PDF SAYI 75 - Hayat Online

Transkript

PDF SAYI 75 - Hayat Online
18
Frankfurt Entegrasyon
Ödülleri Sahiplerini Buldu
15
T.C. Köln Başkonsolosu M. Kemal Basa
04 14
TÜRK HAVAYOLLARI Muharrem İftarıyla
200. Uçağını
Filosuna Dahil Etti
ENERGY
Enerji
İçeceği
Damaklara
Serin
Bir
Tat
Sipariş İçin: 0179-9705472
E-Mail: [email protected]
Hasene 64 Ülkede
129.000'den Fazla
Tüm Dini
Kurban Hissesini
Cemaatleri Buluşturdu İhtiyaç Sahiplerine Ulaştırdı
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Aylık Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung • Sayı/Nr.: 75 • Yıl/Jahre: 9 • Aralık / Dezember 2012 / Muharrem 1434
Almanya
İslam
Konseyi
Başkanı ve
Almanya
Müslümanları
Koordinasyon
Konseyi
(KRM)
Dönem
Sözcüsü
Ali Kızılkaya
İle Söyleşi
27
Bizi Biz Yapan Değerler!
Biz
Hz.
Muhammed
(s.a.v)in
Evrensel
İlkeleri
Dr. Yusuf IŞIK
05
Almanya’da
Yeni Sünnet
Yasası ve
Müslüman
Veli ve
Çocuklar İçin
Anlamı
A. Engin KARAHAN
12
“Biz”
2008 Vergi
likten,
Denkleştirmesi
“Ben”liğe
Doğru...
Mahmut AŞKAR
11
Muharrem
Ayı ve
Faziletleri
Hatice Yazıcı SEVER
19
İçin 31 Aralık
2012 Son Gün
Tren Kaçmasın
Asım TOZOĞLU
18
Hacarabın
Serüvenleri
62
M. Salih AYDIN
29
HAYAT
Sevgili dostlar!
Dünya üzerinde her milletin
kendisini ortaya koyduğu değerleri vardır. Bu değerler o toplumun
olmazsa olmazlarıdır.
Bu değerler tarihin süzgecinden geçerek o milletlerin genlerine sirayet etmiştir.
Türk milletinin de kendine has
çok özel değerleri vardır. En basiti
bizler misafirimize çok değer veririz. İnancımız odur ki misafir geldiğinde yanında bereketi ile gelir.
Yine bizler paylaşmayı seven bir
milletiz. Elimizdeki lokmayı bile
yanımızdaki ile paylaşmak bizler
için bir erdemdir. Yine bizlere yapılan hiçbir iyiliği unutmaz ve zamanı ve imkanı geldiğinde bunun
karşılığını mutlaka vermek gibi
yüksek bir erdeme sahibiz. Ha bunu illa da karşılık olması için yapmayız.
Mesela Pakistan`da bulunan (o
zamanlar Hindistan) kardeşlerimizin İstiklal Savaşımız yıllarında
bizleri unutmayıp kollarındaki bilezikleri, kulaklarındaki küpeleri
bile bizlere destek için göndermelerini hiç bir zaman unutmadık ve
unutmayacağız. Aynı şekilde buradaki kardeşlerimiz sel felaketi
ile karşı karşıya kaldıklarında devlet ve millet olarak elimizden geleni yaptık ve yapmaya devam edeceğiz.
Yine bizlere kötülük yapanları
da affetmek gibi bir özelliğimiz
mevcuttur. Özellikle Ermeni, Rus
ve Rumların yaptıkları her türlü
mezalim hala hafızalarımızda
mevcuttur. O dönemde yaşanan
olayları unutmamakla beraber
imkan olduğunda bu milletler bile
sıkıntıya düşse elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışırız.
Bu değerler tarihten beri Türk
insanına atalarından kalan güzel
değerlerdir. Bu değerleri çoğaltmak mümkündür.
Bu girişi şunun için yaptık.
Bize has olan bu değerleri yüksek kılan en önemli özellik de
bunları birlikte yapabilmemizdir.
Birlikte yapılan her çalışma başarılı olmaktadır. Ama bunları birlikte değil de şahıs olarak yapmaya
kalktığınızda eksik kalmaktadır.
Yukarıda Pakistan örneğini
vermiştik. Düşünün buradaki kardeşlerimiz sel felakati ile karşı karşıya kaldıklarında şahıslar olarak
yardım etmek istesek ne kadar
faydalı olabilirdik. Ama özellikle
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 03 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal hasbihal
Sinan AKTÜRK
[email protected]
Bizi Biz
Yapan Değerler
Türkiye Devletinin öncülüğünde
tüm sivil teşkilatlar da bu organizenin içinde olunca yapılan yardımlar hedefine fazlasıyla ulaştı.
Aynı şekilde bulunduğumuz ülke
Almanya`da da bizlerle ilgili yapılacak çalışmalarda ferdi hareket
edilince alınan sonuclar ortadadır.
50 senelik göç süreci içerisinde zaman zaman devlet yetkililerinin
de yaptıkları yanlışlıkları bunun
içerisine katarsak ne dediğimiz
daha iyi anlaşılır diye düşünüyoruz. Zaman zaman kötü niyetli
politikacıların da buna çanak tuttuğu olaylar olmadı değil. Bunun
sıkıntısını burada bulunan bizler
hep birlikte çektik. Ama ne zamanki klasik tabirle devlet-millet
birlikte hareket edip sorunları göğüslediysek sıkıntılarımız en az
seviyeye indi.
Yine bize has bir değer bir işin
başına gelecek kişilerde aranan vasıflarla alakalı olan değerlerimizdir. Bizler insan olmanın verdiği
hassasiyetleri özellikle bu tür durumlarda en az şekilde kullanmaya çalışan bir milletiz. Yani bir kişi yakınımız veya arkadaşımız olduğu için değil o işe ehil ve liyakatli olduğu için gelmeli diye düşünmüşüz ve yapmışız tarih boyunca. Ha bu özellikler yakınımız
ve arkadaşımızda varsa ne ala. Osmanlının devlet yapısında bunu
pek çok şekilde görebilmek mümkündür. Ne zaman ki bu yapıda bir
bozulma başlamış Osmanlı da çatırdamaya başlamıştır.
Bunu bir de devlet ölçeğinden
içerisinde bulunduğumuz toplumda sivil teşkilatlar ölçeğinden
irdelediğimizde benzer sıkıntıların mevcut olduğunu görebilmekteyiz.
Bizlerin burada yaşadığı en büyük sıkıntılardan birisi de içlerinde bulunduğumuz sivil oluşumların idarelerinde bulunan bazı kardeşlerimizin buraların ihtiyaçlarını karşılayamayacak şekilde olmasıdır. Dostlar alış-verişte görsün
misali bulundukları makamı akraba-eş-dost desteği ile işgal eden
kardeşlerimiz yaptıkları işlerin ne
kadar zarar veya fayda verdiğini
gözlemlemeyip sanki bulundukları yer onlara miras kalmış veya
kendi haklarıymış gibi davranarak
hareket etmekteler. Zarar verdiklerinin farkına vardıklarında yapmaları gereken en erdemli hareket
buraları daha layık olan kişilere
teslim etmek olması gerekirken
tam tersi yapılmakta ve sıkıntı en
had safhaya çıkmaktadır.
İnsan eğer bir işi yapabilme
özelliğinden eksikse bunu kabul
edip bulunduğu yeri daha fazla işgal etmeden daha layık olanlara
teslim edebilme erdemine sahip
olmalıdır. Bizim güzel hasletlerimizden birisi de bu idi. Ama bu
güzel hasletimizi maalesef çok gerilerde bıraktık.
Gelin hep birlikte buna benzer
hasletlerimizi hem yaşamak ve
hem de yaşatmak için elimizden
gelenleri yapmaya tekrar gayret
edelim. Bir yerde görev alacak kişi
editörden
bizim yakınımız olduğu için değil
o ise en layık kişi olduğu için orada görev yapmalı düşüncesini
kendimize şiar edinelim. O zaman
belki sıkıntılarımız en az seviyeye
düşecektir.
Bizler bu Kurban Bayramında
Hasene Derneğinin daveti üzerine
Türkiye`de kurban kesim gözlemcisi olarak bulunduk. İlk gün İzmir ve diğer günler İstanbul`da
yapılan çalışmaları gözlemleyip
resimleme fırsatımız oldu. Kurban
ibadetinin ne müthiş bir ibadet olduğunu bir kere daha bu vesile ile
gözlemleme imkanımız oldu. Bu
imkanın oluşmasındaki katkılarından dolayı Hasene Derneği yetkililerine teşekkür etmek istiyorum.
Sevgili Halit Erdemir ve Nuray
Tetik kardeşlerimizi evlendirdik.
Her iki kardeşime de iki cihan saadeti dilerim.
Yine kıymetli Süleyman Yılmaz
Abimizin de kerimeleri evlenmiştir. Aileyi tebrik ederim.
Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın.
Çalışmak bizden başarı Allah`tandır.
Allah`a emanet olun.
Impressum / Künye
HAYAT
Aylık Ücretsiz Gazete
Aralik - Dezember 2012
Muharrem 1434
Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni
Sinan AKTÜRK
Yayın Kurulu
Dr. Yusuf Işık, Mehmet Ateş,
Bilal Demiroğlu, Fikret Ekin,
Selma Öztürk, Mahmut Aşkar,
Yaşar Cimşit, Cengiz Şahbaz,
M. Salih Aydın, Habib Yazıcı
Gülsen Aktürk, Sinan Aktürk,
İskender Güngör
Merkez
Königsbergerstr. 16
61169 Friedberg
Tel: 06031-162411
Fax: 06031-738644
E-Mail: [email protected]
Web: www.hayatonline.eu
Baskı: Sunprint GmbH Offenbach
Gazetemizde Yayınlanan Yazıların ve
Reklamların İçeriğinden Sorumlu Değiliz.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 04 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
haber
T.C. Köln Başkonsolosu M. Kemal Basa
Mölln Cinayetlerinin 20. Yıldönümü:
Yılmadan Hatırlatmaya
Devam Edeceğiz
Muharrem İftarıyla Tüm
Dini Cemaatleri Buluşturdu
.C. Köln Başkonsolosu Mustafa Kemal Basa`nın konutunda verdiği iftara başta Köln ve çevresi Hacı Bektaş-i
Veli Dernekleri Başkanı Garip Eker, NRW Eyalet Parlementosu ve hükümet kanadının oluşturan Yeşiller Partisinden
Sağlık Politika Sorumlusu ve Uyum Komisyon Başkanı Dr. Arif
Ünal, Köln Belediye Encümeni Malik Karaman, Köln Belediyesi Uyum ve LAGA Başkanı Tayfun Keltek, DİTİB adına Prof.
Dr. Ali Dere, IGMG Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, ATİB`den Genel Başkan İhsan Öner, İslam Kültür Merkezlerinden Mehmet Yılmaz, UETD Hasan Özdoğan, Ehli Beyt
Vakfı Başkanı Fuat Mansuroğlu, TD Platformdan Metin Baran
ve Türk Üniversitelilerden Levent Taşkıran Ortadoks ve Süryani cemaat temsilcileri bir araya geldiler.
İftar öncesi misafirlere günün önemi üzerine Dede Garip
Eker kısa bir selamlama konuşması yaptı. Eker kısaca şunları
söyledi. “Hak ile batılın ayrıldığı nokta Kerbeladır. Hz İmam
Hüseyin Kerbela`da şehid olmasaydı bu gün ne Kur`an olurdu
ne de İslam olurdu. Muharrem ayı kutsal aylardandır. Muharrem orucu bütün peygamberlerin tutup da kurtuluşa erdikleri
oruçtur. Bakara suresi 183 ayetinde buyurulurki: “Sizden öncekilere farz olunduğu gibi sizlere de farzdır. Fecr 1-2 Araf 147,
Muharrem orucuna delalattir. Biz niçin oruç tutuyoruz Kur`anı Kerim`in Allah`ın emri olduğu için tutuyoruz. Aynı zamanda
ehli beytin sevgisi için tutuyoruz” dedi.
Garip Eker konuşmasının devamında dua etti.
İftar yemeğinin ardından saz ve Kerbela ilahi harmonisi
canlı olarak icra edildi.
T.C. Köln Başkonsolosu M. Kemal Basa davetine katılanlara
teşekkür ederek; “bir sonraki Paskalya`da da Hristiyan kardeşlerimiz için inşaallah bir araya geleceğiz” dedi.
T
Bugün, Almanya`nın Mölln kentinde aşırı sağcılar tarafından gerçekleştirilen ve üç kişinin
ölümü ve dokuz kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan kundaklama olayının 20. yıldönümünü idrak
ediyoruz. Bununla birlikte NSU örgütünün terör
faaliyetleriyle ilgili aylardır süren araştırmaları büyük bir endişeyle takip ediyor ve son yirmi yıl içerisinde bu konuda nelerin ihmal edildiği sorusunu
kendimize soruyoruz.” açıklamasında bulunan İslam Toplumu Millî Görüş Teşkilatı Genel Sekreteri
Oğuz Üçüncü, sözlerine şöyle devam etti:
“23 Kasım 1992 tarihinde iki aşırı sağcı Alman,
Türk ailelerin oturduğu iki evi kundaklamış ve on
ve 14 yaşlarında iki kız çocuğu ve çocukların 51 yaşındaki anneanneleri ateşler içerisinde can vermişti. Bazıları ağır olmak üzere, dokuz kişinin daha yaralandığı bu cinayetler, kamuoyunda büyük tepki
yaratmış ve protesto gösterileri yapılmıştı. Dönemin devlet yetkilileri, böyle bir olayın bir daha tekrarlanmaması için her şeyin yapılacağı sözünü vermişlerdi.
Bugün ise Federal Meclis NSU Araştırma Komisyonunun başarılı olmasını, olayın tüm nedenlerini, teröristlerin yardımcılarını ve hatta yardımcıların yardımcılarını dahi tespit etmelerini ümid
ediyoruz. Bununla birlikte, NSU örgütünün, Almanya`nın bir ucundan öbür ucuna kadar hiç dikkat çekmeden böyle bir kanlı izi nasıl bırakabildiği
sorusunu hâlâ ve şaşkınlık içerisinde kendimize soruyoruz. 20 yıl önce verilen o söz nerede kaldı?
NSU olayında sürdürülen “aydınlatma” çalışmaları ve bu esnada bitmek bilmeyen “hatalar zinciri” karşısında ayrıca, şu soruyu da sormak gerekiyor: Almanya`nın güvenlik yapısında ciddi ve köklü değişikler yapılması için daha neler yaşamamız
gerekiyor? Nitekim şu ana kadar yapılan değişiklikler yeterli değil. NSU terörü şu ana kadar ancak
emniyet kurumlarına daha fazla yetki tanımak için
kullanıldı. Buna karşın emniyet kurumlarının kendi içerisindeki aşırı sağcı zihniyetin temizlenmesi
konusu neden ele alınmıyor? Mölln kundaklamasının 20. yıldömünde bu tür soruları sormak zorunda olmamız çok üzücü bir durum.
Allah, geride kalanlara kayıplarının ve acılarının üstesinden gelebilmeleri için kuvvet ve sabır
versin. Onlara başsağlığı diliyoruz. Ne Mölln, ne
Solingen, ne Rostock ne Dresden ne de NSU`yu ve
başka ırkçı saldırıları hiçbir zaman unutmayacağız.
Tam aksine: Bu tür saldırıların geçmişte kalıp tekrarlanmaması ümidiyle ve uyarma amacını taşıyan
bir hatırlama kültürünün oluşması için hiç yılmadan hatırlatmaya devam edeceğiz.”
“
Biz Filistin Halkıyla Dayanışma
İçindeyiz. Ancak Birleşmiş
Milletler Nerede?
Birleşmiş Milletler, yaklaşık kırk yıldan beri
her 29 Kasım gününde Filistin halkıyla dayanışma içinde olduğunu beyan eder. Ancak BM,
Filistin halkı için bugüne kadar hiç birşey yapabilmiş değil.” diyen İslam Toplumu MillÎ Görüş
(IGMG) Genel Başkanı Kemal Ergün, şu açıklamada bulundu:
“1974 yılında Birleşmiş Milletler, 29 Kasım gününü “Filistin Halkıyla Dayanışma Günü” olarak
ilan etti. Amaç, bu gün ile, BM`nin Filistin’i iki ayrı
devlete bölme planını karara bağladığı 29 Kasım
1947 tarihini anmaktır.
Ne var ki, mevcut duruma baktığımızda, o zamanki bölme planı ile Filistin`in şimdiki işgal altındaki hâli arasında büyük bir çelişki olduğunu tespit
ediyoruz. İsrail tüm BM kararlarını hiçe saydığı
hâlde kendisine karşı herhangi bir yaptırım uygulanmamıştır. Bu bakımdan BM, sadece bir tarihi
anmış olmakla kalmayıp, Ortadoğu barışı ile ilgili
kendi iddiasına riayet etmek durumundadır.
Çünkü netice itibarıyla, Filistin halkı, onyıllardır en zor ve insanlık dışı şartlar altında yaşamak
zorunda bırakılmıştır. İsrail’in son askerî saldırısı
sebebiyle de bölgede kalıcı bir barışın yakın zamanda kurulabilmesi ihtimali daha da azalmış durumdadır. Ümit edilir ki en azından şu an yürülükte
olan ateşkes anlaşması devam eder.
Ancak bölgede kalıcı barışın sağlanabilmesi için
ilk adım olarak Filistin`in BM`ye üyelik talebi kabul edilmelidir. Filistin`in, Birleşmiş Milletler`e
tam üye olarak kabul edilmesi, büyük bir sembolik
anlam taşımasının yanısıra Filistinliler için geleceklerini inşa edebilecek bir perspektif sunulması anlamına de gelecektir. Öte yandan, uluslararası topluluk İsrail`in, gerçerli ve bağlayıcı uluslarası hukuka
riayet etmesi için elinden gelen herşeyi yapmak zorundadır. Dünya, mazlum bir halkın sefalet ve perişanlık içinde bir açık hava hapishanesinde tutulduğunu artık görmezlikten gelmemelidir.”
“
HAYAT
eygamberler din tebliğ etmek
için görevlendirilmiş elçilerdir.
Din ise, insan hayatını içten ve
dıştan kuşatan değerler bütünüdür.
Bu demektir ki Peygamber, insanı iç
ve dış yönüyle Allah’ın istediği kıvama getirecek formülleri insana sunmakla yükümlüdür. Bu bağlamda
Hz. Muhammed (s.a.v)’in insanlığa
kazandırdığı evrensel ilkelerden bir
kaçını bu yazımızda ortaya koyacağız.
Bu ilkelerin bütünü içerisinde hukuka kazandırdığı ilkeler başta gelmektedir. İslâm Peygamberinin en
belirgin özelliklerinden birisi insanlar arasında adaletle hüküm vermesidir. Zira hukuku hukuk yapan ve
onun niteliğini belirleyen yegâne
amaç; adalettir. Bunun için “adalet
hukukun nihaî amacıdır” denilmiştir. Bütün hukuk kurallarının gayesi;
adaleti gerçekleştirme amacına matuftur.
Ancak hukuku “vahye dayalı hukuk” ve “beşerî hukuk” diye iki kısma ayırırsak, o zaman gerçek adaleti
tesis edecek hukukun vahye dayalı
hukuk olduğunu söyleyebiliriz. Hz
Muhammed (s.a.v) vahye dayalı hukuka amaç noktasında belli ilkeler
koymuştur. Özetle: İnsan haklarını
her şeyin üstünde tutması, adaleti
uygulamada din farkı gözetilmemesi, kişilere makamı, mevkii, sosyal
veya siyasî kişiliğine bakılarak herhangi bir imtiyaz verilmemesi, ırk ve
cins ayırımcılığı yapılmaması, inançta hür iradeyi esas alması gibi konuları sayabiliriz.
Diğer taraftan Hz. Peygamberin
sosyal hayatı tesis etmede insanlığa
sunduğu evrensel ilkeler ise hiçbir
zaman gözardı edilmemelidir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed
(s.a.v), her insanın doğarken tabiî
haklar bakımından eşit doğduğunu
belirtmiştir. Daha sonradan ise temiz inanç, güzel ahlâk ve salih amelleri sayesinde bir kısım insanların fazilet ve erdem noktasında diğer insanlardan üstün olduklarını ortaya
koymuştur. Bununla da hayrı elde etmek, iyilik ve ahlâkî güzelliğin zirvesine çıkmak, fazilet ve erdemli olma
noktasında her akıl sahibini yarışa
teşvik etmiştir. Herkesin hak ettiğine
kavuşmasını, başkalarının hakkına
hiç bir şekilde tecavüz etmemesini
kurallaştırmıştır. İctimâî/sosyal adaleti tesis etmede iki önemli prensip
ortaya koymuştur ki; “genel dayanışma ilkesi” ve “sosyal denge ilkesi”.
Genel dayanışma ilkesi ile darda kalan bütün hayat sahiplerine hiçbir
ayırım yapılmaksızın yardım edilmesini, sosyal denge ilkesi ile de ictimâî nizamı korumayı gaye edinmekteydi.
P
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 05 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
Dr. Yusuf IŞIK
[email protected]
Hz. Muhammed (s.a.v)in
Evrensel İlkeleri
İnsanın basit bir eşya gibi satıldığı, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, kadınların bir eşya gibi el
değiştirdiği, aile içi şiddetin normal kabul edildiği,
mülk ve servetin belli ellerde dolaştığı bir dönemde Hz.
Peygamber, her bir insanın Yaşama, Hürriyet, Onur ve
Haysiyet, Öğrenme, Mülkiyet ve Nesil elde etme gibi
haklarının olduğunu ortaya koymak suretiyle ayırıcı bir
sistem getirmiştir. Bu yüzden mücadelesi oldukça çetin
olmuştur. Fakat getirdiği bu prensipleri hayat geçirdiği
zaman da, geride kalanlar bu sistem sayesinde insanlar
adına haklardan söz etmiş ve insanlık özellikle Müslümanlar O’nun bıraktığı bu miras ile asırlardır hak ve
hürriyeti, adalet ve ihsanı beraber tatmışlardır.
Bugün bütün sosyologlar insanın
medenî bir varlık olduğunu, yalnız
yaşayamıyacağını, mutlaka bir topluluk içerisinde bir hareket, fikir, eylem ve söylem bazında kendisine yer
edinmesinin gerektiğini kabul etmektedirler. Modern bilim bugün
bunları önümüze koyarken ilimlerin
geliştiği ondokuzuncu asırda bu
prensipleri insanlığa kazandırmıştır.
Fakat çok daha önce İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) toplumsal düzeni yaşadığı dönemde inşa etmiş ve en başta kişiden topluma uzanan değerler bütününü ortaya koymuştur.
Bu değerler bütününe kısaca bakılacak olursa öncelikle ‘Kişilikte
Denge’ prensibiyle fertten topluma
uzanan bir kişilik dengesi ortaya
koymuştur. Kişiliği oturmuş insanlardan oluşan bir topluluğun altına
imza atamıyacağı hiçbir başarı olmaz!
Muharref semavi dinlerden birisi
dünya hayatına öncelik vermiş, bir
diğeri ise dünya hayatından el çekmek suretiyle hak ölçülerinden sapmışlar. Ama İslâmiyyet her ikisine de
gereken değeri vermek suretiyle
‘Dünya ve Ahiret Arasında Denge’
prensibi ortaya koymuştur. Peygamberimiz bu noktada;
“-Dünyanızın ıslahına, nizamına
çalışınız! Yarın ölecekmiş gibi de ahiret için amel ediniz.” buyurmuşlardır.
Hz. Peygamber, o günkü müslümanların şahsında bütün mü’minlere ve tüm insanlığa sunduğu evrensel
Veda Hutbesinde ‘Fertlerin kişisel
olan temel hak ve hürriyetlerinin korunması’ prensibini ortaya koymuş,
Ashabının dikkatini bu konuya çekmiş ve şöyle buyurmuştur:
“-Bu gün, bu ay ve bu belde nasıl
kutsal ve mukaddes ise, canlarınız,
mallarınız ve ırzlarınız da öylesine
her türlü tecavüzden korunmuştur...”
Bununla, bireylerin temel hak ve
dosya
özgürlüklerinin korunması hususunda toplumsal sorumluluğa ve hukuk güvencesine işaret etmiştir.
İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v), devlet başkanından aileye ve aileden de devlet başkanına varıncaya kadar “Teb’anın korunması
ve gözetilmesi” prensibini ortaya
koymuştur. Buyurmuştur ki;
“-Hepiniz çobansınız ve hepiniz
güttüklerinizden sorumlusunuz. Devlet başkanı çobandır ve güttüklerinden/vatandaşlarından sorumludur.
Aile reisi aile içerisinde çobandır ve
güttüklerinden/ev halkından sorumludur. Hizmetçi/işci efendisinin/işverenin malı konusunda çobandır ve
güttüklerinden/yaptığı işlerden sorumludur...”
Resûlüllah (s.a.v) bu evrensel mesajıyla gözetme ve koruma sorumluluğuna işaret etmiştir. Aynı zamanda
devlet ile aile arasında bir benzerlik
kurularak, yönetim, sevk ve idare,
gözetim ve koruma noktasında sanki
aile büyütülüp devlet, devlet küçültülüp aile şeklinde temsîlî bir anlatımla ifade buyurulmuştur. Bununla
her iki teşkilatın başında yönetenlerin bulunduğu ve yönetici şahsiyetlerin de sorumluluklarına vurgu yapılmıştır.
Resûl ve Nebîlerin sonuncusu Hz.
Muhammed (s.a.v)’in bir başka evrensel ilkesi de insan hakları konusundaki ortaya koyduğu ilkeler manzumesidir.
Yüce Allah her insanın doğuştan
elde ettiği haklar bulunduğunu ve
bunları korumak için de düzenli bir
hukuk mekanizması oluşturulması
gerektiğini bütün dinlerde emretmiştir. Peygamberlerini de bu gayeyi
korumak ve sistemi işletmek üzere
görevlendirmiştir.
İnsanın basit bir eşya gibi satıldığı, kız çocuklarının diri diri toprağa
gömüldüğü, kadınların bir eşya gibi
el değiştirdiği, aile içi şiddetin normal kabul edildiği, mülk ve servetin
belli ellerde dolaştığı bir dönemde
Hz. Peygamber, her bir insanın Yaşama, Hürriyet, Onur ve Haysiyet, Öğrenme, Mülkiyet ve Nesil elde etme
gibi haklarının olduğunu ortaya koymak suretiyle ayırıcı bir sistem getirmiştir. Bu yüzden mücadelesi oldukça çetin olmuştur. Fakat getirdiği bu
prensipleri hayat geçirdiği zaman da,
geride kalanlar bu sistem sayesinde
insanlar adına haklardan söz etmiş
ve insanlık özellikle Müslümanlar
O’nun bıraktığı bu miras ile asırlardır hak ve hürriyeti, adalet ve ihsanı
beraber tatmışlardır.
Bugün “İnsan hakları evrensel
bildirisi”nden söz ediliyorsa, insanlık bunu Hz. Muhammed (s.a.v)’e
borçludur.
IGMG RNS Bölgesi Walldorf Mevlana Camii ile Walldorf Alman Kan Toplama Şubesi (Deutsche Blutspende) Ortaklaşa
Kan Bağışı Kampanyası Yaptılar
ısa adı IGMG RNS olarak hizmet
eden İslam Toplumu Milli Görüş
Rhein Neckar Saar Bölgesi Walldorf Mevlana Camii ile Walldorf Deutsche Blutspende ortaklaşa yapılan Kan Bağış Kampanyasına katılım yoğun oldu.
Her zaman toplumsal sorumluluk alarak
toplumun her kademesinde faaliyetlerini
sürdüren IGMG Rhein Neckar Saar Bölgesi Mevlana Camii bu kampanyayı da
başarılı bir şekilde sürdürerek tüm üyelerin Erkek Kadın her üyenin Kan Bağışı
yaparak “Kan Bağışla Sıhhat Bulasın” sloganı ile Cemiyet salonuna kurulan kan
verme işlemi bir gün boyunca devam etti.
Toplam 6 kan verme istasyonu ile 8
Hemşire 6 Doktor ile bir çok görevlinin
de hazır bulunduğu kampanya başarı ile
tamamlanarak 80`den fazla kişinin Kan
K
vermesiyle Deutsche Blutspende kurumunu ziyadesiyle memnun etti.
Deutsche Blutspende sorumlusu Friedrich yapmış olduğu açıklamada şu ana
kadar hiç bir Camii organizesinde bu kadar yoğun katılım görmedik. Walldorf
gibi orta ölçekli bir yerleşim biriminde
bu kadar bir katılım olmamıştı. Bizler
Walldorf Mevlana Camii yöneticilerine
teşekkür ederiz.
Kan Bağış Kampanyasına IGMG RNS
Bölge Başkanı Yaşar Cimşit de katılarak
hem kan verdi hem de Cemiyet yöneticileri tebrik ederek bu türlü toplumu ilgilendiren çalışmalarda Milli Görüş olarak
her zaman üzerimize düşen sorumluluğu
alıyoruz. Kan vermek hem sağlığımız
için önemli hem de hayat kurtarmak için
çok önemlidir bundan dolayı emeği geçen herkese teşekkür ederim dedi.
US Akademisyenler Platformu
Düren’de Toplandı
Frankenthal’de Uyum Meclisi
Cemiyetleri Bir Araya Getirdi
rankenthalde bir çok faaliyetlere
imza atan Uyum Meclisi her sene geleneksel hale getirdiği dinlerde akşam ibadeti adı altındaki etkinlik bu sene Frankenthal İslam Kültür Merkezi şubesinde yapıldı.
Etkinliğe ev sahibi İslam Kültür
Merkezi VIKZ, İslam Toplumu Milli
Görüş IGMG, İslam Birliği DİTİB,
Ahmediye Cemaati, Protestan Cemaati ve geniş bir izleyici topluluğu
katıldı.
Program İstiklal Özkan`ın moderatörlüğünde başladı. Yaşar Bezgin selamlama konuşması yaparak sözü DİTİB İmam Hatibi Lokman Çiftçi`ye
Kur`an-ı Kerimden ayetleri okuması
için verdi.
Ardından İslam Toplumu Milli
Görüş Teşkilatından Hakan As da
F
Kurban Bayramında
Huzurevini Ziyaret Ettiler
ürk Üniversiteliler Derneği Türk
ÜniD e.V. Kurban Bayramında
Türklerin en yoğun yaşadığı Mülheim semtinden bulunan huzurevini ziyaret ettiler.
Başkanlığını Levent Taşkıran`ın yaptığı ünüversiteli öğrencilerden oluşan sivil
toplum kuruluşu dernek yaptığı sosyal atraksiyonlarla göz dolduruyor. Dernekte
çalışan onlarca erkek ve kız öğrenci bazen
böyle vefalı ve hayırlı adımla bazen koskoca salon toplantılarıyla başarıya imza atıyorlar.
Kurban Bayramında yine böyle bir atraksiyonla adından söz ettirdiler. Türklerin en fazla kaldığı huzurevini ziyaret
eden üniversiteli gençler, bütün sakinlere
gül ve hediyeler dağıtarak kurban bayramlarını kutladılar.
29`a Yakın Türk Kalıyor
Köln Belediyesine bağlı ve kısa adı
“Sozial Betriebe Köln“ olarak tanımlanan
ve 1927 yılında ilk olarak Köln’ün Riehl
semtinde kurulan huzurevinin daha sonraki yıllarda şehrin diğer semtlerinde de
huzur evleri açması ile genişlemesi sonu-
T
.C. Köln Başkonsolosluğu Din
Hizmetleri Ataşeliği, US Akademisyenler Platformu öğrencilerinin ailelerine ve bu platformu destekleyen esnaflara, Platformu tanıtmak amacıyla Düren’de bir “Tanıtım Kahvaltısı”
düzenledi.
Kahvaltıya 200 civarında katılım sağlandı. Kahvaltıda T.C. Köln Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Zekeriya Bülbül Platform’un hedeflerini anlattığı kahvaltılı toplantıda ailelerden destek istedi. Bülbül burada yaptığı konuşmada öğrencilerin Konsolosluk binasında 2011 yılı Kasım ayında başlatılan ve 8
ay süren 50 saatlik tefsir, hadis, fıkıh, İslam tarihi gibi temel konuların işlendiği
bir eğitim sürecinden geçtiklerini anlattı. Kahvaltılı proğramda ayrıca öğrencilere İslami Bilgilerin yanında Almanya’nın gerek göç açısından gerekse de İs-
T
lam açısından bugünkü noktaya ulaşmada yaşanan sıkıntı ve aşamalar hakkında
da uzmanlar tarafından bilgiler verildi.
Köln Konsolosluğu Din Hözmetleri
Ateşesi Bülbül bütün bu gelişmeler sonunda US Akademisyenler Platformu’na
katılımın her geçen gün hızla arttığını ve
bunun ailelerin duyduğu güvenden kaynaklandığını belirterek ailelere teşekkür
etti. Önümüzdeki dönemlerde gerçekleşecek olan programlar hakkında bilgi
verildikten sonra programa katılım gösteren iş adamlarına ve Düren Dernek
Yönetimine ev sahipliğinden dolayı teşekkür edildi.
Aileler, program sayesinde birbirleriyle de tanışma ve kaynaşma imkanı
buldular ve öğrencilerin bu birlikteliklerinden duydukları memnuniyeti dile getirerek emeği geçenlere teşekkür ettiler.
ayetlerin Almanca anlamlarını aktardı.
İslam Kültür Merkezleri adına Yaşar Bezgin Hocaefendi günün konusu
Hac adına güzel bir açıklama yaptı.
Protestan Cemaati Papazı Martin
Henninger de hacla ilgili görüşlerini
anlattıktan sonra, Ahmediye cemaatinin yapmış olduğu dua ve çocuk ilahi
grubunun Almanca okumuş olduğu
ilahiden sonra hazırlanmış ikramlardan tatmak için bir araya gelindi.
Ayrıca programa misafir olarak
Frankenthal Kriminal Polis Şefi Volker Klein, Uyum Meclisi Üyesi Meryem Atasever, bayan Neufeld, FT Milli Görüş Tanıtma Sorumlusu ve Uyum
Meclisi üyesi Mehmet Çalay, FT Milli
Görüş İmam Hatibi Hayrettin Ramazanoğlu da katıldılar.
cunda değişik semtlerde şu anda 16 huzurevini bünyesinde tutmaktadır. Türkler’in en yoğun olduğu Köln’ün Mülheim
semtinde ise yaklaşık 29 Türk sakinin kaldığı huzurevini ziyaret eden Türk ÜniD
e.V. Yöneticileri, sakinlere çicek hediye
ederek bayramlarını kutladılar.
Daha sonra çay ve pasta ikramında
bulunan gençleri gören yaşlıların sevinci
büyüktü. Ayrı sebeplerden ötürü huzurevinde hayatlarını sürdüren yaşlıları bayramda yalnız bırakmayan gençler, daha
sonra hepsiyle ayrı aryı sohbet etmeyi ihmal etmediler. Ziyaret sonrası ise huzur
evinin ziyaret defterine de mesaj yazan
Türk Üniversiteliler Derneği yetkilileri,
artık huzur evini daha sıkça ziyaret edeceklerini belirttiler.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 08 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
dosya
Sizi ‘Mietkauf
‘Mietkauf’ Sistemiyle Ev Sahibibi Yapıy
ap
a orr..!.
Ğ U sistemi anlattı:
DEWA Wohnungsbau eG’nin kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Güner ÇAKIROĞL
Vatandaşımız alacağı evi tesbit ediyor, biz evi satın alıyoruz ve ‘Mietkauf’ sistemiyle vatandaş, gelir seviyesine göre
tesbit edilen kira bedelinde ödeme yaparak 20 yıl sonra evine sahip oluyor.
Schufa’sı olsa bile bu süre zarfında tapusunu da veriyoruz. Çünkü tapu 20 yıl koruma altında oluyor. ‘
VAIHINGEN-DEWA Wohnungsbau eG’nin kurucusu ve
yönetim kurulu başkanı Güner ÇAKIROĞLU ile Stuttgar t
Vaihingen‘deki ofisinde görüştük.
M ietkauf`
Sistemiyle 20 yılda
S
ev sizin..!
...........
A lmanya’da
Yılın Başarılı
İş Adamı
Seçildi..!
2013 yılından sonra konut finansmanında, kredi almak
zorlaşacağından, büyük bir patlama olacağı apaçık
görülüyor. Vatandaşlarımızı şimdiden uyarıyorum. Bizimle tanışsınlar ve ev hazırlıklarını yapsınlar.
Sistem şu; Vatandaşımız alacağı evi tesbit ediyor, biz evi
satın alıyoruz ve ‘Mietkauf’ sistemiyle vatandaş, gelir
seviyesine göre tesbit edilen kira bedelinde ödeme yaparak 20 yıl sonra evine sahip oluyor. Schufa’sı olsa bile bu
süre zarfında tapusunu da veriyoruz. Çünkü tapu 20 yıl
koruma altında oluyor. ‘ diye açıklamada bulundu.
AY
YLIK Ekonomi Dergisi
Ekovitrin’in bu yıl 11.
sini gerçekleştirdiği
‘Yılın Starları Anketi’
sonucunda ‘Almanya’da
Yılın Başarılı İş
Adamı’ seçilen Güner
ÇAKIROĞLU’nu, ödül
töreninde, Avrupa Birliği Başkanı
ve Başmüzakereci
Egemen BAĞIŞ tebrik
ÇAKIROĞLU ÖDÜLÜ İLE
İLE
ederek başarı dileğinde
bulundu. Biz de Milli
Gazete olarak kendisini tebrik ediyor ve başarısının
devamını diliyoruz.
E vinize, en az
30 bin Euro
daha ucuza
sahip olun..!
ATALARIMIZ ne güzel söylemiş; ‘Taşınmayan mal varlığı
kadar değerini koruyan bir para birimi ve yatırım yoktur.’
Diyen DEWA’nın sahibi Güner ÇAKIROĞLU, ‘Yatırım yapmak isteyenlere tavsiyem, elindeki parayı gayrimenkule
yatırsın. Almanya’da ev sıkıntısı giderek ar tıyor. Bizim
DEWA olarak sunduğumuz ‘Mietkauf’ sistemi, sadece
Almanya’da gerçekleştirilebiliyor. Çünkü, burada sosyal
sistem işliyor. Az gelirli insanlara kira yardımı yapılıyor.
Bundan dolayı, Schufa’da kaydı olan insanların da
‘Mietkauf’ sistemiyle konut sahibi olması destekleniyor.’
Bu imkanı değerlendiren vatandaşlar Konut Finansmanı
alanında alınan kredilerin sadece banka faizlerinin bile
ödenmesi uzun yıllar alabiliyor.
Ev alacak olan vatandaşlar DEWA’ya danıştıkları takdirde,
yardımımız sonucunda almak istedikleri evi en az 30 bin
Euro daha ucuza alma imkanına kavuşacaklar. Bu da ev
alan bir vatandaşın birkaç yıl erken borcunu ödemesi ve
evine sahip olması demektir.’ Dedi.
S chufa’da bile
olsa herkesi
ev sahibi
yapıyoruz..!
FİNANS sektörüne verdikleri canlılığı anlatırken, icradaki evlere bile destek verdiklerini söyleyen ÇAKIROĞLU,
‘DEWA Wohnungsbau eG olarak ödeme güçlüğü
nedeniyle evlerini kaybetme tehlikesi bulunanların
imdadına yetişiyor ve hizmetlerimizden yararlanmalarını
sağlıyoruz. Gelecekte konut finansmanında büyük
yoğunluk yaşanacak. Biz, DEWA olarak Schufa’da bile
olsa herkesi ev sahibi yapıyoruz. Ev alıp da kredi borcunu ödeyemeyen, icraya düşen, hatta icra satışına bir
hafta kalmış olan insanlar bile DEWA’nın hizmetlerinden
faydalanabiliyor.‘ Dedi.
Almanya’da
A
b
benzeri
bulunmayan
bir kuruluşuz..!
ÇAKIROĞLU, ‘Bir ev almış, ödeme güçlüğü nedeniyle
evi icra yoluyla elinden alınmış olan insanlar, yıllarca
D EWA’dan,
İ
İhtiyaç
desteğ
desteği
imkanı ve
ANNELERE
özel finans..!
ödediği paranın tamamını kaybediyor. icralık evlerin
devlet tarafından değerinin çok altında fiyatla satıldığı da
bir gerçek. Zora düşen, o ana kadar yaptıkları ödemeleri
hiçe sayan ve mağdur insanları düşünmeyen bankalar, bu durumda kendini kur tarma gayretine giriyorlar.
Bu şekilde mal varlığı elinden alınan birçok mağdur
insan var. İşte tam bu noktada DEWA devreye girerek
vatandaşa destek veriyor. Hiç kimsenin destek vermediği
insanların bu zor anlarında ellerinden tutarak evlerini
icradan kur tarıyoruz. Almanya’da benzeri bulunmayan
bir kuruluşuz. İnsanları bizi tanımaya davet ediyorum.’
Dedi.
ÇAKIROĞLU, DEWA olarak Finans hizmeti de
sunduklarını ifade ederek, vatandaşa uygun şar tlarda,
İzin parası, askerlik ücreti, Gelin-Damat desteği, Annelere özel finans vb. gibi acil ihtiyaçlarını da karşıladıklarını
sözlerine ekledi.
Merkezi Stuttgar t Vaihingen‘de bulunan DEWA, Köln
ve Mannheim‘da da vatandaşları EV‘lendirmeye devam
ediyor.
T.C. Frankfurt Halef Selef Başkonsolosları
IGMG Hessen Bölge Merkezini Ziyaret Ettiler
örev süresi sonra eren T.C.
Frankfurt Başkonsolosu İlhan Saygılı Hessen`de bulunan sivil teşkilatlara yaptığı veda
ziyaretlerinden birini de IGMG
Hessen Bölge Başkanlığına yaptı.
İlhan Saygılı ile beraber yine bu
göreve yani T.C. Frankfurt Başkonsolosluğu görevine yeni atanan
Ufuk Ekici ve T.C. Frankfurt Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Yaşar Seracettin Baytar ile birlikte Rüsselsheim`da bulunan
IGMG Hessen Bölgesi Bölge Merkezine bir ziyarette bulundular.
IGMG Hessen Bölge Başkanı
Bilal Kaçmaz ve BYK üyeleri ile
birlikte Hessen Bölgesine bağlı olarak faaliyetlerini sürdüren cemiyetlerden bazılarının idarecilerinin
de hazır bulunduğu ziyaret neşeli
bir ortamda geçti.
IGMG Hessen Bölge Başkanı
Bilal Kaçmaz kısa bir selamlama
konuşması yaptıktan sonra 4 senelik görev süresi içerisinde yaptığı
hizmetlerden
dolayı
İlhan
Saygılı`ya teşekkür etti ve hayatının devamında kendisine sağlık
sıhhat ve başarılar diledi.
T.C. Frankfurt Başkonsolosu İlhan Saygılı da 4 senelik görev süre-
G
si içerisinde beraberce yaptıkları
çalışmalardan dolayı IGMG Hessen Bölgesine çok teşekkür etti. Bu
süreç içerisinde samimi davranışları ve katkılarından dolayı tüm
Milli Görüş camiasına şükranlarını
sunduğunu belirtti. Ve Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz`ın şahsında tüm
IGMG Hessen teşkilatı mensuplarından helallik istedi ve kendi haklarını da helal ettiğini belirtti.
Daha sonra T.C. Frankfurt Baş-
konsolosluğu görevine yeni atanan
Ufuk Ekici de bir selamlama konuşması yaptı. Çocukluğu ve gençliğinin Fulda`da geçtiğini söyleyen Ekici; “sizin içinizden biri olarak buradayım. Ve sizin her türlü
meselenize vakıf bir kardeşiniz olarak buraya gelmiş bulunmaktayım”
dedi.
Daha önce Stuttgart Başkonsolosluğunda görev yapan Ekici son
olarak Avusturya Viyana Başkonsolosluğunda görev yaptı.
Son olarak T.C. Frankfurt Başkonsolosluğu Din Hizmetleri Ataşesi Yaşar Seracettin Baytar da bir
selamlama konuşması yaptı.
Konuşmalardan sonra Başkonsoloslar sorulara cevaplar verdiler.
IGMG Hessen Bölge Başkanı
Bilal Kaçmaz ziyaretin anısına Başkonsoloslara birer çiçek ve hediye
takdimi yaptı.
T.C. Frankfurt Başkonsolosu İlhan
Saygılı’dan Müsiad Hessen’e Veda Ziyareti
.C. Frankfurt Başkonsolosu İlhan Saygılı görev süresinin
sona ermesi münasebetiyle Hessen Eyaletinde bulunan
sivil toplum örgütlerine veda ziyaretlerinde bulunuyor.
İlhan Saygılı yine bu ziyaretlerden birini Müsiad Hessen`e
yaptı. Frankfurt`ta bulunan Merkez büroya yapılan veda ziyaretine Müsiad Hessen yönetimi tam kadro olarak iştirak ettiler.
Samimi bir ortamda geçen ziyarette Müsiad Hessen Başkanı Musa Aydın yaptıkları çalışmalar hakkında Başkonsolos İlhan Saygılı`ya bilgilendirmeler yaptı. Görev süresi içerisinde
zaman zaman beraber çalışma imkanları buldukları İlhan Saygılı`ya şükranlarını arzeden Musa Aydın yeni görevlerinde kendilerine başarılar diledi.
T.C. Frankfurt Başkonsolosu İlhan Saygılı ise; görev yaptığım süre içerisinde Hessen`de bulunan insanımızdan çok şeyler öğrendiğini ve bu tecrübelerini her zaman güzelliklerle hatırlayacağını belirtti. Müsiad gibi sivil işadamları derneklerinin
hem Alman ekonomisine ve hem de insanımızın gelişmesine
katkılarının yadsınamayacağını belirten Saygılı; “ben görev süremiz içerisinde bizlere her türlü desteği veren insanımıza ve
tabiki Müsiad Hessen`e teşekkür etmek istiyorum. Sizlerden
helallik istiyorum” dedi.
T.C. Frankfurt Başkonsolosu İlhan Saygılı ziyaretinde Müsiad Hessen Yönetim Kurulunda bulunanların sorularını da yanıtladı.
Ziyaretin hatırası olarak Müsiad Hessen Adına Başkan Musa Aydın, İlhan Saygılı`ya bir hediye takdim etti.
T
Aytaç Avrupa Großmarkt
Marktstr. 10 . 50968 Köln
Tel.: 0221-3797985
Fax: 0221-3797986
Mobil: 0177-6529370
Depo Market Et Reyonu
Vogesenstr. 1 . 50739 Köln
Depo Market Et Reyonu
Markenstr. 7 . 40227 Düsseldorf
Depo Market Et Reyonu
Marktstr. 247 . 47798 Krefeld
Depo Market Et Reyonu
Münsterstr. 154 . 44145 Dortmund
Mobil: 0177-6529370
YENi YENi YENi YENi
Depo Market Et Reyonu
Friedrich-Ebertstr. 79 . 47119 Duisburg (LAAR)
Mobil: 0177-6529370
IGMG Kuzey Bavyera Bölgesi Kadınlar IGMG Düsseldorf Hacıları Kutsal
Teşkilatı’ndan 1001 Hatim Merasimi
Topraklardan Döndü
GMG Düsseldorf Hac Kafilesi ile
İsmail Tuzen başkanlığında hac
farizasını yerine getiren hacılar
bir ay süren hac ziyaretlerini tamamlayarak 2 grup halinde Almanya’ya
döndüler.
I
GMG Kuzey Bavyera Bölgesi Kadınlar Teşkilatı 1001 hatim merasimi
coşkulu geçti.
Yüzlerce kişinin katıldığı merasimin
sunuculuğunu IGMG Nürnberg Camii
imamı Ahmet Basri hocaefendi yaptı.
Programın açılış Kur’an-ı Kerimini,
Kur’an-ı Kerimi Güzel Okuma Kuzey
Bavyera birincisi Muhammed Topçu gerçekleştirdi.
Programın açılış konuşmasını yapan
IGMG Kuzey Bavyera Bölge Başkanı Orhan Sarı konuşmasında; „Kur`an`ı anlayarak okumanın önemine dikkatleri çekti. Daha sonra 9 sene K. Bavyera Bölge
Başkanlığını yürüten Bilal Demiroğlu`na
teşekkür plaketinin takdimini yaparak
konuşmasını sonlandırdı.
I
Kur’an bülbülü Abdulkerim El Hamdaoui’nin okuduğu aşrı şeriften sonra
mikrofona gelen İlahiyatçı-Eğitimci Dr.
Yusuf Işık hocanın yaptığı konuşma oldukça dikkatli bir biçimde dinlendi.
Son olarak kürsüye gelen IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz davetinden dolayı yapan IGMG Kuzey Bavyera
Bölge Başkanı Orhan Sarı`ya teşekkürden sonra ALLAH’ın ipine sımsıkı sarılıp
tefrikaya düşmememiz gerektiğini, insanın kullanma kılavuzunu doğru kullanırsa çok güzel yaşayıp, sonunun cennet
olacağını, eğer yanlış kullanılırsa sonunun cehennem olacağını ifade etti.
Program IGMG Kuzey Bavyera Bölge
Baskani Orhan Sarı’nın yaptığı hatim
duası ile son buldu.
Düsseldorf Havalimanı’nda güllerle karşılanan hacılar bölge yetkilileri ve aileleri tarafından büyük bir
hasret ve sevgi coşkusu ile karşılandılar. Hasret gözyaşlarının gizlenemediği karşılamada anne ve babalarını veya nine ve dedelerini karşılamaya gelen miniklerin sevgi gösterileri de
gözlerden kaçmadı.
IGMG Düsseldorf Bölgesi Teşkilatlanma Başkanı Erdoğan Ok ve Bölge Sekreteri İsmail Berber ve diğer
bölge icrası ile katıldıkları karşılamada hacılar yakınları ile kavuşmanın
sevincini yaşadılar, hasretlerini giderdiler ve hatıra fotoları çektirerek mutluluklarını paylaştılar.
Hacılar bu mübarek yolculuğu imkanı olan tüm Müslümanların en kısa
zamanda gerçekleştirmesi gerektiğini
ve bu farz ibadetin tüm meşakkatlerine rağmen herkesin tatması gereken
bir lezzet olduğunu vurguladılar. Hacılar ayrıca gerçekleştirdikleri bu kutsal ziyaretin herşeye rağmen çok güzel ve feyizli bir hac ziyareti olduğunu
belirterek tüm emeği geçen yetkililere
teşekkür ettiler.
Frankfurt İtfaiye Teşkilatı
Yabancılardan İlgi Bekliyor
rankfurt Yabancılar Meclisi
(KAV) parlamentosunda itfaiye
teşkilatının çalışmaları hakkında bilgi verildi.
İtfaiye teşkilatına yabancıların ilgisinin hiç denecek kadar az olduğunu
belirten sözcü Markus Röck, Yabancılar Meclisi aracılığıyla durumu kamuoyuna duyurmak istediklerini ve
itfaiye teşkilatında çalışmanın şartlarını anlattı.
İtfaiyenin günlük insan hayatındaki önemine değinen Röck, kurumda
meslek öğreniminin başlangıcında çıkan pürüze dikkat çekti. İtfaiye teşkilatında meslek eğitimine başlamadan
önce, bir kaşka mesleğin öğrenilmesi
gerektiğinin şart olması...
Bu konuya reaksiyon gösteren Yabancılar Meclisi üyeleri, kanunun değiştirilmesi gerektiğini dile getirdiler
F
‘bir mesleği öğrendikten sonra, o meslekte işe başlayan bir kimseden itfaiyede tekrar meslek eğitimine başlamasını beklemek mümkün mü’ diyen
Frankfurt Yabancılar Meclisi üyesi
Aydın Erbaş, kanun değişikliği için
Hessen Eyalet Meclisine dilekçe vereceklerini dile getirdi. Markus Röck ve
arkadaşları bu kanun değişikliği bize
yüyük imkanlar sağlar. O zaman genç
insanlar direkt bizde mesleklerine
başlarlar dedi.
Aydın Erbaş, ilgisizlikten yakınan
itfaiye teşkilatı yetkililerine, Frankfurt
Camiler Birliğinin teşkilatla bir toplantı düzenleyebileceğini söyledi. Camiler birliği üyelerinden aynı zamanda Yabancılar Meclisi üyesi Rahmi Şeker, muhtemelen Ocak ayı toplantısında itfaiye teşkilatıyla bir toplantı
yapabileceklerini belirtti.
HAYAT
ilgiye ihtiyacımız var fakat
sadece bilgi, insan olarak bizim birkısım yanlış ve eksikliklerimizi düzeltmeye veya ortadan kaldırmaya yetmiyor. Bütün
gayretimize rağmen üstlendiğimiz
görevden, yaptığımız işten beklenen neticeyi alamıyorsak, sebebini
başkalarında aramadan önce kendimizi sigaya çekmeliyiz. Şahsen
şimdiye kadar okuyarak edindiğim
bilgilerin, tefekkür ederek sahip olduğum düşüncelerimin yanısıra,
insan eksenli analiz ve tecrübelerimi önce kendimin yanlış ve hatalarından, daha sonra da en yakınımdakilerin hâl ve hareketleri, hadiseler karşısındaki davranış biçimlerinden öğrendim.
Üniversitesi öğrencisiydik. Bazen gecenin geç saatlerine kadar
dünya ve memleket meselesi konuşur, tartışır; beğenmediğimiz düzeni yıkar ve yeni bir düzen kurardık
o toplantılarda. “Dava adamları”
dağıldıktan sonra masaların üzerinde bırakılan boş çaybardaklarını
ve sigara izmaritleriyle dolu kültablalarını kaldırmak, bir dernek yöneticisi olarak bana düşerdi. Ta o
zamanlar kendi kendime; oturduğu
masayı temizlemeden terk edenlerin dava adamlığına itibar edilmez,
demiştim. Daha tahsilim sırasında
evlenmiştim ve bir müddet sonra
da iki çocuk babası olmuştum.
Dersleri takip etmekten ziyade siyasî gelişmeleri takip eden, üniversiteye gitmekten daha çok derneğe
gidip geldiğimi gören eşim, artık
derslere asılıp bir an önce tahsilimi
bitirmem gerektiğini hatırlattıkça;
“Vatan kurtulmadan bizim kendimizi kurtarmamızın ne önemi
var...” gibisinden bir savunma yapardım. Daha sonraları kendi çocuklarımda da gördüm ki; erişemeyeceği hedeflere talip olmak, yapamayacağı (boyundan büyük) işlere
kalkışmak, insanoğlunun fıtratında
varmış.
Cemiyet hayatında “ben” merkezli ve “biz” merkezli insanları, tavır ve hareketlerinden; özneye ve
nesneye yaklaşım biçimlerinden tanımak mümkün. Dünya görüşleri,
dinî inançları, mevki veya rütbeleri
ne olursa olsun, insandaki bu iki
ana özellik, şayet kişi kendisini değiştirme cihetine gitmezse, pek değişmez. “Biz hepimiz kardeşiz” veya “Yaratılanı severiz Yaratan’dan
ötürü” gibi “ben”i geri plana atan,
“biz”i öne çıkaran veciz sözleri dilinden düşürmeyenlerin bir kesiminin “düşmanları” veya nefret de-
B
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 11 ➤
Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
Mahmut AŞKAR
[email protected]
“Biz”likten,
“Ben”liğe Doğru...
“Benim yoksa senin de olmasın” sloganı geçerlilik
kazanır. Bu tür zihniyet şahısta başlar, kollektif toplum hayatında, özellikle de kurum ve kuruluşlarda
daha belirgin ve tehlikeli bir hâl alır. Ve böylesi ortamlarda “biz”lerin meselesi değil, “ben”lerin kendisi mesele olur, onlar konuşulur. Bilhassa toplum hizmeti, değerler mücadelesi verilen mahvillerde projeler, görüşler değil de, kişilerin kapris ve kompleksleri
gündemi ve zihinleri işgal ederse, sarf edilen zaman
ve insan hazinesi, emek ve maddî imkân fasit bir daire içerisinde gayeye hizmet etmeden biter.
recesinde “sevmedikleri”, en yakın
çevresindekilerin, yani aynı değerleri paylaşanların içindendir. Şahsiyeti oturmamış, kendisiyle çelişkili,
insan fıtratında var olan kıskançlık
ve hasetlik gibi huylarını terbiye
edememiş, gemleyememiş kişiler,
bulundukları sosyal ortamda huzursuzluğa sebebiyet verirler. Onlar, ben yok biz varız, diyen bir topluluğun içinde bile farkında olarak
veya olmayarak “ben”i öne sürerler.
Taltifin, takdirin, alkışın ve saygının kendilerine gelmesini isteyenler, kendisinin gördüğü ilgi ve
alakayı ikinci kardeşi gelince ona
da gösterilmesine tahammül edemeyen ailenin ilk çocuğu gibi olurlar. Onlar, seyirci veya dinleyicisinden kendisine alkış isteyen sahnedeki sanatçı misali, beklenti içindedirler. Her ne kadar; “İyiliği yap at
denize, balık bilmezse Halik bilir”
düsturunu kendilerine ölçü edindiklerini dillendirseler de, yaptıkla-
rının takdirini, ne “balık”a ne de
“Halik”e bırakmadan, kendi reklamlarını yapmaya kalkışırlar. Bazen gösterilen iltifatı yetersiz bulduklarından, bazen de sabırsızlıkları yüzünden marifetsizleşirler.
Zaten yapılan hayır - hasenatın
abartılarak, gazete sütunlarında
çarşaf çarşaf, tv kanallarında bangır
bangır reklamının yapıldığı, “mazlum ve mağdur”a verilenlerin gözümüze sokulurcasına kamera önlerinde deşifre edildiği bir acaip zamanda, ne şahısların ve ne de kuruluşların mütevaziliğinden eser kalır.
Özgüveni sağlam olmayanlar,
kaçamak güreşen pehlivanlar gibidirler. Yanlışlarının düzeltilmesine,
hatalarının açığa çıkmasına tahammül edemezler. Kendilerinden daha donanımlı, aynı yolun yolcusu
arkadaşlarının yakın varlıklarından
rahatsızlık duyarlar. Lamba yanınca mum ışığının hükmünün kal-
dosya
madığını kabullenmekte zorlanırlar. Birlikte yola çıktıkları yoldaşlarından bazıları daha fazla mesafe
almaya başlayınca, onlara yetişmekten ziyade, önde gidenlerin geride kalan kendisine ayak uydurmalarını ister. Fiiliyatta ve fikriyatta ileri gitmenin, bazı nefsî beklentilerden feragat etmenin, bir bedeli
vardır. Ezberinin ve kafa komforunun bozulmasını istemeyen ve ileri
hamleler yapacak gücü kalmayanlar, kendileri bedel ödemedikleri
gibi, bu bedeli ödeyen kendilerinden birine bile tahammül edemezler.
Ortaya bir eser koyduğunuzda,
onyıllardan beri birlikte mücadele
ettiğiniz, aynı değerleri paylaştığınız yakın arkadaşınızın yüz hatlarının değiştiğini; keyfinin kaçtığını
görünce; “Acaba yanlış bir şey mi
yaptım veya bu eseri vücuda getirmekle hata mı işledim?” diye kendi
kendinize sorma ihtiyacı hissediyorsunuz. Bu tıynetteki insanlar
için, “Benim yoksa senin de olmasın” sloganı geçerlilik kazanır. Bu
tür zihniyet şahısta başlar, kollektif
toplum hayatında, özellikle de kurum ve kuruluşlarda daha belirgin
ve tehlikeli bir hâl alır. Ve böylesi
ortamlarda “biz”lerin meselesi değil, “ben”lerin kendisi mesele olur,
onlar konuşulur. Bilhassa toplum
hizmeti, değerler mücadelesi verilen mahvillerde projeler, görüşler
değil de, kişilerin kapris ve kompleksleri gündemi ve zihinleri işgal
ederse, sarf edilen zaman ve insan
hazinesi, emek ve maddî imkân fasit bir daire içerisinde gayeye hizmet etmeden biter.
Topluma matuf gayelerin “ferde
mahsus”a dönüşmesi veya o seviyeye indirgenmesi durumunda, aynı
gayeler uğruna mücadele verenlerin sağladığı birliktelik zayıflamaya
başlar ve halkalarda kopmalar
meydana gelir. Ülkemizin siyasî
partilerinde olduğu gibi, bazen aynı, bazen de farklı sahalarda faaliyet gösteren dinî cemaat, dernek ve
diğer sivil kitle kuruluşlarında zuhur eden bölünmelerin temelinde
genellikle davanın şahsîleştirilmesi
yatmaktadır. Belli kesimleri biraraya getiren ve aynı çatı altında ortak
hedef ve eylem birliği oluşmasına
vesile olan dava yediği darbeler neticesinde zayıfladıkça, “dava adamları” arasındaki beşerî bağlar her
geçen gün biraz daha zayıflar. Bundan sonra artık, “biz”likten yavaş
yavaş “ben”liğe doğru giden yolun
sonu da görünmeğe başlar.
HAYAT
lmanya 2012 yazını Müslüman
ve Yahudi çocuklarının sünnetini tartışarak geçirdi. Mayıs
2012’de Köln Mahkemesi’nin verdiği
bir karar ile, Müslüman ve Yahudi çocukların sünnetinin yasal olup olmadığı ciddi şekilde tartışmaya açılmış oldu.
2008 yılından beri bazı hukuk ve çocuk
sağlığı çevrelerinin sürekli gündeme
getirmeye çalıştıkları yasak taleblerine
bir mahkeme tarafından uyulmuş oldu.
Her ne kadar tek bir mahkeme kararı genel bir yasağın oluşması için yeterli olmasa da, bu yasak Almanya kamuoyu ve hekimler arasında çocukların sünnet olmasına engel olacak derecede bir huzursuzluğa sebep oldu. Birçok hekim yasal statülerinin ne olduğu
kesinleşmeden önce sünnet yapmayı
reddederken, çocuklarının sünnet zamanının yaklaştığını düşünen veliler
de çocuklarını Almanya’da sünnet ettirip ettiremeyeceklerini merak etmeye
başladı.
Bu belirsizliğin ortadan kalkması
için yaz tatiline girmeden önce Alman
Parlamentosu hükümete gerekli yasal
düzenlemeyi hazırlama görevini verdi.
Ekim ayında hükümet konu ile alakalı
bir yasa tasarısını federal parlamentoya
sundu. Tasarının mecliste değişikliğe
uğrama ihtimali olsa da, şu anki haliyle
tasarı Müslüman çocukların sünnet
edilmesine imkan sağlamakta.
Tasarının getirdiği düzenlemeler
Mayıs ayındaki mahkeme kararı,
velilerin çocuklarını sünnet ettirmelerinin sahip oldukları velayet hakkı kapsamına girmediğini iddia ederek sünneti bir suç olarak tanımlamaktaydı.
Hükümetin yasa tasarısı ise bu değerlendirmeyi ret etmekte. Tasarı, velilerin
reşit ve akil-baliğ olmayan, kendi kendilerine karar veremeyen erkek çocuklarını sünnet ettirmeye karar verme
yetkilerinin olduğunu tasdiklemekte.
Ayrıca tasarı, tıbbî bir ihtiyaç olmasa da
herhangi bir dini gerekçe ortaya koymadan erkek çocuklarının sünnet ettirilmesini mümkün kılmakta. Tıbbî ihtiyaca binaen yapılan sünnetler (fimoz
hastalığında olduğu gibi) zaten Köln
mahkemesi tarafından yasak tanımı dışında bırakılmıştı.
Tasarı, erkek çocuklarının sünnet
ettirilebilmesi için ise bazı şartları öne
sürmekte:
Hekim Şartı
Sünnetin tıbbî müdahale yetkinliğine sahip bir hekim tarafından yapılması gerekiyor. İlk altı ayda istisnai olarak
sünnetin bir dinî cemaat tarafından belirlenmiş bir sünnetçi tarafından yapılmasına imkan verilmekte olsa da, bu istisnaya Müslümanların pek ihtiyaç
duymayacağı varsayılabilir. Avrupa’daki Müslümanlar sünnet için zaten hekime gittiklerinden buna ihtiyaç duymayacaklardır.
Tıbbî Koşullar
Tasarı sünnetin tıbbî koşullar altında ve sünnet çocuğuna acı çektirmeden
yapılmasını ön görüyor. Gerekli olan
anestezi (uyuşturma) için ise yasa tasa-
A
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 12 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
A. Engin KARAHAN
[email protected]
Almanya’da Yeni Sünnet
Yasası ve Müslüman Veli ve
Çocuklar İçin Anlamı
rısı belli bir seviyeyi şart koşmamakta.
Sünneti yapacak olan hekim gerekli
olan uyuşturucu seviyesini, tam narkozun var olan risklerini gözönünde bulundurarak, çocuğa en az acıyı yaşatacak ve en az yan etkilere sahip yöntemi
seçerek belirleyecektir. Ancak nihai kararı yine hekimin yönlendirmesiyle velîlerin vermeleri gerekiyor.
Bilgilendirme
Her tıbbî müdahalede olduğu gibi
velilerin sünnetin yapılış şekli ve sünnet ile birlikte ortaya çıkabilecek riskler
hakkında bilgilendirilmeleri gerekiyor.
Bu bilgilendirme her türlü cerrahî müdahalede zaten yapılması gereken bir
önkoşul olduğundan, bu sadece sünnete özel bir durum değil. Aşı ve kan alma
gibi müdahelelerde dahi hekimler gerekli bilgilendirmeleri yaptıklarını belgelemek zorundalar.
Çocuğun İradesi
Sünnet’te çocuğun iradesinin de
dikkate alınması gerekiyor. Yasa tasarısının getirdiği düzenlemenin temelinde
sünnet olacak olan çocuğun idrak kabiliyetine sahip (akıl-baliğ) olmaması
yatmakta. Kendisi hakkındaki kararları
idrak edecek seviyeye sahip olmayan
çocuklarda veliler sünnet konusunda
tek başlarına karar verirken, nispeten
geç yaşta yapılan sünnetlerde çocuğun
idrak kabiliyetinin gelişimine orantılı
olarak ortaya koyduğu irade de dikkate
alınmak zorunda. Çocuğun ilerleyen
yaşlarda sünnetine karşı çıkması durumunda bu, çocuğun sünnet edilemeyeceği anlamına gelebilir.
Çocuğun Esenliği (Kindeswohl)
Çocuğun esenliğinin tehdit edildiği
durumlarda tasarıya göre çocuğun sünnet edilmesi mümkün değil. Çocuğun
esenliği kavramı sadece çocuğun bedensel sağlığını değil, ruh sağlığını da
gözönünde bulundurmakta. Çocukta
sünnet edilmesini engelleyebilecek tıbbî bir takım sakıncalar olabileceği gibi
(hemofil hastalığı gibi), bazı manevi ya
da sosyal sebeplerden dolayı da çocuğun esenliğinin tehdit edildiği varsayılabilir. “Çocuğun esenliği” şartı tüm tasarıda en muğlak kalan konulardan biri. Zira Hukukta “esenlik” kavramının
somut olarak neleri kapsadığı belirlenmiş değil. Bu soyutluk dolayısıyla bu
kavram bazı çevreler tarafından suistimal edilmekte ve dinî bir hayat tarzının
dahi çocuğun esenliğine zarar verdiği
savunulabilmekte.
Dinî Gerekçe
dosya
Yasa tasarısı sünnetin gerçekleşebilmesi için herhangi bir dinî gerekçe aramamakta. Yasa veliler için yeni bir hak
ihdas etmemekte, velilerin sahip oldukları velayet hakkına binaen böyle bir
karar verme yetkilerini tescillemekte.
Böyle bir kararın gerekçeleri arasında
dinî sebepler olabileceği gibi hijyenik
sebepler de olabilmekte. Yasa sünnet
kararının arkasındaki gerekçeleri de
sormamakta.
Tasarının Yasallaşmasından
Sonraki Durum
Hükümetin parlamentoya sunduğu
yasa tasarısının şu anki şekliyle meclisten geçmesi ile sünnetin yasallığı konusunda var olan belirsizlik büyük oranda
aşılmış olacaktır. Yine de çocuklarını
sünnet ettirecek olan velilerin bazı konuları dikkate almalarında fayda var.
Almanya’da ve Avrupa’daki Müslümanların neredeyse tamamına yakını
erkek çocuklarının sünnetini bir hekim
tarafından yaptırmalarından dolayı, yeni yasa Müslümanlar için ciddi yenilikler getirmeyecektir. Şimdiye kadar olduğu gibi sünneti yapacak olan hekimin yapacağı müdahele hakkında velileri bilgilendirip onların yazılı iznini
alması gerekiyor. Sünnetin kendisi ise
ya lokal anestezi ya da tıbben gerekli olduğu durumlarda tam narkoz altında
yapılacaktır. Erkek çocuklarını sünnet
ettirmek için veliler ne hekim önünde
ne de herhangi bir resmi makam önünde dinî gerekçelerini ortaya koymak
zorunda değiller.
Velilerin geçmişte de, günümüzde
de dikkate aldıkları ama tasarının yasallaşmasından sonra daha hassas olmaları gereken asıl konu ise, sünnet
edilecek olan çocuklarını yaşlarına uygun bir şekilde bilgilendirilmeleri ve
sünnetin onlar için sahip olduğu anlamın izah edilmesi. Bu çerçevede, özellikle çocukların “şaka yapma” bahanesiyle istemeden sünnetten korkutulmasından ciddi şekilde kaçınılmalıdır.
Çünkü gereksiz yere oluşacak olan bu
korku ile çocuğun yapacağı itiraz, hekimin sünneti yapmamasına sebep olabilir.
Yeni yasanın getireceği çerçeve bağlamında sünnet tarihini de fazla geciktirmemeye dikkat edilmelidir. Her ne
kadar Müslüman bir çevre içinde yetişen bir çocuk sünnet olmayı doğal olarak algılasa da, bu konuda Müslüman
çocuklar üzerinde farklı bir yönlendirmede bulunmak isteyecek çevreler
mevcut. Yeni yasanın sünnetin yasak
olmadığını tescillemesinden rahatsız
olan çevreler yasanın çıkmasıyla konuyu kapatmayacaklardır. Sünnetin yasaklanması için siyasi ortamda var olan
sünnet karşıtı kampanyalarının yanı sıra, Müslüman çocukları da sünnete
karşı sözde “bilinçlendirmeye” çalışmaları yüksek bir ihtimaldir. Bu yüzden çocukların okul öncesinin erken
bir döneminde sünnet edilmesi gereksiz sıkıntıların çıkmasını engelleyecektir.
HAYAT
inî sebeplerden, baskılardan veya ailevi/kişisel nedenlerden dolayı ülkelerinden sürülen, göçe zorlanan ya da
kendi istekleriyle göç eden Yahudiler, şüphesiz tarih boyunca en çok
göç eden kavimlerin başında gelir.
Yaşadıkları yerleri defalarca değiştirmek zorunda kalmış Yahudilerin
göç hikayeleri genel bir tasnif ile üç
zaman dilimine bölünerek ele alınabilir. Ayrıca, bu bağlamda göç ile
birlikte diaspora kavramı da önemlidir. Diasporalar, insanların göç etmesiyle birlikte başka yerlerde azınlık olarak yaşamaları anlamına gelir. Yahudiler Babil Sürgünü'nden
bu yana tüm dünyaya dağılarak
farklı diasporalar oluşturmuşlardır.
1492-1789 Yahudilerin
İspanya'dan Sürgünü
Orta Çağ boyunca, Yahudiler genel olarak Müslüman hükümdarların yönetimi altında Hristiyanlara
kıyasla daha iyi muamele görmüşler, daha rahat bir şekilde yaşamışlardır. Müslüman reaya ile bütünüyle aynı konumda olmamalarına
rağmen, Yahudiler Müslüman hükümdarların saraylarında önemli
roller oynamışlar, 900-1100 yılları
civarında İslam hakimeti altındaki
İspanya'da, tabiri caizse bir Altın
Çağ yaşamışlardır, ancak durum bu
devirden sonra giderek kötüye gitmeye başlamıştır. 1450'lerde kendi
başına üç farklı diaspora içinde çeşitli diasporalar ortaya çıkmıştır.
Bunlar aralarına sürekli ve kuvvetli
bir bağ içinde yaşamış ve her daim
bilgi alışverişinde bulunmuşlardır.
Birinci diaspora, İspanya'da Müslüman bir hükümranlık altında yaşayan Sefaradlar olmuştur. Bunun yanında, bir başka diaspora olan ve
orta Avrupa'da yaşayan Aşkenazlar
sayı olarak daha az ve farklı coğrafyalara parçalanmış/dağılmış bir şekilde yaşamışlardır. Bu dağılmanın
başlıca sebeplerinden biri Haçlı seferlerinin ve şiddetinin Yahudileri
sürekli olarak göçe zorlamış olmasıdır. Üçüncü diaspora ise İslam
dünyasının büyük metropollerinde
yaşayan Yahudilerden oluşan diasporadır.
15. yüzyılının ortalarına kadar
geçen yüzyıllar boyunca Hristiyan
yönetimler altında yaşayan Yahudiler azınlık olarak nispeten tolere
edilmiş, yine nispeten rahat bir hayat sürmüşlerdir. 1478'de başlayan
engizisyon ile birlikte ise Yahudiler
dinlerini değiştirmeye zorlanmıştır.
Bu baskıya boyun eğmiş görünen
ve Conversos olarak adlandırılan
Yahudiler, Hristiyan dinine mensup
D
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 13 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
Fatma ÇAMUR
[email protected]
Yahudilerin Göç Hikayesi
Yahudiler tarih boyunca hor görülmüş,
bazen Avrupa halklarının başına gelen
musibetlere ve hastalıklara sebep olarak
dahi görterilmişlerdir.
Birçoğu ömürlerini yıllarca süren göçlerde
ve mülteci kamplarında vatansız olarak
geçirmiştir.
olduklarını zahiren söylemişler, ancak dinlerini yine de gizlice yaşamaya çalışmışlardır. Çünkü Gırnata'nın da (Granada) Müslümanların
elinden alınmasının ardından engizisyon mahkemeleri etkinliğini
göstermiş ve ülkede yaşayan Yahudiler ve Müslümanlar topluca öldürülmüş veya sınır dışı edilmiştir. Bu
tarihlerde katliama uğramanın ya
da göçün tek alternatifi Hristiyan
olmaktır. Yine bu dönemde yaklaşık 200.000 Sefarad baskılara dayanamayıp Kuzey Afrika'ya, Akdeniz
ülkelerine, Bosna, Yunanistan veya
Bulgaristan'a göç etmiştir. Birçoğu
da Osmanlı Devleti'ne sığınan Sefaradlar, II. Beyazıd tarafından zimmet akdinin (Yahudi ve Hristiyanların İslam devletinin vatandaşı olmalarının belli şartlar karşılığında
kabul edilmesi) hükümlerine uymak şartıyla belirli bölgelere yerleştirilmiştir. Ve zaman içinde yerleştirildikleri bölgelerde ticarette ve yönetimde söz sahibi olmuşlardır.
1789-1914 Doğu Avrupa'dan
Göç ve Metropolleşme
dosya
17. yüzyıldan sonra özellikle
maddi sebeplerden dolayı birçok
Yahudi göçü gerçekleşmiştir, göç
edenler ise genellikle ya zengin işadamlarıdır ya da başka bir ülkede
yeni bir başlangıç umudu olan fakir
kesim. Yolculuğun meşakatli ve
uzun olmasından ve daha önemlisi
parasızlıktan dolayı göçler küçük
gruplar halinde olmuştur. Bunun
dışında Tevrat'ı ve Yahudiliği okumak ve öğrenmek için göç eden
genç öğrenciler de olmuştur. Bu
göçlerin akabinde, 1789'de gerçekleşen Fransız İhtilali, kardeşlik ve
eşitlik için Avrupa genelinde beraber yaşayan farklı azınlıklara birlik
sinyalleri vermiş ve bu durum Yahudi azınlıklar için nispi bir rahatlama getirmiştir.
18. yüzyıla gelindiğinde teknolojik gelişimlerle birlikte göç daha da
kolaylaşmıştır. Önceden aylar süren
seyahatların birkaç haftaya düşmesiyle birlikte Avrupa'ya büyük bir
göç akımı başlamıştır. Ayrıca hızla
gelişmekte ve büyümekte olan
Amerika’nın Avrupa'dan göçmen
talebinde de patlama yaşanmıştır.
Aynı şekilde 1881'de Rusya'daki
programlar ve tren yolu gelişmelerinden dolayı büyük göçmen akımları başlamıştır.
1870'de dünya genelinde 4 milyon Yahudi yaşarken, bunların birçoğu Doğu Avrupa'da ikamet etmiştir. Doğu Avrupa'nın dışında ise
en çok Yahudi Almanya'da yaşamış
ve sayıları 450.000 civarında olmuştur. Yaşadıkları ülkelere hızlı bir şekilde adapte olan Yahudiler, bu dönemde diaspora içinde ayrılmaya
ve bu şekilde yaşamaya yeltenmemişlerdir. Buna mukabil, eskiden
askerlik yapmak zorunda kalmayan
Yahudiler, 19. yüzyılda Avrupa'nın
ulus devletlerinin siperlerinde farklı ülkeler için savaşma durumu ile
karşı karşıya kalmışlardır. Bu durumda kimi Yahudilerin ülkelerine
olan bağlılıkları, diasporaya olan
bağlarından daha kuvvetli olmuştur.
1914-1948 Sürgün ve
İsrail Devletinin Kuruluşu
Birinci Dünya Savaşı Yahudi göçünde bir dönüm noktasını temsil
eder. Savaş Doğu Avrupa'da bulunan Yahudi topluluğunu derinden
yaralar. 1918/1919 yıllarında 60.000
Yahudi bugünkü Ukrayna'da sürgüne uğramıştır. Bu dönemde bir
kısım mülteci Batı'ya sığınmak istemiş lakin istekleri dikkate alınmamıştır. 1912'de Amerika'da kararı
alınan Göçmen Yasası ise birçok
Yahudi mülteci için kısıtlamaları
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
beraberinde getirmiştir. Zaten bu
yasa kararının alınmasında en büyük etkenlerden biri yabancı düşmanlığı ve antisemitizm olmuştur.
Bu tarihlerde göç için tercih edilen ülkelerden olan Kanada ve İngiltere de yerleşimi zorlaştıran ülkelerin başında yer almıştır. Bu dönemde birçok ülkeye geçiş sadece
vize veya transitvize ile mümkündür. Vizeler için pasaport gerekmesi ve bazı ülkelerin azınlıklarına pasaport vermekte çekinmelerinden
dolayı ise Yahudi azınlıkların özgürlükleri daha da kısıtlanmıştır.
Bu sebepten dolayı göçmen Yahudiler mülteci kamplarında veya gettolarda/varoşlarda yaşamak zorunda
kalmışlardır. Bununla birlikte, bu
dönemlerde Yahudi göçmenlere sıcak bakan ülkeler, savaştan sonra
yeniden yapılanma için işçiye ihtiyacı olan Fransa ve liberal bir göç-
➤ 14 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
men politikası izleyen Weimar
Cumhuriyeti olmuştur. Yahudi yardım kuruluşları da o sıralarda kalıcı bir çözüm olarak Yahudi göçmenler için bir vatan arayışında olmuş ve yeni yerleşim bölgeleri olarak Shanghai, Meksika ve Brezilya
öngörülmüştür.
Almanya'da yaşayan Yahudiler
ise yüzyılın ortalarına doğru, özellikle 1933 yılından itibaren çeşitli
saldırılara maruz kalmışlardır.
Dükkanları ve iş yerleri boykot
edilmiş, çeşitli aşağılanmalara maruz kalmışlardır. Bunun üzerine,
İkinci Dünya Savaşı’nın da başlamasıyla Yahudiler için durum daha
da kötüleşmiştir. Propagandalar ve
boykotlar sonucunda Almanya'da
yaşayan genel halk kitleleri arasına
Yahudi nefretinin tohumları da
ekilmiştir. Ve artık ziyadesiyle meşhur olan, Avrupa'nın her bir yanın-
dan Yahudilerin özenle aranıp bulunarak toplama ve imha kamplarına götürülmeleri ve katledilmeleri
de bir nevi zorunlu göç olarak değerlendirilebilir.
İkinci Dünya Savaşı’nın akabinde, Nazi soykırımından sağ kurtulanlar ve genel olarak tüm Yahudiler için ise Filistin'de 1948’de kurulan İsrail Devleti kalıcı bir çözüm
olarak görülmüştür. Bu tarihten
sonra dünyanın çeşitli yerlerinde
yaşamakta olan Yahudiler bireysel
olarak ya da gruplar halinde Orta
Doğu’da kurulan bu yeni devlete
göç etmiştir. Yahudilerin yaşadığı
son göç tecrübesi olarak nitelenebilecek bu göç, her ne kadar ivmesi
son derece yavaşlamış olsa da bugün de sürmektedir ve dünya genelindeki Yahudiler, bugün nüfusu yedi milyonu aşan İsrail Devleti’ne
dosya
göçlerini sürdürmektedir.
Yahudiler tarih boyunca hor görülmüş, bazen Avrupa halklarının
başına gelen musibetlere ve hastalıklara sebep olarak dahi görterilmişlerdir. Birçoğu ömürlerini yıllarca süren göçlerde ve mülteci
kamplarında vatansız olarak geçirmiştir. Tarihin karanlık sayfalarında yer alan bu zulüm ve göç tecrübesinin günümüz ve gelecek nesillere verdiği mesaj ise ikaz niteliğindedir: Azınlıklara saygı ve farklılıklarla birlikte yaşama kabiliyeti herkes için elzem bir hedef olmalıdır.
Soykırım, sürgün ve göçlerin bugün dahi sıkça ve en kötü şekliyle
gerçekleştiği dünyamızda her bir
insan tekine düşen görev; haksızlıklara karşı sağduyulu davranıp farklı
olana toleransı muhafaza etmektir.
Hasene 64 Ülkede 129.000’den Fazla Kurban
Hissesini İhtiyaç Sahiplerine Ulaştırdı
GMG Sosyal Yardım Derneği Hasene Başkanı Mesud
Gülbahar, 2012 yılı Kurban
Kampanyası’nın tamamlanmasıyla ilgili olarak yaptığı açıklamada; “IGMG Sosyal Yardım
Derneği Hasene olarak, dünyanın 4 kıtasında ve 64 ülkede vekalet yoluyla kestiğimiz 129 binden fazla kurban hissesini ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. Kurban kampanyamız sayesinde bu
yıl yine bir önceki yıldan daha
fazla insana ulaşmış olmanın sevincini yaşıyoruz.” ifadesinde
bulundu. Gülbahar ayrıca şunları kaydetti:
“330 gözlemci ve görevli arkadaşımızın nezaretinde, 64 ülkede ihtiyaç sahiplerine 129 binden fazla kurban hissesinin dağıtımı gerçekleşti. Elimizdeki
rakamlar henüz en son rakamlar
I
değil, ancak şimdiye kadar ulaşan sayının geçen seneye nazaran daha fazla olduğu kesinleşmiş durumda. Bu rakamlar
Müslümanlar arasındaki yardımlaşmanın her geçen gün arttığının en büyük delilidir.
Zira bu yardımlaşmanın ne
denli gerekli olduğu izahtan varestedir. Kurban bölgelerine giden gözlemci arkadaşlarımızın
aktardıklarına göre, özellikle
dünyamızın fakir bölgelerinde
insanlar açlık ve kıtlık ile mücadele içerisindeler ve bu durumun düzelmesi de mümkün görünmüyor. Bundan dolayı insanların kuraklık ve kıtlık ile
mücadele ettikleri ülkelerden
biri olan Somali’de 16.800 hisse
kurbanı ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık.
Ayrıca Suriye ve Myanmar
gibi çatışma bölgeleri de insanların aylardır çok kötü hayat
şartları içerisinde yaşamlarını
sürdürmeye çalıştıkları ülkelerin başında geliyor. Bu bölgelerde yaşayan insanların acılarını
bir nebze olsun hafifletmek
amacıyla, Türkiye’de kesilen
13.000 hisse kurbanın yarısı Suriyeli mültecilerin kaldıkları
kamplarda dağıtıldı. Aynı şekilde Myanmar’dan kaçarak Malezya, Tayland, Endonezya ve
Bangladeş gibi ülkelere sığınan
mültecilere de binlerce kurban
hissesi ulaştırıldı.
Genel itibariyle bakıldığında, Rabbimize şükürler olsun ki
2012 yılı Kurban Kampanyası
başarılı bir şekilde tamamlandı.
Böylesi büyük bir organizasyonu kurban bağışında bulunanların desteği olmadan asla gerçekleştiremezdik. Bundan dolayı
herkeze ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Ayrıca bu kampanyanın
gerçekleşmesinde büyük emekleri geçen, kurban etlerinin itinalı ve adil bir şekilde dağıtımını sağlayan görevli arkadaşlarımıza ayrıca teşekkür ediyoruz.
Arkadaşlarımız gittikleri bölgelerden dualarla birlikte döndüklerini ve bu duaların yaşanan
bütün sıkıntı ve yorgunluğa
değdiğini bildirdiler. Allah hepsinden razı olsun."
IGMG RNS Bölgesi Viernheim Sultan Ahmet Camii Alman Komşularını Ağırladı
slam Toplumu Milli Görüş Rhein Neckar Saar Bölgesi Viernheim Sultan Ahmet Camii aralıksız olarak
yoğun bir ilgi ve dikkatle çalışmaları takip edildiği
gibi Camii tanıtımı ve İslam Dini ile ilgili bilgilendirmeler devam etmektedir.
Camii Başkanı Mustafa Ünlü yöneticiler ile Kadınlar Teşkilatı ve Bölge Kadınlar Gençlik Teşkilatı Başkanı Perihan Solmaz’ın gayretli çalışmaları hafta içi ve
hafta sonu Camiyi ziyarete gelen misafirlere İslam Dini,
Camii ve benzeri bir çok konunun anlatıldığı Viernheim ve çevresindeki tüm müslümanların destekleriyle
inşaatı tamamlanan Camii hem eğitim hem de sosyal
faaliyetler alanında faydalı hizmetler sunmaktadırlar.
IGMG RNS Bölge Başkanı Yaşar Cimşit’in yapmış
olduğu açıklamada; „Viernheim Camii herzaman çalışmalarda ve hizmette öncü olmuştur, bundan dolayı bu
Cemiyeti kuranlara ve bu Caminin yapımında emeği
geçen herkese teşekkür eder; başta yöneticilerimize ve
tüm üyelerimize canı gönülden şükranlarımı sunarım“
dedi.
Camiyi ziyarete gelen misafirlere yapılan ikramla
program sona erdi.
İ
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 15 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
haber
Türk Havayolları 200. Uçağını Filosuna Dahil Etti
HY STUTTGART, filoya katılan
200. uçağını havalimanında karşılamak ve bu sevincin halkımızla paylaşmak amacıyla Almanya`da bulunan medya mensuplarını THY Stuttgart Bürosunda bir araya getirdi.
Özel giydirmeli 200. uçak havalimanına geldiğinde büyük heyecan yaşandı.
Modern koltuklarda rahat oturma ve
hareket imkanı ve TV ekranları ile mükemmel bir yolculuk için her şey düşünülmüş bu uçakta...
ERKEN REZERVASYON UYARISI
THY’nin Stuttgart`tan iç hat bağlantılı Anadolu seferleri Mayıs 2013`te
başlıyor. Yaz dönemi tarifeli seferleri,
Eylül 2013’e kadar sürecek. Yeni yılda
izinlerini Türkiye`de geçirmek isteyenler için vatandaşların şimdiden yerlerini ayırtmalarını tavsiye eden Stuttgart
Müdür Vekili ve Pazarlama Müdürü
Ebubekir Özdemir, iç hat seferlerine talep yoğunluğu nedeniyle Kütahya ve
Afyon’un da katıldığını, vatandaşların
talep yoğunluğuna göre iç hat seferlerinin artırıldığını bildirdi. Özdemir,
“THY artık dünya devleriyle boy ölçüşüyor, 12 yıl içerisinde THY dünya devleriyle yarıştı. Dünyaca tanınmış ünlüler ile yaptığı reklamlarla da kendini tanıtan THY, büyük atak yaptı ve Türkiye,
dünyanın en genç hava filosuna sahip
olan ülke konumuna geldi.
THY İLE BİR KERE UÇAN
BİR DAHA VAZGEÇEMİYOR
Önceleri THY sadece Türkleri taşımak için kurulmuş olan bir kuruluş
T
-Ebubekir Özdemir:
`Stuttgart`tan iç hat bağlantılı Anadolu seferlerimiz Mayıs
2013`te başlıyor.`
-`THY Stuttgart olarak vatandaşlarımızı uyarıyoruz: Erkenden yerlerini ayırsınlar, mümkünse internet üzerinden
daha ucuz bilet alma imkanı var bunu değerlendirsinler.`
olarak görülmüştü. THY ise yaptığı
ataklarla, tüm dünyada tercih edilen
marka haline gelmiştir. THY artık İstanbul merkezli, coğrafi konumu nedeniyle tüm dünyaya yaptığı uçuşlarda
tercih sebepleri arasında güvenli uçuş,
yemek lezzeti (özellikle yemeklerin
Türkiye`de hazırlanması da önemli) sunumu, dakikliği, kalite ve güler yüz ön
sıralarda. THY ile yolculuk yapan herkes tekrar bizi tercih ediyor. Tüm dünyanın her yerine gerçekleştirilen uçuşlarda Bussines Class`ın tam dolu olması da bunu gösteriyor. THY’na Almanya`nın üst düzey yetkililerinden birleşme tekliflerinin gelmesi, THY`nin nerelere geldiğinin bariz bir isbatıdır.
Şimdiye kadar THY ile uçan 18,8 milyon kişi ile yapılan anketlerde de
THY’nin öncelikle tercih edilmesinin
haklı gururunu yaşıyor.” dedi.
LEIPZIG VE BREMEN
HATTI EKLENDİ
Ebubekir Özdemir, “Şu ana kadar
THY olarak 11 şehirden Türkiye`ye
uçuş yapılıyordu, buna Leipzig ve Bremen`in de eklenmesiyle yolcularımıza
daha fazla yakınlaşarak tercih kolaylığı
da sağlanıyor. THY`nin diğer kuruluşlara nazaran daha fazla atak yapmasındaki en büyük etkenlerin başında,
THY’nin istatistik sistemine sahip olması geliyor. THY Stuttgart olarak vatandaşlarımıza hatırlatıyoruz. Erkenden yerlerini ayırsınlar, mümkünse internet acentesinden daha ucuz bilet alma imkanı var bunu değerlendirsinler.
Bir diğer hizmetimiz de iş adamlarına
yönelik cazip paket ücretler sunuyoruz.
Yine Stuttgart THY olarak, geçtiğimiz
aylarda 500 firma yetkilisini uçuşlarımızı ve servislerimizi yerinde görmesi
için Türkiye seyahati gerçekleştirdik.
Bu uçuşlardan büyük fayda elde edildi.
Mercedes başta olmak üzere 100 firma
ile anlaşma yapıldı’ dedi.
Kargo Müdürü Davut Sanatçı da;
“THY olarak Yolcu taşımanın yanısıra
Kargo taşımacılığına da el attı. THY şu
ana kadar 30 tonluk uçaklarına şimdi
70 tonluk uçaklar da gelmek üzere` dedi.
THY Stuttgart yetkilileri, yüksek tatil dönemi dışındaki özellikle emekli,
yaşlı, çocuklu seyahat eden yolculara
büyük bir imkân sağlayan direkt uçuşlar için internet sitesi ve acentalardan
THY uçuşlarını mutlaka talep edilmesini istiyor ve “Yetkili acentelerimiz doğru ve güvenilir bilgiyi sizlere güler yüzle sunucaklardır” diyorlar.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 16 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
haber
Tekirdağ Barbaros Yeşilvadi Vil
Denize sıfır sahili ile yüzde
Yeşilvadi Villaları cazip fiyatla
eçtiğimiz günlerde bir Türkiye
seyahatimiz olmuştu. Bu seyahat sırasında sevgili kardeşim
Davut Memiş telefonla beni arayıp hal
hatır sormuştu. Hal hatırdan sonra
beni güzel bir beldeye davet etmek istediğini ve eğer imkan varsa da bu beldede gideceğimiz yeri resimlemem ve
haberini yapmam noktasında ricada
bulundu.
Davut kardeşimle buluşacağımız
günü tesbit ettikten sonra telefonu kapattık.
Buluşma günü geldiğinde Davut
kardeşim beni arabasıyla alıp güzel
Tekirdağın şirin beldesi Barbaros`ta
bulunan Yeşilvadi Villalarının bulunduğu yere götürdü.
G
Açık konuşayım beklediğimden
daha güzel bir belde ve denize sıfır villaların inşaatını da bu şekilde beklemiyordum.
Biz gazetecilik hayatımızda bugüne
kadar okuyucularımızla hep gerçekleri paylaştık. Şu an Türkiye`de maket
üzerinden pek çok konut satışı yapılmaktadır. Tabi bunu yaparken de
medyanın tüm olanakları kullanılıyor
ve insanlara cazip şekilde sunulmaya
çalışılıyor. Biz bugüne kadar ki prensibimiz gereği bize davet geldiğinde Davut kardeşime kendisinin de bildiği bu
prensipleri hatırlattım. Kendi tabiriyle
“ben seni sıkıntıya sokacak bir çalışmanın içerisine sokmam. Tabi kendim
de girmem” dedi.
Anayola bitişik
kısmından sahile d
yan tarafta bulunan
tüsünün yanında
bitmekte olan villala
yet güzeldi.
Buradaki inşaatı
den resimlemeler y
sinde gerçekten bir
meler kullanılmış. Ö
rinci sınıf bir görün
Bu işlemimizi bitird
ları yapan firmanın
dayı beyin Silivri`d
gittik. Eyüp bey biz
nın güler yüzü ve
karşıladı. Kısa bir
sonra kendi işlerind
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 17 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
haber
llaları Yeni Sahiplerini Bekliyor
e 90 oranında tamamlanan
arı ile yeni sahiplerini bekliyor
k olan vilların giriş
doğru indiğimizde
an yazlıkların görüna inşaatı neredeyse
aların görüntüsü gatın değişik yerlerinyaptık. İnşaat içeribirinci kalite malze. Öyle olunca da biüntü ortaya çıkıyor.
rdikten sonra, villaın sahibi Eyüp Kara`de bulunan ofisine
bizi Anadolu insanıe kalender tavrı ile
r tanışma faslından
nden bahsetti. Deği-
şik iş kollarında müteahhitlik işleri yapan Eyüp bey Tekirdağ`daki villaların
inşaatı ile alakalı da bilgiler verdi.
Bu kısa fasıldan sonra biz Eyüp beye vilların yapılmadan önce hazırlanan plan ve kataloglarını görebilir miyiz diye sorduk. İlk başta biraz şaşırdı.
Sebebini söyleyince ziyadesiyle memnun oldu.
Biz kendisine inşaattan önceki
planlar ile inşaatın son durumunu
karşılaştırmak istediğimiz için bunu
talep ettiğimizi söyledik. Çünkü sorumluluk gereği yapılacak haberde
tüm bilgileri detayı ile birlikte okuyucularımıza olduğu gibi aktarmak istediğimizi belirttik. Kendisini de bunu
makul karşıladı. Bu tavrı bizi biraz da-
ha rahatlattı. Cünkü tecrübeli bir iş
adamı tavrı ile kendinden emindi.
Mühendislik bürosundan arkadaşlarını arayarak plan ve resimler ile alakalı bilgileri bize ulaştırmalarını söyledi. Haberde de detayını bulacağınız
gibi biz hem planlardan örnekleri ve
hem de örnek resimleri inşaatın son
durumunu fotoğrafladığımız şekilde
karşılaştırma için detaylandırdık.
Eğer cennet vatanımızın bu cennet
köşesinde siz de bir mekan sahibi olmak istiyorsanız aşağıda numaralarını
vereceğimiz telefonlardan bu villalar
hakkında detaylı bilgiler alabilirsiniz.
Türkiye Cep: 0090-530-290 86 50
Türkiye Sabit: 0090-212 723 46 33
Turkcell Europe: 0151-47300880
HAYAT
ergi denkleştirme işlemlerinde son yapılan düzenlemelerle bazı istisnai haller
hariç, dört yılın dolmasıyla işlem
yapma süresi bitiyor ve artık tek
kelimeyle tren kaçıyor.
Hala elinde 2008 yılı ve daha
sonraki yılların vergi belgeleri
(elektronische Lohnsteuerbescheinigung) olan okuyucularımız, ilk
fırsatta vergi denkleştirme işlemlerini yaptırmalıdırlar. Aksi halde
devlete haklarını hediye etmiş
olurlar. Oysa, devlet bizden daha
zengindir şüphesiz.
Geçmiş yıllardan da biliyoruz
ki, çok sayıda kimsenin son güne
kadar beklemeleri sonucu vergi
denkleştirme bürolarında izdiham
sözkonusu olabiliyor ve yılbaşı tatili dolayısıyla büroların kapalı olması nedeniyle işleriniz aksayabiliyor. Bu kargaşaya fırsat vermemek
için, ilk fırsatta vergi denkleştirme
işleminizi 2008 yılı için en azından
yaptırınız.
2008 yılı işlemlerinin yapılması
V
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 18 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
dosya
rın zamanında maliyeye gönderilmesi yeterli olacaktır.
Bir diğer önemli konu ise, 2013
yılı için vergi muafiyeti dilekçelerinin bu yıl içinde verilmesidir.
İş icabı çok uzun yola (örneğin
50 km) gidenler, aile bireylerinde
özürlü kimseleri olanlar vb. Vergi
muafiyetini vergi belgelerinin üzerine işleterek yıl içerisinde daha
çok net maaş alabilirler.
Bu işlemi yaptırmayanlar yıl sonu vergi denkleştirme işlemlerinde
Diplom-Volkswirt
Vergi Denkleştirme Derneği Başkanı
toplu olarak alırlar paralarını. Bir
[email protected]
hak kaybı söz konusu değildir.
İşverenler dikkat etsinler!!!
Dikkat edilmesi gereken çok
önemli
bir konu da, (Umsatzsteuer
2008 Vergi Denkleştirmesi İçin 31 Aralık 2012 Son Gün
und Lohnsteuervoranmeldung)
yani katma değer ve ücret vergisi
bildirimleri artık sadece elektronik
olarak yapılacağından, işverenlerin
Aralık ayı içinde mutlaka maliyeye
halinde, eğer bir miktar vergi iade- devlet o günden bu güne o parayı başvurmaları gerekiyor. Çünkü
si sözkonusu ise, gelecek miktarın çalıştırmıştır.
Ocak 2013`ten itibaren sadece
her yıl için yüzde altı faizini de
2008 yılına ait bazı belgeler ek- elektronik müracaat sözkonusudevlet ödemek zorundadır. Çünkü sik olsa bile, imzalanacak sayfala- dur.
Asım TOZOĞLU
Tren Kaçmasın
Frankfurt Entegrasyon Ödülleri Sahiplerini Buldu
rankfurt Belediyesi Entegrasyon
Müsteşarlığınca yılda bir kez üç kuruluş veya kişiye verilen ve onbir
kişilik bir jüri tarafından uzun incelemelerden sonra kazananların belirlendiği
ödüller toplam onbeş bin avro ve üçe bölünerek beşer bin avro olarak veriliyor.
Bu ödüllere ilave olarak çalışmaları takdirle karşılanan kişi ve kuruluşlara ‘onur’
ödülü olarak bir sertifika da takdim ediliyor.
Frankfurt
Yabancılar
Meclisi
(KAV)dan Başkan Enis Gülegen, Başkan
Yardımcısı Asım Tozoğlu, Başkan Yardımcısı Hacı Hacıoğlu, Frankfurt Belediyesi Meclis Başkanı Frau Dr. Bernadette
Weymann, Entegrasyon Müsteşarı dr.
Narges Eskandari Grünberg, SPD`den
Turgut Yüksel, Yeşillerden Uwe Paulsen,
CDU`dan Thomas Kirchner, Yeşillerden
Cornelia- Katrin Plotnitz ve Frankfurt
üniversitesinden bir profesör jüriyi oluşturuyor.
Frankfurt Belediyesinin tarihi krallık
F
salonunda düzenlenen ödüllendirme töreninde konuşan Entegrasyon Müsteşarı
Dr. Narges Eskandari Grünberg, ‘dünyada herşey harika ve güzel olduğu için değil, sizlerin toplumda örnek çalışmalar
yaptığınız için bu ödüller verilmektedir’
dedi.
“Sarrasin ve neonazi olayları Almanya`yı meşgul etti ve hala etmektedir. Büzlerin görevi de bunlara karşı temkimli ve
tepkili davranmaktır.’’ diyen Eskandari,
en çok sevindiğim olay, benim sevdiğim
projenin ödüle layık olmasıdır. ‘Rat der
Religionen’ Dinler arası Diyalog Kuruluşu büyük hamleler yapıyor ve örnek çalışmalara imza atıyor şeklinde konuştu.
Beşbin avroluk çekle, bir buket çiçek
ve bir de sertifikanın verildiği törende
Avukat Ünal Kaymakçı, Athenagoras Ziliaskopoulos ve diğer dinlerden temsilciler katıldı.
Teşekkür için kürsüye gelen Ziliaskopoulos, dünyadaki bütün dinlerin birarada ve uyum içinde çalıştığını dile getirdi
ve önyargılardan uzak ve daima diyalogla çok şeyin hallolduğunu söyledi. Yahudi üyenin ibranice olarak okuduğu bir
şarkı da dikkatleri çekti.
Günün ikinci ödülünü alan Galluslu
Bokscular oldu. Frankfurt Belediye Meclisinin SPD`li üyesi Turgut Yüksel, 25 ülkeden 100`den fazla gencin box kursları
aldığı ve başarılı çalışmalara imza attığını
belirterek, çocuklarımızın sokaktan koparılması bu derneğin başarısıdır şeklinde konuştu. Beşbin avroluk çekle, bir buket çiçek ve bir de sertifikanın verildiği
derneğin başkanı Peter Bensch de bazı
kuruluşlara maddi desteklerinden, jüri
heyetine de takdirlerinden dolayı teşekkür etti.
Üçüncü ödülü, Frankfurt Türk Film
Festivali düzenleyicisi Hüseyin Sıtkı aldı.
Beşbin avroluk çekle, bir buket çiçek ve
bir de sertifikayı alan Sıtkı, yetkililere teşekkür etti.
Onur ödülüne layık görülen Pakistanlı kardeşler Kenza ve Hamad Khan
mahallelerinde çok sayıda insanla yaptıkları röportajı bir kitap haline getirdiler.
Yabancılar Meclisi Başkanı Enis Gülegen ‘beş yıl gibi kısa bir süredir Almanya`da olmalarına rağmen, Alman lisesini
başarıyla bitirip üniversiteye başlayan
Kenza`nın daha iki yıl önce Yabancılar
Meclisine girmesinin çok az bir oy farkıyla mümkün olmadığını ve okuduğu lisede bir proğram düzenleyerek Yabancılar Meclisi üyeleri Asım Tozoğlu ve Kerry
Johnson`un katılımıyla, okul müdiresi
dahil herkesi harekete geçirdiğini ve okul
arkadaşlarını yaptığı listeden aileden
Nimra Khan`ın Yabancılar Meclisine katılmasını sağladığını belirtti.
Kenza ve Hamad Khan kardeşler yazmış oldukları kitabı Narges Eskandari,
Enis Gülegen ve Asım Tozoğlu`na takdim ettiler.
Bir buket çiçek ve sertifikayla onurlandırılan Kenza ve Hamad yaptıkları teşekkür konuşmasında en çok alkış alan
kişiler oldular.
HAYAT
slam alemi Hicri Yılbaşı'nı idrak ediyor. İslam tarihinde birçok önemli olay bu ayda gerçekleşti. Peygamberimizin de bu
ayla ilgili tavsiyeleri var..
Muharrem ayının İslam tarihinde belli başlı üç önemli özelliği vardır. Birincisi oruç, ikincisi Hicrî
takvimin başlangıcı olması, diğeri
de Hz. Hüseyin ve evlatlarının Kerbela'da şehit edilmesidir.
Muharrem ayında tutulan oruç
tarihi seyri yönüyle de bir özellik
taşıyor. Peygamberimiz Medine'ye
hicret ettikten sonra Medine'de yaşayan Yahudilerin oruçlu olduğunu öğrendi. O gün Muharrem ayının 10. günü Aşura günüydü. “Bu
ne orucudur?” diye sordu. Yahudiler, “Bugün, Allah'ın Musa'yı düşmanlarından kurtardığı, Firavun'u
boğdurduğu gündür. Hz. Musa
(a.s.), bir şükür olarak bugün oruç
tutmuştur” dediler.
Peygamberimiz onlara, “Biz,
Musa'nın sünnetini yaşatmaya sizden daha çok yakınız ve hak sahibiyiz” diyerek kendisi ve Müslümanlar o gün oruç tuttular. O yıl
henüz Ramazan orucu farz olmamıştı.
Fakat ertesi sene Ramazan orucu farz kılınınca Müslümanların
oruç ayı Ramazan oldu. Aşura günü orucu konusunda ise Peygamberimiz herkesi serbest bıraktı, “İsteyen tutar, isteyen tutmayabilir”
dedi. Böylece bu oruç, müstehab
bir oruç olarak kaldı. Bilgin sahabilerden İbni Abbas'ın rivayet ettiği bir hadiste de ifade edildiği üzere, bir karışıklığa meydan vermemek ve Yahudilere benzememek
için Aşura gününden önceki günle
sonraki gün ilave edildi, böylece üç
gün oruç tutmak sünnet olarak uygulanır oldu. Dolayısıyla ne Peygamberimiz, ne Sahabiler, ne mezhep imamları ve müctehidler, ne de
daha sonraki İslam âlimleri Muharrem ayının ilk on günü oruç tutulması konusunda bir beyanda
bulunmamışlardır.
Bunun dışındaki bir uygulamanın İslam ibadet tarihinde bir yerinin ve kaynağının olmadığını söylemek gerekir. Muharrem ayının
İslam tarihinde bir takvim başlangıcı olması, Hz. Ömer'in halifeliği
döneminde tespit edilmiş, o tarihten bu yana pek çok İslam ülkesince kullanılagelmiştir. 1 Muharrem'in Hicrî yılbaşı olması, Noel
kutlaması gibi bir geleneği olmamakla beraber, yılın ilk günü olma-
İ
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 19 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
Hatice Yazıcı SEVER
[email protected]
Muharrem Ayı ve Faziletleri
sı açısından bir önemi de bulunmaktadır. Kur'ân'da ise Muharrem'in ayının farklı bir özelliğinden söz edilir.
Tevbe Sûresinde (âyet: 36), “Allah katında ayların sayısı, gökleri
ve yeri yarattığı gün Allah'ın yazdığı şekilde, on ikidir. Bunlardan
dördü haram aylarıdır, dosdoğru
hesap işte budur” şeklinde bildirildiği gibi, bu dört aydan biri de Muharrem ayıdır. Haram ayları, değerli, önemli ve bu yönüyle de farklı özelliği olan aylardır ve o aylara
karşı saygılı olunması bildirilmiştir. Peygamberimizin ifadesiyle
“Şehrullahi'l-Muharrem-Allah'ın
ayı Muharrem” olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin,
bollaştığı bir aydır. Allah'ın ayı, günü, yılı olmaz, ama Allah'ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı
olduğu için Peygamberimiz tarafından bu şekilde bildirilmiştir.
Muharrem ayının peygamberler
tarihinde de ayrı bir yeri vardır.
Başta Hz. Adem olmak üzere,
Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Musa,
Hz. Davud, Hz. Yakub, Hz. Yusuf,
Hz. Eyyub, Hz Yunus ve Hz. İsa gibi peygamberler Aşura günü, özel
olarak bazı nimetlere ermişler, bazı
sıkıntılardan kurtulmuşlardır.
Bu yünüyle bir yıl dünümü kabul edilmektedir. Hz. Hüseyin (r.a)
ve evlatlarının hunharca şehit edilmesi meselesine gelince, esas itibariyle şehitler mükâfatını almış, en
yüce mertebelere ulaşmıştır, Yüce
Allah'ın da zalimlere hak ettikleri
cezayı en âdil bir şekilde vereceğinden şüphemiz yoktur. Kaderî hükme boyun eğen her mü'min bu olaya üzülür, ancak itidalini ve soğukkanlılığını kaybetmez. Duyguları
onu birtakım taşkınlıklara götürmez. Çünkü meydana gelen bütün
olaylar ezelî takdirin bir hükmüdür. Bu açıdan bunu bir “yas merasimi” haline dönüştürmek sünnetin ruhuna uygun düşmemektedir.
AŞURE AYI HOŞGELDİN…
“Şehrullahi'l-Muharrem” olarak
meşhur olan, yani “Allah'ın ayı
Muharrem” olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin,
dosya
Rabbani ihsan ve keremin coştuğu
ve bollaştığı bir aydır. Allah'ın ayı,
günü ve yılı olmaz, ancak Allah'ın
rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz tarafından bu şekilde ifade edilmiştir….
Aşure Günü olarak bilinen ve
evlerde çeşit çeşit yemiş ve baharatların harmanıyla lezzetlenen
“aşure” tatlısıyla renklenen gün ise,
Muharrem'in 10. günüdür. Aşure
günü, Cenab-ı Hak (c.c.) katında
çok önemli bir yer tutar. Bu özel
günde, birçok önemli olay meydana gelmiş, bu olaylarının her birinin “on” sırrına mazhar olması ise,
aşurenin “on” anlamına gelen ismini ziyadeleştirmiştir. Aşure Gününün “On” Fazileti Hakkında Aşure
günü, Muharrem Ayı'nın onuncu
günüdür.
Bu özel günde Yüce Allah (c.c.)
on peygamberine on çeşit ikramda
bulunmuş ve kutsiyetini arttırmıştır. Bu ikramlar ise şu şekilde nakledilmiştir;
1. Allah, Hz. Musa'ya (a.s.) Aşure Gününde bir mucize ihsan etmiş, denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmüştür.
2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi
Dağının üzerine Aşure Gününde
demirlemiştir.
3. Hz. Yunus (a.s.) balığın karnından Aşure Günü kurtulmuştur.
4. Hz. Âdem'in (a.s.) tövbesi
Aşure Günü kabul edilmiştir.
5. Hz. Yusuf kardeşlerinin atmış
olduğu kuyudan Aşure Günü çıkarılmıştır.
6. Hz. İsa (a.s.) o gün dünyaya
gelmiş ve o gün göğe yükseltilmiştir.
7. Hz. Davut'un (a.s.) tövbesi o
gün kabul edilmiştir.
8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz.
İsmail o gün doğmuştur.
9. Hz. Yakup'un (a.s.), oğlu Hz.
Yusuf 'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.
10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur.
Tefsir âlimlerinden nakledilen
bilgilere göre, Aşure gününü
Kur'an-ı Kerim'de işaret eden ayet
şöyledir: “On geceye yemin olsun”
Fecr Suresi: 2 Bu özel gün adını,
Muharrem Ayı'nın onuncu gününe
denk geldiği için, Arapça on anlamına gelen “aşr” kelimesinden almıştır.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 20 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
haber
Dindar Bir Doktor’un Portresi: Ayşe Hümeyra ÖKTEN
Zeynep TOPÇU · [email protected]
aşanan tarihe tanık olmanın ne
demek olduğunu bize anlatabilecek olanlar arasında yer alıyor
Ayşe Hümeyra Ökten. Kendisi Türkiye’nin Tek Parti ve Menderes dönemlerini yaşamış, sosyal hayatta dini ögelerin yer bulmadığı zamanlarda eğleşmiş
ve buna rağmen dini hassasiyetini
yitirmemiş olanlardandır.
1925’te Fatih Atikali’de bir konakta
dünyaya gelmiştir Ökten. Babası Celalettin Hoca aynı zamanda İmam-Hatip
Liseleri’nin de kurucuları arasında yer
alan bir öğretmen, annesi orta tahsilli
bir ev hanımıdır. Düzenli bir hayatları
olduğunu belirten Hümeyra Hanım,
aile ortamını şöyle anlatır: ‘’Annem ve
babam bizim nasıl olmamızı isterlerse
kendileri de öyle yaşarlardı. Evimizde
yalan, gizli iş çevirmek yoktu. Babam,
annem ve bizimle istişare ederdi. Saygı
vardı. Babam söze başladığı zaman biz
susardık, söyleyeceklerimizi sonra söylerdik. Akşamları babam bizi etrafına
alır, bir sohbet açar, İslam tarihinden,
İslamî hayattan güzel şeyler anlatırdı.
Bunların ruhuma çok tesiri oldu. Peygamberimiz’in hayatından, sahabelerden, büyüklerden, Osmanlı tarihinden, Allah dostlarının hayatından konuları sevdirerek anlatırdı.’’ Ökten, İstanbul Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra mesleğini seçerken öncelikle
insanlara nasıl hizmet edebileceğini
düşünmüş ve doktor olmaya karar
vermiştir. Ve 1943’te başladığı İstanbul
Tıp Fakültesi’nden 1949 yılında mezun
olmuştur. Kendisini bu sıralar en çok
üzen durum ise başı örtülü olarak okula gidemeyişi olmuştur.
O dönemde başı örtülü hiçbir öğrencinin olmadığını hatırlamaktadır
Ökten. ‘’Sosyal hayatta dini ögelere yer
verilmezdi. 7’inci sınıft ayken sınıfımızda iki sınıfı geçememiş büyük kız
Y
C. Köln Başkonsolosu Mustafa
Kemal Basa`nın eşi Vildan Basa;
Köln, Achen, Düren, Bürühl şehirlerinin cemiyetlerin kadın kollarıyla bir araya geldi. Huzur evlerinde yaşayan yaşlı erkek ve kadın vatandaşlarımızın sorunlarına kısmi de olsa çare
amaçlı yapılan çalıştaya 55 bayan katılım sağladı.
Konsolosluk nikah salonunda yapılan toplantıda konunun uzmanı Nagihan Arslan Yüreğir bilgisayar destekli
bir seminer sundu. Yüreğir; bu çalışmayla duyarlı hizmet vermeyen bakımevlerinde yaşayan yaşlılara gönüllü
destek vermek, hasta yakınlarına destek vermek, bakımevlerindeki sosyal
danışmanlarına din, kültür, örf ve adet,
konulu sorunlarını desteklemek gibi
T
vardı. Biz usulca aramızda: ‘Nezahat
bir çocukla konuşuyormuş’ der gülerdik. O zamanlar erkek çocuklarla konuşmak bütün kızlar için çok ayıptı.
Dindar, dindar olmayan ayrımı yoktu.’’
İhtisas sınavını verdikten sonra zaruret hali kalktığı için bir daha başını
açmak zorunda kalmama düşüncesiyle, çok başarılı olduğu halde akademik
kariyer yapmayı bir seçenek olarak
görmeden, doğrudan meslek hayatına
atılır. Öğrenci iken namazlarını gelip
evinde kılmıştır, hastanede çalışmaya
başlayınca ise kimsenin uğramadığı
kütüphanede kılmaya başlar. Kütüphane memuru olan Satanik adlı Ermeni
bir kız, Hümeyra Hanım’a kütüphaneyi açarak yardımcı olur.
‘Kadın başıma ne yapabilirim ki’
düşüncesini hayatı boyunca aklına bile
getirmeyen Hümeyra Hanım, karşılaştığı bütün zorluk ve sıkıntılara karşı
iman, sabır ve tevekkülün verdiği güçle mücadele etmiştir. Hastalarının,
kendisini çok sevdiğini, hatta nöbetçi
olduğu geceler hastanede bayram havası estiğini ifade eden Hümeyra Hanım, “Onlardan çok dua aldım. Ayağın
Kâbe’ye bassın derlerdi.” diye anlatıyor.
Bu duaların etkisiyle olmalı, 1953’te
Kızılay’la hacda görev yapmak üzere
sekiz gönüllü doktor arkadaşıyla Hicaz’a gider.
Demokrat Parti iktidara gelmeden
önce Hacca gitmek yasaktır. Demokrat
Parti İktidara gelince ezan tekrar
Arapça okunmaya başlamış, hac yasağı
da kaldırılmıştır. 1952’de Kızılay ile
hacca görevli olarak giden doktorlar
yaşlı olduklari için sıcaktan etkilenip
görev
yapamamışlardır.
Bunun
üzerine, 1953’te Kızılay, görevli olarak
gidecek doktorların genç olmasına karar vermiştir. Genç doktorlar üniversitelerdeki asistanlardan seçilecektir. Fakat fakültede hiç kimse hacca gitmek
için başvurmaz. Baş asistanlardan birinin “Hümeyra dindardır, o gider” demesi üzerine Ökten hacca giden asistanlar arasında yer alır. Hac dönüşü
örtü konusunda nabız yoklarcasına
klinik şefi Ekrem Egeli’nin odasına
Hurma ve Zemzem ikramıyla girer.
Egeli’nin ‘’Ne o Hümeyra, hacı hanımlar gibi’’ diyerek tepki göstermesi üzerine o gün başörtüyle asistanlığına de-
vam edemeyeceğini anlar. İhtisası bitince, başörtülü devam edemeyeceği
için hastaneden ayrılır.
Bundan sonra muayenehane açarak daha çok kadın olan hastalarını
düşük ücretle muayene eder. İstanbul’dan ve Anadolu’nun hemen her
yerinden hastaları vardır. 1956’da anne
ve babasıyla tekrar hacca gider. Suudi
Arabistan o dönemde mühendislere ve
doktorlara oturma izni vermektedir.
Müracaat edip 1959’da oturma izni
alır. Bundan sonra her yıl üç ayları ve
hac mevsimini Hicaz’da geçirir. Oradaki bir anısını ise şöyle anlatır: ‘’Bu sene
Harem-i Şerif ’te iken bir Türk hanım,
‘Türksünüz galiba’ deyip nereli olduğumu, ismimi sordu. Ayşe diye ilk
ismimi söyledim. Bana baktı, ‘’25 sene
önce İstanbul’da Beyazıt’ta bir muayenehaneye gelmiştim. Orada bir doktor
hanım vardı ne kadar benziyorsun!’
dedi. ‘Ben oyum’, deyince öyle bir sarıldı ki, meğer öldüğümü sanıyormuş.
Adıyamanlı bu hanım, ismimi bile
unutmamış. Hizmet edince unutmuyor insanlar.
Vildan Basa’dan Huzurevlerine Destek
amaçlı bir işbirliğini, beraberce arzu
ediyoruz diyerek, yapılan çalışmanın
tamamen profosyonellerin vereceği
eğitimle belli konsepti hazır alt yapısı
olan bu projeyi uygulamaya koymak
istediklerinin altını çizdi.
Vildan Basa da konuyla ilgili çalış-
mada; “biz huzur evlerimizde yaşayan
dede ve ninelerimizi burada cemiyetleri belli bakım evlerinden sorumlu olacak şekliyle, huzurevi işletmelerine onları kontakt muhatap alarak angaje etmek suretiyle, planlanan şekliyle ,ayda
bir mi olur yoksa haftada bir mi olur,
onları ziyaret edip, gönüllü destek olmalarına aracılık etmek gibi konum
üstlendik. Tabi bu çalışmayı her zaman
biz takip etmiyeceğiz. Başlatıp şubeler
sorumlu oldukları bakım ya da huzurevlerini kendileri kendi geliştirdikleri
dini, kültürel, manen destekliyecekler”
dedi.
Toplantıya DİTİB Kadın Kolları
Başkanı Şeyda Can, IGMG Genel Merkez Kadınlar Teşkilati Genel Başkanı
Hatice Şahin ve IGMG Kadınlar Teşkilatı Köln Bölge Başkanı Yasemin Bakşiş hanım ve farklı kurumlardan bayan
temsilciler iştirak ettiler.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 21 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
röportaj
IGMG Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü
“Toplumun Tam Ortasına Yerleşmiş Olan Irkçılık ve Ayrımcılıkla Mücadele En Önemli Gündemimiz Olmalıdır”
GMG Genel Sekreteri Oğuz Üçüncü ile gündemi ve Müslümanlarla
ilgili yaşanan gelişmeleri konuştuk.
Camia Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İlknur Küçük`ün bu gazetede de
çıkan röportajını sunuyoruz.
Sayın Üçüncü, kamuoyuna dönerci
cinayetleri olarak yansıtılan seri cinayetlerin arkasında Nasyonal Sosyalist
Yeraltı (NSU) örgütünün bulunduğu
ortaya çıkalı bir yıl oldu. Buna rağmen
cinayetlerin aydınlatılması noktasında
kayda değer bir adım atılabilmiş değil,
bu noktada önemli kaygılar var. Bir yıldır yaşanan bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Maalesef bugün geldiğimiz noktada
cinayetlerle ilgili sorular cevaplanacağı
yerde, daha çok soru ortaya çıkmış durumda. Cinayetlerle ilgili üç isim verildi, “Bunlardan ikisi birbirini vurdu, biri tutuklandı, konu kapandı” denecek
kadar basit bir mesele değil. Bu tablo
sadece buzdağının görünen yüzü. Zira,
yeraltında aynı görüşlere mensup, sayıları hakkında 18 ila 111 arasında farklı
rakamlar verilen insanların devlet tarafından arandığını bu araştırmalar esnasında öğrendik. Bunlar kimlerdir,
bunlarla ilgili takipler ne noktadadır,
yeni eylem planları var mı, bir dahaki
hedefleri kim gibi sorular açıklık kazanabilmiş değil, hâlâ zihinleri meşgul
etmeye devam ediyor.
Parlamentonun bu konuyla ilgili çalışmasını takdir ediyorum. Federal
Meclis NSU Araştırma Komisyonu meseleye ciddi bir hassasiyet gösteriyor,
sıkı bir şekilde takip ediyor. Buna karşın; Anayasa Koruma Teşkilatı’nın, içişleri bakanlarının, bazı emniyet ve güvenlik yetkililerinin meselenin aydınlatılması için ülke güvenliğini bahane
ederek yeterli bilgi vermemeleri endişeleri artırıyor. Bu noktada parlamentonun araştırmaları bürokrasi engeline
takılıyor. Ancak yine de Meclis NSU
Araştırma Komisyonu’nun ısrarlı çalışmalarının netice vereceği kanısındayım.
NSU tarafından hazırlanan ölüm
listesinde sıradaki isimlerden biri sizdiniz? Alman güvenlik güçlerinin bunu bilmesine rağmen sizi haberdar etmemesini ve gereken önlemleri almamasını neye dayandırıyorsunuz?
İsmimim listede olduğunu basından öğrendim, bunun üzerine Federal
Kriminal Dairesi ve Eyalet Kriminal
Dairesi’ne bilgi almak için başvurdum.
Bu tür bir bilginin olmadığını belirttiler, basında çıkan haberleri ne doğruladı ne de yalanladılar. Ancak ilginçtir ki,
I
başvuru yaptığım günün akşamı polis
evime ailemi teskin etmeye geldi. Burada düşündürücü olan, listede oluşumu
basından öğrenmek bir yana, konu ortaya çıktıktan sonra bile ne polis tarafından ne de Anayasa Koruma Teşkilatı tarafından sağlıklı ve yeterli bilginin
verilmemiş olması.
Almanya’da ırkçılık NSU örneğinde görüldüğü gibi zirveye çıkıyor zaman zaman. Genelde ırkçılık özelde ise
Müslümanlara karşı olan ırkçılık ve
saldırılar azalmış değil, zira camilere
yönelik saldırılar gündemimizden düşmüyor. Ancak ırkçılar yerine hâlâ
IGMG takip ediliyor, bu traji komik
durum hakkında neler söylersiniz?
Camilerimize yapılan saldırılar; binaların boyalarla veya çeşitli malzemelerle kirletilmesi, domuz organları atılması, camların kırılması şeklinde olduğu gibi, kundaklama girişimlerine kadar varabildi. Ancak bu saldırılar kamuoyunda yankı bulmadı. Bu konuda
belki bu tür bir karşılaştırma yapmak
yanlış olur, dileğimiz her mabede saygı
duyulmasıdır, ancak camilere yapılan
bu saldırılar, başka dinlere ait kutsal
mabedlere karşı yapılmış olsaydı, kamuoyunda gösterilen tepkinin çok daha farklı olacağını tahmin etmek zor
değil. Saldırıya uğrayanlar bizim camilerimiz ama sorunun yine Müslümanlarda aranması sizin de dediğiniz gibi
tutarsız traji komik bir tablo ortaya koyuyor.
Bu süreçte Müslümanların hataları,
eksiklikleri nelerdir?
Müslümanların eksiklikleri ve hatalarından ziyade şunu değerlendirmek
gerekli. Evet saldırılar, haksızlıklar oluyor ancak sürekli olarak mağdur konumunda olmak, haksızlıklardan sürekli
şikayet eden bir pozisyonda olmak, sürekli bu konularla medyada gündeme
gelmek de çözümü kolaylaştırmıyor.
Burada sıkıntı, haklı olduğunuz halde
bir anlamda haksız duruma düşme tehlikesi, yanlışın içinde doğruyu bulma
çabası. Alman medyasında zaten bu
saldırılar ve haksızlıklar neredeyse hiç
yansıtılmıyor. Bizler medyada güçlü
olalım Müslümanlara karşı yapılan
haksızlıklar duyulsun desek de, bu sefer de sadece “Müslümanlar sürekli birşeylerden şikayet eden bir kesim” gibi
olumsuz bir algının oluşabilmesi söz
konusu. Bu konuda takınılacak en güzel tutum; Müslümanların farklı yönlerdeki başarılarıyla, çalışmalarıyla,
topluma katkı sağlayan girişimleriyle
gündeme gelmesi ve böylece ezber bozmaları olacaktır.
Irkçılık sadece Almanya ile sınırlı
değil, Avrupa genelinde de İslamofobi
gittikçe artıyor. Bu konuda düşünceleriniz nelerdir?
Adına ister ırkçılık deyin, ister İslamofobi, “Ayrımcılık ve ırkçılık” artık
Avrupa’nın reddedilemez bir gerçeği
olmuş durumda. Bu noktada ayrımcılıkla mücadeleyi teşvik etmeli, bu alandaki ihtisasımızı geliştirmeliyiz. Müslüman olsun, olmasın tüm sivil toplum
kuruluşlarına bu konuda ciddi görev
düşmektedir. Toplumun tam ortasına
yerleşmiş olan ırkçılık ve ayrımcılıkla
mücadele STK’ların listesinde birinci
derecede yer alması gereken en önemli
gündem maddesidir. Bugün Almanya’da önemli sayıda göçmen kökenli insan yaşamaktadır, hatta okullara baktığımızda birçoğunda her iki öğrenciden
biri göçmen kökene sahiptir, diğer Avrupa ülkeleri de hatırı sayılır miktarda
genç göçmen nüfusa sahiptir. Bu nedenle STK’lar bu rakamları da gözönüne alarak, Avrupa’da ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadelenin ne kadar önemli
olduğunu, bu konunun ertelenemez,
ihmal edilemez bir mesele olduğunun
farkında olarak adımlar atmalıdır. Ayrımcılıkla mücadele genelde kadın-erkek arasında, iş yerinde ya da sosyal
hayatta yapılan ayrımcılıklarla gündeme geliyor. Ancak bu konu daha geniş
bir şekilde ele alınmalıdır. Ayrımcılıkları izleyen bazı STK’lar ya da kurumlar, Müslümanlara yapılan ayrımcılıkları kayıt altına almada çekingen davranıyorlar. Mesela az önce değindiğimiz cami saldırıları yeterince kamuoyuna yansımadığı için ayrımcılık raporlarında gereği gibi yer bulamıyor.
Müslümanlara karşı yapılan ayrımcılıklar en belirgin olarak kıyafet nedeniyle yapılan ayrımcılıklar olarak karşımıza çıkıyor. Bugün bazı ülkelerde
okul ve işyerlerinde başörtüsü nedeniyle yapılan ayrımcılıklar bunun en
bariz örneği. Minare yasağı, sünnet yasağı gibi diğer yasaklar da çarpıcı örnekler. Bu noktadaki en ciddi sıkıntı
ise, Müslümanlara ve kurumlarına yönelik saldırıların nefret suçları kapsamında değerlendirilmemesi nedeniyle
gerekli şekilde kayıtların tutulmaması
dolayısıyla da sağlıklı verilerin toplanamamasıdır.
Almanya’ya göç 50. yılını doldurdu.
Türkiye devlet olarak, gurbetçileri yurt
dışına gönderdi ve uzun yıllar boyunca
onları kendi haline bıraktı, ilgilenmedi.
Bu durumun yurt dışında yaşayan
Türkler açısından en önemli getirileri
ve götürüleri neler oldu?
Türkiye devlet olarak başından beri
vardı. Ancak bu varlık uzun bir müddet sadece bürokratik varlıktan öte geçemedi. Toplumsal bir çok ihtiyacı, gelen insanlar kendi kurmuş oldukları
yapılarla gidermek mecburiyetinde
kaldılar. Bu anlamda Türkiye devletinin biz göçmenleri bir çok hususta yalnız bırakmasının faydasını sivil bir altyapı oluşturma açısından gördük. Fakat yurt dışına gelen nesil, sivil toplum
kuruluşu geleneğine yabancı olduğu
için kurumlaşma noktasında zorluklar
inişler, çıkışlar yaşandı. Sürecin sonunda ise kendine güvenen, ne istediğini
bilen, kendi başına dimdik ayakta durabilen sivil kuruluşlar oluştu.
IGMG Genel Sekreteliğinin kurumsal ilişkiler boyutunda izlediği temel
prensipler nelerdir?
Bütün teşkilat çalışmalarımızda olduğu gibi bizim de çalışma prensiplerimizi Kur’an ve Sünnet belirler. Çalışmalarımızı bu doğrultuda sürdürüyoruz. Bununla birlikte ümmet bilincini
geliştirmek ve din anlayışımızın bir
parçası olan barış, adalet ve huzurun
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
hakim olduğu toplumlar için gayret etmek başlıca prensiplerimizdir diyebilirim.
Müslümanlarla, gayri müslimlerle
ve devletle olmak üzere üç farklı alanda
diyalog ve işbirliği gerçekleştiriliyor.
Bu alanlarda özen gösterilen konular
ve hassasiyetleriniz nelerdir?
Her üç alanda da temel prensiplerimiz aynıdır. Bu prensiplerimiz sadece
dışarıyla olan ilişkilerimizde değil kendi IGMG çatımız altındaki ilişkilerimizde de geçerlidir. Hiç bir zaman içe
farklı, dışa farklı bir tavır sergilemedik.
Her çalışmamızda düsturumuz Kur’an
ve Sünnet olmuştur. Bahsettiğiniz bu
üç alanda da işbirliğine, diyaloga kapılarımız her zaman sonuna kadar açıktır. Lakin kabullenemeyeceğimiz durumlar, onaylamadığımız çalışmalar
önümüze sunulursa orada da sınırlarımız bellidir, devlet de olsa diğer sivil
kuruluşlar da olsa tepkimiz aynı olur.
Yani bizlerin inanç ve yaşam anlayışına
ters düşen konularda tepki göstermekten hiç bir zaman çekinmedik, çekinmeyiz.
NRV Uyum Komisyonu Başkanı Arif
Ünal: “Göç Politikasını Partilerarası
İdeolojiye Alet Etme çabalarını, Üzücü
Bir Gelişme Olarak Görüyorum”
azı Türk gazetelerinde
çıkan, ve KRV-eyaletinin uyum için ayırdığı
paranın, eyalet bütçesinin
%0,04 oluştuğu şeklindeki haberle ilgili Uyum Komisyonu
Başkanı Arif Ünal şu açıklamayı yaptı.
“Bayan Serap Güler´in verdiği bilgiler yanlıştır. Ya yeni
milletvekili olarak, eyalet bütçesinin nasıl okuyacağını bilmiyor, ya da bilinçli bir şekilde
göç politikasında polemiği
tercih ediyor.
Göç ve uyum politikası, yaşamın her alanını etkileyen ve
spordan, kültüre, okuldan işyaşamına kadar her alanda
uygulanan bir politikadır.
O nedenle her bakanlığın
bütçesinde uyum için ayrılan
paralar mevcuttur.
Sadece okul bakanlığında
örneğin 200 milyon € sadece
destekleme derslerini veren
3000 tane öğretmenin finansmanı ve 900 tane anadil dersleri veren öğretmenlerin finansmanı için harcanmaktadır.
Aile bakanlığının bütçesin-
B
➤ 22 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
de sadece okul öncesi çoçukların dil eğitiminin desdeklenmesi için 30 milyon € harcanmaktadır.
Bunun dışında, kültür,
spor, ekonomi, gençlik, bilim
ve içişleri bakanlıklarında
uyum için bütçeler ayrılmaktadır.
Ayriyeten, sağlık, çalışma,
yaşlılarla ilgi bakanlıklarda da,
bilhassa göçmen kökenli kadınların çalışmalarını teşvik
için ekstra bütçe ayrılmıştır.
Önümüzdeki günlerde,
Uyum Bakanı Sayın Schneider´den tüm uyum için ayrılan bütçelerın listesini hazırlamasını isteyeceğim.
Bunu aslında Serap hanımda, kamuoyuna yalnış rakamları açıklamadan önce, yapabilirdi. Bu hesaba göre, sadece
uyum için ayrılan miktar 300
milyonun üzerinde ve bütçenin en az %5`ini oluşturmaktadır.
KRV eyaletinde, göç politikasını partiler arası ideolojik
tartışmaların dışında tutma
konusunda bir uzlaşma vardı
ve Uyum Komisyon Başkanı
olarak Sayın Güler´in göç politikasını partiler arası ideolojiye alet etme çabalarını, üzücü bir gelişme olarak gördüğümü belirtmek istiyorum.
Bu bağlamda KRV uyum
konusunda diğer eyaletlerle
kıyaslamakta da fayda var.
Örneğin CDU/CSU`nun
yönetimde olduğu Hessen ve
Bavyera eyaletlerin uyum
ajandalarının ve ana dil derslerinin finansmanı için hiç para ayırmadığını hatırlatmakta
fayda var” dedi
röportaj
Almanya Müslümanlar Koordinasyon Konseyi (KRM) kurulalı beş yıl oldu. Sizce beklentilere cevap verebildi
mi?
KRM’in kurulması çok önemli bir
adım olmuştur. Herşeyden önce ezber
bozmuştur, çünkü çatısı altında “Biraraya gelmezler” diye tabir edilen kurumları birleştirmiştir. Ayrıca ilahiyat
fakülteri ve İslam din dersleri başta olmak üzere bir çok hususta Alman devletinin muhatap aldığı bir kurumdan
bahsediyoruz. Tabii ki, eksiklikler ve
zaman zaman yanlış giden hususlar da
var, ancak bu Müslümanların birlikte
bir çatı altında toplanabilmiş olmasının önüne hiç bir zaman geçmemeli.
Bu manada eğer KRM hukuki altyapısını geliştirirse ve eyaletlerde Müslümanların temsil kurumlarının mevzuata uygun bir şekilde kurulmasına ve
geliştirilmesine önayak olursa faydasının Müslümanlar tarafından çok daha
net anlaşılacağına inanıyorum.
Frankfurt Türk Cami Dernekleri Çalışma Birliği
Kurban Bayramı Kutlamasında Biraraya Geldiler
lmanya`nin Frankfurt şehrinde
“Frankfurt Türk Cami Dernekleri
Çalışma Birliği” olarak faaliyet gösteren idareciler, Kurban Bayramı vesilesi
ile Yunus Emre Camii`nde düzenledikleri
Bayramlaşma Programında biraraya geldiler.
Frankfurt Yunus Emre Camii Başkanı
Hüseyin Düzgün`ün selamlama konuşmasi ile başlayan programda, ilk olarak Dr.
Hüseyin Kurt Çalışma Birliği ve faaliyetleri hakkında bilgi sundu.
Frankfurt`ta bulunan Cami Derneklerinden 7sinin birlikte çalıştığı, toplam 900
kayıtlı üyeye ve bayramlarda 5000 cemaate
kadar hitap eden Birlik, 2009 yılında kurulmuş olup aylık düzenli toplantılar icra
etmektedirler. Kısa sürede birçok Resmi
Kurum ile ortak çalışmalara başlayan birlik en son olarak Hapishanelerde Dini Telkin Projesini gerçekleştirmişlerdi.
Daha sonra sırası ile Frankfurt Din
Hizmetleri Ataşesi Yaşar Seracettin Baytar,
IGMG Genel Merkez Teşkilatlanma Üyesi
ve Hessen eski Bölge Başkanı Mehmet Ateş
ve DİTİB Hessen Bölge Koordinatörü Selçuk Doğruer Kurban Bayramı ve Bayramlaşmanın önemine binaen kısa konuşmaları ile davetlileri selamladılar.
A
Mehmet Ateş “Bizler toplumun parçasıyız, Başbakanımız Merkel`in de dediği gibi
İslam artık Almanya`nın bir parçasıdır ve
bu gerçek görmemezlikten gelinemez. Bizler yaşadığımız beldelerde kendimize karşı
hoşgörü beklerken yine herkese karşı hoşgörülü olmalıyız. Davranış ve hareketlerimizle toplulumuza örnek olmalıyız” diyerek hoşgörü mesajı verdi.
Programa katilan Alman Kurum Temsilcilerinden, Belediye Sosyal İşler Müdürü
Horst Dörr, Frankfurter Verband Müdiresi
Ute Bychowski, Hessen Eyalet Yabancılar
Meclisi Müdiresi Ulrike Foraci ve Frankfurt Emniyet Müdür Yardımcısı Gerhard
Beresswil; Yahudilerin, Hristiyanların ve
Müslümanların ortak peygamberi olan Hz.
İbrahim`in oğlunu Rabbi için kurban etmesi olayının bugün için bile biraraya gelme sebebi olduğunu ve bu tür fırsatları seve seve değerlendirdiklerini belirttiler. Hz.
İbrahim ve Hz. İsmail`in yaptığı elçiliğin
hepimiz için geçerli olup, Müslümanların
ve diğer dinden insanların bu şekilde bir
araya gelerek diyalog için imkan sağladığını kaydettiler.
Davetliler, Kurban etiyle pişirilen yöresel yemeğin ardından iyi niyet temennileri
ile tekrar görüşebilmek üzere ayrıldılar.
HAYAT
ayın Devlet Bakanı Faruk Çelik bir açıklama yaptı ve yurtdışı borçlanması yaparak
emekli olanların sayısının yılda
150 binlere ulaştığını ve giderek
emekli sayısının arttığını ifade
edince kaldırılması Bakanlar Kurulu’nda görüşüldü. Bu konuda
son söz ise Başbakan Erdoğan’a
kaldı. Bu sebeple Türkiye’den
emekli olmak isteyen vatandaşların bir an önce başvurularını yaparak en azından dosya açmalarını
tavsiye ediyoruz. 18 yaşını dolduran her birey dosya açarak yakında
kaldırılmak üzere olan borçlanma
hakkını elde etmiş olacak ve bu
olumsuzluktan etkilenmeyecektir.
Detaylı bilgi için
0090 444 0 860
SORU: Merhaba Erhan bey, ben
Hüseyin İ. 1958 doğumluyum,
1981 den itibaren Almanya’da çalışmaktayım. Türkiye’de hiç çalışmam yok. Türkiye’den borçlanma
yoluyla emekli olmak istiyorum fakat SSK`dan emekli olmak istiyorum. Beni Bağ-Kur`a yönlendiriyorlar. Lüfen bana yol gösterirmisiniz.
Teşekkürler.
CEVAP: Değerli okurum,
01.10.2008 yılından sonra isteğe
bağlı sadece Bağ-Kur`a geçtiği için
S
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 23 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
Erhan NACAR
www.erhannacar.de
TÜRKİYE’DEN EMEKLİ OLACAKLAR DİKKAT!
YURTDIŞI BORÇLANMASI YAPARAK EMEKLİ
OLMAK KALKABİLİR!
Türkiye’de sigorta başlangıcı olmayanlar Bağ-Kurdan emekli olabiliyorlar. Fakat yurtdışındaki ilk işe
başlama tarihi ve bayanların doğum yaptıkları tarih Türkiye’de ilk
işe giriş tarihi olarak sayıldığından
Almanya‘daki 1981 yılı işe başlama
tarihinizi Türkiye’de SSK başlangıcı
olarak saydırabiliyorsunuz. Bu sebeple normalde Bağ-Kur`dan 58
yaş 5400 gün ya da 48 yaş 9000 iş
günü borçlanma yaparak 650 -700
tl arası maaş alacağınıza SSK`dan
47 yaş 5150 gün borçlanma yaparak 1100 tl maaş almaya hak kazanabilirsiniz.
Detaylı bilgi için uzmanlarımıza
danışabilir, destek alabilirsiniz.
Sosyal güvenlik uzmanları:
0090 444 0 860
SORU: Hayırlı günler Erhan
Bey, ben Tarık g. 25 yaşındayım, 4
kardeşiz, diğer kardeşlerimin doğum tarihleri 1978-1981-1982 biz
TD-Türk Alman Platformu’ndan Siyaset Semineri
lmanya’nın en büyük Türk - Alman öğrenci ve akademisyen
ağı ‘Türk – Alman Platformu’
(TD Plattform), ‘Jakob - Kaiser’ Vakfı
ile birlikte gençleri yerel siyaset konusunda bilgilendirerek siyasete girmeye
teşvik ediyor.
Üniversiteli ve akademisyenleri başta yerel siyaset olmak üzere politikaya
girmeye teşvik etmek ve bunun için onları bilgilendirmek isteyen TD-Plattform Kasım ve Aralık aylarında 16 – 18
yaşlarını kapsayan Türk kökenli öğren-
A
ciler için yerel siyaset seminerleri düzenliyor.
Bu kapsamda ilk seminer 9 ile 11
Kasım tarihleri arasında Königswinter’deki Adam-Stegerwald-Haus’da düzenlendi.
Diğer seminerler ise 30 Kasım – 2
Aralık, 7 ve 9 Aralık, 14 ve 16 Aralık tarihlerinde düzenlenecek.
TD-Plattform yöneticileri, seminerlerin amacının gençlerin siyasete ilgilerini arttırmak ve bu şekilde ileride siyasete katılmalarını teşvik etmek olduğu-
nun altını çiziyor.
Seminerler dizisi hakkında bilgiler
veren TD-Plattform Başkan Vekili ve
proje sorumlusu Nilgün Doğan, Program boyunca konular, Türk ve Alman
konuşmacılarca interaktif şekilde ele
alınacak, bu çerçevede tartışma, soru –
cevap ve anlatım yöntemleriyle öğrencilerin yönlendirilmesi sağlanacak.
Gençlerden seminer boyunca yaratıcılıklarını öne çıkarmaları ve kullanmaları beklenecektir. Öğrenciler gerçek
birer yerel siyasetçi gibi davranacaklar,
bu bağlamda belediye meclisleri ve siyasi partilerde olduğu gibi “grup başkanlıkları” oluşturacaklar ve siyasi konularda görüş belirtecekler, bu şekilde
yapılacak simulasyonlarla katılımcıların siyasetin işleyişi ve işlevi hakkında
bilgi ve fikir edinmeleri hedeflenecektir. Karşılıklı saygı ve tolerans ağırlıklı
tartışma kültürünün öne çıkacağı çalıştayda öğrencilerin gruplar arası çalışma, uzlaşma ve empati kurma yeteneklerinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır” dedi.
Seminerlere katılmak isteyenlerin
[email protected]
şeklindeki e-mail adresinden başvuru
yapmaları rica ediliyor.
dosya
ileride Türkiye’den emekli olmak
için şimdiden ne yapabiliriz. Yurtdışı borçlanması kalkacakmış. Biz
de ileride Türkiye’ye dönmeyi döşünüyoruz. Kalkarsa hiçbir hakkımız olmayacak, bizi aydınlatırsanız
memnun oluruz. Şimdiden teşekkürler Saygılar
CEVAP: Değerli okurum, Sizin
emekliliğinize daha var ama doğru
bir adım atıyorsunuz bu beni sevindirdi. Yarın hem emeklilik yaşının yükselmesinden hem de yurtdışı borçlanmasının kalkmasından
etkilenmemek için dosya açmanız
yeterli olacak. Siz ve diğer kardeşleriniz için dosya açarak emeklilik
hakkınızı elde etmiş olabilir ve erken emekli olma şansını yakalamış
olursunuz.
İyi günler.
MAVİ KARTLILAR TÜRKİYE’DEN EMEKLİLİĞİNİZ HAZIR
YURTDIŞINDAKİ İLK İŞE GİRİŞ TARİHİNİZ, TÜRKİYE’DE
SSK BAŞLANGICI OLARAK SAYILIYOR!
18 YAŞINI DOLDURAN HERKES MUTLAKA DOSYA AÇIN!
TÜRKİYE’DE
EMEKLİLİK
YAŞI YÜKSELİYOR!
ÜCRETSİZ DANIŞMA HATTI
0090 444 0 860
İstanbul Müftüsü Yaran
DİTİB Merkez’i Ziyaret Etti
ir dizi ziyaret ve incelemerde bulunmak üzere Almanya’ya gelen İstanbul Müftüsü Doç. Dr. Rahmi
Yaran, Köln’de DİTİB Genel Merkezi’ni
ziyaret ederek DİTİB hizmetleri, bu hizmetler bağlamında Almanya'nın gündemi, özellikle İslam din dersleri ve yeni kurulan İslam ilahiyat bölüm/merkezleri,
İslam ilahiyat uzmanı yetiştirmeye dair
gelismeleri değerlendirerek, bu konularda
akademik paylaşım ve işbirliği imkanları
hakkında yararlı fikir alış verişinde bulundu.
Ayrıca, yapımı devam eden Diyanet
İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Merkez
Camii ve Kompleksi inşaatını gezerek
mahallinde bilgi alan İstanbul Müftüsü
Yaran’a projenin aşamaları, zorlukları ve
problemleri hakkında bilgi verildi.
İnşaatın büyük bir kısmının tamamlanmış olduğunu görmekten memnunluk
duyduğunu belirten İstanbul Müftüsü Yaran, bu külliyenin Müslümanlar ve Almanya'da birlikte yaşama adına önemli
bir görev üstleneceğini düşündüğünü dile
getirerek başarılar diledi.
B
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 24 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
haber
Kırk Yaşından İtibaren İnsanlar Devamlı Sağlık Kontrolünden Geçmeli
Aşırı şekeri olanların ve aynı zamanda yüksek
tansiyona mahkum kimselerin, müracaat etmeleri
halinde kalıcı çözüm bulduklarını da sözlerine ekleyen Erdoğan; herkese sağlıklı ömür dileyerek sözlerini tamamladı.
Çok sayıda kişinin özel sorularını da dinleyen Erdoğan`a Erkekler Kulübü başkanı Hasan Öztekin teşekkür etti.
Erkekler klubünün bu toplantısında çok sayıda
bayanın da katılması dikkat çekti, konu sağlık olunca...
rof. Dr. Erdoğan, kırk yaşından itibaren insanların devamlı sağlık kontrolünden geçmelerini
tavsiye etti.
Frankfurtta, 29. yılını dolduran ‘erkekler kulubü’nün düzenlemiş olduğu ‘sağlıklı yaşam önerileri’
konulu toplantının konuğu, Giessen Üniversitesi Tıp
Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi ve
aynı zamanda iç hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Ali Erdoğandı.
Slayt gösterileriyle adeta bir üniversite havası içerisinde izleyicileri bilgilendiren Erdoğan, kalbin çalışması, kalp krizinin belirtileri, anjiyo, kalp pillerinin
P
takılma yöntemleri ve çalışma sistemleri hakkında
bilgi verdi ve yüksek tansiyon ve günümüzün büyük
problemi olan şeker hastalığı konusunu da ele aldı.
Yediden yetmişe herkesin sağlığına dikkat etmesini salık veren Prof. Dr. Erdoğan, bilhassa kırk yaşından itibaren insanların devamlı kontrollerden geçmelerinin çok iyi olacağını, tren kaçmadan önlemin
alınmasının faydalarını dile getirdi.
Düzenli sağlık kontrolünün yanı sıra, hareket etmek, sigara ve alkolden uzak durmak, akdeniz usulü
beslenmek, stresten uzak ve temkinli yaşamak gereklidir şeklinde konuştu.
Kontrolcüler Kontrol Edilecek
rankfurt, bünyesinde 170 milleti barındıran ve bu haliyle de uluslararası üne sahip
bir anakent. Ne var ki, bazan herşey güllük gülistanlık olmayabiliyor.
Bu yılın başında bir Alman bayanın karnavalleri bahane ederek müslümanlara yaptığı hakaretlerin izi henüz silinmeden, bu kez de polis
memurlarının tramwaya biletsiz bindiği iddia
edilen bir Etiyopya asıllı Alman vatandaşı Derege Wevelsiep hastanelik etmeleriyle olaylar büyüdü ve tüm partiler birbirlerine girdiler ve trafikten sorumlu müsteşar Stefan Majer (Yeşiller), kontrolcülerin de kontrol edileceğini beyan etti.
Piraten Partisinden Martin Kliehm polisin
içinde yabancı düşmanı kimselerin eksik olmadığına iddia edince, belediye meclisi karıştı. Çeşitli partilerden değişik sesler yükselirken,
Frankfurt Yabancılar Meclisi Başkanı Enis Gülegen belediye bünyesinde bir şikayet merkezinin açılmasını ve tüm benzeri olayların burda
değerlendirilmesini istedi ve herhesten istisnasız
alkış alan konuşmacı oldu.
Enis Gülegen kontrolcular ve polisler hakkında yabancılar arasında sık sık şikayetlerin olduğunu belirtirken, tabii ki karşı tarafın da benzeri şikayetleri olduğunu dile getirdi.
Bu arada Hessen İçişleri Bakanı Boris Rhein,
Hessen Polisi içinde yabancı düşmanlığının yeri
olamayacağını dile getirerek, suçları tesbit edilenler cezalandırılır şeklinde konuştu.
Frankfurt Anakent Belediye Başkanı Peter
Feldmann devletin görevlilerinin işlerine giderken veya evlerine dönerken benzeri olaylarla
karşılaşmaları halinde müdahale etmeleri gerektiğini savundu.
Olaya karışan polislerin görev yaptığı 6. revir
önünde daha önce yapılan protesto yürüyüşlerine ilaveten daha yürüyüşlerin planlandığı da kamuoyuna duyuruldu.
Altıncı revirde görevli polis memurlardan
ikisinin daha önce benzeri olaylara karıştıkları
ve soruşturmalarının sürdüğü de ortaya çıktı.
F
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 25 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
Müsiad Nürnberg İsmail Satır’la yola devam dedi
Müsiad ve İşbank Stuttgart Şubeleri Ortak Programı
ÜSİAD (Müstakil Sanayici ve
işadamları derneği) ve İşbank Stuttgart
şubeleri, bölgedeki işadamları için bir program
düzenleyecek.
İşbank
Stuttgart Şube müdürü,
Gökhan Erkovan ve MÜSİAD Stuttgart Başkanı Mehmet Ali Bulut,
programa bütün işadamlarını ücretsiz olarak davet ettiklerini belirttiler.
Bu kahvaltı programının ilk bölümünde
herbir işadamına verilecek söz hakkıyla, işadamı kendisini ve şirketini tanıtma fırsatı
bulacak. Böylece işadamlarının birbirini daha iyi tanıma fırsatı bulup, beraber iş yapmaları desteklenecek.
M
üsiad Nürnberg`in gerçekleştirmiş
olduğu Genel Kurul ile birlikte yeni
yönetimi de seçilmiş oldu.
2010 yılında kurulan Müsiad Nürnberg
yeniden İsmail Satır ile yola devam dedi.
Genel kurulda geçmiş iki yılın değerlendirilmesi ve raporların takdimi ile yeni bir çalışmanın da startı verilmiş oldu.
Yeni yönetimin listesi de şu şekilde belirlendi.
M
İsmail Satır, Ümit Sormaz, Kadir Bozkurt,
Aydın Özcan, Yılmaz Deliduman, Uğur Yılmazel, Murat Kudat, Ender Sürekli, Adem
Güray, Hayrettin Kudat, Mehmet Kış, Ahmet
Şerif, Ümit Gürel, Enes Gencalioğlu, Yasin
Gencalioğlu, Janberg Şuruh, Yaşar Erçoğul
Müsiad Nürnberg başkanlığına tekrar seçilen İsmail Satır yaptığı açıklamada bundan
önceki dönemde hizmeti olan tüm arkadaşlara teşekkür etti.
dosya
İkinci bölümde ise, İşbank genel müdür yardımcısı Okan Özoğlu ve Stuttgart şubesi müdürü, Gökhan Erkovan “Almanyadaki bankacılık sistemi, İşbank`ın müşterilerine sağladığı kolaylıklar ve işadamları için cazip krediler” konularında bilgiler verip, kendilerine
yöneltilen soruları cevaplayacaklar.
Tarih: 08.12.2012 (Cumartesi)
Saat 09.30 ile 11.30
Adres: IBIS Styles Hotel
Teinacherstr. 20
70372 Stuttgart (Bad Cannstatt)
Dünya hayatının en kıymetli nimeti, en güzel süsü olan çocuklarımızın inançlı, ahlaklı, şuurlu, şahsiyetli, aslını, esasını,
rebilirsek, değil Avrupa`da dünyanın neresinde yaşarsa
yaşasın, kendi inancı, kimliği ve değerleriyle yaşamayı
başaracaktır. Bunu başarabilmek için İslam`a göre evliliği
ciddiye alıp, sorumluluk taşıyan aileler kurmak zorundayız.
Kuracağımız bu ailenin huzuruna, geleceğine, çocuk eğitiOsman ARSLANTÜRK
mine her yönüyle işin başından itibaren çok önem verip ça-
1969 Trabzon / Of`ta
doğdu. İlkokulu ve aynı
zamanda hafızlığını burada tamamladı.
lışmalıyız.
Orta Öğrenimini Trabzon
ve İstanbul Fatih İmam
Hatip Liselerinde tamamladı.
100. YIl Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun
oldu.
T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı ve T.C. Milli Eğitim
Bakanlıklarında
görev
alan yazar; Avrupa`da
İrşad ve Eğitim alanlarında hizmet vermektedir.
Karizma ve Dini Liderlik
adlı bir araştırma kitabı
da bulunan yazar, evli ve
dört çocuk babasıdır.
Yaşadığımız Avrupa`da çocuklarımızı yetiştirirken, inanç ve
değerlerimizden, örf ve adetlerimizden taviz vermeden
maddi ve manevi olarak mükemmel bir şekilde yetiştirmek zorundayız. Allah (c.c.), muhafaza buyursun, bunu başaramazsak dağılan tesbih taneleri gibi her yönüyle asimile ve yok
olmaya mahkumuz.
Bu bakımdan Avrupa`da müslüman aile yapımızı ve çocuklarımızın eğitimini, insanlarımızın eğitimini; en önemlisi de iyi
bir insan ve müslüman olarak yetiştirebilmemiz için bu kitabı
kıymetli büyüklerimizle, bütün anne ve babalarla, çocuklarımızla, gençlerimizle, öğretmen ve eğitimcilerimizle, kısacası
ilgili makam ve sorumluluk taşıyan herkesle paylaşmayı uygun
gördük.
Bu kitabımız dikkatlice okunup, uygulandıktan sonra, inançlı,
başarılı ve eğitimli çocuklarımızın yetişeceği ve ailelerin geleceğe güvenle bakacağı kanaatindeyiz.
Çalışmak bizden muvaffakiyet Allah (c.c.)`tandır.
Yazarımız Osman Arslantürk’ün
Kitabının Yeni Baskısı Çıktı
A V R U P A ` D A M Ü S L Ü M A N A İ L E V E Ç OC U K E Ğ İ T İ M İ · OS M A N A R S L A N T Ü R K
cevherini, özünü ve tarihini bilen nesiller olarak eğitip yetişti-
Yazarımız Mahmut Aşkar’ın Yeni Kitabı Çıktı
Atalay AVCI
Allianz Hauptvertreter
Fachagentur für die Allianz Bank
Her Türlü
Sigorta İşlemlerinizde
Hizmetinizdeyiz
Luisenstraße 3 . 63067 Offenbach
Tel:
069/829797-0
Fax: 069/829797-97
Mobil: 0173-3575687
eMail: [email protected]
<DWWÃP
\
X P XɏD
N
8\XGX
P
VÃFD N
VÃFD N
WOÃ
NHQWD
+D PL
Ã
F
D
2OPXɏ
ɎLULQELU\XYD
HN
%HE
<DWD
N
(Y
<DYUXODUÃQÃQVDȩOÃȩÃYHPXWOXOXȩX
LoLQoÃUSÃQDQ\RUJXQNDQDWODUÃQD
.20ċ.%ċ/0(&(/(5
'RNX]D\
]LQGDQGD\DWDU
$OWÃD\GD
]LOoDODUR\QDU
%HEHN
$QQHPDUWÃ\D¢*Pɏ$QQH£
*Pɏ$QQHQH\DSVÃQ".Do
SDUoD\DE|OQVQ"%\NELU
VDEÃUOD\DYUXODUÃQÃQLKWL\DoODUÃQÃ
JLGHUPH\HoDOÃɏÃUPÃɏ2QODUDEDOÃN
YHE|FHN\DNDODPDQÃQGHQL]HDWÃODQ
HNPHNOHULNDSPDQÃQSIQRNWDODUÃQÃ
DQODWÃUNHQ£<DYUXJPɏOHULPWDWOÃ
JOɏOHULPNÃɏJQ\L\HFHNEXOPDN
]RU<HPHȩLQL]LVL]GHQGDKDDoRODQ
NDUGHɏOHULQL]OHSD\ODɏPD\ÃVDNÃQ
XQXWPD\ÃQ£GHUPLɏ
HȩL
YLQGLU
6ÃFDNH
UHȩL

\
U
H
HG
7ÃSWÃS
D
%DE
8oXSJPɏPDUWÃODUÃQ\DQÃQD
NRQDOÃP2QODUODGDPHUKDEDODɏDOÃP
*|UHOLPEDNDOÃPQH\DSÃ\RUODUPÃɏ
GHQL]NHQDUÃQGDNLHYOHULQGH".DU
NÃɏKHU\HULNDSODPÃɏ+DYDVRȩXN
PXVRȩXN<L\HFHNEXOPDNoRN]RU
%DKDUJHOPHNLoLQVDEÃUVÃ]ODQÃ\RU
PXɏ/DNLQNÃɏELUWUOROYHUPL
\RUPXɏ.XUWODUNXɏODULQVDQODU
KHSVLNDUÃQODUÃQÃGR\XUPDQÃQPXWOX
\DɏDPDQÃQGHUGLQGH\PLɏ
GL\HVHVOHQLUPLɏ\DYUXODUÃ*QGH
NDoNH]WHNUDUODUODUPÃɏVD\ÃVÃEHOOL
GHȩLO¢*Pɏ$QQHDFÃNWÃN*Pɏ
$QQHVÃNÃOGÃN*Pɏ$QQHFDQÃP
EDOÃNLVWL\RU*Pɏ$QQHEXE|FH
ȩLQWDGÃDFÃɏXEDOÃȩÃQWDGÃNDoPÃɏ
*Pɏ$QQHoRNɏGN*Pɏ
$QQHoRN\RUXOGXN£
g]W
DWOÃ
6|]W
DWOÃ
&D QG
DQ
GD KDW
DWOÃ
$QQ
H
=HNL\Hd2%$1
dÃNWÃPPDVDOGDȩÃQD
(OVDOODGÃPEWQoRFXNODUD
6DQPD\ÃQE\NOHULXQXWWXP
2QODUDGDVHODPXoXUGXP
0DVDOGDȩÃKD\DOGDȩÃ
*LWPHNLVWHUVHQ
8]DNGHȩLO.DI'DȩÃ
6|]P]HEDOVUHOLP
0DVDOVHYHUOHULEHNOHWPH\HOLP
UÃQÃQD]\HPHȩLQDVÃO
NDUGHɏOHULQLQYHD UNDGDɏOD
QDWoÃUSDUPÃɏ
Lɏ7UOR\XQODUODSD\
DOGÃUÃɏHWPH]VDDWOHUFHND
NH\LҖL\HGLNOHULLOJ LVLQLoHNP
WWLȩLQL
ROVDELOHRQOD UÃoRNPXWOXH
LQD]
OHULP
PHȩ
Pɏ
Q\H
OÃUJ
ODɏÃOD
oRȩD
NoD
3D\ODɏWÃ
HULP
]HOO
ɏ
QÃUJ
J|UP
WDWOD
NoD
ODɏWÃ
3D\
QDJ|UHNDUÃQODUÃ
oDOÃɏÃSoDEDOD UNHQ
%XNDGDUPXWOXROGXNODUÃ
*Pɏ$QQH\DYUXODUÃLoLQ
HQGLQH
HU
QGLN
KVHG
LɏNH
QED
GHP
LQGH
OPDOÃ
]HOOLȩ
XɏR
GR\P
KHU]DPD QSD\ODɏPDQÃQJ
ȩD
ȩXQXV|\OHUP Lɏ*Pɏ
Ãɏ¢ċ\LDPDD]QDVÃO\HWHUoR
UÃɏP
VÃND
EHQFLOOLȩLQN|WELUKX\ROGX
.DID
RO
GDUKLo
YUXOD UÃPVDNÃQEHQFLO
QDVÃOPXWOXOXNYHULUEXND
HFHN
%DEDGD¢$QQHQL]KD NOÃ\D
N\L\
D]ÃFÃ
|UQ
LULQL]OHSD\ODɏÃQJ
PD\ÃQNDSWÃȩÃQÃ]\HPHȩLELUE
DQOD\DPÃ\RUX P£
RȩDODFDN"£GHUPLɏ
GXUXPXQXJQOHUFH
EDNÃQD]J|UGȩQ]QDVÃOo
%HQFLO*PɏNDUGHɏOHULQLQ
ULQL
ȩWOH
QÃQ|
DODUÃ
EDE
EXɏHNLOGHEHQFLOFH\HGLȩL
ROVD
NGD
<DYUXJPɏOHUDQQHYH
ɏdR
QP
Gɏ
QELULKLoRUDOÃROPD]PÃɏ
HWPL\RUVDGHFHE LUNDo
GLNNDWOHGLQOHUNHQLoOHULQGH
\HPHNNHQGLVLQLKLoPXWOX
QR\L\HFHNOHULQHGHQ
\XUPD\D\HWL\RUPXɏ+DWWD
ÃQÃGR
NDUQ
¢1H]RUOXNOD\DNDOÃ\RUX PEH
OLȩLQH
VDDW
ÃPKHUNHVND QDWoÃUSVÃQ
\DȩODQGÃȩÃQÃHVNLVLND
EDɏNDODUÃ\ODSD\ODɏDFD NPÃɏ
ID]OD\HGLȩLQGHQYFXGXQXQ
PDUWÃODUGDQGD
OÃȩÃQÃE|FHȩLQLHNPHȩLQL
DPDGÃȩÃQÃGɏQPɏ'LȩHU
X]DQVÃQ£GHUP Lɏ9HDVODED
L\LXo
GDU
PÃɏ
PD]
OHSD\ODɏ
ÃȩÃQÃIDUNHWP Lɏ
PVH\
NDOG
QLNL
X]DN
FHȩL
GDU
\L\H
HND
LoELU
GDQ
VX\XQXK
R\XQODUÃQGDQ
LGHVLQHLQGLULUoHYUH
]HYNOLGHȩLOP Lɏ
XUP
LoGH
KXS
DNK
DSXU
ɏDP
UÃQÃK
Ã]\D
GÃNOD
\DOQ
<DNDOD
%HQFLOYH
ÃUÃɏHWPH]PLɏ%HQFLO
LȩLQLJ|]OHUL\OHGHID ODUFD
VLQGHDoNDOPÃɏPD UWÃODUDDOG
3D\ODɏPDQÃQPXWOXOXNYHUG
DQDVLKDWLQHUDȩPHQ
\DQOÃɏÃQGDQG|QPHOL\P Lɏ
HEX
KDOG
*PɏD QQHEDEDVÃQÃQRQF
ɏ2
J|UP
OOLȩLRQXNLELUOLELUPDUWÃ
OHUHNDLOHVLQLQ
EHQFLOOLȩLQLVUGUPɏ%HQFL
%HQFLO*PɏQD]OÃQD]OÃV]
NDUKHUNHVLNoPVHU
QXV|\OH\H
\DSPÃɏ+HUNHVHWHSHGHQED
LWPLɏ<DSWÃNODUÃQÃQKDWDROGXȩX
PXɏ
QDJ
GXU
\DQÃ
QS
D|Y
YODUO
HKX\XQXGHȩLɏ
ROPXɏ<DNDODGÃȩÃD
QODUGDQ|]UGLOHPLɏ$GÃQÃY
UHNR
LU
NE
E\
VYH
QHҕ
|\OHP Lɏ.DUGHɏOHULYH
*QQELULQGH%HQFLO*Pɏ
WLUPHNWHNDUD UOÃROGXȩXQXV
HɏOHULQHNoPVH\H
HYLQPLɏOHU
RNV
HUHo
KDE
UÃEX
EDOÃNDYOD PDQÃQNH\ҕ\OHNDUG
GDɏOD
DUND
YODUÃGDKDD]YHNoN
ÃNDUDEDɏOÃND UD
UHNEDNPÃɏ.DUGHɏOHULQLQD
FDNO
*PɏPDUWÃOD UND UDED
DNɏDP
J|UQ\RUPXɏ
QJÃoNX\UXNOXJOHUPD UWÃODU
NÃUOD
XNOX
NX\U
D
DQJDJDODUÃQG
HOKDEHULNXWOD
NE LUED OÃNSD UWLVL\OHEXJ]
ċoLQGHQRQODUDJOPɏ¢.RFDP
LE\
]HU
RUODU
DOÃɏÃ\
D\ODɏPD\Do
NoFNEDOÃN%LUGHRQXS
PÃɏOD U0DVDOEXUDGDE LWPLɏ
=DYDOOÃNDUGHɏOHULPEX
$NÃOODUÃQÃ\LWLUPLɏROPD OÃODU
GÃQHPLROPXɏ"2QXGD
HQLD
¥Q\
PLɏ
Pɏ
|\OHQ
FLO*
L\HV
%HQ
U£G
DNOD
SD\ODɏÃP\]QGHQDoNDODF
™
VL]EXOXQVHYJLOLoLoHNOHULP
HOHUHGDOPÃɏNHQ
%HQFLO*PɏE|\OHGɏQF
$VNHUGHQNoN
3DɏDGD QE\N
dRFXN
%(1&ċ/
*h0hɎ
%R]XOGXȩX
KDOGHWD PLU
HGLOHPH\HQ
ɏH\QHGLU"
+DYD
*HFHLoLQGH\L]
*QG]GÃɏÃQGD
3HQFHUHOLNDSÃOÃ
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 27 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
röportaj
Almanya İslam Konseyi Başkanı ve Almanya Müslümanları Koordinasyon Konseyi (KRM) Dönem Sözcüsü Ali Kızılkaya İle Söyleşi
Almanya İslam Konseyi Başkanı ve Almanya
Müslümanları Koordinasyon Konseyi (KRM)
Dönem Sözcüsü Ali Kızılkaya:
İslam ve Müslümanlar konuşulduğu zaman
çoğulcu toplum önyargılarını kaybetmek istemiyor. Bu önyargı bir yerde de kendisine birer
kimlik veriyor yani ötekinin üzerinden kimlik
arayışı, ‘Ben kim olduğumu bilmiyorum ama
senin gibi de değilim’ mantığı.
li Kızılkaya, uzun yıllardan beri
hem Almanya İslam Konseyi
(Islamrat) Başkanı, hem de Almanya Müslümanları Koordinasyon
Konseyi (KRM) Dönem Sözcüsü’dür.
Kendisiyle Almanya merkezli, müslümanlarla ilgili güncel konuları ve bunlarla bağlantılı gelişmeleri arkadaşımız
Mahmut Aşkar konuştu.
Hayat: Ali Bey, son yıllarda Almanya’da bir opera meselesi vardı. Peygamberlerin kafalarının uçurulduğu, bir
kısmının gidip bir kısmının gitmediği...
Arkasından Danimarka’dan dünyanın
her tarafına dalga dalga yayılan karikatür krizi patlak verdi. Son Zamanlarda
Sarrazin’in “Almanya kendini bitiriyor”
adlı kitabı ile Türkler ve diğer müslümanlara karşı karalama kampanyası
başladı. Son günlerde ise sünnet yasağı
meselesi gündeme geldi. Ondan önce
sekizi Türk on kişinin Alman Nazileri
tarafından katledildiği, “Döner Cinayetleri” vardı. Daha bu tartışmlardan
başımızı kaldıramazken, Amerika Birleşik Devletleri’nde Hz. Peygambere
hakaretlerle dolu bir filmle müslüman
ülkelerde sosyal çalkantılar, kanlı protestolar aldı başını gidiyor.
Size bütün bu gelişmeleri nasıl okuyorsunuz? Bunlar birer tesadüf mü? Bizi hizaya getirmek için mi, yoksa başka
bir gaye mi güdülmektedir?
Ali Kızılkaya: Belki de olaya şöyle
girmek gerekir: Biz Almanya’da geçtiğimiz yıl göçün 50. yılını idrak ettik. O
güne kadar Almanya ve dolayısıyla Avrupa, İslam çok yakından tanımıyor,
müslümanlarla da şimdiki kadar çok
yakın bir teması olmamıştı. Yani romanlardan ve tarih kitaplarından tanıdığı, ya nostaljik bir yapı, ya da tarihte
Avrupa’nın korkulu rüyasını temsil
eden bir Müslüman kitle vardı. Bize
karşı tarihten gelen bu bilinçaltından
zaman zaman Avrupa’nın kurtulamadığını düşünüyorum. Müslümanlara bakışta tarihin derinliklerinden gelen bir
bilinçaltı tereddüt var gibi geliyor bana.
A
Böyle olup olmadığını bilemiyorum
bunu tabi bilim adamları, tarihçiler daha iyi bilir. Ama maalesef bir tediginlik
kesin mevcut
Almancada söylediğimiz gibi, 50
yıllık beraberliğimizden söz ederken,
beraber miydik, yan yana mıydık, yani
iki komşu yan yana olur ama birbirini
hiç tanımaz gibi bir şey... Almanya’daki
en büyük problem İslam’a karşı bir güven sorunun olmasıdır. Müslümanlara
Almanya’da dışlayıcı bir gözle bakılmaktadır. Müslümanlara güvenmiyorlar ve hatta güvenmek istemiyorlar mı
acaba diyorum kendi kendime.
Hayat: Bir taraftan da diyalog çalışmaları aralıksız yapılmaktadır değil mi?
Ali Kızılkaya: Diyalog çalışmaları
uzun yıllardır adeta bir sağırlar diyaloğu gibi; herkes bir şey konuşuyor kimse
karşısındakini dinlemiyordu. Yanı herkes bir şey anlatmak istiyor fakat kimse
bir şey öğrenmek istemiyordu. Dolayısıyla diyalog aslında bugüne kadar bir
yakınlaşmayı getirmedi bana göre. Almanların bir sözü var, ‘Vorbeireden’ diye, yani herkes karşısındakine bir şeyler
anlatma niyeti ile toplantılara gidiyor.
Böylesi bir anlayışla diyalog olamayacağını, diyalog, karşılıklı saygı ve birbirini tanıma amaçlı olmalıdır.
Hayat: Karikatür krizi, Amerika’da
İslam karşıtı film veya Kur’an-ı Kerim’i
yakma girişimi, Almanya’da buna yakın
benzer şeyler her sene gündeme taşınıp
duruyor. Bunlar sadece birbirini tanımama tarihten gelen derinlikle mi alakalı, yoksa başka şeylerde mi var? Almanya’daki cemiyet hayatının içinden
biri olarak, size göre daha neler olabilir?
Ali Kızılkaya: Elbetteki bu konu çok
boyutludur ama esas olan, karşıdakine
önyargısız yaklaşabilmektir. Karşıdaki
insanı bir potansiyel suçlu olarak, potansiyel bir tehlike olarak, güvenmeyeceğiniz bir insan gözüyle baktığınız zaman tereddütte olursunuz ve taraflı
dinlersiniz, konuştuğu her şeyden sade-
ce duymak istediğinizi anlarsınız. Bundan kurtulmamız lazım.
Bir önyargı var, bir de önyargının
yanında biraz da ilgisizlik de var. İslam
konuşuluyor ama İslam çok da merak
edilmiyordur aslında. İslam ve Müslümanlar konuşulduğu zaman çoğulcu
toplum önyargılarını kaybetmek istemiyor. Bu önyargı bir yerde de kendisine birer kimlik veriyor yani ötekinin
üzerinden kimlik arayışı, ‘Ben kim olduğumu bilmiyorum ama senin gibi de
değilim’ mantığı.
Hayat: Boşalan kiliseler bu vesileyle
tekrar doldurulur mu diyorsunuz?
Ali Kızılkaya: Biz kiliselerin boşalmasına da üzülüyoruz. Dinine bağlı bir
Alman toplumu olmasını arzu ederdik.
Camilerin dinamik, dolu, canlı olması
karşısında, kiliselerin de sürekli kan
kaybetmesi elbetteki sıkıntılara sebep
oluyor.
Almanya’da ve Avrupa’nın genelinde
aslında İslam’a karşı bir ciddi bir İslamafobi var, bunu İslam eleştirisi diye
çok nazik ifadelerle meşrulaştırmaya
çalışıyorlar. Aslında İslam korkusundan öte, İslam karşıtlığı, karşı olmak
var.
Hayat: Bu ve benzeri konuların teferruatından ziyade arkasında yatan ne
olabilir? Bizi tahrik eden olaylarda bir
kasıt mı var yoksa, düşünce özgürlüğüne mi bunu bağlamak lazım?
Ali Kızılkaya: Batı, acaba İslam’ı
kendi kafasına göre ‘aydınlanma’ sürecine götürmek mi istiyor?... Yani bunu
kendine vazife bilip güya “aydınlanmış”
bir müslüman toplum mu şekillendirmeğe çalışıyor...
Aslında genele baktığınızda şöyle
bir Avrupa İslam’ı veya Alman İslam’ı
meydana getirmek için dolaylı yollardan çerçeveyi öyle daraltıp Müslümanları ve İslam’ı belirli bir yöne yönlendirme gayreti içinde olabilecekleri ihtimalini düşünüyorum.
Müslümanlara, vatandaşlığa geçmek için 2006 yılında “vicdan testi” çı-
kardılar. Ahlaki imtihanlardan geçirilerek adeta sizin, İslam’ın sakıncalı gördüğü bazı ahlaki konulardaki tavrınızı
ölçmek istediler. Burada vereceğiniz cevap, sizin Alman vatandaşlığına layık
olup olmadığınızın ölçüsü olarak kabul
edilse de, hukuk devleti açısından utanç
verici bir durumdur. Bunun arkasındaki sebebin çok iyi niyetli olduğunu söylemek mümkün değil, çünkü burada siz
hem fikir özgürlüğünden, hem de din
özgürlüğünden bahsedeceksiniz ama
dinin, nasıl olmasını yönlendirmeye
kalkacaksınız. Bu açıdan baktığınız zaman, bu olsa olsa, Alman İslam’ı, ya da
Avrupa İslam’ının zeminini hazırlamak
olabilir diye düşünüyorum.
Hayat: Almanya Müslüman Azınlığı’nın sizce en önemli ve öncelikli meseleleri nelerdir? Başlıklar halinde söylerseniz memnun olurum.
Ali Kızılkaya: Almanya Müslümanları 50. Yılında hâlâ bir statü arayışında.
Alman siyasetinin de ayak sürdüğü bir
konu bu... Yani şu anda içinde bulunduğumuz toplumda anayasaya göre eşit
olmakla birlikte hak hukuk konumunda haklarımızdan istifade edebilmek
özellikle de dini haklardan istifade etmek noktasında çok mesafe aldığımızı
söyleyemeyiz. Dolayısıyla öncelikli olarak sorunlarımızı ciddi bir şekilde çözebilmek için birlik beraberlik içinde
olmamız gerekir. Yan yana olabiliyoruz
fakat birlik olmak için biraz daha yolumuz var gibi geliyor bana. Farklı fikirle
olsa da, ara zeminde birleşip harekette
birlik ve beraberlik sağlamak lazım.
Hayat: Niye bir araya gelemiyorsunuz?
Ali Kızılkaya: Öncelikli konumuz,
Almanya’da geleceğimizle ilgili ortak
bir vizyonumuz olmasıdır.
Hayat: Yok mu vizyonumuz? Mesela, KRM vizyonumuzla ilgili ne düşünür?
Ali Kızılkaya: Tabii KRM sadece
benden müteşekkil değil, ben KRM’in
sadece bir temsilcisi ve dönem sözcüsüyüm. Şimdi birincisi, birlik beraberlik
olup geleceğimizin projesini çizmemiz
lazım. Bir yol haritası çıkarmamız lazım. Biz Müslüman azınlık olarak bu
toplumun bir parçasıyız. Biz burada bir
kere ortak bir kanaate varmamız lazım.
Almanya’nın Müslüman parçası olarak
diğer dini cemaatlerle eşitlik yönünde
bir çalışmamız olmalı. Bunun altyapısını oluşturmak için beraber işi omuzlamamız gerekir. Herkes farklı yola gidip
de biri diğerini zayıflatmaması lazım.
Çünkü siz karşınıza devleti muhatap aldığınız zaman, haklarınızdan azami derecede istifade edebilmek için birlik olmanız şart.
Devlet ile kavgayı savunmuyorum
HAYAT
ben, tam tersine, devletle uyumlu çalışmak gerekir. Elbette siz hakkınızdan feragat ederseniz, belki bundan memnun
olurlar. Fakat biz hakkımızdan feragat
etmeden anayasal hakkımızı tam kapsamlı bir şekilde elde etmenin mücadelesini vermemiz lazım. Projemiz, geleceğimiz bu olması lazım. Din dersi Alman anayasasına göre dini cemaatlerin
yetkisindedir. Yani içeriğini dini cemaat belirler. Ama Almanya öyle çözüm
yöntemlerine gidiyor ki, bizim birlik,
beraberlik olmadığımızdan istifade
ederek, bizim dini cemaatlere danışma
kurullarıyla (Beirat) cemaatin dışında,
devletin kendine yakın gördüğü insanlarla geleceği beraber İslam’n geleceğini
belirleme ortamları oluşturuluyor. Buna mecbur değiliz. Herkesten fikrini
alırız ama itikadımızı tartışmaya açmayız, açmamalıyız.
Hayat: Yani ne demek istiyorsunuz?
Ali Kızılkaya:
Bizi zayıflatıyorlar. Dağınık olduğumuzdan dolayı tek ses olmadığından
ortak eylemde zorlanıyoruz.
Hayat: Peki bu ortak eylemde zorlanmanın altında yatan sebep itikadi
midir, yoksa siyasi mi? Veya, teşkilat
kimliğinin önplana çıkması mıdır? Başka bir ifadeyle; senin teşkilatın kötü,
benimkisi iyi meselesi mi yoksa?
Ali Kızılkaya: İtikât konusunda sıkıntı yok elhamdülillah. Yani bunu yaratana şükür ederek söylüyorum. İtikâdi konuda bir sıkıntı yok. İkinci kimlik
bazen bu konuda işi zorlaştırıyor diyebilirim. Çünkü bu ikinci kimlik dolaylı
ve hatta direkt öne çıkartmak isteyen
bazı anlayışlar olabiliyor maalesef. Ben
bunu çok büyük üzüntüyle ifade ediyorum. Oysa bu bizim geleceğimizin önünü tıkıyorsa önceliklerimizi gözden geçirmemiz lazım. Buradaki esas olan itikâttır, Almanya’daki müslümanların ve
buradaki toplumun selametidir. Biz Alman toplumuyla barış, huzur içinde
hakkımızdan istifade ederek eşit vatandaş, eşit bir dini cemaat olarak var olmak istiyoruz. Hangi haklardan mahrumuz? Şu anda dini cemaat olmamıza
rağmen devlet bize dini cemaat muamelesi yapmıyor. Bunun da en basit bahanesi siz yeterince birlik beraberlik
değilsiniz diyor.
Hayat: Ama KRM oluştu?
Ali Kızılkaya: KRM’in içini dolduramadık. KRM oluştu ama…
Hayat: KRM resmi bir statü kazanamaz mı?
Ali Kızılkaya: Almanya Müslümanları Koordinasyon Konseyi’nin (KRM)
daha etkili olabilmesi için fikirde ve eylemde beraberlik sağlamamız lazım.
Ortak proğramlar olmadan ve ortak
noktalarımızda buluşmadan olmaz.
Yoksa içi boş bir oluşum görüntüsü
yaptırım gücü de olmaz. Bu konuda
maalesef bazı engelleri aşamadık. Bunu
aşarsak toplumun da önünü açarız. O
zaman tartışmalara da daha çok sıhhatli bir şekilde dahil veya müdahil oluruz.
Hayat: Şimdi hem Almanya’da hem
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 28 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
de Müslümanlar ve Türklerin ağırlıklı
olarak yaşadığı diğer ülkelerde benzer
olaylar olduğunda tabiri caizse hop
oturuyor, hop kalkıyoruz. Toplu bir hareket ediyor reaksiyon gösteriyoruz ve
bizim tepkilerimizin dozajı ve ölçüleri
de bellidir. Almanya’da olduğu gibi, bize yapılan eleştiriler ve ithamlar da aşağı yukarı bellidir. Bu ithamlar, bu töhmetler, bu zanlar hepsi yersiz midir?
Yani biz sütten çıkmış ak kaşık mıyız,
Müslümanlar olarak? Bizim hiç mi kabahatimiz yok? Biz karşı tarafa hiç mi
malzeme vermedik? Biraz da aynayı
kendimize tutarak, eksiğimiz, noksanımız ve düzeltmemiz gereken yok mudur sizce Ali Bey?
Ali Kızılkaya: Biz insanlar görmek
istediğimizi görüyoruz. Güven ortamının olmadığı yerde her zaman aşırı örneklerden yola çıkarak genelde kanaat
sahibi olmaya çalışıyoruz. Her toplumun iyileri ve kötüleri vardır. Alman
toplumunun kötüsü yok mu? Yani şimdi bir Alman anne kundaktaki çocuğunu balkondan aşağıya attığı zaman bunun ne namusla ne de zoraki evlilikle
alakası oluyor. Buna aile dramı deniyor
veya bir Alman eşini öldürdüğü zaman
da aile dramı oluyor ama bir Müslümanın evinde bir huzursuzluk olsa hemen
zoraki evlilik, namus cinayeti her şey
ama her şey konu oluyor. Buradaki bakış önemli. Siz neyi görmek isterseniz
onu görürsünüz. Hep aşırı örneklere
bakarak geneli yargılama hastalığından
kurtulmak lazım. Dolayısıyla Alman
toplumu Almanya’daki Müslümanlarla
çok kötü tecrübeler yapmadı. 50 yıllık
geçmişimizde biz alman toplumuna zararlar vermedik. Tam tersine zarar gören biz olduk. Mölln’de, Solingen’de yanan ve ölen biz olduk. Mahkemenin en
korunmalı yerinde ölen, başörtüsünden dolayı öldürülen insan biz olduk.
NSU cinayetlerine sekiz kurban veren
biz olduk. Ama buna rağmen bunları
yaşarken ne kadar olgun bir toplum olduğumuzu da gördüler. Biz hiçbir zaman bunların birisini taşkınlığa vesile
yapmadık.
Hayat: Müslümanlar eşittir potansiyel terörist denklemini kurmuş olsalar
da, bu söyledikleriniz bizim artı taraflarımız. Ama bütün bunlara rağmen yani
buradaki imajımızla ilgili, buradaki görüntümüz ve yerli toplum içindeki yaşantımızla ilgili; ev ödevlerimizi yapıyor muyuz sizce? Almanya entelektüel
seviyesi çok yüksek bir ülkedir. Sizi
kontrol ediyor, araştırıyor, bakıyor, inceliyor, sizin üzerinize kitaplar yazılıyor. Biz hakikaten dört dörtlük Müslümanlar mıyız, Türkler miyiz? Eğitimimiz, dış görüntümüz, dini yaşantımız,
toplumla olan münasebetlerimiz arzu
edilen seviyede mi?
Ali Kızılkaya: Biz elbette müslümanız ama aynı zamanda insanız. Bir insanda olan güzel şeylerin yanında zaafları ve yanlışları da olacaktır. Bu insan
olmanın beraberinde getirdiği bir şeydir. Hemen her şeyi doğru yaptığımızı
söyleyemeyiz ama yapılan yanlışların
da kasten yapıldığını söyleyemeyiz. Bu
da haksızlık olur. Biz bu sosyolojik sürece, sosyal sınıf katmanına iyi bakmamız lazım. Sosyal sınıftan kaynaklanan
sıkıntıların da İslam’a mal edildiği bu
toplumda, eğitimsiz insanın yaptığı
bütün hataları dininden kaynaklanan
hata gibi göstermeye çalışılıyor.
Ama buna rağmen elbette yanlışlarımız da oldu. Bu toplumun hassasiyetlerini de dikkate almak gerekiyor. Biz
kendi hassasiyetlerimize saygı beklerken, elbette kendimiz de bu toplumun
hassasiyetlerine saygı göstermeliyiz. Yani ahlaki yaşantısını yargılarken bile
onun yaşantısı olduğunu bilerek, herkesin kendi yaşantısını yaşadığının bilincinde olamamız lazım. Biz Anadolu’dan
geldik. Sanayinin zirvesinde, edebiyatın
zirvesinde, entelektüel seviyesi yüksek
bir toplumda bir hayat kurduk. Burada
elbette bu dengesizlikten kaynaklanan
yanlış anlaşılmalar olur. Kendimizi de
gözden geçirmemiz ve otokritik yapmamız gerek. Ama bu iki taraf için de
bir gereklilik.
Hayat: Ali Bey, son zamanlarda bir
Selefilik meselesi var gündemde. Gerçi
bu ekol bizim Müslüman-Türk toplumundan kaynaklanan veya burada beslenmiş kaynağı burası olan bir gelişme
değil. Çıkış yeri Arap coğrafyası olmasına rağmen, son zamanlarda sanki
üçüncü nesil Avrupa Türklerinden de
yavaş yavaş Selefiliği yönelme tehlikesinden söz ediliyor. Siz nasıl görüyorsunuz?
Ali Kızılkaya: Almanya’da İslam algısı maalesef genelde bir tehdit algısından ve de bir güvensizlik, güven sorunu algısından oluştuğundan, zaman
böylesi marjinal gruplar öne çıkırılabiliyorlar. Çünkü önyargıları en iyi tasdik
edenler marjinal gruplar olabiliyorlar.
Çok doğru söylediniz. Bu MüslümanTürk toplumunda pek yaygın olan bir
hareket değil. Ölçüsüz insanların yaşam tarzında şiddet önplana çıkabilir.
Şiddete eğilimli, şiddete yönelen kim
olursa olsun hukuk devlet enstrümanlarıyla mücadele edilmelidir. Bu konuda bizim de kırmızı çizgimiz, şiddettir.
Ama bir toplumun içinden çıkan marjinal bir gurubu hak ettiğinden fazla büyüterek geneli töhmet altında bırakmaya da kimsenin hakkı yoktur.
Biz burada şuna dikkat etmemiz lazım. Biz gençliğimize, barış dini olan
İslam’ı barış içinde yaşayabilmesi için
ortam sağlamamız lazım. Özellikle şiddete meyilli hiçbir akıma müsahama etmemeliyiz.
Hayat: Göçün 50. Yılını geride bıraktık düne kadar bir araya gelmeyen
dernekler, kuruluşlar, Türkler bir araya
gelmeye başladı. KRM oluştu, benzeri
oluşumlar meydana geldi. Üçüncü nesil
artık yavaş yavaş devrede; cemiyetlere,
cemaat hayatına adım atmaya başladılar. Bütün bu gelimelerin paralelinde,
Almanya’daki veya Avrupa’daki müslümanların geleceğini nasıl görüyorsunuz? Yani
Ali Kızılkaya: Evet biraya geldik. Bu
röportaj
önemli bir kazanım. Ama dayanıklı bir
birlik ve beraberliğe gitmeli bu. Gelecekle ilgili tahmin her zaman zordur
çünkü ansızın bir olay tarihin seyrini
değiştirebiliyor. Ama şu var ki, bugün
itibari ile şartlara baktığınız zaman ben
Almanya´da İslam’ın geleceğini bizim
gayretimize ve yaşantımıza bağlı olarak
görüyorum… Tabi ki ne kadar çalışırsak o kadar güzel olacak. Elbette takdir
Allah’ındır ama gayret bizden olacaktır.
Biz çalışmalarımızı daha profesyonel,
daha insan eksenli yani siyasete veyahut tribüne oynamadan tabanı kucaklayan, çoğulcu toplumu gözeten, toplumun hassasiyetlerini gözeten, onun incinmemesi için azami gayreti gösteren
ama kimliğinden ve inancından de taviz vermemek için aynı boyutta azami
gayret göstererek çalışırsak, birlik ve
beraberliğimizi pekiştirirsek, gençlerimizi daha eğitimli hem dünyevi hem
uhrevi ilimlerde daha iyi eğitirsek, ki
bunun imkânları var, bu imkânları ve
Allah’ın verdiği bu nimetleri iyi değerlendirirsek hem İslam toplumuna faydalı, hem gayri Müslim toplumuna faydalı, hem de Almanya yeni vatanımıza
faydalı olur ve bir zenginlik kazanç oluruz.
Dindar insan devlet için de toplum
için de bir kazançtır ondan kimseye bir
zarar gelmez. Zaten müslüman, “elinden ve dilinden kimseye zarar gelemeyen” insandır. Biz bu insanı yetiştirdiğimiz zaman, hem görevimizi yapmış
oluruz hem de toplumsal barışa çok
katkıda bulunmuş oluruz. Dolayısıyla
ben İslam’ın geleceğini güzel görüyorum ve farklı bir ortamda bir İslam entelektüel sınıfını da yetiştirmemiz lazım. Yani biz buradaki bu modern çağın sorunlarına cevap bulan hem bizi
rahatlatan, hem karşıdaki çoğulcu toplumun merak ettiği konularda cevap
veren bir nesil yetiştirebileceğimize
inanıyorum. Bir de, ilahiyat fakültelerindeki bu denetleme kurulları yönünde devletin dolaylı ve hatta direkt müdahil olarak olası bir şekillendirme gayretleri konusunda uyanık olmalıyız.
Hayat: Hangi devlet karşısında?
Ali Kızılkaya: Hangi devlet olursa
olsun, din sivil bir olaydır.
Hayat: Devlet buna müdahale etmemeli midir?
Ali Kızılkaya: Devlet burada müdahale etmemesi lazım.
Hayat: Fakat şu anda din dersleri
Almanya’da devlet kontrolünde…
Ali Kızılkaya: Devlet dersleri denetliyor, dinin içeriğini değil. Şu an zaten
ara çözümler devrede. Asil çözüme varamadık daha.
Bundan dolayı şimdilik bu birazcık
ortak şekilde gidiyor. Yani bu denetleme kurulları, “Beirat (Danışma Kurulu)” modelleri ideal çözüm değil. Birçok alan da yolumuz var. Dünden daha
ilerideyiz. Gelişmeler belki istediğimiz
hızda değil ama ilerme de var elbet.
Hayat: Ali Bey, sohbet için teşekkür
ederiz.
HAYAT
Hayatın gerçekleri!
Mevsimlerin en olgunu sonbaharı
bitirirken hayatın en verimli zamanının biterek sona ermek üzere olduğunu anlamanın zamanı gelmedi mi?
Kışa bir adım kala hala direnmenin ne anlamı var.
Teslim olmak daha anlamlı değil
mi?
Kış bittikten sonra hayatın yeniden canlanması sizin için anlamlı değil mi?
Hayat baharla canlanır, dirilir, fışkırır herşeyde hayat emaresi görülür.
Emredildiği üzere görevini yerini
getirir bütün tabiattaki canlılar.
Planında proğramında ne varsa
onu uygular.
Ya insan böyle mi?
İnsanın görevi ve bu dünya denen
hana geliş sebebi apayrı.
Birbiri ile iyi ilişkiler içinde geçinecekler.
Paylaşımda, alışverişte, aile içinde
hayatın her anında adaletli olacaklar.
İnsan ve cin şeytanları ile uğraşacaklar.
Kul olmanın görevlerini yerine getirecekler.
Hasretleri olacak.
Seveni sevmeyeni olacak.
Geriye bir ad bırakacak ama nasıl?
Bunu da her insan kendisi karar
verecek.
Haydi geriye hayırla anılacak bir
isim bırakmak için çaba sarfedelim...
Osman başkanın ziyafeti!
Evde oturuyorum birden telefon
çaldı, telefonu açtım karşımda kardeşim gibi sevdiğim Cengiz kardeş selam ve hal hatırdan sonra:
-Hacı abi yarın Limburgtayız.
-Tamam gidelim.
-Oldu benim eve akşam 18 gibi gel
gidelim.
-Tamam nasıl istersen haydi şimdilik ALLAH’a emanet ol.
Ertesi gün oldu Limburg`da Bilal
kardeşin evindeyiz.
Bir ara Faruk kardeş geldi sonra
biryerle telefonla görüştü ve sonra:
-Felan zaman Darmstadt`a balığa
gideceğiz dedi.
-Tamam dedik.
Ve o gün geldi Cengiz kardeş telefon etti:
-Haydi kardeş Limburg`a gidiyoruz.
-Tamam kardeşim geliyorum. Ben
şu anda bir ziyaretteyim.
-Yine 18`de gel.
Tamam kardeşim görüşürüz...
Limburg`a varıyoruz ve Faruk kardeşi alıp Bilal kardeşe gidiyoruz.
Bilal kardeşin arabası ile Faruk
kardeşin kaptanlığında yola çıkıyoruz.
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 29 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
M. Salih AYDIN
[email protected]
Hacarabın Serüvenleri 62
Sonunda Darmstadt`a varıyoruz.
Osman başkan bizi karşılıyor.
Güzel bir sohbetten sonra Hamsi
ziyafetini veriyor.
Bir taraftan da sohbet sohbeti açıyor.
Gerçekten çok cömert bir ziyafetti.
Zamanın nasıl geçtiğini bile bilemedim.
Bu hoş sohbetten ve ziyafetten
sonra eve döndüğümüzde saat 3`e
yaklaşıyordu.
ALLAH razı olsun bütün dostlardan.
Yine Hacarap.
Hacarap bir öğle namazında camiye gelir büyük oğlu babasına takılır:
-Baba yine evden mi kovuldun?
-Hadi len ordan namaz kılmaya
geldim işte. Hiç mi dışarı çıkmayalım.
-Baba itiraf et evde bir yaramazlıkmı yaptın?
-Yok oğlum namaza gelmeyelim
mi?
-Gel, gel de bu gelişte birşey var.
-Namaza geldim hastalıktan nefes
alamıyorum. Adam neler düşünüyor.
-Baba biz kapıdan girip pencereden çıkanları çok gördük.
-Oğlum hep sen annenle aramızı
bozuyorsun.
-56 senedir iyi kötü geçiniyoruz işte yakamızı bırak artık.
-Baba birşey demedik.
-Sonra namaz bitiyor oğlu kapıdan
çıkarken şeker veriyor ve:
-Haydi ağzın tatlansın.
-Cemaat:
-Bak oğlun seviyor boşuna kızma
diyor.
-Biraz sonra oğlu dışarda bir iş için
arkadaşını beklerken Hacarap içi dolu
bir poşetle bakkaldan çıkıyor.
Oğlu:
Üniversiteli Gençlere İstanbul Gezisi
TİB-Göppingen Türk Kültür Merkezi, Almanya üniversitelerinde okuyan bir grup Türk öğrenciyi, bir haftalığına İstanbul'a gönderdi. Almanya’nın
değişik şehirlerinde okuyan gençlerimize,
Göppingen Türk Kültür Merkezi Yönetim
Kurulu Üyesi Adıgüzel Özgül refaket etti.
Geziyle ilgili bilgi veren ATİB Göppingen Türk Kültür Merkezi Başkanı Doğan
Tufan, “Almanya’da doğup büyüyen, şimdi
ise buranın değişik üniversitelerinde okuyan bu gençler bizim Almanya'da geleceğimiz olacak. Ülkemizi ve kültürümüzü sev-
A
dirmek için bu gezinin çok önemi var. Bu
gezinin düzenlenmesi konusunda Stuttgart
Başkonsolosumuz Mustafa Türker Bey'e ve
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'mıza
ve Kültür Müdürlüğüne, bize bu imkânı verdiği için teşekkür ediyoruz. İnşallah gençlerimiz için hayırlı olur. Almanya ‘da yaşayan
ve eğitim gören genç arkadaşlarımıza ülkemizi ve şehrimizi tanıtmak, kültürel mirasımızın gelecek kuşaklara taşınması adına bu
tür etkinliklerin gerçekleştirilmesi bizim
açımızdan da oldukça önemli bir faaliyettir”
dedi.
özel köşe
-Baba bu da nesi?
-İşkembe aldım canım işkembe
çekti annene yaptırabilirsem.
-Pişmaniye ile mi kandıracaksın
annemi?
-Orası da bana kalsın.
-Demek namaz kılacağım dedin
işkembeyi aldın?
-Bırak be oğlum bir kere de eve rahat gideyim.
-Haydi hayırlı günler baba şaka
yaptım.
-Ve eve giderken gülümseyerek
oğluna bakar.
Siz, siz olun!
Bu sene beşinci ayın sonu idi ben
evde oturuyordum.
Oğlum geldi:
Baba ben bisikletle bir dolaşacağım.
Oğlum tamam git ama dikkat et.
Fazla sürmedi birazdan zil çaldı.
Baktım oğlum, rengi atmış ve korku içinde:
-Ne oldu yanlış birşey mi var?
-Aşağıya bir gel. Aşağıya iniyorum.
İki kişi bir araba ve bisiklet yok.
Meğer benim oğlan bisikletle bir
arabaya çarpar tabi arabanın sol tarafından geldiği için haksız.
Karşı taraf durumu anlatıyorlar.
Ben de zararı hemen karşılayamayacağımı taksit olursa karşılayacağımı
söylüyorum. Polis çağırıyorlar.
Polis olay yerini görüyor.
Bizim suçlu olduğumuzu ve bir
kaç bin euro tutacağını söylüyor ve
haftlich olup olmadığını sordu.
Ben de haftlich olmadığını ve durumumun müsaid olmadığını anlatıyorum.
Poliste bu sefer karşı tarafa kasko
olup olmadığını soruyor.
Onlar da var olduğunu söylediler.
Polis de kasko ile zararı karşılayın
fazlalığını suçlu karşılasın dedi.
Onlar da tamam deneriz dediler ve
gittiler.
Tabiki adres ve isim alışverişi oldu.
Aradan 5 ay geçti hiçbir haber yok.
Biz kaskodan haber bekliyoruz.
Birgün zil çaldı postacı kapıda.
Şuraya bir imza at atıyoruz elimize
büyük bir zarf tutuşturuyor.
Zarfı açıyorum içinde bilirkişi raporu avukattan tebligat ve 4100 euro
masraf ve filan tarihte hemen öde.
Siz siz olun olaya sıcakken müdahele edin.
Ve haftlich sigortasını yapın.
Birgün birşeyler olabiliyor.
ALLAH c.c. beterinden saklasın.
Dostlar şimdi sözün bittiği yere
geldik.
Yeni bir yazıda buluşmak üzere
ALLAH’a emanet olun.
Selam ve dua ile.
HAYAT
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
➤ 30 ➤ Aralık · Dezember 2012 · Muharrem 1434
bulmaca
İBADETE DAHA FAZLA
ZAMAN AYIRIN DİYE...
HACI ADAYLARININ DİKKATİNE
HEDİYELİK HAC MALZEMELERİNİ
HİZMETİNİZE SUNUYORUZ
Daha Pek Çok Çeşit Hediyelik Hac Malzemesi İle Hizmetinizdeyiz
www.hacdunyasi.de
- HAC'DA YÜK
PROBLEMİNE SON
- KALİTE GARANTİSİ
- İADE GARANTİSİ
- LÜX HEDİYELİK PAKET
- 20 SET VE ÜZERİ
SİPARİŞLERDE POSTA
ÜCRETİ BİZDEN
11.90
HEDİYELİK SETİMİZDE
BULUNAN MALZEMELER
seccade - takke - kina - tesbih - esans
- misvak - sürme - namaz başörtüsü
iTiBAR
EN
euro'dan
HED
HAC S İYELİK
ETLER
İMİZ
Bonner Straße 40 . 65428 Rüsselsheim Tel: 06142-2309224
Web: www.hacdunyasi.de . E-Mail: [email protected]

Benzer belgeler

PDF SAYI 101 - Hayat Online

PDF SAYI 101 - Hayat Online Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın. Çalışmak bizden başarı Allah`tandır. Allah`a emanet olun.

Detaylı

PDF SAYI 111 - Hayat Online

PDF SAYI 111 - Hayat Online Abimizin de kerimeleri evlenmiştir. Aileyi tebrik ederim. Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın. Çalışmak bizden başarı Allah`tandır. Allah`a emanet olun.

Detaylı