP AYIÞIÐI SANAT MERKEZÝ’NDEN
KÜBA DOSTLUK GÜNÜ ETKÝNLÝÐÝ
Ayýþýðý Sanat Merkezi, Ýstanbul ve
Ýzmir’den sonra, Antep’te de Küba
Dostluk Günü etkinliði ile emekçilerle
buluþtu. 22 Mayýs Pazar günü Yüzüncü
Yýl Anfi Tiyatro’da gerçekleþtirilen
etkinlik, Antep halkýnýn büyük ilgisi ile
karþýlandý.
Che Guavera’nýn Fidel Castro’ya ve
Deniz Gezmiþ’in babasýna yazdýðý mektuplarý okuyan iki küçük yold aþýmýz,
izleyenleri daha etkinliðin baþýnda etkiledi.
Etkinlik, Küba müziðinin hareketli
ritimleriyle, devrim mücadelesini ve iþçi
sýnýfýný anlatan Cuba Sabor grubunun
dinletisiyle baþladý. Küba kültürünü,
Antep halkýna taþýyan grup, sahneden
ayrýlýrken, halkýn sevgi gösterileriyle
uðurlandý.
1976 yýlýnda faþist Alman devleti
tarafýndan katledilen Alman Kýzýl Ordu
Fraksiyonu(RAF) militaný, gazeteci
Ulrike Meinhof’un hayatýndan bir
kesitin anlatýldýðý oyunla sahnede yer
alan Ýzmir Ayýþýðý Tiyatro Grubu Antep
halkýnýn beðenisini ve ilgisini kazandý.
Ayýþýðý Sanat Merkezi Müzik
Grubu, Emeðe Ezgi’de Küba devrimini,
Denizleri ve emekçi kitleleri anlatan
müzikleriyle Antep’li emekçilere
ulaþtýlar. Kapitalist sistem içinde, ezilen
kitleleri ve sistemin insanlarý götürdüðü
çýkmazlarý anlattýklarý özgün parçalarý
42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
ve halk türküleriyle insanlarýn ezen ve
ezilenin olmadýðý bir dünya özlemini
dile getiren grubun zindanlarda iþkence
gören tutsaklarý anlatmak için, onlar gibi
çýplak ayakla sahneye çýkmalarý etkinliðe katýlan izleyicilerden yoðun destek
gördü.
Antep halký, Nazým Hikmet’in
dizeleriyle de buluþtu bu etkinlikte.
Ýstanbul Ayýþýðý þiir grubu, komünist
þairin, kapitalist sisteme karþý durmayý
ve mücadelenin gerekliliðini anlattýðý
þiirleriyle, Antep halkýna seslendi.
Etkinliðin sonunda, Agýre Jýyan
Müzik Grubu, Anteplileri Kürtçe
þarkýlarýyla coþturdu. Marþlar ve halaylarla sona eren dinleti, ayný zamanda
etkinliðinde son noktasý oldu.
Etkinliðe katýlan Antep halkýndan
bazý emekçilerin ayrýlýrken, Küba
halkýný ve Küba devrim mücadelesini
daha yakýndan tanýmak istediklerini
söylemeleri Ayýþýðý emekçilerinin,
verdikleri emeðin karþýlýðýný almýþ
olmanýn rahatlýðýyla Anfi Tiyatro’dan
ayrýlmalarýný saðladý.
21
Yeni Evrede
Ekin-Sanat
Mücadele Birliði
DENÝZLERLE DENÝZCE
BULUÞMAK…
6 Mayýs’ta Harbiye Açýkhava’da
düzenlediðimiz “Halkýn Denizi
Denizleþen Halkla” gecemiz
uzun yýllardýr sanat cephesinden Denizlere armaðan etmek istediðimiz bir etkinlikti. 33 yýldýr 6 Mayýs’ta Denizler için, onlarýn adýný
geleceðe taþýmak
için pek çok etkinlik yapýldý. Ama her gün büyüyen
mücadele Denizlerin
adýný daha geniþ kesimlerle paylaþmayý dayatýyordu.
Etkinlik çalýþmalarýna baþladýðýmýzda, pek çok sanatçý, aydýn ve çevreden destek ve güç aldýk. Tüm bu duyarlý insanlar büyük bir coþku ile karþýladýlar ve hesapsýzca dayanýþmaya katýldýlar.
Daha önce de organizasyonlar yapmýþ, salonlar tutmuþ, geziler düzenlemiþtik ama böylesi büyük bir etkinlik bizim için ilkti. Ayýþýðý’nda o günlerde yaþana heyecanla telaþ arasýnda koþturmacaya tanýk olanlar bilirler; geceye destek
verenlerle görüþmeler, bilet daðýtýmýnýn
organizasyonu, afiþler, el ilanlarý, standlar, gazete ve radyolarla görüþmeler,
sahne çalýþmalarý, ses düzeni ayarlarý ve
daha pek çok ayrýntý ile uðraþan, ortak emeðin insanlarýnýn duygularý…
6 Mayýs günü sabahýn ilk saatlerinde Harbiye’deydik. Her þeyi önceden
planladýðýmýzý düþünüyorduk ama her
dakika plan dýþý yeni bir þey çýkýyordu.
Sahne zemini tadilattan çukurlarla doluydu. Onlarý doldurup üzerini örtmemiz
hem zamanýmýzý hem de enerjimizi aldý.
Kulislerin hazýrlanmasý, salonun ve sahnenin hazýrlanmasý gecenin baþlama saatine kadar sürdü. Sanatçýlarýn bir bir gelmesiyle heyecanýmýz iyice arttý. Deniz-
22
lerin adýna yakýþýr bir gece olmalýydý ve
bu geceye katýlarak ya da birebir içinde
bulunarak bize destek veren dostlarýmýzýn emeðine deðmeliydi. Sanatçýlar provalarýný aldýlar ve seyircilerimiz nihayet
içeri girmeye baþladýlar. Hepimiz soluðumuzu tutmuþ giriþ kapýsýna bakýyorduk. Güvenlikte görev alan arkadaþlarýmýz kýrmýzý Deniz baskýlý tiþörtleriyle
bütün salona düzenle yerleþtirilmiþ kýzýl
bayraklar gibiydiler. Harbiye’nin amfi tiyatrosuna üst ortadan açýlan kapýsýndan
girenler önce sahneyle karþýlaþýyorlar ve
bir an durup bakýyorlardý. Sahne üstünden boydan boya “Halkýn Denizi Denizleþen Halkla” yazýsý, salonda Denizin
dev posteri ve 13 Mart savaþçýlarýnýn resimleri, saðda Deniz, Yusuf, Hüseyin
yoldaþlarýn ve Che ve Fidel yoldaþlarýn
birlikte posterleri vardý.
Geceye katýlanlarýn da izleyenlerin
de ortak fikri program akýþýnýn canlý olduðu ve seyirciyle sahnenin bu kadar
bütünleþmesine duyduklarý þaþkýnlýktý.
Seyirci gecenin her anýna coþkuyla katýldý. Ayný duyguyla bir araya gelmiþ bunca insan… Gecenin çaðrýsý yerini bul42. Sayý /25 Mayýs-8 Haziran 2005
muþtu “Denizlerle Buluþuyoruz”…
Geceye emek veren herkes
“mutlu yorulmalar ve mutlu
dinlenmeler” adýna günlerin
hatta aylarýn sonucunu
sevinç ve gururla yaþadýlar. Gecenin bitimi yeniden toparlanma ve hüzünlü,
bir yandan telaþlý
bir eve dönüþ çalýþmalarýnýn baþlamasý
demekti. Denizin
posteri hiç inmeseydi,
Che ve Castro hep orda
dursalardý… Gece 2’ye kadar süren çalýþmalar bittiðinde
bir sonraki 6 Mayýs’ýn konuþmalarý
baþlamýþtý bile “bunu böyle yapalým, þunu þöyle yapalým”, “þu eksikti, bu iyi oldu”…
Denizlerin mücadelesi bir kez daha
aydýn ve sanatçýlar tarafýndan sahiplendi.
Ayýþýðý’nda gecenin organizasyonuna
katýlanlarla deðerlendirmek üzere bir araya geldik. Eksiklerimizi ve ortak gururumuzu paylaþtýk. Bu organizasyon bizim adýmýza olduðu kadar Denizlerin
baþlattýðý mücadele tarihi açýsýndan da
önemli bir yer olacaktý. Artýk daha büyük hedeflere yelken açma zamaný gelmiþti. Bir sonraki 6 Mayýs için hazýrlýklara hemen baþlamalýydýk. 6 Mayýs Ayýþýðý için bir önem daha kazanmýþtý; ilk
kitap dizimiz “Önsöz” ilk kez orada
Harbiye’de kitlelerle buluþmak üzere daðýtýlmaya baþlandý. Denizlerle her gün,
her an, her yerde yeniden yeniden bulaþmak ve mücadelelerini geleceðe taþýmak
umuduyla çalýþmalarýmýza devam ediyoruz. Denizlerle buluþmak üzere yola çýkan herkesi üretmek ve paylaþmak üzere
Ayýþýðý’nda bekliyoruz.
Ayýþýðý Sanat Merkezi

Benzer belgeler

devrimci sanat engellenemez!

devrimci sanat engellenemez! yükseliþi karþýsýnda burjuvazi eli-kolu baðlý durumda, çözümsüzdür. Dünya devrimi yalnýzca kapitalist ekonomik etkenlerle gündeme gelmedi; devrimci teorinin, devrimci politik mücadelenin ve savaþ m...

Detaylı

Merhaba Genç Yoldaşlar

Merhaba Genç Yoldaşlar Kapitalist merkezileþme nüfusun büyük bir çoðunluðunun mülksüzleþmesi, ekonomik bunalým, yýkým, emekçi kitlelerin yoksullaþmasý, baskýnýn artýþý, iç çeliþkilerin olgunlaþmasý ve sýnýf savaþýmýnýn y...

Detaylı

Untitled - Mücadele Birliği

Untitled - Mücadele Birliği hükümetler halk ayaklanmalarýyla yýkýlýyor; yenisi yine ayaklanmayla geliyor. Üstelik bu, Latin Amerika’yla sýnýrlý olmayýp, bir dünya eðilimi oldu. Kitle ayaklanmalarýyla, ardý arkasý kesilmeyen d...

Detaylı

1968: Bir Devrimci Dalganın Adı

1968: Bir Devrimci Dalganın Adı niteliðe dönüþümü her ülkede farklý farklý seyir izlemekle birlikte; nitel dönüþüm zorunluluðu dünya genelinde ortaya çýkmýþtýr. Dünya devrimi her yerde gündeme gelen devrimlerin birbi ri ni zincir...

Detaylı

izmir`de ajanlık dayatması

izmir`de ajanlık dayatması dünyayý sarmasý, sayýsýz kitle eylemiyle kendini göstermesi ve önlenemez yükseliþi karþýsýnda burjuvazi eli-kolu baðlý durumda, çözümsüzdür. Dünya devrimi yalnýzca kapitalist ekonomik etkenlerle gü...

Detaylı